3
KlPÇAKLAR Abu-1-Lait as-Samarkandi", RO, XXIll/1 ( 1959), s. 73-99; a.mlf., "Un glossaire arabe kiptchak retrouve", UAJ, XXXV ( 1964), s. 369-383; a.mlf., "Le traite de !'art chevaleresque (furüsiya) en version mamelouk- kiptchak", RO, XXXIll/2 970). s. 21-66; J. Eckmann, "Memlilk Dair", TDAY Belleten 965), s. 35-41; a.mlf .. "The Mamluk-Kipchak Literature", CAJ, Yili (1963). s. 304-319 (maka- lenin Türkçe tercümesi içi n b k." Memluk- Jtrc. Günay i, TDAY Belle- ten 119861. s. 85-99): Ya. R.- Tryjarski Daskevic. "Armjano- kypcakskie predbracnye dogovory iz L'vova 598-1638)", RO, XXXlll/2 970), s. 67 -107; A. Azmi Bilgin, "Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Dil Eser- ler ve Dil özellikleri", TDA, sy. 69 ( !990). s. 63- 76; Jale Demirel. Edebiyatma TDe., X/1 (1992), s. 131-142;S. G. "Runik Abidelerde (tre. Bengi Özbilen). TDA, sy. 89 ( 1994), s. 31- 41. r L AzMi BiLGiN Iii NECMETiiN HACIEMiNOGLU KIPTILER yerli ve için isim. _j bt, Grekler'in veya Nil delta- sakinleri için aigyptos keli- mesinin kökünü eden Arap- ça Gypt kökü dillerindeki egypt ve coptun da Aigyptos kelimesinin Memphis rinin olan Hia -Kua- Ptah (ilah evi) ileri kelimesinin Hz. Nuh'un dan biri rivayet edilen Kuftaim'in isminden veya Antik Koptas de kabule göre bt Grekçe'den gelmektedir. Bu kelime veya Nil sakinleri için iken girmesinden sonra dini ler 'le böylece ismi ifade etmeye Nitekim VII. yüz- müslümanlar fethettiklerin- de olarak ortaya dönemler- de Filistin, ve Anadolu gibi bölgeler Roma hakimiyeti bulunuyordu. Havariler devrinde bu dini n Antakya, Tarsus ve Efes yoluyla Roma'ya kadar bilinirken tarihi tarihini Markos'a gayret- leri monofizit olmayan 424 yazarlar uygun (Leroy, ll, 895) Ancak ll. özellikle de deriye'de yer kabul edilmektedir. Roma 1. Konstantinos ile Licinius'un 313 Roma top- serbestlik kadar da Bu dönemler- de Clement ve Origene gibi önemli tealoglar Zühde bir hayat mistik meditasyon gibi öncesi dönemdeki uygulamalar, gnostik gruplar olmak üze- re birçok dini mevcut ol makla birlikte münzevi tiyan 270'1erde çöle çekilerek zahidane bir tercih eden Aziz Antony ile (Sa int Antoine) kabul edilir. ise 320 yine Pachomius (Pacôme) ileri sürülür. Sina Filistin ve Suriye'ye de ya- Pachomius'un kar- Mary'nin da ve bunun o dö- nemden itibaren bi- linmektedir. Bu za- manla olmakla birlikte Kahire'de Ebu Seyfeyn ve Aziz George günümüze intikal her önce Mesih üzerine bir inan- ca sahip için in- sani ve ilahi meselesi ilk devir- lerden itibaren konusunu bu alanda Ariusçuluk, Nesturilik ve monofizitlik gi- bi i'tizali hareketler ortaya dönemde kilisedeki yahudi Tan- 1. sonuna Yeni Ef- latuncu felsefenin etkisi ve yahudilerin kalan Yu - nan- Roma kökenli sonunda ramaya biri teslis, enkarnasyonu ol- mak üzere figürü ile bu yeryüzünde ken bedene bürünmesinin insani özel- mi yoksa ilahi mi gündeme getir- Ancak tarihinde akide ile ve bilhassa ilgili olarak uzun müddet sürecek olan IV. ortaya Antakya eko- lünün takipçisi olup Mukaddes'i literal olarak yorumlayan Arius'un Me- sih'in ile özü ve O'nun sadece bir insan ve ile insanlar bir oldu- özetlenebilecek olan leri, IV. Roma daki bütün kiliseleri etkisi alarak dini bozma yönünde ciddi bir teh- dit unsuru haline Bundan do- Ko nsili'nce (325) Arius'un gö- reddedilerek kendisi aforoz edil- ve Mesih'in ile özden ol- klasik Ortodoks telakki temel akide olarak (bk. Ariusçuluk'tan sonra NestQrilik olarak bilinen yeni bir mezhep yüzünden kilise tekrar V. ortaya bu mezhebin kuru- cusu Nestorius. ve birbirine ve yeryüzün- de olan unsurun ileri Mer - yem'i de Theotokos Christokos (Mesih olarak nitelen- Ancak Cyril, Or- todoks akideye kabul bu ll . Theodosios'un emriyle düzenlenen Efes Konsili'nde ( 431) lan Nestorius aforoz (bk. NES- TÜRILER) Efes Konsili'ndeki etkinlikleri sebebiyle ti. kilisesi Antakya kilisesiyle mücadelelerinde ila- hi üzerinde fazlaca böy- lece geri planda kal- Cyril'in fikirlerinden kaynaklanan ve ilahi ta- monofi- zizm kazanmaya Hatta Eutyches, be- ilahi içinde tama - men iddia edecek kadar ileri de- recede bir monofizizmi savununca zama- piskoposu Flavian dan itharn Ancak Cyril'in ölümü üzerine yerine piskoposu olan Dioscorus, Eutyches'in destek 449 Efes'te bir sinadda Dios- corus ve din adamla- monofizizmi kabul Papa Leon da bu konsili "Haydutlar Konsili" olarak 451 'de düzenlenen Ka-

KlPÇAKLAR - TDV İslam Ansiklopedisida bu konsili "Haydutlar Konsili" olarak nitelendirmiştir. 451 'de düzenlenen Ka-dıköy Konsili'nde de Isa'da insanlık ve ilahlık unsurlarının

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • KlPÇAKLAR

    Abu-1-Lait as-Samarkandi", RO, XXIll/1 ( 1959), s. 73-99; a.mlf., "Un glossaire arabe kiptchak retrouve", UAJ, XXXV ( 1964), s. 369-383; a.mlf., "Le traite de !'art chevaleresque (furüsiya) en version mamelouk- kiptchak", RO, XXXIll/2 (ı 970). s. 21-66; J . Eckmann, "Memlilk Kıpçakçasının Oğuzcalaşmasına Dair", TDAY Belleten (ı 965), s. 35-41; a.mlf .. "The Mamluk-Kipchak Literature", CAJ, Yili (1963). s. 304-319 (maka-lenin Türkçe tercümesi içi n b k." Memluk-Kıpçak Edebiyatı" Jtrc. Günay Karaağaç i, TDAY Belle-ten 119861. s. 85-99): Ya. R.- Tryjarski Daskevic. "Armjano- kypcakskie predbracnye dogovory iz L'vova (ı 598-1638)", RO, XXXlll/2 (ı 970), s. 67 -107; A. Azmi Bilgin, "Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Karışık Dil Unsurları Taşıyan Eser-ler ve Dil özellikleri", TDA, sy. 69 ( !990). s. 63-76; Jale Demirel. "Memluk-Kıpçak Edebiyatma Katkılar", TDe., X/1 (1992), s. 131-142;S. G. Klyaştorniy, "Runik Abidelerde Kıpçaklar" (tre. Eşref Bengi Özbilen). TDA, sy. 89 ( 1994), s. 31-41.

    r

    L

    AzMi BiLGiN Iii NECMETiiN HACIEMiNOGLU

    KIPTILER

    Mısır'ın yerli ve hıristiyan halkı için kullanılan isim.

    _j

    Kı bt, Grekler'in Mısırlılar veya Nil delta-sı sakinleri için kullandığı aigyptos keli-mesinin kökünü teşkil eden gyptın Arap-ça karşılığıdır. Gypt kökü Batı dillerindeki egypt ve coptun da aslını oluşturmaktadır. Aigyptos kelimesinin Memphis şehrinin sıfatı olan Hia -Kua- Ptah (ilah Ptah'ın evi) adından geldiği ileri sürülmüştür. Kıbt kelimesinin ayrıca, Hz. Nuh'un torunlarından biri olduğu rivayet edilen Kuftaim'in isminden veya Antik Mısır'daki Koptas şehrinin adından türetildiği söylenmişse

    de yaygın kabule göre kı bt Grekçe'den gelmektedir. Bu kelime Mısırlılar veya Nil deltası sakinleri için kullanılmakta iken Hıristiyanlığın Mısır'a girmesinden sonra Hıristiyanlık Kıptller'in dini olmuş, Kıptller'le Hıristiyanlık özdeşleşmiş , böylece Kıptl ismi Mısır'daki hıristiyan halkı ifade etmeye başlamıştır. Nitekim VII. yüz-yılda müslümanlar Mısır'ı fethettiklerin-de burayı Darülkıbt olarak tanımlamışlardır.

    Hıristiyanlığın ortaya çıktığı dönemler-de Filistin, Mısır ve Anadolu gibi bölgeler Roma İmparatorluğu'nun hakimiyeti altında bulunuyordu. Havariler devrinde bu dini n Antakya, Tarsus ve Efes yoluyla Roma'ya kadar götürüldüğü bilinirken Mısır'a giriş tarihi tartışmalıdır. Hıristiyanlığın Mısır'da yayılış tarihini Kıptller'in İncil yazarı Markos'a dayandırma gayret-leri monofizit olmayan Batılı hıristiyan

    424

    yazarlar tarafından uygun görülmemiştir (Leroy, ll, 895) Ancak ll. yüzyılda Hıristiyanlığın Mısır'da, özellikle de İsken deriye'de yer ettiği kabul edilmektedir. Roma imparatorları 1. Konstantinos ile Licinius'un 313 yılında Miları fermanını yayımiayarak Roma İmparatorluğu top-raklarında Hıristiyanlığa serbestlik tanımalarına kadar Mısır'da da hıristiyanlar baskı altında yaşadılar. Bu dönemler-de Mısır'da İskenderiyeli Clement ve Origene gibi önemli hıristiyan tealoglar yetişmiştir. Zühde dayalı bir hayat tarzı, mistik düşünce, meditasyon gibi Hıristiyanlık öncesi dönemdeki uygulamalar, başta çeşitli gnostik gruplar olmak üze-re Ortadoğu'nun birçok dini geleneğinde mevcut olmakla birlikte münzevi hıristiyan keşişliğinin 270'1erde Mısır'da çöle çekilerek zahidane bir hayatı tercih eden Aziz Antony ile (Sa int Antoine) başladığı kabul edilir. Manastır hayatına dayalı keşişliğin ise 320 yıllarında yine Mısır'da Pachomius (Pacôme) tarafından başlatıldığı ileri sürülür. Keşişlik Mısır'dan Sina yarım adasına, Filistin ve Suriye'ye de ya-yılmıştır. Mısır'da Pachomius'un kız kar-deşi Mary'nin öncülüğünde kadınların da manastır hayatı yaşadığı ve bunun o dö-nemden itibaren yaygınlık kazandığı bi-linmektedir. Bu manastırların çoğu za-manla yıkılmış olmakla birlikte Kahire'de Ebu Seyfeyn ve Aziz George manastırları günümüze intikal etmiştir.

    Hıristiyanlık her şeyden önce İsa Mesih anlayışı üzerine temellerıdirilen bir inan-ca sahip olduğu için İsa'nın kimliğiyle in-sani ve ilahi tabiatı meselesi ilk devir-lerden itibaren asıl tartışma konusunu teşkil etmiş, bu alanda farklı görüşler, Ariusçuluk, Nesturilik ve monofizitlik gi-bi i'tizali hareketler ortaya çıkmıştır. İlk dönemde kilisedeki yahudi kaynaklı Tan-rı inancı, 1. yüzyılın sonuna doğru Yeni Ef-latuncu felsefenin etkisi ve yahudilerin yaşadığı toprakların dışında kalan Yu-nan- Roma kökenli insanları hıristiyan laştırma amacı sonunda değişikliğe uğramaya başlamıştır. Tanrı kavramı biri teslis, diğeri Tanrı'nın enkarnasyonu ol-mak üzere İsa figürü ile ilişkilendirilmiş, bu gelişmeler İsa'nın yeryüzünde yaşarken bedene bürünmesinin insani özel-liğinin mi yoksa ilahi özelliğinin mi ağır bastığı tartışmalarını gündeme getir-miştir.

    Ancak Hıristiyanlık tarihinde akide ile ve bilhassa İsa'nın tabiatıyla ilgili olarak uzun müddet sürecek olan tartışmalar

    IV. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Antakya eko-lünün takipçisi olup Kitab-ı Mukaddes'i literal olarak yorumlayan Arius'un Me-sih'in Tanrı ile aynı özü taşımadığı ve O'nun oğlu olmadığı, sadece bir insan ve Tanrı ile insanlar arasında bir aracı oldu-ğu şeklinde özetlenebilecek olan görüşleri, IV. yüzyılın Doğu Roma topraklarındaki bütün kiliseleri etkisi altına alarak dini birliği bozma yönünde ciddi bir teh-dit unsuru haline gelmiştir. Bundan do-layı İznik Konsili 'nce (325) Arius'un gö-rüşleri reddedilerek kendisi aforoz edil-miş ve Mesih'in Tanrı ile aynı özden ol-duğu şeklindeki klasik Ortodoks telakki temel akide olarak benimsenmiştir (bk. İZNiK KONSİLİ ) .

    Ariusçuluk'tan sonra NestQrilik olarak bilinen yeni bir mezhep yüzünden kilise tekrar tartışma ortamına girmiştir. V. yüzyılda ortaya çıkan bu mezhebin kuru-cusu İstanbu l Patriği Nestorius. İsa'da tanrılık ve insanlık unsurlarının birbirine karışmadan bulunduğunu ve yeryüzün-de yaşarken İsa'da baskın olan unsurun insanlık olduğunu ileri sürmüştür. Mer-yem'i de Theotokos (tanrı taşıyan) değil Christokos (Mesih taşıyan) olarak nitelen-dirmiştir. Ancak İskenderiyeli Cyril, Or-todoks akideye aykırı kabul ettiği bu anlayışa karşı çıkmıştır. İmparator ll . Theodosios'un emriyle düzenlenen Efes Konsili'nde ( 431) görüşlerine karşı çıkılan Nestorius aforoz edilmiştir (bk. NES-TÜRILER)

    Efes Konsili'ndeki etkinlikleri sebebiyle Mısır piskoposlarının itibarı yükselmiş

    ti. İskenderiye kilisesi Antakya kilisesiyle mücadelelerinde bedenleşmiş oğulun ila-hi tabiatı üzerinde fazlaca durmuş, böy-lece İsa'nın beşeri tabiatı geri planda kal-mıştı. Cyril'in fikirlerinden kaynaklanan İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğu ve ilahi ta-biatının bulunduğu şeklindeki monofi-zizm yaygınlık kazanmaya başlamıştı. Hatta İstanbul'da Eutyches, İsa'nın be-şeri tabiatının ilahi tabiatı içinde tama-men eridiğini iddia edecek kadar ileri de-recede bir monofizizmi savununca zama-nın İstanbul piskoposu Flavian tarafın dan sapıklıkla itharn edilmişti. Ancak Cyril'in ölümü üzerine yerine İskenderiye piskoposu olan Dioscorus, Eutyches'in görüşlerine destek vermiştir. 449 yılında Efes'te gerçekleştirilen bir sinadda Dios-corus ve İ skenderiyeli bazı din adamla-rı monofizizmi kabul etmiş, Papa ı. Leon da bu konsili "Haydutlar Konsili" olarak nitelendirmiştir. 451 'de düzenlenen Ka-

  • dıköy Konsili'nde de Isa'da insanlık ve ilahlık unsurlarının eş oranda bulunduğu şeklindeki Ortodoks anlayış teyit edilmiş, İskenderiye Piskoposu Dioscorus papa ta-rafından görevden alınmış, imparatorluk ve Doğu kiliseleri içinde İstanbul'un üs-tünlük kazanması Kıptiler'in monofiziz-mi milli bir kimlik un~uru olarak benim-sernelerine yol açmıştır. 1. Leon, Zenon, Basilikos, 1. Anastasios ve 1. lustinos gibi imparatorlar söz konusu akide ihtilafla-rını ortadan kaldırarak bir uzlaşma sağlamaya gayret etmişlerse de bunlar Kıptller için baskı ve zulme dönüşmüş, on-lar yine Doğu kiliseleri içinde monofizist inanca sahip özerk kilise statülerini ko-rumaya devam etmişlerdir.

    Mısır'ın müslümanlar tarafından fethi 639- 642 yılları arasında tamamlanıncaya kadar ülke Bizans İmparatorluğu'nun valileri tarafından müstemleke statüsün-de yönetiliyordu. Gördükleri baskı, öde-mek zorunda bırakıldıkları ağır vergiler sebebiyle Kıptller müslümanları kurtarıcı gibi benimsemişlerdir. Fetihten sonra müslümanlar, Mısır'da Rum idareci ve askerlerinden oluşan Melkitler ile Kıptller, Habeşliler ve diğer hıristiyan toplu-luklar olmak üzere iki ayrı grupla karşılaşmışlardır. Kıptller, ehl-i zimme statü-sünde müslüman olmayanların verdik-leri cizye ile yükümlü tutulmuşlar, canla-rı ve malları müslümanlarca korunmuş, müslümanlarla beraber savaşa katılmaktan muaf tutulmuş olmakla birlikte yine de Rumlar'a karşı Amr b. As'a yardımcı olmuşlardır.

    Hz. Ömer veya Harünürreşld zamanında çıkarılan bir emirname gereği hıristiyanlar müslümanlardan ayırt edilebilme-leri için farklı renkte elbise giyip farklı sarık sarmışlar. "gıyar" denilen bir bez ve zünnar kullanmışlardır. Zamanla değişikliğe uğrayan bu uygulama Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından 1807'de yü-rürlükten kaldırılmış, 1816 -1817'de tek-rar uygulanmak istenmişse de başarılı olunamamıştır. Ancak Kıptl keşişleri si-yah sarık kullanma adetlerini günümüz-de de sürdürmektedirler.

    Kıptller'in kilise ve manastır yaptırmalarının Hz. Ömer tarafından yasaklandığı şeklinde bazı iddialar bulunsa da kilise ve manastır binalarının tamir edildiği gi-bi yenilerinin de yaptırıldığı , hatta bu ko-nuda devlet imkanlarından faydalanıldığı bilinmektedir. Melkitler tarafından ön-celeri Kıptller' in elinden alınan kiliseleri

    daha sonra kendilerine iade edilmiştir. Öte yandan müslümanların fetihten iti-baren ibadetlerini yerine getirebilmek için bazı kiliselerden yararlandıkları da ol-muştur.

    Emevller ve Abbasller döneminde Kip-tller din hürriyetine sahip olmuşlar, pis-koposlar ruhani meclislerini toplamışlar, valiler sadece patrik seçimine nezaret et-mişlerdir. Ancak devlete zarar verme ih-timalinden dolayı Kıptl din adamlarının başka devletlerle ilişkiye girmelerine müsamaha gösterilmemiştir. Mervan b. Hakem'in Mısır'da Hulvan şehrini inşa ettiği, maliyeyi de oraya naklederek Kıptller'i bu işte görevlendirdiği belirtilmek-tedir.

    Eyyübller devrinde Haçlı seferlerinin de etkisiyle Kıptiler'e karşı zaman zaman olumsuz davranışlarda bulunulduğu, hü-kümdarların artık onların bayramlarına

    katılmadığı , Selahaddin-i Eyyübl'nin ka-tiplik ve tabiplik yapmalarına müsaade etmediği bilinmekle beraber yine de bu dönemde bazı mabedierini tamir ettire-bilmişlerdir.

    Memlükler devrine gelindiğinde Kıptiler'in Mısır toplumundaki konumları gi-derek zayıflamış, mabedieri bakımsıziıktan harap olduğu gibi sayıları azalmış, Kıptlce yok olmaya yüz tutmuştur. Dev-let işlerinde çalışan az sayıdaki Kıptiler'e karşı müslümanların tepkisini bertaraf etmek için bunlar görevlerinden sık sık alınıyor ve tekrar iade ediliyordu. Yöne-ticiler patriğe karşı saygılı davranınakla birlikte Ha beşliler'le gizli münasebetlerini de engellemeye çalışıyorlardı.

    Osmanlılar'ın 1 s 17'de Mısır'ın idaresi-ni ele geçirmelerinden itibaren bilhassa mali işlerde önemli sayıda Kıptl görev al-mıştır. Bu dönemde Kıptller bayramla-rını müslümanların katılımıyla kutlamış

    lar, eski ki liselerini t amir etme ve yeni-lerini yapma imkanını elde etmişlerdir. Öte yandan devlete karşı sorumlulukla-rını yerine getirmedikleri takdirde kili -selerinin kapatılması da söz; konusu ol-muştur.

    1 798 yılında Mısır'ı işgal eden Napol-yon Bonaparte Kıptller 'e özel muamele göstermişse de kısa bir süre sonra Fran-sız ordusunun çekilmesi üzerine bu defa Kıptller müslümanların olumsuz davra-nışlarından kurtulamamışlardır. Ancak Mısır valisi vergi toplama işinde ve diğer mali hususlarda onlardan yararlanıyordu. XIX. yüzyılda hidivlik idaresi altında

    KIPTlLER

    herkese tanınan dini hürriyetten Kıptller de istifade edince kiliselerinde bir canlan-ma görülmüştür.

    1882'de Mısır'ı işgal eden İngilizler müslümanlarla Kıptller ' i birbirine karşı tahrik edince iki toplum karşılıklı saldırılarda bulunmaya kadar varan bazı prob-lemler yaşam ı ştır. Bunun üzerine bazı Kıptiler Mısır'ı terkederek Kanada, Avust-ralya ve Amerika'ya göç etmiştir. Mısır'da genelde çiftçilik ve ticaretle uğraşan Kıptiler arasında eğitim görenler hukuk, basın ve tıp alanlarında faaliyet göster-mişlerdir.

    Mısır ' ın müslümanlar tarafından fet-hinden sonra Kıptller Grekçe'yi büyük öl-çüde terkederek Kıptlce'yi canlı tutmuşlardır. Hatta Grekçe olan mezar kitabeleri VI. yüzyıldan itibaren Kıptice yazılmıştır. Vali Abdullah b. Abdülmelik zamanında Arapça resmi yazı dili olarak kabul edil-miştir. 720 yılına kadar bazı papirüslerde Grekçe ve Arapça yazılara birlikte rastla-nılmış, 780'de Grekçe yazılan papirüsler görülmüştür. Öte yandan halkın büyük çoğunluğu Kıptlce'yi kullanmaya devam etmiştir. Nitekim Halife Me'mün Mısır' da kaldığı sırada yanında tercüman bu-lundurmuştur. Arapça'nın resmi dil ola-rak kullanılması ve ihtida hareketleri so-nucunda müslüman olanların Kur'an di-lini öğrenmeye yönelmeleri üzerine Kıptice birkaç asır içinde günlük hayattan kalkmış, yalnız kiliselerde ibadet dili ola-rak varlığını sürdürmüş, XII. yüzyıldan sonra da halk tarafından aniaşılamayan bir dil haline gelmiştir.

    Müslümanların Kıptller'e tanıdığı din ve dil hürriyeti onların sayısının giderek azalmasını önleyememiştir. Bunun sebe-bi Kıptller'in çoğunluğunun Müslümanlı ğı tercih etmesidir. Hıristiyan araştırmacı l ar, fetihten iki yüzyıl sonra (IX. yüzyılda) hıristiyan ların çoğunluğu kaybetme-ye başladığını, XIV. yüzyılda ise bugün ol-duğu gibi nüfusun onda birini teşkil etti-ğini belirtmektedir. Ayrıca bu araştırmacılar, Bizanslılar'ın zulmüne karşı dire-nen Kıptller'in müslüman idaresinde zu-lüm görmedikleri halde din değiştirmelerinin çeşitli sebepleri üzerinde durmuş ve en önemli sebeb in onlara yüklenen ağır vergiler olduğunu iddia etmişlerdir (İA, VI, 727). Mısır'da kurulan İslam dev-letlerinin idaresi altında zaman zaman değişik muamelelere tabi tutulmuş ol-salar da Kıptller'in din hürriyetine sahip bulundukları, din değiştirmelerini gerek-tirecek bir baskıya maruz kalmadıkları

    425

  • KIPTfLER

    bilinmektedir. Devlete ve topluma ait so-rumluluklarını ihmal etmeleri durumun-da ise sıkı takiple karşılaştıkları görül-mektedir. Dolayısıyla Mısır hıristiyanları iddiaların aksine zulüm ve baskıdan kur-tulmak için müslüman olmuş değildir (a.g.e., a.y.).

    Nüfusları hakkında 3 milyondan 8 mil-yona kadar farklı rakamlar verilen gü-nümüz Kıptller ' i merkezi Kahire'de olan, başında bir patriğin bulunduğu bağımsız bir kiliseye sahiptir. Kahire'deki patrik eski İskenderiye başpispokosluğunun un-vanını taşımaktadır. Halen Mısır'da otuz bir. Sudan'da iki. Kudüs ve Doğu Afrika'-da birer piskopos Kıptl kilisesine bağlıdır. Piskoposlar patrik tarafından tayin edilir. Bugün Mısır'da erkek keşişler için dokuz, kadın keşişler için sekiz manastır faal durumdadır. Son yıllarda Fransa. in-giltere. İtalya , Avusturya ve Almanya gi-bi ülkelerde Kıptl kiliselerinin açıldığı bilinmektedir. istanbul'da yaşayan az sayıdaki Kıptl cemaati Beyoğlu Saint An-toine Latin Katalik Kilisesi'nde Arapça ve Türkçe olarak ibadetlerini yerine getir-mektedir.

    Günümüz Kıptller'i genelde monofizıst inancı taşımakla birlikte 1898 yılından iti-baren Roma kilisesine bağlı bir patrik-lik haline gelen 100-200.000 civarında Katalik cemaati bulunmaktadır. Ayrıca XIX. yüzyıldan başlayarak Amerikan mis-yonerlerinin gayretiyle Katolikler'den da-ha az sayıda bir Kıptl Protestanlar cema-ati meydana gelmiştir. Bunların dışında Mısır'da Ermeni, Keldanl ve Marünl kile-selerine bağlı yaklaşık 160.000 Kıptl hıristiyan vardır.

    Batı hıristiyan dünyası Kıptl kilisesiyle bütünleşme yolunda çeşitli çabalar sar-fetmiş. 1964'te lllionis'teki Dünya Kilise-ler Birliğ i toplantılarına Kıptl kilisesi de davet edilmiştir. Bu tarihten itibaren Kıptller bu tür toplantılara katılmaktadır. Kıptller, Bizanslı Diocletian'ın katliamına

    uğradıkları miladi 284 yılının başlangıç kabul edildiği özel bir takvim kullanmak-tadır. Diğerlerine nisbetle Kıptl kiliseleri daha basit ve sade yapılar olup içlerinde heykel bulunmamaktadır. Önceleri kilise-lere kadınların alınmadığı söylenlrse de günümüzde ayınıere kadınlar da iştirak etmektedir.

    Kıptl kilisesi vaftiz, Evharistiya, kuwet-lendirme. tövbe. evlilik, ruhbanlık ve has-ta yağ lanmasından ibaret olan yedi te-mel sakramenti kabul etmektedir. Kitab-ı

    426

    Mukaddes'te Aden bahçesinin Doğu'da olduğu (Tekvin , 2/8) ve isa 'nın tekrar ge-lişinin bu yönden olacağı (Matta, 24/27) belirtildiğinden ibadetlerde ayakta bu istikamete dönülmektedir. Günde yedi defa dua yapılmakta , yılda toplam 1 S 1 gün oruç ve doksan üç perhiz bulunmak-tadır. Cumartesi ve pazar günleri oruç tu-tulmaz. Bütün hıristiyanlar için olduğu gibi Kıptller için de Kudüs önemli bir zi-yaret ve hac yeridir. AYrıca Mısır'da Kıptller için kutsal sayılan ellinin üzerinde ziyaret merkezi vardı r. Kıptl kilisesinde hıristiyan mezheplerinin çoğunun kabul ettiği Noel ve Paskalya bayramları yanında Hz. isa'nın Meryem'e müjdelenmesi, göğe yükselmesi. 6 Ocak yortusu olan Epiphani gibi Ysa ile ilgili yedi adet birinci ve yedi adet ikinci derecede, Meryem ile ilgili olarak da çok sayıda bayram kutlan-maktadır.

    BİBLİYOGRAFYA :

    N. Zernov. Eastern Christendom, London 1963, s . 48, 54-55 ,64, 71, 170-171 , 209, 240-241; A. S. Atiya , A History of Eastern Christianity, London 1967, s. 13-145; a .mlf .. "~ıbt ", E/2 (ing). V, 90-95; J . Leroy. "L'Eglise Cop te", Histoire des religions (ed. H eri- Char-les Puech). Belgique 1972, ll, 895; Fr. Lebrun. Les grandes dates: du christianisme, Paris 1989, s . 176-178; A. Brissaud . Islam & Chre-tiente: Treize siecles de cohabitation, Paris 1991, s . 1 03-135; Mustafa Erdem. "Kıpti Ki-lisesi üzerine Bir Araştırma " , AÜİFD, XXXVI ( 1997). s. 143-178; G. Wiet. "Kıptiler " , lA, VI , 716-733; R. Janin. "Eglises orientales", Ca-tholicisme, lll , 1468-1471; "Copts", Encyclo-pedia of African Peoples (ed. B. Giles) . London 2000, s. 63-64.

    KIRAAT (ö., f_;JI )

    ljJ DİA

    Kur'an-ı Kerim'in okunuş keyfiyeti, kıraat iilimlerine nisbet edilen

    okuyuşlar, bunlarla ilgili ilim dalı. L ~

    Sözlükte kıraat "okumak. tilavet et-mek. telaffuz etmek" anlamında masdar; "sesli veya sessiz, nağmeli veya nağmesiz okuma. tilavet etme anlamında isimdir. Aynı kökü n kur 'an şeklinde gelen mas-dan da kıraat ile eş anlamlıdır (Lisanü'l-'Arab, "kr'e" md.; Kamus Tercümesi, "~re" md.). Kıraat kelimesi Kur'an-ı Kerim'de yer almamakla birlikte "tilavet" manasını veren fiil kalıplarında ve masdar olarak (kur' an) birçok yerde geçer ( el-A'raf 7/ 204; en-Nahl 16/98; el-isra ı 7/ 14,45, 106; ei-Kıyame 75/17, 18; e l-in ş ikak 84/2 ı; el-Alak 96/1, 3). Hughes, kıraatın türediği

    kökü n kara şekl inde İbranice'de bulun-duğunu ve Tevrat'ta yer aldığını söyler-ken (No tes on Muhammadanism, s. 14) Arthur Jeffery, İbranice'nin yanında Ara-rnice'de de olduğunu bildirir (The Foreign Vocabulary o{ the Qur'an, s. 233 ). Kur'an ilimleri terimi olarak kıraat çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Ragıb ei-İsfahani, "Tertllde harf ve kelimeleri birbirine kat-maya denir"; Taşköprizade, "Mütevatir ihtilaf vecihleri bakımından Allah kelamı olan Kur'an-ı Kerim'in nazmının şekillerinden bahseden bir ilim dalıdır" diye ta-rif eder. İbnü'I-Cezeri'nin , "Kur'an kelime-lerinin nası l okuoacağını ve ravilerine nis-bet etmek suretiyle bu kelimeler üzerin-deki farklı okuyuşları konu edinen bir ilimdir" (Müncidü'l-mukri'Tn, s. 3) şeklindeki tanımı daha kapsayıcıdır. Ayrıca kıraat imamlarından her birinin tercih et-tiği okuyuşlar için de kıraat terimi kulla-nılmıştır: Nafi' kıraati , Asım kıraatı gibi. Harf kelimesinin özellikle ilk dönemlerde kıraatyerine kullanıldığı da görülür (Mek-ki b. EbQ Tali b, s. 71 ).

    Kıraat ilminin "karl, kurra, mukrl, müb-tedi. mütevassıt. müntehl, ravi, rivayet, tarik. vecih" gibi terimleri bu ilmi öğreten, öğrenen ve nakledenler hakkında il-gili eserlerde sıkça kullanılmaktadır. Kıraat kökünden ism-i fail olan karl (çoğulu kurra) genel anlamıyla "Kur'an tilavet eden" demek olup mübtedl ve müntehl diye iki kısma ayrılır. İfrad metoduyla kıraat öğrenmeye başlayıp aynı metotla üç imarnın kıraatini öğrenen kişiye mübte-dl, kıraatierin çoğunu ve meşhur olanla-rını okuyarak nakleden kişiye müntehl (ibnü'l-Cezeri, Müncidü'l-mukri'Tn, s. 3), dört veya beş kıraatı ifrad tarikiyle bile-ne de mütevassıt denmiştir (Benna, ı. 68) . İlk dönemde ashabın Kur'an kıraatı ko-nusunda geniş bilgisi olanları kurra diye anılmıştır (Buhar!, "Tefslr". 7/5; "Feza'i-lü'l-Kuı"an" , 8; "Da