11
e» Türk kendine dün.. Eli

Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

e» Türk kendine dün..

Eli

Page 2: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

tfVUET • 28/NİSAN/1969 * SAYFA: t

• î* •

KAYIP ETTİĞİMİZ!

Haftanın Yazısı

Bu yıl, memleketimizin en iyi mathaa-lermde»1 biri olan Ajans Türk, milletimize

Sek Gayete!» ve nek aüzd bir armadan ver­ir Türkiye Cumhuriyeti Devlet Forsu'nun

fcnlammı izah eden bir takvim. Renkli, te­miz bir baskı altı sayfa Biz. teknik pûzeV JHqi matbaanın bilinen t'tizliĞine baölıyor. Bzerinde tazla durmuyoruz İlollendipinıte; millî b " ies9»»hü€ olarak kabul ettiğimiz1

takvimi miiR» rmaeMiciidir:. Malûm Fors;un köseöinde onaltı al­

tın vfidtzır, içinde çevresine yirmi sua 88 çan >*' cıiines oarlar Güneş Türkiye <Cuny f»ur̂ /pitnı vtldt?iar tarihte baâımsız. ege­mendi* kurmuş on altı Türk İmparatorluöu-lıu: Rtıaiar da zaman zaman pariavıp sönen Tür* ^«v/lprtlerini temsil ederler Takvimin Hk R »̂*»«ımda bu <onartı imoaratorluaun bav '^ 'an ve Türklerin tarih boyunca ha­kim ^•'»Man sahaları gösteren bir harita var . Avqp, fierutsinde yazmıştım; bu say­fa i«sAnı «on derece heyecanlandırıyor YürA-,.r».»«r»ıt,F, bir şeyler kopar gibi uluyor, kavın or*>fi»mtzin eksiklisini daha ibrr de­rin*!"'" ^Mv»>vor9unuz.

Kavıo ettiğimiz dedim; mîllî .flururu-mv"ttm bahsediyorum. Gerçi zaman za mar ^vram vs. münasebetleri ile, vatan. mî'^t ?at<arva nutukları atıhr. «Biz Türk ler 'leriz falan filan.» Fakat ne acıdır ki. bu iutş»k*at birkaç parlak cümleleri ile çok r^Wrariandıkları ve bilhassa muayyen bir kî Valıbın dışına çıkamadıktan için ede­bi h»lp olmaktan uzaktırlar. Kaybettiğimizi Ita7?^d!rmak deqü. bilâkis bizi ondan uzak­laştırmakta bele hele bazı ağızlarda bu nu­tuk lar •ötvtti ve qülünç durmaktadırlar.

Ve zannediyorum ki, yıllar yılı çeşitli nedenlerle açmaya unuttuğumuz ya da çe­kindiğimiz gerçek Türk tarihinin sayfaları kapalı durdukça... bu nutuklar böyle olup gitmeye devam edeceklerdir.

Simdi gençler elbette açtırlar, elbette çırpınmaktadırlar. Bu nutuklardan gayri bir aafllam temel mi açtık önlerine, harç koysunlar. Ayaklarını güvenerek basacaV lan bir yer mi verdik onlara, kollarını uzat­maya eesaretleri olsun... Yanlış mı; kay­bettiğimizin yeri gittikçe büyümekte... «Biz» derken sesimiz, gittikçe incelmekte... Sıkıntı, yüreğimizden taşıp, gözlerimizi buM muş. Bu gözler, yabanın kültürüne has­retle bakar, imrenip durur.

Oysa batı ve doğu müverrih ve sosyo­logları, eski ITürk ruhunu inceleyip; bu yü­ce rdhu meydana getiren bir kaç önerriHi unsur üzerinde birleşmişlerdir. Cesaret kahramanlık, kuvvet, kudret. Ve bunlardan gelen üstünlük şuuru. Şimdi hasretle bak tığımız yabana karşı, üstünlük şuuru.

İşte bu şuur, Türk atlarını Asya'dan Av-; rupa. Afrika içlerine değin sürüp gitmiş. Bugün dünyanın dörtte üçünde Türk at!ila rının altından izleri! Ve sonra, yabanın ağ zı ile; «Barbar Türkler», bundan dolayı du­yulan utanç! $u kadarcık şeyi bile düşüne mezler, eğer dünyanın dörtte üçünö almış sak ve asıl önemlisi asırlar asırlar boyu bu yerlerde hakimiyetimizi sürdürebitmişsek. bu barbarlıkla değil ancak iteri bir medeni yetle mümkün olur.

Fakat yabancı bu sözü. kasıtlı bir şu urla ortaya atmıştır. Millî gururunu kaybe-

I'den Türk bunu şuursuz olarak benimser, çırpmır. Cırpımr!

iüri i ı öeyleîB Savjo Ul kudasları «uz

SittooV belirttiğin iz gibi Türk MM-livclciî \ğmi savunan bîr vay m orga sı­na sahip deJSHz. Eğer aylamdan beri beMocriörnb DEVLET bo boşluğu *tt-<d ur ursa çok s ı u m u u obcağt? ve ma­val fak almak içinde bütün Tfiric m & ~

İyeteiterimn elindin gelen her şevi sap­ması şarttır vs ben şahsen buna met için etimden «elen her şevi .

îCağıraa skndiden söz vemoram Şîm-f^ilik OEVLETe abone oüacagıro we m ffcone bulmaya caıışacagan ve bizden Istediemi/ her sevi yapmaya çalışaca­ğım

Selâmlarımı sunar basarılar düfr rim. Bsat Gesur

Toamocı Sevrüsehir

Savın Esat Sev , t DEVLET hakkındaki illU'atlarınıu-f*jre sıcak alâkanıza lesekkuVleı.

DEVLE! sirierin gav^etlert ile da­ha da mükemmel olacaktır Her türlü

i tekliflerinizi bekler, teşekkürlerimizi I tekrarlarız.

Tanrı Türkü Korusun DEVLET

Devlet Gazetesi idare Müdürlüğü-

Muhterem Kardeslsrim-

MMBfeyeK?î basın or^anluruuiaı biıtl oia» OEt^liET aaaetesmia,basın t » p b tmo atthşisbiyj ve eevrenı«cde bizden olanbrı haytf senıanc aarkettL

KaraetH SEVİET s^zatesine ka rmca ? karamaca çevremde abona temin etmece çabsacapıra.

DEMLET' Gazetesine uzun ama >gdk uzun ömüıieı dilerim.

Say « u a rı m la Malımın • Anttan-

îmamoglu — AÎMMÂ

Savın Mahmul An»lan

DEVLET hepimizin gazetesidir Gayretlerinize viirekten teşekkürler.

Siz* ve lmamoümndaki bütün Mil­liyetçilere selâmlarımızı sunarız

DEVLET

Kendini kilen. halkın gûvattin* önen «eren, yatım aydınlan al­datmaktan başka şeyleri da arasv-ra düşünen kir gazete TUT'ye aa> k»

Saç—ene saygısı olan. iktidara gelmeyi düşünen, millete azıcık değer «eren, kendi kütlesine ol­sun hesap vermek ihtiyacı duyan bir parti TRT'ye arka çıkamaz. O-HD doğru yolda gösteremez, onu ıslâh edecek bir kanunu baltalaya-maz, muhalefeti bu derekeye dB-süremez, halkın arzuları ile uyuş­ması tart olan demokrasiyi bu tarzda körletemez.

Çünkü TRT'ye arka çıkmak de­mek, kanun dişiliğe, devlet çift­liği ağalığına «vat demektir. TRT ye arka çıkmak geçmişi, var­lığı «e gelecefll İle topyekün mil-lala karşı çıkmaktır. Türk dilinin soysuz, ne İdlğl belirsiz, ifadesiz bir kabile lehçesine dönmesini •asumnah, millî maaimiıe çlfıttan ve -gâvurdan daha beter düşman Olmaktır. TRT'ye arka çıkmak, a-viersiye alkış tutmak, cahilliği ve yeyecilliği desteklemektir Hukuku bal ıılııııiş, «ğrUml tedblyeaize. s* neti zevksize, milletin varlığım ko münîst ve aömürücü kafasına tes­lim etmektir. Türk Musikisine. milli dine, doğruluğa, fazilete ha-kikata düpedüz ihanettir.

Nihayet TRT'ye arka çıkmak, po­lisin kovulecağı. savcının mahke­me anüne odtarmak üzere olduğu âdi saclsra, Yolsuzluklara sulstİ-maBare. kayırmalara, devlet para sim kayejMizca yemelere, •beytül-saak» s al uzatmalara suç ortaklı-ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır.

Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği için kmamak değil, bun

l abı geç kaldığ» için helıaateti ağır 'di l le suçlamak bUoe dürüst bası

mi) ve muhalefet in tutumu olıwa lıdır (ffffl ağabrı sırf kendilerini tutuyor -«»ya kendi mensuplarım devlet parasıyla besliyor diye böy­

l e kangren olmuş bir müasseseye sıkmak samimiyetsizliğin de

lindeki ayıptır.

TRT'ye arka

tıkıiâmaı

Ahmet KABAKLI

Miç okumazlar mı? Gazeteler. berueleri tfe. vestfcalan ile nesre diyor «e tmctlA al koyuyor Daha üç gü» «aaa «aklctUğimiz 250 bin Hrallk <.t«5P volsurftığu» gözleri ne garamıdh mı? .Radyo da Masal SaaaV e» «funda ZSOt liraya kira

•aievea Is •enkası'na ver-150« Uraye itendi yakınla-

kiratavan «p böylece devl-n v»Ha.»» »M» ll-a ziyann sokan yol suohikv vtcdanla^ını sulatmadı mı? KeaHüfti • A^maa da Anadohıda tmrtr -tafcrstritf.' İzinli veya isti-rahatll'itesm. ilimlerini. «ıtöbette ve mMiııkn oiietseea müdürler. nwt««emtİ8c. sekveaar haaumlsi'. hane» err*lrlı ile limajve edilebilir? 213 bin 637. lira "' damr» vesmeı kaçakcıİKji vnp'.'6ı, keselen oaza »-|e sa'ıi» olan bir devlet kurulusu. har>ni •/anfnrlan tutulur.

Vıllarcö »se pelmeyen ve ir.v ??»çını !;Ur; atan^Hyacak halda olan Gfn«îl Mfrrtür. hala Genel Müdür­dür Aylarca tnolantı yapmavın VÜ .etim Kurulu üyeleri, kanundaki

kaainfiğe rağmen i ş başındadır-kar, Radyo, solun bayrağı, dilin düşmanıdır. Nutuklar, açık o t » ramlar, kitap saatleri, sohbetler, radyo yorumları (birkaç yakışır in­san dışında) İtap belli kişilere, sebeplensinler diye yaptırılmakta­dır.

Simdi ba*ka nler karıştıran bir CHf* mebusunun oğlunu «dâhi i-lân etmek tem bu TRT t i Paris'­ten, Ne\v . York tan aakleB yayın­lar yapmış. ımllete 500 bin liva lıarcarmutır. Yine CHP mebusu­nun lıetıüz öğrenci oan çocuğu, TRT*nin (her dile çevrilen) yorum lalım harırlc-utıakladır. Askerdeki bir baskı CHPÎıye aylarca üstüste • yorma» lal yaktırılıp. 70 bin lira lar ödenmiştir. Kurtuluş Savaşımız gürül gürül bir -Müseccel» e an-lattırıltna^tadır.

Sat] fikir mili? radyonun eşi«j'm-dan bile sokulmaz Dit Türklerin b.»şn»a çelenler AfraVa'ekski 200 hin inıli'lu ka' itelerin ahvali ka­dar bile (rhs haberler »ırasında bile) verilmez TRT öğrenci isyan-lanıiK isgeftari, sabotaiları tahrik eder Bv/aı devlete isyan bayramı *car Haraeyeun önce «nizam» de­mek olan Anavctsamn canına okur. Kendi Cinsiyle beslediği öğrenci­leri • TRi Kettımu Tasarısını» boy kol eHiyoı'a* <iue getirir, Radyoevi önünde *»«*ıet »uttar»*

Bu fcalckûrt* -sterde TRT ile işhir-ligi ve «kar Kirlili edenler, bir de «hukuk. k«nu«. tarjdsHtbk» gi­bi kazanlar kevnatarak. direnmeye kalkarlarsa 12 nilyon halk* aptal yerine koyuyorlar demektir Ama millet, cok suuju olduğunu ken­dilerini .akasma» etmek, sevmemek seçmemek suretiyle her zaman gmrtarm'tür Milyarlık ağaların «toprak Ufkanvaı* lâfı Üe ÇOCUK kanriird.-kt.irmi sanmaları ne ka­dar abe* ise -tevtet radyosunu kendi t̂ rrrHer̂ noa ser âieü etme­ye kalkjmlrırtn -.tarafsızlık» Ş.tva mı etmeleri de o kadar cjülönüç-tür

(TERCÜMAN dan)

Page 3: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

DEVLET * 28/NİSAN/1969 + SAYFA : f

INOMÜr <l)cmokraiik refun «çın hcrştyl vaptım Yine de yaparın*!» dedî — GAZETELER

VATAN Esasımdan atışıp Tekbîr'e Buldunuz mn'luluk, imânımla.. V'aian ettim sizi. ev topraklar. Beş vakit damgalayıp alnımla!

Arif Nihat Asva

evle!'ten millete MİLLİYETÇİLİK VE KAPİTALİZM

Türk Milliyetçilerinin Marksist Sosyalizm karşı­sındaki tutumları, hangi gözle baktıkları, nasıl bir değer biçtikleri bellidir. Marksist Sosyalizmi hepi­miz reddediyoruz. Niçin? Başlıca şu sebeplerden ö-türü: A) Marksist dünya görüşü maddeci bir anlayışa dayanır. B) Millet esasma göre kurulmuş içtimaî dü­zeni yıkmak ve yerine smıf esasım koymak ister. C) Uygulama sahasında, Rus ve Çin sömürgeciliklerinin propaganda silâhı olarak kullanılır, tşte bu,vasıflan yüzünden Marksizm konusunda bütün Türk milli­yetçiliklerinden şüphe edilmeyen kimseler, kapitaliz­min değerlendirilmesi bahsinde farklı fikirlerle orta­ya çıkarlar. Bazıları öyle sanır ki, kapitalizm milli­yetçiliğin tabiî bir sonucudur. Millet aleyhtarları Marksizme bağlandıklarına göre, milliyetçiler de ka­pitalizmi benimsemelidirler. Fikirlerini daha saırlam bir zemine oturtmak isteyenlere de rastlanır. Derler ki: «Kapitalizmin temellerinden biri hürriyet, diğeri de mülkiyettir. Hürriyetsiz ve mülkiyetsiz bir milli­yetçilik düşünülemez, övle İse kapitalizm milliyet­çiliğin dostudur; maddî güçlüklerin halledilmesin­de yegâne çaredir.» Milliyetçiler arasında, sayılan az olmakla beraber, yukanda kısaca belirttiğimiz görü­şe katılanlar vardır. Hangi görüş doğrudur? Kapita­lizmin milliyetçilik karşısındaki hüviyeti nedir? Ge­niş bir İncelemeye ihtiyaç duyuran böyle bir konuyu tek bir yazıya sığdırmak elbette mümkün değildir. Ancak, sık sık rastladığımız ve düzeltilmelerini fay­dalı saydığımız bazı yanlıştan kaydedeceğiz. Önce, kapitalizmin milliyetçilikle çelişen, fakat Mârksizmle birleşen taraflarına dikkat edilmesi gerekir. A) Kapi­talist dünya görüşü maddeci bir anlayışa dayanır. A. Simt ve takipçileri, bir bakıma Marks ve takipçileri gibi, iktisadî faaliyeti, İnsana ait diğer bütün değer­lerin önüne geçirmişlerdir, tnsanı İktisadi faaliyetler-

" mmm

^ £ j *

D^TLIIT ev Tiirk kendine don

Haftalık

Milliyetçi

Siyasi

Gazele

de bulunan bir varlıktan ibaret sayan kst>ıtâ*ı/rnleu insan için yegâne hedefin daha fazla üretim oldufcu-] nu ileri süren Marksizm arasında fazla bir fnrİ vofc« tur. Gerek Sosyalizm gerekse Kapitalizm sâdec* dar* ha çok kazandırmayı, maddeten daha rahaı vaşaima-* yi vadederler. înanç, sevgi, ahlâk gibi vüksek defter* lere ikisi de ehemmiyet vermez. Kapitalizm m •'< ••îetj ölçüsü servettir. Oysa milliyetçilik, cüzdanı um si»* kinliğine değil, ruhlann yüceliğine bakar M>ttivctçij ler, halkın refahını düşünmezler mi? Msfimirlef »a* biî, ama dünyava gelişin hikmetini refahtan 'barelj görmezler. B) Kapitalizm, sanayi devrimini tatnamlflü) mış bulunan gelişmiş ülkelerin şartlarından doSmufi bir sistemdir. Türkiyemiz, kapitalizmin bötün icap*j lanna uyamaz. Uymağa kalkarsa gelişemez Çünkü*, ilmîn tesbit ettiği bir gerçektir ki, iktisadî ve hatut siyasî sistemler, ancak müsait şartların varlık halini»; de verimli olabilirler. C) Marksizm naşı» Rm ve ÇiA emperyalizmlerinin bir nropoganda silâhı ise. Kapfc talizm de Batı empervalizminin propogsmda silâhıduflı Gerçi, Batı sömürgeciliği çağının bitmek üzere oldı* ğu çok söylenmiştir, doğrudur da Ama Balı somürffc cüKİğü bitmemiştir, hattâ hızlanmıştır. Nitekim, vali nız iktisat sahasında değil, bilhassa kültür sate*<*ındÂ| tehlikesi gittikçe artan bir emnervalizmin hedeflerini den biri de biziz.

Kapitalizmi bir iktisat sisteminden ibaret sajj mak, aynı zamanda kendine göre ölçüler tanıvnn bûı dünya görüşü olduğunu unutmak yanlıştır. Kapita* Üst felsefe, çoğu zaman milliyetçiliğimize aykırı dit* şer. Meselâ, kapitalizm, kazanç gibi. tüket imde d* mutlak bir hürriyet tanır. Zengin bir adam. çevresin* deki açlann çığlıklarına kulaklanm tıkayabilir; Cani İsterse havuzundaki balıklara milvonlannı atabilip Diğer taraftan böyle bîr tutum milletimizin «elenetee lerine asla uymaz. Biz, «açlan doyurmayı, cmlaklar* giydirmeyi» vazife bilen bir Kağan'ın soyundan v# «çevresinde aç kalmış bir kimsenin imanından şiinh* edilir.» diyen bir Peygamberin ümmetîndeniz. Biz* göre, meşru olmak şartı ile, kazanma hürriyeti tam* din ama İsraf haramdır. !

Türk milliyetçileri, Sosyalizm ve Kapitalizm gk bi, yabancı ülkelerin şartlanndan doğan, bize hiç beıjj zemeyen içtimaî yapılann hastaîıklannı tedavi etmeli için ortaya atılmış bir doktrine bağlanmak zorunda değildirler. İnsanoğlunun tecrübelerinden ve bütti<| doktrinlerden faydalanacağız. Ama Türk doktrinV milletimizin şartlarını İncelemekle ve yapımrza uygu* bir biçimde ortaya konacaktır. Hele, zaman zamaat karşılaştığımız büyük bir hatâya düşmekten titizliüı le sakınılması şartım bir kere daha hatırlatmak iste* rizî Kapitalizme sataşılmasını ve zararlı taraflanm* belirtilmesini ayıp sayan bir Türk milliyetçiliği hiçb^ vakit yoktu. Ve, olamaz...

DEVLET biİ

wmKtM<»ımvt*i-i.

Sahibi

Ya» İşleri Müdürü Halil ÖZYİLDIZ

• Teknik Sorumlu

Yılmaz YALÇINER •

Sekreter Şevket B YAHNİCİ

* Almanya Temsilcisi

Niyazi ÖZOEMİR

İLANLAR: Arka kapak renkli: z.500.— TL tok renk: 2.000 — T U İç kapak: 1.S00.- TL dır. Diğer sayfalar santimi: 40,— TL ABONE: Yıllık 70.— TL altı ay­lık 35.— TL Dit memleketler İçin ücret İki m!eH alınır YAZIŞMA İLÂN VE ABONE AD RESİ: M I . 284 Bakanlıklar — ANKARA TELEFON: 12 58 10

Otta* ve bsekı: Gflneş Matbaactltk T.A.Ş. Ankara

j-ik*m

Page 4: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

DEVLET * 28/NİSAN/1969 * SAYFA: 4

Y O L • İÇ OLAYLAR • DÜŞÜNCELER-İC OLAYLAR KIMIL TURUN

«DİSK NİÇİN KURULDU 1848 modası formüllerle, Türk işçisini birleş­

meye davet edenler, Paşabahçe İşçilerinin 83 günlük grevini takip eden olaylardan sonra, birdenbire Türk Sendikacılık hayatı içinde dağıtıcı unsurlar haline gelmişlerdir. Önce Paşabahçe grevinden ötürü, Türl - İş Konfederasyonun Onur Kurulu tarafından bazı sen dikaların cezalandırılmaları bahane edilerek, Türk Sendikacılığında kopma meydana getirilmiş ye bu o-layın arkasından da DİSK kurulmuştur. DİSK'ciler Türk umumî efkârına bu yeni olayı bir fikir ayrılığı­nın tabiî neticesi şeklinde aksettirmeyi, kendi akılla­rınca kâfi görmüşlerdir. Oysaki bu gerekçe hiç kim­seyi tatmin edememiştir.

Dünya Sendikacılık hareketi çetin bir mücadele­den sonra bugünkü ortamına erişebilmiştir. 100 yıl müddetince dünya işçileri çeşitli Sendikacılık doktrin leri arasında bocalamıştır. Hürriyetçi ve Komünist Sendikacılık anlayışı bu mücadelenin son safhasını teşkil etmektedir. Hürriyetçi Sendikacılık anlayışının taraftarları «Esaret içinde ekmek, hiç bir mana ifade etmez. Toplum adaleti bile, ancak Hürriyet anlayışı içersinde kök salabilir» diyerek, her yönleri ile siya­si meshepcilikten kurtulmuş, hürriyet içinde teşkilât­lanma prensibini kabul etmişlerdir. Halbuki komüniz­min sendikacılık doktrinini kabui edenler, «Sendikalar komünist partilerin tesir ve nüfuzunu yaymak, işçile­ri onların çevresinde toplayarak ihtilâl ortamını ya­ratmakla görevlidirler» demektedirler. Kısaca diyebi­liriz ki hürriyet anlayışı içinde sendikacılığın gayesi, İşçi sınıfının emeğinin tam karşılığını elde etmesi­dir. Halbuki komünist anlayışda sendikacılık, komü­nist partilerinin kuvvetlenmesine hizmet edecek bir vasıtadan gayri birşey değildir.

«Sendikanın rolü ile, komünist partisinin rolünü karıştırmamak lâzımdır. Birincisi ikincisine hizmetle görevlidir» diyen Lenin'den sonra Stalin, «Silâhlandı rılmış ve teşkilâtlandırılmış kapitalizme karşı müca­dele etmek için, partimiz sendikalardan faydalanmak mecburiyetindedir» demiştir.

Sovyet ihtilâlinden bu güne kadar Komünist En­ternasyonalin merkezi durumuna gelen Moskova, yalnız demir perde gerisi memleketlerde değil dün­yanın bütün ülkelerinde komünist partilere hizmet­kârlık yapacak olan işçi konfederasyonları kurmayı amaç edinmiştir. Nitekim «Profintern» adı verilen bir İşçi teşkilâtı kurulmuş, dünya işçilerini Sovyet dış politikasının izinde yürütmek için bu teşkilât, iki Ci­han Harbi arasında baş döndürücü bir faaliyet gös­termiştir.

ikinci Dünya Harbinin hercümercinden sonra, 3 Ekim 1945 tarihinde İngiliz ve Amerikan Sendika Fe­derasyonunu kurmayı başaran Sovyetler, bütün ko­münist işçi Federasyonlarına bu çatı altında toplan­ma emrini vermiştir. Ama Sovyetlerin niyetlerini ça­buk anlayan hür sendikacılık taraftarları Dünya Sen­dika Federasyonunu «WFTU» terkedince bu teşkilâ­tın Genel Merkezi Çekoslovakya'nın Başşehri Prag'a taşınmıştır. Hürriyet taraftarı, olanlar Milletlerarası Hür Sendikalar Federasyonu İCFTU de toplanırken, komünist ideolojiye bağlı olanlar WFTU içinde üslen­mişlerdir. Meselâ, Fransız ve İtalyan komünist parti­lerine bağlı olan C.G.T. ile C.G.İ.L. halihazırda WFTU' ya bağlı çalışırken, Türk — İş bugün Milletlerarası Hür Sendikalar Federasyonunun (I.C.F.T.U.) bir üye­si bulunmaktadır.

Hal böyle iken ve komünizmin bütün tarihi bo­yuncu her memlekette aynı metodları tatbik ettiği meydanda iken, başka memleketlerde denenen yol­ların Türkiye'ye de sıçramaması imkânsızdır. Türk sendikacılık hayatı içinde mağlubiyete uğrayanlar TİP'in direktiflerine uyarak yeni bir konfederasyon kurmuşlardır. Çünkü, TÜRK — İŞ hürriyetçi sendika­cılık görüşünü desteklemiş ve Milletlerarası Hür Sendikalar Federasyonuna üye olmuştur. DİSK'in ku­rucuları teşkilâtlarının amaçlarını açıklarken Avrupa' dakı diğer kızıl federasyonların 1947 yıllarında ileri sürdükleri tezlerin tıpa tıp aynını ileri sürmüşler-«rrL ° n l ı a r . M a r $ a l p , â n , "a Çatmışlardır. DİSK'ciler, Türk — Iş'in eğitim maksadıyla AİD'den yardım gör­düğünü aynı şiddetle protesto etmişlerdir. Onlar «Sendikalar partilerin emellerine hizmet etmeye

(Devamı 11 nci sayfada)

• İNÖNÜ VE DİRENİŞ • BEYİN YIKAMA VE • •

MANEVİ BUHRAN* GEREKSİZ İŞLER OLAN.. • NEREYE?-• SUİKAST • KOMANDOLAR

VE DADAŞLAR .HANGİ BAYRAM?» İLÂÇ KEPAZELİĞİ

• İNÖNÜ ve DİRENİŞ

Konuşuldu, sövüşüldü, hattâ dö­vüşüldü. Gösteri, boykot, işgal ve nihayet, TRT Kanun Tasarısı Mec­lise geldi CHP. yanına TİP ni de alarak hemen direnişe geçti. Canı isterse direnir tabii, kimin ne de­meğe hakkı var. Ama ihtiyar şef yine bir demokrasi cezbesine tu­tulmuş görünmese, insanı gülmek­ten katıltacak lâflar etmese! CHP nin direnişi, meğerse hesabına gelmediğinden değil. Anayasaya ve demokrasiyi korumak İçinmiş. Ya. flyleymiş; 'Allanmış Şef, «TRT Kanunu demokrasimizi 60 yıl geri götürür. Demo<x«atik rejim İçin yapmadığım kalmadı yine de ya­parım, yapacağım.» demez mi! Ha­ni münasip yerlerden bir ilham gelse de insanlar düşündüklerini aynen söylemek^ cesaretini bula-bilseler n a güzel olacak. O vakit sayın CHP Ülerden. meselâ TRT konusunda şunları duyacaktık «TRT çiftliği, mutlak bir çoğun­lukla, has adamlarımızın idaresi altındadır. Milletin parasıyla ku rulmuş olan ve bütün memleket­te dinlenmek imkânına sahip bin teşkilât bizim ağzımızla konuşu­yor. Böyle bir fırsatın elimizden çıkmasına elbette razı olamayız. Doğrusu, TRT n n özerkliği umu-rumuzda bile değildir. Biz, propa­gandamızı çok defa bizden daha iyi ve üstelik çaktı rmadan yapan bir kapının daima açık tutulma­sına çalışıyoruz. TRT nin sayısız faydası vardır. Bir faydanın sayı­sız olması CHP nin işine yaradı­ğı, iktidar hırsına hizmet ettiği sürecedir. TRT y* elimizden almak istiyorlar. Kavgamız bundan ötü­rüdür. Demokrasiye gelince, o bi­çareye IM zaman inanmıştık ki, şimdi inanalım.»

B BEYİM YIKAMA ve

MANEVİ BUHRAN

Diğer taraftan Milliyetçi Hare­ket Partisi Bajkanlık Divanı bu konuyu da kapsayan bir bildiri yayınladı.

«Milliyetçi Hareket Partisi T.R.T. nin taraf tutucu v3 Türk milletini

Türk milletinin geçirmekte olduğu manevî buhran, halkın karşılaştığı iktisadî sıkıntılar ve yıkıcı cere­yanlar özerinde geniş İncelemeler yapılacağı bildirildi.

INONÜ (Yıllanmış Şef!..).

rahatsız edici çalışmalarını uygun görmemektedir.»

•Bütün partilerin temsilcileri­nin katılacağı bir komisyonda T.A.T. nin durumu incelenersk tam tarafsızlığı sağlıyacak yeni bir T.R.T. kanunu hazırlanmalıdır.

Çünkü T.R.T. bugünkü milli men. faatlan ciğneyici, halkı bizar edi­ci tutumu ile solcuların bir beyin yıkama âleti haline gelmiştir .Bu­na kesinlikle son vermek lâzım­dır.» */

Ayrıca bildiride 26-27 Nisan 1969 Cumartesi günü İstanbul'da yapı­lacak «Genel İdare Kurulu» ve •Parti Yüksek 'stişare Meclisi»

toplantılarında T.R.T. nin durumu,

Fıkra yazarımız Sayın Kâmil Tu­ran 18 Nisan 1969 Cuma günü Güler Akaydın Üe evlendiler. Kalabalık ve seçkin bir davetli topluluğunun hazır (bulunduğu nikâh merasiminde» şahitli­ği MHP Genel Başkanı Alpaslan Tür­ken yapmıştır.

Devlet ailesi Turan çiftine saadet­ler diler.

• GEREKSİZ İŞLER

önce, Amerika Birleşik Devlet-leri'nin bir büyük elçisi geldi: Bay Korner ve gelişi ile birlikte, sol cenahta da kızılca bir kıyamet kop­tu. Sövdüler, arabasını yaktılar. Sebep: Korner, vakti ile CİA'da ça­lışmış. Amerika'da iktidar değiş­ti. Korner gitti. Sonra, Sovyetler Dirliğinin bir büyük elçisi geldi. Bay Grubyakov. Bu sefer de milli­yetçi gençlik teşekküllerinden iti­razlar yükseldi. Bilhassa Türkiyt Milli Talebe Federasyonu Genel Bakkam Ekrem Özerle, İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Başka* j nı Ufuk Şehri, Grubyakov'un geri­ye alınmasını istediler. Meğer Grubyakov yoldaş. Sovyetler Bir» üği'nin ünlü casusluk teşkilâtı NKVD mensubu ve KBG. nin TÜM kiye Şefi imiş. Solcuların davranı­şı gereksizdi. Milliyetçi gençlerin davranışı da, solcuların Korner ko­nusundaki hassasiyetlerinin Türk* lük hesabına değil sosyalizm hesa­bına gösterildiğini belirtmesi ba­kımından faydalı. Aslında, bütün hariciyeciler, temsil ettikleri dev­letlerin millî istihbarat teşkilât­larına doğrudan doğruya veya do­laylı olarak Sağlıdırlar. Ve öyl» olmaları gerekir. Millî İstihbarat Teşkilâtı ile ilgisiz bir hariciyeci* eğer öylo biri vtirsa kötü bir harici yeci demektir. Türk hariciyecilerinin de öyle olduklarını umarız gerçi a* rasıra, bâzı hariciyecilerimizin bu» lundukları memleketlerdeki soy» daşlarımızı hükümetlerine şikâyet ettikleri yolundaki söylentileri di* yuyoruz. Ama, elbette ki inanmaK istemeyiz. Hariciyecinin vazifel» rinden başlıcası istihbarattır. >*

M YARASI OLAN

Meclis'in gen? ve^değerll mil­liyetçilerinden Erzurum Mllletva' kili Ahmet Mustafaoğlu, Başkan* lığa ilgi çekici bir önerge verdi-Siyasetle samimiyetsizliği bir kat* deş haline getirdiğimizi unutanla-" için bu önerge tam zamanında ya* pılmış bir hatırlatmadır. Hikây* oldukça eski. Artvin Senatörü" Fehmi Alpaslan, bâzı milletvekili lerinin menfaat karşılığında iş & kip ettiklerini ileri sürmüştü. Soû* ra, Konya Milletvekili Seyit F* ruk Önder, bu konuda Meclis araş*1

turnasının açılmasını isteyen bif

önerge verdi. Meclis Başkanı, &• defa yazı yazarak, Fehmi Alpas' lan'dan elinde bulunduğunu iddia ettiği delilleri İstedi, gelmedi, ğer taraftan önerge sahibi de J nergesini Meclis'te takip etnrted»< öncelikle görüşülmesini isteme^*1

Ama, tanınmış lâf şampiyonu B* lükbaşı, köy köy dolaşarak, miUe*

/

Page 5: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

DEVLET * 28/NİSAN/1969 * SAYFA: 1

+_S*v.'X;zjm'.,mînv.

EKTUPLAR GalİD ERDEM

in acısı

19. yüz yılın başlarında, diğer bir çok ülkelerde olduğu gibi, Almaııyada da Fransız küİtürijne. karşı sonsuz bir hayranlık vardı. Fransız edebiyatını bil­mek, Fransuca öğrenmek ve Fransız yazarlarını o kumak bir övünme fırsatı sayılıyor, üstünlük sebebi yerine geçiyordu. Uyanış çağının Alman Milliyetçileri, soydaşlarının çoğundaki aşağılık duygusunu yenmek için mücadeleye girdiler. Tarih, dil ve sanat araştır­malarını hızlandırdılar. Geçmişin, her Almanın ifıa-harla seyredeceği muhteşem bir tablosu hazırlandı. Diğer yandan, Fransız kültürünün tesirlerini önle­mek için de münâsip çareler arandı, bulundu. Uya­nış çağının Alman Milliyetçileri, tarihin kaydettiği en müthiş iki savaştan da mağlup ayrılmalına rağmen, büyüklüğünden hiç bir şey kaybetmeyen bugünkü Al­manya'nın asıl kurucularıdır. Almanlar hesabına asla unutuİamıyacak o milliyetçilerin en büyüklerinden biriside, ünlü Filezof Fichte'dir. Dostlarının dikkati ni çekmiş; Fichte'nin ağcından, gayet iyi bildiği halde. Fransızca bir tek kelime çıkmıyor. Bir gün. merak etmiş, sebebini sormuşlar. Fichte «Milletler arasında iki türlü savaş vardır. Birisi cephedeki savaş, diğeri ve daha önemlisi de cephe gerisindeki savaştır. Cephe gerisindeki savaş milletlerin kültürleri arasında cer-yan eder. Cephedeki savaşı kaybeden bir milletin kur­tuluş ümidi daima vardır. Ama, kültür savaşını kay­beden bîr milletin sonu da gelmiş dernektir. Bugün, milletimin kültürü ile Fransız kültürü savaş halinde­dir. Böyle bir durumda, ne bekliyorsunuz yâni, düş­man saflarında doğüşen bir asker mi olayım?» Ceva­bını vermiş. Fichte'nin cevabını pek severim, sizinde çok hoşlandığınızı sanıyorum. Ama, verdiği dersi an­layabildik mi? İşte orası çok şüpheli..

Birkaç gün önce, milliyetçi bir derneğin düzenle­diği bir eğlence gecesine gitmiştim. Yetkililer, öyle uydurma cinsinden değil, gerçekten miniyetçtdirİer. Dernek, kısa sayılacak bir süre Önce kurulmasına rağ­men, çok hizmet etmiştir ve o gece, Türk milliyetçile­ri bir Türk gibi değil, daha çok bir Avrupalı gibi eğ -

lendiler. Arif hoca ile Ayhan İnal'ın şiirleri olmasa, «Antepli Şahin» le «Ağıt» okunmasa, Süreyya Koç ne­fis bir zeybekle gözlerimize ziyafet çekmese, ve genç­ler, millî şarkı ve türküler söylemeseydi, kendimi ya­bancı bir yerde sanacaktım, ingilizce şarkılar ve dans, dans, dans, yine dans... Önümdeki manzaraya baktık­ça içim burkuldu Piste dolan milliyetçileri, her biri­ni sevip saydığım, benden daha değerli ve daha çok hizmet etmiş olan milliyetçileri seyrettikçe, anlatıla­maz bir hüzün çöktü yüreğime.

«Bu ne yobazlık» diye öfkelenmekte, «Dans et­mekle milliyetçiliğin ne ilgisi var?» diye sormakta *• celc etmeyiniz. Ben, gördüklerimin mânâsını düşün»-düm. Taassup ne keleme ki, semtime bile uğrayamaa. Milliyetçilerin düzenlediği bir gecede eğlencenin ağır­lık merkezi dans olursa bunun bir tek mânâsı var­dır, îşte onu düşündüm: Türk kültürü ile Batı kültü­rü arasındaki savaş bitmek üzere idi ve galiba, yenil­miştik. Yenilmişi iğimizin acısını duydum. İsterdim ki. milliyetçiler sonuna kadar direnebilsin. Umutlan tükense bile, teslim bayrağını çekmesinler. Yüz yılla­rın emanetini korumak uğrunda, şehitliği de göze »-labilsinler. Sakın ha, boşuna zahmete girip «füze ça­ğında» di ve başlayan nutuklar çekmeyiniz. Dans et­mek bir ilim midir, yoksa fen midir? Acı ve tuhaf: O gece ve başka geceler tam bir Batılıya benzeyen de­ğerli milliyetçilerimizin çeşitli emperyalizmler, hele kültür emperyalizmi üstüne ne kadar doğru fikirleri, nasıl esaslı bilgileri vardır. Bilmem ki, kültür emper­yalizminin doymayan midesine yem olduklarını acaba hiç düşünürlerini? İtirazınızı biliyorum: Kültür ahş verişlerinin kaçınılmazlığından bahsedeceksiniz. Ne­rede? Bizimki sadece alıştır, verişi yoktur. Böylesine de, olsa olsa, çok affedersiniz, kültür kazıklanması derler. Sahi, hele son vıllarda, Bilge Kağan'm buyru­ğu da, dilimizden hiç düşmüyor. Aklımıza geldikçe: «Ey Türk milleti, titre ve kendine dön» diyoruz. Kor­karım ki kendimize dönüş ne ise ama. litremevi yan hş anladık.

•m /qr

•• • • »• »• IC OLAYLAR • DÜŞÜNCELER • 10 OLAYLAR « DÜŞÜNCELER • IC OLAYLAR

(Bitmeyen parazit!...)

veki l ler inin hakvı menfaat temin ett ik ler ini söyledi. Mustafaoğlu. duruma şöyle bir bakmış ve galibe kafası iyice kızmış. Hşmen bir ö-nerge vfcrmiş. Faruk Önder in ö-nergesinin öncelikle görüşülmesi­n i istemiş. Diyor ki : «Haksız men­faat temin edenler varsa, bunlar meydana çıkarılmalı ve haklarında kanunî muamele yapılmalıdır. 9u sebeple önergemi vermiş bulunu­yorum.» (Üz. 3ayın Mustafaoğlu'-nun aceletcfliğine yine de hak ver­miyoruz. Çünkü o. yarası olmama­nın rahatlığı ioinde konuşuyor

A H M E T M U S T A F A O Ğ L U (Yarası olmaya» mi l le tvek i l i )

Yarası olanların gocunacağını dü­şünmüyor. Yaptığı haksızlık de j i l de nedir? Kendisi, seçmen vatan­daşlarının iş ini , üst» yemek yed?-rerek takip ediyorsa, herkesin ay­nı şekilde harekat ett iğini m i sa­nıyor! Oğuzluk işte...

• NEREYE?

Merrfleketimizirj üstünde salla­nan tehlike çanlarının bi r i susma dan diğeri başl'yor. Türkiye 03» lar B i r l iğ i Gene-1 Sekreteri Namık Kemal Savun'un, ihracatımızla i l gi l i sözlerine biz sadece üzületa liyoruz. sayın yetki l i ler in ne dü­şündüklerini bilemeyiz. Kemal Sa­vun diyor k i : «İhracatımız tama­men iç© dönüktür. Prodüktivite­den mahrumdur ve dış re'cabet tjü cünü devamlı kaybeden bir ist ih sale, dayandığından alınan bütün toşvik tedbirlerine rağmen büyük bir hamîe göstet enlemektedir, ih­racatımız ithalât seviyesine ulaşa madığından devamlı olarak ticare* dengemiz açıklar vermekte, tica­ret ve tediye muvazenemizin müs-temiref i açık vermesi de ekono­mimiz i çok olumsuz etki lemekte ve iç Hatları temelinden sarsan

hareketlere sebep olmaktadır YüV

sek bir kalkınma hızına ve malik bulunduğumuz tabiî kaynakların

zenginliğine rağmen memleketi miz dış ticaret hacmi it ibariyle büyük bir gelişme gösteretnemel -te ve hâlâ nüfus başına 17 dolar ihracat ve bu dolar civarında bir i thalât düşmektedir. Halbuki eko­nomimizin bünyesi ihracatımızın sür.'atla arttırı lmasını ve kalkın mamızın yüksek bir ihracat sevi­yesiyle desteklenmesini âm i rd i r İhracatımızın artması ise dış pa­zarlarda rekabet şartlarını haiz bol ist ihsal yapmamıza bağlıdır. Fil­hakika sınaî işletmelerimiz umu­miyet le tam kapasite i le çalıştırı­lamamaktadır Bu hususta yapa­ğımız va kısmen neticelendirdiği­miz anket cidden ibret vericidir. Bu anketlere göre birçok müesse­selerimiz kapasitelerinin yüzde kırk^ ile ve hattâ bunun altında çalışmaktadırlar.»

© • TÜRK MİLLETİNE SUİKAST

Doğum kontrolü yutturmacası-n m çirk in yüzü gün geçtikçe dttta iy i görülüyor. Mi l l iyetç i i l i m , f i­kir ve siyaset adamları milletitv'.-zi nasıl büyük bir tehl ikenin bek­lediğini açıkça anlatıyorlar Nite­k im. Mi l l iyetç i Hareket Pcrtisi G» nel Başkanı Aloarslan Türkeş do dâvanın can alıcı noktasına şöyle parmak bastı: «Memleketimizde hükümetçe uygulanmakta olan do ğutn kontrolü politikası Türk mil­le t in in verlıqtii3 suikast teşkil et-m«>kftMflr. Tîirkive ne Cin ne de

Hindistan'dır. Japonya ve Amerika ve Rusya da ı l iğ i ldir . Bu sayılan memleket ler in nüfusları çofc ka­

labalıktır. Hem kendileri İç in ham de dünya iciıı büyük problemler teşkil etmektedir Fnkat TüHtlye-

(Soygun aletleri)

Page 6: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

İŞTE VESİKA! fAHUDİ YAZARIN

JURNALİ TÜRKİYE'DE MİLİTANLAR

CİCEK AÇTI Tlıc Christian Science Monitör a (Hrisiiyan Bi­lim Monitörü) Özel — İSTANBUL

Kendilerine Milliyetçi top­lumcular diyorlar ki bunun Türkçe lügat mânâsı «Nasyo nal Sosyalistler» dir.

Bunlar son zamanlarda iyi eğitilmiş ve organize sağ ka­nat militanları olarak bütün Türkiye'de onaya çıkan aşırı milliyetçi, muhafazakâr genç terdir.

Birçok kimseler, giriştikle­ri hareketlerin mahiyeti ve ö zel kamplarda güdükleri eği­tim dolâyısiyle onlara «ko mandolar» diyor. Fakat sfenç militanlar bu sıfatı beğenmi­yor. Kampların sadece «fi/i kî eksersiz» için olduğunu ifa­de ediyorlar.

Hareketin İstanbul'daki li derlerinden Niyazi Adigüzel

«Nasyonal sosyalistlerin hede fi, komünizm, doğu veya batı emperyalizmine karşı ve Tür­kiye ve Türkler için çalışmak tır» diyor?

Hareketin Ankara'dakİ lide­ri Yılmaz Yalçıner «Son üni­versite olaylarında komünist­lerin çok ileri gittiklerine ve milliyetçilerin onlara güzel bir ders vermeleri gerektiği­ne» inanıyor.

Son zamanlarda solcuların hakimiyetindeki okul, fakülte ve kulüplere «komando» bas­kınları oldu ve Bav Yalçıner Ankara Siyasal Bilgiler Fa-kültesi'ndeki solcu sınıf arka* daşları tarafından misilleme için dövüldü ve ciddî şekilde yaralandı. • ENDÎŞE VERİCİ

FAALİYETLER «Nasyonal sosyalist» veya

«komando» larm ortaya çıkı­şı, solcu ve sağcı militan öğ­renciler arasındaki son çatış­malar, Türk otoritelerini ve bütün Türkiye'deki parti tut­mayan Türkleri endişelendir­miştir.

Geçen hafta bir «komando» gösterisine bizzat şahit olan Başvekil Süleyman Demirel «Komünizm ile sokaklarda eü rültü yaparak mücadele edil­mez» dedi.

Ankara Cumhuriyet savcısı «Komando kampları» ve bun­ların küçük Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) (Partinin adı simdi Milliyetçi* Hareket Partisi • MHP. - ola rak değiştirilmiştir.) ile bağ lan konusunda tahkikat açtı. Ana muhalefet gurubu, İsmet İnönü'nün Cumhuriyet Halk Parlisl «bu faşist komandola­ra gösterilen hoşgörü tehlike­li olmaktadır» dedi.

«Komandoların» çoğunun

SAM COHEN 1960 da Menderes rejhntnl deviren eski albay Alparslan Türkeş'in liderliğini yaptığı CKMP'nin faal üyeleri veya taraftarları oldukları bilin­mektedir.. • YARDIMCILARININ DA

FAAL OLDUĞU BİLDİRİLİYOR Genç «komando» lardan

ilk defa geçen yaz Ankara, İz­mir ve Adana da açtıkları e-ğltlm kampları sebebiyle bah­sedildi. Bu kamplarda umu­miyetle İlahiyat Fakülteleri ve diğer dini okullara mensup talebeler modern dövüş me-todlarında (judo ve yumruk kavgası dahil) özel eğitim gör düler, aynı zamanda komü­nist taktikleri. Türk Milliyet­çiliği ve İslâm hakkında da dersler verildi.

Türkeş'in iki yardımcısı, 1960 «akıivist» üyelerinden Dündar Taşer ve Rifat Baykal 'in sırayla İzmir ve Ankara kamplarının başında bulun­duğu rapor edilmektedir.

Hurda bir çok gözlemcile­rin 1̂ 30 larm Nazi Almanya ve İtalya'sındaki gençlik teş­kilâtlarının eşi gördükleri «komando» larm tam gamalı haç'a benzeyen şekilde birleş­tirilmiş üç hilâlden teşekkül eden özel işaretleri var.

Bazubentler, mavi gömlek­ler, büyük siyah kemerler ve «kalpak» denen ananevi bir serpuş giyiyorlar. Bav Tür-keş'i «Başbuğ» diyerek selâm­lıyorlar (bu lider anlamına gelen eski bir Türkçe kelime-dir).

Komandolar bir milliyetçi­lik ve dindarlık aşırılığı için­de yetiştirilir ye onlara Tür­kiye'deki gayımüsliın azınlık­lara kar ı şiddetli duygular verilir. İster batıdan gelsin, ister komünist olsun maddi ve manevi yabancı etkilerin de karşısındadırlar. Nasyonal sosyalist fikirlerin eski bir müdafii olan Bay Türkeş. bü­yük tirajlı Hürriyet Gazetesi­nin yakında vaptfğı bir röpor­tajda «bu gene milliyetçiler, üniversitelere hakim olmak isteyen komünistlere karşı bir baraj teşkil edeceklerdir» dedi.

Bir Türk kanunu siyasî par­tileri askeri ve sivil savunma gayelerine matuf faaliyetler­den men eder. Ffier Cumhuri­yet savcısı CKMP'nin «ko­mando» eğitiminde («fiziki eksersiz» dışında) mesul oldu ğunun kesin ishalini bulabi-lirse kanuni yönden harekete geçmek zorunda kalacaktır. Bu kanuna göre cezalar 5 se­neye kadar hapsi de kapsa­maktadır.

Nazi PRAG' K O H M»!!*!

SAMI

,ÎTfl

SAMı SCOmN «

Şr

\

İçeride SAMİ, dışarıda SAM İçeride KOHEN, dışarıda COHEN

Yakın tarihimizde Türk Milliyetçilik Hareketi kuv­vetlendiği her devirde, karşısında komünistleri, gayrı Türk'lerle işbirlikçilerim ve bu koalisyonun değişme­yen «Nazi!», «Faşist!» ithamını buldu.

Komünistlerin Türkçülüğe tepkisi açık ve milli­yet, din, aile, hukuk gibi «üst yapı kurumları»nı bur­juva uydurması sayan ideolojilerinin tabiî neticesidir. Faşizm onların lügatinde milliyetçilik karşılığıdır. Dış görünüşü ile milletlerarası, gerçekte Rus ve Çin emper­yalizmlerinin maşası hareketlerinin karşısındaki bü­tün milliyetçi düşünceler faşizm, kendilerinden olmı-yan devletlerin polis ve ordu gibi organize millî kuv -vetleri de faşisttir.

Gayrı Türk'lerin, bilhassa milletlerarası teşkilât sahibi siyonizm ve onun işbirlikçilerinin hücumları ise daha ustaca ve etkilidir. Türkiye basınında kuvvetle temsil edilen bu guruplar kimliklerini gayet iyi kamuf­le ederek Türk yarı-aydınını kolayca avlıyabilirler. Millî felsefeden yoksun yarıl aydınımız ise aşağılık duy­gusunun tesirinde, herhangi bir millî hareketin yaban­cı taklidi olduğuna inanmaya hazırdır.

Bu yazıda Faşizm ve Nazizm ile Türkçülüğün mu­kayesesini yapmaya, Türkçülüğün bu yabancı akımla­ra karşı tutumunu belirtmeye çalışacak ve Türk Milli­yetçi Hareketi'ne karşı girişilen son iftira kampanyası­nı del il eriyle açıklayacağız.

• FAŞİZM VE NAZİZM

Uzun bir ortaçağ yaşayan, feodal bünyesinden asır­larca kurtulamıyan Avrupa'da milliyetçilik fikri ancak 1789 Fransız ihtilâlinden sonra doğdu. Orta sınıfın kuv­vetli olduğu milletlerde ve bu arada Alman ve İtalyan' larda milliyet maşeri terisi (1) .19. asırda ülkü halini alarak bu milletlerin birliğe ve millî devlete gitmeleri­ne yol açtı. Fakat Avrupa'da milliyetçi akımları kabul cdemiyece kbir zümre -Yahudiler- ve onların dünya hâ­kimiyeti mefk;releri -siyonizm- milliyetçi hareketlere karşı bir antitezle çıkmakta gecikmedi. Kari Marx, millivc*çi Alman filozofu Hegel'dcn aldığı diyalektik metodu, yahudi karekterine pek uyan, bütün hâdisele­rin gerçek sebebinin iktisat olduğu hipotcziylc birleşti­rerek tarihî maddeciliği ve komünizmi ortaya attı. Marks lıerşey gibi, milliyet duygusunu da iktisadî se­beplerin bjr sonucu sayıyordu.

Ş i m d i Milliyetçilik fikirlerinin h.â k i m olduğu endüstrileşmiş topluluklarda pek yakın bir ge­lecekte komünist ihtilâlleri ite bu fikirlerin yok olaca­ğını haber veriyordu.

Komünist ihtilâli oldu. Fakat Marx ıo tahmin etti­ği gibi endüstrileşmiş bir Fransa veya Almanya'da de­ğil, zirapt memleketi Rusya'da.. Olaylar Marx'ı tama­men yalancı çıkarmıştı. Fakat milliyet aleyhtarları fa­aliyetlerine devam ettiler. 20. asrın başında bütün Av­rupa komünist tahrikçiler tarafından ihtilâle sürüklen­meye çalışılıyordu.

İşte bu tahriklere karşı milliyet duygularının tep­kisi sonucu İtalya'da Faşjzm; Almanya'da Nazizm ve İspanya'da Falanj izm doğdu.

Faşizm tamamen bu tepkinin sonucudur. O ölçü­de ki, iktidare gelinceye kadar ne kadrosunu ne de doktrinini kurabilmiş, teşkil ettiği kabineye faşist ol­mayanları da almak mecburiyetinde kalmıştır. Komü% nizm karşısında bir doktrin icad etmeye zorlanmış ve bu zorlamanın sonucu ısmarlama «korporatif devlet»

Faşizm urkçuluk

tezi ortaya çıkr de bir zamanla di.

nı Elçiliğinin yegâne desteği raf yansına hâkim Roma'sıy-

Nazizîn, geîi man miliyetçiliği de, Wagner'Ie s yanlar'ın Roma' yokluğu idi. Bu derdiler. Yalnız sa bu muhayyel Cermenler'de mı

Mussoluni yıllık Rcich'mın

• TÜRKÇÜL

mevcuttur. Türk! büyük bir coğı bunun tabiî neti milliyet şuuru I Orhun anıtları v ğan'm «Ölümsüz bu şuurun kesin

^ha istikrarlı göründü. Al-fgel ve Cobineau ile fclsefe-

l$lenmişti. Tek eksiği İtal­ik tarihî bir dayanağının bir Ari ırk icat ederek gi-

e&l, tarihte büyük ne var-serıydi. Ari kan ise en çok

Çfta'sının ve Hitler'in 1000 *ler herkesin malûmudur.

Türkçülük g Sl$îcmî, gerekse tarihi ge­lişimi bakımında! [* Faşizm'den tamamen fark hdır. Bir kere Tü u % e t duygusu Avrupa'dakî gibi son 1 —2 asl| furkler*in tarihi- boyunca

,a« ilk defa ehlileştirerek hâkimiyet kurmuşlar ve

ftiiş bir dünya görüşü ve ll**. M.S. 730:larda dikilen ^güne ulaştırdığı Bilge Ka-:}}, kendine dön!» buyruğu urkçülük bilinen tarihimiz­

den bu yana TünPln Şuurunda'devamlı yaşa-

AyhNĞCUGİL

? ve sık sık mfj l a l m ı§tır (2.) Türkçülük bfljj1 tepki olarak doğmadığı

için de Faşizm g» o l a doktrin ihtiyacı duyma­mış, Türk soyunt ^ kederleri içinde olg laşan fikir sisten! "Milliyetçiliği + ilim me

;un-meto-laşan fikir sisten LJ^uiyetçiliği +

du) şeklinde I'orf Ç^- 1950 lerde yarı aydın çevreler acaip bir J.ÎPJ1 ölçüsüz bir liberalizme giderken Türkçü! ^jiye'nin meselelerini bi­rinci-sınıf mütahİL damlarına inceletmekti (4). Bugün Türkif, muiası için ortaya koydu-(4). Bugün Tüu ğumuz tez Türkf,, cu, «9 İşık» dokti

Türkçülüğün* nazariyesine de nun yüceliğine «

. «NAZİZM TÜRK Mîtf

Ve ilini metodunun sonu-iK • JP uydurma bir üstün ırk yU. Türk tarihi Türk soyu-

la bir ispattır. KARŞISINDA

:S il

Türk millive yedeki cürüklükj peryalizmlerinin pervalizmlerinin lo i ilerdi. Bazı y# pan Cumhuriyet BMM'de faşistlik akımlara karşı Q%

yesi, faşizmin « tin sebebiydi. O f ralardı :

Çekilince kıW

Bir Türk göl»* Acı acı güler* Yarın rezil e

Nazizın ve Faşizm, nazari-L] l^i yabancı devletin cm-K^undan, Rus ve Çin cm-ı w n İ 2 m 8mi düşman ideo-ıtpî1—.ln bugün solculuk ya-j 5 rin sütunlarında, hattâ

g j > l t .Çağda, Türkçüler bu i^1?

;min «üstün ırk» nazari-jgjr2» sloganı bu hassasiye-

*Çü şairin cevabı şu mıs-

«Biz güleriz Jj ̂ k e s i n e Dayanır mı & m AUrk efesine?» (5) «Yine batılıl*J f j^sova 'da Topraklara s^UrÇÜ. birkaçını.

>Ha çova'da vcKiunce KI»'' rjv. *Mvuva ua Paramparça J l0 *,luf*in haç Yine ufka açffî fu la r ımız .

1111.

fular ımız ftnmn piçini.» (6)

• İFTİRALAR

Bu gerçekler ortadayken şerefli ve tarafsız bir gözlemcinin Türk Milliyetçi Hareketi'ne Faşist veya Nazi demesine imkân var mı? Fakat gerçekler iftiracı­yı durdurmaz. Milliyetçi Türk Gençliği'ne «komando» adını kendileri veren, sonra da oturup bu kelimeden korkanların yayınlarına bakınız.. Akşam gazetesinin 3 Mart 1969 tarihli sayısında bir yazı : «S.A. 1ar ve ko­mandolar». Bay Frdoğan Yüceliş'in yazısının sol üstü­ne de büyük harflerle, şajrâne, gözler yaşartan bir çı­kartma var : «Komandoların temsil ettiği fikir bizi dö­nüşü olmıyan bir nehirde sürükler»... Şu edebî satır­lar da 19 Şubat 1969 tarihli Akbabanın Akbaba imzalı başmakalesinden : «Yalnız kendisi mi batıyor ki!.. Çev­resindekileri de beraber sürüklüyor. Çevresine topladı­ğı gençlere zararlı etkiler yapıyor, komar.do adı verilen gurupla düzenleyip kanun dışı yollarla mal ve can gü­venliğini tehlikeye sokuyor, bir yandan ümmetçilere göz kırpıyor, öte yandan Hitler özlemcileriyle flört edi­yor.»

«Komando» adı verilen milliyetçi gençler sol azgın­lığa «dur!» demek için ortaya çıktılar. Acaba bu kanun, nizam âşığı baylar, sol «militanlar» üniversite basar, rektör, dekan kovalar, araba yakarken neredeydiler? Geçen yılın İstanbul Üniversitesi solcu işgal konseyi başkanı Kemal Bingöllü'nün Yeni Gazete'de «İfşa edi­yorum» başlığıyla yayınlanan yazılarını karşılarına ko­yup soruyoruz : O zaman neredeydiniz? İşte bu «ifşa­a t t a n bazı pasajlar : «200 kişilik vurucu bir koman­do birliği vardı.» (21 Ocak 1969), «Tabancaları asker­lik yapanlarla Harbiye'den ayrılanlara dağıttık. Gece olunca motolof kokteyllerini patlatıp moral sağlıyor­duk...» (15 Ocak 1969). komünist teröre alkış tut, sonra da milliyetçi gençlik tepki gösterince «Hitler ge­liyor! Naziler!, Faşistler!...» diye bas yaygarayı.

Verdiğimiz misâller soldan gelen açık ve o sebep­ten c}e nisbeten az tesirli iftiralar. Daha akıllıcası mu­hakkak ki yahudi ve işbirlikçi basmdan beklenir. Yeni Gazetenin Milliyetçi Hareket Partisi Başkanı Sayın Al­parslan Türkeş hakkında 3 Şubat 1969 ve 2 Nisan 1969 tarihli neşriyatının başlıklarına bakınız : «Türkeş: Ga­yeye ulaşmak için ölmek, öldürmek lâzımdır.»; «Tür -keş : Kalkınmayı sağlamak için savaşçı öncüler yetişti­rilmelidir. «Bu manşetlere bir de sık sık işlenen «Tür­keş sağ elini kaldırarak selâm verdi» tem'asını eklerse­niz çıkan netice bellidir. Bu okuyucuya yazarın empo-

'abancatan askerlik yapanlarla Jft« »wiîanlara dağıttık!

ft**AA»7 Gece olunca Molotoî]

Ikokteylteriıri patlnt»pi ^ ^ ^ S S ^ ^ ^ » 1 ^ ^ sağlıyorduk...]

tâücfo fnVtt * I • ^ y a j g i ^ f T ' r t Varr ih I

V

l ü t i i i n

ze etmek istediğini söylemeden, kendi kendine buldur­ma metodunun dahiyane bir uygulamasıdır. Gerçekler ancak beyanların tamamını okuyunca ortaya çıkıyor. Görüyorsunuz ki birinci cümleyi Sayın Türkeş İstiklâl Savaşını tasvir ederken kullanmıştır. Cümlenin tama­mı «Misak-ı Millî Hudutlarına erişilinceye kadar mü­cadele yapılacaktı, hedefe erişmek için ölündü, öldürül­dü, bin türlü çile, ızdırap çekildi...» İkinci cümlenin ta­mamı ise «Ayrıca millete önderlik edecek aydınlan, sa­vaşçı öncüler halinde yetiştirmek ve halkın içine sala­rak halk ile aydını kaynaştırmak gerekmektedir» Sağ elini kaldırarak selâm vermeye gelince; muhterem oku­yucu lütfen bir kalabalığı veya uzaktaki bir şahsı se­lâmladığınızı düşünün.. Eğer solak değilseniz yaptığı-

*m—mmmiim;xm,-*,t NCEttem

I j£^ 5» A far ve fcornandolnt

1-*-TXMStl

1 er m

'i I tKMAYA'-

ve İ«lî Nttın^

5***s«sk,,*'*,V ^icB 8^ \**%

nız hareket bu akıllı basınımıza göre Faşist vi Nazi olduğunuzun ispatıdır. Fakat aynı basın sol yumruğu kaldırmak gibi gayri tabiî ve yalnız komünistlerin se­lâmlama tarzı olan harekete karşı kördür. Bu hareketi yapan grupların sık sık gazetelerde fotoğrafları çık­masına rağmen.,

İÇERDE SAMİ DIŞARDA SAM . İÇERDE KOHEN DIŞARDA COHEN

İçerde Türk yarı aydınının beynini yıkayan bu propaganda yurt dışında da Milliyetçi Hareket'i yaban* cılara iurnal niteliğinde devam ediyor. Geçenlerde eli­mize «Sam Cohen» adlı bir yazarın T.he Christian Sci­ence Monitör (ABD) ve Manchester Gouıdian (İngilte­re) gazetelerine yazdığı yazılar geçti. İstanbul mahreç­li bu haberlerin yazarının ismi bize Milliyet gazetesi­nin Türk isimli bir muhabirini hatırlattı - Sami Koheru Kendisiyle yaptığımız usulüne uygun bir ' telefon ko­nuşmasında Bay Kohen (Kohcn ibranicede haham de­mektir) bize Sam Cohen'le aynı adam olduğunu, «fa­şist komandolar»ın dışarıya jurnalinin faydalannı an­lattı. Ayrıca SBF asistanlarından Bay Ali Kazancıgil' in de aynı jurnali bu sefer Fransız «Le Monde» gazete­sine yapacağını açıkladı. Kendisini tebrik edip telefo­nu kapattık.

Anlaşılıyor ki Bay Sam veya Sami, Cohen veya Kohen hakkında çıkarılan yahudi dönmesi iddiaları İf­tiradan ibarettir. Bay Cohen yahudilıkten ne dönmüş­tür, ne fte dönmeye niyetlidir.

Yazılarından bazı pasajlar vermeden önce «The Christian Science Monitor»un bir hıristiyım tarikatının yayın organı, bu tarikatın şeyhinin Mary Baker Eddy adlı bir bayan olduğunu ve tarikatın tıp ilmine inan­madığını, Bay Cohen'in gazetesinin ilericiliği hakkın­da bir fikir vermek için açıklayalım.

İşte jurnaller : «Kendilerine «milliyetçi toplumcu- * lar» diyorlar ki bunun Türkçe lügat manası «nasyonal sosyalistler »dir.. Bu kamplarda (komando kampların­da) umumiyetle İlahiyat Fakülteleri ve diğer dini okul­lara mensup talebeler, modern çlöğüş metodlannda (jîıdo ve yumruk kavgası dahil) özel eğitim gördüler, aynı zamanda komünist taktikleri, Türk Milliyetçiliği ve İslâm hakkında da dersler verildi.. Komandolar bir milliyetçilik ve dindarlık aşırılığı içinde yetiştirilir ve onlara Türkiye'deki gayrı-müslim azınlıklara karşı şiddetli duygular verilir. İster batıdan gelsin, ister ko­münist olsun, maddî ve manevî yabancı etkilerin kar­şısındadırlar.»

Sam Efendi pekâlâ bilir ki «Milliyetçi toplumcu­l a r ı n karşılığı «nasyonal sosyalistler» değildir. «Milli­yetçi», «nasyonalist» mânasına gelir. «Toplumcu» ke­limesi ise «sosyalist» mânasına kullanılmamaktadır. «Nasyonal sosyalist»in kaşılığı olsa olsa «millî sosya­list» olurdu. Üstelik «Milliyetçi toplumcu» kelimeleri Milliyetçi Hakerct'in ancak bir cephesini ifade etmek­tedir. Bu bakımdan hareketin bütünün ismi olamaz. Yine Mr. Sam Cohen bilir ki «komando» adı verilen milliyetçi gençlerin arasında dinî okul talebelerinin oranı hemen hemen Türkiye'deki dinî okul talebeleri­nin Türk gençliğinin bütününe oranı kadardır. İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin Milliyetçi Hareket'e katılma­sı «komando»lar için ancak bir memnuniyet vesilesi­dir. Fakat harekette her okuldan çok miktarda Türk­çü bulunması Sam Efendi'yi bu noktada da yalancı çıkarır. Milliyetçi Harcket'in gayrı-müslim azınlıklara düşmanlığı da koskoca bir yalandır. Türk milliyetçile­ri bu çevrelere karsı ancak dikkatlidirler. Türkçüler Türkiye'de kazanıp Atina'da, İsrail'de yatırım yapan­lara, Türk'ün İstanbul'daki 516 yıllık hâkimiyetini^ çekemiyenlere ve Bay Cohen gibi yalan beyanlarla Türk* Milliyetçi Hareketi'ni yabancı memleketlerde jurnal edenlere «karşı kuvvetli hisler» besler. Bunları yapanla­rın çoğunun gayrı-Türk olması da herhalde Türkçüle­rin kabahati değildir. Nihayet, Türkçülerin yabancı maddi tesirlerin aleyhinde olduğu da yalandır. Yaban cı manevi tesirlerin karşısındayız fakat maddî tesir­den kasıt batının ilim ve tekniği ise, bunun Türkiye'­deki baş savunucuları eskiden beri Türkçüler olagel­miştir. Ziya Gökalp'ın»«Türkleşmek, İslâmlaşmak, mu­asırlaşmak» düsturu bunun en açık ifadesidir.

(Davamı 11 nci sayfada)

Page 7: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

DEVLET • 28 /NİSAN/1969 * SAYFA : 8

• İC OLAYLAR • DÜŞÜNCELER • İC OLAYLAR t DÜŞÜNCELER* İC OLAYLAR nin durumu tamamiyle bambaşka­dır Nüfusumuz topraklarımıza gö­re azdır. Japonya'da kilometre Ka­reye 390 kişi ve Avrupa'da da 360 kişi dıbnıektedî-. Nüfusumuzun ar-tısını önüyerek millî geliri yük­seltmek politikası hatalı bir tu­tumdur. Halkın refahı memleketin zenginliklerini ve çeşitli imkânla­rını hızla ve ilmî usullerle islet-mek suretiyle sağlanır. Nüfusu­muzun hızla çoğalması ekonomik kalkınma için de büyük bir itici kuvvet «eskil eder. Kalkınan Avru­pa »e Amerika memleketlerinde durum hap böyle olmuştur. Bugün Türkiye'de nüfus artmasını onla-mek için doğu n kontrolüne razı olan her kadın başına, bunu ka­bul ettiren doktor ve hemşirelere yabancı kaynaklarca vasıtalı olarak verilen paralardan pirim ödenmek­tedir. Aynı kaynaklardan sağlanan paralarla sık sık sözde ilmî top­lantılar tsrtiplenerek Türk umumî efkâM devamlı bir telkin taarruzu ahuıd.-» tutulmaktadır. Bizim nü­fusumuzun artmasını önlemek için yabancıların bu fcadar gayret gös­termesinin asıl sebebi bugünkü i-derecilerin gözü önünden kaçmak, tadtr. Hükümetçe uygulanan du­dum kontrolü icraatı bölgeler ara­sında da dengesizlik meydana ge­tirecek mahiyettedir*.

• KOMANDOLAR. DADAŞLAR

VE.

Sovyet casusu 20 yıla mahkûm Hımi» Sendur'un Adana Caze evin­den firar ettiği gece asın sol te-tna.vOOO Fikir Kul ipleri Federasyonu «Dadaşların şehri Erzurum'da va­tan Kaim Nazım Hikmet için bir sür «ecesi düzenlemeye ve kendi sftv.nden siklerini dinletmeye cü-rer «tTfri«i"»'rH

MÜH/ •-•iı;ı lençler. solcular? millete ihanet etmemeye davet ettiler ve millî marşlar söyliyere< salona cırîrttîp'

Hainler, Moskova'ya, sesleri o-ras*nda. hergün küfrettikleri Türk polisi kordonumla solcular ancak evlerine gidebildiler

Fakat milliyetçilerin tepkileri devam etti. On dört solcu yar*, lundı Üniversite Yönetim Kurulu öc g»*»n tetil kararı almak zorunda kaldt

V HANGİ SAYHAM!

1920 yıimm 23 Nisan'ından be­ri » /»f geçti. MılH Hâkimiyet ve Çoc^k tfayrsjttfl» yine anlı - şan­lı ')!' Sicimde kutladık. Göster­melik n^rasimler, yeni bir mas raf w ' >*• ^riîroin aileler.

Qooaaıariı oyaafusü büyüklük o-yunu ve maalesef sözün doğrusu. Hanç»! bayram? 49 yıl öncesinin heyecanından fedakârlığından, iyi niyetinden, coşkunluğundan eli­mi z.-ie ntf kaldı? Millî hâkimiyete saya- duyan kim? Çocukları se­venler, dertleri i]e ilgilenetiter. geleceklerini düşünenler nerede? Çocukların* bayram» öyle mi? O çocuklar ki. bir çoğunun karınla­rı açdır. üstleri başları perişan-dır. ayaklan çınlaktır. Karınların. do.'urabif/»n'eırn de ruhları açtır. ItimmM CoeakU* dâvası hâlâ ta­zedir o--' .- taraftan, heı zamanki gihi. nj lunnaal gereken lâfla*" hic is."-r «diirn'vnr Bavram •«'•

renlerinin gazetelerdeki tafsilâtı hiç değişmedi. Uyku ilâçlarının belki de en tesirlisi: «23 Nisan Millî Hâkimiyet ve Çocuk Bayra­mı, dün bütün Türkiye'de. Kıbrıs'­ta ve yurt dışındaki temsilcilikle­rimizde düzenlenen parlak tören­lerle IcutlanmıştıT. Ankara'daki tö­renlere Anıt - Kabir'deki saygı du­ruşu ile başlan.-nış, 19 Mayıs Stad­yumunda geçit töreni ve çeşitli gösteriler düzeni erimiştir. Öğren­cilerden kurulu bir hey'et, Devlet ve Hükümet büyüklerini ziyaret et­miştir. Gece fener alayı vs. vs

.vs.» Tam vaktinde hatırladık, yok sa haksız bir hüküm verecektik.

49 yıl içinde, hiç bir şey değişme­di değil, değişti; Eskiden «Milli Hâkimiyet Bayramı», denirdi, şim­di «Ulusal Egemenlik Bayramı» di­yorlar!

• İLAÇ KEPAZkÜĞİ

Mekanı cennet olası şairin ie-diçjini hatırlamamak ne mümkün; •Bir dok-m bin ah İşit kâse-i fağ­furdan* t&m da memleketinizin halini anlatmış. Hangi sahaya el atsanız altından bin dert çıkıyor.. İşte en yenisi: İlâç konusundaki yolsuzluklar, M'.'iet Meclisine ak» satmış, bir araştırma komlsyorşj kurulmuştu. A. aştırmalarım ta­mamlayan komisyon, 22 Nisan &ı-lt günü bir ba*tn toplantısı yaatı ve varılan sonuçları açıkladı: f̂*cr-li va yabancı ilâç firmaları yüzde 230-1000 arasında kâr ediyorlar*

PİREM ÖZER (Geaçtİü» vesi)

mış Yuro dışından getirilen ilâç ham maodeleri hiç bir kontrol a tâbi tutulmuyormuş. Bir yabancı ilâç firması 5 yılda yüzde 1859 nis­petinde kazancını artırmış. Vergi kaçırmanın hodri hesabı yokmuş, ilâç israfı çokmuş. Bir firma yap­tığı ilâçların yüzde 70'ini bir baş­kası da yüzde 60'ını toptan Sosyal Sigortalama satmış. Komslyon üye­lerinden biri aynen şöyle diyor: «•Bazı kişiler piyasaya ilâç çıkarı­yor, ilân veriyorlar. Bunlar adres olarak posta kutusunu gösteriyor? lar. Ne lâboratuvarfarı belli, ne yeri. Bu şekilde hareket dünyanın hiç bir yerinde yoktur.» Daha ne­ler... 1967 yılında 23 milyon dolar­lık ham madde ithal edilmiş. Oy­sa, bu para ile ilâç ham madde sanayiinin kurulması mûmkûnmöş Yabancı sermaye Türkiye'de ilâç fabrikası değil, satış şubeleri açı-yormu.ş Hasılı bir rezalet ki ... dan öte. Vicdan sa-ılmtşlığının, insaf­sızlığın böylesine güç rastlanır

Çok aesle tssfcfe alınmalı, rrril,<: tin sıhhf.1 dâvasını kazançları u«j rmda atışma' edenlerin cezası hemen verilmelidir. Sakın ha, ko misyon raporu yine uykuya yollan masın

TVRKEŞ, SF.RDENGEÇTİ re TAŞER «Bu uç bivim TRT'.'»

TÜRKÜN UMUDU Hayranı ILGAR

Kutsal vatanımız, genç cumhuriye­timiz ve demokrasimiz sık sık uçuru­mun kenarına kadar getiriliyor, yuvar­lanma ve yok olma tehlikesiyle yüzyü-ze bırakılmak isteniyor. Her ne kadar bu ortamı yaratanlar Yüksekokul öğ­rencileri imiş gibi görünüyorsa da; as­lında, bu âlet olan bîr avuç öğrenci bi­rer kukladır, bu kuklaların ipleri ise bazı siyaset cambazlarının elindedir.

Kimdir bu siyaset cambazları? Bu siyaset cambazları kısaca şun­

lardır: 1 — Yıllarca memleketin mukad­

deratını ellerinde tuttuğu halde hiçbir köklü reform yapmayan fakat, muhale­fete geçtiği andan itibaren «Reform!» diye yaygarayı basanlardır. -

Yine yıllardır memleketin mukad­deratında söz sahibi olmuş, bütün yet­kileri ellerinde bulundurmuş ve fakat «Millî Eğitim Bakanlığı *nt ve okul müfredat proğramîannı «Millî »lik çer­çevesi içine sokmayan, dolayısiyle yıl­lardan beri gençlerimizin gönlü ve ka­fası boş olarak yetişmesine meydan ve­renlerdir.

öğretmenler arasında «köy-şehir» ikiliğini yaratıp, bu kutsal toplumu bir­birine zıt iki kutup halinde yetiştirerek birbirine düşürenler ve bugünkü «Eği­tim faciasını» hazırlayanlardır.

Boykotla işgalin aynı şeyler oldu­ğunu söyleyerek satılmışlann azgınlaş­masına yardımcı olan ve ifadeleriyle, bildirileriyle aşın solculara güz kırpıp, yolunu şaşıranlar ve daha doğrusu bir türlü bulamayanlardır...

2 — Türk Milliyetçiliğine her fır-satta darbr- indiren bir partinin içinde yıllarca söz've yetki sahibi olarak bu­lunduktan sonra, umduğunu elde ede­meyince ayrılarak yeni bir parti kuran ve milliyetçiliği ağızlarından düşürme­yen riyakârlardır...

3 — Asıl maksadını ve gayesini gİ7-leyerek öğrencilerin ve işçilerin arası­na girerek, memleket dertlerini ve dü­zensizlikleri istismar etmek suretiyle gençleri ve işçileri anarşist, ihtilalci" fi­kirlerle besleyen ve hattâ eğiten, dışa­rıdan aldığı paralan buralarda harca­yan satılmışlardır.

Basını Ue, tiyatrosu ve sineması ile Türk'ün ahlâkını, örfünü ve dilini bozmaya çalışan komünist destekçile­ridir...

4 — Bütün kuvvet ve yetkiler elin­de olduğu halde, sosyal hastalıklara ça­

re bulmak yoluna gitmek şöyle dursun, bu yaraların derinleşmesine yardımcı bir tutum içinde bulunan; oy kaygıısu ile köklü reformlara bir türlü yanaş­mayan; milletin yarınlarını tehlikeye atacak davranışlara omuz si İken ve en önemlisi komünizme karşı olduğunu iddia etmesine karşılık, bizzat komü­nizmin gelişmesine ve yaşamasına uy­gun zemin hazırlayan; yarınını göremi-vecek şekilde basiret gözleri kapalı o-lanlardır...

Evet, Türkiye'yi uçurumun kena­rına itenler, semalarında kara bulutla­rın dolaşmasına sebebiyet verenler, as» lında bir avuç satılmış ile bunlara yar­dımcı ve ortaklık eden siyaset cambaz­larıdır.... Peki... Şu Türk düşmanları­na karşı, memleketini seven Türkçü­ler, ellerini şakaklarına dayayıp düşün­mekten başka birşey yapmasınlar mı? Kutsal varlığın tehlikeye, uçurumun di­bine atılmasına sevirci mi kalsınlar? Satılmışlann iplerivîe hareket edenler direnme hakkını kullanıyorlar diye memlekette anarşi ve kargaşalık yara­tacaklar, bunların hareketleri normal olacak da; memleketi uçuruma sürükle­yenlere karşı harekete" geçeceklerin dav­ranışları normal ve hak olmayacak mı?

Basın kendilerine ister «Komando­lar», isterse «Ergenekon Arslanlan» a-dını taksın «Bozkurtlar»; Türkiye'yi a-narşiye, huzursuzluğa ve kara günlere sürüklemek isteyenlere karşı nefis mü­dafaasına girişmişlerdir. Ellerinde güç ve yetki bulunanların yapamadıklarını, yapmak istemediklerini yapıyor ve Tür k'ün geleceğini teminat altına al­mak istiyorlar. Türkçülük'de, Devlete ve büyüğe karşı gelmek, memlekette anarşi ve bozgunculuk yaratmak yok­tur... Nefislerini düşünmeden, şahısla­rına hiçbir pay çıkarmadan, sırf mem­leket ve milletm selâmeti ve huzuru i-çin ortaya atılan bu gençlere «kaba-kuvvet» göstericileri adını takmak baş-kalannm vaptıklan bazı hareketleri ka­sıtlı olarak bunlara yüklemek, en azın­dan insafsızlık ve Türk'e kasıttan baş­ka birşey değildir. Maksatlı basın ve si-vaset cambazları ne kadar gavrel sar-federlerse etsinler, bu gençlerin hare­ketlerine millet çoğunluğu bir kurtarı­cı gözü ile bakmakta ve gelecek için umut beslemektedirler.

Haydi «Bozkurt'um»!... Türk'ün u-mudunu kırma, Tanrı Seni korusun!

Page 8: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

DEVLET * 28/NİSAN/1969 * SAYFA: | , ^

•• •• DIS OLAYLAR.DUSMCELER . D I S OLAYLAR.DIISIJNCELER. DIS OLAYLAR • ORTA — DOĞU

Orta • Doğu'daki cadı kazanı yi­ne kaynıyor marifetli ocakçı başı­nın kim olduğu da cümlenin ma­lûmu: Yahudiler 22 Nisan Salı gü­nü israil Jetlerinin Ürdün'deki ra­dar tesislerine ve komando üsle-: rine taarruz ettiği resmen a c ı ­landı. Dünya, savaş ihtimallerini

ÖCÜ İSMET Mehmet ALTINSOY

iktidar • TRT. münakaşası günün mevzuu olmakta devam ediyor. Muhtariyet (özerk) ı mutlakıyet (Dikta) mânası, na alan ve o yönde kullanan TRT. millet ekseriyetinin u-mumî arzusuna kör bir inatla karşı koymaktan ne pahasına olursa olsun, dönmemek ka­rarında.

İktidar ise, milletin kahir ekseriyetinin inancına, an'a-n sine, diline ve dinine taar­ruz halindeyken fenersiz ya­kaladığı TRT. yi, fırsattan isti­fade, kendi düdüğü yapma ça­bası içinde. 4slında. hüküme­tin bu tasarrufuna karşı ol­ması gereken bir çok siyasi ve sosyal kuruluş da, sırf TRT. nin sorumsuz, belki de kasıtlı, davranışı yüaünden iktidara oareTel görüntüde.

Devlet hayatımızın en mü­him uzuvla-ından biri olan TRT. problemi Meclis'e şevke-dilen bir tasarının kanunlaş­ması ile çözülüverecek mi­dir? Kanaatımızca asla. Gele­ceğin getireceklerini tahlil et-beyan etmeyi kehânete özen­ti saydığımız cihette, şimdi­lik münçsip zamana bırakıyo-meyi, vaktinden evvel fikir ruz. Ancak TRT. ye arka çıkan, lardan bir siyasî partinin ha­reket tarzına ve onun sayın liderinin kehânet (!) e müs­tenit tehdidine dikkati çek­mekte fayda umuyoruz.

CHP. Meclis'e sevksdilen yeni tasarıyı çıkarmamak İçin her türlü engellemeyi icraya kararlı olduğunu ilân etti. Bu­nun ilk deneme imtihanını da geçtiğimiz hafta Parlaman, to'da verdi. İktidar partisinin salonda ekseriyette olduğu ayan beyan iken ismen yokla­ma talebini; komisyonlardaki kendi partilerine mensup aza­ları İstifa ettirdikten sonra. Başkanın yeni âzâ namzetleri-ni ne zaman bildieceğinja dair sorusuna, CHP. idareci* lerinin verdiği anlamsız ce­vabı dinledik. Bu (DİRENME) tarzının, iç tüzük ve Parla* mento teamülü yönünden mü­nakaşası bir yana, icra şekli insana âdeta: Nerede eski CHP? dedirtiyor. Eskiden böy­le günlerde CHP. nin kullan* riığı parlâmento taktiğini gör. müş olanların kafasına ister istemez şu sual takılıyor: A* caba CHP. nin yeni idarecile­ri bir müddet GP. de staj görseler nasıl olur?

Sayın inönü TRT. hakkında­ki münakaşayı partisi adına sayın Ecevit ve diğer yetkili­ler ağzından sürdürürken, ne-dense, birden ortaya çıkıver­di. Ama bu çıkış pek de ya­man oldu. Sayın inönü tarih} Kehînet (I) leriıufcn birini daha -inşallah bu en sonuncu­dur- ortaya koyuverdi. (TRT. kanunu çıkarsa memlek»»' 60 yıl geriye gider) miş.

Sayenizde biraz fazla ileri (I) gidildiğinin nihayet farkı­na vardınızsa paşam -Biraz fazla, meselâ 40-50 kadar, ge­riye atmış olmanıza rağmen-sözlerinizdeki intakı hak şüp­hesizdir. Şayet maksadınız tehdit ise, yeter! Milletin (ÖCÜ) sü olmayınız. Bu size de hayır getirmez Paşam.

düşünüp endişelerini tazeledi. A-rap israİ] çatışmasının sonu ne­reye varacak, neticede kim kazana­cak? Kesin cevaplarının verilmesi oldukça güç sorular öyle anlaşı­lıyor ki yahudinin hâkimiyet hır­sı dinmedikçe ve arapların akıl­ları başlarına gelmedikçe, kavga sürecektir Görünüşe eldanıjdığı takdirde, bütün bir dünyanın is­rail'i tasvip etmediği, işgal arzu­larına set çektiği sanılır Ancak, dâvanın içyüzünde yahudi serma­yesinin üstünlüğünden doğan he­saplar saklıdır Yahudilerin sad'v ce kendi güçlerinden aldıkları ce­saretle hareket etmedikleri" açık­tır. Büyük dev>tlerin. resmî be­yanların dışında, ciddi bir müdahe-leye yanaşmayacaklarına gtivenll-mektedir Yahudilerin itimadı hiç şüphesiz, geçmiş yılların tecrübe­sine dayanıyor Büyük devletlerin her biri Yahudi tesirinin henüz dışına çıkarmam.ştır. Fransa'nın sert tutumunda ne kadar direne­bileceği de belli değildir İsrail Arap kavgası Türkiye'yi de yakın­dan ilgilendiriyor. Biz, barış ka­pılarının açık 'utulmasını tercih etmekteyiz Dünyanın yeni bir ma­ceraya tahammülü yoktur Yahudi hırsınn dur demenin vakti geçme­melidir. Orta-Doğu buhranının.bit­mesi, barış nesabına, gerçekleş­mesi güç bir temennidir

DUPÇfcK " (Elveda Hürriyet ..)

• BİR HAİNİN SONU

1968 yılının son aylarında, Sov­yet sömürgeciliğine karşı Çekos­lovakya'da başlayan direnişin he­yecanlı günlerince, G. Husak isim­li bir adam vardı. Stalin dönemi­nin Islâh edilemez artıklarından sayılan bu Slovak, Rusların en ya­kın adamı olarak biliniyor, vatan hainliği ile suçlanıyordu. Genç­ler, işçiler, aydınlar, hasılı Çek halkı, rkısak'ın adı geçince yüzü­nü nefretle buruşturuyor, Dubçek'i ne kadar seviyorsa, Husaktan da öylesine nefret ediyordu. Sonra,

. köprülerin altından çok sular ak­tı; Çeklerin vo Dubçek'in dramı

• Yine Orta - Doğu • Iran - Irak münasebetleri ne alemde? • Bir ha inin sonu

1968 Ağustosunda Prag'da Ruslar (Şimdi işbaşında Rus'un uşağı var!)

ve lanetlediğiniz bir adamı başı­nıza geçirir, sevip saymağa mec­bur ederler. Bütün mesele patro­nun gözüne girmek, uşaklıkta ku­sur işlememek ve gerekirse vata­nınızı satmaktan çekinmemektir. Dubçek, Çekoslovakya'yı düşün­mek hatasına düştüğü, için azle­dildi. Husak, bu mânada kusur­suzdur.

DUPÇEK ve SVOBODA '

(Giden günler geri gelmezmiş! . ;

Ürdün kurtuluş ordusu

başladı. Varşova Paktı orduları, insanlığın yüz karası bir insafsız­lıkla, Çekoslovakya'yı işgal edince, külahlar değişti. Dubçek ve arka­daşları, millet'erinin sevgisini kaybetmek bahasına verdikleri a-ğır tavizlere rağmen, gözden düş­tü; Moskofçuların yıldızı hızla par­lamağa başladı. Nihayet, Dubçek, gittikçe Sovyet taraftarı bir hüvi­yete büründüğü halde, geçmiş dav­ranışlarından ötürü affedilmedi ve Komünist Partisi Birinci Sekreter­liğinden uzaklaştırıldı. Ve, Çekos­lovakya'nın en yetkili koltuğuna G. Husak oturdu. Sosyalizm böy­ledir işte. Vatan haini saydığınız

• İRAN — IRAK DÂVASI

Dünyanın diğer bölgeleri sanki tam bir huzur içinde imiş gibi, Iran - Irak arasında da anlaşmaz­lık başladı. Iran ile Irak, yakın bir zamana değin -tost idiler. İki mem­leket de krallıkla yönetiliyordu; daha sonra CENlO'nun üyesi ol­dular. Irak'taki ihtilâl, dostluğun bozulmasına zemin hazırladı; Irak CENTO'dan çekildi. Rejimler fark­lılaştı. İran'ın Batı dünyasına bağ­lılığı devam ederken, İrak Sovyet blokunun tesiri altında kaldı. Bar-zani harekâtı da, iki memleketin arasını açan sebeplerden biridir.

Irak, İran'ın Barzani'yl destekle­

diğini öne sürdü. Şimdiki anlaş­mazlık, görünüşe göre. Şattül Arap yüzünden çıktı. Dicle ve Fı­rat nehirleri Birleştikten sonra Şattül Arap adını alırlar Irak Şattül - Arap'rr kendi kara sula­rına dahil olduğunu, İran bayrağı taşıyan 'gemilerin nehirden geçe­meyeceğini öne sürdü. Çekişme böylece başladı. Neticenin nereye varacağın: kestirmenin güçlüğü yanında, Irak hükümetinin fazla I-leriye gidemeyeceği tahmin edi­

lebilir. Zira, oilindiği gibi, Irak hâlâ kaynaşan, hâlâ huzura kavu­şamamış her an ihtilâl bekleyen bir ülkedir Hele . Barzani mesele­sini halletmediği sürece, komşu bir devletle mücadeleyi göze ala­bilmesi hemen hemen imkânsı» dır Ancak. Irak Hükümetinin baş­ka kuvvetlerce kışkırtıldığını da hatırlamak gerekir Iran. CENTO andlaşması ile, , müttefikimizdir. Hükümetimizin, anlaşmazlıkta ara buluculuk yapmcsı düşünülebilir.

Orta Doğu'da petrol rafinerileri ymuyor.

Page 9: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

DEVLET • 28 NİSAN 1969 * SAYFA: 10

FİKİR ALANI:

MİLLİYETÇİLİK MEFHUMU AÇISINDAN TÜRKİYE Yuk. Müh. Yüksel ÖNEM

ü ve «ülkü» sû mevcut değildir. Öy­leyse «dağcılık», bütün «dağ» lardan yana

MİLLİYET- olmakla; «milliyetçilik» ise ancak belli bir «millet» ten yana olmakla kabildir. Bu ba­kımdan da «dağcılık» tan çok farklı bir şey-

•milliyetçilik».. t _ Burada bu mefhum etrafındaki müta-

şik kanaat ve hedefleri olan hiziplerin aynı lâaları bir yana bırakarak. Türkiye'deki mevcut gurup ve kanaatlere dönelim «Mil­liyetçi» olduklarım beyan eden hangi klik­ler vardır? Bunlar «milliyetçilik» ten ne anlarlar, ne anlamazlar? Uyuşmazlıklar] mefhuma verilen farklı anlamlardan mı ileri gelmektedir, yoksa sarih bir mâna ta-

Bugün esas dâvalarında ve hatta bun­ların teferruatında dahi birbirinin karşısın­da dikilen çeşitli siyasi unsurların çekin- tür meden ve göğüslerini gererek kullandıkla n müşterek bir kelime vardır: ÇİLİK.

Ard bir niyetle itham etmeksizin he man söyleyelim ki, tek bir anlamı olması dir lâzım gelen bir kelimeyi, bu derece deği

anlamda kullanabilmelerine, eşyanın tabia­tı misâli, imkân yoktur. Bir memlekette bir­çok siyasî teşekkül veya bunlarla aynı saf ta Ijir takım fikir erbabı düşününüz ki, bü­tün faaliyet ve hedeflerini bir çırpıda temi-10 çıkaracak ana bir mefhumda mutlak bir İştirak halinde bulundukları halde, muha- 8 ^ Y ^ . ^ ^ m , m u k a s j ' o ! ? r a k t e r s i n e t u

liflerini yemek için her an canavarca diş * -•*-—• • *-*- L ! * — J

bilemektedirler. * Böyle bir şey nasıl olabilir? Çok fazla

derinine inmeden şöyle cevap!andırabiIi-

tan niyetlerin rol oynadığı bir ortamda mı­yız?

Bütün bu soruları cevaplandırmak ve­ya en azından bunlara ışık tutacak fikirlere

i l » 1) Milliyetçilik, belirli bir mânası bu- yaklaşmak İçin, Türkiye'nin etnik karakte lunan bir mefhum olmayıp, herkesin kendi- f ln? *» " ^ k o n * * ? münhasır hususiyet no göre yorumlayabileceği ve ondan iste­diği anlamı çıkarabileceği bir mefhumdur. t ) Milliyetçilik, belirli bir mânası ve an­cak sınırlı bir yorumu mümkün olan bir mefhumdur.

Eğer mefhumu ilk maddedeki gibi ka­bul edersek, birbirlerine karşı duran gu puplann hepsinin birden milliyetçi olmala-rmda şaşılacak hiçbir şey kalmaz. $ayet i-

lerine neşter vurmak zaruri görünmekte­dir Ancak bizim gayretimiz böyle bir ha rekete sadece vesile olabilir. Yine de bu çok potansiyelli konuya girmede ve «mil­liyetçilik» mefhumu açısından Türkiye'nin bünyesinde sakladığı problemlere dokurl-mağa teşebbüs edeceğiz. 1 • FİKİRLERİN DAĞILIŞI I

Türkiye'de mevcut fikir cereyanları! kinci maddeyi" â^mof t ımlçh ı doflru"btr ^S^İSLİS^^SEA. dör.l c o ğ r f : İ tarif sayarsak bu taktirde şu mütaiâyı be­yan etmek zaruridir: Değişik kanaat ve pa­yeleri olan ve birbirlerini altetmeğe çalı­şan muhtelif toplulukların hepsi birden milliyetçi olamazlar; bunlardan ya biri mil­liyetçidir ya da hiçbiri değildir. • MEFHUMUN TARİF ve MAHİYETİ

Teferruatlı münakaşasına geçmeden dnce, milliyetçilik mefhumunun sözlük kar­lılığına bir göz atalım, itimada değer bi­linde (1) bu konuda şunları okuyoruz: MİLLET, kelimenin aslı Arapça; uydurulan farştlıöı. ULUS. Yine aynı şekilde MİLLİ

fi yönde inkişaf etmektedirler. Kuzeyde «Solcular», güneyde «İslamcılar», doğuda «Türkçüler» ve batıda «Medeniyetçiler» bu­lunur. Çeşitli etnik gurupların mesele vej faaliyetleri ise, bu bahsin tamamen d:şın-| da ve bir başka plânda mâna ve mahiyet] taşır.

Her istikamette yer alan cereyanın kendi içinde bir derecelenmesi olduğu gi­bi, kanatlar arasında mutavassıt bir durum ve yapıya sahip olanlar da vardır.

Kuzey (SOL) Kanat. Bu kanat mensuplarının içten dışa doğ

ULUSAL, MİLLİYET. ULUSALLIK, MİLÜ- f U derecelenmesi şöyledir: «Ortanın solcu-m ç î . ULUSÇU ve MİLLİYETÇİLİK. ULUS fu- «Solcu. «Sosyal.st». .Ütopik sosya-JjUİflC şeklinde değiştirilmişler. ULUS ve , , s t ffi^îS» Güney (SAĞ) Kanat.

Bürodaki sıralanış şu şekilde gözük­mektedir: «Gelenekçi», «Mukaddesatçı», • Şeriatçı», «Hilafetçi» (Pan islâmist)».

Doğu (TÜRKÇÜ) Kanat. • • « ta r t *> • * «MIMI. .. •• En fada alternatifi olan ve en geniş Sü^İSLilutun

jJMB,«"Bt*kvo yelpazeye sahip bulunan guruptur. Dışa 5 L t 0 p , U , £ k m e y d . a n a ftlrme'erı âo9nğ derecelonmesi şöyle özetlenebilir:

TŞrk ü n \ diyen herkesi Türk sayan Türk-

HUJSÇULUK için şu* kısa tarifler verilmiş art

ULUS. «Dili, kültürü ve ülküsü bakı •tmdan başka topluluklardan ayrılan toplu

! S ^ a ^ T a y a { ^ 9 . ! n a v e *"? u , î ? l , n £ £ «tuncum, diyen ne »no özgü olan kültüre ye geleneklere bağ- c ü l e r . .E t n ik kökü esas kabul eden Türk ft talip kendi varlığını her şeyin üstünde ç â | e r . f .Türkiye'deki Türklerle yetinen

yaşlyabileceğine inanan hayat gö- Türkçüler», «Bütün Türklerin bir bayrak al­tında toplanmasını isteyen Türkçüler (Pan 80 tarifler bize açık gözükmektedir- Türkîstler)».

lor. Ancak uzatılmaları veya değişik biçlm-lonfo İfade edilmeleri kabildir. Meselâ punMet» İçin şu şekilde de söylenebilir: Millet, dil, kültür ve ülkü faktörlerinde di-Borforlnden farklılaşmak suretiyle oluşmuş

Bu gurubun kuzey yelpazesini «Nasyo­nal sosyalistler», güney yelpazesini Iso «İslamcı Türkçüler* meydana getirir.

Batı (MEDENİYETÇİ) Kanat. Dâvası en ziyade karışık ve sarih bir

fenYceaekkfl bir J S 'ff'-ertiV,' îur- 8 u b a k " " d » " '«en d,şa doğru derece-S?«drt î l î r mi«i,» S • ° ?u, f l,T-'?" Ien[»eslnl takip etmek çok güçtür. Zira S? duamda™h.lt r î y ? , ı ? " * Ü b ? y f f a r k l* fliW o6züken 0 n l t e , e r h e ' »man İç™ ^ ı S l S E r î S » ^ • ' İ S S T t vs- k e"- »"«Herinin yerlerini İşgal edebilecek bir S S T d h S S S ?m? ^ " " T Mİ '" « • " » " » * • maliktirler En iç noktadt S M C Mmetf: d i lor t ' d , y 0 m Z ; m f m , e l « * « ve adetini muhatara ile Bat

• j S Ş | Ş S & 1Ç,„ * deg,?,k ta- t&JLtA tt'VETZ ETSZffî- B " mk lada m e V Z u b a h s ^ ^ N S S S ^ e n l ç ^ ^ l a r k n i t ^ r 2 ^ " ^ V f Ç'hfl?. !n a n ,m a k v e y? i n a n m a - Wria esas ve geleneSI reddeden .Mutlak

PJSSF' ' n l , n s a k t a . , n a n m a s a k » o""" Bat.c.lar. yer Sırlar Teaaeaen * M u t , a * Olduğunu araştırmaktır. Meselâ seçim- •Telrnlln>llnr. ı n»t. i/-.-..'... •.

I V a T ^ » - " ^ 2 h e m h , p * * « • • * • Yani Kuzey Kanaf.n güne* » • n n ı ı e n ı sevmemek, onunla uflraşma- Güney Kanat'm kuzey ve Batı Kanat'ın

İT"?' A m a • « » • » «millet* Inkl gibi bir (1) TOrfcçs Sözlük. TJ>X, YaymiarL SOM yapamamıştır; onun -dil» t, «küt- in, m$ ANKARA

, . •" "-" j"j..ı.ıyııı.w.ı;1

BE81EÎ kaşa. Parti lideri er ıntlc-u biri KOMANIAJ sözünü

her işitmesinde bir karış zıplıyor. Neredeyse aske­rî komando birliklerini de, komandc sözünü de yasak edecek, elinde olsa. Acaba bu korkak lide­rin aklına tabutluklar mı geliyor, voksa 1944 de 147 Azeri Türk'ünün Ruslara teslim edildiği Kı­zıl Çakçak mı?

Seçimler yaklaştıkça bazı muhalefet parti li­derleri iktidar rüyaları görmeye başladılar. Razı­larının yaşı, bazılarının da bası icabı olacak. Rah­metli Masar Osman'ın şöyle bir kehaneti vardır; Meşhur biraderlerden Ord. Prof. F.K. Gökav, rah­metlinin talebesi iken çok hırslı olduğunu farket-miş ve: «Fahrettin mezun olunca burada asistan kalır, doçent olur, profesör olur. ord. Prof. olur, bakan da olur, peygamber olmak isteyince geti­rin Bakırköy'e ben tedavi edeyim», der. İktidar­da olacaklarını iddia eden savın muhalefet ps»rtl Hderlerimİzinki de nevgamberlik taslama cihi bir-şey oluyor. Neredesin îllashar Osman*

A. Cebeci

ESKİYENİ AP. iktidarı yepyeni bir devir açtı. Herkes eski de

virle yeni devir arasındaki farkları araştırıyor. Bi: türlü de bulamıyor.

Halbuki göze çarpan bariz farklar var : • Eski devirde etekler dizde idi. Şimdi nerede ol

duğu meydanda. • Eski devirde üniversiteleri rektörler, dekanla

idare ederdi. Şimdi boykoı-işgâl komiteleri idare edi yor.

• Eski devirde milleti hükümet idare ederdi. Şim di ise gençler hükümeti idare ediyor.

• Eski devirde aileyi ana-baba idare ederdi. Şiın di çocuklar idare ediyor.

• Eski devirde çocukları hocalar terbiye ederdi Şimdi çocuklar hocaları terbiye ediyor.

YILANLIOĞLU

ALLAH yolunda bir koşu. Başa konar DEVLET kuşu.

Bir Devlctlû

ACI BİR KAYIP Bekârlık sultanlıktır tesellisinin oğlu, İstedi­

ği »man eve gitme hürriyetinin agabeysl, sabaha kadar vatan kurtarma keyfinin amcası, tanınmış yazarlarımızdan Kâmil Turan'm sultanlığı İS Ni­san 1969 Cuma j»ünü saat 16.00 da bütün bekârla rm «istemem yan cebime koy» sesleri arasında meşhuuuur Müstcba beyin aracılığı ve Güler Yen­gemizin elleri ile şahitler huzurunda sona ermiştir.

Duyurulur.

SOM... DÜM • • •

TURİZM MEVSİMİ

Belâlı, dertli gelir; Pireli, bitli gelir... Nemize gerek bizini Bre kürşat turhdtn?

DÖNÜŞÜM TRT.'nin çıkmaza gi nce özerkliği İshale dönüştürdü yedi yıllık pekliği!

KURDAŞİYE Adındaki kemâli şahsında göremedim. Soyadını duşundum, bir manâ veremedim. Sana en yakışan ad olsun bizden hediye; Seni tescil edelim «Kımd Kurdeşen» diye!

N. G.

ÖZÜR Geçen haftaki üçüncü sayımızda «YA DEVLET BA

ŞA» sütunumuzu koyamadık. Münderecat çoklu* ğundan ileri gelen bu davranışın yazar ve okuyuculari-ımzca mazur görülmesini rica eder, özür dileriz,

DEVLET

Page 10: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

Rii&ss$ss^:-?^^

\i

POLİTİKADA 45 YIL» Selim GÖKDEMİR

I * kıymetli romancı ve edip Yakup Kadri Karaosmanoğ-lu, siyasi hatıralarım, «ı'olitıkada 45 yıl» adıyla yayınladı. L staum pek başarılı bir siyasi bayatı olmadığı malûmdu; fakat bilhassa Atatürk devrinae ve CHP »in sonraki ikbal yıllarında «etlerin yakınında bulunmuştu. Bu bakımdan, oa a bilmediğimiz kulis olayların», yakın tarihimizin önemli devlet ve siyaset adamlarının bilinme) en enteresan yönle­rini veya bildiğimizi sandığımız olayların değişik veçhelerini öğrenmek mümkün olur umuduyla kitabı aldım ve oku­dum. Hemen söyleyeyim ki beklediğim gibi bulmadım.

KUabm arka kapağında, «Yazar bu eserinde, 1922 den bu yana politika hayatımızın belli başlı olaylarım ve kişile rini, gözlemlere ve belgelere dayanarak, kendine özgü üslu­buyla ve romancı titizliğiyle, İnceden İnceye anlatmakta-dır.» deniliyor. Hayır, ben de böyle ummuştum; ama değiL Kitapta politika bayatımızın beUi başlı olayları ve kişileri yok. İsmet İnönü var. Bu bakımdan eserin adı. «ismet Pa­şa ile 45 yıl.» veya «45 yıldan sonra İsmet Paşa» olsa, muh levasına daha uygun düşerdi.

Üstad, İsmet Paşa'mn da çok orijinal ve derinlemesine bir psikolojik tahlilini vermemiş bize. Bu zat hakkında ö-teden beri bilinen bazı hususları tekrarlamış. Yine «Pa­şa mn her söylediği keramet, her yaptığı isabettir» diyen­ler hariç, herkesçe malûm bazı özellikleri üzerinde durul­muş. Buna rağmen faydalı bu kitap.

Her şeyden önce, her okunan satırda bir kere insanı, sı­rı sokmuş ibl , İrkilten «arı Türkçe» kitaplar furyası içinde, bize bir kere daha güzel ve temiz Türkçenln örneğini veri yor. Üslup ciddi ve sağlam. Zaten Yakup Kadri'deu başka türlüsü de beklenemezdi. Bir de 45 yıllık bir CHP. 11 ismet Paşacı'mn kaleminden, adeta bir nevi «itiraflar» mahiye­tinde. İsmet Paşa'mn kitaptaki gibi takdim edilişi, elbette dikkate değer. Bilhassa Paşa'mn torunları yaşındaki genç­ler için ki, bunlar arasında onun hayranları da var. uyan­ca. Yakup Kadri ııin İlk tesbit ve işaret ettiği husus, İsmet Paşa'mn Millî Mücadclc'nln ük yıllarından itibaren gerek askeri gerekse siyasi çevrelerde ve özellikle T.B.M.M. de biç sevilmeyen; bu durumuyla bir çok mesele çıkmasına sebeb olmuş bir kişi olduğudur. Kısa »manda ve derhal «asriye edilmeyişini M. Kemalin koruyuculuğuna borçlu.

Haift devrimcilik ve Atatürkçülük tafrasını bırakma­mış olan bu İhtiyar politikacımızın, bu konudaki samimiyet derecesini şu satırlarda görelim:

«Devrim meselelerinde t. Paşa'mn ne kadar tereddütlü* ne kadar kararsız ve hatta bazı defa muvazaan olduğunu Atatürk'ün ölümünden sonraki davranış ve tutumlarında müşahede etmişizdir»»

«Atatürk. Atatürk mü? Lakin İsmet Paşa, Onun yakv anıda bulunanlardan, Onun koruduğu, hoşlandığı kimseler­den hangi birini bırakmıştı? İsmet Paşa, yahu» Atatürk'ün

DEVLET • 28/Nİ$AN/19W * SAYFA: 11

İHll l" 1 çevresindekileri darmadağın etmekle kalmamış, bunlardan boşalan yerleri bir takım yeni kimselerle ve Ur vakitler kendi yüzünden Atatürk'e dargın olanlarla doldurmuştu.»

Atatürk'ün birinci ölüm yıldönümünde Türkocağı salo­nunda Behçet Kemal'den sonra en heyecanlı hatibin Necip Fazıl Kısakürek! olduğunu bUiyormuydunuz? Ben bilmi­yordum. Y. Kadri yazmış.

İsmet Paşa'mn. cam sıkıldı mı siyasî rakiplerini ipe göndermeye gerekçe olarak kullandığı suistimallere, hak­sız iktisaplara, kendi iktidarları devrinde nasıl göz yumdu­ğuna da işaret eden yazar: «Evet, şahsi menfaat İşlerinde ben bir çocuktum ve İsmet Paşa, böyle olmamı, besbelli ki bir eksiklik, bir başarısızlık telâkki etmekte İdi. Şu hak de demek oluyordu ki, onca arsa spekülasyonu yapanlar» kazanç peşinde koşanlar akdlı ve başarılı kimselerdi.»

Ötesi ne lâzım. Atatürk'ün Anıt Kabri bile böyle bir menfaat dalaveresine âlet edilmiş.

1950 seçimlerinde CHP. nin tlcanl taıikatlyle İşbirliği, ne çalıştığı, CHPli politikacıların oy kazanma ve siyasî ra-kiplerini venme gayretiyle dinsizlik suçlamalarını nasıl kul­landıkları bu hatıratın enteresan pasajları arasında..

İsmet Paşa'mn ikinci başbakanlığı devrine ilişkin şu •alırlar bütün «Devr-i İsmet» lere teşmil edilse «seza» dır.

«Şeyh Sait Isyam kısa bir zaman İçinde silâhlı kuvvet» terimizle bastırıldıktan sonra ve asilerle İsyanı tahrik et­tikleri sanılan kimseler - ki bunların en başında İstanbul muhalefet basınının bazı yazarları vardı - istiklâl Mahke­melerine verildikten ve Takriri Sükun Kanunu İşlemeye başladıktan sonra. İsmet Paşa gayet durgun bir siyasi hava içinde, son derece «confortable» bir iktidar koltuğuna otur­muştu. Artık ortada ne rakibi, ne muarızı kalmıştı.»

işte «Son perde» deki hürriyet ve demokrasi havarisi! ismet Paşaya dair de bir Od çizgi: «İhtilâl yoluyla İktidara «çimenin en büyük aleyhtarı bildiğim bu siyaset adamı, şimdi iktidarda kalmak İçin ihtilâl havasını besleyen söz­ler söylemekten sakınmıyordu. Siyasi muarızlarım sin­dirmek, ya da kendi parti arkadaşları arasındaki görüş ay. nhklannı bertaraf etmek için ikide bin «Üç güne kadar ne olacağım ben de bilmem» %eya «Çok vahim olaylarla kar­şılaşmamız tehlikesi vardır» gibi üstü kapalı tehditler sa­vurmayı mubah telâkki ediyordu. Yani orduyu. Jataal si­lahlı bir müdahaleye hazır göstermek suretiyle Türkiye M» yük Millet Meclisinin üstünde bir «Demokles Kılıcı» gibi sallayıp duruyordu.»

Ve Yakup Kadri, bu İsmet Paşa'ya bir ömür boyu bağlı kalnaştır^ Geç de olsa hidayet hidayettir. Nâsa ibret ol­mak üzere değeri çoktur. Fakat Allah'tan bu memleketin kaabiliyetli genç evlâtlarım. 45 yıllık gafletlerden koruma. sini niyaz ederiz».

mMMM\l,MMlV.m:M&mim£8*B mmmmmmm

Nazizm Faşizm ve

(laştarah Orta Sayfada) Ba> Cohen'in uydurduğu bu yalan dizisi ile elde et­

mek istediği açıktır. Nazilerîe dövüşmüş bir millete Türk Milliyetçi Hareketi «nasyonal sosyalizm» olarak jurnalleniyor. Bir hıristiyan tarikat gazetesinde yapı­lan jurnalde Türkçülerin medeniyet düşmanı, fanatik dindar, gayrimüslim ateyhtan dinî okul talebelerinden ibaret bir jjurup olduğu söyleniyor ve baçlı ruhu tah­rik edilmeye çalışılıyor.

Jurnalin iğrençliği vanında bir Amerikan hıristi van tarikatı roensupfarmua tam nabzına «öre verilen şerbet, -çizilen yalan ve iğrenç tablodaki yafcodiye has iftira ustalığı nefret dolu takdirlerimisM kazanmıştır. Bravo Bav Sam Cohen, size bir düzine aiyon hizmet al­sam bile azdır! t ,

Türk'ün yalnız ve valnız kendv dehasının yarattı­ğı Türkçülük sistemi ve onun siyasi gücü Türk Milli­yetçi Hareketi Türk Devleti bir kere daha eski ve tabiî £«H üne erişinceve kadar voluna devam edecektir. Ko­münistine. cavn-Türk'üne ve onun işbirlikçisine rağ­men Türklük güneşten bir tug eibi yükselecektir.

Tanrı Türkü Korusun 1 — «Ma'seri teri» ve «ülkü = mefkure» kavramları

İçin bk. Ztva Gökaip. «Türkçülüğün Esasları». 7. Bo­lüm. Varlık Ya vınlan, İstanbul 1968 (7. basım).

2 — Türk'lerde tarih bovunca milliyetçilik şuuru için bk Osman Turan «Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkure­si Tarihi», !. cilt. Turan Neşrıvai Yurdu. İstanbul. 1969.

3 — İdeoloji kelimesinin lügat mânası, «İlmi olmıyaıı bir ün vargıdan hareket eden fikir sis. emi», ûir

4 — Atsız, «Türkive'nin Türkleşmesi», Orkuıı. 10. sayı 1 sayfa. 8 Aralık 1950.

5 — Atsız. «Yollann Sonu» kitabından «Davetive» baş­lıklı şiirden. Afşin Yayınları Nu: 2, Ankara 1963 (3. Hasmı). Şiir ilk defa 1940 da yayınlanmıştır.

6 — A *.e. «Yakarış» adlı şiirden. İlk defa 1936 da ya­yınlanmıştır.

Milli Hareket Aylık Dergi

PK. Ht. Aksaray —

İSTANBUL

OCAK Üniversitelinin

Sesi Necatibev Cad.

51 8 - ANKARA

Bir Türk Üniversitesi kurulmalıdır

(Ba*tarafı 12 nci sayfada) Ayrıca, bütün üniversitelerdeki öğretim dili Türkçe olmalıdır.

İngilizce öğretim yüz karasıdır, bunda ısrar aşağılık duygusunun, ihanetin ifadesidir? Daha da ileri bir yabana devlete köpekliktir. Türkçe ile çok kıymetti eserler yazılmıştır, yine de yazılabilir. Türk gibi düşünerek ilimde ilerleme mümkündür, hattâ »ime önderlik yapılabilir. Buna inanmayan kaindir, en arından gafildir.

Bu hareketler, üniversitede kontrol mekanizmasının yokluğu­nu, iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, doğru ile yanaşın ayırd edil sae ölçüsünün bulunmadığım, profesörün ve talebenin canana is­tediğini yapmasına, mani olucu hiçbir müeyyidenin olmadığım orta­ya çıkarmıştır. Yeni hazırlanacak kanunla bu hususun üzerinde özellikle durulması zarureti vardır.

Türkiye'de her hususun ilmin ölçüsüne göre değerlendirilme­si, çara ve tedbirlerin buna göre araştırılması şarttır. Bu aynı za­manda varlığınıum gerek şartıdır. Milli değerlerimizin ve anane Icrunizin ilim ölçüleriyle yeniden gözden geçirilmesi kendi devle tuaizin kuruluşunda bize ilk işaretleri verecektir. O halde yeni Türk Üniversitesi, Türk devletinin tensellerini tesbit edecek yete­nek ve imkâna sahip kılınarak tesis edilmelidir. Bu hareketlerden istifade ile böyle bir üniversiteyi kuramayan veya kurmayan her yetkili millet ve tarih huzurunda vebal altına girmiş demektir. Bu vebali idrak edemeyen gafil, gereğini yapmayan haindir.

Disk niçin kuruldu (Saştarah 4 ncû sayfada)

mecburdurlar» demişlerdi; DİSK İse Türk — İs in TİP'in desteklememesini affedememektedir. Onlar bütün çalışmalarını Sovyetterin Dış Politikasının em­rine vermişlerdi DİSK ise yine TİP'in emriyle, Türki­ye'de uyandırılmak istenen garp alehtarlığının şam­piyonluğunu yapmaktadır.

DİSK'in kuruluşu normal sendikacılık hareketi­nin yeni bir cephesi demidir. Ortamı müsait bulursa önümüzdeki günlerde DİSK'in, dünya Sendika Fede­rasyonuna üye olmaya çalışacağı hiç kimseyi şaşırt-mıyacaktır. Çünkü Sovyetlerin yarım asırdan beri Dünya Sendikaları üzerinde kurmayı düşündüğü hâki­miyet, hâlâ gerçekleştirilmesine çalışılan tattı bir rüyadır.

Page 11: Eli - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_004_yeni_5980.pdf · ğıdtt, yataklıktır Caza Kanununda asaddesl ve hükmü vardır. Ba «ıslah tasar ısım» Metli s e veanği

PEYLET • 28/NİSAN/1969 * SAYFA: 1*

Sadeleşme devri kapanmıştır

Bugün Türkiye'de dii yıkımına ka­tılmayan müessese ve organ kalmamış gibidir Bilhassa son yıllarda, ilim çev­relerinden ticaret şirketlerine, san'at ve meslek teşekküllerinden resmî dâi­relere kadar herkes, imkân bulduğu nisbette uydurmacılık modasına uyma­ya çalışmaktadır. Yaşı altmışı geçmiş profesörler, otoritelerini çoktan kabul ettirmiş kalem sahipleri ve yıllanmış politikacılar, bilgisizliğin beslediği şu­ursuz bir özenti içinde, bu akıma kapıl­maktadırlar. Mânâsını anlamadıkları uydurma kelimeleri rast gele kullanıp gülünç olanlar, müdâfâ ettiği fikirlerle kullandığı dil arasında tenakuz olduğu için «yenik düşenler» işte bövleleridir.

Onun içindir ki, Türkçe bugün her, zamankinden daha tehlikeli bir çıkma­za girmiştir. Her sınıf ve meslek züm­resi arasında sürekli bir dil anarşisi, dil ikiliği alıp vürümüştür. Çoğumuz başka türlü dij^ünüp. başka türlü yaz­dığımızın farkında bile değiliz. Bu yüz­den, kimin nevi ve hap»Tl fikri benim­sediği anlaşılmamaktadır. Çünkü, bık­kınız uydurmacılığın öncülerini, onla­ra karşı çıkanların bile çoğu mesele­nin esâsını kavramış değillerdir. Nite­kim, bunların kimi ilim ve ihtisas te­rimleri ile, günlük hayatın konuşma di linı birbirine karıştırır. Kimi, asırlar­dan beri yaşamakta olan bizim kelime­lerimizi yeni uvdurulmuş sanarak «uy­duranları» takdir eder ve onların safın, da yer alır. Kimi de hangi fikri müdâ-

• îâ ettiğinin farkında olmadığı için «ken di kalesine gol atar.»

Fakat artık bu çeşit münasebetsiz­liklere son vermek lâzımdır. Hangi fik­ri müdâfâ ettiğini bilmeyenler, mesele­nin aslını öğrenmeden meydana atılma­malıdırlar. Husûsivle Türkçeyi kurtar­ma çarelerinin düşünüldüğü şu sıralar­da, bâzı esasların kesin olarak tesbit edilip açıklanması ve herkesin de buna uyması zaruridir

Önce kimsenin dilinden düşürme­diği şu sadeleşme konusu üzerinde, bir karara varmak gerekir. *~~

Bupiin görüyoruz ki, dil anarşisi­ni durdurmava teşebbüs eden bir çok kimseler, ya meselevi bilmedikleri için, yahut da İcarşı tarafın şerrinden korka-

1 rak;. hep ;şü vanlış ve sakat düşünceyi tckrarlryorlar*

«— Efendim biz sadeleşmeye kar­şı değiliz. Türkçe elbette yabancı un-

* surlardan arınacaktır. Buna kimse mâ­ni olamaz Ancak uydurmacılığın ve tasfiveciliğin alevhindeviz.»

Bu sözlerin mânâsı, «bugünkü dil kıvımını esas itibarıvle destekliyoruz, fakat metod ve teferruat ı bakımından, tutulan vola muhalifiz» demektir. «Di­le devamlı suretde müdahale etmenin lüzumlu olduğuna inanmak» demektir.

Bövle bir kanaatin bulunması ise, bâzı çevrelerde meselenin henüz hiç an­laşılmadığın*! gösterir ve dâvayı daha başlan kavbettirir. Zira Türk dilinin gerçeklerine bundan daha aykırı bir an­layış ve davranış olamaz. Çünkü şim-dive kadar islenen bütün cinâvetler, hen bu sadeleştirme maskesi altında gizlenmektedir Rnndan bövle de aynı aldatıcı usul devam edecektir. Bu yüz­den halkımızın nabzında çarpan ömür, havat, kitap, akıl misafir şeref, na­mus... kelimlerini atmak bile sadeleş­tirme savılmaktadır Zira böyle bir yol açılınca, ona hudut çizmek imkânsız­dır *Wn'nde h^rV^îr» birleşeceği belli bir ölçü bulmak da mümkün değildir.

Necmettin HAO.im«N#^tü)> Esasen, «sadeleşmeye devam» prensi­bine uvulduğu taktirde «sadeleştirme fermanını» kimlerin vereceği de ayrı bir meseledir. Kimler ve hangi selâhi-yetle, bazı kelimeler için «kalsın» bazı kelimeler için «gitsin» diyebilir? Bu mümkün müdür, bu normal bir hare­ket tarzı mıdır? Medenî dünyada bir tek örneği görülmüş müdür? Hayırlı Öyle ise yapılacak tek şey dili rahat bı-1

rakmaktır. Dilin, kendi kanunları ile gelişmesine engel olmamaktır. Zama-' nm hangi kelimeleri tasfiye, hangilerini, kabul edeceğini kimse bilemez. Bile­meyince de, «sadeleştirme» veya «an­laştırma»* hareketi dili çıkmaza sokar. Son yirmi yıldan beri devam eden kav­ganın sebebi de işte budur. Halbuki bu dâva tâ 1918 de karara bağlanmıştı.» Sadeleşme meselesi Cumhuriyetten ' ön-> ce gayesine ulaşmış bulunuyordu. Bu­gün biz bütün bu^tarihi gerçekleri bit­mezsek yahut göz önüne almazsak,/ Türkçeyi yeniden bir çıkmaza sürükle-» miş oluruz. Bu bakımdan, maksatlı ve' şuurlu uydurmacıların" niyetlerini mas­kelemek için kullandıkları: «Biz tasfi-' yeci değil, sade Türkceciviz» yalanma' kanmak saflık olur. Bilgisiz ve şahsi­yetsiz kimselerin: «Canım uydurma dili tasvip etmiyoruz ama, sadeleşme de lâ­zımdır» hikmetini dinlemek mânâsız-, dır. Hele, «Efendim sadeleşme zaruri­dir ama, bu işi ehil ellere bırakmalı»1

tavizini vermek ise, dâvayı tamamivle kaybetmek demektir. Bu, ancak sade­leşmenin ne demek olduğunu 'bilme­yen ye yüz yıl önce hangi şartlar al­tında başladığından habersiz gafillerin tckerlemesidir. Biz de bu tckerlemeci-lere katıldığımız anda, tasfiyeciliği be­nimsemiş oluruz. Böylece, tekrar «bu; kalsın, bu ,gitsin» maskaralığı başlar.,» Halbuki, akademilerin bile buna nak-f lan yoktur. Onun içindir ki. dil kivi-,1

mına ve anarşisine karşı çıkanların ü-> zerinde birleşecekleri ve korkmadan' ifade edecekleri en mühim nokta su-^ dur: Artık Türkcenin sadeleşmesi ha­bis konusu değildir. Bu mesele bıtmiş-i* tir. Bu defter kapanmıştır. Çünkü sa-> deleşme, dildeki umuma mal olmamış ve anlaşılmayan yabancı kelimeleri —- e-ğer hiçbir boşluk bırakmayacaklarsa-atıp, onların verine, "yaşamakta olar Türkçe kelimeleri kullanmak dernek-' tir. Meselâ milletin anlamadığı tarik^ şems, şeb, dehen... sözlerini terkedir» yol, güneş, gece, ağız... sözlerini tercih etmektir. Nitekim edebiyatımızda sade­leşme hareketi başladığı zaman durum yukarıda söylediğimiz gibi idi. Yazar­ların büyük çoğunluğu anlaşılmayan ke limeleri tercih ediyordu. Sadeleşme akı­mı da onlara karşı bir tepki şeklinde doğmuştu. Simdi .ise, o günler ve şart­lar en az elli yıl geride kalmıştır. Unut­mayalım ki, Çalıkuşu dil inkılâbından, on yıl önce, Ömer Seyfettin'in-hikâvele-' ri de yirmi beş yıl önce yazılmıştır. Bu gün ise, artık edebi dilde bile milletin çoğunluğunun anlayamadığı eski keli­me yoktur. Fakat hâlâ sadeleşmeden bahsediliyor! Bövle bir dilin neresi sa-delesecek? Hangi kelimeleri atılacak? Yarım asır öncenin meselesini, çoktan halledildiği halde, hergün tazelemeni»' mânâsı var mıdır?

Gerçi bugün Türkcenin hakikaten! bir arılaşmaya ihtiyacı vardır. Ama bu,1

milletinrzin malı olmuş kelimelerin a-i tılmasî değil, uydurmacıların kuluçka-! dan çıkarır gibi ortaya attıkları «sö», cük»lerin temizlenmesinden ibarettir.:

BÎR TÜRK ÜNİVERSİTESİ KURULMALIDIR

Cezmi KIRIMLIOfiLU.'1

Geçen Haziran ayından bu yana üniversitelerimiz günün koş mı su haline geldi. Gün geçmiyor ki, gazetelerde üniversite ile il-J gili bir haber bulunmasın. Her gün yeni bir boykot ve işgal ha* beri, düzenin değişmesi veya siyasi iktidarın değişmesi istekleri ü-niversite çatılarından, yayın organları vasıtasıyla memleikete yayıl­makta ve vatandaş üniversitelerde siyasî partilerin tahrik ve kış* kırtması neticesi çıkan olaylara şahit olmakladır. Daha önceden* üniversiteler hakkında, efkârı umumiye giriş imtihanları ve açılış törenleri vasıtasıyla haberdar olurdu. Bu sebeble de Üniversitelerini meselelerini yalnız onun müntesipleri bilirdi. Özellikle, dışardan bakan için üniversite, erişilmesi imkânsız bir müessese idi. Bir iti-* barı vardı. Halk ünversiteliye gıpta ile bakardı. Hazirandan bu ya* na olan olaylar, efkârı umumiyeye üniversitenin bir hayli mesele* si olduğunu gösterdi. Fakat itibarını sarstı. Artık üniversite münte­sipleri gıpta İle bakılan kişiler değil, biraz hınç, biraz da acımayla bakılan insanlardır.

Neden böyle oldu? Bu sorunun cevabını üniversitede Haziran'-* dan bu yana görülen hareketlerdeki taklitçilikte, hesapsızlıkta, şut ursuzlukta aramak gerekir. Belki tahrik edenler, plânlayanlar çux urluydular, hesaplıydılar, ne istediklerini biliyorlardı? Fakat orta* ya koydukları eser, sağduyu sahiplerini tatmin etmedi ve kışkırt^ raacılara taklitçi, hattâ memleket menfaatlerinin ne olduğunu l>iM tneyenler, başka milletlerin emellerine hizmet edenler sıfatının ve­rilmesini sağladı. Çünkü bizdeki hareketler, Almanya ve Fransa'-daki hareketlerden sonra olmuş, özellikle Fransa'daki olaylarım kötü bir kopyesi özelliğini göstermiştir. Sonra, bu hareketlerde, üniversite meselesinden çok, siyasî çatışmaları toplayan meseleler ele alınmış, böylece hareketlerin siyasî parti ve teşekküllerin tah­rikiyle olduğu gerçeği ortaya ekmiştir.

Öte yandan, üniversite hareketlerinin öğretim faaliyetlerini do aksatması, boykot ve işgal komitelerinin talebeyle ilgili isteklerinin) ekseriyetinin imtihan ve sınıf geçme hususunda olması talebenin kolay ve beleş sınıf geçme taraflısı olduğu intibaını uyandırmıştır* Ayrıca, boykot ve işgal hareketlerinin başında yıllanmış talebeler* le, kendini siyaset bezirganlarının emrine vermiş olanların buluna ması da, üniversitede gerçekten talebelik yapmak, milletine ve mem­leketine gerçekten hizmet etmek isteyenlerin hem zararına olmuş» hem de onların bulundukları müesseseye olan saygılarını sarsmıştır.

Biz, Türk Maarifinin ilk okuldan üniversite sonrası eğitim* ( kadar Türk'e hizmet eden bir' müessese olarak yeniden plânlan- f masını, yeniden tesis edilmesini gerekli görenlerdeniz. Yalnız bul arzumuzun gerçekleşmesini ne Guaveraları, Maoları taklitte görü* yorız, ne de öğretim faaliyetini aksatarak millet ve memlekete ZM rar vermekte. Bu sebeble de üniversitede meydana gelen olayları! tasvip etmiyoruz. Millet ve memleket için iyi niyetler taşıdığından) şüphe ediyoruz? Hattâ kanaatimiz budur. Yalnız hareketleri tas­vip etmemekle beraber, hareketler dolayısiyle ortaya çıkan bazı gerçekleri ifade zoruııluğunu duymaktayız. . '?.;. . (

Bir kere, hükümeti; hareketler ortaya çıktığından bu yana il­gisiz görmekteyiz. Bu ilgisizliğin sebeb-i hikmet-i malûmumuz oU mamakla beraber, hükümet edenlerin ikinci bir 27 Mayıs darbe­sinden, dolayısıyla başlarından korktuklarını söyliycbiliriz. Zira hükümet başkanı «darağacının gölgesinden» pek bahsetmeye baş­ladı. İşte bu korkudur ki, hükümet mensuplarının 27 Mayıs darbe* sinde ve darbe neticesi görülen olaylarda rolü olan üniversitenin sarsılmasını istemeye itmektedir. Özellikle bazı öğretim üyelerin­den böylece öçlerini alacaklarını sanmaktadırlar. Gerçekte ise bu hesap, çok küçük bir hesaptır. Eğer düşünülen buysa, bu davranı­şın devlet adamlığıyla ilgisi yoktur. Devlet adamı olayları daha ge­niş perspektiften görmek mecburiyetindedir. Olayları çok yönlü nıütr'âa etmek durumundadır. Evet, bu hâdiseler sağ duyu sahip­len nazarında üniversitenin, öğretim üyelerinin ve üniversite öğ­rencilerinin itibarım sarsmıştır. Fakat gerçekten sarsılan ilmin iti­barıdır. Denebilir ki, «Bizim üniversietlerimiz ilmi ne kadar tem­sil edebiliyor ki, onun itibarının sarsılması ile ilmin İtibarının sar­sılması aynı tufuluyor? Üniversite öğretim üyeleri arasında ilmi düşünceden mahrum olanlar yak mudur? Asıl üniversitenin itiba­rını sarsanlar bunlardır.» Bu kanaate iştirak etmemek ' nkânsız-dır. Fakat yetkili makamlar bu tesbiti yapmışlar ise, ne tedbir al­mışlardır? Bir tedbir alınmadığına göre, hükümetin ilgisizliğinin izahını nasıl yaparız? O halde hükümetler gaflettedir. Bu daha da ağır bir hüküm olmaz mı? Demek oluyor ki, hükümetin bu hadi­si'' •- karşısındaki tavrı gözönüne alınırsa, şu neticeye varmış olu-

.uz: Hükümet edenler ya gafildir, ya da iktidar etmekle zerre) ilgisi olmayan basit öc alma duygusu içindedir

En huzursuz müesseselerden biri hâline gelen üniversiteleri­nin ıslâhı artık kaçınılmaz olmuştur Bu ıslahat iki kademe de ger­çekleştirilecektir. Birinci kademe, mevcut üniversiteler arasında, personele sağlanan imkân ve fırsat eşitsizliğini ortadan kaldıra­cak tazminat kanunudur. Bu kanun vakit geçirmeden çıkarılmalı ODTÜ. personeline uygulanan ücret rejimi şimdilik kaydıyla bü­tün üniversitelerimizin personeline uygulanmalıdır. Zira üniversite­ler arası eşitliğin sağlanmasında bu ilk şarttır. Böylece her müesse­senin öğretim üyesi, o müessesede kalacak ve üniversiteler ara M denge sağlanacaktır.

ikinci kademe, bir «Türk Üniversitesi Kanunu» nun çıka­rılması ve bütün üniversitelerin bu kanuna bağlanmasıdır. Ger­çekten Türkiye'de ilmin gelişmesi, ilim zihniyetinin yerleşmesi i* teniyorsa bu şarttır. Yeni kurulacak üniversitelerin kuruluş hazır­lıkları en azından 10 sene önceden başlamalı, plânsız, hesapsız, j öğretim üyesi olmayan üniversite açılmamahdır

/Havamı n nci sayfada)