208
i MÜGE DEMİRKIR ÜNLÜ T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HUKUK ANABİLİM DALI KAMU HUKUKU BİLİM DALI İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN (KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE AİLE-İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELEYE DAİR AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ) ULUSAL HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Yüksek Lisans Tezi MÜGE DEMİRKIR ÜNLÜ İstanbul, 2012 İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN (KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE AİLE-İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELEYE DAİR AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ) ULUSAL HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ HUKUK / KAMU HUKUKU İstanbul, 2012

İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet

Citation preview

Page 1: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

i

GE

DE

MİR

KIR

ÜN

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HUKUK ANABİLİM DALI

KAMU HUKUKU BİLİM DALI

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN (KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE AİLE-İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE

BUNLARLA MÜCADELEYE DAİR AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ) ULUSAL HUKUK AÇISINDAN

DEĞERLENDİRİLMESİ Yüksek Lisans Tezi

MÜGE DEMİRKIR ÜNLÜ

İstanbul, 2012

İST

AN

BU

L S

ÖZ

LE

ŞM

ES

İ’NİN

(KA

DIN

A

NE

LİK

ŞİD

DE

T V

E A

İLE

-İÇİ Ş

İDD

ET

İN

ÖN

LE

NM

ES

İ VE

BU

NL

AR

LA

CA

DE

LE

YE

DA

İR A

VR

UP

A K

ON

SE

ZL

ME

Sİ) U

LU

SA

L H

UK

UK

ISIN

DA

N D

ER

LE

ND

İRİL

ME

HU

KU

K / K

AM

U H

UK

UK

U

İstanbul, 2

012

Page 2: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

ii

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HUKUK ANABİLİM DALI KAMU HUKUKU BİLİM DALI

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN (KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE AİLE-İÇİ ŞİDDETİN

ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELEYE DAİR AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ) ULUSAL HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yüksek Lisans Tezi

MÜGE DEMİRKIR ÜNLÜ

Danışmanı Yrd. Doç. Dr. OYA BOYAR

İstanbul, 2012

Page 3: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi
Page 4: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

iv

GENEL BĠLGĠLER İsim ve Soyadı : Müge DEMİRKIR ÜNLÜ Anabilim Dalı : Hukuk Programı : Kamu Hukuku Tez Danışmanı : Yrd. Doç. Dr. Oya BOYAR Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans- Ağustos 2012 Anahtar Kelimeler : Kadına yönelik şiddet, Aile içi şiddet, İstanbul Sözleşmesi

ÖZET

ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠ’NĠN (KADINA YÖNELĠK ġĠDDET VE AĠLE-ĠÇĠ ġĠDDETĠN ÖNLENMESĠ VE BUNLARLA MÜCADELEYE DAĠR AVRUPA KONSEYĠ SÖZLEġMESĠ) ULUSAL HUKUK AÇISINDAN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

Son yıllarda Medya tarafından da sıkça gözler önüne serilen „kadına yönelik

şiddet‟ ve „aile-içi şiddet‟ olayları kaygı verici rakamlara ulaşmıştır. Fiziksel olarak daha güçlü olan erkek, geleneklerin ve yerleşmiş toplumsal-kültürel kalıpların da etkisi ile özellikle aile içinde kadına karşı psikolojik, fiziksel, cinsel, ekonomik şiddeti uygulamada kendini haklı görmektedir. “Kadın” dinsel, kültürel, geleneksel, hatta bazı ülke kanunlarında hukuksal açıdan sorumluluğu alınması ve yönetilmesi gerekli “eş” olarak şiddete maruz kalmaktadır.

Aile-içi şiddettin ikincil mağdurları da çocuklardır. Çocuklar, fiziksel şiddete doğrudan maruz kalmasalar da olayın geri dönülmez psikolojik etkilerini ileri dönemlerde yaşamaktadırlar. Bu tarz şiddet olayları, tedbir alınmazsa şiddet, kuşaktan kuşağa aktarılan bir kısır döngü halini almaktadır.

Bu çalışma ile kadına yönelik olarak gerçekleşen şiddetin nedenleri ortaya koyulmuştur. “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile-İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” (İstanbul Sözleşmesi)‟nin getirdiği yenilikler ve normlar, Türk iç hukuk düzenlemeleri ile beraber değerlendirilmiştir 1. Tartışmalardan biri de toplumumuzda ve hatta Dünyada kadına yönelik şiddet olaylarına bakıldığında, temelde bu durumun erkeğin, kadını yetersiz addederek, kendini üstün görmesi zihniyetinden kaynaklandığı öngörüsüdür.

1 Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış ve imzaya sunulmuş olan bu Sözleşmeyi ilk onaylayan devlet Türkiye’dir.

Page 5: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

v

GENERAL KNOWLEDGE Name and Surname : Müge DEMİRKIR ÜNLÜ Field : Law Programme : Public Law Supervisor : Assist. Assoc. Dr. Oya BOYAR Degree Awarded and Date : Master’s - August 2012 Keywords : Violence against women, Domestic violence, Istanbul

Agreement

ABSTRACT

AN EVALUATION OF THE ISTANBUL AGREEMENT (CONVENTION ON PREVENTING AND COMBATING VIOLENCE AGAINST WOMEN AND DOMESTIC

VIOLENCE) ACCORDĠNG TO THE NATIONAL LAW

In recent years, violence against women and domestic violence cases, an

unfortunate staple of the broadcast news media, has reached disturbing levels in terms of the degree of violence and frequency. Physically stronger, men feel justified by traditional, social and cultural norms in inflicting physical, psychological, sexual and economic violence on women inside of the family. As a wife, a woman can be subjected to violence because she needs to be governed in accordance with religious, cultural, traditional and, in some countries, laws and regulations.

Children are often secondary victims of domestic violence. Even if they do not experience physical violence directly, they may develop irreversible negative psychological effects as a result and these can, if serious steps are not taken, perpetuate a vicious circle of violence transmitted from generation to generation.

This study explores the possible reasons for the prevalence of violence against women and evaluates Turkish laws in the light of the innovations and norms introduced under the Council of Europe Convention on Preventing and Combating Violence Against Women and Domestic Violence (the Istanbul Agreement)2. It argues that the cause of violence against women in Turkish society and abroad can be reduced to a widespread belief that men are superior to women in every significant way.

2 Which, at the time of this paper’s publication, had not received sufficient ratifications to be enacted, but had been ratified by the Republic of Turkey, which was the first country to do so.

Page 6: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

vi

ÖNSÖZ

Son yıllarda kadınlara yönelik olarak giderek artan şiddet olaylarının temelinde

kadının tarih boyunca kabul edilegelmiş, kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rolü en

önemli etkendir. Geleneksel, sosyal ve dinsel etmenlerle kadına biçilmiş olan bu

rollerle ilgili ulusal ve uluslararası platformlarda konferanslar düzenlenmiş ve devletler

kendi aralarında sözleşmeler imzalamışlardır. Kadına yönelik şiddetle ilgili olarak

hazırlanmış son sözleşmede çalışmamızın temelini oluşturan İstanbul Sözleşmesi

(Kadına Yönelik Şiddet ve Aile-İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi

Sözleşmesi)‟dir. Henüz sadece Türkiye tarafından onaylanmış ve yürürlüğe girmemiş

olan bu Sözleşmenin konu ile ilgili sorunların çözülebilmesi açısından, uygulamada

büyük kolaylıklar sağlayacağı görüşündeyiz. Bu çalışmada, İstanbul Sözleşmesi, ilgili

iç hukuk düzenlemeleri ile beraber değerlendirilerek, ülkemizdeki normlar ve

uygulamadaki eksiklikler ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu çalışmayı sonlandırmam da

görüş ve önerileri ile desteklerini esirgemeyen Hocam Yrd. Doç. Dr. Oya BOYAR‟a

teşekkür eder, çalışmanın tüm ilgililere yararlı olmasını dilerim.

İstanbul, 2012 Müge DEMİRKIR ÜNLÜ

Page 7: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

vii

ĠÇĠNDEKĠLER

Sayfa no.

ĠÇĠNDEKĠLER…………………………………………………………………………………. vii

TABLO LĠSTESĠ……………………………………………………………………………… viii

KISALTMALAR LĠSTESĠ……………………………………………………………………. ix

GĠRĠġ .......................................................................................................................... 1

I. ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠNE GENEL BAKIġ …………………………….. 35

A. İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN AMACI, KAPSAMI VE TANIMLAR……….. 48

1. İstanbul Sözleşmesindeki Tanımlar………………………………………. 48

2. İstanbul Sözleşmesinin Amaçları…………………………………………. 58

3. İstanbul Sözleşmesinin Kapsamı…………………………………………. 63

B. İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDE TARAF DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ... 65

1. Genel Yükümlülükler………………………………………………………... 65

a. Ayrımcılık yapmama……………………………………………………. 65

b. Devlet kurumları ile beraber şiddetin aktörü olmama ve gerektiğinde

zararı tazmin ederek kurumları denetleme…………………………… 72

c. Toplumsal cinsiyetle ilgili hassasiyet gerektiren politikalar düzenleme 73

d. Kapsamlı ve koordineli politikalar üretme……………………………… 74

e. Finansal kaynaklar bulma……………………………………………….. 75

f. STK’lar ve Sivil Toplumla ortak çalışma yürüterek onları teşvik etme… 75

g. Koordinasyon kurumu oluşturma………………………………………... 76

h. Veri toplama ve araştırma………………………………………………... 76

2. Özel Yükümlülükler………………………………………………………... 77

a. Önleme-Engelleme Yükümlülüğü………………………………………. 78

b. Mağdurun Korunması-Desteklenmesi Yükümlülüğü…………………… 90

c. Faile Hukuki ve Cezai Yaptırım Uygulanması Yükümlülüğü………… 109

II. ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠNĠN ÖZEL ĠZLEME MEKANĠZMASI-GREVĠO…. 171

A. GREVIO’nun İstanbul Sözleşmesince Öngörülen Yapısı-Nitelikleri………… 172

B. GREVIO’nun İstanbul Sözleşmesince Öngörülen Çalışma Usulleri………… 176

SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME…………………………………………………………….. 187

KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………… 191

Page 8: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

viii

TABLO LĠSTESĠ

Sayfa no.

TABLO: Ġstanbul SözleĢmesi, 6284 Sayılı Yasa ve Ġlgili Diğer Mevzuat

KarĢılaĢtırması………………………………………………………………………...……………40

Page 9: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

ix

KISALTMALAR LĠSTESĠ

AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri a.g.e. : Adı Geçen Eser a.g.k. : Adı Geçen Karar a.k.t. : Aktaran AİHM : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AHİS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AK : Avrupa Konseyi Apne AP : Hindistan merkezli kadın derneği. Açılımı Hintçe ‘de kendi kendine yardım anlamına gelmektedir. AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi AYM : Anayasa Mahkemesi AYMKD : Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi BM : Birleşmiş Milletler CAHVIO : Kadın ve Aile İçi Şiddete Karşı Şiddetin Önlenmesi ve

Mücadele Özel/Geçici Komitesi (Ad Hoc Committee for

Preventing and Combatting Violence Against Women and

Domestic Violence)

CEDAW : Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası

Sözleşmesi (The Convention on the Elimination of All Forms

of Discrimination against Women

CEJIL : Adalet ve Uluslararası Hukuk Merkezi CLADEM : Latin Amerika ve Karayipler Kadın Haklarını Koruma

Komitesi ÇYDD : Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği EQUALITY NOW : Avrupa ve Amerika’da faaliyet gösteren kadın derneği EÜHFD : Erzurum Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi E. : Esas

Page 10: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

x

İHAM : İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İHAS : İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi İSTANBUL SÖZLEŞMESİ : Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve

Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Convention on Preventing and Combating Violence Against Woman and Domestic Violence)

GREVIO : Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadale

Uzmanlar Grubu (The Group of Experts On Action Against Violence Against Women and Domestic Violence)

K. : Karar KAGİ-DER : Kadın Girişimcileri Destekleme Derneği KA-DER : Kadın Adayları Destekleme Derneği m. : madde md. : madde RG : Resmi Gazete RTÜK : Radyo ve Televizyon Üst Kurumu SHÇEK : Sosyal Hizmetler ve Çoçuk Esirgeme Kurumu STK : Sivil Toplum Kuruluşu T. : Tarih TODAEİ : Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü TUİK : Türkiye İstatik Kurumu TMK : 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu TCK : 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu UCMY : Uluslararası Ceza Mahkemesi Yargısı UNESCO : Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (United

Nations Educational, Scientific and Cultural Organization)

Page 11: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

1

GĠRĠġ

“Kadın darağacına çıkma hakkına sahip

olduğu ölçüde, konuşmacı kürsüsüne çıkma

hakkına da sahiptir”

Olympe de Gouges1

1789 Fransız İhtilalinden bu yana kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahip

olabilmek için çeşitli mücadelelere girişmişlerdir. Bu mücadele ancak İkinci Dünya

1 “Olympe de Gouges”: Kadınların seçme hakkı için mücadele veren ilk modern savunucudur.

Sonradan yayınlamış olduğu bir yazının kralcı görünmesi nedeni ile giyotinle idam edilmiştir.

“Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” (Déclaration des droits de la Femme et de la Citoyenne):

Fransız Devriminin sevinç ve umutla karşılanmasına rağmen eşit hakların sadece erkeklere

verildiğinin, kadınların hala eşit haklara sahip olamadıklarını gören “Olympe de Gouges”; Meclis

tarafından yayınlanmış olan “Erkek ve Yurrtaş Hakları Bildigesi‟ne (La Déclaration des droits de

l'Homme et du citoyen) cevap niteliğinde bu bildirgeyi yayınlamıştır. Bildiri önsözünde cesaret

gibi güzelliği de düşünen cinsiyeti tanımlasa da kadınlar için sadece karşıt düşünceyi bildiren bir

metin değildir. Bu bildiride sık sık ulusu oluşturan her iki cinsten bahsedilmiştir. Olympe de

Gouges‟in “l‟homme” (Fr. ilk yaygın anlamı ile “erkek”, ikinci anlamı ile insan/şahıs) kelimesi

yerine “kadın ve adam” sözlerini kullanmasıyla da her iki cinsiyet açıkça betimlenmiştir. Madde

VII‟de de kadınların ayrıcalığının olmadığı belirtilmiştir.Her iki bildirgede de sürekli olarak

özgürlük, eşitlik güvenlik, özel mülkiyet hakkı ve baskıya karşı çıkma hakkı talep edilirken, 1789

bildirgesindeki olumsuz olarak yer alan “özgürlük” kavramı de Gouges tarafından olumlu olarak

değiştirilmiştir. Özgürlük, başka birine zarar vermeyen her şeyi yapabilmekte

düğümlenmektedir. Madde IV‟de “özgürlük ve adalet”; ait olan şeyin iade edilmesi, anlamına

gelmektedir. Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi‟nin tarihi önemi de kadın ve erkekleri

yücelten genel bir istek olan, ilk evrensel insan hakları bildirgesi olmasından kaynaklanmıştır.

İçinde var olan toplumsal düzen ile aydınlanmanın kritik tartışması da yansıtılmıştır. Gouges‟un

bildirgesi bugün tarihi dokümanların çoğunda ve listelemelerde eksik olarak görülmüştür.

1972‟de Fransız ulusal kütüphanesinde fark edilmeden duran metin Hannelore Schröder

tarafından tekrar bulunmuş ve 1977 yılında da Almanca olarak yayımlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için

bkz. http://womenshistory.about.com/od/olympedegouges/a/Olympe-De-Gouges-And-The-

Rights-Of-Woman.htm ve http://www.linternaute.com/biographie/olympe-de-gouges-1/

19.06.2012.

Page 12: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

2

Savaşı sonrası, Devletlerin karşılıklı olarak yaptıkları andlaşmalarla vücut bulabilmiştir.

Evrensel değerlerin anlam kazandığı İkinci Dünya Savaşı‟ndan sonra bu değerlerin

geliştirilmesi ve korunması, sürekli barışın sağlanabilmesi ve bunların temelindeki her

türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılarak, gerçek anlamda „eşitliğin‟ sağlanabilmesi için

1945 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuştur. Buna bağlı olarak kuruluşun ana

organlarından „Ekonomik ve Sosyal Konsey‟ e bağlı bir „Kadının Statüsü Komisyonu‟

kurulması da ihmal edilmemiştir. Yaptıkları çalışmalarla şu an yürürlükte olan ve kadın

haklarının her geçen gün gelişmesine ve ilerlemesine katkı da bulunan bir çok

uluslararası sözleşmenin temelini de bu Komisyonun çalışmaları oluşturmaktadır.

Şüphesiz ki bu belgelerin temeli 1948 yılında üye ülkelerin onayına sunulmuş olan

„İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‟ dir2.

Bildirgenin “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl

ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” diyen 1.

maddesi ve “Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat,

ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi

bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir(…)”

diyen 2. maddesi ile sadece erkeklere değil, kadınlara da eşit koşullarda hitap edildiğini

ve „evrenselliğini‟ ortaya koymaktadır. Bunun yanında yine Bildirge‟nin “Evlenme hakkı

ve ailenin korunması” başlıklı 16. maddesi “Evlilik çağına varan her erkek ve kadın, ırk,

vatandaşlık, veya din bakımlarından hiçbir takyidata tabi olmaksızın evlenmek ve aile

kurmak hakkını haizdir. (Erkekler ve kadınlar evlenme, evliliği sürdürme ve boşanma

2 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi resmi metin için bkz.

http://www.ihd.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=156:insan-haklari-

evrensel-beyannames&catid=37 19.06.2012.

Page 13: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

3

konusunda eşit haklara sahiptir.) Evlenme akdi ancak müstakbel eşlerin serbest ve tam

rızası ile yapılır.” şeklindedir. “Parantez içinde verilen cümle resmi çeviri yapılırken

yanlışlıkla tamamen atlanmıştır. Söz konusu cümle TBMM‟ce yayınlanan derlemelerde

de yer almamaktadır. Söz konusu aksaklık, daha sonra çıkarılacak yeni veya ek bir

kanunla giderilebilirken, tercih edilmemiştir.” 3

1982 Anayasasında da kadına bakış açısını doğrudan veya dolaylı olarak

ilgilendiren düzenlemeler mevcuttur. Bunlardan ilki ve belki de özellikle 2004

değişiklikleri ile en çok tartışılanı Anayasanın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10.

maddesidir. Bu maddenin yanında Anayasanın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve

manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi de bu kapsamda inceleme alanımız içinde

olacaktır. Tüm bu maddeler şüphesiz ki Anayasamızın uluslararası andlaşmaların

yürürlüğünü düzenleyen 90. maddesinin son fıkrasıyla beraber değerlendirilecektir.

1982 Anayasasının “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesi:

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve

benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.

Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle:

12/9/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı

olarak yorumlanamaz.

(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife

şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik

ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik

ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” şeklindedir.

3 Sezer, Abdullah, Ulusal-Üstü Belgeler ve Önceki Anayasalarla Karşılaştırmalı & Gerekçeli &

Açıklamalı 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası & İlgili Mevzuat, Beta Yay., İstanbul, Şubat,

2004, s. 931.

Page 14: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

4

Anayasanın 10. maddesi “eşitlik ilkesini” herkesin aynı haklara sahip olacağı

doğal eşitlik anlayışı olarak değil, yasa önünde eşitlik olarak düzenlemiştir. Bu algılayış

öğretide Aristotales‟in “denkleştirici (düzeltici)” adalet ile “dağıtıcı” adalet kavramlarını

ayrı ayrı ele alması ile tartışılmaya başlanmıştır4. Denkleştirici adalet anlayışında eşitlik

mutlaktır ve daha çok bireyler arası hukuksal ilişkilerin çözümü söz konusudur. Burada

eşitlik bağımsız bir değer olarak ele alınır. Anayasanın sahip olduğu “dağıtıcı adalet”

anlayışında ise eşitlik denkleştirici adaletteki kadar muğlak değildir. Burada birey-

toplum ve devlet arasındaki ilişki düzenlenir. Tabiki eşitlik yine önemli ve

vazgeçilmezdir, ancak bireylere yüklenecek hak ve ödevler; bireylerin toplum içindeki

yetenekleri, özelliklerine göre belirlenecektir. Anayasanın dağıtıcı adalet anlayışına

sahip olmasını farklı olana, haklı olan noktada farklı işlem uygulanmasına cevaz

vermesindendir5.

Çoğulcu demokrasilerde eşitlik yasa önünde eşitlik olarak düzenlenmiştir ve

yasalar “herkes” için toplum içindeki yeri, ekonomik gücü, toplumsal kökeni, cinsiyeti

gözetilmeden, herhangi bir ayrım yapılmadan düzenlenip, uygulanır 6 . Bu hususta

Devletler kendi egemenlik anlayışları ve mevcut siyasi görüşe göre bir eşitlik anlayışı

belirleyeceklerdir.

4 Serim, Bülent, “Yasa Önünde Eşitlik İlkesi”, s.15-16.

http://yayin.todaie.gov.tr/goster.php?Dosya=MDU1MDU1MDQ4, 19.06.2012.

5 Kemal Gözler, “Anayasa Hukuku Dersleri” kitabında eşitliği aynı mantıkla “mutlak”(yatay, şekli,

şekli hukuki, aritmetik, „denkleştirici adalet‟) ve “nisbi”(dikey, maddi, geometrik, „dağıtıcı adalet‟)

eşitilik olarak tanımlar. Mutlak eşitlik dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep

vb. sebeplerle kimseye farklı davranılamayacağını öngörürken ; nisbi eşitlik aynı kişilere aynı,

farklı kişilere de farklı muamele edilebileceğini öngörmektedir. Bkz. Gözler, Kemal, Türk

Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Basın Yayın Dağıtım, Ekim, 2010, 10. Bası, s.98-99.

6 Gözübüyük, A. Şeref; Anayasa Hukuku; S Yayınları, Ankara, 1986, s.24.

Page 15: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

5

Nitekim Merih Öden, “Toplumun tüm üyelerine bireysel bir hak olarak

ortaklaşa bir statünün tanındığı, yani herkesin eşit sayıldığı günümüz anayasal

sistemlerinde önem kazanan eşitlik konusu, anayasal eşitlik ilkesinin yorumlanıp

uygulanmasıdır. Ancak eşitlik temel sorunu, gerçekte anayasal ilkelere ve haklara

ilişkin düzenlemelerden önce, örgütlenmiş insan topluluklarında siyasi iktidar ile bu

iktidar karşısında insan topluluğunun hukuki durumu konusunda, yani ayrıcalık veya

eşitsizlik ile eşitlik arasında temel değerler düzeyinde yapılan seçmelerle sıkıca

ilişkilidir. Öte yandan, temel ahlak ve hukuk ilkeleri, içinde oluştukları koşulların ürünü

olup, toplum ve devlet yönetimi konusundaki düşünceleri ve görüşleri yansıtırlar.”7

şeklinde konu hakkındaki görüşlerini ifade etmiştir.

Eşitliğin genel olarak algılanması, aslında kavramın doğası gereğidir.

Maddedeki “herkes” bu genelliği ve somutluğu göstermekle beraber, her konunun her

birey için eşit olması başka haksızlıklara yol açabileceğinden, farklı kişilerin farklı

uygulamalara tabi olması eşitsizlik olarak değerlendirilemeyecektir. Burada önemli olan

eşitlik değil, “eşdeğerlilik”8tir. Bunun temini de Devletçe sağlanır.

Akademik bazı çevrelerce “eşitliğin”, “eşdeğerlik” ve “adalet” kavramları ile

karıştırıldığından bahisle, demokratik rejimlerde eşitliği: sosyal eşitlik, hukuki ve medeni

eşitlik, siyasi eşitlik olarak üçe ayırmaktadırlar9. Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu‟na göre

de “...hukukça yasaklanmamış olan davranışlar özgürlük alanlarını oluştururlar. Hukuk

önünde ancak özgür insanlar eşit olabilirler. Bu bakımdan da “eşitlik”, özgürlüğün

7 Öden, Merih, Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Yetkin Yay., Ankara, 2003, s.43.

8 Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Erem, Faruk; Cumhuriyet Gazetesi, 1990; Kubalı, Hüseyin Nail;

Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar ve Siyasi Rejimler).

9 Özer, Attila, “Anayasa Hukuku Genel İlkeler”, Turhan Kitapevi, Geliştirlmiş 3. Bası, Ankara,

2009, s.97-99.

Page 16: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

6

gelişimini değerlendirme ölçütü olduğu kadar, onu ilerletme aracıdır.(…)Özgürlük ve

eşitlik denklemi, insan onuru (haysiyeti) ile kurulabilir. İnsan onuru, özgürlüğün temeli

ve eşitliğin ölçütüdür. Bu çerçevede, onur bakımından eşitlik, mutlak bir değeri ifade

eder. Özgürlük ve eşitlik arasında şöyle doğrudan bir ilişki vardır: eşitlik, fırsat, hukuk

önünde ve onursal olmak üzere üç düzlemde sağlandığı ölçüde özgürlük alanı

genişler.”10

Anayasamızın 10. maddesi düzenlendiği yer itibari ile devlet yönetimine

egemen olan “bağımsız bir temel ilke” niteliğindedir 11 . Şöyle ki 10. madde “temel

haklar” ile ilgili kısımda değil, genel esaslar kısmında yer almaktadır. Bu sebeple de

özel hukuk ilişkilerinde uygulanamaz12. Yani buradaki ilke kanun koyucuya ve kanunun

uygulayıcılarına hitap etmektedir13.

Kadın hakları açısından konuyu ele aldığımızda dağıtıcı adalet, yani nisbi

eşitlik anlayışı bizi “pozitif ayrımcılık”14 kavramına getirecektir. Pozitif ayrımcılık, işe

girme veya okula kabul edilme gibi bazı alanlarda kadınlara veya etnik veya ırksal

azınlıklara öncelik verilmesi şeklinde uygulamadır15. Danıştay 8. Dairesinin 9 Ocak

1985 tarih ve E. 1982/826, K. 1985/4 sayılı kararına konu teşkil eden olayda, “Anadolu

Liselerine girişte kız öğrencilere 3 puan eklenmesi yönündeki yönetmelik değişikliğini

eşitlik ilkesine aykırı bulmamış, „Türk toplum yapısı, gelenek ve görenekleri gözönünde

10 Kaboğlu, İbrahim Ö., Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar), Legal Yayınevi, 7. Baskı,

İstanbul, 2011, s.227-231. 11

Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin yay., Ankara, 1986, s.113.

12 Gözler, a.g.e., s.98-99.

13 Gözler, a.g.e., s.98-99.

14 “Positive discrimination” ya da “affirmative action” olarak İngilizce de karşılık bulur.

15 Gözler, a.g.e., s.100.

Page 17: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

7

bulundurulduğunda‟ kız öğrencilere adı geçen okullarda öncelik tanınmasının

„Anayasaya ve Temel Eğitim Yasasında amaçlanan okuma ve fırsat eşitliği ilkelerini

zedelediğinden söz edilemeyeceğine‟ karar vermiştir.”16

AYM, cinsiyet ayrımı gözetme yasağını açıkça mutlak olarak, kesin bir yasak

olarak nitelendirmemektedir17 . Şöyle ki Mahkemenin, pozitif ayrımcılığı desteklediği

kararlarının yanında; 788 Sayılı Memurin Kanununun 6. maddesiyle ilgili kararında

olduğu gibi kadınlara karşı ayrım yasağına dair nasıl bir bakış açısına sahip olduğunu

belirten kararları da bulunmaktadır. Maddede “Kadınların memur ve müsdahdem

olmaları caizdir. Ne gibi memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilebilecekleri her

vekaletin memurlarına ait kanunlarında tespit olunur.” şeklindeki hükmü eşitlik ilkesine

aykırı bulmamıştır. Gerekçe olarak “(…) hüküm, ilk bakışta eşitlik prensibine aykırı gibi

görünürse de kadınların vücut yapıları ve işlerin niteliği bakımından bazı kamu

hizmetlerine alınmamaları, bu prensibi zedeleyecek nitelikte değildir. Kamu hizmetinin

aksatmadan yürütülmesi gerektiğinden (…) oy çokluğu ile karar altına alınmıştır”

açıklamasında bulunmuştur18. Bu karara muhalif karşı oy yazılarında ise kadın ve erkek

ayrımı yapılmadan işin niteliğine bağlı olarak seçim yapılması gerektiği hususu

belirtilmiştir. “Cinsiyet farkına dayanan kuşkulu sınıflandırmaların eşitlik ilkesine

uygunluğunu tartışırken, her şeyden önce kadınlara karşı ayrımlar ile kadınları

koruyucu ayrımları ayırt etmek gerekir. Esasen Mahkemenin kanuni sınıflandırmaların

veya ayrımların cinsiyet ayrımı yasağı yönünden eşitlik ilkesine uygunluğunu

denetlerken, Anayasaya aykırılık karinesinden ve varsayımından hareket ettiğini de

16 Danıştay 8. Dairesi, K.T. 9 Ocak 1985, E. 1982/826, K. 1985/4.

17 Öden, a.g.e., s. 334.

18 AYM, K.T. 25.10.1963, E.1963/148, K.1963/256; AYMKD, S.1, s.459.

Page 18: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

8

söylemek zordur. Bu karineden hareket edilmedikçe eşitlik algısını kararlara yansıtmak

zordur.”19

Ülkemizde madde metni kadın erkek eşitliği noktasında özellikle 2004 yılı

değişiklikleri ve 2007 yılındaki Anayasa taslak çalışmaları ile kadın örgütleri, STK‟larca

çokça tartışılan konulardan biri haline gelmiştir. Kadın dernekleri, yeni Anayasa

çalışmalarının yapıldığı, ortaya çeşitli taslaklar çıkmış olduğu şu günlerde konuya daha

da ehemmiyet vererek eğilmekte ve madde değişikliği ve eşitlik anlayışı ile ilgili çeşitli

taleplerini de Meclis Anayasa Komisyonuna iletmektedirler. Öncelikli olarak bu güne

kadar madde ile ilgili kadın derneklerince getirilen en büyük eleştiri Türkiye‟nin CEDAW

kapsamındaki eşitlik anlayışını benimsemeyerek “pozitif ayrımcılık/yükümlülük”

hususlarını madde kapsamına almayışı ve kadın-erkek eşitliği olgusunun bu sebeple

yetersiz kalıyor olması durumu olmuştur. Burada kamuoyunda özellikle kadın

girişimcilere destek veren KAGİ-DER (Kadın Girişimcileri Destekleme Derneği) başta

olmak üzere Anayasa‟da kadın eşitliği ve kadınların üretime ve siyasi hayata daha çok

katılabilmeleri için çeşitli düzenleme önerileri getirmiştir. O dönem ki tartışmaların

başında milletvekili seçimlerinde hatta siyasal partiler içinde “kota sistemi” uygulaması

yer almaktadır. 2007 yılındaki tartışmalarda kamuoyunda özellikle “Ruanda da bile kota

sistemi” var tartışmaları 20 ile başlayan süreçte özellikle CEDAW‟daki pozitif

yükümlülüklere 21 aynı açıklıkla yer verilmemiş olması, kota sistemi gibi özgül,

19

Öden, a.g.e., s. 334.

20 Konu ile ilgili çeşitli tartışmalar için bkz.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=19582 19.06.2012.

21 CEDAW‟ın 4. maddesine göre: “(1) Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için Taraf

Devletlerce alınacak geçici ve özel önlemler, işbu Sözleşmede belirtilen türden bir ayrım

olarak düşünülmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların korunması

Page 19: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

9

uygulamayı değiştirebilecek birtakım önlemlerin alınmamış olması ve bunun yanında 3.

fıkrada kadınların “özel surette korunmayı gerektiren” kesimlerden biri olarak anılması

kadın örgütlerince ve aktivistlerce çokça eleştirilen noktalar haline gelmiştir. Dolayısı ile

bu konuları ayrıntılı olarak düzenleyecek yasal düzenlemeler önem taşımaktadır.

Ancak bu hükmü somutlaştıran bir yasal düzenleme değişikliğin üzerinden iki yıl

geçmesine rağmen yapılamamıştır.

Anayasa‟da „bireysel özerklik‟lerle ilgili olarak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî

ve manevî varlığı” nı koruma başlıklı 17. maddesi şu şekildedir:

“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına

sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne

dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan

bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

(Değişik: 7/5/2004-5170/3 md.) Meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama

kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının

önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya

olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında

silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana

gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

Anayasamız kişinin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme

hakkına sahip olduğunu hüküm altına almış olup, “yaşam hakkı”nın birinci derecede

Devletçe korunması gerekli bir hak olduğunu ortaya koymuştur. Burada altı özellikle

çizilmesi gerekli husus “bireysel özerklik” kavramıdır. Bireysel özerklik, insanın

sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine ulaşıldığı zaman bu

önlemlere son verilecektir. (2)Anneliğin korunması amacıyla işbu Sözleşme‟de belirtilenler

dahil, Taraf Devletlerce alınacak özel önlemler, ayrımcı olarak nitelendirilmeyecektir.”

Page 20: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

10

doğadaki bütün diğer varlıklardan ayrılıp, tür olarak özgünleşmesi ve bir kişinin de diğer

türdeşlerinden ayrılıp ayrı bir kişilik kazanması ile yakından ilgilidir; o temelde özgür

olmanın bir sonucudur 22 . Belirtilen bu özelliği ile bireysel özerklik kavramı, insan

onurunun korunması ve haysiyetli bir şahsiyetin oluşumunda korunmaya alınmış bir

özgür eylem alanı görevini görmektedir23.

Evrensellik kıstasına göre, insan onurunun genel kabul görmesi için sadece

öznenin bireysel irade özgürlüğü değil, karşıdaki yabancı iradelerin de mutlak değer

olarak kabul görmesi gerekir24. Yeni anayasacılık anlayışında yerel, özgün değerlerin

yanında evrensel değerler de yerlerini almıştır. Globalleşmenin, değişen Dünya

düzeninin ve ekonomilerin getirdiği bu durum insani değerler açısından olumlu bir

gelişme olmakla beraber, bizimki gibi yasalaşma sürecinde de gelenekleri ön planda

tutan toplumlarda, bireysel özerklikle ilgili kavramları mevcut yasalara modifiye etmeye

çalışmak, yasalar arasında çelişkilere yol açarken farklı uygulamalara neden

olabilmektedir. Şöyle ki; 17. md. kişilerin “bireysel özerklikler”ini koruyan bir madde

iken, Anayasamızın 41. md. de “aile” kavramını öne çıkarmaktadır. Buna göre “Ailenin

korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41. madde şu şekilde düzenlenmiştir.

“(Değişik: 3/10/2001-4709/17 md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler

arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve

22

Aldanmaz, Orhan, “İnsan Onuru Işığında Kişisel Özerklik ve Yerellik İlkesi”, EÜHFD, C. XIV,

S. 1–2, 2010, s.82 vd. bkz. http://hukuk.erzincan.edu.tr/dergi/makale/2010%20XIV_1-5.pdf,

19.06.2012.

23 Aldanmaz, a.g.e., s.82 vd.

24 Aldanmaz, a.g.e., s.84; Gotfried Höffe, Ein transzendentaler Tausch: Zur Anthropologie der

Menschenrechte, in: Philosophisches Jahrbuch 99, 1992, s. 1.

Page 21: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

11

aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri

alır, teşkilâtı kurar.

(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan

yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel

ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı

çocukları koruyucu tedbirleri alır.”

Bu iki madde kadın hakları ile ilgili olarak beraber okunduğunda, 17. madde

kadının “birey” olmaktan kaynaklı bireysel özerkliğini iade ederken; 41. madde

geleneklere bağlı kalarak kadını “çocuk” la beraber “aile kavramı içinde korunması

gereken bir varlık olarak nitelendirmiştir. 41. madde bu hali ile ülkemizdeki kadın

örgütlerince en fazla eleştirilen, kamuoyuna taşınan ve değiştirilmesi talep edilen

maddedir. Bu koruma ile “kadın” ın toplumdaki yerinin değişmesi ve erkek egemen

anlayışın ortadan kalkması pek mümkün görülmemektedir. Oysa Türkiye‟de 1961 ve

1982 Anayasalarında ailenin anayasal koruma altına alınmasına sosyal devlet ilkesinin

kaynaklık ettiği belirtilmektedir25. Devletin anayasada öngörülmüş yükümlülüklerinin,

özellikle Anayasanın 41. maddesinden kaynaklanan koruma yükümlülüğünün yerine

getirilmesinin bir gereği de aile düzenine karşı olan bazı eylemlerin suç haline getirilmiş

olmasıdır26. Bu suçlar TCK 230. maddesindeki birden çok evlilik, hileli evlenme ve

dinsel tören suçları; TCK 231. md. düzenlenen çocuğun soyabağının değiştirilmesi,

TCK 232‟deki Kötü Muamele Suçları, TCK 233 md. yükümlülüğün ihlal suçları ve TCK

md. 234‟deki çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçlarıdır.

Burada önemli bir diğer noktada “aile” kavramından ne anlaşılacağı

sıkıntısıdır. Şöyle ki Avrupa Sözleşmesi‟nin 8. maddesinin yorumunda dışarıdan

25

Gözübüyük, a.g.e., s.157.

26 Nuhoğlu, Ayşe, Aile Düzenine Karşı Suçlar, Beta yay, İstanbul, 2009, s.1.

Page 22: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

12

bakıldığında bir ilişki “aile” statüsü altında değerlendiriliyorsa, resmi statüye

bakılmaksızın aile olarak değerlendirileceği öngörülür 27 . Bunun yanında Birleşmiş

Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi‟nin 1. maddesi ise

“İş bu Sözleşmeye göre „kadınlara karşı ayrım” deyimi, kadınların medeni durumuna

bakılmaksızın ve kadın-erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel,

medeni ve diğer alanlardaki insan insan haklarının ve temel özgürlüklerinin tanınması,

kullanılması ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen ve ortadan kaldıran veya bunu

amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, dışlama veya sınırlama

anlamına gelecektir.” ifadesi ile kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldıran bir

düzenleme getirmiştir.

Türkiye‟nin CEDAW‟a sunmuş olduğu dönemlik raporlarından 2012 Nisan

ayına ait Raporda28 kadın-erkek eşitliğiyle ilgili değiştirilen iç hukuk normlarının bir özet

değerlendirilmesi yapılmıştır. Burada 1. fıkraya eklenen “…eşler arasında eşitliğe

dayanır.” ibaresi olumlu bir gelişme olarak kaydedilmiştir.

Bunun yanında Anayasanın 66. maddesinin 2. fıkrasındaki çocuğun her

şekilde babanın Türk olması koşulu ile Türk olacağı hükmünün kaldırılmış olması da

Rapor‟da yer alan hususlardandır.

Tüm bunlarla beraber bir de usulüne göre yürürlüğe girmiş milletlerarası

andlaşmalarla ilgili; “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı Anayasanın 90.

27

Bkz ayrıntılı bilgi için Çolaker, Mustafa, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‟nin Sekizinci

Maddesi ve Türkiye Uygulaması”

http://www.yayin.adalet.gov.tr/dergi/36.sayi/mustafacolaker.pdf, 19.06.2012.

28 Nisan 2012 tarihinde CEDAW Komitesi‟ne sunulmuş olan dönemlik raporun tamamı için bkz.

http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/mce/2012/trde_kadinin_durumu_2012_nisan.pdf

19.06.2012.

Page 23: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

13

maddesinin son fıkrasına bakmak gerekir. Avrupa Birliği‟ne üye adayı olan ülkemizin

Kopenhag siyasi kriterleri bağlamında yerine getirmesi gereken yasal düzenlemeler, 24

Temmuz 2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan, “Avrupa Birliği Müktesebatının

Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Program”da belirlenmiş bulunmaktadır. Bu değişikliklerden

önemli bir tanesi de insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunması adına

Anayasanın 90. maddesinde karşılık bulmuştur. Buna göre:

“(…)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun

hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa

Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre

yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası

andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle

çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

ibaresi yer bulmuştur.

Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca belirlenen usuller

çerçevesinde yürürlüğe girmiş olan uluslararası andlaşmalar kanun hükmünde

sayılacaktır. O kadar ki bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanların

ulusal kanun maddelerinden herhangi biri ile çelişmesi halinde uluslararası andlaşma

hükmüne öncelik tanınacaktır.

“1961 Anayasası‟nın 65. ve 1982 Anayasası‟nın da 90. maddelerinde yer alan

„usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan milletlerararsı andlaşmalar kanun hükmündedir.

Bunlar hakkında Anayasa‟ya aykırılık idddiası ile Anayasa Mahkemesi‟ne

başvurulamaz‟ kuralı uluslararası andlaşmalarda bir nitelik farkı gözetmeksizin, genel

olarak uluslararası andlaşmalara yönelik, dolayısı ile hiç de açık ve belirgin olmayan bir

çatışma kuralıdır.”29

29 Yüzbaşıoğlu, Necmi, “Mayıs 2004‟te Anayasanın 90‟ıncı Maddesine Eklenen Hükmün Türk

Anayasallık Blokuna Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Bülent Tanör‟e Armağan, Legal yay.,

Kasım, 2004, s.785.

Page 24: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

14

Yine Yüzbaşıoğlu‟na göre usulüne uygun yürürlüğe girmiş olan andlaşmaların

iç hukukta uygulanması için başka bir iç hukuk işlemi de gerekmeyecektir.” 30

Bu hususta Prof. Dr. Yavuz ATAR‟ın 90. madde incelemesine bakacak

olursak: “(1) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir

milletlerarası andlaşma ile aynı konuyu düzenleyen bir kanun bulunduğunda öncelik

andlaşmaya verilecektir ve bununla ilgili kanun düzenlemesi yapılması gerekmektedir.

(2) Çatışma halinde bu kararlar verilecektir ve fakat “aykırılık” durumunda ne olacağı

hususu örneğin AİHS‟le ilgili bir sorun olduğunda ayrıca AİHM‟in yerleşik içtihatlarına

da bakmak gerekecektir. (3) Sözleşme ve kanun hükümleri somut bir olayda

uygulanmalıdır. (4) Çatışmayı ortadan kaldırarak hükümlerden birini uygulayacak olan

merci, somut işlemi yapmaya yetkili idare organı ya da olayın yargıya intikal etmiş

olması durumunda da görevli yargı organıdır. (…) Anayasa Mahkemesi, inceleme

yaparken açıklayıcı ve yol gösterici olarak uluslararası andlaşmalardan

yararlanabilecektir.”31 demek sureti ile çatışma halinde iç hukuk düzenlemesi yapılması

gerektiği şeklindeki görüşünü ortaya koymuştur.

Görüldüğü üzere usulüne göre yürürlüğe girmiş uluslararası andlaşmalarla

ilgili olarak farklı görüşler mevcuttur. Kimi yazarlar bu andlaşmalara anayasanın bile

üzerinde değer verirken, kimi sadece kanun hükmünde oldukları görüşünü

benimsemiş, kimi de iç hukuk düzenlemesine muhtaç olduğunu savunmuştur32.

Biz burada Sayın Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu‟nun da belitmiş olduğu gibi

Türk Hukukunda doğrudan uygulanabilirliği olan temel haklara ilişkin ulusalüstü

30

Yüzbaşıoğlu, a.g.e., s.785.

31 Atar, Yavuz, Türk Anayasa Hukuku, Mimoza Yayınları, 6. Bası, 2011, s. 352-358.

32 Ayrıntılı inceleme için bkz. Yüzbaşıoğlu, a.g.e., s.786,787.

Page 25: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

15

sözleşmelerin ve AB hukukunun Anayasa ve Anayasa üstü değer taşıdığına

inanıyoruz.

AYM de, daha sonra da tekrarladığı, 1980/11 karar sayılı kilit kararında33,

ulusalüstü insan hakları hukukunun Türk Hukuk düzenindeki yeri ve önemini şöyle

vurgulamıştır: “İnsan içinde yaşadığı toplumun bireyi olması kadar, insanlığında

üyesidir. Bu durum, çağımızda insan hak ve özgürlüklerini yalnızca ulusal bir sorun

olmaktan çıkarmış ve ona evrensel bir anlam ve içerik kazandırmıştır. Bu açıdan,

Anayasanın başlangıcı ve 2. maddesi kuralları gereği olarak İnsan Hakları Evrensel

Demeci (Bildirgesi, Beyannamesi) ile Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri

Korumaya Dair Sözleşmeyi de itiraz konusu kuralın değerlendirilmesinde gözden uzak

tutmaya olanak yoktur.”34

“Uygulamada Yargıtay ve Danıştay‟ın da bazı kararlarında ulusalüstü insan

hakları hukukuna başvurdukları görülür. Ancak onlarda AYM gibi, ulusalüstü hukuk

kurallarından sadece yardımcı, destek kaynak olarak yararlandığı, kararın asıl

dayanağı olarak da Türk iç hukukunun esas alındığı görülmektedir.”35

Danıştay da 1991/933 sayılı kararında36 özetle, Anayasanın 90. maddesine

göre usulüne göre yürürlüğe girmiş andlaşmaların Anayasaya dahi aykırılığının ileri

sürülemeyeceğinden bahisle Anayasadan bile üstün konumda olduklarını ve

Anayasaya aykırı oldukları gerekçesi ile AYM‟e dahi başvurulamayacağından hiçbir

şekilde bu andlaşma maddelerin uygulanmasının savsaklanılamayacağını belirtmiştir.

Tüm bu tartışmalara son vermek için, şüphesiz Anayasanın 90. maddesinin,

33

AYM, K.T. 29.01.1980, E. 1979/38, K. 1980/11; AYMKD, S.18, s.97.

34 AYM, K.T. 16.6.1992, E. 1992/8, K. 1992/39; AYMKD, S.28/2, s.446.

35 Yüzbaşıoğlu, a.g.e, s. 794.

36 Danıştay 5. Dairesi, K.T. 22.5.1991, E. 1986/1723, K. 1991/933; DD., S.84-85, s.326.

Page 26: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

16

insan hakları ve temel özgürlükler ile ilgili andlaşmaların doğrudan uygulanabilirliğinin

sağlanabilmesi için daha açık ve belirgin bir şekilde düzenlenmesi gereklidir.

Tez konumuzu incelemiz sırasında yeri geldikçe bu maddelere tekrardan

değinilecektir.

Kadına karşı toplumsal cinsiyet ayrımcılığının gelmiş olduğu son nokta kadına

yönelik şiddet olaylarında kendini gösterir. Günümüzde sosyal medyanın da

güçlenmesiyle daha çok gözler önüne serilen “kadına yönelik şiddet” konusu giderek

tartışılabilir, konuşulabilir hale gelmiştir.

Öncelikle nedir bu „şiddet‟ olgusu? “Şiddetin en dar tanımı, fiziksel şiddete,

yani mağdurların bedensel olarak zarar gördükleri eylemlere işaret eder. Şiddetle ilgili

çalışmalarda, özellikle tıbbi araştırmalarda en sık rastlanan tanımın bu olduğu

belirtilebilir. Daha genişletilmiş olan bir kavram şiddetin ekonomik ve psikolojik

biçimlerini de kapsar. Burada mağdurların yalnızca fiziksel olarak hırpalanmaları değil,

ekonomik yoksunluklara uğratılmaları, manevi baskı ve işkence görmeleri,

korkutulmaları ya da aşağılanmaları gibi haller söz konusudur.”37

“Tümüyle genişletilmiş bir şiddet kavramı ise Norveçli Barış araştırmacısı

Galtung‟un yapısal şiddet kavramıdır 38 . Galtung‟a göre bir bireyin, grubun ya da

toplumun fiziksel ve entellektüel gelişimi potansiyelin altında kalıyorsa bu şiddettir.

Ancak, birey ya da grubun uğradığı kaybın engellenebilir nitelikte olması da, tanım

açısından gerekli bir öğedir. Yazar bu noktayı tüberküloz örneği ile açıklamıştır:

Geçmiş yüzyıllarda kişilerin tüberkülozdan ölmüş olmaları şiddet sayılamaz. Ama

37

(A.k.t.), Özdek, Yasemin, Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, TODAİE, Yayın no:311, 1.

Baskı, Mayıs, 2002, s.159. 38

Galtung, Johan; “A Structural Theory of Aggression”, Journal of Peace Research, 2, 1964,

s.15-38 ve Strukturelle Gewalt, Fischer Vlg., Reinbek, 1976.

Page 27: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

17

hastalığın aşısı ve ilaçlarının mevcut olduğu günümüzde dünyada hala bu hastalıktan

ölenler bulunması, yapısal şiddetin varlığını ortaya koyar.” 39

“…Yapısal şiddet sisteme entegre edilmiştir ve eşitsiz güç ilşkileri ve yaşam

koşulları aracılığı ile ortaya çıkmaktadır. Ortada şiddet eylemleri sergileyen somut bir

aktör yoktur ya da aktörün kimliği konusunda yanılgı oluşabilir. Toplumsal etkileşim

biçimleri şiddeti yaratmakta ve bazılarını mağdur konuma sürüklemektedir.”40

Yaratılan bu şiddet tarih boyu kendini kimi zaman farklı siyasi görüşteki ya da

farklı futbol takımlarını tutan yani her ne sebeple olursa olsun birbirinden farklı düşünen

insanlar arasında vukubulmuştur. Bugünse tezimizin konusunu oluşturan ve “toplumsal

cinsiyet farklılığı” nedeni ile meydana gelen “kadına yönelik şiddet” yoğun olarak

ülkemizin gündemindedir.

Türkiye‟de kadına yönelik şiddetle alakalı 2008 yılında Aile ve Sosyal

Politikalar Bakanlığı tarafından yürütülen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddet

Araştırması yapılmıştır.

TÜİK 41 “Resmi İstatistik Programı” kapsamında resmi veri olarak

değerlendirilen Araştırma‟nın temel bulguları ve istatistikler ise Şubat 2009 tarihinde

gerçekleştirilen toplantıda kamuoyuna sunulmuştur. Araştırma‟ya ilişkin bazı çarpıcı

veriler şu şekildedir:

Ülkemiz genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz

bırakılan kadınların oranı % 39‟dur.

39

Özdek, a.g.e., s.159.

40 Özdek, a.g.e., s.160.

41 „Türkiye İstatistik Kurumu‟ nun kısaltması olarak kullanılır.

Page 28: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

18

Hayatının herhangi bir dönemde duygusal şiddet yaşayan kadınların oranı

% 43,9‟dur.

Sadece cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı % 15,3‟tür.

Fiziksel veya cinsel şiddetin birlikte yaşanma yüzdesi 41,9‟dur.

Kentte fiziksel şiddet oranı % 38 iken kırda % 43‟tür.

Yaşadıkları fiziksel şiddet sonucunda yaralanan kadınların oranı % 25‟tir.

En az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmış kadınlardan eğitimi

olmayanların oranı % 55,7, lise ve üzeri düzeyde eğitim alanların oranı ise %

27‟dir.

„Bazı durumlarda erkekler eşlerini dövebilir‟ ifadesine katılan kadınların

oranı % 14,2‟dir.

Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı % 48,5‟tir.

Şiddet yaşayan kadınların sağlık sorunları yaşama, intihar etmeyi düşünme

ya da deneme olasılıkları en az iki kat artmaktadır.

Her 10 kadından 1‟i gebeliği sırasında fiziksel şiddete maruz kalmıştır.

Cinsel şiddet birçok durumda fiziksel şiddet ile birlikte yaşanmaktadır;

kadınların % 42‟si fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.

Sadece eğitim düzeyi düşük olan kadınlar şiddete maruz kalmamaktadır.

Eğitim düzeyi daha yüksek olan kadınlar arasında bile her 10 kadından 3‟ü

eşleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmıştır.

Evlenmiş kadınların hayatındaki en yaygın şiddet eşlerinden gördükleri

şiddettir.

Page 29: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

19

Kadınların % 7‟si çocukluklarında (15 yaşından önce) cinsel istismar

yaşadıklarını belirtmişlerdir42.

Kadına Yönelik olarak gerçekleşen şiddette fiziksel olarak daha güçlü olan

erkek, geleneklerin ve yerleşmiş toplumsal-kültürel kalıpların da etkisi ile özellikle “aile

içinde” kadına karşı her türlü psikolojik, fiziksel, cinsel şiddeti uygulamada kendini

“haklı” görmektedir. Hem kadın, “kadın” olmaktan kaynaklı hem de dinsel, kültürel ve

geleneksel, bazı kanunlarda bunlara bağlı olarak hukuksal açıdan sorumluluğu

alınması ve yönetilmesi gerekli “eş” olarak şiddete maruz kalmaktadır.

“Aile içi şiddette” ayrıca ikincil mağdur olan çocuklar, şiddete doğrudan maruz

kalmasalar dahi geri dönülemez psikolojik etkilerini gelecekte yaşamaktadır. Bu tarz

durumlarda tedbir alınmazsa şiddet, kuşaktan kuşağa aktarılan bir kısır döngü halini

almaktadır. E.Ü.T.F. Psikiyatri A.D. Psikoterapi Birimi‟nde görevli psikiyatr Işıl Vahip‟in

şu saptamaları açıklayıcıdır: “Aile içinde şiddete maruz kalan çocukların çoğu,

büyüdüklerinde şiddet uygulayan eşlere ya da ebeveynlere dönüşmeseler de, şiddet

uygulayan yetişkinlerin büyük bölümünde çocuklukta aile içi şiddete maruz kalma

öyküsü saptanmıştır (Kaufman ve Zigler, 1987).

Kuşaktan kuşağa aktarılan her zaman basitçe şiddetin kendisi değil, bu

durumu çevreleyen duygusal atmosferdir (Vondra ve Toth, 1989). Çocuklukta

içselleştirilen öfke, korku ve çökkün duygular, kişinin tutum ve davranışlarını yaşam

42

Nisan 2012 CEDAW Komitesine sunulmuş olan rapor s.33,34 bkz.

http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/mce/2012/trde_kadinin_durumu_2012_nisan.pdf

19.06.2012.

Page 30: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

20

boyu etkileyebilmektedir. Şiddet ve ihmal sonucu oluşan ruhsal yapı, çoğu kez gene

çeşitli biçimleriyle şiddeti doğuran bir saldırganlık kaynağı yaratmaktadır.” 43

Dünyada ve ülkemizde giderek daha hassas bir konu haline gelmiş olan “aile-

içi şiddet” ve “kadına yönelik şiddetle” ilgili gerek BM‟nin gerekse AB‟nin bu temelli

projeleri artmış ve konu ile ilgili daha ayrıntılı Sözleşmeler hazırlanmıştır. Ayrıca benzer

şekilde kadın dernekleri, STK‟lar da konu ile ilgili farkındalık projeleri yürütmektedirler.

KAMER‟in özellikle Doğu Anadolu‟daki namus için işlenen kadın cinayetleri, Mor Çatı

Derneği‟nin sığınma evleri oluşturulmasına ve bunların nasıl olmaları gerektiğine

yönelik projeleri, ÇYDD‟nin özellikle kırsalda kız çocuklarının okumalarına, eğitim

hayatlarından erken ayrılmamalarına yönelik “Kardelen Projesi” ülkemizde kadınlarla

ilgili yer alan belli başlı proje ve çalışmalardandır. Dünya‟da da EQUALITY NOW‟ın

daha çok Afrika‟daki ezilen kadınlarla ilgili eğitim ve bu kadınlara hukuki yardımda

bulunma çalışmaları ile Apne AP‟ın Hindistan‟da kadın ticareti ile ilgili „bu sektörde

çalışan kadınlara‟ yönelik hukuki yardımı da kapsayan çalışmaları yüzlerce örnekten

sadece birkaçıdır.

1997 yılında kurulmuş kadın derneklerinden biri olan KAMER; ülkemizde

namus adına işlenen cinayetlerle ilgili çalışma yöntemleri geliştirip, tespitler yapıp

önerilerde bulunup ve başvurular ile aldıkları duyumlar sayesinde bu gibi kadınların

hayatlarını kurtarmaya çalışmaktadır. KAMER Vakfı‟nın çalışmalarının bir izdüşümünü

aktardıkları “İstersek Biter” adlı 2011 yayın tarihli kitabın giriş kısmında: “Kadınlara

Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Birleşmiş Milletler Bildirgesi‟nin

„Başlangıç‟ kısmında, kadınlara yönelik her türlü şiddetin „insan onuruna karşı bir saldırı

43

Vahip, Işıl, “Psikanalitik Bakış Açısıyla Aile İçi Şiddet”; Derleyen Direk, Zeynep, Cinsiyetli

Olmak/ Sosyal Bilimlere Feminist Bakışlar, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, s.91.

Page 31: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

21

ve kadın-erkek arasındaki tarihsel eşitsizliğe dayalı iktidar ilişkisinin dışavurumu‟

olduğu belirtiliyor. Yani bir erkeğin bir kadını namus ya da kıskançlık ya da ne sebeple

olursa olsun öldürmesi, erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidarının bir dışavurumudur. Bu

nedenle erkeğin kıskançlık ya da namus gibi sebepler ileri sürmesi, cinayeti „psikolojik‟

ya da „kültürel‟ yapmaz. Bu cinayetler politik cinayetlerdir.”44

Bunun yanında KAMER‟in kurucularından Nebahat AKKOÇ, on yıldan uzun

süredir, otuz binden fazla kadınla şiddet üzerine yaptıkları çalışmalarda edindikleri

tecrübelere göre kadına yönelik şiddetin “..huysuz, hasta, eğitimsiz, yoksul, işsiz ya da

alkolik bir erkeğin uyguladığı şiddet değil; hiyararşinin, ırkçılığın, ayrımcılığın,

milliyetçiliğin, savaş, çatışma ve şiddet kültürünün inşa edildiği bir başlangıç noktası

olduğunu” öne sürmüş ve “sistematik, planlı, öncelikli kadınları bertaraaf ederek, itaat

etmelerini sağlayarak militarist bir sistem kurmanın hedeflendiğini” belirtmiştir45.

Bu ve bunun gibi özellikle çalışma alanı „kadın‟ temelli olan sivil toplum

örgütlerinden derlenecek bir çok örnekte görüleceği üzere; kadınlara yapılan saldırılar

temelinde zihniyet sorununa dayanır ve erkeklerin kadınlarla eşit olmadıkları hatta

üstün oldukları fikrinden ortaya çıkar. Bu nedenledir ki erkek egemen toplumlarda

siyasal iktidarı elinde tutan erkek (ki buna “erk” denmesi de bir ironidir) kadınların

gelişimini desteklemeyecek, gelişmiş olan kadınla egemenliğini paylaşmak

istemeyecektir. Nitekim Will Kymlicka “Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş” adlı eserinde:

“Bu yüzyıla dek siyasi yelpazenin hemen her noktasındaki çoğu erkek kuramcı,

kadınlarının aile ile sınırlanmasının ve aile içinde „yasal ve geleneksel olarak

kocalarına bağlı olmalarının‟, „doğal bir yasa‟ya dayandığını savunuyordu (Okin 1979:

44

“İstersek Biter”(We Can Stop This); Kamer Vakfı; Berdan Matbaacılık, Nisan, 2011, s.27,28.

45 “İstersek Biter”, a.g.e., s. 133.

Page 32: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

22

200). Kadınların yurttaşlık haklarıyla siyasi haklarının kısıtlanması konusu, doğaları

gereği ev dışındaki siyasi ve ekonomik etkinliklere uygun olmadıkları gerekçesine

dayanılarak haklı çıkarılıyordu. Çağdaş Kuramcılar ileri bir adım atarak, kadınların

doğal edilginliğinden dem vuran bu varsayımı terk etmişlerdir. Kadınların da erkekler

gibi, kendi kaderlerini belirleyebilen ve bir adalet duygusuna sahip olan „özgür ve eşit

varlıklar‟ olarak görülmesi gerektiğini, dolayısı ile kamusal alana adım atmakta özgür

olduklarını kabul etmişlerdir. Liberal demokrasiler de, ilerici bir atılımla kadınların

eğitim, istihdam, siyasi görevlerden vs. eşit düzeyde yararlanmasını öngören ayrımcılık

karşıtı yasalar benimsemişlerdir.” 46 demektedir.

Kadına yönelik bu bakış açısındaki sıkıntıyı farkederek uluslararası çerçevede

bu konuya ilk temas eden belgelerden biri Nairobi Stratejileri47'dir. 1985 yılına ait olan

bu belgede, cinsiyete dayalı şiddetin giderek arttığı saptanmakta ve hükümetlerin,

öncelikli eylem olarak, kadının onurunu koruması gerektiğini belirtmektedir. Toplum ve

aile içinde kadınlara karşı şiddetten zarar görenlere derhal yardımın yanısıra,

hükümetlerin, toplumsal bir sorun olarak kadınlara karşı şiddet konusunda kamuyu

bilinçlendirmesi, bunun nedenlerini ortadan kaldırmak üzere politikalar ve yasal

önlemler benimsemesi ve bu tür şiddeti önlemesi ve kaldırması istenmektedir.

Öte yandan, genç kadınların cinsel şiddet, saldırı ve sömürüden korunma

hakkı da bu belgede yer almaktadır. Özellikle, birçok genç kadının aile içinde ensest ve

46

Kymlıcka, Will, Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2.

Baskı, İstanbul, 2006, s.522. 47

Tam metin ve rapor için bkz. “Report Of The World Conference To Rewiev And Appraise The

Achievments Of The United Nations Decade For Women: Equality, Development And Peace

Nairobi”, 15-26 July 1985, United Nations/New York

http://www.un.org/womenwatch/confer/nfls/Nairobi1985report.txt 19.06.2012.

Page 33: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

23

cinsel şiddetle karşı karşıya kaldığının hükümetler tarafından kabul edilmesi ve buna

karşı gerek zarar görenlere yardım, gerekse saldırganlara karşı gereken eylemin

benimsenmesi, ayrıca eğitim ve kadının durumunun iyileştirilmesi yoluyla bu tür

eylemlerin önlenmesi öngörülmektedir. Yine bu bağlamda genç kadınların haklarını

kullanmak üzere eğitilmesi gerekliliği de vurgulanmaktadır. Ayrıca, özellikle ev

hizmetlerinde ve genel olarak çalışma yaşamında cinsel taciz ve sömürüye de dikkat

edilerek buna son verilmesi istenmektedir.

Aile içi şiddet sorunu Avrupa Konseyi bünyesinde de ele alınan bir konudur.

Bakanlar Komitesi'nin “Aile içi Şiddet”le ilgili kararında 48 , kadınlara ilişkin olarak,

yalnızca başlangıç bölümünde, “aile içi şiddetin” özellikle çocuk ve kadınları etkilediğini

ve kadınların fiili eşitsizlikler nedeni ile bu tür şiddet olaylarını duyuramadıkları

belirtilmiş ve bu nedenlerle de kadınların özellikle korunmaları gerektiği vurgulanmıştır.

Karar, cinsel şiddete açıkça değinmemiş ve “aile-içi şiddetin” kadın ve erkek tarafından

eşit olarak uygulandığı varsayımından hareket edilerek, şiddetin öznesini ve kurbanını

açıkça belirtmemiştir. Ancak gerek “aile-içi şiddetin” önlenmesine, gerekse bundan

zarar görenlerin korunmasına ilişkin kurallardan da bahsedilmiştir.

Nairobi Stratejilerinin yanı sıra günümüze kadar bir çok konferans, belge genel

çerçevede “kadın hakları”, “kadınlara erkeklerle eşit haklar” sorunsalı üzerinden

hazırlanmış, tartışılmış, sözleşmeler imza altına alınmıştır49.

48

Bkz. Council of Europe, Violence in the Family, Strasbourg, 1986.

http://conventions.coe.int/Treaty/EN/Treaties/Html/122.htm 19.06.2012.

49 Burada kadın hakları bilincinin basamak basamak nasıl oluştuğuna dair kronolojik bir sıra

vermek gerekirse; 8 Mart 1857 New York tekstil işinde çalışan kadınların grevi; 1908 New York

büyük kadın yürüyüşü; 1909 Kopenhag‟da düzenlenen Kadın Sosyalist Enternasyonal‟de 8

Martın, Kadın Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı. 1946 Kadının Statüsü Komisyonu;

Page 34: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

24

Konuya yönelik bir diğer önemli belge, 20 Aralık 1993 tarihli “Kadınlara Yönelik

Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Bildirgesi” 50 bir diğeri de

“Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi, Cezalandırılması ve Ortadan Kaldırılmasına

Dair Amerikan Devletleri Sözleşmesi” olarak anılan “Belem do Para”‟51dır.

“Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Birleşmiş Milletler

Bildirgesi”‟nin 3. maddesi ile kadının onuruna saygı çerçevesinde her türlü işkence ve

kötü muameleye maruz kalmaması ve fırsat eşitlikleri üzerinde durulmuş, “Belem do

Para” da buna bir de kadının “içsel onuru” nun korunması hususu eklenmiş, konu daha

da somutlaştırılmaya çalışılmıştır.

Bildirgenin 2. maddesinde, kadına karşı şiddetin görünüm biçimleri,

örneklendirme yöntemiyle sıralanmaktadır. Buna göre şiddet, “fiziksel, ruhsal ve cinsel

1.Dünya Kadın Konferansı 1975, Mexico City “Eşitlik, Kalkınma ve Barış” İstihdam, sağlık ve

eğitim; 1975 yılı BM tarafından Uluslararası Kadınlar Yılı olarak kutlandı. Bu etkinlikler içinde 8

Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlandı. 1977'de, Birleşmiş Milletler genel kurulunda, 8 Mart

“Kadın Hakları ve Dünya Barışı Günü” olarak kabul edildi; 2.Dünya Kadın Konferansı 1980,

Kopenhag; Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)

BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş ve 1980 yılında üye ülkelerin imzasına açılmıştır; 3.

Dünya Kadın Konferansı 15-26 Temmuz 1985 (Nairobi‟de 157 ülkenin resmen temsil edildiği,

pek çok hükümetler arası organizasyon ve kuruluşun katıldığı bu Konferansta Birleşmiş Milletler

Kadın On Yılının Başarılarının Gözden Geçirilmesi ve Değerlendirilmesi yapıldı. “Kadının

İlerlemesi İçin Nairobi İleriye Yönelik Stratejileri” kabul edilmiştir. Üçüncü Dünya Kadın

Konferansı kararları bağlamında alınacak önlemler üç kategoride toplanmıştır; a)kurucu ve

yasal adımlar, b)sosyal katılımda eşitlik, c)siyasi katılım ve karar almada eşitlik konularını ekledi

ve hedefledi); 4. Dünya Kadın Konferansı 4-15 Eylül 1995‟de Pekin (Birleşmiş Milletler

Ekonomik ve Sosyal Konsey‟in kararıyla Pekin‟de bir „taahhütler konferansı‟ olarak cereyan etti)

50 Tam metin için bkz. http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/metin139.pdf 19.06.2012.

51 İngilizce tam metin için bkz.

http://www.cidh.org/Basicos/English/basic13.Conv%20of%20Belem%20Do%20Para.htm

19.06.2012.

Page 35: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

25

şiddet”52 biçiminde üç ayrı kategoride ele alınmıştır: “Aile içi fiziksel, ruhsal ve cinsel

şiddet (Dayak ve hırpalama, ev halkına dahil olan kız çocuklarının cinsel suistimali,

drahoma bağlantılı şiddet, evlilik içi tecavüz, cinsel bakımdan sakat bırakma ve kadına

zarar veren diğer geleneksel uygulamalar, eş dışındaki ev halkına dahil kişilerin

uyguladığı şiddet, şiddete dayalı sömürü). (2) Toplum tarafından genel olarak

52

Bugün şiddet türleri ile ilgili özellikle ABD‟de yapılan çalışmalar neticesinde yukarıda sayılan

şiddet türlerinin yanında “ekonomik”, “sosyal”, “kültürel” gibi daha spesifik türler de ortaya

konulmaya başlanmıştır. Bunlar arasında özellikle ekonomik şiddet giderek daha da önemli bir

sorun halini almıştır. “Kadın yaşamını önemli oranda etkileyen, kadını bağımlı ve fakir hale

getiren şiddet türü ise ekonomik şiddettir (Fawole 2008). Ekonomik şiddet gelişmiş ve

gelişmekte olan ülkelerin toplumsal ve ekonomik kalkınmalarına engel olmaktadır (Köse ve

Beşer 2007). 1,5 milyar fakirin yaşadığı ve bunların %70‟inin kadın olduğu dünyamızda fakirlik,

ekonomik şiddetin hem sebebi hem de sonucudur. Ekonomik durumun iyi olması kadının refah

içinde yaşamasına neden olur ve şiddet görme oranı azalır denilebilir. Ancak “ters tepki

hipotezi” bu duruma farklı bir yaklaşım getirir. Ters tepki hipotezine göre özgürlüğü ve statüsü

artan kadının şiddete uğrama oranı yükselir (Riger ve Krieglstein 2000). Ekonomik şiddet;

ekonomik kaynakların ve paranın kadın üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol etme aracı olarak

kullanılmasıdır. Ekonomik şiddet davranışları kadının çalışmasına izin vermeme, istemediği işte

zorla çalıştırma, çalışıyorsa iş hayatını olumsuz etkileyecek kısıtlamalar getirme, sık sık

işyerinde olay çıkartarak çeşitli bahanelerle işe girmesine engel olma, çalışma yaşamında

ilerlemesine engel olma, kişinin maaşına, gelirine, mal varlıklarına el koyma, az para verme,

para harcama özgürlüğünü elinden alma, çok az para verip yapılması mümkün olmayan şeyleri

talep etme, yiyecek / giyecek gibi ihtiyaçlarını almasına izin vermeme, sağlık hizmetlerinden

yararlanmasını engelleme, ailenin tasarrufları, gelir ve giderleri konusunda bilgi vermeme, aileyi

ilgilendiren ekonomik konularda kadının fikrini almadan tek başına karar verme, kadının ev

ekonomisine katkısını kabul etmeme, ortak miras, mal-mülk konusunda ayrımcı davranışlar

sergileme ve bu davranışları boşandıktan sonra da devam ettirme, çalışmayı reddedip, kişinin

(kadının) gelirini harcama gibi durumları içerir (Casique ve Furegato 2006; Çivi ve ark. 2008;

Fawole 2008; Köse ve Beşer 2007; Riger ve Krieglstein 2000; Xu ve ark. 2005).” Ayrıntılı bilgi

için bkz. Can Gürkan, Özlem, Coşar, Fatma, “Ekonomik Şiddetin kadın Yaşamındaki Etkileri”,

s.2. http://hemsirelik.maltepe.edu.tr/dergiler/cilt2sayi3/cilt2sayi3/124-129.pdf 19.06.2012.

Page 36: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

26

uygulanabilecek fiziksel, ruhsal ve cinsel şiddet (Tecavüz, cinsel suistimal; işyerinde,

eğitim kurumlarında ve herhangi bir yerde cinsel taciz ya da sindirme, kadın ticareti ve

fahişeliğe zorlama). (3) Devlet kaynaklı/Devletin işlediği ya da göz yumduğu fiziksel,

ruhsal ya da cinsel şiddet.” 53

“Belem do Para” Sözleşmesi ile “Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı‟na Ek

Afrika Kadın Hakları Protokolü” 54 de “kadına yönelik şiddeti aynı biçimde

tanımlamaktadır. Protokole göre de silahlı çatışma veya savaş halleri gibi durumlar,

uygulanan şiddete karşı bahane olarak gösterilemeyecektir55.

Şiddet karşısında ulusal makamların nasıl davranması gerektiği, Birleşmiş

Milletler Kadınlara Karşı Şiddet, Sebepleri ve Sonuçları Özel Raportörü Radhika

Coomaraswamy tarafından hazırlanan “Ev İçi Şiddete İlişkin Çerçeve Mevzuat Örneği”

konulu raporda 56 yer alır. Rapor “aile içi şiddet” eylemlerinin ve meydana gelen

ilişkilerin mümkün olduğunca geniş bir şekilde yorumlanmasını gerekliliği üzerinde

durur. Polisin yükümlülükleri ile beraber, aile-içi şiddet mağdurunun yararlanması için

“mağdur hakları bildirisi” de raporda yer almaktadır. Hakimler bu bildiriyi gözönüne

almalıdır. Ayrıca mağdur, akraba, sosyal yardım uzmanı ya da mağdura yardım eden

53

Oder, Bertil Emrah, “Kadınların İnsan Hakları‟nın Uluslararası Düzeyde Korunması”; İstanbul

Bilgi Üniversitesi Yayınları, sayı 305, İnsan Hakları Hukuku Çalışmaları 12, s. 33.

54 Tam metin için bkz.

http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/egitim_hakki/egitim_hakki_afrika_kadin_hakl

ari_protokolu.pdf 19.06.2012.

55 A.g.e, Oder, s. 34.

56 “Ev İçi Şiddete İlişkin Çerçeve Mevzuat Örneği” Raporunun tam metni için bkz.

http://www.unhchr.ch/Huridocda/Huridoca.nsf/0/b6ad5f3990967f3e802566d600575fcb?Opendo

cument 19.06.2012.

Page 37: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

27

kişi koruma tedbiri talebinde bulunabilecekken; Mahkemenin “şiddet” karşısında

alabileceği tedbirler de Rapor‟un 38. paragrafında bentler halinde sayılmıştır.

Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Şiddet, Sebepleri ve Sonuçları Özel

Raportörü Yakın Ertürk‟ün “Türkiye Ziyaretine İlişkin Rapor”u ise 4320 Sayılı (mülga)

„Ailenin Korunması Hakkında Kanun‟un uygulanması bakımından ciddi sorunlara dikkat

çekmektedir. Rapora göre: “Uygulamada, bu yasa yüksek beklentileri

karşılayamamıştır, nadiren kullanıldığı gözlemlenmiştir. Örneğin Batman‟da, 2005 yılı

içerisinde yalnızca 20 koruma tedbiri başvurusunda bulunulmuştur. Konuştuğum

avukatlar, mahkemelerin bu emirleri genellikle çıkarmadığını dile getirmişlerdir. Koruma

tedbiri şartlarının açıkça ihlali ise çoğu zaman yalnızca faillerin uyarılması ile

sonuçlanmaktadır. Bu nedenle avukatlar, kadın müvekkilerine genellikle, etkisiz

kalacak bir koruma tedbiri çıkartmaya çalışmak ve fail ile çatışmayı daha da

alevlendirmek yerine boşanma davası açmaları ve yeni bir ev bulmaları yönünden

tavsiyede bulunmaktadırlar.” 57

Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması‟na Yönelik BM Bildirgesinde ve

CEDAW‟da temel alınan bir diğer husus da “şiddete uğrama tehlikesi yüksek olan

kadınlar”dır. Bu grupta sayılabilecek kadınlar, “azınlıklardan olan kadınlar, yerli

kadınlar, mülteci kadınlar, göçmen kadınlar, kırsal topluluklarda ya da ücra

yerlerde/yalıtılmış bölgelerde yaşayan kadınlar, gözlem altındaki kadınlar, tutuklu

kadınlar, kız çocukları, özürlü kadınlar, yaşlı kadınlar, silahlı çatışmanın olduğu

yerlerde yaşayan kadınlar”dır. CEDAW bu gruba “hamile kadınları” da eklemiştir. Bu

57 Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Şiddet, Sebepleri ve Sonuçları Özel Raportörü Yakın

Ertürk‟ün Türkiye Ziyaretine İlişkin Raporu. Ayrıntılı bilgi için bkz.

http://www.ihop.org.tr/dosya/YE/yeturkiyerapor.pdf 19.06.2012.

Page 38: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

28

gruplara ayrıca “özel ve özenli” davranılması gerekliliği vurgusu hem BM bildirgesinde

hem CEDAW‟da yapılır.

Şiddetin önlenmesine ilişkin insancıl hukuk düzenlemeleri bakımından

Cenevre Sözleşmesi, I ve II No‟lu Ek Protokoller ve 1325 No‟lu Güvenlik Konseyi

Kararı ile özellikle Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi‟nin Furundzija

davasındaki karar yol göstericidir58.

Furundzija kararı, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin vermiş olduğu

M.C./Bulgaristan kararı ile birlikte kadınlara karşı cinsel şiddet ve “tecavüz suçu”nun

etkili biçimde kovuşturulması ve cezalandırlması konusundaki yaklaşımları gösteren iki

ayrı karar örneğidir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin M.C./Bulgaristan kararına

konu olan olayda, 14 yaşından gün almış henüz reşit olmayan başvuran, buluşmak

amacı ile gittiği yerde iki erkeğin tecavüzüne uğradığı iddiası ile açılan soruşturma

kapatılmıştır. Gerekçe olaraksa şiddet kullanıldığını ve şiddete karşı durulduğunu

gösterir emareler ve yardım çağrıları gibi tecavüzün vuku bulduğunu gösterir doğrudan

kanıtların mevcut olmaması gösterilmiştir. İHAM vermiş olduğu kararda “işbu davada

başvuranın iddialarına ilişkin başlatılan soruşturmanın ve özellikle soruşturma yetkilileri

ile savcıların yaklaşımının tecavüz ve cinsel taciz olaylarının cezasız kalmaması

yönünde devletlerin üstlenmiş oldukları –karşılaştırmalı hukukun ve uluslararası

hukukun ilgili modern ölçütleri ışığında bakıldığında- pozitif yükümlülüklerinin bir

parçası olan etkili ceza hukuku hükümlerinin yerleştirilmesi ve yürütülmesi

58

Bkz. Frundzija-IT-95-17/1-T, 10.12.1998, 2. Ceza Dairesi (Yargıç Mumba (Başkan), Cassese

ve May), Özet.

International Tribunal for the Prosecution of Persons Responsible for Serious Violations of

International Humanitarian Law Committed in the Territory of the Former Yugoslavia since

1991, Case No.: IT-95-17/1-T, 10 December 1998.

Page 39: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

29

yükümlülüğünü karşılamadığı” sonucuna varmıştır 59 . Fiziksel direniş koşulu kişinin

cinsel özerkliğine ilişkin “etkili koruma”yı tehlikeye düşürmektedir. Neticede Mahkeme,

devletlerin Sözleşme‟nin 3. (işkence, insanlık dışı ve kötü muamele yasağı) ve 8. (özel

yaşam ve aile yaşamı) maddeleri kapsamındaki “pozitif yükümlülükleri”nin, mağdur

tarafından fiziksel direniş gösterilmemiş durumlarda dahil olmak üzere, “rıza hilafına

gerçekleştirlen her türlü cinsel eylemin etkili bir biçimde kovuşturulması ve

cezalandırılması”nı kapsadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca mağdurun yaş küçüklüğü

dikkate alınmayarak, kovuşturma geç bitirilmiştir. Taraf devlet önleme-kovuşturma-

cezalandırma işlevlerini yerine getirmeyerek, Sözleşmenin “etkili başvuru yolları

yaratma” yükümlülüğünü de ihlal etmektedir.

Furundzija kararında ise UCMY 60 , savaş sonrası tecavüz mağduru olarak

başvuran Bosnalı kadını haklı bularak yeni bir içtihat yaratmış ve sanık aleyhine

uygulamıştır. Mahkeme Furundzija kararında, cinsel istismarın; mağdura veya üçüncü

bir kişiye cebir, şiddet veya şiddet tehdidi altında yapılmasını yeterli bulmuş, ayrıca

mağdurun rızasının yokluğuna temas etmemiştir. “Bu olgu ışığında ve işkencenin

uluslararası arenada güçlü bir şekilde kınandığı göz önünde tutulduğunda, Ceza

Dairesi işkence eylemine iştirak eden her bir şahsın eşit ölçüde sorumlu olduğu”

görüşünü benimsemiştir. Daha net bir şekilde ifade etmek gerekirse, Daire,

“...işkenceden fail veya şerik olarak suçlu bulunması için, sanığın, işkencenin ayrılmaz

bir parçasına ve işkence yapılmasının altında yatan amaca; yani bir bilgi veya itiraf elde

edilmesi, mağduru ya da üçüncü bir şahsı cezalandırma veya sindirme, küçük

59

M.C. v. Bulgaristan, Başvuru no. 39272/98, K.T. 4.3.2004 (Final), parag. 166.

60 „Uluslararası Ceza Mahkemesi Yargısı‟‟nın kısaltması olarak kullanılmaktadır.

Page 40: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

30

düşürme, zorlama ya da ona ayrımcılık uygulama amacına iştirak etmiş olması

gerektiğine” kanaat getirmiştir61.

Yukarıda değinildiği gibi Devletler şiddeti önlemede “gereken özeni”

göstermekle yükümlüdür. Hem Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair

Birleşmiş Milletler Bildirgesi‟nde hem de Belem do Para‟da bu hususa vurgu yapılmış,

CEDAW Komitesi‟nin 1992 yılında aldığı 19 No‟lu Genel Tavsiye Kararında da konu,

aynı ağırlıkta vurgulanmıştır62.

Nitekim Amerikan Devletleri İnsan Hakları Komisyonu, Fernandes kararında

bu hususu ortaya koymuştur. Kararda Maria de Penha Maria Fernandes‟e yapılan

saldırı konusunda başlatılan soruşturmadan bu yana 17 sene geçmişti 63 . Bu süre

61 Daha ayrıntılı bilgi ve karar özeti için bkz.

http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/ictihat_hukuku/ictihat_hukuku__savci_-

_anto_furundzija.pdf 19.06.2012 62

Bkz. CEDAW Komitesi 19 No‟lu Tavsiye Kararı.

63 Bayan Maria da Penha Maia Fernandes, Adalet ve Uluslararası Hukuk Merkezi (CEJIL) ve

Latin Amerika ve Karayipler Kadın Haklarını Savunma Komitesi (CLADEM) (bundan böyle

“dilekçe sahipleri” olarak anılacaktır), Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi‟nin (bundan böyle

“Sözleşme” veya “Amerikan Sözleşmesi” olarak anılacaktır) 44 ve 46. maddeleri ve Kadınlara

Karşı Şiddetin Önlenmesi, Cezalandırılması ve Ortadan Kaldırılmasına Dair Amerikan Devletleri

Sözleşmesi‟nin (Belém do Par Sözleşmesi veya CMV) 12. maddesi çerçevesinde Amerikan

Devletleri İnsan Hakları Komisyonu‟na (bundan böyle “Komisyon” olarak anılacaktır) 20 Ağustos

1998 tarihinde bir dilekçe sunmuştur. Dilekçede, Brezilya Federal Cumhuriyeti‟nin (bundan

böyle “Brezilya” ya da “Devlet” olarak anılacaktır) 1983 yılının Mayıs ve Haziran ayında Cear

Eyaletinde Fortaleza‟da Marco Ant nio Heredia Viveiros‟un eşi Maria da Penha Maia

Fernandes‟i öldürmeye teşebbüs etmesine ve ayrıca eşine karşı yıllarca saldırı suçu işlemesine

ve aile içi şiddete başvurmasına göz yumduğu iddia edilmektedir. Maria da Penha, bu saldırı

sonucu, 1983 yılından beri iflah olmaz bir şekilde bacaklarda felç ve başka rahatsızlıklar

çekmektedir. Dilekçede, 15 yılı aşkın bir süredir defalarca yapılan şik yetlere karşın, saldırıda

bulunan şahsın aleyhine dava açılarak cezalandırılması için etkili önlemler almayan Devlet‟in bu

duruma göz yumduğu ileri sürülmektedir. Dilekçede, Amerikan İnsan Hakları ve Ödevleri

Page 41: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

31

boyunca herhangi bir sonuç alınamamış ve dava hükme bağlanmamıştır. Komisyon

Devletin hiçbir anlamda “gereken özeni” göstermediği şeklinde kanaate varmıştır64.

Şiddet vakalarında bilimsel yöntemlerle güncel, özel ve özenli araştırma

tekniklerinin kullanımı değer taşımaktadır. Yine Ertürk raporunda: “Benim bilgim

Bildirisi‟nin (“Bildiri”) II ve XVIII. maddeleri ile ilgili olarak, Amerikan Sözleşmesi‟nin 1(1).

(Haklara Saygı Gösterme Yükümlülüğü),8. (Adil Yargılanma), 24. (Eşit Koruma) ve 25. (Yargısal

Koruma) maddelerinin ve ayrıca Belém do Par Sözleşmesi‟nin 3, 4 (a), (b), (c), (d), (e), (f) ve

(g) ve 5 ile 7. maddelerinin de ihlal edildiği iddia edilmektedir. Komisyon, dilekçeyi yönetmelikler

çerçevesinde işleme almıştır. Komisyon‟un defalarca yaptığı taleplere rağmen, Devlet‟in dilek-

çe konusunda açıklama yapmamış olduğu gerçeğini göz önünde bulunduran dilekçe sahipleri,

dilekçe ile ilgili olayların, doğru olarak varsayılmasını ve Komisyon Yönetmeliği‟nin 42.

maddesinin uygulanmasını talep etmişlerdir. Komisyon, işbu raporda kabul edilebilirlik ile ilgili

şartları analiz ederek, Amerikan Sözleşmesi‟nin 46 (2) (c) ve 47. maddeleri ve Belém do Par

Sözleşmesi‟nin 12. maddesi uyarınca dilekçenin kabul edilebileceğini düşünmektedir.

Komisyon, davanın esasına ilişkin olarak, Bayan Maria da Penha Maia Fernandes‟in, Amerikan

Sözleşmesi‟nin 1 (1). maddesinde ve Bildiri‟nin II ve XVIII. maddeleri ve ayrıca Belém do Par

Sözleşmesi‟nin 7. maddesinde ifade edilen haklara saygı gösterme ve bu hakları güvence altına

alma konusundaki genel yükümlülük ile ilgili olarak, söz konusu Sözleşme‟nin 8 ve 25.

maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve yargısal korunma haklarının Devlet

tarafından ihlal edildiği sonucunu çıkarmıştır. Ayrıca bu ihlal halinin, etkisiz bir dava ile

Brezilya‟da kadınlara karşı aile içi şiddete göz yumulduğunu gösteren bir tür ayrımcılık örneği

teşkil etmekte olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Komisyon, failin Bayan Fernandes‟i öldürmeye

teşebbüsten cezai sorumluluğuna karar vermek ve failin hızlı ve etkili bir şekilde yargılanmasını

önleyen başka olaylar ya da Devlet görevlilerinin eylemleri olup olmadığını tespit etmek

amacıyla, Devlet‟in ciddi, yansız ve ayrıntılı bir soruşturma yürütmesini tavsiye etmektedir.

Ayrıca, mağdura derhal ve etkili bir şekilde tazminat ödenmesini ve kadınlara karşı uygulanan

aile içi şiddete Devlet tarafından göz yumulmasını önlemek amacıyla ulusal ölçekte önlemler

alınmasını da önermektedir.

http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/ictihat_hukuku/ictihat_hukuku__maria_da_p

enha_maia_fernandes_-_brezilya.pdf 19.06.2012.

64 Fernandes v. Brezilya, 16.4.2001, Ann. Rpt.-Inter-Am. CHR 704, OEA/ser.L/V/II.111

doc.20rev.,OAS, paragraf 56.

Page 42: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

32

dahilindeki hiçbir vakada, intihar gibi görünen bir olayın ardından psikolojik otopsi adı

verilen işlem gerçekleştirilmemiştir. Psikolojik otopsi yöntemi, bir kurbanın ölüm

anındaki ruhsal durumunu tespit etmek için kullanılmaktadır. Bu intihar kararına üçüncü

şahısların müdahalesinin bulunup bulunmadığını ortaya çıkarabilir. Psikolojik otopsiler,

intihar eden kişiyle yakın temas halinde bulunan arkadaşlarla, aile üyeleriyle ve meslek

sahipleriyle ayrıntılı görüşmeler yürüten psikolog veya psikiyatrlar tarafından

yürütülmektedir.” 65

Sözleşme, Bildirge ve Birleşmiş Milletler raportörlerinin sunmuş olduğu

raporlar beraber değerlendirildiğinde Devletin bir dizi başka yükümlülükleri de ortaya

çıkmaktadır: “veri toplama ve istatistiklere dayalı araştırma yapma, şiddet mağdurlarını

ve tüm kadınları yargı yolları ve idari başvuru imkanları bakımından bilgilendirme,

şiddet mağdurlarını destekleme ve rehabilitasyon, uluslararası işbirliği ve hükümet dışı

kuruluşlarla işbirliği yapma66. Bildirge ayrıca, şiddet mağdurlarına yönelik programların

kaynaklar ölçüsünde gerçekleştirilmesi konusunda özenli bir yaklaşım içindedir:

Kaynaklar azami biçimde kullanılmalı ve “destekleme ve rehabilitasyon programlarına”

bütçeden pay ayrılmalıdır 67 . Bildirge ve Sözleşme kadının bağımlılığını, ikincilliğini,

edilgenliğini yaratan ve destekleyen toplumsal-kültürel modeli, sosyal politikalar ve

eğitim programlarıyla değiştirmeye ilişkin önlemlerin alınmasından yanadır68.

65

Bkz. Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Şiddet, Sebepleri ve Sonuçları Özel Raportörü Yakın

Ertürk‟ün Türkiye Ziyaretine İlişkin Raporu, paragraf 43.

66 Bkz. Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması‟na Dair Birleşmiş Milletler Bildirgesi, 4.

ve 5. Maddeleri; Belem do Para Sözleşmesi‟nin 8. Maddesi.

67 Bkz. Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Birleşmiş Milletler Bildirgesi 4.

Maddesinin g bendi.

68 Bkz. Kadınlara Karşı Şiddeti Önlemeye İlişikin Birleşmiş Milletler Bildirgesinin 4. Maddesinin j

bendi; Belem do Para Sözleşmesi‟nin 8. Maddesinin b bendi.

Page 43: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

33

Şiddetin önlenmesine ilişkin insancıl hukuk düzenlemeleri bakımından

Cenevre Sözleşmesi, I ve II No‟lu Güvenlik Konseyi Kararı ile özellikle Furundzija

davasındaki karar yol göstericidir. Furundzija kararı, Bulgaristan kararı ile birlikte

kadınlara karşı “cinsel şiddet” ve “tecavüz suçu”nun etkili biçimde kovuşturulması ve

cezalandırılması konusundaki yaklaşımları göstermektedir.

Tüm bunlar beraber değerlendirildiğinde kadınlara yönelik şiddetle ilgili

bugüne kadar gerek uluslararası, gerekse bölgesel ölçekte çalışmalar yürütülmüş, belli

normlar ortaya konulmuş ve uygulamaya dair belli adımlar atılmışsa da “İstanbul

Sözleşmesi”ne kadar alınan bu somut önlemler, uluslararası raporlar da gözönünde

bulundurulduğunda, ne yazık ki yetersiz kalmıştır. Bu nedenle Avrupa ölçeğinde

“kadına yönelik şiddet” ve “aile içi şiddet”e özgülenmiş daha ayrıntılı ve koruma düzeyi

açısından bildirgelerden daha üst düzeyde yer alan bir belgeye ihtiyaç duyulmuştur.

Devletlerin bu konu ile ilgili daha somut önlemler almaya zorlanması ve artık “kadının

toplumdaki yeri” ve “toplumsal cinsiyet rolleri” ile ilgili daha üst bir bilinç oluşturulması

için yeni bir belge hazırlanması zorunlu hale gelmiştir. İşte bu ihtiyacın neticesinde

“İstanbul Sözleşmesi” doğmuştur.

Çalışmamızın temel konusunu oluşturacak olan da “Kadına Yönelik Şiddet” ve

“Aile İçi Şiddet”le ilgili “Convention on Preventing and Combating Violence Against

Women and Domestic Violence” yani bilinen adı ile “İstanbul Sözleşmesi” dir 69 .

Ülkemiz İstanbul Sözleşmesini70 ilk onaylayan Devlet olmakla beraber, iç hukukumuzda

da yapılan birtakım düzenlemelerle konu üzerindeki hassasiyet ortaya konmuştur.

69

İstanbul Sözleşmesinin İngilizce metni için bkz.

http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/convention-violence/convention_en.asp

Türkçe metin için bkz. www.coe.int/conventionviolance 19.06.2012.

70 Bundan sonra İstanbul Sözleşmesi olarak anılacaktır.

Page 44: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

34

Böylelikle 4320 Sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun”un yerine konuya ilişkin

eksiklikler ve akademik ölçekteki yeni çalışmalarla oluşturulmuş “6284 Sayılı Ailenin

Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”71 yürürlüğe girmiştir. Bu

çalışmada “kadına yönelik şiddet” le ilgili olarak İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde yeri

geldikçe diğer uluslararası belgelere 72 özellikle bunların en geniş kapsamlısı olan

“Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesine” yaygın ve

metin de geçecek olan adıyla CEDAW‟a73 da yer verilecektir. CEDAW‟la beraber –

CEDAW‟ca öngörülen normların uygulamasına yönelik- İhtiyari Protokol‟e de

uygulamaların anlatılacağı II. Bölümde yeri geldikçe değinilecektir74. Bunun yanında

71

Bundan sonra 6284 Sayılı Kanun olarak anılacaktır. 20.03.2012 tarihinde Resmi Gazetede

yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

72 Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi belgeleri esas olmak üzere pek çok bölgesel metin de

inceleme alanımızda olacaktır.

73 Tüm Dünyada İnsan Hakları çevrelerince “kadınların insan hakları anayasası”

olarak kabul

edilen CEDAW; yani “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslarası Sözleşmesi”

(“Committee on the Elimination of Discrimination against Women”) BM Genel Kurulu tarafından

1979 senesinde kabul edilmiş uluslararası bir sözleşmedir. BM bünyesindeki sekiz tane İnsan

Hakları sözleşmesinden bir tanesi olan CEDAW; kadınlara karşı ayrımcılığın içeriğini

tanımlayıp, bu ayrımcılığa karşı yapılması gerekli işlemler ile alınması gerekli önlemleri en net

şekli ile ortaya koyan sözleşmedir. Ülkemizde 1986 yılından bu yana yürürlükte olan sözleşme

ile ilgili taraf devletlerin dört yılda bir verdikleri raporlar üzerinden, yirmi üç bağımsız uzmandan

oluşan CEDAW Komitesi tarafından, taraf devletlerin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine

getirip getirmediği denetlenir.

74 Özellikle “kadın-erkek eşitliği” çerçevesini “ayrımcılık” sorunsalı üzerinden özgül bir biçimde

ele alan CEDAW, aynı konudaki Bildiri, Sözleşmenin etkili biçimde uygulanmasına hizmet

edecek olan başvuru yollarını düzenleyen İhtiyari Protokol (6 Ekim 1999); Sözleşme

hükümlerinin yorumlanmasına ışık tutacak olan maddi hükümlere ilişkin açıklamalar ve CEDAW

Komitesinin 25 No‟lu Genel Tavsiyesi de temel nitelikli belgeler açısından özellikle ele

alınmalıdır. İhtiyari Protokol kişilerin veya grupların Sözleşme tarafından haklarının ihlal edildiği

iddiasıyla CEDAW Komitesine doğrudan başvurabilmelerini sağlar. Ayrıca bu durumun etkin bir

şekilde kullanılabilmesi için de Komiteye bir inceleme hakkı tanınmıştır. Yani CEDAW Komitesi

Page 45: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

35

yeni yürürlüğe girmiş olan 6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi gerekçeleri ve

meclis tartışmaları ışığında, beraber ele alınarak I. bölüm itibari ile incelenecek, II.

Bölümde de İstanbul Sözleşmesi kapsamında mağdur olan kişilerin başvurabilecekleri

yollar, ülkemizdeki yeni normlar ışığında değerlendirilecektir.

I. ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠNE GENEL BAKIġ

Yukarıda da ayrıntılı olarak değindiğimiz üzere Anayasamızın 17. maddesi

“bireysel özerklik” üzerinden yorumlanmıştır. Kadının bireysel özerkliği ile ilgili

uluslarası metinlere göndermeler yapmış olsa da ilk olarak CEDAW‟da kadının „birey‟

olmaktan kaynaklı haklarının olduğu vurgusu sıkça yapılmıştır.

Kadınların birey olarak özerkliklerinden hareketle ve özellikle spesifik olarak

kadına yönelik şiddetle ilgili uluslararası platformlarda çeşitli çalışmalar yürütülmüştür.

Avrupa Konseyi de 1990‟lardan beri kadına yönelik şiddetten korunmayla ilgili bir dizi

metin üzerinde çalışmaktaydı. 2002 yılında bu girişimler sonuç vermeye başladı ve

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından bir tavsiye metni oluşturuldu 75 . Bu

Tavsiye kararı İstanbul Sözleşmesi‟nin de temelini oluşturmuş, metinde bahsi geçen

tüm tavsiyeler daha ayrıntılı biçimi ile Sözleşmede yer almıştır. Devamında 2006-2008

kadın hakklarının ciddi ve sistematik bir biçimde ihlal edildiği durumlarda “re‟sen inceleme”

başlatabilmektedir. Türkiye‟nin 29 Ekim 2002 tarihinden itibaren taraf olduğu İhtiyari Protokol

çerçevesinde Türkiye, Komiteye; beş periyodik ülke raporu ile beraber son olarak altıncı

raporunu 2008 yılında sunmuştur. İhtiyari Protokolle ilgli daha ayrıntılı bilgi için bkz.

www.un.org/womenwatch/daw/cedaw/protocol/ 19.06.2012

75 Bkz. “Council of Europe Recommendation Rec (2002) 5 of the Committee of Ministers to

members states on the protection of Women Against Violence”

https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=280915&Site=CM&BackColorInternet=C3C3C3&BackColorI

ntranet=EDB021&BackColorLogged=F5D383 19.06.2012.

Page 46: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

36

yılları arasında kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete karşı tüm Avrupa‟da geniş

çapta bir kampanya başlatıldı. Bu konuda Avrupa Parlementosu net bir politik duruş

sergileyerek önleme, koruma ve yaptırımlar ile ilgili tavsiye ve çözümleri belirledi76.

Ulusal raporlar, çalışmalar ve anketler sorunun büyüklüğünü ortaya çıkardı.

Sonrasında Avrupa‟nın her yerinde her türden mağdura aynı seviyede koruma

sağlayabilecek hukuki bir standart oluşturulmasına karar verildi.

Bunun üzerine Komite, Aralık 2008‟de bir uzman grup, “CAHVIO” (Ad Hoc

Committee for preventing and combatting violence against women and domestic

violence) oluşturmuş ve bu grup Aralık 2010‟da şiddet sorununa ilişkin olarak taslak bir

metin hazırlamıştır77.

Sonrasında Avrupa Konseyi Komitesi tarafından nihai metin 11.05.2011

tarihinde İstanbul‟da imzaya açılmıştır. “İstanbul Sözleşmesi” olarak da anılan “Kadına

Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa

Konseyi Sözleşmesi”78, 18 Avrupa Konseyi üyesi 79 devlet tarafından imzalanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti‟nin 11.05.2011 tarihinde imzalamış olduğu İstanbul

Sözleşmesini, 14.03.2012 tarihinde onaylaması ile de ülkemiz İstanbul Sözleşmesini

onaylayan ilk Konsey üyesi devlet olmuştur.

76 Bkz. http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/convention-violence/about_en.asp 19.06.2012. 77

Bkz. http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/convention-violence/about_en.asp 19.06.2012.

78 “Convention on Preventing and Combating Violence Against Women and Domestic Violence”

79 Albania/19.12.2011; Austria, Finland, France, Germany(R), Greece, Island, Luxemburg,

Montenegro, Portugal, Slovakia, Spain(r), Sweden, Turkey (retification at

14.03.2012)/11.05.2011; Norway/07.07.2011; Slovenia/08.09.2011; Former Yugoslav Republic

of Macedonia/08.07.2011; Ukraine/07.11.2011 Notes: (R) : Reservations- (r): Signature “ad

referendum”,Ref.:www.conventions.coe.int/Treaty/Commun/ChercheSig.asp?NT=210&CM=8&

DF=&CL=ENG 19.06.2012.

Page 47: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

37

Ancak İstanbul Sözleşmesinin “İmzalama ve yürürlüğe girme” başlıklı 75.

maddesine80 göre; sözleşmeyi imzalayan 10 devletin -ki en az sekizinin Konsey üyesi

devletlerden olması şartı ile- onay ve kabul belgelerini Avrupa Konseyi Genel

Sekreterliğine teslimleri ile beraber üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci günü

sözleşme yürürlüğe girebilecektir. Şu an için İstanbul Sözleşmesini onaylayan tek

devlet Türkiye‟dir.

İstanbul Sözleşmesinin ortaya koyduğu son husus, Sözleşmenin taraflarının,

taraf oldukları veya gelecekte taraf olacakları, Sözleşmece ele alınmış hükümlerle ilintili

olan diğer uluslararası enstürmanlardan doğan yükümlülüklerini etkilemeyeceğidir.

Sözleşme hükümlerini güçlendirmek adına Taraflar kendi aralarında konu ile ilgili iki

taraflı veya çok taraflı antlaşmalar da yapabilirler 81 . Yani İstanbul Sözleşmesince

defalarca vurgulandığı üzere bu Sözleşme, “kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet” le

ilgili ve bunlarla mücadeleye çalışan kimselere daha uygun haklar tanıyan veya

tanıyacak olan iç hukuk hükümlerinin ve halen yürürlükte olan veya yürürlüğe girecek

80 Madde 75 – İmzalama ve yürürlüğe girme

- Bu Sözleşme Avrupa Konseyi üye Devletlerinin, hazırlanma sürecine katılmış üye olmayan

Devletlerin ve Avrupa Birliğinin imzasına açılacaktır.

- Bu Sözleşme onaya veya kabule tabidir. Onay veya kabul belgeleri Avrupa Konseyi Genel

Sekreterliğine teslim edilecektir.

- Avrupa Konseyi üye devletlerinden en az sekizi dahil olmak üzere, Sözleşmeyi imzalayan 10

devletin, 2. fıkranın hükümleri uyarınca Sözleşmenin bağlayıcılığına rıza gösterdiklerini ifade

etmelerinden itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci günü yürürlüğe girecektir.

- 1. fıkrada söz edilen ve Sözleşmenin bağlayıcılığına rıza gösterdiğini sonradan bildiren

devletler veya Avrupa Birliği açısından Sözleşme, onay veya kabul belgesinin teslim tarihinden

itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci günü yürürlüğe girecektir.

81 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 71.

Page 48: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

38

olan bağlayıcı uluslararası enstrümanların hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil

etmeyecektir82.

İstanbul Sözleşmesi bir “başlangıç” bir de “imtiyazlar ve muafiyetler” ile ilgili

66. maddeye ek bölüm dışında toplamda oniki bölümden oluşmaktadır.

İstanbul Sözleşmesinin yukarıda bahsi geçen 75. maddesi dahil, yürürlük

usulleri Sözleşmenin son bölümünde karşımıza çıkar. Buna göre;

Taraflardan herhangi biri, Sözleşme ile ilgili değişiklik taleplerini Avrupa

Konseyi Genel Sekreterine iletecek ve Genel Sekreter tarafından Avrupa

Konseyi üye devletlerine, tüm imza sahiplerine, taraflara, AB‟ye, belli usuller

çerçevesinde Sözleşmeyi imzalamaya ve/veya kabul etmeye davet edilmiş

bütün Devletlere gönderilecektir. Değişiklik teklifini, Avrupa Konseyi Bakanlar

Komitesi, Konsey üyesi olmayan devletlerin görüşünü aldıktan sonra

değerlendirecek ve Avrupa Konseyi Kuruluş Belgesinin 20.d‟de 83 belirtilen

çoğunluk sağlandıktan sonra değişikliği kabul edecektir. Kabul edilen bu

metin, onaylanmak üzere Taraflara gönderilecek; Tarafların onaylarını, Genel

Sekretere bildirdikleri tarihten itibaren bir aylık sürenin bitimini izleyen ayın

birinci günü yürürlüğe girecektir84.

82

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 73.

83 AK Kuruluş Belgesi m. 20/d : “Komitenin diğer bütün kararları oyların üçte iki çoğunluğu ve

iştirak hakkını haiz temsilcilerin çoğunluğu ile verilir. Bunlar arasında ezcümle bütçenin

kabulüne, içtüzüğe, mali ve idari tüzüklere, işbu Statünün yukarıdaki a v fıkrasında

zikredilmemiş olan Maddelerinin değiştirilmesine ilişkin tavsiyeler ile tereddüt halinde bu

Maddenin hangi fıkrasının uygulanmasının gerektiğinin belirlenmesi hususlarına ilişkin bulunan

kararlar vardır. 84

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 72.

Page 49: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

39

Taraflar, Sözleşmenin uygulanmasında anlaşmazlığa düştükleri noktada,

sorunu karşılıklı olarak görüşerek, uzlaşarak, bir hakeme başvurarak veya

kaşılıklı olarak anlaşarak belirleyebilecekleri herhangi bir barışçıl yoldan

çözümlemenin yollarını arayacaklardır. Tarafların üzerinde mutabık kalacağı

bir çözüm yöntemini, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de önerebilir85.

Sözleşme yürürlüğe girdikten sonra Tarafların oybirliği ile Avrupa Konseyi

Bakanlar Komitesi tarafından Avrupa Konseyine üye olmayan ve Sözleşmenin

hazırlanmasında yer almamış bir Devleti, yine Konseyin m. 20/d‟deki çoğunluk

kararı ve Bakanlar Komitesinde yer almaya yetkili Tarafların temsilcilerinin

oybirliği ile aldığı karara dayanarak, Sözleşmeye katılmaya davet

edebilecektir. Yeni katılan Devlet açısından, katılım belgesinin Genel

Sekreterliğe verilmesinden itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci

günü yürürlüğe girecektir86.

Sözleşmeyi imzalarken veya onay, kabul ve katılım belgesini teslim

ederken bir Devlet veya Avrupa Birliği, Sözleşmenin geçerli olacağı bölgeyi

veya bölgeleri belirtebilir. Böyle bir durumda Taraf Devlet, sonrasında

Sözleşmenin uygulama alanını, bu bildirimde belirteceği ve uluslararası

ilişkilerinden sorumlu olduğu veya namına taahhütlere girmeye yetkili olduğu

başka bölgeleri de kapsayacak şekilde genişletebilir. Bu bildirimi Genel

Sekreterliğe yaptığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın

birinci günü, durum işlerlik kazanacaktır. Bu iki bildirimde yine Genel

Sekreterliğe yapılacak bir duyuru ile geri çekilebilir. Bu geri çekme işlemi de

85

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 74.

86 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 76.

Page 50: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

40

yine bildirimin yapılmasından üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci günü

yürürlüğe girecektir87.

Sözleşme maddelere konulacak çekinceleri istisnai olarak belirtmiştir.

Bunun haricinde Devlet veya AB herhangi bir madde ile ilgili çekince ileri

süremez. Çekinceler, Sözleşmenin imzalandığı sırada veya onay, kabul ve

katılım belgesini teslim ederken, Genel Sekretere bildirimde bulunarak yapılır.

Bu çekince, maddeyi hiç uygulamamakla ilgili olabileceği gibi yalnızca spesifik

durumlarda uygulanacak şekilde de olabilir88.

Yalnız bu çekinceler, İstanbul Sözleşmesinin ilgili Taraf açısından yürürlüğe

girdiği tarihten itibaren beş yıl için geçerli olacaktır. Bu süreden sonra tekrar aynı

süreler için yenilenebilir. Sürenin bitiminden on sekiz ay önce Genel Sekreterlik Taraf

Devlete bilidirimde bulunacaktır. Taraf Devlet sürenin dolmasından en az üç ay

öncesine kadar çekincesini sürdüreceğini, değiştireceğini veye geri çekeceğini

bildirmek zorundadır. Bu bildirimde bulunulmadığı taktirde Genel Sekreterlik, Taraf

Devlete çekincesinin otomatik olarak altı ay daha devam edeceğini bildirir. Bu sürenin

bitiminden önce de Taraf Devlet herhangi bir bildirimde bulunmaz ise çekince ortadan

kalkar. Taraflar koydukları çekincelerle ilgili çekince yenilenmeden önce veya talep

üzerine, çekincenin devam etmesinin gerekçeleri hakkında GREVIO‟ya bir açıklama

yapacaktır89.

Burada öncelikli olarak İstanbul Sözleşmesi ile 6284 Sayılı Yasa ve ilgili diğer

mevzuatın karşılaştırılmasının yapılabilmesi için aşağıdaki tabloya yer verilecektir:

87

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 77.

88 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 78.

89 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 79. GREVIO, Sözleşmenin getirdiği bir izleme yöntemidir.

Aşağıda II. kısımda ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

Page 51: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

41

ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠ VE 6284 SAYILI YASA VE ĠLGĠLĠ DĠĞER MEVZUAT

TABLOSU

ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠ 6284 SAYILI KANUN ĠLGĠLĠ DĠĞER MEVZUAT

1. md. “Sözleşmenin Maksatları”

1. md./1 “Amaç, Kapsam ve Temel İlkeler”

Anayasa 10. md.”Kanun Önünde

Eşitlik” & Anayasa 17.

md.”Kişinin dokunulmazlığı,

maddi ve manevi varığı” &

Anayasa 90. md./son

“Milletlerarası Andlaşmaları uygun

bulma”

2. md “Sözleşmenin Kapsamı”

1. md./1 “Amaç, Kapsam ve Temel İlkeler”

Anayasa 10. md.”Kanun Önünde

Eşitlik” & Anayasa 17.

md.”Kişinin dokunulmazlığı,

maddi ve manevi varığı” &

Anayasa 90. md./son

“Milletlerarası Andlaşmaları uygun

bulma”

3. md. “Tanımlar” 2. md. “Tanımlar” -

4. md. “Temel haklar eşitlik ve

ayrımcılık yapılmaması” 1. md./2 “Amaç, Kapsam ve Temel İlkeler”

Anayasa 10. md.”Kanun Önünde

Eşitlik” & Anayasa 17.

md.”Kişinin dokunulmazlığı,

maddi ve manevi varığı” &

Anayasa 90. md./son

“Milletlerarası Andlaşmaları uygun

bulma”

5. md. “Devletin yükümlülükleri ve

titizlikle yapması gereken inceleme

ve araştırmalar”

-

Anayasa 10. md.”Kanun Önünde

Eşitlik” & Anayasa 17.

md.”Kişinin dokunulmazlığı,

maddi ve manevi varığı” &

Anayasa 90. md./son

“Milletlerarası Andlaşmaları uygun

bulma”

6. md. “Toplumsal cinsiyet

konusunda hassasiyet gerektiren

politiklar”

-

Anayasa 10. md.”Kanun Önünde

Eşitlik” & Anayasa 17.

md.”Kişinin dokunulmazlığı,

maddi ve manevi varığı” &

Anayasa 90. md./son

“Milletlerarası Andlaşmaları uygun

bulma”

7. md. “Kapsamlı ve koordineli 16. md./2, 4 “Kurumlararası koordinasyon -

Page 52: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

42

politikalar”

ve eğitim”

8. md. “Finansal kaynaklar” - Anayasa 65. md.”Devletin iktisadi

ve sosyal ödevlerinin sınırları”

9. md. “Sivil Toplum Kuruluşları ve

sivil toplum” - -

10. md. “Koordinasyon kurumu” 16. md./1 “Kurumlararası koordinasyon ve

eğitim” -

11. md. “Veri toplama ve araştırma” 15. md. “Destek Hizmetleri” -

12. md. “Genel yükümlülükler

(Önleme)”

15. md. “Destek Hizmetleri” -

13. md. “Farkındalığın arttırılması” - -

14. md. “Eğitim” 16. md./6 “Kurumlararası koordinasyon ve

eğitim”

15. md. “Profesyonel kadroların

eğitimi”

11. md. “Kolluk görevleri”

16. md./5 “Kurumlararası koordinasyon ve

eğitim”

16. md. “Önleyici Müdahale ve

Tedavi Programları”

5. md./ı “Hakim tarafından verilecek

önleyici tedbir kararları”

17. md. “Özel sektör ve medyanın

katılımı”

16. md./3 “Kurumlararası koordinasyon ve

eğitim”

6112 s. RTÜK yasası

8.md./ğ,s,Ģ “Yayın hizmeti

ilkeleri” ve 9.md/b,d “Genel

esaslar” ve 32.md “İdari

yaptırımlar”

18. md. “Genel yükümlülükler

(Koruma ve destek)” 15. md. “Destek Hizmetleri” -

19. md. “Bilgi” - -

20. md. “Genel Destek Hizmetleri”

5. md. “Hakim tarafından verilecek önleyici

tedbir kararları”

15. md. “Destek Hizmetleri”

17. md. “Geçici maddi yardım yapılması”

18. md. “Nafaka”

19. md. “Sağlık Giderleri”

20. md. “Harçlardan ve masraflardan,

vergilerden muafiyet ve davaya katılma”

-

21. md. “Bireysel ve toplu

şikayetlerde sağlanacak yardım”

3. md. “Mülki amir tarafından verilecek

koruyucu tedbir kararları”

4. md. “Hakim tarafından verilecek

koruyucu tedbir kararları”

5. md. “Hakim tarafından verilecek önleyici

-

Page 53: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

43

tedbir kararları”

6. md. “Suçlara İlişkin Saklı Tutulan

Hükümler”

8. md. “Tedbir kararının verilmesi, tebliği,

gizlilik”

9. md. “İtiraz”

10. md. “Tedbir kararının bildirilmesi ve

uygulanması”

12. md. “Teknik yöntemlerle takip”

13. md. “Tedbir kararlarına aykırılık”

22. md. “Uzman destek hizmetleri”

14. md. “Şiddet önleme ve izleme

merkezlerinin kurulması” &

15. md. “Destek Hizmetleri”

-

23. md. “Barınaklar” -

Belediyeler Kanunu 14. md./a

“Belediyenin Görev, yetki ve

sorumlulukları” &

2828 s. SHÇEK 9/g, 34 ve 35.

md. ve buna bağlı 2396 s.”Özel

Hukuk Tüzel Kişileri İle Kamu

Kurum ve Kuruluşlarınca Açılan

Kadın Konukevleri Yönetmeliği”

24. md. “Telefon yardım hatları” 14. md. “Şiddet önleme ve izleme

merkezlerinin kurulması”

25. md. “Cinsel şiddet mağdurlarına

destek”

14. md. “Şiddet önleme ve izleme

merkezlerinin kurulması”

26. md. “Çocuk tanıkların korunması

ve bunlara destek sağlanması”

5. md./1,ç “Hakim tarafından verilecek

önleyici tedbir kararları”

5395 s. Çocuk Koruma Kanunu

27. md. “Haber verme” 7. md. “İhbar” -

28. md. “Profesyonel kadroların

bildirimleri” - -

29. md.”Hukuk davaları ve hukuk

yolları”

4. md. “Hakim tarafından verilecek

koruyucu tedbir kararları”

5. md. “Hakim tarafından verilecek önleyici

tedbir kararları”

6. md. “Suçlara İlişkin Saklı Tutulan

Hükümler”

8. md. “Tedbir kararının verilmesi, tebliği,

gizlilik”

9. md. “İtiraz”

-

Page 54: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

44

10. md. “Tedbir kararının bildirilmesi ve

uygulanması”

12. md. “Teknik yöntemlerle takip”

13. md. “Tedbir kararlarına aykırılık”

20. md. “Harçlardan ve masraflardan,

vergilerden muafiyet ve davaya katılma”

30. md. “Tazminat” - -

31. md. “Velayet altına alma, ziyaret

hakları ve emniyet”

5. md./1,ç “Hakim tarafından verilecek

önleyici tedbir kararları”

5395 s. Çocuk Koruma Kanunu &

TMK md.169,195,197/son, 366/2

32. md. “Zorla evlendirmelerin

hukuki sonuçlar” - TMK 124. md.

33. md. “Psikolojik Şiddet” -

TCK 96. md.”Eziyet” ,

94.md.”İşkence”, 95.md.”Neticesi

Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence”

34. md. “Taciz Amaçlı Takip” - -

35. md. “Fiziksel Şiddet” -

TCK 96. md.”Eziyet”,

94.md.”İşkence”, 95.md.”Neticesi

Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence”

36. md.”Irza geçme de dahil olmak

üzere cinsel şiddet eylemleri” -

TCK 94.md./3 ”İşkence”, 102.md

“Cinsel Saldırı”,

103.md.”Çocukların Cinsel

İstismarı”, 104.md. “Reşit

Olmayanla Cinsel İlişki”, 105.md.

“Cinsel Taciz”

37. md. “Zorla yapılan evlilikler” - -

38. md. “Kadın Sünneti” - -

39. md. “Kürtaja ve kısırlaştırmaya

zorlama” -

2827 s. Nüfus Planlaması

Hakkında Kanun 5.md. ve 6.md.

&

5237 s. TCK 10. md. “Görev

Suçları” ve 99.md. “Çocuk

düşürtme”, 101. md.

“Kısırlaştırma”

40. md.”Cinsel taciz” -

TCK 94.md./3 ”İşkence”, 102.md

“Cinsel Saldırı”,

103.md.”Çocukların Cinsel

İstismarı”, 104.md. “Reşit

Olmayanla Cinsel İlişki”, 105.md.

“Cinsel Taciz”

Page 55: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

45

41. md. “Yardımcı olmak ve yataklık

yapmak ve yeltenmek” -

TCK 37.md. “Faillik”, 38.

md.”Azmettirme”, 39. md.”Yardım

etme”, 40. md.”Bağlılık kuralı”,

94.md./4 ”İşkence”

42. md. “Sözde „namus‟ adına

işlenen suçlar da dahil olmak üzere,

işlenen suçlar için gerekçelerin kabul

edilmemesi”

- -

43. md. “Cezai suçların

uygulanması” - -

44.md. “Yargı yetkisi” -

TCK 7. md.”Zaman bakımından

uygulama”, 8. md.”Yer

bakımından uygulama”, 9.

md.”Yabancı ülkede hüküm

verilmesi”, 11. md.”Vatandaş

tarafından işlenen suç”, 12. md.

“Yabancı tarafından işlenen suç”

& CMK 14. md. “Yabancı ülkede

işlenen suçlarda yetki” & MÖHUK

27. md. “Milletlerarası yetki” ve

diğer ilgili maddeler.

45. md. “Yaptırımlar ve tedbirler”

3. md. “Mülki amir tarafından verilecek

koruyucu tedbir kararları”

4. md. “Hakim tarafından verilecek

koruyucu tedbir kararları”

5. md. “Hakim tarafından verilecek önleyici

tedbir kararları”

6. md. “Suçlara İlişkin Saklı Tutulan

Hükümler”

8. md. “Tedbir kararının verilmesi, tebliği,

gizlilik”

9. md. “İtiraz”

10. md. “Tedbir kararının bildirilmesi ve

uygulanması”

12. md. “Teknik yöntemlerle takip”

13. md. “Tedbir kararlarına aykırılık”

20. md. “Harçlardan ve masraflardan,

vergilerden muafiyet ve davaya katılma”

TCK 5. md. “Özel kanunlarla ilişki”

46. md. “Cezayı ağırlaştırıcı

koşullar” - -

47. md. “Başka bir tarafca verilen - TCK 18. md.”Geri verme”,19.

Page 56: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

46

hükümler” md.”Yabancı kanunun göz

önünde bulundurulması”, 59.

md.”Sınır dışı edilme” -&

Mütekabiliyet AntlaĢmaları

48. md. “Zorunlu anlaşmazlık

giderme alternatif süreçlerinin veya

hüküm vermesinin yasaklanması”

- -

49. md. “Genel yükümlülükler

(Soruşturma, kovuşturma, usul

hukuku ve koruyucu tedbirler)

- -

50. md. “Ani mukabele, önleme ve

koruma” - -

51. md. “Risk değerlendirmesi ve

risk yönetimi” - -

52. md. “Acil durumlarda

uzaklaştırma emirleri”

5. md./1,b “Hakim tarafından verilecek

önleyici tedbir kararları”

-

53. md. “Engelleme veya koruma

emirleri”

3. md. “Mülki amir tarafından verilecek

koruyucu tedbir kararları”

4. md. “Hakim tarafından verilecek

koruyucu tedbir kararları”

5. md. “Hakim tarafından verilecek önleyici

tedbir kararları”

6. md. “Suçlara İlişkin Saklı Tutulan

Hükümler”

8. md. “Tedbir kararının verilmesi, tebliği,

gizlilik”

9. md. “İtiraz”

10. md. “Tedbir kararının bildirilmesi ve

uygulanması”

12. md. “Teknik yöntemlerle takip”

13. md. “Tedbir kararlarına aykırılık”

-

54. md. “Soruşturmalar ve kanıtlar” -

Anayasa 20. md./3 “Özel hayatın

gizliliği” & TCK 135. md.”Kişisel

verilerin kaydedilmesi”

55. md. “Ex parte (nizasız) ve ex

officio (re‟sen) yargılama” - -

56. md. “Koruma tedbirleri”

3. md. “Mülki amir tarafından verilecek

koruyucu tedbir kararları”

4. md. “Hakim tarafından verilecek

-

Page 57: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

47

koruyucu tedbir kararları”

5. md. “Hakim tarafından verilecek önleyici

tedbir kararları”

6. md. “Suçlara İlişkin Saklı Tutulan

Hükümler”

8. md. “Tedbir kararının verilmesi, tebliği,

gizlilik”

9. md. “İtiraz”

10. md. “Tedbir kararının bildirilmesi ve

uygulanması”

12. md. “Teknik yöntemlerle takip”

13. md. “Tedbir kararlarına aykırılık”

57. md. “Hukuki yardım” - -

58. md. “Zamanaşımı” - -

59. md. “Oturma izni” - -

60. md. “Toplumsal cinsiyete dayalı

iltica talepleri” - -

61. md. “Geri göndermeme” - -

62. md. “Genel

prensipler(uluslararası işbirliği)” - -

63. md. ”Risk altındaki kişilerle ilgili

tedbirler” - -

64. md. ”Bilgilendirme” - -

65. md. “Verilerin Korunması” -

Anayasa 20.md./3 md. “Özel

hayatın gizliliği” &

TCK 135. md. “Kişisel verilerin

kaydedilmesi”

TCK 138. md. “Verileri yok

etmeme”

Page 58: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

48

A. ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠNĠN AMACI, KAPSAMI VE TANIMLAR

1. Ġstanbul SözleĢmesindeki Tanımlar

İstanbul Sözleşmesi‟nin 3. maddesi Sözleşmenin tanım maddesidir:

“Bu Sözleşme maksatlarıyla:

a. “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık

anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz

konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir

biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik

veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete

dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.” denmektedir.

Tanımdan da anlaşılacağı üzere kadına yönelik şiddet eyleminin kadının

medeni hali, sosyal ve kültürel düzeyi, mesleği, ekonomik durumu “şiddet mağduru”

olması noktasında önemli değildir. Şiddet mağduru kadına yapılan eylemin de

toplumsal cinsiyete dayalı olması gereklidir.

“b. “aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı

paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya

olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler

veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel,

psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.” denmektedir.

“Aile-içi şiddet”te ise yine diğer ulusal veya uluslararası metinlerden farklı

olarak, kapsama alanı geniş tutulmuş, mağdur ve failin aynı evde ikamet etme

zorunluluğu dahi getirilmemiştir. İstanbul Sözleşmesi “aile içi şiddet” hususunu “kadına

yönelik şiddet”ten farklı bir başlık altında tanımlama ihtiyacı hissetmiştir. Şöyle ki

“kadına yönelen şiddet” her zaman resmi nikahlı eşler arasında vukubulmaz. Bunun

yanında akrabalık ilişkileri, aynı evi paylaşan veya ayrı yaşayan heteroseksüel veyahut

homoseksüel çiftler arasında da şiddet gerçekleşebilir. İşte bu noktada kadına veyahut

kişiye yönelen şiddetin toplumsal cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanması da gerekmez.

Aile içi şiddete -ülkemizde en azından heteroseksüel çiftler arasında nadir olarak

Page 59: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

49

görülse de- erkekler de maruz kalabilir. Kaldı ki Istanbul Sözleşmesinin başlangıç

bölümünde, Sözleşmenin yalnızca kadınları değil, erkek ve çocuk mağdurları

koruyacağı, ancak mevcut olaylar daha çok kadın mağdurların deneyimleri üzerinden

olduğu için ayrı bir kadın vurgusu yapılmak zorunda kalındığı belirtilmiştir90 . Sayın

Özdek‟in çok daha öncesinde belirtmiş olduğu “bireyler özellikle aile içi şiddetten en

çok etkilenen kadınlar kendilerini ve çocuklarını sadece dayaktan ve tecavüzden değil,

bir dizi başka şiddet ediminden de korumayı ve bu tür edimleri içselleştirmekten ve

yeniden üretmekten kaçınmayı öğrenmelidir”91 noktası, İstanbul Sözleşmesi‟nin de en

önemli hedeflerinden biridir.

“c. “toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun

olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar,

faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır” denilmiştir.

CEDAW‟ın da temel mücadelesini ortaya koyan “toplumsal cinsiyet” anlayışı

ve algılayışı CEDAW‟ın 1. maddesinde “..cinsiyete bağlı herhangi bir ayrım..” denilerek

ortaya konmuştur. Kadının, toplum içinde yasalarca korunmuş olsa bile fiilen birey

olarak özerkliğinin korunamamış olması durumunun yanında; İstanbul Sözleşmesinin

de açıkladığı gibi sosyal davranış kalıplarının, toplumun biçtiği rollerin “toplumsal

cinsiyet” algısı üzerindeki etkisi büyüktür. CEDAW, sosyallikten çok geleneksel

rollerden bahsetmiştir ki; din olgusunun da toplumsal cinsiyet kalıpları üzerindeki etkisi

düşünüldüğünde “sosyallik” daha genel bir anlam ifade etmektedir.

Prof. Dr. Cemal Bali AKAL “Siyasi İktidarın Cinsiyeti” adlı çalışmasında; “Basit

toplumlarda çıplak biçimde görülen bir mantıkla, erkekler, kadınların soyu devam

90 Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/conventionviolence/faq_en.asp

19.06.2012.

91 Özdek, a.g.e., s.160.

Page 60: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

50

ettirebilme ya da çocuk doğurabilme yeteneklerinden yola çıkarak, erkekle kadın

arasında kadını yaratıcı kılan bu tehlikeli özelliği, çeşitli tekniklerle bastırmaya,

denetlemeye çalışırlar. Erkek toplumun cins ayrımı ve cinselliği belirleyen ilk oyunu

budur. Tabii bir özelliğin üstüne, o tabii özelliği saptırıp, tanınamayacak hale sokan

kurgusal özellikler yüklemek; böylece hem toplumun demografik denetimini elde tutmak

hem de bu denetimi meşrulaştırmak. Yaratıcı kadın karşısında, denetleyici erkek

olarak, iktidarlı kalabilmek; bunun için de kadına, onu ikinci sınıf insana dönüştüren bir

rol vermek…”92 diyerek toplumsal cinsiyet anlayışının “toplumsal cinsiyet ayrımı” nın

başlangıç noktasını göstermiştir.

“d. “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın

olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet

olarak anlaşılacaktır” denmektedir.

Yine CEDAW kapsamında Taraf Devletler “Her iki cinsten birinin aşağılığı veya

üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı önyargıların,

geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla

kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek”le yükümlüdür93.

Yani toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ortadan kaldırma çalışmaları ve bunlarla ilgili

öncesi ve sonrasında her türlü tedbiri alma yukarıda da tekrar tekrar bahsettiğimiz gibi

devletin önemli yükümlülüklerinden biridir.

Ancak madde metninde “orantısız” biçimde etkileyen şiddetten

bahsetmektedir. Peki tersten okuma yaparsak; toplumsal cinsiyete dayalı şiddet bir

kadını orantılı biçimde nasıl etkiler? Etkinin orantılı olduğunun ispatı halinde mağdur

kadın Sözleşmedeki korumalardan yararlanamayacak mıdır?

92

AKAL, Cemal Bali, Siyasi İktidarın Cinsiyeti, İmge Kitapevi,1994, s.13.

93 CEDAW m. 5/a.

Page 61: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

51

Şu noktanın vurgusunu yapmakta yarar vardır. Madde metninde bahsedilen

„orantısız şiddet‟ değildir, kadının orantısız biçimde şiddet olayından etkilenmesidir.

Şöyle ki her toplumda şiddetin meşru sayılabileceği haller vardır. Bunun en klasik

örneği ülkemiz için kolluk kuvvetlerinin bazı durumlara müdahale için zorunlu kaldıkları

ancak orantılı bir biçimde ve vuku bulan saldırının def‟i ve toplum için daha büyük

zararlar doğmaması açısından uyguladıkları şiddettir. Burada şiddetin „orantılı‟ olması

durumunda şiddet „meşru‟ bir hal alacaktır. Aynı şekilde TCK‟nın 25. maddesinde

tanımlanan „meşru müdafaa‟ halinde de şiddet meşru sayılabilir.

Buradaki orantısız biçimde etkilenme durumu ise tamamen kadınlarla ilgili

uluslararası belgelerdeki süregelen bir tutumdur. Yoksa mülga 765 Sayılı TCK‟daki

cinsel istismarda kişinin psikolojisinin bozulup bozulmamasına göre verilen kararlara

benzer bir durum araştırması söz konusu olmayacaktır.

Nitekim İHAM, Opuz v. Turkey Kararı94nda Devletin 14. maddedeki ayrımcılık

yasağını ihlal edip etmediğini tartışırken (…)“İHAM ayrıca belirli bir grup üzerinde

orantısız bir şekilde hak kaybına neden olan etkilere sahip genel bir politika ya da

önlemin, o grubu özellikle hedefleyip hedeflememesine (bkz. Hugh Jordan/İngiltere, no.

24746/94; 154. paragraf, 4 Mayıs 2001; ve Hoogendijk/Hollanda (karar), no. 58461/00,

6 Ocak 2005) ve potansiyel olarak Sözleşme‟ye aykırı olan ayrımcılığın, fiili bir

durumdan kaynaklanmış olabileceğine bakılmaksızın ayrımcı olarak kabul

edilebileceğine hükmeder (bkz. Zarb Adami/Malta, no. 17209/02, 76. paragraf, İHAM

2006-…) …” demek sureti ile ispat yükümlülüğü hususunda başvuranın kendine farklı

muamele edildiğini göstermesi durumunda, bunun haklı gerekçelere dayandığını

göstermenin Hükümet‟in görevi olduğunu kabul etmektedir. Yani söz konusu olan

94

Opuz v. Turkey, Başvuru no. 33401/02, T. 9 Haziran 2009.

Page 62: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

52

mağdur olan kişinin mevcut olaydan orantısız biçimde etkilenmesidir95. Örneğin kişi

gördüğü şiddet nedeni ile evi terk etmek zorunda kalacaktır.

“e. “mağdur”, a ve b fıkralarında belirtilen davranışlara maruz kalan herhangi

bir şahıs olarak anlaşılacaktır” denmektedir.

İstanbul Sözleşmesi genel olarak kadınlar hakkında düzenlemelere yer vermiş

olarak algılansa da –ki toplumlarda çoğunlukla olarak şiddet mağdurları kadınlar ve

çocuklardır- yukarıda da belirttiğimiz gibi özellikle “aile-içi şiddet” hususunda kapsamı

geniş tutarak erkeklerin de şiddete maruz kalıp “mağdur” olmaları durumunda

Sözleşme hükümlerinden faydalanabilmelerini sağlamıştır. Toplumumuzda erkeklerin

şiddet mağduru olduğu vakıalar çok azdır96. Kaldı ki bizim gibi toplumlarda erkeklerin

böyle bir durumu etraflarına duyurmaları veya bununla ilgili merciilere başvurmaları da

geleneksel kalıplar sebebi ile çok zor bir ihtimaldir. Yine de yukarıda bahsettiğimiz “Aile

İçi Şiddet” le ilgili kanun gibi şiddet mağduru olan herkesin genel olarak

faydalanabileceği düzenlemeler daha hakkaniyete uygun ve daha demokratik olacaktır.

“f “kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır” denilmektedir.

Kadın teriminin ayrıca düzenlenmiş olması önemlidir. Şöyle ki kadının ikincil

vatandaş olarak görüldüğü Çin, Pakistan, Hindistan, Tayland, Kuzey ve Güney Afrika

gibi ülkelerde doğan kız çocuklarının bizzat anneler tarafından öldürüldüğü97, kadın

95 Opuz v. Türkiye, parag. 175,177.

96 Türkiye‟de 6284 sayılı Kanunun korumasından ilk olarak faydalanan erkek haberi için bkz.

http://haber.mynet.com/karisindan-siddet-goren-astsubaya-koruma-629183-yasam/ 19.06.2012.

97 Çin‟de sıkça rastlanan bu durum kanunlarla kız çocuğu doğuran kadının sonrasında çocuk

sahibi olmasının yasaklanmasından kaynaklanır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kristof, Nicholas D.,

Wudunn, Sheryl, “Gökyüzünün Yarısı” (Hayatını Değiştiren Kadınların Hikayesi), Doğan Kitap,

Kasım, 2011.

Page 63: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

53

ticaretinin 9‟lu yaşlara kadar düştüğü98, kadınların zorla evlere kapatılıp eğitim ve sağlık

haklarından yararlanamadığı ve savaş sırasında kadınlara yönelen tecavüzlerin yaş

sınırı tanımadığı düşünüldüğünde, İstanbul Sözleşmesi‟nin bu korumayı tüm kadınlar

için sağlaması gereklidir. Kaldı ki TCK‟numuzda ve TMK‟daki uygulamalarla normlarda

„kadın‟ veya „kız‟ ayrımı yapılmamaktadır. Toplumumuzda kadın veya kız olma durumu

bilindiği gibi bekaretin dişi üzerindeki konumlandırılmasını simgelemektedir. Yeni

düzenlemelerle bu rahatsız edici ayrım en azından normlar bazında ortadan

kaldırılmıştır.

İstanbul Sözleşmesi ile paralel olarak inceleme konumuzu oluşturan 6284

Sayılı Kanunda bu tanımlar şu şekilde kullanılmıştır99;

“1) Bu Kanunda yer alan;

a) Bakanlık: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını,

b) Ev içi şiddet: Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi

paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler

arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik

şiddeti” denilmektedir.

“Aile içi şiddet”, “ev içi şiddet” olarak tanımlanmıştır. Bu durumda iki olasılık

söz konusu olabilir; ya kanun koyucu sadece “ev içi şiddet” diyerek Kanun‟una daha

geniş bir uygulama alanı yaratmak istenmektedir ya da tamamen bir çeviri tercihidir. Ilk

olasılığı gözönüne alacak olursak: aynı evi sadece sırf aile bireyleri veya yakın

akrabalık ilişkisi olanlar paylaşmak zorunda değildir. Zira Almanya‟da da buna benzer

bir düzenleme mevcuttur ve bizce de çok yerindedir. Almanya‟nın konuya ilişkin

98

BM Raporları incelendiğinde Pakistan, Hindistan gibi ülkelerde kız çocukalrının aileleri

tarafından 6 yaşlarında genelevlere satılıp, orada getir-götür işleri için çalıştırıldıkları, bu sırada

uyuşturucuya alıştırıldıkları ve 9 yaşından sonra da bilfiil bedenlerini satarak ölene kadar

genelevlerde kaldıkları görülecektir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kristof/Sheryl, a.g.e.

99 Bkz. 6284 Sayılı Kanun m.2.

Page 64: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

54

mevzuatına göre evin içinde vukua gelen her türlü şiddet olayı “Ev İçi Şiddet” kanunları

kapsamındadır ve bununla ilgili meydana gelen olaylarda kolluğa, savcılık birimine ve

diğer tüm yargı makamlarına daha özel ve geniş yetkiler verilmiştir100. Yine Kanuna

göre;

“c) Hâkim: Aile mahkemesi hâkimini,

ç) Kadına yönelik şiddet: Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan

veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları

ihlaline yol açan ve bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve

davranışı” ifade eder.

Kadına yönelik şiddet tanımında ise İstanbul Sözleşmesindeki tanımdan daha

sade bir tanımlamada bulunulmakla yetinilse de kadın olmaktan kaynaklı ayrımcılık

vurgusu yapılarak bir anlamda toplumsal cinsiyete gönderme yapılmıştır. Genel olarak

şiddet ise şu şekilde tanımlanmıştır:

“d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar

görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel

hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî

engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana

gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve

davranışı” ifade eder.

6284 Sayılı Kanunda, İstanbul Sözleşmesinden farklı olarak genel bir şiddet

tanımı da verilmiştir. Kanunda mağdur statüsü ise şu şekilde belirlenmiştir.

“e) Şiddet mağduru: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve

davranışlara doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan veya kalma tehlikesi

bulunan kişiyi ve şiddetten etkilenen veya etkilenme tehlikesi bulunan kişileri,”

100

Bkz. Ayrıntılı bilgi için Kury, Helmut, Smartt, Ursula, “Domestic Violance: Recent

Developments in German and English Legislation and Law Enfercement”, European Journal of

Crime, Criminal law and Criminal Justice, Vol. 14/4, 382-407,2006, Koninklijike Brill NV, printed

in Netherlands.

http://ursulasmartt.com/pdf/Kury-Smartt.Dom.Viol.EurJourn.Dec06.pdf 19.06.2012.

Page 65: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

55

ifade eder.

4320 Sayılı Kanun zamanında, Kanunun korumasından yalnızca resmi nikahlı

eşler yararlanmaktaydı. Burada mağdur açısından İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi

kapsam genişletilmiştir. Aynı zamanda, “şiddet” olayının yalnızca kadına yönelik

olmadığı durumundan hareketle “erkek” ve “çocuklar”ın da şiddet mağduru olarak 6284

Sayılı Kanun korunmasından yararlanabileceklerdir. Sözleşmede ayrıntıları ile ortaya

konmuş ve uygulama için çok önleme bir diğer hususta Kanun‟da;

f) Şiddet önleme ve izleme merkezleri: Şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve

önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme

hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmidört saat esası ile yürüten

merkezleri,” şeklinde tanımlanmıştır.

İleride değineceğimiz üzere Kanun tanım maddesi koyarak bu merkezlerin ne

şekilde yapılanması gerektiğini ortaya koymuştur.

“g) Şiddet uygulayan: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve

davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri, tanımlarken;

ğ) Tedbir kararı: Bu Kanun kapsamında, şiddet mağdurları ve şiddet

uygulayanlar hakkında hâkim, kolluk görevlileri ve mülkî amirler tarafından,

istem üzerine veya resen verilecek tedbir kararlarını” ifade eder.

Tedbir kararlarının, nasıl ve ne şekilde, kim ya da kimler tarafından verileceği,

kimlerin tedbir talebinde bulunabileceği ve nerelere başvurulabilceği sonraki

bölümlerde ayrıntıları ile anlatılacaktır.

Bunun yanında 6284 Sayılı Kanun şiddet uygulayan kişiyi de İstanbul

Sözleşmesinden farklı olarak tanım maddesine koymuş ancak “kadın” tanımını ayrıca

yapmamış, bu hususu İstanbul Sözleşmesine ve Türk Medeni Kanunu‟na bırakmıştır.

Burada önemli bir husus Kanunun adı noktasındadır. Kanun “Ailenin

Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ismi ile anılmaktadır.

4320 Sayılı Kanundaki en büyük sıkıntı kanunun sadece “Ailenin Korunması” na dair

Page 66: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

56

oluşundandır. Öncelik bireyin “birey” olarak korunması, sonrasında “aile” nin gerektiği

ölçüde korunması olmalıdır. Kadına yönelik şiddet meselesi öncelikle bireysel özerklik

ve kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakları ile ilgilidir. Kadına yönelik

uluslararası sözleşmelerin en önemli özelliği toplumsal kalıpların değiştirilmesine

dayanmalarıdır101. 8 Mart 2012 tarihili Meclis oturumunda İstanbul milletvekillerinden

Mehmet Akif HAMZAÇEBİ konu ile ilgili; “Kadın ile erkeğin bir arada yaşaması ve

aralarındaki eşitsiz güç ilişkisinden kadın aleyhine doğan durumu düzeltmek ve bu

durum nedeniyle kadına karşı olan, uygulanan şiddeti önlemek bu tip düzenlemelerin

temel amacı olmalıdır. Ancak tasarının ismine baktığımızda, tasarının isminin kadını

kadın olarak, birey olarak değil de kadını ailenin bir ferdi olarak aldığını görüyoruz.

Başlı başına, tasarının ismindeki bu yaklaşım, daha adım atarken kadına karşı şiddetin

önlenmesi konusunda bir adım geriye düşmektedir. Bunu doğru bulmuyoruz, tasarıyla

ilgili olarak görüş ifade eden arkadaşlarımız bunu tasarının tümünde ve diğer

maddelere ilişkin konuşmalarda ifade ettiler, ancak tasarının son maddesi olması

nedeniyle bu konuyu bir kez daha dikkatinize sunmakta yarar görüyorum. Kadını

ailenin bir ferdi olarak değil, kadın olarak ve bir birey olarak görüp ona uygulanan

101

CEDAW‟ın “Önyargıların ve geleneklerin tasfiye edilmesi” başlıklı 5. md.: Taraf Devletler

aşağıdaki konularda gerekli tedbirleri alırlar: a) Her iki cinsten birinin aşağı veya üstün olduğu

veya erkekler ile kadınların basma kalıp rollere sahip oldukları düşüncesine dayanan bütün

önyargılar ve gelenekler ile her türlü uygulamayı tasfiye etmek amacıyla erkeklerin ve kadınların

sosyal ve kültürel davranış tarzlarını değiştirmek;

b)Ailede verilen eğitimin, toplumsal bir işlev olarak anneliğin gerektiği şekilde anlaşılmasını ve

çocuğun büyütülmesinde ve yetiştirilmesinde erkeklerin ve kadınların ortak sorumluluğunun

kabul edilmesini, yani çocuğun menfaatlerinin her durumda öncelik taşıdığını de içermesini

sağlamak.

Page 67: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

57

şiddeti önlemek zorundayız.” 102

Bu eleştiriden de anlaşılacağı gibi 6284 Sayılı Kanunda belli noktalar açık

değildir. Burada iki önemli noktaya dikkat etmek gerekir: Birincisi bu Kanunun

hazırlanmasındaki amaç ve kimlerin korunacağı noktasıdır. Kanunun genel anlamda

içeriğine baktığımız vakit kadının yanında şiddet mağduru erkek ve bundan zarar gören

çocukların da aynı İstanbul Sözleşmesindeki gibi korunma kapsamında olduğu

belirtilmiştir. Oysa eleştiri de genel bir şiddet yasasının hedeflenmediği, öncelikli

kadınların özellikle “aile” içinde korunması gerektiği vurgusu yapılmıştır. Adeta Kanunla

son dönemde medyayı sıkça meşgul eden kadın cinayetleri sorunu hızla çözülmeye

çalışılmaktadır ki tek başına yasalarla böyle bir sorunun çözülebileceği çok iyi niyetli bir

yaklaşımdır. İkinci nokta da eğer hedeflenen sadece kadına yönelik şiddeti ortadan

kaldırmaksa bunun “aile” kavramı içinde değerlendirilip, önce ailenin korunması,

sonrasında “kadının” birey olarak korunması gibi bir izlenim yaratmaktadır. Bu tavrı ile

6284 Sayılı Kanun belli bir boşluğu doldursa da uygulamadaki akıbeti zamanla

görülecektir. Böyle bir kanunun Almanya‟daki gibi daha genel bir perspektiften ve

mümkün olduğunca daha demokratik ancak kadınlarla ilgili mevcut sorunlar da gözardı

edilmeden oluşturulması gereklidir.

Ayrıca 6284 sayılı Kanunla ilgili meclis tartışmaları ve kanun gerekçesi

beraber değerlendirildiğinde, Kanunun tanım maddeleri üzerinde hiç durulmamış adeta

İstanbul Sözleşmesindeki tanımlar 4320 Sayılı Kanundaki bir kısım tanımlara modifiye

edilmiştir.

102

Ayrıntılı bilgi için bkz.

http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_sd.birlesim_baslangic?P4=21143&P5=H&page1=

52&page2=52&web_user_id=9919077 19.06.2012.

Page 68: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

58

2. Ġstanbul SözleĢmesinin Amaçları

Sözleşmenin maksatları başlıklı 1. maddesinde;

“1. Bu sözleşmenin maksatları şunlardır:

a. kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi

şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;

b. kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak

ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında

önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;

c. kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve

bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler

tasarlamak;

d. kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla

uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;

e. Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir

yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri

birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım

sağlamak.

2. Tarafların söz konusu Sözleşmenin hükümlerini etkili bir biçimde

uygulamalarını sağlama amacıyla bu Sözleşmede spesifik bir izleme

mekanizması oluşturulmuştur” denilmektedir.

İstanbul Sözleşmesinin amaçları öncelikli olarak madde metninden

anlaşılacağı üzere kadınları her türlü şiddete karşı korumak, bunun yanında kadına

karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmaktır. Burada

her türlü şiddet denilerek yalnızca fiziksel şiddete karşı değil, ayrıca psikolojik,

ekonomik, sosyal ve cinsel şiddet gibi diğer şiddet türlerine karşı da taraf devletlere

yükümlülükler getirilmiştir.

Bunun yanında ikinci bir amaç her türlü ayrımcılığın önlenmesi için çalışılarak

kadınları güçlendirmek ve kadın erkek eşitliğini yaygınlaştırmak olarak belirlenmiştir.

CEDAW‟ın daha birinci maddesinde ayrı bir vurgu yaptığı “Ayrımcılık Yasağı” diğer

uluslararası belgelerle tanımlanmaya çalışılmıştır.

Page 69: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

59

Ayrımcılık yasağı medeni, sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik, her türlü alanda

kadına karşı cinsiyet ayrımcılığına dayalı her türlü kısıtlama, yasaklama ve engel olma

durumunu dışladığı gibi kadının “kadın” olmaktan veya “insan” olmaktan kaynaklı her

türlü hakkının kullanımının engellenmesini de yasaklar. Afrika İnsan ve Halkların

Hakları Şartı‟na Ek Afrika Kadın Hakları Protokolü‟ne göre ayrımcılık “cinsiyet temeline

dayanan ve hedefleri ya da etkileri, medeni halleri ne olursa olsun kadınların yaşamın

tüm alanlarında sahip oldukları insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınması,

kullanılması ya da bunlardan faydalanılmasını tehlikeye atan veya yok eden her türlü

ayrım, mahrumiyet veya kısıtlama ya da her türlü farklı muameledir103.

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi 2.

md.‟ye göre ayrımcılık yapmaksızın Sözleşmeyi uygulamak; 4. md.‟ye göre olağanüstü

durumlarda sözleşme askıya alınırken dahi ayrımcılık yasağını ihlal etmemek; 24.

md.‟e göre çocuğa ilişkin koruyucu önlemlerde ayrımcılık yasağının ihlal

edilemeyeceği; 26. md.‟ye göre de kanun önünde eşitlik vurguları yapılmıştır104. İnsan

Hakları Komitesinin 18 No‟lu Genel Yorumu ile ayrımcılığı yaratan ve besleyen

koşulların ortadan kaldırılması için “öncelikli muamele içeren önlemlerin” belli bir süre

uygulanabileceği esası belirtilmiştir 105 . Burada önemli olan önlemlerin “ölçülü”

103

Bkz. “Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı‟na Ek Afrika Kadın Hakları Protokolü, madde 1/f.

104 İnsan Hakları Komitesi‟nin 4 No‟lu Genel Yorumu 2. Paragrafında sözleşmenin 3. Maddesinin

kadın ve erkek eşitliği yükümünü 2 ve 26. Maddelerle yani eşit hak kullanımı ve kanun önünde

eşitlikle birlikte okuyarak eylemli eşitliği sağlamaya yönelik ve ülkemizde pozitif ayrımcılık

olarak anılan önlemleri kapsayacak biçimde yorumlamıştır.

105 Bkz. İnsan Hakları Komitesinin 18 No‟lu Genel Yorumu, paragraf 10.

Page 70: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

60

olmasından önce “gerekli” olmalarıdır. Önlemin “makul ve meşru” olması vurgusu

Komitenin 28 No‟lu Genel Yorumu ile ayrıca ortaya konmuştur106.

Burada kastedilen yukarıda da CEDAW 4. maddesi ile ortaya konmuş olan

“pozitif ayrımcılık” hususudur. “Pozitif ayrımcılık” Anayasamızın 10. maddesindeki 2010

değişikliklerinde yukarıda da belirttiğimiz gibi CEDAW‟daki gibi düzenlenmemişse de

ikinci bendin yorumundan kadınların erkeklerle eşit konuma gelebilmesi için alınacak

geçici tedbirlerin “eşitlik” ilkesine aykırı olamayacağı hususu pozitif ayrımcılığa

anayasal bir dayanak sağlamaktadır. Böylece Devlet, kadınlar bakımından somut fırsat

eşitliğini sağlayacak önlemler almakla görevlendirilmiş olmaktadır107.

İnsan Hakları Komitesi kadınlara yapılan ayrımın dil, din, ırk, cinsiyet, renk,

toplumsal ya da siyasal köken, mülkiyet, doğum..vs gibi nedenlerle birlikte ele alınması

fikrini ortaya koyar. Taraf devletler tedbirlerini alırken bu konularla beraber

değerlendirmede bulunmalı ve hepsini karşılayacak önlemleri almalıdır. Böylelikle

kadınlara yönelik ayrımcılık somutlaştırılıp, konunun sıradanlaşmasının önüne

geçilmeye çalışılmaktadır.

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi de 3.

maddesi ile kadın ve erkeğe sözleşmenin uygulanışında eşit haklar vurgusunu

yinelemiştir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi 16 No‟lu Genel yorumu ile

eşitlik anlayışının „maddi eşitlik‟ olduğunu vurgulamıştır108. Ekonomik ve Sosyal Haklar

Komitesinin kendisine temel aldığı esas konu “maddi eşitlik”tir. Yani yasal

106

Bkz. İnsan Hakları Komitesinin 28 No‟lu Genel Yorumu, paragraf 3 ve 29.

107 Tanör, Bülent/Yüzbaşıoğlu, Necmi; 1982 Anayasasına göre Türk Anayasa Hukuku, Beta

Yayınları, 11. Bası, s.120.

108 Bkz. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi‟nin 16 No‟lu Genel Yorumu, paragraf

5,7-8,14.

Page 71: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

61

değişikliklerle beraber “fiili uygulamanın” sağlanmasına vurgu yapar. Maddi eşitliğin

esas alınması, Taraf Devletlerin kadın-erkek eşitliği alanındaki yükümlülüklerinin

sınıflandırma biçimine de etki etmektedir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar

Komitesi‟nin 16 No‟lu Genel Yorumu 109 ile bu alandaki yükümlülükler üç kümede

toplanmaktadır: (1)Ekonomik, sosyal ve kültürel hakların kadın ve erkeklere eşit şekilde

tanınmaması sonucunu doğuracak doğrudan veya dolaylı ayrımcılık içeren

eylemlerden kaçınmayı gerektiren “saygı duyma yükümlülüğü”. (2)Doğrudan

cinsiyetlerden birine üstünlük tanınması veya diğerinin aşağılanmasını sonucunu

doğuracak her türlü önyargının, geleneksel uygulamaların, erkek ve kadınlar için uygun

görülen kalıplaşmış rollerin ortadan kaldırılmasını içeren “koruma yükümlülüğü”.

Üçüncü kişilerin doğrudan veya dolaylı müdahelesini engellemek biçiminde

anlaşılmalıdır. (3)Hakları “yerine getirme yükümlülüğü”. Etkin hak kullanımı için

yargısal, idari düzenlemeler, başvurular, her türlü eski hale iade, rehabilitasyon,

kadınların haklardan eşit olarak faydalanmasını hızlandıran geçici, özel önlemler,

kaynak dağılımında cinsiyet etkeninin dikkate alınması, bilinçlendirme, eşit temsil,

eşitlik programlarını denetim mekanizmaları gibi bir dizi örnekle somutlaştırılmaktadır.

Komite „maddi eşitliğin‟ yanı sıra „doğrudan ayrımcılık‟ ve „dolaylı ayrımcılık‟

kavramlarını da yorumlamıştır. Doğrudan ayrımcılıkta davranış farklılığı nedeni ile

ayrım doğrudan uygulanır ve tespiti daha kolayken; dolaylı ayrımcılıkta yapılan

eylemdeki sonuçlar ayrımcılığı getirir, dolayısıyla da tespiti daha zordur. Doğrudan

ayrımcılık ile “ayrımcılığın yasaklandığı nedenlerden birine dayanılarak, bir kişi veya

kişi grubunun insan hak ve özgürlüklerinden, aynı veya benzer konumda olduğu diğer

109

Bkz. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi‟nin 16 No‟lu Genel Yorumu, paragraf

18-21.

Page 72: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

62

kişilerle eşit bir şekilde yararlanmasını ve bunları kullanmasını engelleme ya da

zorlaştırma niyet veya etkisine sahip her türlü farkı, dışlamayı, sınırlamayı ya da tercihi

belirttiği” ifade edilmektedir 110 . Doğrudan ayrımcılık açısından bir siyahın kamu

binalarına girişinin yasaklanması ya da bir restoranda Çingenelere/Romanlara servis

yapılmaması bu tür ayrımcılığın tipik örneklerindedir111.

Dolaylı ayrımcılık kavramı, sadece farklı muamelelerin değil, herkes için aynı

şekilde geçerli ve görünüşte tarafsız olan, ancak bazı kişi ve gruplar üzerinde

diğerlerinden farklı veya diğer gruplardan daha fazla olumsuz etki yaratan yasal

düzenleme, uygulama ve tedbirler olarak kabul edilmektedir 112 . Dolaylı ayrımcılığa

örnek olarak ise 175 cm‟nin altında boy uzunluğuna sahip olmayan kişilerin polislik

mesleğine alınmaması belirtilebilir. Burada görünüşte bir ayrımcılık yoktur ancak

kadınlar ve bazı etnik gruplar değerlendirildiğinde söz konusu kuralın dolaylı bir

ayrımcılık yaratacağı ortadadır113.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi‟nin 14. maddesi ile 12 No‟lu Protokol de

ayrımcılık yasağı ile ilgili düzenlemeleri içermektedir. 14. madde „hak ve özgürlükler‟

110

Karan, Ulaş, Avrupa Birliği Ülkelerinde Ayrımcılık Yasağı ve Eşitlik Kurumları, Mattek

Matbaacılık Basım Yayın Tan. San. Tic. Ltd, Şti., Kasım, 2009.

Ayrıntılı bilgi için bkz.

http://ihop.org.tr/dosya/ab-kurumlar.pdf 19.06.2012.

111 Davidson, Scott, Equality and Non‐Discrimination, Defining Civil and Political Rights: The

Jurisprudence of the United Nations Human Rights Committee, Ashgate, 2005, s. 165.

Ayrıntılı bilgi için bkz.

http://ihop.org.tr/dosya/ab-kurumlar.pdf 19.06.2012.

112 Gül, İdil Işıl, Fiziksel Engellilerin Uluslararası Hukukta Korunması ve Uluslararası

Standartların İç Hukuka Yansıması, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2006, s. 201.

113 A.g.e. Davidson, s. 166.

Page 73: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

63

açısından ayrımcılık yasağını irdelemektedir. Örneğin Willis/Birleşik Krallık davasında

olduğu gibi tartışılan hak bakımından bir ihlal olduğu düşünülmese de sadece

“ayrımcılık” yönünden karar verilebilir 114 . 12 No‟lu Protokol ise genel nitelikli bir

ayrımcılık yasağından söz eder.

Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının özellikle aile içi

şiddette, şiddete uğrayan aile üyesi –ki genellikle bu kadın mağdurlardır- yanında

çocuklar da fiziksel olmasa bile psikolojik olarak olaydan etkilenen diğer mağdurlardır.

Bu çocukların korunması ve taraf devletin mağdurlara yardım için politikalar geliştirmesi

ve tedbirler öngörmesi İstanbul Sözleşmesinin amaçlarından bir diğeridir.

Ayrıca taraf devletler kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak

amacıyla uluslararası işbirliğini de yaygınlaştıracaklardır. Son olarak İstanbul

Sözleşmesi ile hedeflenen amaç kadına karşı şiddet ve aile içi şiddeti ortadan

kaldırmak için kamu kurumları ve kolluk kuvvetlerinin etkin bir şekilde işbirliği

yapmalarını sağlamaktır.

Bütün bu amaçların taraflar tarafından etkin bir şekilde gerçekleştirebilmesini

sağlamak için Sözleşmede; ayrıca spesifik bir izleme mekanizması oluşturulmuştur115.

3. Ġstanbul SözleĢmesinin Kapsamı

“Sözleşmenin Kapsamı” başlıklı 2. maddesinde;

“1. Bu Sözleşme, aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları orantısız bir

biçimde etkileyen, kadına karşı her türlü şiddet için geçerli olacaktır.

2. Taraflar bu Sözleşmeyi tüm aile içi şiddet mağdurları için uygulamaya teşvik

edilir. Taraflar bu Sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasında toplumsal

cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurlarına özel olarak dikkat

114

Karş. Willis v. Birleşik Krallık, Başvuru no.36042/97, K.T. 11.9.2002 (Final), parag. 29.

115 Bu husus II. Bölümde ayrıntıları ile ele alınacaktır.

Page 74: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

64

göstereceklerdir.

3. Bu Sözleşme, barış zamanında ve silahlı çatışma durumlarında geçerli

olacaktır” denilerek sözleşme kapsamı ortaya konmuştur.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere İstanbul Sözleşmesi hem kadına yönelik şiddet

hem de aile içi şiddeti konu almakta, bu itibarla kadınları orantısız bir biçimde etkileyen

her türlü116 şiddeti kapsamaktadır.

Yalnız İstanbul Sözleşmesinin sadece kadınlara değil, tüm aile içi şiddet

mağdurlarına uygulanmasını da taraf devlet teşvik edecektir. Bununla beraber,

Sözleşme hükümlerinin uygulanmasında “toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin” kadın

mağdurlarına özel olarak dikkat edilecektir.

İstanbul Sözleşmesine dayanılarak çıkarılan 6284 sayılı Kanunun, kimlere

uygulanacağı hususu özellikle akademik çevrelerce çokça tartışılmıştır 117 . Kanun;

şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile

bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunmasını

amaçlamaktadır. Burada kamuoyunda geniş yer bulmuş olan, ilgili Bakanlığa, STK‟lar

ve akademik çevrelerin sunmuş oldukları taslaklarda gay, lezbiyen çiftler, birarada

yaşayanlar, nişanlılar gibi koruma altına alınacak kişilerin, ülke gerçekleri de gözönüne

alınarak tek tek sayılması önerilmiştir118.

116

Bkz. İstanbul Sözleşmesinin amaçları parag.1.

117 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, md.1/ 2:

Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere

uyulur: a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye‟nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler,

özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin

Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır. 118

Bahçeşehir Üniversitesi‟nin önderliğinde hazırlanmış olan ayrıntılı öneri metni için bkz.

http://bizeneleroluyor.com 19.06.2012.

Page 75: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

65

B. ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠNDE TARAF DEVLETĠN

YÜKÜMLÜLÜKLERĠ

1. Genel Yükümlülükler

Devletin genel yükümlülüklerini bir kaç başlık altında toplamak gerekirse; (1)

Ayrımcılık yapmama, (2) Devlet kurumları ile beraber şiddetin aktörü olmama ve

gerektiğinde zararı tazmin ederek kurumları denetleme, (3) Toplumsal cinsiyetle ilgili

hassasiyet gerektiren politikalar düzenleme, (4) Kapsamlı ve koordineli politikalar

üretme, (5) Finansal kaynaklar bulma, (6) STK‟lar ve sivil toplumla ortak çalışma

yürüterek onları teşvik etme, (7) Koordinasyon kurumu oluşturma, (8) Veri toplama ve

araştırma.

a. Ayrımcılık yapmama

İstanbul Sözleşmesinin “Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması”

başlıklı 4. maddesine göre;

“1. Taraflar herkesin, özellikle de kadınların, gerek kamu gerekse özel alanda

şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını yaygınlaştırmak ve korumak için

gerekli olan yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı kınayacak ve ayrımcılığı

önlemek üzere, özellikle aşağıdakiler dahil olmak üzere, gerekli yasal ve diğer

tedbirleri alacaklardır:

– ulusal anayasalarında veya ilgili diğer mevzuata kadın erkek eşitliği ilkesini

dahil edecek ve bu ilkenin uygulamada gerçekleştirilmesini temin edeceklerdir;

– yerine göre, yaptırımların uygulanması yolu da dahil olmak üzere, kadınlara

karşı ayrımcılığı yasaklayacaklardır;

– kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamaları yürürlükten

kaldıracaklardır.

Bunun yanında kanımızca madde metninde sadece her tür şiddet mağduru „kişi‟ denmesi -

kişilerin tek tek sayılmasına gerek kalmadan- yeterli olacak ve yasa uygulayıcılar da kanunu

tüm şiddet mağdurlarına uygulamak durumunda kalacaklardır.

Page 76: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

66

3. Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını

korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din,

siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla

bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık

durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir

statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın

uygulanmasını temin deceklerdir.

4. Kadınların toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı korunması için gerekli

olan özel tedbirler, bu Sözleşme hükümlerince ayrımcılık olarak

sayılmayacaktır.” demektedir.

Genel çerçevede Akit Devletler, herkesin özellikle de kadınların hem kamu

alanında hem de özel alanda şiddete maruz kalmama haklarını güvencelemek ve

henüz mağduriyet ortaya çıkmadan onları korumak için gerekli olan yasal

düzenlemeleri kabul etmek ve diğer her türlü tedbirleri almak durumundadırlar119.

Sözleşmece yasal düzenleme ve alınacak tedbirler açısından Taraf Devlete

özellikle tavsiye edilen üç husus bulunmaktadır:

Ulusal anayasalarında ve ya ilgili diğer mevzuata kadın erkek eşitliği ilkesini

dahil edip bu ilkenin uygulamada gerçekleştirilmesini temin edeceklerdir.

Yerine göre yaptırımların uygulanması yolu da dahil olmak üzere, kadınlara

karşı ayrımcılığı yasaklayacaklardır.

Kadına karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamaları yürürlükten

kaldıracaklardır120.

Ülkemiz İstanbul Sözleşmesini imzaladıktan sonra mevcut “4320 sayılı Ailenin

Korunmasına Dair Kanun” yeterli bulunmayarak, TBMM tarafından “6284 sayılı Ailenin

119

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.4/1. 120

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.4/2.

Page 77: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

67

Korunması ve Kadına Karşı Şiddettin Önlenmesine Dair Kanun” 20.03.2012 tarihinde

Resmi Gazetede yayınlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.

Taraflar cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi ve başka tür

görüş, ulusal ve sosyal köken, ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel

yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya

mülteci statüsü veya başka bir statü gibi herhangi bir nedenle ayrımcılık yapılarak

sözleşme hükümlerinin özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin

uygulanmasını engellemeyeceklerdir121. Kadınların toplumsal cinsiyete dayalı şiddete

karşı korunması için alınan özel tedbirlerse ayrımcılık olarak sayılamayacaktır122. Bu

husus 6284 Sayılı Kanun kapsamına da aynen alınmıştır123. Pozitif ayrımcılıkla ilgili

olgu yukarıda bahsettiğimiz CEDAW‟daki şekli ile ve „eşitlik‟ konusu da Anayasa 10.

maddesine de uyar şekilde düzenlenmiştir.

Ancak bununla birlikte Medeni Kanunumuzda halen yer alan ve ayrımcılık

unsurları taşıyan evlenen kadının soyadını değiştirmesi (TMK m. 187) ve bekleme

süresi (TMK m. 132)‟ne ilişkin düzenlemelerde herhangi bir değişikliğe gidilmemiş;

Anayasa Mahkemesi de kadının evlenmeden önceki soyadını kullanamamasına ilişkin

düzenlemeyi, İHAM‟ın Ünal Tekeli124 kararına rağmen Anayasaya uygun bulmuştur.

Tekeli kararında başvuran evlendikten sonra kendi soyadını kullanabilmek için dava

açmış, ancak dava mevcut düzenlemenin uygun olmadığı görüşü ile reddedilmiş ve

121

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.4/3.

122 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.4/4.

123 Bkz. 6284 Sayılı Kanun md.1/2/ç‟ye göre : Bu Kanun kapsamında kadınlara

yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten

koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz.

124 Tekeli v. Turkey, İHAM 4. Daire, başvuru no: 29865/96, T. 16.12.2004.

Page 78: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

68

Yargıtayca125 da karar onanmıştır.

Bu gelişmelerden sonra, A. Ünal (Tekeli) 126 tarafından yapılan başvuruyu

değerlendiren İHAM, verdiği kararda: “Türk hukukunda, kadın evlendikten sonra

sadece kızlık soyadını kullanamazken, erkek evlilik öncesi soyadını evlendikten sonra

da aynen kullanmaya devam etmektedir. Türk hukukundaki düzenleme cinsiyet

ayırımına dayanmaktadır. (...) 2001 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı Medeni

Kanunda kadının kocasının soyadı ile birlikte kendi soyadını kullanmasına izin verilmiş

olması da sonucu değiştirmemektedir. Soyadlarının evliliklerinden etkilenmesini

istemeyen kadınların menfaatleri Türk Medeni Kanununda dikkate alınmamıştır. (...)

Türk Medeni Kanununa göre kadının, erkeğin soyadını kullanmak zorunda olması ve

kendi soyadını ancak kocasının soyadı ile birlikte kullanması yükümlülüğü makul ve

adil bir düzenleme değildir.” gerekçesi ile İHAS‟in ayrımcılık yasağına ilişkin 14‟üncü

maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

İHAS‟in 46‟ncı maddesi, “Yüksek sözleşmeci taraflar, taraf oldukları davalarda

Mahkemenin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt eder” şeklindedir. Bu hüküm

Türkiye‟yi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi‟nin kararlarına uyma yükümlülüğü altına

sokmaktadır. Ancak Tekeli kararına rağmen kadınlar açısından ayrımcılık teşkil eden

bu uygulamadan vazgeçilmemiştir. Ancak karar emsal gösterilerek yapılan bazı

başvurular kimi yerel mahkemelerce reddedilirken, bazı yerel mahkemelerce kabul

125

Yargıtay 18. H.D., K.T. 06.06.1995, E. 1995/5906, K. 1995/6787. 126

Ülkemizin ilk kadın başbakanı Tansu Çiller‟in eşi, Özer Çiller‟ de eşinin soyadını kullanmakla

beraber burada farklı bir durum söz konusudur. Şöyle ki, ticaretle uğraşan Özer Uçuran; Uçuran

soyadı nedeni ile arkadaşları arasında alay konusu olmaktaydı. Bunun üzerine soyadının

değiştirlmesi için Mahkemeye başvuran Özer Uçuran, Mahkemenin kendisinin haklı gerekçesini

kabul etmesi üzerine; Mahkeme kararı ile “Çiller” soyadını alabilmiştir.

Bildirici, Faruk, “Maskeli Leydi”, Ümit Yayıncılık, 1999.

Page 79: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

69

edilmiş ve davacı kadının evlendikten sonra sadece kendi soyadını kullanmasına

hükmedilmiştir127.

Bununla beraber AYM‟nin TMK‟nun 187. maddesinin iptaline ilişkin 10.03.2011

tarih E.2009/85 ve K.2011/49 sayılı kararında: “Kadının evlenmekle kocasının soyadını

almasının cinsiyet ayırımına dayanan bir farklılaşma yarattığı savı da yerinde değildir.

Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları

gerekli kılabilir. Belirtilen gerekçelerle yasakoyucunun takdir yetkisi kapsamında aile

soyadı olarak kocanın soyadına öncelik vermesi eşitlik ilkesine aykırılık

oluşturmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa‟nın 2., 10., 12., 17. ve 41.

maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.”

İtiraz konusu kuralın Anayasa‟nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir” sonucuna

varılmıştır. Mahkeme “toplumsal yarar” vardır, diyerek herhangi bir gerekçe

göstermeden talebi reddetmiştir128.

Yine AYM‟nin 8.12.2011 tarih ile E.2010/119 ve K.2011/165 sayılı kararında

eşinden boşanan ve çocuğunun velayet hakkı kendisine verilen davacı anne tarafından

çocuğa velayeten açılan, isim ve soyadın değiştirilmesi davasında, itiraz konusu kuralın

Anayasa‟ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. Soyadı

Kanunun 4. maddesi129, Anayasanın 10. maddesi ve 13. maddesi ile ailenin korunması

ile ilgili 41. maddesiyle beraber kararda tartışılmıştır. AYM “Eşler, evliliğin devamı

127

Ankara 3. Aile Mahkemesi, K.T. 05.12.2007, E.2007/1204, K.2007/1323. 128

AYM, K.T. 10.03.2011, E.2009/85, K.2011/49.

129 02/07/1934 tarih ve 2525 sayılı Soyadı Kanunun 4. maddesi; “Soyadı seçme vazifesi ve

hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir. Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk

anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır...”

Page 80: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

70

boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı

hukuksal konumdadırlar. Erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını

seçme hakkının kadına tanınmaması, velayet hakkının kullanılması bakımından

cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğurur. Bu nedenle itiraz konusu kural,

Anayasa‟nın 10. ve 41. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.” demek sureti ile yukarıdaki

karardan farklı bir karara imza atmıştır. Kararda hem CEDAW‟ın130 ilgili maddelerine

130 “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi‟nin başlangıcında, “Kadınlara

karşı ayrımcılığın, hak eşitliği ve insan şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlâl ettiği”

belirtildikten sonra 1. maddesinde “Bu Sözleşmenin amacı bakımından „kadınlara karşı

ayrımcılık‟ terimi siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel veya diğer alanlardaki kadın ve

erkek eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel özgürlüklerin, Medenî durumları ne olursa

olsun kadınlara tanınmasını, kadınların bu haklardan yararlanmalarını veya kullanmalarını

engelleme veya hükümsüz kılma amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı her

hangi bir ayırım, dışlama veya kısıtlama anlamına gelir” denilerek kadınlara karşı ayırımcılığın

tanımı yapılmış; 2. maddesinde taraf devletlerin kadınlara karşı ayırımcılık oluşturan uygulama

ve yasal düzenlemeleri ortadan kaldırmayı kabul ettikleri; 5. maddesinde, taraf devletlerin her iki

cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı

ön yargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak

amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek için tüm uygun

önlemleri alacakları; 16. maddesinde taraf devletlerin evlilik ve aile ilişkileri konusunda kadınlara

karşı ayırımı önlemek için ana ve babaya evlilik süresince ve evliliğin son bulmasında medeni

durumlarına bakılmaksızın, çocuklarla ilgili konularda ve ulusal yasalarda mevcut veli, vasi,

kayyım olma ve evlat edinme veya benzeri müesseselerde eşit hak ve sorumluluklar

tanıyacakları kabul edilmiştir./Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medenî Haklar Sözleşmesi‟nin

“Ailenin korunması” başlığını taşıyan 23. maddesinin dördüncü fıkrasında “Bu Sözleşmeye

Taraf Devletler, eşlerin evlilik konusunda, evliliğin devam ettiği sürece ve boşanmada eşit hak

ve yükümlülüklere sahip olmaları için gerekli önlemleri alır. Boşanma halinde çocukların

korunması için gerekli hükümler konur”; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‟nin “Ayrımcılık

yasağı” başlıklı 14. maddesinde; “Bu Sözleşme‟de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma,

cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir

azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık

yapılmadan sağlanır” hükümlerine yer verilmiştir./Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında

Page 81: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

71

hem İHAS‟ın 14. maddesine hem de Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar

Sözleşmesi‟nin 23. maddeleri de tartışılmış ve referans alınmıştır131.

AYM‟nin 2.7.2009 tarih ile E.2005/114 ve K.2009/105 sayılı kararında da evlilik

dışında doğumlar nedeniyle babalığın hükmen tespiti ve babanın soyadının çocuğa

verilebilmesi için baba hanesine babanın soyadıyla kayıt yapılması istemleriyle açılan

davalarda, itiraz konusu kuralların Anayasa‟ya aykırı olduğu kanısına varan

Mahkemeler, iptali için başvurmuşlardır. Burada tartışılan nokta TMK 321. maddesidir.

Eski Medeni Kanun‟a göre evlilik dışında doğan çocuk, doğduğu anda anasının

soyadını almakta, babası tarafından tanınması veya hükümle babalığın belirlenmesi

halinde ise babasının soyadını taşımaktaydı. 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 312.

maddesini karşılayan bir hüküm 4721 sayılı Yasada yer almadığından, Türk Medeni

Kanunu‟nun 321. maddesi uyarınca, babalık hükmü ya da tanıma halinde dahi çocuk

ananın soyadını taşımaya devam edecektir132.

da çok geçerli nedenlerin varlığı dışında, yalnızca cinsiyete dayalı bir farklı muamelenin Avrupa

İnsan Hakları Sözleşmesi‟nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağını ihlal ettiği kabul

edilmektedir.” 131

AYM, K.T. 8.12.2011, E.2010/119, K.2011/165. 132

“Bununla beraber, 25.04.2006 tarşhli, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu (RG. 29.04.2006,

26153) 28.md./4: “Tanınan çocuklar babalarının hanesi, baba adı ve soyadı ile analarının kimlik

ve kayıtlı oldukları yer bilgileri belirtilmek suretiyle tescil edilir.” Hükmüne yer verilmiş; nüfus

hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik (RG. 23.11.2006, 26355) m. 23/f.4,

b‟de ise “Ananın veya çocugun istemesi üzerine Türk Medeni Kanununun 301.md. uyarınca

mahkemece baba ile arasında soybağının belirlenmesi ya da Türk Medeni Kanunu‟nun 295.

maddesi uyarınca tanınması halinde, baba tarafından babasına bağlı olarak …usulüne göre

doğum tutanağı düzenlenerek babasının hanesine, baba soyadı ile tescil edilir.” hükmü; m.

103/f.1‟ de “Mahkemelerce babalığa hüküm kararı verilmesi halinde çocuk daha önce nasının

hanesinde ayıtlı ise başka bir belge veya ana ve babanın beyanı aranmaksızın mahkme

kararına dayanılarak çocuğun kaydı baba soyadı ile baba hanesine taşınır.”; f.2‟de “Çocık kayıtlı

değilse … doğum tutanağı düzenlenerek baba hanesine baba soyadı ile tescil edilir.”; m.109/f.

Page 82: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

72

AYM, “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‟nun 321. maddesinin birinci

tümcesinde yer alan “… evli değilse ananın …” ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle

doğan hukuksal boşluk kamu yararını ihlâl edici nitelikte görüldüğünden, iptal kararının,

Resmî Gazetede yayınlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun

görülmüştür” şeklindeki kararı ile çocuğun menfaatini ön planda tuttuğunu belirtmiştir.

Görüldüğü üzere AYM‟nin eşitlik ve ayrımcılık yasağını tartıştığı kararlarında

üç ayrı yaklaşım sergilediği görülmektedir133.

b. Devlet kurumları ile beraber şiddetin aktörü olmama ve

gerektiğinde zararı tazmin ederek kurumları denetleme

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Devletin yükümlülükleri ve titizlikle yapması gereken

inceleme ve araştırmalar” başlıklı 5. maddesince:

1, a‟da “tanınan çocuk henüz aile kütüklerinde kayıtlı değilse, …çocuk babasının soyadı ile

baba hanesine tescil edilerek …” b‟de “tanınan çocuk anasının bekarlık hanesinde kayıtlı ise; bu

hanedeki kaydı kapatılarak baba soyadı ile babasının hanesine tescil edilir.” hükümleri yer

almaktadır. Belirtilen bu hükümler uyarınca, MK m. 321 hükmüne rağmen tanıma ve babalık

davası sonucu babası ile soyabağı kurulmuş çocukların soyadının, babasının soyadı olacağını

kabul etmek gerekirdi. Zira Nüfus Hizmetleri Kanunu‟nun 1. maddesindeki “amaç” hükmü

dikkate alındığında Kanunun 28/f.3 hükmü ile MK. m. 321 hükmünün değiştirildiği sonucuna

varılması isabetli bulunuyordu. Her ne kadar madde yalnızca tanımaya ilişikin düzenlme

içeriyorsa da, menfaatlerin aynı olması itibari ile maddede beliritilenlerin esasen babalık davası

hakkında da uygulanması gerekir. Bu Kanun kapsamında çıkarılan Yönetmelik‟in yukarıda yer

verilen hükümleri de bu sonucu desteklemektedir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesi‟nin iptal

kararının uygulanacak esaslar açısından yenilik getirmediği söylenebilir.” şeklindeki görüşle ilgili

bkz. Dural,Mustafa, Öğüz, Tufan, Gümüş, Mustafa Alper, Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku,

Filiz Kitapevi, Mart, 2012, İstanbul, 316,317.

133 Bu yaklaşımlardan ilki yukarıda da belirttiğimiz gibi İHAM‟ın Tekeli kararından sonra dahi

kadına evlenme ile erkeğin soyadının verilmesinin ayrımcılık yaratmayacağına dair kararı;

ikincisi velayet hakkı ile ilgili çocuğun menfaatini ön planda tutarak vemiş olduğu ananın soyadı

çocuğa verilir kararı ve son olarak da evlilik dışı doğan çocuk için ananın soyadı da verilebilir

kararlarıdır.

Page 83: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

73

“1. Taraflar kadınlara karşı herhangi bir şiddet eylemine girişmekten imtina

edecek ve devlet yetkililerinin, görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve

Devlet adına hareket eden diğer aktörlerin bu yükümlülüğe uygun bir biçimde

hareket etmelerini temin edeceklerdir.

2. Taraflar, devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen ve bu Sözleşmenin kapsamı

dahilindeki şiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, ve

bu eylemler nedeniyle tazminat verilmesi konusunda azami dikkat ve özenin

sarfedilmesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır” denmektedir.

Taraflar sadece toplumu şiddet konusunda yönlendirmekle kalmayacaklar,

kendileri de devlet eliyle kadınlara karşı herhangi bir şiddet eylemine girişmekten imtina

edeceklerdir. Bunun yanında kendi kurumlarının -devlet yetkililerin, görevlilerinin,

organlarının, kurumlarının ve devlet adına hareket eden diğer aktörlerin- bu

yükümlülüğe uyması hususunu temin edecektir134.

Devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen eylemlerde de, Akit Tarafların, önleme,

soruşturma, cezalandırma ve bu eylemler nedeni ile tazminat verilmesi hususlarında

aktif bir rolü vardır135.

c. Toplumsal cinsiyetle ilgili hassasiyet gerektiren politikalar

düzenleme

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Toplumsal cinsiyet konusunda hassasiyet gerektiren

politikalar” başlıklı 6. maddesince:

“Taraflar bu Sözleşmenin uygulanmasına ve sözleşme hükümlerinin etkilerinin

değerlendirilmesine bir toplumsal cinsiyet bakış açısı katacak ve kadınlarla

erkekler arasında eşitliğe ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikalarını

yaygınlaştıracak ve etkili bir biçimde uygulayacaklardır” denmektedir.

Taraflar toplumsal cinsiyet konusunda hassasiyet gerektiren politikalar

güderek kadın erkek eşitliğini sağlayan ve kadınların güçlendirilmesine yönelik

134

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.5/1.

135 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.5/2.

Page 84: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

74

politikalarını yaygınlaştırıp etkin bir hale sokacaktır. Burada ilk yapılacaklar arasında

kabaca sivil toplum örgütlerinin daha çok işin içine sokulması, kota sistemi ve

kadınların ve hatta erkeklerin “toplumsal cinsiyet” konusunda bilinçlendirilip, farkındalık

yaratma politikaları geliştirmek şeklinde birtakım tedbirler alınması sayılabilir.

d. Kapsamlı ve koordineli politikalar üretme

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Kapsamlı ve koordineli politikalar” başlıklı 7.

maddesine göre:

“1. Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddetin önlenmesi ve bu tür

şiddet eylemleriyle mücadele edilmesine yönelik ilgili tüm tedbirleri içeren

Devlet çapında etkili, kapsamlı ve birbiriyle koordineli politikaların benimsenip

uygulanmasını mümkün kılacak, gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacak ve

kadına karşı şiddete karşı bütüncül bir mukabelede bulunulmasını temin

edeceklerdir.

2. Taraflar ilgili tüm birim, kurum ve kuruluşlar arasında etkili bir işbirliği

sağlanmak suretiyle, ve 1. fıkrada yer alan politikalarla, mağdurun haklarının,

alınan tüm tedbirlerin merkezinde yer almasını temin edeceklerdir.

3. Bu fıkra uyarınca alınacak tedbirlere, yerine göre, hükümet kuruluşları,

ulusal, bölgesel ve yerel parlamentolar ve yönetimler, ulusal insan hakları

kurumları ve sivil toplum kuruluşları gibi, ilgili tüm aktörler müdahil olacaktır”

denmektedir.

Yukarıda da defalarca belirttiğimiz üzere taraflar daha olayın en başından her

türlü şiddet olayı ile mücadele edilmesine yönelik devlet çapında bütüncül bir şekilde

önleme politikaları geliştireceklerdir. Bu politikalar geliştirilirken mağdurun hakları

merkez alınacak ve yerine göre hükümet kuruluşları, ulusal, bölgesel ve yerel

parlementolar ve yönetimler, ulusal insan hakları kurumları ve sivil toplum kuruluşları

gibi ilgili tüm aktörler de sürece müdahil olacaktır136.

136

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.7/1.

Page 85: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

75

e. Finansal kaynaklar bulma

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Finansal kaynaklar” başlıklı 8. maddesine göre:

“Taraflar, devlet dışı aktörler ve sivil toplum tarafından gerçekleştirilenler de

dahil olmak üzere, bu Sözleşmenin kapsadığı her türlü şiddet eylemini

önlemeye ve bunlarla mücadeleye yönelik bütüncül politikaların, tedbirlerin ve

programların yeterli bir biçimde uygulanması için uygun finansal kaynakları ve

insan kaynaklarını tahsis edeceklerdir” denmektedir.

Taraf Devletler, bütüncül politikalarında sivil toplum tarafından ve devlet dışı

aktörler de dahil olmak üzere konu ile ilgili gerçekleştirilen tüm programlara da uygun

finansal kaynakları ve insan kaynaklarını da tahsis edeceklerdir137.

6284 Sayılı yasa hazırlanırken meclis tartışmaları sırasında kadın örgütlerince

en çok gündeme getirilen sorun bu kadar maliyetin nereden karşılanacağı ve Aile ve

Sosyal Politikalar Bakanlığı‟nın bunun için ek bir bütçe ayırıp ayırmayacağı

noktasındaydı138.

f. STK’lar ve Sivil Toplumla ortak çalışma yürüterek onları teşvik

etme

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Sivil Toplum Kuruluşları ve sivil toplum” başlıklı 9.

maddesine göre:

“Taraflar kadınlara karşı şiddet uygulanmasıyla mücadelede aktif bir rol

oynayan sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını her düzeyde takdir ve teşvik

edecek ve destekleyecek ve bu kuruluşlarla etkili bir işbirliği

gerçekleştirecektir.” denmektedir.

137

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.8.

138 Bu konu ile ilgili tartışmalar için bkz.

http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_sd.sorgu_yonlendirme?Donemkod=&Yasama_yili

=&Baslangic_Tarihi=&Bitis_Tarihi=&sorgu_kelime=kad%FDna+y%F6nelik+%FEiddet+

19.06.2012.

Page 86: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

76

Taraflar ayrıca kadınlara karşı şiddet uygulanması ile mücadele eden sivil

toplum kuruluşlarını teşvik ederek destekleyecekler, hatta ortak çalışma

yürüteceklerdir139.

g. Koordinasyon kurumu oluşturma

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Koordinasyon kurumu” başlıklı 10. maddesince:

“Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddeti önleme ve bunlarla

mücadeleye yönelik politika ve tedbirlerin koordinasyonu, uygulanması,

izlenmesi ve değerlendirmesinden sorumlu bir veya birden fazla kurumu

belirleyecek veya kuracaktır. Bu kurumlar Madde 11‟de belirtildiği gibi verilerin

toplanmasını koordine edecek, verileri analiz edecek ve sonuçlarının

dağıtımını sağlayacaktır.

Taraflar bu fıkra uyarınca belirlenen veya oluşturulan kurumların Bölüm VIII

uyarınca alınan tedbirlerin genel mahiyeti hakkında bilgilendirilmelerini

sağlayacaktır.

Taraflar bu fıkra uyarınca belirlenen veya oluşturulan kurumların, diğer

tarafların bünyesinde yer alan muadil kuruluşlarla doğrudan iletişim kurma ve

ilişkiler oluşturma yeteneğine sahip olmalarını sağlayacaklardır.” denmektedir.

Taraf Devlet yukarıda saydığımız ve aşağıda 11. md ile inceleyeceğimiz tüm

bu işlerin koordinasyonunu sağlayacak bir sorumlu bir veya birden fazla kurumu

belirleyecektir. Konu ile alakalı her türlü iletişim bu kurum ya da kurumlar vasıtası ile

sağlanacaktır140.

h. Veri toplama ve araştırma

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Veri toplama ve araştırma” başlıklı 11. maddesince:

“1. Taraflar bu Sözleşmenin uygulanması maksadıyla aşağıdakileri

yapacaklardır:

a. Bu Sözleşme kapsamında kalan her türlü şiddet olayıyla ilgili

birleştirilmemiş istatiksel veriyi düzenli aralıklarla toplayacaklardır;

139

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.9.

140 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.10.

Page 87: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

77

b. Bu Sözleşme kapsamında kalan her türlü şiddet olayının kökünde yatan

nedenler ve bunların etkileri, şiddet olayları, ceza oranlarının yanı sıra, bu

Sözleşmenin uygulanması için alınan tedbirlerin etkililiğini incelemek üzere, bu

olaylarla ilgili araştırmaları destekleyeceklerdir.

2. Taraflar bu Sözleşme kapsamında kalan her türlü şiddet olayının

yaygınlığını ve nasıl bir eğilim içinde olduğunu değerlendirmek üzere, düzenli

aralıklarla halk anketleri yapmaya gayret edeceklerdir.

3. Taraflar uluslararası işbirliğini harekete geçirmek ve bu alanda uluslararası

standartların yerleştirilmesini sağlamak üzere, bu fıkra uyarınca toplanan

bilgileri bu Sözleşmenin Madde 66‟sında belirtilen uzmanlar grubuna

vereceklerdir.

4. Taraflar bu fıkra uyarınca toplanan bilgilerin kamuoyunun erişimine açık

olmasını sağlayacaklardır.” denmektedir.

Taraflar İstanbul Sözleşmesi ile beraber her türlü şiddet olayı ile ilgili düzenli

veri toplaması yapacaklardır. Halk anketleri düzenleyeceklerdir. Bu Sözleşme

kapsamında kalan her türlü şiddet olayının kökeninde yatan nedenler ve bunların

etkileri, şiddet olayları, ceza oranları ve konu ile ilgili alınan tedbirlerin yeterli olup

olmayacağı denetlenecektir. Bu bilgilerin hepsi kamuoyunun erişimine açık olacaktır141.

Aşağıda ayrıntıları ile tartışacağımız üzere GREVIO ihtiyaç duyduğunda bu verileri

taraflardan talep edebilecektir.

Görüldüğü gibi İstanbul Sözleşmesi açısından, şiddet karşıtı politikaların

oluşturulmasında halkı ve sivil toplum örgütlerinin katılımı, bu amaçla oluşturulan

kurumların denetlenmesi ve şeffaflık hayati bir önem taşımaktadır.

2. Özel Yükümlülükler

Taraf Devletlerin özel olarak üç ana yükümlülüğü-sorumluluğu bulunmaktadır.

Bunlar: (1)Tarafların henüz şiddet eylemi gerçekleşmeden konuya müdahalesini

sağlayan önleme-engelleme yükümlülüğü, (2) Şiddet mağduru olma ihtimali olan

141

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.11.

Page 88: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

78

mağdurun korunması-desteklenmesi yükümlülüğü, (3) Şiddet eylemini

gerçekleştiren faile hukuki ve cezai yaptırım uygulanması yükümlülüğü,

Şimdi taraf devletin yükümlülüğünü bu üç ana çerçeve üzerinden inceleyeceğiz:

a. Önleme-Engelleme Yükümlülüğü

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Genel Yükümlülükler” başlıklı 12. maddesince:

“1. Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya

kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön

yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması

amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının

değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar herhangi bir gerçek veya hükmi şahsiyetin bu Sözleşmenin

kapsamında kalan her türlü şiddet eylemini önleyecek gerekli yasal ve diğer

tedbirleri alacaklardır.

3. Bu bölüm uyarınca alınan tüm tedbirlerle, belirli şartlar nedeniyle hassas

konuma gelmiş insanların ihtiyaçları göz önüne alınacak ve karşılanmaya

çalışılacak ve tüm tedbirlerin merkezinde mağdurların insan hakları yer

alacaktır.

4. Taraflar özellikle gençler ve erkekler olmak üzere, toplumun tüm bireylerinin

bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının önlenmesine aktif bir

biçimde katkıda bulunmasını teşvik etmeye yönelik gerekli tedbirleri alacaktır.

5. Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların

bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak

kullanılmamasını temin edeceklerdir.

6. Taraflar kadınların güçlendirilmesine yönelik program ve faaliyetlerin

yaygınlaştırılması için gerekli tedbirleri alacaklardır.” denmektedir.

Öncelikli olarak Taraf Devletler kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak

klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların

değiştirilmesine yardımcı olacak tüm tedbirleri alacaklardır. Bu tedbirler alınırken,

mağdurun insan hakları temel alınacak, şiddetin failinin gerçek veya tüzel bir kişilik olup

olmaması önemli olmayacaktır. Özellikle toplumun gençleri ve erkeklerinin her türlü

Page 89: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

79

şiddet olayının önlenmesinde aktif bir biçimde rol alması sağlanacaktır. “Kültür, töre,

din, gelenek veya sözde namus” gibi hukuki olmayan kavramlar herhangi bir şiddet

eylemine gerekçe olarak kullanılamayacaktır ve kadınların güçlendirilmesine yönelik

program ve faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için tüm tedbirler alınacaktır142.

Ülkemizde TCK‟da “töre saiki” 143 ile işlenen adam öldürme fiileri suçun

“ağırlaştırıcı” unsuru olarak düzenlenmiştir. Ancak “namus” adına işlenen adam

öldürme fiilerinde, Yargıtay‟ın “haksız tahrik” nedeni ile ceza indirimine gittiği durumlar

söz konusudur.

TCK‟nın “Haksız tahrik”i düzenleyen 29. maddesinin 1. fıkrası:

“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç

işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan

yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar

hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte

üçüne kadarı indirilir.” demek sureti ile haksız tahriğin hangi hallerde mümkün

olacağını belirtmiştir.

Bu okumayı kanunun gerekçesi üzerinden yapacak olursak: “Maddede ceza

sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiştir. Haksız

tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem

meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması

olduğundan, madde söz konusu psikolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır.

Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan

aslında hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan

hiddete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli

de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki

142

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.12.

143 TCK. md. 82/1/j.

Page 90: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

80

sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır. Hiddet veya şiddetli eyleminin haksız bir fiil

sonucu ortaya çıkarması gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde

özellikle "töre veya namus cinayeti" olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında

haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir.

Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak

gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır.

Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin

işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır.

Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına

gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı

durumunda maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir. Bu nedenle, örneğin eşi

hakkında bir söylentinin varlığına dayanarak veya çocuğunun seçtiği arkadaş ya da eş

nedeniyle ona karşı aile bireylerinin veya diğer kişilerin öldürme suçunu işlemesi

hâlinde bu maddeye göre ceza indirimine gidilemeyecektir. Bu düzenlemede ayrıca

765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik

hâlinde verilecek ceza bakımından aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle

olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hâkim

tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu indirimin

yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabilecek ağırlıkta

olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan

haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.”144denilerek

144

Kanunun gerekçesi için bkz.

http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=tck%20gerekçe&source=web&cd=1&sqi=2&ved=0C

FQQFjAA&url=http%3A%2F%2Fwww.cezabb.adalet.gov.tr%2Fmevzuat%2Fmaddegerekce.doc

Page 91: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

81

uygulamada “namusla ilgili” işlenen cinayetlerde de artık “haksız tahrik indirimi”

yapılamayacağını net bir şekilde ortaya koymuştur. Kanun koyucuların, düzenlemeleri

bu doğrultuda olsa da uygulamada gerek toplum baskısından gerekse konu üzerinde

bir türlü hassasiyet gösterilemediğinden dolayı hakimlerimizin yörelere/bölgelere göre

değişen kararlara imza attığı gerçeği de ortadır. Ancak Yargıtay son dönemde içtihat

değiştirmiş ve namus adına işlenen cinayetlerle ilgili “töre saiki” ile işlenmişçesine

ağırlaştırılımış halinden cezanın uygulanacağını belirtmiştir145.

765 Sayılı Kanun intihar146 ve intihara azmettirme durumunu da ayrı bir başlık

altında incelemiştir. Bunun nedeni yukarıda bahsettiğimiz Yakın Ertürk‟ün Batman‟daki

kadın intiharları ile ilgili raporun da gösterdiği üzere, bu intiharların çoğunun kadını

zorlayarak “töre” veya “sözde namus” gibi nedenlerle işlenen cinayetler olmasıdır.

Kanun koyucu burada, kişilerin kanunu dolanarak işledikleri haksız fiilerin cezasız

kalmamasını sağlamaya çalışmıştır ve bizce de çok yerinde bir düzenlemedir.

Istanbul Sözleşmesi‟nin “Farkındalığın Arttırılması” başlıklı 13. maddesince:

“1. Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet eyleminin ortaya farklı

şekillerde çıkışı ve bu eylemlerin çocuklar üzerindeki etkisi ve bu şiddet

eylemlerinin önlenmesi ihtiyacı konusunda halk arasındaki farkındalığın ve

anlayışın arttırılması için, yerine göre ulusal insan hakları kuruluşları ve eşit

haklar kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve özellikle de kadın örgütleriyle

&ei=tdzhT4S0AcWxhAfk1tm4Aw&usg=AFQjCNHG36U2toHWrja9DV8JgMNw7UISvw

19.06.2012.

145 Ayrıntılı bilgi için bkz. Koğacıoğlu, Dicle, “Gelenek Söylemleri ve İktidarın Doğallaşması:

Namus Cinayetleri Örneği”

http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=namus%20cinayetleri%20için%20indi&source=web

&cd=6&sqi=2&ved=0CFUQFjAF&url=http%3A%2F%2Fresearch.sabanciuniv.edu%2F5862%2F

1%2Ffeministyaklasimlardicle.doc&ei=f93hT9-

zKou3hAfNucHPAw&usg=AFQjCNHmzNEWDSXZuB9Aaw2u5JMa9fwfJA 19.06.2012.

146 TCK m. 84.

Page 92: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

82

işbirliği de dahil olmak üzere, düzenli olarak ve her düzeyde farkındalık arttırıcı

kampanya ve programları yaygınlaştıracak veya uygulayacaktır.

2. Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerini önlemeye yönelik

mevcut tedbirler konusundaki bilgilerin halk arasında en geniş bir şekilde

dağıtımını sağlayacaklardır” denmektedir.

Farkındalığın halk arasında arttırılması için düzenli olarak kampanya ve

programlar yaygınlaştırılacaktır. Her türlü kuruluş özellikle de kadın örgütleri ile iş birliği

bu anlamda arttırılacaktır. İstanbul Sözleşmesinin özellikle uluslararası kuruluşlar ve

STK‟larla işbirliği noktasında ısrarla durması toplumun demokratikleşmesi ve halkın

sesinin bu gruplar aracılığı ile yasama sürecine dahil olması adına çok önemlidir.

Ülkemizde ne yazık ki henüz böyle bir bilinç oluşmadığından ne STK‟lar ne de

üniversiteler yasa yapım sürecine layıki ile dahil olamamaktadır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Eğitim” başlıklı 14. maddesince:

“1. Taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın

erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet

rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan

çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve

kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen

öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli

tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar 1. fıkrada belirtilen ilkeleri yaygın eğitimin yanı sıra, spor,

kültür ve eğlence tesislerinde ve medyada yaygınlaştırılmasına yönelik

gerekli tedbirleri alacaklardır.” denmektedir.

Bir diğer nokta, İstanbul Sözleşmesi uyarınca kadın erkek eşitliği toplumsal

klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde

çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal

cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların tüm eğitim

seviyelerinde resmi müfredata öğrencilerin değişen öğrenme kapasitelerine göre

konulması gerekmektedir. Bunun yanı sıra spor, kültür, eğlence tesisleri ve medyada

Page 93: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

83

konuyla ilgili hassasiyetin oluşturulmasına yönelik tüm tedbirlerin alınması tavsiye

edilmiştir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Profesyonel kadroların eğitilmesi” başlıklı 15.

maddesine göre de:

“1. Taraflar, bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet eylemlerinin

mağdurları veya mağduriyete neden olanlar üzerinde çalışan ilgili profesyonel

kadroların, söz konusu şiddet olaylarının önlenmesi ve tespit edilmesi,

kadın erkek eşitliği, mağdurların ihtiyaçları ve haklarının yanı sıra, ikincil

mağduriyetin önlenmesi konularında uygun bir şekilde eğitimini sağlayacak

veya bu eğitimi güçlendireceklerdir.

2. Taraflar 1. fıkrada sözü edilen eğitimin, bu Sözleşme kapsamındaki şiddet

olayı vakalarının çeşitli kurumlara sevkedildiklerinde kapsamlı ve uygun bir

biçimde ilgilenilmelerini mümkün kılmak üzere, birden fazla kurum ve kuruluş

arasında koordineli işbirliği konusunda eğitimi de içermesini teşvik

edeceklerdir.” denilmektedir.

Konu ile ilgili mağdurla veya mağduriyete neden olanlarla birebir çalışan

profesyonel kadroların şiddet eylemlerinin önlenmesi, tespit edilmesi, kadın erkek

eşitliği, mağdurların ihtiyaçları ve hakları ile ikincil mağduriyetlerin önlenmesi

konularında eğitimleri güçlendirilecektir. İstanbul Sözleşmesi kapsamındaki şiddet olayı

vakalarının kurumlara sevk edildikleri noktada da kapsamlı ve uygun bir biçimde

ilgilenilmelerini mümkün kılmak ve önlemlerin etkililiğini sağlamak için kurum ve

kuruluşlar arasında iş birliğinin tesis edilmesi bir yükümlülüktür.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Önleyici müdahale ve tedavi programları” başlıklı 16.

maddesince:

“1. Taraflar ileride meydana gelecek şiddet olaylarını önleme ve şiddete dayalı

davranış kalıplarını değiştirme amacıyla, aile içi şiddet girişiminde bulunanlar

için, kişisel ilişkilerde şiddete başvurmayan davranışlar benimsemeyi

öğretmeye yönelik eğitim programları oluşturulmasını veya desteklenmesini

mümkün kılacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

Page 94: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

84

2. Taraflar özellikle cinsel suç işleyenlerin yeniden suç işlemelerini önlemeye

yönelik eğitim programları oluşturulmasını veya desteklenmesini mümkün

kılacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır

3. Taraflar 1. ve 2. fıkrada belirtilen tedbirleri alırken, mağdurların

insan haklarının emniyetinin ve desteklenmesinin başlıca kaygı olmasını ve

yerine göre bu programların mağdurlara yönelik özel destek hizmetleriyle

yakın koordinasyon içinde oluşturulup uygulanmasını temin edeceklerdir.”

denmektedir.

İleride meydana gelebilecek şiddet olaylarını engellemek için aile içi şiddet

girişiminde bulunanlara yönelik eğitim programları oluşturulacak, özellikle cinsel suç

işleyenlerin tekrar suç işlemelerini önlemeye yönelik eğitim programları açılacaktır.

Gerekirse bu programlar mağdurlara yönelik özel destek hizmetleri ile yakın

koordinasyon içinde olacaktır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Özel sektör ve medyanın katılımı” başlıklı 17.

maddesince:

“1. Taraflar, özel sektörü, bilgi ve iletişim teknolojisi sektörünü ve medyayı, bu

sektörlerin ifade özgürlüğüne ve bağımsızlığına gerekli saygıyı göstererek,

kadına yönelik şiddeti önlemeye ve kadın onuruna saygıyı arttırmaya yönelik

politikaların oluşturulmasına ve uygulanmasına ve bu konularda kılavuzların

oluşturulmasına ve kendi kendini düzenleyici standartların belirlenmesine

katılmaya teşvik edecektir.

2. Taraflar özel sektör aktörleriyle işbirliği içinde, çocuklar, anne babalar

ve eğitimciler arasında, zararlı olabilecek, cinsel ve şiddet içeren aşağılayıcı

içeriklere erişim sağlayan bilgi ve iletişim ortamıyla nasıl baş edileceğine

yönelik beceriler geliştirip yaygınlaştıracaktır.” denmektedir.

Taraflar özel sektörün ve medyanın kadın onuruna saygıyı arttırmaya yönelik

politikalarını destekleyecek ve bu konuda onlara kılavuz oluşturacak, özellikle bu iş

birliği içinde çocuklar, anne-babalar ve eğitimciler arasında zararlı olabilecek, cinsellik

ve şiddet içeren aşağılayıcı içeriklere erişim sağlayan bilgi ve iletişim ortamıyla nasıl

baş edileceğine dair beceriler geliştirilip, yaygınlaştırılacaktır.

Page 95: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

85

6284 sayılı Kanunda kurumlar arası koordinasyonu sağlamak görevi Aile ve

Sosyal Politikalardan sorumlu Bakanlığa verilmiştir. Burada kamu kurum ve

kuruluşlarının diğer gerçek ve tüzel kişilerle kendi görev alanlarına giren konularda iş

birliği yapmaları öngörülmüş; bununla birlikte alınan tedbirlerin de ivedilikle yerine

getirilmesi yükümü yüklenmiştir. Ayrıca gerçek ve tüzel kişiler Bakanlık çalışmalarını

desteklemek ve ortak çalışmalar yapmak üzere teşvik edileceklerdir. Kanun

kapsamında alınan bir diğer önlem Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun ve ulusal,

bölgesel ve yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşları ve radyoların ayda en az

doksan dakika kadınların çalışma yaşamına katılımı, özellikle kadın ve çocukla ilgili

olmak üzere şiddetle mücadele mekanizmaları ve benzeri politikalar konusunda

Bakanlık‟ça hazırlanan ya da hazırlattırılan bilgilendirme materyallerini yayınlamak

zorunda oluşlarıdır. Bu yayınların azami otuz dakikası televizyonun yoğun olarak

izlendiği 17.00 – 22.00 saatleri arasında olmak üzere 08.00-22.00 saatleri arasında

yapılır ve yayınların kopyaları her ay düzenli olarak RTÜK‟e teslim edilir. Burada

Kanunun Medyada „şiddet‟ le ilgili bilinçlendirme ve farkındalık programları

hazırlanmasını zorunlu kılması yerinde bir karardır. Ancak daha önemli bir nokta

mevcut programların içeriğindeki şiddet içeren ögelerin ne olacağı sorunudur147.

147

İlk büyük uluslararası “Medya Şiddet ve Çocuk” araştırması 1996-1997 tarihleri arasında

UNESCO tarafından, 23 ülkede 12 yaşında 5 bin 141 çocuğun katılımı ile Prof. Dr. Jo Groebel

yönetiminde gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın alanı içinde ilk kez uluslararası kriz bölgeleri de

(savaş alanları ve yüksek suç bölgeleri) yer almıştır. Büyük şehirler ve kırsal alanlardan, düşük

ve yüksek saldırganlık çevrelerinden farklı okullardan seçilmiş çocuklar; medya davranışları,

alışkanlıkları, medya tercihleri ve sosyal çevreleri konusunda bilgi aktarmışlardır. Araştırma

sonucunda bulgular ve yorumlar Jo Groebel tarafından şu şekilde özetlenmektedir: “- Medya

şiddeti evrenseldir ve temel olarak ödüllendirilmiş içerik olarak sunuluyor. - Çocuğun medyadaki

şiddetten zevk almasının farklı nedenleri vardır; bu durum çocuğun karakteri ve günlük yaşam

deneyimleri ile bağlantılıdır. Sorunlu alanlarda yaşayan çocuklar, yoksunluklarının,

Page 96: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

86

6112 Sayılı Radyo Televizyon Üst Kurulu yasasının “Yayın hizmeti ilkeleri”

başlıklı 8. maddesinin ğ bendine göre; “Çocuklara, güçsüzlere ve özürlülere karşı

istismar içeremez ve şiddeti teşvik edemez.”; s bendine göre “Toplumsal cinsiyet

eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden

programlar içeremez.”; ş bendine göre “Şiddeti özendirici veya kanıksatıcı olamaz.” ve

“Genel Esaslar” başlıklı 9. maddesinin b bendine göre “Cinsiyet, ırk, renk veya etnik

köken, tabiiyet, din, felsefî inanç veya siyasî düşünce, özürlülük, yaş ve herhangi bir

ayrımcılığı içermemek veya teşvik etmemek”; d bendine göre “Kadınların istismarına

yönelik olmamak” şeklindeki düzenlemeleri ile kadının metalaşması ve özellikle

çocukların korunması ile ilgili her türlü önlemi almıştır. Bunun yanında aksi davranış

sergileyenlere de yayın yasağı, idari para cezası ve RTÜK‟çe öngörülen eğitsel yayın

yapma zorunluluğu gibi yaptırımlar söz konusudur148.

yoksulluklarının ve engellerin üstesinden böyle gelebiliyorlar. Sorunsuz alanlarda yaşayan

çocuklar içinse, TV‟deki şiddet, heyecan verici oluyor. - Televizyondaki şiddet içeren öykülerin

karakterleri özellikle erkek çocuklar için çekici rol model oluyorlar. - Pek çok kültürel farklar

olmasına rağmen, medyadaki şiddetin çocuklar üzerindeki saldırganlık etkisi benzer oluyor. -

Ülkelerin çoğunda her TV programında, saat başı ortalama 5-10 saldırgan eylem görülüyor. Bu

“küresel saldırganlık kültürü”nün gelişmesine katkı sağlıyor. - TV‟de saldırganlığın

ödüllendirilmesi, yaşamla saldırgan olmayan yollarla mücadele etmekten daha fazla tercih edilir

bir yol olarak algılanıyor. Böylece ekrandaki öykülemeler içinde şiddet ve saldırganlık,

onaylanmış ve normalleştirilmiş bir yöntem olarak sunulduğu için, çocuk tarafından da böyle

kabul ediliyor." UNESCO tarafından gerçekleştirilen bu çalışma, medya şiddetinin evrensel

olduğunu, farklı kültürel ve sosyo-ekonomik durumda bulunan çocukların farklı nedenlerle

medya şiddetinden etkilendiğini ancak sonuç olarak hem sorunlu ve sorunsuz alanlarda

yaşayan çocukların saldırganlaştığını ve medyanın şiddet kültürüne katkı sunduğunu ortaya

koymaktadır. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Işıker, Faruk, “Televizyon Yayınlarında Şiddet”,

Ankara, Kasım, 2011, s.20,21. http://www.rtuk.org.tr/upload/UT/21.pdf 19.06.2012.

148 6112 Sayılı RTÜK yasası (K. T.15/2/2011(R.G. 03/03/2011 tarih, 27863 sayı)) “İdarî

yaptırımlar” başlıklı 32. md. göre: (1) Bu Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b),

Page 97: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

87

6284 Sayılı Kanun yukarıda belirttiğimiz saatler dışında yapılan yayınları aylık

doksan dakikanın içine dahil etmeyecektir. RTÜK bu süreleri de denetleyecektir. Bu

materyaller üniversiteler, ilgili meslek kuruluşları ve STK‟ların görüşleri alınarak

hazırlanır. Kanundaki görevlerin yerine getirilmesi sırasında kamu kurum ve

kuruluşlarının personeli de Bakanlık görevlilerine yardımcı olacaktır. Tüm bu personel

(d), (g), (n), (s) ve (ş) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine aykırı yayın yapan medya hizmet

sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak,

ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine

kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk

Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk

Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze

kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan

çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine

göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para

cezasına veya tedbire de karar verilebilir. (2) 8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile

ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük

veya yasaklara aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcıları uyarılır. Uyarının ilgili kuruluşa

tebliğinden sonra ihlalin tekrarı h linde medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı ve yayının

ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt

ticari iletişim gelirinin yüzde birinden üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası

miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya

hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. (3) Yükümlülük veya yasak ihlalinin

suç oluşturması halinde, bu suç nedeniyle ilgililer hakkında soruşturma veya kovuşturma

yapılması şartına bağlı olmaksızın, bu madde hükümlerine göre idarî para cezası veya idarî

tedbir kararı verilir. (4) İdarî tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programların yerine,

aynı yayın kuşağında ve ticarî iletişim yayını içermeksizin, Üst Kurulca temin edilen eğitim,

kültür, trafik, kadın ve çocuk hakları, gençlerin fiziksel ve ahlakî gelişimi, uyuşturucu ve zararlı

alışkanlıklarla mücadele, Türk dilinin güzel kullanımı, çevre eğitimi, özürlü sorunları, sağlık ve

benzeri kamuya yararlı konularda programlar yayınlanır. Yükümlülük veya yasağa aykırılık

dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde,

yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın

yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya

hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.

Page 98: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

88

Bakanlığın hazırlayıp koordine edeceği bir program dahilinde kadının insan hakları ile

kadın erkek eşitliği konularında ayrıca eğitime tabi tutulacaklardır. Bunların yanında ilk

öğretim ve orta öğretim müfredatlarına da yine konu ile ilgili dersler konulacaktır149.

Görsel medyanın, şiddetle mücadele konusunda –özellikle ülkemizde

televizyon izleme oranları düşünüldüğünde- yeri çok önemlidir. Tabiki kontrolsüz bir

şekilde büyüyen sosyal medyanın durduğu nokta da önemli olmakla beraber ülkemizde

bilişim hukuku ve siberalemle ilgili kısıtlı düzenlemeler yeterli olmamaktadır. Medyaya

düşen sadece şiddetle beraber, özellikle reklam ve dizilerde kadınların sunuluş

149 Bkz. 6284 Sayılı Kanun “Kurumlararası koordinasyon ve eğitim” başlıklı 16. md.‟ne göre: (1)

Bu Kanun hükümlerinin yerine getirilmesinde kurumlararası koordinasyon Bakanlık tarafından

gerçekleştirilir. (2) Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler, bu Kanunun

uygulanmasıyla ilgili olarak kendi görev alanına giren konularda işbirliği ve yardımda bulunmak

ve alınan tedbir kararlarını ivedilikle yerine getirmekle yükümlüdür. Gerçek ve tüzel kişiler, bu

Kanun kapsamında Bakanlık çalışmalarını desteklemek ve ortak çalışmalar yapmak üzere

teşvik edilir. (3) Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan

özel televizyon kuruluşları ve radyolar, ayda en az doksan dakika kadınların çalışma yaşamına

katılımı, özellikle kadın ve çocukla ilgili olmak üzere şiddetle mücadele mekanizmaları ve

benzeri politikalar konusunda Bakanlık tarafından hazırlanan ya da hazırlattırılan bilgilendirme

materyallerini yayınlamak zorundadır. Bu yayınlar, asgari otuz dakikası 17.00-22.00 saatleri

arasında olmak üzere 08.00-22.00 saatleri arasında yapılır ve yayınların kopyaları her ay

düzenli olarak Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna teslim edilir. Bu saatler dışında yapılan

yayınlar aylık doksan dakikalık süreye d hil edilmez. Bu süreler Radyo ve Televizyon Üst

Kurulu tarafından denetlenir. Televizyon kuruluşları ve radyolarda yayınlanacak bilgilendirme

materyalleri, Bakanlık birimleri tarafından üniversiteler, ilgili meslek kuruluşları ve sivil toplum

kuruluşlarının da görüşleri alınarak hazırlanır. (4) Bu Kanunda öngörülen görevlerin yerine

getirilmesi sırasında kamu kurum ve kuruluşlarının personeli Bakanlık görevlilerine yardımcı

olurlar. (5) Tüm kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,

personel ve üyelerinin bu Kanunun etkin bir biçimde uygulanması amacıyla Bakanlığın

hazırlayıp koordine edeceği, kadının insan hakları ile kadın erkek eşitliği konusunda eğitim

programlarına katılmasını sağlar. (6) İlköğretim ve ortaöğretim müfredatına, kadının insan

hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler konulur.

Page 99: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

89

biçimleri konusunu da yeniden gözden geçirmektir. Ayrıca şiddet açık bir şekilde ortada

olacağı gibi (açık şiddet) kadını cinsel bir obje olarak fetişleştiren simgesel görseller

kullanılarak örtülü bir şekilde de sunulabilir (örtülü şiddet)150. Seçil Büker, Ayşe Eziler

Kıran, “Reklamlarda Kadına Yönelik Şiddet” adlı çalışmalarında: “Onaltı reklam

izlendiğinde, örtülü de olsa, estetize edilmiş de olsa reklamlarda sunulan şiddetin

kadınları edilgin, itaatkar, bağımlı, güçsüz ve özne konumu ellerinden alınmış bireylere

dönüştürdüğünü saptıyoruz. Ama kadın içinde bulunduğu bu durumun bilincinde

değildir. Çünkü, bizim deyişimizle, “salınımlı şiddet” ona haz vererek, onu kendinden

geçirir. Salınımlı şiddet kadına boyun eğmeyi tek seçenek olarak sunar. Kimi

reklamlarda kadın, yaşadığı hazzı yarı kapalı gözlerle açığa vurur.

Haz içindeki kadın aslında bir nesneye dönüşmüştür.(...)açık giysiler giyer,

kokular sürer, süslenir.(...) sadece nesne değil erotik bir nesne olur. Bazen bunu bile

başaramaz(....) kadının erotik bir nesne olması cinsel tacizin habercisidir.

(....) kadına cinselliğinden arınmış bir anne rolü de verilebilir.(...) burada kadının iki

denetleyicisi vardır: Biri, görüntüdeki varlığı ya da dış sesle onu yönlendiren erkektir.

Diğeri ise, üst konumda olan bir kadından ya da kadının kendinden kendine yönelttiği

denetimdir.” 151 diyerek kadının nesneleşmesi ile ona uygulanan şiddetin nasıl alt bilince

yerleştirildiğini de ortaya koymuşlardır. Bu tarz algılarla yaşayan kadın, erkeğin

kendisine uyguladığı her türlü şiddeti haklı görmekte; erkekse uyguladığı şiddette “gücü

ve iktidarı elinde tutan” olma adına şiddeti uygulamada sakınca görmemektedir.

Bununla beraber özellikle 18 yaşından küçük çocukların kimlik bunalımı

150

Büker, Seçil, Eziler Kıran, Ayşe, Reklamlarda Kadına Yönelik Şiddet, Alan Yayıncılık, 1.

Baskı, 1999, s.27.

151 Büker, Eziler Kıran, a.g.e., s.137-138.

Page 100: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

90

yaratabilecek reklamlarda, dizilerde yaş düzeylerine uymayan, algılayamayacakları

rollerde oynatılmaları da ayrı bir sorunsaldır. Uygulamada reklamlar ve dizilerle ilgili

normlar yeterli mi değil mi bu başka bir tezin araştırma konusu olmakla beraber, şunu

söyleyebiliriz ki zihniyet sorununu aşabilmemiz için bizimki gibi görsel zekası daha

gelişkin toplumlarda görsel medya denetimi daha sıkı olmalı ve bu durum tabiki ifade

özgürlüğüne aykırı olarak addedilmemelidir. Bu konudaki standartlar İHAM

içtihatlarında mevcuttur.

b. Mağdurun Korunması ve Desteklenmesi Yükümlülüğü

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Genel Yükümlükler” başlıklı 18. maddesince:

“1. Taraflar tüm mağdurları daha başka şiddet eylemlerine karşı korumak için

gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar, iç hukukları uyarınca, bu Sözleşmenin 20. ve 22‟nci maddelerinde

belirtilen genel ve uzman destek hizmetlerine sevk de dahil olmak üzere,

mağdurları ve tanıkları bu Sözleşmenin kapsadığı her türlü şiddet eylemine

karşı korur ve desteklerken; yargı birimleri, savcılar, kolluk kuvvetleri, yerel ve

bölgesel yönetimler dahil, ilgili tüm devlet kurumlarının yanı sıra, sivil toplum

kuruluşları ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla etkili bir işbirliği için uygun

mekanizmaların mevcudiyetini temin etmek üzere, gerekli yasal ve diğer

tedbirleri alacaklardır.

3. Taraflar bu bölüm uyarınca alınan tedbirlerin:

–kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir

anlayışa dayalı olmasını ve mağdurun insan haklarına ve emniyetine

odaklanmasını,

–mağdurlar, mağduriyete neden olanlar ve çocuklar arasındaki

ilişkileri ve bu unsurların daha geniş toplumsal ortamını da göz önüne alan

bütüncül bir yaklaşıma dayalı olmasını,

–ikincil mağduriyetten kaçınılmasını amaçlamasını,

–Şiddetin kadın mağdurlarının güçlendirilmesini ve ekonomik

bağımsızlığını amaçlamasını,

–yerine göre çeşitli koruma ve destek sistemlerinin aynı binalarda

bulunmasına imkan sağlamasını,

Page 101: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

91

–Çocuk mağdurlar dahil, hassas konumdaki insanların spesifik ihtiyaçlarına

dönük olmasını ve bu imkanların mağdurlara sağlanmasını temin edeceklerdir.

4. Söz konusu hizmetler, mağdurun şikayette bulunarak dava açmasından

veya mağduriyete neden olanlar hakkında ifade vermesinden bağımsız olarak

sağlanacaktır.

5. Taraflar uluslararası hukuk uyarınca konsolosluk korumasına veya diğer tür

korumaya veya desteğe hakkı olan vatandaşlarına ve diğer mağdurlara bu tür

hizmetleri sağlamak üzere uygun tedbirleri alacaklardır” denmektedir.

Burada tabiki öncelikle tüm mağdurların ikincil şiddet eylemlerinden

korunmaları için tarafların her türlü tedbiri almaları gerekmektedir152.

Koruma ve destek politikalarında hedeflenen sonuçlar, İstanbul

Sözleşmesinde defalarca bahsi geçtiği üzere öncelikle mağdurun insan haklarına ve

emniyetine odaklanılması; mağdur, mağduriyete neden olan ve çocuklar arasındaki

ilişkinin bütüncül olarak ele alınması; ikincil mağduriyetlerin olmamasına çalışılması;

şiddetin özellikle kadın mağdurlarının ekonomik özgürlüklerini sağlamaya yönelik

güçlendirilmeleri; çocuk mağdurlar da dahil olmak üzere hassas konumdaki insanların

spesifik ihtiyaçlarına yönelik olması ve yerine göre çeşitli koruma ve destek

sistemlerinin aynı binalarda bulunmasına imkan sağlanılması153. Çocuk mağdurların,

şiddet gören ebeveyn ile aynı binada olması gerekliliği, belli yaştaki çocuğun öncelikle

güven ihtiyacının karşılanmasına yöneliktir.

Özellikle çocuklar için karşılaştırmalı hukukta bu bağlamda sağlık taramaları,

eğitim, adsız anne babalar, danışmanlık gibi hizmetler uygulanmaktadır154.

Şüphesiz ki bu hizmetlerden bağımsız olarak, mağdurun dava açma ve

şikayet hakları da diğer taraftan yürüyecektir155. Burada konsolosluk korumasına ve

152

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 18/1.

153 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 18/3.

154 Akıncı-Sokullu, Füsun, Viktimoloji (Mağdur Bilim), Beta yayınları, Mayıs, 2008, 2.bası, s.100.

Page 102: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

92

diğer korumalara muhtaç kişiler için de aynı hizmetlerin verileceği ayrıca

vurgulanmıştır156.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Genel destek hizmetleri” başlıklı 20. maddesi:

“1. Taraflar mağdurların şiddet eylemi sonrasında iyileşmelerini

kolaylaştıracak hizmetlere erişimini sağlayacak gerekli yasal veya diğer

tedbirleri alacaklardır. Bu tedbirlere gerektiğinde, yasal ve psikolojik

danışmanlık hizmetleri, finansal yardım, konut sağlama, eğitim, öğretim ve iş

bulma yardımı da dahil olacaktır.

2. Taraflar mağdurların sağlık hizmetlerine ve sosyal hizmetlere erişim

sağlamalarını ve söz konusu servislerin yeterli kaynağı olmasını ve hizmeti

sağlayacak profesyonel kadroların mağdurlara yardımcı olacak ve onları

uygun hizmet birimlerine sevk edecek şekilde eğitilmelerini temin edecek yasal

ve diğer tedbirleri alacaklardır” ve “Uzman Destek Hizmetleri” başlıklı 22.

maddesi aşağıdaki şekildedir:

“1. Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerine maruz kalmış

mağdurlara, yeterli bir coğrafi dağılım çerçevesinde, derhal, kısa ve uzun

dönemli uzman destek hizmetleri sağlanması ve bu yönde gerekli

düzenlemelerin yapılması için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar tüm şiddet mağduru kadınlara ve çocuklarına uzmanlık gerektiren

kadın destek hizmetlerini sağlayacak ve bu yönde gerekli düzenlemeleri

yapacaklardır” denilmiştir.

Bu kapsamda İstanbul Sözleşmesi, mağdurlara yapılacak yardımların ve

alınacak tedbirlerin kapsamını da belirlemiştir. Sözleşmede koruma amaçlı öncelikle

genel bir destek hizmeti157 ve ayrıca mağdurlara yönelik uzman bir destek hizmeti158

öngörülmüştür. Genel destek hizmetleri kapsamında, mağdurların yaşadıkları şiddet

olayının etkilerini atmaya yardımcı olacak hizmetlere erişimlerinin kolaylaştırılmasının

yanında, yasal ve psikolojik danışmanlık hizmetleri, finansal yardım, konut sağlama,

155

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 18/4.

156 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 18/5.

157 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 20.

158 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 22.

Page 103: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

93

eğitim, öğretim ve iş bulma yardımları da verilecektir. Tabii ki bu destek birimlerinin,

özellikle de sağlık ve sosyal hizmet birimlerinin finansal açıdan yeterliliği, ayrıca bu

hizmeti verebilecek uzman kadroların yetiştirilmesi hususları da titizlikle ele alınacaktır.

Taraflar ayrıca İstanbul Sözleşmesi kapsamında şiddet eylemlerine maruz

kalmış kişilere, coğrafi dağılıma göre, derhal, kısa ve uzun dönemli destek hizmetleri

sağlayacaklardır. Burada “derhal” ifadesi, olaya anında müdahalenin önemini ortaya

koymaktadır. Bu hizmet hem mağdur kadına, hem de çocuğa verilecektir.

6284 Sayılı Kanun ise, yukarıda tanım kısmında da belirttiğimiz üzere bir

şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulmasını öngörmüştür. Bu şiddet önleme ve

izleme merkezleri Kanunun geçici madde 1‟inde öngürüldüğü üzere, Kanunun yürürlük

tarihinden itibaren Bakanlıkça belirlenen illerde pilot uygulama yapılmak üzere iki yıl

içinde kurulacaktır. Bu merkezlerin kurulumları tamamlanıncaya kadar merkezlerin

görevlerinin Bakanlığın hangi birimlerince yürütüleceği Bakanlıkça belirlenecektir159. Bu

merkezler İstanbul Sözleşmesince belirlenen hükümlere uygun olarak 7/24 çalışma

esasında ve uzman personel eşliğinde hem destek, hem de izleme görevlerini yerine

getireceklerdir160.

159

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin faaliyete geçmesi” başlıklı

Geçici md.1‟ne göre: (1) Bu Kanunun 14 üncü maddesinde kurulması öngörülen şiddet önleme

ve izleme merkezleri, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde Bakanlık

tarafından belirlenecek illerde pilot uygulama yapılmak üzere kurulur. Kuruluşları

tamamlanıncaya kadar merkezlerin görevlerinin Bakanlığın hangi birimlerince yürütüleceği

Bakanlık tarafından belirlenir.

160 Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması” başlıklı 14.

md.‟ne göre: (1) Bakanlık, gerekli uzman personelin görev yaptığı ve tercihen kadın personelin

istihdam edildiği, şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak

uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmidört

saat esasına göre yürüten, çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenen, şiddet önleme ve

Page 104: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

94

6284 Sayılı Kanuna göre şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından

verilecek destek hizmetleri: “Koruyucu ve önleyici tedbir kararları ile zorlama hapsinin

verilmesine ve uygulanmasına ilişkin veri toplayarak bilgi bankası oluşturmak, tedbir

kararlarının sicilini tutmak; korunan kişiye verilen barınma, geçici maddi yardım, sağlık,

adli yardım hizmetleri ve diğer hizmetleri koordine etmek; gerekli hallerde tedbir kararı

alınması için başvuruda bulunmak; Kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılmasına

yönelik toplumsal ölçekte program hazırlayıp uygulamak; Bakanlık bünyesinde kurulan

çağrı merkezlerinin Kanunun amacına uygun olarak yaygınlaştırılarak yapılan

müracaatların izlenmesini sağlamak; yine kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılması

için ilgili STK‟larla işbirliği yapmaktır.”161

Tüm bunlar İstanbul Sözleşmesinde oluşturulmaya çalışan sisteme çok uygun

olmakla beraber Sözleşmece “şiddet merkezi” nden ayrı, farklı uzman grupları içinde

barındıran aşağıda ayrıntıları ile bahsedeceğimiz üzere “cinsel şiddet merkezleri” de

izleme merkezlerini kurar. (2) Kurulan merkezlerde şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici

tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik izleme çalışmaları yapılır ve destek hizmetleri

verilir.

161 Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Destek hizmetleri” başlıklı 15. md.‟ne göre: (1) Bu Kanun

kapsamında şiddetin önlenmesi ve verilen tedbir kararlarının etkin olarak uygulanmasının

izlenmesi bakımından şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri

şunlardır: a) Koruyucu ve önleyici tedbir kararları ile zorlama hapsinin verilmesine ve

uygulanmasına ilişkin veri toplayarak bilgi bankası oluşturmak, tedbir kararlarının sicilini tutmak.

b) Korunan kişiye verilen barınma, geçici maddi yardım, sağlık, adlî yardım hizmetleri ve diğer

hizmetleri koordine etmek. c) Gerekli h llerde tedbir kararlarının alınmasına ve uygulanmasına

yönelik başvurularda bulunmak. ç) Bu Kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılmasına yönelik

bireysel ve toplumsal ölçekte programlar hazırlamak ve uygulamak. d) Bakanlık bünyesinde

kurulan çağrı merkezinin bu Kanunun amacına uygun olarak yaygınlaştırılması ve yapılan

müracaatların izlenmesini sağlamak. e) Bu Kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılması için

çalışan ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.

Page 105: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

95

açılması öngörülmüştür. Ancak 6284 Sayılı Kanun böyle bir oluşumdan

bahsetmemektedir. Anlaşılan o ki hem izlemeyi hem veri toplamayı hem de destek

vermeyi tek bir merkez yapacaktır. O merkez kurulana kadar da ilgili Bakanlık birimi bu

görevi üstlenecektir162.

Yine 6284 Sayılı Kanunla ilgili Meclis tutanaklarındaki tartışmalardan

baktığımızda STK‟ların şiddet gören kadınlar için acil durumlarda geçici olarak ikamet

etmelerini sağlamak için şiddet istasyonları açılması önerisi de şu an için Kanunda yer

bulmamıştır. Bunun yanında şiddet önleme ve izleme merkezlerinin derhal açılması

gerekirken bu merkezlerin açılımının zamana bırakılması Kanunun uygulanmasını

yavaşlatmakta ve doğru bir yaklaşım olarak görülmemektedir. Kanun da bu durumun

daha açıklıkla ve belirgin olarak düzenlenmesi gerekir. Kaldı ki bu merkezlerin açılımı

ile ilgili Aile ve Sosyal Politikalar Baklanlığı mali imkanların yetersizliği savunmasına da

başvuramayacaklardır. Mali imkanların yeterliği ölçütü sosyal ekonomik haklar için

geçerli olacaktır. Anayasanın “Devletin iktisadî ve sosyal ödevlerinin sınırları” başlıklı

65. maddesine göre:

“(Değişik: 3/10/2001-4709/22 md.) Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda

Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri

gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.”

demekle devletin ekonomik ve sosyal önceliklerinin sınırları belirlenmiştir ki sosyal

ödevleri çok fazla olan bir Devletin bir gereksinimler önceliği olması doğal bir sonuçtur.

Ancak Devlet, bu sınırı belirlerken daha önceden vermiş olduğu bir hakkı geri

alamayacak veya Anayasanın 17. maddesindeki “yaşama ve maddi ve manevi

haklarını koruma hakkı” yla sıkısıkıya bağlı bir uygulamada, mali imkanların

162

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun gerekçesi için

http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss181.pdf 19.06.2012.

Page 106: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

96

yetersizliğini bahane edemeyecektir. Şiddet konusu da hem yaşam hakkı, hem

bireysel özerkliklerin korunması hem de ailenin korunması noktalarında önemli olduğu

için bu konu ile ilgili düzenlemeler açısından mali imkanların yetersiz olduğu iddia

edilemeyecektir163.

İstanbul Sözleşmesi‟ne dönecek olursak; şiddet merkezlerinin mağdura

hakları, destek alabilecekleri kurumlar, iş bulma ve benzeri konularda rehberlik edip,

meslek edindirme kurslarına katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmak; verilen tedbir

kararı ile ulaşılmak istenilen amacın gerçekleşmesine yönelik öneri ve yardımlarda

bulunmak; tedbir kararlarının uygulanmasının sonuçlarını ve kişiler üzerindeki etkilerini

izlemek; psiko-sosyal ve ekonomik sorunların çözümlerinde danışmanlık yapmak;

hakimin istemesi üzerine kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal,

ekonomik ve psikolojik durumu hakkında ayrıntılı sosyal araştırma raporu hazırlayıp

sunmak; ilgili mercii tarafından istenmesi halinde, tedbirlerin uygulanmasının sonuçları

ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak gibi bir dizi yardımda da

bulunulacaktır. 29/05/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı

Teşvik Kanunu hükümleri uyarınca maddi destek sağlanması hususunda mağdura

gerekli rehberllik hizmetini vermek gibi bir dizi görevi daha olacaktır164.

163

Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Dinler, Veysel, “‟Devletin İktisadi ve Sosyal Ödevlerinin

Sınırı‟ Açısından İdarenin Sorumluluğu”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt

1, S.1, Aralık, 2008 (1-19).

http://hitit.academia.edu/VeyselDinler/Papers/650974/Devletin_Iktisadi_ve_Sosyal_Odevlerinin_

Siniri_Acisindan_Idarenin_Sorumlulugu 19.06.2012.

1646284 Sayılı Kanunun Destek hizmetleri başlıklı 15. md.‟nde: (2) Korunan kişilerle ilgili olarak

şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri şunlardır: a) Kişiye

hakları, destek alabilecekleri kurumlar, iş bulma ve benzeri konularda rehberlik etmek ve meslek

edindirme kurslarına katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmak. b) Verilen tedbir kararıyla

Page 107: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

97

Burada uygulamada sıkıntı yaratacak hususlardan ilki şudur: İstanbul

Sözleşmesi yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle henüz yürürlüğe girmediği için 6284

Sayılı Kanun çok önemlidir. Ancak en az iki sene şiddet merkezleri kurulamayacak ve

sistem eksik işleyecektir. Kaldı ki kuruluş pilot uygulamalar üzerinden gidecek ve o

sistemin oturması ve uzman kadroların yetişmesi ciddi bir zaman alacaktır. İkinci nokta,

tüm yukarıda sayılan esasların tek bir merkezden yürütülüyor olması noktasıdır ki bu

merkezin denetimlerinin nasıl olacağı, bürokrasinin nasıl aşılacağı gibi sorunlar Türk

kanun yapma anlayışından alışık olduğumuz üzere, yönetmelik ve genelgelerle

aşılmaya çalışılacaktır.

Merkezlerin şiddet uygulayan ile ilgili olarak vereceği destek hizmetleri: yine

hakimin isteği üzerine kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik

ve psikolojik durumu ile diğer kişiler ve toplum açısından taşıdığı risk hakkında ayrıntılı

sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak; ilgili makam veya mercii tarafından

istenmesi halinde, tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine

dair rapor hazırlamak; bunun yanında öfke kontrolü, şiddetle başa çıkma, şiddeti

önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranışların değişmesini

hedefleyen eğitim ve rehabilitsyon programlarına katılması, daha ileri boyutlarda

ulaşılmak istenen amacın gerçekleşmesine yönelik önerilerde bulunmak ve yardımlar yapmak.

c) Tedbir kararlarının uygulanmasının sonuçlarını ve kişiler üzerindeki etkilerini izlemek. ç)

Psiko-sosyal ve ekonomik sorunların çözümünde yardım ve danışmanlık yapmak. d) H kimin

isteği üzerine; kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik ve psikolojik

durumu hakkında ayrıntılı sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak. e) İlgili merci tarafından

istenilmesi h linde, tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair

rapor hazırlamak. f) 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı

Teşvik Kanunu hükümleri uyarınca maddi destek sağlanması konusunda gerekli rehberliği

yapmak.

Page 108: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

98

alkol,uyuşturucu, uçucu veya uyarıcı madde bağımlılığının ya da ruhsal bozukluğunun

olması halinde bir sağlık kuruluşunda tedavi olmasına ve meslek edindirme kurslarına

katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmaktır165.

6284 sayılı Kanun İstanbul Sözleşmesinin içinde bulunan bir dizi tedbiri

yürütmek görevini yine merkezlere vermiştir. Buradaki tedbirler adli-idari tedbirlerin

dışında şiddetin failine bir rehabilitasyon çalışmasıdır ki insan hakları açısından yerinde

olmuştur.

Mağdur ile fail bu hizmetleri zorunlu haller dışında ayrı birimlerde alacaktır166.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Bilgi” başlıklı 19. maddesi uyarınca:

“Taraflar mağdurların mevcut destek hizmetleri ve yasal tedbirler konusunda

anlayabildikleri bir dilde yeterli ve zamanında bilgi almalarını sağlayacak

gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” denmiştir.

İstanbul Sözleşmesine göre mağdurlar mevcut hizmetlerden de

anlayabilecekleri bir dilde haberdar edilecekler yani bilgilendirileceklerdir167. Bu husus

165 6284 Sayılı Kanunun Destek hizmetleri başlıklı 15. md.‟nde: (3) Şiddet uygulayanla ilgili

olarak şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri şunlardır: a)

H kimin isteği üzerine; kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik ve

psikolojik durumu ile diğer kişiler ve toplum açısından taşıdığı risk hakkında ayrıntılı sosyal

araştırma raporu hazırlayıp sunmak. b) İlgili makam veya merci tarafından istenilmesi h linde,

tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak. c)

Teşvik edici, aydınlatıcı ve yol gösterici mahiyette olmak üzere kişinin; 1) Öfke kontrolü, stresle

başa çıkma, şiddeti önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranış değiştirmeyi

hedefleyen eğitim ve rehabilitasyon programlarına katılmasına, 2) Alkol, uyuşturucu, uçucu veya

uyarıcı madde bağımlılığının ya da ruhsal bozukluğunun olması h linde, bir sağlık kuruluşunda

muayene veya tedavi olmasına, 3) Meslek edindirme kurslarına katılmasına, yönelik

faaliyetlerde bulunmak. (4) Şiddet mağduru ile şiddet uygulayana yönelik hizmetler, zorunlu

h ller dışında farklı birimlerde sunulur. 166 Bkz. 6284 Sayılı Kanun m.15. 167

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 19.

Page 109: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

99

şüphesiz ki bu hizmetlerin verilebilmesi ve erişimin sağlanabilmesi için çok önemlidir.

Özellikle ülkemizde kırsal alanda daha zor şartlarda yaşayan, hatta farklı diller konuşan

kadınların bu hizmetlerin ne olduğu, haklarının neler olduğu ve hizmetlere erişimin

nasıl sağlanacağı hususlarında bilgilendirilmeleri şarttır. CEDAW Komitesinin taraf

devletlere ilişkin raporlarında farklı kadın gruplarının ayrıca ve özel olarak ele alındığı

görülecektir. Komitenin Türkiye‟ye ilişkin sonuç gözlemlerinde “anadili Türkçe olmayan

kadınlar”, “sığınmacı kadınlar” ya da “kadın ticareti mağduru kadın ve genç kızlar” gibi

özellikle anılan kadın grupları vardır168.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Bireysel/toplu şikayetlerde sağlanacak yardım”

başlıklı 21. maddesi:

“Taraflar mağdurların ilgili bölgesel ve uluslararası bireysel/toplu şikayet

mekanizmalarıyla ilgili bilgi sahibi olmalarını ve söz konusu mekanizmalara

erişimini temin edeceklerdir. Taraflar mağdurlara, bu tür şikayetlerde

bulundukları sırada duyarlı ve bilgileye dayalı bir yardım sağlanmasını

destekleyecek ve yaygınlaştıracaklardır” ve “Telefon yardım hatları” başlıklı

24. maddelerine göre:

“Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak

telefonla arayanlar için, gizliliğe bağlı kalarak veya arayanların kimliklerinin

açıklanmamasına gereken dikkati göstererek, ülke çapında 7 gün 24 saat

esasına göre faaliyet gösteren ücretsiz telefon hatlarının

oluşturulması için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”

denilmektedir.

Tüm bunların yanında İstanbul Sözleşmesi, bireysel veya toplu şikayetler için

de taraf devletin kolaylaştırıcı bir işlev görmesini öngörür 169 . Konuyla ilgili olarak,

Sözleşme, tam zamanlı hizmet veren, mağdurun tüm kimlik bilgilerinin sonrasında

168

Oder, a.g.e., s. 26.

169 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 21.

Page 110: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

100

gizleneceği, telefon yardım hatları kurulması hususunu salık verir170.

6284 Sayılı Kanun ise, bu hususta yukarıda Kanunun 15. maddesini

incelerken değindiğimiz üzere Bakanlıkça oluşturulan bir çağrı merkezinin destek

hizmetlerince denetlenmesinden bahsetmektedir. Ancak bu birimlerin ne şekilde

oluşturulacağı Kanun kapsamında düzenlenmemiştir171. Ülkemizde 15.10.2007 tarihi

itibarıyle Hürriyet gazetesinin İstanbul Valiliği ve Aralık Derneği ile birlikte yürüttüğü

„„Aile İçi Şiddete Son‟‟ kampanyası ile faaliyete geçirdiği “0212/0549 656 9696”

numaralı 7/24 hizmet veren ve Aile İçi Şiddet Yardım Hattı olarak anılan tek bir yardım

hattı mevcuttur. Bunun yanında tabi ki Jandarma bölgesinde yaşanıyorsa “156”

Jandarma ve “155” Polis İmdat hatlarına da her zaman ulaşılabilir172.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Barınaklar” başlıklı 23. maddesine göre:

“Taraflar mağdurlara, ve özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer

sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda kolayca erişilebilir barınaklar

oluşturmak ve mağdurların yardımına proaktif bir biçimde koşmak üzere

gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.” denmiştir.

Bunun yanında diğer önemli hususlar, barınaklar ve cinsel şiddet

mağdurlarına özel kriz merkezleri ile cinsel şiddet sevk merkezlerinin oluşturulması ve

yapılandırılmasıdır. Özellikle kadın barınaklarının erişilebilir ve kullanıma uygun olması

gerekmektedir.173 Ülkemizde özellikle Mor Çatı Kadın Derneği‟nin ön ayak olması ile

kurulan kadın barınakları mevcuttur. Ancak bir sivil toplum örgütünün, gönüllülükle ve

başarıyla yürütmüş olduğu çalışmalar tek başına yeterli olamamaktadır. Bu nedenledir

ki Belediyeler Kanununda “Belediyenin Görev, Yetki ve Sorumlulukları” başlığını

170

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 24.

171 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m.15/1/d.

172 Daha ayrıntılı bilgi için www.aileicisiddeteson.com 19.06.2012.

173 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 23.

Page 111: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

101

taşıyan üçüncü bölümde yer alan 14. maddenin a bendine 03.07.2005 tarihinde yapılan

eklemeyle “Belediye, mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla;...........yapar ve yaptırır.

Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000‟i geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için

koruma evleri açar.” denmek suretiyle her türlü şiddete, cinsel istismara ve tacize

uğrayan kadın ve çocuklar için hayati öneme sahip olan sığınma evlerinin açılması

hususu zorunlu hale getirilmiştir.

Kadın sığınma ve konuk evleri ile ilgili, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Çocuk

Esirgeme Kanunu uygulanmaktadır. Kanunla ilgili yönetmelik ise; 08.05.2001 tarih,

24396 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2396 sayılı "Özel Hukuk

Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılan Kadın Konuk Evleri

Yönetmeliği" dir. Bu yönetmelik 2828 Sayılı Kanunun 9/g, 34. ve 35. maddeleri gereği

çıkarılmıştır. Fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik istismara uğrayan kadınların,

psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümlenmesi sırasında, varsa çocukları ile

birlikte ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla geçici bir süre kalabilecekleri kadın konukevi,

sığınma evi, sığınak, vb. adlandırılabilecek yatılı sosyal hizmet kuruluşlarının

oluşturulması yönetmelikle düzenlenmiştir. Bu tip kuruluşlarda sosyal hizmetler ya da

psikoloji alanında yükseköğrenim görmüş bir yönetici, bir sosyal çalışmacı, bir psikolog

ve ihtiyaca göre çocuk gelişimcisi, doktor, hemşire gibi gerekli personel tercihen kadın

olmak üzere çalıştırılır174.

174 2396 sayılı "Özel Hukuk Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılan Kadın Konuk

Evleri Yönetmeliği”(08.05.2001 tarih, 24396 sayılı R.G.) “Kuruluş Personelinin Nitelik ve

Sorumlulukları” başlıklı 10. md‟sine göre: “(Değişik madde: 31/07/2009 - 27305 S.R.G

Yön\2.mad) Kuruluşta; bir yönetici, bir sosyal çalışmacı veya bir psikolog, ihtiyaca göre; çocuk

gelişimcisi, avukat, tabip, hemşire, çocuk eğiticisi ile genel idare, yardımcı ve teknik hizmetler

sınıfından ve tercihen kadın olmak üzere personel çalıştırılır. Kuruluşta yönetici olarak

görevlendirileceklerde tıp, hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler

Page 112: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

102

Kullanılan binanın kent içinde, kadınlar ve çocukların toplumdan

soyutlanmadan yaşayabileceği, sosyal aktivîtelerini sürdürebilecekleri ve günlerini

huzur içinde geçirebilecekleri sakin, dikkat çekmeyen bir konumda olması

aranmaktadır175.

Kadın konukevleri; gizliliğin sağlandığı il ve ilçelerde açılıp, adresi ve telefon

numarası gizli tutulur. Kuruluş, tanıtıcı tabela asamaz, bina açılış töreni gizli tutulur176.

Başvurular kuruma doğrudan yapılmaz, Kurum dışında oluşturulan bir merkeze yapılır.

fakülteleri ile sosyal hizmetler, psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi, psikolojik danışmanlık ve

rehberlik, eğitim, ev ekonomisi ve hemşirelik alanlarında en az 4 yıl eğitim veren fakülte veya

yüksek okulların birinden mezun olma şartı aranır. Yönetici yardımcılığında

görevlendirileceklerde ön lisans mezunu olma şartı aranır. Yönetici; kuruluşun idari ve teknik

tüm işlerinin amacına uygun olarak yürütülmesinden, kadınlar ve çocuklarının en iyi şekilde

bakım ve korunması ile sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanmasından birinci derecede

sorumludur. Yöneticinin değişmesi halinde durum il müdürlüğüne bildirilir. Bir kişi birden fazla

kuruluşun yöneticisi olamaz ve çalışma saatleri içinde başka bir işte çalışamaz. Kuruluşta

görevlendirilecek tabip, mesleğinin gerektirdiği görevleri yerine getirir. Sosyal çalışmacı,

psikolog, çocuk gelişimcisi, hemşire ve diğer görevliler 12/7/1998 tarihli ve 23400 sayılı Resmî

Gazete'de yayımlanan "Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna Bağlı Kadın

Konukevleri Yönetmeliği" ile belirlenen görev tanımları çerçevesinde görev yapar.”

175 2396 sayılı "Özel Hukuk Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılan Kadın Konuk

Evleri Yönetmeliği”nde “Bina ve İskan Durumu” başlıklı 11. md.‟sine göre: “Kuruluşlar; kent

içinde, kadınlar ve çocukların toplumdan soyutlanmadan yaşayabilecekleri, sosyal aktivitelerini

sürdürebilecekleri ve günlerini huzur içinde geçirebilecekleri sakin, ilgi çekmeyen bir konumda

bulunmalıdır. Gizliliğin sağlanabilmesi için binanın müstakil olması tercih edilmelidir. Bina

güvenli bir sistemle ısıtılmalı, tercihen kaloriferli olmalıdır. (Ek fıkra: 24/04/2011 - 27914 S. R.G.

Yön./2. md.) Binada yangın güvenliği için gerekli tedbirler alınır.”

176 2396 sayılı "Özel Hukuk Tüzel Kişileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılan Kadın Konuk

Evleri Yönetmeliği”nin “Gizlilik İlkesi” başlıklı 14. md.‟sine göre: “Kadın konukevleri gizliliğin

sağlanabildiği il ve ilçelerde açılır. Adresi, telefon numarası gizli tutulur. Kuruluşu tanıtan tabela

asılmaz, binasında açılış törenleri düzenlenmez ve kuruluşa doğrudan başvuru kabul edilmez.

Başvurular kuruluş dışında oluşturulacak ayrı bir birim ya da merkezde kabul edilerek

Page 113: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

103

Kadın konukevlerinde akıl-ruh sağlığı yerinde olmayan, bulaşıcı hastalığı olan,

uyuşturucu/alkol bağımlılığı olan kadınlar kabul edilmez. Bu kadınların ne yapacağı

hususu bu yönetmelikte mevcut olmamakla beraber, bu kişiler Devletin desteği ile ilgili

akıl ve ruh sağlığı merkezlerinde tedavi amaçlı yatırılırlar177.

Bu evlerde kalmak belli bir süre ile sınırlandırılmış olduğundan kadınların bu

kurumlarda meslek ve sanat sahibi yapılması son derece önemlidir.

Bu konu İlk defa 1990'lı yılların başında tartışılmaya başlanmış, ilk sığınma evi

1995 yılında bir Sivil Toplum Kuruluşu olan "Mor Çatı Derneği" tarafından açılmıştır.

SHÇEK'e bağlı olarak hizmetlerini sürdüren 51 Kadın Konukevi bulunmakta olup,

bunların toplam kapasitesi 1133'tür. Belediyeler tarafından bağımsız işletilen ve toplam

kapasiteleri 554 olan 24 kadın konukevi/sığınmaevi bulunmaktadır. Özel hukuk tüzel

kişilerine ait 3 kadın konukevi/sığınmaevi mevcut olup, kapasiteleri 42'dir. Buna göre

ülkemizdeki kadın konukevi/sığınmaevi sayısı 78 olup, toplam kapasite 1729'dur178.

Ayrıca mevcut sığınma evlerine kabul için bürokratik işlemlerin azaltılması

gerekir, bunun yanında yetişmiş personel özellikle bu alanda eğitim almış sosyal

hizmetli çok azdır.

değerlendirilir. Kadınlar ve çocukları ile ilgili bilgi ve belgeler açıklanmaz. Dosyalar gizlilik

ilkesine uygun olarak düzenlenir ve saklanır.” 177

Bu çok tartışılan bir konudur. Ülkemizde akıl sağlığı yerinde olmayan kişiler yakınlarının

imzası ile bu tarz devlet kurumlarına yatırılabilmektdir ki konu “vesayetle” ilgili özel bir

düzenlemeye de muhtaçtır. Tartışmalar için bkz.

http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1210.htm 19.06.2012.

178 İstatistiki veriler KADER‟in 2012 yılı raporlarına aittir. Raporlara erişim için bkz.

http://www.ka-der.org.tr/tr/down/2012_KADIN_ISTATISTIKLERI.pdf 19.06.2012.

Page 114: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

104

Bazı sığınma evlerinde kadınların sokağa çıkışları yasaklanmakta veya

kısıtlanmakta; bu durum zaten şiddete uğramış olan ve bir travma geçiren kadının

adeta toplumdan tecrit edilmesine neden olmaktadır.

Sığınma evlerinde kadınların can güvenliği açısından yerlerinin bilinmiyor

olması gerekir. Ancak uygulamada kayıp ihbarında bulunan aile yakınları, bizzat

savcılık kanalı ile sığınma evleri baskı altına alınarak, sığınma evindeki kadının yerini

öğrenebilmektedir. Bu da uygulayıcıların bu konuda ne kadar eğitimsiz ve yetersiz

bilgiye sahip olduklarını gözler önüne sermektedir. Son olarak bu kadınların toplum

içinde kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için –sadece birkaç sığınma evinde

uygulanan- meslek edindirme kurslarının yaygınlaştırılması gerekir.

6284 Sayılı Kanunda ise bu durum ya gözden kaçmış ya da kasti olarak

düzenlenmemiştir. Kanunun gerekçesinde de durumla ilgili herhangi bir açıklama

yapılmamıştır. Bu durum Meclis tartışmalarına da yansımış, ancak sığınma evleri ile

ilgili Belediyeler Kanunu ve ilgili yönetmelik yeterli görülmüştür ki yukarıdaki verilerden

de görüleceği üzere henüz Belediye Kanunu kapsamında sığınma evi açmak zorunda

olan ancak açmayan belediyeler mevcuttur.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Cinsel Şiddet Mağdurlarına Destek” başlıklı 25.

maddesine göre:

“Taraflar mağdurlar için tıbbi ve adli tıp muayenesi yapmak, travma desteği ve

danışmanlık hizmetleri sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda ve kolayca

erişilebilen, ırza geçmeyle ilgili kriz merkezleri veya cinsel şiddet sevk

merkezleri oluşturmak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır”

denmektedir.

Irza geçme ile ilgili kriz merkezleri ve cinsel şiddet sevk merkezleri ise yakın

bir tarihe kadar “mağdurun tecavüzcüsüyle evlendirilmesi” suretiyle cezalandırılmasını

engelleyen bir yapıya halen çok yabancıdır. “Cinsel şiddet eylemleri”nde yardım özel

Page 115: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

105

ve profesyonel bir uzmanlık gerektirmektedir ki, İstanbul Sözleşmesinde bu hususa

ayrıca bir vurgu yapılmıştır179. 6284 Sayılı Kanun da ise yukarıda bahsettiğimiz gibi ayrı

bir kriz merkezi yahut cinsel şiddet sevk merkezi açılması öngörülmemiştir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Çocuk tanıkların korunması ve bunlara destek

sağlanması” başlıklı 26. maddesine göre:

“1. Taraflar mağdurlara koruma ve destek hizmetleri sağlanırken, bu Sözleşme

kapsamındaki her türlü şiddet olayının çocuk tanıklarının haklarının ve

ihtiyaçlarının gerektiği gibi biçimde göz önüne alınması maksadıyla gerekli

yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Bu madde uyarınca alınacak tedbirlere bu Sözleşme kapsamındaki her türlü

şiddet olayının çocuk tanıklarına, yaşlarına uygun psikososyal danışmanlık

hizmeti dahil edilecek ve söz konusu tedbirlerle çocuğun menfaatlerine uygun

olarak gereken ilgi gösterilecektir.” denmektedir.

Sürekli bahsettiğimiz gibi olayın asıl mağdurlarının yanında; özellikle “aile içi

şiddette” olayın bir de “çocuk mağdurları” veya “çocuk tanıkları” dolaylı ya da dolaysız

olarak olaydan etkilenmektedir. Bu çocukların korunmasına öncelikli ve özel olarak

dikkat edilmesi, onların rehabilitasyonu ile ilgilenecek yaşlarına uygun psikososyal

danışmanlıklar oluşturulması da çok önemlidir180. Genel olarak şiddet ve cinsel saldırı

olaylarının faillerinin, geçmişlerinde bu tarz olayların mağduru oldukları gözlenmiştir.

Bu nedenle geleceğimizi oluşturan çocukların korunmaları ve desteklenmeleri ileride

yalnız kendileri için değil, toplum huzuru için de çok önemlidir.

6284 Sayılı Kanun da ise çocuklar ile ilgili özel bir düzenleme yer almamakta;

yalnızca hakim tarafından verilecek önleyici tedbirler hususunda şiddet mağduru

çocuklar açısından daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararına dayalı olarak

ilişkinin refakatçi eşliğinde kurulması, kişisel ilişkininin sınırlanması ya da tamamen

179

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 25.

180 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 26.

Page 116: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

106

kaldırılması, çocuğa şiddet uygulanmamış olsa dahi söz konusu olabilecektir181. 6284

Sayılı Kanun, çocuklar ile ilgili hususun düzenlenmesini ve ilgili tedbirlerin 03.07.2005

tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununa bırakmıştır182.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Haber verme” başlıklı 27. maddesine göre:

“Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinin gerçekleştirilmesine

tanık olan veya bu tür eylemlerin gerçekleştirildiğine veya müteakip şiddet

eylemlerinin gerçekleştirilebileceğine dair makul gerekçeleri olan şahısların

bunu yetkili makamlara bildirmelerini teşvik etmeye yönelik gerekli tedbirleri

alacaklardır.” denmektedir.

İstanbul Sözleşmesinin koruma ile ilgili önemli bir diğer yönü, üçüncü

şahısların da şiddetin gerçekleştiğine dair makul gerekçeleri olması halinde yetkili

makamlara durumu bildirebiliyor olmalarıdır183.

Ülkemizde şu ana kadar özellikle evli çiftler için karı-koca arasına girilmez

anlayışı yavaş yavaş yok olmakta ve bu tarz düzenlemlerle “aile içi şiddetin önüne

geçilmeye çalışılmaktadır. Burada Anayasamızdaki “özel hayatın gizliliği” (Anayasa

m.20)‟ndeki “özel alan” anlayışına bir istisna getirilmiştir. Hakların çatışmasında tabii ki

kadının insan olmaktan kaynaklanan hakları, hatta yaşam hakkı daha üstte yer

bulmalıdır. Bu husus şiddet tehlikesini gören herkese kamu makamlarına başvuru

181

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “H kim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları” başlıklı 5.

md.‟ne göre: (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine,

birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere h kim tarafından karar verilebilir: ç.

Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi

eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.

182 Bkz.

6284 Sayılı Kanunun “H kim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları” başlıklı 5.

md.‟ne göre: (3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte h kim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı

Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun

hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye

yetkilidir.

183 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 27.

Page 117: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

107

imkanı tanımak suretiyle 6284 Sayılı Kanun‟da da yer bulmuştur184. Ayrıca Kanunun 7.

maddesi uyarınca ihbarı alan kamu görevlililerin bu Kanun kapsamındaki görevlerini

gecikmeksizin yerine getirme ve uygulama, gereken diğer tedbirlere ilişkin de yetkilileri

haberdar etme yükümlülükleri bulunmaktadır. Ancak bu madde kapsamındaki

yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumuna ilişkin olarak herhangi bir yaptırım

öngörülmemiştir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Profesyonel kadroların bildirimleri” başlıklı 28.

maddesine göre:

“Taraflar iç hukukun belirli meslek sahiplerine getirdiği mahremiyet ilkesinin,

uygun koşullar altında, söz konusu meslek erbabının bu Sözleşme

kapsamında yer alan ciddi bir şiddet eyleminin gerçekleştirildiğine dair makul

nedenleri olması halinde, böyle bir şiddet eyleminin gerçekleştirildiğini ve

müteakip ciddi şiddet eylemlerinin gerçekleştirilebileceğini, yetkili kurum veya

makamlara bildirmesinin önünde engel teşkil etmemesini temin etmek üzere

gerekli tedbirleri alacaklardır.” denilmiştir.

Burada bahsi geçen profesyonel kadroların kimler olacağı maddede kasıtlı

olarak belirtilmemiştir. Madde gerekçesinde bu kişilerin kimler olacağının belirlenmesi

Taraf Devletlere bırakılmıştır185. Yani Taraf Devletler bu anlamda kendi kanunlarını

yeniden düzenleyebileceklerdir.

184

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “İhbar” başlıklı 7. md.‟sine göre: (1) Şiddet veya şiddet uygulanma

tehlikesinin varlığı h linde herkes bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebilir. İhbarı

alan kamu görevlileri bu Kanun kapsamındaki görevlerini gecikmeksizin yerine getirmek ve

uygulanması gereken diğer tedbirlere ilişkin olarak yetkilileri haberdar etmekle yükümlüdür.

185 Bkz. “Explanatory Report of Council of Europe Convention on preventing and combating

violence against women and domestic violence”, Article 28, parag. 148.

http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/equality/03themes/violence-against-

women/Exp_memo_Conv_VAW_en.pdf 19.06.2012.

Ayrıca İstanbul Sözleşmesinin madde gerekçeleri için;

http://conventions.coe.int/Treaty/EN/Reports/Html/210.htm 19.06.2012.

Page 118: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

108

Ülkemizde böyle bir şiddet eyleminden haberdar olabilecek meslek

gruplarından biri de şüphesiz avukatlardır. Ancak bu hususta bir kaç noktanın üzerinde

durmak gerekir. “Avukatlık Meslek İlke ve Kuralları Yönetmeliğinin 37. maddesine göre:

“Avukat meslek sırrı ile bağlıdır.

a- Tanıklıktan çekinmede de bu ölçüyü esas tutar.

Avukat davasını almadığı kimselerin başvurması nedeniyle öğrendiği bilgileri

de sır sayar. Avukatlık sırrının tutulması süresizdir, meslekten ayrılmak bu

yükümü kaldırmaz.

b- Avukat, yardımcılarının, stajyerlerinin ve çalıştırdığı kimselerin de meslek

sırrına aykırı davranışlarını engelleyecek tedbirler alır.”

demek sureti ile avukatın “sır saklama yükümü”nü düzenlemiştir. Aynı şekilde diğer

kanunlar ve yönetmeliklerle de örneğin doktorlar için hasta hakları kapsamındaki

düzenlemlerle “sır saklama” yükümü getirilmiştir. Özellikle avukatın sır saklama

yükümü müvekkilin, avukata tamamiyle güvenerek, çekinmeden danışabilmesi ve

savunma hakkının gerçekleşmesi açısından çok önemlidir. Bu husus, fiili suç oluşturan

müvekkilerin sırlarının saklanıp saklanmayacağı noktasında hem akademik çevrelerce

hem de uygulayıcılar arasında sıkça tartışılmaktadır 186 . Şunu belirtmek gerekir ki

avukatın sır saklama yükümü mevcut dava ile ilgili olacaktır. Eğer şiddet olayının

mesleki olarak konu ile ilgisi yoksa avukat, sırrı ifşa etmiş olmayacaktır. Şiddetin

danışılan konu olması halinde İstanbul Sözleşmesi hükmü ile çakışma söz konusu

olacaktır. Şöyle ki Sözleşme yürürlüğe girdikten sonra şüphesiz Anayasa 90.

maddesinin son fıkrası uyarınca, yönetmelik maddesi öğrenilen sırrın „şiddet‟

görüldüğüne dair bir izlenim uyandırması noktasında uygulanmamalıdır. Bu durumda

avukatın ilgili makamlara ihbarı, meslek ilke ve kurallarının ihlali anlamı taşımamalıdır.

186

Konu ile alakalı tartışmalar için bkz. Günergök, Özcan, “Avukatın Sır Saklama Yükümlülüğü”,

AÜEHFD, C.VII, s.1,2, Haziran, 2003 http://hukuk.erzincan.edu.tr/dergi/makale/2003_VII_32.pdf

19.06.2012.

Page 119: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

109

Aynı şekilde doktorlar ve diğer meslek grupları içinde bu noktada „mahremiyet

ilkesi‟nin sınırı ilgili kanun ve yönetmeliklerde yeniden ele alınmalıdır.

6284 Sayılı Kanunda ise bu hususla ilgili herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

c. Faile Hukuki ve Cezai Yaptırım Uygulanması Yükümlülüğü

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Hukuk davaları ve hukuk yolları” başlıklı 29.

maddesine göre:

“1. Taraflar mağdurun saldırgana karşı yeterli hukuki yollara başvurmasını

sağlayacak yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar mağdurlara, uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak,

güç ve yetkileri dahilinde gerekli önleyici veya koruyucu tedbirleri almayan

devlet makamlarına karşı yeterli hukuki yolların sağlanması için gerekli yasal

veya diğer önlemleri alacaklardır” denmektedir.

İstanbul Sözleşmesince, Taraf Devletler bir yandan mağdurun yeterli ve etkili

hukuki yollara başvurabilmesini garanti altına alacaklar; diğer yandan da gerekli ve

önleyici koruyucu tedbirleri almayan devlet makamlarına karşı gerekli hukuki yollara

başvurulmasını sağlamaya çalışacaklardır187.

Bu husus 1982 Anayasasının tam olarak işlerlik kazanamamış olan 40.

maddesinin de gereğidir. Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı

40. maddesine göre:

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama

geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

(Ek: 3.10.2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun

yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar

da, kanuna göre, devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye

rücu hakkı saklıdır.” denilmiştir.

187

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 29.

Page 120: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

110

Buna göre genel çerçevede görevini yapmayan veya kötüye kullanan idari

personele, devletin rücu hakkı olacaktır. Bu maddenin yürütülememesi belki de bugün

karşı karşıya bulunduğumuz temel hak ve özgürlük ihlallerinin en büyük sebebidir.

Opuz v. Turkey188 davası ile 9 Haziran 2009 günü İHAM hem ulusal hem de

uluslararası hukuk açısından çok önemli bir karara imza atmıştır. Mahkeme ilk defa,

önüne gelen bir olayda, adli makamların kadınlar aleyhine cinsiyet ayrımcılığı yaptığı

yönünde karar vererek, İHAS‟In 14. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. Bunun

yanı sıra, Sözleşme‟nin ihlal edilmesi neticesini doğuran adli mekanizmanın

tepkisizliğinin, kanunların lafzından değil, uygulanışından kaynaklandığının altını

çizerek, gözleri kanunların uygulayıcıları hakim, savcı ve kolluk kuvvetlerine çevirmiştir.

Karara konu olan olayda, başvurucunun annesi dini nikahla A.O ile

evlenmiştir. 1990 yılında A.O‟nun oğlu H.O ile bir ilişkiye giren başvurucu, H.O ile

beraber yaşamaya başlamış ve 12 Kasım 1995‟te de resmi olarak evlenmişlerdir. Üç

çocuk annesi olan ve Diyarbakır‟da yaşayan başvurucu Nahide Opuz ve annesi, 1995

ile 2002 yılları arasında çeşitli defalar başvurucunun kocasından şiddet gördükleri ve

ölümle tehdit edildikleri şikayetiyle polise ve savcılığa başvurmuşlardır. Zaman içinde

yaptıkları yaklaşık sekiz ayrı şikayetten en vahim olanları, H.O‟nun başvurucunun ve

annesinin üzerine araba sürerek, özellikle annenin ağır şekilde yaralanmasına sebep

olması; bir diğeri ise başvurucunun kocası tarafından yedi bıçak darbesiyle ağır

yaralanması neticesinde ortaya çıkmıştır. Başvurucu, her bir olaydan sonra kolluk

kuvvetlerine başvurmasına rağmen, ifadesi alınır alınmaz serbest bırakılan H.O‟dan

korktuğu için, çoğunlukla soruşturmanın neticelenmesini beklemeden şikayetini geri

188

Kararın tam metni için bkz.

http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/minjust/mju29/Opuz%20v%20Turkey.pdf 19.06.2012.

Page 121: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

111

çekmiştir. Bu nedenle sadece karısını bıçaklama ve kayınvalidesini arabayla ezme

fiillerinin neticesinde H.O yargılanmış ve iki ayrı para cezası almıştır. Diğer şikayetlerin

incelenmesi neticesinde ise, delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı verilmiştir. En

son vuku bulan olayda, başvurucunun annesi, H.O‟nun silahı olduğunu ve telefon

açarak kendisini ve kızını ölümle tehdit ettiğini savcılığa dilekçe vererek bildirmiştir.

Savcılık soruşturma aşamasını yürütürken, iki kadın herhangi bir şekilde Devlet

tarafından korunmamış, ayrıca H.O‟da serbest bırakılmıştır. Sonunda başvurucunun

annesi, İzmir‟e taşınmak için bir nakliye firması ile anlaşmıştır. Eşyalar yüklenip

başvurucu, annesi ile beraber yola çıkmışken, H.O tarafından kamyonetin yolu kesilmiş

ve başvurucunun annesini silahla vurulmuştur. Annesinin öldürülmesini takip eden 6 ay

içinde, Nahide Opuz İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi‟ne başvurmuştur.

Türk Hükümeti savunmasında özetle, başvurucu ve annesinin şikayetlerini geri

çekerek saldırgan koca hakkında ceza yargılaması başlatılmasına engel olduklarını; o

tarihte yürürlükte bulunan ceza kanununa göre şikayet olmadan işlem yapabilmek için

mağdurun en az 10 gün çalışamayacağına dair doktor raporu bulunması gerektiğini;

1998 yılında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun yürürlüğe girmesinden

sonra ise başvurucu ve annesinin, yetkililerden, ne açıkça herhangi bir koruma tedbiri

uygulanmasını, ne de sığınma evlerine girmeyi talep ettiklerini ileri sürmüştür (parag.

156). Hükümet, aynı zamanda, yeterli delil olmadan karı ile koca arasına girilmesinin,

Sözleşme‟nin aile hayatını koruyan 8. maddesinin ihlali olarak

değerlendirilebileceğinden bahisle, adli makamların herhangi bir müdahalede

bulunmadıklarını iddia etmiştir189.

Bu kararı bir kaç noktası ile ele almak gerekir. Öncelikle İHAM, herşeyden

189

Opuz v.Turkey, a.g.k., parag. 123, 124.

Page 122: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

112

önce başvurucunun annesinin tehlikede olan hayatını korumak için gereken tedbirlerin

alınmamış ve failin yargılamasının aradan yedi yıl geçmiş olmasına rağmen hala

sonuçlanmamış olması gerekçeleriyle, yetkili makamların İHAS‟ın yaşam hakkını

koruyan 2. maddesini ihlal ettikleri sonucuna varmıştır. İHAM, insan davranışlarını

öngörmenin imkansızlığını ve bu nedenle gereken tedbirleri almanın zorluğunu kabul

etmenin yanı sıra, bu spesifik olayda, yetkili makamların kendilerine ulaşan şikayetlerin

sürekliliğini ve gittikçe artan vehametini göz önünde bulundurarak, başvurucu ve

annesinin hayatlarının tehlikede olduğunu öngörmeleri gerektiği sonucuna varmıştır.

Bir başka husus, o tarihte yürürlükte olan 4320 sayılı yasa uyarınca savcının

veya sulh hakiminin re‟sen bazı tedbirlerin uygulanmasına karar verme yetkisi

bulunmaktadır. Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği

olan İHAM içtihatlarına göre ise, zaten yetkili makamlar bu tarz bir şikayet ile

karşılaştıklarında, mağdurun davranışları sebebiyle gereken tedbirleri almamazlık

edemezler. Her ne kadar Hükümet tarafından aile hayatına müdahale etmeyerek

Sözleşme‟nin 8. maddesinin ihlaline sebebiyet verilmemesine çalışıldığı iddia edilmiş

olsa da, İHAM, bu çekincenin üye devletlerin Sözleşme‟den kaynaklanan pozitif

yükümlülükleriyle bağdaşmadığını, kimi olaylarda başkalarının yaşamını korumak için

aile hayatına müdahale etmenin gerekebileceğini belirtmiştir. CEDAW‟ın bu yöndeki

benzer kararlarına atıf yapan İHAM, her halükarda aile içi şiddet olaylarında failin

haklarının, mağdurun yaşam hakkının ve fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasının

önüne geçemeyeceğinin altını çizmiştir.

Bununla beraber, iç hukukta Mahkemelerin verdiği kararları da değerlendirmiş

ve verilen para cezalarını „orantısız‟ ve caydırıcılıktan uzak olarak nitelendirmiştir190.

190

A.g.k. Opuz v.Turkey, parag. 170.

Page 123: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

113

Opuz v. Turkey kararının en önemli sonucu ise bu olayda yetkililerin kadınlara

karşı ayrımcılık yaptığının net olarak ortaya konulmasıdır. Başvurucunun sunduğu ve

doğrulukları Hükümet tarafından tartışma konusu yapılmayan bazı sivil toplum

örgütlerinin (Mor çatı Derneği ve KA-DER‟den görüşlere yer verilmiştir.), Diyarbakır

Barosu‟nun ve Uluslararası Af Örgütü‟nün konuyla ilgili araştırma raporlarını ve

istatistiklerini temel alan İHAM, aile içi şiddetin özellikle kadınları mağdur ettiği ve

Türkiye‟de adli makamların, kasıtsız da olsa, bu konudaki pasif tutumlarının, bu tarz

şiddet olaylarının artmasına yol açtığı tesbitinde bulunmuştur. Kanunlarda yapılan

değişikliklere rağmen, adalet mekanizmasının genel olarak bu tür şiddet olaylarına

karşı tepkisizliği, Türkiye‟de aile içi şiddet vakalarının önlenmesi için yeterli duyarlılığın

olmadığının bir göstergesidir191.

Aile içi şiddetin tüm üye devletlerde ciddi bir sorun teşkil ettiği karar metninde

özellikle belirtilmiş192 ve bu sorunla mücadele ederken üye devletlerin yerine getirmeleri

gereken sorumlulukları detaylı bir şekilde anlatılmıştır193.

Ülkemiz aleyhine çıkmış bu karar aslında adli ve idari makamların yeterli

eğitime sahip olmadıkları gibi „erkek egemen‟ zihniyeti değiştiremediklerini de ortaya

koymuştur. Genellikle Devlet makamları bu tarz vakıalarda ya pasif kalma yolunu ya da

„aile birliğini korumak‟ adına çifti barıştırmaya çalışma yolunu seçmektedir. Bu korku,

tehdit ve baskı unsurları içinde kadınlar daha fazla direnememekte ve şiddet tam

manası ile bir kısır döngü olmaktadır.

İHAM‟ın kadına yönelik şiddetle ilgili vermiş olduğu belli başlı kararları bir kaç

191

A.g.k. Opuz v.Turkey, parag. 198,200. 192 A.g.k. Opuz v.Turkey, parag. 132. 193

A.g.k. Opuz v.Turkey, parag. 138.

Page 124: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

114

başlığa bölerek arşivlediği görülecektir. Bizim aynı inceleme usulünü takip edeceğimiz

başlıklar: “aile içi şiddet” (domestic violence); “kadın sünneti” (genital mutilation);

“tecavüz” (rape); “şiddet ve sosyal dışlanma” (violence and social exclusion);

“gözaltında insanlık dışı fena muamele/işkence” (inhuman treatment in detention);

“kamusal alanda şiddet” (violence in public places) şeklindedir.

İHAM‟ın aile içi şiddetle ilgili vermiş olduğu en önemli kararlardan biri yukarıda

bahsettiğimiz Opuz v. Turkey kararıdır. Diğer bir karar Kontrova v. Slovakia kararıdır194.

Kararda başvurucu, eşinin kendisini elektrik kablosu ile dövdüğüne dair polise şikayette

bulunmuştur. Daha sonra başvurucu eşi ile polis istasyonuna gelerek şikayetini geri

almıştır. Olaydan yaklaşık bir ay sonra koca beş yaşındaki kızını ve bir yaşındaki

oğlunu vurarak öldürmüştür. İHAM yapmış olduğu inceleme sonucu olaydaki kamu

görevlilerini çocukların yaşam haklarını koruyamadıkları için İHAS‟ın yaşam hakkı ile

ilgili 2. maddesi ile Devletin, manevi zararın tazmini ciheti ile anneye herhangi bir ek

tazminat vermemesinden ötürü de İHAS‟ın 13. maddesindeki etkili çözüm yolu bulma

maddelerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bir başka karar Bevacqua and S. v. Bulgaria kararıdır 195 . Bulgaristan‟da

başvurucu eşinin kendisini sıklıkla dövdüğünden şikayetçi olmuş ve evi terk ederek

boşanmak için dava açmıştır. Ancak eşi, başvurucuyu dövmeye devam etmiştir. Oğlu

ile birlikte bir sığınma evine yerleşen başvurucu, eşinin çocuğunu kaçırdığı iddiası ile

bir de şikayetine maruz kalmıştır. Ancak bir yıl sonra boşanma gerçekleşmiş başvurucu

sonrasında eski eşi tarafından tekrar dövülmüş ve şikayetçi olmuştur. Ancak Bulgar

otoriteleri durumu özel bir durum olarak nitelendirdiğinden şikayeti reddetmişlerdir.

194

Kontrova v. Slovakia, başvuru no: 7510/04, T.31.05.2007.

195 Bevacqua and S. v. Bulgaria, başvuru no: 71127/01, T.12.06.2008.

Page 125: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

115

İHAM, burada da yapmış olduğu inceleme de İHAS‟ın 8. maddesindeki aile yaşamına

saygı hususunun Bulgar makamlarınca ihlal edildiğine hükmetmiş ve Bulgar otoriteler

tarafından değerlendirilen özel durum nitelendirilmesinin kadının aile yaşamını koruma

ile bağdaşmadığını da ayrıca belirtmiştir.

Branko Tomasic and Others v. Croatia kararında 196 da yine İHAM, Hırvat

makamlarını, İHAS‟ın 2. maddesi açısından sorumlu tutmuştur. Olayda

hapishanedeyken psikolojik destek alan koca, hapisten çıktıktan sonra da bu desteğin

devam etmesi gerekirken, Hırvat Temyiz Mahkemesi‟nin durdurma kararı ile bu

destekten yoksun kalmıştır. Hapisten çıktıktan bir ay sonra da karısı, çocuğu ve

kendisini öldürmüştür. İHAM, ayrıca psikolojik destek alan birinin, hapisten çıktıktan

sonra da takibinin ve desteğin devamlılığının şart olduğunu belirtmiştir.

Yine Slovakya aleyhine tazminata hükmedilmiş bir başka karar E.S. and

Others v. Slovakia kararıdır197. 2001 yılında başvurucu, kendisine kötü davranan ve

kızlarından birine cinsel şiddet uygulayan eşini yetkili makamlara şikayet etmiş ve

olaydan iki yıl sonra eş mahkum olmuştur. Başvurucu ayrıca Slovak makamlarından

eşin eve girmesine yasak getirilmesini talep etmiş. fakat Mahkeme halen evli olmaları

gerekçesi ile eşin özel ortak alana girmesinde bir sakınca olmadığı sonuca varmış,

ancak boşandıktan ve ayrı kira kontratlarına sahip olduklarında böyle bir kararın

alınabileceğini belirtmiştir. Böylelikle başvuran ve çocukları ortak haneyi terketmek

zorunda kalmışlardır. İHAM, yapmış olduğu incelemede Slovak otoritelerinin anneyi ve

çocuğunu babanın şiddetinden koruyamadıkları için İHAS‟ın 3.maddesi (insanlık dışı ve

onur kırıcı davranış yasağı) ve 8. maddesi (özel hayata ve aile yaşamına saygı)‟ni ihlal

196

Branko Tomasic and Others v. Croatia, başvuru no: 46598/06, T. 15.01.2009.

197 E.S. and Others v. Slovakia, başvuru no: 8227/04, T. 15.09.2009.

Page 126: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

116

ettiğini belirtmiştir.

Yine aile içi şiddetle ilgili bir başka karar A.v. Croatai kararıdır198. Başvurucu,

psikolojik rahatsızlığı olan eşinden sürekli olarak küçük kızı önünde şiddet gördüğünü

ve bu nedenle de Hırvat makamlarından koruma talep ettiğini belirtmiştir. Ancak Hırvat

makamları ciddi bir şiddet tehlikesi olmadığı gerekçesi ile bu talebi reddetmiştir. İHAM,

Hırvat otoritelerini, psikolojik rahatsızlığı olan birine gerekli ölçümleri, kontrolleri

yapmadığı ve başvurucu ile çocuklarını koruyamadığından bahisle İHAS 8. maddesinin

(özel hayata ve aile yaşamına saygı) ihlal ettiğini belirtmiştir. Hajduova v. Slovakia

kararında da yine Slovak makamlar, başvurucunun, kendisini öldürmeye çalışan eşini

psikolojik tedavi için hastanaye kapatmışlar, sonrasında serbest kalıp psikolojik

tedavisine devam edilmeyen eş aynı olayları tekrar etmiştir. Başvurucu da hastane ile

ilgili şikayette bulunmuştur. İHAM yine Slovak makamların, İHAS 8. maddesini ihlal

ettiğine karar vermiştir.

İHAS‟ın 8. maddesi ile ilgili ihlal kararı verilen bir başka örnek 2012 tarihli

Kalucza v. Hungary kararıdır 199 . Olayda başvurucu, aynı evde yaşadığı partneri

tarafından devamlı surrette şiddete uğramakta, Macar makamlarına defalarca yapmış

olduğu şikayetlerden de bir netice alamamaktadır. İHAM, Macar makamların

başvurucuya etkili bir çözüm sunamadıkları ve şiddet uygulayan partneri gerektiği gibi

evden uzaklaştıramadıkları için, İHAS‟ın 8. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir.

İHAM‟ın “kadın sünneti” ile ilgili de kabuledilebilirlik aşamasında reddettiği iki

karardan biri Izevbekhai v. Ireland kararı200 ve bir diğeri de Omeredo v. Austria201

198

A.v. Croatai, başvuru no: 55164/08, T. 14.10.2010.

199 Kalucza v. Hungary, başvuru no: 57693/10, T. 24.04.2012.

200 Izevbekhai v. Ireland, başvuru no: 43408/08, T. 17.05.2011.

201 Omeredo v. Austria, başvuru no: 8969/10, T. 20.09.2011.

Page 127: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

117

kararlarıdır. İrlanda kararında, başvurucunun kızları Nijerya‟ya dönmeleri halinde,

sünnet olma tehdidi ile karşı karşıyadır. Daha öncesinde başvurucu, bir diğer kızının

sünnet olmasından sonra kan kaybından ölmesi ile kaybetmiş ve diğer kızlarını

koruyabilmek için İrlanda‟ya yerleşmiştir. Bu yüzden İHAM‟a başvuran başvurucunun

talebi, kocasının ve ailesinin kadın sünnetine karşı olmaları ve sosyal ve ekonomik

olarak güçlü bir aileleri olmaları ve Nijerya‟da da kızlarını koruyabilecek durumda

olmaları nedenleri ile incelenebilir bulunmamıştır. Omeredo v. Austria kararında ise

yine 2003 yılında kadın sünnetinden kaçarak, Avusturya‟ya yerleşen başvurucu,

öncesinde kızkardeşini de bu sebeple kaybetmiştir. Kadın terzisi olarak çalışan

başvurucunun Nijerya‟ya dönmesi halinde, ailesinden bağımsız, tek başına yaşama

şansı olduğu gerekçesi ile İHAM, bu başvuruyu da incelenebilir bulmamıştır.

Tecavüzle ilgili olan kadına yönelik şiddet kararlarından ilki yukarıda

incelediğimiz M.C v. Bulgaria kararıdır. Bir diğeri de X. and Y. v. the Netherlands

kararı202dır. Kararda başvurucunun zihinsel engelli kızı, onaltıncı yaş gününde zihinsel

engellilerin bakımının yapıldığı bir evde tecavüze uğramıştır. Hollanda‟daki kanunlara

göre 16 yaşından sonra cinsel ilişkiye girmek serbesttir. Hollanda makamlarına

şikayette bulunan başvurucunun şikayeti, şikayetin tecavüze uğrayan kız tarafından

yapılmaması gerekçesi ile reddedilmiştir. İHAM, ceza kanunlarındaki boşluk nedeni ile

Hollanda makamların etkili bir çözüm yolu bulamadıkları için İHAS‟ın 8. maddesinin

ihlal edildiği kararını vermiştir.

Tecavüzle ilgli bir diğer önemli karar Aydın v. Turkey203 kararıdır. Başvurucu,

diğer iki aile üyesi ile ulusal makamlarca hiçbir açıklama yapılmadan tutuklanmıştır.

202

X. and Y. v. the Netherlands, başvuru no: 8978/80, T. 26.03.1985.

203 Aydın v. Turkey, başvuru no: 23178/94, T. 25.09.1997.

Page 128: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

118

Başvuran, gözaltında tecavüze uğramadan önce bir çok işkenceye maruz kalmış,

sonrasında konu ile ilgili uzman ve bağımsız olmayan bir doktor tarafından muayene

edilmiştir. Buradan kurtulduktan sonra da kamu makamları tarafından şikayette

bulunmaması yönünde baskı altına alınmıştır. İHAM, fiziksel ve psikolojik şiddete

uğrayarak, işkence ve kötü muamele, tecavüz nedeni ile hem İHAS‟ın 3. maddesinin;

hem de olay sonrası makamların uğranılan manevi zararla ilgili giderim sağlamamaları

nedeni ile İHAS‟ın 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Maslova and Nalbandov v. Russia204 kararında da bir cinayet soruşturması için

gözaltına alınıp, olay üzerine yıkılmaya çalışılan başvurucu, yine gözaltında görevli

polisin, tekrar tekrar tecavüzüne uğramış, olayda kullanılan kondomun bulunması ve

yetkili makamlara başvurucunun iddiasını her türlü kanıtlayabiliyor olmasına rağmen de

delil yetersizliğinden dava düşürülmüştür. İHAM, fiziksel şiddet ve tecavüzün bir kaç

defa olmasından; etkisiz ve yetersiz soruşturma yapılmasından dolayı da Rusya‟nın

İHAS‟ın 3. maddesini ihlal ettiğine karar vermiştir.

Şiddet ve sosyal dışlanma ile ilgili N. v. Sweden kararında205 Afgan vatandaşı

başvurucunun, Afganistan‟da kocasından şiddet göreceği, hem de hayati tehlikesinin

olduğu ve Afganistan‟da kadınlara biçilen roller nedeni ile kocanın iznini almadan dışarı

dahi çıkamayacak olmasının İsveç makamlarınca bilinmesine rağmen, İsveç hükümeti

tarafından sınırdışı edilmeye çalışılmıştır. Bu sebeplerle İHAM, İsveç makamları ile ilgili

İHAS‟ın 3. maddesini ihlal kararı vermiştir. Ancak bu dava ile ilgili uygulama halen

devam etmektedir.

Gözaltında insanlık dışı fena muameleyle ilgili Yazgül Yılmaz v. Turkey

204

Maslova and Nalbandov v. Russia, başvuru no: 839/02, T. 24.01.2008.

205 N. v. Sweden, başvuru no: 23505/09, T. 20.07.2010.

Page 129: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

119

kararı206 yol göstericidir. 16 yaşındaki başvurucuya önce polis nezaretindeyken işkence

görmediğinin kanıtı için doktorlara, kendisinin ve ailesinin rızaları olmadan zorla

jinekolojik muayene yaptırılmıştır. Sonrasında post-travmatik stres yüzünden

depresyona giren başvurucu gözaltında kendisine medikal incelemeler yapıldığını

kesin olarak kanıtlanmasına rağmen, şikayet ettiği doktorlar hakkında herhangi bir

disiplin soruşturması açılmamıştır. İHAM, özellikle tecavüze uğramadığı halde

zorlayarak yapılan jinekolojik muayeneyi İHAS 3. maddesi gereği gözaltında pek fena

muamele olarak değerlendirmiştir.

Ebcin v. Turkey kararı207da kamusal alanda şiddetle ilgili hem İHAS 3. madde

hem de 8. madde açısından ihlal kararı verilerek sonuçlanmıştır. Türkiye‟nin

Güneydoğu Bölgesi‟nde öğretmen olarak görev yapan ve orada yüzüne kezzap atılarak

saldırıya uğrayan başvuran, daha önce de kamu görevlilerinin benzer şekilde saldırıya

uğraması ve Devletin bu bölgede hiçbir tedbir almaması gibi nedenlerle İHAM‟a

şikayette bulunmuştur. İHAM, Devletin bir bireyin bütünlüğüne zarar verebilecek

eylemlerin de önüne geçmekle ilgili pozitif yükümlülüklerinin olduğunu belirtmiş ve

ayrıca başvuranın, Devletin sorumluluğu ile ilgili tazminat davasındaki yargı

makamlarınca öngörülen tazminat miktarını da yetersiz bulmuştur.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Tazminat”la ilgili 30. maddesi şu şekilde

düzenlenmiştir:

“1. Taraflar mağdurların bu Sözleşmede belirlenen herhangi bir suç nedeniyle

faillerden tazminat talep etme hakkına sahip olmasını temin etmek üzere

gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

206

Yazgül Yılmaz v. Turkey, başvuru no: 36369, T.01.02.2011.

207 Ebcin v. Turkey, başvuru no: 19506, T. 01.02.201.

Page 130: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

120

2. Hasarın fail, sigorta şirketi veya finansmanı devletçe sağlanan sağlık ve

sosyal sigorta hükümlerince karşılanmaması halinde, ciddi bedensel

yaralanma veya sağlık bozukluğuna uğrayanlara yeterli Devlet tazminatı

sağlanacaktır. Bu durum, mağdurun emniyetine gereken dikkat sarfedilmesi

koşuluyla, Tarafların, söz konusu tazminatın, fail tarafından verilen tazminat

kadar azaltılması talep etmesini ihtimal dışı bırakmaz.

3. 2. fıkra uyarınca alınacak tedbirler, tazminatın makul bir süre içinde

verilmesini teminat altına alacaktır.”

Bir diğer husus tazminat konusudur208. Tazminat bilindiği üzere hem maddi

hem de manevi tazminat olarak hukukumuzda da ikiye ayrılır. Madde metni “tazminat

başlığı taşısa ve 1. fıkrada mağdurların genel olarak tazminat talep etme hakkından

bahsetse de 2. ve 3. fıkralarda içerikten anlaşılacağı üzere, kastedilen maddi

tazminattır.

İstanbul Sözleşmesi burada zararın fail, sigorta şirketi veya finansmanı

devletçe sağlanan sağlık ve sosyal sigorta hükümlerince karşılanmaması halinde, ciddi

bedensel yaralanma ve sağlık bozukluğuna uğrayanlara Devletçe tazminat ödenmesini

öngörür. Yani Sözleşme özel kişilerce zararın tazmin edilmediği noktada devletin

kusursuz sorumluluğuna bağlı olarak zararı tazmin zorunluluğu getirmiştir ki hakkaniyet

ve sosyal devlet ilkeleri açısından yerinde bir düzenlemedir. Ancak bahsedilen hasarın

giderilmesi olduğu için burada manevi tazminat talepleri Devletten talep

edilemeyecektir. Yukarıda bahsettiğimiz Anayasanın 40. maddesine göre devlet

görevlilerinin görevini yapmaması noktasında –örneğin polisin veya savcının ilgili

prosedürü yürütmemesi- şüphesiz ki Devlete karşı bir tam yargı davası

yürütülebilecektir. Ancak uygulamada hem özel hukuk hem da idare hukukundaki

manevi tazminat miktarları caydırıcı olmaktan çok uzaktır.

208

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 30.

Page 131: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

121

Tazminat kararlarında, hem hukuk davalarında hem de idare hukukundaki tam

yargı davalarında kişilerin sosyal koşulları gözönünde bulundurularak inceleme

yapılmaktadır. Yani hükmedilen tazminat miktarları ispat edilebilen maddi değerlerin

tazminini (maddi tazminat) ve kişilerin sosyal statülerince hissedebilecekleri acı, elem

ve keder (manevi tazminat) dikkate alınarak hesaplanır. Bir de yargılama devam

ederken bu miktarlara yürüyecek faiz sorunu vardır. Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük‟e

göre Danıştay‟ın faize hükmederken “(…)kişinin manevi varlığının ihlalini ölçüye

vurmak ve manevi kayıplarını tümüyle gidermek olanaksızdır.(…)” 209 gerekçesi ile

manevi zararlar için faiz yürütmeye gerek olmadığı yönünde kararları vardır. Oysaki

maddi tazminat istemlerine faiz hükmederken, manevi tazminat istemlerine faiz

yürütmek gerekir. Kaldı ki yargı yerlerince hükmedilen yasal faiz, davacının uğradığı

zararları karşılamaktan çok uzaktır. Davanın uzun süresi, yasal faizin enflasyon

oranlarının altında kalması gerçek zararın karşılanmasına engel olduğu gibi, yönetimin

ilamın yerine getirilmesini geciktirmesine de neden olmaktadır210.

Bu tazminatların İstanbul Sözleşmesince, “makul bir süre” içerisinde

ödeneceği öngörülmüştür. Ülkemizde davaların uzun süreler sonucunda karara

bağlanıyor olması da “makul süre” yi sekteye uğratan bir durumdur. Makul sürede

yargılamaların bitmiyor olması ise, bu sebeple İHAM‟ın defalarca Türkiye‟yi tazminat

ödemeye mahkum ettiği kararlarında belirttiği gibi etkili yargılamayı sekteye

uğratmaktadır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Velayet altına alma, ziyaret hakları ve emniyet”

başlıklı 31. maddesince:

209

Danıştay 10. D., K.T. 5.2.1979, E. 78/4511, K. 79/304 sayılı kararı.

210 Gözübüyük, A. Şeref, Yönetsel Yargı, 13. Bası, Ankara, 2003, s. 333.

Page 132: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

122

“1. Taraflar çocukların velayetinin ve ziyaret haklarının

belirlenmesinde, bu Sözleşme kapsamındaki şiddet olaylarının göz önüne

alınmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar herhangi bir ziyaret hakkı veya velayet hakkının kullanılmasının

mağdurun veya çocukların haklarını veya emniyetini tehlikeye düşürmemesini

sağlayacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır” denilmiştir.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere bu tarz şiddet olaylarının ikincil mağdurları

özellikle aile içi şiddet vakalarında çocuklardır. Böyle bir mağduriyet söz konusu

olduğunda Sözleşme velayet altına alma ve ziyaret hakkı ilgili yasal ve diğer tüm

tedbirlerin taraf devletçe alınmasını öngörür211.

Burada Devlet hem mağdurun hem de çocuğun emniyetinden ve diğer

haklarına zarar gelmemesinden de sorumlu olacak ve üzerine düşen tüm tedbirleri

alacaktır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Zorla evlendirmelerin doğuracağı hukuki sonuçlar”

başlıklı 32. maddesine göre:

“Taraflar mağdura gereksiz bir parasal veya idari yük getirmeksizin, zorla

gerçekleştirilen evliliklerin geçersiz ve hükümsüz kılınabilmesini veya sona

erdirilmesini temin edecek yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır” denilmiştir.

Özellikle ülkemiz kırsalında kız çocuklarının dinsel, sosyal, kültürel ve en

önemlisi ekonomik nedenlerle küçük yaşlarda zorla evlendirilmeleri 21. Yüzyılda hala

çözüm bulunamamış büyük bir sorun olmakla beraber cinsel, çoğunlukla psikolojik,

genellikle fiziksel ve ekonomik şiddeti de beraberinde getirmektedir. İstanbul

Sözleşmesi bu konu ile ilgili ayrıca düzenlemede bulunmuş ve Taraf Devletlere zorla

evlendirmelerin geçersiz ve hükümsüz kılınabilmesini veya sonlandırılabilmesini

sağlama yükümlülüğü, yüklemiştir212.

211

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 31.

212 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 32.

Page 133: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

123

Medeni Kanunumuzun evlenme ehliyeti ile ilgili “Yaşa” başlıklı 124.

maddesinde;

“Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez.

Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını

doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak

bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir.” şeklinde evlilik

ehliyeti ile ilgili düzenleme mevcuttur.

Onyedi yaşın tamamlanması, onsekizinci yaştan gül almakla olur. Bir kimse

doğum gününü karşılayan onsekizinci yaş gününde onyedi yaşını tamamlamış olur.

Kanun bu yaşın altındakilerin evlenemeyeceğini belirtmiştir. Ancak 2. Fıkrada

olağanüstü hallerde yani istisnai olarak hakim onayı ile 16 yaşını doldurmuş kişiler

evlenebilir. “Bu hallerde hakim tercih ederse yasal temsilciyi dinleyecek ve fakat obların

fikri ile bağlı olmayacaktır.”213

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Zorla yapılan evlilikler” başlıklı 37. maddesi:

“1. Taraflar bir yetişkini veya çocuğu kasten evliliğe zorlamanın

cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri

alacaklardır.

2. Taraflar, bir yetişkinin veya çocuğun, ikamet ettiği Taraf veya Devletten

farklı bir Tarafa veya devlete, söz konusu yetişkini veya çocuğu evliliğe

zorlama amacıyla kasten kandırılarak götürülmesinin cezalandırılmasını

temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır”

şeklindedir.

İstanbul Sözleşmesi zorla evlendirmelerin hukuki sonuçlarını ortaya koyduktan

sonra cezai yaptırımları ayrı olarak ele almıştır. Buna göre zorla yapılan evliliklerde bir

yetişkin veya çocuğu zorla evlendiren kişiler de cezalandırılacak, hatta mağdurun

kandırılarak ikamet ettiği yerden başka bir devlete götürülmesi halinde bile Taraf Devlet

sorumluluğu üzerinden atamayacak ve cezalandırmanın teminini sağlamakla yükümlü

213

Dural, Öğüz, Gümüş, a.g.e., s. 50.

Page 134: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

124

olacaktır214. Toplulumuzda ailenin hatta babanın karar verdiği ve onayladığı kişi ile

evlendirilme geleneği sona ermişse de kadının bir mal gibi alınıp satıldığı kırsal

kesimlerde halen bu fiili durum „örf ve ananeler‟ adı altında devam etmektedir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Yardımcı olmak ve yataklık yapmak ve yeltenmek”

başlıklı 41. maddesi:

“1. Taraflar bu Sözleşmenin Madde 33,34,35,36,37,38.a ve 39. Maddelerince

belirlenmiş suçların işlenmesine, bu suçlar kasten işlendiğinde, yardımcı

olmak ve yataklık yapmanın suç olarak kabul edilmesi için gerekli yasal veya

diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar, kasten işlendiğinde, bu Sözleşmenin madde 35,36,37,38.a ve 39.

Maddelerince belirlenmiş suçları işleme girişimlerinin suç kabul edilmesi için

gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaklardır.” şeklindedir.

İstanbul Sözleşmesinin yardım ve yataklıkla ilgili maddesi, Sözleşmenin 33.

maddesinde tanımlanan psikolojik şiddet; 34. maddedeki taciz amaçlı takip; 35.

maddedeki fiziksel şiddet; 36. maddedeki ırza geçme de dahil olmak üzere cinsel

şiddet; 37. maddedeki zorla yapılan evlilikler; 38/a maddesindeki kadın sünneti ve 39.

maddedeki kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlama hallerinde yardım ve yataklık edenlerin

de eylemleri teşebbüs aşamasında kalsa dahi cezalandırılmalarını öngörür215.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Fiziksel Şiddet” başlıklı 35. maddesi:

“Taraflar başka bir şahsa karşı kasten fiziksel şiddet eylemlerinde bulunmanın

cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri

alacaklardır.” şeklindedir.

İstanbul Sözleşmesinin 3. maddesindeki “tanım” kısmında şiddet türleri özel

olarak sayılmamakla beraber, beşinci bölüm olan “esasa uygulanacak hukuk”

bölümünde “psikolojik şiddet”, “fiziksel şiddet” ve “cinsel şiddet” ayrı ayrı

214

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 37.

215 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 41.

Page 135: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

125

vurgulanmıştır. Buna göre her türlü fiziksel şiddet eyleminin cezalandırılması için

Devlet gerekli tedbirleri alacaktır 216 . Opuz/Türkiye kararında da bu konuda orantılı

cezalar verilmesi vurgusu da yapılmıştır217.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Psikolojik Şiddet” başlıklı 33. maddesi:

“Taraflar bir şahsın psikolojik bütünlüğünü zorlamayla veya tehditlerle ciddi bir

şekilde bozmaya yönelik kasıtlı girişimlerin cezalandırılmasını temin edecek

gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

Fiziksel şiddet eylemleri vücutta bıraktığı kalıcı hasarlar nedeni ile diğer şiddet

türlerine göre daha ispatlanabilir niteliktedir. Bu nedenle psikolojik şiddetle ilgili daha

derin bir tanımlama yapılarak; psikolojik bütünlüğü zorlamayla veya tehditlerle ciddi bir

şekilde bozmaya yönelik kasıtlı girişimlerin cezalandırılması yükümlülüğünden

bahsedilmiştir 218 . Burada ispat yükü mağdurda olacak, mağdur kişi hem psikolojik

bütünlüğünün bozulduğunu hem de zorlama ve tehditlerin “kasıtlı” olduğunu ispatlamak

zorunda kalacaktır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Taciz amaçlı takip” başlıklı 34. maddesi:

“Taraflar başka bir şahsa yönelik olarak gerçekleştirilen ve bu şahsı, şahsın

kendisini güvende hissetmesini önleyecek şekilde korkutacak, kasıtlı bir

biçimde tekrarlanan tehditkar davranışların cezalandırılmasını temin edecek

gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

ve “Sözde “namus” adına işlenen suçlar da dahil olmak üzere, işlenen suçlar

için gerekçelerin kabul edilmemesi” başlıklı 42. maddesi:

“1. Taraflar bu Sözleşme kapsamında kalan şiddet eylemlerinin

gerçekleştirilmesinden sonra başlatılan ceza davalarında kültür, töre, din,

gelenek veya sözde “namus”un gerekçe olarak öne sürülmesinin önlenmesini

temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

216

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 35.

217 A.g.k. Opuz v. Turkey, parag. 44 ve 170.

218 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 33.

Page 136: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

126

2. Taraflar, herhangi bir şahsın bir çocuğu 1. fıkradaki eylemleri

gerçekleştirmeye kışkırtmasının, yapılan eylemlerle ilgili olarak söz konusu

şahsın cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmasının önlenmesini temin etmek

üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

“Taciz amaçlı takip” psikolojik şiddetten ayrı olarak düzenlenmiştir219. Burada

başka bir şahsa yönelik gerçekleştirilen bir eylemde ve bu şahsın kendisini güvende

hissetmesinin önlenerek korkutulması yaptırım altına alınmakta ve yine kasıtlı bir

biçimde “tekrarlanılan” davranışların cezalandırılması sağlanmaya çalışılmaktadır.

Yukarıda da değindiğimiz gibi hem fiziksel, hem psikolojik şiddet, hem de taciz

amaçlı takip de işlenmesinde Sözleşmenin 41. maddesine göre yardım ve yataklık

edenler de cezalandırılacaktır220.

Fiziksel şiddet durumunda fiil teşebbüs aşamasında kalmış olsa dahi yardım

ve yataklık edenler yine de cezalandırılacaklardır221.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Irza geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet

eylemleri” başlıklı 36. maddesi:

“1. Taraflar aşağıdaki kasten gerçekleştirilen eylemlerin cezalandırılmasını

sağlamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:

a. Başka bir insanla, rızası olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi

kullanarak, cinsel nitelikli bir vajinal, anal veya oral penetrasyon

gerçekleştirmek;

b. Bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek;

c. Başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir insanla cinsel nitelikli

eylemlere girmesine neden olmak.

2. Rıza, mevcut koşullar bağlamında değerlendirilmek üzere, şahsın özgür

iradesi sonucunda gönüllü olarak verilmelidir.

3. Taraflar 1. fıkrada yer alan hükümlerin aynı zamanda iç hukukta kabul

219

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 34.

220 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 42/1.

221 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 42/2.

Page 137: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

127

edilmiş olan, eski veya mevcut eşlere veya birlikte yaşayan bireylere karşı

gerçekleştirilmiş eylemler için de geçerli olmasının temin edilmesi için gerekli

yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

Cinsel şiddet eylemleri vurgulanırken daha ayrıntılı bir tanımlamaya ihtiyaç

duyulmuştur 222 . Öncelikle eylemin “kasten” gerçekleştirilmesi gerekir. Sözleşme üç

başlık halinde cinsel şiddeti ve ırza geçmeyi tanımlamış: a. başka bir insanla rızası

olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir

vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek; b. bir insanla rızası olmaksızın,

cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek; c. başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü

bir insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak.

“Rıza” hususu burada önemlidir. İstanbul Sözleşmesi “rıza” nın şahsın özgür

iradesi sonucu gönüllü olarak verilmesini savunur. İç hukukumuza bakacak olursak:

TCK‟nunun 26. maddesinin 2. fıkrasında ilgilinin rızası düzenlenmiştir. Bu hükme göre;

“Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere,

açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez”.

Hukukumuzda „rıza‟ fiili suç olmaktan çıkarmaz, aksine bazı fiiler için bir „hukuka

uygunluk sebebi‟ öngörür ya da bazı durumlarda „rıza‟ filin tipikliğini ortadan kaldırır223.

Bunun yanında hukukumuzda „varsayılan rıza‟ düzenlenmemiştir: “Varsayılan rızada

ilgilinin bir rıza açıklaması bulunmamaktadır. Varsayılan rızada fail, başka birine ait bir

konuya izinsiz bir şekilde müdahale ederek kanunda suç olarak tanımlanmış bir fiili

gerçekleştirmektedir. Ancak bu müdahale bakımından ilgilinin rızası objektif bir

değerlendirmeye göre varsa- yılmak suretiyle fiilin hukuka uygunluğu kabul

edilmektedir. (…)Varsayılan rızanın klişeleşmiş örneğini burada tekrarlayacak olursak;

222

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 36.

223 Bkz. TCK m. 116.

Page 138: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

128

ağır yaralı olarak bilinçsiz bir şekilde hastaneye getirilen hastanın tıbbî nedenlerden

dolayı derhal ameliyata alınması gerekmekteyse, durumu bilmiş olsaydı rıza gösterirdi

düşüncesiyle ameliyata alınması hukuka uygundur.” 224 demek sureti ile varsayılan

rızayı tanımlamıştır. Ancak belirttiğimiz gibi hukukumuzda bu husus düzenlenmemiş

olduğundan adli makamlarda rızanın bu şeklini araştırmayacaklardır.

Rıza ile ilgili hukukumuzdaki bir diğer nokta Ceza Kanunumuzun 103. ve 104.

maddeleridir. Çocuğun cinsel istismarı başlıklı 103. maddesi;

“(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis

cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî

anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı

gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka

bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle

gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına

hükmolunur.” şekilindedir.

15 yaşını bitirmeyenlere karşı işlenen bu suç (a) fıkrasında açıklanırken cebir

ve tehdit söz konusu olmasa bile, küçüğün yaşı nedeniyle bu cezanın uygulanacağını,

(b) fıkrasında ise 15 yaşını bitiren diğer çocuklara karşı işlenmesi durumunda cebir,

tehdit ve hile koşulunun aranacağını belirtmektedir.

Burada yasa koyucu 15 yaşını bitirmeyen küçüklere karşı yapılan cinsel

istismarda rızanın değerlendime konusu olmadığını belirtmiştir.

103 maddenin 4. fıkrasında ise “birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı

cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara

224

Kangal, Zeynel T., “Ceza Hukukunda Varsayılan Rıza”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Dergisi, C. XV, Y. 2011, S. 4.

Daha ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.hukuk.gazi.edu.tr/editor/dergi/15_4_7.pdf 19.06.2012.

Page 139: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

129

göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.” denilerek, 15 yaşını bitirmeyenlere karşı

işlenen cinsi istismarda cebir ve tehdit cezalandırma koşulu değil, arttırma nedeni

olarak kabul edilmiştir.

Cebir, tehdit ve hile olmaksızın 15 yaşını bitirmiş çocuklarla cinsel ilişki 5284

Sayılı TCK‟da şik yete bağlı tutulmuş ve yeni yasasının 104. maddesinde şu şekilde

düzenlenmiştir:

“(1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel

ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile

cezalandırılır.

(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın,

cezası iki kat artırılır.”

Bu maddeden de anlaşılacağı gibi rıza 15 yaşını bitiren çocuklar için söz

konusudur. Rızası ile 15 yaşını bitirenlerle cinsi ilişki Eski TCK‟nın 416/3 maddesinde

düzenlenmişti. Fakat orada şik yete bağlı değil, resen soruşturma konusu oluyordu.

Görüldüğü gibi, gerek eski gerek yeni Türk Ceza yasalarının konu ile ilgili tüm

maddelerinde 15 yaşından küçüklerin rızası verilecek cezanın hafifletme nedeni

değildir. Yasa koyucu peşinen bu durumlarda rızanın yaş nedeniyle göz önünde

tutulamayacağını kabul etmiştir.

Ancak ve ancak ne yazık ki ülkemiz Mahkemelerince bu hükümlere

dayanılarak kamuoyunda çokça tartışılmış iki önemli karar verildiğini görmekteyiz.

Bunlardan ilki Yargıtay‟ın 14. Ceza Dairesi‟nin 2011/12479 E. ve 2011/1056 K. sayılı

19.10.2011 tarihli N.Ç kararıdır 225 . Şöyle ki henüz 13 yaşındaki iken 26 kişinin

tecavüzüne uğrayan N.Ç; kendisini şehrin bilindik kişilerine pazarlayan Emine Akyol‟un;

farklı kişilerin cinsel istismarına maruz kalmıştır. Burada öncelikli tartışılması gerekli

nokta olay tarihinde 13 yaşında olan N.Ç‟nin Adli Tıp kararı ile 14 yaşında olduğunun

belirlenmesidir ki halen daha „rıza‟ hukuka uygunluk sebeplerinin konuşulacağı bir yaş

225 Yargıtay 14. Ceza Dairesi, K.T. 19.10.2011, E. 2011/12479, K. 2011/1056.

Page 140: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

130

sınırı değildir. İkinci nokta Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi‟nin kararını mağdur N.Ç 21

yaşına girdiğinde yani 9 yıl sonra verebilmiş olmasıdır ki burada makul süre içinde

yargılamanın sonlandırılamaması, ceza kovuşturmasında delillerin karartılması veya

yok olmaları olasılıkları gibi taraf olduğumuz insan hakları ile ilgili uluslararası

sözleşmelere açık bir aykırılık söz konusudur. Bir diğer nokta da sanıklar lehine „rıza‟

indirimine gidilmiş olmasıdır. Bu noktada kararı veren yargıçlardan ve Ceza Dairesinin

başkanı Fevzi Elmas, Cumhuriyet Gazetesi‟ne vermiş olduğu demeçte:"765 sayılı eski

TCK'nın uygulanması gerekiyor. Oradaki 'rıza' doğrudur"

(…)5237 sayılı TCK'nın 1 Haziran 2005 yılında yürürlüğe girdiğini, bu tarihe

kadar hem Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK) hem de cinsel suçlara bakmakla görevli

Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nin benzer kararlar verdiğini belirtti. CGK'nın ve 5. Ceza

Dairesi'nin kararlarına atıfta bulunan Elmas, N.Ç.'nin olay tarihinde 12 yaşında

görüldüğünü ancak Adli Tıp Kurumu'nda yapılan inceleme sonucunda 14 yaşında

olduğunun tespit edildiğini kaydetti. Elmas, "Reşit olmayan kişinin ırzına geçme

cezasına gelince, burada cebir, şiddet, tehdit hiç bir şey yok. Yerel mahkeme buradan,

eski TCK'nın 414. maddesinden hüküm kurdu. Mahkeme, 'suçun işleniş şekline göre,

mağdurenin hemen hemen bütün olaylarda kendi isteğiyle gitmiş olmasına baktı ve 15

yaşına yakın olmasını da değerlendirip alt sınırdan hüküm kurdum' dedi. Zaten

yapılacak başka bir şeyi de yok" diye konuştu.

(…)"32 sanıktan hepsi için alıkoyma suçundan açılan davada mahkeme bunu

'rıza' kabul etti, bütün sanıklar için alıkoyma suçundan zamanaşımı dolduğu için

düşürme kararı verdi, bunu da onadık. 3 sanık hakkında ırza geçmekten yeterli kanıt

bulunmadığı için beraat kararı verildi. Bu beraatı da onadık. 5 kişi hakkında da ırza

geçmeden 4 yılın üzerinde verilen mahkûmiyeti onadık. Bunun dışında kalan 24 sanık

hakkında da kurulan hükümlerle ilgili olarak az ceza verildiği gerekçesiyle yerel

mahkemenin kararı yeniden tartışması için bozduk. Bazı sanıklar hakkında artırım

yapılması lazım o yapılmadı dedik."226

Görüldüğü üzere Yargıtay, „yasallık ilkesi‟ ve „ceza kanun maddelerinin geriye

yürümezliği‟ ile „sanığa lehe olan yasa uygulanır‟ ilkelerinin ışığı altında bir karar

vermiş, bu karar kamuoyu vicdanını rahatlatmadığı gibi aynı gerekçelerle buna emsal

bir çok karar da verilmeye devam edilmiştir. Bu olayda tartışılmamış olan bir başka

nokta yargılama süresince küçüğe bir pedagog veya psikoloğun eşlik etmemesi

226

Haber ayrıntısı için bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=290578 19.06.2012.

Page 141: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

131

durumudur. Istanbul Sözleşmesi ve imzalamış olduğumuz insan hakları ile ilgili bir çok

uluslararası sözleşme savunma hakkının tam olarak gerçekleşebilmesi için, mağdura

avukat teminin yanında kendi dili ile algılayabilmesi için tercüman; küçüklere, kısıtlılara

pedagog, psikolog gibi uzman kişilerin teminini sağlamakla Devleti sorumlu tutmuştur.

Hem doktrinel hem de uygulamada özellikle kanun yapım süreçlerinde sıkça

tartışılmış olan „rıza‟ hususunda bir görüş birliğine varılamamıştır. 5237 sayılı TCK (m.

103) ile 15 yaşından küçüklerin rızası dahi olsa rızaya bakılmayacağı düzenlenmiş olsa

da bu yaş sınırın psikolojik olgunluk açısından 18 olarak belirlenmesinin daha uygun

olacağı kanaatindeyiz. Bununla beraber karşıt görüşte olanlar TMK‟nın evlenme ile ilgili

124. maddesindeki “Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak,

hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan

erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana

ve baba veya vasi dinlenir.” maddesi ile çelişeceği kanaatindedir. Gerekçe olarak

örneğin hakim kararı ile 16 yaşını doldurmuş bir kişi evlendiğinde, reşit olmayanla

cinsel ilişki suçunun kanuni unsurları oluşmuş olmasını göstermektedirler227. Kanımızca

bu tartışmalara son vermek için, hem evlilik yaşının 18 yaş ve üzerine hem de

TCK‟daki düzenlemenin 18 yaş üst sınır getirilerek yeniden düzenlenmesi

gerekmektedir.

Bir diğer tartışılması gerekli karar, kamuoyunda Üzmez kararı olarak bilinen,

Vakit gazetesi eski yazarlarından Hüseyin Üzmez‟in sanık olarak yargılandığı 14

yaşındaki B.Ç‟ye cinsel saldırı davasıdır.

Sanık Hüseyin Üzmez‟in tutuklanmasına neden olan olayda, mağdur B.Ç.‟ye

defalarca ‟cinsel saldırıda‟ bulunduğu belirlenmiştir. N. Ç kararının aksine daha kısa bir

227

Tartışmalar için bkz. http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=47278 19.06.2012.

Page 142: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

132

yargılama süreci geçirilen olayda iki çarpıcı nokta vardır. Birincisi 12 yaşındaki

mağdure ile ilgili Adli Tıpça verilen ilk raporun “mağdurenin ruh sağlığının yerinde

olduğuna dair” olması ki; mağdur vekillerinin itirazı ile ikinci verilen raporla bu durum

düzeltilmiştir. İkincisi de küçük mağdura mahkemece bir pedagog atanmamış

olmasıdır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Cinsel Taciz” başlıklı 40. maddesine göre:

“Taraflar bir şahsın onurunu ihlal etme etkisi yaratan veya bu maksatla

gerçekleştirilen, ve özellikle de aşağılayıcı, düşmanca, hakaretamiz, küçük

düşürücü veya saldırgan bir ortam yaratırken, her türlü istenmeyen, cinsel

mahiyette sözlü veya sözlü olmayan veya fiziksel davranışın cezai veya diğer

yasal yaptırıma tabi olmasını temin etmek üzere gereki yasal veya diğer

tedbirleri alacaklardır” şeklindedir.

Bu maddede bu tarz bir cinsel tacizin kimin tarafından gerçekleştirileceği önem

arz etmez. Taciz eylemi aile bireylerinden biri tarafından gerçekleştirilebileceği gibi

üçüncü bir şahıs tarafından da gerçekleştirilebilir. Devletler her türlü korumayı, herkese

karşı temin etmekle sorumlu tutulmuştur. 765 Sayılı TCK zamanında eşler arasında

zorla cinsel ilişki suç olarak kabul görmemekteydi. 5284 Sayılı Kanunla haksız olan bu

duruma son verilmiş ve her türlü cinsel taciz kim olduğuna bakılmaksızın suç

sayılmıştır.

Bununla beraber Avrupa‟da ve ABD‟nin belli eyaletlerinde ayrı bir madde ile

suç sayılan ensest ilişki, Ceza Kanunumuzca suç olarak düzenlenmemiştir. Bilindiği

gibi “ensest”228 yani “yasaksevi” yakın akrabalar arasındaki gönüllü ya da gönülsüz

228

Çeşitli ülkelerde farklılıklarla da olsa ensesti suç sayan ve bu nedenle de cezalandırma

yönüne giden yasa maddeleri mevcuttur. Hukuk açısından en genel anlamda ensest, birinci ya

da ikinci dereceden yakın akrabalarla girilen cinsel ilişki olarak tanımlanmaktadır. Bazı istisnalar

vardır: İsveç örneğinde bu tür olaylara bir ceza uygulanmadığı bilinmektedir. Türk hukuk

sisteminde Medeni Kanun'da yakın akrabaların birbirleriyle evlenmelerini yasaklayan maddeler

Page 143: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

133

cinsel ilişkidir. İtalya, Almanya gibi ülke ceza kanunlarında ensest, rızaen dahi olsa suç

sayılmıştır. İsveç‟te ise ensest ilişkiyi yasak sayan herhangi bir norm yoktur.

Türk Medeni Kanunu‟nun 129. maddesine göre, üstsoy ile altsoy arasında,

kardeşler arasında, amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında, kayın hısımlığı

meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden birisi ile diğerinin üstsoyu

veya altsoyu arasında, evlat edinen ile evlatlığın veya bunlardan birisi ile diğerinin

altsoyu ve eşi arasında evlenme yasağı bulunmaktadır. Ancak TMK‟da kuzenler

arasındaki evlilik yasaklanmamıştır. TMK‟da sayılan evlenme yasağı konulan kişiler

arasındaki cinsel davranışların gerçekleşmesi ensesti tanımlamaktadır. Bu

davranışların rıza ile veya rıza olmaksızın gerçekleşmesi mümkündür. Ayrıca bir suç

olarak tanımlanmamış olan ensest, rıza ile gerçekleşirse yalnızca 18 yaşını

tamamlamamış kişilere yönelik olanlar suç sayılmış, rıza olmaksızın gerçekleşirse

TCK‟da cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar kapsamındaki suçların ağırlaştırıcı sebebi

olmak suretiyle suç olarak düzenlenmiştir.

vardır. Ancak bu "evlenme yasağı" dışında, akrabalararası cinsel ilişkileri suç sayan maddeler

yoktur. Genelde rıza ile gerçekleştiği varsayılan cinsel ilişkiler suç sayılmamakta ve

cezalandırılmamaktadır. Bununla birlikte aile-içi cinsel şiddet olarak bilinen olgu karşısında ne

yapılacağı ve yapılması gerektiği önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Ensestin tabusal

niteliği, aile içi cinsel şiddetin ve istismarın deşifre edilmesinde ve buna karşı önleyici tedbirler

alınmasında ciddi bir engel teşkil etmektedir. Bireylerin eğitim ve kültür durumlarına bağlı olarak

bu durumlarda takınabilecekleri tavırlar farklılaşmaktadır. Kapalı aile ve akrabalık ilişkilerinde,

eğitimin yetersiz olduğu hallerde özellikle sorun daha gizli-kapaklı kalabilmektedir. Türk Tabibler

Birliği, kadınların ve özellikle küçük çocukların korunması bakımından, ensest konusunun Türk

Ceza Kanunu'nda ayrı bir yasa olarak belirlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bkz. Ayrıntılı

bilgi için Işıktaç, Yasemin, “Ensest ve Hukuka Yansıması”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 66, Sayı

4-5-6,İstanbul,1992, s.1-9.

http://www.istanbul.edu.tr/hukuk/yaseminisiktac/makaleler/Ensest_ve_Hukuka_Yansimasi.pdf

19.06.2012.

Page 144: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

134

Anayasa Mahkemesi bir kararında “fuhşu meslek edinen kadın/iffetli kadın”

ayrımı yaparak ilk gruba karşı işlenen cinsel taciz gibi bazı suçların daha hafif ceza ile

karşılanmasını eşitliğe aykırı saymamış, mağdurenin özel durumunu eşitsizliğin „haklı

nedeni‟ saymıştır229 . Bu yorum insan onuruna saygı ve eşit görme durumunu ters

düşmektedir ki Anayasa 10. maddedeki eşitlik anlayışı ve ayrımcılık yasağıyla da

bağdaş bir durumu yoktur. Neyse ki bir yasa değişikliği ile bu terslik düzeltilmiştir230.

Yine 40. madde ile ilgili İstanbul Sözleşmesinin 41. maddesine göre faile

yardım ve yataklık edenler cezalandırılacak, ayrıca suç teşebbüs halinde kalsa dahi

yukarıda bahsettiğimiz gibi yine yardım ve yataklık edenler ceza göreceklerdir.

Sözleşme “ırza geçme ve cinsel şiddet eylemlerini” birlikte ele alırken, “cinsel taciz”ı

ayrı olarak değerlendirmiştir. Buna göre bir şahsın onurunu ihlal etmek veya neticede

bu etkiyi yaratan fail, her türlü istenmeyen cinsel içerikli sözlü veya sözlü olmayan

fiziksel davranışı cezai veya diğer yasal yaptırımlara tabi tutulmalıdır231.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Kadın Sünneti” başlıklı 38. maddesi:

“Taraflar aşağıda belirtilen kasten gerçekleştirilen eylemlerin

cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri

alacaklardır:

a. kadının labia majora, labia minora veya klitorisinin tümünün kesilip

çıkartılması, labia majoranın kenarlarının birleştirilmesi veya başka türlü bir

kesmeye tabi tutulması;

b. bir kadını a fıkrasına belirtilen eylemlerden birine maruz kalmaya zorlama

veya bu eylemleri bir kadına yaptırmak;

c. bir genç kızı a bendinde belirtilen eylemlerden herhangi birine teşvik etmek,

zorla maruz bırakmak veya bunları bizzat kendisine uygulatmak.” şeklindedir.

229

AYM K.T. 12.01.1989, E. 1988/4, K. 1989/8; AYMKD, sayı 25, s.7,8.

230 3679-21.11.1990.

231 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 40.

Page 145: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

135

Kadın sünneti ülkemizde rastlanmasa da geneli müslüman olan ülkelerde,

kadının cinsellikten zevk almaması için kadının labia majora veya, labia minora veya

klitorisinin tümünün kesilip çıkartılması, labia majoranın kenarlarının birleştirilmesi veya

başka türlü bir kesmeye tabi tutulması sonucu yapılan işlemdir. Sözleşme bu tip

eylemlerin; bu tip eylemlerden birine kadını maruz kalmaya zorlayanın veya bu

eylemleri bir kadına yaptıranın; bir genç kızı bu eylemlere zorla maruz bırakanın, teşvik

edenin veya bunları bizzat kendisine uygulatanın da cezalandırılmasını

öngörmektedir232. Bunun yanında yine 41. maddeye göre yardım ve yataklık edenlerin

eylemleri teşebbüs aşamasında kalmış olsa dahi cezalandırılcaklardır. Kadın sünneti

daha çok Güney Afrika‟daki kabileler halinde yaşayan müslüman ülkelerde uygulanan

bir gelenektir. Küçük yaşlarda yapılan kadın sünnetine, neredeyse kadınların direnme

şansı hiç yok gibidir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlama” başlıklı 39.

maddesi:

“Taraflar aşağıda belirtilen kasti eylemlerin cezalandırılmasını temin etmek

üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:

a. kadına, önceden bilgilendirilmiş olurunu almadan kürtaj uygulamak;

b. Bir kadının önceden bilgilendirilmiş onayı olmaksızın ve kadın söz konusu

usulün mahiyetini anlamaksızın, kadının doğal üreme kapasitesini sona

erdirme maksatlı veya bu etkiyi doğuran bir ameliyat yapmak.” şeklindedir.

Kadının önceden bilgilendirilip onayını almadan kürtaj yapılması veya yine

olurunu almadan kısırlaştırmaya zorlanması 233 durumlarında yine eylemi bizzat

yapanlar ile Sözleşmenin 41. maddesine göre de yardım ve yataklık edenlerin

eylemleri teşebbüs aşamasında kalmış olsa dahi cezalandırılmaları söz konusudur.

232

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 38.

233 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 39.

Page 146: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

136

Ülkemizde kürtaj için yasal sınır 10 haftaya kadardır234. Çeşitli ülke kanunlarında bu üst

sınırın daha az veya daha fazla olduğu ülkeler ya da kürtajın tamamen yasak olduğu

ülkeler görülecektir. Bu çalışmayı hazırladığımız şu sıra kürtajla ilgili Hükümet, “kürtajın

cinayet” olduğunu belirterek, ceninin yaşam hakkı ihlallerinin önüne geçmek için yeni

düzenlemeler yapılacağı, belki de kürtaj hakkının tamamen kaldırılacağı yönünde

234

Ülkemizde kürtajla ilgili düzenlemeler şu şekildedir;

27.05.1983 tarihinde 18059 sayı ile Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş olan 2827

Sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun‟un ilgili maddeleri aşağıdaki gibidir.

Gebeliğin sona Erdirilmesi: MADDE 5.- Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin

sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir

Gebeliğin Sona Erdirilmesinde İzin: MADDE 6.- 5. maddede belirtilen müdahale, gebe kadının

iznine, küçüklerde küçüğün rızası ile velinin iznine, vesayet altında bulunup da reşit veya

mümeyyiz olmayan kişilerde reşit olmayan kişinin ve vasinin rızası ile birlikte sulh hakiminin izin

vermesine bağlıdır. Ancak akıl maluliyeti nedeni ile şuur serbestisine sahip olmayan gebe kadın

hakkında rahim tahliyesi için kendi rızası aranmaz. 4. maddenin ikinci ve 5. maddenin birinci

fıkralarında belirtilen ve rızaları aranılacak kişiler evli iseler, sterilizasyon veya rahim tahliyesi

için eşin de rızası gerekir.

765 Sayılı Eski TCK‟da

“Çocuk Düşürme ve Düşürtme Cürümleri”: Madde 468.- Bir kadının rızası olmaksızın çocuğunu

düşürten kimseye yedi yıldan oniki yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Gebelik süresi on

haftadan fazla olan bir kadınının rızasıyla tıbbi nedenler mevcut olmadan çocuğunu düşürten

kimseye iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir. Çocuğunu düşürmeye rıza gösteren

kadına da aynı ceza verilir. Birinci fıkrada yazılı fiil ; kadının ölümüne neden olmuşsa, faile

onbeş yıldan yirmi yıla ve bedeni bir zarara neden olmuşsa sekiz yıldan oniki yıla kadar ağır

hapis cezası verilir. İkinci fıkrada yazılı fiil ; kadının ölümüne neden olmuşsa, Faile beş yıldan

oniki yıla ve bedeni bir zarara neden olmuşsa üç yıldan sekiz yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

5237 Sayılı Yeni TCK‟da; MADDE 10.- 1 / 3 / 1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun

469‟ncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Gebelik süresi on haftadan

fazla olan çocuğunu isteyerek düşüren kadına bir yıldan dört yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

Madde 470.- Rahim tahliye etme yetkisi olmayan bir kimse, gebelik süresi on haftadan az olan

bir kadına rızasıyla düşük yaptırdığı takdirde iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasıyla

cezalandırılır. Fiil kadının ölümüne veya bedeni bir zararına sebep olmuşsa, fail ayrıca 452‟nci

ve 456‟ncı maddeler hükümlerine göre cezalandırılır.

Page 147: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

137

beyanat vermektedir. „Kürtaj‟‟da yasal sınırın 10 hafta olarak belirlenmesi tıbbi

gerekçelerle ortaya konmuş ve özellikle merdiven altı yerlerde, rahme değişik, steril

olmayan cisimler sokarak kadın ölümlerine neden olan rahim tahliyelerinin önüne

geçilmeye çalışılmıştır. Bunun yanında „tecavüz sonucu hamile kalmalarda‟ ve

„çocuğun kesinlikle anormal olacağının tespiti‟nde de kürtaj bazı kadınlar için zorunlu

bir hal almaktadır.

Yaşamın kutsallığı tezi eski çağlardan beri tartışılagelen, gerek dini inanışlar

gerekse sosyal hayat normları ile koruma alanı bulan bir hususlardandır. “Amerikan

Federal Yüksek Mahkemesi, bu hakkın yanında mahremiyet hakkını ve genel olarak

ekonomik olmayan temel hakları korumaya yönelik kararlarında, bu hakların sınırlarını

ve bu sınırların nereye kadar varabileceğini belirtmektedir.”235

Fedaral Mahkemenin Roe v. Wade kararı fetusun yaşam hakkı ile ilgili

yaşamın kutsallığı tezinin reddi açısından verilmiş önemli bir karardır. Roe kararında:,

“Mahkeme hamilelik dönemini üç aylık dönemlere bölmüş ve her bir dönem için ayrı

kurallar uygulamıştır. Birinci üç aylık dönemde Devlet kürtajı yasaklayamaz ve

zorlaştırıcı tedbirler alamaz. Çünkü Devletin kürtaja ilişikin düzenleme yapmasının

nedeni anne sağlığının korunmasıdır. Ikinci üç aylık dönemde kürtaj anne sağlığı

açısından sorun yaratabileceği için Devlet zorlaştırıcı tedbirler alabilcektir. Ancak

alınacak bu tedbirler anne sağlığını korumaya yönelik “orantılı” tedbirler olacaktır.

Örneğin kürtaj sadece tam teşekküllü hastanelerde yapılabicektir. Bu iki dönemde de

kürtaj yasak değildir. Mahkeme ilk iki üç aylık dönem için fetüsün yaşam hakkını

tanımamıştır. Devlet sadece anne sağlığını korumakla sorumludur. Fetüsün yaşamı

ancak son üç aylık dönemde koruma alanı bulur. Çünkü ancak üçüncü üç ayda fetüs

235

İnceoğlu, Sibel, Ölme Hakkı-Ötenazi, Ayrıntı Yay., 1999, 1. bası, s. 117.

Page 148: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

138

anneden ayrı yaşayabilecek hale gelir. Ancak annenin sağlığının korunması gerektiği

durumlarda bu dönemde kürtaja izin verilebilecektir. Annenin mahremiyet hakkı,

fetüsün potonsiyel yaşamına tercih edilmiştir.”236

Kararın yorumunda “kürtaj yanlısı görüşlerden birinde haklara ve menfaatlere

sahip olabilmek için bir tür bilinçlilik durumunun olması gerektiği, diğer bir deyişle

fiziksel yaşam kadar, zihinsel yaşamın da olması gerektiği belirtilmiştir. Fetüsün

potansiyel yaşamının hiçbir şekilde koruma görmemesi de eleştirilmiştir ki döllenmiş

yumurta sadece bir insan dokusudur. Yani döllenmiş yumurtanın potansiyel bir insan

olduğunu söylemek (uterusa yerleşme gibi) bazı şeylerin gerçekleşmesi ve

(kendiliğinden düşük gibi) bazı başka şeylerin gerçekleşmemesi durumunda onun bir

insan olacağını söylemektir. Dolayısı ile yerinde bir eleştiri değildir. Potonsiyel yaşam

savı ile doğum kontrol yöntemleri gibi başka bazı durumlara da karşı çıkmak mümkün

olacaktır. Bunun yanından haklı yapılan eleştirlerden bir diğeri de Mahkemenin gelişen

tıp karşısında süreleri kesin çizgilerle ayırıyor olmasıdır ki bu daha tartışılabilir bir

durumdur.”237

“Kürtajla igili Türk Hukukundaki yaklaşım ise çok farklıdır. Türk Hukukunda

annnenin yaşamı tehlikede olmadığı müddetçe 1983 yılına kadar „çocuk düşürme‟ ceza

kanunumuzda suç olarak düzenlenmişti. Yukarıda da belirttiğimiz gibi ülkemizde yasal

sınır on haftadır. Gebelik süresi on haftadan fazla ise ancak gebeliğin annenin

yaşamını tehdit ettiği veya doğacak çocukta onu takip edecek nesiller için ağır

236

İnceoğlu, a.g.e., s.119,120.

237 İnceoğlu, a.g.e., s. 121,122.

Page 149: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

139

maluliyetlere neden olacağı hallerde kürtaja izin verilir. Bu hak yaşama hakkının olup

olmadığı ya da kürtajın bir kadın hakkı olup olmadığı tartışılmaksızın tanınmıştır.”238

Ülkemizde kürtajla ilgili madde nüfus planlaması ile ilgili yasanın239 içinde yer

alır ve ağır sakatlıklarla doğacak çocuklarla ilgili bir düzenleme de mevcut değildir.

Kürtaj, ülkemizde önce nüfus planlamasını sağlamak amacı ile oluşturulmuş olsa da

mevcut yasal sınır ile kadının bedeni üzerindeki hakları açısından çok önemlidir.

Kadınlar açısından hakkın görünümü tartışılmadan yasa koyucularca yapılacak her

türlü düzenleme kadının toplumda daha da yok sayılmasına neden olacaktır.

Unutulmamalıdır ki “kadının kürtaj hakkı fetüsün acıyı algılama zamanı ve anne rahmi

dışında yaşayabilirliğinden önceki bir süre ile sınırlıdır.”240

Yukarıda saydığımız tüm bu şiddet eylemlerinden sonra başlatılan ceza

davalarında hiç bir şekilde kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gerekçe

olarak ileri sürülemeyecektir241. Ne yazık ki ülkemizde de örneklerini gördüğümüz üzere

ceza kanunumuzda yaş küçüklüğünün242 işlenen suçta cezalandırılmama veya ceza

238

İnceoğlu, a.g.e., s. 122,123.

239 İlgili mevzuat için bkz. 238 nolu dipnot.

240 İnceoğlu, a.g.e., s. 123.

241 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 42/1.

242 TCK “Yaş küçüklüğü” başlıklı 31.md.: (1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan

çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak,

çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir. (2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş

olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını

algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması

h linde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine

hükmolunur. İşlediği fiili algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin

varlığı h linde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği

takdirde dokuz yıldan oniki yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde yedi yıldan dokuz

yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte ikisi indirilir ve bu h lde her fiil için

Page 150: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

140

indirimi uygulanması durumları suçun azmettirenlerince göz önünde tutularak,

çoğunlukla töre ve namus saikleriyle işlenen cinayetlerde ailenin en genç bireyleri yani

çocuklar kullanılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi bu hususla ilgili de çocuğu kışkırtan

şahısların243 yani TCK‟daki azmettiricinin de cezalandırılmasını öngörmektedir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Cezai suçların uygulanması” başlıklı 43. maddesi:

“Bu Sözleşme uyarınca belirlenen suçlar, mağdurla fail arasındaki ilişkinin

mahiyetinden bağımsız olarak geçerli olacaktır” şeklindedir.

İstanbul Sözleşmesi uyarınca belirlenen suçlar, mağdur fail arasındaki

ilişkiden bağımsız olarak değerlendirilecektir244. Şöyle ki mağdurla failin aynı aileden

olması veya olmaması, akrabalık ilşkilerinin olup olmaması hususu önem taşımayacak

ve failin ceza alması için gerekli tedbirler alınacaktır.

İstanbul Sözleşmesi taraf devletler için yargı yetkisi245 alanının sınırlarını da

belirlemiştir. Buna göre: taraf devletin; kendi topraklarında veya kendi bandıralını

taşıyan gemide veya kendi yasalarına göre tescil edilmiş bir uçakta veya kendi

vatanadaşlarından biri tarafından veya normal ikametgahı kendi topraklarında olan bir

şahıs tarafından işlenmiş olması gerekmektedir. Taraflar, suçun vatandaşlarından

birine veya normal olarak kendi topraklarında ikamet eden birine karşı işlenmesi

hallerinde yargı yetkisi oluşturmaya yönelik gerekli işlemleri yapabileceklerdir.

Sözleşmenin “ırza geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet eylemleri” başlıklı 36.

verilecek hapis cezası altı yıldan fazla olamaz. (3) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş

olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis

cezasını gerektirdiği takdirde ondört yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği

takdirde dokuz yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir

ve bu h lde her fiil için verilecek hapis cezası sekiz yıldan fazla olamaz. 243 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 42/2. 244

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 43.

245 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 44.

Page 151: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

141

maddesi, “zorla yapılan evlilikler” başlıklı 37. maddesi, “kadın sünneti” başlıklı 38.

maddesi ve kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlama” başlıklı 39. maddelerine göre işlenen

suçlarda taraflar, söz konusu suçların kendi topraklarında cezalandırılabilirliğini

sağlamak için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. Ceza Kanunumuzda bu

hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir246.

İstanbul Sözleşmesince şiddet eylemleminin gerçekleştiği anda yargılamanın

yapılabilmesi gerekmektedir. Mağdurun taraf devlete, eylemi haber vermesinin

beklenmesi veya Devletin suçun işlendiği yerle ilgili bilgiyi sağlaması hallerinde

soruşturmanın başlatılabiliyor olması şartı mağduriyeti daha da arttıracağından, bu

şartların konulmaması da gerekecektir. Eğer taraflar, eylemi icra ettiği iddia edilen failin

kendi topraklarında bulunmaları ve milliyetinden dolayı kendi iç hukuklarında iade

edemeyeceklerse bu Sözleşmedeki suçlarla ilgili olarak kendi yargı yetkilerini

oluşturacaklar ve fail olduğu iddia edilen kişinin –bizim hukukumuzda şüphelinin-

yargılanmasını ve yukarıda bahsi geçen diğer tüm süreçlerin teminini sağlayacaklardır.

İstanbul Sözleşmesi özellikle yargı yetkisi ile ilgili boşluk bırakmak istememektedir.

Birden fazla yargı yetkisi olması durumunda da tarafların istişarelerini öngörür. Bu

istişarenin nasıl olacağı ise herhangi bir şekli şarta bağlanmamıştır. Sözleşme

hükümleri uygulanırken, Sözleşme Taraf Devletlerin iç hukuklarından kaynaklı cezai

yaptırımların hiç bir Devlet tarafından uygulanmasının geri bırakılması

gerektirmeyeceğinin de altını çizmektedir. Genel olarak Devletler uluslarası

platformlarda bu tarz çıkabilecek karışılıklar için karşılıklılık esasına dayalı, “suçluların

iadesi” kapsamında antlaşmalar imzalamaktadır.

246

Bkz. Ayrıntılı bilgi için TCK m. 8,9,11,12.

Page 152: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

142

Genel olarak Taraflar bu İstanbul Sözleşmesi uyarınca belirlenen suçların,

ciddiyetleri dikkate alınarak, etkili, orantılı ve caydırıcı cezalarla cezalandırılması için

gereken tedbirleri almakla mükelleftir247. Bunun yanında taraflar faillerle ilgili olarak

hüküm giyen şahısların izlenmesi veya bu şahısların kontrolü ile çocuğun menfaatleri,

güvenliği ve başka şekilde korunamıyorsa velayet haklarının geri alınması gibi bir dizi

önlem alabilir248. Hukukumuzda velayet hakkı esastır. Kanunlarımızın önceliği „birey‟

değil „aile‟ nin birarada olmasını destekler nitelikte olması nedeni ile çok zor

durumlarda –cinsel istismar, suça teşvik…vs.- çocuğun velayetinin SHÇEK249‟e devri

söz konusu olur.

SHÇEK öncelikli korumayı aile içinde gerçekleştirmek, sonrasında müdahale

gerektiren durumlarda velayeti devralmakla ilgili işlem yapmakla yükümlüdür. Ancak

Yönetmeliklerce bu hususlar düzenlenirken ve uygulamada da görüleceği üzere

genellikle suç işledikten sonra çocuklara bir müdadahale söz konusu olup, o zamana

kadar Kurum herhangi bir müdahalede bulunmamaktadır250.

247

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 45 f.1.

248 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 45 f.2.

249 633 Sayılı KHK ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kapatılarak Aile ve Sosyal

Politikalar Bakanlığı kurulmuştur. Aynı KHK ye göre Aile ve Sosyal Politiklar Bakanlığı

bünyesinde Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü de kurulmuştur. İlgili KHK ve ilgi yazı gereği

31.12.2011 tarihi itibariyle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kapatılarak bu kuruma

ait iş ve işlemler de ilgili Genel Müdürlüklere devredilmiştir.

250 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu‟nun “Kurumun görevleri”

(T. 25.05.1983 (R.G. 27.5.1983/18059)) başlıklı 9. md.: (…)b) (Değişik: 30/5/1997 - KHK - 572/8

md.) Öncelikle çocuğun aile içinde yetiştirilmesi ve desteklenmesi için aileyi eğitim, danışmanlık

ve sosyal yardımlarla güçlendirmek, korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç çocuk, özürlü ve

yaşlıların tesbiti, bunların korunması, bakımı, yetiştirilmesi ve rehabilitasyonlarını sağlamak

üzere gerekli hizmetleri yürütmek, bu hizmetler için 3 üncü maddede sayılan sosyal hizmet

kuruluşlarını 4 üncü maddede belirtilen esaslar çerçevesinde kurmak ve işletmek. (…)k) (Ek:

Page 153: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

143

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Cezayı ağırlaştırıcı Koşullar” başlıklı 46. maddesi:

“Taraflar, aşağıdaki koşulların, bu koşulların söz konusu suçun halihazırda

temel unsurlarını oluşturmadığı hallerde, iç hukukun ilgili hükümlerine uygun

olarak, bu Sözleşmede belirlenen suçlarla ilgili olarak verilecek cezanın

belirlenmesinde ağırlaştırıcı koşullar olarak göz önünde bulundurulabileceğini

temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:

a. suçun, iç hukukun kabul ettiği eski veya mevcut bir eşe veya birlikte

yaşanan bireye karşı, aile fertlerinden biri tarafından, mağdurla birlikte ikamet

eden biri tarafından veya yetkisini suistimal eden biri tarafından işlendiği

hallerde;

b. suçun veya suçların mükerrer olarak işlenmesi halinde;

c. suçun belirli şartlar nedeniyle hassas konuma gelmiş bir bireye karşı

işlenmesi halinde;

d. suçun bir çocuğa karşı veya çocuğun huzurunda işlenmesi halinde;

e. suçun iki veya daha fazla insan tarafından birlikte hareket ederek işlenmesi

halinde;

f. suçtan önce veya suçun işlenmesi esnasında çok aşırı düzeylerde şiddet

uygulanmış olması halinde;

g. suçun silah kullanarak veya silah tehdidiyle işlenmiş olması halinde;

h. suçun mağdura ağır fiziksel veya psikolojik zarar vermesi halinde;

24/1/1989 - KHK - 356/2 md.; Mülga: 6/12/1989 - KHK - 396/28 md.; Ek: 14/3/1991 - 3703/2

md.) Ailenin bütünlüğünü korumak, parçalanmış ailelerin korunmaya, yardıma ve bakıma

muhtaç fertleriyle çocuklarına her türlü maddi, manevi ve sosyal destek sağlamak; bu amaçla

gerekli planlamaları yapmak, eğitim faaliyetlerinde bulunmak. “Korunma kararı” başlıklı 22. md.:

Korunmaya muhtaç çocukların reşit oluncaya kadar bu Kanun hükümlerine göre Kurumca

kurulan sosyal hizmet kuruluşlarında bakılıp yetiştirilmeleri ve bir meslek sahibi edilmeleri

hususundaki gerekli tedbir kararı yetkili ve görevli mahkemece alınır. Bu karar için gerekli

belgeler Kurumca düzenlenir ve ilgili mahkemeye gönderilir. Haklarında derhal korunma tedbiri

alınmasında zorunluluk görülen çocuklar mahkeme kararı alınıncaya kadar, bu Kanuna göre

kurulmuş kuruluşlarda veya aile yanında mahalli mülki amirin onayı alınmak suretiyle bakım

altına alınır.” Ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.shcek.gov.tr/cocuk-koruma-kanununun-

uygulanmasina-iliskin-usul-ve-esaslar-hakkinda-yonetmelik.aspx ve

http://www.shcek.gov.tr/cocuk-koruma-kanununa-gore-verilen-koruyucu-ve-destekleyici-tedbir-

kararlarinin-uygulanmasi-hakkinda-yonetmelik.aspx 19.06. 2012.

Page 154: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

144

i. Failin daha öncede de benzer suçlardan hüküm giymiş olması halinde.”

şeklindedir.

Cezanın gerektiğinde ağırlaştırılması251 durumunu da taraflar düzenlemekle

mükelleftir. Buna göre: a. suçun eski veya yeni eşe veya birlikte yaşanan kişiye, aile

fertlerinden biri tarafından, aynı ikametgahı paylaşan biri tarafından veya yetkisini

suistimal eden252 biri tarafından işlenmesi halinde, b. suçun veya suçların mükerrer

kereler işlenmesi halinde, c. suçun belirli şartlar nedeni ile hassas konuma gelmiş

bireye karşı işlenilmesi halinde253, d. suçun bir çocuğa karşı veya çocuğun önünde

işlenmesi hallerinde, e. suçun iki veya daha fazla kişi ile beraber işlenmesi hallerinde, f.

suçtan önce veya suçun işlenmesi esnasında aşırı düzeyde şiddet uygulanması

halinde, g. suçun silah kullanarak veya silah tehdidi ile işlenmesi halinde, h. suçun

mağdura ağır fiziksel veya psikolojik zarar vermesi halinde, i. failin daha önceden de

benzer suçlardan hüküm giymesi hallerinde failin cezası ağırlaştırılacaktır.

TCK‟nunumuzda suçun tipikliği açısından şiddet konusunda bu bentler ayrı ayrı

sayılmalıdır. TCK‟da işlenen suçun aile bireylerinden birine işlenmesi hali, mükerrer

kereler suçun işlenmesi, bir veya birden fazla kişinin suçu işlemesi, failin benzer

suçlardan hüküm giymesi halleri genel ağırlaştırcı neden olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bunun yanında suçun aynı ikametgahı paylaşan, birlikte yaşayan bireyler arasında

gerçekleşmesi; suçun bir çocuğa veya çocuğun önünde işlenmesi ile suçun belirli

nedenlerle hassas konuma gelmiş kişilere karşı işlenmesi durumları düzenlenmemiştir.

Suçtan önce veya suçun işlenmesi sırasında aşırı şiddet uygulanması, suçun mağdura

251

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 46.

252 Burada yetkisini suiistimal eden kişiden kasıt vesayeti altına verilen kişiye bu fiili işleyen vasi

veya velayet altına alınan kişiye karşı işleyen veli olabilir.

253 Burada kastedilen akıl hastalığı gibi nedenlerle özel olarak korunması gereken kişilerdir.

Page 155: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

145

ağır fiziksel ve psikolojik zarar vermesi durumları da cezanın alt ve üst sınırı arasında

ancak hakime cezanın üst sınırdan takdirini uygulama hakkı verebilir.

Yukarıda bahsettiğimiz N.Ç davası kararında bu hususlar gözetilmemiştir.

Özellikle Sanık Hüseyin Üzmez kararında ilk verilen raporun, cinsel istismardan sonra

küçükte herhangi bir psikolojik bozukluğun olmadığı yönündeki Adli Tıp Raporu,

Kurumların bu konuda ne kadar yetersiz ve profesyonellikten uzak olduğunu gösterir

mahiyettir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Başka bir Tarafça verilen hükümler” başlıklı 47.

maddesi:

“Taraflar ceza hükmünü belirlerken, bu Sözleşme uyarınca belirlenen suçlarla

ilgili olarak başka bir Tarafça verilen nihai hüküm olasılığını da göz önüne

alarak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

Ceza hükmü belirlenirken taraflar, başka bir tarafça belirlenmiş nihai hüküm

olasılığını da gözetmek durumundadırlar254.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerinin

veya hüküm vermenin yasaklanması” başlıklı 48. maddesi:

“1.Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet

olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere,

zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli

yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar bir para cezasının ödenmesinin emredilmesi halinde, failin mağdura

karşı finansal yükümlülüklerini yerine getirebilme yeteneğinin gereken biçimde

hesaba katılmasının temin edilmesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri

alacaklardır.” şekilindedir.

Bu Sözleşme hükmünce arabuluculuk, uzlaşma gibi her türlü alternatif çözüm

bulma süreçleri de devredışı bırakılacaktır255. Ülkemizde ve bir çok geri kalmış ülkede

254

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 47.

Page 156: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

146

özellikle kırsal kesimlerde yukarıda da bahsettiğimiz gibi üçüncü şahıslar tarafından

mağdur ve failin aileleri uzlaştırılmaya ve hatta yakın bir zamana kadar kolluk kuvvetleri

ve adli makamlar tarafından anlaşmaya vardırılmaya zorlanmaktaydı. Gayet ilkel ve

kadın açısından canice olan bu uygulamadan kanun yolu ile vazgeçilmiş olsa da

özellikle kırsal kesimde ve hatta büyük şehirlerde uygulamalar sıkça karşımıza

çıkmaktadır. Hatta ve hatta Eski Türk Ceza Kanunu‟nda, cinsel saldırı ya da kız-kadın

kaçırma suçlarında “etkin pişmanlık” olarak adlandırılan bir düzenleme yer alıyordu.

Buna göre, cinsel saldırıda bulunanın ya da kız kaçıranın, mağdurla evlenmesi halinde

cezası 5 yıl süre ile erteleniyordu. Beş yıl süre ile evliliğin sürmesi halinde de suçlunun

cezası ortadan kaldırılıyordu 256 . Tecavüze uğrayan yerine suçluyu koruyan ve

mağduru, kendisine tecavüz eden kişi ile hayatını paylaşmaya zorlayarak yasa aracılığı

ile bir kez daha mağdur eden bu düzenleme, AB‟ye uyum yasaları kapsamında 2004

yılında Türk Ceza Kanunu‟ndan çıkarıldı.

Bunun dışında taraflar para cezasını hükmedilmesi halinde failin maddi

durumunu değerlendirerek hüküm kurulmasını sağlamaya çalışacaklardır257.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Genel Yükümlülükler” başlıklı 49. maddesi:

255

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 48/1.

256 765 Sayılı mülga TCK‟nın 434. md.:(Değişik madde: 11/06/1936 - 3038/1 md.) Kaçırılan

veya alıkonulan kız veya kadın ile maznun veya mahkumlardan biri arasında evlenme vukuunda

koca hakkında hukuku amme davası ve hüküm verilmiş ise cezanın çektirilmesi tecil olunur. (Bu

fıkra Anayasa mah. 2001/478 E, 2004/38 K. ve 25/3/2004 tarihli kararı ile TCK 430 maddesinin

ikinci fıkrası yönünden iptal edilmiştir.) Müruru zaman haddine kadar erkek tarafından haksız

olarak vukua getirilmiş bir sebeple boşanmıya hükmedilirse takibat yenilenir. Evvelce hüküm

verilmiş ise ceza çektirilir. Bu madde hükümleri 414, 415 ve 416 ncı maddeler hakkında da

caridir. Evlenen maznun veya mahkum hakkında hukuku amme davasının veya cezanın tecilini

müstelzim olan haller fiilde methali olanlar hakkında dava ve cezanın düşmesini müstelzimdir.

257 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 48/2.

Page 157: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

147

“1. Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayı ile ilgili

soruşturma ve yasal işlemlerin, bir yandan cezai işlemlerin tüm safhalarında

mağdurun hakları dikkate alınırken, gereksiz bir gecikme olmaksızın

sürdürülmesini temin etmek üzere gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar temel insan haklarına uygun bir biçimde ve toplumsal cinsiyet

temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla, Sözleşme uyarınca belirlenen suçların

etkili bir biçimde soruşturulup kovuşturulmasını temin etmek üzere gerekli

yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

İstanbul Sözleşmesinde VI. Bölümünü oluşturan “Soruşturma, kovuşturma,

usul hukuku ve koruyucu tedbirler” bölümü Taraf Devletin yükümlülükleri dahilinde olan

diğer hususlardır. Buna göre Taraf Devletin bu anlamdaki genel yükümlülükleri

Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayı ile ilgili yürütülen soruşturma ve yasal

işlemlerin “gereksiz bir gecikme olmaksızın” ve tabiki mağdurun hakları dikkate

alınarak gerçekleştirilecektir258. Burada temel insan haklarına uygun olup olmama ve

“toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” olguları soruşturma ve kovuşturma kapsamında

dikkate alınacak hususlardır259. TCK‟nun “Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit” başlıklı

28. maddesinde;

“(1) Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya

muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza

verilmez. Bu gibi hâllerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi

suçun faili sayılır.”

şeklinde genel bir şiddet maddesi bulunmakla beraber yaralama (TCK m. 86 vd.) ile

illgili de ayrı düzenlemeler yer almaktadır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Ani mukabele, önleme ve koruma” başlıklı 50.

maddesi:

“1. Taraflar sorumlu kolluk kuvveti birimlerinin bu Sözleşme kapsamındaki her

258

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 49/1.

259 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 49/2.

Page 158: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

148

türlü şiddet eylemine karşı, mağdurlara yeterli korumayı derhal sağlayarak

süratle ve gereken biçimde mukabelede bulunmalarını temin edecek gerekli

yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar önleyici operasyonel tedbirler ve kanıt toplama da dahil olmak

üzere, sorumlu kolluk kuvveti birimlerinin bu Sözleşme kapsamındaki her türlü

şiddet eylemini süratle ve uygun bir biçimde önlemesi ve bunlara karşı koruma

sağlamasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır”

şekilindedir.

Kolluk kuvvetlerinin bu tarz şiddet vakalarında daha özenli ve daha ivedi

davranması da taraf devletçe temin edilecek bir diğer husustur 260 . Tabiki kolluk

kuvvetlerince önleyici operasyonel tedbirler ile kanıt toplama gibi işlemler de aynı

ivedilik ve özenle halledilecektir261. Kanun, kolluk kuvvetlerinin de bu konularda eğitim

almasını ve yeterli sayıda uzman ekibin bu konuda hizmet edebiliyor olmasını

öngörmüştür262.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Risk değerlendirmesi ve risk yönetimi” başlıklı 51.

maddesi:

“1. Taraflar riski yönetmek ve gerektiğinde koordineli bir biçimde emniyet ve

destek temin etmek üzere tüm yetkili makamların ölüm riski, durumun ciddiyeti

ve şiddet eyleminin tekrarlanması riskini değerlendirmelerini temin etmek

üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar 1. fıkrada belirtilen değerlendirmede, soruşturmada ve

koruyucu tedbirler uygulamasının her aşamasında, bu Sözleşme

kapsamındaki şiddet eylemlerini gerçekleştirenlerin ateşli silahlara sahip

olduğunun göz önüne alınmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer

tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

260

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 50/1.

261 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 50/2.

262 Bkz. 6284 Sayılı Kanun m. 11.

Page 159: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

149

Aynı şekilde risk yönetim ve değerlendirilmesi hususlarında da taraf devletler

sorumlu tutulmuştur263. Buna göre tüm yetkili makamlar ölüm riski, şiddetin tekrarlanma

olasılığı ve durumun ciddiyeti gibi durumlarda gereken risk değerlendirmesini yapıp

gereken tüm tedbirleri alacaklardır. Bunun yanında soruşturma aşamasında ve

koruyucu tedbirlerin alındığı dönemlerde bu şiddet eylemlerini gerçekleştirenlerin ateşli

silahlara sahip olmaları da gözönünde tutulacaktır. 6284 Sayılı Kanun, yukarıda da

belirttiğimiz üzere şiddet merkezleri ve destek birimlerine bu görevi yüklemiştir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “ Acil durumlarda uzaklaştırma emirleri264” başlıklı 52.

maddesi:

“Taraflar, yetkili makamlara, ani tehlike durumlarında, aile içi şiddet faillerinin,

mağdurun veya risk altındaki şahsın ikametgahını yeterli bir süre için terk

etme emri verme ve faillerin mağdurun veya risk altındaki şahsın

ikametgahına girmesini veya mağdurla veya risk altındaki şahısla temas

etmesini yasaklama yetkisi verilmesini temin edecek yasal veya diğer

tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

Acil olan, ani tehlike durumlarında, yetkili makamlara, aile içi şiddet faillerinin,

mağdurun veya risk altındaki şahsın ikametgahını yeterli bir süre için terk etme emri

verme veyahut ikametgahlarına girişi yasaklama yahut mağdurla veya risk altındaki

şahısla temasını yasaklama yetkisi verilecektir265.

263

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 51.

264 İstanbul Sözleşmesi‟nin 51. md.‟deki “Acil durumlarda uzaklaştırma emirleri” ile 52. md.‟deki

“Engelleme veya Koruma Emirleri” başlıklarındaki “emirler” şeklinde yapılmış olan resmi çeviri

esas alınarak çalışmamızda kullanılmış olmakla beraber; burada kastedilen alınacak olan

“tedbir”lerdir. 6284 Sayılı yasada düzenleme yapılırken “tedbir” kelimesi kullanılmıştır.

265 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 52.

Page 160: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

150

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Engelleme veya koruma emirleri 266 ” başlıklı 53.

maddesi:

“1. Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet mağdurlarının uygun

engelleme veya koruma emirlerinden yararlanmasını temin edecek gerekli

yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

2. Taraflar 1. fıkrada sözü edilen engelleme emirlerinin aşağıdaki niteliklere

sahip olmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri

alacaklardır:

– söz konusu emirler mağdurun derhal korunmasını sağlayacak ve mağdura

gereksiz finansal veya idari yük getirmeyecektir;

– belirli bir süre için veya bu süreyle ilgili bir değişiklik yapılıncaya veya

yürürlükten kalkıncaya kadar verilecektir;

– gerektiğinde derhal yürürlüğe (ex parte) girecektir;

– diğer yargı süreçlerinden bağımsız olarak veya bunlara ilaveten

verilebilecektir;

– daha sonra başlatılabilecek yargı süreçlerine dahil edilmesi mümkün

olacaktır.

3. Taraflar 1. fıkrada saptanan kısıtlama veya koruma emirlerinin ihlallerin

etkili, orantılı ve caydırıcı cezai veya diğer yasal yaptırımlara tabi olmasını

sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alır” şeklindedir.

Taraflar yine İstanbul Sözleşmesi kapsamındaki her türlü şiddet mağdurlarının

uygun engelleme veya koruma emirlerinden yararlanmasını sağlamaya yönelik tüm

tedbirleri alacaklardır 267 . Bu engelleme emirleri 268 ; mağdurun derhal korunmasını

sağlayacak ve mağdura gereksiz finansal ve idari yük getirmeyecektir, belirli bir süre

için veya bu süre ile ilgili bir değişiklik yapılıncaya veya yürürlükten kalkıncaya kadar

verilecektir; gerektiğinde derhal yürürlüğe ex-parte (nizasız yargılama) girecektir; diğer

yargı süreçlerden bağımsız olarak veya bunlara ilaveten verilebilecektir; daha sonra

266

Bkz. 258 no‟lu dipnot.

267 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 53/1.

268 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 53/2 .

Page 161: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

151

başlatılabilecek yargı süreçlerine dahil edilmesi mümkün olacaktır. Ayrıca bu kısıtlama

veya koruma emirlerinin ihlalleri halinde, “orantılı ve caydırıcı” cezai veya diğer yasal

yaptırımlarda bulunulması temin edilecektir269.

6284 Sayılı Kanun ise tedbir niteliğinde bir “zorlama hapsi” öngörmüştür. Buna

göre kanunun öngördüğü şekilde hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayanın

tedbire uymaması halinde zorlama hapsi söz konusu olacaktır270. Zorlama hapsi, hakim

kararı ile üç günden on güne kadar verilebilir. Tedbir kararının gereklerine aykırılığın

her tekrarında ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre bu süre onbeş

günden otuz güne kadardır, ancak toplam süre altı ayı geçemez. Zorlama hapsi ile ilgili

kararlar Cumhuriyet Savcılığınca yerine getirilir. Ayrıca verilen bu kararlar Bakanlığın

ilgili il ve ilçe müdürlüklerine de bildirilecektir271.

6284 Sayılı Kanun, “Koruyucu ve Önleyici Tedbirler” başlıklı ikinci bölümünde

hangi tedbir kararını kimin vereceğini düzenlemiştir. Buna göre: Mülki idare amirleri;

mağdura ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yer veya başka bir yerde

uygun barınma yeri sağlanması; diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı

269

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 53/3.

270 Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Tedbir kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik” başlıklı 8/5 md.:

Tedbir kararının tefhim ve tebliğ işlemlerinde, tedbir kararına aykırılık h linde şiddet uygulayan

hakkında zorlama hapsinin uygulanacağı ihtarı yapılır.

271 Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Tedbir kararlarına aykırılık” başlıklı 13. md.:(1) Bu Kanun

hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı

hareket etmesi h linde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın

ağırlığına göre h kim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur. (2)

Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın

ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama

hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez. (3) Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet

başsavcılığınca yerine getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine bildirilir.

Page 162: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

152

kalmak üzere geçici maddi yardım yapılması; psikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal

bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi; mağdurun hayati tehlikesi

bulunması halinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması;

gerekmesi durumunda, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını

desteklemek üzere dört ay kişinin çalışması halinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak

kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının

yarısını geçmemek ve belgelendirmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden

karşılanmak suretiyle kreş imkanının sağlanması yükümlülükleri altındadır.

Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mağdura barınma yeri sağlanması ve

mağdurun hayati tehilikesi olması durumlarında kolluk amirleri de karar alabilecektir.

Tabi ki bu kararlar, en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk iş günü içinde mülki

amirin onayına sunulacaktır. Eğer mülki amir kararı kırksekiz saat içinde onaylamazsa

tedbir kendiliğinden ortadan kalkar272. Hakim tarafından verilecek tedbir kararları ise

272

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Mülkî amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları” başlıklı

3. md.: (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine,

birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından karar verilebilir: a)

Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde

uygun barınma yeri sağlanması. b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı

kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması. c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan

rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi. ç) Hayatî tehlikesinin bulunması h linde, ilgilinin

talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.d) Gerekli olması h linde, korunan

kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması

h linde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl

belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla

Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imk nının sağlanması. (2)

Gecikmesinde sakınca bulunan h llerde birinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde yer alan tedbirler,

ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden

ilk işgünü içinde mülkî amirin onayına sunar. Mülkî amir tarafından kırksekiz saat içinde

onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

Page 163: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

153

koruyucu ve önleyici olarak ikiye ayrılmıştır. Koruyucu tedbir kararı olarak: mağdurun

işyerinin değiştirilmesi; kişinin evli olması halinde müşterek yerleşim yerinden ayrı

yerleşim yeri belirlenmesi; 4721 Sayılı TMK‟daki şartları taşıması halinde tapu

kütüğüne aile konutu şerhi konması; mağdurun hayati tehlikesi varsa diğer tüm

tedbirlerin yeterli olmayacağı öngörülmüş olması ve mağdura konu açıklanarak

rızasının alınması ile 5726 Sayılı Tanık Koruma Kanunu uyarınca mağdurun kimlik ve

ilgili diğer bilgilerinin değiştirilmesi kararları verilebilir.273

Yine yukarıda da bahsettiğimiz üzere 6284 Sayılı Kanun, geleneksel tavrı ile

daha çok evli çiftleri koruma eğilimindedir. Bu hali ile Kanun‟un yeterliliği de daha

uygulaması görülmeden tartışılmaya açıktır. Hakim tarafından verilecek önleyici tedbir

kararları ise; şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya

küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması; müşterek konuttan veya

bulunduğu yerden derhal uzaklaştırlması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis

edilmesi; korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine

yaklaşmaması; çocuklarla ilgili daha once verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa,

273

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Hâkim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları” başlıklı 4.

md.: (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden

birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere h kim tarafından karar verilebilir: a)

İşyerinin değiştirilmesi. b) Kişinin evli olması h linde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim

yeri belirlenmesi. c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunundaki şartların varlığı

hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması. ç) Korunan

kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için

diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması h linde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına

dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve

ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.

Page 164: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

154

kişisel ilişkinin refakatçi eşiliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle

kaldırılması; gerekli görülmesi halinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile

yakınlarına, tanıklarına, ve kişisel ilişki kurulmasına ilişikin haller saklı kalmak üzere

çocuklarına yaklaşmaması; korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar

vermemesi; korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi;

bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi;

silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle

zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi; şiddet uygulayanın, korunan

kişilerin bulunduğu yerde alkol, uyuşturucu ve uyarıcı madde bulunduramaması ve

bağımlılık halinde tedavi edilmesi; bir sağlık kuruluşuna muayene ve tedavi için

başvurması olarak sıralanır. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde şiddet

mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi

içeren söz ve davranışlarda bulunmaması; müşterek konuttan veya bulunduğu yerden

derhal uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi; korunan

kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması; gerekli

görülmesi halinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına,

ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin haller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması

durumlarında yine kolluk amirlerince bu tedbirlere başvurulabilecek ve en geç kararın

alındığı tarihi izleyen ilk iş günü, yirmi dört saat içinde hakim onayına sunulacaktır.

Hakim hem 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve TMK‟daki çocuklarla ilgili tedbirlere

ve de TMK‟ya göre nafakaya hükmedilmemiş olması durumunda, ailenin geçiminden

sorumlu şahsa karşı tedbir nafakasına da hükmedebilecektir274.

274

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “H kim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları” başlıklı 5.

md.: (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya

Page 165: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

155

6284 Sayılı Kanuna göre tedbir kararı ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk

görevlileri ya da Cumhuriyet Savcısının başvurusu üzerine verilecektir. Bu kararlar

ilkinde en çok altı ay için verilir. Sonrasında duruma göre şekil değiştirip, uzatılabilir.

Burada en önemli noktalardan bir tanesi tedbir kararı verilebilmesi için şiddet

uygulandığı hususunda delil ve belge aranmayacaktır. Tedbir kararı, hem korunan

uygun görülecek benzer tedbirlere h kim tarafından karar verilebilir: a) Şiddet mağduruna

yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve

davranışlarda bulunmaması. b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derh l

uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi. c) Korunan kişilere, bu

kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması. ç) Çocuklarla ilgili daha önce

verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel

ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması. d) Gerekli görülmesi h linde korunan kişinin,

şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin h ller

saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması. e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev

eşyalarına zarar vermemesi. f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız

etmemesi. g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim

etmesi. ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle

zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde

alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken

korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması h linde,

hastaneye yatmak d hil, muayene ve tedavisinin sağlanması. ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene

veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması. (2) Gecikmesinde sakınca bulunan

h llerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de

alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde h kimin

onayına sunar. H kim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden

kalkar. (3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk

Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun

hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye

yetkilidir. (4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan

kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla h kim,

şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir

nafakasına hükmedebilir.

Page 166: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

156

kişiye, hem de şiddet uygulayana tefhim veya tebliğ edilir. Tedbirin reddi durumu ise

sadece tedbiri talep edene iletilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ilgili kollukça

şiddet uygulayana karar tutanakla derhal tebliğ edilir. Tebliğ yapılırken tedbirlere

uyulmaması halinde şiddet uygulayana hakkında zorlama hapsinin uygulanacağı ihtar

edilir. Korunan kişi gerekirse tebliği için adres bilgilerinin gizli kalması açısından başka

bir adres kullanabilir. Bu adres bilgilerini ifşa edenler hakkında TCK hükümlerince işlem

yapılacaktır. Talep halinde ise ilgililere kişisel eşya ve belgeler kolluk marifeti ile teslim

edilebilecektir275. Tedbir kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren iki hafta içinde

275

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Tedbir kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik” başlıklı 8. md.:(1)

Tedbir kararı, ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet savcısının

başvurusu üzerine verilir. Tedbir kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer h kiminden,

mülkî amirden ya da kolluk biriminden talep edilebilir. (2) Tedbir kararı ilk defasında en çok altı

ay için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı

hâllerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine

tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, bu tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen

devam etmesine karar verilebilir. (3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin

uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir.

Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde

geciktirilemez. (4) Tedbir kararı, korunan kişiye ve şiddet uygulayana tefhim veya tebliğ edilir.

Tedbir talebinin reddine ilişkin karar ise sadece korunan kişiye tebliğ edilir. Gecikmesinde

sakınca bulunan h llerde ilgili kolluk birimi tarafından verilen tedbir kararı şiddet uygulayana bir

tutanakla derh l tebliğ edilir. (5) Tedbir kararının tefhim ve tebliğ işlemlerinde, tedbir kararına

aykırılık h linde şiddet uygulayan hakkında zorlama hapsinin uygulanacağı ihtarı yapılır. (6)

Gerekli bulunması h linde, tedbir kararı ile birlikte talep üzerine veya resen, korunan kişi ve

diğer aile bireylerinin kimlik bilgileri veya kimliğini ortaya çıkarabilecek bilgileri ve adresleri ile

korumanın etkinliği bakımından önem taşıyan diğer bilgileri, tüm resmi kayıtlarda gizli tutulur.

Yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespit edilir. Bu bilgileri hukuka aykırı olarak

başkasına veren, ifşa eden veya açıklayan kişi hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk

Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır. (7) Talep h linde ilgililere kişisel eşya ve belgelerinin

kolluk marifetiyle teslimi sağlanır.

Page 167: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

157

ilgililer tarafından aile mahkemesine itiraz edebilir. Bu itirazlar bir hafta içinde karara

bağlanır ve kesindir276.

Kanuna göre alınan tedbir kararları, Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlükleri ile

verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluğa en seri

vasıtalarla bildirilecektir. Bu Kanun kapsamında ilgili merciilere yapılan başvurular ile

bu başvuruların kabul veya red kararı, başvuru yapılan mercice Bakanlığın ilgili il ve

ilçe müdürlüklerine derhal bildirilir. Geçici koruma kararları ile önleyici koruma

kararlarını tedbir kararı verilen kişilerin yerleşim yeri veya bulunduğu ya da tedbirin

uygulanacağı yer kolluk birimi görevli ve yetkili olacaktır. Tedbir kararını verilmesi ile

kolluk korunan kişileri mümkünse Bakanlığın il ve ilçe birimlerine ulaştırır, mümkün

olmaması halinde giderleri Bakanlıkça karşılanmak üzere barınma yeri tesis edilecektir.

Tedbir kararı ilgililere tebliğ ya da tefhim edilmese dahi karar uygulanacaktır. Barınma

yeri sağlanacak kişiler Bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlere,

buraların yetersiz kalması halinde kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt

veya benzeri yerlerde geçici olarak barındırılabilirler. İşyeri değiştirilmesi kararları ise

kişinin tabi olduğu mevzuat hükümlerine göre yetkili merci ya da kişi tarafından yerine

276

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “İtiraz” başlıklı 9. md.:(1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen

kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından aile

mahkemesine itiraz edilebilir. (2) H kim tarafından verilen tedbir kararlarına itiraz üzerine dosya,

o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması h linde, numara olarak kendisini

izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi

bulunması h linde asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi h kimi ile asliye hukuk

mahkemesi h kiminin aynı h kim olması h linde ise en yakın asliye hukuk mahkemesine

gecikmeksizin gönderilir. (3) İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz üzerine verilen

kararlar kesindir.

Page 168: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

158

getirilecektir277. Tedbir kararlarının uygulanıp uygulanmadığı denetlenirken gerekmesi

halinde hakim kararı ile teknik yöntemlerle takip de yapılabilecektir278.

Yine 6284 Sayılı Kanun kapsamında mağdurlar için Bakanlıkça geçici maddi

ödeme yapılacağı, sağlık giderlerinin karşılanması, nafaka ve konu ile ilgili davalar için

vergi ve harçtan muafiyet gibi bir dizi önlem de alınmıştır279.

277

Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Tedbir kararlarının bildirimi ve uygulanması” başlıklı 10. md.: (1)

Bu Kanun hükümlerine göre alınan tedbir kararları, Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlükleri ile

verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet başsavcılığına veya kolluğa en seri vasıtalarla

bildirilir. (2) Bu Kanun kapsamında ilgili mercilere yapılan başvurular ile bu başvuruların kabul

ya da reddine ilişkin kararlar, başvuru yapılan merci tarafından Bakanlığın ilgili il ve ilçe

müdürlüklerine derhâl bildirilir. (3) Korunan kişinin geçici koruma altına alınmasına ilişkin

koruyucu tedbir kararı ile şiddet uygulayan hakkında verilen önleyici tedbir kararlarının yerine

getirilmesinden, hakkında koruyucu veya önleyici tedbir kararı verilen kişilerin yerleşim yeri veya

bulunduğu ya da tedbirin uygulanacağı yer kolluk birimi görevli ve yetkilidir. (4) Tedbir kararının,

kolluk amirince verilip uygulandığı veya korunan kişinin kollukta bulunduğu h llerde, kolluk

birimleri tarafından kişi, Bakanlığın ilgili il veya ilçe müdürlüklerine ivedilikle ulaştırılır; bunun

mümkün olmaması h linde giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak üzere

kendisine ve beraberindekilere geçici olarak barınma imk nı sağlanır. (5) Tedbir kararının

ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez. (6) Hakkında

barınma yeri sağlanmasına karar verilen kişiler, Bakanlığa ait veya Bakanlığın gözetim ve

denetimi altında bulunan yerlere yerleştirilir. Barınma yerlerinin yetersiz kaldığı h llerde korunan

kişiler; mülkî amirin, acele h llerde kolluğun veya Bakanlığın talebi üzerine kamu kurum ve

kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri yerlerde geçici olarak barındırılabilir. (7)

İşyerinin değiştirilmesi yönündeki tedbir kararı, kişinin tabi olduğu ilgili mevzuat hükümlerine

göre yetkili merci veya kişi tarafından yerine getirilir.

278 Bkz. 6284 Sayılı Kanunun “Teknik yöntemlerle takip” başlıklı 12. md.: (1) Bu Kanun

hükümlerine göre verilen tedbir kararlarının uygulanmasında h kim kararı ile teknik araç ve

yöntemler kullanılabilir. Ancak, bu suretle, kişilerin ses ve görüntüleri dinlenemez, izlenemez ve

kayda alınamaz. (2) Teknik araç ve yöntemlerle takibe ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle

düzenlenir.

279 Bkz. 6284 Sayılı Kanun md. 17, 18, 19, 20 Geçici maddi yardım yapılması: MADDE 17 – (1)

Bu Kanun hükümlerine göre geçici maddi yardım yapılmasına karar verilmesi h linde, onaltı

yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının otuzda birine kadar

Page 169: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

159

günlük ödeme yapılır. Korunan kişinin birden fazla olması h linde, ilave her bir kişi için bu

tutarın yüzde yirmisi oranında ayrıca ödeme yapılır. Ancak, ödenecek tutar hiçbir şekilde

belirlenen günlük ödeme tutarının bir buçuk katını geçemez. Korunan kişilere barınma yeri

sağlanması h linde bu fıkrada belirlenen tutarlar yüzde elli oranında azaltılarak uygulanır. (2)

Bu ödemeler, Bakanlık bütçesine, geçici maddi yardımlar için konulan ödenekten karşılanır.

Yapılan ödemeler, şiddet uygulayandan tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde tahsil edilir. Bu

şekilde tahsil edilemeyenler 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü

Hakkında Kanun hükümlerine göre ilgili vergi dairesi tarafından takip ve tahsil edilir. (3) Korunan

kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun tespiti h linde yapılan yardımlar, bu kişiden 6183

sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

Nafaka: MADDE 18 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre nafakaya karar verilmesi h linde, kararın

bir örneği, resen nafaka alacaklısının veya borçlusunun yerleşim yeri icra müdürlüğüne

gönderilir. (2) Nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin Sosyal Güvenlik Kurumu ile bağlantısı

olması durumunda, korunan kişinin başvurusu aranmaksızın nafaka, ilgilinin aylık, maaş ya da

ücretinden icra müdürlüğü tarafından tahsil edilir. İcra müdürlüklerinin nafakanın tahsili

işlemlerine ilişkin posta giderleri Cumhuriyet başsavcılığının suçüstü ödeneğinden karşılanır.

Sağlık giderleri: MADDE 19 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında koruyucu tedbir kararı

verilen kişilerden genel sağlık sigortalısı olmayan ve genel sağlık sigortalısının bakmakla

yükümlü olduğu kişi kapsamına da girmeyen veya genel sağlık sigortası prim borcu sebebiyle

fiilen genel sağlık sigortasından yararlanamayan ya da diğer mevzuat hükümleri gereğince

tedavi yardımından yararlanma hakkı bulunmayanlar; bu h llerin devamı süresince, 31/5/2006

tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 60 ıncı maddesinin

birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi kapsamında, gelir testine tabi tutulmaksızın

genel sağlık sigortalısı sayılır. (2) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında önleyici tedbir kararı

verilen kişinin aynı zamanda rehabilitasyonunun veya tedavi edilmesinin gerekli olduğuna karar

verilmesi h linde, genel sağlık sigortası kapsamında karşılanmayan rehabilitasyon hizmetlerine

yönelik giderler ile rehabilitasyon hizmetleri kapsamında verilmesi gereken diğer sağlık

hizmetlerinin giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili tertiplerinden karşılanır.

Harçlar ve masraflardan, vergilerden muafiyet ve davaya katılma: MADDE 20 – (1) Bu Kanun

kapsamındaki başvurular ile verilen kararların icra ve infazı için yapılan işlemlerden yargılama

giderleri, harç, posta gideri ve benzeri hiçbir ad altında masraf alınmaz. Bu Kanunun 17 nci

maddesi uyarınca yapılan ödemeler gelir vergisi ile veraset ve intikal vergisinden, bu ödemeler

için düzenlenen k ğıtlar ise damga vergisinden müstesnadır. (2) Bakanlık, gerekli görmesi

h linde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi

dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabilir.

Page 170: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

160

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Soruşturmalar ve kanıtlar” başlıklı 54. maddesi:

“Taraflar herhangi bir hukuk veya ceza davasında mağdurun cinsel geçmişi ve

davranışıyla ilgili var olan kanıtlara yalnızca davayla ilgili ve gerekliyse izin

verilmesini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaktır.”

şeklindedir.

Yeniden İstanbul Sözleşmesine dönecek olursak, herhangi bir hukuk veya

ceza yargılaması sırasında mağdurun cinsel geçmişi, sadece mevcut dava veya

kanıtlarla ilgili olması halinde veya gerekli olması durumunda konu edilebilecektir280.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 102. maddesi ile AB uyum yasaları

doğrultusunda değiştirilen Türk Ceza Kanunu‟nda, evli kadına ya da kıza karşı işlenen

cinsel suçlara verilen farklı cezai uygulamalar ortadan kalkmıştır. Değişiklikten önce

evli kadın, bekar kadına göre daha fazla korunmaktaydı. Oysa, tecavüz ya da cinsel

saldırıya uğrayan kişinin medeni durumu, yaşanan fiziksel ve ruhsal tahribatı değiştiren

bir unsur değildir. Dolayısıyla evli ya da bekar olmanın suçun niteliğini ağırlaştırmak ya

da hafifletmek için bir neden olması söz konusu dahi edilemez. Kadını birey olarak

cinsel saldırıya karşı korumaktan çok, evlilik kurumunun korunması amaçlanırken

ortaya çıkan bu ayrımcı yaklaşım, Ceza Kanunu‟nda yapılan değişiklikle ortadan

kalkmıştır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Ex parte (nizasız) ve ex officio (re‟sen) yargılama”

başlıklı 55. maddesi:

“1. Taraflar, bu Sözleşme‟nin 35, 36, 37, 38 ve 39. maddelerinde

belirlenen suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların, suçun kısmen veya

tamamen kendi topraklarında işlenmiş olması durumunda, mağdurun ifadesine

veya şikayetine bağlı olmaksızın ve mağdurun ifadesini veya şikayetini geri

çekmesi durumunda dahi devam edebilmesini temin edeceklerdir

2. Taraflar, kendi iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullara uygun biçimde, bu

280

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 54

Page 171: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

161

Sözleşme‟de belirlenen suçlarla ilgili olarak yürütülen soruşturma ve yargı

süreçlerinde mağdurun kendi talebi doğrultusunda kamu kuruluşlarından ve

sivil toplum kuruluşlarından ve aile içi şiddet danışmanlarından yardım

ve/veya destek almasına olanak sağlamak üzere gereken yasal veya diğer

tedbirleri alacaktır.” şeklindedir.

Taraf Devletler İstanbul Sözleşmesinin yukarıda ayrıntıları ile bahsi geçen 35.

maddesindeki “fiziksel şiddet”; 36. maddesindeki “ırza geçme ve cinsel şiddet”; 37.

maddesindeki “zorla yapılan evlilikler”; 38. maddesindeki “kadın sünneti”; 39.

maddesindeki “kısırlaştırmaya ve kürtaja zorlama” eylemlerindeki suçlarla ilgili olarak;

soruşturma ve kovuşturmaların, suçun taraf devletin kısmen veya tamamen kendi

topraklarında işlenmesi durumlarında, mağdurun ifadesi veya şikayetine bağlı

olmaksızın hatta ve hatta mağdurun ifadesini veya şikayetini geri çekmesi durumunda

dahi devam etmesini temin edeceklerdir281. Taraflar tabiki kendi iç hukuklarının da

elverdiği ölçüde yürütülen soruşturma ve yargı süreçlerinde şayet mağdurun talebi

olursa kamu kuruluşlarından veya sivil toplum örgütlerinden veya aile içi şiddet

danışmanlarından yardım ve/veya destek almasına da olanak sağlayacaklardır282.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Koruma Tedbirleri” başlıklı 56. maddesi:

“1. Taraflar soruşturmaların ve yargı sürecinin tüm safhalarında, özellikle

aşağıdakileri sağlayarak, mağdurların, tanık olarak özel ihtiyaçları da dahil

olmak üzere, haklarını ve çıkarlarını koruyacak yasal veya diğer tedbirleri

alacaklardır:

a. mağdurların, ailelerinin ve tanıkların, sindirmeye, misillemeye ve tekrar

mağdur bırakılmaya karşı korunmalarını sağlayacaklardır;

b. mağdurun en azından kendisinin veya ailesinin tehlikede olabileceği

durumlarda, failin kaçması veya geçici veya kesin olarak serbest bırakılması

halinde mağdurun bilgilendirilmesini sağlamak;

c. mağdurlara, iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullar altında, hakları ve

281

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 55/1.

282 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 55/2.

Page 172: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

162

faydalanabilecekleri hizmetler ve şikayetlerinin takibi, masraflar, soruşturma

veya davaların genel gelişimi ve mağdurların bu süreç içindeki rolleri, ve

davalarının sonuçları hakkında bilgi vermek;

d. mağdurun iç hukuk kurallarının usulüne uygun olarak duruşmalara

katılmasını,, kanıt temin etmesini ve kendi görüşlerini, ihtiyaçlarını ve

kaygılarını doğrudan veya bir aracı vasıtasıyla sunmasını ve bunların dikkate

alınmasını sağlamak;

e. mağdurlara haklarının ve menfaatlerinin usule uygun olarak arz edilmesi ve

dikkate alınması için uygun destek hizmetleri sağlamak;

f. mağdurun mahremiyetini ve görüntüsünü korumak için tedbirlerin

alınabilmesini temin etmek;

g. mağdur ile failler arasında temastan mahkemede ve kolluk kuvvetlerinin

binalarında, mümkün olduğu ölçüde kaçınmak;

h. davaya taraf olarak katılan veya kanıt sunan mağdurlara

bağımsız ve yetkin çevirmenler sağlamak;

i. iç hukuk kurallarına uygun biçimde, mağdurun, varsa uygun iletişim

teknolojilerinden yararlanarak, mahkeme salonuna gitmeden veya en azından

fail olduğu iddia edilen kişinin mahkeme salonunda bulunmadığı bir ortamda

ifade vermesini sağlamak

2. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet mağduru ve tanığı olan bir çocuğa,

çocuğun çıkarları ilkesini dikkate alınarak, yerine göre, özel koruma önlemleri

sağlanacaktır.” şeklindedir.

Bir başka husus da mağdurların tanık olarak özel ihtiyaçları da dahil haklarının

ve çıkarlarının korunması durumudur 283 . Bu tedbirler; mağdurların, ailelerinin ve

tanıkların; sindirme, misilleme veya ikincil mağduriyetlere karşı korunmalarının

sağlanması; failin kaçması veya geçici veya kesin olarak serbest bırakılması

durumlarında mağdurun bilgilendirilmesi; yine mağdurların iç hukuk hükümlerinin

öngördüğü koşullarda faydalanabilecekleri hizmetler ve şikayetlerinin takibi, masraflar,

soruşturma ve davaların genel gelişimi ve mağdurların bu süreç içindeki rolleri ve dava

sonuçları hakkında bilgilendirmede bulunulması; mağdurların iç hukuk usulerine göre

283 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 56.

Page 173: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

163

duruşmalara katılımını, kanıt teminini veya kendi görüş, ihtiyaç ve kaygılarını doğrudan

veya aracı vasıtası ile sunmasının sağlanması; mağdurlara hak ve menfaatlerini usule

uygun olarak arzı ve dikkate alınması için uygun destek hizmetlerinin sağlanması;

mağdurun mahremiyetinin ve görüntüsünün korunması için gerekli tedbirlerin alınması;

mahkeme ve kolluk kuvvetleri binalarında mağdurun faille temasının mümkün

olduğunca engellenmesi; dava aşamasında taraf olan veya kanıt sunan mağdurlara

bağımsız ve yetkin çevirmenler atanması ve son olarak iç hukukun elverdiği ölçüde

mağdurun uygun iletişim teknolojilerinden faydalanarak mahkeme salonuna gitmeden

dinlenmesi veya fail olduğu iddia edilen kişinin olmadığı bir ortamda dinlenmesidir.

Kadına yönelik şiddet veya aile içi şiddet mağduru olan çocuğa ise yerine göre özel bir

koruma sağlanacaktır.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Hukuki Yardım” başlıklı 57. maddesi:

“Taraflar, mağdurların iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullar altında hukuki

yardım ve ücretsiz adli yardım alma hakkını sağlayacaklardır” şeklindedir.

İç hukuk öngördüğünce mağdurlara hukuki ve ücretsiz adli yardım alma hakkı

sağlanacaktır284.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Zamanaşımı” başlıklı 58. maddesi:

“Taraflar, bu Sözleşme‟nin 36, 37, 38 ve 39. maddelerinde tanımlanan

suçlarla ilgili yasal işlemlerin başlatılması için öngörülen zaman aşımı

süresinin, mağdurun reşit olmasından sonra etkili bir dava sürecini

başlatmaya olanak tanıyacak şekilde, yeterli bir süre devam etmesini ve

suçun ağırlığıyla orantılı olarak sağlamak üzere gereken yasal veya

diğer tedbirleri alacaktır.” şeklindedir.

Yine Taraflar, Sözleşmenin 36 (ırza geçme ve cinsel şiddet); 37 (zorla yapılan

evlilikler); 38 (kadın sünneti) ve 39. (kısırlaştırma ve kürtaja zorlama) maddelerinde

284

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 57.

Page 174: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

164

tanımlanan suçlarla ilgili olarak yasal işlemlerin başlatılabilmesi için öngörülen

zamanaşımı süresinin, mağdurun “reşit” olmasından itibaren etkin bir dava sürecini

başlatmaya olanak tanıyacak şekilde yeterli bir süre devam etmesini ve bu noktada

suçun ağırlığının da dikkate alınmasını sağlamakla mükelleftir 285 . Ülkemizde

adliyelerdeki dosya yoğunlukları, adliye binalarının fiziksel koşulları vesair nedenlerle

özellikle ceza yargılama süreleri çok uzundur. Yargılamaların uzun sürmesi nedeni ile

de bazı ceza zamanaşımları dolması ile suçluların ceza almaması durumları gündeme

gelmektedir. Keza yukarıda bahsettiğimiz N. Ç. davasında da 9 yıl süren yargılama

sonucu zamanaşımı nedeni ile failler hürriyeti tahdid suçundan beraat etmişlerdir. Bu

husus şüphesiz ki adaletin tecellisini de engellemektedir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Oturma İzni” başlıklı 59. maddesi:

“1. Taraflar, ikametgâh durumu iç hukuk tarafından tanınan eş veya birlikte

yaşanan bireye bağlı olan mağdurlara, evliliğin veya ilişkinin bozulması

durumunda özellikle zor koşullarda, başvuru üzerine, evliliğin veya ilişkinin

süresini dikkate almaksızın eşten bağımsız oturma izninin verilmesini

sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alacaktır. Eşten bağımsız

oturma izninin verilmesine ve süresine ilişkin koşullar iç hukuk tarafından

belirlenir.

2. Taraflar ikametgâh durumu iç hukuk tarafından tanınan eş veya birlikte

yaşanan bireye bağlı olan mağdurların ikametgah nedeniyle başlatılan sınır

dışı işlemlerini bağımsız oturma izni için başvurmalarına olanak sağlayacak

şekilde durdurabilmelerini sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri

alacaklardır.

3. Taraflar, aşağıdaki durumlardan biri veya her ikisi birden söz konusu

olduğunda mağdurlara yenilenebilir oturma izni verecektir:

a. Yetkili makamların, mağdurların, kişisel durumlarının bir gereği olarak

ülkede kalmalarının gerekli olduğunu uygun bulması halinde;

b. Yetkili makamların mağdurların, soruşturma veya cezai işlemler sırasında

285

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 58.

Page 175: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

165

yetkili makamlarla işbirliği içinde olmaları amacıyla ülkede kalmalarının gerekli

olduğunu uygun bulması halinde

4. Taraflar evlilik amacıyla başka bir ülkeye getirilen ve bunun sonucunda

normal olarak yaşadıkları ülkenin oturma iznini kaybeden zorla evlilik

mağdurlarına, izinlerini geri alabilmelerini temin etmek üzere gereken yasal

veya diğer tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

İstanbul Sözleşmesi “Göç ve İltica” başlıklı düzenlemelere de yine ayrıntılı bir

biçimde yer vermiştir. Taraflar, ikametgah durumu iç hukuk tarafından tanınan eş veya

birlikte yaşanan bireye bağlı olan mağdurlara, evliliğin veya ilişkinin bozulması

durumunda özellikle zor koşullarda, mağdurun başvurusu halinde, evliliğin veya ilişkinin

süresini dikkate almaksızın eşten bağımsız olarak oturma izninin verilmesini sağlamak

üzere gereken tedbirler alınacaktır. Eşten bağımsız oturma izninin verilmesine ve

süresine ilişkin koşullar iç hukuk tarafından belirlenecektir286. Böyle bir durumda şayet

mağdur eşle ilgili sınırdışı işlemleri söz konusu ise bu süreç içinde bağımsız oturma

izni için başvurmalarına olanak sağlayacak şekilde gereken düzenlemeler de

yapılacaktır287.

Taraflar; yetkili makamların, mağdurların durumuna uyar şekilde ülkede

kalmalarının gerekli olduğuna karar vermeleri ve/veya yetkili makamların mağdurların,

soruşturma veya cezai işlemler sırasında yetkili makamlarla işbirliği içinde olmaları

amacı ile ülkede kalmalarını uygun bulmaları hallerinde mağdurlara yenilenebilir

oturma izni verilebilmesini sağlayacaklardır288. Yine Taraflar evlilik için başka bir ülkeye

286

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 59/1.

287 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 59/2.

288 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 59/3.

Page 176: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

166

getirilerek yaşadıkları ülkenin oturma iznini kaybeden zorla evlilik mağdurlarına,

izinlerini geri alabilmek için gerekli yasal zemini sağlayacaklardır289.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Toplumsal cinsiyete dayalı iltica talepleri” başlıklı 60.

maddesi:

“1. Taraflar kadına yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, Mültecilerin

Statüsüne İlişkin1951 Sözleşmesi 1A(2) Maddesi anlamında zulüm olarak ve

tamamlayıcı/ ikincil korumayı gerektiren ciddi bir hasar biçimi olarak

tanınabilmesini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri

alacaklardır.

2. Taraflar, Sözleşme‟de tanımlanan tüm gerekçelerin toplumsal cinsiyete

duyarlı bir şekilde yorumlanmasını ve bu gerekçelerden herhangi biri veya bir

kaçı nedeniyle zulüm görme tehlikesi söz konusuysa, başvuru sahiplerine,

yürürlükteki ilgili hukuki vasıtalara göre mülteci statüsünün tanınmasını temin

edeceklerdir.

3. Taraflar iltica başvurusu yapanlar için toplumsal cinsiyete duyarlı ülkeye

kabul usullerinin ve destek hizmetlerinin yanı sıra, toplumsal cinsiyet

yönergelerini ve mülteci statüsünün belirlenmesi ve uluslararası koruma için

başvuruyu da kapsayan, toplumsal cinsiyete duyarlı sığınma usullerini

oluşturmak için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” şeklindedir.

Taraflar, kadına yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, “Mültecilerin

Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi” 1A(2) 290 maddesi anlamında zulüm olarak ve

289

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 59/4.

290 Bkz. “Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi”nin “Genel Hükümler” başlıklı 1. md.: A.

İşbu Sözleşme‟nin amaçları bakımından "mülteci" kavramı: (…)(2) 1 Ocak 1951‟den önce

meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti

veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için

vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da

söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar

sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu

korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır. Birden fazla tabiiyeti olan bir kişi

hakkındaki "vatandaşı olduğu ülke" ifadesi, tabiiyetini haiz olduğu ülkelerden her birini kasteder

ve bir kişi, haklı bir sebebe dayalı bir korku olmaksızın, vatandaşı olduğu ülkelerden birinin

Page 177: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

167

tamamlayıcı/ikincil korumayı gerektiren ciddi bir hasar biçimi olarak tanınabilmesini temin

edeceklerdir291 . Bu vesile ile de İstanbul Sözleşmesinde tanımlanan tüm gerekçeler

toplumsal cinsiyete duyarlı bir şekilde yorumlanarak, bu gerekçelerden herhangi biri

veya bir kaçı nedeni ile zulüm görme tehlikesi söz konusu ise başvuru sahiplerine,

yürürlükteki ilgili hukuki vasıtalara göre mülteci statüsünün tanınmasının teminini

sağlayacaklardır 292 . Tüm bu hususlardan önce taraf devletlerin; toplumsal cinsiyete

duyarlı ülkeye kabul usullerinin ve destek hizmetlerinin yanı sıra, toplumsal cinsiyetle

ilgili yönergelerini, mülteci statüsünün belirlenmesi ve uluslararası koruma için başvuruyu

da kapsayan, toplumsal cinsiyete duyarlı sığınma usullerini oluşturacaklardır293.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Geri göndermeme” başlıklı 61. maddesi:

“1. Taraflar, uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülükleri uyarınca geri

göndermeme ilkesinin tanınması için gerekli yasal veya diğer tedbirleri

alacaktır.

2. Taraflar statüsü ve ikamet durumuna bakılmaksızın, korumaya muhtaç,

kadına yönelik şiddet mağdurlarının hayatlarının risk altında olabileceği veya

işkenceye veya insanlık dışı muameleye veya cezalandırılmaya maruz

kalabilecekleri hiçbir ülkeye hiçbir durum altında iade edilmeyeceklerini

güvence altına almak üzere gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaklardır.”

şeklindedir.

Taraflar, uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülükleri uyarınca geri

göndermeme ilkesinin tanınması için gerekli tedbileri alacaklardır. Yani toplumdaki

statüsü, ikamet durumu ne olursa olsun korumaya muhtaç kadını, hayatlarının risk

korumasından yararlanmıyorsa, vatandaşı olduğu ülkenin korumasından mahrum

sayılmayacaktır.(…)

291 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 60/1.

292 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 60/2.

293 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 60/3.

Page 178: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

168

altında olabileceği, işkence ve kötü muameleye, cezalandırmaya maruz kalabilecekleri

hiçbir ülkeye hiçbir durumda iade edilmeyeceklerdir294.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Genel Prensipler” başlıklı 62. maddesi:

“1. Taraflar, bu Sözleşmenin hükümlerine uyarak, medeni hukuk ve ceza

hukuku konularında işbirliğine ilişkin uluslararası ve bölgesel anlaşmaları ve

belgeleri uygulayarak, ortak veya karşılıklı mevzuat ve iç hukuk kuralları esas

alınarak üzerinde mutabakata varılmış düzenlemeleri uygulayarak, ve

mümkün olan en kapsamlı şekilde, aşağıdaki amaçlara yönelik olarak işbirliği

yapacaklardır:

a. bu Sözleşmenin kapsamına giren her türlü şiddet eyleminin önlenmesi,

bunlarla mücadele edilmesi ve bunların kovuşturulması;

b. mağdurların korunması ve mağdurlara destek sağlanması;

c. bu Sözleşmeye göre suç olarak kabul edilen eylemler hakkında

soruşturmaların ve yasal sürecin yürütülmesi;

d. Koruma emirleri dahil olmak üzere, Tarafların yargı makamlarınca bu

konuya ilişkin verdikleri hukuki ve cezai kararlarının uygulanması.

2. Taraflar, bu Sözleşme uyarınca suç olarak tanımlanan bir eylemin

mağdurlarının, bu suç ikamet ettikleri ülkeden başka bir Taraf devletin

topraklarında gerçekleştiği takdirde, ikamet ettikleri Devletin yetkili

makamlarına şikayet başvurusunda bulunabilmelerini temin etmek üzere

gereken yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.

3. Bu sözleşmeye Taraf başka bir devlet ile, cezai konularda, suçluların

iadesinde veya o devletin verdiği hukuk ve ceza davaları kararlarının

uygulanmasında, aralarında yapmış oldukları anlaşmaya dayanarak hukuki

konularda karşılıklı yardımlaşmada bulunan bir Taraf, böyle bir anlaşma

yapmadığı başka bir Taraftan, kendisine hukuki işbirliği talebi geldiğinde, bu

Sözleşmenin tanımladığı suçlara ilişkin cezai konularda, suçluların iadesinde

veya bu Sözleşmeye Taraf o ülkenin hukuk veya ceza davaları kararlarının

uygulanmasında karşılıklı hukuki yardımlaşmada bulunabilmek için bu

Sözleşmeyi hukuki temel olarak alabilir.

4. Taraflar, kadınlara yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla

mücadele edilmesi çabalarını, üçüncü Devletlerin yararlanacağı kalkınma

294

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 61.

Page 179: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

169

amaçlı yardım programlarıyla, gereken yerlerde bütünleştirecekler, Madde 18,

5. fıkra uyarınca mağdurların korunmasını kolaylaştırmak amacıyla üçüncü

Devletlerle ikili ve çok taraflı anlaşmalar yapacaklardır.” şeklindedir.

İstanbul Sözleşmesi kapsamında Tarafların uluslararası işbirliğine bağlı

kalmaları da genel belli başlı prensiplere bağlanmıştır295. Bunlar; Sözleşme kapsamına

giren her türlü şiddet eyleminin önlenmesi, bu eylemlerle mücadele ve kovuşturulması;

mağdur koruması ve destek konuları; Sözleşmece suç sayılan eylemlerin

soruşturulması ve yasal sürecin yürütülmesi; koruma emirleri dahil tarafların yargı

makamlarınca verdikleri hukuki ve cezai kararların uygulanması durumlarıdır. Ayrıca

Sözleşmece suç kabul edilen fiilerin, normal ikametten farklı olarak başka ülke

topraklarında işlenmesi halinde de Taraflar, ikamet edilen devletin yetkili makamlarına

mağdurun şikayette bulunabilmesi için gerekli tüm tedbirleri alacaktır. Kaldı ki iki taraf

devletin arasında suçluların iadesine, cezai ve hukuki yaptırımların tanınmasına dair

“karşılıklılık anlaşması olmasa bile bu Sözleşme hükümlerince mevcut vakıayla ilgili

olarak Sözleşme tüm bu düzenlemelere zemin oluşturacaktır. Bu anlamda kadına

yönelik şiddet konusunda uluslararası standartlara riayet özel bir anlam taşımaktadır.

Gereken durumlarda “kadına yönelik şiddet” ve “aile içi şiddet”le ve bunlarla mücadele

ile ilgili Sözleşmeye taraf olmayan devletlerle ilgili olarak da kalkınma amaçlı yardım

programları yapılabilecektir. Bunun yanında mağdurların korunması kolaylaştırmak

amacı ile bu devletlerle ikili ve çok taraflı anlaşmalar da yapılabilir.

Uluslarası işbirliği çerçevesinde taraflardan biri, bir diğer taraf devlette

36,37,38 v 39. maddeler kapsamında makul nedenlerle mağdur olma riski taşıyan

kişiler olduğunu düşünmesi halinde, gerekli tedbirlerin alınması sağlamak amacı ile her

türlü bilgiyi diğer tarafa iletebilir. Bu bilgilendirme risk altındaki, kişinin çıkarlarını

295

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 62.

Page 180: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

170

korumaya yöneliktir296 . Bu konuda önlem alınmasını talep eden taraf, talep edilen

tarafça atılan adımlar konusunda ve eğer olmuşsa tedbir alınmasına engel olunan veya

gecikme ihtimali bulunan haller dahil bilgilendirilecektir297. Yine eğer taraflardan biri

kendisine karşıdan bir talep gelmese dahi, vereceği bilgilerin karşı tarafı Sözleşmedeki

suçları önlemede yardımcı olacağını düşünmesi halinde ve kendi iç hukukunun da izin

verdiği ölçüde bu bilgileri karşı tarafa iletebilir298. Böyle bir durumda bir bilgi edeinen

taraf, uygun görülmesi halinde, cezai ve hukuki yargılama süreçlerinin başlatılabilmesi

için bu bilgileri yetkili makamlara ulaştıracaktır299.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Verilerin Korunması” başlıklı 65. maddesi:

296

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Risk altındaki kişilerle ilgili tedbirler” başlıklı 63. maddesi:

“Taraflardan herhangi birinin, edindiği bilgilere dayanarak, bir kişinin başka bir Taraf ülkede bu

Sözleşmenin Madde 36, 37 38 ve 39‟da belirtilen şiddet eylemlerine her an maruz kalma riski

altında olduğunu düşünmek için makul nedenleri varsa, bilgilere sahip olan bu Tarafın elindeki

bilgileri, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak amacıyla, gecikmeksizin diğer Tarafa iletmesi

teşvik edilmektedir. Risk altındaki kişinin çıkarları açısından, mümkün olan her yerde bu

bilgilere, korumayla ilgili mevcut hükümlerin ayrıntıları da dahil edilmelidir.”

297 İstanbul Sözleşmesi md. 64/1 1. Önlemler alması talep edilen Taraf, talep eden Tarafı bu

konuda atılan adımların sonuçları hakkında derhal bilgilendirecektir. Talep edilen Taraf,

önlemlerin alınmasını talep eden Tarafı, amaçlanan faaliyetlerin yerine getirilmesini engelleyen

veya önemli derecede geciktirme ihtimali olan koşullardan da gecikmeksizin haberdar

edecektir.”

298 İstanbul Sözleşmesi m. 64/2 : “Taraflardan biri, karşıdan bir talep gelmeksizin, kendi yaptığı

soruşturmalar çerçevesinde edindiği bilgileri, bu bilgilerin karşı Tarafa bu Sözleşmede belirtilen

suçları önlemede veya bu suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma başlatılmasında veya

yürütülmesinde yardımcı olacağını düşünüyorsa veya söz konusu karşı Tarafın bu konuyla ilgili

işbirliği talebi olacağını düşünüyorsa, kendi iç hukukunun izin verdiği ölçüde diğer Tarafa

iletebilir.”

299 İstanbul Sözleşmesi m. 64/3: “2. Fıkra uyarınca herhangi bir bilgi edinen bir Taraf, uygun

görüldüğü takdirde, yargı sürecinin başlatılması veya bu bilgilerin hukuki ve cezai kovuşturmada

göz önüne alınması için bu bilgileri kendi yetkili makamlarına ulaştıracaktır.”

Page 181: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

171

“Kişisel veriler, Kişisel Verilerin Otomatik İşlenmesinde Bireylerin Korunması

Sözleşmesinin Taraflara getirdiği yükümlülükler gereğince saklanacak ve

kullanılacaktır (ETS No. 108).” şeklindedir.

Tabiki tüm bu süreçlerdeki kişisel veriler, “Kişisel Verilerin Otomatik

İşlenmesinde Bireylerin Korunması Sözleşmesi”ni300 taraflara getirdiği yükümlülüklerce

korunacak ve saklanacaktır301.

Kişisel verilerin korunması ile ilgili 2010 Anayasa değişiklikleri ile 20. maddeye

ek 3. fıkra302 getirilmiştir. Buna göre herkes kişisel verileri ile ilgili her türlü tasarruf

yetkisini sahip olacaktır. Bu husus ayrıca kanunla düzenlenecektir. Ancak bu maddeye

dayalı olarak kişisel verilerle ilgili henüz bir yasa düzenlenmesine gidilmemiştir.

II. ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠNĠN ÖZEL ĠZLEME MEKANĠZMASI-

GREVĠO

İstanbul Sözleşmesi “kadınlara yönelik şiddet” ve “aile içi şiddet”le mücadele

konusunda uzman ve Sözleşmenin Taraflarca uygulanmasını izleyecek olan bir grup

oluşturulmasını uygun görmüştür303. Bu uzman grup “GREVIO” (The Group Of Experts

300

Bkz. “Kişisel Verilerin Otomatik İşlenmesinde Bireylerin Korunması Sözleşmesi”nin tam

türkçe metni için: http://www.ihop.org.tr/dosya/coe/EC_DIRECTIVE_95_46_Kisisel_Veriler.pdf

19.06.2012.

301 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 65.

302 Anayasanın 20. md.‟sine 2010 değiklikleri ile eklenen 3. fıkrası şu şekildedir: (Ek fıkra:

7/5/2010-5982/2 md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına

sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme,

bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp

kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya

kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usûller kanunla

düzenlenir.

303 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/1.

Page 182: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

172

On Action Against Violance Against Women And Domestic Violance) olarak

anılmaktadır.

Bu grubun nitelikleri ve çalışma esasları aşağıda ayrıntıları ile tartışılacaktır.

A. GREVIO’NUN İSTANBUL SÖZLEŞMESİNCE ÖNGÖRÜLEN YAPISI-

NİTELİKLERİ

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Kadınlara yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle

mücadele konusunda uzmanlar grubu” başlıklı 66. maddesine304 göre; GREVIO en az

304

İstanbul Sözleşmesi “Kadına yönelik Şiddet ve aile içi şiddetle mücadele konusunda

uzmanlar grubu” başlık 66. m.: 1. Kadınlara yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadele

konusunda uzmanlar Grubu (bundan böyle “GREVIO” olarak anılacaktır) bu Sözleşmenin

Taraflarca uygulanmasını izleyecektir.

2. GREVIO en az 10, en çok da 15 üyeden oluşacak, üyelerin cinsiyet ve coğrafi bölge

açısından dengeli olması, ayrıca farklı konularda uzmanlaşmış olmaları gözetilecektir. Üyeler,

dört yıllık bir görev süresi için Tarafların aday gösterdiği kimseler arasından Taraflar

Komitesince seçilecek; üyeler ancak bir dönem daha görev yapabilecek ve Taraf ülkelerin

vatandaşları arasından seçilecektir.

3. 10 üyenin ilk seçimi bu Sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde

yapılacaktır. Diğer 5 üyenin seçimi ise 25inci ülke onayladığında veya katıldığında

gerçekleşecektir.

4. GREVIO üyelerinin seçimi şu prensiplere göre yapılacaktır:

a. yüksek ahlaki değerlere sahip bir kişiliği olan; insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği,

kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddet, veya mağdurlara yardımcı olma veya onları koruma

konularında yetkinlikleri kabul edilmiş, veya bu Sözleşmenin kapsadığı alanlarda mesleki

deneyimi olan kişiler arasından şeffaf usuller ile seçileceklerdir;

b. GREVIO‟da aynı ülke vatandaşı iki üye bulunamaz;

c. üyeler, temel hukuk sistemlerini temsil etmelidirler;

d. kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddet alanı ile ilgili kişileri ve kurumları temsil etmelidirler;

e. üyeler kendi kişisel özellikleriyle katılacaklar, görevlerini yerine getirirken bağımsız ve tarafsız

davranacaklar ve görevlerini etkili bir şekilde yerine getirmeye müsait olacaklardır.

5. GREVIO üyelerinin seçilme usulleri, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından,

Taraflara danışıldıktan ve Tarafların oybirliğiyle onayı alındıktan sonra, bu Sözleşmenin

Page 183: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

173

10, en fazla 15 üyeden oluşacaktır. Üyelerin cinsiyet ve coğrafi bölge açısından dengeli

olmasının gözetilmesinin yanı sıra farklı konularda uzmanlaşmış olmaları da

gözetilecektir. Grup üyeleri Taraf Devletlerin Taraf ülke vatandaşlarından aday

gösterdiği kişiler arasından, “dört” yıllık bir süre için Taraflar komitesince seçilecek;

üyeler ancak bir dönem daha görev yapabileceklerdir305.

Burada 10 üyenin seçimi İstanbul Sözleşmesinin yürürlüğe girdiği306 tarihten

itibaren bir yıl içinde yapılacaktır. Diğer beş üye ise, Sözleşme 25. ülke tarafından

onaylandığında veya katılındığında seçilecektir 307 . Burada formasyonun ve alan

tecrübesinin önemi ortaya çıkmaktadır. Esasen “insan hakları” meselesi de bir uzmanlık

sorunudur.

GREVIO üyeleri, nitelik olarak, yüksek ahlaki değerlere sahip bir kişiliği olan;

insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddet veya

mağdurlara yardımcı olma veya onları koruma konularında yetkinlikleri kabul edilmiş

veya bu Sözleşmenin kapsadığı alanlarda mesleki deneyimi olan kişiler arasından şeffaf

usuller ile seçileceklerdir308.

yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay içinde belirlenecektir.

6. GREVIO kendi çalışma esaslarını kendisi belirleyecektir.

7. GREVIO üyeleri ve, Madde 68‟in 9. ve 14. fıkralarında belirtildiği şekilde ülke ziyareti yapacak

diğer heyet üyeleri, bu Sözleşmenin ekinde belirlenmiş olan ayrıcalıklardan ve

dokunulmazlıklardan yararlanacaklardır.”

305 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/2.

306 Bkz. İstanbul Sözleşmesi yürürlük tarihi ile ilgili Sözleşme m. 75.

307 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/3.

308 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/4/a.

Page 184: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

174

Aynı iki ülke vatandaşının bulunamayacağı309 GREVIO‟da üyeler, temel hukuk

sistemleri310 ile “kadına yönelik şiddet” ve “aile içi şiddet” alanı ile ilgili kişi ve kurumları311

temsil edeceklerdir. Önemli olan bir diğer husus her ne kadar taraflar tarafından aday

olarak gösterilmiş olsalar da üyeler, kendi kişisel özellikleri ile katılacak ve tabiki

görevlerini yerine getirirken bağımsız ve tarafsız davranıp, etkin bir şekilde görevlerini

tamamlamaya müsait olacaklardır312.

GREVIO üye seçim usulleri Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından,

Taraflara danışılıp, “oybirliği” ile onayları alındıktan sonra, Sözleşmenin yürürlük

tarihinden itibaren altı ay sonra belirlenecektir313. Çalışma esaslarını ise GREVIO kendisi

belirleyecektir314.

İstanbul Sözleşmesinin 66. maddesine, GREVIO ve ileride bahsedeceğimiz

ülke ziyareti yapacak diğer heyet üyeleri315 ilgili “İmtiyazlar ve muafiyeltlerle” başlıklı bir

ek getirilmiştir. Buradaki ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklardan bahsi geçen kişiler

yararlanacaktır316.

66. maddeye ek “İmtiyazlar ve Muafiyeler” 317 maddesine göre; bu

imtiyazlardan başta GREVIO üyeleri ve ülke ziyaret heyetlerinin diğer üyeleri

faydalanacaktır. “Ülke ziyaret heyetlerinin diğer üyeleri” ile kastedilen bağımsız ulusal

309

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/4/b.

310 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/4/c.

311 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/4/d.

312 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/4/e.

313 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 64/5.

314 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 66/6.

315 Bu sıfatla kimlerin kastedildiği “ek madde” kapsamında tek tek ele alınacaktır.

316 Bkz. İstanbul Sözleşme m. 66/7.

317 Bkz. İstanbul Sözleşmesi‟nin “İmtiyazlar ve Muafiyetler” başlıklı Ek 66. madde.

Page 185: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

175

bilirkişiler ve uzmanları, Avrupa Konseyi çalışnaları ile ülke ziyareti sırasında

GREVIO‟ya eşlik etmek üzere Avrupa Konseyi tarafından görevlendirilmiş tercümanları

şeklinde anlaşılacaktır. Bu kişiler bu ziyaretler ve ziyaretlerin yanında görevlerini yerine

getirirken belli muafiyetlerden faydalanacaklardır. Bunlar: Kişisel tutuklanma, gözaltına

alınma ile kişisel eşyalarına elkonulması ve resmi yetkileri dahilinde konuştukları veya

yazdıklarının ve tüm eylemlerine karşı her türlü yasal işlemden muafiyet; ikametgahları

olan ülkeden çıkarken ve dolaşımları esnasında her türlü seyahat özgürlüğüne

uygulanacak kısıtlamalardan muafiyet ile görevlerini yerine getirirken ziyaret ettikleri ve

transit geçtikleri ülkelerde yabancı olarak kaydedilmekten muafiyet.

Bunun yanında yine görevlerini yapmak için gerçekleşen ziyaret sırasında

sayılan kişiler gümrük ve döviz kontrollerinde geçici resmi görev yapan hükümet

temsilcilerine sağlanan kolaylık ve hizmetlerden de faydalanacaklardır.

Bu kişilerin Sözleşmenin uygulanmasına ilişkin değerlendirme çalışmalarını

gösterir belgeler, GREVIO‟nun faaliyetleri ile bağıntılı olduğu ölçüde dokunulmazlık

kapsamında olacaklardır. Bahsi geçen kişiler haberleşmelerinde ile GREVIO‟nun resmi

yazışmalarında ve haberleşmelerinde kesinti ve sansür uygulanamayacaktır.

GREVIO üyeleri ve ülke ziyaret heyetlerinin diğer üyelerine tam bir konuşma

özgürlüğü sağlanacağı gibi görevlerinin bitiminde dahi görev sırasındaki sözlü ve yazılı

ifadeleri ve her türlü eylemleri yasal işlemlerden muaf tutulmaya devam edecektir.

Ek madde son olarak bu imtiyaz ve muafiyetlerin yukarıda bahsi geçen

kişilerce şahsi çıkar sağlamak için kullanılamayacağını sadece çalışırken bağımsız

hareket etmelerinin sağlanmaya çalışıldığını belirtmiştir. Bu kişilerin muafiyetlerin

kaldırılması, muafiyetin adaletin işlemesine engel olduğunu düşündüğü durumlarda ve

Page 186: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

176

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafından yapılabilecektir. Bu halde bile GREVIO‟nun

çıkarları gözetilecektir.

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Taraflar Komitesi” başlıklı 67. maddesi:

“1. Taraflar Komitesi, Sözleşmeye Taraf ülkelerin temsilcilerinden oluşacaktır.

2. Taraflar Komitesi, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafından toplantıya

çağırılacaktır. İlk toplantısını, bu Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden itibaren

bir yıl içinde, GREVIO üyelerini seçmek üzere yapacaktır. Müteakip toplantılar,

Tarafların üçte birinin, Taraflar Komitesinin Başkanının veya Genel Sekreterin

talebi üzerine yapılacaktır.

3. Taraflar Komitesi kendi çalışma esaslarını kendisi belirleyecektir”

şeklindedir.

GREVIO‟nun yanında Sözleşmece yaratılan bir diğer grup Taraflar

Komitesi‟dir 318 . Taraflar Komitesi, Sözleşmeye taraf ülkelerin temsilcilerinden

oluşacaktır. Bu Komite, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafından toplantıya

çağrılacaktır. İlk toplantısını, Sözleşmenin yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içinde,

GREVIO üyelerini seçmek için yapacak, devam ede gelen toplantılar, Tarafların üçte

birinin, Taraflar Komitesinin Başkanının veya Genel Sekreterin talebi üzerine

yapılacaktır. Taraflar Komitesi kendi çalışma esaslarını da kendisi belirleyecektir

B. GREVIO’NUN ĠSTANBUL SÖZLEġMESĠNCE ÖNGÖRÜLEN

ÇALIġMA USULLERĠ

İlk aşamada Taraflar, GREVIO‟nun hazırlamış olduğu soru formunu esas

alarak, AB Genel Sekreterine, GREVIO tarafından değerlendirilmek üzere bir rapor

sunacaklardır. Bu raporda Sözleşme hükümlerinin uygulanabilmesini sağlayacak

alınmış olan her türlü yasal ve diğer tedbirleri tek tek belirteceklerdir. Bu rapor GREVIO

tarafından ilgili tarafında temsilcileri ile beraber değerlendirilecektir. Sonraki

318 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 67.

Page 187: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

177

değerlendirmeler dönemler halinde yapılıp, bu dönemlerin süresine GREVIO karar

verecektir. Bu dönemlerin başında, GREVIO, o ülke için hazırlamış olduğu “spesifik”

soru formunu değerlendirmeye esas teşkil etmesi açısından, tarafın cevaplandırmasını

isteyecektir. GREVIO, bu izleme usulünü yürütebilmek için uygun araçları kendisi

belirlemekle beraber, her değerlendirme dönemi için tarafların uygulamalarını net bir

şekilde görebileceği bir soru oluşturabilir. Şüphesiz ki, Taraflar, GREVIO‟dan

gelebilecek tüm bilgi taleplerinin yanı sıra bu anketlere de cevap vereceklerdir. Bu

anketler, usulen tüm Taraflara hitaben hazırlanacaktır319. Bahsi geçen bu anketler- soru

formları, yukarıda Sözleşmenin esasını incelediğimiz birinci bölümde ayrıntıları ile

incelediğimiz üzere Taraf Devletin, 11. m.‟deki veri toplama ve araştırma ilkelerine göre

toplamış olduğu veri ve araştırmalar dikkate alınarak oluşturulacaktır320.

GREVIO, Sözleşmenin uygulanması ile ilgili bilgileri yalnızca insan haklarının

korunmasıyla görevli ulusal kurumlar aracılığı ile değil, SPK‟lardan da edinebilecektir.

319

İstanbul Sözleşmesi‟nin “Usuller” başlıklı 68/1,2,3,4 md.: “1. Taraflar, GREVIO‟nun

hazırladığı bir soru formunu esas alarak, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine, GREVIO

tarafından değerlendirilmek üzere, bu Sözleşmenin hükümlerinin uygulanabilmesini sağlayacak

yasama tedbirleri ve diğer tedbirler hakkında bir rapor sunacaktır. 2. GREVIO 1. fıkra

uyarınca sunulan bu raporu, ilgili Tarafın temsilcileriyle birlikte değerlendirecektir. 3.

Daha sonraki değerlendirme faaliyetleri dönemler halinde yapılacak, bunların uzunluğuna da

GREVIO karar verecektir. Her dönem başında GREVIO, değerlendirmeye esas alınacak

spesifik maddeleri seçerek bir soru formu gönderecektir. 4. GREVIO bu izleme usulünü

yürütebilmek için uygun araçları belirleyecektir. GREVIO her değerlendirme dönemi için,

Tarafların uygulamalarını değerlendirme prosedürüne esas oluşturacak bir soru formu

kullanabilir. Bu soru formu bütün Taraflara hitaben hazırlanacaktır. Taraflar bu ankete ve

GREVIO‟dan gelecek bütün bilgi taleplerine cevap vereceklerdir.

320 İstanbul Sözleşmesi md. 68/7: Her değerlendirme dönemi için soru formu belirlerken

GREVIO, bu Sözleşmenin Madde 11‟inde belirtildiği şekilde Taraflarca toplanmış olan

mevcut verileri ve araştırmaları dikkate alacaktır. Ayrıca bkz. İstanbul Sözleşmesi m.11.

Page 188: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

178

Gerekli görülmesi üzerine GREVIO, diğer uluslararası belgelerce oluşturulmuş

kuruluşların yanında Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinden, Parlamenterler

Asamblesinden ve Avrupa Konseyi‟nin bu konuda özelleşmiş birimlerinden bu

Sözleşmenin uygulamaları hakkında bilgi edinebilir. Bu kurumlara edilen şikayetler ve

bunların sonuçları da GREVIO‟ya iletilecektir. Tüm bu bölgesel ve uluslarası

enstürmanlar ve kuruluşlardan elde edilecek bilgilere GREVIO tarafından gereken

önem verilecektir321.

GREVIO, Tarafın verdiği bilgiler ile bahsi geçen güvenilir kuruluşlardan aldığı

bilgilerin yetersiz olması veya özel durumlarda kendisine ulaşan bilgi, delil ve

emarelere dayanarak soruşturmayı gerekli görmesi halinde, bu bilgiler ışığında bir veya

daha fazla üyesini ülke ziyaretleri için, acilen kendisine rapor vermek üzere tayin

edebilir. Görevlendirilecek kişilerle beraber ulusal makamların işbirliği ve bağımsız

ulusal uzmanların yardımıyla, ülke ziyaretleri düzenleyebilir. Yine bu ziyaretlerde belirli

konularda uzmanlaşmış kişilerin de yardımı alınabilir. Tüm bu araştırmalar sonucu ağır

kadın hakları ihlallerinin olduğu duyumu ile GREVIO, “özel bir raporun” sunulması için

acil bir soruşturma gerçekleştirebilir, bu halde bu ülke ziyareti için bu soruşturma

kapsamında söz konusu ülkenin de rızası aranacaktır. Söz konusu soruşturmanın

321

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 68/5,6,8: “5. GREVIO, Sözleşmenin uygulamasıyla ilgili bilgileri,

insan haklarının korunmasıylagörevli ulusal kurumlar yoluyla olduğu kadar sivil toplum

kuruluşlarından ve sivil toplumdan da edinebilir. 6. GREVIO, bu Sözleşmenin ilgi alanına giren

bölgesel ve uluslararası enstrümanlardan ve kuruluşlardan elde edilecek mevcut bilgilere

gereken önemi verecektir. 8. GREVIO, diğer uluslararası belgeler uyarınca oluşturulmuş

kuruluşlardan olduğu kadar Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinden, Parlamenter

Asamblesinden ve Avrupa Konseyinin bu konuda özelleşmiş birimlerinden bu Sözleşmenin

uygulamaları hakkında bilgi edinebilir. Söz konusu kuruluşlara iletilen şikayetler ve bunların

sonuçları GREVIO‟ya bildirilecektir.”

Page 189: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

179

bulguları incelendikten sonra GREVIO, bu bulgularla ilgili kendi yorum ve tavsiyesini de

ekleyerek bir rapor taslağı hazırlayacak ve bu raporu söz konusu Tarafa iletip

yorumlarını bekleyecektir. Bu yorumlar raporun kabulü sürecinde GREVIO tarafından

dikkate alınacaktır. Raporun kabulü ile rapor ve varılan sonuçlar yeniden ilgili ülke ve

Taraflar Komitesi‟ne iletilecek, 14. fıkradaki gibi soruşturma için yapılan ülke ziyeretleri

raporu da durum gerektiriyorsa Taraflar Komitesine ve AB Bakanlar Komitesine

iletilecektir. Sonrasında bu durum kamuoyuyla paylaşılacaktır. Bu süreç sonrasında

Taraflar Komitesi, GREVIO‟nun vardığı sonuçların uygulanması için alınması gereken

tedbirlere ilişkin tavsiyelerde bulunup, gerekirse Taraf Devlete uygulama hakkındaki

bilgilerin sunulması için bir tarih belirleyebilir ve Sözleşmenin layıkı ile uygulanması için

söz konusu Tarafla işbirliğini geliştirmek amaçlı artı çözümler üretebilir322.

322

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 68/9,10,11,12,13,14,15: “9. GREVIO, elde edilen bilgiler

yetersiz ise veya 14. fıkrada hükmedilen koşullarda, ulusal makamların işbirliği ve bağımsız

ulusal uzmanların yardımıyla, ülke ziyaretleri düzenleyebilir. Bu ziyaretler sırasında GREVIO‟ya

belirli konularda uzmanlaşmış kişiler yardımcı olabilir. 10. GREVIO, değerlendirmeye esas

alınan sözleşme hükümlerinin uygulamalarına ilişkin incelemelerinin yer alacağı bir rapor

taslağı hazırlayacak; bu taslakta, tespit edilmiş sorunları söz konusu Tarafın ne şekilde ele

alması gerektiğine ilişkin önerilerine ve tavsiyelerine de yer verecektir. Bu rapor taslağı,

hakkında değerlendirme yürütülen Tarafa, yorumlarını almak üzere iletilecektir. Bu yorumlar,

raporun kabulü sürecinde GREVIO tarafından dikkate alınacaktır. 11. Elde edilen bütün bilgileri

ve Tarafların yaptığı yorumları esas alarak GREVIO, raporu ve bu Sözleşme hükümlerini

uygulayabilmek amacıyla Taraf ülkenin aldığı tedbirlere ilişkin vardığı sonuçları, kabul edecektir.

Bu rapor ve varılan sonuçlar, ilgili Tarafa ve Taraflar Komitesine gönderilecektir. GREVIO‟nun

raporu ve varılan sonuçlar, söz konusu Tarafın olası yorumlarıyla birlikte, kabul edildikten sonra

kamuya açıklanacaktır. 12. 1. ila 8. fıkralardaki usuller saklı kalmak üzere, Taraflar Komitesi

rapora ve GREVIO‟nun vardığı sonuçlara dayanarak söz konusu Tarafa yönelik şu tavsiyeleri

benimseyebilir: (a) GREVIO‟nun vardığı sonuçların uygulanması için alınması gereken

tedbirlere ilişkin tavsiyeler; gerekirse bunların uygulaması hakkındaki bilgilerin sunulması için bir

tarih belirlenebilir; ve (b) bu Sözleşmenin layıkıyla uygulanabilmesi için söz konusu Taraf ile

Page 190: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

180

GREVIO, henüz çalışma usullerini belirlememiş olmakla beraber izleme

mekanizması olarak, Ek İhtiyari protokolün daha çok araştırma prosedürünü

uygulayacak gibi gözükmektedir. İstanbul Sözleşmesi, yukarıda ayrıntıları ile

bahsettiğimiz üzere, bu konu ile ilgili iç hukuk düzenlemelerinin nasıl olacağına kadar

Taraf Devletlere ödevler vermiştir. İstanbul Sözleşmesince, taraf devletlerin

Sözleşmede ayrıntılı olarak sayılmış bu yükümlülüklerin layıkıyla yerine getirilmesi

beklenir. Özellikle „şiddet izleme merkezleri‟, „cinsel saldırı izleme merkezleri‟, „kadın

sığınma evleri‟ gibi kurumların taraf devletçe faaliyete geçirilmesi beklenir. Bütün

bunların yanında GREVIO, daha çok bir izleme organizasyonu olarak denetim yapacak

ve iyileştirmeler için önerilerde bulunacaktır.

GREVIO gerekli gördüğü ve uygun olan her durumda, Sözleşmenin

uygulanmasına ilişkin genel tavsiyelerde de bulunabilecektir323.

Ulusal parlamentoları da İstanbul Sözleşmesinin uygulanması için alınan

tedbirlerin izlenmesine katılmaya davet edecek, hattı zatında taraflar GREVIO

raporlarını kendi ulusal parlamentolarına sunacaklardır. Avrupa Konseyi Parlamenter

işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan tavsiyeler. 13. GREVIO‟ya, Sözleşmenin geniş çapta veya

defalarca ihlalinin önlemesi veya sınırlanması amacıyla derhal müdahale gerektiren sorunların

bulunduğunu gösteren güvenilir bilgiler ulaştığında, kadınlara yönelik ciddi, büyük çapta veya

sürekli şiddet uygulanmasını önlemek için taraflarca alınan tedbirlere ilişkin özel bir raporun

acilen sunulmasını talep edebilir. 14. GREVIO, söz konusu Tarafın verdiği bilgileri ve kendisine

ulaşan diğer güvenilir bilgileri göz önüne alarak, bir veya daha fazla üyesini, bir soruşturma

yapıp acilen GREVIO‟ya rapor etmek üzere tayin edebilir. Gerektiğinde ve söz konusu Tarafın

rızası ile, bu soruşturma kapsamında söz konusu ülkeye bir ziyaret de yapılabilir. 15. 14. fıkrada

sözü edilen soruşturmanın bulguları incelendikten sonra GREVIO bu bulguları, kendi yorum ve

tavsiyelerini ekleyerek söz konusu Tarafa, durum gerektiriyorsa Taraflar Komitesine ve Avrupa

Konseyi Bakanlar Komitesine iletecektir.” şeklindedir.”

323 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 69.

Page 191: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

181

Asamblesi de bu Sözleşmenin uygulamalarını düzenli aralıklarla değerlendirmeye

davet edilecektir 324 . Ayrıca İstanbul Sözleşmesi ile ilgili, Sözleşme kapamsamında

çekincesini koyan taraf, bu çekince yenilenmeden once veya talep üzerine, çekincenin

devam etme nedenlerini talep üzerine GREVIO‟ya açıklayacaktır325.

Görüldüğü gibi İstanbul Sözleşmesi yaptırım içerecek, karar alabilecek bir

mekanizma oluşturmamış: insan hakları koruma mekanizmaları açısından ikinci

düzeyde kalan bir denetim kurumu (GREVIO) oluşturmuştur. Ancak GREVIO‟da

Avrupa Konseyi ve insan hakları mekanizmalarının geneliyle işbirliği yapacağı hususu

vurgulanmıştır. Bu kapsamda İHAS ve CEDAW sistemi özellikle ön plana çıkmaktadır.

Özellikle Anayasamızın 90/son‟daki usulüne uygun olarak olarak yürürlüğe girmiş olan

temel hak ve özgürlüklerle ilgili andlaşmaların normlar hiyerarşisindeki yeri

düşünüldüğünde İHAS ve CEDAW‟ın uygulanması çok önemli bir hal almaktadır326.

324

Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 70.

325 Bkz. İstanbul Sözleşmesi m. 79 f.3.

326 Globalleşmenin getirisi olarak ulusal-üstü koruma, yargılama ve denetim mekanizmaları

giderek yaygın bir hal almakta, hatta Devletler bunun için bilerek ve isteyerek kendi egemenlik

alanlarını, bu Kurumlarla paylaşmaktadır. İnsan Haklarının en üst düzeye taşıyan ve demokratik

toplumlar için çok önemli yeni bir egemenlik anlayışı getiren bu ulusal-üstü kurumlarla ilgili

olarak Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu, “Ulusal-üstü yargı organları, ulusal hukuku da etkileyen bir

içtihadi hukuk üretmektedirler. Mahkemelerin yaygınlaşması (şimdiki Avrupa ve Amerika ile

sınırlı), devlet egemenliğini de kayıtlamaktadır. Tasarı halinde olanlar ise, bir İnsan Hakları Arap

Mahkemesi‟nin kurulması, Afrika İnsan ve Halklar Hakları Mahkemesi üzerinde çalışma, bu

alanda bir de Asya Mahkemesi öngörülmesidir. Böylece bölgesel ölçeklerde İnsan Hakları

Mahkemeleri‟nin kurulması, “yargısal çatı” aracılığıyla kıta ölçeğinde “anayasalar”ın –Avrupa‟da

olduğu gibi- ortaya çıkması, uzak olmakla birlikte olasılıkdışı değil. Belki daha önemlisi, insan

haklarının, “evrenselliği” bir düş olmaktan çıkabilecek. Bir gün neden Dünya Çevre Mahkemesi

gibi sektörel ve İnsan Hakları Dünya Mahkemesi gibi genel nitelikli yargı organları kurulmasın?”

demektedir. Bkz. Kaboğlu, Ö. İbrahim, Özgürlükler Hukuku, İmge Kitapevi, Kasım, 2002, 6.

bası, s.256,257.

Page 192: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

182

Şüphesiz ki getirilen her bir yeni düzenlemenin yanında bir denetim

mekanizması öngörülmesi esastır. Böylelikle sistem kontrolü sağlanabilir. Bu denetim,

taraf olduğumuz iki önemli sözleşme çerçevesinde de yerini bulmaktadır. Bunlardan ilki

CEDAW Sözleşmesi ile ona bağlı Ek İhtiyari Protokol ve diğeri de İHAS‟dır. Bu

Sözleşmelerce öngörülmüş olan sistemlere göre hem CEDAW Komitesi‟ne (“Kadınlara

Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi”) hem de tazminatlarla ilgili İHAM‟a

gerekli usul ve esaslar çerçevesinde kişisel başvurular yapılabilmektedir.

“Devlet ötesinde, bir sözleşmeye ve onun kurduğu mekanizmalar

çerçevesinde alınan kararlara saygıyı denetlemek ve ayrıca bunların ihlalini yaptırıma

tutmak amacıyla ulusal-üstü bir yargı oraganı kurulduğu zaman en ileri derecede koruma

düzeneğine ulaşmış olur. Yargı güvencesini de kapsamını alan bu sisteme,

“derinleştirilmiş koruma mekanizması” adı da verilebilir. İşte İnsan Hakları ve Temel

Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi, bugüne değin ulaşılan en ileri aşamayı

temsil eden başlıca belgedir.(…)İHAS, işleyiş mekanizması ve iç hukuklara etkisiyle

adeta bir “İnsan Hakları Avrupa Anayasasını” oluşturmaktadır.

Hükümlerin uygulanması yönünden yargısal denetim öngören İHAS‟ın denetim

sistemi iki aşamalı bir yapıdır: Taraf Devlet vatandaşı başvurucunun dilekçesinin ön

inceleme aşaması ve Komisyon önünde cerayan eden birinci aşama; ikinci olarak da

Divan tarafından verilen yargısal ya da Bakanlar Komitesince verilen siyasal karar

aşamasıdır.”327

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere İHAS‟ın “Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 14.

maddesine göre;

“Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk,

327

Kaboğlu, a.g.e., s.216-236.

Page 193: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

183

dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir

azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum

bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır”

demek sureti ile İHAS genel çerçevede her türlü ayrımcılığı yasaklamıştır. Bununla

beraber AB‟ye uyum yasaları çerçevesinde328 Türkiye için hazırlanmış olan raporlar da iç

hukuk normalarını düzenleme de ve kaydedilen ilerlemenin görülmesi açısından

önemlidir.

CEDAW Komitesi de benzer bir bilinçle çalışmaktadır. CEDAW Sözleşmesi‟nin

18. maddesi 329 ile taraf devletlere dört yılda bir CEDAW Komitesi‟ne, Sözleşme

hükümlerine etkinlik kazandırmak ve kaydedilen gelişmeleri belirlemek amacı ile aldıkları

yasal, adli, idari ve diğer önlemlere ilişkin Ülke Raporunu hazırlayıp, sunulması yükümü

getirilmiştir. Buradaki durumda GREVIO‟ya benzer bir izleme mekanizması

328

AB, 2000 yılından beri yürüttüğü Daphne Programı aracılığıyla, çocuklara, gençlere ve

kadınlara yönelik şiddetin engellenmesini sağlayacak projelere mali destek veriyor. Aile içinde,

okullarda ve iş yerlerinde yaşanan şiddet, cinsel istismar ve insan ticareti dahil olmak üzere,

şiddetin her türlüsü programın faaliyet alanına giriyor. Konuyla ilgili ortak öncelikler ve yenilikçi

yaklaşımlar geliştirilmesini, bilgi ve deneyimlerin yaygınlaştırılmasını ve ilgili tüm tarafların bu

çabalara dahil edilmesini teşvik eden program, üye devletlerin şiddete karşı aldıkları önlemlere

katma değer kazandırıyor. Çocuklara, gençlere ve kadınlara yönelik şiddetle mücadele eden ve

mağdurları koruyan, k r amacı gütmeyen, kamu veya özel sektörde faaliyet gösteren tüm kurum

ve kuruluşlar, yerel idareler, üniversiteler ve araştırma merkezleri programa katılabiliyor. Türkiye

de, belirli koşullar altında programdan faydalanabiliyor. “779/2007/AT sayılı, Çocuk, genç ve

kadınlara karşı şiddetin engellenmesi ve risk altındaki grup ve mağdurların korunmasına yönelik

Topluluk eylemlerini içeren Daphne III Programı‟nın oluşturulmasına ilişkin Karar.”

329 CEDAW Sözleşmesinin 18. md.: 1. Taraf Devletler işbu Sözleşme hükümlerine etkinlik

kazandırmak ve kaydedilen ilerlemeleri belirtmek amacıyla aldıkları yasal, adli, idari ve diğer

önlemler hakkındaki bir raporu, a- Sözleşmenin, ilgili devlet bakımından yürürlüğe girmesini

takiben bir yıl içinde, b- Bilahare, her dört yılda bir ve ileride de Komitenin talep ettiği

zamanlarda, Komite tarafından incelenmek üzere, BM Genel Sekreterine sunmayı taahhüt

ederler. 2. Raporlarda, işbu Sözleşme yükümlülüklerinin gerçekleştirilmesini etkileyen unsurlar

ve güçlükler belirtilebilir.

Page 194: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

184

oluşturmaktadır. Ancak burada sadece denetim öngörülmemekte bilgilendirme

amaçlanmaktadır ki denetim için Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol hazırlanmış ve

yürürlüğe girmiştir.

Ek İhtiyari Protokol iki prosedürü içermektedir. Buna göre; birincisi kadınların

bireysel veya grup olarak CEDAW Komitesi‟ne haklarının ihlal edildiği gerekçesi ile

başvuruda bulunmasına olanak veren iletişim prosedürü (communication procedure),

diğeri de Komite‟ye tehlikeli ya da sistematik kadın hakları ihlalleri hakkında yapılan

başvurularla ilgili araştırma, soruşturma ve gerektiğinde ayrımcılığın kaldırılması

konusunda taraf devlete öneride bulunma yetkisi veren araştırma prosedürüdür (inquiry

procedure).

CEDAW Ek İhtiyari Protokol gereğince; Komite, hak ihlallerinde bireyin veya

bireylerin, kendisine yaptıkları yazılı başvuruları İHAM‟daki gibi ancak tüm iç hukuk

yollarının tüketilmiş olması halinde kabul edebilecektir. Eğer Komite; daha önceden

yapmış olduğu bir inceleme söz konusu veya diğer bir uluslararası kurumun araştırma

prosedürü çerçevesinde konu ile ilgili inceleme yapılmışsa ya da hakkın suistimalini

oluşturan bir durumda veya Sözleşme hükümleri ile bağdaşmayan başvuruları da

geçersiz olduklarını beyan ederek reddedebilecektir330.

330

CEDAW Ek İhtiyari Protokol 4. md.: 1) Komite, iç hukuk yollarının işletilmesinin makul

olmayan şekilde uzadığı veya etkili sonuç verme ihtimalinin zayıf olduğu durumlar dışında,

mevcut tüm iç hukuk yollarının tüketildiği hususunu açıklığa kavuşturmadıkça, yapılan bir

başvuruyu değerlendirmeyecektir. 2) Komite aşağıdaki hallerde başvurunun kabul edilemez

olduğunu bildirecektir: a. Aynı başvurunun, daha önce Komite tarafından veya başka bir

uluslararası soruşturma veya çözüm çerçevesinde incelenmiş veya incelenmekte olması; b.

Başvurunun Sözleşme hükümlerine aykırı olması; c. Başvurunun açıkça temelsiz veya yeterli

dayanaktan yoksun olması; d. Başvuruda bulunma hakkının kötüye kullanılması; e. Bu

Protokol‟ün ilgili Taraf Devlet açısından „ yürürlüğe giriş tarihinden sonra da devam eden olgular

hariç, başvuru konusu olan olguların Protokol‟ün ilgili Taraf Devlet açısından yürürlüğe

Page 195: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

185

Komite ayrıca hakkı ihlal edilen mağdurla ilgili inceleme devam ederken, Taraf

Devletten karara varılıncaya kadar geçici-özel önlemler de alınmasını talep edebilir.

Tabi ki bu talep esasa ilişkin karar verildiği anlamına gelmemektedir331.

Komite işleme almış olduğu her vakıa ile ilgili başvuranın kimliğini, başvuranın

rızası varsa ilgili taraf devlete sunmakta ve Taraf Devlet, altı ay içinde olayla ilgili

incelenmiş yolları anlatır bir raporu Komiteye göndermektedir332.

Komite, kapalı toplantılarla bir görüş oluşturur ve bunu taraf devlete bildirir.

Taraf Devlet yine altı aylık süre zarfında Komite‟nin öneri ve görüşleri aşağında aldığı

önlemleri bildirir bir raporu, Komite‟ye sunar333.

girmesinden önce gerçekleştirilmiş olması.

331 CEDAW Ek İhtiyari Protokol 5. md.: 1)Başvurunun alınmasından sonraki herhangi bir

zamanda ve esasa ilişkin bir karar verilmeden önce Komite, iddiaya konu olan ihlalin mağdur ya

da mağdurlarını görmesi muhtemel telafisi imkansız zararları önlemek için gerekli olabilecek

geçici önlemleri almayı acilen değerlendirmesini Taraf Devletten talep edebilecektir. 2)Bu

maddenin 1. fıkrasındaki takdir yetkisinin Komite tarafından kullanılması başvurunun kabul

edilebilirliğine ya da esasına ilişkin karar verildiği anlamına gelmeyecektir.

332 CEDAW Ek İhtiyari Protokol 6. md.: 1) Başvurunun ilgili Taraf Devlete atıf yapılmaksızın

Komite tarafından kabul edilemez bulunması hali dışında ve birey ya da bireylerin kimliklerinin

söz konusu Taraf Devlete açıklanmasına rıza göstermeleri koşuluyla, Komite işbu Protokol

çerçevesinde kendisine yapılmış her başvuruyu ilgili Taraf Devletin dikkatine gizli olarak

sunacaktır. 2) Taraf Devlet kendisine tebliğ edilen başvuru hakkında aydınlatıcı açıklamaları

veya beyanları ve varsa, almış olduğu düzeltici önlemleri altı ay içinde yazılı olarak Komite‟ye

bildirecektir.

333 CEDAW Ek İhtiyari Protokol 7.md.: 1) Komite, işbu Protokol çerçevesinde yapılan „

başvuruları, konuya ilişkin bilgilerin ilgili taraflara ulaştırılması koşuluyla, ilgili Taraf Devlet

tarafından ve bireyler veya bireylerden oluşan gruplar tarafından veya onlar adına kendisine

sunulan tüm bilgiler ışığında inceleyecektir. 2) Komite işbu Protokol uyarınca yapılan,

başvuruları incelerken kapalı oturumlar düzenleyecektir. 3) Başvurunun incelenmesinden sonra,

Komite başvuruya ilişkin görüşlerini, varsa tavsiyeleri ile birlikte, ilgili taraflara iletecektir. 4)

Taraf Devlet Komite‟nin görüşlerini ve varsa tavsiyelerini gereği gibi değerlendirecek ve

Komite‟nin görüş ve tavsiyeleri ışığında yapmış olduğu işlemlerle ilgili bilgiler dahil olmak üzere,

Page 196: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

186

Komite, CEDAW‟da belirlenmiş hakların, ilgili devletçe sistemli ve ağır bir

şekilde ihlalini görürse, gizlilik esası içinde Taraf Devletle ortak çalışma alanı

yaratmakta ve gerekli görmesi halinde bir Komite üyelerinden bir uzmanını ihlalin

olduğu ülkeye göndermektedir. Soruşturma ve inceleme sonucu oluşan rapor, taraf

devlete iletilir ve yine altı içinde görüşlerini sunması beklenir334.

Ayrıca Komite, taraf devletten bir başvuruyu inceledikten sonra verdiği

kararların, CEDAW 18. maddeye göre dört yılda bir sunmakla yükümlü olduğu ülke

raporunda ayrıntıları yer vermesini de isteyebilir335.

Komite‟ye altı ay içinde yazılı bir cevap sunacaktır. 5) Komite uygun görürse Taraf Devleti,

görüş ve varsa tavsiyeleri üzerine almış olabileceği önlemler hakkında, Sözleşme‟nin 18.

maddesi uyarınca Taraf Devletçe hazırlanan müteakip raporlardaki bilgiler de dahil olmak üzere,

ilave bilgi sunmaya davet edebilir.

334 CEDAW Ek İhtiyari Protokol 8.md: 1) Komite Taraf Devletin Sözleşme‟de yer alan hakları

ciddi ve sistematik biçimde ihlal ettiği yönünde güvenilir bir bilgi aldığı takdirde, Taraf Devleti bu

bilgiye ilişkin incelemede işbirliği yapmaya ve bu amaçla bu bilgi ile ilgili gözlemlerini sunmaya

davet edecektir. 2) Komite, ilgili Taraf Devletçe sunulabilecek her türlü gözlemi ve ekinde

bulunan diğer güvenilir bilgileri göz önüne alarak, üyelerinden birini ya da birden fazlasını

araştırma yapmakla ve sonuçlarını kendisine acilen bildirmekle görevlendirebilir. Araştırma,

gerekli ise ve Taraf Devletin rızası varsa, Taraf Devletin ülkesine bir ziyareti de içerebilir. 3) Bu

tür bir araştırmanın bulgularının incelendikten sonra Komite, bu bulguları her türlü görüş ve

tavsiyeleri ile birlikte ilgili Taraf Devlete iletecektir. 4) İlgili Taraf Devlet, Komite tarafından iletilen

bulguların, yorumların ve tavsiyelerin alınmasından itibaren altı ay içinde kendi gözlemlerini

Komite‟ye sunacaktır. 5) Bu tür bir araştırma gizlilik içinde yürütülecek ve işlemlerin her

aşamasında Taraf Devletin işbirliği aranacaktır.

335 CEDAW Ek İhtiyari Protokol 9. md.: 1) Komite, ilgili Taraf Devleti işbu Protokol‟ün 8. maddesi

uyarınca yürütülen araştırma üzerine almış olduğu önlemlerin ayrıntılarını Sözleşme‟nin18.

maddesi çerçevesinde hazırladığı rapora eklemeye davet edebilir. 2) Komite gerektiğinde, 8.

maddenin 4. fıkrasında bahsedilen altı aylık sürenin bitiminde, ilgili Taraf Devleti böyle bir

araştırma üzerine aldığı önlemler hakkında bilgi vermeye davet edebilir.

Page 197: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

187

SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME

“Ancak kadınlara karşı erkek olunabilir”

Loraux

Konu ile ilgili metinler, ilgili STK görüşleri, hakim, savcı, avukat, kolluk

kuvvetleri gibi uygulamadan kişilerin görüşleri beraber değerlendirildiğinde kadına

yönelik şiddet konusunda gelinen ortak nokta toplumsal kabullerin değişmesi gerektiği

noktasıdır.

Buradaki en önemli ve en temel sorun zihniyet sorunudur. “Kadınların

bastırılması, cinsiyet temelinde akıl dışı bir faklılık gütme sorunu değil, cinsiyet

faklılıklarının yararlarının dağıtımı ile ilişkilendirdiği, kadınların sistematik olarak

dezavantajlı konumda bırakıldığı bir erkek egemenliği sorunudur. (…)”336 Cemal Bali

Akal, „Siyasi İktidarın Cinsiyeti‟nde bu sorunu siyasal iktidarın cinselliği problemi olarak

ortaya koyar. Akal‟a göre “siyasetin, tabi olan herşeyden uzak kalması gerekirken,

cinselleşebilmesinin, bunun dozu arttığı ölçüde yozlaşmaya yol açacağı, kurgusal

olanla tabi olan arasında bu karşıtlık ilkesinin bir sonucudur.”337

“Sorun, egemenlik sorunu olduğundan, çözüm yalnızca ayrımcılığın olmaması

değil, iktidarın var olmasıdır. Eşitlik yalnızca erkeklerin tanımladığı roller alabilmek için

fırsat eşitliğine sahip olmayı değil, kadınların tanımladığı roller ya da hem erkeklerin

hem kadınların üstlenmekte çıkar görebileceği cinsiyetçi olmayan roller yaratmak için

eşit iktidara sahip olmayı gerektirir.”338

336

Kymlicka, Will, s.533

337 Akal, a.g.e., s.156.

338 Kymlicka, Will, s.533.

Page 198: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

188

Bu sorun ancak siyasi iktidarların, STK‟lar, Devlet Kurumları ve Özel Kurumlar,

Medya yani kısacası tüm toplumun beraber hareket ederek özellikle eğitimle

çözebileceği bir sorundur.

Türkiye‟de dinsel, seküler, sosyal ve geleneksel normlar toplumsal cinsiyet

konusunda farklı mesajlar vermektedir. Hukuken kadına tanınmış olan haklar, sosyal

alanda veya dinen uygun bulunmayabilmektedir. Bu çelişki kadını toplum içinde her

türlü şiddet olayına açık olarak savunmasız bırakmaktadır. Toplumdaki bu çifte

standardın karşısında olan erkeklerde yine toplum baskısı ile sindirilmeye

çalışmaktadır.

Kanunlar, her ülkeye göre geleneksel bazı kalıpları da yansıtacak şekilde

oluşturulmaktadır. Ancak demokratik toplum gerekleri ile insan haklarına saygı temeli

çerçevesinde uluslararası standartlarda hazırlanan kanunlar herkese hitap edecek,

olası sorunların da önüne geçecektir.

İstanbul Sözleşmesi, giderek tırmanan şiddet olayları dolayısı ile önemli bir

ihtiyaca cevap vermektedir. Özellikle 7/24 hizmet verecek olan şiddet merkezleri ile

cinsel saldırı merkezleri, şiddet olayına anında müdahaleyi kolaylaştıracak ve geri

dönülemez kayıpların önüne geçecektir.

İstanbul Sözleşmesi, şiddete müdahaleden tedavi süreci ile yargılama

süreçlerine kadar hiç bir noktayı açık bırakmamıştır. Sözleşmenin Taraf devlete

yüklediği yükümlülükler;

1. Öncelikle şiddet mağduruna ve çocuklarına anında-ivedilikle müdahalenin

sağlanması,

2. Müdahaleden sonra geçici olarak kalacak yer temini,

Page 199: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

189

3. Gerektiğinde kalıcı olarak yer temini ve bu süre zarfında finansal destek

sağlanması,

4. Mağdur ve çocuklar için her türlü güvenlik tedbirlerinin alınması,

5. Mağdura ve çocuklarına psikolojik ve hukuki destek sağlanması,

6. Mağdurun boşanma, nafaka gibi yargı süreçlerinde yanında olunması (hem

hukuki destek verilmesi hem de güvenliğinin sağlanması)

7. Cinsel istismara uğramış kişilerin ayrı uzman kadrolarca desteklenmesi,

8. Tüm bu süreç zarfında sürecin kolay ve hızlı bir şekilde çözülmeye

çalışılmasının temini,

9. Şiddet failinin de rehabilite programına alınması,

10. Çocuklar açısından daha fazla özenli ve koruyucu önlemlerin alınması,

11.Tüm bunların yanında şiddetle ilgili istatistiki verilerin toplanması ve

GREVIO‟ya raporlar halinde sunulması,

12. Şiddet mağdurlarına destek olacak personelin bu konuda eğitilmesi ve

uzmanlaşması,

13. Kolluk kuvvetleri, hakimler, savcılar gibi bu alanda çalışacak olan Devlet

personelinin eğitilmesi ve bilinçli hareket etmesinin sağlanması,

14. Gerektiğinde bu konuda uluslararası hukukla ilgili çatışan devletlerin

uzlaşma için anlaşmaya varmaları,

15. STK‟lar, özel sektör kuruluşları ve Medya ile bu konuda ortak hareket

edilmesi,

16. Okullarda eğitim programlarına „kadına yönelik şiddet‟ ve „aile içi şiddet‟le

ilgili derslerin konulması,

Page 200: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

190

17. Medya‟da kadına yönelik şiddeti teşvik eden veya kadını aşağılayan her

türlü unsurun yer almasının engellenmesi ve özellikle görsel medya da konu ile ilgili

toplumu bilinçlendirmek adına yayınlar yapılması olarak sayılabilir.

Türkiye, 6284 Sayılı Kanun ile konu ile ilgili sonuç almak için harekete

geçmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi yasada eksiklikler olmakla beraber, özellikle ivedi

durumlarda kolluğa hareket kabiliyeti sağlanması, savcı onayının yeterli olması çok

yerinde bir yaklaşım olmuştur. Şiddet merkezlerinin ivedilikle açılması ve Belediyeler

Kanununa uyularak sığınma evlerinin sayılarının arttırılması uygulamada geçici de olsa

kadın ve çocuklara koruma sağlayacaktır.

Bütün bunların yanında asıl önemli olan geleneksel rollerden sıyrılıp, zihniyeti

değiştirebilmektir. Ancak o zaman bu korumaların hiçbirine gerek kalmayacak kadın ve

erkek toplum içinde huzur içinde yaşayabilecektir. Bunun içinde siyasal iktidarların bu

yönde geçici bir süre için CEDAW‟da ve diğer deklarasyon ve konvansiyonlarda

öngörülen pozitif ayrımcılıkları kadın lehine yapmaları gerekmektedir. Örneğin siyasi

temsilde kota sistemi, işe alımlarda ve yönetim kadroların da eşit nitelikli iki kişiden

kadın olanın tercih edilmesi gibi bir dizi önlem alınabilir. Burada 2010 Anayasa

değişikliğinin pozitif ayrımcılık açısından yasalarla somutlaştırılması hayati önem

taşımaktadır.

Son olarak çalışmayı tamamlarken Avrupa‟da yaşamak için her türlü maddi

imkana sahipken tüm baskı ve tehditlere rağmen yıllarca kendi ülkesinde mücadeleyi

bırakmamış bir kadının, Benazir Buhutto‟nun sözlerine yer vermek istiyoruz “(…) biz

yine de çifte standartlardan şikayet etmemeli mücadeleyi sürdürmeliyiz. Erkeklerden iki

kat daha fazla çalışmamız gerekse de buna hazır olmalıyız. (…). 339

339

Bhutto, Benazir, Doğu‟nun Kızı, Pegasus Yayınları, 2008, s.7.

Page 201: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

191

KAYNAKÇA

Yararlanılan Kaynaklar:

Akal, Cemal Bali, Siyasi İktidarın Cinsiyeti, İmge Kitapevi,1994.

Akıncı-Sokullu, Füsun, Viktimoloji (Mağdur Bilim), Beta yayınları, Mayıs, 2008, 2.bası.

Aldanmaz, Orhan, “İnsan Onuru Işığında Kişisel Özerklik ve Yerellik İlkesi”, EÜHFD, C. XIV,

S. 1–2, 2010.

http://hukuk.erzincan.edu.tr/dergi/makale/2010%20XIV_1-5.pdf 19.06.2012.

Atar, Yavuz, Türk Anayasa Hukuku, Mimoza Yayınları, 6. Bası, 2011.

Bhutto, Benazir, Doğu‟nun Kızı, Pegasus Yayınları, 2008.

Bildirici, Faruk, Maskeli Leydi, Ümit Yayıncılık, 1999.

Büker, Seçil, Eziler Kıran, Ayşe, Reklamlarda Kadına Yönelik Şiddet, Alan Yayıncılık, 1.

Baskı, 1999.

Can Gürkan, Özlem, Coşar, Fatma, “Ekonomik Şiddetin Kadın Yaşamındaki Etkileri”, s.2.

http://hemsirelik.maltepe.edu.tr/dergiler/cilt2sayi3/cilt2sayi3/124-129.pdf 19.06.2012.

Çolaker, Mustafa, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‟nin Sekizinci Maddesi ve Türkiye

Uygulaması” http://www.yayin.adalet.gov.tr/dergi/36.sayı/mustafaçolaker.pdf 19.06.2012.

Davidson, Scott, Equality and Non‐ Discrimination, Defining Civil and Political Rights: The

Jurisprudence of the United Nations Human Rights Committee, Ashgate, 2005

http://ihop.org.tr/dosya/ab-kurumlar.pdf 19.06.2012.

Dinler, Veysel, “‟Devletin İktisadi ve Sosyal Ödevlerinin Sınırı‟ Açısından İdarenin

Sorumluluğu”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 1, S.1, Aralık, 2008

(1-19).

http://hitit.academia.edu/VeyselDinler/Papers/650974/Devletin_Iktisadi_ve_Sosyal_Odevleri

nin_Siniri_Acisindan_Idarenin_Sorumlulugu 19.06.2012.

Dural, Mustafa, Öğüz, Tufan, Gümüş, Mustafa Alper, “Türk Özel Hukuku Cilt III Aile

Hukuku”, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2012.

Page 202: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

192

Erem, Faruk; Cumhuriyet Gazetesi, 1990.

Galtung, Johan; “A Structural Theory of Aggression”, Journal of Peace Research, 2, 1964

ve Strukturelle Gewalt, Fischer Vlg., Reinbek, 1976.

Gözübüyük, A. Şeref, Yönetsel Yargı, 13. Bası, Ankara, 2003.

Gözübüyük, A. Şeref; Anayasa Hukuku; S Yayınları, Ankara, 1986.

Gözler, Kemal, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin Basın Yayın Dağıtım, Ekim, 2010, 10.

Bası.

Gül, İdil Işıl, Fiziksel Engellilerin Uluslararası Hukukta Korunması ve Uluslararası

Standartların İç Hukuka Yansıması, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2006.Günergök, Özcan, “Avukatın Sır Saklama

Yükümlülüğü”, AÜEHFD, C.VII, s.1,2, Haziran, 2003.

http://hukuk.erzincan.edu.tr/dergi/makale/2003_VII_32.pdf 19.06.2012.

IĢıktaç, Yasemin, “Ensest ve Hukuka Yansıması”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 66, Sayı 4-5-

6,İstanbul,1992.

http://www.istanbul.edu.tr/hukuk/yaseminisiktac/makaleler/Ensest_ve_Hukuka_Yansimasi.p

df 19.06.2012.

Ġnceoğlu, Sibel, Ölme Hakkı-Ötenazi, Ayrıntı Yay., 1999, 1. Bası.

Kaboğlu, İbrahim Ö., “Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar), Legal Yayınevi, 7. Baskı,

İstanbul, 2011.

Kaboğlu, Ö. İbrahim, Özgürlükler Hukuku, İmge Kitapevi, Kasım, 2002, 6. bası.

Kangal, Zeynel T., “Ceza Hukukunda Varsayılan Rıza”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Dergisi, C. XV, Y. 2011, S. 4.

http://www.hukuk.gazi.edu.tr/editor/dergi/15_4_7.pdf 19.06.2012.

Karan, Ulaş, Avrupa Birliği Ülkelerinde Ayrımcılık Yasağı ve Eşitlik Kurumları, Mattek

Matbaacılık Basım Yayın Tan. San. Tic. Ltd, Şti., Kasım, 2009.

Page 203: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

193

Koğacıoğlu, Dicle, “Gelenek Söylemleri ve İktidarın Doğallaşması: Namus Cinayetleri

Örneği”http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=namus%20cinayetleri%20için%20indi&so

urce=web&cd=6&sqi=2&ved=0CFUQFjAF&url=http%3A%2F%2Fresearch.sabanciuniv.edu

%2F5862%2F1%2Ffeministyaklasimlardicle.doc&ei=f93hT9-

zKou3hAfNucHPAw&usg=AFQjCNHmzNEWDSXZuB9Aaw2u5JMa9fwfJA 19.06.2012.

Kristof, Nicholas D., Wudunn, Sheryl, “Gökyüzünün Yarısı” (Hayatını Değiştiren Kadınların

Hikayesi), Doğan Kitap, Kasım, 2011.

Kubalı, Hüseyin Nail, Anayasa Hukuku Dersleri (Genel Esaslar ve Siyasi Rejimler), Ersa

Matbaacılık Koll. Şti, İstanbul, 1965.

Kury, Helmut, Smartt, Ursula, “Domestic Violance: Recent Developments in German and

English Legislation and Law Enfercement” European Journal of Crime, Criminal law and

Criminal Justice, Vol. 14/4, 382-407,2006, Koninklijike Brill NV, printed in Netherlands.

http://ursulasmartt.com/pdf/Kury-Smartt.Dom.Viol.EurJourn.Dec06.pdf 19.06.2012.

Kymlıcka, Will, Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2.

Baskı, İstanbul, 2006.

Nuhoğlu, Ayşe, Aile Düzenine Karşı Suçlar, Beta yay, İstanbul, 2009.

Oder, Bertil Emrah, “Kadınların İnsan Hakları‟nın Uluslararası Düzeyde Korunması”; İstanbul

Bilgi Üniversitesi Yayınları, sayı 305, İnsan Hakları Hukuku Çalışmaları 12.

http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/egitim_hakki/egitim_hakki_afrika_kadin_h

aklari_protokolu.pdf 19.06.2012.

Öden, Merih, Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Yetkin Yay., Ankara, 2003.

Özer, Attila, Anayasa Hukuku Genel İlkeler, Turhan Kitapevi, Geliştirlmiş 3. Bası, Ankara,

2009.

Özbudun, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yay., Ankara, 1986.

Özdek, Yasemin, Yoksulluk, Şiddet ve İnsan Hakları, TODAİE, Yayın no:311, 1. Baskı,

Mayıs, 2002.

Page 204: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

194

Serim, Bülent, “Yasa Önünde Eşitlik İlkesi”,

http://yayin.todaie.gov.tr/goster.php?Dosya=MDU1MDU1MDQ4 19.06.2012.

Sezer, Abdullah, Ulusal-Üstü Belgeler ve Önceki Anayasalarla Karşılaştırmalı & Gerekçeli &

Açıklamalı 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası & İlgili Mevzuat, Beta Yay., İstanbul, Şubat,

2004.

Tanör, Bülent/Yüzbaşıoğlu, Necmi; 1982 Anayasasına göre Türk Anayasa Hukuku, Beta

Yayınları, 11. Bası.

Vahip, Işıl, “Psikanalitik Bakış Açısıyla Aile İçi Şiddet”; Derleyen Direk, Zeynep, Cinsiyetli

Olmak/ Sosyal Bilimlere Feminist Bakışlar, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı.

“Ġstersek Biter”(We Can Stop This); Kamer Vakfı; Berdan Matbaacılık, Nisan, 2011.

YüzbaĢıoğlu, Necmi, “Mayıs 2004‟te Anayasanın 90‟ıncı Maddesine Eklenen Hükmün Türk

Anayasallık Blokuna Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Bülent Tanör‟e Armağan, Legal

yay., Kasım, 2004, s.782-818.

Yararlanılan Linkler:

http://womenshistory.about.com/od/olympedegouges/a/Olympe-De-Gouges-And-The-

Rights-Of-Woman.htm 19.06.2012.

http://www.linternaute.com/biographie/olympe-de-gouges-1/ 19.06.2012.

http://www.ihd.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=156:insan-haklari-

evrensel-beyannames&catid=37 19.06.2012.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=19582 19.06.2012.

http://www.kadininstatusu.gov.tr/upload/mce/2012/trde_kadinin_durumu_2012_nisan.pdf

19.06.2012.

http://www.un.org/womenwatch/confer/nfls/Nairobi1985report.txt 19.06.2012.

http://conventions.coe.int/Treaty/EN/Treaties/Html/122.htm 19.06.2012.

http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/metin139.pdf 19.06.2012.

Page 205: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

195

http://www.cidh.org/Basicos/English/basic13.Conv%20of%20Belem%20Do%20Para.htm

19.06.2012.

http://www.unhchr.ch/Huridocda/Huridoca.nsf/0/b6ad5f3990967f3e802566d600575fcb?Ope

ndocument 19.06.2012.

http://www.ihop.org.tr/dosya/YE/yeturkiyerapor.pdf 19.06.2012.

http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/convention-violence/convention_en.asp19.06.2012.

www.coe.int/conventionviolance 19.06.2012.

www.un.org/womenwatch/daw/cedaw/protocol/ 19.06.2012.

https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=280915&Site=CM&BackColorInternet=C3C3C3&BackCo

lorIntranet=EDB021&BackColorLogged=F5D383 19.06.2012.

http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/convention-violence/about_en.asp 19.06.2012.

http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/convention-violence/about_en.asp 19.06.2012.

www.conventions.coe.int/Treaty/Commun/ChercheSig.asp?NT=210&CM=8&DF=&CL=ENG

19.06.2012.

http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/conventionviolence/faq_en.asp 19.06.2012.

http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/data/Opuz_-_Turkiye_Karari_AIHM.pdf 19.06.2012.

http://haber.mynet.com/karisindan-siddet-goren-astsubaya-koruma-629183-yasam/

19.06.2012.

http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_sd.birlesim_baslangic?P4=21143&P5=H&pag

e1=52&page2=52&web_user_id=9919077 19.06.2012.

http://ihop.org.tr/dosya/ab-kurumlar.pdf 19.06.2012.

http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_sd.sorgu_yonlendirme?Donemkod=&Yasama_

yili=&Baslangic_Tarihi=&Bitis_Tarihi=&sorgu_kelime=kad%FDna+y%F6nelik+%FEiddet+

19.06.2012.

http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=tck%20gerekçe&source=web&cd=1&sqi=2&ved=

0CFQQFjAA&url=http%3A%2F%2Fwww.cezabb.adalet.gov.tr%2Fmevzuat%2Fmaddegerek

Page 206: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

196

ce.doc&ei=tdzhT4S0AcWxhAfk1tm4Aw&usg=AFQjCNHG36U2toHWrja9DV8JgMNw7UISvw

19.06.2012.

http://www.rtuk.org.tr/upload/UT/21.pdf 19.06.2012.

http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss181.pdf 19.06.2012.

www.aileicisiddeteson.com 19.06.2012.

http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1210.htm 19.06.2012.

http://www.ka-der.org.tr/tr/down/2012_KADIN_ISTATISTIKLERI.pdf 19.06.2012.

http://conventions.coe.int/Treaty/EN/Reports/Html/210.htm 19.06.2012.

http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/minjust/mju29/Opuz%20v%20Turkey.pdf

19.06.2012.

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=290578 19.06.2012.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=47278 19.06.2012.

http://www.shcek.gov.tr/cocuk-koruma-kanununun-uygulanmasina-iliskin-usul-ve-esaslar-

hakkinda-yonetmelik.aspx 19.06.2012.

http://www.shcek.gov.tr/cocuk-koruma-kanununa-gore-verilen-koruyucu-ve-destekleyici-

tedbir-kararlarinin-uygulanmasi-hakkinda-yonetmelik.aspx 19.06.2012.

http://www.ihop.org.tr/dosya/coe/EC_DIRECTIVE_95_46_Kisisel_Veriler.pdf 19.06.2012.

http://bizeneleroluyor.com 19.06.2012.

Yararlanılan Kararlar:

AYM, K.T. 25.10.1963, E.1963/148, K.1963/256; AYMKD, S.1.

AYM, K.T. 29.01.1980, E. 1979/38, K. 1980/11; AYMKD, S.18.

AYM, K.T. 16.6.1992, E. 1992/8, K. 1992/39; AYMKD, S.28/2.

AYM, K.T. 10.03.2011, E.2009/85, K.2011/49.

AYM, K.T. 8.12.2011, E.2010/119, K.2011/165.

AYM K.T. 12.01.1989, E. 1988/4, K. 1989/8; AYMKD, sayı 25.

Danıştay 5. Dairesi, K.T. 22.5.1991, E. 1986/1723, K. 1991/933; DD., S.84-85.

Page 207: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

197

Danıştay 10. D., K.T. 5.2.1979, E. 78/4511, K. 79/304 sayılı kararı.

Yargıtay 14. Ceza Dairesi, K.T. 19.10.2011, E. 2011/12479, K. 2011/1056.

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, K.T. 06.06.1995, E. 1995/5609, K. 1995/6787.

Ankara 3. Aile Mahkemesi, K.T. 05.12.2007, E.2007/1204, K.2007/1323.Frundzija-IT-95-

17/1-T, 10.12.1998, 2. Ceza Dairesi (Yargıç Mumba (Başkan), Cassese ve May).

http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/ictihat_hukuku/ictihat_hukuku__savci_-

_anto_furundzija.pdf 19.06.2012.

M.C. v. Bulgaristan, Başvuru no. 39272/98, t. 4.3.2004.

Willis v. Birleşik Krallık, Başvuru no.36042/97, T. 11.9.2002.

Tekeli v. Turkey, İHAM 4. Daire, başvuru no: 29865/96, T. 16.12.2004.

Kontrova v. Slovakia, başvuru no: 7510/04, T.31.05.2007.

Bevacqua and S. v. Bulgaria, başvuru no: 71127/01, T.12.06.2008.

Branko Tomasic and Others v. Croatia, başvuru no: 46598/06, T. 15.01.2009.

E.S. and Others v. Slovakia, başvuru no: 8227/04, T. 15.09.2009.

A.v. Croatai, başvuru no: 55164/08, T. 14.10.2010.

Kalucza v. Hungary, başvuru no: 57693/10, T. 24.04.2012.

Izevbekhai v. Ireland, başvuru no: 43408/08, T. 17.05.2011.

Omeredo v. Austria, başvuru no: 8969/10, T. 20.09.2011.

X. and Y. v. the Netherlands, başvuru no: 8978/80, T. 26.03.1985.

Aydın v. Turkey, başvuru no: 23178/94, T. 25.09.1997.

Maslova and Nalbandov v. Russia, başvuru no: 839/02, T. 24.01.2008.

N. v. Sweden, başvuru no: 23505/09, T. 20.07.2010.

Yazgül Yılmaz v. Turkey, başvuru no: 36369, T.01.02.2011.

Ebcin v. Turkey, başvuru no: 19506, T. 01.02.2011.

Page 208: İstanbul Sözleşmesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi

198