Upload
sedat-bilgin
View
116
Download
7
Embed Size (px)
Citation preview
Önsöz
Bu kitap;
Daha sonradan eski bir inanan olduğunu öğrendiğim takma isim sahibi
Aydın Türk’ün yazdığı Ateizmi Anlamak kitabına adeta bir anti kitap şeklinde
yazılmıştır fakat bu anti anlayışın içersinde diğer kitapta olduğu gibi bir inanışın
kesinlikle yok edilmesi gerektiği veyahut etkisinin azaltılması gerektiği gibi işlerle
uğraşılmamaktadır.
Yazılış amacı, diğer kitabın satır aralarından içindeki tuhaflığı ortaya
koymak, ateizmin kime ne zararı olabilir deyip müslüman yoğunluğu belli olan
ülkemizde ateizm propagandası yapan, ateizmi yaymaya çalışan, anlaşılması
vede öğretilmesi gereken bir şey olduğunu savunan bu kitabın yazarının ruh
halini az sonra görüleceği üzre okuyuculara sunmaktır.Yoksa yazılış amacı
Allah’ın varlığını ispatlamaya çalışmak yada atesitleri saçma sapan insanlar
olarak göstermek değildir.Kullanılan tepkisel dil ateistlere değil kitabadır.
Potansiyel açıdan geleceğin müslüman adayı olan ateistlere akıllı bir
müslümanında tepkisel yaklaşmaması mantıklı bir hareket olucaktır.Tepkisel
yaklaşanların nedeni ise kendilerinde bu değiştirebilme yetisini
bulamadıklarından dolayıdır.
Bu kitap bir e-kitap olarak tasarlanmıştır vede diğer kitabın içinde açılmış
her başlığa karşı bir anti başlık açma ihtiyacı hissetmemiştir, bununsa nedenleri
aşaığda sıralanmıştır.
Kitapta kullanılan pekçok teknikten biri "asıl soru" aldatmacasıdır ki buna
kitabın ufak ufak açılan başlıklarının çoğunun altında rastlayabilirsiniz.Yani yazan
çokça karşılaştığını ifade ettiği hemen hemen her türlü soruyu başlık haline getirip
adeta onlara bir cevap veriyormuş gibi uzun uzun paragraflar yazarken bu
paragrafların 3. 4. cümlelerinde “bu değilde asıl soru şudur” şeklinde konuyu çevirip,
başka şeylerin cevabını verme işine girişerek adeta çalıştığı yerlerden takılıp her
şeyin bir çözümü var ve hepsine vakıfım havası oluşturmaktadır.
Kullanılan bir diğer teknikse, kişinin modelini saydığı bütün arabaların sanki
uzmanıymış, çoğunla gezmiş vede hepsi hakkında ayrıntılı bilgiye sahipmişcesine
bir ortamda onlardan kısa kısa bahsetmesidir.Doğru yanlış söylenmiş herşeyi kitaba
koyup altınada 2 satır yazı yazınca “biz ne yaptığımızı biliyoruz , bunlar
duymadığımız , bilmediğimiz şeyler değil ” edasıyla herşeye açıklık getirdiğini
sanmaktadır.
Ayrıca suçluluk psikolojisinden olan çok konuşma durumuna kitapta oldukça
rastlanmaktadır.Kişi bu çok konuşma esnasında suçluya atfedilen bütün suçlarıda
konuşmasına yedirerek eğer başarabilirse bahsettiği bütün konularda da suçsuz
olduğunu ispatlamış bir görüntü oluşturabilir.
Bir diğer aldatmacada “olumsuzun olumsuzu” yla olumlu düşüncesini
oluşturmak, bu çok daha etkili bir yöntemdir vede karşı tarafta ne yaptını biliyor hissi
uyandırır.mesela :"bana bak beni güçsüz sanma" ile "bana bak beni güçlü san" teknik
te aynı manadadır fakat ilk cümlenin verdiği his diğerinkinden çok daha
kuvvetlidir,ayrıca diğer cümle karşı tarafta gülünç bir his bile uyandırabilir.
Ayrıca kitap evrim konusunda “kalabalık gözüksün” mantığıyla ansiklopedik
alıntılarla gereksiz yere uzatılmıştır.
Kitaptaki her başlığa karşı anti bir başlık açılmamasının diğer bir nedenide;
başlıkları bir kenara bırakın aynı konuların kitapta dön dolaş defalarca tekrar
edilmesidir.
Ve son olarak ancak felsefe kitaplarında rastlayabileceğimiz vede sokaktaki
insan açısından okulda gösterilen mantık dersleri kadar saçma olan (hayat acıdır,
biberde acıdır o zaman hayat biberdir türünden) tarihi nitelikteki ve günümüz insanı
açısından “abi sen iyimisin” mantığıyla karşılanıcak “Tanrı’nın Varolduğuna
İnananların Öne Sürdüğü Argümanlar “ kısmında , o ana kadar anlattığı şeyleri
sırf “batı felsefesi olsun ,zengin dursun ” diye tekrar anlattığının farkında olmaması.
İnananların içinde bulundukları durumları anlatabilmek için bir uslup
geliştirdiklerini yerercesine ortaya koyarak kendi kitabında aksini
ispatlamaya kalkışırken bir uslup oratya koyduğunun farkında olmamak
yazandan beklenen nitelikte çelişkilerden biridir. Ayrıca yokluğuna inanmak
için yokluğunu kanıtlamaya gerek yoktur düşüncesini savunarak yokluğunun
inanılabilir ama ispatlanamaz bir şey olduğunu ortaya koymuş olarak bu
kitapta ne yapmaya çalıştığı da muammadır.
1.BÖLÜM...
Giriş..
İnsan nasıl ki Allah’ın yokluğu inancında iken bu duruma ait çeşitli hislere
sahip ise Allah’ın varlığını hissettiği andan itibarende daha farklı hislere sahip
olmaktadır.
Bir ateist gözüyle bakıcak olursak , Allah’ın varlığındaki hislere sahip olmadıkları
için inananların sahip oldukları inançla alakalı olarak ortaya koydukları yaşam biçimi
hakkında çok mantıklı konuşmayacakları malumdur ve dolayısıyla yokluğunu pekiştirmek
adına çeşitli deliller ortaya koyacaklardırlar.
Bunu bir örnek le açıklayalım :
mesela :
ortada 2 taraf var , örneğin futbol olsun.
birtakım yendiği zaman, karşı takımın taraftarlarının sevinmesini
bekleyemeyiz çünkü karşı takımın taraftarları bu takıma ait olan;
sevinç,üzüntü gibi duygulara sahip değildirler.
ama beklenen bir şey vardır ki ortada olan şeyin adı futboldur vede kişi karşı
tarafın sevincimde, üzüntüsünde hissetmesede anlayabilir. ve ona mantıksız
gözlerle bakmaz.
Özet olarak bu kitapta bu yapılmamıştır.
Az çok bu konularda araştırma yapmış bir kişiyseniz bu kitabın ateizmi objektif
olarak ortaya koymaktan ziyade satanizm dili ve argümanlarıyla; ilahın olmadığını ortaya
koymaktan ziyade onun göndermiş olduğu kitaptan sürekli alıntılar yaparak ateizm adı
altında başka işlerle uğraştığını görebilirsiniz.çünkü normalde inanmıyor olmak insanlara
anlatılması ve hatta yazanında dediği gibi öğretilmesi gereken bir şey değildir kaldıki bu
konu hakkında bir kitap yazılmış olsun, kitap ancak şu şekliye mantıklı gözükecektir ki
mesela ateizm deyip Kuran ayetleriyle uğraşmamak, vede laikliği savunup
inanmayışlığın yayılması gerektiğini savunmamak.
Fakat akıllı bir ateistten beklenen şudur :
- Ben bir ateistim, inanmıyorum ama bu dünyada inananlar var hemde oldukça fazla
sayıda var demekki bu işin içinde bişey var çünkü ben bu kadar akıllıyımda bu kadar
insan mı akılsız ?
Ortada böyle bir durum varken gerçek bir ateistin yapması gerken şey güneşi
balçıkla sıvamak için balçık oluşturmak yerine güneşede, ayada değer vermek
olucaktır.Çünkü karşısındaki kesimin yaptığı onu kabul etmekken onun kalkıpta siz
saçmalıyorsunuz yaklaşımı göstermesi en basit tabirle çocukça kalır.
Bir kişi,diğeri için Allah’ın yokluğuyla alakalı hislerine karşılık onun bu durumunu
makul görüyorsa, bu kitapta kullanılacak dil içinde bir ateistin buna karşın ,demek ki
buda Allah’ın varlığı hisleriyle yazılmış bir kitaptır diyebilmesinin beklenmesi gayet doğal
olucaktır.Zaten özünde ateizm Allah’ın yokluğuna inanmak demektir fakat bu kitaba
bakıcak olursanız eğer, yapmaya çalıştığı şey daha ziyade islamiyetin açıklarını bulma
derdine girişmektir.aslında özünde ateizmin bir kitaba da ihtiyacı yoktur.Kitapda nadiren
satanizm vurgusunun yapılmasının nedeni de budur çünkü bu inanmıyor oluşun
kitaplaştırılması en çok satanizmde görülmektedir.
Kitab olarak nitelendirilmiş vede kaynağı genelde ateistforum olan bu yazılara
karşı bende yazanın yaptığı gibi toplama bir şekilde aynı siteden kendime ait yazılardan
alıntılar yaparak cevap verme yoluna gitmeyi en uygun yol olarak görüyorum.çünkü
burda orataya konulan konular zaten uzun süre tartışma konusu olmuş vede karşılıklı
olarak sürdürülmüştür ve madem hepsi bir araya getirliyorsa buna verilecek en mantıklı
cevapta aynı yolla olmalıdır.Herşeyi baştan düşünmeye gerek yoktur.Burda göze çarpan
en önemli husus farklı 2 taraftan birinin bu yazılara karşı bakış açısı çok belirli olmasına
rağmen bu kitabı kale alıp okumuş olması vede bunlara bir cevap niteliğinde yazılar
bulmuş olmasına rağmen karşı tarafın bunu yapmakta zorlanıcağı hissini
taşımasıdır.Çünkü yazılarına yapılan negatif yorumlar hakkında kendini en büyük
savunabilme yöntemi "sen kitabı okumamışsınki" olmuştur.
Kitaptan alıntılarla başlıyoruz :
Kendini ateist olarak tanımlayanlarla kendini "ben Allah’a inanmıyorum"
cümlesiyle tanımlayanlar arasında büyük fark vardır.
gerçek bir ateist;
-Allah’a inanan bu kadar insan oluşunun farkına varır,
-İnanmak adına çeşitli sorular sorar ve mantıklı cevaplar arar vede bu esnada bilgilenir.
-Cevaplar onu tatmin etmediği zaman kendini ateist olarak tanımlar ve artık burada
görevi biter.
Buna rağmen bir şeyler yapmaya devam ediyorsa bilinki o ateist değildir.
Ayrıca ben Allah’a inanmıyorum diyen kişi bu kadar bilgi birikim sahibi de değildir.
mesela kitaptan ufak alıntılar yapalım:
Alıntı..
"İnancın asıl kökeni akıl, mantık ve bilim olmadığından, bunlar kullanılarak insanlar inançlarından vaz
geçirilemez. İnanç daha çok sosyal, psikolojik ve duygusal bir konudur. Dolayısıyla da dini inanç tan
kurtuluş bu faktörlerle ilgilidir"
Görüldüğü gibi kitabın ateizmi savunmkatan öte olan amacı satırlar arasında
"yapılamaz ama çaresi budur" vede "istemem ama yan cebime koy" dercesine ortaya
konmakatadır.Ayırca kitap bunu ateizmin çeşitleri adı altına pozitif ateizm başlığı altında
yapılabilir olarak nitelendirip kitabın sonunda da “bizim kime ne zararımız var” diyerek
bulunduğu ülkenin gerçekleriyle çok fazla alakalı olmadığınıda ortaya koymuştur.
Kitap Türkiyede ki laikliğin yanlışığını savunarak şu cümlelere başlangıçta yerveriyor:
Alıntı..
"Özellikle laikliğin Türkiye için önemi tartışılmaz. Fakat laik aydınların ve laiklik propagandası
yapan kesimin genel eğilimi dini inancı ve İslam dinini eleştirmemek, tam tersi İslam'ın en iyi, en yüce,
en doğru din olduğunu söylemek, fakat buna rağmen insan lardan laikli ği benimsemelerini talep
etmektir.Fakat aklı başında bir inançlı birey için bu söylemde bir terslik, bir anlamsızlık var. Bu dinin
söyledikleri doğruysa, bu dinin emretti ği hükümleri, prensipleri neden devlet yönetiminden, hukuktan,
eğitimden vs çıkarsınlar? Neden sadece manevi dünyalarına hapsetsinler? Öbür tarafın söyledikleri,
yani dinci propaganda yapanların argümanları daha mantıklı oluyor o zaman. Onlar diyorlar ki 'Bu din
Allah katından geldi, insanlar hata yapar ama Allah yapmaz'.O halde buradan çıkan doğal ve
mantıklı sonuç, dini prensiplerin terk edilmemesi gerektiği, devlet yönetimi, hukuk, eğitim dahil
hayatımızın her yönünü bu prensiplere dayalı olarak düzenlememiz gerektiğidir."
Bu yazıya cevap olarak söylenebilirki, laik yönetim devletin her inanca saygı
duyması demektir ama Türklerin bir dini vardır vede bu çok köklü bir gelenektir.
Ayrıca ateizmi anlamak adıyla yazılan bir kitapta ki gizli amacın ne olduğu da yazanın
aşağdıki cümlelerinin içine gizlenmiştir.
Alıntı..
"ama en azından dinin etkinliğinin azaltılıp laikliğin tam anlamıyla benimsenmesini istiyorsak, bu
söylemdeki eksiklikleri dürüst anlatımlarla tamamlamalıyız."
Ayrıca size kitaptan sunacağım bazı cümlelerle yazanın içinde bulunduğu,
gerçeklerle pek örtüşmeyen durumları ortaya koymasıyla ruh durumunun nasıl bi halde
olduğunu sunacağım.
mesela :
Alıntı..
"Kendileri gibi yaşayan, saygın meslekleri olan, yasalara saygılı,ahlaklı, çoluk çocuk yetiştiren vs
kişilerin ateist olabileceğini hayal bile edemez çoğu kişi."
Yazan Türkiyede ateist olmanın zorluklarından bahsederken söylediği doğru
sözlerinin arasına bu gibi bazı bazı cümlelerli de yerleştirerek adeta sanki bunlarında
doğru olma ihtimali varmış gibi bir durum oluşturmaktadır.kitapta da bunu bol bol
yapmaktadır.
Ayrıca yukardaki durumdaki, gariplik anlatıma bile gerek duymadan ortadadır.
Alınıtı...
"bu kitap ve içeriği önemli. Ateizmin ne olduğu, nasıl anlaşılması gerekti ği, ateistlerin nasıl insanlar
olduğu, neye inandıkları ya da inanmadıkları, bunu neye dayanarak yaptıkları vs açıkça anlatılması
ve öğretilmesi gereken konulardır."
Yukardaki alınıtda ki gariplik ateistlerin durumunda sanki bir kapalılık varmış gibi
bir sürü şeyin açıkça anlatılması hatta ve hatta öğretilmesi gerektiğinin
savunulmaısıdır.Kişi aslında dini eiğitimin zorunluluk olmamasını savunduktan sonra öz
laikliği savunup ardından da ateizmin öğretilmesi gerektiğini savunarak hem kendiyle
çelişmeye başlamaktadır hemde aslında bir atesit olmadığını da ortaya koymaktadır,
ateist demek dinsiz demektir bunun açıkça anlatılmasına ,öğretilmesine gerek yoktur
,kime "dinsiz kişi deyince ne anlıyorsunuz" deseniz, konunun bu kadar kapalı olmadığını
görürsünüz.
Ayrıca yazanın ruh durumunu da çeşitli alıntılarla ortaya koyacaktım mesela bir örnek :
Alıntı..
"Bu yüzden ben, bizi, yani benim gibileri böyle düşünmeye iten ve pek çoğu günümüz toplumunun
çağdaş bireylerinin çoktan ulaşmış olması gereken bilimsel birikimden temel alan düşünceleri olduğu
gibi, net, dobra dobra, çekinmeden, yumuşatmadan, ama aynı zamanda da saygı sınırları
çerçevesinde ve insanların inançlarını incitmeden ve kendilerine hakaret de etmeden sunmaya
çalışacağım.Bunu yaparken ateizm teriminden korkup çekinmeyeceğim. Bu terimden uzak durmak
yerine, terimin taşıdığı önyargılar ve yanlış anlamalarla savaşmaya çalışacağım."
Cümle o kadar uzunki ne yapmaya çalışacağı anlaşılmıyor , bunu sokakta,
kafede birine kursanız " iyimisin " cevabını alabilirsiniz.
-Terimden kokrup çekinmeyecekmiş , yanlış anlamlarla savaşmaya çalışacakmış....
Sanki bir çizgi filimde hayali kahramanlarla
savaşıyor... başka bir örnek :
Alıntı..
"Burada en önemli faktör işin fikirsel yönünün değil, psikolojik ve toplumsal baskıların sebep olduğu
duygusal yönünün aşılmasıdır. Bu aydınlanma sürecini başarabilen bireyler Tanrı iddiasını
reddetmeye başlarlar. 'Ateist' sıfatını kendine yakıştırmaya psikolojik olarak hazır hale geldiklerinde
ise kendilerine 'ateist' demeye başlarlar."
Yukardaki alıntıda sanki herkezin gözü önünde sürekli gerçekleşen bir olayın
nasıl olduğunun o klasik hali anlatılır gibi bir tarz kullanılmıştır vede daha öncede
belirttiğim gibi inanışların sosyolojik ve psikolojik etkikleriyle alakalı bir kaç doğru söz
söyleyip aralarına serpiştirdiği cümlelerle sanki adeta onlarında öyle olduklarının kanıtını
sunarmış gibi bir uslup kullanmıştır:
örneğin yukardaki alıntının içinde "Bu aydınlanma sürecini başarabilen bireyler Tanrı iddiasını
reddetmeye başlarlar" cümlesi geçiyor.
Burda hem durumun sanki hep sürekli bu şekilde gerçekleştiği hissi
oluşturulmaya çalışılmış hemde ateist olmayanların aydınlanma sürecinde karanlıkta
kalan insanlar olduğu orataya konulmuştur, burdaki durum tek kelimeyle açıklanabilir
"hastalık".
Aslında bu durum kitabın bundan sonraki kısımlarında daha da fazla karşımıza
çıkmaktadır.
Alıntı...
"Yani kendilerini ateist olarak nitelendiren insanlar genellikle bu konuda kafa yorup araştırma
yapmış ve bilinçli bir şekilde Tanrı kavramına inanmamayı seçmiş kişilerdir.Dünyaya kızgın olduğu
için veya Tanrı'dan nefret ettiği için ateist olmak ise sanılanın aksine çoğu ateist için geçerli değildir."
Yukardaki alıntıda ateistleri bilinçli bir şekilde bu konuda kafa yormuş insanlar
olarak nitelendirilmiş vede bu durumun bozulmaması içinde , hayattan hoşlanmayan ,
keyif almayan , hınçlı , bahtsız , çaresiz konumdaki insanların ateizmi seçme olasılığının
olmadığı devrik bir usluple anlatılarak sanki öyleymiş hissi oluşturulmaya çalışılmıştır.
Bakın yazan evrende özel bir düzen olmadığını nasıl ispatlıyor ....(!)
Alıntı...
"Düzenden kastedilen belli doğa kanunlarına uyulması ise, bu doğa kanunları değiştiğinde, yeni
kanunlara göre başka bir düzen ortaya çıkacak demektir.Yani asıl soru neden evrende doğa kanunları
vardır sorusudur.Evren neden kaotik değildir, belli kurallara uyar sorusudur.Bunu anlamak için önce
'doğa kanunu' teriminin kaynağındaki önyargıyı anlamamız gerekiyor. Newton mekanik ve yerçekimini
geliştirdiğinde 'Tanrı tarafından doğaya yerleştirilmiş kanun' fikri Newton'un tüm düşünce biçimine
yerleşmişti (içinde yetişti ği kültürtarafından empoze edilmişti). Bugün bile medyada ve popüler
kültürde bilim bir bakıma 'Tanrı'nın düşüncelerini anlamak'biçiminde yorumlanmaktadır. Dolayısıyla
'kanun'sözcüğünün içinde barındırdığı 'bilinçli biri tarafından icat edilen kural' kavramı, bilimi ve doğa
kanunlarını algılayışımızda insanların zihnine yerleşmiştir. Halbuki doğa kanunlarının koyulan
kurallarla ilgisi yoktur. Doğa kanunları dediğimiz şeyler duyularımız ve cihazlarımızla yaptı ğımız
gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme girişimimizden başka bir şey değildir.Fakat bu
düzen ve doğa kanunu adını verdiğimiz kuralların pek çoğunun aslında doğada gözlediğimiz ve
normalde sözünü dahi etmediğimiz basitlik ve homojenlikleri ifade etti ğini bugün yavaş yavaş
anlamaya başlıyoruz. Örneğin, enerji, momentum ve açısal momentumun korunumu yasalarının
aslında uzay ve zamanın homojenliğinin birer ifadesi olduğu anlaşılmıştır. Uzayda özel bir nokta
olmaması, hepsinin birbirine denk olması momentum korunumu yasası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Zamanda özel bir nokta olmaması ise enerji korunumu yasası olarak.Homojen bir evren, ki akla
gelebilecek evrenlerin en basitidir, kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir. Bu tür
bir evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik olarak oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz
düzenin bir akıllı tasarımcıya işaret ettiği söylenemez."
Şimdi yavaş yavaş nasıl bir ruh halinde olduğunuda yazılarından ufak ufak
alıntılar yaparak ortaya koyalım
Doğa kanunları değişince yeni düzen kendiliğinden otomatik oluşurla başlamış
yazısına , yani diyorki hava sıcaklığı birden 50 derece artarsa toplamda 70-80 derece
sıcakta yaşamaya vücudumuz kendini otomatik olarak adapte edecektir. burdaki hayal
gücünü size bırakıyorum.
İşte yazan hakkında içinde bulunduğu durumu anlayabilmemiz açısından ilk önemli
açıklaması :
Alıntı...
"Halbuki doğa kanunlarının koyulan kurallarla ilgisi yoktur. Doğa kanunları dediğimiz şeyler
duyularımız ve cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme
girişimimizden başka bir şey değildir."
şimdi yukardaki alıntıyı bir inceleyelim ...
Öncelikle doğa kanunlarının oluyor olmasının nedeni onlara atfedilmiş kurallar
olduğu için değildir diyerek ortada doğaya ait kanunların olduğunu kabul etmiş oluyor
(farkında olduğunu umuyorum)
ve can alıcı nokta :
Doğa kanunları aslında duyularımız ve cihazlarımızla ortaya çıkan şeyleri tasvir etme
girişimimizmiş !
Cümleyi özetliyecek olursak kanunlar bize ait girişim dir. heralde burdaki durum
olsa olsa birinin hiç bi zaman açıklayamıyacağı bir şeyi açıklmaya kalkıştığında yaşadığı
heyecandan ne dediğini bilememesi olabilir.
Bu kısımdan itibaren artık işin amatörlüğü de ortaya çıkmaktadır.
Çünkü hemen hemen en önemli diyebileceiğimiz konulardan birini anlatım bozukluğuyla
izah etmeye kalkışmak ,bileti çok pahalı bir konserde ses tesisatının bozuk çıkması gibi
bir şey.
Ordaki hatayı biz gidericek olursak eğer , kişi şunu demek istiyor :
Aslında doğada kafasına göre işleyen bir düzen var bizde kalkıp onu d=m/v gibi ifadelere
sıkıştırarak sanki ortada bir kanun olduğunu ispatlamış oluyoruz ama d=m/v yi koyan
biziz yoksa öyle bir şey yok, demek istiyor.
Fakat bilmiyorki biz mevcut durumu formulleştirmesek te durum yine aynı vede öyle
kafasına göre değil.Mesela havadaki oksijen oranının dier gazlara oranını bilmediğimizi
düşünelim, hani yazana göre o kanunlar aslında bizim çıkarımımızdı, peki çıkarmayalım
o zaman, sadece değiştirelim vede 3 kat arttıralım bakalım ne olucak ? , belli bir merkez
kaç kuvveti var vede bu kural gezegenler arasında farklı formullerle hesaplanıyor,
Bende diyorumki o işlere hiç girişmeyelim sadece Güneşi olduğundan 2 kat daha
yaklaştıralım dünyaya, acaba göktaşlarının dünya atmosferinde yanarak kaybolmaları
vede bunun sayesinde yerleşim yerlerinde hayatın uzun süre devam ediyor olması
yazanın dediği gibi
"cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme girişimi" midir ?
Burdaki akli hatayı görebiliyormusunuz ?
(devrik vede olumuszdan olumluya giden tarzda cümleler kurma konusunda başarılı olan
yazan nasıl olduda burda ne dediğini bilemedi)
Alıntı...
"Fakat bu düzen ve doğa kanunu adını verdiğimiz kuralların pek çoğunun aslında doğada
gözlediğimiz ve normalde sözünü dahi etmediğimiz basitlik ve homojenlikleri ifade etti ğini bugün
yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Örneğin, enerji, momentum ve açısal momentumun korunumu
yasalarının aslında uzay ve zamanın homojenliğinin birer ifadesi olduğu anlaşılmıştır. Uzayda özel bir
nokta olmaması, hepsinin birbirine denk olması momentum korunumu yasası olarak karşımıza
çıkmaktadır. Zamanda özel bir nokta olmaması ise enerji korunumu yasası olarak.Homojen bir evren,
ki akla gelebilecek evrenlerin en basitidir,kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir.
Bu tür bir evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik olarak oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz
düzenin bir akıllı tasarımcıya işaret etti ği söylenemez.Canlılı ğın ortaya çıkışı da pek çok kişiye
arkasında bilinç olan bir olay gibi gözükse de bugün bilimde bunun bir illüzyon olduğu git gide daha
açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bir resim ressamsız olmaz, bir toplui ğne bile ustasız olmaz, bu evren nasıl sahipsiz olur türü iddialar,
bu konuda inançlı kesimin çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmaların ürünüdür ve günlük
hayatta karmaşık düzeneklerin insan yapısı olmasının, insanın kendisinin ve tüm evrenin de bilinçli bir
tasarım ürünü olduğu anlamına geleceğini düşünmekten kaynaklanır. Tamemen şartlanmış ve çeşitli
gizli kabullere dayalı bir düşünce tarzıdır bu.Ayrıca, evrenin tasarlanmış olduğu düşünülse bile bu
cevaptan çok soru yaratacaktır. O zaman o tasarımcının kökenini açıklamak icap edecektir çünkü.
Eğer bu dünya ve evren, tasarlandıklarını bize düşündürecek düzeyde düzen ve amaç dolu ise, onları
tasarlayan varlık daha da yüksek bir düzen ve amaç gerektirir demektir bu ve aynı düşünce çizgisi
gereği o varlı ğın da tasarımcısını aramak gerekir o zaman.Dolayısıyla, düzen, amaç ve tasarım
argümanları insanı bir yere götürmez.Sonuçta tasarlanmamış bir şeye dayandırılmak zorundadır her
şey. Bu tasarlanmamış şeyin Tanrı'nın kendisi veya evrenin kendisi olması arasında ise prensip
olarak fark yoktur. Bu yüzden Tanrı gibi açıklamaları gereksiz yere karmaşıklaştıracak ek bir faktöre
ihtiyaç yoktur. Tanrı'sız açıklama daha sade ve daha basittir. Bilimde açıklama bilinmeyenleri arttıran
değil azaltan şeylere denir. Tanrı diye bir kavramı işin içine katmak, bilinmeyenleri azaltmaz, arttırır.
Çünkü bu sefer sadece Tanrı'nın evreni nasıl yarattı ğını değil, aynı zamanda Tanrı'nın nasıl
oluştuğunu (ya da kökenini), Tanrı'nın nasıl bir şey olduğunu, bilinen evren ile nasıl iletişime geçti ğini
vs de açıklamak gerekmektedir. Dolayısıyla Tanrı iyi bir açıklama değildir. Tanrı'sız bir açıklama daha
iyi, daha bilimseldir."
Şimdi size çokça yapılan bir aldatmacadan bahsedeciğim .......
Yukardaki alıntıdan kısa bir alıntı yapıyorum :
"Homojen bir evren, ki akla gelebilecek evrenlerin en basitidir,kaza sonucu oluşması en muhtemel
türde bir evrendir. Bu tür bir evrende pek çok 'korunum' yasaları otomatik olarak
oluşacaktır.Dolayısıyla, gözlediğimiz düzenin bir akıllı tasarımcıya işaret ettiği söylenemez."
Son cümle Allah’ın olmadığını iddia eden bir cümle fakat alıntıya bakacak olursak
çok karmaşık vede muhtemelen yazanında hakim olmadığı konular sanki,
"yani bildiğiniz üzere bu işler böyiedir" uslubuyle yazılmış fakat orda anlatılan nedir diye
baktığımızda kişinin yokluğunu ispatlamaya kalkıştığından daha çok varlığını öğrenmesi
gereken şeylerin olduğu belli.Ayrıca öğrendiği anda çeşitli evren tiplerinin
oluşabileceiğini kabullenmiş olurki bu bile başlı başına bir kanunlar bütünüdür.Doğa
kanunlarını biz uydurduk deyip ardından homojen bir evren akla gelebilecek ilk evren
türüdür demek çelişkide sınır tanımıyorum demektir.
Özet olarak çok ayrıntılı konularda çeşitli bilgileri google layıp ardından sonuç
olarak buraya ulaşırız dediğinizde hangi konu olursa olsun genelde aynı sonucu
alırsınız.öenmli olan kişinin bildiği konularda konuşmasıdır.yoksa bir dediğiyle ötekini
yerle bir eder kendini de rezil eder.
Şimdi bir alıntıyla daha bir yorum yapmak istiyorum :
"Bir resim ressamsız olmaz, bir toplu iğne bile ustasız olmaz, bu evren nasıl sahipsiz olur türü iddialar,
bu konuda inançlı kesimin çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmaların ürünüdür ve günlük
hayatta karmaşık düzeneklerin insan yapısı olmasının, insanın kendisinin ve tüm evrenin de bilinçli bir
tasarım ürünü olduğu anlamına geleceğini düşünmekten kaynaklanır"
Demek istiyorki , herşeyin bir sahibi vardır hissi doğuştan bize öğretildiği için
bizde vardır halbuki bize kimse bundan bahsetmese bu dünyanın sahipsiz olduğunu
anlamamız gayet doğal olucaktır.Kişi alenen dünyanın %85 ini oluşturan bir kesim için
çocukluktan beri maruz kaldıkları şartlanmadan bahsediyor.bana kalsa geri kalan %15 in
maruz kaldıklarına bakardım,aslında bu bir öneri.
Devamında :
alıntı..
"Dolayısıyla Tanrı iyi bir açıklama değildir. Tanrı'sız bir açıklama daha iyi, daha bilimseldir"
Demiş fakat şunu belirtmeliyimki Allah’ın varlığıyla alakalı olarak bilgi sahibi olan kişiler
ledünni(dünya ötesi) ilme sahip Allah’ın görevli kıldığı kimselerdir.Onlarda bunu alenen
söylemezler dolayısıyla müslümanları yada inananları kitapta belirtildiği üzre "Tanrının,
nedenler zincirinin sonsuzluğu problemi" ni çözmüş kişiler olarak görmek yanlış bir
düşüncedir.bu ilme sahip olmaksızın bunu açıklamaya kalkışmak kişiyi ya şirke götürür
yada devreleri yakabilir.dolayısıyla ben bu konuda sorulmuş olan sorulara, daha
sonradan cevap vermiş olduğum için rahatsızlık duyduğum cevaplarımı sizlerle
paylaşıcam ve açıklaması zor olan bu konularıda forumdan yazımlarımla size anlatmaya
çalışıcam.
İnanış...
Şimdi öncelikle inanışla alakalı basit bir giriş yapalım...
Kişi herhangi bir ilahi dine kendini yakın hissettiği anda vede kendini daha sonraki
hayatında o dinle tanımlamaya başladığında bir ateistin sandığı gibi,
Allah vede yaratılış hakkında çok ayrıntılı bilgilere sahip olmuyor.
Peki buna rağmen nasıl oluyordu kişi kendini örneğin müslüman olarak tanımlıyor ?
Ateistlerin burda en büyük tepki verdikleri kısım , bunun doğuştan bir zorlama olması
aksi taktirde zorlama olmasa ortada böyle bir şeyin olmayacağı iddiası.
Aslında ortada birbirinden farklı 2 ruh durumu var ve kişi bu diğer ruh durumunda
Allah’ın nasıl bir şey olduğu hissini taşımıyor daha ziyade ondan gelen bir huzur var ve
onu hissediyor, bir sahibi olduğunu hissediyor hatta sevildiğini hissediyor hatta ve hatta
değişik farklı tesbihlerin; yani Allahı öven sıfatların yahut birebir onun isimlerinin veyahut
bazı ayet ve duaların birbirinden farklı hisler ve tatlar verdiğini hissediyor, bu yalan değil
vede dolayısıyla bazı soruların cevabını bulamasa bile bağlılığını yitirmiyor çünkü bu
bağlılık akli bir bağlılık değil.
Kitapta bilimin dinle bağdaşmadığı söyleniyor, bilim ispata dayalıdır , Allah’ın
varlığını ispatlayamazsınız ancak varlığını hissedersiniz.
“madem ispatlayamıyorsunuz o zaman varlığını bilmediğiniz şeye nasıl inanıyorsunuz?’
sorusuna verilecek cevap :
Kişi öncelikle varlığından bi haber olduğu yaratıcısının var olduğunu hissetmeye başlar
vede bu öyle kuvvetli bir histir ki kişi günaha düştüğü vakit tekrar aynı hissi
yakalayabilmek için gecesini gündüzünü tövbeyle geçirebilir.
Dünyanın %80 civarının bu durumunu psikolojik bir yanılgı olarak açıklamaya
çalışmak pek akıl işi olmasa gerek.Ne yani insanlara hiçliğin verdiği pozitif bir enerjimi
var ?Ama nedense geri kalan %20 lik dilim in o huzuru yakalayabilmek adına yaptıkları
şeyler, içlerinde satanistlerinde olduğunu düşündüğümüz zaman hiçliğin insana olsa olsa
negatif enerji verdiğinin adeta ispatı niteliğindedir.
Yani özet olarak Allah inancı kişi yi kalpte sarar , akıl da oraya ulaşmanın
yollarından biridir ama aklen hiç bir şekilde Allah’ı aramayan bir insanda kalben Allah’ı
bulabilir.
Alıntı...
"Bir şeyin var olmadığını kabul etmek için, var olmadığını kanıtlamak şart değildir."
Var olmadığını kanıtlayamadığınız birşeyin var olmadığını kabul ederek onun var
olmadığını kimseye ispatlayamazsınız aynı şekilde var olduğu kanıtlanamadan var
olduğu kabul edilen Allah’ın var olduğunun ispatlanamaması gibi..fakat kitap Allah’ın var
olmadığını ispatlamayla çalışırken yukardaki söyleminle aslında kendi kendine bile
ispatlayamadığını vede ispatlayamayacağını ortaya koyduğunun farkında değildir.
Bir örnekle açıklayalım:
Herhangi bi yerde silahli bir olaya karışıyorsunuz vede polis herkesi toplayıp
karakola götürüyor, ortada bir ölü var vede sizede olayın zanlısı gözüyle bakıyorlar.
Eğerki o kişiyi sizin öldürmediğinizi kanıtlayamazsanız o kişiyi sizin
öldürmediğinizi de ispatlayamamış olursunuz dolayısıyla siz o kişiyi öldürmediğinizi
kabul etseniz dahi artık insanların gözünde bir katil olma ihtimaliniz hayli yüksek
olucaktır.bu şekilde yıllarca içerde yatanlar olduğunu çok iyi biliyoruz.
Eğerki ispatlamaya gerek yoktur düşüncesi savunuluacaksa kitap komple havada
kalacaktır çünkü o zaman bir müslümandan Allah’ın varlığını ispatlamaya gerek yok
cevabını alması gayet beklenmesi gereken bir durum olucaktır çünkü çıkarımdan kişinin
katil olmadığının sadece kendisi tarafından bilinmesinin yeterli olduğu görülüyor o zaman
bir müslümanda da "Allah bana ispatlı oda bana yeter" cümlesi bir ateist için mantıklı
olmak zorunda kalıyor.
Gelelim evrenle alakalı bazı alıntılara :
"Dolayısıyla, eğer uygun gerekçelerimiz varsa, en azından hayatlarımıza karışan ve kitap, Peygamber
gönderen bir Tanrı'nın var olmadığını teorik olarak söylemek mümkündür.Ayrıca, evrensel bazı
prensipler olduğundan, örneğin mantık ilkeleri gibi, bunlarla çelişen, örneğin tanımında bile
paradokslar olan bir varlığın da, evrenin tamamını dolaşmaya gerek kalmadan var olmayacağını
söyleyebiliriz." Şimdi yukardaki alıntıyı bir öncekiyle birleştirelim...
Olmadığını kanıtlayamadığın bir şeyin olmadığını söylersen, olduğu yönündeki
iddiaları çürütememiş olursun, sonuç boş iş.Devamında ise evrene ait zaten belli
prensipler var tamamını gezmeye ne gerek var gibi bir cümle kurulmuş ki bilim lafını
sürekli tekrar eden bir kitabın; bilimle alakalı olarak gösterdiği bu tavır, bilim lafını laf
olsun diye tekrar ettiği hissini uyandırıyor.
Kitapta kullanılan “asıl soru” aldatmacasına bir örnek :
Alıntı..
"Hayat mevcut doğa yasalarının zorunlu bir sonucudur. Şartların uygun olduğu bir ortamda, evrendeki
mevcut fizik ve kimya yasaları hayata yol açacaktır. Çeşitlili ğin bu kadar fazla olduğu bir evrende ise
buna uygun ortamlar şurada veya burada mevcut olacaktır. Asıl soru, evren neden böyle yasalara
sahiptir sorusudur. (Yani bazı yerlerde hayatın oluşumuna yol açan yasalar). Bunun ise cevabı
verilemez. Çünkü kimsenin elinde bu sorunun cevabını vermeye yetecek kadar veri yoktur.
Verilebilecek tüm cevaplar spekülasyon olmaya mahkumdur. Fakat spekülasyon da olsa, bir cevap
vermeye kalkarsak, bunun bir olası cevabı, yaşamın altında bir tür zeka arayan bir cevap olabilir
elbette. Bu ihtimal dışı değildir. Fakat gerek bu zekanın ne olduğu, neye benzediği, kaç tane olduğu,
tek mi, yoksa birden fazla mı, ya da büyük bir uygarlı ğın sahip olduğu kolektif zeka mı olduğu,
gerekse, özgür olup olmadığı, koşullara bağlı olup olmadığı, gücünün neye yetip yetmeyeceği, fiziksel
olup olmadığı vs gibi noktaların hiçbiri bilinemez."
Yukardaki kısım herşey tesadüfle açıklanabilirmi başlığıyla açılmış olmasına
rağmen senin sorun değil benim sorum mantığıyla(nasıl bir akılsa) evren neden böyle
yasalara sahiptir sorusuna cevap vermekle uğraşmaktadır fakat kitaba şöle bir göz
gezdirdiğinizde sanırsınız ki yazan bütün bu konulara ateizmin cevaplarını vermektedir
halbuki 2 cümle sonra konu "abi 42 numara siyah spor ayakkabı kalmamış sana 35
numara kösele vereyim" e dönüşmektedir.
Kitabın tümüne birden saçma sapan demek yerine ne kadar saçma sapan
olduğunu göstermek , daha mantıklı bir hareket olucaktır çünkü yazanın en büyük
kozlarından biride ,bunların hepsini uzun uzadıya yazıp birbirine karıştırırsam
sanırım hiç kimse işin içinden çıkamaz yanılgısına düşmesidir.
Gelelim içeriğe :
başlık ,
"herşey tesadüfle açıklanabilirmi"
içinde geçen bir cümlede şu :
"Çeşitliliğin bu kadar fazla olduğu bir evrende ise buna uygun ortamlar şurada veya burada mevcut
olacaktır."
Daha önceki satırlarda belirttiğim gibi sürekli bilim bilim diyen bir kitabın bilmi
tamda açıklamaya muhtaç olduğu anlarda "şurada veya burada mevcut olacaktır"
diyerek açıklamaya kalkışmasının gözlerden kaçıcağının sanılması yazanında gözlerden
kaçak yaşadığının açık bir delilidir, bilim ,şurada veya burada şeklinde izah edilemez.
Şimdi sizi yazanın keşke bunu da yapmasaydım diyeceği bir hatasıyla daha baş
başa bırakıyorum : mesela
ben diyorum:
Allah vardır ,ezeli ebedi yoktur, onu yaratan yoktur,ancak yaratıcıdır,hiç bir güç onun gibi
değildir.
-soru: açıklarmısın ?
-cevabım : açıklanamaz.
-soru:neden ?
-cevabım : çünkü elimde yeterli veri yok.
şimdi buna benzer bi durum karşısında yazanın ne yaptığına bir bakalım,
Alıntı..
"Asılsoru, evren neden böyle yasalara sahiptir sorusudur. Bunun ise cevabı verilemez. Çünkü
kimsenin elinde bu sorunun cevabını vermeye yetecek kadar veri yoktur"
Burda ki durumu anlayabilme yaşına eriştiği andan itibaren bir ilkokul çocuğuna
okutursanız "ne yani kendi düştüğü çelişkiye başkaları düştüğü zaman saymıyo mu ?"
diyecektir.Ayrıca "Hayat mevcut doğa yasalarının zorunlu bir sonucudur", diyerek veri
eksikliğinden dolayı cevabını veremeyceği konuda olan hakimiyetini gözler önüne
sermektedir.
Yazanın şu anda ortaya koyacağım hatasıyla , ispatlamaya çalıştığı şeyin ateizm
mi yoksa kendi ruh durumu mu olduğu sorusu akla gelebilir :
Yine bir başlık atılmış ve de yukarda belirttiğim tekniklerle olayın gerçek yüzü
hakkında bilgiler veriliyor gibi bir durum oluşturulmuş ama sanki okunmasın diye.
Nedenmi ?
Başlık :
"Evrendeki hassas denge yi nasıl açıklarsınız. ?"
Alıntı...
"Evren'in o derece hassas bir dengede olduğu doğru değildir. Daha doğrusu, o dengeler, kendilerinin
oluşması için bir ayar yapıldığının göstergesi değildir. Herhangi bir süreç, mevcut doğa yasalarına
göre eninde sonunda belli bir denge durumu oluşturur. Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi
haline bıraktı ğınızda, bu sefer başka bir denge durumu oluşur.
Yeni kurallara, yeni duruma göre. Belli bir denge durumuna ve o duruma uygun olarak meydana
gelmiş oluşumlara bakarak, bunun altında tasarım aramak, meseleyi tersinden görmektir."
Şimdi yukardaki alıntıyı inceleyelim...
Aşırı derece de bilimsel bir konu. vede içinde geçen bir cümle "eninde sonunda belli
bir denge durumu oluşturur" eninde sonunda ne kadar bir zamana denk geliyor ? ayrıca
denmişki "Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline bıraktığınızda, bu sefer başka bir denge
durumu oluşur" sanki windows kuruyor, olaya çok hakim.Evreni şöyle bir karıştırıp sopayı
çıkardığımızda yenisi hoooop karşımızdaaa , neden ? çünkü daha önce bir çok kere
denenmişte ondan.Ve geldik burdan yapılması gereken bilimsel çıkarıma:herşeyi
bozsam bile kendiliğinden düzeldiğini gördüğüme göre Allah’ın olması imkansızdır.Yani
kendi kurduğu kurallarla kendi sonucuna varıp Allah’ın olmadığını ispatladığını sanıyor.
Ben yazana evini habire dağatmasını öneriyorum çünkü koskoca evren
kendiliğinden toparlandığına göre minnacık oda toparlanmiyacak değildir heralde.
Alıntı...
"Agnostisizm karşısında ateizmin tercih edilmesi için iki gerekçe sunulabilir. Birincisi, mevcut Tanrı
tanımlarının bazıları var olmadığı gösterilebilecek, yani yokluğu kanıtlanabilecek Tanrı'lardır. Örneğin
kutsal kitaplardaki Tanrı var olamaz. Fakat çoğu inançlı kutsal kitabına yabancı olduğu için, ya da
diğerleri de orada anlatılan Tanrı'yı görmezden gelip daha soyut, daha felsefi ve reddedilmesi daha
zor Tanrı tanımlarını benimsedikleri için, kutsal kitaplardaki Tanrı'yla uğraşmak yeterli değil. Başka
tür, daha felsefi Tanrı tanımlarının isebir kısmının yine var olmadığı gösterilebilir "
Yukarda yine sanki bilimsel bir açıklama yapılıyormuşcasına "Örneğin kutsal
kitaplardaki Tanrı var olamaz" cümlesi kullanılmış örneğin lafıyla olay "neden olamaz ?"
durumundan kurtarılmaya çalışılmıştır.İnananlar soyut vede reddedilmesi zor tanrı
tanımını benimsiyor diyor bizde çıkıp inanmayanlar reddedilmesi zor bir Allah yoktur
iddiasını benimsemiştirler desek bu bir kaynak mı teşkil edicek.Ben bir müslümanım ve
hiç te öyle ; bir Rabbim olsun ki kolay reddedebileyim diyen biriyle karşılaşmadım.Kafa
karışıklığında son nokta, sanki adeta şunu demek istiyor: kişi reddedilmesi kolay olan bir
ilah edinse yahut ona hata olarak atfedilen şeyleri kapamaya çalışmasa.Tamamda kişi
gerçekten Allah’ı bulmuşsa onu reddetmeye kalkışmazkı vede onun verdiği huzurla
tabiki sevdiğine gösterdiği özeni göstericektir.
Ayrıca yukardaki kısmın son cümlesiylede ateizmin agnostizme olan üstünlüğü perçinleştirilmektedir(!).
Alıntı...
"daha felsefi Tanrı tanımlarının ise bir kısmının yine var olmadığı gösterilebilir" bu cümleden
anlıyoruz ki agnostizm atezime göre tıraştır.(!)
Yazan kişi hakkında artık yardım mı etsem yermeye devammı etsem duygusu
taşımaya başladım ama şu sayfalar kitabın başları gibi ne yapabilirim devam :
İşte bir konu ve cevabı :
Alıntı ...
"Tanrı'nın varlığına dair kanıt olmamasını anlayabilirim, ama Tanrı'nın yokluğu kanıtlanmadan, ateizm
Tanrı'nın olmadığını neye dayanarak söyleyebiliyor? Vampirlere neden inanmazsınız? Ya da
kurtadamlara? Veya UFO'ların insan kaçırıp üzerinde deney yaptıklarına? Ya da görünmez insanların
etrafta yaşadığına? Bu ve benzeri akla gelebilecek sonsuz sayıda dayanaksız hayal vardır. Bunların
tümü için varsayılan tavır 'ret'tir."
Allah’ın kıyaslandığı şeylere bakarmısınız : vampir , kurtadam, ufo ?
Demek istiyorki nasıki bir ufonun yada vampirin yokluğu ispatlanamadığı halde
yok olmadıklarına inanılıyorsa , ateizmde de Allah’a bakış açısı budur.Peki onların var
olduklarını şu anda hisseden biri varmı ? ufodan geçtim şu anda halihazırda vampirlerle
kurtadamlarla iletişimde olanlar varmı ? e ozaman kural burda çöküyor çünkü
yokluğundan bahsedilen bu örenklerin varlığından bahsetmekte muamma ! yani
yokluklarına inanıyorum ,kanıtıda yok denilen örenklerin varlıklarına dair ortada ne var ki
olay ,Allah’ın yokluğuna inanıyorum ama kanıtlamak zorunda değilimle eş tutulsun.yani
burda Allah’ın varlığıyla kurtadamların varlığı eş tutulmaktadır vede bu kitabın daha
önceki satırlarında da rastladığımız şekilde sanki bu durum farkedilmeyecekmiş gibi bi
durumla izah edilmeye çalışılmıştır.
Aslında burda kullanılan karma karışık , çok imgeli sanki çok bilimsel miş gibi
duran ama biraz derine inildiğinde aslında hiç bir şey anlatmayan bu uslub benim ilk
defa karşılaştığım bi tarz değildir.
Yeni bir başlık daha:
Alıntı..
"Din ile alıp veremediğiniz ne?
Benim din ile ilgili kişisel olarak eleştirdiğim nokta, ne ibadetler, ne inançlar, ne de masum
görünen herhangi bir şey. Ben inançlının mentalitesiyle ilgiliyim. Problem yaratan faktörün 'düşünce
biçimi' olduğu, dinsel inancın ister istemez içinde taşıdı ğı ve farkında olmadan önerdiği bu 'düşünce
biçimi'nin bilimsellik karşıtlı ğına yol açtığı ve bu yüzden de bu 'düşünce biçimi' ile savaşılması
gerektiği kanısındayım."
Başlığa bakınca cevap olarak sanıyorsunuzki "Yoo benim din ile alıp veremediğim ne olacak" diyecek, ama alıntının sonunda şunu diyor " bu düşünce biçimi ile
savaşılması gerektiği kanısındayım."
Savaşıyor çünkü Allah’ın yaratma eylemi dediğimiz anda onun bilimle açıklmaya
çalıştığı bütün sistem çöküyormüş.Yukardaki alıntılarında bilimi nasıl açıkladığını gördük
arkadaşın.Burada çok büyük bir problem yok ,çoğu bilim adamında görülen tavrı
sergiliyor aslında , yani bilimsel ateist tipiyle karşı karşıyayız burda.
Kitap artık ortalarına yaklaştıkça nedense kendini sürekli tekrar etmeye
başlamıştır.İşin enteresan tarafı sonuna kadarda bu süreklilik devam ediyor, ne gerek
varsa ? Bazı konular varki kitapta en az 4 defa sorulmuş ve cevaplanmış , tutarsızca .!
Ayrıca konu bulunamayan kısımlarda dinle bilim çarpıştırılmış vede dinin bilimsel
olmadığı orataya konularak inansılmasınında akla yatmayacağı izah edilmeye
çalışılmıştır.
-Birisi gelip hiç tanımadığınız birini, onu size anlata anlata sevdirebilirmi ?
Süper bir insan olduğunu ortaya koymasının ne önemi vardırki ?
Zaten birbirini seven insanlar da; biribirlerinde sıfır hata buldukları için birbirlerini
sevmezler. Kitabın nerdeyse yarıya yakınında böyle bir durum var ve
“akla yatmıyor o zaman din geçersizdir”
demeye çalışıyor ama hiç bunu demeye çalışmasın bile çünkü Allah’ın varlığını
kendinize ispatlayarak müslüman olmuyorsunuz sadece bunu hissediyorsunuz.Başka
insanlara ispatlayacağınız şeyde Allah’ın başı, sonu, nerde olduğu, nasıl olduğu gibi
bilgiler değildir ve bunların bilinmiyor olması ortada bir çelişki varmış hissini doğurabilir
ama kişi aslında bilmediği ,görmediği yok olduğunu bildiği birşeye inanıyor değildir
çünkü Allah’ın varlığını hissetmek diye bir his var sevgi gibi ve kişi Allah’ın onu sevdiğini
hissettikten sonra kalkıpta varmıdır yokmudur araştırmasına zaten girişmiyor girişmezde
Bir ateist bu hissi bilmediği için Allah’a inananların kendisi gibi olduğunu sanmaktadır. Mevcut durum, “aşksız geçen gün ömürden sayılmaz” cümesiyle anlatılabilecek
derecede farklı 2 ruh durumundan oluşmaktadır ki adeta biri diğerine göre yok
hükmündedir ve aşk kavramınında dinde çok fazla kullanılıyor olmasından cümle,
durumu ortaya koymak açısından gayet başarılı bir örnek olucaktır.
Kişinin ruh durumunu kitabından yapılan alıntılarla ortaya koymaya devam edelim.
Alıntı...
"Peygamber Muhammed Ay'ı ikiye bölmüş müdür?
İlgili ayet ve hadislerin doğru tercümesi, Ay'ın iki parçaya bölünüp, Hira Dağı'nın iki tarafına
düştüğünü ima eder. Yani buna göre Ay, Hira Dağı'ndan daha küçüktür. Dünya'ya düşmüş, ama
kimseyi incitmemiştir. Ayrıca aynı kaynaklara göre Mekkeliler buna tanıklık etmişler, fakat buna
rağmen iman etmemişlerdir. Bu konuda astronomik deliller olduğu da dincilerin uydurmasıdır.
Ay ikiye yarılıp dünyaya çarpsa, dünya üzerindeki yaşam sona ererdi. Yani bu iddia doğru
değildir."
Bu konuyu bilipte burda yazıldığı gibi bilen kaç kişi var ? yada başka bir deyişle Ateizmle insanlara doğruyu yanlışı göstericek insanın böyle bir hata yapıyor olması normalde kişiyi o işten alıkoyması gerekir ama burda adeta deli cesaretiyle gerçeklerden kopulduğu anda konulara kendi yorumunu getirmekle “olay zaten mantıksız buda olsa olsa böyle olmuştur”anlayışını katarak konu açıklanmaya çalışılmaktadır, bilen kişiler bunun böyle olduğunu bilir , amatör ötesi .
Sanki kitap aslında gizliden bir şeyi açıklamaktan ziyade kafaları karıştırmak
vede sinir bozmak maksadıyla yazılmış gibidir çünkü olay tutarsızlıktan bilgisizliğe
doğru ilerlemektedir.
Ayrıca Kuran’daki kelime tekrarlarıyla alakalı olarak mealden yapılan
araştırmanın sözünü dahi etmesi , yokluğunu varlığındaki tezatlarla süslemeye
çalıştığı konu hakkında sahip olduğu bilgisininde çok tabanlı ve kökenli
olmadığının ispatıdır çünkü Allah yoktur diyip hafız gibi Kuran’dan sayfalarca ayet
sunma durumuna kitabın ilerki bölümlerinde kendini kaptıracaktır.Aslında en harbi
tavır “oraya bakmam bile çünkü o bir ilahi kitap değildir” olmalıdır
Nerdeyse artık olay " zaten bütün ateistler bu çelişkileri yaşıyor kardeş ,sende
benimkini görmeyiveriver, ayrıca çok meal tefsir falan dedim ama arapçada
bilmem, kusura bakmayasın kardeş " durumuna dönüşmektedir.
Hadi sen bir ateistsin ,arapça bilmeni beklemiyorum zaten ama senin yaptığın bence
ruh yoktur deyip ruh sağlığı uzmanından yarın için numara almaya benziyor.
Tabi , kitabında felsefede sınır tanımamışsın ama benim amacım bu değil sadece
sana kendini gösteriyorum .
Kitapta Kuran’daki çelişkilerden bahsederken yapılan mecazi anlatımlarında bir
hata olduğu ileri sürülmektedir yada Allah’ın böyle bir anlatma uslubunun
olamayacağından.
Ama mecaz vardır , mecaza örnek Ayetler:
"Çocukları ihtiyarlatan o gün " ( Müzzemmil:17) :Yani Kıyamet günü...,
"yüzünüzü mescid-i Haram'a çevirin " ( Bakara: 149) : Sadece yüz değil, tüm
vücut, "Nefes almaya başlayan sabaha" ( Tekvir: 18 ) Yani ufuktan güneşin
doğuşu sırasında yaydığı ışık
"Onlara elim bir azap müjdele " ( İnşikak: 24 ) :Aslında müjde burada zıt anlamı
ile kullanılmıştır...
Bazen kesin olacağı bildirilen hükümler "mazi" - geçmiş zaman- sıgası yerine
istikbal - gelecek sıgası ile kullanılır: " Sura üflendi."
( Yasin: 51 ), "İki eli kurudu da" ( Tebbet: 1) .
" Şehre sor " ( Yusuf: 82 ): şehir halkına sor
" Dünya hayatı , tıpkı gökten indirdiğimiz bir suya benzer " ( Kehf: 45 ) :Yani
dünya hayatı süratle geçer.
" O , katımızda bulunan ana kitaptır " ( Zuhruf: 4 ) : Yani asıl kitaptır.
" Onlara şefkat kanatlarını ger" ( Hicr: 88 ) : yani merhamet göster.
" Ölü iken kendisini dirilttiğimiz " ( En'am: 122 ) : Yani delalette iken hidayet
verdiğimiz...
" Topluca Allah'ın ipine yapışın " ( Ali İmran:103 ) : Allah'ı güven , teslimiyet,
Kur'an'a uymak...
" Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler "(Bakara:18):Günümüzün deyimi ile üç
maymunu oynayanlar.Bilerek Hak'kı inkar edenler.
" Beyaz iplik, siyah iplikten ayırt edilene dek ..." ( Bakara:187 ) :yani gündüzün
beyazlığı, Tan vakti ...
" Elini boynuna bağlama (cimrilik yapma) ve hepsini açıp saçma (israf etme)": (
İsra:29 )
" Allah'ın iki elide açıktır " (Maide: 64) : Allah cömerttir ( Aynı anlamda hadis :
"Allah'ın sağ eli doludur." ( Buhari: 9/150) )
Kitaptan bir alıntı...
"Tanrı'nın gerçekten var olup olmadığı, ne olduğu ve nasıl olduğu bilinmeden bu açıklamanın
yapılamayacak olmasıdır. Yani bu açıklamayı yapan kişi, Tanrı'nın hem var olduğundan hem de
niteliklerinin neler olduğundan emin olmalıdır ki Tanrı hakkında bize o bilgileri versin. Yani bunları
söyleyebilmesi için, bir kişinin zaten baştan Tanrı'yı görüp bilmesi ve algılaması gerekmektedir. Ve
daha önemlisi Tanrı'nın bilinebilir olması gerekmektedir. Fakat kişi zaten Tanrı'yı açıklarken
bilinemez diye açıkladı ğı için kendi içinde bir çelişkiye düşmektedir.Yani aslında 'Ben bilinemez bir
şeyi biliyorum' demiş olmaktadır.Hiç kimsenin, Tanrı'nın nasıl olduğunu, neye benzediğini ve var
olup var olmadığını bilmeden, Tanrı'yla ilgili herhangi bir söylev vermesi mümkün değildir."
Bu kişi bir söylemde bulunmuş ama Dünyanın %80 civarında ki bir kısmının
Allah’ı görmüş olması gerektiğini de iddia ettiğinin farkında değil.yok eğerki bunu da
iddia etmemiş oluyorsa ozaman geriye kalan %20 nin o %80 den daha akıllı olduğunu
iddia etmiş olur.Sonrada bunu kitabın bir kısmında “çok olan doğrumudur”diye başlık
açıp içindede hayır cevabını verdiği anda çok olanın doğru olmadığını da ispatlamış
olur çünkü neden se yazar evde ekmek olmasa “evde ekmek varmıdır” diye başlık
açıp altında var diyerek ekmek almaktan kurtulmaya muktedir gözükmektedir çünkü
onun var demesiyle evde ekmek olmaması mümkün bile gözükmemektedir.
Kitabın devamında Kuran’dan bazı ayetler sunularak çelişkiler ve hatalar olduğu
savunulmaktadır kadın hakları, miras,cariyeler vs gibi.
Mirasla ilgili olarak atfedilen hataya ait cevabım
Varsayalım ki, bir adam öldü, geride 162 bin liralık bir miras ve üç kız evlat, bir ana, bir
baba ve eşini biraktı. Bu sefer de yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle
olacaktır:
Üç kız evlata mirasın 2/3’ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.
Bu durumda oranları toplayalım:
2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8= 27/24= 1,125.
Bu sefer de oran 1 ’den büyük çıktı. Eğer payları oranında, yani kızlara (162 * 2/3) 108
bin, ana ve babaya toplam 54 bin, karısına da 20.25 bin verirsek toplamı 182.25 bin
ediyor. Halbuki elimizde 162 bin var. 20.25 bin liralık eksi ğimiz oldu. (Karısına verilen
1/8 fazlalık gibi duruyor) Bu parayı nereden bulup vereceğiz?
Cevap :
Allah nisa suresi 11. ve 12. ayetlerde bi durumdan bahsettiğinde geride kalanlar için;
Bahsettiği durumdan geriye kalan miktarın paylaşılacağını ifade etmiştir mesela:
ölenin çocuğu varsa, anne ve babanın payları teker teker 6 da 1 dir demiştir (burda gizli mana; geri kalanlar da çocuklar arasında paylaşılıcaktır demektir)Fakat daha öncesinde çocuklar arasındaki paydan bahsederken, anne ve babadan bahsetmediği için anne ve babanın olmadığı bir durumda, çocuklar arasındaki
paydan bahsediyor demektir genelde yapılan hata bu iksini toplamak olmuştur , yani evvelde geçen durumda anne baba, bahsi geçmediğinden payları sıfırdır aslında
ama; genel toplama, 1/6 + 1/6 şeklinde dahil edilip 1 in üstünde bir değere ulaşılmaktadır
sonrasında geçen;anne,baba payında ki durumlarada(1/6), yukardaki çocukların(2/3)
payları eklenemez çünkü o paylar anne,baba yok ken ki çocukların hak ettikleri
paylardır,daha sonra bahsi geçecektir çünkü anne baba bahsi
o çok meşhur örnek olan:
“Bir adam ölür ve geride bir anne, bir baba, üç kız evlat ve bir de eş bırakır.
Miras nasıl paylaşılacak?”. Bu örneği ortaya atan kişiler çözümü de (!) kendileri verirler:
“1/6 + 1/6 + 2/3 + 1/8 = 1,125”. Yani oran 1,0 dan büyük, o halde Kuran'da matematik
hatası var!
bu örnekte ki 2/3 ün buraya dahil edilmesi yanlıştır
çünkü bunla ilgili hükümde bahsi geçen sadece erkek ve kız kardeşlerdir anne,baba
olduğuna dair hüküm daha sonra geçmektedir çünkü ayet açık olarak mirası, kız ve
erkek arasın bölüştürmekle başlar ve derki erkeğin payı kızın payının 2 katdır
İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır,(yani gerisi erkeğindir
demek istiyor)
(gizli mana şudurki, anne ve baba payı olmadan miras bölüştürülmüş olur ve tam olur)
devamında eğer çocuk varsa, anne ve babanın payları 1/6 dır der, fakat evvelde
bahsedilenlerde çocuklardılar aslında anlıyoruz ki burdan; evveldeki durumların içine
anne,baba bahsi katılmamıştır...burdan kasıt anne,baba varsa payları budur(1/6 dır)
gerisi çocukar arasında pay edilir demektir
yani 1/6 yla 2/3 ü toplayamassınız, 2/3 artık hükümsüzdür ,çünkü 2/3 paranın tamamı
üzerinden bir değerlendirmedir ama artık paranın tamamı, içinden 1/6 çıkarılarak
bozulmuştur 2/3; anne ve baba yokken geçerli olup, olmaları durumunda; anne baba
paylarını alır,kalanıda kıza kalır
kız için geçerli formul (x-((x/6)+x(x/6)+(x/8))) tür oda 13x/24 eder, kızın payı 2/3 değil
13/24 tür
Mirasta diğer yöntemlerle dağıtıldığı taktirde de bir hata oluşmamaktadır , bunun yapılmasının nedeni :
Ayetlerde paranın dağıtılması konusunda tam olarak belirtilmeyen husulardan
dolayı kapalı bir şekilde açıklanmasıdır.çünkü ordan yapılması gereken çıkarımların
hepsi alenen yazılmış olsaydı bu gün bu artan paraların kimlerin elinde ne şekilde
kullanılacağının bilgisi olmamasına rağmen o paraların elden çıkmasına karşı gelmek
dinden çıkmak demek olucaktı.
Aslında artan paranın din yolunda kullanılacağı , fakir fukaraya veyahut dinle alakalı
herhangi bir işte sarfedileceği bellidir fakat gün geçtikçe güvenliecek insan bulmakta
zorlanılmasından dolayı bu paranın bu işlere dağıtılacağından nasıl emin olabiliriz hatta
ve hatta yardım bahanesiyle alınıp başka işlerde kullanılmyacağından ?
Dolayısıyla nerede ne şekilde sarf edileceği belli olmayan paranın çar çur olmasından ziyade hak sahiplerine verilmesi (reddiye) daha mantıklıdır.
İşte bu kapalı anlatımdan dolayı herkesin yaptığı matematik hatasına bir çözüm
getirilmeye çalışılmış, dağıtmak için eldeki paradan daha fazla paraya ihtiyaç duyulduğu
sanıldığında herkesin payından eşit oranda azaltma yaparak(avliye) tekrar dağıtım
sağlanmıştır.
Ama aslında yukarda açıkladığım gibi paranın yetmemesi diye bir şey yoktur.
Cariyeler, şahitlik, mirasta eş tutulmama konuları hakkında cevabım:
Cariyeler hakkında ise şu söylenebilir ;
Savaşta ölen erkeklerin kadınları direk olarak boşta kalacağı için onları savunma
durumu oluşmuştur fakat oluşması muhtemel sapkınlıkların önüne nasıl geçilecektir ?
Eğerki eşleri olmayan bu kadınlar sahipsiz bir şekilde ortada kalırsalar ortaya daha
büyük namus davalarının çıkacağı vede bunun toplumu birbirine düşüreceği
görülmemektedirmi ? Dolayısıyla bu kadınları sahiplenmek hem oluşması muhtemel bu
durumu ortadan kaldırmak hemde savaşta karşı taraf olup müslüman olmayan bu
kadınlara dinin tebliği açısından en mantıklı yol olacaktır.
Ayrıca kökeni islamiyetten önce olan bu olayı keser atar gibi ortadan kaldırmak
yerine bunu sosyolojiye hakim tavırlarla gerçekleştirmek olayı savunuyor olmanın değil
insanların ve hayatın farkında olmanın göstergesidir.
İslamiyette kadına şahitlik vede miras konusunda negatif ayrımcılık yapılmasının
nedeni ise:
Çünkü;
İslamiyete uyulmasının zorunluluk olduğu ülkelerde kadın baskı altındadır.Giyimi
kuşamı,rahat bir şekilde gezebilmesi, araba kullanabilmesi gibi bir çok konuda
kısıtlamalarla karşı karşıyadır .Sürekli baskı altında olan kimseler akli melekelerini o
baskıyı görmeyen insanlar gibi rahat kullanamazlar çünkü o kişi sürekli hata yaptımmı-
yapıyormuyum kaygısıyla yaşadığı için artık objektif düşünebilme yeteneğini
sürdürmekte zorlanabilir işte 2 kadın şahit istenmesinin nedeni ; kadının içinde
bulunduğu bu durumdan dolayıdır.
Kadına bir aşağılama değil toplumun farkında olmaktır.
Para konusuna gelince , sonuçta bir evin maddi imkanlarının karşılanmasının
yükünün nerdeyse tamamı erkeğin omuzlarındadır ayrıca kadın evlendiği takdirde eşi
tarafından belli bir gelirede sahip olucaktır.
....
Kitap bundan sonra tekrar ateizm deizm vesaire nedir den başlayarak olayı
baştan anlatmaya başlıyor fakat bunu yapmakla hata yaptığının farkında değil çünkü bu
şekilde her kendini tekrarlayışında sanki bir öncekileri yanlışmış hissini uyandırdığının
farkında bille değil.
Kitap bundan sonra konuyu Türkiye ve islamiyet ten dünya ve teizm noktasına
taşıyarak pozitif ve negatif yanlarıyla konuyu irdelemeye devam edip klasik olarak pozitif
olduğu öne sürülen yanları çürütme çabasını sürdüyor.
Bundan sonraki söylemlerde dünyevi bakış açısı hakim olduğu için savunucularıda genelde
Filozoflar oluyor ve konu kişileri ilgilendiren boyutundan çıkıp bir kaynak niteliği taşımaya
doğru ilerliyor ve devamında da kanyak olma niteliğini sürdürürcesine uzunca bir
alıntıyla evrim teorisini ansiklopedik olarak açıklama yoluna gidiyor vede değişik bir
teknikle son söz kısmında yeni yeni başlıklar açarak adeta “ Gördünüzmü anlattığım
herşey doğruydu ”hissi vede hevesiyle sanki çok büyük bir şeyi bitirmişliğinin ardından
gelen tarzda yaşanan mutlulukla cümleler kurmaktadır.
mesela :
"Dini inanç toplumsal bir hezeyan mıdır?
Dini inanç ile toplum psikolojisinin daha başka yönleri arasında benzerlikler bulunmakta, ki bu
bence şaşırtıcı değil.Bir belgeselde ilginç bir deney izledim. Bir grup üniversite öğrencisini bir
odaya toplayıp, 20 dolarlık bir banknotu açık arttırmaya çıkardılar..."
Yukardaki alıntıda bu “bence şaşırtıcı değil”derken “o kadar şey söyledik
heralde çıkıpta artık bence şaşırtıcı değil diyorsak e yani muhakkaki öyledir “demeye
çalışıyor adeta. Farkındaysanız yazan artık o enteresan dili bir kenara bırakıp normale
dönmüş ve gerçek hayattan örneklerde vermeye başlamıştır.
240 sayfanın sonunda hala din ile toplumsal psikoloji arasında bir bağ olduğunu
sanmaktadır ama aldanmaktadır çünkü bunun için ne bu kadar uzun uzadıya çene
çalmaya gerek vardır nede bu kadar kafa şişirmeye .
Çünkü din ile toplumsal psikoloji arasında bir bağ zaten vardır....
Aslında toplumların sahip oldukları bir çok değer bu şekilde gelişmektedir.
Kişinin , beni rahat bırakın ben aklım başıma gelince neye inanıp neye
inanmamam gerektiğne karar veririm demesi, sürtünmesiz ortamda aynı yükseklikten
bırakılan biri ötekinden daha ağır cisimden hangisi daha önce yere düşer demeye
benziyor.
Her cismin bir sürtünme katsayısı olduğu gibi her ülkenin de laikliğe bakışı tabiki aynı
olmayacaktır.Sen öz laikliği savunuyorsun ve arıyorsun ama kitabında ateizmin
propagandasını yapmaya kalkışarak gene “kafam heralde kumun içindedir”tekniğiyle
saklanarak kimsenin seni görmiyeceğini falan mı sanıyorsun.
Kitabın sonlarına doğru beyninde oluşan “Din artık yok olup gitmeli? çünkü okadar şey
anlattıktan sonra muhtemelen öyle olması gerekir’ düşüncesinden den sonra hiç
birşeyin değişmediğini gördüğü anda yaşadığı hayal kırıklığını gene kendi tekniğinle
yani:
"Din neden yok olup gitmedi?" başlığı açarak gidermeye çalıştığını görüyoruz.
Anlatımdaki ukalalıktan ortaya çıkan tek şey: Sinir..
Yani “din neden hala var “ gibi bir soru sorulmuyor , birine kızdığımız anda
söylediğimiz sözlerden biri olan “ yok ol ” cümlesiyle yazan ruh durumunu orataya
koymuştur.
Artık içeriği ne kadar önemli siz düşünün.
Mesela :
Alıntı..
"Her dinin mensubu için başka bir dine ait ilkel inançların saçmalığı ve ilkelliği aşikardır.
İnsanlar sadece kendi yetiştikleri dinin ilkel inançları konusunda kör oluyorlar. Çünkü işin o
kısmını umursamıyorlar"
Gördünüzmü ne demek istediğimi...
Yazanda önceki nezaketten, anlayıştan eser kalmamış , alıntıda geçen kelimeler
şunlar: “ilkel,saçmalık,kör olmak,umursamamak. ...!”
Ama bakın yazan kitabı yazarken kitabın başlarında nasıl bir söz vermişti :
"Bu yüzden ben, bizi, yani benim gibileri böyle düşünmeye iten ve pek çoğu günümüz toplumunun
çağdaş bireylerinin çoktan ulaşmış olması gereken bilimsel birikimden temel alan düşünceleri olduğu
gibi, net, dobra dobra, çekinmeden, yumuşatmadan, ama aynı zamanda da saygı sınırları
çerçevesinde ve insanların inançlarını incitmeden ve kendilerine hakaret de etmeden sunmaya
çalışacağım.
Bunu yaparken ateizm teriminden korkup çekinmeyeceğim. Bu terimden uzak durmak yerine,
terimin taşıdı ğıönyargılar ve yanlış anlamalarla savaşmaya çalışacağım."
Yorumu sizlere bırakıyorum...
Sanki yazan beni dinlercesine bir konu daha açmış işte bu :
“İman konusunda fikir değiştirmek”
Aynen yukarda anlattığım ruh durumu geçerli.
Okadar psikolojik baskıydı, sosyolojiydinin ardından en iyisi bende o yoldan
gideyim tekniğini uygulamaktadır.
Alınıtı...
"Ateistforumdaki çeşitli başlıkları inceleyip, dinlerin insan yapısı olduğunu görmek kolaydır"
Kendisi okadar uzun uzadıya,tekrar tekrar anlattı vede sonunda kararsızlığa düştüki
artık bunun ne kadar kolay olduğunu kendinide bir kenara koyarak orataya koyuyor
Müslüman oranı malum olan ülkemiz için arkadaşımız oldukça sosyolojik bir
tespitte bulunmuş. Zaten bu kavramdan sürekli bahsediyor olması konuya olan
hakimiyetinden dolayı.
Büyük bir buluşa imza atmış olan yazan bunu sürekli söylemekten kaçınmıyor.işte :
Alıntı..
"Her şeyden önce anlaşılması gereken temel konu bence inancın kökeninin zihinsel eylemler ve
muhakemeler değil, sosyal ve psikolojik faktörler olduğudur"
Katılmamak elde değil...!
Kitabın sonunda “herşeyden önce” diyerek te sanki hiç bişey yapmamış izlenimi
uyandırıyor. Başarılı.. !
Alıntı...
"bence daha önemli yolu ise, Tanrı denen kavramın bir açıklayıcılığı olmadığını, bu kavramın içi boş
ve sadece psikolojik kaygılara hitap eden bir açıklama olduğunu anlamaktır."
Burdan anlıyoruz ki kişi şaka yapmamaktadır, gerçekten ateisttir....
Son söz deyiz ama habire yeni konular açılmaya devam ediyor ,yazan bu kitap yazma
işin çok sevmiş bırakamıyor.
Artık yazan da çelişkiler, bilgi eksiklikleri,megalomanik haller olduğunun farkına vardık
Gizli bir lider edasıya yazıyı kaleme aldığı gözlerden kaçmıyor.
Ve işte yeni bir haliyle daha karşı karşıyayız.
Yeni başlık:
Alıntı...
"Ateizmin fikirsel ve kültürel yönü"
"Özellikle genç ateistlerin pek çoğunun rahatça ateist olduklarını bile çevrelerine açıklayamadığı
düşünülürse, genç ya da yaşlı, bu toplumda pek çok oruç tutan, bayram namazına giden, imam
nikahı yaptıran, katıldıkları cenazelerde fatiha okuyan vs ateist doludur."
Artık kişi etrafındaki insanlar hakkında hezeyanlara sahiptir hatta ve hatta iç
dünyalarımda görebilmektedir , uzmanlıklarından biride kimsenin kimseye açıklamadığı
haller dir.
Ayrıca “o kadar kitap yazdık bi etkisi olmuştur heralde” mantığıyla yukardaki alıntıyı
"ateist doludur" şeklinde bitirerek kendine pay çıkarmaya çalışmaktadır.
kitabın bitiriliş bölümünde kullanılan dil adeta ağlıyormuşcasına yazıldığı hissini vermektedir.
Şu anda kitabı bitirmiş bulunmaktayım ve söyleyebileceğim ilk şey eski bir
inanan olduğunu öğrendiğim bu arkdaşımızın burda gösterdiği tavır la yine eski bir
inanan olan turan dursunun zamanında gösterdiği tavır arasında pek bi fark
olmadığıdır.islam inanışında mürted olarak bahsi geçen konudur vede islam inanışını
reddeden kişi manasıan gelir.
klasik olarak şunu söylemem gerekir ki;
Bir mürted bir ateistten daha farklıdır,buna yazımın en başında
değinmiştim.Mürted olan kişi aslında hiç bir zaman islamiyetten çıkamaz vede hayatı
boyunca bunun için çaba gösterir, yazanında bu kitapta aynen turan dursununda
yazılarında yaptığı gibi ne kadar büyük bir çaba gösterdiğini kitabı okuduysanız
görmüşsünüzdür.Amaçları aslında geçmişlerine yapışmış olan o müslümanı silmektir
vede ateist olanlara sesleniyorum ki mürted olanları hiç bir zaman ateist olarak
görmeyin çünkü aynı tavrı bir daha sergileyebilir.
Hepiniz atıyorum fenerli olsanız vede galatasaraylı olduğunu bildiğiniz biri fenerli
olduğunu söyleyip aranıza katılmak istese tavrınız ne olurdu ? aynı şey değilmi.
bir ateiste saygı duyarım fakat mürtede asla çünkü o elindeki büyük bir nimeti itmiştir
vede sizi bir ateist gibi asla dinlemez, dedikleriniz ona gitmez çünkü onlar ateistler gibi
boşlukta değildirler, bir kişide Allah inancı oluştuktan sonra bunu kaybetmesi
durumunda , kavga ettiği arkadaşının bütün sırlarını anlatırmışcasına tavır takınması
yerine sessizliğe çekilmesi vede ateist olucaksa bile bunu iç dünyasında yaşaması çok
aklı başında bir hareket olucaktır.Zaten yazanın yazılarındaki uslube baktığımız zaman
ne kadar kendisinde olmadığı,karşılaştığı herşeyi tanımlayarak sanki hepsini aşmış
olduğu hissini uyandırmaya çalışmış olduğu malumdur, ayrıca yaşını başına almış
olduğunu düşündüğüm bu kişinin yazılarında şu aşağıdaki cümeleleri kurmaması
gerekir
"çünkü internetteki ateizm tartışmaları konusunda tecrübemiz çoktur. İnternetin ilk yıllarından beri bu
konuların tartışıldığı belli başlı ortamları bilen ve takip eden biriyim çünkü.Ateistforum'dan ne kişiler
geldi geçti şimdiye kadar "
Hani derler ya bırak seni başkaları övsün, arkdaş tarzıyla “ başkaları yokki ” izlenimi
uyandırmaktadır.
Ayrıca aşağıdaki alınıtısıyla da sadece şunu diyeyim , haline üzülüyorum :
"Ve bunu eski bir inançlı olarak söylerim. Gençken ben de inanırdım. Benim ateist oluşum üniversite
yıllarıma rastlar. Kendimi ise ne o zamanlarda ne de şu anda akıl ve mantık açısından sorunu olan
biri olarak görmemişimdir. Dolayısıyla, inancın zeka, akıl ve mantık ile ilgisi olmadığını birinci elden
dahi söyleyebilecek biriyim. O zamanlar daha az zeki değildim. Mantığımda bir kusur yoktu. Daha
akılsız da değildim."
Yukarda ki alıntıda beni üzen şeyin ne olduğunu size bırakıyorum...
Bir mürted neden hiç bir zaman ateist olamaz biliyormusunuz çünkü Allah’ın
varlığı hissini üzerinde taşımıştır.
Kişinin kitabı bitiriş bölümünde adeta haykırırcasına yaptığı yorumda gizli manalar vardır
ve onlar şunlardır.
Yazının bitişinde ateistler için sıraladığı beklentilerin çoğunu bir ateist
sıralamaz çünkü mürtedliğin dışında, kızmasın ama bu arkdaşta biraz saflık var.
çünkü ;
kolay kolay bir insan kendini yukardaki alıntıdaki gibi “lisede daha az zeki değildim"
yada "Kendimi ne üniversite zamanlarda ne de şu anda akıl ve mantık açısından sorunu olan
biri olarak görmemişimdir" şeklinde tanımlamaz
ayrıca ateistlerin genelde toplumda:
"ya en ufak bir ahlaki kaygı duymayan bir sosyopat ve bir toplum düşmanıdır, kendisinden her şey
beklenir. Ya da aklı ve mantığı olmayan, düşünmeyi bilmeyen bir tuhaf yaratıktır. Ya da özenti
sebebiyle dini inancı ve Tanrı'yı reddeden, çok basit ve kolay argümanlarla alt edilebilecek, yüzü
sivilceli bir gençtir."
Olarak bilinyor olması hissini taşımasına rağmen ateistler için özgürlük iddiasında
bulunması bir çelişkidir.şimdi diyecektir ki ben onlardan değilim fakat toplumun genel bir
bakış açısı olduktan sonra vede sende buna vakıf olduktan sonra sen böyle bir toplumda
ateistlere nasıl bir özgürlük talep ediyorsun ?
ben olan biteni yazayım belki biri çıkarda kale alır hem bu sayede tedavi olmuş olurum
mu gayesindesin ?
Mürtedler din hakkında bilgili oldukları için öz ateistleride rahatsız ederler mesela
Kuran’dan çokça delil sunarlar gerçek bir ateist bunu asla yapmaz, eline bile almaz
çünkü değer vermez bu durumlar kitabın içinde de çok açık bir şekilde zaten ortada dır
ve olaya hakim kişiler tarafından neyin ne olduğu görülür.Bizim kimseye zararımız yok
diyip ardından islamiyetin etksinin azalması gerektiğini vede ateizmin insanlara
anlatılması gerektiğini savunmak birbiriyle çelişen bir durumdur ki arkdaşa bu konuda
artık izin verilmeli vede bu konunda yaptığı hatalar görmezden gelinmeldir.
insanlar tabiki rahatsız olucaktır, sen kalkıp çoluğunu çocuğunu yıllarca belli bir
eğitimi verebilmek için hayatını ortaya koymuş insaların hayatlarını,onların çocuklarının
hayatlarını değiştirmeye çalışarak bozma iddiasını taşı sonrada bizim ne zararımız varki
bize bunu yapıyorlar edebiyatı yap.Kalkıpta diyeceksinki "e bize din empoze edilirken
suç olmuyordu biz insanlara ateizmi anlattığımızda mı suç oluyor" evet.
Nerde yaşadağına bakmadan hareket edersen ne yaptığını bilemezsin.
Normalde ateistlerde olan tutum şudur: dini konular konuşulan yerden
uzaklaşırlar yahut inanmıyor olmalarını bağıra bağıra anlatma ihtiyacı hissetmezler,bunu
yayma kaygısı taşımazlar, Allah’a inanmadıkları için anlaşılmadıkları kaygısını
taşımazlar , bu gibi problemleri sanki canını sıkıyormuşcasına anlatmazlar.Bir atesit bir
inananın yanında kolay kolay ezik durumda hissetnez kendini, çünkü
umursamayışlarından dolayı olayları bertaraf edebilme potansiyelleri yüksektir.Ama
kitabı yazanda bu durumların aksi olan bütün tavırlar vardır.
Ayrıca yazanın kitabında belirttiği gibi daha ahlaklıdırlar daha üst düzeydirler
falan filan vesaire durumlarda kendisinin onlardan olmayışını ortaya koyar çünkü
ateistlerin yaşam tarzlarında, dinde günah olarak kabul edilen şeyler günah olarak kabul
edilmediği için kalkıpta amerikayı yeniden keşfetmeye ihtiyaç yoktur.
Kitabı bel altından vurarak bitirmeye kalkışmakta pek hoş olmamış doğrusu
Zamanında Allah Hz ibrahime de oğlunu kes diye emretmişti, eğerki o anda buna mani
olmasaydı hz. ibrahimde katil olmuş olucaktı fakat öyle olmuş olsa o zaman herkesin
gözünde katil sanılıcak Hz. ibrahimi biz ne diye bilicektik ? Allah’ın verdiği bir emri yerine
getiren Peygamber işte Hz.Muhammed te Allah’ın verdiği emri yerine getirmiştir ayrıca o
dönemde bu emir sadece Hz.Muhammede değil tüm müslümanlara dır sonra her
zamanki gibi kafanı toparlayamayarak (hatta Kendini akıl ve mantık açısından sorunu
olan biri olarak tanımlamıdğını belirtme ihtiyacı duyan?)
denmişki :
"Bu kişinin Muhammed'e 'O bir pedofil'di demesi bir hakaret midir? " cevap : evet
Çünkü pedofili kişin kendini çocuklarla ilişki konusunda engelleyememesidir.
Fakat burdaki durum direkt olarak Allah’ın emridir vede tüm islam aleminedir , konu
nereye gidicek o zaman farkındamısın ?
Bilim bilim deyip sığ sığ düşünmekle hiç bişeye çare bulunmaz, hayattı anlatan
şeyler tanımlar değil, tanımları koyma kabiliyeti olan insanlardır, kalkıpta bu durumun
tıpta başka karşılığı yok o zaman ona bu şekilde hitap etmek mümkün olamayıcağı için
bu durum bir hakaret değildir demek: hayatı insanlar için değil tanımlar için yaşamaya
kalkışmak demek olur.
Kitabın bundan sonraki bölümünde yazanında çelişkiye düştüğü konuları kendi
anlatımımla sizlere sunuyorum.
2.BÖLÜM...
İslamda kusur gibi gözüken konulara ilişkin yazım :
Allah’ın en sevdiği kulunun hayatının zorluğuna bakarak islam
ülkelerindeki hayatın neden zor olduğunu anlayabiliriz çünkü bu dünyada
zorluk aslında Allah açısından bir ödüldür.Ayrıca zorluk kurallara uymuyor
olmanın bir sonucuda olabilir.
Bilimde ve teknolojide ilerlemiş ülkeler de refah seviyesi yüksektir
fakat Allah ; inananlarına bunu sonsuz hayatında yaşatmak istediğin için bu
dünyada çok fazla yaşatmaz.
Peygamberimizin hayatında kusurlar olduğunu iddia edenler için denilebilirki;
O öyle bir ümmetin Peygamberidir ki tamamen onlar gibi
olmalıdır.bana sorulsa ne gibi hatalar yapmıştır,bence
yapmamıştır,müslümanlıkta birbirinin ayıbını örtmek diye birşey vardır.
Kuran’da hatalar olduğunu iddia edenler için denilebilirki;
Çelişki Kuran’da değil zamanla islamdan kopma yolunda ilerleyen ülkeler
için islamın uyarlanmasında.
Bunu bir örnekle açıklayalım :
mesela ;
Bir gün italya biz müslümanlığa geçiyoruz ama kadınlara baş örtüsü takma hakkını tanımıyoruz dese Kuranla çelişkili bir islam olurdu. O zaman dan yüz yıllar sonra gelen bir italyan da Kuran’da hata var diyebilirdi. O zaman mevcut italyan din alimlerinden biri, biz x mehzebindeniz x mehzebine göre kapanmaktan kasıt, düşüncelerini gereksiz yere
yaymamak ve onları kapatmak diye bilirdi.
kıyametin kopma nedenlerinden biride aslında islamın bozularak yayılacak
olması.
bunlar doğru işler değil fakat; koca bir ülkenin inancı bir baş örtüsüne kalıcaksa getirisi götürüsünden çok olacağı için taviz verilmek zorunda kalınıyor.fakat Kuran bu bozunmayı savunmadığı için bu değişimlere yer vermiyor,içinde ayet olarak barındırmıyor,bunu istemiyor dolayısıyla Kuran dışı uygulamlar mecburen mehzep yoluyla legalleştiriliyor böyle yapılmayacak olsa ufak bir nedenden dolayı büyük getiriler büyük bir kayıp haline dönüşecektir.ama Kuran’da geçmiyor olmaları aslında gidişatın pekte hayırlı olduğunu göstermiyor çünkü bu bozunum, bir gün, inananları içi boş inananlara dönüşütürecek vede Allah’ın gözünde değer görmeyen bir dünya için sonun başlangıcı , bunlar haliyle zor konular çünkü başka bir açıdanda islamı dejenere eden Allah’ın kendisi olucaktır kaderiyle...
Ayrıca islam 4 temel den oluşur
1-Kitap
2-Sünnet
3-İcmai ümmet
4-Kıyası fukaha
herbirinin kusursuz olması demek bir diğerinin değerini azaltıcaktır.
Bu 4 temel ; islamın yorumlanmasında karşılaşacaklarımız hakkında
Peygamberimizin tavsiyesidir.Ve de az önce söylediğim gibi mesela
Kuran’ın kusuruz olması bir sonraki madde olan sünnete olan ihtiyacı
ortadan kaldırır.Yahut her şeyin Sünnetle çözülüyor olması bir sonraki
madde olan ve ortak karar manasına gelen müslümanların çoğunluğunun
bir konunda aynı davranması durumunuda doğru yolda oldukları durumunu
ortadan kaldırıcaktır.
ayrıca kusursuz olan Allah tan başka olamıyacağına göre yaratılanlardaki
kusur,kusursuzluğun sadece ona ait olduğunun bir ispatıdır.
Eğer eksiksiksiz bir Kuran olsaydı..
-Peygamber bu kadar değerli olmazdı
-Sahabe bu kadar değerli olmazdı
-Taabiin(sahabeleri gören) bu kadar değerli olmazdı
-Kimse, onların,konuları nasıl çözdüğünü umursamazdı bile
-Mehzepler orataya çıkmazdı, Türkiyede bir kadınla tokalaştığınızda abdest
almanız gerekirdi mesela
-Her zamanı açıklamak zorunda kalırdıki ,bu gelecekten haber vermek
manasını taşırdı vede ozaman bir büyü kitabı olurdu
-Ümmetin içinde ki din adamlarının, camideki hocaların pekte bir hükmü
kalmazdı, önemsizleşirdiler, camiler islam adına bir toplanma yeri olmaktan
yavaş yavaş çıkardı halbuki bunlar bütünlüğü bir arada tutan kişiler ama
kimse onları kale almaz, "Kuran’da yazıyor" zaten derlerdi,birlik duygusu
azalırdı.Allah bu eksikliklerle birliği sağlıyor farkındaysanız...
-Bir baba oğluna dini anlattığında vede nasıl yaşaması gerektiğinden
bahsettğinde "gerek yok baba Kuran’da yazıyor" cevabını alırdı ve ailevi
açıdan da bir kopukluk duygusu gelişirdi
-Kimse kimsenin sözünü dinlemez, Allah’ın dini düşünülmez bir hale gelirdi,
insanlar robot gibi namaz kılıp susardılar çünkü kimsenin kimseyle dini
konuda bir şey paylaşmasına gerek kalmazdı.
-Herkesin kendini bir alim bir hoca,bir müftü,müctehid,kutup,gavs,mehdi
gibi ünvanlarla tanımlamaları ihtimali çok yüksek olurdu.çünkü bilinmeyen
diye bir şey kalmamış olurdu.Dolayısıyla herkesin böyle büyük ünvanlardan
faydalanıp insanları etkileme ve liderlik hayallerine kapılma ihtimalı durumu
oluşurdu.
Bütün bu durumlar “O” nu anlatıcak olan Peygamberimizi değerli kılmıştır.
Peygamber Efendimiz neden bu kadar değerli ?
-İslam onun sahip olduğu değerle yayıldı
-Allah sevgiyi, olduğu halde kalbe göndererek değilde, seçtiği bir kuluyla
kalplerden kalplere dağıtarak yayıyor.
-Eğerki direk kalplere indirseydi, kurallarıda kalplere indirebilirdi Kuran’a
gerek kalmadan..
-Sözleri Allah katında değer taşımayan,çözüm olarak kabul görmeyen bir
Peygamberi ,düşmanları bile kale almazdı
-Allah, bir şeyi gösteriyor kullarına; "ben bir kulumu çok seviyorum sizde
onu sevin ki bende sizi seveyim",
-Allah Peygamberimizin sözlerini çözüm kabul ederek onu sevdiğini
gösteriyor vede sevgiyi yayıyor aslında
-Peygamberin sözlerinin Allah katında değerli olmadığını gören Halk ta
bencil bir Allah varlığı duygusu oluşurdu
-İslam, yaşanan bir yaşam biçimini ortaya koymaktadır,buda onun sadece
Kuran’la yayılmayıp,neden rasul ile tamamlandığına bir delildir
-Kusursuz bir Peygamber olsaydı ona uyucak olan ümmetinde kusursuz
olması gerekirdi fakat bizler kusursuz değiliz en büyük kusurlarımızdan
biride küçük çocuklarla küçük olmamızdır ,bizim ona olan sevgimizi
gerçekten anlamasını isteyip, kendimizi onun yerine koyup, onun gibi
davrandığımızda aslında yaşımıza göre kusurlu davranırız işte bu kusuru
sırf biz kendimiz orataya koyarız, onun mertebesine inip ona bir şeyler
verebilmek için yoksa kocaman adam edasıyla çocuğu korkutmaktan başka
bir işe yaramayız , toplantıdan çıkmış banka müdürü edasıyla çocukla
konuşursan büyük ihitmalle o senle konuşmaz,kaçar gider , Burdaki söz
konusu bütün kusurlar gerçek kusurlar değildirler,nasıl ki amaç çocuğa
kendini sevdirmek,ona bir şey öğretmek ise aynı amaçtır işte
güdülen.Allah’ın hep insan gibi olduğundan bahsedilir ayetlerinde, Allah
bunları söylemiş olamaz, bu kadar da ayrıntıya girmiş olamaz denir.Sen bir
çocuğun kalbine girmeyi biliyorsunda, Allah senin kalbine girmeyi
bilmiyormu sanıyorsun yoksa çok yukarlarda, çok soyut, çok ulaşılmaz bir
Allah olgusu oluştursaydı bu gün "Allah Aşkına" diye bi tabir kullanmıyor
olurduk
-vede son olarak diyebilirzki:
-Peygamberimizin değersiz olması diye bişeyden bahsedilemez, çünkü
herşey onun hürmetine yaratılmıştır...(onun nurundan)
(Peygamber efendimiz sahabesine “benim nurum siz güç yettirebilesiniz
diye size azaltılmıştır” buyurmuştur.)
Şimdi size eşitsizlik gibi görünen konularda aslında eşitliliğin sonuç
değil çıkış noktasıyla nasıl sağlandığına dair bir örnek vermek istiyorum.
Mesela :
Allah bir kuluna 100 tl dier kuluna 50 tl vermiş olsun bunlar bu paralarını
yardım uğruna harcadılar diyelim sanki biri ötekini geçmiş gibi görünebilir
fakat Allah 1.kuluna mesela yüzde 60 kader tayin ettiyse dier kuluna
yüzde 20 kader tayin etmiş olabilir.hayatı “kader+irade” şeklinde düşünücek
olursak eğer.
ozaman kaderden geriye kalan oran kendi iradeleri olucağı için
ilk kişi %40 istekle diğer kişi %80 istekle bu yardımlarını
gerçekleştirmiş olucaklardır.
(sonuçta hepimiz aynı işi yaparken bile farklı heveslere sahip
insanlarız) Ozaman;
1. kişi için Allah katında ki yardım miktarı = 100*((100-60)/100)= 40 tl 2. kişi için Allah katında ki yardım miktarı = 50*((100-20)/100)= 40 tl
Görünürde zenginlere ayrıcaklık yapmış gibi bi durum orataya çıkabilir ama Allah’ın neyi nasıl eşitleyeceğini bilemeyiz.
burda çok olarak verilen para değil düşünebilme ,saygı, güzellik, ilim,teknoloji vs.de olabilir
zahiri eşitsizliğe aldanmamak gerekir, batini olanda saklı olabilir gerçek olan...
En önemli soru :
“Allah’ın olduğunu ispatla...”.
Aslında bu yetki birilerinin elinde olmuş olsaydı, onu bütün dünya ya
yayardılar.haklı olduğunuz noktaya geldik işte.Neden çekilen bu düşsel
azaplar...
insanlık bunu bulabilseyedi hinduizme ulaşmazdı heralde deliller ,kanıtlar
her yerde ama arkeolog olmadan taşın toprağın önemi neyse sizede Allah
o.Malesef bu arkeolojieğitiminide Allahveriyor.Senden beklediği sınavı
kazanacakmış gibi hazırlanman sadece tabi bide arkeoloji yazman lazım ilk
tercihinde bu yüzden ucu bucağı gelmeyen, bir türlü bitmeyen, inancı yerler
bir etmeye çalıştığınız yazılara hak vermemek mümkün değil çünkü
kazananlarda oluşan sevinç sayesinde kazanılmadığı zaman yaşanılan
duygunun ne hazin bir şey olduğu biliniyor o duyguda böyle yazdırır ancak
insana...
Kader..
Kader de Allah’ın bizim adımıza herhangi birşeyi bilmemesinden söz
edilemez.Atomlarımızın içindekiproton ve nötronların sayısınıbilen değil
onları yaratanın ne zaman neyi düşüneceğimizden haberdar olmaması gibi
bi durum sözkonusu dahi olamaz.insan aklı Allah’ı algılayamadığı için ya
çok düşünmediği için yada kişi herkesi kendi gibi bilir atasözünden kasıt
Allah’ı da kendi gibi sandığı için ona basit durumlar atfeder.halbuki aklı
yaratanın akıldan bi haber olması gibi bi durum söz konusu dahi olamaz
insan bunun benzerlerini yaşadığı hayatta göremeye kalksa zaten basit
doğru cevaplara ulaşır.
mesela :
İyi bir programcı yazdığıprogramın kodunu ve nerede ne şekilde
Kullanılacağını ne zaman ne gibi bi durumda neye nası tepki vereceğini
bilemez desen yanlış bişey söylemiş olursun ,düşünme eylemini güzel bir
gezide güzel görüntüler görüp hoşnut olan bir insan ruh haliyle değilde
hayatta birbirine benzer bir sürü durumu karşılaştırıp ve eşleştirerek
yapmalıyız yoksa o güzel gezide güzel görüntülere maruz kalan beyin
aslında çok fazla şey düşünmüyordur sadece keyif alıyodur.Dolayısıyla
böyle bir beyinle sorulan sorularında hangisinin mantıklı hangisinin
mantıksız olduğunda bile haberi yoktur, küçük bir çocuğun önüne gelen
herşeyi merak etmesi gibidir.
Peki madem Allah herşeyi tayin ettiyse biz neyin savaşını veriyoruz
kaderimi değiştiricez diye sorucak olursanız evet insan kendi kaderini tayin
edebilir.Peki bu bazılarının dediği gibi Allah’ın herşeyi bilir oluşunun bir
sonu olmuyormu?
Kader Allah’ın indindeki en yüksek mertebe değildirki kaderin
değişmesi Allah’ın bilgilerini değiştirmiş olsun, Allah senin kaderini
değiştiriceğinide biliyor, yani aslında Allah’ın kişinin yapıcağı herşeyi
bilmesnin adı kader değil, Allah’ın kendi bir özelliğidir, kader Allah’ı
kısıtlamıyor, Allah kader mertebesindeki bir yazının gelişiminin bu şekilde
olmasını isteyip daha üst bir mertebede zaten herşeyi bilmektedir
dolayısıyla Allah’ın koyduğu yaşam düzeni kader ve iradei cüzziye
çerçevesinde gerçekleşmiş olup kişinin istediğini yapabilme hürriyetini Allah
kuluna vermiştir vede kendinde de bu hakkı saklı tutmaktadır eğerki
kaderden daha üst bir mertebede bir yaşam kılsaydı belki ozaman
değiştiremeyecğimiz biz hayatımız olurdu ama bunun adı kader değil
Allah’ın bilgisidir ve tabiki o değişmez nitekim dini kaynaklarda mübarek
gün ve gecelerde Allah’ın ; kişinin rızkını belirlediğini söylemesi ve bununda
kişinin bu zamanlarda Allah’a olan yaklaşımında bir etken olması onun
tabiriyle kaderin kişinin elinde olduğunun göstergesdir
Açık bi şekilde söylemem gerekirse..
-Kaderde herşey yazılıdır dan kasıt ; Herşeyin önceden tayin edilmiş
olduğudur fakat;
-Kader değişebilir (yani kişide özgürlük vardır)
-Kaderin değişmesi Allah’ın yanlış bir öngörüde bulunduğunun ispatı
değildir
-Çünkü kaderin değişicek olduğunun bilgiside Allah’ta mevcuttur -Ama
kader mertebesinde ki bir yazıda olayların bu şekilde gerçekleşmesini
istemiştir
-Bütün bunlarda; daha üst bir mertebede bilgi olarak mevcuttur
kalplerin mühürlenmesi konusuna gelince...
Bunu önceden söylüyor çünkü kendi hallerine bıraktığı kullarının yine
keyiflerine,zevklerine sefalarına düşüpte cehennemi hakkettiklerini
görmüştür ve zaten olucak olanı söylemektedir Allah.Başka bi açıdan
bakıcak olursak eğer insanların acı çekicek olduğunu söylüyor Allah, çünkü
acının olmadığı tek evren kendi zamandan ve mekandan münezzeh olduğu
evrendir, bu açıdan da bakıldığında biz o evrende yaşamadığımız sürece
acıyla muhakkaki karşılaşacağımız gerekçesiyle Allah bunu önceden
söylemektedir. dolayısıyla Allah herkese islamiyeti nasip etmiyor ama sen
şu andan kaderi bilmediğin için o kişi benim deyipte bana islamiyet nasip
değilmiş deme lüksüne sahip değilsin.
bunun bir haksızlık olup olmadığı konusuna gelince kimse müslüman
olsa bile cehennemde geçireceği sürenin ne kadar olduğunun bilincinde
değildir aynı şeklide müslüman olmayan bir insanda cehennemde şu kadar
süre kalır die bir zaman hesaplama formulu yoktur burda müslüman
olmayanlara haksızlık yapılmış gibi gözükmesine rağmen şu anda
Türkiyede farz olmasına rağmen namaz kılmayan bir sürü insan vardır vede
müslüman olmasına rağmen içki içen vede bilinen diğer günahları
işleyen,halbuki müslüman olmaları bu durumda onlar için bir şans değil
daha da kötü bir duruma dönüşmektedir çünkü yapmaları gerken şeyler
onlara bildirildikleri halde yapmamaktadırlar
(sen yanıma gel dediğinde gelmeyen insana mı kızarsın yoksa bunu
söylemediğin birinemi)
Mesela bir müslümanın vesvese şeklinde aklına gelen kötü düşünceler
günah sayılmazken mübarek topraklarda vesveseden bile uzak durabilicek
bir saflıkta kalple orada bulunmalıdır yoksa aklına gelenlerde günah
hanesine yazılmaktadır bu durumda onların aslında çok şanslı
olmadıklarımda gösteriyor.
Sen nasıl ki bir yerde amir olup görevlendirmediğin bir insanı
sorgulamaya kalkışmassan yada kısmen görevli olan birine az ceza
vermeye kalkışırsan Allah’ta kaderinde müslümanlığı yazmadığı, islamla
bilgilendirmeyeceğini haber verdiği kullarına karşı bir müslümana gösterdiği
şekilde hesap sorgulamayla sorgulama işlemine girişmeyecektir.dolayısıyla
günah bakımında kimin daha önde olduğunun kesin bi ispatı bile yoktur
aslında vede dini kaynaklarda namazlarını kalben kılmayan müslümanların
bile cennette kalp acısı çekeceklerinden bahsedilmiştir . Bu durum da
onların öteki dünyada bile ayrıcalıklı olmayacaklarının bir ispatı
niteliğindedir ayrıca öteki hayat konusunda çok fazla bilgi verilmemiş olup
müslüman olmayanların cennete giremeyeceğinden bahsedilmiştir ama
bunu müslümanların girdiği cennet olarak düşünecek sek eğer onları bile
cezalarını tamamladıktan sora dünyada işlediği iyikleriniin karşılığını
göreceği bir mekana koyabilir , belki bu mekanı cehennemin içindede
kılabilir sonuç olarak Allah onları 2.hayatta müjdelememiştir çünkü ozaman
şu anda sahip oldukları inançtan vazgeçmemelerine neden olurdu bu
durum...
Hepimizin cevabını bulmakta zorlandığımız en büyük sorulardan biride eşitlik
konusudur çünkü Allah’ın kulları arasında ayrım yapması kolay kolay kabul edilebilicek
bir durum değildir, peki gerçekten Allah kulları arasında ayrım yapıyormu, acaba bunun
altında bir şey olabilirmi diyorsanız işte size bu konuyla ilgili yazım.
Bu eşitsizlik neden ...
Farkındaysanız, ilahi dinler dünyanın bütün topraklarına yayılmış
durumda değildir .bu durum, orda bulunanlar açısından bir eşitsizlik
oluşturur...
burdan çıkıpta, birinin ateist olduğunu ortaya koyması gayet mantıklı bir harekettir..
çünkü şunu diyor olabilir:"4 dinden geçtimde neden bütün dünyaya değil ?"
peki böyle bir soruya nasıl bir cevap vermeliyiz..
budizmi icat etmek zorunda olanlara bir din mi geldi de acaba inkar ettiler yada taoizm,hinduizm..
buna cevap verebilmenin bir yolunu biliyorum...
Ortada bir eşitsizlik var gibi görünüyor, bu durumda Yaradan adına görünen önemli çelişkilerden biri.İnanmak isteyenlerde genelde hakim olan görüş:"eğer inanılması gereken bir şey varsa içinde çelişki olmayacak vede her kese hitap etmiş olucak" ama Allah bunu yapmıyor...
bir açından bakıcak olursak Allah kendini gizliyor....
bunların hepsinin altında bir şey saklı aslında...
Durumu biraz açıklamaya çalışayım...
Bizim annemize olan sevgimiz; Annemizin bize olan sevgisini
ispatlamış olmasına dayanmıyor.Dayak yerken bile anne diye ağlayan
çocuklar da biliyoruz.Biz annemizden, babamızdan bizden geleceğimizde
oturacağımız evi almasını beklemiyoruz yada aldıkları taktirde onları gerçek
bir ebeveyn yerine koyacak durumda değiliz, işin aslı biz
annemizi,babamızı neden sevdiğimizi bilmiyoruz, çünkü gerçek sevgi
nedeni olmayan sevgidir...
Allah’ın kendini gizlemesinde,eşit olmamasının altında bir neden saklı...
çünkü;
Olamaz...
Allah’ın eşitliği bozduğu ilk an, kainatı yaratmak için kendinden
ayırdığı “nur”u yarattığı andı , bu durumda bile kendisi ile o “nur” arasında
bir eşitsizlik başlamıştı. bu durum gelecek adına yaşanacak bütün
eşitsizliklerin çıkış noktası...
O “nur”un yaratıldığı anda bizlerden biri çıkıpta "Allah’ım sen eşit değilsin"
dese haklıydı.
Çünkü Allah kendine eşit bir şey yaratamaz...
Dolayısıyla yaratılan herşeyin ona dönmedikçe eşit olması imkansızdır. Burda bazı ateist lerde bir miktar sevinç duygusu oluşabilir."aha yaratamıyo yaşadık... "
Allah’ın kendine eşit olanı ,ancak onun mekan ve zamanın üstünde
olan evrende olması gerekir fakat yaratılmanın başladığı anda zamanın
üstünde bir evren değil altında bir evrende kalır o yaratılan. Biz onlara
melekler diyoruz...
Bir ateist mantığıyla - Allah bir benzerine ol emrini vermiş olsa bile
zamanlı evrenin bir ilahı olurdu ,buda onun bir sonu olduğunu gösterir.Yani
Allah bir gün ortadan kaldırabileceği bir ilah yaratabilir sadece, ateistler çok
isterse.
Biri çıkıpta “nur” ve sen farklısınız Allah’ım sen daha güçlüsün
demesede; bunu “nur” söyleseydi aynısını söylerdi.Diğer bir hisside “nur”un
sahibinden ayrılmakla yaşadığı garipliktir ve buda, bu gün dünyadaki garip
hallerin temelidir, çıkış noktasıdır.Bir işin başlangıcına hakim olan hissin o
işin geneline hakim olduğuyla çok defa karşılaşmışınızıdır en bilindik örnek
olan : hayata ağlanarak başlanıp(doğum) sürekli mutluluk peşinde
koşmak...
mesela:
Neden dünyada açlık var fakirlik,hırsızlık,vs..
Allah neden bu gibi duygularla dünyayı donatmıştır ?
Allah’ın kendinden ayırıpta kainatı yarattığı “nur”da da bu his vardı
çünkü, sahibinden ayrı olmanın verdiği hüzün, dünyada ki hüzün dür...
Allah’ın yarattıkları tam olarak ona dönmedikçe bu hüznü hep taşır melek
olsun insan olsun.
Neden mi böyle
yapıyor...? çünkü
eşitlik olması için;
Yani...
-dünyadak herkesin mutlu olması -herkesin müslüman olması vs..
Evet, eşitlik olması durumu insanlıktan önce bir ana gider mesela
melekler le başlardı vede insan yaratılmadan da biterdi ... herşeyi bir
birbirine eşit insan , dünyada ki 1 tane insandır çünkü farklı insanlar
birbirine hiç bir zaman eşit olamazlar. mesela nasıl ?
-Allah’ım o benden daha güzel -Allah’ım benden daha yakışıklı -
benden daha zengin -benden daha inançlı -benden daha uzun -
benden daha iyi yerde yaşıyor -benden daha güçlü -benden daha
insancıl vs.
Kişi "Allah’ım eşit ol ve bu eşitsizlikleri ortadan kaldır..." derdi. burda
beklenen Allah’ın eşit bir kainat yaratmasıdır fakat;
melekler le insanlar eşit değildir ki o zaman biri birbirne dönüşmek
zorunda... -hadi melekleri silelim kainattan eşitlik olsun.
-farklı proton ve nötronlara sahip çekirdği olan atomları ne yapıcaz ?
Onlarıda eşitleyip big bang’a mi dönsek acaba?
Evet yaptığımız bu beyin fırtınasında Allahda eşit olma adına bir
şeyler başladı ama ortada insan kalmadı o zaman big bang enerjisine
gidelim ,muhtemelen o enerji Allah’ın yarattığı en büyük enerji olmasa
gerek bir eşitlik talebinde bulunacaktır.
şunu diyebilir:
“Allah’ım benden bir kainat yaratmamı bekliyorsun ama senin kadar güçlü
değilim muhtemelen yapamayacağım , bana eşit bir Allah olduğunu göster
ve gücünü benle eşitle yada benden mantıklı bir kainat oluşturmamı
bekleme eşit davranmıyorsun sen...”
Yani anlatılmak istenen şey şu dur ki Allah aslında o anda bile eşit değil....
Çünkü eşit olduğu durum için zaman denilen bir kavram yok ta o yüzden...
siz bir hükümet başkanı olun vede hiç şikayet gelmesin
bir okul müdürü olun vede herkes eşit eğitim alsın
bir baba olun vede hiç bir çocuğunuzun bir birinden farklı bir anı olmasın
bir belediye başkanı olun hep sevilin ömrünüz başkanlıkta geçsin
bir takım kurun vede sizi sevmeyen hiç bir taraftar kalmasın... iyi olmak ayrı bir şeydir, aklen, birine yaptığımı herkese yapıcam demekte..
belki ben insan olarak bunu başaramayabilirim ama Allah başarmalıydı
diyebilirsiniz, çok haklısınız...
Afrikada bir deri bir kemik kalmış insanları, çocukları görünce insan bunu
demeden edemiyor
Peki eşitsizlik gibi görünen bu durum Allah’ın eşit olmadığının ispatımıdır ?
Allah’ın ilk yarattığı kendine eşit değildi bu doğru, ordan yaratılan her şeyde
de bu orataya çıkar ki oda doğru,
fakat;
insan aklının düştüğü bir yanılgı var... ne midir:
bir örnek vereyim;
bir yerde belediye başkanısınız.. kadronuzda bir çöpçü birde zabıta aldınız,
vede herbirine farklı birer maaş bağladınız, esnafın ruhsat ile ilgili bir
problemi oldu diyelim
bu işin yapılmaması durumunda kalkıpta çöpçüye hesap soracak değilsiniz.
fakat eşit değildiniz yaptığınız işte çünkü farklı işlere aldınız vede farklı
maaşlar bağladınız siz eşitliği şöyle sağlıyorsunuz;
kime hangi görevi verdiğnizin farkındasınız dolayısıyla kime hangi
sebepten dolayı ceza vermeniz gerektiğini de biliyorsunuz.Çöpçü üstüne
vazife olmayan işten dolayı ceza almıyor... vede çöpleri topladığı sürecede
maaşını alıyor...
Allah’ın yarattığı bu dünya da aslında onunla alakalı bir sürü, onu orataya koyan deliller vardır.Adalet te böyledir ve genelde biz bizden adaletsiz bir Allah olacak zannederiz hep... aslında düşünemediğimiz içindir...
belki bu -çöpçü,zabıta- olayını Allah’ın eşitliğiyle bağdaştıramamış
olabilirsiniz.
biraz daha genişleteyim:
çöpçü:bir dine mensub kişi
zabıta:farklı bir dine mensub yada inanmayan kişi Belediye başkanı:İlah
Olmuş olsun. ve sorgu zamanı... çöpçü de sıra... soruluyor ..
-neden;
*Beldenin düzeni ve esenliği ile ilgili görevleri
*İmar ile ilgili görevleri
*Sağlık ile ilgili görevleri
*Trafikle ilgili görevleri
*Yardım görevleri
yerine getirmedin ?
diye sorucak zannediyorsunuz dimi Allah’ı. ama sormayacak...
Çünkü Allah zabıtanın görevlerini çöpçüye soracak kadar ne yaptığını
bilmez bir Allah değildir...
gelelim burda kafalara takılan en önemli çelişkiye;
zabıta çöpçüyü zabıta olmaya ikna eder,,
çöpçüde derki "benim çöpçü olarak ölmeyeceğimi nerden biliyon"
bende burda araya girip çöpçüye soruyorum...
sen çöpçü olarak ölüceğini nerden biliyorsun
yani;
belki kaderimde ateist olmak yazılıdır düşüncesi yanlıştır yarınını bilmiyorken kaderini ne zaman gördün de geleceğine kota koydun,
ayrıca Allah değiştirebilir bir kader yaratmıştır,
kader Allah’ın bir yazısıdır fakat Allah’ı kısıtlayan bir yazı değildir.
Allah geleceği kadere bakarak tayin etmiyor ki.Kader bir açıdan Allah’ın
herşeyi farkında oluşudur. dolayısıyla kader değişince Allah bilinçsizliğe
düşmüş demek yanlış olur.
olsa olsa senin bilincin artmış olur, onun kaderden öte değişmeyenide
vardır. -hayat, Allah’ın vede senin isteklerinden toplamından oluşur.
-Eğerki onun isteği ağırlık kazanmışta seni yanlış yola götürmüşse,sana hata atfederek kendini yargılayacak bir Allah değildir.
-Ama biz onun isteiğinin ağırlık kazanıp kazanmadığını bilemeyiz.
-Dolayısıyla yüzde yüz yönetiliyorum deyip yola çıksan belki yüzde 10 sana
ait olan la bitirdiğin hayatın yüzde 10 luk bir cezası olacaktır.
-Böyle hayatını sonlandıran bir insanın şizofren olması mümkündür mesela,
çünkü ona iradenin çok fazla verilmediği ortada demek ki kader onda
baskın durumdadır.
Allah yaratmada eşit değil evet...
Ama onu eşitlemenin yolu, farklılıkların farkında olmaktan geçiyor ve Allah
bunların farkında evet Allah eşit değil vede bu inanılmaz bir söylem değil
etrafa baktığımızda bunu anlıyoruz.
bu yüzden herkes
müslüman değil hristiyan
değil yahudi değil
hatta ilahi olmayan dinler var
din olmayan inanışlar var satanizm gibi
yada ateizm gibi
peki Allah’ın “Sübhan” sıfatı burda kafaları karıştırmıyormu; bir manada
Allah eşittir de demektir çünkü “Sübhan” temelde 2 manası vardır;
1-Allah kusursuzdur
2-Allah’ım seni tesbih ederim (seni anarım,seni söylerim,her yerde senin
kusursuzluğun var bunu söylerim)
1.maddeden Allah’ın eşit olması gerektiği çıkartılıyor.
peki Allah neden eşit değil ozaman?
çünkü eşitsizliği üzerine kurulan bütün düşünceler dünya hayatı içinde
ondan...
fakat hayat dünyayla kısıtlı değil, kendi yarattığı eşitsizlikleri büyük ölçüde
giderecek.kullarının oluşturduğu eşitsizlikerse "kader - iradei cüzziye”
birlikteliğinde ne kadar değer taşıyorsa okadar miktarda ceza ile
cezalandırılcak, pozitif manada da bu böyledir,çok zengin biri olarak
yaptığınız bir iyilik, takdiri ilahide olabilir
-Allah yarattığı bütün hayat içinde sübhan(eşit,kusursuz)dır, tek biri için
değil ...
-bir annenin evladına tokat atması onu sevmediğini göstermez,sevgi kusurlu değildir, belki seven,sevilen ler olabilir.
-Allah nasılki yaratılmışların yavrularına bir tatlılık vermişse,insaniyetide o
tatlılıkla birlikte içlerine vermiştir.
son olarak: bir budist büyük ihtimalle islamiyeti bulamayacaktır ama aradığı insanlığı daima içinde bulacaktır ve kendisini kötülüklerden alıkoyan şeyde o insanlığı olacaktır...
Allah ta aslında bunu değerlendiriyor diyebiliriz kısacası...
Onun kaderini, ataları gibi, o topraklarda can veren bir budist olarak kılmışsa eğer; karşısına çıktığı zaman, islamın gereklilikleriyle onu sorgulamayacaktır yada bu konuyla alakalı olarak vereceği ceza bir müslümana vereceği cezadan çok çok az olacaktır bunun sebebide o budistin, dinler üzerinde araştırma yapma hakkı varken bunu yapmamış olması olabilir yani Allah, ona din indirmemekle bir eşitsizlik yapmıyor aslında.Eşit yaratılması mümkün olmayan bir evren de, eşit olmayan kullarına uygun şekilde cezalar,mükafatlar vererek eşitliği sağlıyor.
Bu budist Türkiyede olsaydı islamla hergün çok kere karşı karşıya
olacağı için onu görmezden gelişide zor olacaktı ve sorumluluğu arttığı için
alacağı cezada artacaktı.Eğerki Allah ona müslüman olması için, içinde bir
meğil yaratmışsa vede sırf inat uğruna yada keyfine öyle davranıyorsa işte
ozaman ona tanıdığı farklılığı ortadan kaldıracak ve bir müslümanın namaz
kılmadığı andaki cezasını onada verecektir ,hatta inatla münafıklığa gittiği
için cezası daha da arttılıacaktır... burda akla şöyle bir soru gelebilir:
Ozaman bir müslüman da italya ya gitse, orda hrsitiyan çok diye vede
onların inanışlarına uymadığı için günahkar sayılmazmı yani sorulan soru
şu :
“kim demiş bu inanışların en doğrusu islamdır diye... ” bunu söyleyen
müslümanlardır
Allah onu herkese nasib etmediği için herkesin onu en doğru olarak kabul
etmesi zaten mümkün değildir diğer gelicek bir soru ise:
"peki müslüman olmayan onun en doğru olduğunu anlayamazmı?"
olucak tabiki...
Burda görev müslümanlara düşmektedir işte bu kendilğinden
anlaşılacak bir şey olsa Allah Peygamberimizi göndermezdi... Dolayısıyla
bir ateistin bir müslüman üzerinde hakkı vardır, ve işte müslümanlar da o
sorumlulukların farkında oldukları için çaba gösterirler bu ortak bir yoldur ve
hoş görü üzerine kuruludur hüküm kalpte geçerlidir,kırılarak geçersiz kılınan
bir kalpte hükümde geçerli olmaz.
Sonuç olarak islamın doğruluğunu ortaya koysak bile onu yaşatması
var kimseyide bir şey yaşamaya zorlayamayacağımız için islamla birlikte
başka bir derdimizin,beklentimizin,hissimizin olduğu ortada
Buda belki kalplerin Allah’la olmasının verdiği mutluluk tur...
Sonsöz
Bir taraftan bakınca öteki taraf haksız fakat öteki taraftan bakınca bu seferde onların öteki tarafı olan bu taraf haksız... Hak nedir ? -Gerçek , doğru , aitlik ? Belki burda bir sorun vardır... Hayatta bu taraftar tutum hep var ve acaba biz gerçekten yaptığımız seçimlerde hakkımı seçiyoruz yoksa kendimizi içinde bulduğumuz gurubun doğrularını savunmayamı itiyoruz ? Yani iyi polis – kötü polis ten kötü olan , gerçekten kötü duyguları barındıran birisimi ? Hiç sanmıyorum... Önce bir şapkayı öne koyalım... Bir ön değerlendirme... Bilmediğimiz vede kolay kolay bilemeyeceğimiz şeylerden biride sağlıklıyken hastalığın nasıl bir şey olduğudur... İşte bu bilinmezlik içinde karşı takımın elini sıkmayı değilde kurşun sıkmayı makul görmüşüz...! Aydınlanma istiyor tabi bu durum haliyle kolay değil e tabi birazda mutluluktan alır,azaltıcı etkisi vardır... Kendine sakladığın enerjiyi empati uğruna karşı tarafa harcamak her baba yiğidin harcı değildir... Bunun dışında Taraftarlığın sosyolojik , psikolojik , gıcıklık olsun diye , kolaylık olsun diye gibi seçenekleride var tabi...Sağa göre sol, sola göre de sağ mantıksız... Benim fikrim se; bu hayatta oluşmuş , gelişmiş vede çevre toplamış bütün fikir ve akımlar konuşulmaya ve değerlendirmeye değer konulardır çünkü en başında Yaratıcı onlara bir ortam sunmuştur ben aksini yapamam... Yaratıcı demişken ateist ağarlıklı ortamda birden “oda kim ki ?” gibi bir tepkiyle karşılaşmamak mümkün değil doğrusu Cevabıysa: Ben de bilmiyorum... Ama inanmak zorundayım... Çünkü aksini yaptığım zaman işlerim yolunda gitmiyor , ayrıca kimi kimi zamanlarda da varlığından bihaber olduğum bu Yaratıcının var olduğuna dair hisler de kalbimde oluşuyor.. Ben uydurmuyorum bu hisleri... Ama hiç kale almadığım zamanları hatırlıyorumda o zaman bana Yaratıcı dediklerinde ki tavırlarıma bakıyorumda , o zaman ki ben le şimdi ki ben aynı değilim... O zaman ki ben dövüş sanatlarını bilmeden Bruce Lee de kimmiş çıksında karşıma alsın boyunun ölçüsünü diyecek kafada biriymişim.... O yüzden inanmayan birine Allah’ı anlatmanın ne demek olduğunu bilen biriyim.... Hani sevgilin olmazda aşıkları görürsün denizkenarında , konuşmalarınıda duyarsın bazen , toplasan toplasan doğru dürüst anlamlı bir şey çıkmaz ya , İşte aşkın farklı bir dili , dünyası , iletişim biçimi olduğu gibi ve sen onu hiç yaşamamışsan bunu hiç anlamayan gözlerle onları gördüğün gibi görürsün O zamanki hallerimi hatırlıyorumda çok sorular vardı... Çelişkiler, haksızlıklar... Bütün bunların dışında Allah’ın olduğunuda hissetmiyordum... Fakat yoktur deyipte arkamı dönüp yatmadım...Oldurmaya çalıştım... Çok fazla şey anlatmadan diyebilirimki , o zamanlar gülerek baktığım şeyler şu an öyle gülünç gelmiyor bana... Vede ayrıca diyebilirmki Allah’ı ararken yaptığım şeylerin nerdeyse tamama yakını şirkmiş.... Yani oturupta burdan Allah şunu yapabilirmi, yapamazmı, yapmalı deyince... Gün geliyor sen çok fazla oluyorsun ama durumuna da giriyor insan... En doğrusu kocaman bir kainatta senin ne kadar hacme sahip olduğunu iyice bilmek, O zaman kime kafa tuttuğunu anlarsın...