35
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Veli Merkezi I. 'I'ürk liültiirii ve Veli Blldirileri (22 - 24 Elrnn - 1998) ANKARA - 1999

I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli

Araştırma Merkezi

I. 'I'ürk liültiirii ve

Hae:ı Bektaş Veli

eınpozyrunu Blldirileri (22 - 24 Elrnn - 1998)

ANKARA - 1999

Page 2: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

HACI BEKTAŞ VELİ ÖGRETISİ DÖRT KAPI KıRKMAKAM

Esat KORKMAZ Araştırmacı - Yazar

GİRİŞ

Alev"ılik!Bektaşllik geneide; Antik Aydınanma Çağı ve XVIII. yy Aydınlanmacılığının temelini oluşturan metafi­zik bir aydınlanma zernininde otunır. Özelde, varsaydığı

metafıziğin insan ve insan aklı tarafından sürekli beslen­mesini, bir zorunluluk olarak öne çıkardığı için kimi du­rumlarda; XIX. yy.'ın ikind yarasında idealizmden anndı­nlmış bir nesnellik üzerine yapılandırılan •gerçek aydınlanma'ya silik adımlar atar.

Tann'dan çıkıp yeniden Tann'ya dönen bir çevrim üzerinde, metafizik bir başlangı~a metafizik bir son ara­sında; kendini, kendine yetmez bir sonra taşıyarak bir "sentez" olarak algıladığı insan aracılığıyla "son metafizik halka"yı kırmaya çabalar.

Alevilik/Bektaşiliğin inanç/düşünce evreninde ve çev­rim yayı üzerinde bir gezintiye çıktığımızda; "tez-antitez-

sentez" olarak~nn-doğa-insan• ilişkisi bağla­mında, •tez" durumundaki Tann'dan fışkıran/taşan ışığın "dönüşümle!" geçirerek, "antitez" durumundaki "doğa"ya, yani son amacını insanda bulan ve büyük evren olarak algılanan aleme (alem-i ekber ya da alem-i kübra) evril­diğini; oranda, "sentez" durumdaki insana, yani son ama­cını "doğa" da bulan ve kiiçük evren olarak algılanan

insana (alem-i asgar ya da alem-i sugra) yükseldiğini gö­rürüz.

Daha açık bir anlatımla; tann-doğa-insan birliği/

birlikteliği görüntüsü ardında, inançtan düşüneeye anlatıl­dığına tanık oluruz.

Bu bağlamda çevrifnin idealist yanı, önceVyaratıcı

görünmesine karşın gerçekte, doğal süredn bir gerekçe­sidir. İnançtan düşüneeye inebilmek için kollektif bir yardamla yaratılmış, bir varsayım öğesidir. Bu varsayım aracılığıyla asıl tanıkiveri kaynağı yakalanır: Bu insandır.

İnançta; tann-doğa-insan birliğini/birlikteliğini tamam­layan büyük çevrimin son yayı ÜZerinde, küçük alem olarak algılanan insanın ikincil çevrimi başlar. Prototipi olduğu büyük alemin kanıtı olmasının ötesinde bu çev­rimle iki şey kutsanır: Tann ve akıl.

Tann metafızik; akıl nesnel besleme ile ulaşılan so­nuçlardır. Tann inanç yaratısı; akıl, insan beyninin ürü­nüdür.

Tann'nın insana muhtaç olduğu; beyin olmadan akıl

olamayacağı bir zeminde; insan hem başlangıç hem de sonuçtur.

Ancak insan, canlı doğanın bir parçasıdır; gt,ınişten

gelen ve geleceğe uzanan, sürekli gelişen bir siireön ürünüdür; inanç kanalında değil, doğal kanalda :- ııriir.

~te Dört Kapı Kırk Makam, inançtan düşüneeye at­lanılarak yakalanan insanın, kendisini tanık göstererek kendi metafıziğini (Tann'sını) beslemesinin, yine kendini tanık göstererek kendi aklının yolundan yiiriimesinin öğ­retL'Iidir. İnanç/di~ünce düzleminde, Aleviliğin/

Bektaşiliğin teorik özüdür.

Dört Kapı Kırk Makam'dan geçerken insan bir yan-

Page 3: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

dan, ham ervah durumundan kamil iıı~an durumuna yük­selirken; diğer yandan, bir gönül yolculuğuna çıkar. Seyrü sülük aşamalarını katederek kuts:ıl kökenle birleşir/bir

olur. O'nu besler; besleyerek O'nu, an-ı dairnde kendine uyumlu duruma sokar. Bu yolla Ortodoks inancın tersine, değişmez olan metafıziğini değişir kılar. Orada sürekli kal­mayı yadsır; halka döner, aklının yolunda yürür.

Karşıt güçlerin çatıştığı koşulda (zıtların birliği) kendi . yasalan/kuralları içinde gelişen nesnel süreci aklar. Meta­fizik aydınlanmanın sınırlannı zorlayarak, zaman zaman gerçek aydınlanma dünyasına girer.

"Gerçek aydınlanma" dünyasında yan ilahi nitelikteki varlığını sürdürıneye çalışırken; Ortodoks dinsel inancı,

gök katlarından yeryüzüne indirir. O'nu, kendi gönül evinde besleyerek; kendini yaratan kollektif insan bilinci­nin süzgecinden geçirir. Bu göıiintü altında, insana ve toplums;ıl bilince duyulan saygıyı, aşkı, bağlılığı yüceltir.

Kökıenci bir halk muhalefeti olarak biçimlenip yapı­landığı ortaçağ koşullarından günümüze birey/toplum memnuniyetsizliğini kucaklayan, eşitsizliğe, sömürüye, horlanmaya duyarlı ÖZÜ; o günden bugüne, bugünden yarına, "sınıfların olmadığı, insanın insanı ezmediği" bir toplum düşünü sürekli canlı tutar.

Al evliikiBektaşilik bireyden hareket etmekle, bireyi merkeze koymakla birlikte bireysel bir yol/sürek değil­

dir; Hakk'tan halka dönme, toplum hizmetine adanma zemininde, toplums-al ağırlıklı bir inanç/diişüncedir.

Ruhsal açıdan henüz olgunlaşmamış Tanrı yolundaki tarikat yolcusu, Dört Kapı ve bu Dört Kapı'ya bağlı Kırk Makam'dan geçerek ergin dımıma gelir. Kamil insan ola­rak ilahi sırra ulaşır. Bu sırrın taşıyıcL~ı olarak bireyin/ toplumun hizmetine girer.

Hemen her şeyin tanığı durumundaki tarikat yolcu­su, önce çık1ığı kaynaga yönelerek inauçta son halkayı

yakalar; Hak ile Hak olur. Daha sonra inançtan akla at­layarak olgun bireyi/toplumu yaratm:ıya yönelir; Hakk'tan halka iner.

Böylece birinci aşamada inanç varlığı biçiminde kut­sal kükene yükselen insan, ikinci aşamada yetenek var-

lığı, yonını varlığı hiçiminde yeryüzüne iner; toplumun duyarlı bir üyesi olur.

Alevllik/Bekta$lik; insanlık katında, Hakk'la Hak ol­ma amacını güden ve dünyadan elini-eteğini çekme, içe kapanma olarak algılanan geleneksel edilgen tasavvuf anlayı.şını Anadolu toprağında, Dört Kapı Kırk Makam aracılığıyla çağdaş ve dinamik bir yapıya kavuşturur.

Tanrı'dan, yaşanılan nesnel dünyaya yolculuğa çıkarttığı

insana,dünya ~leriyle ilgilenme, birey/toplum sorunların­

da çöZÜcü olma, özlemierin yaşanılan anda gerçekleşme­sini sağlama gibi kimi misyonlar yükler.

Süreç koşutunda, yüklendiği görevleri yaşama geçir­me giidüsü içindeki kamil insan, hizmete adanma zemi­ninde tophım~al ağırlıklı bir inanrJn/düşüncenin siirdü­riimcüsü olarak öne çıkar. Giderek din ya da dinsel olan, kamil insanın yaşam görüşüne, hu yaşam görüşünü destekleyen, onu haklı, gerekli ve zonınlu kılan "kurtarı­cı batıni bilince" indirgenir.

idealizmin egemenliğinden arındırılmı.ş bu nesnel çiz­gi, fel~efenin temeline; dünyayı taşıyan ve koruyan; kendi­ni aşma sorumluluğunun bir gereği olarak dü?iincelerinde son derece cesur ve kıırJI yıkıcı olan; fızik~el sonınlannı

din5el dogmaların dışında çözmeye çalışan; bedenini ve dünyasal yaşanunı cendereye alan her türlü b-Jskıyı kıran;

kendi kendisinin efendi~i/yaratı('Jsı/şekillendirir.isi olan bir insanın yerleştirilmesini zorunlu kılar.

Bu anlayışa koşut olarak iıı~ana gereksinmesi olan; bu gerek~inmenin bir bedeli olarak insana özgürlük veren; ancak insan aracılığıyla bilincine varJn, bilinçlenen; haris, zalim ya da despot olmayan; zorluk ya da güçlük çıkar­

mayan bir Tanrı olgusu yaratılır.

Şimdi bu genel açıklamadan sonra nasip almı~ bir Alevinin/Bektaşinin Alevi siireğinde/ Bektaşi yolunda geçtiği aşamaların "gönül kayıtlarını" içeren Dört Kapı

Kırk Makam öğretisini irdelemeye girişebiliriz.

DÖRT KAPI KlRK MAKA.ı\1

Dört Kapı Kırk Makam ile yakalanan aydınlanma; in­sanlığın akılla açtığı temel kanaldır. FeiSftl ve teorik dii-

Page 4: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

zeyde ya da davranışlar boyutunda gerçeklerin evrenidir; nesnel süreçte yaşama geçirilen düşüncenin evrim dün­yasıdır.

Bu gün şeriatçı inanç dayatması karşısında, aydınlan­ma savunmaya çekilmiş durumda. Yöneltilen baskı ve beliren ydgınlık; en büyük engelimiz gibi. Toprağımızın

şurasında burasında, kolektif cesaretimizi sergileyemediği­miz şu ya da bu yerde/ortamda, baskının zincirlerini kı­

rarak öne fırlayan aydınlanmacılarırnız kuşatma altına alı­

nıyor.

Baskı ve yılgınhğa boytın eğip, aydınlanma zeminin­de düşüncenin evrimi ile sağlanan; insanlığın gelişmiş,

derinleşmiş biçimi olarak algılanan ve bir "kazanılmış

hak" durumunda bulunan insanlık kazanımlannı yadsıya­

cakrruyız?

Bunu yaparsak kendimizi yadsımış oluruz; aklın kar­şı kanalına gireriz; insanlaşmanın uzağına düşeriz.

Düşünce eylemi, insan organizmasının doğal bir et­kinliğidir; akıl, bu etkinliğin bir ürünüdür. Doğal akışı

içinde kalmak koşuluyla bu etkinlik hiçbir zaman dur­maz; çünkü düşünme eyleminin itici gücü sürekli "sorgu­larna"dır. Evrim, bu nedenle onun özü gereğidir.

Düşünme eylemi ancak Ortodoks bir inanç dayatma­sı karşısında kendi kendini durdurabilir. Çünkü Ortodoks inanç, her türden "sorgularna"nın son bulduğu noktada başlar; insanı insan yapan düşünme yetsini örseler, kısır­

laştınr ya da ortadan kaldınr. Bu bağlamda Ortodoks inançta evrim yok1ur; zaman içinde bir ilerleme göster­mesi düşünülemez.

Aydınlanmacılar, akıl taşıyıcılan olarak insanlığıni

insanımızdan bizden/bizlerden beklediği işleve/

işlevselliğe bürüneceksek eğer; Ortodoks inancın kesinli­ğine ve ödiinsüzlüğüne karşı durmak,düşüncenin engel­lenemez evrimini koşulsuz benimsernek durumundayız.

Bu yaklaşım aydın kimliğini de açığa vurmaktadır.

Aydın, düşüncenin evrimini yadsımayan; düşünme eyle­minde bulunarak bu evrime katkıda bulunan; katkı ver­diği oranda koşullanmışlıklanndan annan ki~ demektir. Bu tanımın dışında kalan "okumuşlar", eskilerin deyimiy-

le "mürekkep yalamışlar'; eleştirilmesi gereken aydınlar

değil, zaten aydın olmayanlardır.

Dört Kapı Kırk Makam öğretisi, metafizik bir zernin­de de olsa Anadolu toprağında aydınlanmanın kitlesel tabanını yarattı. Alevilik-Bektaşilik Dört Kapı Kırk Makam öğretisiyle bireyi; Hak katına taşımayı amaçlayan bir yoV sürek değil tam tersine bir yorum, bir yetenek varlığına dönüştürdüğü insanı, toplum hizmetine sokmayı amaçla­yan bir inanç/düşüncedir. Şunu hiçbir zaman unutmaya­lım: Asil istenen son istenendir.

DÖRT KAPI

Buynık ve Makalat'a göre dört ulu kapı ve bu dört ulu kapıya bağlı kırk makam vardır. Birinci kapı şeriat;

ikinci kapı tarikat; üçüncü kapı marifet ve dördüncü ka­pı, ana kaynak olan hakikat kapısıdır. Dört kapının dör­dünün de kendine özgü özelliklerVkurallan bulunur. Dört kapının da kaynağı birdir; dört kapı dört atem'e denk düşer. Kırk makamın onu şeriat; onu tarika~ onu marifet ve onu hakikat içindedir. Yol ehli dört kapıya

bağlı kırk makamdan geçerek Hakk'a ulaşır; bu sırada

şeriat gemisi'ne biner; tarikat denizi'ne açılır; marifet dal­gıcı olur ve hakikat ineisi'ni bulur. Bu nedenle tarikat yolcusu inançta/üşüncede amacına ulaşabilmek için şeria­tm koşullannı yerine getirmek; tarikatın içinde olmak; marifetten aynlmamak ve sürekli hakikatı arar olmak du­rumundadır. Bunun bir uzantısı olarak insan-ı kamilin çerağ gibi durması; fıtil gibi yanması; yağ gibi erimesi ve nur gibi ışık vermesi gerekir.

Dört Kapı: Hak Yolu'nda yürüyen tarikat yolcusunun geçınek zorunda olduğu manevi aşamalar. İrşatlan olma­yanlar, dört kapıda da dönektirler.

Sahibi : Muhammet-Ali.

Muhammet dini açıkladı sonra lam ve elif koydu; lam Muhammet, elif Ali demekti. Ardından şeriat ortaya çıktı; daha sonra tarikat, marifet ve hakikat sır oldu. Şe­

riat, Muhammet'in şanına geldi; tarikat, marifet ve haki­kat Ali'nin şanına geldi.

Page 5: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

Simgesi : Eşik. Hz.

Muhaınmet'in, "Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısı­

dır" hadisinden esinlenerek Hz. Ali'yi temsil ettiğine ina­nılan ve yolun bir simgesi olarak algılanan, meydarun giriş kapısının iç kısrru.

Bu ned~le eşik kutsaldır; kişiyi Hakk'a götüren ka­pıdır; asla eşiğe basılmaz, eşik öpülür. Bu davranış; yol ışık ve bilgisine ulaşrruş olmanın anısına, bir al~ gö­nüllülük ve teslimiyet ifadesi olarak, eşiğin önünde sol diz üzerine çökerek elleri eşiğe koyup her bir eli bir kez öpmek, biçiminde uygulanır.

Kıblesi : Secde

Secde, ayiillerde ya da namazda, makama saygı için yere kapanma ya da eğilme davraruşıdır. Secdede elierin iç kısma yere konmaz; başparmak dışında kalan parmak­lar avuca doğru bükülerek bu parınaklanndış tarafıyla

açık durumdaki başparrnağın iç tarafı yere dokundurulur. Dizler bükülür ve sol diz yere dayanır. Önce sağ göz, sonra sol göz ardından da alın yere değdirilir.

Bu işlemler bitince ayağa kalkılarak niyaz duruşuna geçilir. Namazda, secde edilecek yere Ketbela toprağı

konur. Yaşlılar secdeyi ayakta niyaz ile de yapabilirler.

İnançta· secde, Adem atadan kalmadır: Bir gün Tann meleklerine; "Adem'e secde edin", diye buyurur. Ceber­rut dışında bütün melekler bu buyruğa uyup Adem'e secde ederler. Yalnızca Ceberrut Adem'e secde etmek is­temez; başıru secdeden kaldınr; o an lanet tasması boy­nuna geçer; Tann'run lanetli meleği olur. Tann kendini Adem'in yüreğine gizlediğinden gerçekte melekler; Adem'e değil, Adem'in k~iliğinde Tann'ya secde etmiş­lerdi. Bu nedenle secde etmek ibadet kabul edilir. Pir önünde secde eden, Tann katında secde etmiş demektir. Secdede tarikatın on iki iŞleğinin yerine getirilmesi gere­kir. Bunlar:

1. Özünü toprak etmek;

2. Toprağa marifet tohumu ekmek;

3. Tohumu şefkat suyu ile sulamak;

4. Yetişen ürünü yalnızlık orağı ile biçnıek;

5. Hasatı nza tırmığı ile derlemek;

6. Hasatı hikmet harmarunda dövmek;

7. Dövülen hasatı şevk yeli ile savurmak;

8. Ayrılan ürünü milinet ölçeği ile ölçırıek;

9. Ölgilen üıüıii takva değiııreıinde ~

10. Öğütülen iiıünün ununu edep eleği ile &ın >k;

11. Flenen unu sabır suyu ile yoğurmak; ve

12. Yoğrulan hamuru iradel tandırında p~irmek ve derv~lere/yoksullara sunmaktır.

Tarikatta başını secdeye koyan can; Mansur M eyda­nı'nda, başını top yapıp • Al!" diye sunmuş olur. "Başırru

yoluna koydum, benim değil senindir", demek ister. An­cak secde, korku ya da herhangi bir beklenti için yapıl­

maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır.

Yine secde, makamın temsil ettiği inançibilinç algısı­

nın güdücülüğünde; ayna olarak algılanan kapanılan yer­de kendini seyretmekikendini seyredecek kendini sorgu­lamalkendini seyredecek kendini temizleme davraruşıdır.

Cünubu: Dört kapının hizmetini bırakıp nzasız kendi başı~ iş yapmak

KlRK MAKAM

Hacı Bektaş Verı, Kırk Makam'!; Tann yolundaki tari­kat yolcusunıın, Hakk'a ulaşahilmesi için geçmesi gere­ken evreler olarak ıanımladı. Yine HarJ Bektaş verı, her kapının gereğini yerine getirenleri ayn ayn grupladı ve anlara birer sıfat verdi. İnsanın oluşumuna katılan ve toprak, su, ateş ve hava olarak belirtilen dört unsurdan her birini, bir kapı ehline simge olarak verdi.

Kırk Makam: Tarikat yolcusunun yükselerek geç­mek zorunda olduğu manevi alt aşamalar.

Sahibi: Hacı Bektaş Veli.

Hacı Bektaş Verı Anadolu'ya geldiğinde, göçebe çift-

Page 6: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

çilerden oluşan, kendi öğretisine hiç de yabancı olma­yan ve geliştirdiği felsefeyi aniayabilecek hazır bir kitle buldu. Eski Türk, İran, Arap ve Helen düşünce ve ina­nışlannın bir bileşimi olarak Bekta~liği biçimlendirirken; Ortodoks islamlıktan ayrılan üç önemli yenilik getirdi.

1. Türkçe'yi ibadet dili yaptı;

2. Sünneti ve şeriatı kaldırdı; herkese şeriatsız bir yaşam sundu; zorunlu ibadet yoktu; cinsiyet aynıru yok­tu; içki yasağı yoktu;

3. ibadetin (namaz) yerine, eski Türk Şamanizmin­

den, Zerdüşt dininden ve diğer halidann toplumsal/ dinsel pratiklerinden esinlenerek geliştirdiği cem'i koydu. Alevilik-Bektaşilikle cem, inancın toplıınıc;allaşmasıdır. bu işievin yapıldığı cemevi ise inancın toplumsallaştığı ku­rumdur. \..em üç açıdan ele alınabilir.

1) Dinsel tören; cem, bir yönüyle dedelerin ya da babaların linderlik ettiği bütün bir geceyi dolduran din­sel bir törendir. dinsel dua, kadın ve erkeklerin birlikte yaptıklan dinsel dans, dinc;el şiirler, dinsel müzik, dinsel yemek, dinsel içki, bu törenin ana bölümleri durumun­dadır.

2) Toplumsal etkinlik; cem her şeyden önce bir toplumsal etkinliktir; cemin yapıldığı yer, yapı ise bir toplumsaVsosyal kurumdur. Cemde; birey düşünceleri

toplumsallaşarak, toplunın güden kurallar/ilkeler duru­munda organ kararlarına dönüşürken, inanç da gökyü­ZÜnden yeryüzüne inerek dünyalaşır ve alınan kararlan kut<;ayacak bir niteliğe bürünür. Cem bu bağlamda bir okııldur. Orada Alevilik-Bektaşiliğin felsefi boyutu, teorik boyutu ve davranış boyutu tartışılır. İnançta, düşüncede

ortak payda ve bu ortak paydaya dayalı davranışlar üre­tilir. Özcesi, cem; Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin bi­rey bilincine/davranışım aktarılması için yapılan bir top­lu öğretimdir.

3) Yargı fonksiyonu; cem, aynı zamanda yargı iş­

levinin yerine getirildiği bir mahkemedir. Çünkii Sünni İslamın hukuk sistemini yadsıyan Alevi-Bektaşiler, sorun­Iann çöümü için Selçuklu ve Osmanlı mahkemelerine gitmeyi düşkiinlük olarak görmüşlerdir. yasa yerine ge­çen kurallarılilkeleri kendileri yaratmışlardır.

Cemde dede ya da baba, halkın sonıniarını dinler ve çöZÜmler getirir; küskünleri, dargınlan barıştınr. Suç işleyenler ya da başkalan bilmemekle birlik1e kendi vic­danianna borçlu düşenler, üyelerini tekke büyüklerinin oluşturduğu cem mahkemesi tarafından cemaatın huzu­runda yargılanır. Suçlan karııtlarıırsa suçlarını uygun ceza verilir.

Cem, belirli bir zamanı olmamakla birlik1e genellikle kış

geceleri perşembe akşarıılan düzenlenir. Cemevi ya da cem odasında bir araya gelenler, halka halinde yüz-yüze bakacak biçimde oturur. Bağlama eşliğinde zakir tarafın­darı Hz. Muhammet, Ali, Ehlibeyt, On iki İmam ve Ker­bela katliaını üzerine deyişler, mersiyeler, dualar okunur; halka namazı adı verilen tek yada iki rekatlık namaz secde edilir; kadınlı-erkekli semah döniilür; on iki hiz­met yerine getirilir; kurban tığlanır; lokma dağıtılır.

Cünubu: Kırk makamın hizmetini bırakıp rızasız

kendi başına iş yapmak.

Rıza Arapça; "razı olma, kabullenme, sızlanmama,

yakınmamalhoşnut olma" anlamlarına gelir. Alevilik/ Bektaşilikle ise rızanın tanımlanmış iki anlanıı vardır:

Bunlar;

ı. Tanrı'dan gelen her şeyi gönül ho.~luğu ile karşı­

lama;

2. Tanrı'nın hoşnııthığu/onayını kazanma.

Bu nedenle tarikat, bir rıza kapısı olarak algılanır.

Rıza üç türlüdür :

1) Kişinin kendisi ile nzası : Pir önünde, başı

secdede iken kişinin kendi özüyle hesaplaşmasıdır/

yüzleşme~idir; kendi kendini ölçınesi, kendi kendini yar­gılamasıdır. Bir başkasının tanıklığı ya da şikayeti ol­maksızın, özeleştiri yapm:ısıdır. Bu anlamda secde bir aynadır; sufı aynada kendini görecek, kendisiyle başbaşa kalacak, eğer bir suçulh:ıtası/eksikliği varsa kendini ele verecektir. Bunu başarabilen tarikat yokwıu, insanlık aşa­masına çıkmış demektir.

2) Kişinin toplumla nzasc Kişinin toplumla nzası;

eline-diline-beline sahip olmakla gerçekleşir. Kısaca

Page 7: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

"Edep" olarak algılanan bu üç "mühür", kişiyi kötülükten uzak tutar. Bunu gerçekle)Jtirmeyen tarikat yolcıısu hiçbir zaman kendini bulamaz; toplum ondan, o toplumdan ra­zı olmaz.

3) ~inin tarikatla nzası: Kişi yola, baskı ve zorla­madan uzak bir zeminde, kendi nzası ile girer. Yola rıza

ile giren can, tarikatın gereklerini severek, inanarak yerine getirmek durumundadır. Yola giriş; malı mala, can!. cana katmak anlanuna gelen mıısahiplikle başlar. Musahipler arasında gerçek anlamda nza oluısa tarikatta rıza olur. Ta­ıikata nza oluısa toplumda rıza olur. Toplumda rıza oluısa kişinin kendi özüyle nzası gerçekleşir.Böylece üç rıza bir­leşm~; el ele, el Hakk'a ulaşmış olur.

ŞERİAT KAPISI

Dört Kapı Kırk Makam üzerine kurulu Alevilik­Bektaşllikte, ilk kapı ve buna bağlı on makam, şeriat ya da şeriat kapısıdır. Ancak buradaki şeriatın, Ortodoks İs­lamlıktaki şeıiatla hiçbir ilişkisi yoktur.

Öncelikle şeriatın kaynaklannı yoruınlayış farklıdır. Ortodoks İslamlıkta Muhamrnet, Tann buyruklannı Ceb­rail aracılığıyla insanlara ileten bir aracıdır. Alevilik/ Bektaşilikle ise şeriatın tannsal kaynaklan,doğrudan doğ­ruya insan olarak Muhamrnet'in içgüdüsel zelcisının, sez­gisel aklının ürünleridi. Cebrail, Muhamrnet'in tannsal öz­le buluşan içgüdüsel zekasınırı/sezgisel aklının bir simgesinden başka bir şey değildir.

Görünmeyen alanda Chltın) Tann'nın kesin egemen­liğine karşın, bu alanın bir yansıması olarak algılanan ve şeriat adıyla anılan görünür dünyada (zahir) işler, Tan­n'nın bilgisi ve denetimi dışında yürür. Burada insan ke­sin egemendir. Zahirde olup biteni Tann, ancak iriSan kendisiyle bütürıle!J[iğind~ öğrenebilir. Yaşanılan yerde insan, Tarın'nın bile kendisine muhtaç olduğu saygın ve yüce bir varlıktır. Aklıyla ve eylemleriyle zahiri yönet-

''ri1ekle yükümlüdür. ·i/l. ~1!o

Özetleısek Alevilik!Bektaşilikte şeriat, başlangıçta kutsal .kö~enin bir yansıması olarak algılanan görünür

1 ri~.el ircİÜ~f;idır; bunun da ötesinde bu nesnel dünyaya 1.-~!.<L'i .~;~:;!:~--'~.~~-~-

ilişkin insan kararlandır ya da kaynağını bu nesnel dün­yadan alan ve kolek1if bir insan ürünü durumunda bulu­nan gelenek-göreneklerdir.

Zahir, inançta tannsal olanın bir yansıması biçiminde belirmesine karşın, yalnızca bu görüntüyle ya da bili­nen yollarla yetinerek gerçeğe ulaşmak olanaklı değildir.

Bu nederıle bir Alevi-Bektaşi, iç aleminde sezgiyle­riyle hakikatı bulmaya girişir; ten gözünü kapatıp can gözünü açar.

Bu bir tür "yabancdaşma"dır. Bilind "yabancılaşma"

yoluyla Ortodoks Sünru şeriatın dışına atama; ona, daha özgür bir ortam yaratma; görünür olmadığı için batın

olarak algılanan ve nesnel olanın ortak yasalan duru­munda bulunan ÖZÜ yakalamadır. Yakalanan öze ulaş­

mak için bilinci; kendisiyle çel~en zamanda ve mekanda n uçunna"dır.

Gerçekten ne denli çok uzaklaşdırsa asıl gerçeğe o derıli yaklaşılır güdüsü içinde, inanç örtüsü altındaki top­lumsal bilincin gücünü/kudretini, özlemini/kararlılığını

sergilemedir.

Bu bağlamda şeriat, "doğum" olarak algılanır ve ger­çekten kaçış görüntüsü altında "ikinci doğum" olduğuna inanılan tarikat kapısına, kendini hazırlama dönemi olarak bilince çıkar.

Bu girişten sonra şer~t kapısına ve şeriat kapısının

makamianna geçebiliriz artık.

Şeriat Kapısı : Dört Kapı Öğretisi'ne göre, insan-ı

kamil aşamalan sıralamasında ilk sırada yer alan, insanın kendi kendini eğitmesi evresi; şeriat.

• Buyruk'a göre şeriat kapısında iriSan okur-yazar ol­malıdır: Ancak okuyan, okudğunu anlayan, dünyayı ve toplumu tanıyan k~i sorurtlara çöZÜm bulabilir.

Sahibi : Hz. Muhamrnet.

Şeriat Hz. Muhamrnet'in şanına geldi.

Anlaıru : Zahir; Ortodoks Sünni yasalar.

Batın; yol kurallanna, yol erkanı ya da yol ululanna ilişkin bilgi.

Page 8: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

inancı; zahir;

Batın; ibadet.

Alevilik-Bektaşiliğin özünü oluşturan dört inançtan il­ki olan ibadet şeriat kapısıyla özdeşleşitir.

Simgesi: Zahir;

Batın; hava; 'Sudur Öğretisi'ne göre, önsöz-sonsuz olarak algılanan ve varlık türlerinin oluşumuna katılan

dört tür öğeden biri; şeriat simgesi.

İmam Cafer Buyruğuna göre insan kökende, her biri bir kapı insanının kökeni durumunda bulunan ve anasır-ı

eıbaa adı verilen hava, su, toprak ve ateşin birleşiminden oluşur. Bu dört nesne dört tabana oturur ve insan dahil varlık türlerinin oluşumuna katılmanın ötesinde kimi an­lamlar içerir. İnançta; hava azarlar. Yani azarlama havanın bir uzantısı olarak algılanır. Bunun da 10 özelliği vardır:

a) Zahitlik;

b) Tann'dan korkma;

c) Namaz;

d) Kulluk;

e) Abdest;

O Oruç;

g} Hac;

h) Tann'ya boyun eğme;

ı) Kelime-i Şahadet getirme;

i) Tannnın adını anma.

Kavmi: Zahir;

Batın; Abidler; insan-ı kamil aşamalanndan ilkini temsil eden, şeriat kapısıyla özdeşleştirilen ve kökenieri­nin hava olduğu kabul edilen,dört tür insandan ilk tür insanl~r; şeriat insanı.

M~'a göre; abidler, şeriat kavrnidir. aslı havadır:

Abidielin ibadeti namazdır, oruçtur, zekattır, hacdır, gaza eylemektir. Nefsin dünyasal isteklerinden sıynlrnak, ahire­ti sevmektir.

Evi: Zahir;

Batın; nasip alıp yola girecek canın, tören yapılma-

dan önce hazırlandığı, yani yol kurallaoru yeniden göz­den geçirdiği, abdest alarak kefen giydiği yapı bölümü, yer; şeriat evi.

Kardeşi: Zahir-;

Batıl1j Tann'nın birliğine inanrnak; Peygamberi hak saymak; HzAii ve oğullannın imamlığını hak sayıp

onaylarnak; bunlan yapmakla şeriat yada şeriat kapısına

kardeş olunur.

Selamı : Esselarnü aleykiirn ey nur-u şeriat erenleıi.

Cünubu: Zahir;

Batın; Kadınla dnsel ilişkide bulunmak

Babası: Zahir;

Batın; öz baba.

Abdesti: Zahir;

Batın: Su ile yapılan abdest

Bu tarikat abdestidir. Tarikat abdesiini yola girecek cana rehberi aldınr.

Makamlar:(l)

I) İmam etme:

Zahir; Tann'nın birliğine, meleklerine, peygamberle­rine inanma.

Batın; Mürşit önünde, yolun bütün kurallanna uya­cağına söz venne; bu inancını ikrara bağlama; gönül yo­luyla Hakk'a ilişkin anlamı, sezgiyilbilgiyi yakalama. Mürşit önünde ikrar veren can, soyunmuş demektir. So­yunmak; tarikata girerek derviş olmak, bir dergiiha bir mürşide bağlanmak, nasip almaya gelınek, nefsin istel-de­rinden ilgisini kesrnek demektir.

II) İllm öğrenme: Zahir; akla ve söylenenlere da­yanan bilimleri öğrenme. ilim öğrenmenin zahir anlamı ikili bir yapı içerir:

a) Akla dayanan bilimleri öğrenme; doğa ve top­lum olaylannı, nesnel yasalan, yaşarnı ya da çevriye dü­zenleyen insan kararlaoru konu edinen bilimleri öğren­

me; aklın asıl üretim alanını çizme; çizilen bu alanı

kutsama.

Page 9: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

b) Söylenenlere dayanan bilgileri edinme; vahiy yoluyla gelen ve Tanrı buyruğu olduğuna inanılan buy­ruklan belleme; bu buyrukları, gökyüzÜilden yeryüzÜile indirilen kutsal metinler olarak değil, sezgisel akılla kut­sal olarun algılanmasıyla dışa vurulan ilahi nitelikte söz­ler olarak anlama; bunu biçimsel görme; öz arayışına

girme.

Batın; tarikat yoluyla gönül yoluyla önce kendini, sonra kendi özünde Tanrı'yı bulma; bunu ettiğine Hıdir­

gen'le; sezgisel aklını kullanarak kesin bilgiye ulaşma.

Sünni Ortodoks İslamlıkta şeriat, "gökten indiği" ka­bul edilen Tanrı buyruklannın değ~mezliği zemininde "katı" bir biçimciliğe giderken; Alevilik/Bektaşilik kültü­ründe ilkeler/kurallar; her şeyin değiştiği, düşüncesinin

çelişe çel~e gel~tiği nesnel dünyayı, Tanrı'nın "tasal­lut"undan kurtarınanın bir aracına dönüşür. Bu yüzden AleVıler/Bektaşller; doğada ve toplumda olup bitenleri Tanrı iradesi gibi gösteren, olaylan yönlendiren nesnel yasaları, yaşarru ya da çevreyi düzenleyen insan kararla­rını yadsıyan, bunlardan yararlanmayı köstekleyen ilerle­me düşmanı köktendinrilerin yokluk nedenidir.

Bu nedenle Alevllerde/Bektaşllerde "gönül bilgisi", kendini bilmenin bir koşulu durumundadır; inanç teme­linde şeriata, düŞÜ!lce temelinde yaşadığı toplumdaki eşitsizliğe, zulme, haksızlığa, ezilm~liğe karşı bir tavır,

davranış olarak kendini gösteren ve "emek vererek", "ya­şanarak" ulaşılan bir "insan olgunhığu"dur. Şeriat insa­nında inançla yaşam birbirinden kopuktur; Sünni insan başka inanır, başka düşünür, başka davranır; daha doğ­rusu yaşam inancı, inanç yaşarru sürekli yalanlar, yaban­cılaştınr. inancın şeriat insanına yiiklediği sorumluluklar onu din karşısında "düşünmeden davranan" bir "görev insaru"na indirger. Özeesi "kör inançlann" düşünce ola­rak algılandığı "kaderlerin" daha yaşama atılmadan çizil­diği, içimin öne çıkanlıp öziin yadsındığı ve bu nedenle kolektif bilinç olarak tanımlanan insanlık değerlerinin

"zincire vurulduğu", "örselendiği", "hırpalandığı", insan doğasına, canlı doğasına, madde doğasına ters bir "dÜ!l­ya"dır Ortodoks Sünni dünya. Alevllik!Bekıaşllik dünyası, SÜ!lnl dünyanın uzağında; her şeyden önce bir "gönül"

dünyasıdır. Merkezinde insanın bııhınduğıı, sınırlan için­de insanın değindiği; o insarun yüceltildiği, "kııtsandığı";

o insan üzerinden her şeyin, Tann"nın bile "yargılandığı" "eleştirildiği", insaru kurtarıcı "batınl dinsel bir inanç dün­yası"dır. Bu dÜ!lyada başka inanmak, başka dÜŞÜ!lmek, başka davranmak bir "düşkünlük" nedenidir. Yapısında

taşıdığı zıtlıkların doğal bir sonucu olarak Sünni yaptıkla­rını bir başka SÜ!lııiden gizlerken, Alevllerde/Bektaşilerde "düşündüğü gibi davranmak" ilkesinin bir uzantısı olarak böyle bir "gizlenme" yoktur. Bu durumda çelişir gibi gö­züken ve SÜ!lııi baskı ve kuşatılmışlığa karşı bir "konın­ma mekanizması" olarak gelişen "takiye", bir inanç de­ğil, bir "korunma" yoludur.

III) ibadet etme Alevılik/Bekta~likıe Sünni Orto­doks İslamlığın algıladığı anlamda i!Yddeı tümüyle biçim­seldir. Asıl olan özdür. Kaldı ki İmam Ali, bu biçimsel görevleri tüm yanda~lan adına yerine geıirın~ ve AleVı­Bekta~leri bu görevlerinden bağışlamıştır. Bu nedenle iııançta Ali, bir kurtanrJdır.

A) Namaz : Zahir; belli zan1anlarda belli hiçimlerde Tanrı'ya yakarma.

B atın;

a) Her an Tanrı'yı gönlÜilde taştn1a; bu yolla sürekli namazda olma. İnançıa gönül, hem Tanrı'nın evi hem de tannsal olana ulaşına aracı olan göniil hilgisinin, sez­gisel aklın birikmiş biçimidir. Emek vererek, yaşanarak

elde edilen gönül bilgisi ile Tanrı'yı her an kendi evinde konuk etmek, gerektiğinde O'nunla söyleşmek, namaz anlamında asıl ibadet olarak algılanır.

b) Bir tarikat uhı~una, büyüğüne ya da tarikatta bir makarnı temsil eden şeye, yere ve bunlar aracılığıyla

Tanrı'ya yakarına, yalvarına. İnançta bu tür bir ibadet ni­yaz olarak bilinir.

Bu kapsamda, bir pire, mürşide saygı göstem1ek, onun dizlerini, göğsünü ya da eteğini öpmek; yine bir ulunun adı anıldığında sağ elin başpam1ağıru dudağa gö­türmek bir niyazdır. Tanrı bir gizli hazine idi; bilinmek istedi, insanlan yaraııı. İnsan aşk ile aşk için yaratıldı.

AleVılik/Bektaşllikteki niyazın kökeni bu inanca dayanır.

Page 10: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

insana karşı dönülerek,insan kıble edinilerek aslında bü­yük yaralıcıya yalvanlır/yakanlır. Diğer yandan insan onurlandınlarak, şereflendirilerek Tann'nın kendini tanı­

masına, bilınesine katkıda bulunulur. Bu kapsamda Tan­n'nın insana gereksinmesi olduğu vurgulannuş olur.

Niyazın daha somut işlevleri simgeleyen ve her biri bir ibadet olarak algdanan başkaca anlamlan da vardır:

1) Biibirine gösterilen sevgi duygusu; saygı, hürmet;

2) Dilekte bulunma; dileme, rica;

3) Sunulan armağan, para.

Bu nedenle mürşit karşısında; ayaklar mühürlenmiş, kollar göğüste çapraz, baş öne eğik biçimde gerçekleşti­rilen yalvarma-yakarma duruşu, bir niyaz duruşudur.

Peyınançeye geçmek, darda niyaz duruşu almak, aniann­na gelir. Yine meydan taşına, niyaz taşı; Telli Kuran ola­rak algılanan sazda, ara nağmeleri bulmaya yarayan "fa" ve "sol" seslerine niyaz perdesi; ve tüıbelerde, yatırlara

yakannak, dilekte bulunmak için dışandan bakılan küçük pen­cereye, niyaz penceresi adı verilir.

Buyruk'a göre niyaz, bir gönül lokmasıdır; dosttan dosta giden yürek sevgisinin yoludur. Her niyazda, dost yüreğinde bin bir çiçek açar; her gönülden bin bir to­hum saçılır; her tohumdan bin bir dostluk doğar.

c) Cemevi'nde halka oluşturacak biçimde bir düzen alarak ve Tann'nın yansıması olarak algılanan didara (yüze, birbirinin yüzüne) dönerek, kendini Tann'ya tes­lim etme; halka namazı.

Halka biçiminde ibadet etınenin; göksel varlıklann

bir sistem ve uyum içinde, bir merkez çevresinde dön­melerinden esinlenerek biçimlendiği kabul edilir. İnançta ibadet edilirken beş kıble temel alınır:

1) Cemin yapıldığı Mansur Meydanı'nı temsil eden kalp kıblesi;

2) Mansur Meydanı'nda giriş kapısının solunda yer alan ve bir ceza makanu olarak Kolu Açık Hacım Sultan adına kurulan meydan taşını temsil eden ten kıblesi

Vdayetname'de anlatdan söylenceye göıe: "Kolu Açık

Haam Sultan da ulu halifelerdendi. Hünlcir, batın kılıcını

ona sunmuş, 'Erenler meydanında cellatlığı sana verdik, ancak, haksız iş yapma,sana zarannuz dokunur', demişti.

Hacım Sultan batın kdıcını aldıktan sonra yürüdü. Tam o sırada meydan sakası, merkebiyle mutfak için su getiriyordu. Hacim, 'Ererderin verdiği kılıcı şu merkepte bir sınayyayım, bakalım' dedi ve kdıcı sayırdığı gibi mer­kebe vurdu, belinden ikiye böldü.

Hünlcir bunu duyunca, 'Kollan tutulsun', dedi. Bu söz üzerine Hacım, çolak oldu. Halifetere başvurdu;

"Amanın, yalvann Hünkara, beni dirdesin, lutfedip beni bağışlasın", diyerek yalvardı. Halifeler ayağa kalkıp Hün­kaı'a niyaz ettiler; 'Ererder Şahı, Hacım'ın eksikliğini ba­ğışlayın, yine kollan açılsın', dediler. Hünlcir dileklerini kabul etti, 'Kolu açık olsun', buyurdu. O an Hacım Sul­tan'ın kollan açıldı. Fakat verdiği nasibi geri almadı; o hizmet, yine onda kaldı ... ";

3) Çerağ, post ya da mürşidi temsil eden akıl kıblesi;

Mürşit, Dört Kapı Kırk Makam'dan geçerek, ham er­vah durumundan olgun duruma taşınınış insan; post, o insanın makamı, toplumdaki konumlanışı; çerağ ise o in­sanın bilgisi, o insanın nesnel sınırlannın ötesinde toplu­luk ya da toplum bilinddir. Bunlann tümü akıl kıblesiy­

le bir bakıma aydınlanma kıblesiyle temsil edilir.

4) Törende mürşidin oturduğu yeri temsil eden fe­him kıblesi;

Fehim, Arapça anlama, kavrama, kavrayış arılamlan­

na geliryor: Burada, mürşidin Tann sözünü arılaması ve bunun gereğini yerine gelinnesi ardatılmak isteniyor. An­lama gücü ve bunun gereğini yerine getione gayreti bir tür kıble olarak algılanıyor.

5) Tannsal güzellik olarak algılanan insanı temsil eden can kıblesi; Alevilik/Bektaşiliğin teorik boyutunda ve kutsal kökene giden yolda; her adımda yabancılaşma­dan biraz daha uzaklaşıp daha çok Tann olan süreçte, son ve eksiksiz varlık olarak beliren insan, Tann'nın

kendisi olarak can kıblesiyle temsil ediliyor.

B) Zekat: Zahir; Zengin Müslümaniann mal ve para­lanndan, helalliğini sağlamak için her yıl yoksullara ver­mekle yükümülü olduklan kırkta birlik pay; varlıklı Müs­lüman bu payı vererek malını temizler.

Page 11: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

ııatın:

1) Tarikat yolunda Tann katına ulaşabilmek için kendi varlığından vazgeçme; kendi varlığından vazgeçe­rek kendini temizleme.

Burada kendi varlığından vazgeçme; birey olarak dünyasal isteklerine sırt çevirme anlamını taşır; amaçlana­na ulaşabilmek için kimi doğal gereksinmelerini karşıla­mada perhizli olma; feslefede doğal olan sapma değil,

doğal olana karşı durmayı bir eğitim aracı olarak kiillan­madır.

2) "Ben"ini yadsıyarak "Birlik"i yani herkesin herkes için ortak "ben"lerinin katılımıyla oluşan ve bağımsızlaşıp yabanetiaşarak "kutsal köken" durumuna yükselen "top­lumsal bilind" ya da. "topluluk bilinci'ni aklama; bu yol­la toplumsallaşma; toplumsaDaşarak topluluğu ya da top-lumu günahlanndan!eksikliklerinden temizleme; ·

3) Kendi bilgisinden diğer insanlan yararlandırrna;

bu yoDa kendini temizleme; kendindekini bir başkasına aktarakak toplumsaliaşmaya/topluluk ya da toplum bilin­cinin oluşmasına katkıda buluruna.

C) Oruç: Zahir; belli günlerde sahurdan iftara kadar bir şey yememe-içmeme.

B3tın;

1) 1-10 Muharrem günleri Kerbela'da şehit edilenle­rin anısına su içıneyerek, eğlencelerden uzak durarak yas tutma. Bu yas tutuş; zalimlerden gelen, ancak geriye getirilmesi olanaksız olan bir felaketin bedelini ödeme duygusunu sürekli can tutmayı amaçlar. Oruçlu günlerde kuıbaıı tığlarunaz; saç-sakal tıraş edilmez; dnsel ilişkide

bulunulmaz; eğlence/düğün yapılmaz ya da bu tür yerlere gidilmez.

2) Kendi iradesiyle kendini yanlışalkötüye karşı ko­ruma; bunu sağlan)ak iç in bir tavır/eylem içine girme.

3) Yola girişten Hakk'a-yürüyünceye değin yasaklan­mış şeylerden uzak durma; bunu gerçekleştirebiirnek için bir tavır/eylem içine girme.

4) Tarikat sırnru açıklamaktan kaçınına; bunu ger­çekleştirebilmek için bir tavır/eylem içine girme.

Alevilerde/Bektaşilerde, "düşündüğü gibi davranmak"

ilkesinin bir uzantısı olarak bir sakınma/çekinme yani gizlenme yoktur. Bu durumla çel~ir gibi gözüken; Sünni baskı ve kuşatılmışlığa karşı bir "korunma mekanizması" olarak gel~en "takiye" (gizlenme) bir inanç değil bir ko­runma yoludur. Bu korunma yolu zamanla "tarikat kural­lannı ve bilgisini Sünılllere açmama,kendini gizleıne" an­lamında bir yol kuralı durumuna gel~tir. yaygın inanç takiyenin, İmam Cafer Sadık'ın "yolunu, altınım, mezhe­bini gizli tut" anlamına gelen bir buyruğuyla biçimlendi­ği şeklindedir.

D) Hac: Zahir; ömründe en az bir kez belirlenmiş

günde Kabeye gitme; Kabe'ye gidip orayı tavaf etme.

B atın

1) İmaını ziyaret etme; ziyaret edip hizmetinde bu­lunma

2) Kabe olarak algılanan insanın kalbini kazanma, gönlüne yönelme.

İnançta kalp/gönül; hem Tarın'run evi, hem de emek verilerek, yaşarularak elde edilen gönül bilgisininisezgisel aklın birimmiş biçimidir. Gönülde!kalpde Tann konuk; bil­gi ağırlayandır. Bilgiyle gönül evinde Tarın'yı ağırlama ve O'nun hizmetinde bulunma hac olarak algılanır.

3) Hakk'a ermek için gönül yolculuğuna çıkma

Yan ilahi felsefede insan-ı kfunil olarak eksiksizliğe/ kusursuzluğa erişen insan; Suclurdaki çevrim'in son yayı üzerinde gönül yolculuğu olarak tanımlanan ikinci bir çevrime girer. Bir bakıma, melekut iileınine; gaybı taru­mak ve tannsal feyz almak için yolculuk yapar. Bu çev­rimin ilk yarısında ve inanç kanalında Hak ile Hak olur; ikinci yarısında ise Hakk'tan halka iner ve toplumsaUaşır. bu yolla kendi inancını dünyalaştırrruş olur; biliminiaklın

geiinebileceği nesnel bir süredn parçası durumuna gelir.

Gerekli manevi makamlan geçerek Tann'ya varmak ve Tann'dan halka'a dönmek olarak algılanan gönül yol­culuğunun aynmlanmış dört aşaması vardır:

a) Allah'a yolculuk (seyr illallah); beşeri isteklerden sıynlarak tannsal iradeye teslim olma süreci.

b) Allah'ta yolculuk (seyr fillah); Tann'ya ulaşıp

tannsal nitelikleri kazaruna süred.

Page 12: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

c) Allah'la birlikte yolculuk (seyr maallah); "ikilik"in ortadan kalkarak her şeyin tannsal olma süreci.

d) Allah'tan yolculuk (seyr anillah); Tann'dan halka dönme süreci.

Bunlann tümüne süyrü süluk adı verilir : Tann yo­lundaki tarikat yolcusunun seyr illallah, seyr fıllah, seyr maailah ve seyr anillah makamlannı geçerek Tann'ya varmak ve Tann'dan halka dönmek için yaptığı manevi yolculuktur.

E) Gaze Eyleme: Zahir; vatanını korumak için sava­şa gitme; ülkesi için savaşına.

B3tın; nefsi~e mücadele etıne.

İnançta; insanda her türlü kötülüğü yapmaya yatkın duygu hali olarak algılanan nefıs, en büyük düşman ka­bul edilir. Bu bağlamda en büyük savaş, insanın kendi içinde kendi nefsine karşı verdiği savaştır. Gaza ya da cihat denince, insanın kendini terbiye etınesi anlaşılır.

İnsan nefsini yedi aşamada terbiye eder:

a) Nefs-i emmare; insanı günaha, kötülüğe ve şe­hevete zorlayan duygu durumu; hiç eğitilmerııiş, eğitim

gönnemiş .nefıs.

b) Nefs-i levvame; az da olsa eğitilm~. eğitim gör­müş nefıs.

c) Nefs-i Mülhime; eğiti~/eğitim gönnüş olmakla birlikte yeterince olgunlaşmarnış; iyilik ve kötülüğe yö­nelik duygu durumlannın birlikte yaşandığı nefıs.

d) Nefs-i mutmaine; iyiliğe/gerçeğe/güzelliğe yönelik duygu durumlannın ağırlıkta olduğu nefıs.

e) Nefs-i raziye; Tann'dan gelen/ geldiğine inanılan

her şeyi hoşnutlukla karşılayan nefıs

O Nefs-i merziye; terbiye edilip olgunlaşmış, Tan­n'nın sevgisinin kazanmış nefıs.

g) Nefs-i lcimile; bütünüyle olgunlaşrruş, annrruş, en üst aşamada bulunan nefıs.

Ancak yine inançta nefıs dendiğinde bu anlarnından

bütünüyle farklı bir başka anlarrunın bulunduğunu hiçbir zaman unutınamak gerekir. Bu bağlamda nefıs; bir varlı­ğın, kendisinden ayn bir varlık olarak algılanan manevi

gücüdür, yani ruhudur. Bunun temelde yedi türü vardır:

a) Nefs-i cemadi; maddeyi bir arada tutan ve dağılma­sına engel olan güÇ; maddesel ruh.

b) Nefs-i nebati; üremeyi, büyürneyi ve besienmeyi sağlayan güç; bitkisel ruh.

c) Nefs-i hayvani; carılılardaki hareketi sağlayan güç; hayvarısal ruh ya da canlılık ruhu

d) Nefs-i insani; bütünü kavrama ve akıl yürütme gücü; insan ruhu.

e) Nefs- inatıka; insanın canlılar arasındaki yerini belli eden güÇ; insan ruhu.

O Nefs-i kutsiye; olanaklı olan her şeyi elde edebil­me melekesine sahip güç; kutsal ruh ya da enııişlerin

ruhu.

g) Nefs-i kül; akl-ı kül'den sonra gelen, ondan etki­lenen, etki alan güç; bir insan gibi algılanan alemin ru­hu/canı ya da kutbun ruhu

Kutup, Arapça; değionenin alt taşma yerleştirilen ve üst taşın dönmesini sağlayan demir, anlamındadır. Alev'i­lik/Bekta~likte ise kutup dendiğinde; Tann'nın yeryüzün­deki vekili olduğuna, Tann adına tasarrufta bulunduğuna inanılan ve alemin ruhu olarak algılanan en büyük Veli anlaşılır.

inanca göre kutup alemin ruhu, alem de onun be­denidir. Her şey onun çevresinde döner ve onun saye­sinde hareket eder. Her şeyi o idare eder.

Her dönemde bir kutup bulunur. Tann onun isteğini

geri çevinnez. Dünyayı yöneten ve rica! ül-gayb olarak bilinen 366 tane enııiş vardır. Bunlardan bir tanesi, evre­nin de çevresinde döndüğü kutup'dur. O olmasaydı ev­ren, bir kaosun içine düşerdi.

Bu kutsal enııişler, insan vücudundan çıkarak bir melek varlığına bürünme yetisine sahiptirler; bedensiz bir ruh olarak bütün düyayı dolaşabilirler; dilemeleri du­rumunda Tann'nın huzuruna bile çıkabilirler.

Bu erm~lerin, kendi aralannda ruhani bir hiyerarşi

vardır: İlk sırada kutup yer alır; bunu üç mukaba, dört evtad, yedi ve kırk abdal izlec

Page 13: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

Kutup in~ncı, insanı yücelten bir bakış açısı getirir: Bu anlamda, evreni koruyan ve taşıyarı insanın kerıdi~i.

özellikle insan-ı lclmil'dir. Sürekli bir bilgilerıme sürecini gerekli kılar; bugün doğnı olan yanrı yanlış olabilir; dü­şünce çelişe çelişe ilerler; her zamarı ve her yerde uygu­laması gereken doğmalan içeren kutsal kitap yoktur; !ci­mil insanın düşünceleri vardır.

F) Cerıabetterı Arınma: Zahir; boy abdesti alınayı ge­rektiren durumdan kurtulma.

Boy abdesti (gusül), cinsel yaklaşım ve ilişkiden

sonra alıııır. Önce niyet edilir; besınele çekilir; namaz abdesti alınır; ağız, burun üçer kez yıkarıır, buruna su çekilir, ağız çalkalanır; önce sağ, sonra sol omuzdan üçer kez su dökiiliir; hiç kunı yer kalınardcak biçimde bütün beden yıkarıır.

B atın:

1) Tanrı'ya sırt çevinneme; Tanrı'dan bilgisiı/habersiz olmama. Alev1lik/Bektaşiukıe Tanrı'ya sırt çevimıenıe;

Hakk'la Hak olmak için yola çıkan tarikat yolcusıınıırı,

kamil insan olmak için verdiği uğraşta her türlü özveriye katlarınıası gerektiğini vurgular.

2) Gerekil olgunluğa ulaşarak yol sırlarını öğren­

me.İnsan-ı kamil aşamalarını geçerek yol bilgilerini öğ­

renme; bu yolla kendini manevi olarak temizleme.

3) Gerekli olgunluğa ulaşmadan yol sırlarını öğren­

me dummuna düşmenıe; bu yolla kendini kirlenmekten koruma.

· N) Haramdan uzaklaşma: Zahir; kazancıııı yasal yollardan kazanma.

Batın; gönlüniiibeynini bozgııncu düşüncelerle dol­durnıanıa.

Gönül, sezgi~el aklın birikmiş biçimidir ve insanın

nıarifete erişme' gücünü ı emsil eder: Yine insanın, Tanrı

yoluna açılan kapt~ı olarak algılanan ve bu anlamda kut­sal sayılan iç varlığıdır; Tanrı'nın evi'dir; Tanrı'nın tecelli

~eğitti, görünüş alanına çıktığı, Tanrı ile ilgili bilgilerin geldiği yerdir. Bu bağlanıda bir AlevVBektaşl, her şey-

den önce bir gönül adamıdır. Tarikat yolcusunun nıhsal

annmaya ermek için geçmek zonırıda olduğu aşamalar

sıralamasında yer aları, tutkulardan uzak kalmaya alış­

mayla belirgin sadr makamı, bir gönül aşamasıdır. Gönül adamı, gönül bilgisi olarak taııımlanan irfan ile beslenir ve gönül Iablesi olarak algılanan meydana yönelir.

V) Nikah Kıyma: Zahir;

a) Evlilik dışı ilişkilerde bulurımama.

b) Yakın akraba ile evlilik yapmama.

B atın;

a) İkrar vererek yola gimıe. İkrar, tarikata ginnek için verilerı sözdür. İkrar vennek ise tarikata gimıek için söz vermek; tarikata girdikten sonra yol'un bütün kural­lanna uyacağını üstlenmek demektir. İkrar verilmesi du­rumunda talibin iradesi, mürşidirı rıza.~ında yok olur.

b) Yol'da şeytarıa uynıama. İrıarıçıa şeytan, Tanrı'ya

başkaldıran meleklerin, kötü ruhların başı olduğuna ina­nıları varlıktır. Somutta ise rıefıstir. O nedenle, rıefsirı is­teklerine uymak, şeytana uymak arılanıını taşır ve yoldan sapma nedeni olarak gösterilir. Tanrı evi olarak tanımla­nan insan gönlündeki nefıs, şeytani sultan olarak algı­

lanır.

VI) Çevreye Zarar Vermeme: Zahir; çevreyi kirlet­nıeme.

Batın; Hiçbir şeyin nedensiz/işlevsiz olııştunılmadığı karıısıyla tüm carılı-cart~ız varlıkları, doğayı, doğada var oları dengeyi konıyacağına, kollayacağına söz vemıe; sö­zünü yerine getirme.

Alevller/Bektaşiler tevhit anlayışının bir sonucu ola­rak yaratılmış her şeyde Tanrı'nın varlığını görürler. Hiç­bir şeyin rıedert~iı/işlevsiz yaratılmadığı sanısını sürekli .canlı tutarak, "yaradarıdan ötürü her varlığa saygı" duyar­lar. Mürşitlik ·aşamasına gelmiş bir babaya "Babalık ica­zetrıamesi" verilirken; "kutsal tören" sırasında, "tüm can­lı-cansız varlıkları, doğal, dengeyi konıyacaklarırıa" söz verdirirler. Alevller/Bektaş11er, uygarlığa ve teknolojik ge­lişirııe bağlı olarak çevresel yıkımlar çıkmazdan önce; Tanrı halifesi olmaları irıano içinde her şeyin ve tüm giizelliklerirı kanınmaları gerektiği bilincine vamıış oldu­lar. Tanrı irt~arıa yedi yiizle gözükiir.

Page 14: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

1) Kendi göriinümünde; bu Tanrı sevgisi içindir; tüm sevgiterin başıdır.

2) Üstat görünümünde; bu bilim ve sanat sevgisi için­dir; kişiyi olgunlaştınr; ki~inin kendini aşamasını sağlar.

3) Pir görünümünde; insana ve tarikat yoluna saygı

içindir; ki~iyi inançta amaçlanan noktaya taşır.

4) Sevgilisi görünümünde; bu mutlu ve huzurlu ya­şanıa olan sevgi içindir; bu kişiyi özlediği ortama kavuş­turur.

5) On dört yaşındaki çocuk görünümünde; bu ço­cuk sevgisi içindir; bu kişiyi saflığa temizliğe taşır.

6) Kabe göriinümünde; bu doğa sevgisi içindir; bu kişiyi doğayı sevme yoluyla Tanrı'ya ulaştım.

7) Otuz üç yaşındaki cennetli göriinümünde; bu tüm iyi insanlan sevmek içindir; bu kişiyi gerçek sevgiye taşır.

İnançtı her şey sevgiden oluşur. Sevgi Tanrı'nın gi­zemli gücü olarJk doğanın her yanına yan~ır. Her güzel işte o sevgi yankılanır. O sevgi, uygarlıklan beşiğinde

sallar; balıarda açılan tomurcuklarda yaşam bulur. To­murcuklara tutıman çiğ taneciklerinde gizlenir; yeni doğ­mu~ bir yavru gibi insanlığa el uzatır. Kuşaktan kuşağa

geçer, yürekten yüreğt: akJr.

Mürşit, yalnızca mulıiplerinlıı sorunlarıyla kendini sı­

nırlayanıaz; tüm dünyayı, onun ötesinde tüm evreni ilgi­lendiren her türlü sorunla ilgilenmek durumundal zorundadır. Mürşit, çevrede olup biteni izlemeli, her şe­yin dengede olduğundan emin olmalıdır. Alevl/Bektaşi

felsefesinde tuz, doğadaki dengenin simgesi durumunda­dır. Bu nedenle, bir eğitim mekanı olar.ık algılanan Bek­taşi sofrası tuz tadarak açılır ve tuz ladarak kapanır. Tuz tende ve doğada dengeyi sağlar; dengeleneo ten, bir başka insana ve doğaya dengeli davranışlarla yaklaşır.

Yine Alevl/Bektaşi felsefesinde insan, feyz-i mukaddes; insan için gerekli olanlar ise feyz-i akdes olarak algıla­

nır. Bu kapsanıda her şeyin insan için var olduğunun bilincine varan Alevl/Bek1aŞiler; çevreyV doğayı konınıa­

nın insanı korumak anlamına geldiğini; yine her şeyin

doğal işlevleriyle birlikte Tanrı emaneti olduğunu belir-

ler. Meleklerin bile taşıyamadığı bu sonımlıılıığıı, bir Tanrı lıalit'esi olawk yiikümlenmeyi temel bir görev ola­rak görürler. Bir Alevi/Bekıa~i doğ;ıyı yada doğal olanı

değiştirmeye yeltenemez; herşeyin doğal yasalar ve ko­şullar içinde akıp gittiğini kabul eder; doğal yasalar ve koşullar içinde kalmak koşuluyla yine doğal çareler ara­maya koyulur. inancındaki idealizmine ba~ vurmaz; t:ını

tersine, doğal olan zeminde kalır ve yöneldiği doğal ça­

reyi idealizmiyle kutsar.

Alevilik-Bektaşilikle eğitim zevk etme, tanrısal görü­nümüleri izleme ise zevk alnıadır.

VII) Sünnet-i Cemaat Olma: Zahir; Peygamberin emirlerine, örgüne uyma; Haz. Mıılıammet'in söz, davra­nış, uygulama ve onaylarını kabullenme.

Batın;

a) Yol töreleri konusunda bilgisiz olnıanıa;

b) Hz. Ali ve soyıından gelen imamların söz, davra­nış, uygulama ve onaylarını kabullenme;

c) Pire, mürşide itaat etme. Pir, nıiirşit; müritlerine kurtuluş yolunu ve tanrısal sırların çözümünü gösteren, derv~leri yöneten ve yönlendiren, üstün aşamalı tarikat ulusudur. Bu nedenle, sözii/ib1eği yasa niteliği taşır. Mü­rit bu söze/isteğe uymakla sünnet-i cemaat olma şansını yakalar.

VIII) Şefkatli Olma: Zahir; insanlara yumuşak, se­vecen davranma.

Batın; bütün yaratılmL~Iarla kardeş olma; onları Tanrı

emaneti bilip konıma. Genelde insan, özelde kamil in­san bir Tanrı halifesidir. Öte yandan tevhit anlayışının

bir sonucu olarak doğadaki her şey Tanrı'nın bir görü­nümüdür. En fazla Tanrıikonuşan Tanrı olnıak kimliğiyle kamil insan, kendi dışındaki her şeyi konımak/kollamak göreviyle yükümlüdür. Bu bağlamda, canlı/cansız her şe­ye sevecen davranmak dunımundadır.

IX) Arı Giyme-Arı Yeme: Zahir;

a) Kuran'ın buyurduğu .~leri yeme, giyme.

b) Tenıizliğe özen göstemıe.

Page 15: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

Batın; Tanrısal nitelikleri tanıma; onlan etiğine indir­me, davraııışlannın bir parçısı durumuna getirme. Gönül bilgisi yoluyla gerçeği yakalama; bunu tanrLSal özellikler olarak algılama; algıladığı şeyleri ahlakının temeline yer­leştirme; davraııışlanna yarnıtma.

X) Yaramaz İşierden Sakınma (Emr-i maruf):

Zahir; Tann buyıııklanna uyma; yasaklardan kaçınma.

Batın;

· a) Tann'ya yaklaşına; bu çıba içinde olma.

b) Bu çıba içindeyken şeytandan uzak durma. Bura­da şeytan irLSaııın nefsidir: İnsan, nefsinin dünyasal istek­Ierine gem vurmasını bilmelidir; aksi durumda yoldan sapar.

TARİKAT KAPASI

Alevılik!Bektaşilikte tarikat, bir pirin, mürşidin Hakk'a ulaşmak için İslam diniııi yorumlayarak oluşturduğu, ken­dine özgü kurallan, ilkeleri ve törenleri bulunan bir inanç yoludur. Bir gönül yolu olarak algılanmasına karşın, diğer yandan, yaşanan anda, kendini bir örgüt olarak dayatan Sünni şeriata karşı konumlanarı ve devletinidinsel Orto­doks özkaynağın uzağında adam yetiştiren bir okuldur. Bu anlamda yeri geldiğinde savunma yapan, yeri geldiğinde

mücadele veren batıııi bir kurumdur.

İslam ülkelerinde, Hz. Muhammet'in Hakk'a yürüme­sinden sonra halifelik sorununa bağlı olarak tümüyle dinsel nitelikli Sünni tarikatlada dinsel-siyasal ııitelikli Şii

tarikatlar ortaya çıktı.

Zamarda bunlar kendi içlerinde birçoK kola aynldı.

Kimileri bağımsız bir yapı kazanarak büyük bir etkirılik

ve egemerılik kurdu.

Genelde dinsel ııitelikli olan Sünni tarikatlar, şeriatın kurallanna yeııi bir yorum getirmekten; tapınma biçirrıle­rine, dirLSel görevlere özel bir düzen vermekten öteye geçemedi. Buna karşın dinsel-siyasal ııitelikli olan, kay­nağını Hz. Ali'nin ki~liğııiden alan, Ehlibeyt ve On İki

İmam sevgisiyle beslenen Şii tarikatlar ise düşünsel dü­zeyde İslam diııine yeni bir yorum getirdi. Ali yandaşlan

hareketi, çeşitli adlar altında yayılıp güçlendi. Buna ko­şul olarak, "Kuran'daki ayetlerin anlarrdannın altında gizli arılarrılar olduğu ve bunu ancak İmam'ın bileceği" biçi­minde tanımlanan rutınilik temeli üzerinde, vahdet-i vücut ve ruh göçü felsefesi~e bütünleşti. Yayıldığı bölgenin uy­garlık düzeyine, yerle~ inanç, gelenek ve göreneklerine göre değişik koliara aynlarak günümüze değin geldi.

Anadolu toprağında bu anlayış; Asya'dan kopup ge­len ve ilkel komünal değerlerin taşıyıcılan olan insanlar ile likçığ'ın aydınlanma çizgisiııi izleyerek Hristiyan öz­kaynağına muhalefet eden irLSarılarla buluştu ve Ali yan­daşlığı hareketi, Pir Hacı Bektaş Veu'nin önderliğinde,

sonralan Alevilik olarak anılacak olan Bektaşilik­

Kızılbaşlık adı altında yeni bir kimlik kazandı. Aydınlan­ma zemininde, halkiann her türden birikiminin yeııi bir sentezi olarak evrilirken; katı cansız ve yaratıcdıktan

uzak bir İslami Ortodoksluk sergileyen Sünni tarikatlar karşısında hoşgörü temeline dayalı, zengin, carılı, esnek ve yaratıcı bir derv~lik arılayışıııı geliştirerek, merkezi yönetimle/otorite~e çel~kisi olan tüm toplum insanlannı kucaklayan bir dünya görüşü yarattı.

Bu genel açıklamadan sonra; bu dünya görüşünün

yaratıcısı/taşıyıcısı olan tarikatta, nasip almış bir Aleviııin/ Bektaşinin Alevi süreğinde/Bektaşi yolunda geçtiği aşa­

rnalann gönül kayıtlaanı içeren, Dört Kapı Kırk Makam öğretisiııin, ikinci kapısıııı irdelemeye girişebiliriz.

Dört Kapı Kırk Makam üzerine kurulu Alevilik/ Bektaşilikte, ikinci kapı ve buna bağlı olan on makam, tarikat yada tarikat kapısıdır. Bu kapı inançta "birinci do­ğum• olarak algılanan şeriatı ya da şeriat kapısını izler ve "ikinci doğum" olarak bilince çıkar.

Tarikat Kapısı : Dört Kapı Kırk Makam öğretisine

ğöre, insan-ı kamil aşamalan sıralamasında ikinci sırada yer alan ve zahitlerle özdeşleştirilen; Bektışiliğin kuralla­rını, ilkelerin ve törenlerilli öğrenme, Hak yolunu bulma evresi; tarikat.

Sahibi : Hz. Ali

Tarikat, Hz. Ali'nin şanına geldi.

Anlamı: Tarikatın kurallanna, ilkelerine ve törenleri­ne ilişkin bilgi.

Page 16: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

Simgesi : Ateş; Suclur öğretisine göre, önsüz-sonsuz olarak algılanan ve varlık türlerinin oluşumuna katılan

dört tür öğeden biri tarikat simgesi.

İmam Cafer Buyruğuna göre insan k(ikende, her biri bir kapı insanın kökeni durumunda bulunan ve anasır-ı

erbaa adı verilen hava, su, toprak ve ateşin birleşimin­

den oluşur. bu dört nesne, dört tabana oturur. Ve insan dahil varlık türlerinin oluşumuna katılmanın ötesinde ki­mi arılarrılar içerir.

İnançta ateş, insanı kötülüğe sürekler. Ateşin sekiz özelliği vardır:

1) İki yüzlülük; zikirle ortadan kalkar.

2) Şehvet; helal kazançla ortadan kalkar.

3) Cahillik; bilim öğrenme ile ortadan kalkar

4) Hırs; ölümü sürekli hissetmekle ortadan kalkar.

5) Gaflet; sevgiye, saygıya dayalı Tann korkusunu her an duymakla ortadan kalkar.

6) Nazar; düşünerek konuşmakla ortadan kalkar.

7) Büyüklenme; benliğini bilmekle ortadan kalkar.

8) Batın; kanaat ile ortadan kalkar.

rarın şükür edilmesi durumunda bu sekiz tutkuyu bağlar.

inancı : zahir;

Batın; niyaz.

Alevilik-Bektaşiliğin özünü oluşturan dört inançtan biri olan niyaz, tarikat kapısıyla özdeşleştirilir.

Kavmi : Zahitler; insan-ı kamil aşamalanndan ikind­sini temsil eden tarikat kapısıyla özdeşleştirilen ve kö­kenlerinin ateş olduğu kabul edilen, dört tür insandan ikinci tür insarılar; tarikat kavmi.

Makalat'a göre, zahitler tarikat kavmidir. Aslı ateş

(od)tir. Ateş gibi her gün yanarlar. Bu dünyada kendi özünü olgunlaştıranlar, ahirette türlü türlü azaptan kurtu­lur. Zahitlerin ibadeti, her an Tann'nın adını anmaktır;

her an yoldan sapabileceği korkusunu taşımadır; dünya­sal arzulardan sıyrılmadır. Zahitler, toplumdan uzaklaşa­

rak içe kapanma yoluyla kendini inanca verenlerdir. On-

lar tavka sahibidir. Zahitlerin gönlüme gayb bilimi doğ­muştur; onlara hidayet kapası açıktır.

Kardeşi: Bir pirden el almak ve lcimiller önünde musahip olmak; bu yolla tarikat ya da tarikat kapısına

kardeş olunur.

Selamı: Esselam-ü aleyhiim ey Pir-i tarikat erenleri.

Cünubu: Pirsizlik; ikrardan dönüp andını bozmak.

AleviiBektaşi inancında pir, mürşit din demektir; pi-ri, mürşidi olmayanın dini olmaz. İkrar, tarikata girmek için verilen sözdür; bu sözden vazgeçmek, en bii]iik su­çu ~!emek arılarruna gelir.

Babası : Mürebbi (mürşit).

Mürşit, müriderine kurtuluş yolunu ve larınsal sırla­

rın çözümünü gösteren, dervişleri yöneten w yönlendi­ren, sözü yasa niteliği taşıyan, üstün ~şamalı tJrikat ulu­sudur. İnançta dünya bahçe, mürşitler de hu bahçenin bahçıvanlandır. Dünyasal isıekiere bel hağlamayan, bir içim su, bir lokmayla yetinen, haram yemeyen insanlar­dır. Onlann sözü ağnya ve ağuya kaşı bir şerbettir.

Abdesti: Pire biat etmek.

Biat, Arapça "söz verme" anlanıım gelir. AleYıliki

Bektaşilikle biat, bir isıekierin (talip), hiat töreniyle bir uyanoya (mürşit) teslim olnnsıdır Bi:ıt töreninde, i'itekli ile uyancı el ele tutuşur; dalu sonra telkin yapılır ve ik­rar alınır. El ele tutuşmakla istekli, uyancı araolığıyl:.ı ön­ce Hz. Ali'ye orandan Hz. Muhammet'e ve T.ınrı'y~ er­m~ olur.

Makamlar : (2)

I) El alma, tövbe etme:

a) Bir mürşide hağlanma.

Mürşit, Dört Kapı Kırk Makam'dan geçmiş, ham er­vahlıktan sıyrılıp olgun/yetkin duruma gelmiş insan de­mektir. Öncelikle Hakk'la Hak olarak, Tann halilesi ol­manın gerekleriyle donanmıştır. Onun da ötesinde, Hakk'tan Tann halifesi olmanın gerekleriyle donanmıştır. Onun da ötesinde, Hakk'tan halka inen, bir birey/ toplum hizmetlisidir. Bu nedenle o, hir yol göstericidir/ ışıklandırırJdır. Tarikat kapL'iına adınıını atan bir talip her

Page 17: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

şeyden önce bir mür~ide gerek~inme duyar. O yol göster­meden dağuyu yakalayarnaz. İnançta el, bir tutma, dokun­ma organı olmanın ötesinde tanr!!>dl gücü de simgeler.

El almak; tanrısal gücün ayrımında olan, Dört Kapı Kırk Makam'dan geçerek kutsal kökenle bütünleşen bir mürşide bAğlanmak, yani derviş olmak demektir.

Derviş olan can tarikata candan bağlanmış demek-tir. Yalandan başka bir şeyin ill~anı kurtaramayacağı haller­

-de bile doğruluktan aynlmayar.ak, hak olanı söylecektir. inancından şüpheyi, halinden lekeyi, davranışlanndan

kusunı silecek; özünü sözüne, davranışına uydurackatır.

b) Kötü ve günah ~lerden vazgeçerek Hakk'a yönelme.

c) Dünyasal tutkulardan, netsin isteklerinden sıyrıl­

ma, sıyrılarak tarikata yönelme.

d) Dünya ve dünya ile ilgili şeylerden vazgeçerek Hakk'a dönme.

ll) Mürit olma :

a) Mür.~din isteğine uyma.

Miirit, günah kabul edilen sözler söyleyehileceği

kaygL~ıyla mürşit karşısında sessiz kalnıalıdır/susnıalıdır.

Alev'ilik-Bektaşllikte, "dilin afetleri" olarak algılanan sözlü kötülüklerden kaçınma, az konıı~ma ve mürşidini sabırla dinleme, müridin önem ve özenle uyması gereken bir edeptir.

b) Eğitim alm:ı isteğinde olma.

Alevllik/Bekt:ı.~ilikte zorlama yoktur. Onun içinde "Gelme gelme, dönme dönme", derler. Bunun anlamı,

yola gelirken iyice düşün; gördünde kesin bir eğilim he­lirirse Hak yoluna gir; girdikten sonra, artık dönmek ol­maz, demektir.

Yani nıürit, eğitilmeye yatkın, eğitim alnıaya i'tekli olmalıdır. iste~meden, eğitilmeye yatkınık sergilerınıeden nıürit olunnıaz.

c) Düşünce ve davranış düzeyinde verilen eğitimi

özüm.,eyebilnıek için canla başla çalışma. nıüridin sade­ce istekli olması da yetmez; verilen eğitimi etiğine ve davranışına aklarabilmek için, her türlü özveriye katlan­nıaya hazır olmalıdır.

Buynık'a göre üç türlü nıürit vardır:

1) Mürit; malını, canını Ali'nin yoluna koyan kimse;

2) Tirit; malını, canını nıürşide vernıeyip kiifür sa­yan kimse-,

3) Kiirit; ne malını, ne de canını nıürşide veren kimse.

Yoldan, ericindan dönen nıürit dönektir. Mürşit ve nıusahibi kabullennıeleri gerekir. Yola girmeyen, hakikatı kabul etıneyen; mürşit ve nınhasahibi hak saymayan nıü­rit lanetlidir. Böylesi bir nıürit yola, erkana, ceme, sığ­

maz; onun sürgün edilmesi gerekir.

Mürşit ile müridi birbirine Şedd-i Şah bağlar; şed,

teslim olmaktır, bağlılık göstemıektir.

Mürit cesettir, mürşit i~e c:ındır; can cesetten çıkarS'J

yaşam sona erer.

Bir nıürit, üç gün rehber önüne çıknıaz~a onun inancı yok olur.

Bir nıürit erk:1n sahibinden erk:1n isteyemez; çünk-ü, erkan sahibinin yolu, evliyaların, enbiyaların yoludur; Tanrı'nın yoludur. Eyvalhh bu yolun sağında; Tanrı'nın

buynığu ise bu yolun ~olundadır. Müıüvvet önünde, ke­rem ardındadır.

Bir mürit bir nıüridin evine vardığında önce eşiği,

ardından keııdi,ini, sonra da ocağı niyaz etmesi gerekir. Bu milınıanın ev sahibine armağanı ve hizmetidir. Bu ar­mağan ve hizmet karşılığında ev sahibi mihmana: "­Bugün saygıdeğer konuğıımsunıız. Ev bizim değil, seııin­

dir'', demesi gerekir.

Mürit, kutsal olarak algılanan kitapların okunması ve nıürşidin konuşması sıra,ında, itiraz edemez; eğer ederse

• günahkar olur.

Türikat geleneğinde talip, tarikata alınmadan önce belli bir ~üre ahlak ve edep denemesinden geçirilir. Ma­nevi yübelmeye i'tekli ve seyrü siiliik çilesine katlan­nıaya hazırsa nıürit olarak kabul edilir.

Yola düşecek, yol göstericisine mutlak bağlanacak,

onun rıza~ı dışında yedi adını bile atmayacık olan talip, tarikat hizmetlerini yerine getimıesini sağlayacak değer­

lerle donanmış olmalıdır.

Page 18: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

İçi-dışı bir etmeli; dışandan halk gibi göıiinmesine

karşın içten evliya gibi olmalı; geveze olmamalı; terbiye­li,kadına saygılı olmalı; can ve tenle, bütün van ve varlı­ğıyla mürşit buyruğunda bulunmalıdır.

Üç türlü talip vardır :

a) Aşık meşrep; üıüntüsünün, sıkıntısının artınasına

koşul olarak zevki artan ve imanı çoğalan talip;

b) Muhip meşrep; bilgili olmasına karşın, henüz Hakk'ın muhabbetini fark edemeyen talip:

c) Mukallit meşrep; tarikat yolunu kolay aşılır sana­rak heves eden talip. Böyle bir talip, göreneğe göre davrandığı için dinsel uygulamaların özündeki gerçeği,

yani :ilem-i şühud'un Hakk'ın görünümünden başka bir şey olmadığı gerçeğini algılayamaz; bu durumla belirgin taklit aşamasını geçemez.

III) Saçını ı;iderme, libasını giyine:

a) Saçım giderme; cinsiyet farklarının ortadan kal­dırılması bağlamında, "kadının di~liği, erkeğin kişiliği"nin

yok edilmesi olarak algılanan sembolik "çardarp" erka­nından geçme.

Alevüik/Bektaşilikte cinse dayalı hiçbir ayrım yoktur. Kadın ve erkek yalııızca biyolojik yapılan gereği !arklı­

dır; kadın ve erkek birbirinin eşidir; birbirini tamamlar; birinin diğerine üstünlüğü yoktur; birbirlerine göre eşde­ğerdedirlee Önemli olan insan olm:ılandır; bu nedenle insaııı ilgilendiren konularda bir ayrım söz konusu edile­mez. Alevller/Bektaşller bu yaklaşımın bir uzantL~ı olarak yaşamın her alanına birlikte girerler; birlikte eğitim alır­

lar. birlikte yerler-içerler, birlikte muhabbet ederler, bir­likte dua ederler. Cinse dayalı farklılaşma sadece karı­

koca il~kisini kucaklar. Alevllik/Bekt:.ışilikte evlilik, kut­sal bir sözleşmeyle yaratılan bir kurumdur. Bu nedenle nasip töreninde herkesin kardeşlik bağını kurduğu orta­ma eşierden hangisi nasip alıyorsa diğeri, o sırJda mey­dana girmez. Çünkü aralarındaki bağ, kırdeşlikten öte bir şeydir. Meydanda buhın:ınl:.ır birbiriyle kardeş olur. Kardeşler asla kan-koca ili?kisine giremeyeceklerinden; eşler, sırasıyla biri dışarıda bekleyerek nasip alırlar. Na­sip aldıkları sırada her biri meydaııda bulunaniarta kar­deş olurlar, aııcak birbirleriyle değil .

Bir AleV'ı/Bektaşi Alevi/Bektaşi kaldığı sürece e~ini

incitmez, gücendirmez, onu üzecek bir şey yapmaz. Karı

kocasında, koca karısında, ins-Jnın güzelliğini, ululuğıınu

göıiir.

Cinsiyet bağlamında ve inançt:.ı, Allah'ın "Cemal" es­masından kadın; "Celal" esmasından erkek oluşur. bu nedenle erkek "haşin" ve "sert"; kadın ise "narin" ve "gü­zel" dir.

Kadın aciz olduğu için değil, narinliğinin ve güzelli­ğinin korunması için korunur. Erkek ise h~n ve öfkeli olduğu için değil, kötü niyetiiyi ürkütıüğü için korunur. Cins ayrımıııın olmamasının bir kanıtı olarak Aleviler/ Bektaşller bir birlerine, kadın-erkek ayrımı yapmaksızın

"erenler'' diye seslenirlee

Yine inançta, ilk istenen son oluşandır; yaklaşımı

egemendir. Asıl murat edilen Havva olduğu için, Adem bile inançta yardımo bir varlıktır.

b) Libasını giyme; kuL~al olarak algılanan tennure, haydariye ve hırkaya büıiinerek, kaııberiye, kemer knşa­narak, te.~limtaşı kakarak, taç giyerek ayıpları örtücü ol­ma, kimsenin ayıbını görmeme. Bunlar, rıısal yüceliği,

ululuğu, mutluluğu simgeleyen şeylerdir. İnançta taç, Tanrı'nın sevgili kullarına bir armağanı olarak algılanır.

Buyrıık'a göre gükten yedi taç indi:

1) Beyaz renkli olarJk Hz. Adem'e;

2) Beyaz renkli obrak Hz. Nuh':.ı;

3) Siyah renkli olarak Hz. İbrahim'e;

4) San renkli olarak Hz. Musa'ya;

5) Mavi renkli olarak Hz. İS'J'ya;

6) Yeşil renkli olarak Hz. Muhammet'e ve

7) Kızıl renkli olarak Şah-ı Merdan Ali'ye

Taclar, kubbelerindeki dilim ve leııgerleriııdeki parça sayısım göre çeşitli adbr alır: Kııhhesi on iki dilim­li,leııgeri dört parçJlı olanbr Hiiseyııi taç; kubbesi diiıt

dilimli, lengeri di'ııt parç:ılı olanlar Hora.<oanl ya da Ethe­ml tae; kııbbesi yedi dilimli, leııgeri diiıt parçJiı olanlar Şenısi tae; dilim ve parça sayısı değişik ol:ıhilen, aıır.ak

Page 19: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

dikiş çizgisi "eliP' harfini andıranlar Elifı taç olarak bili­nir.

Tacın içi sır, dışı nurdur; iğnesi mürşit, ipliği taliptir; kubbesi Tann, on iki dilimi On iki İmam'dır; mühürü Muhammet-Ali'dir; kapısı dökttür; farzı pire hizmet, sün­neti pire . itaanir. inanca göre, taç giyen derv~lerin on iki özelliği olması gerekir. Bunlar:

1) Bilgi sahibi olma;

2) İsyanlcir olmama;

3) Nefsine uymama;

4) Gaflette olmayıp can gözü açık olma;

5) Tamah etmeme;

6) Dünyaya bağlanmanıa;

7) İsteklerden geçme;

8) Şehvetperesi olmama;

9) Kibirsiz olma;

10) Kimseye acı ve zarar vermeme;

11) Pinti ve aceleci olmama; ve

12) Kazaya nza ile teslim olup vesvese etmeme.

N) İyilik Yolunda Savaşma :

a) En büyük düşman olarak algılanan nefsiyle müca­deleye girme.

b) Benliğin geçici ve dünyasal isteklerine karşı koyma.

İnançta nefis, insanda her türlü kötülüğü yapmaya yatkın duygu durumu olarak tanımlanır ve en büyük düşman kabul edilir. Bu nedenle nefısle mücadele, iyilik yolunda savşmadır ve cihad-ı ekber (büyük savaş) ola­rak algılanır.

Tarikat yolcusunun ruhsal annmaya ulaşmak için geçmek zoruiıda olduğu yedi aşama (makam) vardır. Bunlar :

1) Nefs aşaması (ben makamı): Kişi duyusal eğilim­

lerinin etkisi altındadır. Henüz tannsal gerçekliği kavra­yabilecek durumda değildir; annmak wrundadır.

2) Gönül aşaması (ruh makamı) : Kişi gönül yoluyla düşünmeye, tutkulanndan uzak kalmaya başlar.

3) Ruhsal aşama (ruh makamı): Kişi ruhsal varlık

alanına yönelir; tannsal gerçekliği anlama yolundadır.

4) Gizem aşaması (sır makamı) : Kişi, dünyaya özgü tüm geçici varlıklardan sıynlınış ve tannsal gerçekliğe

ulaşmış d urunıdadır.

5) Gizernlerin gizeıni aşaması (sırru's-sır makamı):

Ki~ye, tannsal gizlilikler bir bütünlük içinde açılır.

6) En gizli aşama (ahfa makamı): Ki~, nurun (ışığın)

siyah olarak algılandığı, tannsal evrene en yakın alanda­dır.

7) Salt gerçeklikler aşaması (mutlak hakikatlar maka­mı) : Kişi, bütün ~ise! niteliklerinde değildir, Tan­n'dadır; söz ve davranışlan, tannsal özün beliıtileridir. Ta­rikata bağlanarak, tutkularından, geçici i~teklerinden

sıynlnıa terk olarak algılanır: Üç türlü terk vardır. Bunlar :

a) Terk-i dünya; üç terk sıralamasında ilk sırada yer alan, geçici olarak algılanan dünyaya,dünya nimetlerine

· bağlanınama aşaması;

b) Terk-i ukba; üç terk sıralamasında ikinci sırada

yer alan, bu dünya gibi geçici olarak algılanan alıirete,

Cennet'in mutluluğuna bağlanınama aşaması:

c) Terk-i terk; üç terk sıralamasında son sırada yer alan, geçici olarak algılanan ve terkedilen bu dünyanın ötesinde, ahiretin de terkedilmesiyle ulaşılan, kişinin

özünde Tann ışığından başka bir varlığın bulunmaması

aşaması.

Üç terk aşamasının başlangıcında; Tann'ya ya da kutsal olarak algılanan bir makama, bu makamı sirngele­yen nesneye, kişiye yönelme bağlamında teveccüh duru­munda bulunan tarikat yolcusu; Bııynık'taki makamlar sı-

- ralarnasında yer alan ve olgunlaşmanın ileri bir aşaması olarak algılanan, benlik duygusundan sıynlarak Tann'ya bağlanma, bütün işlerini Tann'ya bırakma bağlanıında te­vekkül aşamasına ulaşır.

a) Halkın tevekJ...iilii; her şeyde Tann'nın etken oldu­ğunu benimseyerek Tann'ya giivenme (giivenme neden­leri Tann ile kul arasında bir perde durumundadır).

b) Tann seçkinle~inin tevekkiilü; Tann'nın yazdığın­

dan başka hiçbir şeyin in~ana n:ı.~ip olamayacağının bi-

Page 20: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

lincine vararak Tanrı'nın vekilliğini mutlak anlamda ka­bul etme ve kendisiyle ilgili her türlü önlemi terketme­dir; kendini Tanrı'ya teslim etmedir.

V) Hizmetli olma:

a) Kendini insanların mutluluğuna adama.

b) Bunun için her türlü özveriye katlanmaya hazır

olma.

Bir Alevi-Bektaşi, egitildiğinde, eğitimle alınış olduğu her türlü kazanunı/donanımı, önce bireyin, sonra bireyin nesnel sınırlarını aşarak toplumun hizmetine sunması ge­rekir. Yani birey ve toplum hizmetiisi olmak durumun­dadır; çünkü insanı eğitmenin amacı budur. Bu aynı za­manda bir ibadettir; birey ve toplum hizmetinde buluruna zemininde mutluluğu, yakalamak için gösteril­mesi gereken özveriye paylaşmadır. Bu nedenle bir Ale­vinirı/Bektaşinin temel arnacı bilim öğrenmektir; bilginin sakisi olmaktır; gönülleri, yürekleri aydınlatmaktır; tatlı

söz ederek ışık saçmaktır; insanlık için elinden gelen bir işi eıtelememektir; bağışlayıcı olmaktır; yaramaz kişiler­

den yaramaz işleri saklamaktır; iki kimseyi birbirine kötü­lememektir; kendini bir avuç toprak gibi alçak gönüllü gönnektir; bilge k~iden, iyi insandan öğüt almaya hazır

olmaktır.

VI) Haksızlıktan korkma :

a) Tanrı yolunda yürürken, gerçeğe kavuşurken yan­lış bir adım atmaktan kaçınına. Tann yolundaki tarikat yolcusu Dört Kapı Kırk Makarn'dan geçerken "kutsal kö­ken"e yönelik bir korku duymaz; yani bir Tann korkusu içinde değildir. Ancak, inançtı kendini, "l!rnaçlanan nok­taya taşırken, inanç Tanrı'sı durumundan Tann insan du­rumuna dönüşiirken, bir hata yapmaktan korkar; bu kor­kuyu bir özeleştiri biçiminde, bir kendi kendini kontrol biçiminde sürekli canlı tutar.

b) Tanrı'nın bir yansıması olarak algılanan doğaya

ve insana, kötülük/yıkım getirecek işlerden sakınma.

Bir Alevi/Bektaş! her şeyden önce insanlığa hizmetli­dir; canlı cansız her f!!.Ye hizmetlidir; bu hizmet bir tür ibadettir. Tevhit anlayışına göre doğadaki her şey insan

dahil; Tanrı'nın bir yansımasıdır. Ona getirilecek bir za­rar, Tann'ya karşı ~lenrniş kabul edilir.

VII) Umutsuzluğa düşmeme:

a) Kutsal gerçeğe bir gün kavuşacağı umudunu hiç­bir zaman yitinneme.

Alevilik/Bektaşiliğin felsefi ve teorik boyutunda bir kişi inanç kanalında yürürken, amaçladığı kutsal kökene ulaşma, onunla bir olma umudunu hiçbir zaman yitir­mez. Hakk'la Hak olacağı günü heyecanlı bekler; bu bekleyiş gerçekleştiğinde kendini insan Tarırı aşamasına

taşunış olur; olgurı/yetkirı/eksiksiz olmayla belirgin ma­kam-ı insaniye'ye taşınmış olur; bireyleşeceği, toplurnsal­laşacağı anı yakalamış olur.

b) Haklının haksızı yeneceğine inanma, bu inancını

sürekli canlı tutma.

Bir Alevi-Bektaşi Hakk'la Hak olma zernininde haklı­

nın haksızı bir gün kesinkes yeneceğine inanır; Hakk'la Hak olduktan sonra bir yorum, yetenek varlığı olarak in­diği yeryüZÜnde ezilenin, ezeni bir gün alaşağı edeceğini bilir; gelecege yönelik bu kestirimi yakalayabilmek/ yaşama geçirebilmek için halk katında, aynı çıkara ko­şanlarla egemene karşı savaşır. İnsanlık kazanımlanyla

kendini donatmayı bir borç bilir; bu kazanımlannı elin­den alınak isteyenler karşı direnir.

VIII) Hırka, zembil, makas, seccade;

ibret alına, hidayete erme:

a) Hırka alma; tanrısal niteliklere bürünme, kutsallık

kazanma. İmam Cafer Sadık'a göre hırkanın imanı kapa­lılık, İsiarnı temizlik, dini tanışıklıktır. Kıblesi pirdir; söZÜ Tann'yı anrnaktır. Sım şevktir; canı ibadettir; açan, tek­birdir; gusulü, dünya uğraşında temizliktir; kernali doğru­luktur; namazı anlıktır; yakası razılıktır; eteği dervişliktir;

içi nur, dışı gönnektir. Farzı söylemektir; sünneti makas­tır; marifeti sıdktır; yüıü pir, içi mürrebidir.

b) Makas alma; tanrısal ahlaka uymayan sünnet dı­

şındaki yenilikleri terketme; birey/toplum katında ahlak dışılıktan uzaklaşma.

Alevilik/Bektaşllikte sünnet; mürşidin öZÜ, davranış,

Page 21: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

uygulama ve onaylannı kabullenmedir. Bunun dışında

sünnet aramak, inançsal ahlaka aykındır. Uyancıdan aldı­ğı bilinçle donanan Tann yolundaki tarikat yolcusu; bil­gisini birey/toplum katına taşır. Burada bilinciyle çel~en bir davranışa giremez; bunu ahlak dışılık olarak algılar.

İmam Cafer Sadık yol ehli carılann üç sünneti yeri­ne getirmeletirıi zorurılu görür:

1) Birinci sünnet Tann'dır; inananiann Tann adını

diUerinden, sevgisini gönüllerinden düşürmemeleri gere­kir. Burada arılatılmak istenen, İnanç Tannsı'run kulSan­ması görüntüsü altında, insan Tann'nın tanıklığının sü­rekli seslendirilmesidir; asıl tanıkiveri kaynağının dışa

vunılmasıdır.

2) İkinci sünnet Muhammet'tir; yol ehli can, Muham­met'in söz, davranış; uygulama ve onaylannı kabullene­rek kin, büyükleome ve düşmanlığı yüreğinden atması,

toplumla uyum içinde olması gerekir.

3) Üçüncü sünnet Ali'dir; bunun anlamı, Muhammet­Aii yoluna gönül nzası ile teslim olmadır.

c) Seccade:

a) Her zaman ve her yerde Tann tecelillerinin huzu­runda olduğunu bilme. Tevhit arılayışırun bir sonucu ola­rak Alevi-Bektaşiler; kendileri dahil her şeyi Tann'nın bir görÜnümü olarak algılar. İnanç kanalından yeryüzüne in-

. mesine karşın bir yorum, bir yetenek varlığı olarak belie­diği için, çevresini diğer varlıklardan farklı yorumlayabi­len tek yaratıktır. Bu bilincin bir gereği olarak her can kendini, an-ı daim'de Tann tecellilerinin huzunında hisse­der. İnsanın öneeli olan görılündeki soyut Tann'ya nasıl­daveamyorsa tecellilerine de öyle davranması gerekir.

b) Tannsal tecelli olarak algılanan şeye, insana bü­yük bir saygı ve sevgi besleme;

Tann sevgisini tecellisi~e aktaracak aynı sevgiyi onda yaşama/bulma. Diğer taraftan seccade; tarikat yolunda bir aşamayı, makamı simgeleyen ve pirin, dedenin ya da babanın oturduğu tabaklanmış tüylü derinden yapılmış

posıtur. Bu nedenle post hizmeti, pirliktir, dedeliktir, ba­balıktır. Postlar kutsaldır; büyük bir saygı ve sevgi kay­nağı durumundadır. İnançta postun başı "teslim"; ayağı

"hizmet"; sağı "el tutma"; solu "nefsi kımıa"; dışı "sehat"; içi "temkin"; ortası "muhabbet"; mihrabı "cemal"; doğusu "sevinç"; batısı "bilim"; koşulu "ererıler önünde baş eğ­

mek"; canı "tekbir"; şeriatı "yok olma"; tarikatı "acırna";

marifeti "nza"; hakikatı ise "kavuşma ve bekleme" durağı olarak algılarur.

Alevilik-Bektaşilikte On İki İmam sayısınca on iki post vardır.

Bunlar:

1) Horasan postu (pir postu); Hacı Bektaş Veli'nin Horasan'dan geldiğini bildirir; tarikatın temel taşı duru­mundadır; bu posta kimse oturarnaz.

2) Ahmed-i Muhtar postu (mürşit postu); Hz. Mu-hammet makamı.

3) Ali postu; rehber makamı. ·

4) Aşçı postu; Seyit Ali Sultan makamı.

5) Emekçi postu; Balım Sultan makarru.

6) Nakip postu; Kaygusuz Sultan makamı.

7) A!acı postu; Kanber Ali Sultan makamı.

8) Meydana postu; San İsınail Sultan makamı.

9) Türbedar postu; Kara Donlu Can Baba Sultan ma-kamı.

10) Kurbana postu; Hz. İbrahim makamı.

ll) Ayakçı postu; Abdal Musa Sultan makamı.

12) Mihmandar postu; Hz. Hızır makamı.

d) Zembil alma :

İrfan arayıcısı olma.

İrfan Arapça "bilme, anlama" anlarıuna geliyor. Alevi­lik-Bektaşilikte ise:

. a) Evrenin sırlannı bilme, kavrama;

b) Uyancıdan alınan bilgi; gönül yoluyla elde edilen sezgisel akıl, anlamianna gelir.

a) Her şeyde Tann'run bir hikmeti olduğunu anlama.

b) Ben özelliklerinden arındınlmış hen özelliklerinin katılımıyla beliren toplumsal bilinçte yaratıcılık görme.

Herkesin birey "ben" özelliklerinden anndınlmış her-

Page 22: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

kesi çin ortak payda durumuna yükselmiş "ben"; bir ba­kıma toplumsal bilinan kendisidir; bunun bireye yaban­cılaşmasıyla beliren biçimi ise Tann'dır. Yol ehli can, tannsal güç görüntüsü altında, o gücü yaratan toplumsal temele yönelir; asıl güç/kudret sahibini yakalar. İnanç Tann'sı genelde toplumsal Tann, özelde halkın Tann'sı

durumuna dönüşür. Ve egemenin Tann'sı ile halkın Tan­nsı kavgaya tutuşur. Bu kavgada devlet bilinciyle örtü­şen egemenin Tann'sına karşı, toplumsal bilinçle örtüşen halkın Tann'sının galip geleceği yargısı kesin olarak öne çıkar. Bu durum, birey sınırlannın aşılmasıyla vanlan top­lumsal zeminde halkın, ezilenin, yaratanın ve buıılann

kavgasının kutsanmasıdır.

f) Hidayete erme :

a) Hak yoluna ginne.

b) Tarikatı benirnseme.

Hakk'a yönelen her can, manevi yükselmeyle, yücel­meyle insanı Tann'ya ulaştıran yol olarak algılanan tari­katı benimsernek durumundadır. Aleviler-Bektaşiler; ken­diliğinden var olan, varlığı kendinden başka bir varlığı gerektinneyen, önsöz-son~uz olarak algılanan, her şeyin yaratıCLı;ı durumundaki güç anlamında soyut kurgusal Tann kavramından çok; bunun insan bilinci içine çekile­rek poıansiyel kazanmış biçimi olan Hak kavranunı yeğ­lerler ... Bu bağlamda Hak yolu, Tann yoludur; Tann yo­lu, tarikattır. Hak divanı, Hak-Muharnmet-Aii divanı,

Tann huzurudur. Yol ehli c.an, Hak yoluna girip tarikatı

benimseyerek, Hakk'ın huzuruna varmak ister; Hakk'ın

sureti olarak algılanan insan-ı kfunil olmak ister. Kendini tanimak temel amacıdır; kendini tanıma Hakk'ın yüzüne ulaşınakla olanaklıdır; bir can, Tann'nın yüzü olarak algı­lanan kendi yüzünü bulduğunda/bildiğinde Hakk'ın yüzü­nü yakalanuş den1ektir; bu inançtaki Hak algısını, insanda somutlamak demektir. Çiinkii, insanın kendi yüzünden başka ve ayn bir Tann yüzü yoktur; insanda tecelli eden Tann'dır; bu nedenle Hakk'ın yüzüne ulaşma, inc;anın ken­di yüzünü bulnıası,tanıması anlanuna gelir.

IX) Nimet dağıtma : Makam, cemiyet, nasiliat ve muhabbet sahibi olma.

a) Makam sallibi olma; ruhsal bakın1dan belli bir ol­gunluk aşamasına ulaşnuş olma.

Makam, tarikat yolcusunun ruhsal bakın1dan ulaştığı

olgunluk aşamasını simgeler; bu anlamda postu simgeler

b) Cemiyet sahibi olma; tarikata ginnek isteyen, Bektaşi olmak isteyen talipleri olma.

d) Muhabbet sahibi olma; Tann'ya tarikat ululanna ya da tarikat yolunda yapılan bir işe, eyleme gönülden sevgi ve .bağlılık duyma. Bir şikayetin, sorunun tartışıtıp

değerlendirilmesi, bir sonuca bağlanması için muhabbet meydanı açma.

X) Aşka erme, şevke erme, özünü fakir görme :

a) Aşka enne; tannsal varlığı içten gelen bir eğilimle sevme; sevilende kendini yoketıne, sevilenle bir olma, seveni yok yalnızca sevileni var etıne.

Aşka enne yolundaki tarikat ehli can, bir 3şıktır.

Tannsal varlığın gizemine bağlanarak kendini Tann'da, Tann'yı kendinde gönne aşamasına yükselmiş yetkin ki­şi demektir. Bu nedenle tannsal. özde ölmezliğin sımna

ulaşılması durumunda beliren, sevenle sevilenin birliğini

anlatırrak için "işık-maşuk• özdeyişi kullanılır.

Yine, Alevilik-Bektaşiliğin kıyısında duran, Alevi­Bek1aşl ilke ve adetlerine belirli bir sadakat duyan, an­cak nasip almamış durumda bulunan kimseye de işık

denir. Nasip almamış kişi anlamında işık terimi,tarikat içine çekilme sürecindeki meraklı araştınnacıyı belirtir. Tekkeyi ziyaret edebidir, baba ile konuşabilir.

Aşka eren tarikat yolcusu caıi; vecd durumunda gizli anlamını herkesin çıkaramayacağı, akla, mantığa ve şeria­ta aykın şeyler söyleyebilir. Bu durum, kişiyi özgür/ bağımsız kılmak için yaratılnuş bir yaratırJiıktır.

b) Şevke enne; Tann sevgisinden, tannsal tecelliler­den kaynaklanan coşkııyu duyma.

c) Özünü fakir gönne; Tann uğruna dünya varlığın­dan vazgeçme; benin geçici isteklerine aldanmama; bü­yüklük tasiayarak tannsal varlık karşısında bağımsız bir tavır takınmama.

Page 23: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

~IARİFET KAPISI

Malakat'a göre; ilham, fehm, aşk, şevk ve muhabbet cana kondu; can dirildi; akıl egemen oldu; geleni, vara­nı bildi. Çünkü tüm nesneler canla dirilir, can marifet ile dirilir. Onun için marifetli canlar, erener canıdır; manfet­siz canlar, hayvanlar canıdır. Su olarak algılanan marifet, gönül gözünden akar ve bostan olarak bilince çıkan ca­nı sular.

· Burada ilham inançta, kulun kendi isteği, gücü ve çalışmasına bağlı olmaksızın, doğrudan Tann vergisi ola­rak kalbe atılan, gönüle doğan anlam, sezgi, bilgi arıla­

rnma gelir. ilham, akıl ve duyulann araalığı olmaksızın,

tannsal gerçeklerin ve sırlann, varlık ve olayların iç yü­zünün, Velinin gönlüne doğması biçiminde algılanır. Bu durum ancak annmış gönüller için söz konusudur. Akıl

ve duyu yanılgılarından uzak olduğu için, ilham'da al­danma ve yanılma payı yoktur. .

Geleneksel söylemde; Makalat'ın bu açıklamasının

yüzeysel anlaşılması sonucu, "akıl şeriat ve tarikat kapıla­n için gereklidir; marifet ve hakikat kapılannda akla ge­reksinme yoktur" biçiminde özetlenebilecek bir ters bi­linç ortaya çıkmıştır.

Bu doğru mudur?

Bence yanlıştır. Burada aniatılmak istenen şudur:

İnançtan akla atlayarak şeriat ve tarikat kapılannda eğiti­len yol ehli can; zahirden kaçış görüntüsü altında batını yani gerçeği akılla kavrama gücüne erişrniştir. Daha açık­bir aniatınıla beyin, marifet kapısı ile birlikte daha az düşünme etkinliğinde bulunarak daha üretken bir aşama­ya sıçramıştır. Nesnel süreçteki doğal yasalan, birey iliş­

kilerini ve toplum yasalannı; özel bir düşünme çabası harcamadan kavrayabilmektedir. Özeesi üretkendir. Gör­düğü, duyduğu, şeyler; bunun da ötesinde görmeden, duymadan soyut olarak· algıladığı şeyler arasında var olan ortak yasalarikurallar/ilkeler kendiliğinden gibi gö­züken ama kesirılikle daha önceki bilgi birikiminin bir sonucu olan süreçte, beyin bir yansıması durumundaki gönülde belirir. Hakk'la Hak olma yolunda yüründüğün­den; yol ehli can, yüklendiği misyanun bir gereği olarak birey gücünün/yeteneğinin üstünde bir güç/yetenekle

donanır. Akıl insanından çok inanç insanı durumuna dö­nüşür.

Akıl arkada, görülerıler/duyulanlar, hatta, görülme­den/duyulmadan soyut olarak algılananlar öndeyrniş gibi görünür; gerçeğinde önde olan akıldır. Akıl alanı terke­dildiğinde; akla gereksinme duymadan ulaşıldığma/elde

ediliğine inanılan hemen her şey yok olur.

Yine burada geçen fehm, inana anlama ve bunun gereğini yerine getirme anlamını taşır. Alevilik-· BektaŞlikte inanç dindir? Dinin zahir anlamı; insanın

kutsal olarıla il~kisini betirrıleyen inanış ve dogmalar bü­tünüdür. Alevi-Bektaş! inananda ise dinin ikili anlamı

vardır:

a) Tarikat makamında beliren inançtır; tek tanna inancın dünyalaşmasıyla kazanılan ve yeni bir içerikle biçimlenen yan-ilahi boyuttur. AkıUa ulaşılan sonuçlan kutsayan, düşüncenin evrimine koşul olarak değ~meler/

. dönüşürrıler geçirerek an-ı daim'de anlamlı ve güncel ka­lan manevi ilkelerikuraUar bütünüdür. Tann'nın eksiksiz sureti olarak beliren insan-ı karnil'in, bunun yüceltilmesi bağlammda kutbun yaşama görüşüdür.

b) Aşktır, sevgidir. Aşk, tarikat makamında beliren inanç dünyasında, kutsal köken olarak öne çıkan tannsal varlığı, içten gelen bir eğilirrıle sevmedir; sevginin insanı

bütünüyle egemerıliği altına almasıyla sevenin sevilende kendini yoketmesidir.

Fıziksel dünya, hakikat'ın yokluktaki bir yansıması­

dır. İkilik duygusu, Tann'nın varlığı gerçeğini iriSandan saklayan bir öıtüdür. İnsanın içinde, çıktığı kaynakla ye­niden birleşme eğilimi vardır. Bu nedenle insan kendi ~ben"iyle bir savaşını içine girer. "Birlik"in sağlanabilmesi için "ikilik" aşılarak "ben" fetlıedilir. "İkilik duygusu"nun aşılması ve "ben"in fethedilmesi, ancak "aşk gücü"yle olanaklıdır. Bu aşk içimizde vardır; çünkü o da, Tan­rı'nın kendi yapısının bir parçasıdır. Bu bağlamda, içene saz çalıp şiir söyleme yeteneği ve becerisi kazandırdığı­

na inanılan içki olarak algılanan aşk badesi, karnil insa­nın bilgisinden başka bir şey değildir. Tarikat ehli can, bu bilgiyle donanır; bu bilginin gereklerini. yerine getirir. Tek tanrıo dinin emirleri, batını bilmeyen cahillerin yeri-

Page 24: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

ne getinnekle yükümlü olduğu görevlerdir. Tarikat ehli canlardan bu emirler düşer.

Makalat'a göre cana konan ve canın dirilmesine ve aklın egemen olmasına yol açan bir diğer durum ise şevk'tir. Şevk, Tann sevgisinden, tannsal tecellilerden kaynaklanan eaşkuyu anlatır. Bu inançtan akla atianıla­

rak yakalanan yol sürecinde; üretken kılınan aklın, ken­di yaratılan karşısında duyduğu hazdır/onurdur.

Canı sulayan,düşüncenin evrimini kesintisiz besleyen muhabbete gelince; onun da iki bir anlamı vardır:

a) Tann'ya tarikat ululanna ya da tarikat yolunda ya­pılan bir ~e, eyleme karşı gönülde uyanan sevgi, bağlı­lıktır. Bu sevgi ve bağlıldığın kesintisiz yaşanınasıyla tan­nsa! illemin gücü içinde erimeye koşut olarak; Tann'ııın tarikat yolcusundan "ben" özelliklerini alarak yerine ken­di özelliklerini koymasıyla elde edilen "biı" olma olgusu­na ulaşır. Kurgulanan inançla özdeşleşip halk'a dönülme­siyle inanç dünyalaşır; bunun doğal bir sonucu olarak Tann yeryüzüne iner ve yeryüzü tannsallaşır.

b) Bir şikayetin, sorunun tartışıtıp değerlendirilmesi

ve bir sonuca bağlanması için yapılan cem törenidir; muhabbet meydanıdır.

Meydanın Alevi-Bektaşi inancında çok özel bir yeri vardır. Meydana niyaz etmek; bir aşama olarak algdanan ve tarikat yolunda ceme katılanlan temsil eden mekana, bir dileğinin gerçekleşmesi için yakarmak anlarıııııı taşır.

ibadet meydanı, erenler meydanı ya da Kırklar meydanı adlanyla da anılır.

Meydanın giriş kapısının iç kısrııına eşik; meydanın

orta kısrııına dar ya da dar-ı Mansur denir. Genellikle gi­riş kapısının karşısında, küre makarııı olarak algılanan

bir ocak (Hz. Fatma Ocağı) bulunur. Ocak olmaması du­rumunda bunun yerine bir çerağ konur.

Meydana girene göre sağ taraf karşı köşede, yerden biraz yükseltilmiş bir zernin üzerinde Hz. Muhammet ma­karııı olarak algdanan Ahmed-i Muhtar Postu (mürşit pos­tu); bunun solunda kalan duvann dibinde çerağ tahtı; bu­nun önünde ise meydan taşı bulunur.

Ocak'tan sonra sırayla giriş kapısının sol tarafındaki

duvar boyunca postlar saralıdır. Siyah renkli olan Hora­san postu'na kimse oturamaz, boş tutulur.

Alevilik-Bektaşilikle meydan, bir ibadet yeri olarak caminin yerini tutar. Ancak, camide şeriat, meydanda marifet; camide k,ıble'ye dönüş, meydanda karşılıklı kıble

olıış vardır. Camide hoca ve müezzin; meydanda mürşit

ve rehber bulunur. Camide yazılı Kuran, meydanda ko­nuşan Kuran okunur. Cami dünya meydanıdır, güven yeridir; orada yapılan ibadet borç ödemedir. Meydan bü­yük mahşerdir; insanı sonsuz yaşama götüren ölüm sah­nesidir. Bir kuıban yeri; sonsuz saltanat yeridir; orada yapdan ibadet Mirac'a varmak içindir. Tann yolundaki tarikat yolcusu sürece girince bir tür "hicret"e çıkar: Nef­sinden sıynlarak gönüle; gönülden sırra;' sır'dan ruha; ruh'tan Hakk'a; Hakk'tan halk'a göç eder.

Buna koşul olarak insanın tannsal gerçekiere ulaştığı

yer olarak gönül, "Tarın'ııın Evi" anlamında insanda so­mutlanırken, gönlün,kalbin yönelme yeri anlamında çe­rağ, post, mürşit; Tann sözünü anlamaya ve bunun ge­reğini yerine getinneye yönelme yeri anlarııında çerağ

tahtı ve nefs olarak algılanan ten'in yönelme yeri arıla­

mında meydan taşı dünyalaşır.

Alev11er-Bektaşiler felsefelerinin ve teorilerinin biçim­lenme sürecinde, görüşlerine kaynak olarak yücelttikleri Hallac-ı Mansuı'u dünyalaşan inançlanııın toplumsallaştı­

rıldığı yer'le yani meydan'la özdeş kılarak ölümsüıleştir­diler. "Daı" ya da "Dar-ı Mansuı" adlı altında bir "kurum" yaratarak, Ortodoks Sürıni dünyanın uzağında ve şeriat

yaptınmlanıun dışında yaşamanın yolunu, yardarrum bul­dular.

Dar, Alev11ik-Bektaşilikte; Hallac-ı Mansur'un asıldığı

direk anlamında darağaanı simgelediği gibi tarikatla ilgili törenierin yapıldığı meydan ya da meydan odası'nın orta yerini de simgeler. Bunun ötesinde dar, insana il~kin ta­pınmanın toplurnsallaştınldığı; bireyselitoplumsal sorunla­rın tartışddığı ve çözüme kavuşturulduğu; kullaııılış biçi­mine göre ~!ev kazanan bireyselitoplumsal bir olgudur. Bu olgunun yaşama geçirildiği bir kurumdur. Genelde insan-Tanrı-evren, özelde Tann-Muharnmet-Ali üçlüsünün birlendiği irısanın, insanlaşan tannnın tapınına; sazıyla

Page 25: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

sözüyle, müziği ve dansıyla birlik ve ber.ıberlik içinde yiyip-içme; muhabbet ederek kusurdan, günahtan ann­ma; kendine ve topluma görevlerini yerine getirme; bu yolla iyi insan olma yeri/kurumudur.

Alevilik-Bektaşllikte dar'ın, duruş biçimine göre ad­landınlmış dört türü vardır. Bu dört duruşun her biri, toplumsal başkaldın kültüıünün yaşaldması anısına, dü­şünceleri ve inançlan uğruna can vermiş, dört ulu insa­nın adıyla simgelenir. Burada en saygın yer Hallac-ı

Mansilr'undur. Dar-ı Mansur; asılma duruşuyla temsil edi­lir ve darağacında asılarak öldürülen Hallac-ı Mansur gi­bi yol uğruna ölümü göze almayı, asılmaya hazır olmayı anlatır. Cemaatin ve dedenin önünde, canını yol uğruna vermeye hazır olduğunu bildirmek için; niyaz ederek meydan'ın ya da meydan <XIası'nın orta yerine gelerek, ayaklan mühürlenmiş, kollar göğüste çapraz, baş öne eğik olarak beklemek biçiminde uygulanan dara dur­mak, bir bakıma Mansur olmaktır.

Diğer üç duruştan, yüzüstü yere kapanma duruşuyla temsil edien Dar-ı Fazlı, Fazlullah-ı Hurugi gibi yol uğru­na baş boyundan kestirmeyi göze almayı; dizüstü duru­şuyla temsil edilen Dar-ı Nesiıni,. N esimi gibi yol uğruna derisini yüzdürmeye hazır olmayı ve ayak mühürleme duruşuyla temsil edilen Dar-ı Hüseyin ya da Dar-ı Fat­ma, Hüseyin ya da Fatma gibi, yol uğruna canını verme­ye hazır olmayı simgeler.

Aleviler-Bektaşiler, dinsel inancı gökyüzünden yere indirip yeryüzünü tannsallaştırırken, ahireti de dünyalaş­tırdılar; dünyada Cennet'i kurmak için Cehennem yaratı­

cıianna karşı verilen mücadeleyi kutsaUaştırdılar.

Bu genel açıklamadan sonra nasip almış bir Alevi­nin-Bektaşinin Alevi süreğinde/Bektaşi yolunda geçtiği

aşamaların "gönül kayıtlannı" içeren Dört Kapı Kırk Ma­kam öğretisinin, üçüncü kapısını irdelemeye girişebiliriz.

Malifet Kapısı :' Dört Kapı Öğretisi'ne göre, insan-ı

kamil aşamalan sıralaniasında üçüncü sırada yer alan ve ariflerle özdeşleştirilen; gönül yoluna en yüce düzeye ulaşma, tannsal sırfara erme evresi; marifet.

Dört Kapı Kırk Makarn üzerine kurulu Alevilik­Bektaşilikte-üçüncü kapı ve buna bağlı on makam, mari-

fet ya da marifet kapısıdır. Bu kapı inançta "ikind do­ğum" olarak algdanan tarikat kapısını izler ve "kutsal kö­kenle" buluşma aşaması olarak bilince çıkar. Marifeı ka­pısında Tarın yolundaki tarikat yolcusu; seyrü süluk'un seyr fdlah ve seyr maallah makamlannı yaşar. Seyr fdlah makarnında Tann'da yolculuk yaparak; Tann niteliklerini­zi kazarur. Seyr maaDalı makamında ise Tann'yla birlikte yolculuk yaparak; seven sevilende yok olur; her şeyin

tannsal olduğu "birlik" yakalanır.

Sahlbl: Hz.Aii

Marifet Hz. Ali'nin şanına geldi.

Anlamı : Tarikat yolcusunun, gönül sezgisi yoluyla elde ettiği duyular üstü bilgi.

Duyular üstü olarak algılanınasına karşın gerçekte, malifet kapısına ulaşan canın bilgi birikiminin kendiliğin­den bir uzantısı olarak gönüle doğan batın bilgi/bilinç; birliği çoklukta, çokluğu birlikte düşünmeyle sağlanır.

Fark kula, cem Hakk'a bağlanır; halkı gömıek fark, Hakk'ı görmek cemdir. Farkı olmayanın kuDuğu, cem'i olmayanın marifeti olmaz. Fark, halkın Hak sayesinde var olduklannı ve varlıklannı koruduklarını anlamaktır;

birlikte çokluğu, çoklııkta birliği görmektir. İnançta gayb, Hakk'ın kendisinden değil, kulundan gizlediği şey olarak algılanır. Gayb a!eıni, duyularla tanınıp algılanabiline ale­min ötesinde bulunduğuna inanılan a!emdir. Halk içinde bulunınalanna karşın, tannsal gizeme ulaştıklan için ken­dilerini halktan gizleyebilerder, yani ariftelr, gayb erenleri­dir. Hakikate ve marifeıe ermiş arifler algılayabildiği ale­me, gayb-ı izafi denir. Tann'dan başka kimsenin bilmediğine inandan,duyularla ulaşılmayan, akıl ve bilgiyle kavrananıayan, yalnızca aşkın gerçekleri olarak algdanan salt .görünmezlik a!emine, "tannsal evren" arılamında gayb­ı mutlak adı verilir.

Duyularla algılanabilir alemden tannsal aleme, beş

ayn görünür olma durumunu simgeleyen varlık evrenleri sıralanır :

I) Lahut; beş evren sıralamasında ilk sırada yer alan, en yüksek varlık alanı; kesin varlık alanı, tannsal evren; lahut aleıni.

Page 26: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

2) Ceberu~ beş evren sıralamasında kesin varlık ala­nı, tann~ alem durumunda olan lahut'u izleyen, bütün varlıklann Tann bilgisinde toplandığı ikinci varlık alanı;

ıannsal erken bir simgesi olarak algdanan gök katı; ce­berut alemi.

3) Melekı1~ beş evren sıralanıasında üçüncü sırada

yer alan; Tann bilgisinde toplanan gerçeklerin açdıp or­taya çıktığı varlık alanı; melekut alemi.

4) Nasut; beş evren sıralamasında dördüncü sırada

yer alan; Tann bilgisinde toplanan varlıklann madde bi­çimine girerek görünüş alanına çıktığı varlık alan~ na­sul alemi.

5) Misal; beş evren sıralamasında son sırada yer alan; bütün varlıklann, biçimleri ve özleriyle en olgun nitelih1e bulunduklan varlık alanı; misal alemi.

Yine inançta, hazerat-ı hanıse olarak bilinen; varlıkla­nn, Tann'dan doğmalanndan, doğup taşmalanndan başla­yarJk, insan-ı kamil durumuna gelinceye değin geçirdik­leri beş aşama, beş görünür olma hali vardır:

I) Hazerat-ı gaybı-mutlak; heniiz Tann'nın ad ve sı­

fatlannın tecelli etmediği varlık alanı.

2) Alem-i ceberut; salt ruhsal alem.

3) Alem-i melekut; nılısal alemle maddesel alem ara­sındaki geçiş alemi.

4) Alem-i şehadeı; madde alemi.

5) Mertebe-i insan-ı kamil; olgun ve kusursuz insan­lık aşaması.

~te Tann yolundaki tarikat yolcusu hicret'e çıktığın­da bütün bu alemleri/evreleri/varlık alanlannı kateder; duygulanndan ve birey iradesinden sıynlır; benliğini Tan­n'nın varlığında yokeder. Fena diyan olarak algılanan bu dünyadan hareket eder; fena makanılan olarak bilinen bu dünyaya özgü aşamalan geçer; fena fi'l pir olıır,bütün varlığını mürşidin kişiliğinde eritir; tena fi'l vücut'ta, bütün duygulanndan sıynlarak yokluğun sının­

na ulaşır; fena fi'l eh:ıdiyet'te, gerçek varlık katına taşınır ve fena'il fena'da, yokluğun ötesine geçer.

inancı : Adak.

Alevilik-Bektaşiliğin öıünü oluşturan dört inançtan üçüncüsü olan adak, marifet kapısıyla özdeşleştirilir.

Simgesi: Su

Su'dur öğretisine göre, önsöz-sonsuz olarak algdanan ve varlık türlerinin oluşumuna katdan, dört tür öğeden bi­ri; marifeı simgesi.

İmam Cafer Buyruğuna göre insan kökende, her biri kir kapı insanın kökeni durumunda bulunan ve anasır-ı

erbaa adı verilen hava, su, toprak ve ateş'in birleşimin­

den oluşur. Bu dört nesne, dört tabana oturur. Ve irısan

dahil varlık türlerinin oluşumuna katumanın ötesinde ki­mi anlamlar içerir. İnançta; gönül verme, kabul etme su­yun uzantısı dunımundadır. Bunun da on özelliği vardır

a) Akıl;

b) Bilgelik;

c) llim;

d) Öğüt;

e) Düşünce;

O Hayır;

g) Kemal;

h) Erdem;

ı) Bağışlama;

i) Cömertlik.

Kavmi : Arifler.

İnsan-ı kamil aşamalanndan üçüncüsünü temsil eden marifeı kapısıyla özdeşleştirilen ve kökenierinin su olduğu kabul edilen, dört tür insandan üçüncü tür insanlar; mari­fet kavmi. Makalat'a göre; arifler, marifet kavmidir; asdlan sudur. Su andır, antıcıdır; arifler de andır, antıodır.

Ariflerin ibadeıi tefekkürdür; seyirdir; nazar sahibi ol­maktır; dünya ve ahireti terkeımektir; nazır ile dep bek­lemektir; arzulayıp Hakk'a ulaşmaktır.

Tarikat yolunda hakikata ve marifete em1iş olanlara arifler denir. onlar, halk içinde bulunmalarına karşın,

tannsal gizeme ulaşııklan için kendilerini halktan gizleye­bilenlerdir.

Page 27: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

Yine Makalat'a göre baş arta benzer, gönül Uç­mak'a; dünya muhabbet evidir, ahiret nimet evi; gönül marifet evidir, marifet hem dünyadan, hem ahiretten yeğdir. Akıl ay'a benzer, marifet güne benzer, bilimler ise yıldızlara benzer. Marifet ağacının dibi gönülde,başı

gökten yukandadır; marifet ağacınınbaşı ıevhiı, öZÜ imandır; dibi ·yakınlık, kökü ıevekküldür, yemişi ilimdir. Beş hudağı vardır:

. I) Şevk; insan gönlün ün Tarın sevgi5iııden, tarırısal ıe­cellilerden kaynaklanan coşkusu;

2) Muhabbet; tarikat yolunda yapılan bir işe, eyleme kaışı gönülde uyanan sevgi, bağlılık;

3) İnayet; Hakk'ın kulunu kayııması;

4) İrade!; verilen bir söZÜ, içten gelen bir istekle ye­rine getirme; söZÜnde durma, sözünün eri olma;

5) Kurbiyet; yol ehli canın, gönlünü Tanrı dışındaki her şeyden anndırarak tannsal niıeliker kazanması ve bu yolla Tann'ya ulaşması.

Kardeşi : Bir Pir'den el tutup kamiller önünde mu­sahip olmakla tarikat ve marifeı ya da tarikat kapısı ve marifeı kapısına kardeş olunur.

Muhasip, ikrar verecek, nasip alacak erkek ve kadı­

nın (kan-koca) seçtiği kefil anlamında eşdir; yol arkada­şıdır; yol kardeşidir.

İkrar töreninde, karı-koca birlikte nasip alır; kadın,

bir başka kadının kocasını; erkek ise başka bir erkeğin kansını musahip seçerek meydana girer.

ri Selamı : Esselam-ü aleyküm ey nur-u marifet erenle-

Cünubu : Nefsini bilmemek.

Babası : Hz. Ali

Abdesti : Nefsini bilip Rabbini tanımak.

Makamlar : (3)

I) Edepli olma : Eline-diline-beline sahip olarak kö­tü hal ve hareketlerden uzak durma.

Alevi-Bektaşi ahlakının temelini oluşturan edep; el,

dil ve bel sözcüklerinin ilk harflerinden üretilmiş olarak algılanır. Bir Alevi-Bektaşiye göre hizmetteki edep, hiz­metin kendisinden daha değerlidir. Edep kapsamında üç şey önemlidir.

a) Eline sahip olmak : Hırsızlık yapmama, kan akıtınama anlamında, Alevi-Bektaşi banşçılığının ve cana saygısının bir simgesi durumundadır. Bu yolla bir Alevi­Bektaş! eli, suç işleme aracı olmaktan çıkanp güzellikleri yaratma aracı haline dönüştürmüş olur.

b) Diline sahip olma : Yalan söylememe,sözle in­sanlan birbirine düşürmeme, kov ve gıybette bulunmama anlamında, Alevi-Bektaşi açıklığının bir simgesi durumun­dadır. Bu yolla bir Alevi-Bektaş! dili,dedikodu yapma, fııne ve fesada katılma aracı alınaktan çıkanp doğruyu

söyleme, söz güzelliğini yaratma aracı haline dönüştür­

müş olur.

_ c) Beline sahip olma : Nefsine sahip olma, zina yapınama anlamında, gayruneşru ilişkilerden uzak durma anlayışının bir simgesi durumundadır. Bu yolla bir Alevi­Bektaş! dnsel organlan, zina aracı olmaktan çıkanp her­kesin eşiyle, sevgilisiyle birlikte yaşamasının güzelliklerini yaratma haline dönüştürmüş olur.

Buyruk'a göre elini-dilini ve belini kötü kullanan uğrudur. Uğrunun Dört Kapı Kırk Makam ve on yedi erfuıda yüzü karadır. Uğru dört çeşittir:

a) El uğrusu ; mal uğrusudur, mal çalan kimsedir; Tann katında yüZÜ karadır.

b) Dil uğrusu; bilgiliden bilgiyi öğrenip başkasına

kendisininmiş gibi anlatan, onlan aldatan kimsedir; iki düiiyada yüzü karadır.

c) Yol uğrusu ; bir kfunil mürşitten yolun törelerini öğrenip talipleri kandırarak onlara babalıkldedelik yapan kimsedir; iki dünyada yüZÜ karadır.

d) Gönül uğrusu; bu bir bel uğrusudur; sarkıntılık

edip bir hacının gönlünü çalan; işi bittikten sonra çekip giden kimsedir; Dört Kapı Kırk Makam, on yedi erlcinda

yüzü karadır.

Page 28: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

ll) Bencillik, kin ve garazden uzak durma :

a) Tann yolundaki tarikat yolcusunun, ulaştığı mari­fet aşamasından düşme end~esini/kuşkusunu taşıması ve bu durumdan korku duyması.

Tarikat ehli canda, Tann korkusu yoktur; Tann'ya ulaşma yolunda bir yanlış yapacağı korkusu; bir şeyi

yanlış anlayacağı kuşkusu vardır.

b) Kendine yönelik eleştiriyVsorgulamayı sürekli can­lı tutaraklöne çıkararak bencillikten, kinden ve garezden uzak durma.

c) Koruyucu bir korkunun/kuşkunun kuşatıcılığında

her an vicdanını dinleme; ayna olarak algdanan secdede kendiııi izleme; eksikliklerinVkusurlannı sapıama ve yeni güne daha annmış olarak çıkma.

Tann ceıat sıfatı ile kendi yüceliğinVululuğunu/

enginliğini gösterecek ve buna dayalı bir korku yarata­cak biçimde insanın gönlünde tecelli eder. Bu Tann'nın heybel durumudur. Tann'nın gönülde, heybet durumun­da görünüş alanına çıkmasıyla insan, gaybete girer (ken­dinden geçer). Gaybet, Tann'da yok olma yolunda bir aşama olarak algılanır; Hakk'tan gelen doğuşlar ve feyiz­ler nedeniyle çevreden ve kendi fızik varlığından soyutlan­ma biçiminde beliren, her şeyden habeısiz olına durumunu betimler. Gaybet durumuna giren tarikat yolcusu, kalbini Tarın'dan başka her şeyden anndınr; Tann'yla birlikte olma­nın huzurunu yaşar. Bütün benliğini Tarın bilincine yöneltti­ği için çevreden ve bu arada kendi duyulanndan soyutlanır. Bu dünyada alınasına k:uşın, tannsal gizemle öıtülür ve bir bakıma yok olur.

m) Perhizli olma :

a) Hiçbir şeyde aşın olmama/aşıoya kaçınarna.

b) Ulaşılan manevi aşamanın verdiği sarhoşluktan

konınma; bu hazzı yanlış algdayıp kendini yitimıeme.

c) Mahrem olan şeylerden kaçınmaluzak durma.

IV) Sabır gösterme :

a) Bir olgunluk belirtisi, bir aşama olarak algılanan,

Tann'dan başka kimseye yakınınarna.

b) Kutsal gerçeğe giderken aceleci olmama; taşkınlık

yapmama; ölçüyü elden bırakmama.

c) Mürşidin verdiği kadaoyla yetinme; nefsine uyup mürşidinden taşıyamayacağılkaldıramayacağı isteklerde bulurunama.

V) Utanma:

a) Yakışıksız davranışlardan, uygunsuz ~lerden ka­çıruna.

b) Kınaruna, ayıplaruna endişesiyle bir şeyi yapmak-tan ya da yapmamaktan sıkdma.

VI) Cömert olma :

a) Bilgisini ehlinden esirgememe.

b) Bilgisinden layık olanı yararlandırma.

c) Bunu bir ibadet olarak algılama ve bu yolla ken­dini temizleme/an kUma.

Vll) ilim öğrenme:

a) Tarikat yolunda, gönül yoluyla önce kendini, son­ra kendi özünde Tann'yı bulma.

b) Sezgisel aklını kullanarak kesin bilgiye ulaşma.

vm Miskin ola:

a) Kendisine hiçbir varlık tanımama.

b) Eyvallah Kapısı'nın kulu olma bağlamında; edilen bir sözü, yapılan bir ~i, gösterilen bir tavn olurnlama/ onaylama/benimseme; razı olma, itaat etıne; teslim olma, bağ !anma.

IX Özünü bilme :

a) Sonamacını alem-i ekber'de bulan ve küçük ev­ren olarak algılanan insanı tanıma.

b) Bu yolla son amacını alem-i asgaı'da bulan ve büyük evren olarak algtlanan iilem'in f.ırkına varma.

c) Bu bağlamda Tann'nın bütün sıfatlannın insanda tecelli ettiğinin aynınma emıe.

Alevilerde-Bektaşilerde "gönül bilgisi", özünü bilme­nin bir koşulu durumundadır. İnançta gönül bilgisiyle donanmış yol ehli can, kendinin yüceltilmesinin bir ürü­nü olan ve büyük evren adıyla andan; batında, Tann adına tasarrufta bulunan kutbun teııinden/canından baş-

Page 29: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

ka bir ff-Y olmayan, tannsal alenıle buluşmak ister. Çün­kü o, kendi kanıtıdır; bu yolda yürümesine engel oluştu­ran şeriatı yadsır.

X) Arif olma :

Tann'nın; gönül bilgisi, duyarlığı, derinliği yoluyla ken­disiyle bütOnleşnıesine izin verdiği ve bu yolla, kendi yü­ce varlığını· görebilmesi lütfunu sağladığı, kendi özünü tat­nıanın zevkini verdiği, yüksek olgunluk aşamasına ulaşma.

....

Arifın ilahi Hakk'ın özünü tatması durumunda; bilen­le bilinen, tek bir varlık olur. Arif bu konuma, kendili­ğinden ya da bilimle/öğrenimle değil, duyuş ve seziş

yoluyla yükselir; bilgi ötesindeki dünyada olup bitenleri bilıııe yeteneğine kavuşur.

Tann ya da tarikat yolcıısuna görünen ve onu yolda yüce aşamalara taşıyan kemal halleri dörttür :

a) Feth-i karib; kula açılan ve onu nefsin dereceleri­~e taŞıyan kalp makamı;

b) Feth-i kudret; tarikat sevgisini yayarak gönülleri açma, ruhlan ışıklandırma, Ali sevgisini çoğaltnıa;

c) Feth-i mutlak; zat-ı ahadiyet'in (Tann'nın) tecellisi.

d) Feth-i mübin; kula açılan vel:1yet makamı.

HAKİKAT KAPISI

Hakikat inançta, Hakk'ın tarikat yolcusundan özellik­lerini alarak yerine kendi özelliklerini koymasıyla elde edilen ff-Ydir. Hakikat bir ilham makarrudır. ilham, kulun kendi isteği, gücü ve çalışmasına bağlı olmaksızın, doğ­

rudan Tann vergisi olarak kalbe atılan, gönüle doğan

anlam, sezgi, bilgidir. Akıl ve duyulann aracılığı olmaksı­

zın, tannsal gerçeklerin ve sırlann, varlık ve olayların iç­yüzünün, Velinin gönlüoe doğması biçiminde algılanır.

ilham, ancak annmış günüilere iner. Akıl ve duyu yanıl­gılanndan uzak olduğu için, ilham'da aldanma ve yanıl­ma payı yoktur.

Akılla çelişir gibi görünen bir dımını aslında bir gö­ıiintüdiir. Şeriat ve tarikat kapılannda akılla donanan ve artık fazlaca bir düşünme eyleminde buluruııadan da

akılla gidilen süredn sonuçlanna ulaşabilen insan, üretici insandır. Bu üretici insan marifet kapısıyla birlikte ve inanç 'k.ınalında, Hakk'la Hak olmayı amaçlayan bir var­lık olarak öne çıkar. Sezgileriyle yürüyor gözükiir. Daha doğnısu genelde marifet kapısıyla, özelde hakikat kapı­

sıyla Tann yolundaki tarikat yolcusu; inanç varlığı ile so­mut varlığının üst üste örtüşnıesi sürednde, normal in­sanlardan farklı kimi yetilerle, doğa üstü güçlerle donanınaya başlar. Bu durum, halk adına, topluluk adı­

na kimi misyonlan yüklendiğini gösterir. Yüklendiği mis­yanun gücü,birey gücünün üstünde olduğundan, üstelik bu misyon akılla/mantıkla çel~en zaman ve mekanda gezdirildiğinden, bakıldığında duyulur ötesi bir kanalda ilerleniyormuş izleninıi uyandınr. Aklın altyapı görevi üstlendiği bir zeminde; toplumsal güç, inanç yaratısı biçi­minde öne çıkar.

Gizli, örtük ve perdelenmiş olan ve toplumsal güçle giydirilmişi dunımda bulunan tannsal gerçeği açığa çıkar­mak, hakikat kapısındaki can ehli için bir tür keşif ola­rak algılanır. Tann'nın kendine bağışladığı esin kayııağı

ile sıradan insanlara kapalı olan gerçekleri kavrayabilir. Böylesi bir durunıda Hakk'la arasındaki perde ortadan kalkar. Tarikat yolcıı~ıınıın, gizli hakikatı açığa çıkarması

üç aşamada gerçekleşir:

1) Aklın kesin kanıt kııllanarak, Tann hakkında ke­sin bilgi salıibi alınası (muhadara-ilm el-yakin);

2) Açıklama ve bilim yoluyla bilme (mülcişefe-ayn

el-yakin);

3) Tann vergisi olan bir esinle aracısız bil_me (miişa­hade-Hakk iii-yakin).

Görüldüğü gibi Hakk'la olan insan-ı kamil; zaman ·ve mekandan bağımsızdır. Buna karşın insan-ı kamil dı­

şında kalan her ff-Y, yani Tann'nın birliğinin dışında ka­lan çokluk, çokluğun oluş ve yok oluş yasaları, zaman ve mekan kalıplarına bağımlıdır. İnsan-ı kamilin bu özel­liği onun, çizdiği yııvada, ilahi nunın tecelli edip nefuin ölmesiyle bir gönül yaşamı başlar. Böylesi bir gönül ya­şamı süren mürşidin, gönülleri ferahlandıran manevi gü­cü, nefes olarJk algılanır. Nef.~iyle bir miir.~t şunlann an­latmak ister :

Page 30: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

1) Bizler, bizi edebi gerçeğin öZÜne götüren birlik dolusunu içtik, bu nedenle şaraba gereksinmemiz kalma­dı. Asıl gerçeğe, edebi gerçeğe ulaşarak Hakk'a kavuş­

tuk; bunun için mihraba gereksinmemiz kalmadı.

2) Bizim yolumuzda canın önemi yoktur, biz cananı anyoruz. Gördü Kabe bilir, gönüle ulaşma yolunun ku­

rallanna uyanz. Biz bu nedenle insana secde ederiz, bi­zim için bundan başka bir ibadet biçimi yoktur.

3) Kuran'ın gerçeklerini ortaya çıkaran bizleriz. Biz Kuran'ı insanın yüzünde bulur ve oradaki Kuran'ı oku­ruz. Bize başkaca bir Kuran gerekmez.

4) Bizler, ebedi gerçekler peşinde koşmaktan yanıp yakınan ama yılınayan iıısanlanz. Ezelde evet dedik ve bu söZÜmüzden asla dönmeyiz. Biz zaten meleklerle dostuz. Bu nedenle günah-sevap melekleri bizim günahı­mızı-sevabımızı yazmayı bırakmıştır.

Bu kısa açıklamadan sonra nasip almış bir Alevinin­Bek1aŞinin Alevi süreğinde/Bektaşi yolunda geçtiği aşa­

rnalann gönül kayıtlannı içeren Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin, dördüncü kapısını irdelemeye gir~ebiliriz.

Dört Kapı Kırk Makam üzerine kumlu Alevilik­Bektaşilikte, dördüncü kapı ve buna bağlı on makam, ha­kikat ya da hakikat kapısıdır. Bu kapı inançta kutsal kö­ken'le buluşma olarak algılanan marifet kapısını izler ve tannsal illemin gücü içinde erime olarak bilince çıkar.

Bu Hak ile yaşama olgusudur. Tann yolunda manevi yolculuğuna çıkan tarikat insanı hakikat kapısına ulaştı­

ğında; seyr illailah (Tann'ya yolculuk), seyr fıllah (Tan­n'da yolculuk) ve seyr maailah (Tann ile birlikte yolcu­luk) seyrü sülük aşamalannı tamamlamış ve seyr aniilah (Tann'dan yolculuk) aşamasına ulaşmış olur.

Hakikat KapLsı : Dört Kapı öğretisine göre, insan-ı

lci.mil aşamalan sıralanıasında dördüncü sırada yer alan ve muhiplerle özdeşleştiıilen; Hakk'ı görme, tannsal ille­min gücü içinde erime evresi; hakikat.

Tannsal alemin gücü içinde erime; tannsal özde ölümsüzlüğü anlatır; bu bir beka dıınımudur. Beka öğre­tisi en belirgin biçimini Hallac-ı Mansur'da (857-922) alır.

Onun "Enel Hak" söZÜ beka'nın, Tann'nın kendisi oldu-

ğu anlanuna gelir. Beka durumuna ulaşan kul, Tann'nın varlığıyla var; O'nun ezeli ve ebedi oluşuyla ezeli ve ebedi olur.

Sahibi : Hz. Ali

Hakikat, Hz. Ali'nin şanına geldi.

An1amı : Batına, tarikata ilişkin bilgi.

Simgesi : Toprak; Sudur öğretisine göre, onsuz­sonsuz olarak algılanan ve varlık türlerinin oluşumuna

katılan, dört tür öğeden biri; hakikat simgesi.

İmanı Cafer Buyruğuna göre insan kökende, her biri bir kapı insanın kökeni dunımunda bulunan ve anasır-ı

erbaa adı verilen hava, su toprak ve ateş'in birleşimin­

den oluşur. Bu dört nesne, dört tabana otunır. Ve insan dahil varlık türlerinin oluşumuna katılmanın ötesinde ki­mi anlamlar içerir.

İnançta toprak, Şah-ı Merdan Ali'dir. Velilik ve kera­meti o ortaya çıkamuştır. Toprak insanoğluna sunulmuş

en yüksek varlıktır; bu nedenle toprak olmak, ~inin

öZÜnü bilmesidir. Kişinin mhundaki hıızur, toprağın

uzantısı durumundadır. Tann cenneti onun üzerine k1lr­muıtur. Toprak en yüce bilimin aynntılı kitabıdır. Topra­ğın on özelliği vardır.

1) Yoksullan gözetici olma;

2) Hayır öğütlü olma;

3) Adil olma;

4) insanı olma;

5) Rızadan geleni nıır bilici olma;

6) Bilim sahibi alına;

7) Hakikatı sayan olma;

8) Hakk'a yakın olma;

9) Andında dunna ve

10 ) Vefalı olma.

inancı : V11~lat.

Alevilik-Bektaşiliğin özünü oluşturan dört inançtan biri olan vııslat, hakikat kapısıyla özdeşleştirilir.

İnançta vııslat'ın ikili anlamı vardır :

Page 31: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

a) Tarikat yolunda tüm manevi aşamalan geçerek Tann'ya ulaşma; visal-i Hak.

b) Tannsal ülkeden ayn düşerek gövdeye giren ru­hun, gövdeden çıkarak yeniden tannsal ülkeye dönmesi; Hakk'a yürüme.

Kavmi :· Muhipler; insan-ı kamil aşamalanndan dör­düncüsünü temsil eden hakikat kapısıyla özdeşleştirilen

ve kökenierinin toprak olduğu kabul edilen, dört -tür in­sandan dördüncü tür insanlar; harika! kavmi.

Makalat'a göre muhipler, hakikat kavmidir. Asıllan top­raktır. Toprak, teslim-i nza anlanuna gelmektedir. Mulıipler de teslim-i nza olmak durumundadır. Muhiplerin ibadeti münacattır; seyirdir; müşahededir; arzulannı yenmektir; Hakk'ı bulmaktır; halleri birikip bir olmaktır.

Kardeşi : Talip üzerinde pir hakkının varlığını kabul etmekle hakikat ya da hakikat kapısının kardeşi olunur.

Selamı : Fsselam-ü aleyküm ey nur-u hakikat erenleri.

Cünubu : Kendi ayıplannı örtüp başkalannın ayıpla­nnı açmaktır; aklı ile bildiğine kalbi ile onaylarlığına

inanmamaktır.

Babası : Muhammet Mustafa.

Ahdestl : Kendi ayıbını görüp başkalannın ayıbını

örtmek.

Makamlar : (4)

I) Türhan olma (Toprak olma ) :

a) Herkesin ayak toprağı anlamında alçakgönüllü olma.

b) Tann'dan gelen her şeyi gönill hoşluğuyla karşılama.

c) Tann'nm hoşnutluğıınu, onayını kazanma.

d) Kendini yol kurallanna bırakma; teslimiyete enne.

II) Tüm insanlan bir gönne :

a) İnsanlar arasında din, dil, ırk ve dns aynmı yap­ınama

b) Tüm insaniann inançlanna hoşgörüyle bakma.

m) Elinde;ı gdeni esirgemerne :

a) Elinden gelen bir hizmeti, yardırnı vermekten! yapmaktan kaçınmama.

b) Verici olma.

IV) Kimsenin ayıbını gönneme :

a) İnsanlan iyi ve üretid yanından yakalama.

b) İnsanların kusurlannı, ayıplannı örtücü olma; on­lan çoğaltıcı!yayıa olmama.

V) Tevhit anlayışında olma :

a) Bütün varlık türlerinin Tann'da "bir" olduğuna

in anma.

b) Tann'dan başka varlık tanımama.

c) Tann'nın birliğine ve Ali'nin Tanrı'nın Yelisi oldu­ğuna inanrna.

d) Tann'nın görüntüsü durumunda bulunan canlı­

cansız tüm varlıklan sevme; bunu bir ibadet olarak algı­lama.

Tevhidin üç aşaması vardır :

1) Telkin : Şeriat kapısından tarikat kapısına girme olarak algılanır.

2) İlbas : Tarikat kapısından marifet kapısına girme olarak algılanır.

3) Ahadiyet : Marifet kıpısıııJan hakikat kapısına

girme olarak algılanır.

Ali'nin Tann'nın Yelisi olduğunu vurgulayan ve cem­lerde müzik eşliğinde söylenen şiiriere tevhit denir. rev­hidin yaygın söyleneni yedi mısradan oluşur :

ra ila/e illailah

Ali Mürşid Ali Şah

Ali Hayder Ali Şah

Ali Esed Ali Şah

Ali Şfrdir ali Şah

Eyvallah Şahım Eyvallah

La ilahe illailah

!m----------------------------~----------

Page 32: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

VI) Vahdet-i mevcut anlayışında olma:

a) Tann'ya yakın olma; Tann'yla "bir" olma.

b) insan Tann-Evren üçlüsünden oluşan "birliği"

Tann olarak algdarna.

Varlığın birliğini, yaratama yaratılanın bir olduğunu­savunan vahdet-i vücut, daha çok Anadolu ve İran'da gelişme olanağı buldu. likçağ Anadolu Yunan düşüncesi­nin yanı sıra İslarrdık öncesi Türk, Eski İran ve Hint ina­nışlannın bir sentezi olarak biçimlenene vahdet-i vücut, bir tasavvuf akımı olarak gelişti. Alevllik-Bekta~lik bu inancı tasavvuf yoluyla aldı. Ve onu, Ali'nin ki~liğinde

daha da somutlaştır<lı.

Vahdet-i Vücut biçiminde öne çıkan ilk dönem ta­savvuf anlayışı, Alevilik-Bektaşilik inancında vahdet-i mevcut biçimini aldı.

Vahdet-i mevcut anlayışında; oluşturan da , oluşan da, oluş da birdir Cinsan-Tann-Evren üçlüsünden oluşan birlik); Tann'dan başka mevcut yokiur (La mevcudu illal­lah). Varlık tektir, birdir; yarataola yaratılan özd~tir. Ya­ratma yoktan var etme değil, gizlilik'ten görünüş alanına çıkma dır.

Görünüş alanına çıkan Tann, varlıklann en olgunu, en yücesi olan insanda, daha belirgin bir nitelikte kendi­ni gösterir. Bu nedenle varlıklar arasında Tann'ya en ya­kın, öz bakırnından O'nun eşit olan insandır. insanda bulunan düşünme ve yargılama yeteneği, Tann iradesi­nin bir bölümüdür. Bu yüzden insanla Tann, eş varlık

düzeyindedir. İnsan Tann'nın konuşan dili, söyleyen ağ­

zıdır; özeesi insan,konuşan Tann'dır.

Vahdet-i mevcut anlayışında, varlık türlerinin var ol­masından önceki sureti, yani Tann'nın bilgisindeki değiş­mez sureti, ayan olarak algılanır. Tann'nın bilgisi ve var­lık türlerinin sureti, sonsuz ve kalıcıdır. Buna karşın,

varlık türlerinin bizim görebildiğimiz varlığa dönüşümü

sordudur. Bu nedeille gerçek varlık, ayan-ı sabite'dir. Baktığuruzda gördüğümüz varlık türleri, ayan,ı sabite'nin var görünmesinden başka bir şey değildir.

Tannsal esinle olgunluk aşamasına ulaşıldığında ka­zandan; belli bir dönemle sınırlı olmama, belli bir süre-

nin değil tüm zamanın içinde (anda, geçmişte ve gele­cekte) var olma durumu kazanılmış olur. Bu durum, Tann'nın kendine dost kıldığı ve verdiği ilhamla yaratıcı varlığına kattığı Velllerin aşamasını, vetayet makarnını be­lirler.

VII) Manayı bilme-Sırn Öğrenme :

a) Gönül sezgisi yoluyla duyular üstü bilgiye ulaş­

ma; marifete erme.

b) Batın bilgisini, tarikat bilgisini öıümseme; hakika­te erme.

c) Nefsin isteklerin. i en sıynlıp derin düşüneeye dala­rak, "Tann Evi" olarak tanımlanan gönülde tecelli eden gayb durumundaki şeylerin, yani Hakk'ın gayb durumu­na getirdiği ancak halk'a bildim1ediği şeylerin aynınma

vam1a; sırra em1e.

d) Ulaştığı manayı, erdiği sım, ehil olmayandan sa­kınına; sım sır etme; takiye sahibi olma.

Asıl gerçekler, görünür olanın ötesindeki sırlardır. Bu sırlara, Tann yolunda tarikat yolcusu olmakla ulaşılır. in­sanda gönül, tannsal bilgi alanı; ruh, sevgi alanı; sır ise aşkın gerçekleri sezme alanı olarak algılanır. Gönül göıü açık olanlar; gayb aleminin işaretlerini,belirtilerini kendi iç dünyalannda sezebilirler. Bu durumdaki bir insan, sır­

ra em1iş bir mana adamıdır. Sına em1iş mana adamının gönlüne, gayb aleminden tannsal bir lütuf olarak, insanı

kendinden geçiren anlarnlar gelir. Bu bağlamda insanın

üç türlü niteliği vardır:

a) Füller (davranışlar) ; insan kendi iradesiyle kaza-nır.

b) ahlak (huylar); doğuştan gelir, ancak harcanan çabalara bağlı olarak deği~r.

c) Alwal (haller); gayb aleminden tannsal bir lütuf olarak gelir; insanı aşka uğratarak kendinden ge~irtir,

mest eder, aklını elinden alır.

Sırra em1iş mana adamı, Kab-ı Kavseyn olarak bili­nen Hakk'a ulaşmayı engelleyen bir ölçü olarak algıla­

nan Tanrı ile insan arasındaki uzaklığın ötesine geçmiş

bir insan-ı kamildir. İnsan gördü, Tann'nın tecelli ettiği

Page 33: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

yerdir. Kendini Hakk'a vererek cezbeye kapılan biri için lcib-ı kavseyn, Tanrı'ya kavuşmayı önleyen bir engel du­rumundadır. Tanrı yolundaki tarikat yolcusu, bu uzaklı­

ğın ötesine geçmezse, Tanrı'dan uzak kalmış kabul edi­lir. Genelde ise günah ortamı olarak algılanan toplumsal yaşamidünyasal yaşam; Tanrı'ya gid~te bir engel olarak belirir. Dün}ıa sevgisi ve dünyaya duyulan ilgiden sıyrıla­madığı sürece salik, geçid varlıklar aleminden kurtularak v.ahdet'e ulaşanıaz.

Tanrı düşüncesini daha içten ve derinden yaşayabil­

mek için, günah işleme ortamından uzak, ayrı yaşanıa

biçiminde uygulanan inziva, özünde doğal yoldan bir sapmadır. Dalıa doğrusu doğal olanı yakalanıak için, çok güçlü bir irade isteyen doğal olandan ayrılmayı dev­reye sokarak insaiu eğitmek anıaanı güden bir eğitim

yöntemidir. Genelde iki şekilde anlaşılır ve uygulanır:

a) Halk içinde Hakk'la olma; beUi olgunluk aşaması­na gelm~ tarikat yolcusu tarafından uygulanabilir.Tarikat yolcusu toplumun içinde, ~inde gücündeyken bile yal­nızdır ve Tanrı'yla birliktedir. Bu anlamda dünyada bir başınıdır ve gariptir; herşey elinde olsa bile hiç bir şeyi yoktur.

b) Dünya nimetlerinden uzakta bir başına yaşanıa;

tarikat yaşamına yeni girenler, yeterli olgunluk aşanıasına ulaşmamış olanlar için bir yükselme ve annma yöntemi durumundadır. Daha çok tekketerde belli süreler için çi­le evi'nde geçirilen bir yaşama biçimidir.

VIII) Seyrü süluğunu tamamlama :

a) Seyrü süluk aşamaları sıralamasında dördüncü sı­

rada yer alan ve Tanrı'dan halka dönme olarak algılanan seyr anillah (Tanrı'dan yolculuk) aşamasını tamamlamış

olmak.

b) Gerçek, gerçek olmak; gerçekle gerçek olmak. Manevi olgunluğa ulaşan tarikat yolcusunun ruhu/canı;

tanrısal görüntüleri gözlemlemek için gayb alemine seya­hete çıkar. Tarikat yolcusunun seyrü süluğu, yani mane­vi yolculuğu dört aşanıada gerçekleşir:

a) Seyr illailah (Tanrı'ya yolculuk); beşeri isteklerden sıyrılarak tanrısal iradeye te~lim alına

b) Seyr fıllah (Tanrı'da yolculuk); tanrısal nitelikleri kazannıa.

c) Seyr maallah (Tanrı ile birlikte yolculuk); ikiliğin

ortadan kalkarak her şeyin tanrısal olması.

d) Seyr anillah (Tanrı'dan yolculuk); Tanrı'dan halka dönerek birey/toplum hizmetine adannıa; hizmetli alına;

rulılar aleminden beşeriyel alemine dönerek kendine gel­me.

IX Gerçeği gizlerneme :

a) Sohbette, muhabbette hakikat sımnı Hakk'tan hal­ka taşıma.

b) İnançtan akla atlama; aklın kılavuzluğunda lcimil toplumu yaratmaya koyıılma.

X) Münacat ve ınüşahede:

a) Tanrısal sırlan ve tecellileri seyretme; bu yolla tanrısal alemi gömıe.

b) Her an, Tanrı Evi olarak algılanan gönül de Tanrı ile söyleşide bulunma.

c) Tankat ıılııhnnı övme, onlar.ı bağlılıklannı bildimıe.

KAYNAKlAR

Buyruk'a göre şeri:ıt kapısının makamlan : I) inanıp iman getinne; 2) ilim öğrenme; 3) ibadet etme; 4) Ka­zanç yeme; 5) Haramd1n sakmına; 6) flıyız ve nifaz du­rumunda karısına yakın olmama; 7) Şeri:ıt evine ginne; 8) Şefkatli olma; 9) Pak yiyip pak giyme 10) iyilik byur­ma'dır.

Makalat'a göre şeriat kapısının makamları: 1) İman getir­me; 2) ilim öğrenme; 3) Namaz, zekat, oruç tutma, hac­ca varma, gaza eyleme, cenabetten armına; 4) Helal kis­betnıe, riyabı haram eyleme; 5) Nikalı kılına; 6) Hayz'ın ve nifaz'ın nikahını lıaremeyleme; 7) Sünneti cemaat ol­ma; 8) Şefkaıli olma; 9) Arı giyme, arı yeme ve 10) Emr-i maruf olma ve yaramaz işlerden sakmına'dır.

2 Buyruk'a göre tarikat kapısının makamları : 1) Mürşitten el alıp tövbe kılına; 2) Talip olma; 3) Saçına ve giysileri­ne önem vemıeyip dünya nimetlerine bağbnmama; 4) Sabir olma; 5) Hürmeıli olma; 6) Korku duynıa; 7) Tan­rı'dan umut kesmeme; 8) Hidayete emıe; 9) Toplum içinde uyumlu olma, öğüt dinleme, sevecen olma; 10 ) Aşk, şevk ve sefa.

Makalat'a göre ıarikat kapısının makamları : I) El alıp tövbe kılına; 2) Mürit olma ; 3) Saçın giderme, lihasını

Page 34: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

giyme; 4) Mücahede, göyünme; 5) Hizmet etme; 6) Kor­ku duymu; 7) Umut tutma; 8) Hırka, zenbil, makas, sec­cade; ibre~ hidaye~ 9) Makam salıibi olma, cemiyet sa­hibi olma, nasihat salıibi olma, muhabbet salıibi olrna; ıo) Aşk, şevk ve fakirlik

3 Buyruk'a göre marifet kapısının makamlan: 1) Edep; 2) Heybet; 3) Sabır; 4) Kanaa~ 5) Utanrnak; 6) Cömertlik; 7) ilim; 8) Teslim ve rızacia olmak; 9) Marifet ı O) Kendi özünü bilınek'tir.

Makalat'a göre marifet kapısının makamları : 1) Edep; 2) Korku; 3) Perihizkarlık; 4) Sabr-u kanaa~ 5) Utannıak; 6) Cömertlik; 7) İlim; 8) Miskinlik; 9) Marifet ıo ) Kendi özünü bilnıekt'ir.

Arsel İlhan, Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet ~yışına/Şeriat Devletinden Laik Cumlıuriyete, (2. Baskı) Istanbul 1993.

Atalay Besim, Be~1aşilik ve Edebiyatı, Ant Yayınları (2. Baskı), İ~ıtanbul 1991

6 Aydın Erdoğan, Nasıl Müslüman Olduk? Başak Yayınları (7. Baskı), Ankara ı994

7 Bezirci Asım, Pir Sultan, İstanbul 1986

8 Birdoğan Nejat, Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik, Ham­burg Alevi Kültür Merkezi Yayınları (1. Baskı), 1990

9 Birge Jolın Kingsley, Bektaşilik Tarihi, Ant Yayınları (Türkçe 1. Baskı), İstanbul 1991

ıo Bulut Faik, Allah Devletinde Demokrasi, Tüm Zamanlar Yayıncılık (2. Baskı), İstanbul ı993

ll Buyruk (Hazırlayan: Fuat Bozkurt), Anadolu Matbaası (1. Baskı), İstanbul 1982

ı2 Çağatay Neşe~ Bir Türk Kurumu Olan Alıilik, Türk Tarilı Kurumu, Ankara ı989

13 Dierl Anton Jozef, Anadolu Aleviliği, Ant Yayınları (Türk­çe 1. Baskı), istanbul ı990

ı4 Dursun Turan, Ta~u Can Çekişiyor/Din Bu (l-ll-lll-IV), Kayııak Yayınları, Istanbul

ıs Eröz Melırne~ Eski Türk Dirıi ve Alevilik Bektaşilik, Türk Dünyası Araştırınalın Vakfı, İstanbul ı992

ı6 Eyupoğlu İsınet Zeki, Bütün Yönleriyle Bekta~lik­Aievilik, Yerıi Çığır Kitabevi (1. Baskı), İstanbul 1990

17 Eyupoğlu İsınet Zeki, Bütün Yönleriyle Tasavvuf, Tari­katlar ve Mezhepler Tarihi, Der Yayınları (1. Baskı), is­tanbul 1990)

18 Eyupoğlu İsınet Zeki, Şeyh Bedrettin Varida~ Der Yayın­ları (3. Baskı), istanbul ı991

19 Eyupoğlu İsınet Zeki, Günümüzde Alevilik, Nefes Yayın­ları (1. Baskı), İstanbul 1995

20 Eyupoğlu Sabahattin, Er~at Azra, Başgöz İlhan, Özkırırnlı Atilla, Pir Sultan Abdal, Istanbul 1997

21 Fuat Melırne~ Pir Sultan Abdal, İstanbul 1997

22 İmam Cafer Bııyııı!;'ll (Yayma Hazırlayan : Esat Kork­maz), Ant Yayınları, İstanbııl-1997

23 İmam Cafer Bııyruğıı, İstanbııl Merdivenköy Şalı~'Uiıt Sul­tan Dergalıı Konıma Onarına ve Yaşatma Derneği Yayı­nı/3 (1. Baskı) İstanbul 1993

24 İmam Cafer-i Sadık Buyruğıı, (Hazırlayan : Adil Ali Ata­lay), Can Yayınları (3. Baskı) İstanbııl

25 Kaleli Lütfi, İnanç Boyutuyla Alevilik, Can Yayınları (1. Baskı) İstanbul 1995

26 Korkmaz Esa~ Alevilik-Bekta~lik Terimleri Sözlüğü, Ant Yayınları (2. Baskı), 1994

27 Korkmaz Esat, Alevi Süreğinde/Bektaşi Yolunda Enel Hak, Nefes Yayınları (1. Baskı) ı995

28 Korkmaz Esa~ Alevi Felsefesi, Pencere Yayınları, İstanbul - ı997

29 Korkmaz E>at, İnsan Tanrı, Pencere Yayınları, İstanbııl­ı997

30 Korkmaz E>a~ Kırklar Cenıi, Şah~'Ulu Sultan Dergalıı Ya­yınları, İstanbul-1997

31 Korkmaz Esat, Dört Kapı Kırk Makam, Şahkulu Sultan Dergalu Yayınları, 2. Baskı, istanbul-ı998

32 Küçük Mura~ Cemaat-i Tahtacıyan, Nefes Y.1yınları (1. Baskı), İstanbul 1995

33 Makalat ve Mü~ılünıanlık, (Çeviri: Melıınet Yaman), Ayyıl­dız Yayınları (1. Baskı) Ankara, ı994

34 Massigrıon Louis, Hallac-ı Mansur, (Derleyen: rıiyazi Ök­tem), Ant Yayınları (1. Baskı), İstanbul 1994

35 Melikolf frene, Uyur İdik Uyandılar, Ceın Yayınevi (1. Baskı) istanbul 1993

36 Noyan Bedri, Bekta~ Alevilik Nedir, Sanat Kitabevi (Genişletilmiş 2. Baskı), Ankara 1987

37 Otyam M. Tevfik, Bektaşiliğin İçyüzü, Maarif Kütüphane­si, c:l-2 (9. Baskı), İstanbııl

38 Özkırırnlı Atilla, Alevilik-Bektaşilik/Toplumsal bir Başkal­dırının İdeolojisi, Cem Yayınevi (2. Baskı), istanbul 1993

39 Öztelli Cahi~ Pir Sııltan AbdaVBütiin Ş!ırleri, İstanbul 1977

40 Pir Sultan Abdal divanı, (Biyografı: Esat Korkmaz), Ant Yayıııl:ırı (1. Baskı), İstanbul 1995

41 Sümer Faruk, Oj;'llzlar!fürkmerıler, Türk Dünyası Araştır­maları Vakfı, istanbul 1992.

42 Tanilli Server, İsbm Çağınuza Yanıt Verebilir mi? Cem Yayınevi (6. Baskı), İstanhul 1995

43 Tanilli Server, Voltaire ve Aydınlanma, Cem Yayınevi (1. Baskı), İstanbul 1994

44 Tenıren Belkıs, Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, T.C. Kiiltür Bakanlığı yayıııları/1678 (1. Baskı) 1994

45 Tenıren Belkıs, TasJvvuf Düşüncesinde Demokrasi, T.C.

Page 35: I. 'I'ürk liültiiriiisamveri.org/pdfdrg/D070978/1998/1998_KORKMAZE.pdf · 2015-09-08 · maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır. Yine

Kültür Bakanlığı Yayınları/1731 (1. Baskı) 1995 46 Türkiye Tarihi -I-Osmanlı Devletine Kadar Türkler, Cem

Yayınevi, İstanbul 1993

47 Ulusoy Celalettin, Rünkar Hacı Bektaş Veli ve Alevi­Bektaşi Yolu, Akademi Matbaası (2. Baskı), Haabektaş, 1986

48 Vilayetname (Yayma hazırlayan : Esat Korkınaz,) Ant Ya­yınları (1. Baskı) İstanbul 1995

49 Yüz Soruda Alevilik! Aleviliğin Temelleri, Hamburg Ana­dolu Alevileri Kültür Birliği (1. Baskı), 1995

50 Zelyut Rıza, Öz Kaynaklarına Göre Alevilik, Yön Yayın­cılık (6. Baskı), istanbul 1992