Upload
others
View
7
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
DEÜ İLAHİYAT FAKÜLTESi,
SOMA BELEDİYESİ
ve
SOMA İLÇE MÜFfÜLÜGÜ
Kur'an'ın Nüzô:lünün
1400. yılı münasebetiyle
KUR'AN'DA •
AILE -SEMPOZYUMU.
10-11 ARALIK 2010
SOMA
DEÜ İlahiyat Fakültesi Dekanlığı
ve
SOMA Belediyesi İşbirliği ile yayımlanmışbr.
Eserdeki bildiri ve müzakerelerin dini, ilmi ve hukuki sorumluluğu sahiplerine aittir.
Bildiriler müzakereler doğrutusunda gözden geçirilmiştir.
Eserin Adı: Kur'an' ın Nüzwünün 1400. yılı münasebetiyle
KUR'AN'DA AİLE SEMPOZVUMU
Baskı Yeri ve Tarihi: İzmir_, Temmuz 2011
ISBN: 978-9944-172-91-5
Editör Prof. Dr. Hi.iseyin YAŞAR
Editör Y ardımcılan: Dr. Mehmet Çiçek
İlkerYenen Bekir Esen
Emin Yıldırım
Ali Doğan
Kapak Tibyan Yayıncılık - Ramazan ÇELİK
Montaj Baskı Cilt Tibyan Yayıncılık Basım Yayım Matbaacılık San.Tic.Ltd. Şti .
1145/1 Sak. No:64/A-1 Yeni§ehir -İZMİR Tel: O 232 459 77 78 Faks: 0232 449 3293
[email protected] - www.kitapbasimi.com Kültür Bakanlığı Sertifika No: 16613
Basım Tarihi: Şubat 2012
KUR' AN' A GÖRE AİLENİN PSiKOLOJiK TEMELLERİ
Prof. Dr. Celal KIRCA*
Giriş
Aile, cinsiyet farkı olan iki kişinin, hayatlannı ömür boyu birleştirmek üzere kurduktan kurumun adıdır. Her kurum gibi ailenin de dayandığı bir takım temeller mevcuttur. Bu temeller arasında kültürel, hukuki, ekonomik, sosyal ve psikolojik olanlan hiç şüphesiz en etkin olanlarıdır. Toplurnlara göre niceliği ve niteliği değişse de, bu temelierin etkinliği, asla değişmemektedir. Çünkü insanın fıtri/genetik yapısında mevcut olan fizyolojik/psikolojik ihtiyaçlar yok olmadığı gibi, kültürel, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar da yok olmamaktadır. Bununla birlikte ailenin temelini oluşturan en önemli etken, hiç şüphesiz Fizyolojik/Psikolojik nitelikli olanlandır. Nitekim ünlü bilim adamı Abraham Harold Maslow; yemek, içmek, uyumak, solumak, cinsellik gibi temel içgüdüsel ihtiyaçları; can ve mal varlıklannın korunması gibi güvenlik ihtiyacını; sevme, sevilme, bir gruba mensup olma, yardımseverlik ve şefkat gibi sevgi ihtiyacını; tanınma, sosyal statü sahibi olma, başan elde etme, takdir edilme gibi saygı ihtiyacını; kendini geliştirme, zorlu hedefleri başarma gibi kendini gerçekleştirme ihtiyacını, insanın en temel ihtiyaçlan arasında sayar1
• Alexis Cerrel' ise cinsi arzuyu, susuzluk ve açlıktan sonra en şiddetli olan bir içgüdü olarak tanımlar.2 Watson'a göre ise, cinsellik, insan davranışlarını etkileyen dördüncü bir güçtür.3 Bu ihtiyaçlar hiyerarşisi içinde yer alan, cinsel ihtiyaç, sevgi, saygı ve şefkatin aynı zamanda ailenin kuruluşunda ve devamında da etkin bir rol oynayan ihtiyaçlardandır.
Ailenin kuruluşundaki bu ihtiyaçlar ile Kuranın muhteva bütünlüğü içinde yer alan aile ile ilgili bilgiler mukayese edildiğinde açıkla görülür ki, Fizyolojik/psikolojik bir temele dayanan cinsel ihtiyaç, sevgi, şefkat ve
Erciyes Üniversitesi ilahiyat Fak Öğretim Üyesi, Kayseri. 1 Bkz. Ali Kll§at, Nefis Mertebelerine Psikolojik Bir Yakla§ım, Tasawuf İlmi ve
Akademik Ara§tırma Dergisi, Ankara,2002, s. 119-128. 2 Alexis Cerrel, İnsanklar Uyanın, Ter. Leyla Yazıcıoğlu, İstanbul,1959, s.61. 3 Rudolf Pintner ve arkada§ları, Eğitim Psikolojisi, Ter. Sabri Akdeniz, İstan
bul,1987, s.57.
170 İkinci Oturum
saygı gibi duygusal ihtiyaçlar, aynı zamanda Kuranın da konulan ve kavramları arasında yer alır. Bir ba§ka ifade ile ailenin psikolojik temelleri ile Kuran da yer alan aile ilgili bilgilerin birbiriyle paralel bir uyum içinde olduğu hatta örtü§tüğü görülür. Bu paralel benze§me ve örtü§menin yanında, Kuranın bu sayılan ihtiyaçlara ilaveten nesli devam ettirme arzusuna ve ihtiyacına özel bir vurgu yaptığı da bilinmektedir. Bu ili§ki, aynı zamanda İslam Dininin, tabii ve fıtri bir din olu§unu ortaya koyan örneklerden biri olarak da algılanmalıdır.
Nitekim İslam dinin tabii ve fıtri bir din olduğu vurgusu, hemen hemen bütün ciddi eserlerde yer alır. Bu vurgu, rastgele söylenmi§ bir sözden ibaret değildir. Zira Kuran, kavramsal anlamda iki dinden söz der. Bunlardan biri "et-Dinu'l Kayyim/fıtrat dini"\ diğeri de hepimizin bildiği "münzel" din olan İslam' dır. Münzel dinin, fıtrat dini ile tam bir uyum içinde olmasından daha tabii bir §ey de olamaz. Aksini dü§ünmek, O'nun "hak" din olduğundan §Üphe etmektir. Çünkü insanı yaratan ve onu fıtri yetilerle donatan da, ona münzel dini gönderen de Allah'tır. Bu nedenle münzel dinin, insan fıtratina aykırı ilkeler ve kurallar önermesi asla dü§ünülemez.
Kuran, her alanda olduğu gibi toplumun ana çekirdeğini oluşturan aile konusunda da, amacına uygun ilkeler ve prensipler getirmiş; sağlam ve sağlıklı bir ailenin alt yapısını olu§turan psikolojik temelleri destekleyen, . te§vik eden ve yönlendiren ilke ve prensipler orta koymu§tur Bu temellerden bir kısmının aileyi hem kurucu hem de devam ettirici bir misyona; bir kısmının ise sadece devam ettirici bir misyona sahip olduğu görülmektedir.
İnsana ait bilgiler nasıl kavramlarla ifade ediliyorsa, Kur'an'da yer alan bilgiler de kavramlarla ifade edilmektedir. Bu nedenle Kurani bilgiler demek, bir anlamda Kurani kavramlar demektir. İnsanın bütün iradi eylemleri, kazandığı kavrarnlara bağlı olduğuna göre, Kurani bilgilerin hayata aktarılması da bu kavramların kazanılmasına bağlıdır. İnsan, Kurani kavramları ne kadar çok elde ederse, o kadar Kuran'ı tanımış ve davranı§larına yansıtmı§, dolayısıyla yeterli Kuran bilgisine ve kültürüne sahip olmu§ olur. Ancak kavramların kendisi de elde edilme yollan da karma§ık olduğundan, Kurani kavramlarla verilmek istenen bilgileri elde etme de o kadar kolay olmamaktadır. Bu zorluklar da kavramların sahip olduğu özelliklerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle her Müslüman, Kuranı anlamak ve ya§amak için, O'nun kavramıarına sahip olmak zorundadır.
4 Rum,30/30 "Hakka yönelerek kendini Allah'ın .insanlara yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratışında bir değişme yoktur Işte dosdoğru din budur." Aynca bkz. Tevbe,9/36
Kur'an'da Aile Sempozyumu 171
Bir insan, ne kadar Kurani kavrarnlara sahip olursa, o kadar Kuranı anlamı§ ve içselle§tirmi§ olur. Ne var ki bazı kavramların içieri d oldurulmadan ve · ya§arnadan sadece söz olarak kullan ılını§ olması, bazı olumsuz çağrı§ımlara ve algılanmalara sebep olmakta ve insan üzerindeki etkisini de azalmaktadır. Nitekim gürılük hayatımızcia kullandığımiZ bir çok kavrarnın bu olumsuz etkiye maruz kaldığı hepimiZin malumudur. Bu nedenle burada kullandığım kavrarnların en azından bir kısmının bu olumsuz etkiye maruz kaldığını ve bu nedenle algılanı§ında ve çağrı§ımındaki etkisizliği gözden uzak tutmamak gerekir.
1. Aileyi Kurcu ve Devam Ettirici Temel Etkenler
Kuranda Hz. Adem ve e§i ile ilgili yer alan bilgilerden, yeryüzünde insaniann kurdukları ilk sosyal kurumun aile olduğunu öğreniyor ve ailenin en önemli iki unsurunun da kan-koca olduğunu biliyoruz. Kuranda aileyi tanımlayan özel bir kavram bulunmarnakla birlikte O'nda yer alan bilgilerden ve bu bilgilerdeki içeriklerden, aileyi ifade edecek ve tanımlayacak bazı bilgiler bulabilmekteyiz. Mesela "zevç" ve ezvaç" sözcükleri, aileyi tanırolayabilecek kavrarnlar olarak değerlendirilebilir.5 Aynca bu ifadelerin yanında, Hz. Adem ile e§i ve çocukları hakkında verilen bilgiler ba§ta olmak üzere, Peygamber kıssalarında yer alan bazı ifadeler, Kuranda bir aile anlayı§ının var olduğunu gösteren örnekler arasında yer alır. Buna "nikah" la ilgili bilgileri de ilave ettiğimiz de, hem aile kurumunu hem de bu kurumu olu§turan ve devarn ettiren etkenleri, Kuranda görmek mümkündür.
1. Cinsel İhtiyaç ve Nesli Devam Ettinne Arzusu
Kuranda, "Kadınlara, oğullara, kantarlarca altın ve gümü§e, otlağa salınmı§ atlara, davarlara ve ekiniere kar§ı hissedilen a§ın sevgi, insanlar için süslü gösterilmi§tir"6 ayetinde, hem cinsi duyguya temas edildiği hem de sayılan bu §eyler arasında cinsi duygun~n ilk sıraya konulduğu görülmektedir.7 Ayettekonuyla alakalı geçen kavram,"hubbu'§ §ehevat"tır. Şehvet, istemek, arzu etmek demektir. Ünlü Kuran yorumcusu Razi'ye göre §ehvet arzu edilen §eylerin adıdır.8 Bu durumda "hubbu'§ §ehevat" sevmeyi sevme gibi arzulan sevme anlamına gelir. Nitekim Razi'in, tefsirinde bazı filozofların görü§lerinden de yararlanarak bu ayetin anlamını açıklamaya çalı§tığı ve bu ifadenin ne anlama geldiğine yönelik aynntılı
5 Celal Kırca, Kuran ve İnsan, İstanbul,1996,s.l17-119. 6 Al-i İmran,3/14 7 Firuzabadi, Besair, Mısır, 1986, 3/358. 8 Fahreddin er-Razi, Tahran, Daru'l Kütbi'l İlmiye, ts. 7/194.
172 İkinci Oturum
bilgiler verdiği ve tanımlar sunduğu görülür.9 O'na göre bilinen §eylere ilim adı verildiği gibi, arzu edilen §eylere de §ehvet denilmektedir. Bu anlamda §e h vet, bütün fıtri temayüllerin genel adi olmaktadır. Nitekim Ferit Devellioğlu' nun, Osmanlıca -Türkçe lugahnda "§ehvet" sözcüğü a§ırı istek, nefis ve cinsel istek10 olarak tanımlanmaktadır. Bu da gösteriyor ki §ehvet sözcüğü, cinsel isteyin yanında a§ırı istek ve nefis anlamlannda da kullanılmaktadır. Buna ilaveten Kuranda farklı konular içinde yer alan "refes"11
, ve "nisaikum harsün lekum"12 ifadelerinin cinsellik ile alakalı olduğu da bilinen bir husustur.
Bundan da §unu anlıyoruz ki, Kuran cinsel arzuyu ve bu arzunun 1
. tatminini yok saymıyor bilakis tatmin edilmesini istiyor13• Ancak Kuran,
her duygunun tatminin de olduğu gibi, bu duygunun tatminini de belli kurallara ve ilkelere uyulmasını öngöıüyor. Nitekim Kuranın ön gördüğü bu ilkeler ve kurallar arasında helal, temiz, doğru, güzel ve denge kurallan en önde ve ba§ta olan kurallar arasında yer alır.14 Kurana göre cinsi arzu tatmin edilecektir ama, bu tatmin etme i§i, helal yoldan yapacakhr. Bunun adı da "nikah" adayalı evliliktir. Bir ba§ka ifade ile Kuran, cinsi arzunun tatminine me§ruluk kazandıracak bir hukuki sözle§meyi, (nikahı) §arİ ko§maktadır. Dolayısıyla hukuki me§ruluğa ve ahlaki değerlere uymayan ve ki§iyi sorumluluk duygusundan soyutlayan zinaya da kapıyı kapatmı§ bulunmaktadır.
Ailenin psikolojik temelini olu§turan diğer bir psikolojik etken de nesli devam ettirme arzusudur. Nesli devam et'Jrme, türün korunması için gerekli olan bir duygudur ve bütün canlılar; çoğalmak için mukavemet edilmesi imkansız bir arzu duyarlar. Canlılar içinde yalnız insan cinsi, arzunun §iddetine kendi iradesiyle engel olabilir. Türün korunması için duyulan isteğin vasıtası ise, cinselliktir. Bu duyguyu Kur'an bize ilk insan ve ilk peygamber'in §ahsında çok veciz bir §ekilde açıklamaktadır: Taha suresinin 115-121. ayetleri arasında verilen bilgiye göre, Adem'in cennette yorulmadığı, acıkmadığı, susamadığı, çıplak kalmadığı ve sıcaktan etkilenmediği anlahlmakta ve daha sonra §eytanın O'na fısıldayarak "Ey Adem, ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümdarlığı göstereyim mi?'' dediği ve bunun üzerine Hz. Adem'in avret yerlerinin açılı§ından söz
9 Razi, et_Tefsiru'l Kebir7/195 .. 1° Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara, 1970/1181. ıı Bakara,2/187 12 Bakara,2/223. 13 Seyyid Kutub, Fizilali'l Kuran, Ter. İ.Hakkı Şengüler, ve diğerleri, İstan
bul, 1971,27230-231. 14 Celal Kırca, Hayalın İçinde Hayatla Birlikte Kuranı Anlama (sorunlar- yöntemler)
İstanbul, 2010, s39-40.
Kur'an'da Aile Sempozyumu 173
edilmekte ve üstlerini cennet yaprakları ile örtmeye çalıştıkları ifade edilmektedir.
Ayette geçen ebeciilik ağacı ve yok olmayacak hükümranlıktan maksacim iıe olduğu konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değilse de Hz. Adem ve Havva'nın ebeciilik ağacından yiyince hemen avret mahallerinin açılması ve tenasül organlarının görülmesi, bu ağaçla cinsellik arasında bir ilişki bulunduğunu göstermektedir. Bazı Kur'an yorumcuları, ebeciilik ağacını, cinsel birleşmeden bir kinaye olarak yorumlamışlardır. 15
Çünkü, susuzluk, açlık, yorgunluk ve sıcaktan etkitenmeme gibi fizyolojik motifler zikredildikten sonra, ebeciilik ağacının zikredilişi, büyük bir ihtimalle cinsi dürtüyü ve nesli devam ettirme duygusunu açıklamaktadır. Zira ayette sadece cinsel içgüdü açıkça zikredilmemekte, diğerleri zikredilmektedir. Nitekim şu ayetler de bu yorumu destekler niteliktedir:
"O sizi bir tek nefisten yarattı. Gönlü ısınsın diye O'ndan eşini var etti. Eşini sarıp örtünce (eşiyle birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi. Onu gezdirdi. Yükü ağırtaşınca ikisi beraber Rableri Allah'a dua ettiler: Eğer bize iyi güzel bir çocuk verirsen, şükredenlerden olacağız dediler. "16
" Ey insanlar, sizi bir tek nefisten yaratan ve O'ndan eşini var edip ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun"17 Bu ayetler, Hz. Adem ile Havva'nın birleşerek çocuk meydana getirdiklerini ve çoğaldıklarını anlatmaktadır.·
Çocuk, aileyi koruyan ve karı-kocayı birbirine daha da yaklaştıran bir araçtır. Çocuk sayısının artmasının boşanmayı güçleştirdiği de bilinen bir gerçektir. Kadın sevgisinden bahseden ayette, hemen çocuk sevgisinden söz edilmesi, evlilik amaçları içinde çocuğun bir ihtiyaç olarak görüldüğünü de ifade etmektedir. Çocuklu ailelerdeki boşanma oranlarıyla, çocuksuz ailelerdeki boşanma oranlarının farklılığı nesli devam ettirme duygusunun, aileyi korumadaki rolünü de açığa çıkartmaktadır.
2. Sevgi
Ailenin psikolojik temelini oluşturan diğer bir kurucu ve devam ettinci ana unsur da, sevgidir. Sevgi, insanlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen önemli etkenlerden biri olduğu gibi, eşler arasındaki ilişkiyi de düzenleyen en önemli etkenlerden biridir. Sevgi, kişiliğe yöneliktir ve duygusal bir ihtiyaçtır. Cinsellik ise, vücuda yöneliktir ve fizyolojik bir ihtiyaçtır. Bu sebeple doğumundan ölümüne kadar insan, sevgiye muhtaçtır. Bu husu-
15 Süleyman Ate§, Yüce Kuranın Çağda§ Tefsiri, İstanbul, 1990, 5/54-55; 4/455. 16 A'raf, 7/189 17 Nisa,4/1
174 İkinci Oturum
su Kur'an §öyle açıklamaktadır: "içinizden kendileriyle huzura kavu§acağınız e§ler yaratıp, sevgi ve rahmeti/incelik ve yumu§aklık var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir"18 Ayette yer alan huzura kavuşma ifadesiyle e§lerin kar§ılıklı birbirine olan ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların giderilmesi halinde huzur ve mutluluk duyacakları anlatılmaktadır. Kurana göre huzur ancak, bir erkekle bir kadının nikaha dayalı olarak birle§mesiyle mümkün olacak bir hayat tarzıdır. Çünkü bu insan fıtratına da uygun bir davranı§ türüdür.
Sevgi,''İnsanı bir §eye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yöneiten duygu"19 diye tanımlanır. Bu her bireyde var olan fıtri bir duygudur Hiç §üphesiz her duygu gibi bu duygunun kaynağı da Allah'tır. Allah'ın bir sıfatı da "vedud"dur. "Vedud" Arapça "feul" vezninde olan bir sözcüktür. Bu veznin diğer bazı vezinlerden farkı, hem fail/özne, hem de mefuV nesne olmasıdır. Bu nedenle "vedud"un anlamı, hem çok seven hem de çok sevilen demektir
Bununla birlikte sevgi konu§ulmaz, ama sevgiye dair konuşulabilir. Sevgi, ilgidir, alakadır. Sevgi, duyulur, hissedilir, ya§anır. Sevgi, satın
alınmaz, kazanılır. Sevgi, payla§ılır. Sevgi, yakınlıktır. Sevgi özgürlüktür. Sevgi yumu§aktır, Sevgi bağrına basar. Sevgi, anneliktir, babalıktır. Sevgi, doktorluktur. Sevgi, evrenseldir. Sevgi, para gibi kasaya kilitlenemez. Sevginin yeri kalptir. Bir annenin, babanın, bir eşin veya bir çocuğun kalbidir. Bu nedenle sevgide yargı yoktur, yargı varsa orada sevgi yoktur.
Ayette, huzura kavu§ma ifadesinden sonra sevgi ve şefkat kavramlarının yer alması ise, eşierin birbirlerine karşı sevgi ve şefkat göstermeleri, özellikle sevginin eşe yönelik yönünü açıklamaktadır. Yani sevgisiz,-huzur olamayacağını açıklamaktadır. Sevgi, fıtri bir duygu olmakla birlikte yönlendirilmeye ve geli§tirilmeye müsait bir duygudur. Bunun için de yönlendirilmesi ve geli§tirilmesi gerekir. Yönlendirilme durumuna ve objesine göre farklı sevgi türleri mevcuttur. Allah sevgisi, anne-baba sevgisi, eş ve çocuk sevgisi, vatan ve millet sevgisi gibi. Burada söz konusu olan eş ve çocuk sevgisidir.
Aile, sevgiyi sürekli kılan ve yönlendiren bir kurum özelliğine sahiptir. Özellikle içtenlik, cana yakınlık ve fiziki çekicilik gibi özellikler daha çok artırmaktadır. Sevgiyi belirleyen unsurlar içinde ödüllendiriciliğin ayrı bir yeri ve değeri vardır. Zira insan, değer verdiği ödülleri kendisine ve-
18 Rum.30/21 19 TDK, Türkçe Sözlük, Ankara2005,s.l 742.
Kur'an'da Aile Sempozyumu 175
ren kişileri daha çok sevme eğilimindedir.20 Bunun için Hz. Peygamber selamlaşmak ve hediyeleşrnek yoluyla sevginin arttığını ifade etmiştir. Bu
· nedenle selam, konuşma ve hediye, sevgiyi eşler arasında artıran bir unsur olmaktadır. İşin aslına bakılırsa en güçlü ve en değerli ödüllerden biri de bizzat sevginin kendisidir. Bu sebeple her insan, kendisini sevenleri sever. Sevilmek için sevmek gerek. Bunun içindir ki Yunus, "sevelim, sevilelim," sözünü boşuna söylememiştir.
Sevgiyi belirleyen bir diğer unsur da düşünce uygunluğudur. Her insan kendisiyle aynı fikir ve düşüncede olan kişileri daha çok sevme temayülündedir. Bu sebeple eşler arasında fikir ve düşünce birliğinin olması, değer yargılarının ve tutkularının birbirine yakınlık arz etmesi, sevginin bir başka önemli belirleyicisidir. Bunun içindir ki İslam dini eş seçiminde küfüv ( denklik) ilkesini ortaya koymuş ve zorunlu haller dışında inanç, kültür, yaş, mali durum v.s gibi konularda denkliği tavsiye etmiştir.
Sevgi konusunda Hz. Peygamber'in şu sözünü hatırlamamak mümkün değildir. "Bana kadın ve güzel koku sevdirildL Göz nurum da, namaz kılındı."21 Ama şurası da bir gerçek ki eş de olsa iki kişinin her konuda uzlaşması mümkün değildir. Zaman zaman fikir ve duygu farklılıkları olacaktır. Burada önemli olan birlikte yaşamaya karar veren kişilerin,
aralarındaki fikir farklılığına rağmen, bu kararlarından dönmemeleri ve sorumluluk duygusu içinde hareket etmeleridir. Bu sebepledir ki Hz. Peygamber'in evlilik hayatında boşanma olayına rastlamıyoruz. Ancak şunu da belirtelim ki, İslam zorunlu hallerde boşanmayı bir çıkış yolu olarak öngörmüş ve evliliğin devamını azimet, boşanmayı ise ruhsat olarak kabul etmiştir.
Sevenler, birbirlerini yargılamazlar, başkalarından onaylama da beklemezler. Siz hiçbir annenin yavrusunu yargıladığını gördünüz mü? Onun sevgisi "eğer" sevgisi değildir. Onun sevgisi "çünkü" sevgisi de değildir. Onun sevgisi, "rağmen" sevgisidir. Bu bir Japon yazarına Masumi Toyotome'ye ait bir ayırımdır. O, eğer şunu yaparsan seni severim veya seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var türü sevgi çeşitlerinin gerçekte sevgi olmadığını, bunların bir çıkar ilişkisine dayandığını söyler. Gerçek sevgiyi, "rağmen" türü sevginin temsil ettiğini anlatır. Bir annenin veya babanın sevgisi, ancak "rağmen" sevgisinden başka ne olabilir? Her şeye rağmen anne ve baba eviadını sever. Evladı onu sevmese de sever. Çünkü anne, yavrusunu, dokuz ay 10 gün karnında taşımıştır. Hasta
20 J.L.Freedman, ve diğerleri, Sosyal Psikoloji, Ter. Ali Dönmez, İstanbul,1989, s.143-189.
21 Nesai, Sünen, K.İşratu'n Nisa, B.Hubbu'n Nisa, Beyrut; tarihsiz, 761. (Suyuti şerhive Sindi haşiyesi ile birlikte)
176 İkinci Oturum
olduğunda baş ucunda beklemiş, elinden geleni yapmış, ona dua etmiştir. Yıllar boyu değişik nedenlerle onun için göz yaşı dökmüş, çok geceler onun için kaygılanıp uykusuz kalmışhr. Oyuncaklarını toplamış, yemeğini. pişirmiş, elbiselerini yıkamış ve ütülemiştir. Aylar ya da yıllarca onu emzirmiştir. Bütün bunlar, gerçek sevginin göstergeleridir. Çünkü bütün bunlar bedelsizdir. Gerçek sevgi ise bedelsizdir.
Sevgiyi bulmak, onu elde tutmaktan çok daha kolaydır. Tıpkı ağaç dikmi:min daha kolay, ama onu bakmanın ve büyütmenin daha zor olması gibi. Bu nedenle sevgiyi sadece hissetmek yetmez, onu göstermek de gerekir. Hayat aslında çok kısadır. Bu kısa hayat içinde neden sevgimizi başta anne babamıza, kardeşlerimize, eşimize, çocuklarımıza, arkadaşlanmıza, bütün insanlara ve hatta bütün canlılara göstermiyoruz? Bunlardan her biri, bir bakıyorsun bugün var yarın yok. Sevginizi onlara göstermek için yannı niçin bekleyelim? .Zira yarın çok geç olabilir. İnsan, elinde olanın kıymetini, elinde iken bilmelidir. Elden çıklıktan sonra onun kıymetini bilmek, çok geç kalınmış bir itiraf olmaz mı?
"Sağlığında nice ehl-i hünerin,
Bir tutarn tuz bile yoktur aşına,
Öldürüp ewel onu açlıktan,
Sonra bir türbe dikerler başına" diyen şairin hicvettiği bu davranış türü değil midir?
Hayatta iken anne ve babarnıza, eşimize, dostumuza, kardeşlerimize, arkadaşımıza "seni seviyorum" demek çok mu zor geliyor? Neden "seni seviyorum" diyemiyoruz? Oysa Hz. Peygamber' e izafe edilen bazı rivayetlerden sevdiklerirnize sevgimizi söylememizin tavsiye edildiğini öğrenmekteyiz.
Eğer mutlu ve huzurlu bir aile yuvası arzu ediyorsak, önce işe kendimizi sevmekle başlarnalıyız. Kendimizi sevebilmemiz için de kendimizi tanımamız gerekir. Kendisini tanımayan insan, kendisini de sevemez. Kendisini severneyen kişi, başkalannı da sevemez Kişinin önce kendisini tanıması gerekir ki, kendisini sevebilsin. Başkalarından beklediğimiz sevgi ve saygıyı önce kendimize vermemiz, ancak bu sevgiyi "narsist" bir tavra da dönüştürmememiz gerekir. Bunu yaphğımızda eminim ki çok şey değişecek ve düzelecektir. Zira sevmek ve sevilmek yeteneği hepirnizde mevcuttur. Ama bu yeteneğimizi, geliştirmemiz, yönlendirmemiz, sabitIemerniz gerekir ki, o sevgiyi hak edelim. Aile, sevgiyi elde etmek için en ideal bir ortamdır. Sevgi öyle güçlü bir duygudur ki, sadece aileyi kur-
Kur'an'da Aile Sempozyumu 177
makla kalmıyor, aynı zamanda devamını da sağlıyor. O nedenle sevgi, hem ailenin kurcu bir unsuru hem de devam ettirici bir unsuru oluyor.
ll, Aileyi Devam Ettirici ve Destekleyici Temel Etkenler
Ailenin kuruluşunu sağlayan bu psikolojik etkenierin yanında, sosyolojik, ekonomik ve kültürel etkenierin de bulunduğunu göz ardı etmeksizin,' aileyi devam ettirici ve destekleyici etkenierin de dikkate alınmasında büyük yarar hatta zorunluluk bulunmaktadır. Tıpkı sağlığı korumak için önerilen koruyucu hekimlik kaideleri gibi, ailenin devamlılığını ve sürekliliğini sağlayacak koruyucu etkenierin de bilinmesine ve yaşanmasına ihtiyaç vardır. Nasıl ki hekim hasta ilişkisinde "bilim, sevgi ve güven" temel ilkelerden ise, aile içi ilişkilerde de sevgiye ilaveten "saygı, şefkat, merhamet, sadakat, sabır, sorumluluk" gibi etkenler de aileyi devam ettirici ve destekleyici ilkeler arasında yer alır. Bu etkeniere ve ilkelere dayanmayan bir aile kurumunun uzun süre ayakta kalması ve varlığını devam ettirmesi çok zor görünmektedir. Bu nedenle bu etkenierin ve ilkelerin yaşanarak özenle korunması gerekmektedir.
1. Saygı /Şefkat
Ailenin hem kuruluşunu hem de devamlılığını sağlayan etkenler arasında yer alan sevgi' den sonra ailenin devamlılığını sağlayan en önemli etkenler arasında saygı en önde gelenidir. Saygı "değeri üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiriilll, başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu"22 olarak tanımlanır. Saygı duymak, aynı zamanda birine değer vermeyi de ifade eder. Bu davranış biçimi, Kuran' da yerine ve kullanılış tarzına göre "rahmet" kavramıyla ifade edilmiştir. Sevgi ile ilgili zikrettiğimiz ayette "İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaralıp sevgi ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir."23 ayetinde geçen rahmet kelimesi, incelik, yumuşaklık ve şefkat anlamlarına gelir. Nitekim İsfehani24 ve Firuzabadi25 gibi iki ünlü Kur' an yorumcusu, rahmet kavramını, Allah için kullanıldığında nimet· verme ve üstün kılma anlamların da, insanlar için kullanıldığında ise incelik, yumuşaklık ve şefkat anlamlarında kullanıldığını açıklamaktadır.
22 TDK, a.g .. e. s.1714 23 Rum,30/21 24 Ragıb el- İsfehani, el- Müfredad fi Garibi'! Kuran, Beyrut, ts. S.191. 25 Firuzabadi, Besair, 3/53
178 İkinci Oturum
Ayette rahmet hem Allah için kullanılmı§ hem de e§lere nispet edilmi§tir. Dolayısıyla ayet, Allahın, e§ler arasında, sevgiyi, birbirlerine kar§ı ince ve yumuşak tavırla hareket etme duygusunu, yani saygıyı var ettiğini açıklamaktadır. Bu nedenle insanlar arası ilişkilerde, özellikle de aile içi ili§kilerde saygının önemi ve değeri asla küçümsenmemelidir. Bir ailede sevgi olsa da §ayet karşılıklı saygı kalmamı§ ise, o ailenin uzun ömürlü olması dü§ünülemez. Zira saygının olmadığı bir yerde, aşağılanma, horlanma ve alay etme gibi olumsuz duyguların öne çıktığı görülür. Bunlar da saygıyı -yok eden etkenler arasında yer alır. Saygı yoksa orada huzur da yoktur, birliktelik de yoktur. Nitekim Hz. Peygamberin Kuranda övülen en bariz vasıflarından biri de, O'nun yumuşak bir tavır içinde olması ve buna bağlı olarak da insanların O'ndan uzakla§mamasıdır. "Allahın rahmetinden dolayı seni onlara karşı yumu§ak davrandın, §ayet kaba ve katı olsaydın onlar etrafından dağılıp giderlerdi" 26ayeti bu gerçeği ifade eder. Aynı kural, aile ve aile içi ili§kiler için de geçerlidir. Zira buradaki davranı§ türü, evrensel bir nitelik arz eder. Yine Kuran, Hz. Peygamber'in karşında ses tonunu yükseltmeyi 27bir saygısızlık göstergesi olarak tanımlar. Bu kurallar, sosyal ili§kilerimizde geçerli olduğu kadar, aile içi ili§kilerde de geçerli kurallardır. Ayetlerin formu, her ne kadar Hz. Peygamberle irtibatlı ve sınırlı olsa da, normu yani yumu§ak davranma ve saygı gösterme kuralı, evrensel bir nitelik arz eder. Korunma ve sakınma anlamında kullanılan "takva" sözcüğündeki, saygı ve sorumluluk bilinci içinde hareket etme anlamlarını da dikkate aldığımızda, saygıyı ifade eden veya saygı anlamını içeren bir çok ifadenin Kuran' da yer aldığını görü-
rüz.
Nitekim Lokmanın oğluna olan öğütleri arasında anne-babaya karşı gösterilmesi gereken saygının güzel bir örneğini buluruz. Ayette "Biz insana ana-babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmi§izdir. Bana ve ana babana tesekkür et diye tavsiyede bulunmu§uzdur. Şayet anan ve baban seni bana ~karşı körü körüne ortak ko§maya zorlarlar ise, onlara itaat etme, fakat dünya i§lerinde onlarla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy"28 denilmektedir. Ayette geçen "ve sahibhuma fit-dünya" ifadesi, anne-babaya karşı dünyaya işlerinde saygısızlık yapılmamasını öğütler. Ayrıca "Rabbin yalnız kendine tapmanızı ve ana-baya iyilik etmenizi emretmektedir. Eğer ikisinden biri, veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olurlarsa, onlara karşı "öf' bile deme. Onları azarlama, onlara saygı göster. İkisine de tatlı söz söyle"29ayeti, ayrıca saygının
26 Al-i İmran,3/159 27 Hucurat,49/2. 28 Lokman,31/14-15. 29 İsra,17/23.
Kur~an'da Aile Sempozyumu 179
dini bir kural olduğunu gösterir. Çünkü azarlama ve kızdırma, karşındakine değer vermeme demektir. Değer vermeme, horlama ve azarlama ise, bir saygısızlık göstergesidir.
Kuranda "kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler"3~uyrulmaktadır. Bu kural, aile içi davranışlar da dahiL bütün davranışlanmiZ için de genel geçer bir kuraldır. Çünkü güzel söz; saygıyı simgeler. Bir başka ifade ile söyleyecek olursak, sevgi içe dönük olduğu halde, saygı dışa, yani davranışlara dönüktür. Bu demektir ki, eşler sevgilerini ve saygılarını aynı zamanda yaşayarak da gösterecektir. Eşierin birbirlerine karşı gösterecekleri karşılıklı sevgi ve şefkat, ailenin diğer fertlerine de sirayet edecek, dolayısıyla aile, sağlıklı bir kurum olarak varlığını sürdürecektir.
2. Sadakat
"Dostluk, vefalılık, bağlılık, doğruluk, gönül doğruluğu"31anlamlarına gelen sadakat, ailenin devamı ve mutluluğu için gerekli ilkelerden biridir. Eşierin birbirlerine karşı, gösterecekleri sadakat, aynı zamanda dostluktur, vefalılıktır, bağlılıktır, doğruluktur. Dostluk ve vefa, özellikle günümüzde kendisine çok az rastlanan iki değer haline gelmiştir. Özellikle eşierin birbirine gösterecekleri sadakat, hiç şeyle mukayese edilemeyecek kadar değerlidir. Sadakatin yani sahiplenme duygusunun ve bağlılığın, evliliğin devamı için çok önemli bir role sahip olduğu bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Zira artan boşanma sebepleri arasında, sadakatsizliğin, aldatma ve ihanetin yüksek oranda oluşu, sadakatin ne denli önemli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır Eşler arasında kıyılan nikahta söylenen "evet" sözcüğünün, aslında eşierin birbirlerine olan sadakatlerini simgeleyen bir sözcük olduğu asla unutulmamalıdır. Çünkü bu sözcük, bir sadakat sözüdür. Sadık kalınacağına dair verilen bir ahittir Ne pahasına olursa olsun, eşler verdiği bu sözü tutmak ve ahdine sadık kalmak zorundadır. Zira sözünde durmak, insan olmanın ve insan kalmanın da bir gereğidir. Kuran söz verip de sözünde duraları "sadıklar"32 , "Allaha verdiği sözde duranlar"33
' "sadık erkekler ve sadık kadınlar" 34 olarak tanımlar.
Sadakatsizlik veya cinsi arzunun evlilik dışı bir yolla giderilmeye çalışılması, aslında insanın kendi içindeki temel ilişkilerinde meydana gelen ana bozukluklardan kaçması ve onun üzerine gidernemesinden kaynak-
30 İsra, 17/53 31 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat,.L\nkara 1970,s.l087. 32 Bakara,2/1 77 33 Ahzab,33/23 34 Ahzab,33/34
180 İkinci Oturum
!anmaktadır. Zira sadakatsizlik, işin kolayına kaçmadır ve asla bir çözüm değildir. Çözüm dışta değil, içtedir. Heyecan, neşe ve ihtiras, bizim içimizdedir. Kendi yaşama sevincimizi, ihtirasımızı harekete geçiren yine biziz. Kendimizi sorumlu hissettiğimiz ve kurallara uygun iş yaphğımız zaman, vicdanımız rahat eder ve huzur buluruz. Aynı şekilde cinsi arzunun tatmini kurallara uygun olarak giderildiğinde de insan, huzur ve mutluluk hissedecektir. Bu nedenle Kuran, nikaha davalı evliliği ve karşılıklı sadakati emretmektedir. Zira nikah, öncelikle insanı Allah'a, sonra da eşine karŞı sorumlu kılmaktadır. Bu sorumluluk ise, hiç şüphesiz karşılıklı sadakattir. Bu nedenle sadakat ve güven, ailenin sürekliliğini sağlayan temel unsurlardan biridir. İslam, nikahı emretmek ve zinayı yasaklamak suretiyle bu temel unsuru özenle korumak istemiştir.
3. Sabır
"Acı, yoksulluk, haksızlık vb.üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan, onların geçmesini bekleme erdemi"35 diye tanımlanan sabnn, İslam dinindeki yerini ve önemini hepimiz, çok biliyoruz. Tıpkı sevgi gibi, bu duygunun da çok farklı nesneieri olabilmektedir. Kuranda pek çok ayet sabırdan söz eder. Bu ayetlerin birinde sabırla Allahtan yardım talep edilmesi istenir ve Allah'ın sabredenlerle beraber olduğu ilan edilir 36
Diğer bir ayette ise Allah'ın sabredenleri sevdiği anlahlır37 Hz. Peygamber de "Sabır iki sadme arasında gösterilen mukavemetten ibarettir."38 der.
Özellikle aile içi ilişkilerde sabrın yeri ve varlığı çok daha önemlidir. Sabırlı eşler, sabırsız eşierden daha çok aile yunasının korunmasına yardımcı olurlar. "Acele işe şeytan karışır" ata sözünü, hepimiz yeri gelince söyleriz, ama bir çok işimizde acele etmekten de geri durmayız. İyi düşü~ nülmeden, acele ile söylenecek bir sözün, neticede nelere sebep olduğunu hepimiz biliriz, ama yine de söylemekten çekinmeyiz. Bir Arap atasözünde. "Söz senin esirindir, konuştuğunda ise sen onun esiri olursun" denilmektedir Yunusun da:"Söz ola kese savaşı, söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede" der. Sabır bunun için gereklidir. "Taş ve sopa kemikleri kırar, ama söz, kalbi kırar" Acele ile söylenen bir sözün kalpleri nasıl kırdığını hepimiz, yaşayarak öğrenmişizdir Bu nedenle "Sa breden zafere erer", "Sabreden derviş muradına ermiş" sözleri herhalde boşuna söylenmiş sözler değildir. Sabır, her şeyde ve her işimizde gereklidir, ama aile içi ilişkiler de çok daha gereklidir. Bu nedenle ailenin sürekliliğini sağlayacak
35 TOK, a.g.e.l671. 36 Bakara,2/153 37 Ali İmran,3/146. 38 Buhari, Cenaiz,32, Müslim, Cenaiz,8.
Kur'an'da Aile Sempozyumu 181
önemli etkenlerden biri olma özelliğini daima korumuş ve korumaya da devam edecektir. Sabır ·insana direnme gücü verir, insanı olgunlaşbnr, huzurlu ve mutlu bir aile hayatının yolunu gösterir. Kuranda "sabır" ile ilgili onlarca ayetin varlığı, sabrın önemi vurgulamaya yöneliktir. Bütün olumsuzluklar karşısında sabırla Allah'tan yardım talep edilmesi,39 bunun en bariz örneğidir.
4. Sorumluluk Bilinci
Aile içi ilişkilerde sorumluluk duygusu ve sorumluluk bilinci, en az saygı ve sadakat kadar gerekli olan bir ilkedir. Eşierden biri veya her ikisi, sorumluluk bilinci içinde hareket etmiyorsa, sevgi de saygı da o aileyi korumaya yetmemektedir. Günümüzde genellikle boşanma sebepleri arasında sorumsuz davranışların önemli bir yeri olduğu görülüyor. Kuranın ahitlere sadık kalınmasını emretmesi ve bunun bir sorumluluk olduğunu belirtmesi, aile kurulurken verilen "evet" sözüne de sadık kalınmasını da ihtiva etmektedir. Çünkü " evet" sözü de bir ahittir. Geleneksel ifade ile " ahde vefa " da, ahlaki bir sorumluluktur, Şayet ahde vefa göstermiyor isek, kendimizi hesaba çekip insanlığımızı ve ahlakımızı sorgulamalıyız. Ama bundan önce de bu bilinci kazanmamarniZ gerektiğini bilmeliyiz. Zira sorumluluk da sorumluluk bilinci de kolay kolay kazanılmıyor. Bunun için de insanın çaba göstermesi ve zihninin bazı aşamalardan geçmesi gerekiyor.
Ailenin kurulması ve devamı için verilen bu sözün turulmasını İslam, eşierden her birinin diğerine karşı namus borcu olarak görür. Çünkü Kuran, "ahd"in yerine getirilmesi ister ve verilen ahitte bir sorumluluğun bulunduğunu belirtir.40 Evet sözü," ben eşime olan sevgime, saygıma sadık kalacağım ve sadakatime asla ihanet etmeyeceğim" demektir.
Bu aşamalar ise, ilgi/sevgi ve bilgidir. İlgi/sevgi olmadan bilgi, bilgi olmadan da bilinç, bilinç olmadan da eylem olmuyor. Eylem de yeterli olmuyor, eylemin alışkanlık haline gelmesi gerekiyor. Bu nedenle, her kavrarnda olduğu gibi "sorumluluk" kavramında ilk önce bireyin ilgi/sevgi ve bilgi alanına girmesi ve bu bilginin de bilinç haline dönüşmesi gerekmektedir. Bunun için de aile ve toplumun bireye yardımcı ve destek olması, kısaca eğitimin devreye girmesi bir zorunluluktur. Ancak tek başına sorumluluk da yeterli olmamaktadır. Sevgi ve saygının da mutlaka sorumlulukla birlikte olması gerekir. Sevgi ve saygı yoksa sorumluluk tek başına ne kadar fonksiyonel olabilir? Tam tersine sevgi ve saygı olsa da
39 Bakara, 2/45, 153. 40 İsra,l 7/34, 36. "Ahdi yerine getirin, doğrusu ahitte sorumluluk vardır" ayeti buna
bir örnektir.
182 İkinci Oturum
sorumluluk yoksa, bireyler arası, aile içi veya insan-Allah ilişkisi ne kadar sağlıklı devam edebilir? Bu gün aileyi çökerten en önemli etkenler arasında eşierden birisinin veya her ikisinin sorumsuzluğu gelmiyor mu? Sevgi de saygı da sorumluluk, da satın alınan bir meta değil, kazanılan ve elde edilen değerlerdir. Sevmek, sevilmek, saygı duymak veya saygı duyulmak ve sorumluluk bilinci içinde hareket etmek istiyorsak, bu bilinci mutlaka kazanmak zorundayız. Her birey ancak kendinde var olan şeyi/şeyleri verebilir, olmayanı veremez. Sevgisi varsa sevgisini, parası varsa parasını, bilgisi varsa bilgisini verebilir. Şayet bunlar yokta, kini varsa kinini, hasedi varsa hasedini, nefreti varsa nefretini verecek demektir.
Müslüman, insanlara nefret yerine sevgisini veren, düşmanlık yerine saygı gösteren, cehlinin farkına varıp bilgi elde eden, tembellik yerine çalışmayı sorumluluk. bilincinin bir gereği olarak yapan insandır. Allah insana cevizi vermiş, ama cevizin kabuğunu kırmayı irisana bırakmıştır. Çalışmadan, yorulmadan, alın teri dökmeden ve sıkıntı çekmeden başarılı bir insan olmak mümkün değildir. Şayet bir başarı söz konusu ise mutlaka orada iki önemli unsur bulunmaktadır. Bunlardan birisi sevgi ve saygıya dayalı sorumluluk bilinci, diğeri de işlerimizde doğru bir yönteme sahip olmadır. Şayet bir başarısızlık söz konusu ise mutlaka orada sorumluluk bilincine sahip olmama ve yöntemsizlik var demektir. Sorumluluk bilincine sahip olarnamanın tabii sonucu ise sırasıyla havale etme, bahane üretme ve tehir etmedir. Aile içi ilişkilerde bu kuralara uyulması ve çocuklçrrın bu davranış biçimlerine göre eğitilmesi de ailenin sorumluluk-ları arasında yer alır. ·
Kuran, öngördüğü ilke ve prensiplerle, bireyin önce sorumluluk taşıyabilecek bir düzeye gelmesini amaçlamakta, ondan sonra oradan ona sorumluluklarını yerine getirmesini istemektedir. Dini kültürümüzde yer alan ve bir Fıkıh kuralı halinde hepimizin zihninde çakılı duran "mükellef' olma terimi ve mükellef olmanın şartları, aynı zamanda bireyin sorumluluğunu ortaya koyan tanımlamalardır. Ancak salt sorumlu olma daha önce belirttiğimiz gibi eylem için yetmemekte, sorumluluğun bilinç haline getirilmesi gerekmektedir.
Kuran'da sorumluluklarını yerine getirirken bireylerden uyulması talep edilen sorumluluk ilkeleri arasında işlerin helal, temiz, estetik ve dengeli olmasına yapılan vurgu ve genelde dindar bir hayatla dindar olmayan bir hayatın bu vurguya göre tanımlanması, sorumluluk bilincinin ön~mini de açıkça ortaya koymaktadır. Zira sorumluluk bilinci, bireyin kim olduğundan ziyade nasıl olduğunu ortaya koyan çok önemli bir kriterdir. Nasıl bir Müslüman ? sorusunun cevabını oluşturan ve Müslüman kişiliğini yansıtan bilgilerin ve kuralların, kimlik bilgisinden daha fazla
Kur'an'da Aile Sempozyumu 183
Kuran'da yer alması onun evrensel mesajına uygun bir durum arz eder. Çünkü kimlik insana çok şey kazandırmaz. İnsana çok şey kazandıran kişiliktir: Yani bireyin nasıllığıdır. Kimlik insanı suç işiemekten veya sorumluluklarını yerine getirmernekten alıkoyamıyor. Buna karşılık kişilik, bireyi sorumluluklarını yerine getirmernekten veya suç işiemekten büyük ölçüde alıkoyabiliyor. Bir başka deyişle kişilik sahibi insanlar, kimlik öncelikli kişilerden daha az suç işliyorlar. Bu bilincin kazanılmasında ailenin rolü, asla unutulmamalıdır.
Sonuç
İslam'a göre sağlam ve sağlıklı bir aile, ahlaki bir temele dayalı olarak giderilmesi, kural ve ahlak dışı bir yola tevessül edilmemesi, eşierin sorumluluk duygusuyla hareket etmesi, birbirlerine sevgi ve saygı göstermesi, sorumluluk bilinci içinde hareket etmesi, sabır ve sadakat göstermesi, ve nihayet bütün bunları sürekli yapmakla mümkündür Sevgi, saygı, sadakat sorumluluk bilinci, ve sabır bir veya birkaç kere kullanılıp alılacak bir şey değildir. Bunların devamlı ve sürekli olması gerekir. Bunun anlamı, aile içinde sevgiyi, saygıyı, sorumluluğu, sabrı ve sadakati bir kere veya birkaç kere değil, devamlı ve sürekli yapmak demektir. Sevgi, bir defa gösterilen ve sonra terk edilen bir duygu olmamalıdır. Aynı şekilde saygı da, sorumluluk ta, sabır da, sadakat da devamlı ve sürekli olmak zorundadır.
Bu etkenlerden her hangi birinin eksikliği aileyi çökertıneye ve yıkmaya sebep olabilir. Şu da bir gerçektir ki, nasıl ki hücreler birleşerek insan vücudunu meydana getirmişlerse, aileler de toplumu meydana getirmişlerdir. Bu sebeple aile toplumun bölünme ve parçalanma kabul etmeyen en küçük birimidir. Ailenin yıkımı ve bu yıkımın gittikçe artması sosyal bünyenin dolayısıyla millet bütünlüğünün parçalanması demektir. Bu nedenle hücrelerin ölümü ile ailenin ölümünü, ailenin yıkımı ise sosyal bünyenin ölümünü hazırlamaktadır.
İnsan vücudunu korumak için alınan koruyucu hekimlik tedbirleri nasıl lüzumlu ise, aileyi korumak için de alman tedbirler o kadar lüzumIudur. Bunun için İslam, evlilikte nikah kuralını getirmiş, boşanmaya mecbur kalınmadıkça ruhsat vermemiştir. Ailenin sürekliliğinde bu ilke ve kuralların varlığı, hayati bir öneme haiz olduğunda asla şüphe edilmemelidir. Aile geleceğimizi kendilerine emanet edeceğimiz evlatlarımızın yetişlikleri ve eğitilclikleri ortarnlardır. Bu ortam ne kadar sağlıklı olursa, yetişen nesiller de o kadar sağlıklı olurlar. Bunun için Dorothy nLaw Nolte'nin şu dizeleri ne kadar da anlamlıdır:
184 İkinci Oturum
"Eğer bir çocuk Eleştiri ile yaşarsa kınamayı, Düşmanlıkla yaşarsa savaşmayı,
Utançla yaşarsa suçlu hissetmeyi, Hoşgörü ile yaşarsa sabırlı olmayı, Övgü ile yaşarsa değer vermeyi, Alayla yaşarsa utanmayı, Adil yaşarsa adaleti, Güvence ile yaşarsa inanmayı, Dürüstlük ile yaşarsa doğruyu, Yüreklendirmeyle yaşarsa kendine güvenmeyi, Arkadaşla yaşarsa dünyada sevgi bulmayı, Onaylama ile yaşarsa kendinden hoşlanmayı öğrenir" Bir şairimiz de şöyle der: "Kavgayı bir ağaç yaprağına yazmak isterdim, Sonbahar gelince kurusun diye, Öfkeyi bulutların üstüne yazmak isterdim, Yağmur yağsın, bulut yok olsun diye, Nefreti karlann üstüne yazmak isterdim Güneş açsın, karlar erisin diye, Dostluğu ve sevgiyi çocuklann yüreğine yazmak isterdim, Onlar, büyüsün dünyayı sarsın diye"
Bütün bunların olması, sağlıklı bir ailenin olmasına bağlıdır. Sağlıklı bir aile de ancak sağlam temeller üzerine kurulduğunda, ilkelere ve kurallara uyulduğunda meydana gelecektir Kuran bunu sağlamak için insan fıtratına uygun ilkeler ve kurallar getirmiş ve bu ilkelerin korunması, devamlılığı ve sürekliliği konusuna da özel itina gösterilmesini istemiştir.
KAYNAKLAR
Alexis Cerrel, İnsanklar Uyanın, Ter. Leyla Yazıcıoğlu, İstanbul,1959.
Ali Küşat, 'Nefis Mertebelerine Psikolojik Bir Yaklaşım', Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara, 2002.
Celal Kırca, Hayatın İçinde Hayatla Birlikte Kuranı Anlama (sorunlar- yöntemler), İstanbul, 2010.
Celal Kırca, Kuran ve İnsan, İstanbul,l996.
· Fahreddin er-Razi, Tahran, Daru'l Kütbi'l İlmiye, tarihsiz.
1
Kur'an'da Aile Sempozyumu 185
Ferit Devellioğlu, Osmanlıca -Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara,1970.
J.L.Freedman, ve diğerleri, Sosyal Psikoloji, Ter. Ali Dönmez, İstan-bul, 1989.
Nesai, Sünen, K.İşratu'n Nisa, B.Hubbu'n Nisa, Beyrut; tarihsiz.
Ragıb el- İsfehani, el- Müfredad fi Garibi'l Kuran, Beyrut, tarihsiz.
Rudolf Pintner ve arkadaşları, Eğitim Psikolojisi, Ter. Sabri Akdeniz, İstanbul,1987.
Seyyid Kutub, Fizilali'l Kuran, Ter.İ.Hakkı Şengüler, ve diğerleri, İstanbul,1971.
Süleyman Ateş, Yüce Kuranın Çağdaş Tefsiri, İstanbul, 1990.
TOK, Türkçe Sözlük, Ankara 2005.