14

Click here to load reader

Karavan - Mart Sayısı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Karavan - Mart Sayısı

Kardelen Akçasağaç | Gece

KARAVANk a r a v a n d a k i a d a m . c o m

Mart 2015 | Sayı: 4

Hakan Koç | Nerelerden Sesli Kitap Dinleyebiliriz?

Çağdaş Mehmetali Sakallı | Sanat

Kardelen Akçasağaç | Sanata, Sanatın Ne Olmadığına Dair

Nihal Tali | Sizin İçin Sorduk: Sanat Nedir?

Özgün Halil Köse | Kadın Olmak

Çağdaş Mehmetali Sakallı | Etimoloji

Page 2: Karavan - Mart Sayısı

2

İÇİNDEKİLERKARAVANDAKİ SESLER 2

HAKAN KOÇ . 2

NERELERDEN SESLİ KİTAP DİNLEYEBİLİRİZ? 3

ÖZGÜN HALİL KÖSE 5

KADIN OLMAK 5

SADE SANATSAL 7

KARDELEN AKÇASAĞAÇ 8

GECE 8

SANATA, SANATIN NE OLMADIĞINA DAİR 10

NİHAL TALİ 11

SİZİN İÇİN SORDUK: SANAT NEDİR? 11

ÇAĞDAŞ MEHMETALİ SAKALLI 12

SANAT 12

ETİMOLOJİ 13

Page 3: Karavan - Mart Sayısı

3

Yazan: Fatma Begüm Dalga

NERELERDEN SESLİ KİTAP DİNLEYEBİLİRİZ?Maalesef Türkiye’de edebiyat adına yeterince üzerine düşülmeyen en üzücü konu sesli kitaplar. Ülkemizde

sesli kitaplara gereken önem verilmiyor. Bu işi gerçekten maddî çıkarları gözetmeksizin, sadece görme engelli-ler için değil tüm insanlık için yenilikler katarak yapan kimseler yok. Oysaki sesli kitaplar, kitap okumanın farklı ve son derece leziz bir dili. Bu dili geliştirmek ve bu dilde eserler vermek son derece önemli bir konu. Türkçe sesli kitap içeriklerine fazla rastlamak mümkün değil. Kaldı ki şöyle bir iki sesli kitap bulmak amacıyla ufak bir araştırmaya başlarsanız ya bu çok büyük vaktinizi alacaktır ya da sonu hüsran ile sonlanacaktır.

Bu yazıda sizlere ülkemizde pek nadir bulunan sesli kitapları bir araya toplayıp sesli kitapları, ücretli ve ücret-siz olarak nerelerden temin edebileceğinizi anlatmaya çalışacağım.

Seslenenkitap.com

Ülkemizde sesli kitap işini başarılı ve kaliteli bir şekilde gerçekleştirenler arasında en başta gelenlerden biri seslenenkitap.com. Seslenenkitap, kitap yönünden çok geniş bir arşive sahip olmasa da yine de önem-li kitapları sesli kitap şeklinde yayımlamış durumda. Bazen kitapları yazarlarına seslendirdikleri veya önemli seslere seslendirdikleri olabiliyor. Bu da sesli kitabı bir hayli çekici kılıyor. Eksik yönleri olarak sesli kitaplar için oldukça yüksek fiyatlar belirlemeleri ve kitapların azlığı sayılabilir. Yine de sesli kitap satın almak isteyenlerin ziyaret etmesi gereken sitelerin başında geliyorlar.

Okan Bayülgen ve Sesli Kitap

Okan Bayülgen, 2013 yılının bahar aylarında Radyo Trafik’te okanbayulgen.fm projesi kapsamında birçok önemli eseri ücretsiz olarak seslendirdi. Şahsımın da sesli kitaba ilgi duymasında kendisinin etkisi oldukça yük-sek oldu. Fakat kendisini seslendirdiği sesli kitapların hepsi internete düzgün şekilde aktarılamadı ve bazıları yok oldu bile denilebilir (Bkz. Genç Werther’in Acıları). An itibariyle seslendirdiği kitaplara SoundCloud gibi portallardan ulaşmak mümkün. Hem seslendirdiği kitapların oldukça başarılı hem de seslendirdiği kitapları yayımlayan Can Yayınları’nın çeviriler konusunda başarılı olması bu sesli kitapları en iyi dinlenebilir Türkçe se-sli kitaplardan yapıyor. Unutmadan buna etki eden en önemli faktörün biri de Okan Bayülgen’in sesi ve onun muhteşem okuma performansı.

seslekitap.com

Seslenenkitap gibi seslekitap da işini başarılı ve kaliteli yapan bir oluşum. Fiyat ve çeşit olarak seslenenki-tap’a göre daha başarılılar. Sesli kitap satın alabileceklerin seslekitap’ı ziyaret etmesi aradıklarını bulma konu-sunda onlara yardımcı olacaktır.

Öyküler Sesleniyor

Öyküler Sesleniyor, şu ana kadar iki parça olarak yayımlanmış, oldukça önemli seslerin edebiyatımızdaki önemli öyküleri seslendirmesiyle ortaya çıkmış bir çalışma. Şu ana kadar Türkiye’de sesli kitaba dair yapılmış en iyi çalışma olduğunu söylemek yanlış olmaz. Maalesef şu an Öyküler Sesleniyor satışta değil. Fakat bu mükemmel eserlere bir an önce ulaşmak gerekiyor çünkü sesli kitabın tam olarak keyfini yaşamak için dinle-nebilecek en iyi Türkçe içerik.

Page 4: Karavan - Mart Sayısı

4

sasdaZihnimde vücut bulan üryan bir çocuk sanat;

geçmişten olma gelecekten doğma.

Ruhun saydamlığını sorgulayacak olursalar,

üç bilinmeyenli bir sanattır ruha saydamlığını

veren: Hayat, akıl ve duygular. İşte sanat bu üç

şeydir benim gözümde. Sanat yaşamaktır. Sa-

nat hissetmektir. Sanat doymaktır, doyurmaktır.

Sanat ruhun akislerini günyüzüne çıkarmaktır.

İnsanlığın ortak paydasında var olan unsurla-

ra baktığımızda sanat değil midir bizi mıknatıs

gibi birbirimize çeken? O paydada var olan mu-

tluluktur, gülümsemektir; çünkü sanat ”iyiliğe

dair” olandır. Karanlıktan kurtulma umududur.

Yolun sonunda ışıyan güneştir. Sanat barıştır...

İnsanlık için barış gerekliyse sanat da gere-

klidir. Fikrin maddeler aracılığıyla hissedile-

rek soyutlaştırılmasıdır sanat. Sanat, nefestir;

insanlığa nefes gibi elzemdir.

Yazan: Fatma Begüm Dalga

Diğer oluşumlar

Çok daha resmi oluşumlar içerisinde olan bu sesli kitap kaynaklarının dinleyici hedefi görme engelliler oluyor. Yani herhangi bir kişi buralardan kitap dinleyemiyor. Bu portallar ücretsiz olduğu için görme engelliler için oldukça faydalılar. Ama içerilerinde seslendirilen sesli kitapların ne kadar kaliteli ve dinlenebilir olduğu tartışılır.

Yazan: Hakan Koç

Page 5: Karavan - Mart Sayısı

5

Kadın Olmak”Kadın olmak zordur. Hem de çok zor.”

Neredeyse tüm kadın yazarlar tarafından ele alınmış olan “kadın olmak” temasını bir de ben yazayım iste-dim. Bu yazıyı yazarken elimden geldiğince tarafsız davranarak kadın olmak temasının erkek gözünden görünen yönlerini ortaya koymaya çalıştım. Kadınlar zaten biliyorlar kadın olmanın ne demek olduğunu, nasıl bir şey olduğunu.

Erkeklerde ise durum o kadar basit değil. Kadınları nasıl gördükleri, pek çok erkeğe göre ve ilginçtir baktıkları kadına göre farklılık gösteriyor. Bir kadının kişilik haklarına dahi kim olduğuna, nasıl bir kadın

olduğuna göre değişik değerlendirmelerle karar veriliyor. Hâlbuki bir insan cinsiyetine, kültürüne ve davranış şekline göre hak etmez insanlık haklarını. Bir kadının hakları, başta insan hakları olması gerekir. Bu yüzdendir ki insan hakları çatısı altında değerlendirilebilecek hakları, kadın hakları adıyla aramak son derece anlamsızdır. Kimi insanlık haklarına yalnızca kadınların sa-hip olması gerekir değildir. Eğer ihlal edilen bir insanlık hakkıysa bu durumda insan haklarının savunulması daha doğru olmaz mı? Yalnızca

biraz çarpıtılmışlık gibi geliyor bana.Bütün bunlar bir yana erkek gözünden görülen

kadın imajı; hangi kategorideki, nasıl bir ihtiyacını karşılayacak kadın arandığına göre değişkenlik gösterir. Genel iki başlığa ayıracak olursak günümüz-de çok yaygın kullanılan evlenmelik ve eğlenmelik kategorilerinde değerlendirebiliriz. Eğlenmelik kadının çok fazla özelliğe sahip olmasına ge-rek yoktur. Yalnızca dişi olması ve tutkulu bir kişi olması yeterlidir. Toplumumuz genelinde aranılan hamaratlık ve evcimenlik özelliklerini taşımasa da olur. Fiziksel güzelliğinin yerinde olması ve görenle-ri gıptayla baktırması gerekir. Ayrıca birilerinin ona bakması da kıskanılma sebebi değildir. Ne de olsa eğlenmeliktir, onunla bir gelecek planlanmıyordur zaten. Günü dolup yollar ayrıldığında unutulacaktır iki tarafça da.

Öte yandan evlenmelik kategorisinde işler biraz daha karışıktır. Bir kere belirli bir güzellik seviyesi-nin üstüne olması tercih sebebidir; ancak, çok güzel de olmamalıdır çünkü çevreden rahatsız edilme ve başkaları tarafından DA beğenilme durumu ortaya çıkabilir. Aşırı kıskancızdır! Fazla seksüel bir yönü olmamalıdır ve belki de aseksüel bile olabilir. Sonu-çta hayat arkadaşı olacak kişidir ve seksüel olarak ön plana çıkması kaldırılamaz. Çünkü cinsellik bir hayâsızlık, kötülüktür, hatta kirliliktir -özellikle de- kadın için. Kimse kötü bir kadınla birlikte olmak iste-mez, evlenmelik olarak.

biraz çarpıtılmışlık gibi geliyor bana.Bütün bunlar bir yana erkek gözünden görülen

kadın imajı; hangi kategorideki, nasıl bir ihtiyacını karşılayacak kadın arandığına göre değişkenlik gösterir. Genel iki başlığa ayıracak olursak günümüzde çok yaygın kullanılan evlenmelik ve eğlenmelik kategorilerinde değerlendirebiliriz. Eğlenmelik kadının çok fazla özelliğe sahip olmasına gerek yoktur. Yalnızca dişi olması ve tut-kulu bir kişi olması yeterlidir. Toplumumuz gene-linde aranılan hamaratlık ve evcimenlik özellikle-rini taşımasa da olur. Fiziksel güzelliğinin yerinde olması ve görenleri gıptayla baktırması gerekir. Ayrıca birilerinin ona bakması da kıskanılma se-bebi değildir. Ne de olsa eğlenmeliktir, onunla bir gelecek planlanmıyordur zaten. Günü dolup yol-lar ayrıldığında unutulacaktır iki tarafça da.

Öte yandan evlenmelik kategorisinde işler biraz daha karışıktır. Bir kere belirli bir güzellik seviyesi-nin üstüne olması tercih sebebidir; ancak, çok güzel de olmamalıdır çünkü çevreden rahatsız edilme ve başkaları tarafından DA beğenilme durumu ortaya çıkabilir. Aşırı kıskancızdır! Fazla seksüel bir yönü olmamalıdır ve belki de aseksüel bile olabilir. Sonuçta hayat arkadaşı olacak kişidir ve seksüel olarak ön plana çıkması kaldırılamaz. Çünkü cinsellik bir hayâsızlık, kötülüktür, hatta kirliliktir -özellikle de- kadın için. Kimse kötü bir kadınla birlikte olmak istemez, evlenmelik olarak.

Page 6: Karavan - Mart Sayısı

6

Bunlar tümüyle toplum dayatmalarıdır. Ancak her erkeğin içinde bir

miktar içgüdü kalmıştır ve içgüdülerinin dürtmesiyle de gerçek anlam-

da her yönüyle bir dişi ister. Bu durum tabii ki erkeği zor duruma ve ter-

cihlerinde zorluğa iter. Ama günümüz toplumu erkekleri bu durumu da

aşabilmektedir. Toplumun onayını alabilecek standart kadını evlenmelik

olarak seçer. Uzunca bir eğlenme sürecinden sonra… O hayat arkadaşıdır,

başarılıdır, çevresince sevilir… Öte yandan kendi duygularını yaşamak ve

ihtiyaçlarını karşılamak için doğru bir seçim olmayan evlenmelik kadını

onu mutlu edememektedir. Yazıktır ki evlendikten sonra da eğlenmelik

atıştırmalıklar devam eder.

Peki, kadın bu konumda ne yapmaktadır? Yaşadığı sıkıntılar ne-

lerdir? Gözlemlerime göre kadınlar da bütün bu durumlar göz önünde

bulundurulduğunda büyük bir arada kalmışlık yaşıyorlar. Üstelik yalnızca

erkeklerin tercihleri ile toplumun önerdiği kadın olmak arasında da değil.

İşin içine kendilerinin içgüdüsü olan kendini beğendirmek de giriyor. Or-

taya çıkan tablo şu şekilde: Kadın, namuslu ve temiz olmalı, atıştırmalık

çerez olmayarak ağırlığını korumalıdır. Yani tutku ve şehvetten uzak

olmalıdır, çok da dişi bir kişi olmamalıdır. Çok güzel olmamalı ki eşi olacak

kişi onu çok fazla kıskanmasın, ama bir o kadar güzel olmalı ki eşi ve çe-

vresi onu beğensin ve tercih edilebilsin. Yani az güzel olmalı! Öte yandan

içgüdüsü var tabii; güzel olmak, ilgi çekmek ve beğenilmek için yaratılmış;

en güzel olmalı…

Yazan: Özgün Halil Köse

Page 7: Karavan - Mart Sayısı

Sade SanatsalÖrneğin, bir resim herkesin görebildiği ve anlam

yükleyebildiği ögeleri içeriyorsa sanatsal kabul edil-

miyor. „Soyut resim” diye genellenmiş, bir manzarayı

veya nesneyi ifade etmeyen karmaşık görseller içe-

ren resimler sanatsaldır diye kabul edilir aslında çok

kişi için sadece bir renk cümbüşü gibidir. Bir resim,

hele ki haz uyandıran sanatsal bir şey, değildir. An-

cak kimi resimlerde herkes bir şeyler görür ve sever.

Çoğunlukla farklı şeyler olsa bile herkes anlar, sever,

haz duyar.

Sanat, lisede bize dikte edildiği gibi sanatsal ve

sade olarak ayrılabilir mi bilmiyorum ama sanat

tanımından yola çıkarak haz uyandırması gerekir.

Lise yıllarınızı hatırlayın, özellikle edebiyat dersleri-

mizin bir karmaşası vardı: sanatsal anlatım mı yoksa

sade anlatım mı? Eğer verilen mesajı anlayabildiysek

sanatsal olamaz sade bir anlatımdır. Sanat olabilme-

si için kimsenin anlamaması lazım. Sade ve insanlara

bir şeyler katıyorsa sanatsal olamazdı. İyi ama sanat

insanda haz uyandıran şey değil miydi en genel ta-

rifiyle? Şayet hiçbir şey anlamıyorsak nasıl haz duy-

abiliriz ki. Yıllardır bu karmaşayı yaşıyorum içimde.

Kendi çapımda elimden geldiğince iğneledim ve

karşı durdum bu söyleme.

Şimdilerde anladığım bir başka durum var, bu gibi

halleri açıklayabildiğim. İnsanların bir locaya ait ol-

mak istemeleri... Kendinin ve bireyliğinin farkında

olan her kişi diğerlerinden, standart kitleden, farklı

olmak ve farklı bir gruba ait olmak ihtiyacı hissediyor.

“sanat” yapan kitleler de bu ilkel sayılabilecek egoyla

dolu ve herkesin anlamadığı şeylere “sanatsal” de-

mek eğiliminde. Eğer herkes tarafından algılanıyorsa

âdi yani bayağıdır. Kendisini özel hissettirmiyordur

çünkü.

Bu tartışmayı, „sanat, sanat için midir, toplum için

midir?” sorunsalıyla birleştirerek devam edeceğim.

Sanat, sanat inidir diyenler alenen sanatın

anlaşılmaz olması ve sadece “sanatçı” ve entelektüel-

ler tarafından anlaşılır olması yani sade vatandaşın

anlamayacağı gibi sadelikten uzak anlaşılmaz ‚sanat-

sal’ ifadeli olması gerektiğini savunur. Çünkü toplu-

mun yani sade vatandaşın anlaması, biraz da gaddar

olarak, istenmez. Sanat toplum için diyenlerin bu

dürtüleri biraz daha törpülenmiştir. Kim bilir belki de

bazılarının bu beceriye sahip olmamalarındandır.

7

Yazan: Özgün Halil Köse

Page 8: Karavan - Mart Sayısı

8

Sizin İçin Sorduk: Sanat Nedir?Birisi, insanda estetik duygular uyandıran ve insanların ortaya koymuş olduğu ürün olarak tanımladı sanatı.

Birisine göre duygu ve düşüncelerin çizgi, renk, ritim, söz gibi unsurlarla ifade edilmesiydi sanat; birisine göre doğa olaylarıydı sanatın tanımı, örnek olarak da travertenleri verdi hatta (neden olmasın). Kimisine göre bi-reyseldi sanat, kimisine göre de toplumsaldı. Pek çok kaynakta yer alan genel ifade ise şuydu: sanat, insanların tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini birtakım unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde, kişisel bir üslupla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir.

Sanat, sokaktaki yürüyüşümüzdür oysa yağan yağmura karşı mırıldandığımız şarkıdır. Manavın standındaki meyve sebzelere su serpmesidir, selamlaştığımız çiçekçi dükkanındaki o yanık tenli, yeşil gözlü, orta yaşlı bayanın gülümsemesidir. Sabahları camdan çarşaf silkeleyen komşumuzdur sanat. Üst kattaki ana- kızın tatlı atışmaları, sabahın üçündeki sessizlik… Taksim’deki kalabalık, Ürgüp’teki gün batımı, ya o çay bardağında çay kaşığının attığı tur?

Toprakla uğraşırken kendimizi Aytmatov’un yarattığı Tolgunay karakterinde görebiliriz. Masmavi gökyüzünü beyaz çizgilere bulayan uçaklar mı var tepemizde kim bilir belki de Fazıl Hüsnü’nün “Gökoyun” şiirini biz yazarız o an aklımızdaki düşüncelerle. Kalabalık caddede herkesin bize baktığını fark ettiğimiz an Raskolnikov gelmez mi aklımıza? Tren garında, limanda ya da her neredeyse artık vedalaşan çiftin sarılmaları bize Gustav Klimt’in “Kiss” tablosundaki o samimiyeti vermez mi? Bir bakmışız kaybolmuşuz. Bilmem nerenin bir sokağında bulu-ruz kendimizi, aynı anda da Necatigil’in şu dizelerinde:

“Küçük ahşap bir dizi evlerdi

On yıl önce o sokak.

Sonra geniş caddelere çıktık

Apartıman – sizden uzak.”

Yani senin, benim, bizim, onların yaptığı eylemler birer sanattır aslında. Bir yazar öyküye mi başlayacak, an-latmaya sokaktan başlar. Şiir mi yazacaksın bir çocuğun kahkahası ile başlayabilirsin ilk dizelerine. Savaştaki ölen anaları, çocukları mı gösterecek bir ressam? Acının, vahşetin en acı noktasını bize çizerek gösteremez mi? Canım kardeşim haksızlığa mı uğradın, adalet mi istiyorsun bu kavga dövüş niye? Bir türkü yaksan olmaz mı? Ha? Bir türkü yaksak bağlamayla, el ele tutuşup böyle arasak hakkımızı güzel güzel. Bamtelimize sanatla dokunsak olmaz mı, güzel kardeşim?

”Sanat, sokaktaki yürüyüşümüzdür oysa yağan yağmura karşı mırıldandığımız şarkıdır.”

Yazan: Nihal Tali

Page 9: Karavan - Mart Sayısı

9

Sanata, Sanatın Ne Olmadığına Dair

Sanat ne değildir? Yazıma sancılı beyin fırtınası dönemlerimin tümünde ışığını üzerimden eksik etmeyen kusursuz bir yol arkadaşı Orkun Şahin’e teşekkür ederek başlıyorum. Zira sanat nankör değildir. Konumu sanatın ne olmadığı yönünde seçmiş olmamın en temel amacı, sanatı doğru anlama ve anlatma arzumdu. Bana göre bir şeyin ”ne olduğunu” anlamak onun ne olmadığını bilmekten geçiyor.

Uzun süre gündemde kalmış olmasından kaynaklı belirtme ihtiyacı duyuyorum. Sanat ahlâk dışı değildir. Çünkü zaten dogmatik veya normatif değildir. Yani eleştiriye açıktır ve sabit toplumsal ya da ahlâki kuralları yoktur. Bunlardan herhangi birine sahip olamaz çünkü sanat evrenseldir. Yani örneğin putperest coğrafyada var olup, heykele ve puta karşı olan bir dinin; İslamiyet’in hüküm sürdüğü bir coğrafyada dahi heykel „ucu-be” değildir. Sanat eleştiriye açıktır. Gerek eleştiren olsun gerek eleştirilen. Karikatür çizdiği için, hiçbir ide-oloji ile, bir sanatçı öldürülemez.

Sanatın kalıbı yoktur. Kalıba sokulamaz. „Bak sanatçı, sen artık sadece şunu işleyeceksin.” baskısı ile olu-şturulmuş hiçbir eser sanat eseri olamaz. Ne kadar kusursuz olursa olsun. İçten gelmeyen, histen olmayan hiçbir şey sanat değildir. Tam burada, Sendrom Fanzin yazarı Hasan Basri Çifçi’nin Elif Çağlar ile yaptığı doy-umsuz röportajdan alıntı yapmak istiyorum. Söylemeye çalıştığım şeyleri bir sanatçının ağzından işitmek daha etkili olacaktır çünkü.

”Bunu içinde geldiği gibi yapmak, yaparken de özgür olmak istiyorsun. Koşullar beni sınırlamasın diyor-sun ve o zaman ortaya bir şeyler çıkıyor işte.” diyor Elif Çağlar. Devam ediyor: ”Asla kendimi sınırlamadım. Dünya insanıyız hepimiz. İçimden geldiği gibi olmalı.”

Elif Çağlar diyince de hepimizin aklına o kusursuz sesi, kulağımıza caz esintisi geldi; biliyorum. Caz demi-şken, sanatın bir diğer özelliği beliriyor tekrar. Sanat, popüler kültürün vazgeçilmezi değildir; onun bir eseri ya da sonucu olamaz. Sanat, popüler olma çabası ile var olmaz. Örneğin cazın ismi çok bilinen, çok tercih edilen bir müzik tarzı olmaması; ortaya kusursuz eserler çıkmış olduğu gerçeğini yadsıyamaz. „Tamam,Tür-kiye’de yaşıyorum, şartlar biraz daha zor; ama şartlar böyle diye ben de daha rahat edebileceğim o „eller havaya” müziğe mi geçeyim? Bunu tabii düşünmüyorsun. Eğer yaptığın işi seviyor ve ona inanıyorsan,kendi olanaklarını kendin oluşturmak zorunda olduğunu fark ediyorsun.” diyor Çağlar. Nasıl da haklı. Zira sanat, gösteriş peşinde değildir.

Zaten sanat,yaşama şeklidir, yaşam tarzıdır. Bir kez o hissi duyarsın ve bu asla dinmez. Bu aslında biraz içgüdüseldir. Nitekim yetenek sonradan kazanılmaz, zamanla öğrenilen beceridir. Ama bu demek değildir ki doğuştan yenekli olmayan insan sanat yapamaz. Sanat histir. Ve tam bu yüzden sanat, basit değildir. Boş zaman uğraşı, hobi değildir. Fedakarlık ister. Emek ve zamanla yoğrulur, saygı bekler, karşılık görmek ister. Bazen, „Ben ne yapıyorum ya,deli işi bu! „ dediğim oluyor. Kaçmak istiyorum bazen. Ama bir yerden sonra „Tamam, şimdi sahneye çıkacağım ve her şey istediğim gibi olacak.” demeye başlıyorsun. İçgüdüsel olarak gerçekleşiyor bu. Bir yandan hiç tanımadığın, bir yandan da aslında bir bağlantı kurduğun insanlarla karşı karşıyasın sahnede. Çok özel bir şey oluyor orada.”demeye çalıştığım karşılık beklemeyi ve almayı çok iyi anlatmış Elif Çağlar.

Ayrıca sanat için maddi bir bedel belirlemek mümkün değildir aslında. Ortaya çıkan hiçbir eser paha biçi-lemez. Ama elbette biçilmek zorunda. Yine de bu, sanatın yalnızca üst sınıfa hitap ettiği anlamına gelmez. Sanat dışlamaz, aksine; dışlananı işler, konu edinir kendine. Sanatta öteki yoktur. Ve tam bu yüzden sanatın genelde amacı vardır. Hayata karşı bir bakış açısı, anlatmak istediği şeyler vardır. Zaten sanat, insanın estetik kaygısı ile kendini ifade arzusunun birleşiminden peydah olmuştur. Saftır sanat. Kötüye kullanılamaz. Hor görülür, ama göz ardı edilemez. Aşağılanır ama, hafife alınamaz.

Sanat, insanın insan olmak ve özgür olmak konusunda haklı savaşıdır. Tutkudur. Öyle güzeldir ki sanat...

Yazan: Kardelen Akçasağaç

Page 10: Karavan - Mart Sayısı

10

GeceMerhaba.

Ben Gece. Beni sevmeyeceksiniz. Hiç sevmediniz.

Ben karanlıktanım. Bir dakika lütfen, saçlarımı toplayayım ve şarabımdan yudum almadan sarayım şu tütünü... Evet tamam, devam edebiliriz.

Dediğim gibi, karanlıktan geldim ben. Karanlığım. Siyahım ben. Çoğunuz bana iyi bir insan olduğumu söyledi defalarca. Yanlış. Bu benim kötülüğüme kanıttı aslında. Ben Gece. İnsanların acılarıyla beslenirim.

Bana güvenmeniz gerekir en başta. Sizi asla incitmeyeceğime inanmanız. İçinizi bana açmanız gere-kir. Çünkü aslında, en kapalı olduğunu sandığı zamanlarda bile kendini ele verir insanın yüzü; ama bana ayrıntılar da lazım.

Genelde insanların yanına gider, en güldükleri, kahkahalarının ortalığı yırttığı anlarda onlara sokulur, belli belirsiz bir fısıltıyla okşarım kulaklarını: “Neden mutsuzsun?”. Bu genelde dondurur suratlarında o içli gülücükleri. Kahkaha atarlarken ağızlarından savrulan salyaları dahi asılı kalır havada. Ah! O anlara bayılırım.

Nedendir bilinmez, insanlar mutsuzluğu bir tür acı olarak görür; gizlemeye çalışırlar bu durumlarını. Yaralarını kapatmaya çalışırlar. Ama hepsi oradadır işte, apaçık. Görmemek için kör olmalı insan. İnsanlar kördür. Ben değilim. Ve ben, insanların yaralarıyla oynamayı severim. Zira insanlar da acı çekmeyi severler aslında.

Ah, bu şarap bir harika. Her neyse, konuyu dağıtıyorum. Devam edeyim. İnsanlar içlerini açtıkça, onları bir şekilde “hissettiğimi” düşündükçe, oysa ortada his filan yok çoğu zaman; her şey zaten ortada, bana alıştıkça, kendilerine acıdıkça ve benim onları aşağılamadığımı gördükçe daha çok sığınırlar bana. Bu insanın öğrenilmiş çaresizliğidir.

Oysa bilselerdi en harika görünenlerin bile nasıl acı çektiğini...

Bilselerdi acı çekiyor olmanın aşağılanacak ya da aşağılayacak bir şey olmadığını...

Bilselerdi insan ruhunun acıdan oluştuğunu...

Bilmiyorlar ama! Ben de onların bu yok saymış, oynayan halleriyle eğleniyorum. Evet öyle. Ben onların acı çeken ruhlarını, kendini örtmeye çalışmış çıplak bir insan telaşıyla kapatmaya çalışmalarını keyifle izliy-orum. Asıl o zaman küçük düşüyorlar zira.

Allah aşkına siz söyleyin, siz söyleyin şu kadehime düşen ay ışığı huzurunda, kemanın eşsiz tınısında siz konuşun; acısını bile yaşayamayan insana ne denir?

Her şeyden kaçar kurtulur da insan, gelir kendine saplanır. Yok saymaya çalışır, görmezden gelir; yanaklarından süzülen yaşları gamzesine gizler, gülümsemesinin ucunda kıvrıma gömer ama yine de ge-çmez. Korkaktır insan. Ama bir kaybolmuş gibi ve hatta bir kaybolmuş kadar korkaktır. Acılarıyla yüzleşecek gücü yoktur. Kaybettiği yerde, kaybetmekten hâlâ korkan insanı hiç izlediniz mi? Çevrenizdeki o her şeyi yitirdiğini bir türlü göremeyen insanları hiç gördünüz mü? İzlemediniz. Görmediniz. Aynalara baktıklarında onlar dahi görmüyorlar kendilerini. Ve siz de. Siz de görmüyorsunuz...

Yazan: Kardelen Akçasağaç

Page 11: Karavan - Mart Sayısı

11

Ben Gece. Acının doğduğu yerden, korkularınızdan; ruhunuzdan geliyorum. Karanlıktanım ben. Sizler, her biriniz... Karanlıksınız. Karanlıksınız. Demiş miydim, insanlar kördür. Demiştim demiştim... Ama siz, dikkat etmemiştiniz.

Öyledir ya, insana çukura düşmeden “dikkat et çukura düşeceksin” demenin faydası yoktur. İnsana, “bak çukurdasın” demeli. Ancak o zaman çıkış yolunu arar insan. Hiç düşmemenin yolunu gözetmekten daha kolay gelir bu. İnsanlar sadece kör değil; deneyimsiz ve aptaldır.

Ben de öyleydim...

Ateşi gördünüz mü? Hayır mı... Sesleri de mi duymadınız? Yardım çığlıklarını? Ama nasıl... Ah! Siz yoksa öldünüz mü? Çevresine nasıl böyle yabancı olur insan? Siz hiç acı çekmemiş gibi mutlu, siz hiç ağlamamış gibi kahkahalarda, siz nasıl böyle oldunuz? Bilmiyorum.

Benim ismim Gece. Karanlık acıya duyarlıdır.

Siz nasıl böyle acımasız oldunuz? Ne zaman başladı bu? Ne zaman değiştirir oldunuz sevmediğiniz tüm gündemleri, ne zaman başladınız buruştup atmaya hayallerinizi? Ne zaman geçecek peki bu?

Bilmiyorum. Benim adım Gece. Karanlık hayalperesttir.

Neden kabul etmiyorsunuz kötü olduğunuzu insanlara kötü olduklarını haykırırken? Neden iltifat etmiy-orsunuz hakaretler böyle salınırken aramızda? Neden vazgeçtiniz sevmekten? Oysa mutlu değilsiniz gör-müyor musunuz?

Bilmiyorum. Benim ismim Gece. Karanlık sever.

Neden böyle gülüyorsunuz? Kahkahalarınız çığlıklarınızı bastırsın diye mi? Bastırmıyor ama. Siz kahka-halarda bağırıyorsunuz yardım umuduyla. Ama siz yardım etmezken kimse size yardım edemez. Ne olacak peki?

Bilmiyorum. Benim adım Gece. Neden mutsuzsunuz?

Page 12: Karavan - Mart Sayısı

12

SanatSanat nedir?

Sanat, para kazancı kaygısı gütmeden, estetik zevk verme amacıyla yapılan birtakım etkinliklerdir. Müzik, resim, heykel, fotoğraf, dans, edebiyat bu etkinliklere örnektir.

Sanat ve zanaat arasındaki fark nedir ya da nedir?

Bu sorunun aslında çok basit bir cevabı var: sanat maddi kaygı güdülmeden yapılır, zanaat maddi kaygı güderek. Ancak her şeye rağmen birçok sanatçı, geçimini sanattan sağlamakta. Bu durumda küçük de olsa bir maddi amaç devreye giriyor. E öyleyse bu farklar neler? Bunu kısa bir liste hâlinde size sunacağım.

1)Zanaat zamanla kazanılan, az yetenek gerektiren bir alanken sanat doğuştan büyük yetenek gerektirir.2)Zanaat sürekli tekrarlanırken sanat tekrarlanamaz.3)Zanaat hayatı kolaylaştırma odaklıyken sanat estetik zevk verme odaklıdır.4)Zanaatin asıl amacı para kazanmakken sanatta bu çok geri plandadır.

Sanatçı neden sanat yapar?

Takdir edersiniz ki her insan kendini ifade etme ihtiyacı duyar. İfade, insanı rahatlatır. Ve birçok insan ken-dini ancak sanatla ifade eder. Kimi gerçeküstü bir tablo yaparak, kimi içindekilerini yazıya aktararak kimi beğendiği bir nesnenin heykelini yaparak içindekilerini somutlaştırır, rahatlar. Ayrıca sanatçı, sanat yaparak sanatını ilerletir. Yani bireyin sanatı biraz olsun kendi için yaptığını söyleyebiliriz.

Sanat toplum için midir yoksa sanat için midir?

Önceki alt başlıkta da söz ettiğim gibi birey sanatı biraz olsun kendi için yapar. Sanat, sanatçıyı hem rahatlatır hem de sanatçının gelişmesini sağlar.

Aynı zamanda insan sanatı toplum ve sanatın ilerlemesi için yapar. Gerçeküstü eserler veren sanatçılar dahi toplumun küçük de olsa bir kesimine hitap eder. Çünkü bunu yapan sanatçı da, bu eseri yorumlama kabiliyeti olan insanlar da toplumun bir parçasıdır. Ancak sanat toplumu bilgilendirmek için değil, topluma estetik zevk vermek için yapılır. Yani her fotoğraf, her edebi eser birer sanat eseri değildir. Ortaya çıkan her sanat eseri sanatı ilerletir. Hiçbir ozan, ressam, heykeltıraş, fotoğrafçı; sanata olağanüstü eserler vererek başlamamıştır. Deneyimlerle kendi sanatını ve dünyada var olan sanatı ilerletmiştir.

Özetle sanat hem toplum hem sanat hem de sanatçı içindir.

Sanatın kriterleri var mıdır? Olmalı mıdır?Bence sanatın net iki kriteri vardır.

1) Maddî kazancı arka planda tutmak.2) Estetik zevk verme ”odaklı” olmak.

Sanat yaparken maddi kazanç çok geride kalmakla beraber estetik zevk verme odaklı olmalı. Yani bir terzinin diktiği elbise çok büyük estetik zevk verebilir ancak o elbisenin dikilme amacı vücudu örtmektir. Bir sanat eserinin ise tek amacı estetik zevk vermektir. Kimine göre sanat bazı kalıplara yerleştirilmelidir. Tanzimat döneminden hece ölçüsü ile yazılan şiirleri, şiirden saymayanları örnek verebiliriz. Ancak ben-ce sanat, yukarıda belirttiğim kalıplar dışında kalıplara sığdırılmamalı. Bence sanal alemde dolaşan birçok espri, caps birer sanat eseri. Çünkü bu iki kriteri fazlasıyla karşılıyor. Bir şeyin sanat eseri olması için klasik sanat dallarına ait olması gerekmez.

Yazan: Çağdaş Mehmetali Sakallı

Page 13: Karavan - Mart Sayısı

13

EtimolojiMerhaba sevgili Karavan okurları. Bu sayıda etimolojiyi - Türkçe

karşılığı ile köken bilimi - ele alacağım.

Etimoloji isminden de anlaşılacağı üzere osözcük köklerini ince-ler. Ancak bu inceleme sözcüğün hangi dilden geldiğiyle kalmaz. Kelimenin kök anlamından anlam kayması varsa bunu açıklayarak günümüze kadar gelen sürecini inceler.

Günlük hayatta kullandığımız binlerce sözcüğün kökenini merak edenler mutlaka aramızdalardır. Sizin için İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü kitabından küçük bir araştırma yaptım. İlgimi çeken bazı sözcükleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Karakol: Gece bekçisi anlamına gelir. Kara köküne -kol ekinin gelmesiyle türetilmiştir. -kol eki eski Türkçede -cı -çı ekinin işlevini görürdü.

Kaşık: Kaşı- eylem kökünden gelir. Kaşıyarak oluşturulan oyuktan kaşık.

Türk: Türe- kökünden türemiştir. Türek, Türük ve Türk şeklinde günümüze ulaşmıştır.

Şiir: Arapça şa’r kökünden gelmekte. Kök anlamı ise insanların kasık bölgesinde oluşan sık kıldır. Zamanla anlam kayması yaşay-arak, kılı kırk yarmak, ince eleyip sık dokunmaktan şiir anlamını kazanmış.

Orospu: Namuslu kadın anlamına gelen Farsça ruspi kökünden, anlam kaymasıyla orospu.

Yazan: Çağdaş Mehmetali Sakallı

Page 14: Karavan - Mart Sayısı

Kardelen Akçasağaç | [email protected]

karavandakiadam.com

Nihal Tali | [email protected]

Çağdaş Mehmetali Sakallı | Editör ve [email protected]

Hakan Koç | Genel Yayın Yönetmeni ve [email protected]

Özgün Halil Köse | [email protected]