137
HİTLERİN VE KGB'NİN PEŞİNDEN KOŞTUĞU KAHİN VANGA RENAN SEÇKİN SINIR ÖTESİ YAYINLARI

Kahin Vanga - Renan Seçkin

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kahin Vanga - Renan Seçkin

Citation preview

Page 1: Kahin Vanga - Renan Seçkin

HİTLERİN VE KGB'NİN PEŞİNDEN KOŞTUĞU KAHİN VANGA

RENAN SEÇKİN

SINIR ÖTESİ YAYINLARI

Page 2: Kahin Vanga - Renan Seçkin

SINIR ÖTESİ YAYINLARI

KAHİN VANGA RENAN SEÇKİN

© Bu kitabın tüm yayın hakları, SINIR ÖTESİ YAYINLARI'na aittir. SINIR ÖTESİ YAYINLARI® REKLAM VE PRODÜKSİYON HİZ. SAN. TİC. LTD. şTİ.

SINIR ÖTESİ YAYINLARI®

Alemdar Mah. Çatalçeşme Sk. No: 2 3 /1 D:4 Cağaloğlu - İSTANBUL Tel: 0 (212) 5 1 3 68 13 -5 1 1 81 8 0 Faks: 0 (212) 513 68 13

http://www.sinirotesi.com e-mail: [email protected]

ISBN: 978-975-8312-46-7

• Dizgi Kapak Tasarım : SINIR ÖTESİ YAYINLARI • Genel Yayın Yönetmeni: : Ergun CANDAN • Editör : Ece ÖZBAŞ • Mizanpaj ve Düzenleme : Nurhan TEKİN • Müdür : Ali ÖZCAN • Dağıtım Sorumlusu : Zeynel YILDIRIM • Çeviri Sorumlusu : İ. Uğur ÖZTÜRK • Baskı, Cilt : Barış Matbaa Mücellit Davutpaşa Cd Güven

San.Sit.C Blok No:291 Topkapı /İstanbul 0(2.12) 674 85 28

1. Baskı Temmuz 2009

Page 3: Kahin Vanga - Renan Seçkin

İÇİNDEKİLER

Önsöz 7

1.BÖLÜM VANGA'NIN HAYATI 9 2.BÖLÜM VANGA'NIN YETENEĞİ 23 3.BÖLÜM RUH VE REENKARNASYON 43 4.BÖLÜM KOZMİK DÜZEN 53 5.BÖLÜM VANGA'NIN ÖLÜMÜ 69

6.BÖLÜM HZ. İSA 81 7.BÖLÜM UZAYLILAR 87 Hitler ve Uzaylılar 99 Ezoterizm ve Gizemcilik 102 Sirius Gizemi 105

8.BÖLÜM RUPİ BÖLGESİ 109 9.BÖLÜM LÜDMİLA JİVKOVA VE VANGA 119

10.BÖLÜM VANGA'NIN YEĞENİNE YÖNELTİĞİ SORULAR 129 11 .BÖLÜM VANGA'NIN YAKIN ARKADAŞI PETER BARKOV İLE SÖYLEYİŞİ 135 12.BÖLÜM VANGA'NIN YETENEĞİ HAKKINDA TEORİLER 145 Prof. Dr. G. Lozanov'un İncelemeleri 149 Prof. Velitcko Dobryanov'un İncelemeleri 151 Kristal Yapının Özelliğinden Gelen "Haberler" 151 Üçüncü Göz 153 Torsyon Alan Teorisi 154 Epilepsi, Transa Geçme 156 Psikiyatrisi Prof. N. Shipkoveski 158 Dmt 159 13.BÖLÜM VANGA'NIN GERÇEKLEŞMİŞ KEHANETLERİ 163 Prag Baharı (Prag Olayları), Yugoslavya Parçalanacak 165 Bulgar Çarı Geri Dönecek, Berlin Duvarının Yıkılışı, Sovyetler Birliği'nin Dağılması 166 1997 - Bulgaristan İçin Açlık Ve Sefalet 167 Bosna Savaşı, Yeni Adam - Gorbachov 168 ikinci Dünya Savaşı 170 Çar Boris 171 1990 -Değişim Yılı 172

5

Page 4: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Obama 173

Kursk Faciası, Doğal Felaketler 175 Hastalıklar 177 11 Eylül Saldırısı 178 İndira Gandhi 179

14.BÖLÜM VANGA'NIN GELECEKTE GERÇEKLEŞMESİ BEKLENEN KEHANETLERİ 181

Balkanlar Birleşecek, Sekizinci Nihayi Barışı İmzalayacak 183 Eski Rusya'nın Dönüşü 184 Sosyalizmin Dönüşü 185 Edward Korkovski, 1983 186 Yosip Terelya, Ukrayna, Aloizia Leks, Avusturya, 1956, [rvin Tsan, Münih 187 Kıbrıs, 1982 - Yükseliş Yılı, Yeni Ruhlar ' 188 İsrail 191 Uzaylılarla Temas, Samotraki Adası 192 Suriye'nin işgali 193 Son Din - Beyaz Kardeşlik 194 Kıyamet 196 Nostradamus, Alois İrlmayer - 1959, Valdfirtel Köylüsü -1977 199 Anna Maria Taigi - İtalya 1837, Jozef Shokert - Münih 1948 201 Bin Yıllık Barış 202

15.BÖLÜM RUS BASININDA ÇIKAN KEHANET HABERLERİ 205 16.BÖLÜM ÖLÜM SIRP KAHİN MİTAR TARABİCH'İN KEHANETLERİ 211 17.BÖLÜM VANGA İLE YAŞANMIŞ İLGİNÇ DİYALOGLAR 219

Filibe'den Angeline Atanasova'nın Başından Geçenler 221 Tırgovishte'li Vasil Kalcev'in Hikayesi 222 Lübnanlı Gazeteci Abdul Emir Abdal'ın Ziyareti 224 Define Haritası 226 Gagarin'in Saati 228 Kayıp Asker, Kilisede Hırsızlık 229 Maden Ocağında Göçük, Kayıp Silah, Konuşan İnek 231

18.VANGA'NIN VARİSLERİ 235

19.BULGAR KİLİSENİN GÖRÜŞÜ 239 20.BÖLÜM VANGA'NIN SÖZLERİ 243

6

Page 5: Kahin Vanga - Renan Seçkin

ÖNSÖZ

Vangelia Pandeva Gushterova, daha çok küçük yaşlarda gözleri görmeme taklidi yapan küçük kız

bir gün tamamen gözlerini kaybedeceğini bilemezdi.

Bölgede aniden kopan fırtınadan oluşan hortumdan dolayı toprak altında kalan Vanga gözlerini

kaybeder. Üst üste geçirdiği operasyonlar da sonuç vermeyince, görme yetisini tamamen yitirir.

Zorluklarla geçen çocukluk ve gençlik dönemini yaşayan Vanga, çok genç yaşlarda gelecekle ilgili

bilgiler verip çevresindekileri şaşırtmıştır.

İkinci dünya savaşının başında Vangelia'nın paranormal yetenekleri iyice ortaya çıkar. O dönemde

yaşadığı en mistik olaylardan bir tanesini şöyle anlatıyordu: Bir atlı geldi, atıyla beraber odama

girdi, tam önümdeydi, nerdeyse üzerime gelecek. Ama öyle parlıyor ki, güneş gibi! O da atı da, atı

sanki tek boynuzlu gibi, bembeyaz ışıldayan ve konuşan at. Ve Tanrı şöyle söyledi;

«Sen insanlara olacakları önceden haber vermek üzere seçildin, bilmeleri için. Hazırlanmaları ve

korkmamaları için».

Vanga'nın bunun ve bunun gibi birçok mistik olayları karşısında devlet, kahinliğini meşrulaştırıp

Vanga'yı belediye hizmetine alıyor. Yirmi yılı aşkın bir süre haftanın yedi günü yüzlerce insanın

acılarına problemlerine çare olmaya çalışıyordu. Bunları yaparken kişisel olarak hiçbir maddi

beklentisi olmaksızın. Birçok devlet adamından maddi teklif almasına rağmen.

Gerçekleşen Kehanetleri

Obama:

Bir gün Amerika'da beyaz ev siyah olacak, okyanusun ötesindeki siyah insanlar da beyaz.

Gazeteci Svetlu Dukadinov'a göre Vanga'nın bu kehaneti 1992 yılında yapılmıştır.

7

11 Eylül Saldırısı:

Page 6: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Korku, korku! İki Amerikan kardeş, çelik kuşlar tarafından düşürülecek! Kurtlar çalılarda ulur ve suçsuzların karıları dere gibi akar.

1997 - Bulgaristan İçin Açlık Ve Sefalet:

Bilin ki, Bulgaristan savaşa girmeden savaşta gibi olacak. Yama yama olmuş giysiler giyeceğiz, yalın ayak yürüyeceğiz, aç olacağız, baba oğul birbirini öldürecekler... Böyle bir savaş olacak. 1996 ve 1997 yılında büyük açlık baş gösterecek.

Kışın Bulgaristan'da ekmek bulunmayacak ve insanlar dışarıya çıkacaklar (sokaklara dökülecekler).

(Mariana Konova'nın yanında söylenmiş)

Gerçekleşmesi Beklenen Kehanetleri

Son Din - Beyaz Kardeşlik

Bir gün yeryüzünden tüm dinler silinecek! Sadece Beyaz Kardeşliğin öğretisi kalacak. Beyaz bir renk gibi dünyayı saracak ve insanların kurtuluşu olacak. Yeni öğreti Rusya'dan gelecek. Ruhsal arınmaya ulaşacak olan ilk ülke budur. Ve buradan öğreti tüm dünyaya yayılacak. Bu 20 yıl sonra olacak. Fakat 20 yıl sonra ilk meyvelerini toplayacaksınız.

Eski bir hint öğretisi vardır - Beyaz kardeşliğin öğretisi. Bütün dünyaya yayılacak. Yeni kitaplara yazacaklar ve dünyadaki herkes bu öğretiyi okuyacak. Kitabın adı Ateş İncili olacak.

(Sidorov, V.Ludmila ve Vanga, 1978)

Kıyamet:

İncil'de yazılmış olanlar gerçek olacak! Kıyamet olacak! Siz değil ama sizin çocuklarınız onu yaşayacaktır. (Yardımcısı Vitka'nın kızına söylenmiş)

Uzaylılarla Temas:

Hatırla! 200 yıl sonra insanlar, dünya dışındaki başka akıllı varlıklarla tanışacaklar. Uzaydan gelen sinyalleri ilk olarak Macarlar tespit edecek... Kainat hakkındaki gerçeği eski kutsal kitaplarda aramalıyız.

Vanga'nın Son sözleri "Ve de birbirinizden nefret etmeyin, birbirinizi sevin." olmuştur.

8

Page 7: Kahin Vanga - Renan Seçkin

I.BÖLÜM

KAHİN VANGANIN HAYATI

Page 8: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Hayatı:

Vangelia Pandeva Gushterova (Vanga) 31 Ocak 1911'de bugünkü Makedonya sınırları içerisinde kalan, o tarihte Osmanlı toprağı "Strumitsa" kasabasında doğdu. Gözlerini ilk açtığı ev, göç sırasında terk edilmiş ve sonradan ailesinin sahip çıktığı bir Türk ailesine aitti. 1967 yılında yıkılan bu ev, "Ma-halata" denen mahallede bulunuyordu. Bugün hala bölgede 5000 müslüman - Türk ve Roman nüfus varlığım sürdürmektedir.

Beklenenden 2 ay evvel dünyaya gelen bebeğe iyi haber getiren anlamında Vangelia adı koyulur. Vanga’nın babası Pande Surtcev'in, belli bir dönem çete kurma suçundan Yedi Kule zindanında hapis yattığı bilinir. Annesi Paraskeva, henüz Vanga 3 yaşındayken ikinci çocuğunun doğumu sırasında vefat eder. Yoksulluk ve imkansızlık içinde büyüyen çocuk, ateşli ve inatçı bir karakterle dikkatleri çekiyor. 1922'de, 11 yaşındayken, babasının ikinci evliliğinden Vasil adında erkek kardeşi doğuyor. Kardeşinin bakımı ve ev işleri ile uğraşan Vanga’nın o zamanlar en sevdiği oyun başka bir odaya bir cisim yerleştirerek, sonra da onu bulmaya çalışmaktan ibarettir. Gözlerini kapatıp, kör taklidi yaparak cisme ulaşmaya çalışan küçük Vangelia, bu oyunuyla çevresinde endişe ve tepkilere yol açıyor. Aile bir yıl sonra Novo Selo'daki amcasının yanma taşmıyor.

Artık 12 yaşına gelen sarı saçlı mavi gözlü kızın görevi, her gün eşekle köyün dışındaki ahırlara gidip iki güğüm sütü getirmektir.

Vanga ve Eşi

Bir yaz günü Vangelia ve iki kuzeni ahırlardan köye dönüş yolunda ilerlerken, tam yol üzerinde bulunan Han çeşmesine uğradıkları sırada aniden korkunç bir fırtına kopar. Hava kararır, güçlü bir rüzgar çıkar. Rüzgar, ağaçların dallarını kırıp savurur; fidanları kökünden söküp atar. Toz, toprak, ağaçların dalları ve yapraklar havada uçuşup oluşan hortumun içinde havalanır. Fırtınanın şiddetiyle çeşmenin yanma düşen iki kuzenin şaşkın bakışları arasında, hortum küçük kızı yerden alıp havalandırarak 2 km ötedeki "Tırnaka” denen araziye savurur. İlginçtir ki hiçbir resmi kayıtta o günler hatta haftaları kapsayan zaman diliminde bir fırtına, hortum veya benzeri hava durumu raporuna rastlanmamıştır. Uzun süre kızı arayan köylüler, onu korkudan delirmiş, taş toprak ve kırık dalların altında gömülmüş vaziyette bulurlar. Gözlerinin içi toz ve toprakla dolan Vanga, korkunç bir acı hissediyor. Telaşlanan köylüler onu hemen evine götürürler, acılarım dindirmeye çalışarak boş yere gözlerini yıkayıp dururlar. Ne yazık ki bunun bir faydası olamamış. Daha gece çökmeden gözleri kanla dolar ve göz bebekleri beyazlaşır. Gözleri iyice iltihaplanan küçük kıza Üsküp'te üst üste başarısız iki ameliyat yapılır. Ne yazık ki kızın gözlerine perde inmesine engel olamazlar.

Page 9: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vangelia'nın babasına Belgrad’ta üçüncü bir ameliyat yaptırması tavsiye edilir fakat bu ameliyat Pande'nin maddi gücünü fazlasıyla aşar. Çok yoksul olan baba evdeki eşyaları ve tek koyununu satar. Bu şekilde paranın ancak yarısını denkleştirebilen baba, fazladan yol masrafı olmaması için kızının yanında gitmek yerine onu Belgrad’a komşusunun refakatinde gönderir. İyi giyimli komşuyu babası sanan doktor, paranın sadece yarısının olduğunu görünce kızgınlıkla "yarı paraya yarım ameliyat" yapacağım ifade eder. Eve döndüğünde az da olsa görme yetisine kavuşan kızın güçlü gıdayla beslenmesi, özel bakım görmesi gerekir. Tüm parası tükenen, zaten fakir olan aile için bu imkansız bir durumdur. Vangelia'ya ihtiyacı olanlar temin edilemez, gerekli olan bakımı göremez ve küçük kız bu az olan görme yetisini de böylece sonsuza kadar kaybeder.

Talihsiz kazadan sonra Vangelia'da gözle görünür değişmeler gözleniyor. Garip şekilde ve düşünceli düşünceli kendi içine dalıyor, etrafa görmeyen gözleriyle "bakıyor"...

1924 yılında bir erkek kardeşi daha doğuyor. Babası komşu köylerde hizmetçilik yaparken, üvey annesi tarlada çalışıyor, Vanga da 2 küçük kardeşinin bakımıyla ilgileniyor... Bu ağır şartlar altmda sağlığına gereken özeni gösteremeyen Van-ga'nın gözlerine tekrar perde iner. Başka bir ameliyat söz konusu olamayacağından dolayı da Vanga görme yetisini bu defa tamamen ve hayatımn sonuna kadar kaybeder.

15 yaşındayken, Belgrad'a.yakın Zemun’daki körler okuluna yatılı olarak gönderiliyor. Okulda yaşadığı süre belki de hayatındaki en sakin ve sessiz günleri geçirdiği dönemidir. Oradaki her şey çok yeni, enteresan ve ilgi çekici geliyor genç kıza. Körler alfabesini öğrenen Vanga aynı zamanda piyano çalmaya da başlıyor. En sevdiği ders müziktir, bu konuda doğuştan yeteneklidir. Körler okulunda 3 yıl süreyle kalan Vanga diğer derslerin yamnda temizlik, aşçılık, örme ve diğer ev işlerini de kendi kendine yeterli olacak şekilde yapmayı öğreniyor. Okuldaki öğrencilerin arasında varlıklı bir aileden Dimitar adında bir gençle yakınlaşan Vanga, ondan evlenme teklifi alıyor. 18 yaşındayken babasından evlenmek için onay beklediği sırada, memleketinden beklenmedik bir haber geliyor. 1926 yılında doğan Lubka adındaki kız kardeşinden sonra dördüncü çocuğuna hamile kalan üvey annesi, doğum sırasında ölmüştür. Vanga’nın aşkına, okuluna, daha iyi bir yaşam hayallerine veda emesi ve evine dönmesi gerekiyor.

Dönüşünden sonra babası komşu köylerde hizmetli olarak çalışmaya başlıyor ve 6, 4 ve 2 yaşında olan kardeşlerinin tüm bakımı ve evin tüm işleriyle Vanga ilgileniyor. Bundan sonraki hayatı büyük bir fakirlik ve ağır şartların altında sürerken Vanga bu durumla sahip olduğu güçlü karakter sayesinde başa çıkmayı başarıyor.

Page 10: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Petrich’teki evi

Bir gün babası güttüğü koyunlardan tekini kaybedip öfkeli bir şekilde eve döner. Kara kara bunun hesabını sürü sahibine nasıl vereceğini düşünüp durur. Kızı, "Kızma, koyunun Monospitovo köyündeki Atanastadır." Diyerek teselli etmeye çalışır. Babası, öyle birini tanımadığından dolayı şaşırıp, köyün dışına bile çıkmayan kızma bunu nerden bildiğini sorar. Vanga, babasına bunu rüyasında gördüğü şeklinde açıklamaya çalışır. Babası hakikaten o köye gidip koyununu söz konusu adamın sürüsünün içinde bulur. Bu olaya Vanga’nın ilk kehaneti diyebiliriz.

1939 yılında genç kız ciddi bir akciğer hastalığına yakalanıp 8 ay boyunca ölüm kalım mücadelesi veriyor. Durumu tamamen ümitsiz hale gelince eve doktor çağırılır. Gelen doktor, kızın zap zayıf ve uzun yatalaklıktan yaralarla kaplanmış vücudunu görünce tiksintiyle sağlık ocağından dezenfeksiyon ilaçları ve pudra ister. Kız kardeşi Lubka'ya ise, ablasının durumun çok kötü olduğu-nu ve yakında öleceğini söylüyor. Lubka bundan 2 gün sonra çeşmeden doldurduğu sularla eve gelince tam bir şok geçiriyor, çünkü evin önünde ablasını dimdik ayakta etrafı süpürürken bulur. Vangelia sadece iyileşmiş olmakla kalmamış, garip bir güçle dolmuş görünüyor. O artık başka bir insan gibidir, yeni, alışılmadık güçlere ve diğer insanlardan farklı bir kadere sahiptir. Kız kardeşinin geldiğini anlayan Vanga onu "Hadi hemen başla! Temiz olması için her yeri süpürmeliyiz, çünkü yakında buraya birçok insan gelmeye başlayacak." sözleriyle şaşırtıyor.

Bu olay üzerinden çok zaman geçmeden, Lubka ablasının başka bir tuhaf haline daha şahit oluyor:

İkisi köyün dışındaki bir kuyudan su doldurmaya gitmişlerdir. O gün, ablasının üzerine garip bir hal çöküyor ve Lubka onun uzun süre suskun ve etrafa son derece ilgisiz kaldığını görünce korkudan ağlamaya başlıyor. Dalgınlıktan bir anda çıkan Vanga ona şu şekilde sesleniyor:

"Korkma, korkacak bir şey yok, sadece biriyle konuşuyordum. O bir atlıydı ve atma su içirmek için gelmişti. Atma yar vermediğin için kızmamasını söyledim, çünkü sen onu göremiyorsun. Atlı bana "Kuyunun etrafındaki beyaz çiçekli küçük bitkileri görüyor musun? Bu "şifalı yıldız otu" dur ve birçok hastalığa iyi geldiğini ekledi."

Page 11: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kasım 1940 yılında baba Pande vefat ediyor ve arkasında 4 öksüz bırakıyor. Vanga’nın bundan sonraki hayatını çaresiz ve ızdırap dolu günler takip ediyor, sadece onun tükenmez sabrı ve güçlü karakteri diğer çocuklara örnek oluyor ve ayakta durmalarına güç veriyordu.

ikinci dünya savaşının başında, 1941 yılında, Vanga’nın paranormal yetenekleri iyice ortaya çıkar. Ona görünen "ışık saçan" bir atlıdan yaklaşan savaşla ilgili bilgiler alır. "O uzun boylu, sarışın ve "tanrısal" bir güzelliğe sahipmiş. Eski savaşçılar gibi ay ışığında parlayan metal giysiler giyiyormuş. Atı beyaz kuyruğunu sallıyor ve ayaklarını yere vuruyormuş. Vanga’nın kapısının önünde durmuş, attan inmiş ve karanlık tek göz odaya girmiş. O kadar ışık saçıyormuş ki, tüm oda gündüz gibi aydınlanmış. Vanga'ya dönmüş ve "Yakında dünya karışacak ve çok kişi ölecek. Burada duracak, yaşayanlar ve ölenlerle ilgili bilgi vereceksin. Korkma! Ben senin yanında olacağım ve aktarman gerekenleri söyleyeceğim!"

Bu olayı, Vanga’nın hayatının en mistik olay olduğu için yakını Peter Bakov'a paylaştığı şekilde aktarıyoruz.

"Önce bir atlı geldi, öyle atıyla beraber odama girdi. Tam öniim-deydi, neredeyse üzerime gelecek. Ama öyle parlıyor, giincş gibi! O da, atı da ışık saçıyor. Atı, sanki tek boynuzlu gibi, beyaz, bembeyaz, ışıldayan ve konuşan at. Ve tanrı şöyle söyledi:

- Sen insanlara olacakları önceden haber vermek üzere seçildin, bilmeleri için. Hazırlanmaları ve

korkmamaları için.

Ona bakıyorum, bakıyorum, sanki artık kör değilim, fakat hiçbir şey anlamıyorum. Ben de ona hayretle ve merakla bakıyorum, ve kendisine aşık mışım gibi de seviniyorum. Tanrım! Ondan nasıl bir güzellik yayıldığını tahmin bile edemezsin. O atını şaha kaldırdı ve tam çıkacak iken döndü. "Çocukların olmayacak. Hepsi senin çocuklarındır, genç olanlar da, yaşlı olanlar da. Hayatta olanlar da, olmayanlar da. Benden kimseye bahsetme. Dahası da var; biz hepimiz yanma gelip kehanetlerini nasıl yapacağını söyleyeceğiz." Ve yok oldu. Nereye, nasıl, anlamadım.

Birkaç zaman sonra, aniden babamın Strumitsa'daki evinde, yine odama geliverdiler. Hepsi parlıyordu. Tüm azizler aynı anda. Bunun ne olduğunu biliyor musun, bilmiyorsun, Pes-he. Öyle bir ışık yayıldı ki, sanki evime güneş girdi. Öyle bir güzellik, anlatamam. Bunu anlatacak kelimeler yok ki, görülmemiş bir güzellik. Hayır, bu cennet değildi, çok ötesinde bir güzellik...

Etrafımı çevirdiler, öyle bir durdular ki hepsini aynı anda görebiliyordum. Tanrı beni kucağında sallıyor, sanki onunum, ona aidim... Ve aralarında fısıldaşmaya başladılar ve alevi kullanmama karar verdiler, ateşi. Mum alevinde olacakları ve olmayacakları önceden görmemi kararlaştırdılar. Sonra teker teker geçtiler, gözlerimi okşayıp, alnımdan öptüler. Önce alnımdan, sonra yanaklarımdan ve en çok ta gözlerimden. Bense sanki bulutların üzerinde uçuyorum. Harikülade, çok enteresan ama görünmez bir mum yaktılar. Ben öylesini görmemiştim. Ve alevi yandığı zaman, ellerimi tuttular ve onu avuçlarımın içine koydular, sanki alevi avuçlarımla tutuyordum. Sanki ellerimde çiçek gibi açıyordu...

Ve en sihirli gözlere kavuştum. Her şeyi görüyorum, her şeyi.Oyle şeyler ki, ne rüyamda görmüşüm, ne de hayal edebilmişim. Birden bire gittiler. Hoop, ve odada kimse kalmadı..."

6 nisan 1941 yılında alman nazi ordusu Yugoslav sınırından içeri giriyor. Aynı gün Vanga ve kız kardeşi dışında herkes evlerini terk edip saklanır. Askerler boş evleri dolaşıyorlar, buldukları

Page 12: Kahin Vanga - Renan Seçkin

yiyecekleri alıyorlar... Onların yoksul evlerine girdiklerinde alınacak bir şeyin olmadığını anlayıp çıkıp giderler.

Köylüler geri geldiğinde Vanga'daki inanılmaz değişimi görerek avlunun içinde toplanmaya başlarlar. Vanga köşedeki kandil ışığında duruyor ve siması tanınmayacak bir şekilde değişmiş, ifadesi bomboş fakat heyecanlı görimüyormuş. Hiç durmadan konuşuyormuş, farklı, garip bir ses ile... Savaşa katılıp sağ salim geri gelecek veya bir daha dönemeyecek kişilerle, yer ve olayları inanılmaz ayrıntılarla ard arda sıralıyormuş.

Kahinin bu mistik hali böyle günlerce devam ediyor. Vangeli-a'nın neredeyse bir yıla yakın hemen hiç uyumadığı söylenir. Ününü duyan insanlar çevreden evine akın etmeye başlarlar.

Bundan sonra Vanga insanlara her türlü problemleriyle ilgili bilgi vermeye başlamıştır. Vanga kaybolan bir eşya veya evcil hayvanın yerini söylemekte, hastalıklarla ilgili şifalı otlar tasfiye etmekte, insanlara o zor günlerde ihtiyaç duydukları optimizmi ve inancı aşılamakta, ve en önemlisi, kimseyi geri çevirmemektedir.

1942 yılında, Petrich'e bağlı bir köyden askerler geliyor. Aralarından biri, 23 yaşındaki Dimitar Gushterov öldürülen kardeşi ile ilgili bilgi almak istiyor. Vanga, kapının dışma çıkarak kendisine ismiyle seslenir: "Neden geldiğini biliyorum, kardeşinin katillerim öğrenmek istiyorsun. İntikam almayacağına dair söz verirsen belli süre sonra sana söyleyebilirim. Çünkü intikam almana gerek yok. Onların sonlarına kendin şahit olacaksın." Genç, şaşkın ve etkilenmiş bir şekilde dışarı çıkar, çünkü Vanga'nın ismini ve aile dramını nasıl bilebildiğine anlam verememektedir. Bu olaydan sonra Gushterov birkaç kez daha ziyaretine gelir. Her seferinde Vanga ile odasında uzun uzun sohbet ederler. 20 Nisan 1942'de Vanga kız kardeşine gencin ona evlenme teklif edeceğini ve ikisinin de Pet-rih'e taşınacağını söyler. 22 Nisan'da yaşadığı Strumitsa'yı kız kardeşiyle beraber terk ederek, yirmi yıllık sakin bir evlilik hayatı geçireceği müstakbel kocasının yanma taşınır.

1942 ilkbaharından 1970'e kadar Petrich'te yaşayan Vanga, burada polislerle başı derde girmesine rağmen insanlara yardım etmeye devam ediyor. Vanga'nın kocasına 12 yıllık bir alkol düşkünlüğünün sonucu olarak siroz teşhisi konuluyor. 1962'de, 42 yaşındayken vefat ediyor. Kendi çocukları olmayan aile, 3 yaşındaki Veneta adında bir kız çocuğunu evlat ediniyor. Eşinin ölümünden sonra Vanga, Dimitar Valtcev adında bir erkek çocuğunu daha himayesi altına alıp büyütüyor.

Eşinin genç yaştaki vefatından sonra kendini yalnız hisseden Vanga, manastıra kapanmaya karar veriyor. Samokov, Vracesh ve Bansko manastırlarından, insanları yardımlarından mahrum bırakmaması gerektiği gerekçesiyle geri çevrilen kahin, tekrar Petrich'e dönüyor.

Vanga’nın kahinliği 1967 yılında "devlet" tarafından meşrulaştırılıyor ve kendisi belediye hizmetine almıyor. Kalabalıkla başa çıkması ve de rahatsız edilmemesi için, özel görevliler tayin ediliyor. Belediyece her görüşmek isteyene sıra veriliyor. Kişi başı 10 leva ücret alınmasına karar veriliyor (daha sonra bu ücret Vanga'nın itirazlarına rağmen ikiye katlanıyor). Yabancılar içi bu miktar 50 leva olarak belirleniyor. Bazı hesaplamalara göre, Vangelina Gushterova sayesinde Bulgar hazinesine giren para 100 milyon doları aşar! Oysa Vanga'nın kişisel olarak insanlardan hiçbir zaman bir para talebi veya beklentisi bulunmuyor. Komünist Devlet Başkam Todor Jivkov'un kızı Ludmila Jivkova'nm lüks villa teklifi de dahil, onun gibi bir çok maddi teklifi geri çeviriyor. Batılı devlet adamlarının da, hatta Çin siyasetçilerinin de yardım önerilerini red ediyor. Görüşmelerden elde edilen gelirlerin tamamı Belediye'ye aktarılıyor.

Page 13: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kazancın bir bölümüyle, Vanga'nın özel olarak seçtiği yerde, ayrı bir ev inşa ediliyor. Petrich'teki evinden 15 km mesafede, Rupi denen bölgede inşa edilen bu "villa", bundan sonra ziyaretçilerin kabul yeri haline geliyor. 20 yılı aşkın bir süre haftanın yedi günü yüzlerce insan, tam geliş saatini bilerek bu evin önünde sabırla bekliyor; acılarına, problemlerine çare olması ümidini taşıyordu.

Sıradan insanlar için Petrich'li kahin ile görüşmek çok kolay değildi. Her gün yüzlerce insan problemleriyle birlikte oralara gelir, sabırla sıranın kendisine gelmesini beklerdi. Belediye ziyaretçilere ücret karşılığı makbuz veriyordu ama bazen bekleme süresi bir yılı bile bulabiliyordu. Acil durumları ise

Vanga’nın kendisi öne alıyordu. Anlaşılmaz bir şekilde kimin durumunu bekletilemez olduğunu hissediyor ve bekleyenler arasından ismiyle seslenerek veya bazı dış özelliklerini belirterek çağırtıyordu. O zaman kalabalığın arasında sessizce bir yol açılır ve derdinin büyük olduğu belli olan kişinin geçmesine izin verilirdi. Politikacılar, sanat ve toplum hayatında söz sahibi olanlar da benzer ayrıcalıklara sahiplerdi, onlar Vanga’nın "özel misafirleri" statüsündeydiler. Yabancıların bekleme süresi en çok birkaç gün ile sınırlıydı. İnsanlar otellere ve pansiyonlara yerleşip sıranın kendisine gelmesini bekliyorlardı. Akşam saatleri ve Pazar günleri ise kahinin ek özel görüşmelerine ayrılmıştı; bu zaman yakm, dost ve resmi kişilerden oluşan ayrıcalıklı gruba tahsis edilmişti.

Vangelia Gushterova'ya 1974 yılında "araştırma görevlisi" olarak resmi unvan veriliyor. Bir sonraki yıl Parapsikoloji Enstitüsün'den Dr. Georgi Lozanov fenomen ile ilgili bilimsel araştırmalara başlıyor. 8 yıl süren ve 15.000 kişiyle görüşülerek oluşturulan araştırma, Lozanov'un tutuklanması ve tüm arşivine el konulması nedeniyle yarıda kalıyor. 14 ciltten oluşan bilimsel çalışmalar devlet arşivine almıyor ve fakat 1980'lerde ortadan yok oluyor. Vanga’nın yeğeni Krasimira, bu konuyla ilgili olarak, belgelerin Bulgar devlet güçleri tarafından alınıp gizlice Rusya'ya çıkarıldığının iddia edildiğini söyler.

1941-1996 yılları arasında ünlü kahini ziyarete gelenlerin sayısı ile ilgili olarak birbirinden oldukça farklı bilgiler bulunuyor. Maalesef böyle istatistik yapılamamıştır. Verilen rakamlar 300 bin ile 1 milyon arasındadır! Birçok kişi ziyaretlerini tekrarlamaktadır. Yayınlanan bir araştırmaya göre, kahinin yardımcı olduğu kişi sayısı sadece 1976 yılında 102 bini bulmuştur!

Vanga halkın içinden olanların sorunlarım dinlemeyi tercih etmektedir. Politik ve sanat dünyasından ünlü kişiler de kahine büyük ilgi göstermekteler. Toplumsal ölçekteki olaylar hakkında konuşmayı çok daha az yeğler ve bu tarz bilgileri kısıtlı çevreyle paylaşır. Belki de tüm insanların henüz duymaya hazır olmadığını düşünüyordur.

Hayatının son döneminde hayali olan Rupi bölgesindeki kilisenin yapılması için bir fon oluşturulur. Bağışlanan paralarla "Sv. Petka Bulgarska" adı verilen kilise onun gösterdiği yerde inşa edilir ve 1994 yılında hizmete açılır. Kilisenin yapımı ve dekorasyonu esnasında birçok sorun ile karşılaşan Vanga, masonluk suçlamalarıyla da karşı karşıya kalır. Buna en büyük neden, ressam S. Rusev'in kilisenin duvarlarına yaptığı alışılmadık tarzdaki tasfirlerdir.

Vangelia Gushterova, 11 Ağustos 1996'da 85 yaşında iken kansere yenilip vefat eder. Tüm hayatı gibi, ölümü de garip şartlar altında olmuştur. Son dakikalarında, tam nefes yolunun açılması gerektiği anda hastanede bir elektrik arızası çıkar ve doktor tıbbi müdahaleyi yapamaz. Daha sonra arızanın nerden kaynaklandığını araştırırlar fakat bulamazlar.

Page 14: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Bazı iddialara göre Vanga, ölüm tarihini ve yerine kimin geçeceğini öngörmüştür. Ölümü kendi sözleriyle şöyle tanımlıyor: "Ölümden sonra insanın vücudu çürür. Geriye bir parçası kalır, çürümez; bu ruh veya adını bilmediğim bir şeydir. Buna siz yeniden doğuş diyorsunuz. Ben, ne denir bilemiyorum. İnsandan geriye bu kalır. Çürümez, gelişmeye devam eder ve daha üst mevkilere ulaşır. Bu, ruhun sonsuzluğudur."

Yakını Verka Ivanova

Son sözleri "Ve de birbirinizden nefret etmeyin, birbirinizi sevin." olmuştur.

Page 15: Kahin Vanga - Renan Seçkin

II.BÖLÜM

KAHİN VANGA’NIN YETENEĞİ

Yeteneği

Kahin Vanga’nın duyu ötesini algılama yeteneğini açıklamak bir derece mümkün olsa da yeterli derecede izah edilmesi şimdilik mümkün değildir. Sahip olduğu metapsişik güçlerin karakterini analiz etmeye çalışmadan evvel, kahinlik fenomeninin kendisini biraz açmaya çalışalım. Geçmiş ve gelecekten duyu ötesi vizyon algılama yetenekleri olan kahinler nasıl insanlardır? Ortak özellikleri nelerdir?

Kehanet yeteneği en sık sakin, sessiz, genellikle doğa ile uyumlu bir hayat yaşayan, sıradan ve göze batmayan insanlarda görülür. Bunlar en çok şehir hayatının hızlı koşuşturmasının dışında bir yaşam biçimi süren köylü, çoban gibi kişilerdir. Bazılarında bu yetenek doğuştan gelir, fakat zaman içinde kendiliğinden zayıflar ve kaybolur. Kehanet yeteneğinin çıktığı diğer bir grup insan, ağır hastalık, kaza, travma ve klinik ölüm gibi olaylar yaşamışlardır. Kahinlerin duyu ötesi vizyonları en çok günlük olaylara aittir. Mesela ailede bir hastalık, ölüm, düğün veya doğum gibi... Genelde kahinin gördüğü vizyonu ilgilendiren kişiyle bir bağlantısı yoktur ve gördüklerini kendisine izah etmekte zorlanır. Fakat bazen görüntüler doğal felaket, savaş gibi global olayları içerir.

Page 16: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kahinlik yeteneklerine sahip kişilere en fazla toplumdan izole edilmiş, tabiatın daha bakir olduğu bölgelerde rastlanır. Bu tip yerler incelendiğinde genellikle geçmişte başka kahinlerin de orda yaşamış

oldukları görülür. Sanki üzerinde yaşadıkları toprak, onların kehanet yeteneğinin beslendiği temel kaynaktır...

Kahin Vanga böyle bir bölgede yaşamaktaydı. Rila dağı etekleri daha yakın geçmişte Prepodobna Stoyna ve Slava Servukova gibi paranormal güçlere sahip kişilere ev sahipliği yapmıştır. Uzak geçmişte ise en büyük inisiyelerden olan Or-fe'nin doğup büyüdüğü bölge olarak gösterilir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde, kahinin yaşadığı bölgenin özelliklerine daha ayrıntılı değinilecektir...

Genel olarak kahinliğin ortaya çıkışına yönelik kısa bilgi verdikten sonra, kahin Vanga fenomenini yavaş yavaş elden geldiğince anlatmaya çalışalım...

Petrich'li kahinin zaman ve mekan sınırları tanımayan yeteneğinin kaynağı tam bir sırdır. Onu tarif etmek ve belki bir ölçüde hayalimizde canlandırmak olasıdır, fakat bir kategoriye koymak oldukça zordur. Ne tür bir duyu organı veya organları kullanıyordu ki uzayın ve zamanın sonsuzluğunu algılayabilme kabiliyeti veriyordu? Literatürde bu kabiliyete paranormal, doğa üstü, veya spritüel isimleri veriliyor. Vanga'nın sahip olduğu yeteneği tarif etmek de tek cümleyle mümkün değildir. En genel şekilde söylenecek olursa, kahin fizik ötesi dünya ile kontağa giriyor, geçmiş olayları görebiliyor, bugün ve gelecek ile ilgili vizyonlar görüyor, insanın fiziksel ve ruhsal bedenine girebiliyor, bitki ve çiçeklerle "konuşabiliyor”, tabiatın "universal" sesini duyabiliyor, uzay ve zamanda nesneleri algılayıp bulabiliyor...

Defakto görme yetisine sahip olmayan Vanga, kendine yeterli olacak şekilde çevreyi algılayabiliyor. Oda düzenini "görüp" eşyaların ne şekilde yerleştirilmesi gerektiği konusunda talimatlar veriyor, renklerin tonlarını, gelenlerin fiziksel özelliklerini tarif ediyor! Özetle Vangelia

Page 17: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Gushterova'nın kabiliyeti, daha Aristo'dan bu yana bilinen 5 duyu organının haricinde özellikler taşır.

Kuşkusuz paranormal yeteneğinin en ilgi çekici kullanım şekli, fizik ötesi alemle olan irtibatıdır.

Vanga’nın ölmüş insanlarla kontağa girme yeteneği, dünyanın çeşitli yerlerindeki entellektüelleri şaşırtmaktadır. En konservatif olanları bile, kahinin ölen biriyle ilgili verdiği inanılmaz ayrıntılar karşısında bir açıklama getiremiyorlar. İzleyenler, bir mucizeyle karşı karşıya olduğunun farkına varırlar, rahmetli yakınlarıyla ilgili kendilerinden başka kimsenin bilmediği detaylar arka arkaya sıralanmaktadır ve Vanga'nın bunları bilmesine imkan olanak yoktur. Tek yolu, doğaüstü bir şekilde ölenle irtibata geçip bu bilgileri edinmektir.

Bu açıdan bakarsak, Vanga fenomeni, ölüm sonrası hayatın devam ettiğine dair kesin bir kanıttır... Hayatında bir kez kahin ile karşılaşmış ve bu deneyimi yaşamış biri için ruhun ölümsüzlüğü ile ilgili kesinlikle bir şüphe kalmamaktadır. En şüpheci olanlar da, katı ateist olanlar da karşısında mantıklı bir izahat getirememenin acizliğini taşıyorlar. Kahinin yanma gelen ziyaretçi, daha ilk karşılaşmada karşısındaki izah edilemez gücün etkisinde kalıyor, ondan aldığı enformasyonun şaşkınlığıyla sadece dinleyebiliyor ve sorulara cevap verebiliyor. Duyduklarının gerçekliği hakkında hiçbir şüphe duymayan kişi, tüm bu olanlara mantıklı bir izahat aramayı ise çok daha sonra düşünebiliyor.

Vanga defalarca, yapılmak istenen bilimsel incelemelerin bir sonuç getirmeyeceğini, çünkü yeteneğinin tanrı vergisi olduğunu anlatmaya çalışmıştır. "Tanrı'nın işiyken, bunu nasıl açıklayabilirler?". "Bu yetenek bana Tanrı tarafından verildi. Beni insan gözlerinden mahrum etti, fakat bana başka gözler verdi, onlarla tüm görünen ve görünmeyene bakabiliyorum.”

İlginçtir ki tıbbi incelemelerinin sonuçsuz kalacağını söyleyen Vanga’nın birçok olayda sesi bile kayıt edilememiştir.

Rus edebiyatının en önemli isimlerinden Leonid Leonov, ilk ziyaretinden etkilenip, İkincisinde kayıt cihazı getirmeye karar verir. Böylece Vanga’nın zor anlaşılır lehçesini tam olarak deşifre etme ve üzerinde düşünme imkanı bulmayı ümit eder. Tercümana ve beraberindeki insanlara güvenmemektedir, kahinin pek az sözünü hatırlayıp aktarabildiklerini bir evvelki görüşmeden anlamıştır. Vanga’nın odasına girdiğine getirdiği kayıt cihazını dikkatlice ayarlar ve kimsenin ona yaklaşmaması konusunda uyarır. O gün Vanga’nın konuşması oldukça "ilhamlıdır", kendisi ve ülkesi ile ilgili kilit önemde cümleler söylemiştir. Yazar, nitelikli görüşmenin verdiği memnuniyetle Sofya'ya döner. Kayıt cihazını kontrol ettiğinde, üstüne hiçbir kaydın yapılmamış olduğunu anlayınca tam bir şok geçirir. Konuşmaların kaydedildiğini düşünerek söylenenleri rahatça dinleyenler de pek bir şey anımsayamazlar. Kahini arayıp tekrar geldikleri takdirde, konuşmalarını tekrar edip edemeyeceğini sorarlar. Vanga'nın yanıtı olumsuz olur...

Yeğeni Krasimira Stoyanova'nın, benzer bir anısı vardır. Bu kez iki Bulgar yazar, ses kaydı almak niyetindedir. Tüm görüşmeleri banda aldıklarını düşünen yazarlar, kaydedilen tek şeyin halk türküleri olduğunu görünce ne yapacaklarını bilemezler. Üstelik kayıt sırasında hiçbir yerde müzik çalmamış-tır!

Öteki alemle olan irtibata neden olan, gelen insanın kendisi olabileceği gibi, beraberinde getirdikleri eşyalar da bilgi aktarımına sebep olabilir. Ziyaretçiye ait herhangi bir resim, saat, yüzük, rahmetliye ait bir eşya, giysi veya resim, hatta mezar toprağı; gelenek halini almış küp

Page 18: Kahin Vanga - Renan Seçkin

şeker ve başka böyle eşyalar enformasyon akışına sebebiyet verir. Ziyaretçinin şekerin üstünde bir gece öncesinden uyumuş olması gerekir. Belki de şekerin kristal yapısından dolayı, enformasyonu çekme ve saklama özelliği vardı.

Şekeri, saati veya başka getirilen nesneyi eline alınca, iç gözüne odaklanan kahin kişiyle ilgili bir takım vizyonlara sahip olmaya başlıyor. "İşte, göründü", "İşte, ben görüyorum" gibi kısa cümleler söylerken önünde gelenin bütün yaşam öyküsü beliriyor. Kendisine gelen bilgi genel itibariyle pozitif olduğunda gayet sakin duran Vanga, tersi durumda ise sanki tuttuğu nesnenin sıcaklığından eli yanmış gibi onu hemen elinden bırakıyor. Fakat genellikle ziyaretçinin oradaki varlığı, ölenle irtibat için yeterlidir. Bizim algı kapasite ve sınırlarımızla doğaüstü, gizemli, absürd diye tanımladığımız olay, Vanga için gündelik ve sıradan bir hal almıştı: "Daha insanlar otobüsten indikleri sırada (kendisini Petrich'e ziyarete gelenler) onların ölmüş yakınları beraberlerinde yanıma gelirler. Bir gece eve giriyorum ve bakıyorum ki her yer ölenlerle dolmuş taşıyor. Bakındım, bakındım ve de yatmaya gittim." (K. Stoyanova'nın Vanga Hakkında Gerçek kitabından)

Vanga'nın en bilinen özelliği ruhsal alemle irtibatı olduğu halde, en ilginci ve bizim de bu kitabı yazmamıza vesile olan henüz gerçekleşmemiş olayları önceden görebilmesi, yani kehanet yeteneğidir, şairlerin veya ressamların ilhamına benzer bir ilhamla kişiler, toplumlar ve devletler hakkında hatta dünya ölçeğinde en küçük veya ayrıntılısından toplumsal boyutta olanına kadar çeşitli vizyonlar görebilmektedir. Bu yeteneğiyle dünyada eşsiz olduğunu söylemekle abartmış olmayız. Fakat ne var ki Vanga'nın hümanistiği, merhameti, insanlara yardım etmek isteği ve acılarına karşı gösterdiği sağduyu, tanrı yergisi olan bu yeteneğinin bir zanaat, sürekli bir iş-uğraş haline dönüşmesine yol açmıştır.

Vanga'nın durugörü yeteneği için sınırsız ve orijinal tanımlaması yapabiliriz. Sınırsız, çünkü hiçbir geçmiş - ve gelecek zaman sınırı tanımadığı gibi aynı zamanda sürekliliği söz konusudur. Kahin binlerce yıl evveliyle ilgili en toplumsal çaptan en ufak detaya kadar bilgi verebileceği gibi yakın geçmiş ile, şu an ile ve gelecekte vuku bulacak olaylar ile ilgili de aynı şekilde haber verebiliyordu. Beynindeki görüntülerin akışı sürekli ve kesintisizdi. Zaman tanımlaması bizim algıladığımız şekilde yoktu. İzah edilmesi zor bir şekilde zamanı, geçmişin ve geleceğin bir bütünsel akışı (ki bu akış her iki yöndeydi) olarak algılıyordu. Ünlü kahin, zamanı duyumsadığı biçim için şunları söyler: "Zaman yoktur, çünkü o geçmişin ve geleceğin karışımıdır ve şimdiyle beraber gelir, şu an olduğumuz şey, geçmiş ve gelecektir, şu an, geçmiş ve gelecekten oluşur. Yani, şu an diye bir şey aslında yoktur!"

Hayat Vanga için sanki çoktan yazılmış bir kitap gibiydi, sadece gereken sayfayı açıyor ve orada yazılmış olanları okuyordu. Gelen bir ziyaretçiye hayatıyla ilgili konuşurken örneğin kaç kez evlendiği gibi en önemli olaylardan, en önemsizlerine kadar (mesela evde susuz kalmış bir saksı çiçek) genellikle süzgeçten geçirmeden, kendi beynindeki akış sırayla aktarmaktaydı. Vanga’nın yakın arkadaşı Simeon Velitckov'a paylaştığı şu sözleri yeteneğinin bir özeti gibidir: "şekeri elime aldığım zaman tam da bana yardım için gelen insanla hızlı bir kontak geliştiriyorum, hayatındaki olayları çok net bir şekilde izleyebiliyorum. Gözümün önünde, çoğu renkli resimler beliriyor, bu tablolar bana geçmişi tasvir ederken, aynı kişinin geleceği hakkında fikir verir." Kahin, beyninde oluşan yaşam öykülerinin "vizyona girmesini" kontrol edemiyor. Kişinin doğumundan ölümüne kadar olan yaşamı istem dışı ve kontrolsüz akıyor, Vanga görüntüleri ne yavaşlatabiliyor, ne durdurabiliyor ne de oluşmalarının önüne geçebiliyor...

Kardeşi Lubka anlatıyor:

Page 19: Kahin Vanga - Renan Seçkin

"Birini hatırlıyorum, beraberinde iki kadın ile Sofya'dan gelmişti. Sağlıklı görünüyordu, dik yürüyor ve kendine çok güvenen bir hali vardı. Ona bakarken, kaç yaşında olduğunu tahmin edemediğimi fark ettim, ve de nezaket kurallarını çiğnemeyi göze alarak, yaşını sordum. Adam bana güldü, kendin tahmin et derken, ipucu olarak Birinci Dünya Savaşında subay olduğunu ekledi. Tabii ki çok şaşırdım ve bu yaşta bu kadar iyi görünmesinin mümkün olmadığını söyledim. Bana tüm hayatı boyunca sırf kendisiyle ilgilendiğini, kendine çok iyi baktığını ve gelecekte de böyle yapmaya devam edeceğini açıkladı. Vanga ise bu arada onu sadece sessizce dinliyordu ve sonra da ayağını yere vurarak : "E, bu kadarı sana yeter, buraya kadar!" şeklinde tepki verdi. Ne anlama geldiğini kavrayamadık... Gidişinden üç gün sonra vefat ettiğini öğrendik. Meğer "buraya kadarın" anlamı buymuş..."

Petrich'li kahinin şiddetle karşı çıktığı duygu, öç alma duygusudur. Kendi karma felsefesine göre, insanın sadece iyilikler yapması gerekir, aksi halde her kötü hareket bumerang gibi yine aslına döner, hem de misliyle... Kişinin kendisine dönmez ise, bu negatifi iğin sonuçlarını ailesi çeker. Neden böyle olduğu sorulduğunda, "Daha çok acıtması için" şeklinde açıklama getirir.

Yeğeni Krasimira Stoyanova'nın şahit olduğu böyle enteresan bir olay var. Yakın bir yerleşim bölgesinden acılı bir baba geliyor. Toplam on üç çocuğu olmuş, on ikisi daha bebek yaşta vefat etmişti. Hayatta olan sonuncusu da yakında, daha

12 yaşında iken ölmüştü. Doktorlar, çocukların henüz anne karnındayken bir hastalığa yakalandıklarını düşünüyorlardı. Vanga'nın ise başka bir açıklaması olur. Talihsiz baba daha genç bir delikanlı iken, annesi hamile kalıyor. Genç bu durumdan oldukça hoşnutsuzdur, çevresinden utanıyor, annesinin bu yaştaki hamileliğini kabullenemiyor. Bir gün kızgınlıkla annesini dövüyor ve onun ve bebeğin ölümüne sebebiyet veriyor. Vanga kendisine bu olayı hatırlatıyor: "Bilmelisin ki, bu talihsizliğin sebebi karın değil, sensin." Ve sonra da sıkça söylediği bir sözü tekrarlıyor: "Daha sonra ıstırap çekmemek için, şimdi iyi biri olmalıyız!"

Kahin bir çok kez evinin önünde sıra bekleyenlerden birinin problemini o kendisine açılmadan evvel biliyordu. Evinin içinde durduğu halde kuyruktaki ziyaretçiyle telepatik bağ kuran Vanga, onu ismiyle çağırtarak, geliş sebepleri ve hayatındaki meseleleri anlatarak şaşırtırdı.

Tabi ki kahinin yanma gelenlerin tamamı büyük ve çözülmesi zor olan sorunları olanlar, hastası veya rahmetlisi olanlar değillerdi. Bazen sadece meraktan, belki gelecek hayatı ile ilgili bir şeyler anlatır ümidiyle gelenler veya sadece "doğru bilip bilemediğini" test etmek amacını güdenler, çok önemsiz bazı şeylerle onu meşgul edenler de olurdu. Bir defasında evin önünde yırtık pırtık giysiler içerisinde, oldukça zavallı görüntüde olan birine acıyarak onu kabul edince, geliş nedenini öğrendikten sonra, kızgınlıkla onu başından kovduğu bilinir. Gelen kişi, evinin camını kıran çocukları bulup onları cezalandırmak sevdasıyla, belki de camın değerinden 3 kat fazla para harcayan bir köylüymüş! Özetleyecek olursak, insanların dertleri çeşit çeşitti, her ne kadar Vanga tamamına yardım etmeye çalışsa da aralarında bu köylü gibi zamanım boşa harcatanlar da çıkardı.

"...Halbuki Vanga'nın en çok yardım etmek istediği ve asla kapısını kapatmadığı, "öncelikli" misafir grubu acılı annelerdi. Evladının hayatından endişe eden bir anneye her türlü önceliği ve dikkatini veren Vanga, onun acısını içtenlikle paylaşırdı. Ziyaretçileri kayıt edip yönlendiren beledî ye görevlisine 'Bana bu tip insanları gönder! Istırap çekmeme de baygın hale gelmeme de değer, çünkü onlara yardım etme şansım olur, bu bebeğin kurtulması gerek, büyümesi ve hayata sevinmesi gerek' demiştir..."

Page 20: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vanga'nın duyarlılık gösterdiği diğer bir ziyaretçi grubu, çocuk sahibi olamayan ailelerden oluşur. Daha kendisine verilen şekeri alır almaz "Evladınızın olmadığını görüyorum!" diyerek gergin ve sinirleri yıpranmış hale gelen aileleri konuya kendisi girerek rahatlatmaya çalışırdı. Sonra fazla zaman kaybetmeden anne olmak isteyene hangi doktora görünmesi gerektiğini, hangi kaplıca sularının faydası olabileceği ve ne tür yararlı bitkiler kullanması gerektiği konusunda öğütler verirdi.

Bazı hesaplamalara göre Vanga'nın çocuk sahibi olmasına bir şekilde yardım ettiği aile sayısı 40 bini buluyormuş! Bazen heyecanlı bir şekilde, bebek gördüğünü ve hamileliğin üçüncü-dördüncü ayında anne adayının tekrar gelmesi gerektiğini söyleyerek, ikinci gelişinde oyuncak bebek ve leğen kullandığı tuhaf bir "ritüel" uygulardı. Bunun ne tür bir fayda sağladığını tabii bilemiyoruz, fakat en azından anne olmak isteyen kadının bir şekilde stresinin azaldığı, üzerindeki baskının hafiflediği ve sakinleştiği kesindir. Aynı ritüeli bebek sahibi olmak isteyen kadınlar için de uygulardı. Belki de fizyolojik sebeplerden kaynaklanmayan hamile kalamama durumları için son derece yararlı bir mistik uygulamaydı.

Vanga'nın sıkça karşılaştığı taleplerden biri kayıp bir eşya veya hayvanın yerinin bulunmasıydı. Bir çok insan, kendileri için maddi veya manevi değeri olan bir nesneyi kaybedince son çare olarak kahinin evinin yolunu tutarlardı. Genellikle eşyanın aranması gereken yer hakkında dolaylı veya dolaysız tarifler ve ipuçları verirken, onları çalan kişi hakkında bilgi vermekten kaçınırdı. Sadece hırsızın utanmaz davranışlarından aşırı rahatsız olduğu durumlarda onların kimliğini ele verirdi. Aslında bakılırsa, Vanga'nın genel olarak suçluları teşhis etmeye yanaşmaması, bundan dolayı kaynaklanması muhtemel olan problemleri bertaraf etmesi içindi. Zaten haftanın her günü, cumartesi pazar da dahil, ortalama elli kişiyi kabul ediyordu. Her gelen kişinin en az kendi 3-4 yakınıyla ilgili de sualler sorduğu düşünülürse günde en az 200 insanın sorunları, kaderleri, ayrı ayrı bilinçaltını meşgul ediyor, psikolojik bir yük oluşturuyordu. Bunun dışındaki sorunlarla ilgilenmeye zaten enerjisi kalmıyordu, kısaca "bu polisin işi" deyip yaptığına konsantre olmayı tercih ediyordu.

Vanga için kayıp eşyanın bulunduğu yerin uzaklığı önem teşkil etmezdi. Aslında bakacak olursak, herhangi bir zaman sınırlaması da yoktu. Eşyanın sadece geometrik şekli, maddesi, kalitesi ve yeri ile ilgili bilgi sahibi olmakla kalmıyor, bulunmuş veya bulunacak olduğuyla ilgili de bütünsel bir fikre sahip oluyordu. Örneğin, Belarusya'dan çalınan ve bir azizeyi tasvir eden ikonun akıbeti soruluyor. Azizenin hayatı ile ilgili birkaç detayı hemen ve peş peşe sıraladıktan sonra, kısa ve net bir şekilde "Bulunacak!" diyerek konuyu sonlandırdığını anlamalarını sağlıyor. "Minsk'ten birisi gelsin mi, veya oradan bir eşya getirsin mi?" şeklinde nazikçe tekrarlanan soruyu "Gerek yok, onlara ikonun gizlenmiş olduğunu ve bulunacağını söyle!" diyerek yanıtlıyor...

Petrich'li kahinin benzersiz bir diğer yeteneği, kişilerin iç dünyasının derinliklerine bir anda girebilmesidir. Bir röntgen cihazı misali, insanın sosyal, moral ve kişisel özelliklerini en ufak detayına kadar görebiliyordu. Aynı zamanda fiziksel özellikleri ve ayırt edici doğum / yara izi, giyim, aksesuar gibi diğer özellikleri de algılayan kahin, kişinin ruhsal dünyasına, moral ve entelektüel özelliklerine, karakterine, kültür, eğitim, meslek ve ilgi alanlarına dair de fikir sahibiydi. Bir bakışta, "sen dürüstsün, yalan söylemezsin, çalmazsın" şeklinde genelleme yapar veya "neden yırtık çorap giyiyorsun" diyerek detaya iner.

Yeteneğin kaynağı nedir, nerden beslenir, işte bu cevaplanması en güç olan sorudur. Rus akademisyen Yuriy Negri-betski'nin teorisine göre, her bir kişi istem dışı enformasyon yayıyor. Kahin, normal insanlardan farklı olarak bu kodları bir şekilde alıp okuma becerisine sahip bulunuyordu.

Page 21: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Başka görüşlere göre ise kahinin beyni, "evrensel enformasyon bankasından" bazı bilgileri almaya ayarlanmıştı. Diğer bir teori, kozmik enformasyonun aslında hepimizin içinde gizli olduğunu esas alır. Evrendeki her şey, bir bütünün ayrılmaz parçasıdır ve içinde bütünün bilgisini taşıyor. Aynı sebeple bilinçaltımızda, evrenin tümüne ait enformasyon yatıyor. Ve genelde, normal koşullar altında iken bu enformasyonun yalnızca zaruri denecek kadarını, hayatımızın idame etmesini sağlayacak kadarını kullanabiliyoruz. Çok özel bazı durumlarda ise (trans, meditasyon, hipnoz, klinik ölüm ve uyuşturucu etkisi gibi) yine özel bazı insanlar içimizde depolanmış verilere ulaşma imkanı bulabiliyor...

Belki de kahinin zaman zaman kimseyle konuşmaması, yalnız olmayı tercih etmesi, kendi içinde saklı yatan verileri deşifre edebilmesi için gerekliydi. Bazı saatler, günler, kahin kesinlikle rahatsız edilmek istemezdi, kendini dış çevreden tamamen izole etmeye çalışırdı. Hatta kendisiyle konuşmaya çalışanlara sinirlenir ve onları rahat bırakılması gerektiği konusunda ikaz ederdi. " Ben böyle kendi içime konsantre olmuş haldeyken yanıma gelmeniz hoşuma gitmiyor, bana sıkıntı veriyor, oysa siz kiminle konuştuğumu göremiyorsunuz... Bazen üst düzey yöneticiler beni çevreliyor, bazen de onların yardımcıları etrafımda duruyor, hepsi de uzaydan geliyor. Konuştukları zaman kulaklarıma kulaklığa benzer bir şey takıyorlar, çünkü sesleri çok uzak mesafeden ulaşıyor ve yankı yapıyor. Bunun için sessizliğe ve sakin kalmaya ihtiyacım var..."

Bundan sonra okuyacağınız konu oldukça hassas bilgiler içeriyor. Birazdan görüleceği gibi cümlelerin tamamı semboller, üzeri örtülü simgeler ile doludur, kelimeler mecazi anlamlarında kullanılmıştır.

Kelimelerin sembolik manalarını göz ardı edip, direk anlamlarıyla ele almamız, bizi hatalı düşüncelere sevk ettirir...

Vanga’nın irtibata girdiği varlıklarla ilişkin yaptığı tarifleri aktarıyoruz, (yeğeni K. Stoyanova'nın anılarından)

1979 yılı...

"...Onları yaklaşık bir yıldır görüyorum. Onlar saydamlar. Görüntüleri, insanın sudaki aksini andırır. Balık pulları gibi parlayan metal zırhlar giyiyorlar. Sanki arala-' rında kadınlar da var. Saçları yosunlarj andırır, kaz tüyü gibi yumuşaktır; başlarının etrafını hale gibi çevreler. Bazen arkalarında kanada benzer çıkıntıları olur. Çok sıkça, Petrich'e döndüğümde onları odada oturur vaziyette buluyorum. Onlarla konuşuyorum. Bazen bahçe kapısına varmadan, daha uzaktan ağıda benzer sesler duyuyorum, sanki bir koro melodisi gibi..."

Vamfim gezegeninden geldiğini söylüyorlar, veya ben o şekilde duyuyorum. Üçüncü sırada olan gezegendir.

Nereden üçüncü?

- Bana bunu söylemiyorlar, zaten ben de anlayamıyorum. Buraya hangi amaçla geldiklerini de söylemiyorlar. Bazen biri elimi tutup kendi dünyasına götürüyor. Gidiyorum. Yıldızların serpildiği yerin üstünde yürüyorum, sanki onları çiğniyorum. Eşlik ettiklerim çok hızlı hareket ediyorlar, zıplar gibi yürüyorlar. Gidiyorlar ve dönüyorlar. Onların yurdunda her şey olağanüstü güzellikte, kelimeler oradaki doğayı tasfir etmeye yetmez... Fakat bilmiyorum neden, hiçbir yerde ev göremiyorum...

Page 22: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Orada, onların yurdunda her şey iyi organize edilmiştir ve çok çalışılıyor. Varlıklar, Dünya ile aralarındaki en direk bağlantı olduğumu söylüyorlar. Dünyamızdan sadece birkaç kişiyle iletişime giriyorlar. Bizi kontrol ediyorlar.

Kendi dünyalarında gördüklerim ve duyduklarım hakkında konuşmama izin vermiyorlar.

tfazen aralarından binleri şöyle diyor: *Kısa süre için geliyoruz, hemen dönmemiz gerek. ¡Sizden çok şey isteme ve çok fazla soru sorma, çünkü konuşmamız yasak..."

&r gün, iki heykel getirdiler, tahminen onların çok ünlü adamlarından ikisinin heykeliydi. Tam nereye koyduklarını biliyorum, ama size söyleyemem.

Heykellerin biri, düşünceye dalmış, sanki eliyle başını desteklemiş bir erkeğe ait, diğeri ise dik duruyor, sağ elinde tabancayı andıran bir cisim tutuyor...

Heykelleri yerleştirirken, varlıklardan biri diğerine “insanların göremeyecekleri şekilde, biraz daha kenar bir yere koymamız gerekmiyor mu? " sorusunu yöneltti. Diğerinin cevabı 'Korkma, onların kör olduklarım görmüyor musun?" oldu."

Ve Vanga'nın, varlıkları tarif ettiği başka bir konuşmaya yer vererek devam ediyoruz...

"Eve girdim, alt kattaki salonun ortasında oturdum, onlar da etrafıma, çember oluşturarak oturdular. Yaşlı erkeklerdi, hatta ihtiyar diyebilirim, parlak giysiler giymişlerdi. Giysileri o kadar çok parlıyordu, ki, sanki salonu güneş aydınlatıyordu. Bana şöyle dediler: "Ayağa kalk ve dinle, biz sana geleceği anlatacağız. Hiçbir şeyden korkma, kapının önünde koruma bekliyor - "demir bir direk" (?). Anlatılanları aktaracağım zamanın henüz gelmediğini söylediler. Yalnızca şunu tekrar edebilirim : "Dünya birçok değişikliğe maruz kalacak. Çıkışlar ve inişler geçirecek. Dünyada denge dönemine, insanlarla konuşmaya başladığımız zaman girilecek!"

Anlatılanların üzerinin son derece kapalı olduğunu görüyoruz. Varlıklar, kahine korkmaması gerektiğini, çünkü kapısının önünde koruma olarak demirden bir direk dikildiğini söylemişlerdir. Bilindiği gibi ezoterik bilgilere göre içinde bulunduğumuz çağ, demir çağıdır ve bu çağın özelliği, insanlığın kozmik gerçekten en uzak olduğu dip dönemini yaşamasıdır. İnsanların neredeyse tamamının gözlerinin gerçeğe kapalı olduğu ve uyuduğu zamandır. Vanga'nın anlatımındaki "demir direk" işte bu demir çağın sembolüdür. Kahin yaşadıklarından dolayı korkmamalıdır, çünkü insanlara ne anlatırsa anlatsın bulundukları demir çağın gereği olarak gerçeği zaten idrak edemeyeceklerdir...

İlginç bir cümle daha aktarıyoruz:

"Bir gün, Gagarin'in yanmadığını, ölmediğini söylediler, o sadece alınmış! Kimin tarafından - bilmiyorum, neden ve nereye alındığını açıklamıyorlar."

Vanga'yla ilgilenen, onunla diyaloga giren bu varlıkların ne olduğunu bilemiyoruz. Bu tanımı zaten kahinin kendisi de tam olarak yapamamıştır. Ne amaçla onunla irtibata girdikleri tam olarak açıklık kazanmıyor. Görüp duydukları ile ilgili konuşmasına izin verilmiyor... Anlaşılan varlıklar arasında bizim dünyamızdakine benzer bir hiyerarşi bulunuyor. Kontağa girenlerin çoğu alt kademedeyken, ender olarak üst düzey "yöneticiler" geliyor. Bu durumlarda kahinin dış görünüşünde gözle görülen değişimler oluyor. Rengi soluyor, değişik, sanki kendisine ait olmayan bir sesle konuşurken, günlük kullandığı lehçeden farklı bir dil kullanıyor. Bu varlıklar

Page 23: Kahin Vanga - Renan Seçkin

için "büyük güç" veya "büyük ruh" ismini kullanıyor, çünkü onların ne olduğu ile ilgili kendisinin de bir fikri veya izahı bulunmuyor. Kendisi dediği şekilde "kafanın içinde", beyninde algıladığı bu sesleri anlıyor ve telepatik olarak cevaplıyor. Aslında Vanga'nın kendi elementer bilgileri ile bize izahat getiremediği bu sesleri duyduğu durumlar, transa girdiği sürelerdir.

Vanga'nın global ölçekteki olaylarla ilgili kehanetleri genelde hep trans sırasında söylenmiştir. Buradan yola çıkarak kahinin, kendi beyninde yatan evrensel enformasyon bankasına veya torsyon alanına ulaşmak için araç/yardımcı olarak transı kullandığım söyleyebiliriz. Ortaya atılan bazı teoriler olmakla beraber, transa girme halini neyin tetiklediği tam olarak bilinmiyor. Bu garip durumunu kardeşi Lubka şu şekilde tarif etmeye çalışıyor: "Görünüşü de değişiyor. Aynı bir ölüye benziyor. Hiçbir hareket yapmadan, elini ayağını bile kıpırdatmadan sadece konuşuyor... Bu trans hali, belirli bir şey için ortaya çıkıyor; kehaneti yapılması gereken bir şey için..." Vanga çevresine transa girmeden evvel bunu önce dilinde hissettiğini, sonra baskı hissi oluştuğunu ve ağırlaştığını ve daha sonrasını ise hatırlamadığım paylaşıyor.

Vanga’nın bu paranormal yeteneği hakkında yapılan analizlere ve atılan teorilere ayrı bir başlıkta değineceğiz.

Renan Seçkin Kudüs tespihi önünde

Petrich'li kahinin bir diğer özelliği, duyu ötesi bir şekilde olayları görebilmesinin yanında, onlar hakkında fikir yürütmesi, derinliklerine ve anlamlarına inmesi, vizyonlarının statik/durağan değil, dinamik ve gelişme halinde olmasıdır. Örnek verecek olursak, Bulgaristan'daki 1991 depremini ve derecesini görmüş ve analiz etmiştir. Bir tehdit veya hasar durumunun oluşmayacağını anlaması üzerinde, panik yaratmamak için bu vizyonunu duyurmamıştır.

Körfez krizi sırasında, Kudüs'ün zarar görme tehlikesini görmüş ama aynı zamanda gerçekleşmeyeceğini de öngörmüştü. ("şimdi Kudüs yerle bir edilmeyecektir.") Buradaki sözleri

Page 24: Kahin Vanga - Renan Seçkin

aslında yoruma açıktır. Belki de kutsal şehrin ileriki bir zamanda yok olacağını kastetmek istemişti...

Kahinin paranormal yeteneğinin bir özelliğine değinmeden geçmek istemiyorum. Vanga, bir. şekilde özümsenmeyen bilgiye sahip hale geliyordu. Global çapta geçmişi ve geleceği görme yetisi olan kahin, kendisine anlatılan eski medeniyetler tarihi, Mısır ve firavunları, eski dinler tarihini, Tibet araştırmaları ve uzay ile muhtemel ilişkisi gibi konulan ilgiyle, ama konuya yabancı bir şekilde dinliyordu. Yabancısıydı da zaten, 3 yıllık körler okulunda geçirdiği zaman haricinde bir eğitim görmemişti. Fakat belli bir tarihsel kişilik veya olay söz konusu olduğunda, birden kitap yazacak kadar bilgiye sahip hale geliyordu. Sanki bir kozmik kütüphaneden istediği tarihsel olayla ilgili kaynağı bulup çıkarıyordu ve oradan kendisine sınırsız bir bilgi akışı sağlıyordu.

Kozmik düzen, varoluş, ölüm ve ötesi, evrensel kanunlar gibi konular ile ilgili çok farklı yorumları bulunan Petrich'li kahinin bu açıklamaları üzerinde ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak durulmuştur...

Ünlü kahinin izah etmeye çalıştığımız tüm bu mistik yeteneklerinin yanında, şifa dağıtma - iyileştirme gücü de vardı, ki bu yeteneği insanların temel geliş sebeplerinin başındaydı. Vanga'nın yaptığı uğraşın yarısını, hastalıktan muzdarip insanlara tedavi yolunu göstererek yardımcı olmak oluşturuyordu. İnsanlar birçok tedavi yolunu denedikten sonra, çaresizlik içinde son şans olarak onun kapısına gelirlerdi. Ve çok kez onlara söylediği tek bir söz, cümle yeterli gelirdi. "Kanser değilsin, iyileşeceksin.'', "Korkma, ben seni iyileştiririm.", "Sofya'ya, Dr.

Kostadinov'a gideceksin gibi cümlelerden sonra insanlar rahatlamış, gülümser bir şekilde oradan ayrılırdı. Veya kaçınılmaz olanın geldiğini anlayıp, kadere boyun eğip giderlerdi.

Gelenler aynı bir psikoterapiste gider gibi, derdini anlatırlar, doğru yolu bulma, anlaşılma ve ümit ihtiyaçlarını karşılarlardı. Vanga'ya sorgulama ihtiyacı hissetmeden inanırlardı. Söylediklerini düşünmeden, analiz etmeden doğru kabul ederlerdi. İyi olacaklarını söylediğinde ve tedavi yolu önerdiğinde şartsız inanırlardı ve bu telkin onların tedavi etme başarısını yükseltirdi. Tedavide inancın rolü tartışmasızdır, insanların kendisine itimadı, güveni ve inancı, tedavinin de yarısıydı.

Kendisi veya yakınları için bir şifa bulmak amacı ile gelenlere kahin farklı şekillerde yardım ederdi. Doktorların koyduğu teşhisi doğrulayıp, tamamlayıcı alternatif tedaviler önerirdi. Ya da direk olarak başka bir hekim ismi veya sağlık kuruluşu ismini verirdi. Bazen yanlış teşhis koyulduğunu söylediği de olurdu. Vanga hekimlere ve tıbba son derece saygılıydı ve sıkça gelenlere tedavilerini sürdüren doktorların talimatlarına uymaları gerektiğini salık verirdi. Birçok defa ise kendi orijinal yöntemlerini kullandırırdı.

Petrich'li kahine göre iki tür hastalık vardı: "şunu bilin ki, hastalıklar iki şekilde tedavi edilir. Bazılarında profesör ilaçları, diğerlerinde ise koca karı ilaçları kullanılır.” Vanga'nın düşüncesine göre şifalı bitkilerin iyileştirme gücü en çok o bölgede doğup büyüyenler üzerinde etkilidir. Kahin, herkesin kendi yaşadığı yerin şifalı otlarından yararlanması gerektiğinin altını çizer.

Son olarak, bazı hoş olmayan gerçeklere de değinmeden geçmemek adına, Vanga'nın siyasi baskı altında bazı sözleri emir alarak söylediğini eklemek istiyoruz. Bazı sözleri tamamen senaryo gereği söylenmişti. Belki de bundan dolayı kahin demokrasinin gelişiyle hayatından endişe etmeye başlamış ve yakın çevresine zehirlenme ihtimalinden bahsetmiş, korkusu-

Page 25: Kahin Vanga - Renan Seçkin

nu paylaşmıştı. Etrafında iyi niyetli olmayan insanların kendisine zarar verme olasılığına karşı tetikte olmuş, özellikle yiyip içtiklerine çok dikkat etmişti.

Page 26: Kahin Vanga - Renan Seçkin

III.BÖLÜM

RUH VE REENKARNASYON

Ruh ve Reenkarnasyon

Ölümden sonra yok olan sadece bedendir. İnsanın içinde çürümeyen şey candır, ruhtur. O gelişmeye devam eder ve daha üst bir seviyeye ulaşır. Şöyle oluyor: önce cahil ölüyorsun, sonra öğrenci ölüyorsun, sonra yüksek lisans okumuş oluyorsun daha sonra bilim adamı veya toplumda yüksek kademede biri... ¡Su, ruhun yolculuğudur.

(K.Stoyanova - Vanga)

Page 27: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vanga ölümü sadece fiziksel bir son olarak görmekte, benliğin ölüm sonrası korunduğunu düşünmekteydi. Deneyim kazanmak adına tekrar tekrar bedenlenen ruhsal varlık, minimum 150 kez reenkarne olurdu. Kahinin görüşüne göre Dünya'da en az 12 bin yıl süre geçiren insan, yeterli bir gelişme aşamasına ulaştığında başka gezegenlere gider. Orada eğitimin bir üst safhasına tabi tutulur. Öğretinin bir kısmı, hayat ve zeka yaratmak üzerinedir.

Kahin, ölen annesi hakkında neden konuştuğunu soran bir ziyaretçiye "Onu sen getirmedin. Onlar (ruhlar) kendileri gelirler, çünkü ben onlar için bir kapıyım." şeklinde cevap verin "Yanıma biri geldiğinde, onun rahmetli yakınları etrafım sarar, bana sorular sorarlar ve de sorulara cevap verirler. Ben onlardan duyduklarımı hayatta olanlara iletiyorum,"

Genç ruhların ışığı turuncu renktedir. Daha yaşlı olanların, eflatun. En yaşlılar ise koyu mor renkte ışıldarlar. Beyaz ve siyah ruhlar vardır. Siyahlar asla beyaza dönüşmezler. Hatta o kapkara renkleri solmaz bile. Cezaları ağırdır ve sonsuza dek sürer. Dünyada iken her birimizin ikişer ruhani öğretmeni vardır. Bu yol göstericiler görünmezdir ve karmaya müdahale etmelerine kesinlikle izin verilmez. Kaderi değiştiremezler, sadece bizi inceden yönlendirirler. Başka bir şey yapmalarına izin yoktur...

Cennet ve cehennem diye bir yer yoktur. Sadece çeşitli kademelerde eğitim vardır. Ölüm bir düzeltmedir.

Dünyadaki görevini tamamladığın zaman ya üst seviyeye çıkıyorsun ya da vazifeni tam olarak yerine getiremediysen aynı seviyede kalıyorsun. Dünyaya her yeni gelişimizde belleğimizi siliyorlar. Karma tarafından yazılan yeni kaderimizi yaşarken belleğimizi alıyorlar. Biz ailemizi kendi inisiyatifimizle seçiyoruz. Daha doğmadan evvel. Ve asla onlarla aynı seviyede olmuyoruz. Böylece kendi çocuklarımız ile de... Reenkarne olmaya en alt seviyeden başlıyoruz, bu süreç yaratıcı güçle birleşmemize kadar devam ediyor.

Yukarıdaki sözleri kahin, Petar Bakov'un yanında trans sırasında söylemiştir.

Vanga'nın reenkarnasyona olan inancı tartışmasızdır. Kahin her varlığın kendi ruhsal evrimini yaşadığına dikkat çekmektedir. Belki bu açıdan düşünecek olursak, insanlar arasındaki doğuştan olan farklılıklar her ne kadar adil görünmese de bir anlam kazanmış olur. Mesela neden bazıları daha zeki, daha yoksul vey a zengin, bazıları daha yetenekli doğar. Bir kısmı ise tamamen rutin bir hayat yaşarlar. İnsanlar yeniden hayat buldukları bedende eski benliklerine dair anıları unuturlar, fakat önceki yaşamlarında edindikleri tecrübeler doğuştan yetenek ve yeteneğin sayesindeki başarılar ile kendini ortaya çıkarır. Ruh gelişimi alt seviyeden üst seviyelere doğru olmasına rağmen, bazen tersi sürecin işlediği de görülür.

Ünlü kahinin konuşmalarından, ruhsal varlıkların bulundukları "öte hayatta" görme, duyma, tad alma gibi duyularını muhafaza ettikleri sonucuna ulaşıyoruz. Dünyada geçirdikleri süreyle ilgili anılarını muhafaza ediyorlar, yakınlarının yaşantılarına ilgi duymaya devam ediyorlar, onlarla ilgili soru sorup, öğüt veriyorlar. Çok defa da sevdikleri bir yiyecekten içecekten bahsettikleri olur. Anlaşılan o ki, dünyadaki hayatla ilgili bağları tam olarak kopmamıştır.

Ruh ölmez. Sadece kötülerin ruhları kötü olur ve onları yukarı almazlar. Onlar reenkarne olmaz.

Reenkarnasyon vardır, ama tüm ruhları kapsamaz. Tekrar dünyaya gelenler iyi ve en iyi ruhlardır. (Trud Gazetesinden) Kimlerin yeniden doğacağı ve dünyaya tekrar kaç kez gelindiği konularıyla, ilgili farklı çevrelerde farklı görüşler belirtilir. Bir kısım düşünür, ruhun bir kez

Page 28: Kahin Vanga - Renan Seçkin

dünyaya gelmesiyle, en üst seviyeye ulaşana kadar yüzlerce kez (777 sefere kadar) tekrar doğabileceği görüşünü savunur. Vanga'ya göre, ruhsal gelişimini tamamlamak için varlık en az 150 kez reenkarne olmak zorundadır. Diğer bir görüş ise, Çan'ın son derece kıymetli bir hediye olduğunu ve onu geliştirme şansını kaçıran ruhların (kötülüğü yenemeyenler) reenkarne olma şansını da yitirdikleridir. Böylece sonsuza kadar gelişme şansını kaybeden ruhlar irade ve benlikten yoksun kalırlar. Kahin, bu ikinci görüşü savunmaktadır. "Kötü” ruhların yeniden doğma fırsatını elde edemeyeceklerine dikkat çeker. Bu görüşünü destekleyen başka cümleleri de vardır:

Çok kişi bana gelip soruyor: "Bana önceki hayatımda nasıl biri olduğumu söyle." Ben de cevap veriyorum: "Sana önceki hayatının olduğunu kim söyledi?" Başkaları şunu sorar: "Bir sonraki hayatımda kim olacağım?” Cevap veririm: "Sana sonraki hayatının olacağını kim söyledi? Sen şimdiki hayatına bak ve daha iyi biri olmaya özen göster." (Şair Peter Bakov'un anlatımı)

Parapsikolojik olayları ve tecrübeleri inceleyen uzmanlar, ruhun beden dışına çıktığında aşması gereken bir enformasyon-enerji bariyerinin varlığından bahsetmekteler. Öteki, "ruhsal" aleme geçiş ancak bu bariyerden geçişle mümkün olmaktadır. Transferin gerçekleşme aşamasındaki zorluk derecesi ise, insanın kendi iç ruhsal temizliği ile bağlantılıdır. Ruhsal gelişimi yeterli olmayan, örneğin maddiyata düşkün birinin fiziki olmayan dünyaya geçişi sadece ölümü halinde mümkün hale gelmektedir. Daha iyi anlayabilmek için, gözümüzde enformasyon- enerji bariyerini bir piramit olarak canlandıralım. Piramidin tabanı, en alt seviyede gelişmiş ruhların kat etmesi gereken mesafe olur; tepesi ise ruhsal arınması tamamlanmış varlıkların "transfer" noktasını oluşturur. Buna göre gelişimi az olanın, "ruhani aleme" e girebilmek için tabandan başlayarak yukarı, tepeye kadar tüm mesafeyi kat etmesi gerekirken, "asil" ve temiz varlık için mesafe çok kısadır ve rahatlıkla, fazla enerji harcamadan irtibata girip çıkabilmektedir. Petrich'li kahinin ruhsal zenginliğini düşündüğümüzde, onun fiziki olmayan alem ile problemsiz iletişimi bizleri bu açıdan şaşırtmamaktadır. Piramit bariyerin farklı seviyelerinden geçen ruhların birbiriyle kontağa girmeleri mümkün değildir.Belki de ölüm, kaybettiğimiz kıymetli insanlara kavuşacağımızın garantisi değildir, çünkü çeşitli gelişimde olan bizlerin farklı farklı boyutlara gitmesi olasıdır. Bu açıdan baktığımızda, bazı ruhsal varlıkların kahine başka cansız varlıklarla ilgili sorular sormalarına bir anlam verebiliriz.

Kuşkusuz hepimiz tekrar dünyaya gelmeyi arzu ederiz. Bu sonun olmayacağına dair bir ümidimizdir, şüphesiz en büyük isteğimizdir. Hayata tekrar geleceğimize dair inanç, tekrar bir yaşama şansı vermektedir, fakat aynı zamanda "iyiliklerimizi ertelememiz" sakıncası da doğurmaktadır. Bu hayatta yapabileceği iyi şeylerin maksimumunu uygulamayan birini, "iyiliklerini" bir sonraki hayatına erteleyebileceğim düşündürerek yanılgıya düşürür. Bu şekildeki bir düşünce yapısı kişinin ruhsal gelişimini yavaşlatır. Vanga'nın dediği gibi, tekrar dünyaya gelip gelmeyeceğimizi kim bilebilir? Yaşanacak yalnızca bir ömrümüz varmış gibi içini tıka basa iyiliklerle doldurmamız gerekir...

Kahin çevresine, evvelki yaşamında bir kadın firavunun kızı olduğunu; annesinin rüyasında görünüp şu an yaşadığı Paris'e onu görmek için çağırdığım paylaşmıştır. O zamanki komünist yönetim olası ajanlık suçlamalarını bertaraf etmek için kahinin ülke dışına çıkmasına izin vermemiştir.

Vanga'nın, ruhun bedene (maddeye) gelişiyle ilgili sözleri oldukça enteresandır:

Ruh nereden gelir? Semalardan bir güneş ışınıyla inip, cenine yerleşir. Henüz doğmamış olmasına rağmen artık o bağımsız yaşar.

Page 29: Kahin Vanga - Renan Seçkin

(L. Georgiev, Vanga ile Görüşmeler)

Ruhlar bardaktaki su gibi saydam ve renksizdirler. Fakat onlar ışıldar, onlardan ışık yayılır. Aynı insanlar gibi davranırlar -oturuyorlar, yürüyorlar, gülüp ağlıyorlar... geni rahat bırakmıyorlar. Uykumdan uyandırıp: "Kalk! Çalışma zamanıdır*.“ diyerek çağırırlar. Son zamanlarda bana "Korkma ! Dünya yok oluşa doğru gitmiyor.“diyorlar.

(1979, Ludmila ve Vanga)

Kuşkusuz Vanga'nın kehanet yeteneği, fiziki olmayan dünyayla sürekli iletişiminden beslenmektedir. Kendisine en fazla enformasyon bu kanalla ulaşmaktadır. Prof. Dr. Dragoytcev'e söylediklerinden ruhların iki türlü, iyi ve kötü olduğunu, iyi olanları beyaz renklerinden ve yerin hemen az üstündeki süzülmelerinden, kötü olanları ise kayganlıklarından ayırt ettiğini öğreniyoruz. Daha büyük ölçekte, toplumu ilgilendiren kehanetler söz konusu olduğunda ise farklı bir ses duyar ve genellikle transa geçer. Transtan sonra oldukça bitkin olan kahin, sıkça ağır uykuya dalar. Kendisiyle nasıl irtibata geçildiğini şu sözleriyle özetler:

Bu ses benimle ilk kez on sekiz yaşımda iken irtibata geçti, fakat Nisan 1941'de bana daha farklı, ısrarlı bir sesle konuşmaya başladı. "Yakında savaş olacak." dedi. Bana ölmüşlerin kendileri konuşuyor, ve o ses de ayrıca konuşur... Ben korku nedir bilmem. Canlı insanlardan korkarım, ama ölmüşlerden korkmam.

Transa gireceğim zaman, önce bunu dilimde hissederim, ve ondan sonrasını hatırlamam. Trans halindeyken bana önemli olanları iletirler.

(1979, Vanga)

, Bazen o kadar yüksek sesle bağırıyorlar ki, başım çatlayacak gibi oluyor. Hele ki kötü bir şey olacağı zaman - hastalık, ölüm, kaza gibi... O beni "Söyle, söyle!" diyerek sarsıyor, bense söylememem gerektiğini biliyorum. O zaman usulca yana dönüp kişinin duyamayacağı şekilde, sessizce söylüyorum ki bu şekilde benden çıkıp gitsin. Yoksa çatlar, ölürüm."

Ölmüşlerin ruhları geliyorlar ve canları ne isterse onu yapıyorlar. Ziyaretçi geldiğinde, gözlerimin önüne soldan sağa hareket eden resimler beliriyor. İnsanlara, mekanlara, kazalara ve hatta bütün bir olaya ait resimler görüyorum. Bazen o kadar çoklar ve o denli hızlı hareket ediyorlar ki, onları anlatmaya yetişemiyorum, lâkin durduramıyorum da.

Ondan dolayı gelen kişiye gelme sebebini soruyorum. Hastalık mı, kayıp bir şey mi? İş, Çocuklar? Neyi merak ettiğini söylesin ki önemli bir şeyi kaçırmış olmayayım.

Ben gördüklerimi ve duyduklarımı aktarıyorum. Ruhların ilk söyledikleri gelenin kişinin ismidir.

0971, Doç. Stoyu Stoev'e söylenmiş)

Vanga için, rahatlıkla aynı anda iki dünyada yaşıyor diyebiliriz. Reel dünyada ve de bize görünmeyen, ruhani alemde.

Her ne kadar fizik ötesi dünyayla kontak bizlere absürd, inanılmaz gelse de, kahini ziyaret eden binlerce insanın varlığı bu fikri tümden inkar etmemizi imkansız hale getiriyor. Biz her ne kadar

Page 30: Kahin Vanga - Renan Seçkin

şüpheci yaklaşsakta, bir gerçeği göz ardı edemeyiz. Petrich'li kahin Vanga 50 yılı aşkın süre içersinde bazı verilere göre toplam bir milyon civarında insanı kendisine çekmiştir. Başka bir deyişle, yeteneğinin toplumsal kabulü zaten başlıca da ispatı özelliğini taşır.

Vanga, Petrich Belediyesine bağlı "Telkinbilim" bölümü (Suggestoloji) yöneticisi Simeon Velitckov'un öteki hayat olup olmadığına ilişkin soruları karşısında geniş açıklamalarda bulunur:

"Ölüm sonrası hayat vardır! Kendi gözlerinizle yanıma konuşmak için gelen ruhları göremiyorsunuz, onlar ölüm sonrası gidilen yerden geliyorlar. Elli, yüz yıl evvel hayata veda edenlerle ben nasıl konuşabiliyorum? Onlar kayıp olan ki iler mi ki! E er tamamen kayıp olsalardı, gömüldükleri toprağın içinde yok olsalardı onları nasıl görebilirdim? Yakınlarının doğruluğunu onayladı ı bunca detaylı bilgiye nasıl ulaşabilirdim? İsimlerini ve görünüşlerini nasıl ayırt edebilirdim, ki onların birçoğu gelen yakınlarından özellikle bir takım taleplerde de bulunuyorlar..."

Kahin Vanga, ömrü boyunca kendisi için olağan, diğer insanlar için mantığın dışında olan fizik ötesi alemi bu gibi sözlerle anlatmaya çalışmıştır...

IV.BÖLÜM

KOZMİK DÜZEN

Page 31: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kozmik Düzen

Dünya, kainat ve içindeki her bir canlı belirlenmiş bir kozmik ritm ve düzene tabidir. Düzen içerisindeki en küçük sapma bile çok büyük ve telafisi olmayan sonuçlara götürebilir ve neticesinde bedelini ağır öderiz.

Ahengi bozmayın, iyi olun!

Hayatı, birbiriyle ilişkili, etkileşimli olayların birliği olarak anlamak, kahinlerin de, felsefe ve bilim dünyasının da ortak görüşüdür. Yalnız kahinler bilimsel teori ve buluşlardan ayrı bir kaynak - ezoterizmi kullandıklarından dolayı evrensel kanunlarla ilgili bilgilere daha önce ulaşırlar. Kendilerine kozmik sırların açıldığı kahinler çok güçlü önsezilere sahip olarak saklı gerçeklere ulaşabilir, olacakları bazen yüzlerce yıl evvelinden görebilirler.

Hayatımızın sadece kendimize ait olduğunu ve onunla istediğimizi yapabileceğimizi sanmamız büyük bir yanılgıdan ibarettir. Çünkü var olan her şey bir şekilde birbiriyle ilişkili olarak yaratılmıştır. Kuantum fiziği bizlere, en küçük parçacığın bile kendisinde bütünü taşıdığı bilgisini doğruladı. Buna göre evrendeki her şey, biz dahil, tek bir bütünün parçalarıyız ve aslında içimizde bütünün bilgisini barındırıyoruz. Kelebek etkisi teorisini düşünelim - Çin'de kanadını çırpan bir kelebek, Amerika'da fırtına yaratabilir. Aynı prensipte tek bir bütünün unsurları olarak birbirinden ayrılmaz etkileşimde olan insanların her yaptığı/yapmadığı hareket birbirini etkiler. Ondan dolayı sadece kendimizle ilgili sorumluluk hissetmemiz ve yapacaklarımızın kimseyi ilgilendirmeyeceğini düşünmemiz büyük bir yanılgıdır. Vanga, buna özellikle dikkat çekmek

Page 32: Kahin Vanga - Renan Seçkin

istemiştir. Yapacaklarımızla kozmik uyumu etkiliyoruz, ve de yaptığımız denge bozucu hareketlerin karşılığını Hepimiz birlikte ödüyoruz.

Ünlü kahinin Tanrı anlayışı, diğer birçok kavramı gibi

klasik Hristiyanlık öğretisinden farklılık arz etmektedir. Aslında Vanga, yaratıcı için tam olarak bir isim de seçmemiştir. Tarif etmeye çalıştığında en çok onu ışığa benzetir. O kadar parlaktır ki, ışığından dolayı aslında ne olduğunu görmek imkansız haldedir. Biz insanlar, ruhsal gelişimimizi yükseltmek yükümlülüğünü taşıyan Tanrı'nın bir parçası ve prototipiyiz. "Gelişmekte olan Tanrı'yız." Gelişimimizi tamamladığımızda onunla' birleşiriz, "O" haline dönüşürüz. Tanrı, devasa bir kalp organına benzer şekilde sürekli olarak kasılarak ruhsal evrimini tamamlamış varlıkları kendisine çeker. Onlarla birleşir. Böylece sürekli gençleşir, yenilenir. Kahin, çok ilginç başka bir noktaya da değinir: Ona göre evrende var olan her şey, Tanrı ile sınırlı değildir. Kainatta olan her şey, Tanrı ile sınırlanamayacak kadar fazladır!

Tanrıya inanmıyorsunuz, ama size yardım etmesini istiyorsunuz, bana inançsız gelmeyin, çünkü size ben değil, O yardım ediyor.

Tanrı ışıktır, onun bir görünüşü yoktur. Işıktan bir toptur. Onu kimse görmedi ve görmeyecek

(Kaiya chapkinova - Petrich)

Çok farklı kitaplar yazılmıştır, fakat insan, ruhani ve fiziksel hayatın olduğunu ve hepimizin üzerinde bir güç olduğum idrak edemeden, nihai gerçeğe (yanıta) ulaşamaz.

Tanrı, ışığından bakamayacağın dev bir ateş topudur. Sadece ışık, Başka bir şey görünmüyor. Eğer biri sana Tanrı'yı gördüğünü söylerse, ona inanma.

(K. Stoyanova - Vanga)

Tanrı var, ve eğer sessiz olursanız, taşlar bile onunla ilgili konuşacaktır. Körlerin ışığın varlığını bildikleri gibi, sakatların sağlıklı

İnsanların olduğum bildikleri gibi, sağlıklı insanların da Tanrının varlığını bilmeleri gerekir.

Ben kırk yıldır transa giriyorum ama ne Tanrıyı gördüm ne de Hz. İsa'yı. Fakat biliyorum, Tanrı ateş ve ışıktır!

(Heykeltıraş İvan Varchev'e söylenmiş)

"...Biz daimiyiz ve de yalnız değiliz. Evrensel bütünlüğün bir parçasıyız. Şunu bil ki, Tanrı her şey değildir. Çünkü her şey çok fazladır, her şey ondan bile fazladır. Tahmin bile edemezsin... Her birimiz bir gizemiz, çünkü Hakikati üretiyoruz... Biz hepimiz Tanrıyız ve Tanrı içerisinde tüm ruhları barındırır. Başka bir deyişle biz gelişmekte olan tanrıyız ve yürümemiz gereken yoldan gidiyoruz... Kaderimizden...

Bizi üstün yapan bedenimizle yaptıklarımız değil, beynimizle yaptıklarımızda. Gelecekte olacağın varlığın gözleriyle kendine bir bak. Mutlak Gözetici'nin gözleriyle. O zaman kendine ne kadar güleceksin, bir bilsen!

Page 33: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Biz ve çevremizdeki her şey bir bütünün parçasıyız, ayrı değiliz. Bütünle bağlantılıyız, yalnız değiliz..."

Vanga, tüm varlıkların ortak bir Kozmik Zeka oluşturduğundan söz eder. Bundan dolayı her birimiz kendi zekamızı, yaratıcılığımızı geliştirmek sorumluluğunu taşıyoruz. Var olanın temel vazifesi dünyasal, maddesel yaratıcılık değildir, kendi zihinsel gelişimini ilerleterek, Ortak Zeka'nın gelişmesine katkı sağlamaktır. Kahin, zihinsel çalışmalarımızın ürünü olan bilgisayar teknolojilerinin doğru yol olmadığına işaret etmektedir.

ileride daha güçlü veya daha zengin olma mücadelesi sona erecek. Çünkü önemli olan, daha akıllı olmaktır, zira Bilinç (Zeka) ortaktır, kolektif-

tir. Parçalara ayrılamaz. Ve en Önemlisi, evrendeki her şeyin oluşturduğu Ortak Bilinç, şu anki bilgisayar gibi şeylere karşı mücadele verecektir.

Her birimiz evrenin mikroskobik bir parçasıyız ve hepimiz biriz. Her birimizin benzersiz olmasına karşın bir bütünü oluşturuyoruz.

Her insan, kim olursa olsun, dünyaya belli bir görev ile gelmiştir Hayatı her alanda yaşatmak ve onun, şu anda bilemeyeceğimiz bir takım kozmik hedefler doğrultusunda gelişimine katkıda bulunmak

Şurada bulunma sebebimiz, yaratıcı olmak vazifemizdir. Mekanı fikirlerle ve bilgelikle doldurmak için yaratılmışız. Varoluşun temeli bilinçtir ve bir gün düşüncenin avatarlan olan Budalara ve Asalara erişeceğiz...

Vanga'nm yeğeni Krasimira'ya söylediği bu cümlelerden, her birimizin hayatın sürekliliğini sağlamak ve onu pozitif yönde geliştirmek vazifesini taşıdığı sonucu çıkıyor. Çünkü "Birbirimizi sevmeliyiz ve iyi olmalıyız. Eğer bunu beynimizle anlamaz isek, kozmik kanunların yaptırımı ile idrak ederiz, fakat o zaman hem çok geç hem de bedeli ağır olacak." der kahin.

Gece siz uyurken, sessizlikte ben göksel sesleri dinliyorum. Çöğün çanlarının saat başı çaldığını ve tüm canlıların bu ritme cevap verdiğini duyuyorum. Çiçek ne zaman açacağını, horoz ne zaman öteceğini bilir.

Eğer her gördüğümü anlatabilseydim... Evrenin bildiğim fakat söyleyemediğim sırlan artık bir barajı dolduracak kadar birikti. Duvarın yıkılmasına az kaldı, fakat... O zaman Tanrı yardımcımız olsun!

Evet, Petrich'li kahin için realite, bizim anlayışlarımızın ötesindeydi. O kör olmasına rağmen bizim algı sınırlarımızın ötesini duyumsayabiliyordu. Ve de bizlerin gerçek diye bildiklerimizin yanılgı olduğunu, lâkin bunları kelimelere dökemeyeceğini izah etmeye çalışıyordu. En basit dille, kendimizi sevgiye açma yoluyla ruhsal varlığımızı geliştirmemiz gerektiğini, aksi takdirde bu yükselişin, ruhsal temizliğin gecikerek sonra çok daha fazla ızdıraba neden olacağını söylüyordu. Çünkü gerçek sandığımızın aslında hiç de öyle olmadığını anladığımızda buna hazırlıklı olmayan varlığımızı nasıl bir şaşkınlık, panik ve belki de hayal kırıklığı beklediğini ve bu şuursal kaos aşamasını atlatmanın ne kadar güç olacağını göreceğiz. Tüm bu gerçeklere erişmiş olan kahin bizleri bekleyen durum için uyarıyor, fakat gerçeğin neleri ihtiva ettiğini açıklamıyordu. Dediğine göre daha fazlasını konuşmaya izni yoktu.

Page 34: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kuşkusuz Vanga'nın, "Kozmik Bilgiler Kütüphanesinden" bilgi edinme yeteneği normal insanlara göre çok daha gelişkindi. Evrensel sırların herkese aynı oranda açılmadığı bilinir. Kozmik bilgilerin insanlara aynı oranda açılmamasının nedeni, her kişinin farklı moral, entelektüel ve ruh gelişimine sahip olmasıdır. Ezoterik bilgiler sadece belirli insanlara belirli seviyede açılır. Aksi durum zaten bu bilgileri almaya ve anlamaya hazır olmayan kişiye faydadan çok, zarar getirir. Bunun için kahin tüm bildiklerini anlatmanın korkunç olabileceğini ima etmektedir. Zaten kendi çevresinde de bu görüş ve bilgilerini çok az sayıda insana paylaşır. Kimseye anlayabileceğinden, özümseyebileceğinden fazlasını açıklamaz.

Kozmik düzen, varoluş, ölüm ve ötesi, evrensel kanunlar gibi konular ile ilgili çok farklı yorumlan bulunan Petrich'li kahinin insanoğlunun temel ihtiyacı olan su ile ilgili de normal bilgilerin ötesinde fikirleri mevcuttu. Kısaca özetleyelim:

Amerikalı bilim adamı Poling'in "tüm istisnaların istisnası" olarak betimlediği su maddesi,Vanga'ya göre canlı bir varlıktır. Güç tarafından, milyarlarca yıl evvel belli bir amaç ile gönderildi. Dünya'daki hayatı yaratma görevini üstlenmişti. Suyun yaratma gücü gibi, yok etme ve tekrar yaratma gücü de vardır. Dengenin negatife doğru kaydığı zamanlarda imha eder, sonra sakladığı bilgilerle sil baştan yaratır. Suda, olacaklara ilişkin her şey kodlanmıştır... Madde de canlıdır. Cansız madde diye bir şey yoktur, o sadece bizim hayal ürünümüzdür. Nuh tufanından evvel de tufanlar olmuştu. Dünya'daki biyolojik çeşitliliğin kurtarıcısı Nuh değil, sudur. Suda her şeyin bilgisi kaydedilir...

Petrich’li kahinin "Suda olacaklara ilişkin her şey kodlanmıştır" ve "suda her şeyin bilgisi kaydedilir"cümleleri, eski kutsal kitaplardaki metinler ve ezoterik kaynakların üstü örtülü bilgileriyle paralellik gösterir. Su elementi sembolü, bilgiyi sembolize eder. Buradaki suyla ilgili anlatımlar, farklı toplumların kutsal kitaplarında da geçer. Örneğin Tekvin Bölümü'nde dünyanın yaradılışıyla ilgili ilk satırlar şöyle başlar:

"Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu, ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allah'ın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu. "(Tekvin Bap 1/1-2) Bu ve başka kutsal metinlerde, yaratılışın ilk aşamasında daha suyun olması, sembolik anlamı göz ardı edildiği takdirde akla ve bilime aykırı gelir. Buradaki yaratılış evveli var olan su Vanga'ya göre yaratılış bilgisinin, donelerinin kayıtlı olduğu bir tür muhafazadır. Mısır Mitolojisinde de benzer bir tanım görüyoruz: "Nu yaratılış öncesi var olan ve bütün yaşamın kendisinden çıkmış olduğu başlangıçtaki okyanustur. Nu'nun derinliklerinden yaratılan ilk varlık ise Ra'dır." Ancak araştırmacılar bu yoktan varoluşun ilk başlangıç olmadığını düşüncesindeler. Ezoterik kaynaklara göre bu yaratılış bizim devremizin, yani "Demir Çağın" başlangıcını teşkil eder. Burada Tanrı Nu olarak ifade edilen sembol. Mu Uygarlığı'na karşılık gelmektedir. Mu ile ilgili bilgilerin kayıtlı olduğu tüm eski yazıtlarda, insanlığın ilk ana vatanının Mu olduğu açık bir şekilde dile getirilmiştir. Mu'nun sulara gömülmüş olmasından dolayı, Mu'nun sembollerinden biri de denizdir. Burada hemen Vanga'nın Nuh Tufanı ile ilgili söylediklerini hatırlıyoruz. Kahine göre, canlıları kurtaran Nuh değil, su dur. Su, tufan öncesinde canlı varlıkların bilgisini kopyalayıp saklamıştır! Sonra da bu bilgilerden yararlanarak canlılar yeniden yaratılmıştır. Mısır mitolojisine göre ise Nu, yaşamın kendisinden çıkmış olduğu okyanustur. Aradaki benzerlikler şaşırtıcıdır! Maalesef Kahin Vanga'nın çoğu kişi için uçuk ve anlaşılmaz gelen söylemleri, henüz ezoterik bilgiler ışığında incelenmemiştir.

Eski çağlardan bu yana tüm toplumlar, suya diğer temel maddelerden daha farklı, kutsal özellikler atfederler. Örneğin Tuna nehri Slavlar için, Nil, Mısırlılar için, Ganj nehri Hindular için kutsaldır... Hristiyanlar vaftiz edilir, Müslümanlar abdest alır, okunmuş su ile şifa bulunmaya

Page 35: Kahin Vanga - Renan Seçkin

çalışılır, suya bakarak kehanetler yapılır... Dünya üzerinde suya kutsal, bazen de majik bir değer vermemiş bir toplum yoktur.

Suyun sırrı geçmişten bu güne tüm beyinleri meşgul etmiştir. Fakat bu sırrın ortaya çıkmaması için de özellikle uğraş verilmişti. Avusturyalı araştırmacı Viktor Schauberger, yarım yüz yıldan fazla zaman evvel şöyle demiştir:

"...Eğer tarihe dönüp bakarsak, suyun gizemiyle uğraşanların acımasızca takip edildiklerini görürüz. Eski kitaplarda suyun asıl yapısını açıklamaya yönelik olan en ufak açılımlar bile, bir sonraki baskılarda mevcudiyetini yitirirler. Sanki sırrın korunması, para gücünü garantilemenin de yoludur.

Su gizeminin korunması en sağlam kapitaldir. Bundan dolayı sırrın ortaya çıkarılmasına yönelik yapılan her denemenin önü kesilir..."

Günümüzde bilim adamları, ünlü kahinin daha 1950'li yılların ortasında suya atfettiği "bilgi saklama" özelliklerini, açıklamaya çalışırlar. 1960'h yıllarda Almanya'da meydana gelen bir laboratuvar kazası suyun sahip olduğu yeni bir niteliğin araştırılmasına vesile olur. Tesadüf eseri, laborant bir kabın içinde duran steril suya kapsül içinde muhafaza edilmiş güçlü bir zehir düşürüyor. Birkaç gün sonra su kimyasal analize tabi tutuluyor. Tamamen temiz olduğu görülüyor. Fakat kobay farelere içirilince birkaç gün sonra farelerin tamamı ölüyor. Suyun zehirle temas etmediği halde zehirli özelliklerine ne şekilde sahip hale geldiği açıklanamıyor. Çok daha sonraları araştırmacılar, suyun içinde barındırdığı maddelerle ilgili enformasyonu muhafaza ettiğini tespit ederler. Tek bir canlı hücrenin, organizmanın bütün genetik bilgilerini sakladığı gibi, teorik olarak tek bir su molekülü de, tüm gezegenin bilgilerim barındırabilir!

Suyun alışılmadık nitelikleri üzerinde birçok deneysel çalışma yapılmıştır. Araştırmaların neticesinde suyun, bilgi saklama özelliğinin yanında girdiği maddenin çeşidine göre farklı farklı ve tahmin edilemez bir moleküler dizilime girdiği de saptanmıştır. Japon profesör Masaru Emoto dondurduğu su damlalarım incelemiş ve hatta fotoğraflamıştır. Kirli (eski) suyun ve kaynak suyun değişik strüktürde olduğunu gözlemlemiş. Su moleküllerinin farklı müzik kompozisyonlarının etkisiyle değişen dizilimler oluşturduklarım ve en ilginci de görsellere (örneğin yazılara) tepki verdiğini keşfetmiştir!

Bir gün bilimsel ve ezoterik araştırmaların suyun sırlarım ortaya çıkaracaklarını ümit ettiğimizi belirterek Vanga’nın Kozmik Düzen felsefesini incelemeye devam ediyoruz...

Petrich'li kahinin evrende Dünya'mızın haricinde başka canlıların olduğunu söylediği ve hatta onların bir kısmı ile irtibata girdiği iddia edilir. Vanga'ya göre farklı farklı gelişim seviyelerine sahip olan evrendeki canlı varlıklar arasında bizler en alt seviyelerde bulunuyoruz. Gelişimde 3. seviyedeyiz. 26. seviyeden itibaren Yaratıcı ile direk kontağa izin verilir, 33. kademeye ulaşıldığında ise onunla birleşmek, Bir olmak, "O" olmak mümkün hale gelir... Bu şekildeki birleşmeler, "erimeler" sayesinde Yaratıcı ihtiyarladıkça gençleşiyor. Yaratıcı'nın sonsuz ve ebedi olma sebebi budur...

Kıyamet olmayacaktır. Cennet de cehennem de tamamen uydurma şeylerdir. Sadece bir tek güç var, o da Kozmik Armoninin gücü.

Vanga'nın bu cümlelerde bahsettiği kıyamet aslında dünyadaki canlı hayatın tümden yok olmasına sebep olacak olan tufandır. Ünlü kahin, tufan diye bir felaketin gerçekleşmeyeceğini

Page 36: Kahin Vanga - Renan Seçkin

anlatır ve kutsal kitaplarda yazılanın aksine cennet ve cehennemin var olmadığından söz eder. Ünlü kahinin dinin temel kavramlarına tümden zıt tarzdaki bu tip fikirlerinin olması kilisenin ters tavır takınmasına neden olur. Aslında bakacak, olursak, Vanga'nın çok güçlü bir dini inancı vardır ve insanlarla en çok Tanrı ve sevgi üzerine konuşmaktan hoşlanır. Bütün hayatı boyunca daima komünist sistemin tanrı tanımaz felsefesi karşısında durmuştur. Fakat Yaratıcı anlayışı dini dogmalardan oldukça uzaktır ve bu durum kilisenin rahatsız olmasına yol açar. Kitabımızın ilerleyen bölümlerinde, Bulgar Ortodoks Kilisenin yetkili bir görevlisi tarafından yapılan resmi görüş ve açıklamaya ayrıca yer verilecektir.

Yine Tanrı konusuyla birlikte kahinin en çok konuşmayı sevdiği diğer bir tema Dünya'da bizden evvel yaşamış olan medeniyetlerle ilgilidir. Eski uygarlıkların ortaya çıkışı ve kozmik kökenlerine ilişkin geniş açıklamaları olur. Başka bölümlerde üzerinde daha ayrıntılı durulacaktır. Burada kısaca ezoterik kaynakların bize sunduğu bilgilerden bahsetmemiz yerinde olur.

Bizden evvel dünyamızda çok daha eski uygarlıklar yaşamıştır...

Günümüze kadar gelen bilgilere göre bizden evvel en az 21 medeniyet var olmuştur. Milyonlarca yıldan beri çeşitli uygarlıklar doğmuş, gelişmiş ve yok olmuştur.

Mu ve Atlantis

Binlerce yıldır efsanelere konu olan Mu ve Atlantis kıtalarının batışı ezoterik kaynaklarda tufanla açıklanır.Tufan, bazı bilim adamlarının iddia ettikleri gibi sadece Mezopotamya ve Ortadoğu ile sınırlı değildir. Aksine, tüm dünya insanlığının hafızasında silinemeyecek izler bırakmış olan bu felaketten en az etkilenmiş bölgelerin başında Ortadoğu gelmektedir. Diğer bölgeler tufandan çok daha fazla etkilenmişlerdir.[ Aynı anda iki dev kıtanın sulara gömülmesine neden olan felaketten söz etmeyen, dini efsanelerinde, mitoslarında kıyamet tasvirleri ile tufana yer vermeyen millet ya da kavim yok gibidir. İskandinavyalılar, Hintliler, Yunanlılar, Yahudiler, Türkler, Şamanlar Kızılderililer, Polinezyalılar, kısacası dünyanın dört bir köşesinden tüm kavimler tufan olayından oldukça ayrıntılı biçimde söz ederler. Bunun yanı sıra kutup buzullarının da en son 12 bin yıl önce çözüldükleri bilinmektedir. Tüm dünyanın değilse bile, okyanuslara uzak bölgeler ve yüksek yerler dışında her yerin dev dalgalar ve çözülen buzul suları altında kalmasına yol açan bu felakete ne sebep olmuştur?

Çeşitli ezoterik ve okült kaynaklarda, insanlığın neredeyse sonunu getirecek nitelikte olan bu felaketin nedeni hakkında üç ayrı teori öne sürülmektedir. İnceleyince göreceğiz ki, bu teoriler pek değişmeden günümüzde yine üretilmektedir. Ama bu tip teorilerin Jung'un da ifade ettiği gibi arşetipik kayıtlarımızda olup, her değişimde hafıza kayıtlarımızda yeniden kullanılmadığını nasıl ispat ederiz ki? Edemeyiz! Her karışık dönemde pek çok teori ürer ama sağduyuyu yitirmeyebiliriz. Hiçbir şey bildiğimizi sandığımız gibi de olmayabilir. Gereksiz yere tufan, çarpacak meteor teorileri de üretiliyor olabilir. En iyisi kadim uygarlıkları da güncel bilgilerle birlikte incelemek ve aklın, mantığın kılavuzluğundan da vazgeçmemek...

Teoriler sırasıyla şöyle; 1-Bunlardan ilki, uzaydan gelen çok büyük bir meteorun, dünyanın güneş yörüngesindeki ekseninde dahi sapmaya yol açacak kadar büyük bir şiddetle Mu kıtasına çarptığım iddia etmekte. Bu teoriye göre Pasifik çukurunun oluşması ve Mu kıtasından bu denli az belirti kalmasının nedeni bu meteordur. Ancak bu teori, eksendeki sapma nedeniyle Atlantis'in de battığını öne sürerken, diğer kıtaların bu sapmadan niçin çok fazla etkilenmediklerine açıklık getiremiyor. 2-İkinci teori ise, James Churchward'in öne sürdüğü, jeolojik nedenlerle kıtaların batması teorisi. Churchward, Atlantis ve Mu kıtalarının denizden yükselmelerine, bu kıtaların

Page 37: Kahin Vanga - Renan Seçkin

altındaki büyük gaz kütlelerinin sebep olduğunu ve zamanla bazı noktalardan yeryüzüne çıkan gazların, içinde bulundukları ceplerin boşalmasına neden olduklarının öne sürüyor. Churchward'a göre içleri boşalan bu ceplerin üzerindeki topraklar çökmüş ve kıtalar da bu nedenle batmıştır. Ancak İngiliz araştırmacı, bu olayın iki kıtada birden aynı anda ya da çok kısa aralıklarla nasıl meydana geldiğini izah edemiyor.3-Üçüncii teori ise, uygarlık ve teknolojide çok büyük aşamalar kaydeden Mu ve Atlantis'in birbirleriyle savaşmaları ve kendi sonlarını kendileri hazırlamaları teorisi. Büyük tufandan sadece 12 bin sene, kendi uygarlığımızın başlangıcı olarak kabul ettiğimiz tarihten itibaren de sadece 6 bin sene sonra atomik güçleri kullanabilecek aşamaya geldiğimiz düşünülürse, en az 70 bin yıl yaşamış olan uygarlıkların bilim ve teknoloji alanlarında da hangi boyutlarda olabileceklerini tahmin etmek pek zor da değil. İnsanoğlunun hırsının geçmiş dönemlerde bugünkünden daha az olduğunu düşünmek için ise hiçbir neden bulunmamaktadır. Dünya egemenliğini sağlamak için, evren yasalarını kendi egoları doğrultusunda kullanmak isteyen aynı düzeydeki iki kuvvetin, iki süper gücün çekişmesine sadece günümüzde rastlanabileceğini iddia etmek ise komik olur.

Bazı eski Tibet, Maya, Hindu belgeleri ile, Tevrat gibi Ortadoğu dini kitaplarında, bu iki uygarlık arasındaki savaşta kullanılan silahlar hakkında; efsane, din ve mitoslarla karışmış nitelikte çeşitli bilgiler günümüze kadar ulaşmıştır. İşte bu atomik ve bugünkü teknolojimizin henüz bulamadığı, bilinmeyen daha güçlü bazı silahların top yekun kullanımı, iki kıtanın karşılıklı olarak aynı anda batmasına ve kutup buzullarını dahi eritecek bir sıcaklık şoku ile dev dalgaların oluşmasına neden olmuş olabilir. Tabii şimdilik bu da bir teori çünkü dünyanın gerçek tarihinin kayıtlı olduğu iddia edilen, taş yazıtları ve saklı belgeleri henüz bulamadık. İddiaların hepsi bir teoriden öteye geçemiyor maalesef. Dev dalgalar tüm dünyayı kaplarken, sadece çok yüksek bölgeler ve her iki felaket noktasına da hemen hemen aynı uzaklıkta bulunan Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz gibi nispeten kapalı bir denizin iç kesimlerinde olan yerler sel sularından daha az etkilenmiş gibi gözüküyor. Nitekim, Nuh efsanesi ve benzeri efsanelerde görüldüğü gibi, kimi insanlar basit tahtadan teknelere binerek dahi, bu büyük felaketi atlatabilmişler dinler ve tüm ezoterik tradisyonlar binlerce yıldır bize bunları bu şekilde anlatmaya devam ediyor. Ancak, tufan sonrasında uygarlıkta gerileme kaçınılmaz olmuş. Tibet, Maya, Mısır ve Mezopotamya'da tufanın nispeten daha az etkili olması, buralardaki uygarlıkların belli bir düzeyde varlıklarını sürdürmelerini sağlarken, dünyanın büyük bir bölümünde de korkunç bir gerileme yaşanmıştır.

Buralarda, boğulmaktan her nasılsa kurtulmuş olanlar taş devrine geri dönmüşlerdir. İşte günümüz biliminin 5-6 bin yıl önce yaşandığını iddia ettiği taş devrinin altında yatan gerçeğin bu gerileme olduğunu iddia eden bu teoride ilginçtir.

Öte yandan, tradisyonlar güneşten uzaklaşan gezegenlerin soğuması gibi, ana ışık kaynağından yoksun kalan, ayakta kalabilen tüm kardeşlik örgütleri ve ruhsal öğreti okullarının da benzeri bir gerilemenin içine girmiş ve giderek yozlaşmış olduklarını söyler. Bu yozlaşmayı nispeten yavaşlatabilen Tibet, Maya, Mısır ve Babil gibi merkezler ise bugünkü uygarlığın beşiği olmuşlardır.

Page 38: Kahin Vanga - Renan Seçkin

V.BÖLÜM

KAHİN VANGA’NIN ÖLÜMÜ

Kahin Vanga'nın Ölümü

Ünlü kahini ziyaret eden insanların hemen hemen tamamı problemlerine çözüm bulmak ümidiyle kendisinden yardım talep ederler. Her türlü insan gelmektedir; ufak gündelik sorunları olan da, çözümsüz sorunları olan da, sırf meraktan geleni de... Fakat Vanga'nın en sıkıntılı ziyaretçi grubu, yakınları hasta veya kayıp olanlardan oluşur. Kahinden duymayı umdukları şeyler hep pozitif yönde olur, oysa durum her zaman onların ümit ettiği gibi değildir. Şüphesiz yakın birinin ölümü, insanın hayatta duyabileceği en büyük acıdır. Bundan dolayı Vanga ölüm gördüğünde genelde kötü haberi ilgili kikiyle paylaşmaz, bunun yerine susma yolunu tercih eder. İnsanların panik olmasını ve bu acıyı önceden yaşamalarını istemez. İnsanlara acıyarak, gerçeği gizler, bazen onlar çıktıklarında çevresine söyler, bazen de belli zaman sonra tekrar ziyarete gelmelerini rica eder. Bir sonraki gelişlerinde gördüğü talihsizlik vuku bulmuş olacak ve Vanga onlara moral vermeye çalışacaktır.

Vanga'nın ölüm gördüğü fakat paylaşmaktan kaçındığı iki örnek gösterelim:

1993 yılının aralık ayında, polis memuru Dafin Todorov, bir uyuşturucu ticareti operasyonunda ateşli silahla vurulur. Yaralı hastanede ölüm kalım savaşı verdiği sırada eşi iyi

Page 39: Kahin Vanga - Renan Seçkin

haber alma ümidiyle Petrich'in yolunu tutar. Kahin, ancak kadın gittikten sonra, o zaman yanında olan prof. Dimitar Philiphov'a dönerek şu sözleri sarf eder:

Kesme şekere bakıyorum, genç, yakışıklı bir adam. Ve onunla beraber olan diğerleri de hep genç ve yakışıklıdır. Güzel gözler, güzel bir yüz görüyorum. Mezar görüyorum. Ne yapsaydım? Gerçeği ona nasıl söyleseydim? Söyleseydim, kadın önümde yıkılır kalırdı. Ona 10 Ocak'ta tekrar gelmesini söyledim.

Yaralı polis maalesef kurtarılamıyor ve 24 Aralık'ta hayata veda ediyor.

Uzun zamandır çocuk özlemiyle tutuşan bir aile, çocuk sahibi olup olamayacaklarını öğrenmek amacıyla Vanga'ya gider. Kahin, nerdeyse kızgınlıkla kocaya dönerek "Senin çocuğa ne ihtiyacın olurmuş! Hadi sen buradan git!" şeklinde seslenir. O sırada yanlarında bulunan senaryo yazarı Nevena Tosheva'ya ise davranışının sebebini açıklar: "Bu adam ölecek, fakat çocuk istiyor. Çocukları ne yapacak?" Yaklaşık 1 ay sonra adam kaza geçirip vefat ediyor. (Avrupa Dergisi, 1995, 2001)

Kahinler omuzlarında çok ağır yükler taşırlar. Olacakları önceden görürler, fakat onları önleyememenin acizliğini ve acısını yaşıyorlar : "Kehanetlerim kötü de olsalar onları değiştirmek imkansızdır. İnsan hayatı kesin ve matematiksel bir şekilde belirlenmiştir. Herkesin ne şekilde yaşayacağı ve ne olacağı bellidir..." Her türlü felaketi, kazayı, hastalığı ve ölümü görüp bunları söyleyememek ve de önleyememek normalde sıradan bir insanın aklını yitirmesine sebep olur. Halbuki tüm yaşamını bu şekildeki negatifleri üzerinde taşıyarak geçiren Vanga aynı zamanda duyarlı ve taktik olma yeteneğini asla kaybetmiyor. Kendisine gelen herkes, iyi olacak mıyım sorusuna olumlu yanıt bekliyor. Bu durumda kahin saniyesinde gerçeği söyleyip söylememe kararını vermek durumunda kalıyor. Çoğunlukla kötü haberi vermek yerine suskun kalmayı tercih ederken bazı durumlarda ise gelen yakınların yeterince hazırlıklı ve güçlü olduğuna karar verip , kötü haberi direk olarak olmasa da dolaylı yollardan söylemeyi tercih ediyor.Sofyia'lı Lubka Todorova'mn hikayesi buna bir örnektir:

Vanga teyze'ye sadece bir defa, 1966 Ağustos ayı sonunda gittim, ama bende derin ve silinmeyecek hatıralar bıraktı. O zamanlar artık evliydim ve bir kız çocuğu sahibiydim. Sofya'da yaşıyordum, annem ve kız kardeşim ise Dupnitsa'da. Anaokulu öğretmenliğini bitirdikten sonra kız kardeşim Bistra Alzheimer hastalığına yakalandı. Hastalık hızla ilerledi ve birkaç yılda kendisini yatağa mahkum etti.

Page 40: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Bir tedavi bulmak ümidiyle Vanga teyze'ye gittim... İçeri girdiğimde Bistra'nın önceki gece üzerinde uyuduğu kesme şekeri verdim. Vanga onu yokladı ve kız kardeşimin çok ağır hasta olduğunu söyledi, sağ tarafının felç olduğunu ve ona yardım edemeyeceğini de ekledi. "Bir azize gibi kolları çapraz koyulmuş olarak vefat edecek, ama yakında değil." Sözleri derin acı ve şefkat doluydu, onları daima hatırlayacağım.

Sonra sohbetimiz ailemle ilgili olarak devam etti. Ve Vanga'nın ısrarlı bir ses tonuyla "Senden bir erkek çocuk doğurmanı istiyorum" dediğini çok net olarak anımsıyorum.

1970'te Biser adında bir oğlum oldu, iki yıl sonra ise ,1972'de, kız kardeşim on yıllık yaşam mücadelesini kaybedip aramızdan ayrıldı.

Ünlü kahin, Şair ve besteci Peter Bakov'a ölümü farklı bir şekilde tanımlar; ölümü metamorfoza benzetir.

Kendimize aşık olup birbirimizi yok etmekten koru. Ölüm önceden alınmış önlemdir, metamorfozdur. Ölümden çok daha kötü şeyler vardır. Henüz sen bunu bilemezsin, çünkü beynimizin sadece %5'ini kullanabiliyoruz... Ben onun sayesinde ve ondan dolayı görüyorum. DOĞA GİBİYİM... Bana söylenen bazı kelimeleri kesinlikle anlamıyorum, fakat ne derlerse onu aktarıyorum. Evet, ben okumamış, eğitim görmemiş biriyim lâkin benim dediklerimi sana kimse söyleyemez...

Vanga'nın yakın arkadaşlarından İvan Dinkov, kendisine bir görüşmelerinde, ölümü görüp görmediğini ve tarif edip edemeyeceğini sorar ve aldığı cevaptan ölümün tarif edilemez olduğu sonucuna varır. Fakat bir şekilde Vanga onu "görmekte" ve hissetmektedir. Kendi kocasının ölümünü de aynı şekilde "farketmiş", sezinlemiş ve ölüm tarihini saatine kadar söylemiştir. Yine gördüğü fakat önleyemediği bir trajedi, Rajiv Gandhi'nin suikastidir. Kahin'in arkadaşlarından İlia Nau-mov, Kültür Bakanlığında çalıştığı sırada beraberinde bir Hintli devlet adamı ile ziyaretine gitmiş. İsmi özellikle belirtilmeyen bu önemli Hintli politikacı kendi kariyeriyle ilgili bilgi almaya çalışmış, o sırada ise Vanga ısrarlı bir şekilde birkaç kez Rajiv Gandhi'yi korumaları gerektiğini çünkü yakın çevresi tarafından suikaste uğrayacağı uyarısında bulunmuş. Kendi siyasi hırslarıyla meşgul olan devlet adamı maalesef bu uyarıyı dikkate almamış.

Şimdi okuyacağımız bu yaşanmış hikaye bizlere uzak ve bilinmeyen öteki alemin kapılarını aralayacak. Varna'dan Snejana Hristova'nın anılarından...(Jeni Kostadinova, Vanga’nın Kehanetleri)

Vanga ile birkaç görüşmemiz olmasına rağmen, aralarından en etkileyici olan ilkiydi, O karşılaşmamızı asla unutamayacağım.

1973 yılında Petrich'e geldim, ne kadar bekleyeceğim hakkında fikrim yoktu. Ümit ve merak ile sıranın gelmesini beklerken, Vanga'nın kiliseden döndüğünü gördüm. Birkaç ziyaretçi daha kabul edeceği duyuruldu. Küçük mutfak-bekleme odasına girdiğimde, sıkılgan bir karı-kocayla karşılaştım. Onlardan birkaç adım uzakta olduğumdan her şeyi çok net duyuyordum. Vanga onları "Yakında oğlunuzu toprağa vermişsiniz. Uzun zamandır buraya gelmeye niyetleniyordunuz, ama karar veremiyordunuz. O artık burada." Sözleriyle karşıladı. Birden Vanga’nın sesi değişti, farklı bir ses tonuyla söylediklerini kelime kelimesine hatırlıyorum:

"Anne, baba, sizi uzun zamandır bekliyordum. Siz beni evde başım yaralı olarak bulduğunuzda, cinayete kurban gittiğimi düşündünüz. Bu doğru değil. Askerden döndüğümde

Page 41: Kahin Vanga - Renan Seçkin

evde değildiniz. Gece arkadaşlarla alkol aldık ve eve geç döndüm. Gece yarısı susadım, kalktığımda başım döndü ve düşerken başımı sobanın kenarına çarptım. Kendimden geçerken, suyu açacağıma gazı açmışını. Hepsi bu." Ölenin ailesi ağlıyordu, dinlerken ben de ağlamaya başladım, onlar adına çok üzülmüştüm.

Vanga, onlardan ağlamamalarını rica etti, çünkü rahmetliyle kontağa devam edecekti. - "Anne, baba, kız arkadaşımla evlenmeme müsaade etmediniz ama o şimdi benim yanımda."- Vanga bunun gerçek olup olmadığını sordu ve kızın da oğullarının ölümünden 20 gün sonra vefat ettiğini öğrendi. Ve yeniden o garip sesle konuşmasına devam etti: "Ailesi onu gelin gibi gömdü. Fakat beyaz ayakkabı bulamadılar ve siyah koydular. Şimdi beyazını temin edip mezara götürsünler... Anne, baba, ağlamayın, çünkü sürekli ıslak kalıyorum (!) Baba, sen birinin radyonu çaldığından şüpheleniyorsun. Çalınmadı, kiler kapısının yanında asılı duran gömleğin içinde duruyor. Yeni giysi takımımı arkadaşıma verin, beni iyi günlerde hatırlasın..."

O anda acılı baba sesle ağlamaya başlarken, anne ise bayılmak üzereydi. Vanga, onları teselli etmeye çalışıyordu ve sonunda "Çocuk gitti. Sizi ağlarken görmeye dayanamıyor." Dedi.

Yaşanan bu olayda, rahmetlinin yakınları ile bağlantıya geçmek istediğini görüyoruz. Telepatik diyalogun nedeni, ailenin ölüm koşullarının olağan dışı olduğunu düşünmeleri, hatta cinayetten şüphelenmeleri olmuştur. Petrich'li kahinin aracılığıyla ölen kişi ailesiyle bağlantı kuruyor, böylece onların kafalarındaki cinayet şüphesini dağıtıyor. Burada ilginç bir nokta dikkatimizi çekmektedir. "Ağlamayın, sürekli ıslak kalıyorum" cümlesi, dünyadaki fiziksel olayların bir şekilde ruhsal aleme de etki ettiğini düşündürüyor.

Vanga, evlat acısına dayanamayıp intihar etmeyi düşünen bir babayı teskin ederken şöyle demiştir:

"Ruhların nereye gittiğini bilseydiniz, daha bir gün fazla yaşamak istemeyecektiniz. İyi ama onu görmek için, oğlunu, kızını, kardeşini, görmek için, seni karşılayacağı saati beklemen gerek. Senin onu araman doğru olmaz. Yakının seni karşılamak üzere gelecektir. Eğer ölümü arar da onun yanma daha önce gitmek için çabalarsan, bil ki bunu başarman mümkün değildir. Ruhunun bedende durması gereken zaman dolana kadar, sağda solda savrulup duracaksın. Günü ve saatini beklersen, sana kapıyı açacaklar ve seni üniversiteye alır gibi kabul edecekler, orada sana özel bir yer ayrılmıştır, seni alacaklar. Tersine, kızım öldü, oğlum öldü, zehir içip yanlarına gideceğim şeklinde düşünürsen, inan bu mümkün değil, gidemezsin; vakti henüz gelmemiştir..."

Ölen, özellikle de yakın zaman evvel hayata veda edenlerle yaptığı diyaloglar, Vanga'yı oldukça yoruyor ve bitkin düşürüyor. Böyle durumlarda ziyaretçilerden canlı çiçek veya mum getirmelerini talep ediyor. Bu şekilde hem telepatik bağlantı kuvvetlendiriliyor hem de yüksek enerji birikimi normal seviyelere çekiliyor: "Ölülerin bana nasıl azap çektirdiğini bilseniz! ... Eğer yakın tarihte ölen yakınınız varsa, yanıma gelirken çiçek getirin. Neden saksı getirmiyorsunuz? Gelişinizle rahmetliniz hakkında enformasyon akıyor, bu bilgiler çiçeklere yöneliyor ve beni bayılmaktan ve transa girmekten kurtarıyor." (N. Tosheva'nın Fenomen adlı belgesel filminden) Van-ga'nın huzursuzluğunu anlamak için evlatlığı Veneta'nın sözlerini okumamız yeterli olacaktır.” Annem tüm hayatı boyunca ölenlerle konuşuldu. Babam gece yatak odasının kapısını kilitliyordu - annemim çıkmasından korkuyordu. Temiz olmayan güçler ona acı çektiriyordu. Yanıma iyi ruhların geldiği gibi, kötüleri de oluyordu, karışıyorlardı. İyileri yardım ederken, kötüleri zarar vermeye çalışıyordu. Ona rahat vermediler. Geceleri ancak 2-3 saat uyku uyuyabiliyordu." (Stoyanova, Vanga Hakkında Gerçek)

Page 42: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kendisine getirilen resim, canlı çiçek, mezar toprağı veya mumlar sayesinde ölenle hızlı bir irtibat sağlayan Vanga, onun adı, yaşı, geçirdiği hastalıklar ve ölüm nedeniyle ilgili bilgi verirdi. Ölüm nedeniyle ilgili - hastalık veya kaza v.b. sebeplerle ilgili özellikle ayrıntı vermeye dikkat ederdi. Eğer kişi cinayete kurban gittiyse, olayı detaylı bir şekilde irdeler, kayıp ise onu aramaları gereken yer ile ilgili bilgiler verip yönlendirirdi. Fakat çok özel durumlar dışında katilin kendisiyle ilgili açıklamada bulunmaktan kaçınırdı. Tabii ki nedenlerini tahmin etmek zor bir şey değil. Büyük olasılıkla kahin kendi güvenliğini düşünüyordu. Zamanla suçluların ismini ortaya çıkardığı duyulacak, bunu izleyen günlerde tehditler almaya başlayacak, işini yapamaz hale getirilecekti.

Yukarıda verilen örneklerin ışığında ruhsal alemle ilgili bazı çıkarımlarda bulunmamız yanlış olmaz: Görünüşte ruhsal varlıkların bir kısmı çevremizde bir yerlerde hala canlı hayatı algılayabiliyor hatta ondan etkilenebiliyorlar. Direk kontağa girme olanakları bulunmayan bu varlıklar, telepati ve sezileri gelişkin insanları aracı olarak kullanıyorlar. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, öte alemdeki varlıklar da kahine en az dünyadakiler kadar ihtiyaç hissediyorlar. Özetle Vanga yeteneği sayesinde yaşayanlara hizmet ederken aynı zamanda, cansız varlıklara da yardımcı olmaya çalışıyor...

"Ölenler aslında yaşamaya devam etmektedirler. Onlar aramızdadır, bizi seviyorlar ve hayatın ebedi gerçeklerine ulaşmamıza yardım etmeye çalışıyorlar. Bundan dolayı onlara, içtenlikle minnettar olmalıyız..." (168 Saat Gazetesi, 1995)

Vanga fenomenini inceledikten sonra, onun artık fiziki alemi terk etmiş varlıklarla irtibata girip girmediğini sorgula-yamıyoruz. Yaşanmış binlerce örneğin ışığında öyle olduğunu kabul etmemiz gerekir. Artık tartışılan şey onun ölenlerle bağlantısı değil, bu bağlantıyı nasıl sağladığı konusudur. Yeteneğinin kaynağı nedir, nasıl başladı, tetikleyici unsurlar var mıdır gibi ve başka sorulara kitabın diğer bir bölümünde yanıt vermeye çalıştık.

Geçmişe dönüp baktığımızda, bu gün bizde şüphe uyandıran, şaşırtan bu doğa üstü olayın, alışılagelmiş, herkesçe kabul görmüş ve günlük yaşamdan ayrılmaz bir ritüel oluşturduğunu görürüz. Örneğin Traklarda Tanrı Heros'a olan kült önemlidir. Heros, ailenin koruyucusudur, aynı zamanda tüm ölen ataların ruhlarım temsil eder. Genellikle, elinde ok ve kalkan olan bir atlı olarak tasvir edilir. Bazen de elinde yılanlı asa veya lir ile betimlenir. Burada hemen bir saptama yapalım. Kahin Vanga, Birinci Dünya Savaşı öncesi kendisini bir atlının/tanrının ziya-

Page 43: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kahin Vanga'nın mezarı

ret ettiğim ve ona geçmiş ve geleceği görme yetisini kazandırdığını iddia etmişti. Yaşadığı bölgede normal ölçülerde altın bir heykelin gömülü olduğuna dair söylentiler vardır.

Eski Grek ve Roma kültüründe kehanet etmek, dinsel ritüellerin ayrılmaz bir geleneğidir. Eski yunanlılar, ölen sevdikleriyle bağlantı kurmak için kahinlere giderlerdi. Yer altı mağaraların karanlığında dev su dolu kazanlara bakıp onların yüzlerini görmeye çalışırlardı. 1962 yılında arkeologlar Güney İtalya Baia körfezinde büyüklüğü ve taşıdığı önem bakımından piramitlerle eş değer olan bir yer altı kompleksi keşfederler. Daracık tünellerden aşağıya inen "ölüler kahinlerinin" yapay bir teknelerle yer altı sularım takip ederek ölüler diyarına gittikleri rivayet edilir.

Atalarımız öteki alemle bu kadar iç içe yaşardığı halde, günümüzde canlı hayat ile öteki dünya arasında kesin bir sınır konulmuştur. Ve hatta bu konularda konuşulması bile tabu halini almıştır. İşte böyle bir devirde Vanga gibi ruhsal varlıklarla sürekli iletişimde olan bir kahinin çıkması düşündürücüdür. Belki de çoktan unuttuğumuz, hasıraltı ettiğimiz bazı gerçekleri bize hatırlatmak namına gelmişti. Vanga, maddenin ötesinde bir şeyler olduğuna dair başlı başına bir kanıttı.

Page 44: Kahin Vanga - Renan Seçkin
Page 45: Kahin Vanga - Renan Seçkin

VI.BÖLÜM

HZ.İSA

Hz. İsa

Page 46: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Şu ana kadarki tüm bildiklerimiz kahin Vanga'nın Hz.İsa Peygamber ile ilgili anlattıklarını duyunca alt süt olabilir.

Kahinin yakın arkadaşı şair ve besteci Peter Bakov, 1975 senesinde bir sohbet sırasında kendisine İsa peygamberle ilgili sorular yöneltir. Verdiği ilginç cevapları görelim...

Hz. İsa'nın saçları kıvır kıvır ve kısacıkmış. Gözleri iri ve siyah, burnu geniş, dudakları kalınmış. Anlaşılacağı üzere dış görünüşü tam bir Afrikalı gibiymiş, ki zaten Vanga onun için zenci kelimesini kullanmıştır. Kendi sözleriyle devam edelim:

"Hz. Musa'nın tam bir kopyası gibiymiş. Tekrardan dünyaya gelen bir Musa... Dışın içle, içteki ateşten vücut ile, ruh ile tamamen alakasız olduğunu biliyorsun değil mi? O çar oğludur. Geri kalanı da boş laflardır. Ve de Pleadların (Türkçede Ülker Yıldız Kümesi) oğludur, biliyorsun değil mi? Mavi ikiz yıldızlardan olan uzaylıların, Pleadların oğlu. O bir plead melezidir. Onlar her tür beden formuna girebilirler.

Yirmi üç - yirmi dört yaşlarına geldiğinde, onu yanlarına alıyorlar ve sonra belli bir zaman için "Ölüler Vadisi'ne" bırakıyorlar, Himalayalar'da bir yerlerde. Buda'nın da, daha sonraları Hz Muhammed'in de olduğu yer orasıdır. Ve tüm bu melez-uzaylılarıın... Kısaca dünyalı anne ve dünya dışı baba, çünkü onlar bazen, birkaç bin yılda bir dünyamızdaki seçilmiş kadınlarla birleşiyorlar...

Ölüler vadisinde İsa, matakmaların (mahatma) öğretisini görmüştür. Matakmalar bizim dünyamızdaki öğretmenlerimizdir. Yaklaşık sekiz yıllık bir eğitimden geçtikten sonra, birçok yeteneğini geliştirmiştir: levitasyon, iyileştirme gücü, çünkü dünya dışındakiler hasta olmamalarına rağmen, her hastalığı tedavi edebilirler. Onlar biliyorlar ve de İsa hemen hemen onlar gibi oldu. İstediği kadar meditasyon yapıp nirvanaya

ulaşıyor, kendi isteği ile bedeninden çıkabiliyor. Tamamen kendi isteğiyle ve istediği süre için...”

Kahin, konuşmanın devamında Hz.İsa'nın çarmıha gerildiği vakit bedeninin dışına çıktığı için (astral seyahat) hiçbir şey hissetmediğini anlatıyor. Ne çiviler çakılırken, ne kanı akarken hiçbir acı duyumsamaz. Bir Roma subayının dudaklarına ve vücuduna sirke ve başka merhemler sürdüğü doğrudur. Aslında her şey bir kozmik plan dahilinde gelişmiştir. Ülker Yıldız Kümesinden olanlar (Pleadlar) olacakları biliyorlardı, bundan dolayı da vücudunu önceden hazırladılar...

Ülker Topluluğu'ndan, dünyadaki hemen tüm antik kültürler haberdardı. Avustralya'nın Aborigenlerinde, Persler, Mayalar ve Aztekler'in kültürlerinde farklı isimlerle yer edindiğini görüyoruz. Ülker Yıldız Topluluğu'ndan Incil'de ve Homeros'un İlyada ve Odysseia yapıtlarında bahsedilir. Hint mitolojisi ve Kuran'da da önemli bir yere sahiptir.1767 yılında John Michell'in hesaplamalarına göre, yıldızların bu kadar az bir yerde tesadüf eseri gruplaşma ihtimali yalnızca 500 binde birdir. Vanga'ya göre, İsa işte bu yıldız topluluğundan olanlarla, İngilizce ismiyle Pleades'den gelenlerle aynı ırktandır. İnsanoğlu ile pleadların bir melezidir.

"Haç, en az milyon yaşındadır. Sadece hristiyanlara ait değildir... Hacı tasarlayanlar, dünyalı değildir..." der kahin ve Hz. İsa'nın haçtan indirilişinden sonrasını ayrıntılı bir şekilde anlatmaya devam eder: İsa bedenine ancak haçtan indirildikten sonra geri döner ve bilinci yerine gelir gelmez annesine yaralarının iyileşmesi ve acılarının dinmesi için hazırlamaları gereken ilaçları tarif eder. Yavaş yavaş vücudundaki acıları hissetmeye başlamıştır. Sonra onu mağara-mezara, taş yatağa yatırırlar ve mağara girişini taşlarla iyice kapattıktan sonra önüne Romalı askerleri dikerler.

Page 47: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Yattığı yerin hemen altı Nikodim'in aile mezarının girişine açılır. Gizlice aşağıya götürülen İsa'ya gereken tedaviler uygulanır, midesi yıkanır, ölü gibi görünmesi için verilmiş ılı ı o karşı hazırlanmış serum içirilir. Ayağa kalkacak hale ge-llıuv de pleadların yardımıyla gizli bir çıkıştan kaçar. "Hz. İsa .aslında hiç ölmemiştir. İşte bak, bana ölmüşler bunu söylüyor... Bunun dışında bir gerçek yok, bunun dışındakiler, St. I’aııl'un gerçeği değiştirmeleridir...” ekler Vanga. Dediğine ı .oıv Hz. İsa 86 yaşına kadar yaşar; Hz. Meryem bir daha Hz. İsa'nın yanından ayrılmaz.

"...Bugün, Ölüler vadisinde matakmalar yeni Mesih'i eğitiyorlar. Daha bebekken aldılar ve onu çok uzun süre eğitecekler. Mesih bir sonraki yüzyılın 20'nci senesinden sonra ortaya çıkacak. Yeni milenyumda. Vanga bu inanılmaz sözleri söyledikten sonra olacakları da özetler:

Eski dinler dünya dışı varlıklara büyük bir engel ve yük teşkil edecekler ve insanların artık eskilere artık ihtiyaç duymayacaklar. Bundan dolayı ayak bağı olan bu dinler dünyadan yok olacaklardır. Kalacak olan tek din, Beyaz Kardeşliğin öğretisidir..."

Petrich'li kahin Vanga'nın Hz. İsa'nın dünyaya tekrar ge-lişi konusunda ilgili ifadelerin olduğu 1-2 cümleden başka bir kaynağa ulaşamıyoruz. Yarı sembolik anlatımla şu şekilde ifade etmiştir: " Hz. İsa Dünya'ya yeniden beyaz giysiler giymiş olarak dönecek. Belirlenmiş insanların kalpleriyle dönüşünü hissedecekleri zaman başlamak üzere.” İsa peygamberin dönüşü olayı büyük olasılıkla Vanga için kavramsal, sembolik anlam taşıyordu. İnsanlığın yeniden tanışacağı tarihi bir kişilimin fiziki varlığı değil, onun asıl, gerçek öğretisi, felsefesi olacaktır. Sözlerinden anlaşıldığı gibi, insanlar onu görmek yerine, "kalpleriyle hissedecekler". Muhtemelen kahin, sonunda insanların Hz. İsa'nın gerçek öğretisini anlamaya yaklaştıklarını anlatmak istemişti. Beyaz giysilerle, beyaz renk ile kalplerde hissedilecek olan tanrısal sevgi, inanç ve ümidi sembolize etmişti. Hz. İsa'nın tekrar doğuşu, belki de insanların ruhani doğuşu, uyanışı karşılığına denk gelmektedir. Böyle bir görüşü savunan Avusturya asıllı filozof Rudolf Steiner konu ile ilgili şunları ifade etmiştir: "Ulusların kanlı savaşlarına baktığımızda, hepsinin de belli zamanlarda yüzlerini İsa'ya döndüklerini görüyoruz, aslında o İsa değil, sadece Yehova'dır, sadece tek bir Yehova değil, Yehova'lardan biridir. Yani halk ona dönüş yapmıştır ve de Yehova prensibinin yerini İsa prensibine bırakmasıyla ne kadar büyük bir adım atıldığını unutur... Zamanımızda İsa'nın adı korkunç bir şekilde istismar ediliyor. İsa ile ilgili bize verilenleri yeni bir yaklaşımla ele almaya gereksinimimiz var."

Vanga, benzer bir yaklaşımı Deccal için de sunar: "Deccal şu anda yeryüzünde ve her eve giriyor. Oğul babayı, kardeş kardeşi öldürüyor, anne ile kız karşı karşıya geliyor; ne arkadaşlık var ne de sevgi."

Yine alışılagelmiş dini öğretilerin dışında bir yorum ile karşılaşıyoruz. Kahin, Deccal'ın belirli bir varlık olduğunu düşünmüyor. Deccal, kötülüğün en uç formunu temsil ediyor. İnsanların davranışlarıyla yarattıkları negatifliktir. En yakınların, anne-kızın, baba-oğlun birbirinden nefret etmesi, Deccal'ın varlığına işaret eder. Deccal, kaybedilmiş aşkın, sevginin, iyilik ve insanlığın temsilidir. En alt seviyedeki şehvetin ve tutkuların yaşandığı, toptan bir ruhsal çöküştür. Özetle Deccal, kalplerdeki Tanrısal ışığın tamamen kaybedilmesidir.

Page 48: Kahin Vanga - Renan Seçkin
Page 49: Kahin Vanga - Renan Seçkin

VII.BÖLÜM

UZAYLILAR

Uzaylılar

"Bizden evvel dünyamızda çok daha eski uygarlıklar yaşamıştı. Kainatta ise bizden çok ileri seviyede medeniyetler yaşar, gizim uygarlığımız henüz beynin "çocuk yaşı” seviyesindedir.

Yukarıdaki iki cümle kahinin evren ve evrenin içindeki yerimiz ile ilgili felsefesini anlatır. Vanga'nın evrendeki hayat ve dünya dışı varlıklara olan yakın ilgisi bilinmektedir. Ona göre dünyadaki canlı hayatın başlangıcı kozmik kaynaklıdır. İnsanların ataları başka gezegenlerdeki ileri seviyeye erişmiş uygarlıklardır. Bir kısmı tamamen yeni bir tür yaratırken (Atlantisliler), diğerleri henüz emekleme aşamasındaki ilk insanlarla kendi türünün karışmasından 'farklı bir ırk

Page 50: Kahin Vanga - Renan Seçkin

yaratmışlardır. Buradan yola çıkarak kahinin felsefesiyle ilgili sonuçlara varabiliriz. Özetleyecek olursak;

• Vanga koşulsuz şartsız Tanrı'ya ulanmaktadır.

• Tanrı'nın evrensel yasaları sonucunda evren ve dünyadaki ilk yaşam tohumları atılmıştır.

• Tanrı, başka galaksilerde, başka gezegenlerde çok gelişmiş canlılar yaratmıştır.

• Onlardan bazıları dünyamızda gelişen canlı hayata müdahalelerde bulunmuştur.

Kahin dünyamız da hımmmhala uzaylıların varlığım sürdürdüğünü, onları hissedebildiğini ve "görebildiğini" belirtir. Onları şekil olarak değil, daha çok bir enerji olarak algılamaktadır. Işık olarak. Bunlar ışık saçan noktacıklara ve üst üste dizili ışıklı levhalara benzemektedirler. Bazen de bir üzüm salkımı gibi yan yana ve üst üste dizilidirler. Görüntüleri iseolağanüstü güzel ve büyüleyicidir. Bu tip konulan müzakere etmeyi çok sevdiği arkadaşı Peter Bakov'a şu açıklama ve tanımlamalarda bulunur:

"...Bana yalan söyleyemezsin. Sana görünüyorlar, onları gördüğünü biliyorum. Sadece onları benim gördüğüm şekilde görüp görmediğini merak ediyorum.

Çünkü benim yanımdayken, ışık saçan noktacıklara ve ışıklı levhalara benzerler. Üst üste dururlar. Aynen balık pulları gibi üst üste dizilidirler. Enerji...

Senin yanında ışıklı üzüm salkımı gibi görünürler, değil mi! Üst üste ve yan yana... Tanrım, bu ne güzellik! Kainatlar, kainatlar...

Oğlum, bir gün tüm bunları görmeyenlere anlatmalısın... Gördüğün ışıklı üzüm salkımlarının uzaylılar olduğunu ilan etmelisin. Işık tanecikleri... Işık..."

Vanga, yakın çevresine evrende bizden ileri seviyede gelişmiş, akıllı varlıkların olduğundan bahseder:

"Neden bunca dünya dışı uygarlık etrafımızda dolanıyor? Kırk yılı aşkın süredir bakıyorum ama böyle bir mucize görmedim. Şimdi birden büyük sayılara ulaştılar.

(philiphov, Vanga Teyze kitabından)

Yukarıdaki cümleler 1991 yılında söylenmiş olsa da, kahin daha bu konuların tabu sayıldığı 1979 yılında dahi dünya dışı yaşamdan bahsetmektedir. Yakın çevresine Vamfim adlı bir gezegenin sakinleriyle irtibatta olduğunu anlatır ve dış görünüşlerini şöyle tarif eder:

“Onlar saydam ve parlayan, balık pullarını andıran giysiler içindeler, bazen biri elimi tutup kendi yerine götürüyor, yıldızların serpildiği yerin üzerinde yürüyorum, sanki onları ayaklarımla çiğniyorum, Bana eşlik edenler zıplar gibi yürüyorlar. Onların yurdunda her şey olağanüstü güzellikte, kelimeler oradaki tabiatı tasfir etmeye yetmez... Fakat bilmiyorum neden, hiçbir yerde ev göremiyorum... (Stoyanova, Vanga Hakkında Gerçek)

Liyana Antonova'nm "Çok Yiizlü Evren ile Karşılaşmalar'' isimli kitabında, dünya dışı varlıklarla temas ettiğini iddia eden bir köylünün hikayesi Vanga’nın uzaylı tarifiyle benzerlikler

Page 51: Kahin Vanga - Renan Seçkin

taşımaktadır. Köylü Yakimov "Büyük Köpek" takımyıldızlarına bağlı Vamfim ve Vinfam gezegenlerinden gelen gümüşi ve parlak giysiler içersindeki varlıklarla temas ettiğini iddia eder. Yaşadığı yerleşim olan Kluch (Türkçe anlamı anahtar) köyüne ilişkin ise kahin tuhaf enerjili, gizemli ve sırlar ile dolu bir yer olduğu saptamasını yapmıştır. Köylünün bu anlattıklarının kaçı gerçek kaçı hayal ürünü tabi bilemeyiz, sadece tesadüflere dikkat çekip yorumu size bırakıyoruz.

Muhtemelen anlatımında bahsi geçen "Büyiik köpek" takımyıldızı, Sirius A ve Sirius B'nin oluşturduğu takımyıldızıdır. Çeşitli kültürlerin kutsal metinlerinde sözü edilen tek yıldız olan Sirius'a genelde kurt ya da köpekle ilgili özel anlam yüklenmiştir:

- Çin geleneklerinde Sirius yıldızı "göksel sarayın" bekçisi ‘'göksel kıırt" olarak nitelendirilir.

- Yunan mitolojisinde Sirius köpek-yıldız olarak adlandırılır, Sirius yıldızının yer aldığı takımyıldız da Büyük Köpek Takımyıldızı olarak isimlendirilir.

- Pers geleneklerinde Sirius'tan "Köpek Yıldızı'' olarak söz edilir.

- Eski Mısır'da Sirius önceleri büyük bir köpekle temsil edilir. Tanrıça İsis bir köpeğe binmiş durumda tasvir edilir.

Eski Mısır'da kurt ise Sirius-B'yi temsil ettiği sanılan tanrı Osiris ile ilişkilendirilir.

- Kuzey Amerika Kızılderili kabilelerinde Sirius köpek veya kurt ile ilişkilendirilir.

Görüldüğü üzere, dünyanın çok farklı yerlerinde, farklı zamanda yaşamış kültürlerin mitolojilerine yerleşmiş olan Sirius, genellikle köpek veya kurt ile ilişkilendirilir. Bu "paradoks" için akla gelen en mantıklı açıklama, atalarımızın Sirius yıldızından bir dünya dışı medeniyet ile bağlantıya geçmiş olmaları ihtimalidir. Bu iddiayı destekleyecek nitelikteki en çarpıcı kanıtları Afrikalı Dogon kabilesinin tradisyonlarında buluyoruz.

1930'lu yılların başında etnolojik araştırmalara konu olan kabilenin totemleri bulunuyor ve inisiyasona dayalı bir örgütlenme ile geleneklerini sözlü aktarım yoluyla sürdürüyor. Afrika'daki Mali Cumhuriyetinde varlığını sürdüren 250.000 nüfuslu kabile halkının astronomi bilgileri, özellikle de Sirius sistemi hakkımdaki bilgileri astronomları şaşkınlığa uğratmıştır. Çünkü bu bilgilerin birçoğu sonradan ancak modern astronomik keşiflerle doğrulanabilmiştir. Kabile halkı ise, atalarının sözlü aktarımıyla modern dünyadan çok evvel bu bilgilere sahip olmuştur. Dogonların, teleskopa sahip olmadan bilmelerinin imkansız olması gereken fakat sahip oldukları bilgiler arasında Satürn'ün halkaları ve Jüpiter'in uyduları, Sirius ile ilgili ise, çift yıldızdan oluştuğu, birbirleri çevresinde 50 yalda bir dönüşleri, birinin gözle görülmez, küçük ve çok ağır oluşu, ki bu son bilgi için teleskop'un varlığı da yeterli değildir.

Trud Gazetesinde çıkan habere göre kahin başka bir söyleşide, uzaylıları şu şekilde tarif eder: "Bizden biraz iri, tavuk tüylerine benzer tüyder ile kaplılar, ellerinde büyük kitaplar ve değnek taşıyorlar; hastalıkları iyileştirmek için geliyorlar". Uzaylılara ilişkin söylediklerine bakarak kahinin farklı farklı dünya dışı varlıklarla bağlantıya geçtiğini düşünüyoruz. Bu son bahsettiği tür bize direkt olarak yardım etmek amacını güden bir grup olabilir.

Son yıllarda basında birçok kaçırılma vakası haberi çıkmaktadır. Bir çok insan, kaçırıldığını ve uzay istasyonuna veya gemisine götürüldüğünü, burada da komplike ameliyatların yapıldığını, ayriyeten üzerinde inceleme ve deneylerin uygulandığını iddia etmektedir. Amerikan Hava

Page 52: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kuvvetleri Haber Alma Daire Başkanı General Albert M. Chop'un dediği şu sözler oldukça düşündürücüdür: "Uzaydan gelen varlıklar tarafından gözlenmekte ve kontrol edilmekteyiz."

Konuya örnek teşkil edecek bir kaçırılma vakası örneği ile devam ediyoruz...

Olay 1961 yılında ABD New Hampshire'de meydana gelmiştir. O sırada "mağdurlar" karı-koca olan Betty Hill 41, Barney Hill ise 39 yaşındaydı. Aile White Dağlarındaki US 3 karayolundan New Hampshire'deki evlerine dönüyordu. Betty düzensiz bir biçimde hareket eden ve renkli ışıklar saçan cismi fark etti. Cismin ne olduğunu anlamak için arabayı durdurup bir kaç dakika dürbünle gözlemlemeye çalıştılar. Arabadan çıkıp cismi görmeye çalıştıkları sırada aniden kendilerine doğru yaklaşmaya başladı. 150 m ötedeki bu araç disk şeklinde ve pencereliydi, içinde üniforma benzeri kıyafet giymiş varlıklar ve arkalarındaki kontrol paneli açıkça görünüyordu. Dehşete kapılan aile arabaya doğru koşarak kurtulmaya çalıştı fakat son hatırladıkları bip sesiydi. Kendilerine geldiklerinde olay yerinden 55 km. uzakta olduklarını farkettiler, hiçbir şey hatırlamıyorlardı, saatleri de durmuştu.

Eve huzursuz bir şekilde dönen aile olay üzerine konuştu, Betty, gördüğü araç ile ilgili hayal meyal görüntüler hatırlamaya başladı, Barney'nin ise garip bir boyun ağrısı vardı.

İki hafta sonra, Betty, kaçırılma ve tıbbi incelemeden geçmesiyle ilgili riiyaalr görmeye başladı. Rüyaların devanı etenesi ile iyice huzursuzlanan çifte hipnoz yaptırılması önerildi.

Boston'lu ünlü bir psikiyatr olan Dr. Benjamin Simon'a başvurup kendilerine hipnoz seansı yapılmasını istediler. Yapılan birkaç seans neticesine ikisi de ayrı ayrı kaçırılma olayını, araca alındıklarını hatırladılar. Onlar insanımsı büyük ve çekik gözlü, ufak tefek varlıklardı. Barney kasıklarının etrafına dairesel bir aygıt yerleştirildiğini, karısı da göbeğine uzun iğneler sokulduğunu hatırladı. Kendisine bir tür hamilelik testi yapıldığı söylenmişti. Başka bir hipnoz sırasında Betty kendisine bir yıldız haritasının gösterildiğini. İşte araştırmacıların en çok ilgisini çeken dünyanın otuz ışık yılı uzağında bulunan Zeta Retucili yıldız sistemini gösteren bu haritaydı. Çünkü bu yıldızlar 1969 yılında basılan katalog çıkana kadar bilinmiyordu, yani Betty bu yıldız haritasını basımından tam sekiz yıl evvel biliyordu! Çiftin doğru söyleyip söylemediği yapılan yalan makinesi testleri ile de ispatlandı.

Bu kaçırılma vakası inceleme amacını taşıyordu. Kayıtlara geçen birçok başka olayda ise incelemenin yanı sıra tıbbi müdahale ile tedavi de yapılıyordu. Buna örnek, daha sonra filmi de yapılan Prof. Şalter ve oğlunun 1988 yılındaki kaçırılma vakasıdır. Bu olayda da kaçırılanlara bir takım testler yapılmış, boyun, burun ve göğüslerine iğneler sokulmuştu. Eve dönüşünden sonra baba oğul'un sağlıklarında gözle görülen genel bir iyileşme olmuş. Kaçırılanlar varlıkların iyi niyetli olduklarını hissetmiş, adeta garip bir şekilde onlara bağlanmıştı.

İnsan doğal olarak kendine, "Dünya üzerinde kaçırılma olaylarına kadar giden çok sayıda UFO vakası var da, uzayda neler oluyor?" sorusunu sormadan edemiyor. Gerçek şu ki, uzaya çıkan astronomların çok tuhaf varlıklar ile karşılaştıkları rapor edilmiştir. Halktan özenle gizlenen vakaların ortaya çıkmasından sonra uzay gemisi ekiplerinin toplu halüsinasyon gördüğü ve buna benzer açıklamalar getirilmeye çalışılmıştır. Bilim adamları bu tip haberlere alaylı bir şekilde gülümserken, örneğin Rus Salyut 7 ekibinin 1984 yılında uçuşun 155. günde karşılaştığı olay karşısında hiç gülecek halleri olmamıştır.

Turuncu renkte aniden ortaya çıkan güçlü ışık karşısında görüşünü kaybeden Oleg Atkov, Vladimir Solovyov ve Leonid Kİ/im isimli kosmonotlar merkeze olası yangın veya patlama ile

Page 53: Kahin Vanga - Renan Seçkin

ilgili bilgi verirler. Belli süre sonra ışık zayıflayıp görüşleri normal hale döndüğünde, Dünya'ya yeni bir rapor göndermek zorunda kalıyorlar: Uzay gemisinin yanında insan yüzü ve vücuduna sahip 7 kanatlı melek görmüşlerdir! Sırtlarında kanada benzer çıkıntıların göründüğü uçan varlıklar, 10 dakika kadar gemi uçuşuna eşlik etmişlerdir. Bu sürede uçuş manevralarına taklit etmişler, sonra aniden ortadan kaybolmuşlardır. Merkezin bu şok rapordan sonra ne tepki verdiği tam olarak bilinmese de, olay astronotların yorgunluğunun ve gergin psikolojisinin ürünü olarak yorumlanır. Fakat her şey bu kadar basit değildir. 167. günde ekibe 3 astronot daha katılır. Svetlana Savitskaya, İgor Vole ve Vladimir Janibekov isimli kozmonotlar geldiğinde olay tekrarlanır. Yine aynı güçlü turuncu ışık ve tuhaf kanatlı varlıklar bu defa 6 kişi tarafından izlenmiştir.

Amerikan astronotları da benzer gözlemlerde bulunmuş ve hatta Hubble Uzay Teleskobu görüntülerini kaydetmiştir.

Hubble projesi mühendislerinden John Preachers, bazı resimlerde 20 metre boylarında ışık yayan kanatlı varlıkların ayırt edildiğini açıklamıştır.

Dünya dışı varlık gözlemlerine dair var olan belgeler her seferinde hasıraltı edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle de insanların geneli hala büyük bir şüphe içindedir.

Vanga bizlerden farklı olarak, çağımızın en büyük merak konusu olan uzaylıların varlığına ilişkin hiç bir şüphe duymuyor, bunu girdiği direk telepatik ilişki sayesinde biliyor ve yakın çevresine paylaşıyor.

Vanga arkadaşı Petar Bakov ile sohbetleri sırasında da sıkça dünya dışı yaşam ile ilgili konuşmalar yapmıştır. Şairin anlatımına göre, çeşitli gezegenlere faklı seviyelerde canlılar yaşar. Biz, dünyadakiler üçüncü seviyedeyiz. En yüksek seviyede olanlar yakınımızda Siyah gezegenden - Eflatunun Gezegeninde olanlardır. (Plüton) Onlar yedinci seviyededirler. Yirmi altıncı seviyeden itibaren yaratıcıyla direk kontağa girilebilir, otuz üçüncü seviyeye ulaşıldığında ise onunla birleşile-bilir. Böylece yaratıcı ne kadar daha çok yaşlanırsa, o kadar daha çok gençleşir.

"...Kahin, Amerikalıların uzaya ilk ayak basışıyla ilgili de görüş bildirmiştir: 'Ben kozmonotları ilk ayak bastıkları anda izledim. Onlar gördüklerinin zerresini bile anlatmadılar...' Vanga bu sözleriyle bizlerden bir takım önemli bilgilerin gizlendiğini anlatmaya çalışıyor. 2001 'de Fox TV'de yayınlanan ve sonradan çok tartışılan bir programda konuk William Brian, Ay'a inildiğini fakat astronotların Ay'da anormal şeyler bulduklarını (uzaylılar gibi) ve bu nedenle NASA'nın buluntuları gizlediğini iddia etti. Yine Phillip Lheureux, "Lights on the Moon" isimli kitabında, NASA'nın bulduklarını, diğer uluslardan gizlemek için fotoğraflarda oynama yaptığını iddia etti. İddia'ya göre Apollo uzay aracında kalan Collins ile Ay'ın yüzeyine inen Armstrong ve Aldrin arasında 2 bağlantı varmış. Biri legal olan, diğeri ise gizli, sadece NASA'ya bağlı bir bağlantı. Armstrong Ay'a basar basmaz şoka girerek mikrofonda bağırmaya

başlar: "Buradaki şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum!"

Yer Kontrol: "Nerede? Yer Kontrol Apollo 1 l'i arıyor." Apollo 11: "Bu bebekler çok büyük... çok iriler... Tanrım, inanamazsınız... Size bir başka uzay aracını anlatmak istiyorum... Kraterin uzak kenarındalar... Ay'da bizi izliyorlar... Onlar bizden önce buradaydılar..."

Yer Kontrol bu andan sonra astronotlara konuşmayı kesmelerini ve objeleri filme almalarını söyledi. Ama bu filmler asla yayınlanmadı ve hatta varlıkları reddedildi.

Page 54: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Sırp kahin Mitar Tarabich'in (1829-1899) kehanetleri arasında başka gezegenlere ve aya yolculuk yer alıyor. Giden ekibin özellikle canlı hayat arayacağını, fakat kendi bezediklerinde bulamayacağını; aslında orda canlı-hayatın olduğunu ama onu algılama yeteneğine sahip olmadıklarım iddia ediyor.

Ay'a yolculuk ve orada karşılaşılan varlıklarla ilgili Hızır Tezkiresi'nde de bahsedilir. Hızır Tezkiresi, zamanımızdan yaklaşık 200 yıl kadar önce yazılmış, başta uzayın keşfi olmak üzere, çok değerli bilgiler içeren kriptolojik bir kehanet kaynağıdır. "Halidi Kameriyyesi" olarak da bilinen bu yazıt, Zig-Zag Öğretisi'nin kurucusu Mevlana Halid-i Bağdadi tarafından kaleme alınmıştır. Tamamı yedi bölüm olan bu yazıtın "Nun" (Kalem) başlığı ile başlayan ikinci bölümünde, Ay'ın keşfi ile ilgili çok ilginç bilgiler yer almaktadır. Astronotların ilk Ay'a adım atmalarıyla ilgili neler söylediğine bakalım:

"Hristiyanlar'a ait "Kartal" uzay aracı muradına erip Ay'ı keşfederken, kraterleri görecek, Ay tutulmasına uğrayacak, şeytanı ise Dünya'da kalacaktır. Onlara, "kendilerinin de oğulları olan" ve Süreyya Yıldızı ehlinden gelen (Ülker Yıldız topluluğu), oval biçimli saklı bir nesne refakat ve nezaret edecektir. Bunların tabak biçimindeki araçları, en yüksek hız gücüne ve Hazreti Hızır'ın zaman yolculuğu teknolojisine sahiptir. Açıkça görünürler ve bir görevi tamamlamak için orada bulunmaktadırlar. Ay'ın paylaşılması, o gün mübarek kılınmıştır."

Mevlana Halid-i Bağdadi, daha 1800'lerin başında insanoğlunun Ay'a ayak basacağını bilmekle kalmamış, orada dünya dışı varlıklarla karşılaşacaklarını da öngörmüştür. Metinde çok önemli bir ayrıntı dikkat çekiyor. Giden Kartal uzay aracı ekibi (kartal ABD'nin amblemi ve ayrıca ilk inen uzay aracının adıdır) "Kendilerinin de oğulları" olanlarla karşılaşıyorlar. Kendilerinin de olan oğullar Ülker Yıldız Topluluğundan gelmektedirler. Ülker'deki torunlarıyla karşılaşıyorlar! Fakat burada "kendilerinin de olan" ifadesi, sadece bir taraflarının, genlerin bir kısmının insanoğluna ait olacağını düşündürüyor. Aksi halde basitçe "kendi oğulları" denebilirdi. İkinci bir ihtimal, zaman yolculuğu teknolojisine erişmiş gelecek nesillerin Ülker Topluluğu'na yerleşmiş olabileceğidir. Belki de atalarına bu tarihsel anda refakat etmek istemişlerdir...

Çağımızda, üzerinde en çok komplo senaryolarının üretildiği bu konudan istemeyerek de olsa uzaklaşmak ve kahin Vanga'nın dünya dışı yaşam formlarıyla ilgili iddialarına dönmek durumundayız.

Kahinin bir trans sırasında söyledikleri sıra dışıdır. Hayatının çoğunu geçirdiği Rupi'deki evinin olduğu bölgeden bahseder. Toprağın altında, yeşil mermer bir lahitte dünyadaki ilk medeniyetin ilk yazı örneğinin gömüldüğünü söyler. Yazı oraya, bizim yaratıcılarımız tarafından konulmuştur.

Önünde, bir piramit bulunuyor, onun tepesini de "sırların sırlarım açan anahtarın" içine konulduğu kristalden bir küre süslüyor. Lahidin bir de koruyucu heykeli var, altından bir atlı. Vanga, toprağın altındakilerin çıkarılmasıyla (2050 yılından sonra), insanlığın yeni bir şuur kademesine erişeceğini ve kozmik kardeşliğe gireceğini ilave eder.

Vanga' ya göre kaos uzaylıları, uzaylılar da bizi yaratıyor. Onlar, Yaratıcı'mn gözdeleri olan Kaçini ve Ananakilerdir. Şekilden şekle girebilme özellikleri vardır. Andromeda galaksisindeki bir gezegenden (Vanga nedense ona Nibiru diyor) olanlar, Atlantis uygarlığını kendi prototipi şeklinde yaratırlar. Atlantisliler uzun boylu (3-4 m) ve uzun ömürlü (800-1600 yıl) dırlar. "Sıkılıncaya kadar" yaşarlar. Fakat bir deney olduğunu bilmeyen bu uygarlık kendini o kadar kaptırıyor ki, yaratıcıları tarafından sulara gömülüp yok ediliyor. Sümerlerin ataları ise, 68 ışık yılı

Page 55: Kahin Vanga - Renan Seçkin

uzaklıktaki Aldebarn güneş sistemindendir. Büyük Sümer İmparatorluğu onun yörüngesindeki 2 gezegen üzerindedir. Dünyadaki torunları, primitif insanlar ile birleşmeleri sonucu oluşmuştur. Vanga onların hala başka bir boyutta var olduklarını söylemektedir. Uzaylı yaratıcılarımız, izlemek ve denetlemek için 2-3 bin yılda bir dünyaya gelirler. Dünya üzerinde en az on iki bin yıl yaşayan medeniyetler belli bir seviyeye geldikten sonra "eğitim" görmek üzere başka gezegenlere giderler.

Hitler ve Uzaylılar

Yine Vanga'nın sözlerini aynen aktarmakla yorumu okurlarımıza bırakalım:

"Daha 1941 yılında mesela Hitler Ay'a gidip gelmiştir. En fazla bir buçuk saat. Zemp Herler, Tul, Siyah Qüneş ve Vril Masonlarının gizli örgütlerinin dışında, uzaylılarla direk temas etmiştir. Hitler ölmemiştir.

Uzaylılar onu, yanlarına almışlardır, Meton gezegenine, gardan 4-5 ışık yılı uzaklığında olan Kentavır Takımadasındaki iki güneşli gezegen..."

(Vanga'ya göre ölen Hitler’in dublörüdür.)

Daha sonra Pleadların dünya üzerinde Hitler ile birlikte laboratuvarlar kurduğunu ve burada değişik uçan araçların üretildiğini anlatır. (Vanga'ın tam olarak kullandığı kelime UFO dur.) Bu laboratuvarlar hala Antarktika'da bir yerlerde çalışır vaziyettedir. Kahin Mısır ve Peru'daki piramitlerin yapımım da pleadlar ile ilişkilendirir.

Bilindiği gibi Vanga'nın esas bilgi kaynağı ruhsal varlıklardır. Uzaylılarla temas etmiş olsa da, kahinin enformasyon kaynağı gördüğü vizyonlardır. Kendisiyle bu tarz komünikasyona geçmediklerini kısaca "Onlar benle konuşmuyorlar" ve "bana söylemiyorlar" şeklinde dile getiriyor. Sasha M. Adında bir bayanın iddiasına göre kendisi, Dünya çevresindeki yörüngede dolanan bir geminin İza isimli personeli ile irtibattadır. Birkaç bin yıl evvel bu varlıklar bizimle başarısız bir iletişim kurma denemesi yapmışlar. Uzaylı varlık uzun boyluymuş (2 m) , kadın kafası ve erkek vücuduna sahipmiş. Tabii muhtemelen bu sadece iddiadır, Vanga'nın kendisinin söylediği böyle bir tanım bulamıyoruz.

Fakat kahinin anlatmayı sevdiği başka bir öyküye genişçe bir yer ayırmakta fayda var. 1990'larm hemen başında ziyaretine Daniela adında Filibeli genç kız ve onun "uzaylı arkadaşı" Kiki geliyorlar. O dönemde Kiki oldukça popülerdir. Medyada hakkında bir sürü haber çıkıyor, kitaplar yazılıyordu. Kiki'nin dış görünüşünü Vanga şöyle tarif ediyor: kabuğuyla birlikte bir civciv! Kuş kafasına ve insan gözüne sahipmiş, 30 yaşlarında, zayıf ve 150-170 cm boyundaymış. Asıl ismi İzün olan dünya dışı varlık, oğlak takımadasındanmış. Bu uzaylı varlık ve arkadaşı ile ilgili olaylara, oldukça sansasyonel olduklarından dolayı biraz daha ayrıntılı yer vermeyi uygun buluyoruz. Bir çok paranormal özellikler içeren vakayı ilk keşfeden, araştıran ve çalışmalarını kitap haline getirip rekor satışa ulaşan Filibe'li yazar Hristo Nanev'in anlatımıyla aktarıyoruz:

"...1990 yılında, Filibe'deki bir okulun müdürüydüm, aynı zamanda gazetecilikle uğraşıyordum. 1 1 yaşındaki Daniela ve onun uzaylı arkadaşını aynı mahalledeki komşu aileden öğrendim. Iskra Gazetesi Yayın Yönetmenine danışınca bana "Git ve bu mistisizmin foyasını ortaya çıkar!” talimatı verdi. Gittim ve 1 yıl süreyle fenomeni inceledim. Kiki sorulara tıklayarak cevap veriyordu. Kullanılan kod, evet için iki, hayır için bir, evet ve hayır için üç tıklama (vuruş) idi. Aldığımız enformasyonun kaynağı bir masa idi. Masanın etrafına oturuyor ve soruyordun: "Kiki burada

Page 56: Kahin Vanga - Renan Seçkin

mısın?" tık, tık (buradayım) ve de sormaya başlıyorsun. Ben masanın her yanını inceledim. Herhangi bir kablo yoktu, aile uzakta duruyordu, el ve ayaklarını kaldırttım, tıklamalar devam etti. Ondan sonra sorular sormaya başladım..."

Neşeli bir varlıktı. Poltergeister (yaramaz, neşeli ruhlar) geçmişten beri varlar. Genelde ergenlik çağına giren çocukların yaşadığı evlerde ortaya çıkarlar. Bu yaştaki çocukların psikolojisi daha hassastır, dolayısıyla telepatik bağlantı için daha uygundur. Kiki aniden ortaya çıkıyor. Bu kızın -Daniela'nın etrafında anomaliler başlıyor. O zaman on yaşındaydı. Örneğin durup dururken çorapları çıkıyordu, yatağında biri örtüsünü çekiyordu, cimcikliyordu. İlk zaman ailesi oldukça endişeliydi. Hatta kızlarının psikolojik problemleri olduğunu düşünüyorlardı. Doktor çağırıp muayene ediyorlar, her şey normal... Fakat bu anomaliler devam ediyor. Sonra papaz çağırıyorlar, Kiki onunla da şakalaşıyor, giysisini çekiştiriyor, elindeki İncili çekiyor...91 yılında en az 20 kişinin gözü önünde, camın içinden bir anahtar geçirdi... Bir seferinde Kiki çamaşır makinesini devirdi, başka bir defa üzerime elektrikli radyatör fırlattı... Bir gün misafirliğe gitmiştik. Diğer odada çocuklar aniden çığlık atmaya başladılar. İçeri girdiğimizde üzeri bardak ve tabak dolu masa hareket ediyordu, sonra yerden 30 cm kadar yükselip bize doğru kaymaya başladı. Masanın altında sis görünüyordu, bizden 1 m ötede durdu. Hepimiz dehşet içinde kalmıştık. Masanın üzerinde yerinden ne bir tabak oynadı ne de bardaklardaki içecekler döküldü... Rakovski'li bir Katolik ona Papa'nın ne zaman geleceğini sordu. Kiki sadece yılı değil, tam tarihi söyledi. Kiki uzaylı olduğunda ısrar ederdi ama ben onun sadece bir ruhsal varlık (poltergeister) olduğunu düşünüyorum..."

Ülkede birkaç ekstrasens de Kiki ile irtibata geçmeye başlar. Sorular sorarlar, o da cevaplarmış. Yabancı dillerde de sorular yöneltilirmiş- Hintçe, Çince; onlara da doğru cevaplar verirmiş. 1992 yılında, aile, medyanın sürekli Kiki ile spekülasyon yapmasından bıkar ve gazetecilere kapısını kapatır.

Daniela bu sayede bir çok yabancı organizasyonun dikkatini çekip Amerika, Japonya, Fransa ve Avustralya dahil bir çok yere fenomen - çocuk olarak seyahat etti. Yabancı basın ona geniş yer ayırdı. İtalyan gazeteciler, bir şişenin havada hareketini bile görüntülemeyi başardılar. Çeşitli başka ülkelerden toplam 15 çocuk ABD'ye davet edildi, hepsinin birtakım paranormal güçleri vardı. Burada 1 ay kalarak Armstrong ile görüştüler.

Ezoterizm ve Gizemcilik

Ezoterizm, evrensel gerçeklerin ve insanoğlunun binlerce yıldır sorduğu 'ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum' tarzındaki sorularının, kozmik gerçeklere en yakın haliyle; bu yüksek gerçekliği anlayabilecek yetenek ve bilgide olanlara, aşama aşama bildirilebileceği görüşü üzerine temellenen bir öğreti sistemidir.

Genel olarak, Arapça ve Eski Türkçe'de "Batıniyye", Fransızca'da "Esotérisme" ve İngilizce'de "Esoterism" sözcüğünün karşılığıdır. Bu sözcüğün Türkçe'de yeni kullanılan karşılığı ise "İçrekçilik" tir.

Ezoterizme Osmanlı kültüründe "Batınilik" denirdi. Batın; iç, iç yüz, gizli, içteki anlamına gelir.Yani "gizlide olan" anlamı vardır. Ezoterizmin içerdiği anlam bir hayli geniştir. Yeni Türkçe'de, "İçrek" sözcüğü, ezoterizmin karşılığıdır. İçrek kelimesiyle "Gizli Öğreticilik" kastedilir.! Herkese öğretilmeyen, herkese açıklanmayan, gizli yerde, gizli bir şekilde, kapalı bir şekilde öğrenilen, aktarılan bilgiler bütünü anlamına gelir.

Page 57: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Günümüzde ise tüm ezoterik öğretiler, bu çağın bir gerekliliği olarak büyük kitlelere sunulmakta, kapalı kapılar ardındaki binlerce yılın gizli bilgileri, her arayanın ya da her yolcunun hizmetine açılmaktadır. Ama bu yayılış ve açılım, bütün bunların dışında hala açıklanmamış ezoterik bilgiler yoktur anlamına da gelmemelidir. Şu anda açıklananlar tüm eski inisiyatik ve ezoterik okulların sembollere bürünmüş bilgileri... Muhakkak ki, bu dönemin de kendine has daha ileride açıklanacak ya da açılımı devam eden yalnız inisiyelere aktarılan bilgileri vardır...

Ezoterizmin kökü, yeryüzünde ortaya çıkan, akıllı insanın yani 'Homosapien'in oluşumuyla başlar. Ezoterik yani Gizli Öğreticilik, insanlar arasındaki tekamül/evrim farkından ileri gelir. Anlayışı, kavrayışı, sezişi birbirinden farklı olan insanların elbette ki evren bilim hakkında elde ettikleri bilgiler de birbirinden farklı olur.

Ezoterik bilgiler denildiği zaman, herkese açıklanmayan ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış kişilere verilen bilgiler kastedilir. Ezoterik bilgilerin en önemli yönü yazılı olmaktan çok, bir yol gösterici olan Mürşit tarafından öğrenciye yani Mürit olana belli bir sistem dahilinde aktarılmasıdır. Bu yönteme inisiyasyon veya tekris denilmekte olup Türk-Şaman geleneklerinde tasavvufta, sufizm de "El Vermek" deyimiyle de yer almaktadır.

Bu bilgiler sayesinde modern deyimiyle öğrenci ya da yolcu, klasik deyimiyle de mürit kendisi ve evren hakkında çeşitli bilgiler elde eder. Daha doğrusu, bütün bunlara ait evrensel gerçekliğe nüfuz etmeye çalışır. Bir de bunun zıttı olan bir öğreti şekli vardır; Haricilik yada "egzoterizm". Buna da, Türkçe bir karşılık olarak "dışrak" denilmektedir. Dışrak ve içrek öğreti, (ezo: iç, egzo: dış)Aslında, ezoterizme girmek için önce egzoterizmden geçmek lazım. Yani önce bir şeyin "dış anlamından" başlanır, ondan sonra yavaş yavaş "iç anlamına" doğru gidilir. Doğrudan doğruya yüksek bir gerçeğin kendisiyle karşılaşmanın imkanı yoktur.Gizemli bilgilerin kaynağındaki ezoterik karakter, zihinlerin eşitsizliği, dinleyenlerin anlayışlarındaki farklılıktan çıkar. Bu da tekamülün/evrimin bir yasasıdır. Çünkü evrim yasalarına göre herkesin kendi çabasına göre bir yükseklik kazanması söz konusudur. Zihinsel eşitsizlikler bir evrim gereği olarak zaten insanlar arasında doğuştan vardır.

Herkesin zihni aynı yönde ve aynı şekilde çalışmaz. Söylenen bir söz, yapılan bir işaret, işitilen bir ses, görünen bir manzara anlayış ve zihinsel yetenek bakımından farklılıklar gösteren insanlar arasında, çok değişik yansımalara, çok değişik çağrışımlara, çok değişik ezoterik ve sembolik açılımlara neden olur. Bu nedenle binlerce yıldan beri, ezoterik bilgiler sembolleştirildi. Genellikle ruhsal öğretilerde her zaman sembolik ifadeler kullanıldı. İfadesi pek güç, zihinsel imajları olmayan bazı öyle kavramlar vardır ki, onların içerdiği hakikati ifade etmek için ancak yukarıdaki gibi sembolik bir şekil kullanmak gerekir. Astrolojide Zodyak çemberini, yaşamın sonsuzluğunu, karma döngüsü başka nasıl anlatırsınız ki...

Derin semboller, farklı anlayışlara ve farklı zihin seviyelerinde bulunan insanlara ortak ve belirli bir anlam birliğini ancak bu tip şekillerle ifade edebilir. Çağlar boyunca da bu nedenle sembolizm, ezoterik bilgilerin temel yardımcısı olmuştur.

Sirius Gizemi

Bu kitap, Yeryüzü, Sirius yıldızı bölgesinden gelen zeki varlıklarca geçmişte ziyaret edildi mi, sorusunu sormaktadır. Tüm gizemleri bir yana bırakıp temel meseleme geri döndüm. Dogonlar adı verilen bu yerli kabile, bu akıl almaz şeyleri nasıl öğrenmişlerdi. Sirius A ve Sirius B hakkındaki modern bilimle paralellik arz eden bilgilerinin asıl kaynağı neydi?

Page 58: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Bu ilginç malzemelerin kamuoyuna sunulması önem taşıyor. Artık öğrenim az sayıda insanın egemenliğinden kurtulup, önce matbaanın, şimdi de Internet dahil olmak üzere günümüz kitle iletişim araçlarındaki kullanım yaygınlığı patlaması sayesinde, herkese açık bir şey olduğuna göre, artık fikrin bazı onaylama mercilerinden geçirilmeksizin, kabul gören fikirlere uysun ya da uymasın, dünyanın her yerindeki zihinlere ulaşması mümkün.

Durumun her zaman böyle olmadığını sürekli hatırlamak güç olabiliyor. Eskiden rahiplerin yönettiği gizli tradisyonlar vardı; bilgi, sözlü olarak aktarılır; zincir kopmasın, sansürlenmesin ve mesaj kaybolmasın diye büyük özen gösterilirdi.

Modern çağda, gizli tradisyonlar ilk kez olarak açıklama süreci sırasında ortadan kalkma tehlikesi olmaksızın açıklanabiliyor. Dogonlar da bunun farkına sezgi ya da yüksek rahipler arasında yapılan görüşmeler sonucu varmış ve en önemli sırlarını ilk kez halkla paylaşma yoluna gitmiş olabilirler mi?

Fransız antropologlara güveneceklerini biliyorlardı ve

1956'da Marcel Griaule öldüğünde, 250 bin kadar kabile üyesi yüksek rahiplere denk gördükleri bu kişinin Mali'deki cenaze törenine katıldı. Bu saygı, ancak Dogon'ların gerçekten güvendikleri müstesna bir kişi için yapılabilirdi. Dogon geleneklerini aktardığı için biz de kendisine müteşekkiriz. Artık bunları Eski Mısır'la ilintilendirebiliyorum ve uzak geçmişte, birkaç ışık yılı uzaktan gelen gelişmiş bir zeki varlık ırkının gezegen sistemimizle temas kurdukları konusunu açığa çıkardıkları fikrindeyim. Sirius gizemiyle ilgili başkaca bir açıklama varsa, eminim çok daha ilginç olacaktır. Önemsiz olamaz.

Galaksimizde ve bütün evrende başkaca uygarlıkların var olması bizi şaşırtmamalı. Gelecek yıllarda Sirius Gizemi çok daha farklı bir açıklamaya kavuşsa bile, evrende hiç de yalnız olmadığımızı, Sirius gizeminin bize bu konuyu deşme imkanı verdiğini ve tembel zihinlerimize, dünya dışı uygarlıkların gerçekten var olabileceği sorusunu soktuğunu unutmamalıyız. Şu an, astronomlarımızın uzaya çıkışlarını arada bir sudan dışarı çıkmaya benzetirsek, hepimiz akvaryumdaki balıklar gibiyiz. Halk, daha doğru dürüst başlamadan uzayın keşif hikayelerinden sıkıldı. Uzay programlarının sıkıcı ve heyecandan yoksun olduğunu düşünen milletvekillerinin, bütçelere onay vermeleri için motive edilmeleri giderek zorlaştı. Dünya'nın uzaydan çekilmiş fotoğraflar tüm güzelliği ile ruhumuzun derinliklerine kaydolmaya başladı. İnsanlık, bu oyunda aynı takımdan olduğumuzu anlama savaşı veriyor. Hepimiz boşluğa benzeyen bir şey içinde duran bir küre üzerinde yaşıyoruz. Atomlar da büyük ölçüde boşluktan ibarettir. Bildiğimiz yegane zeki varlık kendimiziz. Sonuçta, bu gerilimin getirdiği tüm düşmanlık hisleri bir yana, birbirimizle baş başayız. Şimdi Mars'a yapılan keşif gezileri bizleri kendimize gelmeye ve uzay hakkında duyduğumuz huşu ve merakı yeniden canlandırmaya çağırıyor, hem de hemen. En azından uzaktan kumanda ile bile olsa bir başka gezegeni keşfediyoruz, artık gelecek başladı diyebiliriz. Aynı zamanda bunları fark etmeye başladıkça, kaçınılmaz olarak, idrak ettiklerimizin sonuçları da ortaya çıkıyor. Biz bu gezegende birbirimizi yemekle meşgulken, başka gezegenlerde de yaşayan ya da bizim gibi birbirinin kanını içen zeki varlıklar olduğu ve onların belki de kabuklarını kırıp başka gezegenlerle temasa geçtikleri fikri,artık ya çok zeki ya da çok deli olanlara özgü istisnai bir düşünce olmaktan çıkıyor. Ve eğer, tüm bunlar bütün evrende olup duruyorsa, uzaklardaki benzerlerimizle karşılaşmamıza da ramak kalmış demektir; gezegenler, güneşler ve zihinlerle kaynayan dev boşluktaki bir başka yıldızın yamacında yaşayan yaratıklarla.

Barışa ve insan tabiatında neyin yanlış olduğu araştırmalarının milyonlarca dolar harcayan organizasyonların, her şeylerini uzay programlarına sarf etmelerinin çok daha iyi olacağını

Page 59: Kahin Vanga - Renan Seçkin

yıllardır düşünüyorum. Barış konferansları yerine, yeni teleskoplar yapabiliriz. "İnsan ters tabiatlı mıdır?" sorusunun cevabını boşluktaki modellere göre aramaktansa, kendimizi başka zeki varlıklarla karşılaştırıp değerlendirme çok daha sağlam olurdu. Şimdilik gölge boksuyla, hayalet avcılığıyla oyalanıyoruz... Cevaplar, orada bir yerlerde, başka yıldızlar ve başka varlık ırklarında yatıyor. Kendimize bakarak sadece ilaha nörotik oluyoruz, narsizmimiz artıyor. Dışarı bakmalıyız. Şüphesiz aynı zamanda da geçmişimize bakmalıyız. Nereden geldiğimizi bilmeden ilerlemek pek anlamlı değil. Kendi kaynağımız hakkında gizemlerle karşılaşmak da mümkündür.

Örneğin, benim kendi halinde bir Afrika kabilesinden yola çıkan araştırmaların bir sonucu da, bildiğimiz uygarlık biçiminin bir başka yıldızdan ithal edilmiş olması ihtimalidir. Bağıntılı Mısır ve Sümer uygarlıkları Akdeniz'de yoktan var olmuş gibidir. Bu, daha önce insan yoktu anlamına gelmiyor.

Elbette vardı, ama uygarlık yoktu. İnsan ve uygarlık son derece farklı şeyler. Profesör W.B,Emery, Antik Mısır adlı kitabında şöyle diyor: "Milattan yaklaşık 3400 yıl önce Mısır'da büyük bir değişim yaşandı ve ülke karmaşık kabile karakteri taşıyan gelişmiş neolitik bir bir kültürden; biri delta bölgesini, diğeri de Nil vadisini kaplamak üzere, iyi organize olmuş monarşiyi1 atladı. Aynı anda yazı sanatı, anıtsal mimari ve son derece gelişmiş zanaat dalları doğdu,bunlar çok iyi örgütlenmiş, hatta şatafatlı bir uygarlığın belirtileridir. Tüm bunlar nispeten çok kısa bir sürede gerçekleşti. Yazı ve mimaride bu çeşit gelişmeler için arka zemin ya yoktur ya da çok azdır."

Mısır'a, kültürlerini beraberlerinde getiren gelişmiş bir istilası olmuş mudur, bilmiyoruz. Ancak tarihin bu döneminde kesin olarak hiçbir şey söyleyemeyecek ölçüde çok bilinmezlikle karşılaşıyoruz. Tek bildiğimiz, ilkel insanların kendilerini, neredeyse birdenbire, başarılı ve zengin bir uygarlık içinde buluverdikleri. Sirius meselesi ile ilgili kanıtlar, diğeı yazarların ele aldıkları yada ele alınmayı bekleyen diğer kanıtlarla birleştirilirse, şu anki uygarlığımızın, gelişmiş dünya dışı varlıkların ziyaretine çok şey borçlu olduğu fikri, ciddi bir ihtimale dönüşebilir. Uçan daireler ya da uzay giysili tanrılar tasarlamak gerekmez. Bence bu konu bugüne kadar yeterince yetkin biçimde ele alınmadı. Ancak tüm bunlar, tehlikeli olan spekülatif alanlara giriyor. Sağlam gerçeklere yaslanmak hem politikam hem de tabiatım oldu. Gerçekten sağlamlığı konusunda ileride de fikir edineceğiz. Şu anda masal gibi gelebilir. Hakikaten de gerçek, çoğu kez kurgudan daha çarpıcıdır. Elinizdeki kitap bir soru yöneltiyor. Bir cevap sunmuyor, fakat öneriyor. En iyi sorular, uzun süre cevapsız kalan ve bizleri düşünce ve deney alanlarına götürenlerdir. Sirius Gizeminin bizi nerelere götüreceğini kim bilebilir?

Page 60: Kahin Vanga - Renan Seçkin
Page 61: Kahin Vanga - Renan Seçkin

VIII.BÖLÜM

RUPİ BÖLGESİ

Rupi Bölgesi

Kitabın başında, kahinler ile yaşadıkları yerleşim yerleri dısında bir organik bağ bulunduğundan bahsetmiştik. Yaşamını sürdürdükleri toprağın, duyu ötesi ilhamı üzerinde etkili rol oynadığı varsayılır. Geçmişe dönüp bakıldığında bazı bölgelerin neredeyse geleneksel bir şekilde kahin yetiştirmelerini buna bağlayabiliriz.Buna örnek olarak Yunanistan Delfi’deki kahinleri gösterebiliriz.

Page 62: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Rupi Klisesi önden görünüş

Yirminci yüzyılın ünlü kahini Vanga’nın ruhsal boyut ile olan bağlantısının da yaşadığı bölgeden beslendiği düşünülüyor.Balkan Yarım Adası’nın en yüksek dağı olan Rila’nın eteklerinde geçmişte de Prepodobna Stoyna Slava Servukova gibi kahinler yetişmiştir. Bölgenin Antik Yu nan'ın okült merkezi Delfi'ye yakınlığı (200 km) ve coğrafyası dışında kahinlerin de birbiriyle benzer özellikle bulunuyor. Platon'un "kehanet çılgınlığı" yaşadığını söylediği Delfi'deki Apollon tapınağı rahibesi olan Pythia için sesinin değiştiği, modem bir medyumunki gibi titreyerek, boğuklaştığı ve genizden geldiği anlatılır. Aynen Vanga'nm trans hali gibi... Delfi kahineleri, seans öncesi kutsal bir pınardan su içerek hazırlanırlardı. Şaşırtıcı ama Vanga da, Rupi bölgesine gider

Page 63: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Rupi Klisesi içerden görünüş

gitmez, hemen evin yanındaki termal kaynak suyundan bir bardak doldurulmasını ister, soğumasını bekledikten sonra da içerdi. Bunun dışında Antik Yunan kabineleri de aynı Vanga gibi, sıradan, basit bir hayat yaşayan eğitimsiz kişilerden oluşurdu. Başka bir ilginç husus, gerek Bulgar Prepodobna Stoyna'nın gerekse Vanga'nın bakire olmalarıdır. Petrich'li Vanga, evlenmiş olmasına rağmen hayatı boyunca cinsel ilişki yaşamamış ve bakire olarak ölmüştür.

Rupi dinlenme evi Konuyu daha fazla dağıtmadan, lafı konumuz olan Bulgar kahin Vanga’nın yaşadığı bölgeye getirelim...

Vanga’nın doğduğu yer, bu günkü Makedonya sınırları içinde yer alan, o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu topraklarına ait Strumitsa kasabasıdır. Annesinin ölümünden sonra küçük Vangelina'nm ailesi NovoSelo'ya taşınıyor ve geleceğin kahini olan kız, körler okulunda bulunduğu 3 yıl haricinde evlenene kadar burada yaşıyor.

Page 64: Kahin Vanga - Renan Seçkin

1942 yılında evlenip Petrich kasabasına yerleşen Vanga, bundan sonra yeteneğinin en verimli yıllarım geçirdi. Evinin önünde daimi bir kalabalık vardı, insanlar dertlerine çare bulmak ümidiyle sadece civardaki yerleşimlerden değil tüm ülkeden ve komşu ülkelerden de akın ediyorlardı. Yerel belediye, kalabalığı düzenlemek için görevliler tayin ediyor, insanlar ücret karşılığı sıraya alınıyordu. Belki de Vanga’nın 1970 yılında ikinci bir ev yaptırma sebebi, onun sessiz ve tenha bir yerde olan dinlenme ihtiyacıydı, ilk zamanlar, kahinin Melnik şehrine taşınmak istediği bilinmektedir.

Rupi'yi seçmeden evvel devalarca 77 kiliseli Melniği ziyaret eder. Bu yerleşim bölgesi de aynı Rupi gibi şifalı yer altı sularıyla dikkat çekmektedir. Fakat kahinin hangi sebepten Rupi bölgesini tercih ettiği bu gün tam olarak bilinmiyor. Aslında bakılırsa bölge, Petrich'li kahinin ihtiyacı olan her şeyi barındırıyordu: dış çevreden izole edilmiş, tenha ve sakin bir yerdi, doğası hariküladeydi, ileride hayali olan kilisenin yapılması için uygun boş araziler vardı...

Vanga fenomenin ortaya çıkışından daha önce başka bir kahin - Stoyna yine yakın bölgeye gelip yerleşmiş ve hayatının sonuna kadar insanlara şifa dağıtmıştı. Belki de Rila dağı çok

önemli bir enerji kaynağına sahipti ve bir şekilde bu yeraltı enerjisiyle kahinleri beslemekteydi. Bölgede ayrıca güçlü jeo-magnetik ve radyasyon ışınları tespit edilmiştir. Zengin termal suların olduğu Rila eteklerine bir zamanlar Büyük İskender'in ve ordularının sefere çıkmadan evvel geldiği ve dinlenip enerji topladığı rivayet edilmektedir. İşin rivayet olmayan kısmı ise daha da

Page 65: Kahin Vanga - Renan Seçkin

ilginçtir ve ciddi bir araştırma gerektirmektedir: Stru-ma nehrinin sol kıyısında, Rupinin altında kırmızı tuğlalarla inşa edilmiş yeraltı tünelleri keşfedilmişti.

Bölgede binlerce yıl evvel bir volkanın patlaması sonucu (bugünkü Kojuh Dağı) komple bir antik yerleşim yerinin yok olduğu, binlerce insanın lavların altında kalmış olduğu söylenir. Gerçekten de Bulgaristan'daki tek yanardağı artık sönmüş olan Kojuh'tur (Türkçe hayvan postu). Aynı dağın eteklerine 1955 yılında İsrail Hava Yollarına ait bir uçak çarpmış, içindeki 51 yolcu ve mürettebat hayatını kaybetmişti. Vanga'nm anlatımına göre çok önceden, 4000 yılı aşkın bir süre evvel aynı yerde Petra adında bir şehir varmış. Grada uzun boylu, iri, ayrıca çok bilgili ve yüksek medeniyete sahip insanlar yaşarmış. Folyoyu andıran ince ve parlak giysiler giyiyorlarmış. Şehrin içinden akan ırmak altın taşırmış, her yeni doğan bebeği sularında kutsarlarmış. Şehrin giriş kapıları büyük altın kanatlı hayvanlarla süslüymüş. Yedi "kilise", yedi kutsal ateş ve üç de tapınak inşa edilmiş. Binlerce yıl evvel bir 15 Ekim günü bu zengin şehri, aniden patlayan volkanın lavları yutmuş, binlerce insan kül olmuş. Vanga'yla konuşan Altın Atlı da donmuş lavların altında kalanlardanmış. Şimdi yerin çok altında kalan bu yerleşim alanından bize geriye kalan, yüzeye tedavi olabilmemiz için gönderdiği termal sulardır. Bunlar masum ölen insanların iç geçirmeleridir...

Gerçekten de sönmüş yanardağın eteğinde M.Ö. 4. yüz yılda kurulmuş Petra adında bir antik şehrin kalıntıları bulunmaktadır. Bu eski trak şehri önce Romalılar, sonra da Slavlar tarafından ele geçirilip yakılmış ve yok edilmişti. Bugünkü Petrich - Vanga'nın yaşamış olduğu kasaba- antik Petra'ya yakın onun devamı olarak kurulmuştur. Kahinin bahsettiği lavların yuttuğu 4 bin yıllık şehir, aynı isimdeki trak şehrinden evvel gerçekten de var olmuş muydu? Bugüne dek bunu doğrulayacak bir bulguya rastlanmamıştır. Kim bilir? Belki bir gün gereken kapsamlı arkeolojik araştırmalar yapılır ve bu soruların cevabı bulunur.

Bugün kesin olarak bildiğimiz şey, bölgenin Vanga için teşkil etmiş olduğu önemdir. İlk ünlendiği yıllarda devlet ve polis tarafından, sınıra çok yakın olması sebebiyle ve güvenlik gerekçesiyle ülkenin iç bölgelerinden birine sürülmesi için girişimlerde bulunulmuştu. Neyse ki sadece girişim olarak kaldı. Bu özel bölgenin Vanga için taşıdığı önemi anlamak için kendi sözlerini okumamız yeterli olacaktır:

"...Doğaüstü güçlerime kavuştuğum yer Petrich civarıdır, ve de ayrıca doğduğum yer olan Strumitsa'dan uzaklaşmak istemiyorum. İnsanın güç bulduğu yer, göbek bağının kesildiği topraklardır... Burada, Petrich'te kalacağım!

Page 66: Kahin Vanga - Renan Seçkin

"Burada kalacağım süre belirlidir. Çok garip bir yerdir.Bir akü gibi, ondan enerji ve güç alıyorum. Bir zamanlar burada korkunç bir ateş yanarmış; bu tepe ise büyük bir sırrı gizler...”

Ayakta olduğu tüm saatleri Rupi'deki villasında geçiren Vanga'nın Petrich'teki evine sırf uyumak için gittiğini söylersek yanlış olmayız. Sabah erken saatlerde kalkma alışkanlığı olan kahin daha saat yedi olmadan ilk görüşmelerine başlıyor. Bunlar resmi olmayan, kendi özel görüşmeleridir. Saat 8 gibi gelen arabayla Rupi'ye giden Vanga, sabırsız kalabalığın çoktan önünde toplandığı evine giriyor. İlk isteği, çevredeki termal kaynaklardan çıkan mağden sularından bir bardak içmek oluyor. Saat öğlen 1-1.30' a kadar ziyaretçilerle görüşen Vanga öğleden sonraları dinleniyor, genelde de kısa uykuya yatıyor. Saat 6'da tekrar görüşmelere devam ediyor, bazen ise yalnız kalmayı tercih ediyor. Gece 11 gibi buradan ayrılıp, Petrich'te-ki evine dönüyor.

Bugün toplam 20 hektar olan Rupi’deki dinlenme evi ve çevresi milli park ilan edilmiş, ağaçlandırılmış ve düzenlenmiştir. Ünlü kahinin ziyarete açılan evine, bugün de yurt içinden ve dışından insanlar akın etmeye devam etmektedirler...

Page 67: Kahin Vanga - Renan Seçkin

IX.BÖLÜM

LÜDMİLA JİVKOVA VE VANGA

Page 68: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Lüdmila Jikova ve Vanga

Siyaset ve entelektüel çevreler arasından, belki de ilk defa şüpheciliği bir kenara bırakıp kahine çekinmeden yaklaşan kivi, Bulgar Komünist Parti ve Devlet Başkanı olan Todor Jivkov'un kızı Ludmila Jivkova dır.

Vanga'nın en sık ziyaretçilerinden biri olan Ludmila'nın atacağı her adım için ona danıştığı söylenir.

Ludmila Jivkova, eski hint öğretilerine duyduğu ilgi, ezoterik bilgileri, Agni Yoga (Canlı Ahlak) öğretisine olan bağlılıkı ve onu ülkede yaymak için giriştiği çabalar ile Komünist l’arti görüşleriyle bağdaşmayan bir çizgi çizmekteydi. Anlatımına göre, (Vanga'ya benzer bir şekilde) her şey geçirdiği bir kaza sonrası başlıyor.

Geçirdiği araba kazası sırasında ölüm tehlikesini atlatan komünist liderin kızı, gözleriyle ilgili ciddi sorunlar ile karşı karşıyadır. Kazadan hemen sonra, ters şekilde gördüğünü söyleyen Jivkova, tedavilerden bir yanıt alamayınca, alternatif tedavilere yönelir. Kendi kendini tedavi etmenin yollarını aramaya başlar. Bu amaçla yoganın gözler ile ilgili özel bir takım egzersizlerini üzerinde uygular, aylarca süren sabır ve konsantrasyona dayalı bu çalışma sayesinde gözlerini iyileştirir. İyileşen, değişen sadece sağlığı değildir. Ludmila, içsel/ruhsal değişimin başladığının farkındadır. Yeni ilgi alanı olan doğu öğretileri üzerinde araştırma yapmaya başlar ve Hindistan'ı ziyaret eder.

Yavaş yavaş ezoterik felsefenin içlerine doğru yol alan

Ludmila, Elena Blavatska'nm Beyaz Kardeşlik öğretisi ile tanışır. Özellikle de Nikolas Roerich'in Agni Yoga öğretisinden ol-ılukça etkilenmiştir. Artık tam bir "ezoterist" olan L. Jivkova, kendini tümüyle içsel, ruhani dünyasına vermiştir. Hatta çevresine üstlendiği siyasi görevlerden dolayı zamanının yetmediğini ve politikadan ayrılmak istediğini söylemişti. Svetoslav Nkolaevitc Reorich ile yakınlaşmıştı. Kendisini Sai Baba ile tanıştıran Svetoslav Reorich, babası Nikolas Roerich'in öğretisini devam ettiriyordu.

Artık ezoterik felsefeyi benimsemesiyle ile birlikte, Ludmila'nın tüm yaşam prensipleri de değişmişti. Vejetaryen olmuştu. Sırlar dünyasının kapısını zorlaması kaçınılmaz olarak onu yaşadığı ülkenin en büyük mistiği olan Vanga ile yakınlaştırdı. Bazı görüşlere göre, kahine olan bağlılığı, onun sonunu hazırlayan etken haline dönüştü...

Vanga ile Ludmila çok çeşitli konular üzerinde sohbet ederler. Artık Kültür Bakanı olan Jivkova, yaptığı kültürel projelerden, almak istediği kadrolardan bahseder; Hindistan'a ve Himalayalar'a yaptığı seyahatleri anlatır; orda edindiği sağlık bilgi ve öneriler üzerine tartışır, tanıştığı Sai Baba'dan bahsederdi.

Kendisine bir yüzük hediye eden güney Hindistanlı Sathya Sai Baba'yı dünya mistik yetenekleri sayesinde tanımıştır. Genelde öğleden sonraları gerçekleşen bu ziyaretlerindeki sohbetleri banda kaydeder.

Ünlü kahin ile Ludmila Jivkova'nın doğu öğretileri ve mistisizmi üzerinde saatlerce süren sohbetleri,

Page 69: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kuşkusuz Vanga'da da izler bırakmıştır. Kehanetlerinde oluşturduğu etkileri açıkça görebiliyoruz. Bundan dolayı Sai Baba ve Roerich öğretilerine kısa da olsa yer ayırmayı uygun buluyoruz.

Sai Baba akımı, 1940'lı yıllarda ortaya çıkar. Zamanla Batıya yayılan öğreti geniş etkileme potansiyeline sahiptir. Başlangıçta bunun sebebi olarak Sai Baba'nın paranormal yetenekleri gösterilebilir.

1926 yılında doğan, asıl ismi Sathya Narayana Raju olan Sai Baba, 14 yaşına geldiğinde, ölen Shirdi Sai Baba olduğunu iddia eder. Doğumundan 8 yıl evvel vefat etmiş olan Shirdi Sai Baba'nın adı da bir takım mistik olaylar ile birlikte anılmaktaydı. Öğretisi İslam ve Hint öğretilerinin bir sentezini oluşturuyordu. Ölmeden evvel, 1918 yılında, 8 yıl sonra reenkarne olacağını haber vermişti.

Ludmila Jivkova'nın tanışmış olduğu Sathya Sai Baba tam da Shirdi Sai Baba'mn ölümünden 8 yıl sonra dünyaya gelir. Ik-ş büyük dini birleştirmeyi amaç edinen Sathya Sai Baba sembol olarak beş yapraklı bir çiçeği seçer. Çiçeğin her bir yap-11ığı bir dini sembolize eder. Peygamberlik iddiasında bulunan guru, misyonunun 2022 yılında biteceğini hesap etmiştir. Bugün dünyada 130 ülkede 1200'den fazla Sai Baba merkezi faaliyetlerini sürdürüyor. Bulgaristan'da da çok sayıda fanatik takipçisi olan Sathya Sai Baba hakkında çeşitli sahtekarlık ve suç iddiaları yapılmıştır. Fakat bizi ilgilendiren işin bu kısmı değildir, bizim için Vanga'nın felsefesinde doğrudan veya do-l.ıylı etkisi olup olmadığı önemlidir. Bu yüzden onun bir sahtekar mı yoksa üstad mı olduğu konusuna cevapları araştırmacılara bırakıyoruz...

Ludmila Jivkova'nın hayat felsefesi ve yaşam tarzına doğrudan etkisi olan diğer bir öğreti, Helena ve Nikolas Roerich ailesinin kurduğu Agni Yoga - Ateş Yogası veya diğer bir de-s işle "Canlı Ahlak Doktrini" dir. Agni Yoga, Himalaya Maki tmalarının rehberliğinde yazılan 14 ciltten oluşan bir seride i/,ah edildi. Kitapların ilk ikisini Nikolas Roerich yazdı, diğerlerine Helena Roerich devam etti. 1920 yılında New York'ta Agni Yoga Derneği'ni kurdular.

1920 yılına aile, Nikolas Roerich'in gençlik yıllarından beri hayalini kurduğu Büyük Asya Gezisi'ne başlar. Beş yıl süren bilimsel gezide Tibet Platosu boyunca batıyı takip ederek Hi-malayalar, Moğolistan, Çin, Türkistan ve Altaylar'da deve ve ,ıt sırtında yolculuk yaptılar. Gezi sırasında Nikolas 500'tin üzerinde resim yaptı, Altay - Himalaya, Şambala ve Asya'nın Yüreği isimli kitap ve günlüklerde doğuya ait mit ve efsanelerle ilgili birçok bilgiyi yazıya geçirdi. Nikolas Roerich bu konuda şöyle yazdı: "Asya'nın her şehrinde, her yerleşim bölgesinde halkın hafızasında ne hatıralar beslenmişse onların örtüsünü kaldırmaya çalıştım. Bu saklanmış ve korunmuş masallar sayesinde geçmişte yatan gerçeklerin farkına varabilirsiniz. Her bir folklor kıvılcımında büyük bir gerçeğin taslağı var, süslenmiş ya da bozulmuş olarak."

Roerichler 1928 yılında Himalayalar'ın batı eteklerindeki Kulu Vadisi'ne yerleştiler ve orada Urusvati Himalaya Araştırma Enstitüsü'nü kurdular. "Urusvati" Helena Roerich'in bir diğer ismiydi ve "Sabah Yıldızının Işığı" anlamına geliyordu. Enstitünün onursal başkanı Helena Roerich'ti. Yönetimini oğulları Yuri ve Svetoslav Roerich üstlenmişti. Bu enstitünün amacı Merkez Asya gezisinde yaptıkları araştırmalar, topladıkları bilgiler üzerinde çalışmalar yapmak ve onları geliştirmekti. Kültür, tarih, arkeolojik alanlar, tapınaklar, yerel diller, kitaplar, heykeller, resimler ve her türlü sanat eserini inceliyorlardı. Urusvati Enstitüsü birçok önemli kuruluşla işbirliği halindeydi ve A.Einstein, R.Tagore, N.I.Vavilov, D.Boshet gibi dünyanın önde gelen bilim adamı ve sanatçıları tarafından destek görüyordu. Maalesef Enstitü faaliyetlerine İkinci Dünya Savaşı Yıllarında son verildi.

Page 70: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Agni Yoga veya diğer bir deyişle "Canlı Ahlak" isimli felsefi çalışmaları oğulları Svetoslav Roerich tarafından devam ettiridi. 1993 yılında Hindistan'da vefat eden Svetoslav Roerich, SSCB Sanat Akademisi Onursal Akademisyeni, aynı zamanda Bulgar Sanat Akademisi Onursal Üyesi idi. Bulgaristan'daki Ludmila Jivkova liderliğinde başlatılan kültür atağında büyük yardımları olan ressam, Bulgar Devletine kendisine ve babasına ait 400 civarında resim hediye etmişti.

Bogomil Raynov 1990 yılında çıkan "Gizli Öğreti" isimli kitabında ortaya değişik bir versyon atmıştır: Dünyamızdaki eski peygamberler, (öğretmenler)7 den sonra (Hz. îsa, Hz. Mu-lıammed, Lao Zi) yirminci yüz yılda Elena Blavatska ve onun ı levamı niteliğinde Nikolas ve Helena Roerich'in öğretileri gönderilmiştir. Jivkova'yı bir sonraki öğretmenin kendisi olduğuna inandırmak ve bu şekilde onun iradesi ve bilincini manipule etmek hiç güç değildir. Yazar, komünist lider kızının söz konusu öğretilere şartsız inandığını, bağlandığını, öğretiyi yaymak ve geliştirmek üzere kendisine görev verildiğini düşündüğünü anlatmaktadır.

Bu uğurda sahip olduğu politik gücü sonuna kadar kullanmaktan çekinmemiştir. Komünist partinin memnuniyetsizliğine rağmen "ateist" Bulgaristan'dan beklenmeyecek açılımlar yapmıştır. Örneğin 1978 yılını Roerich yılı ilan etti, Himalayalar'daki Roerich Enstitüsünü onarmak için heyet gönderdi, Sofya'da uluslar arası bir Roerich merkezi kurmak için çalışmalara başladı... Küçük ülke Bulgaristan'dan beklenmeyen ve ruhani yönden Sovyetler Birliği'nin önüne geçmesine neden olan cesur adımlar atılıyordu.

Beyaz Kardeşliğin ön kalelerinden biri olma yolundaydı. Tüm bu furya Ludmila Jivkova'nm vakitsiz ölümüyle, başladığı gibi aniden sona erdi.

Ludmila Jivkova'nm genç yaştaki (39 yaşında) ani ölümü, birçok komplo teorisinin ortaya çıkmasına vesile oldu. Resmi olarak beyin kanaması geçirdiği yazılan Ludmila'nın ölümü ile ilgili bir çok şüpheli detay göze çarpmaktadır: bilincini kaybettiği 2 saat boyunca rezidansta hiç kimsenin olmaması, ambulansın çok geç gelmesi, yolda tekerinin fırlaması ve tam bir saat tamir edilmesi... Bir kısım çevreler, garip şartlar altında olan ölümünde Vanga'nın sorumluluk payının olduğu görüşündeler. Son zamanda sıklaşan ve uzayan görüşmeleri, Ludmila'nın anlaşılmaz bağlılığı kahinin onu etkilemiş ve zehirlemiş olma şüphesine yol açar. Bir komplo teorisine göre, özel hayatı ve doğu bağlılığı rus gizli servislerin hoşuna gitmemiş ve bu amaçla kendilerine bağlı çalışan Vanga'nın kullanılmasına karar verilmişti.

Vanga'nın rus ajanı olma ihtimali çok zayıf olsa da, Sovyetler Birliği'nin kahinlerle özel bir takım çalışmalar yürüttüğü kesindir. 2006 yılında Komsomolskaya Pravda gazetesinde çıkan bir röportajda, Büyük Sovyet Ansiklopedisi'nin yazarlarından Prof. Aleksander Spirkin, Kremlin'in kahinleri özel görevler için kullandığını iddia etti.

Sovyetler Birliği gizli servisi KGB ile yakın ilişkileri olduğunu söyleyen Spirkin paranormal özellikleri olan birçok insanla birlikte çalıştıklarını belirtir. Spirkin, "Sovyetler kahinleri casusluk çalışmalarında kullanmak istiyordu. ABD Başkanının sağlık durumu ile ilgili bilgi almak için televizyonda kendisini seyretmek yeterli idi. Turist olarak ABD'ye gönderilen kahinler, telepati yöntemleri ile iletişim kurarak politik gelişmelerden haberdar olmak gibi ilginç çalışmalar yapıyorlardı. KGB yabancı denizaltıların okyanuslarda nerelerde konuşlandığını belirlemek için kısmen kahinleri kullandı." diyor.

1960'arda Kruşçev döneminde insanların telepati yöntemi ile iletişim kurmaya merak sardığını ifade eden Spirkin, "Örneğin Wolf Messing vardı. Üzerinde "uzak mesafelerden düşüncelerinizi okuyabilir." ibaresi yazılı posterleri tüm Rusya'da dağıtılıyordu. Ben o günlerde Marksist ve

Page 71: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Leninist ideoloji açısından bunu kabul edilemez buluyor ve aleyhte kampanyalar yürütüyordum." Diyor. Profesör, Bilim laboratuvarında çalışanların KGB tarafından kontrol edildiğini, yöneticilerin çoğunun da aynı zaman da KGB ajanı olduğunu iddia ediyor.

Ludmila'nm sevgilisi olan eski Blagoevgrad Müze müdürü Yovkov'a göre ölümünde Vanga'nın payı tartışmasızdır: "Vanga, Ludmila'nın ölüm sebeplerinden biridir. Vefatından ay evvel Vanga'dan dolayı kavga ettik. Ona nasıl inanabilirsin, onunla olan konuşmaların senin enerjini yok ettiğini görmüyor musun? Demiştim..."Benim yine ona gitmem gerek" diyerek gitti. Gece döndüğünde, çok güçsüz ve bitkindi, basanı.ıklan çıkacak gücü yoktu..."

Ludmila'nın kızı Jeni Jivkova, kesinlikle Vanga’nın annemin ölümüyle ilgisi olduğuna ihtimal vermemektedir. L. Jivkova'mn ölümünden sonra, kahinle görüşmeye devam eder. " Annemin vefatından birkaç yıl sonra, Vanga onun ölümünü öngördüğünü açıkladı. Fakat ona söyleyememiş, söylemesine olanak yokmuş. Ölümün ne zaman ve nasıl olacağını bilemiyormuş..."

Kahin, en yakın arkadaşlarından olan Jivkova'nın son günlerinde oldukça ümitsiz ve karamsar bir ruh haline büründüğünü anlatır. Bugün, ikisi de ruhsal aleme geçiş yapmış olan iki kadının saatlerce süren sohbetlerinde, dışarıya yansımayan bir çok şeyin olduğunu biliyoruz. Bulgaristan Devletinin en popüler, mistik iki kadını sırlarını beraberinde götürdüler.

Page 72: Kahin Vanga - Renan Seçkin

X.BÖLÜM

VANGA’NIN YEĞENİNE YÖNELTTİĞİ SORULAR

Page 73: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vanga'nın Yeğenine Yönelttiği Sorular

Kız kardeşi Lubka ve onun çocukları hayatı boyunca Vanga'yla bir arada yaşamışlar, görüşmeler sırasında yaptığı konuşmalara şahit olmuşlardır. Kitabımızda yeğenlerinden Kra-simira Stoyanova'nın tuttuğu notlardan kısa bir bölüme yer vermeyi uygun buluyoruz:

Soru: Kişilerin özelliklerini görebiliyor mu: yüzü, dış görünüşü, resim, mekan?

Cevap: Evet.

S: Kişileri hangi zaman diliminde görüyor: geçmiş, yakın gelecek, gelecek?

C: Her üç zamanda da görüyor.

S: Bu görme şematik midir, kişiyle ilgili tüm bilgileri mi taşıyor, yoksa sadece belli konuda mı bilgi alabiliyor?

C: Her durum geçerlidir.

S: İnsanın hayatını öğrenebileceğimiz kendi kodu var mıdır?

C: bu soruyu yanıtsız bırakmıştır

S: Seanslarda insanın geleceğini nasıl algılıyor? Sadece önemli olayları mı görüyor, yoksa film şeridi gibi tüm hayatını mı görebiliyor?

C: Hayatını film şeridi gibi görüyor.

S: Düşünceleri okuyabiliyor mu?

C: Evet

S: Düşünceleri okumak için insan ne kadar mesafede olmalı?

C: Mesafe önemli değil.

S: Yabancıların da düşüncelerini okuyabiliyor mu? Eğer okuyabiliyor ise, bilgiler ne şekildedir?

C: Yabancıların düşüncelerini okuyabiliyor. Genelde ses duyuyor, dil engeli söz konusu değildir.

S: Sadece belli bir zaman veya soruya ait bilgiyi "Çağırabilir mi”?

C: Evet

S: Öngörünün gücü, gelenin veya problemin ciddiyetine bağlı mıdır?

C: Evet

S: Gelenin o anki sağlık veya psikolojik durumu öngörülerdeki gücü etkiler mi?

Page 74: Kahin Vanga - Renan Seçkin

C: Hayır.

S: Birinin hayatındaki olumsuzlukları, hatta öleceğini gördüyse; bunları bir şekilde önleyebilir mi?

C: Hayır. Ne Vanga ne de kişinin kendisi bunları değiştiremez.

S: Gelenin sorunlarını nasıl tespit ediyor?

C: Görüntü geliyor ve ses duyuyor.

S: Kahin öngörü yeteneklerinin üstün güçler tarafından programlanmış olabileceğini düşünüyor mu?

C: Evet.

S: Bu üstün güçler kimlerdi?

C: cevap vermemiştir.

S: Onları nasıl hissedebiliyor?

C: Genelde ses olarak.

S: Hiç onları gördü mü?

C: Evet. Şeffaflar, insanın sudaki görüntüsü gibi.

S: Havadaki ışıklı noktalar onlar mıdır?

C: Evet.

S: Görünür hale gelebiliyorlar mı?

C: Hayır.

S: Kimin isteğiyle bağlantı kurulabiliyor, Vanga'nın mı, onlarınmı?

C: Genelde onların isteğiyle kuruluyor.

S: Vanga'nın yardımıyla Onlarla ilgili sorulara açıklık getiriyorlar mı?

C: Hayır. Bu zor. Cevaplan belirsizdir.

S: Ölüleri nasıl görüyor - görüntü, sembol veya başka bir şekil? C: Görüntü geliyor ve ses duyuyor.

S: Ölümü nasıl algılıyor?

C: Sadece fizyolojik bir son olarak.

S: Ölümden sonra kişilik muhafaza ediliyor mu?

C: Evet.

Page 75: Kahin Vanga - Renan Seçkin

S: Reenkarnasyon var mıdır?

C: cevap vermemiştir

S: Hangisi daha güçlü, akraba bağı mı, ruhsal bağ mı?

C: Ruhsal - manevi bağ daha güçlüdür.

S: Bizden önce Dünya'da büyük medeniyetler var mıydı?

C: Vardı.

S: Kaç tane?

C: Cevap vermemiştir

S: Zekaları daha üst seviyede olan birlikler var mı?

C: Evet.

S: Bu üst-zeka nereden çıkmıştır? Uzaydan, Dünya'nın eski uygarlıklarından, Dünya'nın geleceğinden...?

C: Uzaydan.

S: Şu anda Dünya'da yaşayan bizler, zekanın çocukluk halinde miyiz?

C: Evet.

S: Evrende bizimle aynı seviyede bulunan uygarlık var mı?

C: cevap vermemiştir

S: Başka uygarlıklarla buluşmamız olacak mı?

C: Evet

S: Gezegenimize gelen UFO'lar var mı?

C: Evet.

S: Nereden geliyorlar?

C: Söylediklerine göre "Vamfim" (ya da kendisi öyle anlıyor) olan ve Dünya'ya göre 3. Gezegen olan bir yerden geliyorlar.

S: Bu gelenlerle telepatik veya başka bir temas/diyalog kurulmuş mudur?

C: Hayır. Onlar bizimle temasa geçiyorlar.

Page 76: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XI.BÖLÜM

VANGA’NIN YAKIN ARKADAŞI

PETER BEKOV İLE SÖYLEŞİ

Page 77: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vanga'nın Yakın Arkadaşı Peter Barkov ile Söyleyişi:

Önceden edindiğim bilgilerden, şair ve besteci Peter Bakov'dan randevu almanın neredeyse imkansız olduğunu biliyordum. Ben de iç sesimi dinleyerek, telefon açmak yerine direk olarak evine gitmeye karar verdim. Ülkenin "bir numaralı tuhaf şahsiyetinin" adresini bulmak zor olmadı. En üst yedinci katını tapınak haline getirdiği evini Peter Barkov Petrich kasabasında muhtemelen herkes biliyordu. Cesaretimi toplayıp oraya gittiğimde henüz bu kadar önyargısız ve samimi bir şekilde karşılanacağımdan habersizdim. İlerleyen yaşı ve geçirdiği dört kalp ameliyatından dolayı hayli yorgun olan Peter Bakov ile sohbetimizi iki günlük kısımlara bölmek durumunda kaldık.

Hemşehrisi kahin Vanga'nın kozmik felsefesini en iyi tanıyan ve hatta bir anlamda takipçisi diyebileceğimiz şair arkadaşı Bakov'un açıklamalarının bir bölümünü yayınlıyoruz:

"....Vanga'yı çocukluğumdan beri tanırım. Onun cesareti, doğuştan entelektüelliği ve bu dünyanın ötesine uzanan sezgisi beni her zaman hayran bırakmıştır.

Yıllar boyunca yaptığımız düzenli ve uzun sohbetler bende derin izler bırakmış, algı kapılarımı fiziki olmayan dünyaya doğru açmıştır. Konuşmaların bir kısmını kaydediyordum. Maalesef 127 kasetten oluşan bant kayıtlarım çalındı. Fakat şükürler olsun ki, her şey beynimde kayıtlı duruyor...

Bana Hitler'in onunla görüşüp görüşmediğini soruyorsunuz. Şunu bilin ki, onunla gizli veya aleni görüşmemiş büyük bir lider yoktur. Herkes kendinin ne olduğunu ve ileride ne olacağını bilmek ister.

Vanga'nın "Beyaz ev siyah olacak" sözleri doğrudur.

O zamanlar kimse onun ne demek istediğini anlamamıştı. Tanrı'ya şükür ne ben ne de o hiçbir partiye üye olmadık, ne bir öğreti gördük ne de bir öğretiye yakın olduk. O gençken çok daha verimliydi. O zamanlar evine dinleme cihazları yerleştirirlerdi ve de onları kendiliğinden silebiliyordu..."

Komünist Parti'den kendisine en yakın olan Ludmila Jivkova idi. İkisi çok konuşurlardı. Jivkova da dünya dışı formlarla kontağa girebiliyordu. Blavatska ve Roerich'in öğretilerine bağlıydı. Hatta onların "kutsanmış" bir öğrencisi idi. Nikolas Roerich ile şahsen tanışıyor ve görüşüyordu. Fakat bazen çok garip davranışları olurdu. Hele yaşamının son döneminde... Olağanüstü bir kadındı. Eşine az rastlanır entelektüelliğe sahip ve sezgileri de çok güçlüydü. Babası parti lideri ve devlet

Page 78: Kahin Vanga - Renan Seçkin

başkanı Todor Jivkov'un yakın politik çevresini beğenmiyordu. Onu arlık yaşlanmış olduğu için kullandıklarım görmüştü. Ve de bundan dolayı öldürüldü. Vanga'nın bu konuyla hiçbir ilgisi yok. O da böyle bir trajediye hazırlıklı değildi. Ona gösterilmemişti. Ludmila'nm intihar etmeye çalıştığı ve buna benzer tüm söylemler safsatadır. O doğal yollardan ölmedi. Öldürüldü!

"...Vanga'yı ise parti kasa olarak kullanırdı. O da doğuştan entelektüeldi. Eğitim görmemesine rağmen kendini yetiştirmişti. Beni her zaman sıradan konuşma sırasında kullandığı bilimsel terimlerle şaşırtmıştır. Ki daha 1950'li yıllarda telepati, teleportasyon (ışınlanma) gibi sözcükler söylerdi. Oysa o zaman o kelimeler belki de sadece çok kısıtlı bilimsel çevrelerin lugatlarında yer alırlardı. Ben ilk defa ondan duyardım. Ne anlama geldiklerini sorardım. Bana 'Bilmiyorum oğlum, ama sen bunları ezberle ve hatırla.' derdi..."

Peter Barkov’un Oyma Sanatı

Şair ile olan bundan sonraki konuşma, kendi Kozmik Düzen anlayışı ekseni etrafında devam edecekti. Kahin Vanga ile ilgili hemen her şeyin yazılıp çizildiğini, lâkin önemli olanın temel felsefesini anlamaya çalışmak olduğunu dile getirdi. Sanırım sonrasının yakında çıkarmayı planladığı üçüncü kitabından okunmasını tercih ediyordu. Biz buna saygı duyuyoruz ve yayınlanmasını istemediği kısımlara burada yer vermiyoruz.

Page 79: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kilise ile başının derde girmesine yol açabilecek teosofik açıklamalarının bir özetini başlıklar halinde yayınlıyoruz.

Ruh ve Reenkarnasyon

"ilk ve asıl olan ruhtur. Ruh, beyni yaratır, beyin ise Dünya'ya kozmik suyu gönderir ve böylece Evren'de canlı olan her şeyi yaratır. Bizim beynimiz bir mikroçipe benzer. Ana bilgisayardan (Kozmik Beyin'den) ayrı olarak düşünülemez, ancak onun bir parçası olarak bir fonksiyonu bir varlığı mümkün olabilir. İnsan sadece bildiği kadarını görebilir. Ve bilgisizliği o kadar üst seviyededir ki, ne kadar aciz olduğunu, aslında bir deney olduğunu idrak edemez."

Ölümden kırk gün sonra ruhsal varlık geldiği yere geri döner ve 8 gün orda kalır. 9. günde başka bir bedende ilk çığlığımızı atarız. Fakat doğmadan hemen önce belleğimizi sıfırlarlar. Aynı şey hayvanlar için de geçerlidir. Fakat onlar bizden üstün formdadır. Örneğin yunuslar, balinalar bizden ileri seviyededir. Dünya üzerindeki en gelişmiş varlık formu ise okyanusların dibinde yaşar.

Her birimiz doğduğumuzda tüm genlerin varyasyonum sahibiz. Yani aslında istediğimiz her şey olabiliriz. O potansiyel hepimizde var. Mesela güneş çocukları, indigo çocukları var. Onların farklı metapsişik güçleri vardır. Onlar nereye gittiğimizi gösteren gelecektir; mor renkte ışıldayan eski ruhlardır.

Diğer varlık formlarıyla insanoğlu uzun süredir ortaklaşa çalışmalar yürütür. Burada evrensel çekim kanununu bilen bazı gruplar bulunuyor ve de onu kullanabiliyorlar. Aslında buna hepimiz erişebiliriz.

Şunu bilin ki, Dünya'da herkes birbirinden en fazla 3-6 metre uzaklıktadır. Çünkü madde yoktur. Madde seraptan öte bir şey değildir. Ve böylece birbirimizle yan yana, iç içe aslında biz bir bütünüz. Evren'de hiçbir şey kaybolmaz. Ve ruh bir kontinyumdur, sürekliliktir. Bizim ölmediğimizin kanıtıdır, Ölüm sadece yeni başlangıca imkan sağlayan bir gülümsemedir. Kozmik Beynin bizi yarattığından ve mükemmeliyete doğru yol almamamıza özenerek yardım ettiğinden dolayı gurur duymalıyız."

Uzaylılar

"Evren, inanılmaz çeşitlilikte kozmik medeniyetlerle doludur. Onlar her türlü şekle girebilme yeteneklerini geliştirmişlerdir. Zaten de aslında bizim bildiğimiz anlamda maddenin var olmadığını tüm sorumluluğumla iddia ediyorum. Madde, bilgisizliğimizden kaynaklanan bir ilüz-yondan başka bir şey değildir. İşte bundan dolayı onlar (uzaylılar) bizlere farklı farklı şekillerde görünürler. Bizi ürkütmemek için daha tanıdık, kabul görebilen şekillere girerler. Mesela ben 2008 son baharında ameliyat olduğumda onları küçük kırmızı yaratıklar olarak görmüştüm. Sağlığıma kavuşmam için özenerek yardım ettiler. Bu şekilleri benim kafama yatkındı, çünkü tapınağın iç duvarlarında onları öyle resmetmiştim. Vanga için ise onların bir kısmı ışık noktacıklarıydı, pullarla kaplı olanları da vardı."

Tüm diğer medeniyetler bizimle iletişim kurmak için çaba gösteriyorlar. Aynen ufak bir çocukla resimler aracılığı ile ortak dil kurmaya çalıştığımız gibi, bizlere tarlalarda şekiller çiziyorlar, resimler yapıyorlar. Bu şekilde var olduklarını anlatmaya çalışıyorlar ve Tanrı'nın sevgisine yaklaşabilmemiz için bize ellerini uzatıyorlar. Onların tek amacı bize yardım etmektir. Hiçbir kötülük, sinsilik taşımazlar."

Page 80: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Hz. İsa

"Hz. Isa ile ilgili bilinen çoğu şey yanlıştır. Onun bir babası vardı, başka bir kozmik ırktandı. Yani İsa bir melezdi. Onlar Dünya'da 5-6 büyük hanedanlıktır ve de burayı yönetirler. İşin kötü tarafı materyal olana eğilimlerinin oluşmasıdır. Gelecekle beraber "yeni olan" geliyor ve de onlar korkuyorlar, endişe içerisindeler. Bundan dolayı gerçeklerin üstünü iyice kapatmak için inanılmaz uğraş veriyorlar."

Hz. İsa ölümsüz değildi, çok büyük bir kahindi fakat ölümlüydü. Haçtan indirildiğinde hayattaydı. Şifacı Varlaam ona bir ilaç içirmişti ve böylece İsa'nın astral bedeni ayrıldı. Sonra Nikodim'in bahçesinde onu tekrardan şuurlu hale getirdiler.

Eski Ahit, Gücün diktesiyle tam 40 kişi tarafından oluşturulmuştur. (Aslında bu sözlerimden dolayı Kilise ile sorunlar yaşayabilirim.) İncil, Sn Paul'un uydurmasıdır. İsa öğretisinin aslının bir kısmını Didache 'de görebiliriz. Didache bugün Kudüs'te koruma altındadır. Hz. İsa'nın ölümünden sonra, Tanrı korkusu altında kardeşi Yakov (Yakup) tarafından derlenmiştir. Yakov, İsa'dan sonraki ilk hanedandır ve ondan sonra başlanır... Bu bir aile geleneğidir. Bu gün Avrupa'da ülkeleri gerçekte yönetenler onlardır. Fransa'dan Almanya'ya, İtalya'dan İngiltere'ye kadar tüm büyük devletlerin kralları o sülaledendir.

İsa'nın kardeşleri olduğu gibi (4 erkek ve 3 kız kardeş),

Maria Magdalena'dan olan çocukları da vardı. (2 erkek, 1 kız) Sn. Paul kızları Sara ile evliydi. Paul, öğretiye erişmemişti, o her şeyi değiştirdi. Öğretiyi ticarete dönüştürdü. Ruh ile ticaret yapıyordu...

Hz. İsa 83 yaşında vefat etti, naaşı bugün Fransa'da bulunuyor.

Daha sonraları İsa'nın öğretisiyle iyice ilgisiz hale gelen Hristiyanlığa karşın Hz. Muhammed geldi. Bugün tüm dinlenil içi boşalmıştır. Artık dinlerin içinde gerçek öğreti diye bir şey kalmamıştır. Çünkü gerçek öğreti hep var oldu, sadece biz onu anlamadık. Şimdi artık kavrama zamanıdır. Yakın geçmişimizde uyanmamıza yardımcı olmak üzere birkaç slav kadın seçilmişti. Bunların arasında Elena Blavatska ve Helena Roerich isimlerini sayabiliriz. Tüm dinler artık tarihe karışacak, çünkü 'insan' deneyinin gelişmesi önünde engel teşkil ediyorlar.

Page 81: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XII. BÖLÜM

KAHİN VANGA'NIN YETENEĞİ HAKKINDA TEORİLER

Page 82: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vanga’nın Yeteneği Hakkında Teoriler

Vanga’nın yeteneği kabul görmüş olsa da, bunun oluşumu ve işleyişi hala bir bilmecedir. Mesela etrafında ölülerin ruhları olup olmadığı yaşadığında ispat edilmeye çalışılabilirdi. En basitinden bazı deneyler yapılabilirdi. Örneğin, bu amaçla evcil hayvanlar kullanılarak bir takım deneyler yapma imkanı vardı. Bazı hayvanların negatif enerjiye duyarlılık gösterdiği biliniyor: kediler negatifi algıladığında sakinleşirken, köpekler tersine negatif enerji hissettiklerinde huzursuzlaşır. Vanga’nın bulunduğu mekana kedi veya köpek konularak ruhların varlığı test edilebilirdi.

Bilindiği gibi suggestopedi (telkinbilim) uzmanları, medyum ve biyoenerji uzmanları ruhlarla bağlantı kurduklarında onlarda bazı fiziksel değişiklikler olur: vücut ısısı azalır, soluk •ilip verme ve nabız hızlanır, tansiyon yükselir...

Bunun dışında MR (manyetik rezonans = yüksek manyetizma ile doku yapısını görüntüleme) veya EEG (elektroensefalogram) yapılabilirdi. Tüm bunlar yapılabilecek iken herkes sadece anket formları doldurmakla yetinmiştir. Bunun ötesine pek fazla gidilememiştir. Yani sadece söylediği öngörülerin doğruluk payı ( yüzdesi) ile ilgilenilmiş. Bunun dışında ciddi bilimsel bir incelemeye girişilmemişti.

Vanga’nın sahip olduğu paranormal yeteneklerle ilgili I >ek çok soru yanıtsız kalmıştır. Daha doğrusu cevabı olan sorular yok denecek kadar azdır. Görünen o ki, kahin hayatta iken yapılan bilimsel çalışmanın yetersizliğinden dolayı, soruların birçoğu bizler için muamma kalmaya devam edecektir. Şu anda yapılabilen sadece bir takım teoriler geliştirmektir...

Vanga'daki doğaüstü yetenekler ne zaman ve nasıl ortaya çııktı? Sebebi tam olarak nedir; gözlerini kaybetmesine neden olan kasırga mıydı yoksa kafatasında tespit edilen kapanmamış bıngıldağın bir sonucu mu? Vanga’nın çocuk yaştayken başına gelen ve gözlerini kaybetmesine sebep olan talihsiz kazaya bakacak olursak, kızın baygın yattığı o saatlerde Strumitsa kasabası ve civarında böyle bir fırtına veya benzeri doğa olayının aslında gözlemlenmediğini görürüz. Bu açıdan olayı inceleyen Rus yazar Fedya Yakov'a göre Vanga aslında dünya dışı varlıklar tarafından alınmıştı. Daha evvel incelediğimiz anlatımlarından Vanga’nın bir atlıyla karşılaştığını hatırlıyoruz. Altın giysiler içindeki bu "aziz" dünyaya döndüğünde yeni, kimsenin tahmin etmediği yetenekler göstereceğini söylüyor.

Kafasındaki yarık hep var mıydı, yoksa sonradan mı oluştu? Sinir sitemi bizimle aynı mıydı? Zira elli yıldan fazla bir süre her gün mutsuz, hasta, çare arayan insanların dertlerini dinledi, yardımcı oldu, yol gösterdi. Bunun psikolojisi üzerinde gözle görünen bir etkisi olmalıydı. Bazen transtan çıkınca o haldeki söylediklerini hatırlamamakta. Psikolojisi nasıl bu kadar dayanıklı olabilirdi. Seans sırasındaki karmaşık beyin faaliyetleri ve psişik olaylar da bilinmiyor.

Alışkanlıkları ve dış dünyadan gelen etkilere verdiği tepkiler de fazla incelenmemiş. Mesela hindilerin çıkardığı seslere zaafı vardı ve yıllarca Rupide'ki evinde hindi beslerdi. Başka bir hayvan veya kuş yerine neden özellikle hindi tercih etti?

Vanga'yı öteki dünya ile bağlayan "kanal" nasıl bir şeydir? Ölülerle diyalog kurduğu bilinmesine rağmen maalesef kimse bu yeteneğini yeterince irdelemedi. Günümüzün metotları ve aletlerin izin verdiği ölçüde araştırmalar yapılabilirdi. Bugünün Parapsikoloji bilimi için çok özel bir örnek teşkil ediyordu ve gelişimine mutlak olarak büyük katkı sağlamış olurdu. Eğer ilgilenilseydi... Tabi ki kahin Vanga’nın Bulgaristan gibi bir demir perde ülkesinde yaşıyor olması

Page 83: Kahin Vanga - Renan Seçkin

büyük bir handikaptı. Batılı araştırmacıların elini kolunu bağlayan faktörlerden en önemlisi budur. Netice olarak Vanga fenomeniyle ilgili fazlaca bir araştırma yapılmadı. Maalesef ilgilenilmemiş olması bu bilim dalı adına büyük bir kayıptır...

Yanıtsız kalan diğer bir soru, ölülerin kendileri mi geliyorlardı, yoksa onları kahin mi çağırıyordu sorusudur.

Hristiyanlıkta canlıların ölüleri rahatsız etmesi yasaktır. O /.iman neden Tanrı bu kadına bu yeteneği verdi? Kendi söylediği gibi, bilgileri telepatik bağlantılardan mı besleniyordu veya dünyamıza paralel bir dünyanın varlığı mı söz konusudur?

...Sağlık konusuna gelince... Hangi hastanın ameliyat edilmesi gerektiği, hangisinin ise alternatif tıpla iyileştirilmesinin mümkün olduğunu nasıl anlayabiliyordu? Vanga hatta ileriye gidip hastanın hangi hekime görünmesi gerektiğine kadar ayrıntıya girip, bitki ve ilaçların Latince okunuşlarını, hastalıkları da kapsayan tıbbi terimler kullanmıştı. Vanga'nın tüm bu bilgilere nasıl sahip olduğu bizim için tam bir muamma. Emin olduğumuz ise tüm bu yaptıklarının insanların yararına olduğudur...

Ellerinde veya evinde kimse ölmemişti. Kimsenin ölümüne sebep olmamıştır. Birinin önünde "mezar" görüyorsa, tedaviye yanaşmamıştır. Hasta olanlara yönlendirme, kendi hazırladığı reçete ve yönerge ile yardımcı olmuştur.

Şimdi yanıtını aradığımız sorulardan bir kaçını gördükten sonra, yapılan çalışmalar, bilimsel incelemeler ve atılan teorilerle devam edelim. Belki böylece bazı cevaplara ulaşabiliriz...

Prof. Dr. G. Lozanov'un İncelemeleri

1964 yılında Bulgaristan Sofya'daki Suggestopedi Enstitüsünün kurucusu Prof. Dr. Georgi Lozanov Vanga fenomenini incelemeye karar veriyor. Ne yazık ki yine çok yüzeysel bir çalışına başlatılıyor. Geniş zamana yayılan istatistiksel tarzdaki çalışmanın prensibi, Vanga'ya gelen ziyaretçilerle anketler düzenlemek ve bu anketlerin sonucunda öngörülerin doğru çıkma olasılıklarını tespit etmeye çalışmaktan ibaretti. Sekiz yıl sürdürülen çalışma sırasında toplam on beş bin kişiyle anket yapılmıştır, bunlarla kırk sekiz kısa metrajlı film çekilmiş, 14 ciltlik dosya hazırlanmıştır. Anketlerdeki değerli bilgiler ne yazık ki 1980'li yıllarda ortadan kaybolmuştur.

İddiaya göre, profesörün çalışmalarının sonlanması, garip bir bant kaydıyla ilgiliymiş. Odada kimsenin bulunmadığı sırada sesini kaydeden bantta, kahinin "Ne dedin, duyamadım." Şeklinde bir erkekle konuştuğu duyuluyormuş. Bu bandı yurtdışına çıkarıp bazı çevrelere gösterdiği öğrenilen Loza-nov'un görevine apar topar son verilerek, laboratuvarı mühürlenmiş, tüm evraklarına el konulmuştur. Prof. Dr. Lozanov, görevine son verilmediği takdirde, araştırmalarına, kahinin beyin fonksiyonlarının incelenmesi, çevresindeki bioenerji alanlarının ölçümü ile devam edecekti.

Kendi sözleriyle : "Başkaları da onu inceledi fakat ilk kez bilim yararına ona ihtiyacımız olduğunu söylemeye cesaret eden benim. Onunla ortaklaşa çalışacağımızı kendisi önceden biliyordu (öngörmüştü). Çalışmalarımıza başladığımız zamanlarda gelenleri kabul etmesi yasaktı. Bu da özellikle Makedonya'dakileri huzursuz etti; zira onu çok seviyorlardı. Kapısına da "Bilimsel İnceleme Mekanı" tabelası astım. Bazı kötü niyetli meslektaşlarım onu Enstitüde bilimsel araştırma görevlisi yaptığımı iddia ettiler. Bu elbette ki komik. Böylece hem halktan hem de bilimsel çevrelerden olumsuz tepkiler aldım.

Page 84: Kahin Vanga - Renan Seçkin

"...Vanga’nın öngörüleri ile ilgili düşüncelerime gelince... Petrich'li medyumu rahat bırakmalı. Fenomen olarak incelenmeli. Fakat vatandaşlarımıza hiçbir zaman ona gidip "baktırmayı" önermedim. Bilip bilmediği kesin söylenemez. Bugün merak ettiklerimizi bilebilir, ama yarın "havasında" olmayıp bilemeyebilir. Yanına geliyorsun; seninle ve gelecekteki olaylarla ilgili yarısını doğru biliyor, sen sonra "tutturamadığı" kısımlar için de bildiğini düşünmeye başlıyorsun. Ve öyle şeyler yapabilirsin ki, hayatını karıştırmaktan öteye gidemezsin. Bunun dışında o çok pak, temiz bir insandır..."

Prof. Velitcko Dobryanov'un İncelemeleri

Vanga ile yakından çalışma şansı yakalamış diğer bir bilim adamı olan Dobryanov, kahinin izniyle 50 seansı bantlara kaydetmişti. Gerçekleştirilen seanslarda, görüşülen kişilerin üçte biri profesör tarafından kasten, yanlış bilgilerle kahini şaşırtmak amacıyla seçilmişlerdi. Prof. Dobryanov'un çalışma sonrasında açıkladığı sonuçlardan, bu senaryonun gereği olarak gelen ziyaretçilerin kahini yanıltma başarısını gösteremedikleri görülür. Vanga’nın onların asıl kaygıları, sorunları ve hayatları ile ilgilendiği anlaşılmıştır.

Tarafsız, ideolojik önyargılardan uzak olan prof. Dobryanov incelenen görüşmelerin %86'smda kahinin doğru bildiğini tespit etmiştir. Daha sonra yaptığı çalışmaları "Vanga Fenomeni" adlı kitapta toplayan profesörün bilimsel incelemeleri I umunla sınırlı kaldı. Maalesef fenomenin özüne inecek, onu en azından anlamamıza yaklaştıracak bir çalışma yapılmadı.

Kristal Yapının Özelliğinden Gelen "Haberler"

Rus enerji bilimi uzmanı Dr. Yury Negribetski'ye göre Vanga, sebep-sonuç ilişkisi/bağlantısını izleme yeteneğine sahipti. Dünya öyle bir biçimde yaratılmıştır ki yaşadığımız şu anda tesadüflere yer yoktur, gelecek ise çok seçeneklidir. Bu özellik bir bilgilendirmedir, bir içgüdü; herkeste farklı seviyede vardır.

Vanga başkalarının farkına varmadıklarını ve hissedeme-diklerini algılıyor, görebiliyor, duyabiliyor ve hissedebiliyor. Beyni bilgi yakalamaya ayarlanmıştır, aynen bir araştıran bilgisayar sistemi gibi. Dünyaca ünlü kahinin beyninde bilgi dalgalarını yakalayan bir nevi sonar bulunuyor. Doktor Negribetski'ye göre öngörülerinde küp şeker kullanmasının sebebi budur: Şeker kristal bir yapıya sahiptir. Kristaller büyük miktarda bilgi emer ve ihtiva eder. Tüm mesele bilgiyi oradan çıkarabilmektir.

Bir çok kez kahine, küp şekerin nasıl bir özelliği bulunduğunu bu özelliği sayesinde nasıl olayla ilgili yer, nesne ve zamanı söylemesine yardımcı olduğu sorulmuştur. Ayrıca ilginçtir ki, yardımına ihtiyacı olan kişi daha önceden gelmiş ise, onunla ilgili öngörüleri küp şekerin yardımı olmadan da yapabilmektedir... Belki de bu kişilerin bilgileri fenomental hafızasında bir nevi yüklenip dosyalanıyordu...

Aslında Vanga saksı çiçeği, elbise, bonbon şekeri ya da bal yardımıyla da öngörülerini yapabilmekteydi; yine de üstünde yatılmış/uyunmuş küp şekeri tercih ediyordu. Kendisi bu olaya şöyle bir açıklama getirmiştir: "Küp şekere dokununca, bakılacak insanın bilgilerine daha hızlı ulaşıyorum. Onunla ilgili, geçmiş ve gelecekten resimler önüme geliyor.”

"...Komşularından biri (Dimitar Tudjakov) şakayla karışık biriktirdiği şekerleri eritip, elma şekeri yapıp satmasını önerince, şöyle bir cevapla karşılaşıyor: "Şekerin ne olduğunu biliyor musun ki?

Page 85: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Şeker kristaldir. Bizdeki enerjiyi muhafaza ediyor ve yapısında kaydediyor. Mendile sarılan şekeri yastığın altına koyup uyuduğunda, o insanın enerjisi konsantre edilmiş bir biçimde içinde kalıyor.

Bu enerji biz "bir" diyene kadar dünyayı dokuz kez dolaşıyor. Bu enerji bizim tüm bilgilerimizi kapsıyor: DNA; RNA..."

Üçüncü Göz

Her bir hareketimiz, söylenen veya yazılan her bir sözcük, ağaçtaki yaprağın kımıldaması, bir hayvanın dikkat kesilmesi... Her şey evrende iz bırakıyor ve karşılığında eşsiz bir torsyon (bükülme, burulma) alanı oluşturuyor. Bundan dolayı birçoğumuz diğer insanlarla veya nesnelerle etkileşim esnasında olumlu veya olumsuz enerjiyi hissedebiliyoruz. İç gözümüz görünmez torsyon ışınlarını yakalayabilmekte, buna bağlı konfor ve diskonfor (konforsuzluk) bilincine varabiliyoruz.

Aslında bu tür bilgileri aldığımızdan bahsetsek de bu bilgileri işleme sokamıyoruz. Ama Vanga yapabiliyordu. Rakamların, harflerin, geometrik şekillerin farklı biçimde ve şiddette torsyon alanları vardır. Sağa yönelmiş alanlar pozitiftir ve insanlar için olumlu etkisi vardır; sola yönelmiş alanlarda ise tersi söz konusudur. Alanların gücü ve yönü hakkında bilgi Üçüncü Göz yardımıyla alınabilir. Üçüncü göz sayesinde âma olsa bile insan okuyabilir, renkleri ve şekilleri ayırt edebilir; aynen Vanga gibi...

Vanga’nın tamamen kör olduğunu düşünecek olursak, onun estetiğe duyarlılığı, renklere ve şekillere olan ilgisi bize tuhaf gelebilir. Ustaca örgü ördüğü, şekil ve resim çizdiği bilinir. Aslında bu yetenek, bilim dünyasının kabul etmekte zorlandığı ama Prof.Dr. Kenet Ring gibi bazılarının üzerinde durduğu bizim değişimizle duru görüden başka bir şey değildir. Ölüm ötesi deneyim yaşamış, kör insanlar ile ilgili araştırma yapan psikoloji profesörü, onların klinik ölümden dönüş, hipnoz veya trans sonrası, gayet net görsel algılamalarda bulunduklarını tespit etmiştir.

"...Fiziki dünyamızın ötesine bakmamızı sağlayan (durugörü), bu üçüncü, iç gözümüz beynimizin merkezinde yer alan epifiz bezidir. Uzak geçmişten bu yana epifiz, iç derinliklerimize ulaşmamızı sağlayan veya başka boyutlara geçişe yardımcı bir kapı olarak kabul edilmiştir. Tam da çağımızda bu anlayış unutulmaya yüz tutarken, modern bilim, bu organ'ın gizli görevlerini keşfetmeye ilk adımlarını attı. Evrimsel sürecin ilk dönemlerinde, bu organın kafatasının üstünde olduğu ve sonradan beynin içine gömüldüğü tahmin edilir. Enteresan olan şudur ki, iki gözün kaldırıldığı ve ışığa olan anatomik yol açık tutulduğu takdirde epifiz, ışığa karşı göze benzer bir duyarlılık göstermektedir. Bilindiği gibi epifiz bezinin görevleri arasında, 'ruhun molekülü' olarak tanınan DMT maddesini üretmesidir..."

Torsyon Alan Teorisi

20. yüzyılın seksenli yıllarında eski Sovyetler Birliği'nde Geleneksel Olmayan Teknolojiler Merkezi kurulmuştur. Burada birkaç yerel fizikçi Genel İzafiyet/Görelilik Teorisinden yola çıkarak yeni, sansasyonel bir teori geliştiriyorlar.

Genel Görelilik Kuramı kütle çekimle ilgilidir. (Özel Görelilik Teorisi ise yüksek hızlarla ilgilidir.) Kütle, içinde bulunduğu uzay-zamanı eğip bükmektedir. Devinimli her kütle torsyon ( bükülme, burulma) dalgalar oluşturur - uzay-zamanda burulma dalgaları. Temel parçalar da spin denen özelliğe sahipler. Spin dönme hareketiyle ilgilidir, dolayısı ile torsyon dalgaları ile. Bu teorinin savunucularına göre torsyon alanları vasıtasıyla taşınan kütle ya da enerji değildir, sadece

Page 86: Kahin Vanga - Renan Seçkin

bilgidir. Üstelik bu taşınma ışık hızından 10 üzeri 9 kez daha hızlı. Enformasyon taşıyan parçacığın nötrino olduğunu ve lorsyon alanlar sayesinde biyolojik süreçler, elektronik aletlere etki edebildiği düşünülmektedir. Bu teori ile telepati, telekinezi gibi doğaüstü olaylar açıklanabilmektedir.

Torsyon alanların temel kaynağı temel parçacık sistemlerin dönmesidir. Bu olay aslında her yerde vardır: ay dünya etrafında döner, dünya güneş etrafında ve kendi ekseni etrafında; atomlar, moleküller, kaşıkla karıştırdığımız çay, canlılar...Her tür bilgiyi saniyeden daha kısa bir sürede taşıyan torsyon (burulma) alanları, evrensel enformasyon alanıdır ya da teologların değimiyle üstün beyin/bellek - Tanrıdır. İşte buradan Vanga öngörüleri için bilgi alıyor. Bu "kaynak" sayesinde insanoğlu istediğinde başkalarının düşüncelerini öğrenebilir. Ayın zamanda medeniyetin akıbeti hakkında bilgi alabilir.

"Tanrının Fiziği" isimli kitabıyla Tokyo'daki 'Dünya Dahileri' forumunda ödül kazanan Akademisyen Bojidar Palushev'in torsiyon alanları ile Vanga'nın ilişkisi hakkındaki söyledikleri fazlasıyla dikkat çekici hatta sansasyoneldir: 'Torsyon', alanın dönmesi ve bükülmesi anlamına gelir. Bu olay aslında materyal dünyada oldukça bilin diktir - örneğin bardaktaki çayın, kaşıkla karıştırıldığında dönüşünü düşünün. Veya Dünyanın ekseni etrafında dönüşünü..."

Torsyon alanları teorisi bize yeni bir fizik kuvvetinin varlığını ispatlamaya çalışır. Şu ana kadar bilinen gravitasyon, elektromanyetik gibi kuvvetlerden farklıdır. Torsyon alanı belli bir kuvvet veya enerji taşımaz. Onun özelliği, enformasyon taşımasıdır. Her türlü bilgi - evrenin yapısından biyolojik çeşitliliğe kadar... Bu enformasyonun kaynağı evrensel bilinç alanıdır. Aynı bir insanın bilincine benzer yapıdadır, ama dalı, ı büyük, global çapta. Evrensel enformasyon alanında değişik, karakterde bilgi grupları/blogları mevcuttur; onlara sadece belli kişiler ulaşabilir. Bu insanlara kahin, ekstrasens, şifacı denir. Bu yapılara ulaşabiliyor ve oradan bilgi alabiliyorlar. Vanga da böyle bir fenomendi. Bir şekilde bu enformasyon bankasından edindiği bilgileri aktarıyordu. Bizim teorimize göre reenkarnasyon diye bir şey yoktur, ama ruh vardır ve o bizim fiziksel varlığımızın - bedenimizin torsyon alanıdır. Bedenin ölümünden sonra bir matris gibi ayrılır, dünya hayalı süresince edinilmiş tecrübeyi muhafaza görevi üstlenir. Muhtemelen evrensel bilinç içerisinde saklanır. Bu başka bir varoluş biçimidir."

Epilepsi

Değişik bir varsayım da Rus ekstrasens (olağandışı algılama yeteneği olan) ve parapsikolog Grigoriy Kalinin tarafından ortaya atılıyor. Vanga dışında Gürcistanlı Djuna, Grigoriy Grobovoy, Tamara Globa gibi ünlü kişilerle de çalışmış olan Kalinin'e göre, Vanga az rastlanan bir epilepsi türünden mustarip idi. Bu hastalık sayesinde eşsiz yeteneği ortaya çıktı. Kalinin'e göre: "Epilepsi atağı başlayınca beyin faaliyetleri bireysel ve kaotik elektrik anomalileri tarafından engelleniyor. Hastalarda huzursuzluk, bazılarında kendilerini kaybederek yere düşme ve tüm vücuda yayılan titremeler, bazılarında ise sadece dikkat eksikliği görülebilir." Petric'li kahinde bölgesel bir epilepsi görüldüğü ve beyni kısmen etkilediği varsayılır. Kalinin' e göre bu tip rahatsızlığı olan hastalarda beynin normalde çalışmayan bölümü işleve girer. Birçok dahi, epilepsinin bu türünden rahatsızdı.

Transa Geçme

İnsan beyni iki bölgeye ayrılmıştır; her bölgenin fonksiyonları birbirinden farklıdır. Sol lob konuşma, okuma, problem çözme, mantık yürütme gibi işlevlerde kullanılır. Rasyonel ve mantıklı düşünme burada sağlanıyor. Sağ lobta ise yaratıcılık, fikir yürütme, yön bulma, önsezi, duygularla ilgili ulan merkezler bulunmaktadır. Bu bölge, şekillerin kavranabilmelerini, estetik duyguları ve

Page 87: Kahin Vanga - Renan Seçkin

sol tarafın elde edemediği /işleyemediğini kapsıyor. Bunların arasında aşık olma ve ilham da dahil...

Günlük yaşantımızda insanoğlunun bilinci şartlara göre sürekli beynin sağ ve sol yanları arasında gidip geliyor. Örneğin: bulmaca çözerken beynimizin sol yarısı çalışıyor; bu arada müzik çalmaya başlarsa, bunu algılar algılamaz beynimizin sağ tarafı "yönetimi" ele geçiriyor.

Deneyler sonucu görülmüştür ki bu iki lob farklı hızda ve şekilde çalışıyor. Soldaki daha yavaş çalışıyor, çünkü verilen bilgiyi belli sırayı takip ederek analiz ediyor. Sağ lob ise sinyalleri anında ve bir bütün olarak işleme sokuyor...

Bilim adamları bir sebeple beynin iki lobu arasında asimetri; fonksiyonel bozukluk oluştuğu zaman transa geçildiğini keşfetmişlerdir. Vanga'nın da girdiği bu olağanüstü fiziksel durumda önemli rol oynayan beynin sağ lobudur. Sol lobun aktif rolü azaldığında veya tamamen durduğunda, sağ lobun "sezgisel" fonksiyonları artıyor ve normal dışı deneyimler yaşama şartları oluşuyor.

Ses ile beynin sağ lobu ilişkisi - trans durumuyla ilgili belki de en uzun süre araştırma yapan, Amerikalı mühendis Robert Monroe'dir. Trans ve beden dışı deneyimler ile ilgili yap-tlğı çalışmalarla adından söz ettiren Kentucky'li yönetmen ve senarist (1915 -1995 ) 35 yıl süren ve kendini denek olarak kullandığı araştırmaları üç kitapta toplamıştır. Başarılı ve popüler bir işadamı olan Monroe, kendi kurduğu radyo istasyonu için besteler üretirdi. 1956 yılında ses dalgalarının insanın bilincinde oluşturduğu etkiler ile ilgili çalışmalara başlayan Monroe, çoğu testleri kendi üzerinde gerçekleştirmişti. 1958 yılında bir deney sırasında şuurun bedenden ayrılma durumu yaşamıştır. Astral seyahat geçirdiği bu gün onun bütün hayatını değiştirmiş ve profesyonel uğraşı haline getirmiştir. 1971'de çıkan "Journeys out of the body" isimli kitabıyla değişik mekan ve zaman içersindeki beden dışı tecrübelerini anlatan Robert Monroe, bilim ve tıp çevrelerinin dikkatini çekmiştir.

Artan entereslerin doğrultusunda çalışma grubunu genişleterek, beden dışı durumlarının laboratuvar ortamında kontol metodları (en çok ta ses dalgaları) üzerinde incelemelerini devam etmiştir. 1974 yılında bu amaçla kurulan Monroe Enstitüsü hala çalışmalarını devam ettirmektedir.

Transa girme halini tetikleme metodları üzerinde uzmanlaşan ve ses dalgalarını kullanarak Hemi-Sync adlı patentli bir ürün geliştiren Monroe'nin aksine Vanga'nın trans durumuna neyin sebep olduğu hala açıklık kazanmamıştır.

Psikiyatrist Prof. N. Shipkoveski

Vanga'nın yetenekleriyle ilgilenen biri de Bulgar prof. Nikola Shipkoveski'dir. Onunla,yanına gelenlerle ve en yakınları ile, hem de medyanın önünde, onlarca seans düzenlemiştir. Shipkovenski Vanga'nın bir şarlatan olduğunu gösterme niyetindedir. İlk çalışmalarda Vanga'ya oldukça ters ve ukala davranan uzman psikiyatrist, zamanla keşfettiği gerçekler karşısında afallar; doğaüstü yeteneklerini açıkça kabul etmediyse de inkar da etmez. Kahin, Shipkovenski için kötü bir öngörüde bulunuyor, gerçekten de psikiyatrist altı ay sonra, çalışmalarını tamamlayamadan ve bir sonuca varamadan hayatını kaybediyor. Kayıtlar incelenerek ve elenerek "Fenomen" adlı belgesel çıkarılıyor. Daha sonra kayıtlardakiler kağıda dökülerek kitap şeklin alır.

Nikola Shipkovenski'nin Vanga ile ilgili düşünceleri şöyledir: "Fenomen Vanga'ya özgü olan nedir? Temelde, parapsikolojide, telepatide, medyumlukta hep materyal olaylar vardır; belli bir

Page 88: Kahin Vanga - Renan Seçkin

mesafeye dalga gönderilir. (Ki henüz bulunmadı ,ama günün birinde bulunacağından eminim) Ama burada doğrudan öteki dünya ile etkileşim vardır. Ölülerin ruhları ile konuşmak, insanlarla ilgili geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanla ilgili bilgiler aktarıyorlar. Fenomen Vanga'nın farklı özelliği budur. Bu yeteneği nereden geliyor? O dindar biridir, bunlara inanıyordun Elbette ki ne şekilde görmeye başladığının cevabım tam olarak bilemiyorum. Muhtemelen kendine has "görüntüleri" insanlardan öğrendiklerine göre sıralıyor. Bu insanların psikolojisi öyledir. Bu yüzden sosyolojik araştırma gerekiyor. Bireyler Vanga'ya alın yazısını öğrenmek için gidiyorlar. Bundan dolayı Fenomenin sosyolojik ve toplumsal görevi vardır."

Dmt

New Mexico'da psikiyatri profesörü olan Rick Strassman, uyuşturucu bağımlılığın araştırıldığı bir enstitüde danışmanlık yaptığı sırada, Vanga gibi kahinlerin paranormal yetenekleriyle ilgili bir teori geliştirmiştir. 1990 ile 1995 yılları arasında, 60 gönüllü denek üzerinde klinik incelemelerde bulunmuştur. Deneklere DMT (dimetiltriptamin) enjekte eden profesör, çoğu gönüllüde ölüm evveli, mistik ve paranormal tecrübe yaşadıklarını kaydetmiştir.

Strassman'ın ulaştığı sonuçlar, bu maddeyi epifizle ilişkilendiriyor.

İlk defa Descartes tarafından ruh ile bedenin irtibat noktası olarak tarif edilen epifizin, ruh-zihin-beden üçlüsünden oluşan insan alt sistemlerinin kavşak noktasını oluşturduğu, hormonların kontrol edilmesinde vazifelendirilmiş komutan mesabesinde bir salgı bezi olduğu hususundaki deliller giderek artmaktadır. Günümüzde kritik bir içsalgı bezi olarak kabul edilen epifizden salman melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT) gibi nöro-hormonlar üzerinde yoğun araştırmalar yapılmaktadır. DMT; insanda mistik zevk ve halleri, metafiziki âleme geçişi tetikler. Meselâ, çeşitli bitkilerin tohum ve meyvelerindeki DMT molekülü, yiyecek veya içecek olarak vücuda alındığında, epifizden salgılanan DMT molekülüne benzer tesirlere yol açar.

Prof. Strassman, DMT maddesinin alımının, ruhun metafizik dünyaya geçişini stimule ettiği fikrindedir. Petrich'li kahinin de bir şekilde DMT kullanmış olması mümkün müydü? Şifalı ve diğer bitki ve tohumlar ile onların etkisi hakkında engin bilgisi olduğu herkesçe bilinen kahin, belki de onlardan yararlanma yoluna gitmişti. Veya vücudu normalin çok üstünde DMT molekülü üretiyordu. Nispeten fazla DMT ihtiva eden bitkilere, Phalaris aruninacea, Psychotria spp., Phalaris spp., Acacia spp., Arundo donax, Desmanthus illinoiensis, örnek verilebilir. Bilhassa Phalaris aruninacea isimli otsu bitki, DMT ve türevleri bakımından çok zengindir. Bu bitkileri kahinin bilip bilmediğini (ki bitkilerin bir çoğunun Latince adından da haberdardı) merak etmeden geçemiyoruz.

DMT, hem epifizden salgılanır, hem de çeşitli bitkilerin tohum ve meyveleri alındığında vücutta tesirlerini gösterir. Bunları içen kişiler, ruhanî âlemlerle iletişime geçmektedir. Başka birileri, insanın bu biyolojik yatkınlığını kullanarak, zihinleri kontrol edebilir, idrak ve şuur seviyelerini değiştirebilir. Meselâ kişiye, 1 gram üzerlik (Peganum harmala) tohumu çiğnetilirse veya bunun tütsüsü o kişiye yapılırsa, serotonini parçalayan monoamin oksidaz enzimi engellenir. Böylelikle serotoninin parçalanması durdurulurken, DMT sentezi uyarılır. Kişi trans haline geçer. DMT maddesinin beyindeki serotonin üzerinde etki ettiği ve serotonin seviyesindeki azalmanın ciddi uyku problemlerine yol açtığı bilinir. Burada bir saptama yaparak, Kahin'in 1941'de Birinci Dünya Savaşı sırasında ileriliyse bir yıl boyunca hemen hemen hiç uyumadan para normal aktiviteler gösterdiğine dikkat çekelim.

Page 89: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vanga'nın anlattıklarında doğruluk payı ne kadardır? Bir araştırmaya göre yaptığı her beşinci öngörü yanlıştır. Başka l>n araştırmanın sonuçlarına göre 823 vakadan, tam uyumlu •145, pek anlaşılamayan veya yarı yarıya gerçekleşen 288, yanlış çıkan ise 90 öngörüdür. Asıl inanılmaz olan, sokağında yanına girebilmek için sıra bekleyen herkesin adını soyadını bilmesidir. Birçok kez kapıya çıkıp isimle birilerini çağırdığı olmuştur.

"...Ona danışanlar gece yanına yattıkları küp şekerlerle gelirlerdi. Vanga bu şekerleri eline alarak karşısındakinin hayatını önünde aynen bir film şeridi gibi görürdü, geçmişini, geleceği, bugünü... Bu görüntüler çok hızlı ve çok fazla geçtiğinden bazen gelenin hangi konuda bilgi almak istediğini sorması gerekirdi..."

Rusya'daki uzman Dr. Yuriy Negribetsk'ye göre, Dünya öyle bir biçimde yaratılmıştır ki, tesadüflere yer yoktur. Gelecek ise çok seçeneklidir. Fenomen Vanga sebep-sonuç bağlantılarını izleme yeteneğine sahipti. Bu tür bilgilendirme, içgüdü herkeste vardır, farklı seviyelerde... Vanga bizden farklı olarak başkaların hissedemediklerini görebiliyor, duyabiliyor ve yakalayabiliyordu. Beyni adeta bu bilgileri yakalamak için ayarlanmıştı...

Page 90: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XIII.BÖLÜM

KAHİN VANGA’NIN GERÇEKLEŞMİŞ KEHANETLERİ

Page 91: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vanga’nın Gerçekleşmiş Kehanetleri

Prag Bahan (Prag Olayları)

Prag'ı hatırlayın! Prag'ı hatırlayın! Şehrin üzerinde büyük güçler dolanıyor ve savaş, savaş diye çığlık atıyorlar. Prag, içinde balık tutacakları bir akvaryuma dönüşecek!...

1968 yılının hemen başında, Vanga birkaç kez transa giriyor. Trans sırasında söylediği bu cümleleri birçok kişi anımsıyor. 1960'lardan sonra sosyalist Çekoslovakya'nın kapitalist (ilkelerle yakınlaşması ve Sovyetler Birliği Komünist Parti denetiminden uzaklaşması, büyük bir disiplin sorunu olarak ele •ılınmış, 1968 ağustos ayında Sovyet Rusya ve Varşova Paktına üye diğer ülkelerin askeri kuvvetlerince işgal edilmişti. 72 Çekoslovakya’lının öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı olaylardan sonra, SBKP'nin yönetimi ele geçirmesi ile sosyalist blok ülkeleri arasında "disiplin" tekrardan tesis edilmişti.

Petrich'li kahinin "balık akvaryumu" kelimeleriyle betimlemek istediğinin tam olarak ne olduğunu bilemiyoruz. Kendisi hiçbir zaman öngörülerindeki üstü örtülü ifadelerin ne anlama geldiğini açıklamaz...

Yugoslavya Parçalanacak

Komşularınızı önemseyin. Onlara saygı gösterin, çünkü darda kalınca, size uzaktaki akrabanız değil, komşunuz yardım edecektir. Bulgaristan'da savaş görmüyorum. Kan görmüyorum. Yugoslavya parçalanacak, çünkü onlar Tanrı'ya küfür ediyorlar.

Geçen yıllarla, Vanga’nın sözlerini doğrulandığını görüyoruz. Eski Yugoslavya bağımsız devletlere ayrıldı.

Kahin Vanga, başka bir kehanetinde Balkanların tekrar birleşeceğinden de bahsetmiştir.

Bulgar Çarı Geri Dönecek

Çar gelecek ve Bulgaristan'ı kalkındırmak isteyecektir. Aynen eskiden babasının yaptığı gibi... Fakat ona koltuk (çar koltuğu) vermeyecekler. Simeon, babası gibi yok edilmekten korktuğundan burada kalamayacak.

(Spaslca Vangelova yanında söylenmiş)

Simeon Bulgaristan'a dönecek, yakın zaman sonra o gelecek, fakat bir misafir gibi değil... yalnız çarlık olmayacak."

(Manana Konova yanında söylenmiştir)

1996 yılında Simeon Sakskoburggotski Ispanya'dan Bulgaristan'a geliyor. Aynen Vanga'nın 3 yıl öncesinden kehanette belirttiği gibi, son Bulgar çarı 50 yıllık sürgün hayatından sonra anavatan topraklarına ayak basıyor. Vanga'nın öngördüğü şekilde misafir olarak gelmemiştir. 2001 yılında kurduğu parti %42,74 oy alarak iktidara geçmiş, II. Simeon başbakan koltuğuna oturmuştur.

Page 92: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Berlin Duvarının Yıkılışı, Sovyetler Birliği'nin Dağılması

Her şey yıkılıyor. Berlin duvarı da, Sovyetler Birliği de... Hepsi gidici... NATO'ya giriyoruz. Avrupa'ya dönüyoruz...

(1987’de Peter Balcov’a söylenmiş)

Yakında savaş sona erecek, savaşı Ruslar kazanacak. Fakat Rusya, yaklaşık elli yıl sonra dağılacak. Sovyetler Birliği diye bir ülke var olmayacak. .. Korkmayın, başka bir dünya savaşı tehlikesi yok.

(Peter Baicov’un yanında söylenmiş, İkinci Dünya Savaşı sonrası)

Görüldüğü gibi Vanga daha 1940'lı yıllarda Sovyetler Birliği'nin dağılacağını öngörür. Yalnız Rusya'nın süper güç olduğu o zamanlarda kahinin sözlerini kimse ciddiye almaz. İkinci Dünya Savaşı'nın sonucunu da bilen Vanga’nın Üçüncü Dünya Savaşı'nın olmayacağını söylemesi adeta yüreklere su serpmektedir.

Son aylarda her ne kadar çeşitli Rus kaynaklı haberlerde kahinin Üçüncü Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla ilgili kehanet iddiaları yer almaktaysa da, hiçbir şekilde bunların doğruluğu ispatlanamamıştır. Bir kehanetin doğru olduğunu, başka bir deyişle kahinin kendi ağzından çıkan kelimeler olduğunu kabul etmek için, kimin yanında ne zaman söylediği bilinmelidir. Oysa böyle bir bilgiye, kaynağa rastlamıyoruz. Büyük ihtimalle Vanga’nın popülaritesi kullanılarak sükse yaratmak amacıyla çeşitli senaryolar uydurulmaktadır.

Kitabımızda yer alan kehanetler kesinlikle doğruluğu araştırılmış, güvenirliği kabul edilen kaynaklardan oluşur.

Yaşadığı ülke olan Bulgaristan'ın Avrupa Birliği'ne ve NATO'ya girmesini önceden bilen Vanga’nın komşumuz olan bu ülkeyle ilgili çok fazla kehaneti bulunuyor. Bunlar, bir kısmı gerçekleşmiş, bir kısmı ileriki zamanda doğruluğu anlaşılacak olan öngörülerdir. Okuyucularımızı sıkmamak adına, komşu ülkemizle ilgili olan bu kehanetlerden pek azma yer vermekle yetinmek durumunda kalıyoruz...

1997 - Bulgaristan İçin Açlık ve Sefalet

fiilin ki, Bulgaristan savaşa girmeden savaşta gibi olacak, yama yama olmuş giysiler giyeceğiz, yalın ayak yürüyeceğiz, aç olacağız, baba oğul birbirini öldürecekler... Böyle bir savaş olacak. 1996 ve 1997yılında büyük açlık baş gösterecek.

Kışın Bulgaristan 'da ekmek bulunmayacak ve insanlar dışarıya çıkacaklar (sokaklara dökülecekler).

(Manana Konova'nın yanında söylenmiş)

Zorluklar ‘Tanrıdandır, sevinçler de öyle. Şimdi herkese güç geliyor, ama sabredeceksiniz. Kötülük henüz gelmedi. Bulgaristan için en ağır yıl, 1997yılıdır. Çok ölen olacak. Açtık, sefalet ve hastalık olacak. Jakat sonra her şey düzelecek...

(Spaslca Vangelova'nın yanında söylenmiş)

Page 93: Kahin Vanga - Renan Seçkin

"...1996 yılının son aylarında, ekonomik kriz ülkeyi tüm şiddetiyle vuruyor. Yaşlı insanlar ekmek kuyruklarında beklerken ölüyor, okullar kapanıyor... Ücretler aylık 5-

10 dolara kadar iniyor. Hastaneler ilaç eksikliğinden dolayı hasta kabulünü durduruyor, eczanelerde ilaç bulunmuyor... Kahinin dediği gibi gerçekten de "insanlar dışarı çıkıyorlar": Ocak 1997'de öfkeli bir kalabalık parlamentoyu kuşatıp taşlıyor..."

Bosna Savaşı

Kötülük geçti, kan görmüyorum. Makedonya ile işler iyiye gidiyor. Bosna'daki savaş genişlemeyecek (yayılmayacak).

(Trud gazetesi, 22.10.59)

Yeni Adam - Gorbachov

Savaş olmayacak! 6 yıl sonra dünya kademe kademe değişmeye başlayacak. Eski liderler gidecek, yenileri gelecek. Rusya'da yeni bir adam ortaya çıkacak.

Bu sözler 1979 yılında Valentin Sidorov adlı rus gazeteciye söylenmiştir. Vanga soğuk savaş döneminin eski liderleri Brejnev ve Ronald Reagan'ın devirlerinin kapanacağım, onların yerine dünyayı iyiye doğru değiştirmek amacını taşıyan yeni politikacıların geleceğini öngörmüştür. Mihail Gorbachov'un dünya politik sahnesine çıkışı, tam da kahinin dediği gibi 6 yıl sonra olmuştur. Siyasete getirdiği yeni "Perestroika ve Glastnost" (Yeniden Yapılanma ve Açıklık) anlayışı, soğuk savaş döneminin sonunu getirir. Reagan ile silahsızlanma antlaşmaları imzalayan Gorbaçov, 1990'da Nobel Barış Ödülü ile onurlandırılır... Kahinin sözünü ettiği "yeni adamın" Mihail Gorbaçov olduğunu düşünmeden edemiyoruz. Dünya politik sahnesine gelişiyle gerçekten de "kademe kademe" değişimler olmuş, bunun sonucunda tüm dünyanın siyasi dengeleri yerinden oynamıştır.

Sırp kahin Mitar Tarabich'in (1829-1899) Mihailo ismini kullanarak yaptığı kehanet oldukça ilginçtir:

"...İnsanlar daha çok bilip daha çok yapabildikçe, o kadar daha az birbirini sevip kollayacaklar. Öyle bir nefret hüküm sürecek ki, bir takım makineler insanlara en yakınlarından daha yakın olacak. İnsan kendi makinesine (aklımıza o zaman icad bile edilmemiş bilgisayar geliyor) en yakın komşusundan daha çok inanacak. Rakamların yer aldığı kitapları okuyup yazanların en çok bilgi sahibi olduğu sanılacak. Bu bilgeler her şeyi rakamlara bırakacak ve sayılar onlara ne derse onu yapacaklar. Bilgelerin arasında iyiler de kötüler de olacak. Kötüler kötülük getirecek. Havayı ve suyu mahvedecekler, mavi denizleri zehirleyecekler, insanlar birtakım hastalıklardan ölmeye başlayacak. İyi olan bilgeler, tüm çabalarının boşa çıktığını fark edince sayıların yerine kendi içlerine dönecekler, düşünmek için... Düşündükçe tanrısal bilgeliğe yakınlaşacaklar, fakat boşuna. Kötüler artık tüm dünyayı mahvetmiş olacaklar ve gerçek ölüm gelecek..."

İnsanlar şehirleri terk edip köylere sığınacaklar, nefes alabilmek ve su içmek için yeniden dağlan ve ormanları arayacaklar. Kaçabilenler kendini ve ailelerini kurtarabilir, fakat hepsi değil ve daimi değil, çünkü korkunç açlık baş gösterecektir. Köy ve şehirlerde bulunabilen yiyecekler zehirli olacak. Çok yiyecekler, fakat doyabilmek için ağızlarını tıkıştıracaklar ve bundan dolayı ölecekler...

Page 94: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Bu sıralarda uzak Rus şehirlerinde Mihailo adında biri duyulacak. Aydın yüzlü ve barışçıl olacak. İnsanlar onun gökte nasıl yürüdüğüne şaşıracaklar, o ise ilk manastıra gidip çanları çalacak. Etrafında toplananlara:

"Benim kim olduğumu ve de ölmediğimi unuttunuz, oysa göğe canlı gitmiştim." diyecek.

"...Ve tüm halklar Mihailo'nun arkasından yürüyecek, dünya cennet bahçesine dönüşecek. Mihailo her yerde bulunacak ve en çokta İstanbul'da, ta ki tüm insanlar aynı dili konuşup aynı inancı kabul edene kadar. Sonra memnun bir şekilde göğe dönecek..."

Bu sözler söylendiği vakit, henüz endüstri devriminin olmadığına, çevre kirliliğinden, hormonlu, ilaçlı ve genetiği değiştirilmiş gıdalardan bahsedilmediğine, bilgisayar, internetin ise hayal dahi edilmediğine dikkat çekelim.

Rusya'ya ve Rus halkına duydukları sempatiden olsa gerek bazı yorumcular, Vanga'nın "yeni adamı" ile Mitar Tarabich'in "Mihailo'sunun" aynı kişiyi, yani Mihail Gorbachov'u işaret ettiğini iddia ederler...

İkinci Dünya Savaşı

Pek yakında dünya karışacak ve birçok insan hayatım kaybedecek. .. Bir yıl sonra savaş olacak.

(Vanga bu sözleri, 15MO yılında Strumitsa’da söylemiştir.)

İkinci Dünya Savaşı başlayalı henüz birkaç ay olmuştu, Vanga'nın yaşadığı bölge ise hala sakindi. Petrich'li kahin, bu kehanetinde savaşta hangi tarafın yenik düşeceğini de öngörmüştür:

"Büyük Rusya'ya karşı çıkan o devlet, savaşı kaybedecektir.”

(Fenomen adlı belgesel filmden)

Çar Boris

Senin ülken büyüyor, fakat tekrardan ceviz kabuğuna dönmeye hazır ol. 28 Ağustos tarihini hatırla.

(Torna Tomov’un TV programından)

Vanga'nın kız kardeşi Lubka anlatıyor:

"...8 Nisan 1942'de bize yakın arkadaşımız ve komşumuz olan Tina nine geldi. Önemli bir misafiri olduğunu söyleyerek onu getirmek üzere çıktı. Bu önemli şahsın kim olduğunu söylemedi. Biraz sonra orta boylu, gri gözlü, gri ceket ve golf pantolonu giymiş biriyle birlikte döndü. Gelen adam kendisine biraz zaman ayırıp aylamayacaklarını soruyordu. Ben de Tina nineden onun kim olduğunu öğrenmeye çalıştım. Gelenin Çar Boris olduğunu fısıldadığında o kadar şaşırmıştım ki! Bizim yoksul evimize bir gün Çar'ın geleceğini hayal bile edemezdim..."

Gelen kişinin kim olduğundan habersiz olan Vanga odanın her zamanki köşesinde sakince duruyor. Daha kendisine hiçbir soru yöneltilmeden, yukarıdaki öngörüyü söylüyor.

Page 95: Kahin Vanga - Renan Seçkin

28 Ağustos tarihinin anlamı ancak Çar Boris 28 Ağustos 1943’te vefat ettiğinde ortaya çıkmış olur. Cenazesi ceviz ağa-ı nidan bir tabuttadır (ceviz kabuğu). Bulgar çarının ölümü üzerine kahine yakın çevresi tarafından çar koltuğunun akıbeti ve yeni çar ile ilgili sorular yöneltilir. Bu suallere Çar'ın yatağını kırmızı kurdele ile bağlamaları gerektiği şeklinde mecazi bir cevap veren kahin, muhtemelen Bulgaristan'ın kızıl komünistlerin rejimine gireceklerini ima etmek ister...

Çar Boris kahini ziyaret ettiğinde, Vanga henüz evlenmemişti, Strumitsa'daki küçük ve fakir baba evinde yaşıyordu. Ceviz kabuğu kehanetinden endişelenmiş olan çar, yaklaşan komünizm tehlikesine dikkat çekip, öyle bir durumda Vanga'nın ilk yok edilecekler arasında olduğunu ifade eder. Hitler ve faşizmin kendisi için daha tehlikeli olduğunu belli ki idrak edemez.

Çar Boris'in mistisizme olan ilgisi ve Bulgar Beyaz Kardeşlik Akımının lideri Peter Deunov'a olan yakınlığı bilinmektedir. 1941 nisan ayında, Bulgar Çarının, müttefiki olan Hitler'i Strumitsa'daki, Vanga'nın evine getirdiği söylenir. Rivayete göre Hitler karşısında gördüğü yoksul ortam ve kör kadın ile alay etmeye başlar. Bunun üzerine Vanga Hitler'in korumasını başka bir eve yollar. O saatlerde doğum yapan bir kısrağın yavrusunun görünüşünü detaylı bir şekilde anlatmıştır. Tayın aynı tarifteki gibi doğması karşısında Hitler kızgınlıkla orayı terk eder.

Vanga daha 1941 yılında Almanya'nın Berlin şehrinde barış anlaşmasına imza atacağını öngörmüştü. Bu kehaneti yaptığı sırada Hitler hemen hemen tüm Avrupa'yı ele geçirmiş, nerdeyse Moskova'nın kapılarına dayanmıştı.

1990 - Değişim Yılı

insanlarının hayatlarında, büyük değişimler olacak. Ve onlar tanınmayacak derecede değişecekler. 1990 yılından itibaren işaretlerini göreceğimiz yeniçağ gelecek.

Kahinin daha 1971 yılında söylediği bu sözlerin de doğru çıktığını görüyoruz. Sovyetler Birliği'nin dağılması ve onunla birlikte Avrupa'da komünizmin çöküşü, Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi, dünya dengelerini ve haritasının değişmesi, Yugoslavya'daki iç savaş 1990 yılını dünya tarihinde dönüm noktası haline getirmiştir.

Obama

Bir gün Amerika'da beyaz ev siyah olacak, okyanusun ötesindeki siyah insanlar da beyaz.

Gazeteci Svetlu Dukadinov'a göre Vanga'nın bu kehaneti 1992 yılında yapılmıştır. Fakat anlamı 2-yıl evveline kadar tam olarak çözülememiştir. Anlaşılan kehanetteki "beyaz ev" Beyaz Saray'ı işaret eder ve Barack Obama'nın başkanlık adaylığını koymasıyla, kehanetin anlamı ortaya çıkmış olur. Rus basınında çıkan haberlerde ise, siyahi bir liderin seçilmesiyle Amerika'nın sonunun geleceği de iddia edilmekte: "Ülkede korkunç felaketler başlayacak. Beyaz ev ‘in sahibinin siyah olması, devletin sonunun başlangıcı olacak."

Başkan olarak seçilmesinden evvel Amerika'daki Hintli astrologlar da Obama'nın galibiyeti ile ilgili kehanetlerini açıkladılar, fakat aynı zamanda 2010'da muhtemel bir suikast goril tikleri konusunda ikazda bulundular. Rus basınında çıkan senaryolara göre 44.başkan Amerika'nın son başkanı olacak, seçiminden kısa müddet sonra korkunç bir ekonomik kriz baş gösterecek ve ülkedeki karışıklıklar Kuzey ile Güney arasında iç savaşın çıkmasına vesile olacak. Bu karışıklıklara Endonezya da dahil olacak. Tüm bunların akabinde nükleer silahların kullanılacağı Üçüncü Dünya Savaşı patlak verecek. Diğer taraftan Slovenya ve Avusturya medyalarında da

Page 96: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Vanga'nın kehanetleri gösterilerek 2010'da Üçüncü Dünya Savaşının meydana geleceği yer aldı. Aynı zamanda Batı medyasında çıkan haberlere göre ise savaş, Asya'da üç devlet liderine yapılacak suikasttan sonra başlıyor...

Bu tip haberler ülkemizin yerel basınında da yer almıştır. Görüldüğü gibi bir sürü senaryo ve komplo teorisiyle karşı karşıyayız. Belirtmek gerekir ki, Vanga'nın sağlığında yapılmış ve yazılmış suikast veya üçüncü dünya savaşı ile ilgili bir kehanete rastlanmamaktadır. Hakkında yazılan birçok ciddi kitapta, başta da yeğeni Krasimira Stoianova'nm kitaplarında bu tür kehanetlere ve yorumlara rastlamıyoruz. Tam tersine, Vanga özellikle Üçüncü Dünya Savaşı'nın olmayacağını söylemektedir ve de ayrıca kehanetlerinde tarih vermekten kaçındığı herkesçe bilinir.

Vanga'nın böyle bir kehaneti yoktur. Fakat muhtemel suikast ve devamında patlak verecek büyük savaştan bahsedilen başka kahinlere ait öngörüler bulunmaktadır. Belki de medya geçmişte yapılan kehanetleri isim değiştirerek ısıtıp ısıtıp önümüze koymaya çalışmıştır. Alois İrlmayer'in şu kehanetini dikkatle okuduktan sonra böyle bir fikre kapılmamak elde değil:

"...İnsanlar, her şeyin tam da diledikleri gibi olacağını sanırlar. Fakat ben yeni savaşın tam olarak bizim üzerimize yıkılacağını görüyorum. Önce önemli kademedeki üçüncü kişiyi öldürecekler, ikisi zaten katledilmişti... Üçüncü siyasi cinayetten sonra artık (savaş) zamanı yaklaşmış olacak... Sanırım suikast Balkanlar'da olacak, fakat kesin olarak söyleyemem." Devamında kahin, 3 politik cinayetten sonra Üçüncü Büyük Savaşın patlak verdiğini, bundan Akdeniz ve en çok ta Balkanlar'ın etkilendiğini, savaş birliklerin Belgrad'a hücum edeceğini öngörür. Suikastların sorumlusu, Rusya Devletidir. Bu ani

gelen atak karşısında, Budapeşte (Sofya)'da ülke liderleri konferansla bir araya toplanacaklar..."

İrlmayer'in bu kehanetinin son kısmı Vanga'nın Balkan Ülke Liderlerinin Antlaşmasından bahsettiği öngörüsüyle ör-

I üşmektedir.

Kursk Faciası

Kursk sulara gömülecek ve tüm dünya onun için ağlayacak.

(Bulgar 24 Chasa Gazetesi, 26.082.000)

"Komsomolskaya Pravda" isimli Rus gazetesine göre Vanga bu kehaneti Devlet Televizyonunda söylemiş ve trajedinin yüzyılın sonunda gerçekleşeceğini açıklamıştır.

1980 yılında yapılan bu kötümser kehanetin anlamını an-ı ak 12 Ağustos 2000'de "Kursk" isimli gizli nükleer denizaltısının torpidolardan tekinin patlaması sonucu batmasından sonra anlıyoruz. Barents denizinde meydana gelen talihsiz kazada 118 denizci trajik bir şekilde hayatını kaybeder. Kazadan evvel uzun süre kehaneti yorumlamaya çalışan Ruslar bir türlü anlamını çözemezler. Gelecekle ilgili bu mesajını Kursk isimli şehirle ilişkilendiriyorlar, fakat şehrin denizden, göl ve akarsu yataklarından oldukça uzak olmasından dolayı böyle bir olaya ihtimal vermiyorlardı.

Doğal Felaketler

Page 97: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Birkaç yıl sonra ne olacağını biliyor musunuz? Depremler, yangınlar,seller ve felaketler... Bunlardan çok fazla insan hayatını kaybedecek. Her yerde savaşacaklar, tüm insanlar "bir küpe" girecek... Nüfus azalacak, mallar bulunmayacak, ağaçlar yok olacak... Koyun, dana, keçi eti yenilemeyecek.

Siz her şeyle oynuyorsunuz ve yaklaşan sefaleti görmüyorsunuz, insanlar çıplak ve aç dolaşacaklar.

Bu kehaneti, Vanga'nın bahçe işlerinde yardımcı olan Spaska Vangelova'dan dinliyoruz. 1995 yazı için söylenmiş oldukça karamsar cümlelerdir, fakat ne yazık ki bugün tamamen gerçeklik kazanmıştır.

Merkezi İngiltere'de bulunan uluslararası yardım kuruluşu Oxfam'm hazırladığı rapor dikkat çekicidir... Rapora göre, 1980'li yıllarda her yıl ortalama 120 dolayında hava olaylarından kaynaklanan doğal felaket meydana gelirken, bu rakam 2000'li yıllarda dörde katlanmıştır. Yerkürede her yıl ortalama 500 doğal felaket meydana geliyor. Son 20 yılda dünya genelinde yaşanan sel felaketleri ise, altı kat arttı. Raporda, bu artışın, yerküreyi tehdit eden küresel ısınmanın bir sonucu olduğunun altı çiziliyor. Bu arada rapor hazırlanırken, küçük çapta felaketlerin dikkate alınmadığı da belirtiliyor.

"...Birleşmiş Milletler’ in Doğal Felaketler Sorumlusu Salvano Briceno'nun verdiği bilgiye göre sadece 2008'in ilk altı ayında doğal felaketlerden ölenlerin sayısı 230.000'e, felaketzedelerin sayısı ise 130 milyona (!) ulaştı. Kendi değimiyle "Korkunç bir yıl oldu". Umarız insanoğlu tabiat anaya sırtını dönmekten bir an evvel vazgeçer, aksi halde felaketler katlanarak artmaya devam edecektir. Vanga'nın dediği gibi, "Tabiattaki her şey birbirine bağımlıdır, doğal kaynakların akılsızca kullanılması cezasız bırakılmayacaktır..."

Kehanette bahsedilen diğer bir husus, ileriki zamanda evcil hayvanların etinin yenemeyeceğinden ibarettir. Ve burada da Vanga'nın tamamen haklı çıktığını görüyoruz. İlk önce 2001'de Avrupa'da şap salgını yayılıyor. Fransa'da çıkan salgın, Hollanda ve İngiltere'ye sıçrıyor. Et ve süt ithalatları durduruluyor. Deli Dana hastalığı ise Amerika ve Kanada'ya panik getiriyor ve 2003'te binlerce dana itlaf ediliyor... İngiltere'den yayılan bu hastalıktan Avrupa'da 150'ye yakın kişi hayatını kaybediyor... Yakın zamanda, 2005'te ülkemize sıçrayan Kuş Gribi hastalığıyla da karşılaşıyoruz. 2008'in başında dünyada kuş gribinden ölen kişi sayısı 200'ü geçmiştir. İşin daha ürkütücü boyutu ise kuş gribi virüsünün hızla mutasyon geçirmesi ve korkunç bir salgına dönüşme potansiyeline sahip olmasıdır.

Vanga, Prof. Philipov'a hitaben söylediği "Tüm dünya kana boğulacak ve daha çok felaket olacaktır." sözleriyle ve "Tüm insanların bir küpe gireceği" deyimiyle günümüzün çözülemeyen en büyük sorunu - terörizmi akla getirmektedir. İkiz kulelere yapılan saldırıyla tüm dünya bir kez daha terörizmin dehşet verici yüzüne tanık oldu; karşı savaşın ancak tüm devletlerin ortaklaşa çabasıyla yapılması gerektiği de acı bir şekilde hatırlanmış oldu.

Hastalıklar

Bilinmeyen birçok hastalık ortaya çıkacak. İnsanlar sokaklarda sebepsiz ve sağlıklı görünürken bayılacaklar. Halbuki bunu hala önleyebilirsiniz, bu sizin ellerinizde... Kırk yıl sonra, şimdiki hastalıklar yerini yeni hastalıklara bırakacaktır. Beyinle ilgili hastalıklar...

(Rodolubie dergsinden, 1ŞB?)

Page 98: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kehanetin tarihi 1981'dir. Bu tarihte henüz AİDS konuşulmamakta, kaldı ki kahinin yaşadığı ülkede AİDS virüsü ancak 1984 yılma doğru duyurulur.

AİDS'in ilacı bulunacak, demirden olacak. Çünkü bu madde insan organizmasında azalıyor. Fakat başka bir hastalık çıkacak, kanserden de AIDS’ten de daha korkutucu bir hastalık.

(Katya çhapkinova’ya söylenmiş)

Katya Çhapkinova, Vanga'nın girişimiyle inşa edilip 1994'te açılan kilisede çalışıyor. Kahin kilisede mum satan bu kadını, kendisini transta görürse önemli bir soru sorması için tembih eder. Böyle bir olaya şahit olan Katya'nın aklına ilk olarak AİDS hastalığı gelir.

Kehanet bizlere ümit getiriyor ama ne yazık ki, ilacın yapılacağı zaman ile ilgili bilgi içermiyor. Aslında kahinler genel olarak tarih vermekten kaçınırlar, çünkü bilgiye ulaştıkları kaynakta bizim anladığımız şekildeki zaman ölçeği yoktur. Tarih verilse bile, kesin olmaktan çok, yönlendirici özelliktedir.

Petrich'li kahinin kanser hastalığına ilişkin daha açık ifadeleri bulunur. Arkadaşlarından Mariana Konova, kanser ilacının 2005 yılı civarlarında geliştirileceğini söylediğini hatırlar. İnsanlığımızın tanışacağı yeni, korkunç bir hastalık ile ilgili Sırp Mitar Tarabic 'in de Vanga'ya benzer kehanetleri bulunmaktadır: "Tüm dünya yeni bir hastalık tarafından ele geçirilecek, ve hiç kimse bu hastalığı tedavi edemeyecek. Herkes "ben biliyorum, ben biliyorum çünkü bilim adamıyım" diyecek ama hiç kimse hiçbir şeyi bilmeyecek."

11 Eylül Saldırısı

Korku, korku! İki Amerikan kardeş, çelik kuşlar tarafından düşürülecek1 Kurtlar çalılarda ulur ve suçsuzların kanları dere gibi akar.

(Rus Komsomolslcaya Pravda Gazetesi)

Rusya'da paranormal konuları inceleyen uzmanlar uzun yıllardır Vanga fenomeniyle ilgili araştırma yapmaktadırlar.Batılı araştırmacıların, Nostradamus'un kehanetlerini yorumlamaya çalıştıkları gibi, Ruslar da Vanga'nın kehanetlerini inceleyip, anlamlarını çözmeye çalışmaktadırlar. "Lomonosov New Scientists" dergisinin yayın yönetmeni araştırmacı yazar Vladimir Lagovski, Vanga ve kehanetleri ile ilgili uzun çalışmalar yürütmüştür. 1989 yılında yapılan yukarıdaki kehaneti Komsomolskaya Pravda Gazetesi'ne paylaşmış ve ilave açıklamalarda bulunmuştur. Kehanetteki iki Amerikan kardeş, Dünya Ticaret Merkezi'ndeki ikiz kuleler; çelik kuşlar Teröristlerin çarptığı uçaklardır. Çalılarda uluyan kurtların ise Bush hükümetinin reaksiyonunu simgelediği tahmin edilir, (başkanın ismi çalı anlamını taşıyor).

İndira Gandhi

Yakın zamanda hükümetin başına geçecek. Ama orda uzun süre kalamayacak, çünkü ölümü buna engel olacak.

(Lubomir Staridolslci, Standart Gazetesi)?^)

Onu ölüme götüren elbisesi olacak. Duman ve ateşin arasında sarılı-turunculu elbise görüyorum!

Page 99: Kahin Vanga - Renan Seçkin

(Temmuz \j6$)

Kahin, Gandhi ailesinin trajedisini Hindistan için korkunç olan 1984 yılından çok evvel öngörür. Daha 1969 yılında İndira Gandhi'nin suikastını detaylı ve net olarak "iç gözüyle" beyninde canlandırır. 31 Ekim 1984 günü bir İngiliz televizyon kanalı için ünlü Yazar Peter Ustinov ile röportaj çekimi için hazırlanan Gandhi, o gün estetik kaygılarla kurşungeçirmez yeleği giymekten vazgeçer. Ve ekranda daha iyi görüneceğini düşündüğü safran rengi bir elbise seçer. Başbakanlık konutunu ofisine bağlayan yolda, iki koruması tarafından ateş edilerek öldürülür. Kahin suikast şeklini (duman ve ateş - ateşli silah) ve de giydiği elbise rengini (sarı-turuncu - safran) tahmin etmekle kalmamış, elbisenin ölümüne neden olacağını da bilmişti. Zira İndira Gandhi bugün müzede sergilenen bu elbiseden dolayı, kurşun geçirmez yelek giymekten vazgeçmişti...

Page 100: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XIV. BÖLÜM

KAHİN VANGA'NIN GELECEKTE GERÇEKLEŞMESİ BEKLENEN KEHANETLERİ

Vanga'nın Gerçekleşmesi Beklenen Kehanetleri

Balkanlar Birleşecek

Page 101: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Şimdi Balkanlarda tedirginlik var, fakat gün gelecek ve Balkan Ülkelerinin Başkentleri birbirine yardım ve arkadaşlık eli uzatacaklar. Sofya, Bükreş, Belgrad, Atina ve Ankara'nın büyük liderleri bir araya gelip, barış ve anlayış duyguları eşliğinde müzakere edecekler.

Vanga'nın 1948 yılında yaptığı kehanet, kardeşi tarafından kaydedilmiştir. Günümüz için çok zayıf ve uzak bir ihtimal olduğunu söyleyebiliriz.

Sekizinci Nihai Barışı İmzalayacak

Dünyada çok önemli gelişmelere tanık oluyoruz. Dünyanın en büyük iki lideri tokalaştı ve evrensel barışın oluşumu için ilk adımı attı. Fakat daha çok zaman geçmesi gerekecek... Sekizinci gelecek ve o nihai dünya barışı için imza atacak.

(Krasimira Stoyanova'nın Vanga Hakkında Gerçek kitabından)

1986 yılında Gorbaçov ve Reagan arasında imzalanan tarihi anlaşma ile silahsızlanma sürecinin başlaması ve dünya barışının korunması kararlaştırılmıştır. Fakat kehanete göre evrensel barış bu ilk adım atıldıktan çok zaman sonra "sekizincinin" gelişi sayesinde sağlanacak. "Sekizinci", evrensel barış anlaşmasını imzalayacak. Kimdir bu "sekizinci"? Dünyanın en büyük ekonomilerine sahip 7 devletin oluşturduğu G-7 topluluğuna sonradan katılıp grubun adının G-8 olarak değişmesine neden olan Rusya olabilir mi?

Eski Rusya'nın Dönüşü

Şimdi Rusya'ya Sovyetler Birliği deniliyor. Fakat eski Rusya dönecek ve ismi aziz Sergiy zamanındaki gibi olacak. Onun ruhani üstünlüğü, Amerika da dahil herkes tarafından tanınacak.

Bu altmış yıl sonra gerçekleşecek.

Ondan evvel üç ülke yakınlaşacak - Çin, Hindistan ve Rusya bir noktada toplanacaklar. Bulgaristan, sadece Rusya'nın yanında ve onun bir parçası gibi olursa, onların yanında yer alabilir. Rusya olmadan Bulgaristan’ın bir geleceği yok.

(Ludmila ve Vanga, \J79)

...Buna benzer bir kehaneti Edgar Cayce'den okuyoruz. Rusya'nın ruhani yükselişiyle birlikte dünyaya umudun yayılacağını, insanlardaki inancın artacağını öngörüyor. Bunun yanında Cayce'in "...Bir gün Çin, hristiyanlığın beşiği olacak... Evet, bu insanların zaman ölçütüne göre uzak bir gelecek, fakat tanrının kalbinde sadece bir andır - çünkü yarın Çin uyanacak." şeklinde bir ifadesi bulunuyor... (Edgar Cayce - Kehanetler)

Petrich'li Vanga ile Edgar Cayce'in bu iki kehaneti arasında çarpıcı benzerlikler olduğunu görüyoruz. Her iki kahin de Rusya'nın dünyada bir tür ruhsal önder konumuna geleceğini öngörürler.

Vanga dünya dengelerini tamamen değiştirecek olan üç büyük ülkenin ortaklığının en çok 60 yıl sonra, yani 2040 yılına kadar gerçekleşeceğine işaret ediyor. Yakınlaşmanın ne yönde olacağı açık olarak belirtilmemekle birlikte ruhani yükselişi de kapsayacağını düşünüyoruz. Çünkü Vanga'nın diğer kehanetlerini incelediğimizde, ilerleyen sayfalarda da görüleceği gibi, Hint kaynaklı fakat Rusya'dan yayılacak olan bir öğretiden bahsedildiğini görürüz. Dünya üzerinde

Page 102: Kahin Vanga - Renan Seçkin

yaşayan insanları tek çatı altına toplayacak olan eski bir öğretidir ve nihayet insanların tüm dinlerin aynı gerçeği işaret ettiğini anlamalarını sağlar.

Kehanetin şu ana kadar gerçekleşmiş bölümü olarak, Sovyetler Birliği'nin eski ismine, "Rusya' ’ ismine geri döneceğinin söylendiği kısmını görüyoruz. Kehanetin yapıldığı 1979 yılı için böyle bir şeyi hayal ve tahmin etmek çok zordu, Sovyetler Birliği komünist rejimi altındaki en güçlü dönemlerini yaşıyordu.

Sosyalizmin Dönüşü

Sosyalizm yeni bir form altında geri gelecek, yeniden Sovyetler Birliği olacak. Kooperatifler kurulacak... .Marks ve Cenin için yazın, gençlerin onları bilmesi gerek. Onlardan neden utanıyorsunuz?

(Prof. Dimrtar Philipox/a söylenmiş)

Vanga'nın bahsettiği yeni sosyalizm formu nedir? Bilemiyoruz. Fakat bu noktada Nostradamus ve Edgar Cayce aynı fikirde değiller. Nostradamus papalıkla birlikte komünizmin de sonunun geleceğini öngörüyor. Daha az bilindik kahinleri incelediğimizde birbirinden çok farklı öngörülerle karşılaşıyoruz.

Önemli bir kısmı, komünizmin tekrar dünyayı tehdit eden bir ideoloji olarak hortlayacağı ve de bu gidişatın Üçüncü Dünya Savaşı'nın çıkmasına vesile olacağı konusunda ikaz eder.

Daha 1917'deki Fatima mucizesinde, Azize Meryem'in 3 kız çocuğuna görünmesi sırasında yapılan kehanetler komünizm tehlikesine dikkat çekmekteydi. Henüz Kızıl Ekim Devriminden evvel komünizmin yayılışı ve devamında patlak verecek Üçüncü Dünya Savaşı ile ilgili ikaz edilmiş, Rusya'nın diyalektik materyalizm yanılgısından dönmemesi durumun» da çok ulusun yok olma noktasına geleceği söylenmişti. Araştırmacılara göre Fatima'nın 3. Sırrı, Papalığın sonunu işaret etmektedir, ki bu noktada neredeyse tüm kahinler aynı görüştedirler. Tüm dinlerin aynı çatı altında birleşecek, başka bir deyişle (ezoterik anlayışa göre) var olan tek gerçeğe herkesin bireysel olarak ulaşacaktır.

Komünizm tehlikesine dikkat çeken kehanetler o denli çoktur ki, tamamını yayınlayamamakla birlikte, konuya yeter

li ışık tutacak kısmına yer vermekle yetinmek durumunda kalıyoruz. Ama ondan önce Fatima mucizesinin en uzun süre yaşayan tanığı Lucia'nın konu ile ilgili sözlerini dikkatle okuyalım:

"Avrupa'da olan olaylarla sizi yanıltmalarına izin vermeyin: Bu bir kandırmacadır! Rusya, tüm ulusların kamçısı olmadan ideolojisini değiştirmeyecektir. O tüm halkları vuracak olan kamçı (silah) olmalıdır. Rusya, Ebedi Peder'in Dünya'yı cezalandıracağı enstrüman olacaktır. Çünkü Rusya Batı'ya saldıracak ve Rusya ile birlikte Çin de, Asya'ya. Kelimelerim değiştiriliyor. Bunu Kilise yetkilileri ve rahipler, çocuklarımızın kafalarını karıştırıp dünya barışının geldiğine ve Rusya'nın dönüş yaptığına inandırmak için yapıyorlar. Ama öyle değil. Dünya büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Eğer Dünya pişmanlık yoluna girmezse acı bir savaşa sürüklenecek. Doğu Avrupa'daki değişim barışa götürmeyecek!"

Edward Korkovski, 1983

Page 103: Kahin Vanga - Renan Seçkin

"Sizi kandırmalarım izin vermeyin, Doğu Bloğu barışçıl bir çizgi izleyecek, belki de sınırlarını açarak veya sınırlarda düzeltmeler yaparak... Ve artık Batının koruması altında bulunmadığınız zaman, size korunmasız hayvanlara saldırdığı gibi saldıracak."

Valdfiertel Köylüsü, 1976

'Büyük Savaş başlamadan evvel. Sofun seferi zafer ite sonuçlanacak. "

Vosip Terelya, Ukrayna

"Sovyetler Birliğinin varlığı sona erecek. Rusya, komünizmden kartalacak. fakat tekrardan diktatörlük altına gireceği günler gelecek. Halk, bir adamın etrafında toplanacak. Onun adı Vladimir olacak.

Çjüç kullanılarak yeniden oluşturulan imparatorluğun halkını, Vladimir İsrail’e karşı savaşa sürükleyecek.

Her yer alev alev alev tutuşacak, bütün Rusya ateşler içinde yanacak, Çin'in tamamı alevlere esir olacak."

Aloizia Leks, Avusturya, 1956

"Tanrıtanımaz komünizm aniden ve büyük bir üstünlükle hala bakımsız olan ülkeleri ele geçirecek, çünkü o sınır tanımıyor. Bu olay, Global felaketin sebebi olacak."

Ervin Tsan, Münih

'Öyle olacak ki, Avrupa Devletleri, barış içinde yaşadıklarına dair yanılıyor olacaklar ve Sovyetler "beklenmedik bir zamanda" saldırdıklarında çok şaşıracaklar."

Farklı ülkelerin kahinleri, konuyla ilgili daha bir sürü kehanette bulunmuşlardır. Ve çoğunun da aynı karamsar tonda yazıldığını belirtmekte fayda görüyorum. Neredeyse tamamı, komünizmin Dünya'ya bela getireceği ve çok sayıda devletin karışacağı büyük bir savaşa neden olacağı görüşündeler. Fakat Vanga'nın kehanetine baktığımızda onun pozitif olduğunu, savaş yerine birlik mesajları (kooperatiflerin kurulması) içerdiğini görüyoruz. Muhtemelen nedeni, vatandaşı olduğu ülkenin uzun bir dönem komünist rejimle yönetiliyor olmasıydı. Her ne kadar o sırada artık rejim değişmişse de, Vanga'nın üzerindeki siyasi etkisinin daha uzun zaman devam ettiği aşikardır. Vanga'nın bazı kehanetleri etki altında ve "ısmarlama" aktardığı tahmin ediliyor. Bunu söylemeden geçemeyiz. Yukarıdaki sosyalizmin dönüşü ile ilgili kehaneti de komünist partinin direktifiyle söylemiş olabileceğini göz ardı etmemek gerekir.

Kıbrıs

Yeşil duvarı görüyorum, daha belli bir süre öyle kalacak, sonra kaldıracaklar. .. Çok güzel ve zengin bir ülke.

(1979’da Boyka Tsvefckova’nın yanında söylenmiş)

Bu kehanet, üzerinde yorum yapılmasını gerektirmeyecek kadar açıktır. Vanga, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs'ın birleşeceğini öngörüyor.

Page 104: Kahin Vanga - Renan Seçkin

1982 - Yükseliş Yılı, Yeni Ruhlar

1982 yılı, yeni ve iyi bir ışıkla aydınlanacak. Dünyamıza yeni ruhlar yerleşecek, onların bir kısmı görünür olacak. Bu yeni "ruhlar''sevecenlik ve ümit dağıtacaklar... Kültürlü değil, bilgi dolu insanlar gelecek...

(Krasimira Stoyanova’nın Vanga Hakkında Gerçek kitabından)

Kehanette "yeni ruhlar" deyiminin bize çağrıştırdığı, ilk olarak 1982 yılında Nancy Ann Tape'nin "Yaşamınızı Renk Yoluyla Anlama" isimli kitabımda bahsettiği indigo çocuklardır. Daha sonra, 1986 yılında Lee Carol ve Jan Tober'in kitaplarında bu çocuklardan bahsedildi. Kitabı yazma nedenini şöyle açıklıyorlar:

"Biz anne-babalardan yeni bir sorun türünü işitmeye başlamıştık. Zor ve garip yapıdaydılar. Onlar yetişkin ve çocuk rollerinde beklenmedik davranışlar gösteriyor ve kendi kuşağımızın deneyimlerine aykırı bir yer değiştirmeyi temsil ediyordu. Aynı şeyi uzmanlar da kendi aralarında konuşmaya başlamıştı. Sorunlu anne-babalar artık ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Bu çocukları incelemeye aldık. Çünkü anlaşılmaya ihtiyaçları vardı. Anlaşıldıkları takdirde de geleceğin en etkili bireyleri olacaklardı."

İndigo çocuklar, 1980'li yılların başından sonra doğan, yüksek bir asalet duygusu ve farkındalığa sahip, derin önsezi-li, yaratıcı ve zeki çocuklardır. Toplumda itici güç rolü üstlenirler. Oldukça yüksek entelektüel potansiyele sahipler, hatta bir kısmı dahi kategorisindedir. Psikologlar, bilgisayar teknolojilerinin sanki onların beyninin devamı gibi olduğunu tespit etmişlerdir. Bu çocuklar, bilinen sözel ve taklitsel bilgi edinme ve öğrenme şekli haricinde bilinmeyen bir kaynak kullanıyorlar. İndigo çocukların yaşam programı sıradan insanlara göre farklılık arz eder. 26-27 yaşlarına geldiklerinde büyük değişimler yaşarlar, o zaman Dünya'ya geliş amaçlarının anlarlar.

Bağışıklık sistemleri normalin çok üstünde olan indigo çocuklar için Rus tıp doktoru İrina Freyman ileri giderek yeni bir Homo Sapiens türü olduklarını söylemiştir. Derinlemesine incelediğimizde bu cesur söylemi destekleyen bulguların olduğunu görürüz. Mesela Vitali ve Tatyana Tihoplav'ın "Kardinal Dönüşüm" adlı kitabında, California Üniversitesinin incelediği bir vakadan bahsedilir. 5 yaşında AÍDS hastası olan çocuk, DNA'sındaki bir mutasyonla hastalığı yeniyor! Bunun gibi birçok örnek var...

Benzer olaylar, yeni bir neslin geldiğini düşündürüyor: toplumdaki var olan düzeni değiştirmek için, doğuştan gereken özelliklerle kodlanmış, her tür adaletsizlik ve bağnazlığa karşı çıkacak "sistem yıkıcıların" nesli...

24 Aralık 1981'de aile arasında söylenen ve İndigo çocuklarla ilişkilendirilen kehanetin geniş metni şöyledir:

"1981 yılında gezegene etki eden kuvvetler oldukça negatifti, fakat bir sonraki yıl dünyamız yeni ruhlarla dolacak. Onlardan ümit yayılacak, 1981 yılı insanlara bir şey vermediği gibi, hepimizden, her birimizden çok şey götürdü...

Daha sonraları, şehirlerin ve köylerin depremler ve seller tarafından yok edileceği, doğal afetlerin dünyayı sarsacağı yıllar olacak, kötü insanlar üstünlük sağlayacak...

Page 105: Kahin Vanga - Renan Seçkin

İnsanlar arasında kısa süreli, şüpheli ilişkiler kurulacak ve o ilişkiler aslında daha başlarken tükeniyor olacaklar. Duygular değersizleşecek ve sadece yalancı şehvet, daha doğrusu hırs ve egoizm, ilişkileri yönlendiriyor olacak.

1982 yılı, yeni ve iyi bir ışıkla aydınlanacak. Dünyamıza yeni ruhlar yerleşecek, onların bir kısmı görünür olacak. Bu yeni "ruhlar" sevecenlik ve umut dağıtacaklar. Kudüs'te daha parlak bir ışık yanmaya başlayacak. Kültürlü değil, bilgi dolu insanlar gelecek...

1981 yılı birçok insana mutsuzluk getirdi, aramızdan çok lider aldı...

Vanga’nın bu kehanetine benzer bir öngörüyü Arjantinli Benjamin Solari Paravichini'den görüyoruz:

"Büyük felaket ve savaşlardan sonra, aşkın çağı başlayacak. Tüm varlıklar günahsız sevecekler. Erkek maddiyata olan açlığını unutacak, kadın görevinin farkına varacak. Dünya'ya yeni ruhlar gelecek. Hepsi daha üstün varlıklar olacaklar ve beraberlerinde beşinci çağı getirecekler. Aralarında ruhsal irtibat yoluyla konuşacaklar ve Hz. İsa ile yaşayacaklar...

Kutsal yazıtın anlayışı hüküm sürecek, zamanların sonunda yönetim ve kurtuluş gelecek, barış ve kilisenin birliği olacak."

Evet, tam da insanoğlu sevgisizliğin bu son aşamasına geldiğinde, üzerinde yaşadığı yeri kullanamayacak kadar mahvetmek için elinden geleni yaptığı günlerde, bu yeni ruhların ortaya çıkması düşündürücüdür. Belki de bu yıkım çağının sona ermesi ve yeni bir gelişme çağma erişilmesi için itici güç rolü üstlenmişlerdir. Ezoterik bilgilere bakacak olursak, kıyamet evveli yaratılmış tüm ruhların tekrar bedenleneceğini görürüz. İndigo çocukların aynen Peter Bakov'un dediği gibi en eski, bilge ruhlar olduklarım düşünmeden edemiyoruz.

İsrail

Şu anda İsrail yerle bir edilmeyecektir!

(j68 Saat gazetesi, 10.CH-.1995)

Petrich'li kahinin bu cümlesi, İsrail'in ileriki bir dönemde olması muhtemel yıkım - işgal tehlikesine dikkat çekiyor. İsrail'e kimlerin ne zaman ve nasıl saldıracağı bilinmiyor. Kahinin bu konuda başkaca bir açıklaması yok.

Bilindiği gibi Nostradamus ta İsrail devletinin geleceği ile ilgili karamsar tahminlerde bulunmuştur: "Gördüğüm kadarıyla onlar (Mısır, Suriye ve Irak) çöl ülkesini yerle bir ediyorlar." Bazı yorumculara göre bu öngörünün gerçekleşmesi için beklenen tarih 1998 yılıdır. Henüz İsrail devletinin böyle bir savaş sonucuna maruz kalmamış olması, yorumlanan tarihin yanlış olmasından kaynaklanabilir.

İsrail'in saldırıya maruz kalacağım belirten başka bir kahin, Ukrayna’lı Yosip Terelya'dır. Vladimir adı altında bir Rus Diktatörün İsrail'e saldıracağını ve Rusya ile Çin'in savaşta "alev alev" yanacağını öngörmüştür.

Page 106: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Edgar Cayce'nin İsrail ile ilgili söyledikleri tamamen farklı yöndedir. Yahudilerin eski topraklarına geri döneceklerini öngörmüştür. Yeni devletin örgütlenme sürecinin tamamlanması 2072 yılını bulacaktır.

Uzaylılarla Temas

Hatırla!200yıl sonra insanlar, dünya dışındaki başka akıllı varlıklarla tanışacaklar. Uzaydan gelen sinyalleri ilk olarak Macarlar tespit edecek. .. Kainat hakkındaki gerçeği eski kutsal kitaplarda aramalıyız.

Kehanetin kelimelere döküldüğü tarih 1979 yılıdır. Genellikle kehanetlerinde tarih vermemeye özen gösteren Vanga burada kesin bir zaman dilimi vermiş ve uzaylılarla temas edeceğimiz zamanı 217Q yılı olarak işaret etmiştir. Daha fazla bir açıklama yapmamasına rağmen, diğer kehanetlerindeki tarzı inceleyecek olursak bu temasların "iyi niyetli" olacağı sonucunu çıkartabiliriz. Çünkü kahin eğer olumsuz bir şey algılamış olsaydı, bir şekilde kelimelere döker, ikaz etmeye çalışırdı...

Petrich'li kahin daha sonraları uzaylılarla temasın ne zaman olacağı tekrar sorulduğunda; yakın tarihte olmayacağı, henüz Suriye'nin yenilmediği şeklinde cevap vermiştir.

Samotraki Adası

Bu Yunan ada, binlerce yıl evvel yaşamış ruhlarla doludur. Günümüz insanları henüz bu adayla ilgili fazla bir şey bilmezler. Oysa ada kıyılarına yakın, çok derinlerde arkeologların büyük ilgisini çekecek enteresan şeyler yatıyor. Onları görüyorum - büyük ustalıkla işlenmiş mermer sütün parçaları. Bunlar, devasa tapınak ve sarayların kalıntılarıdır.

Henüz bulunmadılar, ama bir gün denizden çıkarıldıkları zaman büyük sansasyon yaratacaklar. Uzun yıllar sonra, ada Yunanistan'a ait olmaktan çıkıp, İtalya'nı bir parçası olacak.

(K. Stoyanova, Vanga Hakkında Gerçek)

Aleksandropolis'e (Dedeağaç) yakın olan adada, Ege'nin tüm ada ve kıyılarında olduğu gibi, antik kalıntılara rastlan-maktadır. Louvre Müzesinin başköşelerinden birinde gururla sergilenen tanrıça Nike'nin heykeli, işte bu adadan çıkarılmıştır. Kahinin üzerinde durduğu gibi arkeolojik bakımdan sansasyonel bir keşfin yapılıp yapılmayacağı, ancak ileride etraflı arkeolojik araştırmaların yapıldığı takdirde belli olabilir.

Gökçeada'dan 23 mil, Türk - Yunan deniz sınırından sadece birkaç mil uzakta olan Samotraki adası, antik çağda önemli bir inisiyatik merkez görevi görüyordu. En büyük ini-siyeler arasında olan Orfe'nin bu adada inisiyasyondan geçtiği söylenir.

Kehanetin ikinci kısmı son derece açıktır. Samotraki adasının İtalya Devleti'nin egemenliği altına gireceği iddia edilir. Bunun tam olarak ne zaman ve nasıl olacağı açıklanmıyor. Belli olan sadece bunun için uzun yılların geçmesi gerektiğidir.

Page 107: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Suriye'nin İşgali

O zamana kadar insanlık korkunç felaketler yaşayacak, çok büyük olaylar olacak, İnsanların bilinci de değişme aşamasında olacak. Güç zamanlar gelecek ve insanlar aralarında dini gruplara bölünecekler. Ve dünyaya en eski öğreti gelecek, Bu yakında mı olacak diye soruyorlar. Hayır, yakın zamanda değil. Henüz Suriye işgal edilmedi!

(1980, Krasimira Stocjanova — Vanga kitabından)

Sanki Vanga tam da bugünkü durumu tarif etmektedir. Dünyamız din savaşlarının tehlikesiyle karşı karşıyadır. Daha ne kadar süreceğini, din uğruna daha ne kadar kan döküleceğini tahmin bile edemiyoruz. Diğer taraftan amacı ve motifleri tam açıklık kazanmayan terör olayları, artık hemen hemen tüm ülkeleri tehdit eder hale geldi.

Tüm bu şiddet ve vahşetin tam ortasında iken eski bir öğreti, bir inanç tekrardan ortaya çıkıp, insanların bilinçlerinde radikal bir değişime neden olacak. İnsanlar yeni bir şuur seviyesine erişecekler.

Vanga ekliyor:

"Tüm insanlara, bilinçlerinin iyiye doğru değişmesi gerektiğini söylüyorum. yeniçağ, yeni bir düşünce tarzını gerektirir, yeni bir bilinci ve yeni insanları. Böylece kainatın ahengi korunmuş olur."

Kahin değişimlerin, Suriye'nin yok olmasından sonra başlayacağına işaret eder. Burada akla geldiği gibi eğer Suriye Devletinden bahsediyorsa, orta doğudaki tansiyonun gitgide tırmandığını ve çevre ülkelere de sıçrayabileceğini bildiğimizden dolayı imkansız olmadığını düşünürüz. Bir ihtimalle arkadaşı Boyka Tsvetkova'ya konuşma arasında bahsettiği ülke de Suriye idi: "2000 yılından sonra dünya haritasından ilk önce bir Arap ülkesi silinecek, sonra da büyük bir şehir sulara gömülecek. Bu yakında olmayacak."

Diğer kahinlerin öngörülerini incelediğimizde Suriye ile ilgili Çek kahin Veronika Lulen'in şu sözlerine rastlıyoruz:

"Suriye, Dünya Barışının ve Üçüncü Dünya Savaşının anahtarı konumundadır." (1970)

Son Din - Beyaz Kardeşlik

Bir gün yeryüzünden tüm dinler silinecek! Sadece Beyaz Kardeşliğin öğretisi kalacak. Beyaz bir renk gibi dünyayı saracak ve insanların kurtuluşu olacak. Yeni öğreti Rusya'dan gelecek. Ruhsal arınmaya ulaşacak olan ilk ülke budur. Ve buradan öğreti tüm dünyaya yayılacak. Bu 20 yıl sonra olacak. Fakat 20 yıl sonra ilk meyvelerini toplayacaksınız.

Eski bir hint öğretisi vardır - Beyaz kardeşliğin öğretisi. Sütün dünyaya yayılacak, yeni kitaplara yazacaklar ve dünyadaki herkes bu öğretiyi okuyacak. Kitabın adı Ateş İncili olacak.

(Sidorov, V.Ludmila ve Vanga, 1^75)

Vanga'nın bahsettiği öğreti, Thomas Edison'un da bağlı bulunduğu, Elena Blavatska'nm 7 yıllık Tibet seyahati sonrasında New York'ta kurduğu Teosofi topluluğu'nun ezoterik kaynaklı

Page 108: Kahin Vanga - Renan Seçkin

öğretisidir. Öğretinin ana felsefesi Blavatska'nın (1831 Rusya - 1891 İngiltere) "Gerçekten daha üstün bir din yoktur." sözleriyle özetlenir.

Beyaz kardeşlik topluluğunun amacı, ezoterik felsefenin öğrenilmesi, dünyaya yayılması, bu yolla kainatın "görünmeyen" yönüne ulaşılması ve eğer varsa oradaki varlığın anlamının çözülmesi, bizimle olan ilişkisinin anlaşılmasıdır. Topluluk hiçbir şekilde dogmalardan etkilenmemiştir, etkilemeyecektir; bir dini inancı yayma amacı kesinlikle yoktur. Tek bir hedefi vardır: gerçeğin üstünlüğüne inanç ve onu bulmaya ve yaymaya olan bağlılık. Din, mezhep, dil, ırk, yaş, cinsiyet farkı gözetilmez. Bu bağlamda Elena Blavatska tüm dinlerin kaynağı olan eski ezoterik bilgileri ortaya ilk, değişmemiş şekliyle ortaya çıkarmayı amaç edinerek çeşitli kitaplar çıkarmıştır. Eski öğretinin yayılım ve gelişmesini konu eden "İsis Unveiled" adlı kitabı yayınlamıştır. Yine en popüler eserlerinden "Gizli Doktrin"(The Secret Doctrine) adlı kitabında, Evren ve İnsanın evrimi hakkında değişik görüşler dile getirmiştir. Yeni bir öğreti getirmediği görüşünü savunan Blavatska, eserleri için de doğulu üstatlardan - Mahatmalar'dan yardım almıştır.

Peter Deunov tarafından yayılan aynı isimde bir ezoterik Hristiyan öğretisi de bulunmaktadır. Hatta Einstein 'in "Üstat" Deunov ile ilgili şu sözleri dikkat çekicidir: "Tüm dünya bana saygı duyar, ben ise Bulgaristan'daki Peter Deunov'un önünde saygıyla eğiliyorum." Vanga'nın Deunov ile yüz yüze sadece bir kez görüştüğü bilinir.

Bulgaristan'daki "Beyaz Kardeşlik" akımının kurucusu 1864 yılında o zamanlar Osmanlı Padişahlığına bağlı olan Varna'nın Hatırca köyünde dünyaya gelir. 24 yaşında Amerika'ya gider. Yedi yıllık tıp ve teoloji öğreniminden sonra ülkesine döner. "Bilim ve Eğitim", "Renkli Işınların Vasiyetleri" isimli kitapları yayınlanan "üstat" 35 yıl boyunca bilimin tüm dallarında konferans ve dersler verir. Konferansları kitaplar halinde basılarak, öğretisi tüm dünyaya yayılır. Deunov'un konferanslarında üzerinde ısrarla durduğu nokta, "Yeni biı çağın" başlamakta olduğu ve bu çağın bize ışık, sevgi ve bilimi bir arada getireceğidir.

Fakat şu kesin ki, kehanette bahsi geçen öğreti Deunov'un Beyaz Kardeşliği değildir.

Kahin, 1975 yılında çok yakın arkadaşı olan şair Peter Bakov'a, "Ölüler vadisinde" yeni bir Mesih’in yetiştirildiğini ve 2020 yılından sonra dünyanın onu tanıyacağını paylaşmıştır.

Kıyamet

İncil'de yazılmış olanlar gerçek olacak! Kıyamet olacak! Siz değil ama sizin çocuklarınız onu yaşayacaktır.

(Yardımcısı Vitica’nın lazına söylenmiş)

Ünlü kahinin yukarıdaki sözlerini doğru yorumlamak açısından evvela diğer kehanetlerine göz atmalıyız. Aksi halde ilk aklımıza gelen global bir savaşın veya felaketin insanlığın sonuna yol açacağı yönünde olur. Yakın çevresi ile paylaştığı öngörülerine baktığımızda, Vanga'nın defalarca üçüncü bir dünya savaşının olmayacağına yönelik sözler sarf ettiğini görürüz. Kahin bununla da kalmamış, 2000'li yıllardan sonra bin yıllık bir huzur ve barış dönemine girileceğini ifade etmiştir. Bu durumda Vanga'nın kıyamet sözcüğüyle kast ettiği bazıların anladığı gibi insan soyunun toptan sonunu getirecek bir felaket, yani tufan olamaz. Kahinin bu konuda söyledikleri kesin ve tartışmasızdır. Dünyanın geleceği ile ilgili gerçekleri eski kutsal kitaplarda aramamız gerektiğini dile getirir.

Page 109: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Ünlü Bulgar kahinin aksine sırp kahin Mitar Tarabich global bir savaşın olacağına ilişkin öngörülerde bulunmuştur. Kendine özgü şiirsel ve etkileyici üslubuyla söyledikleri şöyledir:

"Bu acı savaş başladığında, göğe açacak olan savaş güçlerine Tanrı yardımcı olsan. Talih, karada ve denizde savaşanların yanında olacaktır

Bu savaşı yürütenlerin içerisinde, savaş toplarına yeni bir cephane geliştirecek olan bilim adamları olacaktır. Bu cephane düştüğü yerde öldürmek yerine baygınlığa sebep olacak. Bu sihirle askerler uykuya dalacaklar. Böylece bayılanlar savaşmak yerine rüya görecekler, daha sonra bilinçleri geri dönecek... Bu ne zaman olacak, bilemiyorum - bana gösterilmiyor!”

Mitar Tarabich'in, "göğe uçacak savaş güçlerinden" yani askeri uçaklardan bahsederken, henüz uçağın icat edilmediğini hatırlayalım. Sırp kahinin öngörüleri başlıca bir inceleme konusudur fakat biz bu bölümde sadece kahin Vanga ile ilgili olan az bir kısmına yer vermekle yetinmek durumundayız. İlerleyen sayfalarda kehanetlerinin kışa ama önemli bir bölümüne ayrıca yer verilecektir...

Nostradamus, Edgar Cayce, Milosh ve Mitar Tarabich ve başka ünlü veya daha az bilindik kahinler, kıyamet tarihini üçüncü bin yılın başı olarak işaret etmişlerdir. Belki de bizler Incil'de yazıldığı gibi eşi görülmemiş tarihi olaylara şahit olacağız. Kıyamet her ne anlama gelirse gelsin kahinlerin bu konu ile ilgili olarak birleştiği ortak bir görüş var. Vanga, Nostradamus ve Cayce, kıyamet sonrası uzun bir barış dönemine adım atılacağı konusunda hem fikirler. Petrich'li kahine göre insanlığın gireceği yeni altın çağ, bin yıl kadar sürecek bir huzur ve toplumsal barış dönemini kapsar. Benzer şekilde Nostradamus'a göre de insanların ıstırabı karşısında kayıtsız kalamayan Tanrı, şeytanı hapsedecek ve böylece bin yıllık bir barışın hüküm süreceği altın çağ başlamış olacak. Sırp kahin Mi-tar Tarabich ise büyük bir savaş sonrası kurtulanların bolluk, mutluluk ve sevgi içinde yaşayacaklarını, başka bir savaş felaketinin beklenmediğini öngörür.

Petrich'li kahin Vanga, kıyametin olası tarihi ile ilgili bir açıklama getirmemiştir. Vermiş olduğu tek ipucu, olacakların kutsal kitaplarda aranması gerektiğine yöneliktir. Bizim zamanımızda kıyametle ilişkilendirilen 11 Ağustos 1999 günü olmuştu. Nostradamus'un kehanetlerinde de bahsi geçen bu tarihte tam güneş tutulması olmuştu. Binlerce insanın hayatını kaybettiği Gölcük depremini saymaz isek beklenen kıyamet gerçekleşmemiştir. Bir sonraki "şüpheli" tarihler ise 1 Ocak 2000 ve 27 Aralık 2004 tür. İlkinde beklentiler yine boşa çıkar, insanlık sakin bir yeni milenyuma girmiştir. 27 Aralık 2004'de ise astronomların beklediği şekilde, yay takımyıldızlarına bağlı bir nötron yıldızının şiddetli patlaması kaydedilir. Sadece 0,2 saniyede Güneş'in 250 bin yılda yaydığı miktarda bir enerji açığa çıkar. Harvard Üniversitesi'nden uzmanlar patlama sonrası yayılan güçlü gama ışınlarının insanlara zarar getirebileceği konusunda uyarırlar.

Yukarıda verilen tarihlerdeki kıyamet beklentilerinin boşa çıkması sonrası geriye bu gün nerdeyse tüm insanların beynini kurcalayan tek bir tarih kalmıştır: 22 Aralık 2012 günü. Mayaların takvimine göre, bu tarihte kutuplarda değişimler olacaktır. Sonrasını iklimsel değişimler ve insanlarda zihinsel/şuursal gelişmeleri takip edecektir... Bu konuyla ilgili yazılıp çizilen bir dünya bilgi, görüş ve yorum bulunmaktadır. Burada ayrıca yer ayırmamıza gerek olmadığı düşüncesindeyiz. Onun yerine Vanga'nın kehanetini karşılaştırabileceğimiz birkaç kehanete daha yer veriyoruz...

Nostradamus

Page 110: Kahin Vanga - Renan Seçkin

"Gökyüzünden ateş parçaları ve taşlar düşecek ve düştükleri yerdeki yaşamı söndürecekler. Bunlar kısa bir zaman içinde ve son büyük kargaşadan önce yaşanacak. Çünkü hemen sonra Mars gezegeni ritmini bozacak, dönemin sonunda, dönüşüne yeniden başlayacak. "

Alois İrlmayer -1959

''Savaşın ortasındayken bir gün karanlık çökecek. O zaman korkunç bir fırtına, şimşek ve gök gürültüsü ile birlikte gökten dolu yağacak, sonra Dünya sallanacak. O zaman kimse evinden çıkmamalı... Tozlu havayı soluyanlar zehirlenip ölecekler.''

Kahine göre felaketin nedeni, yerküreyle çarpışan bir gök cismidir. Eşi benzeri görülmemiş bu felaketin ardından Dünya 3 gün boyunca karanlığa gömülecek.

Valdfirtel Köylüsü -1977

''Balkanlar'daki bölgesel sorun ve New York'un yıkılışı, askeri çatışmaların başlangıcını oluşturacak. Avrupa'ya fazla bir etkisi görülmeyecek. "

Valdfirtel kahinine göre Balkanlardaki sorunlar ile New York Manhattan'ın yerle bir olmasıyla sonuçlanacak bir bombanın atılması, hemen hemen aynı zaman diliminde gerçekleşecek olaylardır. Arap teröristlerin sorumlu tutulacağı felaket, ABD'yi panik ve kaosa sürükleyecektir.

"Gündüz gökten ateş yağmurları dökülecek... Otlar ve tüm binalar, barakalar ve yanabilen her şey küle dönecek."

Kahin devamında özetle şu açıklamalarda bulunur:

Dünya'nm yörüngesi üzerinden geçiş yapan yoğun bir bulut Güneş'i karartıyor. Güney Avusturya, Bavarya ve Çek toprakları karanlığa gömülüyor. Temmuz veya Ağustos aylarında bir gök cisminin, muhtemelen bir kuyruklu yıldızın kalıntılarından oluşan bulutun görünmesi Dünya'da sansasyona neden oluyor. Yazın ateş yağmuruna sebep olan gök cismi, Ekim veya Kasım aylarında Güneş Sistemi'nden tekrar geçişinde yeniden Dünya'yı tehdit eder. Gezegenimize yaklaşan daha büyük parçalar gözle görünür vaziyettedir. Gökyüzünde duran ve görüntüsüyle Ay'ı andıran cisimden büyük parçalar düşüyor. Parçaların düştükleri bölge Panama Kanalı ve Prag yakınlarıdır, orada yer kabuğunda büyük kırılmalar oluşuyor. Eşi benzeri görülmemiş sarsıntılar gezegenin hemen her yerinde hissediliyor.

"...Bütün bir gün boyunca Dünya titreyecek ve sallanacak. İnsanlar artık bu felaketin sonunun olmadığını düşünmeye başlayacaklar. Deprem akşam geç saatlerde başlayıp, bir sonraki güne kadar devam edecek..."

Depremlerle birlikte gezegenin tüm jeolojik dengeleri alt üst olmuştur. Karaların bir bölümü sular altında kalır, nehirler akış yönlerini değiştirirler. Volkanik püskürtmelerin neticesinde, birçok bölge toz ve gazlardan oluşan yoğun bulutlarla kaplanır.

Valdfirtel köylüsünün kehanetine benzer bir anlatım, Kutsal Meryem'in 1846'da La Salette'de görülmesi sırasında yapılmıştır:

"Mevsimler değişecek. Toprak sadece kötü meyveler yetiştirecek, yıldızlar yörüngelerinden sapacaklar. Ay'dan sadece zayıf kırmızımsı bir ışık yayılacak. Su ve ateş, korkunç bir depremin habercisi olacak. Böylece dağlar ve şehirler batacak."

Page 111: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Anna Maria Taigi - İtalya, 1837

"Tanrı Dünya’yı iki kez mahkûm edecek:

İlki Dünya'dan gelecek, bunlar savaşlar, devrimler ve başka kötülüklerdir. Tüm gezegeni üç gün üç gece saracak olan karanlık çökecek... Sonra karanlık, havanın zehirlenmesi ile ilişkili olacak ve bu durum mezara götürecek. Fakat herkesi değil, ölenler genellikle inanç düşmanları olacak."

Jozef Shokert - Münih, 1948

"...Tanrı müdahale edecek. Dünya (büyük savaş sırasında) yörüngesinden çıkarılacak ve de artık Güneş ona ışığını vermeyecek: Yer kürenin her yerinde 72 saatlik bir karanlık!"

Verdiğimiz örneklerde, kahinlerin bir gök cisminin tehlikesine dikkat çekmeye çalıştıkları görülüyor. Neredeyse hepsi, kıyamet sırasında iki ayrı felaketin olacağını öngörmüşlerdir. Önce Dünya'da siyasi ve karışıklıkların neticesinde çok devletin karışacağı global çapta bir savaş meydana gelecek. Savaşın sonunu getiren ikinci felaket, uzaydan kaynaklanan bir tehdittir. Dünya'ya yaklaşan bir gök cisminin, muhtemelen bir kuyruklu yıldızın sebep olduğu meteor yağmurları, kutupsal değişimler ve neticesinde meydana gelen her türlü doğal afetlerden bahsedilir.

Bin Yıllık Barış

2000 yılından sonra artık global (savaşlar) felaketler ve tufan beklenmemektedir. fiin yıllık bir barış süreci başlayacaktır.

Sıradan insanlar, aynen otobüsle seyahat ettikleri gibi, ışık hızının 10 misli hızla uzay yolculuklarına çıkacaklar. Bu 2050 yılından sonra gerçekleşecek.

(Jeni Kostadinova — Trud)

Biz, sıradan insanlar, geleceğin nasıl olacağını görme yetisine sahip değiliz. Sadece her şeyin iyi olmasını temenni edebiliriz. Ünlü kahinin bu pozitif kehaneti bizlerde gelecekle ilgili oldukça iyimser beklentiler yaratıyor. Bunun yanında günümüzde zihinleri en sık meşgul eden sorulardan birine yanıt buluyoruz: Tufan olup olmayacağı konusuna. Vanga’nın cümleleri bize bu günlerde sıkça karşılaştığımız 2012 kıyamet senaryolarının gerçek olmadığını düşündürmekle kalmıyor, ayrıca bin yıl gibi uzun sürecek bir barış dönemi vaat ediyor. Nihayet birbiriyle savaşmayı bırakan insanlık, uzay teknoloji çağında hızlı ilerlemeler sağlıyor... Az evvel Kıyamet bölümünde söylediğimiz gibi Nostradamus, Mitar Tarabich ve Edgar Cayce gibi birçok başka kahin de, uzun süren bir barış çağının haberini vermişlerdir. Vanga’nın bu son kehanetinin doğru çıkmasını tüm kalbimizle diliyor ve ümit ediyoruz...

Fakat son aylarda hemen her ülkenin yerel basınında tam tersini düşündürecek kehanetlerle ilgili haberler çıktı. Haberlerin kaynağı Rus Haber Ajansı Novosti'nin çıkardığı uzunca bir kehanet listesi idi. Vanga’nın öngörüleri olduğu iddia edilen liste, 2008 yılından, Dünya'nın sonu olan 5079 yılına kadar-ki global olayları kapsıyor. Kitabımızda aynen yer vereceğimiz bu kehanetlerin gerçekliğiyle ilgili hiçbir bilgiye ulaşılamadığını söylemeden geçemiyoruz... Sahte olduğunu düşündüğümüz bu kehanetlerin, Vanga'nın gerçekliği kesin olan başka öngörüleriyle çelişkili olduğu görülür. Örneğin Vanga hiçbir /aman dünyanın sonu, insanlığın sonu ile ilgili konuşmayı tercih etmezdi. Çok nadir bazı durumlar haricinde, kehanetlerinde tarih vermezdi. Zaten kahin

Page 112: Kahin Vanga - Renan Seçkin

için bizim anladığımız şekilde bir zaman kavramı yoktu. Beyninde geçmiş, şu an ve gelecek ayrılmaz bir bütünselliği oluşturuyordu. Tarih verse bile daha çok yönlendirici vaziyetteydi. Halbuki bu satırları takip eden listede her bir kehanet için, kesin bir tarih belirtilir. Vanga'yı az bile olsa tanıyan veya onunla ilgili bilgi edinen bir kişi bile kolaylıkla onun tarzı olmadığını anlar.

Vanga'ya ait olduğu iddia edilen 2008-5079 periyodunu kapsayan kehanet listesinden evvel, Vanga'nın gerçekliği kesin olan 1000 Yıllık Barış ile ilgili öngörüsüyle karşılaştırabileceğimiz başka kehanetlere yer verelim:

Jozef Shokert - Münih, 1948

"O zamanlar Güneş her şeyi yeni bir güzellikle aydınlatacak ve bir çoban ile bir sürü seçilmişlerle birlikte olacak. Çilekeş kanlarla insanoğlunun günahları yeniden ödenecek ve belli bir zaman için şeytan ve takipçileri cehenneme gönderilecek. İnsanlığın üçte ikisi ölecek."

Alois İrlmayer - 1950'li yıllar

"Bundan sonra (savaştan sonra) iyi zamanlar gelecek ve başka iklime sahip olacağız.''

Mulhiasel (Orman) Kahini - 18. Yüz Yıl

"İnsanlar yeniden dua etmeyi öğreniyorlar. Tekrardan zengin ve fakirler, efendiler ve uşaklar var. Hayatta kalan azdır ama yine de Tanrı’ya inanırlar. O vakit iyi günler başlıyor. İnsanlar daha önce

bir birinden nasıl nefret ettiyse şimdi öyle sevecekler, inancı anlatacak kutsal adamlar olacak ve insanların inanmaları için mucizeler yaratacaklar."

Nostradamus

"Şeytan yakalansın ve yeraltı dünyasının en derin kovuğunu atılsın. Ve Tanrı ile insanlar arasında dünya barışı başlayacak. Tanı 1000 yıl sürecek.”

Pier Frober - Fransa

''Yakında büyük balık dönecek. Kiiçük olan balık tahtını kemikler üzerinde kurmuştur. Petrus hiçbir zaman Roma'yı görmemiştir, fakat Romalı Petrus Roma'yı yıkılmış görecek.

Bir ulus, (melekler sevinç içinde), bir inanç içinde geçirilen sınavlardan sonra Dünya Kralının ayaklan önünde.”

Benjamin Solari Paravichini - Arjantin, 1937

"Büyük felaket ve savaşlardan sonra, aşkın çağı başlayacak. Tüm varlıklar günahsız sevecekler. Erkek maddiyata olan açlığını unutacak, kadın görevinin farkına varacak. Dünnya'ya yeni ruhlar gelecek. Hepsi daha üstün varlıklar olacaklar ve beraberlerinde beşinci çağı getirecekler. Aralarında ruhsal irtibat yoluyla konuşacaklar ve Hz. İsa ile yaşayacaklar...

Kutsal yazıtın anlayışı hüküm sürecek, zamanların sonunda yönetim ve kurtuluş gelecek, barış ve kilisenin birliği olacak

Page 113: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XV. BÖLÜM

RUS BASININDA ÇIKAN KEHANET HABERLERİ

Page 114: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Rus Basınından Çıkan Kehanet Haberleri

2010 - Üçüncü Dünya Savaşı başlıyor. Nükleer ve kimyasal silahların kullanıldığı savaş kasım 2010'da başlayıp, ekim 2014'te sona eriyor.

2011 - Kuzey yarım kürede nükleer radyasyona maruz kalan hayvanlar ve bitkiler ölüyor. Sonra Müslümanlar sağ kalan Avrupalılara karşı kimyasal savaş açıyorlar.

2014 - Kimyasal silahların kullanılması neticesinde birçok insan kanser ve başka deri hastalıklarına yakalanıyor.

2016 - Avrupa'nın nüfusu oldukça azalıyor.

2018 - Çin'in yıldızı parlıyor.

2023 - Dünya'nın yörüngesinde hafif bir kayma oluşuyor.

2025 - Avrupa'da hala çok düşük bir nüfus var.

2028 - Yeni bir enerji kaynağı keşfediliyor. Dünya'da açlık azalıyor. Venüs'e insanlı uzay aracı gönderiliyor.

2033 - Kutuplardaki buzullar eriyor. Okyanusların su seviyesi yükseliyor.

2043 - Dünya ekonomisi düzeliyor. Müslümanlar Avrupa'ya egemen oluyor.

2046 - Her tür organ üretilebiliyor. Organ değişimi en iyi U-davi yöntemi haline geliyor.

2066 - Müslüman Roma'nın saldırısı karşısında ABD yeni bir silah deniyor - klimatik bir silah. Ani ısı düşüşü oluşuyor.

2076 - Komünizm.

2084 - Doğa yenileniyor.

2088 - Yeni bir hastalık çıkıyor, insanlar birkaç saniyede yaşlanıyor.

2.097 - Bu hastalığa çare bulunuyor.

2100 - Yapay bir güneş, Dünya'nın gölgede kalan tarafım aydınlatıyor.

2111 - İnsanlar robotlara dönüşüyor.

2123 - Küçük devletlerarası savaş.

Page 115: Kahin Vanga - Renan Seçkin

2125 - Uzaydan sinyal alınıyor.

2130 - Dünya dışı varlıkların desteğiyle su altı kolonileri oluşuyor.

2164 - Hayvanlar, yarı insana dönüşüyor.

2167 - Yeni din

2170 - Büyük kuraklık

2183 - Mars'taki koloni Dünya'dan bağımsızlık talep ediyor.

2187 - İki büyük volkanın patlaması durduruluyor.

2195 - Su altı kolonilerin enerji ve gıda ihtiyaçları tümüyle temin edilmiş oluyor.

2196 - Asyalı ve Avrupalıların tamamı birbirine karışıyor. Yeni bir ırk oluşuyor.

2201 - Güneş'te termonükleer patlamalar yavaşlıyor. Sıcaklık düşüyor.

2221 - Evrende başka hayat arayışı esnasında insanlar iyi olmayanlarla karşılaşıyor.

2256 - Bir uzay gemisi Dünya'ya yeni, tehlikeli bir hastalık getiriyor.

2262 - Dünya'nın yörüngesi kaymaya devam ediyor. Mars kuyruklu yıldızın tehlikesi altına giriyor.

2271 - Değişen fizik konstantları (sabitleri) tekrardan hesaplanıyor.

2273 - Beyaz, siyah ve sarı ırk karışıyor. Meydana yeni bir ırk geliyor.

2279 - Yoktan oluşturulan enerji bulunuyor, (belki de vakum veya kara delik)

2288 - Zaman yolculukları, uzaylılarla yeni temaslar gerçekleşiyor.

2291 - Güneş soğuyor. Isısını yükseltmek için deneysel çalışmalar yapılıyor.

2296 - Güneş'te hiddetli patlamalar sonucu çekim kuvveti değişiyor. Eski uydular düşüyor.

2299 - Fransa'da İslam'a karşı ayaklanmalar

2302 - Yeni evrensel kanunlar ve sırlar bulunuyor.

2304 - Ay'ın sırrı çözülüyor.

2341 - Uzay'dan tehlikeli bir şey yaklaşıyor.

2354 - Yapay güneşlerden birindeki arıza, Dünya'da kuraklığa yol açar.

2371 - Küresel açlık

Page 116: Kahin Vanga - Renan Seçkin

2378 - Yeni, hızla yayılan ırk

2480 - İki yapay güneş çarpışıyor, Dünya karanlığa gömülüyor.

3005 - Mars'taki savaş sonucu gezegenin yörüngesinde sapma meydana geliyor.

3010 - Ay'a kuyruklu yıldız çarpıyor. Dünya'nın etrafında toz ve taştan oluşan bir halka oluşuyor.

3797 - Bu zamanda Dünya'da canlı hayat tükeniyor. İnsanlar başka güneş sisteminde hayatın ilk temellerini atıyorlar.

3803 - Yeni gezegen az nüfusludur ve insanlar arası iletişim zayıftır. Yeni iklim, insanlarda mutasyonlara yol açıyor.

3805 - Enerji kaynakların paylaşımıyla ilgili savaşlar çıkıyor. İnsanların yarısı hayatını kaybediyor.

3815 - Savaş bitiyor.

3854 - Medeniyetin gelişimi duruyor. İnsanlar hayvanlara benzer yaşıyorlar.

3871 - Yeni bir peygamber, insanlara moral değerleri ve dini inançları anlatıyor.

3874 - Peygamber toplumun tüm kesimlerinden destek alıyor. Yeni kilise kuruluyor.

3878 - Uzaylılar, insanlara inançla beraber, unutulan bilimi de öğretiyorlar.

4302 - Yeni şehirler gelişiyor. Yeni kilisenin önderliğinde teknoloji ve bilim gelişiyor.

4304 - Her tür hastalığı yenmenin yolu bulunuyor.

4308 - İnsanların mutasyonu sonucunda beynin %34'ü kullanılır hale geliyor. Kötülük ve kıskançlık duygusu yok oluyor.

4509 - Tanrı ile tanışma. Nihayet insanlar onunla irtibata geçecek kadar gelişiyorlar.

4599 - İnsanlar ölümsüz oluyor.

4674 - Medeniyetin gelişimi zirveye ulaşıyor. Çeşitli yıldız sistemlerinde yaşayan insanların sayısı 340 milyarı buluyor. Uzaylılarla insanların birbiri içinde asimilasyonu başlıyor.

5076 - Kimsenin varlığını bile tahmin etmediği evrenin sınırı keşfediliyor.

5078 - Kainatın sınırını geçme kararı almıyor. Halkın %40'ı bu karara karşı çıkıyor.

5079 - Dünya'nın sonu.

Page 117: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XVI. BÖLÜM

SIRP KAHİN MİTARTARABİCH'İN KEHANETLERİ

Page 118: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Sırp Kahini Mitar Tarabich'in Kehanetleri

Birazdan 19. yüzyılın sırp kahini Mitar Tarabich’in "Kreman Kahini" isimli bir kitapta yer alan öngörülerin bir kısmını aktaracağız. Ama önce, az tanınan kahin Tarabich ile ilgili kısa bilgi verelim.

1829 yılında Kremna adında küçük bir sırp köyünde dünyaya gelen Mitar, gelecekle ilgili vizyonlar görmeye başlar. Rahip Zahari Zaharich (1836 -1918) Tarabich'in kehanetlerini küçük bir bloknota kaydeder. Bulgar ordusunun 1943'te evini y0061kmasıyla yazılar kısmen zarar görür. Şu anda kehanetleri içeren bu tekst rahip Zaharich'in torunlarından olan Dejana Malenkovicha'nın ailesinde korunuyor. Kehanetlerin büyük bir kısmı Sırbistan'ın 19. yüzyıldaki politik olayları ile ilgilidir. Biz ayrıntılara girmeden, kahinin bu dönemi kapsayan "karanlık kehanetler” olarak adlandırılan öngörülerinin gerçekleştiğine dikkat çekelim.

Biz sadece 20. yüzyıl ile ilgili olan kehanetlerin bir kısmına yer veriyoruz:

"...Sınırlarımızda yeni bir millet ortaya çıkacak. Sel sonrası çıkan otlar gibi hızla büyüyecekler, (Kosova ve Arnavutlar) onlar iyi ve dürüst olacaklar. Birbiri için birer kardeş misali endişe duyacaklar. Ve biz her şeyi bildiğimizi ve bir şeyler yapabileceğimizi sanıp kendimizi aldatacağız, ve yeni bir kaderle onları çevreleyeceğiz, lâkin her şey boşuna... Çünkü onlar sırf kendilerine güvenirler. Tatsızlıkların kaynağı bu milletin cesaretidir...

İkinci Büyük Savaş (!) sonrası dünya barış ve bolluk içinde yaşamaya başladığı zaman, her şey acınası bir hayal (kandırmaca) olacak. Çünkü çoğunlukla Tanrı unutulacak ve sadece kendi beyinlerine tapacaklar. Ve siz,

peder, insan zekasının Tanrı hikmetine ve bilgisine kıyasla ne denli küçük olduğunu biliyorsunuz. Denizdeki tek bir damladan bile azdır.

Adamlar bir kutucuk icat edecekler, içinde görüntülerle ilgili tertibatlar bulunacak (televizyon). Ama aletler artık hayatta olmayan benimle irtibata geçemez, halbuki görüntü cihazları o hayata saç tellerinin birbirine yakınlığı kadar yakın olacaklar.

İnsan bu görüntü cihazları sayesinde dünyada olan biten her şeyi izleyebilecek. İnsanlar yerin derinliklerinde kuyular açacaklar ve altın elde edecekler. (Petrolün diğer bir adı siyah altındır.) Bu altın onlara ışık, hız ve enerji sağlayacak ve dünya gözyaşı içinde boğulacak, çünkü yüzeyde, derinliklerde olduğundan fazla altın bulunacak. Dünya, bu açık yaralardan dolayı zarar görecek. İnsanlar -tarlada çalışmak yerine her yeri kazıyacaklar, doğru ve yanlış yerleri; fakat bu güç (enerji) haberleri olmaksızın hemen çevrelerinde duruyor olacak. Çok sonraları enerjiye ulaşabilecekler ve her yeri kazmanın ne kadar aptalca olduğu anlaşılacak. Bu güç insanoğlunun içinde de var olacak fakat keşfedilmesi ve kullanıma geçmesi için uzun zaman geçmesi gerekecek. Böylece insan kendini bilmeden, tanımadan uzun zaman yaşayacak. Bilge adamlar kendi kitaplarına bakarak her şeyi bildiklerini ve yapabileceklerini zannederek yanılırlar. İnsanın neye sahip olduğuna anlamanın, kendini bilmenin önündeki en büyük engel bu adamlardır. İnsanlar,

Page 119: Kahin Vanga - Renan Seçkin

bu bilgiye sahip hale geldiklerinde, bilge adamları dinlemenin ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu fark edeceklerdir. Bu olay gerçekleştiği zaman, bilginin (gerçeğin) ne kadar basit olduğunu görüp, daha evvel keşfedemedikleri için pişman olacaklardır.

İnsanlar, hiçbir şey bilmemelerine rağmen, her şeyi bilip yapabileceklerini zannederler ve çok aptalca işler yapacaklar.

Doğudan gerçek bilgeliğe sahip olanlar çıkacak ve bilgelikleri denizleri ve sınırları aşacak, fakat insanlar gerçeğe inanmayacaklar ve de uzun zaman süresince bu realiteye yalan diyecekler. Kalpleri şeytana esir olmadığı halde bazıları fazlasıyla kötü olacak. Onlar yanılsamayı gerçek sanacaklar, lâkin kafalarında gerçeğin zerresine dair bir bilgi bulunmayacak.

insanlar temiz havadan, tanrısal tazelik ve güzellikten haz etmeyecekler ve sadece kariyerlerini büyütme peşinde koşacaklar. Kimse bunları yapmaları için zorlamıyor, onlar gönüllüdür.

Sırbistan'da kadını erkekten ayırt etmek olanaksız hale gelecek. Hemen herkes aynı şeyi giyecek. Bu felaket sınırların ötesinden gelerek uzun zaman devam edecek. Damatlar kim olduklarını bilmedikleri gelinleri alacaklar, insanlar, amaçsızca günlerini geçirirken kayıp ruhlar gibi olacaklar. Babasının, dedesinin kim olduğunu bilmeyen çocuklar doğacak. Her şeyi bildiklerini sanırken aslında her şeyden habersiz olacaklar.

Kendi topraklarımızdan gittiğimiz zaman kuzeye yöneleceğiz. Ve aptalca davranışımızı idrak ederek dönüşüm geçireceğiz. O zaman aramızdan "adil olmayanı" atacağız. (Miloshevich)

Tüm dünya garip bir hastalıkla boğuşacak ve kimse ona tedavi bulamayacak.(Belki de AIDS) Herkes ben biliyorum, çünkü akıllıyım, bilim adamıyım der ama kimse bir şey bilmez, insanlar düşünüp duracaklar ama doğru sonuca ulaşmaları olanaksızdır. Çare, Tanrı'nın yardımıyla etrafımızda ve içimizdedir.

İnsan başka gezegenlere gidince cansız çöllerle karşılaşacak. Ve Tanrı onu affetsin, Tanrı'dan daha zeki olduğunu sanacak. Orada Tanrı'nın sonsuz barışı dışında bir şey göremeyecek, fakat kalbinin sezgisiyle onu, bütün güzelliğini ve hikmetini hissedecek. İnsanlar kulelerle Ay'a ve yıldızlara seyahat edecekler. Canlı hayat arayacaklar, fakat bizimkine benzer bir hayat bulamazlar. O, canlı hayat, orda olacak lâkin onu göremezler, canlı hayatın ne olduğunu anlayamazlar.

Tanrı'ya inanmadan oraya giden kişi, döndüğünde şöyle diyecek: "Siz, Tanrı'nın adını şüphe ile ananlar, benim bulunduğum yere gidin ve Tanrı zeka ve gücünün ne olduğunu görün."

İnsanlar daha çok bilip daha çok yapabildikçe, o kadar daha az birbirini sevip kollayacaklar. Öyle bir nefret hüküm sürecek ki, bir takım makineler insanlara en yakınlarından daha yakın olacak. İnsan kendi makinesine (aklımıza o zaman icat bile edilmemiş bilgisayar geliyor) en yakın komşusundan daha çok inanacak. Rakamların yer aldığı kitapları okuyup yazanların en çok bilgi sahibi olduğu sanılacak. Bu bilgeler her şeyi rakamlara bırakacak ve sayılar onlara ne derse onu yapacaklar. Bilgelerin arasında iyiler de kötüler de olacak. Kötüler kötülük getirecek. Havayı ve suyu mahvedecekler, mavi denizleri zehirleyecekler, insanlar birtakım hastalıklardan ölmeye başlayacak, iyi olan bilgeler, tüm çabalarının boşa çıktığını fark edince sayıların yerine kendi içlerine dönecekler, düşünmek için... Düşündükçe tanrısal bilgeliğe yakınlaşacaklar, fakat boşuna. Kötüler artık tüm dünyayı mahvetmiş olacaklar ve gerçek ölüm gelecek.

Page 120: Kahin Vanga - Renan Seçkin

İnsanlar şehirleri terk edip köylere sığınacaklar, nefes alabilmek ve su içmek için yeniden dağları ve ormanları arayacaklar. Kaçabilenler kendini ve ailelerini kurtarabilir, fakat hepsi değil ve daimi değil, çünkü korkunç açlık baş gösterecektir. Köy ve şehirlerde bulunabilen yiyecekler zehirli olacak. Çok yiyecekler, fakat doyabilmek için ağızlarını tıkıştıracaklar ve bundan dolayı ölecekler...

Bu sıralarda uzak rus şehirlerinde Mihailo adında biri duyulacak. Aydın yüzlü ve barışçıl olacak. İnsanlar onun gökte nasıl yürüdüğüne şaşıracaklar, o ise ilk manastıra gidip çanları çalacak. Etrafında toplananlara:

"Benim kim olduğumu ve de ölmediğimi unuttunuz, oysa göğe canlı gitmiştim." diyecek.

...Ve tüm halklar Mihailo'nun arkasından yürüyecek, dünya cennet bahçesine dönüşecek. Mihailo her yerde bulunacak ve en çok ta İstanbul'da, ta ki tüm insanlar aynı dili konuşup aynı inancı kabul edene kadar. Sonra memnun bir şekilde göğe dönecek.

Acı (korkunç) savaş başladığında, göğe uçacak olan savaş güçlerine Tanrı yardımcı olsun. Talih, karada ve denizde savaşanların yanında olacaktır.

Bu savaşı yürütenlerin içerisinde, savaş toplarına yeni bir cephane geliştirecek olan bilim adamları olacaktır. Bu cephane düştüğü yerde öldürmek yerine baygınlığa sebep olacak. Bu sihirle askerler uykuya dalacaklar. Böylece bayılanlar savaşmak yerine rüya görecekler, daha sonra bilinçleri geri dönecek... Bu ne zaman olacak, bilemiyorum - bana gösterilmiyor!

Biz (Sırbistan) savaşmayacağız ama başkaları bizim üstümüzde (göklerde) çatışacaklar. Pozegoy'da (Sırbistan'da bir şehir) semalardan alevler içinde yanan insanlar düşecek. Sadece Avrupa büyüklüğünde, denizlerin çevrelediği bir ülke (Avustralya) tatsızlıktan uzak, barış içinde kalacak. Kaçıp haçlı ormana saklananlar kurtulacaklar, sonra bolluk, mutluluk ve sevgi içinde yaşayacaklar. Çünkü bundan başka savaş olmayacak..."

Page 121: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XVII. BÖLÜM KAHİN VANGA İLE YAŞANMIŞ İLGİNÇ DİYALOGLAR

Page 122: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kahin Vanga İle Yaşanmış İlginç Diyaloglar

Ünlü kahinin yanma giden insanlar neler yaşıyorlardı? Aralarında ne tür replikler geçerdi? Vanga onlara nasıl yaklaşırdı ve sorunlarına ne tür çözümler sunardı? Vereceğimiz birkaç örnekten sonra, okuyucularımız bunun gibi soruların cevaplarına rahatlıkla kendisi ulaşabilir.

Filibe'den Angeline Atanasova'nm Başından Geçenler

(Jeni Kostadinova'mn Vanga'nın Kehanetleri kitabından)

Benim Vanga ile görüşmem şubat 1980 senesindeydi. Otuz yaşındaydım. Bir meslektaşıma refakat ediyordum, ziyareti ertelenemeyecek kadar önemliydi. Petrict'te Vanga teyzeye yakın bir kira bulduk ve oraya yerleştik. Önceden kayıt yaptırmadığımız için her sabah erkenden kalkıp evinin önüne gidiyor ve kayıtlı olmayanların listesine adımızı yazdırıyorduk. Vanga her gün 20-30 kişi kabul ediyordu - sabah sekizden saat on bire kadar, ondan sonra bir polisli araba onu Rupi'de-ki evine alıp götürüyordu. Orda gündüzleri dinleniyor, gece dokuz gibi Petrich'teki evine geri dönüyordu. Bu bilgileri ev sahibinden öğrenmiştik.

On gün boyunca bizi kabul etmesini bekledik. Yavaş yavaş ümitlerimiz tükenmeye başlamıştı. Artık paramız ve iznimiz de bitmiş, geri dönme zamanımız yaklaşmıştı. Artık son günümüzde yine evinin önünde beklemeye başladık. O gün hristiyanlar için önemli bir gündü - Teodor günü. Buna rağmen Vanga ziyaretçi kabul ediyordu. Fakat saat on gibi yorulduğu için bekleyenlerle artık görüşemeyeceği söylendi. İnsanlar dağıldı sadece biz, yani üç kadın kaldık. Ne yapacağımızı düşünüp duruyorduk.

Tam o sırada Vanga'yı Rupiye götürecek olan araba gel-

di. Şansımıza bir taksi gördük. Hemen onu durdurdum ve şoförden arabayı takip etmesini rica ettim. Kısa bir süre sonra küçük bir evin önünde durduk. Vanga, önünde bekçinin beklediği eve girdi. Biz tam da ne yapacağımızı düşünmeye başlamıştık ki, oradaki inşaat işçilerini gördük. Onlardan buradaki evin dinlenme yeri olduğunu ve kahinin kimseyi kabul etmediğini öğrendik.

Bir ara bekçi bize el salladı ve yanımıza gelip, Vanga'nın içimizden birini çağırdığını söyledi. Acil bir sorunu olan meslektaşım yerinde hareketlendi, ama çağırılan ben oldum.

İçerisinde sadece bir masa ve iki - üç sandalye olan bir odaya girdim, Vanga'yı gördüğümde sessizce ağlamaya başladım. Ancak "Neden ağlıyorsun?" diye sorduğunda gözlerini’ bakabildim ve onların kapalı olduğunu fark ettim.

"Ağlama, bana şekeri ver." dedikten sonra ellerimi kendi elleri arasında tuttu ve anlatmaya başladı:

Page 123: Kahin Vanga - Renan Seçkin

- Sana ellerini uzatıp bakan ve ona bir şey vermeni bekleyen bu adam da kimdir? Adı Todor (Teodor), genç biri.

- Böyle bir yakınım yok - dedim.

- Var, var, düşün! - ısrar etti Vanga.

Doğrusu çok tuhaf bir durumdu. Aniden kayınpederimin adının Todor olduğunu ve 24 yaşındayken, çok genç yaşta vefat ettiğini anımsadım.

- Bugünün Todor bayramı olduğunu bilmiyorsun, bundan dolayı affedildin. Ona bir şey vermeni bekliyor, sana doğru ellerini uzatmış bekliyor. Buradan çıktığında bir şey satın alıp onun için ver... İşte, senin kayın pederin olduğunu işaret ediyor. Gülümsüyor, seni gördüğüne seviniyor...

Ben daha da çok ağlamaya başladım...

Tırgovishte'li Vasil Kalcev'in Hikayesi

(Jeni Kostadinova'nın Vanga'nın Kehanetleri kitabından)

Vangelia ile tanıştığım sene 1960 senesiydi. Rupi'deki evinin olduğu yerdeydik. Petrich yakınlarındaki Marikostinovo köyünde tedavi görüyordum. (Bölge, kaplıca sularıyla ünlüdür) Orda olduğum günlerde Vanga'yı tanıyan birçok insanla konuştum, onların hikayelerini dinledim ve yazıya geçirdim. Bazılarını gönderiyorum.

Tarım işçiliğinin en yoğun olduğu aylarda Petrich'in civarındaki bir çok tarım işçisi, işini gücünü bırakıp kahinin yanına giderlerdi. Bunun sonucunda tarlalarda işgücü noksanlığı baş göstermiş, sorunlar ortaya çıkmıştı. Yeni yeni kurulan tarım kooperatiflerinin yöneticileri bu durum karşısında güçsüz kalmış, bir türlü işçileri randımanlı çalıştırmanın yolunu bulamıyorlardı. Sorun Petrich kasabasındaki polisin müdahalesini gerektirecek kadar derinleşmişti. Bir dizi toplantı neticesinde, Vanga'nın ülkenin daha iç kısımlarına sürülmesine karar verilir. Bu antidemokratik kararı nasıl açıklayacağını bilemeyen Emniyet Müdürü, Vanga’yı yanma çağırtmak üzere görevli bir memur gönderir. Henüz memurun geliş sebebinden habersiz olan ünlü kahin, polisi şu sözlerle karşılar:

"Neden geldiğini biliyorum. Seninle geleceğim ama ondan önce sen hemen evine gitmelisin, çünkü çocuğun kuyuya düştü. Onu hala sağ iken gidip kurtarmalısın, sonra dönüp beni tutukla."

Polis memuru şaşırmış bir şekilde dinledikten sonra aniden arkasını dönüp evi terk eder. Evine doğru koştuğu sırada karısının etrafa endişeli gözlerle baktığını, çocuğunu aradığını görür. Hemen kuyuya giden anne baba gerçekten de dibinde korkmuş vaziyette duran, yaralı çocuklarını bulurlar. Doğal olarak bu olaydan fazlasıyla etkilenen polis memuru müdürünün yanma çıkar. Vanga'yı neden getiremediğini ve tüm başından geçenleri anlatır. Sonuç itibariyle Vanga’nın halka yararlı olduğu kararına varılıp sürgünü iptal edilir.

Lübnanlı Gazeteci Abdul Emir Abdal'ın Ziyareti

Beyrut'ta politik bir haftalık yayın olan "Al Kitah al Arabi" ye bağlı çalışan bir gazetecinin Vanga ile olan ilginç diyalogunu kısaltarak aktarıyoruz.

Page 124: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Petrich,1981

...Diğerlerinden farklı olmayan bir oda. Tam ortasında, elektrikli bir soba bulunuyor. Vanga, üstünde mavi ve turuncu renkte kilimin serildiği kanepenin üzerinde oturuyor. Kadının etkisi altına girmemek için tüm ruhsal güçlerimi toplamaya ve konsantre olmaya çalıştım. Gözlüklerimi çıkardım ve odanın diğer köşesinde duran üç kadına doğru baktım. Her şeyi belleğime kaydediyordum.

Odaya sessizlik hakimdi. Sessizliğin kaynağı, Vanga'nın yüzüydü. Sonra o başını kaldırdı ve güçlü iradenin eseri olan emin bir sesle: "Lübnanlı gazeteci, sen yaklaş ve buraya otur! Şoförün çıksın!"

Vanga'nın gücünü anlatan ilk belirti buydu. Şoförün odada olduğunu nasıl anladı?

"Bana küp şekeri ver!" Cebimden onu çıkardım ve masanın üzerine koydum, böylece onu nasıl alacağını görebilecektim. Hiç zorlanmadan elini uzattı ve şekeri aldı. Ona dokunarak incelemeye başladı. Eli kendinden emindi. Bana öyle geliyordu ki içinden beni gözetliyordu, bana doğru döndü ve şöyle dedi:

"En sık olarak önemli görüşmeler sırasında ve değişik bazı durumlarda taktığın bir gözlüğü kullanıyorsun. Şimdi onu neden çıkardın?"

Bu benim inançsızlığıma karşı atılan ikinci bir darbeydi.

"Dinle, annen ve baban hayattalar ve Lübnan'da yaşıyorlar. Şu anda annen evde, baban dışarıda olabilir, belki tarladadır. Sen şehirde yaşıyorsun ve on iki yıldır gazetecilikle uğra-yiyorsun. Hizmetlerle ilgili yazıyorsun ama politika hakkında ila yazabiliyorsun. Fakat bu konuda katkın büyük değil, seyrek yazıyorsun. 1982-1983 yıllarında işinde başarılar kazanacaksın. Yedi çocuğun olacak ve 42 yaşına geldiğinde büyük bir savaşa şahit olacaksın, ama sana kimin savaşacağını söylemeyeceğim."

Cümleleri birbiriyle bağlantısız kelimeler takip etti, emir ve beğeni ifadeleri birbirine karışıyordu.

"Sen Müslümansın ve de dini bayramlarına bağlısın. Sizin önemli bir kutsal metniniz var - Kur'an. Onun tamamını okumalısın ve en çok ta 9, 10, 11 ve 12 inci bölümlerini...

1984 yılında işler komplike hale gelecek ve Suriye savaşacak. Kudüs'te hiç bulundun mu? Şimdi Bağdat'ı görüyorum. Bağdat nedir? Sen oraya gideceksin.

Lübnan kuzeyden ve güneyden doğudan ve batıdan problemler yaşayacak. Nil'i görüyorum. Nedir

Bu Nil? Oraya da gideceksin...

Dinle, annene büyük bir saygı duymalısın. Senden bir şey istediğini hatırlamalısın.

Lübnan ateşlerle kuşatılmış. Birçok kırmızı meyve ve de sular var. Ama ülkede petrol yok, olmayacaktır da... Şimdi Lübnan'da çok sayıda askeri araç bulunuyor. 1982 yılının mayıs ayında sizin gökyüzünüz kararacak...

Page 125: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Sizin kahininiz kimdi? Şu vaaz veren ve üç gezegene bakan kişi mi? Onun varlığının odaya girdiğini görüyorum...

Suriye ile ilişkileriniz iyi olmalı. Gelecekte daha da iyi olacaktır."

Vanga biraz duraksadı ve sonra devam etti:

"Duyuyor musun? Şu anda Beyrut'ta savaş var. Bu ateş sönecek ama daha sonra ortalık tekrar ateşlenecek. Sen bu savaşı onaylıyor musun?"

"Hayır, onaylamıyorum." Dedim.

Vanga bunları 2 Aralık 1981 yılında saat 8.45'te söyledi.

Lübnan'a dönünce arşivleri araştırdım ve tam o günde Beyrut'un batı yakasında silahlı çatışmaların olduğunu okudum...

Define Haritası

Vanga'nı yeğeni, Krasimira Stoyanova'nm anılarından kısaltarak aktarıyoruz...

1979 senesinde, elinde kopya edilmiş bir harita olduğunu söyleyen biri, Petrich'e geliyor. Üzerinde hiyerogliflere benzeyen işaretler bulunan aşağı yukarı on cümlelik yazının üzerinde sanki bir çocuk elinden çıkmışa benzer karalamalar vardır. Gelen şahıs, yazıların anlamını çözmek için uzmanlara gösterdiğini fakat sonuç alamadığım ve kahinin işaretleri çözmesini ümit ettiğini belirtir. Haritayı gören yeğen K. Stoyanova, Van-ga'ya bu kağıt parçasının hayal ürünü olabileceğinden bahseder. Kahin itiraz ederek asıl haritanın çok eski olduğunu ve bir defineyi değil, şu ana kadar bilinmeyen bir yazıyı işaret ettiğini açıklar. Söylemine göre Mısır'dan gelen, asker, köle ve üstleri, toprağın derinliklerine taştan bir lahit gömmüşlerdir. Dünyanın geçmişi ve geleceği ile ilgili olan yazılar lahitin iç tarafına kazınmıştır. Gömü olayına şahit olanların tamamı öldürülmüştür.

Teyzesinin bu sözlerinden son derece etkilenen Krasimira, kopyayı hiyeroglif uzmanlarına gösterir. Fakat maalesef hiç biri deşifre edemez. Aradan zaman geçer, sahte olduğu düşünülen harita neredeyse unutulmuştur. Fakat bir gün Vanga gelen ani bir "ilhamla" ayrıntılı olarak bir yeri tarif eder.Tarifini verdiği yere özellikle 5 mayıs günü gidilmesi son derece önemlidir. Krasimira heyecanlanır ve daha dört kişiyle beraber onu bulmak üzere yola çıkar. Kahinin ayrıntılı anlatımını takip eden beş kişilik ekip, 4 Mayıs günü öğle sıralarında bölgeye ulaşır. Dağlık arazide aradıkları kayayı bulurlar. Üzerinde çok eski zamanda kazılmış olduğunu tahmin ettikleri, kahve fincanı altı büyüklüğünde üç daire fark ederler. Daireler, tepesi aşağıya dönük olan bir üçgenin köşelerini oluşturur. Kahinin "güneşin ve ayın ilk ışıklarını izleyin" sözlerini anımsayan Krasimira ve arkadaşları, ertesi sabah güneşin doğuşunu izlemek üzere kalkarlar. Yarım saat geçmeden bir güneş ışının dairelerin üzerine düştüğünü ve soldan sağa hareket ederek, ışıktan bir üçgen oluşturduğunu gözlemlerler. Güneş ışınlarının bu enteresan oyunu tam 20 dakika devam etmiştir. Aynı olaya gece saat 21'de bu defa ay ışığında şahit olurlar...

Yaşananlara bir anlam yüklemeye çalışanlar, aslında hikayenin en tuhaf kısmını henüz yaşamamışlardı. Ay ışığı oyununun bitiminden birkaç dakika sonra, kayalığın düz tarafı sanki içerden yanan bir ışıkla aydınlanır, aynen bir televizyon ekranı gibi grimsi bir renge bürünür. Ve yüksekliği' 5 metre, genişliği 3-4 metre olan bu "taş ekranda" insan figürüne benzeyen iki varlığın

Page 126: Kahin Vanga - Renan Seçkin

görüntüsü şekillenir. Sol tarafta üzerinde entari olan, uzun saçlı bir ihtiyarın hatları oldukça belirgindir. Ayakta duran figürün elinde küreyi andıran bir alet göze çarpar. Sağda, daha arka planda ise koltuğa oturmuş, ayakları aşağıya sarkan, elleri ise koltuğun yanlarında olan şekil, firavunları akla getirir. Grup, "taş ekranı" sönmeden 20 dakika kadar inceleme fırsatı bulur. Sonra da bu izah edilemez olayın etkisiyle çarçabuk, panik içinde orayı terk eder. Sonraki günlerde birkaç kez aynı yere gitmiş olsalar da, gizemli şekilleri bir daha göremezler.

O gün yaşanan bu gizemli olay, adeta aklın sınırlarını zorlamaktadır. Akla gelen en mantıklı ama bir o kadar da yetersiz açıklama, orda olan 5 kişinin toplu psikoz yaşamış olmaları ihtimalidir.

Gagarin'in Saati

Rus Sinemasının dünyaca ünlü yıldızı Vyacheslav Tikho nov'un Vanga ile olan görüşmesini, Peter Bakov'un sözlerinden dinliyoruz:

Bir seferinde, bu Gagarin'in ölümünden sonraki bir zamandı, yanma Vyacheslav Tikhonov geldi. İnanılmaz, eşsiz, dünyaca ünlü bir artisttir. Ve o kadar da alçak gönüllü. Etkileyici ve saygı uyandıran bir kişilik. Vanga saniyesinde onunla iletişime geçerken nefes almadan hızlıca konuşuyordu:

- Neden Gagarin'in hediyesi olan saati takmıyorsun?

Tercüman hatalı mı aktardı bilemiyorum ama Vyacheslav

heyecanla sesini yükseltti:

- Hayır, hayır... Onu çalmadım. Bana hediye etti...

Oysa kimse, Gagarin'in saat hediye ettiğini bilmiyor. Ve

birden Vanga bunu soruyor. Kahin onu elini tuttuğunda oldukça ürkmüş görünüyor. Vanga ise ona fısıldıyor:

- Biliyorum, hediye olduğunu biliyorum. Sana olan saygısının ifadesi olarak verdiğini biliyorum. Gagarin sana bir hatıra bırakmak istedi. Onu çalmadın...

Peter Bakov'un tanık olduğu görüşmenin devamında, konuşmalar Sovyetler ve geleceğine ilişkin tahminler (kehanetler) konusunda odaklanır. Kahin Sovyetler Birliğinin kansız darbe geçireceğini, dağılacağını, çok sayıda lokal savaşın çıkacağını öngörür. Neyse ki başka bir dünya savaşı olmayacağını da ekler. Duyduklarından son derece etkilenen ünlü sinema yıldızı için en şaşırtıcı olan şu cümleleri olur: "Gagarin hayattadır. Kaza yaptığı konusunda yalan söylüyorlar. O canlıdır, yalnız Rusya'da değil ve de oraya dönmeyecektir. Hadi şimdilik hoşça kal... Ve umarım bir gün görüşürsünüz. Umarım..."

Kayıp Asker

Pernik kasabasında bir askerin iz bırakmadan ortadan kaybolması, bulunduğu birliği ayağa kaldırır. Günlerce aramalar devam ettiği halde kendisiyle ilgili hiçbir iz bulunamaz. Son şans olarak askerin akıbetini öğrenmek ümidiyle Vanga'ya gidip danışmaya karar verilir. Üstlerin

Page 127: Kahin Vanga - Renan Seçkin

itirazlarına rağmen teğmen ve şoför askeri araca binip kahinin yaşadığı Pet-rich kasabasına giderler. Vanga gelen askerleri bekletmeden kabul eder, onları dinler ve sonra da kayıp asker ile ilgili şu açıklamalarda bulunur:

"Sizin askeriniz kayıp değil, o Struma nehrinin sularında yatıyor. Şimdi yaz zamanıdır. Asker balık tutmaya gitmiş, suya girmiş ve saçları nehir kenarındaki söğüt ağacı dallarına dolanmış. Orada boğulup kalmış. Akıntıyı takip edin, ağaç köklerinin altında onu bulacaksınız."

Birliğe dönen askerler, kahinin tarif ettiği şekilde aramalara başlarlar. Cesedi ancak günün sonuna doğru aynı Vanga'nın onlara izah ettiği biçimde, bir söğüt ağacının kökleri arasında sıkışmış vaziyette buluyorlar.

Kilisede Hırsızlık

Hırsızlık olayı, Vanga'nın yaşadığı şehirden 3 km mesafede olan bir kilisede meydana gelir. Bu küçük ama zengin kiliseye bir gece hırsızlar girer. Demir ferforjeleri ve camları kırmak suretiyle içeri giren suçlular birçok kilise resmiyle birlikte değerli ne gördülerse alıp götürürler. Çalıntı eşyaların arasında çok değerli iki tane resim de bulunuyormuş. Yerel emniyet güçleri bu tarz bir suçla ilk defa karşılaşıyorlarmış.

Vanga'nın komşusu olan polis memuru Slavco Andonov, kahinden yardım istemeyi önerir. Olay mahallinden parmak izleri ve diğer bulunabilen ipuçları alınmıştır. Yalnız suçun niteliği, çalman nesnelerin yurtdışına kaçırılma tehlikesini barındırdığından dolayı olayı çok hızlı bir şekilde aydınlatmaları gerekir. Bu sebeple daha fazla bilgi edinmek isterler ve kahinin yardımını gerekli görürler.

Vanga'nın yanına giden polis, kendisinin yardımına ne kadar gereksinimleri olduğunu anlatır, olaya ışık tutacak bir bilginin çok makbule geçeceğini belirtir. Dökülen duvar sıvı parçalarını eline alıp inceleyen kahin, kendinden emin bir şekilde hırsızların iki kişi olduklarını ve 2.gün tutuklanacaklarını söyledikten sonra nerde ve ne şekilde aranmaları gerektiği konusunda bilgiler verir.

Aynen Vanga'nın polise anlattığı şekilde 2 gün sonra biri Bulgar diğeri Yugoslav olan iki hırsız, beraberlerinde çalıntı kilise eşyalarıyla oldukları halde Yugoslavya sınır kapısında tutuklanır. Ele geçirilen eşyalar kiliseye iade edilir. Daha sonra Vanga'nın komşusu olan polis memuru ve polis şefi kendisini ziyarete gelirler, hırsızlığın aydınlatılması için yaptığı katkıdan dolayı teşekkür ederler...

Emniyet güçleri başka bir çok olayda da kahinin yardımına gereksinim duymuşlardır. ''Polis güçlerinin kahinin insanlara yardım etmesini engellediği ile ilgili söylenenler tamamen uydurmadır” der Slavco Andonov; "Bazı devlet ve siyasi güçlerin belli dönemlerde ona köstek oldukları doğrudur, ama biz, Emniyettekiler ona inanırdık. Bunun bilinmesi gerek ve ispatlayacak belgeler de mevcuttur. Eğer çevresinde dönen oyunlar, dolaplar olduysa da, onları ne yazan ne de gerçekleştiren bizler olmadık! Vanga, kendi yakın çevresi tarafından ne şekilde sahip olunduğu belli olmayan değerli eşyaların evinde gizlendiğini tespit etmiştir. Söz konusu nesnelerin alınması için bizi çağırmıştır... Etik olmayan şey, insanlara yardım etmesini engellemeye çalışanların, diğer taraftan gizlice onu ziyaret etmeleri ve kendi gelecekleriyle ilgili sorular yöneltmeleridir..."

Maden Ocağında Göçük

Page 128: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Olay Yugoslavya sınırına yakın, Ograjden Dağındaki Slavyanka maden ocaklarında geçiyor. Struma nehrinin yakınında bulunan ocağın galerileri, uzun süren yağışların neticesinde yarıya kadar yağmur ve yer altı suları ile dolar. Suların çekilmesinden sonra 2 maden işçisinin kaybolduğu fark edilince derhal arama kurtarma faaliyetlerine başlanır. İşçilerden biri boğulmuş vaziyette ve yakınında 2 kırık tahta olduğu halde bulunur. Diğer işçiyi bulmak için uzun süre devam ettirilen aramalar ise netice vermez, ikinci işçiye ait hiçbir iz yoktur. Artık kayıp olan işçinin, ilkini tahtayla öldürdükten sonra ülke dışına kaçtığından şüphelenmeye başlanır. O zaman endişe içinde kalan meslektaşları Vanga'nın yanma gidip akıbetini sormayı kararlaştırırlar.

Kayıp kişiye ait giysiye dokunup inceleyen kahin :"İkinci işçi de galeriye dolan suların içinde batmıştır. Onu aramaya devam edin, bulacaksınız..." diyerek geri gönderir.

Kahinin verdiği yeni bilgiler ışığında bir hafta boyunca uzun metal çubuklarla galeriyi arayan işçiler sonuç alamayınca tekrar Vanga'ya dönerler. Bu defa kendilerine kayıp işçiyi bulmak için merdiven altında aramaları gerektiği şeklinde öğüt verir. Vanga'nın iç gözüyle algıladığı vizyona göre işçi, oradaki demir desteklerin altında sıkışıp kalmıştır. Bunun üzerine Varna'dan çağırılan bir dalgıç, tam da tarif edilen yerde cesedi bulup çıkartır. Kayıp kişinin bulunması ile insanların kafasındaki şüpheler ortadan kalkar, ölenin meslektaşları ve yakınları da olayın aydınlanmasıyla rahat nefes alırlar...

Kayıp Silah

1981 yılında Küstendilli Botyo Sakızov'un vatani görevini yaptığı askeri birlikte bir savaş silahı kaybolma olayı yaşanıyor. Bunun üzerine birlikten 4 kişi Vanga'ya gidip danışmaya karar veriyor.

Gizlice arabaya binen askerler tüm gece yolculuk yaparlar. Petrich'e vardıklarında büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar: kayıtların 3 yıl ileriye kadar dolu olduğunu öğrenirler. Buna rağmen kahinin arabasını takip ederek bir şekilde dikkatini çekmeyi başarıyorlar. Karşısında heyecanlı askerleri gören Vanga, sinirlense de, silahın içeriden biri tarafından alındığını söyleyerek ekler: "Döndüğünüzde herkesi tembihleyin: bugün günlerden Çarşamba günü; Cuma günü saat 14'e kadar silahı alan onu görünür bir yere bırakmalı. Eğer saat 17'ye kadar silah ortaya çıkmaz ise bana telefon et, o zaman hırsızın adını söylerim."

Hemen birliğe dönen askerler, dedikodunun yayılmasını önleyemeyince, üstlerine detaylı rapor vermek zorunda kalıyorlar. Neticede ertesi gün saat 14'te, çalıların arasında gelişigüzel konulmuş bir şekilde duran silah bulunuyor, yetkililere haber veriliyor. Özel eğitimli köpek getirilip izler sürülüyor ve üç kişi olayla ilgili soruşturmaya alınıyor. Yapılan soruşturmada hiç birinin olayı üstlenmemesi üzerine Vanga'ya telefon açıyorlar. Kahin, silahın bulunduğunu ve olayın artık kurcalanmaması gerektiğini söylüyor. Aksi takdirde daha fazla insanın zarar görebilir. Bu tip olaylarda genelde yaptığı gibi, isim vermeyi reddediyor...

Konuşan İnek

Vanga’nın çiçeklere olan yakın ilgisi ve sevgisi oldukça popülerdir. Onlara sanki birer canlı çocukmuş gibi garip bir sesle ve şefkatle konuşuyor, okşuyor, çevresine onların koparılmaması gerektiğini anlatmaya çalışıyor. "Her çiçeğin kendi bir bilinci ve yaşamı vardır... Onları kopardığınız zaman, nasıl ağladıklarını görmüyorsunuz" der kahin. Çiçekleri bu değişik biçimdeki algılayışı yakın çevresi tarafından az anlaşılır bir özelliği ise de, ölmüş bir hayvanın ruhuyla irtibata girmesi sadece yakınlarım değil, kendisini bile hayrete düşürmüştür.

Page 129: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Hikayeyi Nevena Tosheva'nın "Fenomen" adlı belgeselinden aktarıyoruz...

Aman Tanrım, İnek Konuşuyor!

Vanganın bir ziyaretçiyle konuşması:

- Mityo kimdir?

- O vefat etti.

- Evet ölmüş. İşte geldi. Sen inek bakacaksın. Sende inek var mı?

- Yok. İneğim öldü. Gri renkteydi, bir kurt yedi.

- Hayır, inek gri değil! Kadın ismi taşıyordu. Bak, inek yanma geldi ve "Ben de buradayım, beni Vardar'dan uzağa kovaladılar, yediler..." dedi. İşte köprü... Kurtlar iki tane miydi? İneği kurt öldürdü, 3 yerinden yenmiş. Derisini buldunuz mu?... E-e-e, hayvan konuşuyor! İşte inek giriyor (burada Van-ga sesini şaşkınlıkla yükseltiyor) ve de "Ben de buradayım" diyor. Bravo sana,,9inek! Bu üçüncü buzağın mı? Onu da soruyor. Onlara söyle yine inek alsınlar. Bero ne yapıyor? Ben kim olduğunu biliyor muyum ki? Hasta adam nasıl, Evtim ne yapıyor? İşte, inek yine konuşuyor: "Ben de ineğim ve üç çocuk an-nesiyim. Erkek çocuğum vardı ama sabah beni kurt kovaladı, ormana doğru... Çayırlara, yükseğe...

Stoyan da kim? İşte o da geldi... Ve inek konuşuyor (Vanga gittikçe daha şaşırmış bir ifade ve ses tonu ile konuşuyor). Tanrım, ilk defa bir evcil hayvanın konuştuğunu görüyorum! "Ben yaşamak istiyordum. İki kurttular. Çocuğum da öldü... Diğer çocuğum, o nerde? Göremiyorum..." Oh, yattı zavallıcık ve geviş getiriyor... Aman tanrım, inek konuşuyor!

Ünlü kahinin yukarıdaki sözlerinden anlaşılacağı üzere, ineğin konuşması kendisine de o denli garip geliyor ki, hayretini açıkça ortaya koyuyor. Böyle bir şeye ilk defa şahit oluyor, zaten bundan başka belgelenmiş bu tarz bir olay da bulunmuyor.

Vanga’nın bu özelliği gerçekten çok şaşırtıcıdır. Cansız varlıklarla - fiziki olmayan alemle irtibatı bilinir, dünya dışı -uzaylı varlıklarla iletişime girer, uzak ve yakın geçmişi, geleceği görür, hastalıklar ve şifalı otlarla ilgili engin bilgilere sahiptir... Bunların tamamına alışkınız. Ama bir hayvanın ruhuyla konuştuğu ilk defa görülür. Ne başkaları ne de kendisi böyle bir şeye alışkın değildir. Hazırlıklı değildir... Vanga bir evcil hayvanın ruhuyla ilk defa irtibata giriyor, onu duyuyor, görüyor ve de konuşuyor!

Bu olay üzerine şunu düşünmeden edemiyoruz. Belki hayvanlar için de ölüm son nokta değildir. Aynen ölüm sonrası insanların ruhları astral olarak var olmaya devam ettikleri gibi belki hayvanlar için de benzer bir şey söz konusu olabilir...

Page 130: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XVIII. BOLÜM KAHİN VANGA'NIN VARİSLERİ

Page 131: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kahin Vanga'nın Varisleri

Vanga'nın ölümünden bu yana, onun ününden çıkar sağlamak isteyen birçok "varisi" ortaya çıktı. Yeteneğinin kendilerine geçtiğini iddia eden hemen hepsi kadın olan bu sahte kahinler arasında Vanga ile hiç karşılaşmamış olanlar bile vardır. . Oysa bizzat kahinin bu konuyla ilgili çok kesin sözleri mevcuttur: Yeteneği Tanrı'nın bir armağanıdır, dolayısıyla hiç bir şekilde başkalarına aktarmanın mümkünatı yoktur. İlginçtir ki, Rusya'daki "yetenek devamcıları" kahinin kendi ülkesinden bile daha çok sayıda türedi. Tabii ki pazarın "büyüklüğü” karşılaştırılırsa bu gayet normal karşılanabilir. Kahinin devamı olmaya çalışan yüzlerce insanın varlığı aslında bize kalplerdeki yerinin zaman içinde azalmak yerine arttığını, onu bir nevi kahraman, hatta efsaneye dönüştürdüğünü göstermektedir.

Basında çıkıp yayılan tek bir "yetenek varisi" iddiasını diğerlerinden ayrı tutmakta fayda görüyoruz, onun da gerçekliğini bugün test etmek mümkün değildir. İddiaya göre Vanga, Vesa Cicelkova ismindeki Sofya'lı bir arkadaşına bir görüşmelerinde "Paris'te Nötre Dame kilisesinde bulunan Meryem Ana resminin önünde durduğunda, misyonumu kimin devam ettireceğini göreceksin" demiş. Bu bayan söz konusu kiliseye gittiğinde gözlerinin önüne bir görüntü geldiğini anlatmış - küçük bir kız çocuğu Paris'in "Vie le Rose" isimli bir sokağında koşuyormuş. Daha sonra bu sokağın varlığı doğrulanmış olmakla birlikte, kız çocuğunun bulunma ihtimali zayıf olduğundan araştırma ileriye götürülememiş. Birkaç yıl sonra, 2000 senesinde fransız basınında genç Patricia Lumo hakkında haberler çıkar. Genç kız aynı Vanga gibi sonradan görme yetisini kaybedip paranormal bir takım yetenekler geliştirmiştir. Gazetelerde yer alan bir kehaneti o günlerde sansasyon yaratır. Bu haber, akrabasına planladığı otelde kalmamasını, zira üzerine uçak düşeceğini tembih etmesine ilişkindir. Tesadüf olup olmadığını bilemiyoruz ,ancak gerçekten de bir hafta sonra söz konusu otel, Concorde firmasına ait uçağın enkazı altında kalmıştır... Tabi tüm bu iddia ve haberlerin spekülasyon olma ihtimalinin bulunduğunu göz ardı edemiyoruz...

Son olarak kahinin kendi yeteneğin getirdiği manevi yükle ilgili söylediklerini okuyalım:

"Benim eşyalarım, ismim, otorite ve yeteneğim ile kendinize fayda getirmeyi aklınıza getirmeyin, zira onlar insanların mutsuzluğu ile beslenmiştir. Yanıma temiz bir kalp ve vicdan ile gelmeyeni, insanların azapları takip eder ve cezalandırır.

Gelip sorular soruyorsunuz... Peki neden benim nasıl olduğumu sormuyorsunuz? Sırtımda taşıdığım yükün ağır gelip gelmediğini, hayallerimin, isteklerimin olup olmadığını neden sormuyorsunuz? Benden istediğiniz bunca şeyi size nasıl verebilirim. Ben kendim kendi varlığımdan başka şeye sahip değilim ki. Size ne verebilirim? Bir nasihat, biraz akıl, fakat siz anlamıyorsunuz, ders de almıyorsunuz. Bana verebileceğiniz bir şeye ise sahip değilsiniz. Ben sadece ruhsal gıdaya ihtiyaç duyarım, ama ne yazık ki ona pek azınız sahip. Birbirinizden nefret etmeyin, kavga etmeyin; birbirinizi sevin! "

(1992, Trud gazetesi)

Page 132: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XIX. BÖLÜM

BULGAR KİLİSE'NİN GÖRÜŞÜ

Page 133: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Bulgar Kilisenin Görüşü

Peki Bulgar Kilisesinin Vanga ile ilgili görüşü nedir? Nasıl bir tutum takınmıştır?

Konuyla ilgili olarak, Bulgar Ortodoks Kilisesi adından peder Dobromir Dimitrov'un, kutsal kitaplardan örneklerle belirttiği bildirisini kısaltarak veriyoruz:

"Kutsal kitap tüm falcı, büyücü, medyum v.s. ile ilgili şunları söyler: Tevrat'ın ikinci yasasında okuyoruz:

"Sende asla oğlunu ya da kızım ateşten geçiren, falcılıkla, büyücülükle, maji ile uğraşan, ölülere danışan, ruhları çağıran bulunmamalı, çünkü bunları yapan herkes Tanrı önünde alçak ve iğrençtir ve bu iğrençliğinden dolayı Tanrı senin önünden onları kovuyor."

"Eğer erkek ya da kadın ölüleri çağırıyorsa veya fal açıyorsa ölmeleri sağlanmalı, taşlarla öldürülmeli, kanları üzerlerinde olsun." (Levit 19:27)

"Kanla olan hiçbir şey yemeyin, falcılıkla, büyücülükle, geleceği okuyanlara" ve de "Ruh çağıranlara, maji ile ilgilenenlere yönelmeyin, onlara gitmeyin ve sizi aşağılamalarına izin vermeyin. Ben Tanrıyım, sizin Tanrınızım." (Levit 19:27) Eski kiliseye göre, büyücülükle, medyumlukla uğraşmak, üç temel günah arasındadır. Bunun günahı fazlasıyla ağırdır. Evet, bazıları bu şekilde "yardımcı" oluyor, ama şeytanın (kötü ruhların) yardımıyla. Hala bazı üfürükçüler çare arayanları bize gönderiyorlar, büyü bozan ve kötü ruhları kovduran dualar okumamız için... Okunan duadan sonra sakinleşenler de falcıya teşekkür ediyorlar... Sayın kardeşlerim, eğer ki şeytan bu dualar sayesinde çıkarılabiliyorsa, falcılara yerleşmiş cinler, kötü ruhlar bu zavallıları bize gönderirler miydi? Tabii ki hayır!...

Günümüzde buraya bu tür duaları okumamız için gelenlerin konuşmaya, sabra, anlayışa ve sevgiye ihtiyaçları vardır.

Onlara bunları vermezsek falcılardan, medyumlardan medet umarlar.

Vanga da kötü ruhlara teslim olmuş, bedbaht bir kadındı. O hiçbir zaman insana kurtulması için dua etmesini, tövbe etmesini öğütlemedi. Etrafında hep putlaştıran, mistikler ve an-troposoflar çemberi vardı..."

Page 134: Kahin Vanga - Renan Seçkin

XX. BÖLÜM

KAHİN VANGA'NIN SÖZLERİ

Page 135: Kahin Vanga - Renan Seçkin

Kahin Vanga'nın Sözleri

Vanga arkasından hiç bir öğreti bırakmadı, farklı bir inanç geliştirmedi. Tüm maddi varlığını yaptırdığı kilise için harcadı, Petrich'teki evini ise devlete bağışladı. Etrafındakilerin sürekli maddi manevi menfaat sağlama çabalarını görüp sitemlerini bile içine gömdü. Fakat onun en büyük mirası olan iyilik ve inanç dolu sözleri bizi etkilemeye devam etmektedir. İlk görünüşte yalın ve basit olan cümleler aslında çok önemli mesajlar saklamaktadır.

Çok fazla şey istemeyin, sonra bedelini ödeyemezsiniz.

Bana gıpta etmeyin, sadece yükü pek ağır olan hayatım için ağlayın.

“Tanrı, yeteneği karşılıksız verir ve sen de om insanlara karşılıksız aktarmalısın...

İyilik sözlerle değil hareketlerle yapılır. (Avrupa dergisi)

Birbirinizi kıskanmayın, birbirinizden nefret etmeyin, Bir gömleğin varsa, İkincisini arkadaşına vermelisin- insanlık budur. (168 Saat gazetesi)

yazları yalın ayak yürüyün, toprakla olan bağınızı kesmeyin, böylece kışın hastalıklardan korunmuş olursunuz. (Duma gazetesi)

Azar azar yiyin'. Eğer çok yememiz gerekseydi, doğa bize bir yerine ikişer mide verirdi.

Birlik içinde yaşayın. Sadece birlik ruhu olan bir toplum zamana karşı koyabilir. Geleneklere ve bayramlara önem verin, onlar yaşamı sürdürme formülleridir. İnsanlar birbirini sevsin, öç almasın, kıskançlık olmasın, çünkü insanları da toplumları da yitiren budur.

Pişmanlıktan daha korkuncu yoktur. En kötü hastalık budur. $çten kemirir - onun ilacı yoktur.

ilaçlar, faydalı bitkilerin yoluyla hasta organizmayı tedavi edebilecek tabiatın önünü kapatırlar.

Dünyada başlangıç şifalı bitkilerle olmuştur, bitiş de öyle olacaktır. Şifalı bitkiler sadece yetiştikleri çevreden olanları iyileştirebilirler. Herkes kendi yöresindeki şifalı otlarla tedavi olmalıdır.

Birbirinizi sevin, iyi düşünmeye, iyi şeyler yapmaya gayret edin, çünkü bu hepimiz için en iyi ilaçtır.

Kadın erkeğin aynası, ev kadının aynası, çocuklar ise anne babanın aynasıdır.

Kim olduğun önemli değildir, önemli olan iyi biri olmandır.

Eğer kimseyi kalpten affetmezseniz, bir hiçsiniz.

Page 136: Kahin Vanga - Renan Seçkin

"...Bunun için insanlara, bilinçlerinin iyiye doğru değişmesi gerektiğini söylüyorum. Dünyamız, "iyilikler çağı" diyebileceğimiz yeni bir zaman dilimine giriyor. Dünyanın bu değişimi bizden dolayı veya bizim için değildir, biz istesek de istemesek de değişim geliyor. Yeniçağ farklı bir düşünceyi, yeni bir bilinci, yeni özellikte insanları gerektirir; uyumun devamı için... Bugün birçoğumuz değişimlere uyum sağlamaya çalışıyor, ama bu onlara yeni geleceğe girmelerine yardım edemeyecek. Onlar zamanları için gerekliymiş, göğün belirlediği misyonu yerine getirmişler. Şimdi başka, iyi insanlar geleceğe hizmet edecekler; hayatın korunmasına ve geliştirilmesi-

Ümitsizlikten (çaresizlikten) daha korkunç bir şey yoktur. En kötü hastalık budur. insanı içten çürütür.

Her insan, kim olursa olsan, dünyaya belli bir görev ile gelmiştir: Hayatı her alanda yaşatmak ve onun, şu anda bilemeyeceğimiz bir takım kozmik hedefler doğrultusunda gelişimine katkıda bulunmak...

.. .Şurada bulunma sebebimiz, yaratıcı olmak vazifemizdir. Mekanı fikirlerle ve bilgelikle doldurmak için yaratılmışız. Varoluşun temeli bilinçtir ve bir gün düşüncenin avatarları olan Cüdalara ve Asalara erişeceğiz.

Tabiatta kimin ne şekilde tedavi edilmesi gerektiği yazılmıştır. Tabiatın dilini okuyun, tanrı onun sayesinde konuşur!

}$u dünyada verirsen, diğerinde alırsın. Örneğin biri büyük biri küçük iki elman olsun; hangisini verirsen orda bulacağın da o olacaktır. Eğer bu hayatta bir şey vermediysen diğer hayatta hiçbir şeye sahip olamayacaksın.

insanın kalbi altın gibi temiz, insanlara karşı şeker gibi tatlı olmalıdır.

yalnızca mutluluk yaşamak üzere dünyaya gelen biri yoktur. Sşte biri işinde çok başarılıdır, aile hayatında mutsuzdur; başka birinin işi de ailesi de iyidir, sağlığı yoktur; üçüncü birinin kendisi de sağlıklıdır, ama çocukları hastadır... Her insan için iyi ve kötü vardır, hayat böyle düzenlenmiştir.

Dünya ve evren hakkındaki gerçeği, eski kutsal kitaplarda aramalıyız.

Bazen çok sinirliyim ve insanlar benim kötü olduğumu düşünüyorlar. Sense etrafı ve dünyanın çevresinde daraldıkça daralan çemberi görüyorum, insanların acılarını içimde yaşıyorum ve anlatmıyorum, zaten anlatamam da. Çünkü insanların hak ettikleri gibi yaşadıklarını söyleyen bir ses beni izah etmekten alıkoyuyor. Artık birbirine değer vermeyen, sadece daha çok mal ve varlık elde etme peşinde koşan bu insanlara ben nasıl yardım edebilirim?

Paraya ihtiyacınız varsa, çalışın. Para sizin elinizi ve aklınızın meyvesi ürünü olsun! Ama altına ihtiyacınız yok.! Toprağın altında saklı olan zenginliklerin yüzeye çıkacağı zaman gelecek, fakat o vakit sular gömülecek. Suyun yerine altın içebilir misiniz? Sizce hangisi daha değerlidir?

Birbirimizi sevmeliyiz ve iyi olmalıyız. Eğer bunu beynimizle anlamaz isek kozmik kanunların yaptırımı He idrak ederiz, fakat o zaman hem çok geç hem de bedeli ağır olacak.

Çok kişi bana gelip soruyor: "Bana önceki hayatımda nasıl biri olduğumu söyle!" gen de cevap veriyorum: “Sana önceki hayatının olduğunu kim söyledi?" Başkaları şunu sorar: "Bir

Page 137: Kahin Vanga - Renan Seçkin

sonraki hayatımda kim olacağım?" Cevap veririm: "Sana sonraki hayatının olacağını kim söyledi? Sen şimdiki hayatına bak ve daha iyi biri olmaya özen göster.

Tanrı var, ve eğer sessiz olursanız, taşlar bile onunla ilgili konuşacaktır. Körlerin ışığın varlığını bildikleri gibi, sakatların sağlıklı insanların olduğunu bildikleri gibi, sağlıklı insanların da Tanrı 'nın varlığını bilmeleri gerekir.

Bana gelip "Neden iyi ve kötünün varolması gerekiyor? Neden bunu önleyemiyoruz7‘ diye soruyorlar. Neden mi? Çünkü doğduğumuz ve üzerinde yaşadığımız dünya bunun için armağan istiyor. Dünyaya vergi ödüyoruz, aynen eve kira ödediğimiz gibi.

Bir gün insanlar, hemen her şeye sahip olabilecekler, fakat tek sahip olamayacakları, gerçek değer ve paha biçilemez zenginlik olan arkadaşlık, aşk ve duyarlılıktır.

insanlar artık sadece para ile ilgileniyorlar. Paraları varsa, her şeyin yolunda gideceğini düşünüyorlar. Günün birinde onların hiçbir işe yaramayacaklarının farkında değiller.