19
HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI SARSINTILARI Aytül Kasapoğlu Özet Bu yazının temel amacı, 13 Haziran 2013 de İstanbul/Taksim’de başlayan ve ülkeye yayılan Gezi Parkı olayları hakkında yapılan farklı değerlendirmeleri gözden geçirdikten sonra, olaylara damgasını vuran ve Başbakan tarafından sıkça kullanılan “çapulculukkavramının toplumda yeniden anlamlandırılmasını, bir kent etnografı olarak da tanınan Goffman’ın (1974) “Çerçeve Analizi”ni (Frame Analysis) kullanarak göstermektir. Bu çalışmada “Kapsamlı Kültürel Sosyoloji”nin (Edles, 2002) yapı, birey ve kültürü birlikte alan yaklaşımı, Bourdieu (1984) ve Goffman’dan (1974) hareketle uygulanmaya çalışılmıştır. Türkiye’de bazı iktisatçı ve sosyologların “sınıfsal/siyasi” (K.Boratav, K. İnal, M. Özuğurlu); bazılarının “sivil toplum(M. K. Coşkun, P. S. Alpman) ve üçüncü bir grubun da (A. Akay, N. Göle) “kimlikve “kültür” temelli analiz yaptıkları gösterildikten sonra, “hepimiz çapulcuyuz” şeklinde özetlenecek yeni çerçeveye oturtma örnekleri sosyal medyadan yararlanarak sunulmuştur. Sonuç olarak” sınıfsal”, “toplumsal “, “gençlik” hareketi gibi farklı kavramlaştırmalar yapmalarına karşın, incelenen sosyal bilimcilerin Gezi olaylarını gelecek için önemli bir dönüm/kırılma noktası olarak değerlendirdikleri ve her şeyden önce de polisin iktidarın baskı aracı olarak şiddet uygulamasına karşı bir tavır sergiledikleri belirlenmiştir. Öte yandan, çerçevelerin sabit kalmayıp yeniden tanımlanmasında kültürün (zengin mizah geleneği) ve bireylerin (entelektüel, genç, yaşlı kentlilerin) yaratıcılıklarının, yapı (kapitalist sistem) kadar önemli olduğunu göstermesi açısından çalışma önem kazanmaktadır. Yazıda ayrıca kuramsal tartışmalardan hareketle, yaşayan kültür ve sınıfın; kültürel sermaye ile ekonomik sermayenin birlikte düşünülmesi ve mekanın (şehir/mahalle)analize katılması önerilmiş bulunmaktadır. Anahtar kelimeler: Gezi, sınıf, sivil toplum, kültür, çerçeve analizi, kent etnografisi Giriş 13 Haziran 2013de İstanbul’da Taksim çevresindeki bir parkın kentsel dönüşüm iddiası ile ağaçlarının kesilmesine karşı şehir plancılar, mimarlar gibi uzmanların yanı sıra, çevreci gençler ile diğer duyarlı vatandaşların başlattığı direniş, başta Ankara olmak üzere Türkiye’nin diğer kentlerine de yayılarak iktidara muhalefet eylemine dönüşmüştür. Kuşkusuz direnişin isyana dönüşmesinde 1 Mayıs’ın Taksim’ de kutlanmasına izin vermeyen muhafazakâr iktidarın genel olarak itirazlarla karşılanan otoriter söylemi kadar baskı aracı olarak kullandığı polisin uyguladığı orantısız şiddetin de rolü büyük olmuştur. Toplumun değişik katmalarından çok sayıda kadın, erkek, genç, yaşlı, sanatçı, aydın, işçi, memur, meslek sahibi, partili, partisiz, çalışan veya işsiz, inançlı veya inançsız, mezhebi ve meşrebi farklı kentli vatandaşın eylemlere katılımı karşısında Gezi olayına birçok kesim tarafından bir ad konmaya çalışılmasının yanı sıra sosyologlar tarafından da farklı değerlendirmelerin yapıldığı dikkat çekmektedir. Bu yazının temel amacı 13 Haziran 2013 tarihinden itibaren ortaya çıkan farklı görüşleri gözden geçirerek, bunların benzer ve farklı yönlerini sergilemek ve daha sonra yaratıcılık şaheseri olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacak bir örnek olan “çapulculuk” kavramının yeniden anlamlandırılmasını ya da bir çerçeveye oturtulmasını (reframing) Goffmandan (1974) yararlanarak göstermektir. Çünkü sosyal medyanın çok etkili olduğu günümüz bilgi toplumunda söylemlerin sosyolojik analizi toplumun anlaşılmasında ayna rolü üstlenerek önem kazanmaktadır. Ancak, analizlere geçmeden Marksist klasik sınıf analiz ve kavramlaştırmasına alternatif olarak geliştirilen ve güncelliği yüzünden önem kazanan Weber (1946) temelli

HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ:

13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI SARSINTILARI Aytül Kasapoğlu

Özet

Bu yazının temel amacı, 13 Haziran 2013 de İstanbul/Taksim’de başlayan ve ülkeye yayılan Gezi Parkı

olayları hakkında yapılan farklı değerlendirmeleri gözden geçirdikten sonra, olaylara damgasını vuran ve

Başbakan tarafından sıkça kullanılan “çapulculuk” kavramının toplumda yeniden anlamlandırılmasını, bir kent

etnografı olarak da tanınan Goffman’ın (1974) “Çerçeve Analizi”ni (Frame Analysis) kullanarak göstermektir.

Bu çalışmada “Kapsamlı Kültürel Sosyoloji”nin (Edles, 2002) yapı, birey ve kültürü birlikte alan yaklaşımı,

Bourdieu (1984) ve Goffman’dan (1974) hareketle uygulanmaya çalışılmıştır. Türkiye’de bazı iktisatçı ve

sosyologların “sınıfsal/siyasi” (K.Boratav, K. İnal, M. Özuğurlu); bazılarının “sivil toplum” (M. K. Coşkun, P.

S. Alpman) ve üçüncü bir grubun da (A. Akay, N. Göle) “kimlik” ve “kültür” temelli analiz yaptıkları

gösterildikten sonra, “hepimiz çapulcuyuz” şeklinde özetlenecek yeni çerçeveye oturtma örnekleri sosyal

medyadan yararlanarak sunulmuştur. Sonuç olarak” sınıfsal”, “toplumsal “, “gençlik” hareketi gibi farklı

kavramlaştırmalar yapmalarına karşın, incelenen sosyal bilimcilerin Gezi olaylarını gelecek için önemli bir

dönüm/kırılma noktası olarak değerlendirdikleri ve her şeyden önce de polisin iktidarın baskı aracı olarak şiddet

uygulamasına karşı bir tavır sergiledikleri belirlenmiştir. Öte yandan, çerçevelerin sabit kalmayıp yeniden

tanımlanmasında kültürün (zengin mizah geleneği) ve bireylerin (entelektüel, genç, yaşlı kentlilerin)

yaratıcılıklarının, yapı (kapitalist sistem) kadar önemli olduğunu göstermesi açısından çalışma önem

kazanmaktadır. Yazıda ayrıca kuramsal tartışmalardan hareketle, yaşayan kültür ve sınıfın; kültürel sermaye ile

ekonomik sermayenin birlikte düşünülmesi ve mekanın (şehir/mahalle)analize katılması önerilmiş

bulunmaktadır.

Anahtar kelimeler: Gezi, sınıf, sivil toplum, kültür, çerçeve analizi, kent etnografisi

Giriş

13 Haziran 2013’de İstanbul’da Taksim çevresindeki bir parkın kentsel dönüşüm

iddiası ile ağaçlarının kesilmesine karşı şehir plancılar, mimarlar gibi uzmanların yanı sıra,

çevreci gençler ile diğer duyarlı vatandaşların başlattığı direniş, başta Ankara olmak üzere

Türkiye’nin diğer kentlerine de yayılarak iktidara muhalefet eylemine dönüşmüştür.

Kuşkusuz direnişin isyana dönüşmesinde 1 Mayıs’ın Taksim’ de kutlanmasına izin vermeyen

muhafazakâr iktidarın genel olarak itirazlarla karşılanan otoriter söylemi kadar baskı aracı

olarak kullandığı polisin uyguladığı orantısız şiddetin de rolü büyük olmuştur.

Toplumun değişik katmalarından çok sayıda kadın, erkek, genç, yaşlı, sanatçı, aydın,

işçi, memur, meslek sahibi, partili, partisiz, çalışan veya işsiz, inançlı veya inançsız, mezhebi

ve meşrebi farklı kentli vatandaşın eylemlere katılımı karşısında Gezi olayına birçok kesim

tarafından bir ad konmaya çalışılmasının yanı sıra sosyologlar tarafından da farklı

değerlendirmelerin yapıldığı dikkat çekmektedir.

Bu yazının temel amacı 13 Haziran 2013 tarihinden itibaren ortaya çıkan farklı

görüşleri gözden geçirerek, bunların benzer ve farklı yönlerini sergilemek ve daha sonra

yaratıcılık şaheseri olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacak bir örnek olan “çapulculuk”

kavramının yeniden anlamlandırılmasını ya da bir çerçeveye oturtulmasını (reframing)

Goffman’dan (1974) yararlanarak göstermektir. Çünkü sosyal medyanın çok etkili olduğu

günümüz bilgi toplumunda söylemlerin sosyolojik analizi toplumun anlaşılmasında ayna rolü

üstlenerek önem kazanmaktadır.

Ancak, analizlere geçmeden Marksist klasik sınıf analiz ve kavramlaştırmasına

alternatif olarak geliştirilen ve güncelliği yüzünden önem kazanan Weber (1946) temelli

Page 2: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

“yaşam politikası” ve “yaşam tarzı” kavramları hakkında temel kuramsal bilgi verilmesi

uygun olacaktır.

Kuramsal tartışmalar: Sınıf analizi yerine yaşam politikası

“Yaşam politikası” (life politics) ve “yaşam tarzı” (life style) kavramları günümüzde

giderek daha fazla işitilir hale gelmiş bulunmaktadır. Örneğin yaşam politikası kavramı, sınıf

mücadelesi ve özgürleşmeden farklı olarak daha çok “kendini gerçekleştirme” ve

“farkındalığı” ifade etmekte kullanılmaktadır. Yaşam tarzı da yeni bir kavram olmayıp, ilk

olarak sosyolojinin kurucularından Max Weber (1946) tarafından sosyal grupların zenginlik

ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde

kültürel sosyolog David Chaney (1994) tarafından geliştirilmiştir. Chaney’in gündelik

yaşamda “kültürel dönüş” (cultural turn) kavramı kadar “Gündelik Yaşamda Sosyal Değişme”

(2002) adlı çalışması da konumuz açısından önemlidir. Chaney, günümüz geç modern ve

tüketim toplumlarında bireylerin kültür ürünlerini gündelik yaşamlarına nasıl dahil ederek

tükettiklerini incelemiştir. Bu yüzden M. Weber’in şehirlerin çok katmanlı olduğu

konusundaki düşünceleri kadar “yaşam politikası” kavramı da günümüzde yaşanan olayları,

sözgelimi Haziran 2013’de başlayan “Gezi Parkı” direnişini analiz etmede önemli bazı

imkanlar sağlamaktadır denilebilir.

Aslında sınıf analizine meydan okuyan eşitsizliklerin yeni biçimlerini anlamada sınıf

kavramının yetersiz kaldığına dair tartışılmalar pek yeni değildir. Örneğin R. Nispet 1958

yılında Amerikan Sosyoloji Derneği Başkanı olarak yaptığı bir konuşmada sınıfın geçmişteki

geleneksel hiyerarşiye dayanan tabakalaşma sistemini açıkladığını, bugün için artık yeni

kavramlara ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir (Clark ve Nispet, 1991). Pakulski ve Waters

(1996) ise, “Sınıfın Ölümü” adlı eserlerinde de kadının erkeğe bağımlılığından insanların

müzik beğenilerine kadar birçok konunun sınıf kavramı ile açıklanamayacağını yazarlar.

Eşitsizlikler çok daha derin ve küresel boyutlara ulaştığı için sınıf kavramı yetersizdir. Onlara

göre, Batı sanayi toplumlarında eşitsizlikler daha fazladır. Artık emekçiler ve orta sınıflar

arasındaki gelir farkları azalmıştır. Bir yandan çalışanlar şirketlerin ortağı haline gelirken,

özelleştirmelerle de sermaye daha geniş kitlelere yayılmıştır. Marx’ın yaşadığı dönemden

farklı olarak artık ne toprak ne de makineler en önemli sermayedir. Mesleki bilgi en temel

sermaye haline gelmiştir. İş yeri hiyerarşisi azalırken, iş daha anlamlı, çalışanlar daha özerk

ve statü sahibi olmuşlardır. Siyasete olan ilgi de değişirken, sağ ve sol katı karşıtlığı da

ortadan kalkmaya başlamıştır. Çevreciler ile sol partiler birleşirken, meslek sahipleri de sol

partilere oy vermeye başladığından artık oy verme davranışı da giderek sınıftan

bağımsızlaşmıştır. Geleneksel sağ sol partilerin yerini üçüncü partiler almış, küçük partiler,

bağımsız partiler ortaya çıkarak etkili olmaya başlamıştır. Sonuç olarak sınıftan bağımsız

olarak insanların kendi yaşamalarına sahip çıkmaları önem kazanmıştır.

Geleneksel otoriter yapı çözülürken eskinin bağımlı olanı, öteki olarak görülenleri

güçlenmeye başlamıştır. Geleneksel otoritenin yerini kimlik, bireyleşme, aktif katılımlı

düşünmeler almıştır. Kısaca sınıf mücadelesinin yerine “yaşam politikası” geçmeye

başlamıştır. Doğal hayatı koruma, trafik, şiddet sorunları ön plan çıkmıştır. Politik hareketlilik

ve radikalleşmede sınıfın rolü azalmaya başlamıştır. Öte yandan klasik kültüre başta gençlik

olmak üzere, giyim tarzı, müzik zevklerine göre değişen alt kültürler meydan okumaya

başlamıştır. Sonuç olarak artık sınıf dar anlamında bugün yaşanan toplumsal cinsiyet,

beğeniler, tüketim alışkanlıkları, boş zaman faaliyetlerindeki farklılıklardan kaynaklanan

eşitsizlikleri açıklamada yetersizdir. Sınıfın ekonomiden daha fazla kültür ile şekillendiğini,

ifade edildiğini ve yaşandığını bilmek gerekmektedir. Eşitsizliklerin yapısını, türlerini ve

kalıplarının yeniden üretilmesinde kültür önemli rol oynamaktadır. İşte tam burada

Page 3: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

Bourdieu’nun kültür ve iktidar (power) arasında kurduğu ilişki önem kazanmaktadır. O,

tabakalı toplumlarda hiyerarşik hâkimiyet sisteminin kuşaktan kuşağa aktarılmasının

anlaşılması için “habitus” kavramını geliştirmiştir. Bourdieu, bu kavram ile insanların

gündelik yaşamda var olabilmek, sayısız sorunla baş edebilmek için sayısız strateji

geliştirdiklerini anlatmaya çalışmış ve aslında habitus’un eşitsizliklerin yeniden üretilmesinde

önemli rol oynadığına işaret etmiştir.

Öte yandan Bourdieu’nun kültür-sınıf ilişkisini ele alış tarzı da eleştirilmeye

başlamıştır. Onun kültür üzerinde sınıfın belirleyici rolü kadar bireyin üzerinde baskı kurması

da artık kabul edilmemektedir (Alexandre, 2003). Bourdieu materyalist yönü ağır bastığı, bir

pozitivist ve yapısalcı olarak “beğenileri” özerk olarak ele almadığı için (Alexandre, 2003) ve

sadece Paris’te kendi kişisel gözlemleriyle sınırlı kaldığı için eleştirilmektedir (Lamont,

1992).

Türkiye ‘den güncel tartışmalar

Gezi üzerine yazılanları, sınıfsalı içeren bir şekilde “siyasi” ve “sivil” toplumcu olarak

temelde iki gruba ayırarak incelemek mümkündür. Ancak bazı sosyologlar tarafından oldukça

yaygın bir biçimde kültür ve kimlik temelli görece daha liberal bir söylemin kullanılması

yüzünden onlara da üçüncü bir başlık açılarak yer verilmiştir.

Sınıfsal /siyasal analizler

Gezi olaylarıyla ilişkili düşüncelerini kamuoyuyla paylaşanların belirli özellikler

açısından gruplanmaları mümkün görünmektedir. Bunların başında olaylara sınıfsal açıdan

bakanlar gelmektedir. Örneğin Gezi hareketinin sınıfsal olduğunu iddia edenlerin başında

Korkut Boratav (2013) bulunmaktadır. Ayrıca Boratav, olayların “orta sınıf” kavramı

kullanılarak nitelenmesine Marksist terminolojiye uymadığı için itiraz etmesiyle dikkat

çekmektedir. Ona göre, Gezi olaylarına katılan geniş kesimlerin bazı ortak özelliklerinin

olması onların orta sınıf olarak kavramlaştırılmasını meşru kılmaz. Bu yüzden direnişte yer

alan taraftar gruplarının sınıfsal kökenlerine bakmak gerekir. Örneğin katılanlardan önemli bir

kısmı üniversite ve lise öğrencileridir ve onlar için “orta sınıf” nitelemesi anlamsız olup

onların ebeveynlerinin sınıfsal kökenlerini bilmek gerekir. Kaldı ki, onların potansiyel olarak

işçi sınıfına dahil olma olasılığı yüksektir. Öte yandan “hizmetler” sektörünün niteliksiz emek

gerektiren işlerinde çalışanlar da aslında artı değer yaratan ücretli işçilerdir. Bu yüzden en

geniş anlamda gerçek veya yedek emek ordusunun öğeleri olarak kendiliğinden işçi sınıfının

içinde yer almaktadırlar. Öte yandan Boratav “orta sınıflar” bloğunun içine tıkıştırıldığını

belirttiği hekim, avukat, danışman, mimar, mühendis, mali müşavir gibi, eğitim yoluyla

edindikleri becerilerini satarak geçimlerini sağlayan bağımsız profesyonel grupların da

eğitimli, beyaz yakalı işçi sınıfı içine dahil edilebileceği görüşündedir.

“Her yer Taksim; her yer direniş” sloganını, işçi sınıfının tarihsel özlemi olan sınırsız,

dolaysız demokrasi çağrısı olarak gören Boratav (2013), “Taksim’deki öğrenciler, aydınlar,

işçiler, kafa emekçileri bizlere bu “kargaşayı” armağan ettiler. Elbette sonunda yenilecekler;

ama diyalektiğin “evrensel” yasası işleyecektir: Türkiye’yi bir üst düzleme taşıyarak ve sosyal

mücadeleler tarihine önemli bir armağan bırakarak” diyerek aslında Mao Zedung’un

“Dünyada kargaşa (kaos) var. Durum çok iyi” ifadesini de anımsatmaya çalışmaktadır.

Sonuç olarak Boratav (2013) görüşünü, eylemlerin “olgunlaşmış bir sınıfsal tepki

olduğunu”, “Yüksek nitelikli, eğitimli işçiler, yarınki sınıf yoldaşları (öğrenciler) ile birlikte,

profesyonellerin de katılımıyla, kapkaççı burjuvazinin ve onunla bütünleşmiş siyasi iktidarın

devâsa kentsel rantlara el koyma girişimine karşı çıkmaktadır” değerlendirmesi yaparak

açıkça ifade etmektedir.

Page 4: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

Metin Özuğurlu (2013)’da “Büyük Halk Ayaklanması” olarak nitelediği sürecin

“sınıfsal” olduğunu iddia etmektedir. Ona göre, “Kapitalizmin neoliberal evresi, büyük

bölüklerini profesyonel meslek gruplarının oluşturduğu ‘orta sınıfları’ son 30 yıldır hallaç

pamuğu gibi atmaktadır; meslek/emek değersizleşmiş, yeniden üretim koşulları metalaşmış ve

toplumsal konum yeniden proleterleşmiştir.” Ayrıca ona göre, “Çapulcu İsyanı” olarak

nitelediği süreç ile 68’liler hareketi arasında da benzerlikler bulunmaktadır. Eşitlik ve

özgürlüğü birbirinden ayıran liberal görüşün aksine bunların birbirinden ayrılmazlığını

gösteren hareketin, evrensel boyuta taşınmış olması da bunun en önemli işaretidir.

Öte yandan Özuğurlu (2013), Haziran Ayaklanmasının siyasal açıdan somut bir

program ortaya koyduğu düşüncesindedir. Ona göre, ilk adımda kültürel aidiyetlere özgürlük

ve inanç serbestisi sağlanması; ikinci olarak halk egemenliğinin tesisi ve halk sınıflarının

bağımsız bir şekilde örgütlenmesi; son olarak ise, çalışma ve istihdam temelinde örgütlenme

ve insanca yaşam olanaklarının sağlanması söz konusu programın ana maddeleridir.

Özuğurlu (2013) ayrıca bir yandan sokağa yansıyan ifade tarzındaki yaratıcılık, estetik

ve zeka bileşiminin hareketi meşrulaştırma gücüne işaret ederken, bir yandan da sol kültürde,

kod ve semboller gibi göstergelerden kalkarak siyasal tanı koymanın son derece yaygın

olduğunu belirtmekte ve barikatlarda terk edildiğini belirttiği bu indirgemeci anlayışa eleştirel

bakmaktadır. Gezi olayları sırasında Atatürk ve Türk Bayrağının yer almasını ise, “folk

Kemalizm” kavramıyla açıklamakta ve bunun halkın gözünde “yobazlık, bağnazlıktan uzak

dur; bilim ve sanat ile uğraş vb.” sembolik anlam taşıdığını ve devlet ideolojisi olarak

Kemalizm’den ayrıldığını özenle vurgulamaktadır.

Kemal İnal (2013) tarafından derlenen “Gezi, İsyan ve Özgürlük: Sokağın Şenlikli

Muhalefeti” adlı içinde 28 yerli beş yabancı bilim insanının yazısının yer aldığı eser de ilgili

yazında yerini almış bulunmaktadır. Liberal söyleme ciddi muhalefet eden İnal (2013) halk

hareketi ve bir isyan olarak olayları değerlendirirken, bunun sosyalistlerin uzun yıllara

dayanan mücadeleleri üzerine temellenen “siyasal ve toplumsal” boyutlarının bulunduğunu ve

sadece kültürel bir mücadele olmadığını, “demokrasi ve onun ötesinde sosyolojik bir olay”

olduğunu önemle vurgulamaktadır. Ona göre, “Gezi popülerliğe sığınarak patoloji,

paternalizm ve bireycileşme ile açıklanamayacak kadar kapsamlı, sınıfları kesen, siyasal

nitelikleri haiz bir halk hareketinin devrimci isyanıdır.” Gezinin” “gençlik” veya “sivil

toplum” hareketi olarak görülmesi de yanlıştır ve hareketin içini boşalttığı için kabul

edilemez. Aynı şekilde “Gezi popüler, bireyci, anti tüketimci” bir hareket olmanın ötesinde

“doğayı, insanı, emeği sömüren politikaların sorumlusu olan kapitalistlere karşı tam bir

özgürlük mücadelesidir.”

İnal (2013) tarafından bundan sonra neler yapılacağı konusunda bazı önerilerde

bulunulması da önemlidir. Ona göre Gezi, seçim ve biçimsel demokrasi hareketi olarak

yoluna devam edemez. Hedef yeni bir düzen olmalıdır. Ayrıca Gezi sadece formlarla sınırlı

kalmanın ötesinde parti v.b. tarzda biçimsel olarak da örgütlenmelidir. Aksi takdirde önceden

tüm Dünya’da benzer örneklerinde olduğu gibi unutulup gitme riski bulunmaktadır. Son

olarak, “direnişçiler hiçbir şeyi fetişleştirmemeli”, olayları özgürlük yolunda araçlar olarak

görmeli ve kapsamlı kampanyalarla sorunların çözümü için çalışmalı, “tüm Türkiye herkesin

herkesten öğrendiği bir okula dönüştürülmelidir.”

Sivil Toplumcu Analizler

Bilindiği üzere eski toplumsal hareketler, klasik işçi sınıfı temelli siyasi hareketler

iken yeni toplumsal hareketler çevreci, feminist, dinsel, anti-militarist v.b. siyasal iktidar

Page 5: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

talebi olmayan ve dolayısıyla sivil toplumu ön planda tutan hareketlerdir. Toplumsal

hareketlerle ilgili zengin bir literatür bulunmakla birlikte burada sadece Gezi olaylarını

değerlendirirken genel olarak toplumsal hareket kavramını kullanan iki sosyolog olarak

Mustafa Kemal Coşkun ve Polat Alpman’ın görüşleri ele alınmıştır.

Coşkun (2013) Gezi Parkı ile başlayıp ülkenin dört bir tarafına yayılan eylemleri

hükümetin son yıldaki otoriter ve baskıcı yönetimine ve sermaye yanlısı politikalarına

bağladıktan sonra Boratav (2013) ile oldukça benzer düşünceleri paylaşmaktadır. Ona göre de

bu hareketin “orta sınıflar” ve “gençler”den oluştuğu sorunlu bir iddiadır. Çünkü

“Eylemcilerin, son teknolojileri, diyelim bilgisayarı ve sosyal medyayı iyi kullanmaları,

kültürel sermayelerinin yüksekliği ve farklı protesto yöntemleri geliştiriyor olmaları, onları

orta sınıf yapan özellikler olamaz. Sınıf, üretim araçları karşısındaki konumla belirlenebilir,

tüketim alışkanlıklarıyla değil.”

Coşkun’a göre, iktidarın yıllardır uyguladığı ranta dayalı politikalara karşı geliştirilen

bir tepki söz konusudur.” Bu anlamda Gezi Parkı ile başlayan bu’ toplumsal hareke’, sadece

yaşam biçimlerine müdahale edilmesine yönelik bir tepki değil, aynı zamanda bu rantiyeci

burjuvaziye yönelen bir direniştir.” Kemal ayrıca olayların şiddet uygulayarak bastırılmasını

ve yayılmasını “kentlerdeki kamusal hakların sermayeye peşkeş çekilmesi ve halkın buna

karşı durması” ile açıklamaktadır. Son olarak işçi sınıfının farklı fraksiyonlarının

birleşmesinin hala gerçekleşemediğini belirten Coşkun, gelecekten umutsuz değildir. “Gezi

Parkı eylemlerine sendikalar geç de olsa dahil oldular ama sınıfın farklı kesimlerinin

birleşebilmesi hâlâ gerçekleşmiş değil. Bunu yapabildikleri oranda güçlü bir sınıf hareketi de

başlayacak demektir” ifadesi de henüz Gezi eylemlerinin sınıfsal özellikler taşımadığı

görüşüne sahip olduğunu göstermektedir.

Sosyolojik açıdan gezi olaylarını değerlendiren Alpman (2013) öncelikle Gezi

hareketine kuramsal temel oluşturabilmek için Guy Debord’un (1996) Gösteri Toplumu adlı

eserinde ifade ettiği bazı görüşlere yer vermektedir. Debord’un “yaşamak, paylaşmak ve

özgürlük için sadece Paris’in değil, dünyanın tüm sokaklarının paylaşılması” ve iktidarların

sokakları kontrol etme politikalarına karşın, “sınıfsal kurtuluşun sokakların ele

geçirilmesinden geçtiği” görüşünü aktararak Alpman, Gezi olayının ardında yatan kentsel

dönüşüm politikalarının gerçek yüzüne dikkatleri çekmektedir.

Alpman (2013) ayrıca Henri Lefebvre’nin (2000) “Şehir Hakkı” kavramına işaret

ederek, bu kavramın “kentte yaşayan mülksüzlerin, kendi haklarını savunmalarını

gerekçelendirmek üzere üretildiğini” belirtmektedir. Lefebvre’nin, “sermaye sınıfının kentsel

dönüşümü belirleyen güçlü bir sınıf olarak mekânların değişim değeriyle kentsel sömürüyü

yeniden ürettiğine” dair vurgusu ile “kentte yaşayanlara örgütlenerek kenti yeniden ele

geçirme” önerisi Alpman için Gezi olaylarının anlaşılmasında anlamlıdır. Alpman, öte yandan

“Lefebvre, iktisadi büyüme ve sanayileşme sorunlarının asıl çelişkisinin sınıfsal olduğunu ve

bu sınıfsallığın kentsel sorunlara dönüştüğünü ifade ederek kenti, sınıf mücadelesinin alanı

olarak yorumlamaktaydı” diyerek direnişin sınıfsal açıdan ele alınabileceğinin örneğini ya da

ipuçlarını da vermektedir.

Kentsel mücadelelerin sınıfsal olduğunu iddia edenlere karşı görüşten biri olarak

David Harvey’in (2008) şehir hakkı yerine daha geniş bağlamda “insan hakkı” kavramını

tercih ettiğine değindikten sonra Alpman, Gezi hareketinin bir gençlik veya orta sınıf hareketi

olmadığı yönünde görüşünü ortaya koymakta ve yazısının sonunda asıl değerlendirmesini

şöyle yapmaktadır: “İtirazdan isyana ve isyandan direnişe doğru ilerleyen Gezi Parkı

eylemleri, Türkiye’deki demokrasinin kişisel projeksiyonlardan kurumsallaşmaya doğru

geçmesinin gerekliliğini vurgulayan en etkili “toplumsal hareket” haline geldi.” Öte yandan

Page 6: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

Alpman’ın toplumsal muhalefetin ulusal sınırları aşarak küreselleştiği saptaması da dikkat

çekmektedir.

Kültür ve kimlik temelli analizler

Gezi konusunda sınıfsal ve siyasi içerikten çok, kültür ve kimlik temelli analiz yapan

çok sayıda sosyal bilimci bulunmaktadır (İnsel, 2013; Çandar, 2013; İnceoğlu, 2013; Ergut,

2013; Göle, 2013; Akay, 2013; Atay, 2013). Ancak burada sadece Ali Akay ve Nilüfer

Göle’nin görüşleri ile yetinilmiştir.

Akay (2013) temel olarak “mikro politika” kavramını kullanmayı tercih etmektedir.

Ona göre siyasi partiler üzerine kurulan politikaların sonu gelmiştir. Akay, “arzunun mikro

politikası gereği gençler arzularını meydanlara ve sokaklara koymaktalar, arzularının siyasi

partiler tarafından kapılmasını istemiyorlar” demektedir. Ona göre, “Gezi Parkı, kolektif bir

arzunun billurlaştığı yer olarak bir sembol değil, gerçek bir mücadele alanı olarak karşımızda

durmaktadır… Direnme hareketi, arzunun bir mikro politikası haline gelmiştir.” Diğer bir

ifade ile, “siyasi partilerin arzuyu kapmaya çalıştıkları makro politikalara karşın gençlik,

bugün, birçok şehirde billurlaşan ve gerçek bir arzu politikası olan arzunun mikro politikasını

yollara sermektedir... Gençler, İktidarın ve siyasi partilerin ikili karşıtlık olarak kurduğu

iktidar ve muhalefet ikiliğine karşı çıkmaktadır.” Akay “her şeyi sınıfsal ikiliklere, burjuva

sermayesi ve işçi sınıfı, ezenler ve ezilenler, işçiler ve işsizler, gençler ve yaşlılar, kadınlar ve

erkekler gibi teorik ikili karşıtlıklarla” ortaya konmasına karşı çıkmakta ve “kolektif olarak,

genç, yaşlı, erkek kadın, işçi veya işsiz, patron veya çalışanlar gibi ayrımlarla kesişen arzunun

mikro politikası Gezi Parkı ve Taksim alanında billurlaşıyor” ifadesine ek olarak, olayların

küresel niteliğine vurgusunu “New York’dan Köln’e, İzmir’den Adana ve Antalya’ya,

Ankara‘dan Bursa’ya sadece Türkiye‘nin gençliğini ve yaşlılarını değil, dünyayı yatay bir

mücadelenin direnme alanının içine katıyorlar: Hepsi birlikte mikro politik arzunun beraber

yankılanmakta olduğunu tınlatıyor” şeklinde yapmaktadır.

Liberal söylem içinde yer alan diğer bir sosyolog olarak Nilüfer Göle’ye (2013) göre,

Gezi Meydanı hareketi, “‘68 Fransız başkaldırısı”, “Arap baharı”, “Occupy Wallstreet”,

Avrupa “kızgınlar hareketi” gibi hareketlere benzemekle birlikte onlardan farklıdır. Çünkü

hepsi gibi sokağa çıkma, meydanı işgal etme, vatandaşın nöbet tutma hareketidir. Ancak

hepsinden ayrılan bir özgünlüğü vardır. Türkiye’deki hareketin “çoğunluk demokrasisinin

eleştirisi” olduğunu belirtmesine rağmen Göle, hareketin siyasallaştırılmasına şiddetle karşı

çıkmaktadır. Ona göre “Hareketi siyasal mercekten okumak yanlıştır... Meydan hareketi

siyasal partilerden bağımsız, otonom olduğu ölçüde, ağaçların gölgesinde masumiyetini

koruduğu sürece, demokrasinin toplumsal muhayyilesini, dokusunu yenileyebilir. Tersine

kendini siyasal hareket yerine koyduğu takdirde demokrasiden uzaklaşacaktır.”

Göle’ye göre, Gezi hareketi, kültür yerine tüketimi öne alan hiper kalkınmaya karşı

kentli yeni bir farkındalığa tercüman olmuştur. Gezi öncesi, kamusal alanın daraltılmasını ve

ana akım medyanın olayları yayınlamamasını eleştiren Göle, sonuç olarak “Bugünkü hareket

ise gönüllü bir sivil direniş hareketidir. Laikliğin devlet otoritesi altında dışlayıcı yorumunu

benimsemeyen seküler değerlerin, yaşam biçimlerinde cisimleştiği bir gençlik hareketi.”

değerlendirmesi yapmaktadır.

Ayrıca hareketin çoğulculuğuna ve meydanın birleştiriciliğine işaret etmektedir.

Siyasal hareketlerden farkını ise şöyle ifade etmektedir : “Siyasal hareketlerden farklı olarak,

doğaçlamaya, mizaha, yaratıcılığa açık bir hareket. Nitekim gençler 60’lı yılların barış ve

karşı kültür hareketlerinin amblemi Woodstock rock festivalini hatırlatırcasına, müzik,

ekoloji, politika, çiçek, bira ile birlikte bir tür komün yaşamını meydanda tecrübe ediyorlar.”

Son olarak da “Gezi Meydan Hareketi, demokraside yeni bir eşiğe geldiğimizi gösteriyor”

Page 7: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

diyen Göle, “Kemalist İslamcı, ulusalcı bölücü, reformcu darbeci, yenilikçi muhafazakar gibi

siyasal ve düşünsel hayatımıza damgasını vurmuş karşıt ikiliklerin artık sandığımız kadar

işlevsel olmadığını” belirterek oldukça postmodern çağrışımları olan liberal düşüncesini açığa

vurmaktadır.

Goffman’ın (1974) Çerçeve Analizi Bağlamında Gezi’nin Dili

Bilindiği üzere “Kapsamlı Kültürel Sosyoloji” (Edles, 2002) yapmak “yapı”, “kültür”

ve “bireyi” birlikte ele almak ve etkileşimlerini incelemek demektir. Aslında bu tür yaklaşım

C:W. Mills (1959) tarafından da kısmen kullanılmıştır. Hatırlandığı üzere, bireyin karakterini

(biyografik olarak) içinde yaşadığı toplumun yapısal özellikleriyle ilişkilendirmek ve başat

insan tipini belirlemek gerekir. Bu Mills’in analizinin ilk adımıdır. İkinci adımda “incelenen

toplumun dünya tarihi içinde yeri nedir?” sorusu sorularak incelenen toplumu belirli bir

çerçeveye oturtulması gerekir. Böyle bir analiz, hem makro (yapı) hem de mikro (birey)

arasında gelgitler yapan; hem bugünü hem de dünü analize katan son derece önemli

metodolojik bir yaklaşımdır. Aslında Giddens’ın (1997) yapılaşma kuramı da yapı-birey

etkileşimini önemseyerek, C.W. Mills’i izlemektedir. Ancak burada eksik olan kültür

faktörünün ihmal edilmesidir. Bu yüzden Bourdieu’nun (1984) yapı ve kültürü ilişkilendiren

yaklaşımı ile Goffman’ın çerçeve analizini birlikte kullanmayı öneren Kapsamlı Kültürel

Sosyoloji oldukça zengin bir seçenektir. Konumuz açısından ise, çerçevelerin sabit kalmayıp

yeniden tanımlanması önemlidir. Söz konusu olan olumsuz anlamlar içeren kavramların ters

yüz edilerek yeniden tanımlanması ve bunu yaparken tarihsel kültürel mirastan

yararlanılmasıdır. Aslında kuramsal tartışmalardan hareketle alternatif proje, yaşayan kültür

ve sınıfın; kültürel ve ekonomik sermayenin birlikte düşünülmesi olabilir. Kuşkusuz burada

Giddens (1997) gibi, tarih kadar coğrafya ya da zaman kadar mekan da önemsenmekte ve

mekan olarak kent analize katılmaktadır.

Edles (2002) tarafından genellikle kent etnograflarının sahip olduğu natüralist

özelliklerden çok, Sembolik Etkileşimci yönleri ağır basan bir” kent etnografı” olarak

tanıtılan Goffman’a “gündelik toplumsal yaşam sosyologu” da denilmektedir (Branaman,

1997). Onun kentlerde yaşayan yerleşik grupların yaşam tarzını betimlemenin ötesine

geçerek, genel olarak toplumu anlamayı hedeflemesi önemlidir (Lemert, 1997). Ayrıca onun

toplumsal organizasyonun ardında yatan öznel kültürel şemaların açıklanmasıyla da

ilgilendiği bilinmektedir. Gündelik toplumsal yaşamdaki etkileşimleri, onları yönlendiren

kültürel faktörlerle ilişkilendirerek ele alan Goffman (1974) “çerçeve analizi” (frame analysis)

olarak adlandırılan analiz tekniğini geliştirmiştir. Ona göre bu çerçeveleri bireyler kendileri

geliştirmezler. Ancak bireylerin sosyo-kültürel yaşamda hazır buldukları bu çerçeveleri

yeniden yorumlamaları, yeniden kodlamaları söz konusu olabilir. Böylelikle yapı, birey ve

kültürün etkileşim içinde olduğuna ve bireylerin mevcut çerçeveleri değiştirerek ya da farklı

yorumlarla kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilme imkanlarına da işaret eder. Özellikle

politik yaşamda mevcut çerçevelerden (kültürel kodlardan) hareket edilmesi kadar bunların

yenilenmesi (yeniden kodlama) olanağının bulunması, Goffman ve onun çerçeve analizini

konumuz açısından önemli kılmaktadır. Özellikle birbirine rakip çerçeveler arasındaki

mücadelelerin birbirini yenmek ve daha görünür olmak için verildiği açıktır. “Sembolik

rekabet” de (Sasson, 1995) aslında çerçeveler arasında verilir ve toplumsal hareketler,

gerçekleri topluma göstermekte bu çerçevelerden sıkça yararlanırlar. Özellikle toplumsal

hareketler, siyaset dışında olmaları ya da politik güçten uzaklıkları yüzünden, dünyayı

yeniden düzenlemek yerine koşulları yeniden tanımlarken çerçeveleri en önemli dayanak

olarak kullanırlar (Swindler, 1995).

Page 8: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

Gezinin dili konusunda çok sayıda değerlendirme yapılmış bulunmaktadır. Çünkü

“çapulcu” veya “ayyaş gibi” kavramlar yöneticiler tarafından her kullanıldığında yoğun tepki

almıştır. “Kalabalığa iliştirilen her negatif çağrışımlı kavramın hızlı biçimde alınıp tersine

çevrilmesi, itibarsızlaştırılması, karikatürize edilip içinin boşaltılması” (Çelik, 2013) sıkça

yaşanmıştır. “Ayyaş” kelimesinin kabalığına işaret edilerek; Murat Belge’nin önerdiği gibi,

“akşamcı” kelimesinin rakı geleneğini daha iyi ifade ettiğinden dem vurulmuştur (Göle,

2013). Başbakan’ın sıkça kullandığı ayyaş ve çapulcu kelimeleri sosyal medyaya zengin

malzeme olmuş; hatta çok tanınan ve izlenen bir kelime oyunu yarışmasının sunucusu olan

İhsan Varol’un, çapulcu kelimesinin sözlük anlamını değiştirdiğine tanık olunmuştur. Varol,

“Düşüncesini fiilen gerçekleştirmeye çalışan kimse, etkinci, eylemci” olarak çapulcuyu

tanımlayarak sorusunu yöneltmiştir.

“Tüm başkaldıranlar kendilerini ayyaş özellikle de çapulcu olarak takdim ederek,

rencide eden, yaralayan sözleri tersyüz ettiler; bu da hareketin ortak kimliğini oluşturdu”

(Göle, 2013) değerlendirilmesinin tarihsel arka planına bakmak gerekirse, Osmanlı

döneminde 1909 yılında 31 Mart ayaklanmasını bastıran Harekât Ordusunu muhafazakâr

çevrelerin çapulcu olarak tanımladıklarını hatırlamakta yarar vardır. Başbakan’ın çapulcu

tanımlaması bu yüzden tesadüfi değildir. Aynı şekilde Harekât ordusunun komutanının

Mustafa Kemal olmasının da hassasiyetleri arttırdığı düşünülmelidir. Hatta Başbakanın

yalanlamadığı “iki ayyaş” (Mustafa Kemal ve İnönü) nitelemesinin de halkın öfkesini çektiği

unutulmamalıdır. Kısaca tarihsel kültürel bağlama oturtulduğunda sosyolojik analiz daha

yetkin hale gelmektedir. Özuğurlu’nun (2013) tanımıyla “folk Kemalizm”, toplumun önemli

bir bölümünde hala önemli fay hattı özelliği taşıdığından yabana atılamaz.

Günümüz Türkiye’sinde insanların mevcut iktidarın çocuk sayısı, alkol satış izinleri,

dindar gençlikten hamile kadının sokakta dolaşmasına kadar genişleyen konulardaki

söylemine karşı duyarlılıkları artmıştır. Özellikle Başbakanın “çapulcular” kavramını

kullanması yukarıda değinilen nedenler başta olmak üzere büyük tepki almış ve “hepimiz

çapulcuyuz” şeklinde söz konusu kavram yeni bir çerçeveye oturtulmuştur. Bu nedenle

kültürel bağlam ve dinamik çerçeveyi ihmal etmek yanılgı olur. Nitekim yaygınlaşan

protestolar sırasında, evlerin ışıkları yakıp söndürülerek, pencerelerden tencere ve tava

çalınarak, kornalara basılarak eyleme destek verilmiştir. Başbakan bu konuyla ilgili olarak

“Tencere tava hep aynı hava. Bunlar geçmişte de oldu” derken ünlü müzisyen Fazıl Say da bu

eyleme sahne aldığı konserde tencere çalarak katılmıştır. Öte yandan 17 Haziran günü Erdem

Gündüz adlı bir sanatçının, yüzünü AKM’ye dönerek “duran adam” simgesiyle polisin

uyguladığı şiddeti protesto edişine tanık olunmuştur. Eylem kısa sürede “sosyal medya”

aracılığıyla yayıldığında benzer destek eylemleri birçok yerde gözlenmiştir. Protestocuların

birbirleriyle iletişiminde sosyal medyanın facebook ve twitter ile etkisi büyük olmuştur.

#OccupyGezi ve #DirenGeziParki adlı gruplar aracılığıyla 31 Mayıs günü öğleden

sonrasından başlayarak yaklaşık 20 milyon gezi parkına destek mesajı atılmıştır (İnal, 2013).

Diğer Gezi Olaylarını destekleyen popüler örneklerden bazıları şunlardır:

(www.ihvanforum.org)

• Duman adlı müzik grubu protestolara destek için “Eyvallah” adında bir şarkı

bestelemiştir.

• Demir Sert, 31 Mayıs sabah 5’te Gezi Parkı’nda yaşadıklarını anlattığı “Bu Gaz

Bi’Harika Dostum” isimli şarkıyla Gezi Parkı Direnişine müzisyen olarak destek vermiştir.

• Boğaziçi Caz Korosu Recep Tayyip Erdoğan’ın “çapulcu” söylemini, Kocaeli yöresi

türkülerinden “Entarisi Ala Benziyor” isimli şarkıdan düzenledikleri “Çapulcu musun Vay

Page 9: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

Vay” adında ve Edirne yöresi türkülerinden “Kızılcıklar Oldu mu” isimli şarkıdan

düzenledikleri “Çapulcular Oldu mu” şarkıları ile eleştirmiştir.

• Kardeş Türküler Başbakanın sözlerinden ilhamla “Tencere Tava Hep Aynı Hava”

şarkısını bestelediler.

•Oğuzh an Uğur, “Bu halka ayıp edildiğini” vurgulayarak, Çapulcu ve Ayyaş

söylemini eleştiren “Birinci Vazife” adında bir şarkı yapmıştır.

• Fazıl Say, 2009’da bestelediği Muhyiddin Abdal’ın “insan, insan” şiiri sözlerini Gezi

Protestocularına ithaf etti.

Aşağıda çapulcu kavramını ilk kullanan Başbakanın söylemi ile ona yanıt olarak

geliştirilen görsel söylem, son derece yaratıcı ve dinamik bir süreç içinde ortaya çıktığı ve

Goffman’ın çerçeve analizine çok güzel örnekler oluşturduğu için ek bir yoruma ihtiyaç

duyulmadan aynen verilmiştir:

Adana, Mersin ve Ankara’da halka hitap eden Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin dört

bir yanında direnişlerini sürdüren yüz binlere karşı “çapulcular, alçaklar” ifadelerini kullandı

(Cumhuriyet, 10 Haziran, 2013).

İşte Erdoğan’ın açıklamalarının satır başları...

Adana

Adana’nın saygıdeğer güzel insanları... Seyhan’dan Tufanbeyli’nden, Yumurtalık’tan

Sevgili gençler siz dik durun dikleşmeyin. Biz o birkaç çapulcunun yaptıklarını yapmayız.

Onlar yakarlar yıkarlar, çapulcunun tanımı budur zaten bunlar kamunun mallarını yakar

yıkarlar, sivil vatandaşın dükkanlarını tarumar eder. Sivil vatandaşların mallarını da

yakarlar yıkarlar.

Mersin

Kendi Başbakanına ağza alınamayacak şekilde küfreden bir gençlik benim gençliğim

olamaz. Bunu duvarlara yazan bir gençlik, hak arayışı içinde olan bir gençlik olamaz. Bugün

çeşitli iş yerlerini, alışveriş mağazalarını basanlar, bu ülkenin hak arayan gençliği olamaz.

Kıracaksın dökeceksin yakacaksın e hak arıyormuş. Ne hakkı, aklıselim sahibi gençlerimize

sesleniyorum. Bu oyunu bozun bu oyuna gelmeyin. Samimi olarak sesleniyorum; gerçek

manada çevreciyseniz burada çevreci bir Başbakan var. Gerçek manada çevreciyseniz,

caddelerdeki kilit taşlarını sökenler kamunun araçlarını yakıp yıkanlarla beraber

olmamalısınız.

Ankara

“Gezi Parkı’na, Kuğulu’ya çıkacağınıza 7 ay var sabredin, 7 ay sonra sandıkta

sizlerle görüşelim. ‘Demokrasi, özgürlükler’ diyorsanız, ‘hak, hürriyet’ diyorsanız bu şiddetle

elde edilmez. Hukuk içerisinde kalarak elde edilir”

“Ben bu ifadeyi kullanınca rahatsız olmuşlar. Eğer çok rahatsız olduysalar lügate bir

baksınlar ‘çapulcu’ kime denir diye. Oraya baktıkları zaman Başbakanın ne kadar isabetli bir

ifade kullandığını görecekler. ‘Yakan, yıkan, saldıranlara çapulcu’ denir. Dolayısıyla kusura

bakmasınlar ama onlara destek verenler de aynı familyada yerini alır”

“Yaptıkları iş sadece vurup kırma. Kamunun binalarına saldırma, kamunun binalarını

yakıp yıkma. Sivil vatandaşın, halkın araçlarını yakıp yıkma. Bununla kalmadılar. Benim

başörtülü kızlarıma, başörtülü bacılarıma saldırdılar. Bununla da kalmadılar. Dolmabahçe

Camii’ne maalesef bira şişeleriyle girmek suretiyle, ayakkabıyla onu da yaptılar”

Page 10: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

Tayyip Erdoğan, içki içenlere alkolik, eylem yapanlara çapulcu demişti. Sosyal medya

gene rahat durmadı, çapulcu ile bir sürü tabir ürettiler:

Tayyip Erdoğan’a Çapulcu Sözü ile İlgili Açılan 10 Pankart.

(www.haberself.com/h/1026/ 4 Haziran 2013).

Bunları üretenlerin tamamı kendilerini çapulcu olarak adlandırıyorlar.

1. EVERYDAY I’M ÇAPULING

Page 11: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

2. EVERYDAY I’M ÇAPULING VIDEO VERSION Everything i’m shuffling şarkısı ile çapulcu sözünün birleştirildiği video. Tomalı hilmi

caddesinden de görüntüler var.

3. KELİME OYUNUNDAKİ ÇAPULCU SORUSU

Kelime oyunundan eyleme çok zekice bir destek geldi. Ali İhsan Varol gene zekasını

Page 12: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

konuşturmuş hem yarışma formatından sapmamış hem de alttan alta eylemcilere destek

göndermesi yapmıştı. “Düşüncesini filen gerçekleştirmeye çalışan kimse, etkinci, eylemci”

nedir diye “çapulcu” kelimesinin anlamını sormuştu.

4. KEEP CALM AND BE ÇAPULCU

İngilizlerin ikinci dünya savaşı esnasında Almanya tarafından Londra bombalanırken,

kraliçenin “sakin olun güçlü kalın” manasında bastırdığı ve Londra sokaklarını süsleyen

“keep calm and carry on” afişi çok meşhurdur. O afişin çapulcu versiyonu da “keep calm and

be a çapulcu” şeklinde olmuş, “sakin ol ve çapulcu ol” gibi bir manası var.

Page 13: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

5. ÇAPULCU TİŞÖRTÜ

Çapulcuyum yani eylemciyim diyen güzel ve yaratıcı bir tişört. #occupygezi hash tag’i de

basılmış ve ok ile kendisinin çapulcu olduğunu gösteriyor. Çapulcu sözü iyice gurur

duyulacak bir söz haline geldi.

Page 14: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

6. TENCERELİ VE ÇAPULCU

Eylemci çapulcu şiiri yazmış. İşte çapulcu şiiri:

“Tencerem var, tavam var.

Çapulcuyum havam var

Atamızdan yadigar,

koskoca bir vatanım var.”

7. EYLEMCİ ANNE VE KIZI

Page 15: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

“Kızı “anamızı da aldık geldik” yazmış, annesi ise “Çapulcu anne” yazmış. Aile boyu

eylemde güzel bir vakit geçirdikleri belli.”

8. BAYRAM SEBEBİYLE KAPALIYIZ İMZA: ÇAPULCU

“Eyleme giden bir esnaf penceresine asmış. Cuma namazına gittim dönücem tarzı bir yazı.

“Bayram nedeniyle kapalıyız. Taksim’e gidiyoruz. Dönmeyeceğiz.” yazmış. “Bir çapulcu”

şeklinde de imza atmış.”

9. HUKUKÇU ÇAPULCULAR

“Bir avukatın tuttuğu “Hukukçu çapulcular, çocuğa, şiddete karşı direniyor” pankartı da ünlü

olan pankartlar arasında.”

Gezi Parkı ile başlayan hareket devam etmektedir.

Örnekler

18 Ekim 2013 gecesi Ankara Belediyesinin ODTÜ kampüsüne girerek oto yol projesi

için ağaçları kesmesi ile başlayan olaylar yeniden çerçeveye oturma için ikinci bir örnektir.

Öğrenciler “Rantın Yoluna 5000 fidan Dikiyoruz. Fidanını, Kazmanı, Küreğini Kap Gel”

sloganıyla aslında bir kamu hizmeti olarak devletten beklenen” yol” yapımını, “rant kapısı”

Page 16: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

olarak değerlendirerek yeni bir çerçeveye oturmuşlardır. Haberlere göre olaylarda 100.Yıl

Mahallesi (mekan) ve öğrencilerine polis şiddeti uygulanarak olayların daha da büyümesine

yol açılmıştır. Öğrencilerin alternatif projeleri kasıtlı olarak uygulamayan iktidar partili

Büyük Şehir Belediyesinin “hizmet” anlayışını ret etmeleri ve sökülen ağaçların yerine fidan

dikmeleri, yol yerine ağaç ya da rant yerin çevrenin tercih edilmesinden başka bir şey

değildir.

“ODTÜ’DEKİ AĞAÇLARI SÖKUP YOL YAPACAĞINA, YÖK’Ü YIK VE

ORMAN YAP” pankartıyla yürüyen öğrencileri polis tekme tokat gözaltına aldı. Polisin

yakın mesafeden biber gazı kullandığı müdahaleden öğrencilerin YÖK’ün önüne dikmek

istedikleri fidanlar da kırıldı. Öte yandan “ ODTÜ ORMANI HALKINDIR” eylemi yapan

ODTÜ öğrencileri ve 100.Yıl Mahallesi sakinleri de yine polis şiddeti ile karşılaştı.

Müdahalede polis tarafından darp edildikten sonra ateşe itildiği iddia edilen bir öğrencinin

vücudunda yanıklar oluştu.” (Cumhuriyet, 26 Ekim 3013).

Türkiye’de spor ve siyaset iç içeliğini ve iktidarın tutumunu gösteren en çarpıcı

örneklerden biri daha aşağıda verilmiştir. Burada” korku kültürü” (Furedi) yerleştirmek üzere

iktidarın polisi bakı aracı olarak kullandığı gözlenmektedir:

“Galatasaray ile Kopenhag arasında oynanan karşılaşmaya “HER YER TAKSİM HER

YER DİRENİŞ” yazılı forma ile giden avukat Can Ercan, polis tarafından takibe alındı ve

maç çıkışında tutanak tutuldu. Ercan’a Spor Savcısı Taner Tebel’in talimatı ile aynı davranışı

tekrar gerçekleştirmesi halinde işlem yapılacağı iletildi. Polisler Ercan’a aynı forma ile maça

gelme halinde 6222 sayılı kanuna muhalefetten işlem yapılacağı uyarısında bulunuldu.”

(Cumhuriyet, 27 Ekim 2013)

Gezi olayları sonrası yeni sivil toplum kuruluşları ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri de

“Gezi Direnişi Tutuklu Aileleri Platformu” olup çok sayıda toplantı yaparak çocuklarına sahip

çıkmıştır:

“Gezi Direnişi Tutuklu Aileleri Platformu üyesi aileler Galatasaray meydanında 17.

Kez bir araya geldi. Çocuklarının haftalardır hapishanede tutulduğunu hatırlatan HASAN

TUNÇ’un babası Haydar Tunç, “Çocuklarımız sadece haklarını aradıkları için tutuklandı.”

Dedi. GONCAGüL TELEK’in kardeşi Deniz Telek ise, “Gezi tutukluları serbest bırakılana

kadar, Gezi Şehitlerinin katilleri yakalanana kadar burada olacağız” dedi” (Cumhuriyet, 16

Ekim 2013).

1 Haziran 2013 tarihinde Gezi olaylarına destek gösterileri sırasında üniformalı bir

polis tarafından Ankara Güvenpark önünde bir- iki metre gibi çok yakın mesafeden vurulan

1986 Çorum doğumlu olup Türkmen Alevi bir aileden gelen Ethem Sarısülük adlı işçi gencin

16 Haziranda beyin ölümü gerçekleşmiştir. Olay başta sendikalar, odalar ve çeşitli platformlar

olmak üzere tüm ülkede infial ile karşılanmıştır. Sarısülük’ün, ailesi daha sonra şu

değerlendirmeleri yapmıştır:

Ethem Sarısülük’un kardesi İkrar Sarısülük ( Cumhuriyet, 26 Kasım 2013):

“Haziran Direnişi, 80 sonrasında ortaya çıkan sol örgütlerin bile öngöremediği bir

hareketti. Direniş, APOLİTİK olarak tanımlanan gençlerin ellerinde yükseldi. Artık kimse, bu

kölelik düzeni ve mevcut düzenin dayatmaları altında ezilmek istemiyor. Öte yandan insanlar

özgürlüklerinin peşine düştüler.

Page 17: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

Ethem yaşı ilerledikçe, insanların çektiği acıları, sefaleti, açlığı hepimizden daha fazla

hissetti. İnsanların suçsuz yere öldürüldüğünü ve özgürlüklerine ambargo konduğunu gördü.

Böylece politik bir yapıya sahip oldu ve fark ettiklerinin tersi olsun diye savaştı.”

Medyaya yansıdığı kadarıyla Sarısülük’ü öldüren polis memuru belirlenmiş ve

yargılanmaya başlamıştır:

“Ethem Sarısülük ‘ü öldüren Polis Ahmet Şahbaz tutuksuz yargılanıyor. Tayin olduğu

şehirden mazeret gösterdi ve duruşmaya gelmedi. Video –konferans ile ifade verecek…”

Uzun yıllardır nükleer santraller karşı gösteriler çeşitli illerde sürerken, Gezi

olaylarının ardından Alağa’da “Yaşam Hakkıma Dokunma” sloganlarıyla gösteri yapılması

olayların etkileşimli olarak genişlediğini ve çevre duyarlılığının giderek arttığını göstermiştir:

AL SANTRALINI BAŞINA ÇAL (Cumhuiyet, 27 Ekim 2013)

“Aliağa’da kurulmak istenen termik santrale karşı çıkan yöre halkı dün de alanlara

çıkarak “YAŞAM HAKKIMA DOKUNMA” mesajı verdi. Etkinliğe FOÇEP, ADD Aliağa

Şubesi, Kanserle Mücadele Derneği ve Aliağa Demokrasi, Platformu, Alağa Emek ve Barış

Sanatçıları Derneği katıldı. Ve verdikleri konserde söyledikleri şarkı ve türkülerle santrale

yönelik tepkileri aktardı.”

“Termik santralin kurulmasına karşı seslerini yükselten Aliağalılar’da dün

alanlardaydı. Demokrasi Meydanında bir araya gelen binlerce Ali Ağalı “TERMİK

SANTRALLERE HAYIR” eyleminde şarkı ve türkülerle tepkilerini orta koydu. “BU DAHA

BAŞLANGIÇ MÜCADELEYE DEVAM” sloganının atıldığı eylemde, YÖRE HALKI

YAŞAM HAKKINA DOKUNDURMAMAYA KARARLI OLDUĞU mesajını verdi.

“TERMİK SANTRALLERE HAYIR” mitingi yedi adet termik santral yapmak isteyen

sermayeye karşı önemli bir protestoydu.”

Sonuç

Yeni toplumsal hareketlerin de artık yetersiz kaldığı, önce söylemin daha sonra da

grupların oluştuğu görüşünü (Özen, 2009) destekleyen bir tarzda Türkiye’de oldukça farklı

toplumsal kesimler Gezi Parkı direnişinde bir araya geldiler. Çevreci geçlerin, sanatçı ve

entelektüellerin Gezi Parkı’na sahip çıkmak için başlattıkları eylemin toplumsal muhalefeti

birleştirdiği açıktı. İçlerinde Anti-Kapitalist Müslümanlar’dan Taksim Dayanışması

platformuna kadar çok değişik gruplar bulunması, en çok da kadın ve gençlerin direnişe

katılmaları dikkat çekmekteydi. İçlerinde işsizler kadar yüksek ücretli profesyoneller de

bulunması önemliydi. Gezi Parkı olayı, ekonomik nedenler kadar kültürel faktörlerle de

insanların direnişe geçebileceklerini gösterme açısından ayrıca önem kazanmaktaydı.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bu kadar farklı kesimin bir araya gelmesini

niyetlenilmemiş bir sonuç olarak hayıfla karşılaması yabana atılmamalıydı. Kültürel ve

ekonomik sermayenin, diğer bir ifade ile sınıf ve yaşayan kültürün birlikte analiz edilmesi

kaçınılmazdı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Dünya Kadınlar Günü nedeniyle yaptığı Uşak

konuşmasında “Sizinle bir Başbakan olarak değil, dertli kardeşiniz olarak konuşuyorum. Biz

genç nüfusumuzu aynen korumalıyız. Bir ekonomide asıl olan insandır. Bunlar Türk

milletinin kökünü kazımak istiyor. Yaptıkları aynen budur. Genç nüfusumuzun azalmaması

için en az üç çocuk yapın” şeklindeki söyleminde samimi ise gençleri, kadınları, ahlak

simsarlarının ötekileştirdiği tüm kesimleri daha çok sevmeli ve otoriter buyurucu söyleminin

tepkilere yol açtığını görmelidir. Tüm dünyada nüfusun yaşlandığını ve çocuğun çok değerli

Page 18: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

olduğunu genç kuşaklar zaten bilmektedir. Ancak itiraz yaşam tarzına müdahale edilmesidir.

Başta gençler ve kadınlar olmak üzere toplumun geniş kesimleri yeme, içme, üreme, inanç,

giyim-kuşam, boş zaman değerlendirme gibi konularda yaşam politikalarını kendileri

oluşturmak ve yaşamak arzusundadır, buna saygı duyulmalıdır. Şehirlerine sahip çıkmak

isteyen yurttaşlarına yerel yönetimlerin en geniş düzeyde kararlara katılım olanağı sağlamaları

ise çağdaş demokrasilerin gereğidir. Yerel ve merkezi yönetimlerin çok sesli ve farklılıklara

saygılı çok katmanlı kentler ve yaşam alanları yaratmak için var olduklarını unutmamaları ve

bu bilinçle politikalar geliştirmeleri zamanı gelmiş ve geçmektedir. İktidarların da polisi artık

baskı aracı olarak kullanmaktan vazgeçmeleri gerekmektedir (Kasapoğlu ve Kul, 2008).

Şiddetin şiddet doğurduğu ve şiddetin her yerde olduğu dünyada sosyo-ekonomik ve

kültürel farklılıklarımızı hoş görülü bir şekilde zenginliğimiz olarak görmeli ve buna uygun

yaşam politikaları geliştirmek üzere işbirliği yapan herkese elimizi uzatmalı, kucak açmalıyız.

İster sosyalist olarak sınıf temelli analiz yapalım ister bunu aşmaya çalışalım, zaman artık

aramızdaki kuramsal ayrılıklar kadar benzerlikler bulunduğunu görme ve eyleme geçme

zamanıdır. Çünkü İnal’ın (2013) özet olarak belirttiği gibi korkular aşılmış, farklı görüşler yan

yana gelmiş, gençlik politik aktör haline gelmiş, komün geleneği canlanmış, yeni bir sosyal

medya anlayışı ortaya çıkmış, mizah dili siyasallaşmış, sanatçı katılımı sağlanmış, sosyalistler

silkinmiş, LGBT rüştünü ispatlamış, anti-kapitalist Müslümanlar ile İslam anlayışı adeta

gözden geçirilmeye başlamış, çevre duyarlılığı artmış, ana-babalar mücadeleye katılmıştır ve

bu hiç de küçümsenmeyecek bir başarıdır.

Teşekkür

Başta Beril Uğuz olmak üzere, 2013-2014 öğretim yılı “Toplum ve Kültür İlişkileri”

dersimi alan doktora öğrencilerim Beril Özer, Feray Artar ile derse katılan Yüksek Lisans

öğrencilerim Nazar Bal ve İmge Doğan’a bu makalenin yazılmasına yol açan katkılarından

dolayı teşekkür ederim.

Kaynakça

Akay, A. (2013) “2013 Mayısı: Molekuler Devrim”. Radikal, 13 Haziran.

Alexandre, J.C.(2003) The Meaning of Social Life:A Cultural Sociology, New

York:Oxford University Press.

Alpman, P. S. (2013) “Gezi Parkı: Şehir Hakkı Tartışmaları ve Sosyolojinin

Savunulması”. 8. Ulusal Sosyoloji Kongresi. Muğla.

Atay, T. (2013) “Popüler Kültürün Seküler İsyanı”. Radikal, 10 Haziran

Bora, T. (2013) “Gezi Direnişi: Bir Yanımız Bahar Bahçe”. Birikim, Temmuz-

Ağustos, 291: 25.

Boratav, K.(2013) “Korkut Boratav, Gezi Direnişi’ni değerlendirdi: Olgunlaşmış bir

sınıfsal başkaldırı…”22 Haziran 2013.

Bourdieu, P.(1984) Distinction: A Social CritiQue of the Judgement of Taste. London:

Routledge.

Page 19: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİ: 13 HAZİRAN 2013 ve ARTÇI ... · ve sosyal statülerinin eklemlenmesini betimlemede kullanılmıştır. Daha sonra günümüzde ... geleneksel hiyerarşiye

Branaman, A. (1997) “Goffman’s Social Theory”. İç. The Goffman Reader (der.

C.Lemert ve A. Branaman. Oxford: Blackwell.

Chaney, D. (1994) The Cultural Turn :Scene SettingAssays on Contemporary Cultural

History. London: Routledge.

Clark, T.N., Lipset, S.M. (1991) “Are Social Classes Dying?” International

Sociology.6: 397-410.

Coşkun, M.K. (2013) “Gezi Parkının Bileşenleri”, Radikal İki, 30 Haziran.

Cumhuriyet, 16 Ekim 2013

Cumhuriyet, 26 Ekim 2013

Cumhuriyet, 27 Ekim 2013

Cumhuriyet, 26 Kasım 2013

Çandar, C. (2013) “Postmodern Bir Direniş”, Radikal, 3 Haziran.

Çelik, B. (2013) “Kim ve Ne Yerine Nasıl?: Gezi Direnişi ve Sokaklar ve Sosyal

Medya”. Birikim, Temmuz-Ağustos, 291:122.

Edles, L. (2002) 21st Century Sociology: Cultural Sociology in Practice. Oxford:

Balckwell.

Ergut, F. (2013) “Gezinin Mağduru ve Muktediri”. Radikal İki, 30 Haziran.

Giddens, A. (1997) Sociology.Cambridge: Polity.

Goffman, E. (1974) Frame Analysis. New York: Harper and Row.

Göle, N. (2013) “Gezi: Bir Kamusal Meydan Hareketinin Anatomisi”, CHP Çankaya

İl Başkanlığı Gazetesi, 7. Sayı.

Harvey, D. (1986) Asi Şehirler: Şehir Hakkından Kentsel Devrime Doğru. (çev. A. D.

Temiz). İstanbul: Metis.

İnal, K. (der) (2013) Gezi, İsyan, Özgürlük. Ankara: Ayrıntı.

İnceoğlu, Y. (2013) “Gezi ve Kötü Öğrenci: Medya”, Radikal İki, 30 Haziran.

İnsel, A. (2013)”Haysiyet Ayaklanması”. Radikal, 4 Haziran.

Kasapoğlu, A., Kul, M.(2008) “Siyasal İktidarların Polis Aracılığıyla Topluma Nüfuz

Etmesi”. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi 2:35-53.

Lamont, M.(1992) Money, Morals and Manners: The Culture of French and the

American Upper-Middle Class, Chicago: University of Chicago Press.

Lemert, C.(1997) “Goffman”. İç. The Goffman Reader (der. C. Lemert ve A.

Branaman). Oxford: Blackwell.

Marshall, G. (1997) Repositioning Class: Social Inequality in Industrial Societies.

London: Sage.

Mills, C.W. (1959) Sociological Imagination. Hormandsworth: Penguin Books.

Özen H. (2009), “Located Locally, Disseminated Nationally: Bergama Movement”,

Environmental Politics, 18:3, pp. 408-423.

Özuğurlu, M. (2013) “Metin Özuğurlu, Gezi Direnişi’ni değerlendirdi: Devrime hasret

kalmış insanlık ve siyasetini arayan halk sınıfları…” 28 Haziran 2013

Pakulski, J., Waters, M.(1996). The Dead of Class. London: Sage.

Sasson, T. (1995) Crime Talk: How The Citizens Construct a Social Problem. New

York: Aldine de Gruyter.

Swinler, A. (1995) “Culture in Action:Symbols and Strategies”, American

Sociological Review, 51:273-286.

Weber, M. (1946) From Max Weber: Essays in Sociology. (cev. H.Gerth ve C.W.

Mills) NewYork: Oxford Univeristy Press.

www.haberself.com/h/1026/ “ Tayyip Erdoğan ‘a Çapulcu Sözü ile İlgili Açılan 10

Pankart.4 Haziran 2013.

www.ihvanforum.org.Genel ve Güncel Haberler. Gezi Olaylarını Destekleyenler.