15
T.C. İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KÜRESELLEŞME VE ULUSLARARASI EKONOMİ DÖNEM PROJESİ GÜMRÜK BİRLİĞİ SÜRECİNDE TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİ (1995-2009) DANIŞMAN PROF.DR. KEREM ALKİN HAZIRLAYAN FATMA MACİDE TENGİZ 0850Y72104 Ocak 2009

Gumruk Birligi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

1996-2009 yillari arasinda gumruk birliginin Turkiyenin dis ticaretine etkileri

Citation preview

T.C. İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KÜRESELLEŞME VE ULUSLARARASI EKONOMİ

DÖNEM PROJESİ

GÜMRÜK BİRLİĞİ SÜRECİNDE TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİ (1995-2009)

DANIŞMAN PROF.DR. KEREM ALKİN

HAZIRLAYAN FATMA MACİDE TENGİZ

0850Y72104

Ocak 2009 

  1 

İÇİNDEKİLER: 

TÜRKİYE’NİN AB ROTASINDA GÜMRÜK BİRLİĞİNİN 13 YILLIK MUHASEBESİ ... 2

GİRİŞ .......................................................................................................................................................... 2

Gümrük Birliği ve Dış Ticâretle İlgili Gelişmeler..................................................................... 2

Tanım ve Gümrük Birliği Hakkında Bâzı Görüşler ................................................................. 2

Biraz Teori ............................................................................................................................................... 4

Mukayeseli Üstünlük, Rekabet Gücü ve Gümrük Birliği....................................................... 6

Gümrük Birliği’nin On Üç yılı ve Türkiye.................................................................................... 8

Türkiye’nin Dış Ticareti: AB‐AB Dışı ............................................................................................ 8

Kazanan taraf ve dış ticaret .............................................................................................................. 9

SONUÇ .................................................................................................................................................... 12

  2 

TÜRKİYE’NİN AB ROTASINDA GÜMRÜK BİRLİĞİNİN 13 YILLIK MUHASEBESİ GİRİŞ

Türkiye II. Dünya savaşı sonrasında IMF (Uluslararası Para Fonu), IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), OECC (Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı) ve NATO (Kuzey Atlantik Paktı) gibi uluslararası kuruluşlara katılarak dışa açılma yolunda da adımlar atmıştır. Bu yoldaki temel taşlardan biri de 31 Temmuz 1959’da gerek siyasi gerek ekonomik gerekçelerle Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) katılma başvurusudur. Ortaklık Anlaşması ve Gümrük Birliği’nin ilk adımı olan ve 1 Aralık 1964’de yürürlüğe giren Ankara Anlaşması bu tarihten sonra gelişen ilişkiler için yapı taşı niteliği taşır. Sürecin ikinci adımı olan Eylül 1971 Katma Protokolü ve Bu anlaşma ile Türkiye’yi Avrupa Birliği ile bir Gümrük Birliği’nin (GB) tarafı yapacak son ve zorlu süreç başlamıştır. (1 Ocak 1996) Bugün gelinen noktada fayda-maliyet analizi yaptığımızda, GB’nin ekonomik etkileri artılar ve eksileriyle değerlendirilmiştir.1

Bu çalışmanın ilk aşamasında Türkiye’nin 1996 yılı başında Gümrük Birliği uygulamasına geçmesiyle gerek AB ile gerekse diğer ülkelerle gerçekleştirdiği ihracat ve ithalat miktarlarındaki gelişmeler değerlendirilerek 1995 – 2008 (Ocak-Temmuz) kapsayacak şekilde ithalat ve ihracat talebi modelleriyle analiz edilmiştir. Araştırmanın amacı; GB’ye geçişin dış ticareti olumlu veya olumsuz etkileyip etkilemediğini analiz etmek ve ithalat ve ihracatın genel eğilimlerini, kurulan ekonometrik modellerle tahmin edip buna bağlı çıkarsamalar yapmaktır.2

Çalışmanın 1. bölümünde GB’nin kısa bir tanımı yapılıp, Türkiye’nin GB’ye girişiyle alâkalı olumlu ve olumsuz görüşlere çok kısa yer verilmiş; ayrıca Türkiye’nin toplam dış ticâret hacminde büyük payı olan 10 AB ülkesi dâhil edilmiş ve bu ülkelerle gerçekleştirilen dış ticâretin zaman seyri analiz edilmiştir. 2. 3. ve 4. bölümde 27 AB ülkesi de dahil edilerek ihracatin ithalatı karşılama oranları verilmiş, regresyonlardan elde edilen veriler tablo hâlinde sunulmuş ve bir takım değerlendirmelerde bulunulmuş; sonuç bölümünde ithalat ve ihracattaki genel eğilimlerle alâkalı olarak regresyon bulgularına dayalı çıkarsamalar yapılmıştır.

Gümrük Birliği ve Dış Ticâretle İlgili Gelişmeler

Tanım ve Gümrük Birliği Hakkında Bâzı Görüşler Gümrük birliği, birliğe üye ülkeler arasında mal dolaşımıyla alâkalı gümrük târifesi, kota

gibi her türlü ticârî engelin kaldırılarak mal dolaşımının serbestleştirildiği ve üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük târifesi uygulandığı bir sistem olup ekonomik bütünleşmenin aşamalarından3 birisidir.4 Türkiye’nin AB ülkeleriyle GB’ye katılarak kendi sanayi ve işlenmiş tarım ürünleriyle bu ülkelerin ürünlerinin karşılıklı serbest dolaşımına geçmesi, 6 Mart 1995’te imzalanarak onaylanmış ve 1996 yılında AB ülkeleriyle GB uygulamasına geçilmiştir. Bu metin bir anlaşma olarak değerlendirilmemelidir; bununla sâdece GB’ye geçiş onaylanmış olup bu durum, AB ülkeleri ile 1963 yılında imzalanıp 1964 yılında yürürlüğe giren ve Türkiye’nin GB’ye girişinin taahhüt edildiği Ankara Anlaşması’nın bir uzantısıdır.5 Böylece topluluğun tek taraflı olarak 1971 yılında birtakım petrol ve tekstil ürünleri hâricinde Türkiye’den ithal ettiği                                                         1 N.Lerzan Özkale‐Fatma Nur Karaman, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları,  Gümrük Birliği’nin Statik Etkileri, 2006 2 Türkiyenin AB Rotasında GB’nin 10 Yıllık Muhasebesi, Ders Notu :  http://www.deu.edu.tr/userweb/utku.utkulu/dosyalar/GUMRUK%20BIRLIGININ%20ON%20YILI.doc  3 Ekonomik bütünleşmenin aşamaları en basitten en kapsamlısına doğru sırasıyla ekonomik işbirliği anlaşması, serbest ticâret bölgesi, gümrük birliği, ortak pazar, iktisâdî birlik, ve iktisâdî ve parasal birliktir. 4 Süleyman Uyar, “Ekonomik Bütünleşmeler ve Gümrük Birliği Teorisi”, 2000; http://www.econturk.org/dtp13.htm  5 Emin Çarıkçı, “GB, Türkiye‐AB Ekonomik İlişkileri ve Ekonomik Politikalar”, Türkiye‐Avrupa Birliği İlişkileri Sempozyumu, Ankara, 2001, s. 408. 

  3 

tüm sanayi mâmullerine önceden uyguladığı gümrük vergilerini sıfırlayıp kotaları kaldırmasından sonra Türkiye de GB metnini imzalayarak Ankara Anlaşması’nda verdiği taahhüdü yerine getirmiştir.6

GB’ye girişten önce ve sonra konu hakkında olumlu ve olumsuz çok sayıda görüş belirtilmiş; iktisatçılar, siyâset bilimciler ve hukukçular arasında GB’ye geçişin kısa ve uzun dönemdeki muhtemel etkileriyle ilgili tartışmalar yaşanmıştır. Konu hakkında değerli çalışmalar yapan Manisalı’ya (2001) göre Türkiye tam üye olmadan GB’ye dâhil olarak egemenlik haklarını AB’ye devretmiş ve AB’nin üst karar mercilerinde yer alamadığı için tam üye olan ülkelerin millî menfaatlerine göre yönlendirilen ticârî mekanizmanın edilgen öğesi yapılmıştır. Ayrıca 6 Mart’ta imzalanan metin, Ankara Anlaşması ile Eylül 1971 Katma Protokolü’nde yer alan ve Türkiye lehine olacak işgücünün serbest dolaşımı gibi önemli unsurlardan ayıklanmış ve tam üyelikle alâkalı bir gelişme sağlanamamıştır. Kısacası GB’ye dâhil olan ülkelerin eşit statüde olması ilkesine aykırı davranılmıştır. 64 maddelik metindeki bâzı hükümler, topluluğa üye olmayan bir ülkenin aleyhine sonuçlar doğurabilecek ve en önemlisi hâkimiyet haklarını kısıtlayacak ifâdeler içermektedir. Meselâ Türkiye, karar alma sürecinde yer alamadığı AB’nin dış ticâret politikalarına, birliğin üçüncü ülkelerle yaptığı ve sonradan yapacağı ticâret anlaşmalarına uymakla yükümlüydü; ayrıca üçüncü ülkelerle GB sistemini etkileyebilecek tercihli ticâret anlaşması yapma hakkından da ferâgat etmiş oluyordu.

Bunlara ilâveten AB Adalet Divanı’nda hâkimi bulunmayan Türkiye, bu kurumun GB ile ilgili aldığı tüm kararlara uymakla sorumluydu ve bu kararlar tam üye olmayan Türkiye’nin meclis irâdesinin üzerindeydi; bu yüzden en azından 64. madde meclisten geçirilmeli veya halkoylamasına sunulmalıydı.7

Bu konuda Manisalı ile aynı fikirleri paylaşan Gürbüz (1998) de GB metninin uluslararası eşitlik ve mukabiliyet ilkelerine uymamasının yanında anayasanın başlangıç kısmına aykırı olduğunu ve egemenlik ilkesiyle çeliştiğini belirterek hukuken bu metnin geçersiz olduğunu belirtmiş ve anayasanın 90. maddesinin karşı görüşte olanlar için bir dayanak olamayacağını ileri sürmüş; GB ile birlikte Türkiye’nin belli alanlardaki hâkimiyet haklarının sınırlanarak bunların AB’ye devredildiğine ve Türkiye’nin GB ile ilgili olabilecek -ki AB üyesi ülkeler keyfî uygulamalarla Türkiye lehine olabilecek birçok mevzuatı bu bahâneyle engelleyebilir- birçok konuda ihtiyârî olarak mevzuat düzenleyemez duruma getirildiğine dikkat çekmiştir.8

Acar (2003) ise GB konusunda olumsuz görüş belirtenlerin en çok üzerinde durduğu konulardan birisi olan Türkiye’nin AB ülkeleriyle gerçekleştirdiği dış ticâretteki açığın artışının GB’den sonra hızlanması olgusunun normal bir süreç olduğunu belirtmiş; sanayi mallarında Türkiye’ye karşı önceden gümrükleri sıfırlayan AB’ye mukabil Türkiye’nin de üzerine düşeni yaptığını ve AB’nin sanayi mallarının gümrüksüz girişinden dolayı GB’nin uygulanmasından sonra belli bir dönem ithalattaki büyük artışların hâliyle beklendiğini ileri sürmüştür.9

Çarıkçı (2001) da GB konusunda menfî görüş bildirenlerin “Onlar ortak, biz pazar” gibi sloganlarının dayanaksız olup GB öncesinde Türk sanayiinin AB’ye karşı koruma oranının zâten                                                         6 Handan Soğuk, “Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, İktisâdî Kalkınma Vakfı İnternet Sitesi: www.ikv.org.tr/arastirmalar/degerlendirmeler/gumruk‐birligi.htm , 2002. 7 Erol Manisalı, “Gümrük Birliği Belgesi Neden Tek Yanlı İdi?”, TurkAB İnternet Sitesi: http://www.turkab.net/ab/werolman04.htm , 2001. 8 Hasan Gürbüz, “Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı ve Egemenlik İlkesi ile Çelişmesi”, TurkAB İnternet Sitesi: http://www.turkab.net/ab/wgurbuz01.htm , 1998. 9 Mustafa Acar, “Sihirli Anahtar Terminatöre Karşı: Avrupa Birliği Nedir, Ne Değildir?”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisâdî ve İdârî Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2003, s. 117. 

  4 

%9 düzeyine kadar indiğini ve Türkiye’nin AB’den yaptığı ithalatın, topluluk üyelerinin toplam ihracatı içindeki payının çok az olduğunu; bu yüzden Türkiye’nin AB ülkeleri için pazar olarak nitelendirilmesinin yanlış olduğunu ileri sürerek Türkiye’nin GB’ye girmesinin çok önceden verilmiş bir devlet taahhüdü olduğunu belirtmiştir.10

Teorik Yaklaşım Bir gümrük birliğinin diğer ekonomik entegrasyonlara göre iki ayırıcı özelliği vardır:

1. üye ülkeler aralarında tarifeleri kaldırırlar, 2. üçüncü ülkelere karşı ortak tarife – OGT uygularlar. Gümrük birliği literatürü ise ekonomik etkileri iki ayrı bölümde inceler. Bunlar “statik”

ve “dinamik” ekonomik etkilerdir. Statik ekonomik etkiler genellikle gümrük birliğinin kaynak dağılımı üzerindeki refah etkileridir. Statik etkiler özde kısa dönemli etkiler olup, ülke ekonomisinin faktör donanımı, teknoloji düzeyi ve talep yapısı sabit yani değişmediği kabul edilir. Kaynak dağılımı üzerindeki bu etkiler olumlu ya da olumsuz olabilir. Yani gümrük birliği ülke ekonomisindeki kaynakların daha etkin veya daha az etkin kullanılmasına neden olmuş olabilir. Bunlardan ilki “ticaret yaratıcı etkiler” olup, esasında olumlu üretim ve tüketim etkilerinden kaynaklanmaktadır. Diğeri ise “ticaret saptırıcı etkiler” olup, esasında arkasında olumsuz üretim ve tüketim etkileri vardır. Gümrük birliğinin birinci ayırıcı özelliği olumlu refah etkilerine neden olurken, ikinci özelliği olumsuz refah etkileri yaratır. Ticaret yaratıcı etkiler, saptırıcı etkilerden daha büyük ise nihai refah etkisi olumlu, değilse olumsuz olur. Gümrük birliğinin olumlu üretim etkisi (ticaret yaratıcı etki) denildiğinde anlaşılması gereken, gümrük birliğine giren ülkenin, birlik öncesinde gümrük tarifelerinin yüksek olması yüzünden ülke içinde kendisinin ürettiği bir ürünü, gümrük birliğine katıldıktan sonra kendisinden daha düşük maliyetle (daha etkin) üreten gümrük birliği üyesi ülkelerden ithal etmesi durumudur. Bu sayede, üretimde söz konusu ülkede daha pahalıya kullanılan bir kaynak, daha düşük maliyetli bir kaynakça (gümrük birliği üyesi diğer bir ülke) ikame edilmektedir. Sonuçta kaynak dağılımı daha etkin hale gelmektedir. Olumsuz üretim etkisi (ticaret saptırıcı etki) ise, gümrük birliği oluşturulmadan önce ürünü en düşük maliyetle üreten ülkeden yapılan ithalatın, gümrük birliği oluşturulduktan sonra, üçüncüülkelere karşı ortak gümrük tarifesi ile korumanın devem etmesi nedeniyle daha avantajlı pozisyona gelen gümrük birliği üyesi ülkelerden yapılması durumunu ifade eder.Tüketim etkileri ise, gümrük birliği üyesi ülkelerin ürünlerinin, birlik dışı ülke ürünler ve yerli ürünler yerine ikamesi ile ilgilidir. Gerçekten de tüketim etkileri dikkate alındığında, gümrük birliği, ürünler-arası ikameye ve tüketilen mal miktarlarında değişikliklere neden olabilecektir. Öyle ki, bazı durumlarda olumsuz üretim etkilerine rağmen eğer olumlu tüketim etkileri yeterince yüksek ise, potansiyel refahın arttığı gözlenebilecektir. Yerli ürünler ile gümrük birliği üyesi ülke ürünleri arasındaki ayırımcılığın kalkması tüketimde etkinliği artırabilir (olumlu tüketim etkisi). Öte yandan, gümrük birliği üyesi ülke ürünlerine göre birlik dışı üçüncü ülke ürünlerine karşı oluşturulan ayırımcılık ise tüketimde etkinliği azaltabilir (olumsuz tüketim etkisi).

Ayrıca bir gümrük birliğinin potansiyel refah etkileri şu faktörlere de bağlıdır:

1. Gümrük birliğinin büyüklüğü, 2. Coğrafi yakınlık ve ulaştırma maliyetleri, 3. Gümrük birliği öncesinde uygulanan tarifeler, 4. Gümrük birliği sonrasında uygulanan ortak gümrük tarifeleri – OGT,

                                                        10 Çarıkçı, a.g.y., s. 418. 

  5 

5. Gümrük birliği öncesinde üretilen malların benzerliği, 6. Gümrük birliğine katılan ülkeler arasındaki maliyet farklılıkları, 7. Gümrük birliği öncesinde var olan ticaret hacmi.

Öte yandan özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından bakıldığında en önemli unsurlardan birisi de ekonomik entegrasyonun ülke kalkınmasına yapacağı etkilerdir. Faktör donanımı, teknoloji düzeyi ve talebin yapısı gibi dinamik unsurların değişmediğini varsayan statik refah etkilerinin kısa dönemli olduğu ve bu alanda yeterli olamayacağı açıktır. Ancak dinamik bir analiz yapılması durumunda gümrük birliğinin verimlilikve büyüme üzerindeki etkileri incelenebilir.

Gümrük birliğinin dinamik ekonomik etkileri başlığı altında uzun dönemli bir analiz gerçekleştirilebilir. Gümrük birliğinin bir sonucu olarak ulaşılan “tek ve büyük piyasa” ve bu büyük piyasa için büyük ölçekte üretim, optimum ölçeğin altında faaliyette bulunan işletmelerin üretim kapasitelerini artırmalarına ve daha düşük ortalama maliyetle üretim yapmalarına neden olabilmektedir. Böylece işletmeler uzun dönemde kapasite artışının getirdiği ölçek ekonomilerinden faydalanacaktır. Bir sektördeki (firmadaki) reel maliyet tasarrufu yani pozitif içsel ekonomi, bu sektörün çıktısını girdi olarak kullanan diğer bir sektör (firma) için pozitif dışsallık yaratacaktır. Bu nedenle, ölçek ekonomilerinden kaynaklanan avantajlar birlik piyasasında olumlu dışsal ekonomiler ile birlikte işleyecek ve ortak etki daha da güçlenecektir. Gümrük birliğinin dinamik (uzun dönemli) etkilerini şöyle belirtebiliriz:

1. İçsel ekonomiler (ölçek ekonomileri), 2. Dışsal ekonomiler, 3. Rekabetin artması / yoğunlaşması, 4. Teknolojik gelişme, 5. Yatırımlarda artış, 6. Risk ve belirsizliğin azalması, 7. Döviz rezervinin artışı, 8. Sanayileşme hızının artışı. Yukarıda sözü edilen statik ve dinamik etkiler yönünden Avrupa Birliği ile Türkiye arasında on üç yılı geçen gümrük birliğinin Türkiye ekonomisi üzerindeki ekonomik etkileri nelerdir?

  6 

Şekil 1: Avrupa Birliği Dış Ticaret Zaman Seyri Kaynak: DİE internet sitesi: http://www.tuik.gov.tr/disticaretapp/jsp/body/tumraporlar.jsp Not: AB 10’un yıllık kümülatif ihracat/ithalat/dış ticaret dengesi oranlarıdır.Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa, İspanya, Hollanda, Belçika, Portekiz, Yunanistan ve Danimarka.

Görüldüğü gibi GB’ye geçişten 2007 yılının sonuna kadarlık dönemde ihracattaki artış oranı ithalattan daha fazladır. Ancak şekle bakıldığında hemen farkedilebileceği gibi GB’ye girişten 2001 yılı itibariyle dış ticâret açığı önceki döneme nazaran önemli ölçüde artmıştır; bu da AB’den Türkiye’ye gümrüksüz giren sanayi mallarının belli bir süre dış ticâret dengesini Türkiye aleyhine daha da kötüleştireceği çıkarsamasını veya savını desteklemektedir. Şekle bakıldığında dikkatleri celbeden bir başka unsur da 2002’de ihracat, ithalat ve dış ticâret hacminde başlayan keskin yükseliş trendidir. Trendlere dikkatlice bakıldığında ithalattaki artış hızının ihracattaki artış hızından daha fazla olduğu görülür.. Bu dönemden itibâren Türkiye’nin reel gelirindeki artış oranının 10AB ülkesinin gelirlerindeki büyümeden fazla olması sonucunda ithalat, ihracattan daha hızlı bir artış trendine girmiştir.

Mukayeseli Üstünlük, Rekabet Gücü ve Gümrük Birliği Mukayeseli üstünlük kuşkusuz dinamik bir süreçtir. Bu süreç bir ekonomiyi katma değeri

düşük mallar ihraç eden bir ülke durumundan yüksek katma değere sahip, teknoloji ve vasıflı emek gerektiren malları ihraç eder bir ülkeye dönüştürme sürecidir. Bu süreç kuşku yok ki ülkenin mukayeseli üstünlüklerini değiştirecek yapısal bir dönüşümü gerektirir. Bu dönüşüm bir anlamda, artan büyüme ile birlikte ekonomide tarımın azalan payı ve imalat sanayi ile hizmetler sektörlerinin ekonomide ağırlıklarının artması sonucu gerçekleşen yapısal dönüşümün dış ticaret sektörünü de etkilemesini ifade eder. 11

                                                        11 Türkiyenin AB Rotasında GB’nin 10 Yıllık Muhasebesi, Ders Notu : http://www.deu.edu.tr/userweb/utku.utkulu/dosyalar/GUMRUK%20BIRLIGININ%20ON%20YILI.doc  

(ABD Doları)

  7 

Bu süreçte yalnızca ülkenin toplam ihracatında sanayi ürünlerinin payı artmamakta, sanayi ürünleri ihracatının kendi yapısı da değişmektedir. Türkiye’de seksenli yıllarla birlikte ve güney doğu asya ülkelerinde yetmişli yıllarda başlayan dönüşüm sürecinin ülkelerin mukayeseli üstünlüklerini de değiştirmesi beklenir. Heckscher Ohlin dış ticaret modelinde de ülkenin değişen iktisadi yapısı ve dolayısıyla değişen faktör donanımının dış ticaretin yapısında şu sonuçları yaratacağı beklenir: İhracatın mal bileşimi önce doğal kaynak-yoğun ihracattan vasıfsız (veya düşük vasıflı) emek yoğun ihracata, daha ileri aşamada ise sermaye-yoğun (fiziki sermaye ve insan sermayesi birlikte) ve en ileri aşamada ise teknoloji ve bilgi-yoğun ihracata doğru gelişecektir.

Bir firmanın / bir ülkenin ihraç pazarındaki mukayeseli üstünlüğü acaba sadece fiyat / maliyet avantajından mı kaynaklanmaktadır? Ricardo’nun bu soruya yanıtı “evet” olsa bile günümüz dış ticaretinde mukayeseli üstünlükler artık “rekabet gücü” (rekabetçilik: competitiveness) kavramı ile aynı anlamda kullanılır hale gelmiştir. Günümüzün eksik rekabet piyasalarında fiyat rekabeti giderek artan biçimde yerini yüksek teknolojiye ve ürün yeniliklerine (ARGE’ye) dayalı kalite ve hizmet rekabetine bırakmaktadır. Fiyat rekabeti elbette hala önemlidir ve önemli kalacaktır.

Bununla birlikte fiyat dışı rekabet son on-yirmi yıla damgasını vurmuştur. Özde mukayeseli üstünlükler düşüncesine dayanan geleneksel / klasik dış ticaret teorisi dış ticareti uluslararası mukayeseli maliyetlere bağlamaktadır. Şüphesiz teorinin tüm varsayımları (dış denge, tam rekabet, sabit verim, tam istihdam vb.) tartışmaya açıktır. Burada önemli olan nokta, geleneksel dış ticaret teorisinin faktör donanımları birbirine benzemeyen ülkelerin aralarındaki ticareti açıklamasıdır. Oysa benzer ülkelerin endüstri-içi ticaretini açıklamada fiyat farklılıkları temelindeki mukayeseli üstünlük anlayışı yeterli açıklayıcı güce sahip değildir. Eksik rekabet koşulları, teknoloji, ürün yenilikleri ve ARGE, tüketici tercihleri ve talebin yapısı, marka, satış öncesi ve sonrası hizmet, pazarlama stratejileri, endüstri-içi ticaret, benzer ülkeler arasında ticaret, çok uluslu firmalar ve firma içi ticareti gibi unsurlar giderek önem kazanmaktadır.

Mukayeseli üstünlükler teorisi iktisat biliminin en önemli teorik katkılarından birisi olmasına karşın bir çok kesim (işadamları, siyasetçiler, bürokratlar, gazeteciler ve hatta iktisatçılar) tarafından ciddi biçimde yanlış anlaşılmaktadır. Bu kesimlerin etkiledikleri kitlelerin büyüklüğü dikkate alındığında yanlış anlama sorununun boyutları ve sonuçları daha gerçekçi değerlendirilebilir. Bu yanlış anlama ve değerlendirmelerin belki de en önemlisi, “bir ülke diğer ülkelere kıyasla bazı malları daha ucuz (daha etkin) biçimde üretemiyorsa, o ülke serbest ticaretten kazanç elde edemez” görüşüdür. Bu değerlendirme kuşkusuz yanlıştır. Çünkü tanım gereği mukayeseli üstünlükler teorisine göre her ülke mukayeseli üstünlüklere dayalı uzmanlaşmadan belli bir kazanç sağlar. Yukarıdaki yanılgı mukayeseli üstünlüğün, mutlak üstünlük biçiminde algılanması yanlışıdır. Bu yanlış değerlendirme aslında “serbest ticaretin bir ülkeye ancak o ülke mutlak üstünlüklere sahipse kazanç sağlayacağı” gibi bir mantığa sahip olup, günümüzde sadece Adam Smith’in onayını(!) alabilir.

Gerçek yaşamda oldukça yaygın olan bu tür bir yanlış değerlendirmenin olası bir nedeni, mutlak üstünlüğün “rekabetçi üstünlüğün” yeter ve gerek koşulu olarak algılanmasıdır. Oysa rekabet avantajına yani rekabetçi üstünlüğe sahip olabilmek için mutlak üstünlüğün varlığı (yani verimlilik avantajına sahip olunması) gerek koşul değildir. Bir ülke mutlak bir verimlilik dezavantajına sahip olmasına rağmen, verimliliğin ve buna bağlı olarak ücret haddinin daha yüksek olduğu ülke ile arasındaki ücret haddi farkı verimlilik farkından büyük olduğu sürece söz konusu malı daha ucuza üretebilir. Yani bir ülke mutlak üstünlüğe sahip olmadığı halde rekabetçi üstünlüğe sahip olabilir. Mutlak üstünlük, rekabetçi üstünlüğün (rekabet avantajının) gerek koşulu değildir.

  8 

Gümrük Birliği’nin On Üç yılı ve Türkiye 1995-2008 yılları arasında Türkiye’nin AB ile dış ticaret hacmindeki (ihracat+ ithalat)

önemli artış açıkça ticaret yaratıcı etkinin varlığını göstermektedir (bkz. Şekil 1). Gümrük birliğinin ilk yıllarında (1996-1997) Türkiye’nin AB’den ithalatındaki artış özellikle dikkat çekicidir. Aynı dönemde ihracattaki artış, ithalattaki artışın çok gerisinde kalmıştır. Öyle ki AB’ne karşı ihracatın ithalatı karşılama oranı 1997’de %49.2’ye kadar düşmüştür. Bu durumun en önemli nedeni, Türkiye’nin tek yanlı olarak 1971 yılından bu yana (bazi istisnalar hariç) sanayi ürünlerinde AB piyasasına gümrüksüz giriş hakkına sahip iken, AB’nin aynı hakkı 1996 yılında kazanmış olmasıdır. Ayrıca ilk yıllarda Türkiye ekonomisinin AB’ye göre rekabet gücü düşüktür ve ihracata yönelik üretim yapan sektörler bir ölçüde hazırlıksız yakalanmıştır. 1997 yılında %49.2’ye kadar gerileyen AB’ne karşı ihracatın ithalatı karşılama oranının 2001-2005 ortalaması yaklaşık %80’dir. 1999 ve 2001 yıllarında ithalatta yaşanan düşüşler ise Türkiye ekonomisindeki daralmalarla bağlantılıdır. Doksanlı ve iki binli yıllarda yaşanan krizler (1994 krizi, 1997-1998 Güney Doğu Asya ve Rusya krizleri ve 2000-2001 krizi)Türkiye’nin dış ticaret açığının ne kadarının gümrük birliğinden kaynaklandığını belirlemeyi güçleştirmektedir. 12

Türkiye’nin Dış Ticareti: AB-AB Dışı Türkiye’nin dış ticaretinde Gümrük Birliği’nin önemli bir dönüm noktası olması

nedeniyle, ticaret etkilerinin analizinde “Avrupa Birliği ile olan ticaret”-“Avrupa Birliği dışı ülkeler veya ülke grupları ile olan ticaret” karşılaştırmasının “1996 öncesi”-“1996 sonrası” ayrımı önem kazanmaktadır. Bunun yanı sıra rakamların değerlendirilmesinde Türkiye’nin ekonomik yapısı ve dünyadaki gelişmeler de yoruma dâhil edilmelidir. Aksi halde değişmelerin sadece Gümrük Birliği’ne dayandırılması gerçekçi olmayan sonuçlar verecektir.

Şekil 2: Türkiye’nin Dış Ticareti (AB/AB Dışı)

24 Ocak 1980 Kararları ile Türkiye ithal ikameci politikalardan ihracat yönlü büyüme politikalarına geçmiştir. Zamanla kambiyo politikası serbestleşmiş ve 1989 yılında kabul edilen konvertibilite ile finansal serbestleşme tamamlanmıştır. Bu süreç sermaye hesaplarının hem

                                                        12 Türkiyenin AB Rotasında GB’nin 10 Yıllık Muhasebesi, Ders Notu : http://www.deu.edu.tr/userweb/utku.utkulu/dosyalar/GUMRUK%20BIRLIGININ%20ON%20YILI.doc  

(Milyon $ cinsinden)

)

  9 

hacmini, hem de değişkenliğini arttırmış ve ithalatta büyük artışların finanse edilebilmesini sağlayarak dış ticaret hadlerinin bozulmasında etkili olmuştur.

1991 Körfez Krizi, 1997–98 Asya Krizi dünyayı etkisi altına alırken, 1994 ve 2001’de Türkiye’de yaşanan krizler de ekonomiyi kötü etkilemiştir. İzlenen politikalar sonucunda ihracatın hem değeri hem de yapısı değişmiş ve tarım ürünleri ile hammaddelerin yerini katma değeri yüksek sanayi malları almaya başlamıştır. 1990’lardan itibaren AB’ye yapılan ihracat rakamlarının AB dışına yapılan ihracat rakamlarının üzerinde seyrettiği görülmektedir. Nitekim bu beklenti grafiksel olarak da desteklenmiştir (Şekil 2). 1996 öncesinde Avrupa Birliği’nden yapılan ithalat rakamları AB dışından yapılan ithalat rakamlarının altında seyretmekteyken, beklenebileceği gibi GB sonrası dönemdeki ilk birkaç yıl aksi yönde bir gelişme görülmüş, ancak son yıllarda eski eğilim geri gelmiştir.

Kazanan taraf ve dış ticaret AB ülkeleriyle gerçekleştirilen dış ticâret rakamlarına bakıldığında AB’nin toplam

ticâretinde Türkiye’nin payının GB’den sonra yükseldiği ve bu ülkelerden yapılan ithalatın genelde yatırım mallarıyla ara girdilerden oluştuğu görülmektedir. Ancak ithalatta bu malların payı hafif bir azalma trendine girmişken ihracatta aynı malların payı gittikçe artmaktadır.

Tablo 4’de Türkiye’nin genel olarak ihracatın ithalatı karşılama oranı 2005 yılında %63’e dek gerilemişken, AB’ne karşı ihracatın ithalatı karşılama oranı %78’dir (iki binli yıllar öncesi %50-60’lı düzeyden) . AB’ye karşı Türkiye’nin ihracatının ithalatı karşılama oranı yükselmektedir. Pariteden kaynaklanan etki dikkate alınıp rakamlar EURO olarak verilse de Türkiye’nin AB’ye ihracatı ithalatından daha hızlı artmıştır. Bu durum Türkiye’nin AB ülkelerine karşı rekabet gücünün de arttığını göstermektedir. Türkiye artık gümrük birliğine uyum sağlamaya çalışan bir ülke konumunda değildir. Bu rakamlar ve oranlar (Tablo 4) Türkiye’nin artan dış açıkları içinde AB’nin payının artmadığını göstermektedir. Dış açıklar büyük ölçüde AB dışındaki (üçüncü) ülkelerle olan petrol ve enerji kökenli hammadde ithalatından (petrol fiyatlarındaki artışla birlikte) kaynaklanmaktadır. Yani AB dışı ülkelerle Türkiye’nin ithalatı ihracatından daha hızlı artmıştır.

Sonuçta AB dışı ülkelerle ihracatın ithalatı karşılama oranı düşmüştür. 2001 yılında 16 milyar $ olan AB’ye ihracat, 2005 yılında 40 milyar $’a yaklaşmıştır. İhraç ürünleri bileşimindeki yapısal değişim dikkat çekici olup, özellikle iki binli yıllarda giderek artan biçimde katma değeri yüksek ürünlere kaymaktadır (otomotiv sektörü vb.) Bu tablo, Türkiye’nin gümrük birliğinin ilk yıllarında yaşadığı şoku atlattığını ve son yıllarda AB’ne karşı rekabetçiliğini önemli ölçüde yükselttiğini göstermektedir. Ticaret yaratıcı refah etkileri bağlamında genel tablo ise olumludur. Peki ya ticaret saptırıcı etkiler? Eğer bir ticaret saptırıcı etki var ise, bu durumda üçüncü ülkelere ortak gümrük tarifelerinin uygulanması nedeniyle daha yüksek maliyetle üretim gerçekleştiren gümrük birliği üyesi ülke (firmaları), ticaretin yönünün değişmesi (sapması) ile, birlik piyasasına hakim olmaktadır. Böylece söz konusu ürünler çok daha etkin üretim yapan üçüncü ülkeden değil, birlik içi ülkeden ithal edilmektedir. Böylece, kaynak dağılımında / üretimde etkinlik azalmıştır.

Şekil 2 ve Tablo 4.’ten Türkiye’nin AB ve diğer ülke grupları ile dış ticaretinin gelişimi izlenebilir. Gümrük birliği sonrasında sadece AB ile dış ticaret hacmi gelişmekle kalmamış, diğer ülke grupları ile olan dış ticaret hacmi de istikrarlı bir biçimde artmıştır. Türkiye’nin ithalatının önemli kısmı ara ve yatırım ürünleri ile petrol ve enerji kaynağı kökenli hammaddelerden oluşmaktadır. AB ülkeleri ve bu ürünleri ithal ettiğimiz üçüncü ülkeler söz konusu ürünlerde rakip değildirler. Bu durumda AB lehine ticaret saptırıcı etkinin ortaya çıkması

  10 

beklenmemelidir. Nitekim, durum da budur (Şekil 2 ve Tablo 4. ): Gümrük birliği sonrasında AB lehine bir ticaret saptırıcı etki yaşanmamıştır.

Şekil 3: Türkiyenin GB sürecinde AB dışı (üçüncü) ülkelerle dış ticaret hacmi Kaynak:: http://www.die.gov.tr

Yıl İhracat İthalat 1995 21 637 041 35 709 011 1996 23 224 465 43 626 642 1997 26 261 072 48 558 721 1998 26 973 952 45 921 392 1999 26 587 225 40 671 272 2000 27 774 906 54 502 821 2001 31 334 216 41 399 083 2002 36 059 089 51 553 797 2003 47 252 836 69 339 692 2004 63 167 153 97 539 766 2005 73 476 408 116 774 151 2006 85 534 676 139 576 174 2007 107 271 750 170 062 715 2008 114 962 786 178 407 622

  Şekil 3: Türkiyenin GB sürecinde AB dışı (üçüncü) ülkelerle dış ticaret hacmi verileri

 

 

 

 

 

  11 

Tablo 4: Türkiye’nin Dış Ticareti ve AB’nin Payı 

Kaynak: DTM, Dış Ticaret İstatistileri: http://www.dtm.gov.tr/dtmweb/index.cfm?action=detayrk&yayinID=1116&icerikID=1225&dil=TR

Tablo 4: Türkiye’deki Memur Maaşları ve Dış Ticaret Açığının Karşılaştırması

  12 

Şekil 5: AB Dış Ticaret Hacminin Diğer Ülkeler Dış Ticaret Hacmine Oranı (%) Kaynak: DTM, Dış Ticaret İstatistileri: http://www.dtm.gov.tr/dtmweb/index.cfm?action=detayrk&yayinID=1116&icerikID=1225&dil=TR

Şekil 5’te, Türkiye’nin GB öncesinde en önemli dış ticaret ortağı olan AB’nin, GB’nin tamamlanmasından sonra da bu niteliğini koruduğu görülmektedir. Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin toplam ticaret hacmini arttırıcı bir etkisi olmuştur. AB Türkiye’nin dış ticaretinde her zaman çok önemli bir paya sahip olmuş, bu oran GB öncesi %48 gibi iken, GB sonrası da aynen devam etmiş ve %50 oranına ulaşmıştır.

Türkiye ile AB arasındaki dış ticaret rakamları değerlendirildiğinde GB sonrasında ticaretin, Türkiye’nin AB’ye ihracatında da sürekli bir artış kaydedilmesine rağmen ithalat lehine bir dağılım gösterdiği saptanmaktadır. Bu durumun temel sebebi, Türkiye’nin tek taraflı olarak 1971 yılı itibariyle bazı istisnalar dışında sanayi ürünlerinde AB pazarına gümrüksüz giriş hakkına sahip olması, AB’nin ise bu hakkı 1996 yılında elde etmesidir. Öte yandan gerek diğer ülkelerin tecrübeleri gerek ekonomi teorileri AB gibi çok gelişmiş bir ekonomi ile GB’ye gidilmesinin önceden kestirilebilir tek etkisinin dış ticaret açığı olacağını ortaya koymaktadır.

Bununla birlikte Türkiye’nin dış ticaret açığının ne kadarının doğrudan GB’den kaynaklandığını belirlemek oldukça güçtür. GB öncesi de AB ile dış ticaret açığının yaklaşık olarak GB sonrası oluşan dış ticaret açığı oranında olduğu, ayrıca aynı dönemde gerek dünyada gerek Türkiye’de yaşanan makro ekonomik gelişmelerin de Türk dış ticaretinin yapısını etkilediği göz önünde bulundurulmalıdır.

Şekil 5 üzerinde Türkiye’nin AB dışında ticaret yaptığı diğer ülke ve ülke grupları ile dış ticareti incelendiğinde GB sonrası bu ülkelerle gerçekleştirdiği ticarette de belirgin bir değişiklik olmadığı ve aynı oranlarda istikrarlı bir artış gösterdiği belirlenmektedir. Bu çerçevede GB’nin AB lehine bir ticaret sapması yaratmadığı ve Türkiye’nin diğer dış ticaret pazarlarında bir kayba yol açmadığı ortaya çıkmaktadır.13

SONUÇ Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’nin temel ticaret ortağıdır. Rakamlar bunu açıkça

göstermektedir. Özellikle Gümrük Birliği (1996) sonrası Avrupa Birliği ülkeleri ile olan dış ticaret hacmi artışı önemlidir. Burada birkaç sonuç ön plana çıkmaktadır: Birincisi, Avrupa Birliği ülkeleri ile olan ihracatımız istikrarını korumuştur (toplam ihracatın % 50-55). İkinci önemli nokta, rakamlar Avrupa Birliği ile olan dış ticarette ticaret yaratıcı etkilerin özellikle iki binli yıllarda arttığına işaret etmektedir. Üçüncü ülkeler ile olan ticaretin azalmaması da ticaret saptırıcı etkilerin olmadığı ya da etkili olmadığı anlamına gelmektedir. Üçüncü ve belki de en önemli sonuç, iki binli yıllarda ihracatın ithalatı karşılama oranının toplam dış ticarette yıllık ortalama %65 iken, Avrupa Birliği ile olan dış ticarette ihracatın ithalatı karşılama oranı yıllık ortalama %75 dolayında olmuştur. Bunun anlamı şudur: Türkiye’nin dış ticaret açıkları tehlikeli bir biçimde artmaktadır ama bunun nedeni büyük ölçüde Avrupa Birliği ile olan dış ticaret değildir. Dış ticaret açığı içerisinde Avrupa Birliği’nin payı artmamaktadır. Buna karşın üçüncü ülkeler ile olan dış ticaretimizden kaynaklanan açık oran olarak artmaktadır. Bu durum değişen ihracat bileşim ile birlikte değerlendirildiğinde, Avrupa Birliği ile olan ticarette rekabet üstünlüğümüzün özellikle 84., 85. ve 87. gibi yüksek katma değerli teknoloji-yoğun fasıllarda arttığına işaret ediyor olabilir.14

                                                        13  Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin Net İhracatı Üzerine Etkileri, 1985 – 2003, İsmail Seki 14 Türkiyenin AB Rotasında GB’nin 10 Yıllık Muhasebesi, Ders Notu :  http://www.deu.edu.tr/userweb/utku.utkulu/dosyalar/GUMRUK%20BIRLIGININ%20ON%20YILI.doc  

  13 

Bulgular Türkiye’nin toplam ihracatında ve AB’ne ihracatında katma değeri yüksek malların payının önemli bir ivme ile arttığını göstermektedir. AB’ye karşı Türkiye’nin ihracatının ithalatı karşılama oranı yükselmektedir. Pariteden kaynaklanan etki dikkate alınıp rakamlar EURO olarak verilse de Türkiye’nin AB’ye ihracatı ithalatından daha hızlı artmıştır.Bu durum Türkiye’nin AB ülkelerine karşı rekabet gücünün de arttığını göstermektedir. Gümrük birliği öncesi ve sonrası dönemde katma değeri yüksek ürünlerde ülkenin açıklanmış mukayeseli üstünlüklerinde artış yönündeki değişim dikkat çekicidir. Ancak Türkiye henüz teknoloji-yoğun ve bilgi-yoğun ürünlerde mukayeseli avantaja sahip değildir. Burada gözlenen değişim başlangıcı ve değişimdeki ivme yakın gelecek için umut vericidir.

Özellikle 2003 ve sonraki yıllarda (yani son beş yıl) GB’nin olumlu dinamik etkilerinin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerinin görülmeye başlandığı yıllardır. Türk firmalarının AB pazarında rekabet güçlerinin artması, ihracatta buna bağlı olarak mal kompozisyonundaki değişim ve özellikle son 3 yılda doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki çarpıcı artışta (2005 yılında $5 milyar ve 2006 yılında $20 milyar gerçekleşmiş olup, 2007 yılında $22 milyar yabancı sermaye yatırımı gerçekleşmiştir.) AB ile entegrasyon sürecinin devam etmesinin olumlu etkilerini göz ardı etmemek gerekir.

GB’nin sorgulanması gereken husus, AB’ye uyum sürecinde Türkiye’nin özel statüsü olmalıdır. AB-Türkiye GB, AB ile diğer ülkelerin oluşturduğu ilişki modeline benzememektedir. Türkiye dışında hiçbir ülke tam üye olmaksızın böylesine geniş kapsamlı bir ekonomik entegrasyon modeline geçmemiştir. Belki de bundan daha da önemli olan husus, AB karar alma sürecine dahil olmayan Türkiye’nin, kendisinin katılımı olmaksızın oluşturulan mevzuat ve politikaları kendi düzenlemelerine yansıtma yükümlülüğünü üstlenmiş olmasıdır.

                                                                                                                                                                                   

  

  14 

KAYNAKÇA ÖZKALE N.Lerzan - KARAMAN Fatma Nur, Uluslararası Ekonomi ve Dış Ticaret Politikaları, Gümrük Birliği’nin Statik Etkileri, 2006 Türkiyenin AB Rotasında GB’nin 10 Yıllık Muhasebesi, (Ders Notu) : http://www.deu.edu.tr/userweb/utku.utkulu/dosyalar/GUMRUK%20BIRLIGININ%20ON%20YILI.doc UYAR Süleyman, “Ekonomik Bütünleşmeler ve Gümrük Birliği Teorisi”, 2000; http://www.econturk.org/dtp13.htm ÇARIKÇI Emin, “GB, Türkiye-AB Ekonomik İlişkileri ve Ekonomik Politikalar”, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Sempozyumu, Ankara, 2001, s. 408. SOĞUK Handan, “Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, İktisâdî Kalkınma Vakfı İnternet Sitesi: www.ikv.org.tr/arastirmalar/degerlendirmeler/gumruk-birligi.htm , 2002. MANİSALI Erol, “Gümrük Birliği Belgesi Neden Tek Yanlı İdi?”, TurkAB İnternet Sitesi: http://www.turkab.net/ab/werolman04.htm , 2001. GÜRBÜZ Hasan, “Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı ve Egemenlik İlkesi ile Çelişmesi”, TurkAB İnternet Sitesi: http://www.turkab.net/ab/wgurbuz01.htm , 1998. ACAR Mustafa, “Sihirli Anahtar Terminatöre Karşı: Avrupa Birliği Nedir, Ne Değildir?”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisâdî ve İdârî Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2003, s. 117. ÇARIKÇI Emin, a.g.y., s. 418. DİE internet sitesi, Türkiyenin GB sürecinde AB dışı (üçüncü) ülkelerle dış ticaret hacmi: http://www.die.gov.tr DİE internet sitesi, Avrupa Birliği Dış Ticaret Zaman Seyri: http://www.tuik.gov.tr/disticaretapp/jsp/body/tumraporlar.jsp DTM, Dış Ticaret İstatistileri: http://www.dtm.gov.tr/dtmweb/index.cfm?action=detayrk&yayinID=1116&icerikID=1225&dil=TR İSMAİL Seki, Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin Net İhracatı Üzerine Etkileri, 1985 – 2003