30
15 Dr. Cengiz AKTAR Bahçeehir Üniversitesi AB Merkezi Bakanı Efe ÇAMAN Dr., Universität Augsburg (Almanya) Siyaset Bilimi Bölümü Özet Soğuk Savaş’ın sona ermesi Türk dış politikasını hem olumlu hem de olumsuz anlamda etkilemiştir. Avrupa entegrasyonu bağlamında önem kaybına uğra- yan Türkiye bir taraftan da SSCB sonrası istikrarsızlaşan bir Avrasya coğrafya- sında ciddi güvenlik sorunlarının olduğu bir bölge ile komşu olmuştur. Diğer yandan özellikle yeni post-Sovyet “Türk” cumhuriyetleriyle ilgili olarak doğan fırsatlar dış politikada Türkiye’ye yeni yönelim olanakları sunmuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde gerek güvenlik sorunları gerekse yeni çıkar ve fırsatlar temelinde Türk karar alıcıları siyasal, stratejik-ekonomik ve kültürel boyut- ları olan yeni bir bölgesel politika geliştirmiştir. Bu makalede yeni Kafkasya ve Orta Asya bölgesel politikası bağlamında Türkiye’nin yönelim sorunsalı ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Bölgesel Politika, Türk Cumhuriyetleri, Kafkasya, Orta Asya, Dış Politika. Giriş T ürkiye için, Soğuk Savaş’ın sona ermesini Batı ve Orta Avrupa’daki müttefiklerinin aksine salt olumlu bir gelişme olarak nitelendir- mek mümkün değildir. Avrupa kıtasındaki ideolojik bölünme- nin ortadan kalkması, Avrupa entegrasyonu projesine tarihsel bir misyon yükleyerek tarihte ilk kez politik ve ekonomik anlamda birleşik bir Av- rupa yaratma şansını sunarken, güvenlik politikaları anlamında Sovyetler Birliği’nin (SSCB) tarih sahnesinden silinmesi ile ortadan kalkan tehdidin sağladığı önemli bir rahatlamayı da beraberinde getirdi. Her ne kadar Tür- kiye açısından da yayılmacı yönelimli Sovyet gücünün 1 dağılması – hatta 1 Bu konuda bkz. Ernst Tennenstedt, Die türkischen Meerengen im Zweiten Weltkrieg, Hamburg, 1981, s. 28. Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�5

Dr. Cengiz AKTARBahçeehir Üniversitesi AB Merkezi Bakanı

Efe ÇAMANDr., Universität Augsburg (Almanya) Siyaset Bilimi Bölümü

Özet Soğuk Savaş’ın sona ermesi Türk dış politikasını hem olumlu hem de olumsuz anlamda etkilemiştir. Avrupa entegrasyonu bağlamında önem kaybına uğra-yan Türkiye bir taraftan da SSCB sonrası istikrarsızlaşan bir Avrasya coğrafya-sında ciddi güvenlik sorunlarının olduğu bir bölge ile komşu olmuştur. Diğer yandan özellikle yeni post-Sovyet “Türk” cumhuriyetleriyle ilgili olarak doğan fırsatlar dış politikada Türkiye’ye yeni yönelim olanakları sunmuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde gerek güvenlik sorunları gerekse yeni çıkar ve fırsatlar temelinde Türk karar alıcıları siyasal, stratejik-ekonomik ve kültürel boyut-ları olan yeni bir bölgesel politika geliştirmiştir. Bu makalede yeni Kafkasya ve Orta Asya bölgesel politikası bağlamında Türkiye’nin yönelim sorunsalı ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Bölgesel Politika, Türk Cumhuriyetleri, Kafkasya, Orta Asya, Dış Politika.

Giriş

Türkiye için, Soğuk Savaş’ın sona ermesini Batı ve Orta Avrupa’daki müttefiklerinin aksine salt olumlu bir gelişme olarak nitelendir-mek mümkün değildir. Avrupa kıtasındaki ideolojik bölünme-

nin ortadan kalkması, Avrupa entegrasyonu projesine tarihsel bir misyon yükleyerek tarihte ilk kez politik ve ekonomik anlamda birleşik bir Av-rupa yaratma şansını sunarken, güvenlik politikaları anlamında Sovyetler Birliği’nin (SSCB) tarih sahnesinden silinmesi ile ortadan kalkan tehdidin sağladığı önemli bir rahatlamayı da beraberinde getirdi. Her ne kadar Tür-kiye açısından da yayılmacı yönelimli Sovyet gücünün1 dağılması – hatta

1 Bu konuda bkz. Ernst Tennenstedt, Die türkischen Meerengen im Zweiten Weltkrieg, Hamburg, 1981, s. 28.

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası:

Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

Page 2: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�6

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

bu noktada yalnızca ortak Türk-Rus sınırının ortadan kalkmasının bile dış politik anlamda büyük bir öneme haiz olduğuna işaret etmeli – olumlu olsa da, ardından ortaya çıkan güç boşluğu Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede azımsanmayacak derinlikte bir güvenlik boşluğuna neden olmuş-tur. Türk karar alıcıları Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa güvenliği bağlamında azalan işleve paralel olarak Türkiye’nin Avrupa entegrasyonu bağlamında önem yitirmesini bertaraf etmeye çalışır-ken, diğer taraftan da yeni bölgesel koşullara uygun bir bölgesel dış politika geliştirme hedefini izlemişlerdir.

Bu dış politik düalizm uluslararası ve Türk uzmanlarca çeşitli açılardan fark-lı şekillerde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmelerin başlıca ortak payda-sını Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde yeni bir potansiyel bölgesel büyük güç olarak ortaya çıktığı yorumu oluşturmaktadır. 1990’ların ba-şında Avrupa Birliği (AB) bağlamında önem kaybına uğrayan Türkiye’nin yeni Sovyet sonrası coğrafyada büyük bir bölgesel aktör ve buna paralel olarak kendi entegrasyoncu dış politik yönelimini kabul ettirme potansiye-line sahip bir güç olma olasılığının bulunduğu fikri ciddi bir biçimde sa-vunulmuştur.2 Elbette bu Sovyet sonrası bölgelerdeki devletlerin başında, “Türk”3 dillerinin konuşulduğu Kafkasya ve Orta Asya’da bulunan ülkeler gelmektedir. Bunlar eski Sovyetler Birliği’ndeki nitelendirmeyle “Birlik Cumhuriyetleri”, 1991’den bu yana ise bağımsız “Türk” cumhuriyetleri olarak nitelendirilen Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan olarak sıralanabilir.

Entegrasyoncu dış politik konsept yaklaşımını benimseyen Türk karar alıcı-

2 Bkz. Wilfred Bredow ve Thomas Jaeger: Regionale Grossmaechte. Internationale Beziehungen zwischen Globalisi-erung und Zersplitterung, Opladen, 1994, s. 109.

3 İngilizce ve Almanca kaynaklarda Türkiye’de yaşayan Türkler ile Azerbaycan ve Orta Asya’daki akraba halk-lar için ayrı kayramlar kullanılmaktadır. İngilizcede Türkiye’deki Türkler için “Turkish” kavramı kullanılırken Türkiye dışındaki Türk soylular için “Turkic” kavramı kullanılmaktadır. Almancada da buna tekabül eden “Türkisch” ve “Turk” kavramları kullanılmaktadır. Bu kullanım politik anlamda da Türkiye Türkleri ile Türkiye dışındaki Türk soylu halkları birbirinden ayırmaktadır. Türkiye’de Türk kavramı hem Türkiye’deki Türkler, hem de Türkiye dışındaki Türk soylu halklar için kullanılmaktadır. Bu makalede Türkiye’deki yerleşik kavram dikkate alınarak hem Türkiye Türkleri, hem de Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk soylu halkları betimlemek için Türk sözcüğü kullanılmakta, ancak Türkiye dışındaki Türk soylular için kullanılan Türk kavramı tırnak içinde yazılmaktadır. Böylelikle Türkler ile Türk soylular arasındaki fark ortaya konmak istenmektedir. Bu konuyla alakalı “algımalalar” boyutu ve dış kültür politikası, aşağıda ayrı bir başlık altında ele alınmaktadır.

Page 3: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1��

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

larının algılamaları, gerekse uluslararası akademik ya da devlet adamlarınca yapılan yorumlar özellikle, “Türk dünyası” ve bunun Avrasya coğrafyasın-da Türkiye’ye yüklediği yeni rol konusunda hemfikirdir. Örneğin Ame-rikalı devlet adamı Henry Kissinger “Adriyatik’ten Çin’e” kadar uzanan bir “Türk dünyası”ndan4 söz ederken, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal “21. asrın bir Türk asrı” olacağı düşüncesindeydi. Aslında Türk karar alıcıları Türkiye’nin önünde büyük fırsatların olduğu konusunda büyük ölçüde uzlaşmıştı.

Soğuk Savaş sonrasında Türk dış politikasındaki en önemli sorunsal, Türkiye’nin birden fazla coğrafi bölgeye ait olan ana yönelimiydi. 1990’la-rın başında Avrupa entegrasyonuna dahil olabilme zorlukları yaşayan Türkiye’nin yeni yönelimlerinin ve bunlar arasında en fazla tartışılan “Türk” cumhuriyetleri açılımın, II. Dünya Savaşı’nın bitiminden bu yana süreklilik gösteren Avrupa yöneliminin yerini alabileceği fikri, Türk dış politikası çözümlemelerinde sıkça değinilen başat bir yaklaşım olarak kar-şımıza çıkıyor.

Bu makalede, yukarıda bahsedilen yaklaşımlar dikkate alınarak, Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya politikası yeniden yapılandırma mantığıyla değil, tüme varımcı analitik olarak inceleniyor. Öncelikle Türk karar alıcılarının bu yeni ilişkilerle neleri hedefleyip hangilerine ulaşabildiği, Soğuk Savaş sonrası ortamda Türkiye’nin dış politik davranışları ve bunların yorumlan-ması, tarihsel mirasın bölge politikalarındaki yeri ve etkisi, bölgeye yönelik politikaların yerleşme sürecinde belirleyici etaplar, ilişkilerdeki kültürel bo-yut, stratejik projeler ile güvenlik konuları yer alıyor.

Ortak Miras ve Tarihsel SüreçTürk karar alıcıların algılamalarında, Kafkasya ve Orta Asya’da bulunan “Türk” kökenli halklara yaklaşımlarının genel ilişkiler içinde özel bir yere sahip olduğunu ileri sürmek yanlış olmaz. Gerçekten de Soğuk Savaş’ın bi-timinden hemen sonra en yoğun uluslararası bağıtsal ve siyasal ilişkiler ağı-nın bu devletler ile kurulması tesadüflerle açıklanamaz. Türkler, Kafkasya

4 Gün Kut, “Yeni Türk Cumhuriyetleri ve Uluslararası Ortam”, Bağımsızlığın İlk Yılları. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Ankara, T.C. Kültür Bakanlığı, 1994, ss. 9-24 ve 13.

Page 4: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1��

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

ile Orta Asya’daki “Türkler”le tarih, kültür, dil, din ve etnisite bağlamında azımsanamayacak yakınlıklara sahiptir. Bu yakınlıklar Türkiye ile “Türk” devletleri arasındaki ilişkilerde şüphesiz ki temel oluşturmaktadır. Yabancı kaynaklarda da Türkiye ve “Türk” cumhuriyetleri arasında var olan bu ya-kınlıkların önemine atıfta bulunulmaktadır ve bunların ilişkilerin hareket noktasını oluşturduğunun altı çizilmektedir.

“Türk” halkların tarihini lineer bir yaklaşımla ele almak kolay değildir. Baş-langıçta ortak olan tarihsel varlıkları, zamanla evrilerek ve birbirinden farklı tarihsel gelişimler göstererek bütünlüğünü yitirmiştir. Gerçi arada tarihsel anlamda ortak parçaların varlığı söz konusudur, fakat bunların varlığı ortak bir tarih yazımına olanak tanımamaktadır. Anadolu’da Türkler günümüze kadar kesintisiz olarak devletselliklerini ve bağımsızlıklarını koruyabilirken Orta Asya’da Timuriler dönemi dışında önemli bir devletsel gelişim olu-şamamış, küçük ve bölgesel hanlıklar da zamanla Rus İmparatorluğu’nun güdümüne girmiş ve kolonileştirilmiştir. Rus işgali organize bir asimilas-yon politikası gütmüştür5 ve bölünerek yönetilen Türkistan’da siyasal birlik kurulamamıştır. Anadolu’da ise Osmanlılar önce bölgesel, sonrasında ise global bir imparatorluğa doğru evrilmiş, zaten ulusal bilincin değil, din-sel kimliğin – ümmet – birincil kimlik olarak ön planda bulunduğu bu dönemde Şii Safavilerin kontrolündeki İran, Osmanlı İmparatorluğu ile Rus boyunduruğunda bulunan Orta Asya hanlıkları arasında bir bariyer oluşturarak ilişkilerin gelişmesini daha da olanaksızlaştırmıştır.6

Milliyetçilik ve milletleşme süreçleri ile birlikte 19. asrın sonuna doğru Osmanlı İmparatorluğu’nda ulusal tarih yazımı yayılarak Osmanlıların tarihinin yalnızca Osmanlı İmparatorluğu tarihi veya İslam tarihinden ibaret olmadığı gerçeği kabul görmeye başlamıştır.7 Bu yeni tarihsel pers-pektif politik yaklaşımlara da ideolojik bağlamda yansıyarak Türkçülük, Pantürkizm, Turancılık vb. kavramlarla ifade bulan romantik milliyetçi-

5 Gerhard Simon, Nationalismus und Nationalitaetenpolitik in der Sowjetunion, Nomos, Baden-Baden, 1986, ss. 372-374.

6 Bu konuya ilişkin ayrıntılar için bkz. Mehmet Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlık-ları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875), Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1994, ss. 13-18.

7 Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları (1912-1931), İstanbul, Ötüken, 1994, s. 219.

Page 5: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1��

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

lik anlamında bir siyasal ve kültürel harekete zemin oluşturmuştur. Bu bağlamda Osmanlı aydınları ile Rus İmparatorluğu sınırlarında yaşayan “Türk” dilleri konuşan topluluklara ait aydınlar arasında entelektüel bazda ilişkiler kurulmuştur.8 Bu dönemde Osmanlı Türkleri ile Rusya “Türkleri” arasında entelektüeller bazında ideolojik motiflerle desteklenmiş bir ortak kimlik oluşumunun başlangıcından söz etmek yanlış olmaz. Gaspıralı İs-mail Bey, Hüseyinzade Ali Bey, Ağaoğlu Ahmet Bey ve Yusuf Akçura, Rus İmparatorluğu sınırları içinde kalan “Türk” dil ailesine ait diller konuşulan bölgelerden gelmiş ve düşünsel anlamda Türk milliyetçiliğinin evrimine azımsanmayacak katkıda bulunmuşlardır.

Pantürkizm mefkuresi I. Dünya Savaşı’nda İttihat ve Terakki Fırkası tara-fından dış politikada araçlaştırılarak Osmanlı İmparatorluğu’nun Jön Türk egemenliğindeki yayılmacı hedeflerinin meşrulaştırılmasında kullanılmış-tır. Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa savaş sırasında Rusya’da, özellikle de Kafkasya ve Orta Asya’da ortaya çıkan güç boşluğundan yararlanılabi-leceği kanısındaydı.9 Böylelikle Turan idealinin ortaya çıkışından beri ilk defa Türkçe konuşan halkları bir araya getirmek ve tek bir devlet çatısı al-tında birleştirmek somut bir dış politika hedefi olarak ortaya konuyordu.10 Fakat birçok cephede savaşan Osmanlı orduları Kafkasya’yı fethetmek için çarpıştıkları Rus cephesinde I. Dünya Savaşı’nın en dramatik yenilgilerin-den birine uğradılar.11 Çarlık Rusyası’nın yerini 1917’den itibaren SSCB alırken, 1919’da Osmanlı İmparatorluğu fiilen yıkılmış ve Türk Bağımsız-lık Savaşı başlamıştı. Enver Paşa’nın Orta Asya’da bağımsız bir Türkistan için savaşırken Tacikistan’da ölmesiyle ile birlikte pantürk hareketin artık gündemde olması düşünülemezdi.12 Zaten Türk milliyetçiliği 1919’dan itibaren Anadolu’daki Türk egemenliğini tekrar sağlamak hedefine odak-

8 Bu konuda bkz. Efe Çaman, Türkische Aussenpolitik nach dem Ende des Ost-West-Konflıkts: Aussenpolitische Kontinuitaet und Neuorientierungen zwischen der EU-Integration und neuer Regionalpolitik, Berlin, 2005, ss. 66-92.

9 Ömer Laçiner ve Tanıl Bora, “Die Turkrepubliken und die Türkei. Der zweite Anlauf”, Zeitschrift für Türkeis-tudien, 8/1 (1995), ss. 115-138 ve 118.

10 İbid. s. 118.11 Oral Sander, Siyasi Tarih (Bd. II), Ankara, İmge, 2001, s. 272.12 Baymirza Hayit, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadeleleri Tarihi, Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1995, s. 283.;

Ömer Laçiner ve Tanıl Bora: “Die Turkrepubliken und die Türkei. Der zweite Anlauf”, Zeitschrift für Türkeis-tudien, 8/1 (1995), ss. 115-138 ve 118.

Page 6: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�0

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

lanmıştı ve Türkçü aydınlar da ütopik pantürkizmin tersine Kuvayı milliye hareketinin savunduğu misak-ı milli sınırları içinde egemen ve bağımsız bir devlet hedefini tek gerçekçi yaklaşım olarak görmekteydi.

Rus etkisinin başat olduğu SSCB, Çarlık Rusyası’ndan devraldığı asimi-lasyon politikasını Kafkasya ve Orta Asya’da da yoğun olarak uygulamaya devam ederek özellikle “Türk” dil ailesi içinde yapay yazı dilleri yaratmış, başta Türkistan’ı Birlik Cumhuriyetleri adı altında özerk olmayan yö-netsel sektörlere ayırarak “Türk” halklarının ortak yazı dilini yok etmeyi başarmıştı. Böylelikle “Türk” halkları arasında iletişim kurulmasının da önüne geçilmiş oluyordu.13 Kiril alfabesini kullanmak zorunda bırakılan ve aralarındaki anlaşma olanağı Sovyet dil politikaları ile ortadan kaldırı-lan SSCB’deki “Türk” halkları, Türkiye’deki Türkler ile de iletişim kurma şansından yoksundu. Dahası cumhuriyetin kurulması sonrası Türkiye’de gerçekleştirilen Latin harfleri temelinde ulusal alfabeye geçiş ve ardından gelen dilde sadeleştirme politikaları ile zaten Anadolu Oğuz Türkçesi ile diğer “Türk” dilleri arasında mevcut farklılıklar daha da derinleşiyordu.

1923 yılında ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti ile misak-ı milli sınırları içinde bir Türk ulus devletinin kurulması ve ulus egemenliğine dayalı bir politik sistemin yerleşmesi başarılmıştır. Bu noktada Türk sosyal bilimci ve Türkçü ideolog Ziya Gökalp’in pantürkist konseptinde ulaşılması öngö-rülen ilk basamak “Türkiyecilik”14 gerçekleştirilmiş oluyordu. Yeni kurulan Türk ulus devleti ırksal temelde değil, ortak kader birliği temelinde, etnik, dinsel ve mezhepsel ayrılıkçılığı reddeden bir milliyetçilik doktrinini kabul ediyordu15 ve bu bağlamda büyük ölçüde Gökalpçi kavramla örtüşüyordu. Orta Asya’da ve Azerbaycan’da da SSCB Birlik Cumhuriyetleri’nde yaşayan “Türk” halklarının her birinde ayrı bir uluslaşma süreci yaşanıyor ve Azeri, Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmen ulusal bilincinin SSCB etno-politikala-rınca kabul ettirilmesi, tüm “Türk” halklarında ortak bir ulusal bilinç oluş-ma olasılığını tamamen ortadan kaldırıyordu. Böylelikle geçmişte en azın-

13 Martin Malek, “Sprachenpolitik in der Gemeinschaft Unabhaengiger Staaten (GUS)”, Osteuropa, 8/1994, ss. 743-759 ve 743.

14 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, İstanbul 1955, s. 18.15 Suna Kili, Atatürk Devrimi. Bir Çağdaşlaşma Modeli, Ankara, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1981, s. 238.

Page 7: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�1

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

dan entelektüel toplumsal katmanlar için göreceli geçerliliğe sahip dilsel iletişim olanağı da, 20. yüzyıldaki politik gelişmelerle olanaksızlaşıyordu.

II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan uluslararası gruplaşmada Türkiye’nin üstlendiği rol ve SSCB’nin iki kutuplu sistemdeki konumu, Türkiye ve “Türk” halkları arasında politik, kültürel ve ekonomik ilişkiler kurulması-na olanak tanımıyordu. Bu dönemde “Türk” halklarının – esir Türklerin – konumlarıyla ilgili ideolojik, akademik ve ansiklopedik çalışmalar Türk iç politikasında oldukça marjinalleşen (pan)Türkçüler tarafından gerçek-leştiriliyordu. Türkiye ve Türkçe konuşan halklar arasındaki tarihsel, dil-sel, etnik, kültürel ve dinsel ortak miras 1990’ların başına dek Türk karar alıcıları açısından dış politika bağlamda bir anlam ifade etmiyordu.

Türkiye-“Türk” Cumhuriyetleri İlişkileriİlişkilerin başlangıç safhasındaki önemli belirleyici faktörlerden biri Türk kamuoyunun SSCB’deki “soydaşlara” karşı artan ilgisidir. 1980’lerin ikin-ci yarısına doğru Kazakistan Birlik Cumhuriyeti’ndeki olayların yol açtı-ğı trajedi bu konudaki önemli belirleyicilerdendi. Moskova’daki merkezî Sovyet yönetiminin, Kazakistan Komünist Partisi Genel Sekreterliğine bir Rus’u atamasının ardından başlayan milliyetçi yönelimli öğrencilerin pro-testo gösterileri ve Azerbaycan Birlik Cumhuriyeti’ndeki Ermenilerle yaşa-nan Karabağ sorunu ekseninde gelişen Azadlık’çı milliyetçi hareket, Türk kamuoyunu SSCB’deki “Türkler” konusunda duyarlı hale getirdi. Türk ka-muoyundan farklı olarak Türkiye’deki politik karar alıcılar başlangıçta bu gelişmelere Soğuk Savaş refleksleri ile yaklaştı ve gelişmeleri SSCB’nin içiş-leri olarak algıladı. Bu dönemde SSCB, Soğuk Savaş’taki göreceli gerilim azalmasına karşın realpolitik anlamda hâlâ oldukça ciddi bir tehdit olarak algılanıyordu. 1991’de Cumhurbaşkanı Özal’ın SSCB ziyaretinde yalnızca Başkent Moskova’yı değil, aynı zamanda Kazakistan ve Azerbaycan Birlik Cumhuriyetlerini de gezi programına alması, bu bağlamda Türkiye’nin dış politikasındaki bir değişim sinyali olarak yorumlanabilir.

1991 Ağustosunda SSCB’de Gorbaçov öncesi eski düzeni yeniden sağla-ma amacını taşıyan ancak başarısızlığa uğrayan darbe girişimi, SSCB’nin çözülme sürecini hızlandırdı ve “Türk” birlik cumhuriyetleri birbiri ardına

Page 8: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�2

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

bağımsızlıklarını ilan etti.16 8 Aralık 1991’de Bağımsız Devletler Topluluğu – BDT ( Soyuz Nezavisimıh Gosudarstv) kuruldu ve Türkiye yeni bağımsız “Türk” cumhuriyetlerini diplomatik olarak tanıyan ilk devlet oldu.17 Gene bu cumhuriyetlerde dış temsilcilikler açan ilk devlet de Türkiye’ydi.

Bazı siyasal elitlerin Dışişleri Bakanlığı bünyesi dışında “Türk” cumhuri-yetlerinden sorumlu bir bakanlık kurulması önerisine karşın bu fikir kabul görmedi.18 Bunun yerine 24 Ocak 1992 tarihinde Türk İşbirliği ve Kalkın-ma Ajansı (TİKA) kurularak Türkiye’nin bölgedeki çıkar algılamalarının ve politik yöneliminin altyapısını oluşturacak, kurumsallaşma açısından da önem taşıyan önemli bir adım atılmış oldu. TİKA’nın başta gelen görev alanları ekonomi, eğitim-öğretim, kültür, sanat, tarih ve tarihsel araştır-malar, dil ve alfabe, etnografya, turizm, idare, adalet, güvenlik, iletişim ve iletişim teknolojisi, çevre, bilim ve teknoloji konularındaki işbirliği-nin koordinasyonunu kapsamaktadır.19 TİKA’nın kurulması Türkiye’nin “Türk” cumhuriyetlerine verdiği ayrıcalıklı önemi ve dış politik anlamda 1990’ların başına dek yalnızca Balkanlar, kuzeydoğu Akdeniz ve komşu Orta Doğu’yu kapsayan “bölge tanımlaması”nın artık Kafkasya ve Orta Asya’ya kadar genişletildiğini ifade etmektedir.

Bağımsızlığın ilk dönemlerinde politika ve retorikte önemli bir karmaşa hakimdi. Bu yalnızca Türk karar alıcılarında değil, aynı zamanda “Türk” cumhuriyetleri liderlerinde de gözlemlenen bir durumdu. Bu noktada-ki ana sorunsalı ilişkiler sarmalının hangi yöne doğru gelişeceği sorusu oluşturuyordu. Söz konusu olan iki taraflı gevşek devletlerarası ilişkiler ile devletlerüstü entegrasyoncu kurumsal ilişkiler arasında derin farklılık-lar arz eden fikirlerdi. Dünya kamuoyu da Türkiye’nin ortaya çıkan yeni opsiyonları konusunda Türkiye’den “yeni bir dış politika açılımı” bekle-mekteydi. Yeni bir alan olarak ortaya çıktığına inanılan Türk Dünyası’nda

16 Azerbaycan 30.08.1991’de, Özbekistan ve Kırgızistan 31.08.1991’de, Türkmenistan 27.10.1991’de ve son ola-rak Kazakistan 16.12.1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir.

17 Reiner Fraitag-Wirminghaus, “Keine grossen Brüder. Der Einfluss der islamischen Welt in Zentralasien und in Aserbaidschan”, Der Überblick, 2/28 (1992), ss. 50-54 ve 53.

18 Örneğin Alparslan Türkeş “Dış Türkler” konusunda koordinasyonu sağlayacak bir bakanlık kurulmasını öner-mişti. Bkz. Gareth M. Winrow, Turkey in post-soviet Central Asia, London 1995, s. 13.

19 Umut Arık, “Üçüncü Çalışma Yılında TİKA”, Avrasya Dosyası, 1995, ss. 163-182 ve 166.

Page 9: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�3

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

Türkiye’ye bir liderlik şansının doğduğu görüşünde olan akademisyenlerin ve politikacıların sayısı az değildi. ABDli devlet adamı Kissinger, Avras-ya coğrafyasında geniş bir bölgeyi kapsayan bir Türk nüfuz alanı ortaya çıktığını ifade ederken, Demirel de bu görüşe yakın düşünüyordu. Özal daha da ileri giderek 21. asrın bir Türk yüzyılı olacağı tahmininde bulu-nuyordu.20 “Türk” cumhuriyetlerinin liderleri de ortaya çıkan yeni “Türk” coğrafyasında sıkı işbirliğine atıfta bulunuyordu. Özbekistan Lideri Ke-rimov “Türk” cumhuriyetleri arasında özel bir devletler topluluğundan (commonwealth) vizyonundan bahsediyordu.21 Dahası Türkiye’nin poli-tik sistem özellikleri açısından da bu cumhuriyetlere örnek olabileceği savı yine güçlü bir biçimde öne sürülmekteydi. ABD Başkanı George Bush, Türkiye’yi “Türk” cumhuriyetlerine model olarak lanse ediyor,22 NATO Genel Sekreteri Manfred Wörner seküler toplumu ve laik politik sistemi ile Türkiye’yi Batı’nın güvenlik çıkarları açısından Kafkasya ve Orta Asya’da radikalleşmeye ve İslam’ın politize edilmesine karşı örnek olarak gösteri-yordu.23 Batılı müttefikler tarafından lanse edilen bu görüntü, Türk ka-rar alıcıları tarafından da memnuniyetle benimsendi. Türkiye’nin, İslam dünyası içindeki kendi özgü politik sistemi ve gelişmiş demokrasi düzeyi genel anlamda Batı’yla uyumlu siyasi, ekonomik ve savunma ilişkileri ge-liştirmesine olanak sağladığından, “Türk” cumhuriyetlerinin karar alıcıları Türkiye’nin politik sisteminin kendi ülkelerinde uygulanmasını hedef seç-meye yöneldi. Örneğin Kırgızistan lideri Akayev bu bağlamda Türkiye’ye resmî ziyareti sırasında seküler ve demokratik Türk politik sisteminin ülke-si için model oluşturduğunu ifade etti.24 Özbekistan Başkanı Kerimov da aynı şekilde ülkesinin Türkiye’nin yolundan gideceğini ilan etti.25 Aslında tüm eski Sovyet “Türk” devletleri laik bir politik sisteme yönelmişti ve

20 Abidin Bozdağ, “Die Zentralasienspolitik der Türkei”, Mir A. Ferdowsi (der.), Mittelasien von der “Zweiten” zur “Dritten” Welt? Arbeitspapiere zu Problemen der Internationalen Politik, No. 15, 1993, ss. 27-42, 33.

21 Bess Brown ve Elisabeth Fuller, Die Türkei und die muslimischen Republiken der ehemaligen Sowjetunion, Sankt Augustin, 1994, s. 18.

22 Ahmet T. Kuru, “Türkiye’nin Orta Asya’ya Yönelişi: Dokuz Asır Sonra Politika Değişimi”, Mim Kemal Öke (der.), Geçiş Sürecinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, İstanbul, 1999, ss. 128-151, 142.

23 Gareth M.Winrow, Turkey in post-soviet Central Asia, London 1995, s. 13.24 İbid. s.13.25 Bess Brown ve Elisabeth Fuller, Die Türkei und die muslimischen Republiken der ehemaligen Sowjetunion, Sankt

Augustin, 1994, s. 18.

Page 10: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�4

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

bunu özellikle Batılı ülkeler ile kurmak istedikleri ilişkiler için bir önkoşul olarak algılamaktaydı. Türkiye, “Türk” cumhuriyetleri karar alıcıları için Batılı kurumlarla gerçekleştirdiği entegrasyon düzeyi ile bu algılamalarının doğruluğunu kanıtlıyordu.

Dahası “Türk” cumhuriyetlerinin karar alıcıları, Batılı ülkelerle işbirliği yapabilmek ve Batılı devletler ile organizasyonlarla ilişkiye girebilmek için Türkiye’nin Batı’ya entegre konumundan yararlanabileceklerine inanıyor-du. Bağımsızlığın başlangıç yıllarında yeni elde ettikleri egemenliklerini, çeşitli ülkeler ile gerçekleştirdikleri ekonomik ve politik ortaklıklarla pe-kiştirmek ve özellikle de Rusya’ya tek taraflı bağımlılıklarını bu yolla en azından görecelileştirmek amacını güdüyorlardı. Bu bakımdan kendilerine diplomatik alanda destek olmaya niyetli Türkiye ile ilişkilerini yoğunlaş-tırmak tüm “Türk” yönetimlerde gözlemlenen bir yönelimdi. Gerçekten Türkiye başlangıçta bu beklentilere gereken şekilde yanıt verebildi ve yeni devletlerin Batılı politik, ekonomik ve askerî örgütlenmelerle ilişki kur-mada bir “kapı açıcı ve onların haklarını arayıcı” diplomatik işlev üstlen-di.26 “Türk” cumhuriyetleri Avrupa Konseyi, OECD, IMF, AGIT, AB ve NATO’da Türkiye aracılığı ile seslerini duyurma olanağına sahip oldu. Öte yandan Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne, akraba cumhuriyetlerin üye olma-sını sağlamaya yönelik yaklaşımı ile Kafkasya ve Orta Asya’nın izolasyonu-na son vermek için adına politik tutumunu Asya bölgesinde de sürdürdü. 1992 yılında Kazakistan hariç diğer tüm “Türk” cumhuriyetleri Türk dip-lomasisinin desteği ile ECO’ya üye oldu.27

Türkiye’nin diğer bir projesi de “Türk” cumhuriyetleri arasında kurumlaş-mış düzenli ilişkilere olanak sağlayan bir örgütsel platformu hayata geçir-mekti. Bu konudaki en iddialı ve prestijli diplomatik proje, yılda en az bir kez toplanması öngörülen “Türk Cumhuriyetleri Zirvesi”dir. Türk karar alıcılarının başlangıçta bu zirvelerden beklentilerinin, nihai hedef olarak uluslarüstü entegrasyonu öngören bir yapılanmayı gerçekleştirmek oldu-ğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak bu bağlamda Türk karar alıcılar ile

26 Heinz Kramer, Zentralasien im Interessensfeld der Türkei, Ebenhausen-Isartal 1995, s. 19.27 Bess Brown ve Elisabeth Fuller, Die Türkei und die muslimischen Republiken der ehemaligen Sowjetunion, Sankt

Augustin, 1994, s. 19-20.

Page 11: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�5

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

“Türk” cumhuriyetleri liderlerinin algılamalarına ve beklentilerine değin-mek gerekiyor.

Türk karar alıcıları bu platformu ortak sorunlara karşı ortak pozisyon al-mak, var olan dilsel ve kültürel farklılıkları azaltmak, ekonomik konular-da işbirliği alanları açarak bu işbirliğini artan biçimde geliştirmek, dahası, dış politikadaki hassas meselelerde – örneğin Kıbrıs ve Karabağ sorunları – ortak politikalar üretmek gibi iddialı konularda işlevselleştirmek düşün-cesindeydiler.28 Kafkasyalı ve Orta Asyalı “Türk” liderlerde ise yalnızca yukarıda değinilen uluslararası alandaki yalnızlıklarını çeşitli uluslararası platformlarda diplomatik işbirliği ile dengelemek amacı ağır basmaktay-dı. Elbette beklentiler farklı olduğundan, Türkiye’nin kendi vizyonunun gereklerini tam olarak gerçekleştirmesi beklenemezdi. Örneğin zirvelerde Türk tarafınca gündeme getirilen Türkiye’nin geliştirdiği petrol boru hattı projelerine destek olmak, Türkiye ve “Türk” cumhuriyetleri arasında ortak bir pazar kurmak, ya da yeni cumhuriyetlerin Türk para birimini kabul et-melerini önermek gibi gerçekçilikten fazlasıyla uzak teklifler, “Türk” cum-huriyetleri liderlerince reddedildi.29 Bu tekliflerin yol açtığı bir reaksiyon da Rus karar alıcıların “Türk Cumhuriyetleri Zirvesi”ne giderek daha faz-la şüpheyle yaklaşmaya başlaması ve Türk-Rus çekişmesinin Soğuk Savaş sonrasında giderek daha fazla hissedilir hale gelmesiydi. Bu durum “Türk” cumhuriyetlerinin karar alıcılarını da ürkütüyordu. Örneğin ülkesinde nüfusun yaklaşık yarısının Rus kökenli olduğu ve Rusya Federasyonu ile uzun bir sınıra sahip Kazakistan’ın lideri Nursultan Nazarbayev, etnik ve dinsel bazda her türlü organizasyonun kuruluşuna ülkesinin karşı olduğu-nu, yanlış anlamalara mahal vermeyecek bir şekilde vurgulama gereksinimi hissetmişti.30 Özbek lider İslam Kerimov da diplomatik bir dil kullanmak-sızın ülkesinin yalnızca Türkiye ile ilişki kurmak istemediğini ifade etmek-teydi.31 Orta Asyalı liderler Türkiye’yi Kıbrıs konusunda, Azerbaycan’ı da

28 Cumhuriyet, 02.11.1992.29 Faruk Şen, “Türkische ss. 267-270, 268.30 Nursultan Nazarbaev, Yüzyılların Kavşağında, Ankara, Bilig, 1997, s. 200. Alıntının yapıldığı eser: Kuru, Ah-

met T., “Uluslararası Otram ve Bölgesel Entegrasyon Teorileri Işığında Türk Birliği Meselesi”, Öke, Kemal Mim, der., Geçiş Sürecinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, İstanbul 1999, s. 152-210; s. 185. Diğer bir kaynak için bkz. Kramer, Heinz, Zentralasien im Interessensfeld der Türkei, Ebenhausen-Isartal 1995, s. 23.

31 Ahmet T. Kuru, “Uluslararası Ortam ve Bölgesel Entegrasyon Teorileri Işığında Türk Birliği Meselesi”, Mim

Page 12: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1�6

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

Karabağ sorununda da desteklemedi.

“Türk Cumhuriyetleri Zirvesi” Türk siyasal karar alıcılarının algılamalarına ve beklentilerine yönelik entegrasyoncu bir platform, bir Türk Blok’u ya da AB veya NAFTA benzeri bir kurumsallaşmaya sahne olamadı. Dahası bu zirvelerin fonksiyon ve erekler bağlamında kurumsallaşamamasına paralel olarak toplantıların devamlılığını sağlamak da, Türk siyasal elitlerinin ula-şamadıkları diğer bir dış politika hedef oldu. Gerek Türkiye’nin rasyonel-likten uzak beklentileri, gerek “Türk” devletlerinin bu konuda Türk karar alıcılarından oldukça farklı algılamalara sahip olması, gerekse Türkiye’de mevcut ekonomik kaynakların, acil destek bekleyen “Türk” cumhuriyet-lerinin beklentilerini karşılamaktan uzak olması, öte yandan Türk siyasal elitlerinin uluslararası bölgesel düzende Türkiye’nin dış politika gücünü gösterme kapasitesini olduğundan daha fazla algılaması ve belki de başta gelen belirleyici faktör olarak Rus faktörünü küçümsemesi, yapılmak iste-nilenler ile yapılabilecekler arasında bir dengesizliğe neden oldu.

Burada vurgulanması gereken nokta, Türk karar alıcılarının “Türk” cum-huriyetlerine yönelik dış politika hedeflerinde bu yeni yönelimi diğer yö-nelimlere bir alternatif olarak algılamadıklarıdır. Bunun doğru-yanlış bo-yutunu bir kenara bırakırsak söz konusu olan daha ziyade Soğuk Savaş sonrası dış politika konseptinin daha geniş bir çevre tanımlaması yapmak zorunda kalması ve dolayısıyla Soğuk Savaş sırasında izlenen rotaya göre çok boyutlu ve daha girişken bir konseptin genel olarak dış politikada ağır basmaya başlamasıdır. Bu noktada önem arz eden motif, aslında yine Av-rupa politikası kökenlidir ve Türkiye’nin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra, özellikle AB entegrasyonu bağlamında yaşadığı değer kaybı ve bunu dengelemeye çalışan işlev arayışıdır. Dolayısıyla Türkiye kendi ulusal çı-karlarına göre bir Kafkasya ve Orta Asya politikası geliştirmeye çalışmasına rağmen, Batılı bir devlet olarak hareket etmeyi yeğlemiş ve AB özlemlerini buna tekabül eden biçimde daima göz önüne almıştır. Buna göre NATO üyesi olması, laik ve demokratik değerlere dayanan bir devlet felsefesi ile Batılı iç politik sistemi ve Avrasya’da Batılı müttefikleriyle işbirliğini gerek kendi çıkar algılamaları bağlamında, gerekse Batılı müttefiklerinin çıkarla-

Kemal Öke (der.), Geçiş Sürecinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, İstanbul, 1999, ss. 152-210; s. 155.

Page 13: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1��

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

rına paralel olarak dikkate alması özellikleri ile Türkiye Batı’ya alternatif bir dış politik yönelim hedefi gözetmediğini kanıtlamıştır. İşte bu nedenden-dir ki Türk karar alıcıları kendi algılamalarına göre gelişme göstermeyen, “Türk” devletleriyle daha sıkı ve entegrasyoncu dış politika yönelimlerinde aşırı olmakta direnmemişler, ilişkilerin bölgesel düzeninden kaynaklanan seyre kolay uyum sağlamayı başarmışlardır.

Başlangıç itibarıyla Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya yöneliminin en önemli hedefi olan, yeni bağımsızlığını kazanan ülkelerle ilişki kurmak ve bu ilişkilere ivme kazandırmak, kısa bir sürede başarılmıştır. Dahası Tür-kiye bu devletlerin uluslararası topluma daha hızlı katılımları doğrultu-sunda aktif rol oynayarak, diğer bir dış politik hedefine, yani bu ülkelerin bağımsızlıklarını pekiştirmeleri yönünde onlara destek olma politikasını başarıyla uygulamıştır. Diğer hedefler arasında yer alan kültürel alana giren politikalar ve stratejik yeni yönelim, Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya politikalarının önemli unsurları olagelmiştir. Bunlar aşağıda daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

Türk Dış Kültür PolitikasıTürkiye ve “Türk” cumhuriyetleri arasında geliştirilen ikili ve çok taraflı ilişkilere paralel olarak dil, eğitim, bilim ve teknik konularda işbirliği zemi-ni hazırlamak üzere çok sayıda antlaşma imzalandı ve proje hayata geçiril-di. İlişkilerin başlangıcından itibaren Türk karar alıcılar dışa yönelik kültür politikası olarak da nitelendirilebilecek yönelimi Kafkasya ve Orta Asya politikasının temel taşlarından biri olarak algıladı. Kültürel alanda işbirli-ğini yoğunlaştırmayı hedefleyen bu politik alan, uzun vadede gelecekteki politik, ekonomik ve stratejik ilişkiler ve işbirliği alanları bakımından bir yatırım olarak görüldü.

Türk dış kültür politikasının en temel hedefi şüphesiz ki Türkiye ve “Türk” ülkeleri arasındaki iletişimin geliştirilmesiydi. Dil alanında yakınlaşma sağ-lanmasına dair politik tutum bu anlamda Türk dış politikasının Soğuk Sa-vaş sonrası birincil uzun vadeli çıkarlarından birini oluşturmaktadır. Türk siyasal elitlerinin algılamalarına göre “Türk” halkları arasında mevcut olan “dil ortaklığı”, SSCB sonrası geliştirilen ve uygulanan kültürel yönelim-li dış politikanın temelini oluşturmaktaydı. Bu konuya ilişkin Türkiye’de

Page 14: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1��

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

ve uluslararası kaynaklarda dilsel akrabalık boyutunun kültürel ortaklığın başta gelen unsuru olduğu konusunda fikir birliği vardır. Bu noktada Tür-kiye ile uluslararası kaynaklar arasındaki bazı algılama farklılıklarına değin-mek yerinde olacaktır.

Türkiye ile “Türk” halkları arasında dil alanındaki akrabalık ya da yakınlık Türk akademisyenleri ve kamuoyu tarafından genelde dilsel birlik olarak algılanagelmektedir. İletişimin göreceli olarak yeterli sıklıkta olmaması, bu konuda elbette bir rol oynamaktadır. Ancak bu bağlamda algılamaları asıl etkileyen unsurun bir yerde ideolojik olduğunu söylemek gerekmektedir. Bu görüşe açıklık getirmek için tarihsel alana girmek ve kısaca (pan)Türkçü ideolojik yaklaşıma değinmek gerekiyor.

Sosyopolitik gerçekler ve bunları yorumlayarak görüş ve davranış geliştiren karar alıcılar arasında dinamik bir ilişki vardır.32 İdeolojiler, karar alıcıların algılarını etkileyen diğer faktörler –örneğin tarih– gibi mevcut gerçekliğin öznel olarak algılanmasını etkiler. Yani karar alıcılar eldekini daima, “ko-şullu olarak tam gerçeğe tekabül eden bir biçimde” algılayabilir.33 İdeoloji-lerin bu işlevi, amaca yönelik34 davranışlara yol açmak ve politik anlamda bu değerlere göre hedefler ortaya koymaktır. Bu aslında kamuoyu için de geçerlidir. Bu bağlamda Türkler ve “Türk” halkları arasında mevcut olan ortaklıkları tek dil içindeki diyalekt faklılıklarına indirgemek yukarıda bah-sedilen şekilde anlaşılmalıdır. Gerçekten de (pan)Türkçü ideologlar dilsel anlamda tek bir Türk dili, yani Türkçe konusunu aletselleştirerek “Türk” halkları arasında ulusal bir bilinç yaratmaya çalışmıştır. Osmanlı tarihçi-si Ahmet Vefik Paşa’nın gösterdiği lisan-ı Osmani’nin aslında “büyük bir dil ailesinin Batı kolu” olduğu gerçeği,35 Osmanlı aydınlarını, filizlenmiş olan milliyetçilik akımları arasında diğer akraba toplulukların varlığı ko-nusunda duyarlı hale getirirken aynı zamanda “pan” karakterli bir Türk milliyetçiliğine de yol açmış oluyordu. Kırım Tatarı Gaspıralı İsmail Bey,

32 Gottfried-Karl Kindermann, “Zur Methodik der Internationalen Konstellationsanalyse”, Gottfried-Karl Kin-dermann (der.), Grundelemente der Weltpolitik, München, 1991, ss. 106-144, 125.

33 Gottfried-Karl Kindermann, “Weltverstaendnis und Ideologie als Faktoren auswaertiger Politik”, Gottfried-Karl Kindermann (der.), Grundelemente der Weltpolitik, München, 1991, ss. 145-164, 152.

34 Almanca: “wertorientiert”.35 Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, London, 1968.

Page 15: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

1��

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

“dilde, fikirde ve işte birlik” talebiyle36 dile ideolojik olarak önemli bir yer atfediyor ve Tercüman deneyimi ile de dilsel birlik konusunda çalışmalarda bulunuyordu. İsmail Bey bununla tüm “Türk” halklarının aslında Türk olduğu konusundaki inancını37 kanıtlamaya çalışmıştı. Ortak dil Azer-baycanlı Hüseyinzade Ali Bey için de temeldi ve Osmanlı Türkçesi tüm “Türk” halklarınca yüksek dil olarak kabul edilmeli ve böylelikle dilde or-taklık sağlanmalıydı.38 “Türk” dillerini Türkçenin lehçeleri olarak algılama konusunun kökenleri görüldüğü üzere 20. yüzyıl. başındaki (pan)Türkçü ideolojinin yarattığı algılamaya dayanmaktadır.

Bu konuda yalnızca akademisyenlerin bir kavram tercihinden söz edile-mez.39 Aynı zamanda resmî devlet söyleminde de aynı terminoloji kullanıl-maktadır.40 Bu terminolojik yaklaşım uluslararası terminolojiden farklılık göstermektedir. Örneğin İngilizce kaynaklar Turkish ve Turkic kavramları ile, Almanca kaynaklar ise Türkisch ve Turk kavramları ile dilsel farklılıkları “farklı dil” olarak algıladıklarını belli etmektedir. Bu dillerin konuşulduğu ülkelerde de Türkoloji bilim dalı “Türk” dilleri arasındaki farklılıklara di-yalekt farklılıklarından ziyade dilsel farklılıklar olarak işaret etmektedir.

Türk kamuoyunda “Türk” halkları arasında Türkçe konuşulduğu algıla-masının başat olmasından dolayı bu halkları Türk olarak algılamak da söz konusudur. Bu durumda Türkiye’de örneğin Kazak Türkleri veya Özbek Türkleri gibi kavramlar gerek akademik gerekse resmî yayınlarda kulla-nılmaktadır. Bu durum dolaylı olarak “Türk” cumhuriyetlerinin karar alı-cılarının ve kamuoylarının algıladığı ve bu cumhuriyetlerin tek tek resmî tarihlerince de kabul gören kimliklerinin Türkiye tarafından dolaylı olarak da olsa kabul görmediği sonucunu doğurmaktadır.

“Türk” cumhuriyetleri halkları resmî tarihlerine ve kimlik tanımlamaları-

36 David Kushner, The Rise of Turkish Nationalism (1876-1908), London, 1977, s. 12.37 Ali Engin Oba, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu, Ankara, 1995, ss. 152.38 Tadeuzs Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Ayerbaycanı, İstanbul, 1988, s. 91.39 Akademisyenlerin bu konudaki terminolojik yaklaşımı için karşılaştırınız Saray, Mehmet, Türk Dünyasında Dil

ve Kültür Birliği, İstanbul, 1993.40 Örnek olarak bkz. T.C. Dışişleri Bakanlığı, Kazakistan Ülke Raporu, Ankara, 1995. Diğer ülke raporları da

karşılaştırılabilir.

Page 16: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

200

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

na göre kendilerini Türk olarak algılamamakta, “Türk” kavramını bir üst kavram olarak görmekte ve tıpkı Türkiye Türkleri gibi kendi millî kimlik-lerine sahip oldukları gerçeğinden hareket etmektedir. Buna göre örneğin Kazakistan’da Kazak Türkleri nitelendirmesi kabul görmemekte, Kazak kavramı ise Türkiye’de algılandığı gibi bir Türk Boyu’nu değil, Türklerden ayrı bir milleti nitelemektedir. Bu kavram kargaşası dış politikada algımala-lar ve bunlardan kaynaklanan algılama-hedef uyuşmazlığının yol açtığı so-runlar dışında iç politik alanda da bir tutarsızlığa neden olmaktadır. Türk vatandaşlarını Türk milleti olarak ortaya koyan anayasal yaklaşım göreceli-leşmektedir ve üst kavram olan Türk kavramına dolaylı olarak da olsa etnik bir yorum getirilmiştir.

Yukarıda ele alınan konu görüldüğü üzere terminolojik ve teknik bir konu olmasına karşın dış kültür politikaları bağlamında son derece belirleyici bir politik boyut içermektedir. Algılamaların oluşmasında ideolojilerin rolüne yukarıda değinildi. Politik konseptlerin geliştirilmesinde de algılamaların önemli bir rol oynadıklarından hareketle, Türk siyasal elitlerinin algıla-maları doğrultusunda çıkar tanımları yaparken kullandıkları kavramların, dış politika hedefleriyle ilintisine de atıfta bulunulmalıdır. Ortaya konulan hedefler ile algılamalar arasındaki doğrudan ilişki Türk dış kültür politika-sında somut biçimde görülebilmektedir. Bu bağlamda Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya yönelik dış kültür politikasının merkezinde iletişimin geliştirilmesi – yani ortak dil eksenli bakış – hedefinin bulunması tesadüf değildir.

Dilsel yakınlığı desteklemek yukarıda bahsedildiği gibi Türk dış kültür po-litikasının birincil hedefidir. 1990’larda Türkiye ve “Türk” cumhuriyetleri arasındaki dilsel bağları yeniden güçlendirmeye yönelik bir politika izlen-miştir. Türkiye’nin dil politikası Orta Asya ve Anadolu arasındaki geniş coğrafyada dilsel iletişimi geliştirerek ortak bir yazılı kültür oluşturmaktır. Bu bağlamda Türk dış kültür politikasının faaliyet alanı olan dil politikası “Türk” dilleri – ya da Türkiye’de algılandığı şekli ile Türk lehçeleri – ile Türkçe arasında mevcut olan farklılıkları ortadan kaldırmayı hedeflemek-ledir, hatta yeni cumhuriyetlerde Türkçenin yazı dili olarak giderek yerleş-mesini amaç edinmektedir.41

41 Fikret Türkmen, “Türk Ortak Yazı Dili Problemleri”, Avrasya Etüdleri, İlkbahar, 1994, ss. 81.86, s. 81.

Page 17: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

201

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

Türkiye bu hedefe yönelik olarak 1990’ların başından bu yana “Türk” devletlerinde kendisininki ile ortak alfabelerin kabul edilerek yerleşmesini yoğun biçimde desteklemiştir.42 Bu doğrultuda TİKA somut çalışmalarda bulunmuştur. Örneğin Ortak Yazı Dili Projesi (OYDP) TİKA’nın geliş-tirdiği bir projeydi ve amacı Türkiye ile “Türk” cumhuriyetleri arasında bir yazı dili yaratmaktı. 1993’te OYDP çerçevesinde gerçekleştirilen Alfabe İmla Konferansı ve 1994’teki Ortak Yazı Dili Sempozyumu bu proje kapsa-mında toplanmıştır ve ortak dil konusunu araştıracak bir komisyon kurul-masına karar verilmiştir.43 Amaç “200 milyon insan tarafından konuşulan Türkçeyi” bir Birleşmiş Milletler dili haline getirmek olarak formüle edil-miştir.44 Ancak Türkiye’nin yoğun çabalarına rağmen Türk Latin alfabesi “Türk” cumhuriyetleri karar alıcıları tarafından aynen kabul edilmemiş-tir. Bunun nedeni Orta Asya “Türk” dillerinin ve Azericenin dilsel fark-lılıkları nedeniyle bazı ek harflere gerek duymalarıydı. Böylelikle Türkiye ve “Türk” cumhuriyetlerin Ortak Yazı Dili Projesi (OYDP) ve dolayısıyla Türk dış kültür politikasının en önde gelen hedefi de gerçekleştirilememiş oluyordu.

Buna rağmen Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelik geliştirilen dış kültür poli-tikası tamamen başarısız olarak nitelendirilemez. Özellikle Latin harflerine geçme konusunda Türkiye göreceli olarak başarılı olmuştur. Tüm “Türk” cumhuriyetlerinde Latin harflerine geçme konusunda karar alınmış,45 an-cak uygulamada cumhuriyetler arasında farklılıklar gözlemlenmiştir. Örne-ğin Azerbaycan’da Latin harflerine tam anlamıyla bir geçiş söz konusuyken, Kazakistan’da Latin harfleri yerleşmemiş durumdadır. Bu bağlamda alfa-belerin topluma kabul ettirilmesinde, gerekli finansal kaynakların yetersiz olmasından başat konumunu halen koruyan Rus dili ve kültürüne kadar pek çok gerekçe sayılabilir. Parasal kaynak aktarımı konusunda tanımla-nan politik çıkar ve hedefler ile mevcut finansal kaynaklardaki asimetriye yukarıda değinilmişti. Rus dili ve kültürünün sömürgeci Çarlık Rusyası za-

42 Bu konuda bazı ayrıntılar için bkz Mustafa Öner, “Ortak Türk Alfabesi Hakkında Bazı Notlar”, Avrasya Etüd-leri, İlkbahar 1998, ss. 71-79.

43 Umut Arık, “Üçüncü Çalışma Yılında TİKA”, Avrasya Dosyası, 2/2, 1995, ss. 163-182, s. 172.44 Karşılaştırınız İbid. s. 172.45 Ali L. Karaosmanoğlu, “Die neue regionale Rolle der Türkei”, Europa Archiv, 15/48, 1993, ss. 425,434, s.

430.

Page 18: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

202

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

manından SSCB’nin dağılmasına kadar resmî dil konumundan da öte eği-timsel, akademik, sanatsal, edebi vb. kültürel alanlarda “Türk” halklarının elitleri tarafından benimsenmiş olması gerçeği, Türkiye’nin Rusya ile dil ve kültür alanında rekabet potansiyelini olumsuz yönde etkilemektedir.

Gelecek vadeden diğer bir dış kültür politikası alanı da eğitimdir. Bu ko-nuda “Türk” cumhuriyetlerinden gelen yüksekokul öğrencilerine sunulan burs olanakları, Kazakistan’da kurulan Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Kırgızistan’da açılan Manas Üniversitesi gibi akademik alanda temelleri atı-lan işbirlikleri Türk dış kültür politikasında önemli bir yere sahiptir. Bu-nun dışında Türk Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kurulan 14 okul ile özel kuruluşlarca açılan 100’den fazla okul46 bu politikanın parçasıdır.

Türk dış kültür politikasını değerlendirirken bunun hangi kıstasla yapıl-dığını belirlemek gerekmektedir. Bu noktada yukarıda işaret edilen Türk karar alıcılarının algılamaları ile reel durum arasında fark anahtar bir rol oynamaktadır. Dış politika durum değerlendirmesi ve çıkarlar ile bunlar doğrultusundaki hedeflere ulaşılması safhalarında, karar alıcıların başlan-gıçtaki algılamaları baz alınırsa Türkiye’nin ciddi anlamda bir hedef sap-ması yaşadığını ileri sürmek yanlış olmazdı. Ancak Türk karar alıcılarının bazı merkezî algılamalarının gerçek duruma tekabül etmediği, yani Azeri ve Orta Asyalı liderlerin algılamalarını yeterince dikkate almadığı istisna tutulursa, aslında Türk dış kültür politikasının genel Kafkasya ve Orta Asya yönelimi içinde en etkili ve başarılı alanlardan biri olduğu söylenebilir.

Türkiye, Bölgesel Düzen ve Stratejik PerspektiflerKafkasya ve Orta Asya, başta hidrokarbon enerji kaynakları olmak üzere önemli yeraltı zenginliklerine sahiptir ve bu nedenle gerek bölgesel güçle-rin gerekse global oyuncuların ilgi alanına girmektedir. Soğuk Savaş öncesi ve süresince tamamen Rus egemenliğinde olan bu bölgelerde, SSCB’nin tarih sahnesinden çekilmesi ile beraber büyük bir oyundan söz edilmekte-dir. Kural tanımayan bu oyunda bölgesel aktörler için temel amaç, enerji merkezi olan bölgelerden hidrokarbon kaynaklarını başka bölgelere nak-

46 Büşra Ersanlı, “Çok Boyutluluğu Yeniden Keşif. Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleriyle İşbirliği Arayışı”, Alead-din Yalçınkaya (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, İstanbul, 1998, ss. 223.232 s. 229.

Page 19: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

203

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

ledebilecek bir terminal konumuna gelmektir. Bu anlamda gerek Türkiye gerekse Rusya hem kapasiteleri hem de jeopolitik konumları gereği – ikisi de Avrasyalı aktörler olarak Avrupa ve Asya kıtaları arasında transit ülke olma özelliğine sahiptir – 1990’larda rekabet eden iki bölgesel güç ola-rak belirmiştir. Özellikle petrol boru hatları ile Kafkasya ve Orta Asya’dan Avrupa’ya taşınacak ham petrol konusunda bu iki bölgesel güç arasında bir çıkar çatışması yaşandığı bilinmektedir.

Tarafların enerji kaynakları konusundaki çıkarları elbette bölgedeki po-tansiyel ile doğrudan bağlantılıdır. Kaynaklar Hazar Denizi Havzası’ndaki (HDH) mevcut petrol rezervlerinin 25 milyar ile 200 milyar varil arasın-da olduğunu tahmin etmektedir. Bu tahminlere göre HDH dünya petrol rezervlerinin yüzde 3 ila yüzde 17’sine sahiptir.47 Tahminlerdeki farklı ra-kamlar aslında HDH bölgesinin önemini etkilememektedir. Gelişmiş sa-nayi devletlerinin petrole bağımlılıkları konusunda HDH bölgesine stra-tejik ilgi göstermemeleri düşünülemez. Bu stratejik hammaddeyi üreten ülkeler kadar petrol ve doğal gazı nakledecek transit ülkelerin de stratejik anlamda önem kazanacağı HDH denkleminde öngörülmektedir.

Bu stratejik satrançta Türk ve Rus çıkarları 1990’ların başından bu yana tamamen çelişmektedir. Rusya Federasyonu SSCB’nin dağılması ile bir-likte en güçlü bölgesel aktör olarak aktif bir dış politika izlemektedir. Rus siyasal karar alıcılarının algılamalarına göre eski SSCB toprakları, bugün de yakın dış çevre (blijniye sarubiyejye) politikası, 1990’ların başından bu yana bölgedeki Rus stratejisini oluşturmaktadır.48 Bu bağlamda HDH bu stratejik konsept bağlamında Rus çıkarları açısından yaşamsal önemi haiz bölgelerdir.

Türk karar alıcıları da SSCB’nin ortadan kalkmasından sonra HDH hid-rokarbon kaynaklarına gerek tüketici, gerekse potansiyel transit rota ola-rak ilgi göstermiştir. Türkiye’nin HDH bölgesindeki hedefleri şöyle özet-lenebilir: 1- Azerbaycan’da üretilen petrolü bir boru hattı ile Türkiye’nin

47 Frankfurter Allgemeine, 27.06.1998. Karşılaştırınız İsmail Soysal, “Hazar Bölgesinde Petrol ve Gaz Kaynakla-rı”, Aleaddin Yalçınkaya (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, İstanbul, 1998, ss. 19.22, s. 20.

48 Hannes Adomeit, “Konzeptionelle Leitlinien in der Aussenpolitik Russlands”, Osteuropa, 4/5 51, 2001, ss. 353-365, s. 357.

Page 20: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

204

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

Akdeniz’deki limanı Ceyhan’a nakletmek. 2- Kazakistan’da üretilen petrolü boru hatlarıyla Türkiye’ye nakletmek. 3- Türkmen doğal gazını Türkiye’ye nakletmek.

Bu hedefler doğrultusunda Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ) gereken boru hattı projelerini geliştirmekle görevlendirilmiştir. İlk adım olarak Türkiye, Mayıs 1992’de Türkmenistan ile 30 yıllık doğal gaz sevkıyatını ve bu gazın Türk toprakları üzerinden Avrupa’ya sevkiyatını öngören bir antlaşma imzaladı.49 Proje için İran ve Türkiye topraklarından geçmesi düşünülen bir boru hattı öngörüldü ve Türk karar alıcıları ilk kez Avrasya-Akdeniz-Boru Hattı Projesi ana başlığı altında Ceyhan hattını ön plana çıkardı.50

İkinci önemli adım, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) Azerbaycan Petrolleri Konsorsiyumu’na (APK) yüzde 2,5 hisse ile katılı-mı olmuştur. APK’nın görevi gelecekte Azeri petrolünü dünya pazarları-na nakledecek boru hattı rotalarını saptamaktı. APK bu konuda üç olası rota alternatifi belirlemişti: Rusya Federasyonu rotası, Gürcistan rotası ve Türkiye rotası. Türkiye rotası için de gene üç alternatif söz konusuydu: İran (Azerbaycan-İran-Nahcivan-TR), Ermenistan (Azerbaycan-Ermenis-tan-Nahcivan-TR) ve Gürcistan (Azerbaycan-Gürcistan-TR). Bu alterna-tifler aşağı yukarı 1700 km uzunluğunda bir boru hattı öngörmekteydi ve projenin gerçekleşmesinin 2,5 ila 3 milyar Amerikan dolarına mal olacağı tahmin edilmekteydi.51

Kazakistan hattı için ise gene üç alternatif rota gündemdeydi: İran (İran’ın Basra körfezine), Rusya (Rusya üzerinden Karadeniz’deki Novorossisk Li-manına) ve Türkiye (Hazar Denizi-Azerbaycan-Türkiye). Türkiye hattının en büyük dezavantajı Azerbaycan ile Nahçıvan arasında Ermenistan top-raklarının bulunması ve dolayısıyla projenin tıpkı Azeri petrolü konusunda olduğu gibi üçüncü ülkelerin topraklarının kullanılmasını zorunlu olarak

49 T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri ve Türk Toplulukları Arasında Yapılan Anlaşmalar, Ankara, 1993, s. 433.

50 Bu konuya ilişkin olarak bkz. Atakan Gül ve Ayfer Yazgan Gül, Avrasya Boru Hatları ve Türkiye, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1995, s. 33.

51 Frankfurter Allgemeine, 27.06.1998.

Page 21: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

205

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

öngörmesiydi. Türkiye opsiyonu, gerçekleşmesi halinde 2200 km uzun-luğunda bir boru hattını öngörmekteydi ve yaklaşık 2,5 milyar Amerikan dolarına mal olması beklenmekteydi. Rusya opsiyonu, Türk opsiyonuna göre daha avantajlıydı, çünkü boru hattı eskimiş teknolojisine rağmen mevcuttu ve yalnızca yenilenmesi gerektiğinden de daha ucuza mal olması beklenmekteydi. 1998’de Rusya hattının yapımına başlandığında52 artık Türk hattı için yakın gelecekte pek şans kalmamış oluyordu.

Artan iç tüketimden dolayı Türkiye 1990’ların başından günümüze kadar giderek doğal gaza daha bağımlı hale gelmektedir. 1980’li yıllardan iti-baren SSCB Türkiye’nin doğal gaz ithalatında önemli bir rol oynamıştır. SSCB’nin yıkılışı sonrasında Türk karar alıcıları Türkmenistan’ı potansi-yel olarak doğal gaz ithal edebilecekleri bir ortak olarak algılamıştı. Türk-menistan mevcut rezervleri bakımından dünyada üçüncü sıradadır ve bu ülkede 8000 ila 20000 milyar metreküp doğal gaz rezervi bulunduğu tah-mininden hareket edilmektedir.53 Türkmenistan doğal gazını eski Sovyet cumhuriyetleri dışında dünya pazarında diğer ülkelere de satmak istemek-tedir. Ancak mevcut boru hatlarının SSCB planlı ekonomisi çerçevesinde kuzeye yönlenmesi Türkmenistan’ın dünya pazarına istediği oranda açıl-ması önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.54 Yukarıda değinilen ikili antlaşma ve buna tekabül eden boru hattı projesi 1500 km uzunluğunda bir boru hattını öngörmekteydi ve projenin maliyeti 6 milyar Amerikan doları olarak tahmin edilmekteydi.55 Ancak boru hattının gerçekleşebil-mesi için gereken politik uzlaşmaya varılamaması projenin önündeki en önemli sorundu. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ekonomik yaptırım uyguladığı İran’ın projeye dahil edilmesine kararlı bir şekilde kar-şı çıkmaktadır. Rus Federasyonu ise Türkmenistan’ın güneye ve Batı’ya yönelik boru hattı projelerine stratejik çıkarları temelinde olumlu bakma-maktadır. Hazar Denizi’nden Azerbaycan’a yönelen bir alternatif rota da zaman zaman gündeme gelse de, gerek finansal güçlükler gerekse politik

52 Laurent Ruseckas, “Turkey and Eurasia: Opportunities and Risks in the Caspian Pipeline Derby”, Journal of International Affairs, 54/1, 2000, ss. 217-236; s. 231.

53 Roland Götz ve Uwe Hallbach, Turkmenistan: Informationen über eine unbekannte Republik, Teil 2,: Wirtschaft, Berichte des Bundesinstituts für ostwissenschaftliche Studien (BIOST), 43, 1995, s. 11.

54 İbid. s. 11.55 İbid. s.11.

Page 22: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

206

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

gruplaşmalar projenin gerçekleşebilmesinin önünde önemli bir engel teşkil etmektedir.Bakü-Ceyhan Hattı başlangıçtan beri gerçekleşme şansı en fazla olan Türk projesiydi. Bunda en belirleyici faktör şüphesiz Azerbaycan’ın coğrafi ko-numudur. Orta Asya ile Türkiye arasında yukarıda değinilen ulaşım sorun-salı, projelerin önünde önemli bir engel oluştururken, Azerbaycan ile Tür-kiye, aradaki Ermeni bölgesinin doğrudan bağlantıyı olanaksızlaştırmasına rağmen komşu ülkelerdir. Gürcistan ile kurulan iyi diplomatik ilişkiler, bu ülke üzerinden Azerbaycan’a kara yoluyla bağlanmayı mümkün kılmakta-dır. Azerbaycan’ın ve Gürcistan’ın uluslararası topluma entegrasyonu Orta Asya ülkelerine göre daha hızlı gerçekleşmektedir ve bunu Türkiye’nin coğ-rafi konumundan kaynaklanan köprü olma özelliğiyle, ABD ve Avrupa’yla büyük ölçüde uyumlu olan dış politika yönelimi sağlamıştır. ABD 1990’la-rın başından bu yana stratejik nedenlerle Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya’daki aktif dış politikasını ve bu bağlamda yine stratejik bir sorunsal olan HDH petrollerini dünya piyasalarına ulaştıracak boru hatlarının ro-taları konusundaki Bakü-Ceyhan Projesini (BCP) desteklemektedir. Baş-langıçta Türk karar alıcıları tarafından tek alternatif olarak kavranan BCP, sonraları Rusya’nın bölgede yüzyıllardır devam eden başat politik, ekono-mik ve askerî konumu dikkate alınarak tek opsiyon olarak sunulmaktan vazgeçilmiştir. Bu yeni dış politik değerlendirme bölgede Türkiye’nin gü-cüne orantılı bir realist karar olarak nitelendirilebilir. Türkiye açısından önemli olan HDH petrollerinin Batı’ya açılan terminali olmak ve bölgenin yeni aktörlerinin bağımsızlıklarının devamını desteklemektir. Rus Novo-rossisk hattının varlığı, BCP’nin gerçekleşmesi ile zaten görecelileşecek ve tekel olma özelliğini kaybetmesi noktasında Türk çıkarlarının gerçekleş-mesi anlamına gelecektir. Çünkü Azerbaycan artık petrolünü salt Rusya üzerinden satmak zorunda değildir.

Ekonomik, ekolojik ve – Türk ve diğer Batılı ülkeler açısından – stratejik bakımlardan BCP’nin Rus hattına göre bariz üstünlükleri olduğu yadsı-namaz. Novorossisk Limanının yıllık kapasitesi 30 milyon tonken Cey-han terminali 120 milyon tonluk kapasitesi ile üstünlük göstermektedir. Dahası Rus limanı Karadeniz’deki hava koşullarına bağımlı olarak yılda 87 ila 100 gün faaliyet gösterebilirken, Ceyhan terminali tüm yıl boyun-ca tam kapasite ile hizmet verebilmektedir. Tanker kapasitesi bakımından

Page 23: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

20�

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

da Ceyhan Novorossisk’i gölgede bırakmaktadır. Novorossisk’ten (100000 DTW/Yıl) tam üç kat fazla tanker kapasitesi ile (300000 DTW/Yıl) BCP lehine önemli bir artı getirmektedir.56 Bunun yanında Rus hattının çev-resel açılardan da olumsuz yanları vardır. Türk Boğazlarının kullanımına muhtaç olan bu hat, özellikle İstanbul Boğazı seyir mevkiinde mevcut tan-ker trafiğini yoğunlaştırmakta, tankerlerin bazı yerlerde 700 metreye kadar daralan bu mevkide 32 km içinde 12 riskli manevra yapmak zorunda kal-ması nedeniyle çevre ve güvenliği tehdit etmektedir.57 Rus limanının tek alternatif olması durumunda, katlanarak artacak tanker trafiğini by-pass etmek de olanaklı olmayacaktı. Novorossisk’in olumsuzlukları Rus karar alıcılarınca bilinmekte ve Rusların Karadeniz stratejisi ile etkisizleştirilme-ye çalışılmaktadır. Karadeniz, Karadeniz Bölgesi ve Kafkasya bu bağlamda Rusya tarafından “en yüksek stratejik öneme sahip bölgeler” olarak deklare edilmiştir.58 Bu bölgenin kilidi Türk Boğazlarıdır ve Türk-Rus ilişkilerinde yakın tarihe dek Rus tehdidinin daima hissedildiği belirleyici merkezi rolü oynayagelmiştir.59 Ancak 21. yüzyılın başında Türkiye’nin gerek uluslara-rası alandaki konumu gerekse bölgesel gücü bakımından, gerekse devletler hukuku60 ve de facto uygulama açılarından Rusya’ya boğazlardan transit geçişe yönelik ayrıcalık tanıması olası değildir.

Kasım 1999’da Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında ABD Başkanı Clinton’ın da katılımı ile BCP’nin hayata geçirilmesine yönelik antlaşma imzalandı ve projenin yapım aşamasına geçildi. Hattın 2010 yılına kadar tam kapasite ile hizmet vermesi beklenmektedir.61 BCP konusunda iste-nilen hedefe ulaşılmış olmasının Türk dış politikası açısından reel Türk çıkarlarının Soğuk Savaş sonrası dönemde yeniden tanımlanarak algılan-

56 Bu rakamlar için bkz. Mert Gökırmak, “Türkiye Rusya İlişkileri ve Petrol Taşımacılığı Sorunu. Jeopolitik Bir Değerlendirme”, Faruk Sönmezoğlu, (der.), Değişen Dünya ve Türkiye, İstanbul, 1995, ss. 153.186, 179.

57 Atakan Gül ve Ayfer Yazgan Gül, Avrasya Boru Hatları ve Türkiye, İstanbul,1995, s. 67.58 Rıfat Üçarol, “Değişmekte Olan Dünyada Türk Boğazlarının Önemi ve Geleceği”, Sabahattin Şen, (der.), Yeni

Dünya Düzeni ve Türkiye, İstanbul, 1992, s. 165.59 II. Dünya Savaşı sonrası SSCB Türkiye’den Boğazlarda üs talep etmiştir. Bkz. Ernst Tennstedt, Die türkischen

Meerengen im Zweiten Weltkrieg, Hamburg, 1981, s. 28.60 Montreux Antlaşması için bkz. İsmail Soysal, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal Antlaş-

maları, Bd. 1 (1920-1945), Ankara, 1983, ss. 493-518.61 Laurent Ruseckas, “Turkey and Eurasia: Opportunities and Risks in the Caspian Pipeline Derby”, Journal of

International Affairs, 54/1, 2000, ss. 217-236, ss. 230-236.

Page 24: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

20�

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

ması dışında, Türkiye’nin aktif bölgesel politikasının meyvelerini vermeye başlaması anlamında da sembolik bir anlamı vardır.BCP’nin gerçekleşmesiyle birlikte bölgesel sistemde değişmelerin olması kaçınılmazdır. Rus yayılmacılığının başlangıcından bu yana Rus nüfuzu bölgede ilk kez bu kadar azalmaktadır. Dünyayla ekonomik ve politik-stra-tejik anlamda entegrasyonunu geliştirme şansına kavuşan Kafkasya ülkele-ri Azerbaycan ve Gürcistan’ın Rusya karşısında bağımsızlığı giderek pekiş-mektedir ve Türkiye’nin eşit ortaklıklar bazında bu devletlerle her alanda işbirliğini geliştirmesi daha da olanaklı hale gelmektedir.

Orta Asya ile ilişkilerin gelişmesine temel oluşturabilecek projeler somut-laştırılamamıştır. Rusya’nın Çarlık ve Sovyet dönemlerinden bu yana Orta Asya’da devam eden hegemonyası Kafkasya’nın tersine henüz etkisini daha fazla hissettirmektedir. Bunda Orta Asya’nın Rusya, Çin ve İran arasında hemen hemen izole olmuş konumu önemli bir rol oynamaktadır. Bunun dışında SSCB döneminde inşa edilen enerji boru hatlarının tamamının kuzeye yönelik olması, özellikle petrol üreticisi Kazakistan’ı büyük ölçüde Rusya’ya muhtaç etmektedir. Batı’yla ilişkileri de Kafkas ülkeleri kadar ge-lişme potansiyeline sahip olmayan Orta Asya cumhuriyetlerinde Rusya’nın var olan bölgesel çıkarları doğrultusunda başat olma pozisyonunu koruması kolaylaşmaktadır. Bu bölgede Türkiye’nin Rusya’yı saf dışı bırakarak onun yerini alması ekonomik gücü bakımından kısa ve orta vadede olanaklı de-ğildir. Türkiye enerji politikasını kendi finansal kaynakları ile karşılama potansiyeline sahip olmadığı gibi, bölge devletlerinin gereksinim duyduğu yatırımların karşılanmasına yönelik mali olanaklar da Türkiye’nin bölgesel politikaları bağlamında mevcut değildir.

SonuçTürk dış politikası açısından, Soğuk Savaş ve Sovyet sonrası dönemde yeni koşullarda ortaya çıkan bu bölgeyi görmezden gelmek düşünülemezdi. Türkiye, yeni komşuları ve varoldukları sisteme yönelik bir bölgesel politi-ka ortaya koymak durumundaydı, dolayısıyla bu yeni dış politika yönelimi bir zorunluluktu. Yalnızca Türk çıkar algılamaları bağlamında değil, gerek güvenlik politikaları bağlamında, gerek Türkiye’nin transatlantik ilişkiler-deki rolü bakımından, bu bölgesel yeni dış politika yönelime gereksinim duyulmuştu. Bu anlamda, bu yeni dış politika alanı ortaya çıkış koşulları

Page 25: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

20�

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

itibarıyla Batı ile ilişkilere alternatif olarak gelişemezdi.

Ne bu bölgedeki ekonomik işbirliği potansiyeli bakımından, ne de özellik-le AB ülkeleri ile gerçekleştirilmiş ekonomik, askerî ve politik entegrasyon bakımından Kafkasya ve Orta Asya’nın reel olarak Türkiye’nin AB ilişki-lerine alternatif oluşturabileceğini ileri sürmek olanaklı değildir. Adriya-tik ve Çin arasında bulunan Avrasya coğrafyası elbette Türkiye’ye yeni dış politika olanakları sunmaktadır. Ancak bu olanakları gerçekçi bir biçimde değerlendirmek ve bölgesel politikaya reel koşullara tekabül eden bir bi-çimde yaklaşmak, yalnızca Türk dış politikasının başarısı anlamında değil, bölge ülkelerinin orta ve uzun vadedeki politik konumları bakımından da önem taşımaktadır. Bunun nedeni Türkiye’nin bölge ülkeleri için dünyay-la entegrasyon anlamında Batı’ya açılan kapı olmasıdır. Bu yalnızca coğrafi anlamda değil, politik ve ekonomik değerler bakımından da böyledir. Tür-kiye bu bölgede işleyen Batılı anlamdaki tek parlamenter demokrasidir ve Batılı değerleri kendi doğusunda temsil etmekte, bu özellikle AB’ye tam üyelik sürecinde giderek ön plana çıkmaktadır.

Başlangıçta Türk karar alıcıları Türkiye’de başat olan ve aslında ideolojik öğeler de taşıyan algılamalardan hareketle bir taraftan bölge ülkeleri ile olan kültürel ortaklıklarını gerçeklerle doğru orantılı kavrayamamışlar, diğer taraftan da Türkiye’nin Avrasya’daki güç politikaları bağlamındaki konumunu olduğundan daha fazla takdir etmişlerdir. Ancak zaman için-de Rusya’nın özellikle Orta Asya’da mevcut askerî, politik, ekonomik ve kültürel nüfuzunu reel politik nedenlerden dolayı kabullenmek durumun-da kalmışlardır. Bunu aslında bir olumsuzluk olarak görmemek gerekiyor. Yeni bir bölgesel politika geliştirilirken bunu bölgesel düzene katılan di-ğer aktörler ile etkileşim içinde geliştirmek bir zorunluluktur. Dolayısıyla Türkiye gerçekçi temellere dayanan bir bölgesel politika geliştirerek Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan bir gerekliliğe yerinde bir reaksiyon göstermiştir. Gerek politik, gerek ekonomik ve stratejik bakımdan, gerekse dış kültür politikaları açısından mevcut potansiyeli ile uyumlu bir ilişkiler sistemi kurarak bölgesel rolünü ortaya koymuştur. Bu rolüyle Türkiye bölgenin is-tikrarını sağlamaya ve desteklemeye yönelik tutumunu kurumsallaştırarak, kendi ulusal çıkarlarını elindeki mevcut güçle orantılı bir biçimde kavra-mıştır. 21. yüzyıl başında Kafkasya ve Orta Asya politikası artık Türk dış

Page 26: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

210

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

politikasının önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

AbstractThe end of the Cold War has influenced the Turkish foreign policy both in a positive and negative way. Turkey at a lost in the context of the European integ-ration became neighbour with a region without stability in Eurasia in which there are many serious security problems. On the other hand particularly con-nected with the post Soviet Turkic republics, Turkey has obtained new opportu-nities and new orientation possibilities. Both in the context of security matters and on the basis of new emerging interests as well as chances, corresponding to their own perceptions Turkish decision makers have created a new regional policy with political, strategically-economical and cultural components. In this article, the orientation question in the context of the new Caucasus and Cen-tral Asian policy is reviewed and by it, it is tried to locate the Turkish foreign policy after the Cold War.

Keywords: Regional policy, Turkic Republics, Caucasus, Central Asia, Foreign Policy.

KAYNAKLAR

ADOMEIT, Hannes: “Konzeptionelle Leitlinien in der Aussenpolitik Russlands”, Osteuropa, 4/5 51, 2001.

ARIK, Umut: “Üçüncü Çalışma Yılında TİKA”, Avrasya Dosyası, 2/2, 1995.

BOZDAĞ, Abidin: “Die Zentralasienspolitik der Türkei”, Ferdowsi, Mir A., Mittelasien von der “Zweiten” zur “Dritten” Welt? Arbeitspapiere zu Problemen der Internationalen Politik, 15, 1993.

BREDOW, Wilfred ve Thomas JAEGER: Regionale Grossmaechte, Inter-nationale Beziehungen zwischen Globalisierung und Zersplitterung, Opla-den, 1994.

Page 27: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

211

Avra

sya

Dosy

ası

2006

, Cilt

12,

Say

ı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

BROWN, Bess ve Elisabeth FULLER: Die Türkei und die muslimischen Republiken der ehemaligen Sowjetunion, Konrad-Adenauer-Stiftung, Sankt Augustin, 1994.

ÇAMAN, Efe: Türkische Aussenpolitik nach dem Ende des Ost-West-Konf-lıkts: Aussenpolitische Kontinuitaet und Neuorientierungen zwischen der EU-Integration und neuer Regionalpolitik, Berlin 2005

ERSANLI, Büşra: “Çok Boyutluluğu Yeniden Keşif. Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleriyle İşbirliği Arayışı”, Yalçınkaya, Aleaddin, (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, İstanbul, Bağlam, 1998.

FRAITAG-WIRMINGHAUS, Reiner: “Keine grossen Brüder. Der Einf-luss der islamischen Welt in Zentralasien und in Aserbaidschan”, Der Überblick, 2/28 (1992)

GÖKALP, Ziya: Türkçülüğün Esasları, İstanbul, 1955.

GÖKIRMAK, Mert: “Türkiye Rusya İlişkileri ve Petrol Taşımacılığı So-runu. Jeopolitik Bir Değerlendirme”, Sönmezoğlu, Faruk, (der.), Deği-şen Dünya ve Türkiye, İstanbul, Bağlam, 1996.

GÖTZ, Roland ve Uwe HALLBACH: Turkmenistan: Informationen über eine unbekannte Republik, Teil 2,: Wirtschaft, Berichte des Bundesinsti-tuts für ostwissenschaftliche Studien (BIOST), 43, 1995.

GÜL, Atakan ve Ayfer Yazgan, GÜL: Avrasya Boru Hatları ve Türkiye, İstanbul, Bağlam, 1995.

HAYIT, Baymirza: Türkistan Devletlerinin Milli Mücadeleleri Tarihi, An-kara, Türk Tarih Kurumu, 1995.

KARAOSMANOĞLU, Ali L.: Die neue regionale Rolle der Türkei, Euro-pa Archiv, 15/48, 1993.

KİLİ, Suna: Atatürk Devrimi. Bir Çağdaşlaşma Modeli, Ankara, 1981.

Page 28: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

212

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

KINDERMANN, Gottfried-Karl: “Weltverstaendnis und Ideologie als Faktoren auswaertiger Politik”, Kindermann, Gottfried-Karl, (der.), Grundelemente der Weltpolitik, München 1991.

KINDERMANN, Gottfried-Karl: “Zur Methodik der Internationalen Konstellationsanalyse, Kindermann”, Gottfried-Karl, (der.), Grundele-mente der Weltpolitik, München 1991.

KRAMER, Heinz: Zentralasien im Interessensfeld der Türkei, Ebenhau-sen-Isartal, 1995.

KURU, Ahmet T.: “Türkiye’nin Orta Asya’ya Yönelişi: Dokuz Asır Sonra Politika Değişimi”, Öke, Kemal Mim, (der.), Geçiş Sürecinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, İstanbul, Alfa, 1999.

KUSHNER, David: The Rise of Turkish Nationalism (1876-1908), Lon-don, Frank Cass, 1977.

KUT, Gün: “Yeni Türk Cumhuriyetleri ve Uluslararası Ortam, T.C. Kültür Bakanlığı”, (der.), Bağımsızlığın İlk Yılları. Azerbaycan, Kazakis-tan, Kırgızıstan, Özbekistan, Türkmenistan, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1994.

LAÇİNER, Ömer ve Tanıl BORA: “Die Turkrepubliken und die Türkei. Der zweite Anlauf”, Zeitschrift für Türkeistudien, 8/1, 1995.

LEWIS, Bernard: The Emergence of Modern Turkey, London, 1968.

MALEK, Martin: Sprachenpolitik in der Gemeinschaft Unabhaengiger Staaten (GUS), Osteuropa, 8, 1994.

OBA, Ali Engin: Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu, Ankara, İmge, 1995.

ÖNER, Mustafa: “Ortak Türk Alfabesi Hakkında Bazı Notlar”, Avrasya Etüdleri, İlkbahar 1998.

Page 29: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

213

Avra

sya D

osya

sı20

06, C

ilt 1

2, S

ayı 1

Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış Politikanın Yönelim Sorunsalı

RUSECKAS, Laurent: “Turkey and Eurasia: Opportunities and Risks in the Caspian Pipeline Derby”, Journal of International Affairs, 54/1, 2000.

SANDER, Oral: Siyasi Tarih (Bd. II), Ankara, İmge, 2001.

SARAY, Mehmet: Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Han-lıkları Arasındaki Siyasi Münasebetler (1775-1875), Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1994.

SARAY, Mehmet: Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği, İstanbul, Nesil, 1993.

SARINAY, Yusuf: Türk Milliyetçiliğinin Tarihi Gelişimi ve Türk Ocakları (1912.1931), İstanbul, Ötüken Neşriyat, 1994.

SIMON, Gerhard: Nationalismus und Nationalitaetenpolitik in der Sow-jetunion, Baden-Baden, Nomos, 1986.

SOYSAL, İsmail: “Hazar Bölgesinde Petrol ve Gaz Kaynakları”, Yalçın-kaya, Aleaddin, (der.), Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, İstan-bul, Bağlam, 1998.

SOYSAL, İsmail: Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, Bd. 1 (1920-1945), Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1983.

SWIETOCHOWSKI, Tadeuzs: Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı, İstanbul, Bağlam, 1988.

ŞEN, Faruk: “Türkische Aktivitaeten in Zentralasien”, Zeitschrift für Türkeistudien 5/2, 1992.

T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri ve Türk Top-lulukları Arasında Yapılan Anlaşmalar, Ankara, 1993.

TENNENSTEDT, Ernst: Die türkischen Meerengen im Zweiten Weltkrieg,

Page 30: Kafkasya ve Orta Asyada Türkiyenin bölgesel politikası. Efe Çaman

214

Avrasya Dosyası2006, C

ilt 12, Sayı 1

Efe Çaman

Hamburg, 1981.

TÜRKMEN, Fikret: “Türk Ortak Yazı Dili Problemleri”, Avrasya Etüd-leri, İlkbahar, 1994.

ÜÇAROL, Rıfat: “Değişmekte Olan Dünyada Türk Boğazlarının Öne-mi ve Geleceği”, Şen, Sabahattin, (der.), Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye, İstanbul, Bağlam, 1992.

WINROW, Gareth M.: Turkey in post-soviet Central Asia, London, Broo-kings Institution Press, 1995.