32

KB 2008 - 02 (49)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak sayı 2008 - 02 (49)

Citation preview

Page 1: KB 2008 - 02 (49)
Page 2: KB 2008 - 02 (49)

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERYunanistan’daki öfke patlaması gelmekteolan yeni mücadeleler döneminiişaretliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3Yunanistan’daki öfke patlamasıkitlelerdeki hoşnutsuzluk birikiminiortaya koyuyor.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4El Zeydi’nin ayakkabıları tüm düzengüçlerinin kafasında patladı! . . . . . . . . . 5Sömürgeci sermaye rejimi Kürt halkınayönelik kirli ittifaklar peşinde… . . . . . . 6Krizin bir yüzünde yoksulluk ve işsizlik,diğer yüzünde ise artan zenginlik var! . . 7İnsanca yaşamaya yeten vergiden muafasgari ücret! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8İşten çıkarmalar, fabrika kapatmalar,ücretsiz izinler... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9Tersanede 115. ölüm: Erdal İnceyol! . . 10BDSP’li Metal İşçileri’nin açıklaması...11Unilever’de direniş ruhu kazandırdı! . . 12İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . 13-15İşçi sınıfını parçalayan gericicereyanlara karşı etkili bir mücadele . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-172001’den 2008’e düzen krizininaynasından yansıyanlar ve bir toplantınıngösterdikleri… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18Gençlikten... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19Küçükçekmece’de sınıf çalışmaları... . 20Güvencesiz çalışmaya, gelecek yaşamayahayır! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21TGS İstanbul Şube Başkanı RüyaÖzkalkan ile basın işkolundaki TİS sürecive birleşik mücadele üzerine konuştuk 22Katliamların hesabı er geç sorulacak! . 23Erdal Eren mücadelemizde yaşıyor! . . 24Bush’a atlan pabuç: Dünyanın bütünmazlum pabuçları, zalimlere karşıhavalanın!.. - Yüksel Akkaya . . . . . . . . 25ABD Afganistan’daki işgalci NATOgüçlerini takviye ediyor! . . . . . . . . . . . 26Dünya işçi ve emekçi hareketinden… . 27Devlet, AKP ve Aleviler...M. Can Yüce . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28Liseli gençlik krizin faturasını ödemeyireddetmeli, mücadelede yerini almalıdır! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Eylem ve etkinliklerden . . . . . . . . . . . . 30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Aylardır devam eden metal TİS görüşmelerindeTürk Metal çetesi yeni bir satış sözleşmesine daha imzaattı. Türk Metal çetesinin başı Mustafa Özbek bayramöncesi yaptığı tüm açıklama va konuşmalarda bununsinyalini vermişti aslında. Beklendiği gibi de oldu.Bayramı fırsat bilen Türk Metal çetesi toplu sözleşmeyiimzaladı. Böylece yüzbini aşkın metal işçisinin bayramtatilinde olduğu an seçilerek muhtemel tepkilerin önükesildi. Ancak bu manevra da onları kurtaramayacaktır.Metal işçisi derinden derine öfkesini biriktirmeye vegünü gelince hesap sormaya hazırlanıyor.

Türk Metal’in metal sözleşmesine imza atmasınınardından şimdi tüm gözler Birleşik Metal İşçileriSendikası’na (BMİS) çevrilmiş bulunuyor. BMİS’in bukonuda nasıl bir tutum alacağı ise merakla bekleniyor.Zira bu tutum BMİS’in geleceğinin ne yöndeseyredeceği sorusunun da yanıtını oluşturuyor. BMİSsınıf sendikacılığı iddiasının arkasında ne kadar durupdurmayacağını alacağı tutumla ortaya koyacaktır.Dolayısıyla BMİS ağır bir sorumluluk ile karşı karşıyabulunuyor. MESS patronlarının dayatmalarının geriçektirilmesi, metal işçilerinin ücret ve sosyal haklaryönünden kazanımla sonuçlanacak bir sözleşmesininimzalanması sınıf hareketinin bundan sonraki seyriüzerinde olumlu bir etkide bulanacaktır.

BDSP’li Metal İşçileri, Türk Metal çetesinin satışsözlemesini imzalamasının ardından 16 Aralık günükamuoyuna yaptıkları bir yazılı açıklama ile TürkMetal çetesinin ihanetini teşhir ederek BMİS’in kritikbir sınavla karşı karşıya olduğunun altını çizdiler. Busınavın hem metal işçilerinin Türk Metal çetesindenhesap sorma bilinci ve tutumunun güçlendirilmesi hemde sermaye sınıfının krizi fırsat bilerek işçi veemekçilere yönelik saldırılarının önünün kesilmesibakımından önem taşıdığının önemine vurgu yaptılar.BMİS bugün ikili bir tercih ile karşı karşıyabulunmaktadır: BMİS ya Türk Metal çetesinin satışınaortak olacak ya da metal işçilerinin çıkarlarının,dolayısıyla tüm sınıfın çıkarlarının temsilcisi olacaktır.

* * *Sınıf devrimcileri metal TİS görüşmelerine

başından itibaren taraf oldular. Süreci adım adımizleyerek ve çeşitli araç ve yöntemleri kullanarak etkin

bir müdahale çabasında oldular. Her aşamadagelişmeleri değerlendirerek buna uygun taktik-politik-pratik bir hat izlediler. Sadece propaganda düzeyindekalan bir müdahalenin sınırları içinde davranmadılar.Eylemli sürecin de etkin bir öznesi olarak hareketettiler. Sınıf devrimcileri bu süreçten güçlenerekçıktılar.

Şimdi metal sözleşmeleri kritik bir aşamadabulunuyor. Sınıf devrimcileri şu ana kadar kendisınırlarında ortaya koydukları çabayı ve enerjiyi yenibir düzeyde harekete geçirebilmelidirler. Bu çabanınsürekliliğini ve etkisini sınıf çalışmasının güçlü birzemine çevirmenin yolunu açmayı başarabilmelidirler.

* * *Liselilerin Sesi’nin Aralık-Ocak tarihli 25. sayısı

çıktı. Okurlarımız Liselileri Sesi’nin yeni sayısınıEksen Yayıncılık bürolarından ve kitapçılardan teminedebilirler.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Page 3: KB 2008 - 02 (49)

Kapak Kızıl Bayrak � 3Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Yunanistan’da 15 yaşındaki bir gencin polistarafından katledilmesi, başta gençlik olmak üzereişçi ve emekçilerde büyük bir öfke patlamasınayolaçtı. Yunan burjuva devleti özellikle düzenkurumları ile banka ve şirketlerini hedefleyen vegünlerce süren militan eylemler karşısında tam biracz içinde kaldı.

Polisin işlediği cinayet üzerine patlayan öfkemilitan sokak gösterileri biçiminde ortaya çıktı. Buaşamada gösterilere katılanlar ağırlıkla öğrencigençlikten oluşuyordu. Daha sonra işçi ve emekçilergenel greve çıktılar. Devletin önceden kararı alınmışolan ve saldırı politikalarını hedefleyen bu eylemiengelleme çabasına karşın genel grev hayatı felç etti.Yaygın sokak çatışmalarıyla patlayan öfke, genelgrevle birlikte kurulu düzene yönelen bir toplumsaleylemliliğe dönüştü. Hedeflenen sadece polisteşkilatı değil, siyasal rejim ve onun ekonomik-sosyal politikaları oldu. Üniversiteler ve liseler işgaledildi, karakollar yakıldı, emperyalizmin vekapitalizmin sembolü olan şirket binaları tahripedildi. Bazı TV binaları işgal edildi, vb.

Dalga dalga yayılan ve başta başkent Atina olmaküzere hemen tüm kentlere yayılan bu isyan, bulutsuzgökyüzünde çakan bir şimşek değildi kuşkusuz.Tersine birçok olgu onun gelişini haber vermekteydi.Yunan işçi ve emekçileri uzun zamandır hükümetinekonomik ve sosyal saldırı politikalarına karşıseslerini yükseltiyorlardı. Öyle ki, son dönemdegenel grevler Yunanistan’ın sosyal-siyasal hayatınınbir parçası haline gelmişti. Yanısıra öğrenci gençliğinde içerisinde olduğu yaygın ve militan kitleeylemleri gerçekleşiyordu. Dünyayı saran ekonomikkriz, Yunan burjuvazisinin krizin faturasını işçi veemekçilere çıkarılması anlamına gelen politikalarabaşvurmasına, bu da ülkede birikmiş olan sosyalgerilimin daha da artmasına yolaçmıştı.

Öte yandan, rejimin çürümüşlüğü iyice ayyukaçıkmış ve zaten zayıf bir siyasi desteğe sahip olanKaramanlis hükümeti açığa çıkan yolsuzlukdosyaları nedeniyle tümüyle itibarını yitirmişti.Sosyal-demokrat PASOK’un sınıf ve emekçi yığınlarüzerinde inandırıcılığının kalmaması ise bunalımıayrıca artıran bir etken olmuştu. Çünkü bu, güçlenenbir sınıf ve emekçi hareketi karşısında, düzenin buhareketi denetim altında tutacak olanaklara sahipolmaması demekti.

Düzenin bir siyasal krizle yüzyüze olduğu,tersinden ise işçi sınıfı ve emekçi yığınların eskisigibi yönetilmek istemediklerini giderek daha fazlahissettirdikleri, her bakımdan sosyal patlamadinamiklerinin yoğunlaştığı bir ülke haline gelmiştiYunanistan. Polis kurşunu böyle bir işlev gördü.Sınıf ve kitle hareketini ileriye, düzene karşı birisyan durumuna taşıdı. Kurulu düzeni ve devletinisarsan büyük bir enerjinin açığa çıkmasına vesileoldu.

Belirtmek gerekiyor ki, düzenin eskisi gibiyönetememesi ile birlikte işçi ve emekçilerin eskisigibi yönetilmek istememesi biçiminde özetlenecekkoşullara sahip olan Yunanistan’ın bu durumu, onahas bir özellik de değildir. Bugün empeyalist-kapitalist düzen dünya ölçeğinde gerek siyasal veideolojik planda gerekse de ekonomik ve sosyalplanda artık eskisi gibi yönetmekte gitgide daha çok

zorlanmaktadır. Yine dünyanın dört köşesinde işçi veemekçiler eskisi gibi yönetilmek istememekte vekurulu düzeni gitgide daha çok sorgulamaktadırlar.Böyle bir tablo, dünyanın yeni bir “bunalımlar,savaşlar ve devrimler” dönemi içerisine girmekteolduğumuzu giderek daha açık bir biçimdegöstermektedir. Yunanistan, bu çerçevedegerçekleşen bir çarpıcı ileriye çıkış olmuştur. Ancakbugün Yunanistan’da düzenin yaşadığı siyasal veekonomik açmazlar ile toplumda biriken sosyalöfkeyi dünyanın hemen her köşesinde görmekmümkündür. Öyle ki, bugün sosyal patlamanıngerçekleştiği Yunanistan’da düzenin yaşadığı tümtemel sorunları hemen tüm unsurlarıyla (siyasal kriz,muhalefet boşluğu, çözümsüz sosyal ve iktisadisorunlar, işsizlik, gelecek güvensizliği vb.) ve defazlasıyla Türkiye’de de görmek mümkündür.

Ancak bu noktada patlamanın neden öncelikleTürkiye’de ya da benzer başka bir ülkede değil deYunanistan’da yaşandığı sorusunu sormak önemlidir.Yunanistan’ın önemli bir ayırdedici özelliği, her şeyerağmen örgütlü bir işçi sınıfı ve emekçi hareketi ileörgütlü ve militan bir gençlik hareketinin varlığıdır.Daha da önemlisi bu hareketlerin nispeten güçlü birsol hareketle iç içe gelişiyor olmasıdır. 10 milyonlukbir nüfusa sahip olan bu ülkede yüzbinlerin katıldığısiyasal kitle gösterilerinin yaşanıyor olması ayrıcasınıf ve kitle hareketinin siyasal niteliğine vebirikimlerine bir göstergedir. Genel bir sosyalhareketlilik zemini üzerinden gelişen sınıf ve emekçi

hareketinin siyasal bir mecraya taşarak gençlikhareketiyle birleşmesi ve giderek düzenin kendisineyönelmesi işte bu birikimler üzerinden mümkünolabilmektedir.

Günlerce süren öfkeli eylem dalgası yarattığıderin sarsıntının ardından gitgide hız kesecekti doğalolarak. Fakat oynayabileceği rolü fazlasıyla daoynamış olarak. Yunanistan’daki öfke boşalmasıkapitalist düzenin yıllardır biriktirmekte olduğusorunlara eşlik eden toplumsal huzursuzlukbirikimini ve bunun mayaladığı sosyal patlamadinamiklerini gözler önüne sermiştir. Yunan gençliğive emekçileri bu öfkeyi genel anlamda doğruhedeflere yöneltmeyi de başarmışlardır. Baştamilitarist kurumlar olmak üzere devlet ile kapitalistsömürü düzeninin simgesi kurumlara (tekelcişirketlere ve bankalara) yönelen tepkiler bununifadesidir.

Bu türden patlamaları kaçınılmaz olarak yenileriizleyecektir, Yunanistan’da ve öteki ülkelerde. Tümsorun bunları devrimci bir çizgide ve devrimci birönderlik altında birleştirebilmekte, hedefli birbiçimde daha ileri düzeylere taşıyabilmektedir.Yunanistan’da ve birçok yerde bu açıdanhalihazırdaki durum bir zaafiyetin ifadesidirkuşkusuz. Ama köklü ve kapsamlı tarihi nedenlerinürünü bugünkü bu devrimci önderlik zaafiyetininaşılabilmesini kolaylaştıracak olan da bizzat bumücadelelerin yaratacağı birikim ve oluşturacağıdevrimci iklimdir.

Yunanistan’daki öfke patlaması gelmekteolan yeni mücadeleler dönemini işaretliyor

Bu türden patlamaları kaçınılmazolarak yenileri izleyecektir,Yunanistan’da ve öteki ülkelerde. Tümsorun bunları devrimci bir çizgide vedevrimci bir önderlik altındabirleştirebilmekte, hedefli bir biçimdedaha ileri düzeylere taşıyabilmektedir.

Page 4: KB 2008 - 02 (49)

Yunanistan gençliğinin isyanı...4 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Üç isyan: Los Angeles, Paris, Atina; Bir sonuç: “Sonuçsuz” Öfke ve

ne yapmamalı…Yüksel Akkaya

1990’lı yılların ortasında ABD’nin Los Angeles kentinde başlayan “kara” öfke, Paris’e uğrayıpsoluklandıktan sonra Atina’da bir kez daha açığa vurdu kendisini.

Üç isyan da aynı nedenle tetiklendi: Polis şiddeti… Üç isyan da dışlanmış, horlanmışlar, baldırı çıplaklarca ateşlendi, dalga dalga yayıldı. Üç isyan da genç kuşak tarafından, emekçilerin “çocukları” tarafından başlatıldı, sürdürüldü.Üç isyan da sınıfsal temelden yoksundu, çocuklarının isyanına ebevyenlerinden oluşan işçi sınıfınca

“soğukkanlı” bir mesafe benimsendi.Üç isyan da düzen içi sol partilerce “tehlikeli” görüldü, “pasif destek” ile yetinildi.Üç isyan da öncü bir siyasal partiden yoksun başladı, öyle yükseldi, öyle bitti.Üç isyan da kendi içinde önemli örgütlenme, hareket etme deneyimleri ile sonuçlandı, kendine özgü

yapılar oluşturdu. Bir tür neo-ludist hareket özelliğine sahiplerdi, ludistlerin kapitalist hayat tarzına karşımücadele tarzının mirasını günümüze taşıdılar.

Üç isyan da kapitalizme karşı büyük bir öfkenin bilinçli başkaldırısı olmakla birlikte bir başka düzeninarayışı değillerdi, bu nedenle yenilmeğe “mahkumlardı”.

15 yıl gibi “kısa” bir zaman diliminde kapitalist düzene karşı, kapitalist hayat tarzına karşı çok farklımekanlarda, benzer gerekçelerle başlayan isyanlar işçi sınıfının bir “uzantısı” olan “kesimlerin” dahasağlıklı değerlendirilmesini gerekiyor. İşsiz, baldırı çıplak, anarşist, sokak çocukları, göçmen çocukları,“ötekilerin” çocukları da olsa organik olarak bu başkaldırı işçi sınıfı ile ilişkilidir. Zira isyanınçocuklarının anneleri, babaları, kardeşleri, yakınları, arkadaşları işçi sınıfının mutlaka bir yerindedurmakta, parçasını oluşturmaktadır. Öyle olduğu için de işçi sınıfının “aileiçi” yapısında mayalanan buöfke, onların çocuklarınca daha cüretkar, daha korkusuz ve kuşkusuz daha asi bir tarzda sokağayansımaktadır. Birbirlerini biyolojik/organik bu kadar yakın olan bu kesimlerin sokak mücadelesinde çokayrışık olması ne yapılmamasını gösteren en önemli deneyimlerinden biridir. “Çocuklar” ile sınıfıntemsilcisi olan “ebevyenler”, dostlar, arkadaşlar arasındaki bu “kopukluk”, bu “soğukkanlı” mesafemutlaka giderilmelidir.

Devrimciler, sosyalistler 15 yıllık birikim üzerinden bu süreçleri çok iyi değerlendirmeli, iki kesimarasındaki bu boşluğu mutlaka kapatmalı, organik bütünlüğü, siyasal bütünlüğe dönüştürmelidir. Bununiçin de sınıfı “çocuklarının” öfkesine, “çocukları da “sınıfın nihai davasına” yönlendirmelidir.

Burjuvazi tarafından “kör şiddet” olarak nitelendirilen eylemler, bir adım daha ileriye taşınarak,fabrika, işyeri işgalleri ile sınıfsal mücadelenin odağı oluşturulmalı, sınıfsal çıkarlar arasındaki fark açığaçıkarılmalı, saflar netleştirilmelidir. Böylece iki sınıf, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki tarihsel karşıtlıkortaya konularak, mücadele iktidar perspektifli bir hedefe yönlendirilmelidir.

Üç isyan ne yapılmamasını, eksik yaptıkları ile göstermektedir. Üç isyan, bu isyana yeterince müdahilolamayanlara da ne yapılmasını göstererek, ne yapılmamasını anlatmaktadır.

Yunanistan toplumu aylardır alttan alta kaynıyor.Derinleşen krizin yükünü işçi ve emekçilere ödetmeplanlarına, Yunan devletinin çürümüşlüğüne, parlamentodakipolitikacılardan papazlara kadar yayılan yolsuzluğa karşı işçive emekçilerin öfkesi sokağa taşıyor. Binlerce tutuklunungerçekleştirdiği açlık grevleri, Korfu Adası’ndaki halkınzehirli çöp fabrikalarına karşı her türlü eylem biçiminikullanarak karşı koyuşları, hemşirelerin yürüyüşleri vesağlık bakanını rehin almaları, işçilerin hükümetin ücretpolitikalarına karşı ayağa kalkmaları, başkente yürümeleri veprotestolarına orada devam etmeleri, gelecek perspektifiolmayan gençliğin orta öğrenim ve üniversitelerdehaftalardır süren yaygın işgalleri ve protesto eylemleri, kamuemekçilerinin genel grevi...

Ve son olarak polisin Atina’da 15 yaşındaki AlexandrosGrigoropoulos isimli genç bir anarşiste ateş açaraköldürmesi yüzbinlerce genç ve emekçinin öfke dalgasınaneden oldu.

Alexandros’un öldürülmesinin ardından gençliğin öfkesisokağa taştı. Binlerce orta ve yüksekokul öğrencisininprotesto gösterileri, militan sokak çatışmaları Yunanistan’ıbir baştan bir başa sardı.

Gençler sadece polisin Alexandros’u katletmesine değil,perspektifsizliğe ve umutsuzluğa karşı da protestolarını dilegetiriyorlar. Aynı zamanda eğitim sistemine, hükümetin ücretpolitikalarına, ülkenin skandallara karışmış siyasi sistemine,dünyevi zenginlikler peşinde koşan resmi kiliseye detepkililer.

Medya her ne kadar eylemlere katılan gençleri anarşistlerolarak ilan ederek dar bir kesimle sınırlı tutmaya çalışsa da,eylemlerin en geniş gençlik kitlesini kucakladığı bir gerçek.

Gençler geleceklerinden kaygılılar. Avrupa Birliğiülkeleri arasında Yunanistan, gençler arasında yüzde 28işsizlik oranı ile ilk sırada yer alıyor. Kayıt dışı gençlerle buoran çok daha yüksek. Yüksek eğitimi bitiren öğrenciler dedüşük maaşlarla çalışmak zorunda kalıyorlar. Yeni mezunolan üniversite mezunları 600-700 Euro arasında maaşalıyorlar.

Eylemlere katılan onbinler sadece gençlerden oluşmuyor,Yunan işçi ve emekçileri de eylemlerde yerlerini alıyorlar.

Çünkü Yunanistan tarihinin en büyük siyasi krizlerindenbirini yaşıyor. Düzenin iki büyük partisi, PASOK ve YeniDemokrasi Partisi, kitleler nezdinde güvenirliklerini yitirmişdurumdalar. İşçi ve emekçiler bunları halkın sırtındanzenginleşen partiler olarak değerlendiriyor. Kilise ise finansskandalları ile saygınlığını ve kutsallığını tümden yitirmişdurumda. Gençler arasında işsizlik yaygınlaşırken, işbulanlar düşük ücretle çalışmayı kabul etmek zorundakalıyorlar. Tüm bunlar kitlelerin öfkesini biliyor.

Polisin Alexandros’a ateş açarak öldürmesi, kitlelertarafından, isyan eden gençliği korkutup sindirme manevrasıolarak görülüyor.

Alexandros’un öldürülmesi Yunan polisinin ilk icraatıdeğil. 1998’da Selanik’te Sırp öğrenci Bulatovic, 2003yılında Kassadra’lı genç Leontidis, 2007 yılındaKalamaria’da 24 yaşındaki Onohua’yu öldürmüştü. Yunanpolisi 45 yaşındaki Maria’yı Lefkimi Çöp fabrikasına karşıeylemde ve Pakistanlı bir göçmen kadını Atina’da sokakortasında katletmişti.

Polis işçi ve emekçilerin eylemlerine de barbarcasaldırıyor. Avrupa’ya geçmek isteyen ekonomik ve politikgöçmenleri Ege’nin soğuk sularında boğuyor veya mayıntarlalarında katlediyor.

Tüm bu saldırılarla rejim kitleleri sindirmeyihedeflemektedir. Bunun bilincinde olan emekçiler vegençlik, saldırganlığa boyun eğmeyeceğini ortaya koymuşbulunmaktadır.

Yunanistan’daki öfke patlaması kitlelerdeki hoşnutsuzluk birikimini ortaya koyuyor...

“Vitrinlere değil gökyüzüne bak!”

Page 5: KB 2008 - 02 (49)

Emperyalizm yenilecek! Kızıl Bayrak � 5Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Iraklı gazeteci El Zeydi’nin halkların katili Bush’afırlattığı ayakkabılar sarsıcı etkiler yarattı. Bir korumaordusunun arkasında gizlenen ve en ileri silahteknolojisi her an hizmetinde olan Bush’un budüzeyde bir saldırıya uğraması önce şaşkınlığa yolaçtı. Şaşıranlar öncelikle Amerikan emperyalizmininönünde secde edenler oldu elbette. Kâbesi ABDolanlar, ABD emperyalizminin küstahlık, saldırganlık,halklara düşmanlık gibi tüm çirkefliklerini kişiliğindetemsil eden Bush’un böylesine rezil edilmesikarşısında şaşırmayıp da ne yapacaklardı? Bush gibibir haydutbaşının önünde el pençe divan duran, onunbir dediğini ikiletmeyen, tüm aşağılamalarını sineyeçeken uşakları da Zeydi’nin ayakkabılarını kafalarınayemiş gibi hissettiler doğal olarak. Şaşkınlıklarıbundandı.

Ama sadece şaşırmadılar. Aynı zamanda büyük birkorku da duydular. Çünkü, kendileri de en azefendileri olan Bush kadar aynı çirkefliğiniçindedirler. Büyük bir pervasızlık ve hoyratlıklaemekçi halkın ekmeğini çalar, kanını döker, türlürezilliğe imza atarlar. Ama onlar da yine efendileriBush gibi büyük bir koruma kalkanının arkasındadokunulmaz olduklarını düşünürler. Başta medyaolmak üzere düzenin propaganda aygıtlarıncaçevrelerinde oluşturulan sis perdesiyle caka satar,böyle korunuyor olmaktan dolayı arsızlaştıkçaarsızlaşırlar. Çünkü onlar dokunulmazdır, onlarulaşılmazdır, onlardan hesap sorulmaz. Emekçihalklara karşı işledikleri suçların haddi hesabı yokkenhizmet ettikleri devletin ve düzenin koruması altındakeyif sürmeye devam ederler. İşte örnek Kenan Evren.Bu eli kanlı katil, burjuva düzen tarafından hala elüstünde tutuluyor. Soysuz bir alçak olmasına karşınkendisine insan muamelesi yapılıyor. Erdoğan’ı,Demirel’i, Büyükkanıt’ı, Bahçeli’si, Ağar’ı,Yazıcıoğlu’su, Menzir’i vb., saymakla bitmez niceişkencecisi, katili, vurguncusunun da durumu farklıdeğil. Bu kirli, kanlı, kokuşmuş, haydut çetesinin budüzende layık görüldükleri yer belli.

Oysa toplumda bir tecavüzcüye, bir hırsıza, birkatile nasıl davranılırsa Bush gibilerine de öyledavranmak gerekir. Bir tecavüzcü yaşatılmaz, biryoksulun ekmeğini çalan bir hırsız insan içineçıkamaz, masum birinin kanını dökmüş bir katilehayat hakkı tanınmaz. Ama işte emekçi halkın kendiiçerisinde böylesine tiksinip cezalandırdığı suçlarımazlum halklara karşı misliyle işlemiş olan soyguncu-katil takımı ellerini kollarını sallayarak dolaşır, bir deonlar sırça köşklerinde toplumu yönetme payesinitaşırlar. Toplumun tüm zenginlikleri onların hizmetinesunulur, toplumun tüm olanakları seferber edilerekhayatları korunur, vb.

El Zeydi’nin ayakkabılarının gücü, emekçi insanınadi bir hırsıza, ahlaksızlığa karşı doğal refleksiniyansıttığı için, aynı dili konuştuğu için bu denli sarsıcıolmuştur. Bush gibilerinin adi birer haydut olduklarınıgösterdiği için sarsıcı olmuştur. Şatafatlı seramonileri,kalabalık orduları, taşıdıkları yüksek payeleri neolursa olsun bu alçak takımının hakkı, bugün iki çiftayakkabı, yarın iki taş, başka bir zaman dahafazlasıdır. El Zeydi’nin ayakkabıları bunu gösterdiğiiçin bu kadar etkili olmuştur. Cinayet mahaline dönüpcaka satmaya kalkan katili vurduğu için etkili

olmuştur.Zeydi eylemiyle, Bush ve onun gibi halkların

kanını döken nice katilin rahat olamayacağını, adibirer haydut olmalarına karşın burjuva dünyasıtarafından el üstünde tutulmalarına gözyumulamayacağını göstermiştir. Oysa Bush’un Irak’aveda ziyareti, Irak işgalinin mimarı olarak halklarınnefretini üzerinde toplamış olması ölçüsünde, büyükbir pervasızlık ve küstahlık örneğiydi. Büyük birkoruma ordusuyla dolaşan ve kan gölüne çevirdiğitopraklarda çalım satan Bush’a fırlatılan ayakkabılar,onun hizmet ettiği petrol ve silah tekelleri içinyüzbinlerce insanın hayatına kasteden bir haydutolduğunun ilanı olmuştur.

İşte bunun için emekçi halklar Zeydi’nin eyleminibüyük bir sevinçle karşılamış, onu bağırlarınabasmışlardır. Çünkü Zeydi esasında milyonlarcainsanın yapmak istediğine, içinden geçirdiğinetercüman olmuştur.

Tersinden düzen cephesi de, ilk şaşkınlığıüzerinden attıktan sonra Zeydi’ye hakaret etmeye,onun eylemini gözden düşürmeye çalışmaktadır.Bazıları gülünç bir şekilde Bush’un ayakkabılardankurtulmak için gösterdiği kıvraklıkla övünürken,bazıları Zeydi’nin eylemini, Amerikan işgalinin Irak’agetirdiği demokrasiye bir kanıt olarak göstermek gibidüşkünce bir çaba içindedirler. Gazeteci kılıklı bazıları

ise, Zeydi’nin meslek ahlakına uymadığı ve kendisinetanınan hakları kötüye kullandığı biçimindesuçlamakta, bundan dolayı kınamakta ve kınamayaçağırmaktadır.

Tüm bu savunma çabaları doğaldır. Çünkü onlar daBush haydutunun dünyasına aittirler. Aynı pisliktenbeslenmekte, üzerlerinde aynı kanı ve kiritaşımaktadırlar. Bunun için doğal bir refleksle hemşaşkınlığa kapılıyor, hem ürküyor ve hem de Bush’asahip çıkmaya çalışıyorlar. Çünkü onlar da Zeydi’ninayakkabılarında emekçi halkın kendilerine karşıhislerini görüyorlar. Çünkü onlar da bugün taktıklarımaskelerin, oturdukları koltukların, baskı ve zoraygıtıyla korudukları, yalanlarla ördükleri korunaklıduvarların yıkılacağını, yıkılmaya mahkum olduğunuseziyorlar. Tepkileri bundan dolayıdır.

İşçilerin ve emekçilerin ise Zeydi’den öğrenmeye,onun cüretini kuşanmaya ihtiyacı var. Öyle ki, emekçihalka yaşam hakkı tanımayan, sofrasındaki ekmeğibile çalan, çaldıkları üzerinden tepinen, çocuklarınısokak ortasında öldüren, sonra da halkın karşısınamuteber yöneticiler olarak çıkan egemenlere karşımücadelenin diliyle konuşulmalıdır. Çaldıklarının,çırptıklarının, öldürdüklerinin hesabı sorulmalıdır.Gördükleri her yerde ellerinde ne varsa, ayakkabı, taş,kalem, sopa ve daha fazlasıyla yürümelidirler“celladın, fırsatçının, vurguncunun üstüne üstüne…”

El Zeydi’nin ayakkabıları tüm düzen güçlerinin kafasında patladı!

Zeydi’nin cüretini kuşanalım, sömürücü-kıyıcı asalakların üzerine yürüyelim!

Yunanistan’da gösteri ve işgaller sürüyor!Yunanistan’da 12. gününe giren eylemler sürüyor. 17 Aralık günü yine lise ve üniversiteli gençler

Karamanlis hükümetine ve onun neoliberal politikalarına karşı alanlardaydı.Yunanistan’da halen 600 lise ve çok sayıda üniversite öğrencilerin işgali altında bulunuyor.17 Aralık günü öğrenciler öğleden sonra polis merkezinin önünde eylemler yaptılar. Eylem, gözaltına

alınan arkadaşlarının serbest bırakılması için gerçekleştirildi. Yine Atina’da bulunan Akropolis’e değişikdillerde direniş çağrısı ve 18 Aralık günü için yürüyüş çağrısı yapılan pankartlar astılar.

16 Aralık günü birçok radyo ve televizyon kanalını ziyaret eden gençler, hazırladıkları açıklama ve çağrıyayınlanana değin binayı terketmediler. 10 genç ise devlet televizyonu NET’in, Karamanlis’in konuşmasınınbanttan verildiği sırada bant yayınını kesip, “İzlemeyi bırakıp sokağa inin!” ve “Tutuklananlar serbestbırakılsın!” yazılı pankartlar açarak ekranı işgal etti. Ioannin şehrindeki yerel radyoda da konuşma yaptılar.

Alexis Grigoropoulos ile ilgili balistik rapor halen açıklanmış değil. Olay yerinde bulunan görgütanıklarının ifadesine göre polis silahıyla Alexis’i hedef aldı.

Bu arada Ekim 2006 tarihinde bir gösterinin sonunda 26 yaşındaki Kıbrıslı misafir öğrenciyi dövenpolisler, 15 ile 39 ay arasında ceza aldılar ve cezaları günlük 5 Euro olmak üzere para cezasını çevrildi.

Yunanistan’da 18 Aralık günü için de “direnişe çağrı” şiarı altında gösteri çağrısı yapıldı.

Page 6: KB 2008 - 02 (49)

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!6 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Sömürgeci sermaye rejimi Kürt halkına yönelik kirli ittifaklar peşinde…

Kürt halkına özgürlük!Irak, Türkiye, ABD ve Güney Kürdistan yönetimi

arasında PKK’nin etkisizleştirilip tasfiyesine yönelikdiplomatik trafik yoğunlaşıyor. Güney Kürdistan veKerkük eksenli gelişmeler hız kazanmış görünüyor.Bayram günlerinde Kerkük’te gerçekleşen büyükbombalı saldırı, Bağdat’ta yapılan dörtlü zirvedePKK’ye karşı “Yakın Takip Komitesi” kurulmasıkararı alınması ve her ne kadar CumhurbaşkanıAbdullah Gül’ün sağlık sorunları nedeniyle Bağdat veErbil gezisi ertelense de, ardından DTP heyetininGüney’e geçerek Barzani ve Talabani ile görüşmelerisöz konusu. Tüm bunlar, Washington, Ankara, Bağdatve Erbil arasında önümüzdeki günlerde diplomasitrafiğinin hız kazanacağının ciddi işaretleri olarakdeğerlendirilmelidir. Basına yansıyan bilgilere göre,Güney Kürdistan yönetimi PKK’nin silah bırakmasıiçin devreye girecek. “Eve dönüş” yasası yinegündemde.

Bilindiği gibi, ABD ile Irak hükümeti arasındaimzalanan “Güvenlik Anlaşması”na göre, ABD 2011’ekadar Irak’taki askerlerini geri çekecek. Aynı dönemdebaşta sınır ötesi operasyon olmak üzere “PKK’ye karşımücadele”de, Türkiye’nin muhatabının artık Irakhükümeti ve Güney Kürdistan yönetimi olacağıkararlaştırıldı. Gelişmeler; Türkiye, Irak ve GüneyKürdistan yönetiminin ABD’nin bölgede kendilerinebiçtiği role uygun bir yönelim içinde olduklarına işaretediyor.

Hatırlanacağı üzere, 5 Kasım 2007’de yapılanErdoğan-Bush görüşmesinin hemen ardından Aralık’taPKK’ye karşı sınır ötesi operasyon başlatılmış,PKK’nin tasfiyesi üzerinden Türkiye ve GüneyKürdistan yönetimi arasındaki ilişkilerin geliştirilmesisürecine girilmişti. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ınBağdat’ta ABD, Irak ve Güney Kürdistan yönetimiyetkilileriyle yaptığı görüşme, ardından GüneyKürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Musul’dakurulan Fetullahçı Işık Üniversitesi’nin açılışında“Türkiye ile ilişkilerin son birkaç aydır çok geliştiği”açıklamasını yapması, bu sürecin hızlı bir şekildeilerlediğini gösteriyor.

Sömürgeci Türk sermaye devleti, PKK’nintasfiyesinde Güney Kürdistan yönetimi ve ABD’yisorunun bir parçası haline getirmeye çalışıyor.Türkiye’nin Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik ileGüney Kürdistan yönetimi arasında yürütülengörüşmelerde, PKK’nin tasfiyesi için Barzani’denaskeri ve siyasi destek beklentisi ifade edildi.Sömürgeci sermaye devleti, Ağustos ayında yapılanTerörle Mücadele Toplantısı’nda da, “Barzani veTalabani ile yeni bir ilişki tesisi” kararı almış ve budoğrultuda Kuzey Irak’ı “muhatap” olarak görmeyebaşladığının sinyali olarak üst düzey temsilcileraracılığı ile Barzani ile temas sağlamayıkararlaştırmıştı. Bu görüşmeleri sermaye devleti adınayürüten Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik’intemaslarıyla bir taslak plan oluşturmuştu.

Gelinen noktada, Türkiye ile Güney Kürdistanyönetimi arasında, heyetler halinde sürdürülengörüşmelerin perde arkası belli oldu. Ankara ile Erbilarasında artan diplomatik trafik sonrası, GüneyKürdistan yönetimi PKK’ye karşı yeni bir stratejigeliştirme kararı aldı. Bu yeni strateji, YNK veya KDPisimleri altında değil, “Federe Kürdistan Bölgesipolitikası” başlığı altında hayata geçirilecek.

Sömürgeci Türk sermaye devleti ile Güney

Kürdistan yönetimi arasındaki varılan anlaşma kısacaşu konuları kapsıyor: Gerillaları “dağdan indirme”,PKK ile Avrupa ilişkilerinin koparılması, Kandil’egıda ambargosu ve Güney’de Kürt kamuoyununhazırlanması KDP’ye bırakılıyor. PKK’ye karşıöncelikli olarak Kürt kamuoyu oluşturulacak. Buplanın Kürtler’de tepki yaratmaması için özellikleGüney’deki Kürt medyası kullanılacak. GüneyKürdistan yönetimi yetkilileri, bölgede yayın yapangazete ve medya temsilcilerinden söz konusu planlehine yayınlar yapmasını istiyor. PKK’nin gerillamücadelesinin “Güney’deki kazanımlara zararverdiği” argümanı propagandanın temelinioluşturacak.

Uygulamaya konulmak istenen plana göre, PKK ileAvrupa ilişkileri koparılacak. Nitekim, sondönemlerde konser vermek için Erbil’e gidensanatçılar bile sınır dışı edildi. PKK’nin Güneytopraklarını terketmesi, eyleme başvurmaması ve silahbırakması istenecek. Bu çağrılara olumlu yanıtverilmemesi halinde, PKK’nin yürüttüğü mücadeleninGüney ve diğer parçalardaki Kürt mücadelesine zararverdiği yönündeki propaganda yoğunlaştırılacak.Ardından da, PKK’nin içinde yer almadığı, Türkiye,Avrupa, İran ve Suriye’deki Kürt örgüt, kurum veşahsiyetleri çağrılarak “ulusal konferans” ya da“kongre” yapılacak.

Türkiye ve Güney Kürdistan yönetimi, bir yandanPKK’ye silah bırakma çağrısı yaparken, diğer yandanTSK operasyonlara devam edecek. PKK’nin etkiliolduğu alanlardaki bazı stratejik tepelere peşmergegüçlerinin yanısıra Türkiye’den getirilecek özel askeribirimler birlikte konuşlandırılacak. Bu bölgelerdesağlanacak kontrollerle gerilla üzerinde denetimkurulmaya çalışılacak, gerillanın lojistik, siyasi veaskeri bağlantıları kesilmek istenecek. Gerektiğindenokta operasyonları için istihbarat bilgileri eldeedilmeye çalışılacak.

PKK’nin silahsızlandırılması kapsamında, “eylemekarışmamış ve silahını teslim etmeye hazır örgütmensupları”nın Türkiye’ye dönmelerinin önü açılacak.PKK’den kaçanların sorgusuna Güneyli yetkililerinyanısıra MİT de katılacak, soruşturma tutanakları iseAnkara’ya iletilecek. Ankara ile Erbil arasında,Irak’taki MİT’e ait büroların daha aktif halegetirilmesi ve bürolarda daha çok irtibat elemanıkonuşlandırılması da gündeme geldi. MİT MüsteşarıEmre Taner’in öncülüğündeki temaslarda, MİT’indaha önce üç eleman bulundurduğu Erbil bürosundakieleman sayısını 96’ya yükselttiği, bu elemanlardan14’ünün PKK’yle ilgili yeni stratejiye ilişkinkoordinasyonda yer aldığı belirtiliyor.

Türk ordusu da Güney Kürdistan’daki 8 bürosundason gelişmelere paralel bir değişikliğe gitmişbulunuyor. Erbil’de bulunan ve “onay makamı” olarakadlandırılan Türk askeri bürosunda daha öncebinbaşıya kadar düşürülen komuta kademesininkurmay albay düzeyine yükseltti. Öte yandan, GüneyKürdistan yönetiminin PKK’ye karşı harekete geçmesidurumunda, Türk sermaye devletinin Güney Kürdistanyönetimiyle üst düzey resmi ilişki kurarak onutanıyacağı, Türkiye’nin Hewler’de konsoloslukaçacağı ve Mesut Barzani’yi Ankara’ya davet edeceğibelirtiliyor.

Geliştirilen süreç, Türk sermaye devleti açısından“PKK ile mücadelede sağlayacakları avantajlar”

üzerinden gerekçelendirilmektedir. Güney Kürdistanyönetimi ise soruna, ABD’nin çekildiği koşullardaTürkiye ile karşı karşıya gelmeme, kendilerinemeşruiyet sağlama hesapları üzerindenyaklaşmaktadır. ABD için esas önemli olan ise,geliştirilen kirli ittifakın bölgede kendi hegemonyamücadelesine ne kadar hizmet edeceğidir. Açıktır ki,PKK’nin tasfiyesine dayalı etkisizleştirme planı ileABD emperyalizmi ve onun tüm işbirlikçileriningerici bölge planları uyum halinde ilerlemektedir.

Sömürgeci Türk sermaye devleti, ülke içindemilyonlarca Kürdün alanlarda haykırdıkları taleplerekulaklarını tıkarken, imha, inkâr ve asimilasyonpolitikalarını derinleştirmek üzere Güney Kürtleri’ylemasaya oturabiliyor. Sermaye devleti GüneyKürdistan’da üniversite açmakta ama Türkiye’deKürtçe’nin eğitim dili olması önündeki yasaklarısürdürmektedir! Bir yandan Güney’deki KürtFederasyonu’nu tanırken, öte yandan bu topraklardakimilyonlarca Kürdün ulusal özgürlük talebinibölücülük olarak damgalayabilmektedir!

Tüm bunlar, sermaye düzeninin Kürt sorunukonusunda bir çözüm üretme yeteneğinden yoksunolduğunu bir kez daha göstermektedir. Sermayedevleti Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlüktaleplerini bastırmak için girdiği kirli ittifaklarla hertürlü insanlık dışı suçu işlemeye kararlıgörünmektedir.

Açıktır ki bu tablo halklar arası köklü kardeşlikduygularını da giderek zedelemektedir. Kürt sorunuuzun bir süredir bu ülkenin en önemli siyasalsorunlarından biri haline gelmiş bulunmaktadır. İşçisınıfı bu haksız ve kirli savaşa dur deyip devrimci birfırtına estirmedikçe, Kürt sorununda kalıcı ve gerçekbir çözümü mümkün değildir. Dolayısıyla halklararasındaki kardeşliğin biricik güvencesi konumundakiişçi sınıfına büyük bir sorumluluk düşmektedir. Sınıfbilinçli işçiler bu kavrayış ve sorumlulukla hareketetmeli, şovenist zehrin işçileri etkilememesi için etkinbir çaba sergilemelidirler.

Page 7: KB 2008 - 02 (49)

Krizin faturası kapitalistlere... Kızıl Bayrak � 7Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

İşçi ve emekçiler, kapitalist-emperyalist sistemin özürünü olan krizin sonuçlarını daha yakından görmeyebaşladılar. Hayat koşullarının gittikçe ağırlaşması veartan işsizlik, geleceğe endişeyle bakan milyonlarınkaramsarlığını daha da arttırdı.

Kapitalizmin merkezinde başlayan kriz dalga dalgatüm dünyaya yayılırken, elbette tüm öteki gerçeklerburjuvaların feryatları arasında boğulup gidecektir. Krizfırtınasında baş gösteren bu telaş burjuvalar açısındanboşuna değildir. Yalpalamaya başlayan kapitalizminteknesinde doğal olarak ilk kurtarılacak olan tekellerinkazançlarıdır. Bu yüzden güverteden aşağı atılanlar,“aynı gemideyiz” masallarıyla kandırılmaya çalışılanişçi ve emekçiler olmaktadır. Binlerce işçi iştenatılmaktadır.

Krizin öteki yüzündeyse başka gerçekler var.Örneğin 2008 yılının ilk altı ayına ait finansal sonuçlarıdeğerlendiren Tofaş CEO’su Ali Pandır, elde edilensonuçların, yılın ikinci dönemi için çok önemliolduğunu söyledi. Pandır, geldikleri noktayı şöyleözetliyor: “Tofaş, 2007 yılının tamamında gösterdiğibaşarılı performansa 2008 yılının ilk altı ayında ulaştı.Net kârımızda görülen güçlü yükseliş, 2008 yılı ilkyarısında da devam etti. Geçtiğimiz yılın aynı döneminegöre yüzde 108’lik artış göstererek 152.7 milyon YTL’yeulaştı. Net satışlarımız ise yüzde 69 artarak 2.8 milyarYTL’ye, satış adetlerimiz yüzde 73 artışla 172 bin 367adede, üretim adetleri de Tofaş tarihinin en yüksekseviyesine ulaşarak 169 bin 573 adede yükseldi.Faaliyet kârımız yüzde 183 artarak 178.8 milyonYTL’ye ulaştı.” 2008’in ilk 6 aylık ihracat rakamlarıylailgili olarak ise şunları söylüyor: “İhracatrakamlarımıza bakıldığında, yüzde 98’lik artışla 136bin 788 adede ulaşıldığı görülüyor. İhracat gelirimiz iseyüzde 101 artarak 1.07 milyar Euro olarakgerçekleşti.”

Otomotiv Sanayi Derneği’nin (OSD) verilerine göreise, otomotiv ihracatı son yıllardaki en yüksekseviyesine ulaştı. Ocak-Temmuz döneminde otomotivsanayi ihracatı, 2007 yılı hariç olmak üzere, geçmişdönemin tüm yıllık ihracat tutarlarını geride bıraktı.2007 yılı Ocak-Temmuz döneminde 10 milyar 861milyon dolar olan sektör ihracatı, 2008 yılının aynıdöneminde yüzde 41 artışla 15 milyar 358 milyondolara ulaştı. Sektörün 2005 yılı ihracatı 11 milyar 539milyon dolar, 2006 yılı ihracatı 14 milyar 350 milyondolar, 2007 yılı ihracatı ise 19 milyar 270 milyondolardır. Ana sanayi ihracatı bu yılın ilk yedi ayında,geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 45 artışla 10milyar 705 milyon dolar olurken, toplam yan sanayiihracatı ise yüzde 34 artarak 4 milyar 653 milyon dolarıaştı. Aynı dönemde otomobil ihracatı yüzde 34 artarak 5milyar 333 milyon dolara, otobüs ihracatı yüzde 27artışla 796.5 milyon dolara yükseldi. Kamyon, traktörve motosiklet ihracatı ise yüzde 64 artışla 4 milyar 575milyon dolar oldu. Yan sanayi ihracatı 2007 yılı Ocak-Temmuz dönemine göre yüzde 37 artışla 3 milyar 314milyon dolar, iç ve dış lastik ihracatı yüzde 17 artışla600 milyon dolar, akümülatör ihracatı yüzde 80 artışla66 milyon dolar, emniyet camı ihracatı ise yüzde 29artışla 70 milyon dolar oldu.

Otomotiv Distribütörleri Derneği tarafındanaçıklanan verilere göre, 2008 yılı Ocak-Temmuzdöneminde binek otomobil ve hafif ticari araçsatışlarından oluşan toplam pazar 305 bin 206 adetolarak gerçekleşti. Buna göre geçen yılın Ocak-Temmuz

döneminde 280 bin 659 adet olan toplam pazarda,2008’de yüzde 8.7 oranında artış yaşandı.

Mercedes-Benz Türk Kamyon Satış ve PazarlamaMüdürü Bahadır Özbayır da, Mercedes-Benz Türk’ünTemmuz sonu itibariyle 5 bin 200 adet satışla 6 ton veüzeri kamyon pazarında pazar payını yüzde 31,6 ile“rekor” seviyeye çıkardığını söyledi. “Bu satış adedi,en yakın iki rakibinin satışlarının toplamından 1.100adet daha fazla satışa tekabül ediyor” diyerek, “2008sonu itibariyle 10 bin adet mertebesinde bir yurtiçi satışve 7 bin adet mertebesinde ihracatla toplam 17 binadetlik bir rekor satış hedeflediklerini” dile getirdi.

Son iki yılda 15 milyar doların üzerinde zararaçıklayan ABD’li otomotiv devi Ford’un Türkiye’dekiortağı Ford Otosan da yeni rekorlar kırmaya devamettiğini söylüyor: “Bu yılın ilk yarısında üretimini yüzde25, ihracat gelirlerini yüzde 50 oranında arttırmayıbaşaran Ford Otosan, 299 milyon ytl net kâr eldeederek, bir ilk daha gerçekleştirdi.”

Bu yılın ilk yarısında 15.3 milyar dolarlık ihracatrakamıyla 4 milyar dolara yakın dış ticaret fazlasıyaratan otomotiv sektörünün bu kazancı yan sanayiyede yansıyor. Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği(TAYSAD) tarafından açıklanan rapora göre: “Türkotomotiv yan sanayi, artık Bentley, Aston Martin,Jaguar, Porsche, Audi, Mercedes ve BMW gibi lüksotomobil markaları için de üretim yapar hale geldi. Buyılın ilk yarısında 4.6 milyar dolar ihracat geçekleştirenfirmalardan 35 tanesi, lüks markaların tedarikçisidurumunda. Bentley modellerinin motor biyeli ve frenparçaları Türkiye’den giderken, Aston Martin’in şasiparçalarında da ‘Made in Turkey’ damgası var. PorscheCayenne, Land Rover Freelander, Land RoverDiscovery, Audi Q7, Volkswagen Touareg gibi lüks 4X4modellerinin de birçok parçası Türkiye’de üretiliyor.”

Küresel krizin bu yüzüne dair söylenecek daha çokşey var. Mesela OYAK Çimento Grubu’ndan yapılanyazılı açıklamada, krize rağmen 9 aylık döneminyüksek bir kâr marjıyla kapatıldığı belirtiliyor. Yineülkemizde yılın ilk dokuz aylık bilânçosunu açıklayanbirçok şirketin kârlılığını koruduğu görüldü. Bilânçoaçıklayan 231 şirketin ortalama zararı sadece yüzde1,34 oranında kalırken, 12 şirket zarardan kâra geçti, 70şirket ise kârını artırdı.

Bunlardan Koç Holding, ilk dokuz aylık dönemdenet kârının, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 61artışla 2.5 milyar YTL’ye ulaştığını açıkladı.Holding’den yapılan yazılı açıklamada şunlar söylendi:“Koç Holding, 2008 yılı ilk dokuz aylık sonuçlarınagöre satış gelirlerini yüzde 30 artırarak konsolide

(pekiştirilmiş) satışlarını 44 milyar YTL’ye; faaliyetkârını ise yüzde 83 artırarak 4.9 milyar YTL’yeyükseltti.” İMKB’ye gönderdiği mali tablolarına göre,Koç Holding’in 3. çeyrek net kârı ise yüzde 21.6 artışla813.9 milyon YTL oldu. “Kriz bizi daha fazlaetkilemez” ya da “az hasarla çıkarız” türünden açıklamayapan Rahmi Koç, “Fiat 5 bin arabayı iptal etti, yangınbize de geliyor” diyerek, otomotiv sektöründeki iştençıkarmaları haklı göstermekten de geri durmadı.

Yine Manisa’da binlerce işçinin işsiz kaldığı, sadeceVestel’den bir günde yüzlerce işçinin çıkarıldığıgünlerde, Vestel İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül,“Avrupa ekonomilerinin durgunluğa girdiği Ekim veKasım aylarında ihracatta önemli artışlaryakaladıkları”nı her ne hikmetse sakınmadan söylüyorYani Yüngül diyordu ki; “Kriz Vestel’e yaradı, krizTürk şirketleri için bir fırsattır.” Manisa OrganizeSanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Sait C. Türekde “krize meydan okuduklarını” belirterek, “küreseldalgalanmanın kentlerini teğet geçeceğini” büyük bir“gururla” açıklıyor.

Kâr açıklayan şirketler sadece bunlarla sınırlı değil.Alarko Gayrimenkul (yüzde 209), Anadolu Sigorta(yüzde 144), Aviva Sigorta (yüzde 88), Bagfaş (yüzde307), Bossa (yüzde 94), Componento Dökümcülük(yüzde 229), Çelik Halat (yüzde 463), Demisaş Döküm(yüzde 159), Ege Gübre (yüzde 95), Ereğli Demir Çelik(yüzde 155), FM İzmit Piston (yüzde 487), FonFinansal Kiralama (yüzde 109), Gersan Elektrik (yüzde231), Güneş Sigorta (yüzde 190), İntema (yüzde 84), İşFinansal Kiralama (yüzde 86), Otokar (yüzde 177),Plastikkart (yüzde 226), Şeker Finansal Kiralama(yüzde 117), Türk Hava Yolları (yüzde 243), TürkPrysmian Kablo (yüzde 396), Yapı Kredi Sigorta da(yüzde 120) sırtımızdan kazanan firmalardan bazıları.

Tüm bu karmaşık tablonun özeti ise, krizin biryüzünde gittikçe artan yoksulluğun ve işsizliğin, diğeryüzünde ise gittikçe artan zenginliğin olduğudur.Kapitalistler biriktirdikleri tüm bu zenginliklere rağmen,üstelik binlerce işçinin kapının önüne konulduğu birdönemde, tam bir arsızlıkla, “İşsizlik Sigorta Fonu”ndabiriken paraya bile göz dikebilmektedir. Bir taraftankazanılmış haklarımıza göz koyarken, diğer taraftansömürüsünü daha da azgınlaştırmaya çalışmaktadır. Bukoşullarda bile “kâr rekorları” kırmaya devam edenkapitalist tekellerin sömürüde herhangi bir “kriz”yaşamadıkları görülmektedir.

Bu tabloyu değiştirecek tek güç, işçi ve emekçilerinbu sömürü düzenini yıkmak için vereceği örgütlümücadeledir.

Krizin bir yüzünde yoksulluk ve işsizlik,diğer yüzünde ise artan zenginlik var!

Page 8: KB 2008 - 02 (49)

Sınıfa karşı sınıf!8 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

İnsanca yaşamaya yeten vergiden muafasgari ücret!

Yeni yıl yaklaşırken Asgari Ücret TespitKomisyonu da çalışmalarını hızlandırdı. İşçiler bir kezdaha asgari ücret belirleme sürecinin seyircisidurumundalar. Asgari ücreti belirleme yetkisine sahipkomisyona hükümet ve işveren temsilcileri katılıyor.İşçiler adına katıldığı söylenen Türk-İş’in toplantılardafigüranlıktan başka bir şey yapmadığı ise yıllardan buyana yaşananlar üzerinden yeterince biliniyor.Dolayısıyla, tümüyle patronların denetimi altında olanbu tespit komisyonundan işçilere hayırlı bir haberçıkmayacağı ortada.

Yeni yıl zamları ve asgari ücrette yapılacak artış şuan işçilerin gündeminde. Bunun temel nedeni iseağırlaşan yaşam koşulları. Hükümet temsilcileri herkonuştuklarında asgari ücretliyi enflasyonaezdirmediklerinden, asgari ücreti son 5 yılda bilmemne kadar arttırdıklarından söz etmeyi pek seviyorlar.Fakat gerçekler ortada, yaşanan büyük yoksullaşmagözler önünde. Önceki yıllarda yaşanan kayıpları birkenara bırakalım, temel mal ve hizmetlere şu son biriki ayda yapılan zamlar bile işçi ve emekçilerinyaşadıkları yoksullaşmayı anlamaya yeterli. Gıdagiderleri, doğalgaz ve elektrik faturaları sadece birkaçay içinde neredeyse ikiye katlanmış durumda. Bunedenle yılbaşından itibaren ücretlere yapılacak olan(yapılacağı varsayılan demek daha doğru) zamlarişçiler açısından can simidi özelliği taşıyor.

Fakat patronların işçilere “can simidi” atmak gibibir derdi yok. İşçi ve emekçilerin yaşadığıyoksullaşma, içine yuvarlanmış oldukları sefaletpatronların zerre kadar umurunda değil. Krizi bahaneederek kitlesel halde işçi çıkaran, ücret ve sosyalhakları tırpanlayan kapitalist patronlar şimdi benzerbir tutumu asgari ücretin belirlenmesi sürecinde deortaya koyuyorlar. Patron örgütü TİSK temsilcisininkomisyonun ilk toplantısında dile getirdiği taleplerbunu gösteriyor.

Komisyon toplantısında TİSK temsilcileriekonominin içinde bulunduğu durumdan, krizinetkilerinden yakındılar. Asgari ücret artışı için 2009yılı için belirlenecek enflasyon hedef rakamının esasalınmasını istediler. Bununla yetinmediler, TİSimzalanan işletmelerde asgari ücretin geçerliolmamasını ve asgari ücret yaş sınırının 16’dan 25’eçıkartılmasını talep ettiler.

Hükümetin 2009 yılı için belirleyeceği enflasyonhedefinin gerçek enflasyonla uzaktan yakından birilgisinin olmayacağı, şimdiye kadar olmadığı bilinenbir gerçektir. Hükümet yüzde 10 açıklamışsa, herkesbilir ki emekçilerin mutfağındaki enflasyon en azbunun iki katıdır. Dolayısıyla patronların “asgari ücrethedef enflasyon oranında arttırılsın” istemi, asgariücretin reel olarak düşürülmesini talep etmekten başkabir şey değildir. Eğer patronların dediği olursa, asgariücretli işçinin son 6 aydır uğradığı kayıplar telafiedilmeyecek, dolayısıyla da alım gücü önemli ölçüdedüşmüş olacaktır.

Komisyon toplantısında dile getirdiği “TİSimzalanan işletmelerde asgari ücret uygulanmasın” ve“asgari ücret yaş sınırı 16’dan 25’e çıkartılsın”taleplerini TİSK bundan bir süre, 3 Kasım’dadüzenlenen hükümet, işçi ve işveren temsilcilerininkatıldığı ekonomi zirvesinde de ortaya koymuştur.Bunlardan özellikle ikincisi çok önemlidir. Asgariücret yaş sınırının 16’dan 25’e çıkartılmasını talepeden TİSK bu sayede, sayıları milyonları bulan genç

işçilerin ücretlerinin bir anda ve önemli orandatırpanlanmasını istemektedir. Elbette patronlar butalepleri pervasızca ortaya koyarlarken, yaşanan krizortamından, işsizliğin çığ gibi artmasından ve işçisınıfının örgütsüzlüğünden cesaret almaktadırlar.

3 Kasım’daki hükümet, işçi ve işveren zirvesindebu talepler patronlar tarafından masaya konulmuştur.O günden bu yana sendikalar cephesinden bu konudakayda değer bir karşı koyuş olmamış, bir itirazyükselmemiştir. Aynı taleplerle bir kez de Asgari ÜcretTespit Komisyonu toplantısında muhatap olan Türk-İş’in yöneticileri ise patronların bu isteklerini “gayriahlaki” bulduklarını söylemenin ötesinde parmaklarınıkıpırdatmamaktadır.

Kısacası patronlar ellerindeki kriz ve işsizliksopasını sallayarak asgari ücreti tırpanlayacaktaleplerde bulunmaktadır. Evrensel gazetesindekonuyla ilgili bir röportajı yayınlanan Türk-İş’inyöneticisi Mustafa Türkel buna karşı, patronlaraparmağını sallayıp “çok ayıp, gayri ahlaki” demekleyetinebilmektedir.

Patronlar ölümü gösterip işçileri sıtmaya razıetmek istiyorlar. İşsizlik sopasını sallayarak sefaletücretlerini dayatmaya çalışıyorlar. Bu saldırı yanıtsızkalmamalıdır. İşçi sınıfının çıkarları “insancayaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret” talebinedayalı bir mücadelenenin yükseltilmesini zorunlukılmaktadır. Öyleyse işçiler asgari ücretin belirlenmesisürecine aktif olarak müdahale etmek, bu eksendemücadeleyi örgütlemek durumundadır. Asgari ücretsokaklarda, fabrikalarda bizzat işçilerin örgütlümücadelesiyle belirlenmelidir.

Fakat bu kendi başına bir mücadele değildir. Nasılki sermaye asgari ücrete ilişkin politikasını, talepleriniekonomik kriz ve işsizlikle bağı içerisindegerekçelendiriyor, toplam bir program üzerindenhareket ediyorsa, işçi sınıfı da aynı şekilde sermayeninsaldırılarına topyekün bir mücadele programıyla yanıtvermelidir. Krizin faturasının işçi ve emekçilereödetilmesine karşı, dayatılan İMF programlarına karşı,çığ gibi büyüyen işsizliğe, giderek zorlaşan çalışma veyaşam koşullarına karşı birleşik, militan bir mücadeleörgütlenmelidir. 29 Kasım’da Ankara mitingiyle bukonuda önemli bir adım atılmıştır. Şimdi bu adımısınıfın çıkar ve taleplerine dayalı bir programüzerinden geliştirip güçlendirme zamanıdır.

“İşten atmalar yasaklansın!”Türk-İş 4 Aralık tarihi itibarıyla üyelerine yönelik işten atmaların tablosunu sunan bir açıklama yaptı.

Kendisine bağlı sendikalara üye 27 bini aşkın işçinin bayrama işsiz girdiğini açıkladı. İşten atmanın bir diğerbiçimi olan ücretsiz izin uygulaması da bu rakamın içinde. Sendikanın açıkladığı verilerin sadece Türk-İş’eüye işyerlerinin somut tablosunu sunduğu düşünülürse saldırının boyutu daha iyi anlaşılabilir.

Açıklamada konfederasyona üye yaklaşık 10 bin işçinin bayramı ücretsiz izinde karşılayacağı duyuruldu.Dok Gemi-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu tersaneler bölgesinde yeni gemi siparişi alınmadığı gibi, gemisiparişlerinin de iptal edildiği bildirildi. Bu gelişmeler nedeniyle sendika üyesi 250 işçinin işini kaybettiğiifade edildi.

Diğer sektörlerde ise tablo şöyle:Türk Metal Sendikası’nın örgütlü olduğu Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’na (MESS) bağlı

işyerlerinde 5 bin 277 işçinin iş akdi feshedildi. MESS dışındaki işyerlerinde de 1881 işçinin işine son verildi.Sendikaya üye 4 bin 328 işçi de belirli sürelerle ücretsiz izne çıkarıldı.

Petrol-İş Sendikası’na üye 229 işçinin iş akdi feshedildi. 436 işçi de dönüşümlü ücretsiz izne ayrıldı.TEKSİF Sendikası’nın örgütlü olduğu tekstil işyerlerinde son 3 ayda Marmara Bölgesi başta olmak üzere

2 bin 520 işçi işten çıkarıldı, 2 bin 72 işçi ücretsiz izne çıkarıldı. Son bir yıllık dönemde elektrik ve doğalgazzamlarının da etkisiyle yaklaşık 10 bin sendika üyesinin işine son verildi.

Çimse-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu iş yerlerinde, krizin yanı sıra enerjideki fiyat artışları nedeniyleartan maliyetler gerekçe gösterilerek, son bir yılda 9 bin 200 sendikalı işçi işten çıkarıldı, yaklaşık 3 bin işçiücretsiz izne ayrıldı.

Deri-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu işyerlerinde 217 işçinin iş akdi feshedildi.Kağıt, gıda ve ağaç iş kollarındaki Türk-İş üyesi sendikalara üye 166 işçi işten çıkarıldı.DİSK’in açıklamasına göre, işten atmalar en çok Trakya, Bursa, Denizli, Adana, Gaziantep, Kayseri,

Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta yaşanıyor.İnşaat, metal ve otomotiv sektörleri, işten atmaların ya da zorunlu izne çıkarmaların en yoğun yaşandığı

sektörlerin başında geliyor. Vasıfsız işçiler açısından istihdam deposu sektörlerde yaşanan bu daralmanın,resmi rakamlara göre 2.4 milyon, gayrı resmi rakamlara göre ise 5 milyonu bulan işsiz sayısını daha daartırmasından söz ediliyor. Birçok patron keyfi olarak işten çıkarma yoluna gidiyor, maliyeti yüksek olanişçileri çıkartıp ucuz işçi çalıştırmak için krizi fırsat olarak değerlendiriyor.

Page 9: KB 2008 - 02 (49)

Krizin faturası kapitalistlere... Kızıl Bayrak � 9Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

İşten çıkarmalar, fabrika kapatmalar, ücretsiz izinler...

“Krizin faturası kapitalistlere!”Binlerce işçi kapı önünde... Ücretsiz-ücretli izinler,

sendika haklara yapılan saldırılar... Kapitalizmindünya çapında yansımalarına yenilerini eklediği krizi,Türkiye’de çeşitli işkollarında etkisini hissettiriyor.

Metal işkolunda ana fabrikalarda ve yan sanayidekriz bahanesiyle girişilen işçi kıyımları her geçen günartıyor. Metal Grup TİS’lerinde uyuşmazlıkla devameden süreçte Birleşik Metal-İş Sendikası’nın çeşitliillerde örgütlü bulunduğu fabrikalardaki süreçler,krizin önümüzdeki günlerde yeni dayatmalar ve hakgasplarıyla süreceğini gösteriyor. Daha şimdidenkapatma kararı alınan fabrikalar, ücretsiz izinuygulamasıyla krizin faturasının kesilmek istendiğibinlerce metal işçisi, kriz bahanesiyle dağıtılmakistenen sendikal örgütlülükler ve yoğun olarakyaşanan işçi çıkarmalar, krizin önümüzdeki dönemkiyansımaları açısından dikkate değer bir tablo sunuyor.Birçok fabrikada üretim yoğunluğu normal düzeylerdeseyrederken yine birçok fabrikada ücretsiz izinler veişçi çıkarmalar gündemde. Her dönem olduğu gibisermaye sınıfı açısından tek çare “faturayı işçi sınıfınave emekçilere ödettirmek”.

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası örgütlüolduğu işyerlerinde işçiler çeşitli saldırılarla karşıkarşıya bulunuyor. BMİS üyeleri bu saldırılara çeşitliillerde gerçekleştirdikleri eylemlerle yanıt veriyorlar.Türk Metal üyesi binlerce işçi şimdiye kadar kapıönüne konarken, Türk Metal çetesinin ise sesi-soluğuçıkmıyor.

Krizin yansımalarının işçi çıkarmalar, fabrikakapatmalar, ücretli-ücretsiz izin uygulamalarıbiçiminde görüldüğü fabrikalardan Birleşik Metal-İşSendikası’nın örgütlü bulunduğu işyerlerinin tablosusürecin nasıl ilerleyeceğine dair fikir veriyor.

Kocaeli’nde direniş ve ücretli izin

Kocaeli bölgesinde BMİS’in örgütlü olduğuTezcan Galvaniz (39 işçi işten atıldı) ve Bekaert(MESS kapsamında, ücretli izin uygulaması 17 Aralıktarihine kadar devam edecek) fabrikalarda krizbahanesiyle saldırı ve kriz gerekçesiyle ücretli izinuygulaması gündemde...Tezcan Galvaniz işçileriArslanbey’deki fabrikaları önünde direnişlerinisürdürürken çeşitli eylemler gerçekleştiriyorlar.

Gebze’de işçi çıkarmalar, fabrikakapatmalar

Metal işkolunun ağırlıkta olduğu Gebze Bölgesikriz sürecinin en hareketli alanlarından biridurumunda. Gebze Organize Sanayi Bölgesi’ndekurulu bulunan ve Birleşik Metal-İş Sendikası GebzeŞubesi’nde örgütlü olan Philips işyerinin Philipsyönetimi tarafından 31 Aralık 2008 tarihindekapatılacağının açıklanmasıyla fabrikada çalışan 150işçinin işsiz kalması gündemde.

Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şube’ninörgütlü olduğu Dostel işyerinde ise 27 işçinin işakitlerinin feshedilmesi ve işçilerin gerçekleştirdiğifabrika eylemleri işten çıkarmalara karşı verilentepkiler arasında...

BMİS Gebze Şube’ye bağlı Arfesan ve Arpekfabrikalarında da kriz gerekçesiyle onlarca işçi iştençıkarıldı.

Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şube’de örgütlüAreva, Akkardan, Çayırova Boru’da geçtiğimiz

haftalarda az sayılarda işçi çıkarımına gidilmişti.

Kartal’da sendikal örgütlenmeye saldırı

Yine Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1 No’luŞube’nin örgütlü bulunduğu Yakacık Valf’te krizbahane edilerek girişilen sendikal örgütlenmenintasfiyesi girişimleri (13 işçi atıldı) bir başka sonuç...

Kartal Şube’de örgütlü olan Alkom işyerinde degeçtiğimiz haftalarda işçi çıkarmalar yaşandı.Fabrikanın İzmir’e taşınması nedeniyle işyerindekiişçi sayısı aşamalı olarak düşürülüyor.

Bursa’da ücretsiz izinler ve grev kararları

Birleşik Metal-İş Sendikası Bursa Şube’de örgütlüolan Asil Çelik fabrikasında işten çıkarma ve ücretsizizin saldırısı gündemde. MESS kapsamında olmayanişyerinde devam eden TİS görüşmeleri geçtiğimizgünlerde grev kararının fabrikaya asılmasıyla sürüyor.Asil Çelik işçileri gerek fabrika önünde gerekse deBursa Çalışma ve Bölge Müdürlüğü’ne yaptıklarıyürüyüşlerle krizin faturasını ödemeyeceklerinihaykırdılar.

Yine BMİS Bursa Şube’nin örgütlü olduğuAsemad işyerinde TİS sürecinin tıkanması sonucundagrev oylamasına gidildi. BMİS üyeleri oylamasonucunda grev kararı aldılar.

BMİS Bursa Şube’de örgütlü olan ve MESSdayatmalarına karşı fabrikayı terketmeme eylemigerçekleştirilen Prysmian’da da onlarca işçi çıkarımıgerçekleşti.

Ege’de krizin etkileri

Birleşik Metal-İş Sendikası İzmir Şube’nin örgütlübulunduğu Totomak Fabrikası’nda 10’a yakın işçigeçtiğimiz haftalarda çıkartılırken, işçi çıkarmalarınbüyük çoğunluğu “kriz bahane” edilerekgerçekleştiriliyor. FTB fabrikasında da işçiçıkartılması gündemde.

Aydın’ın Sultanhisar ilçesinde kurulu bulunanJantsa işyerinde örgütlü olan Birleşik Metal-İşSendikası burada da işten atmalarla karşı karşıya kaldı.Onlarca Jantsa işçisi işten atıldı.

BirleşikMetal-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube’deörgütlü Ejot Tezmak, Paksan da (MESS kapsamında)işten atılmaların yaşandığı fabrikalar.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğuÇimsetaş (Anadolu Şube) işyerlerinde de krizinyansıması, işçilerin kapının önüne konulması oldu.

Faturayı krizi yaratanlar ödemelidir!

Açıktır ki, krizin nedeni ve sorumlusu işçi veemekçiler değildir. Krizin faturasını da işçiler ödemekzorunda değildir. Faturayı krizi yaratanlar ödemelidir.Ancak bunun için de güncel ve acil talepler etrafındaharekete geçmiş, bu talepleri koparıp almayahazırlanmış bir sınıf hareketine ihtiyaç vardır.

İşçi ve emekçiler krizin faturasını kapitalistlereödetmek için buna uygun talepleri yükseltmekzorundadırlar. İşten atmalara karşı yükseltilmesigereken taleplerden biri “İşten atmalar yasaklansın!Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!” olmalıdır.Patronların saldırılarının sonuçlarından anlaşılacağıüzere, tek başına “İşten atmalar yasaklansın!” talebiniyükseltmek de yetmemektedir. “İş saatleri kısaltılsın!7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!”,“Zorunlu mesailer yasaklansın!”, “Ücretler insancayaşama seviyesine yükseltilsin! Asgari ücretvergiden muaf tutulsun!” talepleriyle birlikteyükseltilmelidir.

16 Aralık 2008 / Taksim

Page 10: KB 2008 - 02 (49)

Tersaneler cehenneminden yeni ölüm haberleri...10 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Kapitalizminin dünya ölçüsünde yaşadığı krizinetkileri dalga dalga yayılırken, kriz tersaneleri devurdu. Tersane patronları kriz gerekçesiyle binlerceişçinin kıyımına girişti, atılan işçilerin sayısı 10 binibuldu. Tersaneler havzasında büyük oranda “ücretdüşürmeleri” yoluna giden patronlar, tersaneişçilerinin ağır çalışma ve sömürü koşullarındaherhangi bir değişiklik yapmış değiller.

Patronlar böylesi bir dönemde “işçi sağlığı ve işgüvenliği” tedbirlerine kriz bahanesiyle kaynakaktarmayıp yeni ölümlerin önünü açıyorlar.Alınabilecek basit önlemlerle birçok ölümün önünegeçilebilecekken, önlem almayarak birçok işçiarkadaşımızın yaşamına kastetmektedirler. Bizlerbiliyoruz ki, patronlar için biz işçilerin üç kuruşluk birdeğeri yoktur. Yaşanan işten atmalar, iş cinayetleri vesefalet koşulları bunun en açık göstergesidir.

Onların yasasında kar, daha fazla kar hırsı vardır.Bu kar hırsının bilânçosu da son ölümle beraber 115olan cinayetlerle ortadadır.

Çalışma Bakanlığı, başbakan ve devletkurumlarının tüm müdahaleleri bu cinayetleri örtmeyedönüktür. Onlar tersane patronlarıyla ağız birliğietmişcesine aynı nakaratı tekrarlayıp durdular: “Birdaha tersanelerde kimsenin burnu kanamayacak!”

Oysa Tuzla tersanelerindeki son bir haftalıkbilanço tüm söylenenlerin yalan olduğunu gösterdi. 5Aralık tarihinde Pendik Askeri Tersanesi’nde çalışan26 yaşındaki Sefer Gürel isimli işçi yüksektendüşerek yaşamını yitirdi. 12 Aralık günü de Anadolutersanesinde kaynak yapıldığı sırada yangın çıktı.Çıkan yangında 1’i ağır olmak üzere 6 işçi yaralandı.Ağır yaralanan işçi Kartal Eğitim ve AraştırmaHastanesi Yanık Ünitesi’nde tedavi altına alındı.Ancak, Erdal İnceyol isimli işçi, yapılan tümmüdahalelere rağmen kurtarılamadı. 34 yaşında ve 2çocuk babası olan Erdal İnceyol’un cenazesimemleketi Ordu’ya gönderildi. Erdal İnceyol AnadoluTersanesi’nde boru montaj ustası olarak çalışıyordu.

Tersane patronlarının cinayet şebekesi GİSBİR ise,yaşanan iş cinayeti üzerine yaptığı açıklamada, “işkazasına neden olabilecek herhangi bir koşulunolmadığını” belirterek, suçu yine ölen işçiye atmıştır.Oysa iş güvenliği tüzüğüne göre kesim ya da kaynakyapılacak yerde herhangi bir yanıcı, parlayıcı vepatlayıcı maddenin bulunmaması gerekiyor. İşçitanıklığı bunun tam tersini gösteriyor. Kaynakyapıldığı yerde tiner, boya ve yanıcı özelliği olan JIPtahliye borularının bulunduğu söylemler arasında.Zaten ilk tutuşan da JIP borularıdır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliğine dair TBMM, ÇalışmaBakanlığı, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı istediğikadar raporlar hazırlasın. Bu raporlar buradaki ölümlistesini arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. ZiraTuzla’daki ölüm listesi kapitalizmin vahşi işleyişininen açık göstergesidir. Biz tersane işçilerine ölümü veyıkımı dayatan GİSBİR, kapitalist düzenin önemli birkurumsallaşmasıdır. Devletin tüm müdahaleleribundandır. Sektörün vahşetini tümüyle aklamayadönüktür. Kapitalist düzenin kendini en açık birşekilde açığa vurduğu yer işte bu cehennemdir.

Bu düzen bir avuç asalağın düzenidir. İşçi veemekçilerin sırtından beslenerek sermayelerinesermaye katan kapitalist barbarlar, bize her türlü

köleliği dayatmaktadır. Biz işçi ve emekçilerinizlemesi gereken yol, bir kişinin ölümüyle isyan edenYunanistan işçi ve emekçilerinin kavgasına sahipçıkmak ve isyanı büyütmektir.

Kapitalizm öldürür! Kahrolsun kapitalizm!Yaşasın sosyalist işçi emekçi iktidarı!

Tersane İşçileri Birliği13 Aralık 2008

Tersanede 115. ölüm: Erdal İnceyol!

İşsizlik, açlık, ölüm… Kahrolsun kapitalizm!

TİB-DER’den iş cinayetleri protestosu...

“Katillerden hesabı işçiler soracak!”Tuzla tersaneler cehenneminde binlerce işçiye kesilen kriz faturalarına eklenen iş cinayetleri 12 Aralık

günü Anadolu Tersanesi’nde kendini gösterdi.Tuzla tersanelerindeki ölüm sayısı Erdal İnceyol’un ölümüyle beraber 115 oldu. Tersane İşçileri Birliği

Derneği (TİB-DER) yaşanan iş cinayetini Tuzla Gemi Tersanesi önünde gerçekleştirdiği eylemle protesto etti.TİB-DER üyesi tersane işçileri sabah saat 07.30’da Tuzla Gemi Tersanesi yakınındaki dernek binası

önünden sloganlarla tersane önüne yürüdüler. Üzerinde Erdal İnceyol’un fotoğrafının bulunduğu “115. ölüm...Yanarak öldü! Patronların ateşinde değil onlara karşı isyan ateşinde yanalım! / TİB-DER” pankartınınaçıldığı yürüyüş boyunca, “Katil GİSBİR hesap verecek!”, “Katillerden hesabı işçiler soracak!”, “Tersanelercehennem işçiler köle kalmayacak!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Katil GİSBİR hesap verecek!”,“Artık ölmek istemiyoruz!”, “Yaşasın tersane işçileri birliği!”, “Tersane işçisi köle değildir!” sloganları atıldı.

Mücadele taleplerinin yer aldığı dövizlerle Tuzla Gemi önüne gelen tersane işçileri, burada basınaçıklaması gerçekleştirdiler. Basın açıklamasını okuyan TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu, işçi sağlığı veiş güvenliğine kaynak aktarmayan tersane patronlarının 5 Aralık’ta Pendik Askeri Tersanesi’nde çalışan SeferGürel’in, 13 Aralık günü ise Anadolu Tersanesi’nde çıkan yangın sonucunda yaşamını yitiren Erdalİnceyol’un ölümüne neden olduğunu belirtti.

Kot taşlama işçilerinin iş cinayetlerine kurban gitmesine dönük tepkinin de dile getirildiği açıklama şusözlerle son buldu:

“Biz bu cinayetlere ilk defa tanık olmuyoruz. Biz bu cehennemde 115 kez öldük/öldürüldük. Artık yeter!sloganıyla yola çıktık! Patronların bu kadar açıktan bizi katletmesine izin vermeyeceğiz. Katliam diyoruz.Zira bu cehennemde yaşanan ölümlerin birçoğu önlenebilirliği olan ölümler. Patronlar da aynı şeyi söylüyor,Çalışma Bakanı da, milletvekilleri de, cumhurbaşkanlığı da… Söylemedikleri tek şey iş güvenliği tedbirlerinintoplam olarak alınması, taşeronluğun kaldırılması ve işçi katili patronların yargılanması… Çözüm büyükoranda buradadır. (...)

Bizler Tuzla tersanelerinde çalışan işçiler olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınması, işçikatili patronların yargılanması ve taşeronluk sisteminin kaldırılması gerektiğini söylüyoruz. Bu taleplerimizinkarşılanmadığını gördük. Ancak bu taleplerin dişe diş bir mücadeleyle kazanılması gerektiğini de gördük. Bukavgayı patronlar ve onların düzeninden esirgemeyeceğiz...”

Basın açıklamasının sonrasında tersane işçilerine seslenen Zeynel Nihadioğlu, eylemlere daha kitleselkatılım çağrısı yaptı. Eyleme 30 tersane işçisi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: KB 2008 - 02 (49)

Metal işçileri görev başına! Kızıl Bayrak � 11Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Ağustos ayından bu yana devam eden metalsektöründeki toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde enönemli iki eşikten biri Türk Metal Sendikası’nın attığıimza ile sonuçlandı. Türk Metal Sendikası ücretlere%4 ve artı 19 kuruşluk bir artış karşılığındasözleşmeyi imzaladı. Tescilli işçi düşmanı ve MESS’inkuklası Türk Metal Sendikası Genel Başkanı MustafaÖzbek, haftalar öncesi yaptığı açıklamalarda,bayramdan önce işçilere “müjde vermek”, “işçilereçifte bayram yaşatmak” söylemleriyle ihanetsözleşmesinin zeminini düzlemeye çalışıyor ve işçileribu ihanete hazırlıyordu.

Beklenen satış sözleşmesi nihayet imzalandı.Denildiği gibi bayram arifesinden bir gün önce buihanet gerçekleşti. “Ortalama %8 zam”, “düşükücretlerde %10”, “enflasyonun iki katı oranında zam”vb. söylemlerle imzalanan satış sözleşmesi işçilereyutturulmak isteniyor. Ortaya çıkacak muhtemel tepkive öfkenin önü şimdiden kesilmeye çalışılıyor. İşçilerhiçbir biçimde bu sözleşmeden memnun değil veçeşitli düzeylerde tepkilerini açığa vuruyorlar. Butepki başka hangi biçimlerde kendini dışavurabilirşimdilik belirsiz. Fakat işçiler öfkeli ve kendileriniihanete uğramış hissediyorlar.

Elbette bu ifade ettiklerimiz şimdilik sınırlıgözlemlere dayanıyor. İlerde bu öfke kendini nasıl dışavurabilir henüz belli değil. Fakat belli olan şudur:Mustafa Özbek şahsında Türk Metal çetesi işçilereihanet ederek bir kez daha satış sözleşmesine imzaattı. İmzaladıkları toplu sözleşme değil adeta bir ihanetbelgesidir. Türk Metal çetesi ne rakamlarla oynayarakne de iyimser açıklamalar yaparak imzaladıkları satışsözleşmesini gizleyemez. Yaptıklarının adı işçisatıcılığıdır, işçiyi sırtından hançerlemektir. Bunu iseancak hainler yapar. Türk Metal çetesi tepeden tırnağabir ihanet şebekesidir.

Türk Metal çetesi ne işçilerin beklentilerinikarşılayabilmiştir ne de imza öncesi ihanetini bir parçameşrulaştırmanın imkanı olabilecek iş güvencesitalebini MESS’ten alabilmiştir. Esnek çalışmamaddelerinde ise denkleştirmenin dört ayaçıkarılmaması dışında hiçbir kazanım yoktur. Bu dabir kazanım değildir. MESS masaya getirdiği budayatma ile önümüzdeki dönem sözleşmelerde yenibir yüklenme alanı açmış oldu.

İhanete uğrayan yüzbin metal işçisinin boşa gidenbeklentilerine rağmen henüz her şey bitmiş değildir.Birleşik Metal İşçileri Sendikası henüz sözleşmeyiimzalamış değil. 2008-2010 sözleşmesinin ikinciönemli eşiği tam da bugünlerde Birleşik Metal’inalacağı tutumla geçilecektir. BMİS belki de en önemlisınavını Türk Metal çetesinin ihanetine karşı alacağıtavırla verecektir. Fabrika komitelerinden temsilcilere,şube yönetimlerinden özellikle merkez yönetiminekadar herkes bu sınavın içindedir. Bu sınav sendikalmücadele anlayışına, mücadele kararlılığına, tümmetal işçilerinin sendikası olma iddiasının altınıdoldurmaya yöneliktir. Bu sınav taleplerinin arkasındadurma cüret ve iradesine ve elbette ki bunlarkarşısındaki samimiyete dairdir. Madem demokrasi vetabanın söz-yetki-karar hakkı esastır, o halde tümişçilerin onayı alınmadan sözleşme imzalanmamalıdır.Önümüzdeki günler grev kararının alınacağı vefabrikalara asılacağı günlerdir. O zaman işçilerintemsilciler ve yöneticiler tarafından karamsarlığa

sürüklenmediği, umutsuzluğun ve güçsüzlüğünpompalanmadığı bir zeminde grev için referandumyapılmalıdır. İşte önümüzdeki keskin viraja dairmücadele yöntemi bu olmalıdır!

Birleşik Metal İşçileri Sendikası dört aydır devameden süreci buraya kadar getirdi. Bunu biraz da şu anakadar önemli bir sorunla karşılaşmamasına borçludur.Yine de BMİS, bu dört ayda son tahlilde olumlu birtutum almıştır. Fakat bundan sonra ne yapacaktır?

Talepler orta yerde duruyor. Esneklik maddelerininbüyük ölçüde geri çekilmesi, ücret ve sosyal haklaradair olan maddeleri kendiliğinden temel gündemhaline getiriyor. Bu maddelere krizin ortaya çıkardığıve işçilerin üzerine her gün daha fazla çöken yükleride eklemek gerek. Bu ise yeni taleplerin formüleedilmesi demek oluyor. Ücret zammı tekrar gözden

geçirilmeli, enflasyon artışı ve bunun ücretlerdeyarattığı erime göz önüne alınarak yenidenbelirlenmelidir. Bu talepler açık ve tok bir tutumlamasaya getirilmelidir. Buna iş güvencesi talebi demutlaka eklenmelidir. Bırakalım esnek çalışmanınkabul edilmesini iş güvencesi talebi işçiler açısındankriz dönemlerinde ekmek ve su kadar hayatidir.

Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın önünde ikiseçenek bulunmaktadır. Ya tabanın gücüne,inisiyatifine ve enerjisine dayalı bir mücadelekararlılığı gösterilecek, böylece ihanete uğrayanyüzbin metal işçisine de hesap sormanın yolunugöstermiş olacaktır. Ya da Türk Metal çetesininihanetine geleneksel ortaklık seçeneği tercihedilecektir. BMİS’in önündeki iki tercih budur.

BDSP’li Metal İşçileri

BDSP’li Metal İşçileri’nin açıklaması...

BMİS ya Türk Metal çetesinin ihanetine ortakolacak ya da kazanmanın yolunu tutacak!

“Metal İşçileri Bülteni” ile metalfabrikalarına sesleniyoruz!

Metal Grup TİS’lerinde grev kararları kapıya dayanmışken Topkapı’da bulunan metal fabrikalarınaseslenişimiz devam ediyor. Bu çerçevede “Metal İşçileri Bülteni”nin 3. sayısının dağıtımına başlamışbulunuyoruz.

İlk dağıtımımızı yaptığımız İSKA’da bültenimiz her zaman olduğu gibi büyük bir ilgiyle karşılandı. Bir sonraki dağıtımımız Metalum fabrikasına yapıldı. Ücretsiz izinlerin olduğu fabrikada işçilerin bültene

olan ilgilerinde belirgin bir artış vardı. Bazı işçiler TİS’lerle ilgili sendikaya basınç uyguladıklarını söylediler.Diğer bir dağıtım noktası Türk Metal çetesinin örgütlü olduğu Perfektüp fabrikasıydı. Bir önceki

dağıtımda baştemsilcinin müdahalesiyle karşılaştığımız bu fabrikada yine müdahaleyle karşılaştık.Baştemsilci dağıtımımızı bir kez daha engellemeye çalıştı. Önce güvenliği üzerimize salmaya kalkan temsilcibizi polise ihbar etme tehdidinde bulundu. Kendisine “yolunun açık olduğunu” söyleyerek dağıtımımızadevam ettik. İşçilerin önüne çıkarak bülteni almamaları için zorlayan fabrika temsilcisine cevabı işçilereyaptığımız konuşmayla verdik. İşçilere dönerek temsilcinin kendilerini sürü yerine koyduğunu, işçileriniradelerini hiçe saydığını ve ihaneti gizlemeye çalıştığını söyledik.

Ajitasyonumuz üzerine işçiler öfkeyle bültenlerimizi aldılar, Türk Metal yalakası ne yapacağını şaşırdı.Bizi Birleşik Metal-İş’le karıştırdığı belli olan birkaç çaresiz söz söyledi. Ardından içeri girip bütün bültenleritoplama tehdidini savurdu. Kendisine elinden ne geliyorsa yapmasını, ama işçilerin gerekli yanıtı vereceğinisöyledik. İçeri giren bu yalaka bir süre sonra geri geldiğinde yüzünden düşen bin parçaydı. Bu andan itibarenağzından dağıtımımıza ilişkin tek söz çıkmadı. Belli ki, işçiler ona haddini bildirmiş, bültene dokunmasınaizin vermemişlerdi. Sonraki vardiyaya yaptığımız dağıtım sırasında yine işçileri engellemeye çalıştı amaişçilerin tutumu yine aynıydı.

Başarıyla tamamladığımız dağıtımlarımız vesilesiyle gördük ki, işçilerin Türk Metal çetesine tepkisibüyük, deyim uygunsa tam bir isyan havası var. Ayrıca TİS sürecinde sadece bültenimizle bile bir tarafdurumundayız. Sözümüzün işçiler üzerinde büyük bir etkisi var ve sahipleniliyoruz. Sendikal korucularınkorkusu da bundan dolayıdır.

Topkapı’dan BDSP’li Metal İşçileri

Page 12: KB 2008 - 02 (49)

Direnen kazanır!12 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Son dönemlerde farklı sanayi bölgelerinde artmaeğilimi gösteren grev ve direnişlerin bir sürediryaşadığı suskunluk ve durgunluk havası Gebze’dengelen haberle değişti. Yaklaşık 7 aydır, GebzeMuallimköy’de kurulu bulunan uluslararası gıda vekozmetik tekeli Unilever önünde devam eden direnişkazanımla sonuçlandı.

Çipa ve Şimşek adlı yükleme ve taşıma işini yapantaşeron firmalarda Türkiye Motorlu Taşıt İşçileriSendikası (TÜMTİS) İstanbul Şubesi’nin başlattığıdireniş Unilever patronuna “pes ettirdi.” 26 Mayıs2008 tarihinde sendikasızlaştırma saldırısı sonucu iştenatılarak direnişe geçen Unilever işçileri kararlıbekleyişlerini “sendika hakkını” kazanaraktaçlandırdılar.

TÜMTİS İstanbul Şubesi yöneticileriyle beraberyaz sıcağından kış soğuğuna kadar direniş çadırındasabırla direnen işçiler işlerine zaferle döndüler.

Geçtiğimiz günlerde TÜMTİS Sendikası’ylaanlaşma masasına oturmayı kabul eden Unilever, Çipave Şimşek taşeronlarının da bulunduğu görüşmedesendika üyesi işçilere baskı uygulamayacağına dairhazırlanan protokole imza attı.

Yaklaşık 7 ay boyunca direnişe devam edenişçilerin büyük çoğunluğu işbaşı yaparken işbaşıyapmayan işçilerin 12 ay artı 4 aylık kıdem, ihbar vesendikal tazminatları hesaplarına yatırılacak.

Unilever’de 250’ye yakın üyesi bulunan TÜMTİSSendikası, Unilever’in direniş sürecinde yaptığı işkoluitirazı davası sonuçlanır sonuçlanmaz toplusözleşmemasasına oturacak.

Yaklaşık 7 ay süren direnişleri boyunca kararlı vemilitan duruşlarıyla mücadele azimlerini koruyanUnilever işçilerinin kazanımı, son dönemde artışgösteren ancak kazanımla sonuçlanmayan direnişleriçinde anlamlı bir örnek olarak işçi sınıfı mücadelesihanesine adını yazdırdı.

Unilever işçileri 7 aylık süreç boyunca sadecekendi fabrikaları önünü değil, sınıf dayanışması içingittikleri başka fabrikaların önüne de mücadelecoşkularını taşıdılar.

Basın-İş Sendikası İstanbul Şubesi’nin 16 Haziran2008 tarihinde E-Kart’ta başlattığı ve halensürdürdüğü grevin ilk gününde E-Kart işçileriyleberaber olan Unilever işçileri, Düzce’deki direnişlerinisürdüren Deri-İş Sendikası üyesi DESA işçilerine desınıf dayanışmasının anlamlı örneklerinden birinitaşımışlardı.

Unilever işçileri Çaykur işletmelerinde örgütlü TekGıda-İş Sendikası’na yapılan tasfiye girişimlerinekarşı yapılan eylemden Unilever fabrikasınınKadıköy’deki Türkiye Genel Müdürlüğü önündeyaptıkları eyleme kadar birçok alana sendika hakkımücadelelerini gündeme taşıdılar.

Kapitalist krize karşı Edirnekapı ve Gebze’degerçekleştirilen eylemlerde pankartları ve direnişsloganlarıyla yer alan Unilever direnişleri “Krizinfaturasını ödemeyeceğiz!” demişlerdi.

132 ülkede 472 sendikaya bağlı 20 milyon üyesibulunan Uluslararası Kimya, Enerji, Maden ve Genelİşçi Sendikaları Federasyonu (ICEM), 120 ülkeden336 sendikaya bağlı 12 milyon üyesi bulunanUluslararası Gıda, Tarım, Otel, Lokanta, Yiyecek,Tütün ve İlgili İşkolları Federasyonu (IUF) ve 148ülkeden 654 sendikaya bağlı 4.5 milyon üyesi bulunanUluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu’nu (ITF)da Unilever işçilerinin direniş sürecindegerçekleştirdikleri ziyaret ve uluslararası plandaki

destek kampanyalarıyla direnişin kazanılmasına etkidebulundular.

Kazanımla sonuçlanan direniş zaferinin anlamlıyanlarından biri ise, aylar boyunca türlü baskılaraltında devam eden direnişlere sırtını dönen Türk-İşbürokrasisine verdiği cevap oldu.

Deri-İş ve Basın-İş sendikalarıyla beraber Türk-İşGenel Merkezi’nden maddi yardım talebinde bulunanTÜMTİS’e verilen cevap ise “aidat borcu nedeniyle”destek yapmayacaklarıydı.

İstanbul’da Türk-İş’e bağlı ilerici sendika şubeleritarafından oluşturulan Türk-İş İstanbul ŞubelerPlatformu ise, Unilever direnişiyle etkin dayanışmaiçinde olmaya çalıştı. Örgütlenen destek kampanyalarıve dayanışma ziyaretleriyle Unilever işçilerinin sesifarklı işkollarında örgütlü bulunan sendika şubeleritarafından duyuruldu.

Direnişin kazanımla sonuçlanmasını gazetemizedeğerlendiren TÜMTİS İstanbul Şube BaşkanıÇayan Dursun direnişin kazanımla sonuçlanmasının

işçi sınıfının kazanımı olduğunu şu sözlerle dilegetirdi:

“Bu kazanımı sadece TÜMTİS’in kazanımı değilsınıfın kazanımı olarak görüyoruz. Son dönemdeişçilerde örgütlenmeye dönük bir eğilim var ve bueğilimin direnişle taçlandırılıp başarıya ulaşmasıbizim için çok önemliydi. Bu kazanımın sınıfmücadelesinin önünü açacağını düşünüyoruz. Bir deUnilever basit bir firma değil, koskoca bir dünya devi.Bu anlamda onların dize getirilmesi daha bir anlamlı.Türkiye’de sendikal örgütlenmenin önüne açabilecekbir gelişme Unilever’deki kazanım. Tabii ki DESA’da,E-Kart’ta da yaşanacak kazanımlar sınıf bölüklerineiyi bir moral olabilir diye düşünüyorum. Unileverişçisi 7 aya yakın süredir kapı önünde inat ve sabırladirendi. İşçi arkadaşlarımızın ve sendikamızınburadaki tutumu direnişin kazanılmasını sağladı.Unilever’deki direnişin kazanılması hakların mücadeleederek elde edilebileceğini gösteren bir örnek oldu.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Unilever’de direniş ruhu kazandırdı!

Kot İşçileri Birliği’nden açıklama…

Sıradaki mi gelsin(?)!Göstermelik teftişlerle, iş güvenliğine ilişkin verilen vaatlerle, ömrümüzden uzun sürecek mahkemelerle

geçerken, tek tek kaybediyoruz işçi arkadaşlarımızı.Bir kot işçisi arkadaşımız daha silikozis hastalığı nedeni ile hayatını kaybetti. Arkadaşımız Adem İncili

aramızdan ayrıldı. 1979 Çorum/Sungurlu doğumluydu Adem. Adnan Öztürk’ün sahibi olduğu ÖztürkRodeo’da (kumlama) çalıştı ve silikozis hastalığına yakalandı. Abisi de geçen sene aynı hastalıktan hayatınıkaybetmişti. Adem de Ankara Sanatoryum Hastanesi’nde yoğun bakıma 15 gün dayanabildi ve hayatınıkaybetti. Bir işçi daha patronların kâr hırsının kurbanı oldu.

Birçok şey için zamanımız yok demiştik. Gencecik arkadaşlarımızın bir aile kuracak, olanların bir çocuğunyüzüne bakacak, sevdiğimizle, eşimizle, çocuğumuzla planlayacak vaktimiz yok. “Bugün uyuyup yarın sağuyanmayı umut etmekten başka tanınmış bir hak da yok bize bu hayatta” demiştik. Ama sonuna “öfkemizüzüntümüzü aştı” diye de eklemiştik.

Bizler arkadaşımızın öldüğü haberini aldığımız sıralarda tersanelerde bir işçinin, Yunanistan’da da birgencin daha hayatının elinden çalındığı haberini okuduk. Kalbimiz onların kalbi ile attı. Öfkemiz onlarınöfkesi ile daha fazla arttı. Ve işçilerin tersanelerde ve Yunanistan sokaklarında bir insan hayatı içingösterdikleri cesaret ve inat bizlere umutta aşıladı.

Evet bir arkadaşımız daha öldü!Ama ölenlerimiz için, ölüme sürüklenenlerimiz için, eşlerimiz ve çocuklarımız için, tüm işçi kardeşlerimiz

için bizler de üzerimize düşeni yapacağız.Söz veriyoruz:Bir nefes daha fazla almak için inat! Hayatımızı çalanlardan hesap sormak için cüret göstereceğiz !

Kot İşçileri Birliği14 Aralık ‘08

Page 13: KB 2008 - 02 (49)

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 13Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

IBM çalışanlarından Plaza eylemi!Tez-Koop-İş Sendikası’nda örgütlenme

mücadelesini sürdüren IBM Türk çalışanları, İstanbulLevent’teki IBM önünde Plaza eylemlerinin ikincisini17 Aralık günü gerçekleştirdi.

“IBM’de sendikal haklara saygı istiyoruz! Tez-Koop-İş Sendikası” pankartının açıldığı eylemde ilkolarak işten atılan sendika temsilcisi Nedim Akay birkonuşma yaptı. Basın açıklamasını ise Tez-Koop-İşSendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Osman Gürsugerçekleştirdi. Sermayedarların yarattığı krizinfaturasının çalışanların üzerine yüklenmeyeçalışıldığını belirtti.

IBM Türk çalışanlarının son bir yıllık örgütlenmesüreçlerine ve işkolu itirazının hukuksuzluğuna dadeğinen Gürsu, “Bu saldırılara, işten atmalara karşıTez-Koop-İş Sendikası tüm emek güçleri ile birliktegerekli yanıtı verecektir. IBM işçisinin örgütlenmemücadelesi, sendikal mücadeleden dolayı işten atılandirenişçi Yörsan, Desa, Liman, Metal, Çapa temizlikişçileri, Akbank işçileri, Belediye Sağlık Emekçileri ilemerkezileştirilip mücadele hattı oluşturulacaktır”dedi.

Ardından Akbank’ta işten atılan 1400 kişiden biriolan Selçuk Candemir ve Bank Sen yöneticisi ÇağlarTekin de açıklama yaptı. Eyleme yaklaşık 120 kişininkatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ünsa işçileri hakları için direnişteSamandıra’da kurulu bulunan ÜNSA, kriz

bahanesiyle daralmaya gittiğini söyleyerek toplu iştençıkartmalara başladı. Ünsa’ya çalışan Doğa Tekstiltaşeronundaki işçiler bunun ilk mağdurları oldu.

Bayramdan önceki hafta, ay sonunda iştençıkartılacaklarını öğrenen işçiler çalışmayarak, birikenücretlerini ve mesailerini almak için firmanın önündebekleyişe geçtiler. Taşeron firma önündeki bekleyişsonuç vermeyince, asıl işveren olan ÜNSA’nın önünegidildi. Bekleyiş sırasında patronun çağırttığıjandarma işçilere saldırarak fabrika kapısındanuzaklaştırmaya çalıştı. Sonuç vermeyince 4-5 işçitemsilcisiyle görüşmeyi kabul etmek zorunda kaldılar.Görüşme sonucunda işçiler ertesi gün fazla mesaiücretlerini aldılar. Kalan ücretlerinin ise ayın 15’indeverileceği sözünü almışlardı. Fakat bayram sürecindetaşeron firmanın sahibi, makineleri alarak kaçmıştı.

15 Aralık günü işçiler sabah saat 08.00’deÜNSA’nın kapısında buluşarak alkış ve sloganlarlaalacaklarını istediler. İşçiler sık sık “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!”, “İşçiyiz, haklıyız,kazanacağız!”, “Susma, sustukça sıra sana gelecek!”,“Tazminat hakkımız söke söke alırız!”, “Yılgınlık yokdireniş var!” vb. sloganlar atarak ıslıklarla tepkilerinigösterdiler. Bunun üzerine müdürlerden birisi görüşmeiçin temsilcileri kabul edeceğini söyledi. Görüşmede,taşeron firmanın sahibine ulaşamadıkları için parayıveremediklerini dile getirdi.

ÜNSA işçileri, 16 Aralık günü de fabrikakapısındaki direnişlerini sürdürdüler. Taşeron firmanınsahibi imza atmadığı için işçilerin alacaklarının yasalolarak verilemeyeceği söylendi.

Bunun üzerine işçiler taşeron firmanın sahibinibularak getirdiler. İçerde görüşmeler sürerken işçileralkış, ıslık ve sloganlarla eylemlerini sürdürdüler.Fabrika kapısında bekleyen ÜNSA işçileridirenişlerinin sonucunda içeride kalan son maaşlarını

da asgari geçim indirimlerini de 17 Aralık günüaldılar. İçeride kalan mesai ücretleri ve tazminatlarıiçin ise direnişlerini sürdüreceklerini açıkladılar.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Basında 20 yıl sonra “grev kararı!Basın emekçilerinin sendikal örgütlenme

mücadelesinde 20 yıldır alınamayan “grev kararı”nihayet alındı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS)ile Turkuvaz (ATV, Sabah ve dergi grubu) işyerlerinde26 Haziran 2008 tarihinde başlayan toplu işsözleşmesi görüşmelerinin sendikal örgütlenmeyedönük baskılarla birleşmesi, TGS’yi grev kararıasmaya zorladı. 17 Aralık günü BeşiktaşBalmumcu’daki eylemin ardından asılan grevkararıyla “grev” için 60 günlük yasal süreç başladı.

Bina önünde açıklama yapan TGS Genel BaşkanıErcan İpekçi, örgütlenme mücadelesinin, basınçalışanlarının ücret zammı, ikramiye hakkı, sosyalyardım ödemeleri, kıdem ve ihbar tazminatı, haftalık 5gün çalışma, iki gün haftalık izin yapma hakkı ve fazlamesai ücretlerinin ödenmesi gibi haklarını eldeetmeleri için başlatıldığını duyurdu.

“Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Krizin bedelipatronlara!”, “Grev, grev, grev!”, “Özgür basın özgürsözleşme!”, “Ya sözleşme ya grev kararını ver!”,“Çalık kaçma sözleşmeyi imzala!”, “Zafer direnenemekçinin olacak!” sloganlarının atıldığı eylemdeDİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve Türk-İşGenel Sekreteri Mustafa Türkel konuşmalarda ortakmücadele çağrısı yaptılar. Eyleme çok sayıda sendikayöneticisi de destek verdi.

Basın emekçilerinin eylemi ATV-SabahTesisleri’ne grev kararının asılmasının ardından sonbuldu. Grev kararı asılana kadar ıslık ve alkışlar hiçsusmadı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Philips kapatılamaz!”Merkezi Hollanda’da bulunan Philips Genel

Merkezi tarafından alınan kapatma kararına karşıçeşitli eylemler ve imza kampanyası yürüten Türk

Philipsişçileri, 16 Aralık günü, İstiklal Caddesiüzerinde bulunan Hollanda Konsolosluğu’na TaksimTramvay Durağı’ndan sloganlarla yürüdüler. “Philipskapatılamaz!” pankartı ve dövizleriyle İstiklalCaddesi’nde coşkulu bir yürüyüş yapan işçilerkonsolosluk önünde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Eylemde açıklamayı Birleşik Metal-İş SendikasıGenel Sekreteri Selçuk Göktaş yaptı. Türk Philipsişyerinin kapatılmasından ilk olarak kapı önüne konan150 Philips işçisinin etkileneceğini belirten Göktaş,Philips’in 31 Aralık’ta aldığı kapatma kararına rağmenbaşka şirketlerle yaptığı satın alma görüşmeleri veüretimi kaydırma hedefinin engellenmesi gerektiğinibelirtti.

Göktaş “siyasal iktidarı ve yetkilileri” Philips’inticari ilişkilerini incelemeye, Hollanda hükümetini deucuz işçilik, düşük sosyal haklar ve sendikasızlığıdenetlemeye çağırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DİSK’ten “tencereli” eylemDİSK, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun

(ETUC) Strasburg’ta gerçekleştirdiği “Öncelik işçihaklarına: Daha çok hak daha az çalışma“ Avrupamitingiyle dayanışma amacıyla 11 ilde “Tenceremboş” eylemleri gerçekleştirdi.

Son kez kurulan Kadıköy Salı Pazarı’nda 16 Aralık

İşçi ve emekçi hareketinden…

17 Aralık 2008 / Levent

Page 14: KB 2008 - 02 (49)

Sınıfa karşı sınıf!14 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

günü gerçekleştirilen eyleme ağırlıklı olarak DİSK’ebağlı Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası BölgeBaşkanlığı katılım sağladı.

Uluslararası boyutta yaşanan ekonomik krizinfaturasının emekçilere ödetilmeye çalışılmasınıeleştiren Süleyman Çelebi, Başbakan’ın “kriz biziteğet geçti” açıklamasına atıfta bulundu: “Bu krizbizim mutfaklarımızı, işyerlerimizi, maaşlarımızı,hayatımızı, alım gücümüzü teğet geçmedi.Kalbimizden vurdu. Her geçen gün yeni bir işyerindenkötü haberler geliyor. Krize karşı Emek Cephesi’niTürkiye ve dünya genelinde güçlendireceğiz. Bütünpazar yerlerinde ‘tencerem boş’ eylemleri örgütleyerekhükümetin ekonomik politikaları teşhir edeceğiz.İşyerlerinde, mahallelerde ve kent merkezlerinde ‘kriztartışma kürsüleri’ oluşturacağız” diye konuştu.

Ardından DİSK üyeleri boş tencerelere vuraraksloganlar eşliğinde pazarı dolaştılar. Limter-İş, TümBel-Sen Kadıköy Şubesi, Nakliyat-İş, Emekli-Senüyeleri de eylemde yer aldılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

SES’ten “seçim” açıklamasıSağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

(SES) Aksaray Şubesi, 16 Aralık günü Çapa TıpFakültesi’nde gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla İÜRektörlük Seçimlerini değerlendirdi.

Hastane önünde gerçekleştirilen eylemde, “Sağlıkve Sosyal Hizmet Emekçiler Sendikası” pankartı vetaleplerin yeraldığı dövizler taşındı.

Basın açıklamasını SES Aksaray Şube BaşkanıSongül Beydilli yaptı. Beydilli, bilim üretilebilmesiiçin her türlü müdahaleden uzak, idari, mali veakademik olarak özerk ve demokratik işleyişe sahipolması gereken üniversitelerin, anti-demokratikuygulamaların hüküm sürdüğü, başta çalışanlar olmaküzere, üniversite bileşenlerinin söz hakkınıntanınmadığı, bilim üretmek yerine, egemen güçlerinborozanlığını yapan kurumlara dönüştüğünü ifade etti.

Beydilli açıklamasının sonunda öğretim üyelerineseslenerek, özerk-demokratik üniversite için, YÖKYasası’nın iptal edilmesi, rektör seçimlerinde tümçalışanlara ve üniversite bileşenlerine oy hakkıtanınması ve aldatmacaya son verilerek, en çok oyalan adayın kayıtsız olarak rektör atanması içinbirlikte mücadele çağrısı yaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kadıköy Belediyesi’nde işçi kıyımıSon dönemde Kızılay’a bağlı Kan Merkezlerinde

sendikal örgütlenme mücadelesine karşı çeşitlibaskılarla karşılaşan Dev Sağlık-İş Sendikası’na birengel de Kadıköy Belediyesi’nden geldi. Dev Sağlık-İş Sendikası, 15 Aralık günü Kadıköy BelediyesiSağlık Polikliniği önünde gerçekleştirdiği basınaçıklamasıyla işten çıkarmaları protesto etti.

Dev Sağlık-İş Sendikası’nda örgütlendikleri içinişten çıkartılan Kadıköy Belediyesi Sağlık Polikliniğiçalışanları, işyerleri önünde yaptıkları basınaçıklamasında sendikalaşmanın anayasal bir hakolduğunu belirttiler. Dev Sağlık-İş Genel BaşkanıArzu Çerkezoğlu da yaptığı açıklamada atılan işçileringeri alınmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Pazartesi eylemleri sürüyor!Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Burulaş’ın

taşeron firma ile çalıştırdığı sarı otobüslerin şoförleri,TÜMTİS sendikasında örgütlendikleri için iştenatılmalarının üzerinden 198 gün geçmesine rağmeneylemlerine kararlılıkla devam ediyorlar. 15 Aralıkgünü gerçekleşen eylemde açıklamayı TÜMTİS GenelSekreteri Gürel Yılmaz okudu. Yılmaz, iki bayramgeçirmelerine ve engellemelere rağmenmücadelelerine devam ettiklerini belirtti, emekçileri

mücadelelerine sahip çıkmaya ve AKP’den hesapsormaya çağırdı. İşçiler eylemde sıklıkla “Sendikahakkımız engellemez!”, “İş, ekmek yoksa barış dayok!” sloganlarını attılar.

Kızıl Bayrak / Bursa

Ankara’da TİS yürüyüşüBirleşik Metal-İş Sendikası’nın iki ayı aşkın

süredir MESS kapsamında olan işyerlerindegerçekleştirdiği sabah yürüyüşlerinin 9. haftasındabirçok fabrikada tatil nedeniyle eylemler olmazken,Ankara’da Başöz Enerji işçileri 12 Aralık günüyürüdü.

Yemekhane işgaline polisoperasyonu!

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde süren yemekhane işgaline polis 5 Aralık gecesi geceyarısıoperasyon düzenledi. Yemekhaneye gaz bombalarıyla giren polis işçi ve öğrencilerden oluşan 45 kişiyigözaltına aldı.

Saldırıdan sonra sabah erken saatlerden itibaren polis kampüs çevresinde de terör estirmeye devam ederekdirenen işçilere ve öğrencilere GBT kontrolleri yaptı. Kampüse girmek isteyen işçiler içeri alınmadı. Butacizkar tutum bazı öğrencileri gözaltına almaya kadar vardı.

Estirilen bu polis terörünü protesto etmek için yüzü aşkın işçi, öğrenci, öğretim üyesi ve sendika temsilcisitarafından Yüksel Caddesi’nde basın açıklaması gerçekleştirildi. “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Yemekhaneişçisi yalnız değildir!” sloganları güçlü bir şekilde atıldı.

Bir yemekhane işçisi tarafından okunan basın metninde, işçilerin Ekim ayından beri iş güvenceleri içinsergiledikleri direniş anlatıldı. Gece yaşanan saldırı hakkında bilgilendirme yapıldı. Açıklamanın ardındanyemekhane işçileri gözaltına alınanlara destek olmak için Adliye önüne giderken akademisyenler ve bazıöğrenciler de basın açıklamasına gitti.

Eğitim-Sen’in kampüs önünde gerçekleştirmek istediği basın açıklaması da polis teröründen nasibini aldı.Kampüse gelen öğrencilerin önünü keserek GBT kontrolleri yapan polis, basın açıklaması bitimindeysekampüse girmek isteyen akademisyen ve öğrencilerin önüne barikat kurdu. Eğitim-Sen’li emekçilerin veöğrencilerin kampüse girmek için gösterdikleri kararlılık sonucu kapıda küçük çaplı bir arbede yaşandı.Kampüse girildikten sonra yemekhane önünde oturma eylemi gerçekleştirildi. Oturma eylemininsonlanmasıyla adliyeye gidildi.

Savcılığa getirilen işçi ve öğrenciler dışarıda bekleyenler tarafından alkışlar ve sloganlarla karşılandılar.“Faşizme karşı omuz omuza!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atankitleye gözaltına alınan bazı işçiler de sloganlarla karşılık verdi.

Gözaltılar, ifadelerin alınmasının ardından serbest bırakıldılar.Saldırı Eskişehir’de yapılan bir basın açıklamasıyla kınandı. BDSP, DHF, DPG, Halkevleri, SDP, TKP,

ÖDP, ÖGD, EHP, EMEP ve Genç-Sen’in örgütlediği basın açıklaması 5 Aralık günü Adalar Migros önündeyapıldı. “Yine devlet terörü! Cebeci gözaltında, işgal devam ediyor! Baskılar bizi yıldıramaz!” pankartı açıldı.Alkışlar ve sloganların ardından basın açıklamasına geçildi. Yaklaşık ikibuçuk aydır direnişte olan işçilerindireniş süreci anlatıldı. Birçok sendika, siyasi parti, kitle örgütü, devrimci kurum ve meslek örgütü,akademisyen ve öğrencinin direnişe destek verdiği vurgulandı.

Açıklamada sık sık “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!”,“Direne, direne kazanacağız!”, “İşçi-gençlik elele mücadeleye!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganlarıatıldı. Açıklamaya yaklaşık 80 kişi katıldı.

15 Aralık 2008 / Kadıköy

Page 15: KB 2008 - 02 (49)

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 15Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Sabah vardiyasından önce saat 08.15’te fabrikayayakın bir mesafede servislerinden inen Başöz Enerjiişçileri fabrikaya kadar yürüdüler. MESS üyesi olanBaşöz Enerji ile ara dönemde sözleşme imzaladığı içinfabrika 2008-2010 grup TİS’leri kapsamında yeralmıyor, fakat TİS süreci üzerinden sürdürülen Cumaeylemleri burada kesintisiz devam ediyor.

Kızıl Bayrak / Ankara

BMİS’ten DESA ziyaretiBMİS Genel Merkez yöneticileri, 2 No’lu Şube

Başkanı, temsilcileri ve işçiler 4 Aralık günüSefaköy’deki DESA direniş yerini ziyaret etti.

İlk konuşmayı Deri-İş Sendikası Genel BaşkanıMusa Servi yaptı. Patronun tüm baskılarına rağmendirenişin kararlılıkla sürdüğünü, direnişe desteğin hergeçen gün arttığını, uluslararası desteğin debüyüdüğünü söyledi.

Ardından Emine Arslan söz aldı. Sonuna kadarmücadeleye devam edeceğini, yazın toz-dumanındadireniş yerinde beklediğini, kışın soğuğunda dadirenişini sürdüreceğini, kazanana dek direniş yerindebekleyeceğini, ancak bunu herkesin desteğiylebaşaracağını ifade etti.

Ardından Birleşik Metal-İş Sendikası GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu konuştu. Konuşmalarınardından ziyaret sona erdi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Postacılar bayramda sokaklarda!Resmi bayramlarda yasalara aykırı bir şekilde zorla

çalıştırılan PTT çalışanları bu bayramda da işlerininbaşındaydılar. “Artık canımıza tak etti” diyen Haber-Sen, tüm Türkiye’de tatil iken, PTT yönetiminin“tatilde işe gelinecek” diye yazılı emir çıkarttığınısöyledi. Tatillerde işe gelmeyenler disiplin cezasınaçarptırılıyor. Zorla çalıştırıldıkları yetmezmiş gibi,dalga geçercesine saat başına 90 kuruş fazla mesaiücreti ödeniyor. Servislerin kaldırılması sonucuemekçiler yol paralarını kendileri karşılıyor, 3 kişininişini bir kişi yapıyor ,vb...

Haber Sen’in konuya ilişkin yaptığı açıklamada şutalepler yer alıyor:

“- PTT’ye derhal onbin kadrolu çalışanalınmalıdır.

- Cumartesi günü çalıştırmasına son verilmelidir.- PTT emekçilerinin bayram ve tatil günlerinde

çalıştırılmasına son verilmelidir.- Fazla çalışma karşılığında ödenen 90 kuruş

ayıbına son verilmelidir.- Yılılk izinlerimiz kullandırılmalıdır.- Kefalet Sandığında biriken ve AKP hükümeti ile

PTT yönetimi tarafından gaspedilen paralarımızfaiziyle geri ödenmelidir.”

Eskişehir: “İş cinayetlerine son!”Eskişehir’de ilerici ve devrimci kurumlar Tuzla

Organize Sanayi Bölgesi’nde Tepe Kimya isimlifabrikada yaşanan patlamayla ilgili 4 Aralık günü EHPparti il binasında basın toplantısı gerçekleştirdi.

BDSP, DHF, DİSK, EHP, EMEP, ESP, Genç-Sen,Halkevi, İHD, ÖDP ve SDP’nin imzacısı olduğuaçıklamada, patlama sonucu çıkana yangında NurdanKeleş isimli işçinin hayatını kaybetmesi ve 7 işçininyaralanmasının kapitalizmin kar hırsının bir sonucuolduğu vurgulandı. Kapitalizmin kar hırsı vemaliyetleri düşürme çabalarıyla, iş ve işçi güvenliğiiçin gerekli önlemlerin alınmadığı, patronların işçilerinhayatlarıyla kumar oynadıkları belirtildi.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

ÇEMAŞ’ta işçi kıyımı...Kırşehir’de bulunan Işıklar Holding’e ait olan

ÇEMAŞ fabrikasında çalışan 60 işçi işten atıldı. Şuana kadar, fabrikada örgütlü Birleşik Metal-İş

Sendikası Anadolu Şubesi’nden veya BMİS GenelMerkezi’nden işçi kıyımı ile ilgili bir açıklamayapılmadı. Taşeron işçiler, kıyıma uğramalarınarağmen sendikanın kendileriyle temasa geçmediğini,yaşanan işten çıkarmalar konusunda hiçbir tepkiortaya koymadığını belirttiler.

ÇEMAŞ, 1995 yılında özelleştirildi. IşıklarHolding arsa fiyatı karşılığında ÇEMAŞ’ı haraç mezatsatın aldı. Her özelleştirme sonunda olduğu gibi,ÇEMAŞ’da da işçi kıyımı yaşandı. İşini kaybetmeyenişçilere sendikasızlaştırma dayatıldı.Sendikasızlaştırmaya karşı mücadele eden işçilereyönelik tehditler kesintisiz olarak devam etti.Dönemin sendikacıları Işıklar Holding’le uzlaştı.Uzlaşmaya karşı tavır alan ÇEMAŞ işyeri temsilcisiise işten atıldı.

ÇEMAŞ işçisinin tek çıkış yolu taşeron, kadroluişçi ayrımına karşı, “eşit işe eşit ücret” talebiniyükseltmek, tensikatlara karşı ortak direniş hattınıörmektir.

Dostel’de kıyım sürüyor!Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu

Dostel Makine’de 25 Kasım günü sendika üyesi 20işçinin iş akitlerinin feshedilmesinin ardından 4 Aralık

günüsabah saatlerinde bir grup işçi dahaişten atıldı.

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulubulunan Dostel Makine’de 08.00-16.00 vardiyası içinfabrikaya gelen işçiler, 4 Aralık sabahı içeriyealınmadılar. İş Yasası’nın 25/2’nci maddesi dayanakgösterilerek işten çıkarıldıklarını öğrenen 50’ye yakınsendika üyesi Dostel Makine önüne gelen BMİSGebze Şube yöneticileriyle beklemeye başladılar.İşçilerin tazminatsız olarak işten atıldıkları bildiriliyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Nobay Tekstil’de krizin yüküişçilere ödetiliyor!

Ben Nobay Tekstil’de çalışan bir dokuma işçisiyim. Fabrikada Brillant perdelerini dokuyoruz. Yaklaşıkolarak 1.500 işçi çalışıyor Nobay Tekstil’de.

Birçok yerde olduğu gibi kriz gerekçesiyle Ekim ayında metre başı iş, ücretsiz izin gibi saldırılaruygulamaya geçirildi. 3 vardiya çalışılırken bir aydır 2 vardiya çalışıyoruz. Yani günde 12 saat. Personelmüdürü tarafından vardiyalar değiştirilirken, bu uygulamanın yalnızca bayrama kadar olduğu daha sonratekrar 8 saate dönebileceğimiz söylenmişti.

Ancak bayramdan hemen önce yılbaşına kadar 12 saat çalışacağımızı duyurdular. Bundan öncebaşlattıkları 12 saat sistemi de 6 ay sürmüştü.

Dokuma makinelerinde iş kazaları oldukça fazla oluyor. İki katlı toplam 20 m’lik makinelerde çalışıyoruz.Makineleri bilgisayarlar yönetiyor. Normalde arıza veren makineye ilk şikâyette bakılması gerekiyor.Kapattığımız makineler kendiliğinden açılıyor, elimizi-kolumuzu sıkıştırabiliyoruz. Söylediğimizde cevap‘idare et’ oluyor. İş kazasından sonra göstermelik olarak revire göründükten sonra vardiya sonuna kadarçalışmaya devam ediyoruz.

Bir arkadaş bir ay önce bize hamile olduğunu söyledi. Biz de dokuma bölümü ağır olduğu için daha rahatbir bölüme geçmesi için çalıştık. Kendisi de fabrika yönetimiyle konuştu ancak kabul edilmedi. Arkadaşdokuma bölümünde çalışmaya devam etti. Birkaç ay sonra fenalaştı ve bebeğini kaybetti ve birkaç günhastanede yattı. Bir hafta sonra işyerine döndü. Ancak işe gelmediği gerekçesiyle işine son verildi.

Daha çok kâr hırsı gözlerini bürüyen patronlar sınıfı, kanımızı emecek kölece çalışma koşullarıyla bizlerinartık canına kast etmektedirler.

Daha doğmamış bebeğin hayatını çalacak kadar kana susayanları işçi sınıfı döktüğü kanda boğacak birgün. “İdare et’ diyenlere cevabımız: Bu sömürü düzenini idare etmeyeceğiz!

Nobay Tekstil’de çalışan bir işçi

16 ARalık 2008 / Taksim

Page 16: KB 2008 - 02 (49)

EKİM’den, 16 � Kızıl Bayrak � Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

CMYK

İşbirlikçi burjuvazi, ekonomik, politik, askeri vediğer alanlarda örgütlü, ücretli emeğin sömürüsü veyönetme alanında uzmanlaşmış bir sınıftır. Bu sınıfa veonun gerici rejimine karşı sonuç alıcı bir mücadeleyiyükseltmek, işçi sınıfı ile emekçi müttefikleri içingüncel ve acil ihtiyaçtır.

Ancak, her olaya örgütlü tepki veren, emekçileripeşine takmak için farklı araçlar kullanan, güncelinyanısıra orta vadeli çıkarlarını gözeten planlar yapangerici ve acımasız bir sınıfla karşı karşıyayız. Bukoşullarda sınıf adına sonuç alıcı bir eylem örgütlemekya da etkili bir söz söyleyebilmek bile örgütlü-militanbir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. Demek ki, işçisınıfı için örgütlülük, ücretli kölelik düzenine karşı hermücadelenin ilk adımı olmak durumundadır.

İşçi sınıfının birliğini parçalamak gericirejimin temel önceliklerindendir

Kapitalistler, proletaryanın sınıf bilincinigeliştirmesini, bilimsel sosyalist dünya görüşü iledonanmasını engellemek için her yola başvurur.Kapitalistlerin sınıf çıkarlarını korumakla mükellefolan burjuva devletin zor aygıtı da, gerektiğindenamluları emekçilere çevirmek için daima “hazır-kıta”bekler.

Örgütlü proletaryanın gücünün bilincinde olankapitalistler, örgütlülükten yoksun bırakıldığında busınıfın güçsüz, yönetilmeye elverişli olduğunu dabilirler. Bundan dolayı düzenin tüm kurumları, işçisınıfının hem örgütlü bir güç haline gelmesini hem dekendi dünya görüşü olan bilimsel sosyalizmledonanmasını engellemeye çalışır. Ordu, polis, MİT,kontr-gerilla, üniversite, cami, kilise, parlamento,medya vb. pek çok düzen kurumu, işçi sınıfı ilebilimsel sosyalizmin birleşmesini engellemek içinkonumlarına uygun aktif roller üstlenirler. Zira, bubirleşme sağlanmadığı sürece, işçi sınıfının çeşitli altkimlikler üzerinden parçalanması olanaklı olacaktır.

“Dönemin ruhu”na uygun yozlaştırıcı yapay bölünmeler

Sovyet Birliği kampının yıkılıp dağılmasının hemenardından “tarihin sonu” safsatasını ilan eden kapitalist-emperyalist sistemin akıl hocaları, sınıflar arası çatışmadöneminin sona erdiğini iddia ettiler. Buna göreçatışma artık esas olarak uygarlıklar arasında cereyanedecekti. Emperyalist güçlerin “açık işgal” vahşetinedönüş yaptığı dönemde işe koşulan burjuva ideologlar,tetikçi yazarlar, liberalleşmiş dönekler vb. bu safsatayıyutturmak için seferber olmuşlardı.

Emperyalist-siyonist saldırganların namlularını özelolarak Ortadoğu halklarına çevirdikleri ‘91’den sonra,çatışmanın din eksenli olduğu kanısını güçlendirecekicraatlara özellikle ağırlık verildi. “İslam’a karşıHıristiyan-İbrani” koalisyonu kurulmuş izlenimivermek için ince taktikler uyguladılar.

Gerici olduğu kadar vahşi olan bu icraatlarla etnik,dinsel, mezhepsel, bölgesel ayrımlar kışkırtılarak,ezilen halklar sahte bir ikileme hapsedilmek istendi. Bu

sahte ikilem, emperyalist-siyonist işgalciler ile dincigericiler arasında tercih yapmanın zorunlu olduğunuvaaz ediyordu. Savaş çetesinin şefi ABD başkanı Bush,11 Eylül saldırılarından sonra “ya bizden yanasınız yateröristlerden” tehdidini savurarak, halklar üzerindekibaskıyı tırmandırma işaretini vermişti.

Emperyalist savaş ve işgale eşlik eden bu zehirlipropaganda, ezilen halkların anti-emperyalistbilincinde belli sapmalara yol açabildi. Ancakemperyalist-kapitalist sistemin döne döne insanlığınbaşına sardığı felaketlerin “uygarlıklar arası çatışmanınsonuçları” olarak yansıtılması, ezilen halklarınemperyalist-siyonist güçlere duyduğu öfkeninkabarmasını önleyemedi. Bununla birlikte,Ortadoğu’da devrimci alternatifin verili koşullardazayıf olması, bu öfkenin farklı kanallarda, esas olarakda islamcı akımların mecrasında akmasına yol açtı.

Türk egemen sınıfları bu uğursuz projeninyedek kuvvetidir!

Emperyalist-siyonist projede Türk egemensınıflarına ve onların devletine de özel roller biçildiğibilinmektedir. Güncel plandaki aktör bugün AKPşahsında temsil edilen dinci-gerici akım olurken, buakımların güçlenmesinin zemini 12 Eylül askeri faşistcuntası ile düzlendi. “Yeşil kuşak” projesinin Türkiyehalkası, Amerikancı generallerin düzlediği zemindegüçlenen dinci-gerici akımın Ankara’daki rejimingüçlü taraflarından biri haline getirilmesiyle örüldü.

Bu rolün temel figürü olan AKP’nin desteklenmesidinci-gericiliğe geniş bir alan açtı. Emperyalist-siyonistgüçlerin açık desteği ile iktidarın bileşeni halinegetirilen dinci-gerici akım, bölgede ABD-İsrail ikilisiiçin aktif hizmet sunarken, “uygarlıklar buluşması”safsatasında da başrol üstlenmeye soyundu. Bu“buluşma” güya çatışan uygarlıklar arasında köprükurarak barışa hizmet etmeyi amaçlıyor. Gerçekte ise,emperyalist saldırganlık ve savaş barbarlığını mazurgösterme çabasından başka bir şey değil.

Dinci-gerici akımın temsilcisi Amerikancı AKPhükümetinin iç politikası da dış politikasını tamamlarniteliktedir. Başa geçtiği günden beri vahşi neo-liberalpolitikalar uygulayan hükümet işçi ve emekçilerin dahada yoksullaşmasını yolaçtı. Sınırlı kazanımlarıngaspedildiği, sosyal güvenlik sisteminin yıkımauğratıldığı bu dönemde dinci-gerici güçler, yoksulluğamahkum ettikleri emekçilere sadaka dağıtaraksaldırının ideolojik ayağını da ördüler. Sadakayı kabuleden emekçinin ise, hem hak arama bilinci yozlaştırıldıhem kendisini sefilleştiren kapitalizmin temelgüçlerinden biri olan dinci-gericiliğin peşindensürüklenecek duruma düşürüldü.

Rejimin bekçisi Amerikancı ordu ve yedekkuvvetleri ise, Kürt sorunu üzerinden ırkçılık histerisiniyayarak, dinci-gericiliğin cemaatlaşmaya ittiğiemekçilerin bilincini bir de ırkçı-şovenizmle zehirledi.Kendi aralarında iktidar ve rant uğruna çatışan bugerici güçler, işçi sınıfı ve emekçilerinazımsanmayacak bir kesiminin bilincini bulandırmayıbaşarabildiler.

Son yıllara damgasını vuran bu atmosfer, bir taraftadinci-gericiliğin, öte tarafta ırkçı-şovenizmin toplumiçinde yaygınlaşmasını sağladı. Farklı etnik, dinsel,mezhepsel, bölgesel alt kimliklere mensupemekçilerden oluşan Türkiye işçi sınıfı, bu yapaybölünmelerin etkisi altına girmekten kurtulamadı.Asalak kapitalistler ile onları temsil eden siyasioluşumlar, işçi sınıfının birliğini parçalamak içinrezilce manevralara başvurarak sorunu derinleştirdiler.

Bu süreçte her iki tarafın güdümündekimedya ve yazar-çizer takımı da etkin bir roloynadı. Dönemin ruhuna tam uyum sağlayanher iki tarafın görevli kalemşörleri, dinci-laik çatışmasını öne çıkartarak, her olayınsınıfsal arka planı olduğu gerçeğinin üstünüörterek, işçi sınıfı ile emekçilerin bilincinibulandırmak konusunda üzerlerine düşeni yerinegetirdiler.

Sınıf hareketinin zayıf olduğu bu dönemde, işçisınıfı saflarına sokulan nifak tohumları, güvensizlik,şüphecilik vb. eğilimleri daha da güçlendirdi.

Güvensizlik tohumlarının uğursuz sonuçları

Kısa sürede dönemin havasına girenkapitalistler, işçilerin sınıf aidiyetinisakatlamak için taktikleriniçeşitlendirdiler. İşe alımlarda din,mezhep, bölge farklılıklarını gözetmek;Kürt ya da Alevi kökenlileri değil, dinci-gericiliğin ve ırkçı-şovenizmin etkiliolduğu kentlerden olanları tercih etmek; Cumagünleri camilere servis kaldırmak; dinci-ırkçıpropagandayı farklı araçlarla işçiler arasında yaymak;kendine bağlı “hemşeri grubu”oluşturup işçilerin olası birörgütlenme/hak aramaeylemine girişmesininzeminin parçalamak;“muhacir” diye tabiredilen Balkangöçmeni işçileriyerine göre “yerli”işçilere karşıkullanmak, vb. icraatlaryaygınlaştı. Dini değil dünyevi işlerle, yani işçilerinürettiği artı-değeri yağmalamakla uğraşan kapitalistler,“din kardeşliği”nden daha çok söz eder oldular.

Ücretli kölelik zincirlerini daha da kalınlaştıranasalak patronların bu manevraları, işçilerinazımsanmayacak bir kesimi üzerinde etkili oluyor. Buetkileri işçilerin şu türden söylemleri üzerindenhissetmek mümkün: Bu işçi oruç tutmuyor… Bu işçibölücü… Bu işçi “muhacir”… Bu işçi milliyetçi… Buişçi tarikatçı… Bu işçi Alevi… Bu işçi Kürt… Bu işçifilan kentten…

Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Altkimliklere ait ya da kişisel özellikler, sınıf kimliğiningelişimini sakatlayan ayrım noktaları işlevigörebilmektedir. Bilinçte oluşan çarpıklık, “bu işçileregüvenilmez, bunlarla bir şey yapılamaz” ifadelerinde

İşçi sınıfını parçalayan getkili bir m

Page 17: KB 2008 - 02 (49)

Parti’den... Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008 � Kızıl Bayrak � 17

CMYK

özetlenen çıkarsamalara yol açmaktadır. Ufku bu sahteayrımları aşamayan sınıfın belli kesimleri, haliyle işçisınıfına yakışır bir mücadelenin uzağında kalmaktadır.

Gerici cereyanların işçi sınıfı saflarındaetkili olmasında dönemin etkisi

Hem bölgede hem ülkede estirilen gerici atmosferinyanısıra, yapay ayrımların sınıf saflarında yankıbulmasını kolaylaştıran başka önemli etmenler demevcuttur.

İşçi sınıfının verili koşullardaki biricik kitleselörgütleri olan sendikalara egemen olan anlayışlar,sermaye ile işbirliği yaparak sınıfın bu etkili mücadele

araçlarını önemli ölçüde güçten düşürmüştür. Buanlayışların gerici kutuplaşmalarda taraf

olmaları ise, sorunun daha da vahim bir halalmasına yol açmaktadır. Bir kısım

sendikayı dışta tutarsak, diğerlerinindinci gericilik ya da ırkçı-şoven

kutuplaşmada taraf olmaları, sınıfınsendikalı kesimi üzerinde deolumsuz etkiler yaratmıştır.

Sınıfın örgütsüz kesimi isegerici cereyanlar karşısında dahada savunmasız haldedir. Ziraezici çoğunluğu oluşturanörgütsüz işçiler, mücadeledeneyiminden yoksun olduklarıölçüde, sınıf bilincinin gelişimiaçısından da birikimleri sınırlı

kalmaktadır. Mücadeledeneyiminden yoksunluk,

mücadele alanında sınanmış öncübir kuşağın henüz şekillenmediği

anlamına gelmektedir. Bu durumdaişçi sınıfı, bilincini yozlaştıran ve

onu sınıf kimliğineyabancılaştıran gerici

saldırıya karşı etkili birmücadele yürütmeolanağından yoksunkalmaktadır.

Sınıf hareketindebelli kıpırdanmalar

olmakla birlikte zayıflığınhenüz aşılamadığı bir dönemde yaygınlaşan busaldırıların etkili olması kaçınılmazdı. Bu koşullar,küresel çaptaki saldırının yerel ayaklarını ören gericiburjuva güçlerin işini kolaylaştırmıştır. Ancaksermayenin bu başarısı geçicidir. Kapitalist rejim,ideolojik saldırısını sürdürürken, sınıf çatışmalarınıkörükleyen adımlar atmaktan da geri durmamıştır. Bunedenle, işçi sınıfı saflarındaki yanılsamanın dönemselolması kaçınılmazdır. Nitekim, dönemin boğucuatmosferine rağmen 2007’nin başından beri sınıfhareketinde bir hareketlilik gözlenmektedir.

Gerici saldırının emekçileri kuşattığı dönemde,sosyalist propaganda araçlarının ancak sınıfın sınırlı birkesimine ulaşabilmesi de, sermayenin işinikolaylaştıran bir diğer etmendir. Sosyalizmi özümsemiş

işçi sayısının sınırlı oluşu, devrimcilik iddiasınısürdüren politik güçlerin sınıf eksenli çalışma yürütmeufkundan yoksunluğu ile birleşince, bu alandaki zaafdaha bir belirginleşmektedir. Bugün komünistlerinözverili çalışmaları dışında, sınıf eksenli sistemli birfaaliyetten söz etmek güçtür. Bu olgu, sınıfın ilericiöncü kesimlerinin ya da bu potansiyeli taşıyanlarınideolojik donanımını da önemli ölçüde sınırlamaktadır.

Nesnel koşulları kanıksamak değil değiştirmek iradesi

Geleceği kazanmanın işçi sınıfıyla organikbirleşmeye bağlı olduğunu ortaya koyan partimiz,güçlerini esas olarak sınıf çalışmasındamevzilendirmektedir. Bu ise, partili güçlerin işçisınıfıyla günübirlik bir etkileşim içinde olmasıanlamına gelmektedir.

Kuşkusuz bu etkileşim karşılıklıdır. Biz ajitasyon-propaganda, örgütlenme ve eylemle sınıfı etkilemeamacıyla devrimci siyasal faaliyet yürütürken,tersinden sınıftan aldığımız olumlu-olumsuztepkilerden de etkilenmekteyiz. Çalışmamızın sınıfsaflarında karşılık bulması coşkumuzu arttırırken,ilgisizlik ya da kimi zaman karşılaştığımız olumsuztepkiler can sıkıcı olabilmektedir.

Elbette bu kadarı doğaldır. Ancak kimi zaman birçalışmada sonuç almakta yaşanan zorlanmalar, verilidurumun kanıksanmasına neden olabilmektedir. Bununsonucu ise, işçiler arasındaki alt gruplaşmalardanbirinde yer almak, başka bir ifadeyle sınırlı sayıda işçiile diyalog kurma kolaycılığına yol açabilmektedir.

Oysa devrimci sınıf çalışmasının etkisi işçilerinanlık tepkileri üzerinden ölçülemez. Faaliyet elbettesınıfı dolaysız şekilde etkilemeyi amaç edinir. Bununlabirlikte, her devrimci faaliyetin aynı zamanda geleceğehazırlık olduğu unutulmamalıdır.

Sınıf devrimciliği nesnel koşulları kanıksama değil,tersine, değiştirme iddiasıdır. “Parti, sınıf, devrim,sosyalizm” şiarı kapitalizme karşı bir meydan okumaolduğu kadar bir değiştirme iddiasıdır aynı zamanda.Kadro ve militanlar bu iddiaya uygun davrandıklarıölçüde zorlukların üstesinden gelmeyibaşarabileceklerdir.

Propaganda araçlarımızı etkinbir biçimde kullanmalıyız

Pek çok temel belgenin yanısıra Parti II. Kongreside, sınıf çalışmasında sıçrama yapmanın, bunadayanarak partinin maddi-toplumsal zemini olan işçisınıfı ile organik bütünleşmeyi başarmanın aciliyetiüzerinde önemle durmuştur. Tarihi önemdeki bu süreçasgari bir düzeyde başarıyla tamamlanana kadar busorun güncelliğini koruyacaktır.

Güçlerini, olanaklarını, araçlarını sınıf çalışmasındaseferber eden biz komünistler, düzenin işçi sınıfı veemekçiler üzerinde estirdiği gerici cereyana karşı daetkili bir ideolojik mücadele yürütmek durumundayız.Merkezi yayınlarımız ile materyallerimizin yanısıra

yerel araçlarımızı da bu konuda daha etkilikullanabiliriz, kullanmalıyız.

Tüm çalışma alanlarında sınıfın gerici burjuvaideolojilerinin etkisi altında olduğunu gözlemliyor, buetkinin birliği parçalayıcı, özgüveni kırıcı sonuçlarıylaboğuşuyoruz. Sorunun pek çok nedeni olmakla birlikte,alt kimlik (etnik, dinsel, mezhepsel, bölgesel, cinsel)eksenli parçalanmanın sınıf kimliğinin oluşumunugeciktirmesi sorunuyla karşı karşıyayız.

İşçilerin etnik, dinsel, mezhepsel aidiyetlerininelbette bir önemi var. Bu nesnel gerçeğin üstündenatlanamayacağı gibi, bu aidiyetlerden dolayı baskıyamaruz kalanların duyarlılığı da gözardı edilmemeli,ancak bu tür baskılara karşı mücadelenin sermayedüzenine karşı mücadele ile birleştirilmesinin her ikimücadeleyi güçlendireceği unutulmamalıdır. Aksiyöndeki anlayışlar sınıfın birliğini zedeleyecek,dolayısıyla sermayeye karşı mücadeleyi zayıflatacaktır.

Bu sorunun köklü çözüme ulaşması, ancak sınıfçatışmalarının keskinleşeceği, sınıf hareketinin gelişmesürecine gireceği bir evrede mümkün olacaktır. Fakat,nesnel koşullardan kaynaklı bu durum, komünistlerinsınıfın birliğini sağlama hedefiyle bugün yürüttüklerimücadelenin önemini hiçbir şekilde azaltmaz.

Kapitalizmin küresel krizinin ülkeyi sarsmayabaşladığı şu dönemde, sermaye iktidarının sınıfınbirliğini yapay gerekçelerle parçalamaya daha da önemvermesi beklenmelidir. Zira krizin faturasını ödemeyikabul etmeleri için işçi ve emekçilerin gericidüşüncelerle uyuşturulması gerekiyor.

Öte yandan, kriz ortamında saldırıların daha dapervasızlaşacağı göz önüne alındığında, sınıfın birliğinimücadele içinde sağlama olanaklarının da artacağıaçıktır. Sınıfın birliğe her zamankinden daha çokihtiyaç duyacağı şu günlerde, krizin faturasınıkapitalistlere ödetmenin mümkün olması, bu birliğinasgari düzeyde başarılmasına bağlı olacaktır. Bu aradakriz vesilesiyle enternasyonal dayanışmayayapacağımız vurguyu da öne çıkartmalıyız. “Bütünülkelerin işçileri birleşiniz!” şiarının güncel önemiartarken, birleşik saldırı yürüten kapitalist-emperyalistdüzenin efendilerine karşı “işçilerin birliği” özel tarzdaöne çıkarılmalıdır.

İşçi sınıfının saflarına nifak tohumları eken dinci-gericiliğe ve ırkçı-şovenizme karşı etkili bir mücadele,bu gerici akımların sermaye ile olan organik birliğiniteşhir etmeyi; kapitalist patronların tek birdininin/milliyetinin olduğunu, bunun ise emekçilerinsırtından kasalarını doldurmaktan başka bir anlamtaşımadığını; kaderciliğin işçi sınıfının kölelikzincirlerini daha da kalınlaştırmaya yaradığını; ezilenKürt halkının özgürlük mücadelesiyle dayanışmaiçinde olmanın, sömürü ve köleliğe karşı mücadeleninayrılmaz bir parçası olması gerektiğini döne dönesınıfa anlatmayı gerektirir.

Yerel araçlarımızın yaratıcı bir şekildeişleyebileceği bu başlıkların işçilere vereceği özlümesaj; yapay ayrımları aşıp, kapitalizme karşı birleşikmücadele etmeyi başaramayan bir sınıfın kölelikzincirlerinden kurtulamayacağı olacaktır.

(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

gerici cereyanlara karşımücadele

Page 18: KB 2008 - 02 (49)

Bir toplantının gösterdikleri...18 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Dünyanın her yerinde yıkıcı etkisini hissettirenkapitalizmin yapısal krizinin işçi ve emekçilerdeyarattığı ilk şaşkınlık ve belirsizlik ruhhali yerini,giderek krize karşı mücadele eğilimine bırakıyor.Sosyal saldırılara, ücretsiz izinlere ve işten çıkarmalarakarşı birbirinden kopuk lokal eylemler yaşanıyor.Örgütlü işçilerin eylemleri dışında, örgütsüz birçokfabrikada da işçiler şu ya da bu düzeydehoşnutsuzluklarını dışa vuruyorlar.

Devrimci ve liberal-reformist kanatlarıyla solçevreler ve sendikal odaklar başta olmak üzere bir diziçevre ve kurumdan krize karşı mücadele ve eylemçağrıları yükseliyor. Basın açıklamaları, paneller,yürüyüşler, mitingler gerçekleştiriliyor, platformlar,komiteler kuruluyor. Her kurum, kişi veya çevre kendianlayışı ve ideolojik konumu üzerinden krize karşıçözüm önerileri, çözüm reçeteleri sunuyor.

Zira “Her kriz dönemi o güne kadar uygulananpolitikaların sorgulandığı, alternatif çözümpolitikalarının sunulduğu bir dönem olur genellikle.Krizin kendisi uygulanmakta olan politikaların iflasıanlamına geldiği için, bu iflasın anlamı ve nedenleri ilebundan çıkış yolu üzerine tartışmalar alır başını gider.Buna her sınıf, parti ya da siyasal güç elbette kendicephesinden, kendi konumu ve bakış açısıyla katılır,temsil ettiği sınıf ya da kesimin gerçek çıkarlarıüzerinden yapar bu tartışmayı”. (Düzenin krizineliberal sol reçeteler/1, Kızıl Bayrak, 31 Mart 2001)

2001 krizinin hemen ertesinde komünistlerinyaptığı bu değerlendirme güncelliğini hala koruyor.Aslında şu an yaşanan düzen krizini ve tartışmalarıdaha iyi anlamak için o dönem yapılan tartışmalarabakmakta yarar var. Zira iflas eden gerçekte Türkiyekapitalizmidir, ona dayanan burjuva sınıf egemenliğisistemidir. İflası bir kez daha belgelenen, son 60 yılınkısır döngüsüdür. Son otuz yıldır aralıksız uygulananve emekçiler için yaşamı çekilmez hale getiren tümpolitikaların yeni bir düzeyde iflasıdır bugün yaşanan.

Krize karşı liberal sol reçeteler mi, devrimci sınıf çizgisi mi?

Kapitalizmin krizine ve çözüm önerilerinde enönemli farklılaşma, mücadelenin hedefleri veyürüyeceği hat konusunda ortaya çıkmaktadır. Bufarklılaşma, krize karşı düzeni reforme etme ile düzenitümden yıkıp bir sosyalist işçi cumhuriyeti kurmaarasında yaşanmaktadır. Reformizm mücadeleyi düzeniçi kanallara akıtmayı hedeflerken, devrimci çizgidüzeni temellerinden yıkmak hedefiyle hareketetmektedir. Her şey bu kadar açık ve net; iki ayrıprogram, iki ayrı dünya görüşü.

Reformist cenah, hedefine AKP’yi koymaktadır.Genel olarak krizin kapitalizmin yapısal bir kriziolduğu düşüncesini ifade etseler de, politika vemücadele alanında hedefi AKP ile sınırlamaktadırlar.Zamlar ve işten çıkarmalar vb. saldırıların sorumlusuolarak AKP’yi göstermekte, dolayısıyla krizinfaturasına karşı mücadeleyi AKP’ye karşı mücadeleolarak görmektedirler.

Hedefe AKP’nin konulması boşuna değildir, çünkümücadelenin yolu da buna uygun olarak seçimsandığına, “çatı partisi”ne bağlanmaktadır. Reformizmbu amacını, çarpık olmayan, üretime dayanan, istihdamyaratan ve kalkınmayı hedefleyen bir milli sanayi

kapitalizmi, halkçı yönetim sosuna bulayarakyapmaktadır.

Bölgemizde yapılan bir panelden edindiğimizizlenimleri aktararak bu konuyu biraz açalım.

Kendine “Kıraç-Esenyurt İşçi Komitesi” adınıveren komite geçtiğimiz günlerde Kıraç’ta bir paneldüzenledi. EMEP’li ve EMEP’e yakın kişilerdenoluşan komitenin paneline İstanbul Üniversitesi İktisatFakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Ertan Ersoy ve Haber-İş İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Levent Dokuyucukonuşmacı olarak katılırken, paneli Gıda-İş GenelSekreteri Seyit Aslan yönetti.

Panelistler, genel bir kapitalizm ve kriz tahlilininardından, krizin sorumlusu olarak ABD’yi, İMF’yi veonun dayatmalarına kölece boyun eğdiği için dehükümeti suçladılar. Fakat nedense hiçbirinin aklına,yapısal sorunları ve bunun yansıması olan krizleriyleTürkiye kapitalizminin kendisi, buna dayanan sınıf,ordu ve bürokrasisiyle bu sınıfa hizmet eden devlet birtürlü gelmedi.

Krize karşı yürütülen mücadele ile asgari ücretinyükseltilmesine yönelik faaliyetlerin birleştirilmesigerektiğini, yerelde kurulan platformların mücadeleninönemli ayakları olduğunu belirten Levent Dokuyucu,Kıraç-Esenyurt’ta kurulan komitenin, Topkapı’da veGebze’de kurulan platformlarla birleşmesinin zemininiyaratmak gerektiğine dikkat çekti.

Ayrıca yaklaşan yerel seçimleri de hatırlatanDokuyucu, halkçı adayların desteklenmesi gerektiğinibelirterek, üstü kapalı çatı partisini adres olarakgösterdi.

Cansız ve ruhsuz geçen panelde tek anlamlı olanşey, kendisini DTP seçim komisyonu üyesi olaraktanıtan bir dinleyicinin sorduğu soru oldu. Dinleyici,divanı samimiyetsiz bulduğunu, kendisini komünist,sosyalist olarak ifade eden bir yapı, platform ya dakişilerin hedefinin de komünizm ve sosyalizmolacağını, ancak divanın ve toplantının var olansorunlara karşı muğlâk ve belirsiz olduğunu söyledi.

Bu soruya ibretlik bir cevap veren Ertan Ersoy,yapılan suçlamanın yersiz olduğunu, kullanılanifadelerin sosyal mesaj içerdiğini, konuyu bu boyutuyladüşünmediğini, ama ifade etmek gerekirse de çözümünsosyalizmde olduğunu söyledi. Kitle hareketinin şu anbuna müsait olmadığını, ancak o düzeye geldiğinde buifadelerin kullanılabileceğini belirtti.

2001’den 2008’e düzenin krizi karşısında tutum

2001 krizinin hemen ardından yaşananlara dönüpbaktığımızda, liberal reformizm ve sendikal bürokrasiEmek Programı’nı ortaya atmıştı. Bu süreçte EmekPlatformu, kitle hareketini yorup oyalamaktan başkabir işlev görmedi. Tabanın basıncına dayanamadıklarıiçin yapma kararı aldıkları 14 Nisan ‘01 eylemininardından verilen her söz defalarca boşa çıkarıldı. Bazıillerde kurulan yerel Emek Platformları boşa çıkarıldı.Bugün de liberal reformizm ve sendikal bürokrasininçözüm olarak ileri sürdükleri reçeteler özünde çokfarklı değildir.

Proletaryanın devrimci programı tek çıkış yoludur!

“İşçi sınıfının sorunu, kapitalist ekonomiye vedolayısıyla burjuva sınıf düzeninin sorunlarına kendiiçinde, yani kapitalist düzenin kendi tabanı üzerindeçözüm bulmak değildir, olamaz. Onun sorunu, devrimcisınıf mücadelesini geliştirerek, bu ekonomiyikarakterize eden üretim ilişkilerini, bu ilişkileredayanan sınıf egemenliği sistemini aşmaktır.Dolayısıyla, devrimci sınıf mücadelesini geliştirmek vedevrimci sınıf mevzilerini çoğaltmak yoluyla, bunubaşaracak koşullara zaman içerisinde ulaşmaktır.

İşçi sınıfı, düzenin krizleri ve dolayısıyla mevcutkriz karşısında, ileri süreceği temel ve taktik istemlerede bu bakışaçısıyla yaklaşır. Özetle bu, devrime dayalıdevrimci sınıf bakışaçısı çizgisidir” (TKİP MerkezYayın Organı Ekim’in Mart ‘01 tarihli 221. sayısınınbaşyazısından...)

Kapitalizmi cepheden karşısına almayan hiçbirprogramın hiçbir gerçekliği ve geçerliliği olamaz.Dolayısıyla, sermaye programlarının tek alternatifi, işçisınıfının devrimci programıdır. Çünkü işçi sınıfınındevrimci programı, dünyanın ve ülkenin iktisadi,sosyal, siyasal gerçeklerinin somut tahlilindenhareketle ve bilimsel sosyalizmin yol göstericiliğindehazırlanmıştır.

İşçi sınıfının devrimci programı, sınıfa asılmuhatabını göstermekte tereddüt etmez. Tersine, hertürlü eşitsizlik, haksızlık, sömürü ve zulmün neredenkaynaklandığını tüm açıklığıyla sergileyerek, sınıfıdoğrudan bu kaynağı kurutmaya çağırır.

Yaşanmış ve yaşanmakta olan krizlerin, sisteminyapısından kaynaklandığını, sermayenin soygundüzenini ortadan kaldırmadan krizlerden kurtulmanınmümkün olmadığını gösterir.

Emperyalist sömürü ve soygundan kurtulmak için,onun yerli bağlantılarını oluşturan sermaye sınıfınıiktidardan indirmek zorunda olduğunu ve bunu sadecekendisinin, emperyalist sömürüden hiçbir çıkarıbulunmayan devrimci proletaryanın yapabileceğiniöğretir.

İşçi sınıfının devrimci programı, sınıfa iktidarperspektifini göstermekle de yetinmez. Kendiiktidarına doğru ilerlerken ve ilerleyebilmek içinegemen sınıfla nasıl ve hangi yol ve araçlarla mücadeleetmesi gerektiğini de gösterir. Acil demokratik vesosyal istemlerini formüle eder; yığınları bu günceltemel üzerinde mücadeleye çekerek, onlara kendigüçlerini göstermeye ve kendi öz deneyimleritemelinde eğitmeye çalışır.

Kıraç’tan komünist bir metal işçisi

2001’den 2008’e düzen krizinin aynasından yansıyanlar ve bir toplantının gösterdikleri…

Krize karşı liberal sol reçeteler mi,devrimci sınıf çizgisi mi?

Page 19: KB 2008 - 02 (49)

Gençlikten... Kızıl Bayrak � 19Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

İstanbul Üniversitesi’ndeki rektör seçimi 17 Aralıkgünü gerçekleştirilen eylemlerle protesto edildi.Araştırma görevlilerinin açıklamasının ardındanİstanbul Üniversitesi Öğrencileri eylem yaptı.

Eyleme anlamlı bir katılım sağlayan araştırmagörevlileri, Merkez Kampüs’teki Atatürk Heykeliönünde bir araya geldiler. Araştırma görevlilerinindoktoradan sonra asistanlıklarına son verilmesini veasistanların taleplerinin görmezden gelinmesiniprotesto ettiler.

“Doktoralı işsiz olmayacağız!”, “Kurtuluş yok tekbaşına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganlarıylaseçimlerin yapıldığı İÜ Fen Fakültesi’ne doğruyürüyüşe geçen araştırma görevlileri, “Asistankıyımına son!” pankartı taşıdılar. Fen Fakültesi’negeldiklerinde polis barikatı önünde basın açıklamasıgerçekleştirdiler. Açıklamada, 2547 sayılı kanunun“50/d” maddesince araştırma görevlilerinin bursluöğrenci statüsüne indirgendiği, YÖK tarafındançıkarılan yönetmelikle araştırma görevliliğinin,kuralsız istihdam haline getirildiği vurgulandı.

Saat 13.00’te Öğrenci Kültür Merkezi (ÖKM)önünde buluşan öğrenciler ise, Vezneciler yönünegiden Eğitim-Sen’li grubu selamladılar. “Kurtuluş yoktek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganı hepbirlikte atıldı. Daha sonra İletişim Fakültesi, İktisat EkBina-1, Merkez Kampüs çıkışı, Hayef ve EczacılıkFakültesi sloganlarla dolaşılarak Fen Fakültesi kapısıönüne gelindi. Burada öğrenciler yoğun polisablukasıyla karşılaştı. Yaklaşık 200 kişinin katıldığıeylemde “YÖK seçecek, Cumhurbaşkanı atayacak,öğrenciler susacak mı sandınız? Söz, yetki, kararhakkı istiyoruz! / İstanbul Üniversitesi Öğrencileri”pankartı açıldı.

Fen Fakültesi önünde okunan basın açıklamasında

şunlar söylendi:“Bugün İstanbul Üniversitesi kapıları ardında bir

rektörlük seçimi gerçekleştiriliyor. Rektör koltuğu için13 aday birbiriyle yarışıyor. Bu yarış sürerken,üniversite adına kararlar verilirken, üniversitenin aslibileşenlerinden biri olan öğrencilerin, yani bizlerinise bugün üniversiteye girmesi yasaklanıyor...”

Ayrıca ’80 darbesinin bir ürünü olan YÖK’ününiversitelerdeki piyasacı politikalarına, bu seneseçilecek olan rektörün de Cumhurbaşkanı’nın kendiçizgisine yakın olacağına değinildi. Son dönemdeyükseltilen şovenist dalgadan söz edilerek halklarınkardeşliği vurgusu yapıldı. “Bizler İÜ öğrencileriolarak göstermelik bir oyun olan rektörlük seçimleriniprotesto ediyoruz. Öğrencisiyle akademisyeniyleüniversite çalışanıyla tüm asli bileşenlerin söz yetki vekarar süreçlerinde bulunmasını istiyoruz.” denildi.

Basın metni Türkçe ve Kürtçe okundu.Açıklamanın ardından Atatürk Öğrenci Yurdu’nda 4ülkücü-faşistin saldırısı, Yunanistan’daki polis terörü,sabah gerçekleştirilen basın açıklamasındaki polismüdahalesi ve rektör seçimlerine tepki olarak oturmaeylemi yapıldı. Bu sırada hep bir ağızdan marşlarsöylendi, gür bir şekilde sloganlar atıldı.

Coşkulu geçen eylemde “Fakülteler arası geçişyasağı kaldırılsın!”, “Eşit, parasız, bilimsel, anadildeeğitim istiyoruz!”, “Üniversitede ÖGB ve polisterörüne son!”, “Rektörlük seçimlerinde etkisizeleman olmayacağız!”, “ Ciwan Hezen ParastinaZimane!”, “Yöke Rake Zaningeha Rizgarke!”dövizleri taşındı. “YÖK kalkacak, polis gidecek,üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Sermaye defol,üniversiteler bizimdir!”, “Savaşa değil eğitimebütçe!”, “Be ziwan jiyan nabe!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İÜ’de seçim protestoları...

“Söz, yetki, karar hakkı istiyoruz!”

İTÜ Maçka’da çevik kuvvetsaldırısı…

“Katil polisüniversiteden defol!”

Geçtiğimiz günlerde Maçka Hazırlık binasına 13faşist satır ve bıçaklarla girerek 3 arkadaşımızıyaralamıştı. Bu saldırı sonucu faşistlerden sadece birigöstermelik olarak tutuklandı, diğerleri ellerinikollarını sallayarak dolaşıyor. Saldırının bir günsonrası okulda açılan masalarımız rektörlüğünemriyle kaldırtılmıştı.Ancak masamızı açmaya,afişimizi asmaya devam ettik. Üniversite yönetimi 16Aralık günü masaların kaldırılması yönünde süreklibaskı yaptı.

17 Aralık sabahı okula geldiğimizde kantinmasalarının kaldırılmış olduğunu gördük. Saat 10.00civarlarında okul idaresi ve güvenlik amirleri gelerek,masaları kaldırmamızı aksi durumda çevik kuvvetzoruyla kaldıracaklarını söylediler. Bizler de, bize aitolan masaların kaldırıldığını, kullandığımız masalarınüniversitenin masaları olduğunu ve masa açmamızıengelleyemeyeceklerini söyledik. Ardındanderslerden çıkan öğrencilere durumu anlatankonuşmalar yaptık. Bunun üzerine çevik kuvvetokulun içerisine girdi. Güvenlik amiri masalarıkaldırmaya çalıştı. Üniversite işçilerine yardımetmelerini söyledi, üniversite işçileri yardımetmeyince çevik kuvvet masaların etrafında bulunanyaklaşık 20 öğrenciye saldırdı. Koridorun başındankantine doğru sürükledi. Öğrencilerin önüne barikatkuruldu. Güvenliklere ve tehdit edilen işçileremasalar ve afişler kaldırtıldı.

Slogan seslerini duyan öğrenciler ve hocalarderslerden çıktılar. Öğrencilere yönelik bir konuşmayapıldı. Etraftaki öğrencileri polis gidene kadaralkışlarla protesto etmeye çağırdık. Sınıflardan çıkanve katlarda bulunan öğrenciler alkış ve ıslıklarlaeylemimize destek verdiler. “Katil polisüniversiteden defol!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”,“Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek!”,“YÖK kalkacak, polis gidecek üniversiteler bizimleözgürleşecek!”, “Polis dışarı!” sloganları atıldı.

Binanın önüne çıkılarak saldırı sloganlarlaprotesto edildi ve ajitasyon konuşmaları yapıldı.Ardından okul içine girilerek afişlerimizi asmaya vefaaliyetimizi örmeye devam ettik.

Aynı saatlerde Maslak Kampüsü’ndeki masalarada sivil polis ve ÖGB’ler saldırdı.

İTÜ Ekim Gençliği

İstanbul Üniversitesi faaliyetlerinden…İstanbul Üniversitesi’nde dönem başından itibaren başlattığımız “Geçit yok!” kampanyasını üniversitenin

yerel gündemleri ile birleştiren bir eksende çalışmaya konu ediyoruz.İki haftalık bir süre içinde öncelikli olarak “Geçit yok” kampanyamızın merkezi afişleri ve bildirileri

Edebiyat Fakültesi’nde ve Merkez Kampüs’te kullanıldı. Yanısıra, “Bu çürümüş düzenin tek alternatifisosyalizmdir! Krizin faturasını kapitalistlere ödetelim!” şiarlı afişlerimizle 29 Kasım’da Ankara’dagerçekleştirilen mitingin çağrısı yapıldı. Ayrıca, BDSP’nin Ekim Devrimi’nin 91., Yeni Ekimlerin Partisi’nin10. Yılı vesilesiyle düzenlediği 30 Kasım 2008 tarihli panelin çağrısının olduğu BDSP imzalı afişlerdenkullanarak Ekim Devrimi’nin ve sosyalizmin güncelliği vurgulandı.

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan rektörlük seçimlerinin bir oyundan ibaret olduğunu bilen biz üniversiteöğrencileri, bu oyunu bozmak için ve bir kez daha “Söz, yetki, karar” talebini Beyazıt Meydanı’ndahaykırmak için bir çalışma yürüttük. Beyazıt Kampüsü’nde bulunan siyasi yapılara ve öğrenci kulüplerineçağrı yaparak, ortak bir faaliyet yürütme kararı aldık. Her gün düzenli olarak “Sermaye İÜ’de kuklasınıseçiyor, söz, yetki, karar hakkı istiyoruz!” , “Toplamada ‘0’, çarpmada ‘1’ değiliz!” yazılı ve taleplerimizinyazılı olduğu yaklaşık 250 adet afişi fakültelerimizde kullandık. Ayrıca seçim oyununu ve adayların sahtevaatlerini teşhir eden bildirilerden 2 bin adet kullandık.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

İTÜ’de kriz protestosuİstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, 4 Aralık günü yapılan açıklama ile ekonomik krizin faturasını

ödemeyeceklerini haykırdılar.İTÜ’nün Gümüşsuyu’ndaki Makina Mühendisliği Fakültesi önünde toplanan İTÜ öğrencileri, “Krizin

faturasını ödemeyeceğiz!” pankartını açarak basın açıklaması gerçekleştirdiler.“AKP’den hesabı emekçiler soracak!”, “AKP’nin zamları geri çekilsin!” sloganlarının atıldığı açıklamada

şunlar söylendi: “Bunların arasında doğalgaz ve elektrik zammı başı çekmektedir. AKP hükümetinin krizi birfırsat olarak değerlendirmesinden de anlayacağımız gibi biz sözümüzü söylemezsek geleceğimiz tehlikealtındadır. İTÜ’lü öğrenciler olarak doğalgaz ve elektrik zamlarının geri çekilmesini istiyoruz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

17 Aralık 2008 / Vezneciler

Page 20: KB 2008 - 02 (49)

Küçükçekmece faaliyetlerinden...20 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Küçükçekmece’desınıf

çalışmalarından...Kriz bildiri çalışmaları...

Kapitalist sömürü düzeni yolaçtığı krizdendolayı binlerce işçinin yaşamını çekilmez halegetirdi. İşten çıkarmalar, ücretsiz izinler veikramiye gibi sosyal haklar bir bir tırpanlanıyor.Binlerce işçi işten atılmış ve ücretsiz izneçıkarılmış durumda.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak“Krizin faturasını ödememek için mücadelebarikatlarını kuralım, genel direnişi yükseltelim!”başlıklı binlerce bildiriyi İnönü Mahallesi,Şahintepe, Söğütlüçeşme bölgelerine dağıttık.İşçilerin yoğun olarak geçtiği güzergahlarda“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Yaşasınişçi-emekçi iktidarı!” şiarlarının yazılı olduğuönlüklerimizi giyerek Sefaköy Merkez, Mertergirişi, İkitelli Organize Sanayi’nde ajitasyonkonuşmaları eşliğinde bildiri dağıtımı yaptık.

Önümüzdeki haftalarda da kriz gündemi vebunun yansımalarının yaşandığı metal ve tekstilfabrikalarına yönelik özgün bildirilerkullanacağız.

İş hukuku çalışması....Bugün tüm fabrikalarda yoğun hak gaspları

yaşanıyor. Geçen ay yaptığımız işçi toplantısınınardından “yasal haklarımızı ne kadar biliyoruz”tartışması yaptık. İşçi arkadaşlarımızın önerisiüzerine iş hukuk semineri yapılmasıkararlaştırıldı. Küçükçekmece İşçi Platformuolarak, bu konuda bir broşür hazırladık. Broşürde“Kıdem tazminatı hangi hallerde alınır, haftalıkve günlük çalışma süresi ne kadardır” konularınıişledik ve 21 Aralık günü seminere çağrı niteliğitaşıyan bu broşürü dağıttık. Broşürün dağıtımınıözellikle hak gasplarının yoğun yaşandığı orta vebüyük ölçekli olan tekstil ve metal fabrikalarındagerçekleştirdik.

Yerel ortak çalışmalar...Sefaköy Desa Direnişiyle Dayanışma

Platformu bileşeni olarak kriz ve zamlarla ilgiliKüçükçekmece yerelinde 17 Aralık günü BirleşikMetal-İş Sendikası’nda bir toplantıgerçekleştirildi. Bu toplantı ile sermayeninsaldırısına karşı birleşik, kitlesel bir mücadelehattının örülrebilmesi hedefleniyordu. ToplantıyaSefaköy Desa Direnişiyle Dayanışma Platformu,TÖP, ESP ve BİS katıldı. Kriz gündemli bir panelyapılması kararlaştırıldı.

Desa direnişi sürüyor...Desa direnişi 200. gününe ulaştı. Desa

patronu uluslararası firmaların iş vermemesindendolayı zarara uğramış durumda. Kimi zamandevletin kolluk güçlerini devreye sokarak kimizaman ise para teklif ederek direnişi bitirmekistiyordu. Bu yöntemlerin sonuç vermemesiüzerine DESA direnişçisi Emine Arslan ile 20Aralık’ta bir görüşme yapmak için girişimdebulunmak zorunda kaldı. Bu görüşmeye EmineArslan’ın yanısıra sendika da katılacak. 24 Aralıkgünü ise Bakırköy Adliyesi’nde mahkemegörülecek.

Küçükçekmece BDSP

Yıllardır Türkiye’den yapılan ihracatla elde edilendöviz girdisiyle ekonominin en önemli sektörlerindenbiri haline gelen tekstil sektörü, sermaye düzenininyaşadığı krizden en çok etkilenenlerin başında geliyor.Tabii ki etkilenen patronlar değil işçi sınıfıdır.

Her türlü esnek çalışma dayatmasının ve kuralsızçalışmanın uygulandığı tekstil sektöründe özellikle soniki yıldır ücret sorunu öne çıkmaktadır. Ücretler geneldegeç ve parçalı ödenmektedir. Bu durum işçilertarafından bir tepkiye ve bir mücadeleye konu olmadığıölçüde de gitgide normal bir uygulama halini almıştır.Bugünlerde kriz vesilesiyle tekstil patronları bir fırsatıdaha yakalamış durumdalar. Kriz fırsatçılığı! Tekstilpatronları işsizlik sopasını kullanıp, “bir an önceüzerimizdeki yükü alın, yoksa gerisini siz düşünün”diyerek hükümeti tehdit etmiş, bazı vergi indirimleri vekaynak imkanına kavuşmuşlardır. Ancak ortaya çıkankrizi, kimi patronların açıklamalarından anlaşılacağıüzere, kendileri için bir “sınama ve güçlenme” dönemiolarak değerlendirmek istedikleri görülmektedir.Önümüzdeki süreçte tekstil patronları arasında kıyasıyabir rekabeti yaşanacaktır.

Bölgemizde ezici çoğunluğu tekstil fabrikaları olanişyerleri bulunmaktadır. Küçük çaplı eylemleri ve enson Desa direnişini saymazsak, bu yıl esasa ilişkin birhareketlilik yaşanmadı. Geçtiğimiz yıl uzun zamanücretlere zam yapılmadığı için biriken tepkinin patlakvermesi sonucu Merter’deki Texim fabrikasında birdireniş yaşanmış, direniş belli bir kamuoyu yaratmıştı.Ancak kendiliğinden gelişen ve az-çok bir örgütlülüğekavuşamayan direniş işten atma saldırılarıyla kısasürede son buldu. Bu direnişin en önemlizaafiyetlerinden biri de tekstil işçilerinin öncüsünübulup çıkarmada yaşadığı zorlanmaydı.

Bir başka direniş ise, Emine Arslan tarafındansürdürülmekte olan Desa direnişidir. 5 ayı aşkın süredirdevam eden ve kamuoyuna malolan direnişin kazanımlasonuçlanana kadar sürdürülmesi konusunda birkararlılık var. Yarattığı etki bakımından kendini aşan birdireniş oldu. Zaman gibi gerici-dinci bir gazete biledirenişe yer verdi, kimi televizyon kanalları direnişçiylesöyleşi yaptı. Avrupa’nın bazı kentlerinde oluşturulanplatformlar tarafından da konuşmacı olarak çağırılmışbulunuyor. Küçükçekmece’den sınıf devrimcileriolarak, gerek yerel platformun oluşumu gerekse depratik işlerin hayata geçirilmesi konusunda yaptığımızmüdahaleler ve ortaya koyduğumuz çabayla direnişinbugünlere gelmesinde önemli bir rolümüz olduğunusöyleyebiliriz.

Yine geçtiğimiz aylarda büyük bir fabrika olan SabriÖzel’de ücretlerin gecikmesi ve vergi iadesinin yerinialan asgari geçim indirimi olan paranın verilmemesikısa bir süreli iş durdurma eylemine yolaçtı. Patronparaları ödemek zorunda kaldı.

60 kişilik bir yer olan Premier’de ise kısa süre önceişçiler fazla mesailere ve mesai paralarınınödenmemesine karşı bir eylem yaptılar. Sonuçta birgrup işçi ortak tutum alarak işten ayrılma yolunu tercihetti.

Son olarak Key Tekstil’de, hangi amaca hizmetettiği tam olarak belli olmayan BATİS’in (BağımsızTekstil İşçileri Sendikası) işçileri karşı karşıya bıraktığıdurumdur. Bu sendika ve avukatları polisle sorunyaşamamak için, işyerini terketmek anlamına gelen birbelgeye imza attılar. Devamında ise hiçbir şey olmamışgibi dava yoluyla işçileri bağlamaya çalıştılar.

Tekstilde kriz bahanesiyle bazı fabrikalarda iştenatmalar başladı. Sabri Özel, Hey Tekstil, Handeks işçiçıkartan bazı fabrikalar. Star Printeks’te 15 günlükdönüşümlü izinlerin ardından 2 aylık sigorta primlerininödenmeyeceği yönünde tüm işçilere belge imzalatıldı.Hemen eklememiz gereken nokta ise, “kriz var”söylemine karşın fabrikalarda fazla mesailerin yoğunbir şekilde devam etmesidir.

Tekstil işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları hergeçen gün önceki dönemi aratır hale gelmektedir. Biravuç fabrikayı dışta tutarsak ezici çoğunluğuörgütsüzdür. Sendikalı olanlar ise işbirlikçi sendikayönetimleri tarafından denetim altında tutulmakta,esnek üretim uygulamaları patronlarla kolkola hayatageçilmektedir. Geriye dağınık ve çok parçalı olarakörgütsüz bir işçi kitlesi kalmaktadır.

Tekstil işçilerinin yaşadığı sorunlar içerisinde öneçıkanlar ve buna karşı mücadelede öne çıkarılmasıgereken talepler şunlardır:

* Ücretlerin keyfi biçimde gecikmesine sonverilmesi, sigorta primlerinin alınan ücret üzerinden vedüzenli olarak ödenmesi, yıllık izinlerin gaspedilmesine karşı mücadele.

* 8 saatlik işgünü (sınırlı sayıda fabrika dışında hiçuygulanmıyor) için bile ciddi bir mücadele vermelidir.

* Her türlü fazla mesaiye ve esnek üretimdayatmalarına karşı mücadele yükseltmelidir.Bunlar tekstil işçilerinin uğrunda acil olarak mücadeleetmesi gereken talepleridir. Tekstil işçileri iş değiştirmeyolunu kesin bir şekilde terketmeli ve mücadele yolunututmalıdır.

Kriz vesilesiyle önümüzdeki dönem yaşanabilecekolası hareketliliğe etkin bir şekilde müdahale etmek içinhazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Belli başlı fabrikalarabildirilerle seslenmeye devam ediyoruz. Faaliyetimizibaşka bazı araçlarla da güçlendirerek müdahalemizietkin hale getirmeyi çalışıyoruz. 21 Aralık günü tekstilişçilerini bilgilendirmek amacıyla hukuksal içerikli birseminer düzenleyeceğiz. Bu konuda hazırlananbroşürler ile çağrı bildirilerimizi hedef fabrikalaradağıtacağız.

Değişik araçlar ve yöntemleri ihtiyaca göreçalışmamızda kullanacağız. Uzun vadede ise örgütlemeyetenek ve kapasitemizi geliştirme, önderlik niteliğimizigeliştirme çabasını öne çıkaracağız.

Küçükçekmece İşçi Platformu’ndan tekstil işçileri

Küçükçekmece’de tekstilçalışması ve görevlerimiz

Page 21: KB 2008 - 02 (49)

Tekstil işçilerinden çağrı... Kızıl Bayrak � 21Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Esenyurt’tan tekstil işçileri olarak hem kendifabrikalarımızda taban örgütlenmeleriyle yaşadığımızsorunlara yanıt aramak, hem de bölgedeki tekstilişçileriyle ortak mücadele için Esenyurt İşçiPlatformu Girişimi çatısı altında başlattığımızçalışmalarımız sürüyor.

Oluşturduğumuz komisyon ile “Güvencesizçalışmaya, geleceksiz yaşamaya ‘artık yeter!’”diyerek, önümüze çeşitli hedefler koymuş, bir çalışmatakvimi oluşturmuştuk. Kriz gündemli ilketkinliğimizi gerçekleştirdik. Bu gündemli süreceyayılmış çalışmalarımız devam edecek. Önümüzekoyduğumuz hedeflerden bir diğeri ise, işçi sağlığı vegüvenliği kapsamında, özelde bölgedeki kot taşlamave yıkama işçilerinin yaşamsal önemdeki çalışmakoşullarına karşı mücadeledir.

“Daha fazla kâr” güdüsüyle hareket edilenkapitalist sistem koşullarında işçiler iliklerine kadarsömürülmekte, yanısıra sağlık açısından da cidditehditler altında kalmaktadır. “İş kazaları” adı altındaişlenen cinayetler ve meslek hastalıkları oldukçayaygındır. Birçok sektörde en basit işçi sağlığı vegüvenlik önlemleri alınmayarak iş kazalarına, işcinayetlerine ve geri dönüşü olmayan meslekhastalıklarına yol açan kapitalistler, işçi kanıylakârlarına kâr katarken, işçilerin ömürleri isetükenmektedir. Buna son örnek geçtiğimiz günlerdepeşpeşe yaşanan işçi cinayetleri olmuştur. Tersaneişçisi Vedat İnceyol ile kot taşlama işçisi Adem İncilikardeşlerimiz vahşi kapitalizmin kurbanı olmuşlardır.

Teknik ve bilimsel gelişmeler kapitalistlerce dahafazla kâr amaçlı kullanıldığı için iş kazalarını vemeslek hastalıklarını önleyici tedbirleruygulanmamaktadır. Mevcut yasaların bu konudahiçbir yaptırımı olmadığı gibi var olanlar bile,kapitalistleri rahatlatacak şekilde değiştirilmektedir. İşkazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesinoktasında mevcut koşullarda zaten yetersiz olanyasalar, sermayenin çıkarına dönük yenilenmektedir.Hatırlanacağı üzere “İstihdam Paketi”yle işçi sağlığıve güvenliği ile ilgili bütün düzenlemeleryönetmeliklere bırakılarak, bu alanda büyük birboşluğa neden olunmuş, bu alan taşeronlarabırakılmıştır.

Geçtiğimiz günlerde hazırlanan İş Sağlığı ve İşGüvenliği Yasa Taslağı ise, kapitalist devletinzihniyetini özetleyen son örnektir. Sermaye sınıfı işkazalarıyla yaşanacak ölümleri önleme gibi bir niyetiolmadığını bu yasa taslağıyla bir kez dahagöstermiştir. Gerek fabrikalarda işçi sağlığıtedbirlerinin alınması için, gerekse işçi sağlığını hiçesayan yasaların ve yönetmeliklerin değiştirilmesi içinyürütülecek dişe diş mücadelenin önemi ortadadır.

İşçi sağlığı sorunu farklı sektörlerde farklıbiçimlerde karşımıza çıksa da ortak bir sorundur. Buanlamda işçi sağlığına ilişkin taleplerinortaklaştırılması, birleşik mücadelenin zeminininyaratılması açısından anlamlıdır. Esenyurt İşçiPlatformu Tekstil İşçileri Komisyonu olarak bubilinçle, bölgemizde işçi sağlığı ve güvenliği içinbelirlenmiş mücadele taleplerimiz etrafında sistemlibir çalışma yürütme kararlılığındayız.

Bölgemizde tekstil, metal, plastik vb. sektörlerdeişçi sağlığına dair sorunlar yaşanmakla beraber,özelde kot taşlama ve yıkama işçilerinin karşı karşıya

kaldıkları sorunlar oldukça ciddi boyutlardadır. Kottaşlama ve yıkama işçileri riskli hastalık tehditleriylekarşı karşıyadır. Sosyal güvencesi olmadan sağlıksızkoşullarda çalıştırılarak açıkça ölüme terkedilmektedir.

Komisyonumuz iş kazalarına ve meslekhastalıklarına karşı genel mücadele taleplerimizle ileilgili çeşitli çalışmalar yapmayı önüne hedef olarakkoymakla birlikte, bölgemizde bulunan kot işçilerineyönelik bilgilendirme ve örgütlenme çalışmalarınaağırlık verecektir. Bu amaçla başta Esenyurt İşçiBülteni olmak üzere, bildiri, broşür, anket, panel gibiaraçları çalışma yürütümüz alanlarda etkin bir şekildekullanacağız.

Yürüteceğimiz çalışmada işçi sağlığı taleplerininözellikle işletme temelindeki örgütlenme çalışmasıylabirleştirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmamızdabelirleyici olan, böylesi örgütlenmeler ilefabrikalarda, işletmelerde sorunlara karşı dişe dişsürdürülen mücadele olacaktır. İşyeri örgütlülüğününönemi ve sorunun çözümü noktasındaki belirleyiciyanı dışında, çalışmalarımız işçi sağlığı düşmanı yasave yönetmelikleri de hedef alacaktır.

İşçi düşmanı yasaların iptali, işyerlerinde işkazalarına ve meslek hastalıklarına karşı koruyucuönlemler alınması, işçi sağlığı önlemi almayan

atölyelerin bir an önce tespit edilip kapatılması,mağdur olan tüm işçilerin ayrıntılı sağlıktaramasından geçirilmesi, gerekli tedavilerininyapılması, tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik,sağlık, kaza, emeklilik, yaşlılık) yapılması, sigortasızçalışanların hizmet tespitinin yapılarak tüm sosyalgüvenlik haklarının verilmesi, iş göremezlik raporuverilerek maluliyet sigortasından yararlandırılmasıgibi somut taleplerle çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Tekstil İşçileri Komisyonu olarak işçi sağlığınailişkin bu somut talepleri emeğin korunmasınayönelik diğer taleplerimizle birleştirerek ortak birmücadele programı etrafında önümüzdeki dönemeyükleneceğiz. Çalışmalarımıza bu talepleri genişkesimlere yayarak ortaklaştırma bilinç vesorumluluğu yön verecektir. İşçi sağlığı ile ilgiliçalışmalarımıza yüklenirken bir yandan da krizbahanesiyle sermayenin artan saldırılarına karşıbaşlattığımız çalışmalarımız devam edecektir.

Krizin faturasını ödemeye, patronların kâr hırsıuğruna yaşamlarımızın tüketmesine, güvencesiz vegeleceksiz bir yaşama hayır!

Örgütlü gücümüze güvenelim, kapitalistlerdenhesap soralım!

Esenyurt İşçi Platformu Girişimi Tekstil İşçileri Komisyonu

Güvencesiz çalışmaya, gelecek yaşamaya hayır!

İşçi katliamlarına karşı örgütlümücadeleyi yükseltelim!

Ümraniye’de kriz gündemli faaliyet…Dünyanın her yerinde varlığını hissettiren kriz işçiler ve emekçileri yine açlığa, sefalete sürüklemektedir. Krizin faturasını daima işçi ve emekçilere ödeten kapitalistlere ‘artık yeter’ demenin zamanı geldiğini

anlatmanın vaktidir. Bu vesileyle Ümraniye Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) 11 Aralık günüÜmraniye 1 Mayıs Mahallesi’ndeki işçi ve emekçileri krizin faturasını kapitalistlere ödetmeye çağırdı. Topluolarak gerçekleştirilen bildiri dağıtımını “Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!” BDSP imzalıönlüklerle gerçekleştiren BDSP’liler, önce 301 Caddesi ve pazarda dağıtım yaptılar. Sonrasında mahalleninara sokaklarında bildiri dağıtımı gerçekleştirildi. Dağıtım işçi ve emekçilerin yoğun ilgisiyle karşılandı.

Ayrıca İMES ve Organize Sanayi Bölgesi’ne “Kapitalizm açlık, kriz sefalet demektir! Düzene karşıdevrim, kapitalizme karşı sosyalizm! BDSP imzalı ozalitler yapıldı.

Ümraniye BDSP çalışmalarını önümüzdeki günlerde de sürdürecek.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 22: KB 2008 - 02 (49)

Rüya Özalkan ile konuştuk...22 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

- ABD’den başlayarak tüm dünyaya dalga dalgayayılan kapitalist kriz etkisini Türkiye’de de göstermişbulunuyor. Son dönemde medyada işçi kıyımına tanıkoluyoruz. Öncelikle bu süreci nasıldeğerlendiriyorsunuz? Krizle birlikte nasıl tablo varkarşımızda?

Rüya Özkalkan: Basında sendikal örgütlenmeninyaşadığı sorunlar bu krizin epey bir öncesindebaşlamıştı. Ama kriz dönemlerinde her zaman ilkfaturayı medya çalışanları ödemiştir. Bu sefer de öyleoldu. Kriz bahane edilerek çok sayıda çalışan iştençıkartıldı. Bunun süreceğinin belirtileri ve duyumlarıfazlasıyla var. Tabii ki medya patronlarının fırsatçılığıve kârdan zarar etmeme hırsı bunun en belirleyicietmeni. Bu süreçte daha çok, sendika üyesi basınçalışanları tasfiye edilmeye çalışılıyor. Sendika üyesiolmayan çalışanlar da işten çıkartıldı ama sendikaüyeleri üzerinde daha büyük bir baskı olduğu çok açık.Bir yandan yeni çalışma yasaları çıkıyor. 26 yaşındanküçük olan ve ilk kez sigortalı olanların sigortaprimlerinin belli süreyle devlet tarafından ödenmesinisağlanması gibi kolaylıklar sunuluyor patronlara.Siyaset-medya ilişkisi, kriz döneminde daha belirginbiçimde çıkıyor ortaya. Siyasal iktidar basınüzerinden, basını kullanarak kontrolü sağlamayaçalışıyor. Kriz dönemlerinde de siyasal iktidarlamedya patronlarının çıkarları örtüşüyor aslında.

2001 krizinde de benzer bir durum yaşadık, 5 bineyakın basın çalışanı işten çıkarılmıştı. İlginç olan isearkasından seçimin gelmesiydi. Şimdi de benzer birtablo var...

Kriz var, medyada insanlar işten çıkarılıyor ve çokkısa bir süre sonra seçim var. Aslında hem kriz hem deseçim nedeniyle halkın en çok bilgi alması gereken birdönemde kriz bahanesiyle medya çalışanları kapınınönüne konuluyor. Halkın haber alma ve doğrubilgilenmeye en çok gereksinmesi olduğu bir dönemdegazetecilerin kıyıma uğraması üzerinde düşünülmesigereken bir durum. Çünkü gazetecilerin işten atılma,işsiz kalma tehdidi altındayken editöryalbağımsızlıklarını ve gazetecilik etiğini korumazaafiyeti yaşayacakları çok açık değil mi?

Sendikalı çalışanların işten çıkarılması da aradakaynıyor. Basın çalışanı, bir yandan medyapatronunun kârdan zarar etmemek için krizi bahanegöstererek işten çıkarması bir yandan da sendikalhaklarına dönük saldırılarından dolayı fena haldedarbe yiyiyor. Bir yıl önce de gazetecilerin yıpranmahakkı ellerinden alınmıştı.

- Yakın dönemde yaşanan çeşitli saldırılarüzerinden örneklemek gerekirse...

- Yaklaşık bir yıl önce Radikal gazetesinden 40 kişiçıkartıldı. Gerekçe, Radikal gazetesinin zarar ettiği idi.Ancak mahkeme kararları gösterdi ki; Radikalgazetesinin zarar etmesi gibi bir şey söz konusu değil.Doğan Grubu çok büyük bir grup. Onlarca dergi vegazete söz konusu ve bu sene sermayesini arttırdı.Açılan işe iade davaları sonunda mahkeme dava açanarkadaşların işe iadeleri yönünde karar verdi. Ne yazıkki o zaman işten atılan arkadaşlardan büyük birçoğunluğu dava açmayı göze alamadılar. Korkuları,“bu davayı açarsak başka hiçbir yayın kuruluşunda işbulamayız”dı. Sadece 8 arkadaş bu davayı açtı ve 8’ide kazandı. Benzer bir şey bu sene Akşam gazetesindeyaşandı. 300’e yakın kişi işten çıkarıldı. Ancak yineyapılan araştırmalarda 300 insanın maliyeti Akşamgazetesinin 3 günlük kârına denk geliyordu.

Dolayısıyla Akşam gazetesinin 300 basın çalışanınıişten çıkarması krize bağlanacak bir şey değil.

Sendikal örgütlenmenin tamamlandığı yerlerdebaşka tip baskılarla karşılaştık. Toplu görüşme sürecidevam ederken işveren temsilcileri sendika üyelerinitehdit ederek sendikadan istifa etmeye zorladılar.Burada çok can alıcı bir nokta vardı. Sabah-ATVişvereni (Turkuvaz) temsilcileri işyeri temsilcisiarkadaşımızı; sendikadan ayrılmayan insanlardanoluşan bir kara liste hazırlayıp bu kara listeyi tümmedya patronlarına dağıtacağını, medya patronlarınınkendi aralarında anlaştığını ve sendikadan istifaetmeyenlerin bundan sonra medyada hiçbir şekilde işbulmasının mümkün olmayacağını söyleyerek tehditetti. Bu tehdit karşısında birçok insan sendikadan istifaetti. İnsanlarda “sendikal nedenle işten atılırsambasında bir daha iş bulamam korkusu” var. Sendikalbaskıyı yalnızca tehdit olarak yaşamadık. ÇalıkGrubu’nun insan kaynakları yetkilileri, sendika üyesiarkadaşlarımıza, sendikadan ayrılırlarsa onları 212sayılı yasa kapsamına alacaklarını söylediler.Düşünebiliyor musunuz, zaten iş tanımlaması gereği,Basın İş Yasası’na göre eski 212 sayılı yasakapsamında çalıştırılması gereken insanlar, yasalarkarşısında suç işlenerek bu yasa kapsamı dışındaçalıştırılıyor. Zaten hakları olan bu uygulamasendikadan ayrılmaları için şantaj konusu yapılıyor. Vebazı arkadaşlar sendikadan istifa mektubu götürmekarşılığında 212 sayılı yasa kapsamına alındı. İşintrajikomik yanı, bazı arkadaşlar da sendika üyesiolmadıkları halde noterden aldıkları sendikadan istifabelgeleriyle 212’li yapıldı.

Daha önce ATV’de işten çıkarılan 3 işyeritemsilcimiz vardı. Onlar da işe iade davası açtılar vekazandılar.

Davayı açarsam bir daha basında iş bulamamkorkusu da çok gerçekçi değil aslında. Örnekleriniyaşadık, yaşıyoruz. Dava açıp kazananarkadaşlarımızın büyük çoğunluğu yine basındaçalışıyorlar.

Basında sendikal baskılar sadece gazetecinin işgüvencesi anlamında önemli değil. Bir başka yöndenhalkı da çok ilgilendiriyor. Bir gazetecinin iştençıkarılması herhangi bir işçinin fabrikadan çıkarılmasıgibi algılanmamalı. Kuşkusuz her işten çıkarılma, heralanda insanların işsiz kalması çok üzücü amagazetecinin işten çıkarılması demek o gazetecininyapacağı haberlerin halka aktarılmaması demek. Yanihalkın bilgi alma ve doğru bilgilenme hakkına saldırıniteliği taşıyor. O yüzden biz son eylemimizde halkın,gazetecisine sahip çıkmasını istedik.

- TGS, ATV ve Sabah’ta grev kararları asmışbulunuyor. Buradaki örgütlenme sürecini özetleyerekTİS’teki tıkanmanın perde arkasını anlatır mısınız?

- Aslında bu hareketlenme ATV’nin TMSF’yegeçmesiyle birlikte başladı. Patron baskısı altındasendikal örgütlenmeye gitmek basın çalışanlarınıürküten bir şey ama, TMSF süreci bu anlamda birfırsat olarak değerlendirildi ve ATV çalışanları çokkısa bir süre içerisinde sendikal örgütlenmelerinigerçekleştirdiler. Burada çoğunluk tespiti sağlanaraktoplu görüşme süreci başladı. Aynı şekilde, 2008yılının Haziran ayında Sabah gazetesinde örgütlenmeçalışmaları başladı. Örgütlenme süreci tamamlandı.ATV ve Sabah’ın Çalık Grubu’na geçerek TurkuvazMedya Grubu’nda birleşmesiyle yetki tek yerdetoplandı. Bundan sonrası eşgüdümlü bir şekilde

yürümeyebaşladı. Ancak bu süreç hiç de kolayolmadı, her aşamada engellerle karşılaştık. Hiçolmayacak bir şey oldu. Sabah gazetesinde çoğunlukiçin Çalışma Bakanlığı’na başvurduğumuzda,Bakanlık “çoğunluğunuz yok” diyerek başvurumuzugeri çevirdi. Biz de Çalışma Bakanlığı’nı dava ettik,davayı kazandık ve çoğunluğu aldık. Bu sefer deişveren itiraz etti. Bu aşama da geçildi ve nihayetindetoplusözleşme aşamasına geldik.

İşveren temsilcileri toplugörüşme sürecindemasaya oturdular. TGS temsilcileri ile Turkuvaz işyeritemsilcileri arasında birçok kez görüşme yapıldı.Yapılan görüşmeler oldukça yumuşak, uygar bir havaiçinde geçti. Sosyal haklar konusunda ufak tefekşeyler dışında “anlaşamama” diye bir şey söz konusuolmadı. Her toplantı sonrasında kimi zaman 3-4, kimizaman 5-6 madde üzerinde anlaşmaya varılaraktutanaklar imzalandı. Tabii ki bu süreçte sendikanınamacı grev değildi. Biz bu süreci sekteye uğratmamakiçin elimizden gelen çabayı gösterdik. Toplu sözleşmegörüşmeleri sürerken, ATV işyerinde işverentemsilcilerinin üyelerimiz üzerinde sendikal baskı vetehditleri başladı. Üyelerimiz servis şefleri aracılığıyla“Patron sendikaya kesinlikle izin vermiyor. Mutlakasendikadan istifa etmeniz gerekiyor. Aksi halde iştenatılacaksınız” diye tehdit edildi. Bu sorunlar nedeniyleişveren temsilcileriyle görüşmeler yaptık. Bize, “Bizbulunduğumuz yerin gereğini yapıyoruz” dediler.Bunun etik olmadığını, suç işlediklerini anlataraktehditlerden vazgeçip sorunları masada çözmeye davetettik. Yine masaya oturdular. Yine bir-iki maddeüzerinde anlaşıp tutanaklar imzaladık. İş akçeli (ücretmaddeleri) konulara geldiğinde, baskı daha dayoğunlaştı. İşveren, sendika üyesi işyeri temsilcileriniçağırıp yüzyüze görüşerek, ciddi tehditlerlesendikadan istifa etmesi için baskı uyguladı.

Bir yandan tehdit ederken, bir yandan da“sendikadan istifa mektuplarınızı getirin. 212’li olun.Size bir maaş ikramiye veririz. Sendika ne talepediyorsa biz onu zaten veririz ama yeter ki sendikadanayrılın” dediler. İşin ilginci “rüşvet” olarak önesürdükleri şey zaten yapmaları gereken bir şeydi.Basın İş Yasası’na göre gazetecilik yapan birinin zaten“212”li olarak çalışması gerekiyor. Bunu zatenyapmıyorsun, yasal bir suç işliyorsun ve “sendikadanistifa et!” diyerek ikinci bir suç işliyorsun.Biliyorsunuz sendikadan istifa ettirmek yasal bir suç.Ve biz bunları sorduğumuzda işveren tarafı

17 Aralık 2008 / ATV-Sabah önü

Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Rüya Özkalkan ile basın işkolundaki TİS süreci vebirleşik mücadele üzerine konuştuk…

“Grev kararı büyük bir coşku ve heyecan yarattı!”

Page 23: KB 2008 - 02 (49)

Kanla yazılan tarih... Kızıl Bayrak � 23Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

“yapmıyoruz” demiyordu. Sonunda işyeri temsilcimiz,sendikadan ayrıl baskısı yapılan bir görüşmede tehditlerkarşısında tansiyon yükselmesi nedeniyle hastanelik oldu.Bu arada istifalar oldu tabii. Ama kalan arkadaşlarımızındirenci çok iyi gerçekten. İstifalar oldu ancak Turkuvazişyerindeki örgütlenmemiz hala güçlü. Direnişimiz vearkadaşlarımızın içeriden desteği sürüyor. Biz de zatenonlara güvenerek yol alıyoruz. İşveren temsilcisitarafından bize son olarak söylenen şey şu: “Masayagelmiyoruz. Toplusözleşme falan imzalamıyoruz. Neolacaksa olsun.” Sonra uzlaşmazlığa gidilince yasalprosedür gereği arabulucu atandı. Arabulucuyla yapılantoplantıda işveren tarafı hiçbir şekilde uzlaşmayacağınısöyleyince, arabulucu raporunun ardından biz de grevkararını astık. Yani bu sonuç tümüyle işverenin seçimi.

Bu arada Turkuvaz’da dergiler grubunda bir üyemizEnder Ergun, işveren temsilcisi Levent Tayla hakkında,baskı uyguladığı ve sendikadan istifaya zorladığı için suçduyurusunda bulundu. Bu başvuru haklı bulunarak LeventTayla hakkında dava açılması kararı çıktı. Bu dava, basıntarihimizde benim bildiğim bu konudaki ilk dava olacak.Bu çok önemli bir kazanım basında sendikal hareketaçısından.

Anlaşılan Turkuvaz işvereni TGS’yi pek önemsemedi,ama yanıldıklarını görecekler. Basında şu anda sendikayamüthiş bir yöneliş var. Basın çalışanlarının günlükyaşamda karşılaştıkları sorunlar (çalışma şartları, işgüvencesi vs.) medya patronlarının örgütlülüğüne karşıonları da örgütlenme arayışına itiyor. Bu yüzden sendikalaçıdan bizim içimizi ısıtan bir kıpırdanma var.Turkuvaz’daki grev süreciyle de sanırım bunu göreceğiz.

Bu grev kararıyla bizim bile bu kadarınıbeklemediğimiz bir destek gördük basın çalışanlarından.Umulmadık bir heyecan ve coşku, hatta bir heves yarattıbu sonuç. Kim bilir, Turkuvaz işvereni makul biranlaşmayı kabul etmeyerek basında yeniden güçlü birsendikal hareketin başlamasının ilk kıvılcımını da çakmışolabilir. Bu sürecin Turkuvaz işvereni açısından zorlugeçeceğini söyleyebilirim.

- Bağlı bulunduğunuz konfederasyonunuz Türk-İş busüreçte yanınızda mı? Türk-İş’in sahiplenişini yeterlibuluyor musunuz?

- Kişisel olarak konfederasyonun çok güçlü biçimdearkamızda durduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü toplugörüşme sürecinde konfederasyon başkanımız ÇalıkGrubu’nun yetkili kişileriyle görüşerek sorunun çözümüneyardımcı olabileceğini söylemişti. Ama öyle olmadı. Busözünü gerçekleştiremedi. Biz daha güçlü bir destekbeklerdik. Son eylemlerimizde Genel SekreterimizMustafa Türkel somut bir destek verdi. Sayın Türkel’indesteğini çok önemsiyorum kuşkusuz ama bunun yeterliolduğunu söyleyemeyeceğim. Biliyorsunuz Türk-İş’ebağlı başka sendikaların da şu anda grev ve direnişleri var.Onlar da konfederasyondan destek bulamamaktanyakınıyorlar. Umarım bundan sonra güçlü bir şekildearkamızda hissederiz.

- Kriz gerekçesiyle işten atmaların, ücretsiz izinlerin vetoplusözleşme süreçlerinin baskılandırılmaya çalışıldığıbir dönemde birçok işkolunda benzer saldırılar gündemde.Bu saldırılar nasıl püskürtülebilir? Sendikalar, emekörgütleri önümüzdeki dönemde nasıl bir yol izlemeli?

- Emek örgütlerinin yapabileceği çok şey var. Somutkoşullardan bakıldığında, emek örgütleri o kadar güçlümü? Bunun sorgulanması gerekiyor. Örneğin Türk-İşİstanbul Şubeler Platformu kendi içindeki dayanışmayı birmiktar sağlamış durumda. Tabii ki yeterli değil. Dahageniş katılımlı örgütlenmeler sonuç alıcı olur. HerkeseSağlık Güvenli Gelecek Platformu, bu anlamda dahabüyük bir şemsiye. İstanbul Şubeler Platformu oşemsiyenin de içinde yer alıyor. Aslında her alanda birçaba var. Farklı farklı alanlarda bir kıpırdanma var. Bunlarkendi içlerinde güçlendiklerinde gerçek anlamda birbirleşme ve daha güçlü bir hareket söz konusu olabilirdiye düşünüyorum. İşyerlerimizi dönüp buralardamücadelemizi geliştirip birlikte mücadeleyi yükselteceğiz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

19 Aralık protestolarlakarşılanıyor...

Devrimci yapılar, 19-22 Aralık 2000 tarihinde 22 hapishanede eş zamanlı olarak gerçekleştirilenkatliamla 28 devrimci tutsağın yaşamını yitirmesini İstanbul, Ankara ve İzmir’de eylemlerle karşılıyorlar.

İstanbul’da Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB) 21 Aralık günü saat 13.00’te Kadıköyİskele Meydanı’nda gerçekleştireceği basın açıklamasının ardından saat 15.00’te Ümraniye Cezaevi önünekaranfil bırakacak.

Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) ise 19 Aralık günü İstanbul’da BayrampaşaCezaevi önünde buluşarak saat 13.30’da basın açıklaması yapacağını duyurdu.

Ankara’da devrimci güçler 19 Aralık günü Sincan Cezaevi önünde basın açıklaması gerçekleştirirken,BDSP, Alınteri, DHF, ESP ve Partizan’ın ortak düzenlediği etkinlik için 19 Aralık günü saat 11.00’deSıhhiye Köprüsü üzerinden araç kaldırılacak.

Devrimci yapılar 20 Aralık günü ise saat 18.00’de Sakarya Caddesi’nde toplanarak, meşaleli yürüyüşünardından Yüksel Caddesi’nde basın açıklaması yapacaklar.

İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi de 19 Aralık günü saat 12.30’da Sincan Cezaevi önünde basınaçıklaması gerçekleştirecek.

19 Aralık katliamı ve direnişi İzmir’de 20 Aralık günü yapılacak yürüyüşlegündemleştirilecek. Alınteri, BDSP, DHP, ESP, Kaldıraç, MücadeleBirliği Platformu ve Partizan’ın düzenleyeceği yürüyüşsaat 15.00’te Eski Eshot İşhanı önünden başlayacak veEski Sümerbank önünde son bulacak.

Katliamların hesabı er geç sorulacak!Takvimler 19 Aralık 2000’i gösteriyordu...Bilinçsiz bir işçiydim o zamanlar ve sıradan bir gündü, haber programlarını izlerken dehşet bulduğum ‘o

an’a kadar...Hangi kanalı açsak, katliamın kanlı yüzü çarpıyordu yüzümüze...Her yer toz duman içinde görünüyor. Kurşun sesleri çınlıyordu kulaklarımızda...Bilinçsizdim, anlayamıyordum. Bu nasıl bir insanlıktır ki, dört duvar arasında bu kadar savunmasız

insanlara saldırılıyordu, neden? Bu nasıl olur? Bu insanlık dışı! diyordum...Bir şeyler yapılmalı! Bu nasıl adalet?İnsanları nasıl diri diri yakarlar?Barbarlık bu!Babam “siyasi tutuklular” diyordu. Tutsaklar zafer işareti yapıyor, slogan atıyorlardı...Onların topuyla, tüfeğiyle, her türlü silahlarıyla saldırmasına, görkemli bir direnişle karşılık

veriyorlardı...Sonra yaralanan, yanan insanların ambulanslara taşındığını gösteriyordu televizyon kanalları...O görüntüleri gördükçe öfkeleniyor, öfkeleniyordum...İşte ‘o an’ anladım ki, korkuyorlardı devrimci tutsaklardan. Ondandı bu azgınca saldırmaları... Ve ‘o an’ anladım ki, onların korkuları daha çok artacak...O günden sonra bilinçsiz bir işçi olarak 19 Aralık günü hafızamdan hiç silinmedi...Şimdi 19 Aralık Katliamı’nın üzerinden tam 8 yıl geçti. 28 devrimci bu katliamda şehit düştü, yüzlerce

yaralı... Sonra F tipleri, işkenceler… Ve hala tutsaklar devrimci irade, kararlılık ve inançla direniyorlar zindanlarda...Ve bugün bir devrimci olarak, 19 Aralık’ı sahiplenmenin, işçi ve emekçilerin haklı mücadelesini, ezilen

halkların onurlu mücadelesini sahiplenmek olduğunu biliyorum. Ve bugün, 19 Aralık’ı sahiplenmenin,devrimci direniş geleneğini sahiplenmek, devrim ve sosyalizm davasını sahiplenmek olduğunu biliyorum...

Biliyorum ki, sermaye iktidarı bir kez daha yenildi. Ve biliyorum ki, bu katliamların hesabı er ya da geç mutlaka sorulacak!

Kızıl Bayrak okuru bir işçi / İstanbul

Page 24: KB 2008 - 02 (49)

12 Eylül sadece kaba bir devlet terörü değildi. 12Eylül kapsamlı bir dönüşümü hedefliyordu. Amaçkapitalizmin vahşetini sessizce karşılayacak kitleleryaratmaktı. Tüm bu dönüşüm 12 Eylül ve onu takipeden günlerde kanlı bir şekilde uygulamaya başlandı.Gözaltında ve hapishanelerde yaşanan vahşetten,sokaklarda yargısız infazlara kurban gidenlere kadardarbenin “olağanüstü koşullarında” yaşananlar bugünekadar olağanlaştı. Burjuvazinin arayıp da bulamadığısessizliği ona altın tepside faşist ordu sundu. Hukuktanımaz bir hukuku anayasa yaparak son görevini detamamladı ve meydanı süslü burjuva tiyatrosuna geribıraktı.

Geriye fişlenmiş 1 milyon 683 bin kişi, örgütüyeliğinden yargılanan 98 bin 404 kişi ve hüküm giyerek 12 Eylül’ün karanlıkzindanlarına atılan 21 bin 764kişi kaldı. Ancak faşist rejim herkese karşı bu kadarmerhametli davranmadı. 171 kişi sorgularda ve cezaeviişkencelerinde, 50 kişi darağaçlarında can verdi. Buidamlar içinde bir idam vardı ki, 12 Eylül zihniyetini vehukuksuzluğunu nerelere vardırdığının açık göstergesioldu. 13 Aralık 1980’de jet hızıyla yargılanıp 17yaşında idam edilen genç devrimci Erdal Eren, 12Eylül’ün simgelerinden biri oldu.

Erdal Eren’i idam sehpasına kadar götüren süreç, 30Ocak 1980 tarihinde Yurtsever Devrimci GençlikDerneği üyesi, ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in,MHP’li Bakan Cengiz Gökçek’in koruması SüleymanEzendemir’in kurşunlarıyla katledilmesiyle başladı.Olayın duyulmasının ardından, 2 Şubat 1980’de SinanSuner’in öldürüldüğü yerde bir protesto gösterisiyapıldı. Göstericiler arasında lise öğrencisi olan ErdalEren de vardı. Gösteriye müdahale eden askerlerlegöstericiler arasında çıkan çatışmada, er Zekeriya Öngeölürken, Erdal Eren’le birlikte 24 kişi gözaltına alındı.

Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklananErdal Eren, sermaye devletinin tarihin belki de en hızlıyargılamasıyla, 19 Mart 1980’de idama mahkûm edildi.

Erdal Eren, idam edildiğinde henüz 17 yaşındaydı.Ailevi nedenlerle ailesi yaşını büyük yazdırmıştı. Erdal,Giresun’a bağlı Şebinkarahisar’da doğdu. 1970’liyıllarda ailesiyle birlikte Ankara’ya yerleşen Erdal,Ankara Yapı Meslek Lisesi’nde okumaya başladı veburada devrimci mücadeleyle tanıştı. Genç yaşındadevrimci mücadeleye katılan Erdal Eren’i asarak 12Eylül’ün anlam ve önemini topluma anlatmayı seçenburjuvazi için 28 yıllık bu cinayet Türkiye devrimtarihine Erdal’ın başeğmez tutumuyla altın harflerleyazıldı.

Mahkeme hiçbir kanıta ve ifadeye itibar etmedi.Erdal Eren’in gerçek yaşının tespiti için kemik tahliliyapılmasını engellendi. Erdal Eren’in öldürdüğü iddiaedilen erin otopsi raporlarında, ölüme neden olankurşunun G-3 tüfeğinden çıktığına dair görüşler yeralmasına rağmen otopsi raporları karartıldı. AskeriYargıtay 3. Dairesi’nin, önce ‘delillerin noksanlığı’nedeniyle esastan, ardından da idamın müebbet hapseçevrilmesini gerektiren TCK’nın 59’uncu maddesininuygulanmaması nedeniyle usulden bozmasına rağmen,Yargıtay Daireler Kurulu iki kararı da reddetti. Ziraölüm kararı çoktan verilmişti.

Erdal, cuntanın kararına en güzel yanıtı zatenvermiştir: “... çok açıklıkla söylüyorum ki, benimmoralim iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük birihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyibiliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa,

karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum,mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyledüşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olaninancımdan gelmektedir.”

Ve 12 Aralık’tan 13 Aralık’a dönen gece darağacınayürürken, yüreğinde, yaşadığı 17 yılın değil devriminyüzyılları aşan coşkusunu taşıyordu. Erdal’ın sonsözleri: “Faşizme ölüm, halka hürriyet!” oldu.

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!24 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Erdal Eren mücadelemizde yaşıyor!

Ankara’da Erdal Eren anması…Sermaye devletinin 13 Aralık 1980 tarihinde asarak katlettiği genç komünist Erdal Eren’in 28. ölüm

yıldönümünde, Ankara Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) tarafından Erdal Eren’in KarşıyakaMezarlığı’nda mezarı başında, 13 Aralık günü bir anma etkinliği gerçekleştirildi.

Karşıyaka Mezarlığı kapısından “Erdal Eren ölümsüzdür, sosyalizm kazanacak!” şiarlı pankart açılarakErdal Eren’in mezarına doğru sloganlarla yüründü. Anma boyunca sık sık, “Erdal Eren yaşıyor, komünistlersavaşıyor!”, “Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Habip Yoldaş, Ümit Yoldaş, Hatice Yoldaşyaşıyor!”, “Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Yaşasın devrim vesosyalizm!”, “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!”, “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”, “İşçi sınıfı savaşacak,sosyalizm kazanacak!”, “Marks, Engels, Lenin! Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganları atıldı.

Eren’in mezarı başında ilk olarak BDSP adına bir konuşma yapıldı. Aradan geçen 28 yıla rağmen hesapsorma kararlılığının sürdüğü vurgulandı. Erdal Eren’in 12 Eylül faşist cuntası tarafından asılmasındaki asılamacın işçileri, emekçileri ve gençleri teslim almak olduğu belirtildi.

Liselilerin Sesi adına Erdal Eren’in ailesine yazdığı son mektup ve mahkemede yaptığı savunma okundu.Ardından Erdal Eren ve tüm devrim ve sosyalizm şehitleri anısına saygı duruşuna geçildi. Anma etkinliğiErdal Eren’in bıraktığı devrimci mücadele mirasının sahiplenildiği ve yarınlara taşınacağının vurgulanmasıylasona erdi.

Etkinlikte Liselilerin Sesi imzalı dövizler de açıldı. Anmaya 30 kişi katıldı.Kızıl Bayrak / Ankara

Esenyurt’ta Erdal Eren anması…14 Aralık günü Esenyurt’ta, Erdal Eren’in 28. ölüm yıldönümü vesilesi ile bir anma etkinliği

gerçekleştirildi. Ön çalışması yürütülerek örgütlenen etkinliğe 60 kişi katıldı.Anma etkinliği Erdal Eren şahsında tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşu ile başladı. Daha sonra

Erdal Eren’e ilişkin hazırlanmış olan sinevizyon gösterimine geçildi. Sinevizyon gösterimi ilgi ile izlendi.Ardından yapılan konuşmada, bu coğrafyada birçok katliama tanık olduğumuz ifade edilerek, Denizler’i,

Mahirler’i, İbolar’ı katleden sermaye devletinin, Erdal Eren’i de gelişen toplumsal muhalefeti bastırmak,gözdağı vermek için katlettiği vurgulandı. Erdal Eren’i yaşatmak ve katillerinden hesap sormak için devrimve sosyalizm mücadelesinin yükseltilmesi gerektiğine değinildi. Kapitalist düzenin bugün derinleşen krizininfaturasını işçi sınıfına ve emekçilere ödetmeye hazırlandığı, buna karşı Yunanistan’da işçi ve emekçilerinverdiği mücadelenin örnek teşkil etmesi gerektiği vurgulandı.

Ardından İşçi Kültür Evi Şiir topluluğundan iki arkadaş okudukları iki şiirle programa katıldılar. Sonolarak Grup Gölgedekiler’in seslendirdiği devrimci marşlar ve türkülerle etkinlik sona erdi.

Anma etkinliği bir takım eksikliklerine rağmen coşkulu bir atmosferde gerçekleşti.Esenyurt İşçi Kültür Evi Gençlik Komisyonu

Erdal Eren mezarı başında anıldı…Erdal Eren’in katledilişinin yıldönümü olan 13 Aralık günü Emek Gençliği, Devrimci ‘78’liler

Federasyonu ve Odak mezar anması gerçekleştirdi. Anma, mezarlık girişinden Erdal Eren’in mezarına yapılanyürüyüşle başladı. Sık sık, “Erdal Eren yoldaş ölümsüzdür!”, “Yaşasın bağımsız demokratik Türkiye!”,“Erdal’ın katili faşist diktatörlük!” sloganları atıldı.

Erdel Eren’in mezarı başında saygı duruşunun ardından ilk olarak Emek Gençliği adına bir konuşmayapıldı. Erdal Eren’in en önemli özelliklerinden birinin örgütlü kimliği olduğu belirtildi, 12 Eylüldarbecilerinden hesap sorma çağrısı yapıldı.

Ardından Devrimci 78’liler Federasyonu ile Odak dergisi adına konuşmalar yapıldı. Birleşik mücadeleninönemine değinildi.

Erdal Eren’in mezarı başındaki anmanın ardından Ercan Koca’nın mezarı ziyaret edildi. Konuşmanınardından kısa bir şiirin okunmasıyla anma sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 25: KB 2008 - 02 (49)

Emperyalizm yenilecek! Kızıl Bayrak � 25Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Bush’a atılan pabuç: Dünyanın bütün mazlumpabuçları, zalimlere karşı havalanın!..

Yüksel Akkaya

ABD nam emperyalist devletin eski başkanı,“özgürlük savaşçısı” nam “yiğit” şu Irak’ı dünyagözü ile bir daha görmek istemiş... Hakkıdır!.. Neyaptığını, neylediğini dünya gözü ile görmesindebizce de bir sakınca yok. Da, bu işler öyle “koley”işler değil tabii. Dünyanın kaç türlü hali var... İnsanınseveni olur, sevmeyeni olur... Bu da anlaşılır... Lakin,her alanın radikal, devrimci çıkışlara açık olduğunugösteren başka bir şey daha olabilir mi? Bu soruyusordurtmak da, şükürler olsun, Bush’a nasip oldu...İyi de oldu!

Emperyalizmin efendilerinin en pervasızlarındanve de en çapsızlarından biri olarak hatırlanacak olanABD eski Başkanı II. Bush Irak’ta, Irak BaşbakanıNuri El Maliki ile bir basın toplantısı düzenledi. Bubasın toplantısında güzel güzel Irak’a nasıl özgürlükgetirdiklerini anlatırken, bir güzel insan, Muntazar ElZeydi “önce insanım, sonra gasteciyim” diyerek vede “yaradana sığınarak”, elindeki tek olanak olanpabucunu çıkarıp, ha puşt, ha Bush denen kişiyesalladı. Ve, sadece Irak’ta değil, dünyanın bütünmemleketlerinde “gasteciliğin” itibarını göklereçıkardı -kimi menşur gasteciler bunu anlamayıp,kınasa da-!..

Kuşkusuz, Muntazar El Zeydi’nin bu eylemineinsan üzülüyor. Ancak, üzüntünün kaynağı, Ha Bush,ha puşt olan birine atılan pabuç değil; pabucun hedefekilitlenmiş olmasına rağmen, hedefe çarpmamışolması... Kuşkusuz bunda, Bush denen yaratığın“refleksinin” de payı var. Ancak, burada sorulması vede şaşılması gereken, şimdinin hızlı evanjelisti,eskinin ayyaşının bu refleksi göstermesi!.. Aslındabiraz düşünülünce, bunda şaşılacak bir yan da yok.Zira, her emperyalist devlet gibi, her emperyalistdevlet yöneticisi de hep bir korku ile yaşar ve heptemkinli olur. Belli ki bushluğu ve puştluğu

kendinden menkul olan bu zalim de bu işlerlekarşılaşmaya antrenmanlı! Yani, ne halt ettiğinikendisi de biliyor: karşıdan bir el mi kalktı, hementam siper yatıyor... Muntazar El Zeydi’nin talihsizliğide bu. Pabuç Bush’un alnına fiili olarak yapışmadı.

Ancak, Muntazar El Zeydi’nin şansı da var. Zira,o pabuç havada duruyor, artık her yerde bir zaliminalnına ha yapıştı ha yapışacak… Hep bir potansiyelkonvansiyel silah olarak havada asılı o pabuç. Ve,birçok yerde, artık emperyalist çocuklar çok rahatkonuşamayacaklar. Zira, artık emperyalizme karşıolan “gasteciler” ellerindeki en etkili silah olanpabuçlarını kullanmaya başlamışlardır. Çünkü, onlarda bushlar ile puştlar arasındaki farksızlığı görüp,başkaldıracak kadar onurlu bir yere gelmişlerdir.

Artık medya alimleri, ilim irfan sahipleri bir de bupabucu tartışacak. Böylece, akademiyaya bir başkaheyecan gelecek, saflar bir kez daha belirlenecek...Kuşkusuz havada, olmayan etik, olmayan ahlak,olmayan mesleki kaygılar vs., vs. tartışılacak... İyi deolacak... Puslu aynanın arkasındaki bir kez daha çokaçıkça ortaya konulacak... Ol sebeple ha busha, hapuşta pabuç pek çok hayırlara da vesile olacak...

İyi ki varsın Bush!İyi ki attın o pabucu Muntazar El Zeydi...Pabuç, basının onuru olarak orada, atılan yerde,

asılı duruyor… Bir yeni tarihe başlangıç olarak…Dünyanın bütün mazlum pabuçları, zalimlere

karşı havalanın; ayaklardan başka kaybedecek birşeyiniz yok!

Berlusconi hükümetinin hak gasplarına karşı hareketli günler geçiren İtalyan işçi sınıfı, son bir ay içindeüçüncü genel grevini gerçekleştirdi. Faşist eğilimli Berlusconi hükümetinin pervasız saldırılarına öfke duyanişçi sınıfı, kamu emekçileri ve öğrenci gençlik, kapitalizmin küresel krizinin faturasını ödemeyeceklerini genelgrevle ilan ettiler.

İtalyan burjuvazisine devasa kaynaklar aktarmaya hazırlanan Berlusconi hükümetini uyaran yüzbinlerceişçi, emekçi ve genç krizin faturasının asıl sorumluları, yani kapitalistler tarafından ödenmesi gerektiğinialanlarda haykırdılar.

Genel greve milyonlarca işçi ve emekçinin katıldığı belirtilirken, yüzü aşkın kentte yapılan gösteri veyürüyüşlere ise yüzbinlerce kişi katıldı. Sendikaların verdiği bilgiye göre, sadece ülkenin en önemli sanayikentleri olan Turin ve Milan’daki gösterilere 300 bin kişi katıldı. Sendika yetkilileri, bir kısmı bölgesel olmaküzere toplam 108 kent ve kasabada genel grevle birlikte protesto gösterileri düzenlendiğini belirttiler.

“Krize karşı daha fazla iş, daha fazla ücret, daha fazla emeklilik, daha fazla haklar!” şiarı altındagerçekleştirilen genel greve ülke genelinde katılım yüksek olurken, özellikle ağır sanayi kollarında çalışanişçilerin yoğun katılım sağladığı bildirildi. Örneğin Turin’deki Fiat fabrikasında çalışan işçilerin yüzde 55’iningreve katıldığı açıklandı.

Hem taşıdıkları dövizlerde hem attıkları sloganlarda krizin nedeni olmadıklarını belirten işçiler, krizinfaturasını da ödemeyeceklerini vurguladılar.

CGİL (Genel İşçi Konfederasyonu) tarafından yapılan çağrıya solcu sendikalar COBAS, CUB ve SDL’inde katılması ile gerçekleşen grevde, sendikalar talepler listesini açıkladılar.

Bu arada greve kendi talepleri ile katılan orta öğrenim ve üniversite öğrencileri de eğitim alanında yapılankısıtlamaları protesto ettiler.

Düzenlenen tüm gösterilerde, Yunanistan’daki isyana destek dile getirilerek, enternasyonal dayanışmaşiarları yükseltildi.

COBAS sendikası yöneticilerinden Piero Bernocchi, genel greve katılan milyonlarca işçi, emekçi ve gencintaleplerini şu şekilde sıraladı:

- 113 ve 169 No’lu yasaların geri alınması, ücretlerin ve emekli maaşlarının yükseltilmesi amacıyla kamuharcamalarının artırılması,

- Herkes için asgari ücret belirlenmesi,- Bankalar, spekülatörler ve sanayiciler için harcama yapılması yerine, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere

yapılan harcamaların artırılması,- Gündelik işleri yasallaştıran kanunların geri alınması,- İş güvenliği,- Grev ve sendika haklarının savunulması… Kapitalizmin küresel krizi ve Berlusconi hükümetine karşı gerçekleştirilen grevin başarılı geçtiğini belirten

sendikacılar, taleplerin karşılanmaması durumunda daha güçlü eylemler yapacaklarını ifade ettiler. Bir ayda üçüncü kez gerçekleştirilmesine rağmen genel greve sağlanan yüksek katılım, yüzbinlerin alanlara

çıkması ve taleplerin coşkuyla haykırılması, kapitalizme karşı biriken öfkenin büyük bir mücadele dinamizmitaşıdığını açığa çıkarttı. Önümüzdeki günlerde kapitalizmin küresel krizinin etkilerinin daha yakıcı bir şekildehissedilmesi ile hem kitlesel hem militan eylemlerin yaygınlaşması kaçınılmazdır. Bu mücadelenin seyrikapitalizmle köklü hesaplaşmaya sıçrayacak sınıf çatışmalarının başlangıcı olabilir.

Kapitalizmin küresel krizine karşı genel grev!

İtalyan işçi sınıfı krizin faturasını ödemeyi reddediyor!

Page 26: KB 2008 - 02 (49)

Emperyalizm ve işbirlikçileri yenilecek!26 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

ABD Afganistan’daki işgalci NATO güçlerini takviye ediyor!

Tek çıkar yol emperyalist işgale vegericiliğe karşı birleşik direniştir!

İşgalci NATO ordularının bataklığına dönüşenAfganistan’da çıkış yolu arayan ABD emperyalizmi,savaşı daha da yaygınlaştırmaya hazırlanıyor. İşgalin8. yılına girmesine rağmen başkent Kabil’i dahidenetlemekten aciz durumda bulunan NATOordularının takviye edilmesi, savaş baronlarının Afganhalklarına sunduğu “çözüm” olmaktadır.

Başkanlık görevini 20 Ocak’ta Obama’yadevredecek olan savaş çetesinin şefi Bush,Afganistan’a düzenlediği kısa süreli gezide işgalciorduların takviye edileceğinin işaretini verdi.Soysuzluk abidesi Hamid Karzai ile görüştükten sonrabasın toplantısı düzenleyen haydutbaşı, “burada dahafazla Amerikan askeri görülmesini bekliyorum” dedi.

CIA fideliğinde yetiştirilip devlet başkanıkoltuğuna oturtulan Hamid Karzai ise, Bush’uKabil’de görmekten duyduğu memnuniyeti dilegetirerek, kimlere hizmet ettiğini gözler önüne serdi.Karzai’nin yakın korumaları halen Amerikan denizpiyadeleri arasından seçilmektedir.

Öte yandan Afganistan’ı ziyaret eden ABDSavunma Bakanı Robert Gates de, Amerikanaskerlerinin bu ülkede yıllarca kalabileceğinibelirterek, ABD savaş makinesine bağlı 3 tugayın dahaişgalci güçlere katılacağını açıladı. Barack Obamayönetiminde de savunma bakanlığını sürdürecek olanGates, bu takviye ile Afganistan’daki ABD askerisayısının 50 bini aşacağını belirtti.

Savaş aygıtı NATO komutasındaki işgal güçlerinintakviyesi için hazırlıklar devam ederken, Talibangüçlerinin saldırıları da tırmanıyor. Son olarak işgalciNATO güçlerine askeri araç taşıyan 96 kamyonu yakanTaliban güçleri, askeri teçhizat yüklü 200 civarındakonteynırı da tahrip etti.

Polis kaynakları, yaklaşık 300 militanın Pakistan’ınPeşaver kenti yakınındaki terminallere füze, elbombası ve otomatik silahlarla saldırdığını açıkladı.Gözlemciler, işgal güçlerinin önemli ikmal hatlarındanbirini işlevsizleştiren Taliban güçlerinin bu eyleminin,şimdiye kadar gerçekleştirdikleri en ciddi saldırılardanbiri olduğunu belirtiyor.

İşgalci güçlerin kayıplarında belirgin bir artışgözlenirken, bir yıllık aradan sonra açıklama yapanTaliban hareketinin şefi Molla Ömer, askertakviyesinin çatışmaları daha da şiddetlendireceğinibelirtti. NATO güçlerinin çekilmeye hazırlanmalarıgerektiğini savunan Molla Ömer, Afgan halkına,gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimlerini de boykotetmesi çağrısında bulundu.

Ülkeyi yakıp yıkmaktan başka bir işe yaramayanNATO güçlerinin en yaygın icraatları düğün veyacenaze törenlerinde bir araya gelen sivil halkın üzerinebomba yağdırmak oldu. Hamid Karzai gibi birdüşkünü bile öfkelendiren bu bombardımanlarda,yarıya yakını çocuklardan oluşan binlerce insankatledildi.

İşgal güçlerinin takviye edilmesinin, bu türkatliamların daha da yaygınlaşmasından başka birsonuç yaratması beklenmiyor. İşgalci NATO güçlerinin“şu kadar militanı ölü ele geçirdik” türündenaçıklamalarının çoğu, sivilleri hedef alan saldırılarınardından yapılmaktadır. Zira söylendiği sayıda militanöldürülmüş olsaydı, işgalciler, kısmen de olsaAfganistan’ı kontrol altına almış olurlardı. Oysa, bunu

başarmaktan uzak olmalarının yanısıra, bunubaşaracaklarına dair bir iddiaları da kalmamıştır.

Savaş makinesi NATO komutasındaki işgalcigüçlerle Afganistan’da başarıya ulaşma umudunuyitiren Washington’daki savaş baronları, bundan dolayıeski beslemeleri olan Taliban güçleri ile anlaşmanınyollarını arıyor. Zira anlaşma girişiminin başarısızolması durumunda Afganistan’da uzun süretutunmalarının mümkün olmadığını biliyor. Hattaişgalin suç ortaklarından Fransa, Taliban şefininçağrısını ciddiye aldığının işaretlerini verdi.Afganistan’a komşu ülkelerin temsilcileriyle zirvetoplamaya hazırlanan Paris yönetimi, işgali buşartlarda sürdürmenin mümkün olmadığını kavramışgörünüyor.

Afganistan’ı harabeye çeviren gerici iç çatışmalarınardından başlayan emperyalist işgal, ülkenin ayaktakalan son üretici güçlerini de yerle bir etmiştir.Ülkenin toplumsal gelişme dinamiklerini tahrip edengerici çatışmalarla emperyalist işgal, nüfusunun yüzde80’i açlıkla boğuşan bir ülke yaratmıştır. Milyonlarcaçocuğu yetim, aç, sefil, dilenci durumuna sürükleyenemperyalist işgal, Afgan halklarının ortaçağkaranlığında iyice boğulmasının dolaysızsorumlusudur. Afgan halkları şahsında insanlığa karşıişlenen bu ağır suçun baş sorumlusu ABDemperyalizmi olsa da, tüm işbirlikçileri de bu suçaortaktır.

CIA-Pakistan istihbaratı imalatı olan Taliban gibigerici bir akımın ABD ile anlaşması şaşırtıcı olmaz.Nitekim tarafların bu yönde pazarlık yaptıklarına dairhaberlere son günlerde sık rastlanmaktadır. Bu daanlaşmalarının önünde ilkesel bir engel bulunmadığınıgösteriyor. Ancak pazarlığın anlaşma ilesonuçlanmasının Afgan halklarının kurtuluşu anlamınagelmeyeceği açıktır. Zor gibi gözükse de, Afganhalklarının tek çıkar yolu hem içteki gericilere hemWashington’daki savaş baronlarına karşı birleşikdirenişi geliştirebilmektir.

Siyonist rejim savaş çığırtkanlığınısürdürüyor!

Ortadoğu’nun en büyük nükleer silah deposu olan İsrail, tüm bölge halklarının geleceği açısından ciddi birtehdit oluşturmaktadır. Zira Tel Aviv’deki siyonist rejimin şefleri, zor durumda kalmaları halinde yüzlercenükleer başlıklı füzeyi kullanmaktan çekinmeyecek kadar pervasızlar. Nitekim arada bir bu yönde tehditlersavurmaktan geri durmuyorlar.

Filistin topraklarını onyıllardır işgal altında tutan siyonist rejim, arada bir Suriye ve Lübnan’a dasaldırmaktadır. Ancak onların asıl hevesi, ABD savaş makinesinin İran’a saldırmasıdır. Irak ve Afganistanbataklıklarına saplanan ABD ordusunun, verili koşullarda İran gibi güçlü bir devletle savaşmayı gözealmaması, siyonist şefleri huzursuz etmiş görünüyor. Bu huzursuzluk, İran’ı hedef alan tehditlerin yenidengündeme gelmesiyle kendini gösterdi. Geçtiğimiz günlerde, adını açıklamayan İsrail savaş makinesine mensupbir görevli, ırkçı-siyonizmin borazanlarından Jerusalem Post gazetesine, “Her zaman en iyisi (ABD ile)eşgüdüm halinde olmaktır. Ama biz eşgüdümü içermeyen seçenekler için de çalışıyoruz” şeklinde açıklamayaparak, İran’ı tehdit etti.

Bu tehdide göre İsrail, tek başına İran’a saldırı düzenleme hazırlığı yapıyor. Bu yönde hazırlıkyapıldığından kuşku duymamak gerek. Nitekim İsrail savaş makinesinin yaz aylarında uçak filolarıyla uzunsüreli tatbikat yapması, İsrail savaş uçaklarının Irak hava sahasında uçuşlar yapması vb. icraatları İran’a olasıbir saldırının hazırlıkları olarak değerlendirmek mümkündür.

Fakat bunlar, İsrail’in ABD’den bağımsız hareket ettiği anlamına gelmiyor. Hamisi ABD olmadan İran’asaldırmak bir yana, siyonist rejimin ayakta kalıp kalmayacağı bile tartışmalıdır. Bununla birlikte siyonistşeflerin, ABD yönetimini İran’a saldırı için heveslendirmeye çalıştığı da bir gerçek. Ancak emperyalistAmerikan rejiminin böylesine önemli bir konuda kararı alırken siyonist şeflerin hevesinden çok kendiçıkarlarını gözeteceğinden kuşku duymamak gerek.

Buradan bakıldığında, verili koşullarda ABD savaş makinesinin İran’a karşı saldırıya geçmesi çok kolaygörünmüyor. Tahran’dan yapılan açıklamalarda da her iki ihtimal gözetilse de, İsrail tehditlerinin psikolojiksavaşı yaymak amaçlı olduğu vurgulanıyor.

Tepeden tırnağa militaristleşmiş siyonist rejimin bölge halklarına karşı işlediği ağır suçların yanısıra süreklisavaş çığırtkanlığı yapması, bu rejimden kurtulmanın Ortadoğu için taşıdığı öneme işaret ediyor. DirenenFilistin halkıyla güçlü bir enternasyonal dayanışma bu açıdan da özel bir önem taşıyor.

Page 27: KB 2008 - 02 (49)

Dünyadan... Kızıl Bayrak � 27Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Kongo’da 200 bin madenci işinikaybetti

Güney Afrika’da bulunan Kongo’nun madenbölgesi Katanga’da son aylarda 200 bin kişi işinikaybetti. İşini kaybetmeyen madencilerin ise ücretleridüşürüldü. Bölgedeki 75 ocaktan 45’i kapandı. İşverenbunların nedenini bakır fiyatlarının yüzde 75 düşmesiolarak gösteriyor.

Maden tekeli Rio Tinto 14 bin işçiyiatıyor

İngiliz-Avusturalya maden tekeli Rio TintoSydney’de yaptığı açıklamada, 14 bin işyerini yokedeceklerini ve tekele ait birçok bölümükapatacaklarını bildirdi. Buna göre 15 bin taşeronişçiden 8.500’ü ve 97 bin sözleşmeli işçiden 5.500’üişini kaybedecek. İşten atmalarla 1.2 milyar dolartasarruf etmeyi hedefliyorlar.

Avusturya’da postanelerde grev!Avusturya’da postane çalışanları Salzburg, Tirol ve

Voralberg eyaletlerinde bir günlüğüne greve gittiler.Postanelerde 2015 yılına kadar, 26 bin çalışandan 9bininin işten atılacağı ve 1.300 postaneden binininkapatılacağının açıklanması üzerine eylemgerçekleştirildi.

Sofya’da otobüs şoförlerinden grevuyarısı!

Belediye şoförlerinin maaşlarına SofyaBelediyesi’nin yaptığı %20’lik artış teklifi kabuledilmedi. İşçilerin örgütlü olduğu sendikaları ilebelediye yetkilileri arasında 8 Aralık günü yapılangörüşmede verilen teklif sendikalar tarafından dakabul edilmedi. Otobüs şoförleri, maaş zammı ve dahaiyi çalışma koşullarının sağlanması konusundaanlaşma sağlanmazsa greve hazır olduklarını ifadeettiler. Otobüs şoförleri maaşlarının %100 arttırılması,daha iyi çalışma koşulları, otobüslerin yenilenmesi veçalışma saatlerinin düşürülmesini talep ediyorlar.

Slovakya’dan grev uyarısı!Slovakya’da demiryolu işçilerinin örgütlü

bulunduğu Odborové Zdrulenie Ielezniciarov (OZZ)Sendikası grev uyarısında bulundu. OZZ yöneticileri,Slovak demiryolu ulaşım ağının çökme tehlikesiylekarşı karşıya olduğunu söyledi. Ayrıca 6 bin işçininişten çıkarılması, ücret kesintisine gidilmesi tehlikesiolduğunu ifade etti. Sendika, demiryolu ulaşımınıngelişmesi için önlemler alınmasını ve demiryolununyenilenmesini talep ediyor.

Zimbabve’de işçi katliamı!Zimbabve’de elmas madeni bölgesinde çalışan 78

işçi katledildi, 5 işçi ise koleradan yaşamını yitirdi.Olay 11 Aralık günü, Mutare bölge idarecisinin 83kişinin gömülmesi için belediye meclisinden yeristemesiyle açığa çıktı.

Demokratik Değişim Hareketi Sözcüsü PishaiMuchauraya, Mugame rejiminin maden bölgesindekatlettiği işçileri gömerek “kanlı eylemlerini”gizlemeye çalıştığını söylüyor. Zimbabwe İnsanHakları Avukatları bu bölgelerin “savaş meydanlarına”benzediğini, maden işçileri ise yüzlercesinin buradaöldüğünü ifade ediyor.

Zimbabwe’de öğretmenlerin grevisürüyor

Zimbabwe’de ilkokul ve ortaokul öğretmenleri,maaşlarının arttırılması ve çalışma koşullarınıniyileştirilmesi talepleriyle okullarına gitmeme kararıaldılar. Öğretmenler, talepleri kabul edilmediği süreceokula geri dönmeyeceklerini söylediler. Hükümetintalepleri görmezden gelmesi nedeniyle Zimbabwe’deokullar bu yıl neredeyse hiç açılmadı. Yüzlerceöğretmen iş bulmak için Güney Afrika’ya veBotsvana’ya akın ediyor.

Birmanya’da göçmen işçilertutuklandı!

Tayland’ta bir sınır bölgesi olan Mae Sot’tayaklaşık 100 bin Burmalı göçmen işçi çalışıyor.Bunların çoğu yasadışı. Yaung Chi Oo İşçileriBirliği‘nin verdiği bilgiye göre, 100 bin işçiden sadece40 bini kayıtlı. Birliğin başkanı Moe Swe, Aralıkbaşından bu yana her gün 100-150 işçinintutuklandığını, diğerlerinin ise saklanmak için ormanakaçtığını söyledi. Ekonomik kriz ile birlikte 3 bin

Burmalıişçi işten çıkarıldı, yaklaşık 500’üülkelerine geri döndü.

Almanya’da tekellerin saldırısısürüyor

Almanya’da krizin faturasını işçi sınıfına ödetmekiçin tekellerin çok yönlü saldırısı sürüyor.

Mercedes firması 2009 yılının başında 20 binçalışanını kısa çalışmaya tabi tutacağını açıkladı.Mercedes’in en büyük fabrikasında 30 bin kişiçalışıyor.

Frankfurt havaalanı çalışanları da 8 Aralık günüyapılan işyeri toplantısında yüzde 30 daha az ücretleçalışmaya zorlandılar.

Dünya işçi ve emekçi hareketinden…

Strazburg’da 15 bini aşkın işçi yürüdü...“25 saatlik çalışma haftası!”

Haziran 2008’de Avrupa Parlamentosu’na önerilen “ortaçağ” yasa tasarısının 17 Aralık’ta görüşülmesigündeme alındı. Tasarıda, haftalık çalışma saatinin 48, ihtiyaç durumunda ise 60 saate çıkarılmasıöngörülüyordu. Avrupa Sendikalar Birliği, bu tasarıyı 16 Aralık 2008 tarihinde protesto etmek için ortak eylemkararı almıştı.

Tasarıya en sert tepkiyi Hollanda’da örgütlü FNV Sendikası verdi. Sendika yaptığı açıklamalarda,çıkarılmak istenilenin ortaçağ yasası olduğunu, yeniden geçmişe dönülmesine izin vermeyeceklerini belirtti.

FNV Sendikası Genel Başkanı Agnes Jongerius, 16 Aralık’ta Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili olan 12kişi ile bir araya gelerek, bu yasaya onay vermemeleri konusunda görüştü. Bu yasanın onaylanmasıdurumunda işsiz sayısının daha da artacağı ve krizin başka biçimlerde süreceği belirtildi.

Avrupa Sendikalar Birliği’nin planladığı eyleme katılım Strazburg polisi tarafından 10 bin kişi ilesınırlandırıldı. Katılımın şehir trafiğini engelleyeceğini bahane eden polis, Avrupa’nın diğer ülkelerindekisendikalara da bu kararı bildirerek katılımlarını düşük tutmalarını istedi.

Tüm engelleme ve sınırlamalara rağmen, Avrupa Sendikalar Birliği’nin düzenlemiş olduğu eylemeAvrupa’nın çeşitli ülkelerinden 15 binin üzerinde işçi ve emekçi katıldı. Saat 13.30’da başlayan ve 16.00’yakadar süren eylem süresince işçiler çıkarılmak istenen gerici yasalara karşı öfkelerini dile getirdiler. “25 saatlikçalışma haftası!” sloganını coşkuyla haykırdılar. Eylem coşkulu ve başarılı bir şekilde gerçekleşti.

Kızıl Bayrak / Hollanda

16 Aralık 2008 / Strazburg

Page 28: KB 2008 - 02 (49)

Alevi açılımı üzerine...28 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Aleviler, bir kez daha eylemleri ve haklı talepleriylegündemdedirler. Ancak bu konuda devletin en katiinkârcı ve tekçi çizgisini bağnazlıkla savunan AKP, butalepleri sulandırma, içini boşaltma ve böyleceAlevileri inkârcı ve tekçi din düzenine bağlamaçizgisini ısrarla sürdürüyor. Bundan başkasınıbeklemek de mümkün değildir…

Alevilerin somut talepleri ve AKP’nin bu konudakitutumuna geçmeden önce TC’nin din ve diğer inançlarkarşısındaki ideolojik, politik ve kurumsal duruşuhakkında birkaç söz söylememiz gerekir.

Öncelikle vurgulamalıyız ki, TC, gerçek anlamda,laik, bütün dinler ve inançlar karşısında eşit mesafededuran, dinle devlet işlerini birbirinden ayıran bir devletdeğildir. TC, İslam dinini kontrol altına alan, onuniçinde de Hanefi mezhebini devlet kontrolünde resmidin olarak örgütleyen, Sünni İslam dışındaki din veinançları yok sayan, inkâr eden ve resmi devlet diniiçinde asimile etmeye çalışan devlettir. TC, dinkontrolünü Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devlet içindedevasa bir örgütlenme, kadro ve mali desteğe sahip birkurumla gerçekleştirmektedir. “Tek devlet, tek millet,tek dil” sloganının yanına aslında “tek din” unsurunuda eklemek gerekir. Bu tek din de Sünni İslam’danbaşkası değildir. Böyle olmakla birlikte eğitim ve diğeralanlarda uygulanan “Dini Doktrin” Hanefi mezhebineait doktrindir.

Dini denetlemek, dini devlet eliyle yönetmek,özünde tek devlet, tekçi ve bölünmez iktidar, her türlümuhalefet seçeneğinin denetim altına alınması vegiderek ortadan kaldırılması anlayışına oturmaktadır.Alternatifsiz tekçi ve bölünmez iktidar anlayışı, “TekŞef ve Tek Parti” süreciyle kurumlaşmış ve bu, bugünedek aşılamamıştır. Tek devlet, tek ulus, tek vatan, tekdil, tek din, tek şef öğeleri bir bütündür, birbirinitamamlayan bir bütün... TC, bu bütünün resmi adıdır,Kemalizm, bu bütünün resmi ideolojisidir.

Dolayısıyla bu despotik, inkârcı ve imhacı devlet,kendisinden olmayan her şeye düşmandır; anılan buöğelerle çelişen “ötekilere” çeşitli biçimlerde ölümündışında bir yaşam şansı tanınmamaktadır!

Bu anlamda Alevilerin bir inanç ve kültür grubuolarak TC tarafından yok sayılmaları, İslam içindeasimile edilme süreci, bir rastlantı, bir “kusur” veyabasit bir “unutkanlık” ve sonradan ortaya çıkan“laiklikten bir sapma” olarak değerlendirilemez. Bu,tamı tamına Kemalist laikliğin, resmi çizginin, dahagenel bir ifadeyle TC’nin var oluş, kuruluş ve kendisinisürdürme çizgisinin doğrudan bir sonucudur!

Bu anlamda doğrudan ve cepheden bu var oluş vesürdürülüş gerekçelerine, resmi çizgiye, daha netifadeyle TC’nin kendisine tavır almadan en sıradandemokratik bir gelişmeyi sağlamak mümkün değildir.

Bu kısa özetten sonra Alevilerin taleplerine ve bunakarşı AKP’nin ve onun üzerinden devletin bu konudakiduruşuna geçebiliriz.

Aleviler, öncelikle bir inanç ve kültür olarak kabuledilmesini ve bunun yasal bir güvenceye bağlanmasını,yine bu bağlamda bununla çelişen yasal ve kurumsalengellerin kaldırılmasını istemektedirler. Bu talep,diğer taleplerin özünü ve esasını oluşturmaktadır.

Peki, TC’nin kendisi, resmi çizgisi vekurumlaşması çözülmeden, aşılmadan bu son derecedemokratik ve insani hak ve istemin TC’nin kendisi veonun adına herhangi bir iktidarın kabul etmesimümkün mü? Mümkün değilse, bu talepleri ve butemelde verilen mücadeleyi hangi perspektife veprogramatik çizgiye bağlamak gerekir?

Bu sorular Alevi sorunu ve çözümünün can alıcınoktalarını oluşturmaktadır.

Aleviler, 9 Kasım’da yüzbinlerin katılımıylagerçekleştirdikleri Ankara eylemi ve sonrasındayaptıkları toplantılarda taleplerini çok net ifadeetmektedirler:

“Madımak Oteli’nin müze olması, zorunlu dinderslerinin kaldırılması, cemevlerinin yasalgüvenceye kavuşturulması ve Diyanet İşleriBaşkanlığı’nın kaldırılması…”

Buna karşılık AKP, “dedelere maaş”, “KültürBakanlığı’nda Alevi temsili” ve “Madımak Oteli’nikamulaştırıp herkesin faydalanacağı bir kültürmerkezine dönüştü”rülmesi politikasını açıkladı…

Kuşkusuz bu, Alevilerle alay etmekten başka birşey değildir. Aynı zamanda bunu, tek başına bir AKPpolitikası olarak değil, devlet politikası olarak okumakgerekir. AKP’nin bu konuda sicili kötü bir parti,Madımak katliam sanıklarını savunan bir geleneğinuzantıları olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir.

Devlet ve AKP bir parmak balla Alevilerin temeltaleplerini boşa çıkarabileceklerini hesaplıyorlar. Buyaklaşımlarını yürütmek için Alevilerin içindeki resmiçizginin payandalarından fazlasıyla yararlandıkları,hatta bunları “Alevi temsilciliği” olarak kabulettirmeye çalıştıkları diğer bir olgudur; bu, ayrı bir

tartışma konusudur!“Alevi Bektaşi Federasyonu Ankara Buluşması

Sonuç Bildirgesi”nde formüle edilen talepler, sonderece haklı, meşru ve insani taleplerdir. Ancak çok netbir stratejik anlayışa ve omurgaya oturmadığı içinyeterli değildir. Yine bundan dolayı bu taleplerdoğrultusunda verilmekte olan mücadelenin sonucundabüyük hayal kırıklıklarının yaşanması büyük birolasılıktır!

Sorunun ve çözümün özü şudur: Aleviler bir inançve kültür grubu olarak tanınmalıdır!

Bu tanınma gerçekleşmeden Alevilerin tam eşit veözgür olarak inançlarını yaşamaları ve kültürlerinigeliştirmeleri mümkün mü?

Sorun böyle konulduğunda mücadelenin hedefineTC’nin kendisinin, resmi çizgisi ve her türden inkârcı,tekçi ve despotik iktidar yapısının oturtulmasıkaçınılmaz hale gelecektir. Ancak bu anlayışlaverilecek mücadelelerin sonucunda kısmi reformlar vekimi mevziler elde edilebilir!

Sözün özü: Alevi sorunu ve talepleriningerçekleşmesi sorunu, diğer temel demokratik sorunlargibi, gerçek anlamda bir devrim sorunudur, ancakdevrim perspektifli bir mücadele çizgisi sonuç alıcıolabilir!

9 Aralık 2008

Devlet, AKP ve Aleviler...M. Can Yüce

Köln’de sempozyum...

“Sol krizi ve geleceği tartışıyor!”“Sol krizi ve geleceği tartışıyor!” başlıklı sempozyum, 13 Aralık günü, Köln Baran Kültürevi’nde

gerçekleştirildi.Etkinliğe konuşmacı olarak Ertuğrul Kürkçü, Mehmet Yılmazer, Temel Demirer, Volkan Yaraşır, Recep

Maraşlı, Roj TV’den Baki Gül, Kızıl Bayrak, Devrimci Demokrasi ve Sosyalist Barikat temsilcileri katıldı.Mehmet Güneş ise vize alamadığı için sempozyuma katılamadı.

Sempozyum, devrim şehitleri adına yapılan saygı duruşuyla başladı. Ardından sempozyumu düzenleyenkurumlar adına, içinde bulunduğumuz süreci özetleyen ve bu sempozyumu neden düzenlediklerini belirtenkısa bir konuşma yapıldı.

Üç bölüm olarak planlanan sempozyomun birinci bölümde M. Yılmazer, T. Demirer, R. Maraşlı, Baki Gülve Sosyalist Barikat temsilcisi konuştu. İkinci bölümde ise, Ertuğrul Kürkçü, Kızıl Bayrak temsilcisi, D.Demokrasi temsilcisi ve Volkan Yaraşır’a söz hakkı verildi.

Verilen aradan sonra dinleyicilere söz hakkı verildi. Dinleyiciler konuşmacılara sorular yöneltmeninyanısıra, konu hakkındaki görüşlerini de açıkladılar.

Dinleyicilerden sonra konuşmacılara beşer dakikalık cevap ve konuşma hakkı verildi. Daha çok sol hareketin yaşadığı tıkanmanın sebepleri ve Kürt sorunu odaklı tartışmaların yapıldığı bu

bölüm, sempozyumun en canlı ve zaman zaman da gergin tartışmalarının yaşandığı bölüm oldu.Etkinliğe 100’ün üzerinde bir katılım gerçekleşti.

Kızıl Bayrak / Köln

Page 29: KB 2008 - 02 (49)

Liseli gençlikten... Kızıl Bayrak � 29Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Liseli gençlik krizin faturasını ödemeyireddetmeli, mücadelede yerini almalıdır!

Kapitalizmin krizi derinleşiyor… Dev şirketler yaiflas bayraklarını çekiyor ya da devlet yardımı ileayakta kalmaya çalışıyor. Bu kriz neo-liberalpolitikaların çöküşünü belgeliyor.

Kriz kontrol altına alınamıyor. Hem de dünyagenelinde 8 trilyon doları aşkın kurtarma paketlerioluşturulmasına, bankaların koordineli olarak faizleridüşürmesine rağmen...

Kriz her geçen gün yeni bir boyut kazanırken,işinden olanların sayısı da artıyor. Son bir ayda birçokşirket kriz gerekçesiyle çalışanlarını işten çıkarmayabaşladı. Sadece bir ayda 100 bini aşkın çalışan işsizkaldı. Bu sayının 20 milyonu bulması bekleniyor.

Hükümet kriz Türkiye’yi teğet geçer mi geçmez midiye tartışa dursun, kriz tüm etkisiyle Türkiye’yi desarstı. Uluslararası piyasalardaki durgunluktanetkilenen şirketler “önümüzü göremiyoruz” diyerekpek çok kalemde tasarrufu arttırdı. Dalga dalgayayılan küresel kriz, sermayedarların deyimiyle,Türkiye’nin hava sahasına “inişe” geçince, tasarrufkalemlerinden biri de “çalışanlar” oldu.

Krizin faturası işçilere, emekçilere ve gençlerekesiliyor. Yeni zamlar, yeni hak gaspları getiren kriz,baskıyı ve geleceksizliği de katmerlendiriyor. Emekçikitlelerin yaşam koşulları daha da ağırlaşıyor.

Önümüzde iki seçenek var. Ya kapitalizminkrizinin bütün sonuçlarına razı olup bize reva görüleniyaşayacağız. Ya da, kapitalizmin çökmeye mahkumolduğu bilinciyle, onu yıkma mücadelesine kendicephemizden destek vereceğiz.

Krizin sonuçları ağırlaştıkça sermayedevletinin baskısı da artacaktır!

Türkiye’de kriz derinleştiği ölçüde, sermayedevletinin emekçi kitleler ve gençlik üzerindekibaskı ve terörü daha da artacaktır. Krizinderinleşmesi demek, artan hayat pahalılığı, temelihtiyaçlara yapılan zamlar, işten çıkarmalardemektir. Doğal olarak bunlar işçi ve emekçilercephesinde tepkilere yolaçacaktır. Sermaye devletibu tepkinin önünü baştan alabilmek, tepkininörgütlü bir hale gelebilmesini önlemek için tümmekanizmaları harekete geçirecek, zor aygıtları ileişçi ve emekçileri, gençliği baskı altına almaya,sindirmeye çalışacaktır. Siyasal gericilik daha dakoyulaşacak, burjuvazi için egemenliğini korumaaracına dönüşecektir. Bu koşullar altında,demokrasiye, sosyal, iktisadi ve siyasal haklara yeryoktur.

Bu, işçi ve emekçilere kan kusturan sermayedevletinin daha da saldırganlaşacağı anlamınagelmektedir. Bugün bile en temel basınaçıklamalarına, hak arama eylemlerine saldıransermaye devleti, krizin derinleştireceğihoşnutsuzluğun ve sınıfsal çelişkilerin kendiegemenliğine yönelmesini önleyebilmek için gerekliönlemleri alacaktır. Her türlü örgütlülüğe, ücret artışıvb. her türlü talebe saldıracaktır.

Liseli gençlik dekriz koşullarınıher boyutu ile yaşayacaktır

Türkiye ekonomisinin pamuk ipliğine bağlı olduğu

bir gerçektir. Dış borç ödemelerini yapamaz durumagelmek ekonomiyi tepe taklak edecektir. Dış borçödemelerini daha rahat gerçekleştirebilmek vesermayeye yeni karlı alanlar açabilmek için ise,özellikle bu dönemde sermaye devleti sağlık, eğitimvb. kamu harcamalarından elini ayağını çekmekdurumundadır. Bu da eğitimin yükünü tümüyleöğrencilerin üslenmesi anlamına gelecektir. Devletokulları bugün fatura giderlerini dahi karşılayamıyor,masrafları öğrenciler üzerinden sağlamaya çalışıyor.Önümüzdeki yıllarda bu “masum” meblağların yerinilise öğrenimi görebilmenin şartı olacak yüksekrakamlar alacaktır. Bu ise, lise eğitimini de işçi veemekçi çocukları için bir lüks haline getirecektir.

Diğer yandan kriz, gençliği bekleyen geleceksizliğibir kez daha gözler önüne sermiştir. Liseli gençlikSBS, ÖSS gibi sınavlarla gelecek umutlarını hep birsonraki sınava ertelerken, artık bu umutlar datükenmektedir. Bugün kriz gerekçesi ile iştençıkarılanları düşündüğümüzde, ÖSS duvarını aşıpüniversiteyi bitirsek bile, bu, bize sunulan“geleceksizliği” ertelemek anlamına gelecek, sonuçtaelimizde kalacak olan ancak duvarları süsleyebilecekbir diploma olacaktır. Önümüzde milyonları bulanişsizler ordusu varken, kriz nedeniyle her geçen günbu sayı artarken, kapitalizm bize nasıl bir geleceksunabilir ki?!

Kapitalizm felaket demektir!

Krizin ortaya çıkan ilk sonuçları, işçi veemekçilerin işlerini kaybetmeleri ve daha dayoksullaşmalarıdır. Krizin emperyalist devletlerinekonomilerinin çökmesiyle sonuçlanması ise, iktisadi-sosyal bir yıkımın yanı sıra emperyalist paylaşımsavaşlarını da doğuracaktır.

Bugün emperyalistlerarası hegemonya savaşıOrtadoğu ve Kafkaslar’ı kan gölüne çevirmişken, yenibir pazar savaşı görülmemiş bir yıkıma yol açacaktır.

Krizin derinleşmesi emperyalistler arası çıkarçatışmalarını daha da büyütecek, hali hazırda sürmekte

olan militarizm ve silahlanma yarışı yeni bir boyutkazanacaktır. Yıkım savaşlarının faturasını ise çokyönlü olarak işçi ve emekçiler ile onların çocuklarıödeyecektir.

Ya sosyalist barbarlık içinde çöküşya sosyalizm!

Kapitalizmin krizinin çöküşle sonuçlanmasıdurumunda insanlığın nasıl bir yıkımla yüzyüzekalacağını birinci ve ikinci emperyalist paylaşımsavaşları ortaya koymuştur. Japonya’ya atılan atombombası, Hitler faşizmiyle insanlığın ayaklar altınaalınması bunun en yalın örnekleridir. Milyonlarınöldüğü paylaşım savaşlarında kitlelerin gericiideolojiler ile nasıl insanlıktan çıktığını, faşizminkitleleri nasıl etkileyebildiğini de biliyoruz.

Fakat diğer yandan, artan hoşnutsuzluğun devrimcimücadelelere yolaçabildiğini de mücadele tarihi ortayakoymuştur. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ile Rus işçive emekçilerinin seçimi yıkıma karşın kendigelecekleri olmuştur. Rus işçi sınıfı, yaşanan felaketinkaynağının kapitalizm olduğu bilinciyle devrimcimücadeleyi yükseltmiş, insanca ve onurlu bir yaşamdemek olan sosyalizmi seçmiştir.

Bugün burjuva liberaller bile Karl Marx’ın haklıolduğu itirafında bulunuyorlar. Onların itirafetmedikleri fakat derinden korktukları ise,kapitalizmin yıkılabilir olduğu ve bu kokuşmuşdüzenin alternatifinin sosyalizm olduğudur.

Kapitalizmin derinleşen krizi gençliğingeleceksizlik sorununu daha ağırlaştıracaktır. Liseligençlik krizin faturasını ödemeyi reddetmeli,geleceğini ellerine alma iradesini ortaya koymalıdır.Geleceğini kazanmak için özgürlük ve sosyalizmmücadelesine omuz vermelidir.

Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş yasosyalizm!

Liselilerin Sesi(Liselilerin Sesi’nin Aralık ‘08-Ocak ‘09

tarihli 25. sayısından alınmıştır...)

Page 30: KB 2008 - 02 (49)

Eylem ve etkinliklerden...30 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/02 (49) � 18 Aralık 2008

Kapitalist krizin yansımalarının yoğun olarakgörüldüğü sanayi bölgelerinden biri olan Bursa’daBağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) tarafından“Kriz ve sınıf hareketi” başlıklı bir panel düzenleniyor.

21 Aralık günü gerçekleştirilecek olan panelekonuşmacı olarak Tez-Koop-İş Sendikası GenelEğitim Danışmanı Volkan Yaraşır, Prof. Dr. YükselAkkaya, Birleşik Metal-İş Sendikası Bursa ŞubeBaşkanı Ayhan Ekinci ve BDSP Temsilcisikonuşmacı olarak katılacaklar.

Kapitalizmin krizinin işçi sınıfına ve emekçilerietkisinin güncel tablo üzerinden ele alınacağı panelde“Krize karşı ne yapmalı?” sorusu ele alınacak ve krizekarşı yürütülecek mücadele hattı tartışılacak.

Yer: Nilüfer Yerel Gündem 21 EviTarih: 21 Aralık 2008 / PazarSaat: 13.00Adres: Barış Mh. FSM Bulvarı Lozan Sk. İncir

Parkı (Acıbadem Hastanesi arkası)

Bursa’da “Kriz ve sınıfhareketi” paneli

Kot İşçileri Birliği, geçtiğimiz haftalarda Beyoğlu İstiklalCaddesi üzerindeki Mavi Jeans önünde yaptığı eylemin ardındanşimdi de “dayanışma gecesine” hazırlanıyor.

“Silikozis Hastası Kot İşçileriyle Dayanışma Gecesi”, kottaşlama atölyelerinin yoğun olarak bulunduğu Gaziosmanpaşa’yabağlı Küçükköy’de yapılıyor. İşçi sendikalarına, sağlık-meslekodalarına, siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine, basın-yayın kuruluşlarına kadar birçok kuruma katılım çağrısı yapılandayanışma gecesi 26 Aralık 2008 Cuma günü Küçükköy’dekiEftelya Düğün Salonu’nda düzenlenecek.

İlkay Akkaya, Birol Topaloğlu, Hasan Sağlam, Nurettin Güleçve Raber’in sahne alacağı dayanışma gecesine çeşitli işkollarındanişçiler de destek verecek.

Yer: Eftelya 1 Düğün Salonu / Gaziosmanpaşa-KüçükköyTarih: 26 Aralık 2008 CumaSaat: 19.00Adres-İletişim: Hekimsuyu Cad. No:27 Gaziosmanpaşa /

Küçükköykotiscileribirliğ[email protected] 0537 713 57 04

Maraş katliamınınyıldönümünde

miting!21-27 Aralık 1978 tarihlerinde gerçekleşen, 121

kişinin katledilmesiyle sonuçlanan Maraşkatliamının 30. yılında, Pir Sultan Abdal KültürDerneği miting düzenliyor. Alevi BektaşiFederasyonu tarafından da desteklenen miting, 21Aralık günü Adana’da gerçekleştirilecek.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, 21 -27 Aralıkgünlerinde şubelerinin bulunduğu her yerde basınaçıklamaları ve salon etkinlikleri ile Maraş’takatledilenleri anacak. Miting, “Unutursakhatırlatırlar!”, “Katliamın gizli arşivleriaçıklansın!”, “Gerçek suçlular hesap versin,yargılansın!” şiarlarıyla gerçekleştirilecek.

Mitinge çağrı açıklamasında, katliamın başaktörünün “derin devlet” olduğu söylenerek,geçmişle yüzleşmenin gerekliliğine işaret edildi.Açıklama şu sözlerle son buldu:

“21. yüzyıl insan hakları, özgürlükler ve bilimçağı olmalıdır. İnsan hakları, özgürlük ve bilim gibikutsal değerlere ve katliamlarda yitirdiğimizcanlarımıza, yaşam ve varlık gerekçemiz olankültürümüze saygının bir gereği olarak diyoruz ki;devletin derin çekmecelerinde gizli arşivleraçılmalı, katliamların yaşayan tanıklarıdinlenmelidir. Arşivlerin, yaşayan tanıkların, kitap,belge ve o dönemdeki mahkeme tutanaklarınınışığında katliamda suçu, hatası ve ihmali bulunanbirey ve kurum her kim varsa evrensel hukukverileri çerçevesinde yargılanmalı, gerekli cezalarverilmelidir.”

İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu, 4 Aralıkgünü bir basın toplantısı yaparak, Türk EczacılarıBirliği (TEB) ve 51 Eczacı Odası tarafındanoluşturulan eylem takvimini açıkladı.

TEB Merkez Heyeti ile İstanbul Eczacı OdasıYönetim Kurulu’nun ortak yaptığı basınaçıklamasında İstanbul Eczacılar Odası BaşkanıSemih Güngör, 21 Aralık’ta Ankara’dadüzenleyecekleri mitinge ilişkin bilgi verdi.“Meclise getirilmek istenen 6197 sayılı Eczacılarve Eczaneler Hakkında Kanun Taslağı kabuledilemez” diyen Güngör, 6197 sayılı Kanun Taslağıile eczacıları Eczacı Odası’na değil, TicaretOdası’na bağımlı kılmak istediklerini belirterek,“Bizleri ortaklık ve ticaret adı altında birbirimizekırdırmak istiyorlar. Bizleri kar ve zarar hesaplarıiçinde yok edecekler. Önce ‘Eczacı-eczacı ortaklığı’diyecekler, sonra zincir eczaneyi gündeme

getirecekler” dedi. Türk Eczacıları Birliği’nin oluşturduğu eylem

takvimine göre:- 16 Aralık’ta Sağlık Bakanlığı önünde TEB

Merkezi Heyeti ve 51 Eczacı Odası Başkanı’nınkatılacağı bir basın açıklaması yapılacak.

- 18 Aralık’ta, gazetelerde, eczacıların yaşadığısorunlara dikkat çeken ilanlar yayınlanacak.

- 21 Aralık’ta Ankara’da onbinlerce eczacı,eczane çalışanı ve ailelerinin katılımıyla BüyükEczacı Mitingi düzenlenecek.

Güngör, eğer taslak bu şekliyle Meclis’egetirilirse, o gün İstanbul’da tüm eczanelerinkepenklerinin kapanacağını belirtti. Eğer bu şartlarıkabul görmezse, Sosyal Güvenlik Kurumu ilehiçbir şekilde protokol imzalamayarak, anlaşmasızbir döneme gireceklerini belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Adli Tıp’asiyah çelenk!

Türk Tabipleri Birliği (TTB), İstanbul TabipOdası (İTO) ve İstanbul Barosu, 4 Aralık günüAdli Tıp Kurumu (ATK) önünde gerçekleştirdikleribasın açıklamasıyla, Üzmez raporunu eleştiren üçdoktor hakkında soruşturma açılmasını protestoettiler.

Eylemde, “Üzmezleri koruyan yöneticilergörevden alınsın!”, “İstismarın değil mağdurunyanında!”, “Temiz Adli Tıp”, “Dr. Elif Kırteke, Dr.Lale Tırtıl, Dr. Serhat Gürpınar yanınızdayız!”,“Bağımsız, özerk ‘Adli Tıp’ istiyoruz!” dövizlerive üzerinde “Kınıyoruz” yazılı siyah çelenk ilesiyah kurdelalar taşındı.

İTO Başkanı tarafından yapılan konuşmada,Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığı’nca,görüşlerini belirten üç uzman doktora verilencezanın kaldırılması istendi, ATK’nın yenidenyapılanması için TTB ve İstanbul Barosu’nunçalışmalarını sürdüreceği ifade edildi. Ardındanyapılan basın açıklamasında, ATK raporununbilimsel olarak geçersiz olduğu belirtildi.

Basın açıklamasının ardından Adli TıpKurumu’nun kapısına siyah çelenk bırakıldı, siyahkurdelalar bağlandı.

Kızıl Bayrak / İstanbulKot işçileriyle dayanışma gecesi

Eczacılardan “eylem takvimi”…

Page 31: KB 2008 - 02 (49)

Ezilenlerin Sosyalist Platformu tarafındandüzenlenen “İş Cinayetleri, İş Güvenliği ve İşçiSağlığı Kurultayı” 4 Aralık günü gerçekleşti.

Saygı duruşunun ardından yapılan açılışkonuşmasında, Tuzla havzasındaki iş sorunları ve işcinayetlerine değinilerek Tuzla’nın iş cinayetlerinekarşı verilen mücadelenin merkezi olduğu belirtildi.Ekonomik krize de dikkat çekilerek krizin doğurduğusonuçlara işaret edildi.

Ardından “Limanların Uğultusu” adlı sinevizyongösterimi yapıldı. Kurultay divan üyelerinin oluşmasıve tebliğlerin sunumu ile devam etti.

Kurultaya, Ankara, Adana, Antep, Bursa, Bingöl,Zonguldak, Antakya ve İstanbul’dan tersane, tekstil,kot taşlama, metal, inşaat, maden, deri, tarım, sağlık,eğitim ve ulaştırma sektöründen işçi ve temsilciler

katıldı. Sektörlere ilişkin tebliğler sunuldu,konuşmalar yapıldı.

Konuşmaların ardından sonuç bildirgesi okundu.Sonuç bildirgesinde şu talepler sıralandı:

- TTB, TMMOB ve sendikalardan oluşankomisyon, işyerlerinde denetim yapmalı.

- Mevsimlik işçilerin yoğun çalıştığı bölgelerdesosyal tesisler yapılmalı.

- Çocuk işçiliği yasaklanmalı, kadın işçilere fizikiözelliklerine uygun giysi ve iş aracı verilmeli.

- Kot taşlama işçiliği ve asbest gibi zararlımaddelerle yapılan işler yasaklanmalı.

- Kot taşlama işçilerine ücretsiz sağlık hizmetiverilmeli ve tüm çalışanlar sağlık taramasındangeçirilmeli.

- Tuzla’da verilen mücadele tüm işçilerin

mücadelesidir ve Limter-İş’in taleplerikarşılanmalıdır.

Kurultaya yaklaşık 120 kişi katıldı.Kızıl Bayrak / İstanbul

Suyun ticarileştirilmesine, alınıp satılan bir meta olmasına karşı çıkan çeşitli örgütlerin oluşturduğu“Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu”, 6 Aralık günü, 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul’dadüzenlenecek olan 5. Dünya Su Forumu’na ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi.

Taksim Tramvay Durağı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasını platform sözcüsü İbrahim Gökçekokudu. İstanbul Sütlüce’de düzenlenecek olan 5. Dünya Su Forumu’na Türkiye’den Çevre ve OrmanBakanlığı, Devlet Su İşleri Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve İstanbul Su veKanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) ev sahipliği yapacağını belirtti. Eski Sütlüce mezbahanesindegerçekleştirilecek foruma “Sütlüce mezbahanesinde bu defa koyunlar yerine, bütün halklar ve canlılarboğazlanmak isteniyor” diyerek karşı çıktı.

“Suyu, en temel ihtiyaç maddelerinden biri, bir mal, bir meta olarak tanımlıyorlar ve bunun bir bedeliolduğunu söylüyorlar. Telefon kontörüne ödediğinizi ödeyin, sizin için su sorun olmaz diyorlar... Elbirliğiile suyumuzu çalmak isteyen hırsızlara Mart ayında İstanbul’u dar edelim. Su kimsenin ticari malı olamaz”cümleleriyle son bulan açıklamanın ardından İstiklal Caddesi boyunca bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Nürnberg Bölgesi IG Metall Sendikası BölgeGöçmenler Kurumu ve MAN Fabrikası SendikaTemsilciliği, 14 Aralık tarihinde Volkan Yaraşır ile“Dünyadaki mali sermaye krizi ve uluslararası işçihareketinin muhtemel sonuçları, görevlerimiz,işyeri taban örgütlenmesinin rolü” başlıklı birtoplantı gerçekleştirdi.

Toplantı öncesi iki haftaya yayılan hazırlıkçalışmaları yürüttük. Yaklaşık 50 işçinin katıldığıtoplantıya MAN işçilerinin yanısıra Leistritz,Federal Mogul, Conti Temic, Schöller veSiemens’ten işçi arkadaşlarımız katıldı.

Toplantı bir arkadaşımızın bölgemizde krizinetkilerini aktarmasıyla başladı. Ardından sözüVolkan Yaraşır’a bıraktı. Volkan Yaraşır’ın ikibölüm halinde sunduğu konuşması ilgiyle izlendi.Söyledikleri bizler tarafından çok iyi anlaşıldı,çünkü aynı dili konuşuyorduk. Bir tarafta sınıfınbilimi diğer tarafta ise özne duruyordu.

Biz işçiler fabrikalarda örgütlenmek zorundayız.Bizi mezhep, cins, din, ırk, etnik vs. kökenlerimiz

üzerinden bölmek isteyen sermayenin karşısınakendi üst sınıf kimliğimizle çıkmak gerektiğivurgusu tüm işçiler tarafından sahiplenildi.Sermayenin çeşitli alt kimlikleri öne çıkartarak işçisınıfını bölüp parçalamak istediği anlatıldı.

Bugün yaşanan krizin sermayenin krizi olduğu,krizin faturasını da bizim değil, tersinekapitalistlerin ödemesi gerektiği söylendi. İştençıkarmaların yasaklanması taleplerimiz arasındabelirlendi.

Volkan Yaraşır konuşmasında, önümüzdekidönemde çeşitli ülkelerde fabrika işgalleriningündeme gelebileceğini, Arjantin’de olduğu gibifabrikaların işçiler ve taban örgütleri tarafından elegeçirilebileceğini dile getirdi. Bu esnada kitleninheyecanı daha da arttı.

Toplantı katılımcı kitlenin elele tutuşması vetoplu olarak “Yaşasın işçilerin birliği!” ve “İşçilerinbirliği sermayeyi yenecek!” sloganlarınınhaykırılması ile sona erdi.

Nünberg’den MAN işyeri temsilcisi

“Su canlılara aittir!”

DEKÖP/Avrupa Demokratik Kitle ÖrgütleriPlatformu, 19 Aralık direnişini unutturmamak amacıyla,hemen tüm Avrupa ülkelerinde ve metropollerinde,yürüyüş, miting, panel, gece vb. etkinlikler düzenlemeyiplanlıyor. Merkezi yerlerde ve kimi yerelliklerdebildiriler çıkartılmış bulunuyor.

DEKÖP/Köln tarafından hazırlanan bildiride şugörüşlere yer verildi: “Devrimci tutsaklar F tipicezaevlerindeler ve hala hücrededirler. Bu arada, sonderece güç ve elverişsiz koşullara rağmen, devrimcitutsakların, F tipi cezaevlerinde ilk günküacımasızlığıyla devam eden yıldırma ve teslim almapolitikalarına karşı direnişi de devam ediyor.

Her şeye karşın, devrimci hareketimizin 40 yılayaklaşan devrimci direniş geleneği devam ediyor.Cezaevlerindeki direniş geleneğimiz devam ediyor. 19Aralık direnişimiz farklı biçimde devam ediyor.

Tam da bu nedenle, bir kez daha, ‘19 Aralık’ıunutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız!’ diyor,tüm işçi, emekçi, ilerici ve devrimcileri, devrimci direnişgeleneğimizin onuru ve yüz akı olan cezaevlerindekidevrimci tutsaklara her zaman ve her bakımdan sahipçıkmaya ve direnişlerini desteklemeye çağırıyoruz.”

Stuttgart’da bir araya gelen kurumlar (BİR-KAR,AGİF, ATİF, ADHF, Yaşanacak Dünya) tarafından da 21Aralık günü bir anma etkinliği gerçekleştirilecek.

Avrupa’da 19 Aralıkhazırlıkları!

“İş Cinayetleri, İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Kurultayı”…

Nürnberg’de kriz semineri

Page 32: KB 2008 - 02 (49)