31
DAMLALAR Cüz - Kül ve H azret-i İnsan-ı Kâm il OSMAN KEMAL OKTAY DAĞITIM : YEŞİL KİTABEVİ SAHAFLAR ÇARŞISI No. 8 BEYAZIT - İSTANBUL

Hakikatten damlalar

Embed Size (px)

DESCRIPTION

tasavvuf

Citation preview

Page 1: Hakikatten damlalar

DAMLALAR

C ü z - K ü l

v e

H a z r e t - i İ n s a n - ı K â m i l

OSMAN KEMAL OKTAY

DAĞITIM : YEŞİL KİTABEVİ SAHAFLAR ÇARŞISI No. 8

BEYAZIT - İSTANBUL

Page 2: Hakikatten damlalar

YAYLACIK MATBAASI ' f ŞT. 'If B'Ü'L — 1 97 8

Page 3: Hakikatten damlalar

Herseler allâme-yi dehr, eylemeda'vâ-yi iîm

E n nihayet sandığın, bil ki bidâ-yettir sana

Osman Kemâli Hz

!

Page 4: Hakikatten damlalar

'4

MUKADDİME

Ham d olsun hamd ettiren A l­lah'a. Ö ki âlem ler' de kendi Zât'in i tasvir ile Ahadiyyet'in i, Vâhidiyyet olarak izhâr etti. Zât'ıyla da, zâhi- riyle de b ir olan yine O. Evvel ne idiyse, şimdi de öyle.

A lîm olan Allah'ın, makam-ı abdiyyette kendi ilm ini izhâr ettiği nisbette kalem i elim ize aldık. H â­m il olduğumuz esmâmn mazharıy-^ m n ^ a îF T Ü ^ h u h tecellîsine ait b ir

ll|Jt, ■■■ •

sıfatın tezahüründen öte değil. Zi- râ esma, O'nun sıfatı değil, ancak O'nun tecellîsinin sıfatıdır.

K a le m l im ^ H a k ik a t üzerine düşen damla, kendi özümüzdeki ha-

Page 5: Hakikatten damlalar

§

kîkatimizin üzerinden kaldırılan perdeler '• Tmşİ3etin^4^ ve hizmeti? ınlz7“ha!fe-ı âleıtı'in yaradılışların­daki hikmete mebnî olduğundan, Hak'ka râcidir.

Salât, Ö Musav^ir'ih kendi zâ­tıyla tasvir ettiği Zât'm İmamlığın- da", selam câmîsinde olsun.

v

Page 6: Hakikatten damlalar

, ZAMAN — MEKAN , ,

Arayan, aradığı nisbette ayrı düştü. Aradığını, varmak istediği yere beraberinde taşıdığından onun kazancı sadece çektiği zahmet oldu,

(Noktadan başlayan daire aynı noktada devrini ikmâl edince, dai­renin her İıattı noktadır vesselâm. O nokta hem ezel, hem ebed olur. Başlangıcı ile sonu iç içe geçer. Başlangıcı yoktur ki sonu olsuıı, sonu yoktur ki başlangıcı olsun. Dairenin muhiti zâti, muhatı da sı­fatı olur ki, ikisi 3e birbirine ayn> dıp™Tçıhe ba'kân; dışım, dışîiıa ba­kan içini "gomrT'İjoreh He "kendisi­dirgorunen"<îe, hem ân içinde.

Page 7: Hakikatten damlalar

Zaman yok! Zaman- toptan in­kârdır. Aynı anda cesedinle dünyâ'- ~da7' nefsinle berzah'da ve ruhunla dfa âEiret'tesin. Bütün bunlar ne "Birbirine' duhûl etmiştir, ne de ay­rıdır. Birinden diğerine geçiş yok­tur ki mekân olsun, geçmek için za~

8

inan ölsün. rBem ’’h.tıriaîx. zannmdîr. Cesedini, nefsini ve ruhunu birbi­rine ayn edersen görürsün lci, her uç'SIemde aynı â n d irm e ^ içındH~hîef~"uç âlemi birden~~yâşaî'-sln,zaman^^neHifm ^enin mevcudîyetin de or­tadan l^khnş ölür, Vâcib:ül Vücût, nûr^öîan vücûdu hakikîsi ile sen­den ^ a n ^ o İ^ ^ e ^ eninle, sende, kendeh saîtanatmı icra eder.

Page 8: Hakikatten damlalar

,1

Artık sen yoksun, O var. Sen­den gören, işiten, işleyen Ö?dur. Sen aslına rücıTetîmş oldumTTakatölüm tâbir edilen tabiî helâk seni yakalamadan. Şûle-i aşk ile kendi­n i iştiyâkle helâke saldın. Bu ma­kamda, bir gazelimizde dile getir­diğimiz gibi, gördün k i :

Rûz*u Mahşer geldi bil, sûr-u İsrâfîl/ öter

Halk-ı âlem’e tâmet, bize gülistanolmada

Zerreler kalkar - dirilir, cân-fersâsaf tutar

Cân-efşân olanlar, şimdi Sultân ol­mada

Kendi gassalin olanlar, tekbîr alırel bağlar

Ol İmâm'a kîm, ezel! Kitâb'a Ümmolmada

Page 9: Hakikatten damlalar

/m

Ol Zât ki Hak-Cemâl, Bey t'den nûr'-un fâş eder

Çan'dan eser kalmayıp, şimdi Câ-nân olrnada

Kerem-i Şîr-i Yezdân, bize nüma-yân gelir

Çün Kemâli cümle vâr'dan, bugünüryân' olmada

' t

BÖylece helak olduğun merte­bedeki tecelli-yi İlâhî senin cânân'- m olarak cân evinde behrdh^âten. İnsan olarak senin üzerinden bir zaman geçmedi mi ki sen, o zaman­da anılan şey değildin. Geçti zan­nettiğin zaman mevhumu silindi, an-ı vâhid de « Kün» \ emriyle ilm-i İlâhide sâbit olan hakikatinle be­ka buldun ve gördün ki, aslında tek ve eşsiz olan âlemlerin Rabbi'nin, muhtelif helâk mertebelerinde ay­rı ayrı cânârilık etmesinden doğan

Page 10: Hakikatten damlalar

İlâhî sır basamaklarından birinde zuhûr eden tecelli-yi İlâhı olan birnûrsuniAllah'ın

emânıiı ve arzın nûru olan

ğilsin. Fakat ne sen O'sun, ne de O sana duhûl etti. Deryâ-yı Vahdet -̂ den su buharı olarak: ayrılmıştın,yagmUr oldun çiseledin, kar oldun tipiledin, arz’a düştün. Şekilden şe- kıTe girdin, gâh dere oldun akdın. gâh nehir oldun çağladın. Sonunda tekrar o deryâya ulaştın. Sen deryâ dlmadln,^3eryâ da sen olmadı. Xâ~ten jpzde ayrılık^ yoktu ki, gayrdık olsun.

R U H ■■■:■

Eb-ül Ervah dan derece d erece“T „ , J | | m , | | | . | —

tecellî ettirilen ve nûr olan şuâı his­sedilmeyecek sâfiyette huzmeler

Page 11: Hakikatten damlalar

hâlinde yine d erecevderece aşağı mertebelere indirilip belirli mahal- Terde' âyân-ı sâbitelerindeki imkân­ları nisbetlnde toplanarak zuhûra 'gelen İrtıîıîarm, ki zâlıir olan şekil- ImTIle adlandırılırlar, nisbet ve kı­yâsını kendi bilgine göre yapmakta olduğundan, dirilerin ve ölülerin vâr olduklarını zannederdinj Hâl­buki gördün ki âlemde hiçbir m ah âl yoktur ki, Eb-ül Ervahln nur olan şliâatmdan beri kalmış olsun. Ken­di Hakikatine hângl^vecEhden ba- Fârsâh b^k7^ster~mlî‘ de7™Wterseh cali""Üe~̂ nu riîih gayrı yoF 'kldseyrey- leyesin, O'ndan gayri yok ki ayrey- leyesim - ”_r~

Mâdemki âlemde ten gözünle müşâhede ettiğin ve mevcût olduk-

1 — -T I I ' I I ' | IIIII - -

larını zannettiğin her suret Eb-ül "Ervah, yâni Rûh-ül A'zam'dan baş- ka birşey değil, sende âlem İle mu-

Page 12: Hakikatten damlalar

amelende, fütûhat sâhibi ârifler gi­bi hareket et. Bütün muamelelerini, ten gözünle gördüğün suretlele ya­parcasına değil, kalb gözünle göre­mediğin E b - ü 1 E r v~a~E ile ya­p ı y o r u m ^ î ş t e ~ sa- lat-î^âlm lin budur/ Buhu hâPedi- nebilirsen salat-ı dâimûn üzre olur­sun, yâni daimî yönelmiş olursun.

. ' 13

senint#*""mî yönelmiş olman, Rûh-ül Azam dahi Hak'dan Hak'ka yönelmiş ol-

O'na racı olur.

N E F SÂlemde gördüğün, ve görmedi­

ğin herşey nefis sâhiFidir ve bu~ne- fîsler bir kül bliTfaE"lQlairm~ dır."” Öyleyse şimdi B iTdm'^kriıefîs, kül olan Allah'ın nefsinden zâhir olan şeylerin ayü'ı ve kendinden

Page 13: Hakikatten damlalar

zâhir olan şeylerin üzerinde hâkim olan kuvvedir.)

Mutasavvir olan Allah, daha- mütekâmil tasvirlere yöneltince, beden, ahd-i İlâhî gereği ahsen-i tak­vim üzre aym kalsa da nefis, tekâ­mül ederek âlemde var olan bütün mevcûdâtm ayni olmaya istidat ka­zanmaya başlar. Bu hâl giderek ayrıların avnh olan ilk tecelliye ka­dar ilerler. İşte izzet-L nefs budur. TzzetTmefs sâhibi olan «H û» dur, yâni O'nun kendinden kendine te- celli buyurup, kendini zuhur âle- mmde zahir ettiği ilk tecellisine ait KüİÎÎ Nefs hâlidir.

Senin, kendine ait sandığımjve kendi zannmca çeşitli perdeler ar- Kaşında. görmen dolayışıyİe>. Eer perdesine ayrı bir isim verdıSh ne- Bs,birkülolar&k,AIkh^

^Nefsin kime ait olduğunu bil­

14

Page 14: Hakikatten damlalar

- 15dikten sonra, gel şimdi nefsini ter­biye etmek yerine zanlardan kur­tulmaya bak ki salât edesin, yâni İRak'ka yönelebilesin. Böylece nûr olan aslına rücû eder, nûr olursun, aksî'FâTdemevEumoîân ^mclâr kalırsan, - asim " olani ' ızzS-i ı^fsine^zulm^etmiş olursun, çünkü Izzet-i nef s mevhum şey kabûl et­mez1.?- ' V

V U C U D

Şunu iyi bil ki, en büyük küfr jşenin kendine ait zannettiğin vücû­d u n d u ^'yuF~perde bu vücûdundur ki, vü- cûdunun küfr olması, semn onu var sanmandan dolayıdır. Hakikatte, Hak'kın karşısında ne olabilir ki, onun Hak'kı örtmeye kudret ve kuvveti olabile.

Page 15: Hakikatten damlalar

ç Senin indinde halk zahirdir, histe ve şuhûddadır. Hak ile aklî bir kavramdır veya nasıl zanneder­sen öyledir: Sen varlık âlemindeeş- yadaıı g a y r id ir sev göremiyorsun. Hakikatte ise Hak: .zâhir, faiste ve şuEüddadır, aklî bir kavran^ plan "KâTkdirVÇünkü, «Kün» emri ile ilm-i İlâhî'de sâbit olan mükevvenât m, âyân-ı sâbitelerinin hakikatlerine bürünen Hakkın vücûdundan baş­ka vücûtları yoktuyf Öyle ise senin vücûdun muhâldir. Varlığın İse, an­cak âvân-ı sâbitedeki hakikatindir ki,- onun suretine bürünen de Hak'-■.cçşrr................... " r - “ T

Mürşîd-i hakikimiz ve özümü­zün nûru olan Efendimiz Osmân Kemâli Hazretleri'nin buyurdukla-

, rı;gibi,

.,,16

Page 16: Hakikatten damlalar

I

17

H ^ k ı zâMr, Hakto bâtm; Hak’kıkaim görmeyen

ö l ne bilsin âdemin Hak, Hak’kınâdem olduğun

ı Mürşid-i hakîkimiz Efendimizı in bu gazelini tahmis ederek, haki-

kate nazmen yaklaşmış olalım,

Arif kişinin gör, bizâtillâh kaim ol-' duğun

Kendözünden gayriye hernevar, sâ-im olduğun

Bilesin kim, Deryâ-yı Vahdet’de dâ­im olduğun

Âkil olmaz bilmeyen Âdemliğindem olduğun

'"'Zât-ı Hak’kı her nefes sırrındahemdem olduğun

Kendözüne nazar et gör, şûle-yi aşkolduğun

Mâşuk’un Cemâline, sırrın içre aynolduğu

Page 17: Hakikatten damlalar

Geç İUâ'yay âlem-i lâ’nın sormadann’olduğun

Âkil olmaz bahr i lâ’da- etme- • ; : . yen mahv-i vücûd

Arif olmaz bilmeyen İllâ’ya mahrem olduğun

Seyreyle her cihetten zâhir, Vech-iHak olduğun

Cemâî-i Âdem’den garaz, Cemâl-iHak olduğun

Arifsen idrâk eyle bî-şekk, Âdem’in«olduğun

Hak'kı zâhir, Hak'kı bâtın, Hak'kıkaini görmeyen

Ol ne bilsin Âdem’in Hak, Hak’- km Âdem olduğun

Görmez misin her ne vâr, ııefes-iRahman olduğun

Bilmez misin gönlünün, mahzen-iSühhân olduğun

Bu sırra ermeyenin dü âlemde rüs-vâ olduğun

18

Page 18: Hakikatten damlalar

19«Men âref» sırrın duyan kâim

«binefsillâh» dır Nefsini fehmeylemeyen bilmez

bam ıı kem olduğun

Kemâl bilir Kemâli, aşkına hemdemolduğun

Cân-i teslim etmenin, sırrına tek yololduğun

Hâk-i pâyinde kurulu, bazâr-ı cânolduğun

Vâriyetten geçmeden varlıktabir vâr olmadan

Anlamaz sırrın Kemâli, sırrı mübhem olduğun

Page 19: Hakikatten damlalar

^ t i ■ .

pAZRET-İ ■ İNSÂM-I "KÂMİL'

Masdar-ı mevcûdât olan ve ö l­mekte değil dilimizin, özümüzün dahi âciz kaldığı Falır-i Kâinat (S. A.V.l Efendimiz, bir hadîs-i şerifle­rinde buyurmaktadırlar ki; « Allahü Teâlâ’mn onsekiz bin âlemi vardır, sizin şu dünyanız, o âlemlerden an­cak biri sayılır.»

Zâtı'nm ifnâ edici nurundan, güneşi beyaz bir bulutla koruyan Efendimizin (1) hakikatiyle hakî- 1

(1) Asr-ı saâdetde, Falır-i Âlem Efen- dimiz’in ühzrind'e’ Yemâda dola§an bulut,ISTenSİmî^î.'gWne§ih hararetinden değil, gü-

edici"'nûrundan Tcoru- mâMa idi.* ’îdrâh'bu bulut aradan çelcile idi,

'"M'eftdimizHn...nûru—.kar$tsm#a— yöTîBŞ— ffhâoliir&u; .............. ■;

Page 20: Hakikatten damlalar

21katlenerek, bizlere kadar şerefli ha­berlerini ileten Efendilerimizin bil­dirdiklerine göre, onsekiz âlem esastır. Bunlar: Küllî™^kıL Külli Ivlefs, Arş, Kürs, yedi kat Sema, dört Unsur ve üç Mevâlid'dir. Herbir âlemin de biner tafsilâtı bulunması döTayısıyle, a cim^an onsekiz^iûrh âlem mevcuttun

Kendi zâtı, câmi-üİ esmâ olan' . -- ------------- T m _ ' ’

insan, âlemin sırrıdır, sırrına yol Bulan insan dseL. ̂ ^ i_ ^ « ı^ z â t ın - ' ' dâ"'niuşâhede eder. ' Alemin varlığı. luîFolarak Allâfc'ınıgay»-^olmadığn na göre, bu makamda şâhid ve meş-

;bıııja^^ , kı ^bu, ■«Şehidâîlahu ennehû lâ ilahe1 illâ Eü>> âyetinin insanda tecellîsidir, Demek ki âlem-i sagîr denilen im

.. ........................................................................................................................................................................................................................................................................ m

sanlar âlem-i ekber birbirlerine ayn-dırlar. İki varlığın birbirine ayn ol­ması hâlinde ise, o iki şey'in biri,

Page 21: Hakikatten damlalar

diğerinin aynısı olması gerekir: -î®1 M ide bildik ve îmân ettik ki âlem-i ekber, Hazret-ı İnsan suretındedir.^ Hüccet istersen Hazret-i Kur'an sa­na yeter, çünkü Allah seni kendi su­reti üzre yarattı. Hakîkatde ise. se- nin kendine atfettiğin vücûdun.âyân-ı sâbitedeki hakikatine bürü- "nen Hakkın vücûdundaiL_gayo^daj-- madığma göre, âlem-i ekber. Hak kui^tiejizire. zahir oldu. Yâni Allaha kendini kendi sureti üzre zâhîr~etti.

Burada aklına şu soru gelebi­lir: Zamandan, mekândan ve suret­ten münezzeh olan Allah, nasıl b ir sûret kabul edip zâhir olabilir? Biz deriz ki: Sûret, cisim, isim ve âkla gelen ve gelemeyen her şeyden mü­nezzeh olan, Makam-ı Zât'mda her şeyin muzmahil ve müstehlek ol­duğu Zât-ı Mutlak, ki arif an bu ma­kama bir isim veremedikler inden,

22

Page 22: Hakikatten damlalar

hiçbir şey-e teallûk etmeyen Kenz-i Mahfî, Gayb-ül Guyûb, Lâ Taayyün, tİmm-ül Kitab, Gayb-ı Mutlak, Aha- diyyet gibi adlarla adlandırmışlar­dır, bilinmekliği için kendinden kendine tecelli buyurup Allah adıy­la zahir oldu. Âlem ve bilinen bilin­meyen bütün esma bu ilk tecelli niakaımnda zuhûra geldi}^ ij Dikkat et, Zâtı ile zâhir olmadı, tecellisi ile zuhûra geldi, Makam-ı Ahadiyyet'- de ne esmâ, ne sıfat, ne eşya ve ne de hilkat yoktür. Zuhûra, sadece O'nun ilk tecelli makamıdır. İster akl-ı meaş sahibi ol, ister âkl-ı me- âd, gördüğün ve bildiğin veya zan­nettiğin âlem-i zu h û u ^ ^ vâ ^ ı Vah öeû değil, o Deryâ nm dalgalarının köpükleridir^

Burada hakikati, yine Özümü­zün nûru olan Efendimiz Osman Kemâli Hazretlerinden dinleyelim:

Page 23: Hakikatten damlalar

}

Temevvüc eylemiş ; Deryâ-yı Vahdet Çoğalmış dalgalar her yâne düşmüş Köpürmüş kaynamış o Bahr-i Kud-

V,.' ̂ --retAıım ’ bir katresi imkâne:' düşmüş,

O büyük Beryâ’dan bir Gölıer çık-■ : mış

'Ne cihete ne zaman, ne mekân yok­muş

GÖİıeri bilen yok yalmız Hakk’mış Ânın tam sûreti İnsine düşmüş

(Ve şimdi bildik ki, âlem-i mev­cudat, bilinen bilinmeyen ne varsa ÎDeryâ-yı Vahdetin sadece bir kat­resi. Aklımıza, fikrimize hattâ veh-

tm***'’"** ■

inimize bile sığdıramadığımız bu mukevvenât, o Deryâ'dan yalnızca •bmyHaSâv Bu... azamet • karşısında iîıaîıy-ı vücûd etmek dahî, acz hâ­linden öte birşey değil.J

24

Page 24: Hakikatten damlalar

•Mem-r.-ekber olan Hazret-i İn- satiri Kâmirin zâhiri mûHâÇ tfnun Zat ı da alemi muhittir, yanı yine kendi zâhirini muhit. Onsekiz bin

25

âlemin terkibi, Hazret-i Insân-ı Kâ- iiiirHir. Kül Ö’dur. fsm-i A'zam O'-dur. Onsekiz bin âlemi, hepsi bir arada Hazret-i însân-ı KârniFin gön- luniTkoysamz, varlığını bile hisset­mez. r Çünkü Q nuıı zâhiri, Zâtüna kıyasla deryâdan bir katredir.

^ Hazret-i însân-ı Kâmil, âlem-i ekber ve Hazret-i Kur'an birbirle­rine ayndırlar. Asıl olan Hazret-i însân-ı Kâm ildir, ^unküT^aBhvTJ'- nürT^aFsIîatî7Ku ÖTmmTtef -

(Hazret-i însân-ı Kâmil, Zâtı'yla ve zâhiriyle, Hazret-i Fahr-i Âlem (S.A.V.) Efendimizden başkası de­ğildir. Onsekiz biz âlemin Efendisi O dur^iOnsekiz bin âlemin zuhuru,

Page 25: Hakikatten damlalar

Efendimizin Vücûd-u Mübârekele- ridir. Kendi Zâti ile kendi Mhiririe MkmedeiîTvie^TOendisi olan yine 0% ctur.^ .■■■■■■ - ■ ■

Bu hakikati nazmen, Mürşidi hakikîmiz Hazret-i Osman Kemâli Efendimiz'deh dinleyelim :

Kendi hüsnün seyr kılmak istedisultân-* aşk

Eyledi keşf-i cemâl ya’ni açıldıkân-ı aşk

Çıkdı bîr gevher o kândan bî mî-1sâl ü bî kıyâs

Zerre-i ııûrunda kılmış bin güneşpünhari aşk

Gevheri .nûr-i Muhammed, mâye-i - , , tohmi yücûdt

Kini anmîa aşikâr oldu bilindi fân *

Page 26: Hakikatten damlalar

Aşk edip andan zuhûr, ol aşkın ol­du mazhan

Eyledi ta'zim ü tekfîm, nice bin yılanı aşk

Öyle, bir gevher ki, mâkân mâye-kûn’un kânesi

Öyle bir gevher ki olmuş vasfınınhayranı aşk

Akî-ı kül etdi zuhûr hem şûle-i nûroldu ruh

Neşr-l câm-ı feyz i akdesle kılupdevrân aşk

.Nûr içinden bir kalem çıkdı cihanbir noktası

JLevh olup cümle yazıldı 7, serbeserfermân-ı aşk

Sabit oldu suhf-ı âlem kıldı aşk sır-,■ Tin ayan

Ahmed-i Muhtârı mahbûb eylediilân ask

27

Page 27: Hakikatten damlalar

Oldu ■ bir derya Mıuhammedle .me-habbet pür hikem

ICaynâyıp âlemleri oldu muhit um-mân-ı aşk

Ol eemâl-i hüsne karşı neş'esinden■. aşk-ı pâk

Hâk-i pâye nezr kıldı âlem-i imkânıaşk

. Ziyr-i pâyine ■ döşendi mıh M ekarz u semâ

Eyledi zahir sirât u mahşer ü mıy-zân-ı aşk

Haymegâh-ı arş ölup kürsî aıia birtâht-gâh

Nûr içinde kendi kendin eyledi sey­rân aşk

Çok sıfatı verdi ana çok isim ile kıl­dı nidâ

Metn-i hüsnünde kırâat eylediKur*- . ■ ân ı̂ aşk.

"'28.\

Page 28: Hakikatten damlalar

^îşkçhn geldi zuhûra âb u âteş, hâkü ,bâd

Âçdı esrar-ı vilâdı rahmet-i bârân-ıaşk

Oldu ol nûrun şuââtı melâik bî hi-sâb

Oldular fermanber-i tesbiyh u med-hihân-ı ask9

Doğdu ol nurdan nice eflâk ü eşbahu nücum

Eyledi pür zevk u pür şevk âlem-iekvân-ı aşk

Cem olup rûh u melâik kıldılar aş­ka sücûd

Tard ediip ol aşkdan vehmeyleyenşeytânı aşk

Kendi kendine hicab olunca gördü' nüru. nâr’

Ol sebepten kddı zâbir cennet üniyrânı aşk

29

Page 29: Hakikatten damlalar

t3(T . .' i

Nûrdan ¥ehmeyleyen nâra düşüpçekdi azâb

J^ûrunufehmeyleyenler; oldular- câ-;nân-ı aşk

Sûret-i ziybâsını izhâr için aşk âle-me

İntihâb etdi Cenâb-ı ekmel-ül in­şamı* aşk

döndürür dâim Muîd ismi Muham-med aynını

Perde-i aşkı açanlar oldular kur-'. bân-ı aşk

.Jtşıkyu ma'şuk u mahbub u Jhabibbir nûr iken

Kesret-i esma sıfatda kaldılar nâ-dân-ı aşk

; .1£enz-i ./aşkın ■ ma-sdan Âhmed ,■ Mü-hammed Mustafa

■'Cem^ü^^alsîlindeij^ânınnezzelelfür-■ kan-ı aşk-

Page 30: Hakikatten damlalar

Aşkiie olsun salât ile selâm ol nû-■’ ra kim:

Nûr-i vechini görenler oldular sû*zân-ı aşk

Hem Raûf u kem Rahim ü sâhib-üllıulk-ıazîm

Şems-i hüsnünde ayândır hüsn-i bîpâyânı aşk

Hâk-i pâyinde Kemâli can verenâşıkların

Hâk-i pâyinde kurulmuş çeşme*!hayvan-ı aşk

Page 31: Hakikatten damlalar

Yâ Rabb-el Âlemin, bizleri Haz- ret-i Fahr-i Âlem (S.A.¥.) Efendi­miz ın hakikatiyle hakikatleridir. Şâh-ı Velâyet ,(K.V.) Efendimiz'in himmet kapısını bizlere aç da, bu kapıdan o hakîkatev erişebilelim.

Vücut vehmini bizlerden kaldır ki, hakikati, yarım avuç toprak olan ten gözümüzle değil, gönlümüz gö­zü ile müşâhede edelim.

Ne çâre ki, gönül gözü dahî nûı* deryâsı karşısında erimeye mah­kûm. Erisek de, hiç olmazsa Efen­dim izin bastığı toprağın tozu olu­ruz da, bu şerefle bile nâmımız, ye­d i kat semâyı aşar.

Elhamdülillâhi Rabb-il Âlemin.