108

Kriz ve Direnişler

Embed Size (px)

DESCRIPTION

ÖGD 2012 Yaz Etkinliği Broşürü

Citation preview

Page 1: Kriz ve Direnişler

KrizDirenişler

özgürlükçü gençlik dernekleri

ve

Page 2: Kriz ve Direnişler

Giriş - Yeni Dönemin Özneleriyiz! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Foti Benlisoy . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Harvey ile Devrimi Yeniden Düşünmek Üzerine . . . . . . . . . . 36

Tarih Olarak Bugün

Ergin Yıldızoğlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 49

Avrupa Fırtınaya Doğru,

Avrupa Solu Nereye: Seçimlerin Dili* . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan

Ergin Yıldızoğlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 62

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan-II

Ergin Yıldızoğlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 71

Yunanistan Temsilî Demokrasinin Tuzağında

Korkut Boratav . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78

Syriza Reformizmi Çıkış Yolu Olamaz!* . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82

Yunanistan’da Solun Yenilgisi

Alp Kayserilioğlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85

Post-Leninizmin Sınavı

Sungur Savran . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 94

Devrimi “Devrim” Yapan Nedir?

Foti Benlisoy . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85

İçin

dek

iler

Page 3: Kriz ve Direnişler

Özgürlükçü Gençlik Dernekle-ri’nin 2012 Yaz Etkinliği için ha-zırladığımız “Kriz ve Direnişler”broşürü, içinden geçmekte oldu-ğumuz dönemde ülke bölge vedünyadaki gelişmelere ilişkinişaret etme ihtiyacı hissettiğimizbazı noktaları tartışmak ama-cıyla hazırlandı.2009 yılında düzenlenen etkin-lik için hazırlanan “Kapitalizm,Kriz, Devrim, Sosyalizm” broşürüvasıtasıyla, 2007’de patlak verip2008 Eylül’ünde had safhayaçıkan kapitalist krizin gelişim di-namiklerini ve dünya çapındayarattığı ve yaratması muhtemeletkileri incelemiştik.

Krizle birlikte pek çok burjuvaideologu dahi marksizmin tarih-sel haklılığının krizle birliktedoğrulandığını dile getirir ol-muştu. Uzun yıllardır kapitaliz-min uçsuz bucaksız gibi görünensınırlarının, “dip akıntıları” biçi-minde ilerleyen gelişmelerle çı-kışsız bir yola gireceği yolundakiöngörülerimiz bu dönemde doğ-rulanmaya başlamıştı. O tarihlerde ısrarla dile getirdi-ğimiz bir başka öngörü ise Eylül2008 sonrasında dünya çapındasınıf mücadelesinin yeni bir ev-reye gireceğiydi. 2012 yılına gel-diğimizde, yıllardırmayalanagelen çelişkilerin hergeçen gün kendisini mücadele

YENİ DÖNEMİN ÖZNELERİYİZ!

Page 4: Kriz ve Direnişler

Giriş

4

alanında ortaya koyduğunu,2011 yılının ve 2012’nin ilk ya-rısının özellikle bu bakımdançok zengin mücadele pratikle-riyle dolu dolu geçtiğini görüyo-ruz.Artık en kör gözün bile görmez-den gelemeyeceği bir gerçeklekarşı karşıyayız; kapitalizminmeşruluğu geniş kitleler çapındasorgulanıyor. Dünya halklarınaumut vadeden, güven veren biralternatif iddia ortaya koyabil-menin; “devrim”in, son 2 on yıl-dan bu yana çok daha “güncelbir olgu” halini aldığı yeni birdönem açılıyor. ÖzgürlükçüGençler, bu yeni dönemin özne-leri olmaya yazgılı bir kuşak ola-rak, sürecin karakterini vegerekliliklerini bu broşür aracı-lığıyla analiz edebilirler.Bu broşür, içinden geçmekte ol-duğumuz dönemin komünistlerene gibi görevler yüklediği, için-den geçmekte olduğumuz dö-nemi nasıl okumamız gerektiğigibi çeşitli sorulara yanıt üretençeşitli makalelerin derlenmesin-den oluşuyor.Makaleler çeşitli konularda

farklı görüşleri içerse de hepsi-nin birleştiği nokta; bu dönemindünyada gerek emperyalistlerinkendi güç dengelerinde gerekseegemenlerle ezilenler arasındakigüç dengelerinden kartların ye-niden karıldığı bir süreç olduğu. Bu süreçte sistemin meşruluğu,kitleler nezdinde -hem de ey-lemli bir biçimde- alanlarda sor-gulanıyor. Ancak bu toplumsalhareketler el yordamıyla kendi-sine bir yol arıyor. Toplumsal hareketin “toplumsalözgürleşmenin” kanallarına ak-masının ve siyasal alanla top-lumsal alan arasındakikopukluğun ortadan kalkması-nın tek yolu komünistlerin ken-dilerini yükselen sınıfmücadelesinin bize yüklediği gö-revleri benimseyip bunun gerek-lerini yerine getirmesindengeçiyor. Yükselen harekete ön-cülük etme iddiası taşıyan birkuşağın, bunu bilince çıkartarakkendisini yeni dönemin görevle-rine hazırlarken temel pusulasıkuşkusuz bu gerçek olmalıdır.

Ağustos 2012

Page 5: Kriz ve Direnişler

Gyorgi Lukács’a göre Lenin’indüşüncesinin ayırt edici vasfı,emperyalizm ve savaşlar dev-rinde dünyada ve Rusya’da yaşa-nanları, ‘devrimin güncelliği’perspektifinden kavramasıdır.Yani kısacası, devrimi sürekli bi-zimle olan aktüel bir ihtimal ola-rak ele almasıdır. Lukácsaçısından Bernstein tipi revizyo-nistlerle Kautsky tipi ‘ortodoks-ları’ birleştiren husus, devriminbu evrensel güncelliğini yadsı-malarıdır. “Kaba bir Marksistingözünde burjuva toplumunun te-melleri o kadar sarsılmaz birsağlamlıktadır ki, bu temellerin

son derece göze çarpan biçimdesarsıldığı anlarda bile yalnızca‘normal’ duruma dönülmesinidiler, burjuva toplumunun buna-lımlarını geçici olaylar olarakgörür ve böyle zamanlarda bilemücadeleye kesinlikle yenilmezolan bir kapitalizm karşısındaakıl dışı ve sorumsuz bir isyanolarak bakar.” Oysa Lenin dev-rimi bir gün mutlaka varılacakolan güneşli güzel yarınlara dairastronomik bir ufuk olarakdeğil, aktüel bir mesele olarakkavrar. “Devrimin güncelliği, tektek her günlük sorunun, toplum-sal tarihsel bütünün somut bağ-

Foti Benlisoy - 13 Şubat 2012

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

5

Page 6: Kriz ve Direnişler

lamı içinde ele alınması, bunla-rın proletaryanın kurtuluş mo-mentleri olarak incelenmesidemektir. (…) Bu ise yalnızca,günlük her sorunun –günlüksorun olarak bile- aynı zamandadevrimin temel sorunu olduğuanlamına gelir.”[1] Yani devrimartık bir teorik soyutlama değil,günün meselesidir, her günlüksorun devrimle, devrimci ola-nakla bağlantılıdır. Lenin’den ol-dukça farklı bir terminolojikullanan Walter Benjamin’in de-yimiyle, “bu gelecek içerisindeher an, Mesih’in geçebileceğiküçük kapı”dır artık.[2] Mesihçikurtuluş, yani devrim, ancakgüncel ve gerçekleşebilir bir me-sele olarak kavrandığındaonunla günlük mücadeleler ara-sında somut bağlar kurulabilir.Oysa bu ikisi arasındaki aktüelbağları kesmek, (‘eskilerin’ jar-gonunu kullanmak gerekirse)sağ oportünizmin evrimciliğineya da sol oportünizmin macera-cılığına varır ancak. Elbette Birinci Dünya Savaşı yıl-larında önce Rusya’yı, sonra dahemen bütün dünyayı sarsandevrimci kabarış döneminde de-ğiliz. Dolayısıyla yukarıda Leninya da Lukács’a yapılan atıflar ço-ğumuza kendi güncelliğimizleilişkisiz ve dolayısıyla da afakîgelebilir. Oysa unutmayalım, ka-

pitalist krizin ekolojik krizle bü-tünleşerek burjuva medeniyeti-nin çok boyutlu bir buhranınadönüştüğü keskin bir dönemeç-teyiz. Kriz kapitalist siyasal mi-mariyi alabildiğinekırılganlaştırıyor, geride bıraktı-ğımız bir senede başta Arap coğ-rafyasında olmak üzere cereyaneden sosyal patlamaları, yığınsaldüzeyde keskin radikal siyasal-laşma süreçlerini ve kitleler nez-dinde ani bilinç sıçramalarınımümkün kılıyor. Geçtiğimiz biryılda dünyanın birçok bölge-sinde kitle mücadelelerinde ya-şanan ve yeni bir ‘dalga’ olarakdeğerlendirilebilecek nitelikselsıçramayı bu bakımdan değer-lendirmek ve dikkate almak ge-rekiyor. Son bir sene içerisindedevrim kelimesinin tekrar teda-vüle girmesini de medyatik birabartma olarak değil, bu arkaplan dahilinde, yani radikal birsiyasal-toplumsal dönüşümüngeniş yığınlar nezdinde yakıcıbir ihtiyaç olarak hissedilir ol-maya başlamasıyla bağlantılıolarak düşünmek gerekiyor. Bubakımdan devrim sözcüğünükullanmakta cimrilik etmek ye-rine Leninist ‘devrimin güncel-liği’ perspektifinin yenidenhatırlanması gereken bir dö-neme giriyoruz, belki girdik bile.Hızla hatırlayalım: Muhammed

6

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 7: Kriz ve Direnişler

Buazizi’nin kendini ateşe verme-siyle Tunus’ta başlayan Arapdevrimci süreci, ‘devrim’ kelime-sini ‘bölgede’ olduğu kadar dün-yada da gündelik kullanımasokuverdi. Sonra, başta İspanyave Yunanistan olmak üzere birdizi Avrupa ülkesindeki büyükkitle eylemleri, ‘öfkeliler’ (indig-nados) hareketi geldi, dahasonra da özellikle ABD’de ‘işgalet’ (occupy) hareketleri. Bu kezbir İspanyol devriminden, bir Av-rupa ya da Amerikan devrimin-den bahsedilir oldu. Şili’dekidevasa öğrenci muhalefetine‘penguen devrimi’ dendi. ‘Avrupadevrimi’ başlığı altında kıta dü-zeyinde eylemler örgütleniroldu. Elbette çoğu abartılı tanım-lama ve yorumlardı bunlar.Ancak devrimin kendisinin de-ğilse bile lafzının, bir devriminmümkün ve istenir olduğu fikri-nin yaygınlaşması, yeni yüzyılınbelki de en önemli, en şaşırtıcısürpriziydi. Oysa çok değil, daha bundanyirmi küsür yıl önce, 1989’da,ABD Dışişleri Bakanlığı’nın siya-set planlama ekibinden FrancisFukuyama, The National Interestadlı uluslararası ilişkiler dergi-sinde “The End of History? (Tari-hin Sonu mu?)” adlı makalesiniyayımlıyordu. Fukuyama, Sovyetbloğunun çözülmesinin ardın-

dan çalışmasını genişletip maka-lesinin sonundaki soru işaretinide kaldırarak The End of Historyand The Last Man (Tarihin Sonuve Son İnsan) adlı meşhur kita-bını yayımlayacaktı. Kitabın tez-leri onu okumuş okumamışhemen herkesçe aşağı yukarı bi-linmektedir: 1789 ile başlayanmodern serüven bin bir felaketve hayal kırıklığının ardından li-beral demokrasinin güvenli sula-rında nihayete ermiştir. Batı tipiliberal demokrasi ve piyasa eko-nomisi, insanlararası ilişkileridüzenlemenin olası en iyi biçimiolarak insanlığın ideolojik evri-minin nihai aşamasıdır. Yanisonraki yıllarda çokça anılacak‘tarihin sonu’ aslında liberaliz-min küstah ve nihai bir zaferin-den ibarettir. Fukuyama’nın makalesini ya-yımladığı aynı yıl, Fransız Devri-mi’nin 200. yıldönümü görkemlibir biçimde kutlanır. Ünlü tarihçiFrançois Furet’nin öncülüğünüyaptığı revizyonist tarihçiler kut-lamalar vesilesiyle Fransız Dev-rimi’nin artık ‘bitmiş’ olduğunuilan ederler. Furet aslında devri-min ‘gereksizliğine’ dair genelbir konsensüsü ifade ediyordu.Buna göre devrim, Fransız tari-hinde çok da önemli bir değişik-lik yaratmamıştı; daha iyi yöndebir değişime yol açtığı ise kesin-

7

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 8: Kriz ve Direnişler

likle iddia edilemezdi. Devrim,Rousseaucu ‘genel irade’ ve Ro-bespierreci ‘terör’ ile içerisindenmodern zamanların aşırılıkları-nın, totalitarizmlerin, savaşlarınve soykırımların çıkacağı Pando-ra’nın kutusunu açıvermişti. Dö-nemin hem de ‘sosyalist’ sıfatlıbaşbakanı Michel Rocard’a göredevrimin 200. yıldönümü, “bir-çok insanı devrimin tehlikeli ol-duğuna, şayet devrim olmasaydıher şeyin çok daha iyi gidece-ğine ikna etme”nin iyi bir vesi-lesi olarak görülmeliydi.[3]1989 yılında meşum duvar yıkı-lır, sadece adı ‘sosyalist’ blok çö-zülmeye başlar ve bu ülkelerdekianti-bürokratik halk hareketlerisermaye ve piyasa ekonomisininpeygamberleri tarafından Batıdüzenine eklemlenecek şekildesoğurulurken tarihin liberal de-mokrasi ve serbest piyasa eko-nomisinin zaferiyle nihayetlenişikutlanmaktadır. Biten sadecetarih değildir elbette, liberal par-lamenter demokrasinin ötesindeher arayışın da beyhudeliğiaçığa çıkmış, devrim ya da ege-men olandan ‘kopuş’ fikrininkendisi de nihayete ermiştir. Li-beral temsili demokrasi, önce fa-şizmi ardından da ‘komünizmi’mağlup ederek kendisine karşıolabilecek tüm alternatiflerekarşı galibiyetini ve tartışılmaz

üstünlüğünü ilan etmiştir.1990’lı yıllara ve 2000’lerinbüyük bölümüne egemen olacakmuzaffer zeitgeist, yani ‘zamanınruhu’ bütün ihtişamıyla hükümsürmektedir artık: Kapitalizmdemokrasinin bir önkoşulu, ge-rekli şartıdır; faşizmle komü-nizm ise liberal demokrasiyedoğru doğal ve kaçınılmaz geli-şimi sekteye uğratan geçici kaza-lar, kapanmaya mahkûmparantezlerden ibarettir. Rous-seau ve Marx’ın radikal ütopya-ları totalitarizme kaynaklıketmiş ve giyotinle Gulag kampla-rını doğurmuştur. Devrimci ko-puşların, ihtilallerin damgasınıvurduğu ‘aşırılıklar çağı’ nihayetkapanmış, kapanırken de dev-rim, artık bittiği ilan edilen tari-hin çöp sepetinefırlatıverilmiştir. İşte yirmi yıl sonra devrim gerigeliyor. Tam istediğimiz şekildeve zamanda olmasa da geniş kit-leler nezdinde devrimden, hattaonun arzu edilirliğinden bahse-diliyor. Zaten devrim tabiatıicabı ‘beklenmedik’ bir hadisedeğil midir? Daniel Bensaid’indeyimiyle, “yoktan var olan yada salt ilahi iradenin ürünü olandini mucizeden farklı olarak ge-rekçeleri olan devrimler beklen-medik bir yerde ve zamandaortaya çıkarlar. Zorunlu olarak

8

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 9: Kriz ve Direnişler

uygunsuz bir zamanda gerçek-leştikleri için randevularına aslazamanında gelmeyip devriminbaş aktörlerini hazırlıksız yaka-lama ve onları hiç ummadıklarıstratejiler üretmeye zorlama pa-hasına sürprizler yaparlar.”[4]

Thawra: Devrimin Baharıİlerleyen sayfalarda da vurgula-nacağı üzere, Arap ayaklanma-ları yerli-yabancı ana akımmedya erbabının iştiyakle vur-guladığı şekilde yeni bir 1989,yani Sovyet bloğunun çözülmesimisali, liberal (hatta neoliberal)demokrasinin bir başka zaferi vedolayısıyla da ‘tarihin sonu’nuncümle âleme bir kez daha ilanıiçin yeni bir vesile değildi. Tamtersine, son otuz yıldır uygula-nan neoliberal siyasetlerin böl-gedeki otoriter rejimlerin altınınasıl oymuş olduğunun, dahasıbilhassa kriz bağlamında mevcutsiyasal mimarinin ne ölçüde kı-rılgan hale geldiğinin bir ifade-siydi. Yanlış anlaşılmasın: Arapdevrimci sürecinin ‘mana veehemmiyetine’ dair akademikbir tartışma değil bu; tam ter-sine, bu sürecin nasıl tanımlan-ması gerektiğine dair tabaşından beri cereyan eden kri-tik bir mücadele söz konusu. Buçerçevede, ayaklanmaları ve mu-azzam kitle hareketlerini Asyatik

despotizme karşı Batı değerleri-nin bir tasdiki olarak görme vegösterme çabası sol mahfillerdedahi etkili olabiliyor. Dünya Ban-kası Başkanı Bob Zoellick, Arapdevrimlerinin sembolü Muham-med Buazzizi’nin ölümünü dahiserbest piyasa ekonomisinin birmuştusuna çevirmeyi becerebil-mişti örneğin. Zoellick’e göre Bu-azzizi, “hükümetin aşırıbürokratik engellemelerinekarşı mücadele eden bir serbestgirişimci” idi. İş ve ekmek içinkendini yakan bir seyyar satıcı,aşırı bürokratik düzenlemelereve girişimciliğin önündeki engel-lere karşı savaşan bir serbest pi-yasa mücahidine dönüşüvermişoluyor böylece. Zoellick’in perva-sızlığını aşırı ve istisnai birörnek olarak görmemek gerek.Söz konusu devrimci sürecinnasıl anlamlandırılıp tanımlana-cağı hususu, en az devrimlerinkaderini belirleyecek ‘alandaki’gerçek mücadeleler kadarönemli. Devrim ezilenlerin elin-den sadece emperyalist manipü-lasyonlar ya da yerli hâkimsınıfların siyasi tertip ve girişim-leriyle çalınmak istenmiyor.Arap ayaklanmaları hemenbütün insanlığın kafasına libera-lizmin yeni bir zaferi olarak ka-kılmak isteniyor. İşin kötüsü,yaşananları bir başka ‘renklidevrim’ örneği addeden birçok

9

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 10: Kriz ve Direnişler

solcu da işte bu anlamlan-dırma/adlandırma mücadele-sinde daha başta teslimbayrağını çekivermiş oluyor. Oysa Tunus’ta, Mısır’da kitlele-rin demokratik haklarla berabersosyal adalet taleplerini kendili-ğinden bir biçimde harmanlama-ları bir tesadüf değil,otoriterizme itirazın toplumsalkaynakların yağma edilmesinedayalı mevcut iktisadi-sosyalmodele itirazı da ister istemezgündeme getirmesinin sonu-cuydu. Arap devrimci sürecinideğerlendirirken bu coğrafyanınneoliberal siyasetlerin hayatageçirilmesinin erken bir örne-ğini teşkil ettiğini unutmamakgerek. Bölgede neoliberalizminkökenleri Enver Sedat’ın 1973-74 yıllarında uygulamaya sok-tuğu ve Nasır dönemidevletçiliğinden keskin bir ko-puşu ifade eden infıtah (açıklık)politikalarına kadar geri götürü-lebilir. Bölgedeki ayaklanma vehalk hareketlerini tartışırkenneoliberalizmin bu coğrafyadaki‘köklü’ tarihinin yarattığı sonuç-ları akılda tutmakta yarar var.Bu bakımdan Tahrir, tarihin libe-ral cennette nihayete erişinin birbaşka delili değil, yeni bir tarihinbaşlangıcına ya da tarihin birkez daha hızlanmasına dair birişaretti.

‘Yeni bir tarih’ ibaresi abartılı birifade belki; ancak özellikle Arapayaklanmalarının dünyanın dörtbir yanında gelişen çeşitli müca-deleler açısından nasıl bir esinkaynağı olduğu düşünüldü-ğünde, Arap devrimci sürecininezilenlerin tarihini hiç değilsehızlandıran bir katalizör işlevigördüğünü söyleyebilmek müm-kün. Bilhassa Tunus ve Mısır ör-nekleri, yani kitleselmücadelelerin otoriter rejimleridevirmesi ya da zorlaması, hiçdeğilse son yirmi yılda yaşananbir dizi yenilginin toplumsal mü-cadelelerin dönüştürücü gücüne,kitlelerin aşağıdan basıncınınkazanımlarla taçlanabileceğinedair inancın örselendiği bir de-virde hayli tesirli oldu. Yani bumücadeleler, Margaret Thatc-her’ın meşhur TINA argümanı-nın (there is no alternative, yanibaşka seçenek yok) bütün ağırlı-ğıyla hüküm sürdüğü dünyanındeğişik coğrafyalarında müca-dele eden, direnen ‘sıradan in-sanlara’ kolektif eylemlerinedair özgüven kazandıran olumlutimsaller olarak algılandı. Burada kısa bir paranteze izinverilsin: Aslında neoliberal siya-salar bütünü işçi sınıfının,emekçi ve ezilenlerin kendi ba-ğımsız örgütlenme ve kolektifeyleme geçme kapasitesini he-

10

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 11: Kriz ve Direnişler

defler. İşçi sınıfının siyasal, sos-yal, ekonomik ve kültürel gü-cünü kırmayı hedefleyenneoliberalizm, ezilenlerin kendihayatlarını kontrol etmeyedönük enerjilerini, kendi hayat-larına sahip çıkmaya dönük ini-siyatiflerini, yaratıcılıklarını,özgüvenlerini törpüler. Sınıf ha-reketini ve toplumsal mücadele-leri zorla bastırır, parçalar,atomize eder, böler, hareket ede-mez hale getirir, itibarsızlaştırır.Aşağıdakilerin bağımsız örgüt-lenmelerini işlevsiz kılar, gayri-siyasallaştırır, emekçikamusallıklarını ticarileştirerektahrip eder. Kısacası neolibera-lizm kolektif bir mücadeleyekaynaklık edebilecek insani tümenerjileri zaafa, akamete uğrat-maya çalışır. Şirket ya da aile dı-şında toplumsal eylemekaynaklık edebilecek kolektif birözne bırakmamayı hedefler. Bi-reyci-rekabetçi bir kültürü, ko-lektivist-dayanışmacı pratiklerive kamusallıkları tahrip edecekşekilde yaygınlaştırır. İşte kitlemücadelelerinin, üstelik geneldeoryantalist zihniyetin atalet,apati ve kadercilikle damgala-dığı halklar arasındaki mücade-lelerin diktatörleridevirebilmesi, bu kolektif özgü-ven ve enerjinin onarılması,kendi kaderine sahip çıkmayadönük enerjinin yeniden kaza-

nılması hususunda anlamlı biretki yarattı demek hiç de abartıolmaz. Aslında söz konusu devrimci sü-recin siyasal imgelemde dünyaölçeğinde bir ‘deprem’ etkisi ya-rattığından bahsetmek mümkün.Hareketin en görünür yönü olanTahrir, 21. yüzyılın başına öz-gürlük mücadelesinin somut birimgesini hediye etmiş oldu. İştebu imge son bir küsür yıl içeri-sinde dünyanın dört bir yanındakarşılık buldu. Mısır ve Tunusbayrakları hemen her mücade-lede kullanılan birer simge ha-line geldi, Arapça sloganlarİsrail’den İspanya ve ABD’ye, ne-redeyse cümle alemde yankı-landı. Buazzizi’nin Aralık2010’da kendisini ateşe verme-siyle başlayan 2011 yılında ya-şananlar, her şeyi mümkünkılmadı elbette; ancak yeni ve oAralık gününden evvel gün-demde olmayan ihtimalleri deinsanlığın önüne koyuverdi. Dev-rim, piyasanın doğallık ve nihairasyonelliğine dair bir öncekidevrin kesinliklerini berhavaeden kapitalist kriz bağlamındayeniden güncel bir mesele halinialdı. Türkiye sosyalist hareketininönemli kesimleri ise ‘bölgede’ ce-reyan eden mücadelelerin bukışkırtıcı, başka direnişleri ‘tetik-

11

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 12: Kriz ve Direnişler

leyici’ boyutunu maalesef esgeçti ve bir önceki dönemin şab-lonlarına takılı kaldı. İlerleyensayfalarda hem bu tutum eleşti-riliyor hem de bu tavrın neden-leriyle pratik ve politik olasısonuçları tartışılıyor. Bu noktada‘şablon’ demişken kastedileninne olduğuna dair bir hususu kı-saca da olsa açıklığa kavuştur-mak şart: Şu son bir yıliçerisinde Türkiye’de sosyalistle-rin tertip ettiği Mısır ve Tunusdevrimleriyle dayanışma eylem-lerinin sayısı bir elin parmakla-rını aşmadı. Açıkçası Araphalklarıyla dayanışma onlarayaklandıklarında değil deancak emperyalist saldırganlığınkonusu olduklarında gündemegeldi. Türkiye’de sol ancak ozaman, yani Libya’ya müdahaleolduğunda ya da Suriye’yedönük askeri müdahale tehdit-leri arttığında daha büyük ve gö-rece kitlesel eylemlerdüzenleyebildi. Bu sadece solunalışkanlıklarıyla açıklanabilecekbir husus değil: Aslında ‘Araplar’ancak oryantalist fantezi dünya-mıza uygun ‘pasif ’ bir konumdaolduklarında, fail değil de ‘mağ-dur nesne’ olduklarında onlarlasiyaseten dayanışmayı düşüne-bildiğimizi söylemek mümkün.Yani solun geniş kesimleri nez-dinde Arap halkları, ancak ‘tari-hin öznesi’ olan, ‘mütecaviz’,

etkin Batı tarafından müdaha-leye uğradığında siyasal bir me-sele addediliyor. Emperyalistmüdahaleciliğe karşı durmak el-bette önemli ve solun olmazsaolmazlarından. Ancak solunönemli bir bölümünün Araphalklarını neredeyse bir siyasalfail addetmediği, onların kitlehareketlerine pek de ehemmiyetvermediği ve onları saldırıyaaçık masum, zayıf, edilgen kur-banlar olarak görmekle yetin-diği açık. ‘Tarih yapan’ Batı ile otarihin ancak kurbanı olabilecekpasif ve edilgen Şark arasındakioryantalist dikotomi sosyalisthareket içerisinde de içselleştir-miş durumda maalesef.(…)

Kriz, Jeostratejik Kayma ve NeoliberalizmBu noktada manzara-i umumiyehakkında birkaç notu aktar-makta yarar var. Bilindiği gibikriz, 2007 yılında konut piyasa-larından başlayarak finansal ba-lonların birbiri ardınapatlamasıyla başladı. 2008 yılı-nın Eylül ayında ABD’nin köklüyatırım bankalarından LehmanBrothers’ın batması ve peş peşesökün eden iflaslar panik hava-sını her yere yaydı. Tam bu kon-jonktürde devletin müşfik elinin

12

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 13: Kriz ve Direnişler

bankalara uzanması ve finanssistemini kurtarmak adına ardıardına açılan paketlerle krizinilk perdesi kapandı. 2010 yılı birtoparlanma yılı gibi görünse debu ‘toparlanma’ büyümede yaşa-nan kaybı telafi edecek noktadadeğildi. 2011yılındaysa ABDekonomisi tekrar yavaşlamayageçti, Avrupa ekonomileri ise re-sesyona saplandı. Japonya’nınulusal hasılası ülkede yaşanantsunami ve nükleer felaketininardından tekrar düşmeye baş-ladı. Kredi piyasalarındaki çökü-şün üretim kapasitelerindeyarattığı yıkım ve devletlerinbankaları kurtarmak adına borçyükünü halkın sırtına yıkması-nın yarattığı yoksullaşma devamediyor. Önümüzdeki döneme,yani 2012 yılına ilişkin büyümeoranı tahminleri ise oldukçadüşük. Avrupa ekonomilerininen iyi ihtimalle durağan bir per-formans göstereceği, ABD’ninbüyümesinin ise yüzde 1 veya 2civarında kalacağı belli oluyor.Yani özellikle küresel ekonomi-nin merkezlerinde yapısal nite-likli uzun bir daralmayla karşıkarşıyayız. Ana kapitalist ülke-lerde işsizlik oranları bir hayliyüksek seyretmeye devam edi-yor. Resmi rakamlar yüzde 10veya daha yukarısına işaretederken işsizliğin gerçek boyut-ları çok daha yüksek. Özellikle

zaten mevcut toplumsal hiyerar-şide dezavantajlı konuma itilmişolan kadınları, LGBTT bireylerive göçmenleri vuran yoksullukve toplumsal eşitsizlikler artıyor.Genç işsizliği Mısır’dan İs-panya’ya korkutucu boyutlara(yüzde 40) ulaşıyor. Mali teşvikve kurtarma paketleriyle başla-yan yoğun devlet müdahalesi, fi-nansal çöküşü engelleyereksermayenin kârlarını hızla krizöncesi seviyelere doğru yük-seltti. Bunun maliyeti ise üret-ken yatırımların daha dayavaşlaması, istihdamın düşmesive emek gelirlerinin mutlak ola-rak azalması oldu. Krizin esas olarak Batı dünya-sında etkili olduğu ve Asya ya daLatin Amerika’da bir dizi ekono-minin krize rağmen büyüdü-ğünü söylemek mümkün. Krizağırlıkla merkez ülkelerini vu-rurken Çin son yıllarda yüzde 10civarında bir büyüme hızını mu-hafaza ediyor. Daha düşük dü-zeyde olsalar da Hindistan,Endonezya, Güney Afrika ve Bre-zilya gibi ülkeler de benzer bü-yüme oranlarına sahipler. BugünÇin birçok kilit sektörde dünyaliderliğini ele geçirmiş durumda.Dünya kapitalist ekonomisininyeni atölyesi haline gelen Çin,askeri harcamalarını da son yıl-larda sürekli artırıyor ve önü-

13

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 14: Kriz ve Direnişler

müzdeki yıllarda kelimenin ger-çek anlamında bir süper güç ha-lini almayı hedefliyor. Ancak Çinve diğer ülkeler dünya ekonomi-sini yeniden harekete geçirmenoktasında değiller. Bu ülkelerindünya ekonomisine dahil olmabiçimi her şeye rağmen kırılgan.Çin GSMH’nın yüzde 42’si hâlâihracattan kaynaklanıyor. Dola-yısıyla da Çin’in bu büyüme hı-zını kriz koşullarındasürdürebilmesi ancak bir içpazar oluşturabilme kapasite-sine bağlı olacaktır. Bu da yenialtyapıları, ücret artışlarını vebir sosyal güvenlik sistemininyaratılmasını gerektiriyor. Böylekapsamlı bir dönüşüm ise kısavadede çok kolay değil ve ancakülke içi siyasal-sosyal güç denge-lerinde ciddi değişiklikler sonu-cunda gündeme gelebilecek birşey. Kriz bağlamında daha ‘yayıl-macı’ mı yoksa daha ‘içe dönük’bir siyaset izlenmesi gereği ko-nusunda Çin hâkim sınıfı içeri-sinde de (kimi zaman ‘kıyı eliti’ile ‘iç kesimler eliti’ arasında ol-duğu söylenen) bir çekişmedevam ediyor. Dahası bu devasaülkede ana akım medyanın ilgi-sine mazhar olmasa da ciddi top-lumsal mücadelelerinserpilmekte olduğuna dair işa-retler de artıyor. Ülkede sadeceson yılda çalışma koşullarınıniyileştirilmesi ve ücret artışları

için on binlerce yerel eylem ger-çekleştiği kaydediliyor. Son onyıllardaki muazzam toplumsalve iktisadi alt üst oluşların sonu-cunda kırdan kopan milyonlarcaÇin emekçisi bugün dünya işçisınıfının en büyük parçası. MikeDavis’in hatırlattığı üzere, iki yüzmilyon Çin sanayi, maden ve in-şaat işçisi bugün dünyanın entehlikeli sınıfı. Onarın ayağakalkması, sosyalist bir dünyanınmümkün olup olmadığı soru-suna en net yanıtı oluşturacak-tır. [5]Kriz ve merkez ülkeler hakkındasöylenenler bir yanlış anlamayasebep olmasın: Yukarıda sayılanve bazen BRICS bazen de EAGLEolarak anılan kimi istisnalar ha-ricinde çevresel ekonomiler kriz-den ciddi bir biçimde etkileniyor.G20 haricinde bulunan birçokülke, kapitalist krizin etkilerine,zaten neo liberalizmin tesiriyleoldukça kırılganlaşmış bir top-lumsal-ekonomik bağlam dahi-linde maruz kalıyorlar. Bugün 2milyarı aşkın insan temel sağlıkhizmetlerinden faydalanamıyor.Yukarıda da vurgulandığı gibi,900 milyon insanın temiz içmesuyuna ulaşımı yok ve bir mil-yardan fazla insan açlık tehdi-diyle karşı karşıya. Neoliberalizmin otuz yıllık tarihininbir sonucu olarak artmış top-

14

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 15: Kriz ve Direnişler

lumsal eşitsizlikler, sosyal refahuygulamalarının tasfiyesi, top-lumsal altyapıların tahrip oluşu,sağlık, sosyal güvenlik ve eğitimsistemlerinin piyasalaşarak ula-şılmaz hale gelişi gibi eğilimlerkriz bağlamında daha da pekişi-yor. Bu durum, ‘küresel güneyi’ya da ‘yeryüzünün lanetlilerini’kriz karşısında daha da savun-masız kılıyor. Bu arada kriz, ABD yegâne süpergüç olma pozisyonunu yitiriyormu tartışmasını yeniden gün-deme getiriyor. Aslında ABD si-yasi ve iktisadi olarak gerilemehalinde olsa da ekonomik ve fi-nansal piyasasının genişliği vebütünleşik karakteri, dolarıngücü ve her şeyden öte muaz-zam askeri-siyasi kapasitesi do-layısıyla uluslararası sistemdekiyerini muhafaza ediyor. Ancakbugün karşımızda 1990’lar vesonrasındaki ‘tek kutuplu mo-ment’in ABD’si yok. İleride dahadetaylı aktarılacağı üzere, gide-rek daha fazla ‘çok taraflı’ hare-ket etmeye ve ‘yükselen’ güçlerihesaba katmaya zorlanıyor, ha-reket kabiliyeti daralıyor. ABDgücünde göreli bir gerileme ya-şasa da onun konumuna meydanokumaya hazır bir güç mey-danda olmadığından küresel he-gemon güç olma konumunusürdürüyor. İkinci Dünya Sa-

vaşı’nın sonundan itibaren ABDsermayenin dünya ölçeğinde ye-niden üretilmesinin politik ve as-keri garantörü oldu. Hâkimsınıfları sistemik dengesizlikler-den ve popüler ayaklanma vedevrimlerden koruyan polisiyegüç olarak hareket etti. BugünÇin dahil olmak üzere bu işleviyerine getirebilecek bir başkagüç yok. Bu koşullarda ABD as-keri kapasitesini yeniden yapı-landırmaya dönük genişkapsamlı bir strateji değişikliği-nin ipuçlarını veriyor. Bütçe ke-sintilerinin basıncı altında karaordusundan ziyade hava ve özel-likle deniz kuvvetlerine yaslana-cak ve esas itibariyle Çin’içevrelemeye dönük olarak Asya-Pasifik bölgesine öncelik vere-cek bir stratejik yönelim yavaşyavaş şekilleniyor. AslındaABD’nin göreli gerileyişi onunmuazzam askeri kapasitesininönemini azaltmak bir yana artı-rıyor. Bush sonrasında geçmişindaha ‘dengeli’ emperyal siyasetetme biçimlerine bir dönüş ya-şansa da önümüzdeki süreçte,üstelik uluslararası rekabetin kı-zıştığı ve militarize olduğu ko-şullarda ABD’nin bu alandakigöreli avantajını daha sık dev-reye sokması pekâlâ beklenebi-lir.Kapitalist uluslararası sistemde

15

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 16: Kriz ve Direnişler

jeostratejik bir kaymanın şid-detli sarsıntılar olmaksızın, ken-diliğinden (örneğin Çin’inekonomik gücünün doğrusal ar-tışının devamıyla) gerçekleşece-ğini sanmak yanış olacaktır.Böyle bir anlayış, kapitalizmingüç olmaksızın geliştiği yanılsa-masına dayanır. Böyle bir jeos-tratejik kaymanıngerçekleşmesini, uluslararasısistem hiyerarşisinde ‘Batısızlaş-mayı’ engellemek için ABD’ninbütün gücünü seferber edeceğiaşikâr. ABD’nin 1990’ların ba-şındaki kadir-i mutlak güç olma-dığı da ortada. Ancak bu ülkenindünyadaki askeri harcamalarınyarısını gerçekleştirdiğini ve NA-TO’ya önderlik ettiğini de unut-mamak gerek. Yine de bütün bubelirsiz durumun, emperyaliz-min müdahale kapasitesindetoplumsal mücadeleler açısın-dan değerlendirilebilecek birnispi zaafa yol açtığını da not et-meliyiz. Dolayısıyla hâlihazırdaiki temel dinamiğin kesiştiğin-den bahsedilebilir: Birincisi, yu-karıda da vurgulandığı gibi,aktüel ekonomik kriz kapitaliz-min konjonktürel bir krizi değil,uluslararası düzlemde güç ilişki-lerinde uzun vadeli ve tarihseldeğişikliklere neden olacak yapı-sal bir kriz. Bu ilk dinamik, ulus-lararası egemenlik ilişkileribağlamında bir süredir gözlem-

lenen ikinci temel dinamiği oluş-turan hegemonya kriziyle kesişi-yor. Bu hegemonya krizi, yanibir küresel hegemon güç olarakABD’nin gerileyişi, ancak başkabir ülke ya da ülkeler bloğununhenüz bu boşluğu dolduracakkonumda olmayışı uluslararasısistemi ciddi belirsizliklere sü-rüklüyor. ‘Yükselen’bir dizi çevresel eko-nominin varlığı (bunların önemlibir kesiminin gelişmesinin Çingibi endüstriyel üretimden değilde piyasalara petrol ya da tarım-sal ürünler gibi temel metalar te-darikinden kaynaklandığını davurgulamak gerek) jeopolitik dü-zeyde henüz ciddi bir etki yarat-mış değil. Çin ve Rusya gibiülkelerin uluslararası plandaotonomisinde göreli bir artış el-bette mevcut; ancak aynı şeyiHindistan ya da Brezilya gibi ül-keler için söylemek güç. Dolayı-sıyla ‘geleneksel’ olarak dünyadüzenini tayin eden büyük güç-ler karşısında BRICS olarak anı-lan ülkelerin (Brezilya, Rusya,Hindistan, Çin ve Güney Afrika)bir alternatif stratejiyle çıkma-sını beklemek pek mümkündeğil. Ufukta yeni bir Bandunggörülmüyor.Daha çok taraflı bir uluslararasısistemle karşı karşıya olsak dabunun neoliberal küreselleşme-

16

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 17: Kriz ve Direnişler

nin temel unsurlarında bir deği-şikliği gündeme getirmediğiniözellike vurgulamak gerekiyor.İki savaş arası dönemden farklıolarak kriz, dünya kaynaklarınıpaylaşmak üzere gerekirse sa-vaşa girecek korumacı bloklarınoluşmasına yol açmış değil. Ulus-aşırı düzenleyici kurumlarıngücü yerinde duruyor, hatta ar-tıyor. G20 zirvesinde IMF’ninfonlarının ikiye katlanması veulusal ekonomileri denetleme vekontrol gücündeki artış bu duru-mun bir ifadesi. Üstelik IMF artıkAB’nin kalbinde düzenleyici vedisipline edici bir aktör olarakdevreye girmiş durumda. Olasıbir çok kutupluluğa ilişkin oncasenaryoya rağmen ABD’nin IMFiçerisindeki gücünü muhafazaettiğini de hatırlayalım. Kâr oranlarındaki düşüş, üretimve kitlesel tüketimle telafi edile-mediği için dünya ölçeğinde re-kabet özellikle ABD ve Avrupa’daemeğin maliyetini ve toplumsalve çevresel standartları düşür-meyi sermaye açısından zorunluhale getiriyor. Kriz sonrasındasöz konusu olan toplumsal uz-laşma,‘Keynesyen bir dönüş’değil, sermayenin cepheden sal-dırısıdır. Yeni bir neoliberal dal-gayla ya da neoliberalizmin krizbağlamında daha da derinleşme-siyle karşı karşıya bulunduğu-

muz söylenebilir. Bu yeni saldırı-nın ya da sermayenin ‘yukarı-dan’ yürüttüğü bu sınıf savaşınınküresel bir karakteri var ve işçisınıfının iktisadi ve sosyal gü-cünde meydana getirmeyi hedef-lediği kırılma çok büyük.Aslında sermayenin krizi patlakverdiğinde, sol çevreler içinde,neoliberalizmin artık iflas ettiğiyönünde iyimser bir hava oluş-muştu. Yani krizin neoliberaliz-min siyasal, toplumsal ve ahlâkimeşruiyetini sıfırladığı ve bun-dan böyle kamunun düzenleyicirolünün artacağı ve piyasanınkontrolsüz işleyişinin dizginle-neceği yeni bir model, yeni bir‘düzenli kapitalizm’ döneminineşiğinde bulunulduğu şeklindeiyimser bir beklenti yayılmıştı.Neoliberal uçurumun eşiğindenbir ‘Keynesçi dönüş’ neden olma-sındı ki? Oysa bu siyasal an-lamda oldukça yanlış birbeklentiydi ve zaten manzaranınkısa sürede tam tersine döndüğüde ortaya çıktı. Beklenti yanlıştı;çünkü neoliberalizm bir ‘iktisadimodel’ değil sadece; o aynı za-manda emekçi sınıfların siyasal,sosyal ve iktisadi gücünü kır-maya dönük bir sınıf politikası.Bu siyaset krize rağmen ‘so-kakta’ mağlup edilmiş ya da hiçdeğilse geriletilebilmiş değil.Kriz elbette neoliberalizmin

17

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 18: Kriz ve Direnişler

meşruiyetinde bir gedik açmıştıama siyasal alanda, sınıf müca-deleleri alanında, en kaba tabirlesermayenin bir saldırısı olarakdüşünülmesi gereken neolibera-lizm mağlup edilmemişti. Dolayı-sıyla kriz, bırakınneoliberalizmin tabusuna çiviçakmayı, sermaye sınıfı açısın-dan toplumsal zenginliğin ve do-ğanın metalaştırılması, emekpiyasasının daha da düzensizleş-tirilmesi ve esnekleştirilmesi içinbir fırsat olarak görülüyor.Kriz bilhassa Avrupa’nın ekono-mik ve sosyal yapısında büyükbiralt üst oluşu gündeme getiri-yor. AB üyesi bir dizi ülkede (Yu-nanistan, İrlanda, İspanya) krizvesilesiyle emekçilerin yaşamstandardını, muhtemelen İkinciDünya Savaşı sonrasında görül-memiş bir hız ve şiddetle düşüre-cek topyekûn bir saldırı, bazenulusal düzeyde anayasal çerçe-veyi dahi ihlal edilerek yürür-lüğe sokuluyor. Bazılarının ifadeettiği üzere, söz konusu olanemekçi sınıfların kimi kazanım-larını ortadan kaldıran bir sal-dırı değil, işçi sınıfının bizzatmaddi varlığını hedefleyen birtaarruz bu: İşten çıkarmalarınkolaylaştırılması, esnek ve gü-vencesiz çalışma ilişkilerininyaygınlaşması, ücretlerin dondu-rulması, sosyal ödentilerin kesil-

mesi, sosyal güvenlik sistemininsermaye lehine yeniden yapılan-dırılması, kamu kesiminde bin-lerce işten çıkarma, alt gelirgruplarını vuran dolaylı vergile-rin artırılması, su ve elektrik dedahil olmak üzere büyük birözelleştirme dalgası, sağlık veeğitimde ticarileşmenin derin-leşmesi... Daha önce bir tekininbile gündeme getirilmesi ciddibir toplumsal tepkiyle karşılaşa-cak bir dizi ‘reform’ önerisi tekseferde, bir ‘şok terapi’ şeklindeahalinin karşısına çıkarılıyor.Başta Yunanistan aracılığıylaAB’nin kalbi sayılabilecek Avrobölgesi, ‘Latin Amerika tipi’ neo-liberalizmle tanışıyor, hem de‘kundakçı-itfaiyeci’ IMF eli vedesteğiyle. Bu taarruzun en şid-detli olduğu ülkelerde böylesipaketlerin ancak otoriter bir si-yasal irade aracılığıyla dayatıla-bileceği aşikâr. Bu anlamdaneoliberalizmle Pinochet arasın-daki illiyetin bir tesadüf eseri ol-madığını, ‘bürokratik hantaldevlet karşıtı’ neoliberalizminotoriter bir devleti gerektirdiğiniunutmamamız elzem. Bu noktada demokrasiyle neoli-beralizm arasındaki rabıta üze-rine kısaca bir iki hatırlatmadabulunmak zorunlu: Neolibera-lizm geniş yığınlar için hayatiönemdeki ekonomik ve sosyal

18

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 19: Kriz ve Direnişler

meseleleri demokratik kararalma mekanizmalarının dışınataşır, siyasi değil teknik mesele-ler haline getirir. Yani neolibera-lizm siyaseti teknikleştirir.Teknokrat hükümetlerinin Avru-pa’da geçer akçe olmaya başla-ması (İtalya’da Mondi,Yunanistan’da Papadimos) bueğilimin kriz koşularındaki birtezahürü elbette. Toplumsal dış-lama ve iktisadi-sosyal eşitsizlik-lerin artışı, güvenliğin temel birsiyasal tema haline gelişineneden olur, yani siyaset güven-likleştirilir. Bu anlamda iç gü-venlik aygıtı ordulaşır, şiddetaygıtları özelleşir, özel güvenlik-ler, kameralar, alt sınıfları krimi-nalize ve kontrol etmenin bin birmetodu gündelik hayatın alışıl-dık parçaları oluverir. Neolibera-lizm yürütme organınıgüçlendirerek (kanun hük-münde kararnameler, torba ya-salar vs.) parlamenter rejiminklasik işleyişinden bir sapmayayol açar. Ancak bu ve benzerbaşka melanetlerine karşın onundemokrasiye yönelttiği esas teh-dit, yukarıda da tekrar tekrartekrarlandığı üzere, aşağıdakile-rin kendi kaderlerine sahip çık-maya dönük enerjilerinisoğurması, zayıflatmasıdır. Top-lumsal çatışmaları ve siyasal ku-tuplaşmayı istisna değil kuralhaline getiren kapitalist kriz

bağlamında neoliberalizmin buantidemokratik muhtevası dahaakut bir otoriterleşmenin ipuçla-rını sergiliyor.Bu otoriterizmin bir ucundaartık neoliberal sermaye birikimstratejisinin icaplarını ne paha-sına olursa olsun (gerekirse Yu-nanistan gibi ülkelerüzerinde‘kolonyal’ bir denetim kurarak)yerine getirmedeki kararlılığınıispatlamış ‘Brükselokrasi’ var.Diğer ucunda ise Macaristan’daKatolisizmi ve miliyetçiliği yenianayasasına kazıyan faşizan re-aksiyonerlik, Fransa’da yaklaşanbaşkanık seçimlerinde yüzde20’ye yakın oy alacağı tahminedilem Marine Le Pen’in medya-tik aşırı sağcılığı ya da Yunanis-tan’da aktive olduğu söylenensağcı/faşizan paramiliter örgüt-lenmeler var. Kıta ölçeğinde de-mokrasi, bir yandan neoiberalAB teknokrasinin diğer yandanda güçlenen popülist muhafaza-kârlığın ya da radikal/aşırı sağınkuşatması atında.

Kriz ve Devrimci MüdahaleYukarıda da vurgulandığı üzere,kapitalist kriz hemen bütün dün-yada burjuva siyasal mimarisinidaha kırılgan hale getiriyor vetoplumsal mücadele ve direniş-lere yeni alanlar açıyor. Daha

19

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 20: Kriz ve Direnişler

düne kadar sarsılmaz görünenneoliberal mutabakatta hiç de-ğilse ideolojik ve ahlaki anlamdaciddi gedikler açılmakta olduğuaşikâr. 1999’da Seattle eylemle-riyle iyice görünürlük kazananalternatif küreselleşme hareketi-nin sönümlendiği dönemin ar-dından, bu kez kapitalist krizbağlamında ve üstelik yerel mü-cadele ve direnişlere çok dahasağlam basan bir yeni dalga sözkonusu. Hatırlanacağı üzere,1990’lı yılların sonu ve2000’lerin ilk yarısı, toplumsalmücadeleler açısından bir ön-ceki dönemin yenilgi ve atalethavasını önemli ölçüde dağıtanbir anti-neoliberal momenti tem-sil ediyordu. Cenova’dan başla-yan, Fransa’da İlk İş Sözleşmesitasarısının iptalinden, AB Ana-yasa taslağının reddinden gelenbir silsile içerisinde esas itiba-riyle neoliberalizme karşı bellisavunma mevzileri oluşturmayaçalışan ve bu eksende de solunbelli kesimlerinin seferber olupbir araya geldiği bir momenttibu. Aynı dönemde Latin Ameri-ka’da da bazı ülkelerde radikalhalkçı-antiemperyalist iktidarla-rın önünü açan ciddi direnişleryaşandı, 2001’de Arjantin nere-deyse bir ön devrimci durum ya-şadı. Bütün bu direniş vehareketler, başta Dünya SosyalForumu olmak üzere kıtasal ve

bölgesel sosyal forumlar aracılı-ğıyla enternasyonal düzeyde biretkileşim kanalı da yarattı.Ancak, eksenine neoliberalizmekarşı çıkmayı koyan neredeyseküresel bir toplumsal muhalefe-tin varlığına rağmen, bu damar-dan bir siyasal alternatifdoğmadı, doğamadı. Esasen siya-set, hiç değilse Avrupa ölçeğindemerkez sağ ile merkez solun dö-nüşümlü olarak iktidar olduğuçeşitlemelerle yürüdü. Bu dö-nemde neoliberal Avrupa anaya-sası taslağının reddindenbanliyö ayaklanmalarına veemek piyasasını özellikle genç-ler açısından esnekleştiren İlk İşSözleşmesi yasasına karşı dire-nişe çok önemli kitle mücadele-lerinin yaşandığı Fransa örneğibu bakımdan aydınlatıcı. Buncaönemli kitle seferberliği ve dire-niş birikimine rağmen ülkede ra-dikal solun mevcut siyasalsistemi zorlayan sürekli bir yük-selişi söz konusu olmadı, ola-madı. Ne merkez solda ciddi birgedik açılabildi ne de Sarkozygeriletilebildi. Netice itibariyle,IMF, Dünya Bankası gibi uluslar-arası kurumların zirvelerinibloke etmeye dönük eylemlereodaklanan küresel adalet hare-keti de siyasal bir alternatifin şe-killenemediği koşullarda bellibir doygunluğa ulaşıp geriye çe-kildi.

20

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 21: Kriz ve Direnişler

Netice itibariyle, bir alternatifinşekillenmediği koşullarda,emekçiler, ezilenler açısından,yaşanan hareketlenmeye rağ-men, güç ilişkilerinde olumlu birdönüşüm yaşanmadı. Dahası,geçtiğimiz on, on beş yılda bir-çok büyük direniş ve mücade-leyle gündeme gelen LatinAmerika’da toplumsal mücadele-lerde göreli bir durulma söz ko-nusu oldu. Honduras’taki darbeya da Haiti’ye dönük ‘insani mü-dahale’ (yani yeniden sömürge-leştirme sonucunu verenmüdahale) örneklerinde olduğuüzere, ABD emperyalizminin veyerli hâkim sınıfların kıtadakitoplumsal mücadelelere dönükdolaylı ya da doğrudan saldırıla-rında bir yoğunlaşma söz ko-nusu oldu. Venezüella, Bolivyave Ekvador gibi toplumsal sefer-berliklerin ve direnişler sonucuradikalleşen siyasal iktidarlarınbulunduğu ülkelerde ise uzunzamandır iki seçenek söz ko-nusu: Ya bu ülkelerdeki radikaltoplumsal dönüşüm süreçleridaha derinleşerek kamulaş-tırma, işçi denetimi gibi husus-larda ekonominin ve sosyal güçilişkilerinin temel mantığını dön-üştürmeye dönük adımlar atıla-cak. (Bu elbette bu ülkelerdedemokrasiyi ve aşağıdakilerin si-yasal seferberliğini daha da ge-liştirmek demek) Ya da

rejimlerin Bonapartist ve bir tür‘devlet kapitalisti’ karakteri de-rinleşecek. İkinci istikamete iliş-kin işaretlerin (özellikleVenezüella’da) daha fazla oldu-ğunu ne yazık ki kabul etmekgerek. Dahası mevcut kriz koşul-ları bu ülkelerin radikal dönü-şümlere dair hareket alanınıdaha da daraltmakta.İşte geçtiğimiz yıl kitle mücade-lelerindeki beklenmedik kabarışböylesi bir art alana sahip. Yaşa-nan bu göreli durulmanın ardın-dan son bir küsür senede Şili’denYunanistan’a, ABD’den İtalya’yadünyanın birçok bölgesinde neo-liberalizme ve piyasaların dikta-törlüğüne karşı mücadele vedirenişler yoğunlaştı, giderekdaha görünür hale geldi. Özel-likle ABD’deki Wall Street’i İşgalEdin hareketi, Tahrir ile başlayıpsırasıyla İspanya’da Puarte delSol, Yunanistan’da Sintagma veİsrail’de Habima meydanlarındacisimleşen işgal/öfkeliler hare-ketlerini bir üst düzeye çıkartan,bu hareketi hemen bütün dün-yaya yaygınlaştıran yeni birmerhale oldu. Öyle ki, örneğinana akım medyada gündeme hiçgelmese de ‘işgal et’ hareketleriarasında en kitlesel olanlardanbiri, Nijerya’da evlerde kullanı-lan likit gaz fiyatlarına yapılandesteğin kaldırılması üzerine

21

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 22: Kriz ve Direnişler

gündeme gelen Occupy Nigeriahareketiydi. (Latin Amerika’daŞili haricinde bu dalgaya dahiledilebilecek ciddi eylemlilikleringerçekleşmediğini, dolayısıylayukarıda anılan olumsuz eğili-min halen cari olduğu not edil-meli). Bu dalganın bir öncekidönemde toplumsal mücadeleleraçısından durağanlık içerisindeolan bir dizi alanı etkiliyor ol-ması ise özellikle vurgulanmalı.Rusya bunlardan en önemlisi el-bette. Ülkede seçimlere hile ka-rıştırıldığı iddiaları üzerineharekete geçen ve ülkenin belkide 1990’lı yılların başındaSSCB’nin yıkıldığı devirden berigördüğü en büyük kitle hareketi,rakipsiz olmaya alışmış Putin’iönemli ölçüde sıkıştırdı. Oldukçaheterojen olan hareketin Pu-tin’in yeniden seçilmesi sonra-sında nasıl bir evrim geçireceği,geleceğe dair anlamlı ve kalıcıizler bırakıp bırakmayacağı birsoru işareti. Ancak Rusya’nıntoplumsal mücadeleler açısın-dan bir ‘çöl’ olmaktan çıktığı daaşikâr. Hasılı, karşı karşıya bu-lunduğumuz eylemlerin coğrafiyaygınlığı, militanlık ve kitlesel-liği, bir uluslararası dalgaylakarşı karşıya olduğumuzu, neo-liberal kapitalizme karşı müca-delelerde niteliksel birsıçramanın söz konusu oldu-ğunu açıkça gösteriyor.

Mısır’dan ABD’ye bu hareketle-rin bir dizi ortak karakteristiğinikısaca vurgulamak gerekiyor:Her şeyden önce bütün bu müca-delelerde, emek piyasalarını es-nekleştiren, işsizliğiyapısallaştıran ve eğitimi ticari-leştiren neoliberal siyasetleringeleceksizlik ve güvencesizlikcenderesine sıkıştırdığı gençlikkesimlerinin, kapitalist krizin ya-rattığı küresel ‘kayıp kuşağın’ önplanda olduğu görülüyor. Finan-cial Times’tan Wall Street Jour-nal ve Economist’e, burjuvamatbuatın küresel ‘amiral gemi-leri’ dahi bu hususa parmak ba-sıyor.[6] Tunus’un Sidi Bouzidkentinin genç eylemcilerindenMısır’da devrimi başlatan genç-lik örgütlerine, Portekiz ve İs-panya’daki prekarite (esnek vegüvencesiz çalışma) karşıtı gençeylemcilerden Londra’da Muha-fazakâr Parti merkezini basanöğrencilere benzer sorunlarayanıt arayan bir siyasal-sosyalaktör söz konusu. Bunun ar-dında, genç insanların toplumaentegre olduğu ana kanallar ola-rak eğitim ve emek piyasasınınticarileşme ve esnekleşme cen-deresinde giderek daha dışlayıcıbir karakter edinmesi var.Bunun sonucu da kitlesel dü-zeyde yaşanan hayal kırıklığı,güvensizlik ve elbette öfke olu-yor. Bu halet-i ruhiye ve onu ya-

22

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 23: Kriz ve Direnişler

ratan koşulların dünya ölçe-ğinde gösterdiği benzerlik alarmverici nitelikte. Bu noktada bir öğrenci-gençlikmuhalefetinin ulusal çapta birtoplumsal harekete dönüşme ka-biliyetinin şaşırtıcı bir örneğiolarak Şili’ye kısaca da olsa de-ğinmekte yarar var. Ülkedeki öğ-renci hareketi sektörel birmücadele olmanın sınırların çokötesine geçerek neoliberalizmeve onu idare eden düşük yoğun-luklu ‘demokrasiye’ karşı1990’lerin başından beri görül-memiş ulusal çapta bir kitle se-ferberliği halini aldı. Şili,Pinochet döneminden itibarendünya çapında en ‘özelleşmiş’ veen eşitsiz eğitim sistemine sahip;öyle ki eğitim sisteminin adalet-sizliği bazen ‘eğitsel apartheid’olarak anılıyor. Eğitimin yenidenkamulaştırılması talebiyle sefer-ber olan öğrenci hareketi hızlaülkedeki siyasal dengelere tesireden devasa bir hareket halinialdı. Sekiz ayı bulan süreçte kırkıaşkın büyük gösteri düzenlendi(bunlardan bazısı 17 milyonlukülkede 500 bini aşkın insanı bi-raraya getirdi). Neredeyse hergüne yaratıcılık düzeyleriyle dik-kat çeken bir ya da iki eylemsığdı ki böyle bir süreklileşmişmobilizasyon hali ancak1980’lerin ortalarındaki Pinoc-

het karşıtı eylemlerle kıyaslana-bilir. En önemlisi de, yukarıda daifade edildiği üzere, hareketinsektörel niteliğini hızla yitirerekbakır madenlerinin kamulaştırıl-masından radikal bir vergi refor-muna bir dizi sosyal talebibenimseyerek ülkedeki geniş ke-simleri (sendikaları, başka top-lumsal hareketleri) de kışkırtıpharekete geçirebilmesi oldu.Ağustos sonunda gerçekleştiri-len 48 saatlik genel grev de buyönelimin bir ifadesiydi. Şili’dekihareket Kolombiya ve Arjan-tin’de de benzer ama görecedaha küçük öğrenci-gençlik mu-halefetine esin verdi. Hareketingeleceği, sağcı Pinera hükümeti-nin müzakere teklifleri karşı-sında nasıl tutum takınılacağı,hareketin yaklaşan seçimlerdemerkez sol tarafından yedekle-nerek bağımsızlığını mı yitire-ceği, yoksa daha da radikalize miolacağı soruları etrafında şekil-lenecek. Ancak şimdiden öğ-renci-gençlik içerisinde merkezsol sosyalistler ve komünistler-den ayrı, bağımsız bir antikapi-talist kanadın güçlendiğigörülüyor. Bu ülkedeki radikalsoldaki son yirmi yıllık dengelerialt üst eden bir gelişme.Şili’den hareketin daha ‘global’karakteristiklerine geri dönelim.Tahrir Meydanı’nda cisimleşen

23

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 24: Kriz ve Direnişler

kamu alanlarının zapt edilmesi,aşağıdakiler lehine işgal edil-mesi de bütün bu hareketlereözgü ortak bir taktik yönelim. Busüreçte Tahrir, Mısır’ın çok çokötesinde bir sembolik güce ulaştıve uluslararası bir eylem biçimi-nin adı haline geldi. Keza, çeşitlisivil itaatsizlik formlarının önplana çıktığını ve sosyal medya-nın özellikle etkin bir biçimdekullanıldığı hemen herkesinortak gözlemi. İnternetin kulla-nımı eylemcilere formel örgüt veliderliklere bağımlı olmaksızınyatay ağlar kurma, eylemlerinikoordine etme ve çağrılarınıyaygınlaştırma imkânı verdi.Sosyal medyanın aktivistçe kul-lanımını, ‘facebook-twitter dev-rimi’ gibi medyatiksaptırmalardan azade bir şe-kilde, kamu sahasının piyasalaş-mış ve parçalanmış olmasınaverilmiş etkili bir yanıt olarak dadeğerlendirmek gerekiyor.Ancak sosyal medyayı son bir se-nede yaşanan mücadelelerin anaaktörü haline getirmek arabayıatların önüne koymak gibi biryere çıkıyor. Aslında söz konusuhareketleri (bilhassa Arap ayak-lanmalarını) sosyal medyanınyarattığı şeklindeki indirgemecimedyatik algı, Vietnam Savaşıkarşıtı kitle hareketinin müseb-bibinin o dönem yaygınlaşan tel-evizyon olduğunu iddia eden

muhafazakâr argümanı yenidenüretiyor.Doğrudan (ya da ‘gerçek’) de-mokrasinin hem bir talep hemde bir pratik olarak bir hayli po-püler olduğunu da belirtmek ge-rekiyor. Neoliberal devirdemevcut ve müesses demokrasi-nin itibar yitimi ve yavanlığı kar-şısında hem İspanya’da hemYunanistan’da meydanlarıbüyük bir kolektif tartışma ala-nına çeviren ‘öfkeliler’, ‘gerçek’ya da ‘doğrudan’ demokrasi tale-biyle ortaya çıkıyorlar. Bo-logna’dan Roma’ya, İtalya’nın birdizi kentinde büyüyen gençlikhareketi, işsizliği ya da güvence-sizliği protesto etmekle yetinmi-yor, ‘aşağıdan siyaset’ çağrısındabulunuyor. Demokrasi sorunu-nun, sadece Tunus ya da Mısırgibi ‘azgelişmiş’ ve modernizeedilmiş de olsa bir tür şark des-potizminin söz konusu olduğuBatı dışı dünyada söz konusuolabileceği varsayımından hare-ket eden liberal banalliğe inatdemokrasi, Avrupa’nın, ABD’ningöbeğinde bir tartışma ve müca-dele konusu haline geliyor. ‘Ger-çek’ ya da ‘doğrudan’ demokrasitalebi, finans kurumlarının, ‘pi-yasaların’, medyanın ve profes-yonel siyasetçilerinhâkimiyetinin alternatifi olarakhem de kitlesel bir biçimde or-

24

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 25: Kriz ve Direnişler

taya konuyor. Bu durum, demok-rasi meselesinin önümüzdeki sü-reçte kapitalist küreselleşmeyekarşı direnişlerin önemli bir un-suru olacağı ya da tersinden söy-lersek demokrasi mücadelesininneoliberaizme karşı direniştenayrı düşünülemeyeceği anla-mına geliyor. Yine çeşitli ülkelerdeki eylemci-lerin, aralarında somut örgütselbir bağlantı olmasa da, kendile-rini farklı ülkelerdeki mücadele-lerle ortaklık içerisindehissettikleri bir enternasyonalisthalet-i ruhiyeye sahip olduklarısöylenebilir. Dahası, geçtiğimizyıl 15 Ekim’de 80 ülkede, 950şehirlerde gerçekeştirilen göste-rilerle uluslararası düzeyde birhareketin belki de temelleriatıdı. Uluslararası alanda böylebaşarılı koordine edilmiş birortak eylemlilik, 2003 yıındaIrak’ın işgaline karşı eylemler-den beri gerçekleşmemişti. Böy-lesine enternasyonal mahiyetihaiz kitle hareketlerinin dahakısa zaman öncesinde bir haylitartışılmış sosyal forumlara hiç-bir referansta bulunmaması isebir başka ilgi çekici husus. Budurum bir önceki mücadele dev-resinin kapanmış olduğunun veonun örgütsel formlarının bugü-nün ihtiyaçlarına tekabül etme-diğinin açık bir ifadesi.

Aslında bu noktada, geçtiğimizyıl uzun müddet gündemdekalan Occupy Wall Street (OWS)hareketine biraz daha yakındanbakmak belki söz konusu hare-ketlerin daha genel anlamda or-taya koyduğu imkân ve kısıtlarhakkında aydınlatıcı olabilir.1999’da Seattle ile başlayan top-lumsal hareketlerdeki canlılık11 Eylül sonrasında zamanlaakamete uğradı. Savaş karşıtı ha-reketin etkileyici çıkışının ardın-dan tedricen geri çekilmesi,siyasal atmosferin milliyetçi-mu-hafazakâr bir dalgayla zehirlen-mesi ve belki de en önemlisi,toplumsal muhalefetin Bush kar-şısında Demokrat Parti adayla-rını seçimlerde destekleyerekbağımsızlığını yitirmesi, toplum-sal muhalefetin geri çekilmesinenedenlerindendi. Özellikle dina-mik savaş karşıtı hareketin birbölümünün ABB- Anybody butBush, yani “Bush dışında kimolursa olsun” sözleriyle tarif edi-len mantık çerçevesinde adetaDemokrat Parti’nin bir seçim ay-gıtı haline gelmesi, toplumsalmuhalefetin paralize olmasıylaneticelendi. OWS hareketi iştebu ataleti dağıtan beklenmedikbir etki yarattı. ‘Sokak siyaseti-nin’ neredeyse muhafazakâr-sağpopülist Tea Party’nin (Çay Par-tisi) tekeline alınmış bulunduğubir konjonktürde OWS, hızla

25

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 26: Kriz ve Direnişler

ülke geneline yaygınlaşarak si-yasal gündemin merkezineoturdu. OWS’nin belki de enönemli sonucu, toplumsal eşit-sizlik ve adaletsizliklerin uzunyıllar sonra ülkedeki kamusaltartışmaların ana gündemi ha-line gelmesini sağlamasıydı. Birönceki radikalizasyon devresin-den farklı olarak krizin açığa çı-kardığı toplumsal tepkiler, OWShareketinin çok daha geniş ke-simlere seslenmesine olanaksağladı. Bu da onun görece azzaman içerisinde yaygınlaşıp kit-leselleşmesini sağladı. Artık sa-dece OWS değil, Occupy Detroit,Occupy San Fransisco, OccupyOakland vs. vardı…Hareket içerisindeki farklı ke-simler ‘işgal et’ eylemlerine el-bette farklı anlamlar yüklüyorve ‘durumdan’ çok farklı ‘vazife-ler’ çıkarıyorlar. (…)

Sosyal ve Siyasal Arasındaki AsimetriBir yeni mücadele dalgası karşı-sındayız. Bu mücadeleler krizinakabinde sermaye lehine uygu-lanan politikalara karşı ilk kap-samlı meydan okumayı temsilediyor. 2008’de kriz patlak ver-diğinde hâkim olan huzursuz sü-

kûnete nihayet bir son veren di-reniş ve mücadelelerle karşı kar-şıyayız. Bunların son otuz yıladamgasını vurmuş sermaye yö-nelimli tek taraflı sınıf savaşına(neoliberalizme) bir nihayet ve-recek yeni bir radikalizasyonçevrimine yol açıp açmayacağınışimdiden bilebilmek güç. Nekadar süreceği belirsiz bu çıkışında konjonktürel dalgalanmala-rın neticesinde etkisini yitirme-mesi, radikal/devrimci solunkendisini bu yeni dönemin ihti-yaçlarına ne kadar uyarlı kılabi-leceği ve ekolojik krizlebütünleşerek bir medeniyet kri-zine dönüşen kapitalist buhranabütünlüklü bir antikapitalistyanıt geliştirebilme yeteneğinebağlı olacak. Yukarıda da vurgu-landığı gibi neoliberalizm, ideo-lojik ve moral olarak genişkitlelerce mahkûm edilir olsa dahenüz ‘sokakta’ yenilmiş değil.Yaşanan onca mücadeleye kar-şın, uluslararası bağlamda güç-ler dengesinin halen emekgüçleri aleyhinde olduğunu, ezi-lenler cephesinin savunma ko-numunda bulunduğunuvurgulamak gerekiyor. Bu bağ-lamda, emekçi ve ezilen kesimlernezdinde inandırıcı ve görünürolacak antikapitalist bir siyasalalternatifin şekillenmesi bugüngiderek daha acil bir ihtiyaç ha-lini alıyor. Kitle mücadelelerin-

26

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 27: Kriz ve Direnişler

deki yükselişe karşın radikal solörgütlerin üye sayısında ya daseçimlerdeki etkisinde bu yükse-lişin anlamlı bir karşılık yaratmı-yor oluşu önemli bir parametre.Şu ya da bu ülkede radikal solunetkisi, gücü ya da oy oranı birdönem için yükselişe geçse debu sürekli bir eğilim halini almı-yor. Bir başka radikalizasyon dö-nemiyle kıyaslarsak, 1968 veakabinde kitle mücadelelerininyükselişine kurumsal solun hari-cinde kalan radikal-devrimci solakımların yükselişi eşlik etmişti.Oysa bugün böyle bir durumlakarşı karşıya değiliz. Sosyal mü-cadelelerle bunların muhtemelsiyasal karşılığı arasında ciddibir senkronizasyon sorunu sözkonusu. Aslında geçmiş dönemde bellibir kitleselliğe ulaşan ve toplum-sal mücadelelerde etkin birkonum elde eden birleşik (yanifarklı sosyalist-devrimci akım-lardan oluşan) parti deneyimlerioluştu. Ancak bunların bir kısmıkurumsal siyasetçe ehlileşti-rilme ve bürokratikleşme ba-sıncı altında sosyal liberalizmeyöneldi ya da burjuva hükümet-lerde yer alarak etkisizleşti (Bre-zilya’da Emekçiler Partisi-PT yada İtalya’da Komünist YenidenKuruluş Partisi-RifondanzioneCommunista en kritik örnek-

lerdi). Önemli bir kısmı isebugün için siyasal özne soru-nuna dair genel çıkarsamalardabulunmaya imkân verebilecekşekilde siyasal alanda sürekliliğiolan bir büyümeye şahit olmadıya da ciddi krizlerle sarsıldı(Fransa’da NPA, İskoçya’da Sos-yalist Partisi, Portekiz’de SolBlok, Türkiye’de Özgürlük ve Da-yanışma Partisi). Bu durum ko-münist hareketin yenideninşası-yapılanması sürecini ke-sintili bir karakter edinmesineyol açıyor. Toplumsal mücadelelerle siyasalalternatif, toplumsalla siyasalolan arasındaki bu bakışımsızlıknihayete ermek bir yana giderekdaha akut bir hal alıyor. Hatırla-yalım, Mısır ve Tunus örnekle-rinde de aslında bu husus, farklıbir bağlamda da olsa gündemegelmişti. Yani Akdeniz’in güne-yindeki iki ülkedeki devrim sü-reçlerinin en büyük zaafı olaraköne sürülen bir siyasal alternati-fin yokluğu, siyasal planda ayak-lanmaların daha daradikalleşmesine hizmet edeceksiyasal aygıtların eksikliği mese-lesi aslında Akdeniz’in kuze-yinde de söz konusu. Yukarıdada ifade edildiği üzere, son yıl-larda çok ciddi mücadelelerinyaşandığı Fransa ve Yunanistangibi bir dizi ülkede sorun top-

27

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 28: Kriz ve Direnişler

lumsal mücadelelerin yükselendüzeyiyle siyasal planda bu mü-cadelelerle etkileşim içerisindeolacak siyasal örgütlerin eksik-liği ya da zayıflığı. Yani yükselentoplumsal mücadelelerin yarat-tığı yeni ihtiyaçlara karşılık ve-recek siyasal örgütlerin eksikliğiTunus ya da Mısır’a özgü olmak-tan ziyade dünya çapında top-lumsal muhalefeti karakterizeeden ve elbet tartışılmaya muh-taç bir durum. Troçki’nin ‘önder-lik krizi’ dediği durumun, yaniezilenlerin bizzat inşa edeceğibir siyasal alternatifin eksikliğimeselesinin elbette çok farklı birbağlamda yeniden gündeme ge-lişiyle karşı karşıyayız. Kitlelerinkurumsal sola güven duymadığı,sendikal hareketin muazzam biritibar kaybıyla karşı karşıya ol-duğu koşullarda, şu an sermayelehine olan güçler dengesininancak aşağıdan ve kurumsal si-yasal kanalların dışında olmakmanasında ‘spontan’ denebile-cek hareketlerin ‘patlak vermesi’ile değişebileceğini söylemekmümkün. Bu ‘kendiliğinden’ ka-barışlara kulak kesilmek; ancakorta ve uzun vadeli bir inşa pers-pektifi olmaksızın bu patlamala-rın hızla sönümlenebileceğini degözönünde bulundurmak gere-kiyor. Neticede bu durum, yaşanan

kitle mücadele ve direnişlerininhayli ‘kesintili’ ve ‘dalgalı’ bir ka-rakter edinmesine de yol açıyor.Bilhassa Avrupa’da belli bir neo-liberal karşı-reform paketinekarşı bir süre için belki sonyirmi yılla kıyaslandığında çokciddi kitle seferberlikleri yaşana-biliyor. Ancak bu hareketler ka-lıcılaşamıyor, süreklileşemiyor.Mevcut siyasal güçler dengesiüzerinde kalıcı etkiler bırakamı-yor. Böylesi büyük mücadelele-rin gündeme geldiği başkatarihsel aralıklarda bunların et-kisi ‘merkez’ siyaset nezdindedahi anlamlı izler bırakabili-yordu. Oysa bugün böylesi birdurumla karşı karşıya değiliz.Örneğin Avrupa’nın bir dizi ülke-sinde gündeme gelen küçümsen-memesi gereken kitlemücadeleleri sosyal demokra-side görece sola doğru bir kay-mayı gündeme getirecek birbasınç oluşturamıyor. MeselaFransa’da 2010 yılının sonbaha-rında emeklilik ‘reformuna’karşı milyonları sokağa dökenuzun soluklu mücadelenin Sos-yalist Parti’nin başkan adayı be-lirleme yarışına etkisi çok cılızoluyor ve neticede partinin Sar-kozy karşısına çıkartacağı aday‘sol’ değil, daha fazla ‘rekabet veesneklik’ amentüsünden zerretaviz vermeyen ‘sağ’ kanattan(François Hollande) çıkıyor yine

28

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 29: Kriz ve Direnişler

(adı taciz skandalına karışma-saydı bu aday muhtemelen IMFeski başkanı Kahn da olabilirdi).Yani toplumsal mücadeleler birreaksiyon, bir ‘patlama’ düze-yinde kalıyorlar. Bu önceki yıl-larda Fransa ya da yakınzamanda İngiltere’de görülen‘banliyö gençliği’ ayaklanmala-rıyla sınırlı bir durum değil sa-dece. Toplumsal muhalefetinsiyasal güç dengelerinde ‘kalıcı’etkilerde bulunamaması önü-müzdeki dönemin temel birsorun alanı olacak gibi görünü-yor. Bu bağlamda sosyalist hareketinbütün dünyada bir önceki dö-neme ait kesinlikleri sorgula-ması gerekiyor. Yani radikalsolun kendisini kriz ve toplum-sal ‘iç savaş’ koşullarına dahauyarlı hale getirmesi gerekiyor.Toplumsal direniş ve mücadele-lere kendisini daha fazla bırak-ması, oralardan neşet edecekyeni deneyimlerle harmanlan-ması, oraya yaslanması icap edi-yor. Bunlar olmadığı takdirdetoplumsal mücadele ve direniş-ler bir siyasal alternatiften yok-sun kalacaklar. Dolayısıylabunlar kendilerini ancak ‘ban-liyö ayaklanmaları’ misali, patla-malarla ifade edecek ama herpatlamanın ardından bir ‘nor-malleşme’ gelecek, düzen hâkim

olacak. Radikal sol ise sürekliolarak iyice marjinalleşme, etki-sizleşme tehdidiyle karşı karşıyakalacak.Yukarıda da ifade edildiği gibi,bir dizi örnek, sol siyasal yapıla-rın ve elbette mevcut haliyle sen-dikal örgütlenmelerin genişkitleler nezdinde eyleme geçiriciolamadıklarını ortaya koyuyor.Sendikal bürokrasiler bir öncekidönemde kendilerini idare eden‘sosyal diyalogcu’ çizgilerindetoplumsal dokuyu lime limeeden kriz karşısında da ısrar et-meye devam ederek zaten ciddibir itibar kaybıyla karşı karşıya-lar. Fakat görünen o ki bu bürok-rasileri eleştiren radikal sol dahisermayenin çok şiddetli saldırısıkarşısında bir yanıt oluşturamı-yor, geniş kitlelere inandırıcı al-ternatif bir seçenek sunamıyor.Son otuz yılın toplumsal konsen-süsünü tarumar eden neoliberaltaarruz karşısında anlamlı birpolitik yanıt üretemiyor, bir sa-vunma mevzii oluşturamıyor.Dolayısıyla da toplumsal tepkisol siyasetin mevcut kanalları-nın dışında gelişiyor, sol gelenekve ritüellerden farklı bir karak-ter ediniyor. Yanlış anlaşılmasın:Kendini radikal solun mevcut ya-pıları aracılığıyla ifade etmesede mevcut hareketin kökleri el-bette bu solun eksiğiyle gedi-

29

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 30: Kriz ve Direnişler

ğiyle yarattığı radikal birikimdeyatıyor. Hiçbir şey sıfırdan baş-lamıyor elbette. Ancak kriz vesermayenin saldırısı karşısındadoğan toplumsal öfkenin açığaçıkacağı, kendisini ifade edeceği‘başka’ kanallar da aradığı aşi-kâr. Bu bağlamda, radikal solun,hâkim sınıfın temsilcisi olagel-miş siyasal partilerin temsil kri-zine ve dolayısıyla da mevcutsiyasal-sosyal düzenin meşruiyetkrizine geniş kesimler nezdindeanlaşılabilir bir alternatifle kar-şılık vermesi gerekiyor. Günkuru bir ‘direnişçilik’ ile iktifaedecek gün değil. Hatırlanacağıüzere, 1980’lerdeki neoliberalsaldırıya karşı radikal sol derinbir stratejik açmazla karşı kar-şıya kalmıştı. 1990’ların orta-sında ise canlanan toplumsalhareketlerle birlikte direnişlerin,toplumsal hareketlerin ya da‘hareketlerin hareketi’nin kendikendisine yeterli olacağı ve ‘siya-sal’ olanın göz ardı edebileceğigörüşü yaygınlık kazandı. Geç-mişin partiyi ya da devrimci ikti-darı toplumsal dönüşümüntemel dinamiği addeden ‘siyasalyanılsamasına’ simetrik bir ‘sos-yal yanılsama’ bu dönemde yay-gınlık kazandı. ‘İktidarı almadandünyayı değiştirme’ formülas-yonu bu yanılsamanın belki de

en radikal ifadesiydi. Seattle(1999) ve Porto Allegre’deki ilksosyal forumun (2001) ardındanşekillenen ve Daniel Bensaid’in‘toplumsal hareketlerin ütopikuğrağı’ dediği süreçte toplumsalhareketlerin kendi kendine ye-terliliği hususundaki bu yanıl-sama iyiden iyiye yaygınlaştı.Oysa siyasal-stratejik olanı gözardı eden bu toplumsal hareket-ler/direnişler vurgusu, tam dasosyal hareketlerin kopuşçu birsiyasal perspektif veya stratejiyokluğunda karşı karşıya bulun-duğu kesintiye uğrama, soğu-rulma, sisteme eklemlenme,bürokratikleşme ve lobici bir si-yaset etme biçiminin esiri olmagibi riskleri göz ardı ediyor. Budönemde Latin Amerika’dakikimi siyasal başarılar (Venezü-ella ve Bolivya) dışında söz ko-nusu mücadelelerin çoğunluklayenilgiyle sonuçlandığını unut-mamak gerekiyor. Dolayısıylabugün siyasal olanın ya da ‘stra-tejik uğrağın’ geri dönüşü anla-mına gelecek bir tartışmayaacilen yeniden ihtiyacımız ol-duğu aşikâr. 1980’lerden itiba-ren dünyada radikal solunbaşına musallat olmuş stratejiktutulma aşılamadığı takdirdekarşı karşıya olduğumuz kap-samlı saldırıya karşı bütünlüklübir yanıt verebilmek mümkün ol-mayacaktır.

30

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 31: Kriz ve Direnişler

Kestirmeden ifade etmek gere-kirse, mevcut mücadele ve dire-nişler belli bir siyasal alternatif,yani bir karşı-hegemonya etra-fında ortaklaştırılamazsa geri çe-kilme, hatta yenilgimukadderdir. Bugün Yunanis-tan’da uygulanan tipte ‘şok tera-pilerin’ yerleşikleştiği, başarılıolduğu yerlerde solun ciddi biryenilgiyle karşılaştığını, siyasalve toplumsal alandan silindiğinihiç değilse kendi deneyimimiz-den biliyoruz. Bugün Türkiye’deradikal solun ve işçi sınıfı hare-ketinin içerisinde bulunduğu se-faletin köklerinin bir kısmını da2001 krizinden mağlubiyetleçıkmamızda, hatta büyük ölçüdesavaşmadan mağlup olmamızdaaramak gerekmez mi? Tunus ve Mısır devrimlerinin te-tiklediği bölgesel ayaklanmalarsüreci, Bahreyn’deki halk hare-ketinin Suudi desteğiyle bastırıl-ması, Libya’daki ayaklanmanınemperyalist müdahaleyle çarpı-tılması ve son olarak Suriye’dekidiktatörlük karşıtı meşru ayak-lanmanın emperyal merkezlerve bölgesel aktörlerce hızla bir‘vekâleten savaşa’ dönüştürül-mesi tehdidiyle beraber hızınıkaybetmiş durumda. Cin bir kezşişeden çıktıktan sonra ne olaca-ğını kestirmek güç elbette;ancak Tunus ve Mısır’da dahi,

halk hareketlerini bastırmak yada soğurmak gayesindeki düzengüçleri inisiyatif kazanmış görü-nüyor. Gene de kapitalist krizbağlamında örneğin Mısır’daYüksek Askeri Konsey ve Müslü-man Kardeşler arasındaki ger-çekleşmekte olan güçpaylaşımının hareket alanını ol-duğundan büyük de sanmamakgerek. Tahrir Meydanı’nda herbüyük kitlesel gösteri hâlâ yayeni bir hükümete ya da düzengüçleri adına bir geri adıma yolaçabiliyor. Ancak bu iki ülkedenve onların tetiklediği süreçtenyeni devrin her derdine dermanolmasını beklemek de abes. Arapayaklanmaları süreci kapitalistkriz koşullarındaki yeni bir mü-cadeleler sürecinin işaret fişeğioldular; verdikleri cevaplardançok gündeme getirdikleri soru-larla anılmayı hak ediyorlar.Rosa Luxemburg’un zamanındaEkim devrimi için yazdıkların-dan hareketle “Tunus ve Mısır’dasorun ancak ortaya konulabi-lirdi. Sorun Tunus ve Mısır’da çö-zülemez.” [7]Dolayısıyla bön bir iyimserliğinzamanı değil. Tersine, 1990’lıyıllardan itibaren başımıza mu-sallat edilen ‘liberal iyimserlik’karşısında bütünüyle kuşkudaolmak gerekiyor. Radikal sol yada sosyalizm davası adına bir ye-

31

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 32: Kriz ve Direnişler

niden yapılanma döneminin ba-şında olsak da unutmamamız ge-reken çifte bir yenilgidençıkıyor, çıkmaya çalışıyor oluşu-muz. Yani bir yandan 1917 ileaçılan tarihsel sürecin yenilgisisöz konusu, diğer yandan da sonyirmi yılın tüm neo-liberal karşı‘reformları’ karşısında toplumsalhareketlerin ve solun yenilgisi.Son on yılda yaşanan tümolumlu gelişmelere karşın bu ikiyenilgiden tam anlamıyla hâlâçıkamadık. Bu yenilgilerin etkisialtında geniş kitlelerin, kendi ko-lektif güçlerine güvenleri önemliölçüde yitmiş ve dahası kapita-lizmin bir alternatifi olabilece-ğine inancı kalmamış halde.Frederic Jameson’ın artık meş-hur olan ifadesiyle hepimiz “in-sanlığın sonunu düşünebiliyorama kapitalizmin sonunu tasav-vur edemiyoruz.” Dolayısıyla,hele kriz karşısında, tarihin safı-mızda olduğu, kimi kazaları say-mazsak her şeyin olmasıgerektiği gibi ilerlediği anlayı-şını süratle terk etmek gereki-yor. Tarihin ‘yasa’larına ya da‘normal’ akışına bel bağlayan biriyimserlik ‘felaket’ karşısında eli-mizi kolumuzu bağlayacaktır.Aşağıdakilerin mücadele gücünedeğil de tarihin ‘doğal’ seyrineyaslanan bön bir iyimserliğinkarşısında ‘devrimci kötümser-lik’ olarak tanımlanabilecek bir

anlayışa dayanmak gerekiyor.Burada kastedilen siyasetten,yani toplumsalı dönüştürme ça-basından sarfınazar etmeye gö-türecek bir kötümserlik değilelbette. Michael Löwy’nin deyi-miyle, “bu kötümserlik elbetteki, olabileceklerin en kötüsünüboyun eğerek kabullenmek de-ğildir. ‘Tarihin doğal seyrine’ gü-venilmediği, herhangi birgalibiyet güvencesi olmaksızınakıntıya karşı yüzmeye hazırla-nıldığı anlamına gelir. Devrim-ciyi harekete geçiren, hızlı vekesin bir zafere dönük teleolojikinanç değil, canla başla ve sarsıl-maz bir iradeyle mevcut düzenlemücadele edilmeksizin insanadına layık biçimde yaşanama-yacağına dair derin kanıdır.”[8]Bu anlamda ‘devrimci kötümser-lik’, tarihin ‘doğal’ akıntısınadeğil de sadece aşağıdakilerinkendi kaderlerine sahip çıkmadoğrultusundaki enerjilerine,mücadelelerine dayanır. Felaketyanı başımızda ve ancak hep be-raber imdat frenine asılmayı ba-şarabilirsek felaketiönleyebiliriz.Ancak klişe tabirle bardağındolu tarafı da var. Kapitalizminkrizi toplumsa mücadelelerdenbağımsız, steril bir fanusta cere-yan etmiyor. Kitlelerin aşağıdanbasıncı giderek daha fazla hisse-

32

Tarihin Sonundan Devrimin Güncelliğine

Page 33: Kriz ve Direnişler

diliyor. Arap devrimci sürecininbunca ilham ve özgüven vericioluşunun ardında dünya ça-pında geniş yığınların mücade-leyi artık ‘gerçekçi’ bir seçenekolarak görmeye başlamasınınpayı yok mu? Yani son otuz yıldabaşımıza musallat olmuş yılgın-lık atmosferi dağıtılabilir. Sonbir küsür yılda edinilmiş çok kıy-metli deneyimler var. Bunlarınüzerine sağlam basmak gereki-yor. ‘Uzun’ 2011’in en büyük ka-zanımı ise devrimin yeniden bir‘güncel’ seçenek olarak düşünü-lür hale gelmesi, devrimin yeni-den tahayyül dünyamızın birparçası haline gelmeye başlama-sıdır. Jameson’a dönersek, kapi-talizmin nihayet sonunudüşünebilmek dahi devasa biradımdır.

Dipnotlar:[1] György Lukacs, Lenin’in Düşüncesi Dev-rimin Güncelliği, çev. Ragıp Zarakolu, BelgeYayınları, İstanbul, 1998, s. 7-12.

[2] Walter Benjamin, Pasajlar, çev. AhmetCemal, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1992,s. 43.

[3] Aktaran Eric J. Hobsbawm, Fransız Dev-rimi’ne Bakış İki Yüz Yıl Sonra Marseillaise’inYankıları, çev. Osman Akınhay, Agora Kitap-lığı, İstanbul, 2008, s. x.

[4] Daniel Bensaid, Marx Kullanım Kıla-vuzu, çev. Volkan Yalçıntoklu, Habitus Yayın-cılık, 2010, İstanbul, s. 175.

[5] Mike Davis, “Spring Cononts Winter”,New Le Review 72, Kasım-Aralık 2011.

[6] Örnek olarak bkz. “e jobless summer,”Wall Street Journal, 1 Temmuz 2011; “Youthunemployment: A lost generation,” Economist,5 Temmuz 2011; Peter Coy, “e youthunemployment bomb,” Bloomberg Business-week, 2 Şubat 2011; “Why the world’s youthis in a revolting state of mind,” FinancialTimes, 18 Şubat 2011.

[7] Rosa elbette Tunus ve Mısır değil, Rus-ya’dan bahsediyor. Bkz. R. Luxemburg, Siya-sal Yazılar 1917-1918, çeviren: Zafer Üskül,V Yayınları, Ankara, 1989, s. 96.

[8] Michael Löwy, Sabah Yıldızı Gerçeküstü-cülük ve Marksizm, çev. A. Aydın-U. Aydın,Versus Kitap, İstanbul, 2009, s. 8-9, 52-54.

33

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 34: Kriz ve Direnişler
Page 35: Kriz ve Direnişler

SERMAYENİN

KRİZi

Page 36: Kriz ve Direnişler

- Hem Marksist olan, hem Mark-sist olmayan bakış açısına sahipolan birçok yorumcu şu ankikrizi öngörmüştü. Ancak bu nok-tada sizi şaşırtan nitelikler varmı?

Krizin kendisini sunuşuna dairbeni şaşırtan bir şey, insanlarınkrize aşırı dar görüşlü olarakbakması. Sadece kendi arka bah-çelerinde oluyormuş gibi görüldü-ve hatta kendi bahçelerinin sa-dece bazı kısımlarında .ABD'de bazıları krizin bittiğinisöylüyor, çünkü borsa dirildi. Budurumun nedeni, bir sınıfın kri-

Harvey ile Devrimi Yeniden Düşünmek Üzerine"Sosyal Adalet ve Şehir", "Umut

Mekanları" ve "Yeni Emperya-lizm" gibi kitapların da yazarı

olan Marksist akademisyen-dü-şünür David Harvey, Mark

Fischer ile günümüz ekonomikkrizi, krizin geleceği ve bugün

devrimci hareketlerin izlemesigereken yola dair bir söyleşi ger-

çekleştirdi. Marksizm'e yönelikilginin şu günlerde arttığını be-

lirten ve "kendiliğinden" hare-ketlerin önemine vurgu yapanHarvey, krizin olası yeni mer-

kezi olarak da Çin'i işaret ediyor.

Page 37: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

37

zin tanımlanmasındaki saptır-masında saklı. Bu, sermayeninbaşarılı olduğu anlamına geli-yor. Ancak örneğin peki ya işsiz-lik ve eksik istihdam? -Amerikanüfusunun yaklaşık beşte birinietkileyen müsibet. Eee, krizin sona ermesine dairdüşünce nereden geliyor?Bunun en ufak bir geçerliliğininolması şaşırtıcı. Bu durum, eko-nomi basınının borsadaki biryükselişi krizin bitmesi ile eşde-ğer tuttuğunda buna gerçekteninanması gibi. Doğrusunu ister-seniz, kriz aslında yayılıyor vederinleşiyor. Bu nedenle beni şa-şırtan şey bu krizin niteliğininaçık ve netliği ve -çelişkili bir bi-çimde- insanların kriz burunları-nın dibine geldiğinde dahi neolduğunu ve neden olduğunukavramak konusundaki acizliği.

- Krizlerin kaynaklarını çokluçelişkilerde, sermayenin faali-yetinin yabancılaşan bir sosyalyapı olarak kendi kendini çeşitlibiçimlerde sınırlandırmala-rında görme eğilimindesiniz.Mevcut krizin almış olduğu şe-kille bunun doğruluğunun ka-nıtlandığını düşünüyormusunuz?

Analiz çalışmalarım bu doğrul-tuda, aynı şekilde sermaye krizi

coğrafi olarak yakınındakilerekaydırıyor, böylece kriz bir görü-nümden diğer görünüme taşını-yor. Gelişiminin bir evresinde,kriz kârın azalması gibi görüne-bilir, çünkü sermaye görece ola-rak emekten zayıftır. Şimdi aklı başında olan hiçkimse günümüz krizini emeğinçok fazla güçlü olduğu fikrinebağlamayacaktır. 70'lerdekininaksine, şu sıralar açgözlü birlik-lerin bu suçlamayı yaptığını duy-madım. O zaman, krizingerçekten emek piyasasında veişçilerin kontrolünde olduğunusöyleyebilirdiniz. O gün bugündür, üretimin bazıaşamalarının ülke dışına taşın-ması ve teknolojik değişimler yo-luyla işçi sınıfının kitlesel olarakterbiye edilmesinden bıktık. Bu"barışçıl" süreç işlemeseydi,Margaret Thatcher, Ronald Rea-gan ve general Pinochet gibi in-sanlar bunu şiddetle yapmayı"keşfedecekti". Emeği terbiye edebilirsiniz, amabu efektif talepte açık yaratır.Sonra ortaya çıkan soru, ücretleryükselmezken ürünlerinizi nasılsatacaksınız sorusudur. Tercihedilen yanıt herkese kredi kartıvermekti. Böylece borç ekono-misi yaratılmıştır, hane halkı gi-derek daha fazla borçlu halegelir. Ancak bu süreci yönetmek

Page 38: Kriz ve Direnişler

için, borcu idare etmeye başlaya-cak finansal kuruluşlara ihtiyaçduyarsınız. Bu nedenle şu andamali güç sorununun perde arka-sında etkili bir talep problemimevcut.Bu sebeple bu kez krizin teza-hürü farklı. Benim savım herzaman, krizi "tek kurşun teorisi"(Kennedy suikastine hem Ken-nedy'nin, hem de vali John Con-nally'nin tek silahtan çıkan tekbir kurşunla vurulduğuna dairteori, ç.n.) ile inceleyeyeceğiniz.Her zaman onun dinamik gelişi-mine bakmalısınız, bir alandakigörünümünden bir diğerine ha-reketine. Bir uğrakta, düşük tü-ketim sorunu gibi görünebilir(halihazırda tartışma ciddi birproblem olarak düşündüğümdüşük tüketime dair). Devamediyor ve kendisini bir kâr azal-ması sorunu olarak sunuyor.Daha sonra, düşen kâr oranı ola-rak beliriyor (kârlar, etkin talepolmamasının da aralarında ol-duğu binbir türlü gerekçeyle dü-şebilse de, alışılagelmiş Marksistteoride kısıtlı, teknik bir anlamıolan). Kriz mefhumunu, sisteminher tarafına yayılmış olarak gö-rüyorum.Bu bağlamda, Marx'ın sınırlar veengellerden bahsettiği Grundris-se'de kullandığı bazı ifadelerleepey ilgileniyorum. Akıl almaz

derecede dinamik bir sistem ola-rak sermaye, gelişimi önündekisınırlara tahammül edemez. Busınırları aştığı ve alt ettiği engel-lere dönüştürür. Kriz teorisinin, hareketli (seyyar)kriz biçimi fikri etrafından yeni-den yazılması gerektiğini düşü-nüyorum. Ben buna, hareketlişölene karşıt olarak hareketlikıtlık diyorum. Bir dakikada bukredi kıtlığı iken, bir sonraki da-kikada emek piyasasasında kıt-lıktır. Bu, hammadde kıtlığı daolabilir, bu nedenle teknolojikdeğişimle aşılması gereken doğatarafından dayatılan bir sınır daolabilir. Söz konusu durumu ta-rihsel olarak birçok kez gördük. Benim kriz teorim bu hareketleçok fazla ilgili -Sermayenin Gi-zemi kitabımda, bunu çok dahafazla belirginleştirdim ve umu-yorum ki geniş okuyucu kitlesiiçin oldukça anlaşılır hale getir-dim. Amacım, bir hayli karmaşıkkitaplardan çevremizde ne olupbittiğini açıklığa kavuşturacakve krizlerin ortaya çıkacağı çe-şitli biçimleri gösterecek ana fi-kirleri basit bir yolla su yüzüneçıkarmaktı. Kesinlikle söyleyebileceğimizşey krizin sistemin kendine özgühastalığı olduğu. Bu krizin, kapi-talizmi topyekün başımızdan at-madığımız sürece bir bakıma bir

Harvey ile Devrimi Yeniden Düşünmek Üzerine

38

Page 39: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

39

sonrakine zemin hazırladığınıaçığa çıkaracağız. Düşündüğüm,hepimizin diriltmesi gereken birtasarım -uzak değil, yakın gele-cek için.

- Bunun zaman çizelgesi, sizinkapitalizmin hangi aşamada ol-duğunu düşündüğünüze bağlı.Kapitalizmin, üretici güçleri,dünya piyasasını ve küresel birişçi sınıfını geliştirmek konu-sunda hâlâ ilerici görevi var mı,yoksa yolun sonunda mı?

Kapitalizmin sonundan veya sonaşamalarından bahsetmenin herzaman için kötü bir fikir oldu-ğunu düşünüyorum. Sermayeçok akışkan ve yaratıcı bir sis-temdir. Tarihte, daimi olarakdevrimci güç olmuştur. Dolayısıile kapitalizme içkin olan dev-rimci dönüşümler hâlâ dünyayıkökten farklı yöntemlerle yeni-den şekillendirmeye muktedir.Bunlar, sizin veya benim mem-nuniyetle karşılayacağımız ya daüzerinde yaşamayı isteyeceğimizbir dünyayı yaratacak yöntemlerolmayabilir. Bu takdirde, kapitalizm uzunsüren bir tarihsel süreçte ayaktakalabilir mi? Cevap: evet, kalabi-lir, ancak ne pahasına?Örneğin, büyüme hatrına büyü-menin giderek daha büyük bir

problem haline geldiğini düşü-nüyorum. Sermaye, her zamandaha çok değerle neticelendir-meniz gerektiği anlamına gelenartı değer üretimi ile ilgilidir.Daha fazla değer, sistem tarafın-dan kolaylıkla soğrulmak yerine,dolaşımda olmalı. Kapitalizm,büyümenin toplumsal, siyasi veçevresel bedeline bakılmaksızıniyi ve kaçınılmaz biçimde gerekliolduğunu otomatik olarak dü-şündürecek kadar çok hegemo-nik -ekonomik ve kültürelolarak- olagelmiştir. Büyümemizsıfır olduğunda doğası gereğikrizdeyizdir: herkes panikler veonu yeniden başlatmaya öncelikverir. İnsanların bahsettiği iste-nilen en küçük büyüme oranıyüzde 3. Tarihsel olarak1750'den veya o civardaki yıllar-dan beri, sermaye ortalama ola-rak yıllık yüzde 2.25 civarındabüyümüş. Bunun için göz önünealdığımız yıllık bileşik büyümeoranı yüzde 3. Bunun, kârlı yatı-rım fırsatları açısından ne an-lama geldiğini kendinize sorun. 1970'te ürün ve hizmetlerin top-lam hacmi göz önüne alındı-ğında, bu her yıl muhtemel 0.4trilyon dolarlık yeni yatırım fır-satları bulmak zorunda olduğu-nuz anlamına gelirdi. Şimdi bu1.5 trilyon dolar tutacak. 2030yılı için yıllık 3 trilyon dolar yeni

Page 40: Kriz ve Direnişler

Harvey ile Devrimi Yeniden Düşünmek Üzerine

40

yatırım fırsatından söz ediyoruz.Bu üretim fazlaları için kârlı pa-zarlar bulma olasılığının giderekazalmaya başlıyor göründüğübir yere hapsolmuş durumdayız. 1970'lerden beri, sermaye sonuçolarak zorluklarla karşılaşmıştır.Aslında, insanların ihtiyaç duy-duğu gerçek şeyleri yapmaküzere yatırımda bulunmamış,varlık, mülk veya borsalara yatı-rım yapmıştır. Böyle borsalargarip bir Ponzi (Ponzi Schme: Kı-sacası, bir nevi saadet zinciri,ç.n.) karakterine sahiptir. Birileriborsaya yatırım yaparak topuyuvarlamaya başlar. Hisse de-ğeri yükseldikçe yükselir, bu ne-denle insanlar "Bu, parakazanmak için iyi bir yol -Tekraryatırım yapacağım" diye düşü-nür ve borsa daha da yükselir.Aynı kırılgan süreç, emlak piya-sasının da gerçeğidir. Bir varlık piyasası, maddi mallarpiyasasının olduğu şekilde şeffafdeğildir, diyelim ki otomobiller,çok farklı bir karaktere sahiptir-ler. Böyle piyasalara çok dahafazla sermaye yatırılır, sonuçtabu varlık balonlarına sahip olu-ruz. Elektroniğe dayanan yeni1990'lar ekonomisi çakıldı-ğında, çok zenginler sanat piya-salarına ve buna benzer şeyleregirerken insanlar emlak piyasa-sına girdi. Ekonomi, insanlar için

işlevli olan gerçek şeyler yap-mak konusunda çok daha az ör-gütlüdür. Bu, daha fazla birbiçimde gerçekte başka hiçbirşey yapmaksızın, para yaratacakyatırım planlarıyla ilgilidir. Benim özen gösterdiğim nokta,kapitalizmin tarihinde yüzde3'lük bileşik büyümenin belirsizsüreyle sürdürülmesinin giderekdaha az olanaklı olduğu birdönüm noktası olarak adlandır-dığım şey. Bu, tarihi bir tercihlekarşı karşıya olduğumuz anla-mına geliyor. Kapitalizmi başı-mızdan atmak üzereörgütlenebiliriz veya kapitalizmzirve yapan, kabaran ve patlayanyeni, daima soyut aktif piyasa-ları bulmayı sürdürebilir. Bugünbahsettikleri önemli şey karbonpiyasası. Vadeli hava işlemlerineyatırım yapabilirsiniz. Olağan-üstü, hayali ve kurgusal yatırım-lar dünyasında yaşıyoruz. İnsanlar açlık çekerken ya dagünde iki dolarla yaşamaya çalı-şırken, başkaları söz konusukurgusal yatırım pazarlarında ti-caret yaparak inanılmaz miktar-larda paralar kazanıyor. Sadecegeçen yıl, beş yatırım fonu yöne-ticisinin her birinin geliri bir yıliçin 3 milyar dolar oldu. Tümbunlar olurken, Haiti'de bunaeşlik eden depremden önce biletarihteki en korkunç yoksulluğa

Page 41: Kriz ve Direnişler

doğru hızla geriliyordunuz. Nebiçim bir dünyada yaşadığımızısorgulamalısınız. Bu nedenle, evet, sermaye tutu-nabilir, kendini koruyabilir vehatta geliştirebilir -aslında krizaracılığıyla ziyadesiyle zenginle-şiyorlar. Bununla birlikte, bellibir noktada insanlar gitgideartan sınıfsal kutuplaşmayı gözönüne alacaklar, "artık yeter" di-yecekler ve buna dair bir şeyleryapacaklar.

- Yakın vadeden orta vadeyekadar yeni bir çöküşten korun-mak üzere yeterince sermaye çı-karılmış durumda mı?

Bunu söylemek çok zor. Ser-maye, krizlerde geziniyor dedi-ğimde bu, bir dahakinde nereyegideceğini görebildiğimiz anla-mına gelmiyor. Yunanistan pat-lak verdiğinde ve büyük birsorun haline geldiğinde biraz şa-şırdım. Ancak bu, bir dereceyekadar bankacılık sektörünün vefinansal kuruluşların sağlamlaş-tırıldığını belli etti. Söz konusuunsurlar, onlara mali destekveren devlet gücüyle sağlamlaş-tırıldı. Böylece kriz bankalardandevlet borcuna kaydı. Şimdibunu Yunanistan, İspanya, Por-tekiz ve İrlanda'da görüyoruz. Vedış borcun çok da uzak olmayan

bir gelecekte İngiltere için desınav konusu olacağını düşünü-yorum. ABD'nin devlet borcu sorgulana-cak. ABD ile ilgili gerçekten en-terasan olan şeylerden biri şu ki,ülkedeki borçların hepsini -fede-ral, devlet, şirket ve birey borç-ları- üst üste koysaydık, bununyüzde 40'ını mortgage piyasasıoluşturacaktı. Krizin burayaodaklanmış olmasının nedeni debu. Krizin bir dahaki sefere nereyegideceğini bilmiyorum, ancakgerçekten endişelendiğim yer-lerden biri Çin. Bu ülke konu-sunda uzman değilim, amahakkında duyduğum her şey -geçen yıl Şangay'da emlak fiyat-larının ikiye katlanması gibi-sorunların mayalandığı belirtisigösteriyor. Ülkede devam edenbir emlak artışı var; ABD'dekigibi ve son on yıl boyunca İngil-tere'de olduğu gibi. Krizi bertaraf etme yöntemlerin-den biri, kentleşmeye yapılanbüyük çapta yatırımlar. Bunlarınbazıları sağlam altyapı yatırım-ları -yüksek hızlı tren, yeni oto-yol sistemi, bayındırlık işleri vebuna benzer şeyler. Geri kalankısmı arazi iyileştirmesi. Çin,yüzde 10'luk büyümeyle gürlü-yor ve herkes Çin'in krizden se-beplendiğini söylüyor. Ancak

KRİZ ve DİRENİŞLER

41

Page 42: Kriz ve Direnişler

aslına bakarsanız izlediği yolbana göre çok tehlikeli görünü-yor. Çin'de gerçek bir masrafkısma görürsem hiçbir şekildeşaşırmayacağım -özellikle ABDmübadele ilişkisinde ısrarederse ve böylece piyasaya den-gesizlik getirirse. Bu nedenleDoğu Asya'da ne olup bittiğinidikkatle izleyeceğim. Orası, kri-zin bir başka basamağının başla-yabileceği bir yer -kapitalizminşimdilik toparlanıyor göründüğüyerin ta kendisi.

- Solun krize karşı tepkisiyle ce-saretleniyor musunuz?

Solu bazen çok muhafazakar bu-luyorum. Krizi yorumlayışındakiçözümsel çerçevede bazı gerçekproblemler var. "Gizem"in (yenikitabı Sermayenin Gizemi'negöndermede bulunuyor, ç.n.)amaçlarından biri, bir alternatifiçin çabalamak ve bunu tasarla-mak. Burada irdelenecek teorik birproblem var ve buna dair umutveren bazı girişimler görüyo-rum. Fakat ortada yaygın tepkive kitle tepkisini neyin üzerineinşa edebileceğimiz sorunu var.Bakacağım tarihsel örnek 1929ABD'si ve borsanın çöküşü. Top-lumsal hareketler, 1933'e dekgerçekten hareketlenmedi. Krizeverilen ilk tepki, olduğu yerde

beklemek ve gitmesini ummakoluyor. Ama 1933'te Rooseveltbir şeyler yapmak zorundaydı.İstesin ya da istemesin, hareketegeçmeliydi, çünkü çok düzenlisol güçler tarafından sıkıştırılı-yordu. Sol, patlamayı bekleyenbir barut fıçısıydı. Bu sürecin ilkaşamalarındayız. Sistemin meşruiyeti, düzlüğe çık-tığımıza dair hikâyelerce destek-leniyor: çünkü borsa kurtarılmış,en kötüsü atlatılmış durumda.Kriz vurduğu zaman, insanlarınellerindeki tutmaya çalışmasınınneredeyse kaçınılmaz olduğunusöylüyorum. Sadece, insanlar el-lerindekini daha fazla tutamaya-caklarına ikna olduklarındayükselen bir politik hareket gö-rürsünüz. Bunun bazı yerlerdebaşladığını görüyorum. Olasılığıçok heyecan verici, ancak buMarksistlerin heyecan verici ola-yın ne olduğunu açık biçimdeifade etmelerine ve uğruna sava-şılmasında kullanılması gerekenenerjiye bağlı.

- Bu işaretler, aktör sorununuortaya çıkarıyor. Günümüz dün-yasında bu hâlâ işçi sınıfı mı?Sonuç olarak 1930'larABD'sinde "toplumsal hareket-ler"den bahsediyorsunuz, ancakbunun merkezinde sınıfın em-

42

Harvey ile Devrimi Yeniden Düşünmek Üzerine

Page 43: Kriz ve Direnişler

salsiz rolünü vurgulayan Komü-nist Parti vardı.

Aktör sorunu yeninden düşünül-meli. Birçok Marksist düşünüşte,işçi sınıfının aktör olarak yaygınbetimlenmesinden hiçbir zamanmutlu olmadım -özellikle işçi sı-nıfı, fabrika çalışanları ile sınır-landığında. Bana göre, trenyollarını, şehirleri ve benzerle-rini yapan bütün insanları bün-yenizde barındırmalısınız. Busadece eşyaların üretimi ile ilgilideğil: aynı zamanda mekânlarınüretimiyle ilgili. Ben her zaman, Marksist düşü-nüşte proletaryayı kuşatan yay-gın atmosferin çok dar olduğunudüşünmüşümdür. Bunun çokdaha geniş, her şeyde ve heryerde çalışan bütün insanlar içinçok daha kapsayıcı olmasını iste-mişimdir -bunların bazılarınınörgütlenmesi diğerlerine göredaha kolaydır. Bana göre bu ilkbasamak olarak çok önemli,ancak ikincisi bunun sadece iş-yerinde sömürülmeye dair olma-dığı. Komünist Manifesto'da Marx veEngels, insanların yaşam alanla-rında mülk sahipleri ve satıcılartarafından sömürülmesindenbahseder. Bu nedenle sömürü-nün bu "ikinci basamağı"nı he-saba katmalıyız, ancak bunun

ötesinde ilkel birikimin devamlı-lığı da var -veya benim mülksüz-leştirme yoluyla birikimşeklinde adlandırmayı sevdiğimşey. Bu artık ilkel değil: süregidi-yor. Sermayenin neyle ilgili oldu-ğunun önemli bir parçası:emeklilik hakkını kaybeden in-sanlar, topraklarından zorla çı-karılan insanlar. Son 30 ya da 40 yıl boyunca,köylü toplulukların kalıntılarıüzerine çok büyük taarruz ol-muştur ve buna Brezilya'dakiTopraksız Köylü Hareketi gibihareketlerle, bunların çok ener-jik, çok Leninist türden örgütle-riyle olağanüstü bir yanıtvermek zorundaydınız. Bu nedenle bizim üzerine düşün-memiz gereken bu çok dahageniş işgücünü bir araya getir-mektir. Söz gelimi, bankacılıktaistihdam edilen işgücüne ne der-siniz? En güçlü sendikaların ba-zıları şu anda tabii ki devletmemuru sendikaları. Böyleolunca, tüm bunları daha genişbir aktörün parçası olarak nasıldüşünürüz? Ayrıca siyasetçiler var. Gelenek-sel siyasi partilere sahipsiniz,ancak bunlara olan güven yıllariçerisinde azaldı. Bu güveni yeni-den canlandırmak için çabala-mayı isteyebiliriz, fakat anitibariyle öncü görevi üstlenecek

43

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 44: Kriz ve Direnişler

ve düzlüğe çıkmamıza öncülükedecek durumda olmadıklarıgerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Dahagenel bir ayaklanmanın veya çö-zümün parçası olabilirler, ancakben onları bunun tam ortasındayer alacak olarak görmüyorum. Ayrıca sivil toplum örgütlerinizvar. Ben bu örgütlere çok şüp-heci yaklaşıyorum. Bir şeylerinmeydana gelebileceği alanlar ya-ratabilirler, ancak sivil toplumörgütleri tarafından devrim mi?Bunu unutun. Çoğunun günde-minde insanları kapitalizme en-tegre etmek için çabalamak olanbağışçılarına fazlasıyla rehinolmuş durumdalar. Sözümona, dünyadaki yoksulluksorununu çözeceğimizde enönemli yöntemlerden olacakmikro-finans (mikro-finans,küçük ölçekli yatırımcılaradüşük faizli krediler de verilme-sini içeren bir sermaye-birey iliş-kilenmesi biçimidir. Ağırlıklıolarak bütün toplumsal kesim-leri kapitalist üretim ilişkilerialanına dahil etmeyi amaçlar,kapitalist kalkınmacılık politika-larını besler; ç.n.) gibi bir şeyi elealalım. Ancak bu, gerçekte dün-yanın en yoksul insanlarındanzenginliği emen Washington ku-ruluşlarınca düzenlenmiş de-vasa, sömürücü bir sanayidenibaret. Finans kuruluşları, geri

dönüş oranlarını yüzde 30-40dolaylarında gösteriyor, bazı du-rumlarda mikro-finansta söz ko-nusu çok çok yoksul insanlarsoyup soğana çevrilerek bu oranyüzde 100 yapılıyor. Onları eleş-tirdiğinizde ise, "Pekala, buyüzde 1000 faizle borçlandıranyerel tefecilerinkinden iyi" di-yorlar. Düşük gelirlilere yüksek faizlikredi vermek de çok iyi bir ör-nekti: bu, serveti nispeten düşükgelirli kitlelerden çıkarıyordu.Kriz vurmadan önce bile,ABD'deki Afro-Amerikan toplu-luk talancı yüksek faiz uygula-maları vasıtasıyla 30-40 milyardolarlık mülk kaybetmişti. Bunedenle "aktör" üzerine düşün-düğümüz zaman, mülksüzleş-tirme yoluyla birikim yapmayıda hesaba katmalıyız. Bu durum,kapitalizme karşı çalışma koşul-ları nedeniyle değil, mülklerinisermayeye kaptırmalarından do-layı öfkeli olan çok memnuniyet-siz dev bir kitle yaratmışdurumda. Ben, gerçekten ümüğü sıkılacakolanlarla nasıl ittifak kurabilece-ğimizi soruyorum. Bana göre şuanda aktör bir soru işareti -Bunadair net bir teorim yok. Aktörün,proletarya devriminin gelenek-sel tasarımından daha geniş vebüyük olması gerektiğini düşü-

Harvey ile Devrimi Yeniden Düşünmek Üzerine

44

Page 45: Kriz ve Direnişler

nüyorum. Bu, gerçekten üzerinedüşünmemiz ve çalışmamız ge-reken şeylerden biri. Bir şeyler oluyor. Son tahlilde,elinizde geniş bir anketiniz ol-saydı ve dünya üzerindeki her-kese "Kapitalizmin işleyiştarzıyla mutlu musunuz" diyesorsaydınız, ezici çoğunluğun"hayır" diyeceğini göreceğinizidüşünüyorum. Bu nedenle "Bu-nunla ilgili bir şeyler yapalım"diyeceksiniz. Bu, sizin bunu ya-pabileceğinize dair benim fante-zim. Herkes, "Evet, buna dair neyapıyoruz?" diyecek. Bu du-rumda, aktöre dair soru toplum-sal hareketler vasıtasıyla kendikendisini çözecek. Tarihsel olarak, güncel hareket-lere baktığınızda bunların prole-taryanın gelenekseltasarımından çok daha geniş ol-duğunu göreceksiniz. İkinci İm-paratorluk (Fransa'da İkinciCumhuriyet ile Üçüncü Cumhu-riyet arasında yer alan CharlesLouis Napoleon yönetimindekidönem; ç.n.), Paris ve Paris Ko-münü'ne dair birçok çalışmamvar. Komün'de onaylanan ilk ikikanunu her zaman ilginç bulu-rum. Biri işçi sorunu -fırınlardagece çalışmaya dair- (18 Mart1871'de başlayan komün günle-rinin ardından, 20 Nisan1871'de fırınlarda gece çalış-

ması ortadan kaldırılmıştı; ç.n.),diğeri yaşam alanı sorununadair: kiraların ödenmemesi. Paris Komünü'ne katılanlara ba-karsanız, katılımcılar yalnız en-düstriyel işçi sınıfından çok dahageniştir. Komün'de tam olarakbahsini ettiğim kişilerle, hoşnut-suz ve yabancılaştırılmış orta sı-nıfla -ressam Gustave Courbet vebenzerleri- birlikte çok sayıdataş ustası vardır. Herhangi birdevrimci harekete bakarsanız,bu hareketler genellikle her-hangi bir şekilde bir araya gelenbireylerin karışımıdır. Hareketinmevcut örgüt biçiminde, dahasonra hareketi zapteden ve yön-lendiren siyasi parti biçimindeolup olmaması gerektiği konu-sunda büyük bir mesele var. Örneğin 1968'de Fransa'da Ko-münist Parti'nin, devrimci hare-ketin ilerlemesine yardım etmekyerine onu geride tuttuğunu dü-şünüyorum. Cevabın, bir siyasiparti oluşturulması gerektiği ol-duğunu söyleyemem. Bir siyasipartinin doğru şeyleri, doğruyöntemlerle yapması ve devrimigerçekleştirmesi gerekecek.Ancak siyasi partiler tarihine ba-karsanız, durum her zaman buolmamış. Daha kendiliğinden birdevrim teorisiyle gidersek belkidaha iyi durumda olacağımız ko-nusunda fikir değiştirdim, Henri

KRİZ ve DİRENİŞLER

45

Page 46: Kriz ve Direnişler

Lefebvre'in bahsettiği türden birşey gibi. Bu türden bir ayak-lanma, bir siyasi parti tarafındanörgütlenmeyen Paris Komü-nü'nün de dahil olduğu çok kere-ler iş görmüştür. Sorunu çözmeye dair derli toplubir formülümün olmasını arzulu-yorum ama yok. Bu noktada, ta-rihteki somut örneklerebakmanız gerektiğini düşünüyo-rum. Bolivya'daki devrimci hare-ket, çok belirli özellikleresahiptir, etnik grup aktiviz-mine/eylemciliğine çok fazla da-yalıdır. İsveç'teki birinin birmiktar baskıcı ve çirkin bulabile-ceğini düşündüğüm belirli de-ğerleri de bünyesindebulundurur. Bu şekillenimler bo-yunca dünyada nasıl bir çeşit it-tifağa gireceğiniz üzerinedüşünmeye mecbursunuz -dola-yısı ile Bolivarcı hareket diyelimki Almanya'dan Die Linke ile, Ne-pal'deki ve Hindistan'ın kuzey-doğusundaki Maoistlerlebirleşebilir. Tüm bunları nasılbir araya getirebillirsiniz? Bunoktada yine üzerine çok fazladüşünme ve değerlendirme ge-rektiren bir şey var.

- Kulağa çok demokratik gelme-sine rağmen kendiliğindenliğintehlikesi, bunun demokrasininbaşlıca görünüşlerinden olan

hesap verme zorunluluğundanyoksun olabilmesi. Kitabınızda,gelecekteki toplumun artı değerüzerinde toplumsal kontrolüolan bir demokratik görünüş ta-nımından bahsediyorsunuz.Ancak bu çoğunluk kararlarını,karara demokratik tartışma va-sıtasıyla ulaşmayı beraberindegetiriyor. Bu, kurumsal yapılarolmaksızın ve tamamen ayak-lanma sonrasının değil, günü-müz demokrasi kültürüyleimkansız. Bugün ve burada,sermayenin bizi yönetme hak-kına dair radikal saldırılarabaşlamak için, bana sadece ken-diliğindenlikten daha önemlişeylere ihtiyacımız varmış gibigörünüyor. Aslında bir parti...

Kitabımda (Sermayenin Gizemikitabında; ç.n.) yapmaya gayretettiğim şeylerden biri geçiş sü-reçlerinden bahsetmek. Kapita-lizmden komünizme geçişteneyin gerekeceğini düşündü-ğümü anlatmak için Marx'ın feo-dalizmden kapitalizme geçiştensöz etme yöntemini kullandım.Benim için anlaşılır hale gelenşeylerden biri, aslında Marx'ınbenim eş-devrim olarak adlan-dırdığım şeyin teorisine sahip ol-duğu. Benim bunubiçimlendirdiğim ve Marx'ın Ka-

46

Harvey ile Devrimi Yeniden Düşünmek Üzerine

Page 47: Kriz ve Direnişler

pital'de yazdığından temelinialan yöntem, yedi "uğrak" oldu-ğunu söylüyor. Değişimin mey-dana gelmesi gereken yer olanteknolojik/örgütsel uğrak var;sürdürülemez ve değişmesi gere-ken hale gelen doğayla ilişki var;değişmesi gereken toplumsalilişkiler var; değişmesi gerekenüretim biçimleri ve emek süreç-leri var; değişmesi gereken gün-delik yaşam var; artık uygunolmayan ve değişmesi gerekendünyanın zihinsel kavrayışlarıvar ve değişmesi gereken ku-rumsal düzenlemeler var. Bunu, sermayenin gücünü yeniteknolojik yapılar üreterek sağ-lamlaştırma yönteminden bahse-den Kapital'in 15. bölümündekibir dipnottan elde ettim. Bu açık-lamaya bakarsanız, Marx benimdillendirdiğim gibi, aslında buuğrakların hiçbirinin tek başınaana tetikleyici olmadığını, engüçlü nedeni ortaya atıyor. Bun-ların hepsi, birlikte evriliyordu. Bu nedenle benim devrim teo-rim, eş-devrimci hareketi tüm buuğraklar boyunca düşünmenizgerektiğini söyler. Teknoloji vetoplumsal ilişkileri aynı andanasıl değiştiririz ve bu dönüşüm-ler arasındaki ilişki nedir? İnsan-lığın doğayla ilişkisi nedir ve builişki diğer alanlarla birliktenasıl evrilir? Toplumsal üretim

süreçleri nasıl ilişkilendirilir?Yapmaya koyulduğum şey, dev-rimin nasıl sadece bir politik ha-reket olmadığını göstermekti.Kapitalizmle ilgili inanılmaz şey-lerden biri kapitalizmin süreklidevrimci olmasıdır. Yalnızca buyedi unsur ve 1970'te İngilte-re'de nasıl oluştukları hakkındadüşünelim. O zamanlar teknolo-jiler nelerdi ve o zamandan berinasıl değiştiler? Kimsenin cep te-lefonu yoktu, kimsenin dizüstübilgisayarı yoktu -teknolojidedudak uçuklatıcı bir değişimoldu. Ancak bu değişimin top-lumsal ilişikiler bakımından neyaptığına bakın; bununla bağ-lantılı dair çok büyük değişimlerve sorunlar yaşandı. Doğayla iliş-kilerimize ne yaptığına bakın. Şuhalde çarpıcı kurumsal değişik-likler var -uluslararası bankalargibi yeni kuruluşların doğuşu.Bu unsurların bütün biçimleri1970'te tamamen farklı görünü-yordu. Kapitalizm, bu türden unsurlarıdurmaksızın değiştiriyor. 1930ile 1970'i karşılaştırırsanız göre-ceğiniz şey sürekli olarak kapita-lizmin içinde ilerleyen bireş-devrimci harekettir. Benimsavım, bir devrimci hareketinfarklı unsurlar arasındaki karşıt-lıkları ve gerilimleri görmesi vebunları kullanması gerektiği ola-

47

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 48: Kriz ve Direnişler

Harvey ile Devrimi Yeniden Düşünmek Üzerine

48

caktır. Bazen, bana neredeysekendiliğinden hareketlerde bari-katlara saldırmak kadar önemligelen sessiz devrimleriniz -Gramsci'nin "pasif devrimler"diye bahsettiği- olabilir. Ancakbunlar çok fazla sabır ister veözel yeteneklere ihtiyaç duyarsı-nız. Benim özel yeteneğim, in-sanların dünyayı zihinselkavrayışlarını değiştirmeye ça-balamak, fakat bunun her şeyikökten değiştirmek olmayaca-ğını çok iyi biliyorum. Devrimci hareket çok önemlidir.Marx, feodalizmden kapitalizmegeçişten bahsetmiştir -bu, haylizaman almıştır; orada burada sa-vaşlar kazanılmış ve kaybedil-miştir. Ancak soru, savaşı kiminkazandığıydı. Eninde sonundakapitalistler. Kapitalistler, yenikurumsal düzenlemeler oluştu-rarak devleti ele geçirdi ve dön-üştürdü; yeni teknolojilerbularak toplumsal ilişkileri vegündelik hayatı değiştirdi. Bunedenle, kendilerini aynı za-manda diğerleri ile ittifak içeri-sinde gören kendini adamışbireylere ihtiyaç duyan uzun va-deli bir devrim üzerine düşünü-yorum. Doğayla ilişkilere dairkaygı duyan insanların, toplum-sal ilişkilere dair kaygıları olaninsanlarla ittifak içinde olmasıgerekir.

Devrim anı, hükümetin devrimcideğişim anı, sadece bu süreçtebaşarılı olabilecek veya olama-yacak bir uğraktır. Birçok ba-kımdan devrimci dönüşümsorunu -1917 ile ilişkili olan bi-rini de içeren- devrimci değişimeve devrimci hareketin devingen-liği nasıl sürdüreceğine dair ger-çek bir teori olmamasıydı vebana göre en önemli şey de bu.

- Marksizm'e yönelik bir ilgi ar-tışı görüyor musunuz?

Kendi dersim için Marx'ın Kapi-tal'ini web sayfasına koydu-ğumda çok şaşırdım: bir milyonayakın giriş oldu ve her taraftabaşka biçimlerde yeniden çoğal-tılıyor. Bu nedenle kendi adımayanıtım, herkesin Marksizm'inöldüğünü ilan ettiği ve benimyedi tane sıkılmış öğrencinin bu-lunduğu-ki bunlar gidecek başkasınıf bulamayan insanlar- bir sı-nıfa ders verdiğim 1990'larınbaşındaki durumdan kat katfazla ilgi olduğu. Ancak şimdi büyük bir başarıylageri döndü ve büyük ihtimalledünyaya dair farklı biçimde dü-şünmeye başlayacak olan gele-cek nesiller için temel sunacak.

Page 49: Kriz ve Direnişler

Ergin Yıldızoğlu - 14 Haziran 2012

Tarih Olarak BugünÇarşamba akşamı, haberleri izle-mek için televizyonu açtığımdakarşıma yaz sıcağında kar baş-lığı giymiş, el yapımı olduğu çokbelli bazuka benzeri bir şeylerle,polise rokete benzer bir şeyleratarak savaşan kalabalık birgrup insan çıkınca çok şaşırdım.“Ne oluyor, Irak mı, Suriye mi?”diye dikkat kesilince durumukavradım. İspanyol maden işçi-leri, neoliberal kemer sıkmaprogramlarını, toplumsal yar-dımlarda planlanan kesintileri,işten çıkartmaları protesto eder-ken müdahale eden polise cevapveriyorlardı. Gerçekten de, “il-ginç zamanlarda” yaşıyoruz.Adeta zaman kırıldı, tarih yapıl-

mayı bekliyor diye düşündüm. Bu düşünceden hareketle şu so-nuca ulaştım: Sosyalist/komü-nist hareket strateji vetaktiklerini planlarken, her şey-den önce bugün tarihsel olarakçok özel bir dönüm noktasındaolduğumuzun ayırtına varılmasıgerekiyor. Sosyalist/komünist hareket de-yinde de ister istemez, tek bir ül-keyi değil dünya tarihselhareketin parçası olarak ulusalcoğrafyalarda mücadele edengrup, örgüt ve partileri düşünü-yorum. Bu açıdan bakınca da, karşıma,bu grup, örgüt ve partilerin

Page 50: Kriz ve Direnişler

Tarih Olarak Bugün

50

önündeki en önemli görev (tak-tik adım) “otuz yıldır izlenenörgüt inşa etme çabalarına hızvermek mi, yoksa, momentinözelliklerine uygun, yeni, hattabelki de daha önce denenmemişmücadele biçimleri geliştirmeyeçalışmak mı olmalıdır?” sorusugeliyor.

“... sürdürülemez bir gelecekbekliyor...”Önce bu “çok özel bir dönümnoktası” olarak nitelediğim mo-mentin üzerinde kısaca duraca-ğım. Bu konuda geçmişte,“küreselleşmeden sonra”, “resto-rasyon dönemi bitiyor”, “kriz yö-netme rejimi tükendi” gibikavramlar bağlamında epey ko-nuştuğum için bu kez sözü düze-nin organik entelektüellerinebırakmak, bu momenti onlarınağzından anlatmak istiyorum. IMF başkanı Christine Lagarde’agöre bizi “sürdürülemez bir gele-cek” bekliyor. Çünkü, Lagarde,dünyanın “aynı anda üç krizlekarşı karşıya olduğuna” inanı-yor. Lagarde bu üç krizi şöyle sı-ralıyor: İnsanların gelirleridüşüyor. Çevre koşullarına veri-len zarar artmaya devam ediyor.Toplumsal karışıklıklar artmayadevam ediyor (The Guardian,12/06/2012).

Dünyada halen 200 milyondanfazla insan işsiz, 75 milyon gençemek piyasasına girmeye çalışı-yor. ABD hane halkının gelir dü-zeyi hızla düşerek 40 yılöncesine geri dönmüş. Dünyaekonomisi dört yıldır, 1930’lar-dan bu yana, en sert mali kriziniyaşıyor, çıkacak gibi de görün-müyor. Avrupa ekonomileri, ne-gatif ekonomik büyüme, ikihaneli işsizlik oranları, batıkdevlet bütçeleri, yıkılmak üzerebanka sistemiyle derin bir dep-resyonda. Bu sırada Avrupa işçisınıfı, giderek artan oranda ortasınıflar, mali sermaye adına kriziyönetmeye çalışan Avrupa Mer-kez Bankası, IMF ve BrükselTroika’sının dayattığı neoliberalkemer sıkma önlemlerine itirazediyorlar, işgal hareketiyle, grev-lerle, protesto eylemleriyle, se-çimlerde verdikleri oylarla buitirazlarını birçok biçimde dilegetiriyorlar. Bu sürdürülemez geleceğinönemli bir boyutu daha var. O dauluslararası siyasi dengelerle,daha doğrusu gittikçe belirginle-şen kutuplaşmalarla ilgili. Bu ko-nuda lafı daha fazla uzatmadan,Suriye-İran bağlamında gün-deme gelen senaryolara, bak-mak yeterli. Askeri müdahaleyiçabuklaştırmak, ya da muhalefe-tin daha fazla gelişmesini önle-

Page 51: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

51

mek için karşılıklı tezgahlanankatliamlar devam ediyor. ArapEmirlikleri isyancılara silah yar-dımı yapıyor. Rusya rejime sal-dırı helikopterleri veriyor. İranbir müdahale olursa ben de mi-silleme yaparım diyor. Rusya, Çin, İran- Hizbullah biryanda, ABD-Arap Emirlikleri- Si-yasal İslam- Türkiye ekseni öbüryanda, dişinden tırnağına kadarsilahlı, silahlanmaya devameden, nükleer silahlara da sahipkamplar karşı karşıya siyasi dip-lomatik manevralar yapıyorlar.

“Bu Kez Avrupa Gerçekten Bir Eşikte”Bu iklim ister istemez bir başkakaranlık dönemi anımsatıyor.Düzenin iki önde gelen entelek-tüeli, tarihçi Nial Fergusan veekonomist Nouriel Rubini’yegöre, “Avrupa Birliği 1930’ların-kine benzer bir felaketin tekrar-lanmasını önlemek içinyaratılmıştı, ancak şimdi, önce-likle Almanya gereken dersi al-mamış görünüyor” (Der Spiegel12/06/2012). Bu iki yazara göre 1931’e kadarBüyük Bunalım’ın, ABD kaynaklıbirinci raundu yaşanmıştı.Ondan sonra 1931’de Avrupabanka kriziyle birlikte Büyük Bu-

nalım’ın ikinci raundu başladı,1933 yılında da demokrasi öldü,altı yıl sonra başlayan savaştada, 6 milyonu Yahudi soykırı-mında olmak üzere 60 milyon-dan fazla insan öldü. Ferguson ve Rubini, hadi ban-kerler 1931 tarihini anımsamı-yorlar, 1939’da ne olduğunu damı anımsamıyorlar diyorlar. Yazarlar, bugünkü banka kri-ziyle, 1931’de başlayan bankakriz arasındaki çarpıcı benzerlik-leri aktararak devam ediyor,banka mevduatlarına Avrupa ça-pında garanti vermek, borçlarıbir merkezde toplamak, mali iş-lemlere vergi koymak gibi birseri, neo-liberal paketlerle uyuş-mayan, önlem öneriyorlar. Buna karşılık bankaların enbüyük korkusu, tam da bu türönlemlerle karşı karşıya kalmak.Otuz yıldır, “serbest piyasadanbaşka yol yok” varsayımıyla ye-tişmiş bir kuşak, mali sermaye-den başka bir kesiminin çıkarınıanlayamıyor. Düzenin entelektüelleriyse, gere-ken önlemler alınamazsa dahada artacak olan ekonomik ve si-yasi gerginliklerin geçmişte ne-lere yol açtığını anımsıyor,benzer tehlikelerin ufukta oldu-ğunu anlatmaya çalışıyorlar. Ençok korku yaratan gelişmeler de

Page 52: Kriz ve Direnişler

Tarih Olarak Bugün

52

Yunanistan’da SYRİZA’nın vetüm Avrupa'da genel olaraksolun yükselmesiyle canlanananti kapitalist muhalefet. Council on Foreign Relations’un(malum CFR) yayın organı Fore-ign Affaires’de yayımlanan Stat-his N. Kalyvas imzalı “GreeceVotes Himsel in the Foot” (Yuna-nistan kendini oyla ayağındanvurdu) başlıklı yazıda bu kor-kuyu tüm boyutlarıyla görmekolanaklı. Yazara göre 17 Haziranseçimleri yalnızca Yunanistan’ındeğil tüm II. Dünya Savaşı son-rası Avrupa projesinin kaderinibelirleyecek. Yazar “nasıl oldu da bir grup de-neyimsiz, şaşkın radikal ve neo-komünist entelektüel, 37yaşında ve öğrenci eylemcisi es-kisi Çipras’ın liderliğinde, kendi-lerini Yunanistan’ın siyasi güçyapısının en üstüne çıkarabildi-ler?” diye soruyor. Yazara göre "Çipras hükümetikurarsa Yunanistan’ın ekono-mik, toplumsal yapısı, kamu dü-zeni alt üst olacak, hükümetmaaşları verecek para bulama-yacak" falan filan... Kısacası,yazar açıkça söylemiyor ama, şunoktaya ulaşmaya olanak vere-cek mantıksal senaryoyu çiziyor:Bu olağan üstü duruma uygunolağan üstü önlemler gerekebi-lir. Yani, bu ekonomi, toplum,

devlet, bu ne idüğü belirsiz ka-çıkların eline bırakılır mı?

Bir “Tarihsel Blok” Dağılırken...Lenin “yönetenlerin artık eskisigibi yönetemediği, yönetilenle-rin artık eskisi gibi yönetilmekistemediği” bir durum olarak ta-nımlayabilirdi yukarda, kabacaözetlediğim görüntüyü. Bu gö-rüntüye bir başka yaklaşımı daGramsci’nin “tarihsel blok” kav-ramından yararlanarak geliştire-biliriz. Yaklaşık 30 yıl önce, dünya eko-nomisinde, sermayenin etkinlik-lerini sınırlayan her türlütoplumsal denetim ve mutaba-kat kurallarını, kurumlarını kal-dırmayı amaçlayan, yaşamındüzenlenmesinde tek seçeneğinserbest piyasa modeli olduğunailişkin, 19. yüzyılın vahşi kapita-lizmini özleyen bir yaklaşımıegemen kılacak bir “restoras-yon” projesi başladı. Kapitaliz-min uluslararası kurumları,üniversiteleri (epistemik toplu-lukları) bu projeyi gerçekleştir-meye, buna uygun olmayan hertürlü varsayımı toplumsal söy-lemden silmeye giriştiler. Ortasınıflar, sendika bürokrasisi kısasürede bu projeye teslim oldu,işçi sınıfı da önceki dönemin anı-

Page 53: Kriz ve Direnişler

Tarih Olarak BugünKRİZ ve DİRENİŞLER

53

larını, bu restorasyona direnmearaçlarını, kurumlarını giderekkaybetti. Böylece, neoliberal bir hege-monya ve sermaye sınıfı söz ko-nusu olduğunda, mali sermaye-medya kompleksi liderliğinde,serbest piyasa pratiği, organikentelektüellerin işlevi, orta sınıf-ların da katılımıyla bir “tarihselblok” oluştu. Bu tarihsel blokgerek küreselleşme düzeyinde,gerekse de ülkeler düzeyinde“reformlar” süreci bağlamındaegemen oldu. Bu “tarihsel blok”un 2007 malikriziyle iç istikrarını kaybet-meye, 2011’den bu yana da ABmali krizinin, derinleşirken tümdünya mali mimarisini tehdit et-meye başlamasıyla, dağılma sü-recine girdiğini görüyoruz. Budağılma süreci, farklı ekonomiksiyasi coğrafyalarda farklı hız-larda ilerliyor ama, ilerlediğikesin. Birincisi, mali sermaye, bankacı-lar üzerinden adeta krizin günahkeçisi olmuş durumda. Neo-libe-ral hegemonya (kriz yönetimmodeli ve ideolojisi) artık top-lumsal muhalefet karşısındakendini koruyamıyor, artık buhegemonya, tarihsel bloku oluş-turan kesimler tarafından dasorgulanıyor. Sermayenin diğerkesimleri, muhalefetin şiddetini

kendi üzerlerinden mali serma-yeye yansıtarak, korunma ref-leksi geliştirmeye başlıyorlar.Buna bağlı olarak organik ente-lektüeller, krizi sermayenin yal-nızca bir kesimini muhalefetinhedefine koyacak, genelini kayı-racak söylemleri arıyorlar. Bu ta-rihsel blokun toplumsaldesteğini oluşturan orta sınıflar,ülkelere göre değişen hızlardaneoliberal modele karşı tutumalmaya başlıyorlar. Daha öncede vurguladığım gibi bu tarihselbloku restore edebilmek açısın-dan, bu orta sınıfların yenidenkazanılması sermaye için büyükönem kazanıyor. Burada çoksert, özellikle sağ- popülist (antifinans kapital, yabancı düşmanı,ırkçı, milliyetçi otoriter) seçe-nekler devreye girmeye başlıyor. Ben bu gözlemlerden şu sonuç-ları çıkıyorum: Hem verili hege-monya düzeni sarsılırken, hemde tarihsel blok iç uyumunu vedestek sınıflarını kaybederek da-ğılmaya başlarken, emekçi sınıf-larda uzun yıllardır görülmeyenbir siyasallaşma (henüz büyükölçüde reformist de olsa), hare-ketlilik, örgütlenme eğilimi or-taya çıkıyor. Böylecesosyalist/komünist hareket açı-sından, bir karşıt hegemonyaoluşturmak, bir “tarihsel blok”kurma projesine başlamak için

Page 54: Kriz ve Direnişler

Tarih Olarak Bugün

54

bir “fırsat penceresi” açılıyor. Bu tarihsel blok kurma projesibence emekçi sınıflarla, kapita-lizmin verili halinden (serbest pi-yasa modelinden) hoşnutsuzkesimleri buluşturmayı amaçla-malı. Bunu başarabilmek için de,bu buluşmayı kuracak söylemi,işbirliği, örgütlenme biçimlerinigeliştirmek, bir anlamda kapita-lizme karşı nefreti, bu nefretiifade edecek kolektif eylemi ta-şıyacak toplumsal hareketi inşaetmeyi amaçlamak gerekiyor. Bu tarihsel blok projesinin, bubağlamda hemen her zaman baş-langıçta, ilk aşamasında ortayaçıkacak olan, emperyalizme vekapitalizme karşı (ırkçılığı vemilliyetçiliği kesinlikle dışlamasıkoşuluyla) sol popülist, refor-mist reflekslerden korkmamakbunların potansiyellerini değer-lendirmeyi amaçlamak gereki-yor. Ya da şöyle koyabilirizsorunu: Eğer popülizmi kuranana söylem ulusalcılık, din, ırkçı-lık değil de kapitalizm karşıtlı-ğıysa, bir anti kapitalist tarihselblok ve proletarya hegemonyasıbağlamında bunun potansiyelle-rinden yararlanmadan, içindensiyasi bir süreç olarak geçme-den, üzerinden atlayarak ilerle-meye çalışmak yalnızca boş birçaba olmayacak, aynı zamandabüyük bir olanağı ziyan etmek

anlamına gelecektir.

Örgüt ve iktidar “Tarihsel blok” her zaman siyasive ekonomik iktidara ilişkin birkavram olarak karşımıza çıkıyor. Bunun kurulmasındaysa sosya-list/komünist hareket açısındanen önemli yapıntının örgüt/partiolduğu kuşku götürmez. Siyasal iktidar öncelikle devlette,onun ideolojik aygıtlarında ifa-desini buluyor. Ekonomik iktidarise, üretim, bölüşüm ilişkilerinin(mülkiyetin) özgün biçimlerinedayanıyor. Bu açıdan bakınca, tarihsel blokkurma sürecini yönetmeye çalı-şan sosyalist/komünist hareke-tin devletin organlarına vedevletin ideolojik aygıtlarınaulaşmaya başlaması, yürütme,yasama organlarına el atacakdüzeye gelmesi, tarihsel blokoluşturma sürecini hızlandıra-cak yönde yasa yapıcı, bu yasa-ları uygulamaya koyucuolanaklar elde etmesi büyükönem kazanıyor. Bu açıdan bir noktada eğer gün-deme gelmişse, seçimleri kazan-mak, hükümeti kurmaksosyalist/komünist hareket açı-sından, tarihsel blok’un inşasısürecinde, türlü olanakları gün-

Page 55: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

55

deme getirebilecek bir fırsat ola-rak karşımıza çıkıyor. Kapitalist devleti az çok bilen bi-risi, hükümeti kurmanın, bu ta-rihsel bloku oluşturmayayetmeyeceğini kolaylıkla görebi-lir. Ama bu hükümetin, siyasigücün dağılımı alanlarında, eko-nomik iktidar alanında uygula-maya koyacağı dönüştürücüyasalar, alacağı önlemler, bun-ları destekleyen, bunlar saye-sinde güçlenerek büyüyen kitlehareketi ilerledikçe, ilerlerkenkendi yönetim organlarını, alter-natif yaşam alanlarını ve biçim-lerini oluşturdukça tarihselblok’un oluşumu süreci de ilerle-meye devam edecek. Burada tarihsel blok inşa etmeyi,ilerleyen, gelişen ve giderek dö-nüşecek olan bir süreç olarakdüşündüğümü vurgulamak iste-rim. Bu süreç, sürekli bir ideolo-jik, siyasi mücadeleyi, sınıflararası ittifakları, enternasyonaldayanışmayı, kendini koruma veyönetme organlarını, kapita-lizme paralel yaşam ve yönetimkurumlarını bulmayı, kurmayı,bu bağlamda sık sık deneme ya-nılma yoluna da başvurmayı, ençok da kendiliğinden kitle hare-ketinin yaratıcılığına, inisiyati-fine güvenmeyi gerektirecektirdiye düşünüyorum. Kendiliğinden kitle hareketinin

yaratıcılığına ve inisiyatifine gü-venmek, bundan yararlanabil-mek içinse en önemli, olmazsaolmaz koşul, bu yararlanma ol-gusuna açık, hazır ve uygun ya-pılara sahip sosyalist/komünisthareketlerin varlığıdır. Bu noktada, “otuz yıldır izlenenörgüt inşa etme çabalarına hızvermek mi, yoksa, momentinözelliklerine uygun, yeni, hattabelki de daha önce denenmemişmücadele biçimleri geliştirmeyeçalışmak mı olmalıdır?” soru-suna geri dönebilirim sanıyo-rum. Öncelikle, bu sorunun kesin,dogmatik bir cevabı olamayaca-ğını vurgulamak isterim. BugünYunanistan’da, gelişkin örgüt-lere sahip bir solun hükümetegelme olasılığının gündemde ol-duğu bir momentte, belki deözellikle ve öncelikle “tarihselblok” oluşturma projesine odak-lanmak gerekiyor olabilir. Buna karşılık, böyle bir hükü-mete ulaşma olasılığının gün-demde olmadığı ülkelerde,tarihsel blok inşa etme -örgüt/parti inşa etme süreçle-rini, diyalektik bir biçimde, kimiara düzeylerin yardımıyla ilerle-yecek bir süreç olarak düşün-mek gerekli olabilir. Blok inşa etme süreci işçi hare-

Page 56: Kriz ve Direnişler

ketini birleştirmeye ve orta sınıfmuhalefetiyle (destek sınıfla-rıyla) buluşturmaya ilişkin birsüreç iken örgütlenme, tek teküye kazanarak büyümekle değilişçi sınıfının (bir kesiminin) si-yasi temsilcisi, onunla arasındatemsil ilişkisini bir iddia olarakdeğil, fiziki (mücadele aracı) vekültürel olarak kurmakla ilgiliolmak durumundadır. Öyle yaörgüt sınıfın içinde inşa edilmi-yorsa nerede, hangi tabakalariçinde inşa ediliyor olacaktıracaba? Diğer taraftan, örgüt kurma sü-recinde, yalnızca siyasi gelene-ğin değil, işçi sınıfının da parçalıolmasından kaynaklanan bir çokmerkezlilik durumu söz konusu-dur. Bu gerçeklik göz önüne alın-madan, “yönetilecek bir sorun”olarak üzerinde düşünülmeden,örgüt inşa etme süreciyle “tarih-sel blok” oluşturma süreci ara-sındaki ilişkiyi kurmak mümkünolabilir mi? Bu da bizi, çok merkezli örgütinşa süreçlerinin, hem sınıfı bir-leştirme hem de sınıfla “orta sı-nıflar” arasındaki bağı kurmaamacının birleştirilmesi soru-nuna getiriyor ister istemez:Kendi örgüt inşa projelerini terketmeden, örgüt inşa etmekte

olan diğer yapılarla birlikte dav-ranmanın, tarihsel blok kurmaamacına uygun eşgüdümü oluş-turmaya uygun, cephe, kam-panya, koordinasyon komitesi,sendikal platformlar ve dahaönce hiç düşünülememiş başkaara biçimleri yaratmanın yolla-rını bulmak gerekiyor. Kapitalizmin tarihi içinde 80-100 yılda bir gelen çok özel birmomentte bulunuyoruz. Kapita-lizm, yeni bir yapılanmaya geç-meye başlamadan öncekidağılma sürecini yaşıyor. Bu ka-pitalizmin en kırılgan, egemensınıfların öz güveninin, ideolojikhegemonyalarının en zayıf, ikti-darlarının en istikrarsız olduğudönemdir. Aynı zamanda yeni şe-killenme başlamadan önce, mü-dahale ederek tarihin okunubaşka bir yöne çevirme olanak-larının da oluşmaya başladığı birdönem. Karşı hegemonya atılım-larının, kapitalist sınıfların dı-şında bir “tarihsel blok”kurmanın yollarını aramanın za-manıdır. Bu sınırlı bir zamandır,açılan olanaklar penceresi, sa-vaşlar, darbeler, faşist, sağ popü-list, dinci hareketlerle kısasürede, 80-100 yıl için bir siyasi,ekolojik kabusa yol açarak kapa-nabilir.

Tarih Olarak Bugün

56

Page 57: Kriz ve Direnişler

Nisan sonunda ve Mayıs ayındaAvrupa’da ardı ardına yapılanbir dizi seçim, Avrupa burjuvazi-sinin krizin yükünü işçi ve emek-çilerin sırtına yıkmaya dayananpolitikasına karşı büyük halkkitleleri arasında sert bir tepki-nin birikmiş olduğunu ortayakoydu. Tabii en çarpıcı sonuç Yu-nanistan’da ortaya çıktı. Yunanhalkı Avrupa Birliği (AB) komu-tasında barbarca bir kemersıkma politikası uygulamaktanyana olan iki büyük partiye(Pasok ve Yeni Demokrasi) ağırbir ceza verirken bu programakarşı olan partilerin oyunda dev

bir sıçrama oldu. Muhtıra karşıtıoyların toplamı yüzde 60 dola-yına yükseldi. Muhtıra karşıtısolun oyu ise yüzde 40’a yak-laştı. Bu seçimlerden yüzde17’ye yakın bir oyla ikinci partiolarak çıkan Syriza’nın 17 Hazi-ran’da yapılacak seçimlerden bi-rinci parti olarak çıkmasıolasılığı çok yüksek.Fransa’da, Alman başbakanıMerkel ile birlikte bütün Avru-pa’ya kemer sıktırma programı-nın mimarı olan Sarkozy, enufak bir pırıltısı olmayan “sos-yal demokrat” Hollande karşı-

Avrupa Fırtınaya Doğru, Avrupa Solu Nereye: Seçimlerin Dili*

Page 58: Kriz ve Direnişler

Avrupa Fırtınaya Doğru, Avrupa Solu Nereye: Seçimlerin Dili

58

sında yenildi. İtalya’da yapılanyerel seçimlerde bir önceki baş-bakan Berlusconi’nin partisi de,koalisyon ortağı da ağır yenilgi-ler aldı. Almanya’nın en büyükeyaleti Kuzey Ren Vestfal-ya’daki seçimlerde Merkel’inpartisi İkinci Dünya Savaşı’ndanberi aldığı en düşük oyu topla-yarak ağır bir yenilgi tattı. Niha-yet, Britanya’da yerelseçimlerde koalisyon partileriçok kötü sonuçlar aldı. Ka-muoyu yoklamaları, halkın üçteikisinin daha iki sene önce seçi-len Muhafazakâr BaşbakanDavid Cameron’a karşı oldu-ğunu gösteriyor. Bütün bunlaraMayıs ayı içinde Hollanda’dabütçe açığını AB antlaşmaları-nın öngördüğü yüzde 3’e indir-mek amacıyla kemer sıkmatedbirleri uygulamaya çalışanHollanda hükümetinin, kendi-sine dışarıdan destek vermekteolan neofaşist partinin deste-ğini çekmesiyle düşmesi ek-lendi. Kemer sıkmaya girişenyanıyor!Avrupa burjuvazisini yakındayeni sınavlar bekliyor. 17 Hazi-ran’da bir yandan Yunanistan’dahayati önem taşıyan yeni seçimyapılacak, bir yandan da Fransabu sefer parlamento seçimi içinsandığa gidecek.

Beş Önemli SonuçBütün bu gelişmelerden beşönemli sonuç çıkarmak gereki-yor. Birincisi, büyük arayla enönemlisi: Avrupa işçi sınıfı, ötekiemekçi katmanlarla ve gençliklebirlikte kemer sıkmayı siyasialanda reddediyor. Bugünekadar sokakta somut olarak eko-nomik programa karşı çıkı-yordu. Şimdi artık siyasi birçözüm arayışına giriyor. Ne varki, sandık aracılığıyla bulabile-ceği çözüm yok. Bu yüzden birsonraki aşama, koşullar olgun-laştığında sandık dışında yön-temlerle çözüm aramayabaşlamak olabilir.İkincisi, ekonomik krizin geli-şimi bütünüyle işçi sınıfının butepkisine tâbi hale geldi. BütünAvrupa’de ekonomik hayat Yu-nanistan’ın 17 Haziran seçimin-den sonra avrodan drahmayageri dönüp dönmeyeceğine kilit-lenmiş durumda. Devrimci İşçiPartisi’nin krizin en başındanberi vurguladığı gibi, bu kriz birBüyük Depresyon’dur ve çözümsiyasi sarsıntılar aracılığıyla olu-şuyor.Üçüncüsü, kriz içinde yaşananmücadeleler, Avrupa parlamen-ter sistemini köklerinden sarsı-yor. Yunanistan’da AlbaylarCuntası’ndan bu yana oyların

Page 59: Kriz ve Direnişler

yüzde 80’inden fazlasını arala-rında paylaşan iki parti, şimdi-lerde yüzde 30’lara gerilemiştir.Türkiye’de 90’lı yıllarda benzerbir güce sahip DYP ve ANAP’ınbugün adının bile olmamasınınyeni bir parti sistemi ve AKP he-gemonyası anlamına geldiğiunutulmamalı. Fransa’da iseüçüncü bir parti, bir faşist partidengeleri sallıyor. Bu gelişmeyiABD’de koyu sağcı “Tea Party”hareketinin CumhuriyetçiParti’nin dengelerini altüst et-mesiyle birleştirirseniz, siyasialanda derin bir yeniden yapı-lanmanın eşiğinde olduğumuzanlaşılır.Dördüncüsü, kriz solun değişikrenklerini ilk kez test edilecekbir güce kavuşturuyor. Sosyaldemokrasinin ötesinde kalanpartiler şimdi pratikte gerçekdoğalarını ortaya koyacaklar. Bubakımdan Yunanistan’daSyriza’nın elde ettiği konum mu-azzam bir önem taşıyor.Nihayet, beşincisi, faşizm iyice

başını kaldırıyor. Fransa’da faşiz-min parlak yüzü Marine LePen’in beş oydan neredeyse bi-rini almasından sonra Nazi tar-zını bile koruyan Altın Şafak’ınoylarındaki patlama (neredeysesıfırdan yüzde 7’ye), Hollanda’daneofaşistlerin denge unsurunadönüşmesi, daha önce Hakiki FinPartisi’nin ve 2009 Avrupa Par-lamentosu seçimlerinde birçokülkede elde edilen başarının üze-rine eklendiğinde sarsıcı birtablo oluşturuyor. Bu bakımdan17 Haziran’da Fransa’da yapıla-cak seçimlerde Marine Le Pen’inUlusal Cephe’sinin oylarına çokdikkat!Tabii, bugün ağır çekim geliş-mekte olan ekonomik kriz zincir-lerinden boşanırsa, avroçökerse, bu eğilimler ışık hızıylagelişecektir. Avrupa’da sınıf mü-cadelesi sertleşiyor, Avrupa fırtı-naya doğru yürüyor.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2012tarihli 32. sayısında yayınlanmıştır.

KRİZ ve DİRENİŞLER

59

Page 60: Kriz ve Direnişler
Page 61: Kriz ve Direnişler

YUNANİSTAN ve

21. YÜZYILDA

ALTERNATİF İKTİDAR

TARTIŞMASI

Page 62: Kriz ve Direnişler

Yunanistan bugünlerde, sınıfmücadelesi, komünist siyaset ko-nularıyla ilgilenenler, kapitaliz-min ufkunu aşmak içinmücadele edenler açısından tamanlamıyla bir laboratuvar oluş-turuyor. Bu laboratuvardan yete-rince yararlanamadığımızıdüşünüyorum. Hatta, bende, tar-tışmaların, esas olarak, adeta“SYRIZA’ya karşı tutum” sorun-salı etrafında, kitlelerin ve prole-taryanın talepleri, beklentileri veolası kazanımları değil de grupve partilerin kendi beklentileri,olası kazanımları bağlamındasürdüğü izlenimi oluşuyor. Komünist (en genel anlamda) ha-reketin içindeki, toplumsal mu-

halefetin dalgası yükselmeyebaşladığında çok daha kolay gö-rülebilir hale gelen, iki kısırlaştı-rıcı eğilimin Yunanistan’da dadikkat çekmeye, konjonktürü et-kilemeye başladığı görülüyor.Halkçılık (popülizm) ve ikameci-lik eğilimlerinin özelliklerinin, di-namiklerinin, potansiyel etkileri-nin gözlemlenmesi ve anlaşıl-ması açısından da Yunanistan de-ğerli bir laboratuvar oluşturuyor

Laboratuvarın Mekanı,Zamanı, UfkuYaklaşık üç yıldır Yunanistan’dakapitalizmin var olan kriz yö-

Ergin Yıldızoğlu - 28 Mayıs 2012

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan

Page 63: Kriz ve Direnişler

63

KRİZ ve DİRENİŞLER

63

netme modeline, neo-liberal kü-reselleşmeye karşı muhalefetyükseliyor, sınıf çelişkileri sert-leşiyor. Yunanistan aynı zamanda Av-rupa Birliği’nin üyesi, Avrupaekonomisinin bir parçası. Bu ne-denle Yunanistan’da yükselentoplumsal muhalefet ve sınıf mü-cadelesi, tüm Avrupa’da yüksel-mekte olan toplumsal muhalefetve derinleşmekte olan sınıf çeliş-kileriyle aynı zamanı paylaşıyor.Bu açıdan, Avrupa çapında birgenel kabarmadan (büyükküme) bir de bunun içinde Yuna-nistan’daki kabarmadan (büyükkümenin alt kümesi) söz etmekgerekiyor. Dahası, Almanya veFransa gibi ülkelerin ekonomile-rinin, Yunanistan, İspanya,İtalya, Portekiz gibi ülkelerinekonomilerine eklemlenme bi-çimlerinin emperyalist karakteridüşünülerek tüm Avrupa ça-pında yükselen toplumsal muha-lefetin ortak bir kaderipaylaştığı da söylenebilir. Ortak bir kaderi paylaştığını dü-şündüğüm bu muhalefet karşı-mıza salt bir yoksullaşmayaişsizliğe karşı bir tepki, direnişolarak çıkmıyor. Bu muhalefet,“işgal hareketlerinde” gündemegelen demokrasi tartışmalarınınsergilediği gibi aynı zamanda,tüm diğer dünya görüşlerine ka-

palı, tüm insanları yalnızca birtarzda, sermayenin nesneleriolarak var olmaya zorlayan, et-kinliklerini verimlilik, karlılık öl-çütüne kıyasla değerlendiren,manipüle eden ve denetleyen,doğayı, yaşam dünyalarını ser-maye birikimine yakıt yapan, ni-hilist bir varoluşa karşı dabilinçli, yarı bilinçli ya da içgü-düsel bir tepki olarak şekilleni-yor. Tüm bu olaylar aynı zamandakapitalizmin yapısal krizini dü-zenleyen mekanizmaların tüken-diğini, kapitalizmin yine bir“geçiş sürecine” girdiğini göste-ren bir mali kriz içinde yaşanı-yor. Bu “durum” Yunanistan’dayaşanmakta olanların sonuçları-nın Yunanistan’la sınırlı kalma-yacağını gösteriyor.

“Bugün” DurumYunanistan’da yaklaşık üç yıldır,“halk” sokaklarda, protesto gös-terileri düzenliyor meydanlarıişgal ediyor, polisle çatışıyor, re-jimin önlerine getirdiği kemersıkma politikalarına “hayırbenim istediğim bu değil” diyor. Rejimin, tüm itirazlara, imkan-sızlıklara karşın sürekli aynı şey-leri dayatması karşısında “halk”giderek, karşısında hastalıklı biryapı olduğunun ayırdına vardı

Page 64: Kriz ve Direnişler

64

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan

64

ve ufkunu genişletmeye başladı.Seçimlerle iktidara gelen birPASOK hükümetinin, halkınoyuna baş vurmaya kalkınca, biruluslararası mali sermayenin yö-netim “komitesi” (AB - TrilateralKomisyon- İMF ve Avrupa Birliğikompleksi) tarafından görevin-den alınması, bardağı taşıranson damla oldu. “Halk”, çoktanbir informel (gayri resmi) sö-mürge haline gelmiş bir ülkede,“örtülü” diktatörlük altında yaşı-yor olduklarının ayırdına var-maya başladı. Bu koşullarda gerçekleşen genelseçimler, beklendiği gibi ikidüzen partisi PASOK ve Yeni De-mokrasi Partisi’ne bir koalisyonkurarak eski politikalarındaısrar etme şansı verseydi, yakla-şık üç yıldır sürmekte olandurum, yukarda değindiğimözellikleriyle devam ediyor ola-caktı. Ancak seçimler beklenme-dik bir sonuç üretti. Üç yıldırdevam eden durum yeni bir “ha-kikat” (dolayısıyla olasılıklar)üreterek değişti. Egemen sınıf vekapitalizm Yunanistan’da yö-netme kapasitesini kaybetmiştir,neo-liberal hegemonya kırılmış-tır. Bu anlamda tarih Yunanis-tan’da belirsiz bir sürecegirmiştir. Bugün durum budur! Bu yeni süreç iki olasılıktan bi-rine açılacak gibi görünüyor. Bi-

rinci olasılıkta, kapitalizm veegemen sınıf, ya “halkı” yenidenikna ederek 17 Haziran seçimle-rinden yeni hükümeti kuracakbir biçimde çıkacaktır, ya da 17Haziran seçimlerinden güçlene-rek çıkması beklenen SYRIZA’yıeski programın temel bileşenle-rini uygulama konusunda yete-rince taviz vermiş olarakhükümeti kurmaya zorlayacak-tır. Bu olasılıkta, bugün açılmışolan çatlak kapanacak, zaman“dünkü” haline geri dönecektir. İkinci, daha zayıf bir olasılık ola-rak, SYRIZA seçimlerden tavizvermeyi kabul etmeyerek çıka-cak, hükümeti kuracak ve“halka”, yapı içinde kalarakneyin nereye kadar yapılabilece-ğini gösterecek, “halk” bu hükü-meti nereye kadardestekleyeceğine, nereden sonra“halk” olmaktan çıkarak sınıflarabölünmeye, proletarya hareke-tine dönüşmeye başlayacağınakarar verecektir1. Bugünkü du-rumun belirleyici özelliği bencebudur. Bu iki olasılıktan hangisinin şe-killeneceğine, “bugünkü” duru-mun yeni bir duruma mıaçılacağına yoksa önceki du-ruma mi geri döneceğineyse, bu-günkü durum içindeki siyasiöznelerin “halk” ve toplumsalmuhalefetle ilişkilerinde benim-

Page 65: Kriz ve Direnişler

65

KRİZ ve DİRENİŞLER

65

seyecekleri tutumlar karar vere-cektir. Bu nedenle, “halkçılık” ve“ikamecilik” eğilimlerinin olasıetkilerini gözlemlemek, yakın-dan izlemek ve tartışmak, o de-neyleri ortak hafızaya katmakbüyük önem taşıyor.

Popülizm (Halkçılık)Konumuz gereği bizi burada“sol” popülizm ilgilendiriyor, fa-şizm, ya da Siyasal İslam gibi sağpopülizm değil. Popülizm,“bütün sınıflara birden yaslana-rak siyaset yapmaya çalışmak”olarak tanımlanabilir. Bu siyasiakım, çelişkili sınıf çıkarlarınasahip sınıflardan oluşan birinsan grubunun (halk) arzuları-nın tümünü birden temsil ede-cek bir talepler bütününün,programın var olabileceğine ina-nır. Gerçekte, farklı sınıflardan olu-şan bir grubu, yükselen bir top-lumsal muhalefet olarak, birliktehareket etmeye başladıysa, bu-rada aslında bir “hegemonik mo-ment” oluştuğundan, diğer birdeyişle, halkı oluşturan sınıflar-dan birinin kendi çıkarını halkınçıkarı olarak sunmayı başararak,geri kalanını bir hareket olarakbir araya toplayabilmiş olmasın-dan söz etmek gerekir. Popülizm bu hegemonyanın

ürünü olarak bu sınıf çıkarlarınıgizleyen bir işlevi bilerek ya dabilmeyerek üstlenir. Sol popülizm esas olarak, büyüksermayeye, yabancı sermayeye,işgale, dinci etnik, ulusal baskıyakarşı tepkisini dışa vurmaya baş-layan küçük burjuvazinin, ken-dini sınıf olarak değil, sınıflarçelişkisinin dışında ve üstündegören öz bilincinin, halk sınıflarıarasında yaygınlaşmış egemenbilinç haline gelmiş olmasınınürünüdür. Bu anlamda, sol popü-list siyasetin liderliğini kabuletmiş bir halk hareketi, küçükburjuvazinin “çelişkili sınıf pozis-yonları” olarak nitelenen istik-rarsız ekonomik ideolojik siyasıtepkisini yansıtan istikrarsız biroluşumdur. Bu hareket yükselirken, hedefle-rine ulaşır görünürken bütünlü-ğünü korur. Bu hareket başarısızolmaya, ivmesi kırılmaya başla-dığı zaman, halk sınıfları üzerin-deki hegemonyasını dakaybetmeye başlar. Bu durumda,“halk” hareketi, toplumsal muha-lefet de bütünlüğünü, bir son-raki aşamada, proletarya vesermaye sınıflarından birinin he-gemonyası altında yeniden ka-zanmak üzere, kaybetmeyebaşlar. Popülizm, toplumsal muhalefeti,içindeki sınıf ayrımlarının üze-

Page 66: Kriz ve Direnişler

66

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan

rinden aşan bir biçimde yorum-lama ve etkileme çabasına iliş-kindir. Popülizmle “toplumsalmuhalefeti”, “ hareketini” birbi-rine karıştırmamak gerekir, po-pülizm bir siyasi projenin, birakımın adıdır, “halk” hareketi,toplumsal muhalefet de onunilgi nesnesi.

İkamecilikİkamecilik, gerek siyasi kararlarıalırken, gerekse de bu kararlarıalmaya açılan düşünsel süreç-lerde, siyasi partiyi, ya da hare-keti (bilinçli, kararlı bir grupinsanın iradesini) sınıfın iradesiya da eyleminin yerine koymayaçalışmaktır. İkamecilik, pratikte, işçi sınıfınınyapacak gücü, örgütlenmesi ol-madığı koşullarda, onun adınadavranmaya, onun yapamadıkla-rını yapmaya kalkışmak olarakkendini gösterir. Bu durum, yasiyasi örgütün ya da kendini bukez siyasi örgütün yerine ikameetmiş bir liderliğin hem sınıftanhem de sınıfın nesnel koşulların-dan kopmuş, ya da kopuk oldu-ğunun bir göstergesidir. Marx’ın Rus Nardonik devrimci-lerinin eylemlerini düşünürkenişaret ettiği gibi, işçi sınıfınınhenüz tarih sahnesine çıkmadığıya da yeni şekillendiği bir dö-

nemde, “halk” adına gerçekleşti-rilen Narodnik eylemler, ikame-cilikten ziyade, bir grup aydının,tarihin koşullarına onurlu baş-kaldırısıdır. Ama halk hareket-leri bir kez oluştuktan,proletarya mücadelesi tarih sah-nesine çıktıktan sonra, onunadına davranmak, tam anlamıylaikamecilik, hatta siyasi intiharanlamına gelmeye başlamıştır. Düşünsel süreçlerde ortayaçıkan ikamecilik genellikle, si-yasi konjonktürleri yorumlar-ken, projeler tasarlarken,örgütün, partinin özellikleriyle,sınıfların, “halk” hareketlerinin,toplumsal muhalefetin özellikle-rini birbirine karıştırmakla ilgilibir durumdur. Bu siyasi analiz-lerde, ya da taktikleri, projeleritasarlarken, toplumsal muhale-fetin, “halk” hareketinin andakitaleplerinin, yerine örgütün çı-karlarını, taleplerini, ikame ede-rek düşünmekle ilgilidir. Popülizm, toplumsal muhalefeti,“halk” hareketini, liderliği altınaalmaya çalışan bir akımdır ve bubağlamda hem sosyalist hareke-tin kendini koruması gerekenbir akımdır, hem de toplumsalmuhalefetin özelliklerinden biriolarak ilişki kurması hatta işbir-liği yapması gerekebilecek akım-lardan biridir. Muhafazakarpartiler, faşist partiler bu kate-

Page 67: Kriz ve Direnişler

67

KRİZ ve DİRENİŞLER

goriye girmez ler. Ama sol popü-list hareketler, az sonra değine-ceğim gibi reformist hareketler,toplumsal muhalefete ait olu-şumlar olduklarından, bu muha-lefetin içindeki hegemonyamücadelelerinden sosyalistlerinkaçınmasının olanaksızlığındandolayı, bu kategoriye girerler. Tam bu noktada Marx ve En-gels’in Alman Sosyal-Demokratİşçi Partisi liderliğine — Bebel,Liebknecht, Fritzsche, Geiser,Hasenclever, Bracke- gönderdik-leri 1879 tarihli mektuptaki birsaptamayı anımsamak yararlıolabilir. “Fakat bu baylar (Hochberg,Bernstein, Schramm) daha öncegösterildiği gibi tam anlamıylaküçük burjuva kavramları sa-vunmaktadırlar. Almanya kadarküçük burjuva olan bir ülkede,tabii ki bu kavramların bir ge-çerliliği vardır, ama yalnızcaAlman Sosyal Demokrat İşçi Par-tisi’nin dışında. Eğer bu baylarbir Sosyal Demokrat Burjuvaparti kurmak istiyorlarsa, bunuyapmaya tabii ki hakları vardır.Bundan sonra onlarla pazarlıkedilebilir, koşullara göre anlaş-malar yapılabilir. (August Bebel,Wilhelm Liebknecht, WilhelmBracke ve diğerlerine mektup,MECW- Bütün eserler- Cilt 24, sd253)

Burjuva sosyal demokrat akım-lara parti içinde yer yoktur. Bun-lar, burjuva sosyal demokratparti kurabilirler, komünistlerkoşullara bağlı olarak onlarlapazarlık eder. Anlaşmalar yapa-bilirler. Komünistlerin partisi, başka sı-nıflara ait görüşlerin temsilcile-rini içinde barındıramaz. Amabunların partileriyle pazarlık ya-pabilir anlaşmalar yapabilir. Sözkonusu popülist ya da reformistbir akımın etkisi altındaki top-lumsal muhalefet, “halk” hare-keti olduğunda, bunun içindekifarklı sınıf çıkarlarını, bilinç dü-zeylerini göz önüne almak, buhareketi etkileyen, sol ya da sos-yal demokrat partilerle, bu hare-ketin, bu konjonktürde önünekoyduğu hedeflerine ve çıkarla-rına ulaşmasını kolaylaştırmakamacıyla pazarlıklar, anlaşmalaryapılabilir, yapılmalıdır. Komü-nist hareketin siyasi bağımsızlı-ğını korumak, işte tam daburada, bu pazarlıkları ve anlaş-maları sağlıklı bir biçimde yapa-bilmek için gereklidir. Bu bağlamda, Bolşeviklerin, biraşamada, işçi sınıfı tüm köylüklebirlikte hareket ederken, köylü-lük henüz sınıflar temelinde bö-lünmemişken, popülist bir köylüpartisi olan Trudoviklerin (Sos-yalist Devrimcilerin) tarım prog-

Page 68: Kriz ve Direnişler

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan

68

ramını benimsemekten çekinme-miş olmalarını da anımsayabili-riz. Partinin çıkarlarını (kendini ko-ruma refleksini) “halk” hareketi-nin, toplumsal muhalefetin, vebunun içinde işçi sınıfı hareketi-nin çıkarlarının önüne koymakikameci bir yaklaşım olmayacakmıdır? Son tahlilde parti sınıfave harekete hız vermek, yön ver-mek, siyasi hedeflerine ulaşma-sını sağlamak için mi var yoksaparti olarak var olmaya devametmek için mi var?

Reform ve DevrimNe zaman, reform ve devrim ko-nusunda düşünecek olsam, ak-lıma çok saygı duyduğum amahayattayken bir türlü anlaşama-dığım emektar bir komünistin,“fabrika tuvaletinin temizliği içinmücadele etmeyen, devrim içinmücadele edemez” sözü gelir. Bukomünistin bir de “sosyalistlerinbir yerdeki varlığı ile yokluğuarasında mutlaka fark olmalıdır.Sosyalistin varlığı fark yaratma-lıdır” saptaması var. Bu da ko-nuyla ilgili. Bu saptamalardan ben öncelikleşu sonucu çıkarıyorum. Komü-nist hareketin mücadelesinin birboyutu, işçi sınıfının günlük ya-şamındaki hak ve özgürlüklere

ilişkin kazanımları için müca-dele etmektir. Bu bir gün fabrikatuvaletinin bakımı için işi bırak-mayı örgütlemek olabilir, birbaşka gün fabrikayı işgal etmeyiörgütlemek. Bu anlamda komü-nistin varlığı günlük mücadele-nin sorunlarının çözülmesiaçısından bir fark yaratmalıdır.Yoksa bu varlığın anlamı tartış-malıdır. Ama Komünist hareket aynı za-manda siyasi bir harekettir.Diğer bir değişle siyasi iktidarıhedefleyen bir harekettir. Öy-leyse varlığı bu alanda da birfark yaratmalıdır. Yaratamı-yorsa, bu varlığın anlamı tartışıl-malıdır. Bu kısa saptamalar “devrim vereform arasındaki ilişki nasıl ol-malıdır?” sorusuna açılıyor. İşçi sınıfının, “halkın” yaşamındael atılması, uğruna mücadeleedilmesi, kazanılması gereken okadar haklar sorunu var ki... Ne-reden başlamalı? Hangi reform-ları savunmak gerekir? Ben bu soruya cevap verirken ikietkeni birden göz önüne almakgerektiğini düşünüyorum. Birin-cisi, toplumsal muhalefetinhedef aldığı elde etmeyi amaçla-dığı haklara ilişkin talepler. İkin-cisi, ucu açık bir süreç de olsa,şimdilik kaydıyla da olsa, siyasi

Page 69: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

69

iktidara açılan devrimci birproje tasarımı. Belli bir konjonktürde, refor-mizme düşmeden gündeme alın-ması gereken reform hedeflerikümesini bence bu devrimci ta-sarımın hedeflerinin oluştur-duğu kümeyle, toplumsalmuhalefetin hedeflerinin oluş-turduğu kümenin kesiştiği yerdebuluyoruz. Bunlar hem olanaklı,hem de kazanım mücadelesi top-lumsal muhalefete, halk hareke-tine ve nihayet onun içinde işçisınıfı hareketine ivme kazandıra-bilecek, böylece yeni taleplerigündemine almasına olanak ve-rebilecek reform talepleridir.

Yunanistan’da DurumBugün (başta sınırlarını tanımla-dığım haliyle) durumun ana bile-şenleri şöyle. Yaklaşık üç yıldır yükselen top-lumsal muhalefet son seçim-lerde yeni bir durum yarattı,yükselmeye devam ediyor. Bu toplumsal muhalefet Yeni De-mokrasi ve Pasok Partilerindenkitlesel bir kopuşa, neo-liberalhegemonyanın kırıldığına işaretediyor. Bu toplumsal muhalefetiniçinde, bir hegemonya mücade-lesi sürüyor. Sol taraftan esas

olarak SYRIZA, KKE, ANTARSYA,Sağ tarafta faşist parti ve milli-yetçi parti. Bugünkü durum, sol-dan gelen hegemonyamücadelesinin etkisinin. Sağdangelenden daha yüksek olduğunugösteriyor. Sol tarafta, en etkin, hegemonyapozisyonuna yakın merkezinSYRIZA olduğu anlaşılıyor SYRİZA bir “sol blok”, bir taraf-tan bakınca reformist, diğer ta-raftan bakınca popülistözellikler sergiliyor. Bu nedenlede, kan kokusu almış sırtlan mi-sali, AB egemen sınıfları, bu po-pülist, reformist hareketin iççelişkilerinin, yapısal istikrarsız-lığının üzerine giderek toplum-sal muhalefeti daha ileriçekmesini, KKE ve ANTARSYA ilegüç birliği yapmasını, toplumsalmuhalefetin düzen dışına kaç-masını engellemeye, hatta SYRI-ZA’yı toplumsal muhalefeteihanet etmeye zorlamaya çalışı-yorlar. Bunu başarabilmek için,SYRIZA ile diyalog kuruyor, ya-kınlaşıyor, Marx ve Engels’inmektuplarında değindikleri gibi,pazarlık edip, anlaşma yapma-nın yollarını arıyorlar. Bunu başarırlarsa, sol içinde birişbirliği şansı, bir tarihsel mo-ment kaçmış olacak, toplumsalmuhalefet, önüne koyduğu ta-leplerin hiçbirini elde edemeye-

Page 70: Kriz ve Direnişler

ceği için ivmesi kırılacak, yeni-den iktidarsızlık ruhuna geri dö-necek. Bu geri dönüşbaşladıktan sonra meydan, busüreçte, SYRIZA’yı yalnız bırak-mış, birlikte savaşmak yerinehedef almış olan sol örgütlere,yenilginin nedenleri arasındagörülecekleri, toplumsal muha-lefet sola güvenini kaybettiğiiçin, kalmayacaktır. Reformlar için mücadele etme-yenlere, yenilgiyi engellemekiçin bir şeyler yapmak yerine sı-rada bekleyenlere halk itibar et-meyecektir. Uzun yıllar sonra ilkkez, sınıf mücadelesini devletiniçine taşıyacak bir iktidar olası-lığı ortaya çıktığında, bunu dörtelle yakalamaya çalışmayanla-rın, “Hele bir dalalım içine baka-lım ne olacak?” cesaretini,basiretini gösteremeyenlerin li-derlik iddialarını, toplumsal mu-halefet, halk hareketi ciddiyealmayacaktır. Sol bir ittifakın, yürütme organı-nın başını, yasamada çoğunluğuele geçirmesi, tabii ki riskli bir

iştir. Siyaset, hele gerçek, devletikurcalamaya başlayan, devrimcisiyaset, çok daha riskli bir iştir.Ama kısa bir süre için bile olsa,(ki bu sürenin kısa mı olacağı,yoksa başka bir sürece açılan birbaşlangıç mı olacağını kimseşimdiden bilemez) devlet alanınıdoğrudan sınıf mücadelesineaçmak, “halk” ile hatta prole-tarya ile devlet arasındaki diyaf-ramı yırtmak, egemen sınıflarınhalktan yana reformları engelle-mek için atacakları taklaları,gündeme getirecekleri komplo-ları teşhir edebilme şansı burisklere değmez mi?

Dipnotlar:1. Belli bir soyutlama düzeyini koruyabilmekiçin, “halk”, toplumsal muhalefet kavramla-rını, salt “tarihin nesnesi” olarak değil, yaratıcıolasılıkları yaratan potansiyellerine atıflaadeta kendi beyni olan bir şeyin, bilinçli birvarlığın adı gibi kullandım. Daha sonra, si-yasi öznelerin tavırlarını konuşmaya başladı-ğımda, bu kez halk ve toplumsal muhalefetkavramlarını, tam anlamıyla nesnel, tarihinnesnesi olarak devinen, kendiliğinden hareket-lerin adı olarak kullanacağım.

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan

70

Page 71: Kriz ve Direnişler

Tabii yüreğimiz ve gözümüz Yu-nanistan proletaryasının müca-delesinde, bu mücadeleyeönderlik etmeye çalışan siyasipartilerin karşılaştıkları büyükzorluklarda, risklerde ve güç-lerde. Tabii ki Yunanistan prole-taryasının başarılı olmasını,tarihi kapitalist süper sömürümodelinde dondurmaya çalışanneo-liberalizmin buzlarını kıra-rak yeni bir yol açmalarını dili-yoruz, umuyoruz.Yunanistan’da sınıf mücadelesi-nin keskinleşmesine paralel de-rinleşen krizi izlerken, uzunsüredir tartışma olanağı bulama-dığımız konuları yeniden hem desomut, tarihsel ve sürmekte olan

bir konjonktüre göndermeyle,ya da onun gündeme getirdiğisorunları düşünerek tartışıyo-ruz. Bu tartışmaların hepimiziçin çok yararlı olduğunu düşü-nüyorum. sol.org.tr sitesinin bizeulaştırdığı KKE Merkez Komitesiaçıklaması da bu bağlamda çokyararlı bir katkı oluşturuyor.Tabii ki bizler KKE’nin, SYRI-ZA’nın, ANTARSYA gibi gruplarıniçinde bulundukları konjonktürüalgılama biçimini tam olarakkavrayamayız. Onlar çok yönlübir mücadelenin içindeler, bizbir anlamda tribünlerden izliyo-ruz. Tüm Avrupalı sosyalistler veAvrupa proletaryasının sınıf bi-linçli kesimleri gibi... Onların tu-

Ergin Yıldızoğlu - 31 Mayıs 2012

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan-II

Page 72: Kriz ve Direnişler

tumları bize en fazla çok değerliveriler sunuyor, kendi tartışma-mızı sürdürebilmek için...Bu tartışmayı sürdürmek için,KKE’nin metninin eleştirel birokumasına başvurabiliriz. Bu hiçde yararsız bir çaba olmaz. AmaKKE’nin açıklamasındaki dilinşiddetinden, ortamın gerginliğiüzerine bir fikir edinmek ola-naklı. Bu da anlaşılabilir. Amayavaş ve sağlıklı bir tartışmayayardımcı olmayan bir şiddet,gerginlik bu. Sanırım, Yunanis-tan’da da kimsenin, yavaş birtartışmaya zaten vakti yok. Odaha sonra, toz duman yatıştık-tan sonra gündeme gelecek.Ama bu gün bizim, burada, okadar büyük bir acelemiz yok.Bu yüzden ben tartışmaya, Yuna-nistan deneyiminden öğrenmeçabalarıma, başka bir yoldandevam etmeye çalışacağım.Bu yazımda bir adım geri çekilip,KKE, SYRIZA vb., örgütlerin ter-cihlerinin üzerinden atlayıp,sınıf mücadelesinin, işçi sınıfınıniktidara yürüme sürecinin, olası-lıklarının, kimi teorik sorunlarınüzerinde düşünmeye çabalaya-cağım. Tabii ki “Yunanistan labo-ratuvarı” her zaman bu düşüncesürecinin arka planında duruyorolacak.

Devrimci Durum/KrizLenin’in “devrimci durum” tanı-mından hareketle bugün Yuna-nistan’da bir “devrimci durum”olduğu sonucuna ulaşabiliriz:Yönetenler eskisi gibi yönetemi-yorlar, yönetilenler eskisi gibiyönetilmek istemiyorlar, bunuda gerek kitlesel eylemlerle ge-rekse de sandık başında gösteri-yorlar. Demek ki egemen sınıfınhegemonyası dağılıyor, halk sı-nıfları neleri istemediklerininayırdına varıyor, bunları açıkçadile getiriyorlar.“Devrimci durum” tarifi gereğiistikrarsız, ama daha önce gün-demde olmayan olasılıkların dagündeme gelmeye başladığı bir“duruma”, yeniyi doğurmayaaday bir “olay alanının varlı-ğına”, her an yeniden şekillenen,değişken ve plastik (şekillendiri-lebilen) bir toplumsal sürece işa-ret eder.Somut tarihsel biçimler açısın-dan, “devrimci durumu” bir dev-rim olayına, karşı devrime, siyasiiktidar, devlet, rejim biçimle-rinde değişikliklere ilişkin olası-lıkların gündemde olduğuanlamına geliyor.Ancak bu istikrarsız /kararsızdurum uzun süre devam ede-mez. Sınıflar arası iktidar ilişki-leri uzun süre kararsız bir fazda

72

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan -I I

Page 73: Kriz ve Direnişler

kalamaz. Kırılan hegemonya sü-reci, şu veya bu biçimde, ya bur-juvazi (günümüzde uluslararasımali sermayenin uzantısı olarak)ya da proletarya (işçi sınıfı ve ön-derlik ettiği sınıf ve tabakalar)tarafından yeniden kurulmakdurumundadır.Bu bağlamda “devrimci duruma”,“bu düzensizliğe kim nasıl birdüzen getirecek?” sorusuyla yak-laşmak gerekir. Bu soruya cevapverebilmek için, genelde “yöne-ten-yönetilen” kavramlarınınötesine geçip, kapitalist toplu-mun iki temel sınıfını betimle-yen, burjuvazi ve işçikavramlarıyla düşünmek gereki-yor.

İki Sınıf, İki HegemonyaO zaman karşımızda iki soru var:Birincisi “bu devrimci duruma”düzen getirmek, hegemonyasınıyeniden kurmak için burjuvazine yapmalıdır? İkincisi, bu dev-rimci durumu, çözülmeye başla-yan düzeni bir başkasıyladeğiştirerek yeni bir düzen getir-mek için proletarya ne yapmalı-dır?Yeniden “devrimci durum”a dö-nerek bu kez bu iki sınıf açısın-dan bakarsak:

Burjuvazi:Uluslararası mali sermayeninuzantısı olan burjuva egemen sı-nıfı, yönetme kapasitesini kay-betti.Toplumda diğer mülk sahibi sı-nıflara liderlik yapamıyor.Egemen ideolojinin en temel sav-ları geniş halk sınıfları tarafın-dan, sorgulanıyor, reddediliyor.Yeni bir program üretemiyor.Güçlerini, siyasi partilerini, çe-şitli kesimlerini, entelektüelleri-nin söylemini, kendi programınıdayatmak bağlamında birleştire-miyor.

Proletarya:Pratik ve ideolojik anlamda bur-juva hegemonyasının dışına çıkı-yor.Sınıf şekillenmesinin nesnel ya-pısı, krizin getirdiği işsizlik, yok-sullaşma, mekandeğişikliklerinin etkisiyle çözü-lüyor.Sokaktaki ve sandık başındakitutumu, ortak bir sınıf bilincioluşturma eğiliminin güçlendi-ğini düşündürüyor. Ancak, işçisınıfı güçlerini (sınıfın farklı ke-simlerini, parti, grup, sendikagibi örgütlerini) ortak bir prog-ram altına birleştiremiyor. Neye

73

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 74: Kriz ve Direnişler

karşı çıktığını biliyor, ötesini bil-miyor. Henüz reformist özellikle-rinden kurtulduğu söylenemez.Ancak “devrimci durum” tespiti,devrimci söylemlerin, taleplerin,taktiklerin ne kadar aşırı olursaolsun anlam kazanma şansının,var olmaya devam edeceğinisöylüyor.Bu durumdan, yeniden bir düzenkurarak çıkmak için burjuvazi veproletarya ne yapıyor ve dahafazla neler yapabilir?Toplumda iki ana sınıfın, bu sı-nıfların organik entelektüelleri-nin, örgütlerinin dışında, başkasınıflar da var. Bu sınıflarınkendi örgütleri, organik entelek-tüelleri var. Dahası ne burjuva sı-nıfı ne de proletarya homojenbir yapı sergilemiyorlar. Her ikisınıfın birden fazla siyasi partisi,temsil ilişkisi kurmaya çabala-yan grupları olabiliyor

Burjuvazi:Üç taktiği birden izliyor.a) Uluslararası mali sermayenintehditlerini, kendi sınıfının içilişkilerini de kullanarak kendigüçlerini birleştirmeye, partile-rini entelektüellerini birliktedavrandıracak bir “formül” bul-maya çabalıyorb) İkincisi, toplumda, sınıflar yel-

pazesinde, talepleri ve çıkarlarıaçısından proletarya ile kendisiarasında, ortada duran kesim-leri, bu kesimlerin temsilcilerinikendi yanına çekmeye çalışıyor.Bu Gramsci’nin “trasformizmo”olarak nitelediği bir sürece teka-bül ediyor. Burjuva sınıfı orta-daki kesimin, kendine en yakınkısmını hemen yanına almakiçin uygun tavizleri, tehditleri,sözcülerini satın almanın yön-temlerini hızla devreye sokuyor.Ortadaki kesimin “ortasında-kini”, kendine en yakın kesim ha-line getirmeye çalışırken, karşıtarafa yakın kesimleri tarafsız-laştırmaya, ya da kararsızlığa it-meye çalışıyor. Kaos, yıkım,tehdidi, “bunlar sekter, dayat-macı, ne yaptıklarını bilmiyorlar,güvenilmez” propagandası,“bunlar gelir de beceremezlerseo zaman faşizm gelir” şantajı.Bunlar ve moleküler düzeyde, bi-reyleri, kurumları teker tekerkazanarak dönüştürmek, bu ortakesimleri kazanma manevrala-rında en etkili araçları oluşturu-yor.c) Burjuvazi bir toplumsal uz-laşma kuracak, sağduyu temelli,“kaçınılmazlık” iddiası, krizdençıkma vaadi taşıyan bir söylemüretmeye, umut vermeye çalışı-yor. Sınıf çelişkilerini bir üçüncü“gösterge” örneğin, “ulusal

74

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan -I I

Page 75: Kriz ve Direnişler

çıkar” altında kapsamaya ve yö-netmeye çalışıyor.

Proletarya:Aslında proletaryanın yapmasıgerekenler de burjuvazininkin-den farklı değil. Hatta proletar-yanın yeni bir hegemonya“momenti” oluşturmak açısın-dan, hareketinin momentumunukoruyabilirse, daha avantajlı ko-numda olduğu dahi söylenebilir.Ancak, işçi sınıfının, burjuva sı-nıfının taktiklerine benzer tak-tikleri uygulayarak güçlerinibirleştirmekte, örgütlerini bir-likte davrandırmakta, ara sınıf-ları grupları ve entelektüellerietkilemekte, çok özel durumlardışında, burjuvazi kadar başarılıolamadığı da görülüyor.Proletaryanın sınıf bilinçli öğele-rinin örgütlerinin, sürekli kendi-lerini burjuva ideolojisinin,propagandasının etkilerindenkoruma, bağımsız siyasi çizgiüretme refleksi, çoğu zaman, ya-nına çekmesi gereken orta ke-simleri (trasformizmo)yabancılaştırıcı etki yaratarakburjuvazinin işini kolaylaştırı-yor.Bir önceki (1917-1989) dönemi-nin deneyimlerinin yarattığıfarklı geleneklerin, parçalanmış-lığın mirasının ağırlığı da bu ba-

şarısızlıklara katkı yapıyor; çoğuzaman burjuvazi açısından kur-calamaya, saptırmaya uygun ve-rimli bir alan oluşturuyor.Bu sorunu üç aşamalı (mantıksalsüreçler açısından, zaman dadeğil) bir yaklaşımla ele almakolanaklıdır diye düşünüyorum:Birincisi, işçi sınıfının devrimcigeleneğinin gerçek temsilcisi ol-duğuna inanan siyasi partilerin,bu iddialarını terk etmeden*, işçisınıfının başka örgütlerinin, ge-leneklerinin de olacağını kabuletmeleri gerekiyor. İkincisi ken-dini işçi sınıfının devrimci gele-neğinin gerçek temsilcisi olarakgören bir grubun, işçi sınıfınındiğer örgütlerinden, partilerin-den, birleşmenin teorik tarihselzemini oluşana kadar (bu zeminçok uzun bir süre, hatta bu vebundan sonraki dönemlerde deoluşmayabilir), örgütsel olarakayrı durması, örgütsel bağımsız-lığını koruması gerekiyor. Üçün-cüsü, kendini işçi sınıfınındevrimci geleneğinin gerçektemsilcisi olarak gören bir gru-bun, somut talepler etrafında,ideolojik farkları, geçmişteki hu-sumetleri arka plana atarak, işçisınıfının diğer parti ve örgütle-riyle, birlikte davranmaya, böy-lece sınıfın güçlerinibirleştirmesini sağlamaya çalış-ması gerekiyor.

75

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 76: Kriz ve Direnişler

İşçi sınıfının birliğinin sağlan-ması konusuna gelince de işçi sı-nıfının, sınıf bilinçli öğelerinin,siyasi örgütlerinin tutumunu“kitle çizgisi” ilkesine, KomünistManifesto’da, komünistlerle sınıfarasındaki ilişkiler bağlamındagündeme getirilen ilkelere görekurmaya çalışması gerekiyor.Sınıf bilinçli kesimin politikasısınıfın andaki “ortak” genel hare-ketini tanımlayan özelliklere, bi-lincine, onun önemli bir kesiminipeşinden sürükleyebilecekkadar yakın olmalıdır, ama pro-letarya içindeki bilinç katmanla-rının en düşük, burjuvaideolojisine an açık, ortak payda-sına da, peşine takılmayacakkadar uzak olmalıdır.İkincisi, sınıfın andaki yönelimi-nin tarihsel durumunun saptan-ması, diğer bir deyişle tarihinnesnesinin devinme hızı, şiddetive yönü tanımlanarak, bu kitleçizgi onu güçlendirecek ve hız-landıracak biçimde saptanmalı-dır.Bu, tercihler, başka gruplarla, or-tadaki unsurlarla iş birliği, itti-fak yapmaktan, hükümetkurmaktan, hatta onların prog-ramlarının kimi unsurlarını be-nimsemekten, hükümetibozmaktan, reformcu platform-dan aniden devrimci platformaatlayarak isyan çağrısı yapmaya,

gerekirse, bir “cepheyi” herkes-ten önce terk ederek geri çekil-meyi örgütlemeye kadar genişbir seçenekler yelpazesini içer-melidir. Burada taktik adımlarönceden karara bağlanamaz,konjonktürün seyrine, somut du-rumun somut tahliline, yalnızcabuna göre saptanır.Tüm bunları başarabilmek için,hatta bir şans elde edebilmekiçin, ülkenin ve sınıfın (sınıfların)içinde olduğu duruma, işçi sını-fının çıkarlarının (hareketi hız-landıracak, iktidara taşıyacak, yada çekilmeyi düzenleyecek)bakış açısıyla bakarak düşüne-rek, sınıfın çıkarlarını merkezekoyarak yaklaşmak gerekecek-tir. Kısacası, amaç, sınıfı birleş-tirmek, muhalefet hareketininhızını arttırmak, bunu yapmayaçabalarken de “orta kesimleri”yanına çekerek bir hegemonyaolasılığı aramak olmalıdır.Sınıfın siyasi iktidara ulaşmaşansı, sınıf örgütlerini korumaolanakları ancak bu hareketiçinde sağlanabilecektir. Hare-ket devam ettiği sürece, , ayaktakalmak, kitleler tarafından ko-runmak yeni olasılıklar aramakolanaklıdır. Eğer hareket içindeişçi sınıfının muhalefeti hareket,kapitalist sınıfın (Bob Jessop’unbir kavramını ödünç alırsak) ola-ğan zamanlarda kurduğu “ekolo-

76

Bir Laboratuvar Olarak Yunanistan -I I

Page 77: Kriz ve Direnişler

jik hakimiyeti” zayıflatır. Bu eko-lojik hakimiyet, kapitalist sınıfın,işçi sınıfının eylemlerini sınır-lama, iradesini denetleme kendiiradesini işçi sınıfına dayatmakapasitesinin, işçi sınıfını,kapita-list sınıfın eylemlerini sınırlama,iradesini denetleme kendi irade-sini kapitalist sınıfa dayatmakapasitesinden daha yüksek ol-duğu anlamına gelir. “Hareket”momentumunu koruya bildiğisürece, işçi sınıfının, kapitalist sı-nıfın ekolojik hakimiyetinikırma, hatta kendi ekolojik haki-miyetini kurma olasılığı var ol-maya devam eder. Burjuvazininekolojik hakimiyeti yeniden güç-lenmeye başlamışsa, hegemon-yasını restore etme çabaları dabaşarılı olmaya başlamış demek-tir.Devrimci durumdan bir devrimçıkmayacaksa, en azından hare-ketin geri çekilmesini düzenle-menin, mevzilerinin yenibaşlangıçlara izin verecek birdüzeyde kalmasına olanak vere-cek uzlaşma noktalarının bulun-ması ve/veya kurulması gerekir.

Bunu sağlayabilmenin yolu, işçisınıfının, ona yakın ara tabakala-rın ve entelektüellerinin oluştur-duğu bloku mümkün olduğukadar dağıtmadan korumaktangeçecektir. Geri çekilme sıra-sında karşılıklı suçlamalarla, busüreci “örgüte yazma” çabalarıher zaman ters tepecek, dahasıgeri çekilişin disiplinini bozacak-tır.Tarih, bir “devrimci durum”un“kaosu”, burjuvazinin kendi he-gemonyasını restore etmesiyleaşıldığı zaman, işçi sınıfının, dev-rimci hatta reformist kadroları-nın, örgütlerinin maddi vemanevi kayıplarının çok büyükolduğunu göstermektedir.

Dipnotlar:* Devrimci geleneğin gerçek temsilcisi kim so-rusunun cevabını bu gün teorik olarak araya-biliriz. Ama bu sorunun cevabı, siyasi vetarihsel anlamda, ancak geriye doğru, devrim“olay”ına bağlı olarak ancak ondan sonra, geç-mişe bakarken bulunabilecektir. Bugün bu id-diaya sahip olanların bu iddialarınıkıskançlıkla korumaktan başka seçenekleriyoktur..

77

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 78: Kriz ve Direnişler

17 Haziran seçimleriyle Yunantrajedisinin son perdesi açılacak.Nasıl kapanacağını öngöremiyo-ruz ama birkaç haberi sıralaya-rak olasılıklara bakalım.İlk haber seçim sonuçlarına iliş-kin öngörülerle ilgili: Anket so-nuçları her an değişmektedir;ama, sağcı Yeni Demokrasi ilesosyalist Syrisa’nın “birinci partiolma yarışını” başabaş sürdür-dükleri anlaşılmaktadır. Bu yarışönemlidir; zira seçim sistemi, bi-rinci partiye açıktan elli millet-vekili armağan ederek hükümetkuruluşunu kolaylaştırmaktadır.

Yeni Demokrasi, büyük sermayeve medya desteğiyle gelenekseltabanının “yuvaya dönmesi”niummakta ve herhalde aşırı sağoylara da göz kırpmaktadır.Buna karşılık Komünist Par-ti’den, ılımlı soldan, önceki se-çimde baraj altında kalan solpartilerden, hatta PASOK’tanSyrisa’ya oy kaymaları bu parti-nin liste başına yerleşme olasılı-ğını güçlendirmektedir.İkinci haber Syrisa’nın seçim ka-zanma olasılığına karşı AB’nintepkisiyle ilgili: Avrupa’nın ege-men çevreleri, bir kez daha anti-

Korkut Boratav - 28 Mayıs 2012

Yunanistan Temsilî Demokrasinin Tuzağında

Page 79: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

79

demokratik kimliklerini ortayakoyuyorlar ve seçimlere müda-hale ediyorlar. AB’nin ağır top-ları (Barroso, Draghi, VanRompuy ve Juncker) seçimlerinolası sonuçları üzerinde Yunanseçmenlerine açık bir mesaj ak-tarmayı kararlaştırıyorlar. Fi-nancial Times’tan (16 Mayıs2012) aktaralım: “Avrupa’nınönde gelen liderleri, Yunan se-çimlerini bu ülkenin avro içindekalıp kalmayacağı üzerinde birreferanduma, yani çok riskli birkumar ikilemine dönüştürmeyeteşebbüs ediyorlar: Kurtarmaoperasyonlarının sert koşullarımı? Avro bölgesinde kalmak mı?AB Komisyonu’nun Başkanı Bar-roso, Yunanistan’ın AB’de ve Av-ro’da kalmasını istediklerini;ancak, nihai kararın Yunanis-tan’dan gelmesi gerektiğini söy-ledi.” Böylece, Barroso, “kemersıkmaya son verme” seçeneğininsadece Avro Bölgesi’nden değil;AB üyeliğinden çıkabilme anla-mına geleceğini ima ediyor. Av-ro’yu kullanmayan on AB üyesinigöz ardı ederek...“Syrisa iktidara gelirse, Avro Böl-gesi’nden çıkacaksınız; AB üyeli-ğiniz bile tehdit altındadır”...Şantaj budur. Böylece Yunantoplumunun tüm katmanlarının“Avrupa’lılık” konumundan kay-naklanan ayrıcalıkları tehdit al-

tında gösteriliyor. Şantaja Av-rupa sosyal demokrasisinin“yükselen yıldızı” Hollande’ın dakatıldığını aynı kaynaktan öğre-niyoruz: “15 Mayıs akşamı Mer-kel ve Holland da Yunanistanseçimlerinin avro üyeliğine iliş-kin bir referandum olduğunuifade ettiler.”Üçüncü haber, Syrisa lideri Ale-xis Çipras’ın bu şantaja tepki-siyle ilgili: Çipras’ın hemenertesi gün Wall Street Journal’averdiği bir demeç, aslında birkarşı-şantajdır. Mesajının özüşudur: “Kemer sıkmaya son vere-ceğiz; avro’dan da çıkmayacağız;bu koşullarda bize fon akımınıkeserseniz, borç taksitlerini öde-meyiz. Avro çökerse, sorumluluksizde olur.” Aktaralım: “Ulusalparamız avro’dur; çıkmak istemi-yoruz. Ancak Avrupa finansma-nımızı keserse, alacaklılarımızaödentileri askıya almak zorundakalırız. Borç taksitleri yerine iş-çilerimize ve emeklilerimize öde-riz. Ayrıca, savunmaharcamalarını kısar; israf, yol-suzluk ve vergi kaçağıyla müca-dele ederiz. Yunanistan’afonlamanın kesilmesi halinde,işler hem bizim için; hem de Av-rupa için güç olacaktır. Avro’nunçöküşüne yol açmadan bir Av-rupa çözümü bulmaız gereki-yor.”

Page 80: Kriz ve Direnişler

Yunanistan Temsilî Demokrasinin Tuzağında

80

Çipras, birkaç gün sonra Ber-lin’de aynı mesajı pekiştirdi.Spiegel’den (21 Mayıs) aktara-lım: “Avro Bölgesi’nin patronlarıyoktur. Biz eşit ortaklardan biri-yiz. Andlaşmaya göre hiçbir ülkeihraç edilemez. Üretim tabanınıeriten kemer sıkma devamederse, birkaç ay içinde yenidenkurtarma ve borçların yapılandı-rılması gerekecek; ulusal paraya(drahmi’ye) dönüş zorunlu olabi-lecek. Ertesi gün finansal piyasa-lar diğer ülkeleri de ayrılmayazorlayacaktır. Bunu önlemenintarihsel sorumluluğunu taşıyo-ruz.”Dördüncü haber, Syriza’nın bukarşı-şantajına Avrupa MerkezBankası’nın (AMB’nin) yanıtıdır:Yunan zenginleri bir yıl öncelikit varlıklarını Avrupa bankala-rına aktardılar; finansal çöküntüsonrasının fırsatları için pusuyayattılar. Şimdi de, sıradan Yu-nanlılar, tasarruflarının değerinikorumak için bankalardan mev-duat çekmeye başladılar. 21Mayıs tarihli Financial Times’ta“yangına benzin döken” bir bilginotu var: “Yunan bankaları ülke-nin merkez bankasının sağladığıtahminî 100 milyar avro’luk âcillikidite ile ayakta tutuluyor. Bulikidite AMB’nin gizli bir kara-rına dayanmaktadır ve bu deste-ğin son bulması, Yunanistan’ın

Avro Bölgesi’nden çıkmasını datetikleyecektir.”AMB’den sızdırıldığı anlaşılan buhaberle, finans kapital Yunanseçmenini açıkça tehdit etmişoluyor: Seçim sonuçlarını bekli-yoruz. İstediğimiz sonuç çık-mazsa, AMB’nin bankalaradesteğini keseriz. Mevduat kar-şılıksız hale gelir, çekilemez;bankalarınız çöker. Finansal kar-gaşa...

***Yunan seçmeni bombardıman al-tındadır. Temsilî demokrasi, mu-hafazakârlığı ödüllendirir;kurulu düzeni gözetir. Drahmi’yedönüş, tasarrufları ve likit ser-vetleri buharlaştıran bir hiper-enflasyon senaryosu olaraksunuluyor; orta sınıfların kâbusuoluyor ve felâketlerin ehveni ola-rak sürekli kemer sıkma pazar-lanıyor.Çipras, öyle anlaşılıyor ki bu se-naryoyu açıkça göğüslemeyigöze almıyor; kaçak güreşiyor ve“drahmi’ye dönüş”ün bir felâketseçeneği olduğunu örtülü olarakkabul etmiş oluyor. Syriza’yagöre son savunma hattı, “AvroBölgesi’nden çıkmak zorundakalsak bile, avro’yu kullanmayadevam edebiliriz” stratejisimidir? Finansal kargaşa orta-mında bu bir seçenek değildir.

Page 81: Kriz ve Direnişler

Sağduyulu sağcı iktisatçılar, ör-neğin Roubini, moratoryum veavro’dan çıkışın kaçınılmaz oldu-ğunu; bu dönüşümün AMB des-teğiyle yapılmasının kayıplarıasgarîye indireceğini vurgulu-yor.Arjantin’den Türkiye’ye, Malez-ya’dan Kore’ye, Rusya’dan Mek-sika’ya kadar uzanan çok genişbir coğrafyada Yunanistan’ınkarşılaştığı türden dışsal şoklarkarşısında uygulanmış zenginbir deneyimler birikimi vardır.Bu bilançonun içinde hem finanskapitale teslimiyeti reddeden;hem de halk sınıflarını gözetenseçenekler de yer alır. En önem-

lisi, hepsinde ulusal bir para var-dır ve bu paranın dış değeri, uy-gulanan politikaların önemli biraracı olmuştur.Drahmi’ye geçiş sonrasında, no-minal devalüasyonun enflasyonadönüşmesi frenlenirse, Yunanekonomisinin dört yıllık kü-çülme süreci son bulabilir; üre-tim, istihdam artmayabaşlayabilir ve dönüşümün mali-yeti büyük ölçüde resmî alacak-lılara ve banka patronlalarınayıkılabilir.Avro’da ısrar ise, bence, Yunanhalkını finans kapitalin şantajınakarşı çaresiz bırakacaktır.

KRİZ ve DİRENİŞLER

81

Page 82: Kriz ve Direnişler

17 Haziran’da ne sonuç doğa-cak, kestirmek zor. 6 Mayıs’ınkendisi sürprizlerden örülmüştü.Şimdi anketler burjuvazinin sağkanat partisi Yeni Demokrasi ileSyriza’nın birinci parti konumuiçin yarıştığını, Yeni Demok-rasi’nin burun farkı ile önde ol-duğunu ortaya koyuyor. AmaKathimerini gazetesi adına Ma-yıs’ın son günlerinde yapılan ka-muoyu yoklaması, Syriza’nınoyunu yüzde 31,5 olarak göste-riyor. Bu, partinin, toplam millet-vekili sayısının 300 olduğumecliste yaklaşık 135 sandalyekazanması demek. Syriza’nın enkolay ittifak kurabileceği Demo-kratik Sol’un da 20 milletvekili

çıkaracağını öngörüyor aynıanket. Etti mi 155, yani çoğun-luk! Yani Syriza artık parlamen-ter sistem çerçevesinde iktidaraaday!Bunun anlamı her şeyden önceYunan halkının AB/Avrupa Mer-kez Bankası/İMF üçlüsünün(troyka) kendisine dayattığıkemer sıkma programını savu-nan partileri elinin tersiyle ittiği.Kardeş partimizin saptadığı öndevrimci durum, Yunanistan’dagerçekten de büyük bir toprakkaymasına yol açmıştır. Yunanis-tan burjuva düzen partilerinireddediyor, yüzünü sola çeviri-yor. Syriza’nın büyük başarısınıniyi yanı bu. Bir gösterge olarak

Syriza Reformizmi Çıkış Yolu Olamaz!*

Page 83: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

83

Syriza’nın başarısı, halkın müca-deleci ruhundaki yükselişe işa-ret ediyor. Ama bir çözüm olarakSyriza’dan beklenebilecek birşeyyok. Çünkü Yunanistan’da ikiana sınıfın, kapitalist sınıf ile işçisınıfının çıkarları cephedenkarşı karşıya gelmiş durumda.Bu durumdan işçi sınıfı ve emek-çiler lehine bir çıkış ancak birişçi iktidarı ve kapitalizmden ko-puşla mümkün olabilir. OysaSyriza böyle bir şeyi önermeyen,öneremeyen reformist bir parti.Syriza’nın burjuva partilerindendaha ilerici olduğu kuşku götür-mez. En son 1 Haziran’da Çip-ras’ın açıkladığı ekonomikprogram bunu gösteriyor. Bur-juva partileri Şubat’ta kabul et-tikleri kemer sıkma programınaseçimden sonra da uyacaklarınadair imza vermişlerdi. Syrizaaçıkça bu programı iptal edece-ğini söylüyor. Bu program sonu-cunda asgari ücrette yapılanyüzde 22’lik indirimi derhal kal-dıracağını, işsizlik sigortasını biryıldan iki yıla çıkaracağını,kamu harcamalarını bugünküyüzde 41’den yüzde 45’e çıkara-cağını, bunun kısmen zenginle-rin vergilendirilmesiylegerçekleştirileceğini, yeni ser-maye ihtiyacı olan bankalarınkamulaştırılacağını vb. açıkladıÇipras. Tartışma, Syriza’nın ile-

rici olup olmadığı değil. Yunantoplumunun karşı karşıya kal-dığı büyük sosyo-ekonomik vepolitik krizi işçi sınıfı lehineçözüp çözemeyeceği.Burada belirleyici olan nokta,Syriza’nın Yunanistan’ın dış bor-cuna ilişkin tavrı olacaktır. Dışborcu reddetmeyen herhangi birhükümet, başta işçileri ve yok-sulları rahatlatacak tedbirleralsa bile, zamanla yine aynı gir-daba düşecektir. Türkiye so-lunda Syriza hakkında açıkçayalan söyleniyor. Syriza’nın dışborcu reddedeceği (iptal ede-ceği) yazılıyor. Oysa Syriza’nınprogramı açıktır ve Çipras’ın 1Haziran açıklamasında tekrar-lanmıştır: Başlangıçta bir mora-toryum ilan edilecek, faizödemeleri durdurulacak, ardın-dan bir denetim (“audit”) yapıl-dıktan ve dış borç bazı kalemleritasfiye edilerek azaltıldıktansonra dış borç servisi yenidenpazarlığa tâbi tutulacaktır. HattaSyriza iktidara yaklaşınca dahaönceki tavrından geri adım at-maya başlamıştır. Daha önce mo-ratoryum ve denetim asli öğelerolduğu halde, Çipras “ya yenidenyapılandırma ya moratoryum”demeye başlamıştır.Syriza neden devrimci Marksist-ler gibi dış borcun iptalini savun-muyor? Çünkü Syriza AB’ye

Page 84: Kriz ve Direnişler

gözünü dikmiştir, ondan kop-mayı hayal bile edememektedir.Böyle olunca da AB ile sadecedaha iyi koşullar için, yaniYunan halkının biraz daha azsefil olması için pazarlık yapabi-lir. Peki neden AB’den vazgeçe-memektedir? Çünkü Syrizadüzen içinde kalmaya kararlı re-formist bir partidir. İçinde bazıdaha radikal unsurlar da olsa,esas olarak Yunan solunun“avro-komünist” damarının, yaniStalinizmden koparken post-Le-ninist hale gelen damarının de-vamıdır. Bu yüzdendir ki, bir işçi

iktidarını öngöremiyor. Progra-mında parlamentonun iktidarı-nın güçlendirileceğini yazıyor.Sosyalizm için ise “stratejik he-defimiz” diyor. Bu, sosyalizmiuzak bir geleceğe havale etme-nin tipik reformist formülüdür.Oysa Yunan işçi sınıfının ve hal-kın şimdi, bugün, hemen sosya-lizme, yani işçi sınıfı iktidarınaihtiyacı vardır.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2012tarihli 32. sayısında yayınlanmıştır.

84

Syriza Reformizmi Çıkış Yolu Olamaz!

Page 85: Kriz ve Direnişler

Yunanistan’da 17 Haziran seçim-leri sonucunda Yeni DemokrasiPartisi (ND), PASOK ve Demokra-tik Sol Parti’den (DİMAR) oluşanbir “Ulusal İhanet Hükümeti”(Karl Marx) kuruldu. Hükümetikuran ND, söylediklerinin cila-sını çıkartıp gerçek anlamınıaçık edersek, seçim sonuçlarını,Yunan halkının, Troyka’nın sö-mürgesi olmayı kabul ettiği ola-rak yorumluyor.Yunanistan Komünist Partisi’nin(KKE), seçimler öncesindeki sırfsözde kalıp asla gerçek bir dene-mesi yapılmayan “devrim” söyle-minin; seçim sonrasında da,halkı sürekli genel grev veyagenel kalkışmaya çağırma gibi

bir militan-devrimci pratik kar-şılığı olmadı. Ama o “parlak” söy-lemi devam ettirdiler ve bir solcephe kurulmasına karşı çıktılar. KKE ve diğer sol güçlerin tümü-nün, şimdiki güçler dengesinidevrimci yönde değişime zorla-yacak bir sol emekçi cephesi ku-rabilmek için gerekli politikgüce ve yeteneğe sahip olmadığıgörüldü. Yunanistan’ın gerçekdurumu ise keskin ve net tutum-lar almayı gerektiriyor.Bu somut durumu, mevcut Yuna-nis-tan sol güçlerinin ağır bir ye-nilgisi ve beceriksizliği olarakgörmeliyiz.KKE, seçimlerin öncesinde ve

Alp Kayserilioğlu - 25 Haziran 2012

Yunanistan’da Solun Yenilgisi 85

KRİZ ve DİRENİŞLER

85

Page 86: Kriz ve Direnişler

sonrasında gayet radikal laflarlakendisini “çok devrimci” bir ko-numa sokmaya çalıştı. Ancak,KKE’nin radikal söyleminin poli-tik ve sosyal gerçeklikte hiç birkarşılığı görülmüyor. Tam ter-sine, “gelecekteki görevler” ara-sında açıkladıkları, SYRIZA’nınseçim programından daha refor-mistti. Ve, seçim sonuçlarınıngösterdiği gibi, sert bir şekildecezalandırıldı.

KKE Solun Geri Kalanını DüşmanlaştırıyorKKE, bir yandan anti-emperya-list ve anti-tekelci demokratikcephe (AADF) stratejisini sürdür-düğünü iddia ederken, ve çokfarklı ideolojik, politik ve sosyalbileşenden oluşması kaçınılmazolan böylesi bir cephede işçi sı-nıfının devrimci öncüsü olmakisterken; gerçeklikte KKE, kendidışındaki bütün solcu hareket-leri ağır bir şekilde karalıyor:Anarşistler “Amerikan ajanları”,SYRIZA Avrupa emperyalizmininanti-Almanya fraksiyonununöncü örgütü, Occupy/Indig-nad@s “apolitik küçük burjuvazi”oluyor, vs.Eh, bu tavır da eninde sonundagerçekliğe bürünüyor: KKE, hereylem ve mitingde kendisiniöbür kitlelerden ayırıyor ve

kendi yürüyüşünü yapıyor.Bütün öbür solcular Atina’dakiOccupy kampında kapitalizmitartışırken, KKE “apolitizmin ya-yılması” gerekçesiyle oraya git-meme kararı alıyor. Böyletavırlarla nasıl “demokratik-dev-rimci cephe” kurulacak, bu KKEyönetiminin sırrı olsa gerek.Daha somut olarak, seçimlerinsonunda bir “sol hükümet” hede-fini, KKE, SYRIZA tarafından da-yatılan saf bir provokasyon veişçi sınıfına karşı ihanet olaraktanımladı; sert bir şekilde red-detti ve koalisyon görüşmelerinebile katılmadı.Evet, SYRIZA ile kurulacak birsol hükümet, bugünden yarınahemen devrimi gerçekleştiren vesosyalizmi kuran devrimci birhükümet olamaz; sadece, şu anişçi sınıfına karşı yoğunlaşan sal-dırıları durdurabilen ve işçi sını-fının ekonomik ve politikkonumunu koruyup kısmen degüçlendirebilen bir hükümet ola-bilirdi.

SYRIZA’nın Programı ÇelişkiliSYRIZA’nın programında, sosyalve işsizlik yardımının yükseltil-mesi, sağlık sigortalarının her-kes için garantilenmesi, yüksekgelirlilerin vergilerini yükseltiptüketici vergilerinin indirilmesi

86

Yunanistan’da Solun Yenilgisi

Page 87: Kriz ve Direnişler

gibi Keynesçi-devletçi politikala-rın yanı sıra; banka sektörününve stratejik ekonomik sektörle-rin kamulaştırılması ve işçilerinve toplumun kontrolü altına so-kulması gibi devrimci yönelim-ler de bulunuyordu.Ama SYRIZA, bu programın te-mellerini sermaye ve emperya-lizme karşı militan bir şekildesavunamıyor ve AB’den çıkmatehlikesinden çok korkuyordu.Ki, gerçekten de AB’den çıkmak,KKE’nin iddia ettiği kadar kolaybir iş değil; son derece ağır eko-nomik ve politik gerilim ve çatış-malara yol açar. Ve, buçatışmaları belki senelerce sür-dürebilen politik netliği ve örgütyapısını gerektirir. Öyle,”Haydibiz AB’den çıktık, alın bakalım!“demekle olmaz.

SYRIZA: Anlaşmalar Gözden Geçirilecekİşte, çıkacağı kesin olan çatışma-lardan korkan SYRIZA, durma-dan ve fazlasıyla kendisini AB’yebeğendirmeye çalıştı; Troyka an-laşmalarını iptal etmek değil, ye-niden tartışmaya sunmak istedi.SYRIZA’nın reform programı vesadece Troyka anlaşmalarını ye-niden tartışmak istemesi bile,Yunanistan ve AB sermayesini

ayağa kaldırdı ve bütün ideolojikdevlet aygıtlarının ağır saldırıla-rına ve tehditlere yol açtı: Bütünmedya, eğer SYRIZA seçilirse Yu-nanistan’da kaos, anarşi, şiddetvs olacağının propagandasınıyaptı.Japonya’nın Ulusal Merkez Ban-kası bile, bir grup başka merkezbankalarıyla beraber, SYRI-ZA’nın seçilmesi sonrasında bek-lenen ekonomik şok içinönlemler planladı. Merkel, G-20’ye 6 saat gecikmeyle gitti.Çünkü başka devlet liderleriyleacil durum telefon görüşmeleriyapıyordu. Hollande ise, süreklitehditlerde bulunuyordu.İşte, SYRIZA’nın asıl problemi dezaten bu potansiyel reaksiyon-lara karşısındaki tutumu ola-caktı: Topyekün karşı saldırıyakarşı direnebilecek miydi?Yoksa, korkuyla veya gücününyetersizliği yüzünden çözülüpdiz mi çökecekti?

Cephe MantığıEğer devrim veya sürekli genelgrev gibi isyanı göze alan alter-natifler yoksa, ki hiç bir politikgücün böyle bir önerisi yoktu,çözülüşü, diz çökmeyi ve işçi sı-nıfının çıkarlarına karşı gelişme-leri önlemek ve dahası ilerdekiyeni hamlelere güç toplamak

87

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 88: Kriz ve Direnişler

için, sol cephe hükümeti gereke-cekti; cephe mantığının temelibudur. Ve, bu cephe mantığını “komü-nistlerin görevi öbür solcularıkritik anlarda daha da sola çek-mek değildir” temelinde redde-den komünistleri, Lenin’in1921’de, Avrupa’nın hiçbir ye-rinde devrim gerçekleşmeyince,Komintern’in 3. Kongresi’nde,neden cephe politikasını önerdi-ğini düşünmeye davet ederim. KKE’ye göre ama, durum zatenbambaşkaydı. İlginç bir şekilde,sol-sosyal demokrat ya da başkazemindeki reformizmi ve karşı-devrimciliği birbirinden ayıra-madığı ve dünyaya şematikbaktığı için; SYRIZA’yı, devrimdeğil de parlamenter reformlarayüklendiği gerekçesiyle “emper-yalizmin ve tekellerin çıkarınısavunuyor” ithamıyla “eleştirdi”!Bütün Alman medyasının (solmedya dışında) topyekün ND’yidestekleyip SYRIZA’yı “sapık de-magoglar, anarşistler, ekstre-mistler...” olarak tanımlamasınave bütün AB’nin SYRIZA’nın se-çilmesi halinde çok ciddi hamle-lerde bulunacağına dairtehditler savurmasına rağmen,yine de KKE, SYRIZA’yı seçimler-den sonra “Alman-ya ile rekabeteden kesimlerin ve ABD’nin kuk-lası” (KKE Merkez Komite Kararı,

18 Haziran) olarak tanımlaya-bildi.

Minimal Program Reformizm midir?KKE, AB’den çıkış ve işçilerinekonomi üzerinde kontrolü ol-madığı sürece, her hükümetinsadece işçi sınıfının durumunukötüleştireceğini, onun için her“solcu reformun” işçi sınıfınınduruşunu daha da kötüleştirece-ğini söylüyordu. Bu tutumu, birde “geçiş yoktur!” argümanıylabirleştiriyor: Kapitalizm ve sos-yalizm arasında geçiş dönemiyoktur; onun için (!) ne minimalprogram ne de parlamenter tak-tik gerekir, çünkü bu parlamen-tarizmin veya reformizmin işidirve işçi sınıfının çıkarına da aykı-rıdır, diye düşünüyordu.Ama, kapitalizmin içinde sınıflararası güç dengesinin bir çokfarklı seviyelerde gerçekleşebil-diği çok bilinen bir gerçeklikdeğil midir? Eğer minimal bütünpolitik programlar reformistveya gerici ise, o zaman KarlMarx’ın “Komünistler Birliği” dereformisttir! Hatta, Bolşevikleridevrimi yaparken bile reformistolarak görmeliyiz: Ana slogan-ları ekmek, barış, 8 saat iş günüvs değil miydi?

88

Yunanistan’da Solun Yenilgisi

Page 89: Kriz ve Direnişler

Taktik ve Strateji DiyalektiğiTabii ki, kapitalizmin toplumsalgerçekliği içinde güç dengelerisürekli değişir ve o değişim sü-reçlerinde yaşanan çatışmalar,işçi sınıfına sınıf bilinci ve pratiktecrübe kazandırır. Ve, o çatış-malar şayet ustaca yönetilebi-lirse, devrimi hazırlayan ya dabaşlatan hamlelerden birisi deolabilir. Bu, taktiğin ve strateji-nin diyalektiğidir, ve hiç bir po-litik özne taktiksiz (= güncelpolitika) stratejik savaş (= dev-rim) sürdüremez.Ve ama, eğer işçi sınıfına karşı,şu an Yunanistan’da olduğu gibi,aşırı bir saldırıda bulunulursa vedevrim yapacak örgütlü güç deyoksa (ki aslında, PAME’deki850 bin örgütlü işçi ile KKE’nindurumu, Bolşeviklerin1917’deki durumundan nicelolarak çok daha iyi!), o zamanKomünistle-rin emekçilerin bir-lik cephesine katılıp, öyle bircephenin çelişmeli-gerilimli sü-reci içinde devrimci perspektifiön plana çıkarmaya çabalaması,bu sürecin risklerini de göze al-ması gerekir. Çünkü, o riski gözealmayıp, soyut ve parlak pren-sipleri açıklayan söylemlerin ar-kasına gizlenerek, gerçektesadece kendisini koruyorsa, po-litik olarak zaten kaybeder.

Gördüğümüz, KKE’nin gerçekpolitik dünyadan ve bu dünya-nın karmaşıklıkları ve zorlukla-rından olabildiğince geriçekildiği; gerçek politik dünya-nın karmaşasını Engels gibi “çe-lişkilerin gübresi” olarakgöremiyor olması. KKE, gerçek politik güçleri de,sadece birbirinden analitik birkeskinlikle ayırt edilebilecek ak-törler olarak görüyor: “Devrim-ciler” ve “karşı-devrimciler” (vetabii, bu ikisi de, “KKE’-liler” ve“KKE’li olmayanlar”la eşit).

İyiler ve KötülerKKE, kendisi için bir kavramdünyası yaratmış. Bu kavramdünyasında bütün kavramlartertemiz ve birbirlerinden şema-tik bir netlikte ayrı, hiç bir kar-maşa yok, iyiler bir yanda vekötüler öbür yanda. KKE, gerçek-liği bu kavramlar dünyasınıniçinden değerlendiriyor; ve gün-lerin güzel birisinde halk niha-yet KKE’li olduğunda devriminolacağını, böylece bir kavram-dan öbür kavrama zıplayacağı-mızı düşünüyor.Bu mantıkla, KKE’nin, biz sıra-dan insanların yaşadığı gerçekdünyada gayet etkisiz kalmasıçok şaşırtıcı değil. KKE, sadecesöylemde devrimci kalıyor, ger-

89

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 90: Kriz ve Direnişler

çeklikte ama bu söylemin hiç birpratik karşılığını göremiyoruz.Öbür yandan, Avrupa’nın sol en-telektüelleri arasında bir “SYRI-ZA’cılık” başladı, ve devrimciperspektif git gide gözden çıkar-tılıyor; işçi sınıfı için yapılacakher hamlenin karşı taraftangayet sert karşı tepki alacağı ka-bullenilip önceden hazırlanmakyerine, bütün bu sürecin “demo-kratik” ve “sancısız” bir şekildeyaşanacağına dair illüzyonlarakapılınıyor.

Devrimci Enerji Akacak Kanal Bulacak mı?SYRIZA’cılar ise, seçilmedikle-rine sanki seviniyorlar gibi: “Bizulusal[!] muhalefet olacağız“ di-yorlar. Sanki, gerçekten iktidarıele almak ve gerçekten yapısalbir seviyede politika yapmaktankurtulduklarından gayet mem-

nunlar. Çünkü, o zaman işler ka-rışacaktı; işte o zaman SYRIZAneyin arkasında ne kadar dura-biliyor ve ne zaman diz çöküyor,gerilimini yaşayacaktı.Sonuçta, bir yandan “bürokratiköznel-cilik”ten (Lukacs), ve öbüryandan “liberal/ reformist sosya-lizmden” kurtulmadığı sürece,Yunanistan (ve dünya) solu, nes-nel koşullar onlara zengin fırsat-lar verse bile, hiç bir yerdehamle yapamaz, inisiyatif ala-maz; gerçekliğin gerçek akışıiçinde sürüklenip gider ve etra-fında her şey değişirken nedenkendisinin bunu hiç kontrol ede-mediğine şaşırır kalır.Şimdi, seçim sonrasında, Yuna-nistan halkında biriken devrimcienerjinin ve yaşanan olağanüstütoplumsal süreçlerde edinilentecrübe ve bilincin neleri nasılyapabileceğini göreceğiz.

Yunanistan’da Solun Yenilgisi

90

Page 91: Kriz ve Direnişler
Page 92: Kriz ve Direnişler
Page 93: Kriz ve Direnişler

DEVRİMPROVOKASYON

TARTIŞMASI

Page 94: Kriz ve Direnişler

Dünya solu 20. yüzyılda kendiiçinde üç karşı devrim yaşadı.İlki 1914’te sosyal demokrasininemperyalist burjuvazinin savaşpolitikasına iltihakı ile ortayaçıktı. Ama 1917 devrimi dünyasolunu yeniden ayağa kaldırdı.Hareket sosyal demokrat ve ko-münist kanatlara bölündü.Marksizmin enternasyonalist vedevrimci proleter hattının bayra-ğını komünist hareket devraldı.İkinci karşı devrim 1930’lu yıl-larda geldi. Sovyet proleter dev-letinin içinden çıkarak yükselenbir bürokrasi, Stalinizmin yöne-timinde devleti kendi hâkimiyetaracı haline getirerek yozlaş-tırdı. Buna paralel olarak ulus-

lararası komünist hareketi dekendi uzantısı düzeyine indir-gedi. Enternasyonalizmi boğdu,devrimciliği iğdiş etti, geriye adı“komünist”, kendi resmi sol par-tiler bıraktı. Bu “komünist” par-tiler, emperyalist ülkelerderesmi düzenin sol kanadı halinegeldi; Türkiye, Endonezya, Bre-zilya ve sayısız ülkede ise bur-juva devriminin soldaki ayağı…Uluslararası proletaryanın dev-rimci örgütlenmesinin aldığı buikinci darbeye karşı bütünsel veprogramatik bir anlamda sadeceLev Trotskiy’in önderlik ettiği IV.Enternasyonal geleneği müca-dele ediyordu.Ne var ki, ikinci karşı devrimin

Sungur Savran - 17 Haziran 2012

Post-Leninizmin Sınavı

Page 95: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

95

ilkinden bir farkı vardı. İlki,kendi düzen yanlılığını ve milli-yetçiliğini Marksizmin devrimcive enternasyonalist kabuğunasığdıramadığı için kabuğu fırla-tıp atmış, anti-Marksist bir kis-veye bürünmüştü. İkincisi isetersine Marksist kabuğu koru-muş, ama içeriği bütünüyle re-formist ve milliyetçi halegetirmişti. Bu farkın nedeni, Sta-linist Sovyet bürokrasisinin (veonu izleyen Çin vb. ülke bürok-rasilerinin) çıkarının o aşamadaişçi devletlerinin korunmasındayatması idi. Bürokrasi hem sos-yalizme geçiş ekonomisinin hüc-relerinde hayat buluyordu, hemde kendini Ekim devriminin mi-rasçısı gibi göstererek uluslar-arası proletaryanın içindentekrar ve tekrar fışkıran dev-rimci eğilimleri kendi kanalla-rına akıtarak öğütüyordu. (Kübadevriminin evcilleştirilmesininöyküsü, bunun en olgun ifadesi-dir.)Kabuk korunmuştu, ama bununbedeli Marksizmin salt bir kabukhalini almasıydı. 1991’den itiba-ren Sovyetler Birliği’nde, DoğuAvrupa’da ve başka yerlerde bü-rokrasi kapitalizme dönüşün ön-cülüğünü yapmaya başlarbaşlamaz, sözde “komünist” par-tiler de Marksizme sırt çevirdi,yüzünü liberalizme döndü, bizim

post-Leninist dediğimiz bir yöne-lişe girdi. Yeni dünyayı anlamakiçin “ezber bozmak” gereki-yordu, sosyalizm yenilmişti,Marksizm yetersizdi, yeni parti-ler, hatta “parti olmayanparti”ler gerekiyordu. Üçüncükarşı devrim başlamıştı.Post-Leninizm, Brezilya’da İşçiPartisi (PT) idi, Almanya’da SolParti (Die Linke) idi, İtalya’da Ko-münist Yeniden Kuruluş Partisi(PRC) idi, İspanya’da Birleşik Sol(IU) idi, İskoçya’da İskoç Sosya-list Partisi (SSP) idi. Brezilya’daLula ile iktidar oldu, kendinirezil etti, çeyrek yüzyıllık müca-deleyi sattı, sınıf barikatınınöteki yanına geçti. İtalya’da bur-juvazinin koalisyon ortağı oldu,emperyalizmin Ortadoğu savaş-larına ve kemer sıkma politika-larına destek oldu, sınıfbarikatının öteki yanına geçti.Yunanistan’da Syriza da post-Le-ninizmin temsilcisidir. Ama Yu-nanistan hem Brezilya’dan hemİtalya’dan farklı bir deneyim ya-şıyor. Brezilya’da Lula’yı iktidaragetiren zafer sadece parlamen-terdi. İtalya’da PRC zaten küçükortaktı. Syriza ise yükselen birsınıf mücadelesinin dalgası üze-rinde, ön devrimci bir durumdaiktidara yaklaşmış bulunuyor.Şimdi onyıllardır Marksistlerin“ezberini bozma”ya çalışanlar,

Page 96: Kriz ve Direnişler

96

Post-Leninizmin Sınavı

Marx’ın kriz teorisinden başkahiçbir şeyin açıklayamayacağıbir durumla başa çıkmak zo-runda. Onyıllardır Lenin’e sırtçevirenler tarihte en iyi Lenin’inanladığı devrim sorunlarıylabaşa çıkmak zorunda. Syriza de-

neyimi post-Leninizmin hakikidoğasını ortaya koyacak. Düzen-den yana mı, devrimden mi?Marksizme sırt çevirenlerin buçağda devrimci, yani antikapita-list olması mümkün müdür? İştesize sınav. Hep birlikte izleyelim.

Page 97: Kriz ve Direnişler

Arap coğrafyasında yaşanmaktaolan alt üst oluşların nasıl adlan-dırılması gerektiğiyle ilgili hara-retli bir tartışma almış başınıgidiyor.Dünya düzeyinde radikal solda,bilhassa Tunus ve Mısır örnek-leri için, “devrim” adlandırılmasıkabul görmüş olsa da bizimsolda bu tabir yaşanan sürecebir türlü layık görülemiyor.Söz konusu hadiselere devrimadını vermede yaşanan tereddü-dün bir dizi nedeni var ve bunlardaha çok Tunus ve Mısır’dakidevrimlerin ve onların tetikle-diği ayaklanmalar sürecinin ya-rattığı ve yaratacağı sonuçlara

dair farklı kestirim ve değerlen-dirmelerin ürünü. Ancak farklısiyasal değerlendirmelerin öte-sinde bir devrimden ne anlama-mız gerektiğine dair ciddi birkafa karışıklığının söz konusuolduğunu da itiraf etmek gerek.Bir devrimi “devrim” yapanın neolduğu konusunda “fırsat bu fır-sat” kapsamlı bir tartışma yürü-tebilmiş değiliz. Oysa devrimsözcüğünün bunca popüler halegeldiği bir devirde, doğru ya dayanlış bu kelimenin tedavüle ye-niden girdiği koşullarda, böylesibir tartışmayı yapmaktan kaçın-mamak gerekiyor.Bu yazı, böylesi muhtemel bir

Foti Benlisoy - 13 Şubat 2012

Devrimi “Devrim” Yapan Nedir?

Page 98: Kriz ve Direnişler

Devrimi “Devrim” Yapan Nedir?

98

tartışmaya dair kaleme alın-makta olan daha kapsamlı birçalışmadan alınmış bazı notlar-dan ibaret. Gayesi de aklımızınbir kenarında daima Arap dev-rim ve ayaklanmalarını tutarakya da bu örneklerden hareketledevrimi “devrim” yapanın ne ol-duğunu tartışabilmek, ya da böy-lesi bir tartışmaya katkısunabilmek.Baştan söylemek gerek: Bu ya-zıda “siyasal” bir devrim tanımıbenimseniyor. Sanayi devrimi yada neolitik devrim gibi on yılları,bazen yüzyılları kapsayan tarih-sel süreçlerden bahsedilmiyor.Dahası, klasik tanımını Marx’ınEkonomi Politiğin Eleştirine Kat-kı’ya önsözde bulduğumuz, üre-tici güçlerin gelişimininotomatik olarak üstyapıda radi-kal dönüşümlere yol açtığını sav-layan “ekonomist-objektivist”devrim tanımı baştan reddedili-yor.İlgili pasajı hatırlayalım: “Geliş-melerinin belli bir aşamasında,toplumun maddi üretici güçleri,o zamana kadar içinde hareketettikleri mevcut üretim ilişkile-rine ya da, bunların hukuki ifa-desinden başka bir şey olmayanmülkiyet ilişkilerine ters düşer-ler. Üretici güçlerin gelişmesininbiçimleri olan bu ilişkiler, onla-rın engelleri haline gelirler. O

zaman bir toplumsal devrim çağıbaşlar. İktisadi temeldeki de-ğişme, kocaman üstyapıyı,büyük ya da az bir hızla altüsteder”[1]Bu alıntının ima ettiğinin ter-sine, gerek Marx gerekse Engels,devrimlerin üretici güçlerin ge-lişmesinin otomatik bir sonucuolduğu şeklinde özetlenebilecekbu “nesnelci” yorumu reddeder-ler. Marx’ın Fransa üçlemesindesınıflar arası güç ilişkilerinitemel alan çok daha “siyasal” birdevrim anlayışıyla karşılaşırız.

Ezilenlerin ŞöleniAslında Türkiye solunda da birhayli yaygın olan, bir biçimiyleiçselleştirilmiş olan bu nesnelcidevrim algısına karşı bu yazıda,“siyasal” terimlerle bir devrimtartışması yapılıyor ve esas itiba-riyle Lenin’in metinlerinden ha-reket ediliyor.Arap coğrafyasında yaşanmaktaolanlara tabir caizse “Leninist”bir nokta-i nazardan bakılmayaçalışılıyor.Lenin’in meşhur Devlet ve Dev-rim’i ile başlamak sanırım eniyisi.Şöyle yazıyordu Lenin: “Yirminciyüzyılın başındaki devrimleriörnek alacak olursak, elbette

Page 99: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

99

Portekiz ve Türk devrimlerininher ikisinin de burjuva devrimiolduğunu kabul etmemiz gere-kir. Fakat bu devrimler birer‘halk’ devrimi değildir, zira iki-sinde de halk kitleleri, halkınezici çoğunluğu kendi ekonomikve siyasal talepleriyle gözle gö-rülür bir ölçüde aktif ve bağım-sız olarak sokağa inmemiştir.Halbuki Rusya’daki 1905-1907burjuva devrimi Portekiz veTürk devrimlerine ara ara nasipolan ‘parlak’ başarılar elde ede-memiş olsa da, kuşkusuz ‘gerçekbir halk devrimi’ydi, zira halkkitleleri, halkın çoğunluğu, top-lumun baskı ve sömürü altındabunalmış olan en alt katmanlarıbağımsız olarak ayağa kalkmış-lardı ve devrime damgasınıvuran şey, kitlelerin kendi talep-leri, yıkılmakta olan eski toplu-mun yerine kendi bildikleritarzda yeni bir toplum kurmayönündeki kendi çabaları olmuş-tur.”[2]Lenin’in “devrim” tabirini kulla-nırken öyle bizde olduğu üzerekılı kırk yaran bir hassaslık içe-risinde olmadığı, devrim kavra-mını dosta düşmana karşı öylekıskançça müdafaa etmek gibibir tutum içerisinde olmadığıaşikâr.1908’de Kanun-i Esasi’nin yeni-den yürürlüğe sokulmasını ya da

Portekiz’de 5 Ekim 1910’da KralII. Manuel’in bir darbeyle devri-lip cumhuriyet ilan edilmesini derahatlıkla “devrim” tabiriyle tarifedebiliyor.Ancak esas önemli olan, Lenin’inadına yaraşır bir devrimi, gerçekbir “halk devrimi”ni nasıl tanım-ladığı, hangi kriterleri devreyesoktuğu. Her şeyden önce, bizdeçoğu kez sanıldığının aksine, bukriterler devrim hareketinin ba-şarıya ulaşıp ulaşmamasına dairdeğil.Lenin için Osmanlı’da “devrim”,anayasanın ilanı ve Meclis-i Me-busan’ın toplanmasıyla “başarı”kazanmıştır; ancak bu onu ger-çek bir “halk devrimi”, popülerbir devrim saymak için yeterlideğildir.Arap devrimci sürecine de aynışekilde yaklaşmak gerekir. Buanlamda örneğin Mısır’da yaşa-nanları adlandırırken başvuraca-ğımız ana kıstas, ayaklanmanın,halk hareketinin zaferle taçlan-mış olup olmaması değildir.Mesela ülkede yönetimin fiilenordunun eline geçmesi ya daMüslüman Kardeşlerin artangücü, hadiselerin devrim sayılıpsayılmamasının belirleyicisi de-ğildir.Lenin için önemli olan, “halkınezici çoğunluğu[nun] kendi eko-

Page 100: Kriz ve Direnişler

Devrimi “Devrim” Yapan Nedir?

100

nomik ve siyasal talepleriylegözle görülür bir ölçüde aktif vebağımsız olarak sokağa inme”si,“halkın çoğunluğu[nun], toplu-mun baskı ve sömürü altında bu-nalmış olan en altkatmanları[nın] bağımsız olarakayağa kalkma”sıdır.Tayin edici faktör, “devrimedamgasını vuran şey”, kitlelerin“kendi talepleri” doğrultusunda“kendi çabaları” ile “kendi bildik-leri tarzda”, “aktif ve bağımsız”bir biçimde seferber olmalarıdır.Yani Lenin’e göre, aşağıdan birdevrimin tanımlayıcı özelliği,“başarılı” olup olmamasından zi-yade alt sınıfları harekete geçir-mesiyle açığa çıkardığı kitleselsiyasal enerjidir.Lenin bu kritik hususu, yani ezi-lenlerin siyasal alanı işgal edi-şini sıklıkla tekrarlar. Meşhurbir ifadesini kullandığı bir pa-sajda şöyle yazar: “Devrimlerbaskı altında tutulanların ve ezi-lenlerin şölenidir. Ancak devrimzamanlarında insan kitleleri yenibir toplumsal düzenin yaratıcı-ları olarak bu kadar aktif bir bi-çimde öne çıkarlar. Böylezamanlarda insanlar, evrimciilerlemenin terazisine vuruldu-ğunda mucize sayılabilecek şey-leri yapma kudretine sahipolurlar.”[3]Bu pasajdan yıllar sonra ve

araya Ekim Devrimi girmişkenaynı temayla bir kez daha karşı-laşırız: “Böylece bir devrimin ola-bilmesi için; ilk önce, işçilerinçoğunluğunun (hiç değilse, bilin-çlenmiş olan ve aklı eren, siyasibakımdan etkin işçilerin çoğun-luğunun) devrimin gereğini tamolarak anlamış olmaları ve dev-rim uğruna hayatlarını feda et-meye hazır olmaları gerekir;bundan başka, yönetici sınıfla-rın, en geri yığınları bile siyasihayata sürükleyen, hükümetizayıf düşüren ve devrimcilerinonu devirmesini mümkün kılanbir hükümet bunalımından geç-mekte olması gerekir”.[4]Tekrarlarsak, Lenin için bir dev-rimci durumun iki karakteristiğisöz konusudur: a) Tunus ve Mı-sır’da sözkonusu olduğu üzereişçi sınıfının belirleyici bir kesi-minin devrimci kitle seferberli-ğine dahil olması, onusürüklemesi ve b) geniş ezilenkitleleri siyasal mücadeleyekatan bir hükümet bunalımının,bir rejim krizinin yaşanması.Lenin için bilhassa bu ikincikoşul, yani kriz bağlamında gün-deme gelen kitle mücadeleleritayin edici önemdedir.Yukarıdaki pasajın hemen deva-mında şöyle yazar: “Her gerçekdevrimi belirleyen şey, o zamanakadar bilinçsiz olan, ezilen

Page 101: Kriz ve Direnişler

emekçi yığınlar arasında siyasimücadeleye atılmaya hazır insansayısının hızla on misline vebelki de yüz misline yükselmesi-dir.”[5]Troçki de Rus Devriminin Tarihiadlı çalışmasında aynı vurguyuyapar: “Devrimin en tartışma gö-türmez özelliği kitlelerin tarihselolaylara doğrudan müdahalele-ridir. Normal zamanlarda, istermonarşik ister demokratikolsun, devlet ulusa tepedenbakar; tarih erbaplarınca yapılır:monarklar, bakanlar, bürokrat-lar, parlamenterler, gazeteciler.Ama keskin dönemeçlerde, eskidüzen onlar için katlanılamazhale geldiğinde, kitleler kendile-rini siyaset arenasından ayıranduvarları birer birer yıkarlar, ge-leneksel temsilcilerini yerlerin-den ederler ve bumüdahaleleriyle yeni bir düze-nin başlangıç ortamını yaratır-lar.”[6]Devrimci süreçlerde tarih öyle-sine hız kazanır ki siyasi müca-delelere atılmaya hazır kitlelerinsayısı tıpkı Lenin’in vurguladığıüzere kat be kat artar. TıpkıTunus ya da Mısır’da olduğuüzere bir önceki dönemin siyasalataleti berhava olur, genişemekçi yığınlar çok hızlı bir siya-sal deneyim kazanma ve öğ-renme sürecine girerler.

Bu bilinç sıçraması, bir partininya da öncü örgütün kitlelere da-yattığı bir şey değildir; bilakiskitle mücadelelerindeki yükseli-şin yarattığı ve çok sayıda insa-nın gündelik hayatındandeneyimlediği somut bir durum-dur.Troçki bu deneme yanılma yo-luyla pratik mücadeleler içeri-sindeki öğrenme sürecini,“ardışık yaklaşıklıklar yöntemi”diye tanımlar: “Kitleler devrimedört başı mamur bir toplumsaldönüşüm planıyla değil, artıkeski rejime tahammül edemeye-ceklerini gösteren ham bir duy-guyla girişirler. Yalnızcasınıflarının önder çevreleri siya-sal bir programa sahiptir, ama oda olaylar tarafından doğrulan-maya ve kitlerce onaylanmayamuhtaçtır. Bir devrimin aslî siya-sal süreci sınıfın, toplumsal kri-zin ortaya koyduğu sorunlarınbilincine varması ve kitlelerinaktif olarak ardışık yaklaşıklık-lar yöntemi uyarınca yön bulma-larından oluşur.”[7]

Her Devrim Mutlu Sonla mı Biter?Toparlamak için önce Lenin’e,sonra da Ernest Mandel’e baş-vurmakta yarar var. Lenin, herdevrimci durumun illa ki başa-

KRİZ ve DİRENİŞLER

101

Page 102: Kriz ve Direnişler

Devrimi “Devrim” Yapan Nedir?

102

rıya ulaşmış bir devrim netice-sini doğurmayabileceğini hatır-lattıktan sonra, bir devrimcidurumu karakterize den üçtemel “semptom” öne sürer:1) Hâkim sınıflar açısından hâki-miyetlerini herhangi bir değişik-lik yapmaksızın sürdürmekimkânsız olduğunda; şu ya da bubiçimde ‘yukarı sınıflar’ arasındabir kriz olduğunda, hâkim sınıfınsiyasasında ezilen sınıfların hoş-nutsuzluk ve öfkesinin önünüaçan bir çatlağa yol açan bir krizolduğunda. Bir devrimin gerçek-leşmesi için genelde ‘aşağı sınıf-ların’ eskisi gibi yaşamak‘istememesi’ yetmez, ‘yukarı sı-nıfların’ da eskisi gibi yaşamayadevam edecek ‘takati olmaması’gerekir.2) Ezilen sınıfların çile ve yok-sunluğunun normalden dahaakut hale gediği zaman.3) Yukarıda sayılan nedenlerinsonucu olarak, ‘barış zamanı’ şi-kâyet etmeksizin soyulmaya razıgelen, ancak çalkantılı dönem-lerde krizin yarattığı bütün ko-şullar ve bizzat ‘yukarı sınıflar’tarafından bağımsız tarihsel ey-leme sürüklenen kitlelerin etkin-liğinde dikkate değer bir artışolduğu zaman.”[8]Yani Lenin için bir devrim, yöne-tenlerin eskisi gibi yöneteme-

diği, yönetilenlerin de eskisi gibiyönetilmek istemediği bir krizzamanında geniş kitlelerin ey-leme geçmesiyle gündeme gelir.Ernest Mandel ise Lenin ve Troç-ki’nin yukarıda anılan belirleme-lerine paralel olarak bir devrimikarakterize eden iki temel öğebulunduğunu yazar: a) “hâkimtoplumsal ve (veya) politik yapı-ların ani ve radikal bir biçimdeyıkılması” ve b) bu yıkımın da“devasa popüler seferberlikle,geniş sıradan insan yığınlarınınsiyasal hayat ve siyasal mücade-leye ani, kitlesel ve aktif müda-halesi aracılığıyla”gerçekleşmesi. [9]Hiç değilse Tunus ve Mısır ör-neklerinde (işçi sınıfının belirle-yici rol oynadığı) devasa kitleseferberliklerin hâkim siyasalyapıları devirdiği bir durumla,yani evet devrimle karşı karşıya-yız. Her iki ülkedeki devrimlerintamamlanmamış olması, üstelikkarşı devrimci güçlerce sınırlan-maya, bastırılmaya ve soğurul-maya çalışılması ve bunda(şimdilik) belli başarılar eldeetmiş olması onların “devrim”adını hak etmediği anlamını ta-şımaz.Devrimi devrim yapan onunmutlu sona ulaşıp ulaşmamasıdeğildir. Tam tersine bu durum,yani devrimci süreçte gelgitler,

Page 103: Kriz ve Direnişler

KRİZ ve DİRENİŞLER

103

devrimlerin genel bir karakteris-tiği sayılmalıdır.Georg Lukács tam da bu an-lamda, “Büyük Fransız İhtila-li’nden beri tüm devrimler aynıeğilimi artan bir yoğunlukla ser-gilemektedir” der.[10]Yani a) devrimci güçlerin, çokfarklı toplumsal sınıf ve katman-ların, siyasal güçlerin devriminbaşındaki birliği,b) karşı devrimin baskısı altındabu güçlerin giderek devrimin ra-dikalleşip derinleşmesini savu-nanlarla evlinin evine köylününköyüne dönmesini savunanlararasında kutuplaşması vec) devrimin içinde muhafazakârbir reaksiyon neticesinde nihaistabilizasyon ya da devrimin de-rinleşmesi, daha da radikalleş-mesi şeklindeki gelişmeler,devrimlerin gelişiminde genelbir eğilim olarak ortaya çıkar.Aynı eğilimleri, neticesini ancaksomut güçler ilişkilerinin tayinedeceği bu tip gelgitleri Mısır veTunus örneklerinde de görebili-yoruz. Dolayısıyla iki ülkede ya-şanan ve devrimci süreci, kezadevrimin en radikal unsurlarınıtehdit eden gelişmelerden hare-ketle yaşananları “devrim” ola-rak adlandırmaktan imtinaetmek abesle iştigalden başkabir şey değil. Kıstas “mutlu son”

olursa başta 1848 devrimleriolmak üzere çoğu devrim, dev-rim olmaktan çıkar.Ezcümle politik bir hadise olarakdevrimin tayin edici özelliği,neyi devirip neye yol açtığındanevvel “kitlelerin tarihsel olaylaradoğrudan müdahaleleridir.”Tayin edici öğe, ezilenlerin mev-cut siyasal kurumlaşmanın öte-sinde, hatta bu kurumsalyapılanışı alt üst ederek siyasetemüdahale etmeleridir.Bu müdahale derinleşip ezilenlerlehine yeni bir siyasal-sosyal ya-pılanışın önünü açabileceği gibi,çoğu tarihsel örnekte olduğuüzere, akamete uğrayabilir, geriçekilebilir, müesses nizam güçle-rince bastırılabilir ya da soğuru-labilir. Önemli olan netice değil,mevcut siyasal kurumlaşmanınötesinde aşağıdan bir yeni siya-sal enerjinin açığa çıkması, buenerjinin o güne dek düşünüle-meyecek tarihsel alternatifleri,kısıtlı bir süre için de olsa, gün-deme getirmesidir.Bir devrimci süreç, o güne değinsiyasal sistem tarafından dışlan-mış, sesi kısılmış geniş yığınlarıno dışlandıkları siyasal sistemi öz-güçleriyle işgal etmeleri, o alanıkendi talepleriyle ele geçirmele-ridir ya da buna hamle etmeleri-dir. Devrimci bir süreç, siyasalalanın yerleşik kalıplarını ani-

Page 104: Kriz ve Direnişler

den sarsan, yeni sosyal aktör vetaleplerin beklenmedik bir şe-kilde sahneye çıkmasına nedenolan bir kırılma, bir kopuşlamümkün olur. Bu anlamda dadaha önce gündemde olmayan,tasavvur edilmesi dahi zor ihti-mal ve imkânları açığa çıkarır-lar.Aslında Arap devrimlerine ba-karken binbir dereden su getire-rek bunların neden ve nasıl birdevrim olamayacağına dair ma-zeretler üretmek “saf” bir top-lumsal devrim arayışının ürünü.Yani yenilgisiz, geriye dönüşsüz,gel gitsiz muzaffer bir devrimarayışının, doğrudan doğruya vedolayımsız sosyalizmi gündemegetiren bir kızıl şafağı bekleyişinürünü.Lenin, İrlanda’da 1916 yılındacereyan eden Paskalya ayaklan-masını bir tür darbe ve hattaküçük burjuva maceracılığı ola-rak eleştirenleri, “saf” toplumsaldevrim arayışlarından ötürüeleştiriyordu. Ona göre böylesibir beklenti, “bir ordunun belir-lenmiş bir noktada mevziiye gi-rerek ‘biz sosyalizmden yanayız’ve bir başka ordunun da birbaşka noktada saf tutarak ‘bizemperyalizmden yanayız’ diye-ceğini ve o zaman toplumsaldevrim olacağını sanmak olur!Ancak böylesine ukalâca ve gü-

lünç bir görüş açısından hareketederek İrlanda ayaklanmasına‘darbe’ diye sövülebilirdi. ‘Saf ’bir toplumsal devrim bekleyenkimsenin ömrü, bunu görmeyeyetmeyecektir. Böylesi, gerçekbir devrimin ne olduğunu hiç an-lamayan sözde-devrimcidir.”[11]Bizdeki tepki ve tereddütleri debenzer bir “saf” devrim beklen-tisi olarak tasnif etmek müm-kün. Bizdeki sol için meselaMısır’da ordu, Müslüman Kar-deşler, Selefiler, mezhebi-etnikgerilimler, emperyalist manipü-lasyonlar olmasa ancak o zamandevrim “devrim” adını hak edebi-lecek. Oysa maalesef böyle labo-ratuar koşullarında imal edilmişlekesiz bir devrim yok, hiç ol-madı, hiç olmayacak.

Devrimin GüncelliğiLukács’a göre Lenin’in düşünce-sinin temeli, emperyalizm ve sa-vaşlar devrinde gerek Rusya’yadair hadiseleri gerekse uluslar-arası gelişmeleri, “devrimin gün-celliği” perspektifindenkavramasıdır. Ona göre Berns-tein tipi revizyonistlerle Kautskytipi ortodoksları birleştirenhusus, devrimin evrensel güncel-liğini yadsımalarıdır.“Kaba bir Marksistin gözündeburjuva toplumunun temelleri o

104

Devrimi “Devrim” Yapan Nedir?

Page 105: Kriz ve Direnişler

kadar sarsılmaz bir sağlamlıkta-dır ki, bu temellerin son derecegöze çarpan biçimde sarsıldığıanlarda bile yalnızca ‘normal’duruma dönülmesini diler, bur-juva toplumunun bunalımlarınıgeçici olaylar olarak görür veböyle zamanlarda bile mücade-leye kesinlikle yenilmez olan birkapitalizm karşısında akıl dışı vesorumsuz bir isyan olarakbakar.”Oysa Lenin devrimi güneşligüzel yarınlara dair bir ufuk ola-rak değil, aktüel bir mesele ola-rak kavrar.“Devrimin güncelliği, tek tek hergünlük sorunun, toplumsal ta-rihsel bütünün somut bağlamıiçinde ele alınması, bunların pro-letaryanın kurtuluş momentleriolarak incelenmesi demektir. (...)Bu ise yalnızca, günlük her soru-nun -günlük sorun olarak bile-aynı zamanda devrimin temelsorunu olduğu anlamınagelir.”[12]Yani devrim artık bir teorik so-yutlama değil, günün meselesi-dir. Lenin’den oldukça farklı birterminoloji kullanan Walter Ben-jamin’in deyimiyle, “Bu gelecekiçerisinde her an, Mesih’in geçe-bileceği küçük kapı”dırartık.[13]Mesihçi kurtuluş, yani devrim,

ancak güncel ve gerçekleşebilirbir mesele olarak kavrandığındaonunla günlük mücadeleler ara-sında somut bağlar kurulabilir.Oysa bu ikisi arasındaki aktüelbağları kesmek, (hadi eskilerindilini kullanalım) sağ oportüniz-min evrimciliğine ya da sol opor-tünizmin maceracılığına varırancak.Elbette Birinci Dünya Savaşı son-rasında önce Rusya’yı, sonra dahemen bütün dünyayı sarsandevrimci kabarış yıllarında deği-liz. Ancak kapitalist krizin ekolo-jik krizle bütünleşerek burjuvamedeniyetinin çok boyutlu birbuhranına dönüştüğü bir döne-meçteyiz.Kriz kapitalist siyasal mimariyikırılganlaştırıyor, son bir senedebaşta Arap coğrafyasında olmaküzere sosyal patlamaları, yığın-sal düzeyde keskin radikal siya-sallaşma süreçlerini ve kitlelernezdinde ani bilinç sıçramalarınımümkün kılıyor.Son bir yılda dünyanın birçokbölgesinde kitle mücadelele-rinde yaşanan ve yeni bir dalgaolarak değerlendirilebilecek ni-teliksel sıçramayı bu bakımdandeğerlendirmek gerekiyor. Dev-rim kelimesinin tekrar tedavülegirmesini de medyatik birabartma olarak değil, bu arkaplan dahilinde, yani radikal bir

105

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 106: Kriz ve Direnişler

siyasal-toplumsal dönüşümüngeniş yığınlar nezdinde hissedi-lir olmaya başlamasıyla bağlan-tılı olarak düşünmek gerekiyor.Yani devrim sözcüğünü kullan-makta cimrilik etmek yerine Le-ninist “devrimin güncelliği”perspektifinin yeniden hatırlan-ması gereken bir döneme giriyo-ruz, belki girdik bile. Bırakalım,devrim kelimesi “bizi” değil “on-ları” afallatsın, “onları” ürkütsün.

NOT: Arap dünyası ve “devrim”idurulmuş değil, öyle kısa za-manda da durulacak gibi görün-müyor. Bu nedenle bir“devrim”den değil, bir “devrimcisüreç”ten bahsetmek daha isa-betli.Mısırlılar kendi devrimlerini,kalkışmanın başladığı tarihtenhareketle “25 Ocak Devrimi”diye adlandırıyorlar. Yaşan-makta olanın bir seferde olmuşbitmiş bir hadiseden ziyade bir“süreç” olduğunu belirtiyor ol-ması açısından isabetli bir ifadebu.Arap coğrafyasında tanık oldu-ğumuz şeyin, tamamlanmış bir“devrim” olarak basit bir biçimdeeski rejim liderinin devrilmesineindirgenmeyip uzun vadeli dev-rimci bir süreç olarak tanımlan-ması gerekiyor. Aslında

Mübarek’in 11 Şubat’taki istifasıgibi Ben Ali’nin 14 Ocak’ta ka-çışı, örneğin Fransız Devrimi gibiuzun bir süre sürecek olan, hâli-hazırda devam eden devrimci sü-recin bir aşamasından başka birşey değildir. Hatırlanacağı üzere,Fransız Devrimi 14 Temmuz1789’da başlamıştı ve birçok ta-rihçinin iddia ettiği üzere ancakon yıl sonra Napolyon Bonapar-te’ın “18 Brumaire” (9 Kasım1799) darbesi ile tamamlan-mıştı.Bir uluslararası ayaklanmalarsüreciyle karşı karşıyayız.Bunun ilerleme devreleri olduğugibi gerileme, bastırılma, ihaneteuğrama, çürüme, yozlaşma dev-releri de söz konusu olabiliyor.Burada doğrusal bir evrim bek-lemek siyasal süreçlere dair zi-yadesiyle mekanik bir algınınürünü olabilir ancak. Devrimcibir süreç, tamamlanmamış, ucuaçık bir tarihsel dönemi imler.Çok farklı alternatiflerin gün-demde olduğu, neticesi ancakgüç ilişkilerinde yaşanacak deği-şimlerle tayin edilebilecek belir-siz bir süreçtir söz konusu olan.(FB/HK)

Dipnotlar:[1] Karl Marx, Ekonomi Politiğin EleştirisineKatkı, çev. Sevim Belli, Sol Yayınları, İstan-

106

Devrimi “Devrim” Yapan Nedir?

Page 107: Kriz ve Direnişler

bul, 1993, s. 23.

[2] Lenin, Devlet ve Devrim, çev. F. BurakAydar, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2009, s. 41.

[3] Lenin, Two Tactics of Social-Democracy inthe Democratic Revolution, http://www.mar-xists.org/archive/lenin/works/1905/tactics/ch13.htm

[4] Lenin, "Sol" Komünizm Bir ÇocuklukHastalığı, çev. Muzaffer Kabagil, Sol Yayın-ları, İstanbul, 1974, s. 91

[5] Aynı yerde.

[6] Lev Troçki, Rus Devriminin Tarihi ŞubatDevrimi Çarlığın Devrilmesi, çev. Bülent Ta-natar, Yazın Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 7.

[7] Troçki, age, s. 8-9.

[8] Lenin, e Collapse of the Second Inter-

national, http://www.marxists.org/archive/lenin/works/1915/csi/ii.htm#v21pp74h-212

[9] Ernest Mandel, "e Marxist Case for Re-volution Today", http://www.internationalvi-ewpoint.org/spip.php?article159

[10] Aktaran Neil Davidson, "e French Re-volution is not over", International Socialism,113, Ocak 2007.

[11] Lenin, "e Discussion On Self-Deter-mination Summed Up",

[12] György Lukacs, Lenin'in Düşüncesi Dev-rimin Güncelliği, çev. Ragıp Zarakolu, BelgeYayınları, İstanbul, 1998, s. 7-12.

[13] Walter Benjamin, Pasajlar, çev. AhmetCemal, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1992,s. 43 107

KRİZ ve DİRENİŞLER

Page 108: Kriz ve Direnişler