8
iudilkulubu iudilkulubu 1 Kasım 2015 [email protected] © Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi BİR HİKAYE LÜTFEN SAVRUK DÜŞLER Eda Nur SÖZEN Yudum yudum damlıyor zaman. Ahşap evin duvarlarına sızmış iki ışık kırıntısı... Çiziyor gece- nin mağrur tablosunu ürkek el- leriyle. Bir ağaç silüeti düşüyor tablonun üzerine, titriyor... Belki o da korkmuştur. Halbuki cür - retkar martı ben- zemiyor hiçbirine. Nasıl da yükseliyor sesi en koyu zama- nın en derin deni- zinden! Her gece uğrar buralara. Oy- saki, siyahına beyaz dökülmüş gece husursuzdu martıdan. Başıboş bir rüzgar meydan oku- du cürretine martının. Yarıştılar deniz boyunca, uykusundan etti- ler rıhtımdaki yaşlı gemiyi. Ka- ranlığa karıştılar bir süre sonra, Yaşlı gemi umarsızca devam etti uykusuna. Bir hikaye açtım en eksik zama- nın en kayıp sayfasından. Az ön- ceki hoyrat rüzgar esti yine. Ne ister durur sürekli! Al işte, titre- di bir hecesi kırık saatler. Kapısı açık kalmış hayellerin, savruldu tüm odaya. Soğuk düşler üflüyor zaman... Hiç böyle bilmezdim geceyi, bir telaşı var sanki. Hu- zursuz... Kavgalı... Zaman desen bir satır daha unutmuş kendini. Sadece savruk düşler aynı bu gece, Bir de cürretkar martı. Haa, bir de gözü kah açılıp kah kapanan gemi. Tugay ELMAS Yaşamımızı sürdüğümüz bu teknoloji çağında, toplu taşıma araçlarında veya etrafta yürürken çoğu kişinin akıllı telefonlarının ekranına gömülmüş olduğunun farkına varabilmek için sadece kafa- mızı o ekrandan kaldırıp etrafımızı gözlemlememiz yeterli. Teknolojinin hayatımıza girmesiyle yeni alışkanlıklar edinirken bazı alışkanlıklarımızı da yitiriyoruz. Maalesef okuma alışkanlığı yitirdikle- rimiz arasında yer alıyor. Şimdi akıllı telefonlardan biraz uzaklaşıp işi aslında anlatmak istediğimiz hikâyeye getirelim. Fransa’nın Grenoble şehrinde kamusal alanlara insanların zamanlarını hikâye okuyarak geçirebilmesi için farklı noktalara ‘’kısa hikâye dağıtma’’ makineleri yerleştirilmiş. Bu sa- yede insanlar duraklarda, kütüphanede, sokak köşelerinde ve sosyal tesislerde her an, popüler edebiyattan kısa hikâyelere ücretsiz bir şekilde ulaşma fırsatına sahip. Makineden seçtiğiniz hikâyeyi anında yazdırabiliyorsunuz. Fransız yetkililer, bu sayede insanları okuma alışkanlığına teş- vik etmeyi amaçlıyor. Zengin edebiyatımızdan seçmelerle İstanbul’da aynı uygulamanın hayata geçirilmesi şimdilik en büyük temennimiz. Not= Ancak, bu demek değil ki herkes akıllı telefonunu sadece zaman geçirmek için kullanıyor. İyi bir şekilde kullanıldığı zaman akıllı telefonlar birçok yönüyle hayatımıza renk de katabiliyor.

Köşe Kasım 2015

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi Kasım 2015 sayısı

Citation preview

Page 1: Köşe Kasım 2015

iudilkulubu iudilkulubu1

Kasım [email protected]

© Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

BİR HİKAYE LÜTFEN

SAVRUK DÜŞLER Eda Nur SÖZEN

Yudum yudum damlıyor zaman. Ahşap evin duvarlarına sızmış iki ışık kırıntısı... Çiziyor gece-nin mağrur tablosunu ürkek el-leriyle. Bir ağaç silüeti düşüyor tablonun üzerine, titriyor... Belki o da korkmuştur. Halbuki cür-

retkar martı ben-zemiyor hiçbirine. Nasıl da yükseliyor sesi en koyu zama-nın en derin deni-zinden! Her gece uğrar buralara. Oy-

saki, siyahına beyaz dökülmüş gece husursuzdu martıdan.

Başıboş bir rüzgar meydan oku-du cürretine martının. Yarıştılar deniz boyunca, uykusundan etti-ler rıhtımdaki yaşlı gemiyi. Ka-ranlığa karıştılar bir süre sonra,

Yaşlı gemi umarsızca devam etti uykusuna.

Bir hikaye açtım en eksik zama-nın en kayıp sayfasından. Az ön-ceki hoyrat rüzgar esti yine. Ne ister durur sürekli! Al işte, titre-

di bir hecesi kırık saatler. Kapısı açık kalmış hayellerin, savruldu tüm odaya. Soğuk düşler üflüyor zaman... Hiç böyle bilmezdim geceyi, bir telaşı var sanki. Hu-zursuz... Kavgalı... Zaman desen bir satır daha unutmuş kendini. Sadece savruk düşler aynı bu gece,

Bir de cürretkar martı.

Haa, bir de gözü kah açılıp kah kapanan gemi.

Tugay ELMAS

Yaşamımızı sürdüğümüz bu teknoloji çağında, toplu taşıma araçlarında veya etrafta yürürken çoğu kişinin akıllı telefonlarının ekranına gömülmüş olduğunun farkına varabilmek için sadece kafa-mızı o ekrandan kaldırıp etrafımızı gözlemlememiz yeterli. Teknolojinin hayatımıza girmesiyle yeni alışkanlıklar edinirken bazı alışkanlıklarımızı da yitiriyoruz. Maalesef okuma alışkanlığı yitirdikle-rimiz arasında yer alıyor. Şimdi akıllı telefonlardan biraz uzaklaşıp işi aslında anlatmak istediğimiz hikâyeye getirelim. Fransa’nın Grenoble şehrinde kamusal alanlara insanların zamanlarını hikâye okuyarak geçirebilmesi için farklı noktalara ‘’kısa hikâye dağıtma’’ makineleri yerleştirilmiş. Bu sa-yede insanlar duraklarda, kütüphanede, sokak köşelerinde ve sosyal tesislerde her an, popüler edebiyattan kısa hikâyelere ücretsiz bir şekilde ulaşma fırsatına sahip. Makineden seçtiğiniz hikâyeyi anında yazdırabiliyorsunuz. Fransız yetkililer, bu sayede insanları okuma alışkanlığına teş-vik etmeyi amaçlıyor. Zengin edebiyatımızdan seçmelerle İstanbul’da aynı uygulamanın hayata geçirilmesi şimdilik en büyük temennimiz.

Not= Ancak, bu demek değil ki herkes akıllı telefonunu sadece zaman geçirmek için kullanıyor. İyi bir şekilde kullanıldığı zaman akıllı telefonlar birçok yönüyle hayatımıza renk de katabiliyor.

Page 2: Köşe Kasım 2015

2www.iudilkulubu.org

Kasım 2015 [email protected]

iudilkulubu iudilkulubu© Tüm hakları saklıdır.

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

ROBOTICS Sumeyye TAŞLI

Hepimiz robot yapılan ülkelere bakıp şaşkınlıkla izlemişizdir. Belki de izlemekten öteye geç-meyi isteyip biz niye yapmı-yoruz demişizdir, hayaller kur-muşuzdur. Artık bunlar sadece hayal değil! Biz de robot yapa-bilen nesiller yetiştirme yolunda

büyük bir adım attık ve Türki-ye’de ilk defa İstanbul Üniver-sitesi Hayef bünyesinde “Eği-timde Robotik Uygulamaları (Robotics)” dersini açtık. Dersin tasarımcısı ve öncüsü olan Yrd. Doç. Dr. Burak Şişman dersin amacını: “Biz burada birçok alanda öğretmen yetiştiriyoruz. Bu öğretmenler Türkiye’nin bir-çok noktasına dağılıyorlar. Bu öğretmenlerin gittikleri yerlerde, Robotics dersinde öğrendikleri bilgilerle robotik dalını çocuk-larla tanıştırmalarını ve dolayı-sıyla 10-15 yıl içinde bu bilimle yetişmiş, robot yapan bireyler yetiştirmeyi hedefliyoruz.” şek-linde anlatmaktadır. Robotics

dersi üçlü gruplar halinde yapı-lan interaktif, eğlenceli ve ders yoğunluğu arasında yaratıcılı-ğınızı kullanarak motivasyonu-nuzu yükseltebileceğiniz ger-çekten güzel bir derstir. Gelecek senelerde de açılması planlanan bu dersi seçerek robot yapabi-len bireyler olabilir, öğretmen adayı olarak bunları öğrencilere öğretebilir ve tabii ki derslerin yoğunluğu arasında kendinizi eğlendirebilirsiniz.

HAYEF İNGİLİZCE ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİ İLK ÖĞRENCİKONFERANSLARI İÇİN KOLLARI SIVADI!

Sümeyye TAŞLI

İstanbul Üniversitesi Hasan Âli Yücel Eği-tim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği bölümü öğ-rencileri, ilki düzenlenecek olan öğrenci konfe-ransı için bir araya geldi. Tüm üniversitelerdeki İngilizce Öğretmenliği öğrencilerinin bir araya gelip paylaşım yapabileceği bir platform olacak olan etkinlik, genel olarak dil öğretimi-öğrenimi ve bu konuya dair önerileri kapsayacak. Geleceği inşa etmek için gönüllü olmuş öğ-retmen adaylarına teknolojinin kullanımı, sürekli

gelişimin sağlanması ve dil edinimindeki zorluk

ların aşılması konularında yardımcı olmak ve birlikten kuvvet doğar sözünün gerçekliğini ka-nıtlamak için bir araya gelen öğretmen adayları yapılacak etkinlik için çok umutlu! Bölümümüz öğretmenlerinin de büyük desteği ile ortaya sa-mimi, sıcak ve zengin bir platform çıkacağına inanan ekibin etkinlikteki temel amacı günümüz imkanlarını kullanarak geleneğinden nasiplen-miş bir şekilde umutlu yarınlar için güzellikler vadeden İngilizce Öğretmenliği adaylarının ye-terince donanmalarına yardımcı olarak dil öğre-timinin ve ediniminin tam manasıyla gerçekleş-mesini sağlamaktır. Etkinlik bir günlük olup İstanbul Üniversite-si Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek-tir. “Inspire the Future!” sloganı ile yola çıkan Hayef İngilizce Öğretmenliği öğrencileri bu iş için heyecanla çalışmalarını sürdürüyorlar.

Page 3: Köşe Kasım 2015

iudilkulubu iudilkulubu3

Kasım [email protected]

© Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

SİNEMAİLAÇ GİBİ FİLMLER

Nazin Ciziri

Hangi filmi izleyeceğine karar vermek bazen filmin ken-disinden çok zaman alabiliyor. Tek isteğin seni iyi hissettirecek bir film izlemektir ama listeler içinde kaybolursun. Aslında bir Friends bölümü izler gibi sana kendini iyi hissettirecek bir film istersin; huzur verecek, her şe-yin iyi olacağını söyleyecek, hayatın bir dengesi olduğunu hatırlatacak filmler... Bu filmlerden akla ilk ge-lenleri hep animasyonlardır. Bizi çocukluğumuzun sadeliğine geri

götürür, sade hikâye-leriyle etki-ler. Küçük Riley’nin taşınma es-nasında ya-şadığı zor-lukları Neşe, Öfke, Üzün-

tü, Korku ve Tiksinti duygularıy-la nasıl üstesinden geldiğini an-latan film Inside Out (Ters yüz, 2015) çıktığı günden beri tüm izleyenlerin beğenisini kazanı-yor. Hayatın nasıl da bir denge içerisinde olduğunun vurgusunu yapan film, her duygunun gerek-li olduğunu hatırlatıyor. Animas-

yon kategorisinden bahsetmişken The Lion King (Aslan Kral, 1994) ‘den bahsetmemek bü

yük kötülük olur. Küçük yaş-ta babasının ölümünü izleyen, ailesinden kaçan minik aslan Simba’nın tekrar kral olma hikâ-

yesini hem ağlatarak hem güldü-rerek anlatan bu film aynı zamanda mü-zikal bir şö-len. “Hayat döngüsünü” güçlü beste-

leriyle anlatan Elton John “Ha-kuna Matata” ile de her şeyin yoluna gireceğini söylüyor. Ani-masyonlarda hayvanları sadece vahşi, doğal ortamlarında değil, şehir hayatında da görüyoruz. Belki de gerçek hayatta görmek-ten çok da memnun olmayaca-ğımız fareleri bu sefer Paris’in en gösterişli restoranında yemek hazırlarken izliyoruz. Gerçekte fare görmeye bile dayanamaz-ken, Ratatoullie (2007) ‘de bir farenin koca bir restoranın hak-kından geldiğini göreceksin. Hayal dünyamızın sınır-larını zorlayan filmler sadece animasyon değil. Tim Burton imzalı filmler hep genç, heye-can verici ama aynı zamanda mutluluk veren tonunu koruyor. Big Fish (Büyük Balık, 2003) filminde babasının çocukluğu boyunca anlattığı hikâyelerin gerçekliğini kovalayan bir ada-mı izliyoruz. Charlie and theChocolate Factory (Çarli’nin

Çikolata Fabrikası, 2005) ‘de Tim Burton’ın gotik dokunuşuy-la Oompa-loompaları ve Willy Wonka’yı tanıyacaksın.Sana kendini hissettirecek film-ler sadece bilim kurgu ya da animasyon değil elbette. Jane Austen’ın romanından uyarla-nan Pride & Prejudice (Aşk ve Gurur, 2005), 19. Yüzyılın baş-larında, engellerin üstesinden gelmeye çalışan insanların aşk hayatlarını anlatıyor. Hikâyenin İngiltere kır-sallarında ge-çiyor olması hikâyenin verdiği huzu-ru da arttırı-yor. Stuck in Love (2012) filminde ise ilişkilerin modern dünyadaki engellerine odaklanıyor. Edebiyatı hayatla-rının merkezine koyan bir ailede üç jenerasyonun aşk ilişkile-ri işleniyor. Modern ilişkilerin karmaşıklığını ekrana özgün bir şekilde yansıtan bir film de 500 Days of Summer (Aşkın 500 Günü, 2009). İlişkinin ta başın-dan sonuna kadar nasıl evrildiği-ni anlatan bu film kesinlikle bir aşk hikayesi değil. Müzikleriyle, performanslarıyla ve hikayede bir ileri bir geri gitmesiyle çokça beğenilen bu film çoğu insanın *benim* en sevdiği romantik komedidir.

Page 4: Köşe Kasım 2015

4www.iudilkulubu.org

Kasım 2015 [email protected]

iudilkulubu iudilkulubu© Tüm hakları saklıdır.

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

25. SAATTEKİ KADIN : PATTI SMITH Büşra Ünsal

Gördüğümüzde yaşlı çiftin gelişi-ni,Hiç saklamadan bizi inceleyişini, Çeşmenin etrafındaydık öylece, Islatıyordum Robert’ın kalbini. Fark edilmenin verdiği rahatsızlık doldurdu içini, Şefkatle sıktı yine de ellerimin içini.Ah hadi fotoğraflarını çek, Sanatçı olmalılar, dedi biri,Yok be! Onlar sadece çoluk çocuk, dedi diğeri.Çoluk ve çocukluklarını keşfede

bilirken bu yaşlı çift, onların sa-natçı olduklarını anlayamıyorlardı uzun ve hoyratça geçen ömürlerin-de. Müzikteki egzantrik bir notay-dı Patti, Robert’in okuyamadığı. Mercan bir denizdi Robert, Pat-ti’nin zamanı gelince dalgalarına teslim olmak zorunda kaldığı. Nasıl bir duyguydu peki? Böyle bir kadın olabilmek? Nasıl bir kadın?Patti Smith, yeni yıla cebinde 68 yılla girecek bir müzisyen. Bir aktrist. Bir fotoğrafçı. Bir ressam. Bir yazar. Bir şair. Bir kadın. Bize, hayatı ne denli yoğun yaşarsan yaşa, sen istemediğin sürece seni yıpratamadığını 68 – altmış sekiz – yılda kanıtlamış eşsiz bir isim. Yoksulluğu ve zenginliği, sokak sanatçılığını ve şöhreti, başarısız-lığı ve zirveyi yaşayan uçlarda bir isim. Elbettte, onu oralarda göre-bilmek mümkün, peki ya onu an-layabilmek? Anlamak için sizin de onun yanında olmanız gerekir.

İster miydiniz?Küçük yaşta ailesinin yanından ayrılan, hayatını kazanabilmek için sürekli çabalayan ama aslında çoktan 25. saatte yer edinmiş bir hayata sahip olan, seven, unutma-yan, duygularını şarkılara, müzik-lere, kitaplara mühürleyebilen bir kadın.Onun adını duyunca akla ilk ge-lenler, bir elin de sesi olduğunu ispatlamak gerekirse, “Because the Night” şarkısı, unutulmaz bir “Horse” albümü, “Çoluk Çocuk” kitabı, “Sosyalizm” filmi, maskü-len bir duruşun altında yatan naif bir kadın, 60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar, 2000’ler ve bugünler, uma-rım yarınlar..Bugün, hiç düşünmeden kaç isim verebiliriz zamansızlığa böylesine adını işleten? Kaç kişi vardır tüm dünyayı bir anne gibi kucaklayan? Kaç kişi vardır kendinden bahsetti-rirken son cümleyi kurduramayan, kendisine veda ettirmeyen?

DEĞİŞİK İSTANBUL Nisa GÜLEŞ

Akarken İstanbul’un teri maviyeDenize veya göğe,Bir çığlık duyulur uçan beyazdanYoksa bir kızdan mı adını veren bir kuleye?

Beni boğan bu is de ne?Bu kir bu pas üzerimdekiAsker sırasındaki makinelerden mı sıcak siyah üzerinde,Yoksa başkadır burada hayatta kal-makOndan mı bu leke?

Arşınlıyorum çakıl rengini hızlı adımlarla

Kaçtığım İstanbul mu yoksa ken-dim miyim aslında?Hedefe ulaşırsan burada,Ya düşe kalka veya yalpalaya yal-palayaDizlerin kanaya kanaya.Ya da ulaşamazsın zaten Ama erersin sonunda İstanbul’un sırrına.

Bu yüzden altındır memleketin taşı da toprağı da.

Yoksa bir ok ve bir dam, bir kubbe Uzanan göğe, bir İstanbul eserindeSilüetsiz kalmıştır İstanbulGayrı bundan öte.

Karşıdan karşıya geçme mücadele-sidir İstanbul.Seyyarların tekerlekli camların ar-dındakiEkmek parasını kazanma mücade-lesidir İstanbul.Hayatta kalabilmek için her sefe-rinde, farklı bir cambazlık sergile-me mücadelesidir İstanbul.Kazanmak için vapurdan atılan bir parça simidi,Her seferinde daha hızlı kanat çırpma mücadelesidir İstan-bul.

Ah, sen ne değişik-sin İstanbul !

Page 5: Köşe Kasım 2015

iudilkulubu iudilkulubu5

Kasım [email protected]

© Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

BEIRUT “NO NO NO” ALBÜMÜNÜ ÇIKARDI!

KİTAP

Uğurcan ORHAN

Zach Condon’un oluştur-duğu Indie Rock tarzında mü-zik yapan Beirut grubu, beşinci albümü “No no no” ile tekrar hayranlarıyla buluştu. En son “The Rip Tide” ile 2011 yılında albüm yayınlayan Beirut uzun bir aradan sonra yeni şarkılar ve farklı bir müzikle tekrar müzik listelerinde olacak. Bu nokta-da yokluklarını hissettirseler de önümüzdeki günler de daha önce olduğu gibi farklı müzik-leriyle adlarından bahsettirecek gibi görünüyorlar. Grubun solis-ti ve kurucusu olan Zach Con-don’un ruhsal ve fiziksel

olarak yorgun olduğunu açıkla-ması ile grup 2013 yılında bir dizi konserini iptal etmişti. Bu-

nun nedenini de uzun süreli de-vam eden dünya turnesi ve özel hayatında yaşadığı sorunları göstererek açıklamıştı. Nitekim Zach Condon’un özel hayatın-daki ayrılık ve turnelerden dola-yı oluşan tükenmişlik sonucu

Beirut, bir süre konserlerle ve yeni bir albümle varlık göster-medi. Ancak zamanla grubun en önemli üyesi rolündeki Zach Condon’un iyileşmesi ile tekrar müzik kayıtlarına başladılar. Ve geçtiğimiz günlerde “No no no” adlı yeni albümlerini çıkardılar. Yeni albümdeki şarkılar Beirut grubunun eski şarkılarına benzer tonlar taşıyor ancak kullanılan sesler de farklılıklar var. Belki bazı şarkılarda daha tekno ses-lerle elektronik müziğe yaklaş-tıklarını söyleyebiliriz. Beirut yeni bir albümle müziğinde yeni bir sayfa açıyor…

Dilek PELİN

Bu yıl 34.sü düzenlenecek olan Tüyap Kitap Fuarı’nın tarihleri belli oldu. 07-15 Kasım arasında fa-aliyette olacak. Tüyap’a gitmişken

eliniz boş dönmeyin diye size okumaya değer birkaç kitap önerim ve kaçırma-manız gerektiğine inandığım bir etkin-liğimiz var! 2014’ün bahar aylarında Amerika’da “Bird

Box” adıyla yayımlanan, Türkçe’ye de “Kafes” olarak çevrilen gerilim ki-tabı yazarı Josh Ma-leman Tüyap’ta bu yıl biz okuyanlarla oluyor. 13-14-15 Kasım’da imzaya gelmesi beklenen ya-

zarı kaçırmamalısınız. Ayrıca Kafes oldukça ses getirdi ve Türkiye’de hala en çok satanlarda üst sıralarda. Gerilim sevmem, bana göre değil diyorsanız da bir çoğunuzun yüre-ğinde yer eden “Şeker Portakalı”nın Zeze’si geliyor hemen aklıma. Ze-ze’nin hikayesi Şeker Portakalı’yla bitmedi; “Güneşi Uyandıralım”la devam ediyor. Çok sevdiği arkada-şını Şeker Portakalı’nda kaybeden Zeze büyüyor ve hayata bu sefer farklı bir arka-daşıy- la devam etmeye çalışıyor. Hem de bu sefer en yakın arkadaşı bir insan da değil, bir kur- bağa! Evet, yanlış duyma-dınız, bu kitapta Zeze’nin kurbağayla sürdürdüğü, Vasconcelos’un o güzel üslubuyla anlattığı arkadaşlığa tanık oluyoruz.

Eminim bu hikaye sizi kendi türün-de sarıp sarmalaya-cak. Son olarak da Ece Temelkuran’ın “Düğümlere Üfle-yen Kadınlar”ını tavsiye listeme eklemeden kalbim rahat etmeyecek. Çünkü bu kitap çok etkili. Karakter ve konum ola-rak farklı olan üç kadının nasıl olup da tek bir öyküde ve yolda birleşe-ceğini anlatıyor bu kitap. Üçü de birbirine yardım ediyor, diğerinin hikayesini kendisininmiş gibi yaşı-yor. Kitap okurken altını çizme alış-kanlığınız varsa elinizden kalemi bırakamayacağınızı söyleyebilirim. Ezberlenecek sözleri olan bir kitap bu. Tüyap’ta her kitaba dikkatle bakın ama bu önerdiklerime biraz daha dikkatle bakın derim. Hepinize bol kitap okumalı günler!

BU AY NE OKUYALIM?

Page 6: Köşe Kasım 2015

6www.iudilkulubu.org

Kasım 2015 [email protected]

iudilkulubu iudilkulubu© Tüm hakları saklıdır.

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

DİYAFRAM NEFESİ İLE YAŞAM KALİTENİZİ YÜKSELTİN! Tuğba Nur ÖZEN

Günde 22.000 kez nefes alıp verdiğimizi bi-liyor muydunuz? Peki acaba doğru şekilde mi ne-fes alıyoruz? En doğru ve ideal nefesi bebeklerin aldığı söyleniyor. Eğer bir bebeğin nefes alış-ve-rişini izlerseniz bu süreç esnasında bebeğin sa-dece karnının inip kalktığını görebilirsiniz çünkü bebekler diyaframlarıyla nefes alırlar. (O kadar ağlamalarına karşın seslerinin kısılmamasına da şaşmamak gerek o halde!)

• Peki diyafram nefesi nasıl alınır? Gelin bu soruyu küçük bir egzersizle cevaplayalım: Sırtüstü yere uzanın veya dik bir şekilde otu-run. Şimdi sağ elinizi diyafram bölgenize (göğüs kafesinin hemen altına), sol elinizi ise göğsü-nüzün üzerine yerleştirin ve nefes alıp vermeye başlayın ama bu egzersiz süresince hangi elinizin inip kalktığına dikkat edin. Eğer nefes alıp verir-ken sağ eliniz yani karnınız inip kalkıyorsa diyaf-ramla nefes alıyorsunuzdur; ama sol eliniz yani göğsünüz inip kalkıyorsa göğüs nefesini kullanı-yorsunuz demektir, yani nefes alma kapasitenizin sadece %30’unu veya daha da azını kullanıyorsu-nuz. • Peki bu oranı nasıl artırabiliriz? Yani doğru nefes almayı ve bebek nefesimize dönmeyi na-sıl öğrenebiliriz? İşte size birkaç nefes egzersizi önerisi:

• Sırtüstü uzanın, karnınızın üzerine bir kitap koyun ve bu kitabı nefesinizle kaldırmaya çalı-şın. Aman kitap kalın olmasın ki çok zorlanma-yasınız! ;) • 2 adım boyunca nefes alın, 8 adım bo-yunca tutun ve 4 adımda tut-tuğunuz nefesi verin.Nefes alırken bir çiçeği koklar gibi, verirken de mum söndürür gibi yaparsanız daha doğru şekilde nefes almış olursunuz.• Elinize bir balon alın ve bu balonu şişirmeye çalışın. Fakat öncesinde dik bir şekilde oturmayı ve derince bir diyafram nefesi almayı unutmayın!Bu egzersizleri yapmadan önce bazı hatırlatma-larda bulunmamız gerek:• Bu egzersizleri günde en fazla 5 dakika bo-yunca yapın, zira beyninize alışkın olduğunuzdan daha fazla oksijen gitmiş olacak. ;) Bu nedenle baş dönmesi yapabilir.• Bu egzersizleri çok açken veya çok tokken yapmayın!Son olarak;• Her saat 5 kez diyafram nefesi = SAKİN ol-manızı sağlar.• Günde 40-50 kez alınan diyafram nefesi = 10 km yürüyüş.Haydi, hep birlikte derince bir nefes alalım ve hayatın tadını çıkaralım! :)

Page 7: Köşe Kasım 2015

iudilkulubu iudilkulubu7

Kasım [email protected]

© Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

YAŞ VE ZAMAN

SONU GELMEYEN SON GÜN FOTOĞRAFLARI

Said KARA

“Ama” dedi yaşça biraz daha bü-yük adam, sesini önünden geçen kalabalıkların ayak seslerinden bile saklayarak. “Onların her biri birer roman gibi. Her sayfasında baş-ka bir olay olabilir. Onları okuyup yaşadıkça seni nasıl bir hikayenin çarpacağını bilemezsin.” Bu sözü duyunca alaycı ve küçümseyici bir tavırla kalabalığa baktı; genç yaşına rağmen saçlarına beyazlar düşmüş. “Roman mı, ne romanı? Bunlar küçük insanlar. En fazla şu kala-balıklardan bir fabl çıkar. Ama en acısı da ne biliyor musun? Bu bir fabl olsa 3 gündür önümden geçen insanlar aşağı yukarı aynı ve halimi merak edip soran tek kişi sen ol-mazdın. Bütün orman bana yardım etmeye kalkardı. Ama önümüzden geçip giden şu insanlara bak. Çoğu

kendini dünyaya kapatmak için sarf ettiği çabanın bile farkında değil. Beni görmemek için veya dünya-daki herhangi bir eksiği görmemek için kendi dünyalarına kapanıyorlar. Mesela ben bir kutup ayısı olsay-dım beni fark etmeleri için onlara sadece çaresiz görünmem yetmezdi. Eğer çaresizliğimin yanına şirinlik eklemezsem sadece bir sayı olur-dum ölen kutup ayılarının yanına. Yok be amca bu insanlardan fabl da çıkmaz. Bunu çocuklara okutsan ne ders çıkartacaklar ki! Fark edil-mek için şirin olmak gerektiği mi?” Yaşça ve umutça büyük olan adam bu sözler üzerine bi an yutkunama-dı. Bu genç oğlan az kalsın onun da umudunu bir yumruk gibi buruştu-rup boğazına koymuştu. Ama sonra adam derin bir nefes aldı. “Tamam,

peki kabul, bu insanlar bir fabla bile değmez diyelim ama senin hayatına bakalım” dedi ve gence döndü. “Se-nin hayatının en basitinden bir fabl olması için ne yaptın ya da çevren-deki insanların fablının neresinde oldun” diye sordu hafif kızgınlıkla karışık. Genç adam yumuşak karnı-nın, adamın ağzından saçılan mer-milerle paramparça olduğunu his-setti. Tamam, insanlar suçluydu ama o ne kadar masumdu? Hayatını fabl-laştırmak için o ne yapmıştı? Genç adam artık eskisi kadar insanlıktan vazgeçmiş değildi. Ama kendisin-den biraz daha vazgeçmişti.

Gülşah DEMİREL

“Hatırlar mısın eskiden?” diye dönüp sorarız kendimize ne za-man karıştırsak o eski albümleri. Her karıştırmada aynı ama bir o kadar da farklı hisler eşlik eder bize. Bir mutluluk ya da bir hü-zün belki de. Ama hiç değişmez ne iç çekişlerimiz, ne özlemle-rimiz, ne de artık her şey çoook değişti demelerimiz. Değişimi fark etmesek de değişir gerçek-

ten hayat. Hem kı-zarız zamana, hem de minnettarızdır ona. Çünkü zama-nın geçekten ha-yatımıza bir şeyler kattığını düşünü

rüz. Peki sadece zamanın geç-mesi gerçekten öğretir mi bize? Sormayız. Çünkü zaman sorma-mayı bile öğretir, bir zamanlar küçük kaşifler olan bedenlerimi-ze. Son gün fotoğraflarının bi-rine dalarız. Hem son hem baş-langıç olan, hayatımızda onlarca kez son dememize rağmen bir türlü sonu gelmeyen o son gün fotoğraflarına. Bir devrin bitişi, bir devrin başlangıcı olan o kü-çük ama makul hayatlarımızın. Kendimizle çelişmelerimizin, mutlu olmak için unutmaları-mızın, bencil insan tarafımızın, dostlarımıza ihanetimizin, unut-malarımızın da bir göstergesi

dir onlar. İnsan sonsuza kadar üzülemez ya! Hayır, üzülemez gerçekten. Gelmesinden dahi korkulan o günlerin üzerinden çok zamanlar geçtikten sonra, o günleri bize hatırlatan tek şey olur son gün fotoğrafları. Bazen siyah beyaz, çoğu zaman renkli olan o son gün fotoğrafları his-lerimizin renklendirilmiş halleri gibidir. Acımasızca, hayatımıza özet geçer bu nesneler, son gün fotoğrafları. Ah son gün fotoğ-rafları! Bilirim bırakmayacaksı-nız peşimi! Ta ki asıl fotoğrafa alınması gereken, ama bir türlü cesaret edilemeyen o gerçek son gün gelene kadar.

Page 8: Köşe Kasım 2015

8www.iudilkulubu.org

Kasım 2015 [email protected]

iudilkulubu iudilkulubu© Tüm hakları saklıdır.

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

MÜZE

Ebru GİRGİN

“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyor-dum.” sözleriyle başlar harikulade bir aşk ro-manı olan Masumiyet Müzesi. Okuduğunuz her bölüm sizi duygudan duyguya sürüklerken aşka dokunacak gibi olursunuz eşyaların dünyasında. Eşyaların üzerimizde duygusal bir etki bıraktığı yadsınamaz bir gerçek. Eski bir fotoğraf, kitap-ların arasından çıkan küçük notlar, zamanı gös-termekten yorulmuş bir kol saati... Anılarınız canlanır birden, kocaman bir gülümseme yerle-şiverir yüzünüze. Eşyaların üzerimizde bıraktığı bu etki hat safhada hissediliyor romanda ve daha

da içinize işliyor müzeyi ziyaret ettiğinizde. Or-han Pamuk “Masumiyet Müzesi” romanını 2008 yılında yayımladıktan dört yıl sonra, Füsun’un ailesiyle yaşadığı Çukurcuma’daki evde açar mü-zeyi. Romanı okumadan da müzeyi çok seveceği-nize eminim, ancak okuyup giderseniz müzedeki Füsun’un küpelerinden ayva rendesine, Jenny Colon çantadan sigara izmaritlerine kadar her bir objeye daha da anlam yükleyeceğinizi belirtmek isterim.

Müzeye girer girmez roman canlanıveriyor gözünüzün önünde ve elinizi uzatsanız dokunabi-leceğiniz kadar somutlaşıyor. Girişte sağ tarafta bulunan, 4213 adet sigara izmaritinin sergilendiği duvar dikkatinizi çekiyor hemen, Kemal için de-ğerli 4213 adet sigara izmariti. Müzenin ilk ve ikinci katında ise roman-daki 83 bölüm ve yaşanmışlıklarla dolu eşyalar 83 ayrı vitrinde sergileniyor. Romanda yer alan Meltem gazozları, inci küpeler, kolonyalar, kris-taller, gazete kupürleri, elbiseler, mutfak eşyaları, fotoğraflar, kısacası tüm objeler bir araya gelerek hikayelerini sunuyorlar bizlere. Müze ziyaretçilerini en çok etkileyen yere gelecek olursak, şüphesiz buranın çatı katı oldu-ğunu söyleyebilirim. Çatı katı Kemal’in son yedi yılını geçirdiği ve Orhan Pamuk’a hikayesini baştan sona anlattığı odadan başka bir yer değil ancak burada sergilenen Pamuk’un romanı yazar-ken aldığı notlar, kabataslak çizimler çatı katını daha da anlamlı kılıyor. Masumiyet Müzesi pazartesi günleri hariç, her gün ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor. Roman elinizde mevcutsa halihazırda müzeye giriş için romanın 537. sayfasında bulabileceği-niz bir biletiniz var demektir. Eğer aşkı ruhunu-zun derinliklerinde hissedeceğiniz bu harikulade romanı okuduysanız, mutlaka Çukurcuma’daki Masumiyet Müzesini gezmelisiniz. Bu arada Ke-mal ve Füsun’un dünyasında kaybolabilirsiniz, benden söylemesi! Sevgiyle kalın değerli okurlar ve müze ziyaretçi-leri!

MASUMİYET MÜZESİ