Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 45 (1, 2)
EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 10 Sayı: 28 (Yaz 2006)------
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE ÖMER NASUHİ"BİLMEN'E GÖRE AHLAKIN TEMELLENDİRİLMESİ PROBLEMi
81
Hüseyin KARAMAN(*)
Özet
Bu makalede, Ahmet Harndi Akseki ile Ömer Nasuhi Bilmen 'in ahiakın temel/endirilmesi konusundaki görüşlerini ele alacağız. Her iki düşünür de eserlerinde ahialan kaynağı problemini felsefi bir bakış açısıyla geniş olarak tartışmışlardır. Bu çerÇevede düşünce tarihinde ahiakın kaynağı olarak ileri sürülmüş olan haz, duygu, vazife, fayda gibi esasları tek tek ele alıp değerlendirmiş/er ve bunların ahlaka kaynaklık edip ederneyecek/erini nedenleriyle birlikte tartışmışlardır. Onlara göre duygu, haz, fayda ve vazife gibi ilkeler ahialan kaynağı olamazlar. Çünkü bunların hiçbirisi insanlık için sağlam bir ahlak anlayışı ortaya koyamazlar. Dolayısıyla da ahlak, bu ilkelerin dışında bir kaynağa, yani dine dayanma/ıdır.
Bu çalışmada Akseki ve Bilmen'in, sadece konuyla ilgili görüşlerini vermekle yetinmeyerek, düşüncelerini felsefe tarihindeki ilgili görüşlerle ilişkiZendirmek suretiyle, düşünce tarihindeki yerlerini de belirlemeye çalışacağız.
Anahtar Kelime/er: Ahmet Harndi Akseki, Ömer Nasuhi Bilmen, Ahlak, Ahialan Kaynağı, İslam Ahlakı.
The Problem of the Origin of Ethics According to Ahmet Harndi Akseki and Öiner Nasuhi Bilmen
Abstract
In this article we will dea/ with the ideas of A. Harndi Akseki and Ö. Nasuhi Bilmen on the origin of ethics. Akseki and Bilmen discuss widely the problem of the origin of ethics in the ir books from the po int of philosophical view. In this respect, they evaluate some concepts, such as pleasure, emotion, duty, utility, and discuss whether they can be the origin of ethics or not. And they thinks that emotion, d_esire, utility and duty can not be the origin of ethics. Because none of these concepts can grant a strong ethical understanding for humankind. For this reason ethics must base on religion.
We have not only give Akseki and Bilmen 's ideas about the origin of ethics, but we have also tried to clear up their place in the history ofthought, relating with those in the history of philosophy.
K ey Words: Ahmet Harndi Aks eki, Ömer Nasuhi Bilmen, Ethics, The Origin of Ethics, Islamic Ethics.
*) Yrd. Doç. Dr., Rize Üniversitesi Dalıiyat Fakültesi, İslam Felsefesi Öğretim Üyesi (e-posta: [email protected])
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 46 (1, 1)
82 1 Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KARAMAN ---EKEV AKADEMİ DERCİSİ
1. Giriş
Son dönem İslam düşünürlerinden olan Ahmet Harndi Akseki (1887 -1951) ile Ömer Nasuhi Bilmen (1883-1971)'e göre ahiakın temeliendirilmesi probleminin ele alınabil~ m esi için, öncelikle ahlak ve temellendirme kavramlannın ne anlama geldiğini ve düşünce tarihinde ahiakın nasıl temellendirildiğini ortaya koymak gerekmektedir. Çünkü ancak bu şekilde bir metot takip edildiğinde, her iki düşünürün hem ahiakın kaynağı konusundaki görüşleri daha iyi anlaşılabilir, hem de düşünce tarihindeki yerleri tam ve doğru bir şekilde ortaya konabilir.
Arapça 'hulk' veya 'huluk' kelimelerinin çağulu .olan 'ahlak' kelimesi, sözlükte "huy, karakter, yaratılış, hal ve hareket tarzı"I gibi anlamlara gelmektedir.
Terim olarak ise 'ahlak' değişik şekillerde tanımlanmıştır. Neredeyse her düşünür kendine özgü bir 'ahlak' tanımı ortaya koymuştur. Yapılmış olan bu tanımlann, düşünürlerin kendi bakış açılan içerisinde birdoğruluk paylan bulunmakla birlikte, hiçbirisi 'ahlak' kelimesini birebir karşılamamakta, bir başka ifadeyle tam olarak ifade etmemektedirler. Zaten eğer böyle olsaydı, söz konuım tanımlardan herhangi biri seçilmek suretiyle 'ahlak' kelimesi etrafındaki tartışmalar bitirilebilirdi. Filozoflann 'ahlak' tanımlarını değerlendirdiğimizde, terim olarak ahlilin, temelde birbirleriyle ilişkili üç farklı anlamda ifade edilmiş olduğunu görürüz. Birinci anlamda 'bir hayat şekli veya tarzı'; ikinci anlamda 'ahlaki kanun, düstur ve bir grup davranış kuralı veya uyulması gereken ilkeler bütünü'; üçüncü anlamda ise, 'hayat tarzı ile ahlak kanunu hakkında yapılanfikri bir araştırma' olarak tanımlanmıştır. Bu durumda biz 'ahlak' kelimesini; İslam ahiili ve Hıristiyan ahiili derken birinci anlamda; meslek ahiili veya iş ahiili derken ikinci anlamda, ahlak felsefesi veya etik derken de üçüncü anlamda kullanmış olmaktayız2.
'Etik' veya 'ahlak felsefesi', bireysel ve toplumsal yaşamın çok büyük bir hızla değiştiği, yaşama tarzlanın gerektiği şekilde değerlendirecek, hatta eleştiri süzgecinden ge~ çirirken bir yandan da temeliendirecek değer sistemlerinin, ya yanlış bir temele dayandırıldıklan, ya da hızlı değişime ayak uyduramayarak yıktidıklan için ağır bir değer bunalımı içine girdikleri günümüzde, herhalde tanımlanması en zor terimlerden biridir. Buna rağmen 'ahlak felsefesi'; "ahlaki olanın özünü ve temellerini, insanın davranışları ile ilgili problemleri, iyinin ne olduğunu ve insanın neyi yapabileceğini soruşturan felsefe dalı"3 olarak tanımlanabilir. Bu durumda 'ahlak', bireysel, toplumsal ve tarihsel olarak yaşanan bir fenomen olurken, 'etik', yaşanan bu olguya veya fenomene yönelen ve onu konu edinen, ahlak görüşlerini, öğretilerini irdeleyip sımflandıran, aralanndaki benzerlik ve farklılıklan ortaya koyan felsefe disiplini olmaktadır. Bir başka ifadeyle 'ahlak', eylemin pratiği, 'etik' ise, söz konusu eylemin teorisi, yani pratik bir etkinlik sahası olan ahiili inceleme alanıdır. Böyle olmasına rağmen zaman zaman gerek günlük dilde, ge.:
I) İbn ManzOr, Celaluddin Muhammed İbn Mukerrem el-Ensan, Lisiinu'l-Arab, Dam ihyiü't-turasi'IArabi, Beyrut 1995, IV, 194, "Hulk" md; Ragıb el-Isfaharu, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an, Daru'lmaarife, Beyrut, ts., 158, "Hulk" md.
2) Bkz. Raziel Abelson-Kai Nielsen, "Ethics, History of', ed. Paul Edwards, The Encyclopedia of Philosophy (içinde), Macınillan Publications, New York 1972, III, 81-82.
3) Süleyman Hayri Bolay, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yay., Ankara 1999, s. 6.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 46 (1, 2)
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE ÖMER NASUHİ BİLMEN'E GÖRE A.I:fLAKIN TEMELLENDİRİLMESİ PROBLEMİ ----- 83
rekse felsefede 'ahHik' ile 'etik' kelimeleri birbirinin yerine kullanılmış ve kanştınlmıştır. Bu iki kelimenin birbirine çok yakın olduğu ve aralannda kesin bir sınır çizmenin hemen hemen imkansız olduğu durumlarda bile, 'ahHik' ile 'etik' kavramlannı birbirinden ayırmak gerekmektecfir4.
Ahmet Harndi Akseki ve Ömer Nasuhi Bilmen'in her ikisi de, 'alıiak' kavramının 'hulk' loolimesinin çağulu olduğunu, huy, haslet, karakter ve tabiat gibi anlamlara geldiğini belirtmektedirierS. Bu şekilde onlar, kelimenin sözlüklerdeki anlamına uygun bir tanımlamada bulunmuşlardır.
Ancak Akseki bununla yetinmeyerek 'huy' kavramını; "insanda yerleşmiş bir meleke,· diğer bir tabir/e, insan nefsinde meydana gelen, sabit ve sakin olan bir melekedir ki, omeleke sebebiyle nefistenfiiller kolayca ortaya çıkar, jikreve iyice düşünmeye muhtaç olmaksızın, yani zihni yormaksızın, güçlük çekmeyerek kolaylıkla nefisten fiilierin çıkmasına sebep olur. "6 şeklinde tanımlamıştır. Düşünürün bu tanımı, Gazali (1058-1 lll)'nin, "insan nefsinde yerleşen öyle bir melekedir ki, fiiller, hiçbir .fikrf zorlama olmaksızın düşünüp taşınmadan bu meleke sayesinde kolaylıkla ve rahatlıkla ortaya çıkar. "7 şeklindeki 'alıiak' tanımının açıklaması gibidir.
Ahmet Harndi Akseki, yapmış olduğu bu tanımdan hareketle insanın nefsinde karar kılıp yerleşmemiş, yani onun ifadesiyle meleke haline gelmemiş olan fiil ve hareketlerin ferdin alıilli mahiyetini tayin edemeyeceğini ve ahlak diye isirnlendirilemeyeceğini belirtmektedir. Dolayısıyla da herhangi bir insanın düşünüp taşındıktan sonra yapmış olduğu eylemler, söz konusu kişinin alıilli hüviyetini belirleyemeyeceği gibi onun erdemli olduğunu da göstermez. Çünkü bunlann hiçbirinde 'nefiste yerleşmiş olma' durumu yoktur. Nefiste yerleşmiş olan melekelere ancak ahlak denifB.
Ahlak ilmini ise, Akseki; "insanın karakter ve huylarından bahseden bir ilim"9 olarak tanımlarken Bilmen, işin içine insanın sorumlu olduğu görevleri de katmak suretiyle kavramın içeriğini biraz daha genişletmiştir. Dolayısıyla ona göre alıiak ilmi; "insan
. ların haiz oldukları bir kısım melekelerden ve mükellef bulundukları bir takım vazife/er-
4) Bu ayının hakkında geniŞ bilgi için bkz.Heinzh Heimsoeth, Ahlak Denen Bilmece, çev. Nermi Uygur, lÜEF Yay., İst, 1987, s. 5; Harun Tepe, Etik ve Metaetik, Türkiye Felsefe Kurumu Yay., Ankam 1992, s. 4-8; İsmail Yakıt, Batı Düşüncesi ve Mevlana, Ötüken, İst, 1993, s. 120-121; Jon Nuttal, Ahlak Üzerine Tartışmalar, çev. Abdullah Yılmaz, Aynntı Yay., İst, 1997, s. 15; Harald Delius, "Etik", Günümüzde Felsefe Disiplin/eri, der. Doğan Özlem, İnkılap Kitabevi, İst, 1997, s. 336; Annemaria Pieper, Etiğe Giriş, (Çev. Veysel Atayman-Gönül Sezer);Ay~tı Yay., İst, 1999, s. 31-32; Ahmet Cevizci, Etiğe Giriş, Paradigma Yay., lst, 2002, s. 1-5; Doğan Ozlem, Etik-Ahliik Felsefesi, İnkılap Kitabevi, Ankara 2004, s. 17, 22-23.
5) Ahmet Harndi Akseki, Ahliik Ilmi ve Isıarn Ahliikı, (sade. Ali Arslan Aydın), Nur Yay., Ankam 1991, s. 14; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Isıarn llmihali, (sade. Ali Fikri Yavuz), Birleşik Yayıncılık, İst, ts., s. 439; amlf., Yüksek Islam Ahlakı, Bilmen Yaymevi, İst, 1964, s. 3.
6) Akseki, Ahlak Ilmi ve Isıarn Ahtakı, s. 14. 7) Gazali, lhyô.u Ulumi'd-dln, Daru İhyai't-turasi'I-Ambi, Kahire, ts. m, 52. 8) Aksek:i, Ahlak Ilmi ve Isıarn Ahtakı, s. 14, 15, 21. 9) Akseki, Ahlak Ilmi ve Isıarn Ahliikı, s. 18.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 47 (1, 1)
84 1 Yrd. Doç. Dr. Hüseyin K4RAMA.N ---EKEV AKADEMİ DERGİBİ
den bahseden bir ilim"IO olmaktadırll. Burada şunu da belirtmeliyim ki Akseki, Bilmen' den farklı olarak, ahlak ilmini tanımladıktan sonra bazı ahlakçılar tarafından yapılmış olan 'ahlak' taııımlarıru da ele alıp değerlendinnişful2.
'Ahlak' kelimesini bu şekilde ifade ettikten sonra, bir iki cümle ile de 'temellendirme' kavramı üzerinde durmak gerekmektedir. "Temellendirme"; "yerleştirmek; sağlam bir dayanak koymak, temel koymak; bir önermeyi, bir kuralı, bir gerekliliği, kendisini doğrulayacak herhangi bir şey üzerine dayamak; bir ilkenin, bir kuralın sebeplerini ve gerekçelerini mantıki tutarlılık içinde ortaya koymak"13 gibi anlamlara gelmektedir. Görüldüğü üzere "temellendirme" bir nevi rasyonelleştirme ve doğrulama olmaktadır. Ahlak söz konusu olduğunda ise "temellendirme", çoğu kez, ahlaki norm un arkasında, onun geçerli olmasını sağlayan ve böylece de bu geçerliliğe karşı yöneltilmiş ve yöneiillebilecek olan her türlü şüpheyi hertaraf eden bir güç veya odak arama faaliyeti olarak ifade edilebilir. Yine neden insanların belli bir ahlak sistemine dayandıklanm, onu doğru olarak kabul ettiklerini ve benimsediklerini gösterebilmek demektir. Dolayısıyla da 'ahlfikın temellendirilmesi' ile, ahlak ilke ve kurallarının, yargılarının, ahiakl tavır ve düşüncelerin neye dayanılarak tespit edildiği, ahiakın iki temel kavramı olan 'iyi' ve 'kötü' hakkındaki bilgimizin kaynağı, bir şeye 'iyi' veya 'kötü' derken bu yargılarımızı hangi esasa dayandırdığımız gibi konular kastedilmektedirl4. Bu şekilde ifade edilen 'ahiiikın temellendirilmesi' konusu, sadece ahlak felsefecilerinin veya ahiakla ilgilenen düşünürlerin probleıni değildir. O, günlük yaşantı içerisinde hemen hemen herkesin şu veya bu şekilde karşı karşıya kaldığı, ya da kalacağı bir sorun olmaktadır.
Düşünce tarihinde ahlak fenomeninin değişik kriteriere göre farklı şekillerde temellendirilmiş olduğunu görmekteyiz. Yapılmış olan bu temellendirmelere bağlı olarak ahlak anlayışları da çeşitli gruplara ayrılmıştır. Burada söz konusu temellendirmelerden sadece birkaçını belirteceğim: Din ile yapılan temellendirmeler ve din-dışı kaynaklarla yapılan temellendirmeler. Din-dışı kaynaklar, 'iyi' ve 'kötü' kavrarnlarının nasıl algılandıklarına bağlı olarak, filozoflar tarafından akıl, sezgi ve duygu şeklinde ifade edilınişlerdirl5.
Bunun yanında, ahlak fenomeninin ilkesel nedenlerini göstermek ve bu nedenlerden hareketle bir açıklamasını yapmak noktasında müracaat edilıniş olan Tanrı, insan ve evren merkezli olarak da ahlak görüşleri temellendirilmiştir. Bunları; insanın ahlaksal yaşamı ile evren, ahlak düzeni ile varlık düzeni arasında herhangi bir ayırım yapmayarak ahlak fenomenini kozmalajik yönden ele alan kozmalajik temellendirme; ahlaklılık ol-
lO) Bilmen, Yüksek İsllimAhlfıkı, s. 3.
ll) Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah Ilmi Kelam, Bilmen Basımevi, İst, 972, s. 39. 12) Akseki, Ahlak ilmi ve lslamAhlakı, s. 18-19.
13) Süleyman Hayri B olay, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yay., Ankara 1999, s. 445-446; Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkıHip Kitabevi, İst., 1994, s. 175.
14) Recep Kılıç, Ahiakın Dini Temeli, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1992, s. 14; amlf., "Ahliikı Temellendirme Problemi", Felsefe Dünyası, sy. 8 (Temmuz 1993), s. 69; Lokman Çilingir, Ahlak Felsefesine Giriş, Elis Yay., Ankara 2003, s. 24.
15) Kılıç, Ahlfıkın Dini Temeli, s. 1-16; amlf., "Ahliikı Temellendirme Problemi", s. 69.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 47 (1, 2)
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE ÖMER NASUHİ BİLMEN'E GÖRE .AHLAKlN TEMELLENDİRİLMESİ PROBLEMİ ----- . 85
gusuna veya değer konusuna herhangi bir dinin bakış açısıyla yaklaşan teolojik teriıellendirıne ve insandan hareketle ahlfiksal yaşamı temeliendiren antropolojik temeliendirme olarak ifade edebiliriz16, Söz konusu bu temeliendirınelere, dördüncü bir temeliendirıne şekli olarak, ahiakın kaynağı, ya da temeline toplum sözleşmesini yerleştiren sosyolojik temeliendirmeyi ilave edenler de vardır17.
"AhHik", "ahlak felsefesi", "temeliendirme" ve "ahlakın temeliendirilmesi" kavramları ile düşünce tarihinde ahiakla ilgili olarak yapılmış olan temeliendirmelerden bahsettikten sonra şimdi, son dönem İslam düşüncesinin iki önemli düşünürü olan Ahmet Harndi Akseki ile Ömer Nasuhi Bilİnen'in ahiakın temeliendirilmesi konusundaki görüş-lerini karşılaştırmalı olarak ele alacağız. ·
A1iliUrnı Temeliendirilmesi Problemi Akseki ve Bilmen'in her ikisi de, toplumsal hayatın oluşması için zorunlu bir şart
olarak gördükleri ahiakın hangi esasa dayandığını veya dayanması gerektiğini, bir başka ifadeyle nasıl temeliendirildiğini, 'iyi' ve 'kötü'nün kriterinin ne olduğunu çeşitli eserlerinde tartışmışlardır. Bu anlamda onlar, düşünce tarihinde f'ılozofların ahialcı farklı ilkelerden hareketle temeliendirmiş olduklarını belirtmektedirler. Bazı filozoflar ahlaki hazza, bazıları faydaya/menfaate, bazıları duyguya/hisse ve bazı filozoflar da vazife kavramına dayandınnışlardır. Ahiakın temeliendirildiği kaynaklara bağlı olarak da ahlak anlayışları lezzetçi ahlak, menfaatçi ahlak, ihtisasçı ahlak ve vazife ahialcı şeklinde gruplara ayrılmıştır18,
Görüldüğü üzere her iki düşünür de, hazza, faydaya ve duyguya dayanan ahlak anlayışlarını birbirinden ayınnış ve üç farklı grup olarak ele almışlardır. Aslında, haz ile faydanın da bir çeşit duygu olmaları sebebiyle, haz ve fayda ile temeliendirilen ahlak anlayışları duygu ile temellendirilen ahlak anlayışları üst başlığı altında değerlendirilebilir. Zira, düşünce tarihinde ahialcı duygu ile temeliendiren filozoflardan bazıları ahiakın temeline hazzı, bazıları da faydayı yerleştirmişlerdir19.
Böylece Akseki ve Bilmen, ahiakın temeliendirilmesi problemini haz, fayda, duygu, vazife ve din gibi ilkelerden hareketle ele almışlardır. Her iki düşünür de, önce söz konusu bu ilkelere dayanan ahlak anlayışları ve onların ahlaka kaynaklık edip ederneyecekleri üzerinde durmuşlar, sonra da ahiakın ne ile temeliendirilmesi gerektiği konusuyla ilgili kendi görüşlerini ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla biz de konuyu, onların bu metoduna uygun olarak ele alacağız.
a. Ahllikııı Haz ile Temeliendirilmesi Akseki haz ahlakını; hayatın gayesinin zevk ve haz olduğunu, insana haz veren ~er
şeyiıi 'iyi', elem ve sıkıntı verenlerin de 'kötü' olduğunu, mutluluğa ulaşabilmek iÇin
16) Özlem, Etik-Ahliik Felsefesi, s. 24-28.
17) Cevizci, Etiğe Giriş, s. 17-20;.
18) Akseki, Ahliik Ilmi ve lsliim Ahliila, s. 25, 26; Bilmen, Yüksek lsliim Ahliila, s. 39; amlf., Büyük lsliim limiha/i, s. 439.
19) Bk. Kılıç, Ahiakın Dini Temeli, s. 16, 59-84.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 48 (1, 1)
86 1 Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KARAMAN ---EKEV AKADEMİ DERCİSİ
zevk ve haz veren şeyleri istemek, elem_ ve acı verenleri de terk etmek gerektiğini kabul eden bir ahlak anlayışı olarak ifade etmektedir20.
Akseki, bu şekilde açıkladığı haz ile temellenclirilen ahlak anlayışını çeşitli yönlerden eleştirmektedir. Her şeyden önce ona göre, ahlakı hazza dayandırmak gerçekte ahlakı yok saymak, inkar etmek demektir. Böyle bir görüşe ahlak anlayışı ve bu tür bir anlayışı benimseyenlere de ahlakçı denmesi doğru değildir. Çünkü insanlar için ahlak haz aramaktan, hayatın gayesi de hazdan ibaret olduğu zaman insanlarla hayvanlar arasmda bir fark kalmıyor. Aynca hayatının gayesi hazza ulaşmak olan her insanın, tabii olarak hayvani zevklerinin peşinde koşmayı, nefsant arzu ve isteklerini tatmin etmeyi ahlakın gayesi haline getirmesi gerekir. Bu durumdaki bir insan da hayvanlar derecesine inmiş olur.
Buna ilaveten Akseki, haz ile temellendirilen ahlak anlayışını, insanı hayatı kötü görmek ve ondan nefret etmek gibi kaçınılması mümkün olmayan· bir sonuca götüreceği; hazzın, değişken olmasından dolayı bir hayat kaidesi olamayacağı; insanı her türlü haksızlığa, hatta adam öldürmeye bile sevk edebileceği gibi yönlerden de eleştirmekte ve sonuç olarak hazzın hiçbir şekilde ahiakın esası olamayacağını belirtmektedir21.
Ömer Nasuhi Bilmen ise, ömeklendirme yapmak suretiyle ahlakı hazza dayandırmış olan Aristippos (m.ö. 435~355) ile Epiküros (m.ö. 341-270)'ün ahlak anlayışlarmdan bahsetmekte ve her ikisinin görüşlerini de ahlaka kaynaklıklan açısından ayn ayn değerlendirmektedir. Aristippos'a göre hayatın gayesini ve ahlakm esasını haz kavramının oluşturduğunu ve insanın ahlaki eylemlerinin hazza ulaşma amacına yöneldiğini belirtmektedir. Epiküros'ün ise, 'intihabılezaiz' (lezzetleri seçme) nazariyesini geliştirdiğini ve ona göre insanlann, sonuçta eleınle karşılaşmaması için sürekli olan ve kolay bir şekilde elde edilen hazlan diğer haziara tercih etmesi gerektiğini ifade etmektedir22.
Bilmen, bu şekilde ifade ettiği haz ile temellendirilen ahlak anlayışını; haz kavramının müphem ve değişken olması, haz ile temellendirilen ahlak anlayışının insanlan meşru olmayan zevklere ve kötü bir takım eylemiere yöneltmesi, hatta bu kişilerin, gayelerini gerçekleştirememelerinden dolayı en sonunda ümitsizliğe düşecekleri ve yaşamayı gereksiz görerek intihara yönelebilecekleri gibi açılardan eleştirmektedir.
Aynca Epiküros'ün ortaya koymuş olduğu hazza dayalı ahlak anlayışının da insanlığı tembelliğe sevk edeceğini, zevk ve eğlence düşkünlüğünü gündeme getireceğini ve sonuçta da ahlaki güzelliklerden eser kalmayacağını, ahiakın bozulmasına, ortadan kalkmasına neden olacağını vurgulamaktadır. Bütün bu değerlendirmelerinin sonucunda da Bilmen, ahlakı hazza dayandıran hedonist ahlak ahlayışının doğru olmadığını,· tehlikeli olduğunu ve kabul edilmemesi gerektiğini belirtmektedir23.
Görüldüğü üzere her iki düşün ür de haz ile temellendirilen ahlak anlayışlarmı, birbirine yakın nedenlerle eleştirmekteler ve hazzın ahiakın kaynağı olamayacağını açıkça ifade etmekteler.
20) Akseki, Ahlô.k Ilmi ve lsll1m Ah/11/a, s. 26; amlf.,lslô.m, İrfan Yaymevi, İst, 1966, s. 96.
21) Akseki, Ahlô.k Ilmi ve lslô.m Ah/11/a, s. 26-27, 33; amlf., lsll1m, s. 96-97 .
22) Bilmen, Yüksek lsll1m Ah/11/a, s. 39.
23) Bilmen, Yüksek lslô.m Ah/11kı, s. 39-40.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 48 (1, 2)
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE ÖMER NASUHİ BİLMEN'E GÖRE AHLAKIN TEMELLENDİRİLMESİ PROBLEMİ ------- 87
b. AlılSkın Fayda/Menfaat ile Temeliendirilmesi
Ömer Nasuhi Bilmen, Jeremy Bentham (1478-1832) tarafından temsil edildiğini belirttiği faydacı ahlak anlayışını; insanın şahsi menfaatini her şeyden üstün görmesini, bütün ahlaki faaliyetini bu gayeye yöneltmesini, hatta sadece kendi menfaatinin oluşmaSı ve devamı için gerekli olmasından dolayı başka insanların faydasına olan şeyleriyapmasını gerekli gören bir ahlak anlayışı olarak ifade etmektedir. Bu ahlak anlayışına göre, her haz, iyi olduğu için aynı zamanda bir menfaattir. Ancak hangi haz daha uzun süreli, daha kuvvetli ve daha kolay elde e_dilebiliyorsa o haz tercih edilmelidir24.
Bilmen, ahiakın faydaya dayandırılİnasını doğru ve yeterli bulmayarak eleştirmektedir. Ona göre menfaat ahiakın kaynağı olamaz. Çünkü bu duygu, insanları birbirine düşürmekte ve çeşitli kanlı savaşların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Aynca herhangi bir eylemi çeşitli hususları düşündükten sonra ve sadece maddi bir menfaat elde etmek amacıyla yapmak, Bilmen'in ifadesiyle 'ahlaki ret' demektir. Bu noktada düşünur, 'eğer insan, şahsına ait bir menfaat söz konusu olmadığında erdemli bir harekette bulunmayacaksa o zaman ahlak nerede kalmaktadır?' diye sormaktadır. Bütün bunlardan dolayı Ömer Nasuhi Bilmen, faydanın veya menfaatin, ahiakın esası, gayesi olamayacağını, ancak bir mükafatı, sonucu olabileceğini belirtmektedir. Dolayısıyla da ona göre ahiakın menfaatten daha sabit bir temel e dayandınlması gerekir25.
Buna ilaveten Bilmen, hangi hazzın daha faydalı, daha uzun süreli ve daha fazla tercih edilmeye layık olduğunu belirleyecek bir otoritenin olmamasından dolayı, ahlaktaki uyumu ve düzeni ortadan kaldıracağı endişesiyle de faydacı ahlak anlayışına karşı çıkmaktadır26.
Bilmen'e ilaveten Ahmet Harndi Akseki de, ister ferdin, isterse de toplumun menfaatini temele alsın fark etmez, faydacı ahlak anlayışlarını yeterli bulmayarak eleştirmektedir. Ancak onun eleştirileri farklı nedenlere dayanmaktadır. Akseki'ye göre, menfaat ahlak için temel olamaz. Çünkü menfaatin 'iyi' olması 'hak' olması şartına bağlıdır. Herhangi bir şekilde servet elde etmek faydalı olabilir, fakat meşru yoldan olmadığı müddetçe 'iyi' olamaz, hatta 'kötü' olur. Herhangi bir şeyin meşru olabilmesi için, sadece şahsımız hakkında faydalı olması yeterli değildir. Dolayısıyla da 'menfaat' ile 'iyi'nin aynı şeyler olduğunu kabul etmek, 'iyi' ile 'kötü'nün aynı şeyler olduğunu kabul etmek demektir. Bu ise hiçbir şekilde benimsenemez. Zira 'menfaat' ile 'iyi'nin birbirinin aynı olmadığı açık seçik bir şekilde ortadadır. Yine 'menfaat', zaman ve mekana bağlı olarak değiştiği için insanlar arasında sevgi değil nefret ve aynlık meydana getirir.
Akseki 'iyi'yi, 'toplum için faydalı olan, çoğunluğun mutluluğunu sağlayan Şey'plarak tanımlayanların ahlak anlayışlarını da çeşitli açılardan eleştirmektedir. Ona göre bu şekildeki anlayış da her türlü suüstimale ve kötüye kullanılmaya elverişlidir. Çünkü bu anlayışa göre, bir kişinin, sahibinin elindeki malın kendi eline geçtiğinde topluma daha
24) Bilmen, Yüksek lsllim Ahüikı, s. 40. 25) Bilmen, Yüksek lsllim Ahtakı, s. 40, 56, 57.
26) Bilmen, Yüksek lsllim Ahüikı, s. 40.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 49 (1, 1)
88 1 Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KA.R.AMAJ'j ---EKEV AKADEMİ DERCİSİ
faydalı olacağına inanarak hırsızlık yapması erdemli bir davranış olmaktadır. Yine toplumun korunması için zararlı görünen bir kişiyi öldürmek de erdem olmaktadır27.
Bütün bu değerlendirmelerinin sonucunda Ahmet Harndi Akseki, menfaat ahlakının 'gaye, vasıtayı meşru kılar' anlayışını gündeme getirdiğini ve bunun, çok tehlikeli, hatalı ve aym zamanda da yanlış bir görüş olduğunu, hatta ahlakı altüst edeceğini belirterek ahiakın fayda ile temellendirilmesine karşı çıkmıştır28. -
c. Ahiakın Duygu ile Temellendirilmesi
Ahmet Harndi Akseki, bazı filozofların ahiakın esası olarak 'vicdaıll duygu 'yu kabul ettiklerini belirtmektedir. Onlara göre, nasıl ki göz, varlıktaki siyah ve beyazlığı birbirinden ayırıyorsa, aynen bunun gibi insanda bulunan bir 'batınl his' ve duygu da eylemlerin iyi ve kötü olarum birbirinden ayırır. Dolayısıyla da iyi ve kötünün ölçüsü insandaki bu 'batııll his' veya 'vicdaıll iç duygu' olmaktadır29.
Akseki, insanda iyi ve kötüyü birbirinden ayıracak apriori bir kuvvet bulunduğunu ve bu kuvvetin insanı iyiye yöneltmek isteyeceğini kabul etmekle birlikte bunun ahlak için. yeterli olmadığı görüşündedir. Çünkü ona göre insanların çoğunluğu, bu fıtıi kuvveti korumak için gereken öiıemi ve dikkati göstermezler. Ama tabil ve fıtıi durumlanın koruyabilen, bir başka ifadeyle, asli fıtratlan bozulmamış insanlar için söz konusu bu 'vicdaıll his' 'iyi' ve 'kötü'nün kriteri olabilir. Ancak düşünür, Q.efsani arzu ve istekler, öfke ve şiddet, cehalet, kötü örnekler, çevre, toplum, eğitim ve öğretim gibi unsurların insanları, özellikle de vicdan ve duygularını etkileyerek fıtıi safiyeti bozması dolayısıyla böyle ôir kişinin çok nadir olduğunu veya hiç olmadığını belirtmektedir.
Buna ilaveten Akseki, kendimizde herhangi bir şeyi yapmaya veya yapmamaya karşı bir istek oluştıığu zaman, bu isteğin iyi ve kötünün kriteri olan vicdandan mı, yoksa kötü ve zararlı bir takım temayüllerden mi kaynaklandığım nasıl bileceğiz? diye sormaktadır. Ona göre bu noktada, bu hususu tayin ve tespit edecek vicdanın üstünde bir ölçüye ihtiyaç olduğu gündeme gelmektedir. Bu değerlendirmelerinin sonucunda düşünür, yalnız başına his ve duygunun da bir ahlak esası olamayacağını ve onun üstünde bir kaynağa ihtiyaç olduğunu ifade etmektedif30.
Ömer Nasuhi Bilmen de, insanın ahlak konusunda sadece kalbinin sesini dinlemesi gerektiğini savunan ahlak anlayışı olarak tanımladığı duyguyadayalı ahlak anlayışını üç gruba ayırmaktadır. İskoçyalı Hudson 'un temsil ettiği birinci gruba göre, her insanda doğuştan, fıtri olarak bir ahlak duygusu (hassai ahlakiye) vardır. İnsanlar kendilerini İyiye yöneiten bu duyguya tabi olmalıdırlar31.
Adam Smith (1723-1780) tarafından temsil edildiğini belirttiği ikinci gruba göre, insanlar başkalarının kendilerinden uzaklaşmalarını değil, kendilerine yakınlaşmalarını
27) Akseki, Ahilik Ilmi ve lslfim Ahlfila, s. 28-29, 33; amlf., lslfim, s. 97. 28) Akseki, Ahiilk Ilmi ve Isiilm Ahlfila, s. 30. 29) Akseki, Ahiilk Ilmi ve Isiilm Ahlfikı, s. 3 I. 30) Akseki, Ahiilk Ilmi ve Isiilm Ahlfikı, s. 31-32, 34. 31) Bilmen, Yüksek ls/ilm Ahlfikı, s. 41.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 49 (1, 2)
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 50 (1, 1)
90 1 Yrd. Doç. Dr. Hüseyin K4RAMAN ---EKEV AKADEMİDERGİSİ
Bilmen ve Akseki, ahiakın vazife kavramına dayandınlmasını haz, fayda ve duyguya dayandınlmasına göre daha kabul edilebilir bulmalarına ve yukarda belirttiğimiz ahHik anlayışlan arasında en mükemmel, en ulvi ve en isabetli olanın vazife ahiiikı olduğunu belirtmelerine rağmen yine de vazifenin ahllika kaynak olma ı:ıoktasında yetersiz olduğu düşüncesindedirler38.
Bu anlamda Ömer Nasuhi Bilmen, Kant'ın ödev ahifikını üç farklı açıdan eleştirmektedir. Ona göre her şeyden önce Kant'ın iddia ettiği gibi herhangi bir hayır ve menfaat gözetmeksizin sadece vazife olduğu için eylemde bulunacak insanlar bu dünyada yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla 'ahliikı suri' sanki hayali insanlar için geçerli olan bir ahilik anlayışı olmaktadır. Bu eleştirinin aynısını Akseki'de de görmekteyiz. O da, herhangi bir menfaat gözetmeksizin, birdenbire Kant'ın dediği mertebeye yükselmenin, yani 'vazife olduğu için vazifeyi yapmak' ilkesini takip etmenin insanlar için mümkün olmadığını, bunun ancak, melek mertebesini kazanmış olan seçkinlerden beklenebileceğini belirtmektedir39.
Aynca Bilmen, Kant'ın kendi içinde çelişki ye düşmüş olduğunu da ifade etmektedir. Çünkü o, hem insanın herhangi bir menfaat gözetmeksizin vazifesini yapması gerektiğini belirtmekte, hem de vazifeye dikkat edilmediği, örneğin emanete riayet edilmediği zaman insanlar arasındaki güven duygusunun ne olacağını sormaktadır. Böyle bir soru sorroakla Kant, vazifenin, insanlar arasındaki güven duygusunu tesis etme amacına yönelik olduğunu ortaya koymuş olmaktacJ.ıı:40.
Bilmen'in Kant'a yöneltmiş olduğu son eleştiri, Kant'ın ortaya koymuş olduğu ödev ahiilkında metafizik düşüncenin olmamasıyla ilgilidir. Bilmen, bu ahilik anlayışında öte dünya düşüncesi olmadığına göre vazife kutsiyetini nereden almaktadır veya alacaktır? Vazife, emir nehiy sultasını kimden almaktadır? diye sormaktadır. Bütün bu sorulara ikna edici cevaplar verilmesi gerekmektedif41.
Ömer Nasuhi Bilmen'in, Kant'ın ahilik anlayışında öte dünya düşüncesinin olmadığı yönündeki iddiası doğru gözükmemektedİr. Çünkü Kant, Arı Usun Eleştirisi isimli eserinin çeşitli yerlerinde42 Tann'nın varlığına ve ahiret hayatına inandığını açıkça ifade etmektedir: " ... Ama törel buyruk aynı zamanda benim düzgüm olduğu için (çünkü us böyle olmasını bildirir}, kaçınılmaz olarak Tanrı 'nın var oluşuna ve gelecek bir yaşama inanırım ve bu inancı hiçbir şeyin sarsamayacağından kuşkum yoktur. "43 Bununla birlikte Bilmen'in, Kant'ın ahilik düşüncesinde vazifenin kutsiyetini ve emir- nehiy sultasını metafizikten almadığı yönündeki itirazının ise geçerli olduğu söylenebilir.
Bilmen, 'ahiiikı kemal'in de yeterli olmadığını ifade etmektedir. Bu ahilik anlayışı kemal ile saadet arasında mutabakat kurmaktadır. Hlilbuki dünya hayatına baktığımızda
38) Akseki, Ahilik Ilmi ve Islam Ahl!Jkı, s. 25, 37; Bilmen, Yüksek lsl!Jm Ahliila, s. 43. 39) Akseki, Ahlak Ilmi ve lsl!Jm Ahl!Jkı, s. 43, 45; Bilmen, Yüksek lsl!Jm Ahliila, s. 43.
40) Bilmen, Yüksek Islam Ahl!Jkı, s. 43-44.
41) Bilmen, Yüksek Islam Ahl!Jkı, s. 44.
42) Immanuel Kant, Arı U sun Eleştirisi, (Çev. Aziz Yardımlı), İdea, İst., 1993, s. A 813 1 B 841. 43) Kant, Arı U sun Eleştirisi, s. A 828 1 B 856.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 50 (1, 2)
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE ÖMER NASUHİ BİLMEN'E GÖRE AHLAKlN TEMELLENDİRİLMESİ PROBLEMİ ----- 91.
böyle bir mutabakatın olduğunu göremiyoruz. Bu durumda insanoğlunun kemalinin ve mutluluğunun tam anlamıyla gerçekleşmesi için başka bir aleme ihtiyaç olduğu gündeme gelmektedir. Söz konusu ahlak anlayışı, bu dünyaıun dışında başka bir alemin varlığını kabul etmediği için tavsiye etmiş olduğu hayır ve kemale insanoğlunun nasıl ulaşabileceğini tam olarak ortaya koyamamaktadır. İnsanların bu noktadaki ihtiyaçlarını tatmin edip onları kemale sevk edemediği için bu anlayış da tam anlamıyla yeterli değildnM.
Akseki'de, aynen Bilmen gibi, Kant'ın temsil ettiği vazife ahlakını önce geniş bir şekilde açıklamakta45, sonra da çeşitli yönlerden eleştirmektedir: Bu anlamda Kant'ın, vazifeyi akıl üzerine dayandırılmakla birlikte yine de ona iıit olan kaynağı bulamadığım ve ahlaki, her türlü hayır ve kemal düşüncesini dikkate almaksızın kanun meflıumu üzerine kurmaklahata ettiğini belirtmektedir. Çünkü böyle bir ahlak anlayışında, insanın kendi dışındaki insanlara yardım etmesi ve dostlarını sevmesi sadece kanuna itaatten ve ona teslim olmaktan ibaret sayılmaktadır. Dolayısıyla da yardıma muhtaç olanlara merhamet hissiyle yardımda bulunmak erdemli bir davranış olarak kabul edilmemektedir.
Aynca Akseki, Kant'ın, 'kanuna hürmeten kanuna itaat veya vazifeyi, vazife olduğu için yapmak' şeklinde özetlenebilecek düşüncesinin de eksik olduğunu, ahlaki oluşturmak için yeterli olmadığını belirtmektedir. Çünkü kanuna uymanın, uymayı haklı gösterecek bir sebep olmadan eınredilmesi, hiçbir şekilde anlaşılamaz: Eğer 'sen böyle yapacaksın' ifadesinin arkasında herhangi bir sebep yoksa, o zaman bu kanun, baskı ve zorbalık usulüyle aynı olmaz mı? Bu şekildeki bir itaat, ahlaki bir itaat olmaktan ziyade, bir disiplin, bir eğitim konusu olur. Bu noktada Akseki, madem ki biz ahlaki bir varlığız, o halde kanuna itaatimiz de isteksiz bir baş eğme şeklinde değil, akla uygun bir kabulleniş şeklinde olmalıdır demektedir. Bunlara ilaveten Kant'ın ödev ahlakının, insanın eylemlerini dikkate alıp niyetlerini ihmal etmesi açısından da eksik olduğunu belirtmektedif46.
Ahmet Harndi Akseki ile Ömer Nasuhi Bilmen, düşünce tarihinde yer alan haz, fayda, duygu ve vazife ile temellendirilen ahlak anlayışlarını bu şekilde tek tek ele aldıktan ve söz konusu bu ilkelerden hiçbirisinin insanlık için sağlam bir ahlak anlayışı oluşturacak kuvvete sahip olmadıklarını ve bunların ahlak için yeterli bir dayanak olaınayacaklarını, dolayısıyla da ahiakın bu esaslarla temellendirilemeyeceğini ortaya koyduktan sonra ahiakın din ile temeliendirilmesi konusu üzerinde durinaktadırlar.
e. Ahiakın Din ile Temellend.iriliınesi Düşünce tarihinde ahiakın dayandınlmış olduğu kaynaklardan birisi de dindir. He
men hemen her din ahlaki içermektedir. Ahlaki içermeyen ve ahlaklı davranış ile dine bağlanınayı bir arada değerlendirmeyen bir din neredeyse yoktuf47• Ahiakın din ile temellendirilmesi filozoflar tarafından farklı şekillerde yapılınış olmakla birlikte, söz k:o-
44) Bilmen, Yüksek Isiilm Ahlô.kı, s. 44.
45) Akseki, Ahilik Ilmi ve Islam Ahllikı, s. 37-40.
46) Akseki, Ahilik Ilmi ve Isiilm Ahllikı, s. 40-42, 45. 47) Yasin Ceylan, "Din ve Ahlak", Doğu Batı, Felsefe Sanat ve Kültür Derneği Yayını, yıl. 1, sy. 4,
Ağustos-Ekim 1998, s. 107.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 51 (1, 1)
92 1 Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KARAMAN -~-EKEV AKADEMİ DERCİSİ
nusu ahlak anlayışlannın ortak özelliği, Tann 'mn varlığı ile vahiy gerçeğinden hareket etmiş olınalarıciır48•
Bu noktada şunu da ifade etmeliyim ki, ahl§kın dini bir temele dayandığım ispat etmek üzere yola çıkan görüşlerin birçoğu, ahl§klılikla aklilik arasında gizli bir soğukluk olduğu kanaatini hep korumaya çalışmışlardır. Bu anlayışlardan hangisi doğrudur? Aklı dikkate almayan veya yadsıyan dindarlık modeli mi, yoksa vahyi, yani dini dikkate almayan veya yadsıyan ahlak anlayışı mı? Bizce bu soruya cevap aramaya çalışmakyerine, daha yoğun dindarlık adına, aklı ve akla dayalı ahlak anlayışiarım dışlayan görüş ile daha fazla sekülerlik adına, dini ve din ile temellendirilen ahlak anlayışiarım dışlayan görüşlerin her ikisinin de oldukça uç noktalarda yer aldıkiarım belirtmek daha doğrudur49. İlerde görüleceği üzere, ele aldığımız düşünürlerin her ikisi de konuya bu iki aşın uçtan uzak bir şekilde yaklaşmaktalar ve ahlak alanında akıl ile dinin karşılıklı bir ilişki içinde olduğunu ortaya koymaktadırlar.
Ömer Nasuhi Bilmen, insanlığın ihtiyaç duyduğu ahlak anlayışım şu şekilde tasvir etmektedir: "İnsanlar öyle bir meslekt ahlakiye muhtaçtırlar ki o meslekin ihtiva ettiği bütün düsturlar; lahutt bir menbaa, kudstbir menşee raci' olsun, bütün emirleri, nehileri; umum kfiinatı kabzei kudretinde tutan bir fatırı halamin barigfihı azametinden sudur etsin, insanlara tahmil ettiği vazifeleri hem kuvvei akliye tebcil etsin, hem de kalp olanca nezih hassasiyetiyle, heyecanlarıyla alkışlasın. "50
Burada görüldüğü üzere Bilmen, insanların, bütün ilkeleri, emirleri ve nehiyleri her şeyin sahibi, h§kimi olan Tann'ya dayanan, vazifeleri hem akıl, hem de kalp tarafından kabul edilen bir ahlak görüşüne muhtaç olduklarım belirtmektedir. Ona göre işte bu ahlak, dine dayanan veya din ile temellendirilen ahlak olınaktadır. Çünkü ancak hak bir din ile temellendirilen ahlak anlayışı, insanların manevi ihtiyaçlarım karşılayarak kemale ermelerini sağlayabilir51. Bu konudaki görüşlerini şu şekilde ifade etmektedir: "İşte beşeriyet, böyle ali bir mesleğe ancak dini ilfiht sayesinde nail olabilmiştir. İşte bu kutsi meslektir ki bütün insaniyet alemini bihakkın tenvir edecek manevt bir kuvvete maliktir, ancak bu semavt meslektir ki bütün kalp/ere nüfuz edecek ruhant bir mahiyeti Jıaizdir. "52
Bilmen, İslam dinine dayanan, akli esasları içeren ve cömertlik, şefkat, merhamet gibi temiz duygularla da ilgilenen İslam ahl§kımn bu özellikte bir ahlak olduğu düşüncesindedir53.
Ahmet Harndi Akseki de, aynen Bilmen gibi, ahiakın dine dayanması gerektiği anlayışındadır. Ona göre din ile ahlak ayn ayn şeyler değillerdir. Ahiili emirler aym zaman~ da dini emirlerdir. Din ile temellendirilınemiş olan ahlak temelsiz bir ev gibidir. Herhangi bir sarsıntıda yıkılınaya mahkumdur. Bu konudaki görüşlerini şu şekilde ifade emektedir: " ... Bir hakikat olarak diyebiliriz ki, insan hayatını tanzim eden muamele/erin usul
48) Kılıç, Ahlak ile Dinin İki Kaynağı, s. 16. 49) Krş. Şahin Filiz, Ahliikm Ak/i ve Insani Temeli, Çizgi Ki tabevi Yay., Konya, 1998, s. 39, 47. 50) Bilmen, Yüksek İsliim Ahtakı, s. 41. 51) Bilmen, Büyük lsliim llmihali, s. 440. 52) Bilmen, Yüksek Islam Ahliikı, s. 41. 53) Bilmen, Yüksek Islam Ahtakı, s. 45, 52-53; amlf., Muvazzah Ilmi Kelam, s. 39.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 51 (1, 2)
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE ÖMER NASUHİ BİLMEN'E GÖRE AHLAKlN TEMELLENDİRİLMESİ PROBLEMİ ----- 93
ve kanunlarını insanlara ilk defa öğreten 'din' olduğu gibi, ahlaki kanunları ve insani veeibeleri öğreten de yine dindir. İnsanlık bunları ilahi vahy ile öğrenmiştir; Şekil ne olursa olsun, başlangıcı ne kadar ileri götürülürse götürülsün, herhalde bunun kaynağı ilahi talim ve telkindir. ... ahltık dinden meydana gelmiştir. Dine dayanmayan ahltık, hakikatte yok demektir. "54 Görüldüğü üzere düşünür, tarihte ne kadar geriye gidilirse gidilsin, ahliqd ilkeleri ve uygulamalan insanlara öğreten kaynağm din olduğu anlayışındadır.
Belirtmiş olduğum gibi Ömer Nasuhi Bilmen, vazifenin kaynağının din olduğunu ve ahlakın dine dayanması gerektiğini ifade etmekle birlikte, ahlak salıasında aklı tamamen devre dışı bırakmış da değildir. Zini o, ahlakta aklın da önemli bir fonksiyonu olduğu görüşündedir. Akılla ilgili düşüncelerini şu şekilde ifade etmektedir: "İnsandaki akıl pek uM bir cevherdir. Akıl; hayır ve şerri temyize medar olan, iltıhf hitapları anlayan, birçok hakikatleri idrake müsait bulunan ruhant bir kuvvettir. Bu cihetledir ki Müslümanlık beşerin fttratına, aklına büyük bir kıymet vermiştir. "55
Aklı, bu şekilde iyi ve kötüyü bilen, ilalıi hitaplan ve birçok hakikati anlayan ruhani bir kuvvet olarak ele almakla birlikte, mutlak bir otorite olarak da kabul etmemektedir. Çünkü Bilmen' e göre akıl, her konuda yeterli olan bir bilgi kaynağı değildir. Örneğin akıl, ilalıi iradeye uygun eylemlerin neler olduğunu tam anlamıyla belirleyemez. İnsanın yapması gereken bir takım görevlerin olduğunu ortaya koyabilirse de, söz konusu bu görevleri gerektiği şekilde, yani açık-seçik ve sınırlan belli olarak ortaya koyamaz56. Bilmen'in akılla ilgili bu yaklaşımının ayınsım Akseki'de de görmekteyiz. O da, aklın önemli olduğunu ve insanı diğer canlılardan ayırdığım, onlardan üstün hale getirdiğini kabul etmekle birlikte, her şeyin bilgisini insana veremeyeceğini ve duracağı bir sınırın olduğunu belirtmektedir. Bu sınır aşıldığı zaman akıl yolunu şaşırır ve insanı doğruya ulaştıramaz57.
Bilmep'e göre, işte bu noktada devreye din girmektedir. Zira ona göre din, akla yol göstermek ve önünü aydınlatmak üzere Tanrı tarafından insanlığa gönderilmiştir. İnsanlar ancak din sayesinde vazifelerinden haberdar olabilirler. Dolayısıyla düşünür, insanoğluna bir takım görevler yükleyen otoritenin akıl değil, aklı ve insanı yaratmış olan Tanrı olduğunu belirtmektedir. Bu durumda da vazifenin asıl kaynağı valıiy ve nübüvvet, yani din olmaktadır58. Böylece düşünür, ahlakın dine dayanması gerektiği yönündeki görüşünü bir kez dalıa ortaya koymuş olmaktadır.
Ömer Nasuhi Bilmen, akıl ile din arasında ilişkinin karşılıklı olduğu görüşünde olup bunu şu şekilde ifade etmektedir: "Şunu da ilave edelim ki vazifenin hakiki menşei, din olmakla aklın kıymeti eksiimiş olmuyor. Çünkü esasen medarı teklif olan akıldır. Akıldan mahrum olanlar hiçbir vazife ile mükellef değildirler. İnsanlar tarafı ilahiden mükellef
54) Akseki, Ahlak ilmi ve Isıarn Ah/ala, s. 7. Ahlak din ilişkisi hakkındaki görüşleri için aynca bk. Akseki, AhMk Ilmi ve lsıam Ah[{ila, s. 121; amlf., Islam, s. 100-103, 2ın, 300-31Q;.amlf., Islam Dini, Nur Yay., Ankara 1983, s. 36.
55) Bilmen, Yüksek islam Ah[{ila, s. 14.
56) Bilmen, Yüksek lsıam Ah[{ila, s. 15.
57) Akseki, lsıam, s. 98.
58) Bilmen, Yüksek lsıam Ah/ala, s. 15.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 52 (1, 1)
94 1 Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KARAMAN ---EKEV AKADEMİDERGİSİ
oldukları vazife/erin hakikatini, ulviyetini kendi akıllarının latijpertevi delaletiyle anla-mışlardır. "59 ·
Görüldüğü üzere, düşünüre göre, vazifenin kaynağının din olması aklın önemini ortadan kaldırmaınaktadır. Bir başka ifadeyle, ahiaKın dini temeli akli temelini yadsımayı ve onu devre dışı bırakmayı ne aınaçlaınakta, ne de gerektirmektedir. Çünkü akıl, hem insanın ilahi bitaba muhatap olmasını, hem de vazifenin hakikatinin anlaşılınasını sağladığı için aklın olmadığı bir yerdedinin söyledikleri yalçın kayalardan yansıyan sesin tekrar sahibine dönmesinden ibaret kalacaktır. Dolayısıyla düşünüre göre, akıl ile din arasında karşıtlık değil, aksine karşılıklı bir ilişki vardır.
Ahmet Harndi Akseki de, aynen Bilmen gibi, ahiakı din ile temellendirmekle birlikte, ahiille sahasında aklı tamamen devre dışı bırakmış değildir. Ona göre ahiakın İslamiyet'te din kaynaklı olması, aklı sahip olduğu yüksek mertebeden aşağıya indirmemekte, ahiakın akli mahiyetine hiçbir şekilde zarar vermemekte, onu saf dışı etmemekte ve akıl ile din arasında tartışma meydana getirmemektedir. Çünkü hem İslam'ın temeli 'mebadü akliyedir', bütün hitapları akladır, hem de İslamiyet, felsefenin ahiilki prensiplerin-den hiçbirini ihmal etmemişti.J:60. ·
Dini ilimler sahasındaki çalışmalarıyla ön plana çıkmış, müftülük ve Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış bu iki İslam düşünürünün akıl ile dini bu şekilde uzlaştırmasının, bulundukları konumu ve yaşadıklan dönemi dikkate aldığımızda, üzerinde önemle durulması gereken bir nokta olduğu kanaatindeyim.
Ömer Nasuhi Bilmen, dinin mahiyetini tam ve dogru olarak anlayaınayan kişilerin ahiakın din ile temellendirilmesine, dolayısıyla da dine dayanan ahiille anlayışianna çeşitli eleştiriler yöneltmiş olduklannı belirtmektedir. Düşünce tarihine baktığımızda dine dayanan ahiille anlayışının çeşitli yönlerden eleştiriimiş olduğunu görmekteyiz. Bu anlamda seküler etik yanlıları, dini bir ahiillcın kendi içinde birtakım tutarsızlıklar gösterdiğini, ahiakın otonomluğunu ve dolayısıyla insanın özgürlüğünü yıktığım ve insandan, insanüstü buyruklarla sorumluluk ve itaat istediğini ileri sürerek eleştirilerini makul bir zemine oturtmaya çalışmışlardır61.
Ömer Nasuhi Bilmen, din ile temellendirilen ahiille anlayışianna yöneltilen eleştirileri beş maddede ifade etmiştir. Ona göre bu eleştirllerin birincisi; birden fazla diniıı olması esasına dayanmaktadır. Bu iddia sahiplerine göre, çeşitli dinler olduğu için, her millet ahiille anlayışını kendi dinine dayandırmak ister. Bunun sonucunda da birbirinden farklı ahiille ekolleri, anlayışlan ortaya çıkar ve böylece insanlar arasında uyum değil, aynşma, birbirlerinden uzaklaşma meydana geiir62.
Bilmen, dinin mahiyetini tam olarak kavrayaınayan kişiler tarafından yöneltildiğiııi söylediği bu eleştiriye iki farklı açıdan cevap vermektedir. Öncelikle, iddia edildiği gibi,
59) Bilmen, Yüksek İslam Ahlakı, s. 15-16. 60) Akseki, Ahlak ilmi ve İstilm Ah/ala, s. 7, 49, 60; amlf.,lsliim, s. 298,299,307,308,314, 325-329. 61) B k. Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, Selçuk Yay., Ankara 1992, s. 299-304; amlf., Tanrı-Ahl!Jk iliş
kisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1991, s. 125-130; Fıliz, Ahl!Jkın Akli ve Insani Temeli, s. 48-49.
62) Bilmen, Yüksek lsl!Jm Ahl!Jkı, s. 55.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 52 (1, 2)
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE ÖMER NASUHİ BİLMEN'E GÖRE AHLAKlN 'İ'EMELLENDİRİLMESİ PROBLEMİ ----- 95
dünyada birçok din olmasına rağmen, bu dinlerin bazısının batıl, bazısının da değiştirilmiş, aslı bozulmuş olması sebebiyle ahlaka kaynak olacak hak din bir tanedir. insaniann esas görevi de, söz konusu bu dini bulmak ve ona dayanan bir ahlak anlayışına siıhip olmaktır. İkinci olarak, dinler çeşitli kısııiılara ayrılmalanna rağmen ahlaki esaslar itibariyle aralannda farklılık değil, birlik vardır. Medeni ve gelişmiş toplumların dinlerine bakıldığını:la bunlann hepsinin insanları ibadete, kamu hukukuna uymaya, adalet ve doğrulukla hareket etmeye yönelttikleri görüiiif63.
Bütün bunlardan sonra, Ömer Nasuhi Bilmen, 'eğer ahlak hak din ile temellendirilemezse, akıl ve fayda gibi esaslarla hiç temellendirilemez' demektedir. Çünkü ona göre akıl, dinden daha fazla insanlar arasında ayrılıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İki üç insanın-bile birçok kere aym konuda anlaşamadıklarını gördüğümüz halde bütün insanların tek bir ahlak anlayışına sahip olmalarım nasıl bekleyebiliriz? Bu, güzel bir düşünce olmasına rağmen hayalden veya temenniden öteye geçemez64.
Dine dayanan ahlak anlayışiarına yöneltilen ikinci eleştiri, herhangi bir dini benimsemeyen insaniann da ahlaka ihtiyaç duydukları düşüncesine dayanmaktadır. Dolayısıyla da bu görüş sahiplerine göre, ahlak, bir dine inansın veya inanmasın, bütün insanları kuşatıcı bir esasa dayanmalıdır.
Bu eleştiri karşısında Bilmen, değişik kabiliyetteki insanları kendi terbiyesi içine alabilecek evrensel bir ahiakın bulunup bulunamayacağı ile bir dine inanmayanların vazife fıkrine sahip olup olamayacaklarım ve herhangi bir ahlak anlayışına bağlarup bağlana.:. mayacaklarım kimin garanti edebileceğini sormaktadır. ·
Düşünüre göre dine inanmayanların en fazla ihtiyaç duydukları şey yine din olmaktadır. Ancak onlar bunun farkında değildirler. Zaten ahlakçılann görevi de, bütün insanlara, insana ve dindara yakışan bir terbiye vermek ve dine inanmayanları dinin feyzinden istifade ettirmektir. Yoksadine inanmayanlann bu temayüllerini tatmin etmek uğruna insanlığı dine dayanan ahlak anlayışından mahrum bırakmaya çalışmak değildif65.
- Burada ifade edilmesi gereken bir diğer eleştiri de, din ile temellendirilen ahlak anlayışlarının insanları her açıdan kemale erdirmek, düzeltmek ve geliştirmek için yeterli olmadığı yönündedir. Din ile temellendirilen ahiakın bu şekilde yetersiz olmasından dolayı da fılozoflar, akla dayanan çeşitli ahlak anlayışları geliştirmişlerdi:r66.
Bilmen, hem dine dayanan ahiakla ilgili ortaya atılan iddianın, hem de bazı filozofların akla dayanan ahlak anlayışları geliştirmelerinin nedeni konusunda söylediklerinin doğru olmadığım belirtmektedir. Ona göre, ilahi bir·dinin hükümlerini uygulayan insanların medeniyet ve ahlak açısından ne derece yükseldiklerine tarih şahitlik etmektedir. Aynca fılozoflar, din ile temellendirilen ahiakın yetersiz olmasından dolayı değil, kendi çevrelerindeki yanlış dini anlayışlara, uygulamalara ve batıl diniere karşı çıktıkları, put vb. şeylere tapan gafıl insanları içinde bulundukları durumdan uyandırmak istedikleri ve
63) Bilmen, Yüksek Islam Ahlfikı, s. 55.
64) Bilmen, Yüksek Islam Ahlfikı, s. 55, 56. 65) Bilmen, Yüksek Islam Ahlfikı, s. 57. 66) Bilmen, Yüksek Islam Ahlfikı, s. 57.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 53 (1, 1)
96 / Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KAP-AMAN. ---EKEV AKADEMİ DERCİSİ
akla uygun olmayan dinlerin ahlaka esas oiamayacaklannı anladıklan için ahliikı akıl, duygu, haz ve fayda gibi ilkelerle temellendirmişlerdir. Buna örnek olarak Sokrates'i göstermektedir. Düşünüre göre yetersiz olan, eksik olan hak din değildir, batıl ve akla uygun olmayan dinlerdiJ:67.
Din ile temellendirilen ahliik anlayışianna yöneltilen dördüncü eleştiri, dinlerin yalnız hissiyata, metafizik esaslara dayanması ve bazı kanşık merasimleri içermesi sebebiyle ahliik için tam bir kaynak ol amayacaklan yönündediJ:68.
Bilmen' e göre, sadece HıristiyıUılığı ve bazı aslı bozulmuş batıl mezhepleri görüp inceleyen batılılar böyle yanlış bir düşüneeye sahip olabilirler. Çünkü riıevcut Hıristiyanlık, hissiyata dayanan tahrif edilmiş bir dindir. Hıristiyanlıktaki akide ve ayinlerin birçoğu akla uygun olmayan kanşık şeylerdir. Fakat aynı durum İslfu:niyet için geçerli değildir. Zira İslam, bütün esas ve hükümleri akli kaidelere uygun olan, bununla birlikte merhamet, şefkat ve cömertlik gibi hissiyat ile de ilgilenen vahye dayalı akli bir dindir. Ömer Nasuhi Bilmen, bu özellikteki birdinin ahliika en mükemmel kaynak olacağından hiç kimsenin şüphe edemeyeceğini belirtmelqediJ:69.
Dine dayanan ahliik anlayışlan11a yöneltilen eleştirllerin sonuncusu müeyyide kuvveti ile ilgilidir. Din ile temellendirilen ahliik anlayışlannın müeyyide kuvveti Allah korkusu ile mükafat ve ceza düşüncesinden ibaret olduğu için, dine inanan insan, vazifesini sadece mükafata ulaşmak ve cezadan kurtulmak için yapacaktır. Böyle bir yaklaşım, ahliiksal davranışı, sonucuna göre değerlendirmek gibi faydacı70 bir ilkeye dayandırmakta ve alıiiikın değerini alçaltmaktadır. Çünkü ahliikta, bir eylemi, herhangi bir beklenti olmaksızın, sadece vazife olduğu için yapmak gerçek anlamda erdem olmaktadır71.
Bilmen'e göre, Allah korkusunun mahiyetini, havf ve recanın gerekliliğini ve bir de mükafat ve cezanın önemini anlamayanlar bu şekilde bir düşüneeye sahip olabilirler. Mü'min kimsenin, Allah'ın varlığına inandığı gibi O'nun mükafat ve cezasına da inanması gerekir. Ancak mü'min kimse vazifelerini, iddia edildiği gibi, mükafat ve ceza düşüncesinden dolayı değil, Allah tarafından yapılmalan istenıniş olduklan için, yani Tann'nın emri olmalan dolayısıyla yapar. Bununla·birlikte her mü'min, mükafatın ilahi nzanın, cezanın da ilahi nzadan mahrumiyetİn bir sonucu olduğunu bildiği için, Allah'ın mükafatını elde edip cezasından kurtulmak ister. Zaten böyle bir düşüneeye sahip olmayacak bir insan da yoktur72.
Bu noktada şunu da belirtmeliyim ki, Bilmen'in, herhangi bir beklenti içinde olmadan, sadece vazife olduğu için yapılan eylemleri gerçek anlamda erdem olarak kabul etmesi, Kant'ın "ödev ahlakı"nı çağnştırmaktadır. Zira Kant, ödev duygusundan kaynak-
67) Bilmen, Yüksek Islam Ah/ala, s. 58-59. ·
68) Bilmen, Yüksek Islam Ahl/ila, s. 59.
69) Bilmen, Yüksek Islam Ahlô.kı, s. 60-61. 70) Burada "faydacılık'' geniş anlamda kullanılmaktadır. Dolayısıyla, bununla Faydacı Ahlak Teorisi
(Utilitarism)'ni birbirine kanştırmamaic gerekir. 71) Bilmen, Yüksek Islam Ahlf11a, s. 61.
72) Bilmen, Yüksek lslf1m Ahlf11a, s. 46,61-62.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 53 (1, 2)
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE ÖMER NASUHİ BİLMEN'E GÖRE AHLAKlN TEMELLENDİRİLMESİ PROBLEMİ ----- 97
lananeylemlerin ahlaksal eylemler olduğunu belirtınektedir73. Zaten, ödev veya vazife kavramı, Kant'ın eserlerinin İslam dünyasına aktanlmasından sonra İslam ahlak öğretilerinde yer almaya başlamıştır.
Bilmen, insanların ibadetlerinin farklı derecelere aynldığını, avamın, ilahi emre uymak amacıyla ibadetlerini yapmalarına rağmen cennete girmek, cehennemden kurtulmak entlişesi de taşıdıklarını belirtmektedir. Her ne kadar bu ibadetler, belirtildiği üzer~; mükafata ulaşıp cezadan kurtulmak endişesiyJe yapılıyor olsalar da, aynı zamanda ila.h! emre uymak amacına yönelik old~arı için erdem olmaktadırlar. Havass'ın ibadetleri ise, herhangi bir mükafata ulaşmak ve cezadan kurtulmak amacıyla değil de, sadece AI,. lah 'ın emrine uymak, zatını yüceltmek için yapılmışlardır74. Dinlerdeki 'Tanrı 'nın emri' veya 'Allah nzası için yapmak' ilkesi 'bir eylemi sadece vazife olduğu için yapmak' ilkesine benzemesine rağmen, yine de bu iki yaklaşım tarzı arasında önemli bir fark vardır. Dinlerde ahiakın temel ilkelerinin kaynağı Tanrı iken diğerinde insanın kendisi, bir başka ifadeyle insanın pratik aklıdır75.
Ömer Nasuhi Bilmen, insanların bütün hazlardan uzak bir şekilde ibadette bulunmalarının mümkün olmadığının söylenebileceğini belirtmektedir. Ona göre bu düşünce doğnı olsa da bile, havassın dikkate alacaklan hazlar nefsani hazlar değil, ruhani hazlar:dır. Sadece ilahi emre uymak için vazifesini yapan bir mü'minin, ilahi nzadan meydana gelen ruhani bir hazzı elde etmek düşüncesine sahip olması da çok görülmemelidir. Dolayısıyla böyle bir hazza bitişik olan vazifenin erdemden sayılmasında da herhangi bir sakınca yoktur. Düşünüre göre asıl böyle bir hazzı elde etmek amacı taşımayan insanlar erdem olarak isimlendirilebilecek herhangi bir eylem gerçekleştiremezler. Bununia birlikte havass, ibadetlerini, daha önce belirttiğimiz üzere, herhangi bir haz düşüncesinden dolayı değil, sadece ilahi emre uymak için yaparlar. Bunun sonucunda da birçok manevi hazlar elde ederler. Dolayısıyla havass için haz bir gaye değil, belki vazifelerinin sonucunda elde ettilçleri birer Ürün olmaktadır76.
Bilmen, Allah'ın birçok ayette kendisinden korkulmasını 77 ve rahmetinden ümit kesilmemesinFS isteiniş olmasından dolayı, mü'minlerin kalplerinin havfve reca arasında olmasının dinin bir gereği olduğunu, bı.inun tersini düşünmenin ise mümkün olmadığını belirtınektedir79.
Bütün bu değerlendirmelerinin sonucunda Ömer Nasuhi Bilmen, ahiakın en mükemmel ve en hakiki kaynağının ilahi din olduğunu, hiçbir şekilde bunun tersinin düşünüle-
73) lmınanuel Kant, Ahlak Metafiziğinin Temel/endirilmesi, (çev. İonna Kuxuradi), Hacettepe Üniversitesi Yay., Ankara 1980, s. 12-13, 15-16, 18-19; Bedia Akarsu, Ahlak Oğretileri, RemZi Kitabevi, İst, 1982, s. 212-217.
74) Bilmen, Yüksek lsldmAhlô.kı, s. 61-62.
75) Ceylan, "Din ve Ahlak", s. ııo.
76) Bilmen, Yüksek Jslô.m Ahlô.kı, s. 62-63.
77) Bakara, 2/40, 150; Al-i İmran, 31175.
78) Yusuf, 12/87.
79) Bilmen, Yüksek ls/dm Ahlô.kı, s. 63.
D01777c10s28y2006.pdf 25.02.2010 18:01:07 Page 54 (1, 1)
98 / Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KARAMAN. ---EKEV AKADEMİ DERCİSİ
meyeceğini ifade etmektedif80. Böyl~ce o, ahiakın teolojik temellendirilmesini kabul etmiş olmaktadır. _
Sonuç
Ahmet Harndi Akseki ve Ömer Nasuhi Bilmen, insanın hiçbir zaman kendisinden soyutlanamayacağı bir realite olan ahiakın hangi kaynağa dayandığı veya dayanması gerektiği konusunu ele alırken düşünce tarihinde yapılmış olan etik temellendirme şekillerinden hareket etmişlerdir. Onlann bu konudaki görüşleri büyük oranda birbirinin aynıdır. Ancak görüşlerini örtaya koyuş şekilleriyle, konulara verdikleri önceliklerde yer yer bazı 'farklılıklar görÜlmektedir.
Her iki düşünür de, ahiakın ne ile temeliendirilmesi gerektiğini ahiakın dayandınlmaması gereken veya dayandınlamayacağı ilkelerden hareketle ortaya koymuşlardır. Bu anlamda ahiakın kaynağı olarak ileri sürülen haz, fayda, duygu ve ödev gibi esaslardan bazılannın, değişken ve niüphem olmalan, insanlan kötü eylenilere yöneltmeleri; bazılannın insanlar arasındaki birleşmeyi sağl_amak yerine aynşmayı artırmalan, hatta çeşitli savaşiann ortaya çıkmasına neden olmalan ve bazılannın da mevcut dünyadaki gerçekliğe uygun düŞmemeleri dolayısıyla aııJ.ru.ca kaynak olamayacaklannı belirtmektedirler. Dolayısıyla da ahlftkbu ilkelerden hiçbiriyle temellendirilemez.
Ahlftk için en uygun temellendirme tarzı, "iyi" ve "kötü" kavramlannı, Tann 'nın kutsal iradesi ile uyum içinde olmak ve olmamak olarak açıklamak suretiyle ahlftk yasasının ve ahiili yükünılülüğün kaynağını Tann'da bulan teolojik temellendirmedir. Ahlftk:, dinden doğmuş ve dinin bir sonucu-olmakla birlikte, dinin, akılla değer kazanmasından, aklın idrakine sunulmasından ve aklın, insaıll kültür ve uygarlığın temel öğesi olmasından dolayı din ile akıl birbirinin tamamlayıcısı konumundadır. Dolayısıyla, ne dini alılakın zararlı olduğu yargısından hareketle dinle ahlftk arasında tam bir zıtlık gören anlayış, ne de dlni inanç olmadan ahlftkın olamayacağını iddia ederek dinle ahlftk arasında tam bir bağınılılık gören anlayış tek başına doğrudur. 'İyi' ve 'kötü' hakkındaki bütün bilgimiz dine dayanınarnakla birlikte dinin ahl1ikla hiçbir ilgisinin olmadığı da söylenemez. Ahlftk sahasında, bu iki aşın uç noktanın dışında, daha ılınılı bir din ahlftk ilişkisi kurulmalıdır. İlahilik, alcİilik ve dinilik aynı temel ilkeleri savunmaktadırlar. Akıl ve din insanın ahiili yaşamında birbirlerinden ayn düşünülemeyecek temel unsurlardır. Ne din olmaksızın akıl, ne de akıl olmaksızın din insanlığın kurtuluşunu sağlayacak bir ahlftk anlayışı oluşturabilirler. İnsanlık, dine dayanmakla birlikte aklı da devre dışı bırakmayan, vazifeleri hem akıl, hem de kalp tarafından kabul edilen bir ahlftk görüşüne muhtaçtır. İslam ahlakı böyle bir ahlftktır.
80) Bilmen, Yüksek /sliim Ahllikı, s. 65.