Upload
others
View
0
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
El
ISLAM VE YORUM Temel Tartışmalar, İmkanlar ve Sorunlar
" la CiLT
Yayına Hazırlayan
Prof. Dr. Fikret KARAMAN
MALATYA İLAHİYAT VAKFI
MALATYA2017 .
Malatya İlahiyat Vakfı İlmi Araştırmalar Serisi No: 1
Yayına Hazırlayan
Prof. Dr. Fikret KARAMAN
Takım Numarası
978-605-68015-0-1 (Tk)
ISBN 978-605-68015+8 ( 1.C)
1. Baskı Aralık 2017 Ankara 500 Adet
Editörler Prof. Dr. Mehmet KUBAT Doç. Dr. Mehmet B İRSİN Doç. Dr. Cahit KÜLEKÇi
Yrd. Doç. Dr. Serkan DEMİR Yrd. Doç. Dr. Mustafa BOZKURT Arş. Grv. Zekeriya DOGRUSÖZLÜ
İsteme Adresi İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
44280 Kampüs/ MALATYA Telefon: (0422) 3774999
e :"p:osta: [email protected]
Baskı
TDV!Ml -~nı:.tşuncDI
Serhat Mahallesi 1256 Sk. No: 11 Yenimahalle / Ankara
Tel.: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 0312. 354 91 32
e-posta: [email protected]
Açıklama: Bu eserde" Kitaptan Bölüm" olarak yer alan metinlerin tüm sorumluluğu, yazarlarına aittir.
"TANRI TASAVVURU" ÜZERİNE YORUMUN ÇEŞİTLİLİGİ: "İLAH-1 MU'TEKAD" KAVRAMI
Giriş:
Yrd. Doç. Dr. Zeliha Öteleş
Adıyaman Üniversitesi, lslamt İlimler Fakültesi, TasavvufBilim Dalı Öğretim Üyesi,
e.Posta: [email protected].
İlahi dinler, esas aldıkları meselelere göre tasnif edilmektedir. Etnik unsurun merkezi bir kavram olması sebebiyle Yahudilik, Etno-sentrik; Mesih kavramının merkezi bir kavram olması sebebiyle Hristiyanlık Kristo-sentrik; Tevhid'in merkezi bir konumda bulunması sebebiyle İslam, Teo-sentrik bir din olarak nitelendirilir. Tanrı-merkezli bir din olan İslfun'da Tanrı hakkındaki
tasavvurlar, en önemli mesele haline gelmektedir.
Tasawur etmek ibaresi, "zihinde şekillendirmek, fikren kurmak, tahayyül etmek, düşünce, niyet ve maksat"' manalarında kullanılmaktadır.
Tasavvuratımız ile fikriyatımız temerküz eder. Binaenaleyh, Tanrı hakkındaki
tasavvur, ilk çocukluktan i'tibaren zihin dünyasında tebellür etmekle birlikte, sonradan öğrenilen her bilgi tasavvur sınırlarını her zaman aşamamaktadır. Her ne kadar; "Hak, tenzih ve teşbihden münezzehtir" denilse de, tenzih ve teşbihden de tenzih etmek bireyin kendi zihni kabiliyeti ile sınırlıdır.
İlah-ı mu'tekad, İbnü'l-Arabi'nin "Tanrı ve insan ilişkileri" görüşündeki ana
kavramlardan birisidir. Bu bağlamda konuyla ilgili pek çok terim kullanır J<i, bunlara ilah-ı mahluk [yaratılmış ilah], ilah-ı mec'Cıl [yaratılmış ilah), el-Hakku'litikadi [inanca bağlı Hak], el-Hakku'l-mu'tekad fi'l-kalb [kalpte inanılmış Hak], el-Hakku'l-mahlQk veya ,el-Hakku'l-mahlCık fi'l-mu'tekad [inançta yaratılmış Hak] terimlerini örnek verebiliriz. Tüm bu kavramlar, kulun akıl veya taklit gücünün yaratıp kalbine sığdırdığı Allah sCıretidir.2 Kalbe sığdırılan Allah sureti ifadesinde, "Beni arzını ve semam sığdıramadı, mü'min kulumun kalbi sığdırdı"
1 İlhan Ayverdi, Kubbealtı Lügati, "Tasavvur" maddesi.
Suad el-Halôm, lbnü'l-Arabf Sözlüğü, s. 361.
630 İSLAM VE YORUM
hadisine telmihde bulunulmaktadır.3 Her ne kadar farklı kavramlarla ifade
edilse de, mana i'tibatiyle kastedilen "oluşturulmuş inanç"tır. Bu inancın
oluşumuna kaynaklık eden hususlar farklılık arz etse de, hepsinde eksik bir yön
bulunmaktadır. Bu çalışmada amacımız; İslam'ın yorumlanması -meselesinde,
kişilerin Ta'nrı hakkındaki tasavvurlarının muhtelif olduğunu hatırlatmaktır.
Tanrı tasavvurlarındaki farklılıklar; genelde "din", özelde ise "İslam" algıs-ında
çeşitllliği beraberinde getirmektedir. Yorumun çeşitliliğine kaynaklık eden
temel mes'ele "Tanrı" hakkındaki tasavvuratımızdır. Bu tebliğde,
Peygamberlerin tasavvurlarına dair birkaç hususu belirteceğiz; akabinde
İslam'ın kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'de Hakk'ın kendini nasıl tasvir ettiğini
tesbit etmeye çalışacağız. Daha sonra, genelde tasavvuf özelde de İbnü'l Arabl'nin eserleri çerçevesinde mes'elenin nasıl yorumlandığını aktaracağız .
1. Peygamberlerde Tanrı Tasavvuru
Her bir peygamber, Hakk'ın seçilmiş kulu olması yönüyle özeldir. Hak Teala
seçtiği bu kulları ile diğer kullarına hususi bilgiler aktarmıştır. İlk insan
Adem'den son Peygamber Hı. Muhammed'e kadar bu hususi bilgi aktarımı ile
farklı yüzyıllarda ve toplumlarda "şeriat"[kanunlar] oluşmuştur. Bu asırlar
süren bilgi aktarımının aracıları olan Peygamberlerin tasavvurlarındaki Tanrı,
farklılık arz etmekteydi. Nitekim Tanrı'nın en yetkin tecelligahları da
peygamberlerdir. Bu sebeple, her bir peygamberin sahip olduğu "kelime" İbnü'l
Arabi tarafından Fususu'l-Hikem'de aktarılır. Örneğin Nuh Peygamber ve
ümmeti arasındaki yorum farkını "akıl" ve "vehim" arasındaki farklılık olarak
görür.4 Her bir peygamberin aktarmak istedikleri ve ümmetleri tarafından
anlama ve yorumlama biçimleri, tasavvurdaki çeşitliliği hatırlatır.
Hı. İbrahim'in "Ben Üfül edenleri sevmem" (En'am, 6/76) cümlesi -dikkat
çekicidir. Mevlana Mesnevi'sinde şöyle buyurur:"O Halil, "Ben ufül edenleri
sevmem." dedi; Rabb-i celtl bundan fenayı ne vakit murad eder" (Mesnevi, III,
296. Beyit). A. Avni Konuk, .:,.J!~ı ~i 'i (En'am, 6/76) sözünü söyleyenin,
suret-i Haliliyyede Hak olduğuna ve bu beyitte İbrahim (a.s.)'den sadır olan
3 Suad el-Hakim, age, s. 364.
4 ''Vehim, sürekli nesneleri somutlaştırmak ve teşbih etme özelliğindeki gücümüzdür. Alal,
soyutlama yapmak ve böylelikle farklıhklan ortaya koyar. Tanrı söz konusu olduğunda, Tanrı'nın girebileceği herhangi bir kategori olmayacağı için aklın Tann hakkında verebileceği nihai hüküm, "selb", yani olumsuzlamadan ibarettir. Buna karşın vehim gücü, Tann'yı da somutlaştırmak ve onu bir "şey" olarak ispateğilimindedir. lbnü'l-Arabi'ye göre aklı temsil eden Nuh peygamber ile vehmi temsil eden NQh'un kavmi arasındaki çatışma, bu iki güç arasındaki mahiyet farlondan kaynaklanan bir çatışmadan başka bir şey değildir." Bkz., Ekrem Demirli, "Me,snevi'yi Fususu'l-Hikem'e Göre Yorumlamak "llah-ı Mu'tekad" ve Mevtana'nın Mesnevi'sinden Hikayeler", Tasavvuf: ilmi ve Akademik Araşnrma Dergisi, 2005, cilt: VI, sayı: 14 [Mevlana Özel Sayısı). s. 353.
İSLAM VE YORUM 631
kavle işaret buyurulduğunu belirtir.5 Yine Hz. Musa'nın, Hak Tefila'yı görme
talebi de Peygamberlerdeki Tanrı tasavvuru hakkında ilk akla gelen misallerdendir. Nitekim Hz. Musa Hak Teala'nın görülebileceğini tasavvur ettiği
için ~t .;) ~.J"~l" (A'raf, 7 /143) [Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni.]
demekt~dİr.' lfak Teala, Hz. Musa'ya "~ı Jı _;Wı ~j ..;,ıj J" (A'raf, '7 /143) ["Beni asla göremezsin. Ve fakat dağa bak!] -dem~k suretiyle Hakk'ın görülemeyeceğini, Hz. Musa için göstermiştir.
2. Nass'da Yer Alan Tasvir
Hak Teala'nın mekan ile kayıtlı olmadığı ve asla görülemeyeceği yukarıdaki
ayetle ifade edilmiştir. Ancak Rab Teala'nın Kur'an-ı Kerim'de yer alan
tasvirlerine baktığımızda teşbih ile tasvir edildiği görülmektedir. Misal olarak;
"1_,:..;.1._;,yJı >- .:r-->;Ji" (Taha, 20/5) [Rahman arş üzerine istiva eyledi] buyurur. Bu ma'naya mebni Bayezid-i Bistami hazretleri "Eğer arş ve onun muhtevasının
milyonlarca misli, arifin kalbinin köşelerinden bir köşesinde olsa, onu
hissetmezdi'.' buyurur.6 Ahmed Avni Konuk, "Arş"dan maksadın, mü'min-i
muttakinin gönlü olduğunu ve "mü'min-i muttaki"den murad ise insan-ı kamil
olduğunu7 ifade etmektedir. Öyle ki, Hak Tea!a'nın ayetlerdeki teşbih~tının
işaret ettiği mana tefekkür edilmelidir .
. Rest1lün lisanıyla"... ı·lıı ~ ~ ::.r.:- 8iıı ~Lo...!.lı Jı tl:.l I< JL0j a-ı.:; 8- j .:, .. • ;.. • !.. r .. ·- -,.,,.... .. ... , ; ,, -_c;- J . .J r-
nJ - · · ü ., .. ~·-:-~ü ·ıL.:.:i: - ~...:...,.;.-..:..:,t.; · '~: - :J·- ,·'Yı"(BuhariTeheccüt ~ eş!~ rY' -- c..r- -rY' . _, c..Ş-Y - rY' ~ :r: ' Kitabı, 1094). Yani "Allah Teala her gece sema-i dünyaya nüzı1l edip buyurdu ki:
Tövbe eden var mıdır ki, tövbesini kabı1l edeyim ve istiğfar eden var mıdır ki,
ona mağfi~et edeyim?" dedi, Keza ayetlerde Allah; "~ j \i ı ..),j :...iı ~Lo...!.ll ..;, <.S~I }>j .::; > • .. .. .. -
:Jı" (Zuhruf, 43/84) ya'ni, [O, gökte de ilah olandır, yerde de ilah olandır.] Ve" Y,j ~ LO ) ~" (Hadid, 57 /4) ya'ni [Nerede olursanız O sizinle beraberdir]
buyurmaktadır. Arş, yer, gök ve bizim bulunduğumuz yerler, hep smırlı
mekanlardır. Vücud~~ Mutlalan tenezzülü ile taayyününün tamamı tahdic:l iledir. Bu surette Cenab-ı Hak, kendini hadd ile vasfetmiştir.8
"~.). ~!:~ ~" (Şu~a, 42/11) [O'nun benzeri hiçbir şey yoktur] ayeti ile ifade edilen; Hakk'ın ne zatında ne sıfatlarında ne de hükümlerinde hiçbir benzeri
yoktur. Kuşeyri tefsirinde, bu ayet ile müşebbihe ehlini sert bir şekilde eleştirmektedir. "Kimileri, Allah'ın zatını yaratıklara benzetme -teşbih- hatasına
düşerek O'nu sınır, son ve bir yerde bulunma gibi hususlarla vasıflan_dırmıştır.
A. Avni Konuk, Mesnevf-i Şerif Şerhi, 3. C., s. 110.
6 A. Avni Konuk:. Mesnevi-i Şerif Şerhi, 2. C., 209.
1 A. Avni Konuk, age, 1. C, s. 159.
s A. Avni Konuk, Fusüsu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, 2. C., s. 301.
632 İSLAM VE YORUM
Onlardan daha çirkin görüş sahibi olanlar ise Allah'ı organ sahibi olmakla
vasıflandıranlardır. Böylece bunlar, Allah'ın görmesini göze bağlı, işitmesinin bir
organa bağlı, kudr.etinin de ele bağlı olduğunu ve daha başka şeyler
sanmışlardır.''9 A. Avni Konuk ise bu ayette de tahdld olduğunu şu Şekilde izah
eder:
"Ya'n! 'ke-mislihi'deki harf-i 'kafı sıfat manasına almayıp, zfüd addetsek 'Bir
şey O'nun misli değildir' demek olur. Bu da tahdlddir. Çünkü eşyanın hududu
vardır. Bu eşyanın misli olmayan şey, onların hududu haricine çılanış olur ve
böyle mahduddan temeyyüz eden kimse dahi, o mahdudun aynı olmasa bile yine
mahdud olur. Ya'nl, birinin hududu bitip diğerinin hududu başlar. Ve Hakk'ı
takyldden ıtlak etsek, yine takyld etmiş oluruz. Çünkü ıtlak edilen şey,
mukayyedin haricine çıkarılmış olacağından bu ıtlak takyld olur. Ve _'mutlak'
dediğimiz vakitte dahi, kayd-ı ıtlak ile takyld etmiş oluruz. Zira mutlakiyyet, isim
ve resimden ibarettir. Ve Zat-ı Hak ise isim ve resimden müstağnidir." ıo
A.Avni Konuk Bey, "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur" (Şura, 42/11) ayetini
Fusus metni çerçevesinde yorumlarken, her mahdud olan şeyde Hakk'm
mütecem ve o şeyin "ayn"ı olduğunu ifade etmektedir. Bu hususu ise "kurb-ı
hevafil"11 ve "kurb-ı ferfüz" kavramları ile izah eder.12
Ayet ve hadislerden edinilen bilgiler neticesinde, Hakk'ın görülebilirliği
Rü'yetullah meselesi ortaya çıkmaktadır. et-Ta'arruf adff eserinde rü'yetullah
konusuna müstakil bir yer ayıran ilk sufı müelliflerden Kelabaz!, rü'yeti "Hakk'm
cemalini temaşa" şeklinde tanımlar ve sufılerin; Allah'ın ahirette sadece
müminler tarafından görüleceğinde icma ettiğini, Allah'ı görmenin aklen caiz,
naklen vacip olduğunu söyler. Kalp gözüyle Allah'ın zatını görm~nin mümkün
olmadığı hususunda ittifak eden mutasavvıflar O~nun _za~, sıfat,_ fiil ve isimler}ı:~n
tecellilerini çeşitli seviyelerde görmenin mümkün olduğunu söylemekle kalmaz,
bunun gerekli ve faydalı olduğunu ifade ederler. Ayrıca ahirette kulun
tasavvurundan farklı şekilde tecelli edince tanınmayan Allah kulun tasavvuruna
9 Abdulkerim el-Kuşeyri, Letiiifu'l-İşıirıit, (çev. Mehmet Yalar), 5. C., İlkharfYay., İstanbul, 2013, s.
185. ıo A. Avni Konuk, Fusiısu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, 2. C., s. 302.
ıı Kurbu'n-nevfilil (nafilelerle yaklaşmak) hadis-i kudside ifade edilen:" j>l.,:.14 ull ~~ ..ş~ jı; '1
lf! .._..:...ı .şıı ~ JJ ,lf! ~ Jı . .ı._, .~ r'-:! t.Ş.ill '.r'-'.J .~ ~ ..ş~ı ........ ..;.;S ~i ı;ı; .~i ..r-" "Kulum
bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder, nihayet Ben onu severim. Onu sevince de işitmesi, görmesi, tutması ve yürümesi olurum." Bkz. lbnü'l-Arabi, Niırlar Hazinesi, (çev. Mehmet Demirci), İstanbul: iz yay., 2004, s. 158-160; bkz. Buhliri. Rikak, 38; Ahmed İbn Han bel, Müsned, VI, İstanbul, 1982, s. 256. Ayrıca Mustafa Tahralı'nın bu hadis-i kudsi'nin tasavvufi referanslar ile kapsayıcı açıklamaları için bkz .. Muştafa Tahralı, "İbn Arabi' de Bir Hadis-i Kudsl'nin Yorumu", İbn Arabi, Nurlar Hazinesi, s. 16-41.
12 A. Avni Konuk, FusCısu'l·Hikem Tercüme ve Şerhi, 2. C ..• s. 303.
İSLAM VE YORUM 633
uygun biçimde tecelli edince tanınacaktır (Buharı, "Tevfüd", 24). Bu da rü'yetin
kişiden kişiye değiştiği anlamına gelir.13• Öyle ki, Tanrı tasavvurundaki yorum
çeşitliliğinin adeta delili sayılabilecek hadis-i kutsi şu şekildedir: i Y-~ .j:.Jı .'.>!
ôJy.P .j ~ ..!l:... .ı.114 .>y.i :.'.>)~ •._#~I ~J ı.;j :J_,A:j •ôŞ.:... ôJy .j J.l>JI .j ._.l:AJI .J .:ı_,~ r-"..u~ "Ya'ni; Hak Teala !oya met gününde halka bir münker sQretinde tecelli edip: "Ben sizin Rabb-i a'lanızım" der. Halk ise, senden Allah'a sığınırım
derler. Hak sonra onların i'tikadları suretinde tecelli eder. O vakit o sQrete secde
ederler."14 İbnü'l-Arabi bu hadis-i kudsiye istinaden der ki:
"Velhasıl her bir şahıs için, Rabbi hakkında bir akide lazımdır ki, onun ile
O'na rücu' ede ve O'nu onda taleb eyleye! İmdi Hak o şahsa i'tikadının suretinde
tecelli ettiği vakit o şahıs Hakk'ı bilir ve O'na ikrar eder. Ve eğer Hak, o suretin
gayrısında tecelli etse, onu inkar edip ondan istiaze eyler ... Binaenaleyh bir mu'tekıd, ancak nefsinde icad eylediği şeyle, İlah'a i'tikad eder." 15
Bu cümlelere istinaden şunları söylemek mümkün: Her bir şahsın Tanrı
tasavvuru, o şahsın kendi nefsinde oluşturduğu hususiyetlere sahiptir. Bu
hususiyetler, kişinin küçük yaşlardan itibaren İlah hakkında işittikleri ve
okudukları vasıfları bir araya toplayan hususiyetlerdir. Kişi, oluşturduğu bu hususiyetlerin dışındaki diğer tasavvurları inkar eder, sadece kendi hayaljnde
icad ettiği ve i'tikad ettiği Tanrı'yı kabul eder. Her bir tasavvur, o tasavvurun
sahibine ait yegane haklkattir. Dolayısıyla Tanrı hakkında diğer tasavvurlar, o
kişinin tasavvuru ile örtüşmediğinden batıldır. Halbuki şahısların
oluşturdukları bu tasavvurlar kendi nefislerinde ve kendi nefislerinden meydana geldiğinden sadece nefislerine tapınış olurlar. Bu kimselerin
oluşturdukları put, gizli ve sadece kendilerine mahsustur. Muhatapları ile
tartışmaları, tahayyülde oluşturdukları ilahı, diğerlerine kabul ettirmek amacı
güder. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de bu duruma işaret edilerek Hak Teala şöyle
buyurmuştur: "~ ~ ~_; ~ ~ ~" (Ankebut, 29 /25) (Bazınız bazınızı tekfir ve bazınız bazınızı tel'in eder.] Kendi tasavvurlarına ve ilah
hakkındaki yorumlarına inananları Hak Teala şu şekilde uyarır: "tiJt ~I f ~ ~
13 Süleyman Uludağ, "Rü'yet", DİA, 35. Cilt, s. 310-311.
14 Hadis için bkz. A. Avni Konuk, Fususu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, 2. C., s. 314; Muhammed b. A'la
b. Ali el-Faruki el-Hanefi Tehanevi, Mevsuatu Keşşafu ıstı/ahati'l·ftinun ve'/-ulum, (ed. Refik elAcem; thk. Ali Dahruc, Corc Zeynati, Abdullah Halidi), Beyrut: Mektebetu Lübnan [Librairie du Liban], 1996. 1. c., s. 386. İbnü'l-Arabt, Fütlıhat'da bu hadisi şu şekilde aktarır: "Şöyle ki: Allah Teala kıyamet günü kullarına kendisinde inkar edileceği bir sarette tecelli edecektir. insanlar o sQretten kaçarak şöyle diyeceklerdir: 'Senden Allah'a sığınınz. Sen bizim rabbimiz değilsin.' Allah şöyle der: 'Ben sizin rabbinizim.' Ki gerçekte de O' dur. Burada Allah'ın tecellisinde bir sır vardır ki inançları ve inanç farklılıklannı öğrenmek üzere o sım araşnrmalısın." Bk:z. Fütlıhlit·ı Mekkiyye, 14. C., s. 322.
ı; A Avni Konuk, fusQsu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, 2. C., s. 316 vd.
634 İSLAM VE YORUM
:,;..i" (İsra, 17 /22) [Allah ile birlikte başka bir ilah edinme.] Bu ayet ile zihinde
oluşturulan, tasavvur mahsulü ilah edinilmesi men edilmiştir. Mademki insan,
inancında inşa ettiği bir surete tapmaktadır, o halde belirli bir inanç ile sınırlanmaktan sakınması · gerekir.16 Bu durum İbnü'l-Arabi'niii inançtaki en
büyük yanlış diye gördüğü ve özellikle akılcıları eleştirdiği noktalardan birisidir:
"Böyle olunca sen! İnanılan suretlerin hiçbiri ile sınırlı kalıp diğerlerini inkar etmeyesin! Bütün itikat suretlerinin bir heyulası haline gel. Çünkü Allah
belirli bir inancın sınırlayamayacağı kadar büyük ve yücedir." 17
Hak Teala'nın belirli bir inançla sınırlandırılamayacağı ifadesi, vücud
mertebelerinin ilki olan "La-Taayyün" mertebesinde Hakk'ın tahdfd
edilemeyeceğini hatırlatır. Avni Konuk la-taayyün mertebesini şöyle niteler: "Bu
mertebe Hakk'ın hiçbir sıfat ve isim ile tavsif ve tevsi' mi mümkün değildir. Zira cemi'-i niseb ve izafattan ganidir.''18
3. İ lah-ı Mu'tekad Kavramı ve Tasavvufi Yorum
"İlah-ı mu'tekid" terkibi, "kendi i'tikadıyla tasavvur ettiği ilah"19 manasına
gelirken "ilah-ı mu'tekad" kavramı, 0~ .)> ~ ı.;t (Ben kulumun zannı
üzereyim]W Yani, ben zahir olmam sadece kulun i'tikad ettiği surette zahir olurum, manasına gelmektedir.~ 1 Kulun zannının oluşmasında iki yön vardır:
birinci yön, Vech-i Hass veya Rabb-i Hass yönü; diğer yön ise alemde zahir olan tecell'iler, alemin zıll-i ilahi olmasıdır.
Tasavvfıfi düşüncede, her bir mevcudun "uliihiyyet" mertebesinden aldığı
h!sse ve naslb, ancak kendisinin Rabb-i hassı olan bir "isim" olduğu kabul edilir.
Her bir mevcudun Allah'a irtibatı o isim . vasıtasıyladır. O isim, o ~evcudun batınıdır ve hakikatidir.22 Dolayısıyla her bir mevcudun bir isim ile Allah'a
irtibatı olan "vech-i hass", "Rabb-ı hass" anlayışında Tanrı tasavvuru, bir "isim"
yönüyledir. Hakk'ın sayısız esma ve sıfatı adedince Tanrı tasavvurunun ortaya çıktığı ve yorumun sayısız olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim safilerin kabiil ettiği
16 Ekrem Demirli, "Mesnevi'yi Fusüsu'l-Hikem'e Göre Yorumlamak "llah-1 Mu'tekad" ve
Mevlana'nın Mesnevi'sinden Hikayeler", Tasavvuf: ilmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 2005, cilt: vı, sayı: 14 [Mevlana Özel Sayısı], s. 349.
11 B~ İbnii'l-Arabt, Fus_usu'l-Hikem, 113.
18 Bkz. A. Avni Konuk. Fususu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi (Haz.: Dr. Mustafa Tahralı-Dr. Selçuk
Eraydın, IFAV), 3. C., s. 71. 19 Mustafa Rasim Efendi, Tasavvuf Sözlü§ü /stılôhılt-ı İnsôn-ı Kamil, 2. Baslo, insan Yay., İstanbul,
2013, s. 218.
:ıo Buhaıi, Tevhid, 15; Miislüm, Zikir, 18.
21 Mus~fa Rasim Efendi, Tasavvuf Sözlü§ü Istı/ılhôt-ı İnsôn-ı Kamil, s. 218.
22 A. Avni Konuk, Fusüsu'I-Hikem Tercüme ve Şerhi, 2. C., s. 138.
İSLAM VE YORUM 635
ve sufi metinlerinde sıklıkla yer bulan ,Y')Wl · ..r'Li;İ .>~ .ı.ııı ull J_,1..ll [Allah'a giden yollar, yaratılmışların nefesleri adedincedir] jfüdesi, sayısız Tanrı tasavvurunun
mevcudiyetini haber vermektedir.
İlah tasavvuratında etkin olan diğer husus; alemin zıll-i ilahi olduğu düşüncesidir. Bu meselenin izahında Şeyh Muhyiddin İbnü'l-Arabi şu şekilde misal verir: "Alem denilen şey, Hakk'a nisbetle şahsın zılli gibidir"23 Nitekim
gölgenin müstakil bir varlığı bulunmamaktadır. Alem de Hakk'ın varlığı ile
kaimdir ve müstakil bir varlığa sahip değildir. Alem, Hakk'ın isimlerinin suretleri ve sıfatının mazharıdır.24 Ancak nasıl ki, gölgede asıl varlık tafsili olarak
değil de mücmel bir şekilde malum olur. Bundan dolayı: "Hak bize bir vech ile malumdur ve bir vech ile meçhı'.'ıldür."25 Binaenaleyh bir cismin gölgesinin
idraki, nasıl ki güneş ile ortaya çıkarsa, Hakk'ın gölgesi olan alemin idraki dahi
Hakk'ın "Nur" ismi ile vakı' olur.26
Ahmed Avni Bey Fusus Şerhi'nde, isimlerin küllisine mazhar olmanın her bir mevcud için imkansız olduğunu ancak bu mazhariyetin sadece "insan-ı kamil"e
mahsus olduğunu belirterek, hiçbir mevcudun bu mazhariyyete ist'idadının
bulunmadığını ifade eder.27
Avam, kalblerinde tahayyül ve vehm ile bir şey ihdas etseler bile bu, hayal gücü ile suretlendirilir. Oluşturulan, ihdas edilen bu ilahi mu'tekad !<işinin
nefsinin eseridir. Dolayısıyla, i'tikad ettiği senada bulunduğu, kişinin kendi nefsi üzerine senadır. Bu sebeple, onun dışındaki diğer tüm övgüler methiyeler tenkid
edilir, zemmedilir. Kendine has ma'bud i'tikadı zannidir. İşte bundan dolayı
Allah Teala: "Ben kulumun zannı indindeyim''. buyurdu.2s Bilinmelidir ki, Allah
dünyada surekli kalplere tecelli eder. Bu tecelli neticesinde, insanın farkında
olmadan ilahi tecelli hakkındaki düşünceleri çeşitlenir.29
Muhyiddin İbnü'l-Arabi ve takipçilerinin "Tanrı-alem-insan" arasındaki
varlık meselesini .;JY .)s- r.>T J.1.:- .ı.ııı .:.ıı [Allah Ademi sureti üzerine yaratmıştır] hadisindeki (Buhari, "İsti'zan", 1) "suret'' kelimesine anlamlar yükleyerek
açıklamışlar. Öyle ki, "bütün alem ilahi surete göre yaratılmıştır ve filem
2J İbnü'l-Arabi, Fususu'l-Hikem, (ta'lilc Ebu'l-Ala Afifi), 1946, s. 101.
ı~ A. Avni Konuk. Fususu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, 2. C., s. 234-235.
ı; İbnü'l-Arabi, a9e, s. 102.
26 A. Avni Konuk. FusOsu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, 2. C., s. 243
21 A. Avni Konuk, a9e, 2. C., s. 138.
ıs Fusus, s. 226.
:!9 Fütühıit, 14. C., s. 54.
636 İSLAM VE YORUM
kendileriyle Hakkın zuhur ettiği şe'n3olerden başka bir şey değildir.31 Başka bir
ifadeyle surete göre yaratılmış olan, suret sahibinin ta kendisidir ve (bir yönüyle
de) o değildir. Bi.ı nedenle ._..A.J 4"ı ~j ~.J 11 ~.J l.Aj (el-Enfal, 8/17) [Attığında -
sen atmadın, fakat Allafı attı] buyruldu. öyİeyse bir suretten örtaya çıkan her
şeyin aslı, söz k?nusu suretin kendisine göre yaratıldığı kimsededir. Yoksa
zuhfir edenden ve görünenden kaynaklanması doğru değildir.32
Füti'.lhat'da bu durum şu şekilde özetlenir:
"Kul kalp gözüyle Allah'ı müşahede eder ve ibadet eder; aksi halde ibadeti
sahih değildir. Böyle bir durumda kul görünmeye (gayb halinde olana) değil,
görünene ibadet etmiştir. Allah göze görünen suretlerdeki tecellisinde kendisini
kula bildirir ve kul göz görmesiyle O'nu temyiz etmesi, kalb gözüyle, yani basiret
gözüyle O'nu görmesinden sonra olabilir. Basiret gözüyle baş gözüqü birleştiren
kimsenin ibadeti, zahirde ve batında kemale erer. O'nun suretlere hulUl ettiğini
söyleyen ise, iki durumu birden bilmeyendir."33
İbnü'l-Arabi "baş gözü" ve "kalp gözü" ile birlikte Hakk'ın müşahedesinin
tam olabileceğini belirtir. Ve kendisini "hulfil" fikriyle itham edeceklere de
cevaben "O'nun suretlere hulfil ettiğini söyleyen ise, iki durumu birden
bilmeyendir" diyerek bu ithamları geçersiz kılmaktadır. Nablusi, Hakk'ın
varlığının zahir ve batın olduğunu, baş ve kalp gözü ile görülebileceğini ancak
bütün gözlerden de gizli olduğunu belirtir. Zuhur etmesi yönünden baş ve kalp
gözünün görebileceğini ancak bilemeyeceğini şu ayet ile delillendirir:" ~ .,~ '1:, ~ ,_, .. (Taha, 20 /110) (İlim yönünden ihata edemezler.] Batın olması yönünden
Hakk'ın akıl ve düşünceler görmeksizin O'nu bilir.34
İbnü'l-Arabi, Hz." Peygamberin bir hadisini de naklederek şöyle devam eder:
"Hz. Peygamber şöyle der: 'O'nu görür gibi Allah'a ibadet et'. Burada
Peygamber akılda canlandırmayı ifade etmiştir. Kişi bilir ki ancak 'huzur'u, yani
bir yerde bulunmayı kabul eden kimseyi zihninde canlandırabilir. Öyleyle kulun
rabbini ibadet halinde aklına getirmesi, ibadet ettiği Mabudun onun için hazır
olması demektir. Bununla birlikte kul O'nu tanımda ve takdirde bilebilir. Hakkı bundan münezzeh olarak bilirse, O'nu sınırlamaz. Sanki görür gibi O'nu aklına
getirse bile, kendisini takdir edemez. Kul O'nu tanımlayamaz ve kendini bilen
0'.nu takdir edemez. Çünkü kul O'nu bütün suretler olarak görür. O'nu bir suretle
30 ~U.). j1 r~~ j5' (O, her an yeni bir iş ve oluştadır] (Rahman, 55/29) ayetine telmihte bulunulur.
31 İbnü'l-Arabi, Fütı'ihôt-ı Mekkiyye, 12. C., (çev. Ekrem Demirli), s. 171.
32 Fütı'ihat, 14. C., s. 57.
33 Fiitı'ihat, 13. C., (2.basla), 2014, s. 195.
34 Nablusi, Gerçek Varlık, s. 20.
İSLAM VE YORUM 637
tanımlamaya kalkarsa başka bir suret karşısına çıkar ve tanım geçersiz olur.
Dolayısıyla var olan ve olmayan bütün suretleri ihata edemeyeceği gibi kul Hakkı sığdıramaz. Dolayısıyla bilgi bakımından Allah'ı ihata edemez. Nitekim
Allah "O'nu bilgi bakımından ihata edemezler" (Taha, 20 /110) der. Allah yine de
insana şah damarından yakın olm;ıkla nitelenmiştir. Öyleyse Hak kula 'kulun kendisinden daha yakındır."35
Dihyetü'l~Kelbi suretindeki Cebrail, Hz. Muhammed'e, İslam-fman ve ihsan
kavramlarının tanımını sormuştur. Cibril Hadisi diye bilinen bu hadiste, Hz.
Peygamber, "Allah'ı görür gibi ibadet etmek" şeklinde ihsan kavramını tanımlar. Dihye suretindeki Cibrll, Hz. Peygamberin cevaplarını tasdik etmiştir. 36 Orada
bulunanlar, suret olarak Dihye gibi görünen Cibril'i bilememişlerdir. Nablusi, Hz.
Peygamberin Cibril'i bilmesi ve tanımasını şu misalle açıklar: "Mumdan yapılan 'bir insan suretini' gören insan, aklın kemali ve marifeti ile bilir ki gördüğü sırf
mumdur. Gördüğü insan suretlerinin tamamı mücerred tasvirdir, hakikat
değildir. İdrakten yoksun. insanlar, insan suretindeki mumu gerçek bir insan
olarak görür." Nablusi "idrak" ile bu durumu ifade eder.37
Tanrı tasavvurunda yorumun çeşitliliğine dair Mesnevi' de yer alan üzüm ve dört kişinin hikayesi, farklı yorumlamalar neticesinde ortaya ç~kan
anlaşmazlıktan bahsetmesi yönünden mühimdir: "O dört kimseden birisi Arap idi
üzümün adını Arapça "ineb" bilir idi ve "engür"ün Fdrisfce üzüm demek olduğunu
bilmez idi. Binaenaleyh dedi ki: "Hay1r ey hilekar, ben engür istemem, ineb
isterim!" O dört kişiden birisi Rum idi ve üzüme "istajfl" der idi. Herkesin birer isim
söylediğini işitti ve dedi ki: "Bu kıy! ü kafi bırakın, ya'ni engürü ve inebi ve üzümü
terk edin de, müttehiden istajfl isteyelim!" Eğer çok dil bilen bir zat olaydı, onların
bu kavgalarına mani' olur ve aralarında sulhu te'mfn ederdi. "3S Bu durumda dil
sayısı arttıkça anlaşmazlık artacaktı. Ancak tüm dilleri bilen bir kişi gelerek bu anlaşmazlığı çözebilecektir. Tanrı tasavvurunda da ne kadar farklı yoruma sahip
olunsa da, tüm bu yorumlara sahip arif kimse tarafından anlaşmazlığın
çözülebileceği söylemek mümkün.
3; FütOhat, 13. C., s. 195.
36 Cibril hadisinin isnad, metin tedkiki ve İslam düşilncesindeki etkilerini konu alan kapsamlı bir
çalışma için bkz. Bekir TatJı, "Hadis Tekniği Açısından Cibril Hadisi ve İslam Düşüncesine Yansımaları", (Doktora Tezi) Ankara Ünv., SBE, Ankara, 2005.
37 Zeliha Öteleş, •Abdülgani en-Niiblusi Şerhi Bağlamında İbnü'l-Fanz'ın Kaside-i Taiyye'sinde
Seyr u Süluk", (Doktora Tezi), Marmara Onv., SBE, lstanbul, 2014. 38 Mesnevi-i Şerif. Şerhi, 4. C, s. 482-483.
638 İSLAM VE YORUM
Netice
Tanrı tasawurundaki yorum çeşitliliği, tasawur eden kimse sayısı
kadardır. Bu tasavvur sayısı inanılan Tanrı'ya karş ı inanç_ sahiplerinin
artmasıyla artar. Allah'a dair kulda bulunan şey sadece kulun tasavvurlarıdır. Bu
yüzden kul, gerçekte kendisinden başkasına ibadet etmemiştir. Çünkü suret
kulun kendi ürünüdür. İbnü'l-Arabi'ye göre bu yönüyle herkes putperesttir.39
İnsanın kendi nefsi hakkındaki marifeti, Rabb'inin marifetine mukaddimedir.
Çünkü insanın Rabb'ine olan marifeti, onun kendi nefsine marifetinden
netkedir.4o
"İlah-ı mu'tekad" (inanılan ilah) kavramı ile anlaşılan; kulun
tanımlayabildiği, tasawur edebildiği ilah yani kulun kalbine sığdırdığı ilahtır.
Bu, kulun nefsinin eseridir. Ancak "mutlak ilah"ı hiçbir şey sığdıramaz, tahdid
edemez. İnsanın bilgi edinmesinin eksikliği ve sınırlılığı gerçeği, mutlak olanın
kuşatılamazlığı, Mevlana tarafından karanlık odada fili tanımlayan insanların fil hakkındaki sınırlı bilgileri şeklinde misallendirilir. Hikayedeki kimseler fili,
uzun bir boru veya yelpaze veya sütun gibi tanımlarlar. Tüm tanımlamalar bir
bakıma doğru da olsa, eksiktir. Mevlana'nın verdiği bu örnek bize Tanrı
hakkındaki tasavvurlarımızın da bir bakıma doğru olsa da eksik yönleri
olduğunu hatırlatmaktadır.
Netice i'tibariyle, tevhi'd inanışının merkezde olduğu İslam Dini hakkında
yorumda bulunan her bir kul, Hak Teala'yı kendi indinde tasavvur eder ve bu
tasavvurlar üzerinden fikirler beyan eder. Bu balamdan külli manada bilgi
sahibi kimseler dışındaki herkesin ilah tasavvuru noksandır.
KAYNAKÇA
Ayverdi, İlhan; Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 1-III, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2005.
Demirli, Ekrem, "Mesnevi'yi Fusüsu'l-Hikem'e Göre Yorumlamak "İlah-ı Mu'tekad" ve Mevliina'nın Mesnev1'sinden Hikayeler", Tasawuf: İlmfve Akademik Araştırma Dergisi, 2005, cilt: VI, sayı: 14 [Mevlana Özel Sayısı], s. 347-364.
el-Kuşeyri, Abdulkerim, Letiiifu'l-İşarat, (çev. Mehmet Yalar), 5. C., İlkharfYay., İstanbul, 2013.
İbnü'l-Arabl, Fusüsu'l-Hikem, (ta'lik: Ebu'J-Ala Afifi), 1946. İbnü'l-Arabl, Fütühıit-ı Mekkfyye, (çev. Ekrem Demirli), Litera yay., İstanbul, 2015. İbnü'l-Arabl, Nurlar Hazinesi, (çev. Mehmet Demirci), İstanbul: iz yay., 2004. Konuk, Ahmed Avni, Fusüsu7-Hikem Tercüme ve Şerhi, (Haz.: Dr. Mustafa Tahralı-
Dr. Selçuk Eraydın), (3. Basım), İFAV, İstanbul, 2005.
. 39 Yani, kendi yarattığı bir ilaha tapa.r. Bu nedenle İbnü'l-Arabt, Allah'ı bilmeyi Peygamberi taklit
ile sınırlar. Bk:z. Suad el-Hakim, İbnü'l-Arabi Sözlü§ü, s. 361, 364.
~o A. Avni Konuk. FusOsu'l-Hikem Tercüme ve Şerhi, 4. C., s. 325.
İSLAM YE YORUM 639
Konuk, Ahmed Avni, Mesnevf-i Şerif Şerhi, (yayın koordinatörü: Mustafa Tahralı), Kitabevi yay., İstanbul, 2006.
Mustafa Rasim Efendi, Tasavvuf Sözlüğü Istıldhr1t-ı İnsan-ı Kamil, (2. Baskı), insan Yay., İstanbul, 2013.
Nablusi, Abdülgani, Gerçek Varlık: Vahdet-i Vücüd'un Müdafaası, (çev. Ekrem Demirli), İz yay., İstanbul, 2009.
Öteleş, Zeliha, "Abdülgani en-Nablusi Şerhi Bağlamında İbnü'l-Farız'ın Kaside-i Tfüyye'sinde Seyr u Süluk", (Doktora Tezi), Marmara Ünv., SBE, İstanbul, 2014. .
Suad el-Hakim, İbnü'l-Arabf Sözlüğü, (çev. Ekrem Demirli), Kabalcı yay., İstanbul, 2005.
Tahralı, Mustafa, "İbn Arabi' de Bir Hadis-i Kudsi'nin Yorumu", İbn Arabi, Nurlar Hazfnesi, s.16-41.
Tehanevi, Muhammed b. A'la b. Ali el-Faruki el-Hanefi, Mevsuatu Keşşafu ıstılahati'l-fünun ve'l-ulum, (ed. Refik el-Acem; thk. Ali Dahruc; Corc Zeynati, Abdullah Halidi), Beyrut: Mektebetu Lübnan [Librairie du Liban], 1996. 1. C.
Uludağ, Süleyman, "Rü'yet", DİA, 35. Cilt, s. 310-311.