Upload
cihat-albayrak
View
250
Download
9
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Bu yıl ilk kez verilen Ercişli Emrah Şiir Ödüllerinde finale kalan eserlerin ve seçici kurul üyelerinin yazılarının yer aldığı özel sayıyı okumak için tıklayın. http://edebiyathaberleri.com
Citation preview
- hayal bilgisi 16
1
- hayal bilgisi 16
2 Ercişli Emrah.
Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi 2011 yılında başladı yayın hayatına.
Nispeten genç yaşta, Erciş’te edebiyat dergisi çıkarmam anlamsız bir
uğraş olarak görüldü ilk zamanlar. Ben, Hayal Bilgisi’nin her yeni
sayısını hazırladığımda pek çok şey öğrendim edebiyata dair.
Muhabbeti, dostluğu, şiiri, edebiyatın edep ile başladığını…
İlk gününden bu yana bir ‘iyilik projesi’ olarak kabul ettim Hayal
Bilgisi’ni. Çocuklar için çalıştım, hayallerini hep canlı tutan yetişkin
çocuklar için de...
Geldiğimiz noktada Hayal Bilgisi, ülke edebiyatında önemli
dergilerden biri oldu. Erciş’i, “Doğu’daki Edebiyat Kulesi” olarak
tanıttı. Büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorulduğunda, “şair
olmak istiyorum” diyen çocuklar var Erciş’te. İlk eserlerini Hayal
Bilgisi’nde okuduğumuz Vanlı/Ercişli genç ve yetenekli şairler:
Ahmet Can Altıok, Zeki Altın, Cihat Şit…
İlk sayısından itibaren eşim Ayşe Ünsal ile Hayal Bilgisi’ni bir huzur
koleksiyonu gibi gördük. Evet Erciş’te edebiyat dergisi çıkarmak
zordu. Ama tam da bu yüzden bu şehirde edebiyata ihtiyaç vardı ve
Hayal Bilgisi devam etmeliydi. Erciş’i, kültürünü, sanatını,
edebiyatını ülke gündemine taşımak için elimizden gelen en iyi şeyi
yapmaya bu yüzden karar verdik.
Ercişli Emrah Şiir Ödülü böylelikle ortaya çıktı. Ülke genelinden
300’ü aşkın eser değerlendirmemiz üzere tarafımıza ulaştı. Ercişli
seçici kurul üyeleri itinayla her şiiri incelediler ve ödül alan eserleri
belirlediler. Hem yarışmaya katılım aşamasında hem de ödül töreninin
organizasyonunda oldukça olumlu tepkiler aldık. Eleştirilerin de
önerilerin de ardı arkası kesilmedi.
İlk kez düzenlediğimiz ve şiir dalında verdiğimiz Ercişli Emrah
Ödülü’nün, önümüzdeki yıllarda çeşitli kurum/kuruluş ve kişilerin
katılımı ile “Ercişli Emrah Kültür Sanat ve Şehircilik Ödülleri” adı
altında dağıtılmasını öneriyorum. Böylelikle, Emrah’ın şiir geleneği
Ercişli yeni şairlerle devam ettirilirken, aynı zamanda çeşitli sanat
dallarında ödüller verilerek bölgede sanat teşvik edilecektir. Sosyal
sorumluluk, istihdam, girişim ödülleri ile pek çok proje
ödüllendirilebilecektir. Bu ödülleri organize eden ortak bir inisiyatif,
yalnızca bir yıl içinde ilçede büyük değişim sağlayabilecek
potansiyele sahip olacaktır.
Eserler sahibi şairlere, değerlendirmelerini titizlikle yapan seçici kurul
üyelerine, maddi destekleri ile ödülü finanse eden sponsorlara; ödülün
verilmesinde pay sahibi olan, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Cihat Albayrak
Hayal Bilgisi Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi
Yıl: 5 Sayı: 16
20 Mart 2015
Yayın Yönetmeni
Cihat Albayrak
Editör
Ayşe Ünsal
Kapak
Yunus Ünsal
{05053590695}
Tasarım/Dizgi
Levent Albayrak
ISSN
2146 4294
Yayın Türü
Yerel/Süreli
İletişim
{05056351554}
facebook.com/hayalbilgisi
www.hayalbilgisi.com
www.edebiyathaberleri.com
Baskı
Uzman Kopyalama
Posta
Yukarı TOKİ Konutları, 4. Etap
Bina No: K 1, 213
Daire: 14 Erciş - Van
Üç ayda bir yayınlanır.
Ticari değildir.
Talep eden öğrencilere ücretsiz gönderilir.
Yazıların sorumluluğu yazarlarıyla
‘kardeş payı’ bölüşülür.
Not: Kitap ve dergilerin künyelerini
bütün detaylarıyla okumak
kötü bir alışkanlık değildir.
Baskı ve dağıtım masraflarına
katkı sunmak için:
Van Erciş PTT Şubesi
Cihat Albayrak adına:
PTT Posta Çeki Hesabı: 10434108
Ziraat Bankası Van Erciş Şubesi IBAN:
TR090001000293460507025001
- hayal bilgisi 16
3
Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi olarak,
Ercişli Emrah Şiir Ödülü’nün gerçekleşmesinde katkıları olan aşağıdaki isimlere
teşekkür ederiz.
Erciş Kaymakamı
MEHMET ŞİRİN YAŞAR
Ana Sponsor:
OSMAN KAYA
Sponsorlar:
HALİS BAHÇE
YILMAZ ŞİT
İZZET AKAN
Medya Sponsoru:
FOTO CAFER
Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi
Ercişli Emrah Özel Sayısı Sponsoru:
BAHATTİN SAMİ DEMİR
Seçici Kurul Üyeleri:
AYŞE ÜNSAL
SELAHATTİN KOŞAR
OSMAN KAYA
ÖMER FARUK ARLI
Sunucular:
BARIŞ KUL
GÜLŞEN ÇAĞAN
- hayal bilgisi 16
4
Selahattin Koşar
ERCİŞLİ AŞIK EMRAH
Halk Edebiyatının ünlü saz şairlerinden birisi de Ercişli Aşık Emrah’tır. Ercişli Emrah, aynı zamanda 17. yüzyılda
Erciş’te yaşanmış ünlü bir aşk hikâyesi olan “Emrah ile Selvi” adlı hikayenin de kahramanıdır.
Ercişli Emrah’la ilgili bilgilerimiz hayatı etrafında oluşturulan “Emrah ile Selvihan” adlı hikâye ile sınırlı
kalmaktadır. Bütün araştırmacılarımız Emrah’la ilgili bilgileri ona ait hikâyeden ve dilden dile dolaşarak günümüze
kadar gelen şiirlerinden öğrenmekte ve bununla sonuca ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Ercişli Emrah’ın şiirlerinde Emrah, Sefil Emrah, Dertli Emrah, Âşık Emrah, Kul Emrah ve Emrahı
tapşırmalarının (mahlâslarının) kullanıldığı görülmektedir. Bu mahlâsların Emrah tarafından mı yoksa hikâye
anlatıcıları (meddahlar) tarafından mı kullanıldığı bilinmemektedir.
Emrah ile Selvi/Selbihan hikâyesine göre Emrah’ın babası Âşık Ahmet’tir. Ahmet, kimi hikâye anlatıcılarına göre
Tiflis’ten, kimine göre Gence’den, kimine göre Ahlat’tan gelip Erciş’e yerleşen, kimine göre de Ercişli olan bir
âşıktır. Hikâyede adı bazen Âşık Ahmet, bazen de Öksüz Ahmet olarak geçer. Âşık Ahmet, aynı zamanda Kale
Beyi Miroğlu Ahmet Bey’in divan âşığıdır. Divanda saz çalar, şiirler okur.
Emrah’ın annesi hakkında hikâyedeki bilgiler dışında ciddi ve detaylı bir bilgi yoktur.
Emrah’ın yaşadığı dönemle ilgili olarak 16. yüzyıl, 18. yüzyıl, hatta 19. yüzyılı gösterenler varsa da tahminler onun
17. yüzyılda yaşamış olduğudur.
Doğum ve ölüm tarihleri hakkında da yine kesin bir bilgiye sahip değiliz. Ancak hikâyede geçen İran Şahı Şah
Abbas’ın Van Kalesi’ni kuşatması ile ilgili tarih dikkate alınarak bazı tahminler yapılmaktadır. Nejat Birdoğan,
“1603’te Şah Abbas’ın Van’ı kuşatma altında tuttuğu tarihte Emrah’ın sevda çekecek yaşta, yani 18’nde olduğunu
düşünerek Emrah’ın doğumunu 1585 yılının bir aşağısı bir yukarısı olabilir.” diye belirtmektedir..”
Emrah ile Selvihan Hikâyesi, Türk Halk hikâyeleri arasında geniş bir coğrafyada bilinmektedir. Başta Türkiye ve
Azerbaycan olmak üzere pek çok değişik ülkede hikâye anlatılmaktadır. Çeşitli yörelerde değişik şekillerde
derlenen hikâyede, farklı anlatımlar olmasına rağmen hepsinde ortak nokta Emrah’ın Ercişli olmasıdır.
Hikâyelerde Emrah’ın Selvihan adlı sevgilisine kavuşmak için yollara düşen, ayrılıklara ve acılara katlanan bir âşık
olduğu belirtilir.
Hikâyenin ikinci önemli kahramanı Selvihan ise, hikâyenin değişik anlatımlarında Selvi, Selvihan, Selbinaz,
Selbihan olarak geçer. Erciş’te Selbihan olarak bilinir. Kendisi Erciş Kale Beyi Miroğlu Ahmet Bey’in kızıdır.
Miroğlu Ahmet Bey, merhametli, âşıklara değer verip seven ve onları himayesine alan bir Bey olarak tanınır. Bazı
anlatımlarda Ahmet Bey yerine Erciş Kale Beyi olarak Mahmut Bey’in adı geçer.
Ercişli Emrah ile Selvihan Hikâyesi; Maraş’ta, Erzurum’da, Çankırı’da, Sivas’ta, Kars’ta, Erivan’da, Erciş’te
ve daha bir çok yerde derlenmiştir. Erzurum ağzında 7, Erciş ağzında ise 10 değişik anlatım bulunmaktadır.
Özellikle öğrenci tezlerindeki metinlerin sayısı bir hayli fazladır. Bu anlatımların bir kısmında Emrah ile Selvihan,
hikâyenin sonunda kavuşur ve mutlu bir hayat sürerler. Bir kısmında da Selvihan ile birlikte, rüyasında Emrah’a
âşık olan Selatin Peri adlı bir kız daha vardır. Emrah söz verdiği için önce Selatin Peri ile sonra da Selvihan ile
evlenerek uzun bir hayat sürer. Fakat bazı anlatımlarda, özellikle bazı Erciş anlatımlarında Selatin Peri’den söz
edilmediği gibi, çoğunda da Emrah ile Selvihan kavuşamamıştır.
Emrah’ın mezarı ile ilgili değişik rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan en yaygın olanı Erciş Çelebibağı Kale
Mezarlığı ile Emrah’ın İran dönüşü “Köşk” yaptırdığı üzüm bağlarındaki mevkide bulunduğu rivayetidir. Daha
sonra yazılı anlatımlar ve yaşlı Ercişlilerin vermiş olduğu bilgiler dikkate alınarak Emrah’ın ve sevgilisi
Selvihan’ın Çelebibağı Kale Mezarlığı’nda gömülü olduğu görüşü ağırlık kazanmış ve buradaki mezar 19 Temmuz
1979 tarihinde düzenlenen “Ercişli Emrah Semineri ve Şenlikleri” sırasında büyük bir katılımla ziyaret edilerek
burada gömülü oldukları zımnen kabul edilmiştir.
Ercişli Emrah, 1927 yılına kadar Erzurumlu Emrah’ın gölgesinde kalarak büyük haksızlığa uğramıştır. Hatta bu
- hayal bilgisi 16
5
tarihe kadar yok sayılmış, bu da yetmezmiş gibi “Emrah ile Selvihan Hikayesi” Erzurumlu Emrah’a
mal edilmiştir. Erzurumlu Emrah’tan başka Emrah adında başka bir halk şairinin olduğunu ilk defa
1927 yılında Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu yazmıştır. Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu, “Erzurumlu
Şairler” adlı eserinde Erzurumlu Emrah’tan bahsederken ikinci bir Emrah’tan bahsetmiştir. Ondan
sonra 1929 yılında Fuat Köprülü aynı fikri teyit ederek hikâyenin Maraş varyantının özetini vermiştir.
Hikâyeye ait ilk tam metin 1937 yılında Murat Uraz tarafından, ikinci metin ise 1958 yılında Ozanoğlu
tarafından neşredilmiştir. Fakat Ercişli Emrah ile Selvihan Hikâyesi daha önce, bugün aramızda bulunmayan Ercişli
Âşık Davut Telli, Öreneli Eşref Kurt, Mustafa Dağdelen, Süleyman Alan, Çelebibağı beldesi halkından İbrahim
Atilla, Örene Köyü’nden Cemil Dursun ve daha bir çok Ercişli tarafından ev toplantılarında, kahvelerde anlatılır;
Emrah’ın şiirleri okunurdu. 1950 yıllarına kadar bu durum hep böyle devam etmiştir. Toylarda Emrah’ın türküleri
söylenir, oyunlar Emrah’ın türküleri eşliğinde oynanırdı.
Ercişli araştırmacı rahmetli Ali SARAÇOĞLU, daha gençlik yıllarındayken bugün aramızda bulunmayan Âşık
Davut Telli, Ali Derinkaya, Mustafa Saraçoğlu, İskender Alkoç, Halim Çelebi, Akif Kayaer, Eşref Kurt, Şevket
Alkoç, Hafız Asker Coşkun ve Enver Coşkun’dan bir çok şiir derleyerek Emrah mahlaslı şiirleri tartışmaya açtı.
Fethi Tevetoğlu 1938 yılında Mustafa Derlemesi adıyla hikâyenin Erciş varyantını yayınladı. Nuh Kuşçulu
1940, Faiz Demiroğlu ise 1953 yılında Emrah ile Selvihan hikâyesini yayınladılar.
Doç. Dr.Muhan Balı, 1973 yılında Atatürk Üniversitesi yayınları arasında basılan “Ercişli Emrah ile Selbihan
hikâyesi varyantlarının tesbiti ve halk hikâyeciliği bakımından önemi” adlı kitabında, Ercişli Emrah’la ilgili
tespit edilen yedi varyantı yayınlayarak değerlendirmesini yapmış, ayrıca Emrah’ın Şahsiyeti, Yaşadığı Devir, Yer,
İsminin Manası, Halk Şairleri Arasındaki Yeri ve Şiirleri üzerinde durmuştur. Doç. Dr. Saim Sakaoğlu ise l987
yılında Kültür Bakanlığı kitapları arasında yayınlanan “Ercişli Emrah” adlı kitabında ilk defa Ercişli Emrah’ın
olduğu belirtilen şiirleri bir araya getirmiştir. Yine bu kitap da İki Emrah, Ercişli Emrah’ın Yaşamı, Karakoyunlu
Âşık Emrah, Babası, Annesi, Adı ve Mahlası, Mezarı ve Sanatı üzerinde durularak Ercişli Emrah gerçeğine
dikkatler çekilmiştir. Ali Saraçoğlu “Türk Halk şiirinde Ercişli Emrah gerçeği ve Selbihan Hikâyesi
1.Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri” ile Ercişli Emrah’ın Türk Saz şiirindeki yeri ve önemini dile
getirmiştir.
Yine Ali Saraçoğlu, Kültür Bakanlığı tarafından 1999 yılında yayınlanan 648 sayfalık “Ercişli Emrah” adlı
kitabında, Ercişli Emrah’la ilgili bilinen tüm çalışmalardan bahsetmiş ve değerlendirmesini yapmıştır. Konuyu
irdelerken yan tutmadığını belirten Ali Saraçoğlu’nun bu değerli kitabının Ercişli Emrah’la ilgili çalışma yapanlara
büyük bir katkı sağlayacağı tahmin edilmektedir.
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Prof. Dr. Ali Berat Alptekin tarafından hazırlanarak 2002 yılında Kültür Bakanlığı
yayınları arasında yayınlanan “Ercişli Emrah Bibliyografyası” adlı kitap Ercişli Emrah’tan bahseden kaynakları,
Ercişli Emrah hakkında yazılan kitapları ve yine Ercişli Emrah hakkında yazılmış makaleleri tanıtması açısından
büyük bir boşluğu doldurmuştur. Ayrıca böyle bir çalışma ile Ercişli Emrah’ın Türk Halk Edebiyatı’ndaki önemi de
ortaya konulmuştur.
Ayrıca 18 Aralık 2004 tarihinde Kültür Bakanlığı Opera ve Balesi’nin hazırlamış olduğu “Emrah İle Selvihan”
balesi İstanbul’da sahneye konuldu. Yine Emrah ile Selvihan Balesi 2005 yılında da belli aralıklarla devam ederken
Kültür Bakanlığı’nın Türk büyüklerini tanıtmak ve yaşatmak amacıyla başlattığı çalışmalar kapsamında 2005 yılı
Ekim ayı başında da 120 kişilik sanatçı kadrosuyla bu defa Van Devlet Tiyatro salonunda sahneye konuldu.
Ercişli Emrah’ın Şiirleri
Ercişli Emrah’a ait ne kadar şiir olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü Ercişli Emrah’a ait olduğu halde
başkalarına mal edilen bir çok şiir olduğu gibi, hikâye anlatıcıları (meddahlar) tarafından başkalarına ait şiirlerin
de Emrah’a mal edildiği görülmektedir. Bu nedenle bazı araştırmacılarımız tarafından değişik rakamlar ifade
edilmesi yanıltıcı olmaktadır. Önemli olan Emrah’ın ne kadar sayıda şiirinin olduğu değil, hangi şiirlerin Ercişli
Emrah’a ait olduğunun bilinmesidir.
Ercişli Emrah şiirlerini Erzurumlu Emrah gibi, Bayburtlu Zihni gibi, Dertli gibi, Hicrani ve Müdami gibi Divan
Edebiyatı etkili ve ağdalı bir dille değil, bir Karacaoğlan gibi, Dadaloğlu ve Köroğlu gibi yalın ve halk dili ile, akıcı
bir üslup ile yazmıştır. Emrah’ın şiirlerine herkesin anlayabileceği berrak, duru bir Halk Türkçesi hâkimdir.
Söyleyişi içtendir. Şiirlerinde yaşadığı coğrafyanın tabiat güzelliklerini ve sevgilisine olan aşkını, özlemini
- hayal bilgisi 16
6
anlatırken, söylemek istediklerini yapmacıksız ve özentisiz bir dille ifade etmiş, sevgilisi Selvihan’ın
ve yaşadığı coğrafyanın resmini adeta bir ressam gibi kelimelerle çizmiştir.
Ercişli Emrah duygularını ve sevgilisini anlatırken, aynı zamanda şiirlerinde bitki, hayvan ve dini motiflerden
yararlanır. Kullandığı kuş ve hayvan motifleri arasında turna, suna, bülbül, keklik, ceylan, baykuş, kuzu, koyun
yer alırken, dini sembol olarak da Mevla, Tanrı, Hak, Hazreti Muhammed, Hızır, Huri ve Peri sembollerini,
yaşadığı coğrafyada bitki dünyasının zengin olmayışına bağlı olarak sadece gül, menekşe, nergis ve sümbül
adlarını kullanmıştır.
Yıllarca önce bazı araştırmacılarımız tarafından Erzurumlu Emrah ile Ercişli Emrah’ın ayırt edilememesi ve Ercişli
Emrah’a ait şiirlerin de Erzurumlu Emrah’a mal edilip yayınlanması nedeniyle uzun bir müddet Ercişli Emrah
gerçeğine ulaşılamamıştır. Dolaysıyla Emrah tapşırması (mahlası) ile yayınlanan tüm şiirler Erzurumlu Emrah
adına yazılmış ve okunmuştur. Son dönemlerde değerli araştırmacılarımızdan bazılarının yaptığı çalışmalar
sonucunda Türk Halk Edebiyatı tarihinde birbirinden ayrı zamanlarda yaşamış iki ayrı Emrah olduğu ortaya çıkmış
ve Erzurumlu Emrah’la Ercişli Emrah arasındaki ayrılıklar da tartışmaya açılmıştır. Ancak bundan sonradır ki,
Ercişli Emrah’ın varlığı kabul edilmiş ve Emrah tapşırması (mahlası) ile yayınlanan şiirler gerçek sahipleri adına
yazılmaya, okunmaya başlanmıştır. Bu yüzden 1927 yılından başlayarak günümüze kadar Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri
Fındıklıoğlu, Prof. Dr. Fuat Köprülü, Hikmet Dizdaroğlu, Prof. Dr. Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu, Prof. Dr. Muhan
Bali, Ali Saraçoğlu, Murat Uraz, Ali Rıza Yalgın, Fethi Tevetoğlu, Sadettin Nüzhet Ergün, Por. Dr. Pertev Naili
Boratav, Mehmet Halit Bayrı, Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Nejat Birdoğan, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Prof. Dr.
İlhan Başgöz gibi araştırmacıların Emrahlar konusuna açıklık getiren çalışmaları çok önemli ve takdire şayandır.
Yapılan araştırmalar sonucunda Erzurumlu Emrah ile Ercişli Emrah arasındaki ayrılıkların bazıları şöyle
sıralanabilir:
1- Ercişli Emrah ile Erzurumlu Emrah arasında zaman olarak 200-250 yıllık bir zaman vardır. Ercişli Emrah 17.
yüzyılda, Erzurumlu Emrah ise 19. yüzyılda yaşamıştır.
2- Ercişli Emrah’ın dili Türkçe, Erzurumlu Emrah’ın dili ise Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı bir dildir. Ercişli
Emrah’ın şiirleri Erciş şivesine dayalı bir duruluğa sahip iken, Erzurumlu Emrah’ın dili ise daha dağdağalıdır.
3- Ercişli Emrah’ın öğrenim görüp görmediği kesin olarak bilinmemesine rağmen, Erzurumlu Emrah’ın medrese
öğrenimi gördüğü kesindir.
4- Ercişli Emrah badevidir. Yani Pir elinden bade içtiği belirtilir. Erzurumlu Emrah’ ta bu durum söz konusu
değildir.
5- Ercişli Emrah’ın özlemini duyduğu, üzerine türküler söylediği, ardı sıra gittiği ve bu yüzden başından bir çok
olay geçen bir sevgilisi, Selvihan’ı vardır. Erzurumlu Emrah’ta böyle bir durum yoktur.
6- Ercişli Emrah ve sevgilisi Selvihan etrafında “Emrah ile Selvihan” adlı bir hikâye oluşmuş iken Erzurumlu
Emrah’la ilgili böyle hikâye teşekkülü yoktur.
7- Ercişli Emrah şiirlerinde dünya gerçeklerine, dünya güzelliklerine, tabiata, aşka yer verirken, Erzurumlu Emrah
ise tasavvufla ilgili konulara ağırlık vermiştir.
Emrah’ın şiirleri yıllardan beri başkaları adına yazılmış, başkaları adına okunmuştur. Aradan çok uzun bir zaman
geçmesine rağmen “Emrah ile Selvihan” adlı hikâye, bugün bile Halk Edebiyatı’na ilgi duyanlar tarafından
derlenmekte, şiirleri ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bununla ilgili olarak bir çok varyant ortaya çıkmış,
şiirleri yeniden yayınlanmıştır. Yakın zamana kadar Ercişli Emrah’ın şiirleri başta Erzurumlu Emrah olmak üzere
Karacaoğlan’a, Kâtibi’ye, Âşık Ömer’e ve Gevheri’ye mal edilmiş ve hayat hikâyesi de zaman zaman Erzurumlu
Emrah’ın hayat hikâyesi olarak sunulmuştur. Bu yüzden eksik bilgiler ve yanılgılar sonucu başta yapılan hatalar
nedeniyle Emrah mahlaslı şiirler üzerindeki tereddütler uzun bir süre ortadan kaldırılamamıştır.
Ercişli Emrah araştırmacılar tarafından önemli bir aşk şairi olarak tanıtılır. Emrah’ta aşk sevgiliye kavuşma
isteğidir, özlemdir. Bu sevgili bir ömür boyu bağlandığı Selvihan’dır. Pir elinden aşk dolusu içerek ona aşık
olmuştur. Şiirlerinin bir çoğunda sevgilisine olan özlemini, ona kavuşamadığı için feryadını, sitemini görürüz.
Yıllarca sevgilisinden ayrı kalması, ona kavuşmak için ardı sıra gitmesi, dağlara, turnalara seslenmesi, seher yeli
ile sevgilisine haber göndermesi ve bir ömür boyu devam eden çileli hayatı Emrah’taki aşkın büyüklüğünü ortaya
koyarken, aşk şiirinde de onu zirveye taşımıştır.
Ali SARAÇOĞLU “Tasavvuf Edebiyatında Yunus Emre ne ise Türk Saz Şiiri’nde de Emrah O’dur” diye
belirtmektedir.
- hayal bilgisi 16
7
Günümüzde Erciş adı Emrah ile özdeşleşmiştir. Artık Çukurova’nın Karacaoğlan’ı, Kayseri’nin
Seyrani’si, Erzurum’un Sümmani’si, Kars’ın Âşık Şenlik’i nasıl kabul görüyorsa Erciş’in bağrından
çıkmış Emrah da herkes tarafından kabul görmektedir.
Yakın zamana kadar Ercişli Emrah yaşamış mıdır, yaşamamış mıdır, yaşamış ise Ercişli midir değil midir
tartışmasını yapanlar, artık bugün hangi şiirler Ercişliye aittir onun tartışmasını yapmaktadır. Aradan çok uzun bir
süre geçmesine rağmen bugün de genç-yaşlı her Ercişli, Emrah ile Selvihan hikâyesini az-çok bilir, şiirlerini okur.
Bu yüzden olsa gerek Saim Sakaoğlu “Âşık Emrah adlı bir saz şairinin yaşadığının en inandırıcı delili, Erciş ve
çevresinde onun adına söylenen şiirlerin çokluğu kabul edilmelidir. Yaşamayan bir kişinin adına şiir
söylenemeyeceği açıktır.” diye yazar.
Emrah’a ait olduğu belirtilen bir çok şiir değişik sanatçılar tarafından bestelenerek radyo ve televizyonlarda
okunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır: Dedim Dedi, Tutam Yar Elinden Tutam, Bir Yiğit Gurbete Varsa,
Seherden Uğradım Göl Kenarına, Bir Nazenin Bana Gel Gel Eyledi, Bizim Sahraların Başı, Ağalar
Gurbetten Geldim, Bugün Ben Bir Güzel Gördüm, Gine Bahar Oldu Coştu Yüreğim, Çıktım Yücelere
Seyran Eyledim, Yüz Bin Mihnet İle Bir Bağ Becerdim, Bad-ı Seba Sen Mevlâ’yı Seversen, Gül Muhammedi
Seversen, Katar Katar Olmuş Giden Turnalar
Ercişli Emrah’ın çok sayıda koşması, semaisi ve az da olsa destanı bulunmaktadır.
Bizim sahraların başı
Pare pare duman şimdi
Sevişmesi bir hoş amma
Ayrılması yaman şimdi
Gülün çevresi har m’ola
Çektiğim ah ü zar m’ola
Acep bizi anar m’ola
O kaşları keman şimdi
Arasam yarı bulurdum
Yoluna kurban olurdum
Bir gün görmesem ölürdüm
Gör neyledi zaman şimdi
Erisin dağların karı
Men çekerdim ah ü zarı
Kadir Mevla’m gönder yarı
Gönül ister heman şimdi
Benim aşnam şimdi çıhar
Çıhar da yollara bahar
Emrah’ı odlara yahar
Boyu Selbi revan şimdi
*
Yüz bin mihnet ile bir bağ yetirdim
Yemedim meyvesin el aldı getti
Ağ(a)lar gözyaşımı Ceyhun eyledim
Çalkandı dünyayı sel aldı getti
Yüz bin dert çekmişem bin daha gerek
Çok ömür ister ki bir daha görek
Yarım elden aldı o zalım felek
Hoyrat dost bağınnan gül aldı getti
Nazlı yarın kem habarı geliptir
Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür
Dediler ki dertli Emrah ölüptür
Kimi kazma kürek bel aldı getti
*
Bad-ı seba sen Mevla’yı seversen
Eylen sana deyim ey seher yeli
Bir amanatım var sana vereyim
Götür nazlı yara ver seher yeli
Sen seher yelisen esersin yahın
Her sabah her sabah zülfüne tohun
Selbi’m yuhudaysa oyatma sakın
Sağında solunda gez seher yeli
Emrah’ım der kurdurayım sazları
Fikrime düşmüştür Selbi sözleri
Karadır kaşları ala gözleri
Var muradan yetir sen seher yeli
- hayal bilgisi 16
8
Uca uca karlı dağlar
Hub eser yellerin senin
Gider yazın gelir kışın
Kar koçar kolların senin
Her yanda ırmağın çağlar
Yener düz ovayı boylar
Yeşil baş sonalar oynar
Çalhanır göllerin senin
Emrah eyder hani yurdun
Ne kem yerde mesken kurdun
Hoş gözledin yahşi vurdun
Kırılsın kolların senin
*
Bugün men bir güzel gördüm
Bakar Cennet sarayınnan
Kamaştı gözümün nuri
Onun hüsn-i cemalınnan
Salındı bahçaya girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menevşe boyun burdu
Gül utandı hicabınnan
Bahçanın kapısın açtım
Sanarsın Cennete düştüm
Öptüm koştum helalaştım
Buse aldım yanağınnan
Bahçanın kapısı güldür
Dalında öten bülbüldür
Emrah da bir edna kuldur
Bağışla geç günahınnan
*
Bir yiğit gurbete varsa
Gör başına neler gelir
Sılası hatıra düşse
Yaş gözüne dolar gelir
Bağrıma basayım taşlar
Didemden akıttım yaşlar
Yuvasın terk eden kuşlar
Yuvam der de döner gelir
Emrah eyder Selbi boyun
Huri melek midir soyun
Sürüden ayrılan koyun
Kuzum der de meler gelir
*
Ağalar gurbetten geldim
Geldim ki nazanım getmiş
Sılam bana hor göründü
Salınıp gezenim getmiş
İçmişem ezel şarabı
Gine kavuştur ya Rabbi
Destinde aşkın kitabı
Okuyup yazanım getmiş
Hasret içtik elde bade
Oldu efganım ziyade
Ördek uçtu kaldı ada
Göllerde yüzenim getmiş
Bir daha saz almam ele
Mayılım ben tatlı dile
Top zülfünü ince bele
Tarayıp düzenim getmiş
Bir daha içmeyem bade
Kuzum vermem seni yada
Süt beyaz üstüne sade
Geyinip tozanım getmiş
İstemem bağçayı bağı
İçirdiler bana ağı
Beyaz fese pembe bağı
Bağlayıp gezenim getmiş
Bu dünya böyle kalırsa
Küffardan öç alınırsa
Vadem gelip ölünürse
Mezarım kazanım getmiş
Dün gece gördüm düşümde
Civan duruyor karşımda
Tarihim mezar taşımda
Okuyup yazanım getmiş
Emrah ey der nedir bela
Baba düştüm gurbet ele
Yine saz alayım ele
Eyvah ki nazanım getmiş
- hayal bilgisi 16
9
Hey ağalar dad gaziler
Dağa kar düştü kar düştü
Gurbet elde yad ülkede
Yada yar düştü yar düştü
Gidin deyin anasına
Öğüt versin sunasına
Körpe kızın sinesine
Bir çüt nar düştü nar düştü
Emrah der yarı sesledim
Uca dağlara yasladım
Emek verdim bağ besledim
Bağa har düştü har düştü
*
Acı bu halime merhamet eyle
Nedir bu cefalar cana zindancı
On dört yıldır hasretini çekerim
Ciğerlerim pare pare zindancı
Felek aldı benden iki kolumu
Diyin yara beklemesin yolumu
Gökte uçan kuşlar ağlar halimi
Eyvah hasret kaldım yare zindancı
Emrah der ki iki didem yaş olur
Münkirlerin kara bağrı taş olur
Gün gelir bu günler geçer hoş olur
Sen kalırsın yüzü kara zindancı
EMRAH İLE SELVİHAN HİKÂYESİ’NİN SONU KAVUŞMASIZ BİTEN
ERCİŞ VARYANTI (ÖZET)
16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başları, Osmanlı İmparatorluğunun içte ve dışta bir çok sorunla karşı karşıya
kaldığı dönemdir. İçte ayaklanmalar ve kargaşa sürerken bu arada İran Şah’ı Şah Abbas da Osmanlı toprakları
üzerinde hâkimiyet kurmak için ordularını gönderiyor, şehir ve kaleler işgal ediliyordu. İşte böyle bir ortamda,
Osmanlı’nın kale kentlerinden biri olan Erciş’te de büyük bir aşkın ilk kıvılcımları atılıyordu. Erciş Kale Bey’i
Miroğlu Ahmet Bey’in Divan Aşığı Âşık Ahmet’in oğlu Emrah, Pir elinden bade içerek kale beyinin kızı
Selvihan’a âşık oluyordu. Sonra bu aşk büyüdükçe büyüdü. Aşk büyüdükçe ayrılıklar ve acılar da ardından
gelmeye başladı. Daha sonra bu aşk, hikâye halinde dalga dalga her tarafa yayıldı.
*
Aradan 350-400 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen bu hikâye, bugün bile Halk Edebiyatına ilgi duyanlar
tarafından derlenmekte, şiirleri ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bununla ilgili olarak bir çok varyant ortaya
çıkmış, şiirleri yeniden yayınlanmıştır. Bu nedenle Emrah ile Selvihan hikâyesinin yurt içinde ve dışında değişik
varyantları bulunmaktadır. Bunlardan biri de sonu kavuşmasız biten Erciş koludur. Aşağıda çok kısa özetlediğimiz
varyant kavuşmasızdır.
*
Âşık Ahmet ve karısı Erciş’in Aganis Köyü’nde yaşamaktadır. Aganis, içinde üzüm bağlarının, değişik meyve
ağaçlarının bulunduğu ve her tarafından pak suların aktığı küçük, şirin bir köydür. Âşık, Ahmet Erciş Kale Beyi
Miroğlu Ahmet Bey’in divan âşığıdır. Her hafta Cuma günü, Van Gölü kenarında bulunan kaleye gider,
Miroğlu’nun divanında saz çalar, şiirler okur. Emrah adında bir de oğlu vardır.
Âşık Ahmet, her zaman olduğu gibi yine bir Cuma günü konağa giderken oğlu Emrah gizlice onu takip eder ve
konağa gelir. Babası beyin divanında saz çalıp söylerken, Miroğlu Ahmet Bey, kapının aralığından kendilerini
gözetleyen Emrah’ı görür. Divana çağırtır. Ona saz verip çalmasını söyler. Fakat sazı eline alan Emrah, bir vuruşta
sazın bütün tellerini kırar. Bunun üzerine babası Emrah’a bir tokat atar. Miroğlu, Âşık Ahmet’in bu davranışına çok
öfkelenir, bu davranışı kendisine hakaret kabul ederek Âşık Ahmet’i divanından kovar.
*
Babası tarafından tokatlanan Emrah ise, konağı terk ederek üzgün bir halde Aganis’e doğru yola çıkar. Karanlık
bastırınca şehirin dışındaki mezarlığın yanında bulunan çeşme başında uykuya dalar. Uykusunda bir Pir, kendisine
aşk badesi sunarak bunu önce Yaradan’ın aşkına, sonra Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, sonra da Miroğlu Ahmet
Bey’in kızı Selvihan aşkına içmesini söyler ve koltuğunun altından Selvihan’ı gösterir. Emrah, önce Yaradan’ın
- hayal bilgisi 16
10
aşkına, sonra Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar ve sonra da Selvihan aşkına aşk badesini içer.
Daha sonra Pir kaybolur.
*
Bu arada Miroğlu Ahmet’in divanından kovulan Âşık Ahmet, Emrah’ı bulmak için Aganis’e, evine gelir. Fakat
Emrah’ı bulamaz. Tekrar Erciş Kalesi’ne döner. Durumu Miroğlu’na anlatarak Emrah’ın bulunması için ondan
yardım ister. Bey’in adamları ve Âşık Ahmet Emrah’ı aramaya başlarlar. Sonunda Emrah’ı çeşme başında ağzında
yeşil köpükler, baygın bir halde bulurlar. Babası Emrah’ı uyandırmak için seslenir. Fakat Emrah uyanmaz. Bu defa
sazıyla seslenir. Emrah sazın sesi üzerine uyanır ve babasını Miroğlu’nun divanında atışmaya davet eder. Atışırlar.
Emrah’ın sorularına cevap veremeyen Âşık Ahmet, Emrah’ın badeli olduğunu anlar ve sazını oğlunun önüne
koyarak yenilgiyi kabul eder, köyüne döner. Miroğlu Emrah’ı oğul edinir, konağına alır. Kendisine bir oda verilir.
*
Emrah, bir gün kendisine tahsis edilen odanın penceresinden konağın bahçesine bakarken konaktan çıkan kızları
görür. İçlerinden biri de Selvihan’dır. Onu tanır. Sazıyla ona seslenir ve onu büyüler. Kendisine sesleneni merak
eden Selbihan ise yanındaki kızlara onun kim olduğunu sorar. Kızlar, onun beyin yeni âşığı olduğunu söylerler.
Sonra da Emrah’ı konağın bahçesine davet ederler. Emrah burada kızların isteğini kırmayarak saz çalıp şiir okur.
Emrah, şiirinde Selvihan’ı överken, yanındaki kızları da över. Bu Selvihan’ın hoşuna gitmez. Öfkelenir, Emrah’ı
yanından kovar. Sonra pişman olup tekrar çağırtarak saz çaldırır, dinler. Bu arada Selvihan’ın sırdaşı ve cariyesi
olan Nazlı, diğer kızları bahçeden çıkartıp Emrah ile Selvihan’ın başbaşa kalmasını sağlar. Uzun bir süre Emrah’la
birlikte bir arada kalan Selvihan, ayrılırken Emrah’a bir çıkın altın verir.
Aradan aylar geçer. Emrah ile Selvihan zaman zaman bir araya gelip hasret giderirlerken İran Şah’ı Şah Abbas
Van’ı kuşatır. Kuşatma uzun sürer. Kaledekiler kuşatmaya dayanamayarak teslim olmak isterler. Yaşlı bir nine
ortaya çıkarak kalenin düşmesini ve halkın teslim olmasını önler. Van’ı ele geçiremeyen Şah Abbas’ın askerleri
Erciş’i yağmalamaya başlarlar. Miroğlu Ahmet Bey öldürülür, konağı talan edilir. Bu sırada konağın bahçesinde
gezintiye çıkan Selvihan ile Nazlı’da İran askerleri tarafından ganimet olarak kaçırılır. İran dönüşü esnasında iki
İran askerinin hareketleri Şah Abbas’ın dikkatini çeker. Onları huzuruna çağırtır. Durumu öğrenince iki askerin de
kafasını vurdurtur. O arada Selvihan’la Nazlı’yı görür. Güzelliği karşısında şaşkına dönen Şah Abbas, Selvihan’a
aşık olur. Onunla evlenmek ister. Fakat Nazlı’nın kurnazlığı sayesinde Şah Abbas evlenme düşüncesini İsfahan’a
kadar erteler. Sahat Çukuru’na geldiklerinde Şah Abbas, orada bir müddet dinlendikten sonra kendisine yardımcı
olsun diye oranın beyi Yakup Han’ı da yanına alarak İran’a döner. Yakup Han’ı Hanların başı yapar.
*
Orada bunlar olurken, Erciş’te Miroğlu Ahmet Bey’in öldürüldüğünü, konağının talan edildiğini ve Selvihan’la
Nazlı’nın da kaybolduğunu duyan Emrah, deliye döner. Selvihan’ın kardeşleriyle birlikte onları aramaya başlar.
Fakat Erciş’te bulamazlar. Bunun üzerine Emrah Tebriz’e doğru yola koyulur. O sırada da Şah Abbas, İsfahan’a
varmış ve Selvihan ile evlenme hazırlıklarına başlamıştır. Fakat Nazlı, Yakup Han’a giderek kendilerinin de Türk
olduklarını ve Selvihan’ın Emrah adında bir sevgilisinin olduğunu belirtip kendilerine yardımcı olmasını ister.
Zaman kazanmak için Şah Abbas’ın bir bağ yetiştirmesini ve ancak bu bağın barını verdikten sonra Selvihan’la
evlenebileceğini, aksi halde Selvihan’ın kendisini zehirleyeceğini Şah’a iletmesini söyler. Şah Abbas, Selvihan’la
evlenmek için çaresiz bu şartı kabul eder ve Selvihan’ın bir tasvirini yaptırarak odasına asar..
*
Diğer taraftan Emrah, Selvihan’ı bulmak için Tebriz’e doğru yol alırken dağlara, turnalara şiirler okur, derdini dile
getirir.Tebriz’e vardığı zaman oradaki âşıklarla atışır. Oradan Horasan’a geçer. Orada da atışır. Fakat bir çok yeri
gezdiği halde Selvihan’ın izine rastlamaz. Tekrar Erciş’e dönmeye karar verir. Yol üzerinde Sahat Çukuru’na
varır. Oranın beyi Yakup Han’ın annesi Cevahir Hatun’la tanışır. Ona derdini söyler, nereden geldiğini, nereye
gittiğini anlatır. Cevahir Hatun da Şah Abbas’ın Van dönüşü Sahat Çukuruna uğradığını, yanında çok güzel bir kız
olduğunu ve oğlu Yakup Han’ı da yanına alarak İsfahan’a gittiğini anlatır. Sonra Emrah’a bir mektup yazarak
Yakup Han’a vermek üzere İsfahan’a gitmesini söyler. Emrah da Erciş’e gelmekten vazgeçerek İsfahan’a doğru
yola koyulur.
*
Aradan yedi yıl geçmiştir. Şah Abbas yetiştirdiği bağın ilk barını bir tabağa doldurtarak Selvihan’a gönderip düğün
hazırlıklarına başlanmasını emreder. Bunun üzerine İsfahan’da her yerde düğün şenlikleri başlar. Âşıklar saz çalıp
atışırlar. Düğün şenliklerinin otuz dokuzuncu günü Emrah İsfahan’a varır. Âşıkların atışmalarına katılır. Bu arada
Yakup Han’la tanışır. Ona annesi Cevahir Hatun’un mektubunu verir. İsfahan’a neden geldiğini anlatır. Birlikte
Şah Abbas’ın divanına çıkarlar. Şah Abbas’ın isteği üzerine şiirler okur. O arada Selvihan’ın tasvirini görür.
Şiirlerinde Selvihan’ı ima eden sözler eder. Şah Abbas, okunan şiirlerden Emrah’la Selvihan arasında bir ilişki
olduğunu sezer ve onu öldürtmek ister. Ancak Selvihan Emrah’ın amcası oğlu olduğunu söyleyince bundan
vazgeçer. Daha sonra onların badeli âşıklar olduğunu öğrenen Şah Abbas, Emrah ve Selvihan’ı bağışlar, kendisi
- hayal bilgisi 16
11
için hazırladığı güveylik elbisesini Emrah’a hediye eder. Ertesi günü, bunu duyan Şah’ın
Hanları itiraz ederler. Hanlar, Emrah ile Selvihan’ın badeli âşıklar olup olmadıklarını
denemek için zehir içirmeye karar verirler. Emrah, Selvihan’ın elinden içeceğini söyleyerek
onun getirdiği zehri içer. Zehir Emrah’ı etkilemez. Şah ve Hanları hayretler içinde Emrah’ı izlerler.
Bu arada Emrah’ın ağzından acı bir koku odaya yayılır. Bu kokunun tesiriyle Emrah ile Selvihan
dışında herkes bayılır. Bir müddet sonra ayıldıklarında şaşkınlıkları devam etmektedir. Şah Abbas,
bunun üzerine Hanları’nın başını vurdurtur. Sonra Emrah ile Selvihan’a bir ferman vererek düğünlerini
yapmak üzere Yakup Han’la birlikte Erciş’e gönderir.
*
Emrah, Selvihan, Nazlı ve Yakup Han, Şah Abbas’ın verdiği hediyelerle birlikte Sahat Çukuru’na gelirler. Bir
müddet orada misafir kalan Emrah ile Selvihan, Yakup Han’a Erciş’e hareket edeceklerini söyleyerek izin isterler.
Yakup Han, onlarla birlikte Erciş’e gitmek için ısrar ederse de kabul etmezler. Emrah, Yakup Han’a kendilerinde
Şah Abbas’ın fermanı olduğunu, bu yüzden kendilerine kimsenin dokunamayacağını söyler ve oradan ayrılarak
Erciş’e gelirler. Yakup Han ise Sahat Çukuru’nda kalır.
*
Emrah, Selvihan ile Nazlı’yı baba evine getirir. Oturur, konuşurlar. Selvihan’ın itirazlarına rağmen Emrah,
düğünden önce Aganis’in üst tarafında, bağlarda bir köşk yapmaya karar verir. Ustalar tutulur, köşk yapılmaya
başlanır. Bu arada Selvihan’ın geldiğini haber alan kardeşleri, Emrah’ın yanına gelerek kardeşleri Selvihan’ı çok
özlediklerini, izin verirse bir müddet için onu evlerine götürüp hasret gidermek istediklerini belirtirler. Selvihan
bunun bir oyun olduğunu bilir, gitmek istemez. Fakat Emrah, onların kendi öz kardeşleri olduklarını, hasretlik
çektiklerini ve bu yüzden haklı olduklarını belirterek Selvihan’ı ikna edip gönderir. Selvihan kardeşleri ile birlikte
baba evine gelir.
Selvihan’ın kardeşleri, ona ve Nazlı’ya büyük bir sevgi gösterirler. Selvihan ve Nazlı gösterilen bu ilgiden
şüphelenmez, dinlenmek üzere odalarına çekilirler. Gece olur. Herkes derin uykuda iken, Selvihan’ın kardeşleri
Selvihan’la Nazlı’yı ayrı ayrı sandıklara koyup amcaları Kuğu Han’ın bulunduğu Tiflis’e kaçırırlar. Kuğu Han
onları çok iyi karşılar. Bu arada Kuğu Han’ın oğlu Mirze Ali Kulu Selbihan’ı görür ve onunla evlenmek ister.
Kuğu Han bunu Selvihan’ın kardeşlerine iletir. Selvihan’ın kardeşleri de bunu uygun bulur. Selvihan bunu kabul
etmez. Kardeşleri ve Kuğu Han ısrar edince mecbur kalır, susar. Bunun üzerine Nazlı araya girerek Şah Abbas’a
uyguladığı yöntemle Selvihan’ı zor durumdan kurtaracak bir şart öne sürer. Bu şarta göre Selvihan, çeyiz olarak bir
halı dokuyacaktır. Yedi yıl sonra halı bittiğinde düğün yapılacaktır. Kuğu Han ve oğlu, Selvihan’ın ancak yedi yıl
sonra evlenebileceği şartını istemeyerek de olsa kabul ederler.
*
Bu arada köşk yapmakla uğraşan Emrah, Selvihan’ın kardeşleri tarafından kaçırıldığını haber alır. Köşk yapımını
yarıda bırakarak Selvihan’ın kardeşlerinin evine gelir. Selvihan’ın kaçırıldığını öğrenir. Selvihan’ı aramak üzere
tekrar yola koyulmak ister. Babası buna razı olmaz. Fakat Emrah kararlıdır. Bunun üzerine babası Emrah’ı yalnız
bırakmayacağını söyleyerek Emrah’la birlikte Selvihan’ı aramak için yola çıkarlar. Önce Erzurum’a, oradan
Erzincan’a, oradan da İran’a doğru giderler. Fakat Selvihan’ı bulamazlar. İsfahan’a giderken yol üzerinde Viran
Bağları denilen yere, oradan da Tiflis’e geçerler. Karşılarına bir bahçe çıkar. Emrah dinlenmek için bu bahçenin
duvarının dibine oturur, babası da ona meyve getirmek için bahçeye yönelir. O esnada kapının üzerinde Selvihan
ile Nazlı’nın tasvirini görür. Hemen geri dönerek Emrah’a müjdeyi verir. Emrah’ı inandırmak için tekrar bahçeye
yaklaşırken nöbetçiler tarafından yakalanır. Bu sırada konakta bulunan Selvihan ile Nazlı, nöbetçilerin bağrışması
üzerine pencereye koşarlar. Sonra Nazlı bahçede olan biteni öğrenmek üzere bahçeye iner. Orada Âşık Ahmet’i
görür ve hemen tanır. Onu konağa alır. Âşık Ahmet, Emrah’ın bahçe duvarının yanında olduğunu söyler. Bunun
üzerine Emrah’ı buldurup getirirler. Emrah sakalları uzamış, perişan bir haldedir. Selvihan Emrah’ı bu halde
görünce “Eyvah felek Emrah’ı ne tez gocalttın” diyerek üzülür, ağlar. Sonra oturup hasret giderirler. O esnada
Selvihan’ı görmek üzere konağa gelen sözlüsü Ali Kulu, Emrah ile Selvihan’ı yanyana oturmuş sohbet ederken
görür. Hemen geri dönerek babasına haber verir. Kuğu Han ve Selvihan’ın kardeşleri konağa gelerek Emrah’ı
yakalatırlar. Kuğu Han, Emrah’ın başını hemen vurdurtmak ister. Fakat Emir Kuğu Han’ın on iki Hanı buna itiraz
ederek önce konuşturulmasını sonra suçlu ise cezasının verilmesini isterler. Emrah, hanların huzuruna gelerek
başından geçenleri tek tek anlatır. Şah Abbas’ın fermanından bahseder. Bunun üzerine Hanlar, Emrah’tan fermanı
göstermesini isterler. Fakat ferman Erciş’te kalmıştır. Kuğu Han itiraz ederse de Hanlar, Şah Abbas’a yazı yazılıp
bunun doğru olup olmadığının sorulmasını kararlaştırırlar. Kuğu Han bu karar üzerine Şah Abbas’a bir elçi
göndermeye mecbur kalır. Bu arada Kuğu Han Selvihan’ın kardeşlerinden gerçeği öğrenir. Fakat Selvihan’ı oğluna
nişanladığı için bu kararından geri dönmez. Bunun için Kuğu Han, Şah Abbas adına uydurma bir ferman yazdırarak
cellatlarına verir ve yirmi gün sonra Tiflis dışında gezdikten sonra geri getirmelerini ister. Hanlar yazının cevabını
beklerken yirmi gün sonra elçi, Kuğu Han’ın verdiği sahte fermanla geri döner. Fermanda Şah Abbas’ın Emrah ile
- hayal bilgisi 16
12
Selvihan’ı tanımadığı ve cezaları ne ise verilmesi emredilmektedir. Hanlar, gelen sahte fermanı
yanlarına alarak Kuğu Han’ı kararında serbest bırakırlar. Bunun üzerine Kuğu Han, Emrah’ın
sekiz gün halka teşhir edilmesinden sonra dokuzuncu gün öldürülmesi emrini verir. Bu emir
üzerine Emrah, tekrar zindana konulur ve her gün Tiflis sokaklarında halka teşhir edilir.
*
Bu arada oğlunun zindana atıldığını gören Âşık Ahmet, fermanı getirmek için Erciş’e gitmeye hazırlanır. Sonra bu
kararından vazgeçip daha yakındır diyerek İsfahan’a, Şah Abbas’ın yanına gider. Şah Abbas’a Kuğu Han’ın ve
Selvihan’ın kardeşlerinin yaptığını anlatır. Şah Abbas divanda hazır bekleyen Yakup Han’a, Emrah’ı Erciş’e kadar
götürüp düğününü yapmadığı için öfkelenir. Emrah ile Selvihan’ı kurtarması ve Kuğu Han’ın cezalandırılması için
derhal Tiflis’e hareket etmesini emreder. Bunun üzerine Yakup Han, en kuvvetli atlarını ve savaşçı askerlerini
alarak büyük bir hızla Tiflis’e doğru yola çıkar. O sırada Cellat Emrah’ın başını vurmak için hazırlık yapmaktadır.
Hazırlıklar bitip dokuzuncu gün geldiğinde Emrah’ı alıp Kara Dere’ye götürür. Tam başını gövdesinden ayıracağı
zaman Yakup Han ve askerleri yetişerek Emrah’ı kurtarırlar.Yakup Han, Emrah’ı, Selvihan’ı, Kuğu Han’ı ve
diğerlerini yanına alarak İsfahan’a döner. Şah Abbas, Emrah’a yapılanlardan dolayı Kuğu Han’ı ve diğerlerini
cezalandırır. Bir müddet sonra da Emrah, babası, Selvihan ve Nazlı Erciş’e doğru hareket ederler.
*
Emrah, babası, Selvihan ve Nazlı Erciş’e tam yaklaşmışlarken bu defa çevrenin haracını almaya gelen İran
Çapakurları tarafından önleri kesilir. Emrah ve babası olanları ve başlarından geçenleri anlatırlarsa da Selvihan’ı
gören İran Çapakurları onu Emrah’a uygun görmeyerek reislerine hediye etmek üzere kaçırırlar. Bu sırada Emrah
yorgun ve bitkindir. İran Çapakurları Selvihan’ı kaçırınca çaresiz bir şekilde “Baba benim daha dayanacak takatım,
gücüm kalmadı, beni Erciş’e götür” der. Bunun üzerine Âşık Ahmet ve Emrah Erciş’e gelirler. Emrah kısa bir süre
sonra da hastalanır ve yatağa düşer.
*
Diğer taraftan İran Çapakurları Selvihan’ı reislerine götürmek için yol alırken Selvihan bir fırsatını bularak onların
elinden kurtulup Erciş’e gelir.
*
Erciş’te yatağında hasta yatan Emrah’ın hastalığı iyice ilerlemiştir. Zayıflamış ve bitkin bir haldedir. Selvihan’ın
hasreti onu günden güne eritmiştir. Sürekli olarak Selvihan’ı sayıklamaktadır. Bir gün yine ölüm halinde hasta
yatarken aniden yatağında doğrulur ve “Baba Selvihan’ın kokusu geliyor.” diyerek babasından sazını ister. Sazının
teline vurur ve son türküsünü söyler. O anda Selvihan içeri girer. Emrah Selvihan’ın odaya girdiğini görünce
güçlükle başını çevirir, büyük bir özlem ve sevgiyle onu seyreder. Bir şeyler söylemek ister. Ama yapamaz.
Uzunca bir süre bakışırlar. Son bir gayretle elini Selvihan’a uzatır. Ama o esnada son nefesini vermektedir. Eli
yanına düşer.
*
Emrah’ın ruhunu teslim etmesinden sonra Selvihan’ın feryadı Erciş Ovası’nı, dağı, taşı inletir. Hıçkırıkları
yürekleri parçalar. Konu, komşu Emrah’ın evine koşar. Selvihan’ın gözyaşları sel olup akar. Bu acıya daha fazla
dayanamaz. Emrah’ın naaşı kabristana götürülürken O’da cemaatle birlikte kabristana gider. Emrah’ın naaşı
mezara konulacağı zaman ellerini gökyüzüne doğru açarak cemaate döner: “Ey cemaat Allah’ını seven benim bu
yapacağım duaya amin desin” der ve başlar duaya:
- Bizleri, bütün kainatı yoklan var eden yüce Rabbim! Ellerini açan, sana yönelen kullarını boş çevirmeyen rahmeti
ve rahmani bol olan Rabbim! Biz bu dünyada muradımıza eremedik, kavuşamadık... Ne olur, son Peygamber
Hazreti Muhammed (s.a.v) aşkına, diğer peygamberler, evliyalar, enbiyalar hürmetine, Pirler hatırına bu dileğimi
kabul et… Beni Emrah’ıma yoldaş et, canımı al Allah’ım! Biz bu dünyada kavuşamadık, ne olur öbür dünyada
kavuştur Ya Rabbim! Der ve cemaatten helallik diledikten sonra kendisini Emrah için açılan mezarın içine atar ve
ruhunu teslim eder. Feryatlar, figanlar arasında Emrah’ın mezarı yanına bir mezar daha kazılır. Güneydeki mezara
Emrah, arkasındaki mezara da Selvihan defnedilir.
*
O günden sonra Emrah’ın mezarı üstünde kırmızı güller, Selvihan’ın mezarı üstünde de beyaz güller açmaya
başlar. Yörenin ergen kızları bahtlarının açılması için Emrah ile Selvihan’ın mezarlarından aldıkları güllerle niyet
tutmaya başlarlar. Bu inanç gelenek halinde yıllarca devam etti, geldi.
- hayal bilgisi 16
13
Ömer Faruk Arlı
MENİM MEMLEKETİM
Kekik kokulu karlı dağları, yemyeşil ovaları, bağları; masmavi gölü/denizi, buz gibi suları, köpük köpük dereleri,
Anadolu’nun sıcak insanlarının bulunduğu; gartolu, kelemi, şor balığı (inci kefali), uşkunu, tandır ekmeği (lavaşı),
otlu peyniri ile meşhur, kara gileli üzüm diyarı olarak bilinen Eganis, yani Yeşil Erciş 13. yüzyılda Karakoyunlu
Devleti’nin başkentliğini yapmış; doğu ile batı arasında önemli bir köprü görevini görmekte olan bir serhat
şehridir... Azeri Türkçesinin hakim olduğu bu şirin ilçenin en önemli değeri hiç şüphesiz Ercişli Emrah’tır...
Ercişli Emrah, 17. yüzyılın başlarında bu coğrafyada doğup büyümüş bir Türk halk ozanıdır. Erciş Kalesinin başı
Miroğlu’nun sazcısı Âşık Ahmet’in oğludur.
Komşumuz İran ve Azerbaycan’ı gezerek gördüklerini sade bir Türkçe ile şiirlerine aktaran Ercişli Emrah,
Karacaoğlan tarzı söyleyişi ile tanınmıştır... Halk arasında zevkle anlatılıp dinlenen, Emrah ve Selvihan hikâyesinin
de asıl kahramanıdır. İçtiği bade, yaşadığı sevda, çektiği cefa, yazdığı şiirler, aradan geçen dört asır sonrasına, yani
günümüze kadar ulaşmıştır ulaşmasına da, ne yazık ki Erzurumlu Emrah ile de karıştırılması önlenememiştir.
Okumakta olduğunuz dergi, Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisince 2015 yılında düzenlenen Ercişli Emrah Şiir
Ödülü’nde dereceye giren ve ödülün tertip komitesince yayınlanması uygun görülen eserlerden oluşmaktadır.
Bu yarışmanın en büyük ve en önemli özelliği “ilk” olmasıydı. Ümidimiz odur ki, bu tür yarışmaların katlanarak
devam etsin, Ercişli Emrah’ı kuşaktan kuşağa unutulmadan anlatılsın ve miras gibi gelecek nesillere aktarılsın.
Yarışmanın Seçici Kurul Üyesi ve programın konuğu olmak şahsımı hem duygulandırdı hem de gururlandırdı.
Bundan dolayı müteşekkirim. Yüzlerce eserin arasından ipi göğüsleyen şiiri ve şairi belirlerken bir hayli
zorlandığımı itiraf etmeliyim. Benim gibi diğer jüri üyelerinin de zorlandığını tahmin ediyorum. Zorlandık çünkü
günlerce aynı şiirleri üst üste birkaç kez okumak durumunda kaldık. Buna rağmen, Ercişli Emrah’a ve onun
kullandığı Türkçeye, yaşadığı sevdaya yakışan, aynı zamanda örtüşen eseri belirlemek, bütün bu zorluklara rağmen
güzeldi...
Biz Emrah ile Selvihan hikâyesine değinmeyecek, onu işin erbabı olan araştırmacılara ve yaşayan ozanlarımıza
bırakacak; daha ziyade kullandığı dili ve şiire kattığı değeri ele alacağız...
Miroğlu’nun kızı Selvihan’a âşık olan Emrah,
“Bir nazenin bana gel gel eyledi/Varmasam incinir varsam incinir/
Nazik ellerinnen ince belinnen/Sarmasam incinir sarsam incinir...” diyen Emrah, Şah Abbas tarafından kuşatılan
kaleden Selvihan’ın kaçırıldığını duyar ve aramaya başlar;
“Yüz bin dert çekmişem bin daha gerek/Çok ömür ister ki bir daha görek/Yarım elden aldı o zalım felek/Hoyrat
dost bağınnan gül aldı gitti” Selvihan’ı Erciş’te bulamayan Emrah;
“Katar katar olmuş giden durnalar/Sizler de bilirsiniz hâllarımızı/
Sılada sevdiğim öz anam atam/Deyin gözlemesin yollarımızı.” dedikten sonra bütün âşıkların yaşadığını yaşar ve yollara düşer;
“Emrah emeklerin olmasın heba/Kuluna yardımcı Hazret-i Mevla/
Ricam budur sennen ey bad-ı Saba/Emrah geldi diye bir haber eyle”
Aradan yedi yıl geçer ve İsfahan’da Şah Abbas’ın sarayında bulur kendini;
“Emrah der ki, tundan tuna atıldım/Kul olup da her diyarda satıldım/Selbi’nin elinden yandım, yakıldım/Sende
bencileyin yanarsın Şah’ım” Şah, onların evlenmesine razı olsa da hanları kabul etmez ve Selvihan’ın elinden
zehirli ay içirterek, onu denerler...
“Emrah der ki yar elinden naçaram/El uzatır tülbendini açaram/
Şahlar zeher verse korkmaz içerem/Ko desinler öldü bir yara sebep”
Emrah evlenmek için Şah, tarafından Erciş’e gönderilir. Selbihan’ı bu sefer kardeşleri kaçırır ve amcası oğulları ile
evlendirmeye alışırlar...
Emrah yine yere yolu düşer.
- hayal bilgisi 16
14
“Ağalar gurbetten geldim/Geldim ki nazanım getmiş/Sılam bana hor göründü/Salınıp gezenim getmiş”
Emrah, Selvihan’ı Tiflis’te bulur ama yakalanıp zindana atılır. Kuğu Han başını vurduracakken Hanları
araya girerek önce Emrah’ın dinlenmesini ister, Emrah sazını alır başından geçenleri anlatır:
“Bize Emrah derler Karakoyunnu
Namertler içinde yiğit oyunnu
Kaz kimin pısmanık erkek boyunnu
Biz Türk’ük Türklükten demanımız var.”
Kuğu Han, onun başını vurdurmaya kararlıdır. Çünkü ferman Erciş’te kalmış, Selvihan’ı da oğluyla nişanlamıştır.
Âşık Ahmet, İsfahan’a giderek durumu Şah Abbas’a anlatır. Şah Abbas’ın emriyle Emrah kurtarılır. Erciş’e
dönerken önlerini kesen Çapakurlar, Selvihan’ı alır götürürler. Emrah hastalanır ve ölüm döşeğindeyken duvardaki
sazını ister; “Baba Selvihan’ın kokusu geliyor” diyerek bir türkü söyler. Bu onun son türküsü olur;
“Emrah’ın sevdiği Selbi sen misen/Sağ elin sinemde gezdiren misen/
Ağır salacamı götüren misen/Namazım kılmaya yar sefa geldin”
Türkü bittiğinde Selvihan odaya girer. Emrah, gözlerini Selvihan’a doğru çevirir ve birbirlerine bakarlar. Emrah, o
esnada ruhunu teslim eder. Selvihan feryadı günlerce Erciş ovasında yankılanır.
Emrah, mezara konulurken Selvihan cemaatten duasına amin denilmesini ister. Ellerini açarak dua eder ve
kendisini Emrah için kazılan mezara atar. Yan yana iki mezar açılır. Mezarlardan birisine Emrah’ı, diğerine de
Selvihan’ı koyarlar.
Evet, rivayete göre, o günden sonra Selvihan’ın mezarı üzerinde beyaz güller, Emrah’ın mezarı üzerinde ise kırmızı
güller açmaya başlar.
Ercişli Emrah’ın belirmesinde; Ali SARAÇOĞLU, Nejat BİRDOĞAN, Fahrettin KIRZIOĞLU, Hikmet
DİZDAROĞLU, Saadettin Nüzhet ERGUN, Cahit ÖZTELLİ, Muhan BALİ ve Saim SAKAOĞLU gibi
araştırmacıların büyük payı vardır. Günümüzde ise bu isimlerin başında Erciş’in önemli bir değeri eğitimci, Ozan
Ahmet POYRAZOĞLU gelir. Neredeyse Ercişli Emrah diye anılacak kadar eserlerini icra eder. Onun yaşaması
için var gücüyle bir çaba gösterir. Bu çabayı gösterirken zaman zaman tek başına kalsa da bundan dolayı ümidini
kesmez bir de kitap çıkarır. Tıpkı merhum Ozanımız Emin TELLİ gibi...
Ercişli Emrah Festivalleri ile konuya duyarlılık gösteren ilçemizin eski mülki idare amirleri; Kaymakamlarımız,
Belediye Başkanlarımız, İlçe Milli Eğitim ve Halk Eğitim Müdürlerimiz ile duyarlı halkımızın gayretleri ve
fedakarlıkları da unutulamaz. Bu halkada en ön sırada yer alan isimler; eğitimci, araştırmacı yazar Selahattin
KOŞAR, Cengiz ALPER, 80’li yıllarda ilçemizde görev yapmış Edebiyat Öğretmenim Emine KARATAŞ ile
Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni eğitimci, yazar Cihat ALBAYRAK ile kıymetli eşleri
eğitimci Ayşe ÜNSAL yer almaktadır.
Bahsi geçen isimleri saygıyla anıyor, Ercişli Emrah ile onun hikâyesini (Emrah & Selvihan) ayakta tutmaya matuf
çaba ve gayret gösteren isimlerin giderek artmasını, halenin genişlemesini; 2015 yılında gerçekleşecek olan Ercişli
Emrah Festivali’nin daha görkemli olmasını, ulusal bir platformdan kurtulup uluslararası arenaya taşınarak
kutlanmasını arzu ediyor; başta Erciş Kaymakamımız Sayın Mehmet Şirin Yaşar ve Erciş Lisesi Eski Müdürümüz
eğitimci Osman KAYA olmak üzere programda emeği geçen, katkı gösteren tüm katılımcılara, jüri üyelerine,
eğitimci, araştırmacı yazar Selahattin KOŞAR hocamıza, mahalli sanatçımız Uysal SABAHAT’a, Alper ALP’e,
Halis BAHÇE’ye, İzzet AKAN’A, Sami DEMİR’e, Erciş Anadolu Basın Yayın Birliği Başkanı Barış KUL’a ve
isimsiz kahramanlara sonsuz şükranlarımı sunuyorum...
Şimdi sizi 17. yüzyıla götürüp Ercişli Emrah’ın, Selvihan’a olan dillere destan aşkını anlatan ve günümüze akseden
sedasını kalemiyle bize ulaştıran birbirinden güzel şiirlerin; o görkemli ve tılsımlı dünyası ile baş başa bırakalım...
Yudumladığınız her şiirden Emrah’a ve Selvihan’a bir pay biçin. Biçin ve hayalen de olsa onların mezarlarına girin
ve başuçlarında bir Fatiha, ardından bir şiir okuyun... İhtimal bir beyaz gül yahut kırmızı gülün toprağın bağrını
deldiğini; bir sevdanın gelinlik rengi olan beyaza ve kınalı kuzuların avuç içlerinin de, kurbanlık koçları süsleyen
kına rengine büründüğünü görürsünüz...
- hayal bilgisi 16
15
Sami Demir
ERCİŞLİ EMRAH
Emrah o denli sevmişti onu, her halde sevmişti…
Selvi’sini yüzünü avuçlarının arasına alabilmek, sevdiğine kavuşmak hiç de kolay değildi.
Bu öyle sıradan bir eylem de değildi o günün şartlarında.
Emrah, Selvi ile güçlüydü; Selvi olmazsa bir anlamım olmaz, diye düşünüyordu.
Neden Tebriz’e Şiraz’a gitmiyorsun, sorusuna cevap aramakla beyninde sentezlediği duygularını şiirlerine
yansıtarak özlem, hasret gideriyordu.
Ve bunu sormasınlar diye duygularını saza, kaleme dökerek şiirler yazıyordu kendi kendine.
Selvi’ye atfen yazdığı şiirleri mısra mısra söylese, sanki her şey düzelecek diye mızrabını sazının tellerine
vuruyordu.
Beraber görenler, kimdi o yanındaki diye sormasınlar diye duygularını aşık edasıyla söylüyordu Selvi’sine.
Emrah susuzdu, yalnızdı.
Selvi’yi gördüğünde bir çırpıda içti gözlerini, son görüşü olabilirdi.
Erciş Kalesi, İran ordusu Şah Abbas komutanlığında işgal edilmişti.
Selvi’si esaret altında acem eline götürülüyordu.
“Seni bir kere öpsem, ilkinin hatırı kalıyordu; iki kere öpeyim desem, boynum bükük kalıyordu.”
Emrah, Selvi’sinin ardından ağıtlar söylüyor, şiirlerine kelime, kelimelere hece arıyordu.
Kısaca; ömrümün geri kalanı diyorum.
Şiirlerinde, türkülerinde Emrah’ın Selvi’ye olan sevgisi, tutkusu, sevenin sevilene cefasının şiirleri diyorum…
- hayal bilgisi 16
16
Ömer Ekinci Micingirt
ERCİŞLİ EMRAH
Belki izahatın zamanı geldi
Ulvi kavgaların közüdür Emrah
Dünyayı dolaştı Erciş’te kaldı
Önden gidenlerin izidir Emrah
Vahdet istikâmet asra astığı
Sonsuzluk diyârı ayak bastığı
Diriliş döşeği ölüm yastığı
Kulluk makamının özüdür Emrah
Halk içinde Hakk’ı çoklukta yoku
Sâmimiyet öğüt ondaki doku
Her sözü kâinat düşün yaz oku
Gören gönüllerin gözüdür Emrah
Öteli sevdalar mor olur elbet
Ozan özlenince sorulur elbet
Derin okyanuslar durulur elbet
İçli deyişlerin va’zıdır Emrah
Bülbül aşka gelse güle uyanır
Teslime koşanlar Hakk’a dayanır
Hikmetle bezenir aşkla boyanır
Bizim Yunusların sazıdır Emrah
Yönsüze yön veren sözleri merhem
Vuslata koşmuştur gözlerinde nem
Heceleri irfân icabında dem
Bâde içmişlerin gizidir Emrah
Emrah aşk, aşk sesi âşıklar erir
Âşıklar öldükçe tekrar yeşerir
Vakitlere mihenk renge renk verir
Yüce bir milletin sözüdür Emrah
- hayal bilgisi 16
17
Cihat Şit
BAD-I SABA
“Elinize Emrah’ın yüreğini alsaydınız
Yeniden tutuştururdunuz Süphanı”
Yeşil sarıklı pirler
Yeşil fincanlı badeler aşkına
Emrah’ı sürülmüş toprak gibi eden
Rüyalar aşkına
Kavakların ve üzüm bağlarının
Değirmenlerin ve çayların diyarına
Uzun gecelerin tükenen oyunlarına
Şahlara, piyonlara
Yedi rengin iklimine haykıran Van Denizi
Allah’ın aşkına
Kaç nefer esir etti yüreğini Emrah’ın?
Okunmuş bıçak ağızları
Açılın artık kapıldı bir kere Emrah
Tutuşturun Süphan’ı
Emrah ham Emrah yan Emrah pişecek
Yedi tel ile
Yedi diyar Selvi diyen aşık
Poligon manzaralı yüreğine yazık
Gel dese asfiyalar ve meşayığlar
İnci kefalinin, flamingoların
Emrah’ın, Selvi’nin memleketine
Ne Horasan ne İsfahan
Ne de Şah ve Abbas
Zindanlar ve çürümüş zincirler
Prangalar aşkına
Deliçay’ın ve zamanaşımına uğramayan Zilan’ın
Selvi’nin aşkına
Kaç nefer esir etti yüreğini Emrah’ın?
Okunmuş sular, seller, sözler ve kapanan gözler
Açılın artık kapıldı bir kere Emrah
Tutuşturun Süphan’ı
Emrah hamdı Emrah yandı Emrah pişti
- hayal bilgisi 16
18
Hakan İsfa Şahin
SEKİZ DAMLA TAVŞAN KANI
Bir gün düşeceğim, güvercinlerin gagasından
BİR GÜN BİR GÜN İNSAN OLMAYAN YANLARIMDAN
SİZE KIZIL GÜLLER, SİZE BÜYÜYEN ACILAR
GETİRECEĞİM
saf dudaklar irkilir, çalkantılı sazlıkta sular durulur
çığlığınız sesime geçsin, iki böğürtlen yaprağı sarmaş dolaş
çayırlardan kavun kokusu gelir. Kan damara secde ediyordur
nerdesiniz, kurbağaların aksi sesi, etimden kopan soğuk parçalar
içimde nilüferler şavkılar, şavkılar kırlangıçlar ikindi güneşinde
ben iç sancılı doğu türküsüyüm, acılar ihlal edilir çekirdeğimde
sular durulmaz, salıncaklar kurulur bebeklerin kanatlarından
battaniyeme sarın beni, soğuk nerede, mavilac nerede, siz nerdesiniz
çitlerin başucundan yalın ayak yürüyerek
toprağa kudurtarak, pantolonlu sancıları çiğneyerek
yalnızlığımın kum saatini çatlatmadan, sesimi örtüyorum dört duvara
sesim kırlangıçların tutunduğu tellerden titriyor
gitmeliyim, ayaklarım nerde, ışık nerede, annem nerde
yeniden sabah olacak tüm şehir uykuda
ters taklalar atmakta cırcır böcekleri, koşasım geliyor
bir şeyler var biliyorum, atın toynağına dal batması gibi
bahçedeki ıslak toprağın kokusunu almak gibi
acıyor bir şeyler, tadıyorum ham meyveyi, sığırcıkların arasından
boynuma suyun gölgesi ilişik, sesim kısılıyor
battaniyeme sarın beni, ışık nerede, siz nerdesiniz
tandır ekmeğinden öperim sizi, parça parça
kasılan gözleriniz inanmışlığımdır, çalar mora
neden korkarız ki sevgili başmışsa toprağa,
Nisa Aşkına, İsfa Aşkına
ya leyteni küntü turaba, ya leyteni küntü turaba
toprak olasım gelir, tahtalar nerde, çukur nerede
çağıldar serzenişimizin yenilgiyi tatmış ceylanları
tavşanlardan kaçarım, kulakları tırmalar şehvetin öpücükleri
utançtan gelir kavgalar, derine derine iner acılar
gelinciklerin arasından, bir köy çocuğu kalır geriye
Bizler, ellerimizde buğday varsa, birinci sınıf acılarız
sığırlaştırılmış, mekanizmaların arasında kaybolurken
u ve v şeklinde yarılır göğsümüz, üstümüz karla örtülür
o ısındığım soba nerde, betonu ısıtan sırtım nerede
eğer acımızın nabzı hâlâ atıyorsa, karanlıklar biraz daha güzeldir
ceylanlar biraz daha hızlı, geceler biraz daha uzundur
sarnıçlar kaplamıştır yollarımızı, itina düşlere düşeriz
dört duvar “namlu gibidir”, vurur da durur göz bebeklerimize
sarhoş bir akşamın geceye sunduğu mezelerdir acılarımız
can nerde, geyikler nerde, bu baykuşlar neden hep kazanan oluyor
- hayal bilgisi 16
19
usulca içten içe bir balık ağ örmekle meşgul deri altımıza
kurtulmak istiyoruz bu zelzeleden, nasıl da acı veriyor şehrin meydanları
bir slogan gibi düşerse üstümüze yağmur, bu vakitlerde
bu topraktan yaratılmış bedenimi doğaya bırakasım gelir
soğuk yerler mutluluk getirir, diyordum, inanmadınız
şehrin meydanlarından kaçıyorum, yapma çiçekler size karışsın
ben inanmışlığımla kaybettim, artık çobanları düşlüyorum
atam nerede yatar, sürüm nerede, postum nerede
Sevdam, içimde bir nar kalabalıklığına doğru sürüklenir
- hayal bilgisi 16
20
Abdullah Korkmaz
TOPLANSIN DA GELSİN DERT KÂTİPLERİ
Toplansın da gelsin dert kâtipleri
Doldu gam ırmağı taştı yazsınlar
Bir mazlumun ahı geçti hezarı
Döküp kanlı yaşın saçtı yazsınlar
Usandım da düştüm yârin yoluna
Yürüdüm de vardım Erciş İline
Selamın komadı seher yeline
Bülbül gonca güle uçtu yazsınlar
Şu Erciş’in karla kaplı yolları
Halimi söylese olsa dilleri
Hak lutfetse kalem tutsa elleri
Bir garip buradan geçti yazsınlar
Aşına da deli gönül aşına
Düştüm bir vefasız güzel peşine
Ölür isem eğer mezar taşıma
Bir murad almadan göçtü yazsınlar
Zümrani der seven gönül uyutmaz
Karanlık koynunda geceler bitmez
Derdimi demeye mürekkep yetmez
Kara sevda zehrin içti yazsınlar
- hayal bilgisi 16
21
Abdurahman BALTA
BİR KOCA OZANA
Hey gidi Koca Emrah, nerde onca çekilen dert
Mihnet etmeden geçiyor zaman, feleğin suyu sert
Çok sular akmış köprülerin altından, pervasız
Bir zorba gitti, yerine geldi sanki bin imansız
Yok, artık ayvazlar; cana kalmamış yoldaş
Çamlıbel’in çamları Erciş’in yaylalarına sırdaş
Katar katar olmuş gider bizim elden turnalar
Çığrışırmış bülbüllerin, gül bahçen olmuş tarumar
Yiğitlerin her biri, göç etti Cennet-ül Kübra’ya
Hoş bir ses kaldı geride, gönüllerin yürekleri sızlamada
Bir çınar yükselirdi sazından, kökleri medeniyete eş
Aslana av çok, kuzguna yakışır leş
Sorardı hani ozan; “kimin yâri, kime yardı?”
Kader buymuş, toprağa yar ettik Selvihan’ı
Emrah olmak gerek, görmek için kayada cevheri
Sevda iklimin gitti, bozgun sardı her yeri
Emrah’ım, kaygılanma, sen Âşık Ahmet’in oğlusun
Fanilik gömleğini yırt at, kıyamda huzur bulursun
- hayal bilgisi 16
22
Ali Rıza Kaşıkcı
TÜRKÜLER
Sılayı, gurbeti dile getirir
Bazen ağlar, bazen güler türküler
Sevdalı bülbülü güle getirir
Acıyı, hasreti böler türküler
Kimi kilim dokur, kimisi halı
Anlatır bizlere bin türlü hâli
Hem de dertli dertli, ince manalı
Uzaktan uzağa çalar türküler
Edirne’den Kars’a, hep baştanbaşa
Seslenir Konya’ya, Sivas’a, Muş’a
Urfa’ya, Antep’e, Van’a, Maraş’a
Sıcacık bir selam salar türküler
Türküler aş olur, gelir kaşığa
Türküler sermaye, aşka, aşığa
Türküler mirastır, yeni kuşağa
Nefretin pasını siler türküler
Bazen asker yolu gözler bizimle
Bazen Anadolu’yu izler bizimle
Bazen yârimizi özler bizimle
Gönülden gönüle dolar türküler
Türküler içimde serince akar
Kartal olur gökte, ovaya bakar
Toroslar, Tendürek, Ilgaz, Bolkarlar
Ferhat’ça dağları deler türküler
Yemen’de yavrusun yitiren ana
Beşiğe yavrusun yatıran ana
Orduya azığı götüren ana
Yanık yürekleri sular türküler
Rıza’yım, türküler beni anlatır
Sevmeyi iş bilen canı anlatır
Bugünü, yarını, dünü anlatır
Zamanı elekle eler türküler
- hayal bilgisi 16
23
Eray Özay
DOĞA İÇİN
Benim çocukluğumda çayırlar vardı
Alabildiğine yeşil
Narince bulutlara dokunan
Her renginde insan emeğinin gölgesi olan
Koşulları çetin debdebeli
Yamaçları şirin engebeli
Benim çocukluğumda çeşmeler vardı
Yaylalarda billur kaynakları
Kanalları taştan
Suları soğuk ama ısırmayan
Olukları vardı ölü bedenlerden
Kanı akıtılmamış vadesi dolmuş ağaçlardan
Benim çocukluğumda patikalar vardı
Eğri büğrü iniş çıkış
Hepsinin sonu selametti
Şimdi yollar var alabildiğine geniş alabildiğine uzun
Engin otobanlar
Ama duygusuzlar
Benim çocukluğumda çam ağaçları vardı
Dört mevsim yeşil dört mevsim bahar kokulu
Herkes çam kokardı çocukluğumda
Akşamları yeşil tepelerden inerdi
Babalarımız ağabeylerimiz
Alınlarında ter ellerinde nasır
Evlerinde mısır tarlalarından
nakışlarında töre gizli hasır
Çam diplerinde görürdüm çocukları hep
Çocukları çamlar doğurmuş sanırdım
Çocuk aklımla çam kokuları sarhoşluğunda
Şimdi kimse çam kokmuyor oysa
Yeşil tepeler bomboş ve bomboz
Ahşap balkonlu evlerde otururduk çocukluğumda
Sanırdım bir gün balkondan düşeceğim
Kırılacak ahenkle gıcırdayan tahtalar
Şimdi evler de balkonlarda betonarme
Tahtalar yok
Ama daha çok korkuyorum
Kırılacak diye Kaf Dağı’nın ardındaki son umutlar
Dedem kızılcık bastonuyla koyunları otlatırdı
Aklında akşam sohbetlerinde anlattığı
masalların tınıları
Alnında bir ömür dolaştığı sarp vadilerin izleri
Ensesinde kondar kokularıyla karışık ıhlamur esintisi
Annem çamdan yapılmış sofralarda yufka açardı
Babamın ıhlamur ağacından yonttuğu oklavayla
Kışları karaağaçtan tırmıklara diş
küreklere sap yapardı babam
Ayaz keserken mavi damarlarını ellerinde
Yazları tahta arabalarla patikalardan inerdik
Kışın kızak kayardık özgür çocukluğumda
Kırmızı beyaz olurdu kar taneleri
Çalıların tırmaladığı çıplak kollarımızdan akan allarla
Yaylamız, evimiz, arabamız, kızağımız
sabanımız ağaçtandı
Tırmığımız ağaçtan
Toprağa düşerdi önce tohumlar
Yavaş yavaş büyürken çam fideleri
Yüreğimizde büyürdü çamların balımsı reçineleri
Şimdi betonlaştı kalplerimizde evlerimiz
yollarımız gibi
Yılbaşlarında yapay çam ağaçlarında arıyor
çocuklarımız çam kokusunu
Bizse ağaç diplerinde kozalaklardan koyun yapardık
Çam kabuklarından evler
Düşler kurardık evcilik oynarken
Anne olurduk baba olurduk
Severdik sevilirdik
Ve hep çam kokardık
Kondar: Karadeniz yaylalarında yetişen bir tür yabani
nane.
- hayal bilgisi 16
24
Hakkı Aytaç
LATİKA
Beni çok önceden vurmuşlar gibi davran
İdam mangasının karşısında aklımdan geçen son isim
Bir faciadan geriye kalan gözle görülür tek iz
Sorgu odasında itiraf edilen tek kelime
Uçurumun kenarında hatırlanan tek şey
La-ti-ka üç hece müteşabih ayetler gibi anlaşılmaz
Latika benzeyişlerle yıkanmış bir ömür
Latika bir kaybedişin öyküsü
Trenden uzatılan bir elin asla yakalanmaması gibi
Operanın işkence kokan anlarını hatırlatır Latika
Latika olmayan bir hayatın teatral sezgisi
Latika olmayacak bir ölümü defalarca yaşatır
Ağlayışlarla sarılıp yeniden hayatı kucaklamaktır işte Latika
Kayıp Hint sokaklarında aşkın tek tek yüzlerde aranmasıdır Latika
Bir ihtimalin ardından ömür üstüne ömür tüketmenin adıdır belki
Gölgelerin dansında unutulan hareketler Latika’nın umutsuzluğudur
Soruların doğru cevaplarının altında bilinmese de hep Latika vardır
Gözlerden bir göz istersin o da sadece Latika’nın milyoner gözlerini
Rupilerin değer biçemediği tek şey Latika’nın ürkek sesidir
Latika! Giderken geriye tek bir söz bile bırakmıyorsun
En saf mercan inciliğiyle getirilen sözler
Sadece ömür boyu yolculuğun tesellisi
Her gün geleceğini bilmeden aynı saatte
Aynı İstasyonda günleri yitirmenin adıdır
Bir bekleyişin en tatlı gülümsemesidir Latika
Öldükten sonra kavuşmak kaderidir Latika’nın
Herkes gider istasyondan Latika bile
Bekleyişin müdavimleri hala ordadır
- hayal bilgisi 16
25
Ömer Kara
BİZİM EMRAH
Dedim sizin Emrah nicedir, kimdir
Dediler Erciş’te çınardı Emrah
Dedim ne hocadır ne de âlimdir
Dediler aşk ile yanardı Emrah
Dedim zengin miydi, ne yer-içerdi
Dediler garipti, yoksul, naçardı
Dedim yolun hangisini seçerdi
Dediler hak diye dönerdi Emrah
Dedim alkışlar mı köhne düzeni
Dediler bu çağın dik baş ozanı
Dedim asri miydi fikri, izanı
Dediler yarına fenerdi Emrah
Dedim hakkın dergâhına yar mıydı
Dediler olmasa ‘kulum’ der miydi
Dedim yüreğinde kini var mıydı
Dediler dosta can sunardı Emrah
Dedim bir de varmış güzel dilberi
Dediler ayrıdır dilberin yeri
Dedim epey aradı mı o yâri
Dediler her sözde anardı Emrah
Dedim neler idi lisan-ı virdi
Dediler halkıydı en büyük derdi
Dedim dostlar hani size ne verdi
Dediler çağlayan pınardı Emrah
- hayal bilgisi 16
26
Birkan Akyüz
AĞLAR
Sevdamı ben sana nasıl anlatsam
Usul ağlar, erkân ağlar, yol ağlar
Yârim saçlarına uzanıp yatsam
Zülüf ağlar, perçem ağlar, tel ağlar
Ah senin aşkınla düşerim nara
Bağrımda açıldı onulmaz yara
Bülbül figan eder o nazlı yara
Lale ağlar, sümbül ağlar, gül ağlar
Gönül bir çocuktur; naz eder, küser
Yokluğun keskin bir bıçaktır, keser
Özlem tayfunları ruhumda eser
Boran ağlar, rüzgâr ağlar, yel ağlar
Sitem yağmurları dolar elime
Kalemden dökülür birkaç kelime
Hasretle beslenmiş garip halime
Gurbet ağlar, yaban ağlar, el ağlar
Şiirlere sığmaz, söze çok olur
Sabır taşı çatlar, cana tak olur
Yanar kara bağrım, söner, yok olur
Ateş ağlar, alev ağlar, kül ağlar
Özlemim tutuşur ağıt yakılır
Gökler sağnak sağnak yere yıkılır
Gözüm yaşı yüreğime dökülür
Nehir ağlar, ırmak ağlar, sel ağlar
Aşk yağmuru sinesine sarılır
Silem desem dideleri darılır
Akar gider mavilerde durulur
Derya ağlar, deniz ağlar, göl ağlar
- hayal bilgisi 16
27
Murat Tapar
KEŞKE DİYEMEDİM
Gönlümü kıranları kim anlar
Gözyaşı döktüğüm al kanlar
Adalet diyen çobanlar
Güdüldüm de keşke diyemedim
Sabrım açar nergis, gül, lale
Sığındığım bir kuru kale
Yağmur çamur garip hale
Büründüm de keşke diyemedim
Aşkta tomurcuk filizlenirim
Melanet hırkasında temizlenirim
Maşukun ahında gizlenirim
Yandım da keşke diyemedim
Bir hal oldu sevenlere
Gurbete yangın verenlere
Küllerini savurup gelenlere
Sustum da keşke diyemedim
Çocukluğum hayallerime yanıktı
Yüreğim gördüklerime tanıktı
Vicdanım heyecanıma sanıktı
Büyüdüm de keşke diyemedim
Ne ümitlerim kaldı yarından
Gittin gideli yanarım narından
Maziye dalarım varından
Sevdim de keşke diyemedim
Umudu ektim bir kara günde
Sevdaları gönderdim artık sürgünde
Koşamadım yarına, kaldım dünde
Üşüdüm de keşke diyemedim
Çocukken sığamadım ideallere
Bir güvercin kanadında hayallere
Yaprak yaprak sonbahar güzlere
Nefes verdim de keşke diyemedim
Çok günler geçirdim bu handa
Namertler gördüm bu meydanda
Irmak ırmak gözyaşım ruhumda
Islatmadı da keşke diyemedim
Bir çağa eriştim ki sırdan sırdaşa
Güneşte üşüdüm kardan kandaşa
Bir ömür geçirdim yardan yoldaşa
Öldüm de keşke diyemedim
- hayal bilgisi 16
28
Ali Cem Akbulut (Rüsvai)
DEDİM DEDİ
Dedim ala gözlüm bu can aşığın
Dedi aşk ehline azabım vardır
Dedim niyazgahım aziz eşiğin
Dedi ziyarete mihrabım vardır
Dedim gece gündüz adındır virdim
Dedi senin gibi niceyi gördüm
Dedim derbederim hiçliktir yurdum
Dedi nice meczup ahbabım vardır
Dedim nefesindir bizim demimiz
Dedi uğunursun olmaz emimiz
Dedim bahri aşka saldık gemimiz
Dedi bir tufanlı girdabım vardır
Dedim güzellere evvelsin sonsun
Dedi benim ile olamaz ünsün
Dedim şeş cihette görünen sensin
Dedi mecnunlara serabım vardır
Dedim kapılmışım ezel çığrına
Dedi kirpik okum değer bağrına
Dedim canım kurban olsun uğruna
Dedi aman bilmez kasabım vardır
Dedim cevr etmek ne ey saçı leyla
Dedi güzellerin töresi böyle
Dedim cemaline müyesser eyle
Dedi ağyar görmez nikabım vardır
Dedim kerem eyle visalden bana
Dedi firkat ile gez yana yana
Dedim Rüsvai’yim gulamım sana
Dedi nice nice harabım vardır
- hayal bilgisi 16
29
Mustafa Yılmaz Boz
DELİ GÖNLÜM GERÇEKLİKTEN IRAMA
Deli gönlüm gerçeklikten ırama
Yalan yanlış hayal kuran olursun
Biliyorum aşkta gurbet zor ama
Gittikçe sılaya varan olursun
Hakka çalış biraz zamanın varken
Güneş dünyasına doğmuyor erken
Bir aşkın elinden kurtuldum derken
Bir aşkın elinden kerem olursun
Gönül sevgi bekler arzuman değil
Bekler sadakati her zaman değil
Girsen aşk bağına bahçıvan değil
Dostun gül bağına deren olursun
Cilt cilt kitap olsam yetmem ben bana
Kurtla körpe kuzu gelmez yan yana
Kahıroğlan kanma insan oğluna
Cahil cugaraya yaran olursun
- hayal bilgisi 16
30
Erdal Ercin
SEN GİDERSEN ÖLÜRÜM
Aman desem, bağışlasan suçumu
Biliyorum, sen gidersen ölürüm
Düşündükçe tutam tutam saçımı
Yoluyorum. Sen gidersen ölürüm
Gönül taşı oturmazsa yerine
İnsan canı teslim etmez birine
İpin ucu sende diye derine
Dalıyorum. Sen gidersen ölürüm
Kudretim bu; karıncanın kararı
Yırtınsam da dokunmuyor yararı
Bütün kârı veriyorum, zararı
Alıyorum. Sen gidersen ölürüm
El aleme göre her şey numara
Kimi görsem çatıyorum bu ara
Deli başı alıyorum, duvara
Çalıyorum. Sen gidersen ölürüm
Bir denklemi bıçak gibi saplıyor
Çöz diyorsun, beni korku kaplıyor
Çarpıyorum, çıkarıyor, topluyor
Bölüyorum. Sen gidersen ölürüm
Kış gelince derelerin buzuyum
Yaz gelince kayaların tuzuyum
Bir sürüde bir başına kuzuyum
Meliyorum. Sen gidersen ölürüm
Benim rızkım alın teri, bilekten
Kul başına ne gelirse Felek'ten
her hatamı geçiriyor elekten
Eliyorum. Sen gidersen ölürüm
Çentik attım tabancamın sapına
Hodri meydan! sülalenin topuna
Seni alıp kaçırmaya kapına
Geliyorum. Sen gidersen ölürüm
Estirince ayrılığın iklimi
Tutamadım, açık ettim saklımı
"Gitmez" diyor, "gider" diyen aklımı
Çeliyorum. Sen gidersen ölürüm
Bilmeliydim, başımdaki huniden
Sinirlerim darma duman, yeniden
Hiç sebepsiz, birden bire, aniden
Gülüyorum. Sen gidersen ölürüm
Bir şairin sermayesi kelâmı
Dil dökeyim, kesme benden selamı
Gözlerini görmüyorsam belâmı
Buluyorum. Sen gidersen ölürüm
Kaç zamandır bozamadım orucu
Gönül hasta, şiir yazmak yorucu
Ölçü düştü, topallıyor bir ucu
Siliyorum. Sen gidersen ölürüm
Zalım poyraz heder etti gülümü
Irgaladı; yaprağımı, dalımı
Yatıp kalkıp Allah'ımdan ölümü
Diliyorum. Sen gidersen ölürüm
Sicim gibi döküyorum, yaşları
Gözyaşımla yıkıyorum taşları
Yırtıp göğüs kafesimi, kuşları
Salıyorum. Sen gidersen ölürüm
Gam yokluyor, kahır boydan aşıyor
Kalp tekliyor; ritim nabız şaşıyor
İkide bir merdivene düşüyor
Kalıyorum. Sen gidersen ölürüm
Çıldırmaya ayarladım, zamanı
İntihara kilitledim, dümeni
Bastım evin ortasına, dumanı
Soluyorum. Sen gidersen ölürüm
Gitme! Susuz bırakırsın bağımı
Kurutursun; fitilimi, yağımı
İpi alıp kıl boynuma düğümü
Doluyorum. Sen gidersen ölürüm
Eve gelip beni ipten indirme
Kararlıysan faydası yok, kandırma
Gideceksen yarı yoldan döndürme
Ölüyorum. Sen gidersen ölürüm
- hayal bilgisi 16
31
Gülten Tellioğlu
NE YAZAR
Aşılmaz dediler yârin yolları
Bedeli hasretlik olsa ne yazar
Kapının ardına sürmüş yılları
Geçmişe vefasız kalsa ne yazar
Tükenmez derdimi beyana durdum
Kederler içinde bağrıma vurdum
Pervane dünyadan cananı sordum
Aşk od ‘unda yüzüm, solsa ne yazar
Ol nazlı cananı gelir sandığım
Mahitap hüsnünü görüp kandığım
Hicran ateşiyle köz köz yandığım
Beni dertten derde salsa ne yazar
Ömür denilen çatlak bardak sanki
Sırat ’tan aşağı düştüm zaman ki
Bir avuç küle döndüğüm o an ki
Encamımı hüsran alsa ne yazar
Bilindik bir acı değil bu başka
Sırtımı dayadım dağ gibi aşka
Eyüp gibi sabrım, olsaydı keşke
Umudu hasretin çalsa ne yazar
Beddua edilmez geri dönermiş
Nefret ateşi gün olur sönermiş
İnsan olan hep sevgiyi önermiş
Yalandan yüzüme gülse ne yazar
Öfkeyle kibirle eğdin başımı
Defalarca kırdım sabır taşımı
Gözümden yüzüme akan yaşımı
Kahırlar içinde silse ne yazar
Vefayı sevgiyi küle döndüren
Beyhude işlerle ömür çürüten
Gözlerine sisli perde çekilen
Ferhat gibi dağı delse ne yazar
Dilhanî, efkârdan olsan da heder
Bitmez mi sanırsın bu gam keder
Buncadır çektiğin çileler yeter
Vefasız kabrini bulsa ne yazar
- hayal bilgisi 16
32
Murat Demir
GÖNLÜNDE SEVGİ OLANIN
Gönlünde sevgi olanın
Karada akı bulanın
İnsanın özün bilenin
Can yoluna feda olsun
Şu dünyanın tüm malını
Saçsam salını salını
Sormadan bilen garip halini
Can yoluna feda olsun
Aman hey çileli başım
Bir gün doğru gitsin işim
Nokta sırrısın kardaşım
Can yoluna feda olsun
Be altında duran nokta
Sana mana veren nokta
Kamu mülkü kuran nokta
Can yoluna feda olsun
Şu âlemi seyr eden
Leyl ü Nehar devr eden
Kahhar adıyla kahr eden
Can yoluna feda olsun
Murat olup geldim tene
Çok yer gezdim döne döne
Söz geçiren aya güne
Can yoluna feda olsun
- hayal bilgisi 16
33
Umut Maminoğlu
ÜSTADA
Bu nasıl sevda bilmem, noktanda neler gördüm
Yedi zindan içinde ömrünü eler gördüm
Hak narında yanarken cemalin güler gördüm
Bir daha yanmam diye kül ağlıyor Üstadım
Aslı hakka olmalı, her zerrede çabanın
Duyulmayacaksa sesi yörük soylu obanın
Dağlardan getirmezse türküsünü çobanın
Ne yapacak esip de, yel ağlıyor Üstadım
Ne fermanca buyrulur, ne bülbülce şakınır
Ne söylenen dinlenir, ne yazılan okunur
Öyle öksüz kalışı, bana nasıl dokunur
Kırk yerilen kırılan, dil ağlıyor Üstadım
Hicap duyar su kıraç tarla bulup akmazsa
Toprak utanır elbet, tohum başak çıkmazsa
Gül onu anlatmazsa, kokusuyla kokmazsa
Can suyunu taşıyan dal ağlıyor Üstadım
Gök kubbemde yankıdır yüreğinin atışı
His deryamın üstüne yakamozlar katışı
Ne kadar sürer daha kır atların yatışı
Zaferden aşınmayan nal ağlıyor Üstadım
Asmalı Mescit Sokak hicabından tütesi
Yorar durur aklımı, ben ve benden ötesi
Örümceğin ağına kök salıp da bitesi
Aşka kurban olmazsa gül ağlıyor Üstadım
Abdülhakim Arvasi adı kutlu bedenden
Arınır cümle beşer, türlü niçin nedenden
Elif şikayetçidir yüz sürmeden gidenden
Cim ağlıyor ardımdan “Zel” ağlıyor Üstadım
Ağlamak gerek artık, utanmak desen az
Çatlat kabrini usta, sen yine şiirler yaz
Vurmuyorsa tezene, Veysel’ce değilse saz
Tınısı dökülmeyen tel ağlıyor Üstadım
Adem olsun diyerek müsebbibi her âhın
Şeytan hala bekçisi kapımdaki günahın
Kalkmıyorsa el hakka, seherinde sabahın
Semadan mahrum kalan el ağlıyor Üstadım
- hayal bilgisi 16
34
Ahmet Coşkun
NE ANLAR
Başın tanrı göğsüne koyan dağlar
Bu da töre adet mi hey ağalar
Seveni yolda bırakıp ağlarlar
Yar derdini anlamayan ne anlar
Hasrete gurbete salar sevdayı
Gelin eder günsüz telli turnayı
Oturup muhabbet kurar sofrayı
Aşka düşmeyenler aşktan ne anlar
Yaralanıp yar düşmez mi yollara
Can hesabı sorulmaz mı onlara
Kolları boşta koyan kör kullara
Hakka öz vermeyen sözden ne anlar
At atlayıp bayrağın koşturmayan
Sevda yolunda beden biçtirmeyen
Kudret pınarından su içtirmeyen
Gölgede beleş vatandan ne anlar
Sana bana sır yukarıda ayan
Asırdır gaflet uykusundan uyan
Ayrı gayrı yol yoktur bu yol insan
Dört nebi bilmeyen dinden ne anlar
- hayal bilgisi 16
35
Emrullah Bedir
BANA ÇOCUKLUĞMU GERİ GETİRİN
Büyüyünce geçer zor günler derdim
Şimdi ıstırabım çok daha derin
Masallar okurken ümitlenirdim
Bana çocukluğmu geri getirin
Canımı yakmazdı aşkın acısı
Bilmezdim ne demek hasret sancısı
Şimdi yolcu gitti gönlüm hancısı
Bana çocukluğmu geri getirin
Tarladan dönerdim bedenim yorgun
Gülmeyen günlere yüreğim kırgın
Yine de değildim hayata dargın
Bana çocukluğmu geri getirin
Yarınlarda sevinç aramıyorum
Kaf Dağı nerede soramıyorum
Artık hayal bile kuramıyorum
Bana çocukluğmu geri getirin
Derede, tepede çoban olsam da
Kuzular melerken hüzün dolsam da
Oyun oynamasam, yalnız kalsam da
Bana çocukluğmu geri getirin
Ömrümden azalan manasız yıllar
Çıkmaz sokaklarda kaybolan yollar
Ümidimi çalan insafsız kullar
Bana çocukluğmu geri getirin
- hayal bilgisi 16
36
Mustafa Yaman
İNCE
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Demiş deyen bundan yüz yıllar önce
Bir koltuğa çöküp adam olanlar
Koltuktan inince anlarlar anca
Olan değil, mutlak olacak bahis
Edilmezse eğer yaşanır yeis
Demeyin sakın ha, bunda yok beis
Bilinir mutlaka tahttan inince
Sayın ki makamdan geçenler nerde
Biz avuç açmadık asla namerde
Bre şaşkın namın geçmez her yerde
Koltuktan inince görülür bence
Asıp kesmek elbet koltukta geçer
Fakire hor bakar, zengini seçer
Kılıcı keskindir her yeri biçer
Ayılır önüne melek gelince
Heybende var ise azıcık azık
Sonunda kendine etmezsin yazık
İnsana insanca baktıysan nazik
Yüzün güler haklar helal olunca
Yamanım sözümü derim engine
Beğenen beğensin koysun dengine
Çıkar için avuç açmam zengine
Rabb’im köprü koymuş kıldan pek ince
- hayal bilgisi 16
37
Mehmet Can Eren
GARİP BÜLBÜL
Garip bülbül olup da aştım Türkmen yolunu
Taştı dağların ak dumanı, göğsüme doldu
Bir çift kumru gördüm pınarda, şaştım yolumu
Düştü aklıma yârin aşkı, bağrım tutuştu
Gözlerin boncuk olmuş bakar dal arasından
İşlenmiş eynin ilmek ilmek kar beyazından
Kanıyor gönlüm oluk oluk yâr yarasından
Seni anıyor türkü türkü, garip bülbülün
Açma kanadın yüce dağa, melek olursun
Dökme yüzüne perçemini, sonum olursun
Vurma gönlüme hançerini, kanlım olursun
Viran sinemde sarmalarım, boğuyor telin
Sarhoş misali döndürürsün gülüşün görsem
Konsam yanına ağlatırsın, konmasam öldüm
Ayılırım kahve gözünden bir yudum alsam
Tutsam belini ağlatırsın, tutmasam öldüm
Soltoğlu murada süzülen bir garip kuştun
Nicedir kırıldı kanadın, ummana düştün
Sevda çöllerinde vurulup, beriye geçtin
Dizinde derman da kalmadı, nerelerdesin
- hayal bilgisi 16
38
Zeki Altın
KENDİMİ OKUMA KILAVUZU
1. uzun sardunya bahçelerini geçerken
-----kendime uğrayışımın ilk günü
ben merhamet uzuvlarımın
çürüdüğüne inanmadım
inanmadım hiçbir insanın
gece yarısı uyurken dertlendiğine
dilimin kireçlenen sözcüklerinde
hep adını aradım yarım yamalak
bitkin takatimle bir şiiire kadar
sorduğumda tüm çocuklar evsizdi
bu çaresizliğimi affet Allah'ım
elimin tutmaması bir çocuğun elinden
bir acı olarak yetebilir bana ömrümce
tüm şairler yalan söylüyorlar, duydum
gökten hiçbir kuş memnun değildi oysa
denizden esse de meltem
yanaşamıyor hiçbir sevgilinin saçlarına
2. mülteci yalnızlığıma dayanan
---çocuk ağrılarım ve ilk sabah
sınırlarını gözlerinin ihlal ettiği sevdam
bir ihtilal sonrasını yaşıyor çaresizce
-mecnun bunun neresinde
-leyla neresinde
aşkın kurak bakışları kutsarken gönlü
bırak tüm sözler kifayetsiz kalsın
elinden kevser aksa bir nehir
akışı gibi yüreğim tazelese kendini hep
susmaz hiçbir saat geçerken ellerimden
bana seni hatırlat! desem ki seni
hatırlat bana ilk gördüğüm çiçek gibi
narin bir bahar, yahut kış kardeleni
- hayal bilgisi 16
39
Muhammed Fatih Yıldız
BENİM ŞEHRİM
benim şehrim diye başlayan bir roman yazılıyor. oysa
orası şehir değil. köy.
Gülüşümün kenarına tüneyen
o titrek zehri
Kışın, o bağırtıcı çiziklerini
Aşarak, dururdum;
Bestelenmiş köylerin,
Yiğit, gülizar kızlarına karşı.
Bükülen kırgın bileklere,
Taştan mekteplere
Barış sembolü bayraklara tutunarak;
Zamanı ağlardım seslerimden
Kursağımda, çocuk çığlıkları kalmazdı,
Yırtık damarlarımdan zemberek;
Emmezdi kanımı.
Nefreti hazmettiren yeşillik soldururdum,
Arzın semayla birleştiği yerde
Enlenip büzülürdüm.
Mezar taşlarından sakınarak,
Korkuya katardım ayrık sesleri.
Çoban cesetlerini, ölüşlerine kusardım.
Karnı deşilen zahirlerin,
Boyun iplerinin, kan kırmızısının;
Önüme açtığı genişliği sarardım.
Şimdi, bulunmaz çopur yüzlere
Denk gelecek bir sarkıt.
Bizi, öfkeli sahnelerden
Kundura çivilerinden,
Donuk köprülerinden gözlerin
Ayırmaz, güçlü kalemler.
Zafer sarhoşlarına bozgun,
Bıkkın, rahatsız ve azgın necisler saçmak
Soluklatmaz bizi.
Soluklatmaz, bendeki kırgın güneşleri.
Ey, sesi kısılan boz anlatıcı!
Söyle ne deniyordu bu anda;
Akşam, kapanışlarımı boğuyor.
Vakit, zihnimi keskin bıçakların
incittiği anlarda duruyor.
Donuyor tanınmaz çehreler,
Tıfıl kalmış veletler,
Yerle bitişik, eli havanın yoğunluk
kıvamına denk düşen sefiller
Bir tek, parlayan bir boyut
işleniyor, sararmış parmaklarıma.
Sıkıyor bendeki bastırık kımıltıları.
Sıkıyorum, demirden seslerin
beyaz kokularına karışan
dişli bir ayrıntı oluyorum,
Boşluğun ağrısına vuran.
İhtilafların, o keskin, boş kokusundan.
Yanık inadından duruşların
Uzansak, dağların karda kalmış yerlerine.
Şehrimize, davarların yayıldığı
dingin anlarda duruyor vakit.
Bir ekin olsak, diyoruz
Süleyman olsak.
Havaya denk düşen eller
Kardeşimiz yeniden
Beyhude coşkulardan arınsak;
Toplanıp zakkum ağaçları birden
İçinden ırmaklar akan
Firdevslere dönüşse;
Artık, ne boş bir söz orada
Ne güneş, ne zemheri.
Yalnız, selâm.
- hayal bilgisi 16
40
Ömriye Karataş
AYABAKANLAR GÜNEŞE DÖNDÜ YÜZÜNÜ
nasırlı elleriyle
turuncu fiat traktörüyle
alın teriyle
hayat veriyor
bereketli Anadolu toprağına
elinde çapası, tırpanı
Yüreği çalışkan
eli cömert
anadolu adamı
çiftçi babam
kalmış düş bahçelerinde
kurak topraklara
can suyu veren çiftçi babam
varsam çalsam
ahşap tokmaklı kapısını
olur mu yine umudum ayabakan tarlası
gündeliğe gider anam
pamuğa, tütüne
mevsimlik hüzünlerle
yirmi beş kuruşluk yevmiye ile
Kızına alacak ahşap çeyiz sandığı
Sahi bu sandığa ne girer ana
leylek göçleriyle
ben de göçer miyim
senin yuvandan
hüzne yaprak döker miyim ana
sorular da tarladaki korkuluklar gibi
korkutur bazen insanı
cevaplamıyor anam
pamuğa gidiyor beyazlarla
yüzünü neden saklıyor anam
güneş yakıyor düş kırıklıklarını
evde nakış işliyor büyük abam
gün dönüyor
ayabakanlar dönüyor
yüzünü güneşe
dönüyor
üzümler şaraba
başaklar buğdaya dönüyor
hareli mintanım
canfes kumaş aynalı pullum
erguvan baharıyla
gelin duvağına
ilk gecenin kara yasına
söyle anneme
al gömlekler
cam göbeği maviler giymem ben
toprağın kokusunun huzuruyla
tohumunu savuruyor babam
öğütüyor buğdayını
derin hazlarla
dal dal, çiçek çiçek
çiçeklenmiş içimde
çocukluğumun ayabakan tarlaları
köstekli saatin
hep ayrılık saatlerine mi ayarlıydı
güzel babam
narımızı, turuncumuzu
şekerpancarımızı, buğdayımızı
kolzamızı, haşhaşımızı, arpamızı
alıp götürdü boranlar
yolların kavşağında susmuş
beli iki büklüm anam
kanatlanıyor
yırtıcı kentlerin göç ülkesine
telli turna
tarlamızda otlar yabancı
sesim yabancı
meşe palamudunda ağlıyor ibibik kuşu
süleymana haber mi getirdin Belkıs’tan
çocukluğumun elçisi ibibik
sus sus sen de sus
sustu nasıl olsa
bir dağ gibi sustu
viran bağlar
koyup gittiler
ibibik ötüşleriyle toprağı
suyu havayı
şehirlerin ağır gölgelerindeki gecekondulara
başkalarının hayatlarına
boşluktur hazanda
ibibiğin meşe palamudundaki yuvası
bense güneşe dönüyorum yüzümü
oturmaktayım ayabakan tarlasında
bakıyorum tarla kıyısından
çatlamış toprağa
dudağımdaki zamanın külleriyle
karacalar iniyor
baba bak
karacalar
çocukluğumun dağının eteğinden
ekim nöbetleriyle
biçerdöverler girmeden
ağustos gelince
yeniden yürüyelim
ayabakan tarlalarında
her insan özüne döner bir gün
döner toprağa
içimde aya bakan
bir çocuk ağlıyor
ayabakanlar
güneşe yüzünü döndü
gel artık
göç yörüngelerinde
yolunu kaybeden kuşlarla
eskimeden çocukluğumun masum yüzü
- hayal bilgisi 16
41
Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi olarak,
Ercişli Emrah Şiir Ödülü’nün gerçekleşmesinde katkıları olan aşağıdaki isimlere
teşekkür ederiz.
Erciş Kaymakamı
MEHMET ŞİRİN YAŞAR
Ana Sponsor:
OSMAN KAYA
Sponsorlar:
HALİS BAHÇE
YILMAZ ŞİT
İZZET AKAN
Medya Sponsoru:
FOTO CAFER
Hayal Bilgisi Edebiyat Dergisi
Ercişli Emrah Özel Sayısı Sponsoru:
BAHATTİN SAMİ DEMİR
Seçici Kurul Üyeleri:
AYŞE ÜNSAL
SELAHATTİN KOŞAR
OSMAN KAYA
ÖMER FARUK ARLI
Sunucular:
BARIŞ KUL
GÜLŞEN ÇAĞAN