709
GENEL TÜRK TARİHİ CİLT 9 YENİ TÜRKİYE YAYINLARI 2002 ANKARA

GENEL TÜRK TARİHİdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · Cumhuriyet Dönemi Kültür Ve Medeniyeti ... Çarlık Rusyası'nın Türklere Yönelik Politikaları

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • GENEL TÜRK TARİHİ

    CİLT 9

    YENİ TÜRKİYE YAYINLARI

    2002

    ANKARA

  • 1

    YAYIN KURULU

  • 2

    DANIŞMA KURULU

  • 3

    KISALTMALAR

  • 4

    İÇİNDEKİLER (LİNKLENDİRİLMİŞ)

    GENEL TÜRK TARİHİ ............................................................................................................ 1

    YAYIN KURULU ...................................................................................................................... 1

    DANIŞMA KURULU ................................................................................................................ 2

    KISALTMALAR ....................................................................................................................... 3

    Demokrasiye Geçiş,Demokrat Parti’nin Kuruluşu,1946 Seçimleri [9-24] /Yaşar ÖZÜÇETİN .............................................................................................................................. 5

    Menderes Dönemindeki Gelişmeler / M. Serhan Yücel [s.25-56] ..................................... 22

    Menderes Dönemi (1950-1960) / Yrd. Doç. Dr. Cihat Göktepe [s.57-72] .......................... 54

    1960-1980 Dönemi / Prof. Dr. Hikmet Özdemir [s.73-128] ................................................. 71

    1980 Ve Sonrası / Prof. Dr. Hikmet Özdemir [s.129-191] ................................................ 126

    Uluslararası Dönüşümler Ve Osmanlı'dan Günümüze Türk Diplomasisinin Süreklilik Unsurları / Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu [s.193-216] .......................................................... 191

    Cumhuriyet Dönemi Kültür Ve Medeniyeti ...................................................................... 214

    Türkiye Cumhuriyeti'nin Devlet Yapısı / Prof. Dr. Turgay Ergun [s.219-269] ................ 214

    Cumhuriyet Döneminde Türk Toplumu / Doç. Dr. İlhan Dülger [s.271-338] .................. 261

    Cumhuriyet Döneminde Türk Ekonomisi / Prof. Dr. Mükerrem Hiç [s.339-378] ........... 333

    Cumhuriyet Dönemi Düşünce Hayatı / Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay [s.379-458] .... 373

    Cumhuriyet Döneminde Bilim / Prof. Dr. Esin Kahya - Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir [s.459-498] ......................................................................................................... 454

    Cumhuriyet Döneminde Sosyal Bilimler / Doç. Dr. Mehmet Öz [s.499-509]Cumhuriyet Döneminde ......................................................................................................................... 493

    Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı / Prof. Dr. İnci Enginün [s.511-577] ...................... 504

    Cumhuriyet Döneminde Sanat / Prof. Dr. Seyfi Başkan [s.579-611] .............................. 573

    Dokuzuncu Bölüm: Türk İllerinin İşgali ........................................................................... 606

    A. Çarlık Rusyası'nın Yayılması ........................................................................................ 606

    Rus İmparatorluğu'nun Avrupa Yakasında Yaşayan Türklerin Demografik Dağılımı Ve Çarlık Rusyası'nın Türklere Yönelik Politikaları / Dr. Seyit Sertçelik [s.615-639] ......... 606

  • 5

    Rusya'nın Kafkasya'da Yayılma Siyaseti / Doç. Dr. Mustafa Budak [s.641-686] .......... 634

    Demokrasiye Geçiş,Demokrat Parti’nin Kuruluşu,1946 Seçimleri [9-24] /Yaşar ÖZÜÇETİN

    Karadeniz TeknikÜniversitesi Giresun Fen-Edebiyat Fakültesi /Türkiye

    Osmanlı Devleti‟nin son yüz elli yıllık tarihi bir değiĢme ve yenileĢme dönemidir. Devam ederek

    geliĢen bu süreç, Cumhuriyet devri Türkiyesi‟nde ĢekillenmiĢ, 1945‟te baĢlayıp, 1950‟de büyük ölçüde

    sonuca ulaĢmıĢtır.

    Demokrasiye GeçiĢ

    Türkiye, Ġkinci Dünya SavaĢı‟na fiilen katılmamıĢ olsa da 1939-1945 yılları arasında ekonomik

    ve siyasî sıkıntılar içinde olmuĢtur. 1945 sonrası çok partili hayata geçiĢ ile birlikte muhalif partilere

    geniĢ halk kesimlerince rağbet edilmiĢdir. SavaĢın baĢlamasıyla Türkiye‟de savunma ihtiyacı gereği

    ülke gelirinin büyük bir kısmı ayrılmıĢtı.1 Tarım ve sanayi sektöründen çekilen iĢ gücü,2 dıĢ ticaret

    hacmindeki daralma, savaĢ süresince izlenen politikalar ve müttefik ülkelerin Almanya ile olan ticarî

    faaliyetlerinin durdurulması yönündeki baskılar, savaĢ bitiminde etkisini hissettirmiĢtir. Hükümetin

    artan savunma harcamalarını karĢılayabilmek için baĢvurduğu yollar enflasyon oranını yükseltirken

    bunun tabii bir sonucu olarak aĢırı fiyat artıĢları, temel ihtiyaç maddelerinin yokluğuna sebep olmuĢtur.

    Ġhtiyaç maddelerini üreten ve pazarlayan kesimden vurguncu-tefeci gibi Ģahsiyetlerin çıkması ve

    benzerlerinin yönetimden bazıları ile iliĢkili olması, vatandaĢın hükümete olan güveninde sarsıntı

    yaratmıĢtır.3 “Harp Ekonomisi” gereği hükümet, uyguladığı müdahaleci kanunlar ile birlikte diğer bazı

    ihtiyaçlarını karĢılayan kanunî yetkilere de ihtiyaç duymuĢtur. Bu bağlamda 18 Ocak 1940‟da kabul

    edilen “Millî Korunma Kanunu” hükümete geniĢ iktisadî yetkiler vermektir.4 SavaĢ bitimine kadar tatbik

    edilen devletçilik sisteminin yapısı ve çok cepheliliği yüzünden belirli alanlarda uygulandığından

    serbest meslek sahipleri, iĢ adamları ve diğer orta sınıf mensuplarından oluĢan grupların

    güçlenmesine engel olamamıĢtı.5 SavaĢ döneminde uygulanan iktisat politikası özel sınırlama

    getirirken bazı tedbirler ile de korunuyordu. Sabit gelirlerle sözü edilen kesim arasındaki hayat

    standardı bazı tenkitlere sebep oldu.6

    11 Kasım 1942‟de kabul edilen “Varlık Vergisi Kanunu”7 iktisadî Ģartların darlığından istismar

    yolu ile yüksek kazanç elde edip, kazançları oranında vergi vermeyenleri kapsıyordu.8 SavaĢ

    yıllarında giriĢilen ekonomik tedbirler sebebiyle yeni ekonomik gruplar tedirgin oldu.9 Gerek Millî

    Korunma Kanunu, gerek savaĢın baĢlaması ile birlikte çeĢitli maddelerin dağıtımı, ihracat-ithalat

    imkanları yaratma ve fiyat düzenine yapılan müdahaleler söz konusu grupların güçlenmesini

    sağlamıĢtı.10 1943 Haziranı‟nda çıkartılan “Toprak Mahsulleri Vergisi”de, Varlık Vergisinden

  • 6

    etkilenmeyen Müslümanları kapsamı içine aldı. Bu açıdan beklenen sonuç alınmamakla beraber

    büyük çiftçilerin tepkisine sebep oldu.11

    SavaĢın Avrupa‟da müttefiklerin lehine sonuçlanması, otoriter rejimlerin üstünlüğü imajının

    zedelenmesine yol açmıĢ, onun yerini hak, hürriyet, barıĢ ve özgürlük kavramları almıĢtı. Tek parti

    rejimi felsefesi toplumun farklı sosyal ve siyasî ihtiyaçlarını karĢılaması konusunda yetersiz olmuĢtur.

    Savunulan devletçilik politikasında orta sınıfın güçlendirilmesi istenmiĢ, dolayısıyla inkılâpların sağlıklı

    bir temele oturtulması amaçlanmıĢtı.12 Ancak bu iliĢki geçici bir menfaat birleĢmesi özelliğini

    taĢıyordu. CHP iktidarı Dönemi‟nde çevre güçleri hoĢnutsuzluk olarak değerlendirildiklerinden gözetim

    altında tutularak, mahallî idarelerin büyük bir bölümü parti saflarında görülmüĢtür. Belirttiği gibi,

    CHP‟nin harp iktisadından kaynaklanan genel hoĢnutsuzluk ile birlikte savaĢ dönemindeki sıkıntılar

    ekonomik yeni gruplarda, kitlelerde hükümete karĢı parti dıĢ muhalefeti yarattı.13 Dolayısıyla

    Cumhuriyetin ilk dönemlerinde iktidar karĢıtı mücadelenin ileri gelenleri doğrudan üretici ve tüketim

    alanlarında çalıĢanlar oldu. SavaĢ döneminde geliĢen ticarî kesim, kendisinde siyasî kuvvet dengesini

    değiĢtirmekte, yeterli güç görüyordu. Ġktidar olan asker-sivil bürokrasi bu kesimin yakaladıkları gücün

    farkında olarak onlara karĢı bakıĢlarının değiĢmesi de etkiliydi.14

    SavaĢ dönemi boyunca yaĢanan farklı sıkıntı ve yaygın hoĢnutsuzluğun iktidar anlamında siyasî

    hareket olarak ortaya çıkmasında, kanunî mevzuatların etkisiyle birlikte geçmiĢten kaynaklanan

    gelenekselleĢmiĢ devlet otoritesine bağlılık da önemli bir yer tutmaktaydı.15 Ancak siyasî harekete

    her an dönüĢebilecek potansiyel bir güç de mevcuttu.

    SavaĢ döneminden itibaren ihtiyatlı bir tarafsızlık politikası ile harp dıĢında kalmayı baĢaran

    Türkiye‟nin,16 takip ettiği politikalar müttefik ülkelerce zaman zaman memnuniyetle karĢılanmamıĢ,

    kendisi için endiĢe yaratan Rusya karĢısında yalnız kalmıĢtı. Türkiye‟nin menfaatlerinin Batılı devletler

    safında yer almakla sağlanabileceğinden hareketle Batıya daha fazla yaklaĢmak gerekiyordu. Bundan

    dolayı Türkiye, Batılı devletlerin politikası doğrultusunda Mihver Devletler ile münasebetlerini keserek

    23 ġubat 1945 günü bu devletlere karĢı savaĢ ilân etti. Bir sonraki gün BirleĢmiĢ Milletler

    Beyannamesini imzaladı. SavaĢın amacının demokrasiyi, dünyaya egemen kılmak olarak

    belirlenmesi, Batılı demokratik ülkelerin tek-parti yönetimleriyle dayanıĢma içine girmeyeceklerinin

    göstergesiydi. SavaĢ sonucu tek-parti idarelerinin kalkması, Türkiye‟de de tek parti rejiminin

    sarsılmasına sebep oldu.17

    Gerek savaĢ yıllarında sosyal, siyasî, ekonomik sahada alınmıĢ olan tedbirler sonucu ortaya

    çıkan hoĢnutsuzluk, gerek dıĢ geliĢmelerle batıya belirli taahhütlerde bulunulması, rejimin demokratik

    esasları, gözetmesi ve düzeltilmesi ihtiyacını ortaya çıkartıyordu. Ortaya çıkan tabloda takip edilecek

    yolun sonuçlar dikkate alındığında gelecekte de iktidarını muhafaza etme ve inkılapların

    tamamlanması konusunda halka yönelinmesi daha uygundu. 1944 yılı baĢlarında BaĢbakan ġükrü

    Saraçoğlu bir konuĢmasında Türk Siyasî Rejimi‟nin harp sonrasında bütün ülkeler için örnek

    olabileceğini belirtip, 1945‟de de rejimi korumak amacıyla alınmıĢ olan tedbirlerin yeniden gözden

    geçirilebileceği üzerinde duruyordu.18 Bütün bunlar, iç ve dıĢ baskılar sonucu CHP‟de görüĢlerin

    yavaĢ yavaĢ değiĢmeye baĢladığını ortaya koymuĢ oluyordu. 1945 San Francisco Konferansı‟nda

    Hasan Saka, savaĢ sonrası Türkiye‟de her türlü demokratik cereyanların geliĢmesine izin verileceğini

  • 7

    söylüyor.19 Birkaç gün sonra da CumhurbaĢkanı Ġnönü; “Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum

    gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siyasî ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniĢ

    ölçüde hüküm sürecektir”20 diyordu. Ülke yönetiminde artık demokratik prensiplerin itibar göreceğini

    haber veren bu ilk resmî beyanatın verilmesi, dıĢ geliĢmelerin ülke çıkarları açısından Batılı

    demokratik idarenin seçilmesini, savaĢ dönemindeki sıkıntıların doğurduğu hoĢnutsuzluğa çözüm

    olarak sınırlı bir muhalefet gerekli görülüyordu.21 Ġnönü‟nün bu söz konusu beyanatı ve San

    Francisco‟da imza edilen BirleĢmiĢ Milletler Anayasası parti içi muhalefeti cesaretlendiriyordu.22

    SavaĢ öncesi yıllarda hazırlanmıĢ olmasına rağmen “Çiftçiye Toprak Dağıtılması ve Çiftçi Ocaklarının

    Kurulması” ile ilgili kanun tasarısı Meclis Komisyonlarına sevk edildiği sırada BirleĢmiĢ Milletler

    Anayasasının Meclisteki onayı ile birlikte tek-parti yönetimine karĢı olanlar kendi temsilcilerini bularak

    parti içi muhalefeti de ortaya çıkarıyordu.23

    1945 Toprak Reformu çalıĢmaları, savaĢ sonunda ortaya çıkan bir mesele olmamakla birlikte

    Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın çıkması ve Türkiye‟nin savaĢa girme riskinin bulunmasından dolayı savaĢ

    sonrasına bırakılmıĢtı.24 Bu tasarı ile gerçekleĢtirilmeye çalıĢılan amaç; topraksız ve yeterli toprağı

    olmayanlara yeterli toprak verilmesi, toprakların sınırlı ellerde tutulması, yeterli olmayacak Ģekilde

    küçülmelerinin önlenmesi, iĢletme yetersizliği olanlara kuruluĢ, onarım, vb. sermayesi, canlı-cansız

    demirbaĢ verilerek ülke topraklarının devamlı ve verimli olarak iĢlenmesi idi.25 Komisyon çalıĢmaları

    ile birlikte tasarının bazı maddelerinde değiĢiklikler yapılarak ana prensipler ilk haliyle kabul edilmiĢti.

    Son toplantıda hükümetin müdahalesiyle iĢçi ve çiftçilere dağıtılmak üzere kamulaĢtırılması ile ilgili

    17. maddenin değiĢtirilerek tasarıya ilave edilmesi sonucu, Mecliste sessizliğini koruyan büyük çiftlik

    sahipleri, muhalefetin sözcüsü durumuna geçtiler. Onları ortak hareket etmeye yönelten konu söz

    konusu madde ile toprakların elli dönümüne kadar olan bölümünün, devletin kamulaĢtırma yetkisi

    içine alınmasıydı. Meclis görüĢmelerinin baĢladığı 15 Mayıs 1945‟de Meclis üyeleri tasarının lehinde

    olup, sivil, askerî, bürokrat kökenli ve tasarının 17. maddesi dıĢındaki toprak reformuna karĢı olmayan

    büyük toprak sahibi ve bazı sivil bürokratlardan oluĢuyordu. Tasarının 17. maddesini eleĢtiren

    milletvekilleri toprağın bölünmeyerek sistemin korunarak ziraat yöntemlerinin geliĢtirilmesini

    savunuyorlardı. Ayrıca mülkiyet hakkı anayasa ve medeni kanunca garanti edildiği için Ģahsî

    mülklerden değil, devlet kendi topraklarından dağıtmalıydı.26 Toprak kanunu müzakerelerinde Adnan

    Menderes Hükümetin son anda tasarıya müdahalesini eleĢtirerek dikkati çekmiĢ, konuĢmasında; “…

    Memleketin selâmeti için Ģart olan ve son zamanlarda geliĢmekte olan tartıĢma hürriyetinin bu kanun

    meclise getirilince durdurulduğunu… Tek parti sistemi devam ettikçe anayasaya aykırı olan durumun

    daha da esef edilecek bir hal aldığını…” belirterek masrafsız ya da az masrafla ekilen toprağın iki

    katına çıkarılabileceğini söylüyordu. Büyük arazi mülkiyetinin geniĢ olarak egemen bir oranda

    olmadığı, iĢletmeleri küçültmenin üretimin düĢmesine, ekonomik krizin ortaya çıkmasına sebep

    olacağı, dolayısıyla toprakların daha iyi iĢlenmesini temin edecek ilkelerin kanuna hakim olmasına

    büyük faydalar sağlayacağı üzerinde duruyordu. Menderes, kurulması istenilen Çiftçi Ocaklarını ise

    geri bir zihniyet olarak nitelendiriyordu.27 Tasarı aleyhine konuĢan milletvekilleri Adnan Menderes,

    Refik Koraltan, Emin Sazak, Celâl Bayar, Fuat Köprülü, Hikmet Bayur ve Recep Peker gibi önemli

    isimlerin hükümete muhalif oldukları sonucunu çıkardı.28 Ġsmet Ġnönü‟nün müzakereden beĢ gün

    önceki 19 Mayıs nutku29 muhalif milletvekillerini cesaretini artırdığı gibi, bütçeye red oyu veren

  • 8

    milletvekillerinin gelecekte giriĢecekleri siyasî faaliyetlere de zemin hazırlıyordu. Takrir 17. maddenin

    değiĢtirilen Ģekliyle nihayet toprak kanunu tasarısı, 11 Haziran 1945 günü kanunlaĢtı.30 Muhalifler,

    sonucu kabullenmek zorunda kaldı.

    CumhurbaĢkanı Ġsmet Ġnönü, 19 Mayıs 1945 Gençlik ve Spor Bayramı konuĢmasında: “… Harp

    zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siyaset ve fikir

    hayatında demokrasi prensipleri daha geniĢ ölçüde hüküm sürecektir…”31 diyerek geçmiĢe göre

    farklı olunacağı iĢaretini veriyordu. Bu durum basında olduğu gibi müzakereleri daha devam eden

    Toprak Reformu ve Bütçe Kanunu‟na muhalif olanların düĢünce ve görüĢlerini daha açık ortaya

    koymalarını sağladı. Bütçe ilk kez 7 muhalif oyla tasvip ediliyordu.32 Kendini sadece Parti Meclis

    Grubunun kapalı oturumlarında gösteren muhalefet ilk kez kamuoyu karĢısında ortaya çıkıyordu.33

    Muhalefetin ortaya çıkmasına yol açan bu sebepler iç ve dıĢ geliĢmelerin, kendileri lehine

    geliĢmesinin verdiği güvenle partide liberal tedbirler öne sürecekler, öne sürdükleri ve beklenilen

    geliĢmelerin içerisinde yerlerini alacaklardır. Dörtlü takrir gelecekte tek parti iktidarı karĢısında DP‟nin

    kuruluĢuna zemin hazırlayacaktır.

    CHP, Meclis Grubunu parçalayan, CHP‟ye karĢı güçlü bir muhalefet partisinin kurulmasına yol

    açan “Dörtlü Takrir” Ġzmir Milletvekili Celâl Bayar, Ġçel milletvekili Refik Koraltan, Kars milletvekili Fuat

    Köprülü ve Aydın Milletvekili Adnan Menderes tarafından 7 Haziran 1945 günü CHP Meclis Grup

    BaĢkanlığına dörtlerin lideri Celâl Bayar tarafından verildi.34 Takririn temelinde savaĢın sona ermesi

    demokrasiye toplumun hazır hale gelmesiyle Millet Meclisinin hükümeti kontrolü, anayasada yazılı

    hak ve hürriyetlerin tanınması ve birden fazla partinin olması dile getiriliyordu. Bunların yapılabilmesi

    için CHP‟nin program ve tüzüğünün değiĢikliğe uğraması Ģartı getirilmiĢ, halkın desteğini sağlamak

    amacıyla verilen takririn meclis açıkoturumunda tartıĢılması üzerinde duruluyordu. Takrirciler bu tür bir

    düzeltmeyi istemekten ziyade partiden ayrılmayı kararlaĢtırmıĢ olmaları ile suçlandı; istekler,

    düĢüncelerin bahanesi olarak değerlendirildi.35 Ġnönü Takrirciler hakkında, “Bunu parti içinde

    yapmasınlar, çıksınlar karĢımıza geçsinler, teĢkilâtlarını kursunlar ve ayrı parti olarak mücadeleye

    giriĢsinler36 diyerek takrire karĢı alınacak kararı da belirtiyordu.37 12 Haziran 1945 günü CHP Meclis

    Grubunun kapalı oturumunda görüĢülen takrir reddedilirken38 bunun sebebi; kanun değiĢikliğine ait

    teklif yerinin meclis, tüzük değiĢiklikleri ile ilgili ise kurultayları olduğu, dolayısıyla grubun takriri

    görüĢme gereği duymadığı39 belirtiliyordu.

    19 Mayıs nutkunun ruhuna zıt olan bu sonuç; CHP‟nin yapısının henüz serbest tartıĢma

    seviyesine ulaĢamamıĢ olduğunu, otoriter tepki anlayıĢının sürdürüldüğünü gösteriyordu. Aynı

    zamanda parti içinden muhalif bir parti çıkarmak düĢünülüyordu.40 Ancak dörtlerin partiden bir an

    evvel dıĢlanmaları, parti içinden muhalif bir parti çıkarmak düĢüncesini zedelemesine rağmen

    neticenin bu Ģekilde sonuçlandırılmamasına dikkat edilmiĢtir. Takrirle CHP‟nin ideolojisi hedef

    alınmakla birlikte yeni bir parti kurma düĢüncesinden ziyade41 amaçları, değiĢen Ģartlarda ülke

    içindeki sosyal ve ekonomik güçlükleri dikkate alarak mensubu bulundukları partiyi liberalleĢmeye

    döndürebilmekti. Sonuç beklenildiği gibi çıkmayınca bir hizip görünümü sergileyen takrirciler ya

    partiden ayrılarak bağımsız çalıĢacaklar ya da siyasî hayatları sona erecekti.42 Takrir Grupta

    görüĢülürken bazı milletvekillerinin takrircilerin görüĢlerine eğilim göstermelerine rağmen siyasî

  • 9

    endiĢeleri gerekçesiyle müspet oy kullanmayıp, parti içinde durumlarını muhafaza ederek geliĢen iç

    ve dıĢ olaylara karĢı tavır alacaklardı. Böylece bir kısım muhalif milletvekilleri ile de temasta

    bulunulabilecekti. Ancak parti içerisinde kurulan bu Müstakil Grup, kontrol Ģartlarını tam anlamıyla

    temin edemediğinden parti içindeki bu mevcudiyet Batı kamuoyuna demokrasi adına müspet bir

    geliĢme olarak gösterilebilirdi.

    SavaĢ sonrası dünya barıĢının belirli garantilerle korunması gayesiyle toplanan San Francisco

    BirleĢmiĢ Milletler Konferansı‟na Türkiye, DıĢiĢleri Bakanı Hasan Saka baĢkanlığında Nihat Erim,

    Feridun Cemal Erkin, Hüseyin Ragıp Baydur‟un da içinde bulunduğu 40 kiĢi civarında bir heyet

    katılıyordu. Feridun Cemal Erkin, Ġnönü‟nün kendisine, San Francisco Konferansı‟na gitmeden önce

    Amerikalıların, Çok Partili Hayatı ne zaman kuracağımız ile ilgili bir soruya verilecek cevabın Ģu

    olduğunu belirtir: “Ġnönü‟nün rolü reformları raylarında perçinleĢtirmek ve Atatürk‟ün arzu ettiği gerçek,

    tam demokrasiyi kurmak olacaktır. Ġnönü Ģimdiye kadar bu çığıra gitmek istiyordu. Harbin çeĢitli

    tehlike ve sorunları buna imkan vermedi. SavaĢ bitince bu amacı gerçekleĢtirmek CumhurbaĢkanı‟nın

    en aziz arzusudur”.43 Hasan Saka‟nın konferans esnasında verdiği demeçte de anayasamızın en ileri

    demokrat anayasalarla mukayese edilebileceğini ve baĢkalarını çok geride bırakacağını44

    belirtiyordu. Konferansın, Türkiye üzerinde emelleri olan Rusya karĢısında, önemi bir kez daha artmıĢ

    oluyordu.45 BirleĢmiĢ Milletler Anayasası‟nın demokrat ve demokratik olma yolunda bulunan

    ülkelerdeki gibi46 Büyük Millet Meclisi‟nde onaylanmıĢtı.47 Bu onaylama esnasında daha önce

    yaĢanmıĢ olan meclis tartıĢmalarına yenileri eklendi. Onayın basına açık, mecliste yapılacak olması

    daha önceki verdikleri takrir ile dikkati çeken dörtler elde edemedikleri zemine ulaĢmayı

    bekliyorlardı.48 CHP yönetimi takrircilerin bu yaklaĢımından memnun olmayıp onların yıpratılmaları

    gerektiğine inanıyordu.49

    Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu‟ndaki gibi dikkatleri gene Adnan Menderes çekiyordu.

    KonuĢmasında, BirleĢmiĢ Milletler Anayasası‟nın kabul edilmesiyle dünyanın yeni bir istikamete

    yönelmesinden dolayı Türkiye‟nin de içyapısını demokratize etmesi gerektiği görüĢünü dile getirdi. Bu

    konuda Ģunları söylüyordu: “…. BirleĢmiĢ Milletler Topluluğu‟ndaki her memlekette demokrasi

    prensiplerine uygun olarak vatandaĢın ferdî hürriyet ve dokunulmazlığı ile siyasî haklarının saklı

    tutulmasını gerektirmektedir…. Her milletin iç yönetiminde de millî hakimiyetini istiyor ve siyasî hak ve

    hürriyetlere uymayı karĢılıklı taahhüde bağlıyordu…. Anayasamızın ruhu tamamen millî hakimiyet

    esasına dayanmakta bulunduğundan BirleĢmiĢ Milletler Anayasasıyla tam uygunluk halinde

    bulunduğunu, bu fırsattan yararlanarak bir kere daha sevinçle ifade edebiliriz”50 diyordu. Menderes

    tarafından sarf edilen bu sözler CHP tarafından bir dıĢ mesele ölçüsü kabul edilerek iç bünye

    eleĢtirildiği için yerilmiĢ,51 BirleĢmiĢ Milletler Anayasası Mecliste onaylanmasına rağmen CHP içinde

    demokratik anlayıĢ açısından görüĢ farklılıkları bir kez daha ortaya çıkmıĢtı. Mecliste yaĢanan bu

    olaylar Ġstanbul basınında ilgiyle takip edildi. Muhalefet ve iktidar yanlısı gazeteler farklı açılardan

    olayları değerlendirmeye tâbi tuttukları için kamuoyunun konuya ilgisi artmıĢtı. Hükümet baskısının

    basın üzerinde azalması, daha hararetli yazılar yayınlanmasına sebep oluyor, demokrasi tartıĢmaları

    ile birlikte anti-demokratik kanunların varlığı da hükümete hatırlatılarak basın kanununda hükümete

    yetki veren 17. ve 50. maddelerin değiĢtirilmesi talep ediliyordu.52

  • 10

    Demokrat Parti‟nin KuruluĢu

    Takrirleri ile dikkatleri üzerine çeken dörtler ile birlikte CHP yönetiminde yapılan değiĢiklikler

    farklı yorumlara yol açmıĢ, basında CHP içinde yeni parti için adaylar üzerinde durulması,53 mevcut

    durumun gündemde kalmasını sağladı. Celâl Bayar‟ın Basın Kanunu‟nda değiĢiklik yapılması ile ilgili

    kanun tasarısı hazırlayarak Meclise getirmesi,54 Adnan Menderes ve Fuat Köprülü‟nün yayınlanan

    makaleleri55 CHP yönetiminin takrirciler ile ilgili somut bir tavrın alınması zeminini hazırlardı. Partinin

    bilgisi dahilinde olmayan faaliyetlerin doğrudan parti disiplinini zedeleyici olduğu gerekçesiyle Adnan

    Menderes ve Fuat Köprülü Parti Disiplin Kurulu‟na verildiler. Parti Grubunun kapalı toplantısında

    Adnan Menderes ve Fuat Köprülü hakkında Parti disipliniyle uyuĢmayan davranıĢtan ihraç edilmeleri

    kararı çıktı.56 CHP‟nin ihraç kararını Vatan gazetesinde eleĢtiren Refik Koraltan bir süre sonra diğer

    iki arkadaĢı gibi partiden ihraç edildi.57 Dörtlerin lideri konumundaki Celâl Bayar takrir olayından

    sonra Meclise getirdiği yukarıda sözü edilen Basın Kanunu ile ilgili değiĢiklik tasarısı parti içinde hoĢ

    karĢılanmamasına rağmen herhangi bir yaptırım ile karĢılaĢmamıĢtı. Ancak Bayar, ihraç olayları

    yüzünden milletvekilliği ve CHP üyeliğinden istifa etti.58

    Ġkinci Dünya SavaĢı bitiminde BirleĢmiĢ Milletler TeĢkilâtı‟nı kurmak için çok partili rejimi

    hürriyetin icabı olarak gören, demokratik ülkelerin faaliyetleri devam ederken ülke içinde CHP‟ye karĢı

    muhalefet bir kez daha kitleleĢerek ortaya çıkmıĢtı. Basının muhalefete yer vermesi sonucu geniĢ

    kitlelerin etkilenmesinde önemli rolü olmuĢtu.

    Milli Kalkınma Partisinin59 verilen izin sonucu kurulması çok partili rejimin yeniden

    oluĢturulmasının iĢareti olarak, CumhurbaĢkanı Ġsmet Ġnönü tarafından 1 Kasım 1945 TBMM açıĢ

    nutku ile partiler demokratik rejimin zorunlu bir Ģartı olarak değerlendirilmiĢti. Ġnönü, nutkunda

    demokratik karakterin bütün Cumhuriyet devrinde prensip olarak muhafaza edildiğini, bu yolda ülkede

    geniĢ tecrübelerin olduğu, ülkenin ihtiyaçları gereği hürriyet ve demokrasi havasının tabii iĢlemesi

    sayesinde baĢka bir partinin kurulmasının mümkün olacağını60 söylüyordu. Basında, yeni bir partinin

    kurulacağı beklentisiyle kurulacak olan yeni partinin Ģekli ve muhtevası ile ilgili yazılar yayınlanıyordu.

    Muhalefetle oluĢturdukları ortak cephe ile rejimi hararetle eleĢtiren Vatan ve Tan gazeteleri, GörüĢler

    Dergisi, Yeni Dünya, La Turquie, Bernak ve ABC kitapevleri 4 Aralık 1945 günü basıldı.61 “Tan Olayı”

    olarak da adlandırılan bu olay, hükümetin hoĢnut olmadığı herhangi bir muhalefet grubunun kanuna

    dayalı olmasa da susturulması olarak değerlendirildi.62 Dörtler, Aralık ayının ilk günlerinde yeni bir

    parti kurma hazırlıklarını açıklamaktan çekinmelerine rağmen Celâl Bayar yaptığı açıklama ile parti

    kurma faaliyetlerinin olduğunu belirtti.63 YoğunlaĢan görüĢmeler neticesi yeni partinin CHP gibi

    tabanda herhangi bir sınıfa bağlı olmayan “Merkez Partisi” olması kararına varıldı. Ayrıca Anayasaya

    uygunluk, CHP‟nin tepkisine pek yol açmamak gibi düĢünceler ile altı ilkenin de kurulacak olan bu

    parti programına alınması düĢünüldü. 64 4 Aralıkta Ġnönü-Bayar görüĢmesi sonucu kurulması

    düĢünülen yeni parti ile ilgili dıĢ politika ve lâiklik konuları çerçevesinde nihaî izin elde edilmiĢ olmakta

    idi.65 Söz konusu bu görüĢme, kurulacak partinin CHP‟ye benzeyen yapısı, zaman zaman “Muvazaa

    Partisi” iddialarını gündeme getirecektir. CHP, kurulacak olan bir muhalefet partisi ile totaliter bir parti

    olmadığını göstermek ve partinin içerden zayıflamasına sebep olan bazı unsurlardan kurtulmak

    düĢüncesiyle muhalif bir partinin kurulmasını teĢvik ediyordu.66 7 Ocak 1946 günü dört takrircinin

  • 11

    baĢını çektiği yeni bir siyasî parti “Demokrat Parti” adıyla kurulmuĢ,67 daha önce olduğu gibi bu parti

    de Millet Meclisi içinden çıkmıĢtı.68 Programı, oy sahibi bütün gruplar dikkate alınarak Demokrasi-

    Hürriyet-Liberalizm gibi ana prensipleri kapsayan meseleler olmakla birlikte daha çok vaadler

    bütününü hatırlatır.69 Yıllardan beri hayat seviyesi çok düĢük olan köylü, Demokrat Parti‟yi

    destekleyen en önemli kuvvet olacaktır. Diğer bir güç ise Ġnkılaplar ile gelen yenilikleri tercih etmeyen

    dar zihniyetli insan gruplarının varlığı idi. Ayrıca Ġnkılapların ülkede parlâmenter demokrasiyi

    kuramadığını eleĢtiren aydınlar ve hürriyet taraftarları, mesleki bilgilerinin kendilerine sağlayacağı

    menfaat ve mevkileri elde edemeyen gruplar, teĢebbüs alanında giriĢimci zekasını, sermayeyi ya da

    araziyi hakkıyla değerlendiremediğine inananlar da DP‟yi destekliyorlardı.70

    Ġktidar partisi olan CHP karĢısında Millî Kalkınma Partisi ve Demokrat Parti‟nin kurulmasıyla

    “Çok Partili Hayat” baĢlamıĢ ve zamanla yeni partiler de katılmıĢtır.71 Ancak 1950 yılına kadar devam

    eden iktidar mücadelesi iki büyük parti olan CHP ve DP arasında olmuĢtur. DP‟nin ilk üç aydan

    itibaren ülkede hızla artan teĢkilâtları72 Halkçıların beklemediği bir durum idi. DP‟nin büyümesi bu

    partinin gerçek muhalefet partisi olarak benimsenmesini sağlıyordu. VatandaĢın nezdinde DP‟nin

    iktidar karĢısında muhalefet edebilmesi oldukça önemli idi.73 Yeni partiye olan ilginin artması ile Halk

    Partisi‟nin baĢlangıçta gösterdiği anlayıĢ ve tavır değiĢmeye baĢladı.74 Ġktidarın tavır değiĢikliği içinde

    olmasının sebeplerini Adnan Menderes Ģu Ģekilde belirtiyordu: “… AnlaĢılıyor ki Halk Partisi‟nin

    kuruluĢ zamanlarındaki oldukça yumuĢak ve tahammüllü hareketi partimizin hükümet ve iktidar partisi

    karĢısında bir türlü yetiĢemeyeceği, inkiĢaf edemeyeceği ve kuvvetlenemeyeceği kanaatinden

    gelmekte imiĢ.”75

    DP kuruluĢundan itibaren muhalefetini rejim içi bir çerçevede tutmaya özen göstererek iktidarla

    paralel bir hareket sergiledi.76 DP, farklı Ģekillerde ortaya çıkan baskı ve haksızlıklara karĢı

    mücadelesinde kanunî çerçeveden ayrılmayı hiç düĢünmedi.77 DP ülkenin her yerinde yoğun ilgi

    görürken siyasî yapıya hemen yansımamıĢ, taban büyük ölçüde DP‟ye kaymasına karĢın, tavan yerini

    muhafaza ediyordu. DP, geleceğin demokrasinin sağlıklı iĢletilmesiyle mümkün olacağı düĢüncesiyle

    parti konuĢmaları demokratik düzenin hürriyeti üzerinde odaklanıyordu.78

    Sıkıntıların atlatılması için öncelikle demokrasinin ortaya çıkarılması esastı. Kendisine

    demokratik bir görüntü sağlamak amacıyla CHP, 21 Nisan 1946 ara seçimlerinde adayların parti

    merkezi tarafından belirlenemeyeceğini açıklamıĢ79 ancak muhalefetin katılmadığı bu seçimlere

    halkın ilgisi beklendiği kadar olmamıĢtı. Bu durum tabana dönük CHP‟nin endiĢelerini bir kat daha

    artırmıĢtı.80 Ġktidardan memnun olmayan kitlenin özellikle taĢrada olması siyasî mücadeleyi taĢraya

    taĢıdı. TaĢrada bürokrasi kademelerini, CHP taĢra yöneticileri oluĢturuyordu. Yönetimin

    avantajlarından faydalanan bu insanlar yaĢanan demokratik süreci imtiyazlarının kaybedileceği

    Ģeklinde düĢünüyorlardı. Bundan dolayı DP teĢkilâtlanmasında karĢılaĢılan zorluk bu kesim ile alâkalı

    idi. DP‟nin önceden beri dile getirdiği Ģikayetlerin bu kesim merkezli olması dikkat çekiyordu.81

    DP‟nin ilk dönemde üzerinde durduğu konular Ģunlardı: Ġdarenin tarafsızlığı, Devlet BaĢkanlığı

    ile Parti baĢkanlığının birbirinden ayrılması ve halkevlerinin bağımsızlaĢtırılması idi.82 Mevcut yapı

    gereği söz konusu meselelerin çözümü CHP ve iktidarın elinde olduğundan tarafsız bir idare

    sağlanmazsa demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasî partilerin serbest faaliyette

  • 12

    bulunamayacaklarından dolayı seçimlerde millî iradenin ortaya çıkması beklenmemeli idi. Yapılması

    düĢünülen yerel seçimlere, ülke demokratik olmayan tek-parti yönetimi ile girmiĢ oluyordu.

    1946 Seçimleri

    CHP yönetimi, rejim içi demokratik esaslar çerçevesinde yönetimi ilke olarak benimsemiĢ, ancak

    demokrasiye geçerken engelleyici bir siyasî iĢleyiĢ ve olumsuz birikimi beraberinde tutmakta idi. CHP

    kendisini yeni sistem karĢısında halk ve muhalefet münasebetlerini bu durumdan tam anlamıyla

    soyutlayamıyordu. DP ise ilk üç ayda belirli sayıda teĢkilâta ulaĢmıĢ, kendisini güçlü hissetmeye

    baĢlamıĢtı. DP lideri Celâl Bayar, verdiği bir demeçte iktidarın öncelikle seçim kanunu olmak üzere

    demokratik nizama ters düĢen diğer kanunları değiĢtirip, idarenin tarafsızlığını sağlarsa partisinin

    yapılacak seçimlere hazır olduğunu, seçimlerin erkene alınması durumunda dahi bu kararda

    olduklarını söylüyordu.83 CHP ise bu demeci muhalefetin erken seçim istemesi Ģeklinde yorumlayıp,

    grupta alınan bir kararla belediye seçimlerinin 1946 Eylülü‟nden Mayısa alınması sonucuna vardı.84

    Hazırlanan bu kanun tasarısı mecliste kabul edilerek kanunlaĢtı.85 Kanun müzakeresi iktidar ile

    muhalefet arasında çatıĢmaya sebep olurken muhalefetin iddiasına göre seçimlerin erkene alınması

    DP‟nin teĢkilâtlanmasının geciktirilmesi ile ilgili idi. Muhalefet, seçimlerin sağlıklı yapılmasını temin

    edecek önlemlerin alınmasını basın, cemiyet, polis teĢkilatı kanunları gibi demokratik olmayan

    icraatların değiĢtirilmesi üzerinde duruyor, CHP ise muhalefetin öncelikle olgunlaĢması gerektiğini

    söylüyordu.86 Belediye seçimlerinin erken bir tarihe alınması, genel seçimlerin de 1946 yılı yaz

    aylarında yapılacağını belli ediyordu. CHP, durumunu muhafaza etmek, ülkenin demokrasi yolunda

    olduğunu göstermek, partiye olan ilgiyi anlamak gibi gayelerle iktidarını tek dereceli seçimle

    yenilemek istiyordu.87 DP, Ġktidarın bu yaklaĢımına karĢı belediye seçimlerine girmeme kararı alarak,

    bu Ģekilde tertiplere devam edilirse genel seçimlere de girmeyeceklerini belirtti. Bu geliĢmeler üzerine

    CHP Genel BaĢkanı Ġsmet Ġnönü, CHP‟nin yeni düzene uyum gösterebilmesini sağlamak amacıyla

    partisini 10 Mayıs‟ta olağanüstü kurultaya çağırdı.88 Olağanüstü kurultayda program ve nizamname

    ile ilgili; değiĢmez Genel BaĢkanlık ve Millî ġef unvanları kaldırılarak, Parti baĢkanlığının Genel

    BaĢkanlık olarak değiĢtirilmesi ve genel baĢkanın da kurultayca seçilmesi ilkesi çıktı.89 Müstakil Grup

    muhalefet partilerinin varlığı nedeniyle lağvedildi. Söz konusu olağanüstü kurultayla CHP, nispeten

    demokratikleĢmesine rağmen yeterli olarak görülmüyordu. Ġnönü‟nün Ģahsında halâ iki görev

    bulunuyor, tek dereceli seçim esasına taraftar olunmasına karĢı, teknik anlamda “açık oy-gizli tasnif

    usulü” kabul edilmiĢ, demokratik olmayan kanunlarla ilgili bir çalıĢma yapılmamıĢtı. Dolayısıyla

    yapılacak seçimlerin güvenilirliği zedelenebilirdi.

    CumhurbaĢkanı Ġnönü, kurultay açıĢ nutkunda seçimlere katılmayan partilere karĢı alınacak

    tavrı tehditkâr bir Ģekilde Ģöyle dile getiriyor: “… Kendi iç idaresini yabancı memleketlere karĢı

    kötüleme teĢebbüsünü Türkiye‟de vatandaĢların hoĢ karĢılamayacaklarına eminim… Ġktidara karĢı

    siyasî partiler teĢkil edip, sonra halkı sandık baĢına gitmekten alıkoymak, vatandaĢları meĢru

    mücadele yolundan ayırmak demektir” diyordu.90

    DP‟nin bu beyanattan anladığı Ģuydu: Herhangi bir sebeple seçime katılmazsa vatana ihanet

    etmekle suçlanacağı, meĢru olmayan bir hareket sayılacağı, dolayısıyla kapatılacağı Ģeklinde idi.91

    DP, Mayısta yapılan belediye seçimlerine katılmamakla kararlılığını ortaya koydu.92 Millî Kalkınma

  • 13

    Partisi de seçim günü seçimlerden çekildi.93 Ġlk kez adaylar CHP Genel Merkezi tarafından

    gösterilmemiĢ, serbest bırakılmıĢtı. Muhalefetin katılmadığı seçimde katılım oranı da düĢüktü.94

    GeliĢmeler CHP içinde sert bir Ģekilde eleĢtirilerek gereğinin yerine getirilmesi isteniyor, hatta bazıları

    yeni çok partili hayatın askıya alınabileceğini söylüyorlardı.95

    CHP genel BaĢkanı ve Devlet BaĢkanı Ġsmet Ġnönü parti adına belediye seçimleri öncesi

    partisine olan ilgiyi görmek ve vatandaĢı hazır hale getirmek için çıktığı yurt gezisinde genel

    seçimlerden söz etmiĢti. AkĢehir‟de yaptığı bir konuĢmada genel seçimlere gidilmesi ihtiyacını Ģöyle

    dile getiriyordu: “Memleket idaresi ve politikasını içerde ve dıĢarıda kararlı bir hale getirmek için yeni

    büyük (genel) seçimlere karar verdik. Dünya vaziyeti kararsız bir karanlık olarak uzun bir sürünceme

    devrine girmiĢ görünüyor. Bu devrede Türk politikasının hangi istikamette olduğu, içerde ve dıĢarıda

    açık bir surette belli etmesi lazımdır.96 Ġnönü, 1 Kasım 1945‟te seçimlerin normal süresi olan 1947

    yazında yapılacağını söylemesine rağmen, sözü edilen gerekçelerin yanında bir baĢka gerekçe ile de

    iktidara karĢı zamanla güç kazanan bir muhalefet partisinin varlığı olmuĢtur. Muhalefetin belediye

    seçimlerine katılmayıĢı, Rusya gerçeği, Batılı demokratik devletler nezdinde Türkiye‟nin göreceği

    desteğin kaybedileceği düĢünülmekteydi. Dolayısıyla Türkiye‟nin dıĢarıda bırakacağı izlenim

    önemliydi.97

    CHP Olağanüstü Kurultayı‟nda muhalefete verilen gözdağı muhalefetin belediye seçimlerine

    katılmasını sağlamamıĢ, yapılan konuĢmaların gereği de gerçekleĢmemiĢti. Seçim kanunu ile ilgili

    kanun tasarısı 5 Haziranda Meclisten geçirilip, cemiyetler kanunundaki değiĢiklik, CHP‟nin kurultay

    kararları doğrultusunda giriĢtiği liberalleĢme hareketleri ile kabul edilen seçim kanuna göre tek

    dereceli seçim sistemi, seçmenlerce temsilcilerin aracı olmaksızın seçilebilmeleri imkanı getiriliyor,

    değerlendirmenin açık oy-gizli tasnif usulüne göre yapılması sağlanıyordu.98 Muhalefet tek dereceli

    seçim esasından memnun olmakla birlikte seçimde seçmenin çeĢitli baskılarla oyunu

    kullanacağından, oyların seçim bitiminde imha edilecek olmasından itiraz hakkı ortadan kalktığını

    düĢünüyordu. Seçimlerde iktidar partisinin nüfuzu hissedileceğinden seçim güvenliği, oy gizliliği

    ilkesini getirmiyor,99 değerlendirme usulünde demokratik yöntemden yoksun kalıyordu. Seçim

    kanunu sonrası 10 Haziran‟da Meclis, seçimlerin 1946‟da yapılmasını kabul etti, ancak seçimlerin

    yapılacağı gün hükümete bırakıldı. Meclis tatil öncesi ele aldığı diğer bazı kanunlarla birlikte matbuat

    kanunun değiĢikliğe uğrayan ellinci maddesi ile ilgili gazete kapatma yetkisi mahkemelere geçti. Belirli

    bazı kanunları da kabul ederek, iki dereceli seçimle oluĢmuĢ olan yedinci dönem TBMM dağıldı.100

    Genel seçimlerin öne alınması, seçimlerin tek dereceli, bazı eksikliklerle çıkması, CHP lehine

    iktidar muhafaza edilebilir, muhalefetin iktidara geçme isteği azaltılabilir idi. Eğer DP iktidara hazır

    değilken iktidara geçerse bütün hoĢnutsuzları kapsayacak, rejimin temeli tehlikeye düĢebilecekti.101

    Seçim güvenliği olmadığından endiĢe eden DP, 16 Haziran‟da baĢlayan toplantısında seçimlere

    katılma kararı aldı.102 Bu kararın alınmasında il temsilcilerinin istekleri etkili olup, yayınladığı bildiride

    “bütün menfi amillere rağmen seçime iĢtirak” kararı alınmıĢtır deniyordu. DP‟nin seçime girme kararını

    etkileyen unsurlar; gerektiği taktirde çok partili hayata geçici bir süre ara verileceği tehditleri ve

    Mecliste muhalefetin de tanınacak olması idi.103 DP her yerde seçime giren CHP karĢısında ancak

    49 ilde katıldı. Bu illerde gösterdiği aday sayısı 273 idi.104 Fevzi Çakmak‟ın bağımsız aday olarak

  • 14

    seçimlere DP listesinden girmesi, onu sevenleri de DP‟ye kazandırmıĢ olmakta idi. DP‟nin yoğun

    katılım ile yaptığı mitingleri iktidar partisinde tedirginlik yaratarak, muhalefete uygulanan baskı arttı.

    Bu gösterilerin kargaĢa hareketi olduğu muhalefet partisinin vatandaĢı iktidara karĢı isyana teĢvik

    ettiği Ģeklinde yayınlanıyordu.105

    Hükümet tarafından köylere uğrayan DP‟li politikacıların, komünistlerin faaliyetlerinin önüne

    geçilmesi gerekçesiyle idari amirlerin engeli ile köylere girememesi muhalefet tarafından, hazırlanan

    bir tertip olarak değerlendiriliyordu.106 YaklaĢan seçim günlerinde Ģikayetlerin artması üzerine ĠçiĢleri

    Bakanı Hilmi Uran tarafından seçimlerde vatandaĢın engellenmeksizin oyunu kullanabilmesi için

    valilikler genelge ile bilgilendirildi. CHP teĢkilâtlarına gönderilen genelge ile de muhalefetin aslı

    olmayan iddialarından sakınılması, partilerinin kapatılması yolundaki tehditlerden vazgeçilmesi

    isteniyordu.107 ĠfĢâ edilen bilgilere göre, muhalefetin seçim kampanyalarının engellendiği, DP‟li

    vatandaĢlara haksızlık yapıldığı, idarî amirlerin bir kısmının CHP‟li adayları desteklendiği dile

    getiriliyordu.108 Partiler tarafından açıklanan adayların sosyal durumları arasında farklılıklar olup,

    CHP‟nin listesi emekli asker, bazı siyasî Ģahsiyetler ve bürokratlardan meydana geliyor;109 Demokrat

    Parti aday listesi ise Cumhuriyet Halk Partisi‟ne kıyasla orta kesim, bürokrat, çiftlik sahibi ve iĢ

    adamlarından oluĢmuĢtu.110

    Çok partili hayatın ilk genel seçimlerinin yapıldığı 21 Temmuz günü olaysız geçmekle birlikte

    sonuçların alınmaya baĢlanmasıyla bazı yerlerde sonuçların açıklanmaması yüzünden sakinlik

    bozuldu.111 Seçim sonuçlarına göre DP, büyük Ģehirlerde kazandığı baĢarıyı, iktidar tarafından

    kontrolün daha kolay yapıldığı yerleĢim yerlerinde elde edemedi.112 Seçim sonrası bölgelerin

    çoğundan gelen Ģikayetler; idarî amirlerin baskısı, seçime hile karıĢtırılması, DP oylarının

    sayılmaması, gerçek olmayan seçim tutanaklarının tanzim edilmesi sandıkların bazılarının

    kaçırıldığı113 Ģeklinde idi. Seçim neticesi toplam 465 milletvekilliğinden CHP 396, DP 62, Bağımsız 7

    milletvekilliği kazanmıĢ oldu.114 Ancak Ģikayetlerin fazlalığı hile yapıldığı kanaatini güçlendirmiĢti.

    Seçim sonuçlarına dönük itirazların tetkik edilmemesi seçim sonuçları ile ilgili zihinlerde Ģüphe

    uyandıracak yayınların örfî idare tarafından Ġstanbul ve çevresinde yasaklanması, iktidarın seçimlerin

    üstünü olduğu gibi kapatmayı tercih ettiği yolunda değerlendirildi.115

    Celâl Bayar‟ın seçimlerle ilgili görüĢlerini aktardığı Yeni Sabah ve Gerçek gazeteleri

    kapatılırken bu habere yer veren ve iktidarın yanında olan Tanin Gazetesi kapatılmıyordu.116

    CHP Genel Merkezi ve BaĢkanının, seçimlere doğrudan doğruya bir müdahalesinin olup

    olmadığı kesinleĢmemekle birlikte, ancak oyların sayımı tamamlandıktan sonra imha edilmesi, dönemi

    yaĢayanların hatıra ve değerlendirmeleri DP‟nin iddialarıyla örtüĢmektedir.117

    En yetkili ağız olan Ġnönü dahi üç yıl sonra yaptığı konuĢmada: “Demokratik rejime girmeye

    karar verdiğimiz zaman bazı zekalar ehemmiyetli ölçüde bu seçim mekanizmasına ne ölçüde hile

    karıĢabilir bunu keĢfetmeye gayret sarf etmiĢlerdi… Bu marifetlerin CHP‟ye darbe vurduğunu… bütün

    ülkeyi lekelemiĢtir” diyerek seçimlere hile karıĢtırıldığını açıklıyordu.118

    Ġnönü Seçim sonrasında yaptığı bildiride her Ģeyden evvel seçim zamanının sinirli sözlerini

    karĢılıklı bağıĢlayarak ve unutarak, vatana huzur, çalıĢma devrinin açılması için Ģarttır119 diyerek

  • 15

    halkı sükunete davet ediyordu. TBMM sekizinci döneminin ilk toplantısı gergin bir havada 5 Ağustos‟ta

    baĢlamıĢtı.120

    Batı toplum yapısı ve sistemine, ülke belirli bir toplumsal geliĢme seyri olmaksızın, birdenbire

    demokratik hayatla karĢılaĢmıĢ, 1946‟dan sonra önemli bir adım atılmıĢtır. KiĢi hak ve hürriyetlerine,

    fikrî açıdan geliĢmenin icabı olan fikir hürriyetine, tanınan kıstaslar geniĢledikçe Ģüphesiz demokratik

    hayat da o ölçüde yaĢanacaktır.

    1 GeniĢ bilgi için bkz. Ertuğrul Baydar; İkinci Dünya Savaşı İçinde Türk Bütçeleri, Maliye

    Bakanlığı Tetkik Kurulu Yay., Ankara, 1978.

    2 Korkut Boratav; Türkiye’de Devletçilik, SavaĢ Yay., Ankara, 1982, s. 217.

    3 ġ. Süreyya Aydemir; Ġkinci Adam, C. 2, 4. Baskı, Ġstanbul, 1979, s. 344-345.

    4 Cemil Koçak; Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945), Ankara, 1986, s. 248-258; Boratav;

    a.g.e., s. 245-255.

    5 Ġsmail Cem; Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, 8. Baskı, Ġstanbul, 1982, s. 269; Yahya S.

    Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadî Tarihi (1923-1950), Yurt Yay., Ankara, 1982, s. 229.

    6 TBMM. T. D., Dönem 7, C. 20, s. 119-120.

    7 TBMM. T. D., Dönem 6, C. 28, s. 20, 30; Koçak, a.g.e., s. 530-534.

    8 Faik Ökte; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yay., Ġstanbul, 1951, s. 81; Boratav; a.g.e., s. 262.

    9 Karpat; a.g.e., s. 106.

    10 Taner Timur; Türk Devrimi ve Sonrası (1919-1946), Doğan Yay., Ankara, 1971, s.

    231.

    11 Karpat, a.g.e., s. 95.

    12 ġerif Mardin; “Türkiye‟de Orta Sınıfın Üç Devri”, Forum, 1 ġubat 1957, S. 69, s. 11.

    13 Ergun Özbudun; Türkiye’de Sosyal Değişme ve Siyasal Katılma, AÜ. HF. Yay.,

    Ankara, 1975, s. 37-38.

    14 Bernard Lewis; Modern Türkiye’nin Doğuşu, 2. Baskı, çev. Metin Kıratlı, TTK.

    Basımevi, Ankara, 1984, s. 466.

    15 Lewis; a.g.e., s. 471.

    16 GeniĢ bilgi için bkz. Ayın Tarihi No. 74, (Ocak 1940); R. Salim Burçak, Türk-Rus-

    İngiliz Münasebetleri (1791-1941), Ġstanbul, 1946.

    17 Karpat, a.g.e., s. 126; R. Galip Okandan, Umumî Amme Hukuku, ĠÜ. HF. Yay., 1966,

    s. 420.

    18 Ulus; 6 Ocak 1944, 6 Eylül 1945.

    19 Cumhuriyet, Vatan, 17 Mayıs 1945; Karpat; a.g.e., s. 126.

  • 16

    20 Cumhuriyet, Ulus, 20 Mayıs 1945.

    21 Lewis, a.g.e., s. 314; Karpat; a.g.e., s. 126.

    22 Karpat; a.g.e., s. 127.

    23 Cumhuriyet, Akşam, Tan, 16 Mayıs 1945.

    24 Yahya, S. Tezel; Cumhuriyet Döneminin İktisadî Tarihi 1923-1950, Yurt Yay.,

    Ankara 1982, s. 351.

    25 TBMM T. D., Dönem 7, Toplantı 2, C. 17, s. 97.

    26 Karpat; a.g.e., s. 108.

    27 TBMM T. D., Dönem 7, C. 17, s. 111-117; TBMM T. D., Dönem 7, C. 18 s. 37-41.

    28 Cumhuriyet, 30 Mayıs 1945.

    29 Cumhuriyet, Vatan, Ulus, 20 Mayıs 1945.

    30 Resmi Gazete; Sayı. 6032, 15 Haziran 1945.

    31 Ulus, Cumhuriyet, 20 Mayıs 1945.

    32 F. Ahmet Barutçu; Siyasî Anılar (1939-1954), Milliyet Yay., Ġstanbul, 1977, s. 296-297;

    Vatan, Cumhuriyet, Ulus, 30 Mayıs 1945.

    33 Karpat, a.g.e., s. 129.

    34 Hilmi Uran; Tek Partiden Demokrasiye. DP‟nin KuruluĢuna Yol Açan Dörtlü Takrir”,

    Dünya, 4 Kasım 1958; Fuat Köprülü, “Demokrasi Yolunda (1945-1950), Dörtlü Takrir”, Vatan, 23

    Kasım 1957.

    35 Uran; a.g.m., Dünya, 4 Kasım 1958,

    36 Metin Toker; Tek Partiden Çok Partiye, Milliyet Yay. Ġstanbul, 1980, s. 91.

    37 Mahmut Goloğlu, Demokrasiye Geçiş (1946-1950), Kaynak Yay., Ġstanbul, 1982, s.

    35.

    38 Fuat Köprülü, “Demokrasi Yolunda 4‟e KarĢı 400”, Vatan, 25 Kasım 1957.

    39 Ayın Tarihi, (Haziran 1945), No. 139, s. 13.

    40 Karpat; a.g.e., s. 130.

    41 R. Salim Burçak, Türkiye’de Demokrasiye Geçiş (1945-1950), Ġstanbul, 1979, s. 59.

    42 Zira Celâl Bayar bile bu konuda “Ben bu iĢleri bilirim, adamı ipe kadar götürür” derken

    on beĢ yıl sonrasını görmüĢtü. Sabahattin Selek; “Ġnönü: Demokrasiye GeçiĢ”, Hürriyet, 27 Aralık-2

    Ocak 1975.

    43 Feridun Cemal Erkin; “Ġnönü, Demokrasi ve DıĢ ĠliĢkiler”, Milliyet, 14 Ocak 1974.

  • 17

    44 Karpat; a.g.e., s. 126; Cumhuriyet, Vatan, 17 Mayıs 1945.

    45 Ahmet YeĢil; Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, 1. Baskı, Kültür ve Turizm

    Bakanlığı Yay., Ankara, 1988, s. 32.

    46 Ġsmail Soysal; Türkiye‟nin DıĢ Münasebetleriyle ilgili BaĢlıca Siyasî AntlaĢmalar,

    Ankara, 1965, s. 297-349.

    47 TBMM T. D., Dönem. 7, C. 19, s. 156.

    48 Fuat Köprülü; “Mecliste Bir Hadise”, Vatan, 21 Kasım 1957.

    49 F. Ahmet Barutçu; Siyasî Anılar (1939-1954), Milliyet Yay., Ġstanbul, 1977, s. 308-309.

    50 TBMM T. D., Dönem. 7, C. 19, s. 170-171.

    51 TBMM T. D., Dönem. 7 C. 19, s175.

    52 Karpat; a.g.e., s. 131-132.

    53 Cumhuriyet, 2 Haziran 1945.

    54 Vatan, 14 Haziran, 29 Eylül 1945.

    55 Vatan, 13, 14 Eylül 1945 (Adnan Menderes‟in “BaĢbakanın Demeci münasebetiyle”);

    Vatan, 18 Eylül 1945 (Fuat Köprülü‟nün “Demokrasinin Ruhu”).

    56 Adnan Menderes 6 Eylül Tarihli soruĢturmayla ilgili Meclis toplantılarındaki hareket

    tarzlarında parti tüzüğüne ve parti programına aykırı hareket etmediğini belirtiyordu. Vatan, 22 Eylül

    1945.

    57 Vatan, 28 Kasım 1945; Karpat, a.g.e., s. 131.

    58 Vatan, 4 Aralık 1945.

    59 T. C. ĠçiĢleri Bakanlığı, a.g.e., s. 105; Karpat; a.g.e., s. 133.

    60 Vatan, Ulus, Cumhuriyet, 2 Kasım 1945.

    61 Karpat, a.g.e., s. 133-134; GeniĢ bilgi için bkz. Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım,

    İstanbul, 1968.

    62 Karpat; a.g.e., s. 134.

    63 Cumhuriyet, 2 Aralık 1945.

    64 Fuat Köprülü; “Demokrasi Yolunda (1945-1950) Demokrat Parti‟nin KuruluĢu”, Vatan, 6

    Aralık, 1957.

    65 Cumhuriyet, 5 Aralık 1945,

    66 Karpat; a.g.e., s. 341.

    67 Vatan, Cumhuriyet, Tanin, Ulus, 8 Ocak 1946; T. C. ĠçiĢleri Bakanlığı; Türkiye’de

    Siyasî Dernekler II, Ankara, 1950, s. 145.

  • 18

    68 Karpat; a.g.e., s. 135.

    69 ġerif Mardin; “Siyasi Vaadler ve DP”, Vatan, 2 Aralık 1957.

    70 Mardin; “DP‟nin Dayandığı Kuvvetler”, Vatan, 29 kasım 1957.

    71 1946-1950 yılları arasında faaliyetlerine izin verilen yirmiden fazla parti kurulmuĢ, fakat

    bu partilerin kimisi ideolojik amaç güttüğü için kapatılmıĢ, bir kısmı teĢkilatlanma aĢamasında kendi

    kendini fesh etmiĢ, kimisi de dar bir çerçevede tutunabildiği için siyasi hayatta pek varlık

    gösterememiĢtir; GeniĢ bilgi için bkz. Türkiye’de Siyasi Dernekler II; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye‟de

    Siyasi Partiler, Ġstanbul, 1952; F. Hüsrev Tokin, Türk Tarihinde Siyasi Partiler ve Siyasi

    Düşüncenin Gelişmesi, Ġstanbul, 1965.

    72 Cumhuriyet, 14 Mart 1946.

    73 Karpat; a.g.e., s. 136.

    74 Toker, a.g.e., s. 124.

    75 ġükrü Esirci; Menderes Diyor ki, Demokrasi Yay., Ġstanbul, 1967, s. 55-56.

    76 Cem Eroğlu; Demokrat Parti ve İdeolojisi, Ankara, 1970, s. 55-57.

    77 Samet Agaoğlu; Arkadaşım Menderes, Ġstanbul, 1967, s. 51-56.

    78 Cumhuriyet, 12 Ocak 1947.

    79 Cumhuriyet, 14 Nisan 1946.

    80 O. Cemal Fersoy; Bir Devre Adını Veren Baş Vekil: Adnan Menderes, Ġstanbul,

    1971, s. 120.

    81 Nazmi Sevgen (Haz); Celâl Bayar Diyor ki, Ġstanbul, 1951, s. 115-130; Cumhuriyet,

    27 Haziran 1946, Vatan, 10 Temmuz 1946.

    82 Burçak, a.g.e., s. 70; Asım Us, “CumhurbaĢkanlığı ve Parti BaĢkanlığı”, Vakit, 20 Eylül

    1945.

    83 Tasvir, 23 Nisan 1946.

    84 Toker; a.g.e., s. 136-137.

    85 TBMM T. D., Dönem 7, C. 22, s. 233.

    86 TBMM T. D., Dönem 7, C. 22, s. 216-223.

    87 Karpat; a.g.e., s. 136.

    88 Cumhuriyet, Ulus, 27 Nisan 1946.

    89 Cumhuriyet, 11 Mayıs 1946.

    90 Cumhuriyet, Vatan, Ulus, 11 Mayıs, 1946.

  • 19

    91 DP‟ye dönük sert eleĢtirilerin bir sebebi de Fuat Köprülü‟nün yabancı basına verdiği

    demeçle iç bünyeyi ifĢâ ettiği, bunun milletvekillikle bağdaĢmadığı Ģeklinde idi.

    92 Cumhuriyet, Vatan, 26 Mayıs 1946.

    93 Cumhuriyet, 27 Mayıs 1946.

    94 Vatan, 28 Mayıs, 1946.

    95 Ulus, 30 Mayıs 1946.

    96 Cumhuriyet, Ulus, 7 Mayıs 1946.

    97 Toker; a.g.e., s. 148.

    98 Türkiye Kütüphane ve Dökümantasyon Müdürlüğü, a.g.e., s. 92.

    99 TBMM T.D., Dönem 7, C. 23, s. 246-247.

    100 Ulus, Vatan, 15 Haziran 1946.

    101 Karpat; a.g.e., s. 137.

    102 Cumhuriyet, Ulus, 19 Haziran 1946.

    103 Karpat; a.g.e., s. 141.

    104 Cumhuriyet, Vatan, 21 Temmuz 1946.

    105 Ulus, 4 Temmuz 1946.

    106 Vatan, 10 Temmuz 1946.

    107 Cumhuriyet, 25 Temmuz 1946.

    108 Tasvir 16 Temmuz 1946.

    109 Ulus, 20 Temmuz 1946.

    110 Vatan, 21 Temmuz 1946.

    111 Cumhuriyet, 23 Temmuz 1946.

    112 Ulus, 26 Temmuz 1946.

    113 Cumhuriyet, 23-25 Temmuz 1946.

    114 Ayın Tarihi (Temmuz 1946), No. 152, s. 5.

    115 Cumhuriyet, 25-26 Temmuz 1946.

    116 TBMM T.D., Dönem 8 C. 1 s. 261.

    117 Tunaya; a.g.e., s. 657; Toker; a.g.e., s. 172; Barutçu, a.g.e., s. 385-386.

    118 Cumhuriyet, 1 Ekim 1949.

    119 Fersoy; a.g.e., s. 136.

  • 20

    120 Ulus, 6 Ağustos 1946.

    AĞAOĞLU, Samet; Arkadaşım Menderes, Ġstanbul, 1967.

    AYDEMĠR, ġ. Süreyya; İkinci Adam, 4. Baskı, C. 2, Ġstanbul, 1979.

    Ayın Tarihi gazetesi.

    BARUTÇU, F. Ahmet; Siyasî Anılar (1939-1954), Milliyet Yay. Ġstanbul, 1977. BAYDAR,

    Ertuğrul; İkinci Dünya Savaşı İçinde Türk Bütçeleri, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yay., Ankara,

    1978.

    BORATAV, Korkut; Türkiye’de Devletçilik, SavaĢ Yay., Ankara, 1982.

    BURÇAK, R. Salim; Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri (1791-1941), Ġstanbul, 1946.

    –––, Türkiye’de Demokrasiye Geçiş (1945-1950), Ġstanbul, 1979.

    CEM, Ġsmail; Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, 8. Baskı, Cem Yay. Ġstanbul, 1982.

    Cumhuriyet gazetesi.

    ERKĠN, F. Cemal; “Ġnönü, Demokrasi ve DıĢ ĠliĢkiler”, Milliyet, 14 Ocak 1974.

    EROĞLU, Cem; Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, Ankara, 1970.

    ESĠRCĠ, ġükrü; Menderes Diyor ki, Demokrasi Yay., Ġstanbul, 1967.

    FERSOY, O. Cemal; Bir Devre Adını Veren Baş Vekil: Adnan Menderes, Ġstanbul, 1971.

    GOLOĞLU, Mahmut; Demokrasiye Geçiş (1946-1950), Kaynak Yay., Ġstanbul, 1982.

    KARPAT, Kemal; Türk Demokrasi Tarihi, Ġstanbul, 1967.

    KOÇAK, Cemil; Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945), Yurt Yay., Ankara, 1986.

    KÖPRÜLÜ, Fuat; “Demokrasi Yolunda (1945-1950)” Vatan, 12 Kasım-22 Aralık 1957.

    LEWĠS, Bernard; Modern Türkiyenin Doğuşu, 2. Baskı, çev. Metin Kıratlı, TTK Basımevi,

    Ankara, 1984.

    MARDĠN, ġerif; “DP‟nin Dayandığı Kuvvetler”, Vatan, 29 Kasım 1957.

    –––, “Siyasî Vaadler ve DP” Vatan, 2 Aralık 1957.

    –––, “Türkiye‟de Orta Sınıfın Üç Devri” Forum, 1 ġubat 1957.

    OKANDAN, Galip; Umumî Amme Hukuku, ĠÜ. HF. Yay., Ġstanbul, 1966.

    ÖKTE, Faik; Varlık Vergisi Faciası, Nebioğlu Yay., Ġstanbul, 1951.

    ÖZBUDUN, Ergun; Türkiye’de Sosyal Değişme ve Siyasal Katılma, AÜ. HF. Yay., Ankara,

    1975.

    Resmi Gazete.

    SELEK, Sabahattin; “Ġnönü: Demokrasiye GeçiĢ” Hürriyet, 27 Aralık-2 Ocak 1975.

  • 21

    SERTEL, Zekeriya; Hatırladıklarım, Ġstanbul, 1968.

    SEVGEN, Nazmi (Haz.); Celâl Bayar Diyor Ki, Ġstanbul, 1951.

    SOYSAL, Ġsmail; Türkiye’nin Dış Münasebetleriyle İlgili Başlıca Siyasî Antlaşmalar, T. ĠĢ

    Bankası Yay., Ankara, 1965.

    TEZEL, Yahya, S.; Cumhuriyet Döneminin İktisadî Tarihi 1923-1950, Yurt Yay. Ankara, 1982.

    TĠMUR, Taner, Türk Devrimi ve Sonrası (1919-1946), Doğan Yay., Ankara, 1971.

    Tanin gazetesi.

    Tasvir gazetesi.

    TOKER, Metin; Tek Partiden Çok Partiye, Milliyet Yay., Ġstanbul, 1980.

    TOKĠN, F. Hüsrev; Türk Tarihinde Siyasî Partiler ve Siyasî Düşüncenin Gelişmesi, Ġstanbul,

    1965.

    TBMM Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürlüğü; Seçim, Seçim Sistemleri ve Türkiye’deki

    Uygulamaları, Ankara, 1982.

    T. C. ĠçiĢleri Bakanlığı; Türkiye’de Siyasî Dernekler II, Ankara, 1950.

    TBMM T. D.

    TUNAYA, T. Zafer; Türkiye’de Siyasî Partiler, Ġstanbul, 1952.

    Ulus gazetesi.

    URAN, Hilmi; “Tek Partiden Demokrasiye. DP‟nin kuruluĢuna Yıl Açan Dörtlü Takrir”, Dünya, 4

    Kasım 1958.

    US, Asım; “CumhurbaĢkanlığı ve Parti BaĢkanlığı” Vakit, 20 Eylül, 1945.

    Vatan gazetesi.

    YEġĠL, Ahmet; Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, I. Baskı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay,.

    Ankara, 1988.

  • 22

    Menderes Dönemindeki Gelişmeler / M. Serhan Yücel [s.25-56]

    Araştırmacı /Türkiye

    Özet

    Bin dokuz yüz yirmi üç yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti‟nde ilki 1925‟te, ikincisi 1930 yılında

    iki kez çok partili siyasi hayata geçiĢ adımı atılmıĢ, ancak ikisinden de sonuç alınamamıĢtır. Ġkinci

    Dünya SavaĢı sonrasında yeni dünya düzeni Türkiye‟de de rejim değiĢikliğini zorunlu kılmıĢ ve çok

    partili siyasal hayat baĢlamıĢtır. Cumhuriyet‟in kurucusu Atatürk‟ün son baĢbakanı, liberal ekonomi

    yanlısı Celal Bayar ve üç arkadaĢı tarafından kurulan Demokrat Parti, benzeri görülmemiĢ biçimde

    halkı peĢinden sürüklemiĢ ve 1950 yılında 27 yıllık tek parti iktidarına seçimle son vermiĢtir. “Beyaz

    ihtilal” olarak adlandırılan bu seçimden sonra girdiği bütün seçimleri kazanan Demokrat Parti, 1960

    yılında yapılan bir darbe ile iktidardan uzaklaĢtırılmıĢ, parti genel baĢkanı ve BaĢbakan Adnan

    Menderes ile DıĢiĢleri Bakanı Fatin RüĢtü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edilmiĢtir. DP

    iktidarı döneminde siyaset, seçkinler uğraĢı olmaktan çıkarak, geniĢ halk kitlelerine ulaĢmıĢ, böylelikle

    Türk siyasi kültürüne olumlu etkide bulunulurken, bürokratik-baskıcı devlet geleneğinin yumuĢaması

    ve milli bir ticaret-sanayi burjuvazisinin doğması sağlanmıĢtır. Tarım reformu, barajlar ve hidroelektrik

    santraller, eğitim ve ulaĢım hizmetlerinin yaygınlaĢtırılmasının sonucu olarak siyasi yapının katı

    kalıpları yıkılmıĢ ve Türkiye, tarihinin en önemli değiĢimini yaĢamıĢtır.

    Anahtar Kelimeler: Siyasal Tarih, Siyasal Partiler, Demokrat Parti, Adnan Menderes.

    A. Siyasal Tarih 1950-1960

    1. Çok Partili Hayata Geçiş

    Türkiye Cumhuriyeti‟nin kurucusu Atatürk, 1932 yılından 1938‟de ölümüne kadar, bir gün patlak

    vereceğini söyleyegeldiği Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın ne kadar geniĢ ve Ģiddetli olacağını Ģüphesiz

    biliyordu. Buna rağmen sanayileĢmenin ve kalkınmanın mutlaka savaĢ bitmeden

    gerçekleĢtirilmesinde ısrar etmiĢti. Atatürk, BaĢbakanı Celal Bayar‟a 18 Eylül 1938‟de Dolmabahçe

    Sarayı‟nda ölüm döĢeğinde, adeta vasiyet edercesine Ģunları söylemiĢti:

    “Bana bak Çocuk, vaktimiz daraldı. Beklenen dünya harbi yakında patlak verecek. Bu harbin

    galibi hangi taraf olursa olsun bizim sanayileĢmemizi ve iktisaden kalkınmamızı asla istemezler.

    Onlar, bizi, kendi sanayilerine hammadde yetiĢtiren geri ve fakir bir tarım ülkesi olarak tutmak isterler.

  • 23

    Bu uğurda da her türlü gayreti gösterirler. Birbirleriyle de kolayca anlaĢırlar. Getirdiğiniz programı

    hemen uygulamaya koyarak, harp bitmeden mutlaka gerçekleĢtirin. Para olsun veya olmasın,

    memleketin bütün menabii kuvvasını (kuvvet kaynaklarını) seferber ederek bu programdaki tesisleri

    mutlaka kurun, evvelkiler gibi çalıĢır hale getirin.”1

    Atatürk‟ün ölümü üzerine CumhurbaĢkanı seçilen Ġsmet Ġnönü, 26 Aralık 1938‟de toplanan CHP

    kongresinde yapılan tüzük değiĢikliği ile “DeğiĢmez Genel BaĢkan” oldu ve “Milli ġef” ilan edildi.

    Böylelikle Ġnönü, devletin kurucusu Atatürk‟te bile bulunmayan bir sıfat ve yetkinin sahibi olmuĢtu. Her

    dört yılda bir, parti içinde Genel BaĢkanlığa aday olmasının bile kendi Ģahsiyet ve otoritesinin sarsıp

    zedeleyeceği görüĢü, günümüzün demokrasi anlayıĢına oldukça zıt olmakla birlikte, 1938 Ģartlarında

    çok yanlıĢ değildi: O tarihlerde “Ģeflik” sistemleri dünyanın en gözde sistemleriydi. Almanya‟da Hitler,

    Ġtalya‟da Mussolini, Sovyet Rusya‟da Stalin, Ġspanya‟da Franko otoriter rejimleriyle Batı

    demokrasilerini tir tir titretiyorlardı. Demokrasi, dinamik değildi. Demokrasi; zafer kazanmak, toprak

    geniĢletmek için iyi bir idare değildi. Ülke içinde hızlı kalkınma, dıĢta da yayılmacı politikalar, ancak

    tek parti idarelerinin baskıcı rejimleriyle kurulabilirdi.2

    Dünyada “Ģeflik” bu kadar revaçta iken, Türkiye‟ye de bu durumun yansımaması

    düĢünülemezdi. Ġnönü, 1938-1945 tarihleri arasında baskıcı rejimini en aĢırı örnekleriyle sürdürdü. Bu

    dönem, Türkiye tarihinin acı bir devri olarak hatırlanır.

    Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın Avrupa‟daki bölümü 8 Mayıs 1945‟te sona erdiğinde, diktatörlüklerin

    kesin yenilgisi söz konusuydu. 25 Nisan 1945‟te San Fransisko Konferansı toplandı, 26 Haziran 1945

    günü de Türkiye BirleĢmiĢ Milletler Anayasası‟nı onayladı.

    II. Dünya SavaĢı‟yla birlikte bütün devletlerin dikta rejimlerinden dili yanmıĢtı. Dinamik olmadığı

    için beğenilmeyen demokrasi savaĢ sonrası yeni dünyanın gözdesiydi. Bu, Türkiye için de geçerliydi.

    Türkiye, Milli ġef rejimini terk edip, çok partili hayata geçmek zorundaydı.

    Ġsmet Ġnönü, yeni dünya tarafından dıĢlanırsa, iktidarını kaybedeceğini biliyordu. Öte yandan

    Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka denemelerinden rahatsızdı. Çok partili hayata

    geçmek CHP‟nin de sonu olabilirdi. Bu nedenle Ġnönü ve yakın çevresi, “Kontrol edilebilir muhalefet”

    yaklaĢımıyla çok partili hayata yeĢil ıĢık yakmıĢlardır.3

    Çok partili siyasal hayat, 18 Temmuz 1945‟te Milli Kalkınma Partisi‟nin kurulmasıyla baĢladı.

    Ancak bu parti bir varlık gösteremedi. Konjonktüre uygun söylemler yine CHP içinde dillendiriliyordu:

    Dünya ülkelerinde demokrasi lehine gerçekleĢen hızlı değiĢimin farkına varan CHP milletvekillerinden

    Adnan Menderes ve Fuad Köprülü düĢüncelerini yüksek sesle telaffuz ettiler. 7 Haziran 1945 tarihinde

    de Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuad Köprülü ve Adnan Menderes CHP‟nin demokratikleĢme ve

    liberalleĢme hareketini baĢlatmasını, tarihe “Dörtlü Takrir” diye geçen önergeyle istediler. Dörtlü

    Takrir, Demokrat Parti‟nin kurulmasına kadar gidecek süreci baĢlattı. Nitekim Dörtlü Takriri

    hazırlayanlar 7 Ocak 1946‟da Demokrat Parti‟yi kurdular. Parti, her alanda liberalizmi savunuyordu.

    DP, kuruluĢundaki haliyle liberal-sol bir çizgiye oturmuĢtu. TBMM‟den partiye katılanların sayısı dört

    kurucu ile birlikte 6‟da kalırken Anadolu‟nun her köĢesinde DP‟ye olağanüstü bir ilgi, olağanüstü bir

  • 24

    kayma söz konusu oldu. CHP, karĢısında böyle bir muhalefeti görünce ĢaĢkına döndü. “Çığ gibi

    büyüyen yeni partinin gördüğü sevgi, endiĢe verici idi.”4

    CHP, Demokrat Parti‟nin daha da büyümesine engel olabilmek için genel seçimleri erkene aldı

    ve Cumhuriyet tarihimizin ilk çok partili ve tek dereceli seçimi 21 Temmuz 1946‟da yapıldı. Tarihe

    “hileli seçimler” olarak geçen “1946 Seçimlerini Demokratlar, mazbataları Halkçılar kazandı.”5

    Hileli seçimler sonrası Demokrat Parti ülkeyi karıĢ karıĢ dolaĢarak halkın desteğini aldı.

    Partililer; ilki 1947‟de, ikincisi 1949‟da toplanan iki Büyük Kongre ile parti ismine yakıĢan Ģekilde

    davrandı: Özellikle Birinci Büyük Kongre‟de esen demokratik hava, sabahlara kadar süren delege

    konuĢmaları,6 Celal Bayar eleĢtirisinden BaĢkanlık sistemi önerisine kadar konu zenginliği partinin

    iktidara hazır olduğunun sinyallerini veriyordu. 1947‟den sonra DP içinden baĢlarını Fevzi Çakmak‟ın

    çektiği önemli bir grup koptuysa da bu hareket tabanın desteğini alamadı. Bu arada Türkiye, Truman

    Doktrini ve Marshall Planı ile ABD‟den ilk yardımlarını almaya baĢlamıĢtı.

    2. 1950-1954 Dönemi

    DP önderlerinin dört yıl boyunca bütün yurdu gezerek yürüttükleri mücadele, iktidar

    mücadelesinden çok bir demokrasi mücadelesi Ģeklindeydi. DP‟nin kurulduğu günlerde “biz Ģimdi

    Hasolarla Memoların ayağına mı gideceğiz?” diyen CHP‟nin katı zihniyeti de 1946-1950 sürecinde

    kırıldı. O tarihlere kadar büyük Ģehirlerin caddelerinde dolaĢmasına bile izin verilmeyen, horlanan,

    aĢağılanan köylüler ise Ģimdi ayaklarına kadar gelen farklı partilere mensup politikacıları dinliyordu.

    Siyasilerin kendilerini beğendirme yolunda harcadıkları çabayı biraz da ironi ile karıĢık bir gururla

    seyrediyordu.7

    14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlere yedi parti katıldı: CHP bütün illerde, DP Hakkari hariç

    bütün illerde, Millet Partisi 22 ilde, Milli Kalkınma Partisi 3 ilde, Toprak Emlak ve Serbest TeĢebbüs

    Partisi, Türk Sosyal Demokrat Partisi ve ĠĢçi Çiftçi Partisi sadece Ġstanbul‟da seçimlere girdi.8 Seçim

    sonuçlarına göre DP %53.3 oranla 408 milletvekilliğinin sahibi olurken CHP %39.9 oranla 69

    milletvekilliği kazanmıĢtı.

    CHP‟nin aldığı yüzde kırka yakın oy aslında büyük baĢarı idi. CHP‟nin son iki yılda izlediği akıllı

    liberal politikalar bu baĢarıyı getirmiĢti. Eğer seçim 1948‟de yapılsaydı CHP bu oyların ancak yarısını

    alabilirdi.9

    Yeni TBMM 22 Mayıs 1950 toplanarak, TC‟nin Üçüncü CumhurbaĢkanlığı‟na Celal Bayar‟ı,

    TBMM BaĢkanlığı‟na da Refik Koraltan‟ı seçti. Celal Bayar, aynı gün yemin ettikten sonra Adnan

    Menderes‟le görüĢtü. Menderes‟e baĢbakanın kimin olması gerektiğini soran Bayar, Menderes‟ten

    Fuad Köprülü cevabını aldı. Menderes parti baĢkanlığı ile baĢbakanlığın ayrılması gerektiğini, parti

    baĢkanlığı için parti içinde Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu‟nun adının geçtiğini, ancak uygun görülürse

    partiyle kendisinin ilgilenebileceğini söyledi. Ancak Bayar, Menderes‟i hem BaĢbakan hem de parti

    baĢkanı olarak atamaya çoktan karar vermiĢti. Çünkü gerek Köprülü‟nün gerekse Karaosmanoğlu‟nun

    dokularının milletle uyuĢmayacağının farkındaydı. Menderes‟in baĢbakanlığı demek Bayar‟ın siyaset

    iplerini Çankaya‟da elinde tutması anlamına geldiği gibi, milletle DP arasında güçlü bir bağ kurulması

  • 25

    da demekti. Celal Bayar‟ın, Menderes‟i baĢbakanlığa getirmesi, kendisine de 10 yıl sürecek Çankaya

    KöĢkü‟nün kapılarını açmıĢtır.

    Adnan Menderes‟in baĢbakan olmasıyla on yıl sürecek Demokrat Parti dönemi baĢlamıĢ

    oluyordu. Bu on yıllık sürede Demokrat Parti ile Menderes isimleri özdeĢleĢmiĢ, ikisinin de

    yükseliĢleri, düĢüĢleri ve sonları aynı olmuĢtur.

    Menderes Hükümeti iktidarının ilk ayı içinde çok önemli kararlar aldı. Öncelikle ordunun yüksek

    mevkilerinde değiĢiklikler yapıldı. Hemen sonrasında da valiler arasında geniĢ bir tasfiye hareketi

    baĢladı. 16 Haziran 1950‟de de ezanın Arapça okunmasını yasaklayan kanun yürürlükten kaldırıldı.

    Bu geliĢmelere CHP ciddi bir tepki vermedi. Milli Mücadele‟yi baĢarıyla sonuçlandıran, Anadolu

    ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti‟nin devamı olan, cumhuriyeti kuran, 27 yıl ülkeyi yöneten parti,

    henüz muhalefete alıĢamamıĢtı. Gerçi CHP‟nin yayın organı durumunda olan Ulus Gazetesi‟nde

    komutanların değiĢmesine iliĢkin bir-iki eleĢtiri yazısı vardı.10 Ancak CHP‟liler Arapça ezan yasağının

    kalkması konusu görüĢülürken kanunun aleyhinde olmadılar.11 CHP‟li birçok milletvekili,

    komutanların değiĢmesi ve valilerin tasfiyesini de yeni hükümetin tasarrufu olarak değerlendiriyordu.

    DP iktidarı 14 Temmuz 1950 tarihinde Genel Af çıkararak CHP döneminde tıka basa dolmuĢ

    cezaevlerini boĢalttı. Genel Af, DP yandaĢlarınca, “yeni dönemde sosyal barıĢın sağlanması için

    atılan önemli bir adım” olarak değerlendirilirken, karĢıtları “DP siyasal amaçları uğruna hırsızları,

    katilleri affetti” yorumunu yapıyordu.

    DP iktidarının ilk aylardaki hızı 25 Temmuz 1950 günü Kore Kararı ile zirveye çıktı: Hükümet,

    BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi‟nin talebi üzerine 4500 kiĢilik Türk SavaĢ Birliği‟nin

    gönderilmesine karar verdi.

    Kore SavaĢı‟na katılma kararı, Türkiye‟nin DP ile yeni bir dıĢ politika belirlediğinin bir

    göstergesiydi. Türkiye, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, hem de kendinden kilometrelerce uzakta,

    vatandaĢlarının adını bile bilmediği bir ülkede savaĢa giriyordu. Bu yeni dıĢ politikaya kısa sürede sert

    tepkiler geldi. Millet Partisi Genel BaĢkanı Hikmet Bayur “Bugün BirleĢik Amerika Kore‟de savaĢa

    atılmıĢsa bunu orada pek büyük Amerikan ideali olduğu için mi, BirleĢmiĢ Milletler ülküsünü kurtarmak

    için mi yapmıĢtır” sözleriyle Kore‟ye asker gönderilmesine karĢı çıkıyordu. Yeni Sabah ve Ulus gibi

    gazeteler de “ihtiyatsızca” alınan bu kararı eleĢtiri bombardımanına tuttular.12 Öte yandan CHP‟nin

    Kore Kararı‟na iliĢkin tavrı net değildi. Böyle bir konuda niçin kendisine danıĢılmadığını soruyor, ama

    kararı onaylayıp onaylamadığını açıklamıyordu. Kore Kararı TBMM tatilde iken alınmıĢ olduğu için

    kararın TBMM‟de onaylanması Kasım ayında gerçekleĢebildi.

    Yaz aylarının son flaĢ icraatı Türkiye Sınai Kalkınma Bankası‟nın kurulmasıdır. Ağustos ayının

    ilk günlerinde kurulan bu banka özel giriĢimi, özel sermayeyi teĢvik etmek amacını güdecekti.13

    1950‟li yıllarda yerel organlara ayrı tarihlerde seçim yapıldığından, 1950 yılının Ağustos-Ekim

    dönemi yerel seçimlerle geçildi. Seçimlerde DP, CHP‟ye karĢı ezici bir üstünlük sağladı. Öyle ki, 600

    belediyenin 560‟ını DP‟li adaylar kazandı. BaĢbakan Menderes seçim zaferinden sonra “Türk milleti

  • 26

    Halk Partisi‟ni 14 Mayıs‟ta iktidardan tasfiye etmiĢti, 3 Eylül‟de de muhalefetten tasfiye etti”

    diyecekti.14

    1951 yılının baĢlarında hükümet, KırĢehir‟deki Atatürk büstünün tahrip edilmesi olayı üzerine

    “inkılap ve Atatürk aleyhine iĢlenmekte olan suçların artma eğilimi gösterdiği” kanaatine vardı ve

    “Atatürk Aleyhinde ĠĢlenen Suçlar Hakkında Kanun” tasarısını hazırlayarak TBMM‟den geçmesini

    sağladı. Demokrat Partililer 1946-1950 döneminde iktidar partisi CHP‟yi Atatürk‟le ilgili birçok konuda

    eleĢtirmiĢlerdi. Öncelikle, Anıtkabir‟in yapımının geciktirilerek Atatürk‟ün Etnografya Müzesi‟nde

    bekletilmesi, ayrıca para ve pullardan Atatürk‟ün resminin kaldırılarak Ġnönü‟nün resminin basılması

    DP‟lilerin baĢlıca eleĢtiri konularındandı. DP, Atatürk Devrimlerine karĢı olmakla suçlanmıĢsa da,

    uygulamada bu suçlama gerçeklerle örtüĢmez.15 Özellikle Celal Bayar meĢhur “Atatürk‟ü sevmek

    millî bir ibadettir” sözüyle Atatürk hayranlığını dile getirmiĢtir.

    1951 yılının Mart ayında, DP iktidarı henüz bir yılını doldurmadan, BaĢbakan Menderes‟le Tarım

    Bakanı Nihat Eğriboz arasında yaĢanan bir tartıĢma yüzünden hükümet istifa etti,16 yeni hükümet

    yine Menderes tarafından kuruldu.17

    Ġkinci Menderes Hükümeti de, tıpkı ilk hükümet gibi özel sektörün geliĢmesi, Anadolu‟da ticaret

    ve sanayi burjuvazisinin doğması için çaba gösterdi. Öte yandan dıĢ politikada benimsediği yeni yolda

    da emin adımlarla ilerledi. NATO‟ya girmek için Ġnönü döneminden beri nabız yoklayan Türkiye, Kore

    SavaĢı‟nın sağladığı avantajla ABD‟nin desteğini aldı. Ancak, Ġngiltere ve Fransa‟nın muhalefetini

    kıramıyordu. 1951 yılının Mayıs ayında Ġngiltere DıĢiĢleri Bakanı Morrison tarihe “Morrison Mektubu”

    olarak geçen belgeyi Türk hükümetine iletti. Morrison mektupla Türkiye‟nin Atlantik Paktı‟na

    alınmasına taraftar olduğunu belirtiyor ve diğer devletler nezdinde de gerekli giriĢimleri yapacağını

    taahhüt ediyordu. Ancak Ġngiltere bir Ģart öne sürüyordu: ABD, Ġngiltere, Fransa ve Türkiye arasında

    Orta Doğu‟nun savunmasını sağlamak üzere baĢka bir savunma sisteminin kurulması.

    Hükümet Morrison mektubuna verdiği cevapta, Türkiye için NATO‟nun önemine değinirken, Orta

    Doğu için önerilen yeni savunma sistemi için de görüĢmelere hazır olduğunu bildirdi.

    Türkiye‟nin bu tutumu, Ottowa‟da yapılan Atlantik Konseyi‟nde ele alındı ve 1951 yılının Eylül

    ayında Türkiye‟nin NATO‟ya alınması kabul edildi. NATO‟ya giriĢ kararı DP ve CHP‟nin oylarıyla 18

    ġubat 1952 günü TBMM‟de onaylandı.

    Türkiye‟nin NATO‟ya girmesiyle birlikte dıĢ politikasının yanı sıra iç politikasında da önemli

    değiĢikliklerin olacağı aĢikardı. DP iktidarı, 1952 yılının ortalarından itibaren “aĢırı sağ ve sol akımlar”

    olarak değerlendirdiği kurumların üstüne gitmeye baĢladı. Türk Milliyetçiler Derneği 9 Temmuz 1953

    günü, Millet Partisi de 1953 yılının Ocak ayında kapatıldı. Köy Enstitüleri, Öğretmen Okullarına

    dönüĢtürüldü. CHP‟nin tek parti döneminde haksız yere edindiği mallar hazineye devredildi.

    Türkiye‟nin NATO‟ya girmesine çok sıcak bakmadığı bilinen Hava Kuvvetleri Komutanı Muzaffer

    Göksenin emekli edildi.

    Türkiye‟de iç ve dıĢ politikada hararetli günler yaĢanırken aynı zamanda ülkenin çehresi de

    değiĢiyor, karayollarına verilen önem sayesinde mübadele aracı maldan paraya dönüĢüyordu.

    Köylerin kasabalara ya da kentlere olan bağlantısı köylünün ürününü pazarda sergilemesini sağlıyor,

  • 27

    bu da köylünün parayla tanıĢması sonucunu doğuruyordu. Para, Sümerbank‟tan pazen alınması,

    pabuç alınması, basma alınması demekti. Para, kaliteli tohum, gübre hatta traktör demekti. Para, bazı

    köylüler için de pavyon demekti, eğlence demekti. Para, köylünün kenti keĢfetmesi demekti. Nitekim,

    1950 yılında 1 milyar lira olan para arzı, 1960 yılında 5 milyar liraya çıkmıĢtı.18

    Demokrat Parti‟nin kuruluĢundan iktidara gelmesine kadar geçen dört yıllık dönemde yaptığı iki

    kongrenin, parti ve Türk demokrasisi açısından önemi yukarıda vurgulanmıĢtı. Demokrat Parti,

    iktidarda bulunduğu 1950-1960 arası on yıllık dönemde ise sadece iki kongre gerçekleĢti. Parti‟nin en

    önemli Ģahsiyeti Celal Bayar artık CumhurbaĢkanı idi. Partiye, -en azından- açıktan müdahale

    etmiyor, dolayısıyla teĢkilatla ilgilenmiyordu. Toplantılarda, mitinglerde, kongrelerde yaptığı

    konuĢmalarla siyaset dersleri veren, birçok defa kaybetmek üzereyken son anda yaptığı manevralarla

    kazanan Bayar‟ın yükü artık Menderes‟in omuzlarındaydı. Menderes ise Bayar‟dan farklıydı. O,

    mücadeleyi sevmiyordu. Hitap ettiği milyonlarla özdeĢleĢebilen, onların duygu ve düĢüncelerini

    okuyan, ruh hallerini çözen Menderes‟in büyük bir eksiği vardı: Yüzbinlere hitap ederken o insanların

    tek tek aralarında ne konuĢabileceklerini biliyordu, ama hemen yanı baĢında duran 5-10 kiĢinin ayak

    oyunlarının, dalkavukluklarının neler ifade edeceğini bir türlü çözemiyordu. Belki de çözmek

    istemiyordu. Çocukluk yıllarında baĢlayan, özellikle iktidarının ilk yıllarında sıkça karĢılaĢtığı ihanetler

    Menderes‟te güvensizlik duygusunu arttırmıĢtı. Bu sebeple Menderes, kongre gibi hesaplaĢma

    ortamlarını hiçbir zaman sevmedi. Hatta kongrelerden korktu. Ġktidarda bulunduğu on yıl içinde, biri

    1951 diğeri 1955 yılında yapılan iki Büyük Kongre‟de de gereksiz polemiklere, mücadelelere girdi.

    Menderes‟in Genel BaĢkanı olduğu Demokrat Parti‟de kongre demek bundan sonra çatıĢma demekti,

    bölünme demekti.19

    Demokrat Parti‟nin 1950-1960 yılları arasında topladığı iki kongreden ilki olan Üçüncü Büyük

    Kongre, 15 Ekim 1951‟de, Ankara‟da, Büyük Sinema‟da çalıĢmalarına baĢladı. Ġlk iki kongre gibi uzun

    süren ve 20 Ekim 1951 akĢamı sona eren kongreye 1160 delege katıldı. Kongrede, CumhurbaĢkanı

    Celal Bayar da bulundu. Ancak o, artık sahnede değil, CumhurbaĢkanlığı locasındaydı. Kürsüde

    konuĢan, hesap veren, savaĢan artık Adnan Menderes‟ti.

    Demokrat Parti Üçüncü Büyük Kongresi‟nde yaĢanan en ilginç geliĢme, hiç Ģüphesiz ĠçiĢleri

    Bakanı Halil Özyörük‟ü istifaya kadar götüren gazete haberi idi: Ulus gazetesi, bakanın eĢine resmi bir

    araba tahsis edildiğini yazdı ve yayınladığı resimlerle de bu iddiasını ispat etti.20 Bu haberler üzerine

    Halil Özyörük, 17 Ekim 1951 günü bakanlık görevinden istifa etti.

    3. 1954-1957 Dönemi

    DP 1950-1954 arasındaki icraatları ile millet faktörünü siyaset oyununa dahil etmiĢ, özellikle

    köylü kesimin büyük desteğini almıĢtı. O yıllarda köy nüfusunun çok fazla olması, köy oylarını alan

    Parti‟nin seçimleri kazanması sonucunu doğuruyordu. DP‟nin 1954 yılında yapılacak seçimlerde köy

    oylarını alma noktasında sıkıntı çekmeyeceği kesindi. Traktör sayısındaki büyük artıĢ, tarımsal

    krediler ve hepsinden önemlisi köylünün ürününü satacağı pazarlara ulaĢması gibi tarım politikaları

    köylüyü çiftçi yapmıĢtı. Öte yandan limanlar, barajlar, köprüler, köy içme suları gibi hizmetler

    sayesinde Türkiye adeta Ģantiyeye dönmüĢtü.

  • 28

    1954 seçimlerinden önce DP, temel olarak kalkınmayı ve köylüye sağlanan desteği

    vurgulayarak seçmenlerden oy istedi. CHP‟liler ise Petrol Kanunu‟nun yeni bir kapitülasyon olduğunu

    belirterek, yabancı sermayenin Türkiye‟ye geliĢinden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. CHP‟nin

    sönük geçen seçim kampanyasının aksine DP, 1954 seçimlerinden önce son derece renkli ve

    hareketli bir kampanya yürüttü. CHP Genel Merkezi‟nin seçim sonrası hazırladığı rapora göre CHP

    seçimler için 158 bin lira harcarken DP‟nin kasasından 1.5 milyon lira çıkmıĢtı.21

    2 Mayıs 1954 günü yapılan genel seçimlerden Demokrat Parti, Cumhuriyet tarihinin rekor

    oranıyla galip çıktı: %56.6 oy alan Demokrat Parti, 503 milletvekilliği kazandı. CHP ise %34.8 oranla

    parlamentoya ancak 31 milletvekili sokabildi. Yürürlükte olan çoğunluk sistemi DP‟ye

    milletvekilliklerinin neredeyse tamamını kazandırmıĢtı: %56.6 oy karĢılığında milletvekilliklerinin

    %93‟ünü aldı.22

    DP iktidarının ikinci dönemi olan 1954-1957 yılları arasındaki 3 yıllık süre, Demokrat Parti‟nin en

    fırtınalı ve en tartıĢmalı dönemi olmuĢtur. 6-7 Eylül Olayları, Ġspat Hakkı, Hürriyet Partisi ve 29 Kasım

    1955 DP Grubu Toplantısı gibi, DP iktidarının birçok önemli olayı bu sürede yaĢanmıĢtır. DP ve

    Menderes bu dönemde iktidara ısınmıĢ, 1950‟den itibaren siyaset sahnesini yönlendiren millet,

    siyasetteki belirleyici rolünü giderek sermaye’ye bırakmıĢtır. 1950‟de CHP‟den milletin eline geçen

    siyaset oyununun ipleri, bu dönemde DP oligarklarına ve güçlenmeye baĢlayan sermayeye geçmiĢ,

    millet siyasi aktörlükten figüranlığa inmiĢtir. Bu dönem, DP‟nin 1950-1954 yılları arasındaki 4 yılın

    muhteĢem mirasını yemeye baĢladığı dönemdir.

    Nitekim Demokrat Parti seçimlerden sonra yeni bir havaya büründü: “Parti en kuvvetli olduğu bir

    zamanda hatalar iĢleyecek ve kendi bünyesine ve geçmiĢine uymayacak bir yola girecek gibi

    görülüyordu.”23 CumhurbaĢkanı Celal Bayar baĢta olmak üzere birçok DP‟li, seçimlerde CHP‟ye

    çalıĢmıĢ memurların cezalandırılması hususunda görüĢ birliği içindeydi. Etem Menderes,

    bakanlıkların merkez teĢkilatından olup da seçimlere muhalefet partilerinden girenlerin, bağlı

    bulundukları bakanlıkların kapısından içeri alınmaması gerektiğini yüksek sesle telaffuz ederken,

    CumhurbaĢkanı Bayar memurlar arasında tasfiyenin kaçınılmaz olduğunu belirtiyor ve “Ben buradan

    iĢe baĢladım bile. Üç dört kiĢiye yol verdim. Sıra büyüklere de gelecek” diyordu.

    DP‟deki değiĢim yalnızca memur kıyımıyla sınırlı kalmıyordu. KırĢehir, seçimlerde Cumhuriyetçi

    Millet Partisi‟ne oy verdiği için 30 Haziran 1954‟te çıkarılan bir kanunla ilçe yapıldı. Emekli Sandığı

    Kanunu‟nda değiĢiklik yapıldı, ayrıca devlet memurlarıyla ilgili köklü değiĢikliklere gidildi. Bu

    değiĢiklikler yapılmadan, bu kanunlarla ilgili Menderes‟le görüĢmek isteyen CHP Grup baĢkanvekilleri

    randevu bile alamadılar. DP bir anda 1946‟ların CHP‟si gibi olmuĢtu.24 Tek çözüm, parti içi

    mekanizmalardan gelecek olan tepki, belki de baĢkaldırı idi! Parti içinde olup da farklı ses verenler,

    „siyaseten prim kazanmak‟ amacıyla hareket ettiğinden böyle bir tepki veya baĢkaldırı Demokrat

    Parti‟ye hiçbir zaman gelmedi.

    Demokrat Parti iktidarı bir yandan baskıcı rejim hazırlıkları yaparken, diğer yandan Türkiye‟nin

    Ģantiye hali devam ediyordu. Ancak iktisadi hayat ilk dört yıl gibi yolunda gitmeyecek, 1954-1958

    yılları arasında, Anadolu‟da 30-35 yılda bir görülen kuraklık yaĢanacaktı. Ayrıca, 1952‟de Kore

  • 29

    Harbi‟nin sona ermesi sebebiyle ihraç mallarının fiyatı yarı yarıya düĢecek, ticaret hadleri (terms of

    trade) 1960 yıllarının ortalarına kadar Türkiye‟nin aleyhine olacaktı. Son olarak da 1954 yılından sonra

    soğuk savaĢ Ģartları her yıl bütçenin %30‟unun Milli Savunma giderlerine ayrılması zorunluluğunu

    doğuracaktı.25

    Ekonomideki bu olumsuzlukların tersine dıĢ politikada altın bir dönem baĢlamıĢtı. 1950-54

    dönemi nasıl liberal demokrasi ve iktisadi alanda baĢarılarla doluysa, 1954-1957 dönemi de

    Türkiye‟nin dıĢ politikasının en baĢarılı dönemlerinden biri olmuĢtur. Bu dönemde dıĢ politika, DıĢiĢleri

    Bakanı Fuad Köprülü tarafından değil, Devlet Bakanı Fatin RüĢtü Zorlu tarafından yönlendirilmiĢ,

    Türkiye yıllarca meyvelerini yiyeceği atılımları bu yıllarda yapmıĢtır.

    “1955 yılı Nisan ayında Endonezya‟nın Bandung kentinde Asya-Afrika Zirvesi toplandı. Bu

    konferansa NATO üyesi olarak yalnız Türkiye katılıyordu. Çin dıĢında konferansa katılan diğer Asya-

    Afrika ülkeleri ileride Tarafsızlar Bloku‟nun üyeleri olacaklardı. Zorlu Devlet Bakanı unvanı ile katıldığı

    bu konferansa yine kuvvetli bir ekiple gitti, Konferans‟ta etkin rol oynadı. Emrivakilere karĢı çıktı. Bazı

    yerleĢmiĢ kanaatleri sarstı, hazırlanan oyunları bozdu. Olay çıkardı. Mağlup olmadı.”26

    “Bandung‟ta Türkiye nam yaptı, iyi bir Ģöhret kazandı. ĠĢ kolay değildi. Konferans‟a katılanların

    ekseriyeti, eski müstemlekelerdi, istiklâllerine yeni kavuĢmuĢlardı. Eski müstemlekelerin sahiplerinin

    çoğu da NATO üyesi idi. Türkiye de NATO üyesi idi. Buna rağmen, Bandung‟ta Türkiye dinlenildi ve

    sayıldı. Müstemlekeciliğin savunuculuğunu yapmadı tabii. Bandung atmosferinde böyle bir Ģey hayal

    bile edilemezdi.”27

    Ağustos 1954‟te Kıbrıs sorunu gündeme gelmiĢti. Yunanistan, Ada‟yı ilhak için BirleĢmiĢ

    Milletler‟e baĢvurmuĢ, ayrıca yaptığı mitinglerle de konuyla ilgili ülke içinde kamuoyu oluĢturmuĢtu.

    BirleĢmiĢ Milletler bünyesinde de davasının desteklenmesi için, Ġsrail yüzünden iliĢkilerimizin bir

    süredir gergin olduğu Arap ülkelerine yanaĢmıĢtı. Türkiye ise Kıbrıs konusunda çok duyarlı idi.

    Ada‟nın Yunanistan‟a terk edilmesine seyirci kalmak mümkün değildi.

    Ġngiltere, Kıbrıs sorununu çözüme kavuĢturmak için bir konferans düzenleyeceğini Türkiye ve

    Yunanistan‟a 1955 Haziranı‟nda bildirdi ve bu ülkeleri konferansa davet etti. Türkiye‟nin Kıbrıs‟ın

    geleceği konusunda söz sahibi olması kuĢkusuz DP‟nin dıĢ politik zaferiydi. Hükümet bu daveti

    hemen kabul etti ve davada kararlılığını göstermek için Yunanistan‟a sert bir nota vererek Kıbrıs

    konusundaki kıĢkırtmalarına son vermesini istedi.

    Türkiye, Yunanistan ve Ġngiltere arasındaki görüĢmeler 27 Ağustos 1955‟te Londra‟da baĢladı.

    DıĢiĢleri Bakanlığı‟na vekalet eden Fatin RüĢtü Zorlu‟nun savunduğu Türk tezine göre, Ada Türkiye‟ye

    verilmeliydi. Nitekim Lozan AntlaĢması‟yla Kıbrıs adasına ayrı bir statü tanınmıĢ, Türkiye, Kıbrıs‟taki

    egemenlik haklarını yalnız Ġngiltere‟ye devrettiğini belirtmiĢti. Yine Lozan AntlaĢması‟yla Ada‟da

    yaĢayan halklara iki yıl içinde Türk ya da Ġngiliz uyruklarından birini seçme hakkı verilmiĢti. Ada

    dörtyüz yıla yakın bir süre Türklerin elinde bulunmuĢken, tarihin hiçbir döneminde Yunanlıların

    idaresine geçmemiĢti. Kıbrıs, Yunanistan‟a bin mil uzaklıktayken, Türk