128
TC YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANA BİLİM DALI GÖÇ’ÜN KADIN YAŞAMI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Tülay TEKİN YILMAZ Danışman Prof. Dr. M. Ruhi KÖSE VAN-2005

GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

TC YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANA BİLİM DALI

GÖÇ’ÜN KADIN YAŞAMI ÜZERİNDEKİ

ETKİLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Tülay TEKİN YILMAZ

Danışman Prof. Dr. M. Ruhi KÖSE

VAN-2005

Page 2: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

KABUL VE ONAY SAYFASI

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu çalışma, jürimiz tarafından SOSYOLOJİ ANABİLİMDALI’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. İMZA BAŞKAN …………………………………… ÜYE (DANIŞMAN) …………………………………… ÜYE ……………………………………. ÜYE …………………………………….. ÜYE ……………………………………… ONAY: Yukarıda imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. …/…/2005 …………………….

Page 3: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ I

1. GİRİŞ 1

1.1. ÇALIŞMANIN KONUSU ve AMACI 4

1.2. ÇALIŞMANIN YÖNTEM ve SORUNLARI 6

2. GÖÇ 11

2.1. KAVRAM OLARAK GÖÇ 11

2.1.1. GÖÇ SÜRECİ ve ANALİZİ 13

2.1.2. GÖÇ TÜRLERİ 16

2.2. TÜRKİYE’DE GÖÇ HAREKETLERİ 20

2.2.1. DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU GÖÇÜ 25

2.3. GÖÇ ve KADIN 32

3. BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ, TARTIŞMA ve YORUMLAR 34

3.1. KADINLARIN GÖZÜYLE ZORUNLU GÖÇ 36

3.1.1. KADINLARA GÖRE GÖÇÜN SEBEPLERİ 36

3.1.2. KADINLARIN GÖÇLE HİSSETTİKLERİ 42

3.2. KADINLARIN GÖZÜYLE GÖÇ ÖNCESİ VE SONRASI YAŞAM 46

3.2.1. KADINLARIN EKONOMİK YAŞAM DEĞERLENDİRMELERİ 46

3.2.1.1. Göç Öncesi Ekonomik Yaşam 47

3.2.1.2. Göç Sonrası Ekonomik Yaşam 51

3.2.2. KADINLARIN GÜNDELİK YAŞAM DEĞERLENDİRMELERİ 58

3.2.2.1. Göç Öncesi Gündelik Yaşam 58

3.2.2.2. Göç Sonrası Gündelik Yaşam 63

3.3. KADINLARIN GÖZÜYLE AİLELERİ 74

3.3.1. EVLİLİK BİÇİMLERİ ve NEDENLERİ 74

3.3.2. ÇOK ÇOCUK SAHİBİ OLMALARI ve NEDENLERİ 85

3.4. SAHA ÇALIŞMASINDAN GÖZLEMLER 91

3.4.1. KADINLARIN YAŞADIKLARI EVLER 91

3.4.2. KADINLARIN YAŞADIKLARI MAHALLELER 93

3.4.3. KADINLARIN ÇOCUKLARI ve YOKSULLUKLARI 93

Page 4: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

4. SONUÇ ve DEĞERLENDİRME 96

5. KAYNAKLAR 104

6. EKLER/FOTOĞRAFLAR 107

7. ÖZET 122

Page 5: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 1 -

ÖNSÖZ

Ülkemizde 1950’lili yıllardan itibaren yoğun bir şekilde yaşanan göç

hareketlerinin yanında 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren ve 1990’lı yıllar

boyunca yeni bir göç dalgası daha yaşanmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu

Bölgelerinin kırsallarından bu bölgelerin şehirlerine veya başka şehirlere doğru

yaşanan bu göç hareketi görünüş itibariyle daha önceki dönemlerde yaşanan köyden

kente göç hareketine benzese de, sebepleri ve sonuçları itibariyle tipik bir köyden

kente göç hareketi değildir. Nedenleri itibariyle farklılık gösteren bu yeni göç dalgası

aynı zamanda daha önce yaşanılan göç hareketlerinden sonuçları itibariyle de

farklılık göstermektedir. Tüm bu farklılıkların yanı sıra daha önce göç eden kişilerle,

bu süreçte göç eden kişiler arasında, kişilerin göç etmeye karar vermedeki

yetkinlikleri açısından da bir farklılık bulunmaktadır. Bu faklılığa bağlı olarak göç

edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de yaşanan göç hareketleri, zorunlu ve

gönüllü göç olarak yeniden sınıflandırılmaktadır.

Bu çalışmada yukarıda bahsedilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu göçü ve bu

göçün göç edenler üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Özellikle Hakkâri’nin

kırsallarından Van’a göç eden ailelerin kadınlarının göç öncesi ve göç sonrası

yaşamları ve bu kadınların göç süreci içinde yerleri ve etkinlikleri anlaşılmaya

çalışılmıştır.

Yüksek lisans yaptığım süre içerisinde bana karşı göstermiş oldukları anlayış

ve sabır için başta danışmanım Prof. Dr. M. Ruhi Köse’ye, daha sonra tüm Sosyoloji

Bölümü Öğretim Üyesi ve Elemanlarına teşekkür ederim. Özellikle tezimle yakından

ilgilenen ve bu tezin başarıyla sonuçlanmasında yoğun çabalar gösteren Sosyoloji

Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Emin Yaşar Demirci’ye minnet borçluyum. Uzun ve

yorucu geçen bu dönemde manevi desteğini hiçbir zaman esirgemeyen ve varlığıyla

beni her zaman umutlandıran eşim Ercan Yılmaz’a da ayrıca teşekkür ederim.

I

Page 6: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 1 -

1. GİRİŞ

1980’li yılların ikinci yarısında ortaya çıkan PKK örgütü ve bu örgütün terör

eylemlerine karşı devletin kolluk güçlerine karşı yürüttüğü mücadele Türkiye’nin

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan, çoğu kadın ve çocuk, çok sayıda

insanın yaşamlarında onarılmaz hasarlara yol açmış bulunmaktadır. Bu dönemde,

devletin güvenlik güçleri ve PKK arasında yaşanan çatışmalar, bu bölgelerde

bulunan birçok köy ve mezranın boşalmasına ya da boşaltılmasına yol açmıştır.

Bazen devletin PKK güçlerine karşı yürüttüğü mücadelede sivil halkı korumaya

yönelik olarak bu yerler devlet tarafından boşaltılırken, bazen de halk PKK

baskılarının yoğunlaşması, can ve mal güvenliklerinin kalmaması nedeniyle

yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmıştır.

OHAL Bölge Valiliğince devlet güçleri tarafından köy ve mezra boşaltmaları

yoğun olarak özellikle 1993 ve 1994 yıllarında yoğunluklu olarak gerçekleşirken,

boşaltılan köylerin sayısı 905, mezra sayısı 2923, toplam yerleşim yeri sayısı ise

3428 olarak tespit edilmiştir (Bozkurt, 2000: 225). Ancak bu sayıya sivil halkın

isteyerek ya da bireysel olarak köylerini boşaltmaları dâhil değildir. Bu tez çalışması

da bu sayılar içerisinde yer alan, devlet güçleri tarafından köyleri boşaltılan ve başka

yerlere göç etmek zorunda bırakılan insanlarla sürdürülmüştür. Bu çalışma, söz

konusu süreç sonunda Hakkâri’nin köylerinden göç etmek zorunda kalarak Van

ilinin kenar mahallelerinde yerleşmek zorunda kalan sınırlı sayıdaki kadınla birlikte

yürütülmüştür.

Dağlık bir arazi yapısına sahip olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu

bölgelerindeki güvenliği sağlamanın zorlukları nedeniyle köylerin boşaltılması,

buralarda yaşayan insanların zorunlu olarak başka yerlere göç etmelerine neden

olmuştur. Söz konusu süreç içinde köylerinden çıkartılan sivil halk, Van, Batman ve

Diyarbakır gibi bölgedeki kent merkezlerini de içine alan, Adana, Mersin, Antalya,

İzmir ve İstanbul gibi büyük metropollere göç etmek zorunda kalmıştır. Bu

köylerden çıkartılan sivil halk ülkenin büyük yerleşim birimlerine göç etmek zorunda

Page 7: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 2 -

kalmıştır. Göç edenlerin bir kısmı boşaltılan köy ve mezralara yakın yerleri tercih

ederken, geri kalanlar ise iş bulma umuduyla daha uzak kentlere göç etmiştir.

Örneğin sadece Adana’ya 15–20 bin civarında insanın göç ettiği tahmin

edilmektedir. Van Valiliğine göre ise 1994 yılından itibaren Van kent merkezine

200–250 bin civarında kişi göç etmiş bulunmaktadır. Ancak bu tarihten önce kayıt

tutulmadığı için rakamların çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir (Bozkurt,

2000: 289). Sadece bu iki örnek bile göç edenlerin sayısının ne kadar fazla olduğunu

göstermektedir. Bu kentlerin yanı sıra ülkenin pek çok yerine göçler yaşanmıştır.

Örneğin, bu süreç içinde en fazla göç alan kentlerin başında İstanbul, Antalya,

Mersin, Hakkâri, Diyarbakır, Batman gibi kentler gelmektedir.

Zorunlu olarak yaşanan bu göçler, göç edilen yerleşim birimlerinin nüfusunun

hızla artmasına neden olurken daha birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Mesela

göç edilen yerlerde plansız olarak yerleşilmesi kentlerin dışında yeni mahallelerin

meydana gelmesine neden olmuştur. Bu yerlerin belediye hizmetlerinden yoksun

olması buralarda yaşayanlar için yaşam kalitesinin oldukça düşük olmasına neden

olmaktadır. Ulaşım, alt yapı vb. daha birçok sorunu olan bu yerlerde insanlar oldukça

sağlıksız koşullarda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaktadır. Geldikleri yerlerde

öncelikli olarak hayvan besleyen-satan ve doğa el verdikçe toprakla uğraşan bu

insanlar, kentlerde çalışacak herhangi bir iş bulmakta oldukça zorlanmaktadır.

Dolayısıyla çoğu vasıfsız işçi konumunda olan bu insanlar işsizlik ve yoksulluk gibi

sorunlarla da karşı karşıyadır. Ayrıca bu insanların sağlıksız koşullarda, yoksulluk ve

yoksunluk içerisinde, kentten ve kentin olanaklarından oldukça uzak mekânlarda

yaşamaları, geldikleri bu yerlere uyum sağlamalarını zorlaştırmaktadır. Uyum

sağlayamadıkları sürece de insanlar bu yaşam mekânlarını, eski alışkanlıkları

doğrultusunda kendilerince biçimlendirmeye çalışmaktadır. Bu sebeple genellikle

kendileriyle aynı kaderi paylaşan diğerleriyle veya akrabalarıyla yaşamlarını devam

ettirmektedirler. Ancak her ne kadar yalıtılmış bir yaşam sürseler ve bu yeni

yerlerinde eskiyi yaşatmaya çalışsalar da, göç süreci birçok yeniliği beraberinde

getirmektedir. Bu yeni durum insanların zorunlu olarak kendilerinde değişiklikler

yapmalarına neden olmaktadır. Göç süreci bireylerin uyum sorunlarıyla karşı karşıya

gelmelerine neden olmaktadır. Özellikle kadınların ve yaşlıların çoğunun Türkçe’yi

Page 8: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 3 -

bilmemesi, kapalı bir aile yapısı içerisinde yaşamaları, onların bu yeni durumdan

nasıl etkilendiklerini bir problematik haline getirmektedir.

Göç öncesinde eğitim olanaklarından yeterince yararlanamayan kadınlar,

sosyal ve kültürel olarak oldukça geri kalmışlardır. Bunun yanı sıra aynı sebepten

dolayı Türkçe’yi de öğrenememişlerdir. Sağlık olanaklarının yeterli olmaması ve

geleneksel değerlerin hâkim olası nedeniyle kadınlar çok sayıda çocuk sahibi

olmaktadır. Bu durum da var olan yoksulluğun giderek artmasına neden olmaktadır.

Geleneksel yaklaşımların hâkim olduğu bu yerlerde kadınlar dini ve muhafazakâr bir

yaşam sürmektedir. Kapalı bir aile yapısı içinde, belli rolleri yerine getirerek

yaşayan bu kadınlar üretimden tüketime, boş zamanları değerlendirmeden çocuk

doğurmaya kadar her alanda modern öncesi bir hayatı sürmektedirler. Köse, Çolak ve

Dayıoğlu’nun da belirttiğine göre; “Modern teknolojiler, eğitilmiş nitelikli bir insan

gücü ve yüksek bir istihdam kapasitesi ile demokratik bir siyasal rejimden yoksun

söz konusu ‘az gelişmiş’ veya ‘yarı-gelişmiş’ ekonomilerin yol açtığı

olumsuzluklardan en çok kadınlar ve çocuklar etkilenmektedir.” (Köse, Çolak,

Dayıoğlu, 2000: 46). Yine aynı şekilde kontrolsüz bir biçimde ve oldukça hızlı artan

nüfus olgusunun yol açtığı beslenme, sağlık ve eğitim olanaklarındaki yetersizlikler

ile birlikte azalan gelir düzeyi ve yoksulluk da en çok kadınlar ve çocukları

etkilemektedir. Göç öncesi yaşadıkları yerlerde yukarıda sayılan çok sayıda sorunla

baş etmek zorunda kalan kadınlar, göç ettikleri yeni yerlerde de benzer sorunları

yaşamanın yanı sıra daha pek çok yeni sorunla karşılaşmaktadırlar. Alıştıkları hayatı

yaşamaya devam etmek isteyen bu kadınlar kendilerini zorlayan değişimlere çoğu

zaman ayak uyduramamaktadırlar. Okuma-yazmanın yanı sıra dil bilmiyor olmaları

kent yaşamında kendilerine büyük zorluklar çıkarmaktadır. Göç edilen bu yerlerde

hem ekonomik hem de sosyal olarak bambaşka bir bilgi gerekmektedir. Oysa

kadınlar bu bilgi ve becerilerden yoksun olmalarının yanı sıra eskiden bildiklerini de

uygulayacakları bir alan bulunmamaktadırlar. Böylece kadınların nasıl

değerlendireceklerini bilmedikleri kocaman ve yepyeni bir boş zamanı olmuştur.

Benzer pek çok sorunu olan bu kadınların yaşamlarını konu alan çalışma benzer

süreçlerden geçmiş az sayıda kadının hayatına genel bir bakış atmaya ve sorunlarını

bir parçada olsa somutlaştırmaya çalışmaktadır.

Page 9: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 4 -

1.1. ÇALIŞMANIN KONUSU ve AMACI

Bu tez çalışmasının konusu genelde Türkiye’nin Doğu Anadolu ve Güney

Doğu Anadolu Bölgeleri’nin kırsal yerleşim birimlerinden çeşitli il merkezlerine,

özelde ise Hakkâri’nin köylerinden Van il merkezine doğru kitlesel ve zorunlu olarak

göç eden kadınların yaşamlarıyla ilgilidir. Bir önceki bölümde kısaca değinildiği

üzere yaşanan bu göçler, nedenleri ve sonuçları itibariyle oldukça karmaşık ve çok

yönlü bir sürece neden olmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle tanımlanmasından

yorumlanmasına birçok zorlukla karşılaşılan zorunlu göç süreci, süreci yaşayan

kadınların yaşamları ve bu yaşamın kendileri tarafından nasıl algılandığı üzerinden

yeniden anlaşılmaya çalışılacaktır.

Çalışmanın amacı ise genel olarak kadınların zorunlu göç sürecinden nasıl

etkilendiklerini, onların anlatılarından yola çıkarak ortaya koymaktır. Bu amaç

doğrultusunda, bu çalışma, Hakkâri’nin kırsal yörelerinden Van kent merkezine

zorunlu olarak göç etmiş ailelerin kadınları üzerinde yürütülmüştür. Aynı süreci

yaşayan kadın ve erkeklerin farklı deneyimlere ve algılamalara sahip olacağı

savından yola çıkılarak oluşturulan bu çalışma, kadınların kendilerini ve göç sürecini

net olarak ifade edebilmeleri amacıyla, bire bir görüşmeler doğrultusunda

sürdürülmüştür. Bu görüşmelerde kadınların genel olarak serbest bir anlatım

içerisinde olmaları sağlanmaya çalışılmış, ancak sürecin kendisi üzerine beraberce

düşünmek için de çaba sarf edilmiştir. Kaset kayıtları ve onların çözümlenmesiyle

elde edilen veriler, zorunlu göç sürecini yaşamış bazı kadınların yaşamlarından kısa

da olsa bir kesitin belgelenmesine ve aktarımına yardımcı olmaktadır. Sunulacak bu

kesitler genel olarak kadınların kendi özgür iradesine bırakılmıştır. Bağlama sadık

kalınmaya çalışılarak kadınların tercih ettikleri hikâyeleri anlatmaları sağlanmıştır.

Daha sonra bu hikâyeler, göçü bir süreç olarak ele alan bir yaklaşım içerisinde

yeniden yorumlanmıştır. Göç; dünü, bugünü ve geleceği olan, neden ve sonuçlara

sahip, zaman ve mekân unsurlarını da içinde barındıran bir süreç olarak

incelenmiştir. Bu yaklaşımla, zorunlu göçe maruz kalmış ve Hakkâri’nin kırsal

bölgelerinden Van il merkezine göç etmiş ailelerin kadınlarıyla gerçekleştirilen bu

çalışmada, sürece içeriden bakabilmek için çabalanmıştır. Bu çalışma, araştırmanın

Page 10: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 5 -

sürdürüldüğü kadınlarla birlikte düşünebilmeyi ve bir paylaşım içerisinde olmayı

hedeflerken, iki farklı dünyanın birbirini anlamasının yolunu da açmayı

amaçlamaktadır.

Zorunlu göçe maruz kalmış ve Hakkâri’nin kırsal bölgelerinden Van il

merkezine göç etmiş kadınlarla yürütülen bu tez çalışmasının bulguları, sadece

görüşme yapılan kadınlarla sınırlıdır. Az sayıda kadının göçle bağlantılı hikâyeleri

üzerine kurulan bu çalışma ancak bu kadınlar için söz konusu olan hikâyelerden

oluşmaktadır. Çünkü “…kadınların deneyimleri göçün tipi, göç edenin

sosyoekonomik statüsü ve aile yapısı, geride bırakılan mekân ile tanışılan

mekânlardaki kültürel, sosyal ve ekonomik yapı gibi pek çok etkene bağlı olarak

değişmektedir.” (İlkaracan, İlkkaracan, 1999: 310). Bu tez çalışması sonucunda

elde edilen veriler de ancak çalışmanın oluşmasını sağlayan kadınlarla sınırlı bir

geçerliliğe sahiptir. Bu nedenle çalışma, konusu ve yöntemi açısından genellenebilir

bir çalışma olmamakla birlikte, konunun genelinin kavranmasına da ışık tutabileceği

düşünülen bir çalışmadır.

Page 11: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 6 -

1. 2. ÇALIŞMANIN YÖNTEM ve SORUNLARI

Bu çalışma toplumsal cinsiyet yaklaşımı içerisinde niteliksel araştırma

teknikleri kullanılarak yürütülmüştür. Bu çalışmanın amacı zorunlu göç sürecini

cinsiyet temelinde yeniden yorumlayabilmek ve bu süreç içinde kadınların varlığının

anlaşılmasını sağlayabilmektir. Bu nedenle bu çalışmanın merkezinde zorunlu göç

sürecini yaşamış ve bu süreci anlatmaya istekli kadınlar yer almaktadır. Onların bu

süreci nasıl yaşadıkları, bu süreçten nasıl etkilendikleri ve bu süreci nasıl

etkiledikleri bu çalışmanın temel konularını oluşturmaktadır.

Zorunlu göç sürecini yaşayan az sayıda kadının göçle bağlantılı

tecrübelerinden oluşan bu çalışmada söz konusu kadınlar tarih sahnesinde görünür

hale gelmektedir. Çünkü tüm sosyal bilimlerde erkeklere ait deneyimlerin

genelleştirilmesi toplumsal ve tarihsel süreçlerde kadınların görünmezliğine neden

olmaktadır. “Feminist yöntem diye bir şey var mı?” adlı makalesinde Harding’in de

belirttiği gibi, “eleştirmenler, geleneksel sosyal bilimin çözümlemelerine, sadece

erkek deneyimlerini esas alarak başladığını iddia ederler. Yani sosyal bilim, yalnızca

erkeklere ki bunlar beyaz, Batılı, burjuva erkeklerdir özgü sosyal deneyimlerin sorun

olarak kabul edildiği sosyal yaşanmışlıklarla ilgili sorular sorar… Öte yandan, kadın

edimlerinden kaynaklı, açıklığa kavuşturulması gereken pek çok olay vardır.” (1996:

39). Ancak burada kadın ve erkek diye iki farklı ve sabit kategoriden

bahsedilmemektedir. Çünkü her ikisi de kendi içlerinde etnik, dinsel, kültürel ve

sınıfsal temelde farklılaşmaktadır. Dolayısıyla bu tez çalışması Türkiye’de

toplumunun dezavantajlı kadınlarının önemli bir kesimini oluşturan ve zorunlu göç

yoluyla Van kent merkezine yerleşen Hakkârili kadınların bir kesiminin sesini

duyurmayı amaçlamaktadır.

Feminist Yöntem konusunda yaptığı çalışmalarla bilinen Mies “Feminist

Araştırmalar İçin Bir Metodolojiye Doğru” makalesinde kadınların araştırma

materyallerinden hariç tutulmalarını Berthold Brecht’in “karanlıkta olanlar

görülmezler” özdeyişiyle açıklarken, kadınların karanlıkta kalan alanlarını şöyle

sıralamaktadır: Bu alanlar; “kadınların sosyal tarihi, kadınların kendi durumlarını,

kendi ezilmişlik ve direnç biçimlerini nasıl algıladıkları.” (Mies, 1996: 51). Bu

Page 12: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 7 -

nedenle çalışmada öncelikli olarak çalışmaya katılan kadınlar için de karanlıkta kalan

benzer konulara değinilmeye çalışılmıştır. Ancak kadınların karanlıkta kalan yönleri

ve özellikleri üzerinde çalışmalar yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta

araştırılan ve araştıran arasındaki özne, nesne hiyerarşisini kırabilmektir. Bu yüzden

çalışmalarda ‘yukarıdan bakış’ yerine insan merkezli ‘aşağıdan bakış’ yaklaşımı

getirilmelidir. Mies sistematik bir ‘aşağıdan bakış’ yaklaşımının hem bilimsel ve hem

de etik ve politik boyutları olduğunu söylemektedir. Ona göre “niceliksel araştırma

araçlarının bütün gelişkinliğine rağmen bu metotlarla toplanan birçok veri ilgisiz

hatta geçersiz sonuçlar verir; çünkü araştırma sürecinin hiyerarşik niteliği,

araştırmanın temel hedeflerine aykırıdır ve sorguya çekildiklerini düşünen ‘araştırma

nesnelerinde’ derin bir güvensizlik yaratır. Bu güvensizlik kadınlar ve başka

ayrıcalıksız gruplarla, onlara göre sosyal statüsü daha yüksek tabakadan mülakatçılar

mülakat yaptığında ortaya çıkar.”(Mies, 1995: 52).

Yukarıda bahsedilen kaygıların da ışığında yola çıkılan bu çalışmada seçilen

yöntem, bu yaklaşımlara uygun olarak niteliksel yöntem olmuştur. Bilindiği gibi

niteliksel yöntem sosyal olayların durağan ve evrensel olmayan yapısını göz ardı

etmemekte ve sosyal olayları bireyden bağımsız olarak değerlendirmemektedir.

Glaser ve Strauss’un da belirttiğine göre; “en sık kullanılan nitel araştırma

yöntemlerinden gözlem ve görüşme, sosyal olguların bu göreliliğini ve hareketliliğini

bir an için de olsa yakalamaya ve anlamaya yöneliktir. Bu yöntemlerin en önemli

avantajları, araştırılan konuyu, ilgili bireylerin bakış açılarından görebilmeye ve bu

bakış açılarını oluşturan sosyal yapıyı ve süreçleri ortaya koymaya olanak

vermesidir.”(1967’den aktaran Yıldırım, Şimşek, 1999: 19). Bu nedenle zorunlu

göç sürecini yaşayan ve bu süreç içerisinde seslerini çok az duyduğumuz kadınlarla

yapılan bu çalışmanın bulguları çalışmanın sürdürüldüğü kadınlar için ve çalışmanın

yapıldığı zaman diliminde geçerli olmaktadır.

Dikeçligil (2000) “Sosyolojide Metodolojik Farklılaşma ve Metodlar Arası

İşbirliği” adlı makalesinde niteliksel araştırma yönteminin özelliklerini şöyle

sıralamaktadır: Ona göre niteliksel araştırmanın amacı incelenen sosyal dünyayı

derinlemesine anlamak ve /veya yorumlamaktır. Araştırmanın kapsamı bir veya

Page 13: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 8 -

birkaç sosyal dünya(tipik durum/lar)dan oluşmaktadır. Cevaplayıcı sayısı azken,

araştırma süresi uzundur ve zamana yayılır. Veri toplama teknikleri ise katılımlı

gözlem, derinlemesine mülakat, odak grup görüşme, hayat hikâyesidir. Veriler ses

kayıt cihazı, fotoğraf makinesi, video kamerası kullanılarak toplanır. Niteliksel

araştırma sonucunda ise olgunun canlı ve çok boyutlu bir tasviri verilmiş olur.

Niteliksel araştırmanın bir özelliği olarak az sayıda kadınla sürdürülen bu

çalışmada kadınların dünyasına içeriden bakılmaya çalışılmıştır. Bu nedenle

kadınların evlerinde sürdürülen görüşmeler sırasında kadınlarla uzun süre vakit

geçirilmiş, onların gündelik yaşamları gözlenmeye çalışılmış ve görüşmeler soru

cevap şeklinde olmaktan çok bir sohbet havasında gerçekleştirilmiştir. Yapılan

görüşmelerin yanı sıra daha sonraki tarihlerde de kadınlar ve aileleri ziyaret edilmiş,

karşılıklı olarak birçok paylaşımda bulunulmuştur. Görüşmeler sırasında ses kayıt

cihazı kullanılmış, daha sonraki tarihlerde gidildiğinde fotoğraflar da çekilmiştir.

Ancak kadınlar yaşadıklarının etkisiyle duydukları güvensizlik nedeniyle kendi

fotoğraflarının sadece hatıra olarak kalmasını, çalışmada kullanılmamasını

istemişlerdir. Bu nedenle çalışmaya kadınların yaşadıkları mahallelerinin, evlerinin

ve çocuklarının fotoğrafları dâhil edilebilmiştir. Görüşmeler sırasında kadınlarla

ortak bir dili paylaşmıyor olmamız nedeniyle tercüman kullanılmıştır. Ancak bu

durum çalışmanın tamamen sözel bildirime dayanır olması nedeniyle çoğu zaman

görüşmelerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini engellemiştir.

Kadınlarla yapılan görüşmeler sırasında öncelikli olarak aramızdaki dil farkı

seçilen yöntem ne olursa olsun ciddi bir engel oluşturmaktadır. Kadınlar yaşadıkları

olaylar sonucunda kendilerinde gelişen toplumsal bilinç nedeniyle dillerini korumayı

önemsemektedirler. Konuşmaları sırasında Türkçe bilmemekten bir sıkıntı

duymadıklarını ifade etmişler, hatta bir tanesi kendi dillerinin Türkçe’den daha güzel

olduğunu ifade etmiştir. Adeta Türkçe öğrenmeye direnen kadınların, dille ilgili bu

ön yargılı yaklaşımları, kendileriyle aynı dili konuşmayan diğerlerine karşı da zaman

zaman ön yargılı yaklaşmalarına neden olmaktadır. Bu nedenle kadınlar üzerinde

böyle bir güvensizliğin olma ihtimali düşünülerek az da olsa Kürtçe öğrenilmiştir. Bu

tavır kadınlarda belli bir sempati yaratmışsa da olması muhtemel güven sorununun

Page 14: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 9 -

tamamen aşılması için yeterli olmamıştır. Çünkü kadın bir akademisyen olarak

benim sahip olduğum dil ile göçe maruz kalmış kadınların dili, aramızda ciddi bir

iletişim kopukluğu yaratarak, benimle kadınlar arasında bir tür yabancılaşmaya

neden olmuştur.

Çalışmanın sürdürüldüğü kadınlarla araştırmacının kimliği arasında var olan

diğer farklılıklar (sosyal, kültürel, ekonomik, vb…) dil engeli nedeniyle daha da

aşılamaz hale gelmiştir. Bunun yanı sıra görüşmeler sırasında arada tercüman

kullanılması zorunluluğu, kadınlarla direk iletişim kurulmasını engellemiş,

görüşmelerin süreğen bir halde devam etmesi olasılığını bir hayli zayıflatmıştır.

Sorulan sorular ve bu sorulara verilen cevaplar çoğu zaman anlam kayması nedeniyle

tekrar edilmiş veya birçok soruya, ya cevap alınamamış ya da alınan cevaplar

sorunun tam karşılığı olamamıştır. Bu nedenle çalışmanın başında hedeflenen

konular hakkında yeterli bilgi alınamamış ve çalışma sonlandığında görüşmelerin

birçoğunun yeterince verimli geçmediği anlaşılmıştır. Ancak şunu eklemek gerekir

ki; çalışma konusunun belirlendiği andan itibaren çalışmanın sürdürüldüğü

kadınlara-aramızda var olan farklılıklar nedeniyle- ulaşılmakta zorlanılacağı

bilinmektedir. Farkında olunan tüm zorluk ve sıkıntılarına rağmen çalışma büyük bir

kararlılıkla sürdürülmeye çalışılmış, kadınlarla bir çalışma yürütmenin ötesinde

onların yaşamlarını anlamaya ve onlarla dost olmaya çabalanmıştır. Ayrıca bilimsel

çalışmalarda çalışmayı yürüten ile çalışmanın yürütülmesine katkı sağlayanlar

arasında olması muhtemel farklılıklar nedeniyle çalışma yapılmaması gibi birşey de

söz konusu değildir. Wedel kendi çalışmasında benzer bir sıkıntıdan söz ederken bu

sıkıntının nasıl aşılacağının da ip uçarlını şu şekilde tanımlamaktadır: “Aramızdaki

maddi, kültürel, ailevi ve siyasal farklılıkları görmezden gelmek yerine, karşılıklı

olarak bu farkları anlamayı amaçladığımız ve ortak yönler keşfettiğimiz için, dostça

ilişkiler kurmayı ve her iki tarafın da yeni bilinçlenme süreçleri geliştirmesini

başarabildik.” (2001: 54)

Zorunlu göç sürecini yaşayan kadınlarla derinlemesine mülakatlarla

oluşturulan bu çalışmada çalışma konusunun politik bir tarafının da olması kadınların

zaman zaman güven sorunu yaşamasına neden olmuştur. Konuşmalarını çoğu zaman

Page 15: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 10 -

yarıda kesen kadınlar bazı konular hakkında detaylı bilgiler vermekten de

kaçınmışlardır. Bunun yanı sıra kadınların konuşmalarında sıklıkla derin çelişkilere

düştükleri de gözlenmiştir. Bunun nedeninin belleğin yeniden inşasıyla ilgili olduğu

düşünülmektedir. Görüşme yapılan kadınların anlattıklarının bir kısmının güncel

temelde yeniden bir kurgulanma sürecinden geçtiği zannedilmektedir. Bu nedenle

kadınlardan alınan bilgilerin bir kısmının güvenirliği hakkında şüphe duyulmaktadır.

Bunun yanı sıra bu sorunu bir parça da olsun aşabilmek için kadınların anlattıklarıyla

bağlantılı bir literatür taraması yapılarak elde edilen sonuçlar karşılaştırılmıştır.

Kadınlarla görüşmeler sırasında karşılaşılan sorunlardan biri de kadınların

kendilerine yardım yapılacağıyla ilgili bir beklenti içerisinde olmasıdır. Bu beklenti

kadınların konuşmalarını sıklıkla maddi konular üzerinden sürdürmelerine neden

olmuş, bu da görüşmelerin seyrinin sürekli olarak değişerek konuşulan konudan

uzaklaşılmasına neden olmuştur. Bir diğer sorun ise kadınların genel olarak

konuşmaları yönlendirmeyi karşı tarafa bırakmasıdır. Kadınlar kendilerine soru

sorulmadan serbest bir anlatımda bulunmak yerine kısa net sorular beklemekte

bunlara da yine kısa ve net cevaplar vererek görüşmeleri tamamlamak

istemektedirler. Oysa ara sıra sohbet edilen erkekler kadınların tam tersine

kendilerine soru sormayı beklemeden konuşmaları sürdürmekte, hatta konuşmaların

seyrini onlar belirlemektedir. Bu da kadınların ve erkeklerin içinde bulundukları aile

ve sosyal çevrelerinde edindikleri alışkanlıklarla ve rollerle ilgilidir.

Zorunlu göçe maruz kalmış Hakkârili kadınlarla yapılan ve derinlemesine

mülakatlara dayanan bu çalışmada sonuç olarak görülmüştür ki; çalışma yapan ve

çalışmaya katılan bireyler arasında var olan tüm farklılıklara rağmen eğer araştırma

süreci bir paylaşma ve öğrenme süreci olarak değerlendirilirse tüm zorluklarına

rağmen çalışma her iki taraf için de unutulmayacak tecrübeler sağlamaktadır. Bu tür

çalışmalar farklı kesimler arasında belli bir diyalogun kurulmasının yolunu açarken,

tarafların birbirilerine karşı besledikleri ön yargıların da bir parça olsa kırılmasını

sağlamaktadır. Bu çalışmada da izlenen yöntem ve yaklaşımlar sayesinde yukarıda

bahsedilen sonuçlara ulaşılmak için çabalanmış ve elde edilen sonuçlarla

umutlanılmıştır.

Page 16: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 11 -

2. GÖÇ

2. 1. KAVRAM OLARAK GÖÇ

Toplumların ve bireylerin tarihsel süreçlerinde göç, nedenleri ve sonuçları

açısından önemli bir yere sahiptir. Çünkü göç farklı insanların, farklı nedenlerle

gerçekleştirdiği ya da gerçekleştirmek zorunda kaldığı ve farklı sonuçları olan bir

süreçtir. Bunun yanı sıra “tarihsel olarak göçler, genellikle kıtlık, iç savaşlar, dinsel

ve diğer şiddet olayları, soy kırım ve siyasi sürgün gibi nedenlere bağlı olarak ortaya

çıkmakta ve insanlık için çok acılı süreçleri içermektedir.” (İçduygu, Sirkeci, 1999:

260). Bu özellikleri nedeniyle göç birçok disiplin tarafından incelenmiş ve her

disiplinin bakış açısınca bir çözümlemesi yapılmıştır.

Göç’ün sosyal bilimciler tarafından birbirini tamamlayan birçok tanımı da

mevcuttur: Altuntaş’a göre göç, insanların tek başına veya tüm aile bireyleri ile

birlikte bir yerden başka bir yere gitmelerini ifade eder. (www. bianet. org.

02.08.2003). İçduygu ve Ünalan’a göre “soyut çözümlemeye dayalı bir tanımda

‘göç’ insanların belirli bir zaman boyutu içinde belirli bir yerleşim alanından başka

bir yerleşim alanına geçişi olarak anlatılmaktadır.” (1998: 38). Bu tanıma oldukça

yakın olan ve Sevim tarafından aktarılan diğer iki tanımdan ilkine göre ise “göç

kişilerin hayatlarının gelecekteki kısmının tamamını veya bir parçasını geçici bir süre

için bir iskân ünitesinden (şehir, köy gibi) diğerine yerleşmek kaydı ile yaptıkları

coğrafi yer değiştirme olayıdır.” (Akkayan, 1979: 21’den aktaran Sevim, 2000:

55). Sevim’in aktardığı diğer tanıma göre ise göç; “birbirinin devamı olmayan ve

fiziki mesafe açısından birbirinden nispeten uzak, bir yönetim sınırından veya

biçiminden, bir başka yönetim sınırına veya biçimine yerleşmek gayesiyle yapılan

geçiş veya nüfus hareketidir.” (Erdoğmuş, 1998: 98’den aktaran Sevim 2000: 55).

Marshall’a göre ise göç “(az veya çok) bireylerin ya da grupların sembolik veya

siyasal sınırların ötesine, yeni yerleşim alanlarına ve toplumlara doğru kalıcı

hareketini içerir.”(1999: 685). Bunlarla paralel bir diğer tanıma göre ise “göç; şahıs,

grup veya toplulukların fiili ikametgâhlarını isteyerek ya da zorla, kalıcı veya belirli

bir süreyi kapsayıcı şekilde gerçekleşen fiziki mekân değişikliğidir.” (Bilgili,

Aydoğan, Güngör, 1996: 327). Bu tanımda göç edenlerin istekliliği ve gidilen

Page 17: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 12 -

yerdeki kalış süresine göre göçlerin ayrımına değinilmiştir. Bu önemli bir ayrımdır;

çünkü göç süreçleri ve göçmenler bu ayrıma göre birbirinden farklılaşmaktadır.

Bunların yanı sıra göç süreci, göç edenler için köklü değişikliklere neden

olmaktadır. Göç eden kişilerin sosyal ve fiziki çevrelerinin değişmesi, bu yeniliklere

uyum sorununu da beraberinde getirmektedir. “Zamanda ve mekânda toplulaştırma,

yarattığı filitrasyon tesiriyle kişileri yaşayacağı topluluğa yeniden uyuma zorlayan ya

da zorlamayan yer değiştirmeleri ayrıştırma olanağı yaratmaktadır. Böylece göç,

kişileri yeni bir topluluğa götüren dolayısıyla yeniden uyum sağlama sorunlarıyla

karşı karşıya bırakan bir yer değiştirme olmaktadır.” (Tekeli, 1998: 9–10).

Bu uyum sorunu da yine birbirinden bağımsız birçok değişkene bağlı olarak

farklılık arz etmektedir. Göç nedeni, göç eden kişiler, göçün türü, göçle varılan yer

ve burada yaşanılanlar değiştikçe göç eden kişilerin karşılaştıkları uyum sorunları da

değişmektedir. “Örneğin, kırsal bir alandan kentsel bir alana göç eden kişilerin ve

ailelerinin konumlarını ele alan birçok çalışma kaçınılmaz olarak göçmenlerin yeni

vardıkları alanlara uyum süreçlerini, göç etmiş olanlarla yeni çevreleri arasındaki

birebir bir ilişki olarak değerlendirir ve göçle ilgili uyum sorunlarını göçün

nedenlerinden sonuçlarına uzanan eksenini göz ardı ederek ele alır. Bu gibi

çalışmalarda göç edilen yeni ortama uyum konusu yalnızca bir sürecin son ürünü

olarak görülür. Oysa ki bu uyum sorunu göç sürecinin bütünselliği ve birbirleriyle

ilintili iç içe geçmiş bir çok unsurun katıldığı belirli küçük süreç ve yapıların birlikte

ortaya çıkardığı bir sonuç olarak ele alındığında ayrıntılarıyla çözümlenebilir.

Örneğin geçici bir çalışma dönemine dayalı olarak yinelenen mevsimlik göçler

içinde kırdan kente gelen yapı işçilerinin kent yaşamına uyum süreçleri, sürekli

yaşamak amacıyla köyünden ayrılıp kente ailesiyle gelen ve gecekondusunu yapan

kişilerin uyum süreçlerinden çok farklıdır. Bu temelde göç sürecindeki “neden,

mekanizmalar, dinamikler ve sonuç” zincirindeki bu kişisel bütünlük göz ardı

edilmemelidir.” (İçduygu, Ünalan, 1998: 40–41).

Yazının başından bu yana vurgulandığı gibi göç bir süreçtir. Bu süreç zaman

ve mekân, neden ve sonuç, gibi birçok boyutun içinde barındırdıkları değişkenler, bu

Page 18: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 13 -

değişkenlerin yapısı ve karmaşık etkileşimleri nedeniyle de karşımıza farklı farklı

biçimlerde çıkmaktadır. Göç sürecinin bu hareketli yapısı göçle ilgili yapılacak her

türlü çalışmanın yanı sıra, sürecin anlaşılmasını ve yorumlanmasını da

zorlaştırmaktadır.

2. 1.1. GÖÇ SÜRECİ VE ANALİZİ

Göçün tanımlanabilmesinin yanı sıra analizinin yapılabilmesi de oldukça

zordur. Göçle ilgili bilimsel bir çözümleme yapabilmek için bir önceki bölümde de

değinildiği gibi öncelikle göçü bir süreç olarak ele almak gerekmektedir. Göçe

toplumsal ve tarihsel bir perspektiften bakacak olursak göç; hem bir neden hem de

bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumların tarihlerinden çıkarabileceğimiz

en temel sonuçlardan birisi, göçün toplumsal ve ekonomik dönüşümlerin bir sonucu

olarak ortaya çıktığıdır. Ancak göç aynı zamanda bu dönüşümlerin bir nedenidir de.

Dolayısıyla göç bu değişimlerin sonucunda ortaya çıkarken, bu türden yeni

değişimlere de neden olmaktadır. Bu bakış açısı göçün belli bir bütünlük içerisinde

yorumlanmasını sağlarken, aynı zamanda tarihsel, toplumsal, siyasal ve ekonomik

süreçlerin anlaşılmasında da yardımcı olacaktır.

Oldukça karmaşık olan bu sürecin düzenli bir şekilde analiz edilebilmesi için

süreç içindeki değişkenlerin de net bir biçimde tanımlanması gerekmektedir. Buna

göre bir göç analizinde öncelikli olarak göçü bir süreç olarak ele almak

gerekmektedir. Yani göçün nedenleri ve sonuçlarını belli bir bütünsellik içerisinde

değerlendirmek önemlidir. Çünkü göçün nedeni bir anlamda sonucunu da belirleyen

bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. “İkinci olarak bu bütünselliğe tarihsel ve

toplumsal bir bakış açısıyla yaklaşmak ve üçüncü olarak da, göç süreci içindeki bu

farklı unsurların birbirlerine göreceli konumlarını, diğer bir söyleyişle göç eden

bireylerin yola çıktıkları ve vardıkları yerlerin konumlarını bu bütünsellik ve tarihsel

bakış açısı içinde değerlendirmek. Özet olarak, bilimsel bir göç çözümlemesi, göçün

şu dört temel unsurunu içine alan bir düzlem üzerinde yapılmalıdır: a) göçü veren

birim, b) göçü alan birim, c) göç eden birim ve d) bu üç birimi de kavrayan geniş göç

birimi.” (İçduygu, Ünalan, 1998: 40).

Page 19: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 14 -

Tüm bunların yanı sıra göç; toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal bir olgu

olduğu kadar aynı zamanda bireysel bir süreçtir de. Göç edenlerin neden göç

ettikleri, nereye gittikleri, gittikleri yerlerde ne kadar kalacakları, giderken

hissettikleri ve geride bıraktıklarıyla, gittikleri yer ve orada yaşayacakları, bu yerlere

uyum süreçleri, hem tüm toplumsal tarih için hem de o bireyler için oldukça

önemlidir. Göç süreci analizinde sürecin toplumsal ve bireysel yanlarını süreç

analizine dâhil etmek için bireysel çözümlemelerde de bulunmak oldukça önemlidir.

İçduygu ve Ünalan’ın da belirttikleri gibi “bunun için de göç eden kişinin

konumunun şu üç boyutla incelenmesi gerekir: a) göç eden kişinin hem geldiği

yerleşimin hem de vardığı yerleşimin toplumsal ve yapısal özellikleri; b) göç eden

kişinin hem geldiği yerleşimdeki hem de vardığı yerleşimdeki aile ve hane gibi yakın

toplumsal çevresinin özellikleri; c) göç eden kişinin kişisel özellikleri, algılamaları,

yorumları ve etkinlikleri.” (1998: 42). Bu anlamda bir göç analizi göçün toplumsal

bir süreç olduğunu hesaba katarken, onun bireysel bir süreç olduğunu da göz ardı

etmemelidir. Bazı incelemelerde göç olgusunun kendisi üzerinde odaklanılırken, göç

edenler birer aktör olarak ihmal edilmiş, bu da göç sürecinin anlaşılmasında

eksiklikler yaratmıştır. İnsan merkezli bir göç analizi, perspektifimizi tamamen

değiştirecek, göç olgusunu sadece soyut, kavramlara ve sayılara dayalı bir süreç

olmaktan kurtaracaktır.

Göç olgusunun sayıları da dikkate alan ve istatistiksel analizler yapan bir

çalışmayı da gerekli kıldığını belirten Akşit, ancak “olayın derinlerine inen, hangi

grupların (burada, göç eden, geride kalan ve göç alan grupların hepsi anlaşılmalıdır),

hangi neden ve tepkilerle göç olgusunun içinde bulunduğunu ve bu olayı hangi diğer

olaylarla birlikte yaşamış veya yaşamakta olduğunu derinlemesine anlamanın

yanında; bütün bunların arkasında bulunan tutum, inanç, motivasyon ve davranışları

ve bunların duygusal yönü ve diğerleri ile oluşturdukları örüntü(ler) içindeki yerini

ortaya koyan çalışmalara da büyük ölçüde gereksinim duyulduğunu” ileri

sürmektedir (1998: 68). Akşit’in burada bahsettiği çalışma yöntemi insanı merkeze

alan niteliksel yöntem olup, olaya içeriden bakabilmeyi gerekli kılmaktadır. Bu

yöntemle yürütülen çalışmalar olaylara ve kişilere derinlemesine bakabilmeyi ve

çalışmanın yapıldığı insanları anlamayı hedeflemektedir. “Türkiye gibi göç

Page 20: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 15 -

edenlerle göç araştıranlar arasında çoğunlukla sınıfsal ve kültürel fark bulunan,

dolayısıyla iletişim bozuklukları olan durumlarda, araştırma konusu olan kişilerin

yaşamlarına, kurdukları dünyalarına katılma şansı tanıyan derinlemesine

araştırmalar, olayları ve kişileri doğru bir şekilde anlama olanağı vermesi açısından

önemli olmaktadır.” (Erman, 1998: 57).

Özellikle göç süreci analizlerinde oldukça eksik olan cinsiyet farklılığının

giderilmesi açısından, birer aktör olarak kadınların da bu analizlere dâhil edilmesi

gereklidir. “Mevcut çalışmalar göç nedenleri, göç sürecine katılım, bu süreç

esnasındaki yaşam deneyimleri ve göçün etkileri, göç edenlerin tutumları ve tepkileri

açısından kadınlar ve erkekler arasında önemli farklılıklar olduğuna işaret

ediyor”(İlkkaracan, İlkaracan, 1999: 305). Oysa kadın ve erkek arasında var olan

bu farklılıklar göç çalışmalarına dâhil edilmemektedir. Kadınların bu tür çalışmalar

içerisinde yer alması ya aile içerisindeki konumlarına bağlı olarak şekillenmekte, ya

da kadınların deneyimleri genelleştirilerek tartışılmaktadır. Oysa “hem mekânsal

hem de toplumsal bir değişim içeren göç sürecinde, sosyoekonomik sınıf, kültür,

etnik ya da ulusal kimlik kadar cinsiyet kimliği de önemli bir yere sahiptir”

(İlkkaracan, İlkkaracan, 1999: 305). Bu yüzden yapılacak olan bir göç

çalışmasında cinsiyet farklılığı da göz önünde bulundurulurken, kadınların süreç

içerisinde varlıkları birer birey olarak algılanmalıdır.

Tüm bu görüşlerin ışığında bilimsel bir göç analizi öncelikli olarak göçü bir

süreç olarak ele almalıdır. Bunun yanı sıra bu sürece toplumsal, tarihsel bir

perspektiften de bakabilmeli, ancak bu yapılırken de sürecin aktörü olan insanı göz

ardı etmemelidir. Süreç içerisindeki değişkenler iyi tanımlanmalı ve süreç; nedenleri,

sonuçlarıyla, zaman ve mekân unsurlarıyla ve bunun da ötesinde göçmen faktörüyle

bir bütün olarak analiz edilmelidir. Bu analizlerde pozitivist bir yaklaşım içerisinde

niceliksel yöntemlerin kullanılmasının yanı sıra, olay ve olgulara içeriden

bakabilmeyi sağlayan, araştırıcı-araştırılan (özne-nesne) hiyerarşisini ortadan

kaldırmayı hedefleyen niteliksel yöntemlere de yer verilmelidir. Böylesi bir

yaklaşım, bir taraftan insanı bilimsel bir araştırma sürecinin içine sokarken, diğer

Page 21: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 16 -

taraftan toplumsal ve tarihsel süreçlerde sesini duymadığımız ve yerini bilmediğimiz

kesimlerin de anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.

2. 1.2. GÖÇ TÜRLERİ

Göçler belli özelliklerine göre birbirinden ayrılmaktadır. Kimi araştırmacılar

göç olgusunu göçün süresine göre (Özcan, 1998), kimileri de (Gündüz, Yetim, 1996)

göçün gerçekleşme biçimine göre sınıflandırmaktadır. Tanımlamaların bazılarında

ise göçün yönüne göre (Akkayan, 1979) bir sınıflamaya gidilirken, diğer tanımlarda

göçmenin göç istekliliğine göre (Erder, 1997) bir sınıflama yapılmaktadır.

Özcan İçgöçün Tanımı ve Verileri İle İlgili Bazı Sorunlar başlıklı yazısında

göçleri göç etme süresine göre birbirinden ayırırken, göçmen olmayanları da göç

sınıflaması içine dâhil etmiştir. Özcan’a göre göçler 4 ana başlıkta toplanmaktadır.

Bu tanıma göre göçler;

1. Geçici Göçler

— Mevsimlik

— Günlük ve kısa dönem

2. Transferler

Tayin ve görev nedeni ile göç edenler

3. Uzun dönem göçleri

— İş/çalışma nedeni ile göç edenler (Bunlar kendi içlerinde ilk defa göç edenler,

birden fazla göç edenler ve dönenler diye ayrılmaktadır.)

— İskân ve çeşitli nedenlerle göç ettirilenler

4. Göçmen olmayanlar

— Hiçbir zaman göç etmeyenler

— Potansiyel göçmenler olarak birbirinden ayrılmaktadır (1998: 83).

Gündüz ve Yetim ise göçleri kontrollü, zorunlu, ilkel, serbest ve zorlama

olmak üzere, beş kategoriye ayırmaktadırlar. Burada zorlama ile zorunlu göç

arasında bir ayrım yapan Gündüz ve Yetim, bu ikisinin arasındaki farkı da şu şekilde

açıklamaktadırlar: “Zorunlu göç, insanların içinde yaşadıkları koşullar gereği bir

Page 22: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 17 -

bölgeden ötekine göç etmeleridir. Zorlama göç ise insanların kendi istekleri dışında

baskı ile bir yerden ötekine göç ettirilmeleridir. (1996: 110).

Göçün yönüne göre yapılan sınıflamalara göre ise göçler içgöç ve dışgöç

olarak ikiye ayrılmaktadır. “İçgöçler, bir ülkenin milli sınırları içinde, dışgöçler de

ülkelerin milli sınırlarını aşarak (her iki yönde de olabilir, milli sınırların içinden

dışarıya veya milli sınırların dışından içine doğru) yapılan nüfus

hareketleridir”(Akkayan, 1979: 22/23’den aktaran Sevim, 2000: 58). Akkayan’ın

yanı sıra göç yönlerine göre bir sınıflamaya giden Tezcan ise göç yönü köy ya da

kırsal olan göç tiplerini birbirinden ayırmaktadır. Tezcan köye ya da kırsal alana

doğru yapılan göçleri 2 grupta ele almaktadır. Ona göre bu tip göçler;

1. Geçici göçler

a) Yaylaya göç

b) Bağ evlerine göç

c) Denize gidiş

d) Yazlığa gidiş

e) Tatil köyleri

2. Kırsal alanlardan sürekli göçler

a) Kentin büyümesi

b) Kentin dışına yerleşme

c) Emeklilik, yaşlılık

d) Büyük kentlerdeki geçim zorluğu

e) Kent dışına iş yerlerinin kurulması

gibi nedenlerle köye ya da kırsal yerlere doğru gerçekleştirilen göç

hareketleridir.(Tezcan, 1995:136’dan aktaran, Sevim, 2000: 59)

Diğer pek çok göç sınıflaması ise özellikle göç edenlerin istekliliği üzerinde

durmaktadır. Buna göre göç zorunlu ve gönüllü göç olarak ikiye ayrılmaktadır.

Erder’e göre “gönüllü göç her ne kadar göç eden bireyin göç ettiği yerdeki

değişiklikten kaynaklansa da, göç kararındaki ‘gönüllülük’, göç eden bireylerin hem

göç ettiği yeni çevreyle, hem de eski çevresiyle ilişki biçimlerini önemli ölçüde

etkilemektedir.” Erder gönüllü göçün bir türü olarak gördüğü zincirleme göçü ise;

Page 23: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 18 -

“göç eden grupların, hem yeni hem de eski çevreleriyle ilişkilerinin devam etmesini

sağlayan, bizim, hem yurtdışına verdiğimiz göçte hem de içgöç hareketlerimizde,

yaygın olarak gözlemlediğimiz göç türü” olarak tanımlamaktadır. “Zorunlu göç ise

zincirleme göçten farklı olarak, göç edenlerin gönüllülük ilişkilerinin dışında oluşan

gelişmeler sonucunda gerçekleşmektedir. Bu tür göç sürecinin, hem toplum, hem de

bireyler açısından sonuçları çok farklıdır. Göç kararının gönüllü olmayışı ve kendisi

dışında oluşan zorlamayla gerçekleşmiş olması, hem göçün kaynaklandığı yerle

ilişkilerinin kesintiye uğramasına neden olmakta, hem de göç edilen yeni çevreyle

ilişkilerinde, önemli farklılıklar doğurmaktadır.”(Erder, 1997: 144’den aktaran

Sevim, 2000: 53).

Başka bir yazısında Erder göçleri; göç kararı ve göçün seçiciliği bakımından

3’e ayırmaktadır: “Bunlardan birincisi ‘bireysel-akılcı’ göç sürecidir. Bu göç

sürecinde bireyler göç ve göç edecekleri yerle ilgili kararı bireysel ve akılcı olarak

verirler… Bu modele göre göç edenler göç edecekleri yer ve göçün sonuçları

hakkında etraflı bilgi sahibidirler… İkinci göç türü ise ‘kitlesel göç’tür. Bu göç türü

daha çok göçün kaynağını oluşturan bölgeden hemen her toplumsal katmandan

insanın göç etmesi anlamını taşımaktadır. Bazı bölgelerde çeşitli nedenlerle oluşan

toplumsal, siyasal ya da ekonomik erozyon bu bölgede yaşayan tüm katmanları

içeren göç sürecinin başlamasına neden olabilir. Bu göç zaman zaman ‘zorunlu göç’

diye de adlandırılan ve bireyin göç kararını kendi iradesi dışındaki zorlamalar

nedeniyle vermesi anlamına gelen, göç türüyle de örtüşebilmektedir... Üçüncü göç

türü ise ‘zincirleme göç’ sürecidir. Bu göç sürecinde ise göç edenler, göç kararını

‘bireysel’ ve ‘özerk’ olarak vermezler; daha çok üyesi bulundukları grubun(hane

halkı, akraba grubu gibi) üyesi olarak ve onları dikkate alarak verirler. Bu göç

sürecinde göç edecek bireyle, hem göç edilecek yer hakkında bilgiyi, hem de göç

sürecindeki desteği kendisinden önce göç etmiş olan yakınlarında alırlar.” Bu

ayrımların yanı sıra Erder kitlesel ve zincirleme göç sürecini iş piyasasına

eklemlenme, tabakalaşma ve devingenlik açısından bireysel-akılcı göç sürecinden

farklılaştığına değinmektedir. Kitlesel ve zincirleme göç süreci, büyük ölçüde kentsel

kurumların da yetersizliği nedeniyle, kentlerde, kişilerin kendilerini kökenleriyle

tanımladıkları, daha çok güvene ve dayanışmaya dayalı ve farklı toplumsal

Page 24: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 19 -

katmanlardan kişi ve grupları kapsatıcı ‘hemşehrilik’ türü ‘yeni’ ilişkilerin kurulup

sürmesine uygun bir ortam yaratmaktadır (Güneş-Ayata; 1990-1991’den aktaran

Erder, 1995: 111).

Erder gibi göç sürecini gönüllü ve zorunlu göç olarak ikiye ayıran bir diğer

kişi ise Altuntaş’tır. Ona göre gönüllü göçler göçe neden olan iten ve çeken

faktörlerin etkisinde gerçekleşmektedir. (Keleş, 1993: 47’den aktaran Altuntaş,

www. bianet. org. 02.08.2003 ). Kentin istihdam çekiciliğinin yanında, yaşanılan

yerin imkânsızlıklarından kaynaklanan topraksızlık gibi nedenlere bağlı olarak

yaşanılan göçte; göç eden kişilerin kendi koşulları hakkında düşünme ve karar

vermeleri yani iradeleri etkin olmaktadır. Altuntaş’ın da belirttiği gibi “dolayısıyla

göç eden açısından, bu süreç gönüllüdür ve yaşanılan süreç de gönüllü göç sürecidir.

Yine göç süreciyle ilgili olarak sosyal bilimciler savaşlar, doğal afetler, gibi

olağandışı koşullarda ortaya çıkan ve göç edenlerin iradelerinin işlemesine imkân

bulunmayan, çeşitli kuvvetlerin etkilemesi ve zorlaması sonucu oluşan zorunlu göç

sürecini tanımlarlar. Devletin çeşitli sosyal, ekonomik ve güvenlik vb. konularda

aldığı kararların yerine getirilmesi aşamasında nüfusta oluşan hareketlilik zorunlu

göçü ifade eder.”(www. bianet. org. 02.08.2003)

İlkkaracan’lar göç tartışmasında cinsiyet farkını da gözeterek, kadınlara özgü

göç türleri üzerinde durmakta ve kadınlara özgü iki göç türünden bahsetmektedirler.

Bunlardan birincisi; “ailenin iş bulmak, iş tayini vb. herhangi bir nedenle göç eden

erkek üyelerini takip eden kadınların hareketini tanımlayan “bağlantılı göç” türüdür

(İlkkaracan, İlkkaracan, 1999: 306). Bu göç türünde kadın göçle ilgili olarak karar

veren bir bireyden çok aile içindeki konumuna göre (eş, anne, kız çocuk) görece söz

hakkına sahip olan kimse olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınlara özgü diğer bir göç

türü ise “evlilik göçü”dür. Burada da kadının birisiyle evlenerek ya da evlenmek

üzere evleneceği erkeğin bulunduğu yere hareketi söz konusudur. Bu kadınlara özgü

her iki göçte de itme ve çekme faktörlerinin etkin olmadığı görülmektedir. Her iki

göçte de kadınların yanında yer aldıkları ya da arkalarından gittikleri erkeklerin

kararına bağlı olarak hareket ettikleri görülmektedir.

Page 25: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 20 -

2. 2. TÜRKİYE’DE GÖÇ HAREKETLERİ

Üzerinde yaşadığımız topraklar, tarih boyunca meydana gelen göçler

nedeniyle oldukça hareketli bir toplumsal coğrafya özelliği taşımaktadır. Bu göç

hareketliliği Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından önceki dönemlere denk gelse de

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da devam ederek günümüze kadar gelmiştir.

Yapılan çalışmalarda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülen göçler, dönemlerine ve

özelliklerine göre birbirlerinden ayrılmaktadır.

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte başlayan ulus devletin inşa süreci

cumhuriyet tarihindeki ilk göç hareketinin de gerçekleşmesine neden olmuştur.

İçduygu ve Sirkeci’nin belirttikleri gibi “sınırları yeniden tanımlanan bu yeni ülkede

ilk büyük göç hareketi sınırlar dışında kalan Türk ve Müslüman kökenli topluluklarla

bu yeni sınırlar içerisindeki farklı dini ve etnik kökenlere sahip insanların yer

değiştirmesiyle başlamıştır”(1999: 269). “Bu süreç, özellikle Osmanlı

İmparatorluğu’nun 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra kaybettiği topraklardan

ayrılmak zorunda kalan Türk, Arnavut, Çerkez, Boşnak ve benzeri toplulukların

Anadolu’ya sığınmasıyla başlamıştır. Bunlar arasında en önemli yeri Yunanistan

(1923–33 mübadelesi) ve Bulgaristan (93 Rus Harbi sonrası, Balkan Savaşı ve

Cumhuriyet dönemi) göçmenleri tutmaktadır.” (İçduygu, Sirkeci, Aydıngün, 1998:

217). Bunların yanı sıra aynı oranlarda olmasa da Ermeniler ve Museviler de ülkeyi

terk etmişlerdir. Bu insanlardan kalan mallara sahip çıkabilmek içinse yurt içinde

batıya doğru başka bir göç hareketliliği daha yaşanmıştır (Arı, 1999: 97–98).

Uzun süren bir savaştan sonra yeniden sınırları belirlenen ve yeni bir ülke

olarak tarih sahnesine çıkan Türkiye Cumhuriyeti kendi nüfusunu yaratmayı

hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda yeni bir nüfus politikası izlenmeye

başlanmış, cumhuriyet tarihi boyunca da bu politikada zaman zaman farklılıklar

olmuştur. Peker, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki nüfus politikalarını Cumhuriyetin

kuruluşundan 1960’lı yıllara kadar olan dönem ve 1960’lardan sonraki dönem olarak

ikiye ayırarak bu politikaların göçle bağlantısını kurmaktadır. I. Dünya Savaşı

sırasında birçok insanın ölmesi, yeni çizilen sınırlarla ve yeniden tanımlanan

Page 26: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 21 -

politikalarla birçok topululuğun sınırlar dışında kalması ya da göç etmesi ülke

genelinde nüfusun azalmasına neden olmuştur. Bu nedenle hem nüfus sayısını hem

de niteliğini arttırmak amacıyla doğurganlık ve ölümlülükle ilgili politikalar

uygulanmaya başlanmıştır. Amaç nüfusu çoğaltmak ve aynı zamanda “insan ve doğa

ilişkilerinde aklını egemen kılan bir kuşak yetiştirmektir.”(Peker, 1999: 169). Bu

amaç doğrultusunda nüfusunun sayısında artış sağlamak için kadınların

doğurganlıkları teşvik edilirken, ölüm oranlarını da düşürmek için sağlık

hizmetlerine öncelik tanınmıştır. Öncelikle salgın hastalıklarla mücadeleye girişilmiş,

bunun yanı sıra anne ve çocuk sağlığı üzerinde önemle durulmuştur. Özellikle

anneler annelik süreciyle ve çocuk bakımıyla ilgili olarak eğitilmiş, halk sağlığı

konusunda sistemli bir çalışma sürdürülmüştür. Sonuç olarak sürdürülen bu yeni

nüfus politikası sonucunda ülke nüfusunda ciddi bir artış söz konusu olmuştur

(Peker, 1999). Nüfustaki bu artış ise, özellikle kırsal kesimde işlenebilir toprağın az

olduğu ya da adaletsiz bir dağılım içerisinde olduğu köylerde nüfusun buralardan göç

etmeleri sonucunu doğurmuştur.

1940 ve 1950’li yıllarla birlikte ülkede yeni bir döneme girilmiş bu da yeni

bir göç hareketinin yaşanmasına neden olmuştur. “1940’lardan sonra Marshall

Yardımı gibi Batı’dan gelen maddi ve teknik yardımların etkisiyle hızlanan

kapitalistleşme/modernleşme süreci, kırlarda toprağa dayalı işlerden kopuşu,

kentlerde ise sanayi ve hizmet sektörü için ciddi bir iş gücü gereksinimini

yaratmıştır.” (İçduygu, Sirkeci, 1999: 269). Modern teknolojilerin köylere girmesi

ve pazar için daha fazla sayıda üretim yapma zorunluluğu, fakir köylülerin

topraklarını satarak maraba olmalarına ya da göç etmeleri sonucunu doğurmuştur

(Akşit, 1998). Bu göç dalgasına ekonomik kökenli ihtiyacın yanı sıra sosyal kökenli

değişiklikler de neden olmuştur. “Karayolu ve motorlu taşıt ulaşımının artması ile

birlikte köy ve kent arasında her türlü ilişki yoğunluk kazanmıştır. Haber kanallarının

artması ile köylünün ve kentlinin sistemden “haberdar olma” ve buna göre karar

almaları çabuklaşmış ve kolaylaşmıştır.” (Peker, 1999: 296). Ancak Akşit’e göre

“köyden dışarıya göçler orta gelişmişlik düzeyinde yani köye modern teknolojinin

girdiği, işlenebilecek toprağın sınırlarına varıldığı ve toprağın parçalanma

tehlikesinin ve kentteki ilişkiler yoluyla kentteki daha iyi iş veya hizmet

Page 27: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 22 -

olanaklarının algılandığı noktaya varıldığı anda gerçekleşmektedir.” (Akşit, 1998:

26). Bu dönemde ortaya çıkan ve halen devam etmekte olan diğer bir göç hareketi ise

köylerinde çalışamaz hale gelen köylülerin mevsimlik işçi olarak geçici bir süreliğine

başka yerlere göç etmeleridir. Akşit (1998) 1950’lili yıllarda ilk olarak tarımsal

bölgeler arası mevsimlik göç olarak başlayan bu göç hareketinin daha sonra köyden

kente göç hareketlerine dönüştüğünü savunmaktadır.

Köyden kente olan göç hareketleri genel olarak köyün iticiliği ve kentin

çekiciliği olarak değerlendirilmektedir. Şöyle ki; “tarım kesimindeki gerek nüfusun

gerekse ulusal gelirin payının düşme nedenleri tarım politikalarının yanlışlığı, nüfus

artışının hızlı olması nedeniyle köy topraklarının parçalanmışlığı, 1950’den bu yana

tarımda hızlı makineleşme ve daha geniş alanların tarıma açılmalarının yanı sıra

köylünün elde ettiği gelirin ve yaşam düzeyinin düşmesi köyün iticiliği olarak kabul

edilmektedir. Bunun yanı sıra ulaşım olanaklarının artmasıyla bireylerin daha özgür

hareket edebilmeleri, iş olanaklarının bireyi sürekli gelir elde eden ve özgürce

tüketen bireylere dönüştürmesi, çalışmanın getirdiği sosyal güvence, kentin aile

bireylerine eğitimden sağlığa tanıdığı olanaklar kenti çekici kılan özelliklerden

bazılarıdır.” (Oktik, 1996: 81).

Gündüz ve Yetim’e göre ise; “itme faktörleri insanların içinde yaşadıkları

koşulların ya katlanılamaz olarak görülmesi ya da rahatsızlık vermesidir. İtme

faktörleri arasında toprağın düşük verimi, düşük ücret, sınırlı iş olanakları, eğitim-

sağlık vb. olanaklardan yoksunluk, kıtlık, sınırlı toplumsal devingenlik, toplumsal

çatışma ve terör özellikle anılabilir. Çekme faktörü ise içinde bulunulmakla bir

öncekine göre daha iyi koşullara ulaşılacağının göstergeleridir. Çekme faktörleri

arasında iş olanakları, yüksek ücret, ucuz ve verimli toprak, yükselme olanakları,

sağlık-eğitim vb. olanakların artması, gıda maddelerinin bol ve çeşitli olması, iyi

konut olanağı, toplumsal güven ve huzur özellikle anılabilir.” (1996: 110–111).

Ancak Gedik’e göre köyün itici faktörlerinin yanı sıra kentin çekici faktörleri

de dikkate alınmalı, her iki faktör de bir arada değerlendirilmelidir. (Gedik,

1996’dan aktaran Akşit, 1998). Gedik köyün iticiliğini ve kentin çekiciliğini bir

Page 28: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 23 -

arada ele alırken İçduygu ve Ünalan sürece iletici etkenleri de dâhil etmektedirler

(İçduygu, Ünalan, 1998). İletici etkenler Peker’in de bahsettiği gibi ulaşım ve

iletişim teknolojilerinde meydana gelen değişikliklerle beraber köylünün kentin

çekiciliğinden haberdar olmasıdır (Peker, 1999). Köylüler tarafından kentin bu

özelliklerinin algılanmasına yardımcı olan şey ise, yukarıda belirtildiği gibi, ulaşım

ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerdir.

İçduygu ve Ünalan Türkiye’deki göç hareketlerini içgöç bağlamında 3

döneme ayırmaktadırlar. İçgöç sürecinin birbirini tamamlayan ve iç içe geçmiş

yapısını bazı temel özelliklerine göre 3’e ayrılabileceğini savunan İçduygu ve

Ünalan, yukarıda bahsedilen faktörlerden öne çıkanlarını tarihsel olarak göz önüne

alarak Türkiye’de yaşanan göç hareketlerini de bu tarihselliğe göre birbirinden

ayırmaktadırlar. Onlara göre bu 3 dönem “50’ler ve 60’lar”, “60’lar, 70’ler ve 80’ler”

ve 80’ler ve 90’lar”dır. İçduygu ve Ünalan’a göre “50’lili yıllarda başlayan ve

hızlanan içgöç daha çok ülkede kırsal alanlardaki dönüşümün ivme kazanması, bir

anlamda “iticiliği”, ile açıklanabilirken, 60’lı yılların sonları ile, 70’li yıllar ve

80’lerin başına kadar daha çok kentsel alanlardaki dönüşümün belirleyiciliği, bir

anlamda “çekiciliği” ile anlatılabilir. 1980’li ve 90’lı yıllar içinde ise, içgöç olgusu

ve süreçleri modernleşme temelindeki toplumsal dönüşümün yeni iletişim

teknolojileri ile daha da yoğunlaşması sonucu ve toplumsal hareketliliğin her

anlamda “iletici” etkenlerin daha da artması ile yeni bir döneme girmiştir.” (1998:

43).

Türkiye’de sürekli devam eden içgöç hareketlerinin yanı sıra farklı

zamanlarda hem içeriden dışarıya hem de dışarıdan içeriye göç hareketleri

gerçekleşmiştir. “Ülkede yeterli işgücü alanları yaratılamadığı için özellikle 1960’lı

yıllarla başlayan bir süreç içinde, sürekli olarak yurt dışına işgücü göçü yaşanmıştır.

Buna karşılık Türkiye, çevresindeki ülkelerden çok çeşitli nedenlerle Müslüman ve

Türk göçü almış ve almaya devam etmektedir.” (İçduygu, Sirkeci, Aydıngün, 1998:

217). Sezal Göçler ve Şehirleşemeyen Şehirler başlıklı yazısında Türkiye’de

gerçekleşen içgöç hareketlerini tarihsel bir ayrıma göre tanımlamak yerine göçün

yönü açısından ele almaktadır. Ona göre; Türkiye’de içgöçler dört ayrı kategoride

Page 29: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 24 -

incelenmelidir. Bunlar; “köyden şehirlere basamaklı göç, köyden büyük şehirlere

sıçramalı göç, şehirlerarası basamaklı göç, şehirlerden büyük şehirlere sıçramalı

göç”tür (Sezal, 1996: 150). Sezal Türkiye’de yaşanan bu karmaşık göç yönünün

süreçlerin tam yaşanmadığı mekânlara ve bu mekânlardaki sık değişikliklere neden

olması sebebiyle şehirleşmeyi geciktiren unsurlar olarak değerlendirmektedir (Sezal,

1996).

Türkiye yukarıda bahsedilen göç hareketlerinden farklı olarak özellikle

1980’li yılların ortaları ve 1990’lı yıllar boyunca farklı bir göç hareketine daha sahne

olmuştur. Bu göç hareketi köyün iticiliği, kentin çekiciliği ve iletici etkenlerden

görece bağımsız olarak ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kırsal

alanlarından bu bölgelerin kent merkezleri ile batıdaki büyük kentlere doğru

gerçekleşen bir harekettir. Bu hareket daha önceki göçler gibi ekonomik kökenli

değil siyasal kökenli bir harekettir. “1984 yılında bölgede başlayan ve giderek

yoğunlaşan çatışmalar, bölgedeki kitlesel göç hareketlerinin nedenidir. Terör ortamı,

can ve mal güvenliğinin olmaması, geçim kaynaklarının daralması, sivil halkın

bölgeden hızlı bir şekilde uzaklaşmasına yol açmıştır.” (75 Yılda Köylerden

Şehirlere, 1999: 333). Birçok insan çatışmaların yeni başladığı dönemlerde kendi

istekleri sonucunda köylerini boşaltırken, çatışmaların yoğunlaştığı dönemlerde

devlet güçlerinin kararı ile toplu halde köyleri boşaltmak zorunda kalmışlardır.

Bunun yanı sıra PKK’nın baskısı sonucunda da birçok köy boşaltılmak zorunda

kalmıştır.

Page 30: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 25 -

2. 2.1. DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU GÖÇÜ

1950’lili yıllardan itibaren yoğun bir şekilde göç hareketlerinin yaşandığı

ülkemizde 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren ve 1990’lı yıllar boyunca yeni

bir göç dalgası daha yaşanmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin

kırsallarından bu bölgelerin şehirlerine veya başka şehirlere doğru yaşanan bu göç

hareketi görünüş itibariyle daha önceki dönemlerde yaşanan köyden kente göç

hareketine benzemektedir. Ancak bu göç hareketi sebepleri ve sonuçları itibariyle

tipik bir köyden kente göç değildir. “1984 sonrasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu

bölgelerinde ve bu bölgelerden yaşanan göç, önceki dönemlerdeki (1950–84) göç

dalgalarından farklılıklar göstermektedir. Önceki göç hareketleri esas olarak

ekonomik kaynaklı olmasına karşılık, yeni göç, siyasal ve sosyal sebepler

taşıyordu.”(75 Yılda Köylerden Şehirlere, 1999: 333). Nedenleri itibariyle farklılık

gösteren bu yeni göç dalgası aynı zamanda daha önce yaşanılan göç hareketlerinden

sonuçları itibariyle de farklılık göstermektedir. Tüm bu farklılıkların yanı sıra daha

önce göç eden kişilerle, bu süreçte göç eden kişiler arasında, kişilerin göç etmeye

karar vermedeki yetkinlikleri açısından da bir farklılık bulunmaktadır. Bu farklılığa

bağlı olarak göç edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de yaşanan göç hareketleri,

zorunlu ve gönüllü göç olarak yeniden sınıflandırılmaktadır. Altuntaş’ın da belirttiği

gibi “1990’lı yıllarda yaşanan bu yeni göç dalgasının geçmişte yaşanan göçlerden en

temel farkı zorunlu olmasıdır, dolayısıyla bu göç süreci hazırlıksız yaşanmıştır. Göç

eden insanlar, göç edecekleri yerleri seçme şansları olmaksızın yaşam alanlarını terk

etmek zorunda kalmışlardır.” (www. bianet. org. 02.08.2003) Çalışmanın bu

bölümünde üzerinde durulacak olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu göçü de

zorunlu/zorlama göç bağlamında ele alınacak ve bu göçün daha önce yaşanan göç

hareketlerinden nasıl farklı bir yapısı olduğu anlatılmaya çalışılacaktır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ülkemizin diğer bölgelerine göre

sosyo-ekonomik açıdan daha fazla geri kalmış iki bölgemizdir. Tütengil’in bir

toplumun az gelişmişliğinin nedenleri olarak saydığı faktörlerin birçoğu, bu bölgenin

az gelişmişliği için de geçerlidir. Tütengil’e göre: “doğadan gelen güçlükler ve

engeller, sosyo-kültürel güçlükler, kaynakların kıtlığı ya da yeterince

Page 31: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 26 -

kullanılmaması, gelişme hızını kesen bir nüfus artışı veya gelişme için yeterli

olmayan bir nüfus yoğunluğu, toplumları derinden etkileyen büyük dönüşümlerin

dışında kalınması, teknolojide ve organizasyonda gecikmişlik, dış güçlerin yararına

işleyen bir ilişkiler düzeni, gelişmede yer alan insan ve madde kaynaklarının kötü

kullanılması” azgelişmişlik nedenleridir. (1984: 1’den aktaran, Sevim, 2000: 66).

Bu bölgelerde sadece tarım ve hayvancılığa dayalı bir üretim yapılmasına rağmen,

tarım yapılabilecek arazilerin azlığı, iklimin tarımsal üretimi çeşitlendirmeye olanak

sağlamaması, doğadan gelen güçlükler olarak sıralanabilir. Ancak bu bölgelerimizde

tarımsal üretimin önünde tek engel doğa değildir. “Bölgenin toprak dağılımında

büyük adaletsizlikler vardır. Yıllardır tarım ve toprak reformu gerçekleştirilemediği

için toprak dağılımında adalet sağlanamamış, tarımda modern işletme tekniklerine

geçilememiş, verimlilik istenen düzeye çıkarılamamıştır. Toprak dağılımındaki

dengesizliğin giderilememesi, yer yer hâkim olan feodal yapı kurumlarını da ayakta

tutmuştur. Toprak dağılımında bu durum, yalnızca ekonomik anlamda adaletsizliği

ve verimsizliği korumakla kalmamakta, sömürüyü devam ettirerek siyasi alanda da

özellikle kırsal kesimde kişilerin bağımlılıktan kurtulmasını engellemektedir.” (75

Yılda Köylerden Şehirlere, 1999: 335). CHP’nin yayımladığı Doğu ve Güneydoğu

Ön Raporu’nda feodal ilişkilere ve adaletsiz toprak dağılımına Diyarbakır ili

örneğiyle devam edilmektedir. Buna göre “Diyarbakır ilinde, toprak sahibi ailelerin

yüzde 6’sı toplam tarım arazilerinin yüzde 57’sine sahip iken, ailelerin yüzde 76’sı

toplam tarım arazilerinin yüzde 17’sine sahip bulunmaktadır. Toprak dağılımındaki

bu büyük adaletsizlik, yörede feodal ilişkilerin ne derece güçlü olduğunu

göstermektedir.” (75 Yılda Köylerden Şehirlere, 1999: 336)

1980’li yıllarla birlikte bölgenin azgelişmişliğine ve demokratik olmayan

sosyal ve ekonomik yaşamına bir de terör örgütü PKK’nın eylemleri eklenmiştir. Bu

durum karşısında PKK ile güvenlik güçleri arasında çatışmaların başlaması,

buralarda yaşayan insanların can ve mal güvenliğinin de ortadan kalkmasına neden

olmuştur. PKK ve devlet güçleri arasında geçen mücadelede köylülerin tek geçim

kaynağı olan tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde bulunmaları da engellenmiştir.

Bölgenin dağlık bir arazi yapısına sahip olması, yerleşim ve üretim yapılan

birimlerin birbirinden dağınık kurulması, halkın hayvanlarını otlatmak için düzenli

Page 32: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 27 -

aralıklarla yayla ve meralara hareket etmesi halkın güvenliğinin sağlamasını

zorlaştırmaktadır. Buna bağlı olarak güvenlik güçleri öncelikli olarak yayla ve mera

yasağı uygulamıştır. Bu yasak ise halkın hayvancılık yapmasına engel olurken, süren

çatışmalar da tarla ve bahçelerin tahrip olmasına neden olmuştur (Bozkurt, 2000).

Sadece tarımsal üretim yaparak geçimlerini sağlayan bu insanlar çatışmaların

başlamasıyla can güvenliklerinin yanı sıra ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya

gelerek karınlarını doyuramaz hale gelmişlerdir. Bir de buna köylünün PKK

örgütüne gıda yardımı yapmasına engel olmak için her hanenin tüketeceği gıdalara

bir sınırlama getirilmesi de eklenince halkın en temel ihtiyaçları bile karşılanamaz

hale gelmiştir. Karnını bile doyuramaz hale gelen halk eskiden sınırlı da olsa faaliyet

gösteren sağlık, eğitim vb. sosyal hizmetlerden de mahrum kalmıştır. Köylerin

çatışmalarla fiziksel olarak iyice tahrip olması da buralarda yaşamayı güçleştiren bir

başka nedendir.

Tüm bu olumsuzluklara ek olarak devlet güçleri PKK’ya karşı yürüttükleri

mücadelede halkın korucu olarak bu mücadeleye destek vermesini sağlamaya

çalışmıştır. Ancak bu durum korucu olan köylerin PKK tarafından baskı görmesine,

olmayanların ise güvenlik güçlerince yerlerinden göç ettirilmesine neden olmuştur.

TBMM Göç Araştırma Raporunda, OHAL Valiliğince 2935 sayılı kanun

çerçevesinde belki güvenliklerinin sağlanamayacağı endişesi ve belki de PKK’ya

yardım edecekleri endişesiyle güvenlik güçlerince boşaltıldığı açıklaması yer

almaktadır (Bozkurt, 2000). İlkkaracan ve İlkkaracan’ın aktardıklarına göre Human

Rights Watch/Helsinki (Ekim 1994) raporunda, Güneydoğu’da yaşanan zorunlu göç

nedenlerini şöyle açıklamaktadır: “Doğu’daki sivil halk -çoğunlukla kırsal alanda

olmak üzere- güvenlik güçlerinin teröre karşı yürüttüğü mücadelede uygulanan

stratejiler ile devletle işbirliği yapan herkesi canice cezalandıran PKK’nın şiddetinin

kıskacına sıkışmış durumdaydı. Örneğin bir köylü, korucu olursa PKK tarafından

öldürülme tehdidiyle yüz yüze gelirken, koruculuk sistemine katılmayı reddetse

güvenlik güçleri tarafından evinden ya da köyünden uzaklaşmaya zorlanmayı göze

almak zorundaydı. Aynı rapora göre, sık sık rastlanan bir başka durum, köyün bir

kısmının koruculuk sistemine katılmasından sonra, katılmayan köylülerin göçe

zorlanmasıdır.” (1999: 309). Van Bruinessen ise bölgede yaşayan halkın

Page 33: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 28 -

karşılaştıkları güçlükleri şu şekilde açıklamaktadır: “Köy korucuları ve gerillalarla(!)

savaşmak için oluşturulan özel askeri birlikler bölgede sürekli bir terör ve baskı

havası estirmeye başladılar; bunlara bir de PKK’nın kendisine katılmak

istemeyenlere uyguladığı şiddet de eklenmiştir.”(2003:78). PKK’nın şiddet

uyguladığı kesimlerden bir tanesinin özellikle köy korucularının eş ve çocukları

olduğunu söyleyen Van Bruinessen, yaşanan göçün nedenlerini de bu etkenlere

bağlamaktadır. Ona göre bu bölgelerde PKK’nın yürüttüğü savaş, köy korucusu

olanlara karşı uyguladığı şiddet ve askeri güçlerin bölge insanı üzerindeki baskı

sonucunda Batı Türkiye’ye doğru bir kitle göçü yaşanmıştır.

Yukarıda sayılan sebeplere bağlı olarak buralarda yaşayan insanlar bir kısmı

kendi kararları doğrultusunda, bir kısmı da kimi zaman PKK terör örgütünün baskısı,

kimi zaman da bölgede hâkimiyet kurmaya çalışan devlet otoritelerinin kararınca

yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kalmışlardır. Bölge halkının yıllardan beri

yaşadıkları bu topraklardan göç etmek zorunda kalmalarının sebepleri şu şekilde

sıralanabilir: “Toplumsal faaliyetleri sürdürememeleri; ektikleri ekinleri

biçememeleri, ev, ahır ve bahçelerinin tahrip edilmesi, dokuma tezgâhlarının

durması, arı kovanlarının sönmesi yöre kırsalındaki yaşamı karartmıştır. 1990’dan

sonra bölgede birçok yerde konulan mera yasağı, yörede hayvancılığı çökertirken

geçim koşullarının daha da bozulmasına neden olmuştur. Tüm bu ve diğer

nedenlerle, insanların on yıllardır yaşamakta oldukları köylerinde, güvenlik ve

huzurlarının, onurlu geçim koşullarının, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerinin

sağlanamaması, köylüleri doğal yerlerinden kopartmış, yörelerini terk etmeye

zorlamıştır.”( 75 Yılda Köylerden Şehirlere, 1999:338).

Bozkurt’un aktardığı TBMM Göç Komisyonu Raporuna göre OHAL

Valiliğince boşaltılan köy sayısı 905; mezra sayısı 2523’dür. Tamamen boşaltılan

köy ve mezralardan toplam 57314 hane, 378335 kişi göç etmek zorunda kalmıştır.

Rakamları verilen köy, mezra, hane ve kişi sayısına tamamen boşaltılmayan yerleşim

birimleri ve ferdi göçler dâhil değildir. Ayrıca OHAL bölgesi dışında boşaltılan

yerleşim birimlerinin sayısı da bunun dışındadır (2000). Yaşadıkları yerleri terk

etmek zorunda kalan bu insanlar öncelikli olarak en yakın il ve ilçe merkezlerine göç

Page 34: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 29 -

etme eğilimi içinde olmuşlardır. Adeta kaçmak zorunda kalan bu köylüler ilk etapta

kendilerini güvende hissedecekleri yerleri tercih etmişler, ancak bir kısım insan daha

sonra maddi olarak daha rahat edecekleri, iş bulup çalışabilecekleri yerlere göç

etmişlerdir. Özellikle bildikleri işleri yapabilecekleri yerler arayan göçmenlerin bir

kısmı tarım sektörünün gelişmiş olduğu il ve ilçelere doğru hareketlerini devam

ettirmiştir. Bu kitlesel göç hareketi başta bölgedeki Şanlıurfa, Van, Diyarbakır ve

Batman gibi büyük şehirlere, güneyde mevsimin uygun olduğu, tarım işçiliği gibi

eğitim ve beceri gerektirmeyen istihdam alanları sağlayabilen Mersin, Adana,

Antalya gibi şehirlere, batıda ise İzmir ve İstanbul gibi büyük metropollere doğru

olmuştur. Ancak göçün kitlesel, ani ve plansız gerçekleşmesi, özellikle göç edenlerin

yerleştikleri bölgedeki kentlerin ekonomik istihdam olanaklarından yoksun olması,

göç edenlerin tarım ve hayvancılık dışında geldikleri bu yerlerde gerekli olan beceri

ve donanımlardan yoksun olması, ayrıca göç edenlerin yine bu yerlerde

kullanabilecekleri maddi ya da manevi herhangi bir sermayelerinin olmaması bu

insanların buralarda iş bulmasına engel olurken, göçmenlerin var olan sorunlarının da

artmasına neden olmuştur.

Göç edenler ve göç edilen yerler açısından önemli sorunlara neden olan Doğu

ve Güneydoğu Anadolu göçü üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, bu göçün yol

açtığı sorunlar büyüyerek devam etmektedir. Öncelikli olarak göçün göç edenler

açısından yarattığı sorunlar kabaca şöyle sıralanabilir:

— Göçmenler yeni yerlerine yanlarında yok pahasına sattıkları hayvanlardan elde

ettikleri paralarla gelmişler, bu paralarla bir süre idare etmeye çalışmışlardır. Bazı

göçmenler bu paralarla iş kurmak ya da ev yapmak istemiş ancak dolandırılmıştır.

— Göçmenlerin önemli bir kısmının konut ve barınma sorunları hala çözülememiştir.

— Göç edenlerin en büyük sorunu geldikleri bu yerlerde gerekli olan bilgi ve

becerilere sahip olmadıkları için işsiz kalmalarıdır.

— Göç edenler işsizliğe bağlı olarak ciddi bir geçim sıkıntısı yaşamakta, birçoğu

yoksulluk sınırının altında hayatını devam ettirmeye çalışmaktadır.

— Yoksulluk nedeniyle çocuklar çalıştırılmakta ya da dilendirilmektedir. Bu durum

aynı zamanda başta zorunlu temel eğitim olmak üzere, çocukların okula devam

etmesine ve eğitimlerini tamamlamalarına da engel olmaktadır.

Page 35: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 30 -

— Göçmenlerin oldukça sağlıksız koşullarda yaşıyor olmaları, dengesiz ve yetersiz

beslenmeleri ciddi sağlık problemleri yaşamalarına neden olmaktadır.

— Modern kurumlara olan yabancılıkları ve güvensizlikleri nedeniyle sağlık, eğitim,

güvenlik, adalet hizmetlerinden faydalanmaya yanaşmamaktadırlar. Bu durum da

insanların sosyal hizmetlerden yoksun kalmalarına neden olurken, belli konularda da

istismar edilmeleri sonucunu doğurmaktadır.

— Özellikle kadınların ve yaşlıların Türkçe bilmemesi ilişkilerinin akrabaları ya da

kendilerine benzeyen diğerleriyle sınırlı kalmasına neden olmaktadır.

— Bu belli bir çevreyle ilişki kurma zorunluluğu kişilerin geldikleri yeni yerlerine

uyum sağlamalarının önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır.

Yukarıda saydığımız sorunların tamamı göç edenlerin geldikleri yerlerde

yaşamalarını, bu yerlere uyum sağlamalarını engellemektedir. Göçmenler hayata ve

geleceğe güvensiz ve ümitsiz yaklaşmaktadırlar. Göç edilen yerler açısından da

sorunlar yine oldukça fazladır. Bunları aşağıdaki gibi toparlayabiliriz:

— Öncelikli olarak göç edilen yerlerin nüfusunda ciddi artışlar meydana gelmiştir.

— Ülkemizin hemen her yerinde yaygın olan işsizlik göç edilen yerlerdeki işsizliğin

daha da çok artmasına neden olmuştur.

— Göç edenlerin bu yerlere ne maddi ne de manevi bir kaynak getirmemeleri

buraların oldukça sınırlı olan kaynaklarının daha çok tüketilmesine neden olmuştur.

— Göçmenlerin emeğini ucuza pazarlaması iş gücü piyasasının düşmesine neden

olmaktadır.

— Emek karşılığı alınan ücretlerin düşmesinin yanı sıra yukarıda sayılan sorunların

tamamı buralarda eskiden beri yaşayan insanların bu yeni gelen insanlara karşı

düşmanlık ve ön yargı içinde yaklaşmasına neden olmaktadır.

— Bu tür bir tutum ise yeni gelenler ile eskiler arasında zaten var olan kültürel ve

toplumsal uçurumun giderek büyümesine neden olurken, belli kesimlerin bu durumu

istismar etmesine yol açmaktadır.

— Peker’in de belirttiği üzere işsiz kalan göçmenler kentte kendilerine geçinecek bir

şeyler bulabilmek için kentlerde kayıt dışı işlerin oluşmasına neden olmaktadırlar.

Hemşerilik ve akrabalık bağlarının göçmenlerce sıklıkla kullanılması bazı

Page 36: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 31 -

sektörlerdeki istihdamın lokalleşmesine ve belli yerlerin insanlarının dışında

kalanların bu işlere girmesine engel olmaktadır.(1999)

— Şehirlerde hızlı ve çok çarpık bir gettolaşma ve gecekondulaşma ortaya çıkarken,

şehirlerin zaten yetersiz olan alt ve üstyapı sorunları daha da artmaktadır. Göç

edenlerin kente geldiklerinde arazi çetelerinin tuzağına düşmesi arazileri yağmalanan

devlet için çok önemli bir sorun oluşturmaktadır. ( 75 Yılda Köylerden Şehirlere,

1999: 339)

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 1980’den sonra ve 1990’lı yıllar

boyunca devam eden göç hareketi; gerek sebepleri ve gerekse göç edenlerin

istekliliği ve göçün sonuçları bağlamında Türkiye’de yaşanan diğer göçlerden farklı

bir yapıya sahiptir. Tekeli, göç sürecinin belirsizliklerine değinerek, göç edenlerin

risk alan kimseler olması nedeniyle göç etmeyenlerden farklılaştıklarının altını

çizmektedir. Ona göre bu sebepten dolayı göç süreci seçici bir süreçtir. Tekeli’ye

göre “…göç eden kişilerle göç etmemiş kişiler arasında bir fark bulunmaktadır. Göç

eden kişilerin seçiciliği öncelikle göç olgusunun fırsatlar sağlamasının yanı sıra

önemli belirsizliklerle karşı karşıya olması ve göç edene bazı pahalar yüklemesi

dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle göç eden kişi önce bu riski almaya istekli

bir kişi olmalıdır, ayrıca göç edebilmesi için göç edeceği yerde kendisinden yerine

getirmesi istenilen işlevleri görebilecek bir kapasiteye sahip olmalıdır. Son olarak da

göçü gerçekleştirmek becerisini göstermesidir” (1998: 15). Ancak Doğu ve

Güneydoğu Anadolu göçünde göç eden kimseler göç etmeyi planlamamışlar ve göç

etme kararını da kendileri vermemişlerdir. Dolayısıyla göçün getireceği riskleri de

göze almış değillerdir. Bu kendine has değişkenler nedeniyle Doğu ve Güneydoğu

Anadolu Göçü özel bir durum arz etmektedir. Bu özel durum sebebiyle de, zorunlu

ya da zorlama diyebileceğimiz bu göçün analizi farklı bir bakış açısıyla yapılmalı ve

sorunun çok boyutluluğu gözden kaçırılmamalıdır.

Page 37: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 32 -

2. 3. GÖÇ ve KADIN

Göç süreci göçe katılan bireylerin her biri için farklı sonuçlara neden

olmaktadır. Süreci yaşayan insanların sosyo-ekonomik durumları, etnik ve dini

kimlikleri, kültürel özellikleri, süreçten nasıl etkileneceklerini belirleyen olgulardır.

Özbek’in de belirttiği gibi “göç literatürü bize, göçmenin göç veren yerdeki

toplumsal konumu, beraberinde getirdiği beceri, eğitim ve beklenti/arzu donanımı,

kişisel tarihin özellikleri, göç nedeni ve biçimi, göç ettiği yerdeki toplumsal koşullar

ve kalış süresi başta olmak üzere hangi koşulların göç tecrübesinin mahiyetini

belirlediğini söylüyor.” (1998: 113). Bunların yanı sıra göç literatürü bize, göç

edenin cinsiyetinin de göç sürecinin yaşanmasında ve anlamlandırılmasında oldukça

etkili olduğunu gösteriyor. İlkkaracan ve İlkkaracan’ın belirttikleri gibi “mevcut

çalışmalar göç nedenleri, göç sürecine katılım, bu süreç esnasındaki yaşam

deneyimleri ve göçün etkileri, göç edenlerin tutumları ve tepkileri açısından kadınlar

ve erkekler arasında önemli farklılıklar olduğuna işaret ediyor. Bu farklılıkların

temelinde kadın-erkek arasındaki aile içi işbölümü ve buna paralel olarak gelenekler

ve görenekler tarafından tanımlanan toplumsal kadın-erkek rolleri yatmakta.

Kadınların göçe ilişkin yaşantıları genellikle, bir eş, anne ya da evlenmek üzere olan

genç kız olarak aile içindeki konumlarıyla yakından ilişkili. Gerek ayrıldıkları,

gerekse göçle geldikleri yeni mekânla olan ilişkileri de bu temelde belirleniyor.

‘Kadın ve göç’ konusundaki çalışmalar hem mekânsal, hem de toplumsal bir değişim

içeren göç sürecinde, sosyoekonomik sınıf, kültür, etnik ya da ulusal kimlik kadar

cinsiyet kimliğinin de önemli bir rol oynadığına işaret ediyor.” (1999: 305).

Göç sürecinde, diğer kimlikler kadar önemli olmasına rağmen, göç üzerine

yapılan çalışmalarda genel olarak cinsiyet ile ilgili bir ayrıma gidilmediği ve bu

olgunun pek fazla çözümlenmediği gözlenmektedir. Göç literatüründe cinsiyetçi bir

ayrıma gidilmemesi ise, bu olgunun cinsiyet kimliğinden bağımsız bir biçimde

incelenmesi sonucunu doğurmaktadır. Oysa gerçekte yapılan şey; göç sürecinde

merkeze konulan erkeklerle ilgili elde edilen bulguların, süreci yaşayan tüm erkekler

ve kadınlar adına genelleştirilmesidir. İlkkaracan ve İlkkaracan’ın da belirttikleri

gibi; “içinde yaşadığımız yılların en önemli toplumsal olgularından biri olan ve

Page 38: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 33 -

Türkiye açısından çok önemli sosyopolitik değişimleri beraberinde getiren göç, halen

gerek toplumsal, gerekse siyasi değerlendirmelerde ve araştırmalarda erkek egemen

bir bakış açısıyla, erkek odaklı irdelenmekte. Kadınlar gerek göç dinamiği, gerekse

göçün getirdiği sorunlar ve çözüm önerilerinde görünmez bir kitleyi

oluşturmaktalar.”(1999: 321).

Göç sürecinde kadın ve erkekler birçok açıdan birbirlerinden farklı olarak ele

alınması gereken iki farklı kategori olarak değerlendirilmelidir. Çünkü Harding’in de

ifade ettiği gibi; “…erkeklerin tipik deneyimleri açısından sorun gibi gözüken birçok

olay, kadın deneyimleri açısından hiçbir biçimde sorun olarak gözükmez… Öte

yandan kadın edimlerinden kaynaklı, açıklığa kavuşturulması gereken pek çok olay

vardır.” (1996: 39).

Göç sürecini cinsiyet temelli bir bakış açısından ele almak, süreci kadınlar ve

erkekler açısından ayrı ayrı değerlendirmeyi gerektirmektedir. Ancak burada önemli

olan bir nokta, sürecin içinde yer alan cinsiyet kimliğinin yanında diğer kimliklerin

de gözetilerek bir çözümlemeye gidilmesi gerekliliğidir. Çünkü kadın ve erkek

tanımlaması sabit ve genel bir tanımlama değil aksine, yerel, kültürel, sınıfsal ve

benzeri faktörlere göre oluşan bir tanımlamadır. Bu durum göç süreci analizleri

yapılırken de göz önünde bulundurulmalıdır. Harding’in de belirttiği gibi;

“…kadınların deneyimleri, göçün tipi, göç edenin sosyoekonomik statüsü ve aile

yapısı, geride bırakılan mekân ile tanışılan mekânlardaki kültür, sosyal ve ekonomik

yapı gibi pek çok etkene bağlı olarak farklılaşıyor, çeşitleniyor. Bu yüzden aynı tip

göç içerisindeki kadınlar arasında bile, örneğin kırdan kente göç eden kadınlar

arasında, belirli bir homojenlik varsayımından yola çıkmanın sağlıklı sonuçlara

varılmasını engelleyebileceğini önemle vurgulamak istiyoruz.” (1996: 310).

Göç süreci analizinde bireyler üzerinden bir çözümlemeye gidileceğinde,

sürece katılan bireylerin sürecin başından sonuna kadar yaşadıklarının yanı sıra,

kimlikleriyle de ilgili bir çözümlemenin yapılması oldukça önemlidir. Ayrıca,

cinsiyetin de süreç içinde belirleyici bir kimlik olduğunun kabul edilmesi ve sürece

toplumsal cinsiyetçi bir bakış açısıyla yaklaşılması da önemlidir.

Page 39: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 34 -

3. BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ, TARTIŞMA ve YORUMLAR

Zorunlu göç sürecinde Hakkâri’deki kırsal alanlardan Van il merkezine göç

etmiş ailelerin kadınlarıyla yürütülen bu tez çalışması için uzunca bir zaman, oldukça

geniş bir alanda görüşme yapılabilecek kadınlar araştırılmıştır. Bu çalışmada izlenen

yöntem açısından kadınların istekli olması oldukça önemlidir. Yapılan ön

araştırmalar sırasında görüşmeye katılacak kadınlarla aracısız bir şekilde iletişime

girebilmek ve görüşmeleri kontrol altında tutabilmek için, öncelikle Türkçe bilen

kadınların tercih edilmesi planlanmıştır. Ancak uzun süren uğraşların sonucunda,

görüşmeyi kabul eden sadece on kadına ulaşılabilmiştir ve bu kadınlardan da sadece

bir tanesinin Türkçe bildiği anlaşılmıştır. Söz konusu on kadının hepsi aynı

ardyöresel özelliklere sahiptir. Yaşça birbirine oldukça yakın olan bu kadınların

süreç içinde yaşadıkları da birbirinin hemen hemen aynısıdır. Görüşmeler, kadınların

evlerine misafir olunarak sürdürülmüştür. Bu görüşmeler sırasında kadınlar,

görüşmeye başlamak ve görüşmeyi sonlandırmakta özgür bırakılmıştır. Bu yüzden

bazı kadınlarla yapılan görüşmeler kadınların görüşmeyi devam ettirme istekliliğinde

olmaması nedeniyle kısa zamanda sonlandırılmıştır. Bu on kadının yanı sıra

kadınların çevrelerindeki erkek akrabalarıyla da sohbet edilmiştir. Ayrıca görüşmeye

katılacak kadınlar araştırılırken, göçmenlerin yaşadıkları birçok mahalle ve ev

gezilmiş, bu geziler sırasında birçok gözlemlerde bulunulmuş ve ayaküstü de olsa,

söz konusu on kadının dışında diğer bazı göçmenlerin yaşamları hakkında bilgiler

elde edilmiştir.

Kullanılan yöntemin bir gereği olarak, sınırlı sayıda kadınla sürdürülen bu tez

çalışması, Hakkâri’nin kırsal yörelerinden zorunlu göçle Van iline göç etmiş bütün

göçmen kadınlar için genellenebilir sonuçlar içermemektedir. Kadınların sadece

kendilerinden bahsetmeyip, aileleriyle de ilgili detaylı bilgiler vermeleri, çalışmanın

bulgularının genişlemesine yol açmıştır. Bunun yanı sıra çalışma boyunca yoğun bir

şekilde sürdürülen literatür taramasından elde edilen bilgilerle, görüşmeye katılan

kadınlardan elde edilen bilgilerin paralelliği, sürecin bir çok açıdan benzer şekilde

yaşandığını göstermektedir. Bu nedenlerden dolayı, sınırlı sayıda kadınla görüşülerek

yürütülen bu tez çalışması öncelikle, çalışmanın yürütüldüğü kadınlar ve aileleri için

Page 40: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 35 -

bir takım belirlemelerde bulunurken, aynı zamanda zorunlu göç sürecinin küçük bir

grup tarafından nasıl yaşandığını da göstermektedir. Yapılan literatür taramasında

görülmüştür ki, bu araştırmaya katılan bu on kadın ve aileleri de, diğer binlerce

zorunlu göçmenle benzer bir hayat mücadelesi içindedirler. Yani farklı şehirlere göç

etmiş de olsalar göçmenlerin yaşadıkları sıkıntılar, içinde bulundukları yoksulluk ve

yoksunluklar genelde birbirinin aynısıdır. Bu nedenle, yapılan tez çalışmasıyla

birlikte ortaya çıkan sonuçların sadece görüşmeye katılan kadınlar ve aileleriyle ilgili

olduğunu söylemekle beraber, bu sonuçların zorunlu olarak göç etmiş tüm diğer

insanlar için de birer veri teşkil edebileceği ileri sürülebilir.

Görüşmelere katılan kadınların adları, kadınların ve ailelerinin özel

yaşamlarının mahremiyeti açısından bilinçli bir şekilde değiştirilmiştir. Daha önce

belirtildiği gibi, kadınlardan bir tanesi dışında diğerleri Türkçe bilmemektedir.

Ayrıca hiçbirisi resmi bir eğitimden de geçmemiştir. Türkçe bilen görüşmeci,

görüşmelerimizin gerçekleştiği tarihlerde de okuma-yazma kursuna devam

etmektedir. Kadınların hepsinin çocuğu, bazılarının da torunları bulunmaktadır.

Kadınların tümü Van’a göç etmeden önce köylerinde yaşarken evlenmiş ve göç

ederken tüm ailesiyle birlikte göç etmiştir. Yine bu kadınların hepsi köylerinin

askerler tarafından tamamen boşaltılması sonucunda Van’a göç etmek zorunda

kalmışlardır. Göç ettikleri köyler Feraşin Yaylası olarak adlandırılan bölgede yer

almaktadır. Kadınların köyleri adı geçen yaylanın çevresinde kurulmuştur. Bu

kadınlar göç ettikten sonra da hem ekonomik hem de sosyal olarak benzer koşullarda

hayatlarını devam ettirmektedir.

Page 41: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 36 -

3.1. KADINLARIN GÖZÜYLE ZORUNLU GÖÇ

Kadınlarla yapılan görüşmelerde öncelikli olarak neden ve nasıl göç ettikleri,

göçe kimin karar verdiği, niye Van’ın tercih edildiği gibi konulularda sorular

sorulmuştur. Bunun yanı sıra sorulan sorularla kadınların göç sürecinde herhangi bir

etkinliklerinin olup olmadığı anlaşılmaya çalışılmıştır.

3.1.1.KADINLARA GÖRE GÖÇÜN SEBEPLERİ

Güvenlik güçleri ile PKK arasında başlayan çatışmalar sonucunda, güvenlik

güçleri köyleri bazen PKK’ya karşı korucu olmamaları nedeniyle, bazen de belli

köylerin çevresinde yoğun çatışmaların yaşanması ve köylülerin can güvenliklerinin

olmaması nedeniyle boşaltmıştır. Bu sebeplerin yanı sıra köylerin boşaltılması

sürecinin ardında yatan nedenler veya buna yol açan etmenler çok yönlüdür. Ancak

temel nedeni, boşaltılan köylerin, yıllardır devam etmekte olan çatışma ortamının

içinde yer almaları olmuştur. Güvenlik güçlerince, PKK’ya yönelik olarak

sürdürülmekte olan mücadeleyi, yerleşimden arındırılmış son derece geniş bir

coğrafyada yürütmek arayışları zorunlu köy boşaltmalarının açıkça ifade edilmeyen

temel gerekçelerinden birini oluşturmuştur. “Biraz da bundan kaynaklanan gerekçe

ile, devlet, köylere ‘geçici köy korucusu’ olmalarını önermiş; bazıları bu öneriyi

kabul ederken, diğerleri sağlanan maddi olanaklara rağmen geçici köy korucusu

olmaya yanaşmamışlardır. Her iki koşulda da köylü huzura kavuşamamış;

koruculuğu kabul edenlere örgüt baskısı yoğunlaşırken; kabul etmeyenlere güvenlik

birimleri kuşku ile yaklaşmış; köy koruculuğunu kabul etmeyen köylerden silahlı

illegal örgütün lojistik destek sağlanması iddia veya ihtimalleri çerçevesinde

kontroller; askeri operasyonlar ve baskılar bu köylere yönelik olarak yoğunlaşmıştır”

( 75 Yılda Köylerden Şehirlere, 1999: 333).

Görüşme yapılan kadınlar da yukarıda ifade edilen gerekçeleri doğrular

nitelikte anlatımlarda bulunmuşlardır. Kadınların genel olarak üzerinde önemle

durduğu nokta kendilerinin devlet güçleri ile PKK arasında kaldıklarıdır. Terör

örgütü PKK ile devlet güçleri arasında yaşanan çatışmalar, zaman içerisinde sivil

Page 42: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 37 -

halk üzerinde ciddi baskılara dönüşmüş, bu baskılar da bireylerin belleklerinde derin

izlerin oluşmasına neden olmuştur. Öncelikli olarak kadınların köydeki olaylar

sonucunda arada kalmalarıyla ilgili olarak anlattıklarına değinecek olursak bu

anlatılanlardan hareketle bireylerin bu durumla baş edebilmede kendilerini ne kadar

çaresiz hissettiklerini daha iyi anlamış oluruz. Bu konuyla ilgili olarak Hiyal

“dağdakiler köye geldiği zaman bizden yiyecek, giyecek isterlerdi. Fakat biz

hükümetin korkusundan onlara bir şey veremezdik. Onlara vereceğimizi çoluk

çocuğumuza vermek isterdik, çoluk çocuğumuza yedirmek isterdik. Devlet ile

dağdakilerin arasında kaldık… Biz korkudan onlara bir şey verebiliyorduk? Bizim

gücümüz onlara yetmiyordu.” derken, Güzel “biz hem dağdakilerden hem de

hükümetten korkuyorduk, ikisiyle de baş edemiyorduk” diye benzer bir noktayı ifade

etmektedir. Görüşmeler sırasında kendilerinin arada kaldığını söyleyen başka

kadınlar da mevcuttur. Mesela Meryem buna benzer bir şey söylerken başka bir

iddiada daha bulunmaktadır: “Her iki taraf da bizi sıkıştırıyordu. Dağdakilere ekmek

verdiğimizde askerler bizi sıkıştırıyordu. Askerlere ekmek verdiğimizde dağdakiler

bizi sıkıştırıyordu. Biz de idare edemedik…” Halime ise şunları söylemektedir:

“Askerler geldi dağdakileri besliyorsunuz dedi. Biz beslemiyoruz dedik. Sonra bizi

çıkardılar.” Halime’nin bu anlattıklarının üzerine kendisine “dağdakiler geliyor

muydu?” diye sorulunca şöyle bir cevap vermiştir: “Evet geliyorlardı. Ne yalan

söyleyeyim bizi korkutuyorlardı. Vermek zorunda kalıyorduk. Hem devlet

sıkıştırıyordu, hem de onlar.” Kadınların anlattıklarından da anlaşılacağı üzere

köylerde yaşayan sivil halkın üzerinde her iki güç tarafından da kurulan baskı onların

kendilerini daha da güçsüz hissetmesine neden olmuştur. Üretimlerini sürdüremeyen,

neredeyse karınlarını doyuramayan bu insanlar, süren çatışma ortamının yarattığı

huzursuzluk ve güvensizliğin de etkisiyle kendilerini çaresiz hissetmektedirler. Bu

güvensiz ve huzursuz ortamın yanında fiziksel ve ruhsal baskıların da artması

bireylerin korku içinde yaşamlarını sürdürmesine, kişilere/olaylara şüpheyle

yaklaşmaya başlamasına neden olmuştur. Kadınların anlattıklarının tümünde her iki

taraftan da korktukları görülmektedir. Bunun yanı sıra özellikle Meryem’in iddiası

bu insanların güvensiz bir ortam ve güvensiz bir psikoloji içinde olduklarını bir kez

daha göstermektedir.

Page 43: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 38 -

Kadınların anlatımlarında köylerde yaratılan güvensiz ortama ilişkin ipuçları

veren başka örnekler de bulunmaktadır. Bu örnek aynı zamanda yukarıda anlatılan

köy koruculuğunu kabul etmeyen köylerden PKK’nın lojistik destek sağlaması iddia

veya ihtimalleri çerçevesinde artan kontrollerin ve askeri operasyonlar ve baskıların

bu köylere yönelik olarak yoğunlaşması olgusuna ışık tutmaktadır. Şöyle ki kadınlar

görüşmelerin genelinde köylerinde ihbarcıların bulunduğuna ve insanların birbirine

çok kolay iftira attığına değinmişlerdir. Hiyal güvenlik güçlerinin köylerini ve

evlerini aradığını söylerken bunun nedenini köydeki ihbarcıların evlerde silah

bulundurulduğu şikâyetini yapmasına bağlamaktadır. Anlatılanlara bakılırsa,

Hakkâri’de yaşayan insanların hemen hepsinin evinde çatışmalar başlamadan çok

önceleri de silah bulunmaktadır. Hatta eğer itibarına uygunsa, bir aile kızını

evlendirirken başlık parasının yanı sıra karşı taraftan aldığı hediyelerin içine bir de

silah bırakmasını istemektedir. Bu geleneksel uygulama Doğu ve Güneydoğu’daki

kırsal yörelerde halen devam etmektedir. Bunun yanı sıra İran ve Irak sınırında olan

Hakkâri köylerinde, ticari ilişkiler de komşu olunan ülkelerle sürdürülmektedir. Bu

ticaret hayvan ve silah ticareti üzerine kuruludur. İllegal yollardan sürdürülen bu

sınır ticareti bölgede kaçakçılıktan kazanılan paralarla oluşturulan bir ekonomik

yaşam yaratmıştır. Devletin bölgede başlayan çatışmalar nedeniyle sınırlara

yerleştirdiği güvenlik güçlerinin sayısını attırması kaçakçılığın üzerine daha şiddetli

gidilmesi sonucunu doğmuştur. Hem sınır kaçakçılığını önlemek nedeniyle hem de

PKK’ya yapılabilecek silah yardımlarının önünü kesmek nedeniyle silahlar

toplatılmıştır. Yalçın Heckman (2002) da çalışması sırasında şahit olduğu Hiyal’in

anlattığına benzer bir silah toplatılma ve ihbarcı olayından bahsetmektedir. Silah

bulundurulduğunun ihbar edilmesi üzerinden başlayan olayların sonunda köylüler

“aynı baba soyundan, aynı aşiretten ya da aynı köyden olanların birbirlerine ihanet

edebilecekleri ve ittifakların değişebilir olduğu” gerçeğiyle yüzleşmiştir. Yalçın

Heckmann köylülerin bu olayın sonunda kendi aralarında bölünmüş olmakla

kalmadığını, kime inanıp kimi destekleyecekleri konusunda da farklı fikirlere sahip

olduğuna değinmiştir. Ayrıca artık köylüler farklı aktörleri desteklemek ya da

suçlamak konusunda da tutarlı değildirler. Bu güvensizlik ve değişen durumlara göre

tavır alma zorunluluğu çatışmaların arttığı dönemlerde daha da yoğunlaşmıştır.

Kadınların konuşmalarından köyde ihbarcıların varlığının çoğu zaman iftiraya

Page 44: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 39 -

varacak suçlamalara neden olduğu da anlaşılmaktadır. Hatta zaman zaman bu tür

ihbarlar aileler veya kişiler arasında yaşanan bir husumet nedeniyle iftira

olabilmekte, böylesi bir şikâyetin de gerçekliği araştırılmamaktadır. Bir kimsenin

silah bulundurduğuna dair ya da PKK’ya yardım ettiğine dair yapılan bir ihbar,

güvenlik güçlerinin bu kimse üzerinde çok yoğun baskısına neden olmaktadır.

Köylerde yaşanan huzursuz ve güvensiz ortama bir örnek de Halime’nin

anlattıklarıdır. Köyünüzde çatışma oluyor muydu sorusuna Halime şu şekilde cevap

vermiştir: “Daima köyümüzde dövüş oluyordu. Korucu vardı, ihbar vardı, şikâyet

vardı. Bir sürü asker gelirdi, sabahlara kadar silah sesleriyle uyuyamıyorduk.”

Yukarıda değinilen bir başka nokta ise köylülerin korucu olmaya zorlanması,

korucu olmayanların köylerinin boşaltılmasıdır. Nezehat’in anlattıkları bunu doğrular

niteliktedir. Koruculuk sisteminin ilk başladığı zamanlarda köyün tamamının korucu

olduğunu ancak daha sonra koruculuğu bıraktıklarını söylemektedir. Bunun üzerine

yaşananları şöyle anlatmaktadır: “işte baş çavuş bizim köyümüze geldi. Büyükler

vardı, muhtar vardı. O anda benim babam da muhtardı. Amcam, babam onlara

yalvarmıştı. Dedi biz gitmiyoruz, bu çocukları nereye götürecekler. Dediler korucu

olun. Tabi ki kabul etmediler, dedi biz korucu olmak istemiyoruz. Bir süre verdiler;

bilmem 10 gün–15 gün, işte bir süre verdiler. Biz de arabayı getirdik, evlerimizi

topladık, eşyalarımızın hepsini taşıdık, işte bazı ağır eşyalar orda kaldı.” Nezehat

sözlerine güvenlik güçlerinin köylerini yaktığını anlatarak devam etmektedir.

Kendilerinin ayrılmasından sonra köylerinin yakınında yaşayan akrabalarının

güvenlik güçlerinin köyün tamamını yaktığını gördüğünü anlatmaktadır. “Cami, tabi

caminin içinde bir sürü kuran filan vardı. Devlet hepsi de öyledir, bir baş çavuşun

emridir. E ya hepsinin suçudur? Onun suçu tektir vallah. Köy yandıktan sonra zaten

o anda da yani insanların zoruna çok gidiyor. Dedelerimiz, nenelerimiz hepsi orada

ölmüştü. Yani ben öyle zannediyordum, dedim yani bu köyden başka bir dünya

yoktur.” Köylerinin yakıldığını anlatan tek kadın Nezehat değildir. Meryem

köylerinin yakıldığını şöyle anlatmaktadır: “Devlet köyümüzü yaktı, yıktı… Evdeki

kuranı bile yaktılar.” Gözleriyle askerleri gördüğünü, askerlerin köyü boşaltın

dediğini söyleyen Meryem koyunlarını da askerlerin götürdüğünü iddia etmektedir.

Lalehan ise hayvanlarını köyden çıkarabildiklerini, hepsini çevrede sattıklarını

Page 45: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 40 -

anlatmaktadır. Köyü boşaltmalarını ise şöyle hatırlamaktadır: “Bizi çıkarttılar. Bir

yüzbaşı evlerimizi yaktı. Bizi çıkarttılar. Köyün bir kısmını yaktılar, bir kısmını

yakmadılar.” Yaktıklarını gördünüz mü sorusuna ise “evet, bir kısmını yaktılar” diye

cevap vermektedir. Göktürk’ün (1996) Diyarbakır’a göç edenlerle yaptığı

çalışmasından da anlaşılacağı üzere göçmenlerin göç sebepleri birbirine

benzemektedir. Sözü edilen çalışmaya göre; 1990 sonrasında göç edenlerin %

43,6’sı göç nedenlerini bölgedeki olaylar, % 58,1’i köylerinin yakılması olarak

belirtmektedir.

Yukarıda anlatılanların yanı sıra köylüler sadece güvenlik güçleri tarafından

değil PKK tarafından da baskı görmektedirler. Ancak görüşme yapılan kadınlar

kendilerinin her iki gücün arasında kaldığına değinmenin ötesinde PKK ile ilgili

olarak herhangi bir olaya değinmemişlerdir. Genel olarak köylerinin boşaltılması

konusunda konuşmuşlar, köylerinde yaşanması muhtemel olayları anlatmamışlardır.

Hatta zaman zaman hatırlamaktan rahatsız oldukları, zaman zaman da korktukları

için konuşmak istemedikleri fark edilmiştir. Ancak güvenlik güçlerinin köy

boşaltmasının yanında PKK’nın da bazı köylere baskınlar düzenlendiği

bilinmektedir. Mesela Yalçın Heckmann çalışmasında böyle bir örneğe

değinmektedir. Öncelikli olarak çatışmaların başladığı zamanlara değinen Yalçın

Heckmann köylülerin arada kalışını şöyle anlatmaktadır: “1984’te Kürt milliyetçisi

bir parti, PKK Hakkâri’de bir gerilla mücadelesi başlattı ve Şemdinli ilçesine

saldırdı. Bu olayın sonrasında PKK’nın yürüttüğü gerilla savaşı da, ordunun buna

verdiği karşılık ve aldığı tedbirler de giderek daha ciddi bir hal aldı. Bir yandan

devletin güvenlik önlemleri, diğer yandan Kürt milliyetçilerinden gelen baskılar,

köylüleri taraf olmak ve bunun sonuçlarına katlanmak konusunda ciddi bir baskı

altına sokuyordu” Ayrıca köylülerin koruculuk sistemine dâhil edilişini de şöyle

açıklamaktadır: “1982’de son derece utanç verici koşullarda silahlarını teslim eden

köylüler, ya yeniden silah satın aldı ya da askeri otoriteler tarafından silahlandırıldı.

Bu arada, 1989 yazında Hakkâri’deki aşiret liderlerinin şehirdeki askeri ve sivil

otoritelerin talebi üzerine onlarla şehirde toplantı yaptıkları kaydedilmiştir. Bu

toplantıda aşiret liderlerinin devlete, PKK’ya karşı destek verecekleri konusunda

güvence verdiği kaydedilmiştir.” Bunun yanı sıra köylülerin sürekli değişen dengeler

Page 46: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 41 -

içinde güvenecek bir dal arayışlarının devam ettiği görülmektedir. Kendilerini devlet

güçlerinin baskısından korumak için korucu olmayı kabul eden köylüler, PKK’dan

korunmak için de farklı bir yol izlemişlerdir: “Uğradıkları baskıdan memnun

değillerdi, ancak Irak’taki Barzani hareketiyle temasa geçmelerinden ve Barzani’nin

Oramari ile PKK arasında arabuluculuk yapacağını, PKK’nın düşmanca

davranmasını ya da köye saldırmasını engellemeyi vaat etmesinden sonra,

durumlarının hiç de fena olmadığını düşünmeye başlamışlardı… Aşiretler ile

milliyetçi güçler arasındaki oldukça hassas olan ittifaklar ve güç dengeleri yine de

sona erdi. İddialara göre 1989 Kasım’ında Oramar yakınlarındaki, Oramari’yle ittifak

içinde olan bir aşiret köyü PKK gerillaları tarafından saldırıya uğradı. Çoğu kadın ve

çocuk, çok sayıda köylünün PKK tarafından katledildiği iddia edildi.” (Yalçın

Heckmann, 2002: 38–39). Bu anlatılanların dışında köylere PKK tarafından

baskınlar düzenlendiğini anlatan başka örnekler de bulunmaktadır. TBMM Göç

Komisyonunun hazırladığı raporda Diyarbakır Kulp İlçesinin bir köy muhtarı “1990

yılı 5 Mayıs günü terör örgütlerinden bir grubun köyü bastığını, 8 evi yaktıklarını ve

7 kişiyi katlettiklerini, bir genci de kaçırdıklarını, köyde karakol olmadığı için

köyden göç ettiklerini” belirtmiştir. ( aktaran Bozkurt, 2000:232). Ancak görüşme

yapılan kadınlar PKK’nın köylerini basmasından ya da buna benzer PKK kaynaklı

herhangi bir olaydan bahsetmemişlerdir. Ancak Van Bruinessen’e göre 1980’den

önce de şiddet uygulayan PKK özellikle bu tarihten sonra arttırdığı şiddet dolu

eylemleri sayesinde diğer örgütleri özendirecek derecede hayranlık toplamıştır.

“PKK ‘sömürgeciliğe karşı’ savaş ilan ederek ‘devrimci şiddetini’ Türk

‘sömürgecilerin’ ve onların Kürt ‘işbirlikçilerine’ ve ‘vatan hainlerine’ yöneltti.

İşbirlikçi ve hain kategorisine aşiret reisleri, politikacılar ve hatta rakip aşiret üyeleri

de dahil edilmiştir.” (Van Bruinessen,2003: 59).

Kadınların yukarıda anlattıklarından çıkan sonuç köylülerin iki ateş arasında

kalmaları nedeniyle yaşadıkları yerlerde huzur ve güvenlerinin ortadan kalkmasıdır.

Buna bağlı olarak köylüler ya PKK’ya karşı yürütülen mücadelenin içinde yer

almaya ya da yaşadıkları yerleri terk etmeye zorlanmışlardır. Köylerini terk

etmeyerek PKK’ya karşı yürütülen mücadelenin içinde olmayı kabul edenlerse

PKK’nın baskısına maruz kalmıştır. Bütün bu olumsuz şartlarda daha fazla

Page 47: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 42 -

yaşayamayacağını anlayan bazı köylüler kendi istekleriyle göç etseler de, geriye

gidecek yeri olmayan çok sayıda insan kalmıştır. Bu geriye kalan insanlar da

güvenlik güçleri tarafından göç ettirilmiştir

3.1.2. KADINLARIN GÖÇLE HİSSETTİKLERİ

Görüşmeler sırasında, kadınların göç ederken neler hissettikleri, kadınların

göç kararının alınması ve uygulanmasındaki rolleri üzerinde de durulmuştur.

Öncelikli olarak göç edilen gün hakkında konuşulmaya çalışılsa da kadınların hemen

hepsi aynı şeyleri anlatmaktadır. Kadınlara ısrarla o günün detayları ve hissettikleri

anlattırılmaya çalışılsa da köylerinin zorla boşaltılması dışına pek çıkan olmamıştır.

Ancak kadınlar o günün çok kötü bir gün olduğunu, mecburen göç ettiklerini

tekrarlamaktadırlar. Burada vurgu genel olarak köylerinin zorla boşaltılmasında

yoğunlaşmaktadır. Bunun yanı sıra kadınların anlatımlarındaki tek düzelik, birbirine

benzerlik ve duygulardan arınmışlık oldukça dikkat çekicidir. Kadınların

hayatlarında köklü değişikliklere neden olan böylesi bir olay karşısında duygulardan

arınmış bir hatırlama içinde olmaları ilginçtir. Göç gününün hatırlanmasıyla birlikte

o günün nasıl başladığı, neler yaşandığı, kendilerinin neler hissettiği ve Van’a

gelinceye kadar neler olduğu, hatta Van’a geldikten sonra nasıl yerleşildiği gibi

konular üzerinde ise kadınlar hiç konuşmamaktadır. Göç edilen yer olarak neden

Van’ın tercih edildiğiyle ilgili olarak da kadınların bir nedeni bulunmamaktadır.

Kadınların içinde bulunduğu böylesi bir tepkisizliğin birkaç nedeni olabilir.

Öncelikli olarak göç edilen zaman açısından kadınlar için yaşanılanların önemini

kaybetmiş olduğu düşünülmektedir. Ancak kadınların köylerindeki eski güzel

günlerini hatırlarken ne kadar canlı bir anımsama içinde oldukları bu savın çok da

doğru olmadığına işaret etmektedir. Çünkü kadınlar köylerinde yaşadıklarını,

özellikle yayla anılarını anlatırken oldukça duygusal bir havaya girmişlerdir. Ancak

göç günü yaşanılanların önemini yitirdiğinin bir başka açıklaması daha olabilir.

Kadınlar geldikleri yeni yerlerinde çok fazla sıkıntı çekmektedirler. Buna bağlı

olarak kadınlar için şu anda en önemli mesele hali hazırda yaşadıkları sıkıntılar

olabilir. Gerçekten de kadınlar için Van’a göç ettikten sonra başlayan yeni hayat

Page 48: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 43 -

mücadelesi bu kadınların hiç de alışık olmadığı türden bir hayat mücadelesidir.

Geldikleri bu yerlerde yaşamaya başladıkları yoksulluk eskisinden oldukça farklıdır.

Ayrıca kadınların buralarda karşılaştıkları bu yeni yoksullukla mücadele edebileceği

hiçbir aracı bulunmamaktadır. Bu yüzden de kadınlar kendisi için şu anda çok daha

acil sorunlar üzerine odaklanmaktadır. Buna bağlı olarak kadınlar yaşadıklarıyla baş

edebilmek için olayları anlamlandırmış ve bu nedenle de başlarına gelenleri bir

kaynağa atfetmiş olabilirler. Küçükcan ve Köse’nin doğal felaketlerin insanda

yarattığı etkileri inceledikleri çalışmalarında bahsettikleri üzere insanlar hayatlarının

normal akışını etkileyen olaylar karşısında olanları anlamlandırma ve onları bir

kaynağa atfetme yöneliminde olmaktadır. “Doğal felaketler hayatın normal akışını

bozduğu ve insanın kendi hayatını kontrol etme yeteneğini azalttığı veya tamamen

etkisizleştirdiği için çok önemli toplumsal ve ruhsal sıkıntılara neden olabilir.”

(Küçükcan, Köse, 2000: 12). Bu sıkıntıların ana kaynağı ise insanların başlarına

gelen felaketle birlikte bir anda güçsüz ve etkisiz hale gelmesidir. “Felaket öncesinde

kendisine güvenen, kendi hayatını kontrol eden, nerede ne zaman ne iş yapacağına

karar veren, seçenekleri olan, olaylar karşısında iradesini kullanabilen insan,

felaketle birlikte bu yeteneklerini büyük ölçüde kaybetmektedir. İnsanın hayatını

kontrol etme gücünü ve hayata yön verme yeteneğini kaybetmesine felaket anında

yaşadığı can ve mal kayıpları da eklenince karşımıza çok derin bir güvensizlik

duygusuna kapılma ihtimali ortaya çıkmaktadır.” (Küçükcan, Köse, 2000: 15).

Küçükcan ve Köse’ye (2000) göre insanlar bu durum karşısında hissettikleri

duygusal boşluğu yenmek ve aciz durumlarından kurtulmak için olayları

anlamlandırmaya ve dolayısıyla hayatlarında kaybettikleri anlamı yeniden

kazanmaya çalışırlar. Bunun için de öncelikli olarak insanlar başlarına gelen olaylara

bir sebep bularak yaşadıklarını kontrol altına almaya çalışmaktadırlar. Daha sonra ise

bireyler öz saygılarını yeniden kazanmak için olayların nedenlerini kendilerinde

değil başkalarında aramaktadırlar. Son olarak ise kendilerini müspet göstererek

toplum içindeki mahcubiyetlerini ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Bu tür bir yol

izlemek kişiler için üzerlerindeki stres ve gerilimi atmalarına yardımcı olan bir

araçtır.

Page 49: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 44 -

Doğal bir felaket yaşayan insanların içinde bulundukları durum, görüldüğü

gibi zorunlu olarak köylerinden göç edenler için de söz konusudur. Burada tek fark

insanların başına gelen olayın kaynak ve nedenleridir. Burada da yine insanların

hayatlarının normal akışı bozulmuş, kontrolü ellerinden çıkmıştır. Buna bağlı olarak

kadınların yaşadıkları bu süreçte göçü kendilerinin anlayabileceği şekilde yeniden

yorumladıklarını ve bu yorumlamayla birlikte anlamını kaybettikleri hayatlarına bir

anlam verdiklerini düşünebiliriz. Belki de kadınlar özsaygılarını korumak ve

mahcubiyetlerini gizlemek için yaşadıkları olayı anlatmaktan çekinmektedirler.

Ayrıca kadınlar maruz kaldıkları bu durum karşısında gösterdikleri sükûnetle belki

de başlarına gelen bu olayı aynı bir felaketzedenin yaptığı gibi dini bir yorumlamayla

değerlendiriyor olabilir. Gerçekten de kadınların olay karşısındaki kabullenişi

Müslümanlıkta oldukça önemli olan kader ve tevekkül etme inancını

hatırlatmaktadır. Kadınların hayattan ne beklersiniz ya da ne olursa sevinirsiniz

türünden sorulara verdikleri cevaplar köylerine geri dönmek ya da zengin olmak gibi

dünyevi değerlere dayalı değil, tamamen iman, ibadet ve ahret üzerine kurulu dini

değerlere dayalı cevaplardır. Bu cevaplar da kadınların hayatlarını sürekli olarak dini

bir yorumlama içinde yaşadıklarını göstermektedir.

Göçe maruz kalan köylüler için göç kararı, onları bu karara uymaya zorunlu

hale getiren, karşı koyamayacakları bir kaynaktan gelmiştir. Ayrıca köylüler için

hayatlarına yapılan bu müdahale daha önceden tahmin edilebilecek bir müdahale

değildir. Bu sebeple köylüler aniden gerçekleşen, kendi güçlerini aşan bu olayı

anlamlandırmak için çok yakından tanıdıkları ve sorunların çözümünde kullandıkları

referansa yeniden başvurmuş olabilirler. Kadınların göç etmelerinin arkasında yatan

nedenle ilgili olarak konuşmamaları, bu referansın açıklamalarının kullanılması

nedeniyle konu üzerinde yeniden düşünmemiş olmalarına veya bu durumu

sorgulamamış olmalarına yorulabilir. Bunun yanı sıra göç etmeye zorlanan kadınlar

erkeklerden daha fazla tabi olan durumundadır. Çünkü göç etmeleri konusunda karar

veren olmadıkları gibi göçün nasıl gerçekleştirileceği, nereye göç edileceği, kimlerle

göç edileceği gibi konularda da karar verme süreçlerinden dışlanmışlardır. Bu

dışlanmışlık kadınların Van’a neden geldikleri hakkında bir fikre sahip

olmamasından ve Van’a gelmeye erkeklerin karar vermiş olmasından

Page 50: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 45 -

anlaşılmaktadır. Göç etme sürecinde kadınların karar verme konumunda olmadığı

başka örnekler de mevcuttur. Çalışmalarında kadınlara “göç etmeye kim karar verdi”

sorusunu yönelten İpek ve Pınar İlkkaracan şu yanıtlarla karşılaşırlar: Evli kadınların

%62,1 gibi bir çoğunluğunun göç etme kararında hiç söz hakkı olamadığı sonucu

ortaya çıkarken, kadınların % 59,5 gibi bir çoğunluğu göç kararının kendileri adına

başkaları tarafından alındığını belirtmektedirler (1999: 313). Böylesi bir dışlanmışlık

ise kadınların kendi başlarına göç sürecini kavramasını zorlaştırmakta, kadınların

anlam arayışını daha da yoğunlaştırmaktadır.

Kadınların yaşadıkları karşısında geliştirdiği yeni anlam arayışları bazı

kadınların politik bir hayat içine girmesine de neden olmuş olabilir. Çünkü görüşme

yapılan kadınlardan bazıları kendilerinin Van’a göç ettikten sonra Kürtleri temsil

ettiğine inandıkları partinin faaliyetlerine katıldıklarını itiraf etmektedirler. Hatta

kadınlardan bazıları açıkça silahlı illegal örgütün yürüttüğü mücadeleyi, dağa

çıkmayı ve söz konusu örgütün başkanını desteklediklerini söylemektedirler. Böylesi

bir yaklaşım Frankl’in (1995) “İnsanın Anlam Arayışı” çalışmasında verdiği örneğe

benzemektedir. “II. Dünya Savaşı’nda toplama kampında hapsedilen Frankl, her

şeylerini kaybeden, açlık ve soğukla pençeleşerek her an imha edilmeyi bekleyen

insanların, hayatı sürdürmeyi bir değer olarak gördüklerini müşahede

etmiştir.”(aktaran Küçükcan, Köse, 2000: 65). Burada da kadınlar politik

nedenlerle yerlerinden edilmeleriyle birlikte kaybettikleri anlamı, inadına politik

yaşamın içine girerek sanki yeniden kazanmaya çalışmaktadırlar.

Page 51: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 46 -

3.2. KADINLARIN GÖZÜYLE GÖÇ ÖNCESİ ve GÖÇ SONRASI YAŞAM

Yapılan görüşmelerde kadınların bazı konularda geçmiş ile bu günü, buna

bağlı olarak da Hakkâri’de yaşamak ile Van’da yaşamayı karşılaştırdıkları

gözlenmiştir. Bu sebeple bu bölümde kadınların görüşmeler sırasında dün ve bu günü

karşılaştırdıkları konulara değinilecektir. Burada amaç göçle birlikte kadınların tüm

yaşamlarında ve hayatı algılamalarında ne gibi değişimlerin yaşandığını bir parça da

olsa anlayabilmektir.

3.2.1. KADINLARIN YAŞAMI EKONOMİK AÇIDAN DEĞERLENDİRMESİ

Görüşme yapılan kadınlar öncelikli olarak köydeki hayatlarıyla Van’daki

hayatlarını maddi açıdan karşılaştırma yoluna gitmişlerdir. Kadınların böylesi bir yol

izlemelerinin en büyük nedeni ilk olarak kendilerine yardım yapılacağını

zannetmeleridir. Oysa görüşmeler için aracı olan kimseler görüşmeleri kabul eden

kadınları bu konuda önemle bilgilendirmiştir. Bunun yanı sıra kadınlarla görüşmeye

başlamandan önce de bu konuda kendileriyle konuşulmuştur. Buna rağmen bazı

kadınların kendilerine yardım yapılacağı ümitlerini görüşmeler boyunca sürdürdüğü

kaset kayıtlarının tercüme edilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Görüşmelerdeki

kayıt işlemi sonlandırıldıktan sonra bazı kadınlar ısrarla nüfuz cüzdan bilgilerini

almamızı, bazıları ise tam ayrılırken yine de yardım yapılırsa kendilerini

unutmamamızı diretmişlerdir. Böylesi bir beklenti ise görüşmeler sırasında

konuşmaların hep maddi konular üzerinde ilerlemesine neden olmuş, bu durum da

bize kadınların belli konularda abartabileceği ihtimalini düşündürtmüştür. Özellikle

bazı görüşmelerde hanenin köyde sahip olduğu hayvan sayısıyla ilgili olarak tüm aile

fertlerinin farklı sayılardan bahsettiği gözlenmiştir. Ancak şu bir gerçektir ki bu

insanlar köylerinde yaşarken çok sayıda hayvana, tarla ve bahçeye sahipken Van’a

göç ettikten sonra ücretli işçi olarak çalışmak zorunda kalmışlardır. Ancak birçok

nedene bağlı olarak bu insanların birçoğu karın tokluğuna bile olsa çalışacak bir iş

bulmakta zorlanmışlardır.

Page 52: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 47 -

3.2.1.1. Göç Öncesi Ekonomik Yaşam

Görüşme yapılan kadınlar sürekli olarak köylerinde ekonomik açıdan daha

rahat bir hayat sürdüklerine vurgu yapmaktadırlar. Bunun yanı sıra kadınlar kendi

ürettikleriyle, paraya ihtiyaç duymadan geçinebildiklerini, ayrıca köyde herkesin

birbirine bu anlamda yardımcı olduğunu da belirtmektedirler. Sadece tek bir

görüşmeci Van’daki yeni hayatlarından bahsederken her şeyin burada daha güzel

olduğunu, maddi durumlarının da burada düzeldiğini anlatmaktadır. Bilgili, Aydoğan

ve Güngör’ün çalışmasında göçmenlere göçten önceki sosyo-ekonomik durumlarını

bu gün ile karşılaştırmaya yönelik olarak “buraya gelmeden önce geliriniz geçiminizi

karşılıyor muydu?” sorusu sorulmuştur. Bilgili, Aydoğan, Güngör kadınların %

96’sının bu soruya olumlu yanıt verdiklerini belirtmektedirler. (1996: 329).

Kadınlar Hakkâri’de maddi olarak daha iyi yaşadıklarını anlatsalar da çok

fazla çalışmaları nedeniyle oradaki hayatın zorluklarına da değinmektedirler. Bir

anlamda Hakkâri’de paraya ihtiyaç duymadan yaşamanın verdiği rahatlığın yanı sıra,

kadın olarak çok fazla çalışmanın verdiği sıkıntı da söz konusudur. Mesela Hiyal;

“köyde elektrik, su parası yoktu. Komşular bize süt veriyordu. Köyde geçimimizi

sağlayabiliyorduk. Sebze, meyve parasızdı. Komşular bahçelerde yetiştirdiği şeyleri

parasız veriyordu. Geçim köyde daha kolaydı… Odunlar parasız, su-elektrik bedava.

Odunları üst üste yığardık da hepsi bedavaydı” diyerek geçmişte paraya ihtiyaç

duymadan ve başkalarının da yardımıyla rahatlıkla geçinebileceğini anlatmaktadır.

Nasibe ise; “keşke köyümüze dönseydik, hiç değilse odun satıyorduk, istediğimiz

kadar odun yakıyorduk. Suyumuz bedava, elektrik bedava. Kendimize 2 hayvan

yetiştiriyorduk, tarlayı sürüyorduk” diyerek Hiyal’le aynı özlemi paylaşmaktadır.

Ancak bunun yanı sıra “Allah’ıma Allah’ıma bu kızım benim ilk çocuğum. Vallah

doğduğunda 6 günlüktü ben onu kucağıma alarak kundaktayken ağabeyim ve

kocamla yaylaya gittik. Biz gittik tam 1 ay yaylada kaldık. Koyuna ot biçiyorduk.

Kocam tekti; kimi kimsesi yoktu, erkek kardeşi kimsesi yoktu. Kundağını alıyordum

tek çöle düşüyordum. Gece gündüz çöldeydik. Bu kızım çölde büyüdü. Çöllerde cin

çarptı deliye döndü. Gene de geçiniyorduk” derken diğer taraftan köyde ne kadar çok

zorluk çektiğine de değinmektedir: “Biz çok rezillik çektik. Akşam olunca ben,

Page 53: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 48 -

kocam o kadar yoruluyorduk, o kadar yoruluyorduk kocam yatıyordu, ben

yatıyordum, çocuğum ağlardı; çocuğuma bakmaya korkuyordum. Sabaha kadar

çocuğum kucağımdaydı. Hiç yol yoktu, hiç ev yoktu, çöldü. Yarabbim, Allah’ım

ayılar gelecek bizi yiyecek korkusu vardı.” Nasibe eşiyle birlikte 15 günlüğüne

hayvanlara ot kesmeye gittiğini anlatırken eşinin erkek akrabaları olmadığı için

kendisinin bu işleri yapmak zorunda kaldığını söylüyor. Nasibe erkek işi olarak

görülen işlerde de çalıştığını söylemeye çalışırken şöyle bir anlatımda daha

bulunuyor: “Ben de ot biçiyordum orakla. İnanmıyorsan orağı göstereyim, yanımda

onu da getirmişim. Vallahi ben pantolon giyerdim. Vallahi akşama kadar ot

biçiyordum.” Böyle zamanlarda çok çalıştığını, korktuğunu söyleyen Nasibe ot

biçtikleri bu yeri tanımlarken orayı çöl diye adlandırmaktadır. Orasını “çöldü” diye

anlatarak, “o çölde çocuğu yalnız bıraktım” diyerek de dertlenmektedir. Hatta akli

dengesi yerinde olmayan kızının hastalığını da çölde onu yalnız bırakması sonucu

cinlerin çarpmasına bağlamaktadır. Arkasından Nasibe bu söyledikleriyle tamamen

çelişen bir ifade kullanmaktadır. Gittikleri bu çölde çadır benzeri bir şey

kurmadıklarını, bunun yerine eşyalarını ve çocuğunu bir ağacın altına bıraktığını

söyledikten sonra “vay dünya… Siz gelip görseydiniz o köyü nasıl bırakıp

geldiğimizi sorardınız” diyerek tamamen farklı bir söylem içerisine girmektedir.

Cümlesinin başından itibaren ne kadar zor şartlarda yaşadıklarına ve çalıştıklarına

vurgu yapan Nasibe cümlenin sonunda bu söyledikleriyle tezatlık oluşturacak

bambaşka bir cümle söylemektedir.

Geçmişi anımsarken olumlu ve olumsuz düşüncelerin birbiri içerisine

girdiğini gördüğümüz başka görüşmeler de mevcuttur. Kadınlar bir taraftan köy

hayatını olumlu hatırlarken diğer taraftan köy hayatını tamamen farklı bir biçimde

yorumlamaktadırlar. Mesela Güzel; “köyün hiç hoşluğu yoktu. Biz akşama kadar

çalışıyorduk; ekmek pişiriyorduk, koyunlara bakıyorduk” diyerek konuşmasına

başlamasına rağmen kendisine “burası daha mı iyi diyorsun?” diye sorulması üzerine

köyü tamamen farklı bir açıdan değerlendirerek bambaşka bir cevap vermektedir:

“Hayır köy daha iyiydi. Kimse çalışmıyor biz açız. Kimse çalışmıyor, bir maaşımız

yok. Çocuklarımın hepsi küçük. Metin vardı burada çocuklarıma bakıyordu, Metin

de kaza yaptı çalışamıyor.” Metin olarak bahsettiği kişi henüz askerlik yaşına

Page 54: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 49 -

gelmemiş olmasına rağmen evli ve bir çocuk babası olan oğludur. Güzel,

konuşmasının başka bir yerinde yeniden köyün güzel taraflarından bahsediyor.

Bahsettiği şeyler bir önce söylediklerini tamamlar nitelikte. Burada yine köyü maddi

olanaklar açısından değerlendiriyor: “Ramazanda büyük bir öküz kesiyorduk.

Ramazan bitinceye kadar kendimize koyun kesiyorduk. Ama burada bir şey yok.

Köydeki hayatımız daha güzeldi. Biz davar yetiştiriyorduk, koyun yetiştiriyorduk, ot

biçiyorduk. Bol bol ağaçlarımız vardı. Yiyeceklerimizi temin ediyorduk. Pek fazla

bir şey satın almıyorduk. Buğdayımızı, unumuzu, sebzemizi kendimiz

yetiştiriyorduk. Fakat burada her şeyi satın alıyoruz. Köyümüzde ev ve arsalarımız

vardı, eşya vardı. Çocuklarımıza daha iyi bakıyorduk.”

Kadınlar Hakkâri’yi anlatırken maddi açıdan şu andaki durumlarından çok

daha iyi olduklarına devamlı olarak vurgu yapmaktadırlar. Mesela Şirin; “Biz çok

zengindik. Birçok köy var, Feraşin. 30’a yakın köy vardı, çok güzel bir yaylaydı. 500

tane koyunumuz vardı. Biz süt sağardık, birçok atla köye getirirdik” derken,

Gülbahar; “Orada koyunlarımız vardı, durumumuz iyiydi onları özledim” diyerek

eskiyi anmaktadır. Yine Meryem eskiyi anlatırken özellikle kendi ürettikleri

sayesinde rahat bir şekilde geçinebildiklerini vurgulamaktadır. “Orada halimiz çok

çok iyiydi. Peynirimiz, yağımız, ekmeğimiz her şeyimiz vardı. Koyunlarımızı

sağardık, yoğurt yapardık, peynir yapardık.” Halime ise köy yaşantısını iki açıdan ele

almaktadır. Ona göre kadın için köydeki hayat daha güzeldir. Ancak bunu dedikten

hemen sonra şunları da eklemektedir: “Evet; eskisi gibi olursa köy hayatı güzeldir.

Şehir hayatı da güzeldir. Fakat mesela biz önceden peynir tutardık, yağ tutardık, süt

toplardık ama şimdi gözümüz erkekte; acaba eve bir poşetle gelecek mi? Maddi

olanaklar yok şimdi, yoksa güzeldir.” Halime’nin değerlendirmesi de burada yine

maddi temellere dayanmaktadır. Lalehan da yine eskiyi aynı bağlamda

değerlendirmektedir: “İyiydi her şeyimiz vardı. Koyunlarımız, arazilerimiz vardı.

Orası daha güzeldi. Yoğurt tutardık, yoğurttan yağlı ayran yapardık. Bol bol et vardı.

Mecburiyetten buradayız, yoksa köy hayatı daha güzeldi. Orada etimiz, yoğurdumuz,

peynirimiz her şeyimiz vardı. Bolluk içindeydik. Çok çocuk yapmamız sorun

olmuyordu. Ama burada çocuk yapmayın bakamıyorsunuz diyorlar. Burada her şey

parayla orada her gün et yiyorduk, burada haftada 1 gün anca yiyebiliyoruz. Köyde

Page 55: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 50 -

canımız et istediğinde hemen bir koyun keser günlerce yerdik.” Burada Lalehan et

yiyememekten yakınmaktadır.

Hakkâri’de geçimin hayvancılığa dayanması ve iklimin çok çeşitli sebze ve

meyve yetiştirmesine imkân vermemesi nedeniyle genel olarak tüketilen yiyecek

maddesi ettir. Ancak göçmenler Van’a yerleştikten sonra yıllardan beri alıştıkları

temel tüketim gıdaları olan eti çarşıdan parayla almak zorunda kalmışlardır. Oysa

köylerinde kendi yetiştirdikleri ve ürettikleri hayvanların etlerini tüketmeleri çok

daha ucuza gelmektedir. Bu sebeple oldukça zor şartlarda yaşayan bu insanlar için

köylerinde bolca yedikleri eti Van’da bulmak neredeyse hayal oluştur.

Lalehan yukarıda Hakkâri’de bolluk içinde yaşadıklarını anlatmanın yanı sıra

çok önemli bir başka meseleye daha değinmektedir. Görüşülen ailelerde çocuk sayısı

oldukça fazladır. Kadınların erken evlenmeleri, kısa zamanda çocuk sahibi olmaları

ve geç yaşlarda da korunmamaları ailelerin çocuk sayısının oldukça fazla olmasına

neden olmaktadır. Lalehan köydeyken çok çocuk sahibi olmanın sorun yaratmadığını

ancak burada artık insanların onlara “çocuk yapmayın bakamıyorsunuz” dediklerini

söylemektedir. Güzel de Lalehan’a benzer bir şekilde köydeyken çocuklarına daha

iyi baktıklarından bahsetmektedir. Gerçekten de bu aileler Van’a göç ettikten sonra

içinde bulundukları sosyo-ekonomik durum nedeniyle fazla sayıdaki çocuklarına

bakmakta zorlanmaktadırlar. Köyde yaşarken aile bir üretim birimiyken artık Van’da

üretici olmaktan çıkmış tamamen tüketici konumuna geçmiştir. Bu durum çocuklar

için de geçerlidir. Şöyle ki; köydeyken ailenin maddi üretimine katkıda bulunan

çocuk pratik olarak aileye bir girdi de sağlamaktadır. Oysa burada aile bir üretim

birimi olmaktan çıkarken çocuklar da aile için üretici olmak yerine ailede tüketici

duruma geçmişlerdir. Ailenin maddi üretimine katkı sağlayamayan çocuk bu

geldikleri yeni yerde okula gitmek zorundadır. Bu durum da ailelerin artık çocuk

algısını değiştirmelerini zorunlu kılmaktadır.

Yapılan görüşmelerin içerisinde tek Türkçe görüşme Nezahat’le yapılmıştır.

Türkçe’yi Van’a göç ettikten sonra öğrenen Nezehat geçmişi birçok açıdan detaylı

bir şekilde anlatmaktadır. Bütün anlattıklarının yanı sıra o da diğer kadınlar gibi

Page 56: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 51 -

köydeki maddi hayata değinmiştir. Nezehat; “köyde sadece erkekler koyunla

uğraşıyordu. Buradaki işleri bilmezler ki. Orda öyle bir şey yoktu. Ya unumuz

bitecek, ya elbiselerimiz yoktu, ya çocuklar beyle kalacak, ayakkabı yoktu… Yani o

zaman bütün erkeklerin elinde koyunlar vardı. Yani bakkal nedir, dükkân nedir biz

bilmiyorduk? Orda zaten öyle şeyler de yoktu, köydü işte” derken köyde bolluk

içerisinde yaşadıklarını söylemekte, aynı zamanda da köydeki ile Van’daki

ihtiyaçların nasıl birbirinden farklı olduğunu anlatmaya çalışmaktadır.

Anlatılanlardan da görüldüğü gibi kadınlar için Hakkâri öncelikli olarak

ekonomik refahla anılan bir geçmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı kadınlar

buradaki hayatı sevse de eskiden kendi kendilerine yeten bir ekonomiye sahip

olmaları nedeniyle geçmişi özlemektedirler. Bu özlem bize burada kadınların ve

ailelerin maddi anlamda büyük bir sıkıntı içerisinde olduğunu bir kez daha

göstermektedir. Görüşmelerin kadınların evlerinde sürdürülmesi bu ailelerin

yaşadıkları mekânların ve fiziksel çevrelerinin de yakından gözlenmesine olanak

sağlamıştır. Bu konuda yapılan gözlemler başka bir bölümde daha detaylı bir şekilde

anlatılacaktır. Ancak ailelerin Van’a göç ettikten sonra maddi olarak zor bir hayat

sürdükleri bir gerçektir.

3.2.1.2. Göç Sonrası Ekonomik Yaşam

Özel sektörün neredeyse hiç yatırımda bulunmadığı, sanayileşmenin sınırlı

olduğu bir yer olan Van, işsizliğin çok yoğun olarak yaşandığı şehirlerimizden bir

tanesidir. İşsizliğin yoğun olarak yaşandığı bu şehre göç etmek zorunda kalan bu

insanlar içinse burada çalışacak bir iş bulmak daha da zordur. Çünkü köy yaşamında

hanelerin maddi olarak geçimlerini sağlayan beceriler burada herhangi bir işe

yaramamaktadır. Van’a göç ettikten sonra erkeklerin bir kısmı satabildikleri

hayvanlarının parasıyla küçük bir bakkal dükkânı açmış, ancak bir kısmı da

dolandırılmıştır. Az bir parayla şehre geldikten sonra kendileriyle ortak olmayı teklif

eden bazıları tarafından dolandırılarak paralarından da olan bu insanlar maddi olarak

geçimlerini sağlayacak herhangi bir iş de bulamamışlardır. İlkkaracan ve

İlkkaracan’ın da belirttiği gibi, “evlerini, mallarını, geçim olanaklarını kaybeden bu

Page 57: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 52 -

insanlar için göç maddi bir kayıp olup yeni mekânda iş bulamamak bu kayıp

duygusunu pekiştirmektedir. Göçerlerin kent ortamında geçerli olan beceri ve

bilgilerle donatılmış olmamaları da yaşamlarını son derece zorlaştıran bir diğer

etkendir.”(1999: 310).

Hane reisinin gelinen bu yeni yerde iş bulamaması hanenin geçiminin genç

erkek evlatların ve kadınların sırtına binmesine neden olmuştur. Ancak çok kalabalık

olan bu hanelerde masraflar da köydekinden daha fazladır. Artık geçimlik düzeyde

de olsa herhangi bir üretimde bulunulamamakta, bunun yanında çocukların burada

okula gitmesiyle masraflar da artmaktadır. Bu yüzden bazı evlerde çocukların bir

kısmı okuldan kalan vakitlerinde çalışmakta, bir kısmı da belli bir yaştan sonra

okuldan ayrılarak çalışmaya başlamaktadırlar. Bilgili, Aydoğan ve Güngör’ün

çalışmasında da hanenin geçiminin çocuklar tarafından sağlandığı yönünde cevap

verenlerin oranı % 15’dir (Bilgili, Aydoğan, Güngör, 1996: 331). Ayrıca, Başak

Sanat ve Kültür Vakfı İstanbul’a aynı nedenlerle göç eden ailelerin çocuk ve

gençleriyle yaptığı çalışmada, ailelerin yeni yerleşim yerinde ekonomik zorluklar

yaşadıklarını, bu ailelerin ekonomik zorlukların üstesinden gelebilmek için çocuk ya

da gençlerini okuldan alarak işe yerleştirdiklerini belirtmiştir (www.

basaksanatvakfi. org. 05.10.2004).

Altuntaş ise Ankara sokaklarında çalışan çocuklarla yürüttüğü çalışmasında,

zorunlu göç ile yoksulluk ve sokakta çocukların çalışması/çalıştırılması arasında

önemli bir bağlantı olduğunu göstermektedir: “Göç, geçmiş birikim, sermaye veya

beceri yoksunluğuyla birleşince, kente tutunamamak anlamına gelmektedir. Bu,

kente tutunamayan ailelerin yerel çözümlere başvurmalarına yol açar. Bu çözümler

içinde çocukların çalıştırılması ağırlıklı yer tutar.”(Altuntaş, 2003: 40). Benzer bir

şekilde zorunlu göçün farklılıklarına değinen Altuntaş, ailelerin göç etmek zorunda

kaldıkları bu yeni yerlerde, ihtiyacı olan maddi ve kültürel sermayeye sahip

olmadıklarını vurgulamaktadır. Oldukça kalabalık olan bu ailelerde çocukların eğitim

masraflarının da karşılanamaması nedeniyle okula gitmediklerini, bunun yerine

ailenin geçimini üstlendiklerini belirtmektedir. Çocukların ailenin geçimine katkı

değil yukarıda bizim de söylediğimiz gibi ailenin geçimini tamamen üzerine alması

Page 58: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 53 -

söz konusudur. Bu durumun ise çocukların okulla olan bağının kopmasına neden

olurken, aynı zamanda ailenin ve değerlerinin çözülmesi sonucunu da

doğurmaktadır. Çünkü; “çalışan çocuk daha baştan, onu çalışmaya zorlayan aile ve

geçim baskısı ile öğrenme isteği ve gereksinimi arasında parçalanır. Her ikisi de

zaman gerektiren bu iki karşıt etkinliği uzlaştırma arayışı, bu dayanılmaz gerilimin

okulun sonsuza dek terk edilmesiyle çözümleneceği güne değin sürer.” (Boidin,

1995: 18’den aktaran Altuntaş, 2003:47).

Çocukların çalışmaya başlaması sonucunda ise hanenin geçimini

sağlayamayaz hale gelen baba artık eskiden olduğu gibi otoritesini devam

ettirememektedir. Çünkü; “baba cahil, işsiz ve çalışmayandır; güvenilir olmadığı gibi

çocuklar tarafından da hakir görülmektedir.” (Altuntaş, 2003: 52). Altuntaş

otoritesini kaybeden baba figürünün yerini ise anne figürünün aldığına

değinmektedir: “Denilebilir ki, göç süreciyle birlikte eski gücünü ve otoritesini

kaybeden baba figürü, göç sonrası güçlenen anne figürüyle yer değiştirmiştir.

Kadınlar, gündelik hayatın düzenlenmesinde, resmi kurumlarla ilişkilerde, çocukların

ev-okul sorumluluklarını üstlenmede babadan öndedirler”(Altuntaş, 2003: 71).

Ancak artık kadınların birçoğu ekonomik olarak kocalarına değil erkek çocuklarına

bağımlı hale gelmiştir. Bu nedenle bu hanelerde otoritenin sadece anneye

geçmemesi; anne ile hanenin geçimini sağlayan erkek evlat arasında paylaşılması

muhtemeldir. Görüşme yapılan kadınlardan biri olan Hiyal’in de ilkokula giden 2

oğlu sokakta peçete satarak ailelerini geçindirmeye çalışmaktadır. Benzer bir şekilde

Nezehat’in en büyük 2 erkek çocuğu da ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle çok

başarılı oldukları okullarını bırakarak çalışmaya başlamışlardır. Nezahat’in oğlu ilk

görüşmemizde seyyar bir tezgâhta gofret benzeri yiyeceklerden satarak aile bütçesine

katkı sağlamaya çalışıyordu. Ancak daha sonra belediyenin değişmesiyle diğer

seyyar satıcılar gibi tezgâhları bulundukları yerden kaldırılmıştır. Böylece oradan

gelen çok az para da ortadan kalkmıştır.

Bu ailelerde yaşanan yoksulluk sadece çocukların değil, kadınların da

hanenin geçimine katkı sağlayacak çözümler bulmasını zorunlu hale getirmektedir.

Mesela Hiyal sadece iki çocuğunun çalışmasının yetmemesi nedeniyle kendisinin

Page 59: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 54 -

Ramazan’da şehre giderek Zekât topladığını söylemiş ve şunları anlatmıştır:

“Ramazan ayında ben yetimlerin elinden tutuyorum dükkân dükkân geziyorum.

Benim elimde bir sürü yetim var yardım edin diyorum. Ben onlara hatırlatıyorum

Zekât Allah’ın malıdır, bu görevinizi yerine getirin diyorum... Benim yardım

toplamam sadece Ramazan’dadır. Başka bir zaman gidip istemem, ben dilenci

değilim. Evimizde oturup sabretmeye çalışıyoruz. Bu işi 2 senedir yapıyoruz.

Önceden böyle bir şeyi kendimize yakıştıramıyorduk. Bu da Ramazan’ın

bereketindendir, insanı dilenci konumuna düşürmez. Ramazan dışında böyle bir şey

yapmayız. Ben bir tane insana denk geldim. Her yıl hacca gidiyor. Bana belli

zamanlarda zaruri ihtiyaçlarımı karşılayacağını söyledi. İyi bir insan her yıl hacca

gidiyor. Allah ona öyle vermiş ki o her yıl hacca gidiyor.” Görüldüğü gibi Hiyal

kendisinin sadece ramazanda çarşıya gidip para istediğine önemle değinmektedir.

Özellikle Ramazan’da istemesinin nedeni ise bu insanlar arasında Ramazan’da

yapılan yardımların daha çok sevap getireceğine olan inançtır. Bu anlattıklarının yanı

sıra Hiyal evindeki bazı eşyaların da başkaları tarafından verildiğine, bazılarından

altın ve para yardımı aldığına da önemle değinmektedir. Çünkü Allah’tan korkması

nedeniyle kendisine yardım yapanları anlatması gerektiğine inanmaktadır. Bilgili,

Aydoğan ve Güngör’ün çalışmasında da benzer bir şekilde göçmenlerin % 17’si

halktan bazı kimselerin yardımını aldıklarını ya da dilendiklerini ifade etmişlerdir

(1996: 331).

Köylerinde kendilerine yetecek bir ekonomiye sahipken Van’a göç ettikten

sonra başkalarının yardımına muhtaç hale gelmeleri kadınları çok üzmektedir.

Köydeyken kendi ürettikleriyle geçinmeye alışan bu kadınlar Van’a göç ettikten

sonra da hanenin geçimine katkıda bulunmak için çabalamaktadırlar. Nasibe de yine

bu çaba içinde olan kadınlardan bir tanesidir. O da yine Hiyal gibi Ramazan ayında

şehre giderek Zekât toplamanın yanı sıra, her yaz başkalarının köylerinde ot biçmeye

gittiğini; bunun karşılığında, süt, peynir, yoğurt ve kendi ineği için ot aldığını

anlatmaktadır. Nasibe için inek beslemek çok önemlidir, çünkü onun sütünü mutlaka

değerlendirmektedir. Van’a göç ettikten sonra ailesinin geçimini sağlamak için neler

yaptığını şöyle anlatmaktadır: “Burada fakirlik var, yokluk var, burada da ne maaştır,

ne mülktür, ne koyundur, ne davardır, ne iştir. Hiç iş yok, iş yok, çalışmak yok…

Page 60: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 55 -

Ben her yaz başka bir köye gidiyorum. İşte süttür, yoğurttur, peynirdir, getiriyorum.

Çünkü onlara para veremiyoruz. Her yaz ot toplamaya da gidiyorum.” Bunun

karşılığında para alıp almadığını sorduğumuzda ise şöyle cevap vermektedir: “Bazı

yerlerde kendim için yapıyorum, hayvanlarım için getiriyorum, gidip topluyorum

bana hayrına veriyorlar. Başkalarına yardım ediyorum ot biçmekte, toplamakta.

Onlardan kendime de ot getiriyorum. Ramazan’da da bazıları bana Zekât veriyor.

Merkeze gidip Zekât topluyorum. Hep ben gidiyorum merkeze. Benim kumam

merkeze gitmesini bilmiyor. Hepsine ben bakıyorum, aileye ben bakıyorum.”

Gerçekten de Nasibe eşinin çok yaşlı ve hasta olması nedeniyle evin yükünü sırtına

almış bulunmaktadır. Evde evli, biri henüz askere gitmemiş ve diğeri yeni askerden

dönmüş, 2 tane erkek evlat olması Nasibe’nin sırtındaki yükü hafifletmemektedir.

Çünkü her ikisi de herhangi bir işte çalışmamaktadır.

Nezehat de kadınların sırtına burada daha çok yük bindiğini ifade etmektedir.

Van’a göç ettikleri ilk zamanlarda kocasının çalışmadığını, kendisinin kilim yapıp

satarak geçindiklerini şöyle anlatmaktadır: “O zaman da erkeklerin hiçbir işi yoktu,

mesleği yoktu. Tabi ki burada bütün yük kadınların sırtına bindi. Yani ben dedim

bazen; akşamdan sabaha kadar uyumayacağım, belki bu kilimi azıcık yapsam, çabuk

kesse paramızı alacağız, bir ihtiyacımız olsa o yani falan. Yani biz böyle değiştik.

Orda öyle bir şey yoktu. Unumuz bitecek, ya elbiselerimiz yoktu, ya çocuklar böyle

kalacak, ayakkabı yoktu… Yani erkeklerin hepsinin o zaman elinde koyunlar vardı.

Biz bilmiyorduk yani bakkal nedir, dükkân nedir? Orda zaten öyle şeyler de yoktu,

köydü işte. Buraya geldik baktık başka bir dünya, her şey para. Öyle sabah evden

çıkıyorduk Allah’ım Yarabbim; bu gün çocuklarımıza ben ne yedireceğim, ne

vereceğim? Gerçekte o para da kalmadı. Böyle değişik hayat gördük. Buradaki hayat

oradaki hayat bambaşka, çok farklıydı.” Nezehat köyde öğrendiği otlarla ilaç yapma

ve masajla tedavi yöntemini Van’a geldikten sonra da sürdürmektedir. Ancak köyde

bunları başkalarına yardım olsun diye yaparken Van’da artık bunları para karşılığı

uygulamaktadır (bakınız foto:1). Hatta onun bu marifetleri ailenin geçimini sağlayan

tek ciddi kaynaktır. Ayrıca Nezehat kendi emeğiyle para kazanabildiği, sadece kocası

ve çocuklarıyla çekirdek aile olarak yaşamını devam ettirdiği için diğer görüşme

yapılan kadınlara göre nispeten daha iyi bir yaşam sürmektedir. Onun para kazanıyor

Page 61: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 56 -

olması kendisine ve hayata daha güvenle bakmasına neden olmaktadır. Bu durum

onun ümidini yitirmemesine engel olurken, hayatta başka meseleler üzerine de

düşünmesine olanak sağlamaktadır. Nezehat bu durumu kendi sözleriyle şöyle

özetlenmektedir: “Ben çok fark ediyorum. Şimdi mesela kadınlar bize geliyor, bazen

ben kendi kendime diyorum peki mesela bu doktorluk benim elimden gelmeseydi

ben çocuklarıma göre ne yapardım? Eyi Allah büyüktür, yani Allah her şeye doğruyu

veriyor. Yani ben bazen bakıyorum Allah’ım bu gün kimse gelmese… İyi ilaç

yapıyorum gerçekten; 1 pede, 2 pede 5 milyon yahut 4 milyon, ya ilaca göre. Yani

ben böyle değişik hayat gördüm… Evet, mesela ben kendim diyorum mesela ben

kendim maşallah hiçbir zaman ben zorluk görmeyeceğim. Çünkü ben sürekli

doktorluk yapmasam hırsızlık yapacağım. Ben böyle düşünüyorum. Ben kimseye

Allah’ın izniyle muhtaç olmayacağım. Ellerim sağ olurken ben kimseye muhtaç

olmak istemiyorum. Yani mesela başka kadınlar vardır yani onların elinde öyle bir

kuruş yoktur. Hala da ağlıyor keşke köyde bana işkence verseydi ben bu hale

gelmeseydim, ben Van’daki hali görmeseydim, mesela ben rezil oldum-elbise

yoktur. Yani ben toplumda böyle insanları görüyorum. Herkes benim gibi becerikli

değil, ee bütün kadınlar öyle değil. Bazı kadınlar var hiç el işi bilmiyor. Mesela ne iş

varsa dünyada ben kendime diyeceğim, yani el işi hemen gözüme çarpsa ben bu el

işini yapacağım. Keşke bütün kadınlar böyle olsa, yani öyle iyidir. Onun için onlar

hala tabi erkeklere muhtaçtır, fikrini değiştirmemiş. Mesela ben kendi elimle

kazanıyorum, yani o kadar erkelere muhtaçlık çekmiyorum.” Nezehat’in

konuşmasında da görüldüğü gibi o geleceğe daha güvenle bakarken, aynı zamanda

kadın olmak üzerine de düşünmektedir. Bunun yanı sıra kendisi gibi para

kazanamayan ve maddi sıkıntı içinde yaşayan kadınların köyden göç ettikleri için ne

kadar acı çektiklerine de değinmektedir. Bu anlatılanlar bize, daha önce de

değinildiği gibi kadınların köyü, burada maddi olarak sıkıntı çekmeleri nedeniyle

özlediklerini bir kez daha göstermektedir.

Kadınlarla görüşmelerde Van’da yaşamakla ilgili sohbetler genel olarak

maddi konular üzerinde odaklanmaktadır. Kadınlarla sürdürülen görüşmeler bir süre

sonra ailelerin Van’a geldikten sonra maddi olarak ne büyük sıkıntılar çektikleriyle

ilgili bir konuşmaya dönüştürmektedir. Kadınların bu tercihi ise bazı görüşmelerin

Page 62: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 57 -

bir kısır döngü içinde sürmesine neden olmuştur. Hatta bazı görüşmelerde hep aynı

konulardan bahsedilmesi, daha farklı ve derinlemesine sohbetlere girilememesi

görüşmelerin ana problemlerindendir. Görüşmelerin Kürtçe sürdürülmesi nedeniyle

bu türden sorunlar ancak kasetlerin deşifre edilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.

Ancak görüşmelerin verimliliğini düşüren bu döngü kadınlar için oldukça önemli bir

sorundur. Gerçekten de bu aileler göç ettikten sonra geçinebilmekte oldukça

zorlanmaktadırlar. Çünkü “köyün, düzenli gelir olmasa da, sunduğu yaşam

olanaklarının yerini kentin kurumsallaşmamış emek piyasası almış ve her halükarda

düzenli bir gelirin koşul olduğu bir yaşam seyrine dönüştürmüştür. Altuntaş’ın da

belirttiği gibi kurumsallaşmamış bu emek piyasası içinde erkekler iş bulma olanağı

yakaladığı oranda çalışmaya başlarken bu olanaklar kadınlar için büyük ölçüde

mümkün olamamıştır.” (www. bianet. org. 02.08.2003). İpek ve Pınar İlkkaracan’ın

göçün maddi duruma etkisi üzerine yaptıkları ankete göre maddi durumum bozuldu

diyen kadınlardan % 71,1’ini güvenlik nedeniyle göç eden kadınlar oluşturmaktadır

(1999: 318). Başak Sanat ve Kültür Vakfının İstanbul’da yaptığı çalışmada da

“zorunlu göçün üzerinden 10-15 yıl geçmesine rağmen pek çok ailenin ekonomik

durumlarında çok fazla bir iyileşme olmadığı gözlemlenmiştir.”(www.

basaksanatvakfi. org. 05.10.2004).

Işık ve Pınarcıoğlu ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan 90’lı yıllarda

yaşanan zorunlu ve kitlesel göç hareketlerinin bu dönem boyunca kentlerde yaşanan

nöbetleşe yoksulluğu beslediğini belirtmektedir. Burada bahsedilen nöbetleşe

yoksulluk ise Işık ve Pınarcıoğlunun tanımlamasına göre “esas olarak kente önceden

gelmiş bazı grupların, kente daha sonradan gelen kesimler ile diğer imtiyazsız

gruplar üzerinden zenginleşmeleri, bir anlamda yoksulluklarını bu gruplara

devredebilmeleri sonucunu doğuran bir ilişkiler ağıdır. Bu anlamda nöbetleşe

yoksulluk, toplumun özellikle enformel kesimlerinin kendi aralarında kurdukları ve

birbirlerinin üzerlerinden zenginleşebilmelerini sağlayan eşitsiz güç

ilişkileridir.”(2003: 155). Burada zorunlu göç nöbetleşe yoksulluğu besleyen bir

kaynak olarak gösterilmektedir. Ancak zorunlu göçün nitelikleri açısından, nöbetleşe

yoksulluğa katılımın farklılıklarına da değinilmektedir: “Öncelikle bu kesim,

kelimenin tam anlamıyla kente hazırlıksız göç etmek durumunda kalmıştır.

Page 63: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 58 -

Öncekilerin tersine kent ile önceden tanışıklık kurmalarını sağlayacak herhangi bir

irtibata giremeyen Güneydoğulu kitle, kopuş niteliğinde bir göç süreci yaşamıştır.

Erder’in (1998b) haklı olarak travmatik adını verdiği bu göçle eğitimsiz, uysal ve

kentte karşılaşacaklarına kendisini hazırlama olanağı bulamamış büyük bir kitle

kentlere akmıştır. Işık ve Pınarcıoğlu’nun da belirttikleri gibi, “kente bir ölçüde

gönülsüz olarak ve en önemlisi kendi belirleyemediği koşullar altında akın eden bu

kitle, nöbetleşe yoksulluk sisteminin en altında yer almış ve diğer göçmen gruplar

hemen her durumda bu kitlenin dezavantajlarını sonuna dek kullanmıştır… Ama bu

kesim arasından da himayeci ilişkilerin yaygınlık kazandığı, ancak kendi varlık

koşullarını değiştirebilme gücünden önemli ölçüde yoksun olduğu

gözlenebilmektedir… Nasıl kent içi hareketlilik, sistemin kazananlarını üretmişse,

Güneydoğu’dan yaşanan kitlesel göç de sistemin kaybedenlerini yaratmıştır.”(2003:

173–174).

3.2.2. KADINLARIN GÜNDELİK YAŞAM DEĞERLENDİRMELERİ

Kadınlar Hakkâri’de yaşarken maddi üretimin içerisinde aktif bir şekilde yer

almaktadırlar. Ancak Van’a göç ettikten sonra hanenin yaşam ve üretim alanlarının

tamamen değişmesi sonucunda kadınların da gündelik yaşam pratiklerinde önemli

değişimler meydana gelmiştir. Hanenin Van’a göç etmesiyle birlikte temel geçim

kaynakları olan hayvancılığı burada sürdürememeleri, kendi tüketimlerini sağlayacak

üretimde bulunamamaları ve buna bağlı olarak pazara dayalı bir tüketim pratiğini

benimsemek zorunda kalmaları, kadınların gündelik yaşam pratiklerinin de

değişmesine neden olmuştur.

3.2.2.1. Göç Öncesi Gündelik Yaşam

Kadınların geçmişle ilgili anlatılarında köyde gün içerisinde yaptıkları

işlerden, bulundukları üretimlerden sıkça bahsetmiş olmaları, onların Van’a göç

ettikten sonra bu pratiklerinde ve alışkanlıklarında meydana gelen değişimlerden

oldukça etkilendiklerini göstermektedir. Hatta kadınlar bir taraftan köydeki işlerden

yakınırken diğer taraftan da burada bir şeyler yapamamaktan, maddi olarak ailenin

Page 64: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 59 -

geçimine katkı sağlayamamaktan yakınmaktadırlar. Kadınların anlatımında köydeki

işlerin zorluğuna değinilse de yaptıkları bu işlerin onların geçimini sağlaması

nedeniyle olumlu bir anlamı da bulunmaktadır. Burada önemli olan bir diğer nokta

köydeyken kadınların hanenin geçiminde önemli bir rolü varken, Van’da bu rolün

oldukça sınırlı bir hale gelmesiyle kendilerini algılamalarında yarattığı

değişikliklerdir.

Görüşme yapılan kadınların köyde yaşarken gün içerisinde mevsime göre

birbirini tekrarlayan türde çok çeşitli işlerle uğraştıkları görülmektedir. Kadınlar

hanenin geçimlik üretimine aktif bir şekilde katkıda bulunmaktadır. Bunun yanı sıra

geniş aile özelliği gösteren bu ailelerin içerisinde kadınların hepsinin bir görevi

bulunduğunu söyleyen Nezehat sadece yaşlı kadınların iş yapmadığına

değinmektedir: “İşte sabah biz köyde kalkıyorduk; birisi giderdi koyun sağmaya, biri

o evlerin hepsini süpüreceksin, diğeri kilimle uğraşıyor. Yani herkesin bir işi vardı,

işleri belliydi. Kaynanalarla iş yapmak ayıptı. Onlar çalışmasın. Yani bu çocukları

büyütmüş, yeter çalışmasın.” Kadınların hane içindeki konumunu emek kullanımı

açısından Kandiyoti şu şekilde değerlendirmektedir: “Köylü hanesinde bir kadının

emek üretkenliği, hanenin yaşam döngüsüyle tamamen paraleldir. Yeni evlenen gelin

yaş-cinsiyet hiyerarşisinde en alttadır ve tarımsal üretimde çalışmanın yanı sıra su

taşımak gibi en ağır ev işlerini de o yapar. Gelinin konumu, erkek çocuk

doğurabilmesi ve yaşının ilerlemesiyle yükselir. Oğulları eve gelin getirdiğinde,

saygınlığının doruğuna ulaşır. Yalnızca işi hafiflemez, işlerin genç kadınlar arasında

dağıtılması ve düzenlenmesi gibi üretimin daha yönetsel kısımlarına bile katılabilir.”

(1997: 53). Görüldüğü gibi köyde yaşarken kadınlar arasında bir iş bölümü

bulunmakta, bu da hane içerisinde her kadının belli bir görevi yerine getirdiği

anlamına gelmektedir. Van Bruinessen de yaptığı çalışmada benzer bir sonuca

varmıştır: “ev işleri evde bulunan tüm kadınlar arasında paylaşılır.” (Van

Bruinessen, 2003: 85). Kadınların emek kullanımını kimlik ifadesi olarak

değerlendiren White (1999) emek sayesinde kadınların aile ve toplumsal gruplara

katıldığını ifade etmektedir. White’a göre, “kadınlar için emek, aile ya da cemaat

içinde grup aidiyetlerini tanımlayıp ifade ettikleri, dayanışma yarattıkları temel

toplumsal değiş tokuş aracıdır.” (1999:40). Emeğin kadınlar için bir kimlik yaratması

Page 65: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 60 -

kadınların hanenin ve köyün üretim süreçlerine katılımını arttıran bir olgudur.

Kadınlar belli bir işbölümü içinde yapacaklarını planlamanın yanı sıra yaptıkları

işlerle birbirleriyle rekabet de etmektedirler.

Köyde yaşamın kapalı bir çevre içinde geçiyor olması, kadınların emek

süreçlerine aktif katılımları nedeniyle bir kimlik kazanmaları, birbirleriyle

iletişimlerinin kenttekinden oldukça farklı olması onların ev içerisinde yaptıkları bu

işlere bir anlam yüklemelerine de neden olmaktadır. Bu durumun kadınlar için adeta

bir yarış olduğunu Nezehat şu şekilde anlatmaktadır. “Yani yaptığı işi de zevkle

yapıyordu, sevinerek yapıyordu. Yarış gibiydi. Ha komşular bunu yapıyor, niye ben

yapmıyorum mesela? Benim komşum bir tane kilim yaptı, niye ben yapmıyorum.

Benim neyim eksiktir. Yarış yapıyorduk gerçekten yaa. Köyde koyun sağmaya

gittiğimizde ben giderim ondan daha tez, daha güzel bir şey yaparım. Ben ondan

önce gelip işimi bitireyim evimi, öyledir. Ev temizliği aynı öyle, ortalık katmak

birbirine aynı öyle. Mesela sen köye geldin, bizim komşumuz seni çağırdı, seni eve

davet etti. Niye, ne için ben bunu davet etmiyorum, benim neyim eksiktir. Ben de

bunu davet ediyorum.” Nezehat’in yukarıda anlattıklarından da görüldüğü üzere ev

işlerinde birbirleriyle rekabet eden kadınlar aynı zamanda misafir ağırlamakta da bu

rekabetlerini sürdürmektedir. Gelen misafiri ağırlamanın bir statü göstergesi olması

kadınların bu konuda daha çok rekabet etmesine neden olmaktadır. Köyde yaşarken

kadınlar Van Burinessen’in dediği gibi “Kürt misafirperverliği” nedeniyle evlerine

misafir gelmesinden, aynı erkekler gibi onur duymakta ve evlerini gelmesi muhtemel

misafire göre hazırlamaktadırlar. Oldukça kalabalık olan hanelerde bir de misafir

gelmesi ihtimali nedeniyle yemekler çokça pişirilmektedir. Bu yaklaşım köy içinden

gelebilecek misafirin yanı sıra, köyden yolu geçen herhangi bir misafir için de söz

konusudur. Ancak köye dışarıdan gelen misafirin ağırlanması meselesi toplumsal bir

mesele olup, ağırlanacak misafirin hangi evde ağırlanacağı sıkı bir denetim ve karar

verme mekanizmasına bağlı olarak belirlenmektedir. Genellikle köye gelen misafir

köyün en nüfuzlu kişisi tarafından ağırlanmaktadır. Dolayısıyla köye gelen misafirin

hangi evde ağırlanacağı kadınlar arası bir mesele olmaktan çok, kadınların

kocalarının köy içindeki itibarına bağlı olarak belirlenen ve tüm köyü ilgilendiren bir

iktidar meselesidir. Misafirlerin ağırlanması meselesi erkekler kadar kadınlar için de

Page 66: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 61 -

anlamlıdır. Çünkü; misafir ağırlamaktan kaynaklanan iktidar, kocaları aracılığıyla

kadınların kendi aralarındaki hiyerarşide yerlerini belirlemesini sağlayan bir etkendir.

Belli bir işbölümü ve rekabet içinde işlerini sürdüren kadınların ve tüm köy

halkının mevsim dönümüne göre planlanmış işleri bulunmaktadır. Yalçın-Heckmann

çalışmasında üretimin ve emek kullanımının mevsimsel döngüsü başlıklı ekte bu

konuya etraflıca değinmiştir (2002: 357). Bu bölümde de görüleceği gibi

hayvancılığa dayalı bir üretim ve örgütlenme biçimi içerisinde olan köy halkı kış

mevsimini köylerinin içinde, yazları ise hayvanları otlatmak amacıyla gittikleri

yaylalarda geçirmektedirler. Kadınların üretime katılması da yine bu döngü

içerisinde gerçekleşmektedir. Hane halkının tüketeceği gıdaları kendileri üreten

kadınlar yaz aylarında sağdıkları koyunların sütlerini peynir, yoğurt, yağ yapımında

kullanarak kışa hazırlık yapmaktadırlar. Bunun yanı sıra bahçelerinde yetiştirdikleri

sebzeleri de yine bu yaz aylarında kışa hazırlık amacıyla kurutmaktadırlar. Kendi

tarla ve bahçelerinde hane halkının tüketeceği sebzeleri de yetiştiren kadınlar,

buğday ve un gibi malzemeleri de tarlalarından elde etmektedirler. Buna bağlı olarak

tandır adı verilen yerlerde ekmeklerini de kendileri pişirmektedirler. Köydeki

yaşantılarını anlatan kadınlar köyde özellikle yaptıkları işleri şu şekilde

anlatmaktadır. Mesela Güzel; “köyün hiç hoşluğu yoktu” diyerek başladığı

sözlerinde “biz akşama kadar çalışıyorduk; ekmek pişiriyorduk, koyunlara

bakıyorduk diye devam etmektedir. Konuşmasının başka bir bölümünde ise “biz

davar yetiştiriyorduk, koyun yetiştiriyorduk, ot biçiyorduk. Bol bol ağaçlarımız

vardı. Yiyeceklerimizi temin ediyorduk. Pek fazla bir şey satın almıyorduk.

Buğdayımızı, unumuzu, sebzemizi kendimiz yetiştiriyorduk” diyerek köyde kendi

ürettikleriyle geçindiklerine vurgu yapmaktadır. Halime ise köyde yaptıkları işleri

şöyle anlatmaktadır: “Biz sürekli çalışıyorduk. Ekmek pişiriyorduk, koyun

sağıyorduk, tarlaya gidiyorduk, işçilere yemek pişiriyorduk. Önce 20 tenekeye yakın

su taşırdık dereden; eve taşırdık, hayvanlara taşırdık. Ekmek pişirirdik. Evden çıkar

yaylaya giderdik. Yemek hazırlar rençperlere götürürdük. Kışımız da çok sert

geçerdi. Su taşırdık dereden, ev işlerini yapardık.” Bu anlattıklarının üzerine sorulan

köyde erkekler mi yoksa kadınlar mı daha çok çalışırdı sorusuna Halime “kadınlar

daha çok çalışırdı. Biz hem ev işlerine hem de çocuklara bakardık” diye cevap

Page 67: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 62 -

vermektedir. Konuşması boyunca köy özlemi net bir şekilde belli olan Lalehan ise

köydeki hayatın daha iyi olduğunu söylemektedir: “orada daha çok kadın

yoruluyordu, fakat köy daha güzeldi. Ne kadar çok çalışsak da köy daha güzeldi.

Çalışmak da güzeldi köyde. Yoğurt tutardık, yoğurttan yağlı ayran yapardık. Bol bol

et vardı. Şafakta kalkar işçilerin yemeğini hazırlardık. Sonra inek sağardık. Akşama

doğru gelirdik.”

Kadınlar köyde yaşarken bu tür çalışmaların yanı sıra aynı zamanda kilim ve

çorap gibi geleneksel el sanatlarının üretimini de yapmaktadırlar. Hatta bazı kadınlar

Van’a geldikten sonra da kilim dokumaya devam ettiklerini ama burada kilim

malzemesini satın almaya maddi olarak güçleri yetmediği için bir süre sonra kilim

dokumayı da bıraktıklarını söylediler. Hatta Nasibe “keşke köyde olsaydık. Biz

köyde kilim de yapıyorduk. Ama şimdi sırtımız ağrıyor, gözlerimiz görmüyor, o

yüzden burada yapamıyoruz. Çorap yapıyoruz ama kimse almıyor. Onun dışında

hiçbir iş yok” diyerek Van’a göç ettikten sonra hiçbir uğraşlarının kalmadığından

yakınmaktadır. Bunun yanı sıra Hakkâri’de yaşarken kadınların her an misafir

ağırlamaya hazır olmaları gerekmektedir. Bu yüzden de yapılan yiyecekler eve

aniden bir misafir gelmesi ihtimaline karşılık olarak fazla yapılmaktadır. Ancak bu

durum Van’a göç ettikten sonra değişmiştir.

Yalçın Heckmann Hakkâri’de yaşayan bu kadınların yaptıkları işlerin

oldukça ayrıntılı bir dökümünü vermektedir. Kadınların yaptıkları işler şunlardır:

“Hayvancılıkta: Süt sağmak, süt mamullerini üretmek (peynir, yağ, yoğurt, vb.), kıl,

yün, deri gibi diğer hayvan ürünlerini işlemek (eğirmek, örmek, çadır, kilim, halı,

heybe dokumak, deriden çeşitli torbalar yapmak), ağıl, ahır ve kümeslerin bakımı,

çobanlık, hayvan yemi için ot biçmek, taşımak ve vermek. Özellikle yarı-göçerlerde

bahçecilik ve tarımda: Bahçelerin bakımı, çapa, gübreleme, meyve ve sebze toplama,

taşıma, sebzeleri yenmek üzere hazırlama (ayıklama ve kurutma gibi), tahıl ve diğer

tarım ürünlerinin işlenmesi, hazırlanması ve depolanması. Doğrudan hane ve hane

halkı ile ilgili üretim ve yeniden üretimde: Evin ve evdeki eşyaların bakımı, tamiri,

temizlenmesi, yemek pişirmek, çamaşır, bulaşık yıkamak, yatak, yorgan, yastık gibi

ev eşyalarını üretmek, elbise dikmek, örmek, dokumak, misafir ve erkeklere hizmet.”

Page 68: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 63 -

(1995: 281). Kandiyoti de Beşikçi’nin Doğu Anadolu’da yaşayan Alikan Aşireti’nde

kadının rolleriyle ilgili yaptığı çözümlemesini şu şekilde aktarmaktadır: “Kadının

üretime katkısı çok yüksektir. Hayvancılığa dayalı ekonomide taşıdıkları ekonomik

değerden ötürü, çok sayıda çocuk doğurmalıdır. Yiyecek hazırlar, kilometrelerce

yürümesini gerektiren yakacak odunu ve suyu taşır, hayvanları besler, ahırları temiz

tutar, tüm ailenin giyeceklerinin yanı sıra, sürekli yenilenmesi ve korunması gereken

çadırı dokur… Çadırı kurup kaldıran, mevsimlik göç için hazırlık yapan, takasa

dayalı alışverişi yürüten kadındır... Kadınlar erkekler tarafından küçük görülen işleri

yaparlar.” (1997: 23).

Yukarıda anlatılanlardan da görüldüğü üzere kadınlar köyde yaşarken çok

çeşitli işlerle uğraşmaktadırlar. Ancak Van’a göç ettikten sonra köyde yapılan işlerin

birçoğunu yapmalarına gerek kalmamıştır. Bu durum da kadınların öncelikli olarak

zamanlarını nasıl geçireceklerini yeni baştan organize etmelerini zorunlu kılmaktadır.

Ayrıca kadınların köyde yaptıkları işlerin hanenin maddi yeniden üretimine ciddi

katkısı varken, Van’a göç ettikten sonra artık bu katkı sınırlı bir hale gelmiştir. Bu

durumda da kadınlar hem yapılan işlerden arta kalan boş zamanlar nedeniyle, hem de

haneye maddi olarak bir kazanç sağlayamamanın verdiği sıkıntı ile kendilerini bir

anlamda değersiz ve işe yaramaz hissetmektedirler.

3.2.2.2. Göç Sonrası Gündelik Yaşam

Van’a göç ettikten sonra kadınların yaptıkları işlerin yapısı ve anlamı oldukça

değişmiştir. Kadınlar yine köydeki gibi gündelik işlerde yoğun bir şekilde

çalışmakta, hanenin bütün fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Bunun yanı sıra

yine kadınlar bu işleri köydeki gibi belli bir iş bölümü içerisinde sürdürmektedirler.

Ancak burada artık kadınlar eskiden yaptıkları bazı işleri yapmayı bırakmak zorunda

kalmıştır. Kadınlar köylerinde hayvanlara bakıp, tarla ve bahçeyle ilgilenirken, kente

göç ettikten sonra hanenin diğer fertleri gibi tarım ve hayvancılığı

sürdürememişlerdir. Buna bağlı olarak süt, buğday vb. tarım ürünlerini dönüştürerek

elde ettikleri temel gıdaları da üretemez hale gelmişlerdir. Daha önce de değinildiği

gibi kadınlar köylerinde yaşarken yazın sağdıkları hayvanların sütlerini kış için yağ,

Page 69: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 64 -

peynir vb. temel gıda maddelerine dönüştürmekte, bunun yanı sıra buğdaydan elde

ettikleri unu da ekmek yapmaktadırlar. Ayrıca tarla ve bahçelerinde yetiştirdikleri

ürünleri hem yaz mevsiminde, hem de kış mevsiminde değerlendirmektedirler.

Böylesi bir üretim ve emek süreci hanenin gıda ihtiyacını para ödemeden

karşılamasına neden olurken, kadınların harcadıkları emeğin de pratikte bir değeri

olmaktadır. Altuntaş da benzer bir şekilde zorunlu göç sürecinde göç edilen yerlerde

eski işlerin yapılamadığına değinmekte, bunun sonucunda meydana gelen yapısal

değişiklikleri sıralamaktadır: Ona göre “Türkiye’de yaşanan son dönem göç,

hazırlıksız ve istem dışıdır bu ise göç sürecini yaşayanlar açısından tam anlamıyla

sosyal bir yıkıma neden olmuştur. Ayakta kalabilme, yeni yerleşim alanlarına

tutunabilme mücadelesi, hayatları boyunca tarımcılık, hayvancılık, meyvecilik vb.

türden uğraşların dışına çıkamamış insanların geldikleri yeni mekânların gereklerine

ve niteliklerine uygun iş olanağı bulamayışı ya da tamamen işsizlikle karşı karşıya

kalışı, süregelen yoksulluk sadece mekân değişikliğini içermemiş, aynı zamanda

değerlerde, yaşam ve çalışma tarzında da dönüşüme neden olmuştur.” (Altuntaş,

2003, 25)

Bunun yanı sıra kadınlar köylerinde yaptıkları geleneksel el sanatlarını da

artık burada yapmamaktadırlar. Kadınların bazıları Van’a ilk göç ettiklerinde

malzemesini alıp metrekare hesabı kilim ördürten bazı kurumlara kilim yapsalar da

daha sonra böylesi bir desteğin ortadan kaybolmasıyla kilim yapmayı bırakmışlardır.

Kadınlara niye kilim yapmadıkları sorulunca öncelikli olarak malzemesini

bulamadıklarını söylemişler, daha sonra ise gerekçe olarak sağlık problemlerini

göstermişlerdir. Kadınların kilimi paraya dönüştürebilme ihtimallerine karşılık

kilimleri pazarlama ve paraya dönüştürme pratiklerinin olmaması da başka bir

nedendir. Kapitalist pazar ekonomisinin mantığını bilmeyen bu kadınlar bir süre

sonra bu pazardan dışlanmışlardır. Wedel bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Elle halı

dokuma artık para etmiyordu; enflasyon nedeniyle neredeyse hiç kimse emek ve

malzeme açısından değerli olan bu halılara para ödeyecek durumda değildi; sınır

kapıları açıldığından beri Rus kadınları aşırı ucuz halıları Türkiye’de satıyor ve

böylece Türk halı üretimine zarar veriyorlardı” (2001: 111). Ancak görüşme yapılan

Page 70: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 65 -

kadınların Hakkâri’de öğrendikleri el işlerini, evlerini süslemek amacıyla da olsa,

sınırlı bir biçimde yapmaya devam ettikleri görülmüştür (bakınız foto:2–3–4)

Köyde evlerine sık sık misafir gelen bu ailelerin Van’a göç ettikten sonra

evlerine gelen misafir sayısı eskisine oranla oldukça azalmıştır. Çünkü bilmedikleri

bu yeni yerlerinde herkese yabancıdırlar. Köylerinde yaşarken, köyden yolu geçen

herkesi büyük bir misafirperverlikle ağırlayan bu insanlar, yaşadıklarının da etkisiyle

kimseye güvenmemektedirler. Köyde dışarıdan gelen kimsenin önemli bir haber

kaynağı olması ve misafir olunan ailenin itibarını yükseltmesi nedeniyle misafir

ağırlamak oldukça önemlidir. Ancak artık Van’da misafirin anlamı da değişmiştir.

Buna rağmen kadınların evlerine gösterdikleri özenin değişmediği görülmektedir.

Evlerin içi yine sabah erkenden kalkıp temizlenmekte, yine köyde olduğu gibi her an

misafir gelecekmiş gibi düzenlenmektedir. Ancak her an misafir gelmesi ihtimaline

karşılık köyde yemeklerin fazla pişirilmesi âdeti Van’da artık uygulanamamaktadır.

Ekonomik olarak oldukça güç koşullarda yaşayan bu insanlar için fazladan bir insana

bile yemek yedirmek ciddi bir külfete neden olmaktadır. Oysa özellikle kırsal

bölgelerde yaşayan insanlar için gelen misafire yemek yedirmeden göndermek

oldukça ayıptır ve bu konuda ev sahipleri çok ısrarcıdır. Hatta sunulan ikramın geri

çevrilmesi ikramda bulunana yapılmış bir hakaret olarak algılanmaktadır. Bunun

nedeni bir önceki bölümde belirtildiği gibi misafirin topluluk içerisinde güç ve

otorite sembolü olarak algılanmasındaki alışkanlığın değişmemesidir. Bu yüzden

gelen misafir tok da olsa mutlaka yemeğe katılmak zorundadır. Yapılan ikramı geri

çevirmek ikramı yapanın gücünü ve otoritesini zayıflatan bir hareket olarak

değerlendirilmektedir. Ancak Van’a göç ettikten sonra bu ailelerin her şeyi parayla

satın alıyor olması ve maddi açıdan zorlanmaları, kadınların gelmesi muhtemel

misafir için fazladan yemek yapma alışkanlığını da değiştirmiştir. Görüşme yapılan

evlerde bize de yemek yememiz teklif edilmiş, ancak bu konuda yaygın olan ısrarcı

tavır gösterilmemiştir. Bunun yanı sıra görüşme yapılan evlerde hane halkının

neredeyse tamamının sürekli olarak tükettiği bir içecek olan çay bizlere de mutlaka

ikram edilmiştir.

Kadınlar Van’a göç ettikten sonra da hanenin ihtiyaçlarını karşılamaya

yönelik olarak sürekli çalışmaktadırlar. İlerleyen yaşına rağmen Nasibe başka

Page 71: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 66 -

köylere ot toplamaya gitmekte, gittiği bu yerden ineğine ot getirmekte ve bu

ineğinden aldığı sütle de ailesi için peynir, yağ vb. yapmaktadır. Güzel ise haftada 3

leğen ekmek pişirmekte, bu 3 leğen ekmek için 2 leğen hamur hazırlamakta ve bir

ekmek yapışta 2 defa tandırı yakmaktadır. Oysa onlar için odun almak çok zordur.

Ayrıca kapalı, küçük ve havalandırması oldukça az olan bu mekânlarda yani ‘tandır

evlerinde’ ekmek pişirmek sağlık açısından oldukça zararlıdır. Tandırlar toprağın

içine silindir şeklinde açılan, etrafı kerpiçle kaplanan ve bu kerpicin altında ateş

yanan yerlerdir. Kadınlar yaptıkları ekmekleri altında ateş yanan silindirin çevresine

hamuru yapıştırarak elde etmektedirler. Bu süre içinde sürekli olarak baş aşağı

eğilmek zorunda kalan kadınların, dumanın da etkisiyle başlarının dönmesi bazen

oldukça vahim kazalara neden olmaktadır. Bu kazalar sadece kadınların değil

kontrolsüz bir şekilde ateş yanarken tandır evlerinin içine giren çocukların da başına

gelmektedir. Hanenin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan Nezehat ise çocuklarıyla

ilgilenmenin, evin işini yapmanın dışında otlardan ilaç, gelen hastalara da masaj

yapmaktadır. Köyde yaşarken kayınvalidesinden öğrendiği otlarla ve masajla

tedaviyi burada parayla yapan Nezehat bu işiyle ailesinin geçinmesini sağlamaya

çalışmaktadır. Görüşme yapılan diğer kadınlar da kızları ve gelinleriyle işbölümü

içinde evlerinin işini yapmanın dışında başka bir şeyle uğraşmamaktadırlar. Oysa asıl

Van’a göç ettikten sonra, hanelerinin geçimine katkı sağlayabilmek için çalışmak

istemektedirler. Hatta Hiyal ilk karşılaşmamızda ev temizliğine gitmek istediğini,

eğer biz istersek ya da tanıdığımız varsa kendisine haber vermemizi söylemişti.

Ancak tek kelime Türkçe bilmemekte ve hem yaş olarak, hem de sağlık açısından bu

işi yapamayacak durumdadır.

Kadınların kocaları gibi köyden getirdikleri birçok becerileri bu yeni yerlerde

kullanamamaları, burada gerekli olan beceriler için de belli donanımlarının

olmaması, onların daha da çok içlerine kapanmasına neden olmaktadır. Tekeli bu

durumu şöyle açıklamaktadır: “Göç eden kişinin belli büyüklükteki bir yerleşme ya

da emek pazarı dışına göç eden kişi olması belli bir topluluğu terk ederek yeni bir

topluluk içine girmesi yeni toplumsal ilişkiler kurmasını gerektirmekte çok sayıda

uyum sorunu yaratmaktadır. Oysa aynı emek pazarı içinde yer değiştiren kişi böyle

sorunlarla karşılaşmayacaktır.” (1998: 10). Görüldüğü gibi bu kadınlar belli bir

büyüklükteki bir yerleşme ve emek pazarının dışına göç etmişlerdir. Kadınlar da aynı

Page 72: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 67 -

eşleri gibi birçok uyum sorunu yaşamaktadırlar. Yaşadıkları bu uyum sorunlarını ise

resmi kurumlardan yeterince yardım almamaları, kendilerini ifade edememeleri vb.

nedenler yüzünden kendi içlerinde halletmeye çalışmaktadırlar.

Peker’in de belirttiği gibi, “Türkiye’de kentlere göç edenlerin yerleşme ve

çalışma sorunlarını çözmeye ilişkin politikalar üretilmediği, kurumsal düzenlemeler

yapılmadığı için, göç edenler bu temel haklarına ilişkin sorunlarını kente daha önce

gelen akrabaları ve hemşerilerinin esnek ilişkileri sonucu çözmeye; kentte uyum

sorununa ise, koruyucu-kollayıcı işlevi olan aile kurumu ve kırdan tanıdığı din

kurumu ile birlikte çözüm bulmaya çalışmıştır. Ne var ki 1980’den sonra göç

edenlerin nitelikleri ve kentte üretici rollerini değerlendiriş biçimlerinin farklılığı, bir

yönü ile kentte farklı bağlamdaki cemaatleşmeyi arttırırken, bir yönü ile de uyum

süreci yanı sıra, kentsel gerginliğe gebelik etmeye başlamıştır.” (1999: 298). Sözü

edilen bu cemaatleşme ailelerin yeni duruma uyum sağlamasına yardımcı olurken,

aynı zamanda da kendilerinden farklı olanlarla aralarına belli bir mesafe koymalarına

neden olmaktadır. Konuştukları dil, yaptıkları işler, sahip oldukları donanım ve genel

olarak tüm hayatı algılama ve yaşama biçimleri açısından farklı olduklarını gören bu

insanlar yaşadıklarının da etkisiyle kendilerine benzemeyenlerle aralarına belli bir

mesafe koymaktadır. SES-ÇIK (Sorun Etme Sahip Çık ) Projesi Sonuç Raporuna

göre; “Göçle gelen kişilerin genellikle kendileri gibi göçle gelen ailelerle

görüştükleri gözlemlenmiştir. Göçle gelinen yerde karşılaştıkları ön yargı ve

ayrımcılık da, bu bireylerin izolasyonunu daha da derinleştiren bir etken olmuştur.”

(www. basaksanatvakfi. org. 05.10.2004)

Göçmenlerin kendi akrabaları ve hemşerileriyle ilişki kurarak oluşturdukları

cemaatleşmeye, yerli halkın zaman zaman bu insanlara karşı gösterdiği düşmanlığa

kadar varan dışlayıcı tavırla birlikte, kendilerini onlardan ayırma çabası da eklenince

Peker’in bahsettiği kentsel gerginlik yaşanmaya başlamaktadır. Teber göç olgusunun

bireylerin psikolojisinde yarattığı durumu anlatırken, aynı zamanda göç edilen yerde

göçmenlerin gördüğü muamelenin bu psikolojik durumun süreğen hale gelmesine

neden olduğunu belirtmektedir: “İstemli ya da zorunlu hangi koşullar altında

yapılmış olursa olsun, uzun süreli göç olayında, yaşamın sürekliliğinden bir daha

kolayına bağlanamayan büyük kopuşlar vardır. Ruhbilimsel yönden göç olgusunun

Page 73: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 68 -

asıl belirleyici yanını bu büyük kopuşlar ve yeniden bağlanamayışlar

oluşturmaktadır. Göçmenin içine girdiği yeni toplumda, etnik ve ekonomik

farklılıkları nedeniyle sürekli olarak dışlanması, yoksanması ve kuşkuyla

karşılanması, kendisine karşı olan güven duygusunun hızla çözülmesine neden

olabilmekte ve yoğun bir kimlik krizi ortaya çıkabilmektedir.” (Teber, 1993’den

aktaran Altuntaş, www. bianet. org. 02.08.2003). Teber’in bu konudaki yorumunu

aktaran Altuntaş göçmenlerin içinde bulundukları bu krizi azaltmak için göç edilen

yerlerde ortak mahalleler kurarak, geldikleri yerdeki değerlerle farklı bir coğrafyada

yaşama mücadelesi verdiklerine değinmektedir.(www. bianet. org. 02.08.2003).

Bu çalışma boyunca görüşme yapılan kadınların da yukarıda bahsedilen

nedenlere bağlı olarak çevreleriyle ilişkilerini sınırlandırdıkları gözlenmiştir. Hatta

kadınlara komşularıyla birbirlerinin evine gidip gitmedikleri sorulduğunda, sadece

bayramlarda, cenazelerde vb. günlerde gidip geldiklerini ifade etmişlerdir. SES-ÇIK

(Sorun Etme Sahip Çık ) Projesinde, zorunlu olarak göç etmiş insanların en önemli

psikolojik sorununun başka insanlara karşı güven duymamaları olduğu sonucuna

varılmıştır. Bu projenin Sonuç Raporu’na göre; “İnsanlara duyulan güvensizlik, en

sık görülen psikolojik belirtilerden biridir. Görüşme yapılan çocuk, kadın ve

gençlerin hemen hepsi, çevrelerine karşı güvensizlik içindedirler. Dertleşebilecekleri

biri, bir dostları olmadığını söylemektedirler. İnsanlara güvenmediklerini,

başkalarına anlatılacağı veya eleştirilip alay edileceği kaygısıyla, sırlarını kimseye

anlatmadıklarını belirtmektedirler. Sınırlı bir çevre içinde sadece akrabaları veya

aynı köyden insanlarla bir arada oldukları için sırlarının diğer insanların kulağına

gideceği kaygısını taşımaktadırlar. Güvensizliğin, bu kişilerin, geçmişte yaşadıkları

şiddet ortamında temel güven duygularının sarsılmış olmasından kaynaklanmış

olduğu düşünülmektedir. Güvensizlik, hem kişilerin kamusal alanı kullanmalarını

engellemekte, hem de özelde bireylerin kişisel yakın ilişkiler geliştirmelerinin

önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. Bu kişiler, insanlarla iletişime geçmekte

güçlük çekmekte ve sorunlarıyla yalnız baş etmeye çalışmaktadırlar. İletişim güçlüğü

ve güvensizlik, ayrıca sorunların saptanması ve müdahale edilmesine engel

olduğundan, psikolojik /sosyal/ kültürel problemler çözümsüz kalmaya devam

etmektedir.”(www. basaksanatvakfi. org. 05.10.2004).

Page 74: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 69 -

Genel olarak, anlatılanlardan da çıkarılacağı üzere, hanenin Van’a göç

etmesinden sonra kadınlar köy içerisinde aktif bir şekilde yer aldıkları üretim ve

emek süreçlerinin dışında kalmışlardır. Her ne kadar konuşmalarının arasında

köydeki işlerden yakınsalar da Van’da maddi olarak kendilerine yetmeyen bir

ekonomi içerisinde yaşıyor olmaları eskiyi özlemle anmalarına neden olmaktadır.

Ayrıca gündelik yaşam pratiklerinin değişmesi kadınların alışkanlıklarının da

değişmesine yol açmıştır. Bu durum kadınların gün içerisinde farklı uğraşlar

edinmesini zorunlu kılarken, yıllardan beri uydukları doğaya göre hareket etme

özgürlükleri de kısıtlanmış bulunmaktadır. Kadınlar artık doğanın ritmine göre

hareket etmemekte, tarım ve hayvancılığa dayalı becerileri ve donanımlarını kentte

kullanmayıp yitirmektedirler. Topraklarından ve hayvanlarından olan bu insanlar,

geldikleri kentlerde gündelik hayatlarını hem maddi anlamda, hem de pratik anlamda

devam ettirmekte zorlanmaktadırlar. Çünkü eskiden getirdikleri alışkanlıkları şimdiki

yaşamlarında bir işe yaramamaktadır. Bu süreç içinde kadınlar hanenin yeniden

üretimi için gerekli olan düzeni sağlamaya devam etseler de maddi olarak

zorlanmaları ve emeklerinin pratik değerini yeniden elde etmek istemeleri nedeniyle,

gelir getiren bir şeylerle uğraşmak istemektedirler. Ancak kentte gerekli olan

becerilere sahip olmamaları nedeniyle de, kentteki bu yeni üretim ve emek pazarına

girememektedirler. Bu durum Tekeli’nin(1998) de belirttiği gibi, hem kadınların ve

hem de genel olarak tüm ailenin uyum sürecini yavaşlatan bir olgu olarak karşımıza

çıkmaktadır. Özellikle kadınların kamusal alana çıkmamaları ve sadece kendi

çevrelerindeki tanıdık/akraba ile ilişkilerini sürdürdüklerinden dolayı dil problemi

çekmeleri ve şehir ile herhangi bir temas yaşamıyor olmaları onların daha ciddi

uyum sorunları yaşamalarına neden olmaktadır (www. basaksanatvakfi. org.

05.10.2004). Ayrıca White’ın (1991) da belirttiği gibi, kadınların emek süreçlerine

katılımıyla hane ve cemaat içinde bir kimlik kazandıkları dikkate alınacak olursa,

Hakkârili kadınların Van’a göç ettikten sonra cemaat içinde sahip oldukları

kimliklerinin zayıflaması da olasıdır.

Yukarıda anlatılanların yanı sıra kadınlar gündelik yaşamlarını sürdürürken

kendilerini özgür hissedip hissetmemek konusunda da eski ve yeni yaşamlarını

birbiriyle kıyaslamaktadırlar. Görüşmeler sonucunda görülmüştür ki bazı açılardan

kadınlar kendilerini köylerinde daha özgür hissederken bazı açılardan ise Van’da

Page 75: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 70 -

kendilerini daha özgür hissetmektedirler. Bu insanlar Hakkâri’de yaşarken emek

süreçlerine bağlı olarak fiziksel bir hareketlilik yaşamaktadırlar. Ancak emek

süreçlerine bağlı olarak gelişen ve doğanın ritmine göre devam eden bu hareketliliğin

Van’da emek süreçlerinin değişmesi nedeniyle yaşanmadığı gözlenmektedir. Van’a

göç edilmesiyle birlikte kadınların hareket alanları ve hareket etme nedenleri de

oldukça değişmiştir. Artık kadınlar doğanın ritmine değil, şehir hayatının ritmine

uyum sağlamak zorundadırlar. Bunun yanı sıra artık hareketleri emek süreçlerine

bağlı olarak geçekleşmemekte, farklı değişkenlerce belirlenmektedir.

Kadınlar köyde yaşarken doğa ile iç içe geçen bir hayat sürmektedirler.

Geçim kaynaklarının tarıma dayalı olması nedeniyle kadınlar ve tüm hane, iklime

bağlı olarak belli bir coğrafyada hareket etmekte ve zaman zaman yaşamlarını

doğada devam ettirmektedirler. Temel geçim kaynakları hayvancılık olan bu insanlar

yaşamlarını hayvan bakıcılığı üzerine kurmuş olup hayat döngüleri de hayvancılık

üzerine oturmuştur. Buna bağlı olarak Meryem’in de dediği gibi hayvanlarına kışın

köyde bakarlar, yazın da onları yaylaya götürürlerdi. Yazın belirli aylarında gidilen

yaylada kalınır, daha sonra tekrar köye dönülürdü. Yaylalar, yaşamın normal

seyrinde devam ettiği yerler olmasının yanında, hem doğa güzelliği hem de hareket

özgürlüğü açısından, farklı duygu ve deneyimlere de neden olan fantastik yerlerdir.

Yazın yaylaya gitmek kadınların hayatında önemli ve farklı bir hareket alanı

yaratmakta kadınların belleğinde oldukça canlı bir şekilde yerini korumaktadır.

Halime yaylaya gittikleri zamanları şöyle anlatmaktadır; “çok güzel yaylamız vardı,

pınarları vardı, çok güzeldi. Gider üç ay kalırdık. Çadır kurardık, güzel döşerdik.

Misafirlerimiz gelirdi, onları neşeyle ağırlardık.” Bu 3 ay boyunca yaylada gündelik

yaşamın devam ettiğini görmekteyiz. Yayla zamanlarında misafir ağırlamanın yanı

sıra kadınların doğurduğunu, düğünlerin yapıldığını da söyleyen Halime o günleri

özlüyor musun sorusuna “evet çok özlüyorum; hatırladığım her an ağlıyorum. Belki

binlerce kez rüyamda görmüşümdür” diyerek cevap vermektedir. Kadınların

anlatımlarında yoğun bir doğa sevgisinin, doğa özleminin olduğunu ve doğayla

bağlantılı olarak hareket özgürlüğünün de yoğun hissedildiğini görmekteyiz. Mesela

Nasibe; “biz davarların başından tutup kadın başımıza çocuk sahibiydik yola

düşerdik” derken, Lalehan; “ben köyde olsaydım sürekli gezerdim. Dereye giderdik,

Page 76: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 71 -

ceviz ağaçlarının altına otururduk, koyunların içine giderdik. Ama burada eve kapalı

kaldık, sarardık hastalandık” demektedir. Bu iki anlatımda da vurgu kadınların köy

yaşantısına duydukları özlemin yanı sıra, evin dışında hareket edebilme serbestliği

üzerinedir de. Kadınlar yoğun bir biçimde hissettikleri doğa özlemini evlerinin

duvarlarına astıkları resimlerle de ifade etmektedirler (bakınız foto:5–6).

Nezahat ise yukarıda anlatılanlardan farklı olarak kadınların köyde sanki bir

“mal”mış gibi muamele gördüğüne değinmektedir. Bu anlamda hareket özgürlüğü

olsa bile kadınların birçok konuda söz sahibi olmadığını, karar verme süreçlerinden

dışlanmışlığını görmekteyiz. Nezehat, kadınların kendilerinin istedikleri yerlere

özellikle tek başlarına gidemediklerine değinmektedir. “Eskiden biz köyde yani yok

sen gitmeyeceksin bir yere hemen kadınlar oturuyordu. Yani sanki kadınlar o zaman

nasıldı, yani ben köyde öyle bakıyordum sanki satılık bir maldı, bir değeri yoktu.

Evet bir sefer köyde ben dedim başka köy vardı yanımızda ablamın dedim ben

gidecem. Ee ben senle gelmesem sen nasıl tek başına gidersin?” Bu anlatımdan da

görüldüğü gibi kadın eşi yanında olmadan ya da tek başına köyün dışına

çıkamamaktadır. Ayrıca Nezehat köyden hemen hemen hiç çıkmadığını “yani ben

öyle zannediyorum dedim; yani bu köyden başka bir dünya yoktur” diyerek ifade

etmektedir. “Bazen ben Hakkâri’ye gidiyordum. Köy de tabi ki Hakkâri’ye yakındır;

ama işlerin yüzünden biz çıkamıyorduk, hep evdeydik. İş vardı, güç vardı, koyunlarla

uğraşıyorduk, misafir vardı. Onun için biz gezmeye falan çıkmıyorduk” diyerek

konuşmasına devam etmektedir. Nezehat’in bu anlattıkları da yine diğer kadınların

anlattıklarından farklı olarak kadınların hareket alanlarının o kadar da geniş

olmadığını doğrular niteliktedir.

Kadınların bu konudaki anlattıklarından, bireysel hareket özgürlüklerinin

ortak bir tanımının olmadığı, daha çok her kadının yaşam deneyimlerine bağlı olarak

öznel ve duygusal boyutta bir yaklaşımla bu konunun değerlendirildiği

gözlenmektedir. Kadınlar geçmişi düşünürken özellikle doğayı ve doğayla iç içe bir

yaşam sürmenin onlara hissettirdiği özgürlük duygusunu çok yoğun şekilde

anımsamaktadırlar. Hayatlarının üzerine kurulu olduğu toprağa dayalı yaşam, onların

hanenin üretim süreçlerinde aktif rol almalarını sağlamış, kendilerini bu anlamda

Page 77: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 72 -

üretken, dolayısıyla önemli ve özgür hissetmelerine neden olmuştur. Ancak

geldikleri bu yeni yerlerde doğadan tamamen kopuk bir hayat içerisinde, hanenin

geçimine bir katkıda bulunmadan yaşamlarını devam ettirmektedirler. Bu durum da

kadınların kendilerini adeta eli kolu bağlanmış hissetmelerine neden olmaktadır. Bu

duruma en güzel örnek Halime’nin şu sözleridir: “Köy hayatı güzeldir kadın için.

Evet; eskisi gibi olursa köy hayatı güzeldir. Şehir hayatı da güzeldir. Fakat mesela

biz önceden peynir tutardık, yağ tutardık, süt toplardık. Ama şimdi gözümüz erkekte;

acaba eve bir poşetle gelecek mi?”

Bazı kadınların Van’a göç ettikten sonra içinde yer almaya başladıkları

politik mücadele nedeniyle, Van genelinde belli bir hareket yaşadıkları

gözlenmektedir. Kadınların içinde yer aldıkları bu türden bir hareket onların sınırlı

da olsa Van dışındaki başka şehirlere gitmelerine de neden olmaktadır. Görüşme

yapılan kadınlardan bazıları DEHAP’la birlikte başka illere gitmiştir. Ayrıca

kadınların yakın akrabalarının başka yerlerde cezaevlerinde tutuklu bulunması

onların akrabalarının tutuklu bulunduğu bu yerlere de gitmelerine neden olmaktadır.

Fakat bu fiziksel hareketlilik kadınlarda daha öncesinde köylerinde ve yaylalarında

yaşadıkları hareketlilikle benzer bir duygulanıma ya da özgürlük hissine neden

olmamaktadır.

Kadınların Van’daki yaşam koşullarına bakıldığında neden böyle hissettikleri

daha iyi anlaşılacaktır. Kentin bireylere sunduğu olanaklardan habersiz ve onlara

ulaşmada gerekli olan araçlardan yoksun bir şekilde hayatlarını devam ettiren bu

kadınlar kentin sunduğu olanaklardan yoksun ve yalıtılmış bir yaşam

sürdürmektedirler. Eskiden sahip oldukları bilgi ve donanımlarının artık buralarda

işlevsiz hale gelmesi, kadınların kamusal bir üretimde bulunmasına engel olmaktadır.

Ayrıca Türkçe bilmemeleri kapalı bir çevrede yaşamlarını sürdürmelerini adeta

zorunlu kılmaktadır. Evlerin kent merkezinden oldukça uzak yerlere kurulmuş

olması, buralarda yaşayan ailelerin kalabalık olmasına rağmen evlerin bu sayılar için

küçük inşa edilmesi, aynı evde kumaların ve kumaların tüm çocuklarının bir arada

yaşaması, kadınların kendilerini bu yeni yerlerinde hareket edebilme açısından daha

az özgür hissetmelerinin nedenlerinden bazılarıdır. Özellikle köyde daha az hareket

Page 78: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 73 -

özgürlüğü olduğunu söyleyen Nezehat’in sahip olduğu beceriler onun, diğer

kadınlardan farklı bir yaşam sürmesine ve burada kendisini daha özgür hissetmesine

neden olabilmektedir. Nezehat köyde oldukça geniş bir ailenin gelini iken, Van’a göç

ettikten sonra ailesi küçülmüş bir süre sonra da sadece eşi ve çocuklarıyla yaşamaya

başlamıştır. Nezehat’in bu durumu görüşme yapılan diğer kadınlarla

karşılaştırıldığında, bir istisna oluşturmaktadır. Ayrıca görüşme yapılan kadınlar

arasında tek Türkçe bilen ve kendisini Türkçe ifade edebilen de Nezehat’dir. Nezehat

hanenin geçimini sağlamada Van’a geldikten sonra da aktif bir şekilde çalışmakta,

köyde öğrendiği otlarla ilaç yaparak ve hastaları masaj yöntemiyle tedavi ederek para

kazanmaktadır. Görüşme yapılan kadınlardan bazıları kumasıyla aynı evde yaşarken,

bazıları da eltisiyle aynı evde yaşamaktadır. Hatta eltisiyle aynı evde yaşamak

zorunda olan Lalehan geçmişi “orası daha güzeldi. Orada ayrıydık, burada birlikte

yaşıyoruz. Orası daha rahattı. Oranın rahatlığı daha güzeldi” diye anlatmaktadır.

Bu sayılan sebeplerin yanı sıra kadınların ve ailelerinin çevrelerine

duydukları güvensizlik, yeni geldikleri yerlere olan yabancılıkları onların kendi

içlerine kapanmalarına ve kendi aralarında denetim kurmalarına neden olmaktadır.

Böylesi bir durumda denetim, öncelikli olarak, namus ve buna bağlı olarak kadın

cinselliği üzerinden sağlanmaktadır. Çalışmasında bu tür bir denetimden bahseden

Wedel’e göre, “mahallenin dışına çıkan kadınlar ve kızlar, nasıl giyindikleri kiminle

konuştukları vb. konularda çok dikkatle izleniyorlar. Doğru bulunmayan bir

davranış, komşular arasında dedikoduya ve kocanın tepkisine yol açıyor. Böylece

mahalledeki yeni toplumsal denetim, yeni kentsel davranış biçimlerinin gelişmesini

zora sokuyor.” (2001:108). Tüm bu nedenlerle kadınlar eskiden doğayla baş başa,

güven içinde ve birçok şeyi anlamlandırarak kontrol edebildikleri bir hayat sürerken,

göç etmek zorunda kaldıkları bu yeni yerlerinde tam tersi bir yaşam sürmek zorunda

kalmışlardır. Bu da kadınların kendilerini “eve kapalı kalmış, sararmış, hastalanmış”

hissetmelerine neden olmaktadır.

Page 79: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 74 -

3.3. KADINLARIN GÖZÜYLE AİLELERİ

3.3.1. EVLİLİK BİÇİMLERİ ve NEDENLERİ

Kadınlarla ilgili yapılan çalışmalarda kadınların içinde yer aldığı ailenin

yapısını anlamak oldukça önemlidir. Hayatının neredeyse tamamını ev ve ailesiyle

sınırlı bir alan içerisinde geçiren kadınlarla bu konularda konuşmak ve düşünmek

zorunlu hale gelmektedir. Bunun yanı sıra Hakkâri’de geleneksel ve kapalı bir aile

yapısı ve belli alışkanlıkların hâkim olduğu bir çevre içinde yaşamlarını devam

ettiren kadınların, Van’a göç ettikten sonra nasıl bir değişim yaşadıklarını anlamak

için de aile içi ilişkilerde meydana gelen değişikliklere bakmak gerektiğine

inanılmaktadır.

Görüşme yapılan kadınların genel olarak resmi nikâhlarının bulunmadığı,

bunun yanı sıra kadınların 3 tanesinin kuması olduğu gözlenmektedir. Ancak bir

hanede birden fazla kadınla evlilik söz konusu ise erkek, eşlerinden birine resmi

nikâh yaptırmış ve doğan tüm çocukları da bu eşinin üzerine kayıt ettirmiştir. Yalçın

Heckmann’ın (2002) da belirttiği gibi Hakkâri’de yaygın olarak gözlenen eşlerin

imam nikâhı ile evlenmesidir. Nezehat’in eşi kendisiyle yapılan sohbette imam

nikâhının çok daha önemli olduğuna değinmektedir. Ona göre resmi nikâh sadece bir

imzadan ibaretken imam nikâhı Allah’ın huzurunda, imamın onayıyla gerçekleştiği

için çok daha sağlam ve kıymetlidir. Resmi nikâhın uygulanmasının altında yatan

niyeti White. şöyle açıklamaktadır: “Evlenme yaşı ve boşanma ve çok eşliliğe ilişkin

reformların uygulanması, evliliğin kaydına bağlıdır; bu nedenle, kaydı zorunlu

kılmak, kadınların üzerindeki geleneksel kısıtlamaların ortadan kaldırılmasının

gerçekten arzulanıp arzulanmadığı konusunda geçerli bir göstergedir.” (1999: 19).

Köylerinde yaşarken imam nikâhı ile evlenen bu kadınların Van’a göç ettikten sonra

kendilerine resmi nikâh yaptırmadıkları, çocuklarını da resmi nikâhla evlendirmek

için diretmedikleri gözlenmektedir. Evlenirken resmi nikâh yapılmasının yaygınlık

kazanıp kazanmadığıyla ilgili olarak zorunlu olarak göç eden kadınların kendilerine

değil, göç edilen yerde doğan çocuklarına bakmak daha sağlıklı olacaktır. Ancak o

çocuklar henüz evlenme çağında değildir. Dolayısıyla bu konu daha sonra yapılacak

çalışmaların konusu olabilir.

Page 80: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 75 -

Hakkâri’de yaygın olan bir diğer şey ise erken yaşlarda evliliklerdir. Çünkü

White’ın da belirttiği gibi, “geleneksel ailenin varlığı ve devamının temel ön koşulu,

evliliktir. Türk toplumsal pratikleri, bireyin evli olmasını gerektirir ve çok büyük

toplumsal, kişisel ve ekonomik baskılarla bunu sağlamaya yönelir. Hem kadınlar

hem de erkekler, evliliğin, yetişkinliğin ve toplumun birer üyesi olarak kimliklerinin

gerekli bir bileşeni olduğuna inanarak toplumsallaşırlar. Bekâr kalmayı ya da

boşanmayı seçen bireyleri güçlü kamusal baskı bekler” (1999: 67). Benzer bir

durumun Kürtler için de geçerli olduğunu Yalçın Heckmann şu şekilde

belirtmektedir: “Evli olma ya da olmama, Hakkâri’de yetişkinliğin önemli bir

parçasıdır. Kurumun kendisi üzerine olan düşünceler, eşlerin görevleri ve evliliğin

eşlerin her birinin kişiliklerini nasıl tamamladığı, toplumsal cinsiyet rolleri ideolojisi

ve aşiretsel ve İslami inanç sistemleriyle ilişkilidir.” (2002: 350). Benzer bir şekilde

Van’da da evliliğin önemini kaybetmediği, gençlerin evlendirilmesiyle ilgili

yaklaşımın sürdürüldüğü gözlenmektedir. Çünkü köyde doğup, Van’da büyüyen

çocukların da genç yaşta evlendikleri gözlenmiştir. Görüşme yapılan kadınların bu

konuda köydeki fikirlerinin pek değişmediği gözlenmiştir. Mesela Hiyal en büyük

oğlunun yaşını sorduğumuzda evlenecek yaşta olduğunu ifade etmektedir. Oysa oğlu

henüz ilköğretim 7. sınıfta okumaktadır. Bunun yanı sıra Hiyal’in oğluyla aynı yaşta

olan Güzel’in oğlu, imam nikâhı ile evlidir ve bir bebeği bulunmaktadır. Yaşlarının

tutmaması nedeniyle resmi nikâh yaptıramadıklarını söyleyen Güzel’in gelininin yaşı

Güzel’in oğlundan da küçüktür.

Erken yaşlarda yapılan evliliklerin yanında doğum kontrol yöntemlerinin de

yine köydeki gibi kullanılmadığı gözlenmektedir. Buna bağlı olarak kadınlar çok

erken yaşlarda anne olurken geç yaşlarda anne olmayı da sürdürmektedirler. Ancak

burada en büyük sorun kadınların kendi yaşlarını tam olarak bilmemeleridir.

Kadınların bazılarının nüfus kâğıdının olmaması, nüfus kâğıdı olanlarınsa genel

olarak tam zamanında yazılmamaları kadınların yaşlarını bilmemesine neden

olmaktadır. Hatta bazı kadınların yaşlarını ya kocalarına ya da erkek çocuklarına

sordukları gözlenmiştir. Bunun yanı sıra genç yaşta evlenmeleri, erken ve geç

yaşlarda doğum yapmaları ve ayrıca emek açısından yoğun işlerde sürekli çalışmaları

kadınların erkeklerden daha erken yaşlarda yıpranmasına neden olmakta, bu durum

Page 81: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 76 -

da kadınların yaşlarının tahmin edilmesini engellemektedir. Bu sebeple kadınların en

geç kaç yaşına kadar anne olduğu vb. konularda net tahminlerde bulunmak oldukça

zordur. Ayrıca görüşmeler sırasında kadınların herhangi bir doğum kontrol yöntemi

kullanmadıkları da öğrenilmiştir. Sadece Nezehat bir daha çocuk istemediğini, bu

yüzden de korunduğunu belirtmiştir. Diğer kadınlar ise eğer bir sağlık sorunuyla

karşılaşmamışlarsa çocuk doğurmaya devam etmektedirler. Görüşmeler sırasında

etrafta çok sayıda çocuk bulunması nedeniyle zaman zaman görüşmelere ara

verilmiştir. Kadınların hem kendi çocukları hem de beraber yaşadıkları kumaları ve

gelinlerinin çocukları evlerdeki çocuk nüfusunu çoğaltmaktadır. Hatta çocukların

yaşlarının birbirine çok yakın olması hangi çocuğun görüşme yapılan kadına,

hangisinin kumasına veya gelinine ait olduğunu anlamamızı zorlaştırmıştır. Buna

göre kadınlardan bazıları ilerlemiş yaşlarına rağmen gelinleriyle hemen hemen aynı

zamanlarda çocuk doğurmayı sürdürmektedirler.

Hiyal kendi erkeklerinin çok eşle evliliğini, doğum kontrol yöntemlerini

kullanmamasını Türk ve Kürt erkeklerinin evliliğe ve çocuk sahibi olmaya

bakışındaki farklılıklara değinerek anlatmaktadır. Ona göre: “Türkler çok iyidir. Bir

hanım getirirler, bir veya iki çocukları olur; onlara da iyi bakarlar. Bizim erkekler üç-

dört evlilik yapar, ortaya bir sürü çocuk getirir; onlar da ortalıkta perişan kalırlar.

Böyle bizim gibi ortalıkta kalıp rezil olurlar. Benim kayınbabam çok yaşlı olmasına

rağmen hanımı benimle yaşıt. Her sene bir çocuk doğurur. Daha bu sene çocuğu

olmamış. Bakım, elbise, eğitim bunlar olmazsa perişan olunur. Böyle bakım mı olur?

Bu rezalet bir saklamadır, iyi bakamadıktan sonra. Doğum kontrolü için ilaç da

içmeyiz. Cenabı Allah bizi cezalandırır diye.” Bu konuşmasında Hiyal kadınların

doğum kontrol yöntemlerini kullanmamasının nedeni olarak erkekleri ve Allah

korkusunu göstermektedir. Ancak çocuk doğurmasının aile içinde kadına sağladığı

avantajlar da kadınların bu konuda farklı bir tutum içine girmelerinin önünde engel

olabilir.

Eşini çok erken yaşta kaybeden Hiyal’in bizimle yaptığı görüşmeden sonra

eşinin kardeşiyle evlendiğini öğrendik. Hakkâri’de yaygın olan bu durum Yalçın-

Heckmann tarafından “miras kalan eş” olarak tanımlamaktadır (2002: 309).

Page 82: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 77 -

Literatürde “Levirat” olarak geçen bu evlilik biçiminin Hiyal için Hakkâri’de

kalmadığı görülmektedir. Gökçe “levirat”ı “kocası ölen kadının kayınbiraderiyle

(kocasının erkek kardeşiyle) evlenmesi” biçiminde tanımlamaktadır (1990: 398).

Hiyal görüşme sırasında sürekli olarak eşini kaybetmenin verdiği acıdan ve

sahipsizlik duygusundan bahsetmektedir. Çocuklarla yalnız bir kadın olarak baş

edemediğine değinen Hiyal, hem maddi hem de manevi açıdan çektiği sıkıntıları sık

sık tekrarlamaktadır. Konuşmasının bir yerinde yine bu konuya değinmiş ve şunları

söylemiştir: “Babaları sağken onları okutmak istiyordu. Kurana bile gönderdi.

Babaları öldükten sonra okulu da terk ettiler. Şu anda ben oğlumla 3 cümle

konuşamıyorum. Şu anda bir şey desem beni dövmeye kalkar. Huysuzdur. Böyle

yetim kalan çocuklar böyle başsız yetişirler. Beni dinlemiyor. Babasız olduklarından

ben onları çok nazlı büyüttüm, şımardılar. Camideki kuran istersen komşulara sor bu

oğlan beni öyle bir dövdü ki komşular geldiler dediler sen bu neneyi öldürdün. Sen

bizim oğlumuz olsaydın seni atardık. Bu anneniz sizi babasız büyüttü, siz bu

olmasaydı perişan olurdunuz. Bu anne dövülür mü? Elini boğazıma yapıştırdı.

Komşu geldi sen niye bu kadını öldürüyorsun dedi. Bir tane küçük çocuğum vardı

koştu komşuları çağırdı. Benim annemi öldürüyor diye bağırdı. He bu zamanın

oğullarıdır, ancak bu beklenir ondan.” Hiyal’in evlenmesi konusunda yakın

akrabalarından kadınlarla yaptığımız görüşmede ise kadınların bu evliliği hoş

karşılamadığı ortaya çıktı. Diğer kadınlar Hiyal’in isteyerek evlenmesine rağmen

şimdiki eşinin kendisine bakmadığı için evlendiğine pişman olduğunu söylüyorlar.

Kendi aralarında “keşke çocuklarını okutsaydı… evlenmeyebilirdi, çünkü oğlu

büyüktü ona bakabilirdi. Evlendikten sonra çocukları da ona bakmadılar,

çalışmadılar; anneleri evlendiği için. Çünkü oğulları büyüktü her şeyin farkındaydı.

Şimdi kendisi bakmaya çalışıyor işte. Çarşıdan yiyecek getiriyor, yardım alıyor.

Kendi evinde kalıyor, kocası da ilk karısında kalıyor. Ayrı yaşıyorlar. O da

çocuklarına bakar diye evlendi. Fakat kocası hiç yardım etmiyor, eşya- meşya

almıyor.”

Kadınların konuşmalarından da anlaşılacağı üzere bu türden evlilikler

öncelikli olarak pratik nedenlere dayanırken, çocukların da yaşları ve buna bağlı

ihtiyaçları üzerinden yeniden üretilmektedir. Hiyal’in kendisine bakacak birilerine

Page 83: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 78 -

ihtiyaç duyması üzerine yaptığı bu evlilik diğer kadınlar tarafından çocuklarının

büyük olması nedeniyle hoş karşılanmamaktadır. Çünkü çocukların eve maddi

yardımda bulunabilecek yaşta görülmesi yeniden evliliğe gerek duyulmasına engel

olarak değerlendirilmektedir. Görüldüğü gibi Hiyal’in çocukları henüz ilköğretim

düzeyinde okula devam ederken, kadınlar bu çocukların çalışacak yaşta olduğunu

düşünmektedirler. Bu da kadınların henüz çocuk algılarının değişmediğini

gösterirken, maddi olanaksızlıklar da kadınların bu konudaki eski düşüncelerini

sürdürmesine ve çok eşli evliliklere neden olmaktadır. Bu örnekte de benzer bir

durum söz konusudur, çünkü Hiyal’in evlendiği kaynının bir karısı daha

bulunmaktadır. Çok eşli evliliklerin oluşmasına tek neden elbette ki bu türden

evlilikler değildir. Görüşme yapılan kadınlardan Güzel ve Nasibe birbirleriyle

kumayken, Halime ve Lalehan’ın da birer kuması bulunmaktadır. Bunun yanı sıra

Türkan’ın da hasta olması nedeniyle bir kızının dışında başka çocuğunun olmaması,

onun sürekli olarak eşi ve akrabaları tarafından kumayla tehdit edilmesine neden

olmaktadır.

Hakkâri’de bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesini Yalçın-Heckmann

erkeğin ihtiyaç duyduğu sosyal ve ekonomik güç ile ilişkilendirmektedir. Ona göre

birden fazla kadınla evlenen erkekler etrafta daha fazla tanınmakta ve çevrenin

dikkatini çekmektedirler. Çok eşli erkekler kadınlar üzerinde hâkimiyet kurmayı

başaran, birden fazla kadına bakacak ekonomik gücü olan erkekler olarak

değerlendirilirken, bu özellikleri nedeniyle de sosyal statü elde etmektedirler. Bu

sebepten dolayı ya gerçekten bu güce sahip olan erkekler bunu gösterebilmek için, ya

da evleneceği kadının ailesi aracılığıyla bu güce sahip olacağı için birden fazla

kadınla evlenmektedirler. Ancak bu konuda kadınlar arasında barışçıl bir ortam

yaratmanın da oldukça güç olduğuna değinen Yalçın-Heckmann zaman zaman

birden fazla kadınla evli olan erkeğin bunu sağlayamaması nedeniyle diğer erkekler

tarafından alay konusu yapılabildiğine değinmektedir. Yalçın-Heckmann’a göre

çokeşlilik “özellikle erkek ideolojisi açısından şakalar, mitler ve hikâyelerden oluşan

bir söylem bütünüyle sürekli gündemde tutulur”(2002: 301). Nezehat’in eşi de

kendisiyle yaptığımız sohbette bu konuda benzer bir yaklaşımda bulunmuştur.

Birden fazla kadınla olan erkekle kendi aralarında sürekli şakalaştıklarını anlatırken

Page 84: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 79 -

ona, “işin zor, hepsiyle nasıl baş ediyorsun, zavallı,” gibi şeyler söyleyerek

şakalaştıklarını anlatmaktadır. Bu konuyla ilgili son olarak ise şakayla karışık şunları

söylemektedir: “O da hayalde kaldı, o da rüyada kaldı artık. Ha valla hayal oldu gitti.

Çok eskide olan hayallerde kaldı.” Bunun üstüne Nezahat’in “getir istiyorsan”

demesine karşılık olarak ise; “valla mümkün değildir, sen bırakmıyorsun. Şimdi

desen de evet, boşunadır” diye cevap vermesi, artık bu yeni yerlerinde çokeşle

evliliklerin yapılamayacağının farkına vardığını göstermektedir.

Bu ailelerde kadınların birbiri üzerine kuma olarak ve kadınların ölen eşin

erkek kardeşiyle evlendirilmesinin/evlenmesinin yanı sıra “Berdel” adı verilen bir

evlilik türüne de sık sık rastlanmaktadır. İlkkaracan (1998) “Berdel”i, iki aileden

birer kadının evlenmek üzere aileler arasında değiş tokuş edilmesi olarak

tanımlamaktadır. Görüşme yapılan kadınlardan Nasibe ve Güzel oldukça kalabalık

olan ve bu türden evliliklerin hepsinin bir arada görüldüğü bir ailede yaşamlarını

sürdürmektedirler. Nasibe ve Güzel birbirleriyle kuma olup çocukları, gelinleri ve

torunlarıyla birlikte aynı evin içerisinde yaşamaktadırlar. Güzel eşinin 3. karısıdır,

ancak kocasının ilk eşi şu anda yaşamamaktadır. Güzel kendisinin kuma üstüne

gittiğini bilmediğini, eşinin kendini kandırdığını söylemektedir. Güzel’den ailesi

başlık parası almamış onun yerine eşi kendi kızını Güzel’in abisine vermiştir. Yani

Berdel yapılarak evlendirilmiştir. Şu anda Güzel 40 yaşının üzerinde olmasına

rağmen 3 yaşında çocuğu bulunmaktadır. Güzel’in 11 çocuğu olmasına rağmen

evlilik cüzdanı olmadığı için, bütün çocukları kumasının çocukları olarak nüfusa

kayıtlıdırlar. Aynı zamanda Güzel’in bir gelini ve bir de torunu bulunmaktadır.

Gelinin evlenmeye yaşı tutmadığı için resmi nikâhı bulunmamaktadır. Güzel’in

gelini de aynı şekilde berdel yapılarak alınmıştır. Güzel’in bir kızı ise kendi isteğiyle

kuma olarak evlenmiştir. Nasibe ise Güzel’den yaşlı ve evin reisi konumundadır.

Çünkü kadınların eşi oldukça yaşlı ve hastadır. Nasibe’nin de 7 çocuğu

bulunmaktadır. Toplamda 18 çocuğun tamamı Güzel’in resmi nikâhı olmadığı için

Nasibe’nin üzerine kayıtlıdır. Nasibe’nin Berdel usulü aldığı bir gelini vardır. Nasibe

bu gelinini oğlunun ölmesi üzerine diğer oğluyla evlendirmiştir. Bu türden evliliğe

ise daha önce de değinildiği gibi Levirat adı verilmektedir. Bu türden evliliklerin

uygulanma nedenleri ise öncelikli olarak kadının hane için bir emek değerinin

Page 85: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 80 -

bulunmasıdır. Bu nedenle kadınlar eşleri ölse de haneden çıkarılmayarak, yapılacak

çok fazla işi olan hanenin üretimine katılmasının devamlılığı sağlanmaktadır. Gelinin

hane içinde tutulduğu bir diğer durum ise gelinin ailesinin itibarının yüksek olduğu

durumlardır. Böyle bir aileden alınan gelin kendi ailesi aracılığıyla gelin geldiği

ailenin de statüsünü yükseltmektedir. Bu sebeplerin yanı sıra gelinin ailenin namusu

olarak görülmesi ve eğer varsa çocukların velayeti nedeniyle de gelin hane içinde

tutulmaya çalışılmaktadır. Zaten kendisine başlık parası ödenmiş bir gelin varken,

diğer oğlan için yeniden başlık parası ödemenin de bir anlamı bulunmamaktadır.

Böylece aile maddi olarak kar ederken, başıboş kalan gelinin cinselliği de aile

tarafından kontrol altına alınmış olmaktadır. Bu yaklaşıma göre kadın cinselliği

denetlenmesi gereken bir cinsellik olarak algılanırken, bu cinselliğin denetimi de

yaşamasa bile kocanın ailesine ait bir hak olarak görülmektedir. Gökçe bu konuda

şunları söylemektedir: “Bu tip evlenmeler hem başlık konusunda tasarruf sağlamakta

hem miras bölünmelerini önlemekte hem de babasız ya da annesiz kalan çocukların

yabancı ellerde ezilmesi sorununu ortadan kaldırmaktadır. Yasalara aykırı olmakla

beraber geleneksel yapının özellikleri bu uygulamada etkin olmaktadır.” (Gökçe,

1990: 398). Sözü edilen bu ailede de yukarıda bahsedilen ve doğuda sıklıkla

uygulanan evlilik biçimlerinin tamamına rastlanmaktadır.

Kuma ve Berdel üzerine uzun uzun konuştuğumuz Nezahat köyde yaşarken

bu türden evliliklerin herkes tarafından normal karşılandığını anlatmaktadır. “Yani o

zaman adettir. Mesela hiç kimse kızmıyor birbirine. Adetti, yani kötü bir şey değil. O

zaman hepimize normal geliyordu, o kadar zor değil. Ama şimdi bana zor geliyor…”

Eskiye özlemini anlattığı başka bir yerde ise Nezehat yine Berdel ve Kuma’yı

değerlendirmektedir. “Öyle zor geliyor, insan hiçbir zaman eskiyi unutmuyor.

Mesela orda kadınlar tarafından diyelim Berdel olsun, ne olsa gene hoştur, gene

hoştur. Sevgi daha çoktur… Yani kuma için kadınlar birbirine kızmıyordu. Öyle

güzel geçiniyorduk, orda güzeldir. İki tane bizim akrabalarımız vardı; baktı bizim

çevreye, öyle herkese baktı, onun da gözü açıldı. Sürekli birbiriyle kavga ediyordu.

Bir tanesi küsmüş, çocuklarını almış, hatta gece yarısı İstanbul’a gitmiş. Şimdi de

ordadır. O kadın köyde sanki kız kardeştir, öyle güzel anlaşıyordu; ama buraya

gelince onlar öyle değişti, Allah bilir.” Nezehat’e göre Van’a göç ettikten sonra

kadınların kumalarına ve üzerlerine kuma getirilmesine karşı bakış açıları

Page 86: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 81 -

değişmektedir. Köyde yaşarken kadınların gün içinde çok yoğun olarak çalışması,

yaşlı ve çocuklarla ilgilenmesi, hayvanların bakımıyla uğraşması vb. nedenlerle

erkeklerin kuma getirme niyetlerini sana yardımcı olması için getireceğim diye

açıklamaları kadınlara mantıklı gelmektedir. Eve bir kadının daha gelmesi eskiden

evin tüm işini tek başına yapmaya çalışan kadın için üzerinden bazı yüklerin

kalkmasını sağlamaktadır. Ayrıca Yalçın-Heckmann kadınların bu konuda ılımlı

yaklaşmalarını aynı erkekler gibi İslam’a dayanarak düşünmelerine bağlamaktadır.

İslam inancında erkeklerin çokeşle evlenmesine verilen iznin kadınlar için de

bağlayıcılığından bahsetmektedir: Yalçın-Heckmann’a göre, “kadınlar da erkekler

kadar köklerinin İslam’a dayandığını iddia eden ve dini bir meşruiyet arayan bu

ideolojiyi (ya da bu ideolojinin bir kısmını) paylaşır. Bu kısmi ideoloji, toplumsal

uyumun birbirlerine ev işlerinde ve çocuk bakımında yardım eden ve birbirlerine

destek olan kadınlar arasında kurulacağını ileri sürer. Aynı şekilde, erkeklerin

muhakemesinin kadınlardan daha güçlü olduğunu ve herkese hakkaniyetli bir şekilde

davrandığı düşünülür. Bir erkek, karıları ve çocuklarının uyumlu ve mutlu olduğu bir

aileye ve eve daha çok bağlanacaktır.”(2002: 302). Ayrıca köylerinde televizyon vb.

kitle iletişim araçlarının olmaması, çevreden hiç kimsenin bu türden evlilikleri

yadırgamaması, hatta diğer kadınların kuma getirilecek ya da kuma gidecek olan

kadın üzerinde baskı oluşturması kadınların bu türden evliliklere bakışını

belirlemektedir. Nezehat kadınların bu konuda birbirleri üzerinde baskı kurmalarını

şöyle anlatmaktadır: “Yani kendisi, kadının kendisi istemiyordu. Mesela başka

kadınlar, yakın akrabalar. Yav getir yani ne olur, kadınlar birbirinizi yemiyor, ne için

sen getirmiyorsun. Tabi ki onun karısı da ses çıkartmıyordu. Ses çıkarsan da ayıptır.”

Nezehat buna bağlı olarak kadınların bu ve bunun benzeri baskılar sonucunda kuma

ve benzeri evlilik türlerini istemese bile kabul ettiğini anlatmaktadır.

Bunun yanı sıra kumaların kendi aralarında uyumlu bir şekilde geçinmeleri

de yine toplumsal baskılarla denetim altına alınmaktadır. Kadınların kendi aralarında

uyum ya da uyumsuzlukları yakın akrabalar ve genel olarak tüm köy halkı tarafından

yakından izlenmektedir. Buna bağlı olarak kumalar arası ilişkiler sadece aile içi bir

mesele olarak değil, ailenin köy genelinde itibarını belirleyen bir mesele olarak

değerlendirilmektedir. Nezehat’in eşi Sait’le yaptığımız bir sohbette bir erkek

gözüyle olayı şu şekilde değerlendirmektedir: “Şimdi kadınlar, mesela kadınlar tabi

Page 87: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 82 -

onlar da bir şey anladılar dünyadan. Eskisi gibi köyde herkes aynı hayatı yaşar gibi

değil burası. Mesela orda görüyor, ha demek ki neden böyle kabul edicem, neyim

eksiktir. O geldiğinde huzur kalmıyor. Her gün dövüş, gır gır, dövüş. Birbiriyle

geçinemiyor, birbirinin çocuğunu yanına almıyor, birbirinin çocuğunu kabul etmiyor.

Yani ne adam huzur buluyor, ne onlar buluyor. Gerçekten yani köydeyken bu hep

görürdü herkes de iki-üç evli, o da görünce ee iyi–kötü sesini çıkarmıyordu. Sesini

çıkarsaydı haksız olan o olurdu. O kadınlar geliyordu, yahu utanmıyon mu, sen de

bizim gibi. Yani o da utanırdı, suçlu olurdu.” Her ikisinin de konuşmalarından

anlaşılacağı üzere özellikle kuma konusunda kadınlar köydeki gibi

düşünmemektedir. Eskiden köyde bir arada, huzur içinde yaşayan kumaların Van’a

göç ettikten sonra artık anlaşamadıklarına değinmektedirler. Ancak bizim görüşme

yaptığımız diğer kumalar için aynı şey söz konusu değildir. Eskiden de şimdi de çok

iyi geçindiklerini söyleyen kumalar Van’a göç ettikten sonra kumaların birbirleriyle

anlaşamamasının genellenemeyeceğini bize gösteriyor olabilir. Bunun yanı sıra

kadınların aralarında bir sorun varsa bile bu sorunu dışarıdan gelen birisine belli

etmemeleri, hatta tam tersi bir söylem içine girmeleri oldukça normaldir. Çünkü

kumalar arasında yaşanması muhtemel sorunlar, eskiden beri yoğun bir şekilde, hem

toplum tarafından, hem de üretilen dini söylemler tarafından denetim altına

alınmaktadır. Bu sebeple kadınlar alışageldikleri üzere bir yabancıya kendi

hanelerinin saygınlığını zedeleyeceğini düşündükleri bir sorunu açıkça anlatmıyor

olabilirler.

Şehre göç ettikten sonra kumalar üzerinde köy genelinde kurulan sosyal

baskının yaşanma oranın düşük olması, Nezahat ve eşinin bahsettiği üzere Van’a göç

ettikten sonra kumalar arasında sorun yaşanmaya başlamasının önemli bir nedeni

olabilir. Özellikle köyde herkesin gözünün çokeşle evlenen erkekler ve dolayısıyla

hanesi üzerinde olması, dini yaklaşımların baskın olması ve tüm akrabaların -

özellikle kadın akrabaların- ailelerinin itibarının söz konusu olması nedeniyle

kadınları denetlemesi, kadınların köyde birbirlerine karşı davranışlarına daha fazla

dikkat etmesine neden olmaktadır. Sorunların artması ya da gün yüzüne çıkması bu

türden evliliklerin yapılmasına engel olamamaktadır. Bizimle görüşmeleri sırasında

Kürt erkeklerinin birden çok kadınla evlenmesinden ve çok sayıda çocuk

yapmasından yakınan Hiyal, daha sonraki bir tarihte kuma olarak kaynıyla evlenerek,

Page 88: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 83 -

kaynının 2. karısı olmayı kabul etmiştir. Hiyal’in köyde yaşarken değil de şehre göç

ettikten sonra kaynıyla evlenmesi, onun kendi konuşmasında da sıklıkla ifade ettiği

gibi şehir hayatında hem maddi, hem de manevi daha çok yardıma ihtiyacı

olmasındandır. Maddi olarak oldukça güç şartlarda yaşayan bu kadınlar, eğer bir de

yabancı oldukları bu yerlerde yalnız kalmışlarsa köyden bildikleri yollarla yoksulluk

ve yalnızlıkla baş etmeye çalışmaktadırlar. Daha önce de değinildiği gibi hazırlıksız

olarak, aniden göç etmek zorunda kalan bu insanlar için en önemli dayanak aileleri

veya akrabalarıdır. Ancak çok kalabalık halde, küçük evlerde yaşayan ve zaman

zaman kendi aile fertleri için yiyecek ekmek bulamayan bu insanlar için, çok yakın

akrabalara bile yardımcı olmak güçleşmektedir. Hiyal’in içinde bulunduğu durum

buna güzel bir örnektir. Köyde ölen eşinin babası ve eşleriyle köyünden göç eden

Hiyal bir süre onlarla aynı evi paylaşmıştır. Ancak kendisinin de 3 çocuğu olan Hiyal

bir süre sonra oldukça kalabalık olan bu evden taşınmak zorunda kalmıştır. Çünkü

ayrıldığı bu evde, kayın pederi, 2 karısı ve 20 çocuğuyla, yoksulluk içinde yaşamaya

çalışmaktadır. Bunun yanı sıra kendisinin başka bir eve çıkmasıyla devlet tarafından

yakacak vb. yardım alabilme ihtimali doğmaktadır. Bu ihtimal de onun aynı

mahallede başka bir eve taşınmasına neden olmuştur. Başka şehirde yaşayan erkek

kardeşlerinin annesinin ölmesiyle kendisine yardım etmeyi bıraktıklarını anlatan

Hiyal, hem eşinin ailesinden, hem de kendi ailesinden, benzer durumda olan herkes

gibi, ihtiyacı olan desteği alamamaktadır. Bu yüzden yolunu, dilini, yaşamasını

bilmediği bu yerde kendisine sahip çıkacak ve yoksulluğu, yalnızlığıyla mücadele

etmesini sağlayacak başka insanlara ve yollara başvurmak zorunda kalmaktadır. Bu

yüzden Hiyal çok sevdiği ve hala unutamadığı eşinin kardeşiyle evlenmeyi seçmiştir.

Yine burada tercih edilen çözüm yolu; köyden bilinen, geleneksel alışkanlıklara

dayalı olan ve Hiyal’in tek bildiği yol olan çözüm yoludur.

Kayacan, zorunlu olarak İstanbul’a göç etmiş ve Kemerburgaz’a yerleşmiş

ailelerle yaptığı çalışmasında şunları aktarmaktadır: “Ülkemizde özellikle de

Güneydoğu Anadolu insanı için “akrabalık bağı”, insanlar arası yardımlaşma ve

dayanışmayı belirleyen en temel ve geçerli ilişki biçimidir. Evlerini, tarlalarını terk

etmek zorunda kalan bu insanların, onlar için en tanıdık ve güven verici tek ilişki

biçimine sıkı sıkıya sarılmalarına şaşmamak gerekir. Ayrıca hiçbir resmi ya da gayri

resmi kurum, vakıf, dernek vb.’den yardım görmediklerini belirten göçerler, pratikte

Page 89: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 84 -

birbirlerinin en büyük destekçileri olmuşlardır.”(1999: 354). Erder de bu konuda

benzer bir yaklaşımda bulunmaktadır. Ancak Erder şehre göç edenlerin genel olarak

hemşehrilik ve akrabalık ilişki ağlarını kullanmalarının yanı sıra zorunlu olarak göç

edenlerin bu ilişki ağından diğer göç eden gruba göre oldukça az faydalandığına

değinmektedir: Erder’e göre, “yoksulluk- varsıllık çizgisinin bıçak sırtında gittiği bu

ortamda, bazı haneler, hemşehrileri olsa bile, ilişki ağlarının dışında kalabilmektedir.

Bu grup içinde yeni göç etmiş ‘yoksullar’, yetişkin yaşta hünersiz göç edenler; iş

kazasına uğramış ve sakatlanmış hane reisleri; dullar; iş yaşamında başarısız olmuş

ya da hemşehrilik ilişkilerinden dışlanmış haneler vardır. Ayrıca Erder bugünlerde

doğudan gelen Kürt göçünün de bu tür haneler yaran bir göç türü olduğunu

belirtmektedir. Doğudan yeni gelen göç dalgası eskisinden farklı olarak zincirleme

göçün sağladığı esnek ve tedrici uyum olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Çok

çocuklu ve hünersiz yetişkinlerin olduğu bu hanelerin mevcut hemşehrilik ilişkileri

içine girmeleri çok daha zor olmakta ve bunlar da yalnızlığa terk edilebilmektedirler.

Bu grubun varlığı kökene dayalı ilişkilerin seçiciliğini ve kentte yoksulluğun bazı

gruplar için yerleşikleşme eğiliminde olduğunu göstermektedir” (1995: 118). Erder

kente göç etmiş kimseleri özelliklerine göre gruplara ayırmakta ve her gruba bir isim

vermektedir. Zorunlu olarak kente göç etmiş bu gruba ise yoksullar ve yoksullaşanlar

adını vermektedir. Ona göre “bu grubun ortak özelliği gerek iş ve gerek konut

piyasasında işleyen mekanizmaların dışında olmaları ve günlük yaşamları içinde de

yalnızlıklarıdır. Bu grubun bir önceki gruptan farkı kendi istek ve iradeleri dışında

yalnızlığa terk edilmeleridir.” (1995: 118)

Köyde devam eden ilişkilerin Van’a neredeyse aynı şekilde taşınması, tüm

hane halkının ama özellikle kadınların kapalı bir çevre içinde köydeki benzer

ilişkileri sürdürmesi, Türkçe bilmemeleri nedeniyle televizyon vb. kitle iletişim

araçlarını kullanmamaları, ayrıca yine Türkçe bilmemeleri, güven duymakta

zorlanmaları vb. nedenlerle iletişim kurdukları insanların kendilerine benzer sosyo-

kültürel kodlara sahip olması kadınların belli konularda köyden edindiği değerleri ve

uygulamaları değiştirmesinin önündeki engellerdir. Kadınların kendilerine

benzeyenlerle kurdukları bu yakın ilişkiler kendilerine benzemeyenlerle arasına ciddi

bir mesafe koymalarına neden olmaktadır. Bunun yanında yerli halk tarafından da

dışlanmaları onların eski değerlerine ve alışkanlıklarına daha çok sarılmalarına ve

Page 90: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 85 -

yeni olana kendilerini kapatmalarına neden olmaktadır. Ayrıca bilinmeyen bir yere

göç edilmesi ve yaşamın kapalı bir çevrede geçiyor olması kadın ve genç kızlar

üzerinde baskının artmasına neden olmaktadır. Wedel’in de belirttiği gibi,

“mahallenin dışına çıkan kadınlar ve kızlar, nasıl giyindikleri, kiminle konuştukları

vb. konularda çok dikkatle izleniyorlar. Doğru bulunmayan bir davranış, komşular

arasında dedikoduya ve kocanın tepkisine yol açıyor. Böylece mahalledeki toplumsal

denetim, yeni kentsel davranış biçimlerinin gelişmesini zora sokuyor.” (2001:108).

Tüm bu etkenler nedeniyle bu kadınlar yeni yerlerine uyum sağlayamamakta ve

uyum sağlayamadıkça da aynı kısır döngü içinde yaşamlarını sürdürmektedirler.

Bunun yanında bazı kadınlar tıpkı Hiyal örneğinde olduğu gibi eski alışkanlıkların

çaresizlikten sürdürmekte, zihinlerinde bir değişim yaşasalar bile bu değişimi

pratikte uygulayamamaktadırlar. Başka bölümlerde değinildiği üzere kentte maddi

geçim kaynaklarının değişmesi ve yetişkin erkeklerin bu kaynaklara ulaşmada

gerekli bilgi ve becerilere sahip olmaması hane içinde baba otoritesinin sarsılması

sonucunu doğurmaktadır. Bunun yanı sıra kadınların ayrılıkçı etnik hareketi içinde

aktif bir şekilde yer almaya başlaması, hem kadınların hem de erkeklerin aile ve

kadına yaklaşımlarının sorgulanmasına neden olmaktadır. Ancak bu ve benzeri

farklılıklar kadınların kente göç etme sürecinde hane içinde güçlendiği, kente uyum

sağlamaya başladığı ya da geleneksel ataerkil kalıpları yıkarak yeni bir kadın bilinci

geliştirdiği anlamına gelmemektedir.

3.3.2. ÇOK ÇOCUK SAHİBİ OLMALARI ve NEDENLERİ

Hakkâri’de çok çocuk sahibi olmak, özellikle de erkek çocuk sahibi olmak

çok önemlidir. Hane halkı emeğine dayalı bir aile ekonomisi için çocuk öncelikli

olarak çalışacak bir insan daha anlamına gelmektedir. Özellikle erkek çocuk belirli

bir yaştan sonra ailenin her türden uğraşına aktif olarak katılmaktadır (bakınız foto:

7). Köylerde çocukların okula gitmemesi, küçük yaşlardan itibaren hanelerin emeğe

dayalı üretiminde önemli bir rol almalarına neden olmaktadır. Ayrıca bir hanede çok

erkeğin olması o hanenin her an çıkabilecek husumet ve düşmanlıklara karşı

korunacağı anlamına gelmektedir. Bu durumda da hanenin hakkını savunacak gücü

kuvveti yerinde erkeklere ihtiyaç duyulmaktadır. Ailelerin ata soyuna dayalı olması

nedeniyle erkek çocuk soyun devamı anlamına gelmektedir. Bu da erkek çocuğu

Page 91: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 86 -

önemli yapan bir diğer nedendir. Ayrıca çocukların kendi soylarının devamı olarak

algılanmasına bağlı olarak çok çocuk sahibi olmanın bir de politik bir anlamı

bulunmaktadır. Neslin ve ırkın devamı olan erkek çocuklar, aynı zamanda mikro

ölçekte hanenin, makro ölçekte tüm milletin koruyucusudur. Bütün bu nedenlerden

dolayı erkek çocuk sahibi olan kadınların da itibarı artmakta, çok sayıda erkek

çocuğu olan kadınlar tüm aile içinde hiyerarşide üst sıralara yükselmektedir.

Nezehat erkek çocuklarına daha çok kıymet verildiğini söylerken bunun

nedenini şöyle anlatmaktadır: “Şimdi bizim orada birisi keçiye gidiyordu, birisi ot

biçiyordu, birisi kuzuya gidiyordu. Yani işini iyi yürütüyordu. Mesela birisi karşı

çıktığı zaman, dövüşmeye tabi daha iyi oluyordu.” Nezehat erkek çocuğun ailenin

korunmasında yerine getirdiği işleve de değinmektedir. Halime köyde her an kavga

çıkabileceğini vurgularken, şunları söylemektedir: “Köyde sürekli kavga dövüş

vardı. Ot yüzünden, köpek yüzünden, hayvan yüzünden; sürekli kavga vardı.”

Nezehat’in eşi Sait ise köyde olan kavgaları ve buna bağlı olarak erkek çocuğun

gerekliliğini şu şekilde anlatmaktadır. “Kavga çok oluyordu tabi. Arazi yüzünden,

hayvan yüzünden. Oluyordu yani, sürekli oluyordu yani. Orda erkek çocuk çok lazım

oluyordu. Bazıları var gariban yav 4–5 tane oğulları var. Filan kesin oğlu 10 tane var,

gücü yetiyor, onun için beyle yapıyor. Şimdi bu ne yapıyor (karısından için) bana

diyordu, Sait gak kendine bir kadın daha al. Yani bunun karşısında belki onun da 4–5

tane olsa onun gücü de o zaman bize.” Bu anlatılanlara bağlı olarak bir kadının erkek

çocuk doğurması tüm ailenin emek sürecine katkı sağlarken aynı zamanda da ailenin

güvenliğinin de sağladığı anlamına gelmektedir. Bunun yanı sıra hanenin geçiminin

ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan erkek çocuklar kadınlar için bir baskı

unsuru olmaktadır. Kadınlar bu nedenle aile içinde çok sayıda erkek çocuk olması

için ya kendileri doğum yapmakta, ya da kendileri bu görevi yerine getiremezse

eşinin başka bir kadınla evlenmesine izin vermektedir. Bu konuda Nezehat şunları

söylemektedir: “Şimdi 2–3 tane çocuk sahibi olan veyahut da 4–5 tane çocuğu olana,

diyorduk vay gariban, hiçbir şeysi yokmuş. 4 tane çocuğu var. Başka bir garı getir.

Valla! Kadınlar gidiyordu abi bir gadınla daha evlen. Vallahi senin çocuğun

olmuyor. Yav sen yazıksın, senin 4 tane oğlun var. 3 tane, 4 tane azdır. Gerçekten!

Köyde olsaydım, 4 tane çocuklarım olsaydı, yani erkek çocuklarım. Yav nedir, işte 4

tanedir. Sen kendine bir tane daha garı getir; kadın kendi kabul ediyordu. A bu

Page 92: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 87 -

kadının 6 tane oğlanları var niye benim ki azdır, ben de getirecem. Yani kadınlar da

gerçek hiç kendini düşünmüyordu. Mesela bu kadın 6 tane erkek çocuğu var bu

kadının daha çok değeri var.” Bir ailenin erkek çocuk sayısının tüm köy tarafından

denetlendiği görülmektedir. Ayrıca kadınların Nezehatin de anlattıklarından

anlaşılacağı üzere bu konuda kendi aralarında bir rekabet içinde oldukları da

anlaşılmaktadır. Çok sayıda erkek çocuğa sahip olmak aile ve köy içinde hem

kadının hem de erkeğin statüsünü yükselttiği için aynı zamanda bir güç sembolü ya

da güç kazanma aracıdır. Bu konunun kadınlar arasında bir rekabet yaratmasının yanı

sıra, sadece karı-koca arasında bir mesele olarak değerlendirilmemesi de kadınlar

üzerinde belli bir baskı oluşmasına neden olmaktadır.

Görüşme yapılan kadınların anlattıklarına göre Van’a göç ettikten sonra bu

konuda var olan baskılar belli oranda devam etmektedir. Bu konuda güzel bir örnek

olan Türkan hayattaki en büyük derdinin bir erkek çocuğunun olmaması olduğunu

söylemektedir. Türkan’ın rahatsızlanması nedeniyle bir kız çocuktan başka çocuğu

olmamış. Erkek çocuklarının olmaması nedeniyle eşi ve eşinin ailesi bu konuda

Türkan’ın kendisini baskı altında hissetmesine neden olan davranışlarda bulunmaya

başlamış. Sadece kocası değil, kocasının erkek ve kadın akrabalarının bu konuda

bulduğu çözüm ise Türkan’ın kocasının ikinci bir kadın ile evlenmesi olmuş. Bu

nedenle Türkan sürekli olarak eşi ve eşinin akrabaları tarafından hor görülmüş ve

üzerine kuma getirilmesiyle tehdit edilmiş. Kendisine bu konuyu neden bu kadar dert

ettiğini sorduğumuzda bize şu şekilde cevap vermiştir: “Çok fazla istemiyorum. 2-3

tane olsa daha iyi olur. Akrabaları gelip senin hiçbir şeyin yok, neyin varsa bize

kalacak; açıkça bunu söylüyorlar eşime. Eşim de kızıyor. Nasıl üzülmem; kaynım

köye gitti, ortak cevizlerimiz vardı getirdi bize hiç vermedi. Kardeş böyle yapar mı?

Miras bırakılacak erkek yok, bu yüzden bir erkek çocuk olsa yeter.” Bunun üzerine

kendisine kadınların bu konuda neler söylediğini sorduk. O da “evet onlar da

söylüyor, hepsi kızdırıyor. Gençler bile söylüyor. Ben de üzülüyorum tabi,

geçenlerde kaynımın evine gittim, çocuklarının bizi rahatsız ettiğini söyledim; onlar

da bu ayrılmak istiyor dediler. Ama ben ayrılmak niyetinde değilim… Eşime

diyorum ki; yeğenlerinden bir erkek çocuk alalım, büyütelim kızımızla evlendirelim,

o da bizimle kalsın. Biz ölünce de bizim varisimiz o olsun. Ama eşim kabul etmiyor;

illaki evlenecek, illaki evlenecek.” Burada vurgu erkek çocuklarının olmaması

Page 93: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 88 -

nedeniyle eşinin ailesinin mirastan eşine pay vermemesi üzerinedir. Sadece erkek

evlatlara mirastan pay verilmesi nedeniyle çıkan bu sorun, Türkan’ın eşinin mirastan

pay alabilmek için başka bir kadınla evlenmesi ve bu kadının erkek çocuk doğurması

yoluyla çözülmeye çalışılmaktadır.

Erkek soylu bir aile yapısı içinde kız çocuklarının mirastan pay almaması,

onların bir gün gelip evleneceği ve başka bir ailenin içinde yaşamına devam edeceği

düşüncesine dayanmaktadır. Baba evinde bir misafir gibi görülen kız çocukları, gelin

oldukları hane için de belli bir emek katkısı olarak değerlendirilmektedir (Başlık

parası uygulaması evlenecek genç kızın emek katkısının evleneceği haneye geçmesi

nedeniyle kızın emek değerinin babasına ödenmesidir). Dolayısıyla yeni evlenen

genç kadın kendisi için ödenen emek değeri nedeniyle evlendiği hanenin işlerini

yapmak zorundadır. Buna bağlı olarak yeni evlenen kadınlar hane içindeki

hiyerarşide en alt sırada yer alırken, gelinin kocasının annesi en üst yerdedir. “Yeni

evlenen gelin yaş-cinsiyet hiyerarşisinde en alttadır ve tarımsal üretimde çalışmanın

yanı sıra su taşımak gibi en ağır işleri de o yapar. Gelinin konumu, erkek çocuk

doğurabilmesi ve yaşının ilerlemesiyle yükselir. Oğulları eve gelin getirdiğinde,

saygınlığının doruğuna ulaşır. Yalnızca işi hafiflemez, işlerin genç kadınlar arasında

dağıtılması ve düzenlenmesi gibi üretimin daha yönetsel kısımlarına bile katılabilir.”

(Kandiyoti, 1995: 53). Eve hem kendi gücüyle hem de evlendiği kadının gücüyle

katkı sağlayan erkek çocuklar bu nedenle pratik anlamda oldukça kıymetlidir. Ayrıca

erkek çocukların anne baba tarafından yaşlılıkta hem maddi hem de fiziksel olarak

bir güvence olarak görülmesi de onların değerini arttıran bir diğer nedendir. “Çocuk

doğduğunda kadının işi ve sorumluluğu artar ama bu gelecekteki maddi ve manevi

destek için yatırım olarak görülür-yani, insanın yetişkin olduklarında çocuklarından

bekleyeceği maddi katkı, emek katkısı ve moral desteği.” (White, 1991: 88). Bunun

yanı sıra baba soyuna dayalı bir aile yapısı içinde erkek çocukların soyun ve ırkın

devamını sağlayacak olmaları da onların kıymetini arttıran bir başka nedendir.

Baba soyuna dayalı bir aile yapısı içinde mikro ölçekte soyu devam ettiren

erkek evlatlar, makro ölçekte ırkın ve milletin devamcısıdırlar. Bu nedenle kadınların

erkek çocuk doğurmasına biçilen değerin makro ölçekli bir anlamı daha

bulunmaktadır. Kadınların etnik ve milli hareketler içinde yerine getirdiği 5 işlevden

Page 94: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 89 -

birisi kadınların etnik ve ulusal grupların biyolojik yeniden üreticileri olmalarıdır

(Yuval-Davis, 1994: 17-18’den aktaran Yalçın Heckman ve Van Gelder, 2004).

Kağıtçıbaşı (1998), kadınların çocuk doğurma gerekçeleri üzerine sekiz ülke

tarafından yürütülen karşılaştırmalı çalışmada yer alarak Türkiye’de kadınların çocuk

doğurmasının nedenlerini tespit etmiş ve bu sonuçlarını diğer 7 ülke ile

karşılaştırmıştır. Yapılan çalışmanın sonucunda bu ülkeler arasında Türkiye’de

yaşayan kadınlar eşlerine yakın olmayı en önemli yaşam değeri olarak görmesi

anlamında birinci sıradadır. Aynı çalışmada kadınlar tarafından bir çocuk daha

istemenin en önemli ya da ikinci önemli nedeni olarak eşe yakın olmanın neden

gösterildiği en yüksek ülke de Türkiye’dir. Ayrıca en önemli yaşam değerine

ulaşmada (yani Türkiye’deki kadınlar için eşlerine yakın olmak) erkek çocuğun

katkısının daha büyük olduğunu söyleyen kadınların ikinci en yüksek oranını

Türkiye’de yaşayan kadınlar oluşturmaktadır. Sonuç olarak Türkiye’de kadınların

eşlerine yakın olmayı oldukça önemsedikleri gözlenmektedir. Onlar için en önemli

yaşam değeri eşlerine yakın olmaktır. Kadınlar bu değeri sağlamanın önemli bir

yolunun çocuk sahibi olmaktan geçtiğine inanmaktadırlar. Bunun yanı sıra kadınların

özellikle erkek çocuk sahibi olmalarının eşlerine yakın olmalarını daha da

kolaylaştıracağını düşünmeleri önemli bir noktadır. Kağıtçıbaşı’nın bu saptaması bu

bölgedeki kadınlar için de geçerli olabilir ve bu kadınların da benzer sebeplerle çok

çocuk sahibi olmalarına neden olabilir.

Yukarıda sayılan nedenlerin yanı sıra özellikle zorunlu göçe maruz kalmış

kadınların sahip oldukları çocuk sayısının yüksek olmasının farklı özel nedenleri de

bulunmaktadır. Öncelikle zorunlu olarak kente göç etmiş kadınlar çocuk sayısını

sınırlandırmaya yönelik olarak, kurumsal herhangi bir yardım almamaktadırlar.

Kadınların bu anlamda resmi bir yardım almamasının nedenlerinden bir tanesi

kadınların resmi kurum ve kuruluşlara olan yabancılığıdır. Resmi kurum ve

kuruluşlardan faydalanmak için gerekli olan bilgi ve deneyimden yoksun olan bu

kadınlar, kendilerini ifade edecek derecede Türkçe bilmemeleri nedeniyle de

buralardan uzak durmaktadırlar. Bu insanların bu kurumlar için gerekli olan belge ya

da paraya sahip olmamaları da onların buralara ulaşmasının önündeki bir diğer ciddi

engeldir. Ayrıca herhangi bir resmi kuruma gittiklerinde gerek Türkçe bilmemeleri,

Page 95: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 90 -

gerek giyim kuşam gibi dış görünüşleri nedeniyle kendilerini farklı hissetmekte ya da

farklı hissetmelerine neden olunmaktadır. Wedel’in de belirttiği gibi, “bu kadınların

Türkçe konuşma becerisine sahip olmamaları kendi dışındaki insanlarla ilişkiye

girmelerini ve resmi kurumlardan yararlanmalarını engellemektedir. Formel eğitim

almamış olmak, kurum ve organizasyonlarla ilgili deneyim eksikliği çok sayıda

kadının özgüven eksikliği çekmesine yol açıyor; hiçbir şey bilmediğini ya da

gerektiği gibi bir dil ve formda konuşmadığını düşünüyor bu kadınlar. Çok sayıda

kadın, kamu kuruluşlarında, örneğin hastanelerde ya da belediyede, köylü giysileri ya

da lehçeleri nedeniyle ayrıma uğradıklarını söylüyor. Kamusal alanlar ilkece herkese

açık olsa da onlar buraları modern, kentli ve eğitimli kadın tipiyle birlikte

düşündüklerinden yadırgıyorlar.” (2001: 106–107). Göç etmiş kadınların bu alanları

modern, kentli ve eğitimli kadın tipiyle birlikte düşünmesinin nedeni; bu alanların

gerçekten de yukarıda sayılan tipleri özne konumuna getirerek farklılıkları

görmezden gelmesidir. Şöyle ki; “modern ulus devletler etnik, dinsel, cinsel, kültürel

tüm farklılıkları tasfiye etmekte, ötekileri kendi merkezinden görerek onları ancak

kendine benzediği oranda kabul etmektedir.” (Demirtaş, Diken, Gözaydın, 1996).

Zorunlu olarak göç etmiş kadınlar yukarıda sayılan nedenlerin yanı sıra modern

yapılara olan yabancılıkları, bu kurumlara ulaşmada gerekli olan bilgi ve

donanımlardan mahrum olmaları, sosyal ve ekonomik yoksunlukları gibi nedenlerle

bu kurumlara ulaşmamaktadırlar. Ayrıca modern kurumların tek bir tipe göre

tasarlanması nedeniyle kendilerini öteki hissettirmeleri de onların genelde tüm

kurumlara, özelde sağlık kurumlarına giderek doğumdan korunma yollarını

kullanmalarını engellemektedir.

Page 96: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 91 -

3.4. SAHA ÇALIŞMASINDAN GÖZLEMLER

3.4.1. KADINLARIN YAŞADIKLARI EVLER

Görüşme yapılan kadınlar daha önce de belirtildiği gibi genel olarak kalabalık

bir hanenin içerisinde yaşamlarını devam ettirmektedirler. Ailedeki nüfusun

kalabalıklığına rağmen bu ailelerin yaşadıkları evler oldukça küçüktür. Genel olarak

evler Hakkâri’deki düzenleniş biçimine göre düzenlenmiştir. Buna göre kapıdan ilk

girişte genişçe bir salon ve salonun yanlarına dizilmiş, kapıları da yine bu salona

açılan odalar bulunmaktadır. Genellikle evin büyüklüğü salonun çevresine dizilmiş 3

ila 4 odaya izin verecek şekildedir. Tuvalet evlerin dışında bulunmakta, banyo ise

mutfağın bir bölümünden oluşmaktadır (bakınız foto: 8–9–10–11). Ev halkının

banyo ihtiyacı ve çamaşırların yıkanması için gerekli olan sıcak su mevsime göre

sobaların üzerinde, tandırda veya evin önüne yakılan ateşlerin üzerinde ısıtılarak

sağlanmaktadır. Evin mutfağı ise yine odalar gibi salona açılan karanlık, küçük bir

bölümdür.

Görüşme yapılan kadınların evlerinde televizyon dışında herhangi bir beyaz

eşya bulunmamaktadır. Evlerin içinde oturulan mekânlarda da hemen hemen hiç eşya

bulunmadığı gözlenmiştir. Odaların zeminine serilen halı veya kilimlerin üzerine

atılan sünger ya da yün minderlerin dışında bazı evlerde oldukça eski televizyon

dolabı vb. dolaplar bulunmaktadır. Yerlere atılan minderlerin geceleri yatak olarak

da kullanıldığı evler bulunmaktadır. Hanelerinin ekonomik durumuna göre yere halı

veya kat kat kilim serilerek kışlar geçirilmektedir (bakınız foto:12). Odalardan

birinde ya da ikisinde odun-kömür sobası kullanılmaktadır. Ancak çoğu zaman

yakacak bulmakta zorlanılması nedeniyle elektrikli soba kullanılması zorunlu hale

gelmektedir. Evlerde elektrik kullanımı kaçak olarak sağlanmaktadır. Hiç eşya

bulunmayan odaların bir duvarında üst üste yığılmış yataklar bulunmaktadır (bakınız

foto: 13). Eve gelen kişi sayısına göre gerek olursa bu yataklar hemen yere

indirilerek oturulacak minderlere dönüştürülmektedir. Eve gelen misafire oldukça

hürmetkâr davranılmaktadır. Misafirin oturması için odanın en üst tarafı yani kapıdan

en uzak yeri gösterilmektedir. Ayrıca misafirler muhtemelen en rahat olması

nedeniyle belli minderlere oturmaları noktasında yönlendirilmektedirler. Her evde

Page 97: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 92 -

misafire mutlaka çay ikram edilmektedir. Hanelerin ekonomik durumuna göre çayın

yanında çeşitli şekerlemeler, limon ve kolonya da ikram edilmesi adettendir.

Evlerin önünde kadınların evin ekmeğini yapabilmesi için bir tandır evi

bulunmaktadır. Bu tandır evlerinde kadınlar evin kalabalıklığına göre belirli

aralıklarla tandır ekmeği pişirmektedirler. Bu durum ailelerin ekmek parasından

tasarruf etmelerini sağlamaktadır. Evler kerpiçten yapılmış olup yalıtım ve alt yapı

sorunları bulunmaktadır. Görüşme yapılan evlerin bazılarının kışın çatısı akarken,

yalıtım sorunları nedeniyle de evlerin içi oldukça soğuk olmaktadır. Tek kattan

oluşan bu evlerde tavanların alçak, camların küçük olması nedeniyle evlerin içi

oldukça karanlıktır (bakınız foto: 14–15). Güneşi çok az gören bu evler karanlık,

izbe ve soğuk yerlerdir. Evlerin bulunduğu yerleşim yerlerinde alt yapı sorunları

henüz halledilmediği için kışın evlerin etrafı çamur içindedir. Evin dışında en çok

vakit geçiren çocuklar için bu durum ciddi bir sorundur. Bu evlerde yaşayan çocuklar

okula giderken ve sokakta oynarken hep bu çamurun içindedirler. Bu durum kadınlar

için ek bir iş daha çıkarırken aynı zamanda oldukça kısıtlı olan aile bütçesine de

zarar vermektedir. Güzel “biz her gün üç ip çamaşır yıkıyoruz” diyerek bu durumu

anlatmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi çamaşır yıkamak için gerekli olan su

herhangi bir ateş yakılmasıyla sağlanmaktadır. Oysa bu aileler için yakacak bulmak

oldukça büyük bir sorundur. “Odunu zorlukla alıyoruz” diyen Güzel tandırda ekmek

yaparlarken de aynı sorundan bahsetmektedir.

Görüşme yapılan kadınların yaşadıkları evlerin tapusu bulunmamaktadır.

Ancak tapusu olmayan bu evleri kendileri yaptırmışlardır. Bu kadınlardan sadece 2

tanesinin evleri kendilerine ait değildir. Göçlerin yoğun olarak yaşandığı dönemlerde

bu ailelerin bir kısmına yönelik olarak Van’ın başka bir yerinde bir mahalle

kurularak, evler yaptırılmıştır. Bu evler göçmenlere sağlanan bir arazi üzerinde,

belirli bir plana göre düzenlenmiştir. Buna göre göçmenlere oldukça ucuz malzeme

sağlanmış ve göçmenler kendi işçiliklerini de yaparak bir ev sahibi olmuşlardır.

Yaptırılan bu evler göç sonrasında zorunlu göç mağdurlarının ihtiyaçlarına yönelik

uygulanan tek resmi programdır. Bunun yanı sıra bu evlere sahip olan göçmenler

zorunlu olarak göç edenlerin sadece belli bir kısmını oluşturmaktadır. Van’ın başka

Page 98: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 93 -

mahallerine dağılmış oldukça çok sayıda zorunlu göç mağduru insanlar

bulunmaktadır. Görüşmelerin sürdürüldüğü kadınlar da birbirinden farklı 3

mahallede yaşamlarını devam ettiren zorunlu göç mağdurlarındandırlar.

3.4.2. KADINLARIN YAŞADIKLARI MAHALLELER

Kadınların yaşadıkları mahalleler Van şehir merkezinden uzakta kurulmuş;

yol, su, kanalizasyon gibi alt yapı sorunları olan mekânlardır. Evlerin bulunduğu

mahallelerin çevresi çamurla kaplıdır. Mahalledeki evlerin hemen hepsi aynı yapı ve

konumda bulunmaktadır. Bu nedenle görüşme yapılan evlerin yerlerini, farklı

zamanlarda gidildiğinde, bulmakta zorlanılmıştır. Mahallelerde evlerin neredeyse

hepsi tek kattan oluşmakta ve birbirine oldukça yakın bulunmaktadır (bakınız foto:

16). Buralar herkesin birbirini tanıdığı kapalı mekânlardır. Görüşmeye gidildiği

zamanlar mahallede yaşayan diğer insanların merakla bizi izlemesi, buralara sıklıkla

yabancıların gelmediğini göstermektedir. Bu mahallelerde yaşayan insanların

dışarıdan gelen kimselere karşı merak içinde olmalarının yanında aynı zamanda

temkinli de davrandıkları gözlenmiştir. Çünkü mahallelerde dolaşılması sırasında

birçok mahalle sakini bizi uzaktan izlemeyi tercih etmiştir. Bu yaklaşımları ise tezin

başka bölümlerinde vurgulandığı üzere yaşadıkları sosyal, kültürel ve siyasal

ayrımlaşmayı bir kez daha kanıtlamaktadır. Kendi içlerine kapanma bu insanların

faklı olanla arasına daha da çok mesafe koymasına neden olmaktadır.

3.4.3. KADINLARIN ÇOCUKLARI ve YOKSULLUKLARI

Bu ailelerin nüfusu genel olarak oldukça kalabalıktır. Kız çocukların

evlenerek evden ayrılması, erkek çocukların ise baba evinde yaşamlarını devam

ettirmesi alışkanlığı Hakkâri’de olduğu gibi Van’da da devam etmektedir. Ancak

gençlerin erken yaşta evlenmesi, kendi geçimlerini sağlayacak herhangi bir işte ya

hiç çalışmamaları ya da zaman zaman çalışmaları erkek çocukların hemen hepsinin

baba evinde yaşamlarını devam ettirmesine neden olmaktadır. Bu ailelerin

yoksullukla mücadele etmek için geliştirdikleri taktiklerden (özne strateji geliştiren,

öteki taktik geliştirendir) bir tanesi olan bu yaklaşım, tüm aile fertlerinin bir ev içinde

Page 99: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 94 -

kalarak, kazanılanın da harcananın da bir arada yapılması düşüncesine

dayanmaktadır. Yeni evlenenlere yeni bir ev açmak yerine bir arada yaşamak, bu

gençlerin varsa kazançlarının hane içinde kalmasını sağlamak, bunun yanı sıra

kaynayan bir kazandan hep beraber yiyerek yeni bir kazan kaynatılmasını önlemek

amacıyla kadınlar eşleri, evlenmemiş çocukları, evlenmiş erkek çocukları, gelinleri

ve torunlarıyla bir arada yaşamaktadır. Görüşme yapılan kadınlardan Gülbahar bu

konuda şunları anlatmaktadır: “Oğlum da tekrar ev içine geldi, eşine bakamıyor; bir

kızı da var… Burada ise koşullar çok kötü gördüğünüz gibi. Oğlum tekrar eve döndü,

eşyalarını bile eve yerleştiremedi dışarıya bıraktık. Biz köyde olsaydık böyle

olmazdı… Vallahi muradım; Allah'ım çocuklarıma bir nasip versin, kiracılıktan

kurtulmak kendi evlerimize sahip olmak isterim. Sürekli ev sahipleri evden

çıkartmaya çalışıyorlar. Halimiz perişan.” Görüldüğü gibi Gülbahar kirada

oturmaktadır. Evlenen oğlu da kirada otururken maddi olarak zorlanması nedeniyle

anne-babasının evine taşınmak zorunda kalmıştır. Sonuç olarak bu aileler yaşadıkları

yoksulluk nedeniyle bir arada yaşamak zorunda kalmaktadırlar.

Yapılan gözlemlerde zorunlu göç mağdurlarının çok zor şartlar altında

yaşadıkları görülmüştür. Kadınların eşlerinin hiçbirinin düzenli bir işi

bulunmamaktadır. Evlerde çalışanlar genellikle genç erkeklerdir. Bu gençler ailelerin

yaşadıkları ekonomik sıkıntı nedeniyle çalışmak zorunda kalması sonucu eğitimlerini

yarıda bırakmışlardır. Küçük yaştaki çocukların hemen hepsi okula devam

etmektedir. Ancak çocukların genel olarak okulda başarıları oldukça düşüktür. Bu

aileler içinde Türkçe dilinin konuşulmaması, çocukların Türkçe’yi sadece okulda

kullanması, dille ilgili çok ciddi sıkıntılar yaşaması sonucunu doğurmaktadır. Dil

probleminin yanı sıra ailelerin yaşadıkları mekânlarda çocukların ders çalışacak bir

ortamlarının olmaması da çocukların okuldaki başarılarını düşüren bir diğer

nedendir. Çünkü görüşme yapılan evlerde hemen her odanın belli bir amaca uygun

olarak kullanıldığı gözlenmiştir. Eğer evde evli erkek çocuklar eşleriyle birlikte

yaşıyor ise odalardan birisi ona ve onun eşine aittir. Bazı evlerde birden fazla evli

erkek çocuk aynı evde kalmaktadır. Evli olmayan ve evli olan çocukların ve onların

çocuklarının bir arada yaşadığı bu evlerde mekânlar da oldukça küçüktür. Bu durum

çocukların ders çalışmak için bir ortamlarının olmamasının temel nedenlerindendir.

Page 100: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 95 -

Kalabalık olan bu ailelerin çocuklarına maddi olarak bakmakta oldukça

zorlandıkları gözlenmiştir. Bu durum çocukların fiziksel özelliklerinden net bir

biçimde anlaşılmaktadır. Kışın en soğuk olduğu zamanlarda da sürdürülen

görüşmelerde çocukların genellikle bu mevsime uygun olmayan kıyafetler içinde

oldukları görülmüştür. Bu çocukların çoğunun sokakta oynarken ya da okula

giderken giydikleri ayakkabıları plastik ve oldukça incedir. Çocukların üstünde genel

olarak kışlık bir mont vb. yerine üst üste giyilmiş kazak, pijama ya da etekler

bulunmaktadır. Bu çocukların üzerindeki giysilerin oldukça eski olduğu da

gözlenmiştir. Ayrıca çocukların elbiselerinin eskimişliğinin yanında, saçlarının ve

genel olarak tüm dış görünüşlerinin kirliliği de gözlemlenen bir unsurdur. Tüm

çocuklar yoğun bir şekilde öksürmekte ve burunları akmaktadır. Bu görüntüleriyle

çocuklar, zorunlu göç mağduru ailelerin içinde bulundukları yoksullukları ve

yoksunluklarından bir kesit sunmaktadır (bakınız foto: 17–18–19).

Page 101: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 96 -

4. SONUÇ ve DEĞERLENDİRME

1984 yılından sonra ülkemizin Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde

yaşanan çatışmalar nedeniyle birçok köy ve mezra boşalmış ya da boşaltılmıştır. Bu

tez çalışması köyleri devlet güçleri tarafından tamamen boşaltılan Hakkârili

kadınlarla tamamlanmıştır. Zorunlu olarak köylerinden Van’a göç eden 10 kadın ile

sürdürülen çalışmanın sonuçları, çalışmada kullanılan yöntem nedeniyle

genellenebilir sonuçlar değildir. Ancak yapılan gözlemler ve literatür çalışması

sonucunda görülmüştür ki; zorunlu göç sürecini yaşayan bir çok insan benzer

koşullarda hayatlarını sürdürmektedir.

Bu tez çalışması 10 adet kadınla yapılan görüşmelere, çok sayıda gözleme ve

literatür taramasına dayanmaktadır. Bu üç aşama Yıldırım ve Şimşek’in (1999) nitel

bir araştırmanın üç asli unsuru olarak tanımladıkları veri toplama teknikleridir.

Çalışmanın sonucunda elde edilen bulgular daha önce de belirtildiği gibi çalışmanın

sürdürüldüğü zaman dilimi içinde çalışmaya katılan kadınlar için geçerlidir. Kendi

istekleriyle ya da PKK baskısı sonucunda köylerini terk etmek zorunda kalan daha

çok sayıda kadın için bu çalışmada söylenenler geçerli olmayabilir. Bunun yanında

aynı kadınlarla daha sonraki bir tarihte yapılacak olan benzer bir çalışmanın

sonuçları bu çalışma ile paralellik göstermeyebilir. Çünkü bu türden çalışmalar

sosyal olayları durağan ve evrensel yapılar olarak görmezken, bunları bireyden

bağımsız olarak da değerlendirmez. Bu konuya çalışmanın yönteminin anlatıldığı

bölümde daha detaylı değinilmiştir. Üç aşamadan oluşan bu tez çalışması sonucunda

elde edilen bulgular şu şekilde özetlenebilir:

Görüşmelere katılan kadınlar devlet güçleri tarafından toplu halde köyleri

boşaltılan insanlardan bazılarıdır. Bu nedenle kadılar köylerinden göç etme

nedenlerini askerlerin köylerini boşaltmalarıyla açıklamaktadır. Kadınlar bu konuda

sürekli olarak devlet güçleri ile PKK arasında kaldıklarını vurgulamaktadırlar.

Köylerinin askerler tarafından yakılarak boşaltıldığını söyleyen kadınlar o günle ilgili

olarak konuşmaktan kaçınmaktadırlar. Bunun yanı sıra sürekli olarak köylerinin

yakıldığını ve askerlerin köylerini boşalttığına değinen kadınlar bu olayların

Page 102: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 97 -

nedenleri hakkında da detaylı bir şekilde konuşmamaktadırlar. Kadınların bu konuyla

ilgili tek açıklamaları askerlerin köylerine korucu olmasını önermeleri sonucunda

kendilerinin bunu kabul etmemeleri üzerine köylerinin yakılarak boşaltıldığıdır.

Kadınlara sorulan sorular sonucunda anlaşılmıştır ki; kadınlar göç etme

kararında etkin olmadıkları gibi göç edilecek yerin seçiminde de etkili olmamışlardır.

Kadınlar göçün nasıl gerçekleştirileceği, nereye göç edileceği, kimlerle birlikte göç

edileceği gibi konularda da karar süreçlerinin içinde yer almamaktadırlar. Bu nedenle

kadınlar bu süreçte erkeklerden daha fazla tabi olan konumundadırlar.

Kadınların bu süreçte karar verme mekanizmalarından dışlanmış olmaları

onların süreci anlamlandırmasını da zorlaştırmaktadır. Küçükcan ve Köse’nin(2000)

de belirttikleri gibi hayatlarının kontrolünü kaybeden, hayatlarına yön verme

yeteneklerinden mahrum kalan, can ve mal kaybı yaşayan insanlar yaşadıklarıyla baş

edebilmek için kaybettikleri anlamın yerine yenilerini koymak için

çabalamaktadırlar. Görüşmeye katılan kadınların da yaşadıkları nedeniyle benzer bir

duygusal boşluk içinde oldukları, yaşadıklarını ve hayatlarının tamamını yeniden

anlamlandırmaya çalıştıkları görülmüştür. Şöyle ki; kadınlar başlarına gelen olayları

bir kader ve tevekkül anlayışı içinde yorumlamaktadırlar. Ayrıca kadınların hayattan

beklentileri dünyevi değerlerden çok, iman, ibadet vb. üzerine kurulu dini değerlere

dayanmaktadır. Bu yorumlama sayesinde kadınlar yaşadıkları olumsuz süreçleri dini

bir anlam dünyası içinden yeniden yorumlamaktadırlar.

Kadınlarla yapılan görüşmeler sonucunda görülmüştür ki; görüşmelere katılan

kadınlar zorunlu göç sürecinde, sınırlı da olsa bir tür siyasi bilinç sürecine

girmişlerdir. Kadınlar duygusal temelde belirli siyasi partilere yönelik bir sempati

geliştirmişlerdir. Kentteki kimlik yitiminin bir yansıması olan bu sempati, büyük

ölçüde bir “ötekilik” duygusunun yol açtığı sosyo-psikolojik sorunlardan

kaynaklanıyor olabilir. Sempati duydukları siyasi partinin kendilerine değer

verdiğine değinen kadınlar aynı zamanda bu hareketin erkeklerini de benzer yönde

biçimlendirdiğini savunmaktadırlar. Ayrıca bu siyasal hareket kadınlar için dilini,

yolunu, nasıl yaşanacağını bilmedikleri bu yeni yerlerde kendilerini yalnız

Page 103: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 98 -

hissetmelerine engel olan bir sosyal ortam da yaratmaktadır. Kadınlar köyde

yaşarken genel olarak yaylaya gidip gelmenin dışında başka bir yere

gitmemektedirler. Van’a göç ettikten sonra ise Van’ın bilmedikleri bir yer olmasının

dışında sosyal baskılar nedeniyle de mekânsal bir hareketlilik yaşamamaktadırlar.

Ancak kadınlar siyasi faaliyetlere katılmaya başladıktan sonra sık sık kendilerini ait

hissettikleri partinin binasına gidip gelerek, partinin hem şehir içindeki hem de şehir

dışındaki faaliyetlerine katılarak daha fazla hareket edebilmektedirler. Görüşmeler

sonucunda görülmüştür ki; kadınlar bu süreç içinde kendi etnik kimliklerini ön plana

çıkarmaktadırlar.

Göç sonrasında etnik kimliklerine daha fazla vurgu yapan kadınlar, bölgedeki

ayrılıkçı etnik hareket içinde yer alarak, bu hareketin hem öznesi ve hem de nesnesi

olmaktadırlar. Bu hareket sayesinde ikinci sınıf insan muamelesinden kurtulduklarını

söyleyen kadınlar hareketin öznesi iken hareketin devamını ve yeniden üretimini

sağlayan işlevleri yerine getirerek de nesnesi haline gelmektedirler. Bunun yanı sıra

bu türden etnik hareketler Kandiyoti’nin de belirttiği gibi kendisini hem yeni

kimlikler lehine geleneksel bağlantıları dönüştürüp eritecek bir proje, hem de

müşterek toplumsal geçmişin derinliklerinden gelen saf kültürel değerlerin eritilmesi

olarak sunar. Bu her iki eylemde kadınlar üzerinden yürütülür. Ayrıca bu türden

hareketler içinde kadınlar etnik ve ulusal grupların sınırlarının yeniden üretilmesinde

etkin bir rol oynar. Bu da kolektif kimliğin yeniden üretilmesiyle gerçekleşmektedir.

Ancak kolektif kimlik üretildiği oranda diğerleriyle arasına bir sınır koyar. Böylece

yeni olanı ve farklı olanı dışlayan bu yaklaşım özellikle zorunlu göçe maruz kalan

kadınlar için kente ve kent yaşamına uyum sağlamada ciddi sorunlara neden

olmaktadır. Bu durum kadınların sadece yaşadıkları kente değil, aynı zamanda makro

ölçekte ulusal süreçlere katılımını da engellemektedir. Şöyle ki; “kadınların

cemaatlerin sınır taşları ve toplu kimliklerinin ayrıcalıklı taşıyıcıları olarak

nitelendirilmeleri, onların modern ulus devletlerin tam anlamıyla yurttaşları olarak

ortaya çıkışlarına olumsuz etkide bulunur.” (Kandiyoti, 1997: 166).

Görüşmelere katılan kadınlar genellikle ekonomik sorunlarından bahsetmeyi

tercih etmektediler. Hakkâri’de ekonomik anlamda çok daha rahat bir hayat

Page 104: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 99 -

sürdüklerini tekrarlayan kadınlar Van’daki yoksulluklarını detaylı bir şekilde

anlatmaktadırlar. Kadınlar köyde yaşadıkları dönemlerde kendi kendilerine yeten bir

ekonomiye sahip olduklarını anlatmaktadırlar. Orada kendi ürettikleriyle paraya

ihtiyaç duymadan geçimlerini sağlayan haneler Van’a göç ettikten sonra geçim

kaynaklarının değişmesiyle birlikte ekonomik anlamda oldukça zorlanmaktadırlar.

Hane reisinin bu yeni yerlerde gerekli olan bilgi ve becerilere sahip olmaması

nedeniyle iş bulamaması sonucu hanenin geçimi; genç erkekler, kadınlar ve

çocukların sırtına yüklenmiştir. Bu durum genel olarak çocukların eğitimini

engellemektedir. Oldukça kalabalık olan bu ailelerde yetişkin erkeklerin çalışmaması

ve haneye giren düzenli bir gelirin olmaması çocukların ailenin geçimini neredeyse

tamamen üzerine almasına neden olmaktadır. Benzer şekilde görüşmelerin

yürütüldüğü ailelerde de çocuklar çalışmak zorunda olmaları nedeniyle eğitimlerini

yarıda bırakmışlardır. Çocukların yanı sıra ailelerin ekonomik olarak geçinmelerinin

zorlaşması nedeniyle kadınlar da çalışmak zorunda kalmıştır. Ancak yine onlar da

erkekler gibi kent yaşamına uygun bilgi ve becerilerden yoksundurlar. Bu nedenle

görüşmelere katılan kadınlardan 2 tanesi açıkça ramazanda zekât topladığını

anlatırken, diğerleri de dolaylı yollardan yardım talebinde bulunmuşlardır. Sonuç

olarak köylerinde ürettikleriyle geçimlerini sağlayan bu aileler Van’a göç ettikten

sonra başkalarının yardımına muhtaç hale gelmişlerdir.

Van’a göç ettikten sonra emek süreçlerinde meydana gelen değişimler

nedeniyle kadınların gündelik yaşam pratikleri de değişmiştir. Köyde yaşadıkları

dönemlerde oldukça etkin bir biçimde hanenin üretiminde katkıda bulunan kadınlar

göç ettikten sonra hanenin üretim süreçlerinde meydana gelen daralmalar nedeniyle

eski alışkanlıklarından vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Bu yeni yaşam biçimi hem

yapılan işlerden arta kalan zamanlardan ve hem de haneye maddi olarak bir kazanç

sağlayamamanın verdiği sıkıntılarda dolayı kadınların kendilerini bir anlamda

değersiz ve işe yaramaz hissetmelerine yol açmaktadır. Kadınların köyde edindikleri

becerileri bu yeni yerlerinde kullanamamaları ve burada gerekli olan beceriler için

belli bir donanıma sahip olmamaları onların daha da çok içe kapanmasına neden

olmaktadır. Tekeli’nin de belirttiği gibi, “göç eden kişinin belli büyüklükteki bir

Page 105: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 100 -

yerleşme ya da emek pazarı dışına göç eden kişi olması belli bir topluluğu terk

ederek yeni bir topluluk içine girmesi, yeni toplumsal ilişkiler kurmasını

gerektirmekte ve çok sayıda uyum sorunu yaratmaktadır.” (1998: 10). Benzer bir

durum içinde olan zorunlu göçmenler de uyum sorunu yaşamakta, yaşadıkları uyum

sorunlarını ise kendi içlerinde halletmeye çalışmaktadırlar.

Peker’in(1999) de belirttiği gibi aileler kendi içlerine kapanarak sadece

kendilerine benzeyenlerle ilişki kurarken, sorunlarına da kırdan tanıdıkları aile,

akraba ve din kurumu ile çözüm bulmaya çalışmaktadırlar. Uyum sorununa bulunan

bu çözüm ise belli bir cemaatleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Bir de buna yerli

halkın bu insanlara karşı gösterdiği dışlayıcı ve düşmanca tavır eklenince aileler

yaşadıklarının da etkisiyle daha da içlerine kapanmaktadırlar. Böylesi bir yaklaşım

ise bu insanlar arasında dışarıdan olanlara karşı güvensizlik yaratmaktadır.

“Güvensizlik, hem kişilerin kamusal alanı kullanmalarını engellemekte, hem de

özelde bireylerin kişisel yakın ilişkiler geliştirmelerinin önünde ciddi bir engel

oluşturmaktadır. Bu kişiler, insanlarla iletişime geçmekte güçlük çekmekte ve

sorunlarıyla yalnız baş etmeye çalışmaktadırlar. İletişim güçlüğü ve güvensizlik,

ayrıca sorunların saptanması ve müdahale edilmesine engel olduğundan, psikolojik/

sosyal/ kültürel problemler çözümsüz kalmaya devam etmektedir.” (www.

basaksanatvakfi. org. 05.10.2004).

Kadınlarla yapılan görüşmelerde kadınların köyde yaşarken emek süreçlerine

ve doğanın ritmine göre hareket ettikleri Van’da ise emek süreçlerinin değişmesi ve

şehir hayatına uyum sağlamak zorunluluğu nedeniyle hareket alanları değişmiştir.

Köydeyken doğayla iç içe bir yaşam süren kadınlar Van’a göç ettikten sonra

yaşadıklarının da etkisiyle yaşamlarını daha çok evle sınırlı geçirmektedirler. Ayrıca

gelinen bu yeni yerlere karşı duyulan güvensizlik kendi içlerinde bir denetim

kurmalarına neden olmaktadır. Böylesi bir denetim ise öncelikli olarak, namus ve

buna bağlı olarak kadın cinselliği üzerinden sağlanmaktadır. Wedel’in de belirttiği

gibi, “mahallenin dışına çıkan kadınlar ve kızlar nasıl giyindikleri, kiminle

konuştukları vb. konularda çok dikkatle izleniyorlar. Doğru bulunmayan bir

davranış, komşular arasında dedikoduya ve kocanın tepkisine yol açıyor. Böylece

Page 106: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 101 -

mahalledeki yeni toplumsal denetim, yeni kentsel davranış biçimlerinin gelişmesini

zora sokuyor.” (2001: 108). Kadınlar üzerinde kurulan bu denetim ve şehir

yaşamının bilinmezliği kadınların dört duvar ile sınırlı bir yaşam sürmelerine neden

olmaktadır.

Kadınların yaşadıkları ailelerine baktığımızda genel olarak evliliklerin eski

alışkanlıklara göre devam ettiği gözlenmektedir. “Kuma”, “berdel”, “levirat” adı

verilen ve doğu ve güney doğu Anadolu bölgelerinde uygulamalarına sıkça rastlanan

evlilik türleri görüşme yapılan ailelerde de görülmektedir. Evliliklerin erken yaşlarda

yapıldığı bu ailelerde kadınlar erken ve geç yaşlarda doğum yapmaktadırlar.

Kadınların genel olarak doğum kontrol yöntemlerini kullanmamaları ailelerdeki

çocuk sayısının oldukça fazla olmasına neden olmaktadır. Özellikle erkek çocuk

yerine getirdi işlevler açısından oldukça kıymetlidir. Emeğe dayalı bir aile ekonomisi

içinde çocuk emek süreçlerine katılımı açısından değerlendirilmektedir. Özellikle

erkek çocuk aynı zamanda ailenin korunup kollanmasında bir güç kalkanı görevi

görmektedir. Ayrıca ata soyuna dayalı bir aile yapısı içinde erkek soyun devamı

anlamına da gelmektedir. Bunun yanı sıra çocukların Kürt soyunun devamı olarak

algılanması çocuk sahibi olmaya politik bir de anlam yüklenmesine neden

olmaktadır. Tüm bu nedenler yüzünden çocuk ama özellikle erkek çocuk kadınların

da çevrelerinde sosyal statülerinin artmasına neden olmaktadır.

Çocuk sahibi olmak konusunda yukarıda sayılan nedenlerin yanı sıra zorunlu

göçe maruz kalmış kadınların doğum kontrol yöntemlerinden faydalanmamalarının

özel nedenleri de bulunmaktadır. Bu kadınların doğum kontrolüne yönelik olarak

resmi kurumlardan yardım almamalarının farklı nedenleri bulunmaktadır. Öncelikli

olarak bu kadınların resmi kurum ve kuruluşlardan yardım alacak bilgi ve

deneyimden yoksun olması, bu kurumlarla iletişime geçebilmek için gerekli olan

Türkçeyi bilmiyor olmaları onların buralardan uzak durmasına neden olmaktadır. Bu

kurumlara başvurmada gerekli olan belgelerden ya da paradan yoksun olmaları da bir

diğer nedendir. Ayrıca herhangi bir resmi kuruluşa gittiklerinde gerek Türkçe

bilmemeleri, gerek giyim kuşam gibi dış görünüşleri nedeniyle kendilerini farklı

hissetmekte ya da farklı hissetmelerine neden olunmaktadır. Wedel kırsal alandan

Page 107: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 102 -

göç eden Kürt kökenlilerin okul eğitimi eksikliğinin, İstanbul’da Türkçe eksikliğine

de neden olduğuna değinmektedir. Ona göre bu durum bilgi alışverişini, bürokrasiyle

yapılacak işlerin yapılmasını, aynı zamanda kentin eski yerleşikleri ile ilişkiye

geçmeyi zorlaştırmakta ve resmi dairelerde, doktora gidildiğinde ve iş yerlerinde

ayrıma uğramaya ve aşağılanmaya neden olabilmektedir. “Formel eğitim almamış

olmak, kurum ve organizasyonlarla ilgili deneyim eksikliği çok sayıda kadının

özgüven eksikliği çekmesine yol açıyor; hiçbir şey bilmediğini ya da gerektiği gibi

bir dil ve formda konuşmadığını düşünüyor bu kadınlar. Çok sayıda kadın, kamu

kuruluşlarında, örneğin hastanelerde ya da belediyede, köylü giysileri ya da lehçeleri

nedeniyle ayrıma uğradıklarını söylüyor. Kamusal alanlar ilkece herkese açık olsa da

onlar buraları modern, kentli ve eğitimli kadın tipiyle birlikte düşündüklerinden

yadırgıyorlar.” (2001: 106–107). Modern kurumların tek bir tipe göre tasarlanması

nedeniyle kendilerini öteki hissetmeleri onların genelde tüm kurumları, özel de ise

sağlık kurumlarını kullanmalarını engellemektedir.

Görüşmelere katılan kadınlar köylerine geri dönmek konusunda ise oldukça

net fikirlere sahiptirler. Geçmişi özlemle anan kadınlar köylerini çok fazla

özlediklerini vurgulamaktadırlar. Buna rağmen köylerine geri dönmeyi belli şartlar

yerine getirilirse istemektedirler. Bunlardan en önemlisi köylerinde güvenliğin

sağlanmasıdır. Eskisi gibi çatışmalar olursa, olaylar yaşanırsa geri dönmek

istemediklerini belirtmektedirler. Devlet tarafından güvenliklerinin sağlanmasının

yanında kendilerine maddi yardım yapılmasını da talep etmektedirler. Yaşanacak

yerleri ve hayatlarını sürdürecek geçim kaynakları yok olan bu insanlar

güvenliklerinin sağlanmasının yanında yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli olan

temel ihtiyaçlarının karşılanmasını da istemektedirler. Bir taraftan bu istekleri yerine

getirilse bile gitmek istemediklerini söyleyen bu insanlar geçmiş günlerin tekrar aynı

güzellikte yaşanacağına olan umutlarının kırıldığını da dile getirmektedirler.

Belirli bir planlamadan yoksun ve zorlama bir şekilde köyleri boşaltılan bu

insanlar oldukça kısa bir süre içinde yıllardır yaşadıkları topraklarından

koparılmıştır. Resmi rakamlara göre 378334 kişi yaşamlarında köklü değişikliklere

neden olan zorunlu göç sürecini yaşamaktadır. Göçün bir süreç olarak algılanması

Page 108: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 103 -

nedeniyle zorunlu göçe maruz kalan kişi sayısının sadece bu kadarla sınırlı kaldığı

düşünülmemektedir. Süreç olması nedeniyle göç bir sonraki kuşakları da derinden

etkilemektedir. Sosyal, kültürel, ekonomik pek çok soruna neden olan zorunlu göç

süreci oldukça geniş bir kitleyi etkilemektedir. Belli bir yere yerleşmek zorunda

kalan bu insanlar yeni yerlerde gerekli olan araçlardan yoksun, dolayısıyla buraların

sunduğu olanaklardan mahrum bir şekilde oldukça zor şartlarda yaşam mücadelesi

vermektedirler. Tercih etmedikleri bir durumu yaşamak zorunda kalan bu insanlar

gittikçe keskinleşmekte ve uçlara doğru kaymaktadırlar. Böylesi bir durum ise kent

yaşamından ve ulusal süreçlerden daha da uzaklaşmaya neden olmaktadır.

Burada yapılması gereken zorunlu göç sürecini yaşayan insanları

farklılıklarıyla kabul etmek ve onları kendi özgün durumları içinde

değerlendirebilmektir. Zorunlu göçe maruz kalmış olmak birçok ortak sorunu

beraberinde getirirken göçmenlerin kendi içinde farklı bireyler olması nedeniyle

farklı sorunları olabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Süreç içine cinsiyetçi bir bakışla

bakmak, çocukları ve gençleri kategorize etmek oldukça önemlidir. Bu insanların

özgün sorunlarını kabul etmek onların farklılığını kabul etmek anlamına gelmektedir.

Ancak sadece farklılığı kabul etmek yeterli gelmemekte, kendi çıkarlarını

savunmasını da kabul etmek gerekmektedir. Burada önemli olan ötekine karşı

müsamaha gösterebilmektir. “Müsamahaya, farklılığın kabullenilişinden öte, ancak

bir arada yaşama söz konusu olduğunda ihtiyaç duyulmakta… müsamahaya,

monolog eğilimlerine karşı konulmaya çalışılarak bir diyaloga gerek duyulduğunda

muhtaç olunmakta; müsamahaya yalnızca ötekinin öteki olduğu kabul edildiğinde de

değil (bu da yetmez), ötekinin çıkarlarının meşru olarak algılandığı; dahası ötekinin

de çıkarlarını gütmeye hakkı olduğuna ve buna saygı gösterilmesi gerektiğinin

farkına varıldığında ihtiyaç vardır.” (Z. Bauman, 1992, xxi’den aktaran Demirtaş,

Diken, B. Gözaydın, 1996: 43).

Page 109: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 104 -

KAYNAKLAR Akşit,B., (1998), “İçgöçlerin Nesnel Ve Öznel Toplumsal Tarihi Üzerine Gözlemler: Köy tarafından Bir Bakış”, Türkiye’de İçgöç, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Altuntaş, B., (2003), Mendile, Simite, Boyaya, Çöpe…: Ankara Sokaklarında Çalışan Çocuklar, İstanbul: İletişim Yayınları. Arı, K., (1999), “Türkiye’de Mübadele Dönemi Toprak Mülkiyeti ve Tarımda Değişim”, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Bilgili, A., Aydoğan, F., Güngör, C., (1996), “ Doğu Anadolu Bölgesinde Zorunlu Göç Olgusunun Sosyolojik Çözümlemesi: Van Örneği”, II. Ulusal Sosyoloji Kongresi, (Toplum ve Göç), Mersin: Sosyoloji Derneği. Bozkurt, N., (2000), Denizi Kurutmak, Dünden Bugüne Zorunlu Göç ve İskan Politikası, İstanbul: Belge Yayınları. Demirtaş, S., Diken, B., Gözaydın, İ.B., (1996), “Mekan ve Ötekiler”, Defter, İstanbul: Metis Yay., 1996, 9/28: 39-44 Dikeçligil, B., (2000), “Sosyolojide Metodolojik Farklılaşma ve Metodlar Arası İşbirliği”, Yeni Sosyolojik Arayışlar; Dünyada ve Türkiye’de Farklılaşma-Çatışma Bütünleşme-II, Ankara: Sosyoloji Derneği. Erman, T., (1998), “Göç Olgusunda Kalitatif Yöntem Olarak Etnografik Araştırma: Bir Gecekondu Araştırmasının Düşündürdükleri”, Türkiye’de İçgöç, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Erder, S., (1995), “Yeni Kentliler ve Kentin Yeni Yoksulları”, Toplum ve Bilim 66: 106-118. Gökçe, B., (1990), “Evlilik Kurumuna Sosyolojik Bir Yaklaşım”, TC. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Aile Yazıları:4, Evlilik Kurumu ve İlişkileri, Bilim Serisi: 5/4, Ankara. Göktürk, A., (1996), “Zorunlu Göç ve Bir Kent: Diyarbakır”, II. Ulusal Sosyoloji Kongresi, (Toplum ve Göç), Ankara: Sosyoloji Derneği. Gündüz, M., Yetim, N., (1996), “Terör ve Göç” II. Ulusal Sosyoloji Kongresi, (Toplum ve Göç), Ankara: Sosyoloji Derneği. Işık O., Pınarcıoğlu, M., (2003), Nöbetleşe Yoksulluk, İstanbul: İletişim Yayınları. Harding, S., (1996), “Feminist Yöntem Diye Bir Şey Var mı?”, Farklı Feminizmler Açısından Kadın Araştırmalarında Yöntem, İstanbul: Sel Yayıncılık.

Page 110: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 105 -

İçduygu, A., Sirkeci, İ., (1999), “Cumhuriyet Dönemi Göç Hareketleri”, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. İçduygu, A., Sirkeci, İ., Aydıngün, İ., (1998), “Türkiye’de İçgöç ve İçgöçün İşçi Hareketine Etkisi”, Türkiye’de İçgöç, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. İçduygu, A., Ünalan, T., (1998), “Türkiye’de İçgöç: Sorunsal Alanları ve Araştırma Yöntemleri”, Türkiye’de İçgöç, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. İlkkaracan P., (1998), “Doğu Anadolu’da Kadın ve Aile”, 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. İlkkaracan, İ., İlkkaracan, P., (1999), “1990’lar Türkiye’sinde Kadın ve Göç”, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Kağıtçıbaşı, Ç., (1998), “Türkiye’de Kadının Statüsü: Kültürler Arası Perspektifler”, 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Kandiyoti, D., (1997), Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar, İstanbul: Metis, Kadın Araştırmaları, İletişim Yayınları. Kayacan, G., (1999), “Kızıltepe’den İstanbul’a… Kemerburgaz ‘Çadır Köyü’”, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Köse, M. R., Çolak, Ö. F., Dayıoğlu M., (2000), TC. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı-ILO-IPEC Projesi, “Türkiye’de Çocuk İşgücünü Sona Erdirmeye Yönelik Analitik Bir Çerçeve”: Ankara. Küçükcan, T., Köse, A., (2000), Doğal Afetler ve Din, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Marshall, G., (1999), Sosyoloji Sözlüğü, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. Mies, M., (1996), “Feminist Araştırmalar İçin Bir Metodolojiye Doğru”, Farklı Feminizmler Açısından Kadın Araştırmalarında Yöntem, İstanbul: Sel Yayıncılık. Nagel, J., (2004), “Erkeklik, Milliyetçilik: Ulusun İnşasında Toplumsal Cinsiyet, Cinsellik”, Vatan, Millet, Kadınlar, İstanbul: İletişim Yayınları. Oktik, N., (1996), “Köyün İticiliği-Kentin Çekiciliği”, II. Sosyoloji Kongresi (Toplum ve Göç), Mersin: Sosyoloji Derneği. Özbek, M., (1998), “Mekânsal Kültürel Haritalar: İstanbullu Kadın Öğrencilerden Yaşam ve Göç Öyküleri”, Defter 11; 32: 109–129. Özcan, Y. Z., (1998), “İçgöçün Tanımı ve Verileri ile İlgili Bazı Sorunlar”, Türkiye’de İçgöç, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

Page 111: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 106 -

Peker, M., (1999), “Nüfus Politikasındaki Değişim ve Nüfusumuzdaki Dönüşümler”, Bilânço 1923–98 (II. Cilt), İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Peker, M., (1999), “Türkiye’de İçgöçün Değişen Yapısı”, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Sevim, Ö., Y., (2000), “Terör Nedeniyle Elazığ’a Göç Edenlerin Sorunları Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Elazığ. Sezal, İ., (1996), “Göçler ve Şehirleşemeyen Şehirler”, II. Sosyoloji Kongresi (Toplum ve Göç), Mersin: Sosyoloji Derneği. Tekeli, İ., (1998), “Türkiye’de İçgöç Sorunsalı Yeniden Tanımlanma Aşamasına Geldi”, Türkiye’de İçgöç, İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Van Bruinessen, M., (2002), Kürdistan Üzerine Yazılar: İstanbul: İletişim Yayınları. Van Bruinessen, M., (2003), Ağa, Şeyh, Devlet, İstanbul: İletişim Yayınları. Wedel, H., (2001), İstanbul Gecekondularında Kadınların Siyasal Katılımı, İstanbul: Metis, Kadın Araştırmaları14. White, J.B., (1999), Para ile Akraba, İstanbul: İletişim Yayınları. Yalçın-H., L., (1995), “Aşiretli Kadın: Göçer ve Yarı-Göçer Toplumlarda Cinsiyet Rolleri ve Kadın Stratejileri”, 1980’ler Türkiye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim Yayınları. Yalçın-H., L., (2002), Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri, İstanbul: İletişim Yayınları. Yalçın-H., L., Van Gelder, P., (2004), “90’larda Türkiye’de siyasal söylemin Dönüşümü Çerçevesinde Kürt Kadınlarının İmajı: Bazı Eleştiriler Değerlendirmeler”, Vatan, Millet, Kadınlar, İstanbul: İletişim Yayınları. Yıldırım, A., Şimşek, H., (1999), Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara: Seçkin Yayınevi. İnternet Erişim Adresleri ve Tarihleri: Altuntaş, B., “Kürt Göçü Entegrasyon mu Seperesyon mu?”, www. bianet. org. 02.08.2003 Başak Sanat Vakfı, “SES-ÇIK (Sorun Etme Sahip Çık) Projesi Sonuç Raporu”, www. basaksanatvakfi. org. 05.10.2004

Page 112: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 107 -

EKLER/FOTOĞRAFLAR

FOTO 1 Bu fotoğrafta Nezahat’in hastaları iyileştirmek için kullandığı şifalı otlar bulunmaktadır. Otlarla birlikte masaj da uygulayan Nezahat’in bu uğraşı göçten sonra tüm ailenin geçim kaynağı haline gelmiştir.

Page 113: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 108 -

FOTO 2

Page 114: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 109 -

FOTO 3

Page 115: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 110 -

FOTO 4

2–3 ve 4 numaralı fotoğraflarda görüşme yapılan kadınların evlerinin duvarlarını yaptıkları el işleriyle süsledikleri görülmektedir.

Page 116: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 111 -

FOTO 5

FOTO 6

5 ve 6 numaralı fotoğraflar görüşme yapılan kadınların doğa özlemini ve sevgisini anlatır niteliktedir.

Page 117: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 112 -

FOTO 7 Bu fotoğrafta Van’a göç ettikten sonra da hanenin emek süreçlerine katılımı açısından çocukların anlamında bir değişikliğin olmadığı görülmektedir. Ancak burada farklı olan hanenin emek süreçlerinde yaşanan değişimdir.

Page 118: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 113 -

FOTO 8

Page 119: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 114 -

FOTO 9

Page 120: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 115 -

FOTO 10

Page 121: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 116 -

FOTO 11 8–9–10 ve 11 numaralı fotoğraflar görüşme yapılan kadınlardan bir tanesinin mutfak ve banyosuna ait görüntülerden oluşmaktadır.

Page 122: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 117 -

FOTO 12 Bu fotoğrafta oturmak ve gerektiğinde yatak olarak kullanmak amacıyla yere konulmuş minder ve yastıklar görülmektedir. Ayrıca üst üste serilmiş kilim ve halılar da dikkat çekmektedir.

FOTO 13

Page 123: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 118 -

FOTO 14

FOTO 15

Page 124: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 119 -

FOTO 16

Page 125: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 120 -

FOTO 17

FOTO 18

Page 126: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 121 -

FOTO 19

Page 127: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 122 -

ÖZET

Bu çalışma terör ve güvenlik nedeniyle genelde Doğu ve Güneydoğu

Anadolu Bölgelerinin kırsal yerleşim birimlerinden, özelde ise Hakkâri’den Van’a

doğru kitlesel ve zorunlu olarak gerçekleşen göç sürecini, süreci yaşayan kadınlar

açısından ele almaktadır. Bu sürecin kadınlarca nasıl yaşandığını ve

değerlendirildiğini anlamak amacıyla öncelikli olarak Hakkâri’den Van’a göç etmiş

az sayıda kadınla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş, daha sonra benzer

süreçleri yaşayan farklı kadınlarla yapılmış çalışmalar araştırılmıştır. Aynı süreci

yaşayan kadın ve erkeklerin farklı deneyim ve algılamalara sahip olacağı savından

yola çıkılarak oluşturulan bu çalışmada niteliksel araştırma teknikleri kullanılarak az

sayıda kadının göç sürecini nasıl yaşadığı, bu süreci nasıl etkilediği anlaşılmaya

çalışılmıştır.

Bu çalışma beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde çalışmanın konusu

ve amacı, çalışmanın yöntemi ve sorunlarına değinilmiştir. Literatür taramasına

dayalı olan göç başlıklı ikinci bölümde ise kavram olarak göç, göç analizleri, göç

türleri, genel olarak Türkiye’de göç hareketleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu

göçünün özgünlüğü ve kadınların göç süreci içinde değerlendirilmesiyle ilgili alt

bölümler yer almaktadır. Görüşmeler sonucunda elde edilen bulguların

değerlendirilmesinden oluşan üçüncü bölüm kaset çözümlemelerinden elde edilen

sonuçların yorumlandığı bölümdür. Bu bölümde kadınların göç sürecini nasıl

anlattıklarına, süreç içinde neler hissettiklerine, göç sonrasında ne gibi değişimler

yaşadıklarına değinilmiştir. Bunların yanı sıra kadınların aileleri, evlenme biçimleri,

çok çocuk sahibi olmaları ve bunun nedenleri gibi konulara da değinilmiştir. Saha

çalışmasında yapılan gözlemlerden oluşan dördüncü bölümde ise görüşme yapılan

kadınların ve benzer koşullarda yaşayan zorunlu göçe maruz kalmış diğer ailelerin

evleri, mahalleleri, yoksullukları anlatılmıştır. Sonuç ve değerlendirme bölümü olan

beşinci bölümde yapılan literatür çalışması, görüşmeler ve gözlemlerle birlikte

varılan sonuçlar değerlendirilmiş ve sunulmuştur.

Page 128: GÖÇ’ÜN KADIN YA ŞAMI ÜZER İNDEK ETK İLERmighealth.net/tr/images/0/0e/Gocun_kadin_yasami_uzerine_etkileri.pdf · edenlerin gönüllülükleri üzerine Türkiye’de ya şanan

- 123 -

ABSTRACT

The purpose of this thesis is to study compulsory mass migration in the East and Southeast Anatolia necessitated by terror and related other security reasons. By using qualitative research techniques in the field, women experiences of migration from rural Hakkari to the poverty stricken quarters of Van were thoroughly examined and analysed in the study. Since gender differences let man and woman experience the same social reality differently special attention is given to the evaluation of migration from the perception of women who participated in the process.

The present study is organised into 5 chapters. The introductory Chapter 1 provides a general framework on the purpose of the subject, its methods and research techniques and limits and problems related to the subject and the methods employed. Chapter 2 starts with a brief account of literature survey on the subject and goes on to deal with the conceptual analysis of migration and its variations, migration and type of migrations in Turkey, and the unique character of migration in the East and Southeast Anatolia with special reference to the roles of women in the process. Findings from the fieldworks are discussed and evaluated in Chapter 3. There, special attention is given to women perceptions of migration with particular reference to what they felt during the migration and what kind of changes have they undergone in their lives afterwards. Chapter 4 provides additional information and evaluations based on the researcher’s observations in the field depicting the poverty stricken districts in which the immigrants have settled and the houses they lived in. Chapter 5 contains a general conclusion.