Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Merkezi
I. 'I'ürk liültiirii ve
Hae:ı Bektaş Veli
eınpozyrunu Blldirileri (22 - 24 Elrnn - 1998)
ANKARA - 1999
HACI BEKTAŞ VELİ ÖGRETISİ DÖRT KAPI KıRKMAKAM
Esat KORKMAZ Araştırmacı - Yazar
GİRİŞ
Alev"ılik!Bektaşllik geneide; Antik Aydınanma Çağı ve XVIII. yy Aydınlanmacılığının temelini oluşturan metafizik bir aydınlanma zernininde otunır. Özelde, varsaydığı
metafıziğin insan ve insan aklı tarafından sürekli beslenmesini, bir zorunluluk olarak öne çıkardığı için kimi durumlarda; XIX. yy.'ın ikind yarasında idealizmden anndınlmış bir nesnellik üzerine yapılandırılan •gerçek aydınlanma'ya silik adımlar atar.
Tann'dan çıkıp yeniden Tann'ya dönen bir çevrim üzerinde, metafizik bir başlangı~a metafizik bir son arasında; kendini, kendine yetmez bir sonra taşıyarak bir "sentez" olarak algıladığı insan aracılığıyla "son metafizik halka"yı kırmaya çabalar.
Alevilik/Bektaşiliğin inanç/düşünce evreninde ve çevrim yayı üzerinde bir gezintiye çıktığımızda; "tez-antitez-
sentez" olarak~nn-doğa-insan• ilişkisi bağlamında, •tez" durumundaki Tann'dan fışkıran/taşan ışığın "dönüşümle!" geçirerek, "antitez" durumundaki "doğa"ya, yani son amacını insanda bulan ve büyük evren olarak algılanan aleme (alem-i ekber ya da alem-i kübra) evrildiğini; oranda, "sentez" durumdaki insana, yani son amacını "doğa" da bulan ve kiiçük evren olarak algılanan
insana (alem-i asgar ya da alem-i sugra) yükseldiğini görürüz.
Daha açık bir anlatımla; tann-doğa-insan birliği/
birlikteliği görüntüsü ardında, inançtan düşüneeye anlatıldığına tanık oluruz.
Bu bağlamda çevrifnin idealist yanı, önceVyaratıcı
görünmesine karşın gerçekte, doğal süredn bir gerekçesidir. İnançtan düşüneeye inebilmek için kollektif bir yardamla yaratılmış, bir varsayım öğesidir. Bu varsayım aracılığıyla asıl tanıkiveri kaynağı yakalanır: Bu insandır.
İnançta; tann-doğa-insan birliğini/birlikteliğini tamamlayan büyük çevrimin son yayı ÜZerinde, küçük alem olarak algılanan insanın ikincil çevrimi başlar. Prototipi olduğu büyük alemin kanıtı olmasının ötesinde bu çevrimle iki şey kutsanır: Tann ve akıl.
Tann metafızik; akıl nesnel besleme ile ulaşılan sonuçlardır. Tann inanç yaratısı; akıl, insan beyninin ürünüdür.
Tann'nın insana muhtaç olduğu; beyin olmadan akıl
olamayacağı bir zeminde; insan hem başlangıç hem de sonuçtur.
Ancak insan, canlı doğanın bir parçasıdır; gt,ınişten
gelen ve geleceğe uzanan, sürekli gelişen bir siireön ürünüdür; inanç kanalında değil, doğal kanalda :- ııriir.
~te Dört Kapı Kırk Makam, inançtan düşüneeye atlanılarak yakalanan insanın, kendisini tanık göstererek kendi metafıziğini (Tann'sını) beslemesinin, yine kendini tanık göstererek kendi aklının yolundan yiiriimesinin öğretL'Iidir. İnanç/di~ünce düzleminde, Aleviliğin/
Bektaşiliğin teorik özüdür.
Dört Kapı Kırk Makam'dan geçerken insan bir yan-
dan, ham ervah durumundan kamil iıı~an durumuna yükselirken; diğer yandan, bir gönül yolculuğuna çıkar. Seyrü sülük aşamalarını katederek kuts:ıl kökenle birleşir/bir
olur. O'nu besler; besleyerek O'nu, an-ı dairnde kendine uyumlu duruma sokar. Bu yolla Ortodoks inancın tersine, değişmez olan metafıziğini değişir kılar. Orada sürekli kalmayı yadsır; halka döner, aklının yolunda yürür.
Karşıt güçlerin çatıştığı koşulda (zıtların birliği) kendi . yasalan/kuralları içinde gelişen nesnel süreci aklar. Metafizik aydınlanmanın sınırlannı zorlayarak, zaman zaman gerçek aydınlanma dünyasına girer.
"Gerçek aydınlanma" dünyasında yan ilahi nitelikteki varlığını sürdürıneye çalışırken; Ortodoks dinsel inancı,
gök katlarından yeryüzüne indirir. O'nu, kendi gönül evinde besleyerek; kendini yaratan kollektif insan bilincinin süzgecinden geçirir. Bu göıiintü altında, insana ve toplums;ıl bilince duyulan saygıyı, aşkı, bağlılığı yüceltir.
Kökıenci bir halk muhalefeti olarak biçimlenip yapılandığı ortaçağ koşullarından günümüze birey/toplum memnuniyetsizliğini kucaklayan, eşitsizliğe, sömürüye, horlanmaya duyarlı ÖZÜ; o günden bugüne, bugünden yarına, "sınıfların olmadığı, insanın insanı ezmediği" bir toplum düşünü sürekli canlı tutar.
Al evliikiBektaşilik bireyden hareket etmekle, bireyi merkeze koymakla birlikte bireysel bir yol/sürek değil
dir; Hakk'tan halka dönme, toplum hizmetine adanma zemininde, toplums-al ağırlıklı bir inanç/diişüncedir.
Ruhsal açıdan henüz olgunlaşmamış Tanrı yolundaki tarikat yolcusu, Dört Kapı ve bu Dört Kapı'ya bağlı Kırk Makam'dan geçerek ergin dımıma gelir. Kamil insan olarak ilahi sırra ulaşır. Bu sırrın taşıyıcL~ı olarak bireyin/ toplumun hizmetine girer.
Hemen her şeyin tanığı durumundaki tarikat yolcusu, önce çık1ığı kaynaga yönelerek inauçta son halkayı
yakalar; Hak ile Hak olur. Daha sonra inançtan akla atlayarak olgun bireyi/toplumu yaratm:ıya yönelir; Hakk'tan halka iner.
Böylece birinci aşamada inanç varlığı biçiminde kutsal kükene yükselen insan, ikinci aşamada yetenek var-
lığı, yonını varlığı hiçiminde yeryüzüne iner; toplumun duyarlı bir üyesi olur.
Alevllik/Bekta$lik; insanlık katında, Hakk'la Hak olma amacını güden ve dünyadan elini-eteğini çekme, içe kapanma olarak algılanan geleneksel edilgen tasavvuf anlayı.şını Anadolu toprağında, Dört Kapı Kırk Makam aracılığıyla çağdaş ve dinamik bir yapıya kavuşturur.
Tanrı'dan, yaşanılan nesnel dünyaya yolculuğa çıkarttığı
insana,dünya ~leriyle ilgilenme, birey/toplum sorunların
da çöZÜcü olma, özlemierin yaşanılan anda gerçekleşmesini sağlama gibi kimi misyonlar yükler.
Süreç koşutunda, yüklendiği görevleri yaşama geçirme giidüsü içindeki kamil insan, hizmete adanma zemininde tophım~al ağırlıklı bir inanrJn/düşüncenin siirdüriimcüsü olarak öne çıkar. Giderek din ya da dinsel olan, kamil insanın yaşam görüşüne, hu yaşam görüşünü destekleyen, onu haklı, gerekli ve zonınlu kılan "kurtarıcı batıni bilince" indirgenir.
idealizmin egemenliğinden arındırılmı.ş bu nesnel çizgi, fel~efenin temeline; dünyayı taşıyan ve koruyan; kendini aşma sorumluluğunun bir gereği olarak dü?iincelerinde son derece cesur ve kıırJI yıkıcı olan; fızik~el sonınlannı
din5el dogmaların dışında çözmeye çalışan; bedenini ve dünyasal yaşanunı cendereye alan her türlü b-Jskıyı kıran;
kendi kendisinin efendi~i/yaratı('Jsı/şekillendirir.isi olan bir insanın yerleştirilmesini zorunlu kılar.
Bu anlayışa koşut olarak iıı~ana gereksinmesi olan; bu gerek~inmenin bir bedeli olarak insana özgürlük veren; ancak insan aracılığıyla bilincine varJn, bilinçlenen; haris, zalim ya da despot olmayan; zorluk ya da güçlük çıkar
mayan bir Tanrı olgusu yaratılır.
Şimdi bu genel açıklamadan sonra nasip almı~ bir Alevinin/Bektaşinin Alevi siireğinde/ Bektaşi yolunda geçtiği aşamaların "gönül kayıtlarını" içeren Dört Kapı
Kırk Makam öğretisini irdelemeye girişebiliriz.
DÖRT KAPI KlRK MAKA.ı\1
Dört Kapı Kırk Makam ile yakalanan aydınlanma; insanlığın akılla açtığı temel kanaldır. FeiSftl ve teorik dii-
zeyde ya da davranışlar boyutunda gerçeklerin evrenidir; nesnel süreçte yaşama geçirilen düşüncenin evrim dünyasıdır.
Bu gün şeriatçı inanç dayatması karşısında, aydınlanma savunmaya çekilmiş durumda. Yöneltilen baskı ve beliren ydgınlık; en büyük engelimiz gibi. Toprağımızın
şurasında burasında, kolektif cesaretimizi sergileyemediğimiz şu ya da bu yerde/ortamda, baskının zincirlerini kı
rarak öne fırlayan aydınlanmacılarırnız kuşatma altına alı
nıyor.
Baskı ve yılgınhğa boytın eğip, aydınlanma zemininde düşüncenin evrimi ile sağlanan; insanlığın gelişmiş,
derinleşmiş biçimi olarak algılanan ve bir "kazanılmış
hak" durumunda bulunan insanlık kazanımlannı yadsıya
cakrruyız?
Bunu yaparsak kendimizi yadsımış oluruz; aklın karşı kanalına gireriz; insanlaşmanın uzağına düşeriz.
Düşünce eylemi, insan organizmasının doğal bir etkinliğidir; akıl, bu etkinliğin bir ürünüdür. Doğal akışı
içinde kalmak koşuluyla bu etkinlik hiçbir zaman durmaz; çünkü düşünme eyleminin itici gücü sürekli "sorgularna"dır. Evrim, bu nedenle onun özü gereğidir.
Düşünme eylemi ancak Ortodoks bir inanç dayatması karşısında kendi kendini durdurabilir. Çünkü Ortodoks inanç, her türden "sorgularna"nın son bulduğu noktada başlar; insanı insan yapan düşünme yetsini örseler, kısır
laştınr ya da ortadan kaldınr. Bu bağlamda Ortodoks inançta evrim yok1ur; zaman içinde bir ilerleme göstermesi düşünülemez.
Aydınlanmacılar, akıl taşıyıcılan olarak insanlığıni
insanımızdan bizden/bizlerden beklediği işleve/
işlevselliğe bürüneceksek eğer; Ortodoks inancın kesinliğine ve ödiinsüzlüğüne karşı durmak,düşüncenin engellenemez evrimini koşulsuz benimsernek durumundayız.
Bu yaklaşım aydın kimliğini de açığa vurmaktadır.
Aydın, düşüncenin evrimini yadsımayan; düşünme eyleminde bulunarak bu evrime katkıda bulunan; katkı verdiği oranda koşullanmışlıklanndan annan ki~ demektir. Bu tanımın dışında kalan "okumuşlar", eskilerin deyimiy-
le "mürekkep yalamışlar'; eleştirilmesi gereken aydınlar
değil, zaten aydın olmayanlardır.
Dört Kapı Kırk Makam öğretisi, metafizik bir zerninde de olsa Anadolu toprağında aydınlanmanın kitlesel tabanını yarattı. Alevilik-Bektaşilik Dört Kapı Kırk Makam öğretisiyle bireyi; Hak katına taşımayı amaçlayan bir yoV sürek değil tam tersine bir yorum, bir yetenek varlığına dönüştürdüğü insanı, toplum hizmetine sokmayı amaçlayan bir inanç/düşüncedir. Şunu hiçbir zaman unutmayalım: Asil istenen son istenendir.
DÖRT KAPI
Buynık ve Makalat'a göre dört ulu kapı ve bu dört ulu kapıya bağlı kırk makam vardır. Birinci kapı şeriat;
ikinci kapı tarikat; üçüncü kapı marifet ve dördüncü kapı, ana kaynak olan hakikat kapısıdır. Dört kapının dördünün de kendine özgü özelliklerVkurallan bulunur. Dört kapının da kaynağı birdir; dört kapı dört atem'e denk düşer. Kırk makamın onu şeriat; onu tarika~ onu marifet ve onu hakikat içindedir. Yol ehli dört kapıya
bağlı kırk makamdan geçerek Hakk'a ulaşır; bu sırada
şeriat gemisi'ne biner; tarikat denizi'ne açılır; marifet dalgıcı olur ve hakikat ineisi'ni bulur. Bu nedenle tarikat yolcusu inançta/üşüncede amacına ulaşabilmek için şeriatm koşullannı yerine getirmek; tarikatın içinde olmak; marifetten aynlmamak ve sürekli hakikatı arar olmak durumundadır. Bunun bir uzantısı olarak insan-ı kamilin çerağ gibi durması; fıtil gibi yanması; yağ gibi erimesi ve nur gibi ışık vermesi gerekir.
Dört Kapı: Hak Yolu'nda yürüyen tarikat yolcusunun geçınek zorunda olduğu manevi aşamalar. İrşatlan olmayanlar, dört kapıda da dönektirler.
Sahibi : Muhammet-Ali.
Muhammet dini açıkladı sonra lam ve elif koydu; lam Muhammet, elif Ali demekti. Ardından şeriat ortaya çıktı; daha sonra tarikat, marifet ve hakikat sır oldu. Şe
riat, Muhammet'in şanına geldi; tarikat, marifet ve hakikat Ali'nin şanına geldi.
Simgesi : Eşik. Hz.
Muhaınmet'in, "Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısı
dır" hadisinden esinlenerek Hz. Ali'yi temsil ettiğine inanılan ve yolun bir simgesi olarak algılanan, meydarun giriş kapısının iç kısrru.
Bu ned~le eşik kutsaldır; kişiyi Hakk'a götüren kapıdır; asla eşiğe basılmaz, eşik öpülür. Bu davranış; yol ışık ve bilgisine ulaşrruş olmanın anısına, bir al~ gönüllülük ve teslimiyet ifadesi olarak, eşiğin önünde sol diz üzerine çökerek elleri eşiğe koyup her bir eli bir kez öpmek, biçiminde uygulanır.
Kıblesi : Secde
Secde, ayiillerde ya da namazda, makama saygı için yere kapanma ya da eğilme davraruşıdır. Secdede elierin iç kısma yere konmaz; başparmak dışında kalan parmaklar avuca doğru bükülerek bu parınaklanndış tarafıyla
açık durumdaki başparrnağın iç tarafı yere dokundurulur. Dizler bükülür ve sol diz yere dayanır. Önce sağ göz, sonra sol göz ardından da alın yere değdirilir.
Bu işlemler bitince ayağa kalkılarak niyaz duruşuna geçilir. Namazda, secde edilecek yere Ketbela toprağı
konur. Yaşlılar secdeyi ayakta niyaz ile de yapabilirler.
İnançta· secde, Adem atadan kalmadır: Bir gün Tann meleklerine; "Adem'e secde edin", diye buyurur. Ceberrut dışında bütün melekler bu buyruğa uyup Adem'e secde ederler. Yalnızca Ceberrut Adem'e secde etmek istemez; başıru secdeden kaldınr; o an lanet tasması boynuna geçer; Tann'run lanetli meleği olur. Tann kendini Adem'in yüreğine gizlediğinden gerçekte melekler; Adem'e değil, Adem'in k~iliğinde Tann'ya secde etmişlerdi. Bu nedenle secde etmek ibadet kabul edilir. Pir önünde secde eden, Tann katında secde etmiş demektir. Secdede tarikatın on iki iŞleğinin yerine getirilmesi gerekir. Bunlar:
1. Özünü toprak etmek;
2. Toprağa marifet tohumu ekmek;
3. Tohumu şefkat suyu ile sulamak;
4. Yetişen ürünü yalnızlık orağı ile biçnıek;
5. Hasatı nza tırmığı ile derlemek;
6. Hasatı hikmet harmarunda dövmek;
7. Dövülen hasatı şevk yeli ile savurmak;
8. Ayrılan ürünü milinet ölçeği ile ölçırıek;
9. Ölgilen üıüıii takva değiııreıinde ~
10. Öğütülen iiıünün ununu edep eleği ile &ın >k;
11. Flenen unu sabır suyu ile yoğurmak; ve
12. Yoğrulan hamuru iradel tandırında p~irmek ve derv~lere/yoksullara sunmaktır.
Tarikatta başını secdeye koyan can; Mansur M eydanı'nda, başını top yapıp • Al!" diye sunmuş olur. "Başırru
yoluna koydum, benim değil senindir", demek ister. Ancak secde, korku ya da herhangi bir beklenti için yapıl
maz. Bir can başını secdeye koyduğıında, kendini Hakk'a teslim etmiş sayılır.
Yine secde, makamın temsil ettiği inançibilinç algısı
nın güdücülüğünde; ayna olarak algılanan kapanılan yerde kendini seyretmekikendini seyredecek kendini sorgulamalkendini seyredecek kendini temizleme davraruşıdır.
Cünubu: Dört kapının hizmetini bırakıp nzasız kendi başı~ iş yapmak
KlRK MAKAM
Hacı Bektaş Verı, Kırk Makam'!; Tann yolundaki tarikat yolcusunıın, Hakk'a ulaşahilmesi için geçmesi gereken evreler olarak ıanımladı. Yine HarJ Bektaş verı, her kapının gereğini yerine getirenleri ayn ayn grupladı ve anlara birer sıfat verdi. İnsanın oluşumuna katılan ve toprak, su, ateş ve hava olarak belirtilen dört unsurdan her birini, bir kapı ehline simge olarak verdi.
Kırk Makam: Tarikat yolcusunun yükselerek geçmek zorunda olduğu manevi alt aşamalar.
Sahibi: Hacı Bektaş Veli.
Hacı Bektaş Verı Anadolu'ya geldiğinde, göçebe çift-
çilerden oluşan, kendi öğretisine hiç de yabancı olmayan ve geliştirdiği felsefeyi aniayabilecek hazır bir kitle buldu. Eski Türk, İran, Arap ve Helen düşünce ve inanışlannın bir bileşimi olarak Bekta~liği biçimlendirirken; Ortodoks islamlıktan ayrılan üç önemli yenilik getirdi.
1. Türkçe'yi ibadet dili yaptı;
2. Sünneti ve şeriatı kaldırdı; herkese şeriatsız bir yaşam sundu; zorunlu ibadet yoktu; cinsiyet aynıru yoktu; içki yasağı yoktu;
3. ibadetin (namaz) yerine, eski Türk Şamanizmin
den, Zerdüşt dininden ve diğer halidann toplumsal/ dinsel pratiklerinden esinlenerek geliştirdiği cem'i koydu. Alevilik-Bektaşilikle cem, inancın toplıınıc;allaşmasıdır. bu işievin yapıldığı cemevi ise inancın toplumsallaştığı kurumdur. \..em üç açıdan ele alınabilir.
1) Dinsel tören; cem, bir yönüyle dedelerin ya da babaların linderlik ettiği bütün bir geceyi dolduran dinsel bir törendir. dinsel dua, kadın ve erkeklerin birlikte yaptıklan dinsel dans, dinc;el şiirler, dinsel müzik, dinsel yemek, dinsel içki, bu törenin ana bölümleri durumundadır.
2) Toplumsal etkinlik; cem her şeyden önce bir toplumsal etkinliktir; cemin yapıldığı yer, yapı ise bir toplumsaVsosyal kurumdur. Cemde; birey düşünceleri
toplumsallaşarak, toplunın güden kurallar/ilkeler durumunda organ kararlarına dönüşürken, inanç da gökyüZÜnden yeryüzüne inerek dünyalaşır ve alınan kararlan kut<;ayacak bir niteliğe bürünür. Cem bu bağlamda bir okııldur. Orada Alevilik-Bektaşiliğin felsefi boyutu, teorik boyutu ve davranış boyutu tartışılır. İnançta, düşüncede
ortak payda ve bu ortak paydaya dayalı davranışlar üretilir. Özcesi, cem; Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin birey bilincine/davranışım aktarılması için yapılan bir toplu öğretimdir.
3) Yargı fonksiyonu; cem, aynı zamanda yargı iş
levinin yerine getirildiği bir mahkemedir. Çünkii Sünni İslamın hukuk sistemini yadsıyan Alevi-Bektaşiler, sorunIann çöümü için Selçuklu ve Osmanlı mahkemelerine gitmeyi düşkiinlük olarak görmüşlerdir. yasa yerine geçen kurallarılilkeleri kendileri yaratmışlardır.
Cemde dede ya da baba, halkın sonıniarını dinler ve çöZÜmler getirir; küskünleri, dargınlan barıştınr. Suç işleyenler ya da başkalan bilmemekle birlik1e kendi vicdanianna borçlu düşenler, üyelerini tekke büyüklerinin oluşturduğu cem mahkemesi tarafından cemaatın huzurunda yargılanır. Suçlan karııtlarıırsa suçlarını uygun ceza verilir.
Cem, belirli bir zamanı olmamakla birlik1e genellikle kış
geceleri perşembe akşarıılan düzenlenir. Cemevi ya da cem odasında bir araya gelenler, halka halinde yüz-yüze bakacak biçimde oturur. Bağlama eşliğinde zakir tarafındarı Hz. Muhammet, Ali, Ehlibeyt, On iki İmam ve Kerbela katliaını üzerine deyişler, mersiyeler, dualar okunur; halka namazı adı verilen tek yada iki rekatlık namaz secde edilir; kadınlı-erkekli semah döniilür; on iki hizmet yerine getirilir; kurban tığlanır; lokma dağıtılır.
Cünubu: Kırk makamın hizmetini bırakıp rızasız
kendi başına iş yapmak.
Rıza Arapça; "razı olma, kabullenme, sızlanmama,
yakınmamalhoşnut olma" anlamlarına gelir. Alevilik/ Bektaşilikle ise rızanın tanımlanmış iki anlanıı vardır:
Bunlar;
ı. Tanrı'dan gelen her şeyi gönül ho.~luğu ile karşı
lama;
2. Tanrı'nın hoşnııthığu/onayını kazanma.
Bu nedenle tarikat, bir rıza kapısı olarak algılanır.
Rıza üç türlüdür :
1) Kişinin kendisi ile nzası : Pir önünde, başı
secdede iken kişinin kendi özüyle hesaplaşmasıdır/
yüzleşme~idir; kendi kendini ölçınesi, kendi kendini yargılamasıdır. Bir başkasının tanıklığı ya da şikayeti olmaksızın, özeleştiri yapm:ısıdır. Bu anlamda secde bir aynadır; sufı aynada kendini görecek, kendisiyle başbaşa kalacak, eğer bir suçulh:ıtası/eksikliği varsa kendini ele verecektir. Bunu başarabilen tarikat yokwıu, insanlık aşamasına çıkmış demektir.
2) Kişinin toplumla nzasc Kişinin toplumla nzası;
eline-diline-beline sahip olmakla gerçekleşir. Kısaca
"Edep" olarak algılanan bu üç "mühür", kişiyi kötülükten uzak tutar. Bunu gerçekle)Jtirmeyen tarikat yolcıısu hiçbir zaman kendini bulamaz; toplum ondan, o toplumdan razı olmaz.
3) ~inin tarikatla nzası: Kişi yola, baskı ve zorlamadan uzak bir zeminde, kendi nzası ile girer. Yola rıza
ile giren can, tarikatın gereklerini severek, inanarak yerine getirmek durumundadır. Yola giriş; malı mala, can!. cana katmak anlanuna gelen mıısahiplikle başlar. Musahipler arasında gerçek anlamda nza oluısa tarikatta rıza olur. Taıikata nza oluısa toplumda rıza olur. Toplumda rıza oluısa kişinin kendi özüyle nzası gerçekleşir.Böylece üç rıza birleşm~; el ele, el Hakk'a ulaşmış olur.
ŞERİAT KAPISI
Dört Kapı Kırk Makam üzerine kurulu AlevilikBektaşllikte, ilk kapı ve buna bağlı on makam, şeriat ya da şeriat kapısıdır. Ancak buradaki şeriatın, Ortodoks İslamlıktaki şeıiatla hiçbir ilişkisi yoktur.
Öncelikle şeriatın kaynaklannı yoruınlayış farklıdır. Ortodoks İslamlıkta Muhamrnet, Tann buyruklannı Cebrail aracılığıyla insanlara ileten bir aracıdır. Alevilik/ Bektaşilikle ise şeriatın tannsal kaynaklan,doğrudan doğruya insan olarak Muhamrnet'in içgüdüsel zelcisının, sezgisel aklının ürünleridi. Cebrail, Muhamrnet'in tannsal özle buluşan içgüdüsel zekasınırı/sezgisel aklının bir simgesinden başka bir şey değildir.
Görünmeyen alanda Chltın) Tann'nın kesin egemenliğine karşın, bu alanın bir yansıması olarak algılanan ve şeriat adıyla anılan görünür dünyada (zahir) işler, Tann'nın bilgisi ve denetimi dışında yürür. Burada insan kesin egemendir. Zahirde olup biteni Tann, ancak iriSan kendisiyle bütürıle!J[iğind~ öğrenebilir. Yaşanılan yerde insan, Tarın'nın bile kendisine muhtaç olduğu saygın ve yüce bir varlıktır. Aklıyla ve eylemleriyle zahiri yönet-
''ri1ekle yükümlüdür. ·i/l. ~1!o
Özetleısek Alevilik!Bektaşilikte şeriat, başlangıçta kutsal .kö~enin bir yansıması olarak algılanan görünür
1 ri~.el ircİÜ~f;idır; bunun da ötesinde bu nesnel dünyaya 1.-~!.<L'i .~;~:;!:~--'~.~~-~-
ilişkin insan kararlandır ya da kaynağını bu nesnel dünyadan alan ve kolek1if bir insan ürünü durumunda bulunan gelenek-göreneklerdir.
Zahir, inançta tannsal olanın bir yansıması biçiminde belirmesine karşın, yalnızca bu görüntüyle ya da bilinen yollarla yetinerek gerçeğe ulaşmak olanaklı değildir.
Bu nederıle bir Alevi-Bektaşi, iç aleminde sezgiyleriyle hakikatı bulmaya girişir; ten gözünü kapatıp can gözünü açar.
Bu bir tür "yabancdaşma"dır. Bilind "yabancılaşma"
yoluyla Ortodoks Sünru şeriatın dışına atama; ona, daha özgür bir ortam yaratma; görünür olmadığı için batın
olarak algılanan ve nesnel olanın ortak yasalan durumunda bulunan ÖZÜ yakalamadır. Yakalanan öze ulaş
mak için bilinci; kendisiyle çel~en zamanda ve mekanda n uçunna"dır.
Gerçekten ne denli çok uzaklaşdırsa asıl gerçeğe o derıli yaklaşılır güdüsü içinde, inanç örtüsü altındaki toplumsal bilincin gücünü/kudretini, özlemini/kararlılığını
sergilemedir.
Bu bağlamda şeriat, "doğum" olarak algılanır ve gerçekten kaçış görüntüsü altında "ikinci doğum" olduğuna inanılan tarikat kapısına, kendini hazırlama dönemi olarak bilince çıkar.
Bu girişten sonra şer~t kapısına ve şeriat kapısının
makamianna geçebiliriz artık.
Şeriat Kapısı : Dört Kapı Öğretisi'ne göre, insan-ı
kamil aşamalan sıralamasında ilk sırada yer alan, insanın kendi kendini eğitmesi evresi; şeriat.
• Buyruk'a göre şeriat kapısında iriSan okur-yazar olmalıdır: Ancak okuyan, okudğunu anlayan, dünyayı ve toplumu tanıyan k~i sorurtlara çöZÜm bulabilir.
Sahibi : Hz. Muhamrnet.
Şeriat Hz. Muhamrnet'in şanına geldi.
Anlaıru : Zahir; Ortodoks Sünni yasalar.
Batın; yol kurallanna, yol erkanı ya da yol ululanna ilişkin bilgi.
inancı; zahir;
Batın; ibadet.
Alevilik-Bektaşiliğin özünü oluşturan dört inançtan ilki olan ibadet şeriat kapısıyla özdeşleşitir.
Simgesi: Zahir;
Batın; hava; 'Sudur Öğretisi'ne göre, önsöz-sonsuz olarak algılanan ve varlık türlerinin oluşumuna katılan
dört tür öğeden biri; şeriat simgesi.
İmam Cafer Buyruğuna göre insan kökende, her biri bir kapı insanının kökeni durumunda bulunan ve anasır-ı
eıbaa adı verilen hava, su, toprak ve ateşin birleşiminden oluşur. Bu dört nesne dört tabana oturur ve insan dahil varlık türlerinin oluşumuna katılmanın ötesinde kimi anlamlar içerir. İnançta; hava azarlar. Yani azarlama havanın bir uzantısı olarak algılanır. Bunun da 10 özelliği vardır:
a) Zahitlik;
b) Tann'dan korkma;
c) Namaz;
d) Kulluk;
e) Abdest;
O Oruç;
g} Hac;
h) Tann'ya boyun eğme;
ı) Kelime-i Şahadet getirme;
i) Tannnın adını anma.
Kavmi: Zahir;
Batın; Abidler; insan-ı kamil aşamalanndan ilkini temsil eden, şeriat kapısıyla özdeşleştirilen ve kökenierinin hava olduğu kabul edilen,dört tür insandan ilk tür insanl~r; şeriat insanı.
M~'a göre; abidler, şeriat kavrnidir. aslı havadır:
Abidielin ibadeti namazdır, oruçtur, zekattır, hacdır, gaza eylemektir. Nefsin dünyasal isteklerinden sıynlrnak, ahireti sevmektir.
Evi: Zahir;
Batın; nasip alıp yola girecek canın, tören yapılma-
dan önce hazırlandığı, yani yol kurallaoru yeniden gözden geçirdiği, abdest alarak kefen giydiği yapı bölümü, yer; şeriat evi.
Kardeşi: Zahir-;
Batıl1j Tann'nın birliğine inanrnak; Peygamberi hak saymak; HzAii ve oğullannın imamlığını hak sayıp
onaylarnak; bunlan yapmakla şeriat yada şeriat kapısına
kardeş olunur.
Selamı : Esselarnü aleykiirn ey nur-u şeriat erenleıi.
Cünubu: Zahir;
Batın; Kadınla dnsel ilişkide bulunmak
Babası: Zahir;
Batın; öz baba.
Abdesti: Zahir;
Batın: Su ile yapılan abdest
Bu tarikat abdestidir. Tarikat abdesiini yola girecek cana rehberi aldınr.
Makamlar:(l)
I) İmam etme:
Zahir; Tann'nın birliğine, meleklerine, peygamberlerine inanma.
Batın; Mürşit önünde, yolun bütün kurallanna uyacağına söz venne; bu inancını ikrara bağlama; gönül yoluyla Hakk'a ilişkin anlamı, sezgiyilbilgiyi yakalama. Mürşit önünde ikrar veren can, soyunmuş demektir. Soyunmak; tarikata girerek derviş olmak, bir dergiiha bir mürşide bağlanmak, nasip almaya gelınek, nefsin istel-derinden ilgisini kesrnek demektir.
II) İllm öğrenme: Zahir; akla ve söylenenlere dayanan bilimleri öğrenme. ilim öğrenmenin zahir anlamı ikili bir yapı içerir:
a) Akla dayanan bilimleri öğrenme; doğa ve toplum olaylannı, nesnel yasalan, yaşarnı ya da çevriye düzenleyen insan kararlaoru konu edinen bilimleri öğren
me; aklın asıl üretim alanını çizme; çizilen bu alanı
kutsama.
b) Söylenenlere dayanan bilgileri edinme; vahiy yoluyla gelen ve Tanrı buyruğu olduğuna inanılan buyruklan belleme; bu buyrukları, gökyüzÜilden yeryüzÜile indirilen kutsal metinler olarak değil, sezgisel akılla kutsal olarun algılanmasıyla dışa vurulan ilahi nitelikte sözler olarak anlama; bunu biçimsel görme; öz arayışına
girme.
Batın; tarikat yoluyla gönül yoluyla önce kendini, sonra kendi özünde Tanrı'yı bulma; bunu ettiğine Hıdir
gen'le; sezgisel aklını kullanarak kesin bilgiye ulaşma.
Sünni Ortodoks İslamlıkta şeriat, "gökten indiği" kabul edilen Tanrı buyruklannın değ~mezliği zemininde "katı" bir biçimciliğe giderken; Alevilik/Bektaşilik kültüründe ilkeler/kurallar; her şeyin değiştiği, düşüncesinin
çelişe çel~e gel~tiği nesnel dünyayı, Tanrı'nın "tasallut"undan kurtarınanın bir aracına dönüşür. Bu yüzden AleVıler/Bektaşller; doğada ve toplumda olup bitenleri Tanrı iradesi gibi gösteren, olaylan yönlendiren nesnel yasaları, yaşarru ya da çevreyi düzenleyen insan kararlarını yadsıyan, bunlardan yararlanmayı köstekleyen ilerleme düşmanı köktendinrilerin yokluk nedenidir.
Bu nedenle Alevllerde/Bektaşllerde "gönül bilgisi", kendini bilmenin bir koşulu durumundadır; inanç temelinde şeriata, düŞÜ!lce temelinde yaşadığı toplumdaki eşitsizliğe, zulme, haksızlığa, ezilm~liğe karşı bir tavır,
davranış olarak kendini gösteren ve "emek vererek", "yaşanarak" ulaşılan bir "insan olgunhığu"dur. Şeriat insanında inançla yaşam birbirinden kopuktur; Sünni insan başka inanır, başka düşünür, başka davranır; daha doğrusu yaşam inancı, inanç yaşarru sürekli yalanlar, yabancılaştınr. inancın şeriat insanına yiiklediği sorumluluklar onu din karşısında "düşünmeden davranan" bir "görev insaru"na indirger. Özeesi "kör inançlann" düşünce olarak algılandığı "kaderlerin" daha yaşama atılmadan çizildiği, içimin öne çıkanlıp öziin yadsındığı ve bu nedenle kolektif bilinç olarak tanımlanan insanlık değerlerinin
"zincire vurulduğu", "örselendiği", "hırpalandığı", insan doğasına, canlı doğasına, madde doğasına ters bir "dÜ!lya"dır Ortodoks Sünni dünya. Alevllik!Bekıaşllik dünyası, SÜ!lnl dünyanın uzağında; her şeyden önce bir "gönül"
dünyasıdır. Merkezinde insanın bııhınduğıı, sınırlan içinde insanın değindiği; o insarun yüceltildiği, "kııtsandığı";
o insan üzerinden her şeyin, Tann"nın bile "yargılandığı" "eleştirildiği", insaru kurtarıcı "batınl dinsel bir inanç dünyası"dır. Bu dÜ!lyada başka inanmak, başka dÜŞÜ!lmek, başka davranmak bir "düşkünlük" nedenidir. Yapısında
taşıdığı zıtlıkların doğal bir sonucu olarak Sünni yaptıklarını bir başka SÜ!lııiden gizlerken, Alevllerde/Bektaşilerde "düşündüğü gibi davranmak" ilkesinin bir uzantısı olarak böyle bir "gizlenme" yoktur. Bu durumda çelişir gibi gözüken ve SÜ!lııi baskı ve kuşatılmışlığa karşı bir "konınma mekanizması" olarak gelişen "takiye", bir inanç değil, bir "korunma" yoludur.
III) ibadet etme Alevılik/Bekta~likıe Sünni Ortodoks İslamlığın algıladığı anlamda i!Yddeı tümüyle biçimseldir. Asıl olan özdür. Kaldı ki İmam Ali, bu biçimsel görevleri tüm yanda~lan adına yerine geıirın~ ve AleVıBekta~leri bu görevlerinden bağışlamıştır. Bu nedenle iııançta Ali, bir kurtanrJdır.
A) Namaz : Zahir; belli zan1anlarda belli hiçimlerde Tanrı'ya yakarma.
B atın;
a) Her an Tanrı'yı gönlÜilde taştn1a; bu yolla sürekli namazda olma. İnançıa gönül, hem Tanrı'nın evi hem de tannsal olana ulaşına aracı olan göniil hilgisinin, sezgisel aklın birikmiş biçimidir. Emek vererek, yaşanarak
elde edilen gönül bilgisi ile Tanrı'yı her an kendi evinde konuk etmek, gerektiğinde O'nunla söyleşmek, namaz anlamında asıl ibadet olarak algılanır.
b) Bir tarikat uhı~una, büyüğüne ya da tarikatta bir makarnı temsil eden şeye, yere ve bunlar aracılığıyla
Tanrı'ya yakarına, yalvarına. İnançta bu tür bir ibadet niyaz olarak bilinir.
Bu kapsamda, bir pire, mürşide saygı göstem1ek, onun dizlerini, göğsünü ya da eteğini öpmek; yine bir ulunun adı anıldığında sağ elin başpam1ağıru dudağa götürmek bir niyazdır. Tanrı bir gizli hazine idi; bilinmek istedi, insanlan yaraııı. İnsan aşk ile aşk için yaratıldı.
AleVılik/Bektaşllikteki niyazın kökeni bu inanca dayanır.
insana karşı dönülerek,insan kıble edinilerek aslında büyük yaralıcıya yalvanlır/yakanlır. Diğer yandan insan onurlandınlarak, şereflendirilerek Tann'nın kendini tanı
masına, bilınesine katkıda bulunulur. Bu kapsamda Tann'nın insana gereksinmesi olduğu vurgulannuş olur.
Niyazın daha somut işlevleri simgeleyen ve her biri bir ibadet olarak algdanan başkaca anlamlan da vardır:
1) Biibirine gösterilen sevgi duygusu; saygı, hürmet;
2) Dilekte bulunma; dileme, rica;
3) Sunulan armağan, para.
Bu nedenle mürşit karşısında; ayaklar mühürlenmiş, kollar göğüste çapraz, baş öne eğik biçimde gerçekleştirilen yalvarma-yakarma duruşu, bir niyaz duruşudur.
Peyınançeye geçmek, darda niyaz duruşu almak, aniannna gelir. Yine meydan taşına, niyaz taşı; Telli Kuran olarak algılanan sazda, ara nağmeleri bulmaya yarayan "fa" ve "sol" seslerine niyaz perdesi; ve tüıbelerde, yatırlara
yakannak, dilekte bulunmak için dışandan bakılan küçük pencereye, niyaz penceresi adı verilir.
Buyruk'a göre niyaz, bir gönül lokmasıdır; dosttan dosta giden yürek sevgisinin yoludur. Her niyazda, dost yüreğinde bin bir çiçek açar; her gönülden bin bir tohum saçılır; her tohumdan bin bir dostluk doğar.
c) Cemevi'nde halka oluşturacak biçimde bir düzen alarak ve Tann'nın yansıması olarak algılanan didara (yüze, birbirinin yüzüne) dönerek, kendini Tann'ya teslim etme; halka namazı.
Halka biçiminde ibadet etınenin; göksel varlıklann
bir sistem ve uyum içinde, bir merkez çevresinde dönmelerinden esinlenerek biçimlendiği kabul edilir. İnançta ibadet edilirken beş kıble temel alınır:
1) Cemin yapıldığı Mansur Meydanı'nı temsil eden kalp kıblesi;
2) Mansur Meydanı'nda giriş kapısının solunda yer alan ve bir ceza makanu olarak Kolu Açık Hacım Sultan adına kurulan meydan taşını temsil eden ten kıblesi
Vdayetname'de anlatdan söylenceye göıe: "Kolu Açık
Haam Sultan da ulu halifelerdendi. Hünlcir, batın kılıcını
ona sunmuş, 'Erenler meydanında cellatlığı sana verdik, ancak, haksız iş yapma,sana zarannuz dokunur', demişti.
Hacım Sultan batın kdıcını aldıktan sonra yürüdü. Tam o sırada meydan sakası, merkebiyle mutfak için su getiriyordu. Hacim, 'Ererderin verdiği kılıcı şu merkepte bir sınayyayım, bakalım' dedi ve kdıcı sayırdığı gibi merkebe vurdu, belinden ikiye böldü.
Hünlcir bunu duyunca, 'Kollan tutulsun', dedi. Bu söz üzerine Hacım, çolak oldu. Halifetere başvurdu;
"Amanın, yalvann Hünkara, beni dirdesin, lutfedip beni bağışlasın", diyerek yalvardı. Halifeler ayağa kalkıp Hünkaı'a niyaz ettiler; 'Ererder Şahı, Hacım'ın eksikliğini bağışlayın, yine kollan açılsın', dediler. Hünlcir dileklerini kabul etti, 'Kolu açık olsun', buyurdu. O an Hacım Sultan'ın kollan açıldı. Fakat verdiği nasibi geri almadı; o hizmet, yine onda kaldı ... ";
3) Çerağ, post ya da mürşidi temsil eden akıl kıblesi;
Mürşit, Dört Kapı Kırk Makam'dan geçerek, ham ervah durumundan olgun duruma taşınınış insan; post, o insanın makamı, toplumdaki konumlanışı; çerağ ise o insanın bilgisi, o insanın nesnel sınırlannın ötesinde topluluk ya da toplum bilinddir. Bunlann tümü akıl kıblesiy
le bir bakıma aydınlanma kıblesiyle temsil edilir.
4) Törende mürşidin oturduğu yeri temsil eden fehim kıblesi;
Fehim, Arapça anlama, kavrama, kavrayış arılamlan
na geliryor: Burada, mürşidin Tann sözünü arılaması ve bunun gereğini yerine gelinnesi ardatılmak isteniyor. Anlama gücü ve bunun gereğini yerine getione gayreti bir tür kıble olarak algılanıyor.
5) Tannsal güzellik olarak algılanan insanı temsil eden can kıblesi; Alevilik/Bektaşiliğin teorik boyutunda ve kutsal kökene giden yolda; her adımda yabancılaşmadan biraz daha uzaklaşıp daha çok Tann olan süreçte, son ve eksiksiz varlık olarak beliren insan, Tann'nın
kendisi olarak can kıblesiyle temsil ediliyor.
B) Zekat: Zahir; Zengin Müslümaniann mal ve paralanndan, helalliğini sağlamak için her yıl yoksullara vermekle yükümülü olduklan kırkta birlik pay; varlıklı Müslüman bu payı vererek malını temizler.
ııatın:
1) Tarikat yolunda Tann katına ulaşabilmek için kendi varlığından vazgeçme; kendi varlığından vazgeçerek kendini temizleme.
Burada kendi varlığından vazgeçme; birey olarak dünyasal isteklerine sırt çevirme anlamını taşır; amaçlanana ulaşabilmek için kimi doğal gereksinmelerini karşılamada perhizli olma; feslefede doğal olan sapma değil,
doğal olana karşı durmayı bir eğitim aracı olarak kiillanmadır.
2) "Ben"ini yadsıyarak "Birlik"i yani herkesin herkes için ortak "ben"lerinin katılımıyla oluşan ve bağımsızlaşıp yabanetiaşarak "kutsal köken" durumuna yükselen "toplumsal bilind" ya da. "topluluk bilinci'ni aklama; bu yolla toplumsallaşma; toplumsaDaşarak topluluğu ya da top-lumu günahlanndan!eksikliklerinden temizleme; ·
3) Kendi bilgisinden diğer insanlan yararlandırrna;
bu yoDa kendini temizleme; kendindekini bir başkasına aktarakak toplumsaliaşmaya/topluluk ya da toplum bilincinin oluşmasına katkıda buluruna.
C) Oruç: Zahir; belli günlerde sahurdan iftara kadar bir şey yememe-içmeme.
B3tın;
1) 1-10 Muharrem günleri Kerbela'da şehit edilenlerin anısına su içıneyerek, eğlencelerden uzak durarak yas tutma. Bu yas tutuş; zalimlerden gelen, ancak geriye getirilmesi olanaksız olan bir felaketin bedelini ödeme duygusunu sürekli can tutmayı amaçlar. Oruçlu günlerde kuıbaıı tığlarunaz; saç-sakal tıraş edilmez; dnsel ilişkide
bulunulmaz; eğlence/düğün yapılmaz ya da bu tür yerlere gidilmez.
2) Kendi iradesiyle kendini yanlışalkötüye karşı koruma; bunu sağlan)ak iç in bir tavır/eylem içine girme.
3) Yola girişten Hakk'a-yürüyünceye değin yasaklanmış şeylerden uzak durma; bunu gerçekleştirebiirnek için bir tavır/eylem içine girme.
4) Tarikat sırnru açıklamaktan kaçınına; bunu gerçekleştirebilmek için bir tavır/eylem içine girme.
Alevilerde/Bektaşilerde, "düşündüğü gibi davranmak"
ilkesinin bir uzantısı olarak bir sakınma/çekinme yani gizlenme yoktur. Bu durumla çel~ir gibi gözüken; Sünni baskı ve kuşatılmışlığa karşı bir "korunma mekanizması" olarak gel~en "takiye" (gizlenme) bir inanç değil bir korunma yoludur. Bu korunma yolu zamanla "tarikat kurallannı ve bilgisini Sünılllere açmama,kendini gizleıne" anlamında bir yol kuralı durumuna gel~tir. yaygın inanç takiyenin, İmam Cafer Sadık'ın "yolunu, altınım, mezhebini gizli tut" anlamına gelen bir buyruğuyla biçimlendiği şeklindedir.
D) Hac: Zahir; ömründe en az bir kez belirlenmiş
günde Kabeye gitme; Kabe'ye gidip orayı tavaf etme.
B atın
1) İmaını ziyaret etme; ziyaret edip hizmetinde bulunma
2) Kabe olarak algılanan insanın kalbini kazanma, gönlüne yönelme.
İnançta kalp/gönül; hem Tarın'run evi, hem de emek verilerek, yaşarularak elde edilen gönül bilgisininisezgisel aklın birimmiş biçimidir. Gönülde!kalpde Tann konuk; bilgi ağırlayandır. Bilgiyle gönül evinde Tarın'yı ağırlama ve O'nun hizmetinde bulunma hac olarak algılanır.
3) Hakk'a ermek için gönül yolculuğuna çıkma
Yan ilahi felsefede insan-ı kfunil olarak eksiksizliğe/ kusursuzluğa erişen insan; Suclurdaki çevrim'in son yayı üzerinde gönül yolculuğu olarak tanımlanan ikinci bir çevrime girer. Bir bakıma, melekut iileınine; gaybı tarumak ve tannsal feyz almak için yolculuk yapar. Bu çevrimin ilk yarısında ve inanç kanalında Hak ile Hak olur; ikinci yarısında ise Hakk'tan halka iner ve toplumsaUaşır. bu yolla kendi inancını dünyalaştırrruş olur; biliminiaklın
geiinebileceği nesnel bir süredn parçası durumuna gelir.
Gerekli manevi makamlan geçerek Tann'ya varmak ve Tann'dan halka'a dönmek olarak algılanan gönül yolculuğunun aynmlanmış dört aşaması vardır:
a) Allah'a yolculuk (seyr illallah); beşeri isteklerden sıynlarak tannsal iradeye teslim olma süreci.
b) Allah'ta yolculuk (seyr fillah); Tann'ya ulaşıp
tannsal nitelikleri kazaruna süred.
c) Allah'la birlikte yolculuk (seyr maallah); "ikilik"in ortadan kalkarak her şeyin tannsal olma süreci.
d) Allah'tan yolculuk (seyr anillah); Tann'dan halka dönme süreci.
Bunlann tümüne süyrü süluk adı verilir : Tann yolundaki tarikat yolcusunun seyr illallah, seyr fıllah, seyr maailah ve seyr anillah makamlannı geçerek Tann'ya varmak ve Tann'dan halka dönmek için yaptığı manevi yolculuktur.
E) Gaze Eyleme: Zahir; vatanını korumak için savaşa gitme; ülkesi için savaşına.
B3tın; nefsi~e mücadele etıne.
İnançta; insanda her türlü kötülüğü yapmaya yatkın duygu hali olarak algılanan nefıs, en büyük düşman kabul edilir. Bu bağlamda en büyük savaş, insanın kendi içinde kendi nefsine karşı verdiği savaştır. Gaza ya da cihat denince, insanın kendini terbiye etınesi anlaşılır.
İnsan nefsini yedi aşamada terbiye eder:
a) Nefs-i emmare; insanı günaha, kötülüğe ve şehevete zorlayan duygu durumu; hiç eğitilmerııiş, eğitim
gönnemiş .nefıs.
b) Nefs-i levvame; az da olsa eğitilm~. eğitim görmüş nefıs.
c) Nefs-i Mülhime; eğiti~/eğitim gönnüş olmakla birlikte yeterince olgunlaşmarnış; iyilik ve kötülüğe yönelik duygu durumlannın birlikte yaşandığı nefıs.
d) Nefs-i mutmaine; iyiliğe/gerçeğe/güzelliğe yönelik duygu durumlannın ağırlıkta olduğu nefıs.
e) Nefs-i raziye; Tann'dan gelen/ geldiğine inanılan
her şeyi hoşnutlukla karşılayan nefıs
O Nefs-i merziye; terbiye edilip olgunlaşmış, Tann'nın sevgisinin kazanmış nefıs.
g) Nefs-i lcimile; bütünüyle olgunlaşrruş, annrruş, en üst aşamada bulunan nefıs.
Ancak yine inançta nefıs dendiğinde bu anlarnından
bütünüyle farklı bir başka anlarrunın bulunduğunu hiçbir zaman unutınamak gerekir. Bu bağlamda nefıs; bir varlığın, kendisinden ayn bir varlık olarak algılanan manevi
gücüdür, yani ruhudur. Bunun temelde yedi türü vardır:
a) Nefs-i cemadi; maddeyi bir arada tutan ve dağılmasına engel olan güÇ; maddesel ruh.
b) Nefs-i nebati; üremeyi, büyürneyi ve besienmeyi sağlayan güç; bitkisel ruh.
c) Nefs-i hayvani; carılılardaki hareketi sağlayan güç; hayvarısal ruh ya da canlılık ruhu
d) Nefs-i insani; bütünü kavrama ve akıl yürütme gücü; insan ruhu.
e) Nefs- inatıka; insanın canlılar arasındaki yerini belli eden güÇ; insan ruhu.
O Nefs-i kutsiye; olanaklı olan her şeyi elde edebilme melekesine sahip güç; kutsal ruh ya da enııişlerin
ruhu.
g) Nefs-i kül; akl-ı kül'den sonra gelen, ondan etkilenen, etki alan güç; bir insan gibi algılanan alemin ruhu/canı ya da kutbun ruhu
Kutup, Arapça; değionenin alt taşma yerleştirilen ve üst taşın dönmesini sağlayan demir, anlamındadır. Alev'ilik/Bekta~likte ise kutup dendiğinde; Tann'nın yeryüzündeki vekili olduğuna, Tann adına tasarrufta bulunduğuna inanılan ve alemin ruhu olarak algılanan en büyük Veli anlaşılır.
inanca göre kutup alemin ruhu, alem de onun bedenidir. Her şey onun çevresinde döner ve onun sayesinde hareket eder. Her şeyi o idare eder.
Her dönemde bir kutup bulunur. Tann onun isteğini
geri çevinnez. Dünyayı yöneten ve rica! ül-gayb olarak bilinen 366 tane enııiş vardır. Bunlardan bir tanesi, evrenin de çevresinde döndüğü kutup'dur. O olmasaydı evren, bir kaosun içine düşerdi.
Bu kutsal enııişler, insan vücudundan çıkarak bir melek varlığına bürünme yetisine sahiptirler; bedensiz bir ruh olarak bütün düyayı dolaşabilirler; dilemeleri durumunda Tann'nın huzuruna bile çıkabilirler.
Bu erm~lerin, kendi aralannda ruhani bir hiyerarşi
vardır: İlk sırada kutup yer alır; bunu üç mukaba, dört evtad, yedi ve kırk abdal izlec
Kutup in~ncı, insanı yücelten bir bakış açısı getirir: Bu anlamda, evreni koruyan ve taşıyarı insanın kerıdi~i.
özellikle insan-ı lclmil'dir. Sürekli bir bilgilerıme sürecini gerekli kılar; bugün doğnı olan yanrı yanlış olabilir; düşünce çelişe çelişe ilerler; her zamarı ve her yerde uygulaması gereken doğmalan içeren kutsal kitap yoktur; !cimil insanın düşünceleri vardır.
F) Cerıabetterı Arınma: Zahir; boy abdesti alınayı gerektiren durumdan kurtulma.
Boy abdesti (gusül), cinsel yaklaşım ve ilişkiden
sonra alıııır. Önce niyet edilir; besınele çekilir; namaz abdesti alınır; ağız, burun üçer kez yıkarıır, buruna su çekilir, ağız çalkalanır; önce sağ, sonra sol omuzdan üçer kez su dökiiliir; hiç kunı yer kalınardcak biçimde bütün beden yıkarıır.
B atın:
1) Tanrı'ya sırt çevinneme; Tanrı'dan bilgisiı/habersiz olmama. Alev1lik/Bektaşiukıe Tanrı'ya sırt çevimıenıe;
Hakk'la Hak olmak için yola çıkan tarikat yolcusıınıırı,
kamil insan olmak için verdiği uğraşta her türlü özveriye katlarınıası gerektiğini vurgular.
2) Gerekil olgunluğa ulaşarak yol sırlarını öğren
me.İnsan-ı kamil aşamalarını geçerek yol bilgilerini öğ
renme; bu yolla kendini manevi olarak temizleme.
3) Gerekli olgunluğa ulaşmadan yol sırlarını öğren
me dummuna düşmenıe; bu yolla kendini kirlenmekten koruma.
· N) Haramdan uzaklaşma: Zahir; kazancıııı yasal yollardan kazanma.
Batın; gönlüniiibeynini bozgııncu düşüncelerle doldurnıanıa.
Gönül, sezgi~el aklın birikmiş biçimidir ve insanın
nıarifete erişme' gücünü ı emsil eder: Yine insanın, Tanrı
yoluna açılan kapt~ı olarak algılanan ve bu anlamda kutsal sayılan iç varlığıdır; Tanrı'nın evi'dir; Tanrı'nın tecelli
~eğitti, görünüş alanına çıktığı, Tanrı ile ilgili bilgilerin geldiği yerdir. Bu bağlanıda bir AlevVBektaşl, her şey-
den önce bir gönül adamıdır. Tarikat yolcusunun nıhsal
annmaya ermek için geçmek zonırıda olduğu aşamalar
sıralamasında yer aları, tutkulardan uzak kalmaya alış
mayla belirgin sadr makamı, bir gönül aşamasıdır. Gönül adamı, gönül bilgisi olarak taııımlanan irfan ile beslenir ve gönül Iablesi olarak algılanan meydana yönelir.
V) Nikah Kıyma: Zahir;
a) Evlilik dışı ilişkilerde bulurımama.
b) Yakın akraba ile evlilik yapmama.
B atın;
a) İkrar vererek yola gimıe. İkrar, tarikata ginnek için verilerı sözdür. İkrar vennek ise tarikata gimıek için söz vermek; tarikata girdikten sonra yol'un bütün kurallanna uyacağını üstlenmek demektir. İkrar verilmesi durumunda talibin iradesi, mürşidirı rıza.~ında yok olur.
b) Yol'da şeytarıa uynıama. İrıarıçıa şeytan, Tanrı'ya
başkaldıran meleklerin, kötü ruhların başı olduğuna inanıları varlıktır. Somutta ise rıefıstir. O nedenle, rıefsirı isteklerine uymak, şeytana uymak arılanıını taşır ve yoldan sapma nedeni olarak gösterilir. Tanrı evi olarak tanımlanan insan gönlündeki nefıs, şeytani sultan olarak algı
lanır.
VI) Çevreye Zarar Vermeme: Zahir; çevreyi kirletnıeme.
Batın; Hiçbir şeyin nedensiz/işlevsiz olııştunılmadığı karıısıyla tüm carılı-cart~ız varlıkları, doğayı, doğada var oları dengeyi konıyacağına, kollayacağına söz vemıe; sözünü yerine getirme.
Alevller/Bektaşiler tevhit anlayışının bir sonucu olarak yaratılmış her şeyde Tanrı'nın varlığını görürler. Hiçbir şeyin rıedert~iı/işlevsiz yaratılmadığı sanısını sürekli .canlı tutarak, "yaradarıdan ötürü her varlığa saygı" duyarlar. Mürşitlik ·aşamasına gelmiş bir babaya "Babalık icazetrıamesi" verilirken; "kutsal tören" sırasında, "tüm canlı-cansız varlıkları, doğal, dengeyi konıyacaklarırıa" söz verdirirler. Alevller/Bektaş11er, uygarlığa ve teknolojik gelişirııe bağlı olarak çevresel yıkımlar çıkmazdan önce; Tanrı halifesi olmaları irıano içinde her şeyin ve tüm giizelliklerirı kanınmaları gerektiği bilincine vamıış oldular. Tanrı irt~arıa yedi yiizle gözükiir.
1) Kendi göriinümünde; bu Tanrı sevgisi içindir; tüm sevgiterin başıdır.
2) Üstat görünümünde; bu bilim ve sanat sevgisi içindir; kişiyi olgunlaştınr; ki~inin kendini aşamasını sağlar.
3) Pir görünümünde; insana ve tarikat yoluna saygı
içindir; ki~iyi inançta amaçlanan noktaya taşır.
4) Sevgilisi görünümünde; bu mutlu ve huzurlu yaşanıa olan sevgi içindir; bu kişiyi özlediği ortama kavuşturur.
5) On dört yaşındaki çocuk görünümünde; bu çocuk sevgisi içindir; bu kişiyi saflığa temizliğe taşır.
6) Kabe göriinümünde; bu doğa sevgisi içindir; bu kişiyi doğayı sevme yoluyla Tanrı'ya ulaştım.
7) Otuz üç yaşındaki cennetli göriinümünde; bu tüm iyi insanlan sevmek içindir; bu kişiyi gerçek sevgiye taşır.
İnançtı her şey sevgiden oluşur. Sevgi Tanrı'nın gizemli gücü olarJk doğanın her yanına yan~ır. Her güzel işte o sevgi yankılanır. O sevgi, uygarlıklan beşiğinde
sallar; balıarda açılan tomurcuklarda yaşam bulur. Tomurcuklara tutıman çiğ taneciklerinde gizlenir; yeni doğmu~ bir yavru gibi insanlığa el uzatır. Kuşaktan kuşağa
geçer, yürekten yüreğt: akJr.
Mürşit, yalnızca mulıiplerinlıı sorunlarıyla kendini sı
nırlayanıaz; tüm dünyayı, onun ötesinde tüm evreni ilgilendiren her türlü sorunla ilgilenmek durumundal zorundadır. Mürşit, çevrede olup biteni izlemeli, her şeyin dengede olduğundan emin olmalıdır. Alevl/Bektaşi
felsefesinde tuz, doğadaki dengenin simgesi durumundadır. Bu nedenle, bir eğitim mekanı olar.ık algılanan Bektaşi sofrası tuz tadarak açılır ve tuz ladarak kapanır. Tuz tende ve doğada dengeyi sağlar; dengeleneo ten, bir başka insana ve doğaya dengeli davranışlarla yaklaşır.
Yine Alevl/Bektaşi felsefesinde insan, feyz-i mukaddes; insan için gerekli olanlar ise feyz-i akdes olarak algıla
nır. Bu kapsanıda her şeyin insan için var olduğunun bilincine varan Alevl/Bek1aŞiler; çevreyV doğayı konınıa
nın insanı korumak anlamına geldiğini; yine her şeyin
doğal işlevleriyle birlikte Tanrı emaneti olduğunu belir-
ler. Meleklerin bile taşıyamadığı bu sonımlıılıığıı, bir Tanrı lıalit'esi olawk yiikümlenmeyi temel bir görev olarak görürler. Bir Alevi/Bekıa~i doğ;ıyı yada doğal olanı
değiştirmeye yeltenemez; herşeyin doğal yasalar ve koşullar içinde akıp gittiğini kabul eder; doğal yasalar ve koşullar içinde kalmak koşuluyla yine doğal çareler aramaya koyulur. inancındaki idealizmine ba~ vurmaz; t:ını
tersine, doğal olan zeminde kalır ve yöneldiği doğal ça
reyi idealizmiyle kutsar.
Alevilik-Bektaşilikle eğitim zevk etme, tanrısal görünümüleri izleme ise zevk alnıadır.
VII) Sünnet-i Cemaat Olma: Zahir; Peygamberin emirlerine, örgüne uyma; Haz. Mıılıammet'in söz, davranış, uygulama ve onaylarını kabullenme.
Batın;
a) Yol töreleri konusunda bilgisiz olnıanıa;
b) Hz. Ali ve soyıından gelen imamların söz, davranış, uygulama ve onaylarını kabullenme;
c) Pire, mürşide itaat etme. Pir, nıiirşit; müritlerine kurtuluş yolunu ve tanrısal sırların çözümünü gösteren, derv~leri yöneten ve yönlendiren, üstün aşamalı tarikat ulusudur. Bu nedenle, sözii/ib1eği yasa niteliği taşır. Mürit bu söze/isteğe uymakla sünnet-i cemaat olma şansını yakalar.
VIII) Şefkatli Olma: Zahir; insanlara yumuşak, sevecen davranma.
Batın; bütün yaratılmL~Iarla kardeş olma; onları Tanrı
emaneti bilip konıma. Genelde insan, özelde kamil insan bir Tanrı halifesidir. Öte yandan tevhit anlayışının
bir sonucu olarak doğadaki her şey Tanrı'nın bir görünümüdür. En fazla Tanrıikonuşan Tanrı olnıak kimliğiyle kamil insan, kendi dışındaki her şeyi konımak/kollamak göreviyle yükümlüdür. Bu bağlamda, canlı/cansız her şeye sevecen davranmak dunımundadır.
IX) Arı Giyme-Arı Yeme: Zahir;
a) Kuran'ın buyurduğu .~leri yeme, giyme.
b) Tenıizliğe özen göstemıe.
Batın; Tanrısal nitelikleri tanıma; onlan etiğine indirme, davraııışlannın bir parçısı durumuna getirme. Gönül bilgisi yoluyla gerçeği yakalama; bunu tanrLSal özellikler olarak algılama; algıladığı şeyleri ahlakının temeline yerleştirme; davraııışlanna yarnıtma.
X) Yaramaz İşierden Sakınma (Emr-i maruf):
Zahir; Tann buyıııklanna uyma; yasaklardan kaçınma.
Batın;
· a) Tann'ya yaklaşına; bu çıba içinde olma.
b) Bu çıba içindeyken şeytandan uzak durma. Burada şeytan irLSaııın nefsidir: İnsan, nefsinin dünyasal istekIerine gem vurmasını bilmelidir; aksi durumda yoldan sapar.
TARİKAT KAPASI
Alevılik!Bektaşilikte tarikat, bir pirin, mürşidin Hakk'a ulaşmak için İslam diniııi yorumlayarak oluşturduğu, kendine özgü kurallan, ilkeleri ve törenleri bulunan bir inanç yoludur. Bir gönül yolu olarak algılanmasına karşın, diğer yandan, yaşanan anda, kendini bir örgüt olarak dayatan Sünni şeriata karşı konumlanarı ve devletinidinsel Ortodoks özkaynağın uzağında adam yetiştiren bir okuldur. Bu anlamda yeri geldiğinde savunma yapan, yeri geldiğinde
mücadele veren batıııi bir kurumdur.
İslam ülkelerinde, Hz. Muhammet'in Hakk'a yürümesinden sonra halifelik sorununa bağlı olarak tümüyle dinsel nitelikli Sünni tarikatlada dinsel-siyasal ııitelikli Şii
tarikatlar ortaya çıktı.
Zamarda bunlar kendi içlerinde birçoK kola aynldı.
Kimileri bağımsız bir yapı kazanarak büyük bir etkirılik
ve egemerılik kurdu.
Genelde dinsel ııitelikli olan Sünni tarikatlar, şeriatın kurallanna yeııi bir yorum getirmekten; tapınma biçirrılerine, dirLSel görevlere özel bir düzen vermekten öteye geçemedi. Buna karşın dinsel-siyasal ııitelikli olan, kaynağını Hz. Ali'nin ki~liğııiden alan, Ehlibeyt ve On İki
İmam sevgisiyle beslenen Şii tarikatlar ise düşünsel düzeyde İslam diııine yeni bir yorum getirdi. Ali yandaşlan
hareketi, çeşitli adlar altında yayılıp güçlendi. Buna koşul olarak, "Kuran'daki ayetlerin anlarrdannın altında gizli arılarrılar olduğu ve bunu ancak İmam'ın bileceği" biçiminde tanımlanan rutınilik temeli üzerinde, vahdet-i vücut ve ruh göçü felsefesi~e bütünleşti. Yayıldığı bölgenin uygarlık düzeyine, yerle~ inanç, gelenek ve göreneklerine göre değişik koliara aynlarak günümüze değin geldi.
Anadolu toprağında bu anlayış; Asya'dan kopup gelen ve ilkel komünal değerlerin taşıyıcılan olan insanlar ile likçığ'ın aydınlanma çizgisiııi izleyerek Hristiyan özkaynağına muhalefet eden irLSarılarla buluştu ve Ali yandaşlığı hareketi, Pir Hacı Bektaş Veu'nin önderliğinde,
sonralan Alevilik olarak anılacak olan Bektaşilik
Kızılbaşlık adı altında yeni bir kimlik kazandı. Aydınlanma zemininde, halkiann her türden birikiminin yeııi bir sentezi olarak evrilirken; katı cansız ve yaratıcdıktan
uzak bir İslami Ortodoksluk sergileyen Sünni tarikatlar karşısında hoşgörü temeline dayalı, zengin, carılı, esnek ve yaratıcı bir derv~lik arılayışıııı geliştirerek, merkezi yönetimle/otorite~e çel~kisi olan tüm toplum insanlannı kucaklayan bir dünya görüşü yarattı.
Bu genel açıklamadan sonra; bu dünya görüşünün
yaratıcısı/taşıyıcısı olan tarikatta, nasip almış bir Aleviııin/ Bektaşinin Alevi süreğinde/Bektaşi yolunda geçtiği aşa
rnalann gönül kayıtlaanı içeren, Dört Kapı Kırk Makam öğretisiııin, ikinci kapısıııı irdelemeye girişebiliriz.
Dört Kapı Kırk Makam üzerine kurulu Alevilik/ Bektaşilikte, ikinci kapı ve buna bağlı olan on makam, tarikat yada tarikat kapısıdır. Bu kapı inançta "birinci doğum• olarak algılanan şeriatı ya da şeriat kapısını izler ve "ikinci doğum" olarak bilince çıkar.
Tarikat Kapısı : Dört Kapı Kırk Makam öğretisine
ğöre, insan-ı kamil aşamalan sıralamasında ikinci sırada yer alan ve zahitlerle özdeşleştirilen; Bektışiliğin kurallarını, ilkelerin ve törenlerilli öğrenme, Hak yolunu bulma evresi; tarikat.
Sahibi : Hz. Ali
Tarikat, Hz. Ali'nin şanına geldi.
Anlamı: Tarikatın kurallanna, ilkelerine ve törenlerine ilişkin bilgi.
Simgesi : Ateş; Suclur öğretisine göre, önsüz-sonsuz olarak algılanan ve varlık türlerinin oluşumuna katılan
dört tür öğeden biri tarikat simgesi.
İmam Cafer Buyruğuna göre insan k(ikende, her biri bir kapı insanın kökeni durumunda bulunan ve anasır-ı
erbaa adı verilen hava, su, toprak ve ateşin birleşimin
den oluşur. bu dört nesne, dört tabana oturur. Ve insan dahil varlık türlerinin oluşumuna katılmanın ötesinde kimi arılarrılar içerir.
İnançta ateş, insanı kötülüğe sürekler. Ateşin sekiz özelliği vardır:
1) İki yüzlülük; zikirle ortadan kalkar.
2) Şehvet; helal kazançla ortadan kalkar.
3) Cahillik; bilim öğrenme ile ortadan kalkar
4) Hırs; ölümü sürekli hissetmekle ortadan kalkar.
5) Gaflet; sevgiye, saygıya dayalı Tann korkusunu her an duymakla ortadan kalkar.
6) Nazar; düşünerek konuşmakla ortadan kalkar.
7) Büyüklenme; benliğini bilmekle ortadan kalkar.
8) Batın; kanaat ile ortadan kalkar.
rarın şükür edilmesi durumunda bu sekiz tutkuyu bağlar.
inancı : zahir;
Batın; niyaz.
Alevilik-Bektaşiliğin özünü oluşturan dört inançtan biri olan niyaz, tarikat kapısıyla özdeşleştirilir.
Kavmi : Zahitler; insan-ı kamil aşamalanndan ikindsini temsil eden tarikat kapısıyla özdeşleştirilen ve kökenlerinin ateş olduğu kabul edilen, dört tür insandan ikinci tür insarılar; tarikat kavmi.
Makalat'a göre, zahitler tarikat kavmidir. Aslı ateş
(od)tir. Ateş gibi her gün yanarlar. Bu dünyada kendi özünü olgunlaştıranlar, ahirette türlü türlü azaptan kurtulur. Zahitlerin ibadeti, her an Tann'nın adını anmaktır;
her an yoldan sapabileceği korkusunu taşımadır; dünyasal arzulardan sıyrılmadır. Zahitler, toplumdan uzaklaşa
rak içe kapanma yoluyla kendini inanca verenlerdir. On-
lar tavka sahibidir. Zahitlerin gönlüme gayb bilimi doğmuştur; onlara hidayet kapası açıktır.
Kardeşi: Bir pirden el almak ve lcimiller önünde musahip olmak; bu yolla tarikat ya da tarikat kapısına
kardeş olunur.
Selamı: Esselam-ü aleyhiim ey Pir-i tarikat erenleri.
Cünubu: Pirsizlik; ikrardan dönüp andını bozmak.
AleviiBektaşi inancında pir, mürşit din demektir; pi-ri, mürşidi olmayanın dini olmaz. İkrar, tarikata girmek için verilen sözdür; bu sözden vazgeçmek, en bii]iik suçu ~!emek arılarruna gelir.
Babası : Mürebbi (mürşit).
Mürşit, müriderine kurtuluş yolunu ve larınsal sırla
rın çözümünü gösteren, dervişleri yöneten w yönlendiren, sözü yasa niteliği taşıyan, üstün ~şamalı tJrikat ulusudur. İnançta dünya bahçe, mürşitler de hu bahçenin bahçıvanlandır. Dünyasal isıekiere bel hağlamayan, bir içim su, bir lokmayla yetinen, haram yemeyen insanlardır. Onlann sözü ağnya ve ağuya kaşı bir şerbettir.
Abdesti: Pire biat etmek.
Biat, Arapça "söz verme" anlanıım gelir. AleYıliki
Bektaşilikle biat, bir isıekierin (talip), hiat töreniyle bir uyanoya (mürşit) teslim olnnsıdır Bi:ıt töreninde, i'itekli ile uyancı el ele tutuşur; dalu sonra telkin yapılır ve ikrar alınır. El ele tutuşmakla istekli, uyancı araolığıyl:.ı önce Hz. Ali'ye orandan Hz. Muhammet'e ve T.ınrı'y~ erm~ olur.
Makamlar : (2)
I) El alma, tövbe etme:
a) Bir mürşide hağlanma.
Mürşit, Dört Kapı Kırk Makam'dan geçmiş, ham ervahlıktan sıyrılıp olgun/yetkin duruma gelmiş insan demektir. Öncelikle Hakk'la Hak olarak, Tann halilesi olmanın gerekleriyle donanmıştır. Onun da ötesinde, Hakk'tan Tann halifesi olmanın gerekleriyle donanmıştır. Onun da ötesinde, Hakk'tan halka inen, bir birey/ toplum hizmetlisidir. Bu nedenle o, hir yol göstericidir/ ışıklandırırJdır. Tarikat kapL'iına adınıını atan bir talip her
şeyden önce bir mür~ide gerek~inme duyar. O yol göstermeden dağuyu yakalayarnaz. İnançta el, bir tutma, dokunma organı olmanın ötesinde tanr!!>dl gücü de simgeler.
El almak; tanrısal gücün ayrımında olan, Dört Kapı Kırk Makam'dan geçerek kutsal kökenle bütünleşen bir mürşide bAğlanmak, yani derviş olmak demektir.
Derviş olan can tarikata candan bağlanmış demek-tir. Yalandan başka bir şeyin ill~anı kurtaramayacağı haller
-de bile doğruluktan aynlmayar.ak, hak olanı söylecektir. inancından şüpheyi, halinden lekeyi, davranışlanndan
kusunı silecek; özünü sözüne, davranışına uydurackatır.
b) Kötü ve günah ~lerden vazgeçerek Hakk'a yönelme.
c) Dünyasal tutkulardan, netsin isteklerinden sıyrıl
ma, sıyrılarak tarikata yönelme.
d) Dünya ve dünya ile ilgili şeylerden vazgeçerek Hakk'a dönme.
ll) Mürit olma :
a) Mür.~din isteğine uyma.
Miirit, günah kabul edilen sözler söyleyehileceği
kaygL~ıyla mürşit karşısında sessiz kalnıalıdır/susnıalıdır.
Alev'ilik-Bektaşllikte, "dilin afetleri" olarak algılanan sözlü kötülüklerden kaçınma, az konıı~ma ve mürşidini sabırla dinleme, müridin önem ve özenle uyması gereken bir edeptir.
b) Eğitim alm:ı isteğinde olma.
Alevllik/Bekt:ı.~ilikte zorlama yoktur. Onun içinde "Gelme gelme, dönme dönme", derler. Bunun anlamı,
yola gelirken iyice düşün; gördünde kesin bir eğilim helirirse Hak yoluna gir; girdikten sonra, artık dönmek olmaz, demektir.
Yani nıürit, eğitilmeye yatkın, eğitim alnıaya i'tekli olmalıdır. iste~meden, eğitilmeye yatkınık sergilerınıeden nıürit olunnıaz.
c) Düşünce ve davranış düzeyinde verilen eğitimi
özüm.,eyebilnıek için canla başla çalışma. nıüridin sadece istekli olması da yetmez; verilen eğitimi etiğine ve davranışına aklarabilmek için, her türlü özveriye katlannıaya hazır olmalıdır.
Buynık'a göre üç türlü nıürit vardır:
1) Mürit; malını, canını Ali'nin yoluna koyan kimse;
2) Tirit; malını, canını nıürşide vernıeyip kiifür sayan kimse-,
3) Kiirit; ne malını, ne de canını nıürşide veren kimse.
Yoldan, ericindan dönen nıürit dönektir. Mürşit ve nıusahibi kabullennıeleri gerekir. Yola girmeyen, hakikatı kabul etıneyen; mürşit ve nınhasahibi hak saymayan nıürit lanetlidir. Böylesi bir nıürit yola, erkana, ceme, sığ
maz; onun sürgün edilmesi gerekir.
Mürşit ile müridi birbirine Şedd-i Şah bağlar; şed,
teslim olmaktır, bağlılık göstemıektir.
Mürit cesettir, mürşit i~e c:ındır; can cesetten çıkarS'J
yaşam sona erer.
Bir nıürit, üç gün rehber önüne çıknıaz~a onun inancı yok olur.
Bir nıürit erk:1n sahibinden erk:1n isteyemez; çünk-ü, erkan sahibinin yolu, evliyaların, enbiyaların yoludur; Tanrı'nın yoludur. Eyvalhh bu yolun sağında; Tanrı'nın
buynığu ise bu yolun ~olundadır. Müıüvvet önünde, kerem ardındadır.
Bir mürit bir nıüridin evine vardığında önce eşiği,
ardından keııdi,ini, sonra da ocağı niyaz etmesi gerekir. Bu milınıanın ev sahibine armağanı ve hizmetidir. Bu armağan ve hizmet karşılığında ev sahibi mihmana: "Bugün saygıdeğer konuğıımsunıız. Ev bizim değil, seııin
dir'', demesi gerekir.
Mürit, kutsal olarak algılanan kitapların okunması ve nıürşidin konuşması sıra,ında, itiraz edemez; eğer ederse
• günahkar olur.
Türikat geleneğinde talip, tarikata alınmadan önce belli bir ~üre ahlak ve edep denemesinden geçirilir. Manevi yübelmeye i'tekli ve seyrü siiliik çilesine katlannıaya hazırsa nıürit olarak kabul edilir.
Yola düşecek, yol göstericisine mutlak bağlanacak,
onun rıza~ı dışında yedi adını bile atmayacık olan talip, tarikat hizmetlerini yerine getimıesini sağlayacak değer
lerle donanmış olmalıdır.
İçi-dışı bir etmeli; dışandan halk gibi göıiinmesine
karşın içten evliya gibi olmalı; geveze olmamalı; terbiyeli,kadına saygılı olmalı; can ve tenle, bütün van ve varlığıyla mürşit buyruğunda bulunmalıdır.
Üç türlü talip vardır :
a) Aşık meşrep; üıüntüsünün, sıkıntısının artınasına
koşul olarak zevki artan ve imanı çoğalan talip;
b) Muhip meşrep; bilgili olmasına karşın, henüz Hakk'ın muhabbetini fark edemeyen talip:
c) Mukallit meşrep; tarikat yolunu kolay aşılır sanarak heves eden talip. Böyle bir talip, göreneğe göre davrandığı için dinsel uygulamaların özündeki gerçeği,
yani :ilem-i şühud'un Hakk'ın görünümünden başka bir şey olmadığı gerçeğini algılayamaz; bu durumla belirgin taklit aşamasını geçemez.
III) Saçını ı;iderme, libasını giyine:
a) Saçım giderme; cinsiyet farklarının ortadan kaldırılması bağlamında, "kadının di~liği, erkeğin kişiliği"nin
yok edilmesi olarak algılanan sembolik "çardarp" erkanından geçme.
Alevüik/Bektaşilikte cinse dayalı hiçbir ayrım yoktur. Kadın ve erkek yalııızca biyolojik yapılan gereği !arklı
dır; kadın ve erkek birbirinin eşidir; birbirini tamamlar; birinin diğerine üstünlüğü yoktur; birbirlerine göre eşdeğerdedirlee Önemli olan insan olm:ılandır; bu nedenle insaııı ilgilendiren konularda bir ayrım söz konusu edilemez. Alevller/Bektaşller bu yaklaşımın bir uzantL~ı olarak yaşamın her alanına birlikte girerler; birlikte eğitim alır
lar. birlikte yerler-içerler, birlikte muhabbet ederler, birlikte dua ederler. Cinse dayalı farklılaşma sadece karı
koca il~kisini kucaklar. Alevllik/Bekt:.ışilikte evlilik, kutsal bir sözleşmeyle yaratılan bir kurumdur. Bu nedenle nasip töreninde herkesin kardeşlik bağını kurduğu ortama eşierden hangisi nasip alıyorsa diğeri, o sırJda meydana girmez. Çünkü aralarındaki bağ, kırdeşlikten öte bir şeydir. Meydanda buhın:ınl:.ır birbiriyle kardeş olur. Kardeşler asla kan-koca ili?kisine giremeyeceklerinden; eşler, sırasıyla biri dışarıda bekleyerek nasip alırlar. Nasip aldıkları sırada her biri meydaııda bulunaniarta kardeş olurlar, aııcak birbirleriyle değil .
Bir AleV'ı/Bektaşi Alevi/Bektaşi kaldığı sürece e~ini
incitmez, gücendirmez, onu üzecek bir şey yapmaz. Karı
kocasında, koca karısında, ins-Jnın güzelliğini, ululuğıınu
göıiir.
Cinsiyet bağlamında ve inançt:.ı, Allah'ın "Cemal" esmasından kadın; "Celal" esmasından erkek oluşur. bu nedenle erkek "haşin" ve "sert"; kadın ise "narin" ve "güzel" dir.
Kadın aciz olduğu için değil, narinliğinin ve güzelliğinin korunması için korunur. Erkek ise h~n ve öfkeli olduğu için değil, kötü niyetiiyi ürkütıüğü için korunur. Cins ayrımıııın olmamasının bir kanıtı olarak Aleviler/ Bektaşller bir birlerine, kadın-erkek ayrımı yapmaksızın
"erenler'' diye seslenirlee
Yine inançta, ilk istenen son oluşandır; yaklaşımı
egemendir. Asıl murat edilen Havva olduğu için, Adem bile inançta yardımo bir varlıktır.
b) Libasını giyme; kuL~al olarak algılanan tennure, haydariye ve hırkaya büıiinerek, kaııberiye, kemer knşanarak, te.~limtaşı kakarak, taç giyerek ayıpları örtücü olma, kimsenin ayıbını görmeme. Bunlar, rıısal yüceliği,
ululuğu, mutluluğu simgeleyen şeylerdir. İnançta taç, Tanrı'nın sevgili kullarına bir armağanı olarak algılanır.
Buyrıık'a göre gükten yedi taç indi:
1) Beyaz renkli olarJk Hz. Adem'e;
2) Beyaz renkli obrak Hz. Nuh':.ı;
3) Siyah renkli olarak Hz. İbrahim'e;
4) San renkli olarak Hz. Musa'ya;
5) Mavi renkli olarak Hz. İS'J'ya;
6) Yeşil renkli olarak Hz. Muhammet'e ve
7) Kızıl renkli olarak Şah-ı Merdan Ali'ye
Taclar, kubbelerindeki dilim ve leııgerleriııdeki parça sayısım göre çeşitli adbr alır: Kııhhesi on iki dilimli,leııgeri dört parçJlı olanbr Hiiseyııi taç; kubbesi diiıt
dilimli, lengeri di'ııt parç:ılı olanlar Hora.<oanl ya da Etheml tae; kııbbesi yedi dilimli, leııgeri diiıt parçJiı olanlar Şenısi tae; dilim ve parça sayısı değişik ol:ıhilen, aıır.ak
dikiş çizgisi "eliP' harfini andıranlar Elifı taç olarak bilinir.
Tacın içi sır, dışı nurdur; iğnesi mürşit, ipliği taliptir; kubbesi Tann, on iki dilimi On iki İmam'dır; mühürü Muhammet-Ali'dir; kapısı dökttür; farzı pire hizmet, sünneti pire . itaanir. inanca göre, taç giyen derv~lerin on iki özelliği olması gerekir. Bunlar:
1) Bilgi sahibi olma;
2) İsyanlcir olmama;
3) Nefsine uymama;
4) Gaflette olmayıp can gözü açık olma;
5) Tamah etmeme;
6) Dünyaya bağlanmanıa;
7) İsteklerden geçme;
8) Şehvetperesi olmama;
9) Kibirsiz olma;
10) Kimseye acı ve zarar vermeme;
11) Pinti ve aceleci olmama; ve
12) Kazaya nza ile teslim olup vesvese etmeme.
N) İyilik Yolunda Savaşma :
a) En büyük düşman olarak algılanan nefsiyle mücadeleye girme.
b) Benliğin geçici ve dünyasal isteklerine karşı koyma.
İnançta nefis, insanda her türlü kötülüğü yapmaya yatkın duygu durumu olarak tanımlanır ve en büyük düşman kabul edilir. Bu nedenle nefısle mücadele, iyilik yolunda savşmadır ve cihad-ı ekber (büyük savaş) olarak algılanır.
Tarikat yolcusunun ruhsal annmaya ulaşmak için geçmek zoruiıda olduğu yedi aşama (makam) vardır. Bunlar :
1) Nefs aşaması (ben makamı): Kişi duyusal eğilim
lerinin etkisi altındadır. Henüz tannsal gerçekliği kavrayabilecek durumda değildir; annmak wrundadır.
2) Gönül aşaması (ruh makamı) : Kişi gönül yoluyla düşünmeye, tutkulanndan uzak kalmaya başlar.
3) Ruhsal aşama (ruh makamı): Kişi ruhsal varlık
alanına yönelir; tannsal gerçekliği anlama yolundadır.
4) Gizem aşaması (sır makamı) : Kişi, dünyaya özgü tüm geçici varlıklardan sıynlınış ve tannsal gerçekliğe
ulaşmış d urunıdadır.
5) Gizernlerin gizeıni aşaması (sırru's-sır makamı):
Ki~ye, tannsal gizlilikler bir bütünlük içinde açılır.
6) En gizli aşama (ahfa makamı): Ki~, nurun (ışığın)
siyah olarak algılandığı, tannsal evrene en yakın alandadır.
7) Salt gerçeklikler aşaması (mutlak hakikatlar makamı) : Kişi, bütün ~ise! niteliklerinde değildir, Tann'dadır; söz ve davranışlan, tannsal özün beliıtileridir. Tarikata bağlanarak, tutkularından, geçici i~teklerinden
sıynlnıa terk olarak algılanır: Üç türlü terk vardır. Bunlar :
a) Terk-i dünya; üç terk sıralamasında ilk sırada yer alan, geçici olarak algılanan dünyaya,dünya nimetlerine
· bağlanınama aşaması;
b) Terk-i ukba; üç terk sıralamasında ikinci sırada
yer alan, bu dünya gibi geçici olarak algılanan alıirete,
Cennet'in mutluluğuna bağlanınama aşaması:
c) Terk-i terk; üç terk sıralamasında son sırada yer alan, geçici olarak algılanan ve terkedilen bu dünyanın ötesinde, ahiretin de terkedilmesiyle ulaşılan, kişinin
özünde Tann ışığından başka bir varlığın bulunmaması
aşaması.
Üç terk aşamasının başlangıcında; Tann'ya ya da kutsal olarak algılanan bir makama, bu makamı sirngeleyen nesneye, kişiye yönelme bağlamında teveccüh durumunda bulunan tarikat yolcusu; Bııynık'taki makamlar sı-
- ralarnasında yer alan ve olgunlaşmanın ileri bir aşaması olarak algılanan, benlik duygusundan sıynlarak Tann'ya bağlanma, bütün işlerini Tann'ya bırakma bağlanıında tevekkül aşamasına ulaşır.
a) Halkın tevekJ...iilii; her şeyde Tann'nın etken olduğunu benimseyerek Tann'ya giivenme (giivenme nedenleri Tann ile kul arasında bir perde durumundadır).
b) Tann seçkinle~inin tevekkiilü; Tann'nın yazdığın
dan başka hiçbir şeyin in~ana n:ı.~ip olamayacağının bi-
lincine vararak Tanrı'nın vekilliğini mutlak anlamda kabul etme ve kendisiyle ilgili her türlü önlemi terketmedir; kendini Tanrı'ya teslim etmedir.
V) Hizmetli olma:
a) Kendini insanların mutluluğuna adama.
b) Bunun için her türlü özveriye katlanmaya hazır
olma.
Bir Alevi-Bektaşi, egitildiğinde, eğitimle alınış olduğu her türlü kazanunı/donanımı, önce bireyin, sonra bireyin nesnel sınırlarını aşarak toplumun hizmetine sunması gerekir. Yani birey ve toplum hizmetiisi olmak durumundadır; çünkü insanı eğitmenin amacı budur. Bu aynı zamanda bir ibadettir; birey ve toplum hizmetinde buluruna zemininde mutluluğu, yakalamak için gösterilmesi gereken özveriye paylaşmadır. Bu nedenle bir Alevinirı/Bektaşinin temel arnacı bilim öğrenmektir; bilginin sakisi olmaktır; gönülleri, yürekleri aydınlatmaktır; tatlı
söz ederek ışık saçmaktır; insanlık için elinden gelen bir işi eıtelememektir; bağışlayıcı olmaktır; yaramaz kişiler
den yaramaz işleri saklamaktır; iki kimseyi birbirine kötülememektir; kendini bir avuç toprak gibi alçak gönüllü gönnektir; bilge k~iden, iyi insandan öğüt almaya hazır
olmaktır.
VI) Haksızlıktan korkma :
a) Tanrı yolunda yürürken, gerçeğe kavuşurken yanlış bir adım atmaktan kaçınına. Tann yolundaki tarikat yolcusu Dört Kapı Kırk Makarn'dan geçerken "kutsal köken"e yönelik bir korku duymaz; yani bir Tann korkusu içinde değildir. Ancak, inançtı kendini, "l!rnaçlanan noktaya taşırken, inanç Tanrı'sı durumundan Tann insan durumuna dönüşiirken, bir hata yapmaktan korkar; bu korkuyu bir özeleştiri biçiminde, bir kendi kendini kontrol biçiminde sürekli canlı tutar.
b) Tanrı'nın bir yansıması olarak algılanan doğaya
ve insana, kötülük/yıkım getirecek işlerden sakınma.
Bir Alevi/Bektaş! her şeyden önce insanlığa hizmetlidir; canlı cansız her f!!.Ye hizmetlidir; bu hizmet bir tür ibadettir. Tevhit anlayışına göre doğadaki her şey insan
dahil; Tanrı'nın bir yansımasıdır. Ona getirilecek bir zarar, Tann'ya karşı ~lenrniş kabul edilir.
VII) Umutsuzluğa düşmeme:
a) Kutsal gerçeğe bir gün kavuşacağı umudunu hiçbir zaman yitinneme.
Alevilik/Bektaşiliğin felsefi ve teorik boyutunda bir kişi inanç kanalında yürürken, amaçladığı kutsal kökene ulaşma, onunla bir olma umudunu hiçbir zaman yitirmez. Hakk'la Hak olacağı günü heyecanlı bekler; bu bekleyiş gerçekleştiğinde kendini insan Tarırı aşamasına
taşunış olur; olgurı/yetkirı/eksiksiz olmayla belirgin makam-ı insaniye'ye taşınmış olur; bireyleşeceği, toplurnsallaşacağı anı yakalamış olur.
b) Haklının haksızı yeneceğine inanma, bu inancını
sürekli canlı tutma.
Bir Alevi-Bektaşi Hakk'la Hak olma zernininde haklı
nın haksızı bir gün kesinkes yeneceğine inanır; Hakk'la Hak olduktan sonra bir yorum, yetenek varlığı olarak indiği yeryüZÜnde ezilenin, ezeni bir gün alaşağı edeceğini bilir; gelecege yönelik bu kestirimi yakalayabilmek/ yaşama geçirebilmek için halk katında, aynı çıkara koşanlarla egemene karşı savaşır. İnsanlık kazanımlanyla
kendini donatmayı bir borç bilir; bu kazanımlannı elinden alınak isteyenler karşı direnir.
VIII) Hırka, zembil, makas, seccade;
ibret alına, hidayete erme:
a) Hırka alma; tanrısal niteliklere bürünme, kutsallık
kazanma. İmam Cafer Sadık'a göre hırkanın imanı kapalılık, İsiarnı temizlik, dini tanışıklıktır. Kıblesi pirdir; söZÜ Tann'yı anrnaktır. Sım şevktir; canı ibadettir; açan, tekbirdir; gusulü, dünya uğraşında temizliktir; kernali doğruluktur; namazı anlıktır; yakası razılıktır; eteği dervişliktir;
içi nur, dışı gönnektir. Farzı söylemektir; sünneti makastır; marifeti sıdktır; yüıü pir, içi mürrebidir.
b) Makas alma; tanrısal ahlaka uymayan sünnet dı
şındaki yenilikleri terketme; birey/toplum katında ahlak dışılıktan uzaklaşma.
Alevilik/Bektaşllikte sünnet; mürşidin öZÜ, davranış,
uygulama ve onaylannı kabullenmedir. Bunun dışında
sünnet aramak, inançsal ahlaka aykındır. Uyancıdan aldığı bilinçle donanan Tann yolundaki tarikat yolcusu; bilgisini birey/toplum katına taşır. Burada bilinciyle çel~en bir davranışa giremez; bunu ahlak dışılık olarak algılar.
İmam Cafer Sadık yol ehli carılann üç sünneti yerine getirmeletirıi zorurılu görür:
1) Birinci sünnet Tann'dır; inananiann Tann adını
diUerinden, sevgisini gönüllerinden düşürmemeleri gerekir. Burada arılatılmak istenen, İnanç Tannsı'run kulSanması görüntüsü altında, insan Tann'nın tanıklığının sürekli seslendirilmesidir; asıl tanıkiveri kaynağının dışa
vunılmasıdır.
2) İkinci sünnet Muhammet'tir; yol ehli can, Muhammet'in söz, davranış; uygulama ve onaylannı kabullenerek kin, büyükleome ve düşmanlığı yüreğinden atması,
toplumla uyum içinde olması gerekir.
3) Üçüncü sünnet Ali'dir; bunun anlamı, MuhammetAii yoluna gönül nzası ile teslim olmadır.
c) Seccade:
a) Her zaman ve her yerde Tann tecelillerinin huzurunda olduğunu bilme. Tevhit arılayışırun bir sonucu olarak Alevi-Bektaşiler; kendileri dahil her şeyi Tann'nın bir görÜnümü olarak algılar. İnanç kanalından yeryüzüne in-
. mesine karşın bir yorum, bir yetenek varlığı olarak beliediği için, çevresini diğer varlıklardan farklı yorumlayabilen tek yaratıktır. Bu bilincin bir gereği olarak her can kendini, an-ı daim'de Tann tecellilerinin huzunında hisseder. İnsanın öneeli olan görılündeki soyut Tann'ya nasıldaveamyorsa tecellilerine de öyle davranması gerekir.
b) Tannsal tecelli olarak algılanan şeye, insana büyük bir saygı ve sevgi besleme;
Tann sevgisini tecellisi~e aktaracak aynı sevgiyi onda yaşama/bulma. Diğer taraftan seccade; tarikat yolunda bir aşamayı, makamı simgeleyen ve pirin, dedenin ya da babanın oturduğu tabaklanmış tüylü derinden yapılmış
posıtur. Bu nedenle post hizmeti, pirliktir, dedeliktir, babalıktır. Postlar kutsaldır; büyük bir saygı ve sevgi kaynağı durumundadır. İnançta postun başı "teslim"; ayağı
"hizmet"; sağı "el tutma"; solu "nefsi kımıa"; dışı "sehat"; içi "temkin"; ortası "muhabbet"; mihrabı "cemal"; doğusu "sevinç"; batısı "bilim"; koşulu "ererıler önünde baş eğ
mek"; canı "tekbir"; şeriatı "yok olma"; tarikatı "acırna";
marifeti "nza"; hakikatı ise "kavuşma ve bekleme" durağı olarak algılarur.
Alevilik-Bektaşilikte On İki İmam sayısınca on iki post vardır.
Bunlar:
1) Horasan postu (pir postu); Hacı Bektaş Veli'nin Horasan'dan geldiğini bildirir; tarikatın temel taşı durumundadır; bu posta kimse oturarnaz.
2) Ahmed-i Muhtar postu (mürşit postu); Hz. Mu-hammet makamı.
3) Ali postu; rehber makamı. ·
4) Aşçı postu; Seyit Ali Sultan makamı.
5) Emekçi postu; Balım Sultan makarru.
6) Nakip postu; Kaygusuz Sultan makamı.
7) A!acı postu; Kanber Ali Sultan makamı.
8) Meydana postu; San İsınail Sultan makamı.
9) Türbedar postu; Kara Donlu Can Baba Sultan ma-kamı.
10) Kurbana postu; Hz. İbrahim makamı.
ll) Ayakçı postu; Abdal Musa Sultan makamı.
12) Mihmandar postu; Hz. Hızır makamı.
d) Zembil alma :
İrfan arayıcısı olma.
İrfan Arapça "bilme, anlama" anlarıuna geliyor. Alevilik-Bektaşilikte ise:
. a) Evrenin sırlannı bilme, kavrama;
b) Uyancıdan alınan bilgi; gönül yoluyla elde edilen sezgisel akıl, anlamianna gelir.
a) Her şeyde Tann'run bir hikmeti olduğunu anlama.
b) Ben özelliklerinden arındınlmış hen özelliklerinin katılımıyla beliren toplumsal bilinçte yaratıcılık görme.
Herkesin birey "ben" özelliklerinden anndınlmış her-
kesi çin ortak payda durumuna yükselmiş "ben"; bir bakıma toplumsal bilinan kendisidir; bunun bireye yabancılaşmasıyla beliren biçimi ise Tann'dır. Yol ehli can, tannsal güç görüntüsü altında, o gücü yaratan toplumsal temele yönelir; asıl güç/kudret sahibini yakalar. İnanç Tann'sı genelde toplumsal Tann, özelde halkın Tann'sı
durumuna dönüşür. Ve egemenin Tann'sı ile halkın Tannsı kavgaya tutuşur. Bu kavgada devlet bilinciyle örtüşen egemenin Tann'sına karşı, toplumsal bilinçle örtüşen halkın Tann'sının galip geleceği yargısı kesin olarak öne çıkar. Bu durum, birey sınırlannın aşılmasıyla vanlan toplumsal zeminde halkın, ezilenin, yaratanın ve buıılann
kavgasının kutsanmasıdır.
f) Hidayete erme :
a) Hak yoluna ginne.
b) Tarikatı benirnseme.
Hakk'a yönelen her can, manevi yükselmeyle, yücelmeyle insanı Tann'ya ulaştıran yol olarak algılanan tarikatı benimsernek durumundadır. Aleviler-Bektaşiler; kendiliğinden var olan, varlığı kendinden başka bir varlığı gerektinneyen, önsöz-son~uz olarak algılanan, her şeyin yaratıCLı;ı durumundaki güç anlamında soyut kurgusal Tann kavramından çok; bunun insan bilinci içine çekilerek poıansiyel kazanmış biçimi olan Hak kavranunı yeğlerler ... Bu bağlamda Hak yolu, Tann yoludur; Tann yolu, tarikattır. Hak divanı, Hak-Muharnmet-Aii divanı,
Tann huzurudur. Yol ehli c.an, Hak yoluna girip tarikatı
benimseyerek, Hakk'ın huzuruna varmak ister; Hakk'ın
sureti olarak algılanan insan-ı kfunil olmak ister. Kendini tanimak temel amacıdır; kendini tanıma Hakk'ın yüzüne ulaşınakla olanaklıdır; bir can, Tann'nın yüzü olarak algılanan kendi yüzünü bulduğunda/bildiğinde Hakk'ın yüzünü yakalanuş den1ektir; bu inançtaki Hak algısını, insanda somutlamak demektir. Çiinkii, insanın kendi yüzünden başka ve ayn bir Tann yüzü yoktur; insanda tecelli eden Tann'dır; bu nedenle Hakk'ın yüzüne ulaşma, inc;anın kendi yüzünü bulnıası,tanıması anlanuna gelir.
IX) Nimet dağıtma : Makam, cemiyet, nasiliat ve muhabbet sahibi olma.
a) Makam sallibi olma; ruhsal bakın1dan belli bir olgunluk aşamasına ulaşnuş olma.
Makam, tarikat yolcusunun ruhsal bakın1dan ulaştığı
olgunluk aşamasını simgeler; bu anlamda postu simgeler
b) Cemiyet sahibi olma; tarikata ginnek isteyen, Bektaşi olmak isteyen talipleri olma.
d) Muhabbet sahibi olma; Tann'ya tarikat ululanna ya da tarikat yolunda yapılan bir işe, eyleme gönülden sevgi ve .bağlılık duyma. Bir şikayetin, sorunun tartışıtıp
değerlendirilmesi, bir sonuca bağlanması için muhabbet meydanı açma.
X) Aşka erme, şevke erme, özünü fakir görme :
a) Aşka enne; tannsal varlığı içten gelen bir eğilimle sevme; sevilende kendini yoketıne, sevilenle bir olma, seveni yok yalnızca sevileni var etıne.
Aşka enne yolundaki tarikat ehli can, bir 3şıktır.
Tannsal varlığın gizemine bağlanarak kendini Tann'da, Tann'yı kendinde gönne aşamasına yükselmiş yetkin kişi demektir. Bu nedenle tannsal. özde ölmezliğin sımna
ulaşılması durumunda beliren, sevenle sevilenin birliğini
anlatırrak için "işık-maşuk• özdeyişi kullanılır.
Yine, Alevilik-Bektaşiliğin kıyısında duran, AleviBek1aşl ilke ve adetlerine belirli bir sadakat duyan, ancak nasip almamış durumda bulunan kimseye de işık
denir. Nasip almamış kişi anlamında işık terimi,tarikat içine çekilme sürecindeki meraklı araştınnacıyı belirtir. Tekkeyi ziyaret edebidir, baba ile konuşabilir.
Aşka eren tarikat yolcusu caıi; vecd durumunda gizli anlamını herkesin çıkaramayacağı, akla, mantığa ve şeriata aykın şeyler söyleyebilir. Bu durum, kişiyi özgür/ bağımsız kılmak için yaratılnuş bir yaratırJiıktır.
b) Şevke enne; Tann sevgisinden, tannsal tecellilerden kaynaklanan coşkııyu duyma.
c) Özünü fakir gönne; Tann uğruna dünya varlığından vazgeçme; benin geçici isteklerine aldanmama; büyüklük tasiayarak tannsal varlık karşısında bağımsız bir tavır takınmama.
~IARİFET KAPISI
Malakat'a göre; ilham, fehm, aşk, şevk ve muhabbet cana kondu; can dirildi; akıl egemen oldu; geleni, varanı bildi. Çünkü tüm nesneler canla dirilir, can marifet ile dirilir. Onun için marifetli canlar, erener canıdır; manfetsiz canlar, hayvanlar canıdır. Su olarak algılanan marifet, gönül gözünden akar ve bostan olarak bilince çıkan canı sular.
· Burada ilham inançta, kulun kendi isteği, gücü ve çalışmasına bağlı olmaksızın, doğrudan Tann vergisi olarak kalbe atılan, gönüle doğan anlam, sezgi, bilgi arıla
rnma gelir. ilham, akıl ve duyulann araalığı olmaksızın,
tannsal gerçeklerin ve sırlann, varlık ve olayların iç yüzünün, Velinin gönlüne doğması biçiminde algılanır. Bu durum ancak annmış gönüller için söz konusudur. Akıl
ve duyu yanılgılarından uzak olduğu için, ilham'da aldanma ve yanılma payı yoktur. .
Geleneksel söylemde; Makalat'ın bu açıklamasının
yüzeysel anlaşılması sonucu, "akıl şeriat ve tarikat kapılan için gereklidir; marifet ve hakikat kapılannda akla gereksinme yoktur" biçiminde özetlenebilecek bir ters bilinç ortaya çıkmıştır.
Bu doğru mudur?
Bence yanlıştır. Burada aniatılmak istenen şudur:
İnançtan akla atlayarak şeriat ve tarikat kapılannda eğitilen yol ehli can; zahirden kaçış görüntüsü altında batını yani gerçeği akılla kavrama gücüne erişrniştir. Daha açıkbir aniatınıla beyin, marifet kapısı ile birlikte daha az düşünme etkinliğinde bulunarak daha üretken bir aşamaya sıçramıştır. Nesnel süreçteki doğal yasalan, birey iliş
kilerini ve toplum yasalannı; özel bir düşünme çabası harcamadan kavrayabilmektedir. Özeesi üretkendir. Gördüğü, duyduğu, şeyler; bunun da ötesinde görmeden, duymadan soyut olarak· algıladığı şeyler arasında var olan ortak yasalarikurallar/ilkeler kendiliğinden gibi gözüken ama kesirılikle daha önceki bilgi birikiminin bir sonucu olan süreçte, beyin bir yansıması durumundaki gönülde belirir. Hakk'la Hak olma yolunda yüründüğünden; yol ehli can, yüklendiği misyanun bir gereği olarak birey gücünün/yeteneğinin üstünde bir güç/yetenekle
donanır. Akıl insanından çok inanç insanı durumuna dönüşür.
Akıl arkada, görülerıler/duyulanlar, hatta, görülmeden/duyulmadan soyut olarak algılananlar öndeyrniş gibi görünür; gerçeğinde önde olan akıldır. Akıl alanı terkedildiğinde; akla gereksinme duymadan ulaşıldığma/elde
ediliğine inanılan hemen her şey yok olur.
Yine burada geçen fehm, inana anlama ve bunun gereğini yerine getirme anlamını taşır. Alevilik-· BektaŞlikte inanç dindir? Dinin zahir anlamı; insanın
kutsal olarıla il~kisini betirrıleyen inanış ve dogmalar bütünüdür. Alevi-Bektaş! inananda ise dinin ikili anlamı
vardır:
a) Tarikat makamında beliren inançtır; tek tanna inancın dünyalaşmasıyla kazanılan ve yeni bir içerikle biçimlenen yan-ilahi boyuttur. AkıUa ulaşılan sonuçlan kutsayan, düşüncenin evrimine koşul olarak değ~meler/
. dönüşürrıler geçirerek an-ı daim'de anlamlı ve güncel kalan manevi ilkelerikuraUar bütünüdür. Tann'nın eksiksiz sureti olarak beliren insan-ı karnil'in, bunun yüceltilmesi bağlammda kutbun yaşama görüşüdür.
b) Aşktır, sevgidir. Aşk, tarikat makamında beliren inanç dünyasında, kutsal köken olarak öne çıkan tannsal varlığı, içten gelen bir eğilirrıle sevmedir; sevginin insanı
bütünüyle egemerıliği altına almasıyla sevenin sevilende kendini yoketmesidir.
Fıziksel dünya, hakikat'ın yokluktaki bir yansıması
dır. İkilik duygusu, Tann'nın varlığı gerçeğini iriSandan saklayan bir öıtüdür. İnsanın içinde, çıktığı kaynakla yeniden birleşme eğilimi vardır. Bu nedenle insan kendi ~ben"iyle bir savaşını içine girer. "Birlik"in sağlanabilmesi için "ikilik" aşılarak "ben" fetlıedilir. "İkilik duygusu"nun aşılması ve "ben"in fethedilmesi, ancak "aşk gücü"yle olanaklıdır. Bu aşk içimizde vardır; çünkü o da, Tanrı'nın kendi yapısının bir parçasıdır. Bu bağlamda, içene saz çalıp şiir söyleme yeteneği ve becerisi kazandırdığı
na inanılan içki olarak algılanan aşk badesi, karnil insanın bilgisinden başka bir şey değildir. Tarikat ehli can, bu bilgiyle donanır; bu bilginin gereklerini. yerine getirir. Tek tanrıo dinin emirleri, batını bilmeyen cahillerin yeri-
ne getinnekle yükümlü olduğu görevlerdir. Tarikat ehli canlardan bu emirler düşer.
Makalat'a göre cana konan ve canın dirilmesine ve aklın egemen olmasına yol açan bir diğer durum ise şevk'tir. Şevk, Tann sevgisinden, tannsal tecellilerden kaynaklanan eaşkuyu anlatır. Bu inançtan akla atianıla
rak yakalanan yol sürecinde; üretken kılınan aklın, kendi yaratılan karşısında duyduğu hazdır/onurdur.
Canı sulayan,düşüncenin evrimini kesintisiz besleyen muhabbete gelince; onun da iki bir anlamı vardır:
a) Tann'ya tarikat ululanna ya da tarikat yolunda yapılan bir ~e, eyleme karşı gönülde uyanan sevgi, bağlılıktır. Bu sevgi ve bağlıldığın kesintisiz yaşanınasıyla tannsa! illemin gücü içinde erimeye koşut olarak; Tann'ııın tarikat yolcusundan "ben" özelliklerini alarak yerine kendi özelliklerini koymasıyla elde edilen "biı" olma olgusuna ulaşır. Kurgulanan inançla özdeşleşip halk'a dönülmesiyle inanç dünyalaşır; bunun doğal bir sonucu olarak Tann yeryüzüne iner ve yeryüzü tannsallaşır.
b) Bir şikayetin, sorunun tartışıtıp değerlendirilmesi
ve bir sonuca bağlanması için yapılan cem törenidir; muhabbet meydanıdır.
Meydanın Alevi-Bektaşi inancında çok özel bir yeri vardır. Meydana niyaz etmek; bir aşama olarak algdanan ve tarikat yolunda ceme katılanlan temsil eden mekana, bir dileğinin gerçekleşmesi için yakarmak anlarıııııı taşır.
ibadet meydanı, erenler meydanı ya da Kırklar meydanı adlanyla da anılır.
Meydanın giriş kapısının iç kısrııına eşik; meydanın
orta kısrııına dar ya da dar-ı Mansur denir. Genellikle giriş kapısının karşısında, küre makarııı olarak algılanan
bir ocak (Hz. Fatma Ocağı) bulunur. Ocak olmaması durumunda bunun yerine bir çerağ konur.
Meydana girene göre sağ taraf karşı köşede, yerden biraz yükseltilmiş bir zernin üzerinde Hz. Muhammet makarııı olarak algdanan Ahmed-i Muhtar Postu (mürşit postu); bunun solunda kalan duvann dibinde çerağ tahtı; bunun önünde ise meydan taşı bulunur.
Ocak'tan sonra sırayla giriş kapısının sol tarafındaki
duvar boyunca postlar saralıdır. Siyah renkli olan Horasan postu'na kimse oturamaz, boş tutulur.
Alevilik-Bektaşilikle meydan, bir ibadet yeri olarak caminin yerini tutar. Ancak, camide şeriat, meydanda marifet; camide k,ıble'ye dönüş, meydanda karşılıklı kıble
olıış vardır. Camide hoca ve müezzin; meydanda mürşit
ve rehber bulunur. Camide yazılı Kuran, meydanda konuşan Kuran okunur. Cami dünya meydanıdır, güven yeridir; orada yapılan ibadet borç ödemedir. Meydan büyük mahşerdir; insanı sonsuz yaşama götüren ölüm sahnesidir. Bir kuıban yeri; sonsuz saltanat yeridir; orada yapdan ibadet Mirac'a varmak içindir. Tann yolundaki tarikat yolcusu sürece girince bir tür "hicret"e çıkar: Nefsinden sıynlarak gönüle; gönülden sırra;' sır'dan ruha; ruh'tan Hakk'a; Hakk'tan halk'a göç eder.
Buna koşul olarak insanın tannsal gerçekiere ulaştığı
yer olarak gönül, "Tarın'ııın Evi" anlamında insanda somutlanırken, gönlün,kalbin yönelme yeri anlamında çerağ, post, mürşit; Tann sözünü anlamaya ve bunun gereğini yerine getinneye yönelme yeri anlarııında çerağ
tahtı ve nefs olarak algılanan ten'in yönelme yeri arıla
mında meydan taşı dünyalaşır.
Alev11er-Bektaşiler felsefelerinin ve teorilerinin biçimlenme sürecinde, görüşlerine kaynak olarak yücelttikleri Hallac-ı Mansuı'u dünyalaşan inançlanııın toplumsallaştı
rıldığı yer'le yani meydan'la özdeş kılarak ölümsüıleştirdiler. "Daı" ya da "Dar-ı Mansuı" adlı altında bir "kurum" yaratarak, Ortodoks Sürıni dünyanın uzağında ve şeriat
yaptınmlanıun dışında yaşamanın yolunu, yardarrum buldular.
Dar, Alev11ik-Bektaşilikte; Hallac-ı Mansur'un asıldığı
direk anlamında darağaanı simgelediği gibi tarikatla ilgili törenierin yapıldığı meydan ya da meydan odası'nın orta yerini de simgeler. Bunun ötesinde dar, insana il~kin tapınmanın toplurnsallaştınldığı; bireyselitoplumsal sorunların tartışddığı ve çözüme kavuşturulduğu; kullaııılış biçimine göre ~!ev kazanan bireyselitoplumsal bir olgudur. Bu olgunun yaşama geçirildiği bir kurumdur. Genelde insan-Tanrı-evren, özelde Tann-Muharnmet-Ali üçlüsünün birlendiği irısanın, insanlaşan tannnın tapınına; sazıyla
sözüyle, müziği ve dansıyla birlik ve ber.ıberlik içinde yiyip-içme; muhabbet ederek kusurdan, günahtan annma; kendine ve topluma görevlerini yerine getirme; bu yolla iyi insan olma yeri/kurumudur.
Alevilik-Bektaşllikte dar'ın, duruş biçimine göre adlandınlmış dört türü vardır. Bu dört duruşun her biri, toplumsal başkaldın kültüıünün yaşaldması anısına, düşünceleri ve inançlan uğruna can vermiş, dört ulu insanın adıyla simgelenir. Burada en saygın yer Hallac-ı
Mansilr'undur. Dar-ı Mansur; asılma duruşuyla temsil edilir ve darağacında asılarak öldürülen Hallac-ı Mansur gibi yol uğruna ölümü göze almayı, asılmaya hazır olmayı anlatır. Cemaatin ve dedenin önünde, canını yol uğruna vermeye hazır olduğunu bildirmek için; niyaz ederek meydan'ın ya da meydan <XIası'nın orta yerine gelerek, ayaklan mühürlenmiş, kollar göğüste çapraz, baş öne eğik olarak beklemek biçiminde uygulanan dara durmak, bir bakıma Mansur olmaktır.
Diğer üç duruştan, yüzüstü yere kapanma duruşuyla temsil edien Dar-ı Fazlı, Fazlullah-ı Hurugi gibi yol uğruna baş boyundan kestirmeyi göze almayı; dizüstü duruşuyla temsil edilen Dar-ı Nesiıni,. N esimi gibi yol uğruna derisini yüzdürmeye hazır olmayı ve ayak mühürleme duruşuyla temsil edilen Dar-ı Hüseyin ya da Dar-ı Fatma, Hüseyin ya da Fatma gibi, yol uğruna canını vermeye hazır olmayı simgeler.
Aleviler-Bektaşiler, dinsel inancı gökyüzünden yere indirip yeryüzünü tannsallaştırırken, ahireti de dünyalaştırdılar; dünyada Cennet'i kurmak için Cehennem yaratı
cıianna karşı verilen mücadeleyi kutsaUaştırdılar.
Bu genel açıklamadan sonra nasip almış bir Alevinin-Bektaşinin Alevi süreğinde/Bektaşi yolunda geçtiği
aşamaların "gönül kayıtlannı" içeren Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin, üçüncü kapısını irdelemeye girişebiliriz.
Malifet Kapısı :' Dört Kapı Öğretisi'ne göre, insan-ı
kamil aşamalan sıralaniasında üçüncü sırada yer alan ve ariflerle özdeşleştirilen; gönül yoluna en yüce düzeye ulaşma, tannsal sırfara erme evresi; marifet.
Dört Kapı Kırk Makarn üzerine kurulu AlevilikBektaşilikte-üçüncü kapı ve buna bağlı on makam, mari-
fet ya da marifet kapısıdır. Bu kapı inançta "ikind doğum" olarak algdanan tarikat kapısını izler ve "kutsal kökenle" buluşma aşaması olarak bilince çıkar. Marifeı kapısında Tarın yolundaki tarikat yolcusu; seyrü süluk'un seyr fdlah ve seyr maallah makamlannı yaşar. Seyr fdlah makarnında Tann'da yolculuk yaparak; Tann niteliklerinizi kazarur. Seyr maaDalı makamında ise Tann'yla birlikte yolculuk yaparak; seven sevilende yok olur; her şeyin
tannsal olduğu "birlik" yakalanır.
Sahlbl: Hz.Aii
Marifet Hz. Ali'nin şanına geldi.
Anlamı : Tarikat yolcusunun, gönül sezgisi yoluyla elde ettiği duyular üstü bilgi.
Duyular üstü olarak algılanınasına karşın gerçekte, malifet kapısına ulaşan canın bilgi birikiminin kendiliğinden bir uzantısı olarak gönüle doğan batın bilgi/bilinç; birliği çoklukta, çokluğu birlikte düşünmeyle sağlanır.
Fark kula, cem Hakk'a bağlanır; halkı gömıek fark, Hakk'ı görmek cemdir. Farkı olmayanın kuDuğu, cem'i olmayanın marifeti olmaz. Fark, halkın Hak sayesinde var olduklannı ve varlıklannı koruduklarını anlamaktır;
birlikte çokluğu, çoklııkta birliği görmektir. İnançta gayb, Hakk'ın kendisinden değil, kulundan gizlediği şey olarak algılanır. Gayb a!eıni, duyularla tanınıp algılanabiline alemin ötesinde bulunduğuna inanılan a!emdir. Halk içinde bulunınalanna karşın, tannsal gizeme ulaştıklan için kendilerini halktan gizleyebilerder, yani ariftelr, gayb erenleridir. Hakikate ve marifeıe ermiş arifler algılayabildiği aleme, gayb-ı izafi denir. Tann'dan başka kimsenin bilmediğine inandan,duyularla ulaşılmayan, akıl ve bilgiyle kavrananıayan, yalnızca aşkın gerçekleri olarak algdanan salt .görünmezlik a!emine, "tannsal evren" arılamında gaybı mutlak adı verilir.
Duyularla algılanabilir alemden tannsal aleme, beş
ayn görünür olma durumunu simgeleyen varlık evrenleri sıralanır :
I) Lahut; beş evren sıralamasında ilk sırada yer alan, en yüksek varlık alanı; kesin varlık alanı, tannsal evren; lahut aleıni.
2) Ceberu~ beş evren sıralamasında kesin varlık alanı, tann~ alem durumunda olan lahut'u izleyen, bütün varlıklann Tann bilgisinde toplandığı ikinci varlık alanı;
ıannsal erken bir simgesi olarak algdanan gök katı; ceberut alemi.
3) Melekı1~ beş evren sıralanıasında üçüncü sırada
yer alan; Tann bilgisinde toplanan gerçeklerin açdıp ortaya çıktığı varlık alanı; melekut alemi.
4) Nasut; beş evren sıralamasında dördüncü sırada
yer alan; Tann bilgisinde toplanan varlıklann madde biçimine girerek görünüş alanına çıktığı varlık alan~ nasul alemi.
5) Misal; beş evren sıralamasında son sırada yer alan; bütün varlıklann, biçimleri ve özleriyle en olgun nitelih1e bulunduklan varlık alanı; misal alemi.
Yine inançta, hazerat-ı hanıse olarak bilinen; varlıklann, Tann'dan doğmalanndan, doğup taşmalanndan başlayarJk, insan-ı kamil durumuna gelinceye değin geçirdikleri beş aşama, beş görünür olma hali vardır:
I) Hazerat-ı gaybı-mutlak; heniiz Tann'nın ad ve sı
fatlannın tecelli etmediği varlık alanı.
2) Alem-i ceberut; salt ruhsal alem.
3) Alem-i melekut; nılısal alemle maddesel alem arasındaki geçiş alemi.
4) Alem-i şehadeı; madde alemi.
5) Mertebe-i insan-ı kamil; olgun ve kusursuz insanlık aşaması.
~te Tann yolundaki tarikat yolcusu hicret'e çıktığında bütün bu alemleri/evreleri/varlık alanlannı kateder; duygulanndan ve birey iradesinden sıynlır; benliğini Tann'nın varlığında yokeder. Fena diyan olarak algılanan bu dünyadan hareket eder; fena makanılan olarak bilinen bu dünyaya özgü aşamalan geçer; fena fi'l pir olıır,bütün varlığını mürşidin kişiliğinde eritir; tena fi'l vücut'ta, bütün duygulanndan sıynlarak yokluğun sının
na ulaşır; fena fi'l eh:ıdiyet'te, gerçek varlık katına taşınır ve fena'il fena'da, yokluğun ötesine geçer.
inancı : Adak.
Alevilik-Bektaşiliğin öıünü oluşturan dört inançtan üçüncüsü olan adak, marifet kapısıyla özdeşleştirilir.
Simgesi: Su
Su'dur öğretisine göre, önsöz-sonsuz olarak algdanan ve varlık türlerinin oluşumuna katdan, dört tür öğeden biri; marifeı simgesi.
İmam Cafer Buyruğuna göre insan kökende, her biri kir kapı insanın kökeni durumunda bulunan ve anasır-ı
erbaa adı verilen hava, su, toprak ve ateş'in birleşimin
den oluşur. Bu dört nesne, dört tabana oturur. Ve irısan
dahil varlık türlerinin oluşumuna katumanın ötesinde kimi anlamlar içerir. İnançta; gönül verme, kabul etme suyun uzantısı dunımundadır. Bunun da on özelliği vardır
a) Akıl;
b) Bilgelik;
c) llim;
d) Öğüt;
e) Düşünce;
O Hayır;
g) Kemal;
h) Erdem;
ı) Bağışlama;
i) Cömertlik.
Kavmi : Arifler.
İnsan-ı kamil aşamalanndan üçüncüsünü temsil eden marifeı kapısıyla özdeşleştirilen ve kökenierinin su olduğu kabul edilen, dört tür insandan üçüncü tür insanlar; marifet kavmi. Makalat'a göre; arifler, marifet kavmidir; asdlan sudur. Su andır, antıcıdır; arifler de andır, antıodır.
Ariflerin ibadeıi tefekkürdür; seyirdir; nazar sahibi olmaktır; dünya ve ahireti terkeımektir; nazır ile dep beklemektir; arzulayıp Hakk'a ulaşmaktır.
Tarikat yolunda hakikata ve marifete em1iş olanlara arifler denir. onlar, halk içinde bulunmalarına karşın,
tannsal gizeme ulaşııklan için kendilerini halktan gizleyebilenlerdir.
Yine Makalat'a göre baş arta benzer, gönül Uçmak'a; dünya muhabbet evidir, ahiret nimet evi; gönül marifet evidir, marifet hem dünyadan, hem ahiretten yeğdir. Akıl ay'a benzer, marifet güne benzer, bilimler ise yıldızlara benzer. Marifet ağacının dibi gönülde,başı
gökten yukandadır; marifet ağacınınbaşı ıevhiı, öZÜ imandır; dibi ·yakınlık, kökü ıevekküldür, yemişi ilimdir. Beş hudağı vardır:
. I) Şevk; insan gönlün ün Tarın sevgi5iııden, tarırısal ıecellilerden kaynaklanan coşkusu;
2) Muhabbet; tarikat yolunda yapılan bir işe, eyleme kaışı gönülde uyanan sevgi, bağlılık;
3) İnayet; Hakk'ın kulunu kayııması;
4) İrade!; verilen bir söZÜ, içten gelen bir istekle yerine getirme; söZÜnde durma, sözünün eri olma;
5) Kurbiyet; yol ehli canın, gönlünü Tanrı dışındaki her şeyden anndırarak tannsal niıeliker kazanması ve bu yolla Tann'ya ulaşması.
Kardeşi : Bir Pir'den el tutup kamiller önünde musahip olmakla tarikat ve marifeı ya da tarikat kapısı ve marifeı kapısına kardeş olunur.
Muhasip, ikrar verecek, nasip alacak erkek ve kadı
nın (kan-koca) seçtiği kefil anlamında eşdir; yol arkadaşıdır; yol kardeşidir.
İkrar töreninde, karı-koca birlikte nasip alır; kadın,
bir başka kadının kocasını; erkek ise başka bir erkeğin kansını musahip seçerek meydana girer.
ri Selamı : Esselam-ü aleyküm ey nur-u marifet erenle-
Cünubu : Nefsini bilmemek.
Babası : Hz. Ali
Abdesti : Nefsini bilip Rabbini tanımak.
Makamlar : (3)
I) Edepli olma : Eline-diline-beline sahip olarak kötü hal ve hareketlerden uzak durma.
Alevi-Bektaşi ahlakının temelini oluşturan edep; el,
dil ve bel sözcüklerinin ilk harflerinden üretilmiş olarak algılanır. Bir Alevi-Bektaşiye göre hizmetteki edep, hizmetin kendisinden daha değerlidir. Edep kapsamında üç şey önemlidir.
a) Eline sahip olmak : Hırsızlık yapmama, kan akıtınama anlamında, Alevi-Bektaşi banşçılığının ve cana saygısının bir simgesi durumundadır. Bu yolla bir AleviBektaş! eli, suç işleme aracı olmaktan çıkanp güzellikleri yaratma aracı haline dönüştürmüş olur.
b) Diline sahip olma : Yalan söylememe,sözle insanlan birbirine düşürmeme, kov ve gıybette bulunmama anlamında, Alevi-Bektaşi açıklığının bir simgesi durumundadır. Bu yolla bir Alevi-Bektaş! dili,dedikodu yapma, fııne ve fesada katılma aracı alınaktan çıkanp doğruyu
söyleme, söz güzelliğini yaratma aracı haline dönüştür
müş olur.
_ c) Beline sahip olma : Nefsine sahip olma, zina yapınama anlamında, gayruneşru ilişkilerden uzak durma anlayışının bir simgesi durumundadır. Bu yolla bir AleviBektaş! dnsel organlan, zina aracı olmaktan çıkanp herkesin eşiyle, sevgilisiyle birlikte yaşamasının güzelliklerini yaratma haline dönüştürmüş olur.
Buyruk'a göre elini-dilini ve belini kötü kullanan uğrudur. Uğrunun Dört Kapı Kırk Makam ve on yedi erfuıda yüzü karadır. Uğru dört çeşittir:
a) El uğrusu ; mal uğrusudur, mal çalan kimsedir; Tann katında yüZÜ karadır.
b) Dil uğrusu; bilgiliden bilgiyi öğrenip başkasına
kendisininmiş gibi anlatan, onlan aldatan kimsedir; iki düiiyada yüzü karadır.
c) Yol uğrusu ; bir kfunil mürşitten yolun törelerini öğrenip talipleri kandırarak onlara babalıkldedelik yapan kimsedir; iki dünyada yüZÜ karadır.
d) Gönül uğrusu; bu bir bel uğrusudur; sarkıntılık
edip bir hacının gönlünü çalan; işi bittikten sonra çekip giden kimsedir; Dört Kapı Kırk Makam, on yedi erlcinda
yüzü karadır.
ll) Bencillik, kin ve garazden uzak durma :
a) Tann yolundaki tarikat yolcusunun, ulaştığı marifet aşamasından düşme end~esini/kuşkusunu taşıması ve bu durumdan korku duyması.
Tarikat ehli canda, Tann korkusu yoktur; Tann'ya ulaşma yolunda bir yanlış yapacağı korkusu; bir şeyi
yanlış anlayacağı kuşkusu vardır.
b) Kendine yönelik eleştiriyVsorgulamayı sürekli canlı tutaraklöne çıkararak bencillikten, kinden ve garezden uzak durma.
c) Koruyucu bir korkunun/kuşkunun kuşatıcılığında
her an vicdanını dinleme; ayna olarak algdanan secdede kendiııi izleme; eksikliklerinVkusurlannı sapıama ve yeni güne daha annmış olarak çıkma.
Tann ceıat sıfatı ile kendi yüceliğinVululuğunu/
enginliğini gösterecek ve buna dayalı bir korku yaratacak biçimde insanın gönlünde tecelli eder. Bu Tann'nın heybel durumudur. Tann'nın gönülde, heybet durumunda görünüş alanına çıkmasıyla insan, gaybete girer (kendinden geçer). Gaybet, Tann'da yok olma yolunda bir aşama olarak algılanır; Hakk'tan gelen doğuşlar ve feyizler nedeniyle çevreden ve kendi fızik varlığından soyutlanma biçiminde beliren, her şeyden habeısiz olına durumunu betimler. Gaybet durumuna giren tarikat yolcusu, kalbini Tarın'dan başka her şeyden anndınr; Tann'yla birlikte olmanın huzurunu yaşar. Bütün benliğini Tarın bilincine yönelttiği için çevreden ve bu arada kendi duyulanndan soyutlanır. Bu dünyada alınasına k:uşın, tannsal gizemle öıtülür ve bir bakıma yok olur.
m) Perhizli olma :
a) Hiçbir şeyde aşın olmama/aşıoya kaçınarna.
b) Ulaşılan manevi aşamanın verdiği sarhoşluktan
konınma; bu hazzı yanlış algdayıp kendini yitimıeme.
c) Mahrem olan şeylerden kaçınmaluzak durma.
IV) Sabır gösterme :
a) Bir olgunluk belirtisi, bir aşama olarak algılanan,
Tann'dan başka kimseye yakınınarna.
b) Kutsal gerçeğe giderken aceleci olmama; taşkınlık
yapmama; ölçüyü elden bırakmama.
c) Mürşidin verdiği kadaoyla yetinme; nefsine uyup mürşidinden taşıyamayacağılkaldıramayacağı isteklerde bulurunama.
V) Utanma:
a) Yakışıksız davranışlardan, uygunsuz ~lerden kaçıruna.
b) Kınaruna, ayıplaruna endişesiyle bir şeyi yapmak-tan ya da yapmamaktan sıkdma.
VI) Cömert olma :
a) Bilgisini ehlinden esirgememe.
b) Bilgisinden layık olanı yararlandırma.
c) Bunu bir ibadet olarak algılama ve bu yolla kendini temizleme/an kUma.
Vll) ilim öğrenme:
a) Tarikat yolunda, gönül yoluyla önce kendini, sonra kendi özünde Tann'yı bulma.
b) Sezgisel aklını kullanarak kesin bilgiye ulaşma.
vm Miskin ola:
a) Kendisine hiçbir varlık tanımama.
b) Eyvallah Kapısı'nın kulu olma bağlamında; edilen bir sözü, yapılan bir ~i, gösterilen bir tavn olurnlama/ onaylama/benimseme; razı olma, itaat etıne; teslim olma, bağ !anma.
IX Özünü bilme :
a) Sonamacını alem-i ekber'de bulan ve küçük evren olarak algılanan insanı tanıma.
b) Bu yolla son amacını alem-i asgaı'da bulan ve büyük evren olarak algtlanan iilem'in f.ırkına varma.
c) Bu bağlamda Tann'nın bütün sıfatlannın insanda tecelli ettiğinin aynınma emıe.
Alevilerde-Bektaşilerde "gönül bilgisi", özünü bilmenin bir koşulu durumundadır. İnançta gönül bilgisiyle donanmış yol ehli can, kendinin yüceltilmesinin bir ürünü olan ve büyük evren adıyla andan; batında, Tann adına tasarrufta bulunan kutbun teııinden/canından baş-
ka bir ff-Y olmayan, tannsal alenıle buluşmak ister. Çünkü o, kendi kanıtıdır; bu yolda yürümesine engel oluşturan şeriatı yadsır.
X) Arif olma :
Tann'nın; gönül bilgisi, duyarlığı, derinliği yoluyla kendisiyle bütOnleşnıesine izin verdiği ve bu yolla, kendi yüce varlığını· görebilmesi lütfunu sağladığı, kendi özünü tatnıanın zevkini verdiği, yüksek olgunluk aşamasına ulaşma.
....
Arifın ilahi Hakk'ın özünü tatması durumunda; bilenle bilinen, tek bir varlık olur. Arif bu konuma, kendiliğinden ya da bilimle/öğrenimle değil, duyuş ve seziş
yoluyla yükselir; bilgi ötesindeki dünyada olup bitenleri bilıııe yeteneğine kavuşur.
Tann ya da tarikat yolcıısuna görünen ve onu yolda yüce aşamalara taşıyan kemal halleri dörttür :
a) Feth-i karib; kula açılan ve onu nefsin dereceleri~e taŞıyan kalp makamı;
b) Feth-i kudret; tarikat sevgisini yayarak gönülleri açma, ruhlan ışıklandırma, Ali sevgisini çoğaltnıa;
c) Feth-i mutlak; zat-ı ahadiyet'in (Tann'nın) tecellisi.
d) Feth-i mübin; kula açılan vel:1yet makamı.
HAKİKAT KAPISI
Hakikat inançta, Hakk'ın tarikat yolcusundan özelliklerini alarak yerine kendi özelliklerini koymasıyla elde edilen ff-Ydir. Hakikat bir ilham makarrudır. ilham, kulun kendi isteği, gücü ve çalışmasına bağlı olmaksızın, doğ
rudan Tann vergisi olarak kalbe atılan, gönüle doğan
anlam, sezgi, bilgidir. Akıl ve duyulann aracılığı olmaksı
zın, tannsal gerçeklerin ve sırlann, varlık ve olayların içyüzünün, Velinin gönlüoe doğması biçiminde algılanır.
ilham, ancak annmış günüilere iner. Akıl ve duyu yanılgılanndan uzak olduğu için, ilham'da aldanma ve yanılma payı yoktur.
Akılla çelişir gibi görünen bir dımını aslında bir göıiintüdiir. Şeriat ve tarikat kapılannda akılla donanan ve artık fazlaca bir düşünme eyleminde buluruııadan da
akılla gidilen süredn sonuçlanna ulaşabilen insan, üretici insandır. Bu üretici insan marifet kapısıyla birlikte ve inanç 'k.ınalında, Hakk'la Hak olmayı amaçlayan bir varlık olarak öne çıkar. Sezgileriyle yürüyor gözükiir. Daha doğnısu genelde marifet kapısıyla, özelde hakikat kapı
sıyla Tann yolundaki tarikat yolcusu; inanç varlığı ile somut varlığının üst üste örtüşnıesi sürednde, normal insanlardan farklı kimi yetilerle, doğa üstü güçlerle donanınaya başlar. Bu durum, halk adına, topluluk adı
na kimi misyonlan yüklendiğini gösterir. Yüklendiği misyanun gücü,birey gücünün üstünde olduğundan, üstelik bu misyon akılla/mantıkla çel~en zaman ve mekanda gezdirildiğinden, bakıldığında duyulur ötesi bir kanalda ilerleniyormuş izleninıi uyandınr. Aklın altyapı görevi üstlendiği bir zeminde; toplumsal güç, inanç yaratısı biçiminde öne çıkar.
Gizli, örtük ve perdelenmiş olan ve toplumsal güçle giydirilmişi dunımda bulunan tannsal gerçeği açığa çıkarmak, hakikat kapısındaki can ehli için bir tür keşif olarak algılanır. Tann'nın kendine bağışladığı esin kayııağı
ile sıradan insanlara kapalı olan gerçekleri kavrayabilir. Böylesi bir durunıda Hakk'la arasındaki perde ortadan kalkar. Tarikat yolcıı~ıınıın, gizli hakikatı açığa çıkarması
üç aşamada gerçekleşir:
1) Aklın kesin kanıt kııllanarak, Tann hakkında kesin bilgi salıibi alınası (muhadara-ilm el-yakin);
2) Açıklama ve bilim yoluyla bilme (mülcişefe-ayn
el-yakin);
3) Tann vergisi olan bir esinle aracısız bil_me (miişahade-Hakk iii-yakin).
Görüldüğü gibi Hakk'la olan insan-ı kamil; zaman ·ve mekandan bağımsızdır. Buna karşın insan-ı kamil dı
şında kalan her ff-Y, yani Tann'nın birliğinin dışında kalan çokluk, çokluğun oluş ve yok oluş yasaları, zaman ve mekan kalıplarına bağımlıdır. İnsan-ı kamilin bu özelliği onun, çizdiği yııvada, ilahi nunın tecelli edip nefuin ölmesiyle bir gönül yaşamı başlar. Böylesi bir gönül yaşamı süren mürşidin, gönülleri ferahlandıran manevi gücü, nefes olarJk algılanır. Nef.~iyle bir miir.~t şunlann anlatmak ister :
1) Bizler, bizi edebi gerçeğin öZÜne götüren birlik dolusunu içtik, bu nedenle şaraba gereksinmemiz kalmadı. Asıl gerçeğe, edebi gerçeğe ulaşarak Hakk'a kavuş
tuk; bunun için mihraba gereksinmemiz kalmadı.
2) Bizim yolumuzda canın önemi yoktur, biz cananı anyoruz. Gördü Kabe bilir, gönüle ulaşma yolunun ku
rallanna uyanz. Biz bu nedenle insana secde ederiz, bizim için bundan başka bir ibadet biçimi yoktur.
3) Kuran'ın gerçeklerini ortaya çıkaran bizleriz. Biz Kuran'ı insanın yüzünde bulur ve oradaki Kuran'ı okuruz. Bize başkaca bir Kuran gerekmez.
4) Bizler, ebedi gerçekler peşinde koşmaktan yanıp yakınan ama yılınayan iıısanlanz. Ezelde evet dedik ve bu söZÜmüzden asla dönmeyiz. Biz zaten meleklerle dostuz. Bu nedenle günah-sevap melekleri bizim günahımızı-sevabımızı yazmayı bırakmıştır.
Bu kısa açıklamadan sonra nasip almış bir AlevininBek1aŞinin Alevi süreğinde/Bektaşi yolunda geçtiği aşa
rnalann gönül kayıtlannı içeren Dört Kapı Kırk Makam öğretisinin, dördüncü kapısını irdelemeye gir~ebiliriz.
Dört Kapı Kırk Makam üzerine kumlu AlevilikBektaşilikte, dördüncü kapı ve buna bağlı on makam, hakikat ya da hakikat kapısıdır. Bu kapı inançta kutsal köken'le buluşma olarak algılanan marifet kapısını izler ve tannsal illemin gücü içinde erime olarak bilince çıkar.
Bu Hak ile yaşama olgusudur. Tann yolunda manevi yolculuğuna çıkan tarikat insanı hakikat kapısına ulaştı
ğında; seyr illailah (Tann'ya yolculuk), seyr fıllah (Tann'da yolculuk) ve seyr maailah (Tann ile birlikte yolculuk) seyrü sülük aşamalannı tamamlamış ve seyr aniilah (Tann'dan yolculuk) aşamasına ulaşmış olur.
Hakikat KapLsı : Dört Kapı öğretisine göre, insan-ı
lci.mil aşamalan sıralanıasında dördüncü sırada yer alan ve muhiplerle özdeşleştiıilen; Hakk'ı görme, tannsal illemin gücü içinde erime evresi; hakikat.
Tannsal alemin gücü içinde erime; tannsal özde ölümsüzlüğü anlatır; bu bir beka dıınımudur. Beka öğretisi en belirgin biçimini Hallac-ı Mansur'da (857-922) alır.
Onun "Enel Hak" söZÜ beka'nın, Tann'nın kendisi oldu-
ğu anlanuna gelir. Beka durumuna ulaşan kul, Tann'nın varlığıyla var; O'nun ezeli ve ebedi oluşuyla ezeli ve ebedi olur.
Sahibi : Hz. Ali
Hakikat, Hz. Ali'nin şanına geldi.
An1amı : Batına, tarikata ilişkin bilgi.
Simgesi : Toprak; Sudur öğretisine göre, onsuzsonsuz olarak algılanan ve varlık türlerinin oluşumuna
katılan, dört tür öğeden biri; hakikat simgesi.
İmanı Cafer Buyruğuna göre insan kökende, her biri bir kapı insanın kökeni dunımunda bulunan ve anasır-ı
erbaa adı verilen hava, su toprak ve ateş'in birleşimin
den oluşur. Bu dört nesne, dört tabana otunır. Ve insan dahil varlık türlerinin oluşumuna katılmanın ötesinde kimi anlamlar içerir.
İnançta toprak, Şah-ı Merdan Ali'dir. Velilik ve kerameti o ortaya çıkamuştır. Toprak insanoğluna sunulmuş
en yüksek varlıktır; bu nedenle toprak olmak, ~inin
öZÜnü bilmesidir. Kişinin mhundaki hıızur, toprağın
uzantısı durumundadır. Tann cenneti onun üzerine k1lrmuıtur. Toprak en yüce bilimin aynntılı kitabıdır. Toprağın on özelliği vardır.
1) Yoksullan gözetici olma;
2) Hayır öğütlü olma;
3) Adil olma;
4) insanı olma;
5) Rızadan geleni nıır bilici olma;
6) Bilim sahibi alına;
7) Hakikatı sayan olma;
8) Hakk'a yakın olma;
9) Andında dunna ve
10 ) Vefalı olma.
inancı : V11~lat.
Alevilik-Bektaşiliğin özünü oluşturan dört inançtan biri olan vııslat, hakikat kapısıyla özdeşleştirilir.
İnançta vııslat'ın ikili anlamı vardır :
a) Tarikat yolunda tüm manevi aşamalan geçerek Tann'ya ulaşma; visal-i Hak.
b) Tannsal ülkeden ayn düşerek gövdeye giren ruhun, gövdeden çıkarak yeniden tannsal ülkeye dönmesi; Hakk'a yürüme.
Kavmi :· Muhipler; insan-ı kamil aşamalanndan dördüncüsünü temsil eden hakikat kapısıyla özdeşleştirilen
ve kökenierinin toprak olduğu kabul edilen, dört -tür insandan dördüncü tür insanlar; harika! kavmi.
Makalat'a göre muhipler, hakikat kavmidir. Asıllan topraktır. Toprak, teslim-i nza anlanuna gelmektedir. Mulıipler de teslim-i nza olmak durumundadır. Muhiplerin ibadeti münacattır; seyirdir; müşahededir; arzulannı yenmektir; Hakk'ı bulmaktır; halleri birikip bir olmaktır.
Kardeşi : Talip üzerinde pir hakkının varlığını kabul etmekle hakikat ya da hakikat kapısının kardeşi olunur.
Selamı : Fsselam-ü aleyküm ey nur-u hakikat erenleri.
Cünubu : Kendi ayıplannı örtüp başkalannın ayıplannı açmaktır; aklı ile bildiğine kalbi ile onaylarlığına
inanmamaktır.
Babası : Muhammet Mustafa.
Ahdestl : Kendi ayıbını görüp başkalannın ayıbını
örtmek.
Makamlar : (4)
I) Türhan olma (Toprak olma ) :
a) Herkesin ayak toprağı anlamında alçakgönüllü olma.
b) Tann'dan gelen her şeyi gönill hoşluğuyla karşılama.
c) Tann'nm hoşnutluğıınu, onayını kazanma.
d) Kendini yol kurallanna bırakma; teslimiyete enne.
II) Tüm insanlan bir gönne :
a) İnsanlar arasında din, dil, ırk ve dns aynmı yapınama
b) Tüm insaniann inançlanna hoşgörüyle bakma.
m) Elinde;ı gdeni esirgemerne :
a) Elinden gelen bir hizmeti, yardırnı vermekten! yapmaktan kaçınmama.
b) Verici olma.
IV) Kimsenin ayıbını gönneme :
a) İnsanlan iyi ve üretid yanından yakalama.
b) İnsanların kusurlannı, ayıplannı örtücü olma; onlan çoğaltıcı!yayıa olmama.
V) Tevhit anlayışında olma :
a) Bütün varlık türlerinin Tann'da "bir" olduğuna
in anma.
b) Tann'dan başka varlık tanımama.
c) Tann'nın birliğine ve Ali'nin Tanrı'nın Yelisi olduğuna inanrna.
d) Tann'nın görüntüsü durumunda bulunan canlı
cansız tüm varlıklan sevme; bunu bir ibadet olarak algılama.
Tevhidin üç aşaması vardır :
1) Telkin : Şeriat kapısından tarikat kapısına girme olarak algılanır.
2) İlbas : Tarikat kapısından marifet kapısına girme olarak algılanır.
3) Ahadiyet : Marifet kıpısıııJan hakikat kapısına
girme olarak algılanır.
Ali'nin Tann'nın Yelisi olduğunu vurgulayan ve cemlerde müzik eşliğinde söylenen şiiriere tevhit denir. revhidin yaygın söyleneni yedi mısradan oluşur :
ra ila/e illailah
Ali Mürşid Ali Şah
Ali Hayder Ali Şah
Ali Esed Ali Şah
Ali Şfrdir ali Şah
Eyvallah Şahım Eyvallah
La ilahe illailah
!m----------------------------~----------
VI) Vahdet-i mevcut anlayışında olma:
a) Tann'ya yakın olma; Tann'yla "bir" olma.
b) insan Tann-Evren üçlüsünden oluşan "birliği"
Tann olarak algdarna.
Varlığın birliğini, yaratama yaratılanın bir olduğunusavunan vahdet-i vücut, daha çok Anadolu ve İran'da gelişme olanağı buldu. likçağ Anadolu Yunan düşüncesinin yanı sıra İslarrdık öncesi Türk, Eski İran ve Hint inanışlannın bir sentezi olarak biçimlenene vahdet-i vücut, bir tasavvuf akımı olarak gelişti. Alevllik-Bekta~lik bu inancı tasavvuf yoluyla aldı. Ve onu, Ali'nin ki~liğinde
daha da somutlaştır<lı.
Vahdet-i Vücut biçiminde öne çıkan ilk dönem tasavvuf anlayışı, Alevilik-Bektaşilik inancında vahdet-i mevcut biçimini aldı.
Vahdet-i mevcut anlayışında; oluşturan da , oluşan da, oluş da birdir Cinsan-Tann-Evren üçlüsünden oluşan birlik); Tann'dan başka mevcut yokiur (La mevcudu illallah). Varlık tektir, birdir; yarataola yaratılan özd~tir. Yaratma yoktan var etme değil, gizlilik'ten görünüş alanına çıkma dır.
Görünüş alanına çıkan Tann, varlıklann en olgunu, en yücesi olan insanda, daha belirgin bir nitelikte kendini gösterir. Bu nedenle varlıklar arasında Tann'ya en yakın, öz bakırnından O'nun eşit olan insandır. insanda bulunan düşünme ve yargılama yeteneği, Tann iradesinin bir bölümüdür. Bu yüzden insanla Tann, eş varlık
düzeyindedir. İnsan Tann'nın konuşan dili, söyleyen ağ
zıdır; özeesi insan,konuşan Tann'dır.
Vahdet-i mevcut anlayışında, varlık türlerinin var olmasından önceki sureti, yani Tann'nın bilgisindeki değişmez sureti, ayan olarak algılanır. Tann'nın bilgisi ve varlık türlerinin sureti, sonsuz ve kalıcıdır. Buna karşın,
varlık türlerinin bizim görebildiğimiz varlığa dönüşümü
sordudur. Bu nedeille gerçek varlık, ayan-ı sabite'dir. Baktığuruzda gördüğümüz varlık türleri, ayan,ı sabite'nin var görünmesinden başka bir şey değildir.
Tannsal esinle olgunluk aşamasına ulaşıldığında kazandan; belli bir dönemle sınırlı olmama, belli bir süre-
nin değil tüm zamanın içinde (anda, geçmişte ve gelecekte) var olma durumu kazanılmış olur. Bu durum, Tann'nın kendine dost kıldığı ve verdiği ilhamla yaratıcı varlığına kattığı Velllerin aşamasını, vetayet makarnını belirler.
VII) Manayı bilme-Sırn Öğrenme :
a) Gönül sezgisi yoluyla duyular üstü bilgiye ulaş
ma; marifete erme.
b) Batın bilgisini, tarikat bilgisini öıümseme; hakikate erme.
c) Nefsin isteklerin. i en sıynlıp derin düşüneeye dalarak, "Tann Evi" olarak tanımlanan gönülde tecelli eden gayb durumundaki şeylerin, yani Hakk'ın gayb durumuna getirdiği ancak halk'a bildim1ediği şeylerin aynınma
vam1a; sırra em1e.
d) Ulaştığı manayı, erdiği sım, ehil olmayandan sakınına; sım sır etme; takiye sahibi olma.
Asıl gerçekler, görünür olanın ötesindeki sırlardır. Bu sırlara, Tann yolunda tarikat yolcusu olmakla ulaşılır. insanda gönül, tannsal bilgi alanı; ruh, sevgi alanı; sır ise aşkın gerçekleri sezme alanı olarak algılanır. Gönül göıü açık olanlar; gayb aleminin işaretlerini,belirtilerini kendi iç dünyalannda sezebilirler. Bu durumdaki bir insan, sır
ra em1iş bir mana adamıdır. Sına em1iş mana adamının gönlüne, gayb aleminden tannsal bir lütuf olarak, insanı
kendinden geçiren anlarnlar gelir. Bu bağlamda insanın
üç türlü niteliği vardır:
a) Füller (davranışlar) ; insan kendi iradesiyle kaza-nır.
b) ahlak (huylar); doğuştan gelir, ancak harcanan çabalara bağlı olarak deği~r.
c) Alwal (haller); gayb aleminden tannsal bir lütuf olarak gelir; insanı aşka uğratarak kendinden ge~irtir,
mest eder, aklını elinden alır.
Sırra em1iş mana adamı, Kab-ı Kavseyn olarak bilinen Hakk'a ulaşmayı engelleyen bir ölçü olarak algıla
nan Tanrı ile insan arasındaki uzaklığın ötesine geçmiş
bir insan-ı kamildir. İnsan gördü, Tann'nın tecelli ettiği
yerdir. Kendini Hakk'a vererek cezbeye kapılan biri için lcib-ı kavseyn, Tanrı'ya kavuşmayı önleyen bir engel durumundadır. Tanrı yolundaki tarikat yolcusu, bu uzaklı
ğın ötesine geçmezse, Tanrı'dan uzak kalmış kabul edilir. Genelde ise günah ortamı olarak algılanan toplumsal yaşamidünyasal yaşam; Tanrı'ya gid~te bir engel olarak belirir. Dün}ıa sevgisi ve dünyaya duyulan ilgiden sıyrılamadığı sürece salik, geçid varlıklar aleminden kurtularak v.ahdet'e ulaşanıaz.
Tanrı düşüncesini daha içten ve derinden yaşayabil
mek için, günah işleme ortamından uzak, ayrı yaşanıa
biçiminde uygulanan inziva, özünde doğal yoldan bir sapmadır. Dalıa doğrusu doğal olanı yakalanıak için, çok güçlü bir irade isteyen doğal olandan ayrılmayı devreye sokarak insaiu eğitmek anıaanı güden bir eğitim
yöntemidir. Genelde iki şekilde anlaşılır ve uygulanır:
a) Halk içinde Hakk'la olma; beUi olgunluk aşamasına gelm~ tarikat yolcusu tarafından uygulanabilir.Tarikat yolcusu toplumun içinde, ~inde gücündeyken bile yalnızdır ve Tanrı'yla birliktedir. Bu anlamda dünyada bir başınıdır ve gariptir; herşey elinde olsa bile hiç bir şeyi yoktur.
b) Dünya nimetlerinden uzakta bir başına yaşanıa;
tarikat yaşamına yeni girenler, yeterli olgunluk aşanıasına ulaşmamış olanlar için bir yükselme ve annma yöntemi durumundadır. Daha çok tekketerde belli süreler için çile evi'nde geçirilen bir yaşama biçimidir.
VIII) Seyrü süluğunu tamamlama :
a) Seyrü süluk aşamaları sıralamasında dördüncü sı
rada yer alan ve Tanrı'dan halka dönme olarak algılanan seyr anillah (Tanrı'dan yolculuk) aşamasını tamamlamış
olmak.
b) Gerçek, gerçek olmak; gerçekle gerçek olmak. Manevi olgunluğa ulaşan tarikat yolcusunun ruhu/canı;
tanrısal görüntüleri gözlemlemek için gayb alemine seyahete çıkar. Tarikat yolcusunun seyrü süluğu, yani manevi yolculuğu dört aşanıada gerçekleşir:
a) Seyr illailah (Tanrı'ya yolculuk); beşeri isteklerden sıyrılarak tanrısal iradeye te~lim alına
b) Seyr fıllah (Tanrı'da yolculuk); tanrısal nitelikleri kazannıa.
c) Seyr maallah (Tanrı ile birlikte yolculuk); ikiliğin
ortadan kalkarak her şeyin tanrısal olması.
d) Seyr anillah (Tanrı'dan yolculuk); Tanrı'dan halka dönerek birey/toplum hizmetine adannıa; hizmetli alına;
rulılar aleminden beşeriyel alemine dönerek kendine gelme.
IX Gerçeği gizlerneme :
a) Sohbette, muhabbette hakikat sımnı Hakk'tan halka taşıma.
b) İnançtan akla atlama; aklın kılavuzluğunda lcimil toplumu yaratmaya koyıılma.
X) Münacat ve ınüşahede:
a) Tanrısal sırlan ve tecellileri seyretme; bu yolla tanrısal alemi gömıe.
b) Her an, Tanrı Evi olarak algılanan gönül de Tanrı ile söyleşide bulunma.
c) Tankat ıılııhnnı övme, onlar.ı bağlılıklannı bildimıe.
KAYNAKlAR
Buyruk'a göre şeri:ıt kapısının makamlan : I) inanıp iman getinne; 2) ilim öğrenme; 3) ibadet etme; 4) Kazanç yeme; 5) Haramd1n sakmına; 6) flıyız ve nifaz durumunda karısına yakın olmama; 7) Şeri:ıt evine ginne; 8) Şefkatli olma; 9) Pak yiyip pak giyme 10) iyilik byurma'dır.
Makalat'a göre şeriat kapısının makamları: 1) İman getirme; 2) ilim öğrenme; 3) Namaz, zekat, oruç tutma, hacca varma, gaza eyleme, cenabetten armına; 4) Helal kisbetnıe, riyabı haram eyleme; 5) Nikalı kılına; 6) Hayz'ın ve nifaz'ın nikahını lıaremeyleme; 7) Sünneti cemaat olma; 8) Şefkaıli olma; 9) Arı giyme, arı yeme ve 10) Emr-i maruf olma ve yaramaz işlerden sakmına'dır.
2 Buyruk'a göre tarikat kapısının makamları : 1) Mürşitten el alıp tövbe kılına; 2) Talip olma; 3) Saçına ve giysilerine önem vemıeyip dünya nimetlerine bağbnmama; 4) Sabir olma; 5) Hürmeıli olma; 6) Korku duynıa; 7) Tanrı'dan umut kesmeme; 8) Hidayete emıe; 9) Toplum içinde uyumlu olma, öğüt dinleme, sevecen olma; 10 ) Aşk, şevk ve sefa.
Makalat'a göre ıarikat kapısının makamları : I) El alıp tövbe kılına; 2) Mürit olma ; 3) Saçın giderme, lihasını
giyme; 4) Mücahede, göyünme; 5) Hizmet etme; 6) Korku duymu; 7) Umut tutma; 8) Hırka, zenbil, makas, seccade; ibre~ hidaye~ 9) Makam salıibi olma, cemiyet sahibi olma, nasihat salıibi olma, muhabbet salıibi olrna; ıo) Aşk, şevk ve fakirlik
3 Buyruk'a göre marifet kapısının makamlan: 1) Edep; 2) Heybet; 3) Sabır; 4) Kanaa~ 5) Utanrnak; 6) Cömertlik; 7) ilim; 8) Teslim ve rızacia olmak; 9) Marifet ı O) Kendi özünü bilınek'tir.
Makalat'a göre marifet kapısının makamları : 1) Edep; 2) Korku; 3) Perihizkarlık; 4) Sabr-u kanaa~ 5) Utannıak; 6) Cömertlik; 7) İlim; 8) Miskinlik; 9) Marifet ıo ) Kendi özünü bilnıekt'ir.
Arsel İlhan, Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet ~yışına/Şeriat Devletinden Laik Cumlıuriyete, (2. Baskı) Istanbul 1993.
Atalay Besim, Be~1aşilik ve Edebiyatı, Ant Yayınları (2. Baskı), İ~ıtanbul 1991
6 Aydın Erdoğan, Nasıl Müslüman Olduk? Başak Yayınları (7. Baskı), Ankara ı994
7 Bezirci Asım, Pir Sultan, İstanbul 1986
8 Birdoğan Nejat, Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik, Hamburg Alevi Kültür Merkezi Yayınları (1. Baskı), 1990
9 Birge Jolın Kingsley, Bektaşilik Tarihi, Ant Yayınları (Türkçe 1. Baskı), İstanbul 1991
ıo Bulut Faik, Allah Devletinde Demokrasi, Tüm Zamanlar Yayıncılık (2. Baskı), İstanbul ı993
ll Buyruk (Hazırlayan: Fuat Bozkurt), Anadolu Matbaası (1. Baskı), İstanbul 1982
ı2 Çağatay Neşe~ Bir Türk Kurumu Olan Alıilik, Türk Tarilı Kurumu, Ankara ı989
13 Dierl Anton Jozef, Anadolu Aleviliği, Ant Yayınları (Türkçe 1. Baskı), istanbul ı990
ı4 Dursun Turan, Ta~u Can Çekişiyor/Din Bu (l-ll-lll-IV), Kayııak Yayınları, Istanbul
ıs Eröz Melırne~ Eski Türk Dirıi ve Alevilik Bektaşilik, Türk Dünyası Araştırınalın Vakfı, İstanbul ı992
ı6 Eyupoğlu İsınet Zeki, Bütün Yönleriyle Bekta~likAievilik, Yerıi Çığır Kitabevi (1. Baskı), İstanbul 1990
17 Eyupoğlu İsınet Zeki, Bütün Yönleriyle Tasavvuf, Tarikatlar ve Mezhepler Tarihi, Der Yayınları (1. Baskı), istanbul 1990)
18 Eyupoğlu İsınet Zeki, Şeyh Bedrettin Varida~ Der Yayınları (3. Baskı), istanbul ı991
19 Eyupoğlu İsınet Zeki, Günümüzde Alevilik, Nefes Yayınları (1. Baskı), İstanbul 1995
20 Eyupoğlu Sabahattin, Er~at Azra, Başgöz İlhan, Özkırırnlı Atilla, Pir Sultan Abdal, Istanbul 1997
21 Fuat Melırne~ Pir Sultan Abdal, İstanbul 1997
22 İmam Cafer Bııyııı!;'ll (Yayma Hazırlayan : Esat Korkmaz), Ant Yayınları, İstanbııl-1997
23 İmam Cafer Bııyruğıı, İstanbııl Merdivenköy Şalı~'Uiıt Sultan Dergalıı Konıma Onarına ve Yaşatma Derneği Yayını/3 (1. Baskı) İstanbul 1993
24 İmam Cafer-i Sadık Buyruğıı, (Hazırlayan : Adil Ali Atalay), Can Yayınları (3. Baskı) İstanbııl
25 Kaleli Lütfi, İnanç Boyutuyla Alevilik, Can Yayınları (1. Baskı) İstanbul 1995
26 Korkmaz Esa~ Alevilik-Bekta~lik Terimleri Sözlüğü, Ant Yayınları (2. Baskı), 1994
27 Korkmaz Esat, Alevi Süreğinde/Bektaşi Yolunda Enel Hak, Nefes Yayınları (1. Baskı) ı995
28 Korkmaz Esa~ Alevi Felsefesi, Pencere Yayınları, İstanbul - ı997
29 Korkmaz E>at, İnsan Tanrı, Pencere Yayınları, İstanbıılı997
30 Korkmaz E>a~ Kırklar Cenıi, Şah~'Ulu Sultan Dergalıı Yayınları, İstanbul-1997
31 Korkmaz Esat, Dört Kapı Kırk Makam, Şahkulu Sultan Dergalu Yayınları, 2. Baskı, istanbul-ı998
32 Küçük Mura~ Cemaat-i Tahtacıyan, Nefes Y.1yınları (1. Baskı), İstanbul 1995
33 Makalat ve Mü~ılünıanlık, (Çeviri: Melıınet Yaman), Ayyıldız Yayınları (1. Baskı) Ankara, ı994
34 Massigrıon Louis, Hallac-ı Mansur, (Derleyen: rıiyazi Öktem), Ant Yayınları (1. Baskı), İstanbul 1994
35 Melikolf frene, Uyur İdik Uyandılar, Ceın Yayınevi (1. Baskı) istanbul 1993
36 Noyan Bedri, Bekta~ Alevilik Nedir, Sanat Kitabevi (Genişletilmiş 2. Baskı), Ankara 1987
37 Otyam M. Tevfik, Bektaşiliğin İçyüzü, Maarif Kütüphanesi, c:l-2 (9. Baskı), İstanbııl
38 Özkırırnlı Atilla, Alevilik-Bektaşilik/Toplumsal bir Başkaldırının İdeolojisi, Cem Yayınevi (2. Baskı), istanbul 1993
39 Öztelli Cahi~ Pir Sııltan AbdaVBütiin Ş!ırleri, İstanbul 1977
40 Pir Sultan Abdal divanı, (Biyografı: Esat Korkmaz), Ant Yayıııl:ırı (1. Baskı), İstanbul 1995
41 Sümer Faruk, Oj;'llzlar!fürkmerıler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, istanbul 1992.
42 Tanilli Server, İsbm Çağınuza Yanıt Verebilir mi? Cem Yayınevi (6. Baskı), İstanhul 1995
43 Tanilli Server, Voltaire ve Aydınlanma, Cem Yayınevi (1. Baskı), İstanbul 1994
44 Tenıren Belkıs, Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, T.C. Kiiltür Bakanlığı yayıııları/1678 (1. Baskı) 1994
45 Tenıren Belkıs, TasJvvuf Düşüncesinde Demokrasi, T.C.
Kültür Bakanlığı Yayınları/1731 (1. Baskı) 1995 46 Türkiye Tarihi -I-Osmanlı Devletine Kadar Türkler, Cem
Yayınevi, İstanbul 1993
47 Ulusoy Celalettin, Rünkar Hacı Bektaş Veli ve AleviBektaşi Yolu, Akademi Matbaası (2. Baskı), Haabektaş, 1986
48 Vilayetname (Yayma hazırlayan : Esat Korkınaz,) Ant Yayınları (1. Baskı) İstanbul 1995
49 Yüz Soruda Alevilik! Aleviliğin Temelleri, Hamburg Anadolu Alevileri Kültür Birliği (1. Baskı), 1995
50 Zelyut Rıza, Öz Kaynaklarına Göre Alevilik, Yön Yayıncılık (6. Baskı), istanbul 1992