511
KURANDAKİ AYETLERİ KURANDAKİ AYETLERLE ANLAMAK ÖZGEÇMİŞİM Mersin Anamur ilçesinin, Ovabaşı köyünde 10–04–1950 yılında, altı erkek kardeşten dördüncüsü olarak dünyaya gelmişim. Babam ekmeğini çiftçilik ve bahçıvanlıkla kazanan köyün orta hallilerinden biriydi. İlkokulu aynı köyde, ortaokul ve düz liseyi köyümüze on bir km. uzaklıkta olan ilçede güç koşullar altında, bazen yürüyerek, gidip geliyorduk. Bazen de ilçede bir ev kiralayıp, gaz lambasının ışığı altında Okumaya çalışıyorduk. Bu arada yemek yapmak ve bulaşık yıkamak, görevlerimiz arasındaydı. Anamur lisesini bu şartlar altında bitirdikten sonra. Konya Selçuk eğitim enstütüsünün sosyal bilgiler bölümünü kazandım. Ve bu arada hem okuyor hem de Zirai donatım kurumunda memur olarak çalışıyordum. 1979 yılında okulu bitirdim. Zirai donatım kurumunda çalışmış olduğum görevimden ayrılmadım. terfimi yükselttiler maaşım da o şartlar altında daha iyi olduğu için öğretmenliğe ayrılmayıp aynı kurumda çalışmaya devam ettim. Daha sonra 1989 yılında çeşitli nedenlerle çalıştığım kurumdan ayrıldım. Ticaret hayatına atılarak hayatımı sürdürmeye çalışıyorum. Evliyim, iki kız ve bir erkek çocuk babasıyım. Bir Taraftan da toplumdaki din anlayışı yapılan ibadet 1

Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kuran: Yerlerin ve gökerin Rabbi olan Allahın, halife olarak yaratılan insanlardan kendisine duyarlı olanlara dünya hayatında nerde nasıl en güzel bir davranış sergilenceğini anlatan bir hayat kitabıdır. Bir başka deyişle, Allahın insanlara sunduğu hayat projesidir.Allahın insanlara sunduğu bu projeyi anlamak onun dilini kavramak çözmek için Kuranda kullanılan kelime ve ayetlerin ne anlama geldiğini kurandan öğrenmek lazımdır.

Citation preview

Page 1: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

KURANDAKİ AYETLERİ KURANDAKİ AYETLERLE ANLAMAK

ÖZGEÇMİŞİM

Mersin Anamur ilçesinin, Ovabaşı köyünde 10–04–1950 yılında, altı erkek kardeşten dördüncüsü olarak dünyaya gelmişim. Babam ekmeğini çiftçilik ve bahçıvanlıkla kazanan köyün orta hallilerinden biriydi.

İlkokulu aynı köyde, ortaokul ve düz liseyi köyümüze on bir km. uzaklıkta olan ilçede güç koşullar altında, bazen yürüyerek, gidip geliyorduk. Bazen de ilçede bir ev kiralayıp, gaz lambasının ışığı altında Okumaya çalışıyorduk. Bu arada yemek yapmak ve bulaşık yıkamak, görevlerimiz arasındaydı.

Anamur lisesini bu şartlar altında bitirdikten sonra. Konya Selçuk eğitim enstütüsünün sosyal bilgiler bölümünü kazandım. Ve bu arada hem okuyor hem de Zirai donatım kurumunda memur olarak çalışıyordum. 1979 yılında okulu bitirdim.

Zirai donatım kurumunda çalışmış olduğum görevimden ayrılmadım. terfimi yükselttiler maaşım da o şartlar altında daha iyi olduğu için öğretmenliğe ayrılmayıp aynı kurumda çalışmaya devam ettim. Daha sonra 1989 yılında çeşitli nedenlerle çalıştığım kurumdan ayrıldım. Ticaret hayatına atılarak hayatımı sürdürmeye çalışıyorum. Evliyim, iki kız ve bir erkek çocuk babasıyım.

Bir Taraftan da toplumdaki din anlayışı yapılan ibadet şekilleri örf ve adetler, beni düşündürüyor, ve rahatsız ediyordu. Sorumun cevaplarını yüzlerce fıkıh, tefsir, fikir kitapları okuyarak bulmaya çalışıyordum. O günlerde toplum içerisinde, gündemi oluşturan, iki yol var idi, birisi Allah’a inandığını iddia eden milliyetçilik, diğeri Komünist Rusyayı örnek edinen solculuk idi. Ben imanlı olduğum için Allah diyen yerde kendimi bulmuştum.

Ama onların inançları dinleri ve yaşam biçimleri, benim aradıklarıma uygun değildi. O günlerde olayları detayına kadar bilemiyorduk ama geleneksel de olsa bir bilgi olarak, içkinin haramlığını, kumarın ve fuhuşun yasak olduğunu biliyordum. Baktım ki Bu yasak olan şeyler bulunduğum gurup içerisinde hepsi işleniyor. Dedim ki benim yerim burası değil.

Daha sonra M.T.T.B. diye bir teşkilatla tanıştım uzunca bir zamanda orada oyalandık onlarda da bazı alimleri ilahlaştırarak.Allah’ın önüne getiriyorlardı.

1

Page 2: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Benim yerim. Burası da değil ben sizin şirk Koştuklarınızdan Allah’a sığınırım. Hz İbrahimin ilah arayışı gibi ben de gerçek olan Allah’ı bulmaya çalışıyordum. 6/78- Sonra Güneş’i (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: “İşte bu benim Rabbim, bu en büyük” demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: “Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.”

679- “Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.” İşte Hazreti İbrahim peygamberin yaptığı gibi, ben yüzümü yerleri ve gökleri yaratan Allah’a çevirdim. Allah da beni Kuran ile tanıştırdı. Yıl 1980 idi. Kendi kendime şu soruyu sordum. Mademki bu dinin kaynağı orjinali kurandır. Neden biz bu dini kurandan değil de kuranı anladım diyen veya kurandan anlattığını iddia edenlerden öğrenelim? İşte O zaman uyandım. ya Allah Ya bismillah dedim ve kuranın tercümesinden okumaya başladım. Arapça bilmek ve kuranın orjinalinden okuyup kendim tercüme edebilsem bu daha güzeldi. Ama Kuranın dilini çözmek kuranı anlamak ayrı bir ilim, Arapça bilmek ayrı bir ilimdir.

Bütün ilimleri bilmek Allah’a mahsustur. Ancak her ilimi öğrenmeye insan ömrü yetmez. Ben ömrümün şimdiye kadar, olan otuz yıla yakın bir zamanını kuranın dilini tercüman aracılığı ile çözmeye çalıştım. Allah Ondan Razı olsun.

Mütercimlerden Ali Bulaç Bey kardeşimizin tercüme edilmiş kuranını genelde kendime temel aldım. Ama diğer tercüme edilmiş meallerle de karşılaştırdım. Yer yer o da tercüme ederken hatalar yapmış ama genelde kendi yorumlarını parantez içerisine alarak, Ayetlerin tercüme ederken orjinalinden sapmamaya gayret göstermiş. İyi bir Kuran anlayıcısı eğer kuranın anlatım sanatını kavrayabilmişse Arapça bilmese bile, yanlış tercüme edilmiş bir ayeti kuranın anlatım ritminden hemen anlar. Beni en çok etkileyen ayetlerden biri Rum suresinin otuzuncu ayeti oldu.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Bu Ayet bana kuranla kuranın, kâinatla kâinatın ve kuranla kâinatın çelişmediği Allah’ın verdiği Akılla çelişkisizliğini yakalayıp hayata uygulanan bir hanif dinini öğretti. Bir Taraftan böyle bir dinin temellerini atarken, bir taraftan da

2

Page 3: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bütün peygamberlerin çektiği, ekenomik koşulların verdiği sıkıntılar benim de yakamı bırakmadı. Adamın yaptığı gibi, elinde kitap, ayağının altında hamur teknesi arkasında tuluk, hoplayıp duruyor. Bunu gören bir tanesi soruyor. Nedir bu hal? Adam anlatıyor. Ayağımla hamur yoğuruyorum. Ekmek yapmak için. Elimde kuran var Allah’ın bana gönderdiği dini öğreniyorum.

Arkamda tuluk var onunla yoğurdu yayıp yağ ve ayran yapacağım. Deyince o da diyor ki; neden bunların hepsini birden yapmaya çalışıyorsun.? Tek tek yapsana Deyince, adam da diyor ki. “Zaman Dar Yapılacak iş çok” İşte bizim ki de onun gibi, bir taraftan Allah’ın dinini öğrenmeye çalışırken bir taraftan da, ekmek kazanılıp yaşanılacaktı. İşte böyle bir dini yani Allah’ın Her Örnekten bir örnek verdiği,

30/58-“ Andolsun, Biz bu Kuran'da insanlar için her örneği gösterdik.Şüphesiz, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman, o inkâr edenler, mutlaka: "Siz ancak muptil olanlardan başkası değilsiniz" derler.”

Hiçbir eksiğin bırakılmadığı,

6/38- “Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

Ve kurandan hesaba çekileceğimiz

43/44- Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.

Diye Allah’ın söylediği Bir kitap var elimizde. Bizi yani iman edenleri Ancak dosdoğru yola götüren, bize rehberlik eden o kitaptır.

2/2- Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.

İşte ben Allah’ın insanlara sunduğu bu hanif dinini, fıtrat dinini İbrahim dinini buldum. Herkesin arayıp da bulamadığı din budur. benim adım Müslüman. ben ne bir mezhepten ne bir cemaatten ne bir partiden, ne de herhangi bir guruptan değilim. Ben insanları Allah’a çağırıyorum.

3

Page 4: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

41/ 33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

İşte ben insanları Allah’a çağırmak için yıllarca uyutulmuş kandırılmış insanları uyandırmak gerçek Allah’ın sunduğu dini sunmak için yola çıktım. İlk olarak Kuranın Anlaşılmasına doğru kitabımı internette yayınlamaya başladım. Allah Hata yaptıysam sizlerin eleştirileriyle benim Yanlışlarımı düzeltsin. Doğrularım Allah’a yanlışlarım da bana aittir. E Mail [email protected]

g mail [email protected]. Web. Kuranianlamametodu.blogspot.com

İş Tel: 03248147885

Ali Rıza Borazan Mersin- Anamur

KURANI ANLAMADA TEMEL ESASLAR

Kuran: Yerlerin ve gökerin Rabbi olan Allahın, halife olarak yaratılan insanlardan kendisine duyarlı olanlara dünya hayatında nerde nasıl en güzel bir davranış sergilenceğini anlatan bir hayat kitabıdır. Bir başka deyişle, Allahın insanlara sunduğu hayat projesidir.

Allahın insanlara sunduğu bu projeyi anlamak onun dilini kavramak çözmek için Kuranda kullanılan kelime ve ayetlerin ne anlama geldiğini kurandan öğrenmek lazımdır.

Her dilede olduğu gibi kuranda da iki anlatım vardır. Kuran buna Müteşabih ve muhkem ifadesi kullanıyor. Ama edebi sanatlar bu anlatım sanatlarına gerçek anlatım ve değişmeceli (mecazi) anlatım diye tanımlamaktadırlar. Şimdi önce edebiyatta kullanılan sanatları ansiklopedik bir bilgi olarak vermeye çalışalım

EDEBİ SANATLAR HAKKINDA ANSİKLOPEDİK BİR BİLGİ

4

Page 5: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Edebi Sanatlar hakkında ansiklopedik bilgi

Edebi Sanatlar mana üzerinde oyunlar yapıp, sözü güzelleştirme yolları. Edebi eserlerde mana ve fikri daha iyi anlatmak, açıklamak, zevkle okunmasını sağlamak ve ifadeyi temin etmek için yapılır.

Bir dildeki kelimelerin iki manası vardır. Bunlara hakiki ve mecazi manalar denir. Kelimelerin her zaman öz manalarında kullanılması Özellikle edebi eserler için kusur sayılır. Ayrıca hakiki manalar, her zaman duygu ve düşünceleri, hayalleri anlatmaya yetmez.

Bu yüzden edebi sanatlar bütün dünya edebiyatlarının her döneminde kullanılmıştır. Türk edebiyatında, Özellikle divan edebiyatı sanatkârları bu sanatlara yer vermiş, istedikleri sanatı yapabilmek için hususi gayret sarf etmişlerdir.

Son devir Türk edebiyatında istisnalar hariç söz sanatlarından vazgeçilmemiştir. Bir edebi eseri zevkine vararak okumak ve yazarının anlatmak istediğini tam anlayabilmek için diğer bilgilerin yanı sıra edebi sanatları da bilmek gerekir.

Edebi sanatlar, zihni faaliyet mahsulü olmaları dikkate alınarak; a) Heyecana bağlı sanatlar, b) Fikre bağlı sanatlar şeklinde sınıflandırılabileceği gibi, bir ifade içinde yaptıkları vazife temel alınarak da 1) Mecazlar, 2) Manaya ait sanatlar, 3) Söze ait sanatlar şeklinde de gruplandırılabilir.

Bu ikinci gruplandırmaya göre mecazlar bölümünde teşbih, istiare, mecaz-ı mürsel, kinaye, ta’riz, teşhis ve intak, tecahül-i arif, hüsn-i ta’lil, mübalağa ve tezat yer alır.

Manaya ait sanatlar arasında, tenasüb ve iham-ı tenasüb, leff ü neşr, terdid, aks, tekrir, nida, rücu, kat’, sehl-i mümteni, istifham, muamma-lügaz iltifat, irsal-i mesel, tazmin ve iktibas gibi sanatlar vardır.

Söze ait sanatlar grubunda da; iştikak, kalb, iade, icaz, cinas, tersi, seci, aliterasyon sayılabilir.

Edebi sanatların en çok kullanılanları şunlardır:

5

Page 6: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Teşbih (benzetme): Aralarında benzerlik bulunan iki şeyden zayıf olanı kuvvetli olana benzetmeye denir. Edebiyatta çokça kullanılır. Bir teşbihte en az iki, en çok dört unsur bulunur. Bunlardan benzeyen ile kendisine benzetilen esas unsurlar (öğeler) olup, benzetme edatı ile benzetme yönü yardımcı unsurlardır. Öğe sayılarına göre teşbihler, unsurların hepsi ile yapılan tam teşbih, esas unsurlarla yapılan beliğ teşbih, benzetme yönü söylenmeden yapılan mücmel teşbih, benzetme edatı söylenmeden yapılan müekked teşbih denilen kısımlara ayrılır.

Tam teşbihe Örnek:

Mehmetçik cesaret ve kahramanlıkta aslan gibidir.

Benzeyen: Mehmetçik

Kendisine benzetilen: Aslan

Benzetme yönü: Cesaret ve kahramanlık

Benzetme edatı: Gibi

Beliğ teşbihe Örnek:

Mehmetçik aslandır.

Benzeyen: Mehmetçik

Kendisine benzetilen: Aslan

Mücmel teşbihe Örnek:

6

Page 7: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Mehmetçik Aslan gibidir.

Benzeyen: Mehmetçik

Kendisine benzetilen: Aslan

Benzetme edatı: Gibi

Müekked teşbihe Örnek:

Mehmetçik cesaret ve kahramanlıkta aslandır:

Benzeyen: Mehmetçik

Kendisine benzetilen: Aslan

Benzetme yönü: Cesaret ve kahramanlık

İstiare: Benzetme, yalnız benzeyen veya kendisine benzetilenle yapılırsa istiare sanatı ortaya çıkar. Bu da kendisine benzetilenle yapılıyorsa açık istiare, yalnız benzeyenle yapılıyorsa kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır:

Açık istiareye Örnek:

Ağaçlar sonbaharda elbiselerini soyunur.

Kendisine benzetilen: Elbiseler

7

Page 8: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bu cümlede “elbiseler” kelimesi “yapraklar” yerine kullanılmıştır.

Kapalı istiareye Örnek:

... Dönerken inleyen tekerlekler.

Benzeyen: Tekerlekler

Burada tekerleklerin dönerken çıkardığı sesler, hasta bir insanın inlemesine benzetilmiştir.

Mecaz-ı mürsel: Benzetme maksadı gütmeden bir kelime veya ibareyi öz manalarında kullanılmayacak şekilde ifade etmeye denir.

Örnek: “Derse girildi.” denildiğinde, ders söylenip, dersin yapıldığı yer olan dershane kastedilmiştir. Yine “Ateşi yak.” sözüyle, kömür odun vb. gibi şeylerin yakılmasının kasdedilmesi de mecaz-ı mürseldir.

Kinaye: Hem hakiki, hem mecaz manası anlaşılabilen sözdür. Biri için “Açıkgöz” denildiğinde, hakikat manası olan, o kimsenin gözünün açık olduğu anlaşıldığı gibi, mecaz manası olan zeki ve becerikli olduğu da anlaşılır. Bu sözde kasdedilen mecazi manadır.

Ta’riz:Bir sözün anlaşılan manasının tam tersini kastetmektir:

Örnek:

Tersinden Öğüt

Her nere gidersen eyle talanı,

Öyle yap ki ağlatasın güleni,

Bir saatta söyle yüzbin yalanı,

El, bir doğru söz seylerse inanma.

Yusufelili Huzuri

Şair bu kıta’nın her mısrasında tariz sanatı yapmış, asıl söylemek istediğinin tam tersini ifade etmiştir.

Teşhis ve İntak: Teşhis, insan olmayan varlıklara insanların yaptığı işleri mecazi

8

Page 9: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

olarak yaptırma; intak da bu varlıkları söyletme, konuşturma sanatıdır.

Örnek:

Testi ile Güğüm

Güğüm bir gün testiye,

“Yola çıkalım” dedi.

Testi “Korkarım” dedi.

Evde kalmak istedi.

Çünkü onu en küçük,

Bir vuruş hemen kırar.

Güğüme, boynu bükük,

Dedi ki “Hakkınız var.”

“Sizin deriniz benden,

Çok daha fazla sağlam.

Siz gidiniz fakat ben,

Size yoldaş olamam.”

Burada testi ve güğüm gibi iki varlık, insanlar gibi davrandırılarak teşhis, konuşturularak da intak sanatı yapılmıştır.

Tecahül-i arif: Bilinen bir şeyi bilmiyormuş gibi görünerek yapılan sanata denir. Çeşitli sebeplerle doğrudan doğruya söylenmek istenmeyen bir söz bu şekildeki ifade ile daha etkili olur. Ayrıca nükte yapmak için de çok sık kullanılır.

Örnek:

Beli bükülmüş bir ihtiyar bir gün yolda oturmuş, dinleniyormuş. Onun böyle

9

Page 10: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yere eğilmiş gibi duruşunu anlamamazlığa gelen bir genç; “Ne o efendibaba, bir şey mi arıyorsun?” diye sormuş. İhtiyar, gencin bu ta’rizini anlamamış görünerek; “Evet oğlum, gençliğimi kaybettim. Onu arıyorum.” diye cevap vermiş.

Burada ihtiyarın cevabında tecahül-i arif sanatı yapılmıştır.

Hüsn-i ta’lil: Bir olayın meydana gelişini gerçek sebebinden farklı olarak hayali ve daha güzel bir sebebe bağlama sanatına denir. Özellikle divan şairleri tarafından çok sevilir.

Örnek:

Su Kasidesi’nden

Hak-i payine yetem der ömrlerdir muttasıl

Başını taştan taşa vurup gezer avare su

Fuzuli

(Su, hazret-i Peygamberin ayağını bastığı toprağa kavuşmak için, ömür boyu başını taştan taşa vurarak gezmektedir.)

Bu beyitte, suların taşlar arasında sağa sola çarparak akıp gitmesi hadisesi normaldir. Fakat şair onun akışını, Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) duyduğu çok büyük aşk ve hasret sebebiyle, O’nun ayağının bastığı toprağa kavuşabilmek için bir çırpınış sebebine bağlayarak hüsn-i ta’lil sanatı yapmıştır.

Mübalağa: Övmek veya yermek için bir hususun abartılarak söylenmesi sanatıdır. Duygu ve düşünceler bu sanatla kuvvetlendirilmek istenir. Ancak, zevk ve incelikten mahrum, kaba ve hoş olmayan ölçüsüz çeşitleri, ters etki bırakır ve sevilmez.

10

Page 11: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Örnek:

Öyle zaif kıl tenimi firkatinden kim

Vaslına mümkün ola yetürmek saba beni

Fuzuli

(Ayrılığınla vücudumu öyle zayıflat (saman çöpü gibi et) ki, sabah rüzgarının beni sana ulaştırması mümkün olsun.)

İnsan, ne kadar zayıflarsa zayıflasın, hafif esen sabah rüzgarının onu havalandırıp bir yere götürmesi düşünülemez. Böyle olmasına rağmen, beyitte vücudun rüzgarın götürebileceği kadar zayıflamasının istenmesi mübalağadır.

Tezad: Aralarındaki bir alakadan dolayı birbirine zıd manaları, bir ifadede toplamaktır.

“Bir evde ayş ü şadi bir evde ye’s ü matem” mısraında sevinç ve neşe manasına olan ayş ü şadi ile ye’s ü matem manaca birbirine zıd olup, aralarında tezat sanatı meydana gelmiştir.

Tenasüb: Manaca birbirine uygun kelimeleri bir arada zikretmektir. Divan edebiyatında çok kullanılan bu sanata “müraat-ı nazir”, “telfik ve tevfik” gibi isimler de verilir.

Örnek:

Siper et sinemi, gel hançer-i azara gönül

Böyledir resm-i mahabbet buna yok çare gönül

11

Page 12: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Beytinde siper, sine, hançer-i azar kelimelerinin birbirine fikir ve manaca uygunluğu neticesinde tenasüb sanatı ortaya çıkmıştır. Ayrıca aşağıdaki beyit de iham-ı tenasüp için iyi bir örnek teşkil eder. İham-ı tenasüpte kullanılan kelimelerin başka manaları da olabilir.

Pek uçurma bildiğim kuştur benim bağban

Bülbülün gülzar-ı alemde hezarın görmüşüz

Nabi Efendi

Burada “uçurma” ile “kuş” ve “bülbül” ile “hezar” kelimeleri ayrıca başka anlamlar ifade ederler. “Uçurma” kelimesinde kuş uçurmanın dışında “yüksekten atma, mübalağa etme”, “hezar” kelimesinde ise “bin” manasının dışında “bülbül” manası ile karşılaşılır. Böylece iham-ı tenasüp yapılmış demektir.

Gerçekte mana;

“Bahçıvan; bildiğim o kuşu pek fazla uçurma. Biz alemin gül bahçesinde bülbülün binlercesini görmüşüz.” demektir.

Beyitte geçen kuş, bülbül ve uçurma kelimeleri kendi aralarında; gülzar (gülbahçesi) ve bağban (bahçıvan) kelimeleri de gene aralarında mana yönünden ilgili olduklarından tenasüp sanatı vardır.

Tevriye: Yakın ve uzak olmak üzere iki manası olan bir sözün bir nükteden dolayı uzak manasının kastedilmesidir.

Sordum didiler ahbab

12

Page 13: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Semt-i vefada doğru yoldadır

Semt-i vefa, yakın manasıyla yarin bulunduğu yeri, uzak manasiyle, sadık ve vefakar olduğunu ifade eder. Yine doğru yoldadır, sözünün yakın manası yarin evinin semtinde dosdoğru yol üzerinde olduğuna, uzak manası ise, sevgilinin iffet sahibi olduğunu gösterir. Şair her ikisini de uzak manaları ile kullanmıştır.

Tekrir: Manaya güç kazandırmak maksadıyla bir veya birkaç kelimenin ısrarla tekrar edilmesidir.

Örnek:

Esselam ey zat-ı pak-ı Mustafa

Esselam ey nur-ı iman esselam

Esselam ey sahib-i lütf ü kerem

Esselam ey kan-ı ihsan esselam

Necati

Şair, Hazret-i Peygamber için yazdığı bu şiirinde esselam kelimesini devamlı tekrar ederek tekrir sanatı yapmıştır.

Rücu: Önceden söylenen fikri sonra reddediyor veya değiştiriyor görünerek aslında onu kuvvetlendirme sanatıdır.

Örnek:

Makber, makber değil bir türbe

13

Page 14: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Abdülhak Hamid

Şair bu sözüyle, mezar manasına gelen makberi reddediyor görünerek gene mezar olan, fakat hususi şekilde saygı gösterilen mezarların ortak ismi olan türbe kelimesini söyleyerek ilk sözünü kuvvetlendiriyor ve rücu sanatı yapıyor.

Kat’ (kesme): Üslubun daha etkili olması için sözü okuyucunun sonunu tahmin edebileceği bir yerde kesmeye kat’ denir.

Örnek:

Birinde rüya tadı;

Biri kan içen cadı.

İkisinin de adı;

Ömürden bir gün... heyhat...

Enis Behiç Koryürek

İstifham: Üslubun daha etkili olması için sözü soru şeklinde düzenlemeye istifham denir.

Örnek:

Sormayın; Kays ile Leyla neyidi.

Biri mecnun, biri mecnuneyidi.

14

Page 15: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

arif NihatAsya

Nida (ünlem): Dikkat çekme ve heyecan bildirmek için başvurulur. “Ey, oy, vay, hey...” gibi kelimeler ve noktalamada (!) işareti ile gösterilir.

Örnek:

Sabah Ezanı

“Uyan!” diyen o güzel

Nidaya aç odanı

Açıp, güzelliği en

Güzel çağında tanı;

Vakit ki seher vakti,

Ezan sabah ezanı!

Uyan ey arif, uyan;

Uyar uyuklayanı,

Ki yerlerle gök-şimdi-

Ezanların vatanı:

Vakit ki seher vakti,

Ezan sabah ezanı!!

15

Page 16: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

arif Nihat Asya

Sehl-i mümteni: İlk bakışta yapılması kolay görünen, denendiği zaman güçlüğü anlaşılan ve benzeri yapılamayan sade üsluplu eserleri teşekkül ettiren sanata sehl-i mümteni denir. Bu sanatla yazılan eserlerin dili sade ve sanatsız olduğu için aynı değerde eserin yazılabileceği sanılır. Fakat denendiği zaman benzerinin bile çok zor olduğu anlaşılır. Bu sanatla yazılmış en Ünlü eser Süleyman Çelebi’nin Mevlid’idir.

Örnek:

Mevlid’den

Allah adın, zikredelim evvela

Vacib oldur, cümle işde her kula

Allah adın her kim ol evvel ana

Her işi asan eder Allah ana

Allah adı olsa her işin önü

Her giz ebter olmaya anın sonu

Süleyman Çelebi

Telmih: Söz arasında herkes tarafından bilinen bir olayın, adını kahramanı veya yerini söyleyerek olayın tamamını hatırlatmaya telmih denir.

16

Page 17: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Örnek:

İlahi

Ey dost senin yoluna

Canım vereyin Mevla

Aşkını komayayın

Od’a gireyin Mevla

Yunus Emre

Yunus Emre “Od’a gireyin” sözü ile İbrahim Peygamberin aleyhisselam ateşe atılması olayını hatırlatıyor. Böylece telmih sanatı ortaya çıkıyor.

Muamma-lügaz: Edebiyatta manzum bilmece demektir. Edebiyatımızda başlı başına bir şekil olarak görünür. Anonim halk edebiyatındaki bilmeceler sorulu-cevaplı veya yalnız soru şeklinde düzenlenen söz ve zekâ oyunlarına dayalı bir nazım şeklidir. (Bkz. Bilmece)

Örnek:

Tren gelir İS diye

Makinist vurur TAN diye

Kömürcü küreği kaybetmiş

Kondüktör bağırır BUL diye

Bu dörtlükte bilmece şeklinde verilen “İstanbul” kelimesidir.

17

Page 18: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

İrsal-i mesel: Yazılı ve sözlü anlatımlarda atasözü ve vecize kullanmaya denir.

Örnek:

Affeyleyelim belki bilmez

“Bir sürçen atın başı kesilmez”

Şeyh Galip

Tazmin: Nazımda başkasına ait bir şiir parçasını kullanmaya denir.

Örnek:

Bir devri lanetiyle boğan şairin “Sis”i

Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi

Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha

“-Örtün. Müebbeden uyu. Ey şehr!...” o beddua;

Hayır, bu hal uzun sürmez, sen yakındasın,

Sıyrıl beyaz karanlık içinden, pırıl pırıl

Berraklığında bilme nedir, hafta, ay ve yıl.

Yahya Kemal Beyatlı

Şair şiirinde Tevfik Fikret’in “Sis” şiirinin ismine ve aynı şiirden” -Örtün.

18

Page 19: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Müebbeden uyu. Ey şehr!...” ifadesine yer vermiş; böylece bir yandan cevap verirken, diğer yandan da tazmin yapmıştır.

İktibas: Manayı kuvvetlendirmek ve sözü süslemek için şiir veya nesre, ayet-i kerime ve hadis-i şeriften birini katmaktır. İktibas müstahsen (güzel görülen) ve müstehcen (kötü görülen) olmak üzere ikiye ayrılır.

Müstahsen iktibas: Şiir veya nesir ile alınan ayet-i kerime ve hadis-i şerif arasında uygun düşmeyen, manası okuyucu ve dinleyici üzerinde hoş bir tesir bırakan iktibastır.

Bu kadar cürmü seyrettim ki

Rahmet ümmidimin budur sebebi

Ki buyurmuş Hüdayı azze ve cell

“Sebakat rahmeti ala gadabi”

Son mısra; “Rahmetim gadabımı geçmiştir.” mealindeki hadis-i kudsidir.

Müstehcen İktibas: İslam adabına uymayan bir ibarede, ayet-i kerime ve hadis-i şerifin alınması kötü sayılmıştır.

Aks: Bir terkib, cümle veya mısranın son kısmını başa, baş kısmını sona getirmek suretiyle başka bir terkib, cümle veya mısra teşkil etmektir.

Örnek: adat-us-Sadat isim tamlamasında, iki taraf arasında akis yapılarak, “adat-us-Sadat Sadatül adat” (Büyüklerin adetleri, adetlerin büyüğüdür.) cümlesi meydana gelmiştir. “Kelam-ı kibar, kibar-ı kelamdır.” da aksın bu kısmına Örnekdir.

Her düzün bir yokuşu, her yokuşun bir düzü var, mısraı ile:

19

Page 20: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Tahsil-i hüner vakti, hengâm-ı civanidir.

Hengâm-ı civanidir, tahsil-i hüner vakti

Beyti de mısranın tekrarı ile olan akse Örnekdir.

İştikak: Aynı kökten türetilmiş kelimeleri bir arada kullanmaya denir.

Örnek:

Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem

M. Akif Ersoy

“Zalim” kelimesi “zulm” kökünden türetilmiş ve ikisi bir mısrada kullanılmıştır.

İade: Her beytin son kelimesini bir sonraki beytin ilk kelimesi olacak şekilde kullanmaya denir

Örnek:

Defter-i a’malümün hattı hatadandır siyah

Kan döker çeşmim hayal ettikçe hevl-i mahşeri

Mahşeri eşküm virür seylaba ger ruz-i ceza

Olmasa makbul-ı dergâhın sirişküm gevheri

20

Page 21: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Gevheridür aşk bahrınun Fuzuli ab-ı çeşm

Lik bir gevher ki lutf-ı Hak anadur müşteri

Fuzuli

icaz: Az sözle çok duygu ve düşünce anlatmaya denir. Her kişinin, her sanatkârın kolaylıkla yapabileceği şey değildir. İnsanlar tarafından benzeri hiç söylenemeyen Örnekleri de vardır. Bunlar Kur’an-ı kerimin bütün ayetleridir. Hadis-i şerifler gibi de hiçbir kimse söyleyememiştir. Bu sanatta mana derinliği vardır.

Örnekler:

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Kanuni Sultan Süleyman

Avazeyi bu âleme Davud gibi sal

Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş

Baki

Muraat-ı nazir: Fikri bir sebepten, mahiyetlerindeki bir hususiyetten dolayı, manaları arasında bir ilgi bulunan kelimelerin aynı ifadede toplanmasıdır. Buna cemiyyet, tenasüb, telfik, tevfik, itilaf da denir.

Siper it sineni gel hançer-i azara gönül

Böyledir, resm-i mahabbet buna yok çare gönül

Burada, siper ile hançer arasında fikri bir alaka vardır. Saplanmak istenen

21

Page 22: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

hançere karşı siper lazım geldiği gibi, siper de hançer ve benzerlerine karşı korunmak için kullanılır.

İstihdam: İki manası olan bir sözün kendisiyle bir manasını, zamiriyle diğer manasını ifade etmek sanatıdır. Bu tarif Arap edebiyatı kitaplarına göredir. Muallim Naci bunu, Türk dili şivesine aykırı görüyor, yerine; bir sözü, delalet ettiği iki manayı birlikte kast ile herbirini uygun yöne sarf etmek şeklinde bir tarif yapıyor.

Ayağa düş dilersen, başa çıkma

Anınla başa çıkar cam-ı sahba

beytinde ilk mısrada ayak, insan uzvudur.İkinci mısrada bu kelime “anınla” zamiri ile temsil ediliyor; burada da kadeh manasına geliyor. Muallim Naci tarifine şu Örneki veriyor:

Bahar erdi, açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey, hem gül.

Bu mısrada açıldı kelimesi, hem kış manasına gelen dey’e hem de gül’e ait açılmayı ifade ediyor. Birincisinde uzaklaştı, ikincisinde çiçek açıldı manasına geliyor.

Cinas: Nazımda sesleri (yazılışları) aynı, manaları ayrı en az iki kelimeyi kafiye olacak şekilde kullanmaya denir.

Örnekler:

Varı yok, yoğu var iden “Ol” durur,

Dünyada her olanı “Ol”, oldurur.

22

Page 23: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Her nefeste eyledik yüz bin günah

Bir günaha etmedik hiç bir gün ah

Süleyman Çelebi

Kara gözler, kara gözler

Kararmış kara gözler

Gemim deryada kaldı

Yelkenim kara gözler

Anonim Halk Edebiyatı

Seci: Cümle ve cümleciklerdeki kelimelerden birini, bir kaçını veya tamamını kafiye teşkil edecek şekilde tertiplemeye denir.

Örnek:

Hak tebareke ve teala, nitekim anın dinini müebbed ve şer’ini muhalled ve milletini haşre dek dayim ve ümmetini kıyamete değin kayim eyledi.

Sinan Paşa

Alliterasyon: Bir ibarede belirli ses ve hecelerin tekrarlanmasına denir. Böylece ahenkli bir söyleyiş meydana getirir.

Örnek:

23

Page 24: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Dest-busi arzusuyla ölürsem dustlar

Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su

Fuzuli

bu beyitte 7 defa “s” sesi, 8 defa “u” ve 5 defa “l” 2 defa “t” sesleri tekrarlanmıştır.

Celaleddin-i Rumi’den dehen tolup olup pür fen

Bilüp ahbar-ı ahbarı tolı esrar-ı didaram

beytinde de aynı durum vardır ve sesler aşağıda görüldüğü gibi tekrar edilmiştir:

C(1), e(6), l(6), a(8), d(5), i(5), r(7), u(2), m(2), d(6), n(4), h(3), t(2), o(3), p(4), ü(2), f(1), b(3), ı(3), s(1).

Bir diğer beyitteki alliterasyon sanatı da şöyledir:

Aman ya Rabbi el-aman ne müşkülmüş ahir zaman

İki yüzlüler çoğaldı pek azaldı namaz kılan

a(15), m(6), n(6), y(2), r(3), b(2), i(4), e(4), l(7), ü(5), ş(2), k(2), h(1), z(4), ç(1), o(1), d(2), ı(3), p(1).

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

24

Page 25: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ŞİMDİ DE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATINDA KULLANILAN DEYİMLERDEN ALINTI YAPALIM

Türk Dili ve Edebiyatı

-A-Abacı kebeci: Olur olmaz kimseler, ne olduğu belirsiz kişilerAbanmak: Birine yük olmak, onun sırtından geçinmekAcemilik etmek: Düşüncesizce hareket etmekAçık bono vermek: Bir kimseye, istediği gibi davranma yetkisi vermekAdama benzemek: Düzelmek, göze hoş görünmekAf buyurunuz: Özür dilemeyi ifade eden bir deyimAgop'un kazı gibi yutmak : Önüne konulan her yemeği çabuk yemekAğız gevşekliği : Sır tutmamak haliAh edip eh işitmek : Daima feryat etmekAk sakaldan yok sakala gelmek : Çok yaşlanmakAlavere dalavere :Allah hakkı için (söyle) : Doğruyu söylemesi istenen kimseye verilen sözAmma da yaptın (haa)! : Olmayacak bir şey söyledin anlamında.Arabayı düze çıkartmak : Sonunda işini kolaylaştırmakAstarı yüzünden pahalı : Gerçek değerinden fazlaya mal olmakAşüftelik etmek : Hafif ve işveli davranmakAtma Recep din kardeşiyiz : Biz birbirimizin ne olduğunu biliriz' anlamında kullanılır.Ayvaz kasap hepsi bir hesap : Hepsi aynı hesaba geliyor anlamında.Azrail olmak : Çok korkulu ve zorba olmak

-B-Baba,baba değil iskele babası : Saygı duyulmayan,hayırsız babaBaşına feleğin tokmağı inmek : Bir felakete uğramakBela aramak : Kavga sebebi yaratmak.Ben sarhoş,yolcu sarhoş : Herkesin garip bir tutum içinde bulunduğunu anlatmak için kullanılır.Beyni sulanmak : Bunamak.Bıyıkları balta kesmez olmak : Güçlü olmak,kimseden korkmamakBızdık : Ufak çocukBinin yarısı beş yüz o da ben de yok : Düşünceli kimseleri avutmak için teselli mahiyetinde söylenir.Bir avuç toprak olmak : ÖlmekBir çırpıda : O andaBoşlamak : İlgisiz davranmak,ilgiyi kesmekBoyunun ölçüsünü almak : Biri tarafından ağzının payı verilmek

25

Page 26: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bulanık suda balık avlamak : Karışıklıktan yararlanıp menfaatini kollamakBurnu kokuyu iyi almak : Her şeyi önceden sezmekBüyüklük göstermek : BağışlamakBüyük söylemek : Övünmek

-C-Cafer ağanın abdest suyu : Tatsız,tuzsuzCaka yapmak : Gösteriş yapmakCana işlemek : Çok tesir etmekCan atmak : Çok istemekCan ciğer : SamimiCandan yanmış : Adamakıllı tutulmuşCanı burnuna gelmek : Bir işte çok eziyet ve sıkıntı çekmekCanını şeytana satmak : Kötü işlerle uğraşmakCanın sağ olsun : Bir ziyan için söylenen teselli sözüCeddine okumak : Soyuna sövmekCeffel kalem etmek : Hemen hüküm vermekCephe almak : Düşmanca hal takınmakCıcığı çıkmak : Çok hırpalanmakCiğeri beş para etmez : Değersiz kişiCihan alem bilmek : Herkes tarafından bilinmekCin fikirli : Çok zeki,açıkgözCumbadak dalmak : Ani olarak girmek,dalmakCurcuna koparmak : Gürültüyle çevreyi karıştırmakCurcunaya kalkmak : Kavga ve gürültü çıkarmaya kalkmak

-Ç-Çabalama kaptan ben gidemem : Boşuna çabalama anlamında.Çaçaron : Kavgacı,şirretÇağı geçmek : YaşlanmakÇala kalem : Durmaksızın yazarakÇehresi atmak : Rengi sararmakÇehre uzatmak : Küsmek,somurtmakÇek arabanı : Defol anlamındaÇeşnisine bakmak : Lezzetine bakmakÇevir kazı yanmasın : Sözünü çeviren kimseler için söylenir.Çıkmaz ayın son çarşambası : Belirsiz ve uzak zamanÇiğ süt emmiş olmak : Soysuz ve namussuz olmakÇileden çıkmak : Hiddetlenerek sabrın taşmasıÇizmeden yukarı çıkmak : Haddini bilmemekÇoban kulübesinde padişah rüyası görmek : Durumuna uygun düşmeyen büyük ve olmayacak hayallere kapılmakÇorbada tuzu bulunmak : Emeği geçmiş olmak

26

Page 27: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Çömlek hesabı : Baştan savma hesapÇöpçatan çatmak : Kısmet olmakÇürük tahtaya basmak : Umduğunu bulamamak,aldanmak

-D-Dağarcıkta bir şey kalmamak : Her şeyi yitirmekDalavere : Oyun,hileli işDavulu yarık : Sır saklamayan,önüne gelene içini dökenDekbaz : HileciDemir gibi olmak : Sağlam ve sıhhatte olmakDevede kulak : Kıyaslanan şeyler arasındaki orantısızlığı belli etmek için kullanılır.Dırdır etmek : Yerli yersiz söylenip durmakDikili ağacı olmamak : Malı mülkü olmamakDili çetrefilli olmak : Rahat ve düzgün konuşamamakDilini zaptetmek : KonuşmamakDişini sökmek : Zararsız hale getirmekDokuz doğurmak : Korkudan ve heyecandan bitmekDolmaları yutmak : Kanmak,aldanmakDostlar alışverişte görsün : Laf olsun diye iş yapanlar için söylenir.Döner taşım yok,öter kuşum yok : Hiçbir şeye sahip olmamakDört dirhem bir çekirdek : Şık giyimli kimseDudukuşu : GevezeDümen suyundan gitmek : Karşısındakinin huyuna göre davranmakDünyaya kazık kakmak : Ölmemek

-E-Ebussuut Efendi'nin gelini : Eski moda giyinen kadınEceline susamak : Tehlikeli işlere girişmekEdepsizliği gündeliğe takılmak : Edepsizliği alışkanlık haline getirmekEfendilik yapmak : Saygılı hareket etmekEfendizadem : Beyim anlamında bir hitapEğrisi doğrusuna gelmek : Uygunsuz yapılan işin tesadüfen uyumlu bitmesiEkmeği dizinde : NankörElemtere fiş kem gözlere şiş : Nazar değmesin anlamındaEli çabuk : Tez iş görenEmeği geçmek : Bir işin yapılmasında yardımcı olmakEnsesinde boza pişirmek : Çok eziyet çektirmekErmeni gelini gibi : Daima kırıtan,süzülen kadınlar için yapılan benzetmeErvahlarına yuf olsun : SövgüEski çamlar bardak oldu : Şartlar değişti anlamında kullanılırEşek hoşaftan ne anlar : Anlayışsız,zevksiz insanlar için söylenir.Etek belde : Kıvrak ve becerikli

27

Page 28: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Ev açmak : Ayrı ev tutmakEyere de gelir semere de : Bütün işlere yarar anlamındaEz ez de suyunu iç : Hiç yararı olmayan bir işi tenkit etmek için kullanılır.Ezilip büzülmek : Aşırı sıkılgan davranmak

-F-Fahiş faize batakçı müşteri : Benzer kişilikteki insanlar birbirini kolay bulur manasındaFaka basmak : Güç duruma düşmekFalcı değilim ya : Ben olacağı bilemem anlamındaFare düşse başı yarılır : Bir yerin yoksulluğunu anlatmak için kullanılır.Farfara : Ağzında sır tutamayan kimseFasulye gibi kendini nimetten saymak : Kendine olduğundan fazla değer vermekFeleğin çemberinden geçmiş : Tecrübeli,bilmişFelekten bir gün çalmak : Eğlenceli bir gün geçirmekFerteği çekmek : KaçmakFesat kumkuması : Hep kötülük düşünenFıkırdamak : Kesik kesik gülmekFıldır fıldır aramak : Israrla ve telaşla aramakFırın süpürgesi : Zayıf,uzun boylu kimseFincancı katırlarını ürkütmek : Kötü niyetli kişileri ürkütecek hareketlerde bulunmakFitil almak : Öfkeyle parlamakFol yok yumurta yok : Herhangi bir sebep veya ilişki bulunmamasıForsu kırılmak : İtibar ve onuru sarsılmakFukara babası : Fakirleri kollayan kimseFütur getirmek : Umutsuzluğa ve çaresizliğe düşmek

-G-Gafil baş,düşmana eş : İşlerinde hazırlıksız olan insan her zaman zor duruma düşebilirGagasından yakalamak : Zayıf noktasından yakalamakGavur ölüsü : Oldukça ağırGavurun tembeli keşiş,Müslüman'ın tembeli derviş : Kendini büsbütün ibadete verip,dünyadan elini eteğini çeken kişiler için kinaye yollu söylenir.Gazali rana : Güzel,hoş ceylan gibi sevgili anlamındaGeçmişi kandilli : SövgüGemi aslanı : Gösterişli,işe yaramayan adamGeyik etine girmek : ErginleşmekGırtlağından kesmek : Yiyecek parasını kısıtlamakGiderayak : Gitmek üzereykenGirye bana hande sana : Önce karşısındakini düşünen kimsenin kullandığı bir deyim

28

Page 29: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Giydirmek : AzarlamakGök demir,yer bakır : İmkansızlıklar ve umutsuzluklar içinde bulunuşu anlatır.Gömlek değiştirmek : Tutum ve görüşlerini değiştirmekGöründü Sivas'ın bağları : Gerçekleşmesi beklenen bir şeyin ortaya çıktığına dair olanaklar belirdiğinde kullanılır.Göz nuru dökmek : Yapılan işte göz emeği bulunmakGüvendiği dağlara kar yağmak : Güveni sarsılmak

H-Habbeyi kubbe yapmak : Önemsiz bir şeyi büyütmekHaber vermek : BildirmekHak getire : Yoktur anlamındaHalep ordaysa arşın burada : Yapacağını yap anlamında sitemHam ervah : Kara ruhlu kimseHangi peygambere ümmet olacağını şaşırmak : Kimin sözünü ve yolunu tutacağını,ne yapacağını şaşırmakHat çekmek : ÖnemsememekHatun : Eski zaman beylerinin,hanımlarına olan hitabıHaymana öküzü : Hımbıl ve tembel kimseHazır mezarın ölüsü : Hep hazıra konmak isteyen tembel kimseler için kullanılır.Her gün papaz pilav yemez : Hep aynı şeyler yapılamazHer işin hakkından gelmek : Her işi başarır olmakHer tarakta bezi olmak : Her işle ilgili olmakHesaptan düşmek : Yok saymakHır gür : KavgaHiçe saymak : Hiç değer vermemekHindi gibi kabarmak : Övünmek,böbürlenmekHokka gibi oturmak : Dikilen elbisenin tam üzerine uymasıHoşbeş etmek : Sohbet etmekHödük : Görgüsüz,anlayışsız kimseHükümet sürmek : Ülkeyi yönetmekHüt dağı gibi şişmek : Karnı şişmek

-I-Icığını cıcığını sormak : Bütün ayrıntıları öğrenmekIkına sıkına : GüçlükleIkınıp sıkınmak : İş yapmak için kendini zorlamakIlıca ördeği : Sıcağa ve rahata düşkünIrağı yakın etmek : Güçlükleri ortadan kaldırmakIrgat gibi çalışmak : Çok çalışmakIrgat pazarına döndürmek : Bir yeri dağınık ve karışık hale sokmakIsınmak : 1-Alışmak,2-SevmekIsıtıp ısıtıp önüne koymak : Bir konuda ikide bir söz açmak

29

Page 30: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Iska geçmek : AtlamakIskartaya çıkmak : EskimekIslak tavuk : Miskin kadınIslatmak : DövmekIşık göstermek : Yol göstermekIvır zıvır : Önemsiz şeyler

-İ-İbibullah sivri külah : Yapayalnız,varlıksız olan kimseİbiş gibi : Alığa benzerİcabına bakmak : 1-Gerekeni yapmak,2-Ortadan kaldırmakİç fırtınasına tutulmak : Morali bozulmakİç güveysinden hallice : Durumu şöyle böyleİfrit yardağı : Kötülüğe yardımcı olanİğne yutmuş : Çok bitkin ve sıkıntılı kişiİkisini bir kazana koysan kaynamazlar : Birbirine zıt insanları anlatmak için kullanılır.İki yakası bir yere gelmez : Bir türlü düzene kavuşamazİlk göz ağrısı : İlk sevilenİmana gelmek : Merhamete gelmekİngiliz tabancası gibi kurulmak : Çalım satmak,kasılmakİpe un sermek : Gevşemek,bahane uydurup işten kaçınmakİp korkusunu boynuna almak : Ölümü göze almakİpliği pazara çıkmak : Herkese rezil olmakİstemem yan cebime koy : Rüşvet konusunda alay yollu söylenirİşi sıkışık olmak : İşi çok ve külfetli olmakİtsiz köye dönmek : Sakinleşmek,tenhalaşmakİyiden iyiye : Adamakıllıİyi gün dostu : İyi günlerde ortaya çıkanİzi belirsiz olmak : İz bırakmadan kaybolmak

-K-Kabak tadıvermek : Devamlı,ısrarlı bıktırmakKabasını almak : Bir yerin temizliğini üstünkörü yapmakKaçın kurrası : Birinin hiçbir oyuna gelmeyecek kadar açık göz, akıllı olduğunu anlatmak için kullanılır.Kağıt üzerinde kalması : Bir anlaşmanın resmiyette kalması,tatbik edilmemesiKaleyi içinden fethetmek : Meseleyi karşı taraftan birinin yardımıyla halletmekKalp ağrısı : Aşk acısıKamburu çıkmak : Çok çalışmış olmakKan akıtmak : Kurban kesmekKan çanağı gibi : Çok kızarmışKan ter içinde kalmak : Çok yorulmak

30

Page 31: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kapağı atmak : Gitmek,yerleşmekKapısını aşındırmak : Çok gidip gelmekKara gün dostu : İnsana sıkıntılı günlerinde yardım eden gerçek dostKaşının altında gözün var dememek : Yaptığını beğenmemek,takdir etmemekKedi ile harara girmek : Geçimsiz biriyle ortaklık etmekKendine yontmak : Karşısındakileri düşünmeden kendi çıkarına göre davranmakKıç atmak : Pek istemekKınalar yakmak : Çok sevinmekKimi kimsesi : YakınlarıKimseye eyvallah etmemek : Kimseye minnettar kalmamakKimya gibi : Az bulunurKont gibi : Yakışıklı ve şık giyinmişKorkuluk : Gereksiz ve yararsız kimseKörün istediği bir göz,Allah verdi iki göz : Hayal ettiğinden daha fazlasına kavuşan kişiler için kullanılır.Kör şeytanın işi yok : Hep aksilikle karşılaşan kişiler tarafından sitem yollu olarak kullanılır.Kurdu koyunla barıştırmak : Kötü biriyle saf birini uzlaştırmakKülçe gibi oturmak : Yorgunlukla çökmekKül yutmak : Kandırılmak,oyuna gelmek

-L-Laçka olmak : Eskimek,işe yaramaz halde olmakLaf altında kalmamak : Karşısındakinin sözünün altında kalmamakLaf ebesi : Çok konuşan kimseler için kullanılır.Lakke yapmak : Başkasının hakkını çalmakLala paşa eğlendirmek : Nazik kişileri eğlendirmeye çalışmakLamı cimi yok : Bir konu üzerinde itiraz kabul etmediğini bildirmek için kullanılır.Leb demeden leblebiyi anlamak : Anlayışlı,zeki olmakLeke sıçratmak : BulandırmakLeşini çıkarmak : Kıyasıya dövmekLeyleği havada görmek : Çok dolaşanlara söylenirLimoni tabiatlı : MızmızLodosa tutulmuş gibi bocalamak : Ne yapacağını kestirememekLokman hekimin ye dediği : Güzel,tatlı şeyLop yumurta : Kaynamış yumurtaLügat paralamak : Anlamını bilmediği halde,bilgiç konuşmakLülüye gelmek : AldanmakLüpe konmak : Değerli bir şeyi emek harcamadan ele geçirmek

-M-Maça beyi gibi kurulmak : Saygısızca,kasılarak oturmak

31

Page 32: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Madrabaz : Çıkarını hileli yollardan sağlayan kimseMahalle çocuğu : Eğitimsiz çocukMakaraya takmak : Alaya almakMarsık : Çok esmer kimseMerak getirmek : Kara sevdaya tutulmakMeryem Ana kandili gibi : Soluk (belirsiz) anlamındaMeşe odunu : Kaba,anlayışsız adamMeydan vermek : Fırsat vermekMısır'daki sağır sultan bile duydu : Duymayan kalmadı anlamındaMızrağı çuvala sığdıramamak : Gerçeğin asla saklanamayacağı anlamında kullanılır.Mis gibi burnunda tütmek : Çok özlemekMiskinler teknesi : Tembellerin toplandığı yerMürai : Art düşünceli kimseMürekkebi kurumamak : Daha pek yeni olmakMürekkep yalamış : Okuyup,yazmış kimseMürüvvetini görmek : İyi ve mutlu günlerini görmekMüslüman adam : 1-Dindar kişi,2-Doğruluktan ayrılmayan kimse

-N-Nabzını yoklamak : Karşısındakinin ne düşündüğünü anlamaya çalışmakNalına mıhına vurmak : Ne yapacağını kestirememekNamı nişanı kalmamak : Yok olmak,unutulmakNanpareye muhtaç olmak : Pek yoksul olmakNargile suyu : Tatsız içecekNazı geçmek : İsteği geri çevrilmeyen kimseNe ala memleket : Uygunsuz yapılan işleri kınamak için söylenirNeci oluyor : Ne karışıyor anlamındaNefsine yedirememek : Bir şeyi hazmedememek,kabul etmemekNevri dönmek : Çok sinirlenip,bunun yüzünden belli olmasıNe yüzle : Ne cesaretle anlamındaNispet vermek : Onu üzecek şekilde gösteriş yapmakNobran : Kaba,sert,kırıcı(kimse)Noktası noktasına : TastamamNuh gemisi : Her çeşit insanın toplandığı yerNuh nebiden kalma : Çok eskiden kalmaNur topu gibi : Güzel,şişman,beyaz (çocuk)Nur yüzlü : Temiz yüzlü kimseNutku tutulmak : Üzüntüden,korkudan konuşamamak

-O-O bir düşeş : O talih sonucu ele geçirilmiştir anlamındaO gün bugün : O gündenberi

32

Page 33: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Oh demek : Rahat etmekOk gibi ciğerine işledi : Yapılan bir hareketin çok üzmesiOk yaydan çıktı : Vazgeçemeyeceği bir işi yapmakOlmuş armut gibi eline geçmek : Kolaylıkla,yorulmadan elde etmekOnun ipiyle kuyuya inilmez : Güven olmaz anlamındaOralı olmamak : ÖnemsememekO saat : O andaO tarakta bezi olmamak : İlişkisi olmamakOynak : Hafif meşrep kadınOyun etmek : Hile yapmak,aldatmakOyunun sakalı bitmek : Bitmiş olayları anlatan bu deyim,genellikle Karagöz oyunlarının sonunda kullanılır.

-Ö-Öbür dünyayı boylamak : ÖlmekÖfke topuğa çıkmak : Çok öfkelenmekÖksüz babası : Öksüz ve yoksulları koruyan adamÖküz boyunduruğa bakar gibi bakmak : İstemeden,mecburen bakmakÖlçüsünü bildirmek : Haddini bildirmek,cezasını vermekÖmür adam : Hoşsohbet adamÖnünü almak : DurdurmakÖp babanın elini : Sürpriz bir durum karşısında yaşanan şaşkınlığı anlatmak için kullanılırÖrümcek kafalı : Eski kafalı,yeniliklere uyum gösteremeyenÖtmek : Durmadan anlamlı,anlamsız konuşmakÖve öve göklere çıkarmak : Çok övmekÖyle başa böyle traş : Alakasız durumları belirtir.Özü sözü bir : Verdiği sözleri tutan dürüst kimse

-P-Pabucuna kum dolmak : Engelle karşılaşmakPaçaları sıvamak : HazırlanmakPaha biçmek : Değerini ölçmekPancar kesilmek : Mahcup olup kızarmakPaparayı yemek : Paylanmak,azar işitmekParaya para dememek : Kazancı bol olmakPara peşin kırmızı meşin : Alışverişin peşin olduğunu anlatırPatentasının altına almak : Egemenliği altına almakPestil gibi olmak : Çok yorgun ve halsiz olmakPeşkeş çekmek : Bir iş yaptırmak için,kendine ait veya başkasına ait bir şeyi hediye etmekPılı pırtı : Eski püskü,değersiz eşyaPiç etmek : Bozmak,işe yaramaz hale getirmek

33

Page 34: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Pişmiş aşa soğuk su katmak : Yapılmakta olan bir işi bozmakPiyasaya düşmek : 1-Çok bulunur olmak,2-Orta malı olmakPostal : Düşkün kadınPut kesilmek : Sessiz ve hareketsiz kalakalmakPüsküllü bela : Kişinin başını derde sokan kişi veya durum

-R-Rabbime emanet : Herhangi bir şeyin,kimsenin korumasını tanrıya bırakmakRafta kurabiye var ama size göre değil : İşinize yaramaz anlamındaRahat yüzüne hasret kaldı : Huzursuz olmak,rahat edememekRamazan keyfi : Oruç tutanlardaki sinirlilik haliRengi atmak : Çok heyecanlanıp solmak,sararmakRengi olmamak : Silik olmakRenk senfonisi : Birbiriyle uyuşan renkler bütünüRest çekmek : Kesinlikle kabul etmemekRızkını taştan çıkarmak : En zor şartlarda bile geçimini sağlamakRufailer karışır : İşin karmaşıklığını anlatırRuhu bile duymaz : Yapılan bir işten hiç haberi olmaz anlamındaRuhuna hitap etmek : Herhangi bir şeyden çok etkilenmekRüya gibi : Gelip geçici şeyleri anlatmak için kullanılırRüyasında görse hayra yormaz : Olacağına ihtimal vermemekRüzgar ekip fırtına biçmek : Yapılan kötülüğe karşı daha büyük kötülüğe uğramakRüzgar gelecek delikleri tıkamak : Her türlü tedbiri almak

-S-Saat gibi : Düzgün çalışanSaat on bir buçuğu çalmak : Yaşı çok ilerlemekSacayak olmak : Üç kişi bir araya gelip çok samimi olmakSaçı uzun,aklı kısa : Düşüncesiz,aptalSağlam ayakkabı değil : Güven duyulacak kimse değil, doğruluğu konusunda şüphe duyulurSakala soğan doğramak : 1-Aldatmak,2-hakaret etmekSaman gibi : Tatsız,tutsuzSapı silik : SerseriSarı Yahudi : Paraya düşkün kişiSazına bülbül koymak : Çok güzel çalmakSefalar getirdiniz : Eskiden çok kullanılan,hoş geldiniz sözüSel önünden kütük kapmak : Zor bir iş başarmakSen sağ ben selamet : Yapacak bir şey kalmamakSıtma görmemiş ses : Gür ve kalın sesliSidik yarışı : Gerekli gereksiz rekabete girmekSöyleye söyleye dilimde tüy bitti : Çok öğüt verdiği halde sözü dinlenilmeyen

34

Page 35: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

insanların içinde bulunduğu durumu anlatır.Sütüne havale etmek : Karakterine,insanlık duygusuna bırakmak

-Ş-Şafak atmak : Korkmak,şaşırmakŞahbaz : Becerikli ve çevikŞapa oturmak : Çaresiz kalmakŞaşkın bakkal : Hesabını şaşıran kimseŞerbetli : Kötü işler yapmayı huy edinmiş kimseŞeşi beş görmek : İyi görmemek,yanılmakŞeytan çekici : Sevimli ve akıllı çocukŞeytan diyor ki : İçinden zararlı bir şeyler yap diyen sesŞifayı kapmak : HastalanmakŞimşek gibi : Büyük bir hızlaŞirret karı : Geçimsiz,huysuz,yaygaracı kadınŞom ağızlı : Kötümser,olayları devamlı kötüye yoran kimseŞöhreti afakı tutmak : Herkes tarafından bilinir hale gelmekŞöyle bir bakmak : 1-Üstünkörü,2-İnceler gibi manalı bakmakŞunu bunu bilmem : Mazeret kabul etmem,özür dinlemem

-T-Taban çekmek : GitmekTabanvayla gitmek : YürümekTadını kaçırmak : Zevkini bozmakTakıp takıştırmak : Çok süslenmekTalihi yar olmak : Şansı yardım etmekTantuna gitmek : 1-Öldürülmek,2-Belaya uğramakTasamın on beşi : Umrumda değil anlamındaTaş yağar,kıyamet kopar : Felaketli,korkunç zamanTaş yürekli : Acıması olmayan kimseTavşan boku : Ne faydası,ne de zararı olan kimseTebeşire peynir bakışlı : İyi göremeyen,şaşıTencere yuvarlanmış,kapağını bulmuş : Birbirine uygun,eşit şeyleri anlatmak için kullanılır.Tiği teber şahı levent : Her şeyini tüketmiş kimseleri anlatmak için söylenir.Tosunum : Gürbüz kimseler için kullanılırTut kelin perçeminden : Boşuna uğraşma,onda yok anlamında…Tüy dikmek : Kötü bir durumu daha çok kötüleştirecek harekette bulunmak

-U-Ucu dokunmak : Herhangi bir işten zarar görmekUç vermek : Görünmek,yetişmek,belirmekUfağını tefeğini toplamak : Kendine ait ne varsa toplamak

35

Page 36: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Ufuk açılmak : Yeni imkanlar belirmekUlan : Nefret,öfke ifade eden bir hitap şekliUlu orta konuşmak : Düşünmeden söylemek,rastgele söylemekUnunu elemiş eleğini duvara asmış : Yapacağını yapmışUtandınsa yüzüne kalbur tut : Utanmanın gereksizliğini anlatırUyku ölümün kardeşidir : Uyuyan kimsenin dünya ile ilgisi kesilir. Olup bitenden haberi olmaz.Uzağı görmek : Bir işin sonucunu,nasıl gelişeceğini önceden tahmin edebilmek.Tedbirli hareket etmek.Uzun boylu : Ayrıntıları hesap ederek,etraflıca düşünmek.Uzun uzadıya : Çok ayrıntılı olarakUzun yaşın ahiri ölüm : Ne kadar uzun yaşanırsa yaşansın,bütün canlılar bir gün mutlak öleceklerdir

-Ü-Ücüğünden cücüğüne : Bütün yönleriyleÜç aşağı,beş yukarı : Belirlenmiş bir sayıdan biraz fazla veya biraz az olarakÜçe beşe bakmamak : Çok fazla pazarlık etmeden alışveriş yapmakÜmidi boşa çıkmamak : Beklediğini,umduğunu bulmakÜsküdar dolmuşu gibi birbirinin üzerine : Çok kalabalık yerÜst perdeden başlamak : Ağzını bozmakÜstünde durmak : Israr etmekÜstüne almak : Ödev olarak kabul etmek,bilmekÜstüne basmak : Konuya değinmekÜstüne varmak : Öfkelendirecek söz veya harekette ısrar etmekÜstüne vurmak : EklemekÜstünüze iyilik sağlık : Hastalıkla ilgili konuşurken söylenirÜvey evlat muamelesi görmek : Ayrı ve hor görülmekÜzerine tuz biber ekmek : Bir kimsenin acısını fazlalaştıracak, derdini derinleştirecek davranışlarda bulunmakÜzerinize afiyet : Ben hastayım.Sizi etkilememesini dilerim.Üzüm üzüm üzülmek : Çok üzülmekÜzüm yemek değil,bekçi dövmek : Önemli işler dururken vakit öldüren kişiler için kullanılır.

-V-Vadesi gelmek : Ömrünün sonuna gelmekVakit geçirmek : Gereksiz işlerle uğraşmakVakit nakittir : Zaman en değerli varlığımızdırVara yoğa karışmak : Her şeye karışmakVardığın yer körse,sen de gözünü kapa : İnsanlar,çevresindekiler ile iyi ilişkiler kurmak isterlerse onlara uymak zorundadırlarVar kuvveti pazuya vermek : Kolunun kuvvetine güvenmek.

36

Page 37: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Vebali boynuna : Günahı ona ait anlamındaVeledizina : Babası belli olmayanVerilmiş sadakası olmak : Bir belayı,kazayı zarar görmeden atlatmakVık dedirtmemek : Ses bile çıkarttırmamakVız gelip tırıs gitmek : Hiç aldırmamakVız gelmek : Önemsiz görünmek,aldırış etmemekVidin kalesi gibi metin olmak : Dayanıklı ve sabırlı olmakVoli vurmak : Vurgun vurmakVoyvoda kesilmek : Zalim olmak.Vur abalıya : Sessiz ve sakin kimselere yapılan zulüm ve haksızlığı belirtmek için kullanılır.Vur patlasın çal oynasın : Büyük eğlenceler için söylenir.Vurucu güç : Çok etkili silahlarla donatıldığı için savaş gücü yüksek askeri birlikVuslat kıyamete kalmak : Kavuşma ümidi olmamakVücuda getirmek : Var etmekVücudunu ortadan kaldırmak : Öldürmek

-Y-Yabana atmak : Dikkate almamakYabana söylemek : Saçma ve yersiz konuşmakYa bu deveyi gütmeli,ya bu diyardan gitmeli : Mecburi durumlarda bir işin mutlaka yapılması gerektiğini belirtmek için söylenir.Ya devlet başa,ya kuzgun leşe : Büyük bir zafer için her tehlikenin, hatta ölümün bile göze alındığını belirtir.Yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz : Kimseye faydası ve yardımı yoktur anlamında.Ya herro,ya merro : Seçim yapılması gereken durumlarda söylenir.Yahudi pazarlığı : Kıyasıya yapılan pazarlıkYakadan geçirmek : Evlat edinmekYaka paça : HırpalayarakYalancı pehlivan : Sözde kahramanYalova kaymakamı : Değersiz olduğu halde çalım satan kişilere söylenir.Yangın var diye bağırmak : Bir şeyden çok bıkmak,bezmekYaptığını bilmemek : Aklı başında olmamakYediği naneyi kokutmak : Uygunsuzluğunu ortaya koymakYel kayadan ne alır : İmkansız bir durumu belirtmek için kullanılır.Yıldırım gibi : Büyük bir hızla.Yıldızı parlamak : Şans yüzüne gülmekYiyip bitirmek : 1-Onmaz hale getirmek, 2-Devamlı eziyet etmekYobaz : Kaba,sofu.Yolu düşmek : Bir rastlantı sonucu gelmek.* : Güzel ve süslü kadın

37

Page 38: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Yuf ervahına : Lanet olsun anlamındaki bir karşı çıkma sözü.Yüreği geniş olmak : Gamsız olmak,her şeyi kaldırabilmekYürekte var,elde yok : Yetenekli olup,imkansızlıklar yüzünden bunu geliştiremeyen insanlar için söylenir.Yüz yüze gelmek : Karşılaşmak

-Z-Zahmet çekmek : Eziyet ve yorgunluğa düşmekZahmet etmek : Yorulmak.Zartalos : YellenmekZebunu olmak : Birine çok düşkün olmakZehir etmek : Tadını kaçırmakZehir zemberek : Çok acıZembereği boşanmak : Uzun uzun gülmekZerre kadar : Yok denecek kadarZevahiri kurtarmak : Bir işi yarım yamalak yapıp eleştiri almamakZeval bulmak : Yok olmak.Zıvanadan çıkmak : Çok öfkelenmekZihne dank etmek : Uzun zamandır anlaşılamayan bir şeyi,herhangi bir olayın araya girmesiyle birdenbire anlamakZil gibi : Parasız ve açZilleri takıp oynamak : Çok sevinmekZilsiz oynamak : Çok sevinmekZokayı yutmak : AldatılmakZurnacının karşısında limon yemek : Uygunsuz bir davranışta bulunarak,çalışamaz hale getirmekZurnayı biz çaldık,parsayı o topladı : Haksızlık edip hazıra konanlar için söylenir.Züğürt tesellisi : Boş,yersiz avutmaZümrüt gibi : Yemyeşil

EDEBİYATTA KULLANILAN EDEBİ SANATLAR VE DEYİMLER HAKKINDA BİLGİ EDİNDİKTEN SONRA KURANDAKİ KAVRAMLARA GEÇELİM

38

Page 39: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

EDEBİ SANATLARI TEKRAR ÖNEMLİ OLANI TEKRAR NAKLEDEREK BİLGİLERİMİZİ TAZELİYELİM.

Edebi Sanatlar mana üzerinde oyunlar yapıp, sözü güzelleştirme yolları. Edebi eserlerde mana ve fikri daha iyi anlatmak, açıklamak, zevkle okunmasını sağlamak ve ifadeyi temin etmek için yapılır.

Bir dildeki kelimelerin iki manası vardır. Bunlara hakiki ve mecazi manalar denir. Kelimelerin her zaman öz manalarında kullanılması Özellikle edebi eserler için kusur sayılır. Ayrıca hakiki manalar, her zaman duygu ve düşünceleri, hayalleri anlatmaya yetmez. Bu yüzden edebi sanatlar bütün dünya edebiyatlarının her döneminde kullanılmıştır. Türk edebiyatında, Özellikle divan edebiyatı sanatkârları bu sanatlara yer vermiş, istedikleri sanatı yapabilmek için hususi gayret sarf etmişlerdir. Son devir Türk edebiyatında istisnalar hariç söz sanatlarından vazgeçilmemiştir. Bir edebi eseri zevkine vararak okumak ve yazarının anlatmak istediğini tam anlayabilmek için diğer bilgilerin yanı sıra edebi sanatları da bilmek gerekir.

Yukarda Edebi sanatlarda kullanılan kelimeler nasıl o kültürün ürünü ise, ne anlatmak istediği o kültürde anlaşılıyorsa, Kuranda geçen kelimeler ve ayetler de kuranın inişi ve bitişi arasındaki kültürde anlaşılır.Kuran Kültürü Peygamberimizin peygamber oluşu ile başlar. peygamberlik tarihinin bitişine kadar devam eder. Kuranda geçen hiçbir kelime kurandan önceki yaşayan Arap kültürünün anlayışını yansıtmadığı gibi kurandan sonraki gelen Arap kültürünü de yansıtmaz.

Bu sebeple asıl kuranı anlamada engel olan Kuranın kendisi tarafından kurana yüklenilen manaların yakalamamasından kaynaklanmaktadır. Biz belki kuran içerisinde geçen kelimeleri bütünüyle ele alıp kuranın yüklediği manayı anlatma fırsatı olmasa da kuranda geçen ayetlerin büyük bir kısmının ortaya koyduğu ortak anlayışta olan önemli kelimeler üzerinde durmaya çalışacağız.

Kuranda geçen kelimeleri kuranda geçen ayetler içerisinde aramayı bizim olmazsa olmazını oluşturacaktır. Kuran gerçekten orijinalliği bu güne kadar korunmuş ve kıyametin sonuna kadar da bozulmadan orijinalliği devam edecektir.Mucitler bir şey icat edecekleri zaman. Bütün bildikleri ön bilgi ve ön yargılardan kendilerini uzaklaştırarak yöneldikleri yöndeki ilim dalındaki buldukları bilgi ve bulgularla hareket ederek icat etme haline ulaşırlar.

39

Page 40: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

İşte kurandaki herhangi bir konudaki doğru bilgiye ulaşabilmek için de kuranın dışından gelen bütün doğru ve yanlış olan ne kadar bilgi varsa hepsini atarak kurana besmele ile yaklaşarak, Kuranda bulunan bilgi ve bulgularla saf ve halis bir din anlayışı yakalanacak inşallah.

Bir Taraftan Kuranda Kuranın ana çatısını meydana getiren ayetleri kuranı doğru anlamada bir araya getirirken kuranda hiçbir konunun veya hiçbir ayetin yanlış anlaşılmasına meydan verilmemesine çalışılacak hem de her kelimeye yüklenen mana bütün ayetlere yüklendiği zaman kuran bütünlüğünde hiçbir ayetin yanlış anlaşılmasına sebep olmayacak.

Kuran okuyucuların inşallah kuranda geçen kelimeleri kuran okumaya başlamadan Kuranda kastedilen manaları öğrendiği zaman ayetlere yabancı kalmayacak kelimenin geçtiği ayetler rahatlıkla anlaşılmaya çalışılacak.

KURANDA GEÇEN KELİMELERİN KURANLA TANIMLANMASI

HALİFEHalife kelimesi kuranda on bir yerde geçmektedir.

HALİFE: iki anlamda kullanılmıştır. Dünya hayatında özgür iradesiyle istediği gibi evrendeki varlıklara hükmedebilen onlara boyun eğdiren âdemoğlu şemsiyesi altındaki insanlar. İkinci anlamı ise Allahın insanlar arasından elçi seçerek güç ve otorite haline geldiğinde Allahın emirlerini Allah adına emreden anlamında halifedir. Bu iki Anlamda kullanılan halifeye kurandan örnekler vererek açıklamaya çalışalım

İNSAN OLAN HALİFE

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Bu Ayette Halife Kâinatta yaratılan bütün varlıklardan, yaratılış bakımından üstün olan ve onlara hükmedebilen insan olan halifeden bahsetmektedir. Bu İnsan olan halife insanın dışındaki bütün varlıklara hükmedebildiği halde, kendi aralarında kavga savaş çıkaran ve kanlar akıtan bozguncu olan bir halife tipinden söz etmektedir.İşte Bu Halife tipi temel olarak iki kısma ayrılmaktadır. Birincisi rabbim Allah’tır diyenlerin iktidarı otoritesini elinde tutanların halifeliği, İkincisi de Rabbim Allah’tır diyenlerin dışında hareket edenlerin iktidar olanlarıdır.

40

Page 41: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

RABBİM ALLAHTIR DİYENLERİN HALİFELİĞİ

38/26- "Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır."

Bu Anlamda halife Fert ve toplum bazında, Allahtan peygamberler aracılığı ile vahiylerin hayatta uygulanmasıdır. Bu Anlamda olan halife örneği en önemli olanı son peygamberle her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir eksiğin bırakılmadığı son peygamber ve etrafında ona yürekten bağlı insanlarla yirmi üç yıllık dönem içerisindeki Örnek bir peygamber örnek bir toplum ve örnek vahyin güdümünde olan dönemdir.

2/ 143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

İşte kuranının inişi ve vahyin gözetiminde yaşanan bir hayat örneği kuranla bize anlatılmış ve bu örnek yaşamını, kuran bize bir model olarak sunmuştur. Kendisinden sonraki çağlara ışık tutan örnek bir model olarak alınmalıdır.

Hayatın doğru yaşamını gösteren bir mizan bir terazidir. Böyle bir hayat yaşanmaz diyenlere bir örnektir. Evet insanlar yöneldiği zaman bu hayat yaşanır.

Halife olan insanlara yeryüzünde ve kâinatta ulaşabileceği bilgileri kendi lehinde ve aleyhine olabilecek malzemeleri insan önüne sererek o malzemelerle insanlığın önüne koymuş. İnsanoğlunun ömrünün sonuna kadar minimum kültürden maksimum kültüre kadar, Ulaşabilecek aklı da vermiş kâinat içerisinde insanın dilediği gibi dolaşmasını kendi özgür iradesine bırakmıştır.

İşte Kuran evrende insanların hizmetlerinde olanlara melek ismini koymuştur. Şimdi kuranın tanımladığı melek nedir onu kurandan anlamaya çalışalım.

MELEK

Kuran içerisinde yaklaşık doksan üç yerde melek kelimesi geçmektedir. Eğer kuranda kullanılan melek tabirini kuranın anlattığı gibi anlayamaz ve tanımlayamazsak, Kurandaki hem ayetler hem de kıssalar içerisinde kullanıldığında kavram kargaşası çıkar. Biz burada melek ile ilgili tanımı

41

Page 42: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yapabilmek için doksan üç yerde geçen ayetlerin hepsini alacak değiliz zaten buna ne benim zamanım ne de okuyucuların zamanı yetmez. Sadece Melek tanımını kavrayacak kadar ayet örneklerinden verip geçeceğim.

2/ 30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Bu ayeti halife örneğinde de vermiştim. Melekle ilgili konuda da vermemin sebebi Hem kuranın halife olarak yüklediği anlam hem de kuranın melek olarak yüklediği anlam bu ayetle şekillenmektedir.

Kuran Kâinatta temel olarak iki farklı varlıktan bahsetmektedir. İşte yeryüzünde ve kâinatta sözünü ve hükmünü geçirebilen insanlardır. Bu insanlar var oluşla beraber insanlarda bilgi kültürü, insanlardaki akılla insanların yok oluşlarına kadar devam edecek olan süreç içerisinde tamamlanacaktır. İşte kâinatta geçen varlıkları Allah lisanı halleriyle konuşturarak bize melek ve insanları tanımlamaktadır.

2/ 31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/33- (Allah:) "Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Kuran: kâinatta temel olarak iki varlıktan söz etmektedir. Birincisi yeryüzünde ve kâinatta hükmünü yürütebilen aklıyla takvasıyla fısk ve fücuruyla mükemmel bir varlık olan insandır. yerleri ve gökleri yaratan Allaha hesap verecektir. Attığı her adımdan konuştuğu her sözden sorumlu tutulacaktır. ikincisi de insanoğlunun emrine amade olan sadece görevleri insanlar yöneldiği zaman

42

Page 43: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

kendisine kotlanmış bilgileri insanlara cömertçe veren ve insanlığın hizmetinde olan, meleklerdir.

Meleklerin tanımını lisanı haliyle konuşturarak şöyle yapmaktadır.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

MELEK: İnsanların madde ve mana âleminden gelen vahiy bilgiler de dâhil olmak üzere insanların dışında ve insanların hizmetinde amade olan bütün varlıklar olarak tanımlanır. Bir başka deyişle kâinat ve içerisinde insanlar dışında olan varlıkların tümüdür.

Melekleri kuranın anlattığı şekilden insanların anlayabileceği şekle dönüştürüp yorumlayacak olursak, El ayak ve vücutta bulunan görülen ve görülmeyen soyut ve somut olarak ne varsa dâhil edilerek, kâinatta var olan güneşiyle yıldızlarıyla dünyasıyla ve dünyada yaratılmış olan madenleriyle bitkileriyle vahiyi ile var olan insan dışında her şeydir. Allah meleklere Ayette de geçtiği gibi, bilgi kotlamış. Her melek kendisine verilen bilgi dışında bilgi bilemez o bilgi çerçevesi içerisinde hareket eder. ve verilen görevi dışında bir görevi yoktur.

Bu sebeple Meleklerde kültür aşaması yoktur. Allah ilk yaratılışta onlara nasıl bir bilgi, yüklemişse onlar bu güne kadar o bilgilerinde bir değişiklik olmamış bu kıyametin sonuna kadar da böyle devam edecektir.

Bu anlattıklarımı biraz daha müşahhas hale dönüştürecek olursak, Arı İlk yaratılışından bu tarafa görevi bal yapmaktır. Arı konmuş olduğu çiçeklerden nasıl var oluşunda bal yapıyorsa şimdi de doğal Seyrini değiştirmemiş yine bal yapmadan öteye teknolojisini geliştirip çağ atlayamamıştır.

Hayvanlar yaratılışla beraber hangi görevde iseler şimdi de görevlerini değiştirmemiş bilgilerinde bir değişiklik olmamıştır. Bitkilerde ve sebzeler de öyledir. İnsanlar müdahale etmedikçe görevleri aynı kalmıştır. Portakal portakal vermekte kaysı kayısı vermekte domates domates vermekte karpuz bitkisi karpuz vermektedir. Allah meleklere kotladığı bilgilerin dışında meleklerin başka bir bilgileri yoktur. Başkalarına ait bilgilerden de haberleri yoktur. Onlarda akıl da yoktur. fısk da yoktur. irde de yoktur.

Bu Anlamla meleklerin iki görevleri vardır. Birincisi kendilerine kotlanmış olan bilgilerde kusur yapmadan Allah’ı tespih ederler. İkinci görevi ise halife olan insana görevlerini eksiksiz olarak yerine getirirler ve ona secde ederler.

43

Page 44: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

17/44- Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.

Bu Ayet bütün meleklerin Allaha secde ettiklerini hiçbir zaman Allahın onlara yüklemiş olduğu görevden uzaklaşmadıklarını anlatmaktadır.

İnsanoğluna secdelerini de şöyle anlatmaktadır.

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

İşte meleklerin âdeme secdesi insanlar onları kendi lehlerinde olan hayatlarında kullandıklarında itiraz etmeden boyun eğmeleridir. Develerin yükünden gübresinden sütün den istifade etmeleri bitkilerin meyvelerinden, dağların madenlerinden istifade etmeleri meleklerin insanoğluna secde etmeleri ve ona boyun eğmeleridir.

İşte Evrende yaratılmış bütün varlıklara insanlardan inanalar ve inanmayanlar ayırt etmeden hizmetlerini insanların o konuda gösterdiği performans ölçüsünde cömertçe Allahın kendilerine kodladıkları bilgileri sunarak insan hayatında kolaylaştırmayı sağlamışlardır. İşte bu gün insanların uzay ve bilgisyar çağına ulaşmaları insanların meleklere değer verip onların kendilerine hizmetlerini sağlamalarından kaynaklanmaktadır.

İnsanlar demir meleğini ağaç meleğini aklına gelebilecek bir bilgisayarın bir geminin bir uçağın bir füzenin yapımında kullanılan ne varsa onların bilgilerinden istifade ederek hayatlarında büyük kolaylıklar sağlamayı becerebilmişlerdir.

Binlerce ton gemiler insanların ihtiyacı olan malzemeler yükletilip istenilen yerlere götürülmesi binlerce km.lik yolları uçaklarla arabalarla insanların kısa bir zamanda kat etmeleri hep insanoğlunun melekleri kendi emrinde kullanmaları meleklerin hizmetlerinden kaynaklanmaktadır.

İşte insanları dünya hayatlarında gerekli gayreti gösterdikleri bütün şeylerde onlara başarılı kılmaları meleklerin kendi lehlerinde hizmet ettirilmelerine bağlıdır. Bir başka deyişle Hayvanlarla iyi diyalog kuranlar hayvanlardan iyi et iyi süt iyi hizmet alırlar. Madenlerle güzel diyalog kurmasını bilenler onlardan güzel verim alırlar. Ağaçlarla güzel diyalog kuranlar ağaçlardan güzel meyve veya güzel ürünler alırlar.

44

Page 45: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

İşte dünya üzerinde Temel olarak iki sınıf olmuş insanlardan Rabbani yolda ve gayrı rabbani yolda olanlardan kim gerekli gayreti gösterirse Allah dünya hayatında onu başarılı kılacağını vaat etmiştir.

11/15- Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.

11/16- İşte bunların, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur.

Dünyada Allah insanları deniyor. Melekleri insanların emrine veriyor. Bu Meleklerle dünyada ihtiyaçlarınızı karşılayın onlardan gereği gibi istifade edin ama ahiret hayatından da nasibinizi unutmayın diyor. İnsan inansa da inan masada kim melekleri kendilerine daha çok yardımcı kılmaya ikna ederse güçlü olan odur.

Maalesef Müslüman olanlar meleklerden bu istifade etmeyi başaramamış kâfir olanlar başarmış ve dünya üzerinde teknoloji ve güç kimde ise Allah onlara hükümranlığı vermiştir. Şimdi İnsanlardan bazıları rabbim Allah dediği halde bazıları neden rabbim Allah demiyor. Bunun sebebi nedir? İşte bunun asıl sebebi insanlardan meleklerden ayıran özelliğin ve denemesine vesile olan iblisin ayartması oluyor. Kuranın intak sanatıyla anlattığı varlıkları anlamaya devam edelim.

ÂDEM

Âdem kelimesi kuranda yirmi dokuz yerde geçmektedir.

İblis kelimesini tanımlamadan önce âdem kelimesini tanımlamak öncelik arz etmektedir. Çünkü iblis âdemle gündeme gelmiştir.

2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.

Bakara otuzuncu ayette Kâinatta iki varlıktan bahsederken kâinatta halife olarak yaratılan varlık burada âdem kelimesi ile karşımıza çıktı. Âdeme isimlerin öğretilmesi ondaki meleklerden farklı olarak akılla olmasıdır. Meleklerde olan bilgiler âdemde de olmasına rağmen, yani başka biir deyişle kotlanmış bilgi insanda da olmasına rağmen onu meleklerden farklı kılan düşünme ve akletmesi o karşısına çıkan problemleri çözebilme yeteneği ile farklılaştığından dolayı” Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti” ifadesi kullanmaktadır.

45

Page 46: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2/ 32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

2/33- (Allah:) "Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben Bilirim."

Dikkat edilirse akabinden gelen ayetler Meleklerin ve âdemin tanımını lisanı haliyle mükemmel bir şekilde yapmaktadır. Melekler verilen bilgilerin dışında bir bilgisi yok ama âdem yaratılışıyla beraber Kendisine verilen akılla ile evrendeki melekler ile ilgili bilgileri tek tek çözerek kendisine hizmet ettirecek yeteneğe sahip bir varlıktır. O zaman meleklerin âdeme secde etmesi istenmektedir.

2/ 34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Evet, her maharetli olanların kendilerinden daha az maharetli olanlara karşı bir üstünlüğü olduğu gibi âdemin mahareti de meleklere göre daha ilerde olunca meleklerin âdeme secde etmesi istenmektedir.

2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Otuz dördüncü ayette yeni bir varlık çıktı karşımıza –İblis- İblis kelimesine geçmeden önce âdem kelimesini bitirelim Âdem ve eşi cennette ama meleklere emir yükümlülük bir tipleme bir sembol olan insan fotoğrafı çizmekte yasaklanan ve serbest edilen bir şeyler var ortada.

İşte burada Adem profili kapanıp yeni bir profil çıkıyor karşımıza. Otuz beşinci ayette yapılması gerekenler ve yapılmaması gerekenler ortaya çıkmaya başladı

Tefsirlerde anlatılan yasak ağaç haram ağaç buğday ağacı elma ağacı değil Dünya hayatında yaşayan her insanın da bildiği gibi haram olanlar ve helal olanlar anlamında kullanılmıştır. İşte âdem ve eşi de cennette iken haram ve helal günah ve sevap sorunu yoktu aynen meleklerde olduğu gibi. Ne zaman haram ve helal ortaya çıkıyor? İblisten söz edilmeye başladığı zaman. İşte Âdem ve eşi insanın günah işlemden cennette olduğu halde bir başka deyişle iblisin insan üzerinde adı anılmadığı günah işlemeyen bir ortamdı.Yani adem ve eşi iblis kelimesi ortaya çıkınca adem ve eş kalkıyor yerine insan kelimesi giriyor.

46

Page 47: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2/2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

İşte insanın oluşumuna kadar geçen dönem bitiyor. Yani günahsız bir ortamdan günah işleyen ve günahından dolayı tövbe edebilen nötr bir varlık karşımıza çıkıyor. Bir başka deyişle Âdem kelimesi yaratılış biçimi lisanı haliyle anlatılırken insanın günah işlemeden ki halden günah işleyen bir hale dönüşmesinin asıl sebebi iblis oluyor. İblis yokken günah işleme de yoktu ne zaman iblis ortaya çıktı âdem âdem olmaktan günahsız olmaktan çıktı, ve insan oldu.

Burada İblis kelimesine geçmeden önce İnsan kelimesini tanımlayarak girelim insan kelimesini ilerde detayı ile anlatmaya çalışacağım.

İnsan: hem takva yoluna gidebilen hem de fısk yoluna gidebilen nötr bir varlıktır. Önce insanı oluşturan ve âdemin cennetten kovulmasının asıl nüvesini oluşturan iblis konusunda kuranın anlattıklarını incelemeye çalışalım

İBLİS

İBLİS: Kelimesi kuranda on iki yerde geçmektedir. Nötr bir varlık olan insanın, asıl denenmesine sebep olan kötü yolda yürümeyi teklif sunan bir melektir. İblisin diğer meleklerden farkı şudur. Diğer melekler insan nereye gitmek isterse o yolda hizmet ettikleri halde iblis sadece insanlara kötülüğü fısıldamakla kötülük yapmayı teklif sunmakla görevli bir melektir.

Aynı zamanda asıl insanların yaratılış gayesi Allaha ibadet ve kulluk yapması olduğu halde, insanları Allaha ibadet ve kulluktan caydırmayı teklif sunmakla, insan yaratılışına yabancı olmakla, cinlerdendi. ifadesi kullanılmaktadır.

18/50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

Aslında İnsan âdem melek, iblis şeytan cin kelimeleri bir ağacın kökleri gibi girift bir bilmece gibidir. Her birinden bahsedildiğinde mutlaka diğerinden de söz etmek gerekiyor. Hepsi bir birleriyle bağlantılıdır. Biz burada dilimizin döndüğü kadar ayetler arasında düzgün bir mantık çerçevesi içerisinde aralarında ki farkı ayırarak tanımlamaya çalışacağız inşallah. Burada benim yıllarca üzerinde çalışıp da anlayabildiğim fakat okuyucuların daha bu konularla ilgili kuran-i bilgileri yoksa anlamada epey güçlük çekecekleri kanaatindeyim.

47

Page 48: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Ama burada bu konularla ayrı ayrı her kelimeyi geniş olarak anlatmak istememe rağmen kısa tanımlarla konuştuğumuz konu ile ilgili kelimelerin tanımını yaparak uzun tanımlamalara zemin oluşturulsun istiyorum.

HALİFE: Allahın yeryüzünde kendisi adına iş gören kâinat üzerinde yetkili ve sorumlu tek varlık olan insanlardır.

ÂDEM: İnsanın oluşumunu şekillendirirken daha günaha ve sevaba eğilim yönü yaratılmamış insanın günah veya sevaba yönelmeden ki günahsız halidir.

MELEK: İnsanların fiziki ve ruhi yapıları da dâhil olmak üzere insanların dışındaki insanların emirlerine amade olan Allahın yarattığı zerreden küreye kadar bütün varlıkların adıdır.

İNSAN: Dünya hayatında Meleklerden farklılaşarak aklıyla takvasıyla fısk ve fücuru ile ayrılarak hem yanlış yola gidebilecek hem de doğru yolda yürüyebilecek ibadet ve kullukla sorumlu nötr. Bir varlıktır.

İBLİS: Asıl insanı Allaha karşı ibadet ve kulluk yolundan ayırmakla görevli ve insanın meleklerden farklılığının tek nedenini oluşturan insanlara Kötülüğü teklif sunmakla görevli takvanın alternatifi olan bir melektir. Teklifleri insan yaratılışına muhalefet ettiğinden dolayı yabancı anlamında cinlerdendi ifadesi kullanmaktadır.

CİN: Asıl yaratılış gayesini unutmuş ve kendisine dünyayı tabu edinmiş İbadet ve kulluktan uzaklaşmış İnsanların yaratılırken rabbim sensin sözünden caymış yabancılaşmış yabancı insana verilen isimdir

ŞEYTAN: Günah işlemeye ve sevap işemeye doğru eğilimli nötr bir varlık olan insana iblisin kötülüğü isyanı başkaldırmayı teklif etmeyi sunması sonucunda bu teklifi kabul eden, onu ameline dönüştüren ve günahta ısrarcı olan insanın adıdır.

Konumuz iblis hakkında kuranın anlattıklarıyla ilgili idi. İblis bir insan değil ama Kuran burada Teşhis ve intak sanatı yapmıştır. ” Teşhis ve İntak: Teşhis, insan olmayan varlıklara insanların yaptığı işleri mecazi olarak yaptırma; intak da bu varlıkları söyletme, konuşturma sanatıdır.”

İblis insan değildir. Soyut bir varlıktır.

7/ 12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

48

Page 49: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Burada iblisi hem intak sanatı yaparak konuştururken İbadet ve kulluk için yaratılmış olan insanlardan günah işleyen ve günahında ısrar eden insanların davranış biçimlerini ve bulunmuş olduğu konumu beğenmemesini isyankârlık olarak tanımlamaktadır.

7/ 13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."

Allah insanları çeşitli karakterlerde cinsleriyle ırklarıyla renkleriyle Farklı farklı yarattığını bunların sadece hem isnsanlar birbirlerini tanısın hem de insanlar bir birleriyle diyalog kurarak hayatlarını tamamlasın diye böyle yarattığını söylemektedir.

49/ 13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

Ayette bahsedilen bu farklı yaratılışlar İnsanların Allah katında, Hiçbir insan hangi ırktan hangi renkten hangi cinsten olursa olsun bir birlerine karşı asla ütünlük farkının olmadığını üstün olmak güzel davranışların ön plana çıkramakla ancak mümkün olacağını anlatmaktadır. Allah katında bütün insanlar eşittir. Farklı şekillerde farklı kimliklerde yaratılan insanların kendilerine yüklenmiş olunan görvleri gücü nisbetinde yapmakla sorumludurlar.

İblis insanlardaki bu farklı yaratılışlardan kendisine malzeme yaparak, insanları zenginse insanlar üzerinde güçlülük taslayarak onlara zulmetmeyi fakir veya güçsüzse kendisine neden zenginler gibi güçlüler gibi imkân tanınmadığını fısıldayarak insanları hem Allaha hem de Allahın kendilerine göndermiş olduğu peygamberlere ve ulul emirlere karşı çıkmayı fısıldamaktadır. Bu Her insan içerisinde var olan bir olgudur. Kuran burada sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlama sanatı(hüsnü-tahlil) yapmıştır.

7/ 14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi.

7/15- (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi.

Bu ifade her insanda var olan nefsin, bir adı fıskın, bir adı iblisin insan üzerinde insanlar üredikçe insanlardan insanlara aktarılan bir olgudur. İblis süre istese de o vardı süre istemese de vardı. insan oldukça bu olgu devam edip gidecektir. Burada Allahın huzurundan kovduğu İnsanları Allaha ibadet ve kulluktan alı koyan ve Müslüman ol kelimesine muhalefet eden her türlü düşünme ve tekliflerdir. Davranşlardır.

49

Page 50: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

İnsanlar yaratılırken, bir başka deyişle fıtrat olarak Rabbimiz Allah’tır. Demelerini bozan ve insanların asıl denenmesine vesile olan iblistir.

Meleklerde iblis denen bir olgu yoktur. Bu sebeple onlar görevlerini hakkıyla yaparken engelleyecek bir olgu da yoktur. Ama insanlarda Meleklerden onları ayıran rabbim Allah’tır sözünü bozmaya davet eden bir ses gelmesi onların imtihana tabi tut utulmasına neden olmaktadır.

7/ 20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

Burada varlıkları intak sanatı yaparak konuştururken İnsanların küfre ve kötülüğe gitme eğilimini oluşturarak onlara hem takvaya hemde fıska gidebilme eğilimi vererek akıl ile de gideceği yolu seçene gittiği yolda hizmet ettirmiştir. İşte onlardaki bu özellik onları meleklerden ayırarak sorumlu ve yetkili kılmıştır. Eğer iblis denen bir olgu olmamış olsaydı, insanlar zina yapmayacaklardı adam öldürmeyeceklerdi bozgunculuk yapmayacaklardı. Zulüm yapmayacaklardı. Hırsızlık yapmayacaklardı. İşte bu insanları Allah’ı tespihten ona ibadet ve kulluktan alı koymak ve kötülüğe doğru giden yolların tetikleyicisi hep iblisin insan üzerinde var olan bir olgu oluşundan kaynaklanmaktadır. Her erkek ve kadını meleklerden ayıran özellik iblisin var oluşudur. Eğer bu olgu olmamış olsaydı insanlar melek olurlardı

7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

Kuran burada da intak sanatı kullanmıştır. İnsanlar yaratılış anlarında rabbim sensin sözünü söyleyebilecek karakterde Değillerdir. İnsanlar sorgulamaya akıl baliğ çağında başlarlar. İnsanlar o anda aynen melek özelliğindedir melekler nasıl verilen görevi kusursuzca yerine getirirler? Ve Allah’ı Hamd ile tespih ederler insanlar da yaratılış anında da aynen melek gibidirler. Asıl insanların bozuluşuna vesile olan iblis ve şeytan olgusudur.

İblis soyut bir varlıktır. Cin de somut bir varlıktır. Ama kuran iblis kelimesini tanımlarken iblis cinlerdendi ifadesi kullanmaktadır. Nasıl oluyor da soyut bir varlık somut bir varlıktan olabilir? İşte bunu anlayabilmek için hem kuranda anlatılan edebi sanatları hem de Kuranın kelimelere yüklediği manaları

50

Page 51: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

kurandan yakalamak gerekmektedir. Bunları yapabilmek için güçlü bir mantık kurallarını kavrayıp işletmek gerekiyor.

51/ 56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

Kuranda cinlerin Allaha ibadet etmesi için yaratıldığı halde, İblisin sadece bulunmuş olduğu konum gündeme getirilmektedir.

7/ 11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.

7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

İblisin ateşten yaratıldığını Melekler familyasından olup bulunmuş olduğu görev ve sorumluluk yönüyle diğer meleklerden ayrılarak insanın imtihana tabi tutulmasına sebep olan bir melektir. Ama İnsan Topraktan yaratıldığı halde neden iblisi kuran tanımlarken iblis cinlerdendi ifadesi kullanıyor da iblis insanlardandı ifadesi kullanmıyor?

Âcizane Ben neden bu ifadeyi kullandığını uzun yıllar kuranı tahlil ve inceleme neticesinde anlayabildim.tabiî ki anlayabildimse. Ama bu anladığımı başkalarına anlatırken onların anlayabileceği konumda anlatamıyorum ki hep tepki alıyorum.

Okuyan okuduğunu anlayan bütün kuran okuyucuları iyi bilirler ki Kuranda hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanmamıştır. her kelime de birbirleriyle sıkı bir ilişkisi vardır birbirlerinden kesinlikle bağımsız da değildir. Laboratuar ortamında bir kandamlası tahlil yapıldığında ondaki ayrıntıları en ince şekilde ortaya konabiliyorsa Kuranda bir kelimenin ne anlama geldiği öyle inceleme yapıldığı zaman kastedilen manalar yakalanabilecektir.

İblis kelimesi insanı asıl yaratılış gayesinden saptırma teklif sunma konumunda bir melek ise soyut bir varlık konumundadır. Cin de insanın asıl yaratılış gayesi olan ibadet kavramını delerek bu görev bilincinden uzaklaşmış, yabancılaşmış insan anlamında kuran cin tabirini kullanmıştır. İşte İblis de cinde insan fıtratına insan yaratılışına birisi teklif sunan soyut bir varlığı oluştururken diğeri de somut bir varlığı oluşturmaktadır.

İblis ateşten yaratılmış cin de somut olan insanın yaratılışı gibi topraktan yaratılmıştır.

51

Page 52: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Klişeleşmiş cin kavramı hakkında bilgi sahibi olanlara cinler topraktan yaratılmıştır desen, kıyam ederler. Çünkü onların beyinlerinde cinler beş duyularla algılanamayan dumansız ateşten yaratılmış varlıklar olarak algılanmaktadır. Cin konusunu ilerde inşallah detayına kadar inceleyeceğiz.

 Sıfat Nedir

Sıfat hakkında ansiklopedik bilgi..

Sıfat (Önad)

İsimleri niteleyen ya da belirten sözcüklerdir.

Sıfatlar ancak varlıklarla ortaya çıkar. Bu nedenle tek başlarına kullanılamaz. Sıfat olarak kullanılan çoğu sözcük bazen bir kavramın karşılığıdır. Örneğin “mavi”, bir renk ismidir, “iki”, bir sayı ismidir. Ancak bu sözcükler isimlerin özelliklerini bildirecek duruma gelirse sıfat olur. Yani;

“Mavi gözlerine bayıldım.” cümlesinde “mavi” göz isminin rengini bildirdiğinden sıfattır. Ya da “iki” sözü; “İki kalemi vardı.” cümlesinde kalemlerin sayısını bildirdiğinden sıfat olmuştur.

Ancak sıfatın mutlaka isimden önce gelmesi gerekmez. Bazen bir ismin niteliğini bildirmesine rağmen isimden önce gelmediği de olur.

Bu genel bilgilerden sonra, şimdi de sıfatların çeşitlerini görelim.

a. niteleme sıfatları

52

Page 53: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Varlıkların yapısal özelliklerini ortaya koyan sıfatlardır. Bunlar varlığın nasıl olduğunu bildirir ve isme sorulan “nasıl” sorusuna cevap verir.

“Kurumuş yapraklar yere döküldü.” cümlesindeki altı çizili sözcük, yaprağın nasıl olduğunu yani niteliğini bildiriyor. İsme “Nasıl yapraklar?” diye sorarsak cevap olarak “kurumuş” sözünün geldiğini görürüz.

b. Belirtme sıfatları

Varlıkların diğer varlıklarla ilgileri sonucunda aldığı özellikleri belirten sıfatlardır. Kendi arasında dört gruba ayrılır.

İşaret Sıfatı: Varlıkların bulunduğu yerleri gösteren sıfatlardır. Söyleyen kişinin, sözünü ettiği nesneye uzaklığına göre değişir.

“Bu evi biz aldık.” cümlesinde evin yakın olduğu;

“Şu evi biz aldık.” cümlesinde biraz uzak;

“O evi biz aldık.” cümlesinde çok uzak ya da, sözü edilen bir evin olduğu anlaşılır. Bu cümlelerde altı çizili sözcükler işaret sıfatıdır. Bu tür sıfatlar isme “hangi” sorusunun sorulmasıyla bulunur. “Hangi ev?”, “ “Bu ev” gibi...

Bazı işaret sıfatları ise yer bildirir. Bunlar çoğu zaman “-ki” ekini alarak kullanılır.

Buradaki evi biz aldık.

Şuradaki evi biz aldık.

53

Page 54: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Oradaki evi biz aldık.

Cümlelerinde bulunan altı çizili sözcükler yer bildiren işaret sıfatlarıdır. Bunların dışında; öteki sokak, beriki ağaç gibi yer bildiren sıfatlar da vardır.

Sayı Sıfatları: İsimlerin sayısal özelliklerini bildiren sıfatlardır. Birkaç türü vardır.

Sınıfta yedi öğrenci vardı.

Asıl sayı

sıfatıYedinci öğrenci gelsin.

Sıra sayı

sıfatıYedişer kişi geldi.

Üleştirmesayı sıfatı

Yedi de bir ihtimal var.

Kesir sayı

sıfatıÇeyrek ekmek aldı.

Kesir sayı

54

Page 55: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sıfatı

Bunların dışında bazı kaynakların topluluk sayı sıfatı diye adlandırdığı, ikiz çocuk gibi sıfatlar da vardır.

Belgisiz Sıfat : İsimlerin nicelik yönüyle belirsizliklerini ifade eden sıfatlardır.

Bazı konularda bilgisi yoktur.

Birtakım yanlış fikirleri vardı.

Hiçbir öğrenci gelmemişti.

Bütün kitapları aldı.

Her yer tertemizdi.

Bir gün bu iyiliğinizi ödeyeceğim.

Cümlelerinde altı çizili sözcükler belgisiz sıfatlardır. İsimleri sayıca az çok belli etmişler ancak tam bir özellik bildirmemişlerdir.

Soru Sıfatı: İsimlerin niteliğini, herhangi bir özelliğini soran sıfatlardır. Bu sözcüklerin yerine konan sözcükler de sıfattır.

Nasıl filmleri seversin?

55

Page 56: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kaçar lira ayırmamız gerekiyor?

Hangi soruyu çözemedi?

Adlaşmış Sıfat

Bazen kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin vurgulanmak istendiği durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin yerine geçirilebilir. Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir. Adlaşmış sıfatlar niteleme sıfatlarıyla yapılır.

“Korkak insanların kendine güveni yoktur.”

Cümlesinde niteleme sıfatı olan “Korkak” sözcüğü,

“Korkakların kendine güveni yoktur.”

Cümlesinde “insanlar” isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur.Adlaşmış sıfat olan sözcükten sonra bir isim gelirse, anlam karışıklığını önlemek için iki sözcük arasına virgül (,) konur.

İhtiyar, adamlara şöyle bir baktı.

İhtiyar adamlara şöyle bir baktı.

Not: Sıfatla, onun nitelediği isim arasına Hiçbir noktalama işareti konmaz.

56

Page 57: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

KELİMELERİN CÜMLE İÇİNDE KAZANMIŞ OLDUKLARI ANLAMLAR

 

1 … GERÇEK ANLAM  ( SÖZCÜK ANLAM )

2 … MECAZ ANLAM (CÜMLE İÇERİSİNDE KAZANILAN ANLAM

3 … TERİM ANLAM ( ÖZEL KAZANILAN ANLAM)

 

ÇOK ANLAMLILIK:

Her sözcük temelde belli bir nesneyi, kavramı ya da durumu karşılamak için doğarlar. Ancak toplumsal değişmeler, yeni nesne ve kavramlar yeni adlandırmaları gerektirdiğinden zamanla bir sözcük çok farklı anlamlara gelebilir. Buna çok anlamlılık denmektedir.

Örneğin; “bağlamak”  sözcüğü ilk anlamıyla bir nesneyi ip veya benzeri maddelerle bağlı duruma getirmektir. Aynı kelime “Bu karar beni bağlamaz.” Cümlesinde kararın geçersiz olduğu, “Bizim ilçeyi yeni bir ile bağlamışlar.” Cümlesinde ilçenin başka bir ilden yönetileceği anlamında kullanılmıştır.

 

Çok anlamlılık LGS , ÖSS ve diğer  sınavlarında mecaz anlam olarak değerlendirilir.

 

 

1. GERÇEK ANLAM ( TEMEL ANLAM )

Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.  

Meselâ, “ağız” dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır.

57

Page 58: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

 

Soğuktan su boruları patlamış.

Ayağında eski bir spor ayakkabı var.

Biraz sonra toprak bir yola girdik.

Kanadı kırık bir martı gördüm.

Soğuk sudan boğazı şişmişti.

Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım. 

Dün gece erken yattım.

Sıcak çorbayı içince rahatladım.

Dolaptan temiz elbiselerini çıkardı.

Ahmet’in burnu iyi koku alır.

Ağzında yaralar oluşmuştu.

Elini hırsla masaya vurdu.

İri hantal gövdesini zorlukla sürüklüyor gibiydi.

Gölün kıyılarını yapraksız, bodur ağaçlar kuşatmıştı.

2. MECAZ ANLAM (CÜMLE İÇERİSİNDE KAZANILAN ANLAM)

Bir sözcüğün gerçek anlamından uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir anlama gelecek şekilde kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır.

“Burun” kelimesi gerçek anlamda vücudun bir organıdır. “ Bu günlerde burnu büyüdü.” Cümlesinde burun kelimesi kendini büyük diğer insanları küçük görmek manasında kullanılarak mecaz olmuştur.

 

58

Page 59: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bu konuyu bir daha açmayacağım.

İşsizlik sorunu hükümeti terletecek.

Derdim çoktur, hangisine yanayım.

Doktora boş gözlerle bakıyordu.

Bu şarkıya bayılıyorum.

Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.

Yakında savaş patlayacak.

Hepimiz onun hafif biri olduğunu biliyorduk.

İnce işlere aklım pek ermiyor.

Kitapları taşırken kolum koptu.

İlk damlalardan sonra yağmur birden coştu.

Bu söze gençlerden biri ince bir karşılık verdi.

Onun pişkinliğine bir anlam veremedik.

Cesaretinin kırılmasına sen sebep oldun.

Engellemek için işime konan taşın hesabı yok.

 

Eş sesli kelimelerde her bir anlam gerçek anlamdır; bu nedenle eş sesli kelimelere mecaz anlamlıdır denemez.                                                                                   

 Yüz= 100 . insan yüzü . yüz (mek)     sağ= yön . canlı olmak . sağ (mak)

 

 

Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla da yapılır.

59

Page 60: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Benzetme yoluyla yapılanlardan biri deyim aktarması ( istiare , eğretileme ). Değim aktarması açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir.

“Kurban olam, kurban olam

Beşikte yatan kuzuya”               (açık istiare)

Kuzu kelimesi mecaz anlamdır. Bebek kuzuya benzetilmiştir.

“Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor.”   (kapalı istiare)

tekerleklerin çıkardığı sesler insana benzetme yoluyla yolla konuşuyormuş gibi gösterilmiştir.

 

İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. (mecazı mürsel)

Benzetme amacı güdülmeden bir kelimenin bir başka kelime yerine kullanılmasıdır.

Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)

 

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl (bayrak)

Başını (saç)  kestir demedim mi?

Bereket (yağmur) yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.

Ayağını (ayakkabı) çıkarmadan girebilirsin.

Bu olaylara Ankara (meclis) sessiz kalıyor.

Orhan Veli’yi  ( Orhan velinin kitapları) okur musun?

Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.

60

Page 61: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Burası çok ayak altı, şurada duralım.

 

Deyimlerde mecaz anlam olarak değerlendirilir. Bir bölüm değimler ise gerçek anlamında olabilir.

Her gördüğüne dudak büküyordu.

Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.

İki genç adam boğaz boğaza geldi.

Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.

Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.

Matematiği aklım almıyor.

Çocuk ağzı açık beni dinliyordu.

Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.

Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.

Bizimkinin iyice çenesi düştü.

Göze girmek için her şeyi yapıyor.

İşin ağırlığı gözümüzü korkutmuştu.

Bu soruya kafa yormanı istemiştim.

 

3. TERİM ANLAM

Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.

 

Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.

61

Page 62: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Örnek: kök, mısra, muson, kare, denklem, pi sayısı, hücre, bileşke, özne, kafiye, meridyen, ova, es, nota, portre, sülfe, aktör…

 

Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.

Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.

Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, deyim anlamı yoktur.

 

Boğaz’ı geçip Karadeniz’e ulaştık.

Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.

Ağacın kökleri çok derinde.

Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir.

Bu gün derste deney yaptık.

Şiirin kafiyelerini bulamayınca öğretmen bize çok kızdı.

İNSAN

Kuranda insan kelimesi altmış yedi yerde geçmektedir. Günümüze kadar tarif edilen insan kavramı eksik ya da yanlış tanımlanmıştır.

İNSAN: Kurana göre, aklıyla takva yönüne ve fısk yönüne eğilimli olan, Allaha ibadet ve kullukla sorumlu nötr bir varlıktır. Kuranda İnsan Olduğu halde insan kelimesi dışında kelimeler kullanılmıştır. Bu Kelimeler insanın duruş davranış biçimlerine göre anıldığı gibi, renkleriyle dilleriyle cinsleriyle, nasıl ve nice olduklarını belirlemek için başka isimlerle de anılmışlardır.

Kurandaki ayetlerin anlaşılmasında, Yukarda açıklamalarla Bir kelimenin ne manalara geldiğini, değişik anlamlarda nasıl kullanıldığını izah etmeye çalıştık.

62

Page 63: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bunlardan bir kaçını sayalım. Kâfir, Müslüman, münafık, ehli kitap, müşrik, şeytan, cin, erkek kadın, çocuk, ihtiyar, İngiliz alman Fransız, beyaz siyah vs. kelimeleri kullanılmıştır. Bunlar ve daha saymadıklarımız, insanın sıfatlarıdır. kimliklerini cinsiyetlerin renklerini davranış biçimlerini sembolize etmek onlar arasındaki farklılığı ayırt etmek için anlatım sanatıdır.

Nötr Bir varlık olarak tanımlanan insan, insan kelimesinin yerine kullanılan diğer isimler kelimelerinin özünü anasını bir başka deyişle hammaddesini oluşturmaktadır. Bitkiler insandan oluşamaz, hayvanlar insandan oluşamaz, melekler insandan oluşamaz. Taşlar madenler insanlardan oluşamaz. Ama insanlardan münafık olanlar kâfir olanlar Yahudi olanlar Müslüman olanlar İngiliz Türk Kürt vs. oluşur.

Şimdi Kuranda geçen insan kelimesi ile ilgili ayetlerden İnsan tanımını detaylı olarak incelemeye çalışalım.

10/ 19- İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.

Bu Ayeti açıklayabilmek için, Hemen şu ayeti bilmek veya hatırlamak gerekir.

7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

İşte Ayette geçen ümmet kelimesi Aynı Yaşam aynı inanç sahiplerinde olan varlıklar için kullanılmışlardır. İnsanlar yaratılırken hepsi yaratılış şekliyle rabbim Allah diyorlardı. Aralarında farklı bir ilah seçme farklı bir yaşam yoktu. Hepsi fıtrat üzere doğuyorlardı. İblisin şeytanların insan üzerinde etkisiyle tek ümmetten ayrılıp tevhit bozulup farklı ilahlar ortaya çıkarak anlaşmazlığa düşmüşlerdir.

İşte Tek bir ümmeti tek bir şeraiti Allah insanlar içerisinden seçtiği nebi ve resullerle gündemde tutmuştur. Bu sebeple hemen söyleyebiliriz ki, Her peygamberin getirdikleri dinin adı İslam teslim olanların adı da Müslüman’dır.

İslam dinine girenlerin tek bir şeraitleri vardır. O da vahiy orijinli dinlerin ortaya koyduğu kurallardır. Herhangi bir şey bir peygamberde helal ise diğer peygamberlere de helaldir. bir peygambere herhangi bir şey haramsa diğer peygamberler de haramdır. Bir başka deyişle Rabbani yolun yol göstericileri peygamberlerdir. Bunlarda kesinlikle haram ve helal kargaşası çıkmaz ve

63

Page 64: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

çıkmamıştır. Vahiy orijinli dinde olduğunu zannedip de olmayanların ortaya koyduğu zanlarla helal ve haramlarda farklılaşmalar olmuştur.

6/ 38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

İşte Kuranda tanımlanan insanların dışındaki melekler, kendisi üzerine kotlanmış bilgilerle görev seyri içerisinde seyrederler. Melekler İnsanların iman edenlerin emrine girdikleri gibi, iman etmeyenlerin de emirlerinde hareket etmektedirler.

Halife kelimesi dünya hayatında insanlara yüklenen bir kavramdır. Yerlerin ve göklerin yaratıcısı Allah olduğu halde, dünya hayatında gerek evreni keşfetme kabiliyeti verilerek gerekse de yollardan istediğini seçerek, davranış biçimini Allah insanların özgür iradesine vermiştir. Ve dünya hayatında Nasıl bir davranış ortaya koyarsa koysun, sonucuna sadece ve sadece kendisi katlanacaktır.

33/ 72- Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

Allah bu ayette de intak sanatı yapmıştır. Eşyayı varlıkları konuşturmuştur. Her halde sorumluluk yüklenme veya sorumluktan kaçma akıllı olanlara ait bir haslettir. Başak bir anlatımla sebebi bilinen bir olayı daha güzel bir sebebe bağlayarak hüsnü tahlil sanatı yapmıştır. Bu Konuya Meleklerin ve halifenin ne anlama geldiğini melekleri ve halifeyi tanımlarken değinmiştik. Meleklerin tanımında verilen görev içerisinde hareket ederler. Onlar kendilerine verilmiş bilgileri sadece bilebilirler. Ama âdem halife insan kâinatın esrarını çözmek yerleri ve gökleri yaratan Allaha ibadet ve kulluk yapmada iki seçenekle denemeye tabi tutulmuşlardır.

Her akıllı olan insan belirli bir yaştan sonra olayları sorgulamaya başlarlar. Her olayda insana iki ses gelir. Bu seslerden brisi takvadandır diğeri ise fısktandır. Bir başka anlatımla birisi doğru bir davranışı kendi aleyhinde olsa bile onu yapmaya diğeri ise sadece kendisini düşünmeye adalet hak hukuk tanımayan bir çağrıda bulunan bir ses. İşte Allah insanın kendi özgür iradesiyle dünya hayatında bu iki sesten hangisini yapıp yapmayacağını denemek için bu dünya hayatına gönderildiğini anlatmaktadır. Allah adaletle insanlara dünya hayatında davranmayı emretmiştir.

4/ 135- Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun,

64

Page 65: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

5/ 8- Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

Adalet Allah’ın İnsanların öz yapısına yerleştirdiği, takva sesi fısktan gelen adaletsizlik sesine karşı hemen bir tepki bir yanlış diyen uyarı sesi gelir insana. Bu yanlış olan davranışı yaptığı zaman yanlış olduğunu onun kendisi de bal gibi bilir ama nefsi onu istemiştir. Ama Allah yanlış olan adaletsiz bir davranışı insana yapma adaletli ol demektedir. Bunu Müşahhas bir örnekle açıklamaya çalışayım.

Kasap bir vatandaş başından geçen bir olayı şöyle anlattı. Sığırları dolduruyor bir kamyona bir şehirden başka bir şehre pazarlamak için götürüyor. Bir köyden geçerken küçük yaşlarda bir çocuk aniden arabanın önünden geçmek istiyor. ve arabanın altında kalarak çocuk ölüyor. Adamcağız istemeyerek kendi elinde olmayan bir nedenle kasıtlı olmadan suç çocuk da olsa da çocuğun ölümüne sebep olduğundan dolayı tir tir titriyor.. Başına gelecekleri de kestirmiş olmalı ki Yabancı bir köyde kimseyi tanımıyor köylülüler çocuğun yakınları başta olmak üzere adamı linç etmek için şoförün üzerine saldırıyorlar.

Bizim kasap da kendi işini yapan kendi lehine çalışan şoföre o da saldırıyor. dövmek için. Ben de kasaba dedim ki haydi köylüler olayın iç yüzünü bilmiyor adamı yargılamadan infaz ediyorlar. sen de biliyorsun ki şoförde bir kabahat yok. Çocuk da ismi üzerinde çocuk o da farkında olmadan arabanın önüne fırlayıp ölmüş. bu elbette bir takdirdir insanın kendi elinde olmayan nedenlerle başına gelen bir kaderidir. Sen neden köylülerle beraber olup onu linç etmeye çalıştın? Diye sordum Kasap da dedi ki evet şoförde bir kabahat yoktu. eğer ben sessiz kalsam veya şoförü savunmaya kalksam ben de aynı akıbete uğrayacaktım dedi.

Evet, kasap da biliyordu yaptığı davranışın yanlış olduğunu ama orada kendi aleyhine olacak diye adaletli davranmayı çiğnedi. ve böylece kaybedenler oldu.

İşte böyle bir olay karşısında nasıl bir davranış sergileneceğini kuran bize detayna kadar açıklıyor. Konumuz o değildi ama Adaleti hem insanların içerisine yerleştirmiş hem de vahiyle bildirmiştir.

4/ 92- Bir mü'mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü'mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mümini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir köleyi

65

Page 66: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka, Eğer o, mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte İnsan; iki yöne de eğilim göstermesi sebebiyle her iki yönde de davranış biçimlerini sergileyenlere rastlanmaktadır. Ama şu bir gerçek ki, nefsin azgın isteklerinden kendisini arındıran ve adaleti ihsanı ayakta tutan insan sayısı yok denecek kadar azdır.

ŞEYTAN

Şeytan kelimesi kuranda seksen dört ayette zikredilmiştir.

ŞEYTAN: İnsan yapısında var olan iblisin kötülüğü isyanı baş kaldırmayı adaletsizliği yaygınlaştırmayı insana teklif etme sonucunda bu teklifi, yanlış olduğunu bile bile kabul eden insanlara denir.

Önce şeytan hakkında bu güne kadar söylenenlere bir göz atalım.

Şeytan→ Şeytan maddesi bir kavram ile ilgilidir, aynı isimli diğer ile ilgili madde için Şeytan Nedir (anlam ayrım) sayfasına bakınız.

Şeytan; birçok dinde insanları kötülüğe teşvik eden, adaletsizliğin önderi bir varlığın ismidir. Şeytan, rakip, muhalif, bozucu ve bozguncu gibi anlamlara gelen İbranice bir kelime olan "Satan"'dan ya da arapça kökü "rahmetten uzaklaştı, hak'dan uzak oldu" anlamlarına gelen "şetane"'den gelmektedir.

Modern dinlerde ya da mitolojilerde, Şeytan genellikle, doğaüstü güçlere sahip, sürekli insanları dinden, dolayısıyla yaratıcısının emirlerinden uzaklaştırmaya çalışan bir varlık olarak düşünülmüştür. Latincede "Diábolus, Diaboli", Yunancada "Diabolos", "Karanlıkların Efendisi," "Beelzebub" (Sinek Kral), "Belial", "Mephisto", ya da "Lucifer", eski Türkçe'de "Yek" yada 'Albız ' olarak geçer. Talmud ya da Kabbala felsefesinde "Samael" olarak geçer.(Yahudi inanışında Samael başka bir melektir). İslamda "İblis" (إبليس) olarak bilinir ancak Kuran'da "şeytan" kelimesi (87 kez), "iblis"'ten daha fazla kullanılmıştır. Şeytan, ayrıca "Azazel" olarak da anılmıştır.

Eliphas Levi: Şeytan 

66

Page 67: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Eski Antlaşma'da Şeytan

Eski Antlaşma'da Şeytan Hrıstiyanlıktaki gibi korkulan bir mahlûk değildir ve kötülüklerin temelini oluşturmaz. Çünkü musevilikte Hayrın da şerrin de Tanrı'dan geldiği inancı vardır. Bu sebeple Satan ya da Samael adı verilen Şeytan'nın hile ve aldatmacalarına karşı dikkatli olunmalıdır.

Yine Talmud, Bava Batra Bölümü, Daf 16a 'ya göre: Şeytan, kötü dürtüler ve :(הוא שטן הוא יצר הרע הוא מלאך המות הוא שטן דכתיב)Ölüm Meleği aynı şahsiyetlerdir.

Ezekiel 28:12–19: "..güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin. Eden'de, Tanrı'nın bahçesindeydin. Giysilerin hep güzel taşlarla – yakut, zümrüt, aytaşı, beril, onix, safir, turkuazla - ve altın işlemelerle süslüydü. Bunlar sana sen yaratıldığın gün verildi. Seni kudretinle ve gücünle bekçim yaptım. Tanrının kutsal dağına gidebiliyor ve ateş tarlalarında yürüyebiliyordun. Yaptıklarından tamamen muaf tutulurdun ta ki için kötülükle dolana dek. Bu varlık içinde bile daha büyük şiddet yarattın ve günahkar oldun. Seni tanrının dağından men ettim ve seni bekçilik ettiğin ateş tarlalarından sürgün ettim. Güzelliğin yüzünden için kibirle doldu ve bilgeliğini kendi ünün için harcadın. Seni içine hapsettiğim ateşle beraber dünyaya attım. Seni takip edenlerle beraber sonunuz ateşler içinde küle dönecek. Çok feci bir sona geldin."

Yeni Antlaşma'da Şeytan

Şeytan özellikle Yeni Antlaşma'da ve Hıristiyan inancında kendisine daha çok yer bulmuştur. Özellikle İsa'yı sürekli olarak kışkırtır. Ancak Şeytanın kişiliğinin kaynağı İncil değil, Hıristiyan edebiyatıdır. John Milton'nun epik bir şiirinde Şeytanın en üst düzeyde bir melekken insanı ve kendini yaratan tanrıya karşı düşmanlığa yönelen bir kişilik olduğu anlatılır. Ancak Şeytan kesinlikle cehennemde hapsolmuş biri değildir aksine istediği her yere - dünyaya hatta cennete bile - girip çıkabilir. Bu özellikleriyle Şeytanın nihai amacı, insanlığı Yaratıcı'nın yolundan saptırmaktır. Bu anlamda kendisini tanrıya bir rakip olarak kabul ettirme gayreti içindedir. Kendisine bir süre verilmiş ve bu sürenin dolmasına kadar yaratıcıya karşı açtığı savaşın sonucunu beklemektedir.

Yaradılış (Genesis) bölümünde, Âdem ve Havva'yı kışkırtan yılan figürü, Tevrat'taki anlatımın aksine daha sonraları Hıristiyan uleması tarafından Şeytan olarak değerlendirilmiştir. Doğu (Ortodoks) Kilisesine göre Şeytan, insanın üç düşmanı (günah-ölüm)'den birisidir. Bütün Hıristiyan inanışlarında, Şeytan, Hz. İsa'ya ve Hz. İsa figüründe Tanrı'ya karşı son bir savaş (Armageddon) açacaktır. Bu savaş aynı zamanda Şeytana verilen sürenin de (aeonios) sonuna çok yaklaşıldığını gösterecektir. Unitaryan Kilisesine göre Şeytan bu zaman geldiğinde tekrar iyi olacak ve melek özelliklerine kavuşacaktır. Bu sürenin

67

Page 68: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

nasıl işleyeceği her kilisede farklılıklar gösterir. Neticede dünya tüm şeytanlıklardan arınır ve tıpkı cennet gibi günahsız bir yere dönüşür.

Ortaçağ'da Şeytan bir keçi gibi sakallı ve boynuzlu, elinde çatal ve kuyruklu olarak tasvir edilirdi. Bu görüntünün oluşmasının sebebi İncil değildir ve Hıristiyanlıktan önceki pagan inanışlarda simgelenen bazı tanrı figürlerinden (Pan, Dionysus) kaynaklanır.

Kuran'da Şeytan

Şeytan İslamiyete göre cin (diğeri melek) türünden bir varlıktır. Cinler, meleklerden farklı olarak irade sahibidir. Yaratılışının en büyük nedeni, kıyamete kadar, insan iradesinin sınanmasıdır. Bu sınavı geçenler ödüllendirilecek, geçemeyenler ise cezalandırılacaktır. Kuran'da şeytandan bahsedilen ayetlerde insanlar onunla birlikte hareket etmemeleri konusunda uyarılmıştır. Şeytanın önceleri bilgeliğinden yararlanılan ve sayılan biriyken, Allahın huzurundan kovulma aşamasına nasıl geldiği Araf suresinde anlatılır. Hristiyanlık ve İslamiyet, şeytanın bir zamanlar Allahın sevdiği bir hizmetkârı olduğu konusunda hemfikirdir.

Araf (11-25): Hamdolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim imkânları da yarattık. Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz! Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblisten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.” Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi. Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.” “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” Allah dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.” “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.” Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedi kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.” “Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti. Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size bu

68

Page 69: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi. Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” Allah dedi ki: “Birbirinizin düşmanı olarak inin (oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” Allah dedi ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (mahşere) çıkarılacaksınız.”

Yehova Şahitliğinde Şeytan

Yehova Şahitleri, Şeytanın mükemmel ruh özelliklerine sahip bir melek olarak yaratıldığına; Ancak Âdem ve Havva'nın tanrı Yehova yerine kendisine itaat etmelerini sağlamaya çalışmasıyla Şeytan'a dönüştüğüne inanırlar. Şeytan'ın zamanla güzelliğinden ötürü gurura kapılarak kendisini bir tanrı gibi görmeye başladığını ve bu şekilde kendisini Yehova'ya bir rakip yaptığına inanırlar. Şeytan sözcüğünü daha kesin anlamak için, Kerub sınıfından bir melek olan "Şeytan" sözcüğünün "Karşı Koyan" anlamına geldiğinin göz önünde tutulması gerekir. Şeytan, Tanrı'nın amacına karşı koymaya çalıştığı için bu sıfatı almıştır. Şeytan adı bu varlığın özel adı değildir.

Şeytan "Aden Bahçesi"nde, "-Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün." denilerek, yasaklanan meyveyi yemesi için Havva'yı kışkırtmış ve yalan söyleyerek itaatsiz olmasını sağlamıştır. Bunu yaparken bir yılanı kukla gibi şu sözlerle konuşturmuştur: Yılan, "-Kesinlikle ölmezsiniz" dedi, "-Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.". Bu şekilde, Şeytan Adem'le Havva'yı tanrıya itaatsiz olmaları için ayarttığında, meselenin yalnızca bir meyveyi yemek olmadığına, tanrı Yehova'nın insanları yönetme hakkına meydan okuduğuna inanırlar. Tanrı Yehova'nın, Şeytan'a ortaya çıkardığı bu dava nedeniyle (Tanrı'ya göre altı gün) 6000 yıllık bir süre tanıdığına inanırlar. Şeytan'ın ortaya çıkardığı davaların şunları içerdiğine inanırlar:

Şeytan'ın, "Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz (anlayışınız) açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız." sözlerine göre; Şeytan Yehova'nın insanlar üzerindeki yönetiminin haksız olduğunu iddia etmiştir. Şeytan, insanların kendi kendilerini daha iyi bir şekilde yönetebileceklerini ve Yehova'nın karışması olmadan kendi yönetimleriyle Dünya'yı cennet gibi bir yer yapabileceklerini iddia etmiştir. Bu nedenle, Şeytan'a göre, Yehova insanların kendi kendilerini yönetmelerine izin vermelidir.

Şeytan'a göre, Tanrı'ya gerçekten vefalı, sadık tek bir kişi bile yoktur. Sadık olan kişiler yalnızca kendileri için iyi şartlar sürdüğünde sadık kalmaya devam ederler. Eğer bu sadık insanların başlarına çeşitli sıkıntılar gelecek olursa, bu

69

Page 70: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

kişiler Yehova'ya sadık olmaktan vazgeçeceklerdir. Bunun ispat edilebilmesi için kendisine bir fırsat verilmesi gerektiğini iddia etmiştir.

Yehova'nın Şahitleri, Yehova'nın Şeytan'ı bu davalar nedeniyle hemen yok etmediğini ve eğer hemen yok edecek olsaydı, bütün yarattığı ruh varlıkların zihinlerinde kendisinin haklı olup olmadığı kuşkusunun doğacağını bilerek, Şeytan'a geçici bir süre için izin verdiğine inanırlar. Ayrıca, Tanrı'nın Şeytan'a ve insan yönetimlerine izin vermekle, kötülüğe de izin verdiğine; çünkü bunun sonuçlarının kötü olacağını bildiğine inanırlar. Yehova'nın, Şeytan'ın iddialarının geçersizliğini bu kötü sonuçlara göre ispat edeceğine inanırlar.

İncil'deki "Bu dünyanın egemeni şimdi dışarı atılacak." ve "Artık sizinle uzun uzun konuşmayacağım. Çünkü bu dünyanın egemeni geliyor. Onun benim üzerimde hiçbir yetkisi yoktur." sözlerine göre, Yehova Şahitleri bu davaların çözümüne kadar, 6000 yıllık bir süre için dünyayı perde arkasından Şeytan'ın yönettiğine inanırlar. Ve Şeytan'ın bunu yaparken "Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir." sözlerine göre, Şeytan'ın insanları çoğu kere iyilik meleği gibi görünerek kandırdığına inanırlar. Yehova'nın Şahitleri, Şeytan'ın 6000 yılın bitiminde, bir "uçuruma" atılarak 1000 yıl boyunca faaliyetsiz bırakılacağına ve 1000 yıl geçtikten sonra sonsuza dek yok edileceğine inanırlar. Bu 1000 yıllık dönemde Şeytan'ın bozduğu şeylerin telafisinin olacağına inanırlar. Bu telafi Yehova'nın Şahitleri'ne göre yeryüzünde cennetin yeniden kurulması ve ölmüş kişilerden birçoğunun dirilerek bu cennette yaşamasıdır.

Yezidilik

Melek Tavus'un bir simgesi

Şeytan figürünün Yahudi-Hıristiyan ve Müslümanlıktaki bir benzeri Yezidilikte de bulunmaktadır. Ancak burada Şeytan'ın sahip olduğu özellikler diğer

70

Page 71: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

dinlerden farklıdır. Yezidilikte tanrı dünyanın sadece yaratıcısıdır, ancak sürdürücüsü değildir. Tanrısal iradenin vücut bulması için Şeytan bir nevi aracılık rolü üslenmiştir. Şeytan "tavus" olarak adlandırılır ve bir tavus kuşu ile simgelenir. Tanrı özünde iyilikle dolu olduğundan ibadet edip onun gönlünü kazanmak gerekmez. Aksine ibadetin ona değil içi kötülüklerle dolu olana, Tavus'a yapılması ile kötülüğün en büyük kaynağından korunulur. Bu anlamda iyilik ve kötülüğün kaynağı aslında Melek Tavus'tur. Ahiret inancı gibi sonradan hesap verilecek bir yerin varlığı söz konusu değildir. İnsanın inanışına ve yaşayışına göre dünya cennete de cehenneme de dönüşebilir. Melek Tavus bütün bu işlerin denetleyicisi ve tanrının bu dünyadaki gölgesidir.

Yezidilikten önceki ilahi dinlerde anlatılan, şeytanın, yaratıcının buyruğuna rağmen insan karşısında eğilmeyip saygı göstermemesi, onun aslında ne kadar asil olduğunun tüm evrene ispatıdır ve yaratıcı tarafından sınanmıştır. İşte bu sınavı başarı ile verip tüm insanlığın ve dünya işlerinin başına geçme hakkını kazanmıştır.

Satanizm

 Şeytanı yaratıcı ve hükmedici bir figür olarak gören inanç sistemidir. Tam olarak bir din değil, mevcut dinlere alternatif ya da muhalif bir hareketin temeli, bir yarı-din ya da felsefe olarak görülür. İlahi dinlerce emredilen dini ve toplumca kabul görmüş tüm kurallar reddedilir. Örneğin ilahi dinlerde yasaklanan intihar, ibadet sayılmaktadır. Diğer dinlerdeki tanrı figürü ile şeytan figürü satanizm'de yer değiştirmiştir. Bu açıdan diğer dinlerdeki ibadet amaçlarının ve davranış hedeflerinin şeytan merkezli olarak yeniden tanımlanmasıdır.

Edebiyatta Şeytan

Edebiyatın ve dinin kesiştiği birçok noktada şeytan, olayların gelişmesinde, sonuçlanmasında ya da dallanmasında temel bir figür olarak, tıpkı hayattaki kaosun açıklanmasında olduğu gibi, yazarlarca kullanılmıştır. Şeytanın kahramanı oynadığı en önemli eserlerden birisi, Goethe'nin Faust'udur. Faust'ta şeytan (Mefisto), başarılı çalışmalarıyla insanlığı, kendisinin sebep olduğu felaketlerden koruyan bir doktoru elde etme konusunda tanrıyla "bir kez daha" bahse girer. İnsanın şeytanla içsel bir kavga halinin anlatıldığı ve dünyadaki iyilik ve kötülük kavramlarının kaynağının sorgulandığı bir başka eser, Paulo Coelho'nun "Şeytan ve Genç Kadın" adlı romanıdır. Jeffrey Burton Russell ise Kötülük (1-4) serisinde yeryüzüne artık iyice alışmış olan şeytanın, insanlardan bir farkının kalmadığını ve "onu bizden biri" gibi görerek, şeytanlaşan insanı anlatmaktadır.[1]

71

Page 72: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kaynaklar

[1] tr.wikipedia.org/wiki/Şeytan

Değişik dinlerde ve edebiyatta bahsedeilen şeytan kuranın anlattığı şeytan ile hiçbir alakası yoktur. Hatta kuranda şeytan ile ilgili bildirilen ayetler sanki soyut bir varlık olarak tanımlanarak geçmiş dinlerde ve toplumların süregelen şeytan inancı anlayışlarına çanak tutmaktadır. Şimdi Kuranın anlattığı şeytan üzerinde bizim anladıklarımıza bir bakalım.

ŞEYTAN

Günümüze kadar gelen şeytan hakkındaki anlatılanlarda satanizm hariç genelde birlenilen ortak nokta şeytanın, Allaha karşı muhalefet eden bir davranış ve teklif sunan Allah’a muhalefet eden varlık olarak anlaşılmasıdır. Bunda bir problem yoktur.

Kuranda geçen şeytan ve iblis ile ilgili ayetlerde olması mümkün olan olayları sembolize ederek varlıkları konuşturma sanatı yapmıştır. bir başka deyişle intak sanatı yaparak kuran bize olayları anlatmıştır.

İslam toplumlarının da anladığı ve tanımladıkları şeytan kuranda anlatılanlarla hiç ilgi ve alakası yoktur. Diğer dinlerdeki ve toplumlarda anlatılan yanlış inanışların etkisi altında kalınmıştır. Kuran şeytan ile iblis kelimesini ayrı olarak tanımlamıştır. Bütün İslam müfessirleri iblis ile şeytan kelimesini aynı anlamda olduğunu ikisinin de ateşten yaratıldığını söylemişlerdir. Ama Kuranda geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamış bu kuranın mucizevî bir edebi anlatım sanatıdır. İblisin yaratılışının ateşten olduğunu kuran söylerken şeytanın ateşten yaratıldığını söyleyen ve anımsatan hiç bir ayet yoktur.

7/ 12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

Can da dumansız ateş olduğu halde iblis kelimesi ile can kelimesini bile ayrı kelimeler kullanarak kuran izah etmiştir. Can Bütün canlı varlıkların özelliğini oluşturan onların diri tutulmasına sağlar. Ve onların hayatta kalmalarını temin eder. Kuranda Ateşten yaratılanın sadece iblis olduğunu ve iblis kelimesi dışında kullanmadığını görmekteyiz.

15/ 27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

İblis sadece insanlara sapmayı teklif sunmakla görevli bir varlıktır. Gözle görülmez elle tutulmaz ama insana bir yerlerden bu gibi teklifler bu gibi

72

Page 73: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

düşünceler gelir. Soyut bir varlıktır ama insanı saptırabiliyor. Rüzgârda soyut bir varlıktır ama koca koca apartmanları ağaçları gemileri devirebiliyor. Akıl da soyut bir varlık ama bu gün dünyadaki teknolojiler soyut bir varlık olan akıl ile ortaya çıkmaktadır.

Hayallerde sembolize edilen Şeytan ve iblis profilleri kuranda onunla ilgili geçen ayetlerle anlaşılamadığından hemen geleneksel anlayışlara dinlerdeki iblis ve şeytan anlayışlarına yönelerek bilgi olarak insan beyinlerini onlar işgal etmiştir.

2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."

Kuran kendisinden önce gelen ayetlerde insanların münafık olanların tanımını bize yaparken, asıl onların dış görünüş ve söylemleri sahtekârlık olduğunu asıl olan onlar inandım dediği halde iman etmediği ve kendisi gibi olan veya iman etmeyenlerin yanına geldiği zaman içlerinde olan gerçek kimliğini ortaya çıkardıklarını bize haber vermektedir. Ve onlara insan olduğu halde şeytan tanımını kullanmaktadır.

İblisin söylem ve misyonunun insan üzerinde tezahür etmesiyle nötr bir varlık olan insan tecihini eğilimini şeytanın yanında ve şeytanlaşma yönünde kullanmıştır. Bu sebeple şeytan soyut bir varlık olan iblis’in tekliflerini kabul eden ve kendisinde yaygınlaştıran insanın adıdır. Bir başka deyişle takvadan gelen bütün uyarılara rağmen Rabbani yola muhalefet eden bir yöne kanal ize olan insandır.

2/2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.

Kuran Halife olan insanlar yaratılmadan önce melekleri ve yaratıkları intak sanatı yaparak konuştururken insan yaratılışından âdem ve eşi kelimesiyle tipleme yaparak bütün insanların yaratılışında var olan bir hasleti insanların gözleri önüne sererek mesaj vermektedir. Ayetleri okuyanların da dikkatlerinin çektiği gibi Allah yaratmış olduğu varlıklara başka bir varlık yaratacağını danışmaz onlarla istişare yapıp onların görüşlerine ihtiyaç duymaz.

Ademin yaratılışının tamamlanmasıyla beraber iblisten ve takvadan gelen seslerin oluştuğu bir konuma geldiğinde günahsız bir ortamdan günah işleyebilecek ve günah işleyişinden dolayı tövbe edebilen bir konumdadır. “ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. İfadesiyle anlatım kullanmaktadır. İşte kuranda anlatılan âdem ilk insan anlamında değil, İnsanın

73

Page 74: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yaratılışı hakkında örnek olarak gösterilen bir tiplemedir. Nitekim kuran İsa peygamberin yaratılışı hakkında kuşkuya düşmeleri ve tartışmaları sonucunda son noktayı koymaktadır.

3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.

İnsanlar nasıl yaratılmışsa İsa da öyle yaratılmıştır. anlamında olması gerekir. Eğer Kuran Âdemin yaratılışını babasız ve annesiz anlamında anlatmış olsaydı. İsa’nın yaratılışı hakkında babasız yaratıldı inancına sahip olanlar için, iyi bir benzetme olmamıştır. Çünkü İsa babasız âdem ise hem babasız hem de anasız olarak yaratıldı. inancı taşımaktadır. Eğer olayları kuranın anlattıklarından anlatacaksak Âdem ilk insan ilk peygamber değil âdem insanın insan olmadan oluşum evresi geçirdiği günah işlemeden ki hali olarak tanımlanmıştır. Evet, insanlar içerisinde âdem olan bir peygamber vardır.

3/33- Gerçek şu ki, Allah, Âdem’i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti;

Burada Bahsedilen Âdem bir tipleme olarak bahsedilen insan anlamında Âdem değil, insanlar içerisinden kendisini iblisin ve kovulmuş şeytanın vesveselerinden arındırmış Allah ile vahye direk muhatap olan nebi ve resul anlamında kullanılan âdemdir.

7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."

İnsanlara vesvese iki yerden gelmektedir. Birinci vesvese insanın öz yapısında var olan iblisten, bir adı nefis insanın kendisinden gelen vesvesedir. İkinci vesvese de iblisin vesvese vermesi sonucunda şeytanlaşan başka insanlardan gelmektedir. Hayatta olanlardan bir örnek verecek olursak, Bir trafik kazası olmuş yaralılar yollara serilmiş kanlar içerisinde yatıyorlar. sen ve başkaları bu olaya tanık oluyorsunuz. Senden bir ses şu yaralılara hemen müdahale et. gereken ne ise onlara yardım et. Fakat senin içinden gelen başka bir ses de derki bırak ya sana mı düştü tasası git yoluna devam et bunun yüzünden başına bir takım belalar gelir. Gibi fısıltılar. Bir taraftan da insanlar içerisinde yardımı engelleyenler de der ki bırak sen işine gücüne bak bu yüzden başına çorap mı öreceksin der seni o yardımdan engellemeye çalışırlar.

Bu sesin birisi iblisten gelir diğeri ise iblisin şeytanlaştırdığı insanlardan gelir.

74

Page 75: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Şeytanın görevi insanlardaki yanlış yola gidebilecek dürtüleri açığa çıkararak onları Allahın emirlerinden alıkoyarlar. ve koymak isterler. Eğer insanlarda bu olgu olmamış olsaydı meleklerden farkı olmaz, melek olurlardı. Ama bu kötülüğe teklif sunma ve sunulan bir teklifi fiiliyata götürme olayı insanları meleklerden ayırmaktadırlar.

7/27- Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.

Kuran burada âdemoğulları ifadesiyle Âdem babamız ve Havva anamız anlamında değil, sizden önce kendilerinin helakine sebep olan şeytanın saptırmasıyla günahsız bir ortamdan günahlı bir ortama sürüklenen bütün insanları temsil etmektedir. Bakınız şu ayet bu söylediklerimizi açıklamaya güzel bir örnektir.

7/172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

Bu Ayette, yeni doğan her insan bu ayetin muhatabı olan insandır. O şeytan ve dostlarının insan gidişatına müdahale etmediği dönemlerde saf bozulmamış yaratılış itibariyle melek konumunda olan bir haldedir. İşte Meryem’in şeytanın vesveselerinden uzaklaşarak kendisini saf halis bir şekilde korumasını ve yetiştirilmesini kuran şöyle izah etmektedir.

3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızkı verendir" dedi.

Bitkiler de insan müdahale etmediği sürece nasıl doğal haliyle Allah’ı tespih edip verilen görevinde kusur etmiyorsa, kuran Meryem’i bitkiye benzeterek ondaki saflığın konumunu bize anlatmaktadır. Allaha tapmak onun peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu yaşam biçimini hem insan beyninde ve yaşamındaki hayat felsefesini tahayyül ederek onu yaşamın kuralları olarak ifade etmiştir. Şeytana tapmak da nefsinin azgın tutkularını ve o azgın tutkularla bezenmiş olan insan ve insan topluluklarının ilkelerini ve arzuladıkları yaşam biçimlerini tahayyül ederek onu yaşamının ilkeleri ve kuralları olarak, anlatılmıştır.

75

Page 76: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

Pratik hayatta da görebilenlerin gördüğü gibi, O peygamberler aracılığı ile gelen vahiy orijinli dinler iman edenlerin hayat projesidir. Kılavuzudur. Yol göstericisidir. Ama iman etmeyenlerin yol göstericisi de şeytan ve dostlarının yoludur. Şeytanlar onları öyle kendi yolunda eğitir ki; yolunu dosdoğru olarak görürler.

43/36- Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.

43/37- Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.

Pratik hayata baktığımız zaman öyle değil mi? Kuranın dışında yola gidenlerden ister puta tapıcılardan olsun, isterse de Bu allahtandır deyip kitap ehlilerinden olsun, hangisine sorsan benim yolum en doğru demektedirler. Kuranın yolu adı altında şeytan binlerce insanlara yol göstermiştir. İşte İslam adı altında mezheplerin meşreplerin tarikatların çıkışı bundan kaynaklanmaktadır.

Kuran şeytanın yolunu tanımlarken şöyle buyurmaktadur.

59/16- Şeytanın durumu gibi; çünkü insana "İnkâr et" dedi, inkâr edince de: "Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" dedi.

Şeytan önce insanlara Allahın emrine muhalefet eden bir davranışı yapmaya davet eder. insanı şaşırtır. sonrada, insana yaptığın yanlış der ve insanı keser asar. Aynen Amerika şeytanının Saddam’a yaptığı gibi yapar.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

22/53- Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler.

76

Page 77: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Şeytan Kelimesini özetleyecek olursak, İnsanları meleklerden ayıran ve iki yol ve iki seçenekten birisini seçme hakkını kullanan insanların, iblisin teklif sunması ve bu teklifi kabul eden insanların adıdır. Gittikleri yol da şeytan ve dostlarının yoludur. Müslüman kelimesi Nasıl Allahın yolunda yürüyenleri temsil ediyorsa ve bu bir insansa, şeytan kelimesi de Allahın yolunun dışında gidenlerin yolunu temsil ediyor. Ve bunun adı da şeytan oluyor.

CİN

Kuranda, kırk bir yerde, cin kelimesi geçmektedir. İslam toplumlarında ve diğer dinlerde anlaşılan bir cin anlayışından örnekler verdikten sonra kuranda tanımlanan cin anlayışını anlatmaya çalışacağım.

UZMAN PORTAL DİYE BİR SİTEDEN CİİN İLE İLGİLİ BİR ALINTI

Cin Nedir, Cin Çarpması Nedir? Cinler İnsaları Neden ve Nasıl Çarpar? Cin Nasıl Çıkarılır?

Eminim ki herkesin merak ettiği konuların başında geliyordur. cin, peri, hayalet, ruh gibi konular. Hepimiz merak ederiz ama çok fazla bilgi sahibi değilizdir, bunun nedeni de bırakın bu konuyu araştırmayı, sormayı, adını bile anmaktan korkarız. Öyle ki, halk arasında artık “CİN” kelimesi yerine, “ÜÇ HARFLİLER” deyimi kullanır hale gelmişiz. Peki, ama gerçekte cin nedir? Cinler var mıdır, varsa ne tür bir yapıya ve işleve sahiptirler? İşte bizde bu yazımızda uzmanportal.com olarak bu konuya değinmek istedik kendimizce. Bir kere cinler var mıdıri yok mudur sorusuna net bir cevap vererek başlayalım yazımıza. Kuran-ı Kerim’de ve Hadislerde “EY İNSANLAR ve CİNLER” ibaresi geçer birçok yerde. Bu da biz müslümanların kesinlikle cinlerin var olduğuna inanmamız gerektiğini gösterir. Çünkü Kuran-ı Kerim’de ne deniliyorsa hiç şüphesiz doğrudur, kalpten inanmamız gerekir. O kitapların en üstünü ve hiçbir hata içermeyen, hiç değiştirilmeyen ve değiştirilmeyecek olan kitaptır. Şimdi gelelim cinlerin yapısına ve varlığına;

 

Cin ve Peri Nedir?

Cinler hacmi ve kütlesi olmayan, bu alemde bir başka boyutta bulunan (yaşayan) varlıklardır. Halk dilinde Cin erkek Peri de kadın olarak düşünülür. Gerçekte de durum farklı değildir. Cinler de erkekli dişili bir yaşam sürerler; doğarlar, yaşarlar, ürerler ve ölürler. İnançları ve idealleri vardır.

77

Page 78: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

“CİN” adı geçtiği zaman, genelde hepimizin içine düştüğü büyük bir yanılgı vardır!.. Hemen aklımıza, kısa boylu, ayakları ters, kulakları uzunca, gözbebekleri dikine, seri hareket edebilen, her kılıkta görünebilen varlıklar gelir… Ya da beyninde belirli bozuklukları olan kişilerin görmüş olduğu halusünasyonlar.

Kuran-ı Kerim’de bildirildiği gibi cinler dumansız ateşten yaratılmıştır. Diğer bir deyişle bir enerji birikimidir. Yani şöyle tanımlayabiliriz.

Cinler hacmi ve kütlesi olmayan, bu âlemde bir başka boyutta bulunan (yaşayan) varlıklardır.

‘BEN O CİNLERİ DE İNSANLARI DA ANCAK BANA KULLUK ETSİNLER DİYE YARATTIM.’ (Zâriyet surêsi ayêt: 56) Diyor ayeti-i Kerimin mealinde.

Bu arada cinlerin ilk atasının CANN isminde bir varlık olduğunu yine Kuran dan öğreniyoruz. ’CANN IDA YALIN BİR ATEŞTEN YARATTI’ (Rahman suresi ayet: 15)

Yine Kuran’ın birçok Ayetinde Cinlerin; Ateş halinde bulunan dünyanın içine, merkezine kadar inmek, göklerde ışık hızında gezinmek ve benzeri işler yapabilmek için zorlanmadıkları anlatılıyor. Ama Dünya ve çevresinden ayrılamadıklarını da Kurandan öğreniyoruz.

Allah’ın cinleri yarattığını hepimiz biliyoruz. Bizlerin onlardan üstün olduğumuzu da biliyoruz.

Genelde insanları bilinçaltına girerek etkilerler. Cinlerin daha önceki bölümlerde de bahsettiğimiz gibi mantıkları yoktur. Değerlendirme yapamazlar. Sadece verilen görevleri yaparlar. İnsanlar gibi üstün duygu hisleri yoktur. Akıllarını tam olarak kullanamazlar. En iyi özellikleri çok hızlı hareket etme kabiliyetleri ve istedikleri insan ve nesnenin şekline girebilmeleridir.

Onlarda insanlar gibi, yemek yerler, içerler, sarhoşu, uyuşturucu bağımlılıkları olanları, spor yapanları vardır. Nasıl insanlar yaşıyorsa, onlarında aynı şekilde yaşamlarını sürdürmeleri mümkündür.

Onlar da dünyadadırlar. Bizim bu dünyayı kullandığımız gibi onlar da bu dünyayı kullanırlar. Genelde düşünce yapıları ve inanışlarına göre yaşamları vardır. Gruplar halinde yaşarlar, kabileleri vardır. Kimi zaman onlarla bilmeden iç içe yaşarız, eski zamandan günümüze gelen birçok tabir, bunlarla iç içe yaşamamızdan kaynaklanmaktadır.

78

Page 79: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Mesela; karanlıkta ya da yağmurlu bir havada destursuz yere basmamak, gece tırnak kesmemek, ıslık çalmamak, gibi.

Onlarında değişik yapıda olanları vardır. Kimileri evlerin banyolarında, samanlıklarda, helâlarda, pisliğin içinde yaşayanlarla, odalarda, salonda, temiz yerlerde yaşayanlar da vardır.

Kabileleri 1 kabile 2 kabile 3 kabile diye sıralamak mümkündür.

Kendilerine ait şehirleri vardır. Köyleri vardır. Kısacası yaşantıları insanlarla benzerlik arz eder.

İyileri korkutmamak için insanlara pek fazla gözükmezler. Kötüleri de bir büyü sonucu ya da onlara zarar verecek bir harekette korkutmak için size gözükebilirler. Bir yerlerden ses gelmesi, gece yatarken kapı çalması, ışıkların yanıp sönmesi, çeşmeden su akma sesinin gelmesi gibi buna benzer tepkiler gösterebilirler.

Sonuç olarak insanları öldürmek gibi bir hareket içinde olamazlar. Allah onlara bu izni vermemiştir.

Cinlerin daha üst kademelerine hüddam, ifrit gibi değişik isimlerde rütbeleri vardır. Bir bina yüksekliğinde daha büyüğü, kanatlısı, çift başlısı, yılan kafalısı gibi değişik şekillerde görmek mümkündür.

İnsanlara zarar vermeleri bir büyü sonucunda olur demiştik. O zaman bu durumda gösterecekleri etki yapılan büyünün durumuna bağlıdır. Müslüman bir

79

Page 80: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

cin, insana zarar vermez. Hayır, işlerinde kullanılırlar, görev alırlar, zararsızlardır. Kendilerine zarar verildiğinde, rüyalarda neden zarar verildiğine dair hatırlatmalar yaparlar vede sizi korkutmadan olayı anlatmaya çalışırlar. Eğer anlamadığınız takdirde, en son yol olarak korkutarak anlatmaya başlarlar. Nedeni de, burada sizlerin ihmalciliğinizden kaynaklanmaktadır. Zamanında yapılan uyarıları dikkate almayıp yaparız gibi niyetlerde bulunmanızdan dolayıdır.

Evet, bu bedensiz varlıklar gerçekte vardır. Onlarla bizim aramızda bir enerji yoğunluğu farklılığı vardır, bu yüzden onları göremeyiz fakat onlar bizleri görebilirler. Hareket kabiliyetleri çok fazladır, istedikleri şekilde bazı insanlara gözükebilirler; onlar da bizim gibi inaçları olan (Müslüman, Hıristiyan, şeytana ve ateşe tapan vs. )kabileler guruplar şeklinde yaşarlar. Yerler, içerler, ibadet ederler. İnançsızları, alkolikleri, cinsel sapıklıkları olanlar vardır; düşünün ki insanın emrinde olan her şeyden onlarda nasibini almaktadır. İnsan olarak onlardan farkımız üstünlüğümüz irademizdir, mantığımızdır: burası çok önemli dikkat edilmesi lazım iradeye. Genelde insanları bilinçaltına girerek etkilerler.

Kötü cinler ağaç altlarını, çöp kutularını, pisliğin olduğu yerleri, eğlence mekânlarını çok severler. Eskilerin dediği gibi destursuz geçmeyin, gece tırnak kesmeyin gibi bazı kelimeleri mutlaka duymuşunuzdur, bunlar birer anlama işaret eder genelde karanlık yerlerde gezerken yere tükürmemeye ve de elinizdeki çöpü yerlere atmamanızda fayda vardır.

Cinlerde kabileler vardır 3 kabile ye mensup 7 kabileye mensup diye her kabile bir farklı görevi vardır en kötüleri ise şeytana tapanlardır amaçları devamlı suretle kötülük

Bazı insanlara musallat olurlar onların başka karşı bir cinsle evlenmelerine izin vermezler kendileriyle cinsel ilişkiye zorlarlar zarar vermek isterlerse verebilirler fakat bunların şartları vardır.

Bazı zamanlar insanların rüya âleminde korkuturlar karabasanı buna bir örnek vermemiz mümkündür. Ekil olarak en tehlikeli bazı insanlarında gördüğü yedi cücelere benziyen şekilde olanlar genelde uçan cinsi olup evlerde perde kenarlarında gözükürler, hayvan şeklinde yılan olarak gözükenlerde tehlikeli olanlara örnek verebiliriz.

Özetle Cinlerin kalbi, gözü, kulağı, aklı, zekâsı, vardır. Kendilerinden gayrıya gizliler, ama birlikte yaşıyorlar. Nefisleri vardır, İsimleri vardır, beslenirler ve çok uzun yaşa salarda onlarda ölüyorlar diyebiliriz.

80

Page 81: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Cinlerin yaradılışı insanlardan öncedir. Bildiğimiz Şeytan lanetlenmeden önce cinlerin ileri gelenlerinden biriydi. Allah-ı Teala’nın emrine karşı gelen Şeytan sonsuza dek lanetlendi.

Şimdi diyeceksiniz ki madem bir başka boyut söz konusu cinler insanlara nasıl zarar verebiliyorlar? Evet haklısınız. Ancak bazı durumlarda bu boyutların kapısı açılıyor.

1.Aşırı korkuyla

2.Aşırı sevinçle

3.Cin ve Ruh daveti yapmakla

4.Mistizmi yanlış kullanmakla

5.Başkalarının size büyü yapmalarıyla

Bu ve bunun gibi durumlarda cinler yaşantımızı alt üst edebiliyorlar. Cinlerin verdiği zararlardan kurtulmak ve korunmak elbette mümkündür. Ancak yinede bilinçsiz yapılan korunma yarar yerine zarar verebilir.

Halk dilinde sara denilen hastalık, uyurgezerlik, zamanlı zamansız bayılmalar, Uykuda kâbus görmek, sıçramak ve konuşmak, Yel de denilen vücutta gezen ağrılar, Sebepsiz asabiyet, hırçınlık Ve daha birçok rahatsızlıklar, Tıbbın çaresiz kaldığı bütün hastalıklar cinlerin eseridir.[2]

 

Cin Çarpması Nedir ve Cin Nasıl Çıkarılır?

Cin ve şeytan çarpmasının bariz belirtisi, kişinin hareketlerinde gözle görülür bir bozulma ve rahat yürüyememesi gelir. Adımlarında ve konuşmalarında dengesizlik olur. Söyleyeceklerini birbirine bağlamada güçlük çeker. Sizlerinin arasında mantıklı bir anlam ilişkisi kuramaz.

Çarpılma, insanın yapmak istediği veya düşündüğü bir hususu sağlıklı bir şekilde idrak edememesidir. Bunların bazıları başka hastalıklarla benzer belirtiler gösterebileceği gibi bazıları da kendine özgü çok farklı belirtiler gösterir.

Cinlerin insanları çarparak sara nöbetine sokmaları çoğunlukla öfke ve cezalandırma gayesiyle olur. İnsanlardan bazıları cinlere eziyet edebilir veya cinler onların kasten eziyet ettiklerini düşünürler. Kişi farkında olmadan cinlerin üzerine küçük su dökebilir veya kaynar su boşaltabilir. Ya da farkında olmadan

81

Page 82: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

cini öldürebilir. Bu da bilmeden cinin bulunduğu yere ağır eşya koymak, taş koymak veya yüksekten düşmek gibi nedenlerle olur. Özellikle kırlarda deliklere tuvalet yapmamak, özellikle tuvalete, hamama ve benzeri yerlere girerken besmele çekmek, yılan, akrep, siyah kedi ve köpeğe zarar vermemek gerekir. Yılan, akrep, siyah kopek öldürülebilir ancak yaralı bırakılmamalıdır.

Büyüklerimiz, bu tür olayların yaşandığını bildikleri için çöplük kenarından geçerken, açığa tuvalet yaparken, sıcak kul ve sıcak su dökerken “Destur” denmesini hep tembih ederlerdi.

 

Cinlerle İlgili Yaşanmış Gerçek Bir Olay

Şeyh Ebu Bekir Cabir’in anlattığı yaşanmış bir olayda: Şadiye isminde bir ablam vardı. Çocukluğumuzda bir gün evin alt tarafından çatıya, ucunda sepet takılı iple eşya taşıyorduk. Sepeti yukarıya çekerken ablam da çekmek istedi fakat ağırlığına dayanamayıp çatıdan düştü. Düştüğü yerde bir cin bulunuyormuş. Cinin canı yanmış. Cin ablamdan intikam almaya başladı. Her hafta 2-3 kez uykuda geliyor ve onun boğazını sikiyordu. Zavallı ablam bu acıya dayanamayıp havalara zıplıyordu. Cin ancak ölü gibi nefessiz kaldığında bırakıyordu. Bir keresinde ablamın ağzından bu işkenceyi ablamın canını yaktığı için yaptığını söylüyordu. Cin sadece uykuda geliyordu. Yıllar geçiyor ve cin ablamın yakasını bir turlu bırakmıyordu. Zavallı ablam bu acıları yaşayarak 10 yıl sonra yine cinin boğazını daha fazla sıkmasıyla çırpınarak son nefesini verdi. Bu olayı bizzat gözlerimle görerek yaşadım.

 

Olduğumuz Yere Cinin veya Cinlerin Geldiği Nasıl Anlaşılır?

Cin eğer hastanın içinde ise su alametler zuhur eder:

1.Cin bağırmaya başlar, sızlanır, çığlık atar, acı çeker ve kişinin

ağzından konuşur.

2.Hasta sağa-sola sert bir şekilde bakmaya baslar ya da ellerini gözlerine kapatır. Bakışları donar yahut şiddetli bir şekilde açıp-kapar.

3.Vücudu titremeye başlar, sağa sola döner.

4.Hasta bayılır ve cin hastanın dilinden konuşur. Bazen de cin adını söyler.

 

82

Page 83: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Cinin Çıkışında Gözetilmesi Gerekenler Nelerdir?

Cin el veya ayak parmağından, ağızdan veya burundan çıkmalıdır. Göz, karın ve benzeri noktalardan çıkmasına izin verilmez. Bedenden çıkmadan önce “Esselamu Aleykum” demesi talep edilir. Hasta okunan ayetlerden etkilenir, sağa sola titrerse cinin hala bedende olduğu bilinmelidir.

Cin Bedenden Çıkmakta Diretirse Ne Yapmalıdır?

Ayetel Kursi, Yasin Suresi, Saffat Suresi, Duhan Suresi, Cin Suresi, Humeze Suresi, A’la Suresi, Kafirun Suresi, gibi cinleri rahatsız ettiği bilinen Kur’an Sureleri okunur.[1]

 

Kaynaklar :

zehirliok.com/cincilik

mpltv.de/mpltv.php?action=arsiv&islem=izle&id=1025

siir.edebiyat.org/siir//siir.asp?siir_id=852939&sair=16285&sira=467&adet=176

ŞİMDİ KURANDAN CİNLERLE İLGİLİ ANLATILANLARI KURANDAN DİNLEYELİM

Cin Hakkında bize Anlatılan bunlardır. genel olarak halkın inanışı da böyledir. Bir de edebi bir sanat olan kuranın anlattığı cin tabirini ayetler arasında çelişki oluşturmadan, akılla, ilimle, pratik hayatla çelişmeyen bir anlatımla anlamaya çalışalım.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

Yukarda portal sitesinden anlatılanların kurandaki anlatılanlarla yakından uzaktan bir alakası yoktur. Birkaç tane ayet vererek klasik halk dilinde anlatılan hikâyeler ve masallarla cinler hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.

Bir defa kuranda Cinlerin dumansız ateşten yaratıldığına dair, hiçbir ayet geçmez. İsterseniz bize cinlerin dumansız ateşten yaratıldığına dair belge olarak gösterdikleri ayetin tahlilini yapalım.

15/27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

83

Page 84: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

15/27. Velcânne ḣ ale k nâhu min k ablu min nâri-ssemûm (i)

م�-15/27 م�و س�� م� ال س�ا ن� م� م� ن� س� ن� م� م� س�ا ن� س� س� س�� س�ا نل س�ا

Kuranda Canın dumansız ateşten yaratıldığı ile ilgili ayeti cinlerin yaratılışı ile ilgili anlayışa delil getirmeye çalışmışlar.

Cin Kuranda insanların davranış biçimlerinden dolayı insanın yaratılış biçimine uygun olmayan anlayış ve yaşamı, düşünceyi ortaya koyan insanların adıdır. Daha önce meleklerin ve insanların ne anlama geldiğini anlatırken orada geniş geniş değinmeye çalışmıştık. İşte Kurandaki geçen kelimeleri kuranın tanımladığı bir şekilde anlayabilmek için kurandan aramak gerekir. Şimdi kuranda insan kelimesi yanında onlar da insan oldukları halde bir arada bulunan başka bir ayete bakalım.

2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

2/96. Veletecidennehum e h ra s a-nnâsi ‘alâ h ayâtin vemine-lleżîne eşrakû (c) yeveddu e h aduhum lev yu’ammeru elfe senetin vemâ huve bimuze h zi h ihi mine-l’ażâbi en yu’ammer (a) (c) va (A)llâh u ba s îrun bimâ ya’melûn (e)

2/96 م�وا �س ن� س ا س� م"ي �ل س س� ا م� �س ة# س%ا س& ى' س� س( م* ��ا س س+ ال �س ن& س ا ن, م- �� س س. م� س/ سل �سو س م1 س�ا �س ة2 س� س3 س4 نل س ا �م س�� س5 مي نو سل ن, م1 م. س& س ا م�6 سو سي �س س�� س5 مي ن� س ا م7 س"ا س5 نل س� ا م� م8 م& م9 ن& س9 م� س� م: م�و س� ن5 سي س�ا م: �ر م=% س: م8 �� س س�ال

Dikkat edildiği zaman, Bu ayette hepsi insan olduğu halde insan kelimesini (onları) derken (Yahudileri,) insanları derken nötr bir varlık olan insanı, şirk koşanlar derken müşrikleri Allaha ortak koşanları kastetmektedir.

O zaman İnsanları ve cinleri ifadesini kullanırken, cin insanlardan insan olduğu halde dünya hayatını tabulaştırarak, kulluktan ayrılması anlamında kullanılmıştır.

Ama insan kelimesiyle cin kelimesinin ayette ayrı ayrı kullanması insanlardan farklı bir varlık anlamına çekilerek cinlerin beş duyularla algılanamayan enerji anlamında anlam ifade eden bir takım asılsız sözler söylemelerine neden olmuştur.

84

Page 85: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Daha önce Kâinatta temel olarak iki varlıktan söz etmiştik. Birisi insanlar diğeri ise meleklerdir. Varlıklara verilen isimler, bu iki varlıktan şekillenerek ortaya çıkmaktadır. Örneğin kâfir kelimesi meleklerden bir varlığa verilmez. Çünkü insanın fıtratında doğruyu ve yanlışı ayıracak kapasitesi olduğu halde, gerçeği gizleyen örten anlamında kullanılmıştır. Melek olan bir varlık için kuranda ibadet ve kulluk için yaratıldığına dair bir ayet bulamayız. Meleklerin özelliği verilen emirler dışına çıkmazlar onların kendilerine kotlanmış bilgi ile görev seyirleri içersinde hareket ederler.

16/49- Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.

Ama insanların secde etmelerini temin eden ve engelleyen bir dürtü var içlerinde işte engelleyen dürtü onları meleklerden ayırıp denemeye tabi tutulması olayını gündeme getirmiştir.

İşte cin kelimesi iblisin insana teklifi sonucu kendisi asıl Allahın hoşlanmayacağı bir misyonda olması nedeniyle insanlardan Allahın hoşlanmayacağı bir yöne teklif sunmakla saptırmaktadır. İblis de insanın asıl yaratılış amacına yabancı iblisin insana kötülüğü teklif etmesi sonucunda teklifi kabul edip insan yaratılışının gayesine muhalefet eden bir davranış şekli de asıl insan yaratılışına yabancıdır.

7/172- Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. İşte asıl insan yaratılırken rabbim Allah diye söylemiştir. Rabbim Allah diyenlerin dışında davranış ortaya koyanlar, iblisin insanı kışkırtmasıyla insan yaratılışına yabancılaşanlardır. Bu anlamda hem iblis insana yabancıdır. Hem de cinler insana yabancılaşmıştır. Bu anlamda kuran anlatırken iblis cinlerdendi ifadesi kullanmaktadır.

18/50- Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

Kuranda Unutulmaması gereken biri de bütün peygamberler, insanlara insanlardan gelirler. Çünkü bir hayat modelini önce kendilerinde yaşayacaklar diğer insanlar da onu örnek alacaklardır. Ama insan değil de beş duyularla

85

Page 86: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

algılanamayan varlıklardan olan bir peygamber nasıl insanlara peygamber olacak ve örneklik teşkil edeceklerdi. Ve ya insan olan bir peygamber beş duyularla algılanamayan varlıklara nasıl peygamberlik yapacak? İşte kuran onu nasıl açıklıyor?

17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Aynı İfadeyi Cinler enerji bir varlıktır dumansız ateşten yaratılmıştır diyen insanlara karşı soralım. cinler eğer insan değil de dumansız ateşten yaratılan bir varlık olsaydı, onlara da dumansız ateşten yaratılan bir peygamber gökten indirirdi. Ama insandan bir peygamber cinlere kuranın mesajını anlatıyor.

46/29- Hani cinlerden birkaçını, Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: "Kulak verin;" sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.

46/30- Dediler ki: "Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir Kitap dinledik; hakka ve doğru olan yola yöneltip-iletmektedir."

46/31- "Ey kavmimiz, Allah'a davet edene icabet edin ve Ona iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun."

46/32- "Kim Allah'a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah'ı aciz bırakacak değildir ve onun O'ndan başka) velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler."

Bu Hitap son peygambere olan bir hitaptır. Cinler kuran dinleyerek Müslüman olmuşlar. Ve söyledikleri gibi, bunlar Yahudi ve Hıristiyan olanları tanımlamaktadır. Cin suresinde cinler hakkında detaylı açıklamaları şöyle anlatmaktadır.

72/1- De ki: "Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"

72/2- "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız."

86

Page 87: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

72/3- Elbette, Rabbimiz'in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."

72/4- "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."

72/5- "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık."

72/6- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."

72/7- "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı."

72/8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."

72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."

72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"

72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz."

72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."�

72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."

72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır."

Bu Ayetler ışığında,

1-Kuranda çelişki yoktur.

4/82- Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

87

Page 88: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2-İnsanlara insandan bir peygamber göndermesi olayı ile insan olmayan beş duyularla algılanamayan varlıklara insandan bir peygamber nasıl örnek olacak nasıl mesaj anlatacak?

17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Şu ayete göre de ya cinlerden bir peygamber gelip onların kitabı peygamberi ayrı olması gerekirdi. Yâ da cinler anlattıkları gibi beş duyularla algılanamayan varlıklar değil onlar da insandır. onlara da gelen insanlardan bir peygamberdir.

6/130- Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şehadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.

O zaman, artık, bu kuran okuyup anlayanlar için yol gösterici bir kitaptır. Bu güne kadar cin kelimesini insanların anlayamayacağı boyutlara çekerek kendi çıkarları için insanları sömüren büyücüler, cinciler artık iflas etmişlerdir.

Her hastalığın, mutlaka tıbbi bir çözüm yolu vardır. Tıbbın ulaşamadığı yerde deyip de insanları cinlerle tedavi etmeye kalkanlar, büyük bir zulüm yapmaktadırlar. Tıp şimdi ulaşamadıysa mutlaka ulaşacağı zaman olacaktır. Psikoloji ilmi daha bin dokuz yüz altmış yıllarında ortaya çıktı. Kuranın anlattıkları kesinlikle müspet Bilimlerinin verileriyle asla tenakuza düşmez aksine kurandaki açıklanmayan bir kısım ayetler ilimler ve teknolojilerin gelişmeleriyle açıklanacaktır.

KURAN’DA GEÇEN RUH CAN VE RUHUL-KUDÜS KELİMELERİNİN TANIMLANMASI

Kuranda kullanılan, hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Her kelime kuran içerisinde farklı bir yer işgal etmiştir. Dünya üzerinde yedi milyar insan varsa bu yedi milyar insanın parmak uçları hiç biri hiç birine benzemez. Bir Ağaç üzerinde milyonlarca yaprak olsa da bunların hiç biri diğer yaprakla aynı değildir. Allah Böyle Muazzam bir kâinat muazzam bir kitap göndermiştir.

İşte Kurandaki bir ayetin ve bir konun düzgün anlaşılabilmesi için o ayet ve konuda geçen kelimelerin önce ne anlama geldiği kuran içerisinde, tespit edilmesi gerekmektedir. Bir de Kuran dışından kuranda geçen bir kelime hakkında yapılan tanımlar, kuranda geçen kelimenin, tam anlamını veremediğinden kuranda geçen diğer kelimelerin tanımlarıyla çatışmakta

88

Page 89: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

böylece, ayetlerin ve konuların yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır. Şimdi kuranda geçen konumuzun ana başlığını oluşturan ruh ve can kelimelerini ayrı ayrı kuranda arayarak düzgün tespit edersek bu kelimeler geçen ayet ve konuların doğru anlaşılmasına katkıda bulunacağını ümit ediyorum.

RUH42/52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

Bu Hitap, son peygamber Hz. Muhammet (sav) medir. “Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik” Vah yedilen ruh, peygambere, vah yedilen vahiy için kullanılmıştır. Bir başka deyişle gönderilen kurandır.

4/ 171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (OL, kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur.Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa o’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

Şimdi bu ayette Geçen ruh ile ilgili cümleyi alalım.” . Onu (Ol kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir. ve O'ndan bir ruhtur. Burada ruh kelimesi Hazreti isa peygamber için kullanılmıştır. O insanlara konuştuğu ve anlattıkları vahiydir. Bu sebeple Allahın bir kelimesini oluşturmaktadır.

15/29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın

Burada Kullanılan ruh; ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.

Burada insan olmanın özelliklerini ortaya çıkaran bir ruh oluyor. Bir başka deyişle Allahın kendi ruhundan üflediği, ruh insanda kullanılıyor. Bu insana üflenen ruh ile peygamberlere gelen ruhtan farklıdır. İnsanlarda bu ruh hem rahim sıfatı ile hem da cebbar sıfatı ile insana tecelli ediyor. Bir başka deyişle insan her iki yöne de gidebilme özelliğiyle iki yönde de hayat şekilleniytor.

89

Page 90: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

16/ 2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın."

Bu Ayette de Allah’ın kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediklerine “Benden başka İlah yoktur,” Burada dilediklerine derken yol seçme özgürlüğü olan insanlara vahyin yolunu tercih edenler, feraset penceresini açanlar anlamında kullanılmıştır. Yoksa Allah kimseye zulmetmez. İnsan fıtratından gelen o rabbim sensin sözü ile kucaklaşan bir anlayışı yaşamına götüren anlamında ruhtur.

17/ 85- Sana ruhtan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."

Burada Tanımlanan ruh, diğer kuranda tanımladıklarının dışında olan bir ruhtur ki, “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Allah hakkında olan bilgidir. Bunu başka ayetlerle açıklamamız gerekiyor.

91/1- Güneş'e ve onun parıltısına andolsun,

2- Onu izlediği zaman Ay'a,

3- Onu (Güneş) parıldattığı zaman gündüze,

4- Onu sarıp-örttüğü zaman geceye,

5- Göğe ve onu bina edene,

6- Yere ve onu yayıp döşeyene,

7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).

9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğrar.

Kâinatı yaratıp arşa istiva eden ve kâinatta olup biten her şey onun kontrolü altın

90

Page 91: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

da olan ruhtur. Diğerlerine akseden ruh hep bu ruhun tezahürü ile bir başka deyişle tecellisi ile olmaktadır.

19/ 7- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Düzgün bir beşer kılığında görülen elçi olan bir beşer ” Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Bu ayetin de diğer, ayetlerin açıklamasına ihtiyacı vardır. Düzgün beşer olanlar hep kuranda peygamberler için kullanılmıştır.

18/110- De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin İlahınızın tek bir İlah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın."

Düzeltilmiş olan beşerler peygamberlerdir. Her peygamber kendilerinden önceki gelen peygamberleri doğrular ve tasdik ederler. ve kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelerler. Bu Bile Kuranın bir insan uydurması olamadığına yeter ve artar bile.

Yanıldıkları zaman da düzeltilirler.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

21/ 91- Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. Buradaki ruh nahl suresi ikinci ayetteki anlatılan anlamında olan bir ruhtur.

32/ 9- Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

91

Page 92: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Yine insana üfürülen ruhun insan üzerinde ne gibi bir etki gösterdiğini anlatan bir ruhtur. “Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?”

38/ 72- "Onu bir biçime sokup, ona Ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."

Burada secde edecek konuma gelen bir halife anlamında bir insandan söz ediliyor.

40/ 15- Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah), 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp-korkutmak için, Kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.

58/ 22- Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.

Burada tanımlanan ve kendinden bir ruh ile desteklenen kuranda örneği verilen muhacirler ve ensardan söz etmektedir. Bu tip müslümanlar bir birlerine kenetlenmiş o Allahın tanımladığı bir topluluğu oluşturmuşlardır. Allah bunlardan razı olmuştur.

66/ 12- İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.

70/ 4- Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.

78/ 38- Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.

92

Page 93: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

97/ 4- Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.

Kuranda tanımlanan Ruhu Bu ayetleri anladıktan sonra şöyle izah edebiliriz.

RUH: Allah’ın Kendisine ait sıfatların kâinata yansıması ve onlarda tecelli etmesidir. Ve böylece gönderilen ruh ile onların hayat bulmalarıdır.O zaman Kuranda Allahın ruhundan üfleyip de şekillenen varlıkları tanımlamaya çalışalım.

1- Allah peygamberlere gönderdiği vahiylere ruh demiş. Ve bu vahiylerle cehaletten kurtularak, vahye tabi olanların aydınlanması anlamında olan ruhtur.

2- Peygamberlerde olan ruh Bulunmuş olduğu kendi toplumlarında gönderilen vahiylerle bütünleşip toplumda örnek bir yaşam sergilemesi nedeni ile ruh anlamında kullanılmıştır.

3- Ruh İnsanda şekillenmiş insana hayat vermiş takva yolunda ve fısk yolunda tecelli ederek ruh olmuş.

4- Ruh Hazreti Meryem’de onu toplumla arasını ayırarak, Allahın vahiylerine gebe kalacak, Allahın bir kelimesi ve ruhu olan isa gibi, bir peygamber oluşmasına neden olmuş.

5- Ruh Evrene yansımış Evrende muazzam bir düzen intizam sağlamıştır.

KUTSAL RUH (Ruhul-kudüs)

2/ 87- Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?

2/ 253- İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve Onu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.

16/ 102- De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve

93

Page 94: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir."

5/ 110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab , hikmeti, Tevrat'ı ve� İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları a apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara� sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları ı� senden geri püskürtmüştüm."

26/ 193- Onu Ruhu'l-emin indirdi.

Ruh: Allah’a has bir olgunun yaratıklara üflemesi veya verilmesi ile onlardaki hayat biçimlerinde fiilen görülen şekillenen emarelerdir. Hayvanların kendilerine kotlanmış bilgiler içerisinde hayatlarını şekillendirmeleri, bitkilerin ve akla gelen bütün canlı ve cansız varlıklarda tecelli ederek ve var oluşlarını anlamlı kılmaktadır.

Ruhu-l-Kudüs: Gönderilen peygamberler için kullanılmıştır. Peygamberler vahiylerin güdümünde Allah’ın Gösterdiği yolda yürüyen yanıldığı zaman düzeltilen, insanlarla kendisi arasında elçi olan insanlara örnek bir modelin oluşmasının timsalidir.

CAN

Kuran’da geçen can kelimesi, Ruh kelimesinden ince ayrım farkı ile ayrılmaktadır. Can ile Ruhu biri birinden ayıran temel özellik, Can her canlının dünya yaşamında ayakta kalmasının temel şartıdır. Ruh ise; canlıları kendi görevleri içerisinde görevlerine uygun bir hayat sergilemesidir.

Bir İnsan peygamber, bir insan da peygamber değildir. Peygamberi peygamber yapan ondaki sadece canlılık olan olgu değil, onun toplumla olan iletişimin Allahın tanımladığı şekilde şekillenmesidir. Ama diğer insanlarda bu böyle değildir. Onlar takva yolunda gidebildikleri gibi fısk ve fücur yolunda da gidebilmektedirler. Onların düzelticisi kuran veya toplumlar peygamberlerdir.

2/ 32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

94

Page 95: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2/ 155- Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.

2/ 164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

3/ 54- Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

3/ 186- Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.

42/ 29- Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.

4/ 95- Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.

5/ 45- Biz onda, onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.6/ 38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

95

Page 96: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

6/ 93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken ana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir� benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen.9/ 55- Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.

15/ 27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

55/ 15- Cann'ı da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.

Can, Ruh, Kutsal Ruh, Kelimelerini, Aktardığımız Ayetler ışığında tanımlayacak olursak,

CAN: Allahın Evrende yarattıkları, evrenin yasalarında olan kanunlarla bütünleşen, doğar, büyür ve ölür, yasalarıyla örtüşen varlıklarda onların bir süreç içerisinde eceline kadar diri tutan enerji olan ve dumansız ateşten yaratılan bir varlıktır.

RUH-ÜL KUDÜS: İnsanlar içerisinde Kendisini nefsin azgın tutkularından arındırtarak Allaha ulaşmak için çaba sarf edenlerin Allah’tan peygamberler için vahiyle diğer insanlardan peygamberlere tabi olanları, doğru bir yolda yürümelerinin Allah tarafından desteklenmesi ve onaylanmasıdır.

RUH: Her canlıda veya cansız varlıklarda, Allahın kendi özelliklerinden Yaratıklar üzerinde yansımasının bir tezahürüdür. İnsan olanlarda verilen tezahürü Onların kendi özgür iradeleriyle gittikleri veya gitmek istedikleri yönde yollarının açılmasıdır.

Peygamberlerde, Olan ruh Peygamberlerin Allahın arzuladığı şekilde yaşamasının tecellisidir.

KURAN’A GÖRE KAVİMLERİN HELÂKİ NE ANLAM İFADE EDİYOR?.

HELÂK: İslam toplumlarında, Müfessirlerin anlattıklarına göre doğru yoldan sapan kavimlerin, işlemiş oldukları suçlardan dolayı, Allah’ın onların üzerlerine

96

Page 97: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

tabii afetler göndererek tarih sahnesinden silinmeleri anlamında anlatılmıştır.

Kuran; Kıssaları anlatılırken, sanatsal bir üslupla anlatılmıştır. Çok uzun bir zamanda anlatılacak konuları, mecazi sanat kullanarak, kısa ifadelerle, özetlemiştir. Her dilde olduğu gibi, kuran dilinde de çok mecazi sanat kullanılmıştır. İşte kullanılan bu mecazi sanatı gerçek anlamında gibi anlaşılırsa, doğru olmayan kurandaki o bütünselliği zedeleyen anlamlar ortaya çıkmaktadır. Kuranda geçen bir kelimenin veya bir ayetin ne anlama geldiği anlaşılmazsa, onunla ilgili konular da anlaşılamaz.

Bu gün dilimizde kullanılan deyimler de öyle değil mi? Orta doğu ısınıyor. Adamın kolu uzun, burnu havada, ekmeğini taştan çıkarır. İt ürür kervan yürür. Yapılan yanlışlıklara göz yumma. İfadeleri gerçek anlamında anlaşılsa gülünç bir tablo ortaya çıkar. Türkçede Bu kelimelerin ne anlama geldiği konu ile alakalı kompozisyonda anlatıldığı zaman anlaşılabiliyorsa. İşte kuranda geçen kelimeler ve deyimler de konular ve kuran bütünlüğünde ne anlama geldiği aranması gerekir.

Eğer bir ayette ve kıssalarda anlatılmak istenen anlayış doğru anlaşılmamışsa hem kurandaki diğer ayetlerle uyum sağlamaz. Hem de Allahın evrene koyduğu yasalarla uyum sağlamaz. Bir ayetin doğru tanımlanmasının şartı vahiylerle evrenin yasalarını çatıştırmadan çelişkisiz bir anlayışı veya yorumu ortaya koymak gerekir.

Şimdi Kuranda kavimlerin helaki ile ilgili ayetlerden örnekler vererek, akıl, kuran, evren, yasalarını birbirleriyle çatıştırmadan anlamaya çalışalım.

8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.

Her kuranı okuyan ve ona iman edenler, iyi bilirler ki Kuranda çelişki yoktur.

4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Şimdi suç işlemesi nedeni ile dünyada, Allahın kavimlere özel bir ceza vermediğine dair birkaç tane ayet örneği verelim.

97

Page 98: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

14/42- (Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.

18/58- Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.

59- İşte ülkeler (ve onların halkları), zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık ve yıkımları için bir buluşma zamanı tespit ettik.

Şimdi bu ayetleri yan yana getirdiğimizde Söylenilenler tamamen biri birlerine ters gibi yansımaktadır.

35/45 ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

8/54 Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk”

Allah bir ayette, suç işleyenlerin cezasını ahret hayatında verileceğini bildiriyor. Bir ayette de Firavun ve taraftarlarına Dünya hayatında işledikleri suçtan dolayı suda boğulma cezası veriliyor.

Allah evreni yaratmış ve onda çelişmez kurallar ve yasalar koymuştur. Allah peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu kurana da çelişmeyen bir yasa koymuştur.

Yerleri ve gökleri yaratan Allah tövbe hâşâ yanılmış mı? Veya bir ayette söylediğini unutup başka bir ayette hatırlamış mı? Hayır, bunların hiç biri değildir. Allah ne söylediğinin farkındadır. Bilincindedir. Unutmaz ve yanılmaz. Biz onu anlamakta aciziz kalıyoruz. Kuranda değişik ayetlerde Bu Ve buna benzer birçok örnekler verilebilir. Onları kurandan ayrı ayrı örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

98

Page 99: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bir Taraftan Allah, Kuran’da Ölen; dünya hayatında dirilmeyeceğini söylüyor. Bir taraftan da Hazreti İsa peygamberin ölüleri dirilttiğinden söz ediyor.

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."

Bu Ayetlerde anlatılmak isteneni yakalayabilmek için önce kuranda anlatılan bazı kelimeler ve ayetleri bir bilgi olarak beynimizin bir köşesine kotlama yapmamız gerekiyor. 1- Kuran’da çelişki yoktur. O zaman bu ayette gerçek anlamının dışında bir anlam kullanıldığı hatırlanmalıdır.

2- Ölü kelimesi kuranda ne anlamda kullanılmıştır? Onu bulmamız lazım.

2/73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.

2/154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.

Anlayabilenler için bu iki ayette farklı anlatım sanatı vardır. Allahın koyduğu tabiat yasalarında, ölen bir kişi, inek bacağı tavuk bacağı vurmakla dirilmez. Dirildiği de görülmemiştir. Burada Anlatılmak istenen bir anlatım sanatı vardır. Onu yakalamak lazımdır.

İkinci ölüm kelimesi şehitler için kullanılmıştır. Eğer kuranda şehitler için kullandığı ölüler demeyin ifadesi gerçek anlamında anlaşılmış olsa idi. Mezara koymadığın zaman kokuşmazdı. Bu ifadede mecazi anlamında kullanılmıştır. Bu gün sokaklarda söylenen şehitler ölmez ifadesi onun kendisi ölse de onun vatan

99

Page 100: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

için göstermiş olduğu sadakat. Milletin kalbinde takdirle anılmak anlamındadır. O kalplerde yaşıyor. Ama o öldü.

O zaman Kuranda Ölü Kelimesi İki Anlamda Kullanılmıştır. Birincisi Hayati fonksiyonlarını yitirme anlamındaki ölüdür. O bir daha geri gelmeyecek olan ölüdür. İkinci Anlamı ifade eden ölü ise Yaratılış gayesinden saparak Allahtan gelen vahiylere karşı duyarlılığını kaybetmiş anlamında olan ölüdür.

İşte Hazreti İsa Peygamberin dirilttiği Allahın izni ile ölü bu anlamdadır.Kuranda Anlatılan kelimeler hiç bir zaman bir başka kelimenin yerine kullanılmamıştır. Ama bir kelime başka konularda başka anlam ifade eden bölümlerde kullanılmıştır.

İşte Ölü Gerçek anlamda ayette geçmişse, O dünya hayatına bir daha geri gelmeyecektir. ama mecazi anlamda kullanılmışsa o ölü dirilir. Yaşamın gayesinden uzak olduğundan uyanarak veya uyandırılarak hayatın gerçek anlamını kavrar. İşte Hazreti İsa peygamberin Allahın izni ile dirilttiği ölü bu anlamda anlaşılmalıdır. Hazret İbrahim peygamberin duyarsız hayvanları eğiterek duyarlı hale getirip dirilttiği ölü bu ölüdür.

Allah bir taraftan peygamberlere vahiylerin dışında bir ayet (mucize) Vermedik diyor. Mucizeler Allaha aittir ifadesi kullanıyor. Onlara peygamberlerin getirdiği kitap yetmiyor mu diyor.

29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

Bir taraftan Musa peygamberin asasını taşa vurduğu zaman pınarlar fışkırıyor.

2/60- (Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman Biz ona: "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.

100

Page 101: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bu Ayet ile ilgili geçen ayetleri bir araya getirirsek, Konu Daha iyi anlaşılacaktır, kanaatindeyim.

5/12- Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."

7/160- Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

İşte Bu Kuranda geçen Hazreti Musa peygamberin Asasını taşa vurup da on iki pınar fışkırdı dediği ayet bunlardır.

Şimdi Bu üç ayette kıssanın ana fikrini oluşturan cümleleri alarak buraya aktaralım.

1- Birincisi “"Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı.2- İkincisi: Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik3- Üçüncüsü: on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık.

Ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman, Hazreti Musa Allahtan aldığı vahiylerle toplumları uyardığı zaman on iki kişi duyarlılığını ilan ederek, Hazreti Musa peygamberi destekliyorlar. Ve daha sonrada on iki güvenilir Müslüman da toplumlara mesajları tebliğ ettiklerinde her güvenilir Müslüman’ın anlattıklarını dinleyip de on iki oymak olarak güçlü bir ordu oluşturuluyor. Ve firavunun zalimliğine son veriyorlar. İşte taşa vurulup da on iki pınar bunu anlatmaktadır.

Bu Olay Hazreti İsa peygamberde de anlatılmaktadır.

3/ 52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler.

101

Page 102: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kıssada anlatılan pınar, Vahiylere duyarlı olanlar anlamında anlatılmıştır. Eğer mucize olarak anlatılmış olsaydı Aşağıda geçen ayetlere tezat teşkil ederdi.

29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

Bu Ayetlere Göre Peygamberlere vahiyler kitaplar dışında harikulade mucizeler verilmediğini Mucizeler sadece Allaha ait olduğunu anlatmaktadır. O zaman Hazreti Musa’nın sosyal toplum içerisine girdiği zaman iki dayanacak güç olarak asa kelimesi kullanılmıştır. Birincisi Dünyalık dayandığı güçler. İkincisi de peygamberlere özgü vahiy gücü anlamında kullanılan asadır.

Asayı attığı zaman yılan ejderha oluyor.

7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."

7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.

20/18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için Ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."

20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."

20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).

Burada bir asayı atınca yılan oluyor. Bu yılan olan asa dünyalık dayandığı güç anlamında olan asadır. Bu asası elinden giden insanlar korkar ve üzüntü duyar kaçar. Musa peygamber bu asası elinden gittiği zaman soğuk duş etkisi yapmış ve korkup kaçmaya başlamıştır.

İkinci asa vahiy anlamında olan asadır. Bu asanın dayanağı Allah’tır. Vahiylerdir. İşte firavunun büyücü ve bilginlerinin attıkları asaları, derleyip

102

Page 103: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yutan onların sözlerini geçersiz kılan vahiylerdir. Vahiy anlamında kullanılan asa ile dünyalık dayandığı güçler anlamında kullanılan asa farklı konularda anlatıldığı için, çelişkili gibi görülmüştür.

Deniz ikiye ayrılıp iman edenler kurtuluyor iman etmeyenler suda boğuluyor.

2/49- Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. 2/50- Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun'un adamlarını -gözlerinizin önünde- boğduğumuzu hatırlayın.

İşte Bu Ayetler Hazreti Musa ve kendisine tabi olan İsrail oğullarının yaşadıkları hayattan bir kesit sunmaktadır. Denizin ikiye ayrılıp kuru bir yol açılarak iman edenlerin kurtarılması anlatılmaktadır.

Eğer bu denizin yarılması mucize ve gerçek anlamında anlaşılmış olsaydı. Peygamberler hakkında Allahın söylediği ile tezat teşkil ederdi. Peygamberlere böyle eline sihirli bir değnek verilip okus pokus yaparak denizi yarma olayı olmamıştır.

Burada Kuran deniz kelimesini iki kısma ayırmıştır. Birincisi nehirlerin akarak biriken büyük su kütlelerine denmektedir. İkinci Anlamı ise yaşanan hayat denizi olarak anlaşılmalıdır.

14/32- Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır.

26/62- (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."

26/63- Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vah yettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.26/64- Ötekileri de buraya yaklaştırdık.

26/65- Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.

Denizin asa ile yarılması tabiat kuvvetlerine Allahın koyduğu yasa ile uyuşmamaktadır. Buradaki deniz gerçek anlamında olan deniz değil mecazi

103

Page 104: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

anlamında kullanılan denizdir. Allahtan aldığı emirleri insanlara anlattığı zaman insanlardan bu vahiylere karşı duyarlı olanlar. Hazreti Musa’nın peşine takılarak, Vahyin gözetiminde Dünya hayatını yaşamaları onları kurtarmaktadır. Kuran Hiçbir zaman Hayatın anlamını Allahın tanımladığı şekilde yaşayıp da ölenlere helak ettik öldürdük boğduk ifadesi kullanmamıştır.

Kuran bir taraftan develerin kesilmesini emredip insanlara onların etlerinden hem yemelerini hem de ihtiyaç sahiplerine dağıtmayı teşvik etsin. Bir taraftan da bir kavim deve kestiği zaman deve kesmesi helâk nedeni olsun, bu kurana uygun değildir.

91/13- Allah'ın elçisi onlara dedi ki: "Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin."

91/14- Fakat onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir

Kuran bir taraftan, Hayvanlar akıl etmez diyor. Bir taraftan Kâbe’ye saldıran ebrehe ordusunu, ebabil kuşlarının ayaklarında taşıdıkları pişmiş taşları attıklarında, yenik ekin haline dönüştürüyor.

Allah bir taraftan Yine hayvanların akıl etmediklerini söylesin bir taratan da, Balıklar Yahudi olanların ibadet yasağına uyup uymadığını denetlesin.

Allah Kuranda bir taraftan, Ateşin yakıcı olduğunu söylesin, bir taraftan da hazreti İbrahim’i ateş yakmasın. Daha kuranda birbirleri ile çelişkili gibi görülen çok ayet örnekleri var. Biz bunlardan bir kaçını anlatarak çelişkisiz bir anlayışı ortaya koymaya çalışacağız.

8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi”

Bu Ayette Kastedilen anlamı yakalaya bilirsek, Kuranda bu ve buna benzer olan ayetlerdeki anlayışlar da aynıdır. Üzerinde ısrarla vurgulayarak altını kalın çizgilerle çizerek durmak istiyorum.

Kuranda Müteşabih olan ayetlerde bir mesele aynı konuda geçmez. Bir başka surede ve bir başka ayette geçer. Allah dünyaya ilim ve teknolojinin ileri gitmesini sağlayabilmek için onunla ilgili malzemeler değişik yerlerden

104

Page 105: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

toplanarak inşa ediliyorsa aynı yerde onunla ilgili bütün olan şeylerin eksiklerini bulamıyorsak. Kuranda da bir konu ile ilgili duvarın oluşması için kuranın her tarafına yayılmış onunla ilgili kelimeleri derleyip duvarı muazzam bir şekilde örüyoruz.

“Firavun ordusunu suda boğduk” Ayette geçen bu cümleyi anlayabilmek için o kıssayı hatırlamak gerekir. Olay Ayetler ışığında şöyle geçmektedir.

Hazreti Musa peygamber tebliğ mücadelesini firavun karşısında sürdürürken, Firavun; Hazreti Musa peygamberi ve taraftarlarını öldürmeye karar verir.

Kurtuluşu mümkün olmayan bir zamanda kaçarlarken denizle karşı karşıya kalırlar. Hazreti Musa peygamberin taraftarları, eyvah yandık derler. Hazreti Musa peygamber de korkmayın Allah bizimledir der.

Ve asayı denize vurduğunda deniz ikiye ayrılır. Firavun ve taraftarları denizde onları takip ederken deniz birleşir boğulur. Musa ve askerlerine Allah kuru bir yol açarak kurtulur.

Kuranın bütünselliğine baktığımız zaman, bu olay mecazi değil, de gerçek anlamında anlatılmış olsaydı. Kuranda onunla ilgili birçok ayeti ortadan kaldırırdı. Ve tezat teşkil ederdi.

Helakin tanımı; Dünya hayatında Allahın özel bir cezası yoktur. Helak kavramı kuranı literatüründe, İnsanlar asıl dünyaya geliş gayesinin dışında hareket etmeleridir.

Elbette dünya hayatı ahret hayatının tarlasıdır. İnsanlar dünya hayatında kendilerine ait iyi ve ya kötü amellerin karşılığını buradan götürmektedirler.Kuran’ın Asıl insanları Ahret hayatındaki mükâfat ve ceza yerinin dünya hayatında kazanıldığını, bu dünya hayatında herkes ne kazanırsa ahret âleminde onu biçeceğini hatırlatmaktadır.

Her insan dünya hayatında, akıllı olan ve ergenlik çağına gelmiş olanları eceline kadar bir deneme ve imtihan sürecinden geçirmektedir. Bu denemeye çocuklar, deliler ve bunaklar (bunaklık döneminden değil) dâhil değildirler. Deneme aklı olanlar içindir. Allah kâinatta bütün yaratıkları çift yarattığı gibi Yolları da çift yaratmıştır.

İnsanlar hangi yolu özgür olarak seçmişlerse o yolda insanların gidiş eğilimine göre yolları açmaktadır. İnsan zaten yaratılış olarak hem pozitif yöne hem de negatif yöne gidebilme eğiliminde yaratılmış nötr bir varlıktır. Doğru yolda gidenler için doğru yolda yürüyebilecek malzemeler vardır. Yanlış yolda

105

Page 106: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

gidenlere de yanlış yolda gidebilecek malzemeler vardır. İnsanlar hangi yöne de giderlerse o yönde işlemiş olduğu iyi ve kötü ameller onun gidiş tarzını güçlendirmektedir.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki: Allah İnsana Aklını takvasını fıskını vermiş önlerine de doğruya ve yanlışa gidebilecek malzemeleri de vermiş kişileri özgür iradesiyle istediği yolu seçip o yolda yürümelerini kendilerine bırakmıştır. Ve dünya hayatında doğru yolda yürümek isteyenlere peygamberler ve kitaplar göndererek onların veliliğini üslenmiş ama. Yolda sapanlara da özel bir müdahalede bulunmamıştır.

Allahın Hem göndermiş olduğu kitaplarda bir çelişki yok hem de yaratmış olduğu evrende kâinatta bir çelişki yoktur. Kim dünyada evrendeki yasaları çözüp oların dilinden gerektiği gibi yararlanıyorsa Allah onlara dünyada üstünlüğü vermiştir. O insanların iman edip etmemesi Allah için dünya hayatında bir avantaj veya dezavantaj değildir. Dünyayı isteyene dünyayı ahreti isteyene ahireti hem dünyayı hem de ahreti isteyenlere hem dünyayı hem de ahreti vereceğini Allah vaat etmiştir.

Kuran yol gösterici olan bir kitaptır. Doğru Olan iman edenleri dünya hayatına ve ahret hayatına değerleri kadar değer verilmesini emretmektedir. İnananlara orta bir yol takip etmesini istemektedir.

KURANDA GEÇEN RESÛL NEBİ ELÇİ KAVRAMLARI

Kuranda Geçen hiç bir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Genelde İslam toplumlarında yanlış algılanan birisi de resul ve nebi kelimelerinin ne anlama geldiğidir. Kurandan ayetler ışığında Resul nebi ve elçi kelimeleri ne anlama geliyor. Onu tahlil etmeye çalışalım inşallah.

NEBİ: Allah ile direk vahye muhatap olan bizim anladığımız anlamda peygamberler için kullanılmış bir kelimedir. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran en önemli özellik insanlarla Allah arasında doğru bir yolun ortaya konulabilmesi için vahiy kontrolünde hareket etmesidir. Yani yanıldıkları zaman düzeltilmeleridir. İşte bu anlayışı kabul edenlere Kuran mümin ifadesini kullanmıştır.

7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona

106

Page 107: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Görüldüğü gibi vahye direkt muhatap olan peygamberler, hem kendilerinden önceki peygamberleri tasdik etmişler ve de kendilerinden sonra gelecek peygamberleri müjdelemişlerdir. Bu Olay Allahtan gelen mesajların toplumlardan toplumlara biri birleriyle uyumlu aynı dinin aynı misyonun tevhit Çizgisinde bütünsel evrensel bir anlayışla devamlılığını sağlamıştır.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmet" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.

İnsanların iman etmelerini engelleyen Onlarda kendilerine göre olağan üstü bir hal olmayışıdır. Dünya hayatında kral olan birisi, zengin olmayan, pazarlarda alışveriş yapan, yer yer su bulamayan acıkan sıkıntı çeken borçlanan birisi gelsin, Ben sizin için Allahtan gönderilmiş bir nebi ve resulüm desin, o da inansın.

Bu olay çok zor olan bir şeydir. Kuranın da tarif ettiği gibi, onları diğer insanlardan ayıran tek özellik Allah ile direk muhatap olmasıydı. Bu direk muhataplığı da getirmiş oldukları insanların toplanıp da bir araya gelseler meydana getiremeyecekleri, kitap veya sure idi.

2/23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.

Bu Kitap gökten bir mucize olarak elle tutulur gözle görülür bir halde insanların önlerine konmadı. Bu Kitap Allah resulüne Allahın yirmi üç yıllık bir süreç içerisinde yaşanan bir hayatın peygamber de içinde olduğu halde iman edenlerle birlikte oluşan yaşam biçimini vahiylerle şekillendirilmesiydi.

25/5- Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."

Allahtan gelen vahiyler sır kâtibine yazdırılıp bir taraftan ezberleniyor.

Bir taraftan da deriler ve kemikler üzerine yazılıp saklanıyordu. İşte diğer peygamber ve kitaplar döneminde yazı kültürü ve sanatının gelişmeyişi nedeniyle Allahtan gelen vahiyler peygamberler ölünce yeni bir peygamberle korunuyordu. Ve tazeleniyordu. Ama her örnek bir yaşamın ve hiçbir eksiğin

107

Page 108: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bırakılmayarak yazı kültürü ve sanatının gelişmesiyle peygamberlik dönemi kapanarak, yerini daha güzeli bir ayet olan kuran almıştır. İşte Kuranı biz indirdik onu koruyacak olan da, biziz ayetinin sırrı burada yatmaktadır.

6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.

İşte kuranın gelişine iman etmeyenler, Peygamberlik olayını kabullenmeyenlerdir. Yani Allah insanlar arasından bir tanesini kendisine elçi olarak seçecek ve onların ellerinde vahiylerden başka bir belge de olmayacak, insanlar da buna iman edecek. Ancak aklendenler, bunu kavrayabilir. İşte, İman edenlerin sayısı bu sebepten çok azı oluşturmaktadır. Kâfir olanlar bu olaya inanmamaktadırlar.

2/97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

Bazıları bu ayeti çok yanlış anlamaktadır. Allah insanlara elçi olarak peygamberler gönderiyor. Bu gönderilen peygamberlerle, de öyle ya da böyle vahiy ile muhatap oluyor. İşte buradaki kâfir olanların inanmadıkları olay Allahın insanlardan dilediklerine vahiy gönderip elçi seçmesi olayıdır. Cibril burada resulleriyle vahiyle diyalog kurup inananlara yol göstermesi olayıdır. İşte Kendilerine arkadaş olarak kabullendikleri Muhammet ne zaman ben Allahtan gönderilmiş bir elçiyim, Allah bana vah yediyor dediği zaman Mekke müşrikleri Düşman kesilmeye başladılar.

53/2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.

3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

5- Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.

İşte bu ayetler Muhammedül emin dedikleri sahiplendikleri arkadaşını Allahtan gelen vahiyleri onlara aktardığı zaman terk etmeye başlıyorlar. Ve bir düşmanlık oluşmaya başlıyor. Aynı Olay bir başka surede işlenmektedir.

108

Page 109: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

81/19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;

20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.

21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.

22- Sizin sahibiniz bir deli değildir.

23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür.

24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.)

25- O (Kur'an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.

26- Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz?

27- O (Kur'an), âlemler için yalnızca bir zikirdir;

28- Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.

Demek ki peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik onlara Allahtan vahiy gelip insanlarla Allah arasında elçi oluşlarıdır. Diğer insanlardan herhangi birisi kalkıp da peygamber anlamında vahiy geldi diye söylerse onlar zalim olarak adlandırılıyorlar.

6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken “Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen.

Bazı Kuran okuyucularından kendilerinin de peygamber olabileceğini Kuranın veya kurandan önce gelen kitapların peygamberlerin takva duygusunun bir yansıması olduğunu söylemektedir. Veya kuran peygamberin tecrübî bir bilgi sonucunda kendi uydurduğu bir kitaptır diyorlar. Evet, Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıklara vahiy gelmektedir. Ama peygambere gelen vahiylerde ayrı bir özellik vardır. Yani peygambere gelen vahiylerde şeytanın karıştırması katması

109

Page 110: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

olamaz. O kuran tecrübî bir bilgi sonucunda değil, Allahtan gönderilmiş bir ktaptır.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

16/68- Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.

41/12- Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)'ın takdiridir.

28/7- Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız" diye vahyettik (bildirdik).

6/112- Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak.

Görüldüğü gibi peygamberlere de şeytan musallat olmaktadır. Ama yanlış yaptıkları zaman o vahiylerle düzeltilmektedirler. Musa Peygamberin levhaları bırakarak kardeşi Harun’un yakasından tutup kavminin sapışını neden engellemedin diye sorgulaması, Hazreti Muhammet’in SAV Ümmü Mektum’a karşı yüzünü kırıştırıp buruşturması Veya Allahın helal kıldığı bir şeyi Hanımlarının hatırı için haramlaştırması, Hazreti Nuh Peygamberin oğlunu kurtarmak için istekte bulunması örneklerden bir kaçıdır.

Bu Ayetlerden sonra kuranda geçen Resul kelimesi elçi nebi ve diğer insanlarla konumları tamamen farklıdır. Peygamberlerin söyledikleri iman edenler için tamamen kanun hükmündedir. Kesinlikle ona hiçbir müminin itiraz etme Hakkı yoktur. Muhalefet de etme hakları yoktur.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

110

Page 111: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.”

Her müminim diyen erkek ve kadın, peygamber herhangi bir konu da bir şey söylediği zaman ona muhalefet etme kalpten rahatsızlık duyma hakkı yoktur. Çünkü Onun söyledikleri Allahın söyledikleridir. Ona muhalefet Allaha muhalefettir. Peygamber bu anlamda harpte devlet idaresinde veya vahye muhatap olan geneli ilgilendiren konularda, Vahiy çizgisinde hareket ederler.

O vahiylerin dışında bir şey söyleyemez. Vahiylerin dışında ki konularda, Hangi konu ile ilgili bir mesele olacak olursa o konunun uzmanlarıyla istişare eder. ve almış olduğu kararlara uyar. Yanlış karar ortaya çıkmışsa o zaman onu düzelten bir vahiy gelir. 3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Zikir ehli olanlar değişik konulardaki ilimler Allahın ayetleridir. Onların o konu hakkındaki ortaya çıkardıkları kararlar. Vahiyle özdeşleşmişlerdir. Ama Peygamberler dışındaki ulül emirlerde böyle kesin bir teslimiyet yok şartlı bir teslimiyet vardır.

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Allaha İtaat nasıl olur? Elbette Allahın vermiş olduğu emirleri yerine getirmekle olur. Allahın emirleri insanlara nasıl ulaşır? Nebi ve Resul aracılığıyla, o olmasa insanlar nasıl Allahtan emir alacaklar? Bu sorunun cevabı emir alamazlar.

O zaman vahye inanmayanların yolları zan ve tahminlerden öteye gidemez. Doğru sandıkları bazı şeylerin yanlış, yanlış sandıkları bazı şeylerin de, doğru olabileceğini unutmamaları gerekir. İşte peygamberler dışındaki ulül emirlere Allaha ve elçisine uydukları zaman, onlara itaat şartını koymaktadır.

Onların hayatları hiçbir zaman yolda düzgün olarak yürümeye sonuna kadar garantili değildir. Onlara ancak Allahın göndermiş olduğu vahiyler çizgisinde

111

Page 112: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

gittikleri sürece onlara itaat edilir. Şeytan ve dostları peşine eğilim göstererek yolunu kaybettikleri zaman onlara itaat şartı da ortadan kalkmaktadır.

İşte Ayetteki sizden olan ifadesiyle onu anlatmaktadır. Bazılarının söylediği gibi şeytanın peşine takılan ulül emre itaat Allaha itaatsizlik olur.

ELÇİ VE NEBİ: Kuranda geçen ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman nebi kelimesiyle elçi kelimesinin de farklılaştığını görmekteyiz. Peygamberlerin elçilik görevleriyle peygamberin dışındaki insanların veya meleklerin elçilik görevleri arasında farklılıklar vardır.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Burada kullanılan elçi Allahtan vahiy alan daha doğrusu vahye muhatap olan nebinin elçiliğidir. İşte Allah elçi kelimesini getirmiş peygamber duvarına yerleştirerek ona itaat etmeyen ona gösterdiği hedefi kendisine hedef olarak seçmeyenleri seçenlerle ayırmak için kıble yaptık ifadesi kullanmaktadır. Kıble de bir anlamda yaşam biçiminin Allah adıyla kucaklaştığı dinin misyonun etrafında odaklanması gerektiği anlamında söylenmiştir.

2/151- Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.

Allah ile insanlar arasında Allahtan aldığı emirleri, Diğer insanlara iletme anlamındaki elçi nebi anlamındaki elçidir. Elçilik diğer insanlardan olduğu gibi insanların dışındaki varlıklardan da olabilir.

22/75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.

İnsanlardan hem nebi hem de elçi (resul) seçer ama meleklerden sadece elçi olur. Çünkü meleklerde akıl ve irade yoktur onlar sadece verilen emre itaat ederler.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."

112

Page 113: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Daha önce de bahsettiğim gibi Melekler insanların emrine amade olmuş olan varlıklardır. Onlara ait her biri için bilgiler ayrı ayrı kotlanıp kumandalanmışlardır. Onlar o kotlanmış bilgilerden başka bilgi sahibi değillerdir. Onların elçiliği Yağmurları yağdırma, bahçeleri sulama, insanlara süt verme meyve verme Yani insanların yönelmelerine göre hizmet etmeleridir. Ama Onlardan Peygamber olmaz. Çünkü Peygamberler insanların içerisinden çıkar.

İşte Peygamber anlamındaki elçi Allah tarafından kontrol altına alınmış elçilerdir. Onlar hata yaptıkları zaman düzeltilmişlerdir. Meleklerde kesinlikle kendilerine ait görevi yapmakta kusur işlemezler ama insanların peygamberler dışındaki insanlarda böyle bir haslet yoktur. Onlar hata yaparlar onların düzelticileri ellerinde belge varsa o da vahiy kitaplarıdır. Öyleyse Allahın insanlarla konuşmalarını bir ayetle izah etmeye çalışalım.

42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vah yetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Buradaki Vahiy ile konuştuğu elçi peygamberlerdir. Onlar yanlış yaptıkları zaman yine vahiyle düzeltilirler, İkinci Olarak Allahın konuştukları Allahın düzeltilmiş bir beşerle insanlarla diyalog kuran elçi aracılığı ile konuşur. Bunlar yine elçilerle veya gönderilen kitaplarla düzeltilirler. Bunlar elçilere iman edenlerdir. Yani Allahın Göndermiş olduğu vahiyleri okuyanlar ve o vahiyle hayat bulanlardır.

Üçüncü Olarak Allahın konuştukları da peygamber ve gönderilen vahiyleri kabul etmeyenler için konuştuklarıdır. Bunlar da ilim adamlarının iman etmeyenleridir. İman etmeyenlerin esrarı çözmeleri Allahın vah yetmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bunu da gördüğünüz gibi kuran perde arkası diye tanımlamıştır.

Hazreti Musa’nın etrafında toplanan Kuran’ın on iki pınar diye tanımladığı on iki havaridir. Onlar da on iki topluluk olanlara, elçilik yapmışlardır.

7/160- Biz onları (İsrail oğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahdettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan-

113

Page 114: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Hazreti Musa peygamber aracılığı ile diğer kavimler arasında elçilik yapanlar elçi aracılığı ile Allah ile konuşmaktadırlar.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki Kuran Nebi kelimesini direk vahiylere muhatap olan peygamberler için kullanmıştır. Yani Allahtan vahiy alarak insanlarla Allah arasında elçilik yapması nedeniyle onlar hakkında Allah resul kelimesi kullanmıştır. Bu Manada nebi ve resul gelmesi sona ermiştir.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir. Ama Peygamber ve nebi kelimesinin kesilmesi ile Allah kullarına göndermiş olduğu vahiyleri mutlaka ulaştıracaktır. Çünkü Ulaştırmadı kavime ceza vermeyeceğini ve sorumlu olmayacağını söylemektedir.

17/15- Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azap edecek değiliz. Artık peygamberlik veya nebilik ayeti nesih edilerek yerini Her örnekten bir örnek verilen ve insanlar için sorup da cevap alamadıkları, hiçbir eksiğin bırakılmadığı ve bozulmamış ve bozulmayacak olan korunmuş olan bir kuran ile insanların yolları doğru olarak hedefine ulaştırılmak istenmiştir.

İşte Bundan sonra resul gelmeyeceğine göre Allah kuranı anlayıp, insanları kuranla uyaran elçiler gönderecektir. Her kuran hakkında detaylı bir bilgi sahibi ise onu kendi bütünlüğü içerisinde İlme akıla ve pratik hayata ters düşmeden anlayabilmişse onlar başkalarına ulaştırmakla yükümlüdür. İşte bunların adı eşçidir. Bu Anlamada elçiler hala gelmeye veya gönderilmeye devam ediyor. Ama nebi anlamında elçi olduklarını söyleyenler kurana göre yalan söylemektedirler. Artık nebi veya peygamber dönemi bitmiştir.

KUR'ANDA TANIMLANAN ERKEK VE KADIN

Toplumlarda sık sık gündeme gelmesi nedeniyle Kuranda geçen erkek ve kadının konulduğu yeri, Tekrar gündeme alma ihtiyacı hissettim. Önce kuranı düzgün anlayabilmek için, ön bilgi ve yargılardan uzaklaşarak kuranın

114

Page 115: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bütünlüğü içinde her şeyi arayarak çözmek gerekmektedir. Çünkü kuranda insanlar için her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksik de bırakılmamıştır.

Kurandaki anlatılmak istenen bir meseleyi düzgün olarak anlayabilmek için bazı kavramları bilmek gerekiyor. Kuran gerçekten Yerleri ve gökleri yaratan Allah tarafından gönderilmiş bir hayat kitap’ıdır. Her onu okuyan dikkatlice okumaya başladığı zaman onda bir harikuladelik olduğunu sezer. Bu sebeple Kuran çelişkisiz bir kitaptır. Elbette akıl kuranı anlamada önemli bir yer tutar ama. Sadece akıl ile yol alanlar, göremedikleri bilemedikleri bir problem karşılarına çıktığı zaman, bir yere toslamaktadırlar.

Kuran Allahın göndermiş olduğu bir hayat projesinin adıdır. Belki içerisinde insan kendi lehine uygun olmayan konularda, Kuranda geçen hükümleri kabullenmek istemese de, İman ettim diyenler için asla bu doğru olmaması gerekir.

Allah hiç bir zaman yaratmış olduğu kullar içerisinde, tamamen kayırdığı veya tamamen nefret ettiği, insan yoktur. Allah imtihana tabi tuttuğu bütün insanlara eşit mesafededir.

Düşünün ki Kâinatta yaratılmış olan insanlar arasında yaratılışta, konum olarak çok büyük farklılıklar olduğu gibi, İnsanların dışında yaratılmış olan varlıklar arasında da çok büyük farklılıklar olmaktadır. Bu kâinat incelendiği zaman gören gözler için Bunlarda bir takım ayetler vardır.

O zaman şöyle bir yargıya varabiliriz. Dünya Hayatı Allahın adalet dağıttığı yer değil dünya hayatı farklı yaratılan insanlara, Adaletle davranmayı emrettiği bir yerdir.

Biz bir yaratılmış kul olarak yerleri ve gökleri yaratan Allah’ı tövbe hâşâ eleştirmek yerine Allahın bize göndermiş olduğu mesajı iyi anlayıp ve o mesaja kendi aleyhimizde olsa bile uymamız gerekiyor. Allah; huzurundan, İblisi kovması yaptığı davranışların yanlışlığı ve isyanının Allah tarafından hoş görülmemesidir. İnsanların iblis gibi davranmalarının yanlışlıkları anlatılmaktadır.

7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."

DÜNYA HAYATINDA ERKEK İLE KADININ YERİ VE KONUMU.

115

Page 116: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ŞAHİDLİK KONUSUNDA BİR ERKEKEK İKİ KADIN

İşte kuranın burada insanlara vermek istediği temel mesaj, Allah kendisini hangi konuma yerleştirmişse o konumda görevini isyan ve baş kaldırmadan yapması, onu Allah katında üstünlüğe götürmektedir.

Bunun erkek olması kadın olması, akıllı olması, aklının zayıf olması beyaz olması siyah olması İngiliz olması Arap olması fark etmez. Onun bulunmuş olduğu konumu ve görevi ne ise, o görevi bulunmuş olduğu konumda istenilen şekilde yerine getirmesidir. İşte üstünlük budur. İşte meziyet budur.

Onun padişah olması onun patron olması, onun köle veya fakir olması önemli değil, onun bulunmuş olduğu konumda yapılması gerekenin en mükemmeli yapılmasıyla anlam kazanmaktadır. Şu Ayetin anlatmak istediği o değil mi?

49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

İnsanlardaki asıl problem Kadın olması, erkek olması zengin olması, fakir olması problemi değil, onların kendilerine verilmiş olan sorumlulukları, öyle ya da böyle sebeplerden dolayı yerine getirip getirmemeleri problemidir. Allah da insanlarda bu farklı yaratılışlarından dolayı veya farklı rol almalarından dolayı, hesaba çekmeyecektir. Allah katında bunların hiçbirinin önemi yoktur. Allah katında önemli olanı onların takvasıdır.

22/37- Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaşmaz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirmiştir. O'nun size hidayet vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzellikte bulunanlara müjde ver.

Erkek ve kadın konusundaki farklılıkların oluşu, bazı kuranı anlayamayanlar ve ya iman etmeyenler tarafından yanlış aktarılmakta veya eleştirilmektedir. Erkekler ve kadınlar dünya hayatında farklı yaratılmış ve farklı mevzilere yerleştirilmiştir.

Ahret hayatında erkekle kadından her ikisi de Allah katında ödül verilirken onların dünyada iken güçlü veya zayıf oluşluna göre ödül veya ceza değil, Onların dünya hayatında yapmış olduğu kulluğu yerine getirme derecesine göre değerlendirilecektir.

116

Page 117: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Öyleyse Kuranın Dünyadaki erkek ve kadınlara verdiği roller, farklı olmasına karşılık Ahret hayatındaki almış oldukları ödül ve cezalar yönünden ikisi arasında hiçbir farklılık yoktur. Bunları biraz açmaya çalışalım.

Kuran da geçen erkekler ile ilgili ayetlere bir göz attığımız zaman, yaratılış olarak erkeklerin kadınlara göre güçlü yaratıldığı konusunda biyolog ve sosyologların da katıldığı gibi bir ihtilaf yoktur.

Kuran peygamberleri erkeklerden seçtik demesi, Erkekleri kadınlar üzerine sorumlu ve gözetici kıldık demesi, erkekleri devamlı kadınlardan, önce zikretmesi, Şahitlik hususunda iki kadının karşısında bir erkekten bahsetmesi, miras hukukunda kendisiyle alakalı olmayan konularda erkeğe iki kadınlara bir verilmesi, İmran’ın karısının bir kız doğurdum kız erkek gibi değildir demesi, evlenirken, erkeklerin dörde kadar alma ruhsatının olup da kadınlara böyle bir ruhsat verilmemesi, Zorunlu durumlar olmadıkça boşama hakkının erkeğe verilmesi, evlenme teklifinin genelde erkek tarafından gelmesi istenmesi, Aranızdaki üstünlüğü unutmayın demesi hep bunlar, erkek farklı bir konumda değerlendirilmesine delillerdir.

2/237-- Eğer onlara mehir tespit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri veya nikah bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tespit ettiğiniz (mehr)in yarısı onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.

Hep kuranda erkeğin kadına göre aile içerisinde erkeği hâkim kılarak, uzun ömürlü, aile hayatının oluşmasında önemli bir yer tutmaktadır.

Bazı kuran okuyucu kardeşlerimizin realist düşüncelere şirin görünmek adına kuranda tanımlanan erkek ve kadını kabul etmeyip veya yanlış anlayıp, kadınla erkeğin aynı yaratıldığına veya dünya hayatında aynı haklara sahip olduğunu anlamakta ve anlatmaktadırlar.

Kuran devletlerin ve toplumların temelini oluşturan aileye çok önem vermiştir. Bu kurallara, uyanlar için kolay kolay yıkılmayacak bir sistem getirmiştir.

Kuran kâinatın rabbinin bir tane Allah olduğunu, eğer kâinatta iki tane Allah olsaydı kâinatın fesada uğrayacağını söylemektedir. O zaman aile hayatında söz sahibi, iktidar sahibi de bir kişinin olması gerektiğini söylemesi ve yaratmış olduğu varlıkları en güzel bilen Allahın böyle bir tavsiyede bulunması insanları neden rahatsız etmektedir?

117

Page 118: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kuran ideal olan bir evlilikten söz ederken takva sahibi bir erkeğin takva sahibi bir kadınla kendi özgür iradeleriyle topluluk huzurunda sözleşmeleridir.

Mutlaka ikisinden birisi o aileyi yönetip sevk ve idare etmesi gerekmektedir. Allah da bu görevi erkeğe vermiştir. Erkeği aile hayatında reis yapmıştır. Siz olsanız ne yapardınız? Eğer iki tane reis olsun derseniz bu aile hayatında kesinlikle fesat başlatır. Eğer kadını erkeğin konumunda, erkeği de kadının konumunda yaratmış olsaydı, bu sefer kadını ailede sorumlu gözetici kılarlardı o zaman da itiraz edenler neden kadın reis de erkek değil sorusunu sorarlardı.

Eğer kadın olsun derseniz kadının yaratılış biçimi yukarda o konuda uzmanlkarın anlattıkları farklardan dolayı buna müsait değildir. Reis olan kişinin şu özellikleri taşıması gerekir. Aile içerisinde en güçlü onun olması gerekir. Koruyan kollayan gözeten, sahiplenen ve aile içerisindeki olumlu ve olumsuz olan her davranışın sorumluluğunu üzerine alabilecek ve çözebilecek birisi olması gerekir.

Gerektiği zaman düşmanlara karşı vatanını ailesini koruması gerekmektedir. Erkekler ve kadınların ruhsal ve biyolojik yaratılışlarını, o konunun uzmanlarına bırakıyorum. Ama bir gerçek var ki o da genel olarak kadınlara göre erkekler daha güçlüdür.Uzmanlar kadın ile erkek arasındaki yaratılış farklarını şöyle açıklamaktadırlar.

ERKEKLE KADIN ARASINDA 45 FARK

Yayınlanma tarihi : 2010-06-30 17:56:00 Görüntülenme: 437

Erkekler niye böyle` diye düşünmeye gerek yok! Kadınlar ve erkekler arasında 45 temel fark olduğunu biliyor muydunuz?

Ergenlik sivilcesi: Erkeklerin sivilce sorunu daha fazladır. Bu da daha çok testosteron hormonundan kaynaklanmaktadır. Bu hormon yağ bezlerini uyarır ve derideki gözeneklerin tıkanmasına, dolayısıyla da sivilceye neden olur.

Vücut kokusu: Erkeklerin vücut kokusu kadınlardan çok daha güçlüdür.

Saldırganlık: Erkekler kadınlardan daha saldırgan olup bedensel güç kullanımına daha eğilimlidirler. Bunun açıklaması da testosterona bağlanmaktadır. Buna karşılık kadınlar kelimelerle saldırır ve savaşırlar.

Spor: Spor konusunda erkekler kadınlardan daha hızlıdır ancak kadınlar daha dayanıklıdırlar.

118

Page 119: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kan: Erkeklerde 4.5, kadınlarda 3.6 litre kan vardır. Erkek kanı daha koyu kıvamlıdır, bir damlasında 1 milyon kan hücresi vardır. Toplam olarak erkeklerde 1 santimetreküp kanda 5 milyon alyuvar vardır, bu da kadınlara kıyasla yüzde yirmi fazlalık demektir. Erkeklerin tansiyonu da kadınlardan yüksektir: 140/88. Bu değer kadınlarda 130/80`dir.

AIDS: Her dört AIDS hastasından sadece biri kadındır. Nedeni ise kadınların baskın olan X kromozomundan iki tane taşımasıdır. Çünkü bir sağlıklı, bir hasta gene sahip olsalar bile sağlıklı gen hasta gene baskın çıkar ve hasta değil taşıyıcı olurlar. Erkeklerde ise Y geni hastalıklı X genini baskılayamaz.Yüzme yeteneği: Kadınlar derilerinin altındaki yağ tabakası nedeniyle daha iyi yüzerler.

Yaş dönümü: Kadınlar menopoz döneminde ateş basması, uykusuzluk, şişmanlama, gece terlemeleri ve vajina kuruluğu gibi belirtiler yaşarlar. Erkekler andropoz denen yaş döneminde hemen hemen hiçbir bedensel belirti yaşamazlar.

Vücut ısısı: Erkeklerin vücut ısısı kadınlardan daha yüksektir.

Su: Erkek vücudunun yüzde 60-70`i sudan ibarettir. Kadın vücudundaki su oranı ise yüzde 50-60 arasındadır.

Cinsel organlar: Ana cinsel organlar erkekte vücudun dışında bulunur ve kolayca yaralanabilir. Kadında vücudun içine gizlenmiş olup korunmadadır.

İskelet: Erkeklerin omuzları daha geniş, kolları ve bacakları daha uzun, kemikleri daha ağır, eklemleri de daha büyüktür. Buna karşılık kadınların kalça kemikleri daha geniş, eklemleri daha esnektir.

Ses telleri: Kadınların ses telleri daha kısa olduğundan sesleri daha tizdir.Vücudun ağırlık noktası: Omuz ve kalça iskeletleri farklı olduğundan, kadınların ağırlık noktası erkeklerinkinden daha aşağıdadır.

Duyu organları: Kadınların işitme ve koklama duyuları daha güçlüdür. Buna karşılık erkekler ışığa karşı daha hassastır. Erkek gözü ayrıntıları daha iyi seçer.Enerji harcaması: Erkekler hareketsiz halde, vücudun metrekaresi başına ortalama 39,5 kalori yakarlar. Kadınlar ise 37 kalori. Erkeğin günlük kalori ihtiyacı 2700 kalori, kadınınki 2000 kaloridir.

Yağ: Erkeklerde kadınlarınkinin yarısı kadar yağ dokusu vardır. Kadınlarda yağ dokusu vücudun yüzde 27`sini oluştururken, bu değer erkeklerde yüzde 15`tir. Kadın vücudunda erkeklerden 3,5 kg daha fazla yağ vardır. Yağ, erkeklerde

119

Page 120: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

karın bölgesinde toplanırken kadınlarda daha çok kalça, baldır ve göbekte yoğunlaşır.

Hastalıklar: Erkekler hayatları boyunca kadınlardan ortalama 40 gün daha az hastalanırlar.

Dirsek: Kadınlar erkeklere kıyasla kollarını dirsekten 6 derece daha fazla açabilirler.

Kromozomlar: Erkek ve dişilerde toplam 46 kromozom vardır. Bunların yarısı babadan, yarısı anneden gelir. Bu 46 kromozomun içinden iki tane cinsiyet hormonu vardır ki; bu erkekte XY, kadında XX olarak bulunur.

Saçlar: Kadınların saçları daha sık ve daha dirençlidir. Saç kökleri iki milim daha derinde olduğu için erkeğinki kadar çabuk dökülmez.

Deri: Erkeklerin toplam 1,8 metrekare, kadınların 1,6 metrekare derileri vardır. Kadını derisi daha ince ve kuru, bu yüzden de daha hassastır. Erkekte ter bezleri ve deri altı yağ bezleri daha fazla olduğundan derisi yağlıdır ve daha çok terler.

Mastürbasyon: Erkeklerin yüzde 93`ü, kadınların yüzde 62`si kendini mastürbasyonla tatmin eder.

Akciğerler: Erkeklerin akciğerleri kadınlarınkinden yüzde 50 daha geniş hacme sahiptir.

Yemek: Aynı kilodaki kişilerden, erkekler kadınlardan daha çok yemek ihtiyacı duyarlar; çünkü metabolizmaları daha hızlıdır.

Antikorlar: Kadınlar daha çok antikor üretirler, bu yüzden de erkeklere kıyasla bakteri ve virüs hastalıklarına daha seyrek yakalanırlar.

Ağlamak: Kadınlar erkeklerden 5 kat fazla ağlarlar. Genellikle de saat 19.00-22.00 arası.

Beyin: Erkek beyni yüzde 14 daha ağırdır. Buna karşılık kadınlarda iki yarım küre arasındaki iletişim daha iyidir.

Dölleyebilme yeteneği: Erkekler ileri yaşa kadar, kadınlar ise menopoza (yaklaşık 50 yaş civarı) kadar dölleyebilme ve döllenebilme yeteneğine sahiptir. Erkeklerde sıcaklığın artışıyla dölleyebilme yeteneği azalır. Kadınların döllenmeye müsait oldukları en uygun olan oda sıcaklığı 17 derecedir.

120

Page 121: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Safrakesesi taşı: Kadınların yüzde 20`sinde, erkeklerin yüzde 8`inde safrakesesi taşı oluşur.

Kalp atışı: Erkeklerin kalbi daha büyüktür ve daha yavaş çarpar: Dakikada ortalama 72. Bu değer kadınlarda 80`dir.

Gelişme: Buluğ çağına kadar kızlar erkeklerden daha hızlı büyürler (10`a 8 oranında). Erkek çocuklar 14-15 yaşları arasında gelişmeye başlarlar ve 20 yaşına kadar bu büyüme gerçekleşebilir. Kız çocukları en hızlı 12-13 yaşları arasında gelişirken 17-18 yaşında bu gelişme durur.

Sıcaklık duyarlılığı: Kadınlar kalın yağ dokuları nedeniyle soğuğa daha dayanıklıdırlar.

Yaşlanmak: Erkekler kadınlardan daha hızlı yaşlanırlar. 55 yaşındaki bir kadın bedensel gücünün yüzde 90`ına sahiptir. Oysa aynı yaştaki bir erkek gücünün sadece yüzde 70`ine sahiptir. 35 yaşındaki bir erkeğin damar sistemi 50 yaşındaki bir kadınınkine eşdeğerdir. Buna karşılık kadında sadece cilt daha ince olduğundan çabuk yaşlanıp kırışır. Kadınlar yaşlanma olayını psikolojik olarak erkeklerden çok daha kolay kabullenirler.

Kaslar: Erkekler kadınlardan yüzde 50 oranında fazla kas gücüne sahiptir. Buluğ çağında erkeklerde kas hücrelerinin sayısı 20 misli, kadınlarda 10 misli artar. Erkekler kadınlardan üçte bir oranında daha güçlüdürler.

Buluğ: Erkekler buluğ çağını 10-15, kadınlar 9-14 yaşları arasında yaşarlar.

Yaşam süresi: Erkeklerin ortalama omrü 71,5 yıl, kadınların 78 yıldır.

Bacaklar: Erkeklerin bacakları daha uzun ve kaslıdır. Bu yüzden kadınlardan daha hızlı koşar, daha uzağa zıplarlar.

Vücut ölçüleri: Erkek ortalama 175 cm boyunda ve 73,5 kg ağırlığındadır. Göğüs çevresi 98,5cm , beli 80,4cm`dir. Kadın ortalama 160 cm boyunda olup 61,2 kg`dir. Göğüs çevresi 90,1; kalça genişliği 96,5 cm; beli 74,3 cm`dir.

Adem elması: Gırtlaktaki adem elması adlı çıkıntı sadece erkeklere hastır.

Solunum: Erkekler dakikada ortalama 16 kez soluk alıp verir. Kadınlar ise dakikada 20-22 kez soluk alıp verir. Her iki cinsin günde soludukları miktar ise aynı olup 12 bin litredir.

121

Page 122: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Tüylenme: Kadınların belli kısımlarında tüylenme olurken erkeklerin göğüs ve sırtında çene ve bıyıkta tüylenme olur.

numberonestars

Erkeğin reis olması demek, onun Allah katında üstün olması şah padişah anlamında değil, sadece dünya hayatındaki ihtilafın ortadan kalkarak bir yöne yönelmesi anlamındadır. Hani derler ya bir baş bin işçi diye. Yoksa. çok küçük meselelerde bile aynı hedefe giden yol farklılaşır aile içerisinde geçimsizlikler başlar ve akabinde aile hayatları ayrılıkla sonuçlanır. Bu da gelecek olan çocuklarında mutsuz bir yaşam ve ruhsal yönden toplumsal bozulmalar meydana getirir.

Aile, toplumların ve milletlerin küçültülmüş bir parçasıdır. Aile içerisinde her hangi bir konuda karar verileceği zaman reis olan erkek, aile içerisindeki fertleri toplar, onların o konu ile ilgili görüşlerini alır. Gerekirse insanlar arasında o konunun uzmanlarıyla görüşülür bir karara varılır. Ve erkek olan şahsın da buradaki görevi o kararı uygulama konusunda yetkili olmasıdır.

Peygamberlerde ve başarılı devlet adamlarının da yaptıkları o değil miydi?

Belkıs, Kendisine Süleyman peygamberden gelen mektup konusunda kurmaylarıyla bir araya gelip o konuda görüşler alarak ne yapılması konusunda istişare yapmıştı. Süleyman peygamber de, ilim adamlarından o konu hakkında bilgi toplamıştı. Hazreti Muhammed de iş konularında o konu ile ilgili uzmanlarla istişare ederek, danışması istenmesi müşavere yapılmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

İşte aile içerisinde bazı konularda kadınlar erkeklere göre bilgili ve maharetli olabilir. Ama sevk ve idare etmede erkek yönetici olması yaratılış biçiminin gereğidir. Bu anlayış insanlar üzerinde serpiştirilmiş olan ilimlerin bir araya gelerek birbirlerini dinleme ve onlar bilgilerini paylaşmasından daha güzel ne olabilir. Kibirlilik ve gururla hayatlarını sürdürenler ben bilirim ben yaparım diyenler, kesinlikle değişik konularda değişik maharet ve ilimlerde serpiştirilmiş olan insanların bilgilerinden istifade etmekten mahrum kalmaktadırlar.

Akılını kullananlar Allahın bütün peygamberlere de öğütlediği gibi istişare yaparak geçmişlerden ve günün toplumlarından istifade ederek başaran insanlardır.

122

Page 123: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2/282- Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da zaaf sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahitler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahit tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir.

”Eğer iki erkek yoksa şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek biri şaşırdığında, öbürü ona hatırlatacak iki kadın”

Kuran elbette cinsiyet olarak sadece burada erkeklerden bahsetmemektedir yaratılırken vermiş olduğu söze sadakat gösteren erkek anlamında kadını da içine alarak böyle bir ifade kullanmıştır.

Bu Anlamda erkek kadından da olmuştur,

33/23- Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.

Bilindiği gibi “Erkek adam” İfadesi sadece erkekleri değil sözüne sadakat gösteren yaratılırken rabbim allatır sözünden caymayan hem erkeklerden olan hem de kadınlarda olan sözüne sadık insanlardan bahsetmektedir. Eğer bunun dışında anlaşılacak olsaydı, kadının müminliğini nereye koyacaktık.

İmran’ın Karısının kızı, Meryem buna bir örnektir. Bitki gibi yetiştirilmesi insanların bozulduğu gibi bozulmadığını anlatmaktadır. O kendisine verilen sözleşmeyi bozmamış kavminin ona yaptığı iman ve inaçtan dolayı işkencelere sabredebilmiş ve kavmiyle yaşam biçimini tamamen ayırarak rabbi uğruna yakınlarını terk edebilmiştir.

123

Page 124: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

İnsan kültürü ilerledikçe teknoloji geliştikçe, Yaşamlardaki bazı şeyler kolaylaşmaktadır. Geçimlerini kuranı elleriyle yazarak sürdürenler, matbaa çıkınca geçimlerini başka alanlara kaydırmaları, inşaat sektöründe binalar yapılırken betonarmeler insan eliyle yapılırken yerini makinelere bırakması. Bunlardan bir kaçıdır.

Noterin çıkışıyla da söz verilenin yerini sözlerini tutup tutmayacağı tereddüt! te bırakılmadan orada belge altına alınmaktadır. Noter huzurunda verilmiş olan bir sözün cayma ihtimali ortadan kalkınca da şimdi bir erkek iki kadın anlamında şahitliğe gerek yoktur. Böyle olması demek insanın yapısında değişiklik olması anlamına gelmez. Kadınlarda psikolojik sosyolojik bir değişiklik olmamıştır erkek yine aynı erkek kadın yine kadındır.

Kuranın insanlara vermek istediği temel mesaj, bulunmuş olunan konumda malzeme olarak ihtiyaçları karşılamak için üretilmişlerin o konu ile ilgili olanın en idealini, en iyisini kullanarak ihtiyaçları sürdürmeyi öğütlemektedir.

Bilindiği gibi kuran insanoğlunun var oluşuyla, insanoğlunun ömrünün son buluşuna kadar geçen hayatın kitabını oluşturmaktadır. Her peygamber bulunmuş olduğu çağda insanların geliştirdiği teknolojik ve kültüre göre nerde ne yapılmasının yaşam tarzını uygulamıştır.

Asıl olan onların getirdiği vahiylerin Ahlaki insani boyutlardakinde var oluşla yok oluş arasında hiç bir değişme olmadığı, ama teknolojik yöndeki gelişmelerde haram ve helallerdeki değişmelerin, kendi bulunmuş olduğu çağa uyarlanmasıdır. Bir başka deyişle adapte edilmesidir.

Vahiy; Aklı örten insan düşünmesini engelleyen bir içkinin insan sağlığına vermiş olduğu zararı söyler. Ve o özellikte bulunan bütün içkileri yiyecekleri yasaklar. Bunların isimleri değişebilir ama içlerindeki temel özellik sarhoş etmesi nedeniyle aynı konuma girmektedir. Bakınız Kuranın indiği dönemde bildiğim kadarıyla bağımlılık yapan sadece şarap vardı. Ama şimdi ise boyut değiştirdi, viski, bira, rakı, eroin, esrar, vs. değişikleri ortaya çıktı. Bunun haram ve helalliğini kuran üzerinde uzman olan bir kişinin, o konu ile ilgili zikir ehli ile istişare eder. Zikir ehlinin bir başka deyişle o konudaki uzmanların ortaya koyduğu bulgulara onların haram ve helal olduğu konusunda karara varır.

Peygamberlerle kuran okuyucular arasında ki fark yanlış anlaşılan ve uygulanan bir dinin peygamberlerde düzelticisi Allah, kuran üzerinde çalışanlarda ise diğer kuran âlimleri ve ilimlerdir.

O zaman kadınların şahitliği konusundaki erkeklerden farklılığı kadının sosyolojik ve psikolojik yönünün değişmesi değil, teknolojinin gelişmesiyle öyle

124

Page 125: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bir kuralın gündemden kalkmasıdır. Şartlar aynı olduğu zaman yine kuranın tanımladığı anlamda şahitlikte bir erkek ve iki kadın olmasıdır.

MİRASTA ERKEĞE İKİ, KADINA BİRDİR.

4/11- Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

4/12- Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır4/176- Senden fetva isterler. De ki: "Allah, 'çocuksuz ve babasız olanın (kelale’nin)' mirasına ilişkin hükmü açıklar. Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. Allah, herşeyi bilendir.

Kuranda tanımlanan Hak ve adalet, insanlara eşit olarak mal paylaştırarak vermek değil, insanların hak ettiği ölçüde vermektir. Hamallık yapan iki kişiden birisi güç ve kuvvet olarak öbürünün tam iki katı, ise ikisine de aynı yükü eşitlik olsun diye yüklemek, hak olmaz. Hak olan iki kat güçlü olana, hem ücretin iki kat verilmesi, hem de yüklenen yükün iki kat olmasıdır.

125

Page 126: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Allah erkek ve kadının kendi üzerlerine düşen görevleri sıralamış, temel olarak kadın ve erkeklerin kazanmış oldukları kendilerine ait olan malların kendilerinin olduğunu belirtmiştir.

4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.

Miras hukukundaki paylaşım kendilerine ait olan malda değil miras olarak, Geride yakınlık derecesine göre Allahın tanımladığı şekilde dağıtılmasıdır.

”çocuklarınız konusunda Allah iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.” Ayete baktığımız zaman burada kadınların haksızlığa uğradığına ait, bir izlenim vermektedir.Ama şu bir gerçek ki; Allah insanlara kesinlikle zulmetmeyi emretmez. Ama iman eden erkek ve kadın için Allahın vermiş olduğu bir emre de muhalefet etme hakkı da vermez.

Kâinatta yaratılmış olan her varlık ve sistem kedi koymuş olduğu kanunlar ve kurallar içerisinde değerlendirilmelidir. Allah kendisine iman edenlerin adına Müslüman, teslim olanların adına da İslam demiştir. Islama teslim, olanlar o kurallar içerisinde yaşam biçimlerini düzenlemek zorundadır.

Düşünüldüğü zaman bile bir kg. dünyanın değişik yerlerinde bile farklılık arz eder. Ayda çekim farklılığı nedeniyle on dört kat daha hafif kalmaktadır. Dünyadan on dört kg. aya altın götürüp satmaya kalksan bir kg. ağırlığa düşer yani on dört kat zarar edersin. Aynen onun gibi İslam toplumlarındaki kurallara göre uyarlanan bir erkeği İslam dışındaki kurallara göre hukuk uygulayan bir topluluğa gittiği zaman kadın iki kat karlı, erkek ise iki kat Zaralı olmaktadır.

İslami kurallara göre kadın erkekten boşandığı zaman Çocukların velayeti erkeğe ait olması gerekiyor. Hatta çocuk yeni doğduğu zaman, iki yıl emzirilmesi ve ya emzirtilmesi gerekiyor. İşte zorunlu olarak çocuğun annesinin yanında kaldığı sürece onun bedeli erkeğe ödettirilmektedir.

2/ 233- Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak

126

Page 127: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

(çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir.

Evlenirken mehiri erek vermektedir.

2/ 237- Eğer onlara mehir tespit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri veya nikâh bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tespit ettiğiniz (mehr)in yarısı onlarındır. Sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.

Şu bir gerçek ki kadınlar ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, Fıtratlarındaki ses bağışı, harcamaları, besleyen yediren içiren erkeğin olmasını istemektedirler.

Peki, Allah gökten bir mucize olarak erkeklere ayrıca bir mal indirmediğine göre nasıl bu bedelleri karşılayacak? Bu değirmenin suyu nerden gelir? Çocuk okula gidecek masraflarını baba karşılayacak, çocuk evlenecek masrafını baba karşılayacak, eve ekmek yiyecek gelecek baba karşılayacak. Bunları karşılamak için didinip çalışacak kadınla erkek eşit olacak.

Bu anlayış Allahın adaletine sığmaz. Neden kuranda geçen erkek ve kadına ait sorumlulukların sadece miras ve şahitlik konularındaki ayetleri gündeme getiriyorlar da, anlattığım ayetleri göz ardı ediyorlar. Bedeli ödeyen, Sorumlu olandır.

Eğer erkeğin üstlendiği bu görevi kadın üslenip yapıyorsa. Bunda bir terslik vardır. Bektaşi ye sormuşlar abdestsiz namaz kılınır mı demişler o da kılınmaz demiş. Bir tanesi demiş ki ben kıldım dediği zaman kıldıktan sonra kılınır demiş Aynen onun gibi kuran evde reis erkektir demiş. Bir tane kadın ben reisim dediği zaman sen reisim dedikten sonra olur.

Miras hukukunda erkeğe iki kadına bir verilmesi bazıları tarafından eleştirilmektedir. Güya kuranın indiği dönemlerde savaşan, çalışan, bütün yükleri omuzlayan erkek olduğundan dolayı böyle bir paylaşım olduğunu savunmaktadırlar.

Ama günümüzde ise erkek de kadın da çalışmaktadır. Bu sebeple aile içerisinde erkek ve kadının mirasta eşit almasını savunmaktadırlar. O zaman onlara şöyle bir soru sormak gerekir. Şimdi kurandaki bu hüküm, Eşi çalışan kadınlarda değil eşi çalışmayan kadınlar için geçerli olması gerekir desek, doğru olur mu?

127

Page 128: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Günümüzde çalışmayan kadınlarda evde reis erkek ve miras taksiminde erkek iki, kadın bir alır. Ama kadın çalıştığı zaman mirasta pay olarak erkek ve kadın ikisi de eşit alır desek uygun olur mu?

Mademki itiraz konusu, kadının çalışma farklılığıdır. Pratik hayatta kadın ve erkeğin eşit olduğu toplumlarda evlilik huzur mutluluk sürekli mi acaba? Neden her imkâna sahip olan ailelerde geçimsizlik oluşuyor? İstatistiklerde kadınların ekonomik özgürlükleri arttıkça boşanmalar da o oranda artmakta bu da toplumları mutsuz, hayata küsmüş bir hale götürmektedir.

Öyleyse bunda mutlaka bir terslik olması gerekmektedir. İşte iblis bulunmuş olduğu konumu beğenmemekle Allah onu huzurundan kovmuştur. Şu iyi bilinmeli ki Allahın huzurundan kovulanlar asla kurtuluşa eremezler.

Üzerinde ısrarla durmak istediğim, Allah asla insanlara kötülüğü ve çirkin olanı fahşayı emretmez. Allah güzel olan şeylerin yapılmasını emreder. Kibirlenenleri ve gururlananları da asla hidayete erdirmez. İman eden erkek ve kadınlar için, Allah ve resulün vermiş olduğu emirler, kendi isteklerine ters olsa bile muhalefet etme hakları yoktur.

Kuranda Zaten çalışan kazananların haklarını kendisine veriyor. burada anlaşılmayan konu ölen kadın olsun erkek olsun geriye bıraktığı mirasçıların nasıl pay alacakları konusudur. Kuranda mirasın bölüşülmesi ile ilgili kuranın tavsiyesini bir dinleyelim.

KURANA GÖRE ÖLENLERİN GERİDE BIRAKTIKLARI MİRASIN PAYLAŞTIRILMASI

4/11- Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.

Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır.Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur.

(Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir,

Çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır.

Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir.

128

Page 129: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

(Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır.

Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

4/12- Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları)

Borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir.

Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır.

Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır.

(Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır.

Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır.Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar.(Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.

4/176- Senden fetva isterler. De ki:

"Allah, 'çocuksuz ve babasız olanın (kelle’nin)' mirasına ilişkin hükmü açıklar.Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir.

Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur.

Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır.

Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. Allah, her şeyi bilendir

129

Page 130: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kuranda dikkatinizi de çektiği gibi Miras hukuku ile ilgili nasıl paylaşılacağına ait, üç tane ayet var. Bu ayetlerde miras kimlere ne kadar hangi şartlarda ne kadar düşeceği açıklanmaktadır. Kuran okuyucularının da bildiği gibi, kuranda bir meseleyi anlayabilmek için o meselenin kuranın onunla ilgili konularda serpiştirilmiş olan ayetleri bir araya getirerek, çelişkisiz bir anlamı yakalamak gerekir. Kuranda geçen bu üç ayete göre Miras hakkına sahip olanları yakınlık derecesine göre sıralayalım.1- Koca,2-karıları, 3- Çocukları.4- babaları, 5-anaları, 6- kardeşleri, 7- kardeşlerinin çocukları varsa mirastan fazlalaştırılarak verilmesidir.

ŞİMDİ BU MİRASÇILARIN NASIL PAY SAHİBİ OLACAKLARINI ANLATMAYA ÇALIŞALIM

1- KOCA ÖLÜRSE GERİDE KALANLARA ŞARTLARA GÖRE PAYLAŞTIRILMASI.

a)- soru -1 koca öldü. Geriye. Bir karısı, bir annesi, bir babası bir kız çocuğu bir erkek çocuğu mirasa hak sahibidirler. Borcun düşülmesi ve vasiyetin ödenmesinden sonra kalan miras 10.000 teledir. Nasıl pay edilir.

Önce Kuran mirasta erkeğe iki dişinin hakkı kadar verilmesinden yanadır. Bu paylaşımda değişmez bir kuraldır.” Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder.”

Birinci soruda ölen bir kocanın mirasından söz edilmektedir. Kadın veya erkek mirasçı olurken, çocukları varsa aldıkları miras payı değişmemektedir. Değişme kurallardan erkek ölürse ve erkek geriye çocuk bırakmazsa kadın mirasın yarısını alır. Kadı ölürse de geride çocuk bırakmamışsa erkek mirasın yarısını alırlar.”

4/12- Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa geride bıraktıklarının yarısı sizindir.” Eşlerden her hangi birinin çocuğu varsa erkek için” Borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir.”

Erkek kadının mirasının dörte birin alır. Kadın ise erkeğin çocukları varsa sekizde birini alır. “Erkeğin çocukları varsa kadın erkekten kalan mirasın sekizde birini alır.” Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır.”

Burada kuran önemli bir konuya dikkat çekmek istiyor. Kuran çocukların sorumluluklarını babaya vermektedir. Bu sebeple çocuğu doğuran anne olduğu halde erkelerin çocukları ve kadının çocukları ayırımı nereden

130

Page 131: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

kaynaklanmaktadır? İşte kuran ile ilgili detaylı bir bilgisi olmayanlar bu sorunun yanıtını vermekte zorlanırlar. Kuranda erkekler, dul kadınlarla evlendikleri gibi bakir kadınlarla da evlenmektedirler. Eğer bir erkek başka birinin nikâhından boşanmış bir kadın olduğu halde onun başka kocasından çocukları varsa o çocukların hakkını korumak için bu hükmü getirmiştir. Ve ya kocaya ait başka bir kadından olan çocuklar da söz konusudur. Ama şu bir gerçek ki, her kadın kendi çocuklarına ait miras bırakabilir. Ama çocukların velayeti babaya aittir.

33/ 5- Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah Katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

2/ 233- Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir.

Boşanmış olan kadınlar, eğer çocukları olup da kendi ayakları üzerinde duramayacak bir konumda ise bir başka deyişle anne sütüne ihtiyacı olup da anne yanında kalıyorsa günün şartlarına göre baba o çocuğun riskini yüklenmek zorundadır. Bunlar anlatırken miras konusunda akıllarına çarpık anlayışlar sokanları aydınlatmak anlamında anlatmaya çalıştım.

Yani Erkeğin kendisine ait malları olduğu gibi kadınların da kendisine ait malları vardır Az. veya çok kadına kendi yakınlarından miras düştüğü gibi, kadının kendi alın teriyle kazandığı mal da olmaktadır. Burada dikkat çekilmesi gereken husus kadının kendi alın teri dışında, yakınlarından kalan miras konusunda erkeğe iki dişinin hissesi verilir diye ondan kaynaklanmaktadır.

Bu kısa bilgilerden sonra tekrar konumuzun anasını oluşturan kalan mirasın paylaşımına gelecek olursak

Miras konusunda oluşabilecek şartları sıralayamaya çalışalım1- Koca Öldüğü zaman oluşan şartlar2- karısı öldüğü zaman oluşan durumlar.

131

Page 132: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

a)- soru -1 koca öldü. Geriye. Bir karısı, bir annesi, bir babası bir kız çocuğu bir erkek çocuğu mirasa hak sahibidirler. Borcun düşülmesi ve vasiyetin ödenmesinden sonra kalan miras 10.000 Tl. dir. Nasıl pay edilir.”

Koca ölürse yine iki seçenek var. Seçeneklerden birisi kadın tek ise kocadan kalan mirasın yarısına hak sahibidirler. İkinci seçenek koca ölürse ölen kocanın karısı bir den çok olursa kadınlar kalan mirasın üçte ikisi oranına pay sahibi olurlar. bu mirası da her kadın eşit miktarda alır. Çünkü Erkek birden fazla değişik zamanlarda oluşan şartlardan dolayı dörde kadar evlenebilirler onun nedenlerini burada açıklayacak değiliz.

4/ 3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

İşte bu sebepten dolayı ölen kişinin mirası kalan kadınlarının durumlarına göre farklılık oluşturmaktadır. Şimdi problemleri kalan mirasın yakınlarının bulunuş seyrine göre çözmeye çalışalım.KOCALARI ÖLENLERDE MİRAS TAKSİMİ

1- Koca ölürse karısı tek ise, kalan mirasın, yarısını alır.2- kadınlar iki veya dörde kadarsa hepsi kalan mirasın üçte ikisine ortaktırlar eşit olarak alırlar.3- Ölen erkeğin çocuğu varsa kadın sekizde birini alır.4-Ölen erkeğin çocuğu varsa, kadını da bir den çok ise kalan mirasın altıda birini alırlar.

EŞLERDEN HERHANGİ BİRİLERİ ÖLÜNCE MİRAS TAKSİMİ

3- ölen kişi kadın olsun erkek olsu hangisi iseler çocukları varsa, babası için altıda bir annesi için de altıda bir hisse vardır.4- Eşlerden hangisi ölürse çocukları yoksa anne baba ona mirasçı ise mirasın anne üçte birini baba ise üçte ikisini alır.ÖLEN KADIN İSE GERİDE KALANLARA MAL TAKSİMİ 5- Ölen kadın olup da kadının çocuğu yoksa erkek malın yarısını alır. Eğer çocuğu varsa, erkek mirasın dörtte birini alır.6- Ölen erkeğin çocuğu varsa kadın sekizde birini alır.

ÇOCUĞU VE BABASI OLMAYANLARDA MİRAS TAKSİMİ

132

Page 133: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

8- Kadın veya erkekten herhangi biri ölüp de babası ve çocuğu yoksa geriye erkek kardeşleri varsa, altıda bir 9- Kız kardeşleri varsa kalan mirasın yine altıda bir vardır.10- kardeşler birden fazla iseler. Kalan mirasın, üçte biri onlarındır.11- Ölen kişinin babası yok çocuğu da yok sadece kız kardeşi varsa iki de biri kız kardeşinindir.12-kız kardeşinin çocuğu yoksa kız kardeşinin kendisi ona mirasçı olur.13- Ölen kişinin babası yoksa kız kardeşi iki ise kalan mirasın üçte ikisi kız kardeşlerinindir.14- erkekler ve kızlar karışık ise üçte ikisi kalan mirasa sahiptirler kardeşlerden kız olanlar erkeğin yarısını alarak bölüşürler.

a)- soru -1 koca öldü. Geriye. Bir karısı, bir annesi, bir babası bir kız çocuğu bir erkek çocuğu mirasa hak sahibidirler. Borcun düşülmesi ve vasiyetin ödenmesinden sonra kalan miras 10.000 teledir. Nasıl pay edilir.”

Miras 10.000 tl.

Cevap-Karısı=1/8=(çünkü kocanın çocukları var) 1.250Baba1/6-= 1.667Ana1/6 = 1.667Toplam = 4.584

Diğer kalan miktar 10.000–4584=5.416 üç kız olunca üç eşit parçaya bölünür 1805,34 her bir kız için düşen paydır.

Eğer 2iki erkek bir kız olmuş olsaydı bir erkek iki kız hissesi alacağından kalan miktar beşe bölünür. Beş kız hissesi ortaya çıkar.Kız= 1.083.20 TL. AlırErkek=1083.20X2= 2.166.40Erkek 2.166.40 KIZ= 1.083.20Toplam= 5.416.00 ________________________________________________________________________________________________________________________________

b) soru 2-Erkek öldü geriye mirasçı olarak 4 karısı +2 kız 2 erkek+anne ve baba mirasçıMiktar. 10.000 Tl.dir.

133

Page 134: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kadınlar başka bu saydıklarımız mirasçılar olmadığı zaman mirasın üçte ikimsini alıyorlardı.

Ayetler böyle çok kadın ve anne baba ve çocuk örneği vermemiş ama bir kadın olduğu zaman bir bölü iki alan miktar bir bölü sekize düşmüş Burada bir oran mantığı ve matematiği yapmak gerekiyor.

10.000 Tle Çocuklar ve babaanne olmadığında bir kadın 5.000 tl. alıyorduAma çocuklar ve anne baba olunca bu miktar bir bölü sekize düştü. O zaman 10.000 liranın 1/8 zi 1.250 Tl. Tutar.Yani beş bin liranın bir bölü dördü kadar hisse alıyor.O zaman Kadınların normalde aldıkları hisse 10.000=2/3=6667 Tl.Bu oranın da bir bölü dördü oranda alıyorlarsa uğrarsa Çocuğu babası anası olan ölenin kadınların toplamının aldığı Aldığı miktar, 1/6 Olur o da 1.667= dört kadına düşen pay onu da dörde bölersek 416.67 Oran kadardır.Kadınların tamamı 1/6=1667Baba 1/6=1667Ana 1/6=1667Toplam =5.000Geriye kalan miktar iki kız hissesi bir erkek kadar olunca altı kız hissesi olur.5.000 Bölü altı 833,34 Her bir kızın aldıkları1.667 de her bir erkeğin aldıkları miktardırKadın416.67KadınX 4= 416.67= 1667 Kadınların aldığı miktarBaba 1667.00ANA 1667.00 Toplam 5.000Kız 833.34Kız 833.34Erkek1.667.00Erkek 1667.00

T0p= 10.000, Anne baba ve kadınların aldığı toplam miktar beş bin geriye kalan iki kız ve iki erkek çocuğu da toplam beş bin lira alıyorlar ve toplam miras on bin tl. Çıkıyor________________________________________________________________________________________________________________________________

c) soru 3- Koca öldü geriye anne baba ve tek bir kadın ona mirasçı ise

134

Page 135: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

10.000 tl. Yarısı kadına aittir on bin lirayı ikiye bölersek 5.000 tl kadına aittir. Geri kalan miktarın üçte biri annesi içindir üçte ikisi de babasına aittir. Kalan beş bini üçe böleriz biri anneye iki hisse de babaya ait olur.

Karısı ölen kocaya ait paylaşıma örnek:d) soru 4- Kadın öldü geriye koca kadının annesi babası ve iki kızı var.10.000. tl. Vasiyet ve borcun düşülmesinden sonra Kadının çocukları olunca koca kalan miktarın dörtte birine hak sahibi oluyordu.

10.000/ 4= 2.500. Tl Kocanın hissesi baba altıda bir ana altıda bir idi baba ve anaya her biri için 1.667. tl. düşer

250016671667_____5.834 TL Hissesine sahip olurlar.10.000 – 5.834= kalan 4.166 lira iki kız arasında eşit miktarda bölüşülür. Oda her bir kız için 2.083 TL. Olur.Çocuklar iki erkek ve bir kız olmuş olsaydı erkeğe düşen pey kızın iki katına eşit olacaktı. Yani 4.166.T. Miktar beş eşit parçaya bölünüp biri kıza düşen miktar kız hissesini de ikiyle çarparsak erkeğin hissesi ortaya çıkar.________________________________________________________________

e) soru 5 – Kadın ölüp de kadının çocuklar yoksa bir koca ve anne babası varsa,10.000/ 2= 5.000 TL. Koca malın yarasını alır. Geriye kalan miktar anne bir bölü üçünü babası da iki bölü üçüne hak sahibidir. Eşlerden babası ve çocuğu olamayanlarda paylaşım Nasıldır?f) soru–6- Koca öldü geriye bir erkek kardeşi varsa mirasın vasiyet ve borcun düşülmesinden sonra bir erkek kardeş olunca altıda birine hak sahibidir. 10.000 / 6= 1667 Miktar kardeşe ait geriye soruda babası yok çocuğu da yok diyor mirasçılardan sayılmayan kim var annedir. Annenin hissesi de belli idi o çocuğu olmayan baba ve ana sadece ona mirasçı olunca mirasın üçte birini alıyordu.10.000/3 = o da 3.333. Ti. Dır kardeşine düşen payla toplanınca onların toplamı, 5.000 tl. Ediyor. geriye kalan 5.000 .tl. de bir tek karınsa kalıyor. Sağlamasını yaptığımız zaman kocası ölen kadın bir tek ise kalan mirasın yarısına hak sahibidir ilkesiyle örtüşüyor.g) soru -7- kadın öldü. Koca ve ona erkek kardeşi ona mirasçı ise yine zikredilmeyen asıl hak sahibi olan anne burada mirasın f şıkkında olduğu gibi hak payına eşittir sonuç aynıdır.ğ- Soru 8-) baba ve çocuk yok. Bir erkek kardeş bir kız kardeş ona mirasçıdırlar. Bu hem erkek kardeşler hem de kız kardeşler bir den fazla olunca kalan mirasın üçte ikisine kardeşler hak sahibidirler. Geriye anılmayan mirasa

135

Page 136: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

hak sahibi anne vardı. Malın kardeşler üçte ikisini geriye kalan üçte birini olunca kardeşler erkek ve kız olduğu zaman iki kız hissesi bir erkek hissesi olacağı şekilde pay ederler.

AHİRET HAYATINDA ERKEK VE KADIN

Ahret hakkındaki insanların söyledikleri zan ve tahmine dayanmaktadır. Dünya hayatında, kadın, erkek, topal kör, sağır, hasta, beyaz, siyah, uzun, kısa, vs. Bunların hepsi bir denenmeydi. Ahret âleminde ise bunların hepsi kalkacak yeni bir yaratılışla yaratılan insanlar iki kısımda işlem göreceklerdir.

İman eden ve Salih amel işleyeyenleri dünya hayatında gösterdiği başarıya göre, cennette derecelerle ödüllendirilecekler. Bunlar erkek ve kadın diye ayrılmadan, diğerleri de iman etmeyen ve insanlara ve kendisine zulmedenlerin yeri de zulümlerindeki derecelere göre cehennemdeki yerlerini alacaklardır.

56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık

56/.61- (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.

56/62- Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?29/20- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

İşte bu ayetlere göre Allah yeni bir yaratma tarzıyla insanları orada yaratacak ve bu dünyadaki anlamda kadın ve erkek değil, sınavlarını başarılı bir şekilde vermiş olanların cennette yeni bir yaratılış tarzıyla yaratılıp onlara eşler verilecektir. Kuranda eşlerden bahsederken onların özelliklerini sayarken55/56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.

55/58- Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.56/22- Ve iri gözlü huriler,56/23- Sanki saklı inciler gibi;56/24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);

136

Page 137: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Hurilerin ayetlerde erkeklere verileceğine dair hiçbir ayet yoktur. Oradaki eşler buradaki kadınılar gibi değil oradaki erkekler de buradaki erkekler gibi değildirler.

Dünya hayatında sadece insan olarak rol farklılığı ile rol alan insanların Ahret hayatında rollerini güzel oynayanlar tek tip yaratılışla yaratılıp onlar ya cennetle ödüllendirilecekler. Ya da rollerini kurallara göre oynayamayanlar da cehennemle cezalandırılacaklardır.

Hiç Kuranda cehennemde ve cennette kadın ve erkeklerin ayırım yaparak bahsettiğini görmüyoruz. İşte bu anlamda Ahiret âleminde Allah bir hurma çekirdeğinin lifleri kadar haksızlık yapmadan insanlara ceza ve mükâfatlarını verecektir.

33/35- Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.

Öyleyse kalplerinde maraz olanların, Allah ahret âleminde erkeklere huriler verilecek kadınlara ne verilecek? Sorusu mantıksızdır. Onlara cevap olarak huriler. Kadınlara da kılmanlar verilecek diyen din adamlarının verdikleri cevap da mantıksızdır.

Öyleyse Allah erkekleri kayırıyor mu? Sorusu olayların iç yüzünü kavrayamayan insanların sorusudur. Olayın iç yüzünü kavrayan insanların iman edenlere, layık olan anlayış onun cinsiyette güçte hastalıkta ki farklılıklar değildir.Önemli olan her akleden insan bulunmuş olduğu konumu dünya hayatında tespit edip kendi üzerine düşen görevi yapıp yapmadığının muhasebesini yapmasıdır.

Cehenneme giden insanlar kadın ve erkek ayırt edilmeden orada ceza çekerlerken kuranın aktardığı tabloya bakınız.

56/41- "Ashab-ı Şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı Şimal."

42- Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,

137

Page 138: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

43- Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

44- Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).

45- Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.

46- Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.

47- Ve derlerdi ki: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı?gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?"

48- "Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?"

49- De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de."

50- "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır." 51- Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar,

52- Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.

53- Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız.

54- Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.

55- Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz.

56- İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.

57- Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?Eğer dünyadaki gibi bir konumda olmuş olsalardı yanan ateşe nasıl ölmeden dayanabileceklerdi. İşte onların derileri dökülür tekrar yenilenerek yanmaya devam edecektir.

KURAN’A GÖRE KAVİMLERİN HELÂKİ NE ANLAM İFADE EDİYOR?.

HELÂK: İslam toplumlarında, Müfessirlerin anlattıklarına göre doğru yoldan çıkan kavimlerin, işlemiş oldukları suçlardan dolayı, Allah’ın onların üzerlerine tabii afetler göndererek tarih sahnesinden silinmeleri anlamında anlatılmıştır.

138

Page 139: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kuran Kıssaları anlatılırken, sanatsal bir üslupla anlatılmıştır. çok uzun bir zamanda anlatılacak konuları, mecazi sanat kullanarak, kısa ifadelerle, özetlemiştir. Her dilde olduğu gibi, kuran dilinde de çok mecazi sanat kullanılmıştır. İşte kullanılan bu mecazi sanatı gerçek anlamında gibi anlaşılırsa, doğru olmayan kurandaki o bütünselliği zedeleyen anlamlar ortaya çıkmaktadır. Kuranda geçen bir kelimenin ve bir ayetin ne anlama geldiği anlaşılmazsa, onunla ilgili konular da anlaşılamaz.

Bu gün dilimizde kullanılan deyimler de öyle değil mi? Orta doğu ısınıyor. Adamın kolu uzun, burnu havada, ekmeğini taştan çıkarır. İt ürür kervan yürür. Yapılan yanlışlıklara göz yumma. İfadeleri gerçek anlamında anlaşılsa gülünç bir tablo ortaya çıkar.

Türkçede Bu kelimelerin ne anlama geldiği konu ile alakalı kompozisyonda anlatıldığı zaman anlaşılabiliyorsa. İşte kuranda geçen kelimeler ve deyimler de konular ve kuran bütünlüğünde ne anlama geldiği aranması gerekir.

Eğer bir ayette ve kıssalarda anlatılmak istenen anlayış doğru anlaşılmamışsa hem kurandaki diğer ayetlerle uyum sağlamaz. Hem de Allahın evrene koyduğu yasalarla uyum sağlamaz. Bir ayetin doğru tanımlanmasının şartı vahiylerle evrenin yasalarını çatıştırmadan çelişkisiz bir anlayışı veya yorumu ortaya koymak gerekir.

Şimdi Kuranda kavimlerin helaki ile ilgili ayetlerden örnekler vererek, akıl, kuran, evren, yasalarını birbirleriyle çatıştırmadan anlamaya çalışalım.

8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi.

Her kuranı okuyan ve ona iman edenler, iyi bilirler ki Kuranda çelişki yoktur.

4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Şimdi suç işlemesi nedeni ile dünyada, Allahın kavimlere özel bir ceza vermediğine dair bir ayet örneği verelim.

139

Page 140: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Şimdi iki tane ayeti yan yana getirdiğimizde Söylenilenler tamamen biri birlerine ters gibi yansımaktadır.

35/45 ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

8/54 Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk”

Allah bir ayette, suç işleyenlerin cezasını ahi ret hayatında verileceğini bildiriyor. Bir ayette de Firavun ve taraftarları Dünya hayatında yaptıkları suçtan dolayı suda boğulma cezası veriliyor.

Allah evrene de, Göndermiş olduğu kurana da, bir yasa koymuştur. Yerleri ve gökleri yaratan Allah tövbe hâşâ yanılmış mı? Veya bir ayette söylediğini unutup başka bir ayette hatırlamış mı? Hayır, bunların hiç biri değildir. Allah ne söylediğinin farkındadır. Bilincindedir. Unutmaz ve yanılmaz. Biz onu anlamakta aciziz kalıyoruz. Kuranda değişik ayetlerde Bu Ve buna benzer birçok örnekler verilebilir. Onları kurandan ayrı ayrı örnekler vererek açıklamaya çalışalım.

Bir Taraftan Allah, Kuran’da Ölen; dünya hayatında dirilmeyeceğini söylüyor. Bir taraftan da Hazreti İsa peygamberin ölüleri dirilttiğinden söz ediliyor.

21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.

5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrail oğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrail oğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."

140

Page 141: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bu Ayetlerde anlatılmak isteneni yakalayabilmek için önce kuranda anlatılan bazı kelimeler ve ayetleri bir bilgi olarak beynimizin bir köşesine kotlama yapmamız gerekiyor. 1- Kuran’da çelişki yoktur. O zaman bu ayette gerçek anlamının dışında bir anlam kullanıldığı hatırlanmalıdır.

2- Ölü kelimesi kuranda ne anlamda kullanılmıştır. Onu bulmamız lazım.

2/73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.

2/154- Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.

Anlayabilenler için bu iki ayette farklı anlatım sanatı vardır. Allahın koyduğu tabiat yasalarında, ölen bir kişi, inek bacağı tavuk bacağı vurma ile dirilmez. Dirildiği de görülmemiştir. Burada Anlatılmak istenen bir anlam vardır. Onu yakalamak lazımdır.

İkinci ölüm kelimesi şehitler için kullanılmıştır. Eğer kuranda şehitler için kullandığı ölüler demeyin ifadesi gerçek anlamında anlaşılmış olsa idi. Mezara koymadığın zaman kokuşmazdı. Bu ifadede mecazi anlamında kullanılmıştır. Bu gün sokaklarda söylenen şehitler ölmez ifadesi onun kendisi ölse de onun vatan için göstermiş olduğu sadakat. Milletin kalbinde takdirle anılmak anlamındadır. O kalplerde yaşıyor ama o öldü.

O zaman Kuranda Ölü Kelimesi İki Anlamda Kullanılmıştır. Birincisi Hayati fonksiyonlarını yitirme anlamındaki ölüdür. O bir daha geri gelmeyecek olan ölüdür. İkinci Anlamı ifade eden ölü ise Yaratılış gayesinden saparak Allahtan gelen vahiylere karşı duyarlılığını kaybetmiş anlamında olan ölüdür. İşte Hazreti İsa Peygamberin dirilttiği Allahın izni ile ölü bu anlamdadır.

Kuranda Anlatılan kelimeler hiç bir zaman bir başka kelimenin yerine kullanılmamıştır. Ama bir kelime başka konularda başka anlam ifade eden bölümlerde kullanılmıştır. İşte Ölü Gerçek anlamda ayette geçmişse, O dünya hayatına bir daha geri gelmeyecek, ama mecazi anlamda kullanılmışsa o ölü dirilir. Yaşamın gayesinden uzak olduğundan uyanarak veya uyandırılarak hayatın gerçek

141

Page 142: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

anlamını kavrar. İşte Hazreti İsa peygamberin Allahın izni ile dirilttiği ölü bu anlamda anlaşılmalıdır.

Hazret İbrahim peygamberin duyarsız hayvanları eğiterek duyarlı hale getirip dirilttiği ölü bu ölüdür.

Allah bir taraftan peygamberlere vahiylerin dışında bir ayet (mucize) Vermedik diyor. Bir taraftan Musa peygamberin asasını taşa vurduğu zaman pınarlar fışkırıyor.

2/60- (Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman Biz ona: "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.

Bu Ayet ile ilgili geçen ayetleri bir araya getirirsek, Konu Daha iyi anlaşılacaktır, kanaatindeyim.

5/12- Andolsun, Allah İsrail oğulları’ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."

7/160- Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

İşte Bu Kuranda geçen Hazreti Musa peygamberin Asasını taşa vurup da on iki pınar fışkırdı dediği ayet bunlardır.

Şimdi Bu üç ayette kıssanın ana fikrini oluşturan cümleleri alarak buraya aktaralım.1- Birincisi “"Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı.

2- İkincisi: Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik

142

Page 143: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

3- Üçüncüsü: on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık.

Ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman, Hazreti Musa Allahtan aldığı vahiylerle toplumları uyardığı zaman on iki kişi duyarlılığını ilan ederek, Hazreti Musa peygamberi destekliyorlar. Ve daha sonrada on iki güvenilir Müslüman da toplumlara mesajları tebliğ ettiklerinde her güvenilir müslümanın anlattıklarını dinleyip de on iki oymak olarak güçlü bir ordu oluşturuluyor. Ve firavunun zalimliğine son veriyorlar. İşte taşa vurulup da on iki pınar bunu anlatmaktadır.

Bu Olay Hazreti İsa peygamber de de anlatılmaktadır.

3/ 52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.

Kıssada anlatılan pınar, Vahiylere duyarlı olanlar anlamında anlatılmıştır. Eğer mucize olarak anlatılmış olsaydı Aşağıda geçen ayetlere tezat teşkil ederdi.

29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

Bu Ayetlere Göre Peygamberlere vahiyler kitaplar dışında harikulade mucizeler verilmediğini Mucizeler sadece Allaha ait olduğunu anlatmaktadır. O zaman Hazreti Musa’nın sosyal toplum içerisine girdiği zaman iki dayanacak güç olarak asa kelimesi kullanılmıştır. Birincisi Dünyalık dayandığı güçler. İkincisi de peygamberlere özgü vahiy asası anlamında kullanılan güçlerdir.

Asayı attığı zaman yılan ejderha oluyor.

7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."

7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.

143

Page 144: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

20/18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."

20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."

20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).

Burada bir asayı atınca yılan oluyor. Bu yılan olan asa dünyalık dayandığı güç anlamında olan asadır. Bu asası elinden giden insanlar korkar ve üzüntü duyar kaçar. Musa peygamber bu asası elinden gittiği zaman soğuk duş etkisi yapmış ve korkup kaçmaya başlamıştır.

İkinci asa vahiy anlamında olan asadır. Bu asanın dayanağı Allah’tır. Vahiylerdir. İşte firavunun büyücü ve bilginlerinin attıkları asaları, derleyip yutan onların sözlerini geçersiz kılan vahiylerdir. Vahiy anlamında kullanılan asa ile dünyalık dayandığı güçler anlamında kullanılan asa farklı konularda anlatıldığı için, çelişkili gibi görülmüştür.

Deniz ikiye ayrılıp iman edenler kurtuluyor iman etmeyenler suda boğuluyor.

2/49- Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. 2/50- Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun'un adamlarını -gözlerinizin önünde- boğduğumuzu hatırlayın.

İşte Bu Ayetler Hazreti Musa ve kendisine tabi olan İsrail oğulları’nın yaşadıkları hayattan bir kesit sunmaktadır. Denizin ikiye ayrılıp kuru bir yol açılarak iman edenlerin kurtarılması anlatılmaktadır.

Eğer bu denizin yarılması mucize ve gerçek anlamında anlaşılmış olsaydı, Peygamberler hakkında Allahın söylediği ile tezat teşkil ederdi. Peygamberlere böyle eline sihirli bir değnek verilip okus pokus yaparak denizi yarma olayı olmamıştır.

Burada Kuran deniz kelimesini iki kısma ayırmıştır. Birincisi nehirlerin akarak biriken büyük su kütlelerine denmektedir. İkinci Anlamı ise yaşanan hayat denizi olarak anlaşılmalıdır.

144

Page 145: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

14/32- Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızk olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır.

26/62- (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."

26/63- Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vah yettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.

26/64- Ötekileri de buraya yaklaştırdık.

26/65- Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.

Denizin asa ile yarılması tabiat kuvvetlerine Allahın koyduğu yasa ile uyuşmamaktadır. Buradaki deniz gerçek anlamında olan deniz değil mecazi anlamında kullanılan denizdir. Allahtan aldığı emirleri insanlara anlattığı zaman insanlardan bu vahiylere karşı duyarlı olanlar. Hazreti Musa’nın peşine takılarak, Vahyin gözetiminde Dünya hayatını yaşamaları onları kurtarmaktadır.

Kuran Hiçbir zaman Hayatın anlamını Allahın tanımladığı şekilde yaşayıp da ölenlere helak ettik öldürdük boğduk ifadesi kullanmamıştır.

Kuran bir taraftan develerin kesilmesini emredip insanlara onların etlerinden hem yemelerini hem de ihtiyaç sahiplerine dağıtmayı teşvik etsin. Bir taraftan da bir kavim deve kestiği zaman deve kesmesi helâk nedeni olsun, bu kurana uygun değildir.

91/13- Allah'ın elçisi onlara dedi ki: "Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin."

91/14- Fakat onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir etti.

Kuran bir taraftan, Hayvanlar akıl etmez diyor. Bir taraftan Kâbe’ye saldıran ebrehe ordusunu, ebabil kuşlarının ayaklarında taşıdıkları pişmiş taşları attıklarında, yenik ekin haline dönüştürüyor.

145

Page 146: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Allah bir taraftan Yine hayvanların akıl etmediklerini söylesin bir taratan da, Balıklar Yahudi olanların ibadet yasağına uyup uymadığını denetlesin.

Allah Kuranda bir taraftan, Ateşin yakıcı olduğunu söylesin, bir taraftan da hazreti İbrahim’i ateş yakmasın. Daha kuranda birbirleri ile çelişkili gibi görülen çok ayet örnekleri var. Biz bunlardan bir kaçını anlatarak çelişkisiz bir anlayışı ortaya koymaya çalışacağız.

8/54- Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi”

Bu Ayette Kastedilen anlamı yakalaya bilirsek, Kuranda bu ve buna benzer olan ayetlerdeki anlayışlar da aynıdır. Üzerinde ısrarla vurgulayarak altını kalın çizgilerle çizerek durmak istiyorum.

Kuranda Müteşabih olan ayetlerde bir mesele aynı konuda geçmez. Bir başka surede ve bir başka ayette geçer. Allah dünyaya ilim ve teknolojinin ileri gitmesini sağlayabilmek için onunla ilgili malzemeler değişik yerlerden toplanarak inşa ediliyorsa, aynı yerde onunla ilgili bütün olan şeylerin eksiklerini bulamıyorsak. Kuranda da bir konu ile ilgili duvarın oluşması için kuranın her tarafına yayılmış onunla ilgili kelimeleri derleyip duvarı muazzam bir şekilde örüyoruz.

Firavun ordusunu suda boğduk” Ayette geçen bu cümleyi anlayabilmek için o kıssayı hatırlamak gerekir. Olay Ayetler ışığında şöyle geçmektedir.

Hazreti Musa peygamber tebliğ mücadelesini firavun karşısında sürdürürken, Firavun; Hazreti Musa peygamberi ve taraftarlarını öldürmeye karar verir.

Kurtuluşu mümkün olmayan bir zamanda kaçarlarken denizle karşı karşıya kalırlar. Hazreti Musa peygamberin taraftarları, eyvah yandık derler. Hazreti Musa peygamber de korkmayın Allah bizimledir der. Ve asayı denize vurduğunda deniz ikiye ayrılır. Firavun ve taraftarları denizde onları takip ederken deniz birleşir boğulur. Musa ve askerlerine Allah kuru bir yol açarak kurtulur.

Kuranın bütünselliğine baktığımız zaman, bu olay mecazi değil, de gerçek anlamında anlatılmış olsaydı. Kuranda onunla ilgili birçok ayeti ortadan kaldırırdı. Ve tezat teşkil ederdi.

Helakin tanımı; Dünya hayatında Allahın özel bir cezası yoktur. Helak kavramı

146

Page 147: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

kuranı literatürde, İnsanlar asıl dünyaya geliş gayesinin dışında hareket etmeleridir.

Elbette dünya hayatı ahi ret hayatının tarlasıdır. İnsanlar dünya hayatında kendilerine ait iyi ve ya kötü amellerin karşılığını buradan götürmektedirler.

Kuran’ın Asıl insanları Ahi ret hayatındaki mükafat ve ceza yerinin dünya hayatında kazanıldığını, bu dünya hayatında herkes ne kazanırsa ahi ret âleminde onu biçeceğini hatırlatmaktadır.

Her insan dünya hayatında, akıllı olan ve ergenlik çağına gelmiş olanları eceline kadar bir deneme ve imtihan sürecinden geçirmektedir. Bu denemeye çocuklar, deliler ve bunaklar (bunaklık döneminden değil) dâhil değildirler. Deneme aklı olanlar içindir. Allah kâinatta bütün yaratıkları çift yarattığı gibi Yolları da çift yaratmıştır.

İnsanlar hangi yolu özgür olarak seçmişlerse o yolda insanların gidiş eğilimine göre yolları açmaktadır. İnsan zaten yaratılış olarak hem pozitif yöne hem de negatif yöne gidebilme eğiliminde yaratılmış nötr bir varlıktır. Doğru yolda gidenler için doğru yolda yürüyebilecek malzemeler vardır. Yanlış yolda gidenlere de yanlış yolda gidebilecek malzemeler vardır. İnsanlar hangi yöne de giderlerse o yönde işlemiş olduğu iyi ve kötü ameller onun gidiş tarzını güçlendirmektedir.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki: Allah İnsana Aklını takvasını fıs kını vermiş önlerine de doğruya ve yanlışa gidebilecek malzemeleri de vermiş. Kişileri özgür iradesiyle istediği yolu seçip o yolda yürümelerini kendilerine bırakmıştır.

Ve dünya hayatında doğru yolda yürümek isteyenlere peygamberler ve kitaplar göndererek onların veliliğini üslenmiş ama. Yolda sapanlara da özel bir müdahalede bulunmamıştır.

Allahın Hem göndermiş olduğu kitaplarda bir çelişki yok hem de yaratmış olduğu evrende kâinatta bir çelişki yoktur. Kim dünyada evrendeki yasaları çözüp oların dinden gerektiği gibi yararlanıyorsa Allah onlara dünyada üstünlüğü vermiştir. O insanların iman edip etmemesi Allah için dünya hayatında bir avantaj veya dezavantaj değildir. Dünyayı isteyene dünyayı, ahi reti isteyene ahi reti, hem dünyayı hem de ahreti isteyenlere hem dünyayı hem de ahreti vereceğini Allah vaad etmiştir.

Kuran yol gösterici olan bir kitaptır. Doğru Olan iman edenleri dünya hayatına

147

Page 148: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ve ahret hayatına değerleri kadar değer verilmesini emretmektedir. İnananlara orta bir yol takip etmesini istemektedir.

NESH VE MENSUH

Nesh etmek: Kurana göre yanlış veya hatalı bir davranışın yerine benzerinin ve daha güzelinin gelişiyle terk edilmesi kaldırılması demektir.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti nesh etmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.

İslam toplumlarında anlaşılan ve müfessirlerin anlattıkları nesh, sanki Allah bir şeyi önceden yanlış söylemiş veya bilememiş de sonradan bu yaptığı yanlışın farkına vararak düzeltmesi veya söylediğinden vazgeçerek değiştirmesi, Anlamında anlaşılmıştır. Veya anlatmışlardır.

Allah bu noksanlıklardan uzaktır. Nesh ilgili ayet konu içerisinde kendisinden önce gelen ayetlerden ne demek istediğinin anlaşılması gerekmektedir.

2/105- Kitap Ehlinden olan kâfirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir. İşte bu ayet neshedilen olayın ne olduğunu bize açıklamaktadır.

Kurandaki ayetlerin ne demek istediği kuranda onunla ilgili diğer ayetlerden anlaşılır. Kuran bir olayı bir konuyu anlatırken, masal ve hikâye gibi anlatmamıştır. Onları bir arada toplu bir halde bulamayız, Onunla ilgili ayetler Kuranın her tarafına serpiştirilmiştir. Doğru olan bir anlayışı ortaya çıkarmak için o konu hakkındaki kelime ve ayetlerin bir araya getirilip, orada o konunun bir bina gibi düzgün şekilde inşa edilmesi gerekir.

Bir Bina yapacağın zaman, taşını bir yerden, çimentosunu bir yerden, demirini bir yerden kerestesini bir yerden kirecini başka bir yerden alıp bir usta ve işçiler

148

Page 149: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

nezaretinde yapılıyorsa. Kurandaki bir konu da aynen öyle inşa edilir. Yazdığım makalelerde bu olayları sık sık tekrar ediyorum ki anlaşılsın diye.

Nesh ile ilgili ayeti açıklayabilmek için önce orada kullanılan kelimelerin ne anlama geldiğini kuranda arayarak bulmakla mümkün olur.” Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız.”

Nesh edilen ayet nedir? Onu Yakalamaya çalışalım.

Ayet: Allahın kâinatta yaratmış olduğu zerreden küreye kadar var olan her şey, ayet olduğu gibi, Kuranda kullanılan kelimeler ve ayetler ve kuran da Allahın ayetidir. Ve aynı zamanda insan yaşamını olumlu veya olumsuz etkileyen her şey de birer ayettir. Olaya bu açıdan baktığımız zaman nesh etme olayını daha güzel kavrarız kanaatindeyim.

Kuranda geçen bir ayet ayet olduğu gibi, deve de bir ayettir. Yanlış din de bir ayettir. Doğru din anlayışı da bir ayettir. Haram da bir ayettir. Helal da bir ayettir. Savaş barış da bir ayettir. Ayet içerisinde geçen daha güzeli ve benzeri olan da bir ayettir.

Asıl toplumun yanlış anlayıp da Allahın gönderdiği dinlerin bozulmasına vesile olan anlayış Allahın Din olarak Peygamberlere gönderip de sonradan bu dinleri beğenmeyip değiştirmesi anlayışıdır. Bu Ayetin kendinden önce gelen ayetlere dikkat ettiğimiz zaman, muhatap olan ehlikitap ve onların yaşadıkları yanlış din anlayışlarıdır.

Yani Hazreti Musa peygambere ve hazreti İsa peygambere gelen vahiy orijinli dinin, mensupları tarafından saptırılarak veya yozlaştırılarak yaşadıkları dindir. Nesh etmek, Doğru olan dinle yanlışların düzeltilerek yanlış olan din anlayışının hükmünün kaldırılmasıdır. Yoksa orijinal olan Musa’ya veya İsa’ya gelen dinin hükmü değildir. Her peygamberin kendisinden önce gelen peygamberleri doğrulaması ve tasdik etmesi ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemesi söylediklerimzin bir delilidir.

7/ 157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar. O, onlara marufu (iyiliği) emrediyor. münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor. ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona

149

Page 150: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Onların helallerini haram haramlarını haram yapan din orjial olan İsa Musa’ya gelen dinlerin helali haramı değil kendilerinin zan ve tahminle ortaya koydukları dinlerin helali haramıdır.

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa Allahın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu dinin adı İslam, o dine, gönderilmiş olan peygamberlere bağlılığını gösterenlerin adı da Müslüman’dır. Öyleyse peygamberler arasında helal ve haram farklılığı değil, Şartlar farklılığı vardır. Bu şartlar farklılığı aynı peygamberin yaşam döneminde olduğu gibi, farklı peygamberlerin dönemlerin de de yaşam ve şartlar farklılığı vardır.

At Eti Haram değilse, Allah bunu yasaklamamışsa onu kimsenin At eti yenmez Haram demeye hakkı yoktur. Ancak atı kesip yersek hayatımızın büyük olmazsa olmazlarını oluşturan yaşam hayatımız sekteye uğrar. Atı binek olarak, savaşta barışta yük götürmede, çift sürmede odun getirmede işimizi kolaylaştırırken onu çok az bir ihtiyaç için yok etmek bizim hayatımızın zorlaşmasına neden olduğu için kesip yemeyiz. Veya bizim et ihtiyacımız için özel olarak yaratılmış hayvanları kesip yeriz. Eğer kesip yemek o saymış olduğumuz gerekçelerden daha ön plana çıkarsa onu da keser yeriz burada şartlar değişmiştir.

16/ 118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.Bu hitap son peygamberedir. Ona neyin helal neyin haram olduğu kuranın diğer ayetlerinde açıklanmıştır.

5/ 4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- yiyin. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

6/ 145- De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir). Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.

150

Page 151: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

İşte kuranın yasakladığı bütün yiyecekler kendilerinden önce gelen toplumlara da yasak kuranın yenmesini serbest kıldığı bütün şeyler de kendilerinden önceki gelenlere de helal veya serbestti.

Bu Ayet örneklerinde de olduğu gibi, Kuran İki Kötüden mutlaka seçmek gerekirse daha az kötüyü, iki iyiden mutlaka daha çok iyiyi seçmemizi öğütler.

Kuranın Nesh ettiği ayet konu içerisinde bahsettiğimiz değildir. Konu içerisinde bahsedilen bozulmuş olan Musa ve İsa dininin doğru olanları aynı kalmak koşulu ile yanlış olan yerlerinin değiştirilerek yerine düzgün olanları getirilmesidir.

Allah insanlara Yahudilik ve Hıristiyanlık dinini göndermemiştir. Onlar kendileri böyle bir yakıştırma koymuşlardır. Onlar biz Hıristiyanlarız dediler. Ama Allah onlara Müslüman olun demiştir. Allah İbrahim dinini örnek alın demiştir.

57/ 25- Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, Kendisi'ne ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.

57/26- Andolsun, Biz Nuh'u ve İbrahim'i (elçi olarak) gönderdik, peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde hidayeti kabul edenler vardır, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.

57/27- Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.

151

Page 152: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

3/ 67- İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan’dı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslüman’dı, müşriklerden de değildi.

Kuranda Her dilde olduğu gibi bir anlatım sanatı vardır. Bir Ayetin buraya tercümesini aktardıktan sonra, açıklamaya çalışalım.

6/ 146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

Bu Ayet örneğinde Yahudi olanlara, “Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık.” Zaten Kuranın bütünlüğü içerisinde mantıksal bir kavrama yeteneği olmayanlar, sanki Allah Yahudi olanlara bu sayılanların haram edildiğini sanmışlardır.

Allah insanlara iki yol göstermiştir. Birisi Hak yol doğru olan yoldur. Diğeri, ise batıl yoldur. Yanlış olan yoldur. Allah evrene iki yolda yürüyebilecekler için malzemeleri yaratmıştır. Ama insanlara demiştir ki, Haram olanlardan yemeyin çünkü bunlar fısk ve murdardır. Temiz ve helal olanlardan yiyin demiştir.

Allahın yarattığı şeyler özel durumlar hariç aynı şartlar altında bir kavme helâl bir kavme haram olmaz. Bu kuran Ve evrenin yasalarıyla uyuşmaz. İşte Orada Yahudiler, Allahın dinini tanımayıp, kendi zan ve tahminlerine göre, bir din uydurduklarından dolayı kendi kendilerine haram ettiklerinden dolayı haram ettik ifadesini kullanmaktadır. İşte Orada ayetin ne dediği değil ne söylemek istediği anlaşılmazsa kavram kargaşalığı ortaya çıkar.

74/ 31- Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkar edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını Kendisi'nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

152

Page 153: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Dilediğimi saptırırım ayetinde olduğu gibi. Dilemek Kişilerin istediği yola gitmede Allah donanımlı bir hale getirdikten sonra yol seçme özgürlüğü ile olayları kendi isteklerine bırakılmasıdır.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.”

Yoksa Allah birini dileyip saptırırsa birini dileyip hidayete getirirse birini dileyip bağışlarsa insanları deneme anında müdahale etmeden adil Allah anlayışını nereye oturtturacağız?

Nasıl, Allah insanlar arasından her hangi birisini insanların özgürce yol seçme anlayışı dışında, gel kulum seni diliyorum saptırıyorum. Gel kulum seni diliyorum hidayete getiriyorum. Gel kulum seni diliyorum bağışlıyorum. Anlayışı doğru değil ise, Yahudi olanlara Allahın helal ve temiz kıldığı şeyleri de haram etmesi doğru değildir.

Allah hidayete ermeyi sapmayı bağışlamayı helal ve temiz olanları, haram olanları, yaratır. Bunu; imtihana tabi tutmak için yarattığı insanların özgür iradesine sunar. İnsanlardan dileyen sapar dileyen hidayete gelir. Dileyen bağışlanmak ister. Dileyen haram yer dileyen de helâl olanlardan yer. Allah onların özgür iradelerine dünya hayatında insanların müdahalesi hariç müdahalede bulunmaz.

O zaman Allah’ın nesh ederek bir benzerini ve daha güzelini meydana getirdiği ayet nedir? Ehli Kitap ve müşriklerin anladığı ve yaşadığı din anlayışlarının doğru olanları yerinde kalmak koşulu ile yanlış olanların yerini yeni bir düzenlemeyle değiştirilmesidir.

İşte Aradan yuvarlak hesap bin beş yüz yıl geçmiş olan kuranın inişi ile şimdiki zaman arasında geçen toplumlardaki din anlayışlarının yeniden gözden geçirilerek, Kuranın düzgün olarak anlaşılıp, doğru olan kuranın anlattığı din anlayışı keşfedilerek, Doğru yerlerin aynen kalmak koşulu ile yanlış olan yerlerin doğrularla yeniden düzenlenmesi gerekir.

Allah, Peygamberlik ayetini nesh ederek ve bir daha peygamber gelmemek üzere noktalamıştır.

33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

153

Page 154: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Peygamberler ayeti nesh edilerek Yerini Her çağa hitap edecek her insanın alıp da kendisine bir kılavuz olan hayat kitabına bırakmıştır. Her insan elbette ki her ayeti anlayamaz, Ama Anlayamadığı yerleri de o konuda uzmanlaşan zikir ehlinden öğrenirler.

İnsanlar dünya hayatında değişik zekâ meziyet ilgi ilim, uğraşı alanlarına eğilim göstererek hepsi Allahın yarattığı kâinatı keşfetmede Küreselleşen dünyanın bir tuğlasını oluşturmuşlardır. Tıpta, biyolojide, inşaatta, fizikte, insanlar insanların hayatta daha güzel çağdaş müreffeh bir hayat yaşamalarında bir görev yapmaktadırlar.

Bir İnsan Aynı zamanda bir tıp ilmini, aynı zamanda bir din ilmini, aynı zamanda bir kimya ilmini başarmasına ne ömrü yeter, ne de beyni bunları kavramaya yeter. Genellemesini bile sayamadığımız milyonlarca çeşit yaratıkları ayrı ayrı keşfetmek ayrı ayrı insanların ilgilenmesi ile çözülecek olan olaylardır.

İNSAN OLAN HALİFE

KUR’ANDA DEVLET ANLAYIŞI

Devlet: Sınırları belirlenmiş toprak üzerinde bulunan toplumların çoğunluğunun siyasi görüşü etrafında teşkilatlanmış olanıdır.

Kurana Göre devlet: Allahın Peygamberler aracılığı ile getirmiş oldukları kitaplarda ön görülen, kanunlar çerçevesinde devlet başkanı ve onun gurubunun hem o kanunlara kendilerinin uyması hem de halka o kanunlara uymaya çağırmasıyla Güç haline gelen takva iktidarının, Yaşam projesidir.

Biz burada Allahın insanlara sunduğu bir devlet modelinden söz edeceğiz. Şuna inanıyoruz ki, Allah İnsanları ve kâinatı yaratandır. Kâinatı; yaratılmış olanlardan çok daha iyi bilen olduğunu kabullenmekteyiz. Bu sebeple de Dünya hayatındaki Allahın insanlar için çizdiği bir projeyi, kabullenenlerin iktidar olduğu bir toplumda uygulamayı pratik hayata götüren devlet modelinden söz edeceğiz.

Allah yeryüzünde ve kâinatta var olan varlıkların en mükemmel olarak yaratılanları âdemoğlu şemsiyesi altında olan insanlar olarak tanımlamıştır. Bu sebeple Her insan başlı başına bir devlettir. O kendisine nasıl değişik iki yerden gelen seslerden herhangi birisini tercih ederek yol seçmede yetkili ve sorumlu

154

Page 155: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ise, Devlet de iki temel düşünce etrafında toplanmış olan insanlardan ya takva yönünün ya da fısk yönünün iktidarı olmaktadır.

Bir başka deyişle Ya Allaha teslim olmuş, rab olarak Allah’ı Kabul edenlerin iktidarı vardır. Ya da şeytan’a teslim olanların iktidarı vardır. Dünya üzerinde Bulunan ve aklı olan her insan dünya hayatında istediği yolda yürümek, Allah tarafından kendisine verilmiş bir haktır. Bütün dünyada olan insanlar bir araya gelseler bir kişi herhangi bir yola gitmeyi seçmişse, onu kimse seçmiş olduğu yoldan alıkoyamaz buna gücü yetmez. Sonucuna Katlanmak koşulu ile istediği yolda yürümeyi kendi özgür iradesine bırakılmıştır.

76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.Ama Allah Kendisine iman edenleri, Tiyatrodaki bir suflör gibi, yanlış yaptıkları zaman uyarmış onlara veli olmuştur. İşte Allahın veliliği altına girerek yaşayanlar hem bu dünyada hem de ahret hayatında asla mutsuz olmamışlar ve olmayacaklardır.

20/123- Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size Benden bir yol gösterici gelecektir; kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz."

Allah İnsanlara öyle bir hayat biçimi önermiş ki, Hiçbir zaman aklı olan insanın kaçamayacağı yaşadığı hayatın her bölümünde yapması gerekenleri gücü yettiği oranda yapmakla mükellef olduğu hayat biçimidir. Hiçbir zaman Allah insanlara gücü üzerinde yük yüklememiştir.

6/152- "Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (Emir) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz."

Şimdi İnsanın nasıl bir yapıya sahip olduğunu neleri yapıp neleri yapmamakla görevli olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalışalım. Şimdiye kadar dünya üzerindeki bilginler ve filozoflar insanı tanımlarken, Bazıları insan düşünen bir hayvandır demişler, bazıları insanları diğer yaratıklardan ayıran özellik akıldır demişlerdir.

Kuran Bakınız İnsanı nasıl tanımlamaktadır.

91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',

155

Page 156: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun).

91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.

Bu Ayetler İnsanın nasıl bir varlık olduğunu tanımlarken, her akleden insanların hissetiği gibi, biri birlerine zıt iki sesin gelmesidir. Kuran bu sesin birisine fısk ve fücur diğerine ise takva kelimesi kullanmıştır. Aklını takva yolunda yürümeye kullanıp nefsin azgın tutkularından kendisini arındırmış olan insana muttaki ismini vermiştir. Hani vicdan dedikleri şeydir. Her insan yanlış yaptığında ve yapmak istediğinde kendisini uyaran bir sestir oO zaman İnsanı tanımlamaya çalışalım.

İnsan: Dünya hayatında yaratılmış olan varlıkların en üstünü olması hasebiyle aklı olan ibadet ve kullukla sorumlu fakat iblis olgusunun insanın yaratılışında var olan hem doğru yola hem de yanlış yola gidebilecek nötr bir varlıktır. İnsanın almış olduğu iyi yönde ve kötü yönde eğilimleri ve yaşam tarzları onun sıfatlarıdır. İnsan dışındaki bütün varlıklarda böyle bir haslet yoktur. Bu sebeple Allahın halife diye isimlendirdiği diğer yaratılan insanların dışındaki varlıklar insana hizmet etmek onun emirlerine boyun eğmekle görevidirler.

95/4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Dünya üzerinde bulunan hiçbir varlık insan gibi mükemmel yaratılmamıştır. Kâinatta bulunan bütün varlıklar insanoğlunun emrine amade olarak yaratılmıştır. İnsan Var oluşuyla beraber eşyanın esrarını çözerek bu günkü bilgisayar ve uzay çağına ulaştığı halde diğer varlıklarda böyle bir ilerleme yoktur. Onlar insanoğlunun kendilerini hizmete davet edenlerine cevap vermektedirler.

2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." 2/33- (Allah:) "Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."

156

Page 157: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.

Burada insanın dışında olan bütün varlıkların insana hizmet etmek için yaratıldığını ve hizmet ettiklerini vurgularken, insanların da cinlerin de kendisine ibadet ve kullukla görevli olduklarını söylemektedir.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

Buraya kadar insan Allah ve kâinat hakkında biraz da olsa bilgi verdikten sonra, şimdi devletin temelini oluşturan insandan başlayarak nasıl devlet haline gelir onun kurandan profilini çizmeye çalışalım.

Kuranda geçen Halife temel olarak iki Anlam taşımaktadır.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Burada bahsedilen halife Allah adına Dünyada en mükemmel yaratılış nedeni ile kâinata hükmedebilen insandır. Daha önce bahsettiğimiz gibi meleklerin âdeme secdesi onun emrine girmesi anlamındaki secdedir. Yani Allah Kâinatta yaratmış olduğu bütün varlıkları insanlar için yaratmıştır. İnsanlar kâinat var oldukça kâinattaki gizli sırları bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarıncaya kadar, kıyamet kopmayacaktır.

İnsanoğlunun ömrüne eşdeğer olan kâinat insan ömrü bitiği zaman kâinat da yok olacaktır. Ve kıyamet kopmuş olacaktır. Yeniden bir yaratılışla tekrar yaratılan insanlar ceza ve mükâfat görmek için ayrılmış olan yerlerine gidecekler. Asıl bizim konumuz İman edenlere Allahın proje olarak sunduğu dini ayakta tutmak için var olan halifeliktir.

DİN ADINA GÖNDERİLEN HALİFE

5/92- Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.Kendilerini Allaha yöneltmiş ve takva iktidarını kurmuş olanların, Yol Göstericisi Allah tır. İnsanlar kendi akıllarına göre dünyada yaşamak için kanun vazetme insanları kendi akıllarından çıkarmış oldukları kanunlarla yönetme hakkı, Allaha göre yoktur.

157

Page 158: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Dünya hayatında kendisine iman edenlerin kesinlikle itiraz hakkı olmayan yanıldıkları zaman düzeltilen ölçü örnek alacakları peygamberler göndermiştir. Her peygamber kendisine gelen vahiyleri önce kendisi kabullenmek ve yaşamak daha sonra da diğer İnsanlara tebliğ etmektir. Peygamberlerin getirdikleri Allahtan vahiy olması sebebiyle yanılma payları yoktur.

Bu sebeple peygamberin getirdikleri konusunda sıkıntıya düşme ve itaatsizlik doğrudan doğruya Allaha itaatsizlik demektir. Bu sebeple her peygamber, Başlı başına itaat edilmesi gereken örnek olan bir halifedir.

33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

Bu itaat tabii ki peygamber ve Allaha iman edenler içindir. Allah ve resulüne iman ettim diyenler, artık Allahtan gelen bütün hükümler kendi aklına ters düşse bile Hatta onun söylediği bir söz, kendi ve yakınlarının aleyhine olsa bile ona muhalefet etme hakkı yoktur. Kabullenmek zorundadır. Hatta kalbinden bile verilen emre itaat konusunda rahatsızlık duyma hakkı da yoktur.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

Allah iman edenleri kadın olsun erkek olsun tek bir ümmet olmasını istemektedir. Nasıl bir fabrikada her bir görev için yerleştirilmiş parçalar ve parçacıklar biri birlerine hiçbir muhalefet yapmadan bir bütünlük içerisinde kendi görevlerini yapıyorlarsa. Müslümanım diyenler de kendi bulunmuş oldukları konumda kendi üzerlerine düşen bir reise bir peygambere bir lidere bağlı kalarak, görevlerini sürdürmektedirler.

Organizmaların tümüne baktığımız zaman da öyle değil mi? Aynen bir insanın organizmasının işleyişi gibi, İnsanda bir beyin vardır. O beyinin haberi olmadan deyim yerinde ise kuş bile uçmaz. Vücudun bir yerinde bir arıza olsa bütün vücut rahatsızlık çeker. Onu tedavi etmek için bütün vücut seferber olur. O acıyı önce beyin hisseder daha sonra da diğer yakınlık derecesine göre vücudun diğer organları hisseder. İşte İslam toplumları da öyle olması gerekir.

9/128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz Onun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. O elçi, çiftlikte bir horozun diğer dıştan gelecek tehlikelere karışı tavukları

158

Page 159: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

koruması, Hayvanların yavrularına karşı duydukları hassasiyet gibi müminlere karşı hassasiyet duymaktadır.

Allah, peygamber ve ona bağlı olduğunu kabul eden Müslümanların nasıl dünyada yaşamaları gerektiğini örnek olarak kuradan göstermiş ve peygamberlik olayını kaldırarak, kendisinden sonra gelecek olan toplumların nerde nasıl davranacaklarının örnek bir yaşam çizgisinden bize bir kesit sunarak bizim de öyle davranmamızı öyle yaşamamızı bozulmayan kuranı hayatımıza ölçü almamızı emretmiştir.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

İşte Örnek bir lider, örnek bir toplum budur. Bir taraftan insanlar önlerindeki hayatın nasıl olacağını bilmezken onların önlerinde Allah ile irtibatlı bir önderleri var. O lider. Bir mesele hakkında sıkışıp kaldığında ona vahyeden o problemleri tek tek çözen Allah’ı vardı. Ve ona suflörlük yapıyordu.

75/16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.

75/17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.75/18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.

75/9- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.

İşte Peygamberin peygamber oluşuyla başlayan, problemler peygamberlik tarihi bitene dek, karşısına çıkan problemleri Allah tek tek nerde ne yapacağını izah ederek hayatı Allahın yol göstericiliğinde okuyarak, peygamberini yönlendirmiştir.

Ve peygamberlere Allah kılavuzluk yapmıştır.

İnsan yaratılış olarak eksik ve hatalıdır. Peygamberler de Hayatlarında yer yer yanlışlıklar yapmışlardır. Kuran’da Bu peygamberlerin yapmış oldukları yanlışlıklardan söz ederek, onlar düzeltilmişlerdir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir

159

Page 160: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte peygamberlerle diğer insanları ayıran özellik budur. Bu sebeple peygamberlere kesin bir itaat vardır. O ne söylemişse kendisinden değil Allahın emirlerini iletmiştir. Ama peygamberler dışındaki devlet başkanlarına veya ulul emre itaat ince bir ayrım farkıyla ayrılmaktadır.

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahret gününe iman ediyorsanız, Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Ayette geçen,” Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün” peki Allah ve resulü hayatta iken bu anlaşmazlığı Allaha ve resulüne götüreceğiz de öldükten sonra kime götüreceğiz?

Bu Allah da resulü de gönderilmiş olan kurandır. İnsanoğlunun var oluşu ile başlayan peygamberlik ayeti insanoğlunun olgunlaşması ve yazı kültürünün de gelişmesi ile nesih edilerek yerini kuran ayeti almıştır.

33/ 40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

Kur’an hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmayanlar veya kalplerinde maraz olanlar. Peygamberliğin devam ettiğini, her peygamber gönderilen topluluğun, kendi peygamberlerinin son peygamber olduğunu söyledikleri gibi İslam toplumları da son peygamber olduğunu söylediklerini söylemişlerdir diyorlar.Vahiy orijinli dinlerin dışında insanların söylemleri hakkı örtemez.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.

Kurandan önce gelmiş geçmiş ve kıssaları oluşmuş her peygamber, mutlaka kendilerinden önce gelmiş olanları tasdik edip doğrulamış ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelemiştir.

Bu Büyük bir mucizedir. En son gelen peygamber de kendisinden sonra bir daha peygamber gelmeyeceğini peygamberlik hayatının noktalandığını vurgulayarak

160

Page 161: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yeni bir dönemin başladığının işaretini vermiştir. Bir başka deyişle yeni bir çağın başlangıcını oluşturmuştur. Her şeyin bir başlangıcı bir gelişmesi ve bir bitişi olduğu gibi peygamberlik de bitmiştir.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. Bazılarının söylediği gibi, nesh etmek ayetin hükümlerini kaldırmak anlamında değil, daha güzeli varken öncekinin kullanılmaya gerek kalmamasından kaynaklanmaktadır. Bu Güne kadar yazılan kitaplar kalemlerle defterlerle bir sürü masraf ve zaman harcanarak yapılıyor ve basılıyordu. Elektronik ortama gelinince artık matbaa dönemi kapanacak bilgisayar dönemi ile insanlar iletişimini daha kolay sağlayacaktır. İşte Allah matbaa ayetini silerek veya feshederek bilgisayar ayetini göndermesi gibidir.

Aklını kullanan insanılar için de öyle olması gerekmez mi? Her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir eksiğin bırakılmadığı insanlar için yeterli açıklamanın yapıldığı kuran gibi bozulmamış ve kıyametin sonuna kadar da bozulmayacak olan kitap varken başka söze gerek var mı?

Bütün dünyadaki her insan isterse bu kitaba ulaşması mümkündür. Peygamberler aracılığı ile gönderilen dinin her meselesi onda mevcuttur bu daha güzel değil mi? İşte Kuran Bütün Peygamberlerdeki Hayat kısalarını özetleyerek nerde ne yapılması gerekenleri içerisinde toplamış ve kendisine sahip olanlara dosdoğru yolda götürmüştür. Ve insanlar eğer önyargısız ve kalpleri marazlanmadan okuyup anlayanların hepsini kendisine büyüleyerek evrensel bir din olduğunu kanıtlamıştır. Öyle olması da gerekirdi. Kuran Allah tarafından gönderilmiş çarpıklığı olmayan bir kitaptır. Elbette insanı insanlardan daha iyi bilen, onlara nerde hangi hastalıkta nasıl bir ilaç vereceğini en güzel bilen Allah’tır.

O zaman bu ilahi mektubun ilahi reçetenin ne demek istediğini anlamak ve oradaki hangi hastalığa nasıl ilaç verileceğini tespit ederek onu kendimiz için kendimize uygulamamız gerekmektedir. Bugün dünyanın hastalığı bu, insanlar kuranı keşfedememişler.

Onun için kuranın dışındaki tarif edilen verilen ilaçlar onların hastalığını iyileştirmeye gücü yetmiyor. Bu Hastalığın ilacının kuran olduğunu bilenler çıksa da, onların sesi kesilmeye, insanoğlunun var oluşuyla beraber başlamış ve yok oluşuna Kadar da devam edip gidecektir. Ne zaman hakkı hâkim kılma mücadelesinde ortaya çıkan peygamberler ve elçiler ortaya çıktığı zaman onu

161

Page 162: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

destekleyenler olursa o hak yeşermiş toplumda iktidar olmuş ve rahat bir nefes almışlardır.

PEYGAMBER ÖRNEK BİR DEVLET BAŞKANIYDI

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Allah son peygamberi, gelecekteki, devlet başkanı sıfatıyla devlet başkanlarına model olarak seçmiştir. Kurandan onun insanlarla iletişimini gerek Müslüman halk ile gerek gayri Müslimlerle iletişimini nasıl kuracağını tanımlamıştır.

Allah inananlara devlet kurmayı emretmemiş. Çünkü devlet kurmak aynı tevhit akidesi etrafında insanlar toplanırsa oluşması gereken bir olaydır. Kuranın da belirttiği gibi İnsanoğlunun var oluşundan buyana kuranda bahsedilen yirmi beş peygamber geçmektedir. Binlerce peygamber gelip geçtiği halde onlar tarih sahnesine çıkamamışlardır. Bunun sebebi onlar görevlerini düzgün yapmadıklarından mı? Elbette hayır. Onlar Allahtan gelen emirleri toplumlara ulaştırmışlar fakat dinleyenler olmamıştır. Ve öldürülmüşler dövülmüşler ve sürülmüşlerdir.

O peygamberlerin, bu gün İslam ve ehli kitap toplumlarının anladığı gibi ellerinde sihirli bir değnek veya olağan üstü harikulade vahyin dışında bir mucizeleri yoktu. Onların ellerindeki malzeme sadece vahye karşı duyarlılık antenleri açık olup kendilerini destekleyen Müslümanlardı.

3/52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.

Kurandaki ayetleri, yalın olarak ele alıp bu ayet şöyle diyor demek yanlıştır. O Ayet orada bütün kurandaki ayetlerin içerisinden süzülerek gelen hiçbir ayetin sınırını ihlal etmeden bir yorum çıkararak bütünlüğün zedelenmeden bir yere oturtturulması gerekir. Allah isterse Kendisi Hz. İsa peygamberi destekleyemez mi idi? elbette ona gücü yeterdi. Ama Allah dünyayı düzenlerken böyle düzenlemiş, biz Allahın dünyayı ve kâinatı neden böyle düzenledi diye Allah’ı sorgulamak yerine düzenleme şeklindeki hikmetleri kavrayarak anlamak için yol almamız gerekmektedir.

162

Page 163: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Allah Akleden kendisine teslim olan insanlara dünyada yaşarken, İman edenlere velilik ettiğini, Allahın peygamberler aracılığı ile ulaştırdığı insanların iman edenlerine şöyle söylemektedir.

Ey İman eden Kullarım. Sizi dünya hayatında birçok imtihanlar zorluklar beklemektedir. Ben sadece dünya hayatında elçilerle nerde ne yapacağınıza suflörlük yaparım. Siz eğer dünya hayatında gerekli gayreti göstermezseniz karşıda sizin iman etmenize düşmanlık eden kâfirler ve şeytanlar var. Onlar eğer güçlü olurlarsa sizi sizin dininizden güç kullanarak alıkoymak isteyecekler. Eğer onlara karşı size saldırdıklarında gerekli savaş hazırlıkları yapmazsanız o kâfir ve şeytanlar sizi mağlup ederler.

Size elçi olarak gönderdiğim o resule bağlılığınızı gösterin. Ve sabırla çalışın yılmayın üzülmeyin her zorluğun arkasında bir kolaylık vardır. Sabredenler ancak kurtuluşa ererler. Belki siz size verilen mallardan fakirlere öksüzlere yolda kalmışa dilenenlere vermekle mallarınızdan eksilebilir. Bu eksilme sizi hayra doğru yolda yürümede karalı kılacaktır.

Cimrilik ederek kedisi yığdıkça yığarak ihtiyaçlı olanlarla da alay ederek şımaranlar asla hidayet onlara ulaşmaz onların bu tutum ve davranışları kendilerini helake götürecektir. Onlara imrenmeyin Onların sadece bu dünyada yaşarız ölürüz. Demelerinden dolayı böyle cimrileşerek mallarından vermek istemezler. Eğer İman edenler, Kâfir olanlara imrenecek olmasalardı Onlara dünyada malı yığdıkça yığardım. Ama ben öyle yapmadım kim bu dünyada gerekli gayreti gösterirse ona veriyorum siz durmadan çalışın üzülmeyin gevşemeyin İmtihan olduğunuz şu dünya hayatında ne kadar ömrünüz var ki? O zaman zarfında çekmiş olduğunuz sıkıntılar ve sabrınız size ebedi bir cennet kazandıracaktır.

Örnek bir peygamberin devlet otorite haline geldiği zaman kuranda tanımlanan görevleri incelemeye çalışalım.

1-Peygamberin müslüman olan halkla münasebetleri

2-peygamberin gayri Müslim halkla münasebetleri

3-peygamberin devletin dışında bulunan devletlerle münasebetleri

PEYGAMBERİN MÜSLÜMAN OLAN HALKLA MÜNASEBETLERİ

Asıl İslam toplumunun ana çatısını oluşturan Müslümanlardır. Peygamber kendisine bağlı Müslümanlarla ancak Allahın tanımladığı yaşam biçimlerini

163

Page 164: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

pratik hayata götürebilir. Bu toplumda direksiyon peygambere aittir o Allahın haram kıldığı bir şeyi helal kılamaz Allahın helal kıldığı bir şeyi de haram kılamaz o Allahın ona yüklediği görevler çerçevesinde hareket etmek zorundadır.

53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

İşte bu ayetler bir peygamberin profilini çizerek diğer insanlardan ayrı bir konuma taşıdığını göstermektedir. Onun yaptığı her davranış Allahın gözetimi altındadır. Yanıldığı zaman düzeltilen bir konuma gelmektedir.

22/52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İşte kuran peygamberin yerini ve konumunu böyle tanımlamaktadır. Onun İçin peygamberin peygamberliğini kabul edip ona iman ettim diyenler bazı kuralları Bilmeleri gerekir. Her ne şartta olursa olsun peygamber herhangi bir konuda bir hüküm verdiği zaman ona itaat etmesi ve hatta kalbinde bile isteksizlik bir sıkıntı duymaması gerekmektedir.

4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.33/36- Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.İşte Allah ve resulüne böyle bağlılık gerekiyor. Onun söyledikleri vahiy ise o söylerken vahiy çizgisinden sapamaz ise Ona itaat Allaha itaat ona itaatsizlik de Allaha itaatsizliktir. Zaten o Kurana uymayan bir hal ve harekette bulunamadığını ve bulunamayacağını Allah söylüyor.

69/43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.

69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.

69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.

Peygamberi tutup da Allahın tanımladığı yerden kaldırıp sanki kuran

164

Page 165: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yetmiyormuş gibi veya kuran eksik de peygamber onun eksiklerini tamamlayan bir konuma götürmek zalimliktir. Peygamberler Gönderilen vahyi hem insanlara bildirir hem de onun nasıl hayata uygulanacağını örnek olarak örnek bir yaşamı ile ortaya koyar. Yoksa peygamber kendi kafasından kanunlar çıkarıp yaşam ortaya koyamaz.

29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

Allah Emri verir peygamberde insanlardan olan kendisine iman edenlere o emri uygulayarak nasıl yaşanacağını gösterir.

İnsanlar güllük gülistanlık ortamda iman ettim diyerek amellerini süslü gösterebilirler. İnsanların asıl denenmelerine sebep olan Hayatın zorluk anlarındaki tutum ve davranışlarındaki tutarlılık ihlâs ve samimiyettir. Peygambere iman ettiğini Allah savaş anlarında deneyerek kimin samimi kimin samimi olmadığını denemektedir.

2/214-Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

İşte Allah Dünya hayatında böyle bir düzen kurmuş. Bir kimsenin peygamber olması evliya olması sahabe olması veli olması onun dünya hayatında kurallara uyma dışında bir ayrıcalığı yok. Ancak onlar Allahın emirlerine uyduğu zaman evrenin yasalarına uyarak kendilerine vahyin yol göstericiliği vardır. Allahın onlara yaptığı sadece suflörlüktür. Kâfirler gerekli gayreti gösterip teknolojik yönden saldırdıkları zaman onlara özel bir yardımı olmamış sadece onlara psikolojik destek vermiştir.

Peygamberler kendisine iman edenleri devamlı eğiterek sıkıntılı ve zor zamanlarda, onların sağlıklı düşünmelerini, sabır göstermelerini gevşek durdukları zaman başlarına bir sürü felaketler geleceğini bildirerek. Onları olgunlaştırmaya çalışmıştır. En zorlu deneme savaş zamanlarında geçmiştir. İman edenleri samimi olanlarıyla samimi olmayanları savaş ayırmaktadır.

2/216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.

165

Page 166: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bakıldığı zaman savaşa gitmek kesin olarak ölmek değil ama Ölmekle kalmak arasında bir çizgide bulunmak demektir. Yani Kabullendiğin din ve kişilik uğruna namusunu şerefini vatanını milletini korumak adına canını riske atmak demektir. İman edenler için ölüm yok olup gitme değildir.

Onlar için dünya hayatında Allahın insanlar için, emrettiği kurallara gereği gibi uyanlara bir de ebedi cennet vardır. İşte Ölüm Müslüman’ım diyenler için dünya hayatından daha cazibeli ve daha güzel bir yere gitmenin adıdır.

Müslüman Bu sebeple Ya zalim olanın sana dayattığı hayat tarzını, sana yaptığı zulmü ortadan kaldıracak, ya da onun vahşice zulmüne boyun eğip çarpışmayacak onun sultası altında şerefsizce yaşamayı kabul edecektir. savaşı kazanırsa dünyada güzellik kaybedip ölürse de ahrette güzellik ortaya çıkacaktır.

9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.

Ayette; ceza, ya Allah katından derken Ahret aleminde zulmedenler için cehennem, ya da bizim elimizle derken dünyada iken müslüman olanlar galip geldiklerinde onların aşağılanır bir konuma düşmesi savaşı kaybetmeleri anlamındadır.

8/70- Ey peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

Allahın İnsanlara verdiği her emir, inansın ya da inanmasın insanların hayrınadır. İnsanlar bazı bilmedikleri şeyleri başlarına nusubet geldiği zaman anlamaktadır.” Bir nusubet bin nasihat “ demeleri ondan kaynaklanmaktadır. İşte kâfir olanlar Rabbim Allah’tır diyenlere zulmettikleri zaman onlarla savaşıp kaybettikleri zaman kendileri zayıf düştüklerinde zayıf düşenlerin hallerini ancak anlayabilmektedirler. Bu sebeple dünyada iken savaşı kaybedip esir olduklarında görmeyen gözler görür. işitmeyen kulaklar iştir hale gelerek ahret alemini görürler de ebedi hayatları belki kurtulur.

İslam’ın otorite olduğu Medine de Müslüman olanlar ganimetler içerisinde olunca, Yahudilerden Hıristiyanlardan, müşriklerden ve diğer din mensuplarından goraf goraf müslüman olmuşlardır. İşte Münafıklık burada türemişti. Allah da Elbette onları denemeye tabi tutmadan öldürmez.

166

Page 167: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

3/166- İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi. (Bu, Allah'ın) mü'minleri ayırt etmesi;

3/167- Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.

3/168- Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse."

İman ettim diyenler mutlaka denenecek iman edip etmediği yaşadığı hayatına inancını uygulamasıyla ortaya çıkacaktır. İşte yürekten iman etmediği halde münafık olanlar. İster bu ehli kitap anlayışında olanlar olsun isterse puta tapıcılardan olsun iman etmediği halde inadım dediğinde onun bedelini ödeyecek bir davranış ortaya çıktığı zaman kıvırtmaya ve bahaneler aramaya başladığı görülür. İşte kendilerine uydurdukları bahanelerdir.

Müslüman’ım diyenlerin iman edip etmediği sadece savaş anında değil hayatın her Alanında deneniyor ve denenmeye devam edecektir. Anne ve babanın çocukları ile denenmesi, Çocukların anne babasıyla denenmesi Komşunun komşularıyla denenmesi Devletin toplumla toplumun devletle denenmesi, işçinin patronlarıyla patronların işçilerle denenmesi, yoksulun zenginle zenginin yoksulla denenmesi devam edip gitmektedir. İşte Burada, Her alanda insanlar Bulunmuş oldukları konumda yapabilecekleri kadar kendi üzerlerine düşen görevleri yapmak zorundadırlar.

Bir Örnekle Bunların hepsini anlatmış olalım diğerlerinde hep bu örnekteki duruma benzer. Anne Baba çocuklarını, Küçük iken doğurup yedirip içirip giydirerek, eğitimlerini de kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar. Sağlamak zorundadırlar. Genelde Toplumlarda bazı istisnalar hariç bu kurallara uyulmaktadır. Ama Anne baba ihtiyarlık ve bunaklık dönemine geldikleri zaman çocuklarda aynı duyarlılık bulunmamaktadır.

Normalde Bir Anne babanın Bir tane evladı varsa, onlar bunaklık ve ihtiyarlık dönemine geldiklerinde o bir çocuk onlara şefkat kanatlarını gererek öf bile demeden Bakmakla yükümlüdür. Eğer Bunlar birden çok evlat iseler o anne ve babalarına ait yükümlülüğü paylaşarak yapmak zorundadırlar.

167

Page 168: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Eğer bunlardan herhangi birisi bu kendisini eften püften bahanelerle kendi üzerindeki sorumluluktan kaçıyorsa Bunun Savaştan kaçması ile ne farkı vardır?Bizim beldede, Kocası ölmüş birkaç tane evladı olan bir kadın vardı. Evladının birinin yanında kaldığı sırada, Başka bir evladına telefon ediyor.

Oğlum ben sizi özledim biraz da sizin yanınızda kalmak istiyorum diyor. Oğlu cevap veriyor. Ana Ben eşime bir danışayım izin verirse, tamam olur kabul edeyim diyor. Eşine danışıyor. Bu İşin çokluğunda başına bela mı arıyorsun getirme diye kocasına bağırıyor. Ve Annesi tekrar telefon açıyor. Ne oldu oğlum eşin izin verdi mi diyor. İzin vermedi ana seni getiremeyeceğim diyor.

Her insan olanları vicdanının sesini dinlemeye davet ediyorum sizce bu nasıl bir tablo. Bu davranış sizce doğru mu? Elbette insan yaratılırken Allaha sen bizim rabbimizsin dediği sözle bu yaptıkları uyuşmaz. Allah da Böyle olan insanlara asla hidayet vermez. İşte Allah İman edenlerle, İman etmeyenlerin arasını böyle ayırmaktadır. İman edenler. Her bir güzel amel işlediklerinde onları Allah kalplerini daha da yumuşatarak onlara şefkat rahmetini daha da güçlendirerek, ebedi bir mutluluğa doğru götürmektedir.

İman etmeyenleri de her yanlış bir davranmış yaptıklarında onların yanlışlarını şeytan süsleyerek kurtuluşu mümkün olmayan bir bataklığa doğru götürmektedir.

Huzur evi yapan ve ona destek verenleri kutluyor ve tebrik ediyorum. Bu Toplumda kimsesiz kalmış duyarlılığını yitirmiş olan evlatların bulunduğu bir toplumda olmazsa olmazlardandır. İşte burada kınanacak birisi varsa o da huzur evine anne ve babalarını gönderenlerdir. O Allahın Kendilerine yüklemiş olduğu sorumlulukları yerine getirmeyenlerdir.

46/15- Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım."

Her İnsan önce kendi evinin önünü temizlemekle yükümlüdür. Her insan başlı başına kendi yükünü gücü yettiği zaman kendisi taşımakla görevlidir. İşte asıl sorun Gücü yettiği halde başkalarına hangi konuda olursa olsun yük olmaması gerekir.

168

Page 169: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Ama güçsüz ve başkalarının desteğine ihtiyacı olma durumu başka, işte İlk önce ona destek olması gereken en yakın olanlardan bu yükü yüklenmek en yakınlarından başlamaktadır. Bu Konuda Aile başlı başına kendileri arasında birbirleriyle kenetleşerek aile içerisinde herhangi birinin sıkıntıları diğerlerini kuranın tarif ettiği miras hukukundaki anlattığı gibi yakınlık derecesine göre sorumludurlar. Eğer bunu aile içerisinde çözülemeyecek bir sorun oluşursa bu sorun en yakın akraba ve yakınlarından başlayarak komşulardan uzak komşulara kadar genişleyerek devam etmesi gerekir. Çözüm bitmiş değil bu köye beldeye ve devlet yönetimine aktarılarak devam eder.

Böyle bir toplum bu ölçüler içerisinde hareket ederse Allah o topluluğa Kendi ellerinden olan davranışlar yüzünden Rahmet kanatlarını germez mi? İşte devlet başkanı Bu sorunların çözümünde hem yetkilisi hem de sorumlusudur. KendiTebaasından aldığı destekle toplumuna eşit uzaklıktadır. Devlet başkanı Allahın koyduğu sınırlar içerisinde Topluma adalet dağıtarak yönetmesi gerekmektedir. Dünya hayatı Allahın Dünyada adalet dağıttığı yer değil Dünya hayatı Allahın kendi dinini temsil edenlere Adaletle Davranmayı emrettiği yerdir. Eğer devlet başkanı Müslüman değilse Nasıl nerden kurallarını alıp halka adalet dağıtacak?

4/59- Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.

Müslüman olmayanlar iş başına geçtikleri zaman ekini ve nesli yok ederler Onun için Devlet adil bir davranış sergileyebilmeleri için Allahtan korkan ona ibadet ve kulluğu ilke edinenler tarafından yönetilmesi gerekir.Eğer Bir devlet Takva iktidarının oluşturduğu güç ile iktidarsa Toplumda bozgunculuk çıkaran hakkı ihlal etmek isteyen kötülüğü yaygınlaştırmak isteyenlerle nasıl mücadele etsin

3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

Allah O İktidar sahiplerinin önce kendi kendilerini takva yönünde eğitmiş olanlardan olmasını istemektedir. Allah Müslüman olanların güç kuvvet olansını o güçleri ile başkalarına zayıf bırakılmış olanlara zulmetsin diye değil onlara zulmedenleri ortadan kaldırmak onların zulümlerini engelleyerek toplumda refahı huzuru sağlamak için vardır.

169

Page 170: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Devlet Başkanı Adil olarak yaşayacak önce kendisi bu yaşayışın öncülüğünü yapacak daha sonra bu adil yaşayışın güzelliğinin tebaasına emredecek. İşte Peygamber ve onun yaşam biçimini devam ettiren Allah dostları hariç iş başına geçtiklerinde Mal yığmaya nüfuslarını kullanmayla çalışmışlardır.

Kuranı inceleyenler iyi bilirler bütün peygamberler gelirlerken önce kendileri taşın altına ellerini koymuşlardır. Açlık çektilerse önce kendileri açlık çekmİşler ve iman edenlere merhamet kanatlarını germişler ölürlerken de servet bırakıp geride kalanlara mal kavgası yaptırmamışlardır. Normal bir vatandaşın yiyip içtiğinden fazla yiyip içmemişlerdir. Vasat bir yol izlemişlerdir. Kuranda ensara muhacirin durumu anlatılırken bize ibret olacak sahnelerden bahsetmektedir.

9/100- Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.

Devletin içerisinde bulunan iki tip topluluk vardır.

1-MÜSLÜMAN OLANLAR

2-GAYRI MÜSLÜMAN OLANLAR.

Devletin ayakta durmasını ve gelirlerini bu iki topluluktan karşılıyordu.

MÜSLÜMAN OLANLAR

İslam toplumunda vergi Müslüman olan halkta zekât diye geçmektedir. Eğer Müslüman tebaa zekâtını vermezse Onlardan zorla alınır. Zaten dikkat ederseniz zekât kavramı namazla beraber anılmaktadır. Eğer kişi ben Müslüman’ım diyorsa Devletin kendisine vergi olarak belirlediği zekâtı vermek zorunda eğer ben Müslüman değilim deyip de kendisini başka dinden olduğunu söylemişse onlar da devletin bir takım işlevleri yapmaları için onlardan cizye ve haraç almaktadır.

ZEKÂT

İslam toplumlarında bu gün zekât kavramı yanlış anlaşılmaktadır. İnfakla karıştırılmaktadır. Zekât. İslam toplumunda Ben Müslüman’ım diyenlerin

170

Page 171: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

devletin kendisinin maddi durumuna göre günün şartlarına uygun belirlediği verginin adıdır. Bunun Oranını devlet yönetimi belirler.

Ve değişken olandır. Günün koşullarına göre şartlara göre değişken olan bir vergidir. Kendi devleti ayakta kalamazsa kendi güvenliği de tehlikeye düşmektedir. Onun İçin takva sahibi her müslümanım diyen kişilerin namazını nasıl kılıyorsa mallardan eksilen zekâtının verilmesinde yüzü ekşimez bozgunculuk çıkarmaz.

Belirtildiği gibi zekât 1/40 diye bir sınırlama yoktur. Onun için kuranda böyle bir oran belirlenmemiştir. Onu devlet yönetimi beliler.

İslam toplumunda bulunan gayri Müslimler O toplumun içerisinde bulundukları sürece O devletin nimetlerinden istifade etmektedirler bu sebeple Allah onları diğer müslüman toplumdan ayırarak onlar İslam devini ortadan kaldırmak için biri bilerine destek verip çeteleşmedikçe onlarla güzel geçinmeyi onlar cizye ve haraçlarını ödedikleri sürece onlarla savaşmayı yasaklamıştır.

9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.

Müslüman Olduğunu söyleyip de İslam’da devlet yok diyenlere soruyorum Müslüman olanları Müslüman olanlar yönetir. Devletin başındaki kişi ya Müslüman’dır. Ya da garı Müslüman’dır. Bir kişi hem Müslüman hem de gayri Müslüman olabilir mi? İslamı öyle yozlaştırmışlar ki dinin ve devletin birebirinden ayrılması diyerek Kurandaki muttaki olanların iktidar olmasını söz sahibi olmasını kelime oyunları ile o saygın değerler kuranın emirleri örtbas edilmeye çalış ılımıştır. Bu toplumu Müteşabih ayetlere çekilmeye çalışarak laik kelimesi ile en büyük Kuran anlayışını darbelemeye çalışılmıştır. Bu sebeple Laiklik ve laikliğe karşı olan kelimeler üzerinde durmadan geçemeyeceğim

LAİKLİK

Laiklik kelimesi bize Avrupa Hıristiyan dünyasından ithal edilen bir kelimedir. Hıristiyan dünyası 1789 Fransız ihtilaline kadar devleti din adamları papazlar yönetiyordu ama ihtilal ile birlikte din adamlarıyla devlet yönetimi birbirinden ayrılarak Devlet işlerine dinin karışmaması ve din işlerine de devletin karışmaması anlamında laikliği getirdiler.

Hıristiyanlık dini ile İslam dini birebirlerinden tamamen farklıdır. Zaten kuran

171

Page 172: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

anlayışının ortadan kaldırılması İslamı İslam toplumlarını Hıristiyan dinin anlayışı ve yaşamı etkileyerek yozlaştırmayı başarmışlardır. İslam da kurana göre devlet Bedenle ruh nasıl biri birinden ayrıldığı, zaman hiçbir anlam taşımıyorsa veya iman eden bir kişi yaşam biçimini imanının yaşam biçimini şekillendiren kurandan almıyorsa onun inançlı olmasının bir anlamı yoksa. Devletin başındaki kişiler de toplumu yönetirken Allahtan aldığı emirleri toplumuna uygulamıyorsa bir anlamı yoktur.

İnsan hayatını yaşamını şekillendirmeyen bir inancın ne önemi var ki? Senin inandığın yasalar seni hayata bağlar yoksa bir anlam taşımaz. İslami devletlerin idarecileri genelde topluma uyguladıkları yasaları eğip büktükleri için gizleyip ve kendi menfaatleri uğruna sattıkları için inanan ve inanmayan toplumlarda haklı olarak İslami devlete karşı çıkılmıştır.

İslami devlet: Bütün Halka eşit uzaklıktadır. Allah insanları kendi dininde dünyada özgür iradesine bırakmışsa, İslami devlet de bunu pratik hayata uygularken kişilerin inançlarına bakmadan onlara adil ölçüde davranmayı emreder. İşte Bu Anlamda Kişilerin inancı Allah ile kendisi arasındadır. O dünya hayatında kendisine ait olan davranışlarda devlete ait yükümlülükleri hariç istediği gibi yaşama hakkına sahiptir. 2/256- Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.

İslam devletleri sanılıp da kuranın ön gördüğü yaşam biçiminden uzaklaşarak Allahın tanımladığı yönetim biçiminden uzaklaşmışlardır. Bir taraftan Allah Bir insanı öldürmek bütün dünyadaki insanlar öldürmek. Derken

5/32- Bu nedenle, İsrail oğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.

Devletin bekası için kardeşini öldüren devlet başkanları bir taraftan normal halkın yiyeceğinden içeceğinden fazla yemeyi yasaklayan kuran Saraylarını köşklerini altın musluklar altın banyolar yaparak lüks hayat yaşamışlardır. Bir köyde bir mahallede bir beldede bir ihtiyar inliyorsa, O ihtiyarın iniltisinden o ihtiyarın derdinden o devlet başkanı sorumludur. Doğru Olanı Devlete ait

172

Page 173: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

malları kendi özel bir mülkiyetine geçiremediği gibi özel mülkiyetinde olan devlet başkanları ellerinde bulundurduğu daha önceki mal varlığını ihtiyaçlı olanlara dağıtması lazım ki. Şaibe oluşmasın.

PEYGAMBERİN VEYA DEVLET BAŞKANININ DİĞER GAYRİMÜSLİM OLANLALA İLİŞKİLERİ

Herkesin bildiği gibi Medine’de Müslüman olanlar iktidar sahibi olduklarında Yahudi ve Hıristiyanlardan Müslüman olan olduğu gibi, Yahudi ve Hıristiyanlardan hatta müşrik olanlardan Müslüman olmadığı halde İslam toplumu içerisinde bulunuyordu.

Kuran Peygamber ve devlet başkanı sıfatında olan bütün iman eden emir sahiplerine Müslüman olan toplumlarla anlattığımız diyalog gibi. Gayri Müslim olanlarla da nasıl iletişim kurulacağını belirtmiştir.

60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

Daha önce de belirttiğim gibi, İslam toplumunda bulunan gayrı müslümler aslında o topluluğa yabancıdırlar. Kendi dinlerinde serbest kalmak koşulu ile Otoritenin kendileri üzerinde koyduğu kurallara uymak zorundadırlar. Ama bunlar içerisinde uyanlar olduğu gibi uymayanlarda bulunmaktadır. Bunları kuran iki kısma ayırmaktadır.

a-)- Anlaşmalı olanlar

Bu tip gayri Müslimler, cizye ve haraçlarını verip de otoritenin kendilerine kendi dinlerinde yaşama özgürlüğü vererek, İslam toplumlarında bulunmalarıdır. Bunlar bu tutum ve davranışlarını değiştirmediği taktirde onlara bir zorlama yoktur.

9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resûlünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever.

b-)- İslam otoritesini yıkmak için çeteleşenler.

173

Page 174: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bütün Vicdanının sesini dinleyenler de iyi bilirler ki; Yabancı olarak senin yanında bulunan birisi senin iktidarını, ortadan kaldıracak davranışta bulunsun Kurana göre bu bir zulümdür. İşte İslam devletinin mücadelesi bunlarladır.

Ya İslam otoritesine teslim olacak onlara itaat edecek kendi dininde kalmak koşulu ile ya da İslam otoritesini ortadan kaldırmaya çalışırsa da o zaman Allah onlara karşı caydırıcı olan tedbirin alınmasını bildirmektedir.(Ayet)

İSLAM OTORİTESİNİN DİĞER DEVLETLERLE MÜNASEBETLERİ

İslam devletinin, Temel amacı hem kendi sınırları içerisindeki halkın güvenliğini sağlamak, hem de İnsanlar arasında Güzelliği ve hayrı yaygınlaştırmak, helal ve temiz olan şeyleri emretmek murdar ve pis olan şeyleri de yasaklamak yaygınlaşmasına vesile olmamaktır.

Fakir olanları ihtiyaç sahiplerini zor ve güç durumda olanlar İslam otoritesinin koruması altındadır.

9/60- Sadakalar, -Allah'tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Dış devletlerde Olanlarla da halkına zulmeden ve kendisi içerisinde yardım bekleyen onların zulümlerinden kurtulmak isteyenleri de yardım ellerini uzatarak onlar kurtarmaktır..4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

Bu Yardım Halkı Müslüman olan bir devletin, halkının o devlet başkanına verdiği bağlılık ile doğru orantılıdır. Bir memleketi ayakta tutan adalet ilkeleridir. Adalet mekanizması çökmüş bir devlet ayakta duramaz.Kuran bir toplumun dinini İslam etmek için savaşmayı emretmez. Bir toplumun dinini kendisine verdirmek için savaş yapmayı emreder. İşte ayette din Allahın oluncaya kadar savaş edin dediği budur.

2/193- (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

174

Page 175: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Dünya üzerinde Eğer lider olan ülke Allahın tanımladığı gibi, Müslüman olan bir devlet olmuş olsaydı, Dünyada savaş ortadan kalkar, insanlara zulüm işkence kalkar. Herkes zulüm yapmadığı sürece kendi dininde istediği gibi yaşama hakkına sahip olacaktı.

Bellerine Bombalar dolayarak mazlum günahsız insanların üzerine intihar bombaları atmak Allahın tanımladığı İslam değildir. Dünya üzerinde Kuranın anlayışı ve anlatışı yaygınlaştırılarak, İslam ülkeleri Kafasını iki elinin arasına alarak, biz nerde yanlışlık yaptık diye düşünmeleri gerekir.

[email protected]

KURAN DİYEN TOPLUMLARIN HALA KAVRAYAMADIKLARI MESELELER

Uzun uzadıya günümüze kadar İslam adı altında gelen din anlayışlarının kuranın anlattığı ile alakası olmadığı yavaş yavaş kuran okuyanlar tarafından anlaşılmaya başlandı. Ne yazık ki; Bu sefer de kuranın ne söylemek istediği konusunda sıkıntılar başladı.

Otuz Yıllık Kuranı anlama konusundaki ısrarlı çalışmalarımdan tekrar örnekler vererek Kuranda geçen kelime ve ayetlerin nasıl anlaşıldığını, Kurandan örnekler vererek anlatma ihtiyacı hissettim.

Şimdi bunları başlıklar halinde kuranı anlamada engel teşkil eden konulardan bahsetmeye çalışayım.

KURANDAKİ AYETLERİ MEALLENDİRİRKEN YAPILAN YANLIŞLIKLAR.

Önce kuranı anlamak Arapça bilmek demek değildir. Arapça bilmek ayrı bir şey kuranı anlamak ayrı bir şeydir. Nasıl Türkçe bilmekle edebiyatı anlayamıyorsak veya Türkçe bilmek matematik biyoloji, kimya ve tıp ilmini anlamak olmuyorsa, Arapça bilmekle de kuran anlamaya yeterli olmuyor.

Kuran: Peygamberimizin peygamber oluşu ile başlayıp, peygamberlik tarihinin bitişi arasında kullanılan bir edebi anlatım sanatını yansıtır. Kuranda geçen bir kelimenin ne anlama geldiğini veya kıssalarda anlatılan olayları anlatırken nasıl

175

Page 176: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bir anlatım sanatı kullandığını biz dışarıdan tanımlamalardan değil kuranın kendi içerisinde anlamamız gerekiyor.

İşte Meal yapan mütercimler Kuranda geçen kelime ve ayetleri tercüme ederken, Geçmiş olan yanlış din anlayışı onların Ayetleri tercüme ederken meallerine yansıtmışlardır.

Bir Dilde yazılan eserlerin başka dillere tercüme edilirken, tercüme edilen dilde karşılığı olmayanları aktarmak mümkün olmamaktadır. Hele o dilde kullanılan deyimlerin ne anlatmak istediği anlaşılmamışsa tercüme ederken çok büyük sorunlar çıkarmakta kelime ve ayetlere tamamen kendi anlatmak istediği anlamlar dışında anlamlar yüklenmektedir.

Mesela Türk kültüründe kullanılan bazı sanatsal üslupla kullanılan kelime ve deyimler eğer onun kullanılış amacı ve anlatmak istediği mana yakalanamadığı zaman tamamen yanlış bir anlam ortaya çıkmaktadır.

Bir örnek verecek olursak,” Orta doğu ısınıyor” bu deyim İngilizce veya başka bir dile çevrilirken kelime kelime tercüme edilir. Cümlede geçen “0rtadoğu ısınıyor” Türk kültüründe bir savaş hazırlığı Anlamında kullanılmıştır.

Ama bu cümlenin başka bir dile çevrilirken aynen orta doğu ısınıyor.” Olarak tercüme edilir. Burada savaştan filan söz edilmez. Biz ancak bu deyim sık sık bizim kültürümüzde yer ettiği için, biz rahatlıkla anlayabiliyoruz.

İşte Her dilde Anlatım sanatı kullanıldığı gibi Kuranda da bu anlatım sanatları kullanılmıştır. İşte mütercimler kuranı tercüme ederken kendi yorumları varsa ayeti moto mot tercüme etmesi gerekirdi. Orada kendi yorumu varsa kendi yorumunu kısacık parantez içerisinde kullanması gerekirdi.

Bu Yanlış meallendirme kuranda geçen kelime ayet ve kıssaların yanlış anlaşılmasını doğurmuştur. Kuranda geçen ayetler yanlış meallendirilirse onunla ilgili geçen bütün kıssalarda kendisinin yanlışlığını hissettirmiştir.Şimdi kuranda bir kelimenin yanlış meallendirilmesi sonucunda ne arızalar ortaya çıkardığını bir örnekle izah etmeye çalışalım.

Şimdi iki tane mütercimin meallerine nasıl tercüme ettiklerine bir bakalım.

15/27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.

15/27-Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.

Bir de buraya Ayetin orijinal olan metinde geçtiğine bakalım.

176

Page 177: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

15/27-Velcânne ḣaleknâhu min kablu min nâri-ssemûm(i)

Velcânne Ayetin orijinal metninde geçen canne kelimesi insandaki can kelimesini kastetmektedir. Ayette geçen can kelimesini cin kelimesi olarak kullanıldığında Ayette anlatmak istenilen mana tamamen değişmektedir.

Can kelimesi enerjidir enerji dumansız ateşten yaratılmıştır. Ama bu tanım kuranda anlatılan cin tanımı ile kesinlikle uyum sağlamamaktadır. Şimdi kuranda geçen cin kelimesine örnek vermeye çalışalım.

34/ 14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.

34/14- Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı. KiŞimdi orijinal olan metni aktarmaya çalışalım.

34/14- Felemmâ kadaynâ ‘aleyhi-lmevte mâ dellehum ‘alâ mevtihi illâ dâbbetu-l-ardi te/kulu minseeteh(u)(s) felemmâ ḣarra tebeyyeneti-lcinnu en lev kânû ya’lemûne-lġaybe mâ lebiśû fî-l’ażâbi-lmuhîn(i)

Cinnu Bakınız cinler kelimesini burada Cinnü olarak aktarılmış eğer cin kelimesi can anlamında kullanmış olsaydı burada da canı diye geçmesi gerekirdi. O zaman cin kelimesi ile can kelimesi tamamen bir birinden farklı kelimelerdir.

Allah, Anlaya bilenler için, Kuranda geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Yani kuranda bir kelime geçsin ki başka bir kelime onun yerine kullanılsın. Bu asla olmamıştır. Bir kelime başka başka ayetlerde başka bir meseleyi izah etmek için kullanılmış ama aynı kelimenin yerine başka bir kelime kullanılmamıştır.

Bu Yanlış tercüme yapılmasını kuranda yapmış olduğu anlayış tahribatına bakalım.İslam toplumlarında genel olarak anlaşılan cin: Beş duyularla anlaşılamayan gözle görülmeyen fakat Allaha ibadet ve kullukla sorumlu varlıklar olarak anlaşılmıştır.

Ama Kuranda geçen kelimeler kuranın tanımladığı gibi anlaşılırsa, işte cin,

177

Page 178: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

biridir. Kuranda onunla ilgili geçen kıssalar da doğru anlaşılır. Ve insanların müteşabih olan ayetler peşine takılarak insanların maddi kaynaklarını sömürten bir araç olmaktan çıkardı.

Kurana göre kâinatta temel olarak iki varlık vardır. Unlardan birisi Halife olan ve yaptığı her davranıştan Allaha karşı dünya hayatında sorumlu olan kendi kendisine gidecek olduğu yolda yetki ve sorumluluk sahibi insanlar vardır. İkinci varlık da bütün yerlerde ve göklerde ne varsa insanoğlunun emrine amade olarak verilmiş melekler vardır.

36/36- Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.

Nereye bakarsanız bakın kâinatta yaratılmış olan varlıklar içerisinde halife olan ve dünya hayatında yaratanına karşı ibadet ve kulluğunun farkında olan aklıyla takvasıyla diğer yaratıklardan ayrılan âdemoğlu şemsiyesi altındaki varlıklar vardır. Bir de bu âdemoğlu şemsiyesi altındaki varlıkların hizmetine amade olan melekler vardır.

Eğer kâinatta var olan varlıkları bu anlamda tanımlayamazsak onun üzerine bina edecek olduğumuz konuları yanlış yere koyarız ve kâinat anlayışı fesada uğrar.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Bu Ayetin içeriği kuran bütünlüğünde iyi anlaşılabilirse kâinatta var olan varlıkların iki ana çatıda olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Yani kâinata hükmedebilen Allah adına dünya hayatında diğer varlıklara yön verebilen insanlardır. Diğer varlıklar da meleklerdir.

Kuranda geçen diğer isimler ya insanlardan tanımlanan varlıklardır. Yâda meleklerden tanımlanan varlıklardır. Bunların hangi konumda olduğunu konu ve kuran bütünlüğünde anlamak gerekiyor.

Şimdi Bu tarife göre, Cinlerin insanlardan bir varlıklar mı yoksa meleklerden bir varlıklar mı olduğunu birkaç ayetle izah etmeye çalışayım.

51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.

2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa

178

Page 179: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

Burada İki Ayette de İnsan kelimesi geçmektedir. Kuranda geçen kâfirler Müslümanlar, münafıklar, şeytanlar, cinler, de insan olduğu halde neden insan kelimesini burada özellikle ayırmıştır? Eğer bu kavranamazsa kuranda geçen insan kelimesi ile ilgili ayetler anlaşılamaz.

İnsan: Kuranın diğer ayetlerini de bir araya getirip düşündüğümüz zaman Allaha ibadet ve kullukla yaratılmış takva yolunda yürüyebilme eğiliminde olduğu halde fısk ve fücur yönüne de gitme eğiliminde nötr bir varlıktır.

Öyleyse İnsan olan varlıktan hem Allaha ibadet ve kulluk ile eğilimini tercih edenler olduğu gibi, aynı zamanda kendisini fısk ve fücura kaptıran yolda da yürüyenler olmuşturlar. İşte kuranda geçen Allaha ibadet ve kulluk ile sorumlu olan varlıklar, taşıdığı davranış biçimlerine göre kimliklerine göre isimlendirilmişlerdir.

Öyleyse Halife olan insanları ve melekleri tanımlarken Dünya hayatında insanoğluna sınırsız bir özgürlük vererek İstediğini istediği gibi yapma serbestîsiyle Bütün kâinatı insanların emrine vermiştir.

45/13- Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

Tekrar, Zari at suresi elli altıncı ayetinde bahsedilen insanlar ve cinler insanlardan başka ayrı ayrı varlıklar olmadığını bakara suresi doksan altıncı ayette bahsedilen Yahudiler şirk koşanlar ve insanlar da aynı Allaha ibadet ve kullukla sorumlu varlıklar oldukları halde ayrı ayrı zikredilmişlerdir. Bu da gösteriyor ki bunların da insan olduğu anlaşılmaktadır. Öyleyse cin beş duyularla algılanamayan varlıklar değil, insanın dünya hayatında ilim ve teknolojide genelde ileri giderek insanları hayrete düşüren varlıklar kategorisinde değerlendirdiği insanlar gibi topraktan yaratılmış bir varlık olduğu anlaşılmaktadır.

KURAN KISSALARINDA GEÇEN ANLATIMLARININ KAVRAMA YETERSİZLİĞİ

Kuranda anlatılan kıssaların kastettikleri manaların ne anlama geldiğini yine kuranda geçen kelime ve ayetlerin doğru anlaşılıp doğru algılanması ile ancak Mümkün olabilmektedir.

179

Page 180: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kuranda geçen kelimeler çift anlamlı kullanılmışlardır. Gerçek anlamında ve mecazi anlamında olmak üzere. İşte kıssalarda ve konularda bu kelimelerin ne anlamda kullanıldığını konu ve kuran bütünlüğüne akla ilme ve pratik hayata vurduğumuz zaman onu anlayabiliyoruz. Kuranda geçen bir kıssayı örnek olarak verelim ve ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım.

7/159- Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır.

7/160- Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.

7/161- Onlara: "Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden yeyin, 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin ve kapısından secde ederek girin, (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların (armağanlarını) artıracağız" denildiğinde,7/162- Onlardan zulmedenler, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulmetmeleri dolayısıyla gökten 'iğrenç bir azap' indirdik.

7/163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

7/164- Onlardan bir topluluk: "Allah'ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği diye bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediğinde "Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler " dediler.7/165- Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, Biz de kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azap ile yakaladık.

Kuranda geçen Hazreti musanın kavmi ile ilgili bir kıssa anlatılmaktadır. Biz burada asıl konumuzu oluşturan ayeti tekrar naklettikten sonra ayette anlatılmak istenileni yakalamaya çalışalım.

7/163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar

180

Page 181: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında', balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, 'cumartesi günü iş yapma yasağına uymadıklarında' ise, gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.

Kıssada geçen bunda önceki ayetlere baktığımız zaman, Hazreti musanın kavmi yer yer vahiy çizgisinde hareket tarzını düzenledikleri gibi yr yerde vahyin rotasından saparak samiri örneğinde olduğu gibi insanlar Allahtan başka ilah olarak taptıkları buzağıyı örnek vermektedir.

Kuran burada bize geçmiş kavimlerin yapmış oldukları davranış biçimlerinden son peygamber aracılığı ile kesitler sunarak onların yapmış oldukları yanlış davranışı yapmamamızı doğru olan davranışları ise örnek olarak almamızı istektedir.

Araf yüz atmışüçte bahsedilen cumaertesi yasağı ile ifade edilen Hazreti musa peygamberde Allahın ortaya koyduğu helal ve haramları temsil etmektedir. Yani Allahın Hazreti musa peygamer aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylere toplumların uyup uymama konusunda başlarına gelen feleketlerden ve güzelliklerden bahsetmektedir.

Şimdi kuranda geçen diğer peygamberlerden örnekler vererek bunların ne demek istediğini yakalamaya çalışalım.

ÂDEM VE EŞİNDE

Âdem ve eşi sözcüğü ile İnsanların genelini temsil eden yasaklanan ve serbest edilen bütün yapması helal ve yapması haram olanlardan bahsetmektedir.

7/19- Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.

LUT KAVMİ İLE İLGİLİ HARAM VE HELAL OLANLARIN ANLATIMI11/78- Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"

Burada bahsedilen “işte benim kızlarım “ derken lut peygamber kendi kızlarını ahlak bozukluğuna uğramış olan kavimlere peşkeş çektiği anlaşılırsa yanlış olur. Bu anlayış ne peygamberlerin gönderiliş gayesine uygun düşer ne de kuranda tanımlanan helal ve haram ölçülerine uygun düşer.

181

Page 182: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Ayette anlatılmak istenen ey kavmim Allah size her şeyin helal olanını ve haram olanını ortaya koymuş ama haram olanları yapmamanızı helal ve temiz olanlardan yemenizi ve içmenizi emrediyor. Anlamında anlaşılması gerekir.

SALİH PEYGAMBERİN DEVESİ İLE İLGİLİ HARAM VE HELALLER

7/73- Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.

Nedir? Salih peygamberin deveye kötülükle yaklaşmaları

91/14- Fakat onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla 'onları yerle bir etti, kırıp geçirdi'; orasını da dümdüz etti.Bu Ayette anlatılmak isteneni geniş geniş anlatmayacağım. Önceki anlattıklarımı biliyormuş gibi kabul edip burada Allahın murat ettiğini anlatmaya çalışacağım.

Deve Müfessirlerin anlattıkları gibi Salih peygamberin dağdan doğurttuğu mucize bir deve değil. Oradaki anlatılan deve Allahın bir ayet olarak bilinen bir deveden bahsetmektedir. Kâinatta yaratılan ve vahiy olarak Allahın gönderdiklerinin hepsi ayet beyine delil burhandır. Bizim anladığımız dille mucizedir.

Kâinatta yaratılmış bütün varlıklar daha önce de anlattığım gibi insanoğlunun emrine verilmiştir. Deve de insanın emrindedir. Deve de insanların hizmetleri için etinden sütünden gübresinden yükünden istifade edilmesi için Allah bize vermiştir.

İnsanları helake götüren olayların en başında Allahın evrene koyduğu varlıklara koymuş olduğu değerin üzerinde ve altında bir değer biçmek onları öldürmek oluyor.

91/13- Allah'ın elçisi onlara dedi ki: "Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin."

Bu ayette anlatılmak istenen devenin su içme hakkına riayet edin derken onlara Allahın koyduğu değer kadar değer verin demektir. Allah insanları Allaha ibadet ve kulluk için yaratmış ve dünya hayatında onları halife konumuna

182

Page 183: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yerleştirmiştir. Hayvanları ve kâinattaki bütün varlıkları da insanların emrine amade kılmıştır.

İnsanların ibadet ve kulluk edeceği ona tapacağı tek varlık Allah tır. Eğer insanlar Allaha olan sevgiyi ve ihtiramı Allaha olan sevgi ve ihtiramdan çok varlıklara verirse onlara tapmış onları kendilerine ilah edinmiş olurlar.Burada kuranın vurgulamak istediği insanların deveye saygıyı sevgiyi aşırı boyutlara ulaştırarak Şirke düşmeleridir.

[email protected]

KURAN APAÇIK BİR KİTAP MI?

36/69- Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kuran'dır.Kuranın Apaçık bir kitap olduğunu kuranın kendisi söylüyor. “Apaçık bir kitap” derken kuran neyi anlatmak istiyor?

Onu anlayabilmek lazımdır. Önce kuran gerçekten apaçık bir kitap ise neden bir ayeti herkes okuduğu zaman aynı şekilde anlamıyor? Neden yüzlerce binlerce din anlayışı ortaya çıkıyor? Neden kuranı tefsir eden müfessirler ayetleri tefsir ederken farklı farklı tefsir ediyor? Elbette kuran ne bazılarının söylediği gibi ilim sahibi olmayanlar bu kitabı anlar. Ne de kuran bazılarının söylediği gibi anlaşılmaz muamma bir kitaptır.

Evet, kuran apaçık bir kitaptır onu anlamak için yoğunlaşanlara apaçık bir kitaptır. Yoksa kuran üzerinde detaylı anlamak için araştırma yapmayanlar kuranı anlayamazlar. Çünkü kurandaki ayetleri kuran iki kısma ayırmaktadır.

MUHKEM VE MÜTEŞABİH AYETLER

3/7- Sana Kitap’ı indiren O'dur. Ondan, Kitap’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.

39/23- Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir Kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu,

183

Page 184: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur.

Önce Kuranı doğru bir şekilde anlayabilmek için kuranda geçen her kelimenin ne anlama geldiğini kuranda geçen ayetlerden ve konulardan anlamamız gerekiyor. Şimdi bu iki ayette geçen muhkem ve müteşabihin ne olduğunu anlamaya çalışalım.

Müteşabih: Ali İmran suresinin yedinci ayeti kerimesinde,” Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Burada müteşabih ayetin karmaşık olan insanların anlattıklarını veya ortaya koyduklarını gizlemeye saklamaya veya karmaşık olduğundan incelemeye ve tahlil etmeye ihtiyaç duyulan demektir.

Yani söylenişin dışında başka anlamlarda ifade edebilen bir anlam taşıması anlamında da kullanılmıştır. Yine zuhruf suresinin yirmi üçüncü ayetinde, “Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir Kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Öyleyse müteşabih karmaşık inceleme ve tahlil gerektiren anlamında kullanıldığı gibi aynı ikişerli anlamında kullanılmış olduğu görülmektedir.

Kuranda geçen hiçbir kelime ve hiç bir ayet, kurandan bağımsız olmadığı gibi, kâinattan da bağımsız değildir. Kuran kâinatın konuşan dilidir. Kâinat içerisinde çözülmesi anlaşılması zor ve karmaşık olan olaylar ve ayetler olduğu gibi kuran içerisinde de çözülmesi ve anlaşılması zor olan ayetler de vardır.

Dikkat ederseniz kâinatta insanoğlunun ortaya çıkardıkları bilim dalları, her ilim kendi içerisinde nasıl tutarlı ise diğer ilimler arasında da bir tutarlılığı vardır. Yani hiçbir ilim kendi içerisinde çelişmediği gibi hiçbir ilim diğer ilimlerle de çelişmez. Aynı zamanda kurandaki ayetlerle de çelişmez. İşte bir kelimeyi eğer doğru anlamışsak kuran içerisinde geçen diğer kelime ve ayetler içerisinde uyum halinde olur. O zaman kuran, ilim, akıl ve pratik hayatın kucaklaştığı anlayış veya din doğru olan dindir.

İşte kuranda geçen muhkem ve müteşabih olan ayetlerin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için bizim kurandan bazı ön bilgilere ihtiyacımız vardır. Müteşabih kelimesini ayetlere baktığımız zaman hem karmaşık hem de ikişerli bir anlam taşıdığı bir gerçektir. Şimdi kuran içerisinde geçen müteşabih olan ayetlerden örnekler vererek kastedilen manayı anlamaya çalışalım.

13/3- Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

184

Page 185: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kâinatta yaratılmış hiçbir varlık yoktur ki tek yaratılsın her varlık mutlaka çift yaratılmıştır. Birkaç tane örnek verecek olursak, erkek ve dişi, gece gündüz, inanan inanmayan, aydınlık karanlık, canlı ve ölü, takva ve fısk, savaş ve barış vs. her varlık zıtlarıyla beraber yaratıldığı gibi kuranda kullanılan kelimelerde çift anlamda kullanılmıştır.

Biz bir kelimenin ne anlamda kullanıldığını ayet ve o kelimenin geçtiği konu içerisinde anlamamız gerekir. Her dilde olduğu gibi kuranda genelde kelimeler iki anlamda kullanılmıştır. Mecazi anlamda ve gerçek anlamda olmak üzeredir. Bir kelimenin mecaz anlamında mı yoksa gerçek anlamında mı kullanıldığını hem kuranda geçen diğer ayetlerden hem de kâinat yasalarına uygun olup olmadığını anlamak zorundayız. Kurandan müteşabih bir ayetin nasıl anlaşılması gerektiğini örneklendirerek anlatmaya çalışalım.

2/ 72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.

73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.

Burada konu anlatımına baktığımız zaman bir topluluğun öldürdükleri kişiyi müfessirlerin de anlattığı gibi kesmiş oldukları ineğin bir parçası ile vurmalarıyla ölünün dirildiğinden söz etmektedirler. Eğer kuranda geçen ölü kelimesinin iki anlamda kullanıldığı anlaşılmazsa ayetin anlatmak istediği gerçek anlamında anlatmak istediği mana yakalanamaz.

Kuran ölü kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birinci anlamda kullandığı ölü hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamda anlatılan ölüdür. Bu ölü dünya hayatında bir daha geri gelmeyen sadece ahret âleminde diriltilecek olan ölüdür. Bu ölüye kurandan bir örnek verelim.

2/94- De ki: "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."Bu anlamdaki kullanılan ölü hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında bahsedilen ölüdür. Bunlar ölürse bir daha dünya hayatında dirilmeyeceklerdir.

21/ 95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler

İkinci anlamdaki ölü değişmeceli anlamında kullanılan ölüdür. Bu ölü hayatta yaşadığı halde asıl dünya hayatına ne için geldiğini unutmuş vahiylere karşı

185

Page 186: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

duyarsızlaşarak dünyayı kendilerine put edinenlerin yaşasa da onlara ölü kelimesi kullanılmıştır.

Vermiş olduğumuz ayet örneğinde anlatıldığı gibi gerçek anlamında ölen bir ceset inek bacağı vurmayla asla dirilmez. Hazreti İsa peygamberin ölüleri diriltmesi hayati fonksiyonlarını kaybetmiş ölü değil vahye karşı duyarsız olanları vahye karşı duyarlı hale gelmesi anlamındaki ölüdür.

5/ 110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."

İşte burada kastedilen hazreti İsa’nın” Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun.” Diye bahsedilen ölü vahiylere karşı duyarlılığını kaybetmiş anlamındaki ölülerdir.

Bir de Hazreti İbrahim peygamberin Allahın örnek olarak dirilttiği ölü de aynı anlamda kullanılmıştır.

2/ 260- Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."

“Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.İşte buradaki ölü hazreti İbrahim’in, kestikleri kuşları diriltmesi kesip parçaladığı değil, duyarsız olan hayvanları duyarlı hale getirmesi anlamında bahsedilen ölüleri diriltmedir. Köpeklerin insanların alıştırılıp eğitilerek eroin esrar depremlerde insan aramaları gibidir. Veya güvercinlere teknolojinin gelişmediği dönemlerde mektup taşımacılığı öğretilmesi gibidir.

Müteşabih olan ayetler, hem evrende vardır. Hem de kuranda vardır. Kurandaki müteşabih olan bir ayeti anlayabilmek, dağlardaki madenlerin ayrıştırılıp insanoğlunun önüne mamul olan bir madde haline getirmek gibidir. Veya insan

186

Page 187: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

vücudundaki bir hastalığın insandaki kanın laboratuarda tahlil edilerek bulunup teşhis ve tedavisinin yapılması gibidir.

Her hastalık genelde oluşmaya başladığında insana sinyaller verir. Mutlaka belirtileri olur. Tıp uzmanları bu belirtilerden yola çıkarak hastalığı önce tanırlar. Daha sonra teşhis ederler ve tedavinin kurallarını öğrenirler ve ilaç uygulaması yaparlar. Biz bu konulardaki bilgileri o konunun zikir ehline uzmanlara bırakalım.

Kâinat ve Kuran birbiri içerisine girmiş bir ağacın çapakları gibidir Ne kuran kâinattan bağımsız ne de kâinat kurandan bağımsızdır. Kurandaki bir kelime kuran ve kâinatta bulunan bütün kelime ve varlıklardan bağımsız düşünülemediği gibi, kâinatta bir madde de kâinat ve kurandan bağımsız olarak düşünülemez. Bir insan vücudundaki bir kandamlası insan vücudunun bütün özelliklerini yansıtıyorsa kâinatın da özelliklerini içerisinde barındırır.

Öyleyse Kuranda geçen müteşabih bir ayetin, doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için sadece ayetin yüzeysel anlamından yola çıkarak ayette böyle diyor deyip de ortaya ulu orta bilmeden bir şeyler söylenmeye kalkışılırsa yanlış olur kanaatindeyim.

Kuranda Genel bütünlük içerisinde İnsanların yol seçme konusunda değişik olan konularda ve ayetlerde bir şeyler anlattığı halde o ayetler göz önünde bulundurulmadan bir yorum yapmak ayet hakkında böyle diyor demek doğru olmaz. Kurandaki müteşabih bir ayetin ne söylediğinden çok ne söylemek istediğinin yakalanmasıyla anlaşılabilir.

2/26Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, 'Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?' derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.

Ayette saptırma hidayete getirme ve başka ayetlerde dilediği insanları bağışlama ifadesi geçmektedir. Eğer Allah bir kulunu dileyip saptırıyorsa dileyip hidayete getiriyorsa ve dileyip bağışlıyorsa saptırdığı ve bağışlamadığı insanlara bu zulüm ve adaletsizlik olurdu. Allah yarattığı kullarına eşit mesafededir. Allah kendi kendisine zulüm etmedikçe Allah o kullarına zulüm yapmaz.Bu konu hakkında eğer ön bilgimiz olmazsa elbette bu ayetleri anlayamayız.

Kuranın diğer ayetlerine baktığımız zaman Ancak kuranın o konu hakkında Allahın neyi murat ettiğini ancak anlayabiliriz. Kuranın ana çatısından süzülerek gelen ayetlerden neyi anlatmak istediğini yakalamak lazımdır.

187

Page 188: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Dilediğimi hidayete getiririm. Dilediğimi saptırırım. Dilediğimi de bağışlarım. İfadelerini doğru anlamak için şunların bilinmesi gerekir.

Allah kimseye zulmetmez, Allah adalet sahibidir. Allah dünya hayatında torpil geçmez. O zaman bu ayetlerden anlamamız gereken şudur. Allah insana aklını takvasını fısk ve fücurunu vermiş. Ve iki yola da gitme özgürlüğüne sahip olan insanın hangi yola giderse o yollara gidecek malzemeleri de vermiştir. Yaptığı doğru ve yanlışın mükâfat ve cezasını vereceğini de vaat ederek dünya hayatında dilediği yolu seçmeyi kişinin kendi özgür iradesine bırakmıştır.

Allah birini dileyip saptırmaz, birini dileyip hidayete getirmez, birisini dileyip bağışlamaz. Allah Halife olarak yarattığı insanın önüne sapmayı hidayete gelmeyi ve bağışlanmayı yaratır. Kişinin özgür iradesine bırakır. Kişi Kendisi isterse sapmayı sapar kişi hidayete gelmeyi isterse hidayete gelir. Kişi kendi yaptıklarından pişman olup yolunu düzeltmek isterse bağışlanır.

Yoksa dünya hayatında Allah insan gidişatına kesinlikle müdahale etmez.O zaman Kuran okuyanlara sesleniyorum. Kuranda geçen bazı kavramlar anlaşıldığı zaman konular ve müteşabih dediğimiz ayetler çözülmeye başlayacaktır.

Ayet Kelimesi Allahın kâinatta peygamberlere göndermiş olduğu vahiylerde dâhil olmak üzere Allahın kâinatta yaratmış olduğu zerreden küreye kadar bütün varlıkların adıdır. Eğer ayeti bu anlamda anladığımız zaman kuranda geçen birçok konuların ve kıssaların rahatlıkla anlaşıldığı görülecektir.

Müfessirlerin ayet kelimesi yerine peygamberlerin kendi peygamberliklerini göstermek için Allahın onlara vermiş oldukları harikulade gösterdikleri olağan üstü haller anlaşılırsa. Elbette kuranın anlaşılmasında en büyük engel teşkil eder.

Kuranı değişik yerlerinde peygamberler bir insan bir beşerdir. Onları diğer insanlardan ayıran sadece vahye muhatap olarak Allah anlattığı halde Peygamberlere Allahın vermediği hasletleri yükleyerek onları tapınılır hale getirmek peygamberlere zulümdür.

Kuranı doğru anlamak için şu üç şeyi doğrtu anlamak lazımdır.

Birincisi, kuran çelişkisiz bir kitaptır.

4/82- Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

188

Page 189: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

İkincisi kâinat çelişkisiz olarak yaratılmıştır.

67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Üçüncüsü Allah’ın gönderdiği vahiylerle bir başka deyişle gönderdiği Kuran’la kâinatın yasaları arasında çelişki yoktur.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”

Kurandaki müteşabih olan ayetleri anlamaya çalışırken bu üç hasleti beraber düşündüğümüz zaman ancak doğru bir anlayışı yakalayabiliriz.Mesela Kuran’da geçen kavimlerin helaki ile kuranda anlatılan kıssaları okuduğumuz zaman kuranda anlatılan çelişkisizlikle kâinatta anlatılan çelişkisizliği yakalamamız gerekir.

Kuran bir taraftan dünya hayatında zulmedenlerin cezasını ahret alemine erteleyeceğiz desin,

35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.

Bir taraftan da suç işlemeleri nedeni ile Nuh kavmini sem ut kavmini ad kavmini yapmış oldukları zulümler nedeniyle helak ettik ifadesi kullansın. Allah bir taraftan düşünmeyen, akletmeyen insanlara davarlar gibidir hayvanlar gibidir desin. Bir taraftan ebabil kuşlarının ebrehe ordusuna pişmiş taşları üzerine yağdırsın, yine Allah bir taraftan da balıklara Yahudi olanların ibadet yasağına uyup uymadığını denetletsin.

189

Page 190: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bunlar kuranda anlatılan müteşabih ayetlerdendir. Onunla ilgili diğer ayetleri bir araya getirdiğimiz zaman anlatmak istediği manayı yakalayabiliyoruz. Daha kurandan bu konularla ilgili hem kuranın kendisi ile ilgili hem de kâinat ile ilgili birçok çelişkili gibi görülüp de inceleme ve tahlil yapıldığı zaman çelişkisiz olduğu ancak anlaşılabilen bir anlatımı yakalamak mümkün olacaktır.

Kuranianlamametodu.blogspot.com

[email protected]

Mersin Anamur

Tel.0554 912 92 75

YENİ BR PEYGAMBER GELSE VERECEK OLDUĞU MESAJLAR ŞUNLAR OLURDU.

Ey ben müslümanım diyen kardeşlerim! Geliniz, Kendi aramızda ortak olan bir kelimeye gelelim.

3/64- De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız."

Allahtan başkasına kulluk etmeyelim.

Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım.

Allah’ı Bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı rabler edinmeyelim.

İşte bu üç şeyi kendi aramızda yaygınlaştırabilirsek, Aramızdaki, ihtilaflar gidecek, Ayette de belirtililiği gibi, Bizleri yaratan Allah’ tır. O bizim dünya hayatında nasıl yaşayacağımıza ait. Projeyi peygamberler aracılığı ile göndermiştir. Temelde İnsanlar arasında hiçbir üstünlük yoktur. Üstünlük sadece Allahın vermiş olduğu görevlere bağlı kalarak kulluğu yerine getirenlerdedir.

49/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

190

Page 191: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Farklı renklerde, farklı dilerde farklı cinslerde Olmamız bizi üstün kılmaz. Bizi üstün kılan Allahın peygamberler aracılığı ile gönderdiği vahiy çizgisinde samimiyet ve ihlâsla yürümemizle ölçülür. Dünya hayatında herkes bir rol üstlenmektedir. Kim bu üslenmiş olduğu rolü Allahın tanımladığı şekilde oynaya bilirse Allah katında üstün olan odur. Biz; malda mülkte makamda mevkide yarışmak yerine takvada yarışalım.

Allah katında Kabul görecek olan din islamdır. Bütün peygamberlerin getirdikleri dinin adı İslam, O peygamberlerin getirdiklerine teslim olanların adı da müslümandır. Müslümanlar, Tek bir ümmet ve tek bir şeriat içindedirler.

Allah teslim olanlara islamı seçip beğenmiştir. Hiçbir müslümana Müslüman kelimesinden başka isim koymayı, İslam kelimesinden başka din edinmeyi emretmemiştir.

41/33- Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?

5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Allah; Kuranla artık helal ve haramları belirlemiş, Hiçbir kimse kendilerinin anlayışına göre şu helal bu haram deme yetkisine sahip değidir. Hiçbir peygamber de Allahın helal kıldığını haram haram kıldığını da helal yapamaz.

Her peygamberin kendilerinden önce gelen peygamberleri doğrulayıp tasdik etmesi ve kendilerinden sonara gelecek olan peygamberleri de müjdelemesi onu ifade etmektedir.

61/6- Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.

191

Page 192: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Allah ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlara Yahudi ve Hıristiyan ismi vermemiştir. Onlar bu isimleri kendi kendilerine vermişlerdir. Onlar kendi zan ve tahminlerle kendilerine bir takım şeyleri Haram olmadığı halde haram helal kılmadığı halde helal etmeleri sebebiyle, haram ve helal ettik ifadesi kullanmaktadır. Yeni gelen peygamberle onların bozmuş oldukları vahiy orijinli dini tekrar dizayn ederek yerine doğrularını getirmiştir.

5/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.

Bu Ayette bazılarının söylediği gibi, peygamber onlara haramı helal helali haram etmiyor. Peygamber Allahın bir kulu ve elçisidir. O vahyin dışında kendi kendisine böyle bir yetkisi yok. Allah’ın emirlerini Allahın resulü söyler ve yaşar. Bu ayetin anlatmak istediği çok hem de affedilmesi zor olan bir sıkandal derecesinde yanlış anlatmışlar ve yanlış anlaşılmıştır.

Kuranın burada bahsettiği peygamberin, helal olanı haram haram olanı helal ediyor İfadesi, Allahın hazreti musa ve isa peygambere gönderdiği dindeki haramı helal helali haram değil, Peygamberler arasında kesin olarak haram ve helal farklılığı olamaz. Buradaki helali haram haramı helal yapan Yahudilerin ve Hıristiyanların vahiy orjinli dinden saparak kendilerine haram olanları helal, helal olanları da haramlaştırmaları anlamındadır.

İşte bu yanlış anlayış sanki Allah peygamberler gönderilen din ve şeriat farklılığı anlayışını doğurmakta ve tevhit akidesinin bozulmasına yol açmaktadır.

Ey ben insanım diyenler. Hangi dinden hangi dilden hangi cinsten olursanız olunuz.

Sizi yaratan bir Allah var. Siz hayatınızı ona borçlusunuz sizi yediren içiren size gözler gönüller veren odur. Sizin ilah olarak taptıklarınızı da o yerleri ve gökleri yaratan Allah yaratmıştır. Siz eğer kendi sesinizi gizlemeden açığa çıkarmak istiyorsanız, o sizin ilahınız yerlerin ve göklerin bir tek yaratanı olduğunu söyler.

192

Page 193: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Ey Benim kitabım kuran diyen İslam toplumları, Allah size Akıl ve irade vermiş, size elinizde okumakta olduğunuz kuranı göndermiş. Sizin yaşamakta olduğunuz hayatın gerçek projesi o kitaptadır. Kitap ehlinin yaptıkları yanlışlar gibi siz de yanlışlığa düşmeyin. Onlar kendi peygamberlerini Allahın önüne geçirip ilahlaştırdıkları gibi siz de peygamberinizi Allahın önüne geçirip ilahlaştırmayınız. Onlar bir ömür yaşadı ve öldüler gittiler. Muhammet Allahın resulü ve kuludur.

O bir Allah değildir. O Allahın vahiy gözetiminde diğer peygamberlerde olduğu gibi, kendisine tabi olanlarla birlikte bir ömür sürdüler gittiler. Biz kendimize bakalım. Onların yaşadıkları hayatı en güzel doğrusunu ve yanlışını Allah bilir.

Kimin nasıl düşündüğünü en güzel kalplerden geçenleri bile bilen Allah’tır.Onlar bir ümmetti gelip geçti biz onlar hakkında didişip durmayalım onların kazandıkları kendilerinin bizim kazandıklarımız da bize aittir. Biz onların yaptığından onlar da bizim yaptığımızdan sorumlu değildir.

Peygamberler bizim için güzel birer örnektirler. Peygamberler yanlışlık yaptıkları zaman Allah onları düzeltmiştir. Ama peygamberler dışındaki olanları, Allah düzeltmemiştir. Hiçbir peygamber aramızda yok. Onların hepsi öldüler. Onlar vahyin gözetiminde yaşadıkları hayatlar bizim için ölçü kaynağıdır. O da Allah’ın Peygamberlik ayetini silerek, yerine emsali görülmemiş duyarlı insanların sahiplenerek koruduğu elimizde vahiy orijinli bir kitabımız kuranı kerim var.

O Kitap bizim, insanlık tarihinden bu tarafa değişik toplumların başlarından geçen olayları da içine alarak, her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksiklik bırakılmamış ve indiği dönemlerin dışındaki çağlara hitap edecek nitelikte dizayn edilmiştir.

Gelin ey kitap ehli ve aklını kullanabilen insanlar, şu dünya hayatındaki kısacık ömrümüzü Bize yerleri ve gökleri bahşeden Allah’ımıza kulluk ederek geçirelim. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayalım. Ekini ve nesli yok etmeyelim.

Biri birimizi öldürmeyelim. Biri birimizin mallarını değişik bahanelerle gasp etmeyelim. Zina etmeyelim, hırsızlık yapmayalım. Allahın bize bahşettiği mallardan ihtiyaç sahiplerine verelim.

Onları düşmüş oldukları sıkıntılardan kurtaralım. Anaya babaya saygımızı

193

Page 194: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

hürmetimizi esirgemeyelim. Yetimlerin mallarını yemeyelim borçlu olan ödeme güçlüğüne düşüp de intihar edenlerin bu eylemlerini kendi aramızda toplanarak onların borçlarını ödeyelim. Bilin ki her insan her an ve her zaman onların düşmüş olduğu sıkıntılara düşebilir. Onları o acı ızdıraptan kurtarmanın ne kadar önemli olduğunu kendimiz de o duruma düştüğümüzde anlayabiliriz.

Allahın haram kıldıklarında mutlaka bir hikmet olduğunu bilmemiz gerekiyor. Haramı yaygınlaştırmayalım. Haramı yaygınlaştırmak isteyenlere asla destek olmayalım. Hayrı yaygınlaştıralım hayrı yaygınlaştıranların yanında duralım. Onlara destek verelim.

YENİ BİR PEYGAMBER GELMİŞ OLSAYDI DÜNYAYA NASL BİR MESAJ VERİRDİ?

1-Ey İnsanlar! Size Son Peygamberle bir kitap gönderdim. Sizi ondan hesaba çekeceğim.

2-O göndermiş olduğum kitap eğer Allahtan değil de, insanlar tarafından uydurulmuş bir kitap olsaydı içerisinde birçok aykırılıklar bulunurdu.

3- Yerleri ve gökleri yaratan Allah bir tanedir. Eğer iki tane Allah olsaydı, kâinat fesada uğrardı. Kendi aralarında çatışma çıkardı.

4-Allah İnsanlara, insanlar içerisinden, elçi olarak seçtiği peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Allahın göndermiş olduğu kitaplardaki yasalarla, yaratmış olduğu kâinat arasında tam bir uyumluluk vardır.

5-Allah son olan peygamberle İslam dinini tamamlamış. Allahın yeryüzünde din olarak islamı seçmiş İslamın dışında insanların zan ve tahminle ortaya koydukları bütün dinleri iptal etmiştir.

6-Allah son peygamberle peygamberlik ayetini kaldırarak, yerine korunmuş kuran ayetini getirmiş ve insanlara kılavuz olarak onu göstermiştir.7-Kuranda, İnsanları Hayatlarında çıkabilecek olan her bir problemin örneğini vermiş hiçbir problemi çözümsüz bırakmamıştır.

8-Allah katında bütün peygamberler arasında hiçbir farklılık yoktur. Hiçbir peygamberin diğer peygambere karşı üstünlüğü yoktur.

9-Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik, vahiyle onları ayırmaktadır. Onlar yanıldıkları zaman düzeltilmeleridir.

194

Page 195: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

10- Artık, ehli kitap’ın ve İslam toplumlarının zan ve tahminde bulundukları gibi, peygamberler, insanları imana getirmeleri için mucize göstermemişlerdir.

11-Allah hem evrene, hem de, insanlara bir yaratış biçimi koymuştur. Bu Allahın sünnetidir. Kesinlikle Allahın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın

12- Artık Hazret İsa peygamber hakkında söylenenler. Net olarak belirginleşmiş, diğer insanların yaratılışı nasılsa hazreti İsa peygamberin yaratılmışı da öyle yaratılmıştır.

13- Yani Hazreti İsa peygamber babasız değildir.

14- Diğer peygamberler ve şehitlerin öldüğü gibi İsa peygamberde ölmüştür. Yeni bir diriliş ahret âlemindedir. Dünyada ölen kesinlikle geri gelmez İsa peygamber de diğer canlıların ve peygamberlerin öldüğü gibi ölmüş bir daha geriye dönmeyecektir.

15-Hazret İsa peygamberin gerçek anlamında ölen ölüleri diriltmesi kesinlikle mümkün değil, Ölüleri ancak Allah diriltir. Hazreti İsa peygamberin dirilttiği ölü, vahiylere karşı duyarsız olanlar anlamındaki, duyarlı hale gelmesi anlamında Allahın dirilttiği ölülerdir.

16- Ölen insan Artık, İmtihan süreci bitmiş, gidecek olduğu yerin bileti kesilmiş Ahret âleminde o bilete uygun yer de hazırlanmıştır. orada söz değişikliğe uğratılmayacaktır.

17- Ölen insanlara Arkasından, okunan dualar, kılınan namazlar, okunan kuranlar, çekilen tespihler, verilen yemekler, yaptırılan hayır hasenatlar, hiçbir zaman onlara ulaşmaz. Fayda da vermez.

18- Her akıl eden ve bunaklık ve ölüm dönemine kadar kendisinin belirlemiş olduğu yola göre, dünyadaki yaptıklarıyla karşılık görecektirler.

19-Dünya Hayatında Her akıl baliğ çağına erişmiş insan kendi yolunu kendisi belirlemeden ölmeyecek, insan ya takva yolundadır iman eder ve Salih ameller işler. Bunların gideceği yer cennettir. Yada fısk yolundadır. Küfreder isyan eder bunların gideceği yerde cehennemdir.

20-Bir Vücutta iki tane kalp bulunmaz. Ve bir insanda aynı zamanda iki ayrı yolda olmaz ya insan küfür yolundadır. Ya da insan hak yolundadır.

21-Kâinatta Allahın yarattıkları hep çift yaratılmışlardır. Bu sebeple temel

195

Page 196: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

olarak yaratılan varlıklar, insanlar ve meleklerdir. Etrafa ve kâinata baktığımız zaman, bu iki varlık dışında varlık yoktur. Ya insanlardan ya da meleklerdendir.

22- Melekler, insanoğlunun emrine amade olarak yaratılmış olan varlıklardır. Onlar yaratılış biçimi ile verilen emrin dışına çıkmamakla hem insanoğluna secde etmektedirler. Hem de Allaha secde etmektedirler.

23- Hemen Akla Cin Şeytan İblis gelecek bunlar ne olacak? Sorusu gelecek. Evet, cinler ve şeytanlar insan taifesindendirler. İblis ise cinlerden olup, insanlara kötülük yapmayı teklif etmesi sebebiyle insana secde eden melek gurubundan ayrılarak ve asıl insanı yaratılış dışına çıkarmayı teklif sunmakla cinleşmekte olan ayrı bir melektir.

24-Şeytan: İblisin insana kötülüğü teklif etmekle bu teklifi kabul eden ve kibirlenen gururlanan isyan eden geriye dönüşü olmayan bir yola giden insanın adıdır.

24- Cin: Dünyayı Tabulaştıran, ilimde teknolojide ileri giderek, asıl yaratılış gayesinin dışında hayat süren yabancılaşmış insanın adıdır.

25-Cinler ve şeytanlar. İnsanlardan oldukları için ateşten değil topraktan yaratılmış varlıklardır. Ve kuranda da cinleri ve şeytanların ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet yoktur.

26- Can enerjidir. Dumansız ateşten yaratılmıştır. İblis de ateşten yaratılmıştır.

27-Kuranda Geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Her kelimenin farklı bir anlamı vardır.

28-Melek: İnsanların fiziki yapısı da dâhil olmak üzere, insanların dışındaki Allahın insanların hizmetine verdiği yaratıkların hepsinin adıdır.

29-Melekler, Allahın kendilerine verdiği görev ve sorumlulukların dışına asla çıkamazlar. Bu sebeple Allah evrende yarattıkları varlıklardaki sünnetulllah çerçevesinde değişikliğe uğramadan görevlerini eksiksiz sürdürürler onlarda akıl yoktur. Kotlanmış bilgiler vardır.

30- Ateş bir melektir. Görev ve sorumluğu, insanlar ateşle yemeklerini pişirirler. sularını ateşle ısıtırlar, soğuk zamanlarda ateşle ısınırlar. Görevi yakmaksa bu görevin seyrini değiştirmezler. İşte Hazreti İbrahim’i de Ateş yaktı ama kuran değişmeceli sanatla ateşe serin ol dedi. Bu ateşin yakmadı anlamında değil, bu Hazreti İbrahim peygamberi tebrik etme onaylama anlamında anlatılan bir sanattır.

196

Page 197: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

31-Allah halife olarak yaratılan insanların Dünya hayatında yapmış olduğu suçlar nedeni dünyada özel bir ceza vermez. Dünya hayatı denenme yeridir. Yapılan yanlışların cezasını ya evrendeki yasalara ya da insanların biri birlerine müdahale etmesiyle cezalandırır Allahın cezalandıracağı yer ahret âlemindedir.

32-Allah hem evrene koyduğu yasalarla hem de göndermiş olduğu yasalarla tam bir uyum halinde bir din göndermiştir. Allah kesinlikle koyduğu yasalara muhalefet etmez.

33-Elçi Kelimesi ile nebi kelimesi kuranda biri birinden ayrı kullanılmıştır. Her nebi elçidir. Ama her elçi nebi olmayabilir. Elçi meleklerden ve insanlardan olabilir ama nebi, sadece insanlardan olur. Meleklerden peygamber olmaz.

34- nebi olan elçiler yanıldıkları zaman vahiyle düzeltilirler ama nebi olmayan elçilerin düzeltilmesi elçi aracılığı ile gelen vahiylerle düzeltilirler.

35-Her insan kendi ameli ile yargılanacaktır. Ahret âleminde hiç bir insan hiçbir insanı kurtaramayacaktır. Orada torpil ve şefaat yoktur.

36-Müslüman olanlar şu büyük günahları işlemezler. 1- Allaha şirk koşmazlar,2- zina etmezler, 3- haklı nedene dayanmadan adam öldürmezler. 4- içki kumar, gibi zorunlu nedenler dışında içip oynayamazlar.

37- Yaratış biçimi: iki ölüş iki yaratılış biçimindedir. 1- ilk yaratılış yokken bir adı ölü iken ilk yaratılmadır. 2-bir erkek ve bir dişiden yaratılış biçimidir. Bu Yaratılış biçimi de Anne karnındaki bir çocuğun oluşumu ile dünya hayatındaki bir ömür sürmesi farklı farklıdır. Bu yaratılış biçimi Allahın sünnetidir. Değişmez. 3- diğer yaratılış ahret yaratmasıdır. Bu yaratılış biçimleri tamamen birebirlerinden farklıdır.

38-Cennet ve cehennem süresizdir. Cennete gidenler ebedi cennettedirler cehenneme gidenler de ebedi cehennemdedirler. Hıristiyanları söylediği gibi cehennemde belirli bir miktar yandıktan sonra cennete gitme diye bir olay yoktur.

39-Dünya hayatında İnsanlar özgür bir halde imtihana tabi tutulmaktadırlar. Bir kimse kendi gidiş şeklini ister müspet yönde isterse menfi yönde değiştirmedikçe Allah o kişinin gidişatını değiştirmez. Kişinin kendisi ile ilgili konulardaki kaderini Allah ona yazmaz kişi kendisi ile ilgili kaderini kendisi çizer.

197

Page 198: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

40-Çocuklar öldükleri zaman toprak olacaklardır. Cennet ve cehennem günah ve sevap işleme sonucunda gidilecek olan yerlerdir. Çocuklar ise akıl baliğ çağına ermeden öldükleri için ceza ve mükâfat görmezler. Çünkü denemeye imtihana tabi tutulmadan ölmüşlerdir.

41- Her insanın imtihanı, akıl baliğ çağına erdikten sonra başlar. Bunaklık ve ölümle imtihanı sona erer. Eğe kişi ölümü gördükten sonra iman ederse bu iman ona bir kazanç sağlamaz. Ya kişi iman ettikten sonra iman etmesine uygun hayatını düzenlemesi gerekir ya da ölmeden önce iman ettği zaman imanını hayra dönüştürecek bir fırsatı olmadan ölmüşse o da iman etmiş kategorisindedir.

42- namaz oruç haç zekât, peygamberlere iman, peygamberlerin getirdiklerine iman ve öldükten sonra dirilip hesaba çekilmeye iman edenler. Her peygamberin getirdikleri sünnetlerdendir. Bunlar olmadan kişi tam bir iman ve tam bir Salih amel edemez. Bunlar müslüman olanların yaşam biçimi hayat tarzıdır.

43-İnsanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa, bütün peygamberlerin getirdikleri dinin adı islamdır. Her peygamberin kendisinden sonra gelecek olan peygamberi müjdelemesi, kendi dönemlerindeki vahiy orijinli dinin bozulmasıyla yeni gelen peygamberler, doğru olanlar aynen kalmak koşulu ile yanlış olan yerlerini düzeltmeleri onları, gelen yeni peygamberi kabullenmeye ve ona itaati zorunlu kılmaktadır. Yeni gelen peygamberleri kabul etmeyenlerin dini Allah katında kabul görmeyeceklerdir. Yahudiyiz ve Hıristiyanlarız diyenler gibi.

44- Nikâh: müslüman olan erkek ve müslüman olan kadın için geçerlidir. Müslüman olmayan kadın müslüman olan bir erkekle evlenemez. Müslüman olan bir erkek de müslüman olmayan bir kadınla evlenemez. Eğer müslüman olan erkek ve müslüman olan bir kadın evli kaldıkları dönemlerde içlerinden herhangi birisi Müslümanlığı terk ederse nikâh akdi bozulmuştur.

45- Allah’ın dininde kesinlikle başka dinde olanların dinlerine müdahale hakkı yoktur. Seni ve senin dinine müdahale etmediği sürece tabi ki

46-İslam da devlet, iman eden bir toplumun hayat tarzlarını hem kendi aralarındaki hukuku hem gayrı müslümanlar ile hukuku hem insanların dışındaki varlıklar la hem de Allah ile olan hukukla ilgili yaşam biçimlerini dizayn eder.

47- Zekât. İslam otoritesinin müslüman olan toplumdan Müslümanların kendi özgür iradeleriyle vermedikleri infakı kendisinin adil olarak ihtiyaç sahiplerine ve toplumun genelini kapsayan yerlere harcamak için devletin aldığı verginin adıdır.

198

Page 199: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Ondaki oran devletin ihtiyaçlarına göre otorite tarafından düzenlenir. Bu vergi müslüman olmayanlardan alındığında ismi cizye ve haraç olmaktadır.

48- Faiz Allah katından tamamen yasaklanmıştır. Müslüman olan kesinlikle bir yere faizle para vererek karşılığında geriye üzerine para ekleyerek alamaz böyle yapanlar Allah ve resullerine savaş açmış demektir. Ama zorunlu duruma düşüp de şiddetli bir ihtiyaç ve kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalındığında diğer haramlarda olduğu gibi o ihtiyacı ölmeyecek kadar almasında bir sakınca yoktur.

49- Allah bir taraftan faizi yasaklarken bir taraftan da parayı tabu haline getirenleri de eleştirmektedir. İslam toplumlarında her inanan müslümanlar Kazandıklarının ihtiyaçtan arta kalanını yoksul ve ihtiyaç sahiplerine verdikleri zaman onları Ancak Allah hidayete eriştirir.

50- Bir köyde bir mahallede bir beldede bir kişi açlığından dolayı veya herhangi bir ihtiyaçtan dolayı ölmüşse o köy o belde veya o mahalle halkı o ölenin katilidir. O halk dünya hayatında helak olmuş demektir. Onlar dünya hayatında asla hidayete eremezler. Kör ve sağır olarak ahret âleminde hasrolunacaklardır.

kuranianlamametodu.blogspot.com

TEK DİN İSLÂM

İnsanoğlunun var oluşuyla beraber, ortaya çıkan din anlayışları, düşünen akleden insanları araştırmaya sevk etmiştir. Her toplumda bir taraftan insanların yaşadıkları dinleri ve yaşam biçimlerini sorgulayan insanlar olduğu gibi düşünmeden geleneklere bağlı kalarak taklit yolunu seçenler de olmuştur. Ve olmaktadır.

İnsanların yaratılırken öz yapısına Allahın yerleştirdiği doğruyu ve yanlışı ayırt edebilme yeteneği, peygamberlerle ve gönderilen kitaplarla da takviye edilerek, dünya hayatında düzgün yaşamalarına Allah zemin, hazırlamıştır.İnsan nötr bir varlık olarak denemeye tabi tutulmak için diğer varlıklardan iyiye veya kötü yolla gidebilme eğiliminde yaratılıp, hangi yola giderse, O yolda hem verilen akıl hem de melekleri insanlara gittikleri yönde yardımcı olarak gönderip, kişiye özgür iradesini vererek denemeye tabi tutmuştur.

67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.

199

Page 200: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bazılarının aklına Allah bizi neden deniyor? Veya bizim ne yapacağımızı Allah bildiği halde neden denemeye ihtiyaç duyuyor diye bir soru gelebilir. Allah yaptığından dolayı kimseye hesap verici değildir. Evet, Allah insanın daha yaratılmadan önce ne yapacağını bilir ama insana yanlışa gitme veya doğruya gitme özgürlüğünü kendisine vermiş ve denemeye tabi tutmuştur. Allah insanın ne yapacağını bilmesi insan yanlışa gittiği zaman sorumluluktan kurtulması anlamına gelmez.

Allah insanları ardı arkası kesilmeyen peygamberler göndererek, nerde ne yapılması gerektiğini vahiylerle bildirmiş,. Her toplum göndermiş olunan peygamberle kendi çağlarında yaşam biçimlerinin yeterli bir açıklamasını yapmıştır. Ama ne yazık ki, Peygamberlerin büyük çoğunluğu gelmiş oldukları kavimlerde, kendisini dinleyen ve destekleyen iman edenler olmadığı zaman o peygamberler ya sürülmüş ya da dövülüp öldürülmüşlerdir. Son gelen peygambere kadar, kuranda ismi zikredilen peygamber sayısı yirmi beşi geçmemiştir.

40/78- Andolsun, Biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.

Kuranda kıssaları anlatılan peygamberler. Bizim hayatta o konularla ilgili meselelerde nasıl bir yaşam süreceğimizin nerde nasıl davranacağımızın yolunu göstermek içindir. Bu Konuyu ele alışımdaki hikmet. Asırlardır toplumlara peygamber gelmeyince insanlar elde orijinal olan korunmuş bir kitap olduğu halde maalesef o kuran gerek İslam toplumuna giren dış etkenler, gerek insanların kendi içlerindeki yanlış telkinler nedeniyle kuran mahcur bırakılmış ve ortada din olarak Allahın insanlara sunduğu din değildir. İnsanların kendi zan ve tahminlerle uydurduğu din, gündemde tutulmaktadır.

25/30- Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar."

Evet, kuran Allahın indirdiği gibi ayakta dimdik durmaktadır. Ama aradan bin beş yüz yıl geçmiş olan bir kitabın ne söylemek istediğinin anlaşılması için mutlaka onun dili çözülmesi gerekmektedir. Burada günün koşullarına kuran nasıl cevap aktarıyor ve günün hangi şartlarında kuranın çağa hitabeden yönünü nasıl anlamak gerekir?

200

Page 201: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Sizinle otuz yıllık çalışmamı paylaşmak istiyorum.

Bunları anlayabilmek için kurandaki bazı kuralların bilinmesi gerekir. Kuranı kurandan anlamak lâzımdır. Zaten kurana iman edenlere ancak bu çalışmalar ve anlatışlar yarar sağlar. Yoksa kurana iman etmeyenlere ne kadar şeyler söylesen onun gözleri kulakları kalbi anlama ferasetine karşı duyarlılığı kapalıdır.

1-KUR’AN ÇELİŞKİSİZ BİR KİTAPTIR

Kuran okuyan ve kalpleri marazlanmamış ise, gerçekten doğruyu yakalamak için ön yargısız olarak çıkmışsa. Bir ayetin ne söylemek istediği mutlaka yakalanması gerekir. Kuranda geçen hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Kuranda bir kelime değişik konu için alınıp bir konunun içerisinde yer almış ama kendi yerine başka bir kelimeyi kullanmamıştır. Kuranı anlarken bu hususun dikkate alınması gerekir. Şimdi kuranın çelişkisiz bir kitap olduğunu kurandan belgelemeye çalışalım.

4/82- Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Kuran kendi içerisinde tutarlı ise ve çelişki yoksa ki tutarlı ve çelişki yoktur. Anlayışların da çelişkili olmaması gerekir. Kurandan bu anlayışı yakalayabilmek için de hem kuranın içindeki bütün ayetlerden haberdar olmak hem de kâinat hakkında genel bir bilgiye sahip olmak gerekiyor. Kuran bunu kuranda iki kısım ayetler olduğunu açıklamıştır.

3/7- Sana Kitabı indiren O'dur. Ondan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.

Burada muhkem ve müteşabihi uzun uzun anlatmayacağım yalnız herkesin anlayabileceği şekilde tanımlayıp geçeceğim. Muhkem herkesin anlayacağı, müteşabih ise karmaşık olup muhkemlerle açıklanabilen karmaşık inceleme ve tahlil sonucunda zikir ehlinin anlayacağı, ayetler demektir.

Müşahhas bir örnek verecek olursak Güneş doğduğu zaman dünya aydınlanır. Nasıl doğar nasıl aydınlatır güneşin dünya ile uzaklığı ne kadardır Konusu müteşabihtir Araştırma inceleme zikirle alakalıdır. Onu O konuda Uzman olanlar bilir.

201

Page 202: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bir başka örnek verecek olursak, Dağlarda her türlü insanlığın hizmetinde olan maden çeşitleri vardır. Ama hangi dağda hangi maden vardır ve o nasıl insanların önüne kullanılacak biçimde gelir bu o konunun uzmanları tarafından ancak anlaşılır. Hiç tiren görmemiş birinin tirene bakışını anlatırken öküzün tirene baktığı gibi denmesinin sebebi budur.

Çelişkisiz olan kuranın çelişkisiz bir biçimde anlaşılması için kurandan örnekler vererek anlatmaya çalışacağım.

2-KURANDA KULLANILAN EDEBİ SANATLAR

Her dilde kullanıldığı gibi kuranda da edebi sanatlar kullanılmıştır. Gören gözler işiten kulaklar bunu rahatlıkla anlayabilir. Türkçede de kullanılan kelimelerin büyük bir kısmı sanatsal ve değişmeceli anlamında kullanılmaktadır. Birkaç tane örnek verecek olursak

Orta doğuda sular ısınıyor. Bu Herhalde ateş yakılıp suların gerçek anlamında ısınması anlaşılmaz.

Yunanistan ile Türkiye’nin arasındaki buzlar eridi. Derken herhalde Türkiye ile Yunanistan arasında gerçek anlamda buz olup o eridiğini anlatmaz.Adamın ağzında dili yok sanki bir melek dendiği zaman gerçek anlamında dili yok anlamında değildir. Dili var ama sessiz saygılı bağırıp çağırmayan oturaklı olgun bir adam tablosu çizmektedir.

Şimdi Kuranda da bu mecazi sanatlar kullanılmıştır. Kuranda geçen surelerde ve konularda geçen bu anlatımlardan örnekler verelim.

20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş)

7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.

Bakınız Burada Kuran Asa kelimesini iki sure ve iki değişik konuda kullanmış. Birisi Dünyalık kazandığı güçler anlamındaki asa, birisi de Allahtan aldığı vahiyler ve güç anlamındaki asadır. Şimdi söylediklerimi kuranda geçen konuda anlamaya çalışalım

Önce dünyalık kazandığı malları asa olarak tanıtan ayetler

20/17- "Sağ elindeki nedir ey Musa?"

202

Page 203: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

20/18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."

20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."

20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).

20/21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."

Burada dikkat ederseniz asanın dünya hayatındaki birçok yararlarından söz etmektedir. Ve onu terk ettiği zaman bir an da olsa Musa peygamberde soğuk duş etkisi yaparak korkmağa ve kaçmağa başlıyor. Şimdi Aynı asa kelimesini vahiy anlamında kullandığı konuya bakalım.

7/104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben âlemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."

7/(105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrail Oğulları’nı benimle gönder."

7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."

7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.

7/108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).

7/109- Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";7/110- "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"

7/111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";

7/112- "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."

7/113- Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"

7/114- "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."

203

Page 204: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

7/115- Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"7/116- (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.

7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.

Burada kuranın anlattığı Allahtan aldığı vahiyler anlamındaki asadır. Konuda geçen olayı özetleyecek olursak, Dikkatlice incelenirse Hazreti Musa Firavuna gelip,

7/104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben âlemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim." Hazreti Musa peygamber ile Firavun arasında geçen tartışma veya diyalog. Asa sihir meselesi değil, Musa Allahtan getirdiği bir belgeden bir olaydan söz etmektedir. Ve kendisinin elçi olduğunu anlatmaktadır.Kuranın Bütünselliğine baktığımız zaman peygamberler toplumların karşılarına çıktıkları zaman ilk karşı gelenler o toplumun önde gelenleridir.

Çünkü önde gelenler ezilmiş olanları kendilerine köle edinerek onları kullanmakta ve tahtını onlarla korumaktadır. Allah Birlik ve beraberlikten söz ederken bunlar toplumu fırka fırka bölerek onları güçsüzleştirip zulüm yapmaktadırlar.

28/4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.

Hazreti Musa Sosyal içerikli firavuna kesin bir uyarı vermektedir.

7/(105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrail Oğulları’nı benimle gönder."

Firavuna Allahtan bir ferman getirdiğini, Bu Ferman kendisine belge ve ayet olduğunu kendisinin üzerindeki yükümlülüğün bu ayeti ona bildirmek artık İsrail oğullarını köleleştirip onları ezmeyi bırakmasını onların kendi dinlerini kendilerine vermesini iletmektedir. İslam olanlar iş başına geldikleri zaman elleri kolları bağlanmış olan ezilmiş

204

Page 205: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

güçsüzleştirilmiş olanları destekleyip onların üzerinde oynanan oyunları çözerek rahatlığa kavuşturmaktır.

4/75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?

Firavun kıssasında anlatılan bir din kavgası bir yaşam biçimi tartışması bir toplumun doğru bir yolu nasıl olacağı tartışmasıdır. Ama Kuran bilgin büyücü ve Musa’nın asası ile bunları mecazi sanatsal bir üslupla anlatmaktadır. Konu Firavunun insanlara anlattığı dinle Musa peygamberin anlattığı din çatışması olduğu halde bunları sihirbazlık oyunu ile sıvıştırmak ve konuyu böyle anlamak yanlış olur.

Görüldüğü gibi ayetin orijinal olan metnine de bakıldığı zaman Musa peygamberin davarlarına yaprak silktiği asasıyla firavunun büyücülerine karşı attığı asa birebirlerinden farklı olan asalardır. O ayetleri tekrar getirirsek

20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).

Burada atılan asa yılan olup hazreti Musa ondan kaçıyor. Korkuyor. Bu dünyalık hazreti Musa’nın dayandığı güçler anlamında olan asadır. Diğer asa.

7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.

7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.

Firavunun yandaşları bilginler hazreti Musa peygamberin getirdikleri belge ve deliller karşısında çok zayıf kaldığını bu sebeple gerçekte Musa’nın söyledikleri ilahi bir güç tarafından geldiğini anlayınca biz de Musa’nın ilahına iman ettik itirafında bulunuyorlar.

7/120- Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.

7/121- "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.

7/122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine

Demek ki Bu Konuda anlatılan ve anlatılmak istenen sihir büyü meselesi değil

205

Page 206: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Peygamberlerin getirdiği yaşam biçimi ile insanların ortaya attığı ve anlattığı yaşam biçimlerinin karşılaştırılması imiş.

ALLAH BİR PEYGAMBERE HELAL VE HARAM KILDIĞINI DİĞER PEYGAMBERLEREDE HARAM VE HELAL KILMIŞTIR.

6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.”

Bazı kuran okuyan kardeşlerimiz bir ayette eğer Allah Yahudi olanlara ayette geçen. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. İfadesini kullanıyorsa o ayeti başka türlü anlamamız doğru olmaz demektedirler. Kuranın bütünselliğine baktığımız zaman Allah insanoğlunun var oluşundan bu tarafa göndermiş olduğu peygamberlere insanlara zarar olan şeyleri haram ve güzel ve temiz olan ve insanların yararına olan bütün şeyleri de helal kılmıştır.

5/4- Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- yiyin. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

Bilindiği gibi peygamberler yazı kültürü ve sanatının gelişmediği dönemlerde. Haram ve helalleri peygamberler vahiyle kendi toplumlarına açıklıyorlardı. Her toplumda haram ve helal olanlar bir önceki ve bir sonraki toplumlarda olanlar ve olmayanlar terk edilmiş gündemini kaybetmiş olabilir. Güzel olan icatlarda daha güzelleri ortadayken eski işlevini kaybetmiş olanlar artık kullanılmaktan uzaklaştırılmıştır. Bu gün insan nakliye işini dev kamyonlar treylerler gemi kargo uçakları varken eşek ve katırlar develerle yapmaya kalkışırlarsa bu gülünç anlamsız olurdu. Veya öküzü çift koşmaya tarla sürmek için kullanan insanlar kendi bulunmuş oldukları dönemde onu keserlerse et olarak yerlerse büyük bir kayba uğramış olurlar.

Müfessirlerin büyük bir çoğunluğu, Kuranda ismi zikredilen peygamberlerin şeriatlarının farklı farklı olduğunu zikretmişlerdir. Şimdi kuranda geçen ümmet ve şeriat kelimelerini anlatmaya çalışalım.

5/48- Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın

206

Page 207: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Şeriat kelimesi burada bütün peygamberlerde olması yaşanması gereken hayat tarzı yaşam biçimi olarak kullanılmıştır. Allahın tanımladığı dışında insanların ortaya koydukları bütün dinler ve yaşam biçimleri ayrı ayrı şeriatlerdir.” Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık.” Denilmesindeki şeriat Allahın insanlara yol gösterici olarak göndermiş olduğu peygamberlerin getirdiği şeriat değil, peygamberler dışındaki insanların din yol yaşam biçimi olarak kendilerinin uydurdukları zan ve tahminle ortaya koydukları ideolojiler ve yaşam tarzlarıdır.

Kapitalsizimden komin izimden, demokrasiden tutun da kur’ani olmayan bütün, dini cemaatler de ayrı ayrı şeriatlerdendir. Ama Allahın Kabul ettiği şeriat ve ümmet kendisi tarafından gönderilmiş olan peygamberler ve onların getirdikleri yaşam tarzlarıdır. Kurana göre bütün peygamberlerin getirdikleri şeriatte toplananlar tek bir ümmettir ve de tek bir şeraittedirler. onun dışındakiler de ayrı ayrı şeriat ve ümmetlerdendirler.

Bu din anlayışı vahiy orijinli peygamberlerin getirdikleri dinlerde hiçbir zaman farklı bir anlayış ve yaşam biçimi oluşturmaz. Hem de peygamberler arasındaki ayırımı ortadan kaldırır.

2/ 136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."

10/ 19- İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu.

Ümmet kelimesi aynı din ve yaşam biçimine sahip olan, bütün varlıklar için kullanılmıştır. İnsanlar yaratılırken hepsi Allah’ı rap olarak kabul ettikleri halde sonradan iblis ve şeytanların telkinleriyle yaratıklardan yaratandan başka rab olarak kabul etmeye başlamaları onları tek ümmetlikten ayrılmalarına sebep olmuşlardır.

16/ 36- Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah

207

Page 208: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.

Öyleyse Peygamberlere tabi olan insanlar tek bir din tek bir ümmettir peygamberler dışındakilere tabi olanlar da ayrı ayrı ümmetlerdir. Peygamberlerin getirmiş oldukları din Allahın insanlar arasından elçi olarak seçtiği peygamberler aracılığı ile gönderdiği hayat biçimi ise peygamberler arasında da haram ve helallerde de farklılıklar oluşmaz.

3/ 93- Tevrat indirilmeden evvel, İsrail'in kendine haram kıldıklarından başka, İsrailoğullarına bütün yiyecekler helal idi. De ki: "Şu halde eğer doğruysanız, Tevrat'ı getirin de onu okuyun".

Bu Ayet eğer onunla ilgili diğer ayetler bilinmezse anlaşılamaz. Bakınız onunla ilgili bir başka ayette.

3/ 50- "Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin."

Bu ayet hazreti İsa peygambere gelen bir ayettir. Kuranda geçen konu ile ilgili ayetlere baktığımız zaman öyle olduğu anlaşılıyor. Bir önceki ve bir sonra gelen ayetlere baktığımız zaman onu anlatmaktadır.

3/ 49- İsrailoğullarına elçi kılacak. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."

3/ 51- "Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur."

3/52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.

Şimdi “"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim” İsrail oğullarına haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak ifadesini kullanırken Allahın onlara haram kılması değil, onların kendi kendilerine haram olmayan şeyleri haram kılması anlamında olması gerekir. Eğer Hazreti Musa peygamberin getirmiş olduğu

208

Page 209: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

haram ve helaller nasıl hazreti İsa peygamber tarafından tasdik edilip doğrulanıyorsa Bunda bir çelişki olmaz mı?

16/116- Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler.

O zaman diyebiliriz ki hiçbir peygamberin haram veya helal dediğine hiçbir peygamber muhalefet etmez. Her peygamberin kendilerinden önce gelen peygamberleri tasdik edip ve kendilerinden sonra gelecek olanları müjdelemesi söylediklerimizin kanıtıdır.

16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

Bu ayetteki kendi kendilerine zulüm yapmaları Allahın onlara vermiş olduğu temiz ve güzel şeyleri yememeleri nedeniyledir. Yani gönderilmiş olan vahiy orjinli tevratta haram olmadığı halde haram etmeleriydi. Bu Gün aleviyim diyenlerin tavşan etini yemedikleri gibidir.

Bir de bazı kuran okuyucu kardeşlerimizin tevratın ve incilin getirdikleri sanki kurandan farklı imiş gibi algıladıkları bir ayet daha var.

5/68- De ki: "Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz." Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını artıracaktır. Sen de kâfirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.

Sonuç Olarak diyebiliriz ki. Rabbim Allah’tır diyenlerin insanoğlunun var oluşuyla beraber peygamber ve kitaplarla helalleri ve haramları belirlenmiştir. Allah hiçbir peygambere helal ettiğini diğer peygamberlere haram etmemiş. Hiçbir peygambere haram ettiğini diğer peygamberlere helal etmemiştir. Tek din İslam tek ilah Allah’tır. Allahın kabul ettiği din Kendisinin peygamberler aracılığı ile gönderdiği islamdır. İslamı kabul edenlerin adı da müslümandır.

Allah İslam’ın dışında hiçbir din kabul etmez. İslam olanların adına da müslüman ismi koymuş müslüman kelimesi dışındaki koyulan isimlerin hiç birisini kabul etmiyor.

5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.

209

Page 210: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

[email protected]

MUCİZE, KERAMET,VE İSTİDRAÇ NEDİR

Mucize Kavramını toplumların genel anlayışını teşkil ettiği için Müsemmadan bir alıntı yaparak başlamak istiyorum.

MÜSEMMA

Sözlükte aciz bırakan, güçsüz kılan, karşı konulmaz, harika olay, kudretsizlik ve takatsizlik veren iş anlamlarına gelen mucize, dini bir terim olarak, insanların benzerini meydana getirmekten aciz kalacakları, peygamberlik iddiasında bulunan zattan âdetin hilafına ve tabiat kanunlarının aksine olarak ve meydan okuma üslubu ile zuhur eden harikulade olay demektir.

Peygamberin nübüvvet davasını ispat ve doğrulamak amacıyla gösterilirler Herhangi bir olayın mucize olabilmesi için onun nübüvvet görevi verilmiş kişilerin elinde ortaya çıkması gerekir Mucize gerçekte Allah’ın fiilidir, “peygamber mucizesi” denilmesi mecazîdir Mucizenin, tabiat kanunlarının çok üstünde ve onlara aykırı olması, iddiaya uygun olarak ortaya konulması, bir yalanlama ya da inkârdan sonra meydana gelmesi ve insanoğlunun aciz kaldığı bir olay türünden gerçekleşmesi gerekir Peygambere verilen mucizeler, bir yönüyle imanın temel esaslarından olan nübüvvetle, diğer yönüyle de vahiy ile alâkalıdır Dolayısıyla mucizeye inanmak gerekir: “Dediler ki: 'Ona, Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!' De ki: 'Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım ” (Ankebut, 29/50) Mucize akıl bakımından da imkânsız değildir Çünkü her an insanın çevresinde meydana gelen olaylar ve hayatın her alanı mucizelerle doludur. Varlıkların yaratılmaları, ömürleri tamamlanınca yok olmaları ve hayatın kesintisiz olarak devam etmesi bunun en güzel örneğidir Sürekli müşahede ettiğimiz ve bu nedenle değişmez sandığımız tabiat kanunlarını var eden Allâh’tır Allâh bu kanunları dilediği zaman, peygamberlerinin peygamberliklerini ispat için değiştirebilir Bu durumda mucizenin vukuu için aklî bir engel yoktur .

210

Page 211: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Evet, İslam toplumlarında mucize kavramı:” Sözlükte aciz bırakan, güçsüz kılan, karşı konulmaz, harika olay, kudretsizlik ve takatsizlik veren iş anlamlarına gelen mucize, dini bir terim olarak, insanların benzerini meydana getirmekten aciz kalacakları, peygamberlik iddiasında bulunan zattan âdetin hilafına ve tabiat kanunlarının aksine olarak ve meydan okuma üslubu ile zuhur eden harikulade olay demektir Peygamberin nübüvvet davasını ispat ve doğrulamak amacıyla gösterilirler.

KURANDA TANIMLANAN MUCİZEKuranda Tanımlanan mucize bu anlatılanlardan tamamen farklıdır. Kuranda peygamberlere ait kelime olarak mucize geçmez. bu bize Kuranda geçen Ayet, beyine delil, burhan kelimelerinin karşılığı olarak geçmiştir. Bir başka ifadeyle Ayet kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır.

Ayet; Allahın, Kâinatla beraber yaratmış olduğu Kâinat içerisinde zerreden küreye kadar, bütün madde ve mana âlemine söylendiği gibi, aynı zamanda, peygamberi diğer insanlardan ayıran, Allahın vahiyle konuşmasını ve kitaplara ve vahiylere de ayet ifadesi kullanılmıştır.

Peygamberleri şöyle tanımlamaktadırlar. “peygamberlik iddiasında bulunan zattan âdetin hilafına ve tabiat kanunlarının aksine olarak ve meydan okuma üslubu ile zuhur eden harikulade olay demektir.” Böyle bir mucize tanımı kurana göre, doğru Değildir. Peygamberler diğer insanlardan farklı olarak yanıldığı zaman vahiylerle düzeltilen ve Vahiy orijinli bir bilgi ile toplumun karşısına çıkanlardır. Yani toplumların anladığı dilde peygamberlere verilen mucize sadece vahiylerdir ellerindeki kitaplardır.

17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?"İslam toplumlarında anlaşılan ve inananların anladıkları gibi peygamberler on parmağımdan su akıtarak askerleri sulamamış. Suyu olmayan çeşmeyi akar hale getirmemiş. Gökten sofra indirmemiş, Gerçek anlamında denize asa ile vurup denizi yarmamış, Hazreti İsa gerçek anlamında ölüleri diriltmemiş Salih peygamber dağdan mucize bir deve gerçek anlamında doğurtmamıştır.

Kuran’da anlatılan bu ifadeler, mecazi anlamda anlatılmıştır. Mucizeler sadece Allaha aittir. İnsanlar akıl ayeti ile ancak evrenin yasalarına uygun olarak bir şeyler icat ederlerse. İcat edenlerin ortaya koydukları mucize değil icattır. İcat edenlerin adı da mucittir.

211

Page 212: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Peygamberlerin getirdikleri Ayet(mucize) de sadece vahiy bilgisine bağlı olarak kitaplardır.Müfessirlerin yanıldıkları nokta, Âdetin hilafına olarak peygamberlere evren yasasına uygun olmayan bir mucize verilmemiş o zaten peygamber olmakla Allahın bir mucizesi olmaktadır. Eğer Allaha ait olan bir mucize peygamberlerin peygamber olduğunu iddia etmek için olağan üstü harikulade âdetin hilafına bir takım mucizeler verilmiş olsaydı, Allahın ilahlığı yanında bir ilah daha ortaya çıkardı. Ki böylece kâinat fesada uğrar tevhit akidesi bozulurdu. Hem peygamber ilah hem de Allah ilah olurdu. Kuran böyle bir anlayış ortaya çıkaranlara müşrik ifadesi kullanmaktadır.

9/30- Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?

9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.

Yahudilerin ve Hıristiyanların kendi peygamberlerini ve âlimlerini ilahlaştırmalarını kuran eleştirirken, kuranın indiği dönemin dışındaki çağlarda peygamber ve âlimler ilah konumuna getirilerek onları Allaha rağmen helal ve haram koyma konumuna getirmişlerdir. Bu anlayışlar Allahtan kitap peygamber geldiğine inanıp da Allahın vahiy orijinli olan gönderdiği dinden saparak zan ve tahminle hareket eden kitap ehli için kullanılan ifadelerdir.

Kuran Peygamberlik hakkında insanların bekledikleri bazı âdetin hilafına ait mucizeler gelmeyince ona böyle bir mucize göstermeleri konusunda ısrar etmelerine karşı Allah da onlara şöyle cevap veriyor.

29/ 50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."

51- Kendilerine okunmakta olan Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

İşte Peygamberlere Allahın diğer insanlardan farklı olarak vermiş olduğu mucize budur. Bütün dünya insanları bir araya gelseler kuranın benzerini meydana getiremezler. İşte size insanlara kuranda meydan okuyan bir ayet şudur.

212

Page 213: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

17/88- De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."

27/ 23- Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an) an şüphedeyseniz, bu durumda,� siz de bunun benzeri bir sure getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın.

Allah peygamberlere İlim ve hikmet vermiştir. Diğer insanlardan farklı olarak onlara vahiyle kitap göndererek Kendisine iman edenleri vahyin ışığında karanlıklardan nura çıkarmıştır. Yoksa peygamberlere söylenenler gibi olağan üstü harikulade eşyanın yaratılışına muhalefet eden hiçbir mucize göstermemişlerdir. Bu inanç tamamen israiliyattır. Allahın dini Kâinatla kâinatın, kuranla kuranın ve kuranla kâinatın çatışmadığı bir dindir.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Bazı cemaatlerde anlaşıldığı gibi, peygamberler evliyalar, küfürde ileri gitmiş firavunların gösterdikleri gibi mucize keramet ve istidraç diye bir olay yoktur. İşte bize gelen bilgilerin yanlışlığının belgeleri şunlardır.

SADAKAT FORMUNDAN ALINTIEvliyanın kerameti…

“Keramet”, kelime olarak şeref manasınadır.

Tasavvuf ıstılahında ise keramet, peygamberlik iddiası ile ilgisi olmaksızın iman ve amel-i sâlih sahibi bir kişide meydana gelen harikulâde (âdetin üstünde-fevkalâde) hâldir.

Eğer kendisinden bu hâl zuhûr eden kimse, iman ve sâlih amel sahibi değilse, o hârikulâde hâl, istidrâc adını alır.

İstidrac, adım adım ilerlemek, basamak basamak yükselmek demektir. Şeytan, böyle sahtekârları bu gibi hâllerle adım adım daha derin bir uçuruma yuvarlamayı hedefler. Nihâyet Allâh’ın rahmetinden uzaklaştırıp gadabına

213

Page 214: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yaklaştırır.

Peygamberlerden (aleyhimüsselâm) zuhûr eden hârikulâde hâllere de mûcize denir.(1)

Kerâmet, Cenâb-ı Hak’ın velî kuluna bir ikrâmıdır ve iki kısımdır:

1. Mânevî ve hakîki kerâmet ki, buna enfüsî kerâmet de denir. Bunlar; ilimde, irfanda, ahlâkta, ibâdette, tâatte, amelde, edepte, insanlıkta ve adamlıkta gösterilen üstün meziyetler, hasletler ve faziletlerdir.

Kısacası en büyük kerâmet, kişinin kötü huyları bırakıp, iyi ve güzel ahlâk sahibi olmasıdır.

2. Kevnî ve sûrî kerâmet. Buna âfâkî kerâmet de denilir. Meselâ uzun mesâfeyi kısa zamanda almak, az bir gıdayı çoğaltmak, su üzerinde yürümek, ateşte yanmamak ve saire gibi.

Nakşibendî ricâli bu nevi kerâmetlere ehemmiyet vermez; bunu, "çocukları uyutan haşhaşa veya onları eğlendiren oyuncaklara benzetirler.”(2) Hatta bazıları, “Kerâmet hayzu’r-ricâldir” demişlerdir. Yani kerâmeti, bir kadının ay hâli gibi görüp açığa çıkmasından hayâ etmişler, bununla meşgul olmamışlardır.

Bir velînin kemâlâtı ne derece yüksekse, kendisinden kerâmet de o nisbette az zuhûr eder. Binâenaleyh kerâmetin çok olması, o velînin büyüklüğünü göstermez.

Bir mü’minin velî olması için de, sûrî kerâmetinin olması şart değildir. Âlimler, hârika haller ortaya koymakla yükümlü olmadıkları gibi, evliyâ da kerâmetler gestermekle mükellef değillerdir. Zira velîlik, Allah Teâlâ’ya yakınlıktan ibarettir. Kerâmet de, mâsivâyı unuttuktan sonra, velî kuluna Cenâb-ı Hakk’ın bir ikrâmıdır.

Bir kimse düşünün ki, kendisine bu yakınlık ihsan edilmiş; fakat gaybla alâkalı hâller ve hâdiselere dair bilgiler verilmemiş.

214

Page 215: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

..İkinci bir kimse daha düşünün; ona da bu yakınlık verildiği gibi, gaybla ilgili hâller ve hâdiselere ait bilgiler de verilmiş...

Üçünçü bir kişi de vardır ki, kendisine bu yakınlıktan yana bir şey verilmemiş. Ama gizli hâller ve hâdiselerle ilgili bilgiler-haberler verilmiş...İşte bu üçüncü kişi istidrac ehlindendir. Onun nefsinin sâfiyeti, kendisini gaybla alâkalı keşifler ve müşâhedelere bağlayıp dalâlete düşürmüştür. Kur’ân-ı Kerim’de onların bu hâline şöyle işâret edilmektedir:

“... Onlar kendilerinin bir şey (bir hakikat) üzerinde olduklarını sanırlar; dikkat ediniz, onlar gerçekten yalancılardır. Şeytan onları istilâ etti (tesiri altına aldı) de kendilerine Allâh’ı zikretmeyi unutturdu. İşte onlar, şeytanın fırkasıdırlar (yandaşıdırlar). Dikkat ediniz; şeytanın fırkası-takımı hüsranda olanlardır (kayıptadırlar).(3)

Evet, mâneviyat büyükleri kevnî ve sûrî kerâmetlere ehemmiyet vermezler. Izhârını da tasvib etmezler. Ancak halk, bu gibi hârikulâdeliklere pek meraklıdır ve çokça itibar eder. Nitekim kâilini bilmediğimiz bir şâirimiz diyor ki:

Şeyh uçmazsa kerâmetle eğer

Mürîd uçurur tâ be-kamer.(4)

Nakşî yolu Müceddidîn kolu silsilesinin son halkası Süleyman Efendi (k.s.) hazretleri talebelerine ve müntesiplerine hitâben buyurmuşlardır ki:

“Önce geçen evliyâullah, âfâkî kerâmetlerle meşgul olup ziyan ettiler. Siz ictinâb edin (kaçının). Zira sizler, en yüce mertebe olan Zâtullah (yani zâtının ism-i a‘zamı olan Allah ism-i celâlinin zikri) ile meşgul, (sıfâtının ism-i a‘zamı olan) Hayy u Kayyûm sıfatıyla alâkadar olmakla beraber, bu dîn-i mübînin ihyâ ve bekâsına çalışıyorsunuz. Bu da en büyük mertebedir. Sizi tebşîr ederim (müjdelerim): Din yenilenecektir.”(5)

Talebelerinin ittifakla anlattıklarına göre, Süleyman Efendi (k.s.) hazretleri, âfâkî ve enfüsî kerâmet ızhârına kat‘î sûrette karşıdır. Ayrıca o kerâmeti;

1) Âfâkî,

215

Page 216: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2) Enfüsî,

3) Füyuzât-ı Rabbânî’yi ümmet-i Muhammed’in gönüllerine aşılamak diye üç kısma ayırmaktadır.

Hakiki kerâmet ise, füyuzât-ı Rabbânî’yi ümmet-i Muhammed’in kalblerine aşılamak, onların hidâyetine vesîle olmaktır, buyururlar.

Âfâkî ve enfüsî kerâmeti kat‘î sûrette tasvib etmeyen Süleyman Efendi (k.s.)hazretlerinden de, zaman zaman sadece irşad maksadıyla bu nevi kerâmetlerin zâhir olduğu rivâyetler arasındadır. Nitemim talebelerinden emekli müftü Mehmed EMRE hocaefendi, haftalık Ufuk (Eylül 1978) gazetesine verdikleri beyanatta mevzûmuzla alakalı olarak şunları ifade etmektedir:

“O, kerâmeti ancak irşad sadedinde gösterirdi. Sebepsiz yere ve gelişigüzel kerâmet ızhârından şiddetle kaçınırdı. Huzurundaki sohbetin mânevî hazzı, insanı o derece sarardı ki, dinleyenlar adeta gaşyolurdu. Konuştukları sözlerin inceliklerini ve onun işâretlerinde gizlenen kerâmetleri, ancak huzurlarından ayrılma hâli yaklaştıktan veya ayrıldıktan sonra anlamak kabil olabilirdi.

“Efendi Hazretleri’nin en şümûllü mânevî yönü ve kerâmet-i zâhiresi, Kur’ân-ı Kerim ile ilgili şer‘î ilimleri öğretmekteki gayreti ve muvaffakiyetidir. Teşrîi ve icrâi mevkide bulunan bir çok kimsenin düşmanlık göstermesine, dinî hizmet kademelerinde vazife almış pek çok din adamının kıskançlığı, dedi-kodusu ve iftira kampanyasına kalkışmasına rağmen, tâkip ettiği ulvî dâvâyı yüzbinlere mâl edebilmesi, onun kemâli ve kerâmeti için gösterilebilecek misâllerin başında gelir.”

Kerâmet ızhar etmeyi, mânevî rütbe ve derecelerin kemâline mâni bir nakîsa olarak kabul eden Süleyman Efendi hazretleri, yine bu hususta şunları söylemektedir:

√ Bizim bu âlemde biricik emelimiz var; o da Ümmet-i Muhammed’in evlatlarının kalblerine füyuzât-ı Muhammediye’yi aşılamaktır.

√ Zinhar kerâmete tâlib olmayınız, âfâkî ve enfüsî kerâmetler ızhârında yarışan bir kısım anadolu velîleri, mülk ü milletin tahrîbine sebep olmuşlar, seyirci kalmışlardır. Bizim ve sizlerin tâlib olacağımız bir tek kerâmet

216

Page 217: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

vardır; o da Ümmet-i Muhammed’i (feyz-i İlâhî ile) aşılamak, dîn-i celîl-i İslâm’ı öğretip yaymaktır.

İSTİDRAÇCenab-ı Hak, peygamberlere davalarını tasdik için "mucize" verir, veli kullarına da "keramet" dediğimiz bazı harika haller ihsan eder. Velinin gösterdiği kerametler, aynı zamanda Peygamberimizin davasının doğru olduğunun bir alâmetidir. Çünkü velinin gösterdiği keramet, kendi peygamberinin kerameti sayılır. Keramete Hz. Ömer'den iki örnek verilir:

Birincisi Hz. Ömer'in gönderdiği mektubun atılmasıyla Nil nehrinin taşması, diğeri de Hz. Ömer'in Medine'de, minber üzerinde hutbe okurken bir aylık uzaklıktaki İslam ordusunun komutanına "Ya Sâriye, dağdan sakın!" diyerek sesini ona duyurması ve ordunun tehlikeyi atlatmasıdır. Keramet, Yüce Allah'ı bütün sıfatlarıyla birlikte tanıyan, O'na ibadette kusur etmeyen, günahlardan sakınan, helal olmayan lezzetlere iltifat etmeyen, gaflete dalmayan insanlarda görülür. Fakat bu özellikleri taşımayan, hatta tam tersi bir yaşayışın içinde bulunan kişilerde görülen olağanüstü haller keramet değil, "istidraç"tır.

"İstidraç", bir hadiste şöyle tarif edilir: "Allah'ın, isyana devam eden kişiye istediği nimetleri verdiğini gördüğün zaman bu bir istidraçtır." (Fıkh-ı Ekber Aliyyü'l-Karî Şerhi Tercümesi, s. 195.

) Yani, Cenab-ı Hakkın, dinden uzak, isyankâr bazı kişilerin isteklerini yerine getirmesinin sebebi, böylelerinin azaplarını daha fazla arttırması içindir. Yoksa onlarda bir hakikat olduğundan değildir. Mesela, şeytanın yeryüzünde rahatça dolaşabilmesi, Firavun ve Nemrut gibi tanrılık iddiasında bulunan zalim kişilerin dünyada birçok imkânı ellerinde tutması, istidraca birer örnektir.

Bu hallerin onlara verilmesi de azaplarının arttırılmasını yöneliktir. Bir ayette "Ayetlerimizi yalan sayanları Biz, bilmeyecekleri noktalardan yavaş yavaş felakete yaklaştırırız" buyurularak bu gerçeğe işaret edilir. Zaten istidracın bir diğer anlamı da, bir kimseyi yavaş yavaş arzusuna götürüp haberi olmadan felâkete atmaktır

"Keramet ve istidraç mânen birbirine zıttır. Çünkü keramet, mucize gibi Allah'ın fiilidir. Keramet sahibi de kerametini Allah'tan olduğunu bilir ve bunun farkındadır. Böylece velinin Allah'a olan tevekkülü daha da artar. Fakat bazen keramet gösterdiğinin farkına varır, bazen de varmaz. En iyisi ve isabetli olanı farkına varmamasıdır. Fakat istidraç sahibi, nefsine dayanır, kendi gücüne güvenir, gururu ve kibri öyle fazlalaşır ki, Karun gibi, "Bu servet, bilgim sayesinde benim oldu" âyetini okumaya başlar.

217

Page 218: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Diğer yandan istidracın sihirle de yakından bir ilişkisi vardır. İstidraç ehli, sihri kullanarak yapılmayan bir şeyi "yapılmış" gibi gösterir. Mesela, cam parçalarını yemediği veya karnına şiş batırmadığı halde, seyredenler onun cam yediğini ve karnına şiş batırdığını sanır.

Böylece kendisine bakanların gözlerini bağlamıştır. Sonuç olarak, Allah'ı tanımayan, O'nun emir ve yasaklarına uymayanlardan böyle garip ve olağandışı şeylerin görülmesi istidraçtan başka bir şey değildir. Hatta İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Allah'a iman etmiş olsa bile böyle hallerin gösteriş için yapılmasını istidraç olarak kabul eder.

Mehmet PaksuKURANDA TANIMLANAN MUCİZE AYET SADECE PEYGAMBERLERE GELEN VAHİYLERDİR.

İşte bize klasik din anlayışında İslam toplumlarında tasavvuf ve ehli tarikat olanların anlayışların özetlemiştir. Anladıkları kavramları özetleyecek olursak şunlardır.MUCİZE: Peygamberlerin kendi peygamberliklerini ispat etmek için, Adettin hilafına göstermiş oldukları harikulade insanları aciz bırakan hallerdir.KERAMET: Evliyaların âdetin hilafına muhalefet eden bir takım gösterdikleri harikulade hallerdir.İSTİDRAÇ: İnkârcı olanlardan zuhur eden bazı harikulade hallerdir.Anlattıkları Gibi Mucize keramet ve istidraç bu şekildedir. Aklını kullananlara soruyorum. O zaman peygamberle diğer insanlardaki fark nedir? Bu Tanımlar İslam toplumlarında zan ve tahminle yalan söylemeden öte geçmez. Bu Tanımlalar kuranda anlatılanlarla kesinlikle uyum sağlamaz.

KURAN’DA TANIMLANAN MUCİZE NEDİR?Kuranda Mucize diye bir kelime geçmez. Ayet beyine delil belge ifadeleri geçer. AYET: Allahın Zerreden küreye kadar madde ve mana âleminde ne varsa hepsinin adı ayettir.(mucizedir) İşte insanları aciz bırakan ve insanlara verilmeyen ayet bunlardır. Bu sebeple insan kâinat içerisinde Allahın yaratmış olduğu en büyük mucizedir.

İşte İslam müfessirlerinin bu tanıma uygun bir yaklaşımla kurandaki ayetleri anlamaya yeltenmeleri ayetlerin çarpık olarak anlamalarına sebep olmaktadır.Kuranı Anlama konusunda kurana yönelen ve samimi ihlas sahibi olanları kurandaki ayetleri anlarken bu konunun hassasiyetle göz ardı edilmemesini tavsiye ediyorum

218

Page 219: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

[email protected]

AHİRET ALEMİNDE ŞEFAAT OLAYI YOK

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAHIN ADIYLAEHLİ SÜNNETE GÖRE ŞEFAAT

Şefaat kelime olarak; birinden, başkası adına bir ricada bulunma, kusurlarının bağışlanmasını dileme, bir suçlu veya ihtiyaç sahibinin af ve iyiliğe kavuşması için diğeri tarafından vasıtalık etme, yardım isteme manalarına gelmektedir

İslamî ilimler ıstılahında ise şefaat, buna ehil olan bir zatın, Allah-u Zülcelal’den, günahkar bir mü’minin affını niyaz etmesi demektir

Şefaatın hak olduğu ayet ve hadislerle sabittir. Bazı sapık fırkalar şefaatı inkar cihetine gitmişlerdir. Halbuki Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

"O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez." (Taha; 109)

Başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmuştur:

"Onlar Allah'ın razı olduklarından başkasına şefaat etmezler." (Enbiya; 28)Enes radıyallahu anh'dan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Her Peygamber'in ümmetine yapacağı duaları vardır. Ben, duamı ümmetime şefaat etmek için ahirete bıraktım." (Buhari,  Müslim)

Ahiret gününde bütün peygamberlerin Allah’ın izniyle şefaat etmeleri haktır ve gerçektir. Şefaat demek, günahı olan mü’minlerin günahlarının affedilmesi, günahı olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerle Allah yanında dereceleri yüksek olanların Allah’a yalvarmaları, dua etmeleri, bağışlanmalarını istemeleri demektir.

O gün peygamberler ve Allah’ın sevdiği has kulları Allah’ın izniyle, Allah’ın şefaat olunmasına rıza gösterdiği kimseler için şefaat, ederler. Buna göre şefaat

219

Page 220: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

günahkar mü’minler için olacaktır. Allahın izni olmadan bir kimsenin şefaat etmesi veya Allah'ın razı olmadığı birine şefaatta bulunulması söz konusu değildir. Zira bu konuda şöyle buyurulmuştur:

"O'nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz." (Yunus; 3)

"İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimmiş?" (Bakara; 253)

Ümmü Habibe radıyallahu anha'dan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Benden sonra ümmetimin karşılaşacağı felaketler ve birbirlerinin kanlarını dökecekleri bana (mana aleminde) gösterildi. Bu hal beni üzdü. Daha önce geçen ümmetlerde olduğu gibi, ümmetimin başına gelecekler de Allah'ın takdiridir. Allah'tan kıyamet gününde ümmetime şefaat etmemi istedim. O da kabul etti." (Beyhaki)

Ebu Akil oğlu Abdurrahman radıyallahu anh şöyle anlatmıştır:"Bir heyetle Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gitmek üzere çıktım. Kapısına varınca develerimizi çökerttik.

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girerken dünyada en sevmediğimiz kimse o idi. Fakat yanından çıkarken (İslamla şereflendikten sonra) yanına gelenlerin içinde onu en çok seven biz olmuştuk. Bir ara bizden biri:

"Ya Resulallah! Rabbinden Süleyman Peygamberin saltanatı gibi bir saltanat istemedin mi?" deyince güldü, daha sonra:

"Umarım ki Peygamberinize verilen Allah katında Süleyman Peygamberin saltanatından daha üstündür. Allah gönderdiği her Peygamberin duasını kabul etti.

Onlardan bir kısmı dünyada dua etti, istediği verildi. Bazıları iman etmeyen âsi kavmine beddua etti, helak oldular, Allah benim de dileğimi kabul etti, ben ahirete bıraktım, Kıyamet günü Rabbim katında ümmetime şefaat edeceğim" (Taberani, Bezzar)

Enes radıyallahu anh'tan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

220

Page 221: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

"Kıyamet gününde sırat köprüsünün başında durur, ümmetimin geçmesini beklerim. O sırada İsa aleyhisselam gelerek:

"Ya Muhammed! İşte bütün Peygamberler sana ricaya   geldiler. Allah'ın ümmetleri -amellerine göre- ayırıp dilediği yere göndermesini, onların mahşerin öldürücü sıkıntısından kurtarmasını isti-yorlar." der.

O gün insanlar gırtlaklarına kadar tere gömülürler. Mü'minlere serin bir hava olurken kafirleri tamamen öldürücü sıkıntılar kaplar.

İsa'ya:

"Ya İsa! Ben gelinceye kadar bekle!" der giderim. Arş-ı Alâ'nın altına varınca hiç bir meleğin ve hiçbir Peygamberin görmediği şeylerle karşılaşırım. O sırada Allah Cibril'e vahy ederek (emir vererek):

"Git Muhammed'e: Başını secdeden kaldır. Dilediğini iste. İstediklerine şefaat et. Şefaatın kabul olunacaktır." de buyurur.

O zaman ümmetime şefaat ederim. Önce -şefaate hak kazananlardan- her doksan dokuz kişiden bir kişiyi kurtarırım. Rabbime yalvarmaya devam ederim. Hatta Rabbim bana:

"Ümmetinden birgün dahi gönülden "Lâ ilâhe illallah" deyip o imanla ölenleri dahi şefaatinle cennete koy!" deyinceye kadar yerimden kalkmam.” (Ahmed bin Hanbel)

Ali bin Ebi Talib radıyallahu anh'dan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Ümmetimden o kadar çok kimselere şefaat ederim ki, Rabbim bana: "Razı oldun mu? Ya Muhammed!" diye seslenir. Ben de: "Evet Rabbim, razı oldum" derim." (Bezzar, Taberani)

Enes radıyallahu anh'tan rivayetle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir." (Ebu Davud, Bezzar, Taberani, İbn Hıbban, Beyhaki)

221

Page 222: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Beş kısım şefaat vardır:

Birincisi, insanları haşir meydanından kurtarmak içindir. Bu Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e hastır.

İkincisi, insanların hesapsız olarak cennete girmesi içindir. Bu da Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e hastır.

Üçüncüsü, ateş kendilerine vacip olmuş kişilere Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve Allah-u Zülcelal'in istediği evliyalar şefaat yaparak onları ateşten kurtaracaktır.

Dördüncüsü, cennet ehline derecelerinin daha yükselmesi için şefaat vardır.

Beşincisi, günahkarlardan ateşe girmiş olanlar için Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, diğer Peygamberler, melaikeler ve onların mü'min kardeşleri onlara şefaat edip, cehennem ateşinden çıkaracaklardır.

Sonra Allah-u Zülcelal tek bir kelime-i tevhid söyleyen kulları şefaatsiz olarak cehennemden çıkaracak yalnız kafirler cehennemde kalacaktır. Bu yazdığımız ayet ve hadisler şefaatın hak olduğuna dair apaçık delillerdir.

Ehl-i Sünnet uleması şefaatın hak olduğunda ittifak eder. Bu mevzu  üzerine Nevevî, Kâdı İyaz'dan şu açıklamayı kaydeder:

"Ehl-i Sünnet'e göre şefaat aklen caizdir. Nakli deliller açısından da vacibtir, çünkü:  "O gün Rahmân'ın izin verip sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez." (Tâhâ; 109) ayeti ile: "Allah'ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat  edemezler..." (Enbiya; 28) ayeti ve emsali ayetler açık bir surette şefaatten bahsetmektedir. Ayrıca Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de pek çok hadiste şefaatten bahsetmiş, haber vermiştir. Ahirette günahkar müslümanlar hakkında şefaatin sıhhati hususunda gelen rivayetlerin toplamı tevatür derecesine ulaşır. Selef-i salihin ve ondan sonra gelen ehl-i sünnet uleması bu hususta icma etmiştir. Ancak Mutezile'den bazıları ile Hâricîler şefaati inkar etmiştir. Onlar günahkarların

222

Page 223: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

cehennemde ebedî kalacakları görüşündedirler. Bu hükme giderken: "Onlara şefaat edicilerin şefaati fayda vermez." (Müddessir; 48)

"Artık zalimler için ne bir candan dost vardır, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi…" (Mü'min; 18) gibi ayetlerle ihticac etmişlerdir. Halbuki bu ayetler kâfirler hakkındadır.

Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi ks., Reyhani Yayınları, İtikad Risalesi

Kur’an’ın temel felsefesinden biri tevhit inancını yerleştirip insanların bakış açısını bir yöne çevirip birlikteliği sağlamaktır.

Ama Kur’an’ın dışındaki anlatılanlara baktığımız zaman sanki Allah’tan başka birçok ilahlar daha var da insanlar onların peşine gidip kendilerine kurtarıcı aramışlardır.

Biz burada sadece Kur’an’ın bize aktardığı şefaatle ilgili ayetlerden kastedilen manayı yakalamaya çalışacağız İnşallah.

Şefaat: önce sözlük anlamına baktığımızda aracılık, araya girme, tavassut bir kimsenin bir başka kimse hakkında iyi niyet ve iyi durum konusunda kefil olmasıdır. Onun hakkında söz söyleyip affını istemesi, yakınlaştırma, yaklaştırma.

Bu anlayış tövbe hâşâ Allah’ın bilmediklerini Allah’a öğretme veya Allah’ın herhangi bir konuda vermiş olduğu hükmü değiştirip ona müdahale edip, engel olma anlamındadır.

Bugünkü toplumun veya ulemaların şefaat anlayışı genelde hep bu anlamdadır.Yani bir şeyhin veya kendilerine bağlı olanları aracılık yaparak cezadan kurtarması veya Allah’a müdahale ederek cezayı hafifletmesi anlamına gelmektedir.

Allah bir kulunu cehenneme atacak peygamberler veya cemaat liderleri Allah’ın cehenneme attığı o kulunu cehennemden çıkarıp cennete atacak. Böyle inanış Kur’an’la kesinlikle bağdaşmaz.

2/48: “ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.”

Dünyanın ve ahretin mülkü Allah’a aittir. Hiç kimsenin bu mülkte ortaklığı

223

Page 224: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yoktur. Bu dünya hayatında da ahret hayatında da yasaları Allah koyar Allah’ın karşısında bu yasaları beğenmeyip kendilerine göre yasa koymaya çalışanlar kendilerinde uluhiyetlik iddia ediyor demektir. Bunu böyle bilip takip edenler aynı suça ortaktırlar.

Biz bunları izah ederken Kur’an daki ana çatıyı oluşturan ayetleri yakalamak Doğru anlayışı kolaylaştıracaktır. Diğer ayetleri konu içerisinde işlerken bu sınırlara dikkat etmek gerekmektedir.

Şefaatin Allah tarafından bazı özel kişilere verileceğini şefaat izni verilen kişiler ancak şefaat edeceği ile ilgili büyük bir yanılgı var ortada.

2/255- Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür.

Şimdi ayette geçen “izni olmaksızın onun katıda şefaate bulunacak kimdir” sözünden sanki Allah birilerine şefaat izni veriyor da onlar şefaat ediyorlar gibi bir anlam çıkarıyorlar. Daha öncede bahsettiğimiz gibi bir ayetin kastettiği manayı yakalayabilmek için onunla ilgili bütün ayetlerden haberdar olunması gerekir. Evet, ayette bir şefaat eden birinin olduğu muhakkak ama bu kim şimdi kuranda onu aramaya çalışalım.

20/108”O gün kendisinden sapma imkânı olmayan bir çağırıcıya uyacaklar rahman (olan Alla)a karşı sesler kısılmıştır.artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.”

20/109”Ogün rahman olan Allah’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.”

Burada Allah’ın şefaat izni verdiği birini yakaladık gibi geliyor bana acaba bu şefaat edecek kimmiş onu bulmaya çalışalım. Eğer bu şefaat edecek kişi peygamberlerse o zaman şu ayete uygun düşmezdi.

9/80”Sen onlar için ister bağışlama dile istersen dileme Onlar için yetmiş kere bağışlama dilesen de Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Gerçekten onların Allah’a ve elçisine karşı nankörlük etmeleri dolayısı iledir. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez.”

Demek ki Ayette görüldüğü gibi Allah’ın gazaplandığı kişiye bağışlama

224

Page 225: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

dilemesi peygamber olsa da fayda vermiyor. Yine bir ayeti kerime daha aktaralım.

21/28”O önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar şefaat etmezler (kendisinden ) hoşnut olunandan başka ve onlar o’nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.”

Bu ayette de hoşnut olunan birinden söz etmektedir aslında burada şefaatle ilgili ayetlerde mesele gelip “Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu” cümlesinde toplanıp düğümlenmektedir.

Şimdi şefaatle ilgili ayetlerden aktarıp onlar içerisinden kastedilen manayı yakalamaya çalışalım.

10/3” Şüphesiz sizin rabbiniz Altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden işleri evirip çeviren Allah’tır.nun izni olmadıktan sonra hiç kimse şefaatçi olamaz işte rabbiniz olan Allah budur Öyleyse ona kulluk edin.Yinede öğüt alıp düşünmeyecek misiniz.”

19/87”Rahmanın katında ahit almışlar dışında (olanlar) şefaate malik olmayacaklardır.”

6/51”Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur’an’la)uyarıp korkut onlar için ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup sakınırlar.”

32/4”Allah gökleri yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı .sonra arşa istiva etti sizin onun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur.Yinede öğüt alıp düşünmeyecek misiniz? “

10/18”Allahı bırakıp.kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler.ve bunlar bizim Allah katında bizim şefaatçilerimiz derler.

2/254: “Ey ima edenler hiçbir alışverişin hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel size rızk olarak verdiklerimizden infak edin. Kâfirler onlar zulmedenlerdir.

Şefaatle ilgili aktarmış olduğumuz ayetlerden de anlaşıldığı gibi , Allah ahiret hayatında hiç kimsenin hiç kimseye şefaat edemeyeceğini ancak kişinin kendi yapmış olduğu güzel ameller onun şefaatçisi olacağı anlayışı daha doğru olur kanaatindeyim.

17/13: “Biz her insanın kuşunu (işlediklerini yaptıklarını) kendi boynuna

225

Page 226: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

doladık..Kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. .17/14:”Kendi kitabını oku. Bu gün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.”Allah Kur’an’da “ dilediğimi saptırım dilediğimi hidayete getiririm “ derken sapmanın ve hidayete gelmenin yollarını açan o Doğruya ve yanlışa gidebilecek malzemeleri veren de O İşte Allah kişinin özgür iradesiyle doğru yolda yürüyenlere Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu ifadesini kullanıyor. Bu Kur’an’ın anlatım sanatıdır.

Öyle ise Allah’ın izin verdiği ifadesi kişinin kendi amellerinin ahret aleminde karşısına dikilip onu kurtaran, onun şefaatçisi olacaktır. O zaman diyebiliriz ki kişinin kendi amelinin dışında kendisine yardımcı olacak ve kendisine şefaat etmesi için izin verilecek hiç bir güç ve kurtarıcı olmayacaktır.

NUH TUFANI

Kur’an’ı kerimdeki sanatsal bir üslûpla anlatılan Kıssaların, kastettikleri manaları yakalayabilmek için Kur’an’ın ana çatısını oluşturan ayetleri bilmek gerekiyor. İşte bu ayetleri bilip öğrenmeye başladığımız zaman, Kur’an’ın anlattıkları anlaşılmaya başlar. Bu Ayetlerden örnekler vererek kıssaları anlamaya çalışalım.

35/45” Eğer Allah insanları kazandıkları dolayısı ile (azap ile) yakalayıverecek olsaydı,(yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlı bırakmazdı. Ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.”

18/58: Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.

14/42: (Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.

32/21:” Andolsun, Biz onlara belki (inkarcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azaptan önce, yakın (dünyevi) azaptan da tattıracağız.”

17/16: “Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç

226

Page 227: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.

Helâk ile ilgili birkaç tane ayeti nakletmeye çalıştık. Bu ayetleri dikkatlice incelediğimiz zaman, Allah’ın, dünya hayatında insanların yapmış olduğu yanlış davranışlar ve zulüm nedeniyle Özel bir müdahalesi yok. Ceza ve mükâfat bu düya hayatında değil. Ahiret âlemindedir.

Yalnız Allah evreni yaratmış Bir yasa koymuş bu yasalara uymadığın takdirde bedelini ödersin”

Bir taraftan Kur’an dünya hayatında yapmış olduğu zûlüm nedeni ilecezalandırmıyacağını söylerken. Bir taraftan da ad kavmini lut kavimini semut kavmini işlemiş olduğu suçlardan dolayı helâk ettiğini söylemesi ilk bakışta çelişkili bir ifade gbi anlaşılıyor.

Fakat Kur’an daki onunla ilgili ayetleri incelediğimiz zaman Helâk kelimesini dünya hayatında yok olma değil vahye karşı duyarlılığını kaybederek, Eceline kadar dünya hayatında kör ve sağır olarak yaşamasıdır.

Zaten Allah helâlleri insanların yararına haramları da insanların zararına olduğu için koyuyor. Daha öncede bahsettiğimiz gibi kuran ın helal dediğine o konudaki ilimler haram veya insanların zararına diyen çıkamaz.

Mesela Allah sarhoşluk verici içkileri yasaklıyor..5/90”Ey iman edenler, içki kumar dikili taşlar ve Fal okları Ancak şeytanın işlerinden olan pisliktir. Öyleyse bunlardan kaçının. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.”

Sarhoş etmek insan aklının kullanılamaz duruma gelmesi demektir. Bu hem insanın manevi yoldan uzaklaşmasına Hem de insanı dünya hayatında başına birçok belaların gelmesine neden olur. Ve olmaktadır. Trafik kazalarının büyük bir kısmı içki içmekten kaynaklandığı bilinmektedir. Vücutta birçok tahribatlar yaparak insan sağlığını bozduğu gibi Buna bağlı olarak da birçok aile yuvasının yıkılmasına neden olmaktadır.

İşte içki dünyada yasalara uymama sonucunda meydana getirdiği azaplar, Birde ahiret âleminde getirdiği azaplar vardır. O da Allah’ın koyduğu haram ve helâl ilkelerine uymama sonucunda Allah’a isyan ve başkaldırıyı Körüklemesinden dolayı, da ebedi bir cehennem azabına, çarptırılıyor. Birde insanlardaki davranış ve yaşam biçimi farklılığından dolayı, da birbirlerinden azap görüyorlar.

22/40” Onlar yalnızca rabbimiz Allah’tır demelerinden dolayı, haksız yere

227

Page 228: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın insanların kimilerini kimileriyle def etmesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça zikredildiği mescidler muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendine yardım edenlere muhakkak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlü olandır aziz olandır.”

Daha önce de bahsettiğimiz gibi insanın yaratılırken öz yapısına yerleştirilmiş olan İki ayrı yola gidiş isteği ayrı ayrı isteklerin kişilerdeki kimlik ve şahsiyet net olarak belirginleşinceye kadar. Bu kavga devam eder.

İnsanın bir uzantısı olan aileler, toplumlar milletler, Savaş vermektedirler. İşte ayrı ayrı kimlik ve şahsiyete bürünmüş insanlar sulh yoluyla halledemedikleri meseleleri birbirlerine güç ve zor kullanarak yaptırıyorlar. Güçlü olan mazlumu eziyorsa bunun adı zulüm güçler denk olup çatışıyorlarsa adı savaştır.

9/39: “Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız, O sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.”

İşte bu savaş olayı insanoğlunun var oluşuyla başlamış ve yok oluşuna kadar da devam edecektir. Bu savaşlarda Allah’ın özel bir müdahalesi olmadan takva yolunda yürüyenler eğer evrenin yasasına uygun olarak hareket ederlerse kendilerini güçlü ve dinamik tuttukları zaman küfrün üzerine hâkimiyeti kurmuşlar aksi halde fısk yolunda yürüyenler eşya ile gerekli diyalogu kurduklarında ise onlar hâkimiyetini iktidarını kurmuş demektir. Bu iktidar değişikliği var oluşla başlamış yok oluşa kadar devam edecektir.

3/140: “Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri Biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahitler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;”

Dünyada insanların ve evrenin yasalarını çiğnediğimiz zaman başımıza gelecekleri şöyle özetleyecek olursak ateş insanı yakıyorsa ateşi yasalara uygun olarak kullanacağız. Yılan insanı sokuyorsa yılanla diyalogu yasaya uygun şekilde kuracağız. Deniz yüzme bilmeyeni boğuyorsa onun kuralına uygun olarak denize gireceğiz. Trafik kuralları varsa, yollarda bu kurallara uyacağız.

Yoksa bu evrenin yasalarına uymadığımız zaman o yasalarını acımasızca uygular, ateş insanı yakıyorsa firavun olsa da yakar peygamber olsa da yakar deniz yüzme bilmeyenleri iyi veya kötü adam olmasına bakmaz boğar. Kurallara göre arabayı kullanmadığımız zaman kâfir olsun, Müslüman olsun cezasını verir. Hep bunlar dünyada ki evrenin yasasına uymamanın sonuçlarıdır. Bir de

228

Page 229: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Allah’ın Kur’an da bahsettiği kavimlerin yanlış yolda gitmelerinin sonucundaki helak olayları vardır.

Bize gelen klasik bilgilerde Nuh tufanı ile yeryüzü sular altında kalıp gemiye binen iman edenler ve çiftlerden hayvanlar dışında her şeyin helak olmasıdır. Kur’an daki anlatımı buraya naklederek olayı Kur’an la değerlendirip akıl süzgecinden geçirdikten sonra olayı Kur’an’a, ilme, akla ve pratiğe ters düşmeden açıklamaya çalışalım.

11/36- Nuh'a vahyedildi: "Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme."

11/37- "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda Bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır."

11/38- Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi.

11/39- "Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek."

11/40- Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: "Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle." Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.

11/41- Dedi ki: "Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir."

11/42- (Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma."

11/43- (Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.

11/44- Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi.

229

Page 230: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

11/45- Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin va'din de doğrusu haktır. Sen hâkimlerin hâkimisin."

11/46- Dedi ki: "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."

11/47- Dedi ki: "Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum."

11/48- "Ey Nuh" denildi. "Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kâfir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara Bizden acı bir azap dokunacaktır."

Nuh kavimi ile ilgili edebi bir sanatla anlatılan kıssayı naklettik Kur’an da geçen helak olayı daha önce bahsettiğimiz gibi ebedi bir hayat için yaratılmış olan insanın geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yapmıştır.

Zaman Allah’a göre değil zaman bize göredir. Zaman mefhumu Allah’a göre yoksa dünyadayken gidilen yanlış yolun cezasını ahiret hayatında veriyor. Allah a göre zaman ortadan kalkınca İnsanların günahı işlemesi ile ceza çekmesi arasında da bir zaman farkı olmayınca, Bize göre ahiret hayatındaki çekecek olduğu cezayı sanki şimdi çekiyormuş gibi bir izlenim vermektedir.

Kur’an burada Hz. Nuh peygamberin Allah tan aldığı vahiyleri toplumuna anlattığı zaman, Toplum iki kısma ayrılıyor,,Biri Nuh peygamberi dinleyip ona tabi olanlar, Bunlar çok azı teşkil ediyor. Diğerleri ise muhalefet edip baş kaldıranlardır. Zaten bu ayrılık insanoğlunun varoluşuyla başlamıştır.Kur’an iman edenlerin kurtuluş biçimini izah ederken bir gemi ile sembolize etmiştir.

Hazreti Nuh’a iman edenleri vahyin gözetiminde Allah’a ibadet ve kulluk çizgisinden Sapmadan sağ salim ölünceye kadar doğru bir yolda yürütmesidir.Kur’an peygamberlerle toplum arasında geçen olayları, Bizlere örnek olsun diye anlatmaktadır. Zaten Kur’an binlerce peygamber gelip geçtiği halde sadece yirmi beş peygamberin kıssasını anlatmıştır.

40/78” Andolsun biz senden önce elçiler gönderdik, Onlardan kimini sana aktarıp anlattık. Ve kimini aktarıp anlatmadık. Herhangi bir elçiye Allah’ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah’ın emri geldiği zaman

230

Page 231: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

hak ile hüküm verilir. Ve işte burada (hakkı) iptal etmekte olanlar hüsrana uğramıştır.”

Kıssaları anlatılan peygamberler Toplumların duyarlı olanlarıyla iletişimini kurup, İman edenlerle güç oluşturarak ses getirebilen peygamberlerdirÖyle peygamberler gelip geçmiş ki Ben Allah’tan gönderilmiş bir peygamberim dediği zaman hemen öldürmüşlerdir. Kur’an böyle peygamberlerden söz etmemiştir.

Toplumlardaki din anlayışlarını Kur’an la mukayese ettiğimiz zaman örtüşmüyor. Eğer Kur’an da Anlatılan Nuh tufanı ile ilgili kıssalar edebi sanat niteliğinde anlatılmayıp da gerçek anlamında anlatılmış olsaydı, Şu sorularla karşılaşılırdı. Ve Kur’an la, çelişkili ilimle çelişkili, akla ters ve pratik hayatla uyuşmaz

Allah insanları dünyaya denemek için gönderdiği halde, dünyada, deneme anında Allah’ın özel bir ceza vermesi şeklinde anlamak doğru değildir.Diğer bir yanlış anlayış da, Bütün dünyadaki hayvan cinslerinden birer çift gemiye alınması anlayışı da doğru değildir.

Şimdi bununla ilgili ayetleri aktarmaya çalışalım.

18/58: “Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.”

67/2: “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.”

30/30: “Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”

76/2: “Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.”

76/3: “Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.”

Nuh tufanı ile ilgili Kuran’dan aktardığımız bu ayetler incelenip tahlil edildiği zaman gerçek anlamında değil mecazi anlamında olduğu anlaşılır. Ahret

231

Page 232: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

hayatında verilecek olan bir cezayı edebi bir sanatla sembolize ederek izah etmiştir. Yoksa insanlar hem dünyaya denenmek için gönderilsin hem de denenirken denenmeden müdahale edilsin.

Bu yanlış bir anlayıştır. Hem Allah ayette cezayı ahret âlemine ertelediğini söylerken hem de Nuh kavimi Nuh peygambere karşı isyan ve saldırıdan dolayı Nuh tufanı yaparak bütün inanmayanı helak etsin. Bu Kur’an’ın anlatış esprisine terstir.

Yine Allah’ın insanların yanlış davranışlarından dolayı müdahale olmadığına dair bir ayet aktaralım;

2/214: “Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.”

Eğer Allah peygamberler, elçiler sıkıştıkları zaman onlara hemen yardımını ulaştırsaydı acıkma, susama ve sıkışma olayı olur muydu? Allah kâinatı ve insanları yaratmış ve bir yasa koymuştur. Onlar öyle dese de bu yasa işliyor demese de bu yasa işliyor. “Galila’nin idam sehpasına giderken siz dünya dönüyor deseniz de dönüyor, dönmüyor deseniz de dönüyor” dediği gibi yasa işliyor.

Öyleyse Kur’an’ın bakış perspektifini yakalamaya çalışalım. Allah kâinatı mükemmel bir şekilde insanoğlunun önüne koyuyor. Her şey insanoğlunun emrine secde ediyor. Halife olan insandan kendisine ibadet ve kulluk yapmasın istiyor. Aklını veriyor, takvasını veriyor, fıskını veriyor, insanı kendi özgür iradesiyle takva yolunda ve fısk yolunda gitmekte sonucuna katlanmak koşuluyla seçme hakkını da kendisine veriyor.

Mizanı, ölçüyü, teraziyi de önüne koyup peygamberler kitaplar göndererek istediği yolda yürüme hakkını dünya da kendisine vererek deniyor. Takva yolunda yürüyüp de ölenleri cennetle müjdeliyor. Fısk yolunda yürüyüp de ölenleri cehennemle korkutuyor.

Böyle bir izahtan sonra bir tane kardeşimiz şöyle bir soru sordu.Mademki Allah insanların doğruya ve yanlışa gidişine müdahale etmiyor da, neden peygamberler ve kitaplar gönderiyor? Diye sordu.

Soru çok güzel ve çarpıcı idi. Bende dedim ki: Nasıl Bir senarist tiyatro yazarak, aktör ve aktrisleri sahnede oynarken seyircilerin duyamayacağı fakat aktör ve

232

Page 233: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

aktrislerin duyabileceği kadar fısıldayıp, Oyunlarında serbest bırakıp, Yanıldıkları yerde düzelten suflöre benzetmiştim.

Teşbihte hata olmaz derler, Allah bir suflör gibi kedisine bağlı olanları, rollerinde oynarlarken, yanıldıkları zaman peygamberler aracılığı ile düzeltiyor, Ama onları o rolde oynamaya mecbur tutmuyor. İsterlerse, O rolde oynamam diyebilirler. Neden oynamıyorsun deyip dünyada iken onları cezalandırmıyor. Öylede olmamış mı dır dır? Çok Kişiler, İman ettiği ve kalbi imanla tatmin bulduğu halde Sonradan vazgeçerek Kendisini mucura kaptırmışlardır.

4/137” Gerçek şu İman edip inkâra sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar. Sonrada inkârı artanlar. Allah onları bağışlayacak değildir.. Onları doğru yola da iletecek değildir.”

Eğer Allah’ın özel bir müdahalesi olmuş olsaydı, Kalbi imanla tatmin bulmuş bir insan küfre giderken engellemez miydi? İnanan ve Salih amel işleyen de kendi istek ve arzusu ile inanıp Salih amel işler. İnkâr eden ve küfür yolunda yürüyenlerde Kendi arzusu ile inkâr eder ve küfür yolunda yürürler.

Bu Güne kadar Kur’an’ın dışındaki anlatılanlar gibi peygamberler önceden peygamber seçilerek peygamber olmazlar. Allah insanların yöneliş ve duyarlılık Durumuna göre, yollarını açarak, Onların yol seçmelerini tamamen kedi iradelerine bırakır.

İnsan hangi işe hangi davranışa yönelecekse, onun, o yöne yönelmesi ve Adımını atması gerekmektedir

13/11” Onun (insanın) önünden ve arkasından, izleyenleri vardır. Onu Allah’ın emriyle gözetip korumaktadırlar. Gerçekten Allah kedi nefislerinde olanlı değiştirip bozuncaya kadar, Bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz. Allah bir topluluğa Kötülük istedi mi , artık onu geri çevirmeye, hiçbir (biçimde imkân) yoktur.”

İşte Nuh Tufanının gerçek anlamında değil de mecazi anlamda olduğunu anlamış olsaydılar Bu gün Bütün dünya cudi dağında Nuh’un gemisini aramaktan kurtulurlardı.

Kur’an da sembolize edilen sanatsal bir üslupla anlatılan sadece Nuh Tufanı değildir Daha kur'an’da birçok örnekler vardır.

233

Page 234: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

HZ İSA PEYGAMBER BABASIZ DEĞİLDİR

KURAN DIŞI ANLATILANLARTDA HAZRETİ İSA PEYGAMBERİN DOĞUŞU Hz. İsa Babasız Nasıl Dünyaya Geldi?Hz. Meryem, Hz. isayı nasıl dünyaya getirdi?

Hz. Meryem, mabede adanmış olması sebebiyle çocukluğunu ve gençliğini hep orada geçirir. Böylesi manevi bir atmosferde günlerini geçiren iffet ve namus abidesi bu yüce kadın, birden sebepler üstü denecek şekilde hamile kalır.

Hz.Meryem, daha doğmadan anababası tarafından Allah için vakfedilmiş bir kutluydu. O, mabede adanmış olması sebebiyle çocukluğunu ve gençliğini hep orada geçirir. Kendini ister istemez böylesi manevi esintilerin sabah-akşam estiği bir mekânda bulan bu yüce kadın, zamanla daha ruhanî bir derinlik kazanır.

Öyle ki zaman gelir o, sebepler üstü gelen nimetlerle donatılır. Bazı camilerimizin mihraplarının üstünde yazılı bulunan: "Zekeriya, onun yanına mâbede her girişinde orada bir rızk bulunur ve 'Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?' der, o da: 'Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızk verir.' derdi." (Al-i İmran Sûresi,

3/37) ayeti, bu harikulâde hususları görüntüler. Tefsirler bu yiyecek maddelerinin kış mevsiminde yaz, yaz mevsiminde kış meyve ve sebzeleri olduğundan bahsederler. İşte böylesi manevi atmosferde günlerini geçiren iffet ve namus abidesi bu yüce kadın, birden sebepler üstü denecek şekilde hamile kalır. Kur'an, emri tebliğ eden melekle, Hz. Meryem'in diyaloğunu da anlatır. Bu meleğin Hz. Cebrail olduğu rivayet edilir. Ve o, insan suretinde yeryüzüne indirilmiştir.

Hz. Meryem, "Eğer Allah'tan korkan bir kimse isen bana dokunma." der. Melek "Ben yalnızca sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbimin bir elçisiyim." karşılığını verir. Hz. Meryem, "Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?" (Meryem Sûresi, 19/19-20) der.

MERYEM HAMİLE KALIR

Ve neticede Hz. Meryem hamile kalır. Ancak, Hz. Meryem kavmine bunu nasıl izah edecektir? O, Allah'tan geldiğine inandığı bu mesele karşısında, sonsuz bir

234

Page 235: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sabır gösterecektir; ama etrafındaki insanlara bunu anlatabilmek âdeta imkânsızdır. Şimdi siz, tam bu noktada Hz. Meryem'in içinde bulunduğu ıstıraplı hali düşünmeye çalışın! Ve Hz. Meryem kavminden uzak bir yere çekilmeye karar verir. Aslında onu uzlete çeken şey iffeti ve namusudur.

Onun ne kadar bir süre uzlette kaldığını bilmiyoruz. Kur'an'ın bu konuda net bir beyanı yok. Kur'an, gözlerden uzak bir yere çekildikten sonra, hemen doğum öncesi zamana geçer. Doğum sancıları onu kıvrandırmaya başladığı anda, Hz. Meryem bir hurma ağacına yaslanır ve başına gelen şeyler karşısında derin düşüncelere dalar. Kur'an'a göre iffetinin ve namus duygusunun yüceliğinden yine de üzülmektedir. Burada, iki şey dikkati çekiyor: Vicdan ıstırabı ve doğum sancısı. İşte bir taraftan doğum sancısı çeken, eli ayağı çekilen, maddi ıstıraptan kıvranan, diğer taraftan da bütün bu acıları bastıran vicdanının ıstırabıyla iki büklüm olan Hz. Meryem'e, Cenab-ı Hak'tan öyle bir derman gelmeli ki, hem doğum sancıları son bulsun, hem de vicdanında yanan ateşi söndürsün.

GÖZÜN AYDIN OLSUN!

Çok geçmeden melek, getirdiği mesajlarla Hz. Meryem'in imdadına yetişir: "Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir. Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün." (Meryem Sûresi, 19/24- 25) Hz. Meryem içinde bulunduğu durumdan, ikaz mahiyetini taşıyan bu beyanlarla birden uyanır. Buradaki ilk ilahi hedef psikolojik mağlubiyet içinde bulunan bir kadını, bu boğucu atmosferden kurtarmaktır. Nitekim bu ilahi ikaz ya da ses, onu düşünce dünyasından az da olsa uzaklaştırır; uzaklaştırır ve daha başka düşünceler içerisine çeker. Kavminden uzaklaşarak kupkuru bir çölde, tek başına bulunan Hz. Meryem, kendisini hurma ağaçları ile çevrili yeşilliklerin içine getiren kudreti düşünmeye başlar ve gönlü inşirahlarla dolarak rahatlar. Müjdeler devam eder: "Ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah'a susma orucu adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım." (Meryem Sûresi, 19/26) Bu ifadelerde ruhî açıdan sıkıntılı, maddi açıdan da hasta olan -çünkü doğum yapmış- bir kadının hissiyatı, iç âlemi okşanmakta veya ona huzur verecek bir yöntem telkin edilmektedir. Ve nihayet Hz. İsa doğar.

Hz. Meryem çocuğu kucağında kavminin arasına döner. Kavminin ithamlarına beşikteki çocuk cevap verir. Bu cevaplar neticesinde hem Hz. Meryem'in gönlü, hem de orada bulunan sağduyu sahibi kimselerin gönülleri sevinç ve huzurla dolacaktır.

235

Page 236: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Hz İsa peygamberin babasız olması ile ilgili Kur’an da hiçbir ayet yoktur. Bu anlayış Hıristiyanlar tarafından uydurulmuş bir inançtır. Zaten İslam toplumlarındaki Kur’an’a dayanmayan sözlerin büyük bir kısmı ya Yahudilerin uydurduğu ya da Hıristiyanların uydurduğu hikâyelerdir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi bir şeyin doğru olması için şu dört şeyin uyum içinde olması gerekir demiştik. (Kur’an, ilim akıl ve pratik hayat)Şimdi Kur’an da geçen Hz İsa ile ilgili ayetlerden Hz İsa peygamberin babasız doğduğuna dair bir sonuca varabilecek miyiz?

3/35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.3/36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.3/38- Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.3/39- O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."3/40- Dedi ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" "Böyledir" dedi, "Allah dilediğini yapar."3/41- (Zekeriya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O’nu tesbih et." dedi.3/42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.3/43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et."3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.3/45- Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."3/46- "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O

236

Page 237: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

salihlerdendir."3/47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."3/48- "Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek."3/49- İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."3/50- "Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin."3/51- "Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur."3/52- Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.3/53- "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz."3/54- Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.3/55- Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim."3/56- "İnkar edenleri ise, dünyada ve ahirette şiddetli bir azapla azaplandıracağım. Onların hiç yardımcıları yoktur."3/57- "İman edip salih amellerde bulunanların ecirleri eksiksiz ödenecektir. Allah, zalim olanları sevmez."3/58- Bunları Biz sana ayetlerden ve hikmetli zikirden (Kur'an'dan) okuyoruz.3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.Şimdi Hz İsa ile ilgili geniş açıklama yapan bir surede geçen ayetleri de aktardıktan sonra konu ile ilgili yorumumuza geçelim.19/16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.19/18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."

237

Page 238: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.19/22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.19/23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."19/24- Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."19/25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."19/26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah)' a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."19/27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."19/28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."19/29- Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?"19/30- (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı."19/31- "Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti."19/32- "Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı."19/33- "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de."19/34- İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "Hak Söz".19/35- Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O Yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir.İşte Kur’an da Hz İsa ve Meryem hakkında geçen ayetler bunlardır. Ayetlere dikkat ettiğimiz zaman Hz İsa’nın babasız olduğunu ima eden bir ayet yoktur. İnsanların bugüne kadar ki ağızlarına doladıkları “Hz İsa babasızdır” sözü Hıristiyanların uydurdukları bir sözdür. Şimdi Kur’an dan naklettiğimiz bu ayetlerden Hz İsa’nın babasının olmadığı ile ilgili bir anlam var mı? Bunu Kur’an’ın kendi bütünlüğünde o konunun ilminde akla ve pratik hayata ters düşmeden güçlü bir mantık ölçüsü içerisinde incelemeye çalışalım.İnsanların Hz İsa hakkında söylediklerini zan ve tahminle konuştuklarına karşılık Kur’an” şüphesiz Allah katında İsa’nın durumu ademin durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona ol demesiyle o da hemen oluverdi.” Kur’an’ın

238

Page 239: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sanatsal bir üslupla anlattığı olaylar insanlar tarafından algılanamadığından neticesi düzgün olmayan bir anlayış ortaya çıkıyor. Temeli düzgün atılmayan bir bina düzgün yapılamadığı gibi temeli düzgün olmayan bir dinin neticesi de düzgün olmaz.Bakınız Kur’an Hz İsa’nın yaratılışını ademe benzetirken ademin nasıl yaratıldığını izah ediyor.22/5: Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.”23/12 - Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.23/13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.23/14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.23/15- Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.İşte Kur’an mümin ve haç surelerinde geçen ayetlerde “ol dedi mi oluverdi” ayetini böyle açıklıyor. Yani bir insanın oluşabilmesi için erkek sperminin kadın rahminde yumurtalıkla alaka kurarak orada belirli aşamalardan geçtikten sonra ancak doğuyor ve yeni bir hayatla karşılaşıyor.Bakınız ayetleri çok iyi tahlil ettiğimiz zaman öyle olduğu anlaşılır.“ Ona ruhumuzu göndermiştik , O da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.”Bu ayet orada ruh kelimesinin ne anlama geldiğini anlamakla ancak anlaşılabilir. Dikkat edilirse , Peygamberlerin özelliklerinden biri de yanlışlık yaptıkları zaman vahiyle düzeltilirler. Diğer insanlarda böyle bir haslet yoktur.Vahyin gözetimine giren her insan ,Düzeltilmiş bir beşerdir. Vahyin kontrolüne giren peygamberler de kendi istek ve arzularına göre yaşamaz ve söylemez.53/3” O hevadan konuşmaz o ( söyledikleri vahyolunmakta olan vahydir.)Allah’ın kedi ruhundan üflediği ve onu kutsal ruhla desteklediği, bir peygamber Hz. Meryem karşısına dikiliyor. Ve konuşmalar başlıyor.19/18:” Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."Genelde müfessirler Hz Meryem’in karşısına gelen kişinin Cebrail olduğunu söylemişlerdir. Bu anlayış hem Hıristiyan alemini teslis(üç Allah) inancına götürerek bu inanç Hz İsa’nın babası yok anlayışıyla İslam müfessirlerine

239

Page 240: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sıçramıştır.Hz Meryem’in karşısına gelen Cebrail değil Allah’ın peygamber olarak gönderdiği bir elçidir.19/19: Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."Şimdi yine gelen elçinin bir peygamberin bir erkek çocuktan söz ederek müjdelemesi bize birçok şeyleri çağrıştırıyor.33/23:” Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.Dikkat edildiği zaman hep ayetler hem birbirleriyle çelişkisiz bir halde dizilmiş hem de birbirleriyle diyalog halindedir. Erkek adamın verdiği söz neymiş Kur’an dan ona bir bakalım.7/172:” Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.İşte Kur’an da bahsedilen ve sözünde duran erkek adam ve çocuk bu. Allah’tan başka rab kabul etmeyen, ölümü, dirimi, hayatı Allah’a ait olan adamlardır. Yine konumuza dönecek olursak Allah’ın gönderdiği ruh; bir elçi olan peygamberdir. Her peygamber kendinden öncekileri doğrular ve tastik eder ve kendinden sonraki gelecek olan peygamberi müjdeler. İşte elçinin müjdelediği erkek çocuk insanlara bir ayet ve bir belge olan Hz İsa’dır. Bakınız Hz İsa da gelecek olan bir peygamberi nasıl müjdelemektedir.61/6:” Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.Demek ki bu gelen elçi Rastgele bir elçi değil Allah’ın bildirmesiyle geleceği bilebilen gayıptan haber verebilen bir elçidir..Yine elçi ile Hz Meryem arasında konuşma devam ediyor.19/20”O benim nasıl erkek bir çocuğum olabilir.Bana hiçbir beşer okunmamışken.ve ben azgın utanmaz (bir kadın)değilken dedi.”Kur’an burada toplumun Hz Meryem hakkındaki yanlış düşünce ve anlayışından onu temizleyip arındırıyor. Bir de asıl önemli olanı da Hz Meryem’in Topluma karşı yabancılaşması idi19/21”İşte böyle dedi Rabbim dedi ki bu benim için kolaydır.Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmt kılmak için,(bu Çocuk olacaktır.) ve iş de olup bitmiştir.Kur’an her halde O Elçinin evliliğinden söz ederken, Düğünün nasıl geçtiğini kaç kişi ile düğün yapıldığını, Kimlerin düğüne davet edilip edilmediğini, Yatak odasının kaç katlı olup olmadığını , Anlatacak değildir herhalde.Bakınız olup bitti Ol Dedi hemen oluverdi ifadesini kullanıyor arkasından,

240

Page 241: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

19/22: Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.Soruyorlar, Allah isterse babasız çocuk meydana getiremez mi.? Elbette Allah dilediğini dilediği gibi yaratır. Kur’an’ın kendi bütünlüğü içerisinde olayları eşyanın yapısına akıla ve pratik hayatla özdeşleştirdiğimiz zaman Allah’ın Evrene koyduğu yasayla uyuşmaz çelişki meydana gelir.Eğer öyle her şeyde bir intizam ve kural olmasaydı kainat fesada uğrardı. Şimdi Kur’an da geçen altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken olmazsa olmazları belirleyen bazı ayetleri konu içerisinde naklatmeye çalışalım.22/47:” Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va'dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”Allah evrende bir yasa koymuştur. Bu yasa kesinlikle doğal seyri içerisinde işler durur dünya dönmez diyenlere onlar dönmez dese de Galileo’nun dediği gibi döner durur.30/30: “Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”İşte bu ayet insanlardaki geleneksel bir din anlayışını kökünden söküp atarak Hz İbrahim’in oluşturduğu bir din anlayışına insanları davet ediyor. Israrla devamlı üzerine basa basa vurguladığım din anlayışı Allah’ın yarattığı varlıklarla gönderdiği vahiylerin çatışmadığı bir din anlayışıdır. İşte Allah insanların üreme biçimlerini izah ederken bir erkek ve bir dişiden olduğunu söylüyor. Ve bununla ilgili bir yaratış biçimi koyduğunu vurgularken Hz İsa’nın babasız ve erkeksiz meydana geldiği inancı İbrahim dinini fıtrat dinini kökünden söküp atıyor.30/43: “Öyleyse sen, Allah'tan (bir takdir olarak) geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, yüzünü dimdik ayakta duran dine çevir. O gün parça parça bölünecekler.”Deveye demişler ki; boynun neden eğri, o da demiş ki nerem doğru demiş. Aynen onun gibi bugünkü toplumun algıladığı yaşadığı din de öyle değil mi? Sadece Hz İsa’nın babasız doğduğu inancı değil, daha sayılamayacak kadar yanlışlıklarla dolu bir din anlayışı ortada dolaşmaktadır. Onları ilerde inşallah zamanı geldikçe izah etmeye çalışacağım.Peygamberlik dönemi devam ederken toplumların sorunlarını, helallerini ve haramlarını Allah kesin olarak seçtiği elçiler aracılığı ile bildiriyordu. Fakat bunlar peygamberler öldüğü zaman peygamber söyledi denilip de peygamber söylemediği halde toplumlarda yanlış bir din anlayışı oluşturulmuşsa şimdi de Kur’an ortada olduğu halde orijinalliği bozulmamış ve bozulmayacak bir şekilde Allah’ın korunması altında olduğu halde Kur’an da ki söylenenleri değil Kur’an’ın dışında hikayeler ve yalan hadislerle İslam de bahsedilen dinin yozlaştığı görülmüştür. İşte Tevrat ve İncil’in bozulduğu gibi Kur’an sız olan İslam da bozulmuştur.Kur’an bir zikir ehlinden bahsetmektedir. Kur’an’ın bahsettiği bu zikir ehli

241

Page 242: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

eşyanın esrarını düşünen, çözen ve kendi sahasında uzman olanlardır. Dünyadaki hangi konu ile ilgili bir ilim dalı varsa onların adı hep zikir ehlidir. Bir doğruya ulaşmak için onların hangisi ile ilgili bir bilgi edinilecekse o konu ile ilgili uzmana sorulduğu zaman doğru bir bilgi alınır peygamberler vahyin dışında bilmediği bir konu hakkında bilgi edinecekleri zaman onlarda Allah tarafından zikir ehline yönlendiriliyorlardı.3/159: “Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”Düşünüldüğü zaman peygamberler bazılarını söylediği gibi eğer o konularda ihtisas görmemişse bir doktor, bir piskolok veya bir astronomi uzmanı değildir. O Allah’ın vahyettiği dışında hiçbir şey bilmez.Bakınız din ve yaşam biçimi otorite haline gelmiş Hz Süleyman peygamber kendine tabi olmuş halkın dışında değişik inanç ve yaşam biçimlerine sahip olan yabancılardan ordu kurarak düşman karşısında güçlü bir hale gelmeyi başarıp zafer kazanmıştır.27/17: “Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.”Başka ayetlerde de;34/12: “Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.34/13-Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır.”Akıllı insan hm kendi aklını kullanan hem de başkalarının aklından istifade etmeyi bilen insandır.bir işe kendi gücü yetmediği zaman başkalarını da devreye sokarak o işin üstesinden gelebilir. Bununla ilgili bir kıssa aklıma geldi.Filozof Beydaba anlatıyor; tongar kuşu diye bir kuş varmış bu kuş o kadar küçükmüş ki deve kuşu yumurtasının içine filin geçtiği yol üzerine bir yuva yapmış. Hem de yavruları da varmış. Bir gün tongar kuşu yavrularına yem bulmaya çıktığında filin yolu üzerinde bulunan yuvayı fil çiğnemiş. Tongayr kuşu da filin önüne hazır olup, demiş ki “sen benim yuvamı büyük olduğun, kibirlenip büyüklendiğin için mi çiğnedin?”. Filde “evet” diyor. Tongar kuşu da ben senin hesabını görürüm deyip ayrılıyor. Ve saksağan ile karganın yanına varıyor. Başından geçenleri onlara anlatıyor. Saksağan ve karga duruma çok üzüldüklerini fakat yapacak bir şeylerinin olmadığını söylüyorlar. “Kocaman file biz ne yaparız” deyince toygar kuşu diyor ki; “siz beninle gelin ben ne dersem onu yerine getirin” filin yanına geldiklerinde gözlerini oyun diyor. Kargayla saksağan filin gözlerini oyuyorlar. Filin gözleri kör olunca bulunduğu yerden ayrılamıyor. Oradaki otlarla yiyeceklerle yetiniyor. Fil o kadar susuyor ki

242

Page 243: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bu sefer su içeceği zaman toygar kuşu bir nehrin kenarına gidiyor, kurbağalara başından geçenleri anlatıyor. Kurbağalar iyi ama “biz kocaman file ne yapabiliriz ki” diyorlar. Toygar kuşu diyor ki “filin gözleri görmüyor, filin çevresinde de büyük bir uçurum var o uçuruma varacaksınız ve ötmeye başlayacaksınız. Filde orada su var sanacak ve uçurumdan aşağıya yuvarlananıp geberecek. Böylece onun şerrinden kendimizi koruyacağız ve tongar kuşunun dediği gibi yapıyorlar. Fil kurbağaların öttüğü yerde su var sanıp yürüdüğü zaman, uçurumdan yuvarlanıp yere yatıyor. Tongar kuşu üzerine çıkıyor “ey fil sen büyüksün gururlusun öylemi?” diyor. “Allah gururlanıp kibirlenenleri sevmez, bak benim gibi küçücük tongar kuşunu büyülttü, yücelti senin gibi gururlanıp kibirlenen fili devirerek yere yatırdı” diyor.Gördüğünüz gibi aklı kullanmak ne büyük sanılan şeyleri devirip küçük hale getirebiliyor. Yine tekrar konumuza dönelim.Şimdi ilme, Kur’an’a ve pratik hayata baktığımız zaman Hz İsa’nın babasının mutlaka olduğunu, babasız asla bir çocuğun olmayacağını öğrendik. Şimdi de Hz İsa’nın babasının kim olduğunu tespit etmeye çalışalım.Kur’an da geçen Hz İsa ve Hz Meryem ile ilgili ayetlerde Hz Meryem’in diyalog kurduğu elçi İslam dünyasının algıladığı gibi bir melek değil insanlarla Allah arasında olan bir elçidir. Yani Hz Meryem’in kocasının bir peygamber olduğu kesindir. Ben Hz İsa’nın babasının Zekeriya peygamber olduğunu söylemem benim yorumumdur. Doğrusunu Allah bilir.

HZ. İSA’NIN BABASI ZEKERİYA PEYGAMBERDİR 3/44” Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin

Acaba kur’an sorumluluktan bahsederken neyi ifade etmek istemiştir.?Önce bunu çözmek gerekiyor, Ben diyorum kiakıl baliğ çağına ermiş Erkek olsun kadı olsun. Aklı yerinde olan herkes,din seçmede yol seçmede, kendi kendisine yetkili ve sorumludur. Her aklı başında olan insan yanlışa da doğruya da gitse hesabını yalnız başına Allah’a verecek, Yalnız Evlilik olayında takva iktidarını kurmuş olan bir erkek,Eşinin yanlış yaptığı davranışlardan dolayı sorumludur. Eğer takva yolunda yürüyen bir erkek eşini Allah’ın haram kıldığı şeylerden bütün cehdini gösterdiği halde engel olamamışsa Ki gerçekten buna gücü yetmeyebilir. Yol ve dinleri farklı bir evliliği Allah yasaklıyor. İnşallah bunları Evlilik ve talâk bahsinde geniş geniş izah edeceğiz inşallah.Sorumluluk almak demek onun yapmış olduğu bütün davranışlara kefil olmak demektir. Eğer kadın veya erkeklerden herhangi birisi Allah’ın yasakladığı büyük günahlardan,Herhangi birini yaparsa evlilik sözleşmesi bozulduğu gibi , velayet hakkı da kalkar.4/34” Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından

243

Page 244: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktürAllah erkeğe güç kuvvet vermişse o oranda da Sorumluluk Yüklemiştir. Şimdi böyle bir tablodan bahsederken, Allah ın ortaya koyduğu Ve dininin adını İslam diye isimlendirdiği Bir Projeden bahsediyoruz. Müslüman'ım diyen her insanın, Her meselesini bu proje içinde değerlendirmesi ve çözmesi gerekmektedir.Bir örnekle bunun anlaşılmasını kolaylaştırmaya çalışalım. Diyelm ki elli kg ağırlığında bir adam var, bunun yanında seksen kg ağırlığında bir adam daha var , şimdi bunlara ihtiyaç olan kalori ve yaptıkları iş ve harcadıkları kalori aynı olur mu? Elbette aynı olmaz aynen onun gibi erkeği kadına göre kavvam yaratmıştır.Evlilik Hayatı Toplum içerisinde ayrı ayrı yaratılış ve kültür farklılığı olan iki kişinin bir hayatı paylaşmasının adıdır. İnanıp iman eden ve Salih amel işleyenler için hayat bir imtihan ve bir denenmedir.Evli olan erkek ve kadın hayatı beraber omuzlamak için kendilerine birer rol verilmiştir Kim kedilerine verilen bu rolü Allah’ ın tarif ettiği şekilde oynarsa Kadın olmuş erkek olmuş hiç fark etmez, o Allah katında sevabını almıştır.Eğer kadın ve erkekten herhangi birisi görevini suistimal ederse O aile hayatı fesada uğrar. Hedefe ulaştırılmak için yüklenilen yük hedefe varamaz. Evlilik hayatı çatırdamaya başlar. Onun için Allah Erkeği Ailede reis yaparak sorumlu ve gözetici kılmıştır. Zikir ehli olanlar iyi bilirler ki başsız ve reissiz toplumlar ayakta kalamazlar. Mutlaka bir yönetici bir direktör olması gerekmektedir. Eğer Allah Reislik Konumunu Aile hayatında erkeğe vermişse Bunu Eleştirenler Allah a karşı haksızlık ediyor demektir.Zaten Kadın ile erkek yaratılış farkı bakımından incelendiğinde Allah’ın erkeği reis yapması ne kadar doğru olduğu anlaşılacaktır. Evliliğin düzgün bir şekilde yürüyebilesi için kovulmuş şeytanın tuzağına düşmemek için Allah kadını ve erkeği birbirlerine veli kılarak yanlış şeylerde birbirlerini engellemek doğru ve hayır olan şeylerde birbirlerini destekleyerek Kur’an yol göstericiliğinde belirlenmiş olan ecele kadar düzgün bir şekilde yürürler.9/72: “Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”Artık bu kadar bilgiden sonra Hz Meryem’le ilgili konumuza devam edelim.3/37: “Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.”

244

Page 245: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Daha önce de bahsettiğimiz gibi hiçbir insan reşit olan hiçbir insanı yola getirme sorumluluğuna sahip değildir. Ama eşleri daha önceki bahsettiğimiz ayetlerden de anlaşıldığı gibi kadınlar eğer vahiy rotasından saparlarsa nasihat ve uygulamalar fayda etmemişse boşar ve üzerindeki hem sorumluluk kalkar hem de velilik hakkı kalkar. Ayette bahsedildiği gibi Zekeriya peygamberin Hz Meryem üzerinde sorumlu olduğundan bahsetmektedir. O zaman diyebiliriz ki; “demişti ki ben yalnızca rabbimden gelen bir elçiyim, sana tertemiz bir erkek çocuk müjdelemek için (buradayım).” Ayetindeki elçi Zekeriya peygamberdir. İşte her peygamber kendilerinden önceki peygamberleri doğrulayıp tasdik eden ve kendinden sonra gelecek olan peygamberi müjdelemesi nedeniyle o elçinin bir peygamber olduğu kesindir. Öyleyse Hz İsa’nın babası Zekeriya peygamber demek doğru olur kanaatindeyim. Doğru olanıAllah bilir ama Bu anlayış Kur’an’a, ilme, akıla, pratik hayata daha uygun bir anlayıştır diyorum.Gönderen Ali Rıza Borazan zaman: 08:19

GERÇEK ANLAMINDAKİ ÖLÜYÜ HAZRETİ İSA DİRİLTEMEZ İslam toplumlarında yanlış algılanan ve yanlış anlaşılan olaylardan birisi de hazreti İsa peygamberin ölüleri diriltme ile ilgili olayıdır. Onunla ilgili ayeti buraya naklederek, konu ve kuran bütünlüğü içerisinde akıla ilme ve pratik olan hayata ters düşmeden yorumlamaya çalışalım.5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrail oğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrail oğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."Daha önce kitab’ımda kuranın anlaşılması için bazı bilgilerin bilinmesi gerekir demiştim. Allah peygamber olanların diğer insanlardan farkı. Ayette de geçtiği gibi kutsal ruh ile desteklenmesidir. Yani yanlış yaptıkları zaman düzeltilmesi vahiy edilmesi idi. Onların gelenek ve örflerde anlatıldığı gibi olağan üstü harikulade bir mucize göstermeleri diye bir olay yoktur. Eğer öyle olmuş olsaydı, peygamberler , Allah’tan gelen dini toplumlara anlattıkları zaman. Öldürülmez veya yurtlarından sürülmezlerdi. Mucize göstererek kendisine karşı çıkanların işlerini bitiriverirlerdi. Maalesef öyle olmamış peygamberler. Bulunmuş oldukları toplumlarda. Çile çekmişler.dövülmüşler Sürülmüşler, bazen de öldürülmüşlerdir.İşte kurandaki Ayetlerin kastettikleri manaları anlayabilmek için, devamlı üzerine basa basa vurgulayarak, ve altını kalın çizgilerle çizerek önemini ısrarla belirtmek istiyorum. Kuran kendi içerisinde çelişmeyen bir kitaptır. Kuranın

245

Page 246: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

içerisinde geçen bir ayet kesinlikle kuranda geçen başka ayetlerle çelişmez. Eğer kuranda gerçekten Allah’tan başka ölüleri dirilten birisi olmadığına dair veya ölen dünyaya tekrar geri gelmeyeceğine dair başka bir ayet varsa, buradaki hazreti İsa peygamberin dirilttiği başka manada olan bir ölüdür..21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.”Ayete baktığımız zaman ölen yani hayati fonksiyonlarını yitirmiş olan birisinin , dünya hayatına tekrar dönemeyeceğini belirtmektedir. Başta ilk olarak vermiş olduğumuz ayet örneğinde de hazreti İsa peygamberin ölüleri Allah’ın izniyle diriltiyordu ayeti ile çelişmektedir. Eğer hz. İsa peygamberin dirilttiği ölü. O ise . kuranda o zaman çelişki yoktur ayeti ile çelişmektedir.39/28- Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kuran'dır (bu). Umulur ki sakınırlar.İşte kuranda maide .110 da geçen ölüleri hz. İsa nasıl diriltiyordu.? Bu Ayetin kastettiği manayı kuranla, akıl ile ve pratik hayatla uyuşup uyuşmadığını sorgulamak gerekmektedir. Kuranda geçen kelimeler genelde çift anlamda kullanılmıştır.İşte bu anlayışı yakalayabilirsek, ayetin kastettiği manayı da çözmüş olacağız inşallah.Ölü kelimesini kuran iki anlamda kullanmıştır. Birincisi vahiylere karşı duyarsız olanlara ölü demektedir. İkincisi ise hayati fonksiyonlarını yitirmiş olanlara ölü kelimesi kullanmaktadır. Şimdi önce kuranda geçen mecazi anlamdaki ölülerin diriltilmesine Ayetlerden örnekler vermeye çalışalım2/.260- Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."Buradaki Ölü hz. İbrahim peygamberin dirilttiği,gerçek anlamdaki ölüler değil yine mecazi anlamdaki dirilttiği ölülerdir. Yunus balıklarına mayın arattırılması, köpeklerin depremlerde insan cesedi, aramaları, polis teşkilatlarının köpekleri eroin esrar arama alanında kullanması, güvercinlere mektup taşıttırılması ve daha akıla gelmedik çok örnekler verebiliriz. İşte Zamanımız da, duyarsız olan hayvanların eğitilerek, duyarlı hale getirilmesi ölüleri diriltme anlamında kullanılmıştır. Yine bir örnek daha verelim.6/122- Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir? İşte, kafirlere yapmakta oldukları böyle 'süslü ve çekici' gösterilmiştir. Buradaki ölü Duyarlılığı olmayan fakat peygamber veya elçilerin , onlara vahiyleri anlatmasıyla duyarlı hale gelmesi anlamındaki ölüdür.İşte bu Ayette de ölü ifadesi mecazi anlamda kullanılmıştır eğer gerçek anlamında kullanılmış olsaydı Dünya hayatında ölenlere tekrar dirilmenin olmayacağı ile ilgili ayete ters düşerdi. Şimdi gerçek anlamında anlatılan

246

Page 247: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ölülerle ilgili kurandan örnekler vermeye çalışalım.6/93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahiy olunmamışken “Bana da vahiy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen...Burada meleklerin ellerini uzatarak , canlarınızı çıkarın ifadesi, onların gerçek anlamındaki ölüş anını fotoğraflamaktadır. Bir başka ayet örneği verelim.4/159- Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır. “işte bu ayeti kerimede de hayati fonksiyonlarını yitirme anlamındaki ölümden bahsetmektedir.Burada Konumuz dışında ama , yanlış algılanan ve yanlış anlaşılan bir meseleyi izah etmek istiyorum. Kuranı kerim kitap ehli diye genelde Yahudi ve Hıristiyanlardan bahsetmektedir. Hazreti İsa peygamberi öldürdüler. Ona böylece zulmettiler. Ama Hazreti İsa peygamber Allah’ın Kulu ve resulü idi. O bir elçi idi o sadece kendisine verilmiş olan tebliğ emanetini yerine getiriyordu. Kabul etmeleri için onlara zorlama ve baskı yapmıyordu. Onların öldürmeleri af edilmez bir davranıştı. İşte Her insan ölüm anında yapmış oldukları iyi veya kötü davranışlar gözlerinin önüne gelecek. Ve gidecek oldukları yeri o anda göreceklerdir. Hazreti İsa’nın Anlatmış olduklarını orada gerçek olarak gördüklerinde her iman etmeyen orada. İman edecek yani hazreti İsa peygamberin dinine girecek ama , o bir şey değiştirmeyecek Çünkü Ölüm anındaki değişme ve tövbe bir şey ifade etmeyecek.4/18- Tövbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tövbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleler için acı bir azap hazırlamışızdır.Bir de firavun ile ilgili 10/90- Biz, İsrail oğulları’nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrail oğulları’nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.Dünyada azgınlaşmış ve kibirlenen ve gururlanan müstekbirlerin hepsi, ölüm anında artık kendilerinin ne olduğunun farkına vararak kendilerini ve kainatı yaratan Allah’a boyun eğmektedirler. Bazı Mezheplerin söylediği gibi son nefesi kelimeyi tevhit olması onu cennete götürmüyor. O yaşamış olduğu hayatta ölüm gelmeden kendileri iman eden ve kendilerini düzeltenler ancak kurtuluştadır. Ya kişi iman ettim dediği zaman imanla Salih amelini birleştirecek. Ya da iman ettim dediği zaman imanını , hayra dönüştürecek bir fırsat bulamadan ölürse o yine kurtuluşa erecektir.tabi ki onun samimi olup olmadığını Allah bilecektir.6/158- Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden

247

Page 248: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, Biz de şüphesiz beklemekteyiz."10/98- Ama (azap geldiği sırada) iman edip imanı kendisine yarar sağlamış -Yunus kavminin dışında- bir ülke olsaydı ya! Onlar iman ettikleri zaman dünya hayatında onlardan aşağılatıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yararlandırdık.16/106- Kim imanından sonra Allah'a (karşı) inkara sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- inkara göğüs açarsa, işte onların üstünde Allah'tan bir gazap vardır ve büyük azap onlarındır.Demek ki Ben müslümanım demek , veya ben iman ettim demek imanla hayatı bütünleştirmeden bir anlam taşımıyor ancak iman etmekle beraber, Allah’ın yasaklamış olduğu bütün şeylerden kaçınmak ve serbest bıraktığı bütün şeylerden de yapmaktır. Burada da bunu saptamış olduk.Kuran kelimeleri kullanırken, hiçbir kelimeyi hiçbir kelimenin yerine kullanmamıştır. Kuranda geçen her kelime bir yer işgal etmektedir. Ama başka bir ayette, o konu ile materyalleri oluştururken, kendi anlamını bozmadan oraya yerleştirilmiştir.Ölüyü dirilten Ancak Allah’tır.30/19- O ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.Gerçekten kuranı anlamak büyük emek ve gayret ister. Hazreti İsa peygamberin Ölüyü Diriltme olayı ayette geçiyor ya Allah ona bir mucize verdiği anlayışına kapılıp öyle dirildiği anlayışındadırlar. İşte burada Allah peygamberlere böyle ölüleri diriltme olarak mucize vermiş mi.? Bu sorgulanması gerekmektedir.Allah Eğer ölüleri diriltiyorsa, bunu Allah’ın Yarattıkları varlıklardan birisi de diriltiyorsa o zaman Allah’ın yaratma ve diriltme hukuku bir başkası tarafından paylaşılmış olur. Allah’a verilen saygı sevgi ve ihtiram bir başka birileriyle paylaşılmaya doğru gider ki bu tevhidi zedeler. Önce şunu Mutlaka bilmek gerekiyor. Peygamberlerle Allah Arasında Ne fark vardır. İnsanlarla Peygamberler arasında ne fark vardır.?Peygamberleri Allah Nasıl tarif etmişse bizim o tarifin dışında bir tarif getirmemiz olacak şey değildir. Bakınız Toplumların beyinlerinde tasarladıkları ve hayal ettikleri peygamber fotoğrafını karşılarında göremeyince şöyle itirazda bulunuyorlar.17/90- Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız17/."91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası

248

Page 249: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

mıyım?"Görüldüğü gibi iman etmeyen toplumların kendisinin peygamber olduğunu kabullenmeleri için böyle anlatıldığı gibi peygamberden mucize istiyorlar Allah da Burada peygamberi onlara kendi sesinden nasıl tanımlamasını istiyor.?”De Ki Ben Elçi Olan bir beşerden başkası değilim.” İşte Allah’ın tanımladığı peygamber fotoğrafı bu. Hiç kimse tanımlanan bu tarifin dışına çıkamaz çıkarsa da. Doğru değildir.işte o peygamberin yaptıkları ve söyledikleri vahye uygun bir davranış ve vahiy söylemesidir.53/3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.53/4- O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir”Bakınız Yapılan büyük yanlışlardan biri de Peygamberlerin kendi kafalarına göre anladıkları ve algıladıkları cin kavramını buradaki beş duyularla algılanamayan diye tarif ettikleri varlıklara vahiy ulaştırdığını da yıkıp atmaktadır.17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.Yani Müşriklerin kendilerine peygamber gelirken kedi içlerinden değil de başka bir yaratık olarak gelmesini tahayyül ediyorlardı Allah Ayetlerde insanlara bir meseleyi açıklayabilmek için kendi içlerinden söylediklerini pratik hayata kendileri gibi yaşayan insanlardan gönderdiğini belirtiyor. Eğer siz insan değil de melek olsaydınız meleklerden peygamber gönderirdik ifadesi hemen toplumlardan toplumlara aktarılan görünmeyen ve beş duyularla algılanamayan ateşten yaratıldığı sanılan cinler akıla gelmektedir.Öyleyse hemen bu ayetleri çelişkisiz bir şekilde yerine oturtabilmek için cinler de bir insan olan varlıkların değişik versiyonlarındandır.2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."İşte insanlar ve dinler arsında tevhit akidesini oluşturan kuran,bütün peygamberler Allah katından gönderilmiş ve getirdikleri haramlar ve helaller arasında farklılık yoktur peygamber kendilerinden öncekileri tasdik etmiş doğrulamış ve kendisinden sonra gelecekleri de müjdelemiştir. Bu Demek oluyor ki Hazreti İsa peygamberin Anlattığı ve getirdiği dinle Diğer peygamberlerin anlattığı ve getirdiği dinler arasında hiçbir fark yoktur. Bu sebeple Eğer Hazreti İsa Peygamber Allah Tarafından öyle insanları diriltebilecek mucize yetkisi almış olsaydı diğer peygamberlerde de böyle yetkiler olurdu.Hadisi Kutsi diye anlattıkları yanlış bir anlayış olarak bize kadar gelen bir sözden bahsetmek yerinde olacaktır.Allah Son Peygamber Hazret Muhammed

249

Page 250: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sav. Me “Seni yaratmasaydım seni yaratmasaydım iki cihanı da yaratmazdım” ifadesi kullanılıp durmaktadır. Eğer kainatı ve Ahiret alemini Hazreti Muhammed sav. İçin yaratmış olsaydı önce ona ölüleri diriltme izini çıkarırdı. ona ölüleri diriltme mucize yetkisi vermiyor da kıyamet gününde kendisine ümmet olacak birisine vermesi kuran ile çelişmez mi.? Hem Uhut Harbinde Amcası şehit olurken neden onu engellemedi ve neden öldüğü zaman amcasını diriltemedi soruları nasıl cevaplanacak.İşte Hazreti İbrahim Halktan gelen doğru ve yanlış olan bilgileri sorgulayarak ve gerçek tevhidi yakalamasıyla Allah’ın Övgüsüne layık olmuştur.Hazreti İbrahim evrenin yasası ile gerçek olan Allah’tan gelen dinle çelişmeyeceğinin yasasını koymuştur.30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.İşte Allah’ın Gönderdiği dinle Allah’ın Yarattığı Kainatın esrarını düşünmek ve gerçek olan Allah’ın yarattığı kainatla Allah’ın Gerçek dinini,Kucaklaştırıp çelişkisiz bir hayatın temellerini atması onun kuranda övgü ile söz edilmesine neden olmuştur.2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi. “2/125- Hani Evi (Ka'be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik”Hazreti İbrahim dini, Hazreti İsmail , Mescidi Haram, Kelimeleri çok Anlamlar ifade etmektedir. Kabe Asıl Olan Hazreti İbrahim dininin yaşandığı bir hayatın sansür uygulanmadan pratize edildiği bir dinin duvarlarla sembolize edilmesidir. Önemli olanı oradaki duvar değil önemli olanı tevhit dinin , Yaşayan Kuranın emirlerinin orada söz ve hakimiyetinin kaybolmasıdır.yerine şirk dininin hakim olarak, tevhit bayrağının indirilerek, iktidarı putçuluğun almasıdır. Bu sebeple kabe tekrar asaletine kavuşuncaya kadar, Orada hac etmekte boşunadır. Senin Allah’ına küfrediyorlar. Sen oraya gidip kabe etrafında dönmekle Günahlardan arınarak piri pak olarak çıktığını sanıyorsun. Böyle kolay Müslümanlık asla olamaz. Oradaki putlar temizlenecek ve hazreti İbrahim ve hazreti Muhammet dinindeki asaletine kavuşturulacak ondan sonra orada hac etmeye hakkın olacak.ALLAHIN İZNİYLE ÖLÜLERİN DİRİLTİLMESİ İFADESİNİN AÇILINIMI.Allah izin vermezse insanlardan ve peygamberlerden hiç kimse kimseyi diriltemez hiç kimse kimseyi öldüremez, hiç kimse kimseyi saptıramaz, ve hiç kimse kimseyi de hidayete de getiremez. Allah Kendisi insan istemedikçe, onu saptırmaz, onu hidayete getirmez ve onu bağışlamaz. Zaten bu olaylar kavranabildiği zaman kader olayı da kavranmış olacaktır.

250

Page 251: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Allah insana iyiye gidecek takvayı, kötüye gidecek fısk ve fücuru, vererek Kitaplar ve peygamberler de gönderip yolu gösteriyor. Takva yolunu seçerek gönderilmiş olan elçiler ve kitaplar yönünde yürüyenleri hidayete erdirdim ifadesi kullanıyor. Fısk ve fücur yolunu seçenleri de saptırdım ifadesi kullanıyor. Bu kişilerin özgür iradeleriyle yollarını, seçmeleriyle ortaya çıkıyor.4/Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı; ancak dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. Yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu tutulacaksınız.2/Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, 'Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?' derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, Faslıklardan başkasını saptırmaz.Dilediğini hidayete getirmek ve dilediğini saptırmak ifadeleri.Kulum gel seni diliyorum saptırıyorum, kulum gel seni hidayete getiriyorum değil . kişinin kendi özgür iradesine bağlıdır kulun sapıp hidayete ermesi. Allah’ın Kişinin üzerinde özel bir müdahalesi yoktur. Yani Allah kişiye doğru yolda yürüyebilecek bütün materyalleri veriyor. Yanlış yola gidebilecek bütün materyalleri veriyor. Yol seçmeyi kişinin özgür iradesine bırakıyor. Doğru yolda giderse hidayete erdirdim yanlış yola giderse de saptırdım ifadesi kullanıyor. Bu Kuran’ın anlatım sanatıdır. Yoksa Allah’ın birine buğuzu mu varki birini saptırsın, veya birinin ne avantajı var ki hidayete erdirsin. Eğer öyle anlaşılmış olsaydı allahın adalet sıfatına yakışmazdıAma Hazreti isanın mecazi anlamda anlatılmak istenen ölüleri allah’ın izniyle diriltmesi vahiylere karşı duyarsız halden vahiylere karşı duyarlı hale gelmesi de Allah onun doğru yolu bulabilecek mataeyalleri vermesiyle ancak mümkün olacaktır. Eğer insanların doğruya gidecek yolları yaratmamış olsaydı hazreti isa nasıl doğru yolda olmayanları doğru yola getirebilecekti. Eğer Hazreti İsa Allahın izni olmadan bunu yapabilecek gücü olmuş olsaydı diğer peygamberlerde hidayete getirmek istediklerini getirebilirdi Hazreti Nuh Oğlunu doğru yola Allah’ın İzni olmadığından getiremedi. Firavun karısını doğru yola girmesini engelleyemedi. Öyleyse kendisi istemedikçe hiç kimse hiç kimseyi ne doğru yola götürebilir. Ne de hidayete erdirebilir.İşte Allah insanısaptırmaz hidayete getirmez ve bağışlamaz da bağışlanmak için adımını atanı hidayete gelmek için yöneleni sapmak için hereket edeni Allah ancak bağışlar hidayete getiriş ve saptırır. Allahınm kimseye garazı yok torpili de yok.

ADEM Önce Kur’an da geçen isimleri Kur’an içerisinde arayarak kastedilen manayı anlayabilirsek Kur’an’ın içindeki konuları ancak o zaman anlayabiliriz.2/30: “Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis

251

Page 252: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.”Şimdi ayetin içeriğine baktığımız zaman önce iki varlıktan söz ediliyor. Varlığın bir tanesi melekler; bunlar daha halife olan Adem yaratılmadan önce yaratıldığı bilinen varlıklar olduğu anlaşılıyor. Bunların özelliği Allah’ı şükürle yüceltip takdis etmesidir.İkinci bir varlık olan daha yaratılmamış fakat adı konuşulan halife olacak olan bir varlıktan bahsediliyor. Ayette geçen halifenin özellikleri bahsedilirken bozgunculuk çıkarması ve kanlar akıtması özelliğini taşımasıdır.2/31: “ Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi.”Yine bu ayette iki varlıktan söz ediyor.Birincisi halife olarak yarattığı varlığı şekillendirmeye .ona akıl ve irade vererek. Üstün bir konuma getiriyor “ Ve ademe İlimlerin hepsini öğretti ifadesi ile de , geçmişi anı ve geleceği, aynı anda kullanma sanatı yaparak.İnsan oğlunun var oluşu ile kıyametin sonuna kadar geçecek olan bir zamanın portresini çiziyor .Aynı zamanda meleklerle ademin arasındaki yaratılış farkını belirginleştirerek.” Eğer doğru söylüyorsanız bunları bana isimleriyle haber verin dedi.Otuzuncu ayette Halife olan Adem konusunda kuşkularını dile getiren melekler.. Bu ayette mükemmel bir yaratık olan adem Kâinatın esrarını çözmeye aday bir varlık olarak karşımıza çıkıyor.Yine konu bütünlülüğü içerisinde ayetleri.okumaya devam eldim.2/32”Dediler ki sen yücesi bize öğrettiğinden başka bilgimiz yok gerçekten sen her şeyi bilen hüküm ve hikmet sahibisin.”Bu Ayette meleklerin portresini çiziyor Yine rableri olan Allah’ı tesbih ediyorlar Kedilerine verilen bilgilerin dışında bilgileri olmadığını itiraf ederek, Allah’ın emri karşısında eğiliyorlar. Ademin büyüklüğünü kendilerinin ise küçüklüğünü bilip Ona boyun eğme konusunda hazır bir hale geliyorlar.2/33” Ey adem bunları onlara isimleriyle beraber haber ver.dedi O bunları onlara isimleriyle beraber haber verince dedi ki Size demedim mi Göklerin ve yerin gaybını ben bilirim. Gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da. Ben bilirim.”Allah Ademi inşa ederken ademin üstünlüğünü dile getirip. Meleklerin yapamadığı meleklerin çözemediği Kainatın esrarını çözecek kapasitede yarattığını Vurgulayarak. Gaybın anahtarları elinde olan Allah’ın büyüklüğünü her şeyi gizli ve açık bildiğini anlatıyorlar2/34” Ve meleklere Ademe secde edin dedik iblis hariç hepsi secde ettiler. O ise diretti kibirlendi böylece kâfirlerden oldu.”Yaratılış biçimi olgunlaşmaya doğru giden adem. Artık kendisinin yaratılışına muhalefet eden melekler, tarafından secdeye layık görülüp Ademin emrine amade kılınmış oluyor yine melekler içerisine dahil edilip. Fakat insanda üslendiği görev farklılığı nedeni ile meleklerden ayrılıp insanı Allah’a isyan etme konusunda insana teklif götürdüğünden adı vesvese veren iblis oluyor.2/35” ve dedik ki Ey Adem se ve eşin cennette yerleş İkiniz de ondan neresinden

252

Page 253: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

dilerseniz bol bol yiyin Ama şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.”Bu ayette farklı bir isim daha geldi karşımıza “ EŞ” İkisi de cennete fakat daha tamamı oluşmamış bir insan tipinin sinyalleri geliyor. Burada yasak bir ağaçtan söz edilirken yaşamında belirli şeylerin serbest belirli şeylerin de yasaklanarak onun hayatta başı boş birileri olmadığını ima ederek sınırlar çizilmeye başlıyor.2/36” Fakat şeytan ondan ikisinin ayağını kaydırdı böylece onları içinde bulundukları durumdan çıkardı..Biz de kiminiz kiminize düşman olarak inin Sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim bir metea vardır dedik.”Artık büyük bir kısmı tamamlanmış olan insandan söz ediliyor Bu ayette bir de şeytan kavramı çıktı ortaya acaba bu şeytan nedir.? Yıllardır sözü edilen fakat bir türlü tarif edilemeyen edilse de insanları tatmin edemeyen Bu söylenti Kur’an’ı düzgün anlamakla gün yüzüne çıkacak kanaatindeyim.2/37”Derken Adem rabbinden bir takım kelimeler aldı Bunun üzerine (Allah’ta) Tövbesini kabul etti. Şüphesiz o tövbeleri kabul edendir.”Bu ayette artık insanı oluşturan bütün materyaller oluşmuş Hem günah işleyebilen hem de günahından dolayı tövbe edebilme yeteneğine sahip olan bir varlık.Öyleyse Ademi tarif etmeye çalışalım.:ADEM: İnsanın takvasının ve fıskının oluşmadığı Aklının da verilmediği Fakat insanı meydana getirebilecek materyallerin adıdır.İNSAN. Halife olarak yaratılmaya aday gösterilen ademin ana parçalarını lisan-ı haliyle konuşturarak. Aklıyla, takvasıyla fısk ve fücuru ile Diğer Varlıklardan ayırarak. Allahın kendisine muhatap olarak benimsediği mükemmel bir varlıktır.Şimdi Kur’an’ın İnsan için çizmiş olduğu Portreyi Şems suresinden dinleyelim.91/7” Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene.”91/8” Sonra ona fücurunu ve ondan sakınmayı ilham edene.”91/9-Onu arındırıp temizleyen Gerçekten felah bulmuştur.91/10 –ve Onu örtüp saran da yıkıma uğramıştır.”

Sonuç Olarak diyebiliriz ki. İnsan nötür bir varlıktır.hem Allahın Yasakladığı şeylere karşı eğilimi var hem de Allahın Yasakladığı şeyleri yapmamaya ve yaptğı zaman uyaran bir ses gelmesi ve uyarılması olayı var. Bu iki İnsandaki değişik olarak yaratılmış olan insanın takva yolunda ve fısk yolunda gidebilme eğiliminde oluşuyla aklı da devreye sokarak istediği yönde gidebilme eğilimiyle değişik isimler almaktadır. İşte insan kelimesi kuranda çok geçmektedir. Kuranın bu ismi diğer akleden varlıklar insan olduğu halde davranış ve yaşam biçimlerine göre adlandırılmaktadır. Muttaki İnsan. Kafir İnsan olmak üzere. bunları ayrı ayrı inşallah inceliyeceğiz. İsterseniz. İnsan olduğu Halde başka isimlerle kuranın zikrettiği varlıklardan söz etmeye çalışalım. Şetan, cin, kadın erkek, ihtiyar genç , yaşlı ingiliz fıransız vs. say sayabildiğin kadar Akleden ve Allaha karşı ibadet ve kullukla sorumlu bütün varlıkların adıdır. inşallah

253

Page 254: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

toplumların yanlış algıladığı değişik kelimeleri kuran bütünlüğü içerisinde zamanı zemini geldikçe açıklamaya çalışacağız inşallah.

EBABİL KUŞLARI OLAYI 105/1: Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?105/2- Onların 'tasarladıkları planlarını' boşa çıkarmadı mı?105/3- Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi.105/4- Onlara 'pişirilip-sertleştirilmiş balçık taşları' atıyorlardı.105/5- Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.

İşte Fil suresinde ebabil kuşları ile anlatılan kıssa bu kadar.Şimdi bu kıssayı Kur’an içerisinde Tahlil edip değerlendirdiğimiz zaman bu güne kadar anlatılanlara uymadığı görülmektedir.Daha öncede bahsettiğim gibi Allah evrene bir yasa koymuştur. Bu yasaya göre yeryüzünde insan oğlundan başka Akıl eden hiçbir varlık yoktur.ve yapmış olduğu davranışlardan dolayı sorumlu tutulacak bir varlık da yoktur.Bilindiği gibi İslâm toplumundan önce Mekke ve çevresinde temel olarak iki ayrı toplum var idi . Birincisi Kur’an’ın Ehli kitap diye bahsettiği Yahudiler ve Hıristiyanlar., İkincisi de puta tapanlar.yani müşriklerdir.Ehli-Kitabın yani Yahudiler ve Hıristiyanların peygamberleri ölünce Allah’tan gelen vahiyler orijinalliğini kaybetmiş olduğundan Fıtrat dini bozularak ,zan ve tahmine dayalı Bir inanç sistemine bağlı idiler

Ehli –Kitap Allah’ın olduğuna,Ahiret hayatının varlığına Allah'tan peygamberler geldiğine inandığı halde Allah’tan gelen vahiyleri kitapları Allah’tan geldiği gibi ayakta tutamayan toplum.Diğerleri ise puta tapıcılar olan Mekke müşrikleri, Bunlar da Allah’ın olduğunu kabul eden fakat Allah’tan kitap ve peygamber geldiğini kabul etmeyen, Ahiret hayatının olacağına inanmayan bir toplumdur. Bunlar tapmış oldukları putları Allah’la kendi aralarında bir aracı ve şefaatçi olarak kabul ederler.23/37” O (bütün gerçek) yalnızca bizim ( yaşamakta olduğumuz bu ) dünya hayatımızdan ibarettir.Ölürüz ve yaşarız biz diriltilecekler değiliz.

İşte bu iki görüş farklılığına sahip olan toplumlar Birbirlerine karşı ezeli bir Düşmanlıkları vardı. Mekke müşriklerinin bir adı da ümmi idi62/2” O ümmiler içinde kendilerinden olan, ve onlara ayetlerini okuyan,onları arındırıp temizleyen, ve onlara kitap ve hikmeti öğreten , bir elçi gönderendir. Oysa onlar bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.”Kur’an’ın anlattığına göre ümmi toplum Mekke müşriklerinin özel bir adıdır , Ümmi demek okuma yazma bilmeyen değil hiçbir semavi kitabı kabul etmeyen ahiret hayatına inanmayan anlamındadır.Bakınız Kur’an ehli kitap’ın Ümmilere düşmanlığını dile getirirken nasıl bir üslûp kullanıyor.

254

Page 255: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

3/75” Kitap ehlinden öylesi vardır ki , Bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir. Öylesi de vardır ki bir dinar emanet bıraksan sen onun tepesine dikilip durmadıkça Onu sana geri ödemez. Bu onların Ümmiler (yani ehli kitap olmayanlar) Konusunda üzerimizde bir yol (sorumluluk) yoktur .Demiş olmalarındandır. Oysa kendileri ( gerçeği ) bildikleri halde Allah’a karşı yalan söylemektedirler.”Kâbe zaten , Hz. İbrahim dininin müşrikler tarafından işgal edilerek, put haneye dönüştürülmüştü . Allah ise Müşrikler tarafından işgal edilmiş Kâbe’yi tekrar asaletine kavuşturmak istiyordu. Bu sebeple Ümmiler içerisinden yeni ışıklarıyla güneş gibi etrafı aydınlatacak ilerde peygamber olacak birini dünyaya getirdi.Son peygamberden önce Hıristiyan ve Yahudilerden oluşan bir Fil ordusunu Ebrehe, Kâbe’yi puta tapıcılardan temizlemek için Saldırmayı tasarlıyordu.İşte Kur’an da Hz . Muhammet (SAV) önderliğinde Mekke’de attığı tevhid tohumlarını Medine’de Hıristiyanlardan Yahudilerden ve ümmilerden oluşan İslam toplumunu yeşerterek Allah’ın murat ettiği bir orta ümmet oluşmuştur. Her örnekten bir örnek verildiği ve hiçbir eksiğin bırakılmadığı çelişkisiz orijinalliği bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmayacak olan bir kitap ve yaşanmış olan örnek bir devir bırakmıştır.2/143: “Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.”İşte böyle bir peygamberliğin önderliğinde Allah bir otorite kurdurarak ayrı ayrı dinlerde ki insanların kendi dinlerinin kendilerine verildiği ve mazlumun hakkının zalimler tarafından yok edilişinin engellendiği Allah’ın dininin tamamlandığı ve din olarak İslam’ın seçilip beğenildiği peygamberlik hayatını noktalayarak artık Allah’ın dinini Kur’an la insanlara duyurulduğu bir döneme bırakmıştır.33/40: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.5/3: “Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkara sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”Artık Allah’ın dini kemale ermiş hak ve batıl belli olmuş ve Hıristiyanlardan,

255

Page 256: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Yahudilerden, müşriklerden insanlar goraf goraf gelerek aynı çizgiye gelenler Allah tarafından kardeş ilan edilmiştir. Birbirlerine düşman olan kitap ehli ile ümmiler kalplerindeki kin ve öfkeyi kaldırarak kucaklamışlar ve birbirlerine kız alıp vermişler ve dost olmuşlardır.5/5: “Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.”İşte Kur’an daki Allah’ın ebabil kuşları ile sembolleştirdiği ebabil kuşlarının pişmiş taşlarla ebrehe ordusuna attırarak yenik ekin tanesine dönüştürdüğü ordunun sembolleştirilerek anlatılan kıssanın özü budur. Ümmi bir toplum içerisinden ümmi bir peygamberi çıkararak onu etten duvar örüp, koruyan bir toplulukla beraber hak olan bir dinin doğuşuyla beraber sözü edilen batıl din mensuplarının güçlerinin kesilerek yenilgiye uğratılmasıdır.Yoksa akıl etmeyen bir hayvanın ebrehe ordusunun batıl bir inanışta olup olmadığını bilip de onlara pişmiş taş atması akla ve mantığa, ilme, Kur’an’a, pratiğe uygun değildir.İşte Kur’an daki ayetleri yanlış anlayan ve algılayan insanlardan bazıları ebrehe ordusunun üzerine ebabil kuşlarının attıkları taşın cinsini boşuna arayıp duruyorlar.

HAZRETİ İSA PEYGAMBER ÖLDÜ Kur’an’ın dışında bize hadis diye aktarılan Hıristiyanların uydurdukları bir sözle başlamak istiyorum.Hz. İsa peygamber ölmedi . O Allah tarafından göğe Yükseltildi Kıyametin sonuna yakın bir zamanda yer yüzüne inecek kırk yıl peygamberlik yapacak fakat kırk gün kadar sürmeyecek,Deccalı öldürecek bütün dünya Müslüman olacak. İnancı bütün İslam toplumlarında sanki Allah tan gelen bir vahiymiş gibi inanmışlar ve .Asırlardır mehdi bekleyip durmuşlardırDaha önce de Bahsettiğim gibi Kur’an da . Altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken ayetlerden biri de Şu İdi29/57”Her nefis ölümü tadıcıdır.Sonra Bize döndürüleceksiniz.”3/85”Her nefis Ölümü tadıcıdır.Kıyamet günü ecirleriniz eksiksizce ödenecektir.Kim ateşten uzaklaştırılır cennete sokulursa,Artık O Gerçekten kurtuluşa ermiştir.Dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir.”Kur’an’ı kerim iki tip insanın bu kitabı kabul etmeye yanaşmayacağını belirtmektedir. Birincisi kalbi marazlı olanlar. Bunlar makam, mevki, din adamı olanlardan kendi makamlarının elden gideceğinden korktuklarından dolayı doğru olan dini kabullenmek istemezler. Onlar hele din adamları ise din adına sağladıkları menfaatlerin elden gideceğinden korktuklarından Allah’ın

256

Page 257: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ayetlerinden bazılarını gizlerler veya satarlar.2/174: Allah'ın indirdiği Kitap'tan bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azap vardır.İkinci tip insanlarda beyinleri kirlenmiş olanlardır. Bu tip insanların beyinleri Kur’an’ın dışında zan ve tahminlerle dolu olduğu için Kur’an gibi hakikati kabul etmezler. Bunlara fıtrat dinini, hanif dinini anlatabilmek için önce bu beyinlerdeki yalan yanlış bilgileri çıkaracaksın daha sonra doğru olan bilgileri yerleştireceksin işte Kur’an buna ehli kitap ifadesi kullanıyor. Ve puta tapıcıların hasretlerini taklit ettiklerinden dolayı müşrik ifadesini kullanıyor.2/135: Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi."İşte bugünkü cemaatlerin meşreplerin, mezheplerin tarikatların gittiği yolla Kur’an’ı kerimin ehli kitap diye bahsettiği Hıristiyanların ve Yahudilerin gittiği yol arasında hiçbir fark yoktur.9/30: Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emir olunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.Hep aklıma gelen şu ayetin ruhunu özünde taşıyan insanlar ancak doğruyu bulup o yolda yürüyebiliyorlar2/144: Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.Yaşantımdan örnek olarak bir olay anlatmak istiyorum. Bir tane kardeşimiz geldi, bana dedi ki “amca siz nerelisiniz?” Konyalı mısınız? Dedi bende hayır Anamurluyum dedim. Niye sordunuz dedim. “yüzünüzde bir Konyalı siması gördüm de” dedi. “Konyalı siması nasıl olurmuş?” dedim Müslüman’a yakışır bir sima dedi. Bu sefer ben ona sordum. Siz Müslüman mısınız dedim. O da elhamdûlillah ben Müslüman’ım dedi. Hangi mezheptensiniz dedim “hanifi” dedi. Peki Kur’an okuyor musun? Dedim. Okuyorum dedi. Peki peygamberimiz hangi mezhepten dedim Kur’an’a göre? Hanifi mezhebindendi dedi. Ve verdiği cevaptan dolayı da tedirgin oldu. Belli ki o böyle bir şey duymamış ve kendi verdiği cevapta onu tatmin etmemişti. Ve arkasından ekledim. Hanifi mezhebinin ictihadı Kur’an’ın emri ile çelişse hangisini yaparsın dedim. Öyle

257

Page 258: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

deyince şaşırdı ve dedi ki “abi senin mezhebin, partin, cemaatin var mı? Dedi.Bende dedim ki “benim adım Müslüman ben insanları ne bir mezhebe, ne bir meşrebe, ne de bir cemaate çağırıyorum. Ben insanları Allah’a çağırıyorum.”41/33: Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?2/2: Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.Amca sen senin dini bana anlatabilir-misin? Senin Anlattıkların ,Şimdiye kadar benim arayıp da bulamadığım şeyler. Hangi cemaate hangi meşrebe gittiysem cevabı bulunmayan sorularla karşılaştım . Beni tatmin etmedi. Ben şimdi dinimi buldum dedi.Allah da ondan razı olsun.Bizim üzerimize düşen yükümlülük Allah’ın gönderdiği Kur’an’ı öğrenip,anlayıp anlatmaktır onun üzerine düşen görev de anladığı Kur’an’ı ’kabullenip ve yaşamaktırBen de önce insanlara sonrada ben müslümanım diyenlere avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Nereden geldiniz nereye gidiyorsunuz, siz öyle başı boş bir hayat sürmek için yaratılmadınız. Sizin her yaptığınız davranışlardan hesaba çekecek olan bir yaratıcınız var. Mutlaka er veya geç bu yapmış olduğunuz iyi veya kötü davranışlardan dolayı hesaba çekileceksiniz Ey Ben müslümanım kitabım Kur’an diyenler.. Allah’ın Gönderdiği O kitabı sevap olsun diye değil anlamak için okuyun. Ve yaşamınızın ölçüsü terazisi o osun siz ondan sorguya çekileceksiniz. Artık masallarla hikayelerle sözden söze gelen sözlerle insanların uydurduğu dini bırakıp Allah ın dinine gelin. O Kitap Allah’ın Gönderdiği içerisinde çelişkisi çarpıklığı olmayan Orijinalliği bu güne kadar korunmuş ve kıyamete kadar da korunacak olan bir kitaptır. O İnsanlığın Dünya hayatında nerde nasıl davranacağını tarif eden her örnekten bir örnek verdiği sahiplenenlerin Dünya hayatındaki en güzel şekilde yaşanacak olan bir hayatın Allah Tarafından çizilmiş bir projesi dir.Bu Bilgilerden sonra Kur’an’ın Hz.İsa peygamber hakkında söylediklerini aktarmaya devam edelim.3/55” 55- Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim."Daha önce de bahsettiğim gibi Nasıl Her Milletin kullandığı dillerde deyim ,mecaz, gibi edebi sanatlar varsa, Kur’an da da var. Bir kişinin ölmesiyle Kur’an da geçen ”Seninin hayatına ben son vereceğim seni kendime yükselteceğim” İfadesi arasında ne fark vardır. Bununla ilgili bir kıssa aklıma geldi onu sizinle konu ile ilgili olduğu için paylaşmak istiyorum.Bir gün padişahın atı yere düşüp yuvarlanıyor padişah da atını o kadar seviyormuş ki kimsenin atın öldü demesine tahammül edemeyecek kadar seviyor. Bütün uzman veterinerleri topluyor Atın neyi var bir bakın bakalım

258

Page 259: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sakın öldü filan demeyin ha! Diyor Atıma kim öldü derse onu asacağım diyor. Veterinerlerin bir tanesinin dışında hepsi atı muayene ettikten sonra hayati fonksiyonlarını yitirmiş olduğunu görünce gerçeği gizleyemiyorlar ve atın ölmüş padişahım diyorlar.hepsini asın diyor Bir tanesi geliyor ata su veriyor at içmiyor Ot Veriyor yemiyor Nefesini dinliyor nefes almıyor. Bu Bulgularını padişaha anlatınca Ûlân öldü desene şuna diyor oda ben öldü demedim padişahım onu sen dedin diyor Ve asılmak tan kurtuluyor.Soruyorum size öldü demeyle, nefes almıyor,yemiyor,içmiyor arasında ne fark vardır.? İkisi de öldü ifadesinde mutabık olduğu halde farklı anlatım sanatı kullanmışlardır.anlatmışlardır.İşte Allah Kur’an da Hz İsa’nın Ölümünü anlatırken böyle bir sanat kullanarak anlatmıştır.Bu Olayı Kavrayabilmek için önce zaman kavramını kavramak gerekiyor. Allah’a göre zaman yok Zaman insanlara göredir. Allah Kâinatı Yaratmadan önce zamanda yoktu Kâinatı yaratılmasıyla beraber zaman yaratıldı. Kainatın yok olmasıyla yine zaman ortadan kalkacak tekrar zamansızlık ortaya çıkacak .İşte cennet ve cehennemin ebedi oluşunun hikmeti budur. Allah Zaman yokken kainatı yaratıyor. Bir zaman dilimi içerisinde Halife olarak yaratılan insanı denemeden geçiriyor ve Tekrar Yeni bir Yaratılışla Yaratıyor Yine ebedi bir hayat başlıyor.İşte Kur’an İman eden ve Salih amel işleyen kişilerin bu denenme süreci içerisinde Bu Dünya hayatında yaşamaları veya ölmelerini (hayati fonksiyonlarını) yitirmelerine ölüm kelimesini biraz kabaca bir tabir olarak görüyor. Onu Tebrik etme ve taltif etme amacıyla ona ölmedi diri rızıklanıyor ifadesi kullanıyor.3/169” Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında Diridirler rızıklanmaktadırlar.”.Önce insanların gerçek anlamda Allah’a göre ölmediğini Dünya üzerinde, Tiyatroda rol alan aktör veya aktirist gibi , Reşit ve akıllı olan herkesin Bir zaman dilimi içerisinde denenip,Hal değiştirerek tekrar zamansızlığa yeni bir yaratılışla yaratılarak devam edecektir Tıpkı Anne karnındaki çocuk gibiAnne karnındaki çocuk üç ay oluşum devresi geçirdikten sonra, altı ay fiili olarak canlı bir hayat sürüyor . Günü geldiği zaman Farklı bir ortama. Yeni bir yaşam Biçimiyle karşı karşıya kalmak üzere doğuyor. Artık Onun Anne karnındaki Asalak Olarak yaşama dönemi bitmiş yeni bir Hayatı kendi kendisinin yükleneceği bir hayat dönemine girmiştir. Aynen onun gibi Dünya hayatından ahiret hayatına geçiş de öyledir.56/35”Gerçek şu ki biz Onları yeni bir inşa ile yarattık.”İşte insan dünya hayatındaki görevini bitirip. Öldüğü zaman Ahiret hayatı başlamış demektir. Nasıl Anne karnından doğan çocuk geri dönemiyorsa. Ahiret hayatında yeni bir inşa ile yaratılan insanlarda geri dönemeyecekler.Dünyada iken kedilerine gelen elçilerin uyarılarına inanmayanlar Ahiret hayatında ceza

259

Page 260: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ile karşı karşıya kaldıklarında Dünya hayatına tekrar geriye dönmek isteyecekler ama onlardan kabul edilmeyecektir.32/12Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsenKur’an Bu Gerçek olacak olan vakıa İman etmeyenlerin dünyada iken elçiler tarafından uyarıldıkları halde kabul etmeyenlerin Allah tarafından gönderilen vahiylere karşı duyarsız olduklarından dolayı onlara ölü ifadesini kullanmıştır.? Onların gözleri vardır görmezler Kulakları vardır işitmezler kalpleri de mühürlenmiştir.Bu Tip insanlar Kur’an da ölü diye Anlatılmıştır.3/169” Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler saymayın ,Hayır onlar rableri katında diridirler.Rızıklanmaktadırlar”Eğer bu ayete göre şehitlerin ölmemesini gerçek anlamda anlayacak olursak mezara konduğu zaman kokuşma ve böcekler yeme olayı olmazdı. Buradaki diri ifadesi gerçek anlamında değil mecazi anlamında kullanılmıştır. O bize göre hayati fonksiyonlarını yitirmiş fakat Allah’a göre zaman olayı olmayınca belki de bize göre binlerce yıl sonra dirilmesi olacak olmasına rağmen diridirler ifadesini kullanıyor. Ve cennete gideceklerinden dolayı rızıklanırlar ifadesini kullanıyor.Şimdi Hz İsa peygamberin ölümü ile ilgili ayetleri tahlil etmeye devam edelim.4/15- Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.”4/158- Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidirDaha önce de bahsettiğimiz gibi Bu Ayetlerde öldürmediler.asmadılar ifadesini kullanırken Mecazi bir anlatım tarzı kullanmıştır. Hz İsa’yı öldürmediler ifadesini kullanırken hayati fonksiyonlarını yitirmemiş anlamında değil O Şehitlerle ilgili ayette bahsettiği gibi diridirler ifadesini kullandığı gibi bu ayette de Öldürmediler kelimesinin karşılığı olarak kendi katına yükseltti ifadesini kullanarak onu tebrik ederek gitmiş olduğu yolun doğruluğunu tasdik ederek onaylıyor.Burada ölümün benzeri gösterildi ifadesi de O Kâfir ve müşrik olanlar, Allah katında onun ödüllendirilip tebrik edildiğini nereden bilsinler onlara ölüm gibi görülen yerde yatan yemeyen içmeyen nefes almayan anlamında kullanılmıştır. Asıl Önemli olanı O Yerde yatan ceset değil asıl önemli olanı onun geride bıraktığı misyon ve yaşam biçimidir.Genelde müfessirlerin anlattığı gibi Hz İsa yerine başka biri değil bizzat Hz İsa dır. Eğer o öldürdükleri Hz İsa değil de onun benzeri olan biri olmuş olsaydı onu

260

Page 261: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

katımıza yükselttik ifadesi kullanır mıydı?Neden Hz İsa peygamberin öldüğünü kabullenemiyorlar ki? O Da bir insan değil mi? Allah ın evrene koyduğu yasaya, söylenenler uygun değil mi ? Evrenin yasasında canlılar doğarlar büyürler ve ecelleri öyle yada böyle geldiğinde ölürler.Dünya hayatı bir denenmedir denenme anında insanlar yanlış yaptıkları zaman hemen onları Allah dünya hayatında cezalandırıvermiyor o cezaları daha önce ayetlerde örneğini verdiğim gibi ahiret alemine erteliyor. Bakınız Kur’an Toplumların peygamberleri öldürdüğünden nasıl bahsediyor.

2/87 - Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyit ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misinizAllah Dünya Hayatında zulüm yapsalar bile Cezalandırmayacağını söylüyor.

35/45 Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.Hem de Kıskançlık ve hakka baş kaldırmaları nedeni ile Peygamberlerini öldürdükleri zaman Allah koyduğu yasaları çiğneyerek vaatlerine muhalefet ederek Hz İsa peygamberi onların elinden kurtarıp Mekandan münezzeh olduğu yere alıp götürecek ,bu çelişkili bir anlayıştır. Bu Anlayış Okuyup naklettiğimiz bütün ayetlere ters düşer.Allah dünya hayatında inananların kitap ve peygamber aracılığı ile bir suflörüdür.Onlara sadece vahyi dinleyenlere ve kabullenenlere suflörlük yapar. Yoksa benim velim Allah tır demeyenlerle perde arkasından konuşur. Onlara dünya hayatında müdahalede bulunmaz . Onlar bu tutum ve davranışlarıyla, kulakları sağır gözleri kör olarak ahiret hayatında ebedi bir ceza olarak cehennemde yerini alırEğer Peygamberlerin , Allah tarafından maddi anlamda bir koruması olmuş olsaydı. Hem Peygamberler ölmezdi hem de Hem de öldüremezlerdi Allah’ın Gücü neye yetmez di ki Bir peygamberin öldürülmesini engelliye miyecek,5/117” "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahid olansınKur’an’da ki bir Ayet Kur’an’ın Bütününü oluşturan ayetlerin tümünün özelliklerini yansıtır. Aslında beyinler yalan yanlış bilgilerle kirlenmemiş olsaydı Hz İsa n ın öldüğünü bu ayetten bile anlarlardı.

261

Page 262: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

21/8” Biz onları yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdir.”21/34” Senden önce hiçbir nefise ölümsüzlüğü vermedik Şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacak.”21/35” Her Nefis ölümü tadıcıdır biz sizi hayırla da şerle de deneyerek imtihan ediyoruz.ve bize döndürüleceksiniz.”İşte bu ayetler Hz. İsa peygamberin öldüğünü ispatlamaktadır.herhalde konu bu açıklamalardan sonra anlaşılmıştır kanaatindeyim.Bundan sonra gökten Hz. İsa peygamber gelecek de toplumları düzeltecek diye hiç heveslenmesinler ölenler dünyaya tekrar gelmeyecekler.21/95” Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyeceklerdir”

YERYÜZÜNE BEKLEDİKLERİ İSA MESİH MEHDİ GELMEYECEK Hıristiyan ve İslam toplumlarında beklenen mehdi kıyametin sonuna yakın bir zamanda gök yüzüne yükseldiği bilinen hazreti İsa yer yüzüne geleceği inancı tamamen Hıristiyanların uydurduğu ve İslam toplumlarının da o uydurulanı alıp kendi inançlarına göre terbiye edip insanlara sunmuşlardır.Hıristiyan ve İslam toplumlarının genel anlayışını buraya aktardıktan sonra kuranda kesinlikle isa Mesih yeryüzüne gelmediğini anlatmaya çalışacağım.ALINTI

________________________________________Soru: Mesîh ve Mehdî kimdir?Cevap: Mesîh, Hazreti İsa aleyhisselâmın isimlerinden biridir. İsa aleyhisselâma; her türlü günâhtan korunmuş olması; dokunduğu hastaların Allah’ın izni ile şifa bulması; yeryüzünde çok seyâhat edip sesini-soluğunu her tarafa duyurması sebebiyle bu ismin verildiği rivayet edilmektedir. Ayrıca, Mesîh, İbrânî dilinde mübârek mânâsındadır. Hazreti İsa’nın şeref ve fazîletini ifade etmek için de ona Mesîh denilmiş olabilir. Diğer taraftan, kıyâmete yakın ortaya çıkacağı bildirilen Deccâl’a da, gözünün biri âdeta silik olduğu veya ortaya çıktığında, yeryüzünü kısa zamanda dolaşacağı için Mesîh denmiştir.

Mehdî ise, hidayete ermiş, sırat-ı müstakîme yönlendirilmiş kimse demektir. Mehdî, zulüm ve adaletsizliğin her tarafı kapladığı bir zamanda gelip yeryüzünü adaletle dolduracağı ve İslâm’ı hâkim kılacağı söylenen, Ehl-i beytten olacağı işaret edilen halaskârdır.

İtikadî bağların zaafa uğradığı, amelin terk edildiği, muamelâtın tamamen gözden çıkarıldığı dönemlerde kurtarıcı bir zatın beklenmesinin tarihi çok eskilere dayanır. Yahudiler de, Hıristiyanlar da hatta onlardan önceki insanlar da ömürlerini hep bir kurtarıcı bekleyişi içinde geçirmiş; özellikle de zulme uğradıkları, gadre maruz kaldıkları zamanlarda böyle bir halaskâr beklemişlerdir. Peygamberlik silsilesinin devam ettiği devirlerde beklenen bir

262

Page 263: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

peygamber, bir Mesîh’tir; Peygamber Efendimiz’den sonra da hemen her dönemde bir müceddid, bir kurtarıcı beklenmiştir; ama artık beklenen, bir peygamber değil, O’nun soyundan gelecek bir rehber, bir Mehdî olmuştur. Fakat, o da, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gibi algılandığından ve Fukahâ-yı Erbaa’dan (İmam-ı Azam, İmam-ı Malik, İmam-ı Şafiî ve İmam Ahmed b. Hanbel), kutuplardan, gavslardan ve hatta Kutbu’l İrşad’dan daha büyük olduğuna işaretler bulunduğundan ona gösterilen ta’zimi ifade etmek için “er-Rasûl” sıfatı ile beraber Mehdî-i Rasûl şeklinde anılagelmiştir.

Soru: Bir mehdî beklentisi içinde olmak dinimizin esaslarına uygun mudur? Mesîh ve Mehdî bekleyişinin dinî temelleri nelerdir?

Cevap: Zamanla bir kurtarıcının gelip, o dinin mensuplarını, yaşadıkları sıkıntılardan kurtaracağı inancı bütün dinlerde vardır. Öteden beri böyle bir kurtarıcı, bir halaskâr, hidayet edici bir insan, bir Mesîh ve bir Mehdî hep beklenmiştir. Bu bekleyiş, bir yönüyle de ehl-i imanda kuvve-i mâneviyeyi takviye etmek için değişik tecdid dönemlerinde insanların yenilenme azmini kamçılamıştır. Hatta denebilir ki, böyle bir bekleyiş belli ölçüde Hazreti Musa ve Hazreti İsa gibi peygamberlerin etrafında kümelenmeye vesile olmuştur. O devirlerdeki insanlar “Daha evvelki peygamberlerin haber verdiği güçlü irade, güçlü azim bu!” demişlerdir. Mesela, Hazreti Yahya, Ahd-i Cedîd’in ifadelerine göre, “Ben sizi suyla vaftiz ediyorum, ama benden daha güçlü olan geliyor. Ben O’nun çarıklarının bağını çözmeye bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh’la ve ateşle vaftiz edecek.” deyip durmuş, kendisi de bir peygamber olmasına rağmen aynı zamanda halazâdesi olan Hazreti İsa’yı, o pek parlak Nâsıralı genci dinleyince, onun cemaat üzerindeki tesirini, dolu dolu heyecanını görünce, “Beklediğimiz Mesîh bu zattır!” demiştir. Onun müjdesi herkeste bir heyecan ve intizar hâsıl etmiş; Hazreti İsa’ya şehadeti de, havârîlerin onun etrafında toplanmalarını hızlandırarak kuvve-i mâneviyelerini güçlendirmiştir.

İsrailoğulları tarihleri boyunca sürekli bir Mesîh beklemişler, kendilerini “vaad edilmiş topraklar”a götürecek bir lider arayışında olmuşlardır. Kutsal kitaplarında da, bekledikleri halaskârın vasıflarını, özelliklerini görünce intizarları âdeta nâra dönüşmüş, bir kurtarıcı arayışıyla kavrulmuşlardır. Ne var ki, kutsal metinler tercüme edilirken ya da nesilden nesile aktarılırken aslî kaynaklar tahrif edilmiş ve ifadeler değiştirilmiş; neticede o ince meseleyi de bir buğu sarıvermiş. Bir buğulu cam arkasındaki eşya ne kadar net görünüyorsa, işte o mevzu da o kadar görünür, anlaşılır olmuş. Nihayet, İsrailoğulları, senelerce bekledikleri kurtarıcıyı karşılarında bulsalar da, çepeçevre kuşatıldıkları buğu ve sisten dolayı bakış zâviyesinde bir kırılma yaşamış ve inkara sapmışlar. Re’fet ve şefkatle gelen, herkesi kucaklayan Hazreti Mesîh’i inkar etmiş, sürgünlere göndermiş, eziyetlere maruz bırakmış ve hatta onu asmak için darağacı bile hazırlamışlar. “Sen o değilsin.” demiş durmuşlar.

263

Page 264: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Hazreti Mesîh’ten sonra da bir kurtarıcı bekleyişi devam etmiş; hem Hazreti İsa, hem de ondan önceki peygamberler tarafından müjdesi verilen, bütün vasıflarıyla bilinen ve aranan bir peygamber olarak, İnsanlığın İftihar Tablosunun, asırlarca yolları gözlenmiştir. Şam yolunda rahip Bahîra Allah Resûlü’ne: “Sen peygamber olacaksın. Ah keşke senin nübüvvetini ilân ettiğin güne yetişebilsem, yetişebilsem de ayakkabılarını taşısam ve sana hizmet edebilsem.” derken böyle bir beklentiye tercüman olmuştur. Aşere-yi mübeşşereden meşhur sahâbî Said b. Zeyd’in babası ve Hz. Ömer’in amcası olan Zeyd, “Ben bir din biliyorum ki onun gelmesi çok yakındır; gölgesi başınızın üzerindedir. Fakat bilemiyorum ki ben o günlere yetişebilecek miyim?” diyerek son nefeslerini alıp verirken o arayışı seslendirmiştir. Ne var ki, O gelince, pek çokları yine aynı hataya düşmüş, değişik sâiklerle yine “Sen o değilsin.” demişler. Bununla beraber, peygamber kendilerinden olmadığı için ya da dünyalık menfaatlerini kaybetme korkusuyla bazıları O’nu kabul etmese de senelerce dilden dile dolaşan müjde ilk sahabe efendilerimizin İslâm saflarında yerlerini almalarında, Ensâr’ın gelip Akabe’de Efendimize bağırlarını açmalarında çok etkili olmuş. Evet, Ashab-ı Resûl’ün, müşriklerin o kadar saptırma ve baştan çıkartma gayretlerine rağmen Efendimiz’in etrafında bünyan-ı marsus gibi kenetlenmeleri, Uhud darbesi karşısında sarsılmamaları ve Hendek savaşında dimdik ayakta durmalarında o meselenin önemli tesiri vardır. Efendimizin şahsiyetinin, görüntüsünün, mesajının, inandırıcılığının, emniyetinin, sadakatinin, vefasının ve fetânetinin tesiri olduğu gibi öyle bir bişâretin tesirinin olduğu da inkar edilemez.

Meselenin dinî temellerine gelince; Hazreti Mesîh’in âhir zamanda tekrar dünyaya döneceğini ve bu nüzûl keyfiyetini bildiren yaklaşık yüz kadar hadis-i şerif vardır. Bu hadislerden en az kırk kadarı, hadis kriterleri açısından sahih sayılır, yani erbabınca itimat edilen hadislerdir. Yirmi kadarı da hasen kabul edilmektedir, yani, ondan bir derece düşük de olsa sıhhatine güven duyulan hadislerdir. Yirmi-otuz tane de zayıf hadis vardır. Meselâ, Kütüb-i Sitte’nin çoğunda rivayet edilen bir hadiste Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem): “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, adaletli bir hükümdar (hâkim, hakem) olarak Meryem oğlu İsa’nın aranıza inmesi yakındır. Haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak ve bolca mal dağıtacak. Mal o kadar çoğalacak ki, artık kimse onu sadaka olarak kabul etmeyecek.” buyurmaktadır. (Buhari, Büyû 102, Enbiya 49; Müslim, İman 242; Tirmizi, Fiten 54; Ebu Davud, Melâhim 14; İbn Mâce, Fiten 33) Yine Müslim ve Müsned’de rivayet edilen bir başka hadiste de: “İsa b. Meryem nâzil olunca Müslümanların emiri: ‘Buyurun bize namaz kıldırın.’ diyecek, Hazreti İsa da: ‘Hayır, siz birbirinizin emirisiniz. Bu Allah’ın İslâm ümmetine bir ikramıdır.’ diyecektir.” buyrulur. (Müslim, İman 247; Ahmed bin Hanbel, Müsned 3/384. Az farkla: İbn Mâce, Fiten 33; Müsned 3/368)

264

Page 265: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Kur’ân’da bu konuyu sarih olarak ifade eden bir ayet yoktur. Fakat bazı büyük âlimler, mesela bu mevzudaki hadisleri de cem’ eden Hindistanlı Allâme Keşmirî, dört ayetin ahirzamanda Hazreti Mesîh’in ineceğine işaret ettiğini söylemişlerdir. Bu ayet-i kerimeler şunlardır: “Beşiğinde de, yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih insanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran, 3/46); “Kitap ehlinden her biri ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir.” (Nisâ, 4/159); “Doğduğum gün, öleceğim ve diri olarak gönderileceğim gün bana selâm olsun.” (Meryem, 19/33) ve “O, kıyamete bir alâmettir.” (Zuhruf, 43/61).

Mehdî ile alakalı hadis-i şeriflere de iki örnek vermek yerinde olsa gerektir: “Mehdî bizden, Ehl-i beyttendir. Allah onu bir gecede zafere erdirecektir. Mehdî, Fatıma evlâdındandır” (İbn Mâce, Fiten 34; Dârimî, Mehdî 1). “Dünya hayatının sona ermesine bir gün bile kalsa, Allah zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak Ehl-i beytten birini gönderecektir” (Müsned, 2/117-118).

Cenâb-ı Hak, rahmetinin eseri olarak her bir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih, bir müceddid, bir halife-i zîşan, bir kutb-u âzam, bir mürşid-i ekmel ya da bir nevi mehdî hükmünde mübarek zatları göndermiş, fesadı izale edip milleti ıslah etmiş, din-i Ahmedîyi muhafaza buyurmuştur. Bu hususu nazara veren ve siyaset sahasında Mehdî-i Abbâsî, diyanet âleminde Gavs-ı Âzam, Şâh-ı Nakşibend, Aktâb-ı Erbaa ve on iki imam gibi zatları misal gösteren Bediüzzaman der ki, ”Madem O’nun âdeti öyle cereyan ediyor, âhir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdî, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden olacaktır. Bediüzzaman, Mehdî ile alakalı hadislerin zayıf olduğu iddiasına karşı da, “Hangi mesele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin? Hattâ İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddisin bazı sahih ehâdîse mevzu dediğini, âlimler taaccüple nakletmişler. Hem her zayıf veya mevzu hadîsin mânâsı yanlıştır demek değildir. Belki an’aneli sened ile hadîsiyeti kat’î değildir demektir. Yoksa mânâsı hak ve hakikat olabilir.” buyurmuştur.

Soru: Mesîh ve Mehdî bekleyişinin suiistimal edildiği dönemler de olmuş mudur?

Cevap: İslâm Tarihi’nde mehdiyet makamına yakın bir konum ihraz eden pek çok insan gösterilebilir. Mesela; ciddi ıslahatı, çizgisindeki istikameti, seleflerine karşı saygısı, Sahabe’ye hürmeti, dini meselelerdeki mûtedil ve müstakim düşüncesi gibi hususiyetleriyle Abbasîler’den Mehdî (Rahmetullahi aleyh) bir mânâda mehdî’dir. Emevîler içinde Ömer bin Abdülaziz bir mehdîdir. Ebû Hanîfe’den İmam-ı Rabbanî Faruk-u Serhendî’ye, ondan da İmam Gazzalî

265

Page 266: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ve Mevlânâ Halid-i Bağdadi’ye kadar mehdiyet vasıflarını hâiz gibi görülen bazı büyükleri zikretmek mümkündür. Onlar iddiasız, samimi, beklentilere girmeden dine hizmet etmişler, mehdîlik iddiasında kat’iyen bulunmamışlar, onların faziletlerini gören halk da etraflarında toplanmış ve bir hizmet salih dairesi oluşturmuşlardır. Ne var ki, diğer taraftan da bu mülahaza, bir kısım fırsatçılar tarafından sürekli istismar edilmek istenmiştir.

Daha Peygamber Efendimiz hayattayken, Müseylimetü’l- Kezzab, Tüleyhâ, Esvedü’l-Ansî ve Secâh misal peygamberlik iddiasıyla ortaya atılan pek çok yalancı türediği gibi her dönemde “Âhir zamanda gelecek zât benim!” diye meydana çıkan kimseler de olmuştur. O ilkler ve Efendimiz’in vefatından hemen sonra “Ben de Peygamberim” diyen sekiz tane Deccal gibi her dönemde “Ben Mesih’im” diyen; hatta Efendimiz hakkında –hâşâ– “O Araplara gönderilmişti, ben daha umûmîyim.” şeklinde şeytanî iddialarda bulunan hasta ruhlular her zaman var olmuştur. Dahası, Mehdî ile alakalı hadis-i şeriflerde “Âl-i beytimden bir tanesi zuhur edecek, ismi benim ismime muvafık olacak” dendiği için; yani, Mehdî’nin adının Muhammed, Ahmed gibi bir isim olacağına, Efendimizin ismiyle Mehdî’ninkinin -günümüzdeki moda tabirle- örtüşeceğine işaret buyurulduğu için az ileri yaşlarda adını değiştiren bir sürü insan çıkmıştır.

Mesela, Şâtıbî’nin bildirdiğine göre, Mansuriye fırkasının reisi Ebu Mansûr kendisine “Kisf ” ismi vermiş, kendisinin Mehdî olduğunu ve Kur’ân-ı Kerim’deki “Ve in yerav kisfen mine’s-seâi sâkitan...” (Tûr, 52/44) ayetinin kendisine işaret ettiğini, ayetteki “kisf ”in kendisi olduğunu iddia ederek hemen etrafında bir sürü insan toplamıştır. Güya o “semadan inen bir parça”dır. Ayetin asıl mânâsına gözünü yumarak sadece semadan inmesi hususiyetini düşünerek, insanların başına inen bir taş gibi olması mülahazasıyla “Ben Kisf ’im” demiştir. Yine Şâtıbî’nin anlattığına göre; Kendisini Mehdî diye isimlendiren Rafizî Ubeydullah’ın iki tane müsteşarı varmış; birinin adı Nasrullah, diğerininki de Fetih imiş. Sözde Mehdî onlara “Siz Allah’ın kitabında ‘İzâ câe nasrullahi ve’l-feth...’ diye anılan insanlarsınız. Ayet bize bakıyor. İslâm’a fevc fevc dehalet de bizim elimizle olacak.” diyerek güya mehdîliğine deliller gösterirmiş. Şâtıbî gibi ciddi bir insanın anlattığı bu iki misal bile isimlerin ve vasıfların bazen nasıl suiistimal edildiğini, nasıl bir fitne unsuru olduğunu ve bir coğrafyayı nasıl kan seylâplarına mahkum ettiğini göstermesi bakımından yeterlidir.

Bir kurtarıcı bekleme ve bunun istismar edilmesi mevzuu sadece dinî hayatla da sınırlı kalmamıştır. Mesela, insanların bazıları ekonomik hayat adına da bir kurtarıcı beklemiştir; sosyal hayat adına da bir halaskâr beklemişlerdir. Ekonomi adına kurtarıcı bekleyenler, bütün işçi hareketlerinin sonunda Avrupa’nın kan-irin içinde çağlaması karşısında Karl Marx’a dikkat kesilmişler; yazdığı yazılara, “Manifesto”suna ve “Das Kapital”ine bakarak onu insanlığın, hususiyle de işçi

266

Page 267: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sınıfının, proletarya’nın halaskârı olarak görmüşlerdir. Doktor İkbâl’in –makamı Cennet olsun– “Peyâm-ı Meşrik” (Şarktan Haberler) kitabında, “Rusya’da bir insan çıktı, kitapsız peygamber; halkın telakkisini seslendiriyor”; yani cahil, görgüsüz, din bilmeyen, çok çeşitli beklentiler içinde bulunan bir tip şeklinde resmettiği Marx’ı bazıları bir Mesih gibi istikbal etmişlerdir. Lenin’den Troçki’ye kadar daha bir sürü kezzab, bazı insanlar tarafından bir halaskâr gibi alkışlanmıştır. Bazı dönemlerde, İslâm dünyasında da, Mısır’dan Sudan’a, Suriye’den Somali’ye kadar hemen her yerde bazılarına kurtarıcı nazarıyla bakılmış, hatta –hâşâ– “O Arapların Peygamberiydi, Medine’nin Peygamberiydi, bu da bizim ki!..” deme dalalet, cehalet, gaflet ve küfründe bile bulunulmuştur...

Mesela; Râfizî düşünce, tarih boyunca sürekli Mehdî çıkarmıştır. Muvahhidîn devletini kuran insan Mehdî’dir. Emevî ve Abbasî tarihleri boyunca ortaya çıkan birçok siyasî grup hep liderlerinin Mehdî olduğunu söyleyedurmuşlardır. Hatta Kuzey Afrika’da kurulan ve daha sonra Mısır’a da hâkim olan Şiî Fatımî devletinin ilk hükümdarının Mehdî olduğu inancı bu devleti kuran ve sürdüren kimseler tarafından inanılan bir husustur. Fâtımî devletinin başına bir çocuğu getirmişler; peygamber torunu dedikleri o uydurma kurtarıcının etrafında toplanmış ve o meseleyi suiistimal etmişlerdir; etmişler ve Müslümanların Haçlı seferleriyle, daha önce Moğol işgalleriyle sarsıldığı bir dönemde onlar istiklallerini ilan ederek fitne ve iftirak çıkarmışlardır. İşte, tahta atın içinde, devlet bünyesine sinen bu insanlar Haçlı ordularına kapıları açmış ve düşmanların istilasını kolaylaştırmış, İslâm’ı arkadan hançerlemişlerdir. Karmatîler de aynı hususu istismar ederek senelerce fitne ve iftiraka sebep olmuşlardır.

Yakın tarihe doğru gelince, Somali Mehdî’sinden Sudan’da çıkan büyük Mehdî’ye –ki onu İngilizler öldürmüş, yakmış, külünü Nil’e savurmuşlardır ve Doktor İkbâl ondan çok dâsitânî bahseder– bir Mesîh-i Mev’ud olarak alkışlanan Bahâullah’tan, Hind Yogasıyla, meditasyonla meşgul olan, ruh gücünü ortaya çıkarmaya mâtuf bazı riyâzetlerle başı dönünce halüsinasyonlar görmeye başlayan, kendisine önce müceddid, sonra Mehdî-i Mev’ud, İmam-ı muntazar ve en sonunda Mesîh-i Mev’ud diyen Gulam Ahmed’e, ondan da kendisini peygamber ilan eden Alija Muhammed’e kadar pek çok insan mehdîlik mevzuunu suiistimal etmiş ve fitnelere sebep olmuşlardır.

Hususiyle de Râfizîler mehdiyet mülahazasını çok canlı tutmakta, “On iki imamdan birisi hayatta iken gizlenmiş, âhir zamanda çıkacak” demektedirler. Ne gariptir ki, Abbasî’lerin şerrinden kaçtığına ve saklandığına kâil oldukları kurtarıcının âhir zamanda Abbasî fitnesinden daha büyük bir fitnenin olduğu deccaliyet döneminde birden bire zuhur edeceğine, Kaf dağının arkasından çıkıyor gibi çıkacağına inanmaktadırlar. Bu mesele akîde bakımından da

267

Page 268: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

sorgulanacak bir husustur: Nasıl gelecek? Gökten mi inecek? Sırr-ı teklif nasıl olacak? Birinin içine girip ondan mı çıkacak? Siz reenkarnasyona mı kâilsiniz? Ulûhiyet hakikatini taşıdığına inanıyorsanız, bu mülahazanızla acaba hulûl ve ittihaddan mı bahsediyorsunuz? Bu, usulüddin açısından münakaşası yapılacak husustur; ama onlar öyle inanıyorlar.

Aslında, fevkaladeden bir Heraklit bekleyişi mazlum ve mağdur milletlerin kaderî mülahazaları olmuştur. Hani M. Akif,

“Sus ey dîvâne! Durmaz kâinâtın seyr-i mû’tâdı,Ne sandın? Fıtratın ahkâmı hiç dinler mi feryâdı?Bugün, sen kendi kendinden ümid et ancak imdâdı;Evet, sen kendi ikdâmınla kaldır git de bîdâdıCihan kanûn-i sa’yin, bak, nasıl bir hisle münkâdı!Ne yaptın? “Leyse li’l-insâni illâ mâ se’â” vardı.”

der ya; işte, kendi cehd ve gayretleriyle o bîdâdı kaldırma hakikatine kapalı bir kısım tembel ruhlar, miskin ve âciz fıtratlar gökten gelecek böyle bir Heraklit beklemektedirler. Sünnî dünyaya göre de bunun bir hakikati ve Mehdî bekleme temayülü vardır; fakat ehl-i sünnet anlayışına göre ona insanüstü özellikler atfedilmez; toplumu İslâm’a yöneltecek bir yönetici, bir ilim, kalb ve ruh adamı olabileceği ifade edilir.Soru: Hazreti İsa’nın tekrar dünyaya inişi nasıl olacaktır? O iniş mânevî bir iniş midir; yoksa şahsen ve cismen nüzûl de gerçekleşecek midir?

Cevap: İslâm âlimlerinden bazıları, Hazreti İsa’nın şahsen nüzûlünü, Cenâb-ı Hakk’ın hikmetine aykırı bularak, bu nüzûle “şahs-ı mânevî” nüzûlü olarak bakmışlardır. Bazıları da âyet ve hadisleri daha değişik şekilde te’vil etmişlerdir. Bediüzzaman Hazretleri ise, Hazreti Mesîh’in nüzûlünün şahsen olacağını nefyetmemekle beraber, daha çok şahs-ı mânevî üzerinde durmuş ve Hazreti Mesîh’in nüzûlünü, Hıristiyanlık âleminin İslâm’a iktida etmesi şeklinde anlamıştır. Hıristiyanlığın tasaffisi için Hazreti Mesîh’in şahsen nüzûlünü de uzak görmemek gerektiğini ifade ederek, “Evet, her vakit melekleri semâvattan yere gönderen, bazı vakitte Hazret-i Cibril’in Dıhye suretine girmesi gibi onları insan suretine vaz’ eden, ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretinde temessül ettiren, hattâ ölmüş velilerin ruhlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazreti İsa’yı, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya gönderirdi.” demektedir. Üstad, temelde meseleye böyle yaklaşırken, nüzûl keyfiyetiyle alâkalı hadislerde zikredilen Şam’da Ak Minare’ye inmesi, bir atın üzerine binmesi.. vb. hususlarda da kat’iyen tafsilata girmemiştir.

268

Page 269: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Evet, Hazreti Mesîh’in bir şahs-ı mânevî olarak inmesini çok uzak görmüyorum. Olabilir, o ruh, o mânâ inebilir. Buna kimsenin itiraz etmeye de hakkı yoktur. Şahs-ı mânevî olarak gelecek demek, bir şefkat ruhu, bir merhamet mânâsı öne çıkacak, insanlar üzerinde bir rahmet esintisi belirecek.. insanlar birbirleriyle anlaşacaklar, uzlaşacaklar demektir. Daha önce de arz etmiştim; diyalog ve hoşgörü adına değişik kiliselere gidilip “Gelin Kur’ân’ı beraber okuyalım.” deniliyor. Değişik yerlerde “Siz de bizim İncil derslerimize iştirak edin.” diyorlar. Bu gidip gelmelerle Kur’ân’a göre bir Hazreti İsa inanışı çıkıyor ortaya. Kiliseden, Efendimiz’e de inanan, kendilerine “Müslüman İsevîler” diyen insanlar çıkabiliyor. Bunu, İseviyetin tasaffisi, mesihiyet ruhunun mukaddimesi saymada bir mahzur görmüyorum.

Soru: Mesîh ve Mehdî’nin gelişine inanmamak insanı dinden çıkarır mı? Nüzul-ü İsa ve zuhur-u Mehdî’ye iman dinin esaslarından mıdır?

Cevap: Mesîh ve Mehdî ile alakalı hadis-i şerifler ve ümmetin kabulü esas alınınca nüzûl-ü İsa’ya ve zuhur-u Mehdî’ye inanmak Efendimiz’e îtimadın ve güvenin ifadesidir denilebilir. Fakat bu mevzu Maturidî ve Eş’arî gibi Ehl-i Sünnet imamlarının eserlerinde işlenmemiş ve ele alınmamıştır. Ayrıca fer’î bir konu olduğundan ve âhad habere dayandığından dolayı bunu inkâr küfre sebep olmadığı için ilk dönem akaid kitaplarına da yansımamıştır. Bununla birlikte, Şia’nın bütün kollarında Mehdîlik önemli bir husustur ve Mehdî beklentisi sürekli işlenerek hep canlı tutulur. Şia’nın gizli imamı Mehdî’dir. Şia’ya göre bu gizlilik mutlaka bir gün sona erecek, yeryüzündeki bu zulüm ve adaletsizlikler yok olacak ve tarih boyunca haksızlığa uğratılan Ehl-i beytin intikamı alınacaktır.

Evet, bu mevzu mü’minlerin “âmentü” erkânına inandıkları gibi inanmaları gerekli olan meselelerden değildir. Âmentü’de ifade ettiğimiz altı iman esası; Allah’a, Meleklerine, (bütün) kitaplarına, (bütün) peygamberlerine, ahiret gününe (ve ahiret ahvaline) ve kaza-kadere (hayır ve şerrin Allah’tan, O’nun yaratması ve takdiri ile olduğuna) kesin olarak inanmaktır. İmanın rükünleri kabul ettiğimiz bu altı esas arasında hurûc-u Mehdî ve nüzûl-ü Mesîh yoktur. Eğer bunlar erkân-ı imaniye ölçüsünde mutlaka inanılması gereken, inanmayanı küfre götüren meseleler türünden olsaydı, bunları da Sahib-i Şeriat erkân-ı imaniye arasında sayardı. Erkân-ı imaniye’nin sayıldığı hadis-i şeriflerde Mehdî ya da Mesîh’in zikri yoktur. Yine olsaydı, ehl-i sünnet imamları bunlara da erkân-ı imaniye arasında yer verirlerdi. Fakat, az önce de dediğim gibi ne Maturîdî ne Eş’arî ne de bir başka ehl-i sünnet imamı Mehdî ve Mesîh’e imanı erkân-ı imaniyeden biri olarak saymamışlardır. Bu sözüme itiraz edilebilir ve “Evet, mutlak mânâda erkân-ı imaniye içinde yok ama, Kitab’a inanmakla mükellef değil miyiz? Kur’ân’da dört ayetin Hazreti Mesîh’in ineceğine, Mehdî’nin zuhur edeceğine işaret ettiğinden bahsediliyor.” denebilir. Hazreti

269

Page 270: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Mesîh’in ve Mehdî’nin âdil, muksıt bir insan olacağına, “kıst”ı (insaf, merhamet ve adaleti) temsil edeceğine dair işaretler varsa da bu konuda sarâhat yoktur. Şüphe ve tereddüde meydan vermeden yani sarih bir şekilde ifade edilmediğine göre bu işaretler müteşâbihtir. Müteşabih olunca da, o mevzuda mülahazaya alınabilecek pek çok mânâlar vardır. Bir kelimeyi, bir mefhumu ve bir mantuku ortaya koyduğunuz zaman, o nass ölçüsünde bile olsa, sarih ifade edilmemiş ve bir zahire bağlanmamışsa pek çok ihtimal ve yorumdan herhangi birine mutlak inanmak şart değildir. İşaret edilen, adalet vasfıyla resmi çizilen, fotoğrafı ortaya konan insan, mesela, Ömer bin Abdulaziz de olabilir, Mehdî-i Abbasî de. Öyleyse, Mehdî-i Muntazar çoktan gelip gitmiştir.

Hatta bir başkası, hadis-i şeriflerin ortaya koyduğu fotoğrafın Hazreti Fatih’e çok yakıştığını, ona uygun geldiğini söyleyebilir. Fatih’in asıl adı da Muhammed’- dir, hadislerin ifade ettiği gibi Efendimiz’in ismine tam uyuyor. Hâkim’in Müstedrek’inde geçen İstanbul’un fethiyle alakalı hadis-i şerifi de nazara alırsanız, zaten Efendimiz’in iltifatına ve övgüsüne de mazhar olmuş bir insan. Dahası denebilir ki, şekli şemâili de Efendimiz’in şemâiline çok benziyor. Soyunun Ehl-i beyt’e dayanmadığını da kimse söyleyemez. Öyleyse, boşuna bir Mehdî-i Muntazar bekliyorsunuz. İşte Fatih; gelmiş, fonksiyonunu eda etmiş; dünyanın, hususiyle Bizans cebri ve zulmüyle inlediği bir dönemde bir sulh, sükun ve huzur devleti tesis etmiş ve adl u kıst ile doldurmuş dünyayı ki bu tam Mehdî’ye göre bir iş. Fakat, biri dese ki, “Ben Fatih’in Mehdî olduğunu kat’iyen kabul etmiyorum.” Bunu söyleyen bir insan yine mü’mindir, dinden çıkmış olmaz; zira onun mehdîliği te’vile, yoruma açık bir mevzudur ve ona inanmak dinin esaslarından değildir. Bu açıdan günümüzde de bir deli, bir ruh hastası çıksa ve “Ben Mesîh’im veya ben Mehdî’yim.” dese, onun bu iddiası bizi hiç ilzam etmez.

Soru: Din düşmanları, bazı samimi Müslümanları ya da onların değer verdiği kimseleri karalamak için “Mesîh veya Mehdî olduğunu iddia ediyor.” gibi iftiraları da kullanıyorlar. Onların bu iftiralarını ve bazı insanların kendilerini Mesîh ya da Mehdî zannetmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap: Enbiyâ-ı izâm Cenâb-ı Hakk’ın Zâtî tecellilerini temsil ederler. Hemen her insan üzerinde de, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden biri daha hâkimdir. Dolayısıyla aynı ismin tecellisine mazhar olan insanlar, bazen birbiriyle karıştırılabilir. Diyelim ki, Hazreti Mesîh bir reşhadır. Bir başkası ise, velâyet-i kübrâya mazhar olduğundan, seyr-i ruhânîsinde onunla aynı yörüngeyi paylaşır ve seyrini o zatın izinde, onun ekseninde sürdürebilir. Dolayısıyla o zata bakılınca, bazen “asl”a iltibas da söz konusu olabilir. Yani bazen gölge ile asıl karıştırılır. Mesela; Hızır’ın geçip gittiği yolda bir an yürüyenler bazen Hızır’ın kendisiymiş gibi zannedilebilir. -Bir kısım hüsn-ü zan kurbanları ve haddini bilmez benciller müstesna- bazı kimselerin mesihiyet ve mehdiyet iddiaları da

270

Page 271: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

işte böyle bir iltibastan kaynaklanmıştır/ kaynaklanmaktadır.

Mesîh ve Mehdî inancı tarih boyu suiistimallere maruz kaldığı gibi günümüzde de hâlâ suiistimal ediliyor olabilir ve bundan sonra da peygamberlik iddiasındaki yalancılar, mütenebbîler, Mehdî taslakları ve müteşeyyihler çıkabilir.

Eğer bir insan Kisf gibi, Sudan Mehdî’si ya da Somali Mehdîsi gibi kendisinin Mehdî olduğuna inanıyor, Mesîh olduğunu iddia ediyorsa, bu büyük bir iddia ve bir mübalağa olur. O zaman da meseleyi akîde açısından ele alıp analiz etmek gerekir. Ne demek istiyor o iddiasıyla? Mesîh’in ona duhûl ettiğini söylemek istiyorsa, bir kısım kimselerin Hazreti Mesîh’te mütecessid bir uluhiyet gördüğü gibi, o da kendisini öyle görüyorsa, bu Müslümanlığa göre küfürdür; onu ifade etmek için dalalet kelimesi hafif gelir; evet, öyle bir iddia açıktan açığa küfürdür.

Eğer, o söz ve iddiasıyla, Hazreti Mesîh’in yörüngesinde seyr u süluk-i ruhânî yaptığını ve kazandığı şeffafiyetten dolayı kendisine bakanların onda bir Mesihiyet gördüğü mülahazasını kastediyorsa, işin doğrusu, bu da o ufka ait bir insan olmayı iddia etme açısından çok büyük bir tekebbürdür. Şâh-ı Geylanî gerçekten bir Mehdî olabilir; fakat hiçbir zaman böyle bir iddiada bulunmamıştır. Muhammed Bahâuddin Nakşıbendî böyle bir Mehdî olabilir ama kendisini hiçbir zaman o mertebede görmemiştir. İmam Rabbânî bir nevi Mehdî’dir; ne var ki, kendisine insan olma payesini bile çok görmüştür. Zaten o ufkun erbâbı, iddiadan, kendine makam ve mevki biçmekten uzak kimselerdir.

Evet, meseleyi doğru analiz etmek lazım. Bahis konusu olan söz seyr u süluk-i ruhânîde yörünge birliğinden dolayı bir iltibas mı? Çevrenin hüsn-ü zannından kaynaklanan bir yanılma mı? Çevrenin bu iltibasına tercüman olmak mı? Yoksa gerçekten o insan kendisini “vazifeli” mi zannediyor? Eğer öyle zannediyor ve bununla Mehdîliği kastediyorsa bu bir dalalettir. Mesihiyet iddiasında bulunuyorsa, o da küfürdür. Hiç kimse, “Ben Mesîh’im” diyemez. Çünkü Hazreti Mesîh gelmiş, içimizden ayrılmış ve gitmiştir. Peygamber olarak gitmiştir. Birisinin kalkıp da, “Mesîh’im” demesi peygamberlik iddiası olur, dolayısıyla da küfürdür. Hazreti Mesîh de kendisine “Ben peygamber değilim” deseydi O da aynı çukura düşerdi. Tehlikeli şeyler bunlar.. Peygamber “peygamber değilim” diyemez. Peygamber olmayan da “peygamberim” diyemez.. Öyleyse peygamber, peygamberliğini inkar edemediği gibi, onu ifade etme mecburiyetinde olduğu gibi; o meselenin şemmesini duymamış, reşhasına şahit olmamış, onu ihsâs etmemiş bir insanın kalkıp o iddiada bulunması da aynen küfürdür. Bu açıdan da, bir insan ehl-i sünnet çizgisinde ise, mişkât-ı nübüvvet altında yürüyorsa, hiçbir zaman böyle bir iddiaya kalkmayacaktır.

Az önce de ifade ettiğim gibi, “Din–i mübin–i İslâm’ın yeniden dünyanın

271

Page 272: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

değişik yerlerinde kendisini ifade etmesi için ihtiyaç varsa Hazreti Mesîh, öteki âlemin ta öbür ucunda bile olsa böyle önemli bir fonksiyon için döner gelir!” diyor Bediüzzaman Hazretleri. Fakat, genel yorumu itibarıyla nüzûl-ü İsa’yı şahs–ı mânevî olarak yorumluyor. Mesihiyetin, bir cemaat ya da bir zümre tarafından temsil edileceği şeklinde bir yorum getiriyor. Ne var ki, bu konuda bir isim belirleme, onu bir insanda tecessüm etmiş şekilde görme, “falan şahıs odur” deme... işaret edilen şahıs Fatih de olsa, İmam Rabbânî de olsa, bu bir küfürdür. Hakiki mü’minlerin karşısında tir tir titreyeceği ve uzak duracağı şeytanî bir iddiadır.

Maalesef, soruda da ifade ettiğiniz gibi, bazı dönemlerde suiistimal edilen bu mesele, din düşmanlarının samimi mü’minleri karalamak için kullandıkları bir sermaye haline gelmiştir. Bir kısım cahiller, hüsn-ü zan ettikleri kimseler hakkında “Mehdî” tabirini kullanabilirler. Daha insaflı bazıları, “Belli bir zaman içinde bir mânâda Mehdî’nin bir vazifesini ifâ ediyor.” diyebilirler. İmam Gazalî, İmam Rabbânî ve hatta Bediüzzaman hakkında böyle diyenler çıkabilir. Her şeyden önce bu umumun kanaati değildir. Hele ondan sonrakiler hakkında öyle diyen de zaten yoktur. Öyle bir iddiada bulunan bir safderûn varsa şâyet, onu kendi safderûnluğuna mahkum etmek lazım. Aklı başında bir mü’min ne öyle bir dalalete tâlib olur, ne de -hâşâ ve kellâ- Mesîhlik iddiası gibi bir küfrün arkasına düşer.

Diğer taraftan, kendisi öyle itikad etmese bile etrafındaki insanların hüsn-ü zanlarına, o türlü lâf-ı güzafına göz yuman, o iddialara karşı sükut duran insan da küfre ve dalalete karşı sessiz kalıyor demektir. Öyle bir insan hakkında da, Efendimiz’in beyanlarından aldığımız bir sözle “dilsiz bir şeytan” de ezâdır. Şayet bir kimseye, etrafındakiler “Mesîh” diyorlarsa, o da bunu bildiği halde sessiz duruyor ve bu dalalete karşı onları ikaz etmiyorsa, o kimse, dilsiz bir şeytandır. O iddiayı kabulleniyorsa kendisi de kafirdir. “Mehdîyim” iddiasıyla ortalıkta dolaşıyorsa o kimse de dalalete sürüklenmiş bir zavallıdır. Bir Müslüman’ın o tür iddiaları kabul etmesi mümkün değildir.

Fakat, bu mesele bir yönüyle karalamaya mâtuf istimal ediliyor. Bazıları bu iddialarla belli güçler tarafından ortaya çıkarılıp Müslümanların aleyhine kullanılıyor. Bazı kimseleri hapishanede ilaç içirtip delirtiyorlar! Sonra da ona bin bir türlü küfür sözleri söyletiyorlar. Dünyanın değişik yerlerinde oluyor bunlar. Türkiye’de de ehl-i dalalet, ehl-i küfür, diplomalı cahiller, Türk milletinin veya dünyadaki Müslüman milletlerin kaderine hakim kaba kuvvetin temsilcileri bazı Müslümanları karalama, bazı kimseleri ademe mahkum etme adına bu türlü iftiralarla kara çalma komploları kuruyorlar. Mesela diyorlar ki, “Falanın çevresindekiler ona Mesîh nazarıyla bakıyorlar.” Oysa maksatları hep karalama olan bu din düşmanlarının Mesîh’ten hiç haberleri yoktur. Mehdî’nin kelime mânâsını bile bilmezler. O mevzuda usulüddinin, fıkıh metodolojisinin

272

Page 273: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ne dediğini hiç bilmezler, hatta Kitab’ı bilmez, ona inanmazlar. Ama gelin görün ki, Müslümanları karalama adına hiç bilmedikleri bu meseleleri bile kullanır, mü’minlere iftira ederler.

Oysa ki, aklı başında, Kitab’ı ve Sünnet’i bilen bir mü’min ne öyle bir meseleyi kabul eder, ne de öyle bir mesele çevresi tarafından dillendiriliyorsa sükut eder. Arz ettiğim gibi, o tür iddiaları küfür sayar, sükutu da dilsiz şeytanlık kabul eder. Bu açıdan yedi dünya bilmeli ki, ehl-i dalalet ve ehl-i küfür bu tür iddiaları mü’minleri karalamaya matuf olarak bizzat kendileri ortaya atıyorlar. Ve yine yedi dünya bilsin ki, ehl-i iman hiçbir zaman bu lâf-ı güzâflara inanmayacak, bu iftiralara kanmayacaktır. Onlar kılı kırk yararcasına, Kitap ve Sünnet’in emirlerini yerine getirecek, o türlü büyük iddialara asla girmeyecek, Müslümanlığın tevazu, mahviyet ve hacâletten ibaret olduğunu kabul edecek, kulluğu her türlü payenin üstünde görecek ve Hazreti Mevlânâ gibi “Kul oldum, kul oldum, kul oldum! Ben Sana hizmette iki büklüm oldum. Kullar âzad olunca şâd olur; ben Sana kul olduğumdan dolayı şâd oldum.” diyeceklerdir.

Alıntı Olan yazıda da dediği gibi kuranda mehdi Mesih isa gelecek diye hiçbir ayet yok. Bunlar uydurma zan ve tahminlerdir. İşte Hazreti İsa hakkında kuranın söyledikleriHAZRETİ İSA MESİH ÖLDÜ O BİR DAHA YERYÜZÜNE DÖNMEYECEKKur’an’ın dışında bize hadis diye aktarılan Hıristiyanların uydurdukları bir sözle başlamak istiyorum.Hz. İsa peygamber ölmedi . O Allah tarafından göğe Yükseltildi Kıyametin sonuna yakın bir zamanda yer yüzüne inecek kırk yıl peygamberlik yapacak fakat kırk gün kadar sürmeyecek,Deccalı öldürecek bütün dünya Müslüman olacak. İnancı bütün İslam toplumlarında sanki Allah tan gelen bir vahiymiş gibi inanmışlar ve .Asırlardır mehdi bekleyip durmuşlardırDaha önce de Bahsettiğim gibi Kur’an da . Altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken ayetlerden biri de Şu İdi29/57”Her nefis ölümü tadıcıdır.Sonra Bize döndürüleceksiniz.”3/85”Her nefis Ölümü tadıcıdır.Kıyamet günü ecirleriniz eksiksizce ödenecektir.Kim ateşten uzaklaştırılır cennete sokulursa,Artık O Gerçekten kurtuluşa ermiştir.Dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir.”Kur’an’ı kerim iki tip insanın bu kitabı kabul etmeye yanaşmayacağını belirtmektedir. Birincisi kalbi marazlı olanlar. Bunlar makam, mevki, din adamı olanlardan kendi makamlarının elden gideceğinden korktuklarından dolayı doğru olan dini kabullenmek istemezler. Onlar hele din adamları ise din adına sağladıkları menfaatlerin elden gideceğinden korktuklarından Allah’ın ayetlerinden bazılarını gizlerler veya satarlar.2/174: Allah'ın indirdiği Kitap'tan bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar

273

Page 274: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

için acı bir azap vardır.İkinci tip insanlarda beyinleri kirlenmiş olanlardır. Bu tip insanların beyinleri Kur’an’ın dışında zan ve tahminlerle dolu olduğu için Kur’an gibi hakikati kabul etmezler. Bunlara fıtrat dinini, hanif dinini anlatabilmek için önce bu beyinlerdeki yalan yanlış bilgileri çıkaracaksın daha sonra doğru olan bilgileri yerleştireceksin işte Kur’an buna ehli kitap ifadesi kullanıyor. Ve puta tapıcıların hasretlerini taklit ettiklerinden dolayı müşrik ifadesini kullanıyor.2/135: Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi."İşte bugünkü cemaatlerin meşreplerin, mezheplerin tarikatların gittiği yolla Kur’an’ı kerimin ehli kitap diye bahsettiği Hıristiyanların ve Yahudilerin gittiği yol arasında hiçbir fark yoktur.9/30: Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emir olunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.Hep aklıma gelen şu ayetin ruhunu özünde taşıyan insanlar ancak doğruyu bulup o yolda yürüyebiliyorlar2/144: Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.Yaşantımdan örnek olarak bir olay anlatmak istiyorum. Bir tane kardeşimiz geldi, bana dedi ki “amca siz nerelisiniz?” Konyalı mısınız? Dedi bende hayır Anamurluyum dedim. Niye sordunuz dedim. “yüzünüzde bir Konyalı siması gördüm de” dedi. “Konyalı siması nasıl olurmuş?” dedim Müslüman’a yakışır bir sima dedi. Bu sefer ben ona sordum. Siz Müslüman mısınız dedim. O da elhamdûlillah ben Müslüman’ım dedi. Hangi mezheptensiniz dedim “hanifi” dedi. Peki Kur’an okuyor musun? Dedim. Okuyorum dedi. Peki peygamberimiz hangi mezhepten dedim Kur’an’a göre? Hanifi mezhebindendi dedi. Ve verdiği cevaptan dolayı da tedirgin oldu. Belli ki o böyle bir şey duymamış ve kendi verdiği cevapta onu tatmin etmemişti. Ve arkasından ekledim. Hanifi mezhebinin ictihadı Kur’an’ın emri ile çelişse hangisini yaparsın dedim. Öyle deyince şaşırdı ve dedi ki “abi senin mezhebin, partin, cemaatin var mı? Dedi.Bende dedim ki “benim adım Müslüman ben insanları ne bir mezhebe, ne bir meşrebe, ne de bir cemaate çağırıyorum. Ben insanları Allah’a çağırıyorum.”41/33: Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben

274

Page 275: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?2/2: Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap'tır.Amca sen senin dini bana anlatabilir-misin? Senin Anlattıkların ,Şimdiye kadar benim arayıp da bulamadığım şeyler. Hangi cemaate hangi meşrebe gittiysem cevabı bulunmayan sorularla karşılaştım . Beni tatmin etmedi. Ben şimdi dinimi buldum dedi.Allah da ondan razı olsun.Bizim üzerimize düşen yükümlülük Allah’ın gönderdiği Kur’an’ı öğrenip,anlayıp anlatmaktır onun üzerine düşen görev de anladığı Kur’an’ı ’kabullenip ve yaşamaktırBen de önce insanlara sonrada ben müslümanım diyenlere avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Nereden geldiniz nereye gidiyorsunuz, siz öyle başı boş bir hayat sürmek için yaratılmadınız. Sizin her yaptığınız davranışlardan hesaba çekecek olan bir yaratıcınız var. Mutlaka er veya geç bu yapmış olduğunuz iyi veya kötü davranışlardan dolayı hesaba çekileceksiniz Ey Ben müslümanım kitabım Kur’an diyenler.. Allah’ın Gönderdiği O kitabı sevap olsun diye değil anlamak için okuyun. Ve yaşamınızın ölçüsü terazisi o osun siz ondan sorguya çekileceksiniz. Artık masallarla hikayelerle sözden söze gelen sözlerle insanların uydurduğu dini bırakıp Allah ın dinine gelin. O Kitap Allah’ın Gönderdiği içerisinde çelişkisi çarpıklığı olmayan Orijinalliği bu güne kadar korunmuş ve kıyamete kadar da korunacak olan bir kitaptır. O İnsanlığın Dünya hayatında nerde nasıl davranacağını tarif eden her örnekten bir örnek verdiği sahiplenenlerin Dünya hayatındaki en güzel şekilde yaşanacak olan bir hayatın Allah Tarafından çizilmiş bir projesi dir.Bu Bilgilerden sonra Kur’an’ın Hz.İsa peygamber hakkında söylediklerini aktarmaya devam edelim.3/55” 55- Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim."Daha önce de bahsettiğim gibi Nasıl Her Milletin kullandığı dillerde deyim ,mecaz, gibi edebi sanatlar varsa, Kur’an da da var. Bir kişinin ölmesiyle Kur’an da geçen ”Seninin hayatına ben son vereceğim seni kendime yükselteceğim” İfadesi arasında ne fark vardır. Bununla ilgili bir kıssa aklıma geldi onu sizinle konu ile ilgili olduğu için paylaşmak istiyorum.Bir gün padişahın atı yere düşüp yuvarlanıyor padişah da atını o kadar seviyormuş ki kimsenin atın öldü demesine tahammül edemeyecek kadar seviyor. Bütün uzman veterinerleri topluyor Atın neyi var bir bakın bakalım sakın öldü filan demeyin ha! Diyor Atıma kim öldü derse onu asacağım diyor. Veterinerlerin bir tanesinin dışında hepsi atı muayene ettikten sonra hayati fonksiyonlarını yitirmiş olduğunu görünce gerçeği gizleyemiyorlar ve atın ölmüş padişahım diyorlar.hepsini asın diyor Bir tanesi geliyor ata su veriyor at içmiyor

275

Page 276: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Ot Veriyor yemiyor Nefesini dinliyor nefes almıyor. Bu Bulgularını padişaha anlatınca Ûlân öldü desene şuna diyor oda ben öldü demedim padişahım onu sen dedin diyor Ve asılmak tan kurtuluyor.Soruyorum size öldü demeyle, nefes almıyor,yemiyor,içmiyor arasında ne fark vardır.? İkisi de öldü ifadesinde mutabık olduğu halde farklı anlatım sanatı kullanmışlardır.anlatmışlardır.İşte Allah Kur’an da Hz İsa’nın Ölümünü anlatırken böyle bir sanat kullanarak anlatmıştır.Bu Olayı Kavrayabilmek için önce zaman kavramını kavramak gerekiyor. Allah’a göre zaman yok Zaman insanlara göredir. Allah Kâinatı Yaratmadan önce zamanda yoktu Kâinatı yaratılmasıyla beraber zaman yaratıldı. Kainatın yok olmasıyla yine zaman ortadan kalkacak tekrar zamansızlık ortaya çıkacak .İşte cennet ve cehennemin ebedi oluşunun hikmeti budur. Allah Zaman yokken kainatı yaratıyor. Bir zaman dilimi içerisinde Halife olarak yaratılan insanı denemeden geçiriyor ve Tekrar Yeni bir Yaratılışla Yaratıyor Yine ebedi bir hayat başlıyor.İşte Kur’an İman eden ve Salih amel işleyen kişilerin bu denenme süreci içerisinde Bu Dünya hayatında yaşamaları veya ölmelerini (hayati fonksiyonlarını) yitirmelerine ölüm kelimesini biraz kabaca bir tabir olarak görüyor. Onu Tebrik etme ve taltif etme amacıyla ona ölmedi diri rızıklanıyor ifadesi kullanıyor.3/169” Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında Diridirler rızıklanmaktadırlar.”.Önce insanların gerçek anlamda Allah’a göre ölmediğini Dünya üzerinde, Tiyatroda rol alan aktör veya aktirist gibi , Reşit ve akıllı olan herkesin Bir zaman dilimi içerisinde denenip,Hal değiştirerek tekrar zamansızlığa yeni bir yaratılışla yaratılarak devam edecektir Tıpkı Anne karnındaki çocuk gibiAnne karnındaki çocuk üç ay oluşum devresi geçirdikten sonra, altı ay fiili olarak canlı bir hayat sürüyor . Günü geldiği zaman Farklı bir ortama. Yeni bir yaşam Biçimiyle karşı karşıya kalmak üzere doğuyor. Artık Onun Anne karnındaki Asalak Olarak yaşama dönemi bitmiş yeni bir Hayatı kendi kendisinin yükleneceği bir hayat dönemine girmiştir. Aynen onun gibi Dünya hayatından ahiret hayatına geçiş de öyledir.56/35”Gerçek şu ki biz Onları yeni bir inşa ile yarattık.”İşte insan dünya hayatındaki görevini bitirip. Öldüğü zaman Ahiret hayatı başlamış demektir. Nasıl Anne karnından doğan çocuk geri dönemiyorsa. Ahiret hayatında yeni bir inşa ile yaratılan insanlarda geri dönemeyecekler.Dünyada iken kedilerine gelen elçilerin uyarılarına inanmayanlar Ahiret hayatında ceza ile karşı karşıya kaldıklarında Dünya hayatına tekrar geriye dönmek isteyecekler ama onlardan kabul edilmeyecektir.32/12Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih

276

Page 277: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsenKur’an Bu Gerçek olacak olan vakıa İman etmeyenlerin dünyada iken elçiler tarafından uyarıldıkları halde kabul etmeyenlerin Allah tarafından gönderilen vahiylere karşı duyarsız olduklarından dolayı onlara ölü ifadesini kullanmıştır.? Onların gözleri vardır görmezler Kulakları vardır işitmezler kalpleri de mühürlenmiştir.Bu Tip insanlar Kur’an da ölü diye Anlatılmıştır.3/169” Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler saymayın ,Hayır onlar rableri katında diridirler.Rızıklanmaktadırlar”Eğer bu ayete göre şehitlerin ölmemesini gerçek anlamda anlayacak olursak mezara konduğu zaman kokuşma ve böcekler yeme olayı olmazdı. Buradaki diri ifadesi gerçek anlamında değil mecazi anlamında kullanılmıştır. O bize göre hayati fonksiyonlarını yitirmiş fakat Allah’a göre zaman olayı olmayınca belki de bize göre binlerce yıl sonra dirilmesi olacak olmasına rağmen diridirler ifadesini kullanıyor. Ve cennete gideceklerinden dolayı rızıklanırlar ifadesini kullanıyor.Şimdi Hz İsa peygamberin ölümü ile ilgili ayetleri tahlil etmeye devam edelim.4/15- Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.”4/158- Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidirDaha önce de bahsettiğimiz gibi Bu Ayetlerde öldürmediler.asmadılar ifadesini kullanırken Mecazi bir anlatım tarzı kullanmıştır. Hz İsa’yı öldürmediler ifadesini kullanırken hayati fonksiyonlarını yitirmemiş anlamında değil O Şehitlerle ilgili ayette bahsettiği gibi diridirler ifadesini kullandığı gibi bu ayette de Öldürmediler kelimesinin karşılığı olarak kendi katına yükseltti ifadesini kullanarak onu tebrik ederek gitmiş olduğu yolun doğruluğunu tasdik ederek onaylıyor.Burada ölümün benzeri gösterildi ifadesi de O Kâfir ve müşrik olanlar, Allah katında onun ödüllendirilip tebrik edildiğini nereden bilsinler onlara ölüm gibi görülen yerde yatan yemeyen içmeyen nefes almayan anlamında kullanılmıştır. Asıl Önemli olanı O Yerde yatan ceset değil asıl önemli olanı onun geride bıraktığı misyon ve yaşam biçimidir.Genelde müfessirlerin anlattığı gibi Hz İsa yerine başka biri değil bizzat Hz İsa dır. Eğer o öldürdükleri Hz İsa değil de onun benzeri olan biri olmuş olsaydı onu katımıza yükselttik ifadesi kullanır mıydı?Neden Hz İsa peygamberin öldüğünü kabullenemiyorlar ki? O Da bir insan değil mi? Allah ın evrene koyduğu yasaya, söylenenler uygun değil mi ? Evrenin yasasında canlılar doğarlar büyürler ve ecelleri öyle yada böyle geldiğinde

277

Page 278: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ölürler.Dünya hayatı bir denenmedir denenme anında insanlar yanlış yaptıkları zaman hemen onları Allah dünya hayatında cezalandırıvermiyor o cezaları daha önce ayetlerde örneğini verdiğim gibi ahiret alemine erteliyor. Bakınız Kur’an Toplumların peygamberleri öldürdüğünden nasıl bahsediyor.

2/87 - Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyit ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misinizAllah Dünya Hayatında zulüm yapsalar bile Cezalandırmayacağını söylüyor.

35/45 Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.Hem de Kıskançlık ve hakka baş kaldırmaları nedeni ile Peygamberlerini öldürdükleri zaman Allah koyduğu yasaları çiğneyerek vaatlerine muhalefet ederek Hz İsa peygamberi onların elinden kurtarıp Mekandan münezzeh olduğu yere alıp götürecek ,bu çelişkili bir anlayıştır. Bu Anlayış Okuyup naklettiğimiz bütün ayetlere ters düşer.Allah dünya hayatında inananların kitap ve peygamber aracılığı ile bir suflörüdür.Onlara sadece vahyi dinleyenlere ve kabullenenlere suflörlük yapar. Yoksa benim velim Allah tır demeyenlerle perde arkasından konuşur. Onlara dünya hayatında müdahalede bulunmaz . Onlar bu tutum ve davranışlarıyla, kulakları sağır gözleri kör olarak ahiret hayatında ebedi bir ceza olarak cehennemde yerini alırEğer Peygamberlerin , Allah tarafından maddi anlamda bir koruması olmuş olsaydı. Hem Peygamberler ölmezdi hem de Hem de öldüremezlerdi Allah’ın Gücü neye yetmez di ki Bir peygamberin öldürülmesini engelliye miyecek,5/117” "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahid olansınKur’an’da ki bir Ayet Kur’an’ın Bütününü oluşturan ayetlerin tümünün özelliklerini yansıtır. Aslında beyinler yalan yanlış bilgilerle kirlenmemiş olsaydı Hz İsa n ın öldüğünü bu ayetten bile anlarlardı.21/8” Biz onları yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdir.”21/34” Senden önce hiçbir nefise ölümsüzlüğü vermedik Şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacak.”21/35” Her Nefis ölümü tadıcıdır biz sizi hayırla da şerle de deneyerek imtihan

278

Page 279: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ediyoruz.ve bize döndürüleceksiniz.”İşte bu ayetler Hz. İsa peygamberin öldüğünü ispatlamaktadır.herhalde konu bu açıklamalardan sonra anlaşılmıştır kanaatindeyim.Bundan sonra gökten Hz. İsa peygamber gelecek de toplumları düzeltecek diye hiç heveslenmesinler ölenler dünyaya tekrar gelmeyecekler.21/95” Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyeceklerdir”KURANİANLAMAMETODU.BLOGSPOT.COM

KUR'AN VE SÜNNET KURAN VE SÜNNET ANLAYIŞIKur’an ve sünnet anlayışı tarih boyunca insanların kafalarını kurcalamış,ve yanlış algılama nedeniyle de tevhit dininin bozulmasına yol açmıştır. Ve bu sebeple de bir olan o din yüzlerce binlerce tarikat mezhep,meşreplere ayrılmıştır. Allah Bir tane olduğuna göre Emir komuta da o bir tane Allah a aittir. Şimdi bunları ayrı ayrı izah ederek Allah’ın Tanımladığı dini yerine oturtturmaya çalışalımKUR’ANAllah’ın İnsan oğlunun Var oluşu ile İnsanlar içerisinden duyarlı olanlardan peygamber olarak seçtiği ardı ardına dizilen elçilerle İnsanların nerde ne yapması gerektiğini en güzel bir biçimde tasarlanmış hayat projesinin adıdır.Allah bir taraftan kainatı yaratmış. Kainata bir yasa koymuş , bir taraftan da. Peygamber aracılığı ile göndermiş olduğu vahiylerle bu Kainatın, esrarını genelleme ile bildirerek, halife olan adem oğluna, yorumlamasını istemiştir. İnsan oğlunun var oluşunun yeni yürümeye başladığı, dönemlerinde helal ve haramları peygamberlik aracılığı ile bildirirken. Kendi dinini tamamlayarak peygamberlik hayatını da noktalayıp. Hayatlarında kılavuz olacak olan her örnekten ,bir örnek verdiği,, hiçbir eksiğin bırakılmadığı insanların elleriyle koruttuğu bir kitapla yeni bir döneme girilmiştir. Artık bir daha Allah'tan peygamber gelmeyecek.33/40- “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.Allah bu Kainat kitabını yazarken hem kendi içerisindeki çelişkisizliği,hem de göndermiş olduğu vahiylerin çelişkisizliğini halife olarak yaratılan insanın yakalayıp.fıtratına uygun olarak inanıp yaşamasını istemiştir. Allah katında makbul olan dinin o olduğunu ve düşünen ve aklı olup da kullananların mutlaka o dini bulabileceklerini vurgulamıştı.30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.Bütün insanları Allah böyle bir dine yönlendirmek istemiştir. Örnek olarak da

279

Page 280: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Hazreti İbrahim i göstererek Çevresi hep putlara taparlarken o yerlerin ve göklerin yaratılışının sırlarını keşfederek çevresinde bulunan insanların düştüğü yanılgıyı kavrayıp ben sizin taptığınız putlara tapmam diyerek kimliğini ortaya koymuştur.6/74- Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum."6/75- Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.6/76- Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim Rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti.6/77- Ardından Ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: "Bu benim Rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti, "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum."6/78- Sonra Güneş’i (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu benim Rabbim, bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."/679- "Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim."İşte Hz. İbrahim peygamberdeki bu haslet insanların hepsinde vardır.düşünerek yapmış olduğu her iş olumsuzluklar tekrar gözden geçirilerek. Israrla üzerinde durulduğunda olumsuzlukların bir bir çözüldüğü görülecektir. Soruyorum düşünüp de tevhid dinini yakalayamayan insanların hangisi tatmin oluyor. Çelişkiler içerisinde olan din akleden ve düşünenleri rahatsız eder durur ve doğruyu buluncaya kadar.aramaya devam eder.2/144- Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.Düşünen ve akleden nereye gideceğini bilmeyen ve Allah’ın yol göstericiliğine inanan birisi seyirci kalmaz. hemen onunla diyaloga geçer. İşte Allah ın dua eden birisinin duasına icap etmesinin anlamı budur. Dua Kişilerin istedikleri yöndeki arzularının fiiliyatıyla buluşmasının adıdır. Bahçesini sulamak isteyen bir adamın Allah’a duası Allah'tan yağmur istemesi değil.Allah ın yeryüzünde verdiği sularla sulamak için yönelmesidir. Doğru bir dinin duası da Allah’ım beni doğru yola götür dediği zaman o tarafa yönelmesidir.İşte Hz. İbrahim peygamberin İnandığı ve yaşadığı hayatın adı mesci-di haram yani haramlardan uzaklaştırılmış örnek bir yaşam biçiminin sembolize edildiği yerdir. Allah son peygambere böyle bir dinin örnekliğini vererek oraya yönlendireceğini bildiriyor.İşte Peygamberlerdeki temel özellik vahiylerin kontrolünde yol Almalarıdır.Hiç

280

Page 281: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bir peygamber kendi keyfine göre hareket edemez. O Allah’ın tabiri caiz ise kumandasıdır Şimdi Peygamberin emirleri ve yaşadığı hayatı anlamındaki sünnet anlayışını kuran ile ölçerek değerlendirmeye çalışalım.SÜNNET KAVRAMIAllah’ın Göndermiş olduğu vahiylerin O çağda bulunan şartlarda olan teknoloji ile yaşanmasının bir peygamber örnekliğinde pratik hayata götürülmesidir.Hiç Bir peygamber vahyin dışına çıkamaz, ve vahyin dışında bir şey söyleyemez. Onların Yaşadıkları Hayat Kur’an’ın o toplum ve şartlarda Allah ın emirlerinin örnek verilerek yaşamasıdır. Yani Sünnet Eğer peygamberin söyledikleri ve yaptıkları anlamında kullanıyorlarsa Söylediği Kur’an ve yaşadığı ise Kur’an ın emirlerinin o çağa ait bölümüdür69/44Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdikBilindiği gibi kültür ve medeniyet. Teknoloji gün değil, ay değil,yıl değil, asır değil , Saat ve dakikada bile değişmektedir. Bir öncekine göre daha güzeli daha iyisi oluşmaktadır.İnsan yaşamında kültürler.devamlı gelişmekte. Çağlar ilerledikçe. Eşyanın sırları çözülmekte, çözüldükçe de yaşam değişmekte ve kolaylaşmaktadır. Ama Tevhit esasları hiçbir peygamber de farklı değildir Allah’ın birine helal ettiğini diğerlerine de helal birine haram ettiğini diğerlerine de haram etmiştir.16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.İnanç be ibadet esaslarında değişme olmadan devam edip gelmiştir. Ama ilk insanlar. yaratıldığı zaman kültür sıfır idi ilk insan topluluğu hayatlarını sürdürebilmek için,Allah’ın Yarattığı tabiata yönelerek deneme yanılma yoluyla kedi ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Yemek istediklerinde kendileri için hazırlanmış elverişli bir ortamda meyvelerden sebzelerden hayvanlardan bulup yiyerek hayatlarını idame ettirirken. Bir taraftan da üzerlerini yaprak ve otlarla örtmeye çalışıyorlardı.7/22- Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?"İlk insanlar yaşadıkları Hayat içerisinde bir kültür edinerek kendilerinden sonra gelecek olanlara yaşadıkları kültürü, miras olarak devretmişlerdir. Onlarda o kültürler üzerine bir kültür ekleyerek kendilerinden sonra kilere daha güzel bir hayat bırakmışladır. bu olay bu güne kadar devam edip gelmiş ve devam edecektir..ta… eşyanın esrarı çözülüp insanoğlunun ömrünün bitişine kadarBunu somutlaştırarak anlatacak olursak, İlk insanlar doğdukları zaman çırılçıplak idi, ilk olarak doğada bulabildiklerini iklim şartlarına göre, Ağaç yaprakları ve otlarla örtünüyorlardı. Gün Gelmiş Hayvan derileriyle örtünmeyi

281

Page 282: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

keşfederek onlarla örtünmüşler. Gün Gelmiş Hayvan kıllarını eğirerek kendilerine elbiseler yaparak örtmeye başlamışlar. Gün gelmiş onların yerlerini dokuma tezgahları ve fabrikalar keşfederek daha modern elbiseler imal edip giyinmişlerdir. Bu Örtünüş biçimini Allah ın gönderdiği peygamberlerle. Ve kitaplarla da tarif edilerek, örtünmesi gereken yerler..tarif edilmiştir.Aynen onun gibi, Orijinal olan kitapla korunmuş olan vahiy çerçeve olarak peygamberlerin kitapla hayatlarını bütünleştirdikleri gibi, Günün koşullarında, Allah'tan gelen hangi bir emirin, hangi malzemelerle, ve aletlerle, nasıl yapılacağının örneğini pratik hayatta örnek olarak bizzat göstermiştir. Devlet başkanlarının da üfürüldükçe genişleyen balonun çevresini taşmadan, global kültürde,yerini alması sünnetlerdendir. Bunu Bir ayetle biraz daha genişletmeye çalışalım.8/60- Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.”Dikkat edilirse, Kur’an da bahsedilen( kuvvet ve besili atlar,) ifadesi sözü edilmektedir. Buradaki hitap devlet başkanı ve ona tabi olanlaradır. Günün Şartlarına göre değişken bir emirdir. Yani Kültür ve medeniyet ilerledikçe, bir önceki kültürün yerini bir sonraki daha da güzelleşerek, yerini alacaktırPeygamberimiz döneminde, O Günün şartlarında, savaş aracı olarak, en önde geleni besili atlar imiş.ki, düşman güçleri onlarla püskürtülüyormuş. Ama şimdi savaş aracı olarak sünnet diye at beslemeye kalkışılırsa, Hem gülünç olur. Hem de bu yanlışlığın bedelini öldürülmek ve köleleştirilmekle öderiz. Rahmetli babam sağ iken Köyde,Evin yük taşıma ihtiyaçlarını, At ile temin ediyorduk, O Dönemlerde Traktörler cipler arabalar daha yeni yeni kullanılmaya başlamış idi Bazı traktör alanlar da ücretle yüklerimizi taşıyorlardı. Ona Verdiğimiz ücret ile at beslediğimiz ücreti hesapladığımız zaman, Traktöre kira olarak verilen ücret yem samana verilen ücrete göre çok komik kalıyordu. Ben Dedim ki Baba Bu Atı Satalım bize masraflı geliyor. Biz Her işimizi arabalarla yapıyoruz at bomboş yem yiyecekten başka yük getirmiyor. En Sonunda Babam bunu iki sene bekledikten sonra anlayabildi. Ve atı sattık. Aynen onun gibi ayette değişiklik kavramı Çağlar üstü bir kavram ifade etmektedir. Balonun içerisine hava üfürüldükçe, büyüyen balonun içerisinde yer almaya devam etmektedir. Asıl Sünnet olan Yirmi birinci asrın şu anda muhtaç olduğu teknoloji ne ise önemli olanı onu hazırlamaktır.İşte Kur’an’ın anlaşılmasını engelleyen zihniyet bu zihniyettir. Şeytan İslam toplumunun sağ tarafından yaklaşarak Hadis kılığına bürünerek, sünnet diye peygamber misyonuna yakışmayan, ve söz ve davranış biçimleriyle uyuşmayan, zihniyeti getirmişler. Peygamberin sünneti diye lanse etmişlerdir.Yine güncel bir örnekle söylediklerimizi daha da pekiştirmeye çalışalım. Hiç Laboratuar kelimesinin duyulmadığı bir zamanda,, Suyun Temiz olup

282

Page 283: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

olmadığının bilinmesi O Günün şartlarına göre anlaşılmaya çalışılıyordu. Saman çöpünün götürüp götürememesi suyun temiz olup olmamasının bir ölçüsü idi, Veya kuyudaki bir suya düşen ölü bir hayvanın çeşidine ve büyüklüğüne göre kuyudan ne kadar teneke ve kova su çekileceği tartışılıp duruluyordu..Şimdi Allah İnsanlar aracılığı ile teknolojiyi geliştirdi suyun temiz olup olmadığı birkaç damla suyu laboratuara götürüp tahlil neticesinde belli olmaktadır.İşte Günümüzde peygamber olsa, Suyun temiz olup olmadığını saman çöpünün, götürüp götürmediği ile değil laboratuarla inceletir öyle karar verirdi.3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.Devlet başkanının yapacağı da odur. Eğer peygamber olayının bitişiyle beraber. İnsanlık yolunu kaybedecekse, elinde bir kılavuz yoksa haksızlık olur ve imtihan adaletsiz bir ortamda yapılmış olurduHalbuki öyle değil, Kuranın yol göstericiliği altında, Müspet bilimlerin gelişmesiyle,İnsanlara faydalı ve zararlı olanlar tespit edilerek,Haram ve helaller ortaya konmalıdır. Onların vermiş oldukları kararlar devlet başkanlarının uyacağı kararlardır.Daha öncede bu konuda vermiş olduğum bilgilerde olduğu gibi Peygamber tıp alanında uzman değilse tıp ile bilgileri tıp uzmanlarından alıyordu, bu Tabi ki vahiy bilgisinin dışında olursa.10/94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma21/7- Biz senden önce de kendilerine vahiy ettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.Zikir ehli bir şeyin uzmanı bilgi sahibi kişilerdir Peygambere gönderilen vahiyler Eşyanın yapısında zikir ehlinin bulduğu bulgularla çatışmaz. Kuran Herhangi bir konuda bir şey söylemişse o konu ile ilgili bilime eğer ulaşabilmişse Çelişkiye düşmez. Bakınız İlim ve teknolojinin ulaşamadığı dönemlerde Gök Yüzü ile ilgili bilgiler. Bu gün çözülüp ortaya çıkınca Kur’an ın söylediklerinin doğruluğunu görenlerin imanları daha da artmaktadır..36/37- Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp yüzeriz, hemen artık karanlıkta kalıvermişlerdir.36/38- Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.36/39- Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner).36/40- Ne Güneş'in Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirlerDikkat edilirse Kur’an’ın yirmi üç yıllık dönemi içerisinde, Zaman ve şartlara

283

Page 284: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

göre değişme ve gelişme olmuştur. Müslümanların kesin bir zafer kazanıncaya kadar, esir alınmasını yasaklayan ayet olduğu gibi Müslümanlar kesin zafer kazandıktan sonra esir alınmasını emretmiştir.8/67- Hiçbir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidirGörüldüğü gibi peygambere yön veren vahiydir, Nerde nasıl davranacağını Allah bildiriyor. Bakınız şartlar değişince aynı esir alma konusunda bunun tamamen tersini söylüyor8/70- Ey peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse) size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.İşte sünnet de Kur’an’da, Farzda Kur’an da dır. Allah ile peygamberi ayır maya kalkmak, peygamber kavramını kavrayamamak demektir.Allah Kur’an da Müslümanların zayıf olduğu zamanlarda esir almayın güçlü olduğunuz zaman esir alın diyor. bir peygamber kalkıp da esiri zayıf olduğunda alıp güçlü olduğunda almayabilir mi? Eğer bir peygamber öyle davranmış olsa Allah onu peygamberlikten azleder,Ben Çocuklara şöyle bir soru soruyordum. Allah bir emir verse, Peygamber de bir emir verse ikisi çelişkiye düşse hangisi doğru olur dediğim zaman Kafası çalışanlar veya peygamber kavramını bilenler Allah ile peygamberin verdiği emirler çelişmez diyor. Doğru olanı da odur. Peygamberler Allah'tan gelen emirleri Bir örnek olarak yaşar ve söyler. Diğer onu takip eden Müslümanlar bulunmuş olduğu dönemde onun yaptığı gibi yaparlar.Kurandaki Bütün emirler peygambere ait olan dönemde yapılması gereken emirleri bizzat kendisi yapar diğerlerini de kendinden sonra gelecek olan elçilere bırakırlar.Her Müslüman olan şunu iyi bilmelidir ki Peygamberlik hayatı devam etmiş olsaydı, ki devam etmeyecek, Eksiksiz ve her örnekten bir örnek verilen Kuran dururken, Bir olay karşısında ne yapardı.? Sorusuna cevap bulabiliyorsak, problemi çözmüşüz demektir. Kur’an’ı Çelişkisiz bir anlayışla kavrayıp, Önüne çıkan problemleri onun örnekliğinde çözülmesi gerekmektedir. Veya bunu Kendilerinde bir ilim haline getiremeyenler, Aklını Kullanarak O Konu İle ilgili uzman olanlara danışarak Akıl Ve takvadan gelen sese uyduğu zaman doğru olan bir davranış şeklini yakalar kanaatindeyim.Şu Bir gerçek ki herkes her konuda uzman olamaz. Her bilgi sahibin üstünde bir bilgi sahibi vardır.

12/76- Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kaplarını (yoklamaya) başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte Biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah'ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir

284

Page 285: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bilen vardırHiç Olmazsa her Müslüman kendi yaşamında helal ve haramları bilip öğrenmesi gerekmektedir.uğraş verdiği hayat ile ilgili. Ticaret ile uğraşan birinin o konu ile ilgili bilgileri,öğrenerek,ticaret hayatında haram ve helal ölçüleri içerisinde mesleğini icra etmesi gerekmektedir. Ziraatte,siyasette, tıpta,çobanlıkta,v.s. her meslek dalında. Yaptıkları her davranışı helal ve haram ölçülerine dikkat ederek yaşaması gerekmektedir.Kuranı kerim, dikkat edildiği zaman,Günün şartlarına göre değişen problemlerin çözümünü kesin bir emirle bildirip mecbur tutmamıştır. Bunlardan bir örnek verecek olursak, zekat Müslümanların İslam devletine ödedikleri verginin adıdır. Vergi günün şartlarına göre devletin halktan kırkta bir,on da bir. Gün gelir yarısı veya hepsi insanlardan talep edilebilir. Bu şartlara göre değişken bir olaydır. Bunu O günün İslam otoritesi. Günün şartlarına göre belirler.. Kırkta bir zekat verilecek diye kuranda bir ayet yoktur. Bu kuranda yok diye. Klasik din alimleri bunu peygamberimizin sünnetinden öğreniyoruz diye kuranın dışına çıkıp yol aramaya malzeme olarak kullanmışlardı.Bakınız evrensel olan Kur’an ceza ve diyet bedelinden bahsederken, örfe göre tabirini kullanmıştır. Mesela, oruç tutmaya takati yetmeyenlerin, Her gün bir acı doyuracak kadar diyet ödemesi kişinin durumuna göre ve günün şartlarına göre değişken bir olaydır.4/92- Bir mü'mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü'mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü’mini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidirAyette görüldüğü gibi altmış yoksulu doyurmaya gücü yetmeyenlerin altmış gün oruç tutmasından söz edilmektedir. Diğer bir ayette de.2/184- (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.Bakınız ülkemizde,bile paraya çevrilebilen hapis cezalarının, Aradan on beş yirmi sene geçmesine rağmen, kanunun çıkışı anında gayet güzel ve mantıklı olan, fakat aradan kısa bir süre geçmesine rağmen, demode olup evrenselliğini kaybederek gülünç duruma düşmektedir. Bir örnek verecek olursak, Kanun çıktığı zaman, ağır para cezası olarak verilen, yirmi bin lira, o günün şartlarında o verilen para cezası bir apartman alırken, aradan on beş yirmi sene geçtiğinde

285

Page 286: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

para alım gücünü kaybederek sakız bile alacak değeri kalmıyor. Şimdi Hakim ceza verirken sakız parası dahi etmeyen yirmi bin lirayı, ağır para cezası diye tanımlarsa ne kadar gülünç olur.İşte çağ dışı diye ilan ettikleri kuran böle bir gafa düşmemiştir. Çağa göre değişebilecek ayetlerin yorumunu. Çağların kendisine bırakmıştır.Kur’an’ın diğer zamanın şartlarına göre değişken olan ayetlerden biri de, örf ile ilgilidir. Bu yorumu da o konuda ilim sahipleri yapar,2/233- Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendirBakınız bu ayette de bir örften söz etmektedir. Örf olayı da toplumdan topluma değiştiği gibi zaman ve şartlara göre de değişmektedir. Daha önceki toplumlarda, anne babaya ait çocuğu emzirmek istemez, veya kadın boşandığı zaman iki yıla kadar emzirirse, günün şartlarına göre bir süt anneye ödenecek bedel kadar. Kendine ait olan çocuğun babası ödemesi gerekmektedir.Günümüz şartlarında süt annesi diye bir olay yoktur bunun yerine anne sütü kadar besin değeri olmasa da, hazır mamalar üretilmektedir.., eğer boşanmış olan kadın, çocuğa belirli zaman bakmak zorunda kalırsa, çocuğun bakım masrafları artı, çocuk için günün şartlarına göre gereksinimler boşadığı kadına ödenmesi gerekmektedir.Sonuç Olarak diyebiliriz ki peygamberimiz dönemindeki şartlarla , günümüz dönemindeki ve daha sonra değişerek gelecek olan şartlar bir değildir. Kur’an bunun formülünü verip, kültür ve medeniyet değiştikçe.ilerledikçe, balonun içerisine üfürülen Hava çeperlerine doğru genişlemektedir.2/228- Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de, aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Allah Azizdir. Hakimdir.Buradaki illet, “ başkalarına ait çocuğun saklamaları onlara helal olmaz.” Çocuğun kime ait olduğu bilinmesi ile ilgilidir, O dönemlerde laboratuar diye bir olay yoktu, kadında çocuk olup olmadığı, kadındaki fiziksel bir değişme ile bilinebiliyordu, Şimdi ise bir idrar tahlili ile çocuğun olup olmaması hemen belli oluyor.2106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti

286

Page 287: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir.İşte Allah burada çocuğun olup olmamasını ilim ve teknoloji geliştiği zaman üç ay yerine bir tahlil ile bildirerek. Daha güzeli ile üç ay beklemeden çocuğun olup olmaması belli olabiliyor. Ayet devam ediyor.” Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidir ler” işte kuranın bahsettiği bu süre içinde barışıp barışmayacaklarını Allah'tan başka kimse bilmez. Bu değişken olmayan yönüdür. Çünkü bu dönem kadın ve erkek için düşünme ve ders alma dönemidir. Evli olan dönemle evli olunmayan bir dönemin mukayesesinin yapıldığı bir dönemdir. Kurandaki bu ayet,hem sünnetteki bir uygulamayı,hem de evrensel olan ikinci bölümdeki,” Kocaları başka kocalardan barışmak isterlerse daha çok almaya hak sahibi oluşu güncelliğini korumuş ve ilelebet koruyacaktı/İlim ve teknoloji ilerledikçe,insan yaşamı da o oranda kolaylaşmıştır, yenı yeni keşifler icatlar, bir öncekinin hükmünü yürürlükten kaldırarak.daha iyisi ve moderni hayata geçmektedir.Elektrik icat edilince, gaz lambasının hükmünün kalktığı, petrolün icat edilmesiyle, kömürle çalışan trenlerin, yerini mazotla çalışan trenlerin alması gibi.Çatal ve kaşık yokken peygamberimizin sünneti deyip avuçla yemek yemek, Arabalar uçaklar icat edildiği halde onlara binmeyip sünnet diye ata deveye binilirse.yanlış bir sünnet anlayışının örnekleridir. Asıl Sünnet olan, Daha güzeli varken daha az güzelini terk etmektir.Söylediklerimizi ve anlattıklarımızı toparlayacak, olursak, İnsan yaşamı ile ilgili Kur’an her örnekten bir örnek verip, ve hiçbir eksik bırakmadan, yol gösterici bir rehberdir. O Kur’an’ı bulunmuş olduğu çağda İnsan toplumlarındaki ilelebet değişmeyen yasallar aynı kalmak koşulu ile, şartlara göre değişebilen ayetlerin elçiler aracılığı ile çağlarda hayatla yorumlanmasıdır.İşte sünnet bazılarının söylediği gibi Peygamberimizin kuranın dışında söyledikleri ve yaptıkları değil, Sünnet peygamberimizin kuranın emirlerini hayata günün şartlarına göre yaşamasının adıdır.6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.Bakınız Ayette İnsan kültürleri ilerledikçe Açıklanabilecekler anlamında olan,”Bir kısmını açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi” ifadesi, gelecek olan çağlarda açıklanabilecek olan ayetlerdir. Şimdi peygamber ortada yok, peki ileriki zamana bırakılan ayetleri. O zaman kim açıklayacak.Evrensel olan kuran elbette yirmi üç yıl gibi kısa bir zamana sıkıştırılamaz. O kitap insan oğlu var oldukça evrenselliğini koruyacak ve korumaya devam

287

Page 288: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

edecektir.3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.Allah ve resulüne iman eden her devlet başkanının üzerine düşen yükümlülük, Kur’an a uygun olarak. Yapmak istediği bir icraatı o konunun uzmanlarını toplayarak,istişare yaptıktan sonra uygun olan kararı verir ve uygular. Şimdi peygamberlik devam etseydi onun yapacağı da o idi.O Zaman fıkıh kitaplarında aktarılıp durulan. Edilleyi şeriye dörttür Kitap ,Sünnet. İcmai ümmet, ve kıyası fukaha. Diye söylemeleri eksik bırakılmayan her örnekten verilen kuran anlayışına ters düşmez miPeygamber Allah’ın bir kulu ve elçisidir, Kuran bir kanun peygamberin yaptıkları ve yaşadıkları da bu kanunun pratik hayata uygulanmasının adıdır.. peygamber kanun koyamaz hüküm koyan kanun koyucu Allah tır. Eğer O Kuranın dışında bir davranışta bulunsaydı, başına şunlar gelir.69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdikÖyleyse Kur’an artı sünnet eşittir İslam değil. İslam Allah’ın gönderdiği kur’an’ın öğütlediği hayatın adıdır. O zaman Müslüman'ım diyenlerin Allah’ı Bir tanedir. İnsanlar arasından Allah’ın peygamber olarak seçtiği Muahammet SAV. İman edenlere güzel bir örnektir. Onun Yaşadığı Hayat Kuran’ın ta kendisidir. Bize hadis diye aktarılan sözlerin büyük bir çoğunluğu. Yahudi ve Hıristiyanların uydurduğu hikayelerdir. Hicri yüz yüzeli sene sonra kaleme alınmaya başlamı.ştır. insanların ağızdan ağza aktardıkları unutma, yanılma ve kasıtlı olabilme sebepleriyle doğru olarak bu güne kadar gelebilme şansı çok azdır. Bu Sebeple hadis ilmi diye bir ilim olmaz İlim Belge gerektirir İnananlar için.farz sünnet diye bir olay yoktur Bu Allah’a ortak koşmak olur. Emirin tek kaynağı Allah tır.Onun Resulü de o emre uymakla , diğer iman edenlerde o emire uymakla yükümlüdürler.. İşte Kuran ve sünnet hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Eleştirilerinizi bekler sevgiler sunarım.

HAZRETİ MUSANIN DENİZİ YARMA OLAYI NASIL OLDU Hazreti Musa Peygamberin Firavunun karşısında mücadele verirken denizin kenarında sıkışıp kaldığında Hazreti Musa peygamberin askerleri eyvah yakalandık deyip şaşırdıklarında. Hazreti Musa Allah bizimledir Allah bize mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir .dediğinde Allah’ın yardımı geliyor. ve ey Musa Asanı denize vur diyor. O da denize vurduğunda deniz ikiye ayrılıyor ve inananlar hazreti Musa ile beraber kuru bir yol açılarak geçince Arkasından takip eden Firavun ve Askerlerini deniz kavuşup boğuyor.. ve Firavun Boğulurken ben de Musa’nın Allah’ına inandım dediği anlatılıp duruyor..Bu Konuda bazı müfessirler bu olayı gerçek anlamda algılamış bazıları met

288

Page 289: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

cezir olayı ile açıklamaya çalışmış. Fakat kuranın anlatım sanatı kavranamadığından, Ayetlerdeki anlatılmak istenen gerçek mana yakalanamamıştır.Devamlı üzerine ısrarla basa basa vurgulamak ve kurandaki bazı ayetlerin altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Ki Kurandaki anlatılanları çelişkisiz bir şekilde anlamaya çalışalım.1-Kuranda Çelişki Yoktur.4/82- Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.,18/1- Hamd, Kitab'ı kulu üzerine indiren ve onda hiçbir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir2-.Kainatta Çelişki Yoktur.. 67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat)� içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir;� herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

3-Allah’ın Evrene koyduğu yasalarla Din Olarak gönderdiği yasalar arasında çelişki olmaz işte Allah’ın insanlara sunduğu dinin adı budur.. 30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Bu Olayları kavramak için bazı ilim dallarının verilerini gözden geçirmek gerekmektedir. İlimler ve ilim ehli Kuranın anlaşılmasında önemli bir rol oynamaktadırlar. Son peygamber Olan Hazreti Muhammed’e S.A.V. Gönderilmiş olan vahiylerin Allah’tan olduğunu vurgulamak ve Kuşkularını gidermek için ,düşünen ve aklını kullananları zikir ehline sormaya yönlendirmektedir.10/94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.21/7- Biz senden önce de kendilerine vah yettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.3/159- Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.4- Dünya hayatında Allah İnsanlara davranış ve suç işlemelerinden dolayı özel bir ceza vermiyor. Ceza Ahret alemine erteleniyor. 35/45- Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir.18/58- Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer,

289

Page 290: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır 10/.11- Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte Bize kavuşmayı ummayanları Biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.16/11- Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabuk davrandıkları gibi, insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte Bize kavuşmayı ummayanları Biz böylece taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.5-Yanlışlıklara Allah’ın Özel bir müdahalesi yoktur. Ancak insanların bir birlerine müdahale sonucu yeryüzünde düzeni sağlar.22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.9/52- De ki: "Siz bizim için iki güzellikten (şehitlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Oysa biz de, Allah'ın ya Kendi Katından veya bizim elimizle size bir azap dokunduracağını bekliyoruz. Öyleyse siz bekleyedurun, kuşkusuz biz de sizlerle birlikte bekleyenleriz.6- Peygamberlerde gönderilmiş olan vahiylerin dışında olağan üstü harikulade bir mucizeleri yoktur. Mucizeler Allah katındandır.17/91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin."17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız." De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?17/94- Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir.17/95- De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, Biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik.” 29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.7- Allah söylediğine muhalefet etmez, Bazıları Allah’ın Evrene koymuş olduğu,

290

Page 291: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Yasaları çiğneyerek bazen gerektiği zaman değişiklikler yaptığı inancındadırlar. Ve öyle ileri gidiyorlar ki Sen Allah’ı Koymuş Olduğu Kanunlara uymaya mecbur mu ediyorsun diyorlar. Hayır Allah Söylediğine muhalefet etmez. Bunlardan bazı örnekler verelim. Allah Dünya Hayatında ölenler tekrar dünyaya geri gelmez diyor.21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.Bular Hazreti İsa Peygamberin Ölüleri Dirilttiğini Örnek Veriyorlar.5/110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrail oğulları na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz� bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrail oğulları nı senden geri� püskürtmüştüm."Allah Her Nefis Ölümü Tadacaktır diyor.29/57- Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra Bize döndürüleceksiniz,3/185- Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.Bunlar Hazreti İsa Peygamberin Ölmediğini Göğe yükseltildiğini söylüyor ve inanıyorlar.4/158- Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah Bir taraftan Ateşi yakmak için görevlendirirken , Hazreti İbrahim Peygambere gelince vadinden tövbe haşa dönüyor Yakmıyor,21/68- Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."21/69- Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol Allah Peygamberlere kendi peygamberliğini göstermek için olağan üstü harikulade mucizeler vermediği halde Hazreti Salih peygamberin dağdan deve doğurtturması inancı,7/73- Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.Hazreti Musa’nın Asasının Yılan ejderha Olması7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.,107, 27/1020/6,26/32,44,63, Hazreti Musa Peygamberin şimdiki Konumuzla İlgili Olan Asasını vurarak denizi ikiye ayırması. Eğer Bu Ayette geçen hazreti Musa peygamberin asasıyla denize vurduğu zaman deniz ikiye ayrılıp iman edenlere kuru bir yol açılarak kurtulmuş olsalardı, yani ayette geçen ifade mecazi anlamda değil de gerçek anlamında

291

Page 292: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

olsaydı, Aktarmış olduğumuz onunla ilgili bir çok ayetleri siler süpürürdü. Bir taraftan Allah’ın insanları denemek için dünyaya getirdim diyen ve denenme anında insanların suç işleyenleri cezalandırması doğru olmazdı. Denenme bitinceye kadar imtihan’ın devam etmesi gerekirdi. Yine diğer bir yanlış Anlama. Allah cezayı dünya hayatında insanlar aracılığı ile verip dünyada düzeni sağlıyor.22/40-9/52 Eğer kuranın bu vermiş olduğu ayet örneklerindeki anlayış doğru olmamış olsaydı. Şimdi de yanlışlık yapan insanlar ve toplumlar, Helak olur giderlerdi. Ama bir toplumun veya kavmin cezasını Eğer güçleri yeter ve duyarlılıkları açık ise başka toplumlar veya kavimler yerine getirerek fesadı önlemektedir. Düşünüldüğü zaman her devlet kendi toplumları içerisindeki asayişi kendilerinin çıkarmış oldukları bir takım yasalarla sağlamaya çalışmaktadır. Öyle zulmedenler oluyor ki, öldürme yaralama gasp kesme asma fuhuş vs. bunların cezalarını her devlet kendilerinin koymuş oldukları yasalara göre vermektedirler. Düzenlerini böyle korumaktadırlar. Fakat öyle faili meçhul cinayetler var ki bunlar devlet tarafından yakalanamadığı zaman, mazlum olanın zalim tarafından yapmış olduğu zulüm eğer ahiret aleminde Allah’ın o zalime verecek olduğu ceza olmamış olsa o zaman zalimin zulmü yanına kar kalacaktı. Ama dünya üzerinde adalet ancak Allah adına iş gören ve Allah’a inanıp. Onun yolunda hayatını düzenleyenler tarafından ancak tesis edilebilir. Kafir olanlar iş başına geçtikleri zaman ekini ve nesli yok ederler. Ama iman eden ve salih amel işleyenler iş başına geçtikleri zaman da orayı mamur hale getirir ve adaleti tesis ederler.Kuran Bunun Örneğini Hazreti Musa ile firavun arasında geçen olayları ,sembolik anlatımla. Her toplum ve kavimlerde olağan şeyleri bize haber vermektedir. Dünya üzerinde firavun ve Musa Bir tane değildir. Her an be an firavun ve Musa oluşmaktadır. Ve asırlardır bunlar olmuştur ve kıyamete kadar da bu olmaya devam edecektir. Bu Allah’ın bir sünnetidir. Firavun ve Hazreti Musa kıssasında ki temel özellikleri Kuran şöyle anlatmaktadır. Şimdi ben buraya kassas suresinde geçen hazreti Musa ve firavun arasında geçen olayı naklederek okuyucularla beraber düşünüp doğru bir anlayışı yakalamaya çalışmak istiyorum. Beklide konunun uzun anlatılması okuyucuları sıkabilir ama bunlar kavrandığı zaman kurandaki müphem olan çok şeylerin anlaşılacağı kanaatindeyim.28/3- Mü'min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız.28/4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.28/5- Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.28/6- Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde 'iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım', Firavun'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.

292

Page 293: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

28/7- Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız" diye vahyettik (bildirdik).28/8- Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.28/9- Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi.28/10- Musa'nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.28/11- Ve onun kız kardeşine: "Onu izle," dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.28/12- Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) "Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.28/13- Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.28/14- O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.28/15- (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) "Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" dedi.28/16- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla." Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.28/17- Dedi ki: "Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkarlara destekçi olmayacağım."28/18- Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: "Sen açıkça bir azgınsın."28/19- Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: "Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."28/20- Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim."28/21- Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: "Rabbim,

293

Page 294: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi.28/22- Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir" dedi.28/23- Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları su başına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz ne?" "Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır." dediler.28/24- Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım."28/25- Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: "Korkma" dedi. "Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun."28/26- O (kadın)lardan biri dedi ki: "Ey babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir."28/27- (Babaları) Dedi ki: "Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşaAllah salih olanlardan bulacaksın."28/28- (Musa) Dedi ki: "Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz. Allah, söylediklerimize vekildir."28/29- Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm" dedi.28/30- Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi.28/31- "Asanı bırak." (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı. "Ey Musa, dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz güvendesin."28/32- "Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur."28/33- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum."28/34- "Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum."28/35- (Allah) Dedi ki: "Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir 'güç ve yetki' vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız."28/36- Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: "Bu, düzüp

294

Page 295: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik" dediler.28/37- Musa dedi ki: "Rabbim, kimin Kendisi'nden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten, zulmedenler, felah bulmazlar."28/38- Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum."28/39- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.28/40- Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.28/41- Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.28/42- Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.28/43- Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.28/44- Musa'ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tur'un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.28/45- Ancak Biz birçok nesiller inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz”Kuranda Hazreti musa ve firavun ile ilgili bir kıssayı buraya nakletmeye çalıştık. Musa ve firavun ile ilgili olaylar daha kuranın bir çok surelerine serpiştirilmiş olarak, anlatılmaktadır. Kuranda bahsedilen müteşabih ayetler Kıssada kastedilen manaları gizlenmektedir. Hangi konunun uzmanları olursa olsun kendi konuları ile uzmanlıklarında olayların neden ve niçinlerini en ayrıntılı bir şekilde bilerek o konu ile düzgün verileri ortaya çıkarıp karara varıyorlarsa. Söylenen tek kelime ile uzun zaman çalışmalarının neticesini izah etmektedir. Ama o ayrıntıları ancak o konunun uzmanları anlayabilir. Bir örnek vereyim.On on beş gün kadar Anakarada tam teşekkülü olan bir hastanede kaldım. Bir tane hasta günlerce yatıyor . sebebi yediğini dışarı çıkarıyor. Bir türlü vücudunda incelemedik yer koymadılar gene de bir netice bulamadılar. En sonunda boğazından hortum Attılar sorun boğazda imiş. Teşhis gırtlak kanseri. Kanser demek için belki bir ay uğraş verdiler. Son kelime kanser. Bu kelimeyi kim anlar. O konuda uzman olanlar ve uğraş verenler anlar. Aynen onun gibi Kuran olayları Anlatırken detayına girerek anlatmaz . Kainatın oluşumunu anlatır . Ol dedik oluverdi der. Kuran Hazreti isa peygamberin oluşunu anlatır. Ol dedik oluverdi der. İnsanların kötü yola gidişlerinden söz eder helak ettik der. Kuran dağlardan madenlerin çıkarılışını anlatır. Dağlar Hallaç Pamuğu Gibi atıldığından söz eder. Kuran suyun ayrıştırılarak arabalarda yakıt olarak

295

Page 296: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

kullanılmasını denizler tutuşturulduğunda ifadesini kullanır Kuran insan oğlunun eşyanın esrarını çözerek, kendi hayatlarının sona ermesini buluşlarını izah ederken yıldızlar döküldüğünde güneş köreltildiğinde ifadesini kullanır daha neler. İşte kuranda geçen olayları kavrayabilmek için onunla ilgili gerekli tahlil ve incelemeleri yapmak lazımdır. Hazreti Musa peygamberin Hayat hikayesinden bir bölümünü ayetlerden nakletmeye çalıştık. Bununla ilgili İhsan eli Açık kardeşimizden kılasik anlayışları delerek yeni bir anlayışı size aktardıktan sonra tekrar anladıklarımı aktarmaya çalışayım.İhsan Eli Açık Denizin yarılmasını açıklıyorDikkat ederseniz, bunca gürültü arasında, mecbur kalmadıkça doğrudan gerilimli gündeme ilişkin yazmamaya çalışıyorum. Yazarsam bile on yıl sonra da okunabilecek yazılar çıkarmaya çalışıyorum. Yazdığım yazılar daha çok M. İkbal’in tavsiyesi doğrultusunda “İslam’da dini düşüncenin yeniden inşasına” yönelik…Ortalık kısmi sükunete de kavuşmuşken, kendi mecramda akmama ve epeydir beklettiğim bir konuyu ele almama müsaade ediniz…***Yazının başlığını okuyunca, bir çok kişi Hz. Musa zamanında Kızıldeniz’in yarılmasını hatırlamış ve “Bunu da inkar edecek” diye sanırım hayıflanmıştır…Yo, inkar etmeyeceğim.“Benzerinin bugün de olması lazım” tefsir ilkemiz gereği nasıl olduğunu göstereceğim, hem de fotoğraflarıyla…Zaten ben bu tür Kur’an kıssalarını İsrailiyat etkisinden kurtarmaya, “Yaşayan Kur’an” espirisi çerçevesinde, tarih, hayat ve tabiat bağlamında yeniden ele almaya çalışmaktayım.Çünkü Kur’an her ne şeyden bahsediyorsa, bilin ki, aktörleri değişmek suretiyle bugün de oluyordur. Aksi halde Kuran’ın evrenselliğinden bahsedilemez.Bu tür Kur’an kıssalarını yaşandığı tarihte bir kez olmuş bitmiş bir mucize olarak görenler, asıl Kur’an’ı tarihsel olarak anlamaktalar. Kuran’ın evrensel mesajını olayın geçtiği o zaman ile sınırlandırmakta, o tarihe gömmekte ve o mekana hapsetmekteler. Zira Kuran’dan evrensel mesajlar çıkarılabilmemiz için ele aldığı konuların benzerlerinin bugün de oluyor/yaşıyor olması lazım.Bu şu demektir; O çok bildiğimizi zannettiğiniz Kur’an’ı, yeniden okumamız gerekiyor!Bunu en çok da insanları “Kuran’a” çağıranların yapması gerekiyor!Bu anlamda mucizenin “olağandışı olan şey” değil; “olmakta olan şey” olduğunu, bunun için tarihe, hayata ve tabiata bakmamız gerektiğini yani kafamızı kaldırıp etrafa bakmamız veya Kuran’ın tabiri ile “yol kenarlarında” duran kanıt ve kalıntılara bakmamız gerektiğini söyleyip durmaktayım.***İşte size fotoğraflarıyla başka bir kanıt daha…Güney Kore’nin Jindo adasına gidiyoruz…

296

Page 297: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Aşağıdaki haberi lütfen okuyun. Fotoğraflı olarak alıntıladım. Diğer fotoğrafları internette bir çok haber sitesi veya gazeteden fotoğraflarıyla beraber okuyabilirsiniz.

Haber şöyle:“Güney Kore'de bulunan Jindo adası dünyanın en şaşırtıcı doğal olaylarından birisine tanıklık ediyor. Denizde yaşanan Med-Cezir sırasında deniz iki taraftan çekiliyor ve kara ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan kara 2.8 kilometre uzunluğunda ve 40 metre eninde. Görüntü aynen Hazreti Musa zamanında Kızıldeniz'in ortadan ikiye yarılmasını hatırlatıyor. Med - Cezir zamanlarında adada artık geleneksel olarak bir festival düzenleniyor. Güney Koreliler festivalde adeta adaya akın ediyor. Milyonlarca insan denizin çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan bu yoldan adaya yürümek için burada toplanıyor… Ancak Güney Koreliler bu olayın med cezir olduğuna inanmıyorlar. Efsaneye göre Jindo Adasında yaşayan köylüler sık sık kaplanların saldırılarına uğruyorlardı. Günün birinde kaplanlar bütün köy ü kuşatınca köyde yaşayanlar can havliyle adanın komşusu olan Modo adasına yüzdüler. Bu arada köyün en yaşlı kişisi olan bir kadın yüzme bilmediği için Modo Adasına gidemedi. Sahile kadar yürüyen bu kadın, adaya geçemeyeceğini anlayınca Tanrı’ya dua etti. Duası kabul olan bu kadın için o gün denizden bu yol açıldı. Yüzme bilmeyen yaşlı kadın bu yoldan yürüyerek karşı ad aya ulaştı ve kaplanlardan kurtuldu. O günden bu yana bu efsane için adada toplanan Koreliler, aynı yolu yürüyerek geçerek Tanrı’ya dua ediyorlar…”***Görüldüğü gibi Güney Koreliler de, tıpkı Yahudiler gibi Tanrı’nın gücünün ve mucizesinin “olmakta olanda/ doğal olanda” olduğunu kabule yanaşmıyorlar, çok ilginç!Neden acaba?Çünkü…Doğal olunca herkese ait oluyor ve kendilerinin bir ayrıcalığı kalmıyor. Oysa Tanrı’nın hassaten örneğin Yahudilerin yanında olduğunu, onları kayırdığını, onlara sıkıştıklarında mucizeler gönderdiğini göstermeleri gerek! Kendilerinin diğer “sıradan” milletlerden ayrıcalıklı “Tanrı’nın seçimleş ırkı” olduklarını kör gözlere ancak böyle kabul ettirebilirler. Bunun için, bu olayın, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir “Tanrısal mucize” olması gerek! Diğer milletler selde, tufanda, tsunamide, depremde, yanardağ patlamalarında lavlar altında kalarak can pazarı yaşıyorken bunların Tanrı’nın özel muamelesi ile kurtarılıyor olması gerek! Yoksa üstünlüklerini nasıl ispat edecekler?Yahudilerin Hz. Musa üzerinden, Hristıyanların Hz.İsa üzerinden ve hatta kimi Müslümanların Hz. Muhammed üzerinden ürettikleri “mit” anlaşılıyor olmalı…Sırf, bunların nüfuz cüzdanını taşıyor olmakla kurtulmuşluk vehmine kapılma…“Ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz” avuntusuyla geri kalan herkesi cehenneme doldurma ihtirası…Tanrı’ya sahip çıkma, Peygamberi tekeline alma, mucizeyi kendine hasretme ve

297

Page 298: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bunlarla tarihte tutunma arzusu…Yahudiler, Tanrı’ya sahip çıkma ve mucizeleri yalnızca kendi soylarına mahsus kılmakla kalmamışlar, peygamberliği de kendi tekellerine almışlar. Hind kast sisteminden devşirdikleri dini oligarşik yapı ile bütün peygamberlerin ancak ve sadece kendi soylarından çıkabileceğine inanmışlar. Adem’den itibaren dünya tarihini Tevrat’ta böyle yazmışlar.Baştan sona kurgu…(Benu-İsrail= İsrail’e (Yakup’a) nispet ederek bina etme, düzme, kurgulama, onun torunları olduğunu iddia etme cingözlüğü!!!)Görüyorsunuz, “herkese ait olan” üzerinde tam bir simsarlık ve baronluk tesis edilmiş!Halbuki ne diyor Kur’an;“Cennet ne sizin kuruntularınızla, ne de önceki çağlarda kitap verilenlerin kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir. Kim bir kötülük yaparsa cezasını çeker ve Allah’tan başka da ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulabilir” (Nisa; 4/123).Yani: Cennet “Biz Müslümanlarız, bizim dinimiz son hak dindir. Müslüman olmadıkça, bizim dinimize geçmedikçe cennete girmek mümkün değildir. Her ne kadar günah işlesek de Allah bu son dine mensup olduğumuz için bizi affeder. Allah bizi yakmaz” diyerek sizin kuruntularınızla, “Biz Allah’ın seçilmiş halkıyız. Bütün peygamberler bizden çıkmış. Asıl hak din ve hak kitap bizimkisi. Cehennem bize sayılı gönlerden başka dokunmaz” diyen Yahudilerin kuruntularıyla, “İsa hepimiz için kendini feda etmiş. O’nun kilisesine girmedikçe, vaftiz olup temizlenmedikçe kimse cennete giremez” diyen Hristıyanların kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir!Yani: “Allah’ın hakkını teslim eden” (Müslüman) derken Araplar, Türkler veya Farslar, “Allah’a kulak veren” (İsmail) derken Arap soyu, “Tanrı ile yürüyen” (İsrail) derken İbrani soyu, Allah’ın yardımcıları (Ensarullah) derken de Haçlılar, İngilizler, Almanlar, Fransızlar vs. kastediliyor değildir. Kurtulmuş soy, seçilmiş ırk veya lanetlenmiş kavim diye bir şey yoktur. Kim sahiden “Allah ile yürüyorsa”, hakkı teslim edenler de, Tanrı ile yürüyenler de, Allah’a yardım edenler de işte onlardır. Allah ile yürümek demek, Allah’ın varlığına, birliğine, bölünmez bütünlüğüne ve hesaba, kitaba canı gönülden iman edip iyilik, güzellik, doğruluk yolunda çalışmak, böylece Allah bilinciyle yaşanmış erdemli ve dürüst bir hayat sürmek demektir. Irk, kavim, millet ve tarihsel din telâkkileriyle, etiketlerle, nüfus cüzdanı kimlikleriyle avunup durmayı bırakın. İman, ahlâk, adalet, doğruluk, dürüstlük gibi değerleri yaşamaya, ete kemiğe büründürmeye bakın, evrensel kurtuluşun yolu budur!***Fazla dağıtmadan konuya dönelim…Kızıldeniz’in yarılması olayını Meal-Tefsir’de şöyle açıklamışız;“Deniz yarılmasının, bugün bu denizin Süveyş kanalı olarak bilinen kuzeybatı ucunda gerçekleştiği anlaşılıyor. Olayın yaşandığı çağlarda burası şimdiki kadar

298

Page 299: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

derin değildi ve bazı bakımlardan Kuzey Denizi’nin ana kıtayla Frisian adaları arasında kalan sığ bölümü gibiydi. Denizin geri çekilmesi (cezir) hallerinde bu gibi yerlerde sığ bölgeler çıplak kalmakta ve geçici olarak gerilebilir hale gelmekte, bu durumdayken deniz kapanması (met) ile sulara gömülmekteydi. Olayın böylesi bir anda yaşandığı anlaşılıyor. Nitekim olaylar yazılı metinlerde anlatıldığı gibi bir anda olup bitmiyor, günlerce sürebiliyordu. Keza Tevrat’ta olay “ Ve Rab bütün gece kuvvetli şark yeli ile denizi geri çevirdi ve denizi karaya çevirdi ve sular yarıldı”(Çıkış; 14/1–31) şeklinde anlatılır. Şu halde olayda Allah’ın ayeti (mucizesi) Musa’nın asası ile denizi yarıp karşıya geçmesi değil; met-cezir olayı ile yarılıp açılmış olan deniz ve ortasında görünen toprak yoldan Musa’nın asası ile orayı işaret ederek karşıya geçilmezsidir. Yani Musa ve taraftarları zaman zaman meydana gelen ve bilinen bir tabiat olayından (med-cezir) yararlanmışlardır. Firavun’un da içlerinde olduğu bir çoğu da orada boğulmuştur. Çünkü eğer hepsi boğulsaydı Firavunluk yıkılır, Musa da geri dönerdi. Oysa bu olaydan sonra Firavunluk daha yüzlerce yıl devam etti… Burada Kuran’ın “varlığın diliyle konuşan” üslubunu görüyoruz. Bu usluba göre ilahi fiiller doğa olaylarının dışından gelmez; doğal olanın bizzat kendisi odur zaten. Dahası bu tür olaylar halen olmaya devam etmektedir…” (bkz.Yaşayan Kur’an, Taha; 20/78 tefsiri).***Bu tefsiri yukarıdaki Güney Kore Jindo adasındaki olayla karşılaştırınız. Fotoğraflara iyice bakınız. Taha suresinde anlatılan olayların “yaşayan tefsirini” göreceksiniz.Hz. Musa’nın yarılan denizden karşıya geçmesi de işte böyleydi!Kur’an’ın verili tarih, yaşayan hayat ve canlı tabiat ile tefsiri dediğimiz şey işte budur!Güney Korelilerin olayı mitleştirdikleri gibi Yahudiler de anlattığımız sebeplerle aynen öyle mitleştirdiler ve Tevrat’a o mitleşmiş haliyle aldılar. Bizim Müslümanlar da oradaki mitleşmiş halini iktibas edip duruyorlar. Yeryüzünde dolaşıp yaşayan hayata, canlı tabiata bakma ve araştırma zahmetine katlanmıyorlar. Böyle olunca da okudukları Kur’an bir “ölü metin” haline geliyor.“Yaşayan Kur’an” ile ne demek istediğimi anlatabilmek için döktüğüm onca dilden sonra sanırım artık susma makamındayım.Her an bir iş ve oluşta olan, dün olduğu gibi bugün de enfesteki ve afattaki “yaşayan ayetlerini” hiç durmadan gösteren Allah’a ham dolsunHazreti musa peygamberin Asasıyla denizin yarmasını böyle açıklamış. Bu açıklama benim kanaatime göre Kurandaki anlatım esperisine uygun düşmüyor. Orada bir doğal olayla Hazret Musa ve askerlerine çıkış yolu açıldığı ile açıklamaktadır.denizin gerçek anlamda öyle yada böyle yarılması anlamında oluyor. O zaman Kurandaki Şu ayeti koyacak bir yer bulunamaz22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi

299

Page 300: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

(yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.Ayete baktığımız zaman yurtlarından sürülen rabbim Allah’tır diyen adamlar eğer doğa veya Allah’ın Dünya hayatında müdahalesi olmuş olsaydı onlara da bir doğa veya Allah onlara müdahale edecek bir şey bulurdu. Allah’ın müdahale ettirecek askerleri mi yok. Ama Burada denemeye tabi tutulan insanlar Ancak biri birlerini engellemeleri neticesinde ancak yapılan yanlışlar engellenip veya körüklenmektedir. İhsan kardeş mucizelerin her an oluştuğunu ve devam etmekte olduğunu üzerine basa basa vurgulamaktadır. Ona aynen katılıyorum.insan oğlunun var oluşuyla başlayan Habil ve kabil mücadelesi aynen devam edip durmaktadır.İnananlarla inanmayanlar veya menfaatini ön planda tutanlarla tutmayanlar. Devamlı biri birleriyle mücadelelerini devam ettirip durmuşlardır. Günümüz Meselesi olan İsrail ve Filistin olayında. Eğer Allah’ın Zulmedenlere yaptıklarına karşılık Allah’ın Özel bir Müdahalesi Dünya hayatında Olmuş Olsaydı. Şimdiye kadar İsrail ve onu destekleyenler yerle bir olmuştu. Ama Bunların yaptıkları zulümleri Takva sahibi veya vicdanının sesini dinleyen insanlar gerek silahla gerek psikolojik olarak protosta etmekle engellerse engelliyorlar yoksa insanların müdahalesi olmadan İsrail Filistine Fosfor bombalarını atarak yerle bir etmesi değil dünyayı aynı bombalarla yok etse Allah yine müdahalede Bulunmaz. O zaman Hazreti Musa Peygamberin kıssasını anlatırken Asası İle vurdu denize deniz ikiye ayrıldı iman edenler kurtuldu iman etmeyenler de suda boğuldu diye geçen ayeti, başka türlü bir anlamı olduğunu düşünmek gerekiyor. Buradaki anlatılan deniz büyük su kütlelerinin oluşturduğu deniz değil, Hayat denizi anlamındaki, denizin yarılması anlamında açıklanması gerektiğini düşünüyorum.Asa Kelimesi Dayanılan destek anlamındadır. Kuranda Anladığım Kadarıyla temel olarak iki Anlamda kullanılmıştır. Birincisi Dayandığı Dünyalık Güçler anlamındaki malıyla servetiyle aşiretiyle var olan dünyalık her şeyi anlamındaki asadır örnek verelim.20/18 "Sağ elindeki nedir ey Musa?"Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."20/19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."20/20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).20/21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."20/22- "Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın."20/23- "Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım."20/24- "Firavun'a git, çünkü o azmış bulunuyor."20/25- Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç."

300

Page 301: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

20/26- "Bana işimi kolaylaştır."20/27- "Dilimden düğümü çöz;"20/28- "Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar."20/29- "Ailemden bana bir yardımcı kıl,"20/30- "Kardeşim Harun'u"20/31- "Onunla arkamı kuvvetlendir."20/32- "Onu işimde ortak kıl,"20/33- "Böylece Seni çok tespih edelim."20/34- "Ve Seni çok zikredelim."20/35- "Şüphesiz Sen bizi görüyorsunİşte Kuranın buradaki bahsettiği asa dünyalık kazandığı asadır. Mal ile kendini oyalamış birine sen mallarının hepsini Terk edeceksin desen ., onda bir an soğuk duş etkisi yapar. İşte o anı hızla koşan bir yılanla tasvir etmektedir.Diğer bir asada " Allah’tan aldığı ve dayandığı vahiy asası anlamındadır. Buna da kurandan bir örnek verelim.7/104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."7/105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrail oğulları’nı benimle gönder."7/106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."7/107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.7/108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).7/109- Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";Ayetlerdeki anlatıma dikkat ettiyseniz Allah’tan apaçık belgelerle geldiğini söyleyince firavunun onu ispat et demesiyle Hazreti Musa’nın Allah’tan aldığı ayetleri ve kainattaki varlıkların Allah’ın tasarrufu altında olduğunu yerleri ve gökleri yaratan Allah olduğunu ibadet ve kulluğun Allah’a yapılması gerektiğini, insanları köleleştirmekle yeryüzünde haksızlık yaptığını topluma ve firavuna anlatınca Firavunun kandırmaca olarak insanlara anlattığını insanlara kulluk yapılması gereken kendisinin olduğunu anlatmanın yanlış olduğunu firavun görünce Asayı atıp ejderha oluşunu böyle mecazi bir anlatım sanatı kullanarak olayı özetlemiştir. İşte firavunun karşısındaki asayı atıp da ejderha oluşu vahiyler karşısında beşeri sistemlerin çöktüğünü iflas ettiğini, Hazreti Musa Peygamber çıkmasa daha Halkı köleleştirerek kendisine kul etmeye devam edeceğini anlatmaktadır. İsterseniz o konu ile ilgili olan ayetlere devam ettiğimiz zaman olay daha iyi anlaşılacak kanaatindeyim.7/110- "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"7/111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";

301

Page 302: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

7/112- "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."7/113- Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"7/114- "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."7/115- Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"7/116- (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.7/117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.7/118- Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.7/119- Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler.7/120- Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.7/121- "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.7/122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine "�7/123- Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."7/124- "Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim."7/125- (Onlar da:) "Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz" dediler.7/126- "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür."7/127- Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) Dedi ki: "Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz."7/128- Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi.7/129- Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi.7/130- Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.7/131- Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.

302

Page 303: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

7/132- Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler. 7/133- Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.7/134- Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, Andolsun sana iman edeceğiz ve İsrail oğulları nı seninle� göndereceğiz.7/135- Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine antlarını bozdular.7/136- Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.Bir Taraftan azaba uğratılan işkence çektirilen bölünen Halk diğer taraftan, fırkalara ayrılan doğru olanları gördüğü halde firavun ve askerlerinin baskısı yüzünden gıklarını çıkaramayan mustazaf kitlesi. bir taraftan da firavunun baskı ve zulmünden korkarak firavun’un yanında yer almak ona kul olan hamanlar.ve yalakacılar İşte böyle bir ortam içerisinde Hazreti Musa onları örgütleyerek çoğalıp firavuna karşı güç olmaya çalışan mazlum olanların ezilmesine işkence yapılmasına razı olmayan Musa peygamber. Uzun yıllar sabır ve kanaatle kendi yanına topladığı rahman olana ibadet ve kulluk yapmayı kendisine ilke edinmiş olanların güçlenerek firavunun karşısına çıkarak onun zulmüne son verdirerek köleleştirilmiş olan halk nefes almaya başlamış olmasıdır.İşte kuran bir bütünsellik içerisinde anlaşıldığı zaman her güç sahibi olan Müslümanların mustazaf olan mazlumun yanında yer alarak zalimlere ezdirmemesi gerekmektedir. Tamam Allah insanları özgür iradesine bırakarak herkes kendi dinlerini özgür olarak yaşamalarını emrediyor ama. Onları özgür olarak dinlerini yaşamak isteyenler zulmedilmesine de taraftar değildir iman eden Müslüman olan güçlere bunlara engel olmaya davet etmektedir.4/ 75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?Olayları çok geniş anlatıyorsun diye eleştiriler alıyorum. Keşke insanlara anlattığım zaman leb demeden leblebiyi anlayacak kapasitede olsalar da. Leb demeyle işi savaştırabilsek Ama öyle olmuyor. Bazı temel olan meselelerin bilinmesi gerekiyor. Bunlar bilinmedikçe o bütün olarak söylenmiş olanlar kavranamaz. İşte kurandaki bir ayet. Belki binlerce cilt dolu kitaplar yazsan o kastedilen manayı yine anlatamazsın veya anlatmak istediklerini bitiremezsin. Bakınız kuran ne diyor.18/109- De ki: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz tükeniverirdi.

303

Page 304: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

31/27- Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.Ama Allah her konu ile ilgili bir uzmanlık alanı oluşturarak o konu ile ilgili uzman olanlar kendi konuları ile ilgili ilmi ortaya çıkararak. O konudaki Allah’ın ilmini şavkartmaktadır Şimdi bu genel bilgilerden sonra. Hazreti Musa peygamberin denize asasıyla vurarak ikiye ayırması mecazi bir anlatımdır. Deniz kuranda iki anlamda kullanılmıştır. biricisi Yaşanılan hayata deniz ifadesini kullanmış. İkinci deniz de geniş birikmiş olan su kütleleridir.. Buradaki hazreti Musaın asasını vurup da inananları kurtardığı deniz. Hayat denizidir. Yani. Vahiylerin kontrolünde yaşanılan hayat denizidir. Vahiylere uygun yaşanan bir hayat ancak peygamberler önderliğinde yaşanan bir hayatın örnek alınmasıyla ancak doğru bir yaşam olabilecektir. Bu yaşam ancak insanları ebedi bir yaşam yolculuğuna götürebilir. İşte Hazreti Musanın hakla batılı doğru ile yanlışı çirkinle güzeli iyti ile kötüyü ayrıştırarak kendisini veli edinenleri sağ salim dünya hayatındaki karmaşıklardan çıkararak. Onları ahiret alemindeki ebedi olan cennete götürmeye vesile olmasıdır. İşte şeytan ve taraftarlarının gerek zorlamayla gerekse özgür iradelerine tekliflerde bulunarak insanları mucura kapılmalarına karşı, onları bu mucurdan kendisine tabi olanları, diğerlerinden ayırarak, onları arındırması pisliklerden uzaklaştırması hem dünya hemde ahiret hayatlarını mutlu bir sona ulaştırılmasıdır. Buradaki asa Dünya hayatlatrının sona ererken ellerindeki diplomalarla imtihanı kazanmış olmanın mutluluğu içerisindeki sevinç gözyaşlarıdır.. Buradaki asa meleklerin onları selamla karşılamaya vesile olan asadır., Buradaki asa geride kalanlara. Düzgün bir hayat vasiyet edilen asadır. Buradaki asa cehennemin acı çığlıklarından kurtaramaya vesile olandır. Buradaki asa. Allah’a kavuşma sevincinin yaşandığı ver her istediklerinin dünyada kazandığı say ve gayretinin katlarcasına verilmesine vesile olan asadır. Kuran Ebabil kuşlarıyla mecaz anlatım sanatı kullanarak ebrehe ordusu derken Hıristiyan ve Yahudi mezaliminin ortadan kaldırılışını Son Peygamber tarafından yenik ekine dönüştürülüp yerine bütün dünyaya Allah’ın dinini duyurulması anlamında dır.Bazı insanların taptıkları cinler Süleyman peygamberin uhdesinde kullanılması Süleyman peygamberin hizmetinde kullanılması yine aynı anlama gelmektedir.Sonuç Olarak diyebiliriz o zaman.1-Hazreti Musa gerçek anlamda asası ile denizi yarmamıştır. Yardığı deniz hayat denizidir. İnananlarla inanmayanları ayırmıştır.2_ Kuru bir Yolu Kuran vahiy yolu olarak. Anlatmıştır.3-Karaya çıkarmayı. Denizin kenarındaki ada ve ya suların dışındaki yer anlamında değil ahiret alemindeki mükafat alınan yer anlamındadır.4_ Firavunun suda boğulması küfür denizinde kafir olarak ölmesi anlamındadır. Yoksa. Dünyada cezası hemencecik verilmesi olurdu bu verdiğimiz ayet

304

Page 305: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

örnekleriyle çelişirdi.5-bedenini kurtarılması da. Cesedi anlamında değil, dünya hayatında dünyalık piramitlerdir. Dünyadaki kazandıklarıdır. Şu anda firavundan bahsedilmesi gibi

İNSANIN KEDİSİ İSTEMEDİKÇE ALLAH HİDAYET VERMEZ SAPTIRMAZ VE BAĞIŞLAMAZ 284- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.İslam toplumlarında yanlış anlaşılan konulardan birisi de Allah insanın yapmış olduğu yanlış ve büyük günahları dilerse bağışlar dilerse Gazaplandırır anlayışıdır. Dünya hayatında insanlar arasında Allah’ın birilerine aşırı sevgi beslemesi veya birilerine aşırı nefret etmesi diye bir şey yoktur. Allah katında insan olarak herkes eşittir. Kişilerin Allah yanındaki değeri onun takva derecesine göre ölçülür.Öyleyse insanlar arasından birisine gel kulum seni saptırıyorum birine de gel Kulum seni hidayete getiriyorum ve ya bağışlıyorum demesi düşünülemez. Öyleyse ayetin kastetmek istediği mana nedir.? Onu araştıralım.Bilindiği gibi Allah aklı olan ve akıl baliğ çağına ermiş olanları bunaklık veya ölüm anına kadar denemeye tabi tutmaktadır.67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.Bütün psikolok ve pisikiyatristlerin söyledikleri gibi İnsanın ana çatısını oluşturan ve denenmesinin asıl sebebi olan insana iki değişik seslerin gelmesidir. Birisi takvadan gelen ses diğeri de fısk ve fücurdan gelen sestir. Şems suresinde bakınız kuran nasıl anlatmaktadır91/7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',91/8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).91/9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.91/10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.İşte kuranda geçen Fücur ve ondan sakınma olayı sadece ve sadece insan oğluna ait bir olgudur. Bunu her aklı olan insan kendisini dinlediği zaman bu farklı seslerin olaylar karşısında kendisine geldiğini hisseder. O zaman Allah insana aklını takvasını ve fıskını veriyor. Ve yol gösterici olarak peygamberler. Kitaplar da gönderiyor.Ve önüne bu yollardan hangisini seçerse. Ona yönelmek ve o yolda ilerlemek için melekleri de veriyor. Üstelik hangi yola giderse sonucunda başına gelebilecekleri de öğretiyor. Sonucuna katlanmak koşulu ile kişiyi özgür iradesiyle baş başa bırakıyor.76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.41/40- Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar.

305

Page 306: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir.İşte bu kadar ayrıntılarla insanlara her şeyi açıkladıktan sonra kişilerin seçmiş oldukları Yola Dünya hayatında kesinlikle Allah özel bir müdahalede bulunmuyor. Hatta inanan ve Salih amel işleyenlerin güç ve iktidar sahibi olduklarında Ayrı ayrı dinden olanları kendi dinlerini yaşamaları için imkan ve zemin hazırlamalarını istenmiştir.4/75-Hem size ne oluyor da Allah yolunda ve: "Ey bizim Rabbimiz, bizleri halkı zalim olan bu memleketten çıkar, tarafından bize bir sahip gönder ve yine tarafından bize bir yardımcı gönder." diye yalvarıp duran o ezilmiş erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda çarpışmıyorsunuz?Kuranda geçen saptırma, hidayete getirme ve bağışlama ifadeleri kişinin kendi seçmiş olduğu ve kendi elinden olan kaderi ile ilgilidir. Bu olayı Başımdan geçen bir anı ile açıklamaya çalışayım. Lise yıllarında matematik dersinden yazılı imtihan olmuş idik. Öğretmen yazılı kâğıtlarını okumaya başladığında arkadaşın bir tanesi kalktı. Öğretmenim bana notu az vermişsin dediğinde ,öğretmen de Hayır evladım ben sana notu az vermedim sen az aldın dedi. Hakikaten bakıldığı zaman öğretmenin dediği çok doğru ve adilane bir söz idi. Öğrenci eğer verilmiş olan soruları tam olarak yapmış olsaydı Adilane görev yapan bir öğretmen için tam not vermekti. Öğretmen ancak öğrencin verdiği cevap kadar not vermiş. Bu anlayışı Kuranda bununla ilgili bir ayetle mukayese ettiğimizde tıpatıp uyuşuyordu17/13-Her insanın da kuşunu (nasibini) boynunda kendine takmışızdır. Onun önüne kıyamet günü kendisini şöyle karşılayacak açık bir kitap çıkarırız:Her insan dünya hayatında neler yapmışsa onların yapmış oldukları iyi veya kötü olan davranışları kalplerinden geçenler de dahil olmak üzere Kayıt altına alınacaktır. Dünya hayatı Allahın Adalet dağıttığı yer değil dünya hayatı. Allahın insanlara adaletli davranmayı emrettiği yerdir.4/135-Ey iman edenler, hak ölçülerle hareket edip adaleti yerine getirmeye uğraşan hakimler,Allah için şahitlik yapan kişiler olunuz. Gerek kendileriniz veya ana-babanız yahut en yakınlarınız aleyhine olsun; gerek zengin, gerek fakir olsun. Çünkü Allah, ikisinden de önceliklidir. Bundan dolayı adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Şahitlik yaparken dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Eğer dünya hayatında her varlık eşit olarak yaratılmış olsaydı insanlar arasında ve doğada bir iletişim meydana gelmezdi İletişimi ve etkileşimi meydana getiren farklı yaratılışlarıdır. Rüzgarı meydana getiren sıcak ve soğuk farklılığıdır. Eğer her yerde soğuk veya her yerde sıcak hava olmuş olsaydı. Rüzgar meydana gelmezdi Sıcak ve soğuk havanın yer değiştirme sonucunda rüzgar meydana gelmektedir. Erkek organ veya dişi organ olmamış olsaydı üreme meydana gelmezdi. Akıllı insan veya daha az akıllı insan olmamış olsaydı veya zengin ve fakir diye insanlarda farklılıklar olmamış olsaydı insanlar arasında iletişim olayı olmazdı Bunlar hep Allahın ayetlerindendir. Zengin olmak güçlü olmak akıllı

306

Page 307: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

olmak bir avantaj gibi görülse de bunlar Dünya hayatının çekici süslerinden başkası değildir. Eğer güçlü olanlar zayıf olanların haklarını koruyup onlara zulüm yapmazlarsa. Allahın onlara teslim ettiği emanetlere gereği gibi sahip çıkıp korurlarsa Allah katında değerleri vardır. Bilindiği gibi. Dünya hayatında herkes tiyatrodaki aktör ve aktiristlerin yüklendiği rol gibi rol üstlenmektedirler İşte bu rolleri kim Allahın tarif ettiği gibi oynayabilirse odur kazançlı olan. Kuranı Anlayıp da gerçek yaratılış gayesini kavrayabilen akıl sahipleri Dünya hayatında bolluk ve güllük gülistanlık içinde bir hayat yaşamaktansa o bolluk ona hantallık getirip ahiret hayatında ebedi bir cehenneme yuvarlanacağına. Fakir veya sıkıntı çekerek her zaman Allahın sofrasından uzaklaşmadan kısacık dünyadaki hayatının sıkıntılı ve azap içinde geçmesini yeğler ve sefayı ebedi bir ahiret hayatında cennete saklardı. İşte dünya hayatı değişik türde farklı yaratılışlarda olan insanların imtihana tabi tutulduğu yerdir. Allah insanların biri birlerine müdahalesi hariç özel bir müdahalede bulunmamaktadır.22/40-Onlar: "Rabbimiz Allah'tır." demelerinden başka hiçbir haklı gerekçe olmaksızın yurtlarından çıkarıldılar. Allah, insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi, şüphesiz manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescitler yıkılıp giderdi. Elbette Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlü, çok izzetlidir. Ayetten de anlaşıldığı gibi İnsanlar biri birini yanlışlık yapmaktan engelliyorlar veya yanlışlığı insanlar biri birlerine yapıyorlar. Yoksa Allah insanlar yanlış yaptıkları zaman evrene koyduğu kurallara uymamanın sonucunda başına gelen belalar hariç İnsanları dünya hayatında cezalandırılmıyor.Evrenin yasalarında. Denize gireceksen yüzmek bileceksin diyor eğer yüzmek bilmezse deniz onu boğar. Ateşin içerisine kendini atmayacaksın diyor. Eğer insan kendisini ateşe atarsa ateş onu yakar. Veya içkinin insana zarar verdiğini söylüyor eğer içerse başına sarhoşluklardan dolayı bir çok belalar gelmesi gibi Dünya hayatında evrenin kurallarına uymamanın cezasını dünya hayatında çekmektedir. Ama Allaha ve onun göndermiş olduğu peygamber ve kitaplara inanıp Salih amel işleyenler yasalara uydukları sürece hem dünya hayatında hem de ahiret aleminde mutsuz olmayacaklardır.İşte İnsanlardan Allahın bağışladığı ve hidayete getirip saptırdığı dünya hayatında oluşmaktadır. Kişilerin denenmesi, bunaklık ve ölüm geldi mi Artık Onun Hakkında Karar verilip bitmiştir. Karnesi elindedir.Ahiret hayatında o karne değişikliğe uğratılmayacaktır. Cennette dereceler ve mükafatlar o karneye göredir Cehannem de de cezalar ve dereceler de o karneye göredir.Dünya hayatında insanların özgür iradelerinin seçmesi sonucunda Yönünü nereye çevirirse kişilerin o yolda göstermiş oldukları performans onların gidiş yönündeki hidayete getirme bağışlama ve saptırmanın asıl nüvesini oluşturmaktadır.Her insanın kendi yaşamında da bunları hissettiği gibi iyiliğe doğu attığı her adım , Onu daha çok iyilik yapmaya, Kötülüğe doğru attığı her adım da onu daha çok kötülük yapmaya sürüklemesi gibi. İşte insandaki nefsi arındırma veya fıskın boyunduruğuna girerek, onu felakete götürmek insansın

307

Page 308: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

kendi elindedir.4/115- Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.4/137- Gerçek şu, iman edip sonra inkara sapanlar, sonra yine iman edip sonra inkara sapanlar sonra da inkarları artanlar… Allah onları bağışlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir.Ayetlerden anlaşıldığı gibi, yukarda ki birinci yazılan ayette kişi yolu biliyor doğru ve yanlış ortada, seçme hakkı kendisinin. Alttaki ayette kişi yolların hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu bildikten sonra yine de yanlışı seçip başına bu seçmiş olduğu yanlıştan dolayı başına gelecek olan felaketlerden kendisi sorumludur. İmanda tatmin bulmuş ve onun hazzını tatmış olan bir kişi bunu bırakıp da küfre sapar ve nefsinin vesveselerine kanarak, yanlışı seçerse Allah onu doğruya gelip bir sefer daha fırsat tanıyor İmanda tatmin bularak ikinci bir sefer yine bağışlanıyor. Ve bundan sonra tekrar küfre girip ve küfür artarsa artık o yalama yapmış bir civatanın işlev görmediği gibi işe yaramaz bir hal alıyor. Allah artık onun la bir daha ilgilenmiyor Bunun Adıda. Kuranda Helak olmayı tanımlamış oluyor.Allah İnsanlara iki Yol Göstermiştir. Onu Öyle donanımlı bir hale getirmiş ki Her şeyden haberdar. Elbette gösterilmiş olan bu iki yolda kişilik ve kimliğini koymuş olan insanlar için meşakkatler vardır. Bir defa inanan bir kişi için daha çok meşakkat vardır. Kuran buna sarp yokuş diyor. Kazandığı malları zorda kalan ve ihtiyaç sahipleriyle paylaşma, kendi bulunmuş olduğu dini elinden almak isteyenlerle savaşma, hastalık be başına gerek insanlar tarafından gerekse kendi elinde olmadan başına gelen belalara sabır göstererek. Katlanma bunlardan birkaçıdır. İşte dünya hayatında ebedi bir cennetin, sahibi olabilmek için bazı güçlüklere karşı direnmek,ve elini taşın altına koymak gerekir. Terlemeden ekmek sahibi olunmaz, yorulmadan servet ve rahatlığa kavuşulmaz. Gözümüzü etrafa çevirip baktığımız zaman, o ilerlemiş ilimde teknolojide ileri gitmiş insanlar öyle kolay o mevkilere gelmemişlerdir. Uzun uğraş çaba ve kendilerini o konuya konsan tire ederek ulaşmışlardır. Yoksa Allah onlara imtiyazda bulunmamıştır. İşte Kuranda Geçen isteyene istediğinden verilmesi, Onu Anlatmaktadır.17/18- Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.17/19- Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.17/20- Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsanından 'arttırarak-veririz.' Rabbinin ihsanı kesilmiş değildirYani Allah bazılarına saptırma eğilimi verip bazılarına hidayete eğilimi vermemiştir.kişilerin kendi istekleri doğrultusunda bunları vermektedir.Öyleyse Sonuç Olarak bu kadar bilgi ve incelemelerden sonra Açık Yüreklilikle

308

Page 309: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

diyebiliriz ki, Kişi kendi istemedikçe Allah Kimseyi hidayete getirmez, Kendi istemedikçe Kimseyi saptırmaz. Kendisi bağışlanma istemedikçe kimseyi bağışlamaz. Bunlar dünya hayatında ölmeden önce yapılması gerekenlerdir Ölünce zaten artık hüküm ferman verilmiş. söz değişikliğe uğratılmayacaktır. Kimse Allah’a Belki Bağışlar diye Ümit etmesin Allah birini bağışlar birini Bağışlamazsa. O Allahın adalet sıfatıyla uyum sağlamaz.

ÖNEMLİ OLANI KUR'ANIN NE SÖYLEDİĞİ DEĞİL NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİ ANLAMAKTIR ÖNEMLİ OLANI KUR’ANIN NE SÖYLEDİĞİ DEĞİL NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİNİ ANLAMAKTIR.Kur’an: İnsanları ve Kâinatı Yaratan Allah’ın, Dünya hayatında insanların nerde nasıl davranacağının en güzel biçimde, Allah tarafından çizilmiş bir hayat projesinin adıdır. Ne yazık Ki Asırlardır, Kuran’ın dili çözülemediğinden veya çözülmek için uğraşılmadığından, ne söylemek istediği anlaşılamamıştır, bu sebeple İslam toplumlarında yüzlerce binlerce biri birleriyle uyuşmayan, Dinler ortaya çıkmıştır. İşte bizim uğraşı ve gayretimiz çözümlenmemiş olan kura’nı kendi bütünlüğü içerisinde, ne söylemesinden ziyade ne söylemek istediğini, yakalayarak, kurana, o konunun ilmine akıla ve pratik hayata ters düşmeden, anlamaya çalışmaktır.Kuranın Doğru bir şekilde ne söylemek istediğinin anlaşılmasında benim tespit edebildiğim kadarıyla iki engel olduğu kanaatindeyim.1- Mucize, 2- Sünnet ( Yani Kuranın dışında peygamber söyledi ve yaşadı denilip de uydurma hadislerdir.)MUCİZEMucize: İslam toplumlarında, Bütün Peygamberlerin, Kendi peygamberliklerini iddia ve ispat etmek için, Allahın vermiş olduğu olağan üstü harikulade güçler anlamında. Tanımlanmıştır. Örneğin, Hazreti Musa Peygamberin Asası ile denizi yarması, Salih peygamberin Dağdan mucize olarak deve doğurtturması hazreti Muhammet’in (sav)on parmağından su akıtıp askerleri sulaması ayı ikiye bölmesi, Kısır koyunu kuzulatması hep günümüze kadar aktarıla gelen peygamberlerin gösterdi diye, anlatılan mucizelerinden, bir kaçıdır. Ama Gerçek olana baktığımız zaman Kuranda Mucize kelimesi geçmediği gibi Peygamberlere verilen böyle aktarıla gelen gibi mucize verilmediğini aşağıda örnekleriyle izah edeceğiz. Peygamberlere sadece vahiy iletilme farklılığı ile gündeme gelmişlerdir. Yani Peygamberleri Diğer insanlardan ayıran özellik Onların Kutsal ruh ile desteklenerek, Onlara kitaplar indirilmesidir. Allah Kur’anda Mucize kelimesi yerine Ayet beyyine delil burhan, Kelimeleri kullanmıştır. Ayet kelimesi de Allahın Yarattığı Zerreden küreye kadar bütün varlıklar için kullanmıştır. Bu Ayeti meydana getirecek hiçbir yaratığın olmadığını ve Mucizeyi Ortaya kayabilecek kendisinden başka hiçbir gücün Bulunmadığını ve bunu hiç kimseye vermediğini anlatmaktadır.29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil

309

Page 310: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."Eğer. Allah. Yarattığı ve ortaya koyduğu ayetleri yaratılanlardan herhangi birine vermiş olsaydı veya onlar da ayet mucize meydana getirebilselerdi o zaman Kâinatta Allah ikileşir fesat çıkardı. Asırlardır toplumlarda oluşan mucize kavramı peygamberlerde zuhur etme anlayışları toplumları şirke götürmüş Sanki Peygamberleri kanun çıkarma helalleri haram yapma haramları helal yapma konumuna götürerek Allaha ortak koşmuşlardır. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik Allah’ın gözetimi altında eğitilerek yanlış yaptığı yerlerde düzeltilmesi. Ve dünya hayatında gideceği yolda yol gösterilmesidir.17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız."De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?İşte peygamberi diğer insanlardan ayıran kuranın anlattığı fark budur. İşte Kuran Bu Günkü Toplumun söylediklerini veya peygamberler hakkında bildiklerini Gündeme getirirken şöyle buyurmaktadır.17/90- Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız."17/91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin."İşte Kuran Gelmezden Önce Mekke Müşriklerinin veya ehli kitap’ın peygamberlerden istedikleri bunlardı. Kuran Yaşıyor Hem de yeniden doğmuş gibi tazeliğini koruyarak yaşıyor. O Bu güne kadar bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmadan yaşayacak. Bu Allahın Vadidir. Asırlar geçtikçe ilim ve teknoloji ilerledikçe Çağlara mesajını vermeye devam edecek. Hem de insanların ve cinlerin toplanıp da bir konu hakkındaki veremedikleri mesajı kuran en güzel bir şekilde verecek. İşte Allahın Peygamberlere verdiği mucize budur. Bütün Peygamberlere verilen mucizeler veya kitaplar kuranla özetlenerek İnsanlığa Allahtan gelen en büyük mucizeyi oluşturmuştur. İşte Allah onların Mucize istemelerine karşın verdiği cevap.29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.İşte Allahın Peygamberlere verdiği mucize gönderdiği kitaplardır. Kuranda sanatsal üsluplarla Anlatılan peygamber kıssalarını sanki gerçek anlamında anlamaları onların kuranı doğru anlamalarını engellemektedir. Her milletin dillerinde olduğu gibi kuranın dilinde de mecazi anlatım sanatı çok geçmektedir.

310

Page 311: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

Mecaz sanatı herkesin bildiği gibi bir olayı gerçek anlamının dışında anlatma sanatıdır. Bunlardan Birkaç Tane örnek verecek olursak. Hazreti Musa’nın Asasıyla denizi yarması, Salih peygamberin devesi, Süleyman peygamberin Balkısın sarayını getirttirmesi, Hazreti isa peygamberin ölüleri diriltmesi hep bunlar değişmeceli olarak anlatılmıştır. Kur’an Okuyucuları şunu iyi düşünmelidir ki Peygamberlerde böyle olağan üstü vahiylerin dışında bir mucizeleri olmuş olsaydı neden kâfir olanlar tarafından eziyet edilmelerine müsaade edilirlerdi. Peygamberler kendisine tabi olanları mucizeleri ile kâfirlerden korumaları gerekirdi. Yoksa Son Peygamber olan hazreti Muhammet sav de on üç sene gibi bir zaman Mekke müşriklerinin içerisinde işkence ve ızdırap çekmezdi. Mekke’den Medine’ye gidebilmesi için mağaralarda yılanların çıyanların içerisinde gizlenmelerine gerek yoktu. Veya. Uhut savaşında bir çok Müslümanlar ölürken buna mucizeleriyle engel olurdu. Hayır. Peygamberlerin diğer insanlardan farkı sadece ve sadece vahiy almalarıydı. Öyle insanların inanmaları için olağan üstü vahiylerin dışında gösterdikleri bir mucizeleri yoktur.6/111- Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. Demek ki insanların bu güne kadar mucize anlayışları, mucize kavramı kuranın anlattığı ile alakası yok. Şimdi soruyorum onlara,? o zaman kuranın tarif ettiği peygamber günümüzde de gelmiş olsaydı kaç kişi onun peygamberliğine inanırdı. Bu Günkü inandım ben müslümanım diyen toplumlar. Diyeceklerdi ki Haydi peygambersen bize mucize göster bakalım dediğinde peygamberim diyen kişinin onlara göstereceği mucize vahiyden başka bir şey olmayacaktı. Ve toplum da onu dövüp öldüreceklerdi. O zaman Ey Müslümanım diyen insanlar, Ortada şimdi bir peygamber yok artık bir daha peygamber de gelmeyecek, size o büyük gün gelmezden önce Allah peygamberlik ayetini feshederek onun yerine insanların yollarını vahiylerle düzeltebilecekleri kuran gibi yeterli bir kitap var. O Kitapta insanlar için her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksik bırakılmamıştır. Ve insanlar sadece ondan sorguya çekileceklerdir.17/89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.6/38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.43/44- Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. Kuranda geçen mucize ile ilgili ayetlerden ne anlatmak istediği konusunda herhalde yeterli bir açıklama yapıldığı kanaatindeyim Bu Gün Ehli Kitap ve İslam dünyası. Kavramları yeniden gözden geçirerek, Yanlış anlamalara neden olan kelimeleri doğru anlamaları gerekir. Kuranın tarif ettiği yolu doru anlama ve doğru yolda yürüme dileğiyle. Şimdi de Kuranı Doğru Anlamada ikinci engel olan sünnet veya hadis Kavramı üzerinde durmaya

311

Page 312: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

çalışalım.SÜNNET VEYA HADİSLERÖnce Kur’anda geçen sünnet anlayışı ile ilgili birkaç tane ayetlerden örnekler verelim35/43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.17/77- (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.7/185- Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete’ (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?Bu Naklettiğimiz ayetlerden Kuranın Tarif ettiği sünnet neymiş onu açıklamaya çalışalım.SÜNNET: Allahın Evrene ve Toplumlara uyguladığı veya koyduğu yasaların değişikliğe uğramadan tekrarlana gelmesidir. Güneşin doğudan doğup batıdan batması, gece ile gündüzün birbiri ardınca takip etmesi, doğan her canlının eceli geldiği zaman ölmesi, canlılar yaratılırken bir erkek ve bir dişiden yaratılması Yüzme bilemeyenlerin denizde boğulması Hep Allahın evrene koyduğu değişmeyen yasalardandır. Bir Başka Sünnet ve değişmeyen yasalarda Toplumlarda olagelen değişmeyen tekrarlana gelen yasalar sünnetlerdir. Bunlardan Kurandan Örnekler vermeye çalışalım.17/16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.Bu Ayette Mecazi bir anlatım sanatı var. Şimdi Ayette geçen anlatımın yüzeyselliğine değil içeriğinde. kastetmek istediği anlam üzerinde durmaya çalışalım. Tarih Boyunca Toplumlarda var ola gelen sünnete baktığımız zaman peygamberlere karşı çıkanlar toplumun hep önde gelenleri olmuştur. Firavunlar Nemrutlar Ebucehiller. EbuLehepler hep toplumların önde gelen şımarmış kibirlenmiş ve gururlanmış olanlardır. Çünkü Onlar Kendi tahtlarının yıkılma endişesi taşımaktadırlar.7/146- Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşt yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır. Kuranın Anlatım sanatına baktığımız zaman. “ Yeryüzünde büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim.” Ayette geçen bu ifade Kur’anın bütününe baktığımız zaman diğer ayetlerin özünden süzülüp gelen onların anlamlarını da içinde barındıran bir anlam taşımaktadır. Nasıl Kişileri Allah özel olarak saptırma hidayete

312

Page 313: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

getirme, bağışlama olayı olmuyorsa kişilerin kendi yönlerini istedikleri tarafa yönlendirmesi ve fiiliyata geçirmesi ile olagelen bir şey ise, Büyüklük Taslayanlar da rabbani yolda yürümeye istekli olmadıklarından dolayı Kuran Böyle bir ifade ile anlatmaktadır.Dünya hayatına Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi sarılan biri Yığdıkça yığan zevk aldıkça daha çok dünyayı mamur hale getiren biriyle, Dünya hayatında malı mülkü olmayan hem hayatı işkence ve ızdırapla geçen birinin, Ölüm anındaki durumları ölüme giden fotoğrafları herhalde bir değildir. Dünya hayatında saltanat sürenler canlarını kolay kolay vermek istemezler. Ama İnanmış ve Salih amel işleyerek. Hayatını ölüme kadar itekleyerek götürmüş biri Daha Güzellik beklerken onun ölüm halindeki fotoğrafı farklı olacaktır herhalde. Şu sözün kime ait olduğunu bilmiyorum ama. “ Sen doğarken ağlıyordun herkes sana gülüyordu, sen öyle bir hayat yaşa ki, sen ölürken gülerek git herkes sana ağlasın.” İnkar edip Ahiret hayatına iman etmeyenler ve dünyada güllük gülistanlık yaşayanlar kolay kolay ölmek istemezler.2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir. Kuran burada Yahudi ve Yahudi zihniyetli adamlardan söz etmektedir. Dünya hayatına bu kadar önem veren insanlar ölürken canlarını zor teslim ederler. Bu da Allahın bir sünnetidir.18/55- Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni beklemeleri)dir. Kuranda geçen Allahın sünnetleri ile ilgili ayetlerden aktarmaya çalıştık. Şimdi de Peygambere ait oldukları sanılan hadis ve sünnetlerden söz etmeye çalışalım. Bütün Peygamberler. Kendilerine ait Allaha rağmen hiçbir şey söyleyemezler ve söyleme hakkına da sahip olamazlar.69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. 69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.69/47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. Öyleyse Resule ait sünnet Allahın göndermiş olduğu emir ve yasakları, insanlara aktarır ve yaşar. Yani Kuran Bir kanun peygamber de o kanunu hayatına uygulayan diğer insanlara örnek bir elçidir.33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. Görüldüğü gibi, Bütün peygamberlerdeki haslet Allahın Emirlerini yerine getirilmesindeki hassasiyettir. Önce Şu Tarihi bir yanılgı ve yanlışlığı düzeltmek gerekir. Hadis İlmi Diye bir ilim Olmaz. İlim belge kanıt ister. Belge ve kanıtı olmayan ancak hikâye ve masal olur onlara itibar edilmez. Bütün İslam toplumlarının bildiği bir gerçek odur ki, Hadisler Kuran ile karışmasın diye yazılmadığı konusunda İslam

313

Page 314: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bilginleri hem fikirdir. Hicri yüzeli sene sonra Gündeme gelmeye başladı. Yazılmayan ve kim söylediği kim rivayet ettiği onlarca kuşağın ağızdan ağza dolaşarak köküne inildiği sanılan sözler ne kadar, güvenirli olabilir onu siz düşünün. Bir programda bununla ilgili bir konu dikkatimi çekti. Beş on tane kişiyi sıralıyorlar. İlk sıradaki ikinci sırada olana öbür sırada olana söylemek için bir cümle söyleniyor. bu cümle son söyleyenden nakledildiği zaman, ilk söyleyenle karşılaştırıldığında hiç ilgi ve alakası olmayan bir cümle karşımıza çıkıyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum Bu Aynı anda olan bir yanlışlık Peygambere ait sözlerin doğru olup olmadığı Aradan yüzeli sene geçtiğinde ne kadar güvenilir olduğuna siz karar verin. Bütün Hadis Kitaplarında geçen Güvenilir hadis diye aktarılan bir sözde hadisi naklederek hadisler konusundaki düşüncelerinizi tekrar gözden geçirmenizi istiyorum.Bir Gün Allah Resulü sahabelerden birkaçıyla beraber çöle gezmeye çıkarlar. Resulün o arada taharet ihtiyacı gelir. Her taraf açık gizlenmesi gerekiyor. Arkadaşlarından olan birine git karşıdaki ağaçlara selam söyle beni gizlesinler diyor. Arkadaşı da gidiyor ağaçlara selam söylüyor. Durumu anlatınca ağaçlar hemen yerlerinden fırlayarak resulün yanına gelip gizliyorlar. Sonra da tekrar yerlerine geri gidiyorlar. Allah Aşkına Bu Anlayışın Bu dinin, Yahudi ve Hıristiyanlık dini ile ne farkı var. Şeytan daha önce de bahsettiğim gibi Kuranı tahrip etme gücünü kendisinde bulamamış ne kadar çamur atsa da tutturamamış Ama Hadisler adı altında İslam toplumunu bölmeyi tevhit inancını bozmayı başarmıştır. Kuran gelmezden önce peygamberler toplumu boş bırakmıyordu peş peşe birebirlerini takip ediyordu. Bozulan yerleri düzeltiyorlardı. Son Peygamber olan Hazreti Muhammet SAV ile peygamberlik noktalanınca. İnsanları kurandan başka düzeltecek kalmadı.33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.Artık İnsanların Yol Göstericisi Kurandır. Onu Anlamak onu hayatımıza uygulamak gerekmektedir. Çünkü Onda hiçbir şey eksik bırakılmamış.6/38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. Ve onda Her örnekten bir örnek verilmiş30/58- Andolsun, Biz bu Kuran’da insanlar için her örneği gösterdik. Şüphesiz, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman, o inkâr edenler, mutlaka: "Siz ancak muptil olanlardan başkası değilsiniz" derler. Bazıları Benim hakkımda. iftira ederek Peygamber düşmanı diye fısıldadıklarını biliyorum. Asla Ve tövbe hâşâ, Peygambere karşı içinde zerre kadar şüphe ve saygısızlık bulunanlar iman etmiş olmazlar.4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan

314

Page 315: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.İşte Allah resulüne iman itaat saygı sevgi böyledir. Bu Kuranı bize sunan o Resul Allahtan bu kitap’ı Gökten zembil ile indirmedi. Ona vah yedilerek ağzından süzülerek bize geldi. Peygambere iman etmeyen kurana da iman etmez Asla Peygambere karşı benim saygısızlık ve hafife alma diye bir konumum olamaz. Ben Ona tam bir teslimiyetle iman ettim. ve bazılarının yaptığı gibi de onu kendi bulunmuş olduğu konumdan kaldırarak Allah konumuna da getirmeyi asla kabullenemem. O Resul de böyle bir davranışı yaptığım zaman benden hesap soracaktır.2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız." Kuranın dışında peygamberler hakkında söylenen sözlerin hiç birine katılmam Çünkü Allah kâinattaki varlıklara insanlar ve peygamberler de dâhil hepsine bir değer vermiş onları bir yere oturtturmuştur. Kimse Allahın yerine koyduğu kelimeleri yerinden kaldırıp da başka bir yere koyamaz koyma hakkı da yoktur.4/46- Kimi Yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar. Bu Ayetlere göre peygamberlerin yerlerini ve konumlarını Allah belirleyip sınır çizerken insanlardan herhangi biri kalkıp Allahın çizmiş olduğu sınırı çiğnemeye onu ihlal etmeye “ Hakkı yoktur. Bazı Yahudi ve Hıristiyanlardan Allah örnek vererek Peygamberleri ilahlaştıranları sorgulamaktadır.5/116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."5/117- "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahit olansın.” İşte Hazreti İsa İnsanlara Allahtan başka ilah olmadığını ilan ederken, Hıristiyanlardan bazılarının onu Allah yerine koyup Allaha olan sevgi karşısında ona olan sevgi ve ihtiramı Allaha denk ve Allahın üzerinde bir yere oturtmaları Allaha şirk olmaktadır. Bazı Müslümanların da Aynı Hataya düşerek Hazreti Muhammedi sav De aynı konuma düşürmeleri onları şirke götürmektedir. Bir Ayeti alarak Allahın helal ve haram ettiklerini sanki helal ve haramları da peygamberler de koyar bir konuma getirmeleri müslümanım

315

Page 316: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

diyenleri şirke götürmektedir.7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.Bilindiği gibi her peygamber kendilerinden önce gelmiş olan peygamberleri tasdik eder ve kendilerinden sonra gelecek olanları da müjdelerler. İşte tevratta ve incilde gelecek olan son resul müjdelendiği halde, onun gelişi ile ilgili bilgiyi saklamışlar ve Kendilerine Allahın bazı helal ettikleri şeyleri haram bazı haram ettikleri şeyleri de helal etmişlerdir. O Haramları helalleştiren ve helalleri de haramlaştıran Allah resulü değil. Allah tır. Allah ona haram ve helalleri bildirmektedir. İşte burada sanki helal ve haramı koyan peygamber gibi bir anlayış kuranın anlatım esprisine ters düşmektedir. Buna yine bir açıklama daha gerekmektedir. Onlar kendilerine haram ettikleri aslında daha önce Allah tarafından helal idi. Onlar helal olanı kendilerine haramlaştırdıklarından. Tekrar son resul ile tekrar helalleştiriliyor. Olay bundan ibarettir.Sünnet Ve hadis Konusunda Söylenenleri biraz daha açacak olursak, İki Kısma ayırmak lazım.1- Resuli Sünnet2- Muhammedi sünnetResuli Sünnet: Allah resulü olan Muhammedin davranış biçimlerini Kuranın emriyle bütünleştiren sünnettir. O Kendi hevasından konuşmayan kendi istek ve arzularına göre hüküm vermeyen vahyin gözetiminde hayatını düzenleyen sünnetidir ki. İşte Bu Kuranın Ta Kendisidir. Kuran Kanun Resul de onu pratik hayata uygulayan bir örnek elçidir. Öyleyse Onun Yaşamı kuranın emirlerinin hayata geçirilmesi uygulaması onun açıklaması oluyor. Açıklama derken kuran müphem manasında değil sadece hayata geçirmesi anlamında açıklamasıdır. Yoksa kuranı açıklayan o anlamda resul değil Allah tır.75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. İslam Toplumlarında Yanlış İnançlardan birisi de Kuranı Biz anlayamayız onu Peygamberimiz Hadisleriyle açıklar. Anlayışı insanları kurandan uzaklaştırmıştır. Peygamber Allah tarafından açıklanmış olan kuranı pratik hayata geçirir onun pratik hayata geçirilmiş olanı peygamberin açıklaması oluyor. Peygamberin açıklayamadığı bazı şeyler vardır. İşte Kuranın Bazılarını açıkladığımız bazılarından vaz geçtiğimiz derken onu kastetmektedir.6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar. Açıklanmak Olayın yaşanılır hale gelmesini anlatmaktadır. Bilindiği gibi bazı

316

Page 317: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bilgiler insanoğlunun ilim ve teknolojide gelişmesiyle ortaya çıkmaktadır. Kuranın indiği dönemde Güneşin ayın ve dünyanın konumları hakkında sadece teorik olarak bilgileri kuran söyleyip geçiyordu. Peygamber o günkü dönemde uzay bilimlerine ait araç yoktu. O bilgileri o konuyla ilgili ilim geliştiği zaman ancak açıklanabilirdi işte peygambere bazı açıklamağı şeyler bu gibi şeylerdir. Ama şimdi bir uzay köprüsü kurularak onlar hakkında detaylı bilgiler alınmaya başlandı ve bizlere kapalı şeyler ilim adamlarının buluşlarıyla açıklanmaya başladı. Peygamberi İnanan Müslümanlar Öyle bir Konuma getirmişler ki. Sanki Bütün İlimleri bilme gibi bir yeteneği olduğunu sanmışlar. Hayır, Allah resulü sadece Allahın bildirdiklerini bilir o Allahın gayıp ile ilgili bildirdiği şeylerin dışında bilgileri bilemez.7/188- De ki: "Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim."Resulü sünnet: Bütün Müslümanların ilgi odağı olan ve uyması gereken sünnetlerdir. O Allahın emirlerini söyleyip de pratik hayata yansıttığı sünnetlerdir.Muhammedi sünnet: Peygamberimizin vahiyle sınırlandırılmayan sünnetlerdir. Elbisenin rengi kalınlığı, sakal koyması saç bırakması yemek çeşitlerinin hangisini sevip sevmemesi Muhammedi sünnetlerdendir. Bunlar diğer Müslümanların zevki keyfi ile alakası olmayan şeylerdir bu sünnet sadece kendisini ilgilendirir.Şimdi Bunları da, anladıktan sonra Kuranda söylenenlerin ne söylemek istediğini anlamaya çalışalım.

2/ 245- Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz. Bu Ayeti açıklamak için kuranda geçen diğer ayetlerin yardımına ihtiyaç vardır. Eğer bu ayetin anlamına bakarak hüküm verecek olursak Allahın ihtiyaç sahibi olduğu anlaşılır. Ama kuranda onu ile ilgili ayetlere baktığımız zaman3/ 189- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetirendir. Allahın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını yerleri ve gökleri yaratan Allah olduğunu söylerken insanlarda Allaha borç vermek veya Allahın insanların borç vermesine ihtiyaç olduğunu düşünmek, çok yanlış olur. Ancak İnsanları denemek için rızkı bazılarına yayarak bazılarına da kısarak rızkı dar olanlara rızkı geniş olanların ihtiyaçlarını gidermek istemesidir.2/ 219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde

317

Page 318: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarızBu Ayete göre Sanki çift tırnaklı hayvanları Müslüman olanlara helal kıldığı halde Yahudi olanlara haram kıldığı söyleniyor ve anlaşılıyor. Bilindiği gibi İlk insan topluluğundan bu tarafa Allah hangi peygambere neyi helal etmiş ise diğer peygamberlere de onları helal neleri haram etmişse de onları da diğer peygamberlere haram etmiştir.16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı3/93- Tevrat indirilmeden evvel, İsrail'in kendine haram kıldıklarından başka, İsrail oğulları’na bütün yiyecekler helal idi. De ki: "Şu halde eğer doğruysanız, Tevrat'ı getirin de onu okuyun". Bu ayetlere göre Bütün peygamberlere gelen kitapların kaynağı Allah’tır Allah hiçbir peygamber ve kavme helal ve haram kıldıklarını başka bir kavme de helal ve haram kılar. Buradaki Kuranın söylemek istediği, Allahın helal ettiklerini kendi kendileri haramlaştırdıkları için böyle bir ifade kullanmıştır. Bazı Alevi vatandaşlar kendilerine tavşan etini örf ve adetlerine göre yemezler. Tavşan onlara hâşâ Allah tarafından haram edilmedi. Onların ellerinde böyle bir belge yok onların kendi kendilerine haram ettiklerinden dolayı onu yemiyorlar. İşte Yahudi olanların durumu da bunun gibidir. İşte Kuran’daki ayetlerin ne söylediği değil ne söylemek istediği yakalandığı veya anlaşıldığı zaman kuran anlaşılmaya başlar.

KURANDA SAVAŞVE BARTIŞ KUR’ANDA ANLATILAN SAVAŞ VE BARIŞ60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.Önce Din nedir.? İnsanların kabullendikleri ve yaşadıkları hayatın adıdır.5/3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.DİN: İnsanların yaşamak istedikleri ve yaşadıkları hayat tarzıdır. Ama Kurana Göre din: Allahın Peygamberlerle İnsanların dünya hayatında nerde nasıl davranacaklarına dair gönderdiği Hayat projesinin adıdır. Din Kavramını o zaman iki kısama ayırmak lazım.1-İNSANLARIN KENDİ KAFALARINDAN UYDURDUKLARI YAŞAM TARZI VEYA DİN

318

Page 319: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

2-ALLAH’IN PEYGAMBERLERLE İNSANLAR İÇİN SUNDUĞU DİN YAŞAM TARZIBiz Burada insanların kendi kafalarından uydurdukları din ve yaşam biçimlerini anlatmaktan ziyade onlar üzerinde genellemesini bir bilgi vererek, kuranın koyduğu ve öngördüğü yaşam biçimden söz edeceğiz.İman edenler için Helal ve haram koyma, kanun koyma, Allahtan başka hiç kimsenin hakkı değildir. Kişilerin kendi aklından çıkarmış oldukları yaşam biçimleri iman eden insanlar için değil, Onlar vahiy dininden uzak toplumlar için geçerlidir. Ve dünya üzeride insanoğlunun var oluşuyla beraber, genellemesi bile sayılamayacak kadar din ve yaşam biçimleri ortaya çıkmıştır. Bu Konulan kanunlar kurallar insanları disiplin altına Almak ve kendilerine göre birliği sağlamak içindir. Ama yine de kendi içlerinde parça parçadırlar. Bunlardan bir kaçını sayacak olursak. Kominizim, kapitalizm, sosyalsizim, oligarşi kırallık, Budizm, hinduizm, vs. Bu din çeşitleri her çağda değişerek günümüze kadar gelmiş dinlerin ve yaşam biçimlerinin, en olgunlaşmış şeklini de demokrasi Almıştır.İşte Kuran Dünya hayatında insanlara Aklını Takvasını fıskını vererek sonucuna Kendisinin katlanması koşuluyla istediği din ve yaşam biçimini seçmesini özgür iradesine sunmuştur.76/3- Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.İşte Dünya hayatını insanların deneme salonu yaparak, âdemoğlu şemsiyesi altındaki insanlara değişik roller vererek imtihana tabi utmuştur.67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. Dünya hayatı, bir imtihan ve deneme salonu ise, işlenmiş olan suçların cezası , dünya hayatında değil,Ahiret alemine ertelenmektedir. 18/58- Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır. Ama Allah dünya hayatında evrene koymuş olduğu yasalara uygun olarak hareket etmeyenleri, evrene koyduğu yasalarla,veya insanların koyduğu kuralları çiğneyip zulmedenleri insanlar elleriyle cezalandırmaktadır.22/40- Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler”, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır.Şimdi bu ayetler ve açıklamalardan sonra Allahın insanlar için seçmiş olduğu din neymiş onu anlamaya çalışalım.” Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. “Allaha Kulluk için yaratıldığının şuurunda olanlar. Dünya hayatında, kendi -

319

Page 320: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

lerinin istediği gibi yaşanan bir hayat değil, onların yaşam biçimlerini yerleri ve gökleri yaratan Allah’ın koyduğu sınırlar içerisinde Düzenlemek zorundadırlar. Her müslümanım diyenler, temel olarak önce kimseye zulüm yapmamak. Ve gücü yeterse de kimsenin yapmış olduğu zulme rıza göstermemekle sorumludur.60/8- Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.” İnsanlara Allah kendi yükümlülüğünü kendilerine vermişse sonucuna da iyi veya kötü kendisi katlanacaksa kişilerin dini ancak kendilerini ilgilendirir. Bir Kişi kendisi istemedikçe bütün dünyadaki insanlar bir araya gelseler bir insanı ne saptırabilirler ne de hidayete getirebilirler. Ne peygamberler, ne annesi babası ne de yakınları onun yola gidiş tarzını dinini engelleyemezler. Nuh Peygamberin oğlunu ve karısını yola getirememesi, lut peygamberin karısını yola getirememesi firavunun da karısını doğru yoldan engelleyememesi bu anlattıklarımızın bir kanıtıdır.Allah insanları yarattığı halde onları özgür iradesiyle baş başa bırakmışsa başkalarının onların din seçiminde bir birlerine müdahil olmaları hakları değildir. İşte Allah insanların dinlerini kendi dinlerine döndürmek için savaşmayı bir zulüm görmektedir. İnsanların kendi dinlerini kendi özgür iradeleriyle yaşamaları en doğal haklarıdır. Ama Vahiy toplumundan uzak olanlar, Başkalarının özgür iradeleriyle yaşadıkları hayata müdahale ederek, Zulüm yapmaktadırlar. İşte Allah müslüman olanlar, iktidar sahibi olurlarsa başka dinden olanlar başka dinden olanların dinini ortadan kaldırmak için saldırdıklarında o zulmedenlerin zulmünü ortadan kaldırarak herkesin dinini kendilerine vermekle görevlidir.2/217- Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: "Onda savaşmak büyük (bir günahtır). Ancak Allah Katında, Allah'ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük (bir günahtır). Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner ve kâfir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri (amelleri) dünyada da, ahi rette de boşa çıkmıştır.ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz kalacaklardır.Allah hiçbir zaman din konusunda savaşmayı emretmemiştir. Ama ayette de dikkatinizi çektiği gibi savaşmak haramdır. Allah savaşı kesin olarak yasaklamaktadır. Ama senin dinini ortadan kaldırmak senin inancını özgür iradenle yaşatmamak için sana savaş açanlara karşı da savaşmayı farz kılmaktadır. Çünkü” Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; “ Eğer dinden dönerse de Adı kâfir olmaktadır. Kâfir olarak ölenlerin yeri de Ahiret âlemindeki yeri, ebedi cehennemdir.3/ 176- Küfürde 'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahi rette pay sahibi kılmamayı ister. Onlar için büyük bir azap vardır. İşte müslüman olanlar ya bu dini yaşayacaklar ya bu

320

Page 321: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

dini yaşayacaklar onlar için başka bir alternatif yoktur. Müslüman olanlar sadece kendilerini kurtarmak için bu gayreti çabayı göstermiyorlar. Onlar kendilerini ayakta tutabilecek güce eriştiği zaman, ister müslümanım diyen mustazaflar olsun isterse de başka dinlere muhatap olan mustazaflar olsun, Onların da zulüm ve işkenceden kurtarmak için. Savaşması gerekmektedir.4/ 75- Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?Allah ben müslümanım diyenleri eğitip yetiştirmeyi istiyor. ki onların hiçbir zaman gevşeklik yapıp şeytanın peşine takılmasını istemiyor. Güçlü Bir İrade Güçlü bir iman güçlü bir sabır isteyerek onları hantallıktan kurtararak devamlı disiplin altına sokarak doğru bir çizgide yürümesini istiyor. Ve Müslüman olanların hayatta ki yüzlerini ve yaşam biçimlerini tanımlıyor.2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.Kuran Bir taraftan günlük Hayatta insanları beş vakit kendisiyle toplantıya konuşmaya davet ederken, Allah kendi ulûhiyetliğini, korumak istiyor. bir taraftan kazanılan mallardan infak ve zekatlarını ne kadar çok sevmelerine rağmen onu yakınlara yoksulara yolda kalmışlara isteyip dilenenlere vermeyi infak etmeyi istemektedir. İşte insanların arınmasını sağlayan bu davranışlardır. Günümüz toplumlarına baktığımız zaman, bir ihtiyaçlı gelse en müslümanım diyen onun ihtiyacını karşılamaktan kaçınmaktadır. Çünkü şeytan onu fakirlikle korkutmaktadır. Bu sebeple iman inanç sadece sözde kalmış. İşte toplumun helaki budur. Bir arabasının modelini yükseltecek, serasının yanına bir sera daha ekleyecek evinin üzerine bir kat daha çıkarak dünya saadetini süsleme peşindeyken mal hamalı olarak Ahiret âlemine yaşamın gayesi saptırılmış olarak gidecektir. Allah insanlardan borç isterken ihtiyaçlı olanlar için istemektedir. Seni Ve kâinatı yoktan var eden Allah ne yapacak senin kazancını işte Allah senin imtihanın için senden ihtiyaç sahiplerine vermeni istemektedir. Ama maalesef insanlar Allahın bu isteğine karşı duyarsız kalmaktadırlar. Allah da onları hidayete erdirir mi? asla. Erdirmez, çünkü sevdiğin mallardan kat kat artırmak koşulu ile borç istemişti de sen yerine getirmemiştin.

2/245- Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz. İnsanlar, inansın veya inanmasın onun dini kendinin olsun. insanlara din

321

Page 322: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

konusunda zulmetmediği sürece onlara da ihtiyaçlarını karşılamayı iman edenlere bir görev olarak vermiştir.9/60- Sadakalar, -Allah'tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Bu Ayette yanlış anlaşılan ve algılanan olay şudur. Sanki iman etmeyenlerin iman etmesine bir torpil olsun diye sadaka vermeyi anlayanlar var. O olay asla öyle değil, inansın veya inanmasın bu sadaka verme ihtiyaç sahiplerine verilmesi gereken bir haktır.Otorite Haline gelmiş olan islam toplumlarında, Asıl otoriteyi oluşturan canları ve mallarını feda eden ve etmeye hazır olan Müslümanların iktidarıdır. Orada söz sahibi onlardır. Ama buna rağmen o toplumda birde o otoriteyi kabul ettikleri halde kendi dinlerinde kalmak isteyen iki tip gayrı Müslimler bulunmaktadır. Kuran bunları ayrıştırırken Anlaşmalı olanlar ve anlaşmalı olmayanlar diye ayırmaktadır.ANLAŞMALI OLANLARA KARŞI KURANDA EMREDİLEN DAVRANIŞ BİÇİMLERİ9/7- Mescid-i Haram yanında kendileriyle anlaştıklarınız dışında, müşriklerin Allah Katında ve Resulünün katında nasıl bir ahdi olabilir? Şu halde o (anlaşmalı olanlar), size karşı (doğru) bir tutum takındıkça, siz de onlara karşı doğru bir tutum takının. Şüphesiz Allah, muttaki olanları sever. İnsanları incelediğiniz zaman, İnanmayanların inananlara karşı şiddetli düşmanlığı olanlar olduğu gibi, onların dinlerine karışmayanlar da bulunmaktadır. Tarihi Bir rivayet ama Peygamber efendimizin amcalarından ebu talip iman etmediği halde yakın akrabalık bağından dolayı yeğenini gözleyip korudu. Ama ebu cehil de amcası olduğu halde. Yeğenini kendi dininden olmadığı için ölümü için ferman hazırladı. Bunların ikisi de kâfir ama davranış biçimlerinde farklılık var. Toplum içerisinde de öyle değil mi? Kâfir olanlardan bazıları iman etmediği halde iman edenlerin dinine karışmıyor. Onların dini bana ne diyor. Bazıları da Allah ve peygamberine iman edip yaşayanları kendi dininden uzaklaştırıp, onları inkâra zorluyorlar. Ve onlarla birbirleriyle çeteleşip yerlerinden yurtlarından kovmaya çalışıyorlar. İşte Allah Müslümanların güç haline gelmiş olan iktidar sahiplerine bunlarla mücadele vermelerini istemektedir.2/191- Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir. Dikkatinizi çekmek istiyorum.” size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kâfirlerin cezası işte böyledir.” Ayette kesinlikle seni yurdundan dininde kovmak için sana saldırmadıkça onlarla savaşmayı yasaklamaktadır. Ne zaman seni yurdundan yerinden sana ait hakları gasp ederek seni öldürmeye karşı teşebbüs ederlerse elbette sen de onlara

322

Page 323: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

karşı savaşacak güç varsa seni de karşılarına çıkarmak istemektedir. Ama Kuranın Yirmi üç yıllık döneminin büyük bir çoğunluğu Mekke de kâfir bir toplumun içerisinde geçti. Bir taraftan iman eden ve imanını pratik hayata yansıtmaya çalışan müslümanlar, kâfirler tarafından sadece kendi dinlerini yaşadıkları halde onlara eziyet ediyorlardı Ama o zalimlerin, Eziyetlerine karşı güçleri yetmeyen Müslümanların sabırdan başka yapacak bir şeyleri de yoktu. İnsan karşısındaki, gücü normal şartlarda yenebilecekse veya onlara karşı cevap verebilecek güçleri varsa savaşırlar yoksa. Bile bile ölmek istemezler.Kuran iman etmeyen kâfirler için davranış biçimlerini sıralarken, Mutlaka bir hikmet olduğu bilinmelidir. Herkesin dini kendine ait, sana senini dinini ortadan kaldırmak için savaş açmayanlara karşı güzel davranmayı, Allah tarafından bir emirle bildirilmiştir. Çünkü Dünya hayatında insanların yaşamalarını kolaylaştıran ve savaşta kullanmaları gereken bir takım caydırıcı savaş araçlarını yakalayamamış olabilirler. İşte kâfirler de bunu kendilerinde bulundurmuşsa onlarla diyalogu kesilmiş olan müslümanlar o ihtiyaçlarını nereden giderecek? İşte Kuranda Anlatılan Süleyman peygamberin cinleri kendi ordusunun yapamadığı bazı savaş araçlarını cinleri çalıştırarak onlardan karşılıyordu. Veya fatih. Kendi ülkesinde top döken ustayı bulamayınca bu ihtiyacını Macar toplumundan karşılaması verdiğimiz örnekler anlayışımızı doğrulamaktadır. Bakınız. Sana karşı savaş açmayanlara davranış şekli kuranda şöyle sıralanmaktadır.9/ 1- (Bu,) Müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınıza Allah'tan ve Resulü’nden kesin bir uyarıdır. 2- Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve aşağılık kılıcıdır.3- Ve büyük Hacca (Hacca-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resulü’nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resulü de… Eğer tövbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azapla müjdele.4- Ancak müşriklerden kendileriyle antlaşma imzaladıklarınızdan (antlaşmadan) bir şeyi eksiltmeyenler ve size karşı hiç kimseye yardım etmeyenler başka; artık antlaşmalarını, süresi bitene kadar tamamlayın. Şüphesiz, Allah muttaki olanları sever.Mekke toplumunda temelleri atılan tevhit tohumları medine de yeşererek. Artık meyvesini vermiş Müslümanların, on üç on beş yıl çekmiş oldukları, zulüm sona ermiş ve arkasından söz sahibi iktidar sahibi müslümanlar olmuşlardır. Artık insanlara yapılan zulümlerin yerini adalet almış, İnsanların zayıf ve ihtiyaç sahiplerine infak, zekât, mazlum olanların üzerinden zalimlerin zulümleri kaldırılmış, Kölelerin boyunları çözülmüş devlet sosyalleşerek zekât cizye haraç verme imkânları olup da vermeyenlere karşı, savaş açarak zorla alınıp ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır.9/60- Sadakalar, -Allah'tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat)

323

Page 324: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

işinde görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.İnfak olayı ile zekât olayı biri birinden tamamen farklıdır. İnfak kişilerin özgür iradesiyle iman edenlerin ihtiyaç sahiplerine kendi gönüllerinden koptuğu kadar yapmış oldukları bağışın adıdır. Bu Onların bu konudaki davranışı Allah ile kendisi arasında olan bir olgudur. denemenin asıl nüvesini oluşturan bir haldir. Zekât ise İslam otoritesinin kişilerin mali durumuna göre, belirlediği ve vermekle mükellef olduğu verginin adıdır. İşte İslam toplumu içerisinden hiç birini ayırt etmeden, devlet ister inansın isterse iman etmesin onları Allahın kendilerine vermiş olduğu mallardan yararlandırmak zorundadır. İşte İslam: Zulmedenin zulmünü, fuhuşu yaygınlaştıran kimselerin fuhuşunu, ortadan kaldırmak, Adaletsizlik yapanların adaletsizliğini gidermek için savaşır. Bütün İnsanların gönüllerinde yatan ve kalpleri marazlanmamış beyinleri kirlenmemiş olanların şiddetle arzuladıkları şey, Savaş olmasın, insanların kanları dökülmesin mazlum olanların üzerlerinden zulüm kalksın, Allah’ın insanlara Adalet dağıtsınlar diye Farklı şekillerde, kimilerine malı yayarak kimilerinden de kısarak verdiği malları Adalet ölçüsü içerisinde kendi aralarında paylaşmaları için vermiştir. İşte Allahın vermiş olduğu bu mallar adalet ölçüleri içerisinde, insanlar arasında dolaşsın insanlar adaleti kendi aralarında uygulasın diye emretmiştir. Herkes gücü nispetinde çalışarak kendi yükünü götüremeyenlere diğerleri yardım etsin 16/71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar? Allah İnsanlardan 60/12- Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.2/85- Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.Bu Ayetler ışığında İnsanların Hangi şeyleri yapıp hangi şeylerden kaçınması gerektiğini sıralamaya çalışalım1-Kadın Ve erkek her kim olursa olsun Allaha, Hiçbir şeyi ortak koşmayacak.2-Hırsızlık Yapmayacak.3-Hiçbir kimse haklı bir nedene dayanmaksızın adam öldürmeyecek

324

Page 325: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

4- Bir insan suç işlemediği halde veya suçu kendisi işlediği halde, sorumluluğu başkasına yükleyerek iftira etmeyecek.5-Hiç kimseyi herhangi bir menfaat uğruna yerinden yurdundan Kovmayacak.6- Güzel davranışların ortaya konulmasında karşı çıkıp isyan etmemek.Daha örnekleri çoğaltabiliriz. Bu Ölçüler içerisinde hareket etmeyenlerin, Artık onları disiplin altına alınarak, zulüm yapmaları engellenmiştir. Hak ile batıl biri birinden ayrılmış Müslüman olanlar bir peygamber veya devlet başkanının uhdesinde toplanarak, tek vücut haline gelmişlerdir. Onlardan birisinin acısı, bir vücuttaki herhangi bir organın acısının vücudun her tarafını acıttığı gibi, toplumun tümünü acıtarak onları o kişinin arazını gidermeye davet edilmemektedirler.9/128- Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.İman endeler bir birlerinin velileridir.onlar hicret ettikleri halde , hicret etmeyen diğer müminlere karşı velayetleri yoktur.6/72- Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir.Sonuç olarak diyebiliriz ki: Kuran İnsanların hiçbir zaman bir birlerinin haklarını ihlal etmeden, dünya hayatında kendi dinlerini özgür iradeleriyle yaşatmayı amaçlamaktadır. Allah insanların dünyadaki yaşam biçimlerine özel bir müdahalede bulunmuyor. Ancak Göndermiş olduğu peygamberler etrafında güç ve kuvvet olmuş müslümanlar iktidar sahibi olduklarında, Başka dinlerde olanlar başka dinlerde olanlara, kendi dinlerine döndürmek için zulmettikleri zaman, onların zulümlerini ortadan kaldırmak için savaşmayı emreder. Müslümanım diyenler terörist değil terörist olanların karşısında anti teröristtir. Barış için savaşırlar. Savaşı ortadan kaldırmak için savaşırlar, yoksulluğa karşı, zulme karşı fuhşa karşı savaşırlar.

325

Page 326: Kuranı Anlamada Temel Esaslar - Ali Rıza Borazan

326