Upload
others
View
22
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
KUR' AN IŞIGINDA GLOBAL EKONOMİNİN PARAMETRELERiNE FARKLI BİR BAKlŞ
A Different Look at the Parameters of the Global Economy
under the Light of the Qur'an
Talip ÖZDEŞ* Özet
Bilim, telmoloji ve enformasyon alanındaki gelişmeler ve bu gelişmelerin sosyo-kültürel, ekonomik ve politik hayata yansıması yerel ve ulusal sınırlan aşan bir mahiyet an ~erek dünyamızı küçük bir küresel köye dönüştürmektedir. Ancak küreseUeşme olgusu, bilimsel, telmolojik, ekonomik, politik ve askeri gelişmelerin inisiyatifini elinde bulunduran güçlerin düşüncelerinden, irade ve hedeflerinden bagunsız degUdir. KüreseUeşen dünyaınııda finans sektörünün afPrlıkta oldugu kapitalist yapıyı besleyen zihniyetin temeUerini, Bab'daki dinbilim çabşmasında ve Aydınlanma düşüncesmde bulmak mümkündür. Bu düşüncenin parametrelerini de seküler bir akıl, pozitivist bir bilim anlayışı ve mekanik bir alem tasavvuru oluşturur.
İnsanın AUah1a ve maneviyatla olan ba~ koparılması, insanın tannlaştınJarak her şeyin merkezine yerleştirilmesi, güç faktörünün kutsanarak güçlünün yapb!tt her fiilin meşru görülüp onaylanması, küresel boyutta dengesizlikleii, hukuk ihlaUeiini, ahlaki kokuşmayı, terör, harp ve katliamlan beraberinde getirmiştir. İsl!m, Uahi vahye dayalı kayna!ttndan aldıgı güçle, ·AUah-evren·insan arasındaki kopuklugu gıCiere-· bUecek, bozulan dengeleri düzeltebUecek, rnadde·mana, cese.truh, dünya-ahiret, fert-toplum dengelerini kurabUecek, insani ilişkUeri bUgi, ahlak, hukuk ve adalet üzerine ikame edebUecek bir" özellige saruptir.
Anahtar Kelimeler
Küresel ekonomi, modernizm, finans sektörü, tefecilik, gerçek ekonomi, K~'an, adalet, zekat
Giriş
Bu yazımızda globalleşme olgusundan, onu yönlendiren temel · zihniyet ve iradenin analizinden hareketle, küresel ekonomik gelişmelerin ortaya çıkardığı durumlar. karşısında İslam'ın temel kaynağı Kur'an'ın özellikle ekonomik hayatı yön1endirip şekillendiQ:neye matuf Uke ve mesajlannın ne anlam ifade ettiği üzerinde yoğunlaşmaya çalışacağız. Olaya bilim, hukuk, liberalizm ve . demokrasinin gelişimi açıs_ından olumlu yaklaşanlar olduğu gibi,
' Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi Dahlyat Fakültesi
Abstract
The important developments in the fields of science, technology and information, and their reflectance on the life in socio-cultural, economical and political dimensions appear to have characteristics going beyond the local and national boundaiies changing our world into a global village. But the phenomenon of globalism is not ind~pendent from the ideals, policy and goals of the super powers that have been holding the initiative of scientific, technological, economical and political developments. lt is possible to undersfund that the religion-science conflict and the thought of Enlightenment lie under the mentality, which feeds the capitalist structure in the . Westem world. The parameters of the Enlightenment are formed by a secular reason, positivist understanding of science and the conception of a mechanlc unlverse.
Breaking off. humiın connection ·with God and moral values, putting man in the centre of everything by considering him the Lord of unlverse, and approving aU acts and applications done by the powerful, accepting aU these acts and applications right and legal by sanctifying the factor of power have brought about immense global unbalances, violation of human rights, moral and socio-eoonomic ooUapses, terror, wars and massacres. Islam, with its power that it gets from its source based on the divine revelation, has a characteristic to mend the breaking off in rnan's relations with God and unlverse, to correct the spoUed balances, to set again the balances of rnatter-sense, body-spirit, the world-the next world, individual-society, and to establish human relations and behaviours on lmowledge, moral values, law and justice. .
·KeyWords ·
Global economy, modemism, finance sector, usury, real economy, the Qur'~ justice, legal ~
ulusal ve milli kültürün dejenerasyonunu, kimlik erozyonunu, ülke.ler arasında gittikçe artmakta olan ekonomik dengesizlikleri, tekelleşmeyi, tüketim çılgınlığıriı nazar-ı itibara alarak karşı tepki koyanlar da vardır. Ancak küreselleşme karşısındaki tutumlar ne olursa olsun, onu bir olgu olarak ortaya çıkararı birtakım sebep ve gelişmelerin varlığını kabul etmek durumundayız.
Bilim ve teknoloji alanındaki göz alıcı gelişmeler ve bu gelişmelerin sosyal hayata yansıması, yerel ve ulusal sınırlan aşan bir özellik arz eQ11ektedir. Birbirinden farklı kültürlere, etnik ve sosyal yapılara,
iSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CİLT: 16, SAYI: 4, 2003, Sayfa: 569-581, ISSN 1300-0373, TEK-DA V
'
··--=-- ·-,-.
'İ' ALİP ÖZDEŞ
siyasal ve ekonomik sistemlere. sahip ~~.b~~· artık hiçbir toplum nükleer enerjı, gen mühendisliği, biyolojik silah kullanımı, bilgisayar ve enformasyon teknolojisi alanlanndaki . hızlı gelişimin; bulaşıcı hastaİıklar, uyuşturucu, terör, çevre kirliliği gibi insanlı~ı tehdit eden durumlann etki alanı dışında değildir. Özellikle enformasyon alanındaki hızlı gelişmeler, kişiler, müesseseler ve ülkeler arasındaki iletişimi son derece süratli bir noktaya getirmiş, dünyamız adeta küçük bir köye dönüşmüştür. Bilimsel ve teknolqjik gelişmelerin ekonomik sahaya yansıması, bu alanda devasa gelişmeleri teşvik edip kolaylaştırmıştır. Bilginin eyl~me dönüştürülmesi, prodüktiviteyi patlama derecesine getirmiş, bu durum malların küresel çapta pazarlamasını, teşkilatlanrnayı, iş hacminin artmasını, tüketimi ve özellikle gelişmiş ülkelerin hayat standardındaki yükselişi ve kalite artışını pompalamışbr.ı Artık günümüz dünyasında ne bilimsel ve teknolojik gelişmeleri, ne enformasyonu ve ne de para akımını ulusal sınırlar içerisinde sonuna kadar kontrol etme imkanı yok gibidir. Bazı hükümetler yayJ!Iları kontrol etmek isteseler bile; uydulardan yapılan yayınlan, internet aracılı~ ile yap~an haberleşmeleri tamamen sınırlamak mümkün de~ildir. Tarihin en kab rejiminin bile enformasyona ulaşma · irnkanlannı s.ırurlamayı becerememesi, Komünizmin ve Sovyet Imparatorlu~unun çökmesinin en önemli sebeplerinden biridir.2 "Paranın anavatanı yoktur" sözü, paranın tamamen kontrol edilemeyece~ini ifade etmektedir. Merkez barıkalannın ve hükümetlerin parayı kontrol etme çabalanna ka:r.şın, her gün 'transnasyonal piyasalarda, New York döviz borsasında ve Londra İnterbarık Borsasında ticareti yapılan paralar ulusal ve uluslararası alışverıişlerin finansmanı için gereken miktardan o kadar fazladır ki, bu para akımı tüm kontrol ve sınırlama çabalanndan kendirıi kurtarabilmekte, hele yönetilmeye hiç gelmemektedir. 3 Sermaye hareketleri küresel çapta hızlanmış, milli · iktisadi yapılar ki.iresel bağlanb içindeki mali piyasalara ba~mlı hale gelmiş, yerel ve ülkesel yapılar küresel çapta gelişen mali piyasalarm icaplarına gösterdikleri uyum derecesine göre değer ve önem kazanmaya başlamışlardır. 4 '
Birbirini destekleyen süreçler içerisinde gelişip olgunlaşan kapitalizm, bugün neredeyse küresel bir boyut kazanmış br. Artık birey ve toplumlann davranış ve ilişkilerinden tutunuz da doğal kaynaklara kadar birçok unsurun, kapitalizmin kar
ı Bk. Peter F. Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, (çev. Bellos Çorakçı), Inialap Kitabevi, lstanbull994, ss. 52·63.
2 a.g.e., ss. 203-204. 3 a.g.e., ss. 202-203. 4 Geniş de!!erlenclirme için bk. Jurgen Habennas, KUreselleşme ire
Miffi Derdetlerin Alabe/i, (çev. Medeni Beyaz!aş), Bakış Yayınlan, Istanbul 2002, ss. 26-37.
570 .
~---·--
birikimine dönüştürmekte olduğu alanlar haline geldi~ söylemek abarblı olmaz. Milli unsurlara ve farklılıklara aldırmaksızın işleyen ve kendine özgü yasalarını oluşturan modem kapitalizm, rahatça dolaşıp kar edebileceği bütün piyasa ve pazarlara intikal ederek tüketimi teşvik etmekte, insan ve toplumların gündelik davranışlarını yönlendirm~ktedir.
Dünyamızın öteki kesimlerinin yanı sıra, İslam alemi de kapitalizmin önemli etki alanlarından birini oluşturmaktadır. Modem dönemde Bab Medeniyetinin mecburiyetleri karşısında çok köklü değişim ve dönüşüm problemleri ile karşı 'karşıya gelmiş olan İslam dünyasında kendisini gösteren en önemli konulardan biri, İslamiyetin sosyo-ekon?mik yapılanma ve gelişmeyle ilgisi olmuştur. Islam dünyasının Hristiyan Batı ile daha başlangıçtan itibaren bir şekilde çabşma ve rekabet içerisine girmiş olmasının, Müslüman toplumlarda Bab kültür ve medeniyetine karş! tepkisel ve geleneksel tutumların ortaya çıkmasında birinci dereced~ rol oynadığı düşünülebilir. Buna karşın de~irn karşısında uzlaşmacı, uyarlamacı ve sentezci eğilimler de eksik olmamıştır.5 Söz konusu yönelim ve çabaların bir sonucu olarak, islamiyelin de Hıristiyarilikta olduğu gibi Protestanlaşbnlmak suretiyle sekiller bir mahiyet kazandınlıp kazandınlamayacağı konulan da gündeme girmiştir. 6
Hiçbir beşefi faaliyet, kültür olgusunun ve . birtakım değerlerin dışında düşünülemeyeceği gibi, toplumsal hayabn bir realitesi. olan ekonomiyi de içinde oluştuğu sosyo-kültürel, ekonomik, politik vb. şartiann dışında düşünemeyiz. Bu noktadan hareketle; global ekonomiyi de külilli ve değerler· sisteminden ba~sız bir olgu olarak görme yerine, onu idealize eden ideoloji ve değerler sistemi ile beraber ele almak yerinde olur. Modem iktisadın ana konularından olan faiz ve borsa gibi işlemler aynı zamanda dini, ahlaki, kültürel ve hukuki boyutlara sahip işlemlerdir ve en ~dan onları belli şekilde kurgulayan temel zihniy?tten, dünya görüşü ve kültürden bağımsız değillerdir. Spekülatif manadaki faiz ve borsa konusunun emek-sermaye, üretim ve alış-veriş ilişkisinde denklemin mutlak, de~mez ve evrensel unsuru olarak kabul edilip edilmemesi, bazen ideolojik bir bakış açısıyla .savunulup dayabiması sübjektif noktalar içerir. Bir sistem olarak ekonominin reel sektöre veya finans sektörüne oturtuhnası da iradeli bir tercih olup, sadece ekonominin kendi çerçevesi içerisinde mütalaa edilemeyecek şekilde ahlaki,
5 Ünver GUnay, •rop/umsa/ De§işme ı,os ls!anuyet", Çukurova Üniversitesi lıahıyat Fakilliesi Dergisi, c. 1, Sayı: ı, 2001, s. 35-36.
6 Bu konuda yap~an de!!erlenclirmeler için mesela bk. Sadık J. aiAzrn, "ls Islam Secularizab!e", http:/ /secularislam.org/separa-. lion/isislam.htm, 01.01.1996, ss. 1-5; Ramazan Alhntaş, "/slam'a Göre SekO/erleşmenin Imkani', lslanüyat, c. IV, Sayı: 3, TemmtizEyiUI 2001, ss. 133·142.
F .
KUR'AN İŞIGINDA GLOBAL EKONOMİNİN PARAMETRELERiNE FARKLI BİR BAKlŞ
hukuki ve sosyal sonuçlan olan bir işlemdir. Böyle bir tercih, sosyal ve ekonomik dengelere belirli ölçüde etki etmenin yanında, toplurnun temel değerleri ve yargılanyla da uyuşma veya çalışma şeklinde bir ilişkiye sahip . olacaktır. Global ekonomiYi anlamak, onun temelinde yatmakta olan zihniyeti sorgulamayı gerektirir.
A. Global Ekonominin Üzerine Kurulduğu Zihniyetin Altyapısı ·
Küfeselleşen dünyada finans sektörünün ağırlıkta olduğu ekonomik yapılanınayı besleyen zihniyetin temellerini Balı'daki · din-bilim çalışmasında ve Aydınlanma düşüncesinde bulmak mümkündür. Aydınlanma düşüncesinin parametrelerini seküler bir akıl, manhkçı ve pozitivist bir kalıpta gelişen ve metafizikle bağlanhyı koparmış modem bir bilim anlayışı ve kartezyen bir alem tasavvuru oluşturur. Aydınlaİlmayla gelişen süreç, dini düşünce ve muamelat kurumlannın sosyal önemini yitirdiği bir sekülerleşme dönemi olmuştur. Söz konusu sekülerleşme, bir takim politika ve dayatmalatla Bah kültürünün yoğun etkisi allında kalan bölgelere intikal ettirilmiş ve böylece o toplurnların düşünce, hukuk, ekonomi, politik ve sqsyal yapılaşması
üzerinde hegomanya kurmuştur. Artik nitel, sürekli, sınırlı ve dini dünya görüşünün yerini, nice!, atomik, sonsuzca genişletilmiş seküler bir dünya görüşü almıştır. Aristo'nun hiyerarşik kainatı yerini Newton'un dünya makinesine bırakırken, bilgi insanın dünya ile uzlaşmasının bir aracı olmaktın çık~nlıp tabiatı denetim altına alma ve ona tahakküm etme ve hatta ona karşı savaşma aracı haline getirilmiştir}
On sekizinci yüZyıl filozoflan, bilimsel devrimin sadece tabii bilirrtleri değil, bütün bir beşeri faaliyeti (ahlak, siyaset, ekonomi, hukuk) değiştireceğine
inanmışlardı. Sekülerleşmenin etkisiyle ekonomi sahası, din, ahlak, gelenekler gibi psiko-sosyal olgulardan kopanlmış, toplurrılar kurgulanan piyasa mekarıizmasına tabi hale getirilmiştir. Üretimi ve ·iktisadi verimi esas alan yeni düzen, zaman içerisinde daha fazla kazanmak için tefeciliği, spekülatif para kazanma yollannı, sömürü politikalarını benimseyerek, sosyal norinlan, ve dengeleri· bozan acımasız bir yapı geliştiriyordu. 8 Bir dönerrıler köle. ticaretinin merkezi durumunda olan Bab ülkelerinin bugünkü zenginliğinde ve eko~omik gelişiminde inkar. edilemez payı olan birtakım ülkelerin yerallı ve yer üstü zenginliklerinin, petrol kaynaklannın yağma edilme-
7 Bu konuda ge~iş bir d~erlendirme için bk. Ramazan Albnlaş, "Teo/ojik Sekülerleşme", C.Ü. ilahiyat Fakültesi Dergisi, c. VI, Sayı: 1, Sivas 2002, ss. 55-67.
. 8 Bk. Mustafa Özel, ·İktisadi Diişüncenin Laikleşmesi", BUgi, Bilim ve Islam, Islami IIi mler Araştırina Vakfı Yayınlan, Istanbul 1987, ss. 119·121. .
si için yapılan planlar, darbeler ve iÇ kanşıklıklar, çıkanlan savaşlar nazar-ı itibara alınırsa, hiç kimse bütün bunların ekonominin evrensel, objektif ve bilimsel prensiplerinin zorunlu, mutlak ve değişmez gerekleri olduğunu iddia edemez.
Hakim güçlerin inisiyatifi . altında şekillenip gelişen gililümüzün global ekonomik sisteminin değerlendirilmesinde, ekonominin üzerinde yürüdüğü ·bilimsel prensipler konunun nesnel, evrensel ve objektif boyutunu oluştururken, . onu belirli yapılara oturtarak yönlendiren birtakım değer yargılan ve ideolojiler, daha geniş anlamda kUrgulamanın üzerine dayandığı temel zihniyet, dünya görüşü ve sosyo-kültürel sistem onun sübjektif ve değişken b()yutunu oluşturur. Böylece global ekonominin inisiyatifini ellerinde tutanlar, onun nimetlerinden en fazla istifade edenler olurlarken; onun ilkelerine, dayatma ve yaphnrnlanna muhatap olup değişime tabi tutulanlar, gelişmişler lehine büyük faturalar ödeyerek külfete talip olmaktadırlar. Hiç kimse, bu gelinen noktanın ve oluşturulan tablonun, insanlığın değişmez mutlak kaderi olduğunu, insan ve toplumlanil ulaşabilecekleri en ideal nokta
.: olduğunu iddia edemez.
1992'de yayınladığı "Tarihin Sonu. ve Son İnsan" adlı kitabıyla ortaya çıkarak, globalizmin arhk evrensel bir olgu niteliğini kazandığını, · insanın konfor, rahatlık gibi temel ihtiyaçlannı en iyi tatmin ·eden sistemin kapitalizrİı olduğunu ve onun ekonômik ve sosyal alanda insanlığın ulaşabileceği en son nokta olduğunu, buna karşı çıkacak ve onu engellemeye çalışacak kültürlerin, akım ve ideolojilerin ciddi bir ağırlığa sahip olmadıklanndan dolayı arhk tarihin sonunun geldiğini iddia eden Fukuyama'nın kendisinin ve söz konusu eserinin aradan geçen on· yıl zarfında aktüalitesihi kaybetmiş olması düşündürücüdür. Globall~n dünyada karşılıklı etkileşimler ve benzerlikler olmakla beraber farklılaşmalar da çağalmakta ve bllhun içindir ki demokrasi ve çoğulculuk kavramı'an ·anlam kazanmaktadır. · Sorakin'in de ifade ettiği gibi tarih ileriye doğru tek bir çizgi halinde değil, devrllikler içerisinde gelişrriekte9, Hellenistik kültür ve medeniyet anlayışının galip Roma'ya hakim olduğu gibi, yok olduğu düşünülen medeniyetler, yeni kültür ve medeniyet ortarrılannda onlara eklerrılenerek ve yeni formlar kazanarak kendilerini ifade etmektedir. ·Aynı ·şey son iki yüz yıldır nispeten zayıf ve etkisiz bir konumda gözüken İslam kültür ve medeniyetiiçin de söylenebilir.
9 Geniş bUgi ve de!jerlendirme için bk. Pitirim A. Sorokin, Social and Cu/tura! [)ynamics with a New lntroducöon by Michel P. fJjchard, 2. Printing, U.S.A., 1991, ss. X, 59-61. Nitekim Kur'an da gali· biyet ve ma!llubiyetlerin devrUi!jine dikkat çekmektedir: • ... Biz {ga/i· biyet ve ma§/ubiyeQ günlerini insanlar arasında ellirip çeviririz. • (Ali irııran, 3/140) . .
571
TALİPÖZDEŞ ;
Şayet globalleşen dOnyada finans sektörünUn insiyatifini ellerinde bulunduranlar çoğu defa tefeci~ likle iç içe geÇen uygulamalarla gerçek yabnmcılann ve üretim sektörünün önUnü kesiyorlarsa, emek ve alın teriyle kazanmaya çalışan toplum kesimlerinin aleyhine garanti ediliyor ve hiçbir risk albna gimiiyorlarsa, holdingleşme oyunlanyla, para ve hisse senetleri üzerinde çeşitli spekülatif oyunlar aynanarak insaniann servet ve birikimleri gasp ediliyorsa, ihale ve teşviklerin verilip alu:unasında rüşvet mekanizrlıalan dev.reye giriyorsa, bütUn.bu durumlar sadece d ine ve ahlaka değil, aslında evrensel hukuka ve i~isadın objektif ve bilimsel kurallanna da aykındır.lO Bu dururnların yaşandığı toplumlarda adil ve dengeli bir servet paylaşımının varlığından söz edilerneyeceği gibi, belli bir azınlığın . dışındaki geniş toplum kesimlerinin rahatlık içerisinde yaşadığını söylemek yaşanan gerçeği ve vakıayı görmezlikten gelme anlamına gelir. Yukanda ifade edilen m€mfi durumlar için "Bütün bunlar evrensel bir mahiyet taşımakta olup, insanlığın ulaşabileceffi en ideal noktadu.Söz konusf.l.durum/ar din !fe ahlak-
. tan ve hattfı hukuktan bile bağımsız olup sadece ekonominin konusudul' diyerek işin içinden sıynlmak mümkUn değildir. Hiçbir felsefi sistem, ideoloji ·ve siyaset anlayışı gasp, soygun ve talanı meşrU hale getiremez. Sonra bu tip bir değerlendirme, dUnya görüşü ve hayat tarzı dUnyarnızın daha önce tanık olmadığı sadece medemitenin sonucu olarak ortaya çıkan yeni bir durum da değildir. Tarih bu tip sakat anlayışiann ve uygulamaların yıkıma götürdüğü nice toplumların enkazlarına şahittir.ıı
İnsan ve yeteneklerinin tannlaştınlarak her şeyin merkezine yerleştirilmesi ve özellikle ekonomik, siyasi ve askeri güç faktörüne bağlı olarak insan tarafından yapılan her şeyin meşru görülüp kutsanması, global çapta insan eliyle yapılan ve sonuçta ıru;anın kendisinin de tahrip edilmesini beraberinde getiren sosyal, kültürel, ekonomik, ahlaki ve ekolojik tahribatiann üzerini örtmeye yetrniyor.12 Nitekim Kur'an'da (Nemrut ve Firavun kıssalan gibi) bazı kıssalarda ve ayetlerde bu tip zihniyet ve uygulamalann ~in belirli dönemlerinde bazı toplumlarda ortaya
10 Bu konularda geniş bir de~erlendiıme için bk. Abdü.laziz Bayındır, "Menkul Kıymetler Borsa.s~ Faizsiz Fmansman Yol/m", 1. Uluslararası Islam ncaret Hukukunun Günü.mnzdeki Meseleleri Kongresi, Konya 1996, TebU!!Ier, Milıakereler, Sonuç Bilditlleri, Kombad Yayuılan, Konya 1997, $s. 11-325. Ayrıca Tilrltiye'de rüşvet ve yolsuılukla ilgili Istatistiki bir ~erlendiıme ,için bk. "Yo/SIIZiuk Ekonomisi", Ekonomik Forum, Tilrlliye Odalar ve Borsalar Birli!)i, Yıl: 9, Sayı! OS, 15 Mayıs-lS Haziran 2002, ss. 36-4S.
ll Geniş bilgi ve de!!erlendirrne için bk. llhami Güler, "Dünyanın Bapna Gelen 'Derin SapJanlık': Dünyevileşme", b!Amiyat, c. IV, Sayı: 3, Temmuz-Eylül2001, ss. 35-S8.
12 Toplum barışını tehdit eden ekonomik dururnlar hakkında bir d~erlendiıme için bk. Hüseyin Yılmaz, Toplumsal Banşa Katlosı Açısından lurkiye'de Din E!fitimi, (Basılmarruş Doktora Tezi), Ankara 2001, ss. 2S5-271.
572
çıkarak o toplumlan yıkıma götürdüğüne dair uyanlarda bulunulm~dır. 13
• r. Küreselleşmeyle beraber insanlığa dayablan ka-pitalist ekonomi, eşya ve para üzerindeki mutlak mülkiyet ve tasarruf yetkisini sözde Allah'tan alıp insana veriyor, insanı ve eylemlerini tannlaştınp mutlaklaşbnyor ve böylece ekonomi ile maneviyat ilişkiSini birbirinden kopanyordu. Her ne kadar kapitalizmin gelişiminde Max Weber'inriddia etti!:ıi gibi Protestan ahlakı belli derecede fonksiyener olmuşsa da14, bu durum ekonomik sistemi üretim, ticaret, dağıtım ve tüketim alanlannda sistematik bir şekilde ve sekiller anlayışa alternatif- oluşturacak tarzda itikadi ve moral değerler üzenne oturtmaktan çok, bir anlamda daha fazla kazaı:ımak iç!n dinin bir motivasyon ve yardımlaşma unsuru olarak kullanımıcl.ır. Medemitenin zamanla etl5inlik kazanmasıyla arbk paranın tedavülünde ve işletilmesinde, ekonominin üretim, pazarlama, dağıtım ve tüketim süreçlerinde insanın eylemlerine pozitif veya negatif anlamda değer biçen, yönlendiren gökten, gelen (vahyı1 bir ilkeye yer kalmamıştır. Çünkü arbk sadece. Allıili'la insan arasındaki imana ve biTtakım ritüellere indirgenen, daha çok bireysel ahlakı öne çıkaran bir dinin sosyo-ekonomik hayab düzenleme noktasında fazla iddiası olamazdı. Artık her şey, faize . dayalı olarak borçlanma sirkülasyonu üzerine kurulan piyasaların ve paranın dalgalanmasına, ekonominin çarklannın işlemesine bağlı idi. Piyasayı ve ekonomik gelişmeleri takip etmek, vicdana ve ahlaka uysa da uymasa da daha fazla kazanmak için . teşebbüste
. bulunmak rasyonelliğin gerektirdiği bir şeydi.
Kapitalizmin en belirgin özelliği, üretiriı vasıtalan ile tüketim maddelerinde sınırsız mülkiyet hakkını esas almasıdır. Hedeflenen şey, en yüksek kar ve kazancın elde edilmesi ve bunun miras yoluyla intikal ettirilmesidir. Bu yapının temel . meseleleri, fiyat yahut piyasa mekanizması tarafından çözülebilir. Çünkü fiyatiann teşekkülü, pjyasada serbest bir şekilde ortaya çıkacak olan arz ve talebin karşılıklı· işleyişine terk edilmiştir .ıs Her ne kadar yasalarda ekonomik hayab düzenleyici, yatırırrıcılan, çalışanlan ve tüketicileri koruyucu bazı hükümler ve düzenlemeler b ulunsa da, bütUn bunlar. kendi çıkiınru her şeyin önUne koyan ekonomik adarn'a göre kurulan ve paraya endekslenen, güçlüleri koruyup onlara imtiyazlar sunmayı 'ekonomik kalkınma modeli
13 lsra, 17/16; RUın, 30/41; Zuhruf, 43/23-24. 14 Bk. Max Weber, "Protestan Mezhepleri ve Kapitalizmin Ruhu",
Sosyoloji Yazılan, {çev. Taha Parla), llctişim Yayırılan, 1stanbul 1996, ss. 383-411; Max Weber, "Dünyaj/1 Reddeden Dinler 1111
Bunlann YöneUşleri", Sosyolojl Yazılan, {çev. Taha Parla), belişim Yayuılan, Istanbul 1996, ss. 421-422; Max Weber, Protestan Ahiala ve Kapitalizmin RUhu, Hi! Yayın, 198S, ss.37·141,16S.
lS Rasih De.mird, Ekonominin TemeUeri, lDV., Ankara 1996·, ss. S4-S7.
. "- KUR'AN IŞIGINDA GLOBAL EKONOMİNİN PARA.METRELERİNE FARKLI BİR BAKIŞ
olMak kabul eden bir sistemin ruhu, felsefesi ve genel yapısı içerisinde fazla bir anlam ifade etmemektedir. Meseja hisse senetlerinin değeri bizzat üretimin ve gerçek (reel) kann kendisine göre değil de, de~eri üzerinde her türlü spekülasyonun yapılabileceği herhangi bir kağıda olan arz ve talebe göre belirleniyorsa, böyle bir ekonomik yapı içerj.sinde sayılan binleri bulan ve birikimlerini borsada deijerlendirrnek isteyen küçük tasarruf sahiplerinin haklarının korunabileceğini söylemek mümkün müdür? Yine öme~in şirketlerin yapısında ve yönetim şeklinde şirket hisselerinin çoğunluğ{ınu ellerinde bulunduran kimselerin birtakım yollarla küçük hissedarların paylarını küçültüp zamanla kendi zimmetlerine geçirmelerini kolaylaştıran, açıklık, şeffaflık, demokrasi ve hukukun özüyle bağdaşmayan birtakım düzenlemeler yer alıyorsa, mağduriyetlerin önleneceğinden, hakların koruoacağından bahsetmek mümkün müdür? Ayrıca ekonominin uluslararası boyutta işleyişinde yerel düzenleJ11elerin ve kurallann da çok kalıcı ve engelleyici
· olduğu söylenemez. Örneğin arkasını bir takım güçlere dayamış silah ve uyuşturucu ticareti, söz . konusu ticaretin devarnı için uluslararası arenada tertiplenen komplolar, yazılan savaş senaryolan ve milyonlarca insanın ölüme, hastalıklara, açlık ve sefalete mahkum edilmesi pahasına bu senaryoların hayata geçirilmesi bu söylediklerimizin doğruluğunun bir kanıtıdır.
Kapitalizmin Pazar bulma ve yayılma zeminiı)i oluşturan serbest piyasa ekonomisi, aslında bu piyasanın manipte edilmesini ve tekelleşme.leii . ortadan kaldırma konusunda hiçbir zaman için · yeterli olamamıştır. ·Kapitalizm, serbest piyasaYı hiçbir zaman tamamen yok etmemesine rağmen, tekelleşme onun mahiyetinde mevcuttur. Piyasa kanunlan, çok etkili reklarnlanyla talebi etkileyebilen ve fiyatlan diledikleri gibi belirleyebilen şirketler ve para kuruluşlan için fazla bir engel teşkil etmiyor. Güç, hile ve pragmatist zekanın alt yapıyı oluşturduğu bir sistemde rekabet faktörü tek başına haksız tekelleŞmeye engel olabilecek bir faktör olamıyor. Braudel, Galbraith ve Perroux gibi ekonomistler bu olguya dikkat çekiyorlar.16 Sonra seküler zihniyetin gereği olarak maneviyatla olabildiğince bağlan zayıftatılan insan, malı üzerinde mutlak hakimiyet ve tasarrufa sahip olarak düşünülüyorsa; bu durumda kazandığını şartlar elverdiği ölçüde istediği gibi harcayabilir ve bundan dolayı da eleştirlUp kınai-ıarnaz. Bunun sonucu, gelirle harcamalar arasındaki farkı oluşturan ~tasanufların yatırımlara ve insanlar için hayırlı birtakım hizmetlere sarf edilmemesi normal görülmelidir. Keynes'in de tespit ettiği gibi, serbest
16 Fazla bUgi Için bkz. Mustafa Özel, Iktisat, Siyaset ve Din, Yeni Şafak, lstanbu11995, ss. 51-61.
piyasa koşullannın hakim olduğu çağdaş kapitalist toplumda tasanufların birikmesiyle onların yatınma dönüşmesi arasında d~ orantılı otomatik bir bağ yoktur.l7 Sonuçta sayıca küçük bir kesimi oluşturan müreffeh zümreterin daha lüks, saltanatlı ve ihtişamlı hayatlannın faturasının az gelirli kesimlere çıkartılması ve toplum kesimleri .arasındaki gelir dağılımının bozulması kaçınılmazdır.18 ·
B. Küreselleşmenin Arkasındaki İtici Güç
· Küresel ekonominin itici gücünün büyük ölçüde para-kredi-faiz sirkülasyonu olduğunu söylemek mübalağa olmaz. Banka kredisi, paranın ·modem ekonomi. içerisinde bir tür şekillenişini ifade etmektedir. Birçok iktisadi yapıda neredeyse para stokunun yüzde doksan beşini, borçlanan kişi ve kurumların varlığı ile beslenen ve büyük miktarlarda borç olarak geri dönen banka kredileri oluşh.trmaktadır. Her türlü tüketim ve lüks çılgınlı~ olasıya teşvik edildiği bir ortamda tüketicilı;ır ipotek koydurma yoluyla barıkalara borçlanırken, tüccarlar ve müteşe9bisler yatırım yapmak için, hükümetler ise vergi gelirlerindeki açıklığı giderrnek için borçlanma yoluna gitmektedirler. Hükümetlerin borçlanrnalan, iç borç veya dış borç şeklinde olabilmekle ve bu konuda özellikle üçüncü dünya ülkeleri önemli bir uygulama alanı oluşturmaktadır. Böylece para tedarik etme mekanizması olarak borçlanma süreçlerine itimat edilmektedir. Artık modem borçtanma fertler, kurumlar, endüstriler ve milletler arasında bir ödünç.alma ölçüsü değil, ulusal ve ülkeler araSı para stokunu yaratan ve tedarik eden bankaların doğrudan bir fonksiyonudur. Bu işlevsellik, kendisini gerilim, istikrarsızlık ve çatışma üzerine kunJ!u bir düzenleme olarak hissettirrnektedir.19
Söz konusu sistem kredilendirrneye ve borçlandırmaya dayanan fasit bir döngü oluşturarak maliyetierin devamlı yükselmesine ve nakit paraya duyulan talebin artmasına, daha fazla çalışılıp üretilmesine rağmen alım gücünün azalmaSına ve dolayısıyla küresel çapta fakirliğin yaygınlaşmasına zemin oluşturmaktadır. Öyle ki, kredi olarak alınan para, ödenmesi neredeyse mümkün olmayan ve büyük miktarlan bulan borçlar ve devamlı artan ipotekler olarak denklemde yerini almaktadır. İngiltere'deki Bi.ıilding society ve banka figürlerine göre, ipotek edilen malların toplam miktan son 35 yılın içerisinde 3 milyondan 1 ı" milyona yükselmiştir. 20 Bütçe açıklarını faizli banka kredisi ile . .
17 Bk. Burhan Ulutan, Iktisadi Doktıinler TariN, Ötüken Neşriyat, lstanbul1978, ss. 471-474. · · ·
18 Geniş deAerlendinne Için bk. Demlrd, a.g.e., s. 56·57. . 19 Michael Rowbotham, &nk·rollil)g the Worfd info Chaos, Norwich
ty., ss. 2·3. 20 Rowbotham, a .g.e., s. 6.
573
... - .--:--·--;-·
TALİP ÖZDEŞ
finanse etme politikasının uygulandığı yanrn yüzyıl içerisinde bütün dünyada ulusal borçlar devamlı olarak artmış, söz konusu durum, bankacılık sektörünü çözüm olarak kutsayıp insanlığa sunan Keynesçi parasal teorinu:ı yanlışlığını ortaya koymuştur. Ulusal borçlar, Keynesçi teorinin aksine, devirli değil, geriye ödenemez bir gelişme göstermektedir. Ülkeler her yıl milyarlarca dolar, sterlin ve frankı halklaİının refahı için ihtiyaç duyulan alanlara yatınrn yapmak yerin~, aldıklan borçlarm faizi olarcik geriye ödemek durumunda kalmaktadırlar.21 Yani faizli olarak alınan borçlar ekonomik gelişme süreci içerisinde kendi kendisini telafi etmek yerine, gittikçe daha fazla artan miktarlara ulaşmakta, yatınrn için harcanması gerekli olan meblağlar dahil, vergilerden elde edilen birikimler büyük ölçüde borç ödemelerine -çoğu zaman da borç alınan ana paranın f~zlerinin ödenmesine- harcanmaktadır.
Koruyucu engellerin kaldınlmasıyla, dünyamız giderek tek bir iktisadi ünite olarak değer-
. lendirilmektedir. GA IT ve WTO çatısı altında imzalanan antlaşinalarla gümrük vergisi . oranlan düşürülmüş, gümrük dışı ticaret engelleri olabildiğince azaltılmıştır. Bunun sonucu rekabet hızla gelişerek fiyatlan ve maliyeti düşürme eğilimi güçlenmiş, bu durum işçi çıkanmını ve emeği daha ucuza mal etme temayülünü hızlandırmıştır. Aynca fiili ol!lfak her ekonomik sektörde rekor derecede mal ve hizmet fazlalığının oluşturduğu fazlasıyla doymuş ve tıkanma noktasına gelmiş bir dünya pazannın mevcudiyeti söz konusudur; yani çok üreticinin mevcut olduğu ama yeterince alıcının bulunmadığı ve Pa?ar bulabilmek için nefes kesen bir mücadelenin yaşandığı bir dünya pazaiı: Bütün milletlerde yayg!J?. ve gittikçe artmakta olan fakirlik ·seviyesi ve aynca mal ve hizmetler için var olan gerçek talep beraber değerlendirildiğinde, bu durum para reformistlerinin "Efektif Talep Yetersizliği" tezini.teyit etmektedir. Kişiler yiyeceğe duyduklan ihtiyaç nedeni ile değil (yani yiyecek maddelerinin azlığından dolayı değil), küresel pazan tıkayan bu yiyı;ıcek maddelerini ~tın almak ·için gerekli olan paraya duyulan ihtiyaçtan dolayı açlığa mahkum olmaktadırlar.22
Devamlı olarak borçlanma süreçlerine maruz bırakılan üçüncü dünya ülkelerinde durum daha vahim boyutlarda gözükrnektedir. Bu ülkeler firians açıklığını gidermek ve ekonomilerini geliştirmek gibi gayelerle IMF, GA IT, WTO ve Dünya Bankası gibi ulusl~rarası para · kuruluşlanndan faiz karşılığı borçlanma yoluna gitmekte; gelişmiş ülkelerden teknoloji ithal ederek ürettikleri maddeleri (çoğu defa
21 Rowbotham, a.g.e., s. 8. · 22 Rowbotham, a.g.e., s. 6; Faruk Türk~u, •Çeyrek YiJzyı}Jık
Küreselleşme Sanası~ Görilş, lÜSIAD Yayın Organı, Mayıs· Haziran _2002, Sayı: 51, s. 12;
574
çok ucuzp) ihraç etmekte, elde ettikleri gelirlerle neredeyse ödenmesi imkansız meblağlara ulaşan borçlannı ödemeye çalışmaktadırlar. Ortaya çıkan sonuç ise, kısmen gelişmekte olan hastalıklı bir ekonomik yapıdır. Gerekli gördükleri ta,kdirde borç verdikleri ülkelerin içişlerine ve yönetimine de müdahale edebilen söz konusu para kuruluşlan, güçlerini faiz karşılığı borçlandırmayı esas alan finans sistem-lerinden almaktadırlar. 23 . .
Kür~elleşme ile ilgili sıkıntılarırf diğer ülkelere · göre çok daha ağır yaşandığı ülkelerden biri de Türkiye' dir. Sermaye giriş-çıkı~ının liberalleşmesi, finans sektörünün kontrolsüt bir şekilde üretim sektörünün ve reel ekonominin aleyhine desteklenmesi, iç borçlanmalar ve faiz politikalan, hisse senetlerinin değerlendirilmesinde üretiminden kaynaklanan gerçek karın kendisinin değil de, kağıda olan arz ve talebin esas alınması sonucunda borsanın kınlgan bir yapı_ göstermesi · ve , bu yapının dış müdahale ve spekülasyona açık olması gibi durumlar, özellikle yatınrna dayanan üretim sektörünün dinamizmini yitirip küçülrriesine, istihdam alanlannın d~asıyla işsizlik ve yoksulluğun yayılmasına zemin hazırlamıştır. Bunun sonucunda iş dünyası, dış pazarlardaki rekabet gücünü de kaybetmiştir.24
Basma yansıdığı kadanyla25 Temmuz 2002 itibanyla Türkiye'nin bütün vergi gelirleri ancak faiz giderlerini karşılayabilecek dururnda gözükmektedir. ATO (Ankara Ticaret Odası) araştırmasına göre sadece son üç yılda faize aktanlan yüz milyar dolarlık kaynakla Türkiye'nin on sekiz yıllık ham petrol tüketimini karşılamak mümkün gözükmektedir. Türkiye~de bir spekülatörün bir yılda Aİnerika'dakinin 43, Japonya_'dakinin 72, AB'dekinin 45 yılda kazandığı faizi kazanabiliyor olması, çarpıklığın dereceSini ve durumun vahametini göstermesi açısından düşündürücüdür. Başta Türkiye olmak üzere bütün bir İslam alemi ve iriSanlık dünyası için böylesi bir kaostan kurtulmanın bir yolu olmalıdır. .
Global sistem kendi alternatifini kendi içerisinde ·oluşturarak ekonominin inisiyatifini elinde tutmakta, kişi ve kuruluşlar faiz, döviz ve borsa üçgeni içerisinde çözüm arayışına ve - yatınma yönlendirilmektedir. Ekonomik istikrarsızlık yanında yaşanan hukuki ve politik istikrarsızlık problemleri bUyütmektedir. İnsanlan ortak yatınmlara yönlendirmede ve birikimlerini aktif bir· şekilde ekonomiye kazandırmacia önemli bir yeri olan şirket
23 Michael Rowbotham, The Dıive BeJdnd Globa/isation; Norwich, 1998, ss. 4-6, 37-38.
24 Bu konuda benzer bir degerlendirme için bk. lürk~lu, "Çeyrek . Yiizyıllık Küreselleşme Sanas", Görüş, Türkiye ·Sanayicileri ve lşadamlan Deme!ti Yayın Organı, Mayıs-Haziran 2002, ss. 12-14.
25 Bk.l'lüseyin Özay, ·siiA1111çSpekillatörSoyuyor, Yeni Şafak, 9 Ocak 2003, s. 6 .
~ 1 ı
KUR'AN IŞIGINDA GLOBAL EKONOMİNİN PARAMETRELERiNE FARKLI BiR BAKIŞ
yapılannın da kısmen istismara açık olmasının ve özellikle küçük yatınmcılar açısından fazla güvenli gözükmemesinin bu süreci hızlandırdığını düşünüyoruz. Halbuki insanların büyük çoğunluğu spekülasyondan ve para oyunlarından uzak bir şekilde tasarruflarını yatınma döndürebilecekleri, yatınmlarının gerçek karşılığını görebilecekleri, ciddi anlamda güven duyabilecekleri ve inandıklan değerlerle de çatışmayan ekçmomik yapılar ve birliktelikler görmek istemektedirler. Buradan hareketle şirketlerin yapısında ve işleyişinde hakkaniyeti, adaleti, eşit derecede demokratik katılımı_ ve şeffaflığı esas alan düzenlernelerin ve köklü reformlarm yapılması gerekmektedir. Sahip_ olduğumuz kültür ve değerlerin çağın bilgi ve tecrübe birikimiyle birlikte · yeniden değerlendirilip yorumlanmasının bu kurtuluşa kaynak olabileceğine inanmaktayız.
Ç. Ekonomik Alanın Düzenlenmesine Yönelik Kur'an ve Sünnet'ten Çıkanlacak Temel İlkeler
Yirmi birinci yüzyılı idrak ederken, hakim medeniyetin yayılmacılığı karşısında değişik tonlanyJa benimseyici veya tepkici tutumlar dikkat çekmektedir. Bir zamanların kapitalist yayılmacılığı şimdilerde kendisini globalleşme olgusunun zaruri bir sonucu gibi takdim etme gayreti içerisindedir. İşte bu durum karşısında, küreselleşmenin olwnsuzluklarına . karşı alternatifler üretebilecek potansiyele ve . dinamizmine sahip olmasından dolayı İslam'ın ayrı bir öneme sahip olduğunu söylemek mürrıkündür. Bütün menfi değişmelere; dini, ahlaki ve geleneksel değerlerin modernite karşısında temelden sarsılm~sına · rağmen İslam'a yönelişlerin ivme kazanmasi anlamlıdır. Bu bakımdan, konuyu sadece Müslüman toplumlarm kendi değerlerini yeniden keşfetme sürecine girmeleri olarak algılamak yerine, onun küresel çapta dünyanın gündemine oturmasındaki espriyi kavramak gerekir.
İslam, ilahi vahye dayalı kaynağından almakta oldu~ güçle, Allah-evren-ihsan arasındaki bozulan dengeleri düzeltebilecek, iİlsanın bütün ilişkilerini bilgi, ahlak, adalet ve hukuk temelleri üzerinde yeniden kurabilecek bir özelliğe sahiptir. Dolayısı ile İslam'ın insanlığa sundu~ prensipler, bazılarının "Yeni Düiıya Düzeni" olarak isimlendirdiğl şey karşısında . ciddi bir alternatif oluşturmaktadır. Nitekim John Hull'in de ifade ettiği gibi, paraılın ve gücün tannlaştınlıp daha çok kazanma yolunda hiçbir ahlaki, ht.ıkukl ve insani değerin tanınmamaya çalışıldığı qünyarnızda, paranın ilahlığını tahrip edebilecek bir iç yapıya ve güçlü refleksiere sahip bulunan İslam'a iman edenlerin misyonu sadece İSlam d.ünyasıyla sınırlı değildir.26 Ancak Müslüman
26 John M. Hull, "Religious EOur:alion in Westem P/ura/istic
dünyanın, Protestanlaşmaksızın fıtratın gereği olan evrensel değerlere ve farklılıklanyla beraber insanlığın şu ana kadar gerçekleştirmiş olduğu top yekün tecrübelere aÇık olacak şekilde dünyayı yeniden keşfetmesi gerekmektedir. Bu yenilenme ve açılmada, asli kaynaklarla olan irtibatın yeniden gözden geçirilmesi ve sağlam temeller üzerine kurulması önemlidir. Bu manada Kur'an'ı tebliğ ve tebyin (açıklama)le görevli Hz. Muhammed'in söz ve uygulamalan da değerlendirmeye sokularak bütün bir İsİami geleneğin, beşeri leeiiibenin ve karşılaştığımız çağdaş olguların Kur'an merkezli bir anlayışla yeniden değerlendirilmesi, olgu-vahiy ilişkisinin
sağlıklı bir şekilde kurulması ve hadiselerin nabzının tutulması açısından önemlidir.
Dayatılmaya çalışılan global ekonominin parametreleri karşısında Kur'an'ı esas almamızı gerektiren şey, çoğu defa İslam'ın doğru bir şe.ki!de anlaşılması ve dinamik tarzda kavranılmasının önüne geçen ve bugünkü gelişmeler karşısında ciddi bir alternatif oluşturamayan, belli dönemlerin sosyoekonomik, kültürel ve politik yapılan içerisinde şekillenen anlayış ve zihniyetierin çerçevesi içerisinde sıkışıp kalmama iSteğimizden kaynaklanmaktadır. Çünkü insan ve toplwnla ilgili temel yapıJar ve özellikler değişmemekle beraber, belli bir toplwnsal değişmenin varlığı da gerçektir. Ziraat toplwnunun yapısı ve problemleriyle, sanayi toplwnunun veya bilim toplumunun yapısı ve problemleri aynı değildir. Dolayısıyla, ço~ defa İslam'ın kendisi ile özdeşleştirilen birtakım tarihi dönemlerin ictihad ve uygulamalarını, aniann gunumuze dönük mesajlarının da olabileceğini kabul etmekle beraber, o dönemlerin şartlan içerisinde değerlendirmek daha sağlıklı olabilir. Söz konusu ictihad ve uygulamalann, İslam kültür ve medeniyeti yönünden ve ayrıca insanlığın top yelsün tecrübesi açısından
önemi büyüktür. Ancak günümüzün İslam dünyasının, sadece geçmişi tekrarlayarak ve kurtuluşu gelecekte arayarak, küreselleşen dünyanın beraberinde getirdiği değişimi karşılayıp yönlendirmesi çok zordur.
Bugün artık politik alanda, "demokrasi" konusu Müslümanların gündeminde önemli bir yer işgal
ederken, sosyal alanda "çoğulculuk" ve "sekülerleşme" konulan, ekonomik alanda "liberalizm" konusu gündemin önemli konuları arasındadır. Günümüzün Müslürnan'ı kendisini belli · ölçüde sekülerleşen zihniyetlerin, farklı dini ve kültürel grupların da mevcut olduğu bir sosyal yapı içerisinde bulurken, ekonomik anlamda bilgisayar teknolojisinin getirdiği yeniliklerle alışılagelenden daha fark-
Sodeties: Some General Considerations•, (basılmamış TebU!l), Din Öl!retiminde Yeni Yöntem Arayışlan Uluslarareisı Sempoıyumu, 28-30 Mart 2001, Istanbul, ss. 12-13.
575
.... ..-... -·1 .... . . ,
TALİPÖZDEŞ
lı ve hızlı işleyen bir ticari yapılanm~; banka, faiz, borsa ve döviz işlemlerinin karşılıklı olarak ve yoğun bir şekilde iç içe girdi!:ii bir ekonomik ilişkiler ağı _içerisinde_ bulmaktadır. Bu de!:Pşme ve gelişmeleri yok saymak, problemleri çözme noktasında bir alternatif oluşturamadığı gibi, modemiteyi esas alarak ilahi vahye dayanan hüküm ve değerleri artık geçersiz kabul ·etmek, kavramlarm içerisini boşaltarak İslam'ı sadece teorik düzeyde kalan bir itikat, şosyal boyutu iyice sınırlanmış bir ibadet ve müphem bir ahlak anlayışına indirgemek, vahyin sosyal hayatla ilgili olarak ortaya koyduğu değer hüküriılerini ve yönlendirmeleri tarihselliğe mahkum etmek de dayablan kültür ve anlayışlar karşısında asiinile olmaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir. Yapıla~ şey, Kur'an'ın bütün irısanlığı kavrayari mesaj ve prensiplerden hareketle günümü;Z{irı gerçeklerine yaklaşmak ve pratik ve dengeli çözümler. üretmektir. Ancak Kur'an sistematik bir huktik_kitabı olmadığı
. gibi, bu manada bir ekonomi kitabı da değildir. Sistemi oluşturmak, onun detaylannı belirlemek insan ve topluma ait bir sorumlulı..ıkaolup, aktif bir tefekkür, araşbrma ve ictihad -faaliyetini gerektirir. Çürıkü sofi'cli;:ta canlılık, farklılık ve de!:Pşim arz eden hayab kavramak, olayların nabzını tutmak vardır. Esasen böyle bir faaliyet, olguyu, de!:Pşirni, farklılıklan ve gelişmeyi görmek istemeyen, onlan yok sayan her türlü ideolojik ve bağİlaz yaklaşımı aşm~yı gerektirir.
. Diğer birÇok alanlarda olduğu gibi ekonomi alanında da vahiy, insanlığı fıtrata dayalı olarak doğruya yönlendirecek, hedef tayin edici birtakım temel prensipler koymaktadır. Bu prensipler doğrudan insan ve toplurnun fıtrab ile ilgili olduğu içirı süreklilik ve evrensellik ifade etmektedir. Kur'an yoğun bir şekilde Allah'ın birliğlı-u öne çıkarmakta, O'nun göklerin ve yerin, ikisinin ~ındakilerin ve bütün alemierin Rabbi olduğunu vurgularnakta, O'na eş ve ortak koşulmasını büyük bir zulüm olarak nitelendirmektedir.27 Tevhid kavramıyla ifade edilen bu temel prensip, teorik manada Allah'ın birlenmesi, ona hiçbir şeyin ortak koşulmaması anlamına gelip Kur'an'ın birçok ayetinde özellikle vurgulanriıakta, Allah'la beraber başka birtakım ilahlar ve rablar edinerek (şirk koşarak) yapılan imanın geçerli olmayacağı ifade edilmektedir.
Aslında imanın . üzerine kurulduğu tevhid ilkesi, salt bir şekilde Allah'ın birlenmesirıirı de ötesinde, O'nun, bütürı bir yarablış hadisesirıirı, varlıklar, olgular ve faaliyetler evreninin merkezirıe yerleştirilrnesidir. Bu noktadan hareketle irısan-mülkiyet ilişkisi ve ekonomik hayabn kendi~i de tevhid ilkesinden bağımsız düşünülemez. Allah her şeyin üzerindedir ve mutlak hakimiyet O'na aittir, yerin ve göklerin
27 Ali lmran, 3/26,: ı89; Lokman, 3ı/ı3.
576
mülkü O'na aittir.28 Allah hiçbir şeye muhtaç değildir29 ama, insan dahil bütürı yaratılanlar O'n_a muhtaçbr.30 Kur'an sisteminde hiçbir semantik alan yoktur ki doğrudan merkezi" Allah" fikriyle ilişki kurmasın ve ona yönelmesirı. Yani sistemde bütün semantik alanlar ve anahtar terimler bu merkezi kavrarnın nüfuzu albndadır.3ı İslam'ın ontolojik olarak Allah'ın birliğini, hükümranlığını ve Rabllğitii her şeyin üzerinde görnıesi, O'ntıntbelli kanunlar içerisinde yarabp hayat verdi!:P, yeryüzünde halife kıldığı32, varlıklan emrine verdiği33, beyanı ve kalemle yazmayı öğrettiği34; tikvasını ve fücurunu ilham etti!:P35, nimetler verip· _imtihan ettiği36, bir-
. takım zaaflarla maiGI olarak sonuçta ölürnlü kılıp · hesaba çekece!:P37 insanın kendisini, yeteneklerini ve kazaİumlarını (gücünü, aklını, güzelliğini, şöhretini, parasını ve servetini, mevki ve makamını) tannlaşbrma iddiasıriı ve mutlak egemenliğini temelden reddeder. Malın ve mülkün mutlak sahibi ve mutasamfı Allah 'br. 38 İnsanın mülk sahibi olması ve malında tasarrufu ise, yirıe O'nun insana verdiği kabiliyetlerden ve tasarruf yeteneğinden bağımsız olmaksızın izafi bir anlam taşır. Halkın söylemindeki "Mal sahibi mij/k sahibi! Hani bunun ilk sahibl' ifadesi bu gerçeğe vurgu yapar.
İnsan yarablışının gaye ve hikmetleriyle örtüşmediği içirı ihtiraslanru, nefsirıirı arzu ve isteklerini ilah edirıerı:ler kınanmış39, şirk koşmanın büyük bir zulüm olduğu vurgulanrruşbr.40 Kur'an kıssalannda .mülk ve servetlerine mağrurlanarak haddi aşanlann, kendilerini her şeyi değiştirme noktasında mutlak hüküm sahibi ilan ederek yapbklan her şeyi meşru görenlerin akıbetierine dikkat çekilmekte: dir.4ı Uyannın amacı, insan ve toplumlan gerek hemcinslerine ve gerekse diğer varlıklara hizmet etmeye teşvik etmek, sahip olunan mülk, servet ve imkanlarını Allah'ın nzasına uygun bir şekilde tasarruf etmeye yönlendirmektir. Bunun yerine kapitalist anlayışta olduğu gibi aracın (para ve servetin) hedef
. haline getirilmesi, ona tapınırcasına bağlanılması ve
28 Alı lmıan, 3/189. 29 İhlas, 112/ı-4. 30 Fabr, 35/15. 3ı Toshihiko lzutsu, Kur'an 'da AUah ve Insan, (çev. Süleyi'nan Ateş),
Yeni Ufuklar Neşriyat, Ankara ty., ss. 40, 88. 32 Bakara, 2/30. 33 Lokman, 31/20. 34 Rahrnan, 55/ı-4; A11ık, 96/3-5. 35 Şems, 9ı/8. · 36 Mülk, 67/2, ıs, 2ı-24. 37 Bakara, 2/ıSS; Ali lmran, 3/ı85. 38 Mülk, 67/1. 39 Furkan, 25/43. 40 Lokman, 3ı/13.
4 ı Özellikle Nemrut ve F'ıravımlussalan aniahi an konuya örnek olarak sunulur.
. . 'KUR'AN IŞIGINDA GLOBAL EKONOMİNİN PARAMETRELERiNE FARKLI BİRBAKlŞ
biriktirilmesi, kazanmak için bütün yolların meşiu görülmesi, üstünlüğün para ve iktidarda aranması tevhid ilkesiyle asla bağdaşması mümkün o!İnayan durumlardır. Bu mesajların siyasal ve ekonomik aç)lımı, herhangi bir sosyal sistemin hukuki, ahlaki ve evrensel değerler üzeripe oturlulup geliştirilmesini gerektirmektedir. Para ve rekabetin hiçbir insani değerle kayıtlı olmaksızın sınır tanım~. nesnel ve bilimsel anlamda ekonominin zaruri bir sonucu değil, aksine küresel ekonominin irıisiyatifini elinde bulunduran, insaru ve kabiliyetlerini kutsallaşbrarak tannlaşbran, para kazanmayı amaç haline. getiren dünya görüşü ve zihniyetin bir yansımasıdır.
Kur'an'da insanın Allah'la, hemcinsleriyle, mal, mülk ve nimetlerle ilişkisinin üzerine oturlulduğu diğer bir anahtar kavram, önemli bir ilke de taktedır. Öyle ki Allah'tan gerektiği gibi saygı ve sevgiye dayalı olarak korkma, O'na itaat ederek yanlışa düşmekten ·ve azaptan korunma anlamına gelen takva42, insanın Allah kabndaki gerçek .üstünlüğünün, ilgili ayette geçtiği şekliyle ekremliğinin (kerim olmasının) bir ölçüsüdür. Ayette insanların erkek ve dişi olarak yarabldıklan, birbirleriyle tamşmalan için farklı ırkıara ve kabHelere aynldıklan, ama Allah kabnda kerim olmanın ancak takva ile olabileceğine vurgu· yapılmışbr. 43 Aslında İslam öncesi Arap literatüründe keriin kavramı yine vardı ve bu kavram o dönemde bir insanın daha çok ırk ve · kabile .esasına dayalı olarak asil ve üstün sayılan bir soydan gelmesirıi, bu bağlamda şerefli olduğunu
ifad~ ettiği kadar, kerim olan kişinirı cömertliğine de vurgu yapmaktaydı. Bir kişi, su gibi içki cikıtaJ'ak, develer kesip günlerce devam eden zengin sofralan · kurarak kerametini, kendisinin v~ kabilesinin şeref ve .onurunu müdafaa ederdi.44 Kur'an, ırki ve kabile.vi hainaseti reddetmesinin yanında bu tip \:ıir cömertlik anlayışını ve- uygulamasını da israfla eş tutarak reddetmiş, israf edenlerin şeytanların kardeşleri olduğunu45, Allah'ın israf edenleri sevrnediğirıi vurgularnışbr.46 Böylece kerim kavramı Kur'an si?teminde Cahiliye dönemindeki anlam ve kullarumından daha farkir bir içerik kazanmış, cömert, şeref sahibi, onurlu anlamına salih insanların, meleklerin ve peygamberlerin bir sıfab olmanın yanında, aynı zamanda Allah'ın isimlerinden biri olmuştur.47 Çünkü insanı yarabp ona hayat veren, bol nzık ve nimetler veren Allah en cömerttir, en asil ve yücedir,' yani kerimdir. Arbk kerim olan kişi helal-haram farkı
42 Sernanlik ıleAerlendirme için bk. Toshihiko lzutsu, Kur'an'da Dini ""Alı/ala Kavramlar, (ÇA!V. Selahattin Ayaz), Pınar Yayınlan, Istanbul ty., ss. 259-265.
43 Hucurat, '49/ı3. 44 . . Bk. lzutsu, a.g.e., ss. 42-43. 45 lsra, ı 7/26-27. 46 Araf, 7/31. . 47 Nemi, 27/40.
gözetmeksizin övünmek için malını gurur ve kibirle israf eden, içkinin su gibi akıbldığı, sahte ilahlar adına develer kurban ederek zengin sofralan hazırlayan ve rücGliyet (erkeklik) iddiası ile ortaya çıka,rak kabile hamaseti için mücadele eden kişi değil, mal ve servetini fakir ve yoksUllar için, düşkünler için infak eden ve takvayı esas alarak şeref ve asaletini koruyan kimsedir. Çünkü ilgili ayette vurgulandığı gibi ekrem (en kerim) olmak, takvada üstün olmaktır. Takva sahibi olmanın yolu ise insanın Allah'a, ahirete ve iman edilmesi gereken şeylere hakkıyla iman etmesinden; mala olan sevgisine rağmen onu yakınlara, yoksula, y'etime, yolda kalmışa, ihtiyaçlıya, hürriyetini sabn almak için paraya ihtiyaç duyan kimselere vermesinden; namazı dosdoğru kılıp zekab vermesinden; söz verdiğinde sözünü yerlı)e getirmesinden ve antlaşmalara sadık kalmasından; zorlukt darlık ve keder günlerinde sabırlı olmasından geçmektedir. 48
Kur'an'da ekonomi biliminin terimleri ile ifade edilebilecek iktisadi bir sistem önerilmemesine rağmen, ekonominin üretim, ticaret, gelirlerin dağılımı ve tüketim süreçleri ile ilgili genel prensipleri ve yönlencllrmeleri bulmak mümkündür. Kur'an ilkeleri koymuş, Hz: Peygamber de yaşadığı dönemin sosyokültürel, ekonomik ve politik şartlannda bu ilkelere belli derecede açıklık getirmiştir. Kur'an bir iktisat kitabı olmadığı için mevcut yapıyı ve şartlan değerlendirerek sistem yapma ve onu geliştirme işini insan ve toplumun ·sorumluluğuna ve yetkisine bırakmışbr.
Tevhid ve takva temeli üzerinde yükselen İslam, kazançta hakkaniyeti, doğruluğu ve düıüstlüğü esas almış; meşru bir şekilde çalışma, kazanma ve infak teşvik edilmiş49, insanın yediği en temiz nzkın kendi elinin emeği ile kazandığı rızık olduğu ifade edilmiştir.SO Kur'an doğruluğu emretmişsı, yazıklar olsun eksik tartanlara denilerek52 doğrudan terazinin kefesine vurgu yapılmıştır. Hz. Peygamber, dürüst tüccann kıyamet gününde şehitler, peygamberler ve sıddıklarla (doğrularla) beraber yazılacağını ifade etmiştir.53 İnsanlan istihdam etme konuiunda Kur'an insanlara ölçüyü ve tarbyı tam yapmalarını emretmiş, Allah'ın onlara güç yetirerneyecekleri işleri yüklemediğini ifade buyurmuştur. 54 Hz. Peygamber de insanlardan sorumluluklan albnda bulunan kims~lere iyilikle muamele etmelerini,
48 &kara, 2/ı77. 49 Nean,53!3~ı;Bakara, 2/3,177. 50 lbn Mace, Ebü Abdullah Muhammed b. Yezid, Sünen, Çaıtn
Yayınlan 2. Baskı, Istanbul ı992, Tıc:ar!t, ı, c. D, s. 724. 5ı HUd, 1111ı2. 52 Mutaffifin, 83/1-3. 53 lbn Mace, Tıcarat, ı·, ~. D, s. 724; Tırmlzi, Muhammed b. lsa b.
Sevre, Sünen, Çagn Yayınlan, 2. Baskı, Istanbul ı992, Buyü, 4, c.m, s. 5ı5. -
54 Enam, 6/ı52.
577
.,.. ,.,. .... ·-:-·
TALİPÖZDEŞ
onlara güç yetiremeyecekleri işleri yüklememelerini istemiştir. ss Yine bir kimse için en iyi kazancın, işini yaptığı kişinin nzasıru alarak ve işine gereken itinayı göstererek elde ettiği kazanç olduğu ve bu şekilde kazanan kimsenin sadal<a verenlerle aynı hizada olduğu vurgulanmışbr.S6 Hz. Peygamber, · "İşçinin alın teri kurumadan emeğinin hakkım veriniz. '57, "Çalıştırdığı kimsenin hakkını veımeyenin layamet
gününde ilk hasmı benim"buyunnuştur.5B Kur'an kazanç konusunda mailann babila (hakSız
ve doğru olmayan yollarla) yenilmemesine özellikle vurgu yapmış, Insaniann ekonomik ilişkilerinde hile ve aldatma olmaksızın karşılıklı nzaya dayalı ticaretle elde ettikleri kazancı meşru görmüştür.S9 Kişinin hibe ve miras yoluyla elde ettiği mal da helaldir. Ayetlerde riba (faiz) yiyenler ve bunda 'ısrar edenler şiddetle kınanmış, bu iş Allah'a ve Resulüne harp ilan etmekle eş derecede görülmiiştür: 60· Batı! geniş muhtevalı bir kavram ofup yanlış, doğru olmayan, saçma, temelsiz, esası olmayan, aldatıcı, içerisinde hile taşıyan, boş anlamianna gelmektedir. Faiz. (tefecilik), kumar, rüşvet, gasp, çalma, hile ile zirnınetine geçirme, çalışaniann hakkını verm~me, spekülatif birtakım tasarruflarda bulunarak emek sarf etn:ıek- · sizin başkalannın sırbndan servet kazanma yollannın hepsi ayette geçmekte olan batı! kavramının içeriğine dahildir. Çünkü üretimin, ticaret -ve kazaiıcın meşru zeminlere dayanması gerekir.
Allah, insanlardan dini sloganlaştırmalaruu veya onu tabelaya indirgernelerini istemiyor; ama onlan işlerinde, alış verişlerinde, ticaretlerinde ve· bütfu) beşeri ilişkilerinde doğru, dürüst ve adaletli olniaya davet ediyor. Helal-haram ayrımı gözetmeksizin para kazanmayı amaç haline getirerıler, altın ve gümüşü (serveti) biriktirerek onu Allah yolunda sarf etmeyerıler. zekat ve sadakalannı vermeyerıler. yoksul ve muhtaçlan gözetmeyenler kınanmış ve azapla uyarılmışlardır.61 Bu vasfasahip kişilerin Müslüman kimliği taşımaları, orıları aklayamaz ve sorumluluk-
. tarı kurtaramaz. Bu konuda kişinin kendisi değil, ilkeler önemlidir.
Nisa suresinde geçmekte olan ve malların haksızlıkla .yenmemesini düsturlaştıran ayetin devamında "nefislerinizi öldürmeyiniZ' ifadesi geçmektedir. Konuyu ayetin bütünlüğü içerisinde . değer7
~ • o
Enes b. M~. Mwatta, Çagn Yayınlan, 2. Baslo, Istanbul 1992, lsti'Wı, 16, s. 980.
S6 Buhan, Ebü Abdullah Muhammed b. !smail, Sahih, Ça§n Yayınlan, 2. Baslo, Istanbul 1992, lc:are, ı, c. m, s. 48.
. S7 lbn M!çe, RuhCin, 4, c. n, s. 817. 58 Buhan, a.g.e., lcare, 10, c. ın, s. 50; lbn M!ce, a.g.e., RuhCin, 4,
c. ll, s. 816. o
S9·Nisa, 4/29. 60 Bakara, 275-279. o
61 Tevbe, 9/34-35; Fecr, 89/15-2S.
578
lendirdiğimizde, bu ifade mecaz olarak düşünülebilir. Yani insanların mallannı gasp ve soygurıla, rüşvet, hırsızlık, tefecilik gibi yollarla yemeleri insan nefislerinin ve toplumun çökmesine, büyük sties, sıkınb, kaos ve anarşinin yaşanmasına yol açar. Kur'an'da bu gerçeğe, "maıŞeten danka" (dar bir geçim/hayat) ifadesiyle dikkat çekilmektedir.62 Yukarıda belirtilen haram kazanç yollarının birtakım ideolojik veya politik mülahazalarla çağdaşlık ve moderrılik görüntüsü altında uygulamaya sokulması katiısında birtakım tevillerle ilgili ayetlerin ve kavrarnların içerikleriniri boşaltılması veya da vahyi Yo/llendirmelerin artık bugürı için fazla de~er taşımayan ve gürtümüze hitap etmeyen tarihsel metinler olarak kabul edilmesi, toplumun temel dinamiklerinin yıkılmasını (dankı) engelleyemez. Ekonomik çöküş, moral çöküşü, ailenin ve müesseselerin yıkılmasını, yolsuıluk, hile, soygun ve hırsızlıklann artmasını beraberinde getirir. Sonuç sınıflaşmaların ve gelir farklılıklannın derinleşmesi, Kur'an'ın mütref adını verdiği şımarık ve haddini bilmez kimselerin kazandıklan serveti ve sahip olduklan yetkileri kötüye kullanmaları, toplum katmanlan arasında karşılıklı sevgi, saygı ve güvenin yerini kin ve nefrete bırakmasıdır. Tarih bunun · örnekleriyle doludur.
Temeldeki zihniyet .ve dünya . görüşü, insan ve toplum anlayışı ekonomiye şekil verip onu yönlendirmekte, söz konusu zihniyet ve dünya görüşüne göre şekillenen ekonomik yapı ve gelişmeler de 'dönüşümlü bir şekilde fert ve toplumun iktisadi, dini ve kültürel hayatına; ahlak anlayışına, sosyal ve siyasi yapısına doğrudan veya dalaylı bir yolla etki etmektedir. Bunun içindir ki, dinle dünya arasında farklı derecelerde birtakım kategorileştirmelere gidilebilse bile, kesin sınırtarla birbirinden aynlınış, birbirinden tamamen kopuk ve bağımsız bir din ve dünya ayrımından bahsetmek mümkün gözükmemektedir. Söz konusu İslam dini olduğunda, bu ifade daha bir anlam kazanacakbr. Örneğin İslam'da hiçbir ibadet yoktur ki ferdi boyutu yanında sosyo-ekonomik bir boyuta da sahip olmasın. ibadetler bir taraftan iman ve itikat sistemi üzerine kurulurken, diğer taraftan ahlak, muamelat ve hukukla bağlantılı bulunmaktadır. Ö.meğin daha önceki vahyi mesajlarda ve Kur'an'da orucun mü'mirılere
.emredilmesinin altında, insanın bağlılığını Allah'a s~asının yanında, <?ruç tutmakta olan insanlan aç kimselerin hallerinden haberdar kılma ve onları infaka teşvik etme gibi bir amaç da yatmaktadır.
İslam, adaleti, iyiliği, yoksullara vermeyi öne çıkardığı gibi, 63 gelirlerin toplurı:ıu meydana getiren
62 "Her kim de beni anmaktan yi1z çevirirse, ona dJJT bir geçim/hayal . (maliefen danka) varrlır. ve layamet gOnO onu kör olarak hap-ede
riz." na-Ha, 20/124) 63 Nahl, 16/90.
KUR'AN IŞIGINDA GLOBAL EKONOMİNİN PARAMETRELERiNE fARKLI BİR BAKlŞ
fertler ve gruplar arasındaki dağılıniı konusuna: da vurgu yaparak, seı:vetin sadece ·zenginlerin aralannda dönüp. dolaşan bir nimet haline gelmemesi konusunda gerekli uyanyı yapıyor. 64 izlenen faiz politikalan ile beraber tam rekabet şartlannın oluşmaması, holdingleşmeler, hileli kazanç yollan, arz ve talep üzerindeki spekülatif oyunlar gibi servetin dağılımındaki dengesizlikleri teşvik edip oluşturan durumlar dikkate alındığında, Kur'an'ın bu konudaki yönlendirmelerinin; alış-verişi, çalışmayı teşvik ettiği halde faizi onaylamamasının; iekab, sadakayı, karz-ı hasen'i65 ve yardm-ilaşmayı teşvik etmesinin; her türlü aldatma, hile ve sahtekarlığı reddetmesinirl temelinde yatan hikmetleri anlamak mümkür:ıdür. Çünkü kapitalist toplumlarda Max Weber ve Keynes tarafından da belirtildiği gibi, tasarrufların· mutlak anlamda aynı oranda yabnmlara dönüş\']1esini gerekli kılan bir mekanizma mevcut değildir. Kazanç ve tasarruf yoluyla belirli kişilerin ellerinde devamlı olarak biriken servetler lüks ve saltanab,· ·'ahlaki kokuşmayı davet edebilir. W eber'in ~şağıdaki sözleri bu durumu teyit ederken, -karşılaşılan problemin çözümünde içine düşülen aczi de ifade etmektedir:
'"Korkanm ki, zenginliğin arttığı yerdedinin içeriği aynı ölçülerde azalmıştır. Bu yüzden de, eşyanın doğasına uygun ol~ gerçek bir dinin yeniden doğuşunun uzun süre kalıcı olabileceğini olanaklı görmüyorum. Çünkü din, hem çalışkanlık hem de tutumluluk iirebnek zorundadır ve bunlar da ancak zenginliğe yol açar. Fakat zenginUk artınca, bütün dallarında gurur, kızgınlık ve dünya sevgisi de artacaktır. Kalbin sesini dile getiren bir din : .. Olan Methodizinin şimdi yeşil bir ağaç gibi serpilmişkep, bu durumda kalması nasıl olanak/ıdır? Methodistler her yerde çalışkan ve tutumlu olmuŞlardır, bunun sonucu olarak da · mülkleri çoğa/mıştır. Böylece . bununla orantılı olarak gurur/arı, kızgınlık/arı, bedensel ve dünyevi arzulan ve yaşam kibirleri de artmıştır. Bu yüzden de dinin biçimi olduğu gibİ · kalırken, ruhu yavaş yavaş yok olmuştur. Bunu önleyecek, saf dinin bu sürekli yozlaşmasını engeİleyecek bir yolyok mudur?'66 ·
Yukandaki sabrlaİın yaZarının cevapsız bıraktığı soruyu Kur'an kendince cevaplamakta, insan ve toplumu malların tiretiminde · ve alış-verişinde başıboş bırakmadığı gibi, servetin dağılımında ve
64 Haşr, 59r7. 65 "AUah 'a karz-ı hasen/e ödünç verr?cek olan kimdir? Me o, bunun
karşı/ığım kat kat arttrra_c4ktır. Ona, bundan başka· çok değerli bir mükalat daha vardıı" (Hadid, 57/11). Karz-ı hasen, bir kimsenin muhtaç ~bir kimseye, faiz veya dünyevi bir çıkar göz.ebneksizin sırf Allah'ın hoşnutlugunu göz.eterek borç vermesidir. Allah bu şekilde muhtaç bir kimseye verilen boreu ~ kendisine verilmiş gibi de!!erlendirerek yapdan işin güzelli!jine ve mükiı!atının büyilklüaüne vurgu yapmaktadır.
66 Weber, Protestan Ahiala ve Kapitalizmin Ruhu, ss. 140-141.
tüketim aşamasında da başıboş bırakmamaktadır. İnsan tutumlu olmaya, israf etmemeye (tasarriıfa) teşvik edildiği kadar, cömert olmaya, hayırlı hizmetler yapmaya, yetimi, yoksulu, ihtiyaç sahiplerini doyurmaya, muhtaçlara yardım etmeye de teşvik edilmektedir.67 Çünkü zenginleriri mallarında fakirleriri ve muhtaçlarm da hakkı vardır.68 İnsanın kazandıklan mal ve servet dünya hayalının geçici nimetleridir ve onlar aynı zamanda insan için bir fitnedir.69 Yani insanoğlu bunlarla sınanmaktadır. · İslam, ekonomik yapılanınada ve kredi temininde faizll borçlanma karşısında karşılıksız verme, zekat, sadaka ve karz-ı hasen gibi alternatifleri sunmakta, tefeciliği prensipten reddetmektedir. Çünkü faizli borçlandırmayı esas alarak İhtiyaç sahiplerini ve dara düşenleri tefecilere mahkum eden bir sistemin insan haklarını, insanın onurunu ve özgürlüğünü
. koruduğunu söylemek mümkün müdür?!
Allah, alış-verişi (ticareti) helal kılmış, teşvik etmiş ama ribayı haram kılmışbr. Kendisine bir uyan geldiği halde vazgeçmeksizin riba yemeye devam edenleri cehennem azabı ile i.nzar etmiş ve bu durumu All~'a ve Resulüne harp ilan etmeyle eş tutmuştur. Allah'ın riba ile ilgili olarak koyduğu bu değer hükmü, özellikle mü'minler açısından her yerde ve her zamanda geçerliliğini koruyacakbr. Konu dinin asıllan olduğunda, ezmarun tegayyürü (zamanın değişmesi) ahkamm tegayyürünü (hükümlerin değişmesini) gerektirmeyecektir. Tefecilik, zina, hırsızlık, gasp, adam öldürme gibi şeylerin zaman iÇerisinde · yaygınlaşıp birtakım kimseler tarafından kabul görmesi ve hatta teşvik edilmesi, Allah'ın onlar hakkında koyduğu değer hükümlerini ortadan kaldıramaz. Eğer öyle olsaydı, şirkin, ahlaki ve sosyal kokuşmanın, adaletsizliğin neredeyse zirveye çıktığı- ve sıradanlaşbğı dönemlerde· Allah'ın peygamber göndermesinin ve· tarihe müdahale etmesinin bir anlam ve değeri kalmazdı.
İctihad, temeldeki değer hükmünü yok saymak değil, onu gözeterek uygulanması noktasında çağın gerekleri içerisinde yeniden değerlendirmek ve yeni açılımlar yapmakbr. Böyle bir çalışma, çarpık ve adaletsiz yapı içerisinde faize ve haksız kazanç yollarına fetva aramaktan, onlan meşrutaşbrmaktan daha farklı bir şeydir. Konunun dindar Müslümanlan ilgilendiren boyutu olduğu . kadar, Müslüman olmadığı halde Müslümantarla beraber yaşayanlan, veya da Müslüman kimliğe sahip olsa bile faiz konusunda seküler düşüneeye sahip olanları
ilgilendiren boyutlan dii vardır. Günümüzde adına . faiz (arbş) clenen şey, hemen her yerde aynı şekilde
67 Araf, 7/31; Tevbe, 9/34-35, 60; Bakara, 2/262, 276; Ali lmran, 3/92; Fabr,'35/29; .
68 Meanc, 70/24-25. 69 Ali iınran, 3/14; Eniaı, 8/28.
579 .
....... ·-:- .. :--;-·
TALİP ÖZDEŞ
uygulanmadığı gibi, bütün uygulamı:ı. şekilleriyle onun mutlaka Kur'anda ifade edilip Hz. Peygamber
. tarafından belli ölçüde açıklanan ribaya tekabül edeceği anlamına da gelmez. Ancak söz konusu uygulamaların ribayla bağlanblı ve· iç içe geçmiş durumlan da olabilir. Bu durum, onunfa ilgili para, üretim, çalışbrma, ortaklık ve paylaşma ilişkilerinin konunun uzmanlan tarafından yeniden ve dakik bir şekilde gözden geçirilmesini gerektirir. Ancak ribanın haramlığı, farklı düşünenler olsa bile, her halükarda·. mü'minler açısından Allah tarafından konulan bir değer hükmü olarak ~rlığıru devam . flttirecektir. Müslüman kimliğine sahip bir kişinin faize dayalı işlemleri kabul edip onaylaması, onu haram olmaktan çıkarmaz. Kişinin faizin haramlığı konusunda duyarlı olmayıp onunla iştigal etmesi söz konusu uygulamadaki haksızlığı ortadan kaldımmayacağı gibi, onun Allah kabndaki sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz. Ancak sekülerllğin ·ideolojik dayatmaya dönüştüğü sistemlerde, faize dayalı uygulamalar dayatılırken, insanlardan dinleri ile olan bağlarını zayıflatmalan, inançları konusunda tavizkar bir tutum izlemeleri istenmektedir>. İnsanların inanç hassasiyetlerinin korunup gözetilmesi ile hürriyetlerin temin edilmesi arasında denge noktasının ki.ırulamaması, sistemde tıkanmalan, hoşnutsuzlUklan ve kutuplaşmalan meydana getirmektedir.
Çoğulculuğa ve demokrasiye dayalı bir yapılanmanın mevcut olduğu bir toplumda, mü'min insanIann kendi iradeleri olmak::ızın zorla ribaya bulaştırılmaian insanların temel hak ve hürriyetleri açısından bir problem oluşturacağı gibi, riba ile örtüşse bile faizi benimseyip kendileri için· meşru gören, onu ticaretin ve para tedavülünün vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul eden kişi ve müesseselere hukuki yasak getirilmesi de problem olUşturacaktır. Noİmal olan şey, ticari serbestinin ve rekabetin olduğu bir toptÜrnda açık ve şeffaf olmak kaydıyla b~m kişi ve kuruluşların, eğer kendileri istiyorlarsa, faizle ilgili tasarruflannın olabilmesi ve faize bulaşsın · veya bulaşmasın müteşebbis ve yatırımcıların normal piyasa şartlan içerisinde birbirleriyle hukuki ve politik yönden {kayırmacılık olmaksızın) eşit şartlar allında rekabet edebilmeleridir. Yönetime düşen şey ise hesapiann açık ve şeffaf olması, birtakım spekülasyonlarin engellenmesi konusunda gerekli kontrol ve denetimleri yapmak olmalıdır. Ancak, bir toplumçla -anayasanın vatandaşlar arasında eşit uygulamayı esas almas~a rağmen- ticari ve ekonomik faaliyetini faiz işlemleri üzerine oturtan kesimlerin (finans sektörünün), ekonomik faaliyetinde gerçek yatırım ve üretimi esas alan diğer kesimlerin (reel sektörün) aleyhine teşvik. edilip garanti edilmesinin eşitlik prensibirie uygun olmadığını ve birçok spekülasyona kapı açtığını düşünüyoruz. Kaldı · ki, demokratik olduğu iddia edilen bir sistemde, birtakım kimse ve
580
\ kuruluşların yönetiniler tarafından halkın vergileriyle oluşan . bütçeden garanti edilmelerine, risklerinin
, ü~enilmesine geniş toplum kesimlerinin ne kadar ~ rıza gösterip göstermediklerinin tartışılması gerekir. i Yüksek.enflasyon, ithalat-ihracat dengelerinin bozul-ması, vergi gelirlerindeki eksiklikten dolayı iç borçlanmaya ihtiyaç duyulması gibi hallerin bu durumu teşvik ettiği düşünülebilir. Ancak gerekli nakdin bulunabilmesi için farklı düzenlemeler yapılabileceği 'gibi, halkına dayanan ve güvenen, .rsaygı, sevgi, güven ve yardımlaşma ortamını sağlayan açık ve şeffaf bir yönetim anlayışı, faiz batağına düşmeden ve IMF gibi . finans kuruluşlarının fnisiyatifine teslim . olmadan da problemierin üstesinden gelebilir ..
Sonll'Ç
İnsanların yaklaşım ve tepkileri ne olursa olsun, bilim ve teknoloji alanında büyük başanlara imza atıldığı, enformasyon, iletişim ve nakliye araçlannın süratle- geliştiği, ticari ilişki ve pazarların küresel · mahiyet kazandığı dünyamızda, globalleşme konusu inkan mümkün olmayan bir olgu olarak karşımızda durmaktadır. İnsanlar ve ülkeler. arasında bilimsel, kültürel, ekonomik ve politik alanlarda ilişkilerin
· hızlarup yaygınlaşması ve bu durumun belli derecelerde sosyal değişime etki edip onu yönlendirmesi normal görülmelidir .. Ancak küreselleşmeyi, insanlar, ülkeler, kültür ve medeniyetler arasındaki fark~lılıklann tamamen ortadan kalkacağı , milli ve yöresel unsurların tasfiye olacağı bir ·sistem şeklinde arılamanın h:ttarlı olmayacağını düşünüyoruz. Çünkü böyle bir dünya tasawuru, eŞyanın ve insanın tabiatına aykırı olur.
Küreselleşmenin pozitif yönleri olduğu .kadar negatif yönlerinln bulunması da söz konusudur. Gelişen olaylar karşısında duygusal bir tepki geliştirerek olguyu yok kabul et.mek veya söz konusu olguyu müspet ve menfi bütün boyutlan ile eleştirisiz
·kabul edip ona teslim olmak, ondan kaynaklanan problemleri çözmeye yetmeyecektir. Halbuki, olgu karşısında eleştirel ve analizci bir yaklaşım sergileyerek proje geliştirmenin, gelişmeleiin dinarniğine vakıf olup onlar üzerinde inisiyatif kurmaya çalışmanın sağlıklı bir yöntem olduğuna inaruyoruz. ·
Insanlar ve toplumlar arasındaki kültür ve medeniyet farklılıklarint ortadan .kaldırarak bütün insanlıgı tek bir kültür ve medeniyet halkası içerisine sokmayı, zengüıliklerin ve kaynaklann belirli birtakım güçler tarafından yağma edilmesini hedefleyen bir küreselleşme anlayışının insanlığa mutluluk getiremeyeceğinde Şüphe yoktur. Bunun yerine, bütün insanlığın ortak değerleri olan evrensel ahlak ve hukuk ölçülerinin öne · çıkanldığı, ülkeler· ve toplt.1mlar arasında adalete dayalı karşılıklı ·yardımlaşmayı ve işbirliğini esas alan bir küreselleşme poli-
..
KUR'AN IŞIGINDA GLOBAL EKONOMİNİN PARAMETRELE~NE FARKLI BİR BAKIŞ
tikası ikame edilmelidir. Bu bakımdem özellikle ülkemiz ve İslam alemi . açısından küreSelleşmenin menfi noktalannı ve zararlı gelişmelerini dengeleye
. cek politikalara ve projelere ihtiyaç vardır. Toplumlardaki ekonomik olaylar ve gelişmeler,
inanç, kültür ve izlenen politikalardan bağımsız olamadığı için, güçlü bir ekonomik ·yapı ona uygun bir sosyo-kültürel zemının varlığını gerektirir. T oplumuriun inanç ve kültür değerlerini iyi · özümsemiş, bu değerleri evrensel olanla bütünleştirebilen, ufku geniş, zihni aydınlık, hür düşünceli, kendisine ve toplumuna güven duygusuna sahip; doğru çalışıp dürüst kazanma azmiyle dolu, enerjisini verimli alanlara yöneltebilen idealist bir kuşağın yetiştirilmesine yönelik program ve politikalara ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bir taraftan kendi kültür ve değerlerımızı özünden kopmadan · muhafaza edip geliştirirken, diğer taraftan evrensele açılmak, onları özünü kaybettirmeden çağın gereklerine .. göre yeniden düşünüp değerlendirme ve yoruma tabi tutmak ilkemiz olmalıdır. Yerellikle küreselliğin buluştuğu yerde bir denge noktası oluşturmak gerekmektedir. Çünkü hareket noktamız içerisinde yaşamakta olduğumuz gerçeklik olmayınca, küresel ilkeleri de tam anlamıyla kavrayamayız. ·
İnsanı manevi değerlerinden olabildiğince kopartarak dünyevileşmeyi, daha fazla ~ayı hedefleyen küreselleşme politikalannın da etkisi ile birçok çarpıklıkların, kutuplaşma ve dengesizliklerin yaşandığı bir dünyadayız. İnsan şahsiyetinin parçalanmasiyla eylemlerin mekanik kurallara indirgenip duygusuzlaşbnldığı, her şeyin paroya endekslendiği, insanın insana ve doğaya hükmetmesi için büyük çaplı savaş, terör ve insan haklan ihlallerinin yaşanmakta olduğu bir dönemde, zaman zaman birtakım· çarpıtmalara, provokasyonlara, istismarlara ve yanlış anlarnalara konu olsa bile, kültür ve medeniyetimizin özünü ve temelini oluşturan İslam, insanın hidayetini, tekamülünü, dünya ve ahiret mutluluğunu amaçlamasıyla, güzel ahlakı ve hukuku öne çikarmasıyla, diğer alanlarda olduğu gibi ekonomiyi ilgilendiren konularda da temel prensiplerini koyarak, insan ve toplumu olumlu yöne sevk
' etmesiyle insanlığın, gündemine oturmaktadır.
Servetin kazanılmasında emeği, hakkaniyeti, doğruluk ve dürüstlüğü; servetin dağılım ve tül5etiminde adaleti, tasarrufla beraber cömertlik ve yardımiaşmayı öne çıkaran bir ekonomik yapı, bozulan toplumsal dengeleri yeniden kurabilir. Bu, gerçek . anlamda kaostan düzene, . çarpıklıktan uyuma geçiştir.
Küreselleşen dünyamız, çoğunluğunu Müslümaniann veya Hıristiyanların oluşturduğu bir toplumda bile farklı dünya görüşlerinin, sosyo-politik ve ekonomik anlayışlann, kültürel ve dini farklılıkIann bir arada beraberce yaşamasını gündeme getirmekte ve bir anlamda zorunlu kılmaktadır. Herkes aynı kanaatleri, dini ve sosyal görüşleri paylaşmak mecburiyetinde değildir ve buna yönelik ciayatmalar hangi isim ve ideoloji altında yapılırsa
yapılsın fıtrata aykırıdır. Kimlik olarak Müslüman, Hıristiyan, Musevi veya başka bir inanç grubuna ait olsa bile, aynı toplum içerisinde farklı din ve inanışlara, mezhebi yönelişlere sahip insanların ve grupların varlığı söz. konusu~ur. Ayrıca, mesela Müslüman toplumlar ve gruplar iÇerisinde muhafazakar düşünenler olduğu kadar seküler düşünenler; dini asli kayriağına uygun olarak yaşamaya ve onun prensiplerine göre amel etmeye çalışanlar kadar, dini sadece geleneksel bir kimlik olarak görüp düşünce ve eylemlerinde onu referans almayanlar vardır. Ve bütün bu insanlar aynı toplum içerisinde belirli standartlar dahilinde bir arada yaşamak durumundadırlar. Bu durum, toplumda beraber yaşamanın medeni ve hukuki zeminlerini oluşturmayı gerekli kılar. Yani, eğer toplumun sosyo-ekonomik,
·politik veya hukuki alanlarında birtakım düzenlemeler ve geliştirmeler yapılacaksa, bunların toplumdaki farklılıkların nazar-ı itibara alınmasıyla oluşturulan müşterek zeminlerde yapılması, sağlıklı sonuçlara ulaşılması açısından önerrılidir. Evrensel anlamda bilginin, ahiakin ve hukukun öne çıkanldığı ; bir kesimin diğer kesimler aleyhine kaynlmadığı, .servetin adil ve dengeli bir şekilde dağıbldığı, emeğe ve üretime dayalı yatırımların, yardım ve tasarrufların teşvik edilip hak kayıplannın önlendiği, yeterli güven ortarnının sağlandığı bir zemin ortak buluşma noktası olabilir.
581
, .... -:- -·--:;--