36

Geleceği Olmayan Fanzin

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Herkes için Arkeoloji Yazıları..

Citation preview

Page 1: Geleceği Olmayan Fanzin

Herkes için Arkeoloji Yazıları

Sayı: 1 - Kasım 2012

Arkeoloji ve Milliyetçilik

Singer'den Şirinler'e Frigler

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Aktarımı

Alacahöyük Kral Mezarları ve Prometheus İlişkisi?

Singer'den Şirinler'e F

rigler

Arkeoloji ve Milliyetçilik

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Aktarımı

Alacahöyük Kral Mezarları ve Prometheus İlişkisi?

Arkeoloji ve MilliyetçilikSinger'den Şirinler'e Frigler

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Aktarımı

Alacahöyük Kral Me

zarları ve Promethe

us İlişkisi?

Singer'den Şirinler'e Frigler

Arkeoloji ve Milliyetçilik

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Akta

rımı

Alacahöyük Kral Mezarları ve Prometheus İlişkisi?

Arkeoloji ve MilliyetçilikSinger'den Şirinler'e Frigler

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Aktarımı

Alacahöyük Kral Me

zarları ve Promethe

us İlişkisi?

Singer'den Şirinler'e Frigler

Arkeoloji ve Milliyetçilik

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Akta

rımı

Alacahöyük Kral Mezarları ve Prometheus İlişkisi?

Arkeoloji ve M

illiyetçilikSinger'den Şirinler'e Frigler

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Aktarımı

Alacahöyük K

ral Mezarları ve Prom

etheus İlişkisi?

Singer'den Şirinler'e Frigler

Arkeoloji ve Milliyetçilik

Sakal Yülümemenin Rom

a Portre Sanatı Üzerinden A

ktarımı

Alacahöyük K

ral Mezarları ve Prom

etheus İlişkisi?

Arkeoloji ve M

illiyetçilikSinger'den Şirinler'e Frigler

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Aktarımı

Alacahöyük K

ral Mezarları ve Prom

etheus İlişkisi?

Singer'den Şirinler'e Frigler

Arkeoloji ve Milliyetçilik

Sakal Yülümemenin Rom

a Portre Sanatı Üzerinden A

ktarımı

Alacahöyük K

ral Mezarları ve Prom

etheus İlişkisi?

Page 2: Geleceği Olmayan Fanzin

2

içindekiler :Singer'den Şirinler'e Frigler..................................................................3Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Aktarımı.......7Alacahöyük Kral Mezarları ve Prometheus İlişkisi?........................11Arkeoloji ve Milliyetçilik.....................................................................25

iletişim : blog :[email protected] http://yildirimozan.blogspot.com

Page 3: Geleceği Olmayan Fanzin

3

Singer'den Şirinler'e FriglerHangimiz sıkılıp, bunaldığımızda “Gün olur, alır başımı giderim.” demiyoruz ki, Orhan Veli gibi. Nefes almaktan bıktırdıklarında, hangimiz Zülfü Livaneli’den dinlemiyoruz ki “Gün Olur”’u. İçi içine sığabilen var mı? Hayallerimizin büyük çoğunluğu yolculuk üzerine değil mi? Hangimiz özgür ruhlu değil? Hangimiz sonuna kadar özgürlüğümüz için savaşmayız ya da savaşmadık mı?İçimizdeİçimizde var olan bastıramadığımız bu özgürlük hissinin nedeni belki de Singer dikiş makinaları olabileceği hiç aklınıza geldi mi? Hani çocukluğumuz boyunca annelerimiz ile gittiğimiz dükkanlarda birbirinden farklı renklerdeki top kumaşlarla hayallere daldığımız ve o kumaşları bizim giyecek- lerimize dönüştüren makinalar. Hazır giyim sektörü yaygın- laştıktan sonra, üstleri bir örtü ile kapatılan, karanlığa terk edilip; masa, sehpa olarak kullanılan makinalaedilip; masa, sehpa olarak kullanılan makinalar.Şimdi ne alakası var diye düşünebilirsiniz ama Singer ile başlayan öykü, her noktada özgürlük ile kesişip MÖ.1200’ler Anadolu’suna kadar geriye gidiyor. Singer dikiş makinalarının kurucusu Isaac Singer’in eşi, Isabelle Eugenie Boyer Amerika’ya inşa edilen ve o günden beri Amerika’nın simgesi olan Özgürlük Heykeli’ne modellik yapmış.Aslında bu heykel ilk önce Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayan projesi Süveyş Kanalı’nı kutlamak için planlanmış ve parası ödenmiş. Ancak dönemin Mısır Valisi heykelden dolayı karışıklık çıkacağını düşünmesinden heykel inşa edilememiş.

Page 4: Geleceği Olmayan Fanzin

4

Bir süre Fransa’da bir depoda tutsak kalan Özgürlük Heykeli; tasarımcısı heykeltraş Frederic Auguste Bartholdi ve Gustave Eiffel’in ortak çalışması ile Birleşik Devletlerin 100. Kuruluş Yıl Dönümü için Amerika’ya uyarlanmıştır. Sol elinde tuttuğu tablete Bağımsızlık Bildirgesi’nin tarihi 4 Temmuz 1776 yazılmıştır.

çığa çıkmıştır. Çok ilginçtir ki Özgürlükler Ülkesi Amerika yetkilileri heykeli bu hali ile kabul etmemişler. Bundan dolayı heykel uzun ve düz bir elbise, bildiğimiz şekli ile bütün vücudu örtülmüştür. Delacroix’nın tablosundaki kadının başında bir simge vardır. Kestane rengi saçlarından dolayı çok fark edilmese de kadın kırmızı bir başlık takmaktadır.FFransız Devrimi’nin simgesi haline gelen bu kırmızı başlığı XVI. Louis de takarak devrime teminat vermiş, 14 Temmuz 1790’ da Meclis tarafından hazırlanan Anayasa’ ya sadakat yemininde bulu-narak, halkın sağlığına kadeh kaldırmıştır. Fransızların bonnet rouge dedikleri bu başlık, cumhuriyet yani özgürlük yanlılarının saflarını

Page 5: Geleceği Olmayan Fanzin

5

belli etmek için kullandıkları bir simge halini almıştır.FransızFransız Devrimcileri, seçtikleri simgede antik dönemdeki Roma kölelerinden esinlenmişlerdi. Roma Cumhuriyet Döne- mi’nin son yıllarında özgür bırakılan kölelerin simgesi de yine kırmızı başlıktı. Özgürlüklerini taktıkları kırmızı başlıkla her- kese duyuruyorlardı. Roma İmparatorluk Dönemi’nde eski köle olan hür insanların, kazandıkları özgürlüklerinin simgesi olarak kırmızı başlığı giymekteydiler. Bu kırmızı başlıkla aynı tipteki başlıkbaşlık Trajan Sütunu ve Septimus Severus Kemeri ka- bartmalarında da rastlanılmaktadır. Antik Dönemde Helenler kendilerinden olmayanları ötekileş- tirmiş ve her yabancı ulusu barbar olarak adlandırmışlardır. Belki de bundan dolayı Antik Yunan Sanatında, Troia Savaşı’nın çıkmasına sebebiyet veren Paris ve Troialılar kırmızı başlıkla aynı tipteki bir başlık ile tasvir ediliyordu. Peki tarih boyunca özgürlüğün simgesi olarak kullanılankullanılan bu kırmızı başlık nereden çıkmıştır? Başlık ilk defa Friglerle tarih sahnesine gir- miştir. MÖ.1200’lerde Trakya’dan Anadolu’ya göç eden bu Trak Kavmi MÖ.750–MÖ.300 arasında Anadolu’da güçlü bir krallık kurmuştur. Zengin Anadolu Kültürü, Frig Kültürünü de etkilemiş ve daha sonra Helenleri, Romalıları etkiyen bir kültür ortaya çıkmıştır. Halka Yol Gösteren Özgürlük’te, Fransız Devrimi’nde, Antik Roma veve Yunanda karşımıza çıkan kırmızı başlık Frig Başlığı’dır. Helenlerin mitolojik anlatımı olmasa belki de bilemeyeceğimiz bir hikaye ile günümüze kadar gelmiştir. Bir çok farklı anlatımı olan hikaye ana hatları ile şöyledir: Apollon ile Marsyas bir yarışmaya tutuşmuşlar. Marsyas kavalı ile Tanrı Apollon’un liri ile yaptığından daha güzel müzik yaptığını iddia etmiş. Kazananın kaybedene dilediğini yapabileceği yarışma başlamış.

Page 6: Geleceği Olmayan Fanzin

6

Page 7: Geleceği Olmayan Fanzin

7

Antik Roma kültüründe portre sanatının ayrıcalıklı bir yeri vardır. Emperyal bir devletin hükmettiği her yere imparato-run büstlerini sevk etmesi sayesinde birçok eser günümüze ulaşabilmiştir. İmparatorluğun bir erk göstergesi olarak kullandığı portrelerin Roma Kültürü için aslında farklı bir yeri vardır. Roma kentinin kurulmasından itibaren ata kültü önem kazanmıştır. MÖ. 1. yy.'da cumhuriyet döneminin sonlarındasonlarında elimize geçen portreler bunun önemli bir kanıtıdır. Bu erken portre örnekleri ölüm maskı denilen kalıplar kullanılarak yapılıyordu. Ölen aile büyüğünün yüzüne balmumu sürülüp, yüzünün kalıbı alınıyordu. Daha sonra kalıp işlenerek neredeyse gerçeğe yakın, yani realistik portreler elde ediliyordu. Bundan dolayıdır ki bu portelere bakınca insan ölümü hissedder. British Museum'da bulunan birbir erkek tasvirinin yandaki fotoğrafı bunun ispatıdır. Çoğunlukla yaşlılıktan ölen bu insanların yüzlerindeki kırışıklar ve ölümden dolayı olan sarkmalar olduğu gibi verilmiştir ki bu, bir daha Roma portrelerinde karşımıza çıkmayacak bir özelliktir. Atalara ait olan bu portreler hanenin önemli bir yerinde saklanıyor ve dini ritüellerde kullanılıyodu.MÖ. 1. yy.'ın son çeyreğinde Roma'nın yönetim biçimi artık cumhuriyet değil, imparatorluktur. MÖ. 31 yılında Aktium Savaşı'ndan sonra Oktavianus'un siyasi muhalifi kalmamış, MÖ. 27 yılında Augustus (büyük, kutsal) vasfı ile imparatorluğu meşru olmuştur. Bu siyasi değişiklik, tabii ki

Sakal Yülümemenin Roma Portre Sanatı Üzerinden Aktarımı

Antik Yunan filozof portreleri

Page 8: Geleceği Olmayan Fanzin

8

portre sanatına da yansımıştır. Gerçekçi portrelerin yerini i- deal portreler almıştır. İmpa- ratorluğun başındaki bu bü- yük idarecinin, en uygun ve düşüncenin tasarlayabileceği bütün üstün nitelikleri ken- dindedinde toplayan kişi olduğu halka vurgulanmak istemiştir.

Bundan dolayı portreler genç, dinamik ve güçlü yapılmıştır. Ve bundan dolayı da sakalsızdır. Ayrıca bazı portreler geçmişteki önemli yöneticilerin portrelerine benzetilmiştir. Örneğin aşağıdaki fotoğrafları incelediğimizde, sol tarafta İs- tanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunan Büyük İskender port- resini, sağ tarafta ise Augustus'un Prima Porta'sını görüyo-ruz. Alnın ortasından çıkan ve iki farklı tarafa saçları, ağır göz kapakları, yuvarlak gözleri ile iki portre arasındaki benzer-likler hemen göze çarpar. Augustus'un kendi tasvirlerini Bü- yük İskender'e benzetmeye çalışarak, onun yolundan gittiğini ve Roma'yı İskender'in İmparatorluğu gibi geniş bir coğraf- yada hakimiyet kuracağının mesajını vermek istemektedir.Augustus ile başlayan genişleme ve buna bağlı olarak impara-torun ideal portrelerini yapma geleneği MS. 117 yılına kadar sürmüştür. 117 yılında ise Roma en geniş sınırlarına ulaşmış, İmparator Hadrian ise daha fazla genişlemenin impara- torluğun sonu olduğunu düşündüğü için fetihlerden kaçın- mış ve antlaşmalar yaparak imparatorluğu idare etmeye çalış- mıştır. Bu girilen barış dönemi aynı zamanda imparatorluğun

Page 9: Geleceği Olmayan Fanzin

9

en refah dönemidir. Hadrian hayatını muharebe meydanlarından geçirmek yerine, imparatorluğun dört bir yanında mimari proje-lerini gerçekleştirmeye adadı. Ve bundandır ki Anadolu'ya bak- tığımızda en bilindik Roma yapıları Hadrian dönemine aittir. İm- paratorluğun değişen siyasi anlayışı ile portreler de değişmiştir. Artık genç dinamik sakalsız portreler yerini sakallı, daha derin saç bukleleri olan ve gözbebeklerinin de matkap ile işlendiği heykellere bırakmıştır. İmparatorluktaki değişimin potrelere yansıması doğaldır. Ama neden sakallı tasvirler seçilmiştir? İlk neden Hadrian'ın Klasik Dönem Yunan Sanatı'nda etkilenmiş olmasıdır. Her ne kadar yenilikçi olsa da yaptığı mimari eser-lerde Klasik Dönem beğenisi ortaya çıkar. Portresinin de aynı beğeni etkisinde olması doğaldır. Klasik Döneme baktığımızda filozofların sakallı tasvir edildiklerini görürüz. Çünkü sakal dünyada geçirilen zamanın yani tecrübenin görsel kanıtıdır ve bilgeliği çağrıştırır. Ayrıca Zeus heykellerine baktığımızda vücudu genç ve dinamik gösterilse de sakallı tasvir edilir. Çünkü tanrıların tanrısı hem güçlü, hem de bilge olmalıdır. Mimar imparator olarak bilinen Hadrian'ın da portrelerinin sakallı olması bizleri çok şaşırtmaz. Hadrian'ın sakallı portresi bir gelenek haline gelecek ve neredeyse istisnasız olarak bütün halehalefleri de portrelerini sakallı olarak yaptıracaklardır.

Antik Yunan filozof portreleri

İmparatorların sakallı tasvirleri yine siyasi bir dengesizlik olana kadar devam etmiştir. Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılıp I. Konstantin Doğu Roma'nın hükümdarı olunca, imparator portrelerinin de değiştiğini gögörmekteyiz. Sakallı tasvirlerin

Page 10: Geleceği Olmayan Fanzin

10

yerini; sakalsız, perdahlamış, seri üretimden çıkmışa benzeyen sert hatlara sahip heykeller almıştır. Ancak bu dönem portre-lerin en büyük farkı colossal oluşlarıdır. Önceki portrelerle kıyaslandığında yaklaşık iki kat daha büyük yapılmışlardır. Konstantin'in halkına göndermek istediği mesaj ise, daha büyük bir impatorluğun varlığıdır.Durumu özetleyecek olursak Roma'da her rejim değiştiğinde baştaki yönetici erkini ispatlamak için tasvirlerini genç ve dinamik yaptırmış ve bunu vurgulamak için de sakalsız olmayı tercih etmiştir. Ancak barışın, bilgeliğin hüküm sürdüğü yıllarda ise tasvirlerin sakallı olduğunu görüyoruz. Bilgeliğin sakal ile sembolize edilmesi aslında gündelik hayatta da karşımıza çıkar. Tecrübesinin, bilgeliğinin ispatı olarak uzun beyaz sakallı olarak düşlediğimizdüşlediğimiz ak sakallı dede metaforu, bir sıkıntıya girdiğimizde rüyamıza girerek dert- lerimizden kurtulmanın yolunu bize söyleyecek olan yegane kişidir. Ayrıca peygamber tasvirlerine ve dini liderlere de baktığımızda hep sakallı olduklarını görürüz. Tabii ki bunu nedeni yine bilgeliktir. Ancak günümüzde nedense sakal hoş karşılanmaz. Çalışırken traş olunmalıdır. Özel günlere tıraşsız gidilmez. Sakallarınızı kestiğiniz zaman sanki bütünbütün kızlar sizi öpmek için peşinizden koşacak gibi reklamlar yapılmaktadır. Sakallı olduğunuz zaman polis çevirmeleri artmaktadır. Çünkü toplumda sakallı birinin yeri yoktur. Çalışanlar sakalsız olduğuna göre, sakallı çalışmıyordur ve muhtemelen de suç işliyordur. Sakalın yüzyıllarca olumlu anlamı varken, nedense günümüzde bu tam tersine dönmüştür. Hayır efendim; sakallı olmakla, sakalsız olmak arasında bir fark yoktur. LütfenLütfen kimseye sakallı olduğu için farklı davranmayın ve insanların sakalları ile hayatlarını yaşamalarına engel olmayın!

Page 11: Geleceği Olmayan Fanzin

11

Alacahöyük Kral Mezarları ve Prometheus İlişkisi?

Page 12: Geleceği Olmayan Fanzin

12

gizlidir. Prometheus ileriyi gören anlamına gelmektedir. Pro-metheus, Sanskritçe gamalı haç ya da ateş topu anlamına gelen Pramantha’dan türemiş olabilir.2 Hesiodos ise Prometheus’tan Cin Fikirli sıfatı ile bahseder.3 Epimetheus dışında Prometheus’un bütün kardeşleri akıl yönünden üstündürler ve bu erk için hiç de kabul edilebilecek bir durum değildir. Belkide Zeus’un bu aileye olan hırsı kendisinden zeki olmalarından kolmalarından kaynaklanıyordur.Hesiodos, evrenin yaratılışını anlattığı Theogonia isimli eserinde Prometheus’un hikayesini de anlatır. Tanrılar kurbanların hangi kısımlarının insanlara bırakılması gerektiği hakkında fikir ayrılığına düşerler. Bir taraf etleri, diğer taraf ise kemikleri alacaktır. Tabii ki en iyisi tanrıların payıdır. Bu tercih için Prometheus’u hakem seçerler. Güçsüzün, yani insanın tarafında olan Prometheus iki tabak hazırlar. Birinci tabak güzelgüzel ve iştah açıcıdır. Ama görünümün ardında yenilemeyen kemikler gizlidir. İkinci tabak ise tiksinç görünmesine rağmen yenilebilir olan besleyici etlerle doludur. Prometheus her ikisini de Tanrılar Tanrısı Zeus’un önüne getirir. En bilge ve güçlü olduğu için seçimi o yapacaktır. Zeus güzel görünümlü olan kısmı seçer ama sonradan fark eder ki, aslında sadece kemikleri seçmiştir.Belki de Prometheus insana iyilik yapmaya çalışırken kötülük yapmıştır; belki de insanın ölümlü olmasının nedeni payına düşen çürüyen etlerdir ve belki de tanrılar çürümeyen etleri tercih ettikleri için ölümsüzdürler. Zeus’un tercihi farklı olsaydı durum değişir miydi hiç bilemeyeceğiz. Ama erk tanrıların elinde olduğuna göre, ölümsüzlük de hep onların olacaktır.

Page 13: Geleceği Olmayan Fanzin

13

Page 14: Geleceği Olmayan Fanzin

14

teşini çalıp yeryüzüne getirir. Hayvanların kanatlarını, kabukları, tüyleri çeviklikleri, çabuklukları varsa insanın da ateşi yani düşüncesi vardır. Evrenin en bilge varlığı Prometheus böy- lece insanın gerçek yaratıcısı olur. Prometheus bir özgürlük simgesidir: bilinçle eylemde bulunur, yaptığını isteyerek yap- maktadır. Özgür kişiliğiyle tam anlamında insani bir eylemin gerçekleştiricisidir o. Kendinin efendisidir, kararlarını kendi verirverir ve kendi uygular. Prometheus düşün- en insandır, bilinç insanıdır. Prometheus eylemini bir kişi, bir topluluk, bir top-lumun adına değil bütün bir insanlık adına gerçekleştirir. Pro-metheus aşan insanın, kendini aşan insanın simgesidir. Yarışan insanın simgesi değildir, yalnızca aşan insanın simgesidir.Prometheus antik dönem yazarlarına da konu olmuştur. Aiskhylos (MÖ.525–MÖ.456) Prometheus’un hikayesini üç tragedyada işlemiştir. ”Zincire Vurulmuş Prometheus” bu üçlünün birinci ve tek elimize geçen piyesidir. Öbür ikisi yitirilmiş ve yalnızca adları kalmıştır: “Kurtulmuş Prometheus” ve “Ateş Taşıyan Prometheus”.AiskAiskhylos’a göre ateş bütün sanatların kaynağıdır.7 Yani Pro-metheus ateş ile insanlara sanatı, bilinci vermiştir.8 Düşünsel yazı- ların kurgulandığı gibi verilmesine inandığım için, Afşar Timuçin’in yazısını olduğu gibi aktarıyorum. ”Prometheus insan olma çizgisini başlatan kişiliktir. Gerçekte kimse Pro-metheus olmaya özenmedi. Hepimiz eksik yanımızı gidermek için hatta kendi küçüklüklerimizi yok etmek için içimizde erkenden birer Prometheus yaratmak zorunda olduğumuzu anladık. Dünyayı dönüştürmek konusunda gönüllü insan yada basitçe sanatçı, çok zaman neden olduğunu kendi bile bilmeden Prometheus oldu. Prometheus olduğunun bilincine

Page 15: Geleceği Olmayan Fanzin

15

“Buna karşılık, dinleyin ne kadar düşkündü ölümlüler, Ve ben bu ağızsız dilsiz, çocuksu varlıklara Nasıl verdim aklı, düşünceyi… Onlara ne büyük iyilikler ettiğimi göstermek için. Önceleri insanlar görmeden bakıyor, Dinlediklerini anlamıDinlediklerini anlamıyorlardı, Uzun ömürleri boyunca düş görüntüleri gibi Düzensiz, gelişigüzel yaşıyorlardı. Bilmiyorlardı duvar örmesini, İçine güneş giren evler yapmasını, Ağacı kullanmasını bilmiyorlardı. Yerin altında, karanlık mağaralardaKarınca süKarınca sürüleri gibi yaşıyorlardı.

vardığı yerde sanatının da bilincine varmıştı, artık gerçekten insandı. Adanmış yapayalnız Prometheus belki de her şeyden çok katlanmayı beceriyordu.”9AiskAiskhylos’un tragedyası Prometheus’un Kafkas Dağı’nda Hephaistos tarafından zincire vurulması ile başlar. Hephais-tos, Prometheus’a yakın davranır ama düzeni bozmakla büyük bir suç işlediğini ve onu buradan kimsenin kurtarama- yacağını söyler. İsminin manası güç ve kuvvet olan Kratos10 ise Prometheus zincire vurulurken “Zeus’tan başkası özgür değildir.”11 der. Adının anlamı zorbalık ve şiddet olan Bia12 gibigibi konuşur Kratos: “Sana tanrılar yan- lışlıkla Prometheus demişler, Düğümlere çözen demekse adın”.13 Prometheus; Okeneos’la konuşurken insanı nasıl insan yaptığını da açıklar:

Page 16: Geleceği Olmayan Fanzin

16

Prometheus ve HeraklesPrometheus ve Herakles

Ne kışın geleceği belliydi onlar için, Ne çiçekli baharın, bereketli yazın. Bilinç yoktu hiçbir yaptıklarında Ben gösterinceye kadar onlara yıldızlarınDoğuş batışları kestirmenin yolunu. Sonra sayı bilgisini verdim onlara, Sonra sayı bilgisini verdim onlara, bu kaynak bilgiyi onlar için ben buldum çıkardım. Sonra harf dizelerine geldi sıra, O dizeler ki belleğidir her şeyin, Anasıdır bilimlerin ve sanatların.

Hayvanlara da ilk boyunduruk vuran ben oldum Ölümlüleri kurtarmak için kaba işlerden; Atları dizginleyip arabalara koştum, Zenginlerin şansını artıran arabalara. Denizler aşan gemilerin bez kanatlarını bulan da benim, başkası değil…”14HHephaistos ile konuşurken sakin kalabilen Prometheus, yanına Hermes gelince öfkelenir ve Zeus'u kızdırmaktan korkmadan açık şekilde konuşur: “Bil ki senin köleliğinle değiştirmem benim başıma gelen belalar belasını”15 der Hermes’e. Sonra Hermes tabii ki Zeus’un yanına gider. Prometheus’un, uğradığı haksızlıkları görmesi için gökyüzüne seslenişi ile biter tragedya.AzraAzra Erhat Prometheus hikayesini şu şekilde yorumlamaktadır. “Prometheus’a bilinci özgürlük sağlamaktadır. Dramın özü de bu özgürlük-köle sorunudur. Onun asıl önemini de biz ancak tragedyanın yazıldığı çağı göz önünde tutmakla anlayabiliriz. V. yüzyıl Atina’sında kölelik de, zorbalık da yasalara uygun canlı kurumlardı. Prometheus herhangi bir köle gibi desmotes, yani zincire vurulmuştur; işkencesinin büyüklüğü zincire vurulmuş

Page 17: Geleceği Olmayan Fanzin

17

olasında değil, bir tanrı iken köle durumuna düşürülüp, köleliğin bu kadar kötü koşullarda geçmesindedir. Ne var ki köleliği doğal ve olağan sayan bir ortamda Zeus Prometheus ilişkisini bir sorun olarak ortaya atmak, yargılarcasına tartışmak ve hakkın köleden yana olduğunu belirterek, zorbalığı bütün ayrıntıları ile eleştirip yermek Aiskhylos tek başına giriştiği ve başarı ile sonuçlandırdığı koca bir iştir. TraTragedyasına eşsiz bir değer veren bu sorunu adım adım ince-leyebiliriz “Prometheus’ta”.Titanları yenip yönetimi ele aldıktan sonra, Zeus bir düzen kurmaya girişmiştir. Bu düzende kendine krallık tahtını ayırdığı halde öbür tanrılara da şeref payları, egemenlik alanları dağıt- mıştır. Ne var ki bütün tanrılar paylarına düşen alanı yönetirken Zeus’un buyruğuna uymak zorundadırlar. Piyeste karşımıza çıkan tanrıların hepsi bu düzeni benimsemiş, Zeus’un buyruk- larını isteyerek veya istemeyerek yerine get-iirmektedirler. Tek baş kaldıran Prometheus’tur. Kavga Zeus ile Prometheus arasındadır ve bir özgürlük kölelik kavgasıdır. Evreni yöneten, tanrıların ve insanların egemeni Zeus özgürdür, prangaya vu- rulmuş, ıssız bir kayalıkta sonsuzluğa dek işkenceye mahkum, ölümsüz olduğu için canına kıyma özgürlüğünden de yoksun Prometheus köledir. Ama bakalım gerçekten de öyle mi? Prometheus kayaya çakan Kratos (Güç) şöyle diyor ki: “Her varlık çoktan bir kaderle yükümlenmiş, Tanrıların başıdır yalnız yükümlü olmayan: “Zeus’tan başkası özgür değildir”.”Olaylar da Kratos’un bu sözünü doğrulamaktadır. Sert aman-

Page 18: Geleceği Olmayan Fanzin

18

Page 19: Geleceği Olmayan Fanzin

19

insanlığa yaptığı bu hizmete karşılık kör iktidarların baskısına uğrayıp olmadık cezalara çarpıldığını da bilir. Aiskhylos’un tragedyasını bu açıdan okuyun, göreceksiniz ki çağımızın dramını yansıtır. Bu kadarıyla “Prometheus” politik piyesin ta kendisidir, ama Aiskhylos politika anlayışının en derinini yansıtmakla kalmamış, uygarlık değerlerinin ne olduğunu kavrayıp dile getirmekle insancı eserin en özlüsünü de vevermiştir. Ateşi tanrılardan çalıp insanlara vermek ne demektir? Başkalarının bir efsane niteliğinden öteye götüre-medikleri bu sembolü Aiskhylos insanlık açısından ele alıp, uygarlığın tarihçesini çizmek gibi tiyatro eserlerinde eşine rastlanmayan güç bir işi başarmaktadır. Düşüncesi günü-müzün olaylarını aydınlatacak kadar derine giden bu yazarın sanat ustalığı da şaşırtıcıdır: Okuyucu dikkat etti mi ki başlangıçta Zeus’un uşakları Prometheus’u kaba güce başvurarak tutukladıkları sahnede, Prometheus bir tek söz söylemez: Kayaya çakılmasına, zincire vurulmasına ve Kratos’un sövüp saymalarına sessizce katlanır, ama tragedyanın sonunda Zeus’un casusu, Hermes’le kölelik özgürlük tartışmasında tanrıları beş paralık ettikten sonra, başına saldıkları doğal belaları bir bir izleyip dili ile canlandırırcanlandırır gözümüzün önünde, dünya başına yıkılıp; koru ile birlikte gömülüp yok olana dek konuşmakta direnir Pro-metheus. Son sözünü söyler ve sonra ölür. Kıyamette kopsa son söz özgür düşüncenindir, demek istiyor Aiskhylos.”16

ALACAHÖYÜK KRAL MEZARLARIAsia Minor, yani Küçük Asya olarak anılan Anadolu’nun bilinen en eski adı Hatti Ülkesi idi. Mezopotamya’da Akkad

Page 20: Geleceği Olmayan Fanzin

20

Page 21: Geleceği Olmayan Fanzin

21

ğunluğunu Hattiler oluşturuyordu. Alacahöyük’te Hitit katmanlarının altında bulunan mezarlar zengin buluntuları nedeniyle Kral Mezarları olduğu düşünülmektedir. Ölü göm- me gelenekleri, mezar buluntuları ve buluntuların benzer ör- neklerinin yayılımından dolayı bu mezarların Hitit Kral Mezarları olduğu düşünülmektedir. Bu da Hititlerin Kafkasya üzerinden geldiği fikri ile örtüşmektedir.22MezarlardaMezarlarda ele geçen birçok madeni buluntu ile birlikte mezar sahibinin hoker (cenin) poziyonunda gömülmüş kemikleri ele geçmiştir. Oda mezar tipindeki bu yapılar daha sonra ahşap hatıl- larla kapatılıp, bir evin damı gibi killi toprak ile sıvanmıştır. Çoğu muzar yapısının üzerinde boynuzlu sığır kafası ve bacak kemikleri bulunmuştur.23AntikAntik dönemlerde ölünün ardından yemek yeme, içki sunma, maskelerini yapma, adlarına ve anılarına ait taşlar dikme gibi ritüeller uygulandığını bilmekteyiz.24 Hatta Hitit devlet arşiv- lerinde kral ve kraliçeye ait cenaze törenlerinde uygulanacak ritüellerde yemek ile ilgili bir bölüm vardır:““ ... İkinci günde, gün ağarırken kadınlar kemikleri toplamak için ateşin yakılmış olduğu yere giderler; ateşi on testi bira, on testi şarap, ve on testi walhi ile söndürürler. Gümüş bir kupa yarım mina ve yirmi şekel ağırlığında eritilmiş yağla dolduru-lur. Kemikleri gümüş maşalarla toplar ve gümüş kupadaki yağın içine koyarlar. Daha sonra onları yağdan çıkarır ve altında “değerli bir giysi”. Kemiklerin toplanması bittikten sonrasonra “değerli giysi” içinde keten bezle birlikte kemikleri toparlar ve bir sandalye üzerine koyarlar. Ancak kemikler bir kadına ait ise, bir tabure üstüne konur. Cenazenin yakılmış ol-

Page 22: Geleceği Olmayan Fanzin

22

Page 23: Geleceği Olmayan Fanzin

23

Page 24: Geleceği Olmayan Fanzin

24

(1)Erhat, A.; 254. (2)Graves, R.; 169. (3)Hesiodos; 121: 511. (4)Hesiodos; 144: 42-59. (5)Bonnefoy, Y.; 669. (6)Timuçin, A.;17-19. (7)Aiskhylos; 38: 100; 44: 254. (8)Timuçin, A.; 12. (9)Timuçin, A.; 14. (10)Erhat, A.; 181. (11)Aiskhylos; 35:50. (12)Erhat, A., 74. (13)Aiskhylos; 37: 85-86. (14)Aiskhylos; 50: 443-469. (15)Aiskhylos; 71: 966-967. (16)Erhat, A.; 256-257. (17)Akurgal, Ekrem; 15. (18)Akurgal, Ekrem; 15-16. (19)Ünal, Ahmet; 166, 173. (20)Alp, Sedat; 3. (21)Ünal, Ahmet; 173. (22)Akurgal, Ekrem;Ekrem; 17-28. (23)Özyar, Aslı; 233. (24)Akyurt, Metin; 154. (25)Gurney, O. Robert; 139-140. (26)Bonnefoy, Yves; 669.

KAYNAKÇA:Birincil Kaynaklar:* Aiskhylos; Zincire Vurulmuş Prometheus; çev. Azra Erhat, Sabahattin Eyuboğlu; Ankara; 1968.* Hesiodos; Theogonia, İşler ve Günler; çev. Azra Erhat; Türk Tarih Kurumu; Ankara; 1973.

İkincil Kaynaklar:* Akurgal, Ekrem; Anadolu Kültür Tarihi; TÜBİTAK; Ankara; 2008.* Akyurt, Metin; MÖ. 2. Binde Anadolu’da Ölü Gömme Adetleri; Türk Tarih Kurumu Yayınları; Ankara; 1998.* Alp, Sedat; Hitit Çağında Anadolu; TÜBİTAK; Ankara; 2000.* Bonnef* Bonnefoy, Yves; Mitoloji Sözlüğü, Dost Kitabevi; Ankara; 2000.* Erhat, Azra; Mitoloji Sözlüğü; Remzi Kitabevi; İstanbul; 1997.* Gurney, Oliver Robert; Hititler çev. Pınar Arpaçay; Dost Kitabevi; Ankara; 2001.* Graves, Robert; Yunan Mitleri; çev. Uğur Akpul; Say Yayınları; İstanbul; 2004.* Özyar, Aslı; “Alacahöyük ve Horoztepe”, Arkeoatlas 01; 2011; 232-233.* Ti* Timuçin, Afşar; Özgür Prometheus; Bulut Yayınları; İstanbul; 2002.* Ünal, Ahmet; Hititler Devrinde Anadolu 1; Arkeoloji ve Sanat Yayınları; İstanbul; 2002.

Page 25: Geleceği Olmayan Fanzin

25

Arkeoloji ve Milliyetçilik

Page 26: Geleceği Olmayan Fanzin

26

tırılmıştır.2 Bu olay sonucunda Kudüs’teki Menora (Yedi Kol- lu Şamdan) Roma’ya getirilmiş ve bu olay 82 yılında yapılan Titus Zafer Takı’nın iç duvarında tasvir edilmiştir.) Bizim bugün eser dediğimiz objelerin, o dönemlerde kaçırılmasın- daki amaç; eski eserlere olan ilgi veya topluluğun tarihsel bil-incini yok etmeyi planlamak değil, erkin ispatıdır.Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raffaello, Tiziano, Dürer gibi önemli sanatçıların yaşadığı3 16. yy.’a, yani Rönesans’a gelene kadar eski objelerin incelenmesinde gereken önem verilmemiştir. 14. ve 17. yy. arasında Rönesans4 ve akabinde başlayan Hümanizm5 düşüncesiyle eski eserleri inceleme arzusunu da beraberinde getirmiştir. Yavaş yavaş yeni bir toplumsal düzenin temelleri atılmaya başlanmıştır.RRönesans ile gerektiği değeri bulan eski eserler, Avrupalı aristokratların da dikkatini çekmiştir. Bu eserlere sahip olmak modernliğin simgesi haline gelmiştir ve yüzyıllar sonra yeni- den eski eserlere sahip olma erkin sembolü haline gelmiştir. Avrupalı aristokratların eski eser edinme arzusu ile 1709-1715 yılları arasında Herculaneum’da, 1748 yılında ise Pompeii’de ilk kazılar yapılmıştır. “17.yy.’dan başlayarak askeri ve ekono- mikmik gücüyle dünyanın bütününü siyasi, ekonomik ve kültürel egemenliği altına alan Batı dünyası, bilimsel gelişmeler yoluyla bilgi tekelini de eline almıştır.6” Hans Sloane’in el yazması ve koleksiyonlarına hükümet tarafından el konulmasıyla 1753’de kurulan British Museum bunu ispatlar niteliktedir.7 Girişleri kısıtlı olan British Museum’u, 1793 yılında Fransız Devrimi sırasında kurulan ve halkın her kesimini ücretsiz olarak kabul eden Musée du Louvre takip takip etmektedieden Musée du Louvre takip takip etmektedir.8 19.yy.’da Aus-

Page 27: Geleceği Olmayan Fanzin

27

ten Henry Layard, Giovanni Battista Belzoni gibi macerape-restler, bu müzelere eser sağlamak amacıyla Doğu’ya geziler düzenlemişlerdir. Osmanlı’nın da egemenlik alanı olan geniş bir coğrafyada, doğudan batıya doğru eski eser akışı başlamıştır. 1834’de Sir Charles Fellows, Lykia’da araştırmalar yapar Ksanthos’ta ki eserleri British Museum’a götürür. 1856’da Sir Charles Thomas Newton Bodrum’da Halikar- nassos’u bulur ve Mausolleion’un parçalarını götürür. 1863’de John Turtle Wood Ephesos’da ve Fransız Paul-Emile Botta Mezopotamya’da Ninive ve yakınındaki Khorsabad da (Dur Şarrukin) 1842'de kazılar başlatır. 1878’de de Charl Human ve Alexander Conze, Bergama’da Berlin’e eser götürmek amacıyla kazılar yapanlar arasındadırlar. 1870 yılında ise Troia’da Heinrich Schliemann kazı yapmıştır. Osmanlı’nın, yüzyıllaryüzyıllar boyunca hükmettikleri topraklar üzerindeki gözle görülen eserlere gereken ilgiyi göstermemelerinin nedeni eskiye bakış açısıdır. Bu kalıntıları tarihi açıklayan maddi bir belge niteliğinde görmeyip, sözlü aktarımlara önem vermel-eridir. Bunun neticesi olarak arkeoloji bize Batı’dan ithal olarak gelmiştir.9Doğu’da yapılan bu arkeolojik çalışmaların Avrupa’da büyük bir ilgi uyandırmasının bir nedeni ise, Batının Doğuya olan büyük merakıdır. Doğunun geçmişine ve yaşamına olan bu merak ilgiyi doğurmuş, ilgi ise çalışmaları beraberinde getir- miştir ve 18. ve 19. yy.’da doğuda yapılan çalışmalara oryanta-lizm denmiştir.10 Batı, kendi geçmişini Yunan ve Roma dünyasının yarattığı değerlerden geldiğine ve Rönesanssın, bu değerlere yeniden dödeğerlere yeniden dönüş olduğunu düşünmekteydi. Bütün bu

Page 28: Geleceği Olmayan Fanzin

28

sürece ise hümanizm denmektedir. Bundan dolayı Yunan ve Roma dünyasının, Batılılar için özel bir yeri vardı.11 19. yy.’da Osmanlı artık yüzünü Batı’ya dönmüştü. Doğu tarzındaki Top- kapı Sarayı’ndan çıkıp, 1843 yılında inşa edilmeye başlanan Batılı tarzdaki Dolmabahçe Sarayına yerleşmesi bunun en belirgin örneğidir. Bu taşınma süreci beraberinde Batılar gibi yaşamayı ve ilgi gösterdikleri, değer verdikleri konuları taklit etmelerini de beraberindeberaberinde getiriyordu. 1846 yılında toplanmaya başlanan eser- ler, 1891 yılında Osman Hamdi Bey tarafından yaptırılan ve bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi olan yere taşınana kadar Aya İrini ve Çinili Köşk’te saklanmıştı. Müze-i Hümayun adına ilk kazıları yapan da yine Osman Hamdi Bey idi. Bu sayede İmpara- torluğun ne kadar geniş bir coğrafyaya hükmettiği ispatlanıyordu. Ayrıca Batılıların yaptıklarını, Osmanlı’nın da yapabileceği arke-oloji sayesinde ispatlanmış oluyordu. Arkeoloji bilimsel bir disip- lin olarak 19. yy.’ın ikinci yarısında Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Or- taya çıkışı ve gelişiminde 19. yy.’ın egemen siyasal ideolojisi milli- yetçilikle ortak bir ilişkisi vardır.12 1789-1799 yılları arasında yaşanan Fransız Devrimi13 ile başlayan milliyetçilik, özellikle 19. ve 20. yy.’a damgasını vurmuştur.14 Avrupa'da imparatorlukların dağılmaya başlaması milliyetçiliğin yükselmesiyle birlikte insanlık tarihinintarihinin en büyük kültürü olarak kabul edilen Batı kültürünün yaratıcısının kim olduğu en temel sorunu teşkil etmeye başlamış ve başta Almanya, İngiltere ve Fransa olmak üzere pek çok ülke bu sorunun çözümünü kendi kökenlerine yaslamak için bilimsel seferberlik ilan etmiştir. Örneğin Gustav Kossina tarafından hazırlanmış olan ve Germen kabilelerine ait olan eşyaların bir haritası çıkarılmış ve Nazi dönemi Almanya’sının haritadaki bölbölgeler üzerinde hak iddia etmesine olanak sağlamıştır.15 1933 yılında Almanya’da iktidara Gelen Naziler, 1935 yılına kadar 8 ye-

Page 29: Geleceği Olmayan Fanzin

29

ni prehistorya kürsüsü kurmuştur.16 Çünkü arkeoloji, Kossina’nın da dediği gibi en ulusal bilimdir. ”Germenler Indo-Germen dili konuşan toplulukların ilki olmaları nedeniyle Germen olmayan aşağı ırklara kendi üstün türlerini taşımak gibi tarihsel görevle karşı karşıyadırlar. Hint-Avrupa dili konuşan halkların ve dolayısıyla Almanların ataları Kuzey Avrupalı, sarışın, Nordik (Aryan), dolikosefal ırk grubuna dâhildir ve bu ırksalırksal özellikler insan davranışının temel belirleyicisidir. Bu iddialar Nazilerin ırkçı ve saldırgan politikalarına zemin hazırlamıştır.”17 Himmler, 1935 yılında SS teşkilatı içinde bir birim kurmuştur. Bu birim, Alman kültürünün geçmişten bugüne kültürel ve ırksal manada bozulmadan geldiğini kazılarla kanıtlamak ile yükümlüdür.18 1924-1930 tarihleri arası yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarını sağlamlaşmasıyla ggeçti.19 1930’lardan itibaren, topraklarlarında hak iddia etmek ve devletin bütünlüğünü sağlamak/homojen bir millet yaratmak için arkeolojiyi kullanmıştır. Türkiye’de arkeoloji yapacak ve öğretecek kimse olmadığından Nazi rejiminden kaçan Yahudi kökenli Alman, Avusturyalı, Çekoslavak üniversite hocaları ders vermeleri için Türkiye’ye davet edilmiştir. Ayrıca Ekrem Akurgal, Sedat Alp, Halet Çambel, Arif Müfid Mansel gibi isimlerisimler öğrenim görmeleri için yurt dışına gönderilmiştir.20 Bunun neticesinde 1934 yılında İstanbul Üniversitesi’ne bağlı olarak Türk Arkeoloji Enstitüsü kurulur. 1936 yılında Atatürk’ün isteğiyle daha kapsamlı bir kurum, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Ankara’da açılır. 1937 yılında Dil Tarih Coğrafya Fakültesi bünyesinde Arkeoloji Bölümü ve daha sonra Hititoloji ve Sümeroloji bölümleri kuruldu. Hititlerin insanlığın ggelişiminde önemli bir rol oynamış ve neolitik devrimi başlatan

Page 30: Geleceği Olmayan Fanzin

30

brakisefal kafatasına sahip olduklarından ve kültürel benzer-liklerden ötürü Türk oldukları 1932 yılında gerçekleştirilen Birinci Türk Tarih Kongresinde ortaya atılmıştır.21 Bu geliş- meler neticesinde 1937 yılında çok sayıda yabancı bilim insanın da katıldığı İkinci Türk Tarih Kongresinde, Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi gibi iki yeni kuram ortaya atılmıştır. Yapılan araştırmalar ve kazılar neticesinde Türkler sarı ırka ait değildir, brakisefalbrakisefal kafatasına sahiptir. Türkler, Orta Asyalı olmalarına rağmen sanılanın aksine 11.yy.’da değil çok daha önceleri Ana- dolu’ya gelmişlerdir. Tarihe iz bırakmış birçok uygarlığın kurucusu Türklerdir. Osmanlı Türklerinin Anadolu’ya gelişi binlerce yıl devam etmiş göçlerin sonuncusudur.22 Türk Tarih Tezi ile Batılara, Türklerin de batılı olduğunun ispatlanması ve Anadolu’daki mevcudiyeti meşrulaştırmak isteniyordu. Ayrıca MüslümanMüslüman ve Osmanlı etiketlerinden kurtulmak isteyen bu yeni Cumhuriyet’in kendisine ulus oluşturacak bir dayanağı yaratılmaya çalışılıyordu.23 Birçok semte, kamu kuruluşuna, özel kuruluşa Etibank, Sümerbank, Etimesgut, Eti Bisküvileri, Etiler örneklerinde olduğu gibi eski uygarlıkların isimleri verilmiştir. Alacahöyük kazılarında bulunan güneş kursları Turizm Bakanlığı, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, AnkaraAnkara Büyükşehir Belediyesi ve Eti Bisküvileri gibi birçok yer- de sembol olarak kullanılmıştır.24 Hatta Anıtkabir’de aslanlı yol- daki 20 aslan Hitit Aslanı tarzında yapılmıştır. Bu sayede eski uygarlıklar ile modern toplum arasında bir bağ oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak Türk Tarih Tezi’nin ve Güneş Dil Teo- risi’nin aksi yönündeki bilimsel verilerin gün geçtikçe art- masından ötürü, bu görüşlerden vazgeçilmiştir.25 Türk Tarih TTezi sonrasında ise; Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçı-

Page 31: Geleceği Olmayan Fanzin

31

Page 32: Geleceği Olmayan Fanzin

32

Page 33: Geleceği Olmayan Fanzin

33

Hele ki bu milliyetçilik gibi yaratılmış bir ideolojiye dayalı olursa, yapılan çalışmaların bilimselliği olmasa bile ona inanmak kolay olacaktır. Ki aynı durum milletiniz dışında bıraktığınız diğer uluslar için de geçerlidir. Ancak bilim insanının dini, dili, ırkı olmaz. Somut verilere ve mantıksal açıklamalara dayalı olarak bilim yapar. Geçmişin bir bölümünü veya bir toprak parçası üzerindeki yaşananları koparıpkoparıp bugünden düne doğru veya dünden bugüne kurmak doğru değildir. Kültür ortak kültürdür. İnsanlık kültürüdür. Geçmişe, yaşadığımız yerde daha önce yaşamış olanlardan gelen birikim ve ırksal birikim olarak bakmak doğru değildir. Geçmiş insanlık geçmişidir ve her şeyi ile ortak bir geçmiş olduğunu kabul edip bu doğrultuda çalışmak gerekir. Ancak bu sayede benim ve senin kavgası bitecektir. Belki de geçmişingeçmişin insanlığın ortak kültürü olduğu şeklindeki çalışmalardan başlayan düşünüş biçimi, toplumun ve hatta dünyanın her kesimine egemen olacak ve kültüre, ırka, dine dayalı savaşlar son bulacaktır. Geçmişte yapılan çalışmalar değerlendirilirken bugünün gözü ile bakmak doğru olmaz. O günkü anlayış ve algılayış, dünya üzerinde var olan mevcut durum ekseninde bütüncül olarak değerlendirmek gerekir. TürkTürk Tarih Tezi’ni veya Güneş Dil Teorisi’ni beğenmeyip kaldırıp bir köşeye atmamız doğru değildir. Bu çalışmaların neyden dolayı yapıldığını anlamak, doğru veya yanlış ne gibi etkileri olduğunu değerlendirmek gerekir. Ancak bu şekilde yarınki çalışmalarda aynı hatalar tekrarlanmaz. İlerleme olarak isimlendireceğimiz şey hedefine ulaşmış olur.

Page 34: Geleceği Olmayan Fanzin

34

(1) Bozkurt, T., 2007: 657. (2) Goldenberg 2007: 127–130. (3) Gomrich, E.H., 1976: 217. (4) http://en.wikipedia.org/wiki/Renaissance. 04.03.2010, 17:04.(5) http://tr.wikipedia.org/wiki/Hümanizm. 04.03.2010, 17:04. (6) Aydın, S., 2010: 129. (7) http://en.wikipedia.org/wiki/British_Museum. 04.03.2010, 17:28. (8) Aydın, S., 2010: 130. (9) Özdoğan, M., 2001: 29-30.(10)http://t(10)http://tr.wikipedia.org/wiki/Oryantalizm. 05.03.2010, 10:46. (11)Aydın, S., 2010: 130. (12)Özdemir, A., 2003: 7-8. (13)http://tr.wikipedia.org/wiki/Fransız_devrimi. 04.03.2010, 17:10.(14)http://tr.wikipedia.org/wiki/Milliyetçilik. 04.03.2010, 17:10.(15)Özdemi(15)Özdemir, A., 2003: 10. (16)Kuban, Z., 2003: 157. (17)Özdemir. A., 2003: 10-11. (18)Aydın, S., 2010: 137. (19)Özdemir, A., 2003: 12. (20)Pulhan, G., 2003: 141. (21)Bozkurt, T., 2007: 657-658. (22)Özdemir, A., 2003: 13-14. (23)Özdemir, A., 2003: 14-15. (24)Mertcan, H., Bozbay, H., 2007: 179. (25)Mertcan, H., Bozbay, H., 2007: 176. (26)Kuban, Z., 2003: 158. (27)Aydın, S., 2010: 139. (28)Aydın, S., 2010: 132. (29)Kuban, Z., 2003: 159. (30)Özdoğan, M., 2001: 36. (31)Aydın, S., 2010: 131. (32)Pulhan, G., 2003: 140. (33)Kuban, Z., 2003: 158. (34)http://ww2003: 158. (34)http://www.arkitera.com/h27449-irakta-arkeoloji-savaslari.html. 05.03.2010, 10:31 (35)Bozkurt, T., 2007: 657.

KAYNAKÇA* Aksoy, B., Kültürel Kimlik Arayışında Arkeoloji Nerede?, Arkeoloji: Niye? Nasıl? Niçin?, Ege Yayınları, İstanbul, 2003, 149-155.* Aydın, S., Arkeoloji ve Milliyetçilik Toprak Altından Kimlik Devşirmek, Arkeoatlas, 2010/1, sayı 7, 126-141.* Bozkurt, T., Türk Tarih Tezi Üzerine, Resmi İdeolojiler Sözlüğü, Ankara, 2007, 655-662.

Page 35: Geleceği Olmayan Fanzin

35

* Goldenberg, R., The Origins of Judaism: From Canaan to the Rise of Islam, Cambridge: Cambridge University Press, 2007.* Gombrich, E., H., Sanatın Öyküsü çev. Cömert, B., Remzi Kitabevi, 1976.* Kuban, Z., Arkeoloji ve İdeoloji, Arkeoloji: Niye? Nasıl? Niçin?, Ege Yayınları, İstanbul, 2003, 157-161.* Me* Mertcan, H., Bozbay, H., Eti Türkleri, Resmi İdeoloji Sözlüğü, Ankara, 2007, 171-193. * Öktem, E., Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında İlkçağ Anadolu Uygarlıkları, Arkeoloji: Niye? Nasıl? Niçin?, Ege Yayınları, İstanbul, 2003, 27-31.* Özdemi* Özdemir, A., “Hayali Geçmiş”: Arkeoloji ve Milliyetçilik, 1923-1945 Türkiye Deneyimi, Arkeoloji: Niye? Nasıl? Niçin?, Ege Yayınları, İstanbul, 2003, 7-26.* Özdoğan, M., Türkiye Cumhuriyeti ve Arkeoloji, Siyasi Yönlendirmeler-Çelişkiler ve Gelişim Süreci, Türk Arkeolojisinin Sorunları ve Koruma Politikaları, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2001, 28-47.* Öztan, * Öztan, G., G., Milliyetçilik, Resmi İdeoloji Sözlüğü, Ankara, 2007, 461-473.* Pulhan, G., Türkiye Cumhhuriyeti Geçmişini Arıyor: Cumhuriyet’in Arkeoloji Seferberliği, Arkeoloji: Niye? Nasıl? Niçin?, Ege Yayınları, İstanbul, 2003, 139-147.

İnternet Kaynakları* http://en.wikipedia.org* http://t* http://tr.wikipedia.org* http://www.arkitera.com

Page 36: Geleceği Olmayan Fanzin

Arkeotrekİlham kaynağı arkeolojidir. Antik Yunanca “archeos” (eski) kelimesi ile İngilizce “trek” (yaya olarak yapılan uzun ve zahmetli yürüyüş) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Antik kentlere, müzelere, ören yerlerine, arkeolojik alanlara... yapılan keşif ve yürüyüş gezilerine verilen isimdir.GeziGezi iki şekilde olabilir. Bazı alanlarda tarihi yerler arazide yayılmış olabilir. Şayet bu şekilde olursa yürüyüşler tarihi yerler arasında yapılır. ArkeoTrek turlarının en önemli tarafı size bir arkeologun eşlik etmesidir. Bu sayede hem bölge hakkında detaylı bilgi alırken, hem de arkeolojiye ilişkin merak ettiklerinizi sorabilme imkanına sahip olursunuz.ÖncelikliÖncelikli hedefimiz sürdürülebilir turizm (ekoturizm) ilklerini devam ettirmek. Yani turizm için doğa ve kültürün varlığını gereksinimimiz olduğunu biliyoruz ve birinci önceliğimiz bunları korumak.İhtiyaçlarımızı gittiğimiz bölgelerde alarak, yerel halkı ekonomik olarak desteklemek. Ayrıca bizimle gezenlerinde ihtiyaç ve hediyelik eşyalarını yerel halktan almalarını sağlamak. Bu sayede gidilen bölgede yerelin varlığını desteklemek ve devamlılığı sağlamak. AnadoluAnadolu kültür tarihini gezerek, yürüyerek, hissederek anlatmaya çalışıyoruz. Bafa Gölü’ndeki tarihöncesi kaya resimlerinden başlayarak bizans dönemine kadar, yaklaşık 10.000 yıllık bir zaman dilimini turlarımızda geziyoruz. Hititler, Frigler gibi sadece Anadolu’ya özgü kültürleri görebiliyoruz. Bizim folklorü-müze işleyen antik uygarlıkların günümüze ulaşabilen kültür öğelerini yerinde görüyüruz. Yaşadıkları coğrafyayı keşfediyoruz.Günübirlik ArkeoTrek Turları: Paşasuyu Kemerleri, Kurşungerme TransHaftasonu ve Bayram ArkeoTrek Turları: Frig Vadisi Trekking, Hititlerin İzinde Trekking, Likya Yolu, St. Paul Yolu, Kappadokya Trekking, Bafa Gölü Herakleia

Detaylı Bilgi için: 0212 245 06 35 wwww.arkeotrek.com [email protected] www.bukla.com