Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
GelenekselOkçuluk
Gel
enek
sel O
kçul
uk v
e İC
AZET
F A C E B O O K
Bu yazı geleneksel okçuluğumuzu atalarımızın
yaptığı şekilde sürdürmek için kaleme
alınmıştır.
G E L E N E K S E L O K Ç U L U K V E İ C A Z E T Ü Z E R I N E D E N E M E
Atlı okçuluk icazeti nedir?
İCÂZETİcâzet kelime olarak bir şeyi uygun ve makul görmek, izin vermek, müsâade
etmek, bir maddenin uygunluğunu kabul etmek manalarına gelmektedir. İcazet
kelimesinin günümüzdeki karşılığı diploma anlamına gelen bir kelimedir fakat
manası diploma kelimesinin ihtiva ettiği manadan da çok geniştir. Günümüzde
aldığımız akademik dereceleri nasıl bu diplomayı önceden almış bir üst heyet
karar veriyorsa aynen öyle de icazet almış kişiler ancak icazet verebiliyorlar.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi icazetin manası o kadar geniş ki bir kaçı aşağıda
özetlenmiştir;
İcazet, fıkıhta daha ziyade bir kimsenin önceden izni olmadığı halde yapıldıktan
sonra bir şeyi kabûl ve tasdik etmesi manasında kullanılır. İslâm hukuku dilinde
buna, arkadan gelip yetişen-ulaşan icazet anlamında, “icâzet-i lâhika” denir.
Meselâ bir kimse diğer birinin malını sattıktan sonra mal sahibine haber verir, o
da bunu kabul ederse bu bir “icâzet-i lâhika” olur (1).
Usûl-i Hadis ilminde ise söz konusu olan icazet, bu ilim dalında üstadın/
hocanın talebesine, duyduklarını veya kitaplarını rivâyet etmesine izin
vermesi demektir. Meselâ; bir hadis âliminin talebelerinden birine, “Sana
Kütüb-i Sitte’yi rivâyet etmek üzere icazet verdim” demesi gibi… (2)
Bir başka ifadeyle tasavvufta icazet, irşad makamına-mertebesine ulaşan
müridlerin, şeyhleri tarafından bu işe yetkili olduklarını göstermek için
verilen bir belgedir. Bu belgelere de “icazetnâme” veya “hilâfetnâme” adı
verilir. (3)
Umumi manada icâzetlerde;
- Okunan ders programları,
- İlmin ve okumanın değeri,
- İlmî ve ictimaî münâsebetler,
- Kitâbiyat (bibliyoğrafya) ve ilmin usûlüne, tahsil tarzına (öğrenim
biçimine) dair bilgiler bulunur.
Tirendaz ekibinin çalışmalarında “Tekke” adı verilen kurumlarda sistemli olarak okçu-
luk verildiğini ve hatta okçuluk taliplerinin kabulü ve icazet almaları için belli törenler
yapıldığı belirtilmektedir.
Grubun aynı çalışmasında Tekke’nin sözlük anlamının dervişlerin tasavvufi esaslara göre
eğitildiği yer olduğunu belirtmekle birlikte başka bir anlamının daha olduğunun altını
çizmektedirler. Bu anlamı ise güreş, okçuluk gibi sporların öğretildiği ve icra edildiği
Buraya kadarki yazılanlar tanım ve problemlerden ibaretti. Yani bir şekilde hastalığın tedavisi
konuldu peki tedavi nasıl olmalıydı? Bu konuda insanlar ortaya fikir koymaktan çekinir olmuş
zira yeni fikir getirenler direkt düşman gözüyle bakmak neredeyse camiada gelenek haline
gelmiş. Yukarıda bahsettiğim ham insanlar yukarıdaki bahsi geçen eğitimi almadıklarından
Egolarıyla konuşur hale gelerek üstelerinde ataların kıyafeti olmasına rağmen edepten
yoksun oluşları camianın kalitesini düşürmektedir.
Biz yine de yeni fikirlere açık olan insanlar için bu yazıya devam ediyoruz. Zira yukarda
bahsedilen ham insanlar bu yazıya da düşmanlık besleyeceklerini tahmin etmek çok güç
olmayacaktır. Yazının devamı problemle kalıcı çözüm olacak bir
fikri üretmeye yönelik olacaktır. Yukarıda bahsettiğim gibi kulüp
başkanlarının bu çözüme çok sıcak bakacaklarını sanmam lakin
ileri de belki bu probleme mantıklı çözüm arayacak insanların
olabileceği ümidiyle yazıya dökülmüştür.
Şurasının bir gerçek olduğu artık aşikardır. Türkiye’de Türk Okçu-
luğuna İCAZET verebilecek manevi donanıma sahip, okçuluğu iyi
bilen ve bir ustadan icazet almış tek bir şahıs dahi bulunmamak-
tadır. Peki bu durumda icazet silsilesi hiç mi devam etmesin?
Hayır!,
tam aksine devam etmeli ve yeniden canlandırılmalıdır.
mekan veya kurumlar olduğudur. Aynı kaynak, tekkeleri günümüzün spor kulüplerine ben-
zetse de bizler aynı görüşte değiliz. Belki yapı olarak benzeyebilir fakat içerik olarak tek-
keler günümüzün spor kulüplerinden çok uzaktır. En başta tekkelerin nasıl icazet veren bir
makamı yani şeyhi varsa işte bu makam günümüzün spor kulüplerinde bulunmamaktadır.
Spor kulüp başkanları, genelde bulundukları şehirde okçuluk ile ilgili gönüllü insanların
bulunmayışından fedakarlık yaparak bu işi üstlenmişler veya başka kulüplerdeki insanlarla
iyi ilişkilerde olmadıkları için ayrılıp kendi kulüplerini kuran icazet almamış ve icazet verme
yetkisi olmayan insanlardan oluşmaktadır (6).
Atlı okçuluğa hevesli gönüllüler bir bilir kişi tarafından bir törenle kabul edilirdir ki bu
törene “küçük kabza alma töreni” denirdi. Ustası gönüllünün ustalığının yeteri kıvama
ulaştığını düşünürse icazet vaktinin geldiğini bildirir ve “büyük kabza alma töreni” adındaki
bir törenle icazeti verilirdi.
Gerek Okmeydanı olsun gerekse yukarıda bahsettiğimiz tekkelere abdest almadan giril-
mez ve büyük saygı gösterilirdi (6). Şimdilerde hangi kulüp buna dikkat ediyor? Genelde
buna dikkat edilmediği gibi bazı kulüp başkanları kendi nefsi heveslerini kulüp üyeleri
üzerinde kullanarak suni bir şeyh havası vermeye çalıştıkları da herkesin malumu. Bunlar
icazet almamış olmanın yan etkileri olarak görülebilir. Sadece şekil olarak atalara benze-
meye çalışan fakat içerik ve manevi yönü bakımından çok zayıf veya boş olan bu kişiler
çevresindekilere de büyük zararları dokunur ve bu yönlerini geliştirmek isteyen yeni
kemankeşlere engel oldukları bilinen bir gerçek haline gelmiştir. Daha kendisi ham yani ol-
mamış bir kişinin ise kendinden sonra bu işe gönül veren bir başkası hakkında olmuş veya
olmamış konusunda fikir beyan etmesinin yanlış olacağı aşikardır, ederse sadece haddi
aşmak olduğu kanaati hasıl olabilir.
Peki icazet sorununa kalıcı çözüm önerisi ne olabilir?
Türkiye’de bu işe gönül vermiş ve kendisini tarih kitaplarından okuduklarıyla geliştirip
donanımlı bir hale getirmiş insanlar mevcut. İsimlerini zikretmekte bir sakınca
görmüyorum çünkü okçuluk camiası onları yakından tanır. Sami GENEL, Hilmi ARINÇ,
Murat ÖZVERİ gibi isimler ve bu isimlere eklenecek 5-6 kişilik bir heyet oluşturulsa
ve bu heyet her sene iki kez kabzalığa kabul etse ve her sene bir kez Büyük Kabza
Töreninde sınava tabi tuttuklarına icazet verse. Bu şekilde hem bayram havasında
icazetin tadı çıkar hem de heyetten icazet alan öğrenciler kendi ekiplerini oluşturup
vakti zamanı gelince kendi öğrencilerine icazet vermeye başlasalar kaybettiğimiz
bu İCAZET değerini de bir kaç sene içerisinde tekrar canlandırmış ve devam ettirmiş
olabileceğimizi düşünüyorum.
Yukarıda kabaca bahsettiğim çözüm yolu ise kesinlikle projelendirilip B planlarının
oluşturulup ileriye dönük olabilecek açıklar önceden belirlenip dikkatli bir şekilde
yapılmalıdır. Fakat öncesinde bu modelin tanınması ve kabul edilmesi gerektiğinden
detaylarına girmiyorum. Bu icazet modelinin kesinlikle Federasyonlardan ve herhan-
gi bir siyasi partinin desteklediği kurumlardan da uzak durmasına kesinlikle dikkat
edilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Okçuların olsun sadece kimseden destek ve
minnet almadan.
Tek ihtiyacımız yeni fikirlere açık olmak.
Saygılar.
(1) Merginânî, el-Hidâye, 3, 69.
(2) Subhi Salih, Hadis İlimleri ve Istılâhları Terc. Kandemir, Yaşar, İst. 1973, s. 76.
(3) Pakalın, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971, 2, 19, 20.
(4) Kur’ân-ı Kerim, Bakara sûresi, 2/31.
(5) Hânî, Muhammed b. Abdullah, Behcetü’s-Seniyye, Kahire, 1308, s. 45.
(6)http://www.tirendaz.com/tr/makaleler/arsiv-2008/turk-geleneksel-okculugu-bolum-1/
K A Y N A K L A R