163
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI TEFSİR BİLİM DALI KUR’AN-I KERİM’DE SECDE Yüksek Lisans Tezi NUMAN ÇAKIR İstanbul, 2007

KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLAHİYAT ANABİLİM DALI

TEFSİR BİLİM DALI

KUR’AN-I KERİM’DE SECDE

Yüksek Lisans Tezi

NUMAN ÇAKIR

İstanbul, 2007

Page 2: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLAHİYAT ANABİLİM DALI

TEFSİR BİLİM DALI

KUR’AN-I KERİM’DE SECDE

Yüksek Lisans Tezi

NUMAN ÇAKIR

Danışman: PROF. DR. SADRETTİN GÜMÜŞ

İstanbul, 2007

Page 3: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur
Page 4: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

GENEL BİLGİLER

İsim ve Soyadı : Numan Çakır

Anabilim Dalı : İlahiyat

Bilim Dalı : Tefsir

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Sadrettin Gümüş

Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans- Temmuz 2007

Anahtar Kelimeler : Sücud, Secde, Sacid, Mescid, Seccade

ÖZET

KUR’AN-I KERİM’DE SECDE

“Kur’an-ı Kerim’de Secde” konusunu incelediğimiz bu çalışmamız bir giriş ve üç

bölümden oluşmaktadır.

Çalışmamızın giriş bölümünde, yapmış olduğumuz araştırmanın amacını, yöntemini

ve kaynaklarını tanıttık.

Birinci bölümde “secde” kavramının sözlük ve terim anlamlarını, bu kökten türeyen

kelimelerin ve secde ile yakın anlamlı kelimelerin sözlük anlamlarını ortaya koymaya çalıştık.

Bunun için de öncelikle klasik Arap lügatlerinden istifade ettik.

İkinci bölümde ise İslam Dininde ve diğer dinlerde secde konusunu ele aldık. Bu

bölümde İslam Dini’nde secdenin yapılış şeklini ve secde çeşitlerini ardından da İslam

dışındaki dinlerde secde konusunu ele aldık.

Üçüncü bölümde bütünüyle secde kelimesinin Kur’ân-ı Kerim’deki kullanımını

inceledik. Secde kelimesinin ve türevlerinin geçtiği ayetleri bir araya getirip bunları bir tasnife

tabi tuttuk. Sonra klasik tefsir kaynaklarımızdan yararlanarak bu ayetlerin tefsirine yer verdik.

Nihayet sonuç, özgeçmiş ve kaynakça ile çalışmamızı noktaladık.

Page 5: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

GENERAL KNOWLEDGE

Name and Surname : Numan Çakır

Main Discipline : Theology

Discipline : Commentary of the Qur’an

Supervisor : Professor Sadrettin Gümüş

Degree Awarded and Date : Master- July 2007

Keywords : Prastrating oneself in Prayer, The Bowing

down, Bowing downer, Mosque, Prayer Rug

ABSTRACT

THE BOWİNG DOWN IN THE QUR’AN

This study in which we try to research bowing down in The Qur’an is formed with an

introduction and three parts.

We introduced in the introduction part, the aim, method and sources of the study.

At the first part, we explained the linguistic and term meaning of the “bowing down”,

the linguistic meaning of the words which derive from this origin and the words near

meaning. For this, firstly we benefited from the clasiccal Arabical dictionaries.

At the second part, we took up bowing down in The Islam religion and other religion.

At this part, took form and kinds bowing down in The Islam religion and other religion.

At the third part, we total examined the using of the bowing down in The Qur’an.

Thereupon we collected verse of The Qur’an which pass the bowing down and derivative of

bowing down, afterwards we classified theese. After, we profited from classic commentary

source boks, we hermeneuticsed this verse of The Qur’an. Finally, we finished the study with

a conclusion part, autobiography and bibliography.

Page 6: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

ÖNSÖZ

İnsan, diğer varlıklardan çok farklı olarak yaratılmış, maddî ve manevî donanımıyla

mahlukâtın en şereflisi konumuna yükseltilmiştir. En üstün varlık olma beraberinde birtakım

sorumlulukları ve mükellefiyetleri getirmiştir. Bu mükellefiyetlerin en önde geleni namazdır.

Namazın rükünlerinin en önemlisi ise hiç şüphesiz secdedir.

Sözlükte “son derece tevazu ile alçalıp baş eğmek” anlamına gelen secde, terim olarak

“ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur ve

kibirle zıt bir mana taşır. Secde, Peygamberimizin ifadesiyle “Kişinin Rabbine en yakın

olduğu ve çok dua etmesi gereken bir andır.” Her mümin, günde en az seksen kere bu

yakınlığa mazhar olur.

Kıyamda el-pençe divan durmakla, rükûda itaat ve inkıyâdın ifadesi olarak eğilmekle

gösterilen mahviyet ve tevâzû’, secdede zirve noktaya ulaşır. Secde sayesindedir ki, her

zaman yükseklerde gezinen baş, ayaklarla aynı seviyede buluşur ve en gururlu benlikler bile

sürünürcesine iki büklüm olur inlerler. Secde halindeki bir insan, Yüce Yaratıcı’sının “Secde

et yaklaş” emrine itaat etmenin verdiği hazla, O’na her lahza biraz daha yaklaştığını iliklerine

kadar hisseder.

Secde, Mevlâna’nın tabiriyle “şeb-i arûs” misali insana değerlendirmesi için verilmiş

bir fırsattır. Herkesin mârifet ufku ve kâmet-i kıymeti ölçüsünde “âsâr-ı feyz”e mazhar

olabileceği bir zemindir. Secde Allah’ın haricinde her şeyin ve herkesin unutulup “illallah-

sadece Sen Allah’ım!” deneceği mekândır ve kulun Rabbisiyle olan kurbetini yudumlayacağı

bir yerdir.. Evet Cenâb-ı Hakk’ın şanına yakışan en güzel ve içi dolu kulluğun adıdır secde.

Biz de bu tezimizde secde kavramının Kur’an’daki kulanımını ortaya koymayı

amaçladık. Bu araştırmamızda yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Sayın Prof. Dr.

Sadrettin GÜMÜŞ’e, tezimizi baştan sona okuma zahmetine katlanan Doç. Dr. Abdülaziz

Hatip hocama ve emeği geçen herkese teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Numan ÇAKIR

İstanbul, 2007

Page 7: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

İÇİNDEKİLER

Sayfa No:

İÇ KAPAK…………………………………………………………………………….

ONAY BELGESİ …………………………………………………………………….

ÖZETLER…………………………………………………………………………….

ÖNSÖZ ………………………………………………………………………………...i

İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………….ii

KISALTMALAR……………………………………………………………………...v

GİRİŞ……………………………….………………………………………………….1

ARAŞTIRMANIN AMACI ………………………………………………………… 3

ARAŞTIRMANIN METODU ……………………………………………………….3

ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI ………………………………………………...5

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1-SECDENİN ANLAMI

1.1. Lügat Anlamı ……………………………………………………………...6

1.2. Istılahî Anlamı ……………………………………………………………7

2- S-C-D MADDESİNDEN MÜŞTAK KELİMELER

2.1. Secede (��� ) ……………………………………………………………...8

2.2. Secide ( ��� ) …………………………………………………………….10

2.3. Escede ( ا��� ) ……………………………………………………………10

2.4. Sücud ( د��� ) ……………………………………………………………11

2.5. Escad ( ا���د ) ……………………………………………………………12

2.6. Sâcid ( ج��� ) ……………………………………………………………..13

2.7. Mescid ( ���� ) …………………………………………………………..14

2.8. Mesced ( ���� ) …………………………………………………………..15

2.9. Seccâde ( دة��� ) ………………………………………………………….16

3- SECDE İLE YAKIN ANLAMLI KELİMELER

3.1. Rükû’ (ع�رآ ) …………………………………………………………….17

3.2. Hudû’ ( ع���) …………………………………………………………...19

Page 8: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

iii

3.3. Hurûr (ور�� ) …………………………………………………………….20

İKİNCİ BÖLÜM

İSLAM’DAN ÖNCEKİ DİNLERDE VE İSLAM’DA SECDE

1- İSLAM ÖNCESİ DİNLERDE SECDE…………………………………………22

2- İSLAM’DA SECDE

2.1. Secdenin Yapılış Şekli …………………………………………………...24

2.2. Secde Yalnızca Allah’a Yapılır………………………………………….35

2.3. Secdenin Hikmeti ………………………………………………………..37

2.4. Secdenin Fazileti ………………………………………………………..41

2.5. Fıkıhta Secde …………………………………………………………….44

2.5.1. Namazın Rüknü Olan Secde …………………………………...45

2.5.2. Sehiv Secdesi …………………………………………………..46

2.5.3. Tilavet Secdesi …………………………………………………52

2.5. 4. Şükür Secdesi …………………………………………………54

2.6. Tasavvufta Secde ………………………………………………………..56

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KUR’ÂN’DA SECDE

1- Meleklerin Hz. Adem’e Secde Etmesi……………………………………………..61

1.1. Bu Secdenin Zamanı ……………………………………………………..64

1.2. Meleklerin Hepsinin Hz. Âdem’e Secde Edip Etmediği ………………...67

1.3. Melekler Âdem’in Şahsında İnsan Nev’ine mi Secde Yapmıştır? ………69

1.4. Hz. Âdem’e Yapılan Secdenin Mâhiyeti ………………………………...69

1.5. İblis’in Secde Etmemesi …………………………………………………73

1.6. İblis’in Secde Etmeme Gerekçesi ………………………………………..77

1.7. İblis’in Akıbeti …………………………………………………………...82

1.8. Bu Kıssadan Çıkarılacak Ders ve Hikmetler …………………………….83

2- Bir Şehre Secde Ederek Girmek ………………………………………………….86

3- Hz. Yusuf’a Secde Meselesi ………………………………………………………89

3.1. Rüyada Güneş, Ay ve On Bir Yıldızın HzYusuf’a Secde Etmesi ……….89

Page 9: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

iv

3.2. Kardeşleri ve Ana-babasının Hz. Yusuf’a Secde Etmeleri ……………...91

4- Sihirbazların Hz. Musa’nın Mucizesini Gördüklerinde Secde Etmeleri ………….94

5- Her Şey Allah’a Secde Eder ………………………………………………………97

5.1. Meleklerin Secdesi ………………………………………………………98

5.2. İnsanların Secdesi ………………………………………………………..99

5.3. Hayvanların Secdesi ……………………………………………………..99

5.4. Bitkilerin Secdesi ………………………………………………………100

5.5. Güneş, Ay ve Yıldızların Secdesi ………………………………………102

5.6. Gölgelerin Secdesi ……………………………………………………...104

6- Allah’ın Ayetleri Okunduğu Zaman Secdeye Kapanma ………………………...106

6.1. Peygamberlerin Secdesi ………………………………………………...106

6.2. Ehl-i Kitabın Secdesi …………………………………………………...108

6.3. Müminlerin Secdesi ……………………………………………………111

6.4. Müşriklerin (ise) Secde Etmemesi ……………………………………...111

7- Hz. Peygamber’in Secde Edenler Arasında Dolaşması…………………………..112

8- Rahman’a Secde Etmekten Kaçınma …………………………………………….115

9- Namazın Bir Rüknü Olan Secde …………………………………………………117

10- Kıyamet Gününde Secdeye Çağrılmak …………………………………………117

11- Secde İzi ………………………………………………………………………...123

12- Secde, Kulu Allah’a Yaklaştırır………………………………………………....126

13- Secde Edilen Yerler Olarak Mescidler …………………………………………130

14- Rükû ve Secde …………………………………………………………………..137

15- Secde ve Tesbih ………………………………………………………………...138

16- Secde ve Kıyâm ………………………………………………………………...141

SONUÇ ……………………………………………………………………………..144

KAYNAKÇA……………………………………………………………………….147

ÖZGEÇMİŞ ………………………………………………………………………..153

Page 10: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

v

KISALTMALAR

age. : Adı geçen eser

agm. : Adı geçen makale

a.s. : Aleyhi’s-selâm

b. : Bin(oğlu)

bak. : Bakınız

c. : Cilt

c.c. : Celle Celâlühü

çev. : Çeviren

DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi

DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı

H. : Hicri

Hz. : Hazreti

M. : Miladi

mad. : Maddesi

O.D.M.Ü. : On Dokuz Mayıs Üniversitesi

r.a. : Radiye’llahü anh

r.ah. : Radiye’llahü anha

s. : Sayfa

sad. : Sadeleştiren

s.a.v. : Sallallahü aleyhi ve selem

S. : Sayı

tah. : Tahkik

ty. : Yayın tarihi yok

T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı

yy. : Yayınlandığı yer yok

Page 11: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

1

GİRİŞ

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de “Ben cinleri de insanları da ancak bana kulluk etsinler

diye yarattım.”1 buyuruyor. Kulluğun doruk noktası, namazdır. Ve namazın rükünlerinin en

önemlisi ise secdedir.

Namazın bir akışı var. Maddî ve manevî arınmayla başlayan hazırlık…Giyim kuşamın

gözden geçirilmesi…Zât-ı Bârî tarafından verilen buluşma vaktinin gelmesi… Huzur’a çıkış

için kalbî yoğunlaşma… Ardından tekbir… Allahü ekber! İlk adım… İlk sesleniş… İlk

ikrar… Ardından kıyâm, kırâat, rükû’… Ve secde… Yüzünü toprağa sürüş… Kulluğu idrâk

etmenin zirve noktası… Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ. Sen varsın. Sen a’lâsın. Sen her türlü

noksan sıfatlardan münezzehsin.

Secde, tekbir ile başlayan kulluk yürüyüşünün her rek’atta tekrarlanan zirve noktasıdır.

Secde, insanın benliğini, gururunu bir yana attığı, kendi hiçliğini fark ettiği, Allah’tan başka

tapılacak tanrı bulunmadığını kabul ettiği ve bütün samimiyetiyle Rabbinin kudretine teslim

olduğu an… Secde, kulun Rabbine en yakın olduğu hâl…

Secde, eseri müminin yüzüne yansıyan bir kulluk ifâdesi2… Secde, duâların kabul

olunduğu ân3 …Secde, Allah’ın insanın derecelerini yükseltmesine ve hataların affına vesile

olan bir kulluk vasfı4…Gerçek iklimi içinde yapılan bir secde ile, bize bahşedilen yakınlıklara

nâil oluyoruz. “Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.”5’deki beraberliğe, “Biz ona şah

damarından daha yakınız.”6’daki yakınlığa ulaşıyoruz. Rasûlullah, o yakınlığı idrâk etmek

isteyene, “Secdede çok duâ et!” çağrısında bulunmuştu.7 Ve kendisi, secdeyi, Allah’ın katına

yönelişin makâmı olarak değerlendiriyor, uzun uzun secdeler yapıyordu duâ yüklü… Hz. Âişe

diyor ki: “Rasûlullah sizden birinin elli âyet okuyacağı kadar bir zaman başını kaldırmadan

secdede dururdu.” Yine Hz. Âişe diyor ki: “Bir gece Rasûl-i Ekrem’in yanımda olmadığını

fark ettim. Karanlıkta el yordamıyla bakınmaya çalıştım. Elim ayağının tabanına dokundu. Bir

de baktım ki, ayakları dikilmiş, parmakları kıbleye dönmüş secde hâlinde duâ ediyor.”8

1 Zâriyât, 51/56. 2 Fetih, 48/29. 3 Müslim, Salât 207 (415). 4 Müslim, Salât 225 (477). 5 Hadîd, 57/4. 6 Kâf, 50/6. 7 Müslim, Salât 226 (489); Ebû Davud, Salât 313 (1320). 8 Müslim, Salât 222 (486).

Page 12: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

2

Allah Rasûlü gece kalkmakta, secdeye kapanıp, duâ etmekte, bunlara zaman zaman

gözyaşları karışmaktaydı. Şükür için secde, duâ için secde, kalbinin ferahlaması için secde

ediyordu. Müşriklerin alaylarına, iftirâlarına karşı secde ediyordu. Çünkü Rabbi secdeyi ve

tesbihâtı Habibine sığınma alanı olarak tavsiye buyuruyordu: “Gerçekten biliriz ki, onların

söyledikleri karşısında göğsün daralıyor. O halde Rabbini hamd ile tesbih et ve secde

edenlerden ol. Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et.”9 “Namaz kılarken bir kulu

men’ edeni gördün mü?” suâlinin ardından, “Onu alnındaki perçeminden yakalayacağız”

tehdidi ve “Secde et ve yaklaş”10 çağrısı geliyordu. Sanki bu, Tâif mazlumiyetinin ardından

Rabb’in lütfu ile Mi’râc’taki tarif edilmez buluşma gibi bir şey…Arş-ı a’lâdaki kabul

ânı…Secde de oradan yeryüzüne bir ikrâm…Secde sanki mi’râcın izdüşümü…

Secde, kişinin Rabbine karşı en fazla boyun eğdiği bir ândır. Bu ise kulun en şerefli

hâlidir. Bu yüzden Rabbine en yakın hâli bu hâl olmuştur. Secde kulluk sırrının tâ kendisidir.

Çünkü kulluk, boyun eğmektir. Araplar “ ���� ���� ” : “kullanılmış yol” sözüyle ayakların

basıp geçtiği, çiğnediği yolu kasdederler. Kulun en en fazla boyun eğdiği hâli secdedeki

hâlidir.

Kişi, ister Allah (c.c.)’in huzurunda yere kapansın, isterse bir başkasının; bu hâl,

mutlak bir boyun eğmeyi ve kesin bir bağlılığı ifâde eder. Öyle ki, secde eden, kim için ve

kimin karşısında başını yere koyuyorsa, o makâma karşı hudutsuz bir saygı ve nihâyetsiz bir

muhabbet besliyor demektir. Bu saygı ve ta’zîm, ister korkudan kaynaklansın isterse de derin

bir hayranlık duygusundan, durum değişmez. Bir makâmı veya şahsı göklere çıkarıp

yüceltmenin secdeden daha ileri ve daha aşırı bir biçimi düşünülemez. Bu yüzdendir ki, İslâm

dini, Allah (c.c.)’tan baskaşına secde etmeyi şer’an küfür saymıştır. Yüceltilmeye, ta’zîmde

bulunulmaya lâyık yegâne makâm Allah-u Azîm’uş-şân’dır.

9 Hicr, 15/97-99. 10 Alak, 96/9-10, 15-19

Page 13: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

3

ARAŞTIRMANIN AMACI

İslam dini insanın nihâî mutluluğunu hedefleyen bir dindir. İnsanın yaratılma gâyesi

kulluktur. Kulluğun en derin ifâdelerinden biri de secdedir. İslâm dini, Allah’tan baskasına

secde etmeyi şer’an küfür saymıştır. Çünkü secde kulluğun doruk noktasıdır. Secde namazın

en büyük rükünlerinden biridir. Secdesiz bir namaz, namaz değildir. Biz araştırmamızda secde

kelimesinin Kur’ân-ı Kerîm’de nasıl kullanıldığını ve hangi anlamlara geldiğini ortaya

koymayı amaçladık.

ARAŞTIRMANIN METODU

Tezimizin bir konulu tefsir olması sebebiyle tefsîr-i mevdûî konusunda muhtasâr bir

bilgi vermek istiyorum.

Tefsîr-i Mevdûî (Konulu Tefsir), 19. yy. sonlarında Muhammed Abduh’un (ö.1905)

çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Abduh, Kur’ân’ın 30. cüzüne bir tefsir yazmış, bu

çalışmasında bir çok özelliğin yanında konu bütünlüğü üzerinde durmuştur. Aynı metodu

Abduh’tan sonra Seyyid Kutub (ö.1966), Emin el-Hulî, Âişe Abdurrahman, Şevkî Dayf,

Muhammed Halefullah takip etmiştir.11 Seyyid Kutub, bu çalışmalarını, “Fi Zilâli’l-Kur’ân”

ve “Meşâhidu’l Kıyâme fi’l-Ku’rân” adlı eserlerinde ortaya koymuştur.

Konulu tefsirin İslam ülkelerinde akademik düzeyde ele alınması 1960’lı yıllara

rastlamaktadır. Muhammed Yusuf Hicaz, doktora tezini 1968 yılında “el-Vahdetu’l-

Mevdû’iyye fi’1-Kur’âni’l-Kerîm” adı altında bu konuda yapmıştır. Ezher Üniversitesi

Usûlü’d-Dîn Fakültesi hocalarından, Ahmet Seyyit el-Kumî, Abdulhay Fermavî ve diğer

âlimlerin gayretleriyle 1978 yılında konulu tefsir, ders müfredâtı içine alınarak resmî bir

nitelik kazanmıştır. Bu konuda değişik çalışmalar hâlen sürmektedir.12

Konulu tefsirde araştırma metotları, günümüze kadar tamamen yerine oturmuş

değildir. “el-Medhal ile’t-Tefsirü’l-Mevdû’î” adlı çalışmasıyla bu konuyu ele alan Abdü’s-

Settâr’a göre, konulu tefsir iki bölüme ayrılmıştır:

1. Genel Konulu Tefsir: Bu gurubun altına, işlenen konular farklı olsa da gâyede

birleşen çalışmaları koymuştur. Meselâ seçilen konunun Kur’ân’da bir aslı vardır. Ancak bu

11 el-Ömerî, Ahmet Cemal, Dirâsât fi’t-Tefsiri’l-Mevdû’î Li-Kasasi’1-Kur’ân, Mektebetu’l- Hancî, Kahire 1986, s. 56. 12 el-Ömerî, Dirâsât fi’t-Tefsiri’l-Mevdû’î Li-Kasasi’1-Kur’ân, s. 57-77.

Page 14: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

4

konuyu işlerken çok değişik konular da işlenmektedir. Bu bölüme misâl olarak, eski âlimlerin

Ulûmu’l-Kur’ân çalışmalarından Cessâs’ın (370/981) Ahkâmu’l- Kur’ân’ı, İbn-i Kayyim’in

et-Tibyân fi Aksâmil-Kur’ân’ı ve benzerlerini misâl vermiştir. Fermavî sûre tefsiri

çalışmalarını bu gruba sokar ve bu tip çalışmaların gerçek manada konulu tefsir çalışmaları

grubuna girmediğini savunur.

2. Özel Konulu Tefsir: Bu tür çalışmalarda konuların ve gâyenin birleşmesinin gerekli

olduğunu ve aralarındaki bağlantıların birbirine çok yakın olması gerektiğini söyler ve özel

konulu tefsir çalışmalarını üç gurupta mütalaa eder:

a. Vecîz (Kısa çalışmalar): Bu çalışmada müfessir, konferans veya ders vermek ya da

tv, radyo konuşması için değişik âyetler seçerek konuyu derine inmeden irdeler.

b. Vasît ( Orta düzeyde çalışmalar): Bu tür çalışmada herhangi bir süreden yahut

Kur’ân’ın tümünden bir kavram seçilir ve onun üzerinde çalışılır.Araştırma neticesinde çıkan

âyetlerden seçim yapılarak kavram ifâde edilir.

c. Basît ( Geniş kapsamlı çalışmalar): Bu tür çalışmalarda kavram hakkında kapsamlı

bir araştırma yapılır. Akademik düzeyde yapılan çalışmalarda bu tercih edilir. Fermavî, bu tür

bir çalışmanın gerçekleşebilmesinin pek çok şarta bağlı olduğunu ilâve ederek bunları

detaylarıyla anlatır.13

Bu bilgiler ışığında tezimizi özel konulu tefsir grubunda geniş kapsamlı bir çalışma

olarak değerlendirebiliriz.

Araştırmamız üç bölümde ele alınacaktır. İlk bölümde öncelikli olarak secde

kelimesinin klasik Arapça sözlüklerdeki anlamı ortaya konulacaktır. Bunu yaparken bu alanda

otorite kabul edilen kaynaklara başvurulacaktır. Ayrıca secde kelimesinin fıkıhla olan

münasebeti dolayısıyla zaman zaman da fıkıh kâmuslarından da istifâde edilecektir. Daha

sonra kelimenin bir terim olarak ifâde ettiği anlam ortaya konulacaktır.

İkinci bölümde İslamî ilimlerde ve diğer dinlerde secde konusu incelenecektir. İslam

dininde secdenin yeri, önemi, fazileti, hikmeti ve hadislerden istifâde etmek suretiyle Hz.

Peygamber’in secde yapma şekli ortaya konulacak, Fıkıhta secde çeşitlerinden bahsedilecek

ve diğer dinlerde secde konusu işlenecektir.

13 Abdü’s-Settâr, Fethullah Saîd, el-Medhal ile’t-Tefsiri’l-Mevdûî, Dâru’t-Tıbaa ve’n-Neşru’l- İslamiyye, Kahire 1986, s. 25.

Page 15: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

5

Üçüncü bölümde öncelikle Kur’ân-ı Kerîm’de secde kavramının hangi anlamda

kullanıldığı, müştaklarının kullanılıp kullanılmadığı, secde kelimesiyle münâsebeti olan hangi

kelimelerin kullanıldığı gibi konular üzerinde durulacaktır. Ardından secde kelimesinin

geçtiği âyetler ele alınıp bunlar secde kelimesinin öznesine göre bir tasnife tabi tutulacak ve

bu âyetler hakkında müfessirlerin görüşlerine yer verilecektir. Daha sonra ise araştırmanın

sonucu ortaya konulup kaynaklara yer verilerek araştırmamız nihâyete erdirilecektir.

ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI

Araştırmamızın öncelikli alanı olan tefsirle ilgili olarak Taberî’nin Câmi’ü’l-Beyân an

Tevîli Âyi’l-Kur’ân, İbn-i Kesir’in Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Râzî’nin Mefâtihü’l-Ğayb,

Kurtubî’nin el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Zemahşerî’nin el-Keşşâf, Ebu’s-Suûd Efendi’nin

İrşâdü Akl-i Selîm, Beyzavî’nin Envâru’t-tenzîl ve Esrâru’t-te’vîl, Beğavî’nin Meâlimü’t-

Tenzîl, Elmalılı’nın Hak Dini Kur’ân Dili, Mehmet Vehbi Efendi’nin Hülâsatü’l-Beyân isimli

tefsirleri başta olmak üzere ulaşabildiğimiz diğer tefsir kitaplarından da istifâde ettik.

Kelimelerin sözlük anlamları için İbn-i Manzur’un Lisânü’l-Arab, Zebîdî’nin Tâcu’l-

Arûs, Cevherî’nin es-Sıhâh, Mütercim Asım Efendi’nin tercüme ettiği el-Okyanus el-Basit fî

Tercemeti’l-Kâmûsu’l-Muhît (: Kâmus Tercümesi), Ezherî’nin Tehzîbü’l-Lüğa isimli

eserlerinden ve diğer lügat kitaplarından yararlandık. Kelimelerin terim anlamı için ise

Zemahşerî’nin Esâsü’l-Belâğe, İsfehânî’nin Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân ve Elmalılı’nın

Alfabetik İslam Hukuku ve Fıkıh Istılahları Kâmûsu isimli eserlere başvurulmuştur.

Tezimiz boyunca geçen âyetlerin meâlleri verilirken Hasan Basrî Çantay’ın meâlinden

ve TDV’nin meâlinden istifâde ettik.

Page 16: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

6

BİRİNCİ BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1-SECDE’NİN ANLAMI

1.1. Lügat Anlamı

Secde (���ة ) kelimesi, s-c-d maddesinden müştak masdar-ı binâ-i merre14 olup şu

anlamlarda kullanılmaktadır:

1. Secde, bir defa secde etmek demektir.15 Bu anlamda olmak üzere “ ���ة ��� ” yani

“Bir defa secde etti.” denilir.16

2. Secde, bir rek’at anlamına da gelir. Hadîs-i şerifte “Sizden biri güneş batmadan

önce ikindi namazının bir secdesini (yani bir rek’atını) yetiştirebilecekse namazını

tamamlasın.” buyruluyor. Yine aynı hadisin devamında “(Sizden biri) güneş doğmadan önce

sabah namazının bir secdesini (yani bir rek’atını) yetiştirebilecekse namazını tamamlasın.”17

buyruluyor.

Hattabî dedi ki: “Bu hadislerdeki secdeden murâd, rukû’ ve sücûduyla birlikte bir

rek’attir. Çünkü rek’at ancak sücûduyla tamam olur. Bundan dolayı rek’at, secde olarak

isimlendirildi.” 18

Secde kelimesi, bir defa secde etmek manasında kullanılmakla birlikte -özellikle son

zamanlarda- bu kelime Türkçe’de etmek, yapmak vb. yardımcı fiillerden biriyle birlikte secde

etmek, secde yapmak şeklinde Arapça’daki sücûd kelimesi gibi masdar olarak

kullanılmaktadır. Sücud kelimesi daha çok Osmanlıca’da kullanılmış, son zamanlarda onun

yerini secde kelimesi almıştır. Zaten lügatlerde secde kelimesi ile sücûd kelimesi, hemen

hemen aynı anlamda tarif edilmiştir. Örneğin Kâmus-u Türkî’de secde: “Namazda ve makâm-

ı ta’zîm ve arz-ı ubûdiyette eğilip yüzünü yere sürme, yere kapanma: secde etmek, secdeye

14 Masdar-ı binâ-i merre, kemmiyet (nicelik) bildiren bir masdardır. Bir işin bir defa olduğunu gösterir. Sülâsî fiillerden fe’letün vezninde gelir. Bu masdara binâ-i merre denildiği gibi masdar-ı merre, ism-i merre veya masdar-ı adedî de denilir. (Çörtü, Meral, Arapça Dilbilgisi-Sarf, İstanbul 2001, s. 437-438.) 15 Ebû Ceyb, Sa’di, el-Kamusü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, Dârü’l-Fikr, Dımaşk 1982, s. 166. 16 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, (tah. ve ta’lik: Âmir Ahmet Haydar), Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003, III, 252 ; Ezherî, Ebû Mansur Muhammed b. Ahmed b. Ezher el-Herevî (370/980), Tehzîbü’l-Lüğa, (tah. Riyad Zeki Kasım), Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 2001, II, 1630. 17 Buhârî, Mevâkît 17, 28 (556, 579); Müslim, Mesâcid 163 (608); Ebû Davud, Salât 5 (412); Tirmizî, Salât 197 (423); Nesaî, Mevâkît 11 (516). 18 Ebû Ceyb, Sa’di, el-Kâmusü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 166

Page 17: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

7

varmak…”19 şeklinde; sücûd ise: “Namazda veya tevazû’ ve arz-ı ubûdiyet makâmında yüzü

yere sürme, yere kapanma: sücûd etmek…”20 şeklinde tarif edilmiştir. Bu s-c-d kökünün

masdar-ı mücerredi sücûd olduğu için tezimizin ismi “Kur’ân-ı Kerim’de Sücûd” olmalıydı.

Fakat biz son zamanlardaki bu kullanımı esâs alarak tezimize “Kur’ân-ı Kerim’de Secde”

ismini verdik.

1.2. Istılâhî Anlamı

Secdenin ıstılâhî anlamına gelince kısaca, secde, ibâdet kasdıyla alnı yere koymaktan

ibârettir diye tarif edilmiştir. Hatta bunun ibâdet niyetiyle olmasının şart olmadığı

söylenmiştir.21 Ancak yine de secdenin namaz ibâdetinin bir rüknü olarak kavramlaştığını22

görmekteyiz. Buna göre secde denilince namazda alnı, burnu, elleri, dizleri ve ayak uçlarını

yere koyarak Allah’ın huzurunda yere kapanma23 akla gelmektedir. Buna göre aslında bir

terim olarak mutlak anlamda yere kapanma anlamına gelmesine ve geniş bir anlama sahip

olmasına rağmen dinî literatürde secdenin namaz ibâdetindeki bir rükünle özdeşleştirildiği

anlaşılmaktadır. Yani secdenin lügatlarda yer alan anlamlarının, terim anlamına dar bir

çerçevede yansıdığını söyleyebiliriz. Bir başka ifâde ile secdenin terim anlamında bir daralma

olmuş, bunun da ibâdet niyetiyle akıl ve irâde sahibi varlıkların Allah’tan başkasına secde

etmelerinin, tevhid inancı açısından bir takım mahzûrlar doğuracağı endişesinden

kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’in 32. sûresinin ismi de Secde’dir. Sûre, Kur’ân-ı Azîm’in

âyetlerini dinledikleri zaman Allah Teâlâ’ya secde eden ve O’nu tesbih eden müminlerin bu

vasıflarını ihtivâ etmesi sebebiyle “Secde sûresi” olarak adlandırılmıştır: “Bizim âyetlerimize

ancak kendilerine âyetlerimiz hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamadan

Rablerine hamd ile tesbih edenler inanır.” (Secde, 32/15).24 Kur’ân’da Secde sûresi nâmıyla

iki sûre vardır. Birisi bu (Kur’ân’ın 32.) sûresi, diğeri de !"#$% &' ‘dir. Aralarını fark için buna

19 Sâmî, Şemseddin (1322/1904), Kâmûs-u Türkî, İkdam Matbaası, Dersaadet 1317, s. 709. 20 Sâmî, Şemseddin, Kâmûs-u Türkî, s. 710. 21 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi (1361/1942), Alfabetik İslam Hukuku ve Fıkıh Istılahları Kâmûsu, (Yay. Haz. Sıtkı Gülle), İstanbul 1997, IV, 350. 22 İsfehânî, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal Ragıb (502/1108), Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, (tah. Safvan Adnan Davûdî), Dârü’l-Kalem ve Dârü’ş-Şamiyye, Dımaşk 2002, s. 397. 23 Merginânî, Burhâneddin Ebu’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir, el-Hidâye Şerhü Bidâyeti’l-Mübtedî, yy., ty, I, 150. 24 Zuhayli, Vehbe, et-Tefsirü’l-Münir, (ter. Hamdi Arslan ve öte.), Bilimevi Basım Yayın Ltd., İstanbul 2003, XI, 189.

Page 18: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

8

Lokman secdesi, ona da Hâmîm secdesi denilir. Bir de buna Medâci’ sûresi, ona da Fussilet

sûresi nâmı verilir. Âyetleri Basrî ta’dadında yirmi dokuz, diğerlerinde otuzdur.25

2. S-C-D MADDESİNDEN MÜŞTAK KELİMELER

2.1. Secede (���)

Secede (���) fiili, birinci bâbdan sülâsî ve mâzi’ bir fiil olup, müzâri’si (����) şeklinde,

mücerred masdarı ise (دا��� ) şeklinde gelir.26 Secede fiili Arap lügatinde şu manalara

gelmektedir:

1. Secede (���) fiili, eğilmek, başını eğmek demektir. Ebû Bekir dedi ki: “(Bir kimse)

eğildiği ve yere doğru alçaldığı zaman “���” denilir.27

Araplar, hurma ağacı meyvesinin çokluğundan dolayı dalları yere doğru sarktığı

zaman “ derler. Sahibinin binmesi için deve başını eğip çömeldiği zaman yine 28” ال,+*"( ���ت

onlar “ ��� �.��ال “29 veya “)0�,30” ���ت ال derler. Yine Araplar gemi rüzgardan dolayı sağa sola

yalpalayıp bir tarafa doğru meylettiği zaman “ ل"�#�3 �2�� �+1.,(ال “ yani “Gemi, rüzgar yönüne

meyletti.” derler.31

İran kralı Kisrâ’dan bahseden bir rivâyette “ ل"7+�ل6 ���� آ��ى آ�ن ” şeklinde bir ifâde

geçer. Tâli’, hedefin arkasına düşen ok demektir ki onlar bunu hedefe varmış ok gibi kabul

ediyorlardı. Sağa sola sapan oka ise âsıd (9�ص� ) yani hedefe varmayan ok derlerdi. Bu ok

nişancıya tekrar geri verilir o da alırdı. Ezherî dedi ki: “Kisrâ, nişan alırken hedeften daha

yüksek bir konumda bulunduğundan, ok istikâmetine varsın ve hedefe isâbet etsin diye başını

eğiyordu. İşte bu rivâyet, Kisrâ’nın bu hareketini anlatmaktadır.”32

2.Secede (���) fiili, itaat etmek, boyun eğmek, saygı göstermek demektir.

25 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi (1361/1942), Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Neşriyât, İstanbul ty., VI, 3856. 26 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 251. 27 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 253; Zebîdî, Ebu’l-Feyz Murtazâ Muhammed b. Muhammed b. Muhammed (1205/1790), Tâcü’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, Matbaat-ı Hükümeti’l-Kuveyt, Kuveyt 1970, VIII, 173. 28 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 175; Ahterî, Mustafa b. Şemseddin el-Karahisârî (968/1560), Ahterî Kebîr, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut ty, I, 278. 29 Zemahşerî, Ebü’l-Kasım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed(538/1144), Esasü’l-Belağa, (tah. Mezid Nuaym, Şevki Mearrî), Beyrut 1998, s. 361; Feyyûmî, Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Hamevî (770/1368), Misbâhü’l-Münîr: Mu’cemu Arabî Arabî, Dâru’l-Hadis, Kahire 2003, s. 161. 30 el-Karahisârî, Ahterî Kebîr, I, 278. 31 Zebîdî,Tâcü’l-Arûs, VIII, 176; Zemahşerî, Esasü’l-Belâğa, s. 361. 32 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 253; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 173.

Page 19: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

9

Secede (���) fiili, “6��”33 yani eğilmek, tevâzû’ göstermek,34 alçalmak,35 boyun

eğmek, kendini hor ve hakir görmek36 demektir. Bu manada olmak üzere şâir şöyle demiştir:

ل"E�ا%� ��+�ا %.C� اBآ& �2ى ... '��ا2@ %? ال�"� 2�<= ب�;6

“Ve öyle bir toplulukla ki beyaz çizgili siyah atlar etrafında kayboluyor. Orada küçük

tepelerin atların tırnaklarına boyun eğdiğini görürsün.”37

Şâir burada tepelerin atların tırnaklarına secde ettiğini yani boyun eğdiğini

söylemektedir. Çünkü atların tırnakları tepeleri çiğnemekte ve tepeler kendilerini onlara karşı

koruyamamaktadır.38

3. Secede (���), alnı yere koymak demektir.39

İbn-i Sîde dedi ki: “Secede fiili’nin müzâri’si (����) ve masdarı (دا���) şeklinde olup

“alnını yere koydu” demektir.”40

Ebû Ubeyd, Ebû Amr’den naklederek dedi ki: “Bir adam alnını yere koyduğu zaman

(Araplar), “��� “ derler.”41

Alnı yere koymak demek olan namazın sücûdu da bu manadan alınmıştır. Bu

sücûddan daha büyük hudû’ ve meskenet yoktur.42

4.Secede (���) fiili, selâm vermek, selâmlamak anlamına gelir.43 Bu manada olarak

şâir şöyle demiştir:

G"� H��2 @ك ل�و2��� ال;"

33 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 172. 34 el-Karahisârî, Ahterî Kebîr, I, 278. 35 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 166. 36 Mustafa, İbrahim ve ötekileri, el-Mucemu’l- Vesit, Çağrı Yayınları, İstanbul ty., s. 241. 37 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 254; Cevherî, Ebu Nasr İsmail b. Hammad el-Farabî (400/1009), es-Sıhâh: Tâcü’l-Lüğa ve Sıhâhü’l-Arabiyye, (tah. Emil Bedi’ Ya’kub, Muhammed Nebil Tarikî), Beyrut 1999, II, 72. 38 Kurtubî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed (671/1273), el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Kahire 1967, I, 291. 39 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 172. 40 İbn-i Manzûr, Lisanü’l-Arab, III, 251. 41 Ezherî, Tehzibü’l-Lüğa, II, 1630. 42 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 254; İbnü’l-Esir, Ebü’s-Sâdât Mecdüddin Mübarek b. Muhammed (606/1210), en-Nihâye fi ğaribi’l-hadîs ve’l-eser, Kahire 1322, II, 158; Mütercim Âsım, Ebu’l-Kemal es-Seyyid Ahmed, el-Okyanus el-Basit fî Tercemeti’l-Kâmûsu’l-Muhît (: Kâmus Tercümesi), Matbaa-i Âmire, İstanbul 1304, I, 1160. 43 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 254 ; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 176.

Page 20: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

10

“O öyle bir meliktir ki diğer bütün melikler ona itaat eder ve hepsi onun huzurunda

selâma dururlar.”44

5. Secede (���) fiili, Tayy kabilesinin lügatinde “J$Kان ” yani ayağa kalktı, dikildi

manasında kullanılmaktadır. 45 Ezherî dedi ki: “(Secede fiilinin bu manası), Leys dışında

başka birinden rivâyet edilmedi.”46

Âsım Efendi Kâmûs tercümesinde diyor ki: “Bir kimse ayağa kalkıp dikildiği zaman

denilir.”47 ”��� ال�ج<“

Firuzâbâdî ise şöyle diyor: “Senin de malumun olduğu üzere secede fiilinin manaları

(olan hudû’ ile intisâb) arasında bir zıtlık48 yoktur.”49

2.2. Secide (���)

Secide (���) fiili, s-c-d maddesinden sülâsî olarak dördüncü babdan gelen, müzâri’si

( ���� ) şeklinde, masdarı ise seceden (���ا) şeklinde gelen bir fiildir.50

Seced, ayağın bir arıza nedeniyle şişmesi manasındadır. Bir kimsenin ayağı şiştiği

zaman “ رج"@ ���ت ” denilir.51

2.3. Escede (���أ)

Escede (���أ), s-c-d maddesinden müştak if’âl bâbından bir fiildir. Escede fiili şu

manalara gelmektedir:

1.Escede (���أ), başını eğdi ve eğildi anlamındadır.52

Ebû Ubeyd, Ebû Amr’dan naklen dedi ki: “Bir adam başını eğdiği ve eğildiği zaman

“ ال�ج< أ��� ” denilir.53

44 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 254. 45 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 172. 46 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 251; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 172. 47 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160. 48 Burada aslında zıtlıktan çok bir incelik dikkatimizi çekmektedir. Secede fiili bir yerde iki büklüm olup azalarla yerle temas etmeyi ifade ederken bazen bunun tam zıddı olarak ayakta dimdik durmayı ifade ediyor. Bu iki ifade her ne kadar birbirine zıt görünse de iki anlam da birbirini tamamlamaktadır. Mümin secdesini yerine göre kafirlere karşı izzetli olması gibi dimdik durmakla ifade edecektir. Bazen de iki büklüm olarak tevâzû’ sergileyecek ve müslümanlara karşı hoşgörülü olacaktır. (Bak. Maide, 5/54 ve Fetih, 48/29) 49 Zebîdî,Tâcü’l-Arûs, VIII, 172. 50 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160. 51 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 174; Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160. 52 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 173.

Page 21: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

11

Deve başını eğdi ve eğildi anlamında “ �.� أ����ال ” denilir. Bu mananın deve için

kullanılması mecâzîdir.54

Esed oğullarından bir bedevî Arap, Ebû Ubeyde’nin kendisine şu şiiri inşâd ettiğini

söyledi:

“ H"0ل أ��� ل@ وN"." ��ا�O% ”

“Ve ona Leylâ’ya secde et dediler de o da hemen secde etti.”55

Bu şiirde deveye Leylâ’ya secde et yani ona başını eğ denildiği, Leylâ sırtına binmesi

için devenin de başını aşağı doğru eğdiği anlatılıyor.

Humeyd b. Sevr bir şiirinde kadınları vasfederken şöyle diyor:

“ �+;"% H��ل N"9 &$�� ... PQوآ J.�� �اره�وإ�

��ره� ال,+$�رى ���د ... أ���ت أز�+CK� %��ل 'B ”

“O kadınlar bileklerine, kınalı avuçlarına ve bileziklerin(in yerlerin)e develerin

yularlarını doladıkları zaman, hıristiyanların hahamlarına secde ettikleri gibi, develer de

onlara secde etti.”

Şâir burada kadınların develere bindikleri ve develerin yularlarını kendi kollarındaki

bileziklerine tercih ettikleri zaman develerin onlara secde ettiğini söylüyor.

2. Escede, sükûnet içinde bakışı devam ettirdi anlamına da gelir. Bu, mecâzî bir

manadır. Sıhâh’da escede fiilinin bu anlamına ‘göz kapaklarını kırparak bakışı sürdürmek’

şeklinde bir ziyâde getirilmiştir. Bununla naz ve cilveye delâlet eden bir bakış

kasdedilmektedir.56

2.4. Sücûd (د ��)

Sücûd (د���), secede fiilinin mücerred masdarı olup57 şu anlamlara gelmektedir:

53 Ezherî, Tehzîbü’l-Lüğa, II, 1630; Cevherî, es-Sıhâh: Tâcü’l-Luğa ve Sıhâhü’l-Arabiyye, II, 72. 54 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 173. 55 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 173; Cevherî, es-Sıhâh: Tâcü’l-Lüğa ve Sıhâhü’l-Arabiyye, II, 72. 56 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 173. 57 Feyyûmî, Misbâhü’l-Münir, s. 161.

Page 22: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

12

1. Sücûd, eğilmek, başını eğmek ve alçalmak demektir.58 Sücûd, lügatte alın yere

değmese bile baş eğmek demektir.59

2. Sücûd, hudû’ ve züll yani itaat etmek, boyun eğmek ve kendini

hor/hakîr/küçük/zelil görmek anlamındadır.60 Sücûd, ancak hudû’ ve tevazû’ göstermek

suretiyle olur.61

Mütercim Asım Efendi, ise sücûdu şöyle tarif etmektedir: “Sücûd kelimesi, kuûd (د��0)

vezninde olup hudû’, tevâzû’ ve tezellül ile serfurû’ kılmak (baş eğmek) manasındadır. Bir

kimse bir başkasının karşısında hudû’ ile baş eğdiği zaman “دا�ل@ �� ��� ” denilir.

Şârih der ki: “Sücûd aslında yukarıda zikredilen manaya vaz’ edilmiştir. Namazın bir

rüknü olan sücûd ise ıtlâkât-ı şer’iyyedendir (şer’î isimlendirmelerden biridir). Zîrâ alnı yere

koymaktan daha büyük hudû’ ve meskenet olmaz.”62

3. Sücûd, alnı yere koymaktır. Alnı yere koymak, hudû’un en son sınırı olduğu için

bununla isimlendirildi.63

4. Sücûd, tahiyye yani selâm manasına da gelir.64

5. Sücûd, ayak üzere sütûn gibi dik durmak manasında olduğu zaman önceki manasına

zıt bir manaya gelir. Bir kimse ayağa kalktığı zaman “ ال�ج< ��� ” denilir.65

6. Sücûd, şer’an o bilinen özel şekilden ibârettir.66 Sücûd, şer’an alnı yere veya yerden

biten yenilmeyen ve giyilmeyen şeylere koymaktır.67

2.5. Escâd (ا����د )

Escâd (د���Bا) kelimesi, Esved b. Ya’fûr en-Nehşelî’nin divânındaki bir şiirinde

Mufaddal’ın rivâyeti olarak şu şekilde yer almaktadır:

58 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 166. 59 İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemaleddin Abdurrahman b. Ali (597/1201), Nüzhetü’l-A’yüni’n-Nevâzır fi İlmi’l-Vücûh ve’n-Nezâir, (dirase ve tah. Muhammed Abdülkerim Kazım Radi), Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1984, s. 348. 60 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 166. 61 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 254. 62 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160. 63 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 166. 64 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 167. 65 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160. 66 Feyyumî, Misbâhü’l-Münir, s. 161. 67 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 167.

Page 23: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

13

“ H� �;� ذي Q7ن +HX7+� أ,� ... N%وا �Cد آ�راه& ب���Bا ”

“Konuşturulan kimse, bozulmuş şaraptan dolayı genzinden konuştu. O onları escâd

dirhemleri gibi karşıladı.”

Bu escâd kelimesi şu manalara gelmektedir:

1. Escâd, yahudî ve hristiyanlar anlamına gelmektedir.

2. Escâd, cizye manasındadır. Bu manayı Ebû Ubeyde söyledi.

3. Derâhim-i escâd, Kisrâ’ların dirhemleridir ki onların üzerinde resimler bulunur ve

onlara secde edilirdi. Denildi ki: O dirhemlerin üzerinde Kisrâ’ların resimleri bulunurdu. Onu

görenler ona secde ederlerdi yani ona başlarını eğer ve hudû’ izhâr ederlerdi. Bu manayı da

İbnü’l-Enbârî söyledi.

4. Bu kelime iscâd şeklinde de okundu. O takdirde yahudîler olarak tefsir edildi. Bu,

İbn-i Arâbî’nin görüşüdür.68

5. İscâd, boyun eğmek ve itaat etmek gibi başı aşağı doğru eğmek manasındadır. Bir

kimse iki kat olup başını eğdiği zaman “ ال�ج< أ��� ” denilir.

6. İscâd, göz kapaklarını kırparak bir nesneye muttasıl nazar eylemek demektir. Bir

kimse bir başkasına göz kapaklarını kırparak bakmaya devam ettiği zaman “@أ��� ل ” denilir.69

2.6. Sâcid (�ج�� )

Sâcid kelimesi, s-c-d maddesinden ism-i fâil olup şu manalarda kullanılmaktadır:

1. Sâcid, secde eden adama denir. Bu manadan dolayıdır ki Araplar yorgun ve hasta

olan göze “ H.9 ج�ة�� ” derler. Yine Araplar, hurma ağacının meyvesi çok fazla olup yere doğru

eğildiği zaman “ ��ج�ة ن*"( ”70 veya eğilen hurma ağaçları manasında “ ��اج� ن*< ”derler.71

Lebîd bir şiirinde şöyle diyor:

“ H.1�ال$+ ب Y."�و H.�الE$� بC� ���< ل& ��اج� J"X ... ��آ,( ال ”

68 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 175. 69 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160. 70 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 254; Ezherî, Tehzîbü’l-Lüğa, II, 1631; Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1161. 71 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 175.

Page 24: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

14

Bu beyitte geçen “�اج��” kelimesi meyvesinin çokluğundan dolayı yere doğru

meyleden hurma ağacı manasındadır.72

“�9�0 ” ve “ب�ك ” kelimelerinin çoğulu “د��0 ” ve “?Zب ” şeklinde geldiği gibi, sâcid

kelimesinin çoğulu da “د��� ” şeklinde gelir. Bu sâcid kelimesinin diğer bir çoğulu da “�+��”

şeklinde olup secde eden topluluk anlamında “ ��+� 0�م ” denilir.

Fârîsî dedi ki: “Tahkîr manası kasdedildiği zaman müfred olan sâcid kelimesi

kullanılır.”

2. Sâcid, ayakta duran, dikilen anlamındadır.73 Leys dedi ki: “Sâcid kelimesi, Tayy

kabilesinin lügatinde ayakta duran, dikilen anlamındadır.”74 Ezherî dedi ki: “Sâcid

kelimesinin bu manası Leys dışında başka birinden rivâyet edilmemiştir.”75

2.7. Mescid (���� )

Mescid kelimesi, s-c-d maddesinden müştak ism-i mekân, ism-i zaman ve masdar-ı

mîmî kalıbında olup şu manalara gelmektedir:

1. Mescid, sücûd mevzii yani secde edilen yer demektir.76 Hadîs-i şerîfte: “Yeryüzü

bana mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden biri namaza nerde yetişirse orda namazını

kılsın.”77 buyruluyor.

Âsım Efendi şöyle diyor: “Mescid kelimesiyle içinde secde edilen yer kasdedildiği

zaman, ( >�% >�1� ) yani birinci babdan (>�1� ) kalıbında gelen şâz kelimelerden biri olur. Genel

kâidedendir ki her (hangi bir) fiil ki birinci babdan mutasarrıf ola, ondan ism-i zaman, ism-i

mekân ve masdar-ı mîmî ayne’l-fiilin fethasıyla (>���) gibi mefalün vezni üzere gelir. Ancak

bazı kelimeler vardır ki onlar ayne’l-fiilin kesrasını iltizâm eylediler. Bu kelimeler şunlardır:

�ق ، 7�"6،���� �! ، ��%� ، a�� ، HZ��ر، 1��ق ، ��_ ، �,� ،�,� ،G Her ne kadar Araplar’dan

işitilmemiş olsa da (bu kelimelerin ayne’l-fiilinin) fetha ile okunması dahi câizdir. Ve şu fiil

ki ikinci bâbdan mutasarrıf ola, ondan ism-i zaman ve ism-i mekân ayne’l-fiilinin kesrasıyla

72 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 254; Ezherî, Tehzîbü’l-Lüğa, II, 1631. 73 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 251. 74 Ezherî, Tehzîbü’l-Lüğa, II, 1631. 75 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 251. 76 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 167. 77 Buhârî, Teyemmüm 1 (335), Salât 56 (438); Müslim, Mesâcid 3 (521); Nesaî, Gusl 26 (434).

Page 25: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

15

ve masdar-ı mîmî ayne’l-fiilinin fethasıyla gelir. Örneğin nezele fiilinden menzelen dersen

nüzul manasına, menzil dersen mahall-i nüzûl manasına gelir.”78

2. Mescid, örfen namaz için binâ olunan yer anlamındadır.79 Mescid, beytü’s-salât

yani namaz kılınan yer demektir.80 Âsım Efendi dedi ki: “Mescid, meclis vezninde olup -cim

harfinin fetha olması da câizdir- ma’ruftur ki namaz kılınan mahaldir. Farsça’da mezgit

denilir.”81

3. Mescid, içinde ibadet olunan her yer demektir. Çoğulu mesâcid şeklinde gelir.82

Zeccâc dedi ki: “İçinde ibâdet olunan her yer mesciddir (veya mesced şeklinde de

okunabilir). Görmez misin, Peygamberimiz: “Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı.”

buyuruyor.”83

2.8. Mesced ( ����)

Mesced kelimesi mek’ad vezninde bir kelime olup şu manalara gelmektedir:

1. Mesced, cephe yani alın manasındadır.84 Mesced, sücûd izi isâbet ettiği zaman

adamın alnı manasına gelir.85

Zebîdî dedi ki: “Mesced, mesken vezninde olup sücûd izi isâbet etmesi durumunda

cephe(alın) manasındadır. Bu mecâzî bir manadır.”86

Mesced kelimesinin çoğulu mesâcid şeklinde gelir. Mesâcid aynı zaman da mescid

kelimesinin de çoğuludur. Mesâcid, üzerinde secde olunan yedi azanın mecmûuna ıtlâk olunur

ki secde halinde yere değen yedi aza olup bunlar cephe(alın), iki el, iki diz ve iki ayaktan

ibarettir.87 Mesâcid, insan bedeninden sücûd yerleridir şeklinde de tarif edilmiştir. Leys ise

78 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160. 79 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 167. 80 Feyyûmî, Misbâhü’l-Münir, s. 161. 81 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160, ayrıca bak. Lisanü’l-Arab, III, 252. 82 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 167. 83 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 252. 84 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160. 85 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 253; Cevherî, es-Sıhâh: Tâcü’l-Luğa ve Sıhâhü’l-Arabiyye, II, 74; Râzî, Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ (313/925), Muhtâru’s-Sıhâh, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 2005, s. 142. 86 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, VIII, 174. 87 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 253; Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1160.

Page 26: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

16

Allah’ın “ ل"+@ ال;��ج� وأن+ ”88 sözü hakkında dedi ki: “İnsan bedeninden ve yerden secde yerlerine

mesâcid denir. Müfredi mesced şeklindedir.”89

2. Ebu’l-Abbas, İbn-i Arabî’den naklen şöyle rivâyet etti: “Mesced, evin en güzel ve

en yüksek yeridir. Mescid ise cemâatin namaz kıldığı yerdir. Mesâcid ise hem mescidin hem

de mescedin çoğuludur.”90

2.9. Seccâde (ا������دة )

Seccâde kelimesi şu anlamlara gelmektedir:

1. Seccâde, üzerinde namaz kılınan küçük sergi, halı, kilim vb. örtü demektir.91

Seccâde, ekseriyâ üstünde secdeye varmakta yani namaz kılmakta müsta’mel olunan küçük

halı manasındadır.92 Seccâdesini (yere) serdi manasında “ و����2@ ���د2@ ب�_ ” denilir.93

Seccâde, tanfese94 yani uzun saçaklı küçük halı veya hurma yaprağından yapılan eni

bir zîrâ olan hasır95 manasına gelir.

Seccâde, humra (ال*;�ة )96 demek olup humra, hurma yaprağından yapılan ve ipliklerle

ince bir şekilde dokunan küçük seccâdedir.97 Zemahşerî dedi ki: “Humra, küçük seccâde

demektir.”98

2. Seccâde, alında bulunan secde izi manasına da gelir.99 Yüzünde secde izi var

anlamında “ N"9 @Cدة وج��� ” denilir.100

Âsım Efendi dedi ki: “Seccâde, Arapçada humra ıtlak olunur ki ıtlâkât-ı

şer’iyyedendir. Kaldı ki seccâde aslında secde yeri olan cephede vaki olan eser ve nişana ıtlâk

olunup ondan sonra secde yeri olacak ma’hûd döşemede isti’mâl olundu. Âhirindeki ta (harfi,

88 Cin, 72/18. 89 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 253. 90 Ezherî, Tehzîbül-Lüğa, II, 1630. 91 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 166. 92 Sâmî, Şemseddin, Kamus-u Türkî, s.709. 93 Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, s. 361. 94 Ebû Ceyb, Sa’dî, el-Kâmûsü’l-Fıkh Luğaten ve Istılâhen, s. 166. 95 El-Karahisârî, Ahterî Kebîr, II, 17. 96 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 253; Cevherî, es-Sıhâh: Tâcü’l-Lüğa ve Sıhâhü’l-Arabiyye, II, 73; Râzî, Ebû Bekir, Muhtaru’s-Sıhâh, s. 142. 97 Râzî, Ebû Bekir, Muhtaru’s-Sıhâh, s. 142. 98 Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, s. 361. 99 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, III, 253; Cevherî, es-Sıhâh: Tâcü’l-Lüğa ve Sıhâhü’l-Arabiyye, II, 73. 100 Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, s. 361.

Page 27: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

17

tâ-i) nâkiledir. Yahutta tebbâne ve hammâra kelimelerinde olduğu gibi şâz olarak ism-i mekân

olan fe’âle babındandır.”101

Bu seccâde kelimesi Araplar’dan “süccâde” şeklinde de işitilmiştir.102

3. SECDE İLE YAKIN ANLAMLI KELİMELER

Yukarıda sücûd kelimesinin ilk anlamının “eğilmek” olduğu; ikinci anlamının ise

hudû’ yani tevâzû’ göstermek, boyun eğmek, itaat etmek olduğu ortaya konuldu. Bu nedenle

biz burada secde ile yakın anlamlı kelimelerden rükû’ ve hudû’ ile bir de Kur’ân’da secdeye

kapanmak anlamında kullanılan hurûr kelimesinin anlamlarını ifâde etmeye çalışacağız.

3.1. Rükû’(ع ( رآ

Bu kökün mâzi’ fiili “6رآ” şeklinde; müzâri’si “6��آ” şeklinde; masdarı ise “�� veya ”رآ

“ آ�9�ر ” şeklinde olup başını eğdi manasındadır.103

Rükû’, alçalarak eğilmek demektir. Başını eğdikten sonra dizler yere değse de

değmese de yüzü üzere düşen, eğilen her şeye “6راآ” yani rükû’ eden denir. Bir ihtiyarın

yaşlılık dolayısıyla beli eğildiği zaman, “ +.b رآ6 ال ” denilir. Rükû’nun asıl manası budur.

Namazın rükû’u da bu manadan alınmıştır. Lebîd şöyle demiştir:

�#�راآ6 0;! آ"+;� آOن#? أدب= ... ��! الK? ال�ون أ���ر أ�

“Geçmiş nesillerin haberlerini veriyorum. Kalktığım her seferde rükû’ eder gibi

hareket ediyorum.”

İbn-i Düreyd, “‘6رآ ’, yüz üstü yere düştü manasındadır.” demiştir. İbn-i Berrî ise buna

“tökezledi, ayağı sürçtü, sendeledi” manasını ilâve etmiştir.104

Rükû’, esasen eğilmek manasında vaz’ olunmuş olup daha sonra örf-i şerî’de kıyâmın

akabinde olan özel bir rükündür ki kıyâmda kırâati tamamladıktan sonra iki avuçları dizlerine

gelmek yahud arkası düpdüz olmak vechiyle eğilmekten ibârettir.105 Rükû’, namaz kılan

101 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, I, 1161. 102 Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, s. 361. 103 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 158; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XXI, 122. 104 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XXI, 122. 105 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, III, 267.

Page 28: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

18

kişinin avuçları, dizlerine ulaşıncaya kadar sırt ve başıyla eğilmesidir. Bu eğilmenin ölçüsünü

fukahâ şu şekilde takdir etmiştir: (Rükû’ eden birinin) sırtına su dolu bir bardak konulduğu

zaman suyun dökülmemesi (gerekmektedir).106

Namazda her kıyâmı, rükû’ ve iki secde takibeder. İşte bu kıyâm, rükû’ ve iki secdeye

bir rek’at denir. “Namaz kılan kimse bir rek’at, iki rek’at, üç rek’at namaz kıldı.” manasında

“ رآ��ت وefث ورآ�H.K رآ�( ال;$"#? رآ6 ” denilir.107 Bu cümlede “6رآ ” fiili, cüziyyet ve külliyet

alâkasıyla namaz kılmak manasındadır.108 Rek’at aynı zamanda Yemen şîvesine göre yerdeki

boşluk ve çukur manasına gelmektedir.109

Rükû’nun mecâzî manalarına gelince, bir mevkiden aşağıya düşmek, durumu

değişmek anlamında kullanılır. “Adam zenginlikten sonra fakirleşti, hâli değişti.” anlamında

“ ال�+ج< رآ6 ” denilir. Şâir Azbad b. Kuray’ şöyle demiştir:

g H.C2 �.`1ال G+"9 � 2�آ6 ... أن��ر% �0 وال�+ه� �@�

“Zayıf olana düşmanlık etme, olur ki sen bir gün makamından düşersin, zaman ise onu

yükseltivermiş olur.”110

Sa’leb’den rükû’nun, hudû’ manasında olduğu rivâyet edilmiştir.111 İsfehânî ise şöyle

demiştir: “Rükû’, eğilmek manasındadır. Bazen namazda o bilinen özel hareket için kullanılır.

Bazen de gerek ibâdetlerde veya onlardan başka şeylerde tevâzû’ ve tezellül hakkında

kullanılır.112 Hattâbî ise şöyle demiştir: “Rükû’ ve secde, bu ikisi züll yani kendini küçük

görmenin ve hudû’nun nihâyetidir. Bu ikisi zikir ve tesbihe has kılınmıştır. Hz. Peygamber bu

ikisinde kırâati yasaklamıştır. Sanki o, Allah kelâmı ile insanların sözünü aynı yerde

birleştirmeyi ve ikisinin aynı makâm ve mevkide kabul edilmesini kerih görmüştür.”113

Ayrıca Araplar, Câhiliyye döneminde putlara tapmayan Hanîfler’e “6راآ” derlerdi.114

106 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XXI, 122. 107 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 158 ; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XXI, 122. 108 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, III, 267. 109 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 159. 110 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XXI, 122. 111 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 158; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XXI, 122. 112 İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, s. 364; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XXI, 122. 113 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 158. 114 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 158; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XXI, 123.

Page 29: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

19

3.2. Hudû’( ع ��)

Bu kökten mâzi’ fiil “6��” şeklinde; müzâri’ fiil “6�*�” şeklinde; masdar ise “���� ”

ve “�9���” veya “�1انX” ve “آ�1ان” masdarları gibi “�ن���� ” şeklinde de gelir. Ayrıca “وج�ان”

masdarı gibi ha (خ) harfinin kesrasıyla da geldiği rivâyet edilmiştir.115

Hudû’, tezellül yani kendini hor/hakîr/küçük görmek, tevâzû’ yani alçak gönüllü

olmak, eğilmek, boyun eğmek, itaat etmek anlamlarına gelir.116

“Deve yürümesinde gayret etti.” manasında “ !�اiب< �� ” denilir. Çünkü deve gayretli

bir şekilde yürüdüğü zaman boynunu eğer.117

Araplar, “ ?,K�الE�ج( إل.G أ�� ” yani “İhtiyaç beni sana boyun eğdirdi.” derler.118

Boyunda bulunan eğriliğe ve başın yere yakın olması durumuna “6�*ال ” denilir. “ 6��

���� اiن��ن ” yani “İnsan başını yere doğru eğdi, yere yaklaştı.” denilir.119 Boynunda eğiklik

bulunan kambur kimseye ise “ &."j 6أ�� ” denir.120

“ @��� ��Zال ” yani “İhtiyarlık onu iki büklüm yaptı.” denilir.121

“Züll ve hakarete razı olan adam” manasında “ أ6�� رج< ” denilirken122 “züll ve

hakarete razı olan kadın” manasında “ ����ء ا��أة ” ve “herkese boyun eğen adam” manasında

“ ���( رج< ” denilir.123 “)��� ” kelimesi Cevherî ve Sağanî’nin naklettiğine göre herkese

boyun eğen kimse demektir.124

“6�� ” fiili hem lazım hem de müteaddî olarak kullanılır. Örneğin sen “ @K��� 6�*% ”

yani “Ben onu boyun eğdirdim, o da boyun eğdi.” dersin.125

“ ال,�& 6�� ” yani “Yıldız batmaya doğru meyletti.” denir.126 Aynı şey güneş için de

“ !��� l;+ ال ” denir.127

115 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 85-86. 116 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XX, 511; İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 85; Ahterî, Ahterî Kebîr, I, 278. 117 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XX, 511; Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, s. 202. 118 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 85. 119 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 86; el-Karahisârî, Ahterî Kebîr, I, 278. 120 İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, s. 286. 121 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 87. 122 Zemahşerî, Esâsü’l-Belâğa, s. 202. 123 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 85-87. 124 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XX, 512. 125 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 86-87.

Page 30: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

20

3.3. Hurûr(ور � )

Bu kökten fiil-i mâzi’ “+��” şeklinde; fiil-i müzâri’ ikinci bâbdan kıyâsî olarak “�=*�”

şeklinde veya birinci bâbdan şâz olarak “�*�” şeklinde; masdarı ise “��ا” veya “��ورا”

şeklinde kullanılmaktadır.

Hurûr, mutlak olarak düşmek bir kavle göre yüksekten aşağıya düşmek

manasındadır.128 Zebîdî ise diyor ki: “Harra fiili, düşmek manasındadır. Onun aslı kendisiyle

birlikte bir ses ve gürültü işitilen düşmedir. Bunu iştikâk erbâbı söylemiştir. Sonra mutlak

olarak düşme manasında kullanılması yaygınlaşmıştır. Bir bina çöktüğü zaman “ +�� �,�ءال ”

denilir. Peygamber Efendimiz’in abdestle ilgili bir hadisinde “ +gت إ+�� m���7� ” yani ancak

(abdest) hataları siler, yok eder buyurmuştur.”129

Bazıları bu kelimenin “aşağı düşmek” anlamını, dinî terim anlamındaki secdeyle

bütünleştirerek “secdeye kapanmak” şeklinde tercüme etmektedirler.130

Harra fiili, yarmak manasındadır.131 Su yeryüzünü yardığı zaman “ ��ا اBرض ال;�ء ��+ ”

denilir.132 Harra fiili, bilinmeyen bir yerden hücuma uğramak manasına da gelir. Filan

kabilenin insanları bize hücum etti manasında “ %eن ب,? H� ن�س 9".,� ��+ ” denilir. Yine harra fiili,

ölüm manasında kullanılmaktadır. Bir adam öldüğü zaman “ %eن �� ” denilir.133

Harra fiili, Kur’ân-ı Kerîm’de şu anlamlarda kullanılmıştır:

1. Düşmek

“Derken Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça ediverdi. Musa da baygın yere

düştü.”134 âyetinde Hz. Musa’nın bayılarak yere düşme eylemi harra fiili ile ifâde edilmiştir.

Şirk koşan insanın Allah katında ânî bir derece ve değer kaybına uğradığını ifâde

etmek için Hac sûresinin 31. âyetinde de bu kelime kullanılmıştır: “Kim Allah’a eş koşarsa o,

126 İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, VIII, 87; Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XX, 511; el-Karahisârî, Ahterî Kebîr, I, 278. 127 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XX, 511. 128 Mütercim Asım, Kâmus Tercümesi, II, 290. 129 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XI, 150. 130 İşler, Emrullah, Secde Kelimesi ve Türkçeye Çeviri Sorunu, İslâmiyât I (1998), S. 3, s. 114. 131 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XI, 150; Mütercim Asım, Kâmus Tercümesi, II, 290. 132 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XI, 150. 133 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, XI, 150; Mütercim Asım, Kâmus Tercümesi, II, 290. 134 A’raf, 7/143.

Page 31: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

21

yüksekten düşüp de (parçalanmış ve) kendisini kuş kapmış, yahut rüzgar onu uzak bir yere

atmış (nesne) gibidir.”135

2. Çökmek

“Kendilerinden öncekiler de fasit planlar kurmuşlardır. Nihayet Allah onların

binalarını ta temellerinden (yıkmayı) diledi de üstlerindeki tavan tepelerine çöktü.”136

âyetinde evlerin çatılarının çökmesi anlamında kullanılmıştır.

3. Yıkılmak

“(Süleyman’)ın ölümüne hükmettiğimiz zaman onun öldüğünü ancak değneğini yiyen

bir ağaç kurdu gösterdi. Sonunda yere yıkıldığı zaman besbelli oldu ki eğer cinler gaybı

bilmiş olsalardı öyle küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.”137 âyetinde bastonuna

dayanan Hz. Süleyman’ın dayandığı bastonu bir ağaç kurdunun kemirmesi ve bastonun

kırılması ile yere yıkılması anlatılırken yine harra fiili kullanılmıştır.

4. Secdeye kapanmak

“Onlara Allah’ın âyetleri okununca secdeye kapanırlardı.”138 âyetinde insanın saygı

duyduğu ve manasını derinden anladığı bir şeyi duyunca secdeye kapanmasını anlatırken

Yüce Allah bu kelimeyi kullanmıştır. Yusuf 7/100, İsrâ 17/107, Secde 34/15 ve Sad 38/24

âyetlerinde de harra fiili aynı manada kullanılmıştır.

135 Hac, 22/31. 136 Nahl, 16/26. 137 Sebe’, 34/14. 138 Meryem, 19/58.

Page 32: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

22

İKİNCİ BÖLÜM

İSLAM’DAN ÖNCEKİ DİNLERDE VE İSLAM’DA SECDE

1. İSLAM’DAN ÖNCEKİ DİNLERDE SECDE

Kur’ân-ı Kerîm’in çeşitli âyetlerinde Hz. İbrahim ve İsmail’in namaz kıldıkları ve

kendilerine tâbi’ olan kimselere namaz kılmayı emrettikleri bildirilmektedir.139 Yine Kur’ân-ı

Kerîm’de yer alan “Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, orada kıyâma duranlar,

rükû’ ve secdeye varanlar için evimi temiz tut, diye İbrahim’i Kâbe’nin yanına

yerleştirmiştik.”140 âyeti Hz. İbrahim’in namazının, kıyâm, rükû’ ve secde rükünlerini hâiz

olduğuna işaret etmektedir. Yine Kur’ân-ı Kerîm’de Meryem sûresinin 58. âyetinde Hz.

Âdem’in soyundan, Hz. Nuh ile birlikte gemi taşınanların soyundan ve Hz. İbrahim ile Hz.

İsmail’in soyundan gelen peygamberlerin, İsrâ sûresinin 107. âyetinde ise kendilerine ilim

verilen ehl-i kitaptan bazı insanların Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye

kapandıkları haber verilmektedir. Ayrıca Âl-i İmrân sûresinin 43. âyetinde de Hz. Meryem’e

secde ve rükû’ etmesi emredilmektedir. Bu âyetlerden öyle anlaşılıyor ki Allahü Teâlâ’ya

secde ta Hz. Âdem’le birlikte başlamıştır.

Yahûdîlik’te günlük ibâdetin özü, duâ ve niyazdan ibâretti. Günlük ibâdette namazdaki

gibi kıyâm (amidah), rükû’ (keria) ve secde bulunurdu.141

Kehf sûresinin 21. âyetinde Ashâb-ı Kehf’in üzerine yapılan binânın “mescid” olarak

zikredilmesi, ilk hıristiyanların namaz kıldıklarını ve onların secdeyi bildiklerini

göstermektedir.142 Nitekim Ümmü Habîbe ve Ümmü Seleme Habeşistan’a hicret ettiklerinde

resimlerle süslenmiş mescidler görmüşlerdir. Bu durumu Hz. Peygamber’e haber verince

Rasûlullah, hıristiyanların, içlerinden sâlih bir kişi öldüğünde onun kabri üzerine mescid inşâ

ettiklerini ve içine resimler yaptıklarını, bu kişilerin kıyâmet gününde mahlûkâtın en kötüleri

olacağını belirtmiş, bu hareketlerinden dolayı yahûdî ve hıristiyanları lanetlemiştir.143

Kur’ân’da “içinde Allah’a ibâdet edilen yer” şeklindeki genel anlamıyla mescid, ehl-i

kitabın ma’betleriyle beraber zikredilmektedir: “Allah, insanların bir kısmını bir kısmıyla def’

139 Bak. Bakara, 2/125; İbrahim, 14/37; Meryem, 19/54-55 140 Hac, 22/26. 141 Epstein, Isidore, Judaism: A Historical Presentation, Penguin Books, London 1960, s. 399-400. 142 Râzî, Ebû Abdullah Fahreddin Muhammed b. Ömer Fahreddin (606/1209), et-Tefsîru’l-Kebîr: Mefâtîhu’l-Ğayb, Dâru Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, XXI, 89. 143 Buhârî, Salât, 48 (427); Müslim, Mesâcid, 16-23 (528-532).

Page 33: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

23

etmeseydi herhalde manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılıp giderdi ki buralarda

Allah’ın adı çokça anılır.”144

Milâttan önce I. yüzyılda yaşayan ve “Ölüdeniz yazmaları” kendilerine nisbet edilen

Essenîler’e ait olan ve Lut gölünde bulunan bazı vesîkalarda “mescid” kelimesi

kullanılmaktadır. Bu vesîkalarda “Bizim ibâdet ettiğimiz yer, Tanrı için başımızı koyduğumuz

yerdir.” denilmektedir.145

Kaynaklarda yer alan bazı haberlerden, Câhiliyye döneminde Hanifliğe mensup bazı

kimselerin namaz kıldıklarını öğrenmekteyiz. Müslim’in kaydettiğine göre Ebû Zer ile Kus b.

Saide Câhiliyye döneminde namaz kılan kimseler arasında yer almaktaydı.146 Zeyd b. Amr’ın

da Câhiliyye döneminde kıbleye yönelip: “İlâhım, İbrahim’in ilâhıdır, dinim de İbrahim’in

dinidir.” diyerek secdeye kapandığı kaydedilmektedir.147 Ayrıca Araplar kuşluk vakti kılınan

namaza “sübhetü’d-duhâ” ve “sücûdü’d-duhâ” diye isimlendirmekteydiler.148

İslam’dan önceki dinlerde Allah’tan başkasına secde etmenin câiz olmadığı konusunda

Mevdûdî şöyle demektedir:

“Allah’tan başkası huzurunda saygı göstermek amacıyla yapılan, şimdiki İslamî

anlamıyla secde hareketine önceki şeriatlarca izin verildiğini ileri süren müfessirler

yanılmışlardır. Bu anlamda secde tüm şeriatlarda daima yasak olmuştur. Sözgelişi

İsrailoğulları’nın Babiller’in egemenliği altında bulunduğu esnada Kral Aha-Suerus, Haman’ı

tüm prenslerin üstündeki mevkiye çıkarmış ve kölelerine secde edip onu selamlamalarını

istemişti. Fakat Yahûdîler arasında sıdkı ve velâyetiyle tanınan Mordecai ne secde etmiş ne de

başını eğmişti (Esther, 3: l-2). Talmud’un aynı konuda söyledikleri gerçekten zikre şayandır:

Kralın köleleri Mordecai’ye şöyle dediler: “Haman’ın huzurunda secde etmeyi, kralın

emrini hiçe sayarak niye reddediyorsun ki? Kralın huzurunda eğilip selam durmaz mıyız?”

“Aptallar!” diye cevapladı Mordecai, “Bir de sebep istiyorsunuz ha! Dinleyin beni. Toprak

olacak birini mi ululayayım? Bir kadından doğma, günleri sayılı birinin önünde mi secde

edeyim? Küçük bir çocukken ağlayıp sızlayan, yaşlanınca ah vah edip duran; günleri öfke ve

144 Hac, 22/40. 145 Hamidullah, Muhammed (2002), İslam Müesseselerine Giriş, (ter. İhsan Süreyya Sırma), Beyan Yayınları, İstanbul 1984, s. 47. 146 Müslim, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. Haccac el-Kuşeyrî, el-Câmiü’s-Sahîh, (tah. M. Fuad Abdülbâkî), Mısır 1374-1375, IV, 1920 147 Aynî, Bedrüddin Ebû Muhammed Mahmud b. Ahmed (855/1451), Umdetü’l-Kârî li Şerh-i Sahîhi’l-Buhârî, İdaretü’t-Tıbâti’l-Müniriyye, Beyrut ty., XVI, 285. 148 Ragıp İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, Dımaşk 2002, s.397.

Page 34: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

24

kızgınlıkla dolu geçen ve sonunda da toprağa dönecek olan böyle bir adama secde etmek, öyle

mi? Asla! Ben Ezelî ve Ebedî olan, hiç ölmeyen Allah’ın huzurunda secde ederim. Yalnızca

O yüce yaratıcıya, O büyük Melik’e... Başkasına asla!...” (Talmud’tan Seçmeler, Polano, s.

l72).

Kur’ân’ın vahyedilişinden bin yıl önce İsrailoğulları’ndan bir müminin yaptığı bu

konuşma, meseleyi sonuçlandırmaktadır. Demek ki, Allah’tan başkası huzurunda secdede

bulunmak için (diğer dinlerde de) hiçbir açık kapı yoktur.”149

2. İSLAM’DA SECDE

2.1. Secdenin Yapılış Şekli

Kur’ân-ı Kerîm’de yalnızca “…Rabbinize secde edin…” buyrulmakta, fakat bu

secdenin nasıl yapılacağı konusunda herhangi bir malumât verilmemektedir. Secdenin nasıl

yapılacağı, secdede hangi tesbihlerin söyleneceğini hep Hz. Peygamber’den öğrenmekteyiz.

Bundan dolayı biz bu konuyu anlatırken tamamen Hz. Peygamber’in hadislerine yer

vereceğiz.

Hz. Peygamber (s.a.v.) secde etmek istediği zaman tekbir getirir, sonra secde ederdi.150

Secdeye giderken bazen ellerini kaldırdığı olurdu.151

Secdeye giderken yere önce dizlerin mi yoksa ellerin mi konulacağına dair Hz.

Peygamber (s.a.v.)’den rivâyet edilen iki farklı rivâyet vardır. Bu iki rivâyet şöyledir:

Vâil b. Hücr (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.)’ı gördüm, o secde edince, yere diz

kapaklarını ellerinden önce koyardı. Kalkınca da ellerini dizlerinden önce kaldırırdı.”152

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Biriniz secde edince

devenin çöküşü gibi yere çökmesin. Ellerini dizlerinden önce yere koysun.”153

149 Mevdûdî, Seyyid Ebü’l-A’la (1399/1979), Tefhîmü’l-Kur’ân, (ter. Muhammed Han Kayani, ve öte.), İnsan Yayınları, İstanbul 1996, II, 496. 150 Nesaî, İftitah 126 (1087). 151 Nesâî, İftitah 127 (1090). 152 Ebû Davud, Salât 142 (838); Tirmizî, Salât 84 (268); Nesâî, İftitah 128 (1091). 153 Ebû Davud, Salât 142 (840);Bak. Tirmizî, Salât 85 (269); Nesâî, İftitah 128 (1092).

Page 35: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

25

Ebû Davud’da Vâil (r.a.)’ın hadisini destekleyen şöyle bir rivâyet bulunmaktadır:

“Rasûlullah (s.a.v.) secdeye gidince alnını ellerinin arasına koydu, kalkınca da diz

kapaklarının üstüne kalktı ve dizlerine dayandı.”154

Tirmizî, Vâil b. Hücr hadisi hakkında şöyle diyor: “Bu hadis, hasen, gariptir.

Senedinde (bulunan râvîlerden biri) Şerik (b. Abdullah en-Nehâî’)dir. Bu hadisi ondan rivâyet

eden başka birini bilmiyoruz. İlim adamlarının çoğunluğuna göre bununla amel edilmektedir.

Bu itibarla onların görüşlerine göre kişi (secdeye giderken) dizlerini ellerinden önce yere

koyar. Kalkarken de ellerini dizlerinden önce kaldırır.155

Ebû Hureyre hadisi pek çok yönden sakattır:

1. Deve yere çökerken önce ön ayaklarını yere koyar; arka ayakları dik kalır.

Kalkacağı zaman önce arka ayaklarını kaldırır; bu esnada ön ayakları yerde kalır. İşte Hz

Peygamber’in yasakladığı ve aksini yaptığı şey budur.

(Hz. Peygamber) uzuvlarını yakınlık derecelerine göre -yere en yakın olan ilk

dokunacak şekilde- yere indirirdi. Yerden kalkarken de yine en üstteki uzvu ilk kaldırmak

sûretiyle diğerlerini de sırasıyla kaldırırdı. Yere önce dizlerini, sonra ellerini, daha sonra da

alnını kordu. Kalkacağı zaman da önce başını, sonra ellerini, daha sonra da dizlerini kaldırırdı.

Bu durum deve iniş ve kalkışının aksinedir. Hz. Peygamber, namazda hayvanlara benzemeyi

yasaklamıştır. Böylece deve gibi çökmekten, tilki gibi sağa sola bakmaktan, canavar gibi

kolları yere sermekten, köpek gibi kaba etleri yere dayayıp bacakları dikmekten, karga gibi

gagalamaktan ve selâm verirken elleri kötü huylu atların diretirken kuyruklarını kaldırdıkları

gibi kaldırmaktan men’ etmiştir. Şu halde namaz kılan kişinin hareketleri, hayvanların

hareketlerine aykırı demektir.

2. “Devenin dizleri ön ayaklarındadır.” demeleri ise ma’kûl bir söz değildir. Hem lügat

bilginleri de böyle bir tanım yapmamaktadırlar. Diz yalnızca arka ayaklardadır. Devenin ön

ayaklarındakilere diz adı verilmesi tağlîb yoluyladır.

3. Onların dedikleri gibi olsaydı, Hz. Peygamber: “Deve gibi çöksün.” buyururdu.

Çünkü devenin yere ilk gelen kısmı elleridir. Problemin iç yüzü şudur: Kim devenin çöküş

154 Ebû Davud, Salât 142 (839). 155 Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevre es-Sülemî, Sünenü’t-Tirmizî, (tah. ve tahric: Halil Me’mun Şiha), Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 2002, s.136.

Page 36: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

26

şeklini düşünür ve Hz. Peygamber’in de deve gibi çökmeyi yasakladığını bilirse Vâil

hadisinin de doğru olduğunu bilir.156

Vâil b. Hucr hadisi, şu yönlerden tercihe şayandır:

1. Hattâbî gibi bazı alimlerin söyledikleri üzere Vâil hadisi, Ebû Hureyre hadisinden

daha sağlamdır.

2. Ebû Hureyre hadisinin metni muztaribtir. Kimileri “Ellerini dizlerinden önce yere

koysun.” şeklinde rivâyet ederken kimileri tam tersini rivâyet etmiş; kimileri ise “Ellerini

dizlerinin üzerine koysun.” şeklinde rivâyet ederken kimileri de tamamen bu cümleyi

kaldırmıştır.

3. Buhârî, Dârekutnî, vb. muhaddisler Ebû Hureyre hadisini illetli saymışlardır.

4. Ebû Hureyre hadisinin sabit olduğu kabul edilse bile, bir grup ilim adamı hadisin

nesholunduğunu savunmuştur. İbnü’l-Münzîr diyor ki: “Bazı arkadaşlarımız, elleri dizlerden

önce yere koymanın nesholunduğunu sanmaktadırlar.”

5. Ebû Hureyre hadisinin aksine, Vâil hadisi Hz. Peygamber’in namazda iken deve

gibi çökme yasağına paralellik arzetmektedir.

6. Hz. Ömer, oğlu (Abdullah b. Ömer) ve Abdullah b. Mesud gibi sahabeden

nakledilenlere de uygundur. Kendisinden gelen rivâyet farklılığına rağmen yine de Hz.

Ömer’i istisna edersek hiçbir sahabeden Ebû Hureyre hadisine muvâfık bir rivâyet

gelmemiştir.

7. İbn-i Ömer, Enes gibi sahabîlerden naklolunan şâhid hadisler de mevcuttur. Ebû

Hureyre hadisi için tek bir şâhid hadis yoktur. Her iki hadis birbirine karşı koyacak derecede

olsa bile şâhidlerinden dolayı Vâil hadisi yine öne alınır.

8. Çoğunluğun görüşü Vâil hadisi üzerinde birleşmektedir. Diğer görüş yalnız Evzâî

ve Mâlik’ten naklolunmuştur.

156 el-Cevziyye, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyim (751/1350), Zâdu’l-Meâd: Rasûlullah’ın (s.a.v.) Yolunda, (ter. Şükrü Özen), İklim Yayınları, İstanbul 1988, I, 209-210.

Page 37: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

27

9. Vâil hadisinde, Hz. Peygamber’in fiilini anlatmak için serdedilmiş hikâyesi olan bir

olay geçmektedir. Bu yüzden sağlam naklolunmuş olması akla daha uygundur. Çünkü hadiste

hikâye olunan bir olay bulunması onun sağlam naklolunduğunu gösterir.157

Ebû İshak şöyle rivâyet ediyor: Berâ’ya: “Rasûlullah (s.a.v.) secde ettiği zaman

yüzünü nereye koyardı?” diye sordum. “Ellerinin arasına.” diye cevap verdi.158

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Eller de secde eder, tıpkı alnın secde etmesi

gibi. Öyleyse biriniz alnını secdeye koyduğu zaman ellerini de koysun. Yüzünü secdeden

kaldırdığında ellerini de kaldırsın.”159

Hz. Peygamber (s.a.v.) secdede avuçları üzerine dayanır,160 (ellerinin) parmaklarını

birleştirir, kıbleye doğru çevirirdi.161

Hz. Peygamber (s.a.v.) dizlerini ve ayak parmaklarını da yere sağlamca koyar, ayak

parmaklarını kıbleye doğru çevirir, topuklarını birleştirir ve ayaklarını dik tutardı. Ayak

parmaklarını da öne doğru kırardı.162 Ashabına da böyle yapmalarını emrederdi.163

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kul secde ettiği zaman onunla beraber

yedi organı da secde eder: Yüzü, avuçları, dizleri ve ayakları.”164

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “(Biri) alın, -(mübarek alnını gösterirken mübârek

eliyle) burnuna da işaret etti- (ikisi) eller, (diğer ikisi) dizler, bir de (ikisi) ayak uçları olmak

üzere yedi kemik (yani a’za) üzerine secde etmekle emrolundum. Namaz kılarken elbisemizle

saçımızı (durumu bozulmasın, yahud tozlanmasın diye) toplamaktan da nehyolundum.”165

Secde haliyle, karın üzeri yere yatmak ve benzeri davranışlar, başın yere konulması

noktasında aynıdır. Ancak birincisi saygı için iken, diğeri değildir. Bu durumda, bu

davranışların arasının ayrılması ve ta’zim için olanın zapturapt altına alınması gerekmektedir.

157 İbn-i Kayyim el-Cevziyye, Zâdü’l-Meâd, I, 214-215. 158 Müslim, Salât 234 (494); Tirmizî, Salât 87 (271). 159 Ebû Davud, Salât 156 (892); Nesaî, Tatbîk 38 (1094). 160 Ebû Davud, Salât 118 (736). 161 Buhârî, Ezân 131; Ebû Davud, Salât 118 (732). 162 Ebû Davud, Salât 118 (730); Nesaî, Tatbîk 48 (1103) ; İbn Mâce, İkametü’s-Salât 72 (1061). 163 Tirmizî, Salât 90 (277). 164 Müslim, Salât 231 (491). 165 Buhârî, Ezân 134 (812) ; Müslim, Salât 230 (490).

Page 38: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

28

Rasûlullah’ın “Yedi a’za üzere secde etmekle emrolundum.” hadisi bu manayı ifâde

etmektedir.166

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) secde a’zasını sayarken alın ile burnu bir organ kabul

ettikleri bu rivâyetten sarâheten anlaşılıyor. Nitekim Nesâî’deki “Mübarek elini alnına koyup

burnu üzerine doğru yürüttü ve: ‘Bu, bir!’ buyurdu.”167 rivâyeti de bu manayı daha ziyâde

doğrulamaktadır.168 Zaten teşrîh(anatomi) ulemâsına göre de burunla alın bir uzuvdur.169

Bu hadîs-i şerîf ile emsâlindeki sarâhete binâen yedi a’za üzerine secde etmenin

meşrûiyetinde ittifâk vardır. Bu a’za -metinden de anlaşılacağı üzere- yüz, dizler, eller (yani

ellerin içi), ayak uçları (yani ayak parmakları)dır. Yüzden maksat alındır. Alın üzerine secde

etmenin farziyetinde ittifâk varsa da burun da buna dahil midir, değil midir meselesi

ihtilaflıdır. Herhalde alın ile burun üzerine secde etmenin en azından müstehap olduğunda

şüphe yoktur. Ancak ulemânın büyüklerinden pek çok kimseler, burnu secde mahalline

dayamadan yalnız alın üzerine secde etmenin yeterli olduğuna kâil olmuşlardır.170

Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) namaz (esnasında secde) ederken koltuklarının aklığı171

görünecek derecede pazularının arasını aç(ıp beden-i şerîfini yerden uzak tut)arlardı.172

Ümmü’l-müminîn Meymûne (r.ah.)’dan gelen bir rivâyette: “Rasûlulah (s.a.v.) secde ettiği

vakit ufak bir kuzu, kollarının arasından geçmek istese geçebilirdi.”173 şeklinde geçmekte olup

diğer bir rivâyette “Pazularının arasını o kadar açardı ki, koltuklarının beyazlığı arkadan

görünürdü.”174 şeklinde; bir başka rivâyette ise: “Rasûlullah (s.a.v.) secde ettiğinde

dirseklerini yanlarından o kadar uzak tutardı ki, çektikleri zahmetten dolayı yüreğimiz

sızlardı.”175 denilmiştir.

166 Dihlevî, Ebû Abdülaziz Şah Veliyyullah Ahmed b. Abdürrahim (1176/1762), Hüccetullahi’l-Bâliğa, (ter. Prof. Dr. Mehmet Erdoğan), İz Yayıncılık, İstanbul 2002, II, 9. 167 Nesaî, Tatbîk, 45 (1100). 168 Naim, Ahmed (ve Miras, Kamil,) Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1983, II, 848. 169 Davudoğlu, Ahmed, Sahîh-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul 1978, III, 295. 170 Naim, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II, 848. 171 Yirmi, otuz sahabîden muhtelif lafızlarla Nebî (s.a.v.)’in secdesinin keyfiyetini ta’rîf için rivayet edilen hadislerde koltuk altlarının beyazlığından bahsediliyor. İnsanın koltuk altı malûm olduğu üzere beyaz olmaz. Hâfız Ebû Nuaym: “Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in koltuk altlarının beyaz olması nübüvvet alâmetlerinden biridir.” der. (Naim, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II, 335) 172 Naim, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II, 334. 173 Müslim, Salât 237 (496). 174 Buhârî, Ezan 130 (807); Müslim, Salât 238, 239 (497). 175 Ebû Davud, Salât 159 (900); İbn Mâce, İkametü’s-Salât 19 (886).

Page 39: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

29

Bu hadiste tarif olunan hey’ete “tecnîh”, “ictinâh”, “tecennüh”, “cahh” ve “techiye”

denir.176 Kâmûs tercümesinde Âsım Efendi şöyle diyor: “İctinah fi’s-sücûd, musallî secdede

iki ellerinin ayalarına çöküp kollarını yere ferş eylemeyerek yerden yukarıca dirseklerini ref’

edip ve batnının iki tarafına kastırmayarak koltuklarını koğuşça tutarak bi aynihî kanat

şeklinde tutmak manasınadır ki bu vaz’ üzere emr-i şer’î sâdır olmuştur.”177

Enes (b. Malik) (r.a.) Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)’in: “Secdede itidal üzere bulununuz. Hiç

biriniz de kolunu (secde esnasında) canavar kolunu yayar gibi yaymasın.” buyurduğunu

rivâyet etmiştir.178

Kollarını yere yaymaktan nehyolunmasındaki hikmet, nehyolunan hey’etin tembel

insanın hâline ve namaza lâyıkıyla ehemmiyet vermemek hâline benzemesidir. Halbuki

kolların kaldırılıp yanlardan uzakça tutulması tevâzû’ hâline daha münasip olduğu gibi alnı

yere daha sağlam yapıştırmaya daha ziyâde hizmet eder. Herhalde kolları secdede yaymak

mekruhtur. Fakat bu, kerâhet-i tenzîhiyyedir. Sünnet olan fukahânın tahviye dedikleri

hey’ettir.179 Kadın ile hünsâ ise öyle açılıp saçılmaz. Azasını birbirine yapıştırır ki, bu

örtünmeye daha ziyâde yakışır ve ihtiyâta daha ziyâde elverir bir hâldir.180

Hz. Peygamber secdede Kur’ân okumayı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: “Dikkat

edin ki ben rükû veya secde halinde Kur’ân okumaktan nehyolundum. Rükû’da Allah

Teâlâ’yı ta’zîm edin! Secdede ise duâ etmeye çalışın! Zîra secde halinde duânızın müstecâb

olması pek me’mûldür.”181 İşte bu hadîs-i şerîf, rükû’ ve secde hallerinde Kur’ân okumanın

yasak olduğuna delildir. Rükû’da yapılacak vazife tesbih, secdede ise tesbih ve duâdır.182

Rasûlullah (s.a.v.) yukardaki hadiste secdede duâ etmeye çalışmayı emretmiş ve: “Zîra

secde halinde duânızın müstecâb olması pek me’mûldür.” buyurmuştur. Burada secdede iken

çok duâ etmek mi yoksa duâ edecek bir kimse herhangi bir yerde duâ edeceği zaman secde

etsin diye mi emrolunmaktadır? İkisi arasında fark vardır. Hadisin yorumlanabileceği en güzel

anlam şudur: Duâ iki türlüdür: 1- Övgü duâsı, 2- İstek duâsı. Hz. Peygamber secdede iken her

iki tür duâdan çok okurdu. Secdede iken okunmasını emrettiği duâ her ikisini de kapsar.

176 Naim, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II, 335. 177 Mütercim Asım, Kâmûs Tercümesi, II, 869. 178 Buhârî, Ezân 141 (822); Müslim, Salât 233 (493); Ebû Dâvûd, Salât 158 (897); Tirmizî, Salât 89 (276); Nesâî, Tatbîk 53 (1112). 179 Naim, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II, 853. 180 Naim, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II, 336. 181 Müslim, Salât 207 (479); Nesaî, Tatbîk 62 (1122). 182 Davudoğlu, Ahmet, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, III, 280 (1464).

Page 40: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

30

Duânın kabulü de iki türlüdür: 1- İsteklinin isteği verilmek sûretiyle duânın kabulü, 2-

Övgü söyleyene sevâp bahşedilmek sûretiyle duânın kabulü. “Bana duâ ettiğinde, dua edenin

duasını kabul ederim.”183 âyeti her iki türden biriyle tefsir edilmiştir. Doğrusu bu âyet her

ikisini de kapsar.184

Hz. Peygamber’in secdede çeşitli zikir ve duaları okuduğu rivâyet edilmektedir.

Ukbe b. Amir (r.a.) şöyle rivâyet etmiştir: “ 3#�ال�p.& رب#G ب��& %� ” : “Büyük Rabbini adıyla

tesbih et.”185 âyet-i kerîmesi inince Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bunu rükû’nuzun zikri

yapın.” “ 3#�الN"9O رب#G �&ا � ” : “En yüce Rabbinin adını tesbih et.”186 âyet-i kerîmesi inince de

şöyle buyurdu: “Bunu da secdenizin zikri yapın.”187

Ebû Bekre (r.a.) şöyle rivâyet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) rükû’sunda üç kere

“Sübhâne Rabbiye’l-Azîm” diye tesbih ederdi. Secdesinde de üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-

A’lâ” diye tesbih ederdi.188

Ayrıca Hz. Peygamber’in secde esnâsında aşağıdaki zikirlerden birini okuduğu da

rivâyet edilmektedir:

1. “ m�;Eو ب N"9Bا N#ن رب�E�� ”

“En yüce Rabbimi hamd ile tesbih ederim.”189

��=�ح �0=وس رب= ال;Zre( وال�=وح“ .2 ”

“Münezzehsin! Mukaddessin! Meleklerle rûhun Rabbisin (Allah’ım)!”190

�E�نG ال"+C&+ ر ب+,� وبE;�ك ال"C&+ ا�1Xل?“ .3 � ”

“Allah’ım seni hertürlü noksanlıklardan tenzîh ederim, seni överim, sana hamd

ederim, Allah’ım, beni bağışla!”191

183 Bakara, 2/187. 184 İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdü’l-Meâd, I, 218-219. 185 Vâkı’a, 56/74, 96. 186 A’la, 87/1. 187 Ebû Davud, Salât 152 (869). 188 İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salât 20 (888). 189 Ebû Davud, Salât 152 (870). 190 Müslim, Salât 223 (487); Ebû Davud, Salât 152 (871). 191 Buhârî, Ezan 139 (817); Müslim, Salât 217 (484); Ebû Davud, Salât 153 (877); Nesaî, Tatbîk 65 (1124).

Page 41: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

31

4. +&C+"ال G���ت ل Gوب !,�s Gأ�";! ول ��� ?Cي وجt+"ل @ "� m+ر�وش�+ وص @�;� m�$رك وب�� أ'H� ال"+@ 2

H. ال*�ل

“Allah’ım, ancak sana secde ettim, sana iman ettim ve sana teslim oldum. Sen benim

Rabbimsin. Yüzüm, kendisini yaratıp şekillendiren, kulağını ve gözünü yaratan (Allah’ına)

secde etti. En güzel yaratıcının şanı ne yücedir.”192

5. “ +&C+"ال !?� ” آ"+@، د0+@ وج"+@، أو+ل@ وe9 ،m��sن.K@ و ��+mا1X� ل? ذن

“Allah’ım, günahımın hepsini, küçüğünü büyüğünü, evvelini âhirini, âşikârını gizlisini

bağışla.”193

6. “ 9 GK;�"?+ هtي ��ي+ و �� ج,.! N"9 ن1�?��� لG ��ادي و �.�ل? و H�s بw% Gادي، أب�ء ب, ”

“Karartım ve hayalim sana secde etti. Kalbim de sana iman etti. Üzerimdeki nimetini

itirâf ediyorum. İşte ellerim ve aleyhime işlediğim günahlar.”194

7. “ Zت و ال�Z";�وت و ال��E�ن ذي ال��);p�����ء و ال ”

“Bütün kahhârlığın, bütün mülkün, yüceliğin ve büyüklüğün sahibi olan Allah’ı tesbih

ederim.”195

8. “ Gن�E��]+&C+"أن!] ال +gإل@ إ g �ك;Eو ب ”

“Allah’ım, seni hamd ile tesbih ederim, senden başka ilâh yoktur.”196

9. “ +&C+"1� ل? �� أ��رت و �� أ9",!! الXا ”

“Allah’ım, gizli açık günahlarımı bağışla.”197

10. +&C+"ال >� ?وأ��� ن�را ش;�ل? وH9 ن�را �;.,? وH9 ن�را ب$�ي و%? ن�را �;�? و%? ن�را 0"�? %? اج

ن�را واج�",? 0�ل أو ن�را ل? واج�< ن�را وKE2? ن�را و%�0? ن�را و�"1? ن�را

192 Müslim, Salâtul-Müsâfirîn 201 (771); Ebû Davud, Salât 122 (760); Nesâî, Tatbîk 67 (1128). 193 Müslim, Salat 216 (483); Ebû Davud, Salat 153 (878). 194 İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. İbrâhim (235/849), Kitâbü’l-Musannef fi’l- Ehâdis ve’l-Âsar, Matbaatü’l-Aziziye, Haydarabad 1966, I, 473. 195 Ebû Davud, Salât 152 (873); Nesaî, Tatbîk 73 (1134). 196 Müslim, Salât 221 (485); Nesaî, Tatbîk 72 (1132). 197 Nesaî, Tatbîk 66 (1126).

Page 42: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

32

“Allah’ım kalbime nur yerleştir. Kulaklarıma nur yerleştir. Gözlerime nur yerleştir. Alt

tarafımdan nur ver. Üst tarafımdan nur ver. Sağımdan ve solumdan nur ver. Önümden nur ver.

Arkamdan nur ver ve bana nur ver; yahut beni nur eyle.”198

11. +&C+"ذأ9 ال�ب�ض�ك H� G7*� G2�%�� أf,.! آ;� أن! f G."9,�ء أ'$? ل� �,G بG ذوأ9� 9�بH� GK وب;

N"9 G�1ن

“Allah’ım, gazabımdan rızana, cezandan affına sığınırım. Senden yine sana sığınırım.

Ben seni lâyıkıyla övmekten âcizim. Sen kendini övdüğün gibisin.”199

Hz. Peygamber, secdelerini uzunluk olarak, rükû’suna yakın yapardı. Bazen ortaya

çıkan geçici bir sebepten dolayı secdesini uzattığı olurdu. Abdullah b. Şeddâd, babasının şöyle

dediğini rivâyet etmiştir:

“Rasûlullah (s.a.v.), akşam namazlarının birinde (akşam veya yatsı namazında)

kucağında Hasan veya Hüseyin olduğu halde yanımıza geldi. Öne geçip çocuğu (sağ yanına)

koyduktan sonra namaz için tekbir aldı ve namaza başladı. Namazda secdeye vardı ve uzun

süre secdede kaldı. Babam dedi ki: (Cemâatin arasından) başımı kaldırıp bakınca çocuğun,

secde hâlindeki Rasûlullah’ın sırtına bindiğini gördüm, secdeme geri döndüm. Rasûlulah

namazı bitirince insanlar şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Sen namazda secde yaptın ve bu

secdeyi çok uzattın. Biz önemli bir şeyin olduğunu yahut sana vahiy geldiğini zannettik.’ Hz.

Peygamber şöyle buyurdu: ‘Bunların hiç biri olmadı. Ancak oğlum beni binek yapmıştı

(sırtıma çıkmıştı). Henüz hevesini almadan kalkmayı istemedim.’”200

Rasûlullah’ın gece namazıyla ilgili olarak Hz. Âişe (r.ah.)’dan rivâyet edilen bir

hadiste: “O namazın bazı rek’atlerinde, sizden birinizin elli âyet okuyacağı kadar bir zaman

başını kaldırmadan secdede dururdu.”201 denilmektedir. Demek ki Rasûlullah (s.a.v.) kendisi

tek başına gece namazı kılarken bazen oldukça uzun secde yaptığı oluyordu.

Peygamberimiz (s.a.v.), rükû’ ve secdenin tam yapılmasını emretmiş, bu şekilde

yapmayanı, bir veya iki hurma yediği halde açlığını gidermemiş olan aç insana benzetirdi.202

Zeyd b. Vehb anlatıyor: “Huzeyfe (r.a.), namaz kılarken secde ve rükû’sunu (tam olarak)

yerine getirmeyen bir kimseyi gördü ve onu çağırıp: ‘Ne vakitten beri namaz kılarsın?’ dedi.

198 Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 181 (763). 199 Müslim, Salât 222 (486). 200 Nesaî, Tatbîk, 82 (1143). 201 Buhârî, Vitir 1 (994), Teheccüd 3 (1123); Nesâî, Ezan 41 (687); İbn-i Mâce, İkamet 181 (1358). 202 Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, II, 89.

Page 43: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

33

O kimse de: ‘Kırk senedir.’ dedi. Bunun üzerine Huzeyfe (r.a.) şöyle dedi: ‘Öyleyse sen kırk

senedir namaz kılmadın (bütün kıldıkların boşa gitmiş). Bu hâl üzere de ölecek olsan Allahü

Teâlâ’nın Muhammed (s.a.v.)’i yarattığı millet üzere olmayarak ölmüş olacaksın.’ dedi ve

ilave etti: ‘Kişi namazı hafif kılar (ama buna rağmen) tam kılar, güzel kılar.’”203

Rasûlullah (s.a.v.): “İçki içen, zina eden ve hırsızlık yapan kimse hakkında ne

dersiniz?” diye sordu. Bu suâl bunlar hakkında henüz had cezâsı gelmezden önce sorulmuştu.

“Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” diye cevap verdiler. Peygamberimiz (s.a.v.): “Bu fiiller ağır

suçtur, onlar hakkında ceza vardır. Hırsızlığın en kötüsü de namazdan çalmaktır.” buyurdu.

Bunun üzerine: “Ya Rasûlallah, kişi namazdan nasıl çalar?” diye sordular. Şu cevabı verdiler:

“Rükû’ ve secdesini tamamlamaz.”204

Buna benzer bir hadisi Dârimî şöyle rivâyet ediyor: Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.)’in

yanında hırsızlıktan söz edildi. Peygamberimiz (s.a.v.): “Hırsızlığın hangi çeşidi daha

kötüdür?” diye sordu. Ashâb-ı kirâm: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” diye cevap verdiler.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Hırsızların en kötüsü namazdan

çalandır. Yani rükû’sunu, secdesini, huşû’ ve kırâatini tam yapmayarak çalandır.” (Ashâb):

“Bu hırsızın eli kesilir mi?” dediler. Peygamber Efendimiz: “Elbette kesilir.” buyurdular.

Orada hazır bulunanlar güldüler.205

Abdurrahman b. Şibl b. Amr-ı Ensârî şöyle rivâyet etmiştir: “Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)

nakra-ı gurabdan, iftirâş-ı sebu’dan ve insanın mescidde bir mekânı tahsîs edip deve gibi orayı

îtân etmesinden nehiy buyurmuştur.”206

Bu hadiste geçen nakra-ı gurab, karga yeme gaga vuracak kadar zaman secdede

kalmak şeklinde açıklanmıştır ki maksad secdeyi son derece hafife almaktır207 veya iki secde

arasında bir miktar oturmaya (tuma’nîne) yer vermeden çabucak ikinci secdeye gitmek olarak

açıklanmıştır, çünkü karga bir leşe rastlayınca gagalarını ona peşpeşe aralıksız saplar.208

İftirâş-ı sebu’, canavar gibi yayılmak demektir. Îtân’a gelince, bir tefsire göre, mescidde

kendine bir mekân-ı ma’lûm tahsîs ederek hep orada namaz kılmaktır ki onun bu hâli devenin

bir kere beğendiği yumuşak yeri kendisine hep vatan ve konak ittihâz eylemesine

203 Buhârî, Ezan 119 (791), 132 (808); Nesâî, Sehv 66 (1314). 204 Muvatta, Kasru’s-Salât 72. 205 Dârimî, Salât 78 (1329). 206 Ebû Davud, Salât 149 (862); Nesâî, Tatbîk 55 (1114). 207 Naim, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II, 854. 208 Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, Ankara 1990, VIII, 453.

Page 44: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

34

benzetilmiştir. Diğer tefsire göre, mescidde namaz kıldığı yere secdeye varırken deve çöker

gibi çökmekten nehiy buyurulmuştur.209

Hz. Peygamber namazın birinci secdesini yaptıktan sonra tekbir getirerek başını

secdeden kaldırırdı.210 Sonra sol ayağını yere yatırarak üzerine oturur211, otururken sağ

ayağını diker212 ve (bu sağ ayağının) parmaklarını da kıbleye çevirirdi.213 Hz. Peygamber bu

iki secde arasında bütün kemikleri iyice yerine yerleşecek şekilde otururdu.214 Namazını

düzgün kılmayan kişiye bu şekilde yapmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Bu şekilde

yapmadıkça hiçbirinizin namazı tamam olmaz.”215 Peygamberimiz (s.a.v.), bu oturuşunu da

secdesine yakın olacak şekilde uzatırdı.216 Hatta bazen o kadar uzun otururdu ki onu gören

“Kesinlikle unuttu.” derdi.217

Hz. Peygamber iki secde arasındaki bu oturuşunda şu zikirleri yaptığı rivâyet

olunuyor:

1. “ +&C+"1� الX�ن? وار';,? ل? ا�وارز0,? واه�ن? واج ”

“Ey Allah’ım! Beni bağışla, bana acı, merhamet et, beni hidâyete erdir, bana rızık

ver.”218

?ا1X� ل! رب .2 X1� ل?ا ”

“Ey Rabbim, beni bağışla! Rabbim beni bağışla.”219

Bu zikirlerin birini okuduktan sonra Hz. Peygamber tekbir getirerek, ikinci secdeyi

yapardı.220 İkinci secdede de birinci secdede yaptıklarının aynısını yapardı. Sonra tekbir

getirerek başını secdeden kaldırırdı.221

209 Tecrid-i Sarih, II, 854. 210 Müslim, Salât 33 (393). 211 Müslim, Salât 240 (498); Ebû Davud, Salât 125 (783). 212 Müslim, Salât 240 (498); Nesaî, Tatbîk 95 (1159). 213 Ebû Davud, Salât 118 (732); Nesaî, Tatbîk 94 (1160). 214 Ebû Davud, Salât 118 (734). 215 Ebû Davud, Salât 149 (855). 216 Buhârî, Ezan 140 (860); Müslim, Salât 193 (471); Ebû Dâvud, Salât 148 (854); Nesaî, Tatbîk 24 (1067). 217 Buhârî, Ezan 140 (861); Müslim, Salât 195 (472). 218 Ebû Davud, Salât 146 (850); Tirmizî, Salât 95 (284); İbn-i Mâce, İkametü’s-Salât 23 (898). 219 İbn Mâce, İkametü’s-Salât 23 (897). 220 Müslim, Salât 28 (392). 221 Müslim, Salât 28 (392); Ebû Dâvud, Salât 119 (744).

Page 45: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

35

2.2. Secde Yalnızca Allah’a Yapılır

Secde, kişinin Rabbine karşı en zelîl olduğu ve en fazla boyun eğdiği bir andır. Bu ise

kulun en şerefli hâlidir. Bu yüzden Rabbine en yakın hâli bu hâl olmuştur. Secde kulluk

sırrının ta kendisidir. Çünkü kulluk, zelîl olmaktır, boyun eğmektir. Araplar “ ���� ���� ” :

“kullanılmış yol” sözüyle ayakların basıp geçtiği, çiğnediği yolu kasdederler. Kulun en zelîl

olduğu ve en fazla boyun eğdiği hâli secdedeki hâlidir.222

Müşrikler, putlara ve yıldızlara secde etmekteydiler. Bunun üzerine Allah’tan

başkasına secde edilmesi yasaklandı. Bu konuyla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Güneşe de aya da secde etmeyin! Onları yaratan Allah’a secde edin.”223 Secdede ortak

koşmak, beraberinde tedbirde yani kâinatın idâresinde de ortak kılmayı gerektirir.224 Bundan

dolayıdır ki şirki kökten reddedip yasaklayan tevhid dini İslam, mutlak kudret sahibi

Allah’tan başka bir varlığa ibâdet edilmesini yasaklamıştır.

Kur’ân-ı Kerim’de Neml suresinde Süleyman (a.s.)’ın kıssası anlatılırken Hüdhüd

şöyle söylemektedir: “Onun (Belkıs’ın) ve kavminin Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini

gördüm. Şeytan onların yaptıklarını süslemiş de kendilerini doğru yoldan çevirmiş, onun için

onlar doğru yola giremiyorlar. Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran ve gizlediklerini ve

açığa vurduklarını bilen Allah’a secde etmeleri gerekmez mi?”225

Bu âyetlerde denetimde bulunamayan Hüdhüd’ün, Hz. Süleyman’a mazeret beyânı

anlatılmaktadır. Hüdhüd Hz. Süleyman’a, güneşe secde eden bir topluluğa rastladığını,

onların göklerde ve yerdeki toprağın altında gizli tohumları filizlendirip toprağın üstüne

çıkaran, gizli ve açık yapılan her şeyi bilen Allah’a secde etmeleri gerekirken güneşe secde

etmelerine şaştığını belirtmektedir. Bir kuş dahi sadece Allah’a secde edileceğini, Allah’tan

başkasına tapılamayacağını bilir. Allah’tan başkasına tapanlar kuş kadar düşünce sahibi

değildirler.226

Hz. Peygamber, insanların birbirlerine secde etmesini yasaklamış, bunu hadislerinde

açıkça ifâde etmiştir.

222 İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, I, 220. 223 Fussilet, 41/37 224 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi’l-Baliğa, I, 228. 225 Neml, 27/24-25. 226 Ateş, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, KUBA Yayınları, İstanbul ty., XVIII, 485.

Page 46: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

36

Ebû Hureyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Şayet ben (farz-ı muhal) birinin birine secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına

secde etmesini emrederdim.”227

Mısır’ın fethine katılmış ve Hz. Ali’nin halîfeliği döneminde H. 36-37 yıllarında orada

vâlî olarak bulunmuş olan Kays b. Sa’d (60/679) tarafından anlatılan ve hadisin vürûduna

sebep teşkil eden şu vak’a, konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır:

Ben Hîre’ye geldiğimde halkının baş kumandanlarına secde ettiklerini gördüm. (Kendi

kendime) Rasûlullah (s.a.v.) secde edilmeye daha lâyıktır, dedim ve Peygamber (s.a.v.)’e

gelerek:

-“Hîre’ye gitmiştim. Onları baş kumandanlarına secde ederken gördüm. Ya

Rasûlallah, sen (hürmet için) secde edilmeye daha lâyıksın.” dedim. Rasûlullah (s.a.v.):

-“Söyler misin, sen benim kabrime uğramış olsaydın ona da secde eder miydin?” diye

sordu. Ben de:

-“Hayır.” diye cevap verdim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):

-“Sakın bunu yapmayın. Eğer ben insanlardan birinin (diğer) birine (farz-ı muhal)

secde etmesini emredecek olsaydım, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim.

Çünkü Allah kadınlar üzerinde erkekler için bir hak koymuştur.” buyurdu.228

Aynı şekilde hadisin diğer bir râvîsi Muaz b. Cebel de Şam’da halkın reislere secde

ettiklerine rastladığını, bunun Rasûlullah (s.a.v.) için de yapılmasını arzuladığını, ancak

Rasûlullah (s.a.v.)’in Kays b. Sa’d’a dediği gibi bunu kesinlikle yasakladığını ifade eder.

Yine hadisin sebeb-i vürûdu hakkında şöyle bir rivâyet daha vardır: Rasûlullah (s.a.v.)

bir grup sahabînin arasında otururken bir deve gelerek Efendimiz’e secde etmişti. Bunu gören

sahabîler: “Ya Rasûlellah! Sana hayvanlar, ağaçlar bile secde ediyor. Sana asıl bizim secde

etmemiz gerekir.” dediklerinde Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Rabbinize ibâdet edin.

Müslüman kardeşlerinize iyilik yapın. Bir kimsenin diğer bir kimseye secde etmesini

emretmek isteseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim. Şayet bir kadına kocası,

227 Tirmizî, Radâ’ 10 ( 1159). 228 Ebû Davud, Nikah 39 (2140); Bak. Tirmizî, Radâ’ 10 (1159); İbn Mâce, Nikâh 4 (1852-1853); Dârimî, Salât 159 (1467); Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî (241/855), Müsnedü Ahmed b. Hanbel, Beytü’l-Efkâri’d-Devliyye, Amman 2004, s. 1403 (Hadis No: 19623).

Page 47: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

37

kendisini şu dağdan o dağa, o dağdan bu dağa taşımasını emretse, kadının bu emri yerine

getirmesi gerekir.229

Peygamber Efendimiz’in bu ifadesini muhaddis Tîbî şöyle açıklamıştır:

“Peygamberimiz bu sözüyle ‘Bana tapacağınıza, hiçbir zaman ölmeyecek, saltanatı yok

olmayacak Cenâb-ı Hakk’a secde edin. Zîrâ şimdi benden çekinip saygı duyduğunuz için

secde edecek, yarın yok olduğum zaman ise bundan vazgeçeceksiniz. Böyle mantıksızlık olur

mu?’ demek istemiştir.”230

Müslümanlar Habeşistan’a hicret edince, kafirler, Müslümanları ülkesine sokmaması

ve onları dışarı çıkarması için bir grubu elçi olarak Habeşistan kralı Necaşî’ye gönderdiler.

Kureyş’in temsilcileri o dönemdeki gelenek gereğince huzuruna girerlerken Necaşî’nin

karşısında secdeye kapandılar. Fakat müslümanların temsilcisi Hz. Ali’nin kardeşi Cafer (r.a.)

secde etmedi ve “Biz Allah’tan başkasına secde etmeyiz.” dedi.231 İşte bu rivâyet, ashâb-ı

kirâmın daha İslam’ın ilk yıllarından itibaren Allah’tan başkasına secde edilmeyeceğini

kavradıklarını göstermektedir.

Kişi, ister Allah (c.c.)’in huzurunda yere kapansın, isterse bir başkasının; bu hal,

mutlak bir boyun eğmeyi ve kesin bir bağlılığı ifade eder. Öyle ki, secde eden, kim için ve

kimin karşısında başını yere koyuyorsa, o makama karşı hudutsuz bir saygı ve nihayetsiz bir

muhabbet besliyor demektir. Bu saygı ve tazim, ister korkudan kaynaklansın isterse de derin

bir hayranlık duygusundan, durum değişmez. Bir makâmı veya şahsı göklere çıkarıp

yüceltmenin secdeden daha ileri ve daha aşırı bir biçimi düşünülemez. Bu yüzdendir ki, İslâm

dini, Allah (c.c.)’tan baskaşına secde etmeyi şer’an küfür saymıştır. Yüceltilmeye, ta’zîmde

bulunulmaya lâyık yegâne makâm Allah-u Azîm’uş-şân’dır.

2.3. Secdenin Hikmeti

Beden ile ta’zîmi ifade eden üç hâl vardır:

1. Huzurda elpençe divân durmak

2. Rükû’da bulunmak

229 Müsnedü Ahmed b. Hanbel, s. 1819 (Hadis No: 24970) 230 Azimabadî, Ebü’t-Tayyib Şemsülhak Muhammed b. Emir Ali (1329/1911), Avnü’l-Ma’bud ala Süneni Ebî Davud, (tahric: Raid b. Sabri b. Ebi Ulfe), Beytü’l-Efkari’d-Devliyye, Amman ty., s. 953. 231 Müsnedü Ahmed b. Hanbel, s. 344 (Hadis No: 4400).

Page 48: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

38

3. Secdeye kapanmak

Ta’zîmin en güzel şekli, bu üç hâli de içeren davranıştır. Nefsin ta’zîme yönelik

uyarılması için en alttan başlayarak en üst şekle doğru bir seyir izlenmesi daha etkili olur.

Secde hali, ta’zîm için gösterilen en üst mertebeyi teşkil eder ve bizâtihi maksûd olması

muhtemeldir. Diğerleri ise ona ulaştıran aşamalar özelliği taşır. Bu itibarla onun bu

benzetmede ortaya çıkan hakkının dikkate alınması vâcib olmuştur ki bu da secde hâlinin

tekrarlanmasıyla olur.232

Kulun saygı göstermek amacıyla yapacağı fiillerden biri, Allah’ın huzuruna niyazla

durması, yönünü ve gönlünü ona çevirmesidir.

Bundan daha üstünü, kendi zelilliğini, Rabbinin de izzetini bütün benliğinde

hissetmesi ve bunun bir göstergesi olarak başını önüne eğmesidir. Zira bütün insanlarda ve

hayvanlarda başın yukarı dikilmesi, fıtrî olarak azgınlık ve büyüklenme emaresi; boynun

bükülmesi de huşû’ ve teslimiyet belirtisi olmaktadır.

Bundan daha ilerisi, kişinin en şerefli ve duygularının hepsinin bir arada bulunduğu

uzvu olan yüzünü Yüce Allah’ın huzurunda toprağa sürmesidir.233

Secde hâli, saygı ifâdesinin en yüce tezâhür şekli olmaktadır. Zira, saygı göstermek,

saygı gösteren kişinin zaafını, aşağılığını, teslimiyet ve boyun eğmesini; saygı gösterdiği

kimsenin de gücünü, şerefini, hükmünün diğeri üzerinde geçerliliğini ve ona olan

hâkimiyetini düşünmeyi gerekli kılar.234

Secde, kulun Allah’a olan şükrünün en yüksek ifâdesidir. Kul secde ile itâatin,

saygının, ilâhî sevginin, huşû’nun en yücesine çıkar. Kul secde ile Rabbinin katında

derecesini yükseltir. Âlemlerin Rabbine samimiyetle secde edenler, Allah’ın dışında hiçbir

varlığın, makâmın, gücün önünde boyun eğmezler. Başlarını dik tutarlar, haysiyet ve

şereflerine sahip olurlar. Allah’a gerçek anlamda ve gereği gibi secde eden kul, kula kul

olmaktan kurtulur. Mümin en şerefli organı olan yüzünü, insanların üzerinde gezdikleri

232 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetü’llahi’l-Baliğa, II, 7. 233 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetü’llahi’l-Baliğa, I, 268. 234 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetü’llahi’l-Baliğa, I, 221.

Page 49: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

39

toprağa sürerek, kendini o topraktan yaratan Allah’ın karşısında ne kadar basit ve âciz

olduğunu anlar. Mümin yalnız yaratıcısı huzurunda kendini zelîl hisseder.235

Çoğu canlılar, eğik biçimde; insan ise dik biçimde yaratılmıştır. Cenâb-ı Hak pek çok

canlının başını yere eğerek ağızlarını rızıklarına uzattırırken; insanı en güzel biçimde dimdik

yaratarak rızkı onun eliyle ağzına kadar yükseltmiştir. Şüphesiz ki bu durum, insanın Allah

katındaki şeref ve değerine bir belge sayılır.

Ancak insan yaratılışından bencil ve gururludur. Ahlak açısından en vahim hastalık,

gururdur. Kavgaların, nefretlerin temelinde nefsin bu zalim hastalığı gurur yatmaktadır.236

Kendini herkesten üstün tutmaya ya da üstün görmeye çalışır. Bazen onun bu karakteri

ölçüyü aşarak Rabbine karşı baş kaldıracak duruma getirir.237 Namaz kılanların hele bunu

ibâdet ciddiyeti içinde devam ettirenlerin, her secdeye varışta gururları manevî bir hikmetle

törpülenmekte238 ve insanı tevazû’ havasına sokmaktadır.

Namazda önce tekbir getirip ayakta durmak, dünyayı artık geriye atıp her şeyin asıl

sahibine yöneldiğini, canlılar arasında Allah’a kul olmanın şuûra, akıl ve zekâya dayalı

ölçüsünü, Allah’ın ona verdiği en güzel biçimde yerine getirdiğini ifade eder. Bu da insana az

da olsa bir üstünlük duygusu verebilir. O halde Rahmân ve Rahîm sıfatlarıyla birlikte Allah’ın

bütün âlemlerin Rabbi olduğunu dile getirdikten sonra kendini hayvan biçiminde ve

235 Çevremizden gördüğümüz, çocukluktan beri alıştığımız için biz çok rahat secdeye gidebiliyoruz. Ama iman nimetiyle yeni yeni tanışanlar için bu o kadar da kolay değil. İşte bir örnek: Jefrey Lang, Amerikalı bir matematik profesörüdür ve müslüman olmuştur. Müslüman olduğu gün cami imamı tarafından eline bir namaz hocası tutuşturulmuştur. Bu yüzden çok heyecanlı ve kararlıdır namaz kılacaktır. O gece, küçük odasına çekilmiş ve namaz hocasından abdest ve namaz hareketleri egsersizlerini yapmaya başlamış. Namazda okunacak bazı surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalışmış. Gece yarısı kitaptaki talimatları dikkatle uygulayarak abdest almış. Sonra odanın ortasında durup, kıbleye yönelerek derin bir nefes almış ve elini kaldırarak ‘Allahu Ekber’ demiş. Rükûa gidince, rükûda biraz tedirginlik hissetmiş. Neden tedirginlik hissetmiş? Çünkü şeytanı hemen kulağına eğilerek vesveseye başlamış: “Sen ne yaptığının farkında mısın? Hiç hayatında kimseye eğildin mi? Arkadaşların sana kahkahalarla gülecekler, daha önünde üç tur daha var, sana Araplar çarptı böyle oldun diyecekler.” “Sübhane Rabbiyel azim” derken kalbinin hızla çarptığını hissetmiş. Tekrar tekbir getirerek doğrulmuş ve artık secdeye varma zamanı gelmiştir. Secdeye varmak üzere elleri ve dizlerini yere koyunca dona kalmış. İşte burası herkesin nefesini tutup defalarca düşünmesi gereken bir nokta. Ne yapıyorsa bir türlü secdeye gidememiş profesör. Efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzünü, burnunu yere koyup kendini, zillet sandığı bir duruma düşüremem diye düşünmüş. Bu durumda kendisini gören, arkadaş ve tanıdıklarının önünde acınacak ve alay edilecek halini düşünmüş. Düşünmemiş, şeytan tam da kalbinin üstündedir ve onu her an vazgeçirebilmek için canhıraş feryatlarla vesvese vermeye devam ediyormuş. Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes alarak başını bir daha hiç kaldırmamacasına o büyük huzura secde etmiş. Bundan sonra da ‘Neye mal olursa olsun bu namazı tamamlayacağım.’ diye kendine söz vermiş. Son secdede tam bir sükûnet hissetmiş. Ve sonunda son oturuştan sonra selam vermiş…(Süphandağı, Abdülkadir, Secde Uzaklardan Eve Dönüş Gibi Sanki, Ailem Dergisi, S. 215, s. 32-33) 236 Nurbaki, Haluk, Namazın Sırları, İstanbul 1986, s. 38. 237 Yıldırım, Celal, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı : İbadat, Muamelat, Feraiz, Uysal Kitabevi, Ankara ty., I, 242. 238 Nurbaki, Haluk, Namazın Sırları, s. 38-39.

Page 50: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

40

ölçüsünde yaratmadığının şükrünü dile getirmek ve fiilî ölçüsünü ortaya koymak için hemen

Allahü ekber denilerek rükû’ya varılır. Allahü Teâlâ her türlü noksan sıfatlardan tenzih

edildikten sonra kendini tam bir mahviyet içerisinde o yüce kudrete teslim ederek secdeye

kapanır, azîz başını toprak üstüne koyarak bitkiler kadar ilâhî kanunlara boyun eğeceğine söz

verir ve bu hâl içinde Allah’ı yine her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederek tesbihte bulunur.

Sonra Cenâb-ı Hakk’ın kendisine bu iman ve anlayışı verdiğinden dolayı O’na lâyıkıyla

kulluk edemediğini düşünerek ikinci kez bir şükür anlamında secdeye kapanır. Artık kulun

Allah’a en yakın olduğu ândır, secde hâli.239

(Namaz kılan kimse), Allah’ın nimetlerinin sonsuz olduğunu hatırlayıp bütün ömrünü

ibâdet ve saygıyla geçirse de vazifesi olan teşekkürün binde birini bile yerine

getiremeyeceğini düşününce hemen tekbir alarak secdeye kapanır ve hâl diliyle der ki: “Ya

Rabbi! Ben senin nimetlerine hakkıyla teşekkür etmekten âcizim. Senin ise hiçbir ibâdete

ihtiyacın yoktur. Büyüklüğüne lâyık ve büyük lütuflarına karşılık olabilecek uygun bir amel

bulamıyorum. Bari cühdü’l-mukill (yani fakir ve âcizin gücünün son haddi ve varı yoğu)

kabîlinden olarak en şerefli uzuvlarımı ve bence en değerli bulunan bütün duyu ve bedenimi

senin büyüklüğünü takdir etmek ve yüceliğini görmek için yere koyup gücümün son haddini

harcamak istiyorum. Gerçi bu yaptığım senin büyüklüğüne zerre kadar bir şey katmayacaktır.

Bunu da biliyorum.”

Bu şekilde alnını yere koyarak saygının son haddine varınca da üç defa “Sübhâne

Rabbiye’l-A’lâ” yani “En yüce Rabbimi tenzih ederim.” diyerek yüce Rabbini birbiri arkası

tesbihlerle anar. Bunun arkasından bütün gücünü sarfederek ömrünü geçirse de Rabbine

hakkıyla saygı göstermiş olamayacağını hatırlayıp yine tekbirle başını kaldırır. Esasen büyük

melekler bile Allah’ın büyüklüğüne lâyık şekilde ibâdet edemediklerini kabul etmişlerdir.240

Namazın rükünlerinden her biri her rek’atte bir defa yapılırken secde her rek’atte iki

defa yapılmaktadır. Bu konuda bazı yorumlar yapılmıştır. Râzî namazın her rek’atında iki

secde olmasının hikmetini şu şekillerde açıklıyor:

1. İlk secde ezel içindir, ikinci secde ise ebed içindir. Bu iki secde arasında kalkmak

ise, dünyanın ezel ile ebed arasında var olduğuna işarettir. Bu böyledir, çünkü Allah’ın ezelî

oluşu ile O’nun evvel olduğunu, O’ndan önce başka bir evvelin olmadığını anlıyor ve bunun

239 Yıldırım, Celal, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, I, 242-243. 240 el-Cisr, Hüseyin b. Muhammed b. Mustafa el-Hanefî Hüseyin (1327/1909), er-Risaletü’l-Hamidiyye: İslam Hak ve Hakikat Dinidir, (çev. İsmail Hakkı Manastırlı, sad. Ahmet Gül), İstanbul 1973, s. 116.

Page 51: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

41

üzerine O’na secde ediyorsun. Allah’ın ebedî oluşu ile de O’nun âhir olduğunu, O’ndan sonra

başka bir âhirin olmadığını öğreniyor ve bunun üzerine O’na ikinci kez secde ediyorsun.

2. Denildi ki ilk secde ile dünyanın âhiret karşısında fânî olduğu; ikinci secde ile de

âhiret âleminin Allah’ın celâl nurunun zuhûru karşısında fânî olduğu bildirilmiştir.

3. Birinci secde her şeyin haddizâtında fânî olduğunu; ikinci secde de her şeyin ancak

Allah’ın bâkî kılması ile bekâ bulabileceğini gösterir. Nitekim Cenâb-ı Hak: “Allah’ın zatı

hariç her şey helak olacaktır.”241 buyurmuştur.

4. Birinci secde şehâdet âleminin Allah’ın kudretine boyun eğdiğine, ikinci secde de

ruhlar âleminin bizzat Allah’a boyun eğdiğine delâlet eder. Nitekim Allahü Teâlâ: “Haberin

olsun ki yaratmak da emretmek de O’na mahsustur.”242 buyurmuştur.

5. İlk secde Allah’ın zâtına ve sıfatlarına dair bize verdiği bilgi miktarına şükür, ikinci

secde O’nun celâl ve kibriyâsının haklarını edâ etmeye ulaşamamanın korkusu ve âcizliği için

yapılan secdedir.243

Hüseyin el-Cisr Efendi (1327/1909) ise namazın her rek’atında iki secde olmasının

hikmetini şöyle açıklıyor: “(Namaz kılan kimse, ilk) secdeden başını kaldırınca secde

halinden daha şerefli ve daha faziletli başka bir durum olamayacağını anladığı ve o yüce duâ

yerinden tamamen zevkini alamamış olduğu için bir daha secde etmeye gönlü kapılır ve

lanetli şeytanın Allah’ın emrine uymayarak secdeye yanaşmadığını da hatırlar. İşte bu sebeple

bir kerre daha secdeye vararak hem vicdân zevkini hem de boş taassuba uyan mel’ûn şeytana

tabi olamayacağını kuvvetle ifâde etmek ister.”244

2.4. Secdenin Fazileti

Secde, tevâzû’ ve tezellülün en son noktası… Secde, kibrin ve gururun, yerini sonsuz

bir teslîmiyete terk ettiği kutlu bir eylem… Kulun Allah (c.c.)’a en yakın olduğu, tüm

benliğiyle kulun Rabbine teslim olduğu vecd hâli… Nefsin hiçe sayıldığı, gururun ayaklar

altına alındığı, en şerefli uzuv olan başın yere konulduğu; ama o oranda da Allah (c.c.)’nin

yüceltildiği, tekbir ve tesbih edildiği mübârek bir an…

241 Kasas, 28/88. 242 A’râf, 7/54. 243 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, I, 227. 244 Hüseyin el-Cisr, er-Risaletü’l-Hamidiyye, s. 117.

Page 52: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

42

Secde, namazın en önemli rüknüdür. Secde, ibâdetin ve kulluğun özü ve esâsıdır.

Kur’ân-ı Kerîm, çeşitli âyetlerde secde edenleri övmektedir.245 Hz. Peygamber’e uyan ve

onun Allah katından getirdiği dini benimseyip yaşayan sahâbelerin ve müminlerin yüzlerinde

secde izleri vardır. Onların mümin oldukları neredeyse alınlarındaki secde izinden belli olur.

Secdenin faziletine dair Peygamber Efendimiz’in pek çok hadisi bulunmaktadır. Şimdi

bu hadislerden ulaşabildiklerimize burada yer vereceğiz.

Ebû Hureyre (r.a.) rivâyet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar: “Kulun

Rabbine en yakın olduğu hâl secdede bulunduğu hâldir. Binâenaleyh siz (secdede) duayı çok

edin!”246

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimden olan herkesi kıyâmet günü

kesinlikle tanırım.” “Ey Allah’ın Rasûlü! O kadar kalabalığın içinde onları nasıl tanırsın?”

dediler. Şöyle buyurdu: “Nişansız simsiyah at sürüsünün içine girsen, orada alnında ve

ayaklarında beyazlık bulunan bir at olsa, sürünün içinde bu atı fark etmez miydin?” Soruyu

soran kişi: “Elbette fark ederdim.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki, ümmetimin de o gün secde etmeleri sebebiyle alınlarında, abdest almaları

sebebiyle de abdest azalarında parlaklık olacaktır.”247

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Kıyâmet gününde ümmetimin (iki alâmeti olacak.

Biri) secde sebebiyle alnındaki parlaklık, (diğeri de) abdest sebebiyle kollarındaki

parlaklıktır.”248

Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “…Nihayet Allahü Teâlâ, ehl-i

nârdan her kimlere rahmet buyurmayı dilemişse (onları çıkaracak. Dünyada iken) Allah’a

ibâdet etmiş olanları çıkarmalarını meleklere emredecek, onlar da onları çıkaracaktır.

(Melekler) onları âsâr-ı sücûddan (yani secde a’zalarındaki izlerden) tanıyacaklardır. Ve (işte

onlar öylece) çıkarılacaklardır. Allahü Teâlâ eser-i sücûdu ye(yip mahvet)meyi nâr(-ı cehîm)e

haram kılmıştır. Binâenaleyh Âdemoğullarının bütününü (cehennem) ateş(i) yer de yalnız

eser-i sücûdu yiyemez. Bunlar ateşten kavrulup kapkara olarak çıkaracaklar. Üzerlerine Âb-ı

245 Bak. Tevbe, 9/112; A’raf, 7/120. 246 Müslim, Salât, 215 (482). 247 Müsnedü Ahmed b. Hanbel, s. 1262 (Hadis No: 17845). 248 Tirmizî, Salât 310 (607).

Page 53: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

43

hayât dökülecek de sel uğrağında biten yabani reyhan tohumları nasıl çabuk biterse (yeniden)

öylece biteceklerdir…”249

Ma’dân b. Ebî Talha el-Ya’merî (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.)’in azatlısı

Sevbân’a tesâdüf ettim de: “Bana bir amel haber ver ki onu yaparsam Allah beni onun

sebebiyle cennete koysun.” dedim. Veyahutta “Allah indinde en makbûl ameli haber ver.”

dedim. Sevbân sükût etti. Sonra kendisinden (aynı şeyi) tekrar istedim, yine sükût etti. Sonra

üçüncü defa istedim. Bunun üzerine şunları söyledi: “Ben bu meseleyi Rasûlullah (s.a.v.)’e

sordum da: ‘Allah’a çok secde etmeye bak. Çünkü, eğer sen Allah için bir secde yaparsan

onun sayesinde Allah senin bir dereceni yükseltir ve onun sayesinde bir günahını affeder.’”

Ma’dân dedi ki: “Sonra Ebû’d-Derdâ’ya rastladım. Ona da (aynı şeyi) sordum. Bana

Sevbân’ın dediği gibi söyledi.”250

Rabîa b. Kâ’b el-Eslemî anlatıyor: Ben Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte

gecelemekteydim. Kendisine abdest suyunu ve ihtiyacı olan şeyleri getirdim. Bunun üzerine

bana: “Dile” dedi. Ben: “Cennette senin refîkın olmayı dilerim.” dedim. “Yahut bundan başka

bir şey!..” buyurdular. Ben: “Dileğim budur!” dedim. Rasûlullah (s.a.v.): “O halde çok secde

etmek sûretiyle nefsin için bana yardımcı ol!..” buyurdular.251

Rasûlullah’ın (s.a.v.) bu hadisinde, “Çok secde etmek suretiyle kendin için bana

yardımcı ol.” buyurması şunun içindir: Secde, ta’zîmin en son haddidir, mü’minin mi’râcıdır,

insanın melekî yönünün hayvanî yönün baskısından kurtulduğu andır; nefsini ilâhî rahmet

deryasına gark etmesini becerebilen kimse, elbette ki pek çok hayrın kaynağına inmiş

demektir.252

Peygamber Efendimiz’in hadislerinden sonra İslam büyüklerinin secdenin faziletine

dair söylediklerinden bazılarına yer vereceğiz.

Ebû’d-Derdâ (r.a.) diyor ki: “Üç haslet olmasaydı, dünyada kalmak istemezdim:

Birincisi, alnımı yere koyarak her gün Rabbime secde etmek; ikincisi, günün en sıcak

249 Buhârî, Ezan 129 (806); Müslim, İman 299 (182). 250 Müslim, Salât 225 (488); Nesaî, Tatbîk 81 (1140); Tirmizî, Salât 170 (388); İbn-i Mace, İkametü’s-Salât 201 (1422, 1423). 251 Müslim, Salât 226 (489); Ebû Davud, Salât 313 (1320). 252 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetüllahi’l-Baliğa, II, 26-27.

Page 54: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

44

anlarında (oruç tutarak) susuzluğa katlanmak; üçüncüsü de meyvenin iyisi seçildiği gibi

sözlerin iyisini ayıklayan kimseyle oturmak.”253

Yusuf b. Esbât: “Ey gençler, fırsatı ganimet bilin, hastalık ve ihtiyârlık gelmeden önce

Allah’a secde edin! Benim haset ettiğim tek kişi, âdâbına riâyetle rükû’ ve secde edendir. Ne

yazık ki o benden geçti.” dedi. (O ihtiyarladığı için bunları uygun şekilde yapamıyordu.)

Said b. Cübeyr: “Dünyalıkta mahzûn olduğum tek şey secdedir. Yani dünya

hayatından kaybettiğim hiçbir şeye üzülmem, yalnız secde edemediğime üzülürüm.”

demiştir.254

Secdenin faziletini gösteren şeylerden biri de secde yerinin, secde eden kimsenin

lehine şehâdet etmesidir. Hz. Ali: “İnsanoğlu öldüğü zaman, yeryüzünde namaz kıldığı yer ve

gökte de amelinin yükseldiği yer onun için matem tutarak ağlar.” demiş ve sonra da şu âyeti

okumuştur: “Ne gök, ne yer onların üstüne ağlamadı.”255 Atâ el-Horasânî de şöyle

demektedir: “Herhangi bir yer, üzerine secde eden bir kul hakkında kıyâmet gününde şâhitlik

eder ve öldüğü gün de onun için ağlar ve matem tutar.” Enes b. Mâlik (r.a.) ise şöyle demiştir:

“Allahü Teâlâ’nın namazla, zikirle anıldığı bölge, etrafındaki bölge ve kıtalara karşı övünür.

Yedi kat altına varıncaya kadar o bölge, Allah’ın zikriyle müjdelenir. Namaza kalkan bir kul

için küre-i arz süslenir.”256

2.5. Fıkıhta Secde

Fıkıhta secde denilince akla ilk gelen namazın bir rüknü olan secdedir. Namaz secdesi

dışında namazda yanılmanın karşılığı olarak sehiv secdesi, Kur’ân’daki secde âyetleri

okunduğu zaman yapılan tilâvet secdesi ve bir nimete kavuşmaktan veya bir musîbetten

kurtulmaktan dolayı yapılan şükür secdesi gibi secde çeşitleri de vardır. Bir de hadîs-i

şeriflerde secde-i tevbe zikredilmektedir. Sâd sûresinin 24. âyetinde Dâvûd (a.s.)’ın bir

zelleden dolayı istiğfâr ile secdeye kapanarak Cenâb-ı Hakk’a teveccüh ettiği bildirilmiştir.

Bu secde ile ilgili Nesâî’de şöyle bir rivâyet vardır: İbn-i Abbas demiştir ki, Nebî (s.a.v.), Sâd

sûresinde secde etti. Ve buyurdu ki: ‘Dâvûd (a.s.), tevbe olmak üzere secde etmişti, biz de

şükür olarak secde ederiz.’257 Hz. Dâvûd tevbe ve istiğfâr ile secde ederek Cenâb-ı Hakk’a

253 Ebu Nuaym, el-Hilye, I, 212. 254 Gazalî, İhyâ-ı Ulûmi’d-Dîn, (çev. Ahmed Serdaroğlu), Bedir Yayınevi, İstanbul 1974, I, 409. 255 Duhân, 44/29. 256 Gazalî, İhyâ-ı Ulûmi’d-Dîn, I, 417-418. 257 Nesâî, İftitah, 48 (959).

Page 55: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

45

teveccüh ettiği için taraf-ı Peygamberî’den Hz. Dâvûd’un secdesine “secde-i tevbe”

denmiştir.258

Biz bu secde çeşitlerinden ilk dördünü ayrı ayrı başlıklar altında ele alacağız.

2.5.1. Namazın Rüknü Olan Secde

Secde, namazın en önemli rüknüdür. Secdede esas olan iki el, iki diz, ayakların uçları,

alın ve burun üzerine, bütün organların birlikte yere konulmasıyla yapılmasıdır. Bu

mükemmel bir şekilde yapılış şeklidir. İlk secde farz olduğu gibi ikinci secde de farzdır.259

Mâlikîler dışındaki cumhûra göre secde edilirken önce dizlerin sonra ellerin sonra

yüzün yere konması gerekir. Cumhûr bu konuda Vâil b. Hucr’un rivâyet ettiği hadisi delil

olarak kabul etmişlerdir.

Mâlikîlere göre secdeye giderken önce eller sonra dizler yere konur. Secdeden

kalkılırken önce dizler sonra eller kaldırılır. Mâlikîlerin dayandığı delîl ise Ebû Hureyre’nin

rivâyet ettiği hadistir.

Şâfiîlere ve Mâlikîlere göre secdede alınla birlikte burnun da yere konulması

müstehaptır. Hanbelîlere göre burnun bir kısmının konulması vâciptir. Hanefîler ise şöyle

demişlerdir: “Bir kimse secdede burnunu yere koymaksızın yalnız alnıyla secde ederse,

câizdir ancak böyle yapmak mekruhtur.”

Secdede en az bir kere, normal olarak üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-Alâ” demek

sünnettir. Hanefîler şöyle demişlerdir: Cemâate hafiflik olması için imam olan kişi secdede üç

kereden fazla tesbih getirmez. Mâlikîlere göre tesbihin bir sınırı yoktur. Şafiîlere göre imam,

namazın uzatılmasından hoşnut bir topluluğun imamı ise Rasûlullah’ın secdede okuduğu

rivâyet edilen zikirlerden bazılarını da ekler.

Secdede duâ etme konusunda Hanefîler şöyle demişlerdir: “Namaz kılan kişi rükû’ ve

secdesinde tesbihten başka bir şey söylemez. Secdede duâ edilmesine dair rivâyet edilen

hadisler nâfile namazlara hamledilmiştir.”260 Mâlikîlere göre secdede din ve dünya işleri,

258 Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, III, 357. 259 el-Cezîrî, Abdurrahman b. Muhammed b. İyâz (1360/1941), el-Fıkh ala’l-Mezâhibi’l-Erbaa, Kahire ty., s. 135. 260 Haskefî, Alaeddin Muhammed b. Ali b. Muhammed ed-Dimaşkî (1088/1677), Dürrü’l-Muhtar fî Şerhi Tenviri’l-Ebsar, yy., ty., (Yazma 461 vr. D.İ.B. İstanbul Müftülüğü Kütüphanesi numara 278’de kayıtlı eserin CD’si), I, 472.

Page 56: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

46

âhiret işleri, kendine yahut başkasına ait işler, husûsî yahut umûmî işler konularında sınırsız

olarak duâda bulunmak müstehaptır.261 Hanbelîlere göre imkanlar ölçüsünde me’sûr olarak

rivâyet edilen duâ ve zikirlerin yapılmasında bir beis yoktur.262 Şâfiîlere göre secdede duâ

talebi daha kuvvetlidir.263

Secde, namazın en önemli rüknü olduğu içindir ki namaz kılan kimse namazda

kıyâmda iken secde yerine bakar. Servî, Ebû Hanîfe, İmâm Şâfiî ve Hasan b. Hayy, namaz

kılan kimsenin secde ettiği yere bakmasının müstehap olduğunu söylerler. Kadı Şüreyh ise

şöyle demektedir: “(Namaz kılan kimse), ayakta iken secde edeceği yere, rükû’da iken

ayaklarının bulunduğu yere, otururken de kucağına bakması gerekir.” İmâm Mâlik ve onun

doğrultusunda kanaat belirtenlere göre ise namaz kılan kimsenin secde ettiği yere değil önüne

bakması gerektiğini söylerler.264

2.5.2. Sehiv Secdesi

Sehiv, bir şeyde yanılmak, onu bilmeyerek terk etmektir. Unutan ile sehveden

arasındaki fark şudur: Unutan kimseye bir şeyi hatırlatınca, hatırlar. Sehveden kimse ise öyle

değildir. Hatırlatılsa da o işi doğru zanneder.265

Namazdaki bir eksikliği gidermek ve namazın esâs amellerinden olmayan bir amelin

terkinden veya bir amelin fazladan yapılmasından dolayı iâdesine gerek bırakmamak için

sehiv secdesi yapılmasının meşrû olduğu konusunda herhangi bir şüphe yoktur. Kasıtlı olarak

yapılan ameller için sehiv secdesi geçerli değildir. Namazın amellerinden bir amelin kasıtlı

olarak terk edilmesi halinde yapılması gereken fiil, terk edilen amelin durumuna göre değişir.

Eğer namazın rükünlerinden ise namaz tamamen geçersiz olur.266

Peygamber Efendimiz’in tilâvet secdesiyle ilgili hadislerine geçmeden peygamberler

hakkında sehvin mümkün olup olmadığı meselesine değinmek istiyoruz. Bu konuda Ahmet

Nâim şöyle diyor: “Peygamberlere unutma ve yanılma ârız olması câiz midir? Bir kere akvâl

ve ef’âl-i belâğiyede yani min tarafi’llah ahkâm-ı i’tikâdiyye ve ameliyye tebliğine müteallik

261 Derdir, Ebü’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed Adevî (1201/1786), Şerhu’s-Sağir ala Akrebi’l-Mesâlik ilâ Mezhebi’l-İmâm Mâlik, Dârü’l-Maârif, Kahire 1972, I, 329. 262 İbn Kudâme, Ebû Muhammed Muvaffakuddin Abdullah b. Ahmed (620/1223), el-Muğnî, Mektebetü’r-Riyadi’l-Hadise, Riyâd ty., I, 522. 263 Şirbinî, Şemseddin el-Hatîb Muhammed b. Ahmed el-Kahiri (977/1570), Muğni’l-Muhtâc ilâ Marifet-i Meânî Elfâzi’l-Minhâc, Dârü’l-Fikr, yy. ty., (ofset baskı) I, 181. 264 Kurtûbî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, II, 160. 265 Zuhayli, Vehbe, İslam Fıkıh Ansiklopedisi, (çev. Dr. Ahmet Efe..), İstanbul 1995, II, 215. 266 Said Havva, el-Esas fi’s-Sünne, (çev. M. Ahmet Varol, Orhan Aktepe,..), İstanbul 1997, V, 195.

Page 57: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

47

akvâl ve ef’âlde haklarında vukû-ı sehvin muhâliyyetine bütün ulemâ-yı İslâm ittifâk

etmişlerdir. Çünkü ahkâm tebliğinde bir kerecik sehiv ve nisyân vukûu diğer tebliğattan emni

ref’ etmeye kâfîdir. Olmuş ve olacak şeylere dair gerek vahyen, gerek kendiliklerinden

verdikleri haberlerde de ne amden, ne sehven; ne sıhhat, ne maraz halinde; ne rıza, ne de

gazab vaktinde hulfetmeleri mümkün değildir. Tebliğe taalluk etmeyen ef’âl hakkında ise

akvâl-i ulemâ mütehâliftir. Âmme-i ulemâ bunun derhal vahyen veya tarîk-ı uhrâ ile

kendilerine ma’lûm olması şartıyla imkân vukûuna kâildir.”267 Buna göre peygamberlerin

itikâdî ve amelî hükümlerin tebliğinde sehvin mümkün olmadığına bütün alimler ittifak

etmişlerdir. Ancak peygamberlerin tebliğ ile bir alakası olmayan fiillerinde sehvin mümkün

olup olmadığında ise ihtilaf etmişlerdir. Alimlerin çoğunluğu vahiy veya başka bir yolla

hemen kendilerine bildirilmesi şartıyla bu fiillerinde sehvin mümkün olduğunu kabul

etmişlerdir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben de sizin gibi bir

insanım. Sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Unuttuğum zaman bana hatırlatınız.”268

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in namazda yanılması, Allah’ın ümmete nimetini

tamamlaması, dinlerini kemâle erdirmesidir ki, böylece yanılma durumunda Hz. Peygamber

(s.a.v.)’in kendileri için meşrû kıldığı şeylerde ona uyabilsinler.269 Nitekim Muvatta’da

rivâyet edilen şu munkatı’ hadis de bu manayı ifâde etmektedir: “Benim unutmam yahut

unutturulmam ancak şerîat ve kâide koymak (çığır açmak) içindir.270

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yaptığı sehiv secdelerini beş grupta toplamak mümkündür:

1. İki rek’atte selâm verdiği için sehiv secdesi yapması

Ebû Hureyre (r.a.)’den: Şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) (bir defa) bize öğlen ya da

ikindi namazlarından birini kıldırırken iki rek’atten sonra selâm verdi. Ondan sonra mescidin

içinde yana uzatılmış bir tahta parçasına doğru kalkıp oraya gadaplı gibi (bir hey’ette)

dayandı. Ve sağ eli(nin içi)ni sol elinin arkası üstüne koyduktan sonra parmaklarını birbirine

geçirip kilitleyerek sağ yanağını sol elinin ardına yapıştırdı. (Ve bu hey’et üzere baka durdu.)

Acele çıkmak isteyenler mescidin kapılarından çıkıp (kendi kendilerine): “Namaz kısaldı.”

dediler. Cemâatin içinde Ebû Bekir ve Ömer (r.a.) da vardı. Bunlar (mehâbet-i huzûrdan

267 Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, II, 344. 268 Buhârî, Salât 31 (401); Müslim, Mesâcid 89 (572); Ebû Davud, Salât 197 (1020); Nesâî, Sehv 26 (1258). 269 İbn-i Kayyim el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, I, 265. 270 Muvatta, Sehv, 2. Bu hadisin isnadı munkatı’dır. İbn-i Abdilber diyor ki: “Bu hadisin Hz. Peygamber’den bu sened dışında ne müsned ne maktu’ olarak rivayet edildiğini biliyorum. Bu hadis, Muvatta’da bulunup ondan başka kaynaklarda ne müsned, ne mürsel olarak bulunan dört hadisten biridir.”

Page 58: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

48

dolayı) çekinerek bir şey söylemediler. Yine o cemâatin içinde kolları uzun olduğu için Zü’l-

yedeyn dedikleri bir zât vardı. (O zât): “Ya Rasûlallah, unuttun mu? Yoksa namaz mı

kısaldı?” di(ye sor)du. Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm Efendimiz: “Ne unuttum, ne de kısaldı.”

buyurdu. Sonra: “Zü’l-yedeyn’in dediği gibi mi?” di(ye suâl et)ti. “Evet” denilince (hemen)

ileriye varıp namazdan eksik bıraktığını kıldırdı. Sonra selâm verdi. Sonra tekbir alıp secdeye

vardı. (Her vakitki) sücûdu kadar, yahut daha uzun müddet secdede kaldı. Sonra başını

kaldırıp tekbîr aldı. Sonra tekbîr alıp (yine) secde etti. Sonra (yine) başını kaldırıp tekbîr

aldı.271

2. İki rek’at kıldıktan sonra teşehhüdsüz üçüncü rek’ata kalktığı için sehiv secdesi

yapması

Rasûlullah (s.a.v.) öğle namazının ilk iki rek’atını tamamlamıştı (oturması gerektiği

halde oturmadan) kalktı. Namazı bitirince iki (ziyâde) secde daha yaptı, ondan sonra selâm

verdi.272

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “İmam, (yanılarak ikinci rek’atte oturacağı yerde

müteakip) rek’ate kalkmaya teşebbüs eder ve tam doğrulmadan hatırlarsa, hemen otursun.

Tam kalkıp doğrulmuşsa artık (geri dönüp) oturmasın, namazın sonunda sehiv secdesi

yapsın.”273

3. Üç rek’atte selâm verdiği için sehiv secdesi yapması

Rasûlullah (s.a.v.) ikindiyi kıldırmış ve üç rek’atte selâm vermiş. Sonra evine girmiş.

Arkasından Hırbâk denilen ve ellerinde bir parça uzunluk bulunan bir adam kalkarak ona

varmış ve: “Ya Rasûlallah!” diyerek yaptığını kendisine anlatmış. Rasûlullah (s.a.v.) kızgın

bir halde cübbesini sürükleyerek dışarıya çıkmış ve cemâatin yanına gelerek: “Bu doğru mu

söyledi?” demiş. Ashâb: “Evet!” cevabını vermişler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) bir

rek’at daha kılmış; sonra selâm vermiş; sonra iki secde yapmış; sonra selâm vermiş.274

Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün namaz kıldı, selâm verip ayrıldı. Oysa namazın bir

rek’atı kalmıştı. Talha b. Ubeydullah derhal ona yetişip “Namazın bir rek’atını unuttun.” dedi.

271 Buhârî, Sehiv 5 (1229); Müslim, Mesâcid 97 (573); Ebû Davud, Salât 195 (1008-1012); Tirmîzî, Salât 289 (394), 292 (399); Nesâî, Sehv 22 (1227). 272 Buhârî, Sehv 1 (1225); Müslim, Mesâcid 85 (570); Ebû Davud, Salat 201 (1034); Tirmizî, Salât 171 (391); Nesâî, Sehv 21 (1224); İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salat 131 (1206); Muvatta, Salât 65. 273 Ebû Davud, Salât 202 (1036). 274 Müslim, Mesâcid, 101 (574).

Page 59: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

49

Bunun üzerine geri döndü, mescide girdi ve Bilâl’e emredip namaz için kâmet getirtti.

Cemâate bir rek’at namaz kıldırdı.275

4. Beş rek’at kıldığı için sehiv secdesi yapması

Bir keresinde öğle namazını beş rek’at kılmış. Selâm verdiği vakit kendisine: “Namaza

ziyâde mi edildi?” demişler. Efendimiz: “Ne o?” buyurmuş. Ashâb: “Namazı beş rek’at

kıldın.” demişler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) iki secde yapmış.276

5. Şek ettiği için sehiv secdesi yapması

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Biriniz namazında şekk eder de üç mü, dört mü kaç

rek’at kıldığını bilemezse şekki atıversin de yakînen bildiğinin üzerine binâ etsin. Sonra selâm

vermezden önce iki secde etsin! Şayet beş rek’at kılmışsa, bu iki secde onun namazını çift

yapar. Eğer dördü tamamlamak için kıldıysa, bu iki secde, şeytanın burnunu sürtme olur.”277

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Biriniz namazında yanılır da bir mi iki mi kıldığını

bilemezse, namazını bir üzerine binâ etsin; iki mi üç mü kıldığını bilemezse iki üzerine binâ

etsin; üç mü dört mü kıldığını bilemezse üç üzerine binâ etsin, sonra da selâm vermezden

önce iki (ziyâde) secde yapsın.”278

Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Namaz kılarken üç mü kıldım dört mü kıldım diye

şüpheye düşersen, eğer zann-ı gâlibin dört ise hemen teşehhüd yap, sonra sen daha dururken

ve selâm vermemişken iki secde daha yap, sonra aynı şekilde teşehhüd oku, sonra selâm ver.”

(Ebû Davud der ki: “Bu, İbn-i Mesud’dan rivâyet edilmiştir. Âlimlerden kimse bunu

Rasûlullah’a nisbet etmedi.”)279

Sehiv secdesi, Hanefîlerce, sahîh olan görüşe göre vâciptir. Diğer mezheplerin

tümünde ise sünnettir.280

275 Ebû Davud, Salât 197 (1023). 276 Buhârî, Sehv 2 (1226); Müslim, Mesâcid 91 (572). 277 Müslim, Mesâcid 88 (571); Ebû Davud, Salât 198 (1024); Tirmizî, Salât 174 (396); Nesâî, Sehv 24 (1240); İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salat 132 (1210); Muvatta, Salât 62. 278 Tirmizî, Salât 174 (398). 279 Ebû Davud, Salât 199 (1028). 280 İbnü’l-Hümâm, Kemâleddin Muhammed b. Abdülvahid b. Abdülhamid (861/1457), Şerhu Fethu’l-Kadîr, el-Matbaatü’l-Kübra’l-Emiriyye, Bulak 1318, I, 355, 374; el-Kâsânî, Ebû Bekr Alaeddin Ebû Bekr b. Mes’ud b. Ahmed el-Hanefi (587/1191), Bedâiü’s-Sanâi’ fî Tertibi’ş-Şerâi’, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1974, I,163-179; Meydânî, Abdülğanî b. Talib b. Hammade ed-Dımaşkî el-Hanefî (1298/1881), el-Lübâb fî Şerhi’l-Kitab, İstanbul t.y., I, 95.

Page 60: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

50

Sehiv secdesinin sebeplerine gelince müctehidler bu konuda ihtilâfa düşmüşlerdir. Biz

bu konuda teferruâta girmeden ana hatlarıyla mezheplerin görüşlerini vermekle yetineceğiz.

Hanefîlere göre sehiv secdesinin sebepleri şunlardır:281

1. Kasden yapılan işlerden dolayı üç yerde sehiv secdesi yapmak gerekir: İlk oturuşu

terk etmek, ilk rek’atın bir secdesini namazın sonuna kadar geciktirmek, bir rüknü edâ edecek

kadar düşünceye dalarak bir şey yapmamak.

2. Namazın vâciplerinden birinin sehven terk edilmesi, bir amelin öne alınması veya

geciktirilmesi, bir fiilin fazla veya eksik yapılması dolayısıyla sehiv secdesi yapmak gerekir.

3. Namazda namazdan olan bir fiili fazladan yapmak. İki kere rükû’ yapmak gibi. Bu

durumda sehiv secdesi yapılır.

4. Sehven terk edilen bir şeye geri dönmek. Bir kimse yanılarak ilk oturuşu terk eder

sonra hatırlarsa eğer oturuşa daha yakınsa döner ve oturup teşehhüdde bulunur. Ama eğer

kıyâma daha yakınsa geri dönmez, sonunda sehiv secdesi yapar. Yanılarak son ka’deyi terk

edip beşinci rek’ata kalkan bir kimse beşinci rek’atın secdesini yapmamışsa geri döner ve

oturup sonunda sehiv secdesi yapar. Eğer bu kişi beşinci rek’atın secdesini yapmışsa farzı

batıl olur ve kıldığı namaz nâfileye dönüşür. Böyle birinin bu namaza bir rek’at daha

ekleyerek altıya tamamlaması menduptur.

5. Namazda şüphelenmek. Bir kimse namazında şüphelenerek üç mü yoksa dört mü

kıldığını hatırlamasa eğer bu yanılma olayı bu kişinin başına ilk defa gelmişse, yani bu gibi

şüpheler onda âdet halini almamışsa namazını yeniden kılmalıdır. Eğer böyle bir kimseye

çoğu kez şüphelenme durumu meydana geliyorsa o kişi zann-ı gâlibine göre hareket eder. Üç

veya dört rek’attan hangisi ağır basıyorsa o tarafı tercih eder. Eğer kendisinde zann-ı gâlip

oluşmazsa azı esâs alır. Burada az olanın yapıldığı kesin olduğundan o esâs alınır.282

Şafiî mezhebine göre, bir kimse namazda yapılması emredilen bir fiili yapmamaktan

(eksiklik) veya namazda yapılması yasak olan bir fiili yapmaktan (fazlalık) ötürü sehiv

secdesi gerekir. Sehiv secdesi gerektiren eksikliğe gelince bu, yapılması istenen bir sünneti

terk etmektir. Bu ise iki çeşittir: Birincisi, unutarak teşehhüdü terk etmektir ki bu sebeple

281 Mevsılî, Ebü’l-Fazl Mecdüddin Abdullah b. Mahmûd b. Mevdud (683/1284), el-İhtiyar li Ta’lîli’l-Muhtar, İstanbul ty., I, 94-95; Meydânî, el-Lübab fî Şerhi’l-Kitab, I, 98-99. 282 Mevsılî, el-İhtiyar li Ta’lîli’l-Muhtar, I, 96; Meydânî, el-Lübab fî Şerhi’l-Kitab, I, 99-100.

Page 61: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

51

sehiv secdesi yapılır. İkincisi, sehven kunutu terk etmektir ki bundan dolayı da sehiv secdesi

gerekir. Çünkü bu fiiller maksûde (yapılması istenen) sünnetlerdir. Fazlalığa gelince bu da iki

türlüdür: Söz ve fiil. Unutarak konuşmak söz türünden fazlalığa örnektir. Sehven namaza bir

rek’at daha ilave etmek vb. fiil türünden olan fazlalıklardır.283

Mâlikîlere göre sehiv secdesi üç sebepten dolayı yapılır: Yalnız eksiklik dolayısıyla,

yalnız fazlalık dolayısıyla, hem eksiklik hem fazlalık dolayısıyla. Eksiklik, namazın içinde

bulunan bir müekked sünneti sehven veya kasden terk etmektir. Meselâ zammı sûreyi sehven

okunması gereken yerde okumayıp terk etmek böyledir. Fazlalığa gelince bu, namazın

türünden olan ve olmayan bir fiilin çok miktarda olmaksızın (yani amel-i kesîr yapmaksızın)

namaza ilâve edilmesidir. Namazın türünden olan fiile örnek, rükû’ ve secde gibi namazın

rükünlerinden bir fiili fazladan yapmak, namazın türünden olmayan fiile örnek de sehven az

miktarda bir şey yemek veya sehven az miktarda konuşmaktır.284

Hanbelîlere göre sehiv secdesinin sebepleri üçtür: İlâvede bulunmak, eksik yapmak ve

namazın bazı hareketlerinde şüphelenmek. Namaza ilâvede bulunmanın örneği, namaz kılanın

namaz cinsinden olan bir şeyi sehven namaza ilâve etmesidir. Örneğin, teşehhüt ile birlikte

Fâtiha’yı okumak gibi. Namazda eksiltmeye gelince, meselâ rükû’, secde veya Fâtiha’yı

okumayı sehven terk etmek böyledir. Bunlardan birini terk eden bunu hatırladığında hemen

telâfî etmesi ve terk ettiği fiili yapıp namazın sonunda da sehiv secdesi etmesi gerekir.

Şüphelenmenin ise değişik türleri vardır. Namazın rükünlerinden birini yerine getirip

getirmediği hakkında tereddüd etmek gibi. Bu gibi durumlarda namazın kalan kısmını

kuvvetli kanaatine göre kılar, sonra yapıp yapmadığında tereddüd ettiği fiili yapıp namazı

tamamlar. Bu durumda sehiv secdesi yapmak vâciptir.285

Hanefîlere göre sehiv secdesi mutlak olarak selâmdan sonra; Şafiîlere göre ise

selâmdan önce yapılır. Mâlikîlere göre eksiltmeden dolayı olan sehiv secdesi yahut hem

eksiltme hem de fazladan yapma dolayısıyla olan sehiv secdesi selâmdan önce yapılır. Ama

sadece fazladan yapma dolayısıyla olan sehiv secdesi selâmdan sonra yapılır. Selâmdan sonra

yapılan sehiv secdesi için niyet edilmesi vâciptir. Hanbelîlere göre ise selâmdan önce

yapılması efdaldir. Bununla birlikte aşağıdaki iki durumda selâmdan sonra yapılır: Birincisi,

bir veya daha fazla rek’atin terk edilmesi ve namazın tamamlanmasından önce selâm

283 Şirbinî, Muğni’l-Muhtâc, I, 204-214. 284 Ebü’l-Berekât Derdir, Şerhü’s-Sağîr, I, 337-400. 285 Abdurrahman el-Cezirî, el-Fıkh alâ Mezâhibi’l-Erbaa, s. 261.

Page 62: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

52

verilmesi durumunda. İkincisi, imamın namazda bir şeyde tereddüde düşmesi sonra kendi

zann-ı gâlibine göre hareket etmesi durumunda.286

Sehiv secdesinin yapılma şekline gelince Hanefîlere göre şöyledir: Teşehhüdden sonra

selâm verilip iki secde yapılır. Sonra teşehhüd yeniden yapılır. Ardından sehiv ka’desinde

Rasûlullah’a salavât getirilir, duâ edilip selâm verilir. Mâlikîlere göre sehiv secdesinden sonra

sünnete uyularak teşehhüd yapılır ama Rasûlullah’a salavât getirilmez ve duâ edilmez.

Şafiîlere göre ise sehiv için iki secde yapılmasının hemen ardından selâm verilir. Hanbelîler

de şöyle demişlerdir: “Bir kimse, selâmdan sonra sehiv için secde ederse normal namazın

teşehhüdüd gibi teşehhüd yapar ondan sonra selâm verir. Yok eğer selâmdan önce sehiv

secdesi yaparsa teşehhüde bulunmaksızın secdenin ardından selâm verir.”287

2.5.3. Tilâvet Secdesi

Kur’ân-ı Kerîm’de bazı âyetler vardır ki, yükümlü bir kimse bunları okuduğunda veya

dinlediğinde secde etmesi gerekir. Tilâvet secdesinin meşrû’iyyeti Kur’ân, sünnet ve icmâ ile

sâbit olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Kendilerine Kur’ân

okunduğu zaman secde etmiyorlar.”288 Tilâvet secdesi konusunda Hz. Peygamber’den bir çok

hadis nakledilmiştir. Onlardan bazılarını buraya kaydediyoruz.

(Abdullah) İbn-i Ömer (r.a.)’dan: Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) (içinde)

secde (âyeti) bulunan sûreyi bize okuyup secde buyururdu. Biz de (ona iktidâen) secde

ederdik. O kadar (kalabalık ve sıkışık bir halde secde ederdik) ki bazılarımız alnını koyacak

yer bulamazdı.289

Ebû Hureyre (r.a.)’dan: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Âdemoğlu secde ayetini

tilâvet edip de secde ederse şeytan ağlar, geri kaçar ve der ki: ‘Vay halime ki âdemoğlu secde

etmeye me’mûr oldu ve hemen secde etti. Binâenaleyh cennet onundur. Ben de secde ile

emrolundum; ama ben secdeden imtinâ’ ettim. Bu sebeple cehennemde benimdir.”290

Hz. Ömer (r.a.) cuma günü, minber üzerinde (hutbe verirken) Nahl sûresini okumuş,

secde âyetine gelince, minberden inip secde yapmış, halk da onunla birlikte secdeye

kapanmıştır. Müteakip cumada da (aynı şekilde) aynı sûreyi okumuş, secde âyetine gelince:

286 Abdurrahman el-Cezirî, el-Fıkh alâ Mezâhibi’l-Erbaa, s. 255-256. 287 Mevsılî, el-İhtiyar li Ta’lîli’l-Muhtar, I, 93. 288 İnşikâk, 84/21. 289 Buhârî, Sücûdu’l-Kur’ân 9 (1076); Müslim, Mesâcid 104 (575); Ebû Davud, Salat 334 (1412) 290 Müslim İman, 133 (81).

Page 63: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

53

“Ey insanlar, biz bazen secde âyetini okuyoruz. Kim secde ederse isâbet eder, kim de secde

etmezse üzerine günah yoktur.” dedi ve Hz. Ömer (r.a.) kendisi de secde etmedi. (Buhârî’nin

bir rivâyetinde şöyle denmiştir: “Allah, bize (tilâvet) secdelerini farz kılmadı. Ama istersek

yaparız.”)291

Bu secdenin hükmü ve secde âyetlerinin sayısı konusunda fakihler ihtilâf etmişlerdir.

Tilâvet secdesi, Hanefîlere göre gerek okuyana ve gerekse dinleyene vâciptir. Diğer

fıkıhçılara göre ise sünnettir.292

Mâlikîlerce meşhûr olan görüşe göre Kur’ân’daki secde âyetlerinin sayısı on birdir. Bu

secde âyetleri şunlardır: A’râf 206, Ra’d 15, Nahl 49, İsrâ 107, Meryem 58, Hac 18, Furkân

60, Neml 25, Secde 15, Fussilet 28, Sad 24.293

Hanefîlere göre secde âyetlerinin sayısı ondörttür. Hanefîler yukarda sayılanlara şu üç

âyeti de ilâve etmektedirler: Necm 62, İnşikâk 21 ve Alak 19. Hac sûresinin 77. âyeti ise

namazla emir amacı için kullanılmış olan bir secde ifâdesi taşımaktadır. Bu da rükû’ emrinden

hemen sonra gelmesinden anlaşılmaktadır. Hac sûresinin içinde iki secde âyeti geçmesi

sûretiyle üstün kılındığından söz eden hadislerin senetlerinde ise iki zayıf râvî

bulunmaktadır.294

Şafiîler ve Hanbelîler ise şöyle demişlerdir: “Secde âyetlerinin sayısı on dörttür.

Bunlardan iki tanesi Hac sûresindedir. Biri baş tarafındaki 18. âyet, diğeri ise son tarafındaki

77. âyettir. Sâd sûresinde geçen secde âyeti ise namaz dışında yerine getirilmesi müstehab

olan ve kuvvetli olan görüşe göre namazda yerine getirilmesi haram olan ve namazı bozan

şükür secdesidir.”295

Tilâvet secdesinin yapılışına gelince Hanefîlere göre şöyledir: Eller kaldırılmaksızın

tekbir getirilir. Sonra iki secde edilir. Secdede namazda yapılan zikirler yapılır. Eğer tilâvet

secdesi namaz dışında yapılıyorsa bu zikre ilave olarak rivâyetlerde geçen me’sûr zikirlerin

okunması da menduptur. Sonra başını kaldırmak için tekbir getirilir, secdeden kalkılır.

291 Buhârî, Sücûdu’l-Kur’ân 10 (1077); Muvatta, Kur’ân 16. 292 Abdurrahman el-Cezirî, el-Fıkh ala’l-Mezâhibi’l-Erbaa, s.262. 293 Ebü’l-Berekât Derdir, Şerhü’s-Sağîr, I, 418. 294 Meydanî, el-Lübâb fî Şerhi’l-Kitâb, I, 103. 295 Şirbinî, Muğni’l-Muhtâc, I, 214.

Page 64: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

54

Bundan sonra teşehhüd okunmaz ve selâm verilmez.296 Mâlikîlerde de tilâvet secdesinin

yapılışı Hanefîler’deki gibidir.

Şafiîlere göre ise namazda tilâvet secdesi yapan birinin bu secde için tekbir getirirken

ellerini kaldırması sünnet değildir. Namaz dışında ise eller kaldırılır.

Hanbelîlere göre tilâvet secdesinin rükünleri secde, secdeden kalkmak ve selâmdır.

Secdeye giderken ve secdeden kalkarken tekbir getirilmesi ve secdede zikir ise vâciptir.

Selâm vermek için oturmak ise sünnettir. Tilâvet secdesi namaz dışında yapılıyorsa, secde

için tekbir getirilirken eller kaldırılır.297

Secde âyetinin tekrar tekrar okunmasına gelince Hanefîlere göre aynı mecliste aynı

âyetin tekrar okunmasından dolayı tekrar secde yapılması gerekmez. Ancak bir okuyucu aynı

secde âyetini farklı meclislerde tekrarlarsa secdenin de tekrarlanması gerekir.298

Namazda secde âyetinin okunması meselesine gelince Hanefîlere göre secde âyeti eğer

namazda okunursa hemen yerine getirilmesi gerekir. Eğer namaz içinde yerine getirilmezse

artık namaz dışında kaza edilmez. Bir kimse namazda secde âyetini okumayı bitirir sonra

secde emrini rükû’da yerine getirmek niyetiyle hemen rükû’ya giderse bu yeterli olur. Bu

durumda niyet etse de etmese de olur. Ancak eğer secde âyetinden sonra üç veya daha fazla

âyet okursa bu durumda özel olarak secde yapması gerekir.

İmamın arkasında namaz kılan birinin tilâvet secdesi konusunda imama uyması

gerekir. Çoğunluğa göre imamın arkasında namaz kılan biri tilâvet secdesinde imama

uymayıp geri kalırsa namazı bozulur. İmama uyan kimse kendi başına okuduğu secde

âyetinden dolayı secde yapmaz. Eğer yaparsa namazı bozulur.299

2.5.4. Şükür Secdesi

Bir felâket atlatılır yahut sevinilecek yeni bir durum ortaya çıkarsa gerek Hz.

Peygamber (s.a.v.), gerekse ashâbı şükür secdesi ederlerdi.300 Nitekim Ebû Bekre’den

nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), sevinç verecek bir durum ortaya çıktığında Allahü

296 Meydanî, el-Lübâb Fî Şerhi’l-Kitâb, I, 105. 297 Abdurrahman el-Cezirî, el-Fıkh ala’l-Mezâhibi’l-Erbaa, s. 264. 298 Şürünbülâlî, Ebü’l-İhlas Hasan b. Ammar b. Ali el-Vefâî (1069/1659), Merâki’l-Felâh Şerh-i Nûru’l-Îzâh, Matbaa-i Hayriye, İstanbul ty., s. 84. 299 Mevsılî, el-İhtiyâr li Ta’lîli’l-Muhtâr, I, 97-98. 300 İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, I, 333.

Page 65: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

55

Teâlâ’ya şükür için yerlere kapanır, Allah’a secde ederdi.301 Enes (r.a.)’den nakledildiğine

göre yine Hz. Peygamber (s.a.v.) bir ihtiyacının görüldüğü müjdesini alınca Allah’a secde

ederdi.302

Abdurrahman b. Avf’tan nakledilen bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a.v.), Rabbi

katından: “Senin için duâ edene (salavât getirene) rahmet ederim. Sana selâm verene, selâm

ederim.” müjdesini alınca şükür secdesi etti.303

Sa’d b. Ebî Vakkas şöyle rivayet ediyor: “Hz. Peygamber (s.a.v.), ellerini kaldırdı. Bir

saat kadar Allah’a dua edip bazı isteklerde bulundu. Sonra üç kere secde etti ve ardından

buyurdu: “Rabbime duâ ettim, ümmetim için şefâat istedim. Bana ümmetimin üçte birini

verdi. Rabbime şükür için secde ederek yerlere kapandım. Sonra başımı kaldırdım, yine

Rabbimden ümmetimi istedim. Bana ikinci üçte biri verdi. Bunun üzerine Rabbime şükür için

secde ederek yerlere kapandım. Sonra başımı kaldırdım; Rabbimden ümmetimi istedim. Bana

diğer üçte biri de verdi. Bunun üzerine yerlere kapanıp Rabbime secde ettim.”304

Buhârî, Kâ’b b. Mâlik (r.a.)’ın Allah’ın tevbesini kabul ettiği müjdesini alınca secde

ettiğini rivâyet ediyor.305

Şimdi de mezheplerin şükür secdesi hakkındaki görüşlerine bakalım:

Hanefî mezhebinde şükür secdesiyle ilgili iki farklı hüküm bulunmaktadır. Biri Ebû

Hanîfe’nin, diğeri ise onun dışındaki Hanefî imamların kabul ettiği görüştür. Ebû Hanîfe’ye

göre şükür secdesi yapmak mekruhtur. Zira Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerini saymak mümkün

değildir. Eğer onun her nimetine karşı şükür secdesi yapmak vâcip olsaydı o takdirde her an,

her lahza secde etmek gerekirdi. Çünkü ilâhî nimetler kullardan yana durmadan, çokça

gelmekte ve birbirini izlemektedir.

Hanefî mezhebinin diğer imamlarına göre ise şükür secdesi müstehaptır. Fakat

namazdan sonra yapılması mekruhtur. Çünkü bilmeyenler bu secdenin namazın bir sünneti

yahut vâcibi olduğunu zannederler. Onlar, önceki görüşün mensûh olduğunu söylemişler, delil

olarak da Rasûlullah (s.a.v.)’den sonra ashâbın önde gelenlerinin secde yaptıklarını

göstermişlerdir. Meselâ Yemâme fethedildiği zaman Hz. Ebû Bekir yere kapanıp secde

301 Ebû Davûd, Cihâd, 174 (2774) ; Tirmîzî, Siyer, 25 (1578); İbn Mâce, İkâmetü’s-Salat, 192 (1394). 302 İbn Mâce, İkametü’s-Salat 192 (1392). 303 Müsnedü Ahmed b. Hanbel, s. 152 (Hadis No: 1664). 304 Ebû Davud, Cihâd, 174 (2775). 305 Buhârî, Meğazi 78 (4418).

Page 66: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

56

etmiştir. Yermuk savaşı zaferle sonuçlanınca Hz. Ömer Allah’a şükür için secde etmiştir.

Yine Hz. Ali’nin de bu anlamda secde ettiği bilinmektedir. Böylece şükür secdesi Allah’a bir

yakınlıktır ki kişi bundan dolayı sevap kazanır.306

Abdurrahman el-Cezîrî de Hanefî mezhebine göre, şükür secdesinin müstehap kabul

edildiğini ve müftâ bih kavlin bu olduğunu belirmektedir.307

Şafiîler şöyle demişlerdir: “Bir nimetin gelmesi veya bir musîbetin kalkması yahut bir

musîbete uğrayanın veya açıktan günah işleyen bir günahkârın görülmesi durumunda (yani

kendisinin bu gibi durumlardan korunduğuna şükür amacıyla) şükür secdesi yapmak sünnettir.

Bu secde, günahkâra gösterilir ama belâya uğratılmış olana gösterilmez. Yapılış şekli aynen

tilâvet secdesi gibidir.”308

Hanbelîler şöyle söylemişlerdir: “Yeni nimetlerin gelmesi veya musîbetlerin kalkması

durumunda şükür secdesi yapmak müstehaptır. Tilâvet secdesinde aranan şartlar aynen şükür

secdesinde de gereklidir.”309

Mâlikîlere gelince onlara göre esâs itibariyle, bir nimetin gelmesi veya bir musîbetin

kalkması durumunda iki rek’at namaz kılınması müstehaptır. Onlara göre şükür için sadece

secde ile yetinilmesi mekruhtur. Mâlikîlerden İbn-i Habîb el-Mâlikî ise şükür secdesini câiz

görmüştür.310

2.6. Tasavvufta Secde

İnsan namazda kıyâmda iken dikey, rükû’da yatay bir halde bulunur. Secdede ise başı

yerdedir. Secde hâlinde iken insan, Allah’a azamî derecede yaklaşır. Secde vaziyeti insanın

Rabbine en yakın olduğu hâldir. İnsan Allah karşısında maddî olarak ne kadar eğilir ve

küçülürse, manen o nisbette büyür ve yücelir.311

Secde her ne kadar vücûdun tevâzû’ göstermesi görünümünde ise de asıl gâye kalbin

tevâzû’udur. Namaz kılan birey, secdeye gitmekle organların en kıymetlisi olan yüzünü,

toprağa koyduğunu bilir ve kendisinin topraktan yaratıldığını, tekrar toprağa döneceğini

306 İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr alâ Dürrü’l-Muhtâr , I, 344. 307 Abdurrahman el-Cezirî, el-Fıkhu ala’l-Mezâhibi’l-Erbaa, s.265. 308 Şirbinî, Muğni’l-Muhtâc, I, 219. 309 İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 627. 310 Ebü’l-Berekât Derdir, Şerhü’s-Sağîr, I, 422. 311 Demirci, Mehmet, İbadetlerin İç Anlamı, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2000, s. 16.

Page 67: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

57

anlarsa kibri, gururu ve şirke götüren her türlü olumsuz karakter özelliklerini ortadan

kaldırmayı sağlayacak idrak derecesine yükselecektir.312

Secde, gerçek boyun eğişi, mutlak itaati, Allah’a tam teslimiyeti ve yakınlaşmayı,

O’nu Rab bilmeyi, tesbihi, tenzihi ve kulluğun bütün görüntülerini bünyesinde toplayan

önemli bir eylemdir. Aynı zamanda secde insanın şükrünün, itaatinin, saygısının, ilâhî

sevgisinin en yüksek makâmıdır.313 Namaz kılan mümin secde vasıtasıyla kibir ve gurur

yerine teslimiyet ve bağlılık duygularını canlandırır. Bu yönüyle secde, Allah’ın yarattığı

bedenin yine Allah’ın yarattığı âciz yaratılmışlara sınırsız bir saygıda bulunmak üzere

kullanılmayacağını gösterir. Ve kişiyi gerçek anlamda övgü ve takdire lâyık olana saygıya

yönlendirir.314

Namaz kılan kişi, secde noktasında, Allah’ın nimetlerinin sayılamayacak kadar çok

olduğunu, kendisinin ise onların şükrünü edâ etmekten âciz olduğunu idrak eder. Bu anlayış

ile birey, “Allah en büyüktür.” diyerek tekrar secdeye kapanır ve secde noktasında, Rabbinin

iktidarı, saltanatı ve sonsuz yüceliği ile insana ve yaratılmışlara ait bütün eksik sıfatlardan

münezzeh olduğunu ifâde eder.315 Bu bağlamda secde eden kişi, Allah’ın “A’lâ” yani tek

kelimeyle “yüceler yücesi” olduğunu anlama eşiğindedir. Allah’ın “A’lâ” sıfatı, aşağının,

zayıflığın zıddı olup yüceliği ifâde eder.316 Aynı zamanda Allah’ın “A’lâ” sıfatı, Allah’ın

mekândan ve zamandan yüce oluşunu, şânının ve şerefinin yüce olduğunu317 vurgular. En

önemlisi ise Allah’ın yüceliği O’ndan başka bir mutlak yücenin daha bulunmasını imkânsız

kılan; yüceliğini bir başkasına nisbetle ifâde edemeyeceğimiz mutlak ve zarûrî bir yüceliktir.

İşte bu yönleriyle Allah’ın yüceliği, diğer varlıkların yüceliğinden ayrılır.318

Secde noktasında Allah’a yakınlaşma, dünyadan tamamen uzaklaşıp, Allah’tan başka

her şeyi gönülden çıkarmakla mümkün olur. Niyazi Mısrî, “Vasl-ı Hakkı isteyen cân u cihanı

terk eder” diyerek Allah için dünyayı ve cânı aşmanın önemini vurgulamıştır. Secde

noktasında, en olgun şekliyle şahsiyetin yeniden yapılanması söz konusudur. Duyguda,

düşüncede, dikkat ve ilgide, arzu ve isteklerde, ibâdet ve diğer tüm davranışlarda Allah’ın

arzusuna uyma ve kendi beninden sıyrılarak O’nunla bütünleşme, O’na ulaşma istikâmetinde

312 Gazalî, Kimya-ı Saadet, (çev. Abdullah Aydın, Abdurrahman Aydın), Aydın Yayınları, İstanbul 1986, I, 159. 313 Ece, Hüseyin K., İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları, İstanbul 2000, s. 583-584. 314 Yıldız, Abdullah, Namaz Bir Tevhid Eylemi, Pınar Yayınları, İstanbul 2001, s. 118-120. 315 Tabbare, Afif Abdü’l-Fettah, Rûhu’s-Salât fi’l-İslam, Dâru’l-İlim, Beyrut 1979, s. 29. 316 Râzî, Abdulkadir, Muhtâru’s-Sıhâh, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1994, s. 452. 317 İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, s. 510. 318 Gazalî, İlâhî Ahlâk, (çev. Yaman Arıkan), Uyanış Yayınevi, İstanbul 1983, s. 225.

Page 68: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

58

şahsiyet yeniden şekillenir. Namaz kılan kişi secde noktasında günlük hayatın getirdiği

gündelik şuurun etkisinden çıktığı noktada ulaşacağı aşkın bilinçlilik hâli ile ilâhî

bütünleşmeyi gerçekleştirebilir. Ancak bu şartla, zihni sadece Allah düşüncesi üzerine

yoğunlaştırmak suretiyle diğer bütün düşünce ve duygulardan sıyrılır. Nihayet benlik

tamamen yok olarak Allah’ta dirilir, bekâya erilir. Yani önce nefsin olumsuz istekleri, sonra

zihnin olumsuz düşünceleri, sonra da tüm olumsuz benliğin yok olması mümkün olur. “secde

et ve yaklaş” âyetinin önemi bu süreçlerden geçen bir kişi için açıklık kazanmış olur. Secde

noktasında, namaz kılan kişi zihnini sadece Allah düşüncesiyle doldurarak kendini Allah’ın

irâdesinde yok ederek, karakterini Allah’ın ahlakı ile şekillendirme çabasındadır.319

Allah’la birlik ve bütünleşme duygusunu en yoğun yaşayanlardan biri olan

Mevlânâ’ya göre, namazın şekli yönünün şartı temizliktir; bu da suyla olur. Namazın rûhunun

şartı ise en büyük savaş olan nefisle savaşmaya kırk yıl devam etmek, gözü-gönlü kan etmek,

yedi yüz karanlık perdeden geçmek; kendi yaşayışıyla O’nun varlığında ölmek, Hakk’ın

varlığıyla var olmaktır.320 İnsan, secde noktasında Allah’a en yakın olduğu bir durumu

tecrübe etmektedir. Kur’ân’da “Secde et ve yaklaş” buyrularak, bedenlerimizin secde etmesi

cânı (rûhu) da Hakk’a yaklaştırmaktadır. 321

Secde, kendi ilâhî özünü gerçekleştirme imkânı bulmuş bireylerin aynı zamanda ilâhî

birlik ve bütünleşme duygusunu yaşadıkları son noktadır. Bursevî ise kalbin secdesine dikkat

çekerek şöyle diyor: “Kim bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım.” hadîs-i

kutsî’sinin ifâde ettiği üzere bir yakınlaşma, kalbin Hakk’a secde miktarıdır.322

Ebû Tâlib el-Mekkî, secde edenlerin hâlleri hakkında şöyle diyor:

Mü şâhede ehlinin secdesi üç makâmda olur:

Birinci makâmdakiler, secdeye gidince, kendisine en yüce âlemler açı lı r/keş folur; bu

kimse Yüce Zât ın kar şısı nda, Ar ş’ı n önünde secde eder. O bu hâlde, Ufuk-i A’lâ/en yüksek

makâm ile karşı kar şıya; Mele-i A’lâ’ya/en yüksek meleklerin meclisine kom şu olur. Yüce

Allah’a yaklaşı r, Yüce Sevgili’ye yak ın olur. Bu, Yüce Allah taraf ından sevilenler

mukarrebûn/ilâhî huzurda kabul gören âriflerin makâmı dı r.

319 Peker, Hüseyin, Tasavvuf Psikolojisi, O.D.M.Ü. Dergisi, Samsun 1993, Yıl: 3, S. 1, s. 48-51. 320 Yeniterzi, Emine, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, T.D.V. Yayınları, Ankara 2001, s. 190. 321 Yenitezi, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, s. 186. 322 Bursevî İsmail Hakkı, Ferahu’r-Rûh Muhammediye Şerhi, (haz. Mustafa Utku), Uludağ Yayınları, Bursa 2003, I, 89.

Page 69: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

59

İkinci makâmdakiler secdeye gidince, kendisine yücelik âlemleri açı lı r; o, Allahü

Teâlâ’n ın tan ıttığı gibi, yer yüzünün en alt tabakasını n üzerinde secde eder. Kalbi Azîz ve

Yüce Allah’a kar şı tevâzû’ ile mahzun olur, boyun eğer. Bu, âbidlerden korku sahiplerinin

makâm ıdı r.

Üçüncü makâmdaki kimse secde edince, kalbi, göklerin ve yerin

melekûtunda/görünmeyen âlemlerinde dola şır; bir çok ince hikmetleri ele geçirir, kimsenin

bilmediği ş eyleri mü şâhede eder. Bu da, hakkı arayan sâd ık kulları n makâm ıd ır.

Dördüncü bir kesim vard ır ki, onların övülecek hiçbir sı fatı yoktur. Onları n bütün

dü şüncesi, Yüce Allah’ ın kendilerine vereceği mal ve mülktedir. Onlar, dünya dü şüncesiyle

perdelenerek yüce âlemleri mü şâhede etmekten ve nefsin kötü arzuları na esir olarak en yüce

makâmlara doğru yol almaktan mahrum kalmış lard ır.323

323 el-Mekkî, Muhammed b. Ali b. Atiyye el-Harisî Ebû Talib (386/996), Kutu’l-Kulûb (: Kalplerin Azığı), (çev. Dilaver Selvi), Semerkand Yayıncılık, İstanbul 2004, III, 419.

Page 70: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

60

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KUR’ÂN’DA SECDE

Secde kelimesinin kendisinden türediği s-c-d kökü, Kur’ân’da türevleriyle birlikte -

fiil-i mâzi’ olarak sekiz yerde, fiil-i müzâri’ olarak on beş yerde, emir fiil olarak on iki yerde,

sücûd şeklinde altı yerde, sücced şeklinde on bir yerde, ism-i fâil olarak on iki yerde, ism-i

mekân olarak yirmi sekiz yerde olmak üzere- toplam doksan iki yerde zikredilmektedir.

Dâmeğânî (478/1085) ve Fîruzâbâdî (817/1414), bazı âyetlere dayanarak Kur’ân’da s-

c-d kökünün, dua ve namaz,324 peygamberler,325 boyun eğip teslim olma,326 rükû’ya varma327

ve namaz secdesi328 gibi beş anlamda kullanıldığını söylemektedirler.329 Ancak konu

derinlemesine incelendiğinde secde sözcüğünün bu beş anlamla sınırlandırılamayacağı

anlaşılmaktadır.

Râgıp İsfehânî, secdeyi iki kısma ayırıyor: Birincisi, ihtiyârî secde (isteğe bağlı olarak

yapılan secde) olup bu secde yalnızca insanlara mahsûstur,330 bundan dolayı sevâb elde edilir.

“Haydi Allah’a secde edin, (O’na) kulluk edin.”331 âyetinde yer alan secde, bu türden bir

secdedir. İkincisi ise teshîrî secde (zorunlu secde) olup hem insanlara hem de bütün

hayvanlara ve bitkilere mahsûs bir secdedir. “Göklerde ve yerde kim varsa onlar da, gölgeleri

de sabah akşam ister istemez Allah’a secde eder.”332 âyetinde sözü edilen secde böyle bir

secdedir. Bitkilerin, hayvanların, dağların, gölgelerin, gök cisimlerinin Allah’a secde

etmelerinden bahseden âyetlerde söz konusu cemâdât, nebâtât ve hayvânâtın bizim

324 Örnek: “Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de, sabah akşam, ister istemez sadece Allah’a secde ederler.” (Ra’d, 13/15) 325 Örnek: “(O Allah) senin secde edenler -peygamberler- arasında dolaştığını (da görür).” (Şuarâ, 26/219) 326 Örnek: “Bitkiler ve ağaçlar O’nun buyruğuna boyun eğerler.” (Rahmân, 55/6) 327 Örnek: “(İsrâiloğullarına:) Şu şehre girin, orada dilediğiniz gibi, bol bol yiyin, secde ederek kapısından girin..” (Bakara, 2/58) 328 Örnek: “Sakın ona uyma, sen secde et, Rabbine yaklaş.” (Alak, 96/19) 329 Dâmeğânî, Hüseyin b. Muhammed, Kâmûsu’l-Kur’ân: Islâhu’l-Vücûh ve’n-Nezâir fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Beyrut 1985, s. 230-231; Fîruzâbâdî, Mecdüddin Muhammed b. Yakub (817/1415), Besâiru Zevi’t-Temyîz fî Letâifi Kitâbi’l-Azîz, Beyrut ty., III, 189-190. 330 İsfehânî, ihtiyârî secdenin yalnızca insanlara mahsus olduğunu söylüyorsa da meleklerin ve cinlerin secdelerini de bu grupta değerlendirmek yerinde olacaktır. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de meleklerin yer yer fikirlerini serdettikleri, örneğin Allah’ın yeryüzünde bir halîfe yaratması konusunda fikirlerini ortaya koydukları ve onların bütünüyle irâdesiz varlıklar olmadığı; yine cinlerin de insanlar gibi şuur ve irâde sahibi varlıklar oldukları (Cin, 72/2,11) ifâde edilmektedir. Dolayısıyla bu ihtiyârî secdenin insanlar, cinler ve melekler tarafından yapıldığını söyleyebiliriz. 331 Necm, 53/62. 332 Ra’d, 13/15.

Page 71: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

61

anladığımız manada dilsel suskunluklarına rağmen, bizzat kendi varlıklarıyla gerçeği

haykırdıkları ve yaratılış gâyelerine uygun hareket ettikleri vurgulanmaktadır.333

Bizim tesbitlerimize göre Kur’ân-ı Kerîm’de secde kelimesinin kullanıldığı âyetlerde

secde eyleminin öznesi, kimi zaman melekler, kimi zaman insanlar, kimi zaman da yer ve gök

cisimleri ve kendisine secde edilen ise, çoğu zaman Yüce Allah, bazen de Allah’ın dışındaki

varlıklar olmaktadır. Biz de bu durumu göz önüne alarak aşağıdaki tasnif yoluna gittik.

1-Meleklerin Hz. Âdem’e Secde Etmeleri

Kur’ân-ı Kerim’de meleklerin Hz. Âdem’e secde etmeleri mevzuu yedi ayrı sûrede

anlatılmaktadır. Konunun anlatıldığı âyetleri, yer aldıkları sûrelerin nüzûl sırasına uygun

olarak şu şekilde sıralayabiliriz:

ا رو@. 3� 49: و0?<= � �ی;: 89ذا () 345 3� )2 ا ��1� إ0/. �,-,�+*( ر)'& %�ل إذ AB9 :� ا�-,�+*( 9��� () 3��ج�ی

CD',ن آ A-إ��� () أج F4,(إ G*;�ی� %�ل ()ا�*�9 ی3 3� وآ�ن ا F4,(إ �� &AH� ت��� أن �-� =B,� آH= أم أ�;*G ت )4�ي�

3� 34��A�4 أ�0 %�ل () ا� H�: .H;B,�� ج %�ل () 345 3� و�,B;: �0ر 3� �9 �DH� &�089 C44& وإن� () رج,N .;HA� O�م إ ی

ا��/ی3

“Hani Rabbin meleklere şöyle demişti: ‘Muhakkak ki ben çamurdan bir insan

yaratacağım. Onu şekillendirip ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye

kapanın!’ Bunun üzerine bütün melekler topluca secde ettiler. Ancak İblis secde etmedi. O

büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. Allah buyurdu: ‘Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde

etmekten seni hangi şey menetti? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi oldun?’ İblis

dedi ki: ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten; onu ise çamurdan yarattın.’ Allahü Teala

buyurdu ki: ‘Hemen buradan çık! Zira artık sen taşlanan (rahmet-i ilahiyeden kovulan bir

melun)sun. Ve şüphesiz ki ceza gününe kadar lanetim senin üstünedir. ”334

�B�و Cآ�HB,� �CP Cر�0آ� Q �CP �H,% )*+�,-,� دم ا���واR� إ��� 9���وا F4,(إ C� 3*ل ()ا����ج�ی3 3� ی�% �� &AH� ت��� أ���

�4 أ�0 %�ل أ� ت& ذإ :H� .H;B,� 3� إ�0& �9� ج �D49 ت;*�G أن �& ی* ن �DH� �-9 �9هSG %�ل () 345 3� و�,B;: �0ر 3�

ا�U��V ی3

“Andolsun ki sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, ‘Âdem’e secde

edin!’ diye emrettik. İblis’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı. Allah

buyurdu: ‘Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ İblis dedi ki: ‘Ben

333 Ragıp İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, s.396-397. 334 Sâd, 38/71-78.

Page 72: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

62

ondan hayırlıyım. ( Çünkü) beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.’ Allah dedi ki:

‘Öyleyse hemen in oradan! Artık orada senin kibirlenmen, kafa tutman gerekmez. Hemen çık

(git)! Çünkü sen alçaklardansın.’”335

أ)O إ),F4 إ��� 9���وا R�دم ا���وا �,-,�+*( %,�H وإذ

“Hani meleklere, ‘Âdem’e secde edin!’ demiştik de onlar hemen secde ettiler; yalnız

İblis hariç. O bundan kaçındı.”336

�,B= �-3 أأ��� %�ل إ),F4 إ��� 9���وا R�دم ا���وا �,-,�+*( %,�H وإذ �H45 () أرأی;& %�ل Wي اهWآ ��= ا�� �.,N 3X� 3ت �� أ

O�م إ 9 را ج\اء ج\اؤآC جC�HD 89ن� CDH� تAG& 9-3 اذهZ %�ل () %,4,� إ��� ذر/ی�;: H;@Y�*�3 ا�4B��( ی �

“Hani meleklere, ‘Âdem’e secde edin!’ demiştik, İblis’in dışında hepsi secde ettiler.

İblis, ‘Hiç ben, çamur halinde yarattığın bir kimseye secde eder miyim?’ demişti. Yine dedi ki:

‘Benden şerefli kıldığın bu (adam da) kim oluyormuş, bana haber ver! Eğer beni kıyamet

gününe kadar geciktirirsen, andolsun ki onun zürriyetini birazı müstesna olmak üzere,

mutlaka kendime bendederim(bağlarım).’ (Allah da): ‘(Defol!) git, dedi, artık onlardan kim

sana uyarsa şüphesiz ki cehennem hepinizin cezasıdır, tastamam bir ceza.’”337

ن @-�V,Q 3� 8ل 3� )2 ا ��1� إ0/. (�,-,�+* ر)'& %�ل وإذH�� () ی;: 89ذا� ا رو@. 3� 49: و0?<= �AB9 :� 3��ج�ی

ن آ,'CD ا�-,�+*( 9���() A-إ��� () أج F4,(إ O(ن أن أ ی* ت* ن أ��� �& �� إ),F4 ی� %�ل ()ا����ج�ی3 � () ا����ج�ی3 �

ن @-�V,Q 3� 8ل 3� �,Y� 2G� :;B��� أآC� 3 %�لH�� () ج %�ل ��9 �DH� &�089 C4رج

“Hani Rabbin meleklere, ‘Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir

insan yaratacağım. Onu düzenleyip ruhumdan üflediğim zaman, onun için secdeye kapanın!’

demişti. Bunun üzerine bütün melekler hemen secde ettiler. Fakat İblis hariç. O, secde

edenlerle beraber olmaktan kaçındı. Allahü Teala: ‘Ey İblis! Secde edenlerle beraber

olmayışının sebebi nedir?’ dedi. İblis: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan

yarattığın bir insana secde edecek değilim.’ dedi. (Cenab-ı Hak) şöyle buyurdu: ‘O halde çık

buradan. Çünkü sen artık kovulmuşsundur.’”338

دو0. 3� أو�4�ء وذر/ی�;: أW>�;;9و0: ر)/: أ� 3N 9?1� ا3��/ 3� آ�ن إ),F4 إ��� 9���وا R�دم ا���وا �,-,�+*( %,�H وإذ

Cوه C*� _�وN FX( 34-��� ,� ���(

335 A’râf, 7/11-13. 336 Tâhâ, 20/116. 337 İsrâ, 17/61-63. 338 Hicr, 15/28-34.

Page 73: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

63

“Hani biz meleklere, ‘Âdem’e secde edin!’ demiştik de İblis hariç olmak üzere, onlar

hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da

onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu

ne fena bir değişmedir.”339

ا�*�9 ی3 3� وآ�ن وا�;*G أ)O إ),F4 إ��� 9���وا R�دم ا���وا �,-,�+*( %,�H وإذ

“Hani biz meleklere, ‘Âdem’e secde edin!’ demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler, o

ise kaçındı, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.”340

Meâllerini sıraladığımız bu âyetleri ana hatlarıyla bir değerlendirmeye tabi tutmamız,

konuyu bütün olarak görmemize katkı sağlayacaktır. Bu nedenle söz konusu âyetlerin

zâhirinden anlaşıldığına göre, Allahü Teâlâ meleklerden Hz. Âdem’e secde etmelerini istemiş,

onlar da hiçbir itirazda bulunmaksızın bu emri yerine getirmişlerdir. Yine bu âyetlerin

hepsinde İblis’in Allah’ın bu emrine karşı geldiği, secde etmediği ve kafirlerden olduğu

zikredilirken; A’râf, Hicr ve Sâd sûrelerinde İblis ile Allahü Teâlâ arasında geçen

konuşmadan bahsedilmiştir. Yine bu âyetlerden Hicr ve Sâd sûrelerindeki ifâdelerde,

meleklerin kendisine secde etmekle emrolundukları kimse için, Âdem ismi zikredilmemiş,

bunun yerine beşer ifadesi kullanılmış; Bakara, A’râf, İsrâ, Kehf ve Tâhâ sûrelerinde ise

açıkça Âdem ismine yer verilmiştir. Yine Hicr ve Sâd sûrelerindeki âyetlerde meleklerden

secde etmeleri emredilen kişiye ruh üfürülmesinden söz edilirken, diğer sûrelerdeki âyetlerde

bu konudan söz edilmemektedir. Buna göre, kendisine secde edilmesi istenen kişinin Âdem,

Âdem’in ise, biçim verilmek suretiyle kendisine ruh üflenen, böylece beden ve ruh birlikteliği

ile tam ve şuûrlu bir varlık olan insan olduğu anlaşılmaktadır. Bu tezimizde üzerinde

duracağımız konuları, sorular halinde şu şekilde sıralayabiliriz:

Melekler ne zaman bu secde ile emrolundular? Bu secde emri, Hz. Âdem’in

yaratılmasından ve ona ruhun üflenmesinden önce mi, yoksa sonra mıdır? Söz konusu bu

emir, melekler tarafından ne zaman yerine getirildi?

Secde emri meleklerin tamamını mı yoksa bir kısmını mı kapsamaktadır? Meleklerin

hepsi bu secdeye iştirâk etmişler midir? Meleklerin secdesi, aynı anda mı, yoksa farklı

zamanlarda mı gerçekleşmiştir?

339 Kehf, 18/50. 340 Bakara, 2/34.

Page 74: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

64

Secde emri yalnızca Hz. Âdem’in şahsıyla mı sınırlıdır, yoksa Hz. Âdem orada insan

nev’ini mi temsil etmiştir?

Bu âyetlerde anlatılan secdenin mâhiyeti nedir? Bu secdeden maksat şeriat örfünde

bilinen ibâdet secdesi gibi bir secde midir? Yoksa sözlük anlamında yer alan bir selâmlama,

saygı ile eğilme veya itaat etme şeklinde bir secde midir?

Bu secde emrine muhatap olanlar içinde İblis var mıydı? İblis, bu secde emrine nasıl

ve niçin muhatap oldu? İblis niçin secde etmedi? İblis secde etmemesine sebep olarak öne

sürdüğü gerekçelerinde haklı mıydı?

Bu secde emrine itaat etmeyen İblis’in başına neler geldi? Ve bütün bunlar secde

etmemenin sonucu mu gerçekleşti?

Bu secdenin hikmeti ve bundan çıkarılacak dersler nelerdir?

Şimdi bu sorulara teker teker cevap aramaya çalışalım.

1.1. Secdenin Zamanı

“Hani Rabbin meleklere şöyle demişti: ‘Muhakkak ki ben çamurdan bir insan

yaratacağım. Onu şekillendirip ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye

kapanın!’ Bunun üzerine bütün melekler topluca secde ettiler. Ancak İblis secde etmedi. O

büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.”341 ve “Hani Rabbin meleklere, ‘Ben kupkuru bir

çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip ruhumdan

üflediğim zaman, onun için secdeye kapanın!’ demişti. Bunun üzerine bütün melekler hemen

secde ettiler. Fakat İblis hariç. O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. Allahü Teala:

‘Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?’ dedi. İblis: ‘Ben, kuru bir

çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim.’ dedi.”342

meâlindeki âyetlerde Allahü Teâlâ Hz. Âdem’i yaratmadan önce meleklere, kuru çamurdan,

şekillenmiş balçıktan bir beşer yaratacağını, söz konusu beşerin yaratılma, biçimlendirilme ve

ruh üfürülme işlemleri tamamlandığında ona secde etmelerini emrettiğini haber vermektedir.

Bu âyetlerden meleklerin bir beşere secde etmelerine dair verilen emrin, beşerin

341 Sâd, 38/71-74. 342 Hicr, 15/28-33.

Page 75: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

65

yaratılışından, şekil verilmesinden ve ruhun üfürülmesinden önce olduğu anlaşılmakta343 ise

de buradaki emrin şarta bağlı bir emir olarak anlaşılması gerekir.344 Ancak “Andolsun ki sizi

yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, ‘Âdem’e secde edin!’ diye emrettik.

İblis’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.”345 meâlindeki âyette ise söz

konusu olan secde emrinin beşerin yaratılıp şekil verilmesinden sonra olduğu

anlaşılmaktadır.346 Görüldüğü gibi burada asıl problem, bu iki âyet grubunda iki ayrı secde

emrinin farklı zamanları ifâde etmesinde düğümlenmektedir. Söz konusu iki âyet arasında

çelişki gibi gözüken durumun, müfessirlerin secde emrinin zamanı konusundaki asıl ihtilâf

noktasını teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Bu sebeple cevabı aranması gereken husus, secde

emrinin ne zaman verildiği sorusu olacağı için, bu konuda söylenenlere kısaca bir göz

atmamız uygun olacaktır.

Başta Râzî olmak üzere bir kısım müfessirlere göre secde emri, Hz.Âdem’in

yaratılmasından ve ona şekil verilmesinden öncedir.347 Onlar bu görüşlerine “Hani Rabbin

meleklere şöyle demişti: ‘Muhakkak ki ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu

şekillendirip ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanın!’”348 meâlindeki

âyeti delil olarak getirmektedirler. Râzî âyette geçen “ � ,�آ& ول "� +&f &+رن�آ�ص ” : “Andolsun sizi

yarattık. Sonra size şekil verdik.” kısmından sonra gelen “ +&f �,"0 )Zr�";"ل}دم ا���وا ل ” : “Sonra da

meleklere, ‘ Âdem’e secde edin!’ diye emrettik.” bölümünde yer alan “+&f ” kelimesinin terâhî

manasını ifade ettiğini; dolayısıyla bu âyetin zâhirinin, meleklerin secde etmelerine dair

verilen emrin, Âdem’in yaratılışından ve ona şekil verilmesinden sonra olmasını gerekli

kıldığını; ancak durumun hiç de öyle olmadığını söylemektedir. Ona göre bu âyetin ifâde

ettiği anlam şudur: “Biz sizi yarattık, sonra size sûret verdik. Sonra da size haber veriyoruz ki

biz meleklere Âdem’e secde edin! diye emrettik…” Binaenaleyh bu âtıf, bir haber vermenin

başka bir haber verme üzerine tertib edildiğini ifâde etmekte olup, haber verilen şeyin,

durumu bildirilen başka bir şey üzerine tertibini ifâde etmez…”349

343 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 194; Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf el-Endelûsî (745/1344), el-Bahru’l-muhît, Beyrut 1992, I, 247. 344 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 320. 345 A’râf, 7/11. 346 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIV, 26. 347 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIV, 26. 348 Sâd, 38/71-72. 349 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIV, 26.

Page 76: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

66

İkinci grup müfessirlere göre ise, meleklere secde emri, Hz. Âdem’e isimlerin

öğretilmesinden sonradır.350 Onlara göre Hz. Âdem yaratılıp şekil verildikten sonra kendisine

isimler öğretilmiş, daha sonra da meleklere Âdem’e secde etmeleri emredilmiştir.

İçlerinde çağdaş müfessirlerden Elmalılı M. Hamdi Yazır (ö.1941)’ın da bulunduğu

üçüncü grupta yer alan müfessirler ise, meleklere secde emrinin, birisi şarta bağlı olarak

yaratılmadan önce, diğeri de sonuçlandırma ile ilgili olarak yaratılıştan sonra olmak üzere iki

defa olduğunu; ancak secdenin ikinci emirden sonra gerçekleştiğini ifade etmektedirler.351 Bu

görüşte olanlarla birinci grupta yer alanlar arasında secdenin ilk emirle birlikte olduğu

noktasında bir benzerlik bulunmasına rağmen, ikinci grupta yer alanlar ilk secdeden

bahsetmemek suretiyle bunlardan ayrılmaktadırlar. Yine birinci grubun, ikinci secde emrini

kabul etmeyerek ikinci ve üçüncü gruptan ayrıldığı görülmektedir.

Bu anlatılanlardan yola çıkarak, meleklerin Hz. Âdem’e secdelerinin, Âdem’in

yaratılması, ona biçim verilmesi ve ruh üflenmesinden sonra352 verilen ilk secde emrine bağlı

olarak gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Çünkü Hicr, 15/28-29 ile Sâd, 38/71-72 âyetlerinin

zâhirinden bu anlaşılmaktadır. Bazı müfessirlerin Hicr, 15/28-29 ile Sâd, 38/71-72

âyetlerindeki takibiyye için gelen “fa” harfinin yaratılış, biçim verme ve ruh üflenmesinin

hemen ardından secde emrinin yerine getirilmesini gerekli kıldığını söylemeleri353 de bunu

teyit etmektedir.

Bu konunun anlatıldığı diğer âyetlerde yer alan secde emirleri354 ise, verilen bu emrin

yerine getirildiğinin haber verilmesi şeklinde anlaşılabileceği gibi, şartlar tahakkuk ettiği

zaman emrin de tahakkuk etmesi ya da verilen emrin tekrarlandığı şeklinde anlaşılabilir.

Râzî, buradaki “fa” harfinin takibiyye için olmasından hareketle, secdenin ruh

üflenmesinden hemen sonra, isimlerin Âdem’e öğretilmesinden ise önce gerçekleştiği

görüşündedir.355 Allah’ın melekleri imtihan etmesini ve isimleri Âdem’e öğretilmesini, ona

350 Beyzâvî, Ebû Said Nasiruddin Abdullah b. Ömer b. Muhammed (685/1286), Envâru’t-tenzîl ve Esrâru’t-te’vîl, Daru’r-Raşîd, Dımaşk ve Müessesetü’l-Îman, Beyrut 2000, I, 86; Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethü’l-kadîr, (tah. Abdurrahman Umeyre), yy. 1994, I, 126; Kâsımî, Muhammed Cemaleddin, Mehâsinü’t-te’vîl, yy. ty., II, 101. 351 Bak. Ebu’s-Suûd, Muhammed b. Muhammed b. Muhyiddin el-İmâd (982/1574), Tefsîru Ebu’s-Suûd: İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kur’âni’l-Kerîm, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1999, I, 118; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, I, 247; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 320-321. 352 Taberî, Ebû Cafer İbn Cerir Muhammed b. Cerir b. Yezid (310/923), Tefsirü’t-Taberî: Câmiü’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (tah. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Dâru Alemi’l-Kütüb, Riyad 2003, VIII, 96. 353 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIX, 145. 354 Bakara, 2/34; A’râf, 7/11; İsrâ, 17/61; Kehf, 18/50; Tâhâ, 20/116. 355 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 194.

Page 77: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

67

ruhun üflenmesi safhasında değerlendiren Elmalılı ise, secdenin yaratılışın tamamlanıp ruh

üflenmesi safhasından sonra, isimleri öğretilmesini müteakip, Âdem’in ruh ve bedeni ile tam

ve şuûrlu bir insan olmasından sonra gerçekleştiğini söylemektedir.356

1.2. Meleklerin Hepsinin Hz. Âdem’e Secde Edip Etmediği

Meleklerin Hz. Âdem’e secde etmelerinden bahseden tüm âyetlerde “melâike” yani

melekler kelimesinin çoğul olarak gelmesi ve özellikle Hicr, 15/30 ile Sâd, 38/73 âyetlerinde

geçen “ ���% )Zr�";ال &C="ن آ��أج; ” : “Derken bütün melekler topluca secde ettiler.” ve bir te’kîd

ifadesi olarak yer alan “&C="آ ” : “meleklerin tamamı” ve “ن�� topluca” kelimelerinin“ : ” أج;

kullanılması, bu secdenin bütün melekler tarafından yapıldığını göstermektedir.357 Halil ve

Sibeveyh “ C&آ"= ” ve “ن�� .kelimelerinin, ard arda gelen iki te’kîd olduğunu söylemişlerdir ” أج;

Müberred’e bu âyet sorulunca şöyle demiştir: “Eğer Allah Teâlâ burada ‘Melekler secde etti.’

demiş olsaydı, bundan, onların bir kısmının secde etmiş oldukları manası çıkarılabilirdi. Ama

“&C="آ ” buyurunca, bu ihtimal ortadan kalkmış ve onların hepsinin secde ettikleri

anlaşılmıştır.”358 Âlimlerin büyük çoğunluğu bu görüştedir.359 Peşpeşe gelen bu te’kîd

ifâdeleri meleklerin bir kısmının secde etmemiş olabileceği ihtimalini ortadan kaldırdığı gibi,

meleklerin tamamının aynı anda, bir defada ve topluca secde ettikleri anlamını daha da

pekiştirmektedir.360

Gazâlî (505/1111), Râzî (606/1209) ve Mevdûdî (ö.1979) gibi bir grup alim Hz.

Âdem’e secde eden meleklerin yalnızca yeryüzü melekleri olduğu, bir kısım meleklerin veya

gökteki meleklerin ise Âdem’e secde ile emrolunmadığı görüşündedir. Bu alimlerden Gazzâlî,

Âdem’e secde eden meleklerin, insan cinsinin koruyucusu olan yeryüzü melekleri olduğunu,

gökyüzü meleklerinin ise Hz. Âdem’e secde etmediğini belirtmektedir.361 Râzî de konu ile

ilgili âyetlerde geçen “melâike” yani melekler kelimesinin zâhirinin bütün melekleri

kapsadığını; ancak “Şüphe yok ki Rabbinin katındakiler O’na kulluk etmekten asla

kibirlenmezler, O’nu tesbih eder ve yalnız O’na secde ederler.” meâlindeki A’râf, 7/206.

âyette yer alan “ Yalnız O’na secde ederler.” kısmının hasr ifâde ettiğini ve bu âyette

356 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 320-321. 357 Bak. Taberî, Câmi’ul-Beyân, XXIII, 118-119; Beğavî, Ebû Muhammed Hüseyin b. Mesud (516/1122), Meâlimü’t-tenzîl, Riyad 1993, I, 81; Ebu’s-Suûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm,V, 372. 358 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIX, 145. 359 Kâsımî, Muhammed Cemaleddin, Mehâsinü’t-Te’vîl, Dârü’l-Fikr, Beyrut 1978, II, 102. 360 Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed (538/1144), el-Keşşâf an Hakâik-i Gavâmizi’t-Tenzîl ve’l-Uyuni’l-Ekâvîl fi Vucûhi’t-Te’vîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003, IV, 101; Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIX, 182; Mehmet Vehbi, Hülâsâtü’l-Beyân, İstanbul ty., XV, 4822. 361 Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed, Cevâhirü’l-Kur’ân, Beyrut 1990, s.11.

Page 78: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

68

belirtilen meleklerin yalnızca Allah’a secde ettiklerine delâlet ettiğini belirtmektedir.

Dolayısıyla ona göre, söz konusu âyette belirtilen meleklerin Allah’tan başka bir varlığa yani

Hz. Âdem’e secde etmeleri söz konusu değildir. Buna göre bir kısım melekler secde ile

emrolunmamıştır.362 Râzî sözünü ettiği A’râf, 7/206. âyetten hareketle gökteki meleklerin

secde ile emrolunan melekler arasında yer almadığını söylemektedir. Ancak Râzî, tefsirinin

bir başka yerinde “Onlar (o melekler) yalnız Allah’a secde ederler.”363 ile “Derken bütün

melekler topluca Âdem’e secde ettiler.”364 meâlindeki âyetlerin nasıl bağdaştırılacağını –zira

bu âyetlerin birincisinde, meleklerin Allah’tan başkasına secde etmedikleri anlatılırken,

ikincisinde onların Âdem’e secde ettikleri anlatılmaktadır.- açıklarken yukarıdaki görüşünden

farklı olarak şunları söylemektedir: “Âyetteki ‘Onlar (o melekler) yalnız Allah’a secde

ederler.’ ifâdesi, meleklerin Allah’tan başkasına secde etmediklerini anlatır. Bu, umûmî bir

ifadedir. Ama, ‘Derken bütün melekler topluca Âdem’e secde ettiler.’ âyeti ise hâs bir

ifadedir. Hâs ifade, nazar-ı i’tibâra alınma bakımından umûmî ifâdeye göre daha

önceliklidir.”365 Burada Râzî’nin yeryüzü melekleri ve gökyüzü melekleri diye bir ayrıma

gitmediği görülmektedir. Râzî her ne kadar yukarıda bir kısım melâikenin Âdem’e secde

etmediğinden söz etse de buradaki ifâdelerinden anlaşılabileceği gibi, meleklerin tamamının

secde ettiğini farklı bir izahla ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Reşid Rızâ (1323/1905) ise

secde eden meleklerle ilgili farklı bir yaklaşım tarzı ortaya koyarak, Hz. Âdem ile soyunun

emrine verilen melekler, Allah’ın yasalarını yönetmekte olan arz melekleri olduğu yorumunda

bulunmaktadır.366

Muhyiddin Arabî ise Sâd sûresinin 75. âyetinde geçen “ H� H.ل��ال ” yani

“yüksektekilerden” tabirini hakîkî manasında yorumlayıp bunu delil göstererek şu görüşe

sahip olmuştur ki, Hz. Âdem’e secde ile emredilmeyen melekler de vardır. Bunlar

“âlîn”(yüksektekiler)dir. “Müheyyemûn” denilen bir kısım melekler vardır ki, bunlar Allahü

Teâlâ’nın cemâl ve celâlini düşünmeye dalmışlardır. Hiçbiri Allahü Teâlâ’nın ondan başkasını

yaratmış olduğunu bilmez, bunlar Hz. Âdem’e secde ile emrolunmamışlardır. “Âlîn”, yahut

gök meleklerinin hepsidir. Onlar da Hz. Âdem’e secde ile emrolunmamışlardır. Hz. Âdem’e

secde ile emrolunan melekler hep yer yüzü melekleridir.367

362 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIX, 145. 363 A’râf, 7/206. 364 Hicr, 15/30; Sâd, 38/73. 365 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIX, 145. 366 Reşid Rıza, Muhammed (1354/1935), Tefsirü’l-Kur’âni’l-Hakîm: Tefsirü’l-Menar, (tahric, şerh: İbrahim Şemseddin), Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, VII, 332. 367 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 4111.

Page 79: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

69

Süleyman Ateş’in konu ile ilgili değerlendirmesi ise şöyledir: “Kanaatimize göre Hz.

Âdem’e secde eden melekler, Allah’ın yeryüzüne hâkim kıldığı tabiat kuvvetleridir. Tabiat

kuvvetleri ise insanın emrine verilmiş, insan akıl gücüyle onlara hâkim olmuştur.”368

Bize göre bu konu gayb âlemiyle ilgili olduğundan elde sağlam naklî delil

bulunmadıkça belirleyici yorumlardan kaçınmak uygun olur.

1.3. Melekler Hz. Âdem’in Şahsında İnsan Nev’ine mi Secde Yapmıştır?

Allahü Teâlâ insanoğluna bahşetmiş olduğu nimetleri sayarken, bunlar arasında

meleklerin Hz. Âdem’e secde etmelerine de yer vermektedir. A’râf sûresinin 10 ve 11.

âyetlerinde bu husus açıkça ifade edilmektedir. Söz konusu âyetlerin meâlleri şu şekildedir:

“Andolsun ki (ey insanlar), sizi yeryüzüne gerçekten (bolluk içinde) biz yerleştirdik ve size

orada geçiminizi sağlayacak şeyler verdik. (Hal böyleyken) ne kadar az şükrediyorsunuz!

Evet gerçekten biz sizi yarattık, sonra size biçim verdik ve sonra da meleklere ‘Âdem’e secde

edin’ dedik. Bunun üzerine İblis’in dışındakiler secde ettiler. (Bir tek) o secde edenlerin

arasında yer almadı.” Burada görüldüğü üzere hitap insanların tümünü içermektedir. Bu

durum söz konusu secdenin, sadece Hz. Âdem’in şahsıyla sınırlı olmayıp, insanlığın babası

kabul edilen Hz. Âdem’in şahsında bütün insan cinsini kapsadığının işaretidir.369 Aynı

doğrultuda görüş belirten Muhammed Esed (ö.1992) de âyetlerde anlatılan Âdem isminin,

tüm insan soyunu simgelediğini söylemektedir.370 Ayrıca konu ile ilgili âyetlerde yer alan

beşer lafzının cins ifâde edebileceği dikkate alındığında da, bu secdenin Âdem’in şahsıyla

sınırlı olmayıp, insan cinsini kapsadığı sonucuna ulaşılabilir.

1.4. Hz. Âdem’e Yapılan Secdenin Mâhiyeti

Müfessirler meleklerin Hz. Âdem’e secde etmelerinin ibâdet kasdı taşımadığı üzerinde

ittifâk etmekle birlikte, bu secdenin keyfiyeti ve mâhiyeti konusunda farklı görüşler ileri

sürmüşlerdir. Müfessirlerin bu konudaki görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

1. Meleklerin secdesinin yere kapanmak suretiyle gerçekleştiği görüşü

Bu görüşte olanların, secdenin terim anlamını ön plana çıkardıkları görülmektedir. Bu

görüş sahiplerine göre, secdenin ilk anlaşılan, onun yaygın olarak bilinen terim anlamıdır.

368 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1988, I, 144. 369 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 2129. 370 Esed, Muhammed (1412/1992), Kur’ân Mesajı: Meal, Tefsir, (çev. Ahmet Ertürk, Cahit Koytak), İşaret Yayınları, İstanbul 1999, I, 12.

Page 80: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

70

Dolayısıyla secde, öncelikle bu anlama hamledilmelidir. Yine bu görüşü savunanlardan bir

kısmına göre, Hicr 29 ile Sâd 73. âyetlerde yer alan “ ��ا ��جH�� ل@ % ” ifadesi, secdenin tam ve

fiziksel olarak yani yere kapanmak suretiyle gerçekleşmiş olduğunun delilidir. Ancak söz

konusu ifâdenin bu konuda delil olamayacağı da belirtilmiştir.371

Secdenin keyfiyetinin yere kapanma olduğunu benimseyen bu görüş sahipleri, onun ne

anlama geldiği hususunda ise farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

a. Melekler bu secde ile, Âdem’e saygı gösterisinde bulunmuşlardır. Hz. Ali (40/661),

İbn-i Abbas (68/687-688) ile İbn-i Mesud (32/652-653) söz konusu bu secdenin tıpkı âilesinin

Hz. Yusuf’a secdeleri gibi selamlama secdesi olduğunu söylemişlerdir.372 Bu görüş

sahiplerine göre bu selâmlama secdesi terim anlamında olup, alnı yere koymak sûretiyle

gerçekleşmiştir.373 Katâde (118/736)’den Cenab-ı Hakk’ın “Ve onun için secdeye

kapandılar.”374 meâlindeki âyet hakkında nakledilen “O zaman insanların birbirine karşı

selamı, secde etmek şeklindeydi.”375 ifâdesinden de bu anlaşılmaktadır. Bu görüşü

savunanlara göre Âdem’e yapılan secde, aynı zamanda emrini yerine getirme bakımından

Allah’a itaattir. Bu görüş cumhûrun görüşü olarak bilinmektedir.376

b. Melekler Hz. Âdem’i kıblegâh edinerek secdeye kapanmışlardır. Allah’a secde

etmek maksadıyla Kâbe’nin kıblegâh sayılıp, oraya yönelmek suretiyle secdeye kapanma gibi

melekler de Hz. Âdem’i kıblegâh edip Allah’a secde etmişlerdir. Bundan maksat Kâbe’ye

secde etmek değil; aslında Yüce Allah’a secde etmektir.

Bu görüş şu şekilde eleştirilmiştir: Arapça’da kıbleye dönme eylemi anlatılırken,

“ �( ص".!�Z"ل ” denilmeyip “ �( إلN ص".!�Zال ” denilmekte ve “ilâ” harf-i ceri kullanılmaktadır.

Oysa Hz. Âdem’e secde anlatılırken hep “lam” harf-i ceri kullanılmıştır. Yani “ ل}دم ا���وا ”

denilmiştir. Dolayısıyla Hz. Âdem’in bir kıblegâh olarak kabul edilmesi görüşü, Arapça

gramerine uygun düşmemektedir.377

371 İbn Atıyye, Ebu Muhammed Abdülhak b. Galib İbn Atıyye el-Endelüsî (541/1147) el-Muharrerü’l-Vecîz fi Tefsîri’l-Kitabi’l-Azîz, Dâru İbn Hazm, Beyrut 2002, s. 1070. 372 Kurtubî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed (671/1273), el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Kahire 1967, I, 293. 373 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, I, 247. 374 Yusuf, 13/100. 375 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 195. 376 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, I, 293; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, I, 247. 377 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 194; Beğavî, Meâlimü’t-Tenzîl, I, 81.

Page 81: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

71

Ancak Râzî, bu eleştirinin doğru olmadığını hem Arap gramerinden hem de Arap

şiirinden delil getirerek ifâde etmektedir. Zira, Arapçada “ �( ص".!�Z"ل ” denildiği gibi, aynı

manada olmak üzere “ �( إلN ص".!�Zال ” de denilebilir. Şiirden delile gelince Hassan b. Sabit

şöyle demiştir:

'�H أب? f �C,� H9& ه�ش& H9 ... �,$�ف ا��B أن أ�9ف آ,! ��

l.أول أل H� N"ص &ZK"�وال�,H ب�ل`�sن ال,�س وأ�9ف ... ل`

“Ben işin, Haşim(oğullarının elin)den, ondan sonra da Hasan’ın babasının elinden

çıkacağını hiç düşünmemiştim. O kıbleye yönelerek ilk namaz kılan ve insanların Kur’ân’ı ve

sünneti en iyi bileni değil midir?”378

Ayrıca bu görüşü eleştirenlerin diğer bir itirazı da şudur: Bu secde eğer Hz. Âdem’in

zâtına değil de o bir kıblegâh olarak kabul edilerek Allah’a yapılan bir secde olsaydı, İblis’in

buna karşı çıkması ve karşı çıkarken de kendisinin Âdem’den üstün olduğunu söylemesi

mantıklı olmazdı.379

2. Meleklerin secdesinin yere kapanma şeklinde gerçekleşmediği görüşü

Bu görüşte olanların, secde kelimesinin lüğat anlamını ön plana çıkardıkları

görülmektedir. Buna göre, onların konuya yaklaşımlarını şöylece özetleyebiliriz:

a. Meleklerin secdesi terim anlamında olmayıp, lügavî anlamda, boyun eğmek, alçak

gönüllü olmak, itaat etmek, Âdem’in üstünlüğünü kabul etmek anlamındadır.380 Râzî,

secdenin keyfiyetinin alnı yere koymak şeklinde yaygınlık kazandığından hareketle bu görüşü

isâbetli bulmamaktadır.381

b. Yapılan secde tam bir secde olmayıp başı hafif bir şekilde eğmek ve saygı ile

selâmlamak biçiminde gerçekleşmiştir. Bu secde, Hz. Yusuf’un kardeşlerinin, baş eğerek

saygı ile selâmlama göstergesi olarak kendisine yaptıkları secde gibidir. Bu görüşte olanlar,

Hz. Yusuf’un kardeşlerinin, onun huzurunda eğildiklerini, ancak yere kapanmadıklarını kabul

etmektedirler.

378 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 195. 379 Nesefî, Ebü’l-Berekat Hafızüddin Abdullah b. Ahmed b. Mahmud (710/1310), Tefsirü’n- Nesefî: Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiki’t-Te’vîl, Darü’l-Ma’rife, Beyrut 2000, 46; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, I, 228. 380 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 195; Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, I, 293. 381 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 195.

Page 82: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

72

3. Meleklerin secdesinin sembolik bir secde olduğu görüşü

Bu görüşü kabul edenlerden biri olan Mevdûdî (ö.1979), söz konusu bu secdeyi “Bu

yeryüzünü ve tüm evrenin yeryüzü ile ilgili bölümünü yöneten meleklerin, insana baş eğip

itaat etmesinin sembolik bir ifadesi…” diye yorumlamaktadır. Ona göre bu secdenin, Allah’ın

izin verdiği ve yapılmasına müsaade ettiği tüm işlerde meleklerin insanlara yardım etmeleri,

Allah’ın müdahale edilmesini ifâde eden bir anlam taşıması muhtemeldir.382

Süleyman Ateş’in de buna yakın bir görüşe sahip olduğunu söyleyebiliriz. Şu kadar

var ki Süleyman Ateş bunu, “Tabiat kuvvetleri ve ruhânî melekler, hilâfet sırrından dolayı

Âdem’e secde etmiş, ona boyun eğmişlerdir. İnsanoğlu, doğa güçlerini, zekasıyla kendisine

boyun eğdirip hizmet ettirmiştir.”383 şeklinde farklı bir ifâde tarzıyla dile getirmiştir.

Yukarıda anlatılanlardan anlaşılacağı üzere müfessirler meleklerin Hz. Âdem’e secde

etmelerini terim ve lügat anlamlarından hareket ederek değerlendirmişlerdir. Bu secdenin,

terim anlamı olan “alnı yere koymak” şeklinde gerçekleştiğini savunan müfessirler, örfte ve

şeriatte secde etmekten anlaşılanın tıpkı namazdaki secde gibi alnı yere koymak olduğu ve

kelimelerde aslolanın onu yaygın ve bilinen manasına hamletmenin gerekliliği düşüncesinden

hareket etmişlerdir.

Meleklerin Hz. Âdem’e secdesinin sembolik olduğu görüşünü savunanlar, secde

kelimesinin “boyun eğmek, itaat etmek, üstünlüğünü kabul etmek, başı hafif bir şekilde öne

eğmek ve saygı ile selamlamak” şeklindeki lügat anlamı ve Allah’tan başkasına secde

etmenin câiz ve mümkün olmadığı düşüncesinden yola çıkmışlardır. Bu düşünceyi özellikle

Mevdûdî, açık bir şekilde ifâde etmektedir.

Melekler bizim göremediğimiz gaybî ve latîf varlıklardır. Onların secde şeklinin bizim

anlamamız zordur. Bu anlamda söz konusu secde terim anlamında gerçekleşmiş olabileceği

gibi lügavî anlamda veya tamamen daha farklı bir biçimde gerçekleşmiş olabilir. Buna

herhangi bir engel yoktur. Bizim ise böyle bir şeyi tesbit etme imkanımız yoktur. Bu konuyla

ilgili Hz. Peygamber’in herhangi bir açıklamasına da rastlamamaktayız. Bu sebeple burada

meleklerin secdesinin ne şekilde gerçekleştiği üzerinde değil de bu secdenin içerdiği anlam

öne çıkarılmalı ve bu konu üzerinde durulmalıdır. Allah, meleklerin Âdem’in şahsında, insana

382 Bak. Mevdûdî, Seyyid Ebü’l-A’la (1399/1979), Tefhîmü’l-Kur’ân, (ter. Muhammed Han Kayani, ve öte.), İnsan Yayınları, İstanbul 1996, I, 64. 383 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, I, 144.

Page 83: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

73

saygı sunma, onu yüceltme ve selamlamalarını bize, daha iyi kavrayabilmemiz için,

zihnimizde saygı gösterme, yüceltme ve itaatin en yüce şekli sayılan “secde” formunda

anlatmaktadır. Bu sebeple burada özellikle belirtilmesi gerekli olan husus şudur: Melekler,

latîf varlıklar olduğu için nasıl secde etmeleri mümkün ise öylece Allah’ın emrine uyarak ve

Âdem’in üstünlüğünü tescil etmek için secde etmişlerdir.

Meleklerin Hz. Âdem’e secdesi ile ilgili değerlenmelerini isâbetli bulduğumuz

Elmalılı M. Hamdi Yazır (ö.1941)’ın şu yaklaşımına burada yer vermenin yararlı olacağı

kanaatindeyiz:

“Aslında lügatte secde, son derece tevazû’ ile alçalıp serfürû etmektir ki kibrin tam

zıddıdır. Şer’an da alnını yere koymaktır ki ta’zîm ve inkıyâdın en yüksek sûretidir. Ve ondan

ehastır. Zirâ evvelki ayaklar altına yatıp yuvarlanmakla dahi olabilir. Mana-yı şer’îsinde

ibâdet kasdını ilâveye lüzûm yoktur. Çünkü secdenin ibâdet olması için niyet şart ise de,

secde olması için şart değildir. Mâmafîh lügavî ve şer’î her secde de bir mana-yı tezellül ve

ta’zîm ü inkıyâd vardır. Bunun için Allah’tan maadasına secde etmek şer’ân küfürdür. Ve

secde fiilî bir ta’zîm ü ve inkıyâd olduğu cihetle, yalnız kalbî olan inkıyâd hakkında mecâz

olur. Acaba melâikenin secdesi hangisidir? Kelimât-ı Kur’âniye mana-yı şer’îyyesine

hamledilmek iktizâ eder ve melâike sûret-i cismâniyede dahi tecellî edebileceklerinden vaz-ı

cephe manası mümkündür. Mâmafîh melâikenin secdesini kendi hakîkatleri ile mütenâsip

olarak mülâhaza etmek ve hasbe’l-hilâfe Âdem’e bu emr-i ilâhî bir biât-ı fiilî halinde telakkî

eylemek daha muvâfıktır. Bu ise Âdem’e bir tekrîm olmakla beraber bizzat Allahü Teâlâ’ya

bir ibâdettir. Bununla melâike ahkâm-ı ilâhîyenin icrâsı nokta-ı nazarından Âdem’e mertebe-i

hilâfetiyle mütenâsip bir sûrette hizmet ve muâvenete memûr kılınmış ve bir ahde raptedilmiş

demek olur. O halde melekler, Âdem’e müsahhar değil, fakat bi’l-hilâfe hâdim olacaktır ve

her halde mabûd-ı asîl olan, Hâlık Teâlâ’dır. Hasılı bu secde, Âdem’e bir ibâdet değildir.”384

1.5. İblis’in Secde Etmemesi

Kur’ân’da Hz. Âdem’e secde konusunun anlatıldığı yedi sûrenin hepsinde de Allah’ın

Hz. Âdem’e secde edilmesine dair emri karşısında İblis’in secde etmediği, secde etmekten

kaçındığı anlatılmaktadır.

Kur’an-ı Ker’im’de Hz. Âdem’e secde emrinin meleklere verildiği ifade ediliyor. Zira

ilgili âyetlerde “Biz meleklere dedik ki Âdem’e secde edin…” ifâdesi geçmektedir. Peki İblis 384 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 318-319.

Page 84: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

74

de bu secde ile emrolunmuş mudur? Meleklere verilen bu secde emrinde İblis de bu hitâba

dahil midir?

Hemen söyleyelim ki İblis’in de bu secde emrinde muhatap olduğunu bütün

müfessirler kabul etmektedirler.385 Öyleyse İblis bu secde emri ile nasıl muhatap olmuştu?

Bir görüşe göre İblis, insanoğlu henüz yaratılmamışken meleklerle beraber yaşamakta

ve onlar gibi ibâdet etmekteydi. Yapısı meleklerden farklı olmasına rağmen onların içindeydi.

Kim bilir belki kendisi gibi başka hemcinsleri de aynı ortamı paylaşıyorlardı. Ve bir gün

Allah meleklere bir emir verdi. Melekler, o topluluğun çoğunluğunu teşkil ettikleri için

Cenâb-ı Hak onlara hitap etti. Fakat şeytan gibi o toplulukta bulunan herkes bu emre muhatap

oldu. Bu görüşe göre, meleklere yapılan ilâhî emre, içlerinde bulunduğundan ötürü İblis de

muhatap olmuştur.

İkinci bir görüşe göre, meleklerin bir cinsi vardır ki, doğup büyürler, bunlara cin denir.

İblis de işte bunlardandı. Dolayısıyla İblis de bu secde ile emrolunmuştur.

Üçüncü bir görüşe göre, bütün cinler de secde ile emrolunmuşlardı. Cenâb-ı Hak

melekleri zikretmekle cinlere de hitap etmiş olmaktadır. Böylece sadece melekler değil, bütün

ruhânî varlıklar secde ile emrolunmuşlardır.386

Bu konudaki diğer bir görüşe göre A’raf sûresinin 12. ayetinde “ أG2�� إذ ” yani “Ben

sana emrettiğim zaman…” işaret edildiği gibi İblis, bu secde ile zımnen değil, sarîh bir emirle

emrolunmuştu.387

Evet her ne sûrette olursa olsun İblis Hz. Âdem’e secde ile emrolunmuş, fakat o, Hz.

Âdem’e secde etmemiş, Allah’ın emrini yerine getirmemiştir. Cenâb-ı Hakkın emrine

muhâlefet etme anlamına gelen İblis’in bu isyanı Kur’ân-ı Ker’im’de şu şekillerde ifade

edilmiştir:

“ إ),F4 إ��� 9���وا ”

“ İblis’in dışında hepsi secde ettiler.”388

“ ا����ج�ی3 3� *3ی C� إ),F4 إ��� 9���وا ” 385 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 197; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân, X, 25. 386 Ebu’s-Suûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm, I, 117. 387 Alûsî, Ruhü’l-Meani, I, 270. 388 İsrâ, 17/61.

Page 85: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

75

“İblis’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.”389

“ أ)O إ),F4 إ��� 9���وا ”

“İblis’in dışındakiler secde ettiler. O bundan kaçındı.”390

“ ن آ,'CD ا�-,�+*( 9���A-إ��� () أج F4,(إ O(ن أن أ ی* ا����ج�ی3 � ”

“Bütün melekler hemen secde ettiler. Fakat İblis hariç. O, secde edenlerle beraber

olmaktan kaçındı.” 391

ن آ,'CD ا�-,�+*( 9��� “ A-إ��� () أج F4,(إ G*;�ا�*�9 ی3 3� وآ�ن ا ”

“Bütün melekler topluca secde ettiler. Ancak İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve

kafirlerden oldu.”392

“ ا�*�9 ی3 3� وآ�ن وا�;*G أ)O إ),F4 إ��� 9���وا ”

“ İblis hariç hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.”393

“ ر)/: أ� 3N 9?1� ا3��/ 3� آ�ن إ),F4 إ��� 9���وا ”

“İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi. Rabbinin

emrinin dışına çıktı.”394

Bu âyetleri dikkatle incelediğimiz zaman, “Melekler ( meleklerin hepsi395) secde

ettiler, ancak İblis hariç.” ifadesinin bu âyetlerin her birinde geçtiğini görürüz. İblis’in

isyanının bu şekilde ifâde edilmesi, onun isyânının büyüklüğünü anlatmak içindir.396 Bu

cümlede İblis meleklerden istisna edilmiştir. Dolayısıyla İblis müstesnâ, melekler ise

müstesnâ minh konumunda bulunmaktadır. Müstesnâ minh olan melekler Sâd ve Hicr

sûrelerinde açıkça zikredilmiş ve “ &C="ن آ��أج; ” tekîdi ve ihtiras kaydı ile pekiştirilmiştir. Bu

pekiştirme yapılmasaydı müstesnâ minh’teki harf-i ta’rîfin ahd ifadesiyle bilinen bazı

melekleri kapsayacağı, meleklerin içinde de secde etmeyenlerin bulunduğu ve İblis’in isyânda

389 A’râf, 7/11. 390 Tâhâ, 20/116. 391 Hicr, 15/30-31. 392 Sâd, 38/73-74. 393 Bakara, 2/34. 394 Kehf, 18/50. 395 Hicr, 15/30-31; Sâd, 38/73-74. 396 İsmail Durmuş, İstisnâ, DİA, XXIII, 389.

Page 86: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

76

yalnız olmamasıyla teselli bulacağı, dolayısıyla isyânın büyük bir şey olmadığının ifâde

edilmesi ihtimal dahilinde olurdu. Getirilen bu tekîd ve ihtiras kaydı ile bütün melekler

kasdedilerek isyânında İblis yalnız bırakılmıştır.397

İblis, bu isyankâr tavrıyla üç günahı birden işlemektedir: Birincisi, emr-i ilâhîye

muhalefet etmek; ikincisi, cemâatten ayrılmak ve mukarreb olan meleklerin intizâmından

çıkmak; üçüncüsü, Âdem (a.s.)’ı tahkîr etmektir.398

Bazı rivâyetler yanında özellikle bu âyetlerde geçen “İblis hariç melekler secde

ettiler” ifâdesine dayanan bazı tefsirciler onun önde gelen bir melek olduğunu, bu isyândan

sonra meleklik sıfatını kaybettiğini ve kendisine Allah tarafından farklı özellikler verildiğini

ileri sürmüşlerdir. Yine bazı rivâyetler yanında özellikle “O, cinlerdendi; Rabbinin emrinden

dışarı çıktı”399 meâlindeki âyeti delil olarak kullanan tefsirciler de İblis’in melek değil, cin

türünden olduğunu, hatta nasıl Âdem insanlığın babası ise onun da cinlerin babası olarak

yaratıldığını savunmuşlardır. Her ne kadar “İblis hariç” şeklindeki istisna, İblis’in

meleklerden olduğu kanaatini veriyorsa da, bir toplulukla beraber bulunan, fakat onların

cinsinden, türünden olmayan varlıklar için de istisna ifadesi kullanıldığı (istisnâ-i munkatı’),

meselâ “Koyun sürüsü geldi ancak çoban gelmedi” denilebildiği, ayrıca meleklerin yaratılış

özellikleri arasında “Allah’ın emrine karşı çıkmamak ve buyruklarını yerine getirmek”400

vasfının da bulunduğu göz önüne alındığında İblis’in melek türünden olmadığı tespiti ve

yorumu ağır basmaktadır.401

Yukardaki âyetleri incelemeye devam ettiğimizde âyetlerin devamında İblis’in secde

etmemesinin şu şekillerde pekiştirildiğini görmekteyiz: “O secde edenlerden olmadı.”, “O

bundan kaçındı.”, “O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.”, “O büyüklük tasladı ve

kafirlerden oldu.” , “İblis cinlerdendi. Rabbinin emrinin dışına çıktı.”

Cenâb-ı Hak “diretti” diyerek, İblis’in gücü yettiği ve ma’zûr olmadığı halde secde

etmediğini beyân buyurmuştur. Çünkü diretmek iradî olarak kaçınmaktır. Ama, iş yapmaya

kâdir olamayan kimseye gelince, onun için “diretti” denmez. Sonra bunun bu şekilde olması

câiz olsa bile, ona bir büyüklenme eklenmez. Böylece Cenâb-ı Hak, “büyüklendi” diyerek, bu

397 İsmail Durmuş, İstisnâ, s.389. 398 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, Üçdal Neşriyat, İstanbul ty., IV, 1587; Ebu’s-Suûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm, II, 480. 399 Kehf 18/50. 400 Bkz. Tahrim, 66/6; Enbiyâ, 21/27. 401 Karaman, Hayrettin; Çağrıcı, Mustafa; Dönmez,İbrahim Kafi; Gümüş, Sadrettin, Kur’an Yolu, DİB Yayınları, Ankara 2006, I, 45-46.

Page 87: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

77

diretmenin büyüklenme biçiminde olduğunu beyân etmiştir. Sonra bu söz konusu diretme ve

büyüklenmenin, küfür olmaksızın da bulunması câizdir. İşte bunun için Cenâb-ı Hak, “Ve,

kâfirlerden oldu” ifadesiyle, onun kâfir olduğunu beyân etti.402

Yukardaki ifadelerden anlaşılacağı üzere İblis’in secdeden yüz çevirmesini Kur’an,

fısk ve küfür ile nitelendirmiştir. Şeytanın fıskı (Kehf, 18/50) tekebbüründen dolayı, küfrü

(Bakara, 2/34; Sâd, 38/74 ) ise Allah’ın emrini yersiz bularak O’na cevr (zulüm) isnâd

etmesinden dolayıdır. Yani şeytan “çekinmesi, kibirlenmesi ve secde etmemesi” sebebiyle

kâfir olmuş değildir. Onun küfrü, Allah’ın emrini beğenmeyerek, ona zulüm isnâd etmiş

olmasındandır. Bir diğer ifadeyle Allah, ona göre, emri ters veriyordu. Asıl secde kendisine

yapılmalıydı.403

Demek oluyor ki bu zamana, yani Âdem’e secde emrinin gelmesine kadar Yüce Allah,

İblis’in duygularına dokunacak hiçbir emir ve teklif yapmamış, bir imtihan etmemişti ve onun

o zamana kadar isyân etmemesi ve melekler içinde bulunması, olayların kendi istek ve

eğilimlerine uygun gerçekleşmesiyle de ilgili bulunuyordu. Böyle bir durumda olan itaatin ise

sadece emir ve ilâhî rızaya boyun eğmekten kaynaklandığı ortaya çıkamazdı. Çünkü Allah’ın

emrine, hem de nefsin rızasına uygun gelen hususlarda asıl göz önüne alınıp itaat edilen

mabûd, Allah mı, yoksa nefis mi, bu belirlenemez ve bu açığa kavuşamaz. Ne zaman ki Âdem

yaratılıp, meleklerin ve o arada İblis’in ona secde etmeleri emredilince, bu hepsi için imtihan

olmuş ve bu imtihan İblis’in duygularına dokunmuş ve içyüzünü ortaya çıkarmıştır. Ve o

zaman anlaşılmıştır ki, İblis’in geçmişte meleklere arkadaşlık ve benzerliği “Allah’ın

kendilerine emrettiğine karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler

vardır.”404 özelliğine gerçekten sahip olduğu için değil, ilâhî emir ile nefsin emri

çatışmadığından ve isyâna sebep bulamamasından dolayı imiş. Yoksa İblis gerçekte Allah’a

değil, kendi zevkine taparmış.405

1.6. İblis’in Secde Etmeme Gerekçesi

Allahu Teâlâ, İblis’in secdeden niçin kaçındığını da bilmesine rağmen, İblis’in

mantığına dikkat çekmek üzere kendisiyle bir münazaraya yer vermektedir. Yüce Allah’ın

İblis ile konuşması hakkında iki görüş vardır. Bu görüşlerden birincisine göre Yüce Allah

402 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, II, 215-216. 403 Yakıt, İsmail, Kur’an’ı Anlamak, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2003, s. 77. 404 Tahrim, 66/6. 405 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 2131 (sadeleştirilerek).

Page 88: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

78

onunla elçisi vasıtasıyla konuşmuştur; ikincisine göre ise, İblis’e ikram ve onu kendisine

yakınlaştırmak şeklinde değil de tehdidini ağırlaştırmak üzere onunla konuşmuştur.406

Allahü Teâlâ, İblis’i secde etmemeye sevk eden sebebi soruşturmak üzere şöyle

buyurmaktadır:

“ أ� ت& إذ ت��� أ��� AH�& �� %�ل ”

“Allah buyurdu: ‘Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan neydi?’”407

“ ت* ن أ��� �& �� إ),F4 ی� %�ل ا����ج�ی3 � ”

“Allahü Teala: ‘Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?’ dedi.”408

“ ا34��A� 3� آH= أم أ�;*G ت )4�ي� �,B= �-� ت��� أن AH�& �� إ),F4 ی� %�ل ”

“Allah buyurdu: ‘Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni hangi şey

menetti? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi oldun?’”409

Allahü Teâlâ’nın bu sorularına İblis, şöyle cevap vermiştir:

“ �4 أ�0 %�ل :H� .H;B,�345 3� و�,B;: �0ر 3� ”

“İblis dedi ki: ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten; onu ise çamurdan

yarattın.’”410

“ ن @-�V,Q 3� 8ل 3� �,Y� 2G� :;B��� أآC� 3 %�لH�� ”

“İblis: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana

secde edecek değilim.’ dedi.”411

“ �,B= �-3 أأ��� %�ل �H45 () ا أرأی;& %�لWي هWآ ��= ا�� �.,N 3X� 3ت �� إ��� ذر/ی�;: H;@Y�*�3 ا�4B��( ی م إO� أ

�,4,%”

“İblis, ‘Hiç ben, çamur halinde yarattığın bir kimseye secde eder miyim?’ demişti.

Yine dedi ki: ‘Benden şerefli kıldığın bu (adam da) kim oluyormuş, bana haber ver! Eğer beni 406 Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân, X, 27. 407 A’râf, 7/12. 408 Hicr, 15/32. 409 Sâd, 38/75. 410 A’râf, 7/12; Sâd, 38/76. 411 Hicr, 15/33.

Page 89: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

79

kıyamet gününe kadar geciktirirsen, andolsun ki onun zürriyetini birazı müstesna olmak

üzere, mutlaka kendime bendederim(bağlarım).’”412

İblis, Âdem’e secde etmeme gerekçesini açıklamak için “Ben ondan daha

hayırlıyım.”413 derken, öncelikle sadece kişisel duygularına uymuş fakat bunu bir ilim

şeklinde süsleyerek hakka dayandırmak için biri yalan “Ben ondan daha hayırlıyım.” biri de

doğru “Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” iki mukaddimeyi birbirine bağlayıp

doğru mukaddimenin içinde yanlış bir takım kübrâ(büyük önerme)ları gizleyerek iki suğrâ

(küçük önerme) ile iki mantıkî kıyas şeklinde bir bozuk görüş yürütmüş ve doğru olan

yaratılış önermesinden yalan olan kişisel davasını sonuçlandırmaya kalkışmıştır ki âlemde

şeytanlık ve iblisliğin ilk örneği olan bu sözde, şeytanlığın bütün özü ve aslı yer almış gibidir.

Bu iki cümle tahlîl edilip incelenecek olursa, bunda araştırma âdâbı ilmi, psikoloji, ahlâk,

istikrâî ve istintâcî (tümevarım ve sonuç çıkarma) mantık, hikmet-i tekvîn (yaratma hikmeti)

ve teşrî (kanun koyma) gibi nice ilimlere değinen açık ve gizli bir çok suçlar, hîle ve oyunlar,

yanıltıcı sözler görülecektir ki, bununla şeytan ve şeytanlığın bütün iç yüzünü anlamak

mümkün olacaktır. Bu cümleden olarak hayırdan geri durmayı uygun görmek için bilgisizlikle

bilgiyi, yalan ile doğruyu, kötülük ile hayrı, kibir ile yüze gülmeyi, aldanmakla aldatmayı

birbirine karıştırarak, hayırlı olmayı hayra engel yapmak çelişkisini, ilmî bir gerçek ve

mantıkî bir sonuç şeklinde tasvir etmek, şeytanın birinci sıfatı olduğu anlaşılıyor ki, kişisel

gururu ile fikir ve zeka şeklinde görünmek isteyen bu ahmaklık ve cehâletin Hak hususunda

ne kadar aşağılık bir durum olduğunu bir düşünmeli.414

Şimdi İblis’in bu dava ve istidlâlindeki başlıca hata ve yanlış noktalarını da

kaydedelim:

1- Her şeyden önce İblis soruya karşı durum ve görevini takdir edememiş, cevabı

ta’rîz ve çekişme tavrına dökerek bahis ve sözde makâm gasbı sevdasına düşmüştür. İtirâf ve

bağışlanma dileme yerine itirâza ve yanlış çıkarmaya kalkışmıştır.

2- Mevrîd-i nass (kesin ilâhî buyruk) karşısında kıyâs ve ictihâda kalkışmış, açık emre

karşı yaratılışın delâletine mürâcaat eylemiştir.

412 İsrâ, 17/61-62. 413 A’râf, 7/12; Sâd, 38/76. 414 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 2132 (sadeleştirilerek).

Page 90: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

80

3- “Beni ateşten, onu çamurdan yarattın.” demesi, aslında doğrudur. Fakat İblis bu iki

yaratılış olayını mukayese ile, bundan “Ben ondan üstünüm” sonucunu çıkarmak için nokta-i

nazarında hata etmiştir. Çünkü bir taraftan yaratıcının yaratmasını itirâf ile ona nazar-ı dikkati

celbediyor gibi görünürken, diğer taraftan hayır ve üstünlükte bakışını sadece madde ve

unsurla sınırlamış, fâilin ihtisâsının nisbetine, şekle, gayeye atf-ı nazar eylememiştir. Âdem'in

yaratılışında “İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir?”415 ilâhî buyruğuyla

hatırlatılan hususî üstünlüğü “Onu düzenle(yip insan şeklini ver)diğim ve ona ruhumdan

üflediğim zaman (hemen ona secdeye kapanın)”416 ilâhî buyruğuyla hatırlatılan ruh ve sûreti

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.”417 ilâhî buyruğuyla hatırlatılan gâyeyi göz önüne

almayıp yalnız madde ve unsura itibar etmek isteyen İblis, Âdem’de topraktan, kendisinde

ateşten başka bir özellik görmemiş ve diriden ölü, ölüden diri yaratan ve eşyanın özellikleri ve

üstünlüklerini kereminden bahşeden Yüce Yaratıcı’yı maddeye mahkûm gibi varsaymıştır.

Hiç düşünmemiştir ki, çamur ile ateşin özündeki fark da sadece Yaratacı’nın tahsîsine borçlu

olan bir yaradılış farkından başka bir şey değildir. Bundan anlaşılır ki, âlim geçinenlerin bir

çoğunda görülegelen sadece maddeye yöneliş (maddecilik) İblis’in mesleklerinden bir

meslektir. İşte yukarda işaret edildiği üzere bu yanlış görüşüyledir ki İblis “Beni ateşten

yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” küçük önermesi altında; “Ateş çamurdan üstündür, üstün

olandan yaratılan da üstündür.” diye iki gizli büyük önermeye işaret ederek, bunları birer açık

gerçek ve müselleme (yardımcı teorem) gibi varsaymış ve bundan “Ben ondan daha

hayırlıyım.” sonucunu çıkarmak istemiştir. Oysa ikinci önerme toptan doğru olmadığı gibi,

birinci önerme de mutlak olarak doğru değildir. Gerçekte genellikle yaratılış bakımından ikisi

de mahlûk olmak ve yaratıcının hükmüne mahkûm bulunmak bakımından eşit olduktan başka,

özellik bakımından da toprağa mahsûs özellikler, ateşe mahsûs özelliklerden daha kapsamlı

ve üstündür. Hele ahlâkî bir temsil ile düşünüldüğü zaman, ateşin hafifliğine, hiddet ve

şiddetine, telaş ve ızdırabına, kibre eğilimli ve yayılmacı olmasına karşılık toprağın vakar ve

sakinliği, sabır ve dayanıklılığı, sebatı, yumuşaklığı, haya ve cömertliği, seçkinlik ve

olgunlaşma yeteneği ne kadar yüksektir. İblis gerek bilgi edinme noksanlığından, gerek

anlayışındaki bozukluktan, yani bilgiyi haktan değil nefsinden almak davasında

bulunduğundan dolayı bunda da yanlışa düşmüştür. Ve yine bu yanlış iledir ki, Âdem’i sırf

çamur, kendisini sırf bir ateş seviyesinde mukayese etmiş, çamurdan yaratılan Âdem’in

415 Sâd, 38/75. 416 Hicr, 15/29. 417 Bakara, 2/30.

Page 91: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

81

Allah’ın seçkin kılması ile çamurdan büsbütün başka şerefli bir duruma yükseleceğini,

kendisinin de ateşten büsbütün başka bir lanete uğrayacağını anlayamamıştır.418

Ateşin mi yoksa çamurun mu üstün olduğu konusunda filozoflar şöyle demişlerdir:419

Allah’ın düşmanı İblis, ateşin çamura üstünlüğünü iddia etmek bakımından hataya düşmüştür.

Her ne kadar her ikisi de yaratılmış ve cansız olmak bakımından aynı derecede bulunsalar

bile, çamur dört bakımdan ateşten üstündür:

1. Sağlamlık, sükûn, vakar, temkin, hilm, haya ve sabır çamurun özünden gelir. İşte

kendisi için takdir olunmuş mutluluktan ayrı olarak, Âdem’i tevbeye, alçak gönüllülüğe,

yalvarıp yakarmaya iten sebep budur. Bunun sonucunda mağfirete, seçilmişliğe ve hidâyete

mazhar olmuştur.

Hafiflik, serkeşlik, keskinlik, yükselmek ve kararsızlık da ateşin özündendir. İşte

kendisi için takdir olunmuş bedbahtlıktan ayrı olarak, İblis’i büyüklenmeye ve bunda ısrar

etmeye iten sebep budur. Bunun sonucunda ise o, helâka, azaba, lanete ve bedbahtlığa hak

kazanmıştır.

2. Rivâyetler, cennetin toprağının hoş kokulu misk olduğunu ifade etmekle birlikte;

cennette ateş bulunduğunu, cehennemde de toprak bulunduğunu ifade etmemektedir.

3. Ateş, azaba sebeptir ve Allah’ın düşmanlarına azabıdır. Toprak ise azaba sebep

değildir.

4. Çamurun ateşe ihtiyacı yoktur. Ama ateşin bir mekâna ihtiyacı vardır, onun mekânı

da topraktır.

Bu hususta beşinci bir sebep daha zikredilebilir, o da sahih bir hadiste ifade edildiği

gibi420 toprağın hem secde yeri hem de temizlenme aracı olduğudur. Ateş ise korkutma ve

azap aracıdır. Nitekim Allahü Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “İşte Allah bununla kullarını

korkutuyor.”421

418 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 2132-2134 (sadeleştirilerek). 419 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, VII, 171. 420 Buhâri, Teyemmüm 1 (335), Salât 56 (438); Müslim, Mesâcid 3-5 (521-523); Ebû Dâvûd, Salât 24 (489); Tirmizî, Siyer 5 (1553); Nesaî, Gusl 26 (434); İbn Mâce, Tahâret 90 (567). 421 Zümer, 39/161.

Page 92: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

82

1.7. İblis’in Akıbeti

İblis Allah’ın emrine itaat etmedi, secdeden yüz çevirdi ve kendince de haklı bir

mazeret beyân etti. Peki bundan sonra İblis’in başına neler geldi? Bu konuyu Kur’ân bize

şöyle bildirmektedir:

“ ا�U��V ی3 3� إ�0& �9� ج �D49 ت;*�G أن �& ی* ن �DH� �-9 �9هSG %�ل ”

“(Allah) öyleyse, dedi, hemen in oradan! Artık senin orada kibirlenmen gerekmez.

Hemen çık (git)! Çünkü sen alçaklardansın.”422

“ � ج �ل%�9 �DH� &�089 C44& وإن�) 34 (رج,N (HA�,ا� O�م إ ا��/ی3 ی ”

“(Cenab-ı Hak) şöyle buyurdu: O halde çık buradan. Çünkü sen artık

kovulmuşsundur. Hiç şüphesiz ceza gününe kadar lanet senin üstünedir.”423

“ � ج %�ل�9 ��DH &�089 C44& وإن� () رج,N .;HA� O�م إ ا��/ی3 ی ”

“(Allahü Teala) buyurdu ki: Hemen buradan çık. Zira sen artık kovulmuşsundur. Hiç

şüphesiz ceza gününe kadar lanetim senin üstünedir.”424

İlâhî emre muhâlefet ve isyân etmesinin cezâsı olarak Allahü Teâlâ İblis’e “Hemen

oradan in.” buyurdu. İbn-i Abbas (r.a.) Cenâb-ı Hakk’ın “oradan” ifâdesiyle cenneti murâd

ettiğini, onların Adn cennetinde olduklarını ve Hz. Âdem’in orada yaratıldığını söylemiştir.

Mutezile’nin bir kısmı ise Cenâb-ı Hakk’ın ona gökten inmesini emrettiğini söylemişlerdir.425

Şöyle de açıklanmıştır: “Hemen in oradan.” yani yerden, denizlerdeki adalara intikal et!

Buna göre o, sanki yeryüzünden denizlerdeki adalara sürülmüş ve onun otoritesi orada gibi bir

anlam çıkmaktadır. O yere bir hırsız gibi iner, korku içinde bulunur, oradan çıkıncaya kadar

bu hâli böylece devam eder.

Ebû Ravk ve el-Becelî ise dedi ki: “Hemen in oradan.” buyruğu, sahip olduğun

sûretin değişsin, demektir. Çünkü o, kendisinin ateşten yaratılmış olduğunu ileri sürerek

övünüp böbürlenmiştir. Yüzü karartılarak ve parlaklığı izâle olunarak çirkinleştirildi.426

422 A’raf, 7/13. 423 Hicr, 15/34-35. 424 Sâd, 38/77-78. 425 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIV, 30. 426 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, VII, 173.

Page 93: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

83

Sonra Cenâb-ı Hak İblis’e “Artık senin orada kibirlenmen gerekmez.” buyurmuştur.

İbn-i Abbas (r.a.) diyor ki: “Allahü Teâlâ, bu buyruğuyla gök ahalisinin mütevâzi’ ve huşû’lu

melekler olduğunu kasdetmiştir.”427

Allahü Teâlâ İblis’e devamla “Hemen çık (git)! Çünkü sen alçaklardansın.”

buyurmuştur. Âyette geçen “H��X�+$ال ” kelimesi kendi kendini zelîl eden, haysiyetini

çiğnettiren anlamına gelir. Yani “Açıktır ki sadece bir mahlûk ve Allah’ın kulu olduğun halde,

kendini beğenen, büyüklük taslayan düşüncenle zillet içinde olmayı bizzât kendin istedin.

Bunun senin asâletini ve şerefini alçaltacağını düşünerek seni yaratanın emrine küstahça karşı

geldin. Yücelik ve mükemmelliğin hakkında, sanki bunlar sana aitmiş gibi, gurur, kibir ve

kendini beğenmişlik tasladın. Bu durum seni aşağılayacak, sefîl ve düşmüş bir hale sokacak

ve bu alçaklığın sorumlusu da bizzat sen olacaksın.”428

Zeccâc ise şöyle demiştir: “İblis, kibirlenmeyi istedi. Allah da Hz. Peygamber

(s.a.v.)’in ‘Kim Allah rızası için mütevâzi’ olursa, Allah onu yüceltir. Kim de kibirlenirse

Allah onu alçaltır.’ diye ifâde ettiği hususun doğruluğuna dikkat çekerek, onu zillet ve

alçaklıkla cezalandırdı.”429

Cenâb-ı Hak Hicr ve Sâd suresindeki âyetlerde ise İblis’in kovulmasına ilâveten

Allah’ın lanetinin kıyâmete kadar onun üzerine olduğunu haber vermiştir. Bütün bu

âyetlerden İblis’e önce konumunu kaybettirmek, sonra oradan çıkartmak, sonra

aşağılanmışlardan kılmak, sonra da Allah’ın lanetine uğramak şeklinde cezâ verildiği

anlaşılmaktadır. İblis secde etmemesinin cezâsını bu dünyada kovulmak ve lanete uğramakla;

öteki dünyada ise azaba uğramakla çekecektir.

Şeytan için bitişin başlangıcı isyânı; bitişi geri dönülmez bir hale getiren de inadı

olmuştur. O, diretip inat etmeseydi belki de kurtulabilirdi. Nitekim Hz. Âdem hatasını

anlayınca derhal Allah’a yönelmiş, tevbe etmiş ve affa mazhar olmuştu. İblis bunu yapmamış,

hatasını affettirebilecek bir hayır da işlememişti. Bu yüzden İblis’in isyânı, onu başkalarından

ayıran en önemli özelliği oldu. Hakka muhâlefet söz konusu olunca isyân; isyân söz konusu

olunca da İblis akla gelir oldu. Hz. İbrahim babasını tevhid dinine davet ederken:

427 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIV, 30. 428 Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, II, 16. 429 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIV, 30.

Page 94: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

84

“Babacığım, şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman’a isyan etmişti.”430 diyerek şeytanın

başka değil sadece bu yanına dikkat çekmekteydi.

Şeytan geçirdiği imtihanla ters yüz olmuş, içi dışına çıkmış, mâhiyetinde bulunan

çarpıklıklar ortaya dökülmüştür. O, bu imtihan sürecinin hiçbir safhasında istenileni ortaya

koyamamış, emre itaatteki inceliği anlayamamış, Cenâb-ı Hakk’a karşı gelmiş, bununla da

kalmamış, bahaneler ileri sürüp kendini müdafaaya kalkışmış, kabiliyetlerini kötüye

kullandığından sürekli alçalmış ve üst üste yapmış olduğu bu yanlışlıklarla kendi sonunu

hazırlamıştır. Allah’ın huzurundan ve rahmetinden kovulmuş, cennetten atılmış, neyi var neyi

yoksa her şeyini kaybetmiştir.

1.8. Bu Kıssadan Çıkarılacak Ders ve Hikmetler

Yüce Yaratıcının en güzel biçimde yaratıp kendi ruhundan üflediği ve yer yüzünde

halîfe kıldığı Hz. Âdem ve onun şahsında temsil edilen insan şerefli bir varlıktır. Allahü

Teâlâ, Âdem ve onun temsil ettiği insan türünün şân ve şerefini göstermek üzere meleklere

Âdem’e secde etmelerini emir buyurmuştur.431

Âdem’e saygı gösterisi olarak, başka bir ritüelin değil de özellikle “secde”nin

istenmesi, secde ibâdetinin önemini ve saygı gösterisindeki yerini ortaya koymaktadır. Bu

yüzden secde, kulun Rabbine en yakın olduğu eylem olarak nitelendirilmiştir.

Meleklerin Hz. Âdem’e secde etmelerinin hikmeti nedir, diye sorulacak olursa, şu

şekilde cevap verilir: Melekler tesbih ve takdisleri ile bir parça kendilerini büyük görür gibi

olunca, Allah, onlara kendisinden başka birisine secde etmeleri emrini verip kendilerine

muhtaç olmadığını, ibâdetlerine ihtiyacı bulunmadığını göstermek istemiştir. Kimi ilim adamı

da şöyle demektedir: Melekler Âdem (a.s)’ı kusurlu buldular, onu küçük gördüler. Halbuki

yaratılışının özelliklerini bilmiyorlardı. Bundan dolayı onun şânını, şerefini yükseltmek üzere

ona secde etmekle emrolundular. Yüce Allah’ın onlara Âdem’e secde etme emrini vermesinin

kendilerine: “Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım dediğinde meleklerin:

“Orada fesad çıkartacak bir kimse mi yaratacaksın?”432 demelerine bir cezâ olarak Âdem’e

secde etmelerini emretmiş olması da ihtimal dahilindedir.433

430 Meryem, 19/44. 431 Karaman, Hayrettin; Çağrıcı, Mustafa; Dönmez, İbrahim Kafi; Gümüş, Sadrettin; Kur’an Yolu, II, 505. 432 Bakara, 2/30. 433 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, I, 292.

Page 95: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

85

Cenâb-ı Allah insanlığa öyle bir şeref bağışlamıştır ki, Âdem’in meleklere değil,

meleklerin Âdem’e secde etmesini emretmiştir. Düşünelim ki bu yaratma, bu biçimlendirme

ve bu şereflendirme nimetlerinden sonra insanların Allah’tan başkasına tapmaları ne büyük

aşağılık ve ne büyük nankörlük olacak ve ne büyük bir sorumluluk doğuracaktır.434

İblis, madde-i aslîyesinin efdal olup, efdalden yaratılan kimsenin de efdal olacağından

kendisinin efdal olduğu cihetle secdeyi terk ettiğini açıklamıştı. Halbuki fazilet, emr-i ilâhîye

uyup onun gereğiyle amel etmekte ve Allah’ın yaratmasıyladır; hasep ve nesebe itibar

edilmez.435 Binâenaleyh, efâl-i ilâhîyeden hikmetini bilmediği şeye hiç kimse tarafından itirâz

câiz değildir.436

Şeytan evvelce ubûdiyet noktasında ibâdete devam etmişken hasedi ve kibri sebebiyle

emr-i ilâhîye red ve itirâz tarikiyle muhâlefet ettiğinden güzel suratı, çirkin bir surata

tebeddülle cism-i nûrânîsi zulmânîye inkılâb etmiştir. Çünkü ibâdetle hâsıl olan nûrâniyetin

ma’siyetle zulumâta tahavvül edeceği şüphesizdir. İşte bu esâsa binâendir ki bir müddet

ibâdetle meşgul olan insan yoldan çıkarak salâh-ı hâlini fesâda değişince güzel sîmâsının

çirkin bir sîmâya tebeddül ettiği her zaman görülmektedir. Binâenaleyh, itibâr, hâtimeyedir.

Şu halde insan için lazım olan, Cenâb-ı Hak’tan tevfik istemek ve hüsn-i hâtime

temenniyâtında bulunmaktır. Zira her işte hüsn-i hâtime olmazsa emeklerin boşa gideceği

şüphesizdir.437

Umur-u dinde kendi re’yiyle en önce kıyasa kalkışan İblis’tir. Dinî işlerde kendi

re’yiyle kıyasa başvurup hak yoldan çıkan kimseyi Allahü Teâlâ’nın kıyâmet gününde İblis’e

arkadaş yapacağı Cafer hazretlerinden rivâyet edilmiştir. Çünkü, bu bidat-ı seyyieyi en önce

ortaya koyan İblis olduğundan, onun bidatına ittiba edenlerin onun bayrağı altında

bulunacaklarında hiç şüphe yoktur.438

İblis’in emr-i ilâhîye muhâlefeti ve imana muvaffak olamaması, rubûbiyetin ulviyetini

ve ubûdiyetin süfliyetini beyân ve iman ile küfür arasındaki farkı ve cennetle cehennemin

434 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 2130 (sadeleştirilerek). 435 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, IV, 1587. 436 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VII, 2747. 437 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XII, 4826. 438 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, IV, 1588.

Page 96: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

86

yaratılmasındaki hikmeti ilân ve bütün teklîf-i ilâhîye ve ahkâm-ı diniyenin netice itibarı ile

sırlarını ortaya çıkarmıştır.439

2. Bir Şehre Secde Ederek Girmek

İsrailoğulları, bir kavim olarak, Kur’ân’da en fazla zikredilen ve haklarında en çok

malumat verilen bir topluluktur. Kur’ân-ı Kerim’de pek çok detayı ile anlatılan İsrailoğulları

kıssaları Hz. Musa’nın kavmini Mısır’daki kölelik hayatından kurtarmak için karşılaştığı

zorluklardan bahsetmektedir. Kur’ân’da İsrailoğulları kıssalarının anlatıldığı üç yerde onlara

şehre girerken kapısından secde ederek girmeleri emredilmektedir.

ا %,�H وإذ,� ا اB� ی( هdW اد,*9 �DH� e4@ C;X�ا شUا ر ,�� ا ����ا �Gبا� واد وH�\ی� ��hی�آ�h@ ?i0 C*� C( و%

34H�j-�ا

“Hani ‘Şu kasabaya girip dilediğiniz yerde istediğinizi bol bol yeyin, kapısından secde

ederek girin ve hıtta deyin, kusurlarınızı örtelim, iyilik edenler için ise daha artıracağız.’

demiştik.”440

�HA9ور CD% ر 9'hا� CD%�k4-( �H,%و CD� ا ,�� CDH� �%�k4� وأ��0W ا���G= 9. تA�وا �� CD� و%,�H ����ا ا�G�ب اد 4,U

“Misaka bağlanmaları için Tur’u üstlerine kaldırmış, onlara: ‘O (şehrin) kapı(sın)dan

secde ederek girin.’ demiş, Cumartesi günü hakkında da ‘Haddi aşmayın.’ diye söylemiş,

kendilerinden ağır teminat almıştık.”441

ا l4% CD� وإذ H*�ا dWی( ه B�ا ا � ا ش�DH� e4@ C;X وآ, ا @�h( و%,� H�\ی� ��X4hت*i0 C*� C? ����ا ا�G�ب واد

34H�j-�ا

“O zaman onlara: ‘Şu şehre yerleşin. Onun dilediğiniz yerinden yeyin. Hıtta deyin.

Kapısından secde ederek girin ki kusurlarınızı örtelim. İyi hareket edenlere ileride daha

fazlasıyla vereceğiz.’ denilmişti.”442

İsrailoğulları, Hz. Musa’nın eşliğinde Mısır diyarından gelip ataları İsrail’den

kendilerine miras olarak kalan topraklara girmekle emrolundukları ve oranın halkı olan

Amalikâlılarla savaşmaları söylendiği zaman onlar savaştan vazgeçip zayıf düşmeyi ve feryâd

439 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, I, 99. 440 Bakara, 2/58. 441 Nisa, 4/154. 442 A’râf, 7/161.

Page 97: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

87

ü figân etmeyi tercih ettiler. Allahü Teâlâ da cezâ olarak kendilerini çöle düşürdü. Bu husus

Mâide suresinde443 anlatılmaktadır.444

Yukardaki âyetlerde bahsedilen şehrin neresi olduğu konusunda farklı görüşler

bulunmaktadır: Süddî, Rebi’ b. Enes ve Katâde’nin de zikrettiği gibi bu şehrin Beyt-i Makdis

yani Kudüs olması en doğru görüştür. Bazıları ise bu şehrin Eriha olduğunu söylerler. Bu

uzak bir görüştür. Çünkü Eriha onların yolları üzerinde değildi. Onlar Eriha’ya doğru değil,

Kudüs’e doğru gitmişlerdi. Nuh oğlu Yûşa ile beraber kırk yıl çölde kaldıktan sonra çıkmışlar,

Allah bir Cuma akşamı fethi onlara müyesser kılmış ve bu fetih gerçekleşinceye kadar güneş

tutulmuştu. Eriha ise İsrailoğulları için kasdedilen bir belde değildi. Bu şehri fethedince,

memleketlerini kendilerine geri verdiği, çölden ve sapıklıktan kurtardığı için Allah’a şükür

nişânesi olarak şehre kapısından secde ederek girmeleri emredilmişti.445

Onların secde ederek girmeleri emredilen kapı hangisidir? İbn-i Abbas, Dahhâk,

Mücâhid ve Katâde’ye göre bu kapı, Beyt-i Makdis’te “Hıtta” denilen kapıdır. Asamm ise

alimlerden bazılarından bu kapı ile şehrin çeşitli yönlerinden bir cihetle oraya varan kapı

olduğunu nakletmiştir.446 Bu kapının Hz. Musa ve İsrailoğullarının kendisine doğru yönelerek

namaz kıldıkları kubbenin kapısı olduğu da söylenmiştir.447

Bütün müfessirler bu âyetlerde geçen “sücceden” ifadesini hiçbir şekilde ıstılâhî

anlamda “secde etmek” olarak anlamamışlardır. Bu nedenle Râzî, Hasan-ı Basrî’nin “Şehre

girerken yüzleri üzerine secdeye kapanmakla emrolundular.” şeklindeki görüşünü uzak bir

ihtimal olarak gördüğünü belirtir.448

Alimler, bu “sücceden” kelimesi hakkında iki görüş daha zikretmişlerdir:

1. Said b. Cübeyr’in İbn-i Abbas’tan yaptığı rivâyete göre, bu secdeden maksat,

rükû’dur.449 Zira rükû’ da secde de eğilmeyi gerektirdiğinden boyun eğerek girmelerine

“Rükû’ ederek girin” yerine “Secde ederek girin” denmiştir. Çünkü kapı dar ve küçük idi.

Oradan girecek olan kişinin eğilmesi gerekiyordu.

443 Bkz. Maide, 21-22. 444 İbn-i Kesîr, Ebü’l-Fida İmadüddin İsmail b. Ömer, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, (tah. Abdurrezzak Mehdî), Beyrut 2004, I, 246-247. 445 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, I, 246. 446 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, III, 83. 447 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, I, 410. 448 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, III, 83. 449 Taberî, Câmiü’l-Beyân, II, 104.

Page 98: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

88

İbn-i Kesîr, bu kapı ile ilgili şöyle bir rivâyete yer vermektedir: Ebû Said el-Hudrî

(r.a.) dedi ki: “Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte yolculuk yapıyorduk. Gecenin sonuna doğru

Zatü’l-Hanzel adlı dar bir geçitten geçerken: ‘Bu geçit Allah’ın İsrailoğullarına ‘Kapısından

secde ederek girin.’ âyetiyle hatırlattığı kapıya benziyor.’ buyurdu.”450

2. Allah, bu secde ile onların hudû’ ve huşû’ göstermelerini kasdetmiştir.451

Râzî, birinci görüşe “Şayet kapı dar olsaydı, onlar oraya rükû’ ederek girmek

mecburiyet kalırlar ve oraya girmek için böyle bir emre ihtiyaç kalmazdı.” şeklinde itiraz

ederek ikinci görüşü tercih eder.452

M. Hamdi Yazır, Bakara suresi 58. âyette geçen “sücceden” ifâdesini “…başlarınızı

eğerek, şükür secdesine kapanarak giriniz, kibir ile, çalımla, azgınlık ve serkeşlik yaparak

girmeyiniz.”453 şeklinde izâh ederken; Mevdûdî ise bu ifâdeyi şöyle açıklar: “Onlara şehre

barbar ve acımasız despotlar gibi değil, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Mekke’nin fethinde yaptığı

gibi Allah’tan korkarak, boyun eğip alçak gönüllü bir şekilde girmeleri emredilmişti.”454

Rivâyet edilir ki Rasûlullah (s.a.v.) Mekke’yi fethettiği gün Seniyyetü’l-Ulyâ’dan

saygı ve ta’zîmle eğilerek zaferin şükrünü, Beytullah’a girmenin sürûrunu Rabbine huşû’ ile

boyun eğerek göstermişti. Öyle ki sakalı neredeyse eğerinin önüne değecek durumda idi ve

böylece Allah’a şükrediyordu. Sonra şehre girince gusledip sekiz rekat şükür namazı

kılmışlardı. O zaman kuşluk vaktiydi. Bazıları, bu, kuşluk namazıydı derken bazıları da bu,

fetih namazıydı demişlerdir. Böylece devlet adamları ve imamlar için bir beldeyi fethedince

oraya ilk girdiği sırada sekiz rek’at namaz kılması müstehap kabul edilmiştir. Nitekim Sa’d b.

Ebî Vakkas, Kisrâ’nın sarayına girince orada sekiz rek’at namaz kılmıştı.455

Bu üç âyetteki secde emri bize bir şehrin kapısından girmek ve o memleketi fethetmek

isteyenlerin, riâyet etmeleri gereken âdâbı göstermektedir. Bir şehri fetheden insanlar, o

şehrin yerleşik halkına karşı kaba davranmamalı, onlara karşı nazik ve kibar olmalıdırlar.

Girilen kapıdan bir daha gerisin geri çıkmamak için halka yumuşak davranmak ve onlarla

kaynaşmak gerekmektedir. Bu secde kavramı, halka karşı mütevâzi’ davranmak ve fethedilen

bir ülkenin insanlarının gönüllerini fethetmek gerektiğini de düşündürmektedir.

450 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, I, 249. 451 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, I, 410 452 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, III, 83. 453 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 304 . 454 Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, I, 79. 455 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, I, 247-248.

Page 99: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

89

3. Hz. Yusuf’a Secde Meselesi

Hz. Yusuf, Kur’ân’da adı geçen Ben-i İsrail peygamberlerinden biri olup, Yakup

peygamberin oğludur. Nesebi Hz. İbrahim’e kadar varır.456 Kur’ân’da Hz. Âdem ve Hz. Musa

gibi peygamberlerin kıssaları parçalar halinde, değişik sûrelerde anlatılırken Yusuf kıssası,

sadece Yusuf sûresinde ve tarihî sürece riâyet edilerek bütün yönleriyle anlatılmıştır. İşte bu

Yusuf kıssasının iki âyeti tezimizin konusuyla ilgili olduğundan bu âyetleri ele alacağız:

3.1. Rüyada Güneş, Ay ve On Bir Yıldızın Hz. Yusuf’a Secde Etmesi

Yusuf kıssası, Hz. Yusuf’un rüyasında on bir yıldız, güneş ve ayın secde ettiklerini

görmesinin anlatılmasıyla başlamaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de bu husus şöyle anlatılır:

“ ��ج�ی3 �. رأی;CD واB�- وا�F-�2 آ آ2N �G أ@� رأی= إ0/. أ)= ی� Y�)4: ی m� %�ل إذ ”

“Bir vakit Yusuf, babasına: ‘Babacığım, demişti, gerçek ben rüyada on bir yıldızla

güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana secde edicilerdir.’”457

Bu âyette geçen “=رأی” fiili, şu iki sebepten dolayı rüyada görmek manasına

hamledilir:

1. Yıldızların, hakikatte secde etmemeleri.

2. Hz. Yakub’un “Rüyanı kardeşlerine anlatma!”458 şeklindeki sözü.459

Nisâbûrî ise şöyle diyor: “Eğer bu görme işi uyanıklık halinde olsaydı, bu büyük bir

mucize olur ve bu hadise hiç kimseye gizli kalmazdı.460

Yine bu “=رأی” fiili âyette iki defa tekrar edilmiştir. Bu tekrarın hikmeti nedir?

Buna cevap olarak Kaffal şöyle demiştir: “Yusuf (a.s.) “On bir yıldızı, güneşi ve ayı

gördüğünü anlatmak için birinci fiili, onların kendine secde ettiğini gördüğünü anlatmak için

de ikinci fiili zikretmiştir. Bazıları da şöyle demiştir: “Yusuf (a.s.) “On bir yıldızı, güneşi ve

456 Naim, Ahmed ve Miras, Kamil, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, IX, 139. 457 Yusuf, 12/4. 458 Yusuf, 12/5. 459 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVIII, 69. 460 en-Nisâbûrî, Nizameddin el-A’rec Hasan b. Muhammed Nizameddin (850/1446), Garâibü’l-Kur’ân ve Reğâibü’l-Furkân, (tah. İbrâhim Atve Avad), Mustafa el-Babi el-Halebi, Kahire 1962, XII, 81.

Page 100: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

90

ayı gördüm.” deyince, sanki “Nasıl gördün?” denilmiş de “Onları bana secde ediyor olarak

gördüm.” demiştir.”461

Hz. Yusuf bu rüyayı gördüğünde daha küçük bir çocuk ya da ergenlik çağı öncesini

yaşayan bir gençti. Ancak babasına anlattığı bu rüya, bu yaştaki bir çocuğun rüyasına hiç

benzemiyordu. Eğer bu, sıradan çocukluk rüyalarından biri olsaydı, yıldızları, güneşi ve ayı

yakalayıp tutacak denli yakınında ya da kucağında görebilirdi. Oysa, yıldızları, güneşi ve ayı

kendisine secde ederken, tıpkı bir saygı ve yüceltme ifâdesi olarak başlarını secdeye koyan

akıllı varlıkların hareketlerini andırır biçimde kendine secde ederken görmüştü.462

Yusuf (a.s.) rüyasında on bir yıldız ile güneşin ve ayın kendisine secde ettiğini

görmüştü. Onun on bir erkek kardeşi vardı. Kardeşlerinden Yehûda, Rubil, Şem’ûn, Lavey,

Reyalûn, Denye, Yeşcur Yusuf (a.s.)’ın teyzesi Liya’dan dünyaya gelmişlerdir. Vedan,

Neftali, Cad ve Aşir ismindeki dördü de Zülfe ve Belher ismindeki iki cariyeden

doğmuşlardır. Yusuf (a.s.)’ın ana-baba bir kardeşi olan Bünyamin ile kendisi Rahil’den

dünyaya gelmişlerdi. Hz. Yakub ile Rahil, Liya’nın vefatından sonra veya o hayatta iken

evlenmişlerdi. Çünkü Hz. Yakub’un şeriatında iki kardeşin bir kimsenin nikahı altında birlikte

bulunması câizdi. Diğer kardeşleriyle birlikte anne ve babaları Mısır’a gelip secde ettikleri

zaman Bünyamin, Yusuf (a.s.)’ın yanında bulunduğundan secde edenler içinde olmadığından

yukarıda on bir kardeş sayıldı. Bünyamin de eklenince secde eden kardeşlerin on iki olması

lazım gelir. Halbuki ayette on bir kardeştir denilerek itirâz vârid olmaz. Yahut diğer on bir

kardeş içinden birinin vefâtıyla Bünyamin’in de secde edenlere dahil olması muhtemeldir.463

Bundan dolayı yıldızlar, kardeşleri olarak; güneş, annesi olarak; ay da babası olarak tefsir

edilmiştir.464

Bir hadiste bu on bir yıldızın isimleri sayılmaktadır: Cabir (r.a.) şöyle rivâyet etmiştir:

“Hz. Peygamber’e Büstâne el-Yahudî denilen bir yahûdî geldi. Ona ‘Ey Muhammed,

Yusuf’un kendine secde ettiğini gördüğü yıldızların isimlerini bana haber ver!’ dedi.

Peygamberimiz bir şey söylemeyip bir müddet sustu. Ardından Cebrâil inip bu yıldızların

isimlerini Peygamberimize haber verdi. Hz. Peygamber yahûdîye ‘Onların isimlerini

söylersem müslüman olur musun?’ dedi. Yahudi ‘Evet’ deyince Hz. Peygamber de: ‘Onlar

461 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVIII, 70. 462 Seyyid Kutub, Seyyid b. Kutub b. İbrahim (1386/1966), Fî Zılali’l-Kur’ân, (ter. M. Emin Saraç, Bekir Karlığa, İ. Hakkı Şengüler), Birleşik Yayıncılık, İstanbul 1986, VIII, 361. 463 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VI, 2461-2462. 464 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVIII, 69.

Page 101: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

91

Cürübbân, Târık, Zeyyâl, Zül-kenefât, Kâbis, Vessâb, Amûdân, Felîk, Misbah, Darûh, Zül-

ferğ, Ziyâ ve Nûr.’ buyurdu. Bunun üzerine yahûdî: ‘Evet, Allah’a yemin ederim ki onların

isimleri bunlardır.’ dedi.”

İbn-i Kesîr’in ifade ettiğine göre bu hadisin senedinde yer alan râvîlerden biri olan

Hakem b. Züheyr el-Fezârî, hadisi rivâyette tek kalmıştır. İmamlar onu zayıf görmüşler ve bir

çokları da onun hadisini metrûk kabul etmişlerdir.465

3.2. Kardeşleri ve Ana-babasının Hz. Yusuf’a Secde Etmeleri

إذ ). أ@3� و%� @�oB ر)/. جlG �% �D,A% 3� رؤی�ي تYویl هWا أ)= ی� و%�ل ����ا �: و� 'وا اA� ش O,N أ) ی: ور9

.Hج � ت. و)H4( 34. ا��h4�2ن 0\غ أن )A� 3� اG��و C*( 3� وج�ء ا��/3� 3� أ� اC4,A� ه إ�0: ی�2ء �-� m4h� ر)/. إن� إ

C4*j�ا

“(Yusuf) babasını ve anasını tahtının üstüne çıkarıp oturttu. Hepsi onun için secdeye

kapandılar. (Yusuf) dedi ki: ‘Ey babam! İşte bu, evvelce gördüğüm rüyanın tahakkukudur.

Gerçek Rabbim onu doğru çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra da

O, sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim, dileyeceği şeyleri çok güzel, çok ince tedbir

edendir. Hakkıyla bilen, tam hikmet sahibi olan O’dur.’”466

Allahü Teâlâ, kıssanın bu bölümünde Hz. Yakub’un âilesi ve oğulları ile birlikte Mısır

ülkesine ve Yusuf (a.s.)’ın yanına gelişini haber veriyor. Yusuf (a.s.) onların yaklaştıklarını

haber alınca, onları karşılamaya çıkmış ve kral, emirlerine, ileri gelenlerine Yusuf (a.s.) ile

beraber Allah’ın peygamberi Hz. Yakub’u karşılamak üzere çıkmalarını emretmiştir. Kralın

da Hz. Yakub’u karşılamaya çıktığı söylenirse de bu kesin değildir.467 Şehre girmek

üzereyken Hz. Yakub, oğlu Yahuda’ya dayanarak yürüyordu. Etrafta atlar üstündeki

kalabalığı ve insanları görünce: “Ey Yahuda, bu Mısır firavunu mu?” dedi. Yahuda: “Hayır,

bu senin oğlun Yusuf (ve onun adamları)” dedi.468 Yaklaştıklarında Yusuf (a.s.)’dan önce Hz.

Yakub selâm verdi de “Selâm sana ey hüzünleri gideren” dedi.469 Yusuf (a.s.) ana-babasını

karşıladığı zaman onları bağrına basmış sonra ülkenin giriş kapısına ulaştıklarında: “Allah’ın

isteği ile Mısır’a emin olarak girin.”470 demiştir.

465 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, III, 572. 466 Yusuf, 12/100. 467 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, III, 603-604. 468 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVIII, 167-168; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, IV, 2925. 469 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, IV, 2925. 470 Yusuf, 12/99.

Page 102: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

92

Cenâb-ı Hak bu âyette ise karşılaşmanın daha sonraki safhalarını anlatıyor: “(Yusuf)

anasını ve babasını tahtının üstüne çıkarıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar.”

Bizim üzerinde duracağımız konu âyetin bu bölümüdür.

Yusuf (a.s.)’a secde edenlerin kimler olduğu ve bu secdenin mâhiyeti konusunda farklı

görüşler vardır:

En zâhir olanına göre, Yusuf (a.s.)’a secde edenler, annesi, babası ve tüm

kardeşleridir. Bir başka görüşe göre Yusuf (a.s.)’a secde edenler sadece kardeşleridir. Ancak

Yusuf (a.s.)’ın gördüğü rüya bu ikinci görüşü çürütmektedir. Çünkü o rüyada kendisine anne-

babasıyla kardeşlerinin secde edecekleri bildirilmişti.471

Yusuf (a.s.)’ın annesi ile ne kasdedildiği konusunda iki görüş vardır: Bundan murâd,

onun (öz) annesidir. Buna göre annesinin o zamana kadar yaşamış olduğu söylenildiği gibi;

annesinin daha önce ölmüş olduğu, fakat Allahü Teâlâ’nın Yusuf (a.s.)’ın rüyasını

gerçekleştirmek üzere ona secde etsin diye, onu diriltip kabrinden çıkarmış olduğu da

söylenmiştir.472 Fakat zâhire göre böyle bir şey olmamıştır. Eğer olsaydı mutlaka o, büyük bir

mucize olduğundan dolayı şöhret bulurdu.473 Bir başka görüşe göre Yusuf (a.s.)’ın annesinden

murâd, onun teyzesidir. Çünkü annesi, Bünyamin’i doğurduktan sonra loğusa iken vefat

etmişti. İşte annesi öldüğü zaman Hz. Yakub, Yusuf (a.s.)’ın teyzesi ile evlenmişti. Bundan

dolayı Allahü Teâlâ, teyzesini ebeveyninden biri olarak ifade etmiştir. Çünkü çocuğu

yetiştirip terbiye eden kimseye, annenin yerini tuttuğu için anne denilir veya amcaya baba

denildiği gibi teyzeye de anne denilir.474

Cenâb-ı Hak bu âyette “Hepsi onun için secdeye kapandılar.” buyurmuştur. Bu

âyetteki secdenin mâhiyeti nedir? Müfessirlerin bu konudaki görüşleri şu şekildedir:

1. Bu secde ibâdet değil, bir selâmlama secdesi idi. Bu şekilde secde etmek, o

dönemde, Hz. Yakub’un şeriatında câizdi. Bu gün ayağa kalkmak, tokalaşmak, el öpmek ve

bir insana ta’zîm etmek gibi âdetlerde olduğu gibi, secde de selâmlama ve el öpme yerine

geçiyordu.475 Bu, Hz. Âdem’den Hz. İsa’nın şeriatına gelinceye kadar câiz kalmakta devam

471 Arslan, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), Okusan Yayıncılık, İstanbul ty, VIII, 467. 472 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVIII, 168. 473 Arslan, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), VIII, 465. 474 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVIII, 168. 475 Arslan, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), VIII, 465.

Page 103: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

93

etmiştir. Ancak ümmet-i Muhammed’e haram kılınmış ve secde yalnızca Allahü Teâlâ’ya has

kılınmıştır.476

Kurtubî, Hasan-ı Basrî’nin şu görüşünü nakleder: “Bu, secde değildir. Onlarda bir

uygulamaydı. Birini selâmlarken başlarını öne eğerlerdi.” Başka görüşler de nakleden

Kurtubî’nin tercihi bu görüştür. O, selâm verirken eğilmenin sonradan Mısır ve acemlerde

âdet haline gelmesini dine uygun bulmadığı için eleştirir ve bunun câiz olmadığını bildirir.477

Mevdûdî sözkonusu âyetin tefsirinde şunları söylemektedir: “Bu âyetlerin tefsirinde

ilâhî hidâyetin temellerine karşı olan bir takım ciddî hatalara düşülmüştür. Öylesine ki, bazı

kimseler bir saygı nişânesi olarak melik ve azizler huzurunda yerlere kapanmayı şer’î kabul

edecek denli ifrata kaçmışlardır. Bir kısmıysa biraz daha sofuca davranıp bu konuda şöyle bir

açıklama getirmişlerdir: ‘Önceki şeriatlarda, Allah’tan başkasının önünde sadece ibâdet

secdesi yapmak yasaklanmıştı. İbâdet maksadıyla yapılmazsa buna izin verilmişti. Ama şimdi

Hz. Muhammed’e indirilen şeriatte bu da kesinlikle haram kılınmıştır.’ Böyle yanlış

anlamalar; bu âyette secde etmek anlamına gelen ‘sücceden’ kelimesinin halihazır İslam

fıkhındaki ‘elleri, dizleri ve alnı zemine değdirerek yere kapanmak’ biçiminde dile getirilen

teknik (ıstılâhî) anlamıyla ele alınışı sonucu oluşmuştur. Oysa ‘sücceden’ kelimesi, secûd’un

lügat anlamında yani baş eğerek selâmlama anlamında kullanılmıştır.”

Daha sonra Mevdûdî bu görüşünü destelemek için Kitâb-ı Mukaddes’e başvurur ve o

devirde eğilerek selâmlamanın yaygın olduğunu ortaya koyar. O, bu konudaki kesin kanaatini

şöyle ifade ediyor: “Kitâb-ı Mukaddes’te zikredilen bu ve benzeri durumlar, 100. âyette geçen

hadiseyle ilgili olarak Kur’ân’ın secde kelimesini ıstılâhî anlamda değil, lügat anlamında

kullanıldığının kesin delilidir.”478

Taberî de bu âyette geçen secdenin selâmlama anlamına geldiğine dair bir çok rivâyet

zikreder ve o da bu görüşü tercih eder.479

2. İbn-i Abbas’a nisbet edilen bir yoruma göre onlar Yusuf (a.s.)’ın hatırı için Allah’a

secde etmişlerdir. Netice olarak bu secde, bir şükür secdesi olup secde edilen de Allahü Teâlâ

idi. Ancak bu secde, Hz. Yusuf’tan dolayı yapılmıştı. “Anne-babasını tahtın üstüne çıkarıp

oturttu ve hepsi onun için secdeye kapandılar.” cümlesi onların tahta çıktıktan sonra secde

476 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, III, 604. 477 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, IX, 265. 478 Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, II, 496. 479 Taberî, Câmiü’l-Beyân, XIII, 355-356.

Page 104: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

94

ettiklerini göstermektedir. Şayet onlar Yusuf (a.s.)’a secde etmiş olsalardı, tahta çıkıp

oturmadan önce bunu yaparlardı. Çünkü tevazû’ bunu gerektirir. Ancak Allah’a yapılan şükür

secdesi ise tahta çıktıktan sonra da icrâ edilebilir.

Râzî, tüm bunları söyledikten sonra, aynı sûrenin 4. âyetinde geçen “ ��ج�ی3 �. ” yani

“…onları bana secde ediciler olarak gördüm.” ifâdesini ileri sürüp de Yusuf (a.s.) bu âyette

bizzât kendisine secde edildiğini ifâde ediyor denilemeyeceğini; aksine âyetteki bu ifâdenin

de “Onlar benim için, benim iyiliğimi isteyerek Allah’a secde ettiler” manasında olduğunu

ifade ettikten sonra: “Bana göre böyle olduğu kesin bir gerçektir. Çünkü, babalık hakkı,

yaşlılık, ilim, din ve peygamberlik mertebesinin daha mükemmel olması bakımından Hz.

Yakub’un kendisinden daha önde olmasına rağmen, babasının kendisine secde etmesine izin

vermesi, Yusuf (a.s.)’ın aklına ve dinine ters düşer.” demiştir.480

M. Hamdi Yazır da bu secde hakkında şöyle demektedir: “Ve hepsi onun için secdeye

kapandılar. Yani, anası, babası ve kardeşleri Yusuf (a.s.)’a kavuştukları için Allah’a şükür

ifâdesi olarak secdeye kapandılar. Bir görüşe göre o zaman âdet olduğu üzere Yusuf (a.s.)’a

karşı resmî bir selâm görevini yerine getirmek için secde durumuna geçip yere kapandılar.

Gerçi bu mana, ilk bakışta Yusuf (a.s.)’ın gördüğü rüyaya daha uygun gibi görünür. Lâkin

selâm secdesi olsa idi, ilk karşılaşma anında yapılırdı. Öyle yapılması icap ederdi. Zaten 4.

âyette geçen “ &CK�ل? رأ H��ج�� ” cümlesi de “Onları gördüm bana secde ediyorlardı” demek

olabileceği gibi “Benim için secde ediyorlar gördüm” anlamına da gelebileceğinden, Yusuf

(a.s.)’a kavuşturan Allah’a şükür secdesi şeklinde anlamak, her bakımdan uygun

düşmektedir.”481

4. Sihirbazların Hz. Musa’nın Mucizesini Gördüklerinde Secdeye Kapanmaları

Bilindiği gibi peygamberler kendilerini ümmetlerine kabul ettirebilmek için mucizeler

göstermek mecburiyetindedirler. Peygamberlere verilen mucizeler de kendi zamanlarında

revaçta olan şeylerden daha üstün özellikler taşıyordu. Bunun böyle olması tabii, bir bakıma

da gerekli idi. Çünkü aksi durumda mucizenin inandırıcı olması söz konusu edilemezdi.482 Bu

nedenledir ki Hz. Musa’ya da kendi döneminde çok yaygın olan sihirle ilgili mucize

verilmişti. Hz. Musa’ya verilen bu mucizenin anlatıldığı kıssada bizi ilgilendiren kısım

480 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVIII, 169. 481 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, IV, 2925. 482 Demirci, Muhsin, Tefsir Usulü ve Tarihi, İstanbul 2001, s.202.

Page 105: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

95

sihirbazların Hz. Musa’nın mucizesini gördüklerinde secdeye kapanmalarıdır. Bu olay

Kur’ân’da üç yerde geçmektedir.

“ .B�ة وأ jا ()��ج�ی3 ا��� ��% ��H�q /34 ) ب-��A�رب/ () ا O� وه�رون � ”

“Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar. ‘Alemlerin Rabbine, Musa ile Harun’un

Rabbine iman ettik.’ dediler.”483

“ .B�Y9 ة jا ����ا ا��� ��% ��H�q /ه�رون ) ب O� و� ”

“Neticede sihirbazlar secdeye kapandı, ‘Harun ile Musa’nın Rabbine iman ettik.’

dediler.”484

“ .B�Y9 ة jا () ��ج�ی3 ا��� ��% ��H�q /34 ) ب-��A�رب/ () ا O� وه�رون � ”

“Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. ‘Alemlerin Rabbine, Musa ile Harun’un

Rabbine iman ettik.’ dediler.”485

Bu âyetlerde geçen “ ? ��جH�� ال�+E�ة %Oل ” : “Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.”

cümlesinde Hz. Musa’nın elindeki asasını attığına, onun, sihirbazların bütün yaptıklarını

yutan bir yılan hâline geldiğine, hakikatın ortaya çıktığına ve böylece de sihirbazların secdeye

kapandıklarına bir işaret vardır. Çünkü onlar yüksek tabakadan olan sihirbazlardı.

Binâenaleyh onlar Hz. Musa’nın yaptığı şeyin kendi yaptıklarından farklı olduğunu

gördüklerinde bunun kesinlikle bir sihir olmadığını anladılar. Sihirbazların başkanlarının

şöyle dediği anlatılır: “Biz büyümüzle insanlara gâlip oluyorduk ve âlet ve edevâtımız

elimizde kalıyordu. Eğer bu seferde gâlip olsaydık ve Hz. Musa’nın yaptığı da bir büyü

olsaydı, bizim attığımız şeyler hani, nerede?” Böylece o sihirbazlar, cisimlerin hâllerinin

değişmesinden (var iken yok olmasından) hareket ederek kâdir ve âlim bir yaratıcının

varlığına ve bu değişikliğin Hz. Musa’nın elinde meydana gelmesi ile de, onun Allah katından

gönderilmiş doğru bir peygamber olduğuna istidlâl ettiler. Böylece tevbe ettiler, iman ettiler

ve huşû’ ve hudû’larını tam ortaya koyan secdeye kapandılar.486

483 A’râf, 7/120-122. 484 Taha, 20/70. 485 Şuara, 26/46-48. 486 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXII, 74-75.

Page 106: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

96

Denildiğine göre o anda Hz. Musa ile Hz. Harun, Allah’a şükretmek maksadıyla -hak

batıla galebe çaldığından- secde ederler ve hemen arkalarındaki sihirbazlar da onlara uyar,

secdeye kapanırlar.487

Ayetteki “Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar(atıldılar).” cümlesi ile o

sihirbazların secde etmeye mecbur bırakıldıkları manası kasdedilmemiştir. Onlar bu şekilde

övülmektedirler. Ahfeş bu konuda şöyle der: “Onlar çok hızlı secdeye kapandıkları için sanki

(başkaları onları) secdeye atıvermiş gibi oldu. Zira onlar kendilerini secdeye kapanmadan

alıkoyamadılar.”488 Mevdûdî, bu konuda şöyle diyor: “(O sihirbazlar,) Hz. Musa’nın asasının

gücünü gördüklerinde, ister istemez sanki biri onları zorluyormuş gibi hemen secdeye

kapandılar. Çünkü bunun bir sihir değil mucize olduğunu anlamışlardı.”489 Seyyid Kutup ise

şöyle diyor: “İşte bu durumda artık tartışma götürmeyen apaçık gerçeğe boyun eğmemek için

kendilerine hâkim olamadılar. Çünkü onlar herkesten daha çok onun gerçek olduğunu

biliyorlardı.”490 Zemahşerî ise şöyle der: “Onlar işi (durumu) ne kadar da ilginç! Çünkü onlar

önce değnek ve iplerini, küfür ve inkar için attılar. Ama kısa bir müddet sonra bu sefer de

başlarını şükür ve secde için yere atıp secdeye kapandılar. Binaenaleyh bu iki atma arasındaki

fark ne kadar büyüktür.”491

Evet sihirbazlar, asanın Allah’ın kudretiyle oradaki ip ve sopaların hepsini yuttuğunu

görünce bunun ilâhî bir iş olup bir sihir olmadığını anlayarak secdeye kapandılar. Buradaki

secde ile gerçek secde kasdedilmektedir. Taha ve Şuarâ sûrelerindeki âyetlerde hemen

anlamına gelen “ف” harfiyle kasdedilen süratten de bu anlaşılır. Böylece onların gerçek

secdeyi bildikleri belli olmaktadır. Ya da buradaki secde ile baş eğmek, huşû’ göstermek

manaları kasdedilmiştir. Yani mecâzî bir kullanım söz konusudur.492

Allahü Teâlâ onların önce secdeye vardıklarını, daha sonra da onların “Biz alemlerin

Rabbine, Musa ile Harun’un Rabbine iman ettik.” dediklerini bildirmiştir. İmanın secdeden

önce olması gerektiği halde, Cenâb-ı Hakk’ın bu şekilde buyurmuş olmasının sebebi ve

hikmeti nedir? Buna iki şekilde cevap verilebilir:

487 Arslan, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), VI, 144. 488 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXII, 75. 489 Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, III, 257. 490 Seyyid Kutub, Fi Zılali’l-Kur’an, XI, 40. 491 Zemahşerî, Keşşâf, III, 73. 492 Arslan, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), VI, 144.

Page 107: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

97

1. Onlar ilâhî bilgiyi elde edince, o anda secdeye kapandılar ve o secdelerini, ilâhî bilgi

ve imanı elde etmelerine karşılık, Allah’a bir şükür; küfürden imana geçişlerine dair bir

alâmet ve Allah için inkıyâd ve tezellülde bulunmalarının bir göstergesi yapmışlardır. Böylece

onlar, sanki o tek secdelerini, toplu halde bu üç manaya bir alâmet kılmışlardır.

2. Onların secdeye kapandıkları esnada “Biz alemlerin Rabbine, Musa ile Harun’un

Rabbine iman ettik.” demiş olmaları da uzak bir ihtimal değildir. Böyle olması halinde bu

soru ortadan kalkar; ama doğru olan izâh, ilk açıklamadır.493

Alimler demişlerdir ki, bu âyet ilmin fazileti hakkında en büyük delillerdendir. Çünkü

diğerleri bilgisizliklerinden dolayı “Bu, bir sihirdir.” denilince şüpheye düştüler, halbuki bu

sihirbazlar sihrin sınırını ve sihrin ne demek olduğunu bilmeleri ve konuya vâkıf bulunmaları

sayesinde Hz. Musa’nın asası ile meydana gelen olayın sihirden bambaşka şey olduğunu,

bunun göz boyacılığı ve insan gücüyle olabilecek bir şey olmadığını hemen anlayıp, bunun

ilâhî bir mucize olması lazım geldiğini anında fark ettiler. Eğer bu hususda bilgileri ve

mahâretleri olmasaydı ve sihrin özüne hakkıyla vâkıf olmasalardı, o zaman kendi kendilerine

“Belki bu bizden daha iyi biliyormuş, onun için bizim bilmediğimiz ve yapamayacağımız bir

sihir yapmıştır.” diyebilirlerdi. Fakat böyle demediler ve bu hususda hiç şüphe ve tereddüde

düşmediler ve kendilerini tutamayarak derhal (secdeye kapanarak) küfürden imana geçtiler.

Şu halde sihir ilminde bile ihtisâs bu kadar faydalı sonuçlar verirse, Hakkın birliği itikadında

ve tevhid inancında ihtisâs, insanlığın gelişmesine ne kadar yüksek faydalar sağlar bir

düşünmeli.494

5. Her Şey Allah’a Secde Eder

“ وا�QR�ل )�i��و/ وCD��,s وآ ه� 5 �N واY�رض ا���-�وات 9. 3� ی��� و�,�: ”

“Göklerde ve yerde kim varsa onlar da, gölgeleri de sabah akşam ister istemez

Allah’a secde eder.”495

“ ی�;*G ون �� وهC وا�-,�+*( دا)�( 3� اY�رض 9. و�� �واتا���- 9. �� ی��� و�,�: ”

“Göklerde ve yerde olan canlılar ve melekler, kendilerine hiçbir yüksünme

gelmeyerek, Allah’a secde ederler.”496

493 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIV, 168. 494 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, IV, 2234-2235. 495 Ra’d, 13/15.

Page 108: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

98

“ C�رض 9. و3� �واتا���- 9. 3� �: ی��� ا�,�: أن� ت أY�ا F-�2وا� -B�م وا �'Hل وا��G��وا���واب' وا��2� وا

4kس 3� وآ��H4 ا�k4: @�1 وآ,N ابWA�3 و3� اDا�,�: إن� �* م 3� �: 9-� ا�,�: ی lA?ی�2ء �� ی ”

“Görmedin mi, göklerde olan herkes (her şey) ve yerde bulunan herkes (her şey),

güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların bir çoğu hakikaten Allah’a

secde ediyor. Bir çoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor kılarsa onu saadete

kavuşturacak (hiçbir kuvvet) yoktur. Şüphesiz ki Allah ne dilerse (onu) yapar.”497

Allahü Teâlâ bu üç âyette zâtının tek ve ortağı olmaksızın ibâdete müstehâk olduğunu,

her şeyin isteyerek veya istemeyerek O’nun azâmeti karşısında secde ettiğini, secde etmeye

tahsîs edilen her şeyin secdelerini haber veriyor.498 Göklerde meleklerin, güneş, ay ve

yıldızların; yerde ise insanı, cini ve hayvanları ile her çeşit canlının; dağların ve hatta

gölgelerin dahi Allah’a secde ettikleri zikrediliyor.

5.1. Meleklerin Secdesi

Kur’ân-ı Kerîm’e göre, Allah Hz. Âdem’i yarattığı ve ona ruh verdiği zaman

meleklere, “Hz. Âdem’e secde edin!” diye emretmiş, bütün melekler bu emre uymuşlar ve

secde etmişlerdir. Ancak İblis kendisinin ateşten, Âdem’in ise topraktan yaratıldığını ileri

sürerek bu emre karşı gelmiştir. Bu Hz. Âdem’e secde meselesini biz bu bölümün başında

uzun uzadıya ele aldık, bu meselenin teferruâtı için oraya bakılabilir. Ayrıca Kur’ân-ı

Kerîm’in başka âyetlerinde de meleklerin yalnızca Allah’a secde ettikleri anlatılmaktadır:

�GN :0دت: 3N ی�;*G ون �� ر)/& HN� ا��Wی3 إن� j/G�ی���ون و�: وی

“Şüphe yok ki Rabbinin katındakiler O’na kulluk etmekten asla kibirlenmezler, O’nu

tesbih ve yalnız O’na secde ederler.”499

نی�;*G و �� وهC وا�-,�+*( دا)�( 3� اY�رض 9. و�� ا���-�وات 9. �� ی��� و�,�:

“Göklerde ve yerde olan canlılar ve melekler, kendilerine hiçbir yüksünme

gelmeyerek, Allah’a secde ederler.”500

496 Nahl, 16/49. 497 Hac, 22/18. 498 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 416. 499 A’râf, 7/206. 500 Nahl, 16/49.

Page 109: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

99

Ayrıca Ra’d, 13/15 ile Hac, 22/18. âyetlerde geçen “…göklerde olanlar…” ifâdesiyle

de melekler kasdedilmiş olup bu âyetlerde de meleklerin Allah’a secdeleri anlatılmaktadır.

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: “Allah Teâlâ’nın öyle melekleri vardır ki, O’nun

korkusundan kemikleri titrer. O meleklerden birinin gözünden bir damla yaş düşecek olsa,

mutlaka namaz kılan bir meleğin üzerine düşer. Ve yine o meleklerden bir kısmı Allah’ın

gökleri ve yeri yarattığı günden beri secdedirler. Başlarını hiç kaldırmamışlardır. Kıyâmete

kadar da kaldırmayacaklardır. Ve yine o meleklerden bir kısmı rükû’dadırlar. Başlarını

Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri kaldırmamışlardır. Kıyâmete kadar da

kaldırmayacaklardır. Başlarını kaldırdıkları zaman Allah’ın zâtına bakıp derler ki: ‘Tesbîh

ederiz seni. Gerektiği gibi sana ibâdet edemedik.’”501

5.2. İnsanların Secdesi

Hac sûresinin 18. âyetinde insanların sınav ortamının icâbı olarak hür irâdeleriyle baş

başa bırakılmaları neticesinde topyekün bir teslimiyet ve itaat içinde olmadıkları, dolayısıyla

birçok insan Allah’a itaat edip kurtuluşa ererken nicelerinin de azabı hak etmiş olacağı uyarısı

yapılmaktadır.502

İnsanların taraf-ı ilâhîden gelen her türlü avârızdan imtinâ edemeyip elbette inkıyâd

ettikleri cihetle cümlesi secde ediyorlarsa da bazıları mükellef oldukları secdeden imtinâ ve

temerrüd ettikleri cihetle onların ekserîsinin secde ettiklerini beyânla secde etmeyenlere ta’rîz

olunduğu gibi secde etmeyenler üzerine azabın vacib olduğu (bu âyette) tasrih edilmiştir.503

5.3. Hayvanların Secdesi

Nahl suresinin 49. âyetinde tekil olarak, Hac suresinin 18. âyetinde ise “=ال�+واب”

şeklinde çoğul olarak zikredilen “)�(دا” kelimesi, Arapça’da “yavaş ve sessiz yürümek, nüfûz

ve sirâyet etmek” manalarına gelen “debb” veya “debîb” kökünden türemiş bir sıfat (ism-i

fâil) olup, “yeryüzünde yürüyen her tür canlı” ve özellikle “binek hayvanı” anlamlarında

kullanılır. Kur’ân-ı Kerim’in on dört âyetinde tekil, dört âyetinde de çoğul şekliyle (devâb)

yer alan kelime, bazen sadece yeryüzünde yürüyen, bazen hem yerde hem gökte bulunan,

501 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, VI, 347. 502 Karaman, Hayrettin; Çağrıcı, Mustafa; Dönmez, İbrahim Kafi; Gümüş, Sadrettin, Kur’ân Yolu, IV, 15. 503 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, IX, 3519.

Page 110: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

100

bazen de yer belirtmeksizin mutlak olarak hareket eden bütün canlılar manasına gelir.504 Bu

iki âyette ise “dabbe” kelimesi, bütün hayvanlar manasındadır.505

Hayvanlar gibi mükellef olmayan mahlûkâtın secdeleriyle murâd, taraf-ı ilâhîden

kendilerine nâzil olan avârız ve havâdisi reddedemeyip kabul etmeleridir. Çünkü emr-i ilâhîye

muhâlefet edememeleri, mükellef olanların secdelerine müşâbih olduğundan teşbih tarikiyle

“secde ederler” denilmiştir ki “emr-i ilâhîye itaat ederler” demektir.506

5.4. Bitkilerin Secdesi

Cenâb-ı Hak, Rahman sûresinde şöyle buyuruyor:

C��Hی���ان وا��2� وا�

“Sakı (sapı, gövdesi) olmayan nebat da, ağaç da (O’na) secde ederler.”507

Bu âyette geçen necm kelimesi hakkında şu iki izâh yapılmıştır: Birincisi necm,

gövdesi olmayan bitki demektir.508 Bu, İbn-i Abbas’ın görüşüdür.509 İkinci izâha göre, necm,

yıldız manasındadır. Bu ise Hasan-ı Basrî ve Mücahid’in görüşüdür.510 Ancak birinci mana,

daha açıktır. Çünkü Cenâb-ı Hak bu kelimeyi şecer yani ağaç kelimesiyle birlikte ve (bir

önceki âyette zikredilen) güneş ve ay mukabilinde zikretmiştir. Böylece de iki semâvî varlığa

karşılık iki yeryüzü varlığını zikretmiş olur.511 Yine bu âyette geçen şecer kelimesi ise

gövdesi olan bitkiler manasındadır.512

Bitki ve ağaçların secde etmesi ne demektir? Bu hususta şunlar söylenmiştir:

1. Bitki ve ağaçların secde etmesi, onların gölgelerinin secde etmesi manasındadır.513

Bu açıklamayı Dehhak yapmıştır. Ferrâ ise şöyle demiştir: “Bunların secdeleri, güneş

504 Zeki Sarıtoprak, Dâbbetü’l-Arz, DİA, VIII, 393. 505 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 417. 506 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, IX, 3519. 507 Rahman, 55/6. 508 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIX, 79; Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVII, 153. 509 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVII, 153. 510 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVII, 154. 511 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIX, 79. 512 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVII, 153; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VII, 4664. 513 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIX, 79; Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVII, 154.

Page 111: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

101

doğduğu zaman güneşe dönük olmaları sonra gölge çekilinceğe kadar onunla birlikte

gölgelerinin de kayması ile olur.514

2. Bitki ve ağaçlar, Allah’a boyun eğerler, O’nun irâdelerine tab’an inkıyâd ederler,

kanunları karşısında elâstikiyetle istediği vaz’iyyeti alırlar515 manasındadır. Dolayısıyla onlar

hep yerden bitip çıkıyorlar. Allah’ın izniyle bu çıkışa ve boyun eğmeye devam ediyorlar.

Böylece de Cenâb-ı Hak, güneşi ve ayı dairevî bir şekilde hareket etmeye; bu bitkileri de

yukarıya doğru, dikey harekete mecbur kılmıştır. Bu sebeple de bitkilerin hep yerinde duruşu,

secdeye teşbih edilmiştir. Çünkü secdede olan, sabit ve hareketsizdir.

3. Her ne kadar görülmese de bu bitkiler, gerçekten secde ederler ve bu, anlaşılmasa

bile, tıpkı her birinin Allah’ı tesbih edişleri gibidir. Nitekim Allahü Teâlâ, “Her şey Allah’ı

tesbih eder. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız.”516 buyurmuştur.

İbn Abbâs’tan gelen bir rivâyete göre o, şöyle demiştir : “Bir adam geldi ve : Ey

Allah’ın elçisi, bu gece rüyâmda kendimi gördüm. Sanki bir ağacın arkasında namaz

kılıyordum. Ben secde ettim. Ağaç da benim secdem üzerine secde etti. Onun şöyle dediğini

işittim : ‘Ey Allah’ım, bununla benim için katında mükâfat yaz. Benim bir günâhımı alçalt.

Bunu benim için katında bir azık kıl. Kulun Dâvûd’dan kabul ettiğin gibi bunu benden kabul

et.’ İbn Abbâs der ki: Hz. Peygamber (s.a.v.) bu âyeti okudu, sonra secde etti. (Secdede) o

adamın ağacın sözü olarak haber verdiği gibi söylediğini işittim.”517

4. Secde, alnı yere koymak ya da başın yere doğru olması demektir. Gövdeli ve

gövdesiz bitkilerin başları da gerçekte yere doğru, ayakları ise göğe doğrudur. Çünkü

canlıların gıdalarını almaları başları sayesinde; bitkilerin gıdalarını almaları ise kökleri

sayesinde olur. Bir de baş olmadan hayat olmaz. Bitkilerin de köklerine bir arıza girdiğinde,

taptaze olarak ayakta kalmazlar. Ama dalları ve tepeleri kesildiğinde hayatiyetlerini

sürdürebilirler. İşte bundan ötürü bitkilerin de üst taraflarına baş denmiştir. Buna göre gövdeli

ve gövdesiz bitkilerin başları, hep yere doğrudurlar. O halde bunların secde edişleri, hakikî

manada değil, bir teşbih olacaktır.

Ayrıca bu âyette necm kelimesinin şecer kelimesinden önce getirilmesinde, “eş-şemsü

ve’l-kamerü” ifadelerine lafzî bakımdan bir uyum bulunduğu gibi mana bakımından da şöyle

514 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVII, 154. 515 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VII, 4664. 516 İsra, 17/44. 517 Tirmizî, Salat 55 (579); İbn-i Mace, İkametü’s-Salat 70 (1053).

Page 112: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

102

bir incelik yatmaktadır: Necm’in secde etmesi (ağacın secde etmesinden) daha açık olarak

anlaşılır. Çünkü böyle gövdesiz bitkiler, secde eden insan gibi yere serilip yayılmıştır ve bu,

tıpkı güneşin hesapla ilgisinin (ayın hesapla ilgisinden) daha yakın olması gibidir. Çünkü

güneşin hareketlerini hesap etmek, takvimcilere göre, ayınkini hesap etmekten daha

kolaydır.518

Öte yandan âyette geçen necm kelimesinin yıldızlar anlamına geldiğini söyleyenlerden

Mücâhid’e göre, yıldızların secdesi, gölgelerinin dönmesi ile olur.519 Yıldızların secdesinin,

onların kaybolmaları olduğu; ağaçların secdesinin ise meyvesinin toplanmasının mümkün

olmasıdır, diye de açıklanmıştır.520

Mehmet Vehbî Efendi bu âyet hakkında şöyle diyor: “Bu âyette Vâcip Teâlâ’nın fâil-i

muhtâr olduğuna delâlet vardır. Ağaçların nefsinde olan ağırlıkları onların tabiatları sıklet

merkezi (ağırlık merkezi) olan süfliyyet iktizâ ederken yukarı gitmesi fâil-i muhtârın

ihtiyârıyla olduğuna delâlet eder. Çünkü eğer tabiat vasıtasıyla olmuş olsaydı tabiatının

iktizâsı merkezi siklete gitmesidir. Şu halde tabiatın hilâfı cânib-i ulviyete doğru gitmesi, fâil-

i muhtârın ihtiyârıyla olduğunda şüphe yoktur.

Vâcip Teâlâ, insanlara vermiş olduğu nimetleri zikrederken otları ve ağaçları (da)

zikretmiştir. Zîrâ otlar, cümle hayvânâtın rızkının esâsıdır. Eğer otlar olmasa hiçbir hayvan

yaşayamaz ve bilhassa insan katiyen idâme-i hayat edemez. Çünkü insanın rızkı nebâtâta ve

nebâtâttan hasıl olan hubûbât, süt ve et gibi şeylere münhasır olduğundan nebâtât olmasa

insan için yaşamak mümkün değildir. Şu halde vücût nimetinden sonra insan için en büyük

nimet rızık olduğundan Cenâb-ı Hak hilkatten sonra insanın rızkının esâsı olan otları

zikretmiş ve insanın bakâ-yı hayatına hâdim olan otların secdelerini beyânla insanın Cenâb-ı

Hakk’a secde etmeye daha lâyık olduğuna işâret buyurmuştur.”521 O halde insanlar da tav’an

(isteyerek) Allah’ın emirlerine inkıyâd ederek nimetlerine şükür için secdeyi bilmelidirler.522

5.5. Güneş, Ay ve Yıldızların Secdesi

Allahü Teâlâ Hac sûresinin 18. âyetinde “… güneş, ay ve yıdızların Allah’a secde

ettiklerini görmüyor musun?” buyurmuştur. Güneş, ay ve yıldızlar bu âyette özellikle ve

518 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIX, 79. 519 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVII, 154. 520 Maverdî, Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib (450/1058), en-Nüket ve’l-Uyun: Tefsirü’l-Maverdî, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1992, V, 424. 521 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XIV, 5693. 522 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VII, 4664.

Page 113: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

103

ismen zikredilmişlerdir. Zira Allah’ın dışında ibâdet edilen şeyler bunlardır. Allahü Teâlâ

bunların da yaratıcılarına secde ettiklerini, Allah’ın emrine müsahhar kılındıklarını beyân

etmiştir.523 Çünkü müşrikler yıldızlara secde etmekteydiler. Bunun üzerine Allahü Teâlâ

kendisinden başkasına secde edilmesini yasaklayarak şöyle buyuruyor:524

“ إی��d آC;H إن �,�3DB ا��Wي �,�: وا���وا �,B- و�� �,F-�2 ت���وا �� واB�- وا�F-�2 وا��D�Hر ا�,�q l4ی�ت: و3�

”تGA�ون

“Gece, gündüz, güneş ve ay O’nun ayetlerindendir. Güneşe de aya da secde etmeyin!

Onları yaratan Allah’a secde edin, eğer O’na ibadet edecekseniz.”525

Ebû Zer (r.a.) şöyle rivâyet etmiştir: “Bir gün Peygamber (s.a.v.) (ashâbına): ‘Bu

güneş nereye gider biliyor musunuz?’ demiş. Ashâb: ‘Allah ve Rasûlü bilir’ cevabını

vermişler. Rasûlullah (s.a.v.): ‘O, tâ arşın altındaki karargahına varıncaya kadar gider ve

(orada) secdeye kapanır. Kendisine: Kalk, geldiğin yere dön! denilinceye kadar o halde kalır.

Bunun üzerine (geri) döner ve sabahleyin doğduğu yerden tekrar doğar. Sonra yine arşın

altındaki karargâhına varıncaya kadar akıp gider ve (yine) secdeye kapanır. Kendisine: Kalk,

geldiğin yere dön! denilinceye kadar o halde kalır. Ve (tekrar) dönerek sabahleyin doğduğu

yerden doğar. Bilâhere artık insanlar onun hiçbir halini yadırgamaz olarak arşın altındaki o

karargâhına varıncaya kadar akıp gider. Nihâyet kendisine: Kalk, (yarın sabah) battığın

yerden doğ! denilir; o da battığı yerden doğar.’ buyurmuş ve sözüne şöyle devam etmiştir:

‘Bu ne zaman olacak bilir misiniz? Bu, evvelce iman etmeyen yahut imanında bir hayır

kazanmayan hiçbir kimseye (o günkü) imanının fayda vermeyeceği zamandır.’”526

Nevevî: “Güneşin secdesi, temyiz ve idrakle olur. Allahü Teâlâ Hazretleri bu hassayı

onda halk eder.” diyor.527

Ebu’l-Âliye der ki: “Gökte hiçbir yıldız, güneş ve ay yoktur ki battığı zaman Allah

için secdeye kapanmasın. Sonra kendisine izin verilinceye kadar secdeden ayrılmaz. Doğacağı

yere dönünceye kadar sağ tarafında durur, yerini alır.”528

523 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 417. 524 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetüllahi’l-Baliğa, I, 228. 525 Fussilet, 41/37. 526 Buharî, Tefsir, Yasin 1 (4802); Müslim, İman 250 (159); Tirmizî, Tefsirü Yasin 2 (3227). 527 Davudoğlu, Ahmet, Sahîh-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, II, 69 (581). 528 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 417.

Page 114: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

104

Göklerin Allah’a secde ve itaat edişi üzerine “Risâle fî’l-ibâne an sücûdi’l-cirmi’l-

aksâ” adlı bir risâle529 te’lif eden el-Kindî (252/868)’nin, “O halde gezegenler sözkonusu

olunca, secdeye, âmirin emrine itaat etme anlamının dışında başka bir anlam verme imkanı

kalmıyor.”530 şeklindeki sözünün bu konuda söylenenlerin bir özeti olduğu söylenebilir.

5.6. Gölgelerin Secdesi

Allahü Teâlâ Nahl ve Ra’d sûrelerinde şöyle buyurmaktadır:

C�ی وا أو O�1 �� إ,�دا� ون وهC �,�: ����ا وا�l+�-�2 اs 3N 34-4�,��: ی;?Y�4 ش.ء 3� ا�,�:

“Onlar Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye (dikkatle) bakmadılar mı ki onların

gölgeleri bile zelil zelil Allah’a secde ederek durmadan sağa sola dönüyor.”531

وا�QR�ل )�i��و/ �CD�وs, وآ ه� 5 �N واY�رض ا���-�وات 9. 3� ی��� و�,�:

“Göklerde ve yerde kim varsa onlar da, gölgeleri de sabah akşam ister istemez

Allah’a secde eder.”532

Bu iki âyette geçen gölgelerin secde etmesinden murâd nedir? Bu hususta değişik

izâhlar yapılmıştır:

1. Gölgelerin secde etmesinden murâd, teslim olma, boyun eğme ve inkıyâd

manasıdır.

Zîrâ Allahü Teâlâ, gök cisimlerini ve yıldızları, ışıkları yeryüzüne düşecek şekilde

belli bir takım prensipler çerçevesinde düzene koymuştur. Biz, bu ışıkların ve gölgelerin,

yeryüzüne ancak Allah’ın tedbîr ve takdîrine uygun olarak düştüklerini görürüz. Böylece biz,

güneş doğduğunda katı cisimlerin, batı tarafına doğru uzanan birtakım gölgelerinin düştüğünü

müşâhede ederiz. Sonra güneş doğup yavaş yavaş yükseldikçe, bu gölgelerin de, güneşin

zeval vaktine gelmesine kadar gittikçe küçüldüğünü ve tamamen kaybolduğunu görürüz.

Nihâyet güneş, zevalden batıya doğru meylettiği zaman, bu sefer gölgelerin doğuya doğru

düştüğünü görürüz. Güneşin batıya doğru meyli arttıkça, gölgelerin doğuya doğru uzaması da

529 Bu risâle, “Göklerin Allah’a Secde Edişi Üzerine” başlığı adı altında Türkçe’ye tercüme edilmiş ve Kindî’nin diğer risâleleriyle birlikte yayınlanmıştır. Bak. el-Kindî, Yakub b. İshak, Felsefî Risâleler (trc. Mahmut Kaya), İstanbul 1994, s. 114-126. 530 el-Kindî, Felsefî Risâleler, s. 114-115. 531 Nahl, 16/48. 532 Ra’d, 13/15.

Page 115: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

105

artar. Bu durumu bir gün içinde müşâhede edebileceğimiz gibi, bir sene boyunca sağ ve sol

tarafta gölgelerin farklılık arz ettiğini de müşâhede edebiliriz. Bütün bunlar, güneşin

hareketinin, güneyden kuzeye doğru ve kuzeyden güneye doğru değişmesi sebebiyle olur.

Binâenaleyh gölgelerin, (güneşin doğduğu battığı nokta açısından) meydana gelen günlük

değişiklikler sebebi ve bir sene boyunca güneşin yörüngesinin sağında ve solunda meydana

gelen farklılıklar sebebiyle, değişiklik arzettiğini müşâhede edip, bu gölgelerin belli bir tarz

ve sıra ile düştüklerini görünce, bütün bunların, Allah’ın kudretine boyun eğdiklerini, O’nun

takdîr ve tedbîri karşısında eğildiklerini anlıyoruz. O halde âyette bahsedilen secde, bu

durumu anlatmaktadır.533

2. Diğer bir izâha göre gölgelerin secdesinden murâd, gölgelerin yeryüzüne düşmesi

ve secde eden kimsenin şeklini almalarıdır. Nitekim Ebu’l-Alâ el-Mearrî bir vadiyi tavsîf

ederken şöyle diyor:

“ mد�ف �7.< ال�,3 %.@ ���Eب ...���K;ال Jول{رض زي ال�اه ”

“Uzun uzun secde eden bir uçurum ve kendini iyice ibâdete vermiş bir rahip

kılığındaki yer..” demiştir. Dolayısıyla gölgelerin şekli, secde edenlerin şekline benzediği için,

Cenâb-ı Hak, gölgeler hakkında secde etme vasfını kullanmıştır. Hasan-ı Basrî: “Senin

gölgen, Rabb’ine secde ediyor, ama sen etmiyorsun. Bu yaptığın ne kötüdür.” demiştir.534

Mücâhid ise: “Müminin gölgesi, Allah’a isteyerek; kafirin gölgesi de istemeyerek secde

eder.” demiştir.535

İbnü’l-Enbârî der ki: “Gölgelere akıl verilir, onlar da bu akılları ile secde ederler ve

Allah’a saygı ile itaat ederler. Nitekim dağlara anlama ve kavrama kâbiliyeti verilerek onlara

hitap edildiği ve onların da hitap ettikleri belirtilmektedir.” Kuşeyrî buna şöyle cevap

vermiştir: “Böyle bir açıklama çok su götürür. Çünkü dağ bir cisimdir. Onun akıl sahibi

olması ancak hayat sahibi olmasıyla mümkündür. Gölgeler ise iz ve arazdır. Bunların hayat

sahibi olması düşünülemez.”536

Yine Mehmet Vehbi Efendi şöyle diyor: “Gölge, akıl sahibi varlıklardan olmadığı

cihetle, hakîkî secde, gölgede tasavvur olunmaz ve lâkin mükellef olan kimsenin Rabbine

kemâl-i itaatını izhâr için tevazû’nun en nihâyesi olan yere kapanmakla secde ettiği gibi gölge

533 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XX, 35. 534 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XX, 35-36. 535 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XIX, 25; Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, IX, 302. 536 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, IX, 302.

Page 116: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

106

de yere döşenip azâmet-i ilâhîye karşısında kemâl-i itaat üzere bulunmasından secdeyle tabir

olunmuştur.

Akıl sahibi olmadıkları cihetle tekâlife (yükümlülüğe) mahal olmayan cisimlerin

gölgeleri, emr-i ilâhîye imtisâle âmâde ve her vakit kudret-i ilâhîye altında ezilmekle yere

döşenmiş olduğunu görüp insanların onlardan ibret almaları lazım olduğu bu âyet(ler)den

müstefâd olan fevâid cümlesindendir.”537

6. Allah’ın Ayetleri Okunduğu Zaman Secdeye Kapanma

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de peygamberlerin, ehl-i kitabın ve müminlerin âyetler

karşısında secde ettiklerini buna karşılık müşriklerin ise secdeden kaçındıklarını haber

vermektedir.

6.1. Peygamberlerin Secdesi

&X�ی3 أوWا�� CA0ا�,�: أ CD4,N 3� 34/4G�Hدم ذر/ی�( 3� ا�q 3�-�و �H,-@ و�-�3 وإ� ا+l4 إ) اهC4 ذر/ی�( و3� 0 ح �

�Hه�ی �H4G;إذا واج O,;ت CD4,N ی�تq 3-@� وا ا�' �و)*�o4 ����ا

“İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdikleri peygamberlerden, Âdem’in

zürriyetinden, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrahim ile İsrail’in neslinden, hidayete

erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar çok esirgeyici (Allah’ın) ayetleri okunduğu

zaman ağlayarak secdeye kapanırlar.”538

Bu âyette hangi peygamberlerin kasdedildiği hakkında Süddî ve İbn-i Cerîr şöyle

diyorlar: “Hz. Âdem’in zürriyetinden kasdedilen, İdris (a.s.)’dır. Hz. Nuh ile beraber gemide

taşınanların zürriyeti ile kasdedilen, İbrahim (a.s.)’dır. Hz. İbrahim’in zürriyetinden

kasdedilen, Hz. İshak, Hz. Yakub ve Hz. İsmail’dir. İsrâîl zürriyetinden kasdedilen ise, Hz.

Musa, Hz. Harun, Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya ve Hz. İsa’dır.”539

Ancak İbn-i Kesîr’e göre bu peygamberlerden maksât, yalnızca bu âyet-i kerimede

sözü edilenler değil; aksine bütün peygamberlerdir. İbn-i Kesîr Enâm suresinin 83-90. âyetleri

ile Mü’min suresinin 78. âyetini bu görüşüne delil olarak getirir.540

537 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VII, 2835-2836. 538 Meryem, 19/58. 539 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 282; Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XI, 120. 540 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 283.

Page 117: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

107

el-Asamm dedi ki: “Rahmân’ın âyetlerinden kasıt, O’nun tevhid edilmesine dair belge

ve delilleri ihtivâ eden kitaplardır. Onlar bunları okuduklarında secde eder ve ağlarlardı.”

Ancak İbn-i Abbas’tan gelen bir rivâyete göre Rahmân’ın âyetlerinden kâsıt Kur’ân-ı

Kerim’dir. Onlar Kur’ân’ı okuduklarında secde ederler ve ağlarlardı. El-Kiyâ (et-Taberî) ise

şöyle demiştir: “Onun bu sözlerinden bütün peygamberlere okunanın, Kur’ân-ı Kerim olduğu

anlaşılmaktadır. Ancak durum böyle olsaydı Kur’ân-ı Kerim’in özel olarak Rasûlullah’a

indirilmiş olması söz konusu olmazdı.”541

Râzî’ye göre, buradaki Rahmân’ın âyetlerinden murâd, Cenâb-ı Hakk’ın onlara vermiş

olduğu semâvî kitaplardaki âyetlerdir. Ebû Müslim, buradaki âyetlerden murâd, kafirlerin

başına gelen azabı anlatan âyetler olduğunu söylemiştir. Bu, uzak bir ihtimaldir. Çünkü,

cennet, cehennem vesâir konuları anlatan diğer âyetler, okunduğu zaman secde etmelerine ve

ağlamalarına daha uygundur. Binâenaleyh buradaki ayetleri, va’d, vaîd, terhib ve terğib ifade

eden bütün âyetlere hamletmek gerekir. Çünkü bütün bunlar, üzerinde düşünecek olan

kimseleri secdeye götürecek ve ağlatacak âyetlerdir.542

Mehmet Vehbî Efendi ise şöyle diyor: “O (peygamber)lerin üzerine okunan âyetlerle

murâd, kendilerine nâzil olan kitapların âyetleridir… O peygamberler, envâ-ı nimetlerini

in’âm eden Rahmân Teâlâ’nın kudretine ve vahdâniyetine delâlet eden âyetler okunduğunda,

kemâl-i tevâzu’ ile alınlarını türâb-ı mezellete koymakla secde eder ve celâlet-i ilâhîye ve

azâmet-i sübhâniye karşısında eltâfını istirhâm ederek yere kapanırlar.”543

İbn-i Kesîr şöyle diyor: “(O peygamberler) Allah’ın hüccetlerini, delillerini ve

burhanlarını içeren kelâmını işittikleri zaman Rableri için boyun eğerek, içinde bulundukları

büyük nimetlere şükür ve hamd ederek secdeye kapanırlardı.”544

Alimler bu âyetteki secde hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları, “Bu (secde),

namazdır.” derken; bazıları da “Bu (secde)den murad, tilâvet secdesidir.” demiştir. Zira

peygamberlerin secdeye kapanmaları tilâvete ta’lik olunmuştur.545 Bundan murâdın huşû’ ve

hudû’ olduğu da söylenmiştir.546

541 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XI, 120-121. 542 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXI, 200. 543 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VIII, 3235. 544 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 283. 545 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VIII, 3236. 546 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXI, 200.

Page 118: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

108

Sonuç olarak Mehmet Vehbi Efendi şöyle diyor: “İşte Kur’ân’da şu menâkıpları beyân

olunan enbiyâ-yı izâmın âyetler okunduğunda kemâl-i tevâzû’ ve hudû’ üzere bulunduklarını

ve ağladıklarını beyânla Cenâb-ı Hakk’ın onları senâ buyurması, ümmet-i Muhammed’e

Kur’ân okunduğunda kemâl-i edep ve tevâzû’ ile dinlemelerini, lazım gelen ta’zîmi

yapmalarını, Kur’ân’ın hakkına hürmet ve mûcibiyle amel etmelerini tavsiye etmektir. Çünkü

Allah’ın âyetlerine riâyetin enbiyânın sünnetleri olduğunu beyân, onların sünnetlerini ihyâ

etmeye terğibtir. Binâenaleyh, bu âyeti okuyan ve işitenin secde etmesi sünnettir.”547

6.2. Ehl-i Kitâbın Secdesi

Allahü Teâlâ, Kur’ân’da âyetlerinin okunmasıyla secdeye kapananların yalnızca

peygamberler olmadığını ve ehl-i kitaptan bazılarının da âyetler kendilerine tilâvet olununca

secde ettiklerini şöyle bildiriyor:

l% ا H�q :( ا �� أو H�vی3 إن� تWا ا�� � ن () ����ا �,Yذ%�ن ی< 'ون CD4,N ی;,O إذا %G,: 3� اC,A� أوت Bن وی�jG�

�H/(آ�ن إن ر �Nو �H/(ر �� A?-� () ذ%�ن وی< 'ونY,� ن *Gی Cوی\ی�ه �N 2�

“De ki: ‘Ona ister iman edin, ister etmeyin. Çünkü bundan evvel ilim verilmiş olanlar

bile kendilerine karşı o tilavet olununca çenelerinin üstüne kapanarak secde ediyorlar.’ Ve:

‘Rabbimizi tenzih ederiz. Hakikat Rabbimizin vadi katiyen fiile çıkarılmıştır.’ diyorlar.

Ağlayarak çeneleri üstüne kapanıyorlar ve bu (Kur’an dinlemeleri de onların) derin saygısını

artırıyor.”548

Allahü Teâlâ, bu âyette “…daha önce kendilerine ilim verilmiş olanlar…” yani

“Kur’ân inmezden önce kendilerine ilim verilmiş olanlar” buyurmuştur. Mücâhid bunların,

Peygamberimiz (s.a.v.)’e indirilen âyetleri dinlediklerinde yere kapanıp secde eden bir grup

ehl-i kitap olduğunu söylemiştir ki Zeyd b. Amir Nüfeyl, Varaka b. Nevfel ve Abdullah b.

Selâm bunlardandır.549 Ancak bu İsrâ suresinin indiği Mekke’de kayda değer bir ehl-i kitap

topluluğu bulunmadığına göre bu görüş isâbetli görünmemektedir.550 Taberî ise bunların

Kur’ân inmeden önce karşılaşılan az sayıdaki ehl-i kitap müminleri olduğu kanaatindedir.551

Cenâb-ı Hak, bu âyette kendilerine ilim verilen kimseler, Kur’ân inmeden önce, daha

evvel indirilen kitapları incelemiş olup da vahyin, kitabın, din ve şeriatın ne olduğunu

547 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VIII, 3236. 548 İsra, 17/107. 549 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXI, 58; Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VIII, 3072 550 Karaman, Hayrettin; Çağrıcı, Mustafa; Dönmez, İbrahim Kafi; Gümüş, Sadrettin, Kur’ân Yolu, III, 455. 551 Taberî, Câmiü’l-Beyân, XV, 180-181

Page 119: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

109

anlamış, peygamberlik delillerini öğrenmiş,552 din-i Muhammedî’nin zuhûrunu bekleyen,553

kendi kitaplarına sarılan ve onu tebdîl ve tahrîf etmeksizin uygulayan ehl-i kitabın salihleri,

kendilerine bu Kur’ân okunduğu zaman, yüzleri üstü secdeye kapandıklarını, Allah’ın

kendilerine verdiği nimete ve buna kendilerini ehil kılmasına şükür için secde ettiklerini ve bu

kitabın kendisine indirildiği peygambere ulaşmış olmalarından dolayı sevinç içinde

olduklarını554 ve secdelerinde “Bizim Rabbimiz cemi’ nekâisten münezzeh ve müberrâdır.

Binâenaleyh, (O’nu) cemi’ nekâisten takdîs etmek bizim üzerimize vâciptir. Zira Rabbimizin

gerek kütüb-i sâbıkada ve gerek Kur’ân’da bize va’di elbette vâki’ olacaktır.”555 dediklerini

haber veriyor.

Allahü Teâlâ burada onların hemencecik secdeye koşup yere kapandıklarını anlatmak

için “ون����” değil de “ون ل{ذ0�ن ��+�ا=�*�” buyurdu. (Zira) insanı Allah korkusu kapladığında,

bazen tıpkı bayılmış gibi, secde gâyesiyle yere kapanır. Durum her ne zaman böyle olursa,

onun çenesi üstüne kapanması, secde yerine geçmiş olur. Binâenaleyh, “…çeneleri üstüne

kapanarak secde ediyorlar.” ifadesi, onun son derece korku, endişe ve haşyet içinde

olmasından kinâye olmuş olur.556

Zemahşerî, “…çeneleri üstüne kapanarak secde ediyorlar.” cümlesini “yüzleri üzere

düşerler” şeklinde tefsir etmiştir. Bu tefsiri yaptıktan sonra da “Çeneleri üzerine” tabirinin

kullanılması, secde edenin yere ilk temas eden azasının çenesi olmasındandır.” demiştir. Fakat

Zemahşerî’nin bu yorumuna “Secde edenin yerle ilk temas eden uzvu, alın ve burundur.”

şeklinde itiraz edilmiş ve bu itiraza Zemahşerî şöyle cevap vermiştir: “Kişi secde etmeye

başladığı zaman onun yüzünün yere en yakın olan yeri, çenesidir.”557

Bu âyetin zâhirine bakılırsa, bu âlimlerin düşüşleri ve secdeye kapanmaları gerçekten

olmuştur. Fakat bazı müfessirler: “Böyle bir şey fiiliyatta olmamış; ancak âyetten maksât,

onlar dinlediklerine itaat ederler, ona tam manasıyla baş eğerler demektir.” demişlerdir.

Böylece kelâm, istiâre şeklinde vârid olmuştur.558

Allahü Teâlâ onların secdelerinde “Rabbimizi tenzih ederiz. Hakikat Rabbimizin vadi

katiyen fiile çıkarılmıştır.” dediklerini ifade ettikten sonra “ ,Onlar“ : ” ل{ذ0�ن ��Z�نو�*�=ون

552 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 3213. 553 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VIII, 3072. 554 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 189. 555 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VIII, 3072. 556 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXI, 58. 557 Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 672. 558 Arslan, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), X, 363.

Page 120: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

110

ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar.” buyurmuştur. Bu tekrarın sebebi, iki hâlin birbirinden

farklı oluşudur. Bu farklılık da, onların evvelinde secdeye kapandıkları ve sonra Kur’ân’ı

işittikleri esnada da secdeye ağlayarak kapandıkları beyân olunmuştur.559 Bir de sözün

tekrarının, onların bu fiili tekrar tekrar yaptığına delâlet etmiş olması da mümkündür.560

Ayrıca Vâcip Teâlâ, ehl-i kitabın iman edenlerini Al-i İmran sûresinin 113. âyetinde

şöyle senâ buyurmuştur:

اء 4�� ا � 3� lن %�+-( أ��( ا�*;�ب أه ی���ون وهC ا�,��0q l4ء ا�,�: qی�ت ی;,

“Hepsi bi değildirler. Ehl-i kitabın içinde ayakta dikilen bir ümmet vardır ki gecenin

saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okurlar.”561

Bu âyette geçen “Onlar secdeye kapanırlar…” cümlesi hakkında şu izâhlar

yapılmıştır:

1. Bu cümle “Allah’ın âyetlerini okurlar.” cümlesinden hâl olması mümkündür. Buna

göre sanki onlar, tam bir inkıyâd ve huşû’ya erebilmek için, secdede Kur’ân okuyorlardı.

Ancak ne var ki Hz. Peygamber secdede Kur’ân okumayı yasaklamıştır.562

2. Bu cümle müstakil bir cümle de olabilir. Buna göre mana, “Onlar Allah’ın âyetlerini

okurlar ve secde ederler.” şeklinde olur.

3. Bu cümleden maksat onların namaz kılmaları olabilir. Böylece Allah onları gece

namazı kımakla tavsif etmiştir. Zira namaz sücûd, secde, rükû, rekat ve tesbîh kelimeleriyle

de ifâde edilmektedir.

4. Bu cümlenin “Onlar Allah için huşû’ ve hudû’ duyuyorlardı.” manasında olması da

muhtemeldir. Çünkü Araplar bazen huşû’yu sücûd kelimesiyle ifâde ederlerdi.563

Demek ki ehl-i kitabın övülen sıfatlarından biri de secdeyle meşgul olmalarıdır. Yani

onlar, adalet üzere hareket etmek ve Kur’ân tilâvetiyle meşgul olmakla beraber huşû’ ve

hudû’ üzere yüzlerini türâb-ı mezellete sürmekle dahi ubûdiyetlerini izhâr ederler demektir.

559 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXI, 58; Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 672; Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, VIII, 3073; Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, s. 639. 560 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXI, 58. 561 Al-i İmrân, 3/113. 562 Bak. Müslim, Salât 207 (479). 563 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, VIII, 165.

Page 121: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

111

6.3. Müminlerin Secdesi

Allahü Teâlâ, müminlerin de Allah’ın âyetleri kendilerine hatırlatıldığında secdeye

kapandıklarını şöyle ifâde ediyor:

ا ����ا � 'وا )�D ذآ/ وا إذا ا��WیR 3ی�ت�H) ی3�v إ�0-� j�G�و �-j( CD/(ر Cون �� وه G*;�ی

“Bizim ayetlerimize ancak öyle kimseler iman ederler ki bunlarla kendilerine öğüt

verildiği zaman, onlar büyüklük taslamayarak, yüzü üstü secdeye kapanırlar ve Rablerini

hamd ile tesbih ederler.”564

Mehmet Vehbi Efendi şöyle diyor: “Cenâb-ı Hak bu âyette ehl-i imanı yani müminleri

üç şeyle senâ buyurmuştur: Birincisi, taraf-ı şeriatten vârid olan nasihatle mütenassih olarak

derhal teallül ve tereddüd etmeden secdeye kapanmaları; ikincisi, hidâyet ve iman gibi manevî

nimetleri ve Allah’ı zikretmek için lisân ve hakkı duymak için kulak gibi maddî nimetleri

mülâhaza ederek Cenâb-ı Hakk’ı nekâisten tenzihle hamd ü senâ etmeleri; üçüncüsü, bu

misilli ibâdetten istikbâr etmeyip kemâl-i hudû’ üzere edâya müsaraat etmeleridir.”565

İbn-i Abbas bu âyetteki secdeyi rüku’ya varanlar diye açıklamıştır. Mehdevî ise şöyle

diyor: “Bu açıklama secde ayetinin okunması esnasında rükû’ya varmayı da gerekli görenlerin

görüşüne uygun bir açıklamadır. Bu açıklamayı yapanlar ‘Hemen rüku’ edip yere kapanarak

(Allah’a) döndü.’566 âyetini delil gösterirler.” Bir diğer açıklamaya göre de bundan murâd,

secdeye varmaktır. Alimlerin çoğu bu kanaattedir.567 Yani âyetlerimize iman eden o kimseler,

âyetlerimizin inzârât ve tebşîrâtıyla nasihat olunduklarında azab-ı ilâhîden korkularına binâen

kemâl-i tevâzû’ ile yüzleri üzere secdeye kapanır, en âlî ve azîz olan yüzlerini türâb-ı

mezellete sürer, nâil oldukları nimetlerin şükrünü edâ ederler ve bu secdeleriyle âyetleri

kabul, muktezâsıyla amel ve âyetlerin emr-ü nehyine inkıyâd ettiklerini izhâr ederler ve yalnız

secdeyle iktifâ etmezler. Belki kendilerini nimetleriyle terbiye eden Rablerinin nimetlerini

sayar ve senâ eder oldukları halde tesbih ederler.568

6.4. Müşriklerin (ise) Secde Etmemesi

Allahü Teâlâ, İnşikâk sûresinde şöyle buyurmaktadır:

564 Secde, 32/15. 565 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XI, 4361. 566 Sâd, 38/24. 567 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIV, 99. 568 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XI, 4360.

Page 122: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

112

ی���ون �� اq B�ن CD4,N % ئ وإذا

“Ve karşılarında Kur’ân okunduğu zaman secde etmiyorlar.”569

Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) secde âyetini okuyup ashabıyla beraber secde edince o

mekânda mevcut olan Kureyş süfehâsı ıslık çalmak ve ellerini birbirine vurmak suretiyle

istihzâda bulunmaları üzerine bu âyetin nâzil olduğu mervîdir.570

Araplar fesahat ve belâğat erbabı kimselerdi. Binâenaleyh Kur’ân’ı dinlerken mutlak

surette onun bir mucize olduğunu bilmeleri gerekirdi. Onlar Hz. Muhammed’in nübüvvetinin

doğru olduğunu, ilâhî emir ve yasaklar konusunda ona boyun eğmenin gerekli olduğunu

bildiklerine göre, Allahü Teâlâ onların Kur’ân okunduğu zaman, secde etmeyip taatte

bulunmayışlarını yadırgamıştır.

İbn-i Abbas, Hasan-ı Basrî, Atâ, Kelbî ve Mükâtil bu âyetteki secde ile namazın

kasdedildiğini söylerken; Ebû Müslim, boyun eğmek, itaat etmek manasının kasdedildiğini

söylemiştir. Diğer bazıları da bu ifâdeyle bizzat secde etmenin murâd edildiğini söylemişler

ve bu da secde âyetlerindendir demişlerdir.571 Hatta İmâm-ı A’zâm, (tilâvet) secdesinin

vücûbuna bu âyetle istidlâl etmiştir. Zira, fiil-i Rasûlullah’a ittibâ vâcip olduğu gibi âyetin

sebeb-i nüzûlüne nazaran Allahü Teâlâ, secdeyi terk eden kafirleri zemmetmiştir. Eğer secde

vâcip olmasaydı zem lâhık olmazdı. Şu halde zemmin luhûku, secdenin vücûbuna delâlet

eder.572

7. Hz. Peygamber’in Secde Edenler Arasında Dolaşması

Cenâb-ı Hak, Şuarâ sûresinde şöyle buyurmaktadır:

“ &G',Bا����ج�ی3 9. وت ”

“(O Allah) secde edenler arasında dolaşmanı (da görür).”573

Bu âyette geçen Rasûlullah’ın secde edenler arasında tekallübüyle murad nedir? Bu

konuda şu îzâhlar yapılmıştır:

569 İnşikak, 84/21. 570 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6398. 571 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXXI, 102. 572 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6398. 573 Şuarâ, 26/219.

Page 123: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

113

1. Bununla, Hz. Peygamber’in gecenin bir yarısında teheccüd namazı için kalkıp,

çalışıp çabalayan, din için uğraşan müminlerin hallerine muttali’ olmak için, araştırmak üzere,

onlar arasında (evleri arasında) dolaşması kasdedilmiştir.574 Çünkü, teheccüd namazı ibtidâ-yı

İslâm’da farz iken sonra nesholununca Rasûlullah nesholunduğu gece ümmetinin ibâdetlerine

kemâl-i tamâına binâen farziyyeti nesholunan tehecccüd namazına mukabil ne gibi amelle

meşgul olduklarını teftiş için ashabının evlerini dolaşıp her evi arının kovanı gibi zikrullah ve

tilâvet-i Kur’ân iniltisiyle dolu görüp mesrûr olması üzerine Cenâb-ı Hak bu âyeti inzâl ile

Rasûlünün hâlini tasvîr etmiştir. Buna nazaran mana-yı nâzım: “Habibim! Ashabın hâline

muttali’ olmak için geceyle gezdiğini Rabbin görür ve bilir.” demektir.575

Bu îzâha göre âyetteki “secde edenler” ifadesi ile namaz kılanlar kasdedilmiştir.576

Demek ki ashâb-ı kirâmın, alâmet-i farikası secdeye varmaktır.577

2. Bu âyetten bir önceki âyet, “Allah, seni insanlarla birlikte cemâat halinde namaz

kılmaya kalktığında görür.” manasında olup Hz. Peygamber’in secde edenler arasında

dolaşması ise “(Hz. Peygamber) onların imâmı olduğu için kıyâmı, rükû’u, secdesi ve

oturuşuyla onlar üzerindeki tasarrufu” manasındadır.578

3. Yine bir önceki âyet “Sen dînî işleri yerine getirme hususunda ne zaman kalkar

isen” manasında olup, bu ayet ise “Ve sen secde edenler ile dönüp dolaşır, çabalarsan bu hâlin

Allah’a gizli değildir.”579 ve “Allahü Teâlâ, secdeye giden insanların hayatlarında inkılap

yapmak için gösterdiğin çabalardan bütünüyle haberdârdır. Onları ıslah için kendilerini ne tür

eğitimden geçirdiğinden, yaşantılarını nasıl temizleyip nasıl onları en iyi insanlar hâline

getirdiğinden de haberdârdır.”580 manasındadır. Buna göre tekallüb ile murâd, umûr-u dîni

temşiyet için (yani dinî işleri yürütmek için) gezip dolaşmaktır. Buna nazaran mana-yı nâzım:

“Habibim! Sen şol Zât-ı Ecell-ü Âlâ’ya itimat et ki, O Zat senin din hususunda bir emir için

kıyâm edip müminlerle beraber dönüp dolaştığını görür ve bilir.” demektir.581

Elmalılı M. Hamdi Yazır burada diğer tefsirlerde rastlamadığımız bir yorum daha

aktarıyor ki o da şudur: “(Allahü Teâlâ, senin) ilâ-yı kelimâtullahı îfâ için enbiyâ miyânındaki

574 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 149. 575 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, X, 3962-3963. 576 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 149. 577 Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, IV, 79. 578 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 149. 579 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 149. 580 Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, IV, 79. 581 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, X, 3963.

Page 124: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

114

hıdemâtını (görür.)”582 Buna göre secde edenlerden murâd, daha önceki peygamberler olmuş

olur.

4. Bu tekallübden murâd, Rasûlullah’ın cemâate imâm olduğunda ashabının hâlini

murâkabe etmesidir.583 Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.): “Rükû’ ve secdenizi dosdoğru yapın.

Vallahi ben sizi rükû’ ve secde ettiğiniz zaman arkamdan584 (galiba sırtımın arkasından

demiş) görüyorum.”585 buyurmuştur. Buna nazaran mana-yı nâzım: “Habibim! Rabbin Teâlâ

secde edenler içinde senin murâkabe ve senin tasarrufunu görür.” demektir. Çünkü Rasûlullah

önünde olanları gördüğü gibi arkasında olanları da görür. Binâenaleyh, namaz içinde

arkasındaki cemâatin hâlini nazar-ı murâkabesinden uzak tutmazdı ve ehl-i sücûdun ahvâlini

teftiş için gözünü gezdirirdi. İşte bu âyetle Cenâb-ı Hak Rasûlullah’ın şu hâlini tasvîr

etmiştir.586

5. Bu âyet hakkında Rafizîler’in farklı bir görüşü vardır. Onlar bu âyet hakkında şöyle

demişlerdir: “Âyetteki ‘Secde edenler arasında dolaşmanı görür.’ ifâdesi, sizin ileri

sürdüğünüz manalara gelebileceği gibi bizim dediğimiz şekilde, bununla ‘Allah onun rûhunu

bir secde edenden, diğer bir secde edene taşımış, dolaştırmıştır.’ manasının kasdedilmiş

olması da muhtemeldir. Bütün bu manalar muhtemel olunca, bunlar arasında bir tezat ve bir

üstünlük bulunmaması gerektiği için, âyeti bu manalardan hepsine de hamletmek gerekir.”587

Rafizîler bu hususta hem bu âyete hem de bir hadise tutunmuşlardır. Onların hadisten delilleri

ise, Hz. Peygamber’in: “Ben hep temiz erkeklerin sulbünden, temiz kadınların rahimlerine

aktarılıp durdum.”588 şeklindeki sözüdür.

İbn-i Abbas’tan da Rafizîler’in bu görüşü doğrultusunda şöyle bir rivâyet vardır: İbn-i

Abbas dedi ki: “(Hz. Peygamber’in secde edenler arasında dolaşması), Yüce Allah onu

peygamber olarak çıkartıncaya kadar Âdem, Nuh ve İbrahim gibi atalarının sulblerinde

dolaşması demektir.”589

Râzî, Rafizîler’in bu görüşü hakkında şöyle diyor: “Rafizîler’in söyledikleri, lafzı,

zâhirî manasından çıkarıp mecâzî mana vermektir. Onların bu âyet hakkında söyledikleri,

582 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 3648. 583 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 149; Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, X, 3963. 584 Rasûlullah’ın arkasındaki eşyayı nasıl gördüğü meselesi için bak. Davudoğlu, Ahmet, Sahîh-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, III, 180 (1364). 585 Buhârî, Salât, 40 (419); Müslim, Salât 110 (425). 586 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, X, 3963. 587 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 149. 588 Bu hadisin kaynağını tesbit edemedim. Hadis, Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 149’da geçiyor. 589 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIII, 144; Bak. İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 650.

Page 125: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

115

‘Bunu bütün manalara hamletmek gerekir.’ şeklindeki görüşleri mümkün değildir. Çünkü

birkaç manaya gelebilen bir lafzı, aynı anda bütün manalara birden hamletmenin câiz

olmadığını beyân etmiştik. Rafizîler’in hadisten delillerine gelince, bu haber-i vâhid olup,

Kur’ân’a muâraza edemez.”590

Elmalılı M. Hamdi Yazır ise bu konuda şöyle diyor: “(Bu âyete) bir de ‘dünyaya

gelinceye kadar müminden mümine atalarının atalarının sulbündeki intikâlâtını’ diye bir mana

verilmiş ise de bu intikâl, mâzide olup âyetin siyâkı ise hâl ve istikbâlde zâhir olduğundan bu

mananın burada istinbâtı baîd görünür.”591

8. Rahman’a Secde Etmekten Kaçınma

“ را وزادهC تY� �0 �-� أ0��� ا� �@-3 و�� %�� ا �, �@-3 ا���وا l4% CD� وإذا?0 ”

“Onlara, ‘Rahman’a secde edin’ denildiği zaman ‘Rahman da neymiş? Senin bize

emrettiğine mi secde edeceğiz?’ dediler ve (bu) onların nefretlerini artırıverir.”592

Bu sözü söyleyen ya Rasûlullah’tır veya onun dilinden Allahü Teâlâ buyurmaktadır.593

Bu âyette bahsedilen “onlar”dan maksat, Furkân sûresinin başından beri özellikleri

anlatılan müşrikler ve kafirlerdir. Allahü Teâlâ, Allah’ın dışında hiçbir fayda ve zarar

veremeyen putlara kendilerini buna sevk eden bir delil, ona götüren bir hüccet olmaksızın,

aksine mücerred kendi görüşleri, arzuları ve hevâları ile tapınmalarında müşriklerin

bilgisizliklerini haber veriyor. Onlar bu putlara dost olmakta, onların yolunda savaşmakta ve

onlar hususunda Allah ve Rasûlü’ne düşmanlık etmektedirler.594

İşte bu insanlara “Sonsuz rahmet ve merhamet sahibi Rahman’a secde edin!” denildiği

ifâde edilmektedir. Buradaki hitap müşriklere yönelik olduğuna göre buradaki secdenin

namazdaki secde anlamına geldiğini söyleyemeyiz. Çünkü “Onlar Rahmân’ı inkâr

ediyorlardı.”595 Rahmân’ı inkâr eden birine namaz kılıp secde etmesi söylenmez. Bundan

dolayıdır ki bize göre buradaki secde emri “Rahmân’a boyun eğmek, saygı duymak, kulluk

etmek vb.” manalarına gelmektedir.

590 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 149. 591 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 3648. 592 Furkân, 25/60. 593 Arslan, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), XII, 283. 594 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 603. 595 Ra’d, 13/30.

Page 126: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

116

Şehab-ı Haffacı’ya göre bu âyette kulun Rabbine en yakın olduğu zamanın secde hâli

olduğu manası vardır. Onlar bilmiyormuş gibi davranarak, rezâletlerini takınarak Peygamber

(s.a.v.)’den şöyle sordular: “Rahmân da ne imiş?” Halbuki Rahman’ın ne olduğunu

biliyorlardı. Nitekim Hz. Musa, Firavun’a “Ben âlemlerin Rabbinden gönderilmiş bir

elçiyim.” dediğinde, Allah’ı bildiği halde, “Âlemlerin Rabbi de kimmiş?” diye sormuştur.596

Firavun da, müşrikler de gurur ve inançları yüzünden bu (sözleri) söylüyorlardı. Firavun’un

kâinâtın Rabbinden habersiz olamayacağı gibi, Mekke müşrikleri de Rahmân’dan habersiz

değildiler. Âyetin ifâdesinden ve Rahmân hakkındaki sorularının, O’ndan habersiz

olduklarından değil, isyânlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Yoksa, bundan dolayı Allah

kendilerini cezalandırmaz ve kendisinin Rahmân olduğunu yumuşak bir dille anlatırdı. Ayrıca

Allah için Rahmân kelimesinin eski zamanlardan beri Arabistan’da kullanılmakta olduğu

tarihî bir gerçektir.597

Hem bu âyetteki “Rahmân nedir?” ifâdesinden hem de Hudeybiye mütârekesi

sırasında Kureyşliler, şartnâmenin başına “Bismi’llâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm” yazılmasına itiraz

etmeleri ve onların delegesi Süheyl’in “er-Rahmân’ı tanımıyorum” demesinden598 hareketle

Rahmân kelimesinin Arapça olmadığı ve müşriklerin Rahmân isminin anlamını bilmedikleri

ileri sürülmüştür. Fakat Taberî, kendi zamanında böyle bir hükme varan kimse hakkında çok

ağır bir ifâde kullanır: “ ‘Onlara, ‘Rahman’a secdeye varın’ denildiği zaman, ‘Rahmân da

nedir?’599 âyetine dayanarak, bir ahmak, Arapların Rahmân’ı bilmediklerini ve bunun,

dillerinde bulunmadığını iddia etti. Ona göre şirk ehli, doğruluğunu bildiği şeyi inkâr

etmezmiş sanki! Bu adam Allah’ın kitabındaki şu âyeti okumamış mıdır nedir? ‘Kendilerine

kitap verdiğimiz kimseler, oğullarını tanıdıkları gibi onu (Hz. Muhammed’i) tanırlar.’600

Taberî, onların Hz. Peygamberi böylesine tanıdıkları halde inkâr edip yalanladıklarını bildirir,

arkasından da Câhiliye devri Arap şiirinde Rahmân isminin kullanılışına dâir örnekler verir.601

Bu konuda Elmalılı M. Hamdi Yazır şöyle diyor: “Rahmân nedir suâli, bu ismin

mefhûmunu veya müsemmâsını ve mâhiyetini istifsâr olabildiği gibi inkâr da olur. Şüphe yok

ki, Araplar Rahmân kelimesinin mefhûmunu anlamaz değildir. O halde ya Allah’ın ismi

olduğunu bilmiyorlardı veya Allah’ı inkâr ediyorlardı; daha doğrusu Allah’ın rahmet sıfatını

596 Arslan, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), XII, 283-284. 597 Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, III, 599. 598 Buhârî, Vekâle 2 (2301)’deki rivâyette ise Buhârî, Abdurrahman İbn Avf’ın müslüman olduktan sonra aldığı bu isme karşı şirkin taasubunu gösteren bir olay nakleder. 599 Furkân, 25/60. 600 Bakara, 2/146. 601 Taberî, Câmiü’l-Beyân, I, 131.

Page 127: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

117

inkâr ediyorlardı. Bu ismin ifâde ettiği rahmet ve merhamet vasfına âşina değillerdi. Onun

için ‘Sen bize emrediyorsun diye secde mi edeceğiz?’ dediler. Yani ‘Bilmediğimiz bir şeye

mücerred senin emrinle secde eder miyiz?’ dediler.602

“(Bu) onların nefretini artırdı.” Yani onlara Rahmân’a secde edin, emrini veren

kimsenin bu sözü, onların dinden daha çok uzaklaşmalarına sebep oldu.603 Bu emirden

beklenen, onları işe ve onu kabul etmeye sevk edici olması iken, onun bu emri onların

nefretini artırmıştır.604

Dehhâk’tan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali,

Osman b. Maz’un, Amr İbn-i Uneyse secde ettiler. Müşrikler, bunların secde ettiklerini

görünce istihzâ ederek mescidin öbür tarafına doğru uzaklaşıp gittiler.605 “(Bu) onların

nefretini artırdı.” âyetinden murâd edilen bir mana da budur. Yani müminlerin secdeleri

onların nefretlerini artırdı.

Süfyân-ı Sevrî, bu âyet-i kerîme hakkında şöyle dermiş: “Ey Yüce İlâh’ım, senin

düşmanlarının nefretini artıran husus, benim senin önünde daha bir zilletle boyun eğmemi

artırmıştır.”606

9. Namazın Bir Rüknü Olan Secde

Allahü Teâlâ, Hac sûresinin 77. âyetinde “Ey iman edenler! Rükû’ edin, secde edin.

(Diğer sûretlerle de) Rabbinize ibâdet edin, hayır işleyin. Ta ki umduğunuza nâil olasınız.”

buyurmaktadır. Bu âyet gösteriyor ki secde namazın farzlarından biridir. Secdesiz bir namaz,

namaz değildir. Günde 40 rekât namaz kılan bir mümin, 80 defa secde yapma şerefine

kavuşur. Bu secdenin nasıl yapılacağını ise Hz. Peygamber açıklamıştır. Hz. Peygamber’in

nasıl secde yaptığı ve secde ile ilgili açıklamaları için tezimizin ikinci bölümünde gerekli bilgi

verildi. Bunun için oraya bakılmalıdır.

10. Kıyâmet Gününde Secdeye Çağrılmak

Vâcip Teâlâ, müşriklerin ahirette vâki olacak rüsvaylıklarını beyân etmek üzere607

Kalem suresinin 42 ve 43. âyetlerinde şöyle buyuruyor:

602 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 3605. 603 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIII, 64. 604 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIV, 92. 605 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 3605. 606 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIII, 64.

Page 128: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

118

نوی ��ق 3N ی*m2 ی مN� O�د إ ن 9,� ا��'�A4h;�ی() )Aش�� Cره�V(أ CDBت ه )ا و%� ذ�� ن آ�0N�ی O�د إ ا��'�

Cن وه -���

“(Hatırla ki o gün) baldır(ın) açılacağı, kendilerinin secdeye davet edilecekleri bir

gündür. Fakat (buna) güç yetiremeyeceklerdir. (Onlar) gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet

sarmış olarak (secdeye davet edileceklerdir.) Halbuki onlar bu secdeye (dünyada) her şeyden

salim ve sapasağlam iken davet ediliyorlardı.”608

Bu âyette geçen “ق��” kelimesi lügatte, topuktan baldıra doğru bacağın incik yerine

denir. Bundan (hareketle) ağacın sâkı (yani gövdesi) gibi herhangi bir şeyin aslına da (sâk)

denir.609 O günün şiddet ve dehşeti son dereceye varacağına işaret için “��ق” lafzı ta’zîme

delâlet eden tenvinle vârid olmuştur.610

Sâk’ın tefsirinde dört ayrı izâh şekli vardır:

1. Bu, şiddettir. İbn-i Abbas’a bu âyetin tefsiri sorulduğunda şöyle demiştir: “Size

Kur’ân’dan bir şey gizli geldiği zaman onu şiirden araştırın. Çünkü şiir, Arab’ın divânıdır.

Şâirin şu sözünü işitmediniz mi?

H� �,ل G��0 9,�ق ض�بBب و0��! ... ا�Eب,� ال N"9 ق��

“Senin kavmin boyunları vurmayı bize gelenek haline getirdi. Savaş, bize, birden bire

alevlendi.”

Sonra da İbn-i Abbas: “O, gam, keder ve sıkıntı günüdür.” demiştir. Mücâhid de İbn-i

Abbas’tan bu günün, kıyâmetin en şiddetli ânı olduğunu rivâyet etmiştir. Dilciler bu anlamda

birçok beyit rivâyet etmişlerdir. Bunlar dilcilerin “sâk” kelimesinin şiddet manasında mecâz

olarak kullanılmış olduğunu itiraf etmeleri demektir. Yüce Allah’a hakîkî manada “sâk” isnad

etmenin kesin delillerle imkansız olduğu bilindiğinden bunun mecâz olduğu ortaya çıkar.

2. Bu, Ebû Saîd ed-Darîrî’nin görüşüdür. Bir şeyin sâk’ı demek, onu ayakta tutan aslı

demektir. Yani “durum aslında ortaya çıktığı, açıldığı gün” demektir. Kıyâmet günü her şeyin

hakikatleri ve asılları ortaya çıkacaktır.

607 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6091. 608 Kalem, 68/42-42. 609 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5292. 610 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6092; Ebu’s-Suûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm, VI, 289.

Page 129: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

119

3. Bu sâk, Cehennemin sâkı veya arşın sâkı veya korkunç bir meleğin sâkı demektir.

Fakat âyet sadece bir sâk’a işaret ediyor. Bunun hangi şeyin sâkı olduğuna lafızda bir işaret

yoktur.

4. Müşebbihe’nin yani Allah’ı cisme benzetenlerin tercih ettiği görüştür ki, bunlar,

“Bu âyetten maksat Allah’ın sâkıdır.” demişlerdir. Oysa Yüce Allah cisme benzemekten

münezzehtir. İbn-i Mesud hadisi611 gibi gelen bazı rivâyetleri bir cismin baldırı şeklinde

anlamak batıldır ve âyette “sâk” kelimesi marife değil, nekredir.612

Zemahşerî şöyle demiştir: “Sâk’ı açmak, baldırı açmak tabirleri, durumun şiddetinde

ve musibetin çetinliğini anlatmak için misal olarak verilen sözlerdir. Bunun aslı korku, dehşet

ve hezimet anında ve örtülü kadınların kaçarken paçalarını sıvamaları ve o sırada baldırlarını

açmaları meselindendir.”613

Ebû Hayyân ise şöyle demiştir: “Sâk’ın açılması, olayın şiddetinden ve gittikçe

büyümesinden kinâyedir.”614

Bu gün hakkında iki görüş vardır:

Birincisi, çoğunluğun görüşü olup bu kıyâmet günüdür.

İkincisi, Ebû Müslim’in görüşüdür ki bu gün kıyâmet günü değil, dünyadadır. Ebû

Müslim şöyle der: Bunun kıyâmet gününe yorumlanması mümkün değildir. Zira bu günün

özellikleri anlatılırken “ ال�=��د إلN و9���ن ” : “Secdeye çağrılırlar.” buyrulmuştur. Oysa

kıyâmet günü ne taabbüd (:kulluk), ne teklif (:yükümlülük) yoktur. Bundan murâd ya kişinin

dünyadaki son günüdür. “ �ى ل� ال;"�Zr( ��ون ��م �ل�ن ل";���. H�t~�� ب E���را '��ا و� ” : “Melekleri

görecekleri gün, o gün müjde yoktur. (Melekler) onlara ‘Size müjde yasak edilmiştir, yasak!’

diyeceklerdir.”615 buyrulduğu üzere melekleri müjdesiz olarak görürler. Sonra insanları görür,

vakti gelince namaza çağırırlar, kendisi namaza güç yetiremez. Çünkü o vakit “ إ�;�نC� ن1�� �,61 ل�

�< HZ2 !,�s H� ل&0 ” : “Daha önce iman etmemiş kimseye o gün imanı fayda vermez.”616

buyrulduğu üzere daha evvelden iman etmemiş bir nefsin o demde imana gelmesi fâide

vermez. Yahud da hastalık, ihtiyarlık, âcizlik hâlidir. Halbuki “ وه& ال�=��د إلN 9���ن آ�ن�ا و0�

611 Bu hadis aşağıdaki gelecek olan Hakim’in rivayet ettiği hadistir. 612 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5294-5295; Bak. Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXX, 94-95. 613 Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 581. 614 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, VIII, 316. 615 Furkan, 25/22. 616 En’am, 6/158.

Page 130: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

120

Sağ sâlim kişiler oldukları halde secdeye davet olunuyorlardı.” O zaman bu gün“ : ”��ل;�ن

başlarında bulunan dertten sâlim idiler. İşte ya ölüm sırasında başlarına inip gözleriyle

gördükleri o korkunç olayın şiddetinden veya âcizlik ve ihtiyarlıktandır. Şu bilinmelidir ki

âyetin lafzını Ebû Müslim’in dediği gibi yorumlamak mümkündür. Fakat onun, “Kıyâmet

gününe yorumlanması mümkün değildir.” demesi doğru değildir. Çünkü bu secdeye çağırma

teklif (:yükümlülük) yoluyla değil, başa vurmak ve tahcîl etmek (:utandırmak) içindir. Ve

secdeye davet olunduklarında kudretleri alınacak ve istidâtlarıyla kendilerinin arasına sed

çekilmiş bulunacaktır ki vaktiyle sağ sâlim iken yaptıkları aşırılık ve kusurdan dolayı

kederleri ve pişmanlıkları artsın.617

Şu halde “ Q ��م Z� H9 ق�� ” âyetinin manası, “hakkın emri şiddetlenip iş büyümeye

başladığı gün” demektir. Yoksa ne sâk vardır ne de keşf. Nitekim kolları kesik fakat aynı

zaman da cimri olan adam hakkında “eli bağlı” denir. Halbuki ortada ne el vardır, ne de bağ.

Bu, ancak cimrilik için söylenmiş bir meseldir. Burada Allah’ın insan gibi baldırı olduğu

zannına kapılana gelince, bu onun havsalâsının darlığından ve ilm-i beyânda nazarının

azlığındandır. Onun aldandığı şey İbn-i Mesud hadisindeki “ Q Z� H;'+ال� H9 @0�� ” : “Rahman

sâk’ını açar.” kısmıdır. Halbuki bunun manası “Rahmân’ın emri şiddetlenip iş büyüdüğü

zaman” demektir ki o da kıyâmet günü “ الOآ�� الa1ع ” : “en büyük feryat”tır.618

İşte o kıyâmet günü ki şimdi nazarlardan gizli olan hakkın hükmü tecelli etmeğe,

hakikat perdesi aşağıdan yukarıya açılmaya, müslimlere murâd, mücrimlere zillet ve felâket

olan gaye bir uçtan arz-ı endam eylemeye başlayacak ve “ ال�=��د إلN و9���ن ” : “Secdeye davet

olunacaklar.”

Hakka boyun eğmek istemeyen, istedikleri gibi hüküm verip fenâlıktan korunmayan,

keyiflerine göre yaşamak arzu eden o mücrimler, münkirler şerikleriyle beraber birer birer

veya alay alay kalkın bakalım, vaktiyle tanımadığınız hakkın emrine boyun eğin, teslim olun,

kemâl-i ta’zîm ile secdeye kapanın, yüzlerinizi yere koyun, haddinizi anlayın diye kahr-ü

tevbîh için çağrılacaklar, o zaman secdeye kapanmak için can atacaklar. “ ��ن %"�.7K�� ” : “Fakat

güçleri yetmeyecek.” Ne başlarını kaldırabilecekler, ne bellerini eğebilecekler, belleri kazık

kesilmiş olacak.619 Onların bu secde edemeyişleri ya vaktin geçmesinden ya da bir başka

617 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5296. 618 Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 582; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5295-5296. 619 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5299-5300.

Page 131: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

121

yasak tanımadıkları gibi “boyunlarının bükük, başlarının eğik”620 olmasından kaynaklanıyor.

Sanki bedenleri ve sinirleri kendi irâdeleri dışında korku ve dehşetten tutulmuş gibidir.621

Buhârî, bu âyetin tefsirinde Ebû Saîdi’l- Hudrî’den şöyle bir hadis rivâyet ediyor:

“Peygamber (s.a.v.) Hazretleri’ni dinledim, şöyle diyordu: Rabbimiz sâkını keşfeder, derhal

her mümin erkek ve kadın ona secde eder. Dünyada riyâ ve süm’a (: başkaları işitsinler) için

secde eder olan kalır. O da secde etmeye gider, fakat beli tutulur kalır.”622

İbn-i Mesud’dan ise şöyle rivâyet edilmiştir: “Allah, kıyâmet günü insanları toplar ve

buluttan gölgeler içerisinde iner de bir seslenici şöyle seslenir: “Ey insanlar! Sizi yaratan, size

şekil veren, sizi rızıklandıran Rabbiniz, sizlerden her bir insana dünyada taptığı, kendine veli

tanıdığına gitsin.” der. Ve dünyada ilâh tanıdıkları şeyler onlara görünür, şekilleriyle

karşılarına dikilirler. Hz. İsa’ya tapanlara İsa (a.s.)’ın şeytanı görünür. Üzeyr’e tapanlara da

keza, hatta ağaç, odun ve taşa varıncaya kadar her birinin taptığı kendilerine gösterilir. Ehl-i

İslam da diz çökmüş, göğsüne doğru yaslanmış bir durumda kalır. Onlara da Yüce Allah

görünür ve kendilerine: “Siz niye herkesin gittiği gibi gitmiyorsunuz?” denilir. Onlar, “Bizim

bir Rabbimiz vardır ki henüz görmedik.” derler. O vakit buyurur ki: “Siz Rabbinizi görseniz

ne ile tanırsınız?” “Onunla bizim aramızda alâmet vardır, görsek onu tanırız.” derler. “O

nedir?” buyurur. Derler ki: “Sâk’tan keşf eder.” O vakit Rahmân sâk’ından keşf eder.

Müminler hemen secdeye kapanırlar, münafıklar ise sırtlarını tabak tabak içlerine şişler

saplanmış gibi olur.”623

Demek ki kıyâmet günü kim Allah’a ibâdet edenlerdendi ve kim de onu inkâr

edenlerdendi, açıkça ortaya çıkacaktır. Bu iş için herkesin Allah’ın önünde secdeye

kapanması istenince dünyadayken ibâdet edenler hemen secde edecekler, oysa dünyadayken

inkâr edenlerin belkemikleri kaskatı kesilerek kilitlenecek ve onlar secdeye gidemeyecekler,

zelîl ve pişman olarak ayakta kalacaklardır.624

“ )�C& أب$�ره& ��ش ذل+( 2�ه ” : “Gözleri huşu içinde bir îmâya bile muktedir olamayacak

vechile düşkün, kendilerini bir zillet saracak da saracak.”

620 Bak. İbrahim, 14/43. 621 Seyyid Kutub, Fi Zılali’l-Kur’ân, XV, 166. 622 Buhârî, Tefsîru Sureti 68, 2 (4919); Bak. Müslim, İman 302 (183); Dârimî, Rikak 83 (2799); Ahmed b. Hanbel, s. 761-762 (Hadis No: 11144). 623 Hakim, Müstedrek, IV, 590. 624 Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, VI, 439.

Page 132: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

122

Sevinç ve üzüntü gözde her azâdan ziyâde nümâyan olduğundan (:göründüğünden)

cümle azâya ârız olan korku manasına olan huşû’, zikr-i cüz’ irâde-i kül kabîlinden, göze

isnâd olunmuştur ki cümle azâya ârız olan kederden kinâyedir. Çünkü gözlerde görülen korku

ve züll-ü meskenet her azânın korkusuna ve züll-ü meskenetine delâlet eder.625

Vâcip Teâlâ, kafirlerin âhirette secdeye davet olunup secdeye muktedir

olamayacaklarını beyândan sonra dünyada secdeye davet olunduklarını beyân etmek üzere

“ ��ل;�ن وه& ال�=��د إلN 9���ن آ�ن�ا و0� ” : “Halbuki onlar azâları tam, bedenleri sağlam ve namaz

kılmaya muktedir oldukları halde dünyada secdeyi câmî’ olan namaza müezzinler vasıtasıyla

davet olunurlar, lâkin icâbet etmezlerdi. Halbuki icâbetlerine bir mâni’ de yoktu.”

buyurmuştur. Yani vaktiyle dünyada başları selâmette iken o secdeye davet olunuyorlardı.

Tav’an secde ve inkıyâd etmeleri kendilerine teklif olunuyordu da onu reddediyorlardı, o

selâmetin kadrini bilmiyorlar, rıza ve ihtiyârlarıyla secdeye yanaşmıyorlar, itaatin sevabına

akıbette zevkine inanmıyorlar. Mücrimleri müslimlerden akıllı sayıyorlardı.626 İşte dünyada

icâbete muktedir oldukları halde icâbet etmediklerine cezâ olarak ahirette secdeye davet

olunurlar ve lâkin terzîl için kudretleri selb olunur, icâbetin faydası olmadığı halde icâbet

etmek isterler.627 O secdeye bugün ister istemez can atacaklar. Amma kımıldanmaya

dermanları kalmayacak, gittikçe büyüyen bir zillet içinde hâib ü hasîr, makhûr olacaklar.628

İbrahim et-Teymî dedi ki: “Onlar ezan ve kamet ile (namaza) çağrıldıkları halde bu

çağrıya uymayı kabul etmiyorlardı.”

Saîd b. Cübeyr dedi ki: “Onlar ‘Haydi felâha’ nidasını işitiyorlar, fakat buna icâbet

etmiyorlardı.”

Rabi’ b. Heysem felç olmuştu. Bununla birlikte iki kişinin arasında (onlara) tutunarak

mescide gidiyordu. “Ey Ebû Zeyd! Evinde namaz kılsan olmaz mı? Şüphesiz bu, senin için

bir ruhsattır.” denilince şöyle dedi: “ ‘Haydin felâha’ sesini işiten herkes yüzüstü emekleyerek

dahi olsa o çağrıya icâbet etsin.”

625 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6091-6092; Bak. Ebu’s-Suûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm, VI, 290. 626 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5300. 627 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6092-6093. 628 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5300.

Page 133: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

123

Ka’b el-Ahbâr ise şöyle demiştir: “Allah’a yemin ederim ki bu âyet-i kerime

cemâatlerden geri kalan kimseler dışında, kimse hakkında inmiş değildir.”629

Bu âyet(ler), namaza davet olunup da icâbet etmeyenleri zem olduğu gibi cemâat-i

müslimîni terk edenler hakkında dahi vaîdi mutazammındır. Binâenaleyh, cemâate gitmenin

vâcip olduğunu beyân eden fukahânın beyânlarına bu âyet delâlet eder. Amma ulemâ-yı

Hanefiye indinde cemâatle namaz kılmak vâcip olmayıp sünnet-i müekkede olduğundan

cemâati terk etmek azap îcab etmese de terk eden kimsenin zemmini mûcip olur. Binâenaleyh

cemâate gitmeyenler şeriat nazarında mezmûmlardır.630

11. Secde İzi

Allahü Teâlâ Fetih suresinin son âyetinde şöyle buyuruyor:

Cا�0 4�-�ه ن 9�,� 3� ا�,�: ورضi;G����ا ی �Aرآ� Cت اه CDH4( ا�*?��ر ر@-�ء O,N أش��اء :A� 3یWل ا�,�: وا�� j�-�� ر�

O,N ى ;��9 |,i;��9 dزرR9 dYhج ش �9. وج هCD 3� أP ا��'� د ذ�& CD,k� 9. ا�;� راة وCD,k� 9. اl4�08� آ\رع أ

:% � Z�A4| ا�\'ر�اع یi4� CD( ا�*?��ر �Nی3 ا�,�: وWا ا�� H�q ا ,-Nت و�j���Vا� CDH� ة ?i� 4-� وأج ا N

“Muhammed, Allah’ın rasûlüdür. Onun beraberinde bulunanlar da kafirlere karşı

çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rüku ve secde edenler olarak görürsün.

Onlar Allah’tan fazl ve rıza isterler. Secde izinden (meydana gelen) nişanları yüzlerindedir.

İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncildeki vasıfları da filizini yarıp çıkarmış, gitgide

onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine doğrulup kalkmış bir ekine benzerler ki bu,

ekincilerin de hoşuna gider. (Ashab hakkındaki bu teşbih) kafirleri öfkelendirmek için(dir).

İçlerinden iman edip de iyi amelde bulunanlara Allah hem mağfiret, hem büyük mükafat vaad

etmiştir.”631

İşte bu âyet-i celîlede Cenâb-ı Hak, ashâb-ı kirâmı üç cihetle senâ buyurdu: Birincisi,

kafirler üzerine şiddetli bulunmalarıdır. İkincisi, kendi aralarında birbirlerine gâyet

merhametli olmalarıdır. Üçüncüsü ise fazl-ı ilâhîyi ve ihsân-ı sübhânîyi talep ederek rükû’ya

ve secdeye kapanmaları632 ve secde izinden nişanları yüzlerinde olmalarıdır.

Bu âyetin bizim üzerinde duracağımız bölümü “ ال�=��د أH� �f وج�هC& %? �.;�ه& ” : “Secde

izinden (meydana gelen) nişanları yüzlerindedir.” olacaktır.

629 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVIII, 251. 630 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6093. 631 Fetih, 48/29. 632 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XIV, 5475.

Page 134: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

124

Burada geçen sîmâ Türkçe’ye de geçmiş bir kelime olup lügat manası, alâmet633,

nişan, yüz özelliği ve fizyonomîdir.634

Âyetteki “Secde izinden (meydana gelen) nişanları yüzlerindedir.” cümlesi ile ilgili

iki izâh yapılmıştır:

1. Bu alâmetler, dünyada olacaktır. Böyle oluşuna göre, bu durumda şu iki izâh

yapılabilir:

a. Bununla çok secde etmeleri sebebiyle, müminlerin alınlarında meydana gelen

durum kasdedilir.635 Ebu’s-Suûd Efendi tefsirinde: “(Bu), çok secde etmekten meydana gelen

izdir.”636 demiştir. Hz. Peygamber’den rivâyet olunan “Süratlarınızı sertleştirmeyiniz, sertlikle

damgalamayınız.” hadîs-i nebevîsi ile vârid olan nehiy, alınlarını yere sürterek o sîmâları

husûle getirmeye çalışanlar hakkındadır ki o sırf riyâ ve nifaktır.. Buradaki söz ise sırf Allah

için secde eden hâlis muhlis secdekâr olanların yüzlerinde hâsıl olan izdir.637

b. Bununla Cenâb-ı Hakk’ın geceleri namaz kılan ve secde edenlerin yüzünde yarattığı

güzellik nuru kasdedilir.638Allah için hâlisâne secde edip durdukları yüzlerinin salâh ile

parlayan nûrânîliğinden bellidir.639 Bu, aklı olanlar için inkarı mümkün olmayan bir şeydir.

Çünkü gece uyanık olan iki kişiden biri içki içerek, oyun oynayarak; diğeri ise namaz kılıp

Kur’ân okuyarak ve ilim talebi ile vakit geçirse ertesi gün bütün insanlar, içki içip oyun

oynadığı için uykusuz kalanla Allah’ı zikir ve şükür için uykusuz kalanın farkını görür.

İbn-i Mâce, Sünen’inde şöyle bir hadis rivâyet ediyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

“Geceleyin çok namaz kılanın yüzü, gündüz güzel olur.”640

Ancak bu hadis hakkında İbn-i Kesîr: “Sahih olan, bu hadisin mevkûf olmasıdır.”

demiştir.641 İbn-i Arabî ise şöyle demiştir: “Bunu birtakım kimseler Peygamber (s.a.v.)’e

yanlış bir sûrette nisbet etmiştir. Bunun bir harfi dahi Hz. Peygamber’den gelmiş değildir.”642

633 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVI, 293. 634 Karaman, Hayrettin; Çağrıcı, Mustafa; Dönmez, İbrahim Kafi; Gümüş, Sadrettin, Kur’ân Yolu, V, 82. 635 Beyzavî, Envâru’t-tenzîl ve Esrâru’t-te’vîl, III, 301. 636 Ebu’s-Suûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm, VI, 108. 637 Ebu’s-Suûd, İrşâdü’l-Akli’s-Selîm, VI, 108; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 4441. 638 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXVIII, 93. 639 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 4440. 640 İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salât 174 (1333). 641 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, V, 640. 642 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XVI, 293.

Page 135: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

125

Mücâhid’den rivâyet olunduğuna göre, İbn-i Abbas demiştir ki: “O, sizin göreceğiniz

eser değil ve lâkin İslam sîmâsı, seciyesi, tavrı, huşû’u, tevâzû’udur.”643

2. Bu alâmetler, kıyâmet günü tahakkuk edecektir. Bazı müfessirler de bunu

dünyadaki secdelerinden, namazlarından kıyâmet günü yüzlerinde hâsıl olacak nur diye

rivâyet etmişlerdir.644 Nitekim Allahü Teâlâ: “O gün birtakım yüzler ağarır.”645 ve “Onların

nurları önleri sıra koşar.”646 buyurmuştur. Onların yüzlerindeki nurları hakka yönelmeleri

sebebiyle olmuştur.647

Âyette sözü edilen bu alâmeti müfessirlerden bazıları maddî anlamda bazıları ise

manevî bir özellik olarak anlamışlardır.

Mevdûdî, bu alâmetin manevî bir özellik olduğunu kabul ederek şöyle diyor: “Burada

anlatılmak istenen namaz kılanların alınlarında meydana gelen yuvarlak iz değildir. Burada

kasdedilen mana, Allah’a baş eğme sonucu insanda fıtrî olarak meydana gelen ruh yüceliği,

ahlak güzelliği, vakar ve takva gibi insan çehresinde kendini gösteren hasletlerdir. İnsan

çehresi yani sîmâsı, sayfalarında ruh dünyasının ve nefis âleminin rahatlıkla okunduğu bir

kitaptır. Gururlu bir insanın sîmâsı, mütevâzî ve alçak gönüllü bir insanın sîmâsından

farklıdır. Ahlaksız bir adamın çehresi ile iyi niyetli ve temiz ahlaklı bir adamın çehresinin

farkı hemen belli olur. Serseri ve edepsiz bir adamın yüzü ile mûnis, haysiyetli ve iffetli bir

insanın yüzü arasında açık fark görülür. Allah buyruğunun özü bize şunu gösteriyor: Hz.

Muhammed’in bu sahâbeleri ve beraberindekiler öyle kimselerdi ki çehrelerinde takva

nurunun parlamasından dolayı görenler onları insanların en hayırlıları ve mahlûkâtın en iyileri

olduklarını derhal sezer ve kabul ederler. Bunun bir örneğini İmâm Mâlik bize şöyle

anlatıyor: Sahabîler ordusu Suriye topraklarına girdiğinde bölgenin Hrıstiyanları bunlar için

“Hz. İsa’nın havarîleri hakkında duyduğumuz o yüce meziyetleri ve üstün değerleri taşıyan

insanlar..” demişlerdi.”648

Mehmet Vehbi Efendi ise bu alâmetin hem dünyada hem de âhirette görülebilecek bir

özellik olduğuna dikkat çekerek şöyle diyor: “…Ehl-i iman çokça namaz kıldıklarından secde

ile hakka teveccühlerinin eseri olarak yüzlerinde tıynetlerinin tahâretleri, fıtratlarının kerâmeti

643 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 4441. 644 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VI, 4441. 645 Al-i İmran, 3/106. 646 Tahrim, 66/8. 647 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXVIII, 93. 648 Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, V, 428.

Page 136: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

126

görülür. Yüzlerinde lemeân eden bu parlaklık rükû ve sücûdlarının alâmeti olarak imanlarına

delâlet eden nur-u ilâhîdir ve dünyada rükû ve sücûdlarının eseri olan nur-u iman sebebiyle

âhirette yüzleri beyaz olarak kabirlerinden kalkarlar.”649

Taberî ise konuyla alâkalı rivâyetleri naklettikten sonra şöyle demektedir: “Allahü

Teâlâ, sıfatlarını zikrettiği bu müminlerin yüzlerinde secde izlerinden alâmetler olduğunu

beyân etmiş ve bu alâmetlerin dünya ve âhiret gibi herhangi vakitle mukayyet olduğunu veya

herhangi bir şekilde şekillendiğini bildirmemiştir. Madem ki durum böyledir, o halde bu

alâmet müminlerin yüzlerinde her zaman mevcuttur. Dünyada müminleri tanıtan bu alâmet,

İslam’ın izleridir. Bunlar da İslam’ın mümine bahşettiği huşû’, takva, mütebessim bir sîmâ

vb. alâmetlerdir. Ahirette ise mümini tanıtan bu alâmetler, secde izleri, alında parlayan abdest

izleri vb. alâmetlerdir…”650

Bize göre, bu yorumların biri diğerine zıt düşmemekte; aksine birbirini

tamamlamaktadırlar. Sahâbe gibi çokça namaz kılan ve secde edenlerde bu özelliklerin hep

birden bulunması mümkündür.

12. Secde, Kulu Allah’a Yaklaştırır

Allahü Teâlâ, Alak sûresinin son âyetinde şöyle buyurmaktadır:

“ وا%; ب وا��� تAh: �� آ,�� ”

“Sakın ona itaat etme, secde et ve yaklaş.”651

İlk bölümü dışında bu Alâk sûresinin Ebû Cehil hakkında indiği rivâyet edilir. Ebû

Cehil, Hz. Peygamber Kâbe’de namaz kılarken ona rastlamış ve demiş ki: “Ey Muhammed!

Sana bunu yasak etmemiş miydim?” Sonra Rasûlullah’a tehdidler savurmuştu. Rasûlullah da

ona sert davranarak onu kovmuştu. Belki de Rasûlullah’ın Ebû Cehil’in boğazından tutup

“Vay başına geleceklere” dediği olay budur. O sırada Ebû Cehil Hz. Peygamber’e: “Ey

Muhammed! Beni ne ile tehdid ediyorsun?” diye sormuş, sonra “Allah’a and içerim ki, bu

gördüğün vadide en çok taraftarı olan insan benim.” demişti. Bunun üzerine Yüce Allah “O

649 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XIV, 5475. 650 Taberî, Câmiü’l-Beyân, XXI, 326. 651 Alâk, 96/19.

Page 137: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

127

zaman gitsin de taraftarlarını çağırsın.”652 âyetini indirdi. İbn-i Abbas der ki: “Ebû Cehil

taraflarını çağırmaya kalksaydı azap melekleri o anda işini bitirirlerdi.”653

Bu âyetin başındaki “��,آ” red harfidir.654 Hayır, durum Ebû Cehil’in zannettiği gibi

değildir demektir.655

Âyetteki “���وا” : “Secde et.” emrine gelince bu konuda

1. Müfessirlerin çoğunluğuna göre Cenâb-ı Hak bu emir ile “Namaz kıl; gerek fiil,

gerekse tebliğ açısından ibâdete devam et. Bu düşmanın hakkındaki fikrini açıkça söyle.

Çünkü Allah, senin destekçin ve yardımcındır.” manasını kasdetmiştir.

2. Bazıları ise “Bu emirle, huşû’ ve hudû’ manası kasdedilmiştir.” demişlerdir.

3. Diğer bazıları da “Hayır, bu emirle namazdaki secdeler kasdedilmiştir.”

demişlerdir.656

Elmalılı M. Hamdi Yazır bu konuda şöyle diyor: “Burada secde, yukarıdaki (âyetlerde

geçen) salât karinesiyle namaz manasına olmak dahi muhtemil ise de hakikatı üzere bilhassa

kendi manasında olmak daha zâhirdir. Zira ‘�بK0وا’ : ‘yaklaş’ (ifadesi), namaz ve sâir envâi

kurbete (insanı Allah’a yaklaştıran diğer ibâdet çeşitlerine) şâmildir. Secdenin ayrıca tahsîsi

‘Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl, secdede bulunduğu hâldir…’657 hadisi mucebince

ehemmiyetini tansîstir (açıkça ifade eder). Çünkü secde, bütün yakınlığın esası olan hudû’ ve

inkıyâdın ekmel sûretidir.”658

Kurtubî şöyle diyor: “Bu ayetteki ‘secde et’ buyruğu namazdaki secde anlamına gelme

ihtimali olduğu gibi, bu suredeki tilâvet secdesi anlamına gelme ihtimali de vardır.”659

Daha sonra Yüce Allah “�بK0وا” : “ve yaklaş.” buyurmuştur. Bu ifade hakkında ise şu

izâhlar yapılmıştır:

652 Alâk, 96/17. 653 İbn-i Kesîr, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azîm, VI, 495. 654 Beyzavî, Envâru’t-tenzîl ve Esrâru’t-te’vîl, III, 552. 655 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 128. 656 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXXII, 26. 657 Müslim, Salât 215 (482). 658 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5962-5963. 659 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 128.

Page 138: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

128

1. Bu ifade, “Yaptığın secdelerle Rabbine iyice yaklaşmayı iste!” demektir.660 Çünkü

Hz. Peygamber: “Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl secdede bulunduğu hâldir. Binâenaleyh

siz (secdede) duayı çok edin!”661 buyurmuştur. Bir hadîs-i kudsîde de: “Kulum bana fazla

ibâdetlerle mütemâdiyen yaklaşır. O derece ki nihâyet ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü,

duyduğu kalbi olurum, benimle işitir, benimle görür, benimle duyar.”662 buyurulmuştur.

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Secde edecek olursan, duâ etmekle Allah’a

yakınlaş. Atâ, Ebû Hureyre’den şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

“Kulun Rabbine en yakın olup, onun en çok sevdiği hâli, Allah için secde (ederek alnının

yerde bulunduğu hâl)dir.”663 Bir başka hadiste ise Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Rükû’ya gelince o halde Rabbinizi ta’zîm ediniz. Sücûda gelince, olabildiğince dua ediniz.

Çünkü bu halde duânızın kabul edilmesi umulur.”664

Bunun böyle olmasının sebebi, bu hâlin kulluğun ve zilletin en ileri derecesinin ifâdesi

olmasıdır. İzzetin en ileri derecesi ise Yüce Allah’a mahsûstur. Ölçüsünün sözkonusu

olmadığı izzet yalnızca O’nundur. Sen O’na ait olan bu öz sıfattan ne kadar uzak kalırsan,

O’nun cennetine o derece yaklaşmış, O’nun nimet yurdunda O’nun komşuluğuna o kadar

yakınlaşmış olursun. Şu beyti söyleyen şâir ne güzel söylemiş:

“ ���aه� %? ذلC�* وإذا t2ل"! ال�0�ب 2�اض% G.إل �,� ”

“Senin için alçak gönüllülükle boyunlarımız zilletlerini arzedecek olurlarsa, hiç

şüphesiz onların azîz olması (huzurunda) zelîl olmalarında saklıdır.”665

Buradaki Allahü Teâlâ’ya yakın olmayı nasıl anlamalıyız? Bu konuda Sadreddin

Konevî şöyle diyor: “Bilesin ki Hakk’a yakınlığın beş mertebesi vardır. Şöyle ki:

Nefsin yakınlığı,

Kalbin yakınlığı,

Sırrın yakınlığı,

660 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXXII, 26. 661 Müslim, Salât 215 (482). 662 Buhârî, Rikak 38 (6502). 663 Müslim, Salât 215 (482); Ebû Davud, Salat 153 (875); Nesaî, Tatbîk 78 (1139). 664 Müslim, Salât 207 (489); Ebû Davud, Salat 153 (876); Nesaî, Tatbîk 8 (1047), Tatbîk 62 (1122); Müsnedü Ahmed b. Hanbel, s. 172 (Hadis No: 1900). 665 Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XX, 128.

Page 139: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

129

Ruhun yakınlığı,

Bir de Hakk’ın ehadiyet yakınlığı.

Bilhassa ehadiyet yakınlığı bütün mertebeleri kendinde toplar.

Şimdi yukarıda toplu sayılan yakınlık mertebelerinin tafsîline geçelim. Şöyle ki:

Nefsin yakınlığı, bu onun itaat ve ibâdet görevlerini yapmasına bağlıdır. Bu makâmda

Hakk’ın kuluna yakınlığı, merhameti ve şefkatidir.

Kalbin yakınlığı, kulun kalbî ve içten amellere dalmasına bağlıdır. Bu ise pek kolay

değildir. Dünya ehlinden kopmak îcâb eder. Bu makamda Hakk’ın yakınlığına gelince ilim,

hikmet ve irfân çeşidinden şeyleri kuluna vermesidir, ona bağlamasıdır.

Sırrın yakınlığı, bu da onun hakîkî keşiflere dalmasına bağlıdır. Hakîkî tecellî ile hâsıl

olur. Asıl tecellî de, Hakk’ın yakınlığı da budur.

Ruhun yakınlığı, bu mertebeyi de kısmen kalbin, kısmen sırrın yakınlığı bilmekte bir

mahzûr yoktur.

Hakk’ın ehadiyet yakınlığına gelince daha önce de anlatıldığı gibi sözü edilen bütün

mertebeleri özünde toplar. Bu mertebe kul için tam bir yokluk mertebesidir, ne varsa özünde

toplar. Hakk’ın zât, sıfat ve ef’âl tecellîlerinin temiz, şeksiz, aydınlık tenzîhleri altında. Bu hâl

içinde kul, zât, sıfat ve fiil olarak tam, küllî ve tek birliğe doğru yol alıp kendinden geçer, fenâ

bulur.”666

2. Bu ifâdenin manası, “Ey Muhammed! Sen secde et. Ey Ebû Cehil! Sen de

zebânîlerin seni yakalayacakları hakikatini görebilmen için, Muhammed’e yaklaş.”

şeklindedir. Böylece Cenâb-ı Hak sanki, o kafirin öfkesinin artması için, Hz. Peygamber’e

secde etmesini emretmiştir. Bu manaya göre ifade, “…onunla kafirleri öfkelendirmek

için…”667 âyeti gibi olmuş olur. Bu öfkenin artmasını gerektiren sebep şudur: Kafirler Hz.

Peygamber’in namaz kılmasına mani oluyorlardı. Böylece Hz. Muhammed (s.a.v.)’i secde

ederken görmeleri durumunda ise, kin ve öfkeleri doruk noktasına çıkıyordu. Daha sonra

Cenâb-ı Hak, tam bu sırada, Hz. Peygamber secde ederken “Ey Ebû Cehil! Ona yaklaş ve

666 Sadreddin Muhammed b. İshak b. Muhammed Sadreddin Konevî (672/1273), Şerh-i Hadîs-i Erbaîn: Kırk Hadis Şerhi, (çev. Ekrem Demirli), İz Yayıncılık, İstanbul 2002, s. 146. 667 Fetih, 48/29.

Page 140: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

130

ayağını ensesine bas. Çünkü Peygamber secde ediyor ve kendi işiyle meşgul.(Yapabiliyorsan

yap bakalım.)” demiştir ki bu, Ebû Cehil ile istihzâ etmek ve onu hafife almaktır.668

Bütün bu ifadelerden şunu anlıyoruz ki kulun Allah’a yapmış olduğu her itaat ve

ibâdet onu Allah’a yaklaştırır. Allah’a yaklaşmanın en iyi yolu ise secde etmektir.

13. Secde Edilen Yerler Olarak Mescidler

Mescid, Arapça’da “eğilmek, tevâzû’ ile alnı yere koymak” manasına gelen sücûd

kökünden “secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir. Secde; namazın rükünleri içinde

en önemlisi, Kur’ân’a göre insanın daha ilk yaratılışında şâhit olduğu bir hürmet ifâdesi ve

Hz. Peygamber’in bildirdiğine göre kulun Allah’a en yakın olduğu an669, ibâdetin özü ve nihaî

noktasıdır. Bundan dolayıdır ki ibâdet yerlerine “secdegâh” ve “secde mekânı” anlamında

“mescid” adı verilmiştir.670 İslâm’ın temel ibâdetlerinden biri olan namazın başka

rükünlerinin de bulunmasına rağmen “ibâdethâne” karşılığında “sücûd”dan türeyen “mescid”

kelimesinin kullanılması, namazın hedeflediği kulluk, ta’zîm ve hürmeti, sücûdun en iyi bir

şekilde ifâde etmesi sebebiyle olsa gerektir.

Mescid, secde ile namaz ve ibâdet için tahsis olunmuş olan yerlerdir ki lügaten müslim

ve gayri müslim her milletin ma’bedine şâmil olabilir. Örfte ehl-i İslâm’ın ma’bedine

mahsûstur. İmtiyâzına tenbih için ism-i mekânın şâz vezinlerinden olmak üzere meksûr

okunarak kıyâstan ayırd edilmiştir. Mesced ise secde manasına mimli masdar veya secde

mevzii, secde uzvu manasına kıyasî ism-i mekân olur.671

Mescid kelimesinin, Sâmî kökenli dillerde telaffuz ve anlam bakımından benzerleri

vardır. Meselâ milâttan önce V. yüzyıla ait olduğu tesbit edilen Yahudî Elephantine

papirüslerinde kelime “ibâdet yeri” anlamında geçmektedir. Milâttan önce I. yüzyılda yaşayan

ve “Ölüdeniz yazmaları” kendilerine izâfe edilen Essensîler de ibâdet yerlerine mescid

diyorlardı.672 Mescid kelimesi, ekser Avrupa lisânlarına da intikâl etmiştir: İspanyolca-

Mesquita, İtalyanca-Moschea, Almanca-Moschee, Fransızca-Mosquée, İngilizce-Mosque.673

668 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXXII, 26. 669 Ahmet Önkal-Nebi Bozkurt, Cami, DİA, VII, 46. 670 Yılmaz, H. Kamil, Secde Hiçlikte Yükseliştir, Altınoluk Dergisi, Aralık 2004, s. 8. 671 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5408. 672 Ahmet Önkal-Nebi Bozkurt, a.g.m., VII, 46. 673 Kadri, Hüseyin Kazım, Türk Lügati: Türk Dillerinin İştikakı ve Edebî Lügatları, İstanbul 1943, III, 49.

Page 141: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

131

Mescid kelimesi Kur’ân’da tekil ve çoğul olarak, ayrıca sıfat tamlaması şeklinde

toplam yirmi sekiz yerde geçmektedir.674 Kâbe ve çevresini ifâde eden Mescid-i Harâm on

beş yerde, Mescid-i Nebevî veya Mescid-i Kubâ’nın kasdedildiği “takvâ temeli üzerine kurulu

mescid”675, Kudüs hareminin kasdedildiği Mescid-i Aksâ676 ve münâfıkların Hz. Peygamber’e

suikast tertiplemek üzere binâ ettikleri Mescid-i Dırâr677 birer âyette, kelimenin çoğulu olan

mesâcid ise altı yerde zikredilmektedir.

Kur’ân’ın bildirdiğine göre “insanlar için inşâ edilen ilk beyt (mâbed)” Kâbe’dir.678

Rivâyete göre onun da ilk bânîsi Hz. Âdem’dir. Ebû Zerr (r.a.) şöyle demiştir: Ben: “Ya

Rasûlallah! Yeryüzünde ilk kurulan mescid hangisidir?” dedim. Rasûlullah (s.a.v.): “Mescid-i

Harâm’dır.” buyurdular. “Sonra hangisidir?” dedim. “Mescid-i Aksâ’dır.” buyurdular.

“Bunların arasında ne kadar zaman vardır?” dedim. “Kırk senedir. Sonra nerede namaz vakti

gelirse namazını orada kıl. Orası da bir mesciddir.” buyurdular.679 Bu hadiste iki mescidin

aralarının zaman olarak kırk yıl olduğunun belirtilmesi, bu mescidleri yeni yaptıklarını değil;

Hz. İbrahim’in ve Hz. Süleyman’ın eski temelleri üzerine bunları yenilediklerini

göstermektedir.680

Allahü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de mescidlere hürmet göstermek lâzım olup mescidleri

tahrib edenlerin de en büyük zâlim olduğunu beyân etmek üzere şöyle buyuruyor:

�-�3 أC,s و3� H� آ أن ا�,�: ����جWی �D49 :-�ا OA�9. و �D(ا � &X�آ�ن �� أو CD� ه� أن ,���+?34 إ��� ی� CD�

�\ي ا��'�40 9. CD�ة 9. و �R�اب اWN C4 N

“Allah’ın mescidlerinde O’nun adının men’ edenlerden, onların harab olmasına

koşandan daha zâlim kimdir? Onların (hakkı) oralara korkak korkak girmekten başkası

değildir. Dünyada rüsvaylık onlarındır. Ahirette en büyük azap da yine onların.”681

Allah’ın mescidlerini içlerinde ism-i ilâhî zikredilmekten ve o mescidlerin maddeten

veya ma’nen harab olmasına, yıkılmasına veya muattal kalmasına veya mescidlikten

çıkarılmasına çalışandan daha zâlim kim vardır? Her şeyin hakkı, lâyık olduğu mevkiye

konulmak; zulüm de bir şeyi mevziinin gayrine koymaktır. Demek ki bir şey hakkından, lâyık

674 Abdülbâkî, Muhammed Fuad, el-Mucemü’l-Müfehres Fi Elfâzi’l-Kur’ân-ı Kerim, s. 423-424. 675 Tevbe, 9/108. 676 İsrâ, 17/1. 677 Tevbe, 9/107. 678 Al-i İmrân, 3/96. 679 Buhârî, Enbiyâ 40 (3425); Müslim, Mesâcid 1-2 (520). 680 Davudoğlu, Ahmet, Sahîh-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, III, 349 (1533). 681 Bakara, 2/114.

Page 142: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

132

olduğu mevkiden ne kadar uzaklaştırılırsa, o kadar haksızlık, o kadar zulüm yapılmış olur ve

o şey ne kadar yüksek ve ne kadar mukaddes ise zulüm de o nisbette ileri gitmiş bulunur.

Nitekim Allah’a şirk en büyük zulümdür. İşte Allah’ın mescidlerini, içlerinde Allah demekten

men’ etmek ve harab olmalarına çalışmak da hem Allah’ın, hem mescidlerin, hem de

insanların hakkına son derece bir tecâvüzdür. Bunu yapan zâlimler hiçbir zulümden çekinmez,

hepsini yapar ve hepsine kapı açar. Binâenaleyh mescidlere taarruz ve onların maddeten ve

ma’nen harab olmasına say’ etmek, zulümlerin en büyüklerinden ve bunu yapanlar en zâlim

kimselerdendir. Bu derece zulmün emsâli tasavvur olunsa bile mâfevki tasavvur olunmaz.

Nitekim “ H�و &"jأ H+;� K%�ىا N"9 @+"ب� الtآ ” : “Yalan yere Allah’a iftira edenden daha zâlim kim

olabilir?”682 gibi diğer birtakım âyetlerde de bunun emsâli beyân edilmiştir ve bu

istifhâmların hepsi bunların fevkında bir mertebe-i zulüm bulunmadığını beyân içindir.

“Mesâcidellah” terkibi hiç ibir istisnâsı olmayarak bütün mescidlere şâmildir ve âyetin hükmü

umûmîdir.683

Bu âyette geçen mescidleri tahrib etmek, iki kısımdır: Birincisi, maddeten yıkmak

sûreti(yle)dir. İkincisi, manâ cihetinden tahrib etmek ki, nâsı mescidde ibâdetten men’ ile

ta’tîl etmektir. Çünkü cemâatten mahrum olan mescid, zâhirde ma’mûr ve müzeyyen olsa

dahi manâda haraptır. Zira her şeyde maksat ve gâye muteberdir. Mescidden maksat olan

cemâat olmayınca o mescid maksattan ârî muattal ve haraptır. Şu halde harâbiyetine sebep

olan kimse elbette herkesten ziyâde zâlimdir.684

Bu âyet-i celîle mescidlerin Allah indinde muhterem olup insanlara dahi mescide

hürmet ve ta’zîm etmek vâcip olduğuna delâlet eder. Zira mescidi yıkan ve insanları ibâdetten

men’ ile ta’tîl eden kimsenin müşrikten daha ziyâde zâlim olduğunu beyân etmek, mescidin

Allah indinde fevkalgâye muazzam olduğuna delâlet ettiği gibi, insanlar için de ta’zîmin vâcip

olduğuna delâlet eder. Zira emkinenin (mekânların) teâlî ve terakkîsi zikr-i ilâhîyle olup

mescidler zikrullah için hazırlandığı cihetle emkinenin elbette âlâ ve efdalidir.685

�ون��� هC ا���Hر و9. أhG@ CD��-N= أوX�& )��*? أO,N CD�?0 ش�ه�ی3 ا�,�: ���ج� یA- وا أن �,-2 آ34 آ�ن ��

� وا4� م )��,�: 3�q 3� ا�,�: ���ج� یA- إ�0-�() R�ة وأ%�م ا�,�Vا� Oتqا�\�آ�ة و C�ا�,�: إ��� ی<{ و O�A9 &X�ا أن أو 0 ی*

ا�-D;�ی3 3�

682 En’am, 6/21. 683 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 472-473. 684 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, I, 208. 685 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, I, 209.

Page 143: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

133

“Müşriklerin kendi küfürlerine bizzat kendileri şâhit iken, Allah’ın mescidlerini imar

etmelerine (ehliyetleri) yoktur. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar ateşte ebedî

kalıcıdırlar. Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden, namazı

dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte

doğru yolda olmaları umulanlar bunlardır.”686

Bu âyetlerde geçen mescidin imârı iki manaya gelir. Birisi binâsı ve tecdîdi, birisi de

ziyâreti ve içinde bulunulup ibâdet edilmesidir. Nitekim Beyt-i şerîf’i ziyâret-i mahsûsaya

“umre” denilir. Ve mescidlere çok giden ve içlerinde çok duran kimselere de “ummâr-ı

mesâcid” ta’bir olunur. Kezalik bir kimsenin meclisine çok devam ettiği zaman “falanın

muammiri falan” derler. Bu suretle bir mescidin ma’mûriyeti bu iki cihetin cem’iyle olur.

Birisi umrân-ı maddîsidir ki binâsı, ta’mirâtı, nezâfeti, mefrûşâtı, tenvîrâtı ve bunların

idâmesine müteallik cihâtıdır. Birisi de umrân-ı ma’nevîsidir ki içinde Allah için ibâdet, zikir,

tedrîs-i ulûm gibi taât ve fezâilin idâmesi ve bunların idâmesine müteferri’ cihâtı ve mescidi

mevzûun lehinin gayrı şeylerden sıyânet ile kâim olur. Bir mescid içinde dünya umûruna

müteallik lakırdı bile onu mevzûun lehinin gayriden sıyânet etmemek ve binâenaleyh

ma’mûriyet-i ma’neviyyesini ihlâl eylemektir. Bu bâbda şu ehâdis-i şerîfe ne kadar şayânı

dikkattir: Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’den vârid olmuştur ki: “Mescidde lakırdı, hayvanın ot yediği

gibi hasenâtı yer (tüketir).”687 Aleyhissalâtü vesselâm şu hadîs-i kudsîyi de bildirmiştir:

“Allahü Teâlâ buyurdu ki: Arzda benim buyûtum -evlerim- mescidlerdir ve bunlarda benim

ziyaretçilerim de onları ma’mûr edenlerdir. İmdi ne mutlu o kula ki hânesinde tatahhur etti;

iyice temizlendi de sonra beni evimde ziyâret eyledi, çünkü ziyâret edene ikrâm etmek ziyâret

olunan üzerine bir haktır.”688 Diğer bir hadîs-i nebevîde: “Her kim mescide ülfet ederse Allah

Teala ona ülfet eder.”689 Bir başka hadiste: “Bir adamı mescidlere devam ediyor gördünüz mü

onun mü’min olduğuna şehâdet ediniz.”690 Enes (r.a.)’den rivâyet olunmuştur ki: “Her kim bir

mescidde bir kandil bulundurursa o mescidde onun ziyâsı devam ettiği müddetçe melâike ve

hamele-i arş onun için istiğfâr ederler.”691 İşte mescidleri lakırdıdan bile sıyânet etmek iktizâ

edeceğinden bir mescide herhangi bir küfür şöyle dursun herhangi bir fıskın ve herhangi bir

tahâretsizliğin bile takarrubu (: yaklaşması) o mescidin ma’neviyâtına uzatılan bir darbe-i

tahrîb olur. Şu halde (burada) asıl mesele müşriklerin mescidleri imâr edip etmemeleri ve 686 Tevbe, 9/17-18. 687 Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XVI, 9; Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, s. 916. 688 İbn-i Ebî Şeybe, el-Kitâbü’l-Musannef fi’l-Ehâdîs ve’l-Âsâr, VIII, 172; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, VII, 20740. 689 Suyutî, Câmiu’s-Sağîr, IV, 141. 690 Tirmizî, Tefsiru Sûreti 9, 10 (3093); İbn Mâce, Mesâcid 19 (802); Dârimî, Salât 23 (1221). 691 Suyutî, Ebü’l-Fazl Celaleddin Abdurrahman b. Ebî Bekr (911/1505), ed-Dürru’l-Mensûr, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, III, 394; Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, XII, 274.

Page 144: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

134

bunun câiz olup olmaması değildir. Âyet, onların yaptığını temelden geçersiz sayıyor. Yani

onların imârları, imâr değildir.

Aslında mescid kelimesi, “içinde Allah’a secde ve ibâdet edilmeye mahsûs mevki”

demek olduğundan Allah’a imanı olmayanların Allah’a ibâdet için bir yer binâ ve tahsîs

etmeleri veya böyle bir binanın Allah için imârıyla cidden alakadar olmaları mümteni’dir

(mümkün olacak bir şey değildir). Sonra Allah’a ibâdet ile iştiğâlin fâidesi bilâhare kıyâmette

görülecektir. Bunun için âhirete imanı olmayanlar Allah’a ibâdet etmezler, etmeyince de ne

mescid yaparlar ne de mescidleri ibâdetle ma’mûr ederler, fırsat buldukça ya mescidleri

yıkarlar veya mescidlikten çıkarıp dilediklerini yaparlar. Binâenaleyh “Allah’ın mescidi”

tabirinden bilbedâhe (açıkça) anlaşılacağı üzere bunu imâr için evvelâ Allah’a ve âhirete iman

şarttır. Fakat bu, yeterli bir şart değildir. Bununla beraber namazı kılmak da şarttır. Zira

mescidlerin binâsından maksûd-i aslî, namaz kılmaktır. Namazın vücûbunu itirâf etmeyenler

mescid yapmak lüzûmunu hissetmeyecekleri gibi namaz kılmayanlar da mescidlerin ma’nen

harab olmasına sebep olurlar. Mâmafih namaz kılmak da kâfî değildir. Bununla berber zekâtı

vermek de şarttır. Mescid imârının mal ve zekâta da bir tevakkufu vardır. Farz olan zekât

borcunu vermeyen, fukarâ ve mesâkîni gözetmeyenlerin mescid binâsıyla iştiğâl etmeleri pek

melhûz olmadığı gibi mescide gidip fukarâ ve mesâkîni gözeterek zekât vermenin de

mescidlerin imâr-ı ma’nevîsiyle pek büyük alâkası vardır. Ancak bu da kâfî değildir. Bunlarla

beraber Allah’tan başkasından korkmamak da şarttır. Gerçi insan birçok mahzûrlardan

korkabilir ve korkmamak elinden gelmez ve Allah’tan korkmayanlardan da hiç korkulmaz

değildir. Fakat Allah’ın emr-ü nehyini yerine getirmek için Allah korkusundan başka hiçbir

korkuyu saymayan, herhangi bir korku ile başkasının rızasını Allah’ın rızasına tercih

etmeyecek ve herhangi bir işte Allah’ın hakkıyla kendi hakkı teâruz ettiği zaman Allah’ın

rızasından mahrûm olmak korkusuyla kendi hakkını fedâ ve Allah’ın hakkını ihtiyâr edecek,

vazifesini yapmak için şunun bunun levminden veya zâlimin zulmünden korkup

çekinmeyecek ve lüzûmunda harb ü kıtâlden vesâir sûretle çarpışmaktan kaçınmayacak

velhasıl muhtelif korkular, endişeler tearruz ettiği zaman Allah korkusunun karşısında diğer

korkuları kâle almayacak bir kalp ve iman sahibi olan ve bu sûretle dört hasleti câmi’ bulunan

zevât lazımdır ki Allah’ın mescidleri imâr edilebilsin. Yoksa zikredilen bu üç haslet bulunup

da İslam’ın ve iman-ı tevhidin hakikat ve kemâli demek olan bu kalp ve iman, bu ihlâs ve

vicdan bulunmayanlar mescidlerin ma’mûriyetini idâme edemezler. Günün birinde bir kafirin

veya zâlimin ve hatta alel’âde bir cüretkârın tehdidinden korkarak kendi elleriyle mescidleri

yıkmak zilletine bile düşebilirler. Maddeten ve ma’nen tecâvüzden, hetk-i hürmetten

Page 145: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

135

(saygınlığının ihlâl edilmesinden) sıyânet eylemeyen ve bu sıyâneti idâme edecek iman-ı

kâmil erbâbından hâli’ kalan mescidlerin ne servet ve ne sâir bir sûretle devam-ı

ma’mûriyetleri ihtimali yoktur.692

Vâcip Teâlâ, mescidlerin Allah’ın olduğunu ve bu mescidlerde Allah’tan başkasına

ibâdetin câiz olmayacağını beyân etmek üzere şöyle buyurmaktadır:

ا 9,� �,�: ا�-��ج� وأن� N�ت أ@�ا ا�,�: �

“Hakikat mescidler hep Allah içindir, o halde Allah’ın yanında başka birine dua

etmeyin.”693

Bu âyette geçen mesâcid kelimesi ile kasdedilen ibâdethânelerdir. Cumhûrun kavli de

budur. Yahûdî ve Hıristiyanlar, havra ve kiliselerinde Allah’ın gayrisine de dua ettiklerinden

dolayı müslümanlara ihlâs ile emrolunmuştur. Ancak bu (Cin) sûresi nâzil olduğu zaman

müslümanlara mahsûs mescidler yapılmış olmadığı için burada mesâcidi daha umûmî

manasıyla tefsir etmek üzere birkaç vecih daha zikrolunmuştur ki şunlardır:

1. “Arz bana mescid ve tahûr kılındı.” hadîs-i şerîfine nazaran Hasan-ı Basrî demiştir

ki: “Burada mesâcid, arzın bütün buk’alarına (parçalarına) işarettir. Arzın hepsi Allah’ın

mahlûku olduğu için onların üzerinde hâlikının gayrisine secde etmeyin, demektir.”

Binâenaleyh âyet-i celîle, secde mümkün olan her yere şâmil olması lâzımdır ki bu mana

murâd olunduğunda hadîs-i şerîfe muvâfık olarak tefsir olunduğu gibi kavâid-i Arabiye’ye

dahi muvâfıktır. Çünkü elif-lâm ile vârid olan cemi’lerde tercîh-i bilâ müraccih lâzım

gelmemesi için istiğrâk yani şümûlü mümkün olan cemi’ efrâda şâmil olması murad olunmak

kavâid-i Arabiye iktizâsındandır. Binâenaleyh, el-mesâcid, elif-lâm ile cemi’ olduğundan

“Mescid ıtlâkına sezâ olan her yeri Allahü Teâlâ halk ettiği için Allah’a mahsûs ve

Allah’ındır.” demek olur. Şu halde Allah’ın halk ettiği her yerde Allah’ın gayriye ibâdet câiz

olamayacağını Cenâb-ı Hak bu âyette beyân buyurmuştur.694

2. Yahud mesced fetha ile mimli masdar olmak üzere secdeler, yani namazlar Allah’a

mahsûstur. Başkasına secde etmeyin, demektir.

692 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, IV, 2479-2482. 693 Cin, 72/18. 694 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6190.

Page 146: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

136

Said b. Cübeyr de demiştir ki: “Secde a’zaları olan mescedler Allah’ındır, yani

Allah’ın mahlûkudur. Binâenaleyh onlarla Allah’ın gayrisine secde etmeyin, âkıl olan

Allah’tan başkasına secde etmez, demektir.”

3. Atâ, İbn-i Abbas’tan burada mesâcidden murad, Mescid-i Haram’dır, diye de bir

rivâyet söylemiştir. Bunun vechinde çünkü Mescid-i Haram, birçok mescidleri hâvî demektir.

Bu sûrette diğer mesâcidin hükmü bu âyetin ibâresinden değil, delâletinden anlaşılmış olur.

Bu (manalardan) her birinin bir vechi bulunmakla beraber en zâhir olan cumhûr-ı

ulemânın dediği vechile alel’umûm ibâdethâneler demek olmasıdır.695

Enbiyâ-yı selef zamanında ancak havra, kilise, gibi ibâdete tahsîs edilmiş yerlerde

namaz kılınabilirdi. Nebiyy-i âhir zaman (s.a.v.) Efendimiz ile ümmeti olmakla müşerref

bulunan bizlere ise tâhir yani temiz olmak şartıyla bütün yeryüzü mescid olduğu gibi, temiz

olan toprağı da tâhûr yani mutahhir (temizleyici) ve müzîl-i hades (hadesi izale edici) oldu.

Abdest suyu bul(a)mayan kimse, hemen toprak ile teyemmüm edip her nerede olursa namaza

durur.696 Zîrâ Nebi (s.a.v.) buyurdu ki: “Benden evvel hiçbir kimseye verilmedik beş şey (hep

birden) bana verilmiştir. Bir aylık yola kadar (düşmanlarımın kalbine) korku (salmakla)

mansur oldum. Yer(yüzü) bana namazgah ve sebeb-i taharet kılındı. Onun için ümmetimden

namaz vakti gelip çatmış her kim olursa olsun namazını kılıversin. Ganimetler bana helal

edildi. Halbuki benden evvel kimseye helal edilmemişti. Bana şefaat verildi. Bir de (benden

evvel) her nebi, hassaten kendi kavmine ba’s olunurken ben umumî nâsa ba’s olundum.697

Ancak Rasûlullah (s.a.v.), yeryüzünün bazı kısımlarında namaz kılmayı yasaklamıştır:

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Tüm yeryüzü mesciddir; mezarlık ve hamam

hariç.”698 Yine Rasûlullah (s.a.v.) yedi yerde namaz kılınmasını yasaklamıştır: Çöplük,

mezarlık, mezbahâne, yol ortası, hamam, deve ağılı ve Kâbe’nin damı.699 Bâbil arazisinde

namaz kılınmasını da yasaklamıştır; çünkü orası lanetli bir yerdir.700

695 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, VIII, 5408-5409. 696 Naim, Ahmet, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, II, 245. 697 Buhârî, Teyemmüm 1 (335), Salat 56 (438); Müslim, Mesacid 3 (521); Nesai, Gusl 26 (434). 698 Ebû Davûd, Salât 24 (492); İbn-i Mâce, Mesâcid 4 (745). 699 Bkz. Tirmizî, Salât 141 (346); İbn-i Mâce, Mesâcid 4 (746). 700 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliğâ, I, 693.

Page 147: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

137

Mescid, bir beldenin İslam vatanı oluşunu simgeleyen ebedî bir damgadır. Hz.

Peygamber gönderdiği birliklerine gittikleri yerlerde şayet bir mescid görürlerse mescid

oranın İslam beldesi olduğuna delâlet ettiği için halkına dokunmamalarını emrederdi.701

Hz. Peygamber, İslam devletindeki bu mümtaz mevkii ve cemiyet hayatındaki

fevkalâde ehemmiyetine binâen Medine’ye hicretinde kısa bir müddet kaldığı Kuba’da hemen

bir mescid inşâ ettirmiş, şehre intikal ederek yerleştiği andan itibaren de ilk faaliyeti,

Mescid’ini binâ etmek olmuştu.702

Yine davetteki rolü sebebiyle Hz. Peygamber, mescidlerin sayılarının artırılması

hususunda teşviklerde bulunuyor, “İçerisinde Allah’ın zikredildiği bir mescid bina edene

Cenâb-ı Hak, cennette bir köşk hazırlar.”703 buyurarak her mahallede bir mescidin açılmasını

ve temiz tutulmasını emrediyordu.704 Semhudî’nin isim ve yerlerini belirterek ve geniş bilgiler

vererek beyân ettiğine göre Hz. Peygamber zamanında, mescid edinilmiş evler müstesna,

Mescid-i Nebî dışında bizzat Rasûlullah’ın namaz kıldığı Medine dahilinde 18, Medine

civarında ise 40 mescid vardı.705

14. Rüku’ ve Secde

Rükû’ ve secde namazın birbirinden ayrılmayan iki önemli rüknüdür. Cenaze

namazında olduğu gibi bir namazda rükû’ yoksa secde de bulunmamaktadır. Rükû ve secde

halinin tazim olabilmesi için kişinin belli bir süre o halde kalması, alemlerin Rabbine o halde

iken boyun eğmesi ve ta’zîmi tâ kalbinin derinliklerinde duyması gerekir. Bu yüzden rükû’ ve

secde vazgeçilmez bir rükün kılınmıştır.706 Kur’ân-ı Kerîm’de de dört ayrı yerde rükû’ ve

secde birlikte kullanılmıştır. Bunlar:

ا ا��Wی3 أی'�D ی� H�q ا A�وا وا���وا ارآGNوا C*�(ا ر ,A9ا�<4 وا C*�,A� ن j,?ت

“Ey iman edenler! Rükû edin, sücûd edin. Rabbinize ibâdet edin, hayır işleyin. Tâ ki

umduğunuza nâil olasınız.”707

وارآA. وا���ي � )/& ا%H;. � یC ی� � 34Aا� �اآ

701 Tirmizî, Siyer 2 (1549). 702 İbn-i Kesîr, Bidâye, III, 214-219. 703 Buhârî, Salât 65 (450); Müslim, Mesâcid 24 (533). 704 İbn Mâce, Mesâcid 9 (758); Ebû Davud, Salât 13 (455). 705 Semhudî, Vefa, III, 819-880. 706 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliğâ, II, 9. 707 Hac, 22/77.

Page 148: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

138

“Ey Meryem! Huşû’ ile Rabbinin divanına dur, secdeye kapan. Rükû edenlerle

beraber rükû et.”708

)D5 .;4/ ا أن وإ�-�l4N إ) اهC4 إO� وOo,V� �0�DN إ) اه�B C4م� 3� وات�<Wوا وأ��H,� �H�س �k�)( ا4G�= ج�H,A وإذ

34?+��h,� 34?آ�A�وا ا��'� د وا� 'آ�

“Hani Beyt(-i Şerîf’i) insanlar için bir toplantı yeri ve emin bir mahal yapmıştık. Siz

de İbrahim’in makamından bir namazgah edinin, İbarahim ile İsmail’e de ‘Evimi tavaf

edenler, (ibâdet kasdıyla orada) kalanlar, rükû ve sücûd eyleyenler için titizlikle temizleyin’

diye kuvvetli bir emir vermiştik.”709

�أ�0 وإذ ( C4ن 8�) اه�*� G�ت2 ك �� أن 4=ا .( �X4ش /D534 )4;. و?+��h,� 34-+�B�وا ا��'� د وا� 'آ�

“Hatırla o zamanı ki biz Beyt’in yerini İbrahim’e: ‘Bana hiçbir şeyi eş tutma. Beytimi

tavaf edenler, kıyâm edenler, rükû ve sücûd edenler için iyice temizle.’ diye merci

yapmıştık.”710

Herkes kıyâm halinde iken aynı durmaz; kimi başını önüne eğerek durur, kimi eğik

durur ve hepsi de kıyam sayılır. Bu durumda saygı için eğilmenin kıyâm diye isimlendirilen

fiilden ayrılmasına ihtiyaç duyulur. Bu da rükû’ şekliyle belirlenmiştir. Rükû’, parmak uçları

dizkapaklarına yetişecek şekilde aşırı eğilmedir.711

Secde etmek isteyen herkesin, secde haline ulaşıncaya kadar mutlaka eğilmesi

gerekecektir. Bu rükû’ değil, secde haline ulaşmak için bir yoldur. Bu durumda rükû’ ile

secde arasının farklı bir hareketle ayrılmasına ihtiyaç vardır. Böylece her biri başlı başına

maksud olan bir taat halini alacak ve nefis her birinin faydası için ayrı ayrı uyarılmış

olacaktır. Bu farklı hareket de “kavme”712 olmaktadır.713

15. Secde ve Tesbih

Müminler rükû’da iken “Sübhâne Rabbiye’l-Azîm”, secdede iken “Sübhâne

Rabbiye’l-Alâ”714 derler. Bundan dolayıdır ki rükû’ ve secde tesbih etme makâmıdır. Tesbihin

708 Âl-i İmran, 3/43. 709 Bakara, 2/125. 710 Hac, 22/26. 711 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliğâ, II, 8-9. 712 Rükûdan sonra secdeye intikal etmeden evvel dümdüz doğrulmaya verilen addır. 713 Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliğâ, II, 9. 714 Bak. Ebû Davûd, Salât 150 (871).

Page 149: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

139

anlamını, önemini ve secdeyle arasındaki münâsebeti bilmeden secde tam anlamıyla

anlaşılamaz. Allahü Teâlâ yeryüzünde bir halîfe yaratacağını meleklere bildirince onlar: “Biz

hamdinle seni tesbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek kimse

mi yaratacaksın.”715 demişlerdi. Bu âyetten anlaşılmaktadır ki insanın en önemli

görevlerinden biri de Allah’ı tesbih etmektir. Melekler yaratılış hikmeti, tesbih olan yeni bir

varlık yaratılacağını anlayıp, bu görevi kendilerinin hakkıyla yaptıklarını belirtmişlerdi.

Tesbih, sübhânellah demek yani Hak Teâlâ’yı (her türlü noksanlıklardan ve Allahü

Teala’ya lâyık olmayan şeylerle şerîk ve nazîrden) tenzih ve takdis eylemek manasındadır.716

Secde ile tesbih arasındaki münâsebeti gösteren bir diğer şey de Arapların kuşluk

vaktinde kılınan namaza “sübhetü’d-duhâ” ve “sücûdü’d-duhâ” adını vermeleridir.717

Allahü Teâlâ, Rasûlüne ve dolayısıyla ümmetine gecenin bir kısmında secde ve

tesbihle meşgul olmasını emretmek üzere şöyle buyurmaktadır:

ی,� 4�,� وj/G�: �: �9��� ا�,�l4 و3� 5

“Gecenin bir kısmında Rabbine secde et ve gecenin uzun bir müddetinde O’nu tesbih

(ve tenzih) eyle.”718

Bu âyette tesbih ve secdeyle emir, devam içindir. Çünkü Rasûlullah’ta tesbih ve

secdenin aslı mevcut olduğu cihetle bunlarla Rasûlullah’a emir devamlarıyla emirdir. Eğer

bunların esâslarıyla emir olsa, hâsılı tahsîl olur, buysa câiz olmayacağından bu misilli

makâmda Rasûlullah’a emirden murâd, devamdır.719

Cenâb-ı Hak, meleklerin de tesbih ve secde ettiklerini şöyle bildiriyor:

�GN :0دت: 3N ی�;*G ون �� ر)/& HN� ا��Wی3 إن� j/G�ی���ون و�: وی

“Şüphe yok ki Rabbinin katındakiler O’na kulluk etmekten asla kibirlenmezler, O’nu

tesbih ve yalnız O’na secde ederler.”720

715 Bakara, 2/30. 716 Mütercim Asım, Kamus Tercümesi, II, 895. 717 Ragıp İsfehânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, s.397. 718 İnsan, 76/26. 719 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XV, 6287. 720 A’râf, 7/206.

Page 150: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

140

Meleklerin ind-i ilâhîde olmalarıyla murâd, şereflerini ve rahmet-i ilâhîyeye mazhar

olduklarını beyândır. Tesbih ve secde, istikbâr etmemekte dahil ise de istikbâr etmemek

meleklerin tevâzu’, huşu’ ve hudu’larını beyân olup ibâdetleri tesbih ve secde olduğu ayrıca

beyân olunmuştur.

Bu âyette insanı secdeye ve tesbihe terğîb vardır. Zira meleklerin kemâl-i şeref ve

tıynet-i tahâretle beraber gazab u şehvetten, hased ü hıkıtten ârî oldukları halde ibâdet edince

insan zulumât-ı cismâniyyeye ve şehevât-ı nefsâniyyeye müptelâ olduğu halde daha ziyâde

ibâdet etmesi lâzımdır.

İnsan vücudu ikiye münkasim olup biri kalp diğeri sâir beden olduğundan a’mâl-i

kalbe işaret için tesbih ve a‘mâl-i bedene işaret için secde zikrolunmuştur. İbâdette asıl olan,

a’mâl-i kalp olduğuna işaret için usûl-ü itikâdiyyeden olan nekâisten tenzîh manasına tesbih

evvelâ zikrolunup furû-u a’mâlden olan secde sonra zikrolunmuştur.721

GQ�9 O,N �� ن � Bی �/G�و �-j( &/(ر lG% ع ,5 F-�2ا� lG%وب و i�و3� () ا l4�,ا� :j/G�9 د وأد)�ر ا��'�

“Onların söylediklerine sabret. Rabbini güneşin doğuşundan evvel ve batışından önce

hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkalarında da O’nu tesbih et.”722

Bu âyette geçen sücûdun edbârı ile murâd, akşam namazından sonra kılınan iki rek’at

ve sabah namazından evvel kılınan iki rek’at sünnetler olduğu Ömer, Ali ve İbn-i Abbas (r.a.)

hazerâtından mervîdir. Rasûlullah’ın nâfileler içinde sabah namazının evvelindeki iki rek’at

sünnete ihtimâmı sâir nâfilelere ihtimâmından daha ziyâde olduğu Hz. Âişe’den mervîdir.723

Bu iki âyet, beş vakit namaza şâmildir. Çünkü gün doğmazdan evvel tesbih ile murad,

sabah namazı; gurubtan evvel tesbih ile murad, öğle ve ikindi namazları; gecenin bazısında

tesbih ile murâd, akşam ve yatsı namazlarıdır. Secde akabinde tesbih ile murâd, farz

namazları akabinde edâ olunan nâfile namazlardır. Yatsı namazından sonra kılınan vitir

namazı olduğu da söylenmiştir.724

Aşağıdaki iki âyette de yine secde ve tesbih kelimeleri birlikte geçmektedir.

ا ����ا � 'وا )�D واذآ/ إذا ا��WیR( 3ی�ت�H ی3�v إ�0-� j�G�و �-j( CD/(ر Cون �� وه G*;�ی

721 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, V, 1840. 722 Kaf, 50/39-40. 723 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XIV, 5544. 724 Beyzavî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, III, 319.

Page 151: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

141

“Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler iman eder(ler) ki bunlarla kendilerine öğüt

verildiği zaman, onlar büyüklük taslamayarak, yüzü üstü secdeye kapanırlar ve Rablerini,

hamd ile tesbih ederler.”725

�B�و C,A0 &�014 أ�� ن )-� Q�رك ی Bی () �/G�9 �-j( &/(ا����ج�ی3 3� وآ3 ر

“And olsun, biliyoruz ki onların söyleyip durduklarından göğsün cidden daralıyor.

Sen hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.”726

16. Secde ve Kıyâm

Kıyâm, “ayakta durmak” demektir. Namazda kıyâm, Allahü Teâlâ’nın huzurunda

ayakta durmak demektir. Kıyâm, kulun bütün varlığını hürmetle Rabbinin huzuruna

dikmesidir; O’na saygıyla teslim olduğunun ifâdesidir. Hakikatte her yerde ve her zaman

Allah’ın değil miyiz? Ama gaflete düşüyoruz, unutuyoruz. İbâdet için abdest alıp

toparlanıyoruz ve tüm varlığımızla kendisine ait olduğumuz Rabbimizin huzurunda

duruyoruz. Kişi, Allah’ın huzurunda kıyâmda divân durmakla O’na karşı saygı ve ta’zîmini

ifade etmektedir. Bu saygı ve ta’zîmin en ileri merhalesi ise secde olmaktadır. Kur’ân’da iki

âyette secde ve kıyâm birlikte kullanılmıştır. Bunlar:

ن وا��Wی3 ;4Gی CD/( � و%�4�� ����ا

“Onlar ki gecelerini Rableri için secde ederek ve kıyâmda durarak geçirirler.”727

Vâcip Teâlâ, secdeden nefret eden müşriklerin hâllerini beyândan sonra secdeye

muhabbet eden ehl-i imanın sıfatlarını bu âyetlerde beyân ediyor. Onların sıfatlarından biri de

geceyle rızâ-yı ilâhîyi tahsîl için kıyâma durmak ve secde etmektir.728

� ة یWjر و%�+-� ��ج�ا ا�,��0q l4ء %�0= ه أ��3 R�ا ن ا��Wی3 ی�; ي هl% l ر)/: ر@-( وی ج-,Aی3 یWوا�� ��

ن-,Aآ� ی إ�0-� یW; ا�G�Y�ب أو�

“Yoksa o, âhiret (azabın)dan korkarak, Rabbinin rahmetini umarak gecenin

saatlerinde secdeye kapanır, kıyâmda durur bir halde taat ve ibâdet eden kimse (gibi) midir?

725 Secde, 32/15. 726 Hicr, 15/97-98. 727 Furkân, 25/64. 728 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, IX, 3859-3860.

Page 152: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

142

De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak temiz akıl sahipleridir ki (bunları) hakkıyla

düşünür.”729

Bu âyette Cenâb-ı Hak, müminleri medh için evsâf-ı memdûhadan secde ve kıyâmla

tavsîf etmiş ve secdede ibâdet manası daha ziyâde zâhir olduğundan secdeyi kıyâm üzerine

takdim buyurmuştur.730

Âlimlerimiz kıyâm ve secdeden hangisinin daha faziletli olduğunda görüş ayrılığına

düşmüşlerdir. Bir grup şu yönlerden kıyâmı tercih etmiştir:

1. Kıyâmdaki zikir, zikirlerin en üstünüdür. Öyleyse rüknü de rükünlerin en üstünüdür.

2. Allah (c.c.) buyuruyor ki: “İhlâslı bir halde Allah için namaza durun.”731

3. Hz. Peygamber buyuruyor ki: “En üstün namaz kıyâmı uzun olandır.”732

Diğer bir grup ise secde daha üstündür diyor. Onların delilleri ise şunlardır:

1. Hz. Peygamber: “Kulun Rabbine en yakın olduğu hâl secdede bulunduğu hâldir.

Binâenaleyh siz (secdede) duâyı çok edin!”733 buyurmuştur.

2. Ma’dân b. Ebî Talha el-Ya’merî (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.)’in azatlısı

Sevbân’a tesadüf ettim de: “Bana bir amel haber ver ki onu yaparsam Allah beni onun

sebebiyle cennete koysun.” dedim. Veyahutta “Allah indinde en makbûl ameli haber ver.”

dedim. Sevbân sükût etti. Sonra kendisinden (aynı şeyi) tekrar istedim, yine sükût etti. Sonra

üçüncü defa istedim. Bunun üzerine şunları söyledi: “Ben bu meseleyi Rasûlullah (s.a.v.)’e

sordum da: ‘Allah’a çok secde etmeye bak. Çünkü, eğer sen Allah için bir secde yaparsan

onun sayesinde Allah senin bir dereceni yükseltir ve onun sayesinde bir günahını affeder.’”

Ma’dân dedi ki: “Sonra Ebû’d- Derdâ’ya rastladım. Ona da (aynı şeyi) sordum. Bana

Sevbân’ın dediği gibi söyledi.”734

729 Zümer, 39/9. 730 Mehmet Vehbi, Hülâsatü’l-Beyân, XII, 4849. 731 Bakara, 2/238. 732 Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn 164 (756); Tirmîzî, Salât 168 (387); İbn-i Mâce, İkametü’s-Salât 200 (1421); Nesâî, Zekat 49 (2528). 733 Müslim, Salât, 215 (482); Ebû Davûd, Salât 153 (875). 734 Müslim, Salât, 225 (488); Nesaî, Tatbîk 80 (1141); Tirmizi, Salât 169 (388); İbn-i Mace, İkametü’s-Salât 201 (1423).

Page 153: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

143

3. Cennette refakatçisi olmak isteyen Rabîa b. Kâ’b el-Eslemî’ ye Allah Rasûlü

(s.a.v.): “Sen dediğimi yap, çok secde et. Böylece bana bu isteğini yerine getirmemde bana

yardımcı olursun.”735 buyurmuştur.

4. En doğru görüşe göre Allah Rasûlü (s.a.v.)’e indirilmiş ilk sûre olan Alâk sûresi

“Secde et ve yaklaş!”736 ayetiyle son bulmaktadır.

5. Secde ulvî-süflî bütün yaratıklar tarafından Allah’a yapılan bir ibâdet şeklidir.

Secde, kişinin Rabbine karşı en zelîl olduğu ve en fazla boyun eğdiği bir ândır. Bu ise kulun

en şerefli hâlidir. Bu yüzden Rabbine en yakın hâli bu hâl olmuştur. Secde kulluk sırrının tâ

kendisidir. Çünkü kulluk, zelîl olmaktır, boyun eğmektir. Araplar “ ��GA 5 ی1 ” : “kullanılmış

yol” sözüyle ayakların basıp geçtiği, çiğnediği yolu kasdederler. Kulun en zelîl olduğu ve en

fazla boyun eğdiği hâli secdedeki hâlidir.

Bir başka grup ise; “Geceleyin kıyâmı uzun tutmak daha faziletlidir. Gündüzse çokça

rükû’ ve secde etmek daha faziletlidir.” diyor. Bu grubun delili:

Gece namazına özel olarak “kıyâm” ismi verilir. Çünkü Allah (c.c.): “Gece kıyâma

kalk!”737, Hz. Peygamber (s.a.v.) ise: “Kim Ramazan’da inanarak ve sevabını Allah’tan

bekleyerek (gece) kıyâma kalkarsa günahı affolunur.”738 buyurmaktadır. Bu yüzden “gece

kıyâmı” sözü kullanılır da “gündüz kıyâmı” sözü kullanılmaz. Diyorlar ki: İşte Hz.

Peygamber (s.a.v.)’in sünneti buydu. Zira o, gece 11 yahut 13 rek’attan fazla namaz kılmazdı.

Bazı gecelerde Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ sûrelerini bir rek’atta okuyarak namaz kılardı.

Gündüz ise böyle bir şey yaptığı nakledilmemiştir. Aksine sünnetleri hafif tutardı.

(İbn-i Teymiyye ise) şöyle demiştir: “Doğrusu kıyâm ve secde faziletçe birbirine

eşittir. Kıyâm, Kur’ân okuma (kırâat) şeklindeki zikrinden dolayı daha faziletli, secde ise

vaziyet itibariyle daha faziletlidir. Secde vaziyeti kıyâm vaziyetinden, kıyâm zikri secde

zikrinden daha faziletlidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tutumu işte böyleydi. Küsûf ve gece

namazlarında yaptığı gibi kıyâmı uzatınca rükû ve secdeyi uzatırdı; kıyâmı kısa tutunca da

rükû’ ve secdeyi kısa tutardı. Farz namazda da aynen böyle yapardı. Nitekim Berâ b. Âzib:

735 Müslim, Salât 226 (489); Ebû Davud, Salât 312 (1320). 736 Alâk, 96/19. 737 Müzzemmil, 73/1. 738 Buhârî, İman 27 (37); Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn 173 (759); Tirmîzî, Savm 1 (683); Ebû Davud, Ramazan 1 (1371).

Page 154: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

144

“Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kıyâmı, rükû’u, secdesi ve itidâli takriben birbirine yakındı.”739

diyor. En iyi bilen Allah’tır.”740

SONUÇ

Yukarıda secdenin lügat ve terim anlamlarını, bu kökten türeyen ve secde ile yakın

anlamlı kelimelerin anlamlarını Arap şiirinden de şâhitler getirmek sûretiyle ortaya koymaya

gayret ettik. Buna göre aslında bir terim olarak mutlak anlamda yere kapanma anlamına

gelmesine ve geniş bir anlama sahip olmasına rağmen dinî literatürde secdenin namaz

ibâdetindeki bir rükünle özdeşleştirildiği ve secdenin terim anlamında bir daralma olduğu

anlaşılmaktadır.

Secde kelimesi türevleriyle birlikte Kur’ân-ı Kerîm’de toplam doksan iki yerde

kullanılmıştır. Kur’ân’da s-c-d kökünün, dua ve namaz, peygamberler, boyun eğip teslim

olma, rükû’ya varma ve namaz secdesi gibi beş anlamda kullanıldığını söylenmekte ancak

derinlenmesine bir inceleme yapıldığında secde sözcüğünün bu anlamlarla

sınırlandırılamayacağı anlaşılmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de secde kelimesinin kullanıldığı âyetlerde secde fiilinin öznesi, kimi

zaman melekler, kimi zaman insanlar, kimi zaman da yer ve gök cisimleri ve kendisine secde

edilen ise, çoğu zaman Yüce Allah, bazen de Allah’ın dışındaki varlıklar olmaktadır.

Kur’ân’a göre secde, eseri müminin yüzüne yansıyan bir kulluk ifadesidir. Secde öyle

bir ibadettir ki onun izi müminlerin alınlarında görülmektedir.

Kur’ân bize, bütün varlığın, ağaçların, güneşin, yıldızların, dağın taşın secde ettiğini

bildirmektedir. Evet her şey, canlı-cansız, küçük-büyük her şey Allah’a boyun eğiyor,

hürmetle boynunu büküyor ve yerlere kapanıyor. Nereye bakarsak bakalım, hangi tarafa

yönelirsek yönelelim, istisnası yok; bütün varlıklar, hükmüne boyun eğmiş secde ediyor.

Adeta her şey dile gelmiş haykırıyor: “Gel sen de bize katıl! Eğil senin ve bütün varlıkların

sahibine! Yoktan var edenin huzurunda eğil; eğil ki var edilmişlere başını eğdirtmesin,

kimseye karşı seni zelil etmesin.” Varlıkların hepsi, bütün kâinat Allah’ın huzurunda eğilirken

739 Buhârî, Ezân 121 (792); Müslim, Salât, 193 (471). 740 İbn-i Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, I, 219-221; Bak. Davudoğlu, Ahmed, Sahîh-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, III, 287 (1471).

Page 155: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

145

sorumluluk sahibi insanların ise tamamının değil çoğunun secde ettiğini yine Kur’ân bize

haber veriyor. Demek ki insanların çoğu kendi irâdesini hayır yönünde kullanarak Allah’ın

huzurunda secdeye kapanmakta; ancak insanların çoğu da bundan kaçınmaktadır.

Secde, insanoğlunun saygısını ortaya koyabileceği en ileri seviyedeki hâlidir. Secde,

bedenin ve rûhun birlikte yakarışıdır. İnsanın âcizliğini, hatta hiçliğini kabullenişinin

ifâdesidir. İnsanın bir nevi ayakta hissettiği varlık duygusunu, yerlere indirerek gerçek varlık

karşısında eridiğinin, hatta yok olduğunun fiilî beyânıdır.

Günde kırk rek’at namaz kılan bir mümin, seksen defa secde yapma şerefine kavuşur.

Alnını her gün seksen defa yerlere koyarak nefsini ve benliğini kırar. Bu secdelerde mümin,

“Ene rabbikümu’l-A’lâ”(Nâziat, 79/24) diyen firavunlara meydan okuyup ”Sübhâne

Rabbiye’l-A’lâ” der.

Secdeye kapanan kul, hâl ve gönül diliyle şunları söylüyordur:

“Ey Rabbim! Büyük sadece sensin. Yer, gök ve onlarda bulunan her şey sana ait.

Saniyeleri, dakikaları, günleri ve çağları sen yaratıyorsun. Kullarına ve diğer varlıklara sen

güç verirsin; güç senindir. Şimdiye kadar olanları ve bundan sonra olacakları da sen bilir ve

yaratırsın. Benim de her şeyim sana ait. Aslında ben yok, Sen varsın. Çünkü fânî olan ben,

bâkî olan sensin.

Ey yüceler yücesi Rabbim! Sen her türlü noksanlıktan uzaksın.

Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ.

Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ.

Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ.”

Kul, secdedeki bu hâlini ve anlayışını, secde dışındaki zamanlarda da muhafaza

edebilir, hatta etmelidir. İşte kul bu anlayışı muhafaza ettiği zamanlar, secdede olmasa da

onun secde hâlinde bulunduğu yani o hâli yaşadığı zamanlardır. Evet kul, sürekli secdede

olamaz, fakat sürekli secde hâlinde olabilir. Bu hâli ve anlayışı elde edebilmek için secdeler

edebine uygun ve gafletten uzak olarak yerine getirilmelidir.

Secde hâlini günlük hayatlarına yayabilen gönül erleri, secdeye varınca farklı bir mana

atmosferini teneffüs ederler. Çünkü kulun Rabbine yakın olduğu ânın secde ettiği ân

Page 156: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

146

olduğunu, madde ve mana âleminin Sultan’ından, secde ettikçe Allah’a yaklaşacağını “Secde

et, yaklaş” (Alak, 96/19) âyetinden öğrenmişlerdir.

Zaten Rasûlullah (s.a.v.)’ın bütün hayatı secde hâli ve anlayışında geçmemiş miydi?

Allahü Teâlâ’ya en çok ve en güzel secde eden de o değil miydi? Hz. Âişe vâlidemiz (r.ah.)

onun hayatından endişe edecek kadar secdede kaldığını bazen de secde ettiği yerde göz

yaşlarının biriktiğini anlatmamış mıydı? (Bak. Buhârî, Menâkıb 21; Ebû Davud, Salât 317)

Evet Hz. Peygamber (s.a.v.) secdede irtihâl etmedi ama secde hâlinde dünyasını değişti. Onun

yolunda gidenlerin en büyük özelliği çok secde etmek ve secde hâlini bütün hayatlarına

yansıtmak oldu. Onlar râzı olunan bir hayat yaşadılar ve râzı olarak Rablerine kavuştular.

Biz de râzı olunan bir hayat istiyoruz Rabbimizden…

Bir de ya secdede ya da secde hâlinde bir hayat…

Page 157: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

147

KAYNAKÇA

Kur’ân-ı Kerîm

ABDULBAKİ, Muhammed Fuad, el-Mucemü’l-Müfehres Fi Elfâzi’l-Kur’ân-ı Kerim,

Dâru’l-Hadîs, Kahire 1996, (1 cilt).

AHMED B. HANBEL, Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî (241/855),

Müsnedu Ahmed b. Hanbel, Beytü’l-Efkâri’d-Devliyye, Amman 2004, (2 cilt).

AHTERÎ, Mustafa b. Şemseddin el-Karahisârî (968/1560), Ahterî Kebîr, Dâru İhyâi’t-

Türâsi’l-Arabî, Beyrut ty, (2 cilt).

ALÛSÎ, Ebü’s-Sena Şehabeddin Mahmûd b. Abdullah (1270/1854), Ruhü’l-Meani fî

Tefsiri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Dârü’l-Fikr, Beyrut 1997, (15 cilt).

ARSLAN, Ali, Büyük Kur’ân Tefsiri (Hülâsatü’t-Tefâsir), Okusan Yayıncılık, İstanbul ty, (16 cilt).

ATEŞ, Süleyman, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1988, (12

cilt).

AZİMABADÎ, Ebü’t-Tayyib Şemsülhak Muhammed b. Emir Ali (1329/1911), Avnü’l-

Ma’bud ala Süneni Ebî Davud, (tahric: Raid b. Sabri b. Ebi Ulfe), Beytü’l-Efkari’d-

Devliyye, Amman ty, (1 cilt).

BEĞAVÎ, Ebû Muhammed Muhyissünne Hüseyin b. Mesud (516/1122), Tefsîru’l-Beğavî:

Meâlimü’t-Tenzîl, Daru İbn-i Hazm, Beyrut 2002, (1 cilt).

BEYZAVÎ, Ebû Said Nasiruddin Abdullah b. Ömer b. Muhammed Beyzavî (685/1286),

Envâru’t-tenzîl ve Esrâru’t-te’vîl, Daru’r-Raşîd, Dımaşk ve Müessesetü’l-Îman, Beyrut

1421/2000, (3 cilt).

BUHÂRÎ, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail (256/870), Sahîhi’l-Buhârî, (tertib:

Muhammed Fuad Abdülbâkî, tah. Ahmed Muhammed Şakir), Dâru İbn-i Heysem, Kahire

2004, (1 cilt).

Page 158: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

148

CEVHERÎ, Ebû Nasr İsmail b. Hammad el-Farabî (400/1009), es-Sıhah: Tâcü’l-Lüğa ve

Sıhâhü’l-Arabiyye, (tah. Emil Bedi Yakub, Muhammed Nebil Tarîkî), Dâru’l-Kütübi’l-

İlmiyye, Beyrut 1999, (7 cilt).

EL-CEVZİYYE, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyim (751/1350), Zâdu’l-

Meâd Rasûlullah’ın (s.a.v.) Yolunda, (ter. Şükrü Özen), İklim Yayınları, İstanbul 1988, (4

cilt).

EL-CEZÎRÎ, Abdurrahman b. Muhammed b. İyâz (1360/1941), el-Fıkh Ala’l-Mezâhibi’l-

Erbaa, Daru İbni’l-Heysem, Kahire ty, (1 cilt).

EL-CİSR, Hüseyin b. Muhammed b. Mustafa el-Hanefî (1327/1909), er-Risâletü’l-

Hamîdiyye: İslam Hak ve Hakikat Dinidir, (çev. İsmail Hakkı Manastırlı, sad. Ahmet Gül),

Bahar Yayınları, İstanbul 1973, (1 cilt).

DİHLEVÎ, Ebû Abdülaziz Şah Veliyyullah Ahmed b. Abdürrahim (1176/1762),

Hüccetullahi’l-Bâliğa, (ter. Prof. Dr. Mehmet Erdoğan), İz Yayıncılık, İstanbul 2002, (2 cilt).

DAVUDOĞLU, Ahmet, Sahîh-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul

1978, (12 cilt).

DÂRİMÎ, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman b. Fazl (255/868), Sünenü’d-Dârimî,

el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 2006, (1 cilt).

EBÛ CEYB, Sa’di, el-Kamusü’l-fıkh lugaten ve ıstılahen, Dârü’l-Fikr, Dımaşk 1982, (1

cilt).

EBÛ HAYYÂN, Muhammed b. Yusuf el-Endelûsî (745/1344), el-Bahru’l-muhît, Dâru’l-

Fikr, Beyrut 1983, (8 cilt).

EBU’S-SUÛD, Muhammed b. Muhammed b. Muhyiddin el-İmâd (982/1574), Tefsîru Ebu’s-

Suûd: İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kur’âni’l-Kerîm, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut

1999, (5 cilt).

ESED, Muhammed (1412/1992), Kur’ân Mesajı : Meal, Tefsir, (çev. Ahmet Ertürk, Cahit

Koytak), İşaret Yayınları, İstanbul 1999, (3 cilt).

Page 159: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

149

EZHERÎ, Ebû Mansur Muhammed b. Ahmed b. Ezher el-Herevî (370/980), Tehzîbü’l-Lüğa,

(tah. Riyad Zeki Kasım), Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 2001, (4 cilt).

FEYYÛMÎ, Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Hamevî (770/1368), Misbâhü’l-

Münîr: Mu’cemu Arabî Arabî, Dâru’l-Hadis, Kahire 2003, (1 cilt).

GAZALÎ, Hüccetülislam Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed (505/1111), Kimya-ı

Saadet, (çev. Abdullah Aydın, Abdurrahman Aydın), Aydın Yayınları, İstanbul 1986, (1 cilt).

_____________ GAZALÎ, Cevâhirü’l-Kur’ân, Dârü’l-Afaki’l-Cedide, Beyrut 1990, (1 cilt).

HAVVA, Said (1409/1989), el-Esâs fi’s-Sünne (: Hadislerle İbadet Ansiklopedisi), (ter. M.

Hamdi Varol, Orhan Aktepe, H. Ahmet Özdemir), Aksa Yayın Pazarlama, İstanbul 1994, (12

cilt).

İBN ATIYYE, Ebu Muhammed Abdülhak b. Galib İbn Atıyye el-Endelüsî (541/1147), el-

Muharrerü’l-Vecîz fi Tefsîri’l-Kitabi’l-Azîz, Daru İbn Hazm, Beyrut 2002, (1 cilt).

İBNÜ’L-CEVZÎ, Ebü’l-Ferec Cemaleddin Abdurrahman b. Ali (597/1201), Nüzhetü’l-

A’yüni’n-Nevâzır fi İlmi’l-Vücûh ve’n-Nezâir, (dirase ve tah. Muhammed Abdülkerim

Kazım Radi), Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1984, (1 cilt).

İBNÜ’L-ESÎR, Ebü’s-Sâdât Mecdüddin Mübarek b. Muhammed (606/1210), en-Nihâye Fî

Garîbi’l-Hadîs ve’l-Eser, el-Matbaatü’l-Hayriyye, Kahire 1322, (2 cilt).

İBN KESÎR, Ebü’l-Fidâ İmadüddîn İsmail b. Ömer (774/1373), Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm,

(tah. Abdürrezzak Mehdî), Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, Beyrut 2004, (8 cilt).

İBN MANZÛR, Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensârî, Lisânü’l-Arab, (tah.

ve ta’lik: Âmir Ahmet Haydar), Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2003, (18 cilt).

İBN-İ MÂCE, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezîd er-Rebeî el-Kazvinî (273/887), Sünenü

İbn-i Mâce, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 2006, (1 cilt).

EL-İSFEHÂNÎ, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal Ragıb (502/1108),

Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, (tah. Safvan Adnan Davûdî), Dârü’l-Kalem, Dımaşk; Dârü’ş-

Şamiyye, 2002, (1 cilt).

İŞLER, Emrullah, Secde Kelimesi ve Türkçeye Çeviri Sorunu, İslâmiyât I (1998), S. 3.

Page 160: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

150

KAL’ACÎ, Muhammed Revvas, Mu’cemu Lüğâti’l-Fukahâ: Arabî-İngilizî-Fransî:

Dictionary of İslamic Legal Terminology, (inaye: Hamid Sadık Ka’nibî, Kutub Mustafa

Sanu), Dâru’n-Nefâis, Beyrut 1996, (1 cilt).

KARAMAN, Hayrettin; ÇAĞRICI, Mustafa; DÖNMEZ, İbrahim Kafi; GÜMÜŞ, Sadrettin;

Kur’an Yolu, DİB Yayınları, Ankara 2006, 2. baskı, (4 cilt).

KASIMÎ, Muhammed Cemaleddin, Mehâsinü’t-te’vîl, Dârü’l-Fikr, Beyrut 1978, (17 cilt).

KONEVÎ, Sadreddin Muhammed b. İshak b. Muhammed Sadreddin (672/1273), Şerh-i

Hadîs-i Erbaîn: Kırk Hadis Şerhi, (çev. Ekrem Demirli), İz Yayıncılık, İstanbul 2002.

KURTUBÎ, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed (671/1273), el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Kahire 1967, (20 cilt).

MAVERDÎ, Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib (450/1058), en-Nüket ve’l-Uyun:

Tefsirü’l-Maverdî, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1992, (6 cilt).

MEHMET VEHBİ, Hâdimî Mehmet Vehbi Efendi (1369/1949), Hülâsâtü’l-Beyân fî

Tefsîri’l-Kur’ân, Üçdal Neşriyat, İstanbul ty., (8 ciltte 16 cilt)

MEVDÛDÎ, Seyyid Ebü’l-A’la (1399/1979), Tefhîmü’l-Kur’ân, (ter. Muhammed Han

Kayani, ve öte.), İnsan Yayınları, İstanbul 1996, (7 cilt).

MÜTERCİM ASIM, Ebu’l-Kemal es-Seyyid Ahmed, el-Okyanus el-Basit fî Tercemeti’l-

Kâmûsu’l-Muhît(: Kâmus Tercümesi) Matbaa-i Âmire, İstanbul 1304, (4 cilt).

NAİM, Ahmed ve MİRAS, Kamil, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi,

Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1983, (13 cilt), 7. baskı.

NESÂÎ, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Ali b. Şuayb (303/915), Süneni’n-Nesâî, el-

Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut 2006, (1 cilt).

NESEFÎ, Ebü’l-Berekat Hafızüddin Abdullah b. Ahmed b. Mahmud (710/1310), Tefsirü’n-

Nesefî: Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiki’t-Te’vîl, Darü’l-Ma’rife, Beyrut 2000, (1 cilt).

EN-NİSÂBÛRÎ, Nizameddin el-A’rec Hasan b. Muhammed Nizameddin (850/1446),

Garâibü’l-Kur’ân ve Reğâibü’l-Furkân, (tah. İbrâhim Atve Avad), Mustafa el-Babi el-

Halebi, Kahire 1962, (10 ciltte 30 cüz).

Page 161: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

151

RÂZÎ, Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ (313/925), Muhtâru’s-Sıhâh, el-Mektebetü’l-

Asriyye, Beyrut 2005, (1 cilt).

RÂZÎ, Ebû Abdullah Fahreddin Muhammed b. Ömer Fahreddin (606/1209), et-Tefsîru’l-

Kebîr: Mefâtîhu’l-Ğayb, Dâru Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, (17 ciltte 32 cüz).

REŞİD RIZA, Muhammed (1354/1935), Tefsirü’l-Kur’âni’l-Hakîm: Tefsirü’l-Menar,

tahric, şerh: İbrahim Şemseddin, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, (12 cilt).

SEYYİD KUTUB, Seyyid b. Kutub b. İbrahim (1386/1966), Fi Zılali’l-Kur’an, (ter. M.

Emin Saraç, Bekir Karlığa, İ. Hakkı Şengüler), Birleşik Yayıncılık, İstanbul 1986, (16 cilt).

ES-SİCİSTÂNÎ, Süleyman b. Eş’as b. İshak el-Ezdî Ebû Davûd (275/889), Sünen-i Ebî

Davûd, Dâru’l-Erkam, Beyrut 1999, (1 cilt).

SUYUTÎ, Ebü’l-Fazl Celaleddin Abdurrahman b. Ebî Bekr (911/1505), ed-Dürru’l-Mensûr,

Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, (7 cilt).

TABERÎ, Ebû Cafer İbn Cerir Muhammed b. Cerir b. Yezid (310/923), Tefsirü’t-Taberi:

Câmiü’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (tah. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), : Dâru

Alemi’l-Kütüb, Riyad 2003, (26 cilt).

TİRMÎZÎ, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevre es-Sülemî (279/892), Sünen-i Tirmîzî, (tahkik

ve tahric: Halil Me’mun Şiha), Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 2002, (1 cilt).

YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi (1361/1942), Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Neşriyat,

İstanbul ty, (10 cilt).

____________ YAZIR, Alfabetik İslam Hukuku ve Fıkıh Istılahları Kamusu, (haz. Sıtkı

Gülle), Eser Neşriyat, İstanbul 1997, (5 cilt).

ZEBÎDÎ, Ebu’l-Feyz Murtaza Muhammed b. Muhammed b. Muhammed (1205/1790),

Tâcü’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kamûs, Matbaat-ı Hükümeti’l-Kuveyt, Kuveyt 1970, (25 cilt).

ZEMAHŞERÎ, Ebü’l-Kâsım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed (538/1144), Esâsü’l-

Belâğa, (tah. Mezid Nuaym, Şevkî Mearrî), Mektebetü Lübnân, Beyrut 1998, (1 cilt).

_____________ ZEMAHŞERÎ, el-Keşşâf an Hakâik-i Gavâmizi’t-Tenzîl ve’l-Uyuni’l-

Ekâvîl fi Vucûhi’t-Te’vîl, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1424/2003, (1 cilt).

Page 162: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

152

ZUHAYLÎ, Vehbe, İslam Fıkıh Ansiklopedisi, (çev. Dr. Ahmet Efe ve öte.; red. Hamdi

Arslan), Risale Yayınları, İstanbul 1995, (10 cilt).

Page 163: KUR’AN-I KER İM’DE SECDEdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · “ta’zim ve itaatin en yüksek şekli olarak alnı yere koymak” manalarına gelir ve gurur

153

ÖZGEÇMİŞ

1978’de Bayburt’ta doğdum. İlkokulu Yukarı Kırzı Köyü’nde okuduktan sonra

hafızlığımı köyümüzün Kur’an Kursu’nda tamamladım. 1999’da Bayburt İ.H.L.’den mezun

olduktan sonra aynı yıl Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandım. 2004 yılında

fakülteyi bitirdim. 2005 yılında Tefsir bölümünde Yüksek Lisans’a başladım.

Şu anda Beşiktaş’ta Diyanet’te görev yapmaktayım.