24
Özel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi Özel İstanbul Fen Lisesi Aylık Kültür ve Sanat e-Dergisi Nisan 2013 Sayı:2 “Faziletli nesiller yetiştirir...” Çanakkale Zaferi’nin 98. Yılında Sefer Ekşi Kültür ve Sanat Ödülleri Sahiplerine Verildi TÜBİTAK Özel İstanbul Fen Lisesi TÜBİTAK Temel Fizik Dalında Asya Bölge 1. si Oldu

İlim ve fazilet

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İlim ve fazilet

Citation preview

Page 1: İlim ve fazilet

fazilet Özel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi

Özel İstanbul Fen Lisesi Aylık Kültür ve Sanat e-Dergisi

Nisan 2013 Sayı:2

“Faziletli nesiller yetiştirir...”

Çanakkale Zaferi’nin 98. YılındaSefer Ekşi Kültür ve Sanat Ödülleri Sahiplerine Verildi

TÜBİTAK

Özel İstanbul Fen Lisesi TÜBİTAK Temel Fizik Dalında

Asya Bölge 1. si Oldu

Page 2: İlim ve fazilet

Öz

el

Üsk

üd

ar

Ba

ğla

rba

şı A

na

do

lu L

ise

si

- Ö

ze

l İs

tan

bu

l F

en

Lis

esi

A

ylı

k K

ült

ür

ve

Sa

na

t e

-De

rgis

i İlim ve Fazilet Vakfı Eğitim KurumlarıBaşkan ve Kurucu Temsilcisi

Mahmut EKŞİ

Genel MüdürVeli ŞİRİN

SahibiÖzel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi ve

Özel İstanbul Fen Lisesi AdınaHasan ÜNALDI

Sorumlu YönetmenTahir YÜKSEL

Yayın KuruluHasan ÜNALDI - Müdür

Tahir YÜKSEL – Edebiyat ÖğretmeniBilal Murat ÖZPOLAT – Edebiyat Öğretmeni

Hamideddin İÇLİ – Edebiyat ÖğretmeniGizem AKAY – Edebiyat Öğretmeni

A.Talha BOYALIK – Din Kültürü ÖğretmeniM. Şeref GÜNAYDIN – Coğrafya Öğretmeni

Hasan ATAY – Tarih ÖğretmeniMurat ÖZSOY – Felsefe Öğretmeni

Betül YEREBAKAN – Rehberlik Öğretmeniİlayda KOÇ – Özel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi Öğrenci Temsilcisi

Sevde ÖZELLİ – Özel İstanbul Fen Lisesi Öğrenci Temsilcisi

Grafik - TasarımGülşah ATALAY

İletişimwww.ilimfaziletvakfi.org.tr

e-posta: [email protected]

Nisan 2013 Sayı: 2

2

fazilet

Page 3: İlim ve fazilet

fazilet

BU SAYIDAYIL 1 / SAYI 2 / NİSAN 2013

3

Yayınlarımız ..................................................................................................................................................... 4

Okulumuzu Tanıyalım / Hasan ÜNALDI ....................................................................................................... 5

Okulumuzu Tanıyalım / Abdullah YAZICI .................................................................................................... 6

Başarılı Öğrencilerimiz ................................................................................................................................... 7

Üsküdar / Buğra TOPÇU - Sinan KALYONCU .............................................................................................. 8

Ayrılık Çeşmesi - Hezarfen Ahmet Çelebi / Zübeyde ORHAN ...................................................................... 9

Sefer EKŞİ Kültür ve Sanat Ödülleri ............................................................................................................... 10

Şiir ve Öyküler .................................................................................................................................................. 11

Özel İstanbul Fen Lisesi Tübitak Temel Fizik Dalında Asya Bölge 1.si Oldu ................................................. 12

Yüreğim Rumeli’de Kaldı .................................................................................................................................. 14

Balkan Göçleri .................................................................................................................................................. 15

Değerler Eğitimi / Vatan Sevgisi ...................................................................................................................... 16

Değerlerimiz / İslam Ahlakı ............................................................................................................................. 17

Şiir ve Öyküler .................................................................................................................................................. 18

Bir (Öykü) ......................................................................................................................................................... 19

2012-2013 Öğretim Yılı - 2. Sömestride Okunacak Kitaplar ........................................................................... 20

“Diriliş” / Uygulamalı Tarih Dersi ................................................................................................................... 23

Page 4: İlim ve fazilet

YENI .

YAYINLARIMIZ

“(...) Fazilet Eiğitim Kurumları olarak, Çanakka-le Destanı adlı inceleme kitabımızdan sonra, Sefer Ekşi adına Çanakkale Savaşı konulu öykü yarışması düzenle-dik. Yarışmaya değişik yerlerden, değişik mesleklerden katılımcıların gönderdiği yüzlerce öykü katıldı. Bu kitapta yer alan öyküler, yarışmaya katılanla-rın küçük bir bölümü. Kitaptaki öyküleri okurken kimi zaman gözlerinizin yaşardığını, kimi zaman içinizin acı-dığını hissedeceksiniz. Çünkü bu öykülerde anlatılanlara yabancı değilsiniz: Her ailenin geçmişinde, bu kitapta anlatılanların benzerini yaşayan bir ya da birkaç vatan evladı çıkmıştır. O kahramanları şükranla yadediyor, Fa-zilet Eğitim Kurumları olarak en temel görevimizin milli kültürümüzü yaşatmak olduğunun bilincini taşıyoruz.”

Mahmut EKŞİ

İlim ve Fazilet Vakfı Başkanı Fazilet Eğitim Kurumları Kurucu Temsilcisi

BİR HİLAL UĞRUNA (Öyküler)

4

Page 5: İlim ve fazilet

Okulumuzu Tanıyalım

ÖZEL ÜSKÜDAR BAĞLARBAŞI ANADOLU LİSESİ MÜDÜRÜ

Osmaniye’de doğdu (1959). İlk, orta, lise öğre-

nimini Osmaniye’de tamamladı. Çukurova Üniversi-

tesi Mühendislik Fakültesi Meslek Yüksek Okulu’na

girdi (1976). Öğretmenlik sevdası ağır bastığı için

bir yıl sonra Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü’ne

girdi (1977). Bu okuldan Türkçe Öğretmeni olarak

mezun oldu (1980).

Adapazarı’nda öğretmenliğe başladı (1982).

Bu ilimizde beş yıl öğretmenlik yaptıktan sonra

Kahramanmaraş’a tayini çıktı (1987). Kahraman-

maraş’ta devlet okulundaki görevinden istifa ede-

rek Kahramanmaraş Özel Doğu Akdeniz Koleji’nde

Hasan Ünaldı

öğretmenliğe başladı

(1990).

Bu okulda iki

yıl çalıştıktan son-

ra İstanbul’a yelken

açıp İlim ve Fazilet Vak-fı Okullarında Müdür Yardımcısı olarak göreve

başladı (1992).

Özel İstanbul Fen Lisesi’nin kuruluşundan

itibaren (1993) 10 yıl süreyle Müdür Yardımcılı-

ğı ve Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği yaptı.

2003 Yılı Ağustos ayında Özel İstanbul Fen Lisesi

Müdürlüğü’ne atandı.

Halen bu görevi sürdürmekte olan Hasan

ÜNALDI, evli ve iki çocuk babasıdır.

5

Page 6: İlim ve fazilet

Okulumuzu Tanıyalım

Abdullah YAZICI

İlim ve Fazilet Vakfı

Eski Başkanı

Trabzon’un Of ilçesi, Uğurlu

Kasabası’nda 1931 yılında dünyaya

gelen Abdullah Yazıcı, İlköğreni-

mini Uğurlu İlkokulu’nda yapmış-

tır.

Daha sonra aynı yerde bu-

lunan medreseye intisab ederek

Büyük Alim Muhterem Mehmet

Rüştü Aşıkkutlu Hocaefendi’nin

Rahle-i Tedrisinde 13 yıl süreyle

İslami ilimler tahsil ederek 1951

yılında mezun olmuştur.

1954 yılında askerlik hizmetini

yaptıktan sonra İstanbul’a yerle-

şerek tahsiline devam etmiştir.

İstanbul’un tanınmış büyük alim-

lerinden çeşitli branşlarda ders-

ler almış, İslami ilimlerde ihtisas

yapmış ve çeşitli dini görevlerde bulunmuştur.

1958 yılında Üsküdar Müftü Yardımcılığı, 1962 yılında ise Üsküdar Müftüsü olarak 15 yıl

süre ile görev yapmıştır. Ayrıca 10 yıl süreyle İstanbul Merkez Vaizliği görevini yürüten Ab-

dullah Yazıcı, 1983 yılında kendi isteği ile emekli olmuştur.

Eğitim ve öğretime büyük önem veren Abdullah Yazıcı bu düşünceden hareketle 1972 yılın-

da eğitim amaçlı İlim ve Fazilet Vakfı’nı kurmuştur. Bu vakfın kurucu temsilciliğinde çeşitlitarihlerde ‘Özel Fazilet Eğitim Kurumları’nı açmıştır.

Vakıf Mütevelli Heyeti Başkanlığı ve Eğitim Kurumları kurucu temsilciliğini yürüten

Abdullah Yazıcı 28.09.2002 tarihinde vefat etmiştir.6

Page 7: İlim ve fazilet

ÖZEL ÜSKÜDAR BAgLARBAsI ANADOLU LISESI VE

ÖZEL ISTANBUL FEN LISESI’NDEÖDÜL HEYECANI

.- . .

. . .

Özel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi ve Özel İstanbul Fen Lisesi tarafından, öğrencilerine derslerindeki başarısı, okul içindeki ve dışındaki erdemli davranışları, ödevlerini zamanında ve özen-li hazırlamaları ve arkadaşları, öğretmenleri ile diğer insanlarla olan ilişkileri göz önünde tutularak, düzenlenen törenle faziletli öğrencilere ödüller verildi.

ÖZEL ÜSKÜDAR BAĞLARBAŞI ANADOLU LİSESİ’NDEN

. İkra Ercanlı (9-B) 9. sınıflar birincisi,

. Ezginur Avcı (10-A) 10. sınıflar birincisi,

. İlayda Koç (11-A) 11. sınıflar birincisi,

. Rümeysa Elöz (12-A) 12. sınıflar birincisi,

. Mesude Gülnar (12-B) deneme sınavı birincisi,

. Zeynep Büşra Karakış (9-A) düzenli ödev yaptığı için,

. Şerifhan Sırt (9-B) derslerde gösterdiği atılım için,

. Zübeyde Orhan (10-C) ödevlerini düzenli yaptığı için,

. İbrahim İskit (11-B) derslerde gösterdiği atılım için,

ödüle layık görülmüştür.

Düzenlenen ödül töreninde;

ÖZEL İSTANBUL FEN LİSESİ’NDEN

Ali Osman Ketenci (9-B) 9. sınıflar birincisi,

Adem Atma (10-B) 10. sınıflar birincisi,

Tarık Dinçer (11-A) 11. sınıflar birincisi,

Ahmet Naim Namlı -12 sınıflar birincisi ve deneme sınavı birincisi,

Dilber Kaya (11-B) derslerde gösterdiği atılım için,

Meryemnur Ekşi (11-A) derslerde gösterdiği atılım için,

Melih Balçın (9-A) derslerde gösterdiği atılım için,

İsa Melik Avcı (9-A) derslerde gösterdiği atılım için;

7

Page 8: İlim ve fazilet

8

ÜSKÜDAR

Üsküdar, İstanbul’un Anadolu Yakası’nın bir ilçesidir. Üsküdar İlçesi, kuzeyde Beykoz, kuzeydoğuda Ümra-

niye, doğuda Ataşehir, güneyde Kadıköy ilçeleri ve batıda İstanbul Boğazıyla çevrilidir. İlçenin nüfusu, 2012 genel nüfus sayımında yak-laşık 535.916 kişi olarak tespit edilmiştir. 33 mahalleden oluşmakta olup, köy yerleşimi yoktur. 1926 yılına kadar il statüsünde olan Üsküdar aynı yıl yapılan yasal düzen-lemeyle ilçe statüsüne getirilip İstanbul’a bağlanmıştır. 1930’da Kadıköy ve Beykoz, 1987’de Ümraniye’nin Üsküdar’dan ayrılarak ilçe olmaları, 2008’de de Ör-nek, Esatpaşa ve Fetih mahallelerinin Ataşehir ilçesine bağlanmasıyla bugünkü sınırlarına ulaşmıştır. İlçe toprakları İstanbul Boğazı kıyı-larının güneydoğusunda kabaca kuzey-güney doğrul-tusunda uzanır. Bu toprakların genel eğimi doğu kesimde, Kocaeli Yarımadası’nın iç bölümlerine, güney kesimde Marmara Denizi kıyısına, batı kesimde ise İstanbul Boğazı kıyısına doğrudur. Orta kesimde kabaca kuzeydoğu-gü-neybatı doğrultusunda uzanan bir sırt yer alır. Bu sırt gü-ney kesimdeki Büyük Çamlıca Tepesi’nde 268 m yüksekliğe erişir. Büyük Çamlıca Tepesi, Üsküdar İlçesi’nin en yüksek noktasıdır. Öbür önemli yükselti 227 m.’lik Küçük Çamlıca Tepesi’dir. Üsküdar İlçesi’nde başlıca akarsu, Küçüksu Dere-si’nin başlangıç kollarıdır. Beylerbeyi’nden denize dökülen İstavroz deresi Kısıklı eteklerinden çıkarak akar ancak son yıllarda bu derenin üstü bir çok yerde kapatılmıştır. İstan-bul İli’nde koruların azımsanmayacak kadar yer kapladığı ilçelerden biri de Üsküdar’dır. İstanbul Boğazı’na olan sahil uzunluğu 12 km.’dir.

Mihrimah Camii (İskele Camii) Mihrimah Camii, veya İskele Camii, İstanbul’un Üsküdarİlçesi’nde meydanda bulunan Mimar Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan kızı Mih-rimah Sultan için yaptığı camidir. Sinan’ın erken dönem eserlerindendir. Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’ne doğru Nisan ve Mayıs aylarında Bayezid yangın kulesinden veya o bölgedeki yüksek bir noktadan bakıldığında; sabah gün-

doğumunda İskele Camii’nin iki minaresi arasından güneşin doğuşu ve akşam

gün batımında ise ayın doğuşu izlenebilmektedir.

Kız Kulesi Kız Kulesi, hakkın-da çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul

Boğazı’nın Marmara Denizi’ne yakın kıs-

mında, Salacak açıkla-rında yer alan küçük adacık

üzerinde inşa edilmiş yapıdır. Üsküdar’ın sembolü haline gelen

kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir.

Eski Valide Camii Eski Valide Camii ve Külliyesi (müftülük kayıtlarına göre Atik Valide Camii) İstanbul’un Üsküdar ilçesinde II. Selim’in eşi, III. Murat’ın ise annesi Afife Nur-Bânû Valide Sultan tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış olan camii ve külliyedir. Yapılış tarihi 1583’tür. Külliye, cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, kervansaray, hamam, darülkurra, darüşşifa’dan oluşur. Caminin kubbesi altı dayanak üstündedir. İki yanın-dan ikişer yarım kubbeyle çevrelenmiştir. Mihrab tarafın-daki çiniler, İznik çinilerinin en güzel örneklerindendir.

Buğra Topçu – Sinan KalyoncuÖzel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi / 10 -C

Page 9: İlim ve fazilet

Kadıköy’de Ayrılıklara Tanık Bir Çeşme:

AYRILIK ÇEŞMESİ

9

Zübeyde Orhan Özel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi /10-C

Kadıköy’ün İbrahim Ağa Mahallesi’nde bulunan bu çeşmenin tarihi pek bilinmese de Bizans’a kadar dayandı-ğına dair veriler vardır. Bu çeşmeye ayrılık adını veren olay ilginçtir. Os-manlı zamanında Anadolu’ya sefere çıkacak olan ordu bu çeşmenin başına gelir ve çeşmenin etrafında kamp kurar. Bu kamp üç gün sürer ve Padişah’ın gelmesiyle ordu bura-dan harekete geçer. İşte bu üç gün burada bir hüzün var-dır. Askerlerin anaları, babaları, kardeşleri, eşleri, nişanlı-ları, sevdikleri buraya gelir ve belki son görüşüm edasıyla vedalaşılır, helalleşilir. İyi dilekler dilenir ve Allah’a ema-net edilir. İşte bu çeşme tanık olur bu hüzünlü anlara... Arkada kalanların iki gözü iki çeşmesi olur akar suları. Ayrılık Çeşmesi Bizans askerlerinin de seferden önceki son durağı olmuş, onların da ayrılıklarına tanıklık etmiş-tir. Bizans’ta başlayan bu “ayrılık” çeşmenin kaderi olmuş ve yıllar yılı ayrılıklara, aşklara, sevgilere tanıklık etmiştir. 2011 yılı itibariyle restorasyonu sürmektedir. Çeşmenin bilinen diğer adları ise Ahmet Ağa Çeşmesi ve Söğütlü Çeşme’dir.

Hezarfen Ahmet Celebi . Hazerfen Ahmet Çelebi, (d. 1609 - ö. 1640) kendi geliştirdiği takma kanatlarla uçmayı başaran ilk insandır, 17. yüzyılda Osmanlı’da yaşamış Türk bilginidir. 1623-1640 yılları arasında saltanat süren Sultan IV. Murat zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında, “Bin Fenli” anlamına gelen Hezarfen olarak anıldığı bilinmek-tedir. (Hezar, Farsça 1000 sayısını nitelemektedir.) İlk uçma denemelerinde, 10. yüzyıl Türk alimlerinden İsmail Cevheri’den ilham almıştır. Cevheri’nin bul-

gularını iyice inceleyen ve öğrenen Çelebi, kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Okmeydanı’nda deneyler yapmıştır. Ayrıca, Leonardo Da Vinci’nin uçma konusun-daki çalışmalarında kendinden çok önce bu konuda deneyler yapan İsmail Cevheri’den ilham aldığı sanılmaktadır. 1632 yılında lodoslu bir havada Galata Kulesi’nden kuş kanatlarına benzer bir araç takıp kendini boşluğa bırakan ve uçarak İstanbul Boğazı’nı geçip 3000 m. ötede Üsküdar’da Doğancılar’a inen Hezarfen Ahmet Çelebi, Türk havacılık tarihinin en kayda değer kişilerden birisidir. Bu uçuş hakkındaki belgeler şimdiye kadar sadece Evliya Çelebi’nin Seya-hatname’sindeki ifadesinden ibarettir.

Page 10: İlim ve fazilet

10

SEFER EKŞİ KÜLTÜR VE SANAT ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

İlim ve Fazilet Vakfı Eğitim Kurumları’nın düzenlediği Sefer Ekşi Kültür ve Sanat Ödülleri Çanakkale Savaşları konulu öykü yarışması sonuçlandı. 127 eserin katıldığı yarışmada 22 eser finale kaldı; ilk 10’a girenlere ödülleri 18 Mart 2013 günü yapılan törenle verildi. Törende ayrıca Çanakkale’de şehit düşen askerlerin ve zaferin anısına konuşmalar yapıldı ve öğrenciler tarafın-dan hazırlanan sahne gösterileri sergilendi.

İ lim ve Fazilet Vakfı Eğitim Kurumları’nın düzenle-diği Sefer Ekşi Kültür ve Sanat Ödülleri Çanakkale

Savaşları konulu öykü yarışmasına Türkiye’nin değişik yerlerinden ve Yurt dışından 127 eser katılmıştır.

Seçici Kurul’un belirlediği kurallar çerçevesinde ve isteği doğrultusunda eserlerin tamamı, Özel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi ve Özel İstanbul Fen Lisesi edebiyat öğretmenlerince ön elemeye tabi tutulmuş, ön eleme sonucu 22 eser finale kalmıştır.

Prof. Dr. Azmi Bilgin, Öğr. Gör. Nurettin Albay-rak, Edebiyatçı Yazar Bestami Yazgan, Edebiyatçı

Yazar Yusuf Dursun ve E. Öğr. Gör. Edebiyatçı Yazar Tahir Yük-sel, finale kalan eser-leri “konu özgünlüğü, kurgulama becerisi, Türk dilini kullanma becerisi ve yazım kural-larına uygun-luk” açısın-dan inceleyip

100 üzerinden puan vermişlerdir. 5 Seçici Kurul üyesi-nin verdiği puanların aritmetik ortalaması ile dereceye giren eserler belirlenmiştir.

Dereceye giren eserlerden birinciye 2.500, ikin-ciye 1.500, üçüncüye 1.000, iki adet mansiyon sahibi-ne 500’er lira, 6., 7., 8., 9. Ve 10. Ya “Jüri Özel Ödülü” verilmesi karalaştırılmıştır.

Ayrıca yarışmaya katılan ve yapılan değerlendirmede ilk 22 içine giren öyküler, “BİR HİLÂL UĞRUNA” adlı ki-tapta yayınlanmıştır. Kitap, ödül törenin yapıldığı 18 Mart 2013 Pazartesi günü okuyucuya tanıtılmıştır.

Ödüller, 18 Mart 2013 Pazartesi günü saat 14.30’da Fazilet Eğitim Kurumları’nın Üsküdar’daki yerleşkesinde düzenlenentörenle sahiplerine verilmiştir.Dereceye giren eserler şöyle sıralanmıştır:

Birinci: “Mey’in Sızısı” /Ercan Yalçın/Arnavutköy - İst

İkinci: “Aydınlık”/ Gülşah Atalay /Gaziosmanpaşa-İst

Üçüncü: “Vidalar, Tornavidalar”/ Hayati Ateş/ Manisa

Mansiyon: “Zehra” / Mesude Gülnar / Üsküdar-İst

Mansiyon: “Geçilmeyen Kale / Yunus Eşmeli / İstanbul

Jüri Özel Öd. : “Çanakkale’de Zaman” / Sedanur Daşdan /

Üsküdar-İst

Jüri Özel Öd. : “Mahşer” / Emin Topkaraoğlu / Beykoz-İst

Jüri Özel Öd.: “Halıdaki Tüfek” / Firidun Qurbansoy /

Azerbaycan

Jüri Özel Öd.: “Martılar” / Ahmet Naim Namlı / Üskü-

dar-İst

Jüri Özel Öd: “Mehmet Çavuş” / Sedef Yılmazer / Pendik-İst

Page 11: İlim ve fazilet

11

Savaş Değil, Destan Çanakkale

Mehmet, arkadaşlarının deyimiyle Kızıl Mehmet… Kızıl Mehmet 15

yaşında bir lise öğrencisiydi. Kızıl Mehmet’e saçlarının renginden ötürü Kızıl

Mehmet derlerdi. Okuldan sonra Eminönü’de babası Abdullah Bey’in şifaha-

nesinde çıraklık yapardı. Fakat yaşı dolayısıyla bu işi bırakıp İstanbul’da bir

eczane açmıştı. 1915 yılında Cihan Harbi devam ederken İtilaf Devletleri Çanakkale

Boğazı’nda Osmanlı’ya karşı savaş vermekteydi.

Seferberlik ilan edilmişti. Bu yüzden Abdullah Bey dükkanından

cepheye sürekli tıbbi malzeme gönderirdi. Bir gün bir grup asker dükkana

gelerek Abdullah Bey’in cephede doktorluk yapması için gelmesini istediler

fakat Abdullah Bey’in sağlık durumu pek iyi değildi.

Bu arada Mehmet atıldı:

- Ben giderim, bilgim var, dedi.

Babası: - Hayır, sen çok küçüksün. Hem orada bir işe yaramazsın, dedi.

Askerler: - Madem ki bilgisi var, cepheye sağlıkçı yaparız, dediler.

Mehmet’in istediği gerçek olmuştu. Belki savaşmayacaktı fakat onun

da bir katkısı olacaktı. Mehmet büyük bir gemi ile Çanakkale’ye getirilmişti.

Cepheye uzaktılar ama top sesleri duyulabiliyordu. Cephenin yakınlarında

çadırdan bir hastane kurulmuş, içinde de yüzlerce yaralı asker vardı. Kimi

askerler bir köşede yalnızca ölümü bekliyorlardı. Kimisi ise kopmuş kol ve

bacaklarıyla acı içinde çaresizce çırpınıyordu. Bu manzara önünde Mehmet

şoke olmuştu. Pişman değildi geldiğine fakat bu kadarını beklemiyordu.

Yunus Emre İnal

Özel İstanbul Fen Lisesi / 9-A

ÇANAKKALE

Çanakkale’de kaybettik onlarıAnaların büyük, dev evlatlarıNe şehitler verdikAnaların büyük, dev evlatlarıKüçüğüyle, büyüğüyleKadın, erkek demedenAilelerini bırakmışlardıLeylalarını, Ayşelerini ve daha birçok kişiyiEn sevdikleri evlatlarını

Şehit olmuşlardıEceli tatmışlardıHilal uğruna, özgürlük uğrunaİliklerine kadar dolduklarıTelaşı, korkuyu, endişeyiLinç edip atmışlardıEy büyük atalar, şehitler, evlatlarRuhunuza hamd olsunİçiniz rahat olsun.

Melih Balçın Özel İstanbul Fen Lisesi / 9-A

KINALI KUZULARBir avuç toprak için,Binlerce evlat feda olmuş.Anaların kınalı kuzuları, Allah için şehit olmuş

Çarpışırken Allah Allah sesleri,Herkes siper etmiş göğüsleri,Anaların kınalı kuzuları,Allah için şehit olmuş.Topla, tüfekle değil yürekle,En çok iman gücüyle,Anaların kınalı kuzuları,Allah için şehit olmuş.

Ahmet Haluk Uyanıkoğlu Özel İstanbul Fen Lisesi / 9-B

KIZKULESİ

Şu anda Kızkulesi’ndeyim,

Bir elimde kağıt, diğerinde kalem.

Döküyorum içimi ne var ne yoksa.

Martıların uzaktan gelen çığlıkları,

Yüzüme vuran deniz dalgası.

Şu anda Kızkulesi’ndeyim,

Zaman geçmek bilmiyor.

Güneş bir türlü doğmuyor.

Yıldızları izliyorum,Onları dinliyorum.

Şu anda Kızkulesi’ndeyim.

İstanbul bugün çok boş,

Sensiz her şey anlamsız.

Nefes alamıyorum,Kalbim duruyor, nabız yavaşlıyor.

Hakan Koçbıyıkoğlu

Özel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu Lisesi / 11-B

Çocuklarını yolladı analar cepheyeAnaların gözü yollarda kaldı günlerceNamus için, vatan için savaştılar günlerceAnaların gözü yollarda kaldı günlerceKale gibi yiğitler yığılıyordu yereKomutanların yardımına geldi peygamber meleklerleAnaların gözü yollarda kaldı günlerceLehimize bitirdik savaşı aslanlar gibiEbediyen 18 Mart’ta yaşatacağız sizi!

Yunus Kasap Özel İstanbul Fen Lisesi / 9-A

ÇANAKKALE

Page 12: İlim ve fazilet

ÖZEL İSTANBUL FEN LİSESİ

T Ü B İ TA KÖzel İstanbul Fen Lisesi

TÜBİTAK Temel Fizik DalındaAsya Bölge 1. si Oldu

Danışman Öğretmen

Necdet YAVUZ

Hazırlayan Öğrenciler

Tarık DİNÇER

Usame ÖZ

Einstein de Haas yöntemi ile ferromanyetik numunelerin g faktörlerinin bulunuşu

12

Page 13: İlim ve fazilet

13

Page 14: İlim ve fazilet

YÜREĞİM RUMELİ’DE KALDITanıkların Anlatımıyla

100. Yılında Balkan Savaşları ve

Göçlerin Acı Tarihi

Özel Istanbul Fen Lisesi

Sözlü Tarih Projesi .

Hazırlayanlar

Bilal EREN / 10-BHüseyin GEBECİK / 10-B

Proje Danışmanı

Ziynet BİLGİLİ

1912 Balkan Sa-vaşları’nın ardından Ana-vatan’a göç eden Rumeli göçmenleri göç sırasında yaşadıktan travmayı uzun süre üzerlerinden atama-mış, ilk nesil tamamen bu acı hatıralar ile yaşamıştır. Sonraki nesiller ise Ana-vatan’a tamamen uyum sağlamış, içlerinden başa-rılı iş ve devlet adamları çıkmıştır. Türkiye Cumhu-riyeti’nin kurucusu Musta-fa Kemal Atatürk ve birçok yakın silah ve politika ar-kadaşı Rumeli kökenlidir.

Rumeli’den yapılan göç sırasında yaşanan hazin durumlar bugün de ikinci ve üçüncü nesilde hala canlı tu-tulmakta, nesilden nesile aktarılmaktadır. Balkan Savaşları sırasında ve hemen sonrasında Balkanlar’da 600 bin civa-

rında Müslüman katledilmiş, 1 milyon civarmda Müslüman ise Anadolu’ya göç etmiştir. Geride kalan Müslüman nüfus yaklaşık 850 bin civarındadır. Rumeli’den yapılan büyük bölümü Balkan Savaşlan sırasmda yaşanan göçlerin tanıkları artık aramızda yoklar. Bu göç sırasında yaşanan acı hatıralar artık ikinci ve üçün-cü neslin hatıralarında yaşıyor. Bu çalışma işte bu hatıralara odaklanıyor. Görüşülen kişilerin aile belleklerinden yola çıkılarak Balkan Savaşları’yla başlayan ve fasdalarla yakın döneme kadar devam eden göçlerin yol açtığı acdan tanıkların anla-tımlarıyla gözler önüne seriyor.

14

“Yüreğim Rumeli’de Kaldı”Sözlü Tarih Çalışması

Kaynak Kişiler

Balkan Savaşları ve akabinde yaşanan süreçle ilgili Sözlü Tarih çalış-mamızda yararlanılacak kişilerin tespiti için öncelikle yakın çevremizde bulunan Balkan muhacirlerinin görüşlerine baş-vurduk. İstanbul’da faaliyetini sürdüren Rumeli ve Balkan Dernekleri Federasyo-nu da değerli anlatımlarıyla projeye katkı sağlayacak kişilerin tespiti konusunda bizlere çok yardımcı oldu. Bu çalışmanın ortaya çıkması için söyleşi yapılan kişiler aşağıda belirtilmiştir.

1. Remzi Şengül: Arnavut kökenli. Yurt Reklamcılık ve Baskı Tic. Limited Şirketi Genel Müdürü ve Esenler Rumeliler Sos-yal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Kurucu Üyesi.

2. Osman Bölükbaşı: Makedonya kökenli. Esenler Rume-lililer Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

3. Süheyl Çobanoğlu: Baba tarafı Bulgaristan-Plevne, anne tarafı Arnavutluk-İşkodra’dan. Emekli Albay ve Rumeli Bal-kan Federasyonu ikinci başkanı.

4. Melek Tabak: Bulgaristan kökenli. RUBASAM-Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde genel sekreter.

5. Birol Yılmazlar: Bulgaristan-Dimetoka kökenli. RUBA-SAM- Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi

6. Ufuk Süslü: Boşnak kökenli. İgman Dergisi Editörü ve Adana Boşnak Türkleri Kültür Derneği Başkan Yardımcısı.

7. Celal Akgüzel: Makedonya kökenli. Emekli tornacı

8. Necati Akgüzel: Makedonya-Manastır kökenli. BBC Türk-çe Dergisi editörü

9. Kemal Akgüzel: Arnavut kökenli. Kasap

10. Emel Balackhi Alef: Bulgaristan kökenli ve orada yaşıyor. Emekli anaokulu öğretmeni.

Page 15: İlim ve fazilet

Ülkemizde son yıllarda sözlü tarihle ilgili önemli gelişmeler olmaktadır. Tarih genellikle yazı, doküman, arşiv, belge kayıtlarına dayalı olarak icra edilen bir alan

olarak algılanmıştır. Bu sebeple uzun yıllar ülkemizde sözlü tarihe pek itibar edilmemiştir. Bununla birlikte sözlü tarihin önemi her geçen gün artmaktadır. Artık sözlü tarih, tarihi araştırmalarda önemli bir yöntem olarak kabul görmeye başlamıştır.

Bu çalışma Balkan Savaşlarıyla başlayan ve etki-leri günümüze kadar devam eden acılarla dolu sürecin tanıklıklarla ortaya konulmasına önemli katkılar sun-muştur.

Halen İstanbul’da aile kökleri Balkanlar’a daya-nan önemli bir nüfus bulunmaktadır. İstanbul’da yaşa-yan Balkan/Rumeli kökenli muhacirler bir şekilde terk edilmek zorunda kalınan topraklarla bağlarını kopar-mamaya çalışırken burada da kültürlerini yaşatmaya devam etmektedirler. Bu amaçla onlarca sivil toplum örgütü çatısı altında faaliyet göstermektedirler.

Balkan coğrafyası geçmişte olduğu gibi günü-müzde de bizim için büyük anlamlar ihtiva etmektedir.

Balkan Göçleri

15

Balkanlardaki kültürel ve tarihi mirasımız edi-lerek bir bilinç ve gelecek inşa edebilmemiz mümkün değildir. Balkan topraklarının her karışı Türk tarihi ve kültürünün izleriyle doludur. Bu nedenle halen Balkan ülkelerinde yaşayan Müslümanlarla ilişkilerimizin öne-mi büyüktür.

Balkan Savaşları’nın 100. yılı dolayısıyla gerçek-leştirdiğimiz bu proje Türkiye’de yaşayan Balkan mu-hacirleriyle doğrudan ilişki kurmamızı ve ilk ağızdan onların sorunlarım dinlememizi sağladı. Balkanlar’daki derin köklerimizin ortaya çıkarılması ve hali hazırdaki tarihi ve kültürel bağlarımızın sürdürülebilmesi için bu araştırma son derece önemli veriler sunmuştur.

Başta bizi bu araştırmaya teşvik eden TÜBİTAK olmak üzere; Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu Başkanı Özcan Pehlivanoğlu’na; araştırmamız boyunca

anlattıklarıyla projeye katkı sağlayan tüm Balkan mu-hacirlerine teşekkür ederiz.

Sonuç ve Değerlendirme

Page 16: İlim ve fazilet

Değerler Eğitimi

Vatan Sevgisi Vatan; Bir kimsenin doğup büyüdüğü; bir milletin hakim olarak üzerinde yaşadığı, barındığı, gerekirse uğ-runda canını vereceği toprak bütününe vatan denilmekte-dir. Vatan sevgisiyse Üzerinde doğup büyüdüğü ve hayatını geçirdiği bu topraklar için gerektiğinde hayatını feda edebilme, tüm sosyal ve ekonomik haklarından fera-gat edebilme duygusunu vatan sevgisi olarak tanımlayabi-liriz. Vatan sevgisi, en asil, en yüce sevgilerden biridir. Gerektiğinde vatan için savaşmakta vatan sevgisi-nin bir tezahürüdür. Bizler vatan uğrunda kanlarıyla des-tanlar yazan, şehitler ve gazilerle dolu bir milletin çocuk-larıyız. Ecdadımızın bu vatan topraklarını bizlere nasıl emanet ettiğinin bilinci içerisindeyiz. Vatan, uğrunda her fedakarlığı göstereceğimiz en değerli varlığımızdır. Türk Milleti’nin vatanına olan sevgisi ve bağlılığı tarihsel bir gerçektir ve milletimizi diğer milletler ara-sında üstün kılan en asil özelliklerden birisidir. Bununla birlikte her Türk, milletinin menfaatlerini kendi menfaat-lerinden, milletinin geleceğini kendi geleceğinden üstün tutan bir anlayışa, derin bir millet sevgisine sahiptir. Türklerin, diğer tüm milletlere örnek olması ge-reken vatan ve millet sevgisi, bize şanlı tarihimizin en önemli miraslarından birisidir. Vatan ve millet sevgisi, çok asil sevgilerdir ve Türk Milleti için kutsal değerlerdir.

ON BEŞ YILI KARŞILARKEN

Kim derdi yarılsın da nihayet yerin altı, Bir anda dirilsin de şu milyonla karaltı.

Topraklaşan ellerde birer meşale yansın. Kim der ki şu milyonla adam birden uyansın.

Kim derdi seher yıldızı doğsun da bir evden, Kaçsın da cehennemler o bir dalma alevden,

Canlansın ışık selleri olsun da o damla Beş devletin öldürdüğü devlet bir adamla.

Dünyaları bir fert evet oynattı yerinden, Sarsıldı demirler evet azmin demirinden.

Mazi yıkılıp gitti evet fesli, kafesli: Lâkin bugünün ey granit bünyeli nesli,

Gökten ne çıkar? Gök ha büyükmüş ha değilmiş, Sen alnını göster ne kadar yükselebilmiş.

Gökler çıkabildin, uçabildinse derindir, Tarihi kendin yazıyorsan, eserindir.

Asrın yaşamak hakkını vermez sana kimse; Sen asrını üstünde izin varsa benimse;

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır;Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Mithat Cemal KUNTAY

16

Page 17: İlim ve fazilet

17

Değerlerlerimiz

Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimi-ze göre Kur’an ahlakı ıle ahlaklanmış bir müslümanın başlıca üzellikleri şunlardır:

1 - Allah’ın birliğine ve O’ndan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Allah’tan getirdiği şeylerin hepsine kesin ve tereddütsüz bir şekilde inanır ve dili ile bunları ikrar eder, söyler. 2 - Allah’ın emreylediği ve Hazreti Mu-hammed (s.a.v.)’in de gösterdiği şekil üzere namazını kılar, orucunu tutar, zen-ginse malının zekatını verir, zenginse hac görevini yerine getirir. 3 - Yetimlere, yoksullara, muhtaçlara, yakınlarına, yolda kalmışlara malıyla, ca-nıyla gücü yettiği kadar seve seve yardım-da bulunur. 4 - Tehlikeli durumlarda asla sarsılmaz, gevşeklik göstermez, Allah’ a itimad eder. 5 - Felaketleri metanetle karşılar, bunları başarıyla atlatabilmek için bütün gücünü sarfeder ve nihayet çaresizliğe karşı sabır ve tahammül gösterir. Allah’tan ümidini kesmez. 6 - Ana ve babaya itaat eder, onların kalplerini kıracak en ufak söz ve işlerde bulunmaz. ‘7 - Verdiği sözü mutlaka yerine getirir. Her ne suretle olursa olsun, emanete hıya-net etmez. 8 - Üzerine aldığı her türlü vazifeyi en iyi şekilde yapmaya çalışır. 9 - Müslüman dünyanın en temiz insa-nıdır. Bedenini, üstünü, başını, oturup kalktığı yeri, yiyeceğini, giyeceğini, evini barkını, caddesini, sokağını tertemiz tutar; kafasını kötü fikirlerden, kalbini fena huylardan, dilini çirkin ve kaba sözlerden temizler. Cismen ve ruhen temizliği ile herkese örnek olmaya çalışır. 10 - Allah’ın ve Peygamberin emirlerine itaat eder ve ahlaki vazifelerini eksiksiz olarak yapar. 11 -. insanlar arasında fesat çıkarmaz, insanları birbirine düşürecek sözlerden ve işlerden sakınır. 12 - Kimsenin ayıplarını, gizli hallerini araştırmaz ve ortaya dökmez. Nefsini içkiden, kumardan, uzak ve pak tutar. Bil-mediği bir şey hakkında hüküm vermez. Başkalarına karşı kibirlenmez, büyüklük taslamaz.

13 - Kötülüğün, hayasızlığın her türlüsün-den, gizlisinden, açığından, büyüğünden küçüğünden sakınır. Halkın iyiliğine çalışır. 14 - Özü sözüne, sözü özüne uygun ve dosdoğru olur. Her nerede olursa olsun, kendi aleyhine bile olsa, hak ve adaletten ayrılmaz. 15 - Düşmanlarına karşı da adaleti, insafı

elden bırakmaz, onların düşmanlıkları dolayısıyla adaleti çiğnemez. 16 - Yalan söylemez, yalan yere yemin etmez, yalancı şahitlik yapmaz. Haksızlığa karşı nefret duyar. 17 - Alçak ve süfli arzulara uyarak doğru yoldan sapmaz, kötülerle düşüp kalkmaz. 18 - İsraftan ve cimrilikten sakınır. Ne eliyle, ne de diliyle hiçkimseyi incitmez. 19 - Komşularını çok sayar ve onları hiç-bir surette gücendirmez. 20 - Varlık zamanında da, darlık zamanın-da da başkalarına elinden geldiği kadar yardımda bulunur. 21 - Öfkelerini yenerek kusur ve kabahat-leri affeder, intikam sevdasına düşmez. 22 - Bir kötülük işlemek ister veya bir haksızlık yapacak olursa, hemen Allah’ı hatırlayarak O’ndan af ve mağfiret diler, yaptığına pişman olur. 23 - Her iyi işe arka çıkar, maddi ve ma-nevi yardımda bulunur. İnsanlara iyiliği tavsiye eder, fenalığa ve zulme asla yar-dımcı olmaz. Kötüleri korumaz ve herkesi kötülükten çevirmeye çalışır. 24 - Dargınları barıştırmak için çalışmayı vazife bilir, kin gütmez, kimseye haset etmez, herkese faydalı insan olmaya özen gösterir. 25 - Kim söylerse söylesin hakkı kabul eder, ilim ve hüneri, hikmet ve hakika-ti nerede bulursa alır ve bunda taassup göstermez. 26 - Müslüman tembel değildir. Hiç öl-meyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışır. Her iki vazifesini de eksiksiz yapar. 27 - Allah yolunda, millet ve memleket uğrunda elinden gelen fedakarlıktan, yeri-ne göre canını feda etmekten çekinmez.

28 - Yapacağı bir işin enini, boyunu dü-şünmeden hatıra gelir gelmez yapmaya kalkışmaz, ibadetinde acele ederek eksik bırakmaz, hayırlı işlerde geriye kalmayıp daima ileri koşar. 29 - Müslümanların derdini kendine dert edinir ve onların iyiliğine çalışır. Hastala-rını arayıp sorar, sıkıntılarını gidermeye özen gösterir, cenazelerine gider, ken-disinden büyük olanları, hele ihtiyarları sayar, küçüklere acır ve her canlıya karşı şefkatli olur, azamet ve kibir göstermez. 30 - Bütün müminleri kardeş bilir ve başkalarının hayatlarını, haklarını kendi-sininki gibi muhterem tutar. 31 - Kimse ile alay etmez. Başkalarına kötü lakap takmaz. Dilini gıybetten, iftira etmekten, yalan söylemekten ve her türlü kaba ve çirkin sözlerden muhafaza eder. 32 - Herkesle hoş geçinir, dargınları ba-rıştırmaya çalışır, üç günden fazla dargın durmaz. 33 - Bütün varlık alemine sevgi ile bağ-lanır. Sevdiklerini Allah için (karşılık beklemeksizin) sever, sevmediklerini de Allah için sevmez. 34 - İşlerinde tereddütlü ve evhamlı olmaz, bir işin olması için elinden gelen bütün gayreti, çabayı, çalışmayı gösterdik-ten sonra Allah’ a tevekkül eder. 35 - Allah ve Peygamber sevgisini her şey-den üstün tutar. Allah sevgisi ve korkusu onun bütün vücudunu kaplar. 36 - Her ne surette olursa olsun, şüpheli şeylerden sakınır. 37 - Bir Müslüman için en büyük gaye, hakiki bir Müslüman olmaya çalışmak, İslam’ı en güzel şekilde yaşamak ve yaşat-mak ve bu surette bütün insanlara örnek olmaktır. Bu huylarla gidiş; Allah’ın emri, Peygamberin yoludur. Müslüman bu yo-lun yolcusudur. Nezih ve pak bir yaşayışla dünya hayatını faydalı bir insan olarak tamamlar. İmanla, kalp huzuru ile Al-lah’a kavuşur. O’nun tükenmez ve sonsuz nimetlerine ulaşır.

Ahmed Hamdi AKSEKİ Diyanet İşleri Eski Başkanı (İslam Dini adlı eserinden)

İslam Ahlakı

Page 18: İlim ve fazilet

BİZ TÜRK’ÜZMermiler, tüfekler, şarapnellerAsırlık çınarı yıkmak isterlerGöğsünü germiş çavuşlar, erlerBiz Türk’üz önde eğilmeyiz

Ne yiğitler can verdiHer biri makam-ı şühedaya erdiDüşman leşlerini toprağa serdiBiz Türk’üz önde eğilmeyiz.

Ali Göktaş

18

HÜZÜN

Sabaha karşı bir

hüzünle uyandım. Bu

günün benim için ayrı bir

önemi vardı. Abimin göz-

lerini ilk kez korkuluyken

görmüştüm.

Ne olacağını hiç

kimse kestiremiyordu.

Annemin yaşlarını abim

görse çok kızardı. Anne-

min gözlerinden düşen

tek damla yaş, dünyalara

bedeldi. Abimi savaşa

yolladık, evet, annem

bunu aklına getirdikçe içi

parçalanıyordu. Abimi,

sesini aklına getirdikçe içi

bir tuhaf oluyordu. Sonuç-

ta tek oğlu askere, daha

önemlisi savaşa gitmişti.

Onun için çok üzücüydü.

Gözyaşlarını silerek

o eskimiş koltuğuna uzan-

dı. Bir umutla bakıyordu,

belki oğlu uzun müddet

geçtikten sonra sapasağ-

lam gelebilirdi. Şimdi bak-

tığı pencereden sevinçle

kalkabilirdi. Beklemek-

ten başka çaresi yoktu.

Her nefesini üzün-

tülü bir şekilde verirken

ben annemin dibinde

oturuyordum. Savaşın

ne kadar süreceği belli

değildi. Savaşın ailemize

yaşattığı bu sıkıntı içimize

oturmuştu. Bizi neler bek-

liyordu, kimse bilemezdi.

Annem yine de

büyük bir umutla yastığı-

na kafasını koydu, yanına

geldim ve her şeyin çok

güzel olacağını söyledi. Bu

beni rahatlatmaya yetme-

mişti ama her şey için geç

değildi.

Özge Akgül

Özel İstanbul Fen Lisesi/ 9-B

NEHİR YOLU

İki nehrin kesiştiği yere

gelmiştim. Kuşların cıvıltıları,

suyun şırıltıları bile iyi gel-

miyordu artık bana. Bir hay-

kırsam karşıki dağlar yıkılır.

Önüme gelen her duvarı yık-

mak isteyen ben, şimdi hiçbir

gücü kalmamış bir savaşçı

gibiyim. Dünyanın en değer-

li mücevherine sahip olsam

bile içimdeki bu mutsuzluğu

atamadım. Duyduğum, his-

settiğim, gördüğüm her şeyin

nedeni olmalıydı. Ben adını

koyamadım.

Her akşam geldiğim bu

nehirde beni iyi hissettirecek

bir şey olurdu mutlaka; ama

ben bu mutluluğu hissedeme-

dim. Belki de dünyam o kadar

karardı ki, çevremdeki güzel-

likleri göremedim. Çiçeklerin

kokusunda bulurdum kendi-

mi, böcekler dinlerdi sesimi,

çimenlere her dokunduğumda

o kötü enerjimi unuturdum.

Şimdi öyle tuhaf şeyler hissedi-

yorum ki, beni ne kuşlar, ne de

böcekler iyi hissettirebilir.

Yeterince karardığım bu

akşamda evime doğru yürü-

düm. Artık her şey çok de-

ğişmişti. Yeni bir güne sensiz

uyanmak çok dokunurdu bana.

Ben artık beni iyi hissettiren-

lerden mahrum kalacağım.

Ya sen?

Özge Akgül

Özel İstanbul Fen Lisesi/ 9-B

Çanakkale Askeri

Adına binlerce destan yazılan Yıllar sonra bir bir anılan Toprağına taşına yazılan Çanakkale mi şehitŞehit mi Çanakkale

Adım adım koşan asker Düşmanını yenen asker Vatanını seven asker Çanakkale mi şehitŞehit mi Çanakkale

Tüm dünyaya örnek asker Komutanıyla yürek asker Vatan millet diyen asker Çanakkale mi şehitŞehit mi Çanakkale

Çanakkale geçilir mi sandın Topuna tüfeğine mi kandın Mehmedi mi yenilir mi sandın Çanakkale mi şehitŞehit mi Çanakkale

Al bayrakla koşan asker Ölüm emrini alan asker Yaralı düşmanı saran asker Çanakkale mi şehitŞehit mi Çanakkale

Bu destan anlatılmaz yaşanır Bu şehitler unutulmaz anılır Koca Seyit Bismillah der kaldırır Çanakkale mi şehitŞehit mi Çanakkale Ramazan Bilgin Çelik

Page 19: İlim ve fazilet

19

Hemen yanıbaşındaki Erme-ni mezarlığından olsa gerek, buraya Mezarlık deniliyordu. Eskiden yemek yediği, okuluna giderken etrafı seyretti-ği, sevgilisiyle gezerken el ele tutuştuğu, arkadaşlarıyla şakalaştığı bu mekanın artık bu ünvanla anılması ne kadar iro-nikti… Belki on, belki on beşinci kez kullandığı, fazlasıyla kurumuş kan ve toprak barındıran deri parçasını sol kolundaki açık yaraya bastırıyordu. Ko-lunun verdiği acı damarlarına adrenalin gitmesine neden oluyor, onu ayakta tutuyordu. Belki de ayakta tutan için-deki yaşama arzusuydu; buydu kalbini hızla attıran… Belki de bu olanların hiçbirinin olmamış olmasını diliyordu. Vicdanı böyle düşünmesi gerektiğini söylüyordu ona. Eğer insanlığını kay-betmemiş olsaydı böyle düşünürdü. Şimdi ise onu ayakta tutan bastırılmış sadistik duygularını dışa vurmanın ra-hatlığıydı. Nefretti bir sonraki adımını atmasını sağlayan. Kindi gücünü veren ona. Ancak inançlı biriydi. Bunlara rağmen inancını kaybetmemişti. Tüm bunların bir test olduğunu düşünerek kendini avutuyordu. Ona göre Tanrının ilginç bir deneme anlayışı vardı. Tüm bu düşünceler arasından sıyrılırken kulaklarının arkasından ensesine kadar bir ürperti hissetti. Altıncı hissi ve tah-min kuvveti iyiydi. Tüm bunlar ve biraz şans onu bu kadar süre hayatta tutmuş-tu. Havadan kar taneleri ile karı-şık kül parçaları düşüyordu. Bu müt-hiş görüntü onu kendinden alıyordu. Turuncu gökyüzüne baktı. İçinden bu manzarayı övmek, ona şiirler yazmak geçiyordu. Nasıl olduysa bir an için merhamet ve sevgi hissetti yüreğinde. Bunlar uzun zamandır ayrı kaldığı duygulardı. Bu duygu selinin bozulması çok zaman almadı. Ürperti yine geldi. Dinlenmek için oturduğu kırık banktan kalktı ve sıkı adımlarla uzun yokuştan aşağı inmeye başladı. Yolda gördüğü

çiğnenmiş, yanmış cesetler, deforme olmuş insan parçaları, artık körelmiş olan korku hissine etki etmiyordu. Kul-landığı deri parçasını yaranın üstünden çekti. Onu ürperten yara değil, yaradan çıkan kan kokusuydu. Onları üstüne çe-kecek olursa bu son günü olurdu. Deri parçasını çantaya katlayıp koydu. Çantadan hızla ufak bir nalbur-da birkaç araç gereçle yaptığı, kendi deyimiyle civciv olan silahını çıkardı. El yapımı olmasına rağmen gayet tesirliy-di. Şans eseri karşılaştığı bir grup yağ-macıya karşı denemişti bunu. Silahın sessiz olması ve mermilerinin de basit yapılabilmesi bir diğer avantajıydı. Tek dolumda altı mermi alıyordu. Revolver tarzı yapısıyla hızlı doldurulabilen tam bir şaheserdi. Çantayı hızla sırtına geri atıp kemerinden, bir kasap dükkanında bulduğu bıçağını çıkardı. Şimdi hemen önündeki markete girmeye hazırdı. Marketin tamamen yağmalandığından adı gibi emindi ancak böyle marketlerin kilitli depoları olduğunu da biliyordu. Biraz şanslıysa, deterjan reyo-nunda bulacağı şişeler ve sıvı deterjanla çantasındaki alüminyum folyoyu kulla-narak ev tipi patlayıcı yapabilir, kasayı açarak yeterli erzağa kavuşabilirdi. Bu ses yaratıkları çekecekti. Onlar gidene kadar depoda kalabilir ve beş gün kadar orada bekleyebilirdi. Bu süre zarfında gücünü toplar ve yeteri kadar mermi üretebilir, hatta zekasını biraz kullanır-sa dikkat dağıtıcı bombalar da yapabi-lirdi. Hava kararmaya başlıyordu, seyirciler yuvalarından çıkmadan önce etrafta bir sığınak bulmalıydı. Silahları-nı hazır tutuyordu her ihtimale karşın. Markete yarın hava aydınlıkken girmeyi düşündü. Böylece dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı da korunmuş olurdu. Ancak markette kaç yaratık olduğunu da hesaplamalıydı. Bunun için marketin karşı-sındaki binanın terası uygundu; hem

saldırıya uzaktı, hem de marketi gö-rebiliyordu. Yangın merdiveninin kilidini çantasındaki demir makasıyla kırarak açtı. Kilidin zincirini dikkatlice geri bağlayarak merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladı, bıçağını silahın altına alarak sessiz adımlarla üç yüz elli kadar basamak çıktı. Şimdi çatıdaydı. Kar ve kül tane-lerinin altında kalmış gri renkli çatıda. Rüzgarın esiş yönünden olsa gerek, çatıdan binaya girişteki kulübenin yanı kuruydu. Çantasını buraya bıraktı ve dür-bününü alarak çatının köşesinde nöbete başladı. Gece uzun sürecekti. Sabahın ilk ışıklarında toplam yedi yaratık saymıştı ve yaklaşık üç sa-attir giren veya çıkan hiçbir şey yoktu. Sabah saatini seçmişti çünkü turuncu gökyüzündeki kızıl güneşler canlarını yakıyordu. Dikkatlerini dağıtan bir şey olmadıkça dışarı çıkmalarının çok zor olduğunu edindiği deneyimlerden bili-yordu. Güneşlerin en tepeye yerleştiği kendi tahminince öğle vaktine doğru çantasını hızla bıraktığı yerden aldı. Bıçağını ve silahını hazır hale getirdi. Temkinli adımlarla yangın merdivenin-den geri inmeye başladı. Kırmış olduğu zinciri ve kilidi çantasına geri attı. Bu parçaların ileride işine yarayacağını iyi biliyordu. Temkinli adımlarla yolun karşı tarafına geçti. Marketin kepenkleri karşısında duruyordu. Kırık camdan, yaratıkların içeriye girdiği yoldan girdi. Şimdi bıçağını kafa hizasına kaldır-mıştı. Meraklı gözlerin onu izlediğini biliyor, ancak hepsinin tek tek saldıra-cağını bildiğinden ürpermiyordu. Bunu kesinlikle şerefli savaşmak için yapmı-yorlardı. (Devamı gelecek sayıda)

Erdem BALLIÖzel İstanbul Fen Lisesi / 10-A

BİR

Page 20: İlim ve fazilet

20

Özel Üsküdar Bağlarbaşı Anadolu LisesiÖzel İstanbul Fen Lisesi

2012 – 2013 Öğretim Yılı 2. Döneminde Öğrencilerimizin Okuyacağı Kitaplar

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Romanın kahramanı on beşine bas-mıştır. Yedi yaşından beri dizindeki yaradan acı çekmektedir. Muayene için 9. Hariciye Koğuşu’na gider, kemik veremine tutuldu-ğunu, ayağının kesilmesi gerektiğini öğrenir. Ancak sakin yaşarsa, iyi beslenirse ağır ağır iyileşecektir. Oysa, bir annesi vardır, o çok yoksuldur. Akrabaları olan Paşa’dan yardım isterler. Paşa hastayı Erenköy’deki evine alır. Delikanlı burada Paşa’nın on dokuz yaşındaki

güzel kızı Nüzhet’e aşık olur. Kız da kendisini sever. Fakat kız zengin bir doktorla evlendirilecektir. Delikanlı buna çok üzülür. Bunalım geçirir. Bu yüzden ayağı daha da kötüleşir. Evden kaçarak hastaneye yatar. Doktorlar büyük çaba göstererek onu sakatlıktan kurtarırlar. Ayağı kesilmeden ameliyatla iyileşen delikanlı hastaneden çıkar. Ama sevdiği kızın bir gün sonra sözü geçen doktorla evlendiğini du-yar.

Sözde Kızlar Mebrure, Kurtuluş Savaşı’nda Yunan-lıların babasını esir almasıyla babasından ayrı düşer ve babasını aramak için İstanbul’daki akrabalarının yanına gelir. Akrabalarının ter-biyesizce yaşam sürmesi Mebrure’yi oldukça rahatsız etse de Mebrure babasını bulana ka-dar onların yanında kalmaya mecburdur. Evde ise Behiç’in artık sabrı kalmaz ve Mebrure’ye evlenme teklif eder. Mebrure’ye o kadar güzel

vaatlerde bulunur ki Mebrure daha fazla karşı koyamaz ve evlenme teklifini kabul eder fakat kısa zamanda Behiç’in kirli iç yüzünü öğ-renerek ayrılır. Bu arada uzun süren bekleyişten sonra Mebrure’nin babası Anadolu’da bir yerde bulunur. Mebrure Anadolu’ya gider ve mutlu olurlar.

Fatih Harbiye Neriman lise yıllarında tanıştığı ve yedi yıldır görüştüğü dostu Şinasi’den gittik-çe uzaklaşmaya baslar. Artık o Şinasi’nin ve çevresindekilerin tanıdığı Neriman değildir. Doğu medeniyeti ve ona ait her şeyden nef-ret etmekte, buna karşılık Batı medeniyeti ve ona ait her şeye sevgi duymaktadır. Bir süre sonra gittiği yolun yanlış olduğunu, mutlu olmak için sadece paranın ve me-

deniyetin yeterli olmadığını, iç huzurun da gerektiğini anlar. Şinasi ile de en kısa zamanda evlenmeyi kabul eder. Artık Neriman, babası Faiz Bey ve Şinasi mutsuz geçen günlerin ardından nihayet huzurlu günlerine dönmüşlerdir.

Peyami SAFA((d. 1899, İstanbul - ö. 15 Haziran 1961)

İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu (1931) Nazım Hikmet’e ithaf etmiştir. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanların-da Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işlemiştir. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurgu-da, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde ba-şarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler almıştır. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakın-laşmasıyla dikkat çeken Safa’nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yönelmiştir. İlk uzun hikâyesi Gençliğimiz’i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, annesi Server Bedia Ha-nım’ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasın-da en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur. Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayım-landığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta (dergi), Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır. Asıl ününü roman-cı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir “Za-lim” olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila’nın intibaını düzeltmek amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır. 1960’lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok ga-zete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs’tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum’da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve’nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul’da vefat etmiş-tir.

Page 21: İlim ve fazilet

21

Çalıkuşu İstanbullu bir subayın kızı olan Feri-de, küçük yaşta anne ve babasını kaybe-der. Teyzesinin korumasıyla “Notre Dame de Sion” Fransız yatılı okulunda okur. Yaramazlıkları yüzünden arkadaşları, okulda, ona “Çalıkuşu” adını takarlar. Bu arada teyzesinin yakışıklı oğlu Kâmran ile birbirlerini severler ve nişanlanırlar. Feride, düğün günü Kamran’ın ken-

disini aldattığını öğrenir, her şeyi yüzüs-tü bırakıp kaçar. Feride, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapar. Oldukça idealisttir. Güzelliği başına belâ olur. Bu sırada ta-nıştığı yaşlı bir doktor olan Hayrullah Bey, Feride’yi kızı gibi korur. Hayrullah Bey’in ölümünden sora, vasiyeti gereği Feride ailesinin yanına döner ve Kamran’la evlenirler.

Zetindağı Falih Rıfkı Atay bu kitabında Osman-

lı saltanatının son günlerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk günlerine kadarki bir zaman dilimi anlatılmaktadır. Yazar bir görev sebebiyle Cemal Paşa’ın karargahı-na yani Zeytindağı’na gitmiştir. Burada yaşamış olduğu olayları ve anılarını bulunduğu tarihin önemli olaylarını da içine alacak şekilde anlatmıştır. I. Dünya Savaşı başladığında Falih Rıfkı Atay

yedek subay olarak orduya alınır ve Cemal Paşa’nın karargahına tayin olur. Cemal Paşa ile ilk ilişkileri de burada gelişir. Kitabın ilk bölümlerinde hasanİttihat ve Terakki Cemiyeti’nden söz edilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde Cemal Paşa, Talat Paşa ve Enver Paşa en önemli simalardır.

Osmancık Roman, Osman Beğ’ in yaşadıkların-dan, gördüklerinden bahsederek kur-gulanmıştır. Dünyaya sımsıkı bağlı olan bir insan, dünyada garip bir yolcu haline gelecektir. Cîhan devletini kuran irâde, şuûr ve karakter, romanın ana konusudur. Buna göre Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osmancık çocukluğunda ve gençliğinde ele avuca sığmaz biridir fakat Edebali ile tanışmalarından sonra yaşamı bambaşka bir yönde gelişir. İlerleyen bölümlerde Edebali’nin kızı Malhun Hatun’la evle-nerek civardaki Türk boylarını birleştirir.

Oğlu Orhan dünyaya gelir. Bu sırada Osman Gazi Bursa’nın alınışı-nı beklemektedir. Zafer haberini aldıktan sonra vefat eder. Kitapta genel olarak Osmancık’ın, Osman Gazi olarak tarih sahnesine çıkışı ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşu anlatılmaktadır. Bu eser, daha sonra tv’de ‘Kuruluş’ adıyla dizi film olarak da yayın-lanmıştır.

Reşat Nuri Güntekin ( d. 1889- ö. 1956) İstanbul’da doğmuş, İstanbul Üni-versitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirmiştir. Bursa’ da başladığı öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etmiş, Milli Eği-tim müfettişi, Çanakkale milletvekili, Pa-ris Kültür Ateşesi olmuştur. Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) olan Reşat Nuri, tiyatro eleş-tirisi ve araştırmaları yayınlanırken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, Nedim Dergisi, Büyük Mecmua) yazmıştır. Çalıkuşu’ nun Vakit Gazetesi’nde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazanmıştır.

Falih Rıfkı Atay (d. 1894 - ö. 1971) 1911’de “Tecelli” Dergisi’nde ilk şiirleri, Servet-i Fünun Dergisi’nde ilk denemeleri yayınlanmıştır. 1913’te Tanin Gazetesi’nin başyazarı olmuş, İstanbul mektupları, röportajlar, köşe yazıları yaz-mıştır. Bahriye ve Dahiliye kalemlerinde çalışmış, 1.Dünya Savaşı’nda yedeksubay olarak Suriye’de bulunmuş, Cemal Paşa’nın özel kaleminde görev yapmıştır. 1922’den sonra Bolu ve Ankara milletvekili olmuştur. Atatürk’e yakın kişiler arasında yer almıştır. 1952’de “Dünya” gaze-tesini kurmuş ve ölümüne dek başyazılar ve röportajlar yazmıştır.

Tarık Buğra (d. 1918 – ö. 1994) Gazeteciliğe 1947’de Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey’le birlikte Nasreddin Hoca Gazetesi’ni çıka-rarak başlamıştır. 1951’den sonra Milliyet, Vatan, Yenigün, Yeni İstanbul gazeteleri ile haftalık Yol Dergisi’nde yazmış, bu gazete ve dergilerin bazılarında yazı işleri müdürlüğü yapmıştır. Tercüman Gazetesi’ndeki köşe yazarlığından 1976’da ayrılıp zamanını bütünüyle edebiyata vermiştir. Devlet Ti-yatroları’nda Edebi Kurul üyeliği yapmıştır. Tarık Buğra, realizmin Türk romancılığındaki en usta yazarlarından birisidir. Ona göre roman, hatta sanat “kâinatı ve insanları bir mizaca göre yeniden ya-ratmaktır.” Bu açıdan bakılınca Tarık Buğra, bir tahlil ustası olarak göze çarpar.

Page 22: İlim ve fazilet

22

İki Dirhem Bir Çekirdek Anlatımı güzelleştirmek, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kılmak üzere her dilde kalıplaşmış bazı sözler bulunur. Atasözleri, dua ve temenni cümlecikleri, sövgü ve ilençler, bilmece ve tekerlemeler... Bu tür kalıplaşmış sözler arasında, dilin bünyesinde en sık rastlanılanlar ise deyimlerdir. Dilin bünyesinde kalıplaşmış ve kökleşmiş olarak değişmeden kullanılan deyimler,

hiç şüphe yok ki anlatıma canlılık ve güç katarlar. Bu sayede düşüncelerin ve olayların muhataba daha etkili biçimde yansıtıldığı bir gerçektir.

Elveda Gülsarı Roman, değişen hayat karşısında ilerleyen yaşlarında, bu değişim de ken-di emeği de olmasına rağmen bocala-yan, değişim adı altında değerlerin sö-küp atıldığını geç de olsa fark eden bir adamın yaşadıklarını anlatır. Aytmatov bu eserinde Kırgız köylüsünün dertle-rini duyurmaya çalışmış, onlardan hep daha fazlasını isteyen, ama teşekkürü çok gören totaliter zihniyete gönder-meler yapmıştır.

Yeraltından Notlar Dostoyevski, “Yeraltından Notlar” da insanın iç dünyasından dışarıya gözlemlemeyi yazar. Bireysel ve ruh-sal dünyadaki gelişmeleri ve değişme-leri dış şartlar göz önüne alınmadan sadece birey gerçeğinden yola çıkarak çözmeye çalışır. Dostoyevski’yi anla-mak için anahtar bir eser olan “Yeral-tından Notlar”a aslında insanın kendi içindeki yolculuğu da denilebilir.

Hacı Murat Hacı Murat, Kafkas Halklarının efsane önderlerinden Şeyh Şamil’in en kıdemli ve yetenekli savaşçıların-dan birisidir. Roman Hacı Murat’ın Şeyh Şamil ile arasının açılması so-nucu çaresiz kalarak Ruslar’a sığın-masını, tutsaklık, ihanet ve iktidar sarmalında her koşulda onurluca ayakta kalabilmeyi anlatır. Tolstoy bir taraftan ölümüne direnen bir kahraman olarak Hacı Murat’ı anla-

tırken diğer taraftan da okuru, Kafkas Halklarının yaşam biçimiy-le, düşünce ve duygu dünyasıyla da tanıştırır.

İskender Pala (d. 1958 - ) Uşak doğumlu, edebiyat profesörü. “Divan Şiirini Sevdiren Adam” olarak da tanınan İskender Pala, Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülü’nü (1989), AKDTYK Türk Dil Kurumu Ödülü’nü (1990), Tür-kiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülü’nü (1996) aldı. Hemşehrileri tarafından “Uşak Halk Kahramanı” seçildi. Türk Patent Enstitüsü tarafından marka ödülüne layık görüldü ve adı tescillendi.

Cengiz Aytmatov (d. 1928 - ö. 2008) Yaşayan en büyük Kırgız yazar olan Aytmatov, Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Doğduğu toprakların insanlarını, onların geleneklerini ve yaşam biçimlerini, sevinçlerini ve acılarını, gerçek-çi bir dille ve evrensel boyutlarda anlattığı roman ve öyküleriyle kısa zamanda tanındı. 1963’te Lenin Edebiyat Ödülü’nü kazanan Aytmatov’un yapıtları çeşitli dillere çevrildi ve ona uluslararası ün kazandırdı.

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (d. 1821 - ö. 1881) Sadece Rus değil dünya edebiyatı-nın da temel isimlerinden biridir. Yazdığı romanların neredeyse hepsi klasikler arası-na girmiş olan bu ünlü yazar, insan iç dün-yasını çok iyi yorumlandığı psikolojik yönü ağır eserleriyle dikkat çeker. Rus toplumu-nu en ince ayrıntısına kadar incelerken evrensel bir bakış açısı getiren Dostoyevski, dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olmuştur.

Lev Nikolayeviç Tolstoy ( d. 1828 - ö. 1910 ) Rus edebiyatının önde gelen yazar-larından Lev Tolstoy, fikri yönü kadar edebi gücüyle de kendisini kabul ettirmiştir. Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy’un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını gerçekten büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof bir eğitimci olarak da ün kazanmıştır.

Page 23: İlim ve fazilet

23

FAZİLET EĞİTİM KURUMLARI Uygulamalı Tarih Dersi

ÇANAKKALE GEZİSİ

Tarih: 3 Mayıs 2013 Cuma

Katılacak Sınıflar:Fen Lisesi 9. Sınıflar

Anadolu Lisesi 9. Sınıflar

Katılım Zorunludur.

“DİRİLİŞ”

Page 24: İlim ve fazilet

24