16
HAYATI, ESERLERI ve . . . . . .... . ILMI * &mpozyum Teb1i81eri * HÜMAM V AKFI YAYlNLARI Caddesi. Kavukçu Kat: 3 No: 308 Tel: (346) 221 41 50- 221 41 51 - 1993

KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM·ıN HAYATI, ESERLERIisamveri.org/pdfdrg/D047363/1993/1993_AYDINH.pdf · 2015. 9. 8. · ba girerler. Ancek en kuvvetli olan görüşlerle zayıf olan görüşler

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM·ıN •

    HAYATI, ESERLERI ve . . . . . .... .

    ILMI KIŞILIGI

    * &mpozyum Teb1i81eri *

    SİVAS

    KEMALEDDİN İBN-1 HÜMAM V AKFI

    YAYlNLARI

    Osmanpaşa Caddesi. Kavukçu İşhanı Kat: 3 No: 308

    Tel: (346) 221 41 50- 221 41 51

    SİVAS - 1993

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    KEMALEDDİN İBN'İ HÜHAM'IN(x)

    MÜCTEHİDLER ARASINDAKİ YERİ

    İctihad Hakkında Genel Bilgiler :

    lctihadın kelime manası, zor ve külfetli

    birşeyi elde etmek için olanca gücün sonuna kadar kullanılması demektir. Fıkıh Usulü

    ilimdeki manası ise, "fakihin şer'i bir hükmü

    elde edebilmesi için olanca ilmi ve fikri gücü-nü sonuna kadar kullanmasıdır." .

    Görülüyor ki, ictihadın kelime ınanası

    ile istılahi manası arasında yakın bir ilgi var-dır.

    İctihad yükümlülüğü yalnızca bir müctehidin omuzlarında kalmışsa, onun bu mesuliyetli işi yerine getirmesi, farz-ı aynı

    dır. Fakat ülkede ictihad edilebilecek bir ko-

    nuda bir karar vermesi, diğerlerini mesuli-yetten kurtarır. Ayrıca ortada ictihad edile-cek bir mesele yokken, bir fakihin önceden

    böyle bir meselinin zuhur edebileceğini seze-rek ictihadda bulunması menduptur. Diğer taraftan bir alimin, hakkında açık bir nas ve-

    ya icma bulunan bir meselede, nassa ve ic-

    ma'a aykırı olarak ictihad etmesi haramdır.

    (*) "!tatürk iİniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim iİyesi

    Dr. Hakkı AYDIN

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    yük mezheb imamlarının hüküı:n çıkarma usullerini bilmeleri yeterlidir. Mesela, Ebu Hanife ve İmam Şafi'i gibi mutlak bir mücte-hide bağlı olan bir fakihin, onların usul ve de-lillerini bilmesi, onun ictihad etmesi için ye-

    terlidir. İctihadın hükmüne gelince, hata ihti-

    mali olmakla birlikte, şer'i bir hüküm hak-kında müctehidin zann-ı galibidir. Hakkında açık ve kesin nas bulunan konularda ictihad hiçbir zaman mümkün değildir.

    Bir müctehidin ictihad ettiği meselede isabet etmesi mümkün olduğu gibi, hata et-mesi de mümkündür. Müctehidler ancak hü-

    kümleri keşfederler; ayet ve hadise bağlı ol-maksızın dinde olmayan bir hüküm ortaya koyamazlar. Hükme isabet eden müctehid, gayretinden dolayı sevap kazanacağı gibi, iyi niyetli fakat isabet edemeyen müctehid de bir sevap kazanır.

    Alimierin çoğuna göre, ictihad bir bü-tünlük arzeder ve bölünemez. Yani bir kaç meselenin sebep, illet ve delillerini bilen bir

    din aliminin sadece o konularda ictihad et-mesi doğru değildir. Çünkü başka meselele-rin delil ve illetlerini iyi bilmeyen bir kimse-nin ictihadına güvenilmez. Onun için zann-ı galib de hasıl olamaz. Fakat daha doğru olan ve cemiyetin de yararına daha uygun düşen görüşe göre ictihad bölünebilir. Bir mesele-nin delil ve illetini iyi bilen bir din alimi o me-selede ictihadda bulunabilir.

    İctihad Çok üstün bir kabiliyet, çok de-rin bir anlayış, çok ileri bir zeka ve geniş bir dini malumat ister. Diğer taraftan dini emir-Iere sıkı bir bağlılığı yüksek bir ahlaka sahip

    olmayı gerektirir. Diğer şartlara sahip olma-sı yanında bir müctehidin sahip olması gere-ken en önemli şart, üstün bir zeka ve yüksek bir tefekkürdür. o ı

    Müctehidler Arasındaki Yeri:

    Güçlü hocalar yanında kesintisiz bir tahsil görmüş olan İbn-i Hümam (ölm. 861 /1457), diğer ilirolere nazaran çok fıkıh

    okudu ve bu ilim dalında zirveye ulaştı. Tah-sili sırasında fıkıh ilminden mezhebde müc-tehid kabul edilen Ebu'I-Hasen Ahmed b. Muhammed el-Kuduri (ölm. 428/1037)'nin

    kendi adıyla anılan "el-Kudfui" (el-Muhta-sar) adlı eserini ezberledi. Keza ezberlediği kitaplar arasına Ebu'I-Berekat Abdullah b. Ahmed, Hafizuddin en-Nesefi'nin (ölm. 710 1 1310) "Menaru'l-Envar'' isimli eserini kat-tı. Ayrıca fıkhı, Hanefilerce çok meşhur

    olan 'Hidaye' den öğrendi. Bu eserin tamamını 818 veya 819 hicri yılında Kariu'l-Hidaye diye meşhur ve hafız olan Müctehid Sıracüddin Ömer b. Ali el-Kinani'den (ölm. 8291 1425) karşılıklı fikir alış-verişlerinde bulunarak bitirdi. Daha önce de yine aynı eserin başından "Nikaha vekalet" bahsine kadar olan kısmını İskenderiye'de Kadıl

    kudat Cemaleddin el-Humeydi'den (ölm.

    821/1418) tedris etti. Cemaleddin el-Humey- , di de Fıkıh ilminde büyük mahareti olan ileri seviyede bir hanefi kadısı idi. Hidaye'nin yi-ne bir kısmını da Müctehid ve Muhakkık bir alim olan eş-Şeyh Zeynüddin el-İskenderi el-Hanefi'den tahsil etti. Okuduğu kitaplar arasında ilm-i Hikmet'e dair Mevlanazade Ahmed b. Mahmud el-Herevi'nin "Hidaye-

    tü'l-Hikme Şerhi"ni de sayabiliriz. Bunu Bisati'den okudu.

    Görüldüğü üzere iyi bir İslam Hukuku tahsili görmüş olan İbn-i Hümam, fıkıhında

    büyük bir maharet kazanarak zamanm yega-ne ismi ve ilmi otoritesi haline geldi. Devlet erkanı ve halk yanında büyük bir itibar sağladı. Fıkıhda Hanefilerin ileri gelen üstadların-

    ~----------------- İbn-i Hümdm 'ın Müctehidler Arasındaki Yeri

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ

    dan oldu. Muhakkık bir alim olarak fetva ver-di, ders okuttu. Melik Eşref Baybars (Hü-

    kürndarlık dönemi 826- 842 1 1422- 1438), 1425 yılında daha kırk yaşını bile doldurma-

    dan- bazı hocalar en genç olmasına itiraz et-

    melerine rağmen - kendi medresesi olan Eş

    refiyye'ye hoca tayin etti. Kendisine hil'at giy-

    dirdi. Böylece değer ve itibarı daha da arttı.

    Daha sonra Mansuriyye Medresesinde ve

    Kubbe-i Salih'de Fıkıh dersleri verdi

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ

    5) Tercih Sahibi Olanlar

    (Ashabü't-Tercih)

    Tahric ehlinin seviyesine ulaşamamış mukallid hukukçular bu grubu oluştururlar. Kendilerinden önceki müctehidlerin farklı ri-vay etleri arasında delillerine göre tercihlerde bulunabilirler. Böylece daha kuvvetli ve daha doğru olan görp.şleri belirtirler. Ebu'I-Hasen el-KudOri (ölm.: 428/1036), Hidaye yazarı Ali b. Ebi Bekr el-Mer~nani (ölrn. 593/1197) gibi müctehidler bu tabakadan sayılır.

    6) Temyiz Gücüne Sahip Olanlar

    (Ashabü't-Temyiz).

    Fıkhi görüşler hakkında tercih kudre-

    tine dahi sahip olmayan hukukçular bu gru-ba girerler. Ancek en kuvvetli olan görüşlerle zayıf olan görüşler arasını ayırabilirler. Di-ğer taraftan bunlar, eserlerinde zayıf olan ve kabul görmemiş bulunan görüşleri naklet-mezler. Mezhep içerisindeki doğru, en doğru ve zayıf olan rivayetleri de iyi bilirler. Ebu'l-Berakat en-Nesefi (ölm. 710/1310), Ebu'l-Fadl Mecdüdin el-Mevsıli (ölm. 682/1282) Muzafferuddin !bni's-Saati (ölm. 694/1293) ve benzeri alimler bu tabakaya dahildir.

    7) Sırf Mukallid Olanlar

    (el-Mukallidü'l-Mahz.)

    En son tabakayı teşkil eden bu kimse-ler, temyiz kudretinden de yoksundurlar. Yazmış oldukları eserleri, hükümlere esas olan ayet ve hadis gibi delillerden soyulmuş, fıkhi nakillele doludur.

    Görülüyor ki, fukaha tabakat kitapla-

    rından hiçbiri, haklı olarak ictihad payesini almış olan İbn-i Hümam'ın ismine bile yer vermiyor. Ha:Qgi esas ve ölçüye göre tasnif edildiği bilinmeyen bu kitapların yazarları, tüm fukahanın kitaplarını ve ilmi seviyeleri-ni iyice araştırdıktan sonra bir sınıflama yap-malıydılar. O halde ister bu fukaha tabakatı kitapları isterse, diğer biyoğrafi kitaplarında alimler hakkında yapılmış olan değerlendirmeler, onların kendi eserleri, ilmi seviyeleri ve tahsil durumları iyice araştırıldıktan son-ra yapılmalı ve haklarında buna göre bir hü-küm verilmelidir.

    Burada şunu da belirtelim ki, yukarıda arzedildiği gibi tabakat kitaplarında !bn~i Hürnam'ın ismine yer verilmediği halde, ba-zı eserlerde, onlardan yapılan nakiller sıra

    sında, O'nun adı tercih ehli sayılan mücte-hidler arasına katılmıştır11ı. İleride açıklamaya çalışacağırnız vechile müellifimiz, ter-cih ehli olmanın ötesinde, kendi idihadları da olan bir fakihtir.

    Yukarıda arzettiğimiz taksime karşılık el-Allame el-Muhakkık Muhammed Zahid el-Kevseri (1296-1371 1 1878-1951) de eş-Şihab el-Mercani'nin (ölm. 1306/1888)

    "Nazuratü'l-Hak" adlı eserinde yapmış ol-duğu müctehidler taksimini daha doğru bu-luyor. Nitekim Ömer Nasuhi Bilmen (ölm. 1971) de HukOki İslamiye adlı kitabında İbn-i kemal Paşa ve diğerlerinin yap.mış olduklan fukaha taksimine yer vermiyor

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    dikkate, naslardan hükümleri müstakillen is-

    tinbat imkanına sahip olan fakihlerdir. Ebu

    Hanife, Ebu YU.Süf, İmam Muhammed, lmam

    Züfer, Malik, Şafi,l. Ahmed b. Hanbel, Sevrl ve Evzai gibi müctehidler bu kısma misal teş

    kil eder. İkincisi; bir imarnın mezhebine bağlı

    olan mukayyed veya müntesib müctehidler-

    dir. Böyle bir müctehid, mutlak müctehid

    olan imamının ortaya koymuş olduığu fıkıh usulü esas ve kaidelerine göre ictihad ederler.

    Bu fakihlerden her ne kadar mutlak müctehid

    derecesine çıkmamış olsalar bile, kendileri mukallid sayılmazlar. Aksine bunlar, fıkıh

    usulünde üstün bir tefekkür, istidlal ve hasi-

    ret gücüne sahiptirler. Şer'i Hükümlerde de tam bir fıkhi mahareti haizdirler. Keza bun-

    lar, yüksek bir ilmi payeye, fıkhi bir derinliğe,

    ince bir düşüneeye maliktir ler. Cerh vetadil

    konularında tam ilmi kudrete, doğru ile zayıf

    görüşler arasını ayırma gücüne sahiptir. Mezheplerini iyi bilir ve iyi korur. Fıkhi me-seleleri iyi hulasa eder. Delillerini gösterir,

    huccetleri serdeder, şüpheleri de izale. edile-

    bilir, fetva verir ve tahricde bulunabilirler. Mercani söz konusu eserinde, yukarı

    da bizim de arzetmiş olduğumuz İbn-i Ke-

    mal ve benzerlerinin ta bak taksimini de nak-

    lediyor ve şöyle diyor: "et-Temimi tabakat

    kitabında İbn-i Kemal'in tabakatını aynen sıraladıktan sonra '-Bu cidden güzel bir tak-simdir" diyor."

    ''Bende derim ki, bu taksim, güzelliğini

    bir tarafa bırak, doğruluktan bile uzaktır. So-ğuk tahkkümler, boş hayaller, ruhu olmayan

    cümleler ve manasız sözlerdir. Diğer taraf-

    tan, bu konuda O'ndan önce kimse de böyle bir iddiada bulunmadı. Aynı şeyi, daha son-

    ra yapacak olanların da tutuna bilecekleri de-

    lilleri ve dayanakları yoktur. Onlara karşı ne

    kadar musamalıalı davranırsak davranalım,

    bu şekildeki bir fukuha taksiminde onlar, açıkca hata ettiler. Mesela, Ebu Yusüf,lmam

    Muhammed ve imam Züfer hakkındaki gö"' rüşleri tamamen asılsızdır. Bunlar, furu-ı fıkıhda. lmam-ı Azam'a muhaiefet edip usulde

    O'nu taklid etmediler. Fıkıh usulünde niçin

    O'nu taklid etsinler: Usill kaideleri bir takım esas ve prensiplerdir ki, akıl ve fikri olan her-

    kes müctehid olsun veya olmasın, ilgili kitap-. lardan rahatlıkla öğrenebilir. Kaldı ki, bunla-rın ictihadla herhangi bir alakası da yoktur. Zaten adı geçen bu üç imam söz konusu kai-

    deleri en i yi bir şekilde belirler. Bu hususta taklide hiç gerek yoktur. B~nların fıkhındaki durumları İmam Malik ve Şafici'den daha

    yüksek olmasa bile, onlardan geri de değil

    dir. Üstelik Ebu YU.Süf, Ebu Hanife mezhebi-

    ne göre ilk Fıkıh Usillü kitabını yazan ve dev-rinin en yüksek fakihlerinden biri olan sevi-yeli bir din alimidir. Keza İmam Muhammed

    de öyledir. İmam Şafi'i ve Ahmed b. Hanbel

    O'nun eserlerinden çok istifade ettiler. Hatta lsa b. Eban, İmam Muhammed'in Ebu Yu-

    süf'ten daha üstün bir fakili olduğunu söyle-di. İmam Ebu Hanife, lmam Züfer hakkında

    "O müslümanların imamlarından bir imam-

    dır. Kıyas'ı da en iyi bilendir." dedi. Bu tak-dir, O'nun iyi bir fakih ve müctehid olduğunun bir delil ve şahididir. Görülüyor ki, bu

    imamların kendilerine mahsus usill ve esas-

    ları da vardır ki, bu usulleriyle zaman zaman üstadları Ebu Hanife'ye muhalefet ettiler. Hatta Gazali'nin (505/1111) dediğine göre,

    Ebu Yusüf ile İmam Muhammed, mezhebin üçte birinde İmam Ebu Hanife'ye muhalif

    Ibn-i Hümam 'ın Müctehidler Arasındaki Yeri --------- 37

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ

    kaldılar. (M. Hamidullah'a göre,. Ebu Hani-fe'nin rnezhebin içindeki görüşlerinin topla-mı yüzde on beştir.lslarn Hukuku Etüdleri, s. 323). Halbuki Nevev'nin bildirdiğine göre, Müctehid olan el-Müzeni (ölrn.264/877) lrnarn Şafii'nin görüşlerine muhalefet etme-di.

    Şunu da belirtelim ki, sözü geçen Ebu Yusüf, İmam Muhammed ve Züfer, Ebu Henile'ye olan sevgi ve saygılarından dolayı, ondan ayrı olarak, kendilerine mahsus bir mezhebi, hüalk arasında yayrnadılar. Adı ge-çen bu üç imam, Sahabe'nin görüşünü ve mürsel hadisleri delil olarak kabul eden Ebu Hanife'ye tabi oldular. Fakat lstishab, Mesalih-i rnürsele ve benzeri" delilleri kabul etmediler. Zaten bunlar, Ebu Hanıfe'yi taklid

    etmediler. Kendi görüşleri O'nun görüşlerine uygun düştüğü ve delilleri O'nun delille-riyle aynı olduğu için O'na uydular.

    İbn-i Kemal ve benzerlerinin Hassaf, Tahavi (ölrn. 321/933) ve Kerhi (ölrn. 340 1 951)'nin Fıkıh ~eya Fıkıh Usulü meselelerin-de Ebu Hanife'ye muhalefet etmeye güçleri-nin yetmediği şeklindeki iddialarının da aslı

    yoktur. Çünkü onların lrnarn'a muhalefet et-tikleri meseleler sayılmayacak kadar çoktur. Usul ve Furü'da tercih etmiş oldukları nakli delil ve kıyasla elde ettikleri birçok görüşleri, akli ve nakli deliHere dayalı bir çok ictihadla-rı vardır. Mesele Kerhi, Ebu Hallife ve diğer lrnarnlara muhalif olarak "amın bir lafız tah-sis edildikten sonra kalan kısım asla delil ola-maz" dedi. Ebu Bekir el-Cassas (ölrn. 370 1 981), "tahsis edilmiş olan amın bir lafız, eğer

    kalan kısım cemi ise hakikat, değilse mecaz olur" diyerek bu görüşünde tek başına kal-dı. 1rndi O'nun bu görüşü fıkıh usulü pren-

    siplerinden sayılmayacak mı? Halbuki İbn-i Kemal Cassas'ı ictihada gücü yetmeyen tak-lidcilerden sayrnaktadır. !şte bu O'na zul-metmek, ilimdeki yüksek rnevkünden indir-mek, O'nu tanırnarnak, fıkıh usulündeki de-recesini, ilimdeki rusühunu, ince ve derin bir anlayışa sahip olduğunu bilmernek dernek-tir.

    Halbuki bütün alimler O'nun Fıkıh ve usuldeki rnüctehidane görüşlerini takdir eder. Şernsü'l-Eirnrne el-Halvai, O'nun hak-kında şöyle der: "O büyük bir alirndir.llirn-deki kudreti herkesçe bilinmektedir. Biz O'nu taklid eder, görüşlerini esas alırız." O halde Halvai gibi bir alim - rnüctehid nasıl olur da, İbn-i Kemal'in rnukallid ettiği bir kimseyi taklid edebilir. Üstelik Abdiliaziz el-Buhari,

    meşhur Keşfü'l-Esrar adlı Pezdevi şerhinde Cassas'ın, lrnarn Maturidi'den daha iyi bir fa-kih olduğunu kaydediyor.

    Diğer taraftan (rnüctehid olan) ve rnüc-tehid kabul edilen kadıhan (ölrn. 592/1196), cerniyete fazla çıkarnarnış bir kadının bir da-vasında vekil tayin edebileceğini, Cassas'ın da ayni. fikirde olduğunu söyler. Hatta

    Hida.ye'de zikredildiğine göre, eğer kadın ce-miyet içerisine fazla çıkmamış ve işlerini ta-kip ederneyecek dururnda ise, vekil tayin et-mesinin zaruri olduğunu belirtir. Hidaye sa-hibi "Bu güzel bir görüştür, rnütehhirin bil-ginler de bunu güzel gördüler." der. Bu rnese-lede İbn-i Hürnarn'da şunları söyler : "Ebu Bekir el-Cassds, büyük bir imamdır. O vekil tayin etme meselesinde mutlak olan aslf kaidenin zahi-rine, diğerleri Ebu Hanife' den gelen şu görüşe dayamyorlar. "Vekil tayin etmede bir kadımn dul olması ve cerniyete fazla çıkıp çıkmamasmda fark yoktur. "Ibn-i Hümdm devamla"

    38----------------- İbn-i Hümam 'ın Müctehidler Arasındaki Yeri

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    fakat bu konuda doğru olan görüş meahhirfn alimlerinin tercih etmiş olduğu görüştür." di-yor.

    Keza Şemsü'l-Eimıne es-Serahsi eserle-

    rinde Cassas'tan bir çok nakillerde bulunu-yor, O'ndan şahitler getiriyor. Birçok konuda

    O'nun görüşlerine uyuyor. Halvai ve benzer-

    lerinin hocaları Cassas'ın ilim ailesine tabi ve O'nun ilim zincirine dahildir. Mesela Ebu ca-fer el-Ustnlşeni- ki Deblisi'nin hocasıdu - ve Ebu Ali Hüseyin b. Hızır en-Nesefi - ki,

    Helvai'nin hocasıdu- Cassas'tan fıkıh okudu

    ve O'na talebe oldular. Bilindiği üzere rnücte-hid olan Serahsi, Helvai'nin talebesidir. Kadıhan da O'nun talebelerinin·talebesidir.

    Aynı şekilde İbn-i Kemal, Kuduri ve

    Merginani'yi ( ölrn. 5931 1196) tercih sahibi, Kadıhan'ı rnüctehid sayıyor. Halbuki Kuduri, Şernsü'l-Eimıne'den zaman itibariy-

    le daha önce ve ilmi yönden daha derin ve kuvvetlidir. Müctehid olmaya O'ndan daha

    layıktu. Merginani ise, ilim ve fıkıh bakırnın

    dan asrının tek otoritesidir. Kadıhan'dan hiç-bir yönden geri değildir. Kendisi de rnücte-hiddir. Bunlara ilaveten şunları söylernek de

    mümkündür : Sınıflamada beş ve altıncı ta-bakalar arasında herhangi bir fark gözükmü-yor. Aslında O'na sormak lazımdır ki, hangi

    ölçüyle bu alimierin ilmi derecelerini ölçtü ve aralarında böyle farkları buldu ? Alimler bir-

    birlerine benzernede ve ilmi seveyelerinin üs-tünlüğünde bir zincirin halkaları gibidir; ba-şı- sonu neresidir bilinernez ... ".

    Bu taksirnin daha ilmi ve insaflı olduğu

    kanaatındayız. Zira mutlak rnüctehidlerin dışında bir veya bir çok meseleel e, bir rnezhe-bin içinde veya dışında, yahut ilm-i Bilafta

    üstün bir çok alimi rnüntesib veya rnustakil rnüctehidler arasında saymak ve böylece on-

    lann ilmi haklarını daha doğru olarak teslin

    etmek mümkün olabilir. Çok iyi bir tahsil görmüş ve çok üstür

    bir zekaya sahip olan İbn-i Hürnarn'ın rnücte-

    hidliği ve rnüctehidler arasındaki yerine ge-lince, bunu alirnlerirnizin görüşle'ri ve eserle-

    rinden tesbit edebildiğimiz ictihadi fikirleri,

    rnüctehidane kanaatları doğn;ıltusunda açık

    lama ya çalışalım : Seha.vi, İbn-i Hürnarn'ın dini delilleri,

    insanı hayrette bırakacak şekilde çok iyi bi-lindiği, hukUki kaideler arasında delilleri da-

    ha kuvvetli olanlan seçip tercih edebildiğim, 'hükürnlerin dini dayanakları olan delilleri rnahir bir şekilde kullanabilen asrının rnu-

    hakkık bir alimi olduğunu açıkça ifade edi-yor04>. Buna göre, O'nun en azından tercih eh-

    linden olduğu kanaatına varmak yanlış ol-masa gerektir. Çünkü Sehavi devamla şöyle

    diyor : "-Üstad İbn-i Hürnarn, İbni's-Saati (ölrn. 694/1294)'nin "Mecrnau'l-Bahreyn"

    adlı eserinden nice ind gibi değerli hükümler

    seçip çıkardı ve bunlara Ebu'l-Berakat en-Nesefi (ölrn.710/1310)'nin "Kenzü'd-De-

    kaik" adlı kitabından tahric ettiği nice inciler

    ilave etti. Keza daha talebe iken Hidaye'nin meselelerine en güzel izahları getirdiosı. Aynı

    şekilde cehaletin karanlıklarına batrnış kirn-selere Nesefi'nin "Menaru 'I-Usul" adlı eseri-ni ve delillerini en açık bir şekilde aydınlattı"06> diyor.

    İbn-i Hürnarn'ın en azından tercih eh-linden olduğunu et-Tahrir, el-Müsayere ve

    Fethu'l-Kadir adlı eserlerinde görrnek müm-

    kündür. Onun bu tarafını yine kendi eserle-rinden seçtiğimiz misallerle açıklayacağız.

    Talebesi Sehavi, O'nun tercih ehlinden

    daha üstün bir derecede rnüctehid olmadığı yolundaki kanaatına yine O'nun şu sözlerine

    İbn-i Hümam'ın Müctehidler Arasındaki Yeri -----------------39

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    esas alınış olabilir: "-Müzmin hastalıklar ve uzun süren zafiyetler sebebiyle bedeni arızalar ve bunların uzun zaman üstüste gelmesi gibi haller olmasaydı, ictihad mertebesine ulaşırdım. "

    Biz onun bu sözlerini alçak gönüllülü-ğüne bir işaret sayıyor ve müctehid olarak dini konularda daha fazla ictihadda bulun-madığını ifade etmek istediği kanaatına varıyoruz. Çünkü O'nun müctehid olduğunu açıkça ifade eden alimler görüyoruz. Mesela et-Tahrir'i "Teysiru't-Tahrfr" adıyla şehreden meşhur hukukçu ve usillcü Muhammed Emin, Emir-i Padişah el-Buhari el-Hanefi (ölm. 987 /1579)08> adı geçen şerhinde "İbn-i Hümam şeyh, imam, allame, asrının müct'ehidi, devrinin muhakkıkıdır. Şeyhulislam, müftflen-amdır." diyor. Eserini en iyi bilen birisi ola-

    rak Emir Padişah açıkça O'nun devrinin müctehidi olduğunu bu sözleriyle belirtiyor.

    Keza Meşhur Hanefi Fakihi İbnü'lGanim el-Makdisr (1004/1595), el-Kenz şerhinin "köle nikahı" bölümünde İbn-i Hümam'ın ictihad derecesine ulaşmış oldu-

    ğunu açıkça söylüyor2ıı.

    Leknevi'nin el-Fevaidü'l-Behiyye adlı eserine talik yazan es-Seyyid Muhammed Bedrüddin Ebu Firas en-Na'sani "-İbn-i Nü-ceym, el-Bahrü'r-r-Raik isimli kitabında, lbni Hümam'ı tercih ehlinden sayıyor. Bazıları da O'nu müctehid olarak görüyor. O'nun mücte-hid olduğu görüşü daha doğrudur. Eserleri

    • de buna şahiddir

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    Şimdi içtihadlarıyla ilgili olarak tesbit edebildiğimiz birkaç misal arzedelim :

    Örnek: 1

    Göz hastalığı olan ve gözünün yaşı de-vamlı akan bir kimsenin h~r namaz için ab-d~st alması gerekli görülüyor. Çünkü bu akıntının irin olma ihtimali kabul ediliyor."-Buna karşılık ben derim ki, akıntının irin ol-ma ihtimali şeklindeki bir illet ve sebep, böy-le bir kimsenin her namaz için abctest almasının ancak müstehab olmasını iktiza eder. Çünkü ihtimal bir şüphedir. Şüphe de hük-mün bozulmasını gerektirmez. Allah daha iyi bilir ya "şek ile yakın zail olmaz." Ama maharetli bir doktor, böyle hastalığı olan bir kimse her vakit için abdest alır. Aynı şekilde hastalığa mübtela olan kimse, kendi kanaatı"' na göre, gözünde gelen akıntının irin oldu .. ğuna kesin inanırsa, yine her namaz için ye-niden abdest alır."

    Örnek: 2

    · Bu örnekten önce meselenin daha iyi anlaşilabilmesi için kısa bir açıklama yapa-lım : "Bir hırsızlık olayında çalınan şeyin ke-s~ olarak hırsızlık maksadıyla çalınmış_ ve cezayı gerektirecek şeylerden olması şarttır.

    Çalınan şeyin kendisi yalnız başına veya kendine tabi olan şeyle birlikte nisab miktarına ulaşıyorsa, yahut sadece hırsızlık maksadıyla çalınan şey, suçu~ tamamlan-masına yetiyorsa, böyle bir hırsızlık yapan kimsenin eli kesilir. Mesela içi bal dolu bir kab çalınsa ve ikisinin değeri nisaba baliğ olsa,

    hırsızın eli kesilir. Çünkü kabın değeri balm değeri ile birlikte ancak nisab miktarına ulaşmaktadır. Fakat sadece hırsızlık maksadıyla çalınmış olan mal, tek başına cezayı gerek-tirmiyorsa, tabi olan kab vs' den dolayı el ke-silmez. Çünkü tabi çalınmasında kasıt yok-tur. O halde mücevherle süslenmiş bir mus-haf veya içerisinde şarab dolu bir kab çalınsa, sırf kablardan dolayı ceza gerekmez. İslam Hukukunda şarab çalmak zaten ceza veril-mesi için yeterli bir sebep teşkil edemez. Bu aranılan şart, İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göredir. İmam Ebu Yilsüfe gö-re tabi olma şartı muteber değildir. Bu misal-lerde sözkonusu edilen süslü cild veya şarab dolu kab çalınmış sayılacağından Ebu Yusuf' e göre hırsıza ceza verilir.

    Şimdi misalimizi verelim : İmam Ebu Yilsüf'e göre, bir hırsız içinde nebiz ve yemek bulunan gümüş bir kabı çalsa, bu kab ile içe-risindeki çalınmış olan nebiz veya yemekten her ikisinin değeri el kesmeyi gerektirecek miktarda olsa, onun eli kesilir. Şafict, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre de hüküm ay-nıdır. Ebu Hanife ve imam Muhammed'e gö-re kab tabidir. Kabın içerisindeki şey, el kes-meyi gerektirecek değerde değilse, ka bın de-ğeri yüksek olsa bile el kesilmez. İbn-i Hümam, buna karşılık "-Kanaatımca kabın içerisindeki değer ne olursa olsun, altın oldu-ğu açıkça gözüken bir kabı çalanın eli kesil-melidir. Zira kabın tabi olması yani esas ça-lınmış olan şeye dahil edilmemesi, içerisin-deki çalınan ş,eyin daha değerli olmasına bağlıdır. Yoksa sırf onu alma kasıt ve niyeti-ne bağlı değildir. Üstelik görünen odur kl, kab ve ka bın içerisindekinin çalınmış olması

    İbn-i HümAm'ın Müdehidler Arasındaki Yeri --------41

    ..

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    hırsızın asıl maksadıdır. Hırsızın böyle altın

    bir kabı çalmaya kasdetmesi, içerisindekine kasdetmesinden daha açık ve kesindir. Çün-kü bu durumda hırsız, kaba sahip olmakla

    . ka bın içerisindekinden kat kat fazlasına sa-hip olur. Hırsızın elinin kesilmesine mani

    olan tabi (veya çalınan şeyin tabi olma duru-mu), çalma kasdına göre değişebilir."diyotıGı_

    Örnek:3

    Hz. peygamber (s.a.v.) hayvanların se-lem

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    Yukarıda cenaze namazının kılınmasının mutlak olarak rnekruh olduğuna dair zik-redilen görüşün sebebi şudur : Camiiler ve

    mescitler, farz ve nafile namazların kılınma

    sı, içlerinde zikir çekilmesi ve ilim tahsil edil-

    mesi için yapılmıştır. Buna rağmen yukarıdaki görüşün aksine cenaze mescidin dışında olursa, kılınacak namazın rnekruh olma-

    yacağı şeklinde de bir görüş vardır. Bu görü-

    şün sebebi de mescitlerin kirlenmesi ihtima-

    lidir. Bu görüşlerden birincisi daha doğrudur. (İbn-i Hümam'a göre) Çünkü Hidaye ya-

    zan Merginani'nin delil olarak aldığı yukarı

    daki hadis, herhangi bir kayıtla kayıtlanmak-ı/

    sızın mutlak olarak rivayet ediliydr. lmdi acaba bu rnekruh harama yakın

    bir rnekruh mu ? yoksa helala yakın bir rnek-ruh mu? Bu hususta iki görüş vardır. "-Be-

    nim kanaatıma göre daha doğru olan görüş,

    helale yakın rnekruh olmasıdır. Çünkü bu hadis, camiide cenaze namazıkılmayı kesin olarak yasaklamıyor. Zan:nıma aynı hadis, namaz kılındığı taktirde bundan dolayı her-hangi bir cezanın da gerekebileceğini belirt-miyor. Sadece sevap alınamayacağını ifade ediyor. O halde herhangi bir sevabm alınamaması, bir cezanın hak edilmesini gerek-

    tirmez. Çünkü mübah fiillerin yapılıp yapıl

    mamasında bir cezanın gerekınesi söz konu-su değildir.

    Bu görüşe karŞılık şöyle bir fikir ileri

    sürülüyor : Namazın kendisi bilfiil bir sevap kazanma sebebidir. Namaz kılındığı halde ondan bir seva bın alına maması, bir günahın terettüb etmesini gerektirir

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    değildir. O halde Rasullullah (s.a.v.) bir zaru-

    rete biaen onların cenaze namazlarını mes-

    cidde kıldırdı. Bu zamret de kendisinin o an-da mescidde i'tikafta bulunmasıdır. Haydi zaruretin olmadığını bir an için farzedelim,

    Sahabe ve tabiin olarak onların, Hz. Aişe'nin

    isteğini kabul etmeleri gösteriyor ki, o ild kar-deşin cenaze namazından sonra, mescidde cenaze namazı kılınmamıştır. Buna karşılık

    şu şekilde bir itiraz yapılıyor. Ebu Hureyre,

    Hz. Aişe'den gelen hadisi bilseydi, susmaz

    onu da rivayet ederdi. Buna şöyle cevap ver-mek mümkündür : O'nun hadisi bildiği halde

    susmasının gayesi ve sebebi, bu meselede ic-

    tihadı caiz görmesidir. Susması gereken münkir, o meseledeki müctehidi ayıran kim-

    se değil, bizzat inkar ederek günah işleyen kimsedir. Onlar müctehid olan bir kimsenin yanında ısrarlı olamazlardı.

    Şimdi şunu açıkça söyleyebiliriz ki, bu

    konudaki ihtilaf, hadis gereğince cenaze na-mazının mescidin _içerisinde kılınıp kılına

    maması noktasında ise, onların görüşlerinin tutarsız olduğunda hiç şüphe yoktur. Ayrıca onların delilleri cenaze namazının mescidde

    kılınmasının zorunlu olduğunu açıkça ifade etmiyor. -Çünkü Medine'de birçok müslüman veat etti. Eğer sünnet ve efdal olan cenazeleri

    camiye sokmak olsaydı, müslümanlar bütün

    cenaze namazlarını caminin içerisinde kalırlardı. Diğer taraftan böyle bir uygulama ol-

    saydı, bu bize kadar da gelirdi. Kaldı ki, cena-ze namazının camii de kılınmayacağını belir-

    ten en kuvvetli delil, Sehabe'nin Hz. Aişe'nin

    isteğini kabul etmediklerini anlatan hadistir.

    Hz. Aişe'nin Beyza'nın çocuklarıyla il-gili huslisi rivayetine gelince, eğer bu rivayet

    her cenaze eçin geçerli olsaydı, cenaze sahip-

    leri bunu inkar edemezdi. Çünkü kabul etme-

    yenler Sa'd b. Ebi Vakkasın varisleriydi. Hz. Aişe'nin "~asUllullah (s.a.v.), mes-

    cidde cenaze namazı kıldırdı" mealindeki ri-vayeti, kılınabileceğine de kılınamayacağına

    da şamil olduğuna göre, onlar bunu nübah,

    biz de rnekruh kabul edebiliriz. Bu rivayete

    göre kılınması, harama yakın rnekruhtur yo-

    lundaki bir takdirde doğru olmayıp, yukarıda belirttiğim gibi, harama değil, helala ya-kın bir mekruhtur. Bizim görüşümüz kabul

    edildiği takdirde ihtilafa yer kalmaz. Çünkü

    helale yakın rnekruhun dayanağı birincinin aksinedir. Buna göre mescidde kılınmasının

    mübah, mescid dışında kalınmasının da da-

    ha faziletli (efdal) olduğunu kabul ederlerse,

    bu görüşte de ihtilaf olamaz.

    Yine onların söz ve iddialanndan anla-şılıyor ki, mescidde cenaze namazının kılınması caiz, dışında kılınması efdaldir. Bu gö-

    rüşe de diyebileceğimiz bir şey yoktur. Zira

    bu Hattabi'ııin görüşüdür. O'na göre Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.a.)'in cenaze namazlar

    da mescidde kılındı. Bilindiği üzere Muhacir

    ve Ensar'ın çoğu, onların cenaze namazında bulundu. Ayrıca Sa'd'ın cenazesiyle ilgili ha-

    beri inkar etmemeleri cenaze namazının ca-

    mide kılınabileceğine bir delil sayılabilir. Eğer et-Tev'eme'nin kölesi Salih'in

    hadisi sahih kabul edilecek olursa, O'nu cena-

    ze namazı kılınmasından noksan sevap alınabileceği şeklinde te'vil edebiliriz. Veya

    "fela ecre lehu yani ona sevap yoktur" ibare-

    sindeki lam harf-i cerri "ala" manasma alın

    malıdır. Nitekim" ... ve in ese'tüm felaha yani

    eğer kötülük yaparsanız onun aleyhinedir" mealindeki ayette lam harf-i cerri "ala" ma-nasındadır." İşte Hattabi'nin görüşleri böy-

    ledir. Hatta bi, cenaze namazının camide caiz

    44 --------- İbn-i Hümiim'm Müctehidler Arasındaki Yeri

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HA YA Tl, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİGİ

    ve sevabının da noksan olabileceğini açıkça

    beyan ediyor. Böyle bir kanaat, camüde cena-

    ze kılmanın efdal yani en faziletli değil, mefdtll yani sadece faziletli olduğuanlamına

    gelir. Eğer camüde kılınabileceğini savunan-

    lardan biri ordakılınan namazın daha fazilet-li olacağını iddia ederse, o takdirde ihtilaf or-

    taya çıkar. Zira zaten delillerin bunun aksini

    ifade ettiği ortadadır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Beyza'nın iki çocuğu dışındakile

    rin de cenaze namazlarını, mescid dışında

    kıldırması ve "mescidde cenaze namazı kıldırana sevap yoktur" buyurması, bu namazın mescid dışında kılınmasının sünnet olduğu

    nu ifade eder. Bizim (İbn-i Hümam) tesbit et-

    mek istediğimiz de budur.

    lmdi Beyza'nın iki çocuğu ile ilgili ha-dis ve Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer (r.a.)'e mes-cidde cenaze namazı kılındığına dair gelen

    rivayet, onların cenazeleri mescide sokmuş

    olduklarına açıkça delalet etmemektedir. Di-ğer taraftan Hz. Ebu Bekir ile ilgili şöyle bir

    hadisi Beyhaki senediyle Hz. Aişe'den riva-

    yet ediyor: "Hazreti Aişe şöyle dedi: 'Hz. Ebu Bekir bir dinar ve bir dirhem bile bırakmadı. Salı gecesi defnedildi. Cenaze namazı da mescidde-kılındı." Bu haber doğrudur. Fakat bu hadisin senedinde İsmail el-Ganevi vardır ki, kendisi

    mekruktur. O halde bu hadis, Hz. Ebu Be-

    kir'in naşının mescide sokulduğunu açıkça ifade etmiyor. Çünkü cenazenin, mescidin

    önünde bu iş için ayrılmış bir yere konması

    ve mescidin içinde bulunanfarıfı da 'namazı kılmaları mümkündür. Bu Abdurrezzak'ın senedinde daha da açıktır : es-Sevri ve

    Ma'mer, Hişam b. Urve'den rivayetle bize şöyle haber verdi: "-Babam cenaze namazı

    kılmak için mescidden çıkan adamlar gördü ve '-bunlar ne yapıyor? Allah'a yemin ede-

    rim ki, babamın cenaze namazı ancak mes-

    cidde kılındı' dedi."

    Bunu iyi düşünelim ... Keza Malik'in Muvatta'ında da buna benzer bir rivayet var-

    dır. Malik, Nafi'den O da İbn-i Ömer'den

    şöyle rivayet etti. "Hz. Ömer'in cenaze nama-zı mescidde kılındı."

    Bu hadise göre onların ·bu işin caiz ol-

    duğu kanaatına varmaları mümkündür. Çünkü Hz. Ömer mescidin içerisine (s.a.v.)'in

    yanına defnedildi.

    Netice olarak şunu kesin ifade edebili-·riz ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yerleşmiş

    olan sünnetine göre, cenazeler mescide so-kulmaz ve orada cenaze namazı kılınamaz.

    Fethu'l-Kadir'den seçtiğimiz bu ve da-ha birçok örneklerden anlaşılacağı üzere İbn-i Hümam, birçok meselede içtihadda bu-

    lunuyor, mectehid olduğunu ortaya koyu-

    yor. Hatta görüldüğü üzere bazı görüşlerin

    de, mezhebin kurucusu Büyük İmam Ebu Hanife'ye muhalefet bile ediyor. O halde han-

    gi esas ve ölçülere göre yapıldığı bilinmeyen ve aniaşılmayan "Fukaha tabakatı takSimin-de" ismine bile yer verilmeyen bu seviyesi yüksek ve muhakkıkalim gerçekten ictihad

    ehliyetine sahiptir. Buna göre O'nun mücte-hidler sıralamasında en azından "tercih" eh-

    linden değil, "meselede müctehidler" sını

    fından sayılması daha doğru olur kanaa-tindeyiz. O, Fethu'l-Kadir'de binlerce fıkhi

    kaynağa, binlerce müctehid ve fakihin görü-

    şü.ne yer veriyor. Bu görüşleri ilgili kaynak-lardan sadece alıp sıralamıyor, aldıklarını daima teker teker bir değerlendirmeye ve

    tenkide veya bir ilmi sıralamaya tabi tutuyor. Her görüşün delillerini ayrı ayrı zikrederek,

    sayısız ayet, hadis, icma, kı yas ve diğer delil-

    lere müracaat ediyor. Bunları da bir kritiğe

    lbn-i Hümiim'ın Müctehidler Arasındaki Yeri -----------------45

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ

    tabi tutmadan geçmiyor. Konu ile ilgili olarak

    zikretmiş olduğu hadis ve diğer delillerin çokluğu ve onların müctehidane değerlen

    dirmelere tabi tutuluşu okuyanları hayrette

    bırakıyor. Mezhep sahibi olsun veya olmasın bütün fakihlerin ve mezheplerin görüşlerine delil ve tenkitleriyle birlikte yer veriyor. Do-

    layısıyla mukayeseli fıkıh diyebileceğimiz

    Hilafiyat'a geniş imkan tanıyor. Kitaplarına almış oldugu görüşler arasında delillerini

    daha kuvvetli bulduklarını tercih ediyor,

    müftabih olanlarını gösteriyor. Zayıf olan de-lilleri ve bu deliliere dayanan görüşleri belir-

    tiyor. Bu bakımdan da O'nun Debusi (ölm. 432/1040), Molla Fenarr35l"(ölın. 834/1431) ve benzerleri gibi mezhebinde ve hilafiyat il-

    minde de müctehid kabul etmek daha yerin-

    de bir değerlendirme olabilir kanaatindeyiz. İbn-i Hümam'ın hayatını incelediği

    miz zaman görüyoruz ki, O bir müctehidin

    bilmesi gerekli olan bütün akli ve nakli ilimle-

    ri tahsil etmiştir. Mantık, tefsir, kelam, tasav-

    vuf, bütün arapça ilimleri, fıkıh ve fıkıh usulü dallarında üstad olmuştur. Kur'an-ı. Kerim'i ezberlemiş, hadiste büyük bir mu-haddis

  • KEMALEDDİN İBN-İ HÜMAM'IN HAYATI, ESERLERİ VE İLMİ KİŞİLİ Cİ

    Burada belirtıneden geçemeyeceğimiz

    bir husus da müellifimizin Fethu'l-Kadir'de

    fıkıh usulü kaidelerinin her çeşidini en iyi bir şekilde kullanmış olduğudur.

    Sonuç olarak diyebiliriz ki, İbn-i Hü-

    mam devamlı olarak aklı ve nakli ilimlerle

    DiPNOTLAR:

    1) İbn-i hümam, Tahrir, s. 523-549; Molla Fenari, Fusfılü'l

    Bedayi' II, 415-431; Gazali, Ebu Hami d Muhammed, M us

    tasfa, II, 350-390; Sarduş-şeria, Tavzih ve Telvıh, II, 117-

    121; İbn-i Hacib, Ömer, Şerhu'l-Muhtasari1-Münteha, II, 460 vd. Abdiliaziz el-Buhari, Keşfu'l-Esrar, IV, 14-32;

    Molla Hüsrev, Mir'atü'l-Usul, s. 671 vd; Bilmen O. Na-

    sı1hi, HukUk-ı İslamiyye ve ıstılahatı Fıkhiye Kamusu,

    I, 242-245.

    2) Sehilvi, ed-Dav'u'l-Lami, VIII, 127.

    3) İbn-i Hümam, Fethu'l-Kadir, I, II. Beyrut, 1977. II baskı

    4) Sehavi, ed-Dav' ... VIII, 127.

    5) Sehilvi, ed-Dav'u'l-Lami, VIII, 130.

    6) lbnü'l-İmad, Şezeratü'z-Zeheb, VII, 299; Suyuti, Buğye

    tü'l-Vuat, s. 7

    7) Sehavi, ed-Dav' ... , VII, 130; İbn-i Tağribirdi, en-Nüal

    mü'z-Zahira, XVI, 188.

    8) Tekindağ, Şehabeddin, Memluk Sultanlığı, s. 150.

    9) Taşköprizade, Tabakatü'l-Fukahil, Musul1961; Leknevi,

    el-Fevaidü'l-Behiyye ... , s. 6-7; İbn-i Abidin, Haşiyetü

    Reddi'l-Mulüar ... , I, 79; Ebu Zehra, Ushlü'l-Fıkh, s. 389-

    401, Mısır, Tarihsiz.

    10) Asır, nesil, üstad, ehliyet gibi bir noktada birleşen alimler

    teşkil ettiği birlik ve dereceye "tabaka" denir. (Karaman,

    Hayreddin, Fıkıh UsUlü, s. 47; Dipnot 1. İstanbul, 1971)

    11) Karaman, Hayreddin, Fıkıh UsUlü, s. 47; İstanbuL 1971;

    Güngör, Mevlüt, Cassas ve Ahkamü'l-Kur'an-ı Kerim,

    s. 23, Ankara 1989.

    12) Bilinen, O. Nası1hi, Hukukı Islamiye .. , I, 243, İst. 1967.

    13) Kevseri, Fıkh-ı Ehli'l-Irak ve Hadisül1üm, s. 94-107.

    Beyrut, ty.

    14) Sehavi, ed-Dav' ... , VIII, 131.

    15) "İbn-i Hümam istifade etınekten çok ifade etti." (Kariü'l-

    Hidaye müctehid olan hocalarından, Sehavi, ed-Dav' ... ,,

    VIII, 128)

    16) Sehavi, ed-Dav' ... , VIII, 131.

    17) Hayatı için bkz. Kehhale, ümer, Mu'cemü'l-Müellifin,

    IX, 80; Gal, II, 41

    18) Emir-i Padişah, Teysiru't-Tahrir, I, 3. Mısır, 1350. I-IV cild

    19) Hayatı için bkz. Zirikli, el-A'lam, V, 166; Kehhale, VII, 195.

    uğraşmış, devrinde yeryüzünün en büyük ve muhakkık bir alimi olmuş, büyük mu-

    haddislerden sayılmış, hatta bazı Hanefi alimlerine göre mutlak müctehidlik dere-

    cesine yükselmiş mütefekkir ve müctehid bir

    kimsedir.

    20) İbn-i Abidin, Resailü İbn-i, s. 32; Haşiyetü Reddi'l-Muh

    tar ... , Il, 530, 932; (eski baskı) III, 47. İbn-i Abidin burada Bahr, Nehr, Minalı ve Şarih'in de bu kanaatta oldtıklannı,

    bunların da müteahhirin alimierin önde gelenlerinden ol

    duğunu belirtiyor.

    21) Lekılevi, el-Fevaidü'l-Behiyye Fi Teracrmi'l-Hanefiyye,

    s. 180.

    22) Mehmed Seyyid Bey, UsUl-i Fıkıh, Medhal, s. 58.İst., 1333.

    23) İbn-i Hümam, Fethu'l-Kadir, I, 185-186.

    24) Bilınen O. Nası1hi, Hukukı İslamiye Kamusu, III, 266-270

    25) İbn-i Hümam, Fethu'l-Kadir, V, 370.

    26) Selem akdi, para peşin mal veresi ye olmak üzere yapılan

    alış-veriş.

    27) İbn-i Hümam, Fethu'l-Kadir, VII, 80.

    28) lbn-i Hümam, Fethu'l-Kadir, IV, 428.

    29) İbn-i Hümam, a.g.e., ... , II, 128.

    30) Ebu Davud, Cenaiz, 54. (III, 207)

    31) İbn-i Ma ce, Cenaiz, 29 (I, 487)

    32) Müslim, Sahih, Cenaiz, 34 (II, 668)

    33) lbn-i Hümam, Fethu'l-Kadir, II, 128-130.İctihadlarıyla il

    gili başka misaller için bkz. Fethu1-Kadir, I, 31, 117, 306,

    308, 343; ll, 30, 115, 128, 269, 282, 304, 332, 336, 400; III, 108,

    135, 178, 189, 231; IV, 168, 209, 395; V, 127, 194, 208, 370;

    VII, 66, 103, 199,213,243, 257vd ... el-Müsayere fi'l-

    Akaiclfl-Münciyye fi'l-Ahira, s. 220; et-Tahrir, s. 132, 274

    vd. Mısır, 1351.

    34) Aydın Hakkı, İslam Hukuku ve Molla Fenari, 66.

    İstanbul, 1991.

    35) Kevseri, Muhammed Zahid, Fıkhu ehli'l-Irak. .. , s. 73.

    36) Suyı1ti, Buğyetü'l-Vuat..., s. 70.

    37) Lekılevi, Fevaidü'l-Behiyye ... , s. 181.

    38) Muhammed Enver el-Keşmiri, Feyzü'l-Bari ala Sahihi'l-

    , Buhari Maa Haşiyeti1-Bedri's-Siiri, (Muhammed Bedr)

    I, 107. I-IV, Beyrut, ty.

    39) lbn-i Hümam, Fethu'l-Kadir, V, 375.

    40) İbn-i Hümam, a.g.e., ... , I, 99.

    41) Sehavi, ed-Dav', ... , VIII, 131.

    42) Ebu Zehra, Muhammed, Usıllü'l-Fıkh, s. 392.

    Not : Bibliyoğrafya dipnotlarda gösterilmiştir.

    İbn-i Hümam'ın Müctehidler Arasındaki Yeri --------- 47

    Button15: Button16: