Upload
others
View
22
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
3
KURULLAR
KONGRE BAŞKANLARI
Prof. Dr. Oğuz Polat
Prof. Dr. Havva Karagöz
DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. Oğuz Polat
Prof. Dr. Havva Karagöz
Av. Kaan Apak Altıntop
Cem Turhan
Av. Hande Yavuz
Ar. Gör. Cem Uysal
Ar. Gör. Salih Günler
Ar. Gör. Sercan Çavuşoğlu
Ar. Gör. Ece Alpay
KONGRE SEKRETERYASI
Apak Kerem Altıntop
Lerzan Tuğdem Berna
Tuğba Duvar
Buket Zengin
DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Nur CENTEL– Koç Üniversitesi
Prof. Dr. Özlem ÇAKMUT – Özyeğin Üniversitesi
Prof. Dr. Bihterin DİNÇKOL – Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Yener ÜNVER – Özyeğin Üniversitesi
4
Prof. Dr. Şeyda AKSEL– Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Gökhan ORAL – İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Halis DOKGÖZ– Mersin Üniversitesi
Prof. Dr. Ersi Abacı KALFOĞLU– İstanbul Yeniyüzyıl Üniversitesi
Prof. Dr. Hakan KAR – Mersin Üniversitesi
Prof. Dr. Kerem DOKSAT – Beykent Üniversitesi
Prof. Dr. Ümran TÜZÜN – İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Nadi BAKIRCI– Acıbadem Üniversitesi
Prof. Dr. Ayfer Uyanık – MEF Üniversitesi
Prof. Dr. Şanda ÇALI– Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi
Prof. Dr. Murat YAYLA – Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Yasemin ALANAY– Acıbadem Üniversitesi
Prof. Dr. Işıl BAŞ– Boğaziçi Üniversitesi
Prof. Dr. Levent AVTAN – İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. İnci User – Acıbadem Üniversitesi
Prof. Dr. Ozan Erözden – MEF Üniversitesi
Doç. Dr. Güçlü Akyürek – MEF Üniversitesi
Doç.Dr. Işıl PAKİŞ – Acıbadem Üniversitesi
Doç. Dr. Figen Demir – Acıbadem Üniversitesi
Doç. Dr. Şeyda DÜLGERLER– Ege Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Neslim DOKSAT– Beykent Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Güliz KOLBURAN– İstanbul Aydın Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Asiye Selcan Ataç – Maltepe Üniversitesi
Kongre Web Sitesi: www.siddetianlamak.com
İMDAT | Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği: www.imdat.org
MEF Üniversitesi: www.mef.edu.tr
5
İÇİNDEKİLER
Kurullar ………………………………………………………………………………………………. 3
Kongre Davet Metni …………………………………………………………………………… 6
Bilimsel Program ……………………………………………………………………………….. 8
Sözlü Sunumlar ………………………………………………………………………………….. 11
Poster Sunumlar …………………………………………………………........................ 15
Bildiri Özetleri ……………………………………………………………………………………. 22
İMDAT | Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği …………………………… 105
MEF Üniversitesi ………………………………………………………………………………… 106
6
Kongre Davet Metni
Değerli Katılımcılar,
Gerek gündelik hayatımızda gerek toplumsal boyutuyla küresel çapta şiddetin her türlüsünü yoğun ve acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz bir yılın ardından, yeniden şiddeti anlamak ve bir kez daha şiddet konuşmak için sizlerle bir araya gelmek istiyoruz.
İnsanlık tarihinin en başından beri şiddet; bazen güçlünün güçsüze, bazen de güçsüzün güçlüye ve hepsinden önemlisi insanın kendisi gibi olmayana yönelttiği bir kuvvet dışavurumu olarak var oldu. Şiddeti anlamak, onu ortadan kaldırmak için alınacak tedbirlerin tespitinde vazgeçilmez derecede önemlidir. Bu sebeple bizler bu tedbirleri doğru saptamak adına şiddet sorununu ısrarla konuşmak, tartışmak ve çözüm önerileri üretmek zorundayız.
Şiddet sorunu ile ilgili, 2015 yılının Kasım ayında “I. Ulusal Şiddeti Anlamak Kongresi”ni düzenledik. Bu kongrede farklı alanlardan geniş bir katılımla, şiddetin sebepleri, etkileri ve çözüm önerilerini tartıştık. 2017 yılının Mart ayında ise “II. Ulusal Şiddeti Anlamak Kongresi”ni düzenledik. Bu kongrede toplumsal cinsiyet ve cinsiyet ayrımcılığı kavramları üzerinden, cinsel yönelim, cinsel kimlik gibi kavramların ‘şiddet’ ile ilişkisini ve bu konulara ilişkin çözüm önerilerini sunduk. Şiddet devam ettiği sürece, biz şiddeti tartışmayı ve çözmek için çare aramayı sürdüreceğiz. Bu sebeple bu yıl da III. Ulusal Şiddeti Anlamak Kongresi’ni düzenliyoruz. Bu yıl düzenleyeceğimiz kongrede, şiddeti, şiddetin taraflarını, nedenlerini, etkilerini ve sonuçlarını tespit etmeye çalışacak ve çözüme belki bir adım daha yaklaşacağız.
Bu yılki ana temamız “Mağdur-Saldırgan İlişkisi” olacak. Şiddeti ortadan kaldırmanın yolu şiddeti anlamaktan geçer. Şiddeti anlamak için ise saldırganı ötekileştirmek yerine, mağdur ve saldırgan arasındaki ilişki dinamiğini en ayrıntılı şekilde analiz etmek gerekir. Bu sebeple mağdur-saldırgan ilişkisini tartışmak ve sosyolojik, psikolojik, felsefi yönleriyle incelemek niyetindeyiz.
Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği (İMDAT) ile MEF Üniversitesinin ortak çalışmaları sonucu 22-24 Mart 2018 tarihleri arasında gerçekleşecek kongremizde; konu ile ilgili oturumlar, paneller gerçekleştirilecek sözlü ve yazılı bildiriler ve posterler yer alacaktır. Ayrıca 21 Mart 2018 tarihinde; psikolog, psikiyatrist, hukukçu ve adli tıp uzmanları tarafından eş zamanlı olarak, iki grup halinde “Çocukla Görüşme Teknikleri” kursu gerçekleştirilecektir. Kurs sonunda katılımcılara katılım belgesi verilecektir.
Önceki kongrelerimizde olduğu gibi sağlık, tıp, hukuk, psikoloji, sosyoloji, sosyal hizmet, çocuk gelişimi ve diğer tüm meslek gruplarına yönelik, multidisipliner bir çalışma ortaya koyacağız.
7
Şiddet hayatımızın bir parçası olmak zorunda değildir. Şiddetle hem bireysel hem toplumsal çerçevede mücadele edilmelidir. Bu konudaki sorumluluk hepimize aittir.
Şiddetle mücadele için katılımcılarımızın katkı ve desteği çok değerli olduğundan, sizleri aramızda görmekten memnuniyet duyacağız.
Saygılarımızla
Prof. Dr. Oğuz POLAT Prof. Dr. Havva KARAGÖZ
İMDAT Derneği Başkanı MEF Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dekanı
11
SÖZLÜ SUNUMLAR
22 Mart – 1. Sözel Oturum (Saat: 16:00 – 18:00)
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Figen Demir
S01- Takdiri İndirim Nedenleri (TCK M.62) Ve Uygulama Sorunları
Yrd. Doç. Dr. Asiye Selcen Ataç
Maltepe Üniversitesi, Hukuk Fakültesi
S02- Hukuki Yönüyle Nekrofili
Av. Zeynep Reva
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü Yüksek Lisans
S03- Çocuk Cinsel İstismarıyla Mücadelede İnterpol Yaklaşımı
Dr. Bülent Tansel
Psiklojik Danışman, İNTERPOL Genel Sekreterliği
S04- Çocuğunu Öldürmek: İntikam Motivasyonu ile Gerçekleştirilen Filisid Vakalarında
Disiplinlerarası Yaklaşım
Yrd. Doç. Dilek Çelik
Gedik Üniversitesi, Psikoloji Bölümü
S05- Göçmen Kaçakçılığı: Kavramlar, Veriler ve Aktörler
Apak Kerem Altıntop*
Ece Çim*
Elçin İstif*
Yasin Özbey*
*İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
S06- Sağlık Çalışanlarının Cinsiyet Ayrımı Ve Kadına Karşı Şiddet Konusundaki
Tutumları
Yrd. Doç. Dr. Elif Okşan Çalıkoğlu
12
Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi
S07- Eş Şiddetiyle Başa Çıkmada Ketlenmeler Ve Olası İhtiyaçlar: Eş Şiddetine Karşı
Yöntemler Endeksi (Eşye) Kullanılarak Bir İnceleme
Arş.Gör. Nermin Taşkale*
Doç. Dr. Özlem Sertel-Berk*
*İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü
23 Mart – 2. Sözel Oturum (Saat: 13:30 – 15:30)
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Işıl Pakiş
S08- Bilişsel Esneklik Ve Mizah Kullanım Becerileri Arasındaki İlişkinin
Değerlendirilmesi
Yrd. Doç. Dr. Güliz KOLBURAN
Yrd. Doç. Dr. Engin Eker
Arş. Gör. Burak Akdeniz
İstanbul Aydın Üniversitesi, Psikoloji Bölümü
S09- Patolojik Kumar Ve Alkol Kullanım Bozukluğu Olgusunda Cinsel İstismarı Ve
İhmalin Etkisi
Yrd. Doç.Dr. Neslim Güvendeğer Doksat
Beykent Üniversitesi Psikoloji Bölümü
S10- Çocukluk Dönemi Ev Kazalarının İhmal Boyutu: Bir Alan Çalışması
Tuğba Duvar
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü, Yüksek Lisans
S11- Sekonder (İkincil) Travma
Uzm. Kli. Psk. Ecem Nadir
Acıbadem Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans Programı
13
S12- Çocuk Hakları İle İlgili Farkındalık Bilgi Araştırması
Makbule Kurt
Acıbadem Üniversitesi Yüksek Lisans Programı, Okul Öncesi Öğretmeni
S13- Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Kişisel Verilerin Korunmasının Önemi Ve
Yeri
Av. Kaan Apak Altıntop
Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği, Apak&Ceylan Hukuk Bürosu
S14- Pedofili
Semih Erkan
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi
S15- Bir Uygarlık Eleştirisi Olarak Dövüş Kulübü Filminde Şiddetin Kullanımı
Aykut Birol
İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı
S16- Bir Vakıf Üniversitesi Öğretim Elemanlarının Siber Zorbalık Konusundaki Duygu
Ve Düşünceleri
Yrd. Doç. Dr. Işıl Işık*
Yrd. Doç. Dr. Güliz Dirimen Arıkan*
Volkan Ayaz*
Işılay Can*
Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
S17- Suça Sürüklenmiş Çocuklara Toplumun Bakış Açısının İncelenmesine Yönelik Saha
Çalışması
Hilal Dilek*
Dila İğne*
Öykü Acar*
Alara Işıl Apak*
14
Eylül Elif Gergin*
MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
23 Mart – 3. Sözel Oturum (Saat: 16:00 – 18:00)
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Güçlü Akyürek
S18- Türkiye'de Meydana Gelmiş Olan Mutilasyon Vakalarının Analizi
Lerzan Tuğdem Berna
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Lisans
S19- Israrlı Takip Ve Taciz (Stalkıng) Konusunun Saldırgan-Mağdur İlişkisi Yönünden
İncelenmesi Ve Değerlendirilmesi
Dilan Orak*
Cemre Sude Özdek*
*MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
S20- Şiddetin Anatomisi: Failden Mağdura Toplumsal Sorumluluk
Av. Doğuşcan Aydın Aygün
İstanbul Barosu
S21- Hukuk Öğrencilerinin İnsan Ticareti Konusundaki Bilgi Düzeyi
Melis Ruzin Tezel
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
S22- Engellilerin Siyasi Katılımında Duygusal Şiddetin Yeri
Duygu Nur Beşel*
Cansu Güneş*
*Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Lisans
15
S23- Öğretmenlerin LGBTİ Öğrencilere Bakış Açısının İncelenmesi
Havvane Şama
Psikolojik Danışman
S24- Genetik Faktörlerin Şiddete Etkilerinin Olgu Sunumlarıyla İncelenmesi
Tuğba Akbaba
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
S25- Çocuk Cinsel İstismarı Olguların İstismarcı ve Mağdur İlişkisi
Psk. Damla Tonya
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
S26- 20. Yüzyıl Başında Ege’de Şiddet Dolu Bir Eşkıya Takibi: Çakırcalı Mehmet Efe’nin
Öldürülmesi
Hasan Çolak
İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı
S27- Öğretmenin Şiddet Algısı İle Öğretmene Uygulanan Veli-Öğrenci Şiddeti Üzerine
Bir Çalışma: İstanbul Örneği
Psk. Serkan Akman - Psikolog
Tülay Karagöz
Havvane Şama – Psikolojik Danışman
POSTER SUNUMLARI
P01- Diyojen (Öz Bakım) Sendromu
Burcu Vreskala
İstanbul Bilim Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Lisans
P02- Vurma Konuş Projesi
Fatma Büşra Erbil - YÖRET Vakfı
16
Feyzanur Savaş - YÖRET Vakfı
Süeda Küçük - YÖRET Vakfı
P03- Bipolar Bozuklukta Ceza Ehliyetinin Değerlendirilmesi
Sezer ÇEKİÇ*
Ebru Yaşat AKSAY*
Prof. Dr. Hakan KAR*
Prof. Dr. Halis DOKGÖZ*
Prof. Dr. Nursel GAMSIZ BİLGİN*
*Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı
P04- Hastane Dışı İlaç Uygulaması Sonucu Anaflaktik Şok Tablosuyla Acil Servise
Başvuran Olgu Sunumu
Arş. Gör. Dr Şahnur SERAP*
Betül ALBAYRAK ACAR*
Prof. Dr. Halis DOKGÖZ*
Prof. Dr. Nursel GAMSIZ BİLGİN*
Prof. Dr. Hakan KAR*
*Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı
P05- On Dört Bin Yıllık Hukukumuz Ve Hayvan Hakları
Deniz Atar
Avukat
P06-Yakın İlişkide Şiddete Olay Temelli Yaklaşımlar ve Şiddet Olaylarının Yakın
Öncülleri Ölçeği Mağdur Formu (ŞOYÖM).
Arş. Gör. Nermin Taşkale,
Doç. Dr. Özlem SERTEL-BERK
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü
17
P07- Hukuki Yönüyle İnfantisit: Bebeğini Öldüren Annenin Cezai Sorumluğu
Av. Zeynep Reva
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
P08- Şiddet 4.0 : Robotların Şiddet Suçlarında Konumlanması
Av. Zeynep Reva
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
P09- Yaşlı İhmali ve İstismarı
Melis Ruzin Tezel
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
P10- Yeni Nesil Sentetik Uyuşturucu Flakka, Zombi Hapı, Gravel, Α-Pvp (Alfa-
Pirolidinovalerofenon) Ve Adli Tıp Boyutu
Tuğba Duvar
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
P11- Göçün Karanlık Yüzü: İnsan Ticareti; Nedenler, Aşamalar ve Veriler
Elçin İstif*
Ece Çim*
Yasin Özbey*
Apak Kerem Altıntop*
İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
P12- Popülizm Ve Politik Sözel Şiddet Olarak Göçmen Karşıtı Söylemler: Hollanda Ve
Fransa Örneği
Yasin Özbey*
Apak Kerem Altıntop*
Elçin İstif*
Ece Çim*
İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
18
P13- Suç Mağduriyeti Korkusunun Modern Hayattaki Yansımaları
Elif Gül Şahin
İstanbul Medipol Üniversitesi
P14- 183'e yapılan Çocuk İhmali İhbar Olgusu
Makbule Kurt
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
P15- Eşe Karşı İşlenen Nitelikli Cinsel Saldırı Suçu Ve Suçun Türk Ceza Kanunundaki
Yeri
Cemre Sude ÖZDEK*
Dilan ORAK*
MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
P16- Çocuk Yaşta Evliliklerin Nedenlerinin Ve Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Cemre Sude ÖZDEK*
Dilan ORAK*
MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
P17- Cinsel Saldırgan Tipolojisi
Lerzan Tuğdem Berna*
Sena Oymak*
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Lisans
P18- Dünyada ve Türkiye’de Suça Sürüklenen Çocukların Değerlendirilmesine
Hukuksal Yaklaşım ve Çocuğun Yüksek Yararı
Gülşen Yıldız Birol
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü
P19- Çocuk Cinsel İstismarının Tespit Sürecinde Hemşirenin Rolü
Gamze KARS*
19
Ayşe Nur ERGON*
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü
P20- Yaşlı İstismarı Ve İhmalinin Saptanmasında Sağlık Çalışanlarının Rolü
Duygu Nur Beşel*
Cansu Güneş*
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü
P21- Mobbingin Mağdur Açısından İncelenmesi: Mobbingle Mücadele Yöntemleri Ve
Çözüm Öneriler
Selin POMAK*
Aynur KAYA*
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü
P22- Israrlı Takibin (Stalkıng) Saldırgan Ve Mağdur Açısından İncelenmesi
Meltem Gündoğdu*
Arzunur Eroğlu*
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü
P23- Mağdur Hakları Konusunda İyi Bir Uygulama Modeli : Kanada
Nil Polat
University of British Columbia
P24- Çocuk İstismarı
Sena Savuncu*
Ayşenur İlik*
Düşün Altuntaş*
20
MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
P25- Kadına Yönelik Ekonomik Şiddet
Deniz Çelik
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
P26- Denetimli Serbestlik Uygulamasında Psikoloğun Görevleri Ve Dünya
Uygulamaları
Buket Zengin
Doğuş Üniversitesi, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans
P27- Cinsel Saldırıda Kullanılan İlaçlar (Tecavüz İlaçları)
Buket Zengin – Doğuş Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans
Tuğba Duvar - Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adli Tıp ve Etik Yüksek
Lisans
P28- Evsizlere Yönelik Şiddet
Garod Balcı
MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
P29- Çocuk Cinsel İstismar Olgularında Hemşirelerin Yaklaşımı
Egemen Tepeli
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi
P30- Munchausen By Proxy ve Muchausen Sendromu
Gökçen Burgu
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi
P31- Aile İçi Cinsel Şiddet
Av. Mehtap Acar
Ankara Barosu
P32- Kardeş İstismarı
21
Psk. Damla Tonya
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
P33- Patoloji mi, Çocuk İhmali mi? Çocuk İhmalinin Sonucu Olarak Tepkisel Bağlanma
Bozukluğu
Psk. Betül Sümeyye Kayıcı
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
P34- Fetişizm Ve Cinsel Şiddet İle Olan İlişkisi
Emre Akkaya
MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
P35- Kadın Hangi Şiddet Türleri ile Karşılaşıyor?
Betül Vurucu
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi
P36- Öğretmenlerin Okullarda Karşılaşabilecekleri Psikoşiddet Üzerine Bir Çalışma:
İstanbul Örneği
Serkan Akman - Psikolog
Tülay Karagöz -
Havvane Şama - Psikolojik Danışman
P37- Üniversite Öğrencilerinin Çocuk İstismarı Hakkında Bilgi Düzeylerinin
Değerlendirilmesi
Metincan Erkaya,
Nilsu Güvencer,
Mehmet Malik Bilgili
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Lisans
P38- Savaş ve Çocuk
Burcu Vreskala - İstanbul Bilim üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü
Tuğba Duvar - Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
23
1- BİLİŞSEL ESNEKLİK VE MİZAH KULLANIM BECERİLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Yrd. Doç. Dr. Güliz KOLBURAN
Yrd. Doç. Dr. Engin Eker
Arş. Gör. Burak Akdeniz
Öğretim Üyesi, İstanbul Aydın Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü
Anahtar Kelimeler: Bilişsel esneklik, mizah kullanım becerisi, mizah stilleri.
Bilişsel esneklik belirli durumlara uyum sağlamak, bir düşünceden diğerine geçme
becerisi ya da değişik problemlere çok yönlü stratejilerle yaklaşma kapasitesi olarak
değerlendirilmektedir.
Aynı zamanda seçeneklerin farkında olmak, yeni durumlara uyum sağlamak ve bu
durumlara ilişkin kendisini yetkin hissetmek olarak da tanımlanan bilişsel esneklik,
otomatik tepkileri engelleyen ve mevcut durumları bağımsızca yönetebilme kapasitesi
olarak da görülebilir.
Araştırmalar bilişsel esnekliğin, sözel saldırganlığı azalttığını, özellikle sosyal etkileşim
ve iletişimde problem çözücü bir etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Mizah
konunda alan yazındaki pek çok çalışma, mizahın gerek stresle başa çıkmada gerekse
stresin yol açtığı olumsuz sonuçları azaltmada önemli işleve sahip olduğu yönünde
bulgulara sahiptir. Benzer çalışmalarda mizahın öfkeyi azaltma yönündeki etkisi de
belirtilmiştir.
Psikoloji bilimi açısından mizahın bilişsel, duygusal ve sosyal yönleri inkar edilemez.
Mizah, kaygı verici yaşantıların duygusal sonuçları (davranış) üzerinde etkilidir. Mizah
duygusu ile bilişsel işlev arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Mizahın temel
dinamiğinin eleştirel düşünce olduğu pek çok araştırmacı tarafından ifade edilmiştir.
Kısaca eleştirel düşünme gibi mizah da kendi içinde örgütlü, amaçlı bir zihinsel
etkinliktir ve geliştirilebilir bir beceridir.
Amaç: Bu çalışmanın amacı bilişsel esneklik düzeyi ile tercih edilen mizah stilleri
arasındaki ilişkinin incelenmesidir.
24
Gereç ve Yöntem: Çalışma grubunu üniversitelerin çeşitli fakülte ve bölümlerinde
öğrenim gören toplam 272 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada veri toplamak
amacıyla Bilişsel Esneklik Ölçeği ve Mizah Stilleri Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi
için SPSS 20 programından yararlanılmıştır.
Bulgular: Araştırma sonucunda bilişsel esneklik düzeyi arttıkça, olumlu mizah
tarzlarının kullanımının arttığı (Tablo: 3)’te gösterilmiştir. Ayrıca bilişsel esneklik alt
boyutlarında ve tercih edilen mizah stillerinde kadın ve erkek katılımcılar arasında
farklar bulunmuştur.
Sonuç: Öfke ve saldırgan davranışla başa çıkma yollarından bir tanesi de bilişsel
esneklik ve mizah yeteneğinin geliştirilmesidir. Bu amaçla planlanacak eğitim
programları öfkenin davranışa dönüşmesi sürecinde önemli bir alternatif
oluşturacaktır.
2- TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ (TCK m.62) VE UYGULAMA SORUNLARI
Yrd. Doç. Dr.Asiye Selcen Ataç
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Anahtar Kelimeler: takdiri indirim nedeni, cinsel suçlar, cezanın bireyselleştirilmesi,
Amaç: İşlenen suçun haksızlık içeriğinin ceza yargılaması sonucunda belirlenen
yaptırımla karşılanması gerekir. Ancak her suçun işleniş şekli ve failleri farklıdır. Kanun
bu farklılıkları önceden belirleyemez. Bu nedenle cezayı bireyselleştirme aracı olarak
takdiri indirim nedenleri kabul edilmiştir (TCK 62). Takdiri indirim nedenlerinin
uygulanmasına ilişkin olarak ceza hukuku teorisi ile yargı kararları karşılaştırılarak
olması gereken ve olan arasındaki farklılığı ortaya koymak, bazı suç tipleri bakımından
(ör:cinsel suçlar) 62.maddenin uygulanmasını tartışmaya açmaktır.
Gereç ve Yöntem :Çalışmada konuya ilişkin literatür çalışması yapılmış, konuyla ilgili
mahkeme içtihatları incelenmiş, veri tabanları taranmıştır.
25
Bulgular: TCK m. 62 cezanın bireyselleştirilmesi aracı olarak gerekli bir hükümdür.
Ancak takdiri indirim nedeni uygulanması ya da uygulanmamasına dair verilen
kararlar ekseriyetle gerekçeden yoksundur. Özellikle failin yargılama sürecindeki hal
ve davranışlarına ilişkin takdiri indirim nedeninin, kanun normlarının konuluş amacına
aykırı olarak, hak, adalet ve nesafet kurallarına aykırı biçimde uygulandığı örnekler
görülmektedir.
Sonuç: TCK 62. maddede düzenlenen takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına /
uygulanmamasına ilişkin kararlar gerekçeli olmalıdır. Ancak gösterilen gerekçeler hak,
adalet ve nesafet kurallarıyla uygun olmalıdır. Hâkimin indirim nedeni olarak kabul
edeceği hususların makul olması ve hukuk kurallarını ihlal etmemesi, kanunun
amacına aykırı düşmemesi ve kamu vicdanını zedelememesi gerekir. Özellikle cinsel
suçlarda takdiri indirim nedeni uygulanmamalıdır.
3- PATOLOJİK KUMAR VE ALKOL KULLANIM BOZUKLUĞU OLGUSUNDA CİNSEL
İSTİSMARI VE İHMALİN ETKİSİ
Yrd. Doç.Dr. Neslim Güvendeğer Doksat
Çocuk ve Ergen Psikiyatrı
Beykent Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Anahtar Kelimeler: kumar, istismar, alkol
Amaç: Olguda, çocukluk dönemi cinsel istismarı ve ihmalinin gençlikte patolojik kumar
ve alkol kullanım bozukluğu gelişmesi üzerindeki etkisinin literatür eşliğinde gözden
geçirilmesi amaçlanmıştır.
Olgu: U. E, Eylül 2000 doğumlu erkek hasta, ablası ve babası tarafından ağustos 2017
tarihinde getirilmiş olup, psikiyatrik muayenesi gerçekleştirilmiştir. Öyküye göre
U.E’de son dört aydır artan şekilde sinirlilik, huzursuzluk, sıkılganlık ve ders çalışmak
istememe belirtilerinin varlığı, bir sene önce bahis oyunlarına başladığı, son dört
aydır daha büyük meblağlarda bahis oynadığı, eve geç geldiği, son bir yıldır alkolü sık
26
kullanmakta olduğu, son dört aydır alkol tüketimini arttırarak, haftanın en az 3 günü
en az 3 büyük bira tüketecek şekilde alkol kullandığı öğrenilmiştir.
Babasının, U.E bir yaşındayken adam öldürmek suçundan cezaevine girip 12 sene
yattığı öğrenilmiştir. Ablasından, U.E’nin sekiz yaşındayken, yedi yaş büyük olan
amca oğlu tarafından altı ay cinsel istismara maruz kalmış olduğu öğrenilmiştir. On
iki yaşındayken, annelerinin akut beyin kanamasıyla vefat ettiği, bir sene sonra tahliye
edilen babasının halalarının torunuyla evlendirildiği, bu evlilikten
UE’ye bahsedilmediği, tüm çocukların anneannenin evinde kaldığı, U.E’nin bir
kardeşi daha olması üzerine babasının yeniden evlenmiş olduğunu öğrendiği, son
zamanlarda bahis oyunlarının dozunu arttırdığı, eve geç geldiği ve alkol kullandığına
dair bilgiler alınmıştır.
Psikiyatrik muayene; 17 yaşında erkek, düşünce içeriğinde, kaybetme korkuları ve
babaya öfke saptanmıştır. Annesini özlediğini, sekiz yaşındayken amcasının oğlunun
zorla porno film seyrettirdiğini, cinsel organını kendi arka deliğine sürtüp
masturbasyon yaptığını, aile bireylerine bahsetmemesi için tehdit ettiğini, çok
korktuğunu, ablasının sayesinde kurtulduğunu belirtti. Güvensiz olduğunu, para
kazanmak için bahis oynamaya başladığını, oynayamazsa gerildiğini, çok kazanmak
için büyük oynadığını, alkolü önceleri rahatlamak için, şimdi sevdiği için içtiğini ifade
etti.
Tartışma: U.E’ye cinsel istismar ve ihmal, patolojik kumar, alkol kullanım bozukluğu,
depresyon teşhisleri konmuştur. Olgu, çocuklukta ihmal ve cinsel istismar yaşayan
bireylerde gençlik döneminde kumar oynama ve alkol kullanım bozukluğu gelişmesi
yönündeki ilişkiye işaret eden çalışmaları desteklemektedir.
4- GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI: KAVRAMLAR, VERİLER VE AKTÖRLER
Apak Kerem Altıntop*
Ece Çim*
Elçin İstif*
Yasin Özbey*
İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
27
Anahtar Kelimeler: Göçmen Kaçakçılığı, Kaçakçılık, Göç, Sınır
Amaç: Bu çalışmada göçmen kaçakçılığına dair kavram kargaşasının giderilmesi ve
boyutunun ne kadar büyük olduğunun ortaya konması amaçlanmıştır. Bu bağlamda
göçmen kaçakçılığının kavramsal olarak tanımlanması, süreçteki aktörlerin ortaya
konması ve Türkiye ve dünyaya dair son verilerin paylaşılarak meseleye insan gözüyle
yaklaşılması hedeflenmiştir.
Yöntem: Tanımlamanın sağlıklı yapılabilmesi, verilerin paylaşılması ve aktörlerin tespit
edilmesi için Birleşmiş Milletler, Uluslararası Göç Örgütü, Türkiye Göç Raporu, Türkiye
Göç İdaresi’nin raporları başta olmak üzere uluslararası ve ulusal raporlar incelenmiş
ve buna dair literatür araştırılmıştır.
Bulgular: Küreselleşme ile birlikte Türkiye göç veren bir ülke konumundan transit veya
hedef ülke olarak göç alan ülke konumuna gelmiştir. Göçmen kaçakçılığı, göçmenlerin
kendi iradeleri aldığı kararlar sonucu yaşanmakta olup süreç içinde niteliği
değişebilmektedir. Bunun yanı sıra göçmen kaçakçılığı sürecindeki aktörlerin
kullanılan rotaya göre değişmektedir. Yaklaşık 10-14 aktörün yer aldığı karmaşık ve
tehlikeli bir süreçtir. Bu aktörler, organizatörden kaçakçıya, gözlemciden otel
sahiplerine, ev sahiplerinden can yeleği satıcılarına kadar çeşitlenmektedir. Fiyatlar
yolun tehlikesi, siyasi politikaların uygulanma sertliği, kaynak ülkedeki çatışma, kriz
vb. durum, sınır denetimi ve diğer parametrelere göre değişmektedir. Örneğin,
Pakistan’dan İtalya’ya Türkiye’yi transit olarak kullanmak isteyen bir kaçak göçmen
için fiyat 5.000 – 8.000 dolar arasında değişmektedir.
Sonuç: Göçmen kaçakçılığı, göç hareketleri devam ettikçe varlığını devam ettireceğe
benzemektedir. Göçmen kaçakçılığını ortadan kaldırmak, göç hareketlerinin sistemsel,
toplumsal, ekonomik, siyasi vb. nedenlerinin doğru olarak tespit etmekle mümkün
olabilir. Çözüm, insanları çatışma ve kriz bölgelerinde tutsak etmek manasında
değildir. Aksine küresel ölçekte yer alan eşitsizlik ve yoksulluk başta olmak üzere diğer
yapısal problemlerin giderilmesi ve siyasi ve kültürel vb. politikaların insani bakış
açısıyla gerçekleştirilmesini kapsamaktadır.
28
5- ÇOCUKLUK DÖNEMİ EV KAZALARININ İHMAL BOYUTU: BİR ALAN ÇALIŞMASI
Tuğba Duvar
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü
Anahtar Kelimeler: Çocukluk dönemi, ev kazası, ihmal, çocuk istismarı
Dünya Sağlık Örgütü ev kazalarını “evde ve evin çevresinde meydana gelen kazalar”
olarak tanımlamaktadır. Yeterli önlemler alındığında kazaların %90’ın
önlenebilmektedir. Fakat çocuklardaki kaza geçirme insidansının yüksek olması
ebeveynlerin yaptığı ihmalin göstergesidir. İhmal, bakmak ile yükümlü kişilerin bu
yükümlülüğü yerine getirmemesi, bireyin fiziksel ya da duygusal olarak ihmal
etmesidir. İhmalin ortaya çıktığı alanlar fiziksel sağlık, ruhsal sağlık, gözetim, bakım, ev
kazalarına yol açan tehlikeler, ev hijyeni, kişisel hijyen ve beslenmedir.
İtalya’da 2000 yılında 4.380.000 ev kazası meydana gelmiştir, ev kazaları ölümlerinin
diğer ölümlere oranı %29,1’dir. Japonya, Venezüella ve İrlanda’da kaza orijinli
ölümlerin %15’ini ev kazaları oluşturmaktadır. Kuzey İrlanda’da kazaların %41’i ev
kazaları olduğu belirtilmiştir. Bu ev kazalarının %19,42ünün 0-5 yaş grubu çocuklardır.
Yani çocukların risk grubunda olduğu ve ilk sırada düşmenin yer aldığı, aynı zamanda
da %66’sının ev içinde %34’ünün ise ev çevresinde meydana geldiği saptanmıştır.
Türkiye’de ulusal düzeyde ev kazaları istatistiklerini verebilecek bir veri tabanın
olmayışı ev kazaları istatistiklerine doğru şekilde ulaşmayı zorlaştırmaktadır.
Ankara’da 0-5 yaş grubu çocukların incelendiği çalışmada ev kazası geçirenler %49.6
ve daha çok erkek çocuklarının (%52.1) ev kazası geçirdiği ve çocuk sayısının fazla
olduğu, gecekonduda yaşayan, geniş aile olanların ev kazası geçirme riskinin fazla
olduğu belirtilmiştir. İzmir’de Adli Tıp Kurumu’nda ev kazası nedeniyle ölen 415
olgunun otopsi sonuçlarına göre en çok zehirlenme (%34.5) ardından yanıklar (%27.7)
ve künt travma (%28.4) ve asfiksi nedeniyle ölümler (%9.4) olduğu saptanmıştır. Ev
kazalarına bağlı ölümlerin en çok 0-3 yaş arasında olduğu belirtilmiştir.
Bu çalışmada Tekirdağ ilinde bir özel gündüz bakımevindeki ebeveynlere birebir
görüşme yöntemiyle anket çalışması şeklinde yapılmıştır. Ebeveynlerin yaptığı ihmal,
özensizlik ve dikkatsizlik gözlemlenmeye çalışılmıştır. Anket sonuçlar SPSS programıyla
analiz edilmiştir.
29
6- HUKUKİ YÖNÜYLE İNFANTİSİT: BEBEĞİNİ ÖLDÜREN ANNENİN CEZAİ
SORUMLUĞU
Zeynep Reva
Avukat, Acıbadem Sigorta,
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü
Anahtar Kelimeler: infantisit, postpartum psikoz, cezai sorumluluk.
Çocukların öldürülmesiyle ilgili literatürde üç temel kavram bulunmaktadır. Psikiyatri
literatüründe farklı olmakla birlikte bu kavramlar genel olarak şu şekilde
tanımlanmaktadır.
1)Neonatisit :Çocuğun doğumu takip eden ilk 24 saat içinde öldürülmesi.
2) İnfantisit:12 aylıktan küçük çocukların öldürülmesi.
3) Filisit : 12 aydan büyük çocukların ebeveynleri tarafından öldürülmesi.
Anneler, doğum anından başlayarak yaklaşık altı hafta süren postpartum dönemde
hem fiziksel hem de ruhsal sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durum
annelerin doğumla birlikte yaşadığı ani bedensel değişimin yanı sıra hastalık
geçmişleri, yenidoğan bakımından kaynaklanan gerekler ve kültürel baskı
etmenlerinden kaynaklanabilmektedir. Postpartum dönemde yaşanan ruh sağlığı
sorunları içinde en şiddetli olanı postpartum psikoz olarak belirtilmektedir.
Postpartum psikoz etkisindeki anne; bebeğinin şeytani olduğu ve içindeki şeytanı
öldürmesi gerektiği, bebeği yoğun bir ıstıraptan ve ümitsiz bir gelecekten kurtarmak
gayesiyle hareket ettiği, gaipten gelen bir sesin ona bebeği öldürmesini emrettiği ve
hatta doğan bebeğin aslında kendi çocuğu olmadığı gibi iddia ve sanrıların etkisiyle
bebeğini öldürebilmektedir.
Postpartum psikoz etkisindeki annenin cezai sorumluluğu hukuki bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bebeğini öldüren anne kasten öldürme suçundan mı, nitelikli
kasten öldürme suçundan mı yoksa taksirle öldürme suçundan mı yargılanacaktır
yoksa annenin cezai sorumluluğunu ortadan kaldıran bir hal mi olacaktır? Eski Türk
Ceza Kanunu (TCK)’ndan farklı olarak annenin bebeğini öldürmesi namus için çocuk
30
öldürme kapsamına girerek indirim konusu olmayacak ve hatta yeni TCK madde 82
gereğince ağırlaştırılmış ceza söz konusu olacaktır. Şu kadar ki annenin postpartum
psikoz etkisinde olduğu yani ruh sağlığının yerinde olmadan bu suçu işlediğine dair
rapor verilmesi halinde TCK madde 34 kapsamında geçici bir nedenle, işlediği fiilin
hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olduğundan anneye ceza
verilmeyecektir.
Bebek ölümlerinin hukuki olarak kasten öldürme mi, nitelikli öldürme mi, ihmali
davranışla öldürme mi, taksirle öldürme mi yoksa ceza ehliyetini kaldıran hal mi
olduğu vaka bazında değerlendirilmelidir.
7- TÜRKİYE'DE MEYDANA GELMİŞ OLAN MUTİLASYON VAKALARININ ANALİZİ
Lerzan Tuğdem Berna
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Psikoloji Bölümü
Öğrenci
Anahtar Kelimeler: mutilasyon, cinayet, parçalama
Tarih boyunca sayısız metod ile cinayetler işlenmiştir. Bununla beraber işlenmiş olan
cinayetin izlerini de yok etmek için yine pek çok sıra dışı yöntem uygulanmıştır
Mutilasyon, “bir şeyi çok ciddi bir biçimde yaralama hatta vahşice bir parçasını
kopartma” olarak tanımlanmaktadır.1 (University of Cambridge). Mutilasyon, diğer bir
deyişle ceset parçalama dünya genelinde çok sık rastlanan bir olgu değildir. Ceset
parçalama tanımı saldırganın kurbanın bedenini parçalara ayırması veya bedenin bir
bölümünü kesmesi anlamına gelir. Fakat burada bir kaza veya patlama sonucunda
cesedin parçalara ayrılması mutilasyon olarak değerlendirilmemelidir.2 (Konopka,
Bolechał, Strona, & Kopacz, 2016)
Bu çalışmada ülkemizde meydana gelen 3 mutilasyon vakası analiz edilecektir.
Araştırmaya dahil edilen üç vaka medyada yer verilmiş haberlerin ışığında
hazırlanmıştır. İncelenen üç vakanın ikisinde fail erkek, mağdur kadın iken; bir vakada
31
ise fail henüz kesin olarak tespit edilememiş, mağdur ise bir erkektir. İki vakada
mağdur ve fail birbirlerini tanırken, bir vakada ise birbirlerine yabancı iki kişidir.
Cinayetlerin sebeplerine bakıldığında ise yine iki vakada bir tartışma olduğu
görülürken, bir vakada ise failin psikotik sanrıları olduğu belirtilmiştir.(bu kişinin daha
sonrasında yapılan incelemeler sonucunda herhangi bir ruhsal bozukluğu olmadığı
belirlenmiştir).
Bahsedildiği üzere mutilasyon cinayetlere çok fazla rastlanmamaktadır. Bu çalışmanın
amacı bu konuda ülkenin durumunu ve bu suçu meydana getiren olası faktörleri
değerlendirmektir. Burada özellikle cinayetin işlenme nedenine, mağdur/fail ilişkisine,
ve mutilasyonun ne amaçla uygulandığına odaklanılacaktır.
8- SEKONDER (İKİNCİL) TRAVMA
Ecem Nadir
Uzman Klinik Psikolog
Anahtar Kelimeler: istismar, travma, sekonder, ikincil
İnsanların, beklenmedik bir anda başına gelen, kişide çaresizlik hissi
yaratan, yaşamlarına uç boyutlarda olumsuz etki eden ve insanlarda ruhsal bağlamda
sarsıcı bir durum yaratan deneyimlere “ruhsal travma” denir. Kişiye sıkıntı veren her
türlü olayı “travmatik” olarak nitelendirmek doğru değildir. Bir kişi kendisi veya bir
başkası ile ilgili fiziki bütünlüğün bozulması kapsamında değerlendirilecek bir olay ile
karşı karşıya kalmışsa, ölüm tehlikesi durumu yaşamış veya tanık olmuşsa, bu olaylar
“ruhsal travma” kapsamında değerlendirilir. Bununla beraber, ruhsal travma tepkisel
açıdan ele alındığında, kişinin yaşadığı olay; kişide korku, çaresizlik ve dehşet
hissiyatına kapılmasına neden olmalıdır.
Ruhsal travmaya neden olan olayların başında gelen durumlar, deprem, sel, heyelan,
kasırga gibi doğal afetler, cinsel veya fiziksel istismara maruz kalma durumları,
çocukluk döneminde yaşanan istismar olayları, zorunlu göç, trafik ve iş kazaları, kişinin
32
hayatının ve kişinin yakınlarının hayatlarının tehlikeye girmesi durumlarıyla karşı
karşıya kalma ve benzeri nitelikteki olaylardır.
Sekonder travma olarak nitelendirilen durum ise insanların kendi ellerinde olmayan
sebeplerden ötürü deneyimlemek zorunda kaldıkları yıkıcı olayların sorumlusunun,
kendileri oldukları düşüncesi ile oluşmaktadır. Diğer bir yandan ikincil travma, başka
insanların kendilerini dolaylı yoldan bu olaya dahil etmeleri ile başlar. Bu durumda
ikincil travma, bir takım kişilerin yaşanan destrüktif olaydan, olayda mağdur olan kişiyi
sorumlu tutması ile ortaya çıkar. Özellikle cinsel istismar vakalarında “bu şekilde
davranmamış olsaydı bu olayı yaşamamış olurdu” düşüncesi en sık karşılaşılan tavır
olarak nitelendirilebilir. Gerek medyadan gerekse toplumun her kesimi tarafından
gelebilme olasılığı olan bu biçimdeki yorumlar, mağdur durumda olan kişiyi çok daha
yıkıcı bir süreci yaşamaya iter. Diğer bir yandan mağdur olan kişiye inanmamak, uygun
olmayan sorular sorarak yaşadığı olayı anlattırmak, yardım çağrısı neticesinde geç
kalmak veya yardıma ulaşımı geciktirmek, ona travmayı hatırlatacak unsurlar arasında
yer almakta ve süreci son derece olumsuz etkilemektedir.
Bu noktada mağdurun yaşamış olduğu olay sonrasında; sağlık çalışanları, hâkim, savcı,
kolluk kuvvetleri, avukat, öğretmenler ve okul idaresi, sosyal çalışma görevlileri gibi
meslek gruplarının yanında aile ve sosyal çevresi ile kurduğu temas neticesinde aynı
travmayı tekrar tekrar yaşaması, ikincil travmanın ortaya çıkmasında büyük ölçüde rol
oynamaktadır. Türkiye’de medyaya dahi yansıyan bir takım örneklerle sabit olan bu
durumu değiştirebilmek adına iki aşamada çalışarak bu sorunu ortadan kaldırmak en
büyük hedeftir. İlk aşamadaki hedef, farkındalık yaratmak ikinci aşamada ise bu
alanda çalışan profesyonellerin daha duyarlı ve bilinçli olmaları adına eğitim
programları düzenleyerek bu sorunu ortadan kaldırabilmektir. Örneğin; tıp
öğrencilerinin lisans programlarında mevcut olan hasta-doktor ilişkisi dersine adli tıp
alanı kapsamında mağdurla görüşme teknikleri konusu eklenebilir. Bu örneği
hukukçuların ve benzer kamu çalışanlarının alanlarına göre uyarlayabilir ve hedefe
ulaşma konusunda büyük aşamalı bir adım atılabilir. Bu bağlamda detaylı ve kapsamlı
bir çalışma ile sekonder (ikincil) travma konusu daha sağlıklı bir şekilde ele alınmalıdır.
33
9- ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARIYLA MÜCADELEDE İNTERPOL YAKLAŞIMI
Dr. Bülent Tansel
Psikolojik Danışman
İNTERPOL Genel Sekreterliği
Anahtar Kelimeler: İNTERPOL Yaklaşımı, Çocuk Cinsel İstismarı.
Bu çalışmada, çocuk cinsel istismarı ile mücadelede INTERPOL’ün (Uluslararası
Kriminal Polis Teşkilatı) yaklaşımı üzerinde durulmaktadır. İNTERPOL Çocuk Cinsel
İstismarıyla Mücadele birimi, 1992 yılında Dakar’da düzenlenen 61. İNTERPOL Genel
Kurulu’nda alınan kararla kurulmuş, avukat, psikolog ve bilişim uzmanlarından
oluşmaktadır.
Çocukların cinsel istismardan korunması amacıyla, mağdur merkezli yaklaşım esas
alınmaktadır. Çevrimiçi araştırma ve soruşturma, çocuk mağdurların tespit edilerek
koruma altına alınması ile önleyici hizmetler alt bölümlerinden oluşmaktadır. Alanda
çalışan uygulayıcılara yönelik eğitim programları düzenlenmekte, toplumsal
politikaların oluşturulmasına ve mücadelede etkin stratejilerin oluşturulmasına da
katkı sağlanmaktadır.
İnternet üzerinde yayınlanan çocuk cinsel istismar materyallerinin araştırılması ve
soruşturulmasında; G8 ülkeleri ve AB tarafından finanse edilen Uluslararası Çocuk
Cinsel İstismar Materyali Veri Tabanı ICSE-DB kullanılmaktadır. Çocuk cinsel
istismarına ilişkin her türlü görsel fotoğraf ve videolar 7/24 esasına göre ICSE’ye
aktarılmaktadır. Teknolojik açıdan sürekli yenilenen ICSE’ye, ülkemizin de yer aldığı 53
üye ülke tarafından erişim sağlanmaktadır. Cinsel istismar mağduru çocukların tespit
edilip, istismarcılar ve cinsel istismarın meydana geldiği yerler arasında bağlantı
kurulmasını sağlamaktadır. Yüksek teknoloji kullanılarak oluşturulan sistemde yer alan
forum üzerinden her türlü bilgi, anında kullanıcılar arasında paylaşılabilmektedir.
Mağdurların tespiti ve koruma altına alınması kapsamında; mağdurlar tespit edilerek,
34
koruma altına alınmakta ve ilgili ülkelerle bağlantı kurularak yasal işlemler
başlatılmaktadır. 2002’denberi kullanılmakta olan ICSE-DB üzerinde yapılan
operasyonel araştırmalarda, sadece 2018 yılı Ocak ayı içerisinde 916, toplamda 12734
mağdur çocuk tespit edilerek, koruma altına alınmaları sağlanmış ve istismarcıları
hakkında yasal süreç başlatılmıştır.
ICSE-DB’de yer alan materyallerin, gerçek bir çocuğa ait olması, çocuğun 13 yaş veya
altında olması, genital bölgelerini içermesi halinde üç ayrı uzmanın ortak kararıyla,
etkin önleme aracı olan BASELINE veri tabanına aktarılmaktadır. BASELINE’da
aktarılan materyaller, elektronik imza olarak saklanmaktadır. Yapılan ikili
anlaşmalarla, BASELİNE’da yer alan veriler, kamu ve özel sektörde ki kurumların veri
tabanları ile belli aralıklarla karşılaştırılmaktadır. Herhangi bir isabet halinde ilgili
kullanıcı tespit edilip, yasal işlem başlatılmaktadır.
10- EŞ ŞİDDETİYLE BAŞA ÇIKMADA KETLENMELER VE OLASI İHTİYAÇLAR: EŞ
ŞİDDETİNE KARŞI YÖNTEMLER ENDEKSİ (EŞYE) KULLANILARAK BİR İNCELEME
Arş.Gör. Nermin Taşkale
Psikolog/ İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü
Doç. Dr. Özlem Sertel-Berk
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü
Anahtar Kelimeler: Kadına yönelik şiddet, başa çıkma yöntemleri, indirgenmiş model,
hayatta kalma kuramı
Amaç: Kadınların heteroseksüel ilişkideki eş şiddetiyle başa çıkarken aldıkları konum
yıllar içerisinde farklı bakış açılarıyla ele alınmıştır. İlk dönemlerde mağdurların şiddet
sürecinde aldığı konum pasif olarak değerlendirilirken zaman içerisinde kadınların
aldığı bu konumun aktif ögeler barındırdığı ve yalnızca pasif olarak
değerlendirilemeyeceği düşünülmeye başlanmıştır. Kadının şiddet yaşantısındaki
konumundaki bu değişim kadınları kurban olmaktan öteye taşımış ve hayatta kalmak
35
için çabalayan bireyler olarak tanımlanmalarına yol vermiştir. Bu bakış açısıyla
geliştirilen Eş Şiddetine Karşı Yöntemler Endeksi (EŞYE) kadınların şiddete karşı
kullandıkları yöntemleri ve bunları ne denli yararlı bulduklarını inceleyen bir
endekstir. Bu yöntemler resmi bağlantılar, yasal, güvenlik planlaması, gayriresmi
bağlantılar, karşı koyma ve yatıştırma biçimindedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde
farklı alt kültürlerde kullanılan endeks madde ve boyutlarının kullanım sıklığı ve
yararlılık puanları çalışmalar arasında genel anlamda benzer bulgular sunmuştur.
Gereç ve yöntem: Bu çalışmada Ankara, Çanakkale ve İstanbul illerinde kartopu
örneklemesiyle erişilen şiddet mağduru 99 kadının EŞYE başa çıkma yöntemlerini
kullanıp kullanmadıkları ve yararlı bulup bulmadıkları incelenmiştir.
Bulgular: Çalışma sonucunda erişilen bulgulara göre; EŞYE boyutları en sık
kullanılandan en seyrek kullanılana doğru yatıştırma, karşı koyma, gayriresmi
bağlantılar, yasal, resmi bağlantılar ve güvenlik planlaması biçiminde sıralanmaktadır.
Yararlı bulunma sıralaması ise resmi bağlantılar, yasal, gayriresmi bağlantılar, güvenlik
planlaması, yatıştırma ve karşı koyma biçimindedir.
Sonuç: Çalışmaya katılan şiddet mağduru kadınların EŞYE yöntemlerini kullanım sıklığı
ve yararı bulma oranlarının batılı kadınlarla genel anlamda benzer olduğu
düşünülebilir. Bununla beraber, toplulukçu kültür yapısıyla örtüşebilecek biçimde
toplumsal alandaki yöntemlerin bireysel alandaki yöntemlere görece daha yararlı
bulunduğu bildirilmiştir. Türkçe formunda, uluslararası alan yazınla genel anlamda
tutarlı bulgular sunan endeksin hem uygulama hem akademik alanda kullanımına
ilişkin daha fazla veriye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada saha çalışanlarının
endeksle tanıştırılarak endeksin alan çalışmalarına olası katkıları üzerinde
durulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bir ölçek değil endeks olması nedeniyle şiddetle
başa çıkmayı durumsal ve devingen olarak ele alan EŞYE’nin literatüre kuramsal ve
uygulama anlamında önemli katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.
36
11- YAKIN İLİŞKİDE ŞİDDETE OLAY TEMELLİ YAKLAŞIMLAR VE ŞİDDET OLAYLARININ
YAKIN ÖNCÜLLERİ ÖLÇEĞİ MAĞDUR FORMU (ŞOYÖM).
Arş.Gör. Nermin Taşkale
Psikolog/Akademisyen
Doç. Dr. Özlem Sertel-Berk
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü
Anahtar Kelimeler : Kadına yönelik şiddet, yakın öncüller, etkileşim, sadakat, faktör
Amaç: Yakın ilişkide şiddeti anlamak üzerine çalışmalar son yüzyılda büyük gelişim
göstermiş ve farklı kuramsal yaklaşımlardan temel alan açıklamalar sunulmuştur. Bu
açıklamalarda başvurulan kavramsal ve kuramsal değişkenler arka plan, güncel yaşam
koşullarına ilişkin ve en yakın öncüler olarak gruplanabilmektedir. Bireysel ya da
gözden geçirme çalışmaları bu açıklamalar arasında şiddet anına dair öncülere
değinen değişkenlerin şiddeti anlamada açıklayıcı gücü en yüksek olanlar olduğuna
işaret etmektedir. Şiddet Olaylarının Yakın Öncülleri (ŞOYÖ) bu öncüleri işlemsel
olarak tanımlamada başvurulabilecek bir formdur. Ölçek orijinal çalışmada failler için
geliştirilmiş ve hipotez edildiği üzere şiddetin araçsal ve tepkisel öncülerini kabul
edilebilir düzeyde temsil ettiği düşünülmüştür. Bununla beraber, yakın ilişkide şiddeti
açıklanmada başvurulan değişkenlerin mağduriyetteki varyansı açıklamada failliğe
görece daha güçsüz kaldığı düşünülmektedir. Buradan hareketle söz konusu ölçek
Şiddet Olaylarının Yakın Öncülleri Mağdur Formu (ŞOYÖM) adıyla mağdur diline
uyarlanmış ve Türk kültüründe ortaya çıkan faktör yapısı incelenmiştir.
Gereç ve yöntem: Çalışma kapsamında 101 şiddet mağduru kadının verisi ele
alınmıştır. Ölçeğin faktör yapısının incelenmesinde katılımcıların ŞOYÖM ve Çatışma
Çözümlerine Yaklaşımlar Ölçeği-2 fiziksel şiddet (ÇÇYÖ-F) ve yaralanma (ÇÇYÖ-Y)
boyutlarından elde edilen puanlara başvurulmuştur.
Bulgular: Ölçeğin sırasıyla araçsal ve tepkisel öncülleri temsil eden “etkileşim
(ŞOYÖM-E)” ve “sadakat (ŞOYÖM-S)” anlaşmazlıkları boyutlarından oluştuğu
gözlenmiştir. ŞOYÖM, ŞOYÖM-E ve ŞOYÖM-S puanları ÇÇYÖ-F; ŞOYÖM, ŞOYÖM-E
puanları ÇÇYÖ-Y puanlarıyla ilişkili bulunmuştur.
37
Sonuç: Türkçe formun faktör yapısının orijinal çalışmanın hipotezleriyle örtüşen iyi
uyum gösteren bir yapı sunduğu düşünülebilir. Gelecek çalışmalarda yakın ilişki
şiddetini olay temelli ve bakış açısıyla incelemede fayda sağlayabileceği umulan
ŞOYÖM’ün faktör yapısının ötesinde güvenirlik ve geçerlilik çalışmalarının
gerçekleştirilmesine gereksinim duyulmaktadır. Ayrıca; ölçeğin fail formunun da
kültürümüze uyarlanmasına gereksinim vardır. Bu yolla yakın ilişkide şiddet
bağlamında olay temelli yaklaşımın, aktör partner ilişkisi kapsamında
incelenebilmesine katkı sunulabileceği düşünülmektedir.
12- YENİ NESİL SENTETİK UYUŞTURUCU FLAKKA, ZOMBİ HAPI, GRAVEL, Α-PVP
(ALFA-PİROLİDİNOVALEROFENON) VE ADLİ TIP BOYUTU
Tuğba Duvar
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
Anahtar Kelimeler : Alfa-pirolidinovalerofenon, Zombi Hapı, Flakka, Sentetik
Uyuşturucu, α-PVP
Adli tıp için alkol ve madde kullanımının saptanması, olayın nasıl meydana geldiğinin
araştırılmasında kritik bir değer taşımaktadır. Maddenin kendisinin veya
metabolitinin vücutta varlığı sıklıkla fiziki delil olarak kullanılmaktadır.
Genel anlamda bağımlılık bir nesneye veya kişiye duyulan önlenemez istektir. Madde
bağımlılığı, vücut fonksiyonlarını olumsuz etkileyen, zarar verdiği halde kullanımının
bırakılamamasına denir. Bilinç durumunu etkileyen, algıyı bozan, genelde ağrı acı ve
ızdıraptan kurtulma amacıyla kullanılan keyif verici maddelerdir.
Flakka, Zombi Hapı ve Gravel gibi sokak isimleriyle anılan α-PVP (alfa-
pirolidinovalerofenon) sentetik bir uyuşturucu türüdür . Flakka, İspanyolca’da ince
zayıf çekici kadın ve Gravel’da çakıl anlamına gelmektedir. Α-PVP ikinci nesil katinon
türevidir. Genelde beyaz toz ve kapsüle hap şeklinde piyasa bulunmaktadır.Banyo
tuzları, bitki gıdası, böcek savar, gübre, mücevher temizleyicisi, leke çıkarıcı ve
38
araştırma kimyasalları şeklinde etiketlenerek ve “insan tüketimi için değildir” ibaresi
yer alarak piyasa satılmaktadır.
Tablet ve kapsül şeklinde alınması, burun yoluyla, intravenöz, intramüsküler
enjeksiyon ile, rektal olarak ve sarma şeklinde alımlar bildirilmiştir. Banyo tuzu olan
MDPV (3,4-Methylenedioxypyrovalerone) ile molekül formülü benzerlik
göstermektedir. α-PVP güçlü bir uyarıcıdır. Kokainden daha riskli bir biçimde kötüye
kullanım ihtimali öngörülmektedir. Sentetik katinonlar ölümcül yan etkilere neden
olabilmektedir. Kötüye kullanımda deliryum, taşikardi, hipertermi, böbrek yetmezliği,
ajitasyon, sanrı, intihar ve cinayete sebebiyet verebilecek kadar fazla şiddet
davranışları görülmüştür. İdrar, kan ve dokudan analiz yapılmaktadır. Uyuşturucular
dünyada yasalar ile kontrol altına alınmaya çalışılan, buna rağmen gençleri ve
çocukları etkileyen ve geri dönüşümü çok zor etkilere neden olan maddelerdir. Her
geçen gün sayıları artmaktadır.
Flakka ile ilgili henüz yeterli çalışmalar mevcut değildir, fakat bağımlılık potansiyelinin
olabileceği öngörülmektedir. Bu yeni nesil sentetik katinonun kötüye kullanılması
ihtimalinin yüksek olması ve topluma tehdit unsuru olması nedeniyle önlem alınması
gerekmektedir.
Bu çalışmamızda, alfa-pirolidinovalerofenon’un metabolizması, toksisitesi,
farmakolojisi ve adli boyutu incelenmiştir.
13- ÇOCUĞUNU ÖLDÜRMEK: İNTİKAM MOTİVASYONU İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN
FİLİSİD VAKALARINDA DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM
Yrd. Doç. Dilek Çelik
Akademisyen
Gedik Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Anahtar Kelimeler : Filisid, Çocuk Ölümleri, İntikam, Aile içi Şiddet
39
Amaç: Filisid, çocuğun ebeveynlerince öldürülmesi eylemi olarak tanımlanır. Birçok
araştırmacı ebeveynlerin çocuğunu öldürme eyleminin arkasında yatan sebepleri
anlayabilmek için öldürme eylemdeki motivasyonel ve dürtüsel faktörlere ilişkin
sınıflandırma sistemleri geliştirmeye çalışmıştır. Bu sınıflandırma çalışmalarının
öncülerinden biri olan Resnick’e göre (1969), filisid olguları motivasyonel özelliklerine
göre özgeci, akut psikoza bağlı, istenmeyen çocuk, kazara ve eş intikamı olmak üzere
olmak üzere 5 grupta sınıflandırmıştır. Bu çalışma kapsamında, Resnick (1969) sonrası
yapılan sınıflandırma sistemlerinin bazılarında (ref) “misilleme amaçlı filisid” olarak da
ele alınan babaların eşten intikam almak amacı ile gerçekleştirdikleri filisid vakaları
incelenecektir.
Yöntem: Bu çalışma kapsamında Türkiye’de babaların eşten intikam almak amacı ile
gerçekleştirdikleri filisid vakalarına ilişkin veriler, son 1 yıl içerisinde dijital ve basılı
medya kaynaklarından elde edilen ilgili haber içerikleri taranarak elde edilmiş ve içerik
analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir.
Sonuç: İncelenen vakalarda filicid eylemi öncesinde ebeveynlerin çatışmalı bir
boşanma süresinde oldukları, öldürme eylemini gerçekleştiren babanın eşe karşı
yoğun bir şiddet uyguladığı ve çocuklara zarar vermek konusunda tehditlerde
bulunduğu, konuya ilişkin adli mercilere gerekli tedbirlerin alınması için başvurularda
bulunulduğu ancak bu tedbirlerin tebliğ edilmesinde ve/veya uygulanmasında önemli
ölçüde eksikliklerin bulunduğu gözlenmiştir. Vakaların bir kısmında filisid eylemini
babanın intiharı veya intihar girişimi takip etmektedir. Vakaların medya yansımasında
olaya münferit nitelik katan “trajedi” söyleminin çokça yer aldığı ve bu durumun
sistematik olarak gerçekleşen cinsiyet temelli şiddetin çocuklar üzerindeki sonuçlarını
tartışma zeminini zedelediği düşünülmektedir.
Tartışma: Ulusal düzeyde yapılan akademik çalışmaların büyük bir kısmında olguların
demografik ve adli psikiyatrik özelliklerinin ön planda olduğu, cinsiyet temelli şiddet
ve boşanma süreçlerinde baba tarafından anneden intikam almak motivasyonu ile
gerçekleştirilen filisid vakalarının tartışılmadığı görülmektedir. Filisid vakaları ile
mücadelede sadece adli psikiyatrik yaklaşımların yeterli olmayacağı, konunun önleyici
tedbirleri, sosyal politikaları, cinsiyet temelli şiddetle mücadeleyi ve çocuk
odaklı disiplinlerarası bir işbirliğine gerektiği düşünülmektedir.
40
14- ŞİDDET 4.0 : ROBOTLARIN ŞİDDET SUÇLARINDA KONUMLANMASI
Zeynep Reva
Avukat
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü
Anahtar Kelimeler : Sanayi 4.0, Şiddet 4.0, robotların cezai sorumluluğu.
Dördüncü sanayi devrimini sembolize eden “Sanayi 4.0”, çağdaş otomasyon
sistemlerini, veri alışverişlerini, üretim teknolojilerini ve yapay zekalı robotik
sistemleri içermektedir.
Robotik sistemler üçe ayrılmaktadır.
1) Otonom olmayan: İnsanlar tarafından uzaktan kumanda edilen, iradesi ve karar
alma yeteneği olmayan sistemlerdir.
2) Yarı-otonom: Makine yapay zekasının ve insan zekasının ortak kullanıldığı
sistemlerdir. En güzel örneği insansız hava araçlarıdır.
3) Tam otonom: İnsanın karar alma sürecine dahil olmadığı, bütün kararları yapay
zekanın kendisinin aldığı sistemlerdir.
Dijitalleşen dünyada robotlara vatandaşlık verilmeye başlanınca robotlara hukuki
kişilik verilmesinin uluslararası düzlemde tartışılması kaçınılmaz olmuştur. Otonom
olmayan robotlar hukuki kişilik tanınmasına dair hukuki tartışmaların dışındadır.
Ancak yarı-tam otonom robotlar için durum farklıdır. Çünkü yapılan çalışmalar
bunların insanlar gibi önyargılara sahip olabileceğini, üreyebileceğini, yeni bilgiler
öğrenip bu bilgileri insan yardımı almadan işleyebileceğini, kendi iradesiyle hedef
belirleyip bu hedefi vurma kararını yine kendisinin verebileceğini ve insanların
yapabildiği daha birçok şeyi yapabileceklerini göstermektedir. Bütün bunlar robotların
ve insanların beraber yaşayıp aynı hukuka tabi olacağını göstermektedir.
Hukuki kişilik kazandırılan robotların şiddet suçlarının faili ve/veya mağduru
olabileceğini de dikkate alarak düzenlemeler yapmak gerekecektir.
41
Bilinçli hareket edebilen tam otonom bir robot, bir insana şiddet uyguladığı takdirde
hukuki kişilik kazandırılacak olan bu robotların cezai sorumluluğunun da
düzenlenmesi ihtiyacı doğacaktır. Ya da tam otonom bir robot kendisine zarar vermek
isteyen bir insana karşı koyarken o insanın ölümüne veya yaralanmasına neden olursa
öz savunma sayılabilecek midir? Ya da bilinçli robotlar cinsel saldırı suçlarının faili
olabilecekler midir?
Robotlar şiddet suçlarının mağduru olabilecek midir? Robota şiddet uygulayan bir
insanın cezai sorumluluğu olacak mıdır? Yakın geçmişte seks robotları üretilmeye
başlanmıştır, seks yetenekleri gelişen robotlara karşı cinsel suç işlenebilecek midir?
Robotlara vatandaşlık verilmesinin bir sonraki aşaması robotlara hukuki kişilik
kazandırılması olacaksa bir sonraki aşamanın da özellikle şiddet suçları bakımından
robotların fail ve/veya mağdur olarak konumlanmasına dair yasal düzenlemelerin
getirilmesi olmalıdır.
15- ÇOCUK HAKLARI İLE İLGİLİ FARKINDALIK BİLGİ ARAŞTIRMASI
Makbule Kurt
Okul Öncesi Öğretmeni
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans Öğrencisi
Anahtar Kelimeler: Çocuk Hakları, Farkındalık, Anket, Eğitim, Sözleşme, Katılım,
Yüksek Yarar, Eğitim
Toplumu yetiştirdiği nesil ve aktardığı bilgiler ile şekillenir.Toplumları değiştirme ve
geliştirmede kılavuzluk rolünü çocuklar üstlenir. Toplumun niteliğini belirlemede etkin
bir rol oynayan çocukların aktif katılımı ve tüm temel gereksinimlerinin yanı sıra
psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlarının da karşılanması gerekmektedir. Bu gereklilikten
hareketle, çocukların sözü edilen gereksinimlerinin karşılanmasını ve onların
korunmasını sağlayan hakları bulunmaktadır. Bu haklar çocukları koruyan yasal bir
metinde toplanmıştır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, dünyada en yaygın ve sözleşmenin
42
oluşturduğu şartlar gereği en hızlı kabul görmüş, günümüzde de en çok ihtiyaç
duyulan sözleşmedir. Türkiye Cenevre Beyannamesinden bu yana sözleşmeyi
imzalayan devletler arasındadır ve Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni 2 Ekim 1995'te
uygulamaya başlamıştır. Çocuk Hakları sözleşmesini belirleyen temel kavramlar;
ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararı, yaşam ve gelişme, koruma ve katılımıdır.
Bu sözleşmeye göre; daha erken yaşta reşit olma durumu hariç 18 yaşına kadar her
insan çocuktur.
Çocuk Hakları Sözleşmesi, ulusal ve uluslararası alanlarda çocukları önemli bir yere
koymuştur. Temel olarak korunmasını hedef alarak başlayan sözleşme, günümüz
koşullarında, çocuklarla ilgili olumlu yönde algı değişikliği de sağlamıştır. Sözleşmeyi
imzalayan devletler, çocuğu ilgilendiren kararlarda; çocuğun yüksek yararına
hareketlerde bulunacak ve sorumluluklarını yerine getirmelerinde ailelere, kurumlara
yol gösterecek olan çalışmaları hassasiyetle yapmak zorundadır.
Çocuklar değişimin itici gücüdür. Öğrendikleri bilgilerin niteliğine göre hayatlarını
şekillendirir, yol ayrımlarını, bilgilerini deneyimlere katarak seçer, güçlenir. Çocuklar
büyürken bilgileri ve deneyimleri onların en önemli kılavuzlarıdır. Çocuklara haklarını
öğretmek yetişkinlerin ve çocukla temasa geçen herkesin asli görevidir.
Çocuk Hakları Farkındalık çalışmasında İzmir bölgesinde yaşayan 18 yaş üstü bireylerin
çocuk hakları ile ilgili bilgi ve görüşleri ölçülmek istenmektedir. Çocukların temel
hakları ile başlayan anket çalışmasında korunma hakları ve istismar gören çocuğun
başvuracağı birimlerle ilgili sorular bulunmaktadır. Ulaşılan istatistik sonuçlarına ve
ihtiyaçlara göre ; çocuk,aile,ve eğitimcileri kapsayan ‘Çocuk Hakları Eğitim Programı
hazırlanması planlanmaktadır.Anket 700 ile 1000 kişi aralığında bir kitleye ulaşmayı
hedeflemektedir.
43
16- KARDEŞ İSTİSMARI
Damla Tonya
Psikolog
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü
Anahtar Kelimeler: Aile içi şiddet, Kardeş istismarı, İhmal, Ebeveyn Tutumları,Zorbalık
Kardeşler arasındaki anlaşmazlıkların şiddet olarak tanımlanabilmesi için cinsel,
sosyal, sözel, psikolojik veya fiziksel olarak zarar verici davranışların kasıtlı olarak
yapılması gerekir. Kardeşler arası şiddet aileler tarafından gelişimin normal bir parçası
olarak değerlendirilir. Bunun kardeşler arası rekabet olduğunu zaman içerisinde sona
ereceği düşünülür.
Kardeşe yönelik şiddete neden olan bazı faktörler bulunmaktadır. Bu faktörler; 1)
Sahip olunan gücün kötüye kullanılması, 2) Uygun olmayan beklentiler içerisinde
olma, 3) Küçük kardeşin sorumluluğunun büyük kardeşe verilmesi, 4) Ebeveyn
davranışlarını model alma veya taklit etme, 5) Ebeveynlerin kendi problemleri ile
bunalmış olması, 6) Fiziksel ve mental hastalıklar, 7) Ekonomik
durumlar, 8)Ebeveynlerin etkisiz müdahaleleri, 9) Mağdur edilen kişinin tepkisi, 10)
Davranışın normalleştirilmesi, 11) Öfkenin kabul edilemeyen şekilde dışa vurumu, 12)
Medyanın etkileri'dir.
Bir davranışın kardeş istismarı olup olmadığını anlamak için öncelikle salt davranışı
tanımlamak gerekir. Bir davranışın istismar edici davranış olup olmadığını ayıran en
büyük kriter olan davranışın yapılan yaş için uygunluğudur. Bununla beraber
davranışın amacının ne olduğu sorgulanmalıdır. İstismarcı davranışı normal
davranıştan ayırmak için şu soruları sorabiliriz : 1)Davranış hangi durumda meydana
geldi?, 2) Davranıştan önce ne oldu?, 3) Yaşanan olayda mağdurun olaya katkısı
neydi?, 4) Fail herhangi bir şeyi veya gördüğü bir şeyi mi taklit ediyordu?, 5) Davranış
planlı mıydı yoksa kendiliğinden mi oldu?, 6) Davranış daha önce de oldu mu?, 7)
Mağdur olanlar hakkında ne hissetti?, 8) Yaşanan olayla ilgili failin tepkisi ne oldu?, 9)
Fail bu davranışla geçmişte karşılaştı mı?.
44
Bazı aileler yaşanılan istismar durumlarına etkili müdahalenin nasıl yapılacağını
bilmemektedirler. Böylece istismarı kontrol edemez veya durduramazlar. Ailelerin
hangi davranışların normal, hangi davranışların istismar olduğunu belirlemeleri ve
buna yönelik tutum sergilemeleri gerekir. Soruları yanıtlamak istismarı
değerlendirmek için genel bir yol gösterici olabilir. Kriterler davranışın normal
olduğunu gösteriyor ama bir ebeveyn çocuğunun davranışından rahatsızlık duyuyorsa,
benimsenecek en güvenilir yaklaşım davranışa potansiyel olarak istismar edici gözüyle
bakmaktır.
17- KADINA YÖNELİK EKONOMİK ŞİDDET
Deniz Çelik
Avukat
Anahtar Kelimeler: Kadına Yönelik Şiddet, Ekonomik Şiddet, Cam Tavan
Kadına yönelik ekonomik şiddet, diğer şiddet türlerine oranla daha az konuşulmasına
rağmen kadına yönelik birçok şiddet türünün de temelinde yer almaktadır. Ekonomik
şiddet, paranın ve ekonomik kaynakların kadın üzerinde kontrol aracı, tehdit ve
yaptırım olarak kullanılmasıdır. Bir defaya mahsus eylemlerden ziyade süreklilik arz
eden bir durumu ifade eder. Evin masraflarını karşılamamak, kadının çalışmasına izin
vermemek ya da zorla çalıştırmak gibi eylemler ekonomik şiddete örnek verilebilir.
Cumhuriyet Üniversitesi’nin psikiyatri polikliniğine başvuran 300 evli kadın üzerinde
yapılan bir çalışmada; 16–29 yaş gurubundaki kadınların, %32’sinin ekonomik şiddete
maruz kaldığı belirlenmiştir. Kadınların ekonomik anlamda sömürülmesi ilk olarak aile
içinde başlamaktadır. Kız çocuklarının eğitimden yoksun bırakılarak çalışma yaşamına
sokulmaması, ev eksenli çalışmalarda sosyal güvenceden yoksun bırakılmaları buna en
temel örneklerdir. Kadının eğitimli olması da büyük bir çoğunlukla kadını bu şiddetten
koruyamamaktadır. Kadınlar erkek meslektaşlarıyla aynı ücreti alamamakta, eşit işe
eşit ücret uygulaması sadece sözde kalmakta ve Anayasa’nın 10. Maddesiyle korunan
eşitlik ihlal edilmektedir. Kadının ailesi ve kariyeri arasında tercih yapması gerekirse
ailesini tercih edeceği düşüncesi cam tavan kavramını ortaya çıkarmştır. Bu kavram,
kadınların hak ettikleri halde cinsiyet ayrımı nedeniyle üst düzey yönetime
45
ulaşamamalarını ifade etmektedir. Sonuç olarak bu durum, onların ekonomik
anlamda tercihlerinin, hak ve özgürlüklerinin ihlalini gösterir ki bu da şiddeti kapsar.
Erkek nüfusla karşılaştırıldığında kadınların kamusal alanda işsiz kalma oranları daha
fazladır. Bu durum “kadınların yoksullaşması” olarak adlandırılmaktadır. Türkiye
İstatistik Enstitüsü‟nün 2007 işsizlik oranı ve cinsiyet oranı verilerine göre kent
nüfusunun %16.0’sını kadın işsizler oluştururken %10.7‟ini erkek işsizler
oluşturmaktadır. Toplumsal yaşantımızda önemli bir yere sahip olan kadınları, hak
ettikleri statüye kavuşturmak için sosyo-kültürel ve ekonomik ilişkileri yeniden
kurgulamalı ve onları destekleyen, onları güvenceye alan ve koruyan hizmetler
geliştirilmelidir. Çünkü uygulanan her türlü şiddet, toplumlarda sağlıksız bireyler
yaratmaktadır.
18- ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARI OLGULARIN İSTİSMARCI VE MAĞDUR İLİŞKİSİ
Damla Tonya
Psikolog
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Bölümü
Anahtar Kelimeler: Çocuk Cinsel İstismarı, Cinsellik, Damgalanma, Acizlik, İhanet,
Korku
Çocuk cinsel istismarı olgularında faillerin büyük çoğunluğu akrabalar, öğretmenler,
komşular gibi çocuğun tanıdığı ve güven duyduğu otorite figürleridir. İstismarcı ile
mağdur çocuk arasındaki yakınlık ve ilişki, çocuk üzerinde kalıcı ve yıkıcı hasarlar
meydana getirebilir.
Cinsel istismara uğramış çocuk, istismar ortaya çıktıktan sonra istismarın
başlangıcından itibaren yaşadığı tüm olayları aydınlatmaya başlar.
1) Acizlik : Çocuğun isteği ve iradesi dışında, istismarcının çocuğa yaklaşmak onu
istismara hazırlamak için belirlediği yöntemleri kullanarak mağdur ettiği çocuğu cinsel
doyumu için kullanmıştır. Bazı istismarcılar mağduru fiziksel ve genital temas
içermeyen şekillerde de istismar ederler. İstismarı engelleyemeyen çocuk kendisini
46
çaresiz ve aciz hisseder. İstismar esnasında tehdit, korkutma gibi farklı yöntemler
kullanması çocuğun süreğen ve gizli kalan bir istismar ortamında kalmasına sebep
olur. Sevdiklerine gelebilecek zararı önleme isteği, ailesinin vereceği tepkiden korkan
çocuk istismarın açığa çıkmasıyla bu durumun istismarcının benimsettiğinin tam tersi
olduğu gerçeği ile karşılaşır.
2) İhanet Duygusu : İstismara uğrayan çocuk, kendisini istismar eden kişiye karşı
duyduğu güven olayın ortaya çıkması değişmeye başlar. İstismarcının çocuk zihninde
normalleştirmeye çalıştığı eylemin aydınlatılmasıyla çocukta 'dünyanın çok kötü bir
yer olduğu' algısı oluşur.
3) Zedelenmiş Cinsellik : Kendisinden yaşça büyük kimse tarafından istismara uğrayan
çocuk cinsel duygu ve tutumlarından normal gelişimlerine uygun olmayan
davranışlara sahip olabilir. Cinsel kimlik, işlev bozukluğu, aşırı ilgi veya ilgisizlik gibi
durumlar ile sık karşılaşırlar. Özellikle hamilelik, cinsel yolla bulaşan hastalık gibi
durumlar ile sonuçlanan istismar olgularının etkileri daha fazladır.
4) Damgalanma : Kötülük, utanç, suçluluk gibi kavramlar cinsel istismara eşlik etmekle
birlikte bu kavramlar zamanla istismara uğrayan çocuğun benlik algısına karışır ve
çocuk kendisini bu kavramlarla damgalanmış olarak algılamaya başlar. Kültür ve
medya gibi etkenler çocuğun toplum hayatına geri dönmesini zorlaştırır ve istismarın
psikolojik etkilerini arttırır. Mağdurun ailesinin olaya tepkisi ve sosyal desteğin varlığı
oldukça önemlidir.
19- SAĞLIK ÇALIŞANLARININ CİNSİYET AYRIMI VE KADINA KARŞI ŞİDDET
KONUSUNDAKİ TUTUMLARI
Yrd. Doç. Dr. Elif Okşan Çalıkoğlu
Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Anahtar Kelimeler: Kadına karşı şiddet, sağlık çalışanları, cinsiyetçi tutumlar
Giriş: Çalışmamız, Erzurum acil servis çalışanlarının kadına yönelik şiddet konusunda
47
tutumlarını incelemek ve cinsiyetçi görüşlerle olan ilişkisini araştırmayı
amaçlamaktadır.
Gereç yöntem: Kesitsel nitelikte olan çalışmanın evrenini Erzurum İl merkezinde acil
servislerde çalışan 460 sağlık çalışanı (doktor, hemşire, acil tıbbi teknisyen ve sağlık
görevlisi) oluşturmaktadır. Etik kurul izni alınan, gönüllülük esasına dayalı araştırmada
Mart-Nisan 2016'da ankete katılmayı kabul eden 370 sağlık çalışanına uygulanmıştır.
Tanımlayıcı istatistikler ortalama± standart sapma, yüzde, frekans dağılımları olarak
sunulmuştur. Veri analizi Student t testi, Tek Yönlü ANOVA, Pearson korelasyon
analizi, Pearson Ki-Kare testi ve doğrusal regresyon analizi kullanıldı. p<0.05
istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Veri analizi için SPSS 22.0 istatistik paket
programını kullanıldı.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 29.6 ± 8.0 yıldı.Katılımcıların 176 (% 47.6)’sı
kadın, 194 (% 52.4)’ü erkek idi. Sağlık personelinin yarısından azı (% 48.5, n = 173)
kadına yönelik şiddeti tanımada ve baş etmede kendini yeterli hissettiğini bildirmiştir.
Kadına yönelik şiddet olaylarında katılımcıların % 18.5(n = 67)’i mağduru faille
uzlaştırmaya çalışacaklarını belirtti. Kadına yönelik şiddet tutum soruları arasında en
yüksek ortak yanıt, “Kızını dövmeyen dizini döver.” atasözünün doğru (% 18.0
katılıyorum, n = 64)luğuna dair idi. En cinsiyetçi tepki, "Evini geçindirmek erkeğin
görevidir." öğesine dayanıyordu(% 37.3 katılıyorum, n = 136). Erkeklerin hem kadına
yönelik şiddet (20.7 ± 5.2, 16.9 ± 2.8; t = 7.927; p <0.001) hem cinsiyetçi tutumları
(24.3 ± 5.3'e karşı 18.6 ± 4.3; t = 1.714; p <0.001) daha yüksekti. Yaş (B = 0.067,% 95
GA: 0.014-0.119; p = 0.013) ve cinsiyet (B = 0.487;% 95 GA: 0.407-0.566; p <0.001)
kadına yönelik şiddet tutumu için bağımsız birer belirleyici olarak bulundu.
Sonuç: Kadına yönelik şiddet tutumlarını değiştirmek için eğitimler verilmeli, kamu
sağlığı önlemleri alınmalı ve sadece şiddet üzerine değil cinsiyet ayrımcılığına da
odaklanılmalıdır.
48
20- PEDOFİLİ
Semih Erkan
Öğrenci
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi
Anahtar Kelimeler: Pedofili, İstismar, Michael Jackson
Mevcut araştırmada dünyada ve türkiyede çok fazla yaygın ve bir o kadar gizli olan
cinsel dürtü bozukluğu, pedofili çalışılmıştır. Pedofili; çocuk genitallerini ellemek,
cinsel ilişki, teşhircilik, çocuk fahişeliği vb. çocuğun cinsel sömürüsünü
kapsamaktadır.Pedofilideki temel özellik çocuğun cinsel sömürülmesinin saldırganda
bir saplantı olarak bulunmasıdır.Tekrara açık bir suçtur ve psikiyatrik hastalıklar
grubundadır. Çocuğa yönelik her istismar pedofili değildir, farklı patolojiler
barındırırlar.
Pedofilinin temel etiyolojisi bilinmemekle birlikte ve birçok faktörün etkili olduğu
gözlenmektedir. Günümüzde artan pedofili olgularına yönelik önlem alınmaması,
ailelerin bilinçlendirilmemesi sonucunda; çocuk kurbanlar artmaktadır. Açığa çıkan
olaylardan çok, gizli kalan olaylar vardır. Sonucunda mağdur da zamanla farklı
boyutlara ulaşan patolojiler ve telafi edilemeyen travmalar oluşmaktadır.
Bu araştırmada konu ile ilgili topluma yönelik farkındalık amaçlanmıştır. Aynı
zamanda bütün dünyada ses getiren, bir pedofili davası olan ve bu kimliğe sahip
olduğu iddia edilen Michael Jackson davasından da kanıtlar içermektedir. Sanatçının
özel ve farklı yaşamı, kayıp olarak nitelendirdiği çocukluğu ve özlemi dünya
ülkelerinde yürüttüğü çocuk projeleri, çocuksu karakter özellikleri ve çocuklara olan
yakınlığı, medya ve para koparma amacı olan kişiler tarafından fırsata dönüştürülüp
sanatçı hakkında tekrarlı olarak pedofili davası açılmıştır. Konunun araştırmaya
eklenmesinin sebebi; pedofilinin ne olduğu anlatıldıktan sonra Michael Jackson
pedofili davasının içeriği, kanıtları, iddiaları ve rapor sonuçları ile bilimsel bir
çerçevede pedofilinin ne olmadığınıda göstermektir.Araştırmada pedofili ve dava ile
ilgili bütün kanıtlar sonuçlar mevcuttur.
49
21- DİYOJEN (ÖZ BAKIM) SENDROMU
Burcu Vreskala
Öğrenci, İstanbul Bilim üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü
Anahtar Kelimeler: Diyojen Sendromu, Öz bakım Sendromu, Yaşlı Bakımı İhmali, Yaşlı
İhmali
Yaşlı, kimsesiz hastaların çağın gereklerine yeterince ayak uyduramamaları zaman
zaman onların toplum dışına itilmeleri ile sonuçlanmaktadır. Teknolojik gelişmelerin
insanları daha bireysel yaşamaya itmesi, tıbbi gelişmelerin insan ömrünü uzatması,
yaşlı nüfusundaki artışa ve toplumun bu insanların çok değişik problemleri ile yüz yüze
gelmesine neden olmuştur. Bu sorunlardan en uç noktada bulunanlardan ve adı
diğerlerine nazaran daha iyi bilinenlerden birisi ise “öz bakım sendromu” diğer bir
deyişle “Diyojen” sendromudur.
Bu sendrom, beynin idari işlevlerden sorumlu olan frontal lobunda meydana gelen
bozulmalar sonucu oluşur. Bu hastalar normalde sosyokültürel seviyesi yüksek
insanlar olup, bu tip bir davranış bozukluğuna geçişleri çok yavaş olmaktadır. İlk
olarak etrafında olup bitenlerle temasını kesen bu insanların zaman içerisinde diğer
sosyal duygularında çöküş gelişir.
Bu sendromun iki ayrı formu bulunmaktadır. Birinci tipinde bireyin sağlık koşulları
hastalığı tetiklemezken ikinci tipinde hastalığı tetikler. Bunlar: Öz bakımda düşüklük,
aşırı sosyal kaygı, sosyal anksiyete, obsesif kompulsif eğilim, beslenme bozuklukları,
diğer insanlara güvenmeme, sağlıksız ve güvensiz yaşam koşulları’dır.
Diyojen sendromu ilgili bilgilerin sınırlı olmasının nedeni; bu insanların genellikle
kimsesiz ve entelektüel seviyelerinin yüksek olması, bundan dolayı da toplumdan
yavaş yavaş kopmaları ve toplumun bunu hissetmemesidir. Ne zaman ki, bir şekilde
saldırgan olur diğer insanlar onlardan korkar, pis halleri çevrelerini rahatsız eder, o
zaman toplumun ilgisini çekerler.
50
Bütün olarak incelenmesi gereken bu insanların sayısının günün koşulları içerisinde
daha da artmaktadır. Geriatrinin gelişmesi ve ilgi alanlarının çeşitlenmesiyle özellikle
bu grup hastalar için olumlu etki yaratılabilir.
Bu çalışmada; yaşlılığa bağlı gelişen ve kendi kendilerini ihmal etme sonucunda
ortaya çıkan diyojen sendromununun nedenleri, etkileri ve sonuçları incelenecektir.
22- MUNCHAUSEN BY PROXY VE MUCHAUSEN SENDROMU
Gökçen Burgu
Öğrenci
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi
Anahtar Kelimeler: Çocuk istismarı, Munchausen Sendrom, Munchausen by Proxy
Amaç: Munchausen Sendromu, DSM-IV’te psikolojik rahatsızlık olarak belirtilmiştir ve
bir kişinin çarpıttığı ya da uydurduğu bir hastalıkla kendisini sağlık kuruluşlarına
tanıtmasıdır. Aynı zamanda DSM-IV’te “Yapay Bozukluk” olarak geçirilmiştir.
Munchausen by Proxy (MBP) ise kendisinin Munchausen Sendromu olup olmamasına
bakmaksızın başka birini hasta varsaymasıdır, hasta rolünü ona yüklemesidir. MBP,
çocuk istismarı olarak sayılmaktadır ve teşhisinde hasta geçmişinin rolü önemlidir.
MBP, anne babaların ebeveynlikle ilgili yetersizliklerinden kaynaklı olabileceği gibi
sonucunda çocuğun ölümüne kadar gidebilmektedir. Sendromu ve MBP, Amerika
Birleşik Devletinde sağlık kurumlarında ve polis teşkilatlarında bilinçlendirilmeye ve
farkındalığı arttırılmaya başlanmıştır. Ülkemizde Munchausen by Proxy ya da
“vekâleten Munchausen” olarak bilinen sendromun ilk tanısı 1995 yılında yapılmıştır.
Bu çalışmada MBP’nin teşhisi ve önemi, sağlık kurumlarına ve personeline etkisi
anlatılmaktadır.
Gereç; Bu çalışmada British Medical Journal (BMJ)’ın Çocuk Hastalıkları Arşivi’nden,
Researchgate’den ve Kathryn Artingstall’ın “Munchausen by Proxy and Muchausen
Syndrome Investigation” kitabından faydalanılmıştır.
51
Yöntem: Bu çalışma MBP ve Munchausen Sendromu üzerine bir derleme olup,
“Munchausen by Proxy and Muchausen Syndrome Investigation” kitabının
incelenmesinin ardından detaylandırılarak çeşitli makaleler incelenmiştir.
Bulgular: Munchausen Sendromu olan kişiler doğrudan, MBP’si olan kişi gördüğü
dolaylı ilgiyle tatmin olurlar. MBP çoğunlukla biyolojik annenin çocuğa uyguladığı bir
çocuk istismarıdır. Çocuğa; zehir vermek, boğmak, ishale sebep olmak gibi çocuğa
zarar veren birçok yöntemi bulunmaktadır. Yapılmış bir araştırmaya göre; MBP tanısı
koymuş olan pediatri doktorlarının %85i yaptıkları teşhisten ≥%90 oranında emin
olduklarını belirtmişlerdir. Hastanede tanı yaşı yaklaşık 7 olarak belirtilmiştir; ancak
istismar anne karnından itibaren bile başlayabilmektedir.
Sonuç: Teşhisinin zorluğunun yanı sıra, MBP uygulayıcıları sağlık personelinin ve polis
teşkilatının zamanına ve maliyete sebep olmaktadırlar. Bir ailenin birden fazla çocuğu
bu istismara uğrayabilmekte, sonucu ölüme kadar gidebilmektedir. Teşhisi
kesinleşemeyen birçok vaka bulunmaktadır.
23- ÇOCUK İSTİSMARI
Ayşenur İlik- MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Sena Savuncu- MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Düşün Altuntaş- MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Anahtar Kelimeler: Çocuk istismarı, Pedofili, Çocuk Hukuku
Amaç: Dünya üzerinde Çocuk istismarının birçok tanımı vardır. Bu tanımlardan en
yaygını bir yetişkin tarafından çocuğa fiziksel, ekonomik, cinsel veya duygusal olarak
kötü muamele yapma, genel çocuk sağlığına zarar vermedir. Pedofiliyi Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) bir yetişkinin bilerek veya bilmeyerek yaptığı, çocuğun sağlığını fiziksel
ve psikolojik gelişimini olumsuz etkileyen davranışlar olarak tanımlamıştır. Bu
tanımlardan yola çıkarak Türkiye’deki pedofili ve çocuk istismarı olaylarını incelemek
ve çözüm üretmeyi hedeflemekteyiz.
52
Yöntem: Türkiye 20 Kasım 1989 de kabul edilen “Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi 14
Şubat 1990 da onaylamıştır. Onaylayan ülkelerden olmasına ve aynı zamanda
Anayasanın 41. maddesinde devletin koruyucu tedbir almasına yönelik ibaresine
rağmen çocukların korunma, sağlıklı yaşama, gelişme ve yaşama hakkını çiğneyen
suçlardan olan pedofili ve çocuk istismarı artmıştır.
Yukarda da bahsedilen yasalar bakımından yeterli derecede korunan çocuk haklarının,
kadın hakları gibi yeterli kanunların yetersiz uygulanması sorunu gözlenmektedir.
Çocuk istismarında yakın tarihlerdeki olaylarda da uygulanan “iyi hal ve saygınlık
indirimi” gibi ceza indirimleri caydırıcılığı azaltan sebeplerdendir.
Bulgu: Kanuni E.A. Hastanesi’nde bir sosyal hizmet uzmanının savcılığa ihbarı üzerine
ortaya çıkan bilgilerde yılda ortalama 450-500 hamile çocuğun hasta kabul işlemleri
yapılmıştır. Aynı sosyal hizmet çalışanının ifadesinde söz konusu çocuklarla ilgili ilk
andan itibaren adli bildirim yapılmamıştır. Bu durum söz konusu çocukların ihtiyacı
olan ve aynı zamanda hakları olan hizmetlerden mahrum bırakıldıkları, koruma
sistemine dahil olamadıklarını bize gösterir.
Sonuç: Türkiye’de son zamanlarda pedofili vakalarının tehlikeli artışının etkisiyle 79
Sivil Toplum Örgütünün kurduğu Çocuğa Karşı Şiddeti Önlemek İçin Ortaklık Ağı, son
zamanlardaki pedofili ve çocuk istismarı olaylarında idam ve kimyasal hadım
çözümlerinin önerilmeye başlanmasına karşı çözüm önerilerini sundu “Cinsel
istismara çözüm: Adalet, Koruma ve Rehabilitasyon” isimli kampanyayı başlattı.
Biz de Türkiye’nin büyük sorunlarından olan pedofili ve her türlü çocuk istismarında
uygulanacak cezaların yaptırım gücü yüksek ve indirimsiz şekilde uygulanmasını, şu an
da yeterli olan yasalar ışığında çocuğun korunmasını ve yetersiz alanlar için yasa
değişikliğine gidilmesini, yaşanan istismar sonrası geleceğimiz olan çocukların
rehabilite edilerek bu travmayı atlatmasından yanayız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’
ün de dediği gibi "Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün
çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir."
53
24- KADIN HANGİ ŞİDDET TÜRLERİ İLE KARŞILAŞIYOR
Betül Vurucu
Öğrenci, Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi
Anahtar Kelimeler: Kadına Yönelik Şiddet, Şiddet Türleri, Şiddetin Dağılımı
Amaç: Kadına yönelik şiddet tüm toplumlarda yaşanan en vahim ve insanlık adına
utanç duyulması gereken, kadınlarda fiziksel ve psikososyal sorunlara yol açan 21.
yüzyılın en büyük sorunlarından biridir.
Bu çalışmada şiddet gören kadınların ne zamandır şiddete maruz kaldıklarını,
gördükleri şiddet türlerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı nitelikte yapılmıştır.
Yöntem: Prof. Dr. Kocacık tarafından Sivas, Adıyaman, Denizli ve Kırklareli illerinin
çeşitli mahallelerinden seçilen kadınlar üzerinde anket uygulanarak araştırma
yapılmıştır.
Bulgular: Araştırmada görüşülen 695 kadının %54 ü ailelerinde şiddet gördüklerini,
şiddet gördüğünü söyleyenlerin %35.2 si en az 4 yıl ve daha fazla zamandır şiddete
maruz kaldıklarını söylemiştir. Şiddete uğrayan kadınların %42.3 ünün dayak, %40.1
inin tehdit ve küfür, %12.6 sının yaralanma, %3.2 sinin cinsel taciz ve tecavüz, %1.4
ünün eve kapatma ve %0.4 ünün öldürülme tehdidi ile karşı karşıya kaldıkları
anlaşılmıştır.
Sonuç: Kadınların tümünün şiddete maruz kaldığı her üç kadından birinin fiziksel
şiddet gördüğü bir diğeri de her on kadından dokuzunun dayağı haklı görmediği
sonucuna varılmıştır.
54
25-GÖÇÜN KARANLIK YÜZÜ İNSAN TİCARETİ: NEDENLER, AŞAMALAR ve VERİLER
Elçin İstif*
Ece Çim*
Yasin Özbey*
Apak Kerem Altıntop*
İstanbul Üniversitesi Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
Anahtar Kelimeler: İnsan Ticareti, Göç, Fuhuş, Kadın, Çocuk, Sınır
Amaç: Araştırmada insan ticaretinin tanımının ne olduğu, farklı boyutlarıyla birlikte
nedenlerinin, bu ticaretin amaçlarının, insan ticaretinin aşamalarının ve güncel
durumun ne olduğunun tespitinin verilerle ortaya konması amaçlanmıştır. Bunun yanı
sıra insan kaçakçılığı ve insan ticareti arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların ne
olduğunun tespiti de çalışmanın amaçlarındandır.
Yöntem: Birleşmiş Milletler, Uyuşturucu ve Suç Konusunda Birleşmiş Milletler Bürosu,
Uluslararası Göç Örgütü, Türkiye Göç Raporu, Türkiye Göç İdaresi’nin raporları başta
olmak üzere uluslararası ve ulusal raporlar incelenmiş ve buna dair literatür
incelenmiştir.
Bulgular: İnsan ticaretinin insan kaçakçılığından temel farkı, insan ticaretinde
mağdurun zorlanması, insan kaçakçılığında ise göçmenin rızasının bulunmasıdır. Buna
rağmen insan kaçakçılığından insan ticaretine geçişler mümkün olabilmektedir.
Örneğin insan kaçakçılığı sürecinde, gidişatın kaçakçı tarafından istendiği gibi
gitmemesi de sürecin kaçakçılıktan ticarete kaymasına neden olabilmektedir. Bu iki
kavramın temel benzerliği ise insanın bir yerden bir yere nakli ve yasal olmayan
kazanç elde etmedir. İnsan ticareti genel manasıyla 4 aşamadan oluşur: (1) potansiyel
mağdurların belirlenmesi (2) iyi bir yaşam vaadi (3) Kaynak ülkeden hedef ülkeye
ulaşım (4) Tacirler tarafından istismar süreci. Amaçlar ise genel itibariyle zorla
çalıştırma, organ ticareti, çocuk askerler, çocuk ticareti, zorla evlendirme ve cinsel
55
istismar olmaktadır. İnsan ticaretinin mağdurları 2014 yılı verilerine göre %51
oranında kadınlar, %21 oranında erkekler, %20 oranında kız çocukları ve %8 oranında
erkek çocuklarıdır.
Sonuç: İnsan ticareti, yüzyıllar öncesinde kaldığı düşünülen köle tipi üretimin hala
farklı formlarda da olsa varlığını sürdürdüğünün göstergesidir. Uluslararası ve ulusal
çatışma, savaş, yerinden edilme, ekonomik ve politik krizler var oldukça ve bu
sorunlara ev sahipliği yapan bölgelere dair görmezden gelme politikalarıyla birlikte
uluslararası çıkar siyasetinin konusu yapma eğilimi devam ettikçe bu karmaşık
ortamdan istifade etmeye çalışan suç örgütleri de var olmaya devam edecektir. Ayrıca
mağdurların %79’unu kadın ve çocukların oluşturduğu bir probleme yönelik çözüm
sadece erkek karar alıcıların bakış açısıyla da bulunması mümkün görünmemektedir.
Bu ancak, uluslararası, ulusal, toplumsal ve bireysel ölçekte gerekli meslek gruplarını
ve toplumları bilgilendirmek ve bilinçlendirmek ile engellenebilir, minimize edilebilir.
Fakat yukarıda bahsedilen sorunların çözümüyle ortadan kalkabilir.
26 - HASTENE DIŞI İLAÇ UYGULAMASI SONUCU ANAFLAKTİK ŞOK TABLOSUYLA ACİL
SERVİSE BAŞVURAN OLGU SUNUMU
Arş. Gör. Dr. Şahnur SERAP,
Betül ALBAYRAK ACAR,
Prof. Dr. Halis DOKGÖZ,
Prof. Dr. Nursel GAMSIZ BİLGİN,
Prof. Dr. Hakan KAR
Mersin Üniversitesi Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı
Anahtar Kelimeler: Anafilaksi, Enjeksiyon, İlaç reaksiyonu
56
Giriş ve Amaç: Vücudun daha önce maruz kaldığı bir maddeye aşırı duyarlılık
kazanarak, aynı etken madde ile 2. kez karşılaşması esnasında meydana gelen,
önceden tahmin edilemeyen, ani başlayan, multi sistemik, zamanında ve uygun tedavi
edilmezse ölümle sonuçlanabilen hipersensitivite reaksiyonunun neden olduğu klinik
tabloya anafilâksi denir. Anafilaksik reaksiyon dünya da en sık gıdalara, 2. sırada
ilaçlara bağlı ortaya çıkmakla birlikte ülkemizde en sık ilaçlara bağlı olarak görülür. Bu
çalışmada eczanede ilaç uygulaması sonrası kardiyak arrest olarak acil servise
başvuran hasta olgusundan yola çıkarak ilaç uygulamalarının mutlaka medikal
merkezlerde yapılması gerektiğine değinilecektir.
Olgu: 62 yaşında kadın hasta eczaneye boğaz ağrısı şikayetiyle başvurduğu, eczanenin
bir ilaç uygulayalım rahatlarsınız dediklerini, 3-4 defa ısrarla ilaç alerjisinin olduğunu
beyan etmesine rağmen ilaç uygulandığı ve fenalaştığını ifade etti.
Sefalosporin(antibiotik) uygulaması sonrası dış merkez acil servise kardiak arrest
olarak başvurduğu, yaklaşık 15-20dk CPR yapıldığı, entübe halde MEÜTFH sevk
edildiği, burada da 2 defa arrest olduğu, TA:85/42mmhg NB:130/dk SPO2:%77,
entübe, Serebral BT normal, takip, tedavi ve mekanik ventilatör desteği amacıyla
genel yoğun bakıma yatışı yapıldığı, takiplerinde nazal oksijene geçildiği, pnömoni
gelişen hasta enfeksiyon hastalıklarına devredildiği, takiplerinde genel durumu
toparlayan hasta önerilerle taburcu edildi. Adli raporlandırılması Adli Tıp Anabilim Dalı
tarafından “kişinin yaşamsal tehlikesi vardır” şeklinde düzenlendi.
Tartışma ve Sonuç: Anafilaksi; ülkemizde en sık ilaç uygulamaları sonrası meydana
gelen, acil olarak tanınmaz ve tedavisi edilmezse kısa sürede ölümle sonuçlanabilen
bir durumdur. Kişilerin maruz kaldığı zararların tümü travmatik olmayıp; eğitim
eksikliği ve yanlış tedavi inanışları da, kişilerin yaşamını tehlikeye uğratacak düzeyde
hasara yol açabilir. Kişilerin hayatını riske atmamak adına ilk basamakta önlenebilir
olması nedeniyle üzerinde durulması gereken bir konudur. Hastane dışı ilaç
uygulamalarında, acil müdahale şartları bulunmadığı için kişilerin hayatı riske
girmektedir. İstenmeyen durumlarla sonuçlanmaması için her türlü ilaç uygulamasının
tam donanımlı medikal merkezlerde yapılması gerekmektedir.
57
27- BİPOLAR BOZUKLUKTA CEZA EHLİYETİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Sezer ÇEKİÇ,
Ebru Yaşat AKSAY,
Prof. Dr. Hakan KAR,
Prof. Dr. Halis DOKGÖZ,
Prof. Dr. Nursel GAMSIZ BİLGİN
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, Mersin
Anahtar Kelimeler: Ceza ehliyeti, bipolar bozukluk, psikiyatrik muayene, manik
dönem
GİRİŞ-AMAÇ: Mani ya da hipomani ile dönüşümlü olarak giden depresif dönemler
bipolar bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Bipolar bozuk değişken mani ve depresyon
dönemleri ile süren, arada normal evreler içeren süreğen bir hastalıktır. Manik
dönemde hastalarda uyku gereksiniminde azalma, fazla konuşma, fikir uçuşmaları,
riskli dürtüsel davranışlarda artış gibi durumlar gözlenmektedir. Manik dönemde kişi
kontrol edilemeyen dürtüsellik nedeniyle sıklıkla suç faili olabilmektedir.
OLGU: Tarafımıza farklı tarihlerde farklı davalar nedeniyle gönderilen A.Y. isimli
hastadan; 23.05.2016 tarihinde işlemiş olduğu iddia edilen hakaret, cinsel taciz ve
kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarıyla ilgili ve 29.03.2017 tarihinde işlemiş
olduğu iddia edilen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçuyla ilgili TCK 32. ve 57.
maddeleri gereğince rapor düzenlenmesi istendi. İlk olayla ilgili dava dosyası
incelendiğinde; kişinin uzun yıllar öncesinden tanıdığı bir kadına sürekli mesajlar
atarak ısrarlı duygusal ilişki teklifinde bulunduğu, 2016 mayıs ayında manik dönemde
olduğunu gösteren hastane kayıtları olduğu saptandı. Hasta ve yakınları ile yapılan
görüşmeler, dosyanın incelenmesi ve yapılan psikiyatrik değerlendirme neticesinde
hastanın suç tarihinde manik dönemde olduğuna ve TCK 32/1 maddesi kapsamında
58
değerlendirilebileceğine karar verildi. İkinci dava konusunda ise aynı kadının koruma
tedbir kararı aldırmasına rağmen, şahsın kendisine posta yolu ile mektuplar
gönderdiği saptandı. Hasta ve yakınları ile yapılan görüşme, dosyada ikinci olay
tarihinde yer alan psikiyatrik muayene bulguları incelendiğinde şahsın manik
dönemde olmadığına kanaat getirilerek; TCK 32. madde kapsamında
değerlendirilemeyeceği ancak TCK 57/3 maddesi kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğine karar verildi.
SONUÇ: Bipolar hastalıkta ceza ehliyetinin değerlendirilmesi zor bir süreçtir.
Hastalığın manik, depresif ve remisyon dönemleri olduğu için; hastanın suç işlediği
tarihte hangi dönemde bulunduğunu değerlendirmek gerekmektedir. Özellikle manik
dönemde artmış olan kontrolsüz dürtüsellik sonucu şiddet ve cinsellik suçları
işlenebilmektedir. Değerlendirme sürecinde olay tarihinde mevcut hastane
başvuruları, görgü tanıklarının ifadeleri önem kazanmaktadır. Manik dönemde suç
işlediğine kanaat getirilen hastaların ceza ehliyeti açısından işlediği suçun niteliğine
bakılmalıdır. Remisyon döneminde ise TCK 57. madde gereği akıl hastalarına özgü
güvenlik tedbirleri uygulanabilmektedir.
28- DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLARIN
DEĞERLENDİRİLMESİNE HUKUKSAL YAKLAŞIM VE ÇOCUĞUN YÜKSEK YARARI
Gülşen Yıldız Birol
Avukat
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü
Anahtar Kelimeler: Çocuk, Çocuk Suçluluğu, Ceza Ehliyeti, Hukuk.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 0-18 yaş grubundaki her birey çocuktur.
Biyopsikososyal gelişimini tamamlamaması nedeniyle çocuğun öznel hakları vardır ve
bu haklardan en önemlisi çocuğun yüksek yararıdır. Çocukla ilgili her türlü hukuksal
işlemlerde çocuğun yüksek yararı temel bir yaklaşım olmalıdır.
59
Suç, anlama ve algılama yeteneğine sahip bir kişinin kusurlu iradesinin yarattığı bir
hareketin meydana getirdiği, yasada yazılı tipe uygun, hukuka aykırı ve yaptırım
olarak bir cezanın uygulanmasını gerektiren bir eylemdir. Çocuk suçluluğu ise
çocukların yasalara karşı çıkmaları veya suç teşkil eden bir eylemi işlemiş olmaları
dolayısıyla ilgili yasalarda belirtilen cezai müeyyidelerle karşı karşıya kalmalarıdır.
Suça sürüklenen çocukların Türk Ceza Yasası 31.maddesi kapsamında 12 yaşın
altındaki çocukların ceza ehliyeti yoktur. 12 yaş ile 15 yaşını tamamlamamış çocuklar
ise doktor muayenesi ile işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp
davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişip gelişmediğinin belirlenmesine göre
çocuğun ceza ehliyeti değerlendirilmektedir. 15-18 yaş aralığında ise hala çocuk
olunduğu için indirimli ceza uygulanmaktadır. Dünyada suça sürüklenmiş çocukların
ceza ehliyeti ile ilgili farklı yaklaşımlar mevcuttur. Gana, İrlanda, Ürdün, Kuveyt,
Lübnan, Pakistan ve Sudan gibi ülkelerde 7 yaşından sonra ceza ehliyeti söz
konusuyken Belçika, Kolombiya, Panama ve Peru gibi ülkelerde 18 yaşından itibaren
ceza ehliyeti söz konusudur.
Bu çalışmada; suça sürüklenen çocukların ülkemizde ve dünyada hukuksal
değerlendirilmesinin ortaya konularak ülkemizin de imzalamış olduğu Çocuk Hakları
Sözleşmesi perspektifinden çocuğun yüksek yararı çerçevesinde bir yaklaşım ortaya
konularak ülkemizdeki mevcut uygulamalar tartışılarak irdelenecektir.
29- FETİŞİZM VE CİNSEL ŞİDDET İLE OLAN İLİŞKİSİ
Emre Akkaya
Öğrenci
MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Anahtar Kelimeler: Oidepus Kompleksi, Fallus, Cinsellik
60
Amaç: Bu çalışma ile olaylar üzerinden fetişist ve fetişistin cinsel hayatında fetişlerinin
şiddetle olan ilişkisine ışık tutulmaya çalışılmıştır.
Fetişizm terimi tarihte ilk defa 19. Y.Y başlarında Alfred Binet tarafından “Bir nesnenin
ya da vücudun bazı organlarının tahrik edici olması.” açıklamasıyla ortaya çıkmıştır.
Günümüzde de hala bu terim kabul görür ve fetişist kişinin seçtiği obje ya da unsur
olmadan cinsel zevke ulaşamaması anlamını taşır. Sınırsız derecede fetiş türü
olabileceği görüşü hakimdir. Fetişler erkeklerde kadınlardan daha fazla bulunmaktadır
ve bunun sebebi hala bilinememektedir. Erkeklerde daha fazla bulunmasının nedenini
en kabul görülen şekilde ortaya atan kişi Janine Smirgel’dir ve anne-baba ilişkisinde
erkek çocuğun annenin babaya ait olması düşüncesiyle gelişememesi sonucu bir
sapkınlık yaşaması ve Oidepus Kompleksinin, bu gibi sapkın düşünce ve olaylarla
aşılmasından dolayı fetişizmin meydana geldiğini ileri sürer. Buradaki sıkıntı gelişimini
normal tamamlayan çocuk babayı içselleştirerek cinsel kimlik olarak fallik-fallusu
benimserken gelişiminde anneye bağlı bir problem yaşayan erkek çocuk anal-fallusu
benimser ve erkek birey anal-fallusun “anal” kısmını örtmeye çalışmaktadır. Fetişlerin
amacı da bu örtme işlemini sağlamaktadır.
Bulgu: Fetişlerin amacı, bireylerin çocukluk döneminde yaşanılan anne kaynaklı
süperego problemlerini ergenlik dönemi ve yetişkinlik dönemi boyunca bir fetiş
nesnesi sayesinde atlatmaya çalışmalarıdır. Freud’a göre fetişler bebeklik döneminin
ilk birkaç ayındaki travmalar sonucu oluşurlar ve bu kastrasyon aksiyetisine sebep
olur. Bu süreçten sonra birey yarım kalmışlığını cinsellik yoluyla bütünlemeye çalışır.
Yapılan olay ve dava incelemelerinde fetişist bireylerin çoğunda anksiyete bozukluğu
mevcuttur. Genel olarak fetişist bireyler eleştirilere çok önem veren, kişilik
bozuklukları ya da psikiyatrik bozukluklara sahip bireyler olarak karşımıza çıkarlar ve
hırsızlık dışında her hangi bir suça ya da şiddet unsuruna meyilli değildirler.
Sonuç: İstatiksel olarak bir veri bulunamadığı gibi bilimsel olarak da fetişizm bir
şiddete teşvik aracı olarak görülmemektedir.
61
30-ŞİDDETİN ANATOMİSİ: FAİLDEN MAĞDURA TOPLUMSAL SORUMLULUK
Doğuşcan Aydın Aygün
Avukat
İstanbul Barosu
Anahtar Kelimeler: Şiddet, Toplum, Mağdur
Geçmişten günümüze toplumun en büyük sorunlarından biri şiddettir. Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) şiddeti, “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik
biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm
ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” durumu olarak
tanımlamaktadır.
Psikanalizin kurucusu sayılan Avusturyalı doktor ve psikolog Sigmund Freud,
saldırganlığı insan doğasının bir parçası olarak görmek gerektiğini savunuyordu.
Freiburg Üniversitesi'nden nörobiyolog ve doktor Prof. Dr. Joachim Bauer’e göre
şiddetin insanın temel içgüdüleri arasında değerlendirilmemesi gerekir: “Normalde
insanlar bir başkasına zarar verecek eylemler yapmaktan kaçınır. Ayna nöronları
denilen nöronlar nedeniyle insan başkasına verdiği acıyı önce kendisi hisseder”. Fakat
her insanın saldırgan ve/veya şiddet faili olması mümkün ve tabii ki şiddet mağduru.
Şiddetin önlenmesinde bireyden topluma, özelden kamuya sorumluluk düşmektedir.
Bu açıdan, devlet kurumunun ve toplumun sorumluluğu dikkat çekmektedir.
Devlet kurumu, şiddetin önlenmesine yönelik öncü rol oynamakta olup, bu rolünde
etkili olabilmesi için kurucu unsuru olan toplumun yapısını iyi tahlil etmesi
gerekmektedir. Ülkemizde ki araştırmalar göstermektedir ki çocuğun ve kadının
istismarı her geçen gün artmakta. Bununla birlikte toplumun geçmişten geçen öğreti
ve söylemleri de bu istismar ve/veya şiddet vakıalarını normalleştirmekte. Toplumu
oluşturan her kademe ve eğitim düzeyinde ki bireyin şiddet konusunda bilinçlenmesi,
şiddeti öncelikle kendi mikro hayatlarında önlemesi gerekmektedir.
Toplumumuzda bir kadın birey gece vakti erkekler tarafından cinsel tacize uğrar
ve/veya hakarete maruz kalırsa kendi aile bireyleri dahi şikayetçi olmamasını
62
söyleyebilmektedir. Bu durum toplumun şiddete karşı bilinç seviyesini göstermekte ve
mağduru yalnızlaştırmaktadır. Toplumun mikro yapısı olan aile içerisinde dahi
mağdurun yalnızlaştırılması ve desteksiz bırakılması uzun vadede aynı ve/veya farklı
saldırganlar tarafından istismara uğramasına yol açmaktadır.
Şiddete karşı oluşturulacak bu kültürün yönlendirilmesi ve korunması gerekmektedir.
31- ÖĞRETMENLERİN LGBTİ ÖĞRENCİLERE BAKIŞ AÇISININ İNCELENMESİ
Havvane Şama
Psikolojik Danışman
Anahtar Kelimeler: LGBTİ, öğretmen, eşcinsel, biseksüel, homofobi
AMAÇ: LGBTİ(Lezbiyen, gay, biseksüel, transeksüel, interseksüel) kavramları
toplumumuzda anlaşılamamış ve kabul görmediğini gözlemlediğimiz cinsel
yönelimlerdir. Bireylerin kendilerini ilk keşfettikleri yaşlarda günlerinin çoğunu okulda
geçirdikleri ve öğretmenlerle iletişimi göz önüne alındığında, öğretmenlerin bu
konuda bilgi sahibi olması beklenmektedir. Bu çalışmada amaç okullarda çalışan
öğretmenlerin LGBTİ öğrencilere bakış açısının araştırılmasıdır.
YÖNTEM: Çalışmada 5’li likert tipi ölçek kullanılmış olup ölçekteki 1.”Kesinlikle
katılıyorum”, 2.”Katılıyorum”, 3.”Fikrim yok”, 4.”Katılmıyorum”, 5.”Kesinlikle
Katılmıyorum” olarak karşılık bulmaktadır. Anket form Google Formlar üzerinden
oluşturulmuş ve katılımcılara ulaştırılmıştır. Elde edilen veriler SPSS istatistik
programına yüklenerek analiz işlemleri bu program aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.
BULGULAR: Çalışmaya 436 öğretmen katılmıştır. Katılım sağlayan öğretmenlerin
çoğunun LGBTİ’ye karşı belirli bir duyarlılık düzeyleri olduğu düşünülmüştür.
Maddeler arası korelasyon değerlerinde en dikkat çeken öğretmenlerin %71.8’inin
LGBTİ’ye bir hastalık gözüyle bakmadıklarını ifade etmelerine karşın bu öğretmenlerin
63
%17.2’si çocuklarını tedavi ettirmeleri yönünde aileleri bilinçlendirebileceklerini ifade
etmelerinde çekimser davranmıştır. Katılımcı öğretmenlerin %20’si LGBTİ’nin günah
olduğunu söylemiş ve %30.5’i de LGBTİ olmanın öğrenilen bir durum olduğunu ifade
etmiştir. Öğretmenlerin %12.6’sı öğrencisinin LGBTİ olmasından rahatsızlık duyarken
sadece %3’ü LGBTİ olmanın notlarını etkileyeceğini düşünmektedir. Katılımcı
öğretmenlerin %19.3’ü bir öğretmenin LGBTİ olmaması gerektiğine katılırken, %23.1’i
çocuğunun öğretmeninin LGBTİ olmamasını tercih etmektedir.
SONUÇ: Sonuç olarak anketin girişindeki LGBTİ kavramlarından homofobik
öğretmenlerin katılım sağlamayı tercih etmedikleri düşünülse de olumsuz ifadelere
katılan öğretmen sayısı azımsanmayacak miktardadır. Yüksek oranda LGBTİ’ye olumlu
bir bakış açısı mevcuttur. Ankete katılanlarda bütün sorulara “fikrim yok” seçeneğini
işaretleyen katılımcı da bulunmadığı göz önüne alındığında bir şekilde öğretmenlerin
LGBTİ’yi gündeme aldıkları ve bu konuda okullarda daha çok çalışmanın yapılması
gerektiği düşünülmektedir.
32- VURMA KONUŞ PROJESİ
Süeda Küçük, Yıldız Teknik Üniversitesi, YÖRET Vakfı
Fatma Büşra Erbil, İstanbul Ticaret Üniversitesi, YÖRET Vakfı
Feyzanur Savaş, Marmara Üniversitesi, YÖRET Vakfı
Anahtar Kelimler: çocuk, şiddet önleme, şiddetsiz iletişim
AMAÇ: Çocukların şiddetten uzaklaşarak, güvenli ortamlarda, barışçıl davranışlar
geliştirmelerini, ders dışı sanat-drama ve oyun etkinlikleriyle kendilerini şiddete
başvurmadan ifade etmelerini, akranlarını tanımalarını, dil, din ve kültür gibi
farklılıkları kabul ederek bir arada yaşamayı deneyimlemelerini sağlamak; şiddetsiz
iletişim bilinci geliştirmek ve çocukların şiddete karışmasını önlemektir. Aynı zamanda
çocuklara problemler karşısında alternatif çözüm ve baş etme yolları bulma becerisi
kazandırmaktır.
64
GEREÇ ve YÖNTEM: Projede görev alacak, üniversitelerin Psikolojik Danışmanlık ve
Rehberlik, Psikoloji, Sosyal Hizmetler bölümlerinde okuyan genç liderlere Liderlik ve
İletişim Becerileri, Çocuk Hakları ve Kukla Çalışması, Şiddet algısı ve Şiddetsiz İletişim
Dili, Doğaçlama Müzik, Doğaçlama Tiyatro ve Yaratıcı Drama konulu 5 tam günlük
eğitici eğitimi verildi. Genç liderler 10 oturum x 1,5 saat olarak düzenlenen ve her
grupta 16-20 çocuk katılımıyla gerçekleşen uygulamaları belediye ve sivil toplum
kuruluşlarında yaptı. Genç liderler düzenli aralıklarla süpervizyon desteği aldı.
Çocuklara ön test ve son test uygulanması ile ölçme-değerlendirme çalışmaları
yapıldı.
BULGULAR: Projenin çocuklar üzerindeki etkileri ön-test ve son-test yöntemi ile
değerlendirilmektedir. Projenin devam ediyor olması nedeniyle bulgular henüz elde
edilmemiştir.
SONUÇ: Dezavantajlı bölgelerde yaşayan risk altında çocuklar, ders dışı etkinlikler
aracılığıyla sanat, drama ve oyun ile tanıştırıldı. Çocuklara kendi duygu ve
deneyimlerini paylaşabilecekleri ifade alanı açıldı. Çocuklar hakları hakkında
bilgilendirildi. Çocuklarla, şiddete yol açabileceği düşünülen ayrımcılık, ırkçılık,
cinsiyetçilikle ilgili farkındalık çalışmaları yapıldı. Projenin etkilerini belirlemek için
ölçme-değerlendirme çalışmaları yapılıyor.
33. KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNDE KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASININ
ÖNEMİ ve YERİ
Kaan Apak Altıntop
Avukat
Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği, Apak&Ceylan Hukuk Bürosu
Anahtar kelimeler: Kişisel Veri, Kadın, Şiddet, Tıbbi Veri
Amaç: Bu araştırmanın amacı, kadına karşı şiddetin önlenmesinde teknik ve özel
önlemler olarak kişisel verilerinin korunmasının öneminin ortaya konmasıdır. Çünkü
kadına yönelik şiddet hala günümüzün önemli sorunlarından birisidir ve artarak
65
devam etmektedir. Bu artışın yanında farklı formlarda ortaya çıkması ve dijital
ortamdan elde edilen verilerin kullanılması da önemli hale gelmiştir.
Yöntem: Başta kişisel verilerin korunması kanunu olmak üzere ilgili kanun ve
yönetmelikler taranmış, akademik literatür taranmış ve raporlar incelenmiştir.
Bulgu: Şiddet gören kadın mağdurların sağlık kuruluşuna (hastane vb.) başvurmaları
ideal anlamda olağandır. Ancak sağlık kuruluşuna başvuran kadın mağdurların, şiddet
gördükleri eş, sevgili, eski eş vb. tarafından sağlık kuruluşuna başvurmaları nedeniyle
tekrar şiddete uğradıkları bilinmektedir. Nitekim yapılan araştırmalarda mağdur
kadınların sağlık hizmeti almaktan çekindiği, tekrar şiddet görmekten korktuğu
bilinmektedir. Bu bilgiler, doktor, sekreter, hasta kabul vb. çalışanlardan
aktarılmaktadır.
Sonuç: Bu nedenle hastane başvurularına yönelik verilerin korunması kadına karşı
şiddette önlem olarak kullanılması ve bilinmesi gereken bir husustur. Nitekim Kişisel
Verilerin Korunması Kanunu’na göre tıbbi veriler hassas verilerdir ve kişinin açık rızası
olmaksızın işlenemez ve paylaşılamaz. Bu nedenle özellikle mağdurlara yönelik tıbbi
verilerin özenle ve titizlikle korunması gerekmektedir. Aksi taktirde saldırgan
tarafından bu verilere ulaşılmakta ve bu eylemler başka ve genelde daha kuvvetli bir
şiddet davranışıyla cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle kişisel verilerin
korunamamasından kaynaklanabilecek şiddetin önüne geçilebilmesi için farkındalık
çalışmalarının yanı sıra, kişisel verileri açıklamanın cezai ve hukuki sorumluluğuna dair
daha ayrıntılı düzenlemeler yapılmalı, meslek içi eğitimler verilmelidir. Ayrıca verilerin
kriptolu halde işlenmesinin ve paylaşımının zorunlu olması gereklidir.
34- CİNSEL SALDIRGAN TİPOLOJİSİ
Lerzan Tuğdem Berna,
Sena Oymak
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Lİsans
Anahtar Kelimeler: cinsel istismar, saldırgan, suçlu profili
66
Tüm dünyada karşılaşılan cinsel şiddet, mağdurun fizik ve ruh sağlığını olumsuz yönde
etkileyen en ağır şiddet suçlarından biridir. Amerikan Psikoloji Birliğine göre cinsel
istismar “faillerin güç kullanarak, tehdit ederek veya rıza gösteremeyen mağdurlardan
yararlanarak uygulamış oldukları istenmeyen cinsel aktivitedir.” Ülkemizde cinsel
istismarın sayısı her geçen yıl artmaktadır. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel
Müdürlüğü’nün yayınladığı 2016 yılı adli istatistiklerine göre 2006 yılında cinsel taciz
suçlarını işleyenlere yönelik toplam 5 bin 243 karar verilirken bu sayı 2016’da 13 bin
347’ye yükseldi.
Bir suça neden olan faktörleri kapsamlı olarak bilmeden o suça karşı alınacak önlemler
yeterli olamayacaktır. Bu bağlamda cinsel saldırganların kategorileştirilmesi, suça
sebebiyet verebilecek faktörlerin belirlenmesi, saldırganın tutuklanması ve bu suçla
mücadeleye yönelik belirlenecek politikalar açısından kilit önem taşımaktadır.
Cinsel saldırının cinsellik dürtüsü sonucunda meydana gelen bir durum olduğu
düşünülmektedir. Halbuki cinsel saldırı üzerine yapılan araştırmalar saldırıda etkili ana
faktörün şiddet olduğunu göstermektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere cinsel
saldırının altında yatan sebepler hakkında yeterli bilgi mevcut değildir.
Bu çalışmada, ülkemizde hızlı bir artış gösteren cinsel istismar olgusu ile mücadele
edilebilinmesi amacı ile cinsel saldırgan tipolojisini tanımlamak amaçlanmıştır. Bu
sayede saldırganın davranışını anlamak, bir sonraki suç davranışını öngörmek ve onu
yakalamak daha mümkün hale gelecektir. Saldırganın cinsel saldırıya neden olan
bilişsel, duygusal ve kişilik faktörlerini belirleyerek ve suçlu profilini ortaya koyarak
gerekli önlemler ve erken müdahale programları oluşturulabilir.
35- ENGELLİLERİN SİYASİ KATILIMINDA DUYGUSAL ŞİDDETİN YERİ
Duygu Nur Beşel
Cansu Güneş
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü
67
Anahtar Kelimeler: Engelli, siyasal katılım, duygusal şiddet
GİRİŞ-AMAÇ: Tüm engelli bireylerin toplumsal hayatta ayrımcılığa uğradığı, engelli
olmayan bireylere oranla siyaset gibi temel sosyal kurumlardan daha fazla dışlandığı
önemli bir sosyal gerçeklik ve sorundur. Engeli olan kişilerin bazen haklarının istismarı
yoluyla aktif şekilde, bazen de kendilerini ifade etme yetisi olmayan kişilermiş gibi
davranılarak daha pasif yolla, aslında sosyal süreçlerde “yok” sayıldıkları
görülmektedir. Ayrımcılık, kişinin kendisine söz hakkı tanınmaması ve aşağılayıcı
tavırlar ve yok sayma engelliler için ciddi psikolojik tehditlerdir ve bunlar duygusal
şiddet içerisine girmektedir. Engelliler bu gibi toplumsal veya yönetimsel tutum ve
tercihler sonucu, yaşamın birçok alanında kısıtlama ve engellerle karşılaşırlar.
Engellilerin eşit haklara sahip olması kendilerini temsil edebilmeleriyle mümkündür.
Bu sayede kendilerini ifade etme, engellilik ve diğer hususlarla ilgili politikalarda karar
alıcı olarak rol alma imkanları olacaktır. Bu çalışmada engellilerin siyasi katılımında
duygusal şiddetin yerinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM: Ulusal ve uluslararası veri tabanında literatür taraması yapılarak çalışma
gerçekleştirilmiştir.
BULGULAR: Ülkemizde yapılan bir araştırmaya katılan engellilerin %99’u seçme
eyleminde bulunurken, hiçbiri seçilme eyleminde bulunmamıştır. Bu durum
ülkemizde engellilerin toplumsal kabul ve fazla çaba gerektirmeyen siyasal eylemlerde
bulunma eğiliminde olmalarına karşın, toplumsal kabul ve daha yoğun çaba
gerektiren siyasal eylemlerden kaçınma-uzaklaşma eğiliminde olduklarını
göstermektedir. Oranın sunduğu bulgular bu kaçınma-uzaklaşma eğiliminin psikolojik
bir algılamanın sonucu da olabileceğini düşündürmektedir. Buna göre; engellilerin
%98’i siyaset kurumunun engellilerin siyasal yaşama katılımlarını önemsemediğini,
%98’i siyasal parti yöneticilerinin engellilerin sorunlarının çözümüyle
ilgilenmediklerini, %95,1’i toplumun engellilerin siyasal yaşama katılma davranışlarını
desteklemediğini, tüm bunların sonucu olarak %97’sinin siyasal yaşama istedikleri
düzeyde katılamadıklarını düşündürmektedir. Engellilerin, gerekli koşulların
sağlanması durumunda, siyasal yaşama aktif olarak katılmak istedikleri de ortaya
çıkmıştır.
SONUÇ: Engellilerin siyasal yaşama katılımının, dünyanın her yerinde olduğu gibi
ülkemizde de oldukça düşük kaldığına ilişkin gözlemler yaygındır. Özellikle siyasal
alana etkin katılım konusunda önemli güçlükler bulunmaktadır. Siyasal partilere üye
68
olmak, parti organlarında görev almak, meclis üyesi olmak, milletvekili seçilmek gibi
ölçütlerden bakıldığında engellilerin özellikle dışlandığı görülmektedir. Engellilerin
siyasete düşük katılım oranlarının sebeplerinden bazıları damgalama, olumsuz
kamuoyu tutumları, ayrımcılık ve yok sayılma gibi duygusal şiddet örnekleridir.
Engelliler bu sebeplerden dolayı haklarını sınırlı kullanmaktadırlar. Bu nedenle siyasal
yaşama katılım anlayışının engellilik bakış açısı yönünde evirilmesine gereksinim
duyulmaktadır.
36- YAŞLI İSTİSMARI VE İHMALİNİN SAPTANMASINDA SAĞLIK ÇALIŞANLARININ
ROLÜ
Duygu Nur Beşel
Cansu Güneş
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü
Anahtar Kelimeler: Yaşlı, istismar, ihmal, sağlık çalışanları
GİRİŞ-AMAÇ: Yaşlı bireyler, toplumun insan kaynaklarının önemli ve değerli bir
bölümünü oluşturmaktadır. Yaşlı istismarı ve ihmali hiçbir şekli kabul göremez.
İstismar ve ihmal yaşlıları bedenen, ruhen ve sosyal yönden yaralayan önlenebilir bir
toplumsal sorundur ve en önemli konu problemin farkında olunmaması ya da
saptanmasındaki engellerdir. Bu çalışmada hedefimiz sağlık çalışanlarının istismara ve
ihmale uğramış yaşlı bireylerin durumunun saptanmasında sorulacak soruları doğru
belirlemesi için farkındalık yaratmak.
YÖNTEM: Ulusal ve uluslararası veri tabanında literatür taraması yapılarak çalışma
gerçekleştirilmiştir.
BULGULAR: Amerika’da her yıl 2 milyon yaşlının fiziksel, psikolojik ya da diğer istismar
tiplerine veya ihmale uğradığı belirtilmektedir. Kore’de yaşlı istismarını belirlemeye
yönelik yaptıkları çalışmalarında, 15.230 katılımcıdan 1319’unun fiziksel istismara,
2550’sinin duygusal istismara, 1814’ünün ekonomik istismara, 2292’sinin sözel
69
saldırıya, 1625’inin ise ihmale maruz kaldığı belirlenmiştir. Brezilya’da yaşlılara karşı
uygulanan şiddete ilişkin çalışmalarında, 424 kayıttan, 284’ünde(%67) yaşlıların terk
edildiği, %38’inin umursamazlık, %19’unun sözlü saldırı, %16’sının ise fiziksel saldırıya
maruz kaldıkları belirlenmiştir. Hollanda’dan bildirilen ve bir yıllık istismar oranlarının
araştırıldığı bir çalışmada, yaşlıların %5,6’sının istismara maruz kaldığı bulunmuştur.
İstanbul’da huzurevine müracaat eden yaşlıların %25,6’sının fiziksel istismara maruz
kaldığı, bunların çoğunluğunun tokat atma ve şiddetli dövülme şeklinde olduğu ve
yaşlıların bu durum karşısında yalnızlık, üzüntü, çaresizlik ve nefret duydukları
belirtilmektedir. Sağlık çalışanlarına yapılan bir araştırmada yetersiz bilgileri nedeni ile
%60’ının yaşlı hastalara istismar ile ilgili hiçbir soru sormadığı saptanmıştır.
SONUÇ: Yaşlı istismar ve ihmalinde en önemli konu problemin farkında olunmaması
ya saptanmasındaki engellerdir. Birçok yaşlının incindiği bir durum olan yaşlı istismarı
ve ihmali olguları kesinlikle rapor edilmelidir. Genellikle yaşlılar, istismar veya ihmale
uğradıklarını bildirmezler. Çünkü bunu söylerlerse; tekrar şiddete maruz kalacaklarını,
aile üyeleriyle bağlarının kopacağını ve yakınmanın verdiği suçluluk duygusuyla baş
edemeyeceklerini düşünürler. Ayrıca, bu durumu bildirmeleri halinde aileden ayrılıp
sosyal bir kuruma gideceklerinden ve polisin bu durumu yeterince önemli
bulamayacağından korkarlar. Sağlık çalışanlarının yaşlı istismarını ortaya çıkarmada
hangi soruları soracağını bilmemesi, konu ile ilgili bilgi eksikliğinin olması veya sağlık
personelinin problemi bildirme ve kaydetmede yetersiz ya da isteksiz olması sağlık
çalışanlarından kaynaklı zorluklardır.
37- ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARININ TESPİT SÜRECİNDE HEMŞİRENİN ROLÜ
Gamze KARS,
Ayşe Nur ERGON
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik
Bölümü
Anahtar Kelimeler : Çocuk İstismarı, Cinsel İstismar, Hemşire
70
AMAÇ: Çocukların ihmal ve istismardan korunması, erken tanı ve tedavi aşamalarında
tüm sorumluluklar uzman bir ekip işidir ve hemşire bu ekibin bir üyesidir.
Hemşirelerin ihmal ve istismar edilen çocuğu tanıyabilmeleri için bu konuya ve çocuğa
ilişkin kapsamlı bir bilgiye sahip olmaları, çocuğu çok iyi gözlemeleri, tanıya yardımcı
belirti ve bulguları bilmeleri gerekmektedir. Buradan hareketle bu çalışmada çocuk
cinsel istismarının tespit sürecinde hemşirelerin rolü araştırılmıştır.
YÖNTEM: Çocuk cinsel istismarının tespit sürecinde hemşirenin rolüne dayalı literatür
çalışması yapılmış, literatür derlemesi yapılarak özetlenmiştir.
BULGULAR: Verilere göre, Dünyada son 4 yılda çocuklara yönelik taciz veya şiddet
uygulamalarının %90 arttığı bildirilmektedir. Adliyelerdeki 4 tecavüz davasından biri
çocuklarla ilgilidir. Adalet Bakanlığı’nın 2014 verilerine göre, her ay Adli Tıp Kurumuna
650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderilmektedir. Çocuk istismarı oranı dünyada %1
ile %10 arasında değişirken ülkemizde bu rakam %10 ile %53 arasındadır ve cinsel
istismarın %9 oranında görüldüğü bildirilmektedir. Yapılan diğer bir çalışmada ise,
hemşirelerin sadece %35,3 'ünün ihmal, %25'inin istismar tanımını bildikleri,
%79,4’ünün çocuklardaki ihmal ve istismar olayının önlenmesi için ailelerin eğitilmesi
gerektiğini düşündükleri bulunmuştur.
SONUÇ: Çocuklara yönelik cinsel istismar mücadele edilmesi gereken önemli bir
sorundur. Sağlık ekibi içerisinde hemşireler çocuk istismarını tanıma, önleme ve
istismara uğrayan çocuk ve ailesinin bakımında ekibin etkin bir üyesi olarak görev
almaktadır. Hemşireler; İstismar ve ihmalin bulgu ve semptomlarını tanıyabilmeli, tam
ve düzgün bir tıbbi tanı koyabilmeli, tüm istismara uğramış çocukları yasal organlara
bildirmelidir. Ayrıca hemşirelik eğitimi müfredatında, çocuk istismarı ve ihmali ile
şüphelenilmesi gereken durumlar, tanılama süreçleri ve bildirim yapılacak kurumlar
konusuna daha geniş yer verilmesi, çocukla ilgili birimlerde çalışan hemşireler için
konu ile ilgili hizmet içi eğitim programlarının yapılması önerilebilir.
71
38- - HUKUKİ YÖNÜYLE NEKROFİLİ
Zeynep Reva
Avukat
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi
Anahtar Kelimeler: Nekrofili, ölü seviciliği, parafili.
Nekrofili adlandırılamayan parafili türlerinden olup, ölüyle cinsel birliktelikten zevk
alınması anlamına gelmektedir. Nekrofiliye kimi zaman sadizm, kannibalizm,
vampirizm, nekrofaji, nekropedofili, nekrozoofili gibi diğer parafililer de eşlik
etmektedir. Nekrofililerin cinsel amaç için kullandığı bedenler yeni ölmüş olabildiği
gibi mezarlıktan çıkarılan cesetler ve hatta kemikler dahi olabilmektedir. Nekrofililer
genellikle ölüye ulaşmalarını kolaylaştıran işşerde çalışırlar: mezarlık görevlisi, morg
görevlisi, ölü yıkayıcısı gibi.
Nekrofililer, ölü taklidi yapan biri ile cinsel ilişkiye girmekten zevk alandan, sadece
ölülerle cinsel ilişkiye girebilenlere kadar on sınıf altında kategorize edilmektedir.
Nekrofiliye neden olan faktörler ise, biyolojik teori ve psikanalitik teoriyi de içeren
yedi temel başlık altında toplanmaktadır.
Ölü ile cinsel ilişkiye girmek konusunda bazı ülkelerde yasal düzenleme
bulunmaktadır. Nekrofili durumunda faile; Kanada’da 5 yıla kadar hapis cezası,
Fransa’da para cezası, Almanya’da 3 yıla kadar hapis cezası ve para cezası,
Hindistan’da 1 yıla kadar hapis cezası ve para cezası, İngiltere’de jürisiz yapılan
yargılamalarda 6 aya kadar, jürili yapılan yargılamalarda ise 2 yıl kadar hapis cezası
verilebilmektedir. Ülkemizde ise nekrofili suçunu düzenleyen bir hüküm
bulunmamaktadır. Ancak bu suç 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun ‘Şerefe karşı suçlar’
bölümünde yer alan” kişinin hatırasına hakaret’ ve “ölüleri tahkir” suçu kapsamında
değerlendirilerek faili 2 yıla kadar hapis cezası ile yargılanmaktadır.
Ed Gein’den, Dennis Nilsen’e, Jeffrey Dahmer’den Henry Blot’a kadar ismi içeren
nekrofili tarihi son yıllarda da yaşanan olgularla gündemde kalmaktadır. Nekrofili
hakkında çalışmanın en temel zorluğu, literatür eksikliği ve olguların ortaya çıkmasının
zorluğudur. Çünkü kişi ölüdür, mağdurun yaşamadığı hallerde suçun ortaya çıkmaması
72
veya suçun farkına varılsa da utandırıcı bir duruma düşmemek adına ölenin
yakınlarından görmezden gelinebilmektedir. Ancak her ne kadar suçun mağduru
hayatta olmasa ve hatta suç o yaşamıyorken işlenmiş olsa da ortada bir suç vardır ve
bu suçun failinin ceza hukuku hükümleri çerçevesinde sorumluluğunun olması
gerekmektedir. Ayrıca, nekrofili psikolojik temelli bir hastalık olup, tedavi edilmediği
takdirde fail bu suçu işlemeye devam edeceğinden tedavi edilmelidir.
39. ISRARLI TAKİP VE TACİZ (STALKING) KONUSUNUN SALDIRGAN-MAĞDUR İLİŞKİSİ
YÖNÜNDEN İNCELENMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Dilan Orak
Cemre Sude ÖZDEK
Öğrenci, MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Anahtar Kelimeler: Stalking, takip, taciz, saplantı
Amaç: Çalışmada son yıllarda sıklıkla gündeme gelen taciz şekillerinden biri olan ısrarlı
takibi (stalking) ele alarak hukuki, psikolojik ve sosyal anlamda söz konusu olguyu
incelemek, toplumun ısrarlı takip konusunda bilgi ve farkındalık düzeyini
değerlendirmek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma, yurt genelinde, internet üzerinden yapılmıştır. Araştırma
kapsamında 18 yaşın üstündeki tüm yaş gruplarından ve eğitim seviyesinden olmak
üzere toplam 100 kişiye ön çalışma niteliğinde anket formu uygulanmıştır.
Bulgular: Katılımcıların %76’sı kadın, %24’ü erkektir; %69’u lisans, %13’ü lise
mezunudur. Katılımcıların %43’ü Türk Ceza Kanununda ‘Israrlı Takibin (stalking)’ suç
olarak düzenlenip düzenlenmediğini bilmediklerini belirtirken %38’i ise söz konusu
eylemin suç olarak düzenlenmediğini ifade etmiştir. Çevrenizde ısrarlı takibe (stalking)
maruz kaldığını düşündüğünüz biri/birileri var mı sorusuna katılımcıların %37’si evet
cevabı vermiştir. Ankete katılanların %43’ü stalk mağdurunun takipçisini (stalker)
bildiğini %13’ü ise mağdurun takipçisinin kim olduğunu bilmeyeceğini düşündüklerini
belirtmiştir.
Sonuç: “Israrlı takip (stalking)” olgusu ile ilgili yapılan çalışmalar sınırlı sayıdadır.
Dikkat çeken çalışmalardan birine değinmek gerekirse 2000 yılında 16.000 kişi ile
telefon anketi yoluyla yapılan bir çalışmada kurbanların %21’i ilişki sonlanmadan
73
önce, %43’ü ilişki bittikten sonra, %36’sı ise ilişki bitimi öncesi ve sonrasında ısrarlı
takip kurbanı olduklarını belirtmişlerdir. Üniversiteli kadın mağdurları konu edinen bir
diğer çalışmada kadınların %13’ü 9 ay boyunca takibe maruz kaldıklarını ve mağdur
kadınların %80i kendilerini takip eden erkekleri tanıdıklarını ve duygusal olarak
etkilendiklerini belirtmişlerdir. Israrlı takip ve taciz (stalking) kavramı sosyal medya ile
gündeme geldiği için yapılan araştırmalarda ısrarlı takibin sadece sosyal medya
üzerinden olabileceği yönünde bir algı oluşmaktadır ve suç olduğu
düşünülmemektedir; ancak günümüzde ısrarlı takip birçok suçun unsurlarından birini
oluşturmaktadır. Sosyoloji ve psikoloji bilimleri açısından değerlendirildiğinde, “ısrarlı
takip (stalking)” olgusu yeni bir kavram olmamakla birlikte, bu kavramın hem hukukî
hem de sosyal açıdan değer kazanması çok yenidir ve hukuki anlamda ısrarlı takip ve
hukuki statüsü ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Almanya, Avusturya, Belçika,
Danimarka gibi Avrupa ülkelerinde ısrarlı takibe ilişkin özel düzenlemelere yer
verilmiş; ancak diğer yandan Fransa, İtalya, İspanya gibi başkaca Avrupa ülkelerinde
ısrarlı takip suçuna ilişkin olarak kanunlarında özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
40. MAĞDUR HAKLARI KONUSUNDA İYİ BİR UYGULAMA MODELİ : KANADA
Nil Polat
University of British Columbia
Anahtar Kelimeler : Mağdur hakları , Kanada adalet sistemi , ceza adalet sistemi
2015 yılında yürürlüğe giren Kanada Mağdur hakları ile ilgili uygulamalar bir çok
açıdan örnek oluşturacak düzeydedir.
Mağdur hakları ancak son yıllarda çok fazla tartışılmaya başlanan ve belli
prensiplerin uygulamalarda yer almasının hedeflendiği bir alandır.
Örneğin Suç mağdurlarının ve ailelerinin onuruna saygı da dahil olmak üzere nezaket,
merhamet ve saygı ile muamele görmeyi hak ettikleri, Mağdurların haklarının ceza
adalet sistemi boyunca dikkate alınmasının önemli olduğu, Suç mağdurlarının
74
haklarının göz önüne alınmasının adaletin düzgün yürütülmesinde faydalı olacağı gibi
prensipler mağdur haklarının temel prensiplerinden bazılarıdır.
4 temel alanda mağdurlar için sağlanması gereken hakların çok önemli olduğu
vurgulanmaktadır. Bunlar; Bilgi edinme hakkı, Ceza adalet sisteminde mağdurların
rolü, Onarıcı adalet programları da dahil olmak üzere mağdurlara sunulan hizmetler
ve programlar, Bu Kanun kapsamındaki haklarının ihlali veya reddine ilişkin şikayet
hakkıdır.
Bunlara korunma hakkını , mahremiyetlerinin gözetilme hakkını ve katılım hakkını
da eklemek gerekmektedir.
Bu posterde 2017 yılında kabul edilen mağdur hakları konusunda iyi uygulama
örnekleri gözden geçirilerek değerlendirilmiştir.
41. ÇOCUK YAŞTA EVLİLİKLERİN NEDENLERİNİN VE SONUÇLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
Cemre Sude ÖZDEK
Dilan ORAK
MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Lisans
Anahtar Kelimeler: Çocuk, erken evlilik, cinsel istismar
Amaç: Çocuk yaşta evlilikler dünyada her zaman sorun teşkil etmiştir. Çalışmada
geçmişten günümüze çözülememiş olan çocuk yaşta evlilikler sorununun nedenleri ve
bu evliliklerin çocuk üzerindeki sonuçları hukuki, sosyal ve psikolojik açıdan ele almak
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama
Merkezi (DİKASUM) tarafından Mayıs 2012 yılında Diyarbakır/Hasırlı, Yeniköy ve
Aziziye mahallerinde gerçekleştirilen araştırmaya ve literatürde yer edinen diğer
araştırmalara dayanılarak yapılmıştır.
75
Bulgular: Ülkemizde yapılan birtakım araştırmalardan elde edilen verilere bakacak
olursak, Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin 2012’de
Diyarbakır’da gerçekleştirdiği araştırmadaki verilere göre erken evliliklerin altında
yatan temel nedenlerden biri ailelerin sosyo – ekonomik durumudur. Odak grup
görüşmeleri ve bireysel derinlemesine görüşmelerde bireyler evlendirilme sebeplerini
“Evden bir boğaz daha eksilir’’cümleleriyle ifade etmekte ve araştırmaya katılanların
%45,7’si başlık parası karşılığı evlendirildiklerini ifade etmektedirler. Erken yaşta
evliliğin bir diğer nedeni de gelenek ve göreneklerden kaynaklanan kız çocuğunun
belli bir olgunluğa gelince evlenmesi gerektiği algısıdır. Yukarıda adı geçen çalışmada
ocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarının %20’ye yakını henüz enliğe girmeden
evlendirildiklerini ifade etmişlerdir
Sonuç: ‘Çocuk Yaşta Evlilikler’ olgusu günümüzün önemli çocuk ve kadın
sorunlarından biridir. Bu olgunun hukuki, sosyal kültürel, ekonomik, sağlık ve
psikolojik birçok boyutu bulunmaktadır ve bu olgu araştırmalara konu olmuştur.
Araştırmalara baktığımızda Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu da erken evlilik
oranı fazla iken dünyada Güney Asya ülkeleri başta olmak üzere bir çok gelişmişlik
düzeyi az olan ülkede de erken yaşta evlilik oranları ve buna bağlı olarak gebelik
oranları da yüksektir. çocuk yaşta evliliklerin nedenlerini: sosyo-demografik ve
ekonomik nedenler, aile içi şiddet, eğitimsizlik, içtimai değerler, içinde bulunulan
kültürün gelenek ve görenekleri, işsizlik, fakirlik ve dinsel inançların yanlış idrak
edilmesi gibi farklı şekillerde sınıflandırabiliriz.
42. EŞE KARŞI İŞLENEN NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI SUÇU VE SUÇUN TÜRK CEZA
KANUNUNDAKİ YERİ
Cemre Sude ÖZDEK
Dilan ORAK
MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Lisans
Anahtar Kelimeler: Cinsel saldırı, Eş, Türk Ceza Kanunu
Amaç: Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar dünyada her zaman yoğun bir gündem
teşkiletmiştir. Özellikle evlilik birliği içerisindeki eşler arasında gerçekleşen cinsel
76
saldırı olayları, günümüzde bütün toplumlar için ciddi bir sorun olma özelliği
taşımaktadır. Çalışmada nitelikli cinsel saldırı suçunun eşe karşı işlenmesi
düzenlemesinin değerlendirilmesi ve suçun şikayete bağlı olarak düzenlenmesinin
altında yatan sebeplerin irdelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma 1996-1997’de İstanbul/Ümraniye ilçesinde, Doğu
veGüneydoğu Anadolu’nun genelinde gerçekleştirilen ve literatürde yer edinen
alanaraştırmasında edinilen verilere dayanılarak yapılmıştır. Bunun yanında
karşılaştırmalıhukukta yer alan düzenlemelerden de yararlanılmıştır.
Bulgular: Ülkemizde yapılan birtakım araştırmalardan elde edilen verilere bakacak
olursak, İlkkaracan’ın, Doğu Anadolu’da Kadın ve Aile adlı çalışmasında, 1996-1997’de
Ümraniye, Doğu ve Güneydoğu’da gerçekleştirmiş olduğu alan araştırmasında
bölgedeki 19 yerleşim biriminde 599 kadınla yüz yüze görüşülmüştür. Araştırmanın
kadınlara kocaları tarafından uygulanan şiddet bölümünde, “Kocanız size tecavüz
ediyor mu?” şeklinde sorulan soruyaverilen cevaplar şöyle gruplanmıştır: Katılanların
%16.32ü sık sık tecavüz ettiğini, % 35.6’sı nadiren tecavüz ettiğini, %48.1’ise hiçbir
zaman tecavüz etmediğini belirtmişlerdir.
Sonuç: Cinsel suçlarla korunan hukuksal değer bireyin cinsel özgürlüğü ve
dokunulmazlığı olduğundan bireyin cinsel özgürlüğü ihlal edildiğinde bu mağdurun eşi
tarafından yapılsa dahi suç olarak kabul edileceği bir gerçektir. Ancak ceza
kanunumuzda şikayete bağlı olan evlilik birliği içinde gerçekleşen nitelikli cinsel saldırı
suçlarının çok fazla açığa çıkmamasında, kültürel ön yargıların ve kültürün uygulayıcısı
olan toplumun mağdurlar üzerinde baskı yaratması ve bu nedenle mağdurların faili
şikayet etmeye cesaret edememesi bu şikayeti dinleyecek ve değerlendirecek kamu
görevlilerinin de bu konuda gerekli yardımı ve duyarlılığı göstermemesi nedenler
arasında sayılabilir. Bu nedenle suçun aralarında evlilik bağı bulunmayan bir kişi
tarafından işlenen nitelikli cinsel saldırı suçu gibi re’sen soruşturulup kovuşturulması
gerekip gerekmediği hususu tartışmaya açıktır.
43. GENETİK FAKTÖRLERİN ŞİDDETE ETKİLERİNİN OLGU SUNUMLARIYLA
İNCELENMESİ
Tuğba Akbaba
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans / Sağlık
Sigortası Provizyon Uzmanı
77
Anahtar Kelimeler: Şiddet, Kromozom Anomalisi, Maoa Enzimi
GİRİŞ: Şiddeti önleme çalışmalarının başında şiddetin nedenlerinin anlaşılması
gelmektedir. Yapılan çalışmalarda bireyin şiddete eğilimine çevresel faktörlerin
yanında genetik faktörlerin de etki edebileceğini göstermektedir. Ancak yine de tek
başına genetik faktörlerin bireyin şiddet uygulamasında etkisi olduğu
söylenememektedir.
Bilim insanları, psikopat oluşumlarının üç temel bileşen gerektirdiğine öne
sürmektedir; Genetik Özellikler, Beyin Yapıları, Çocuklukta İstismar ve/veya Şiddet
OLGULAR: Bilinen Klinefelter sendromu (47,XXY), Süper Erkek sendromu (47,XYY) ve
MAOA (monoamin oksidaz-a) enzimi eksikliği saptanan olguların şiddet uygulamaya
yatkınları olgu sunumları ile incelenmiştir.
SONUÇ: Şiddet içeren davranışların gelişmesinde birçok faktör rol oynamaktadır.
Bireylerin şiddet uygulamasındaki nedenleri yalnızca genetik yatkınlık, genetik
anomaliler, çevresel faktörler ya da aile ile açıklamak mümkün olmamaktadır. Bireyin
kişiliğinin oluşumunda bu faktörlerden tamamı etkili olabilmektedir. Genetik faktörler
ile birlikte çevresel faktörler bireyin davranış kalıplarını oluşturmaktadır..
44. ISRARLI TAKİBİN (STALKING) SALDIRGAN VE MAĞDUR AÇISINDAN İNCELENMESİ
Meltem Gündoğdu
Arzunur Eroğlu
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Hemşirelik Bölümü
Anahtar Kelimeler; Israrlı Takip ,Siber Takip , Şiddet, Takip Suçu
Amaç:Bu çalışma yaygınlığı ve mağdur üzerindeki ciddi etkileri nedeniyle önemli bir
sorun olan ısrarlı takibe dikkat çekmek,saldırgan-mağdur açısından incelemek ve buna
yönelik çözüm önerileri sunmak amacıyla yapılmıştır.
78
Yöntem:Ulusal ve uluslararası veri tabanları taranmış ve ısrarlı takip ile ilgili olarak
yapılmış çalışmalar kullanılarak oluşturulmuştur.
Bulgular:Yapılan çalışmalardan elde edilen verilere göre saldırganların büyük
çoğunluğu erkektir ve mağdurla arasında genellikle kişisel bir ilişki
mevcuttur.Saldırgan ruhsal bozukluğa sahip olabileceği gibi cezai ehliyeti tam da
olabilir.Kişide düşük özsaygı,kıskançlık ve saplantılı kişilik mevcuttur.Takipteki amacı
ya intikam almak ya da ilişkiyi tekrar başlatmaktır. Genellikle sosyal ısrarlı takibi
mağdurlarına çiçek, çikolata veya duygusal mektuplar göndererek yapmaktadır.Siber
olarak da kişiye istenmeyen mesajlar atabilir,müstehcen fotoğraflar gönderebilir, bir
kişi hakkında yanlış bilgilerle dolu web siteleri kurabilir, kişinin e-mail adresini
hackleyebilir ve kişinin sosyal medya hesaplarını sürekli takip edebilir. AB Ülkelerinde
2014’te sonuçlanan kadına yönelik şiddet araştırmasına göre her beş kadından biri tek
taraflı ısrarlı takibe maruz kalmaktadır. Her dört tek taraflı ısrarlı takip vakasından üçü
polise bildirilmemektedir.Türkiye genelinde ise kadınların yüzde 27’sinin yaşamları
boyunca en az bir kez ısrarlı takip davranışına maruz kaldığı sonucu ortaya
çıkmaktadır.Takip edilme mağdurda korkuya veya endişeye sebep
olmaktadır.Mağdurun özellikle ruh sağlığı etkilenmektedir ve kalıcı ruhsal bozukluklar
meydana gelebilir.Aşırı stres ve depresyon en sık rastlanan bulgulardır.Kişinin günlük
faaliyetleri,saldırganın eylemleri sebebiyle önemli derece etkilenmektedir.
Sonuç:Teknolojinin ilerlemesiyle son zamanlarda çok sık gündeme gelen stalking
kavramı hem sosyal hem de siber olarak karşımıza çıkmaktadır ve ciddi bir
suçtur.Yapılan çalışmalar gösteriyor ki mağdur tehlike altındadır.Israrlı takipte mağdur
olayın ciddiyetinin farkına varmalı hemen polise durumu bildirmelidir. Kişi yalnız
kalmamalı gereken güvenlik önlemlerini almalıdır.Siber ısrarlı takip için de sosyal
medya hesaplarını özelleştirmelidir.Ayrıca 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 2.maddesinde “tek taraflı ısrarlı takip
mağduru” kimselerin korunması amaçlanmaktadır.
79
45. ÇOCUK CİNSEL İSTİSMAR OLGULARINDA HEMŞİRELERİN YAKLAŞIMI
Egemen TEPELİ
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi – Patoloji Laboratuvar
Teknikleri Öğrencisi
Anahtar Kelimeler: Çocuk, Cinsel İstismar, Hemşire
Çocuk cinsel istismarı, bir yetişkinin kendi arzuları için çocuğun zorla cinsel
etkileşimlere maruz bırakılması çocuk cinsel istismarı olarak yorumlanmaktadır. Çocuk
İstismarı uzun yıllardır var olan bir şeydir. Yakın geçmişe baktığımızda bu istismar
olgularında artışlar gözlenmekte ve aynı zamanda istismarların şiddetlerinde de
artışlar meydana gelmiştir. Çocuklarda istismarın fark edilmesi, genellikle ailenin
çocuğunu herhangi bir sağlık probleminden ya da çocuklarında gözlemledikleri
farklılıklar neticesinde istismardan şüphelenmelerinden kaynaklı sağlık kuruluşlarına
başvurması sonucunda, çocuğun bakımı ile ilgilenen hemşirenin çocuktaki fiziksel
değişimleri gözlemesi hemşirenin de şüpheci ve dikkatli yaklaşımıyla çözümlenir.
Hemşire böyle bir şüpheci yaklaşımda olayın netlik kazanabilmesi için ilk olarak adli
işlemler ile başlayan ardında sağlık kontrolleri ile devam eden bu süreçte ancak
verilecek olan adli rapor ile istismarın varlığından ya da yokluğundan söz edilir.
Hemşiredeki dikkatli yaklaşım verilen adli rapor sonucunda netlik kazanmaktadır.
Olayın bu aşamaya gelebilmesi için hemşirelerin yeterli bilgiye sahip olmasının çok
büyük bir rolü vardır. Bununla birlikte hemşirelerin eğitim düzeyi arttıkça, mesleki
tecrübe ve iş deneyimine bağlı olarak aynı zamanda çalışılan birimlerde karşılaşılan
vakalar ile birlikte istismar olguları konusunda ve adli sürecin işlenişi hakkında ki bilgi
düzeylerinde de değişiklikler gözlemlenmektedir. Bu tür olgularda istismara uğramış
çocuğa yaklaşım ve o çocuklar kurulacak iletişimde çok dikkatli davranılmalıdır.
Çocuğun ileri dönük yaşamında fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan etkilenmesinin en
minimum seviyede olması için çocuk ile iletişim konusunda oldukça dikkatli ve
profesyonel bir şekilde davranılmalıdır.
Yapılan bu çalışma ile Hemşirelerin Çocuk Cinsel İstismarı Olgularına yaklaşımıyla ilgili
bir sunum yapılacaktır.
80
46. BİR VAKIF ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ELEMANLARININ SİBER ZORBALIK
KONUSUNDAKİ DUYGU VE DÜŞÜNCELERİ
Yrd. Doç. Dr. Işıl Işık,
Yrd. Doç. Dr. Güliz Dirimen Arıkan,
Volkan Ayaz
Işılay Can
Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü
Anahtar Kelimeler; siber zorbalık, siber mağdurluk, öğretim elemanları, kalitatif
Giriş Siber zorbalık, özellikle yazılı basında son yıllarda sıklıkla üzerinde durulan bir
zorbalık türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca “birisine teknoloji üzerinden
duygusal acı verme” olarak tanımlanan siber zorbalık konusunda yapılan
araştırmaların çocuklar ve adölesanlara odaklandığı görülmektedir. Oysa siber
zorbalık her yaş grubunda görülebilmekte, mağdurlar ve aileleri için oldukça yıkıcı
sonuçlara yol açabilmektedir. Bu araştırma üniversitede çalışan öğretim elemanlarının
siber zorbalık ve mağdurluk konusundaki deneyimlerinin, siber zorbalığın önlenmesi
konusundaki düşünce ve önerilerinin belirlenmesi amacıyla yapılan niteliksel bir
çalışmadır.
Yöntem; araştırmanın örneklemini bir vakıf üniversitesinin eczacılık, mühendislik ve
sağlık bilimleri fakültelerinde çalışan 16 öğretim görevlisi oluşturmaktadır.
Araştırmanın verileri literatür doğrultusunda geliştirilen ve 25 adet açık uçlu sorudan
oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Bireysel derinlemesine
görüşme tekniği ile elde edilen verilerin değerlendirilmesinde içerik analizi tekniği
uygulanmıştır.
Bulgular; yapılan bireysel derinlemesine görüşmeler sonucunda siber zorbalık
türlerinin akademik hayat ile ilgili siber zorbalık ve sosyal hayat ile ilgili siber zorbalık
81
olmak üzere ikiye ayrıldığı, öğretim elemanlarının farklı siber zorba tanımlarının
olmasının yanında “her tür insan”ın siber zorba olabileceğini düşündükleri, siber
zorbalığın bireyin mesleki ve sosyal hayatına zarar verebileceği ve duygusal yönden
kişiyi etkileyebileceği, siber ortamdan kaynaklı nedenlerin ve siber zorbalık
konusunda bilgi eksikliğinin siber zorbalığın devam etmesine neden olduğu ve siber
zorbalığın normalleştirildiği tespit edilmiştir. Öğretim elemanları siber zorbalığın
önlenebilmesi için denetimin, eğitim ve bilgilendirmenin ve hukuki yolla önlemenin
önemli olduğunu belirtmişlerdir. Son olarak katılımcılar siber ortamın mağduriyeti
arttıran yönleri olduğunu da ifade etmişlerdir.
Sonuç; Araştırma sonucunda öğretim elemanlarının siber zorbalık konusunda
farkındalıklarının az olduğu gözlemlenmiştir. İlgili literatürde oldukça sınırlı sayıda
çalışılmış olan akademik hayata özgü siber zorbalık deneyimlerinin ortaya konulduğu
bu araştırmada, siber zorbalığın öğretim elemanlarının akademik hayatlarına büyük
ölçüde etkisi olduğu açığa çıkarılarak siber zorbalığın önlenmesi açısından çeşitli
önleme yolları tartışılmıştır.
47. MOBBİNGİN MAĞDUR AÇISINDAN İNCELENMESİ MOBBİNGLE MÜCADELE
YÖNTEMLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Selin Pomak
Aynur KAYA
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi- Hemşirelik Bölümü
Anahtar Kelimeler: İşyerinde psikolojik taciz , işyerinde şiddet , şiddet, Mobbing,
Mobbingle mücadele
Amaç: Bu çalışmada mobbing mağdurlarının biyopsikososyal yönden psikolojik
durumlarının incelenmesini ve bunun sonucunda birey, toplum , aile, ekonomik ve
kuruma yönelik etkilerinin araştırılarak çözüm önerileri getirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Mobbingle ilgili literatür taraması yapılmış ve konu ile ilgili basılı
82
kitaplar kullanılarak oluşturulmuştur.
Bulgular :İşyerinde psikolojik taciz, bireyin saygısız ve zararlı bir davranışın hedefi
olmasıyla başlamakta ve daha sonra tacizcinin saldırgan eylemleriyle devam
etmektedir. Bir sonraki aşamada da mağdur, sorunun kaynağı, problemli ya da akıl
hastası olarak damgalanmaktadır. Zaman zaman saldırganlığa tacizcinin dışında
yönetim veya iş arkadaşları da katılabilmektedir. Genellikle bireyin toplumsal itibarını
düşürmeye yönelik saldırgan bir ortam oluşturulmakta ve sistematik olarak baskı
yaratılıp işten ayrılması sağlanmaktadır. Psikolojik tacizin birey üzerindeki duygusal ve
fiziksel etkilerini; uykusuzluk, sinir bozukluğu, melankoli hali, yoğunlaşma bozukluğu,
sosyal yalıtım, kendini küçümseme ve aşağılama, sosyal uyumsuzluk, çeşitli
psikosomatik rahatsızlıklar, depresyon, umutsuzluk ve çaresizlik hissi, sinirlilik, öfke,
huzursuzluk ve derin keder hâli olarak tanımlanmaktadır. Mobbing insanın mesleki
bütünlük ve benlik duygusunu zedeler, kişinin kendine yönelik kuşkusunu artırır,
paronaya ve kafa karışıklığına neden olur,kurban kendine güven duygusunu yitirir,
kendisini insanlardan soyutlayabilir, huzursuzluk, korku, utanç, öfke ve endişe
duyguları yaşayabilir. Mobbing, ağlama, uyku bozuklukları, depresyon, yüksek
tansiyon, panik atak, kalp krizine kadar giden sağlık sorunları ve travma sonrası stres
bozukluğu yaratabilir. Mobbing mağdurunun yaşadığı sorunları aile ortamına
yansıtması, aile içi huzursuzluk ve çatışmalara sebep olabilir. Hatta bu durum aile içi
şiddet ve boşanmayla sonuçlanabilir. Yapılan bir araştırmaya göre mobbing
mağdurunun sağlık giderleri, kazancın üzerinde bir rakama tekabül etmektedir.
Psikolojik tedavi, ilaç, doktor ve hastane masrafları yanında; iş veriminin azalması,
hastalık izinlerinin artması gibi sonuçları sebebi ile mobbing ekonomik bağlamda
yüksek kayıplara sebep olmaktadır.
Türkiye’de (%20) mobbinge maruz kalmada yapılmış olan çalışmalarda AB (%15) ile
karşılaştırıldığında oldukça yüksek olduğu görülmüş ama olgunun ülkemizde tanı ve
doğru şekilde anlatılmadığı düşünülmektedir. Türkiye'de 2008-2009 yılları arasında
yapılmış mobbinge maruz kalma anket sonuçları demografik özelliklere göre farklılık
göstermektedir. Kadınlarda (%67) erkeklere (%33) göre daha fazla görülmektedir.
Eğitim düzeylerinde liselerde (%11), yüksek lisanslarda (%32) en çok üniversitelerde
(%57) , yaş olarak bakıldığında ise en çok 31-40 yaşları arasında (%36) mobbinge
maruz kaldığı görülmektedir.
83
Sonuç: Mobbinge maruz kalan bireylerin birey, aile, toplum ve ekonomi yönünden
olumsuz etkilendiği görülmekte böylelikle bu durum psikolojik ve ekonomik
maliyetlere sebep olmaktadır. Bu nedenle çözüm önerilerinde psikolojik
boyutlarından korunma ve önleme yöntemleri üretilmelidir. Mobbingle hem bireysel
hem de kurumsal olarak mücadele edilmeli ve buna ek olarak da gerekli hukuksal
yollara başvurulmalıdır.
48. 183'E YAPILAN ÇOCUK İHMALİ İHBAR OLGUSU
Makbule KURT
Okul Öncesi Öğretmeni
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
Anahtar Kelimeler: 183, ihbar, çocuğun korunması, ihmal
Alo 183 Nedir?
Aile,Kadın,Çocuk, Engelli Danışma Hattı; Aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı, şehit
yakınları ve gazilere yönelik bakanlığın verdiği hizmetler hakkında bilgilendirme ve
yönlendirme yapan bir hattır.Ayrıca İhmal, istismar, şiddet vakaları, töre ve namus
cinayetleriyle alâkalı ihbarlarda vakanın gerçekleştiği ilin acil müdahale ekip
sorumlusuna veya güvenlik güçlerine bildirilerek müdahale edilmesi sağlanmaktadır.
183 İhbar olgusu
Ocak ayında izmir’de karşılaşılan olguda,akşam 22.00 sıralarında balkonda ağlayan 4-7
yaşlarında olduğu düşünülen 2 çocuk ihbarcının sorgulaması üzerine evde yalnız
olduklarını söyler.İhbarcı uzun bir süre bekledikten sonra çevredeki kişilerden
çocukların anne ve babalarının boşandığını çocukların anne ile yaşadıklarını,sürekli
aynı saatte yalnız bırakıldıklarını öğrenir.Bu bilgi üzerine 155 aranarak destek istenmiş
fakat polisin gelmemesi üzerine 183 hattına ihbarda bulunulmuştur.Bu sırada anne
gelmiş, ihbarcının çocukları neden yalnız bıraktığını sorgulaması üzerine anne
saldırganlaşmış, ihbarcıya taş atmak istemiş ve hakaret etmiştir.
İhbarcı sonraki süreçte ihbarının sonucunu merak etmiş sorgulama üzerine 183
hattı görevlisinde dosyanın ilçe sosyal hizmet birimine yönlendirildiğini öğrenmiş ve
84
aldığı takip numarası ile dosyanın ile devredildiği bilgisine ulaşmıştır.Yaklaşık 3 hafta
boyunca dosya takip numarası ile sonuca ulaşamayan takipçi il yönetiminden dosya
ile ilgili karışıklık olduğu ve ilgilenilmediği bilgisini almış, süreci takip etmek istediğini
ve çocuklar ile ilgili endişesini dile getirdiğinde dosyanın tekrar gözden geçirileceğine
ve en kısa zamanda uzman incelmesi yapılacağına dair bilgi almıştır.
Olgudan anlaşıldığı üzere 183 hattı ihbarı almış yetkili kuruma bildirmiş fakat dosya ile
ilgilenilmemiştir.Ocak ve mart ayında gelişen bu süreçte çocukların süreci takip
edilmemiştir. İhbarcı hala ihbar değerlendirmesi beklemektedir.Söz konusu çocukların
süreçleri ihbarcının hassasiyetine bağlıdır.Burada ihbar yükümlülüğü yerine
getirildikten sonra sorumluluk kurumlarındır.
Çözüm Önerisi
5 farklı kategori de hizmet veren 183 hattı sadece ‘çocuk’ adına basit kodlanabilecek
bir numara ile işleme alınmalı ve ihbar yapan kişi bunun takibimi yapmasa bile bu
alanda çalışan sistemi titizlikle denetleyen ve takip eden bir kontrol merkezi
kurulmalıdır. Çocuğun korunması toplumun ve devletin ortak sorumluluğudur.
49. ON DÖRT BİN YILLIK HUKUKUMUZ VE HAYVAN HAKLARI
Deniz Atar
Avukat
Anahtar Kelimeler: Hayvan Hakları, Hukuk, Yaşam Hakkı, Hayvan Sevgisi
Günümüzde hayvan hakları gibi bir kavram var olsa da, esasında doğal yaşama
kültürünün azalmış olması sebebiyle bu kavram ne yazık ki bir temenniden öteye
geçemiyor. Özellikle teknik ve teknolojik imkanların gelişmesi ile doğal hayattan
kopan insanoğlu için artık sokaklarda dolaşan hayvanlar, doğal olmayan bir durum
oluşturuyor. Bu canlılar yok sayılıyor, aç bırakılıyor ve ne yazık ki yine bu canlılara
türlü eziyetler ediliyor. Biz, artık binyıllardır yanımızda olan bu canlıları yeniden fark
etmek, onlara en azından yaşama imkanı sağlamakla yükümlüyüz. Çünkü uzun yıllara
sari bu ortaklığımız, bir ahde vefayı gerektiriyor.
Toplumda son yıllarda özellikle sosyal medya aracılığı ile hayvan sevgisini ve onların
hayatın bir parçası olmaları bilincini insanların kampanya yaparak sokak hayvanlarının
85
yaşamlarını idame ettirebilmeleri veya sahiplendirilmeleri ile tedavileri için bir araya
gelmeleri, meselede toplumsal bir bilincin geliştiğini bize göstermektedir. Ancak
bunun yanında hayvanların beslenmesinden, iklim şartlarına uygun olarak
barınmasından sorumlu olan belediyelerce adeta katliam yaparak sokak hayvanlarına
karşı vicdanları sızlatan, toplumda infial uyandıracak şekilde uygulamalar yapılmaya
devam etmektedir. Hayatın vazgeçilmez bir parçası olan hayvanların huzur ve
sağlıkları için daha çok hayvan barınağı ve hayvan hastanesi yapılması ve yine bunların
yanında, özellikle karayollarında yol güvenliğinin sağlanması, araç trafiğinin işlek
olduğu mahallerde hayvanların ani yola çıkışlarını engelleyecek şekilde bariyerlerin
konulması ve diğer önlemlerin alınması gerekmektedir.
50. EVSİZLERE YÖNELİK ŞİDDET
Garod Balcı
MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
Anahtar Kelimeler: Evsiz, cinsel şiddet, fiziksel şiddet, toplumsal dışlama, şiddetin
etkileri.
Giriş ve Amaç:
Evsizlik bir bireyin temel insan haklarına erişememesi durumudur ve bu sebeple bir
insanlık sorunudur, ancak bu insanlık sorunu hem Türkiye’de hem de dünyanın pek
çok yerinde görmezden gelinmektedir. Bu çalışmada evsizlerin uğradığı fiziksel,
duygusal, cinsel ve ekonomik şiddet ve bu şiddetin etkileri incelenecektir.
Yöntem: Evsizlere yönelik şiddet ve etkileri hakkındaki literatür taraması yapıldı.
Konuyla ilişkili dernekler ve yapılan yardım çalışmaları araştırıldı.
Bulgular:
Toplumsal Dışlanma: İBB tarafından 2011 yılında yayınlanan verilere göre; %67,9’u
herhangi bir güvencesi bulunmadığını, %74,3’ü herhangi bir yardım almadığını,
%60,8’i ailesinin olduğunu,%45,6’sı ise çocuklarının olduğunu ifade etmiştir, %24,9’u
kronik hastalığı, %21,5’i ise psikiyatrik teşhisi olduğunu, %59,1’i ise herhangi bir sağlık
hizmetinden faydalanmadığını ifade etmiştir. Ayrıca kişilerin %39,2’si en az bir kere
86
tutuklanma öyküsü olduğunu, %31,3’ü ise hüküm giydiğini söylemiştir; evsizlerin
sağlık sorunları, bağımlılık durumları, hijyen sorunları ve suç potansiyeli iş verenler
tarafından reddedilmelerine sebep olmaktadır.
Fiziksel ve Cinsel Şiddet: Büyük 2008 yılında İstanbul’da yapılan bir araştırmada evsiz
ölümlerinin
%39,76’sının doğal olmayan nedenlerle olduğu saptanmıştır Ayrıca fiziksel sağlık
risklerine ek olarak % 79,5’inin yaşamlarında en az bir kez fiziksel ya da cinsel
istismara uğradığı bildirilmektedir.
Etkileri: Çoğu şiddet içeren; anksiyete, panik bozukluk, madde kullanımı, yeme
bozukluğu, kendi kendini yaralama, intihar davranışları gibi psikolojik ve davranışsal
sorunlar görülmektedir. Bu sorunların yanı sıra; Hipertansiyon, eklem hastalıkları,
periferal damar hastalıkları, KOAH, nörolojik bozukluklar ve yetersiz ağız bakımı, HIV,
AIDS, Tüberküloz ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara gibi fiziksel sağlık sorunları sıklıkla
görünmektedir.
Sonuç: Evsizlerin gerek fiziksel sağlık sorunlar gerekse şiddet mağduru olma
konusunda büyük risk altında olduğu görülmektedir. Maruz kaldıkları şiddetin bir
döngü şeklinde devam ettiği ve hem fiziksel hem de psikolojik sağlıklarını etkilediği
görülmektedir. Yardım ve ıslah amaçlı işlevsel uygulamaların gerektiği görülmektedir.
51. SUÇ MAĞDURİYETİ KORKUSUNUN MODERN HAYATTAKİ YANSIMALARI
Elif Gül Şahin
İstanbul Medipol Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Lisans
Anahtar Kelimeler: Medya, Suç Mağduriyeti, Suç Algısı, Suç Korkusu
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ikinci temel ihtiyaç olarak gelen ‘güvenlik ihtiyacı’
güvende olma duygusunun insanlar için hayati önemini vurgular. Bu çalışmanın ana
konusu olan ‘suç korkusu’ mefhumu da bireylerin içinde bulundukları topluma
mensup bir başkası tarafından işlenen suçun mağduru olmaya yönelik, güvenliklerini
tehlikede hissetmeleridir. Kısacası bir suçun mağduru olmaya yönelik duyulan aşırı
87
korkudur. Suç korkusu insanların kendilerini ne kadar güvende hissettikleriyle
alakalıdır. Peki insanların güvenlik algısı üzerinde neler etkilidir? Bu çalışmada
öncelikle bu sorunun cevabını arayacak ve özelde medyanın yarattığı dolaylı
mağduriyetin bu algı üzerindeki etkisini araştıran çalışma bulgularına değineceğiz. Bu
çalışmanın amacı suç korkusunu psikolojik bir mefhum olarak ele almak, ilişkili olduğu
değişkenlere açıklık getirmek ve nasıl önleneceği ile ilgili bireysel ve sosyal politikaları
tartışmaktır. Bu, kaynakçada yer alan kitap ve makaleler derlenerek yapılacak;
temelde şu sorulara cevap aranacaktır: Suç korkusuna ilişkin temel teoriler nelerdir?
Suç korkusunun temel belirleyicileri nelerdir? Suç korkusu ve algılanan mağduriyet
arasında nasıl bir ilişki vardır? Suç korkusu, hangi suçlar söz konusu olduğunda en
fazladır? Suç korkusunun şiddetinde medyanın ve ülke güvenlik ve adalet
uygulamalarının etkisi nasıldır? Suç korkusunun olası sonuçları nelerdir? Suç
korkusuyla nasıl baş edilir?
52. AİLE İÇİ CİNSEL ŞİDDET
Mehtap ACAR
Avukat
Ankara Barosu
Anahtar Kelimeler: Aile İçi Cinsel Şiddet, Boşanma, Türk Hukukunda Kadına Yönelik
Cinsel Şiddet Çeşitleri
“4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu m.185/3 hükmünde eşlerin sadakat yükümü cinsel
sadakati de kapsamaktadır. Cinsel şiddet içeren davranışlar eşlerin sadakat yükümüne
aykırılık teşkil ederek boşanma sebebini de oluşturmakta ve boşanma sürecinde
oluşan duygusal hattaki çatışmaların kaydığı ilk alan cinsellik olmaktadır. Türkiye’nin
ilk imzacılarından olduğu ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren, kadının cinsel
özgürlüğüne karşı işlenen suçların soruşturulması ve cezalandırılmasına yönelik
uluslar arası standartları belirleyen İstanbul Sözleşmesi’nin 36. maddesinde, ırza
geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet eylemlerini, başka bir insanla, rızası
olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir
vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek, bir insanla rızası olmaksızın,
cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek, başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir
88
insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak şeklinde tanımlanmış ve bu
hareketlerin eski veya mevcut eşlere veya birlikte yaşayan bireylere karşı
gerçekleştirilmiş eylemler için de geçerli olduğunu vurgulamıştır. Evlilik birliği içinde
ise kadını istemediği yerde, istemediği zamanda ve istemediği biçimlerde cinsel
ilişkiye zorlamak, cinsel sapkınlıkta bulunmak, başkalarıyla cinsel ilişkiye zorlamak,
cinsel organlara zarar vermek, kısırlaştırma, genital muayene, bekaret kontrolü, çocuk
doğurmaya veya doğurmamaya, kürtaja, enseste, fuhuşa zorlamak, güven sarsıcı
davranışlarda bulunmak, cinsel ilişki sorunları bulunmak, cinsel açıklamada bulunmak,
sadakate aykırı davranışlarda bulunmak gibi eylemler cinsel şiddettir. Bu haller aynı
zamanda 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun kapsamında yer alan aile içi
şiddete konu oluşturmaktadır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu m. 102/2 eşe karşı
işlenen cinsel saldırı suçunun nitelikli halini oluşturmaktadır. Ancak bu suçun takibi
şikayete bağlıdır. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, hukuka uygunluk yahut mazeret
nedenlerinde sınırı aşmayı daha hafif bir cezayla cezalandırırken, evlenme eşlere bazı
haklar vermesine rağmen, kocanın karısının vücuduna rızası olmadan organ sokması
eylemini, ya da başka bir ifade ile kocanın hakkını kötüye kullanmasını, kadın üzerine
hiçbir cinsellik hakkı olmayan üçüncü kişilerin cinsel saldırısı ile eşit tutarak kocayı 12
yıldan az olmamak üzere cezalandırmıştır. Türk hukukunda, boşanma davalarında
cinsel şiddetle evlilik birliğinin sarsılması çoğunlukla esas neden olmasına rağmen,
genellikle cinsel şiddet ifade edilmemekte, yargılama esnasında diğer boşanma
nedenleri gerekçe gösterilmekte ya da taraflar protokol düzenlemek suretiyle cinsel
şiddetten bahsedilmemektedir.
53. HUKUK ÖĞRENCİLERİNİN İNSAN TİCARETİ KONUSUNDAKİ BİLGİ DÜZEYİ
Melis Ruzin Tezel
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
Anahtar Kelimeler: İnsan Ticareti, İnsan Hakları, Kaçırma, Modern Kölelik
İnsan ticareti, hem gelişmiş, hem de geri kalmış ülkelerde olan ve insan haklarına ve
güvenliğine zarar vermekte olan küresel bir suçtur. Bugüne kadar yazılmış raporlar ele
89
alındığında, insan ticareti mağduru sayıları, bütün dünyada yaklaşık olarak 27 ile 45.5
milyon kişi olarak tahmin edilmektedir. Zorla çalıştırma ve cinsel istismar ABD’de
önemli bir yasadışı kazanç olarak gösterilmektedir. Ülkelerin coğrafi yapısı ve siyasal
durumu, itici ve çekici faktörler suçu şekillendiren etkenler arasındadır. Bu suç
uygulayanı ve mağduru açısından, kendi içerisinde birçok itici ve çekici etmenler
barındırmaktadır. Ekonomik şartlar, kurbanın yaşı, hedef ülke ve bunun gibi birçok
faktör bize bu suçun neden dolayı ve ne şekilde yapıldığının sinyallerini vermektedir.
ABD Dışişleri Bakanlığı 2015 İnsan Ticareti Raporu’na göre Türkiye, seks ticareti ve
zorla çalıştırmaya tabi tutulan kadın, erkek ve çocuklar için bir hedef ve transit ülke
olup, nispeten daha az bir ölçüde kaynak ülkedir. İnsan ticareti suçu hem birey hem
de toplum üzerinde ağır sonuçlar doğuran bir suçtur. Bu suçun kurbanları
kaçırıldıkları, izole edildikleri, uygunsuz şartlar altında yaşanmaya zorlandıkları ve
istismar edildikleri için ağır psikolojik ve fiziksel hasarlar alırlar. Uğradıkları istismar ve
psikolojik şiddet, birey üzerinde kalıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Dolayısıyla bu
suçun önlenebilmesi için multi-displiner bir şekilde çalışılması gerekmektedir. Bu suçu
çalışan meslek gruplarının ve öğrencilerin, suçun dinamiğini ve karakteristik özellikleri
bilmesi elzemdir. Bu araştırmanın amacı ise bu meslek grubu adaylarından biri olan
hukuk öğrencilerinin, ‘’İnsan Ticareti’’ konusunun dinamiklerini ve karakteristik
özellikleri hakkındaki bilgilerini ölçmeye yönelik yapılmıştır. Araştırma, insan ticaretini
hukuksal boyutta çalışacak olan hukuk öğrencileri üzerinde yapılmıştır. Öğrenciler
Yeditepe Üniversitesi’nden Mef Üniversitesi’nden ve de Yeni Yüzyıl Üniversitelerinden
seçilmiştir. Araştırma materyalleri öğrencilere anket şeklinde verilmiş ve soruları
yanıtlamaları istenmiştir.
54. YAŞLI İHMALİ VE İSTİSMARI
Melis Ruzin Tezel
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
Anahtar kelimeler: yaşlılık, bakım, ihmal, suistimal, bakıcı, bakım evi
90
Yaşlılık dönemi, insan yaşamının ilerleyen dönemlerinde gerçekleşen değişim dönemi
olarak adlandırılır. Yaşlı bireyler, toplumun önemli bir kesimini içermektedir.
Ülkemizde yaşlılık dönemi 65 yaş ve üzeri bireyleri kapsar. Yaşlılık dönemi normal bir
süreç olmakla birlikte bu dönemde bireyler, fiziksel ve toplumsal işlevlerini yavaş
yavaş, geri dönüşsüz bir biçimde kaybetmeye başlarlar. Fiziksel anlamda kaybedilen
işlevler, psikolojik ve sosyal kayıplara da yol açar. Her yaşlı birey aynı şekilde ve aynı
yaşlarda işlevlerini yitirebilir anlamı yoktur ya da bilişsel ve fiziksel fonksiyonlarını
kaybetmeye başlayan her birey toplum tarafından işlevsiz olarak adlandırılamaz.
Dolayısıyla, yaşlılık döneminde her bireyin istismar ve ihmale uğrayacağı iddia
edilemez. Ülkemizde ve dünyada yaşlı istismarı ve ihmali ancak 1970’lerden sonra
toplumun dikkatini çeken bir konu olmaya başlamıştır. Yaşlı istismarı ve ihmali her
bireyde farklı şekillerde meydana gelebileceği gibi, özellikle psikolojik ve bedensel
sorunları olan yaşlılarda ve bakıma muhtaç bireylerde meydana gelmektedir. Bu
anlamda yaşlı istismarını ve ihmalini çalışabilmek ve önleyebilmek adına, istismarın ve
ihmalin belirtilerinin neler olduğunu, risk gruplarını ve de sonuçlarının neler olduğunu
bilmek gerekmektedir. İstismar ve ihmal türleri en fazla fiziksel şekilde olabildiği gibi,
psikolojik ve ekonomik şekillerde de karşımıza çıkar. Yaşlı istismar ve ihmalinin en
fazla görüldüğü yerler; huzur evleri, hastaneler, ve yaşlı bireyin ailesiyle yaşadığı
haneleri gösterilir. Bunun yanı sıra istismar ve ihmali en fazla gerçekleştiren kişiler
olarak, yaşlı bireye bakmakla yükümlü yakınları, sağlık çalışanları ve yaşlı bakıcılarıdır.
Ayrıca öz ihmal dediğimiz, çeşitli şekillerde yaşlı bireylerin sıklıkla kendilerini ihmal
ettiği ihmal türü de bulunmaktadır. Bu şekilde birey hem kurban, hem de ihmali
uygulayan kişi olarak adlandırılır. Bu tarz ihmal ve istismar türleri, gerek birey
üzerinde gerekse toplum üzerinde ciddi sorunlara yol açmaktadır. Bu yüzden, bu
konunun çalışılması ve de tedbirler alınması gerekmektedir.
55. BİR UYGARLIK ELEŞTİRİSİ OLARAK DÖVÜŞ KULÜBÜ FİLMİNDE ŞİDDETİN
KULLANIMI
Aykut Birol
İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı
Anahtar Kelimeler: Dövüş Kulübü, Şiddet, Uygarlık, Palahniuk
91
Bu çalışma Dövüş Kulübü filminde şiddet temasını ele almayı amaçlamaktadır.
Uygarlığın temel kurucu öğesi olarak şiddetin, aynı uygarlığın yıkımına yol açacağının
iddia edildiği görüşü savunulacaktır.
Chuck Palahniuk’un aynı adlı romanından filme uyarlanan Dövüş Kulübü, gösterime
girdiği 1999 yılından bu yana popüler kültürde olduğu gibi akademik yazında da ilgiyle
karşılanıyor. Hakkında yazılanlarda öne çıkan temalar, tüketim toplumu eleştirisi
olduğu, modern toplumda erkeklik krizine dikkat çektiği ve şiddetin önemli bir yer
kapladığıdır. Bu çalışma, diğerlerinden farklı olarak, filmde şiddetin faşist bir eğilim
veya sado-mazoşist bir çağrışımla değil, uygarlığın bir öğesi olarak yer aldığını öne
sürecektir.
Çalışmanın ilk kısmında, şiddetin çeşitli tanımlarından ve kavramın kullanılış
biçimlerinden yola çıkılarak ortak noktalar tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu noktada
şiddetin uygarlık ile bağı kurulacak ve sonuç olarak bir kurucu şiddet ile yıkıcı şiddet
ayrımına gidilecektir. İkinci kısımda, filmin çizmiş olduğu modern toplum ve modern
insan tablosu için bir çerçeve oluşturulmaya çalışılacaktır. Bu aşamada mükemmel
insan kurgusu ve bunun bir aracı olarak tüketim meseleleri ele alınacaktır. Bunun yanı
sıra sabunun önemli bir metafor olarak kullanıldığı iddia edilerek ima ettiği anlamlara
dikkat çekilecektir. Bu kısmın amacı, yıkılması hedeflenen uygarlığın ve barındırdığı
şiddetin bir tarifini yapmaktır. Üçüncü kısımda ise filmde şiddetin kullanımı üç
aşamaya ayrılarak bunların yönlendiği hedefler tespit edilecektir. Bir önceki kısımda
tarif edilen toplumun ve bireyin yıkımı yolunda şiddetin biricik bir yöntem olarak
kullanılışı ele alınacaktır.
56. ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ÇOCUK İSTİSMARI HAKKINDA BİLGİ
DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Metincan Erkaya,
Nilsu Güvencer,
Mehmet Malik Bilgili
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Lisans
92
Anahtar Kelimeler: Çocuk İstismarı, Cinsel Eğilim, Farkındalık, Sağlık Anketleri
AMAÇ: Çocuk İstismarı toplumumuzda çoğu zaman gizli kalan, mağdurlarının büyük
bir çoğunluğunun bildirilmeyip, belirtilerinin toplum tarafından algılanamadığı,
mağdurun damgalanma korkusu, nereye başvurulacağının bilinmemesi, bilgi eksikliği,
korku vb. nedenlerden dolayı sosyal tıbbi bir problemdir. Toplumun geleceğini
oluşturacak üniversite öğrencilerine yapılan bu anket ile onların bu konudaki bilgi
düzeylerinin ölçülmesi ve onlara bu yolla bir dürtü oluşturarak farkındalıklarının
arttırılması amaçlanmıştır.
METOT: Bu araştırmayı, başta Acıbadem Üniversitesi öğrencileri olmak üzere birçok
farklı üniversiteden öğrenci tarafından doldurulması sağlandı. Anket soruları internet
ortamından üniversite öğrencilerine ulaştırılmış ve üniversite öğrencilerinin hem
anlayabileceği dilden oluşturulmaya çalışılmış olup hem de bu konudaki
farkındalıklarını arttırmaya yönelik seçilmiştir.
Anketimize katılan 205 üniversite öğrencisinden; %65,9’ı kadın olup %33,7’si erkektir,
%0,5’i cinsiyetini belirtmek istememiştir. 82’si tıp öğrencisi olup, 40’ı eczacılık
bölümündendir, geri kalan sayı farklı bölümlere dağılmıştır.
SONUÇ: Araştırmamızda üniversite gençlerinin büyük çoğunluğunun çocuk istismarı
probleminin olduğunu kabul etmekte fakat gereken adımların nasıl atılacağını, neler
yapılacağını tam olarak bilmemekle bu konuya yeterince duyarlı olamadıkları ortaya
çıkmıştır. Kişinin öğrenimi sürecinde bu konularda eğitimin olması hem bugünümüz
hem de geleceğimizde bu tür problemleri artık yaşamamak için önemlidir.
93
57. ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN ÇOCUK İSTİSMARI HAKKINDA BİLGİ
DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Psk. Betül Sümeyye Kayıcı
Anahtar Kelimeler: Tepkisel Bağlanma Bozukluğu, Çocuk İhmali, Bağlanma
İhmal, çocuğa bakmakla yükümlü olan kişinin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi,
çocuğu fiziksel ya da duygusal olarak ihmal etmesidir. Bir başka ifadeyle, çocuğun
beslenme, tıbbi ihtiyaçlar, duygusal ihtiyaçlar, güven ihtiyacı, barınma, hijyen ve oyun
gibi uygun yaşam standardı için gerekliliklerin yerine getirilmemesi olarak
tanımlanabilir. Tepkisel bağlanma bozukluğu ise bebeğin duygusal ihtiyaçlarının
karşılanmaması durumunda bebeğin ilgi ve sevgiyi ifade etme şeklini
öğrenememelerine bağlı olarak gelişen bir bozukluktur.
Tepkisel bağlanma bozukluğunun nedenleri arasında çocuğun ihtiyaçlarına cevap
verilmemesi, duygusal ihmali, görmezden gelinmesi, sağlıksız bakım gibi birçok neden
gösterilebilir.
Duygusal ihmalin sonucu olarak da ortaya çıkabilen tepkisel bağlanma bozukluğu
klinik tablo olarak çoğu zaman diğer ruhsal veya gelişimsel bozukluklar ile
karıştırılmaktadır. Yaygın gelişimsel bozukluk, mental retardasyon, dikkat eksikliği
hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve dil gelişimindeki bozukluklar en sık karşılaşılan ve
ayırt edilmesi gereken durumlardır.
94
58. SAVAŞ VE ÇOCUK
Burcu Vreskala
İstanbul Bilim üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü
Tuğba Duvar
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Adli Tıp ve Etik
Yüksek Lisans
Anahtar Kelimeler: savaş, travma, çocuklar, tssb (travma sonrası stres bozukluğu)
Çocuklar, aktif ya da pasif olarak savaş ve terörün kurbanı olabilmektedir.
Bu travma ile karşı karşıya kalan çocuklar, travma sonrası stres bozukluğu belirtileri
gösteren ve uygun şekilde ele alınıp incelenmediğinde ise olumsuz durumun gelişerek
daha farklı psikolojik sorunlara yol açtığı bilinmektedir.
Bununla birlikte yer ve düzen değişiklikleri, alışkanlıkların ve ritüellerin engellenmesi,
eşya ve oyuncakların kaybı, evinden, okulundan, sokağından uzaklaşmış olma ve
maddi yoksunluklar çocuğu daha güçsüz ve güvensiz bir hale getirerek üzüntü ve yas
duygularına yol açmaktadır.
Travma sonrasında genellikle oluşan tepkiler; 1) Öfke ve huzursuzluk, 2) Kendini suçlu
görme, 3) Tedirginlik, gerginlik, 4) İrkilme durumları 5) Saldırgan davranışlar 6)
İstenmeyen olayla ilgili düşüncelerin tekrar tekrar zihinde canlanması 7) Dikkat
güçlüğü 8) Uyku problemleri 9) Yeme bozukluğu 10) Organik bir nedene bağlı olmayan
bedensel rahatsızlıklar şeklinde olabilmektedir.
0-6 Yaş Arası Çocuk Üzerinde Etkileri. Bu dönem çocuğunun temel ihtiyaçların
karşılanması ve güven duygusunun oluşması için yaşadığı ortamın ve kişilerin
değişmezliği önemlidir. Ebeveyn bunları sağlamakla görevlidir. Bu destek
sağlanamadığı durumlarda çocuk kendini tehlikelere karşı biçare hissedebilir.
Okul Çağı Çocuğunun Üzerindeki Etkisi: Bu dönem çocuğu 0-6 yaş grubuna göre karşı
aktif olarak karşıya kaldığı ya da haberleşme araçlarıyla izlediği savaşın yarattığı
durumları ile baş etmek için daha geniş olanaklara sahiptir. Bu dönem çocuğu kendini
çevreden ve kişilerden soyutlayabilir, okulda birtakım problemler (dikkat güçlüğü, ilgi
azalması) gibi tutumlar geliştirebilir. Ergenlik Dönemi Çocuğu Üzerindeki Etkisi: Bir
95
kimlik oluşturma çabasında olan bu dönem çocuğu, savaşın getirdiği sorumlulukla
henüz hazır olmadığı yetişkin rolüne girebilir ya da bunun için çevresi ısrarcı olabilir.
Diğer dönem çocuklarının aksine stresle başa çıkabilme yöntemi daha farklıdır.
Stresten uzaklaşabilmek için antisosyal davranışlar sergileyebilir.
Kendilik değerini fark edebilmesi ve geleceğe yönelik daha olumlu adımlar atabilmesi
için uzmanlaşmış kişilerin desteklemesi gerekmektedir. Bu çalışmaları yaparken
çocukların güvenliği tam olarak sağlanmalıdır.
59. 20. YÜZYIL BAŞINDA EGE’DE ŞİDDET DOLU BİR EŞKIYA TAKİBİ: ÇAKIRCALI
MEHMET EFE’NİN ÖLDÜRÜLMESİ
Hasan Çolak
İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı
Anahtar Kelimeler: Eşkıya, Çakırcalı Efe, Sosyal Eşkıyalık, Ege
Bu çalışmanın konusunu, 20. yüzyılın başında Ege’de faaliyet göstermiş ünlü
eşkıyalardan Çakırcalı Mehmet Efe’yi (1872-1911) yakalamak maksadıyla takibe
memur edilen güvenlik güçleri ve takip edilen Çakırcalı Efe’nin topluma uyguladıkları
şiddetle birlikte bölgedeki Müslüman unsurlar arasında meydana gelen çatışmalar
oluşturmaktadır. Çalışmada Çakırcalı Mehmet Efe’nin hayatı etrafında kronolojik bir
seyir izlenerek bu minval üzere şiddet olayları ön plana çıkarılmıştır.
Anısı Türkçe ve Yunanca türkülere konu olmuş, ismi bugün dahi unutulmayan Çakırcalı
Efe, II. Abdülhamid ve Meşrutiyet dönemlerinde faaliyet gösteren eşkıyaların en
bilinenlerindendir. Gerek gözü pekliği ve acımasızlığı gerekse de muhtaç durumda
olanlara yardımlarını esirgememesi, hatta toplumun bir kesiminin haklarının takipçisi
olması gibi özellikleri onu diğerlerinden ayırır. Gerek bu faaliyetlerinden gerekse de
güvenlik güçlerinin Efe’yi yakalamak maksadıyla ona yardımcı olduğunu düşündükleri
kimselere eziyet etmesinden dolayı toplumun bir kısmı tarafından sahiplenilirken
96
diğer bir kısmının da doğal olarak düşmanı olmuştur ve böyle bir kamplaşma bizzat
şiddet kaynağı haline gelmiştir.
Bu incelemenin temellendiği referans kaynaklarından ilki, Çakırcalı ve döneminin
tanıklarından birisi olan ve konu hakkında detaylı araştırmalar da yapan Halil Dural’ın
‘Bize Derler Çakırca’ isimli kitabıdır. Bunun yanında Ege’de eşkıyalık konusunda detaylı
araştırmalar yapan Sabri Yetkin’in ‘Ege’de Eşkıyalar’ isimli araştırması ve Eric
Hobsbawm’ın ‘sosyal eşkıyalık’ kavramını literatüre kazandırdığı çalışması ‘Eşkıyalar’
dahi incelemenin ana eksenini oluşturan kaynaklardandır.
60. DENETİMLİ SERBESTLİK UYGULAMASINDA PSİKOLOĞUN GÖREVLERİ VE DÜNYA
UYGULAMALARI
Buket Zengin
Doğuş Üniversitesi, Klinik Psikoloji Yüksek Lisans
Anahtar Kelimeler: denetimli serbestlik, psikoloğun görevi, dünya uygulamaları
Denetimli Serbestlik Kurumu Adalet Bakanlığı çerçevesinde işlev gören, suçluları
kendilerine ve topluma kazandırma esas amacına göre çalışan (uyuşturucu madde
bağımlılığı, alkolizm, daha az cezalı suçlar, öfke kontrolü), Batı demokrasilerinde
örneğin İngiltere'de yüzyıldan fazladır var olan ve Türkiye'de de son yıllarda
gelişmekte olan bir kurumdur. Adalet Bakanlığı tarafından da "Mahkemece belirtilen
koşullar ve süre içinde, denetim ve denetleme planı doğrultusunda şüpheli, sanık veya
hükümlünün toplumla bütünleşmesi açısından ihtiyaç duyduğu her türlü hizmet,
program ve kaynakların sağlandığı toplum temelli bir uygulama” şeklinde
tanımlanmaktadır.
Denetimli serbestlik kurumlarının personeli arasında sosyologlar, öğretmenler,
gönüllü çalışanlar, sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar bulunmaktadır. Psikologlar
da legal ve klinik unsurların iç içe olduğu bir görev alanında faaliyet gösterirler.
Mahkeme kuralları çerçevesinde yol kat etme, suçlularla iletişim, tedavi/psikolojik
97
destek ve mahkemelere rapor sunma gibi görevleri bulunmaktadır. Gelen her
görüşmecinin bir dosyası tutulmakta ve iyileşme süreci düzenli olarak izlenmektedir.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ nün 2016 yılı Birim Faaliyet
Raporuna göre, taşra teşkilatı olan ceza infaz kurumları, denetimli serbestlik
müdürlükleri ve personel eğitim merkezlerinde 675 psikolog görev almaktadır. Kanuni
kadro sayısı 1065 olmasına rağmen 2016 yılında 390 boş kadro gözükmektedir. Yakın
zamanda hızla gelişen Türkiye’deki denetimli serbestlik kurumları psikologları için
önemli görev unsurları olacağı öngörülebilir: Psikometrik test geliştirme, sonuçların
diğer kurumsal ve akademik dinleyicilere sunulması, kurumsal boyutta politika öneri
raporları sunulması ve kurumun programlarının etkilerini inceleyen araştırma
projeleri.
Denetimli serbestliğin ülkeden ülkeye değişen uygulama pratikleri olmasına karşın
temel olarak denetimli serbestliği, suç davranışı gösteren kişiyi kapalı infaz
kurumunun zararlı etkilerinden koruyarak toplum içinde rehabilitasyonunu öngören,
denetim ve gözetimini içeren uygulamalar bütünü olarak tarif etmek mümkündür.
Denetimli serbestlik sistemi suç davranışında bulunmuş kişileri suçtan caydırmak ve
suç tekrarını önlemek gibi beraberinde büyük bir sorumluluk getiren bir misyonu da
taşımaktadır.
61 - CİNSEL SALDIRIDA KULLANILAN İLAÇLAR (TECAVÜZ İLAÇLARI)
Buket Zengin
Doğuş Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans
Tuğba Duvar
Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Adli Tıp ve Etik Yüksek Lisans
Anahtar Kelimeler: ilaçla kolaylaştırılmış cinsel saldırı, tecavüz, cinsel saldırı, tecavüz
ilaçları, cinsel istismar, ilaç destekli cinsel saldırı
Cinsel saldırı; kişinin rızası dışında bedenine temas edilmesi ve/veya penetrasyonda
bulunulmasıdır. Fiziksel güç, tehdit le olabileceği gibi alkol veya ilaç ile kişinin direnç
98
göstermesini engelleyerek de olabilmektedir. Cinsel saldırıda kullanılan ilaçların rengi,
tadı ve kokusu olmamasından kaynaklı kişiye kolaylıkla içirilebilmektedir. Tecavüz ilacı
yerine “ ilaç destekli cinsel saldırı” terimi kullanılmaktadır. En yaygın kullanılan cinsel
saldırı ilaçları Rohypnol (Flunitrazepam). alprazolam, oxazepam gbi benzodiazepinler,
Gamma Hidroksibütirat ve türevleri, Zopiclone, Ketamin Hidroklorid, Zolpidem,
Klonazepam, ve Ketamin gibi maddelerdir. Bu ilaçlar “kulüp ilaçları” olarak da bilinir
çünkü gece kulüplerinde, konserlerde ve benzeri yerlerde kullanılmaktadır.
Bu ilaçlar renksiz, kokusuz ve kuvvetlidir. Alkol veya diğer içeceklerde hızlı şekilde
çözünmektedir. Etkileri alınan miktara ve ilacın farmasotik özelliklerine bağlıdır. Kimi
ilaçlar uyuşturucu veya alkolle birlikte kurbana verilmekte ve bu da hayati tehlikeye
sebep olmaktadır. Bu tür ilaçlar alındığında çabuk etki etmekte ve etki süresi uzun
sürebilmektedir.
Bu tür ilaçların vücuttaki etkileri ise; kas gevşetme veya kas kontrol kaybı, motor
hareketlerde zorluk, sarhoşluk hissi, konuşma sorunları, bulantı, ilaç verilmişken ne
olduğu hatırlayamamak, bilinç kaybı, baş dönmesi, uykululuk, düşük kan basıncı, mide
sorunları, ölüm şeklindedir.
Mağdur duygusal travma nedeniyle korku, yaşadıklarını red etme, utanma ve
güvensizlikten dolayı olayın akabinde güvenlik güçlerine ulaşmak istemeyebilir. Fakat
bu tür ilaçlar vücutta çabuk metabolize olup atıldığı için kısa sürede idrar ve kan
analizi yapılmalıdır. Daha geç ortaya çıkan ilaçla kolaylaştırılmış cinsel saldırılarda
saçtan da analiz yapmak mümkündür.
Adli tıp için vücutta alkol ve madde varlığının saptanması, olayın nasıl meydana
geldiğinin araştırılmasında kritik bir değer taşımaktadır. Maddenin kendisinin veya
metabolitinin vücutta varlığı sıklıkla fiziki delil olarak kullanılmaktadır. Mağdur
travma sonrası stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, uyum sorunu, uykusuzluk ve
depresyon gibi ağır psikolojik rahatsızlıklar yaşamaktadır.
Bu çalışmada, cinsel saldırıda kullanılan ilaçların genel özellikleri, adli tıp boyutu ve
mağdurların yaşadıkları travma üzerinde durulacaktır.
99
62 - ÖĞRETMENİN ŞİDDET ALGISI İLE ÖĞRETMENE UYGULANAN VELİ-ÖĞRENCİ
ŞİDDETİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA: İSTANBUL ÖRNEĞİ
Psk. Serkan Akman
Tülay Karagöz
Havvane Şama
Anahtar Kelimeler: Şiddet, Öğretmen, Eğitim
Giriş: Şiddet, bireyin bulunduğu ortamda karşılaşabileceği önemli toplumsal
sorunlardan biridir. Öğretmenlerin meslek hayatında karşılaştıkları şiddetin
motivasyon ve iş verimi açısından problemlere neden olduğu düşünülmektedir. Bu
çalışmanın amacı öğretmenlerin veli ve öğrenci tarafından algıladıkları psikolojik,
fiziksel ve cinsel şiddet türleri ile maruz kaldıkları şiddet oranlarının araştırılması ve
çözüm önerilerinde bulunabilmektir.
Yöntem: Araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyo-demografik bilgi formu, şiddet
algılarına yönelik 3’lü likert tipi (“Katılıyorum, “Kararsızım”, “Katılmıyorum”) anket
formu ve karşılaşılan şiddet türlerine yönelik açık-uçlu ve çoktan seçmeli sorulardan
oluşan anket formları kullanılmıştır. Anket seti Google Formlar üzerinden
oluşturulmuş ve internet üzerinden veriler elde edilmiştir. Araştırmada yapılan
istatistiksel işlemlerdeki analizler SPSS Statistics 17.0 programı ile yapılmıştır.
Bulgular: Araştırma örneklemini İstanbul ilinin çeşitli ilçelerinde görev yapan
öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmaya 160 kişi katılmıştır. Öğretmenlerin %30.6’sı
sınıf yönetimi konusunda donanımlı olan öğretmenlerin şiddete maruz kalmayacağını
düşünmektedir. Öğretmenlerin sınıf içerisinde öğrenci tarafından kötü söz söylenmesi
durumunda yaptırım gerektiğini belirten katılımcı oranı %96.3’tür. Öğretmenlerin
%88.8’i öğrenciye vuran öğretmenin veli tarafından dayak yemesini doğal
karşılamamıştır. Öğretmenlerin öğrenciler tarafından maruz kaldıkları şiddet oranları
incelendiğinde %8.8’i fiziksel, %44.4’ü psikolojik, %7.5’i ise cinsel şiddettir.
Öğretmenlerin veliler tarafından maruz kaldıkları şiddet oranları incelendiğinde;
%3.1’i fiziksel, %36.9’u psikolojik, %1.9’u ise cinsel şiddettir.
100
Sonuç: Araştırma sonucunun tüm öğretmenlere genellenmesi yanıltıcı olabilir.
Bulgular doğrultusunda öğretmenlerin en çok psikolojik şiddete maruz kaldıkları
görülmüştür. Bu bağlamda veli ve öğrencilere yönelik önleyici rehberlik hizmetleri
kapsamında psikolojik şiddet ile ilgili farkındalık çalışmalarının yararlı olacağı
düşünülmektedir. Öğrenciye vuran öğretmenin veli tarafından dayak yemesini doğal
karşılamayan katılımcı oranının yüksek olması katılımcıların şiddetin şiddet ile
çözülemeyeceği görüşünde olduklarına işaret etmektedir. Sınıf yönetimi konusunda
donanımlı bir öğretmenin öğrenciler tarafından şiddete maruz kalmayacağını düşünen
ve bu konuda kararsız olan katılımcıların oranları düşünüldüğünde şiddete maruz
kalmamanın tek ölçütünün sınıf yönetimi olmadığı ve farklı değişkenlerin de
araştırılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Şiddetin çözümü tek yönlü
olmamakla birlikte olayın hukuksal boyutunun işlerliğinin sağlanması, önleyici
çalışmaların toplumsal boyutta yapılması gerekli görülmektedir.
63- ÖĞRETMENLERİN OKULLARDA KARŞILAŞABİLECEKLERİ PSİKOŞİDDET ÜZERİNE
BİR ÇALIŞMA: İSTANBUL ÖRNEĞİ
Psk. Serkan Akman
Tülay Karagöz
Havvane Şama
Anahtar Kelimeler: Öğretmen, Psikoşiddet, Eğitim
Giriş: Okul iklimini, öğretmenin iş verimliliğini ve motivasyonunu olumsuz
etkileyebilen işyerinde uygulanan psikoşiddet son zamanlarda önemli bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı öğretmenlerin okul ortamında
karşılaşabilecekleri psikoşiddet oranlarının araştırılması ve çözüm önerilerinde
bulunabilmektir.
101
Yöntem: Araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyo-demografik bilgi formu ve
karşılaşılan işyerinde psikoşiddet türlerine yönelik açık uçlu ve çoktan seçmeli
sorulardan oluşan anket formu kullanılmıştır. Anket formunun üzerinde işyerinde
psikoşiddetin tanımı verilmiş ve bu tanıma göre anket soruları sorulmuştur. Anket seti
Google Formlar üzerinden oluşturulmuş ve internet üzerinden veriler elde edilmiştir.
Araştırmada yapılan istatistiksel işlemlerdeki analizler SPSS Statistics 17.0 programı
ile yapılmıştır.
Bulgular: Araştırma örneklemini İstanbul ilinin çeşitli ilçelerinde görev yapan
öğretmenler oluşturmaktadır. Araştırmaya 167 kişi katılmıştır. Katılımcıların %69.5’i
en az bir kez öğretmenlik hayatında işyerinde psikoşiddete maruz kaldıklarını
belirtmişlerdir. Maruz kaldıklarını belirten katılımcıların bulguları incelendiğinde; ilk 3
sırada %66.7 ile “Öğretmenler arası ayrımcılık yapma”, %65 ile “Yapılan Olumlu İşlerin
Takdir Edilmemesi” ve %50 ile “ Saygı Kurallarını Aşacak Şekilde Hitap Etme” bulguları
elde edilmiştir.
Sonuç: Araştırma sonucunun tüm öğretmenlere genellenmesi yanıltıcı olabilir.
Bulgular doğrultusunda öğretmenlerin en çok öğretmenler arası ayrımcılığa maruz
kaldıkları görülmüştür. Bu bağlamda okul içi ayrımcılığı önleyici ve okul iklimini olumlu
yönde artırıcı etkinliklerin ve hizmet içi eğitimlerin düzenlenmesinin yararlı olacağı
düşünülmektedir. Yapılan olumlu işlerin takdir edilmemesi bulgusu ele alındığında,
öğretmenlerinin olumlu işlerinin pekiştirilmesi adına ödüllendirilmesi ve motivasyon
çalışmalarının iş verimini arttıracağı düşünülmektedir. Saygı kurallarını aşacak şekilde
hitap etme bulgusu ele alındığında, iletişim becerilerini arttırıcı eğitim ve etkinliklerin
düzenlenmesi bu sorunun çözümünde etkili olacağı ve bir kurum kültürü
oluşturmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
102
64- POPÜLİZM VE POLİTİK SÖZEL ŞİDDET OLARAK GÖÇMEN KARŞITI SÖYLEMLER:
HOLLANDA VE FRANSA ÖRNEĞİ
Yasin Özbey*
Apak Kerem Altıntop*
Elçin İstif*
Ece Çim*
İstanbul Üniversitesi, Göç ve Göçmen Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
Anahtar Kelimeler: Popülizm, Söylem Analizi, Fransa, Hollanda, Sözel Şiddet
Amaç: Son dönemlerde tartışılan popülizme (özellikle sağ popülizm) birçok ülkede
farklı siyasi liderlerle ve hareketlerle özdeşleştirilmektedir. Çalışmada popülizmi
yapılan farklı tanımları içerecek şekilde nasıl yorumlandığı ortaya konacak, sağ
popülizmin, popülizmden ayrılan yönleri ortaya sergilenecektir. Çalışmanın temel
amacı ise Fransa ve Hollanda’da iktidara oynayan sağ parti liderlerinden Le Pen ve
Wilders’in ulusal seçim süreçlerindeki popülist söylemleri incelemek ve politik bir
sözel şiddet olarak nasıl göçmen/mülteci karşıtı söylemi nasıl kurguladıklarını ve
kullandıklarını ortaya koymaktır.
Metodoloji: Metot olarak söylem analizi kullanılacaktır. Seçim sürecinde söylenen
ifadelerle nelerin kastetildiği ve hangi amaçla söylendikleri analiz edilecektir. Le Pen
ve Wilders’in ulusal seçim süreçlerindeki söylemleri ulusal ve uluslararası haber
sitelerinden edinilmiştir.
Bulgu: Popülizm farklı yazarlarca farklı tanımlanmaktadır. Örneğin, Müller popülizmi
hem seçkin karşıtlığı hem de çoğulculuk karşıtlığı olarak tanımlamaktadır. Cas Mudde
ise demokratik olmayan liberalizme karşı liberal olmayan demokratik bir cevap
olabileceğini ifade etmektedir. Bulgular 3 ana temada toplanmıştır: Ekonomi, Kültür
ve Güvenlik. Bu temalara göre, Le Pen ve Wilders’in göçmenleri işe yaramayan
ekonomik bir külfet, ülkeyi tehdit eden terörist veya şüpheli, Avrupa kültürüne ait
olmayan yıkıcı bir tehdit olarak gördüğü belirlenmiştir.
103
Sonuç: Le Pen ve Wilders tarafından gerçekleştirilen söylemler, Avrupa’da göçmenlere
yönelik fiziki ve sözel şiddet eylemlerinin daha görünür olmasında ve artmasında etkili
olabilir. Politik liderler tarafından sergilenen tutum ve davranışlar, onları destekleyen
kitleler tarafından da kabul edilmekte ve olası eylemler için meşrulaştırıcı bir unsur
olarak kullanılmaktadır.
65- SUÇA SÜRÜKLENMİŞ ÇOCUKLARA TOPLUMUN BAKIŞ AÇISININ İNCELENMESİNE
YÖNELİK SAHA ÇALIŞMASI
Hilal Dilek*
Dila İğne*
Öykü Acar*
Alara Işıl Apak*
Eylül Elif Gergin*
MEF Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Lisans
Anahtar Kelimeler: Suça Sürüklenen Çocuklar, Cezai Sorumluluk, Suç, Çocuk
Bu saha çalışmasının amacı suça sürüklenmiş çocuklar konusunda toplumun onların
topluma kazandırılması konusundaki bilgi, tutum ve davranışlarını saptamaktır.
Araştırmada kullanılan yöntem bu çalışmaya gönüllü olarak katılım sağlayan
katılımcıların yüz yüze yapılacak olan ankette bulunan 17 soruyu kimsenin baskısı
veya telkini altında olmadan, cevapları içtenlikle verecek şekilde cevaplama esasına
dayanmıştır. Bunun yanında katılımcılara ulaşma yöntemimize ilişkin herhangi bir yer
sınırlamamız olmamıştır. Bu çalışmadan elde edilecek bilgiler tamamen araştırma
amacı ile kullanılmış olup katılımcıların kişisel bilgileri gizli tutulmuştur. Katılımcılar
reşit, gönüllü , farklı yaş ve cinsiyet gruplarından oluşmak üzere 700 kişidir.
104
Anketi süresince şu bulgular saptanmıştır: Çocukların onarıcı hukuk sistemi içerisinde,
cezalandırılmaksızın iyileştirilmesinin ön planda olması ve çocuğun yargılanma
sürecinde yaşam koşullarının göz önünde bulundurulması görüşü çoğunluktadır. Suça
sürüklenmiş çocuğun kimliğine ilişkin bilgilerin yayınlanmasını istemeyenler
çoğunlukta olsa da suçun boyutu göz önünde bulundurularak, suça sürüklenmiş
çocuğun kimliğine ilişkin bilgilerin yayınlanmasını isteyenler de azımsanamayacak
boyuttadır. Toplumun büyük çoğunluğu suça sürüklenmiş çocukların ilerleyen
zamanlarda kriminal suç işleyen bireyler olacağı kanısında olmakla beraber,
düşünceleri sosyal yaşantılarında ilişki içerisinde bulundukları kişilerin, çocuk
yaştayken suç işlemiş ve bu sebepten yargılanmış olmasının onlara karşı bakış açısını
değiştirmeyeceği yönündedir. Toplumun büyük bir kısmı suça sürüklenmiş çocukların
sosyalleşme sürecine yardımcı olmak adına bir projeye katılmak istemektedir fakat
azınlıktaki bir görüş de şudur;, bu çocuklarla akran çocuğu olan bireyler, kendi
çocuklarının bu projede yer almasını istememektedir. Toplumun büyük bir kısmı
çocukların suça sürüklenmelerinin en önemli sebepleri olarak sağlıksız aile ilişkileri,
eğitimsizlik ve arkadaş çevresini görmüştür. İdam cezasını toplumumuz genel olarak
uygun bulmamıştır.
Elde ettiğimiz bulguları değerlendirdiğimizde çocuklarının cezai sorumluluk yaşının
yükseltilmesi gerektiği, 12 yaşın çok makul bir yaş olmadığı sonuçlarına varılmıştır
.Araştırma sonucunda suça sürüklenmiş çocuklara toplumun uyguladığı duygusal
şiddet ve boyutu tespit edilmiştir. Çocuk yaşlarda suç işlemiş bireylerin topluma
kazandırılması aşamasında toplum , suça sürülenen çocukların onarıcı hukuk sistemi
içerisinde iyileştirilmediğini düşündüğünden , onlara karşı ön yargılı davranmıştır.
105
İMDAT | ŞİDDETİ ÖNLEME VE REHABİLİTASYON DERNEĞİ
İMDAT derneği; Prof.Dr. Oğuz POLAT başkanlığında 2015 yılının nisan ayında farklı
meslek gruplarına sahip şiddet karşıtı gönüllüler tarafından kurulmuş bir sivil toplum
kuruluşudur.
Şiddetle ilgili durum tespiti, rehabilitasyon, verilen hizmetlerin yeterliliğinin
incelenmesi, geliştirilmesi ve önleme konularında araştırmalar yapmak, konuyla ilgili
eğitim ve danışmanlık hizmeti vermek derneğin ana faaliyet alanları arasında yer alır.
Dernek; suça itilen, sokakta ya da güç koşullarda yaşayan çocuklara ve şiddet
mağduru kadınlara yönelik durum saptama, rehabilitasyon, araştırma, önleyici ve
koruyucu hizmetlerde çözüm odaklı bir yaklaşımı benimser.
Emniyetin ilgili müdürlük ve şubelerinin yanı sıra Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,
Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu gibi kamu kurum ve idareleri, üniversiteler
ve ilgili bakanlıklarla işbirliği içinde; bu amaçla kurulmuş ya da kurulacak olan dernek
ve vakıflarla dayanışma içinde hareket eder.
Özetle dernek, toplumdaki her türlü şiddetin önlenmesi için çözümler üretir ve
toplumda şiddeti doğuran tüm unsurların ortadan kalkacağı, aslında kendisine ihtiyaç
olmayacak bir gelecek için çalışır.
Amacı;
• Öncelikle çocuklara ve kadınlara yönelik olmak üzere, onların şiddetten
korunmasını sağlamak,
• Çocuk ve kadın haklarına ilişkin tüm ulusal ve uluslararası hukuk
düzenlemelerini topluma tanıtarak; farkındalık, bilgilendirme ve bilinçlendirme
faaliyetlerini yürütmek,
• Toplumdaki şiddeti önlemek ve şiddet mağdurlarına rehabilitasyon hizmeti
vermek,
• Derneğe destek sağlayacak etkinlikler yaparak bu çalışmaların yaygınlık ve
süreklilik gösterecek şekilde sürdürülmesini sağlamaktır.
106
MEF ÜNİVERSİTESİ
Vizyonu geleceği şekillendirecek, yenilikçi ve girişimci global liderler yetiştirmek olan
MEF Üniversitesi’nin misyonu;
• İleri görüşlü, ulusal ve uluslararası düzeyde rekabet yeteneğine sahip, küresel
değerlerle ulusal kimliklerini ilişkilendirebilen, kendini sürekli geliştiren,
teknolojiye hakim, çevreye duyarlı, toplumsal ve etik değerlere sahip,
yaratıcılık, girişimcilik ve liderlik özelliklerini araştırma yeterlilikleri ile
birleştirerek uygulayabilen, ulusal ve uluslararası alanda çığır açacak mezunlar
yetiştirmek,
• Eğitime gönül vermiş, uluslararası bilime ve teknolojiye katkı veren, araştırmacı
ve lider akademisyenleri bir araya getirmek ve desteklemek,
• Hedeflerini ulaşılabilir kılmak için akademisyen, öğrenci ve idari personeline
gerekli altyapıyı ve motive edici ortamı kurmak ve sürekliliğini sağlamaktır.
2014-2015 Akademik Yılı’nda ilk öğrencilerini alan MEF Üniversitesi, farklı eğitim-
öğretim modeli ile girişimcilik, inovatif düşünce ve yaratıcılığı ön planda tutan, küresel
ve yerel ölçekte katma değer yaratan bir üniversite olma yolunda ilerlemektedir.
MEF Üniversitesi, uluslararası akademik ve idari yapılanması, dinamik ve ulaşılabilir
yönetim yaklaşımı ve fiziksel altyapısını oluşturma konusundaki yenilikçi ve çevreci
duruşuyla, çağımızın gereklerine yanıt veren, diploması tüm dünyada geçerli ve saygın
bir yere sahip bir üniversite olmak için tüm hazırlıklarını tamamlamıştır.