60
Dernek Adına İmtiyaz Sahibi Şükrü AYDOĞDU Yayın Danışmanları Prof. Dr. Nurullah ÇETİN • Doç. Dr. Bilal AKTAN Hukuk Danışmanları Mustafa TÜRE • Yasin KARACA • Hüseyin ÇETİN Editör ve Yazı İşleri Muammer GÖKALP Redaktör (Düzelti) Firdevs YÜKSEL Grafik Tasarım ve İnternet Sitesi İrfan ŞAHİN Halkla İlişkiler Bölümü Necip Pınar-Eflatun Aksoy-Ethem Yıldırım Mizanpaj Hangar Reklam Marka İletişimi ve Reklam Hizmetleri İstihbarat ve Haber Bölümü Murat GÖKALP Yayın Kurulu Feridun AKTAY-Erdoğan AKTAŞ-İbrahim ARI Yazı İnceleme Halil KIYMAZ-Şükrü TÜRE-Himmet GÜRAKAN Danışma Kurulu Tüm Kuşulular Baskı Öncü Basımevi Kazım Karabekir Caddesi, Ali Kabakçı İşhanı, No: 85/2 İskitler T: 0312 384 31 20 www.oncubasimevi.com Kuşu Liva dergisi, eğitim, kültür, haber ve hayat dergisidir. Para ile satılamaz. Siyasî ve ideolojik bir yapısı ve amacı yoktur. Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan Kuşulular arasında irtibatı, iletişimi, dayanışmayı sağlamak, Kuşulular arası bilgi ve bilinç akışını ve dolaşımını gerçekleştirmek olan dergimizin yayın merkezi Kuşu Kasabasıdır. İletişim Kuşu Kasabası/Simav/Kütahya www.kusulular.com • [email protected] Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazıların yayınına yayın kurulu karar verir. Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. Yazıların bilim, dil ve hukuk açısından sorumluluğu yazarlarına aittir. KUŞU EĞİTİM, KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ Aylık Eğitim, Kültür, Haber ve Yaşam Dergisi YIL: 2 SAYI: 7 AĞUSTOS-EYLÜL’11 İÇİNDEKİLER EDİTÖRDEN MUAMMER GÖKALP SÖYLEŞİ ŞAHAP AYDOĞDU GAFLET, İNSANIN KENDİ VAROLUŞ SEBEBİNİ İNKÂRDIR Prof. Dr. NURULLAH ÇETİN KUŞU LİVA DERGİSİNİN KAPAKLARI KONUŞSA MUAMMER GÖKALP KUŞU KASABASI VE KUŞULULAR ÜZERİNE İZLENİMLER ŞAHAP AYDOĞDU KUŞU’DA İNANÇLAR VE TÖRESEL YAPI ÜLKÜ GÖKALP YARATANDAN ÖTÜRÜ YARATILANLARI HOŞ GÖRMEK ALİ DİNÇAY HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜMÜZÜN KAYNAĞI NEDİR? MUAMMER GÖKALP HOŞGÖRÜ VE SEVGİ BİZİM SERMAYEMİZ OLMALI... SELİM AYDOĞDU KONUK KALEMDEN DÖKÜLENLER AHMET DAĞHAN HOŞGÖRÜ TAHAMMÜL GÖSTERMEKTİR… ERKUT ÖZYURT SİMAV KUŞULULAR DERNEĞİ BAŞK.İLE SÖYLEŞİ AHMET PINAR BİN ALTIN DEĞERİNDEKİ BEYİT EKREM KIYMAZ RAMAZAN BAYRAMI İLE GELEN SEVGİ VE KARDEŞLİK ŞÜKRÜ TÜRE İSLAMDA SEVGİ VE HOŞGÖRÜ HAYRİ KARACA DUA (ŞİİR) N.FAZIL KISAKÜREK ÖZLEDİM SENİ (ŞİİR) MUTLU COŞKUN DENİZLERİ AYIRAN YOL (ARAŞTIRMA) MUAMMER GÖKALP KUŞU 329.DÖNEM YEDEK SUBAYLARINI KIŞLALARINAUĞURLADI.(HABER) MURAT GÖKALP 2009 OSS SINAVINA GÖRE ÜNİVERSİTEYİ KAZANAN KUŞULULAR (HABER) MURAT GÖKALP VEFATLAR HALİL KIYMAZ 2 3 12 15 19 26 28 30 32 34 36 38 40 43 46 47 49 49 50 51 52 54

Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği bünyesinde çıkarılan eğitim kültür haber ve yaşam dergisidir

Citation preview

Page 1: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

Dernek Adına İmtiyaz Sahibi Şükrü AYDOĞDU

Yayın Danışmanları Prof. Dr. Nurullah ÇETİN • Doç. Dr. Bilal AKTAN

Hukuk Danışmanları Mustafa TÜRE • Yasin KARACA • Hüseyin ÇETİN

Editör ve Yazı İşleri Muammer GÖKALP

Redaktör (Düzelti) Firdevs YÜKSEL

Grafik Tasarım ve İnternet Sitesi İrfan ŞAHİN

Halkla İlişkiler Bölümü Necip Pınar-Eflatun Aksoy-Ethem Yıldırım

Mizanpaj Hangar Reklam Marka İletişimi ve Reklam Hizmetleri

İstihbarat ve Haber Bölümü Murat GÖKALP

Yayın Kurulu Feridun AKTAY-Erdoğan AKTAŞ-İbrahim ARI

Yazı İncelemeHalil KIYMAZ-Şükrü TÜRE-Himmet GÜRAKANDanışma Kurulu Tüm KuşulularBaskı Öncü BasımeviKazım Karabekir Caddesi, Ali Kabakçı İşhanı, No: 85/2 İskitlerT: 0312 384 31 20 www.oncubasimevi.comKuşu Liva dergisi, eğitim, kültür, haber ve hayat dergisidir. Para ile satılamaz. Siyasî ve ideolojik bir yapısı ve amacı yoktur. Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan Kuşulular arasında irtibatı, iletişimi, dayanışmayı sağlamak, Kuşulular arası bilgi ve bilinç akışını ve dolaşımını gerçekleştirmek olan dergimizin yayın merkezi Kuşu Kasabasıdır.

İletişim Kuşu Kasabası/Simav/Kütahya www.kusulular.com • [email protected]önderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazıların yayınına yayın kurulu karar verir. Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. Yazıların bilim, dil ve hukuk açısından sorumluluğu yazarlarına aittir.

KUŞU EĞİTİM, KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ Aylık Eğitim, Kültür, Haber ve Yaşam Dergisi YIL: 2 SAYI: 7 AĞUSTOS-EYLÜL’11

İÇİNDEKİLEREDİTÖRDEN MUAMMER GÖKALP SÖYLEŞİ ŞAHAP AYDOĞDU GAFLET, İNSANIN KENDİ VAROLUŞ SEBEBİNİİNKÂRDIR Prof. Dr. NURULLAH ÇETİN KUŞU LİVA DERGİSİNİN KAPAKLARI KONUŞSA MUAMMER GÖKALP KUŞU KASABASI VE KUŞULULAR ÜZERİNE İZLENİMLER ŞAHAP AYDOĞDU KUŞU’DA İNANÇLAR VE TÖRESEL YAPI ÜLKÜ GÖKALP YARATANDAN ÖTÜRÜ YARATILANLARI HOŞ GÖRMEK ALİ DİNÇAY HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜMÜZÜN KAYNAĞI NEDİR? MUAMMER GÖKALP HOŞGÖRÜ VE SEVGİ BİZİM SERMAYEMİZ OLMALI... SELİM AYDOĞDU KONUK KALEMDEN DÖKÜLENLER AHMET DAĞHAN HOŞGÖRÜ TAHAMMÜL GÖSTERMEKTİR… ERKUT ÖZYURT SİMAV KUŞULULAR DERNEĞİ BAŞK.İLE SÖYLEŞİ AHMET PINAR BİN ALTIN DEĞERİNDEKİ BEYİT EKREM KIYMAZ RAMAZAN BAYRAMI İLE GELEN SEVGİ VE KARDEŞLİK ŞÜKRÜ TÜRE İSLAMDA SEVGİ VE HOŞGÖRÜ HAYRİ KARACA DUA (ŞİİR) N.FAZIL KISAKÜREK ÖZLEDİM SENİ (ŞİİR) MUTLU COŞKUN DENİZLERİ AYIRAN YOL (ARAŞTIRMA) MUAMMER GÖKALP KUŞU 329.DÖNEM YEDEK SUBAYLARINI KIŞLALARINAUĞURLADI.(HABER) MURAT GÖKALP 2009 OSS SINAVINA GÖRE ÜNİVERSİTEYİ KAZANAN KUŞULULAR (HABER) MURAT GÖKALP VEFATLAR HALİL KIYMAZ

23

1215192628303234363840434647494950

51

5254

Page 2: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 2

Muammer GökalpSınıf Öğretmeni

[email protected]

Muammer GÖKALP

EDİTÖRDEN

Merhabalar …

2011 yılı Mübarek Ramazan ayı içerisinde dizgisi-ni tamamlayıp, Ramazan Bayramında, bayram ta-dında bir dergi ile siz değerli okuyucularımızla bay-ramlaşmayı murad etmiştik. Umarız maksad hasıl olmuş ve olmaktadır. Kuşu Liva Dergisi 7.sayısı-nı sizlerle buluşturmanın haklı gururu ve mutlulu-ğunu yaşamaktayız. Kuşu merkezli yayın hayatına başlamış ve sürdürmeye çalışan dergimizin daha uzun soluklu olmasını çok istemekte ve bu istek doğrultusunda çalışmalarımıza devam etmekteyiz. İnşaallah 8.sayımızda da 80.sayımızda da sizler-le buluşmak nasip olur.

Emekli Öğretmenimiz Şahap Aydoğdu Hocamız-la yaptığımız söyleşinin yer aldığı 7.sayımızda ana konu olarak “gaflet” kavramını seçtik. Konuyla il-gili çok güzel ve doyurucu bilgilerin olduğu bu sa-yımızda ayrıca 1844 yılına ait Gediz Nahiyesi Te-mettuat (vergi) Defterinden elde ettiğimiz Kuşu ile ilgili resmi belgeye dayalı bilgileri yayınlamaya başladık.1844 yılındaki hane sayısı ve sülale isim-lerini kesin ve net bir şekilde yorumlayacak kay-nak kişilerimiz olmayabilir. Ancak bu belgenin ar-şivden çıkmış olması ve insanlara ulaşmasının bile önemli bir çalışma olduğunu düşünmekteyiz.

Kuşu Liva Dergisi yayın hayatına başladığın-dan bu yana çok değişik, iyi-kötü doğru-yanlış, mantıklı-mantıksız eleştiriler aldı. Dergi ekibi ola-rak dergimizin misyonu ve vizyonu gereği çalış-malarımızın daha güzel ve başarılı olması için bu eleştirilerden yararlandık. En son sıkça ifade edi-len “Sanki hep aynı kişilerin yazısı yayınlanı-yor.” Eleştirisinden yola çıkarak Kuşulu veya de-ğil değişik insanlarımıza ulaşıp dergimizde alanla-rı ile ilgili bilgi görüş duygu ve düşüncelerini ifade eden yazılarını da yayınladığımız Yedinci sayımız-

da yeni yazarlarımızla birlikte 65 farklı insanımızın yazısı yayınlanmıştır.

Bu sayımızda birçok haberi özetleyerek sizlere ak-tardık. Olayları tekrar hatırlatmak ve geleceğe not düşmek olarak düşündüğümüz haberlerdeki ek-siklik ve olası yanlışlıklar için şimdiden kusurumuz affola diyoruz.

Kuşulu Pehlivanlar adlı araştırma yazımız ta-mamlanmadığı için bu sayımıza yetiştiremedik. Nasip kısmet olursa sonraki sayılarımızda Ku-şulu Pehlivanlar Araştırma yazımızı sizlere su-nacağız.

Mübarek Ramazanın 10.günü askerlikten dağı-tım iznine gelmiş Emrullah’ımızın vefatı kasaba-mızı derin bir acıya sürüklemişti. Kelimelerin na-çiz kaldığı olayın gerçekleştiği sıralardaki gözlem ve duygularını aktaran amcası Bekir Yükselin ya-zısı ile dergimizin 7.sayısını tamamladık. Bu sayı-mızın ve önceki sayılarımızın anlattıklarını ve içe-riğinin değerlendirmesini de siz değerli okuyucu-larımızın takdirine bırakıyoruz.

Yedinci sayımızın çıkmasına maddi ve manevi desteğini esirgemeyen Emekli Öğretmen Şahap AYDOĞDU hocamıza özellikle teşekkür ediyo-ruz.

Belki bu bir vedadır , belki de bir başlangıç şa-yet veda değil başlangıç ise; Allah Nasip eder 8.sayının çıkması için maddi , manevi ve teknik destek olması durumda 8.sayımızda görüşmek üzere hoşçakalın…..

Selam ve dua ile.

Page 3: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 3

Muammer GÖKALP: Hocam,merhabalar…Kuşu Liva Dergisi Editörü ve Yazı İşleri Sorum-lusu olarak 7.sayımızda yayınlanmak üzere ya-pacağımız bu söyleşi için dergimiz adına size teşekkür ederek başlamak istiyorum.Başlarken sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Şahap AYDOĞDU: 2 Temmuz 1942 yılın-da Simav’a bağlı Kuşu Kasabası’nın üç ha-neli Samurlar Damları’nda doğmuşum. Ba-bam Selim, annem Neslihan, dedem İmam Ali, Babaannem(ebesi) Azime. anneden dedesi Kamil Hoca , Anneannem (anneden ebesi)

Dudu Gündüz’dür.

1950-1955 yılında Kuşu’da beş sene ilkoku-lu ,1955-1958 yıllarında Simav’da ortaoku-lu, 1958-1961 yıllarında Kütahya Lisesinde Fen Bölümü’nde okudum.Dışardan Akşehir Öğret-men Okulu’nu bitirdim.1962-1964 yıllarında 2 yıl ilk görev yerim olan kendi kasabamda Kuşu İlkokulu’nda görev yaptım.1964 yılın-da askerlik görevim için 4 ay Mani-sa - Kırkağaç’ta kaldım. Daha son-ra er öğretmen olarak , 20 ay da Sivas ili - Zara İlçesi Gökertaş Köyü’nde görev yaptım.

Askerlik sonrası ;

1966-1968 yıllarında 2 yıl Simav’ın Orhanlar Köyü’nde, 1968-1972 yıllarında kasa-bamda Kuşu İlkokulu Müdü-rü olarak görev yaptım.

1972-1973 yıllarında 2 yıl Altıntaş’ın Kızkadın Köyünde,

1973-1976 yıllarında 3 yıl Gediz’in Karamanca Köyünde,

1976 yılında 1 yıl İzmir’de Rıdvan Nafiz İlkokulun-da,

13 yıl Mimar Sinan İlkokulunda ,

4 yıl Akşemsettin İlkokulunda görev yaparken 1985-1988 yıllarında aynı zamanda Açık Öğre-timden Eskişehir Anadolu Üniversitesi,Eğitim Fa-kültesi Ön Lisans Bölümünü bitirdim.

Öğretmenlik Mesleğinde bilfiil 31 yıl 8 ay 6 gün çalıştıktan sonra emekli oldum.

Emekli olduktan sonra kışları 8 ay İzmir’de yazla-rı ise 4 ay Kuşu Kasabası’nda ikamet ederek ya-şamaktayım.

Muammer GÖKALP:Eğitim ile dolu bir Mesle-ki hayat ve sonrasında da öyle olduğunu dü-şündüğümüz bir emeklilik hayatı sürdüren Şa-hap AYDOĞDU ’nun çocukluk yılları ve o yılla-

rın imkan ve şartları nasıldı? Bahsedebi-lir misiniz?

Şahap AYDOĞDU: O yıllarda insan-larımızın, ailelerin ekonomik geliri ve geçim kaynakları, yaşam standart-ları genellikle aynı denebilirdi. Az önce de dediğim gibi ben , Kuşu Kasabası’nın üç haneli Samurlar Damları’nda doğup ; sekiz yaşı-na kadar Samurlar Damları’nda bir gömlek,bir pantolon , kuzu-koyun

güderek; tarhana,bulgur,ev yapı-mı makarna ile beslenerek yaşadım.

Damlar tek odalı, pencereleri 30 cm camlı, odanın zemin olarak altı tahta ve

EMEKLİ ÖĞRETMEN ŞAHAP AYDOĞDU İLE SÖYLEŞİ

Page 4: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 4

yaygısızdır, duvarla çamurla sıvalıdır.Su çeşme-den taşınır.Aydınlatma çıra veya gazyağı ile yapı-lırdı.Çocuklar ev işlerine yardım eder,hayvan otla-tır bunun yanında tarla işlerinden fırsat buldukça ;

Nazmiye Oyunu (Dört kare çizilir yassı bir taş çiz-gilere değirilmeden ayakla itilerek sekerek ilerle-nen bir kız oyunudur), Çökürlü Oyunu, (Düzgün bir taş üzerine konan yumruk büyüklüğünde dana ismi verilen yuvarlak bir taşın konması ve belli bir uzaklıkta (3-5 metre)çizilmiş çizgiden uzaklıktan başka taşlar atılarak dana ismi verilen taşın yu-varlanması için atışlar yapılan bir erkek oyunudur)

Kirman Çevirme oyunu, (topaç çevirme) Salak Kaldırmaca Oyunu, Çelik Çomak oyunu,

Araba oyunu (Karpuz kabuğuna ip bağlanıp içine kum konularak yapılan arabalar ile )

At sürmece Oyunu (Kavak dalına çocuğun ata bi-ner gibi binmesi ve sürüyerek koşması) Sırttan atlama oyunu gibi oyunlar oynayarak büyürler-di. Kış aylarında erkek çocukları Köy Odaları’nda buyrulan işleri yaparken aynı zamanda örf âdet gelenek göreneklerini büyüklerden öğrenirlerdi. Okullarda derslik sıkıntısı,yer yer öğretmen sıkın-tısı okul araç-gereç sıkıntısı , devamsızlık sorun-ları gibi sorunlar yaşanırdı.Bu sorunlar asla ümit-

sizliğe kapılmadan teker teker , yavaş yavaş aşıl-maya çalışılırdı.İlginç bulduğum için sizlere bir gezi hikayesini anlatmak istiyorum.İmkanlar ye-tersiz olsa da o zaman insanlar yaşadıkları ha-yata sitem ve ümitsizlik içersinde bakmazlar, ya-şadıkları hayatın güzelliklerinin tadını çıkarma-ya ve ona göre yaşamlarını şekillendirmeye ça-lışırlardı.1970 yılında Kuşu İlkokulu Müdürü ola-rak görev yaparken sene sonunda mayıs ayının son günlerine doğru bir piknik ,bir gezi organize edelim diyen öğretmen arkadaşlarla çocukları al-dık Yukarı Gıran diye isimlendirilen mevkide bu-lunan Gocaçayır’a çocuklarla birlikte giderek ko-nuşlandık. 8 öğretmen 270 öğrenci ile o mevkiyi gezmeye başladık.Öğle vakti öğrencilerimizle bir-likte kendi evlerimizden getirdiğimiz yiyecekle-ri yedik içtik.Çocuklar orada kendilerince yukarı-da belirttiğim oyunları oynadılar ,güreştiler ,koş-tular, eğlendiler.Bizler de ikindiye doğru yürüyerek Kızlar Pınarı’nın alt tarafında bulunan ve Gökpınar denen pınarın yanında bulunan Çavuş Mehmet Ali Saygın’ın(Allah Rahmet Eylesin) damının yanın-dan geçerken oradan bizlere bir kova taze ayran bahçeden yeni koparılmış taze soğan ekmek ve kaşık gönderdiler.Hemen orada söğütlerin göl-gesinde kovaya ekmeği doğradık yeşil soğanlar-la çaldık kaşıkları ayrana.Bütün öğretmenler ora-daki o lezzeti o kadar beğendiler ki günlerce okul-da anlatıp durdular…Dönüş vakti yağmur yağ-maya başlayınca koşarak Kuşu girişindeki Enik-li Dere’ye geldik, çocukları sel almasın diye orada sırayla çocukları köye aldık.Evet günümüzde hiç su göremediğimiz köprü yapılmış Enikli Dere’de yağmur seline çocuk kaptırılabilecek Kuşu man-zarasında Gıran’da o unutamadığımız lezzeti yıl-larca anlatmışımdır. Sizlerin de dikkatini çekmek ve paylaşmak istedim.

Muammer GÖKALP: Evet günümüze göre ger-çekten zor şartlardaki eğitim hayatı hakkında bilgi verir misiniz?

Şahap AYDOĞDU: Az önce de belirttiği gibi öğ-retmenlik mesleğinde bilfiil 31 yıl 8 ay 6 gün ça-lıştıktan sonra emekli oldum.İnsan hangi mesleği yaparsa yapsın öncelikle yaptığı mesleği çok sev-melidir.Yaptığı işi zevkle haz alarak yapmalıdır.Bi-

Page 5: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 5

zim çalıştığımız yıllardaki şartlar ve imkanlar ile günümüzdeki şartlar arasında o kadar çok olum-lu farklar vardır ki şuan anlatacağım şeyler günü-müz gençlerine abartılı hatta gerçek dışı gibi gele-cektir.Günümüzde yaşam standartlarımız, imkan-larımız, güzel memleketimizde çok şükür çok ge-lişmiş durumda ve hızla da gelişmektedir.Okul-larımız her türlü teknik donanım ve gelişmelere ayak uydurarak eğitim öğretim hizmetinin sunul-duğu kurumlardır.Elbetteki günümüzde de baş-ka sorunlar vardır ancak fizîki yapı itibariyle çok farklar vardır.Eğitim hizmeti veren öğretmenlerin o yıllardaki ulaşım, barınma giyim kuşam, alışve-riş ,sosyal ve kültürel imkanları ayrıca okulların fi-ziki yapılarındaki yetersizliklerle mücadele etme-leri özellikle köy okullarındaki çileye katlanan öğ-retmenlerin gayretleri vazife aşkı, memleket aşkı köylüler tarafından çok takdire şayan bulundu-ğu için öğretmenlere saygı herkesde çok üst dü-zeydeydi.Size bir örnek vereyim:Günümüzde her-hangi bir okulda elektrik ile çalışan malzemeler nelerdir?Aydınlanma, ısınma ve diğer araçları dü-şünün.Bir saat elektrikler kesilse okulda adeta eği-tim duruyor oysaki bizim çalıştığımız yıllarda köy okullarında elektrik zaten hiç yok.Isınma soba ve odun ile zil el ile tüm resmi yazış-malar el ile; köy-lerde yol yok ula-şım ve ulaşım araçları sıkıntı-lı, iletişim sıkıntılı lojman veya ka-lacak ev , eşya taşıma vb. vb. hepsinde günü-müzle mukaye-se edilmesi güç farklar mevcut. Ben mesleki ha-yatımın 1976 dan sonrasında İzmir’de devam ettim elbette ora-da imkanlar daha güzeldi.Sosyal etkinlikler faali-yetler yapılabiliyordu.Mesela görev yaptığım okul-lardan Mimar Sinan İlkokulu’nda izci ünitesi çalış-tırdığımda öğrencilerimize izci kampı gezileri vesi-

lesiyle okul dışında da birçok faydalı eğitsel uygu-lamalar aktarıp onların hayatı daha iyi tanımasına katkıda bulunan faaliyetler yapabiliyorduk. Sonuç olarak günümüz öğretmenleri gerçekten çok iyi güzel ve çağdaş şartlarda mesleklerini icra etme fırsatını bulmaktadırlar diye düşünmekteyim.

Muammer GÖKALP: İzcilik dediniz.Önemli bir eğitsel etkinlik olmasına rağmen insanlarımız-ca sadece “Hababam Sınıfı” filminde aktarıldı-ğı kadarıyla bilindiğini düşündüğüm bu eğitsel uygulamayla ilgili biraz daha detaylı bilgi vere-bilir misiniz?

Şahap AYDOĞDU: Evet.Gerçekten çok faydalı bir eğitsel uygulamadır.Ama belirttiğiniz gibi Şener Şen ‘in canlandırdığı İzci Liderliği ve “Hababam Sınıfı” filmi ile İzcilik faaliyetlerinin olduğu akıl-lara gelir.Ancak o yıllarda da şimdi de çocuğun doğayı, bitkileri hayvanları, çevresini, kendini, ak-ranlarını daha iyi gözlemleme fırsatı sunan birlik beraberlik, arkadaşlık dostluk, paylaşmak ,işbirliği gibi bir çok kavramı vermeyi hedef edinmiş uygu-lamalarla dolu izcilik faaliyetlerinin özellikle günü-müzde uygulanması gereklidir.Çocuklarımız her arkadaşını kendine rakip görerek büyüyüp geliş-mektedir.Bu da uzun vadeli toplum için çok ciddi

bir sorun olarak ileride karşımıza çıkacaktır.

1980 yılında Ko-nak Mimar Sinan okulu’nda görev yaparken izcile-rimle birlikte Ça-nakkale İntepe’ye 10 günlük Yaz Kampına katıl-mıştık. O kampa Türkiye’nin de-ğişik yerlerinden gelmiş 400 ci-

varı izci öğrenci ve izci lideri katılmıştı. İzcilik tek-nik bilgi ve kamp uygulamaları yanı sıra günde iki kez denize girme fırsatı ile doğanın içinde kaldı-ğımızdan çok güzel bir tatil havasında da geçen kampımızın bir faaliyeti de bulunduğumuz ilin ta-

Page 6: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 6

rihi ve doğal güzelliklerini gezmek görmekti.Aynalı Çarşı’yı, Truva Atı’nı gezip gördükten sonra gemi ile boğazın öbür yanına geçip Çanakkale Şehitle-rimizi ziyaret ettik.

O ziyaret sırasında yaşadığım bir anıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Milletimiz için çok önem-li olan Çanakkale Cephesi’ndeki çarpışmaların yapıldığı yerleri gezerken Anafartalar Mevzii’nde cephenin söküldüğü anda Mustafa Kemal’in as-kerlerimize “Ben size ölmeyi emrediyorum “dedi-ği yerleri görmek,Yahya Çavuş’un az bir askerle bir gün boyunca savunduğu mevziyi ve gün so-nunda hepsinin şehit olduğu yerleri görmek...

Emekli bir öğretmenin kendi imkanlarıyla oluş-turduğu bir Müze Evi’ni görmek beni çok duygu-landırmış ve aynı zamanda üzmüştü.En sonun-da Çanakkale Şehitler Âbidesinin önünde 400 izci 40 lider ile toplandığımızda ,kendimi öğren-cilik yıllarımda buldum.Çünkü 1958’de Simav Ortaokulu’nda okurken Okul Müdürümüz Abdul-lah Demirel bir gün bizlere;” Bir gazete kampanya başlattı.Çanakkale Şehitler Abidesi yapılacak, siz-lerin de bir çakılınız bulunsun.”dedi.Hiç unutmam ben de hemen hemen bir aylık harçlığıma tekabül eden 2,5 lira o kampanya vesilesiyle göndermiş resimlerini gördüm ama ilk kez önünde bulundu-ğum muhteşem Şehitler Abidesi’ni görünce fazla-sıyla duygulandım.Tören sırasında İzci Liderle-ri Grup Başkanı Raşit Bey konuşma yaptı.Savaşı özetle anlattı .Bu gezinin amacını izah etti.Söz alıp duygularını paylaşmak isteyen olup olmadığını sordu.Ben de söz alıp; öğ-rencilik yıllarımdaki o kampanya ile il-gili bilgi verdikten sonra Şehitler Abi-demizi görünce çok duygulandığımı söyledim ve o duygularımla şu beyti okuyarak konuşmamı sonlandırdım.

“İŞTE BURADA BİR TARİH YATIYOR

İKİ YÜZ ELLİ BİN ŞEHİDİN RUHU

GÖKLERE YÜKSELİYOR” dedim ve konuşmamı sonlandırdım. O anla-rı düşünmek insanı çok etkiler.Her öğrencimizin ,gencimizin ,insanımı-zın imkanlar dahilinde mutlaka ora-

lara gitmesini, görmesini tavsiye ediyorum. Aynı zamanda bu gezi sırasında şehitlerimizi ziya-ret ederken bir şehidimizi yakinen anmak ve ha-tırlamak fırsatı buldum. Bu şehit,İmam Ali de-demin küçük kardeşi Ahmet Oğlu 1888 doğum-lu İsmail’dir. (Aydoğdu) Bu Şehit İsmail’in hika-yesini anlatmak isterim.İmam Ali dedem kurtu-luş savaşı zamanlarında Kuşu’nun okuma yaz-ma bilen bir insanıymış. Köyün hem imamı hem kâtibiymiş.Küçük kardeşi İsmail evlenmiş Hami-de adında bir kızı olmuş ve Yemen’e askere git-miş.Yemen’de uzunca bir süre askerlik yapmışlar.Bu sürede memleketi Kuşu ‘daki hanımı vefat et-miş kızı Hamide öksüz kalmış.Yemen’de bir baş-ka Kuşu’lu olan Cingözo Nurullah’la birlikte as-kerlik yapmışlar.Cingözo Nurullah hastalanmış ve Yemen‘de şehit düşmüş.İsmail Amca onu kendi eliyle defnetmiş.Askerliği bitince de Kuşu’ya dön-müş.Cingözo Nurullah’ın eşi ise dul kalmış.Oğlu Halil de yetim kalmış, İsmail amcam Nazlı Ayte-kin ile evlenmiş ve Kamile adında bir kızları dün-yaya gelmiş.Bu sırada İmam Ali dedemi Çanak-kale ‘ye askerliğe çağırmışlar.Köylüler babası Ah-met ‘e baskı yapıp demişler ki:

-İmam Ali’yi askere gönderme köyde hem imam-lık hem katiplik yapıyor.

Bunun üzerine Ahmet dede Yemen’den askerden gelmiş oğlu İsmail’i yeniden İmam Ali’nin yerine askere göndermiş.İsmail Amca 26 yaşında 1916 da Çanakkale ‘de şehit düşmüş.

Page 7: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 7

İkinci kocasının da şehit olduğunu duyan öğre-nen Cingözo Nazlı :

“Bu kadersizin başına bu da mı geldi.” de-miş.Burada şimdi size çok ilginç ve manidar bir olaya dikkatinizi çekmek istiyorum.Şehit Kızı Kamile Aydoğdu ‘nun kocası Ahmet Ay-doğdu 1987 de vefat edince dul kalınca 75 yaşlarında olduğu halde fakir ve gariban oldu-ğu halde kendisine şehit kızı olması münase-betiyle maaş bağlanabileceği söylendiğinde evlatları da al bu maaşı dediğinde :

“-Ben mezarda ki Şehit babamın kemikleri-ni sızlatamam .”diyor ve maaşı kabul etmiyor.

”-Evlatlarım sizler çalışın kendi paranızı ken-diniz kazanın.” diyor.O dönemdeki insanları-mız kocasıyla şehit eşi ve yakınıyla bu iman bu minval üzereydiler.Onların bu halinden günümüz-de alınması gereken çok ibretler olduğunu düşün-mekteyim.Bu ülke böyle düşünen böyle vefalı, öz-verili, fedakâr ,kanaatkâr ve vatanını milletini düşü-nen insanlarca kuruldu.Onların kemiklerini sızlat-mamak anılarını her daim taze tutup geleceğimiz olan neslimize aktarmak gerektiğine inanıyorum.Buradan da Çanakkale Şehitlerimiz olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.Ruhları şad olsun.Şehitlerimizi unutmayalım,unutturmayalım.Bu vatan onların sayesinde var.

Muammer GÖKALP: Emekli olduktan sonraki duygu ve düşünceleriniz nelerdi?

Şahap AYDOĞDU: 31 yıl severek çalıştığım gö-revimden ayrılmak elbetteki benim için kolay ol-madı, bunu zaten kelimelerle anlatmak çok güç. Ama her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi belli bir süreden sonra ne kadar çok sevseniz de hem o mesleği icra ediş hem de yeni nesle genç öğret-menlere fırsat verme, önünü açma adına, sevdi-ğiniz meslekten ayrılma ve dinlenmeniz en iyisi-dir.Mesleğimi çok sevdiğim gibi Kuşu’yu da çok seviyorum.Emekli olmamdan az evvel bir İzmir’de bir öğretmen arkadaşım bana dedi ki:

“-Kıdemlisin yeşil pasaport da alabiliyorsun emekli olunca Avrupa’yı gezersin.dedi

Bende dedim ki:

” Ben emekli olunca bir zamanlar koyun güttüğüm yerlerdeki kuşların ötüşünü,harmanlarının yeşilini ,derelerinin şırıltısını,rüzgarının esişini,kuzuların meleyişini,düguk kuşunun ötüşünü, Kuşunun o bol oksijenli havasını o kadar çok severim ki adı-na Gıran denen o yerlerde Çokirli( Çökürlü ) oy-nadığım bir taşa bütün Avrupa’yı Amerika’yı de-ğişmem .”dedim .O da bana dedi ki: Allah Allah bu kadar memleket sevgisi aşkı hiç görmemiş duymamıştım.

Muammer GÖKALP: Kuşu’nun tarihi ve bugünü ile ilgili Kuşu’nun eğitsel kültürel ve sosyal ya-pısıyla ilgili neler söylemek istersiniz?

Şahap AYDOĞDU: Kuşu Kasabası’nı seven hatta doğduğum,büyüdüğüm kasabaya âşık birisi ola-rak gerek öğretmenlik yaptığım gerekse idarecilik yaptığım süreçte elimizden gelen eğitsel çalışma-ları kasabamda gerçekleştirmeye çalıştık.Devam-sızlığın önlenmesi için çetin denebilecek mücade-leler yaşadık.İnsanlarımız kız çocukları bir yana erkek çocuklarını da okula göndermek istemiyor-lardı.Kimini ikna, kimini izah, kimini para cezası, kimini hapis cezası ile derken devam-devamsızlık sorununu kız ve erkek öğrencilerde büyük ölçü-de aşılmasını sağladık.Tabiki bu durum her ge-çen yıl eğitime olan ilgili yönelişi artırdı.Zeki ve ça-lışkan Kuşu’ lu çocuklar gittikleri okulda başarı-lı olmakta ve değişik meslek gruplarında çalışma-ya başlayınca bir çok anne baba benimde çocu-ğum okusun, rahat etsin ,büyük adam olsun, ken-

Page 8: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 8

dini kurtarsın, topluma vatana millete daha fayda-lı bir fert olsun düşüncesiyle okutmaya yöneldi-ler.Bu yöneliş hâlâ devam etmektedir ve gayet se-vindiricidir.Her başarılı çocuk büyüyünce Kuşu’yu tanıtmakta ve temsil etmektedir.Kuşu’yu tanıtmak ,temsil etmek ve Kuşu’ya bu bakımdan hizmet etmek benim için çok önemlidir. Kuşu’yu tanıt-mak için Kuşuluların Kuşu için daha fazla gayret göstermesine vesile olduğuna inandığım KUŞU LİVA DERGİSİ’ni bu yüzden çok önemli bulmak-tayım. Kuşu tarihi ve kültürel gelişimi için en bü-yük hizmeti verdiğine inandığımdan dolayı KUŞU LİVA DERGİSİ 4.sayısında “Kasabamızın Tarihi-ne Kısa Bir Bakış” isimli yazı ile katkıda bulun-maya çalışmıştım. O yazımda da belirttiğim gibi 1950’den bu yana, bu altmış yılı özetlersek; ça-murlu bir köyden pırıl pırıl bir kasabaya geçilmiş-tir. Hele eğitimde Türkiye çapında başarı sağla-mıştır. İki milletvekili, altı profesör çıkarmıştır.

2008 yılında hem ilköğretim okulumuz çok ba-şarılı olmuştu, hem de çok programlı lisemiz-den 33 öğrenci üniversiteye gitmişti.2010 yılında da Kuşu Nurullah Bayram İlköğretim Okulu 8.sı-nıf öğrencilerinin girdikleri SBS sınavında Devlet okulları arasında Simav ve Kütahya birincilikle-ri aldığını yine lisede okuyan öğrencilerimizin 15 -20 tanesinin üniversiteye yerleştiğini duymak bir eğitimci için en büyük övünç kaynağıdır.

On kadar hukukçu, otuz kadar doktor, dört yüz ka-dar öğretmen, imam, ebe, hemşire, sağlık memu-ru ve diğer memurlar. İki subay, mühendis, ecza-cı. Kasabımızın bütün insanları işi okumada ara-maktadır. Bu en sevinilecek bir olaydır. Emeği ge-çip vefat edenlere Allah’tan rahmet diler, yaşa-yanlara da teşekkür ederim.

Hocam bizlere unutamadığınız bir anınızı anla-tır mısınız?

Şahap AYDOĞDU: Aslında burada anlatmak pay-laşmak istediğim bir çok anım var az önce be-lirttiğim başarılarla dolu ve başarılarla ilerle-yen eğitsel sürecin başlangıcı olarak gördüğüm bir gruptan bahsetmek istiyorum. 1950 yılında Kuşu İlkokulu’na girdim. Mehmet Sarı ,Süleyman Bilgin,Mehmet Akbulut, Yusuf Aydın,Ahmet Bal-ta, Ahmet Ümitli idiler.Bu öğretmenlerimiz devam-lı babalarımıza çocuklarını okutmayı tavsiye ve telkin ettiler.1955 yılında mezun olan öğrenciler-den 7 öğrenciyi ki bunlar; Şahap Aydoğdu , Niza-mettin Karaca, Tahsin Dinçay,Mümin Çetin,Halil Çetin,İbrahim Aydoğdu ve Battal Güner ‘dir.

Okumaya devam etmek için Simav’a gönderil-melerinde katkıları büyük oldu.Simav’da sadece bir tane ortaokul vardı.Simav’ın yolu 20 kilomet-re çamurlu ve yaya olarak gelip gidilen bir yoldu.Akşamları gaz lambasının etrafında 5-6 kişi top-lanır öyle ders çalışırdık.Yaz tatillerinde ise ko-yun güder,hasat işlerinde çalışır ve amelelik ya-pardık.Okulun üniforması içinde kendine özgü bir şapkası vardı.Hafta sonu tatillerinde veya sömes-tir tatillerinde köye döndüğümüzde bu elbiseleri-mizle geldiğimizde Bedirgaşı’nda o arkadaşlar-la dolaşırken köylünün özellikle kahvelerde otu-ran insanların çok dikkatini çekerdi.Biz de çocuk-larımızı okutalım diye söylenen yetişkinleri duy-dukça kendi kendimizle gurur duyar, iyi ki oku-mak için yaya da olsa çamur içinde de olsa ak-şamları gaz lambasıyla da olsa okumaya devam etmemiz gerektiğine dair bir heves ve moral içer-

Page 9: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 9

sinde devam etmişiz derdik, eğitim hayatımıza.İsimlerini tek tek zikretmeye çalıştığım öğretmen ve öğrenci arkadaşlarımın içinde vefat etmiş olan-lara Allah’tan rahmet diliyor,yaşayanlara sağlıklı, hayırlı, uzun ömürler diliyorum. Bir diğer hatıra-mı da özetle anlatayım.1970 yılında yaşadığımız acı bir olay Gediz Depremi:Afetleri televizyonlar-dan kısa süre izler geçeriz, etkisi de kişiden kişi-ye değişse de çok kısa sürer.Ancak âfet kavramı Allah yaşatmasın ama yaşandığı vakit tam olarak anlamı anlaşılabilir.28 Mart 1970 gece saat 23:00 sularında olan depremde bizler adeta dünya yıkı-lıyor zannettik. Evet Gediz batmıştı.47 saniye sü-ren deprem sonunda Kuşu’da 2-3 ev ağır hasar-lıydı ama bir çok baca yıkılmış ve artçı depremler olmaktaydı.Herkes karanlıkta panik içersinde dı-şarıdaydı ve dışarıda soğuk ve kar vardı.İletişim imkanları elektrik yoktu.Bu şekilde o 2 aylık kış bi-zim için çok uzun sürmüştü.

Depremden bir yıl sonra 1971 yılında ise kasaba-ya Belediye Başkanı, rahmetli Mümin Çetin za-manında elektirik gelmişti.Elektiriğin köye gelişi-nin ilk akşamı kasaba meydanı aydınlatılmış, ke-baplar yenilerek kutlanmıştı.Bence o gece adeta Kuşu çağ atlamıştı.

Muammer GÖKALP: Hocam Kuşu Kasabası’nın Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) 2009 yılı raporuna göre 997 erkek 1056 kadın olmak üzere 2053 nüfuslu olup hızla göç ver-mekte olduğunu biliyorsunuz?Kuşu’nun ekono-mik ,sosyal ve kültürel açıdan geleceğine yöne-lik neler söylemek istersiniz?

Şahap AYDOĞDU: Şahap AYDOĞDU: Kültürel açıdan bakarsak öncelikle benim en büyük kor-kum bir gün çok sevdiğim kasabam Kuşu’nun tekrar 1952 yılı öncesine Köy haline dönecek ol-masıdır.Bu bakımdan ekonomik olarak iş ve is-tihdam sahasının oluşturulması gerekmekte-dir.Oluşturulabilecek yeni istihdam alanlarından mahrum ise bile tarım ve hayvancılık alanında ar-tık babadan görme geleneksel üretimden ziyade günümüz şartlarında kendini geliştirerek bilinç-li ve yaptığı işi tarım ve hayvancılığı meslek gö-rerek yapılan çalışmalarla göçün durabileceğini en azından yavaşlayabileceğini düşünmekteyim.Birlikten güç doğar.Onun için herkesin ifade ettiği okumuşlarımızın yöneticilerimizin Kuşu’da ikamet eden insanlarımızın katılımıyla düzenli olarak ya-pılacak geniş oturumlu istişare toplantılarının ter-tibinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.Bu her yıl düzenli olarak yapılırsa okumuş belli bir ma-

Page 10: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 10

kama gelmiş insanlarımız Kuşu ve Kuşu’nun so-runlarını konuşarak çözüm önerilerini sunacakla-rı bir ortam oluşturulup böylesi toplantılar organi-ze edilirse zamanla çok önemli çözüm yollarının bulunup hayata geçeceğine inanıyorum.Mesela Kasabamızda en son 09/08/2010 tarihinde Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğinin düzenle-diği, Konuşmacı olarak da Dil-Tarih Hocası Prof. Dr. Nurullah Çetin ‘in katıldığı “İstiklal Marşı’ mızı Anlamak” konulu bir konferans düzenlendi.Birçok yerde değişik insanlar tarafından yapılıp televiz-yondan basından izlediğimiz konferansları arat-mayacak hatta onların bir çoğundan daha güzel gerçekleşen bu konferansın bir ilke imza attığını düşünmekteyim.Bu konferanslar devam ettirilirse değişik kaynak kişilerimiz değişik konularda kon-ferans vermeye başlanırsa bir süre sonra da bir panel bir şûra havasına girerek yılda bir kez ya-pılmaya başlanırsa, işte o bahsettiğimiz birlikten güç doğma aşaması gelmiş olur.Onun için eğitsel ve kültürel faaliyetlere ara verilmeden devam edil-mesinin önemine dikkat çekmek istiyorum.Aslın-da bana göre kültürel faaliyetler pek önemsenme-se de toplumumuzda bir çok sorunumuzun çö-zümü kültürel değerlerimize sahip çıkıp çıkmama ile alakalı olduğu görülecektir.Geçmişimize baktı-ğımızda kültürümüzün en yüksek olduğu zaman-larda ekonomik, askerî , sosyal ve diğer açılardan da en yüksek noktalarda olduğumuz görülecektir.

Eğitim durumumuz zaten nazar değmesin çok gü-zel .Simav’a bağlı bazı beldelerde sadece bir öğ-rencinin üniversiteyi kazandığını duyarken Kuşu’ da ise her yıl 20’ yi düşmeyen bir başarı gözlem-lemekteyiz.

Nüfus bakımından ise ekonomik ve eğitsel tedbir-ler alınınca göçün duracağını hatta bir geri dönü-şün başlayacağını tahmin etmekteyim.Emekli ol-muş insanlarımıza da âcizane birkaç tavsiyem hiç değilse senede bir ay olsun kasabamızda ika-met etmeyi alışkanlık haline getirmeleridir.Ev so-runu dile getirilse de 1 aylık kalacak yeri emekli in-sanlarımızın rahatlıkla temin edebilecekleri malu-munuzdur.Böylelikle gelecek ile geçmiş arasında bağ kurma açısından yapacağı son görevi de ye-rine getirmiş olacaklarını düşünmekteyim.

Muammer GÖKALP: Günümüzdeki uygulanan eğitim sistemimiz hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Şahap AYDOĞDU: Ben 1994 yılında 31 sene sekiz ay altı gün çalışmış olaraktan 1.derecenin 4.kademesinden emekli olmuş bir eğitimciyim.Yani emekliliğimin 14.yılı bu süreçte ülkemizde ve dünyada bir çok şey değişti ve değişmeye de de-vam etmektedir.

En önemli gelişmelerden biri bilgisayar ve inter-net gerçeğidir.Biz görev yaparken ; bilgisayar ve internet kullanımı faydaları-zararları gibi kavram-lar gündemde değildi.Çağın gelişimi ile yöntem ve metotlar da güncellenmeli ve geliştirilmelidir el-bette. Ama sistem olarak sık sık değişikliğe adeta bir yaz boz tahtası gibi dönüşümler olmasına mü-saade verilmemelidir. Eğitim kısa-orta –uzun va-deli bir süreçtir. Sistemin sınav sisteminin sıkıntılı sürecini hep beraber yaşamakta ve gözlemlemek-teyiz.Ancak benim esas değinmek istediğim hu-sus şudur .Eğitim sistemimizin en temeldeki so-runu şudur: Avrupa’dan bazı yöntem ve metotla-rı kendimize göre uyarlayarak almaktayız.Bildiğim kadarıyla Avrupa’da Lise düzeyinde mesleki öğ-retim oranı %70, klasik lise oranı ise %30 civa-rındadır.

Oysa ki ülkemizde tam tersi olarak yıllardır bu oran;

Mesleki liseler %30, klasik liseler %70 civarın-dadır.

Bu, herkesin memur olmasına, bir nevi “üretici nesil yetiştirme”den uzak olmaya doğru gitmek demektir. Bu da ülkemizin geleceği için önemli bir sorun teşkil edecektir ve etmektedir.

Muammer GÖKALP: Hocam her fırsatta “oku-ma” nın önemine dikkat çektiniz? En son oku-duğunuz kitap nedir acaba?

Şahap AYDOĞDU: Okumanın önemini hepimiz biliyoruz.Ferdî anlamda sağlık durumum elverdi-ğince mutlaka okumaya devam ederim.Günlük gazetelerimi okuyorum.Kuşu Liva Dergisini sa-tır satır , uzun denebilecek bir süre tekrar ede-rek okurum. Okuduğum en son kitaba gelince ka-

Page 11: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 11

sabamızda 09/08/2010 tarihinde Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğinin düzenlediği Ko-nuşmacı olarak da Dil-Tarih hocası Prof. Dr. Nu-rullah Çetin ‘in katıldığı “İstiklal Marşı’ mızı Anla-mak” konulu bir konferansta hocamızın yazmış olduğu ve bizlere hediye edilen “MİLLİ DOĞRU-LUŞ YENİDEN… “adlı kitabı okudum. Herkese okumasını tavsiye ederim.

Muammer GÖKALP: www.kusulular.com adlı sitemiz , Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği ve Kuşu Liva Dergisi ile çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?

Şahap AYDOĞDU: Kendim bir emekli öğret-men olarak bilgisayar ve internet uygulamaların-da uzak kalsam da İzmir’de ikamet ettiğim Buca Evka’daki Kuşulu komşularımızdan edindiğim izlenime göre ve onlarla birlikte incelediğim ka-darıyla www.kusulular.com adlı site ile uğraşan gençlerimiz belki de kendilerinin bile farkında ol-madığı kadar büyük bir hizmet gerçekleştirmek-teler. Belki Kuşu’da ikamet edenler için hiç öne-mi olmayan bu site dışarıda ikamet eden Kuşulu-lar için çok değerli bir çalışmadır.Bazen bir vefat edenimizi Kuşuda ikamet edenlerden daha evvel öğrenebiliyoruz. Kuşu özlemi çeken herkesin öz-lemini giderecek resimler videolar izleyebiliyoruz. Sanal ortamda iletişim sağlanma ve birbirini ta-

nıma unutmama noktasında hizmet veren bir site olduğunu düşünüyorum.Emeği geçenlere teşek-kür ediyorum.Devam etsinler ,vazgeçmesinler.

Dergiye gelince bu dergi Kuşu ile ilgili daha önce eski Belediye Başkanı Hidayet Gürakan’ın hazır-layıp yayınladığı kitaptan sonra Kuşu ile ilgili bazı şeyleri kayıt altına alıp geleceğe aktarıyor.Yerel Süreli Yayın olarak, dergi olarak bunu gerçekleş-tiriyor.Dergi yayınlamak derginin yayın hayatına devamını sağlamak o kadar zordur ki , bunu an-cak yaşayanlar bilir. Bizim bir çırpıda göz atıp re-simlerine bakıp bir kenara fırlattığımız derginin ha-zırlanması belki günlerce sürmekte,içeriğinde ya-zılan yazıların toplanması kalitesi, tasnifi başka bir emek.Bir çok değişik Kuşu’lu insanımız dergide yazı yazmakta. Yayın hayatına devam ettirilmesi ise bir başka çok önemli bir engel, maddi durum-da da sıkıntılar yaşanacağı malum.

Kısaca Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derne-ği, Kuşu Liva isimli dergiyi yayınlamaya başladı-ğı yıldan bu güne devam etmesi çok takdir edi-lecek bişey.7.sayılarında da sağolsunlar bizimle söyleşi yapmayı düşünmüşler, uygun görmüşler ben bu vesile ile kendilerine çok teşekkür ediyo-rum. Kendilerine çalışmalarında başarılarının arta-rak devam etmesini diliyorum.Bütün Kuşulular’a da bu çalışmalara karınca kararınca destek olma-

larını tavsiye ediyorum.

Muammer GÖKALP: Hocam Söyleşi için esas biz teşekkür ediyoruz.Vakit ayırdınız. Bizlere çok önemli bilgiler aktardınız.Çok faydalı olacağını dü-şündüğümüz eğitsel bilgi öneri ve gö-rüşlerinizi aktardınız.Varsa son olarak söylemek istediklerinizi alabilir miyiz?

Şahap AYDOĞDU: Şahap AYDOĞDU:Bu çalışmaları bırakmama-nızı devam ettirmenizi istiyorum. Söy-leşi için de gerçekten çok teşekkür edi-yorum.Kuşulular’a bu dergi ve çalışma-lara yürekten destek olmalarını tavsiye ediyorum. Tüm hemşehirlerimi saygıy-la selamlıyorum.

Page 12: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 12

[email protected]. Dr. Nurullah ÇETİN

GAFLET, İNSANIN KENDİ VAROLUŞ SEBEBİNİ İNKÂRDIR

Gaflet kelimesi, genel manada aymazlık, dik-katsizlik, dalgınlık, tedbirsizlik, umursamaz-lık manalarına geliyor. Fakat meseleye biraz daha derinlemesine baktığımızda konunun o kadar da basit ve yüzeysel olmadığını görü-yoruz. Gafil olmak ya da olmamak, insanın te-mel bir sorunudur. İnsan, farkına varan, şuur sahibi tek varlıktır. Yani gafil olmaması gere-ken bir varlıktır. Canlı, cansız, yaratılmış bü-tün varlıklar içinde sadece insan, birbirine zıt unsurları ayırabilir, bunlar üzerine hüküm bina

edebilir ve bu hükümlere göre hayatını biçim-lendirebilir. Dolayısıyla insanın var oluş ama-cı, şeylerin farkına varmak, gerçek bilgisine ulaşmak ve bu alanda gafil olmamaktır. İs-lam, insanı gafil olmama konusunda sorum-lu tutmuştur. İnsanın imtihan sırrı burada ya-tıyor. İnsan iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, fay-dalı ile zararlıyı, olumlu ile olumsuzu ayırma konusunda gafil olmaması gereken bir varlık-tır.

İnsanın gaflet içinde bulunmaması gereken

Page 13: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 13

üç temel alan vardır. İnsanın insan olarak va-roluşunun gereklerini yerine getirebilmesi de-mek, bu üç alanda gafil davranmayıp uyanık bir vicdanla tam bir sorumluluk içinde gerçek, doğru ve haklı tavrını ortaya koymasına bağlı-dır. Sırasıyla bunları irdeleyelim.

1. İnsanın Bireyselliğiyle İlgili Gaflet Sınavı: İnsan, önce ferttir. İnsanın kendisi, yaratılı-şı, var oluş amacı, hayatı gibi kendisini sınır-layan bireysel dünyasıyla ilgili temel bir so-rumluluğu vardır. Her insanın bireysel anlam-da genel, evrensel sorgulaması şu olmalıdır: Ben kimim, beni kim yarattı, niçin yarattı, beni yaratanın benden beklentileri, istekleri neler-dir? Beni yaratanın benim yapmam ve yap-mamam gerekenler konusundaki sınırlılıkları nelerdir? İnsan olarak dünyada bulunuşumun amacı nedir? Yaşadığım süre içinde bana ne gibi sorumluluklar yüklenmiştir?

Bu sorgulamaya muhatap olan insanın so-rumsuz, aldırmaz, aymaz bir şekilde, tam bir

gaflet içinde bulunup bana ne demesi, ken-di var oluşunu inkâr anlamına gelir. İnsanın bu soruları görmezlikten, duymazlıktan gelip bana ne, ben yer içer, gezer, eğlenir, biyolo-jik anlamda cesedimin hoşuna gidecek işle-ri yapmakla yetinirim demesi kendi varlığına, maddi ve manevi donanımına karşı bir ihanet-tir. Allah, bir tek insana şuur, akıl, ruh ver-miştir. İnsan, bu manevî varlığını işlevsiz, atıl, boş bırakamaz. Allah, Kur’an’da insana “ak-letmiyor musunuz?”, “tefekkür etmiyor mu-sunuz?” diye bir sorumluluk yüklüyor.

İnsan, bu sorumluluk gereği olarak kendini, varlığı, bitkileri, hayvanları, göğü, denizi, her şeyi bütün kâinatı, en küçük atom parçacı-ğından en büyük güneşe kadar ne varsa her şeyi aklıyla düşünecek, inceleyecek, anlaya-cak ve bütün bu varlıkların kimin tarafından yaratıldığını, niçin yaratıldığını, insanla müna-sebetini düşünecek ve Kur’an’ın da yardımıy-la buradan çok sağlıklı, kendisini ikna ve tat-min edecek bir varlık ve yaratılış felsefesi ve sistemi üreterek, hayatını daha anlamlı, daha dolu dolu yaşanabilir, daha değerli bir yaşa-maya dönüştürebilecektir.

Page 14: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 14

Yoksa gaflet edip, kendini, varlığı, yaratıcı-yı hayatı, zamanı, ölümü, ölüm sonrasını dü-şünmez, bunlarla ilgilenmezse aklına, ruhuna, beynine, kalbine ve tabii kendine ihanet ve ya-zık etmiş olacaktır. İnsan, aklını bu manada değerlendirmezse hayvanlardan ve bitkiler-den farkı kalmayacaktır. Hayvanlar, bitkiler, cansız varlıklar yaratılışlarıyla, yaşayışlarıyla, bünyelerinde sergiledikleri Allah’ın bin bir is-minin tecellileriyle yani hâl dilleriyle Allah’ın varlığını, birliğini ilan edip duruyorlar. Yani on-lar gaflet içinde değiller. Ama onların sergile-dikleri bu hâl dilini kâl diline yani söze ve eyle-me dönüştürmeyen, bu meseleyle ilgilenme-yen, bu durumu yok sayan insan, tam bir gaf-let içindedir. Bu gaflet, onu dalâlete, dalâlet de kendi felâketine sürükleyecektir.

Bugün ülkemizde ferdî sorumluğunu idrak etmiş, kendisini, yaratıcısını, dinini, imanı-nı, İslam’ını, ölümü, ahreti anlama konusun-da gafil olan Türk sayısı eskiye göre olduk-ça azalmıştır. Bu elbette güzel bir gelişmedir. İnsanımız, inanma noktasında gaflet sınavını büyük ölçüde başarıyla veriyor.

İnsanın İslam karşısında gaflete düşmemesi için Allah Müslümanları belli bir ibadet disip-lini içine alarak programlamıştır. Günde beş vakit namaz kılmak, insanın gaflete düşme-mesi, Allah’ı unutmaması, nefsine esir olma-ması, dünyanın geçici, fani heveslerine dal-maması, günahlara, haramlara batmaması için uyarıcı, ikaz edici, hatırlatıcı bir program-dır. Yılda bir ay oruç da, zekat da, hac da, di-

ğer ibadetler de böyledir.

İnsan, çabuk unutur, çabuk gaflete düşme eğilimindir. Tokken hiç aç olmayacağım sa-nır, gençken ihtiyarlayacağını hatırına getir-mez, zenginken hiç fakir olmayacağını düşü-nür, sağlıklı iken hiç hasta olmayacağım zan-neder, vs. Bunları çoğaltabiliriz. İnsanın yara-tılışıyla ilgili bu yapısını düzene koymak, in-sana Allah’ı, ölümü, hayatı, ölüm sonrasını, her şeyi hatırlatmak ve bu hatırlamalar doğ-rultusunda insanca bir hayat yaşamasını sağ-lamak üzere periyodik aralıklarla düzenle-nen ibadetler önerilmiştir. Bu meseleye vurgu yapmak üzere Allah, çok veciz olarak konuyu şöyle özetliyor: “Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden.” (Alak Sure-si, Ayet Nu: 6-7)

İnsanın azgınlaşma temayülü, onun kolayca gaflete düşme eğiliminin karşılığıdır bir bakı-ma. Zira insan, sonsuz derecede iyilik ve se-vap, yine sonsuz derecede kötülük ve günah işleme potansiyeline sahiptir. Esfel-i sâfilîn denilen sonsuz derinlikte kötülük ve günah çukuruna düşmemesi için insanın sürek-li Allah’ı hatırında tutması, bu hatırda tutma-yı düzenli bir programa bağlayan ibadetlere sımsıkı sarılması gerekiyor.

2. İnsanın Millî Sorumluluk Karşısındaki Gaf-let Sınavı: İnsan, bağımsız bir fert olarak ya-ratıldığı, ferdî sorumlulukları olduğu gibi; aynı zamanda ikinci dairede bir millet içinde do-ğarak da toplumsal bir sorumluluk yüklenir. İnsanlar, tek başlarına yaşayamayan, ancak bir topluluk içinde var olabilen, insan oluşu-nu toplumsal ilişkileri içinde gerçekleştirebi-len bir varlıktır. Tek başına yaşayan insan çok eksik bir insandır. İnsan, bir topluluk içinde toplumsallaşarak insan olur. İnsanın, diğer insanlarla girdiği ticarî, kültürel, siyasî, top-lumsal, askerî ilişkiler içinde ortaya koydu-ğu tavırlar ve eylemleriyle iyi ya da kötü in-

Page 15: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 15

san, ahlaklı ya da ahlaksız insan, mensup ol-duğu milleti için artı değer üreten ya da asa-lak insan gibi tanımlamalara maruz kalarak in-san oluşunu ne derecede gerçekleştirebildiği ortaya çıkar.

Dolayısıyla bizim, içine doğduğumuz sosyal topluluk Türk milletidir. Bir Türk, mensup ol-duğu milletinin ortak değerlerine sahip çıkıp, hatta daha da geliştirip ilerlettiği oranda millî sorumluluk konusunda gafil olmamış olur. Bir Türk, “bana dokunmayan yılan, bin yaşasın”, ”gemisini yüzdüren kaptandır” diye ahmakça bir gaflete düşemez.

Türk milletinin sahip olduğu kültürel, mane-vi değerler bağlamındaki dili, dini, gelenekleri, görenekleri, âdetleri, millî ruhu yok olursa ol-sun, umurumda değil diyen Türk, tam bir millî gaflet içindedir. Türk milletinin maddi değer-leri olan toprakları, yer altı yer üstü zenginlik-leri, bankaları, fabrikaları, iş alanları, işletme-leri, limanları, madenleri, neyi var neyi yoksa gâvurlara satılırsa satılsın bana ne diyen Türk, millî ve toplumsal gaflet çukurunun en dibine düşmüştür. Türk milletinin siyasi bağımsızlığı yok olursa olsun, bizi Avrupa Birliği, Ameri-

ka yönetirse yönetsin, idarecilerimiz, Avrupa Birliği’nin, Amerika’nın, şunun bunun emirle-riyle kanun çıkarıp anayasa yapıyorsa yapsın bana ne diyen Türk, millî sorumluluğu olma-yan gafil Türk’tür. Böyle bir Türk’ün ne ken-disine, ne milletine, ne insanlığa bir faydası vardır.

Millî sorumluluk konusunda bugün Türk mil-letinin büyük bir bölümü, çok büyük bir gaf-let içindedir. Müslümanlık konusunda hassas olan milletimiz maalesef milliyeti, Türklüğü konusunda vurdumduymaz, sorumsuz, ilgi-siz ve kayıtsızdır. Din adına faaliyet gösteren bir takım Türk düşmanı oluşumlar, Türk’ün milliyetini yok ederek, onu gaflete düşür-dü ve mankurtlaştırdı. Milliyetsiz, kozmopo-lit bir dinle beynini uyuşturdu, embesilleştir-di, kendi varlığını inkâr eder hâle getirdi. Türk düşmanlığını din hâline getiren beyni küflü bu çevreler, Türk’ü gaflete düşürme, sersemlet-me ve pesperişan yere serme konusunda ol-dukça başarılı oldular.

İslam adına gaflete düşürülen mankurt Türk, Türk’üm demeyi günah zannetmeye başladı. Batı emperyalizmi tarafından gaflete düşürü-

Page 16: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 16

len tesettürlü kızımız, “bizi İngilizler yönetsey-di daha iyi olacaktık” deme gafletinde bulun-du. Kürtçülerin gafil avladığı mankurt Müs-lüman Türk, “Türk milliyetçiliği ırkçılıktır, fa-şizmdir, militarizmdir, vesayetçiliktir, kötüdür; Kürtçülük ise demokrasidir, insan haklarıdır, kültürel haklardır, özgürlüklerdir, barıştır” gibi yâveler gevelemeye başladı.

Sömürgeci, yağmacı, açgözlü emperyalist batının propagandalarıyla sersemlemiş, gaf-lete düşürülmüş mankurt Türk, ”vatan dediğin nedir ki yabancılara da satılabilir, kim parayı verirse ona satılır, isteyen gelsin alsın, kutsal vatan diye bir şey yoktur, vatan benim sec-cademi serebildiğim yerdir” demeye başladı. Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir.

Milliyeti konusunda gafil avlanan mankurt Türkleri uyarmak, gafil olmayan uyanık vic-danlı, sahih münevver Müslüman Türk aydın-larına düşüyor.

3. Evrensel Sorumluluk Karşısında Gaflete Düş-memek: İnsan, birinci dairede ferttir, bireysel

meseleleriyle ilgilidir, ikinci dairede bir mille-te mensuptur, milletinin meseleleriyle ilgilidir, üçüncü dairede de aynı zamanda bir dünya vatandaşıdır. Yani insanın evrensel sorumlu-luğu, kendisi ve milleti dışında bütün insanla-ra karşı sorumluluğudur.

Bizim Müslüman olsun olmasın, ülkemiz ve milletimiz dışındaki insanlara karşı da bir so-rumluluğumuz vardır. Bu konuda gaflet içine düşmek de bizi insan olarak eksik bırakır. Do-layısıyla tam insan, yani insan-ı kâmil olmak istiyorsak Türkiye’nin dışındaki insanların or-tak evrensel sorunlarına da kayıtsız kalama-yız. İslam’ı tanımıyorlarsa onlara İslam’ı tanıt-mak, haksızlığa, sömürüye maruz kalmışlar-sa haklarını almalarına yardımcı olmak da ev-rensel anlamda bir sosyal sorumluluktur.

Bir de havamızın, suyumuzun, toprağımızın kirlenmesi, tabiatın dengesinin bozulması, dünyanın yeniden yaşanabilir bir dünya hâline getirilmesi gibi konularda da gaflet içinde ol-mayarak, tam bir Müslüman Türk sorumlulu-ğu ile kuşanmamız gerekiyor.

Page 17: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 17

SINIF ÖĞRETMENİ[email protected]

Muammer Gökalp

KUŞU LİVA DERGİSİNİNKAPAKLARI KONUŞURSA…

Merhabalar…Kuşu Kasabası merkezli,Kuşu Eğitim Kültür Der-neği İsmi altında yayın hayatına başlamış ve 7 .sayısını çıkarma başarısını göstermiş bir dergi-nin kapaklarının anlattıklarını,anlatmak istedikle-rini sizlerle paylaşmak istiyorum. Elbette ki ba-kış açısı ve yorum farklılıkları muhtemeldir. An-cak bize göre misyon ve vizyonu hedefleri göz önünde bulundurulursa dergimizin kapaklarının neler anlatmak istiyor hep birlikte irdeleyelim. BİRİNCİ SAYI: KUŞU DİOSPARASI(Başlamak bitirmenin yarısıdır.)İlk sayı oluşumuzdan dolayı en çok dikkati çeken

bu sayımızda hem Kuşu Diasporası hem de der-gimizin ismindeki LİVA kelimesi çok dikkat çek-ti. Uzun bir eleştiri zinciri başladı. Diaspora ke-limesinin Ermeni diasporası kavramını çağrıştır-masından yola çıkarak yapılan eleştirilere dili-mizin döndüğünce cevap vermeye ve Kuşu LİVA Dergisinin misyon ve vizyonumuzu izah etme-ye çalıştık.

Biz başlamanın bitirmenin yarısı olduğundan yola çıkarak bu söz ile “KUŞU’DAN PİREM Pİ-REM DAĞILANLARI” kastettik malumunuz ge-rek tahsil hayatı gerek iş hayatı gerekse ekono-mik şartlardan dolayı bir çok insanımız kuşu dı-şarısında ülkemizin değişik yerlerinde alanında kendini geliştirmiş ve ilerlemiş olarak hayatlarını sürdürmekteler. İşte biz bu insanlarımızı bir or-tak hedefte mümkün olduğunca aynı hedef için birlikte hareket edebilmeleri için zemin oluştur-ma gayreti ile dergimizin ilk sayısını çıkardık. Elde ettiğimiz başarılar elde edeceğimiz başarı-ların müjdesini vermektedir hepimize.

Liva kelimesinin anlamı ile ilgili çok sayıda soru aldık. “Liva ne demek? Liva kelimesinin 3 an-lamı olduğunu her soran insanımıza da dilimizin döndüğünce açıklamaya çalıştık. Osmanlıda bü-yük yerleşim yeri ismi olan liva kelimesi ayrıca sancak anlamı da taşımaktadır. Bir diğer anlamı da Mahşerde Peygamber efendimizin sancağı-nın ismidir.(Liva-ül Hamd-Şükür Sancağı)

Kuşu Liva dergisi birinci sayısında “başlamayı”

Page 18: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 18

dağılmış insanlarımızın bir ortak paydada bulu-şup çalışabilmesini anlatmaya çalışıyor ve Kuşu Kasabası’nın eğitim kültür bahçesine dikilen bir fidan olarak herkesten destek beklediğini kapak-taki resmi ile de izah etmeye çalışıyordu.Prof. Dr. Nurullah Çetin Hocamızın maddi ve manevi desteği ile çıkan sayımız kapağında özetle bunları anlatıyordu. Bu vesile ile hocamı-za tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz.

İKİNCİ SAYI: BİRLİKTE DİRLİK VARDIR.(Birlik Beraberliğin Önemi)İkinci sayımızda ilk sayıda ortaya koymaya çalış-tığımız amaç ve hedeflere doğru yol alırken ilk usulun “birlik be beraberlik” olduğu vurgusunu anlatıyordu dergimizin kapağı… Bir olmak, bir-lik olmak dolayısıyla diri olmak…Birlik ve be-raberliğin öneminin anlatan dergi içeriğinde de yazarlarımız konu ile ilgili yazıları sizlere sun-duk. Ortaya konulan hedef ve amaçlar aslında ulaşılması çok zor olan amaçlar değil ama bir-lik ve beraberliğin gerekli ve şart olduğu hedef-lerdi. Hayatımızın her anında gerekli olan birlik ve beraberliğimizin artmasını temenni ediyoruz. Yıllardır kasaba olarak yeterince ve gerekli oldu-

ğu kadar birlik ve beraberlik içinde olmadığımız için bir olamadığımız için iri ve diri olma nokta-sında devamlı fert ve kasaba olarak sıkıntı çektik çekmekteyiz ve hala da çekecek gibi gözükmek-teyiz. Tekrar birlik ve beraberliğimizin artması-nı temenni ediyoruz. Kuşu Liva Dergi’ si ola-rak İkinci sayımızın çıkmasına maddi ve manevi destek veren Prof. Dr. Seydi KARAKUŞ hocamı-za bu vesile ile tekrar teşekkür ediyoruz.

ÜÇÜNCÜ SAYI: KUŞU’YU SEVMEK (Sevginin Gücü)Üçüncü sayımızda hayatın en temelinde ki en et-kin duygunun önemine dikkat çekmeye çalıştık. Sevgi ile ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki o söyleneceklerden bir demet sunmaya çalıştı-ğımız üçüncü sayımızda da birlik ve beraberli-ğin sağlanması için en çok ihtiyaç duyulan şeyin sevgi olduğunu birbirimizi sevmek için çok ama çok sebebimizin olduğunu anlatmaya çalıştık.Birlik ve beraberliği sağlayacak ve sağlamlaştı-racak olan sevginin yerini nefret, düşmanlık, kin buğz gibi duygular alınca hiçbir mesafe alına-mayacağına dikkat çekmeye çalıştık.Muhtelif ya-zılarla dolu üçüncü sayımızın çıkması için maddi

Page 19: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 19

ve manevi desteğini esirgemeyen Avukat Mus-tafa TÜRE’ ye tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz.

DÖRDÜNCÜ SAYI: KÜLTÜR GELECEĞE TA-ŞINACAK BİR EMANETTİR.(Kültürümüzü Unutmayalım.)Üstat Necip Fazıl KISAKÜRTEK, ”Tomurcuk der-dinde olmayan ağaç odundur” diye ne güzel söylemiş. Bir ağaç Tomurcuk ile yeni nesle ak-tarılması gereken tüm kültürünü aktarma gayre-tindedir. Bu emsal den yola çıkarak ;Başlanan ,bir ve beraberce birbirimizi severek yapacağı-mız işlerden bir tanesine vurgu yaptığımız dör-düncü sayımızda kültür kavramını ele aldık.Ön-celikle Kuşu Kültürünün gelecek olan nesle ak-tarılmasına yönelik mevcut bilgi ve birikimi ka-yıt altına alarak geleceğe kendi öz kültürümüzü aktarma gayretinin yanında genel anlamda Müs-lüman Türk Milletinin kültürün de bizi biz ya-pan değerlerinde korunması yaşanması ve yaşa-tılmasına dikkat çekmeye çalışan dördüncü sa-yımızın çıkması için maddi ve manevi desteği-ni hiç esirgemeyen Dr. ABDULLAH KARACA’ ya en içten teşekkür ediyor çalışmalarında başarıla-rının artarak devam etmesini temenni ediyoruz.

BEŞİNCİ SAYI: HOŞGÖRÜMÜZE NE OLDU? (Hoşgörünün Önemi))Beşinci sayımızda hoşgörünün önemine dik-kat çeken dergimizde başlanan bir işi bitirmede birbirine sevmenin önemi birlik ve beraberliğin önemi kadar belirlenen hedefe giden yolda bir-birimize her türlü hata ve kusurdan dolayı hoş-

görü ile yaklaşmamız gerektiğine vurgu yapma-ya çalıştık. Toplumsal yapıda birlik ve beraberlik içersinde çalışabilmeyi engelleyen hoşgörüsüz-lüğün dini ve sosyal bakımdan onarılması çok güç zararlara yol açtığı da hepimizce malum.Ka-pak resminde Kasabamızın doğusunda yer alan ve yukarı gıran diye isimlendirilen yaylada kış mevsiminde ki yağışlarca oluşan ve baharın or-talarına kadar devam eden dereciklerden birisi-nin bütün bir kayayı kendi geçeceği kadar aşın-dırıp böldüğü resimde sert bir yapısı olan ka-yanın suya olan hoşgörüsünün sembolü gibiy-di.Aynı zamanda suyun bıkıp usanmadan ama-cı doğrultusunda çalışması sonucu elde ettiği başarının da sembolü gibidir.Beşinci sayımızın çıkmasında maddi ve manevi desteğini esirge-meyen Prof. Dr. Lütfullah GÜNDÜZ hocamıza tek-rar teşekkür ediyoruz..

Page 20: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 20

ALTINCI SAYI: GÜL DÜŞÜNEN GÜLİSTAN OLUR.(Güzel Ahlak ve Önemi)Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma derneği çatısı altında yayın hayatına başlayan Kuşu LİVA der-gisi belirlenen planlanan amaçlar doğrultusun-da çalışmaya başlamanın , bu çalışmaların bir-lik beraberlik içinde sevgi ile hoş görü ile kül-türel değerlerimizi gelecek neslimize aktarmaya çalışırken ilk günden itibaren yayın hayatı bo-yunca bir büyüğümüzün de belirttiği gibi “Ni-yetlerinizi Tazeleyiniz.” Her geçen gün niyeti-ni tazeleyerek her geçen gün ulaşılması gere-ken hedeflere bir yenisini bir güzelini ekleye-rek çalışmaya devam ettiğini haykırı gibiydi.6 sayıda 60 farklı insanımızın yazısının yayınlan-mış olması ortak bilgi ve bilinç oluşturma ve bu bilincin yayılması noktasında somut bir me-safe alındığının göstergesi gibiydi. Biz güzel düşünmeye devam ediyoruz. Güzel düşünme-ye devam edeceğiz. Ahlakımızı güzelleştirme-ye gayret edeceğiz. Siz duyarlı okuyucularımı-zın da bizim bu güzel çalışmamıza desteklerini-zin artarak devam edeceğine ve hedeflenen gü-zelliklere hep birlikte ulaşacağımıza dair ümi-dimiz her geçen sayıda artmaktadır.Altıncı sa-

yımızın çıkmasına maddi ve manevi desteğini esirgemeyen Prof. Dr. Hamza AKTAN hocamıza tekrar teşekkür ediyoruz..YEDİNCİ SAYI :Şuan bu yazıyı okuyorsanız Yedinci sayımızı gör-müş ve inceleme fırsatı bulmuşsunuz demektir. Bu sayımızın kapağının anlattıklarını ve içeriği-nin değerlendirmesini de siz değerli okuyucula-rımızın takdirine bırakıyoruz. Belki bu bir vedadır ,belki de bir başlangıç şayet veda değil başlan-gıç ise; Allah Nasip eder 8.sayının çıkması için maddi , manevi ve teknik destek olması durum-da 8.sayımızda görüşmek üzere hoşçakalın…..Selam, sevgi, saygı ve baki muhabbetlerim-le…..

Page 21: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 21

[email protected]ç. Dr. Hüseyin AKTAŞ

KUŞU KASABASI VE KUŞULULAR ÜZERİNE İZLENİMLER

Kuşu Kasabasına 2010 yılının Ağustos ayında uğramak nasip olmuştu. Selendi yolu üzerinde-ki yolculuğumuzda viraneleşen köyleri görmüş, içim sızlamıştı. Yolumuz üzerinde bir çeşme ba-şında mola verdiğimizde, yanımıza gelen üstü başı eski bir yaşlı amcanın hayat serüvenini din-lemiş; yol kenarına yaptırdıkları bir namazgahtan gururla bahsetmesine şahit olmuştum.

Kuşu ’ya ulaştığımızda mezar ziyareti yapmış, hemen her köyde ve kasabada görebileceğimiz gibi çetin iklim koşullarına direnen, eskimeye yüz tutmuş bir bayrağın altında yatan şehitleri-mize de dualarımızı göndermeyi eksik etmemiş-

tik. Eniştemin yakın akrabası olduğunu sonradan öğrendiğim, bizi almaya gelen Muammer GÖ-KALP Beyle orada mezarlıkta tanıştık.

İlerleyen sohbetlerimizde kendisinin öğretmen olduğunu, bana da mevcut sayılarını verdiği Kuşu Liva isimli bir dergi çıkardığını öğrendim. Cuma namazı sonrası gittiğim hayır yemeğinde, bir kısmı öğretmen olmuş, vatanın ücra köşele-rinde görev yapan; bir kısmı da Türkiye’nin iyi üniversitelerinde okuyan, zeki, ondan öte bilinçli ve şuurlu gençlerle birlikte olduk. Kahveye gitti-ğimizde ise Muammer kardeşimle birlikte İstik-lal Marşı konulu bir konferansı gerçekleştirmek

Page 22: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 22

için çaba gösteren, çevre köylerde görev yapan idealist öğretmenler gördüm. Bütün bu olanlar beni oldukça şaşırttı.Manisa’ya döndüğümde Muammer kardeşimize şu cümlelerle başlayan bir e-posta attım: “Bir-kaç hafta önce kasabanıza eniştemin annesini zi-yaret maksadı ile gelmiştik. Öncelikle, hızla de-ğişen ve bu değişimle yüzlerce yıllık değerleri-mizin kaybolduğu bu dünyada Kuşu Kasabası-nın buna direndiğini görmek beni oldukça se-vindirdi.” Tek değişmeyen şeyin değişim olduğu zamanı-mızda, uzun yıllardan beri insanımızın önemli bir kesimi köylerden şehirlere, geçim derdi ile ak-maktadır. Bunun tabii sonucu olarak kırsal ke-simde, özellikle yaşlı nüfus yalnızlaşmakta; şe-hirlere göçen insanlarımız da bir okyanusun içinde kaybolmakta, birkaç nesil geçmeden de köklerinden uzaklaşmaktadır. Belki de yukarıdaki sosyal değişim sürecinin olumsuz sonuçlarından en az etkilenme azmin-

de olan yerlerden birisi, kanaatimce, Kuşu Ka-sabası ve özellikle İzmir’de yaşayan Kuşulular-dır. Bu bakımdan İzmir’de yaşayan Kuşuluların, Ege Bölgesi Kuşu Kasabası Yardımlaşma ve Da-yanışma Derneği çatısı altında örgütlenme ham-lesi takdir edilmesi gereken önemli bir adımdır.

ÖZGEÇMİŞ

Ata Memleketi eskiden Simav’a bağlı bir köy iken, şimdilerde Pazarlar ilçesinin bir mahalle-si konumundaki Yakuplar Köyü olan Doç. Hüse-yin AKTAŞ 1969 yılında Salihli’de doğmuştur. Kütahya İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden 1990 yılında mezun olmuş, Yüksek Lisansını devlet bursu ile Uluslararası Finansman alanın-da Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamlamış-tır. Yrd. Doç. Dr. Rabia AKTAŞ ile evli olup Ayşe Beril ve Mehmet Alp adlarında iki çocuğu olan Doç. Dr. Hüseyin AKTAŞ Celal Bayar Üniversi-tesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde ça-lışmaktadır.

Page 23: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 23

2501020181Tez Danışmanı Doç. Dr. Mehtap ÖZDEGER

İstanbul 2005

Aloda KAPLAN

19. Yüzyılda Gediz Nahiyesi’ninSosyo – Ekonomik Yapısı

Bu tez çalışmasının sahibine internet üzerinden ulaşılmaya çalışılmış ancak sonuç alına-mamıştır. Tez çalışmasının çevirisi ve dergimize ulaştırılması için emek veren Doç.Dr. Hüseyin AKTAŞ hocamıza teşekkür ediyoruz. Toplam 285 sayfa olan çalışmanın özellik-le Kuşu Kasabası ile ilgili veriler çekilmiştir. Ayrıca tercüman Osmanlıca çeviriyi yapar-ken kuşu kelimesinin kusu, kosu, koso gibi okunuşlarından koso’ yu tercih ederek çeviri-yi yapmıştır. Prof.Dr. Ali Aktan hocamızın danışmanlığında Çalışmadaki koso kelimesinin kuşu olarak değiştirilmiştir.

ÖZBu çalışmada, 19. yüzyıll Osmanlı Devleti’nin Hü-davendigar Livası’nın Kütahya Sancağı’ na bağ-lı Gediz Nahiyesi’nin sosyo-ekonomik yapısı, Os-manlı Arşivi kaynakları ışığında , çesitli yönleriyle incelenmistir. Ele alinan bölgenin ilgili dönemde-ki nüfus, üretim yapısı, isletmelerin nitelikleri, ge-lirin kaynaklari, tarimsal verimlilik ve vergiler gibi ekonomik vesosyal hayatin temel alanlariyla ilgili ayrintili kanti-tatif bilgiler üretilmeye çalisilmistir. Çalisma, mu-kayeseli bir ekonomik ve sosyal yapi degerlendir-mesi niteligindedir.

KÜTAHYA’NIN TARİHİ GELİŞİMİM.Ö. 2000-1200 tarihleri arasinda Hititler’in haki-miyetinde bulunan sehir 1200’lerden itibaren Frig-ya topraklarina dahil olmustur. Daha sonra sehir si-rasiyla Lidya, Iskit, Pers, Makedonya, Bitinya, Ber-gama kralliklarinin hakimiyetine girmis ve nihayet Roma Imparatorlugu ve onun ikiye ayrilmasindan sonra da Dogu Roma (Bizans) Imparatorlugu sinir-larina dahilolmustur. Cografyacisi Strabon’a göre Kütahya, adini Romali komutan Kotys’tan

almistir. Bu nedenle sehre “Kotys’un Sehri” anla-mina gelen Kotiaeion ismiverilmistir. Malazgirt Savasi’ndan üç yil sonra Anadolu Selçuklu Süleyman Sah’in kardesi Melik Mansur tarafindan fethedilmiştir.

XIX. YÜZYILDA GEDİZXIX. yüzyilda kenti gezen Semsettin Sami, se-hir hakkinda su bilgileri verir: Hüdavendigar Vilayeti’nin Kütahya Sancagi’na bagli nahiye mer-kezi bir kasabadir.76 köyden olusan Nahiyenin 40.764 nüfusu vardir. Gediz Havzasi’nin yukari-sina düsen topraklari çok verimlidir. Yörede arici-lik ve ipekböcekçiligi oldukça ileri düzeyde-dir. 917 kilometrelik ormanlarindan özellikle pa-lamut elde edilir.”Semsettin Sami’nin naklettigi bilgiler de göstermektedir ki Gediz, Anadolu’daki birçok Nahiye merkezine kiyasla, gelismislik dü-zeyi yüksek olan bir kenttir. Gediz, Kütahya’ya 88 km uzakliktadir. Doguda merkez ilçe ve Al-tintas Ilçesi,güneyde Usak, güneybatida Mani-sa, batida Simav, kuzeyde Emet ilçeleriyleçev-rilidir. Kent, Ege ve Iç Anadolu bölgelerinin ge-çis alanindaki Iç Bati AnadoluBölümü’nde yer alir. Kütahya’yi Usak’a baglayan karayolu üzerinde bu-

Page 24: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 24

lunan Gediz’in Usak’a uzakligi ise 66 km’dir. Ayri-ca bu karayolunun diger bir özelligiKütahya ile Iz-mir arasindaki ulasimin bu yol vasitasiyla saglani-yor olmasidir. Denizseviyesinden yüksekligi 825 metredir.

A. Gediz Nahiyesi’nin Nüfus YapisiBir toplumun sosyo-ekonomik yapisini ve bu ya-pinin zamanla geçirdigi degisimleri, toplumun nü-fusunu incelemeden anlayabilmemiz mümkün de-gildir. Bu nedenle nüfusla ilgili veriler, iktisat ta-rihi açisindan önemli bir yere sahiptir. 1831yilin-da Gediz Nahiyesi’nin toplam nüfusu 19.557 kisi-dir. Bu nüfus, yaklasik 3.911,4 (34) haneye tekabül etmektedir. Bununla birlikte nahiyenin etnik yapisi incelendiginde, etnik ve dini bakimdan bir homo-jenlik dikkatimizi çekmektedir. Nahiyedeki nüfusun tamami Müslüman Türkler’den olusmaktadir.En büyük mahalle, 480 hane ile Cami-i Kebir Mahallesi’dir. Toplam hanelerin %14,82’si bu ma-hallede bulunmaktadir. Bunu, 259 hane ile Gazi Kemal Mahallesi,130 hane ile Müstecib Mahallesi, 127 hane ile Ömerbey Mahallesi, 86 hane ile Ahi–Ali Mahallesi ve 85 hane ile Sofular Mahallesi takip etmektedir. Mahalleler, köylere göre daha yogun bir nüfusa sahiptir. Gediz Nahiyesi’ne bagli altmis dört köyün toplam hane sayisi 2.071 olup (bu yak-lasik 10.355 kisidir) toplam hanelerin %63,96’sina tekabül etmektedir.Görülecegi üzere, sadece alti mahalle 5.835 kisi barindirirken, altmis dört köyün

10.355 nüfusu olmasi, köylerde nüfus yogunlugu-nun mahallelere nazaran hayli düsük oldugunun bir göstergesidir. Ancak Akçaalan 221 hane,Kuşu 153 hane,Muhibler 104 hane ve Pazarlar 100 hane ile oldukça büyük köylerdir. Bunun ya-ninda 1 hane ile Baglura, 3’er hane ile Arslanbey Köyü ve Samakli Çiftligi en az haneSayisina sahip köylerdir.Gediz Nahiyesi’nde altmis dört köyde çiftçilik ve hayvancilik gelirleri en önemli gelir grubunu olus-turmaktadir. Üçüncü gelir grubunu dini görevlile-rin gelirleri oluşturmaktadır. Kiraciliktan, Ticaretten, gelir elde edilmektedir. Diger bir gelir kaynagi olan tasimaciliktan köylerde %0,06 oraninda gelir elde edilmektedir. Bu oran, genel ortalamanin (%0,26) altinda kalmaktadir. Mahallelere nazaran, köylerde bu gelir grubunun daha düsük seviyede kaldigi gö-rülmektedir.Sadece bes köyde tasimaciliktan gelir elde edil-mektedir. Bunlar sirasiyla; %4,02’yle Yayla, %1,39’la Ece, %0,33’le Kuşu, %0,09’la Akçaalan ve %0,07’yle Derbent köyleridir. Köylerde ortakçilik gelirleri %1,33’lük ve diger gelir grubu %0,23’lük bir orana sahiptir. Ortakçiliktan elde edilen gelirle-rin en yüksek oldugu köyler ise, %13,81’lik oranla Sandikli ve %11,10’luk oranla Yumurtas köyleridir. Diger gelir grubuna giren kaynaklardan gelir elde edilen köyler sadece dokuz tane olup bunlar sira-siyla; Yayla (%25,71), Göynük (%10,77), Sariçam (%8,81), Yeniköy (%1,01), Agsiklar (%0,55), Çel-tikçi (%0,39), Kuşu (%0,33), Muhibler (%0,25) ve Pazar (%0,19)’dir.On iki köyde toplam 491dönüm nadas top-rak bulunmaktadir. Nadas Toprak bulunan köy-ler sunlardir:Bagliçeçe (120 dönüm), Gögler (95 dönüm), Cunyurt- Görlügü (70 dönüm), Yelgi(64 dönüm), Karacahisar (47 dönüm), Kuşu (40 dö-nüm), Dörtdegirmen (17 dönüm),Çukurviran (16 dönüm), Arabsah (10 dönüm), Ak-çaalan (6 dönüm), Erdogmus veMuhibler (3’er dönüm)’dir.

Page 25: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 25

1884 Yılında Kuşulular ve onlara ait veriler

Page 26: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 26

Page 27: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 27

Veriler tablolar şekilde sunulmuş olup; çalışmada belirtilen verilerin diğerleri bir sonraki sayımızda veri-lecektir.(editör)

Page 28: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 28

Merhabalar…Kuşu Liva Dergisinin 7. sayısının ana konusu-nun gaflet olarak belirlendiğini öğrendiğim sıra-lar Gaflet kavramı ile ilgili okumuş olduğum bir yazının güzel etkisini yaşamaktaydım.Dergimi-zi yayın hayatına başladığı ilk günden bu yana her sayısında belli bir ana konu etrafında şekil-lenen ve diğer yazarların kendi ilgi alanı ile yaz-mış ve göndermiş olduğu yazılardan şekillen-mektedir. Bu saymızda ana konu Gaflet olarak belirlendikten sonra alanında uzman değerli ho-calarımız kuvvetle muhtemel gaflet ile ilgili çok değerli bilgiler vermişlerdir. Ben gafletin kısa bir tanımını sizinle paylaştıktan sonra Gaflet denen kavramın etkisinde olanlarla- olmayanların far-kına dair Semerkand Dergisinin 97.sayısındaki “Ah Bu Gaflet Uykusu” başlıklı yazıdan alıntılar yaparak yazımı devam ettirmek ve tamamlamak istiyorum.Maneviyat büyükleri gaflet bakımdan insanları üç gruba ayırıyor:

• Sırf dünyaya çalışıp ahireti terk edenler, • Ahirete yönelip dünyayı terk edenler, • Dünyayı da ahireti de ihmal etmeyen denge insanları.

Akıllı, uyanık bir insan üçüncü gruptadır. Diğer iki hal ise gaflettir. Gaflet bir perdedir, kalbin nu-runu örter, söndürür. Her gafletin içinden küfre kadar giden yol vardır.Hayalinizi söyleyin, size kim olduğunuzu söy-leyeyim, diyor psikologlar. Bir gafilin hayalle-

ri tamamen dünya ve dünyanın geçici zevkleri-ne yöneliktir. Mal-mülk, makam-mevki ve şöh-ret sahibi olmayı; yiyip, içip, gülüp oynamak suretiyle dilediği gibi yaşayıp mutlu olmayı arzu ederler. Elde ettikleri imkânlarla başkalarına ta-hakküm etmekten zevk duyarlar. Böylece kendi-lerini başkalarından üstün görerek önemli adam olduklarını düşünürler.

Dünya tuzağında çırpınırGafiller bu sayılan şeyleri elde etmek için hırs-la çalışır didinirler. Hep daha çok kazanmak ve daha iyi yaşamak için gayret eder, kazandıkları-nı biriktirirler. Oyalanıp durdukları şeyleri ellerin-den alabilecek her türlü ihtimali şiddetle bertaraf etmek için ellerinden geleni artlarına koymazlar. Kendilerini çok beğendikleri için ona buna üs-tünlük taslamaktan, gizli açık, yüze karşı veya ardından başkalarını taşlayıp incitmekten, on-larla eğlenmek ten geri durmazlar. Kur’an-ı Ke-rim bunlar hakkında şöyle buyurur: “Mal top-layarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekişti-rip kaş göz işaretleriyle alay eden kimsenin vay haline!” (Hümeze, 1-2). Şayet istedikleri şeyleri elde edemezlerse yıkılır giderler, bunalıma, dep-resyona girerler. İsyanları katmerleşir, hayata ve insanlara küser, hatta varlıklı insanlara büyük bir kin ve nefretle bakarlar.

An’ı yaşamaya kilitlenmiştir Her geçen gün ölüm kendilerine yaklaşırken on-lar, dünyanın süs ve eğlencelerine biraz daha fazla gömülürler. Yaklaşmakta olan Allah’ın

Kuşu Nurullah Bayram İlköğretim Okulu MüdürüFeridun AKTAY

GAFLET UYKUSUNDAN UYANMAYINCA…

Page 29: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 29

azabını ise hiç hesaba katmazlar. Oysa Allah’ın azabı pek şiddetlidir. Cehennemi tasvir eden bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Oraya atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı korkunç ho-murtusunu işitirler. Nerede ise öfkesinden pat-layıp çatlayacak! Her bir topluluk içine atıldığın-da, bekçileri onlara sorar: Size bir uyarıcı gel-medi mi?” (Mülk, 7-8)

Ahireti hatırlamak istemezAllah’a ve ahiret gününe inanmadığı ya da inan-dığı halde yakîne ulaşmadığı için, gayet sisli bir perdenin ardından bakar. Kendisi için birinci de-recede önemli olan dünyanın peşin zevklerini bırakıp da, uzak bir ihtimal olarak gördüğü ölüm ve ahiret gerçeğine aldırış etmez. Zira nefsin bu-nun için de her zaman bir mazereti vardır: “Dün-yaya bir daha gelecek değilim ya! Hayatımı ya-şayayım. Nasılsa ileride tövbe eder ahiret işleri-ne de bakarım.” der. Kulluk vazifesini sürekli er-teler. Vicdanını rahatlatmak maksadıyla senede bir mevlit okutmayı, kimi zaman bayram ve hat-ta Cuma namazına gitmeyi de ihmal etmez. An-cak Allah’ın dinini kendi kafasına göre yorumla-yıp, bazı meseleleri inkâr etmekten ya da hafife almaktan da geri durmaz.Ölümü sonsuz mahrumiyet görür

Bunlar için ölüm bir “ayıran”dır. Dünyevî zevk-lerinden, malından, makamından, şöhretinden, sevdiklerinden ayıran bir bitiş ve tükeniştir. O bakımdan ölümü hatırladıkları zaman tüyleri di-ken diken olur. Bir taziyeye gittikleri ya da bir ya-kınları vefat ettiği zaman “Eh ne yapalım ölen-le ölünmez ki, Allah sabırlar versin...” türünden sözlerle ölüm düşüncesinin şokunu atlatmaya ve mümkün olduğunca en kısa süre içinde ken-dilerini bekleyen gaflete tekrar başlarını göm-meye gayret ederler. Sanki sırf neşe ve eğlen-ce için yaratılmışlardır. Üst üste eğlence partile-ri düzenler, her türlü eğlence etkinliklerini günü gününe takip ederler. Bunlara entelektüel bir bo-yut ekledikleri, birkaç batılı müzisyen ve artist hakkında malumat sahibi oldukları zaman, ken-dilerini sanatsever kültürlü insanlar olarak takdim ederler. Böyle şeylerle uğraşmayan, bu işlerle il-gilenmeyen kimselere “cahil halk yığını” nazarıyla baktıkları için bunları insan yerine bile koymazlar. Lüks ve konfor içinde yaşamak, kendileri gibilerine gösteriş yapmak onların en büyük tutkularındandır.Marazi bir özgürlüğe sığınırKur’an-ı Kerim’de “mütrefîn” adı verilen bir grup daha vardır ki; bunlar hiçbir insanî değer, dinî, vicdanî hüküm ve kayıt tanımazlar. Ne edep ne de hesap endişesi taşırlar. Bütün görüşlerini hayvanî içgüdülerine göre tanzim eder, ahlâk gibi kav-

Page 30: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 30

ramların göreli, şahıstan şahısa değişkenlik arz eden şeyler olduğunu iddia ederler. Böylece ye-rine göre zinaya “cinsel özgürlük, aşk, arkadaş-lık, flört, filanla çıkmak” gibi isimler takarlar. Nefs adına didinip durdukları meşguliyet ve boş oya-lanışlarına bir de kutsallık izafe ederek, “çalışmak da ibadettir” sözüyle vicdanlarını teskin etmeye çalışırlar. Bu suretle ibadetleri terk etmekle kal-mayıp, bir de inkâra sapmakla şeytana bile külah çıkartırlar. Halbuki çalışmanın ibadet olabilmesi, niyetin Allah için tutulmasına ve yapılan işin meş-ru olmasına bağlıdır. Bunlar kelimelerin ve kavramların içini boşalta-rak değiştirirler. Kendileri gibi düşünmeyen leri de bağnazlık ve yobazlıkla itham ederler. Zevkle-rini tatmin etme, yaşama ve rahat etme tutkusuy-la hareket etmekten başka bir şey bilmezler. Tıp-kı helak olan Sodom-Gomore halkını ve benzerle-rini hatırlatırlar. Kur’an-ı Kerim’de bunlar hakkın-da şöyle buyrulur: “Bir şehri yok etmek istediği-miz zaman, şımarık varlıklılarına (mütrefîne) yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yer-le bir ederiz.” (İsra, 16)

Allah’ı anmaktan rahatsız olurGaflet içinde yüzen kimseler, vicdanlarını tırma-layacak sözlerden, Allah’ı ve ahireti hatırlata-cak sohbetlerden, ölüm düşüncesinden özellik-le de Kur’an’dan çok sıkılırlar. Televizyonun ba-şında saatlerce lüzumsuz şeyleri izlemekten bü-yük keyif aldıkları halde, Kur’an dinlemeye ta-hammül edemezler. “Yalnız Allah anıldığı zaman ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah’tan başkası anıldığı zaman hemen yüz-leri güler.” (Zümer, 45) “Onlar ki, gözleri, beni hatırlatan ayetlerin karşısında bir örtü içindeydi, (Kur’an’ı) dinlemeye de tahammül edemiyorlar-dı.” (Kehf, 101)

Kalbini temiz sanırGafillerin bir özelliği de kendilerini doğru yolda olduklarına inandırmaya çalışmalarıdır. Bunlara

göre asıl olan kalp temizliğidir. Ve her nedense bunların kalbi devamlı temizdir. Kendileri gibi ol-mayanların kalpleri ise, temiz olmak şöyle dur-sun, sürekli fitne ve fesatla doludur. Her ne ka-dar namazla niyazla uğraşsalar, örtülü gezseler de bu görünüşün arkasından her türlü melaneti işlerler. Bu savunma mekanizmalarıyla muhatap-larına gerekli cevabı verdikten sonra kendileri de inanarak bir nevi huzur bulurlar. Oysa Kur’an on-lar hakkında şöyle buyurur: “Şüphesiz bu şeytan-lar onları doğru yoldan alıkoyarlar da, onlar ken-di lerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” (Zuh-ruf, 37) Manevi bir terbiye görmeden insanın kendi hata ve kusurlarını, gafletini idrak edebilmesi son de-rece güçtür. Böyleleri gırtlağına kadar gaflete dal-dığı halde kendini salihlerden zannederler. Hat-ta bu satırları okurken bile hiç üzerlerine kondur-mazlar. O yüzden nefsinin hata ve kusurlarını gö-rebilmek, yer ve gökleri keşfen müşahede etmek-ten daha evlâdır. “Hayır, insanoğlu kendini müs-tağni gördüğünden dolayı azar.” (Alâk, 6-7)

Akıllıyım der ama...Zamanımızda akıl hastanelerinde tedavi gören za-vallı insanları “deli, akılsız” saymak adet olmuş-tur. Acaba gerçekten böyle midir? Onlar akılsız da, heva ve arzularının peşinden koşan, dünyayı ahirete tercih eden, Allah’tan kopuk, fakat buna rağmen çok iyi iş bitiren, zengin olan, itibar sahi-bi kimseler hep akıllı mıdır? Kimin deli kimin akıllı olduğu bütün çıplaklığıyla ahirette anlaşılacaktır. Hz. Kur’an gerçek akılsızları anlatırken şöyle bu-yurmaktadır: “Dünya hayatı bir oyundan, bir oya-lanmadan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise muhakkak Allah’tan korkanlar için daha hayırlı-dır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (En’âm, 32). “(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüz-den akledemezler.” (Bakara, 171)Ruh ile bede-nin, madde ile mananın, dünya ile ahiretin den-gesini kuramamak da gafletin başka bir türüdür. Başta tembellik, miskinlik ve zillet olmak üzere gafletten öteye gitmeyen yığınla zararın kaynağı-

Page 31: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 31

dır. Şöhret kazanıp insanların elindekine göz dik-me tehlikesini içinde barındırır. Her türlü suisti-male açık bir kapıdır.

Dünyasına mahir olan ahiretine de mahirAyrıca ahiret sadece bir köşeye çekilip insanlar-dan uzak kalmakla değil, onlarla birlikte sıkıntıla-ra katlanarak, salih bir niyetle dünya işlerine çalı-şıp terlemekle kazanılır. Gavs-ı Bilvanisî Hazretle-ri k.s. bir sohbetlerinde: “Siz kişinin dünya çalış-masına bakınız. Eğer dünyası için çalışkan, ma-hir biriyse, ahireti için de öyledir. Dünyanın peh-livanı, ahiretine de pehlivandır.” buyurmuşlardır.İslâmiyet, hıristiyanların ruhbanlığını andıran bir hayat tarzı ve telakkisini kesinlikle reddeder. Çün-kü İslâm, sadece ahirete ait ibadetleri düzenleyen bir din değildir. Dünyada alış-verişten insanlar ara-sındaki diğer muamelelere kadar her şeye ölçü ge-tiren, kişinin yirmi dört saatlik hayatını baştan aşa-ğı düzene sokan, bozulmamış bir dindir. Dünyaya ait hükümler koyan bir din dünyadan el etek çek-meyi hoş görmez. O yüzden mümine fani de olsa dünyada sefil bir hayatı öngörmez. Çalışıp çabala-maya, kimseye avuç açmamaya, alan el değil ve-ren el olmaya teşvik eder.

Çalışmayan kim var?Peygamberler dahi bazı zenaat ve meslekler-le anılmışlardır. Zekeriyya Aleyhisselam maran-gozlukla, Davud Aleyhisselam demircilikle, İdris Aleyhisselam terzilikle meşgul olmuşlardır. Hz. Rasulullah s.a.v. ise, devlet başkanlığı yapmış-tır. Allah dostları da peygamberlerin yolundan gi-derek bir zenaat ve ticaretle meşgul olmuşlardır. Bu devrin büyükleri de bir taraftan irşadla meşgul olurken, diğer taraftan ziraatla, ticaretle ve benze-ri işlerle uğraşmaktadır. Bu güzel örnek devrimiz-de de Allah’a kulluğun nasıl yapılacağını anlatma-ya kâfi gelmez mi? Gafletten uzak olanlar dünyası için ahireti, ahi-reti için de dünyasını terk etmeyen insanları-dır. Dengeyi, itidali bulmuşlardır. Her işlerinde Allah’ın emirlerine uymayı gözetirler. Gavs-ı Sani

Hazretleri’nin k.s. buyurduğu gibi, her ikisini de yarış yapan iki araba gibi birlikte götürürler.

Halk içinde Hak ileBu denge insanları “halvet der encümen” kaide-sine göre halk içinde Hak ile olurlar. Herkesle be-raber ama yalnız, elleri işte güçte ama gönülleri hep yardadır. Bedenleri dünyada olsa da gönülle-ri Allah’a dönüktür.Bunlar diğerleri gibi dünyaya hırs ve tutkuyla bağ-lanmazlar. Esaret tasmasını boyunlarına geçir-mektense, dünya nimetlerinden mahrum kalmayı tercih ederler. Mal-mülk, makam-mevki, her şeyin Allah’tan geldiğine yakînen iman ederler. Rızıkla-rına Allah’ın kefil olduğuna iman ettikleri için zer-re kadar endişe etmezler. Sadece emre uyup tak-dir edilen rızıklarını ararlar. Alırken, satarken, çalı-şırken harama el uzatmazlar. Bazı yüzlerin ağar-dığı, bazı yüzlerin karardığı o büyük güne alınla-rı ak, vicdanları pak olarak çıkabilmenin özlemiyle yaşarlar. Yedikleri her lokmanın hesabının sorula-cağından zerre kadar şüphe etmezler. Kazandıkla-rı her şeyi birer zikir ve şükür vesilesi olarak görür-ler. O’ndan geleni yine O’nun yolunda sarf etmek-ten çekinmezler.

Page 32: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 32

Biricik amaçları Rabbin hoşnutluğuGafletsiz müminler; çalışırken, kazanırken, meş-ru dairede keyfederken Allah’ın rızasından baş-ka bir şey düşünmezler. Hiçbir şey onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekât vermek-ten alıkoymaz. Onlar mert oğlu merttirler, Allah adamıdırlar: “Nice erler ki, ne ticaret, ne de alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmak-tan ve zekât vermek ten alıkoymaz. Onlar, kalp-lerin ve gözlerin allak bullak olacağı günden kor-karlar.” (Nur, 37) “Onlar iman eden ve kalpleri Allah’ın zikriyle hu-zur bulan kimselerdir. Haberiniz olsun, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur.” (Ra’d, 28)

Gönülleri geniştir onlarınGafiller güruhu dünyada geniş evler, bağlar, bahçeler bulsalar da gerçek huzur ve saade-ti bulamazlar. Müminler ise, darlıkta ve geniş-likte cennet için yarışırlar. Dünyada mesut ol-dukları gibi ahirette de mesut olurlar. “Rabbini-zin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete yarışın; o müttakiler için hazırlan-mıştır.” (Âl-i İmrân, 133). Allah’ın cemalini gör-meyi arzu ve ümit etmeyenler dünyanın hasis, bayağı zevkleriyle yetinir, hatta mest olup ken-dilerinden geçerler. Bu yüzden ibretle dolu varlık âlemine bakıp da ders almazlar. “Bize kavuşma-yı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onun-

la tatmin bulanlar ve bizim ayetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.” (Yunus, 7). Fakat kâinata ibret nazarıyla bakan gafletsiz müminler, cennetin de ötesinde nazarlarını Allah’ın cema-line dikmişlerdir. O’na ulaşmak hasretiyle yanıp tutuşurlar.Her varlık Cenab-ı Hakk’ın tasarrufu altındadır. Her şeyi evirip çeviren O’dur. O’ndan başka zarar ve fayda veren (Dârr ve Nâfi’) bir varlık yoktur. O dilemeden kimse kimseye ne bir zarar ne de fayda verebilir. Bütün dünya imda-dına koşsa O dilemeden bir fayda veremezler.

Lütfu da hoş görürler kahrı daİşte bu şuurla yaşayan gafletsiz mümin, elinde-ki mal gittiği zaman üzülüp yıkılmaz. Her şeyin, Rabbinin takdiriyle olduğuna inanır ve O’na te-vekkül eder. Sıkıntılar karşısında ahirette kaza-nacağı mükâfatı düşünüp sabır, teslimiyet, te-vekkül ve rıza gösterir. Kendisine verilen nimet-lerin bir sınama ve imtihan için verildiğini bilir. “Andolsun, sizi biraz korku, biraz açlık ve mal-lardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.” (Ba-kara, 155)Hakiki mümin, sevindirici olaylar gibi musibet-lerden de razı olur. Hatta rıza makamında bun-lardan derin bir zevk alır. Çünkü alırken de verir-ken de tecelli eden hep O’dur. “O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği za-man: Biz Allah’ın kullarıyız ve O’na döneceğiz, derler.” (Bakara, 156)Hoştur bana senden gelenYa bir gonca gül yahut diken Ya hil’at ü yahut kefen Nârın da hoş nurun da hoş diyebilen bu gönüller, ne dünyadan gafildir-ler ne de ahiretten...(*)

(*)Semerkand Derigi/97. Sayı/ AYIN KONUSU Ah Bu Gaflet Uykusu/ Mustafa BAHADIROĞLU • /

Page 33: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 33

Hamide KARACA

OSMANLI PADİŞAHLARININ MESLEK VE HOBİLERİ1

Hemen her Osmanlı padişahı el sanatları veya güzel sanatlardan bir (ya da birkaç) dalın-da uzmanlaşacak şekilde yetiştirilmiştir. Os-manlı şehzadeleri sarayda, Âhilik geleneği ge-reği belli bir mesleğe yönlendirilirdi. Bu, her gencin kötü günlerinde geçimlerini sağlaya-cak bir sanata, bir “altın bilezik” e sahip olma-sı gerektiği yolundaki eski Türk ve İslam gele-neğinin yüzyıllarca hanedanın zihniyetine yön verdiğini gösteren çarpıcı bir örnektir. İsmail Hâmi Danişmend’e göre, “Padişahların nafa-kalarını temin için yaptıkları bu el işleri ya dev-let ve saray erkanına satılır veyahut çarşılarda pazarlarda satışa çıkarılarak büyük bir rağbet-le kapışılırdı.” Tabii bir de hobilerinin olma-sı normaldi. Aşağıda Osmanlı padişahlarından bazısının icra ettiği meslek veya sanatlar ile hobileri, zaman sırasına göre verilmiştir. Bu-rada adları yazılmamış olan padişahlar da bı-çakçılık ile uğraşmış-lardır.

1- ÇELEBİ MEHMETYay kirişi yapardı ve bu yüzden “Kürüşcü” laka-bıyla anılırdı. Son büyük okçu ve kirişçi, ünlü hat-tatlarımızdan

Necmeddin Okyay’dır.

2- FATİH SULTAN MEHMEDFatih’in bahçıvanlığa özel merakı vardı. Üstelik mesleğinde iddialıydı ve bu yüzden boş vakit-lerinin çoğunu bahçesine ayırır, bundan da bü-yük haz duyardı. Seferler arasında kalan zaman-larında Topkapı Sarayı ve diğer sarayların bah-çelerinde çalışmaktan zevk alırdı. Ayrıca iyi bir kitap kurdu ve koleksiyoncusuydu. Tutku dere-cesine varan bir diğer uğraşısı da haritacılıktı. Devrinin Venedik matbaacıları ona harita beğen-dirmek için birbirileri ile yarışırlardı. Ayrıca ok için parmağa takılan yüzükler, kemer tokaları ve kılıç kınları imalatı da elinden gelirdi. 3- II. BAYEZİDII. Bayezid’in okçuluğa merakı zaaf düzeyindey-di. Öyle ki, ülkede ok ve yay imal eden usta-ları İstanbul’a toplamış ve onlara özel bir çar-şı bile yaptırmıştı. Bugün İstanbul’da bulunan

1 (Bu yazı Mustafa ARMAĞAN’ın, Mostar Dergisinin Ocak 2006 sayısındaki yazısından alıntı yapıl-mıştır.)

Page 34: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 34

Bayezid Camii’nin önündeki Okcuba-şı Caddesi, ismini bu şimdi ortadan kalkmış bulunan çarşıdan almak-tadır. Eski bir kü-tüphane defterin-de, tezhible uğraş-tığına dair bir kayıt bulunmaktadır.

4- YAVUZ SULTAN SELİMYavuz’un hobisi kuyumculuktu. Şiire meraklıydı. Nitekim bazı Türkçe şiirlerinin yanında Farsça bir divanı da vardır ve Almanya’da nefis bir surette basılmıştır. Ayrıca Osmanlı Padişahları içerisin-de çok okumaktan dolayı gözlerinin bozulduğu-nu ve bu yüzden gözlük taktığını bildiğimiz ilk padişah Yavuz’dur.

5- KANUNİ SULTAN SÜLEYMANKanuni şık giyinmeyi severdi. Babası gibi ku-

yumculuğa meraklıydı ama şiir alanında, ko-mutanlığı ve yöneticiliği kadar iddialı bir pa-dişahtı. Muhibbî mahlasını kullandığı divanın-da tam 2779 gazel bulunmaktadır ki, divan şair-leri arasında en fazla gazel yazmış olan Zâti’nin bile ulaştığı gazel sayısı bile ancak 1825 adette kalmaktadır. Kanuni böylece Divan edebiyatının gazel rekorunu kırmıştır. Ayrıca kavaf (kundura-cı) olduğuna dair bir kayıt da vardır. Seramik meraklısı idi. Bu yüzden Çin’den mavi beyaz adı verilen pek çok porselen kap kacak, onun zama-nında saraya girmiştir. 6-II. SELİMII. Selim hacıların Hac yolunda kullanacakları âsâlara hilaller yapar ve onlara hediye etmek-ten mutlu olur, böylece kendi gidemese de, el-leri ile imal ettiği bir eserin Hac yolculuğu yap-masından teselli bulurdu. Onun dede ve baba mesleği olan kuyumculukla da ilgilendiğini bi-liyoruz. Onun kitap okurken satırları takip etmek için kullanılan altın hilaller yaptığı ve bunların kuyruk kısımlarına kendi tasarımı olan formlarda değerli taşlar yerleştirdiği böylece dede mesle-ği kuyumculuğu sürdürdüğü bilinmektedir.. 7- III. MURADIII. Murad’ın ok başı yaptığını biliyoruz. Ayrı-ca hattatlığa meraklıydı. İddialı bir şairdi. İkisi Arapça ve Farsça olmak üzere dört ayrı divan ve ta-savvufi bir risale kaleme almıştı.

8- III. MEHMEDIII. Mehmed kaşık ustasıydı; bazı ka-şıkların saplarını inci, mercan, ya-kut, zümrüt vs taş-

Page 35: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 35

larla süsleyerek “hakkak” esnafı arasında takdirle anıldığı biliniyor. Ayrıca okçuların başparmakları-na taktıkları fildişi yüzükler de imal ederdi. Yüzük-ler loncasına mensuptu. 9- I. AHMEDI.Ahmed de babası gibi kaşık ustasıydı. Okçular için yaptığı fildişi yüzükler sebebiyle Kemankeş-ler locasına üyeydi. “Çerkes Kamçıları” işlemekte maharet sahibi olup bunları teveccühüne mazhar olan devlet adamlarına hediye ederdi 10- II. OSMAN (Genç Osman)“Genç” diye bildiğimiz II. Osman çocukluğun-dan itibaren saraçlığa ilgi duymuş , bindiği atların eğerlerini kendisi imal etmiştir. Yeniçerilerin eline geçtikten sonraki son yolculuğunda eğersiz bir ata bindirilmiş olması tarihin acı olaylarından biri olsa gerektir. Güreşciliği, Cirit ve Hışt2 atma sporların-daki maharetiyle tanınırdı.

11-IV. MURADIV. Murad yay kirişi yapardı. Kimsenin çekemediği yaylarla isabetli ok atmakta mahirdi. II. Osman gibi iyi güreşirdi. Cirit ve Hışt atmakta mâhirdi. Aynı za-manda devrin ünlü matrakbazlarından3 biriydi. 12-SULTAN İBRAHİMDeli diye bildiğimiz Sultan İbrahim, II. Selim gibi hacıların âsâlarına hilal yapardı. Onun “Bağa” işci-liği yaptığı da biliniyor. 13- IV. MEHMED IV. Mehmed’in en büyük hobisi avcılıktı. Bu ib-tilası yüzünden avcı lakabı ile tanınmıştır. Mesle-ği kaynaklarda “dövmeci” veya “düğmeci” şeklin-de zikredilmektedir. Ayrıca sanatına saygı duyulan güçlü bir şairdir. Askeri marşlar bile yazdığını bi-liyoruz.

Diğer padişahları inşallah diğer yazımızda anlat-maya devam edeceğiz.

2 Hışt;3 Matrakbaz: Matrakçı: Savaş aletleriyle idman ve oyun maksadıyla gösteri yapan kimse. 2. Osmanlı

ordusunda matrakla kavga etmeyi öğreten kimse, tâlimci.

Page 36: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 36

Gaflet: Sözlükte “gafil olmak, dikkatsizlik, ne yap-tığını bilmemek,gözü açık görmemek,dalıp git-mek” mânâlarına gelir.Terim olarak Gaflet: Nefsî arzularına uyarak Al-lahü Teâlâyı unutmak demektir. Gafletin zıt anlamı,huşûdur. Huşû: Sözlük anlamı itibariyle, korkmak, itaat etmek, tevazu göstermek, boyun eğmek demektir Dikkatli olmak, kalbin uyanık ol-ması, pür dikkat beklemek anlamlarına gelir. Te-rim olarak Huşû: Bir yandan çekinmek, korkmak, boyun eğmek gibi kalbin bir eylemi, diğer yandan sükûnet içinde olmak, hareketsiz duruş sergile-mek gibi organların bir eylemi olarak kendini gös-terir Buna göre, huşu; aslı kalpte, tezahürü (yan-sıması) bedende olmak üzere iki yönlü bir etki-leşimin adıdır İçinde huşuyu barındıran namaz, Kur’an’da, kurtuluşun anahtarı olarak gösteriliyor “Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar” (Müminun, 23/1-2) mealindeki ayette bu mana-yı görebiliriz Fakat şu da bir gerçektir ki; bir çok müslüman sürekli olarak samimi bir şekilde namaz kıldığı ve kılmak istediği halde, insanî bir gaflet hali yaşa-yabiliyor ve her an huşu içinde olamıyor O hal-de bu dermansız derdin teşhisini doğru koymak gerekir Her ne şekilde olursa olsun Allahü Teâlâyı hatır-

lamak ise gafletten kurtulmak olur. Dinin emirle-rini gözeterek yapılan bütün işler alış verişler yi-yip içmeler gafletten kurtulmak ve Allahü Teâlâyı hatırlamak demektir. Evine camiye rastgele sağ ayakla giren kimse gafletle girdiği için sevap ala-maz. Sünnet olduğunu düşünerek sağ ayakla gi-rerse sevap alır. Bunun için gafleti yenmeye ça-lışmalıdır! Kur’an-ı Kerimde mealen (Gafillerden olma) buyuruluyor. (Araf 205)Allahı anmak, yani zikir, kendini gafletten kurtar-mak demektir Gaflet, Allahü Teâlâyı unutmak de-mektir Zikir, her ne şekilde olursa olsun, kendi-ni gafletten kurtarmak demek olur O hâlde, dinin emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmak zi-kirdir Dinin emirlerini gözeterek yapılan alışveriş zikirdir Çünkü, bunları yaparken, emirlerin, ya-sakların sahibi hatırlanmakta, gaflet gitmektedir Elbette ki gaflet bir anda oluveren bir hâl değil-dir. İnsanlar bir anda gaflete düşmüyorlar. Gafleti hazırlayan sebepler vardır. Bunların başlangıcı ve en önemlisi; alışkanlık kazanmak yani ünsiyet ve peşinde ülfet peyda etmektir. Önce kâinatta mey-dana gelen eşsiz mûcizevî hâdiselere, icraatla-ra karşı ülfet kazanılır. Bu ülfet perdesi ilk anda aralanmazsa gitgide kalınlaşır. Öyle ki gaflet ör-tüsüne dönüşür. Gafletle yaşamak zamanla se-fahate gider ve bir hayat tarzı olarak yerleşir. İn-sanlar bu aşamadan sonra bildikleri hâlde yap-mamaya ve geciktirmeye başlarlar. Artık zemin hazırdır. Öyle ki “gâfil olmak”, “gâfil avlanmak”, “gaflete düşmek” bu zeminin üzerinde gerçekle-şir. İşte, gaybî aşina nazarı ile bizi bu hâllerden ikaz eden Resûl-ü Ekrem Efendimiz “İnsanlar uy-kudadır (gaflettedir), öldüklerinde uyanırlar!” bu-yurarak gaflette olanın gâfil avlanacağını haber vermektedirler.

Pazarlar Çok Programlı Lisesi Müdür YardımcısıAli DİNÇAY • [email protected]

Gafletin Neticesi Pişmanlıktır.

Page 37: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 37

Müslümana hiç yakışmayan gaflet hastalığı bu asırda en çok lakayt kalmak ve ertelemek suretin-de görülmektedir. Oysa “Erteleyenler helak oldu”, “Cehennemliklerin ekserisi tevbeyi geciktirenler-dir” hadisleri bu hâlin ne kadar tehlikeli olduğu-nu ifade etmektedir. Zira “ertelemek” fiili bilip de ertelemek, geciktirmek anlamı ihtiva etmektedir.Yani hadis-i şerif bilip de erteleyenlerden bahset-mektedir. Bu da gafletin ta kendisidir. Bunun tam tersi Allahtan gâfil olanların arasında Cenâb-ı Hakk’ı anmanın çok büyük mükâfatları netice ve-receğine dair hadisler de mevcuttur.Nasıl gaflette olmak, gafletle yaşamak bir hâl üze-re ise, gafletten ikaz ve teyakkuzda bulunmak da bir hâl üzeredir. Ancak haberdar olmak, dikkat-li olmak ve ciddi olmakla bu hâl üzere kalınabilir. “Gafletten ikaz olmak”, “gaflet perdesini yırtmak” ve “Gafleti dağıtmak” da her an insanı Rabbini hatırlamada müteyakkız kılacak hâl ve hareket-lerle hayatını doldurmasına,kıymetlendirmesine bağlıdır. İşte bu hâldendir ki ehl-i gaflette hakîkî Müslümanları celbedecek hâller bulunmaz. Zira onların hayatında kendilerine Rablerini, Peygam-

berlerini ve ölümü hatırlatacak eserler bulunmaz. Eser yoksa müessir de, müessire giden yol da yoktur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Gaflet üzere uyu-yan Kıyamette öyle dirilir. O halde kendinizi Alla-hü Teâlâyı anarak (besmele çekerek ) uyumaya alıştırın! “[Deylemî]“Gafiller arasında Allahü Teâlâyı anan kuru ça-lılar arasındaki yeşil ağaç gibidir.” [Ebu Nuaym]“Gafil olduğu halde gafletinden habersiz kimse-ye şaşılır. Şu kişiye de şaşılır ki ölüm onun peşin-de iken o dünyanın peşinde koşar. Rabbi kendin-den hoşnut olup olmadığını bilmeden kahkaha ile gülene de şaşılır.” [Ebu Nuaym]Gafletin sonu pişmanlıktır. Gaflet nimeti yok eder hizmetleri engeller. Gaflet uykusunun sonu son-suz pişmanlık olabilir. Salihlerden biri hocasını rüyada görüp sual eder: - Kıyamette en büyük pişmanlık nedir?Hocası buyurur ki:- Gafletin neticesi olan pişmanlık...Zünnun-i Mısrî hazretlerini rüyada görüp sual

Page 38: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 38

ederler:- Vefatından sonra sana ne yaptılar?- Allahü Teâlâ bana buyurdu ki: “Beni sevdiğini söylerdin; fakat benden gafil olurdun. Bu ise ya-lancılıktır.”Zünnun-i Mısrî hazretlerine böyle denirse bizlere ne söylenmez? Yine rüyada görülen birçok kim-se dünyada gaflet içinde yaşadığını söyler. Bu-nun için hadis-i şerifte:”İnsanlar uykudadır ölün-ce uyanırlar.”buyurulmaktadır. Ölmeden önce uyanmak gerekir. İş işten geçtikten sonra uyan-mak faydasızdır.Her gün çeşitli sebeplerle ölenle-re veya mezarlara bakmak kâfidir. Muhakkak ola-cak şeyi oldu bilmek gerekir! Ölüm muhakkaktır. Azrail aleyhisselam geldiği zaman hazırım diye-bilmelidir.

Şakik-i Belhi hazretleri buyuruyor ki İnsanlar üç şey söylerler. Fiilleriyle ona muha-lefet ederler.1- Biz kuluz derler fakat şef gibi yaşarlar. 2- Allah bizim rızkımıza kefildir derler. Fakat kalb-lerini rızık kazanmakla meşgul ederler. 3- Elbet biz de öleceğiz derler. Fakat hiç ölmeye-cekmiş gibi dünyaya sarılırlar. Gaflete sebeb olan şeyler:İnsanların gaflete hatta günaha isyana küfre dalması çeşitli sebepler yüzünden olur. Bunlar insandan insana değişmekle beraber cehalet ki-bir dostunu düşmanını tasnif edememesi genel olup bunların başında gelir. İnsanın gafletine se-bep olan çok şey varsa da üçü önemlidir: 1- İnsanı tanımamak yaratılış gayesini bilmemek2- İşlerin sebeplerle yaratıldığını bilmemek 3- Ölümü unutmak.İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Ölmek felaket değil öldükten sonra başa gelecekleri dü-şünmemek felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır. Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara müjdeler olsun. Ebu Nuaym (r.a) Haramlardan ve şüpheli şey-lerden kaçarak helal kazanmalıdır. Ahir zamanda bunlara dikkat eden az bulunur.

Hadis-i şerifte bu-yuruldu ki: Ahir za-manda helal para ile kendisine itimat edilen arkadaş az bulunur.

İbrahim-i Edhem hazretleri buyu-ruyor ki: 1- Günah işleye-ceksen Allah’ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de Ona isyan edilir mi? 2- Günah işleyeceğin zaman mülkünden çık! O’nun mülkünde O’na isyan edilir mi? 3- Günah işlerken O’nun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde rızkını yiyip gördüğü yerde gü-nah işlenir mi?4- Can alıcı melek ruhunu almaya gelince bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir mi-sin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek âni gelir. 5- Mezarda melekler sual sorunca (beni imti-han etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise şimdiden onlara cevap hazırla! 6- Kıyamette “Günahkârlar Cehenneme…”dendiği zaman ben gitmem diyebilir misin?

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız iş-lerle telef etmemeli Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı teheccüd namazını el-den geldiğince kaçırmamalı seher vakitlerini is-tiğfarsız geçirmemeli gaflet uykusuna dalmamalı ölümü düşünmeli ahiret hallerini gözetmeli fâni dünyanın haram olan işlerinden yüz çevirip bâki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri ile zaru-ret miktarı uğraşmalı diğer vakitlerde ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır. Sözün kısası; Allah’tan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bede-ni dinin hükümlerine uymakla süslemeli onunla meşgul olmalıdır. İş budur bundan gayrısı hiçtir.

Page 39: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 39

Ekrem KIYMAZEmekli İmam Hatip

BİN ALTIN DEĞERİNDEKİ BEYİT

Besmele ile başlayalım kıssamıza

Biz de alalım ne düşerse hissemize

Şanlı Türk tarihimizi altın sayfalarla dolduran Osmanlı Devletimizin hükümdarlarının kahramanlıkla-rını saymakla bitiremeyiz. Onların çokları halkına hizmet ederken; Hak’ka kul, Habibine halis bir üm-met olma aşkının ateşiyle yanıp tutuşmuşlardır. Ömürleri boyunca çok ağır yüklerin altında ezilme-den, tökezlemeden yürümüşlerdir. Bir elinde kılıç, bir elinde Kur’an, dillerinde tespih ve zikri bırak-madan Sevgili Peygamberimizin (S.A.V);

“Ey Eshabım! Küçük harbi kazandık şimdi büyük harbe dönüyoruz. O da nefisle mücadeledir.” Bu-yurduğunun bilincinde olarak ve her iki savaşın zorluk ve sıkıntılarından bıkmadan ömürlerinin so-nuna kadar tahammülle devam etmişlerdir. Nice zorluklarla mücadele etmişler, elemler, gam ve ke-derlere göğüs germişler, büyük büyük işler başarıp, çağ açıp çağ kapamışlardır. Yavuz Sultan Se-lim Han bunlardan birisidir.

Padişahın resmi Adı Doğum tarihi Ölüm tarihi Babası Annesi Tahta geçişi Tahttan inişi

I. Selim 1470 1520

II. Beyazıt

Dedesi

Fatih Sulatan Mehmet

Gülbahar Hatun 1512 1520

O Yavuz ki; 8 senelik padişahlığı döneminde Osmanlı toprağını iki katına çıkarmış Emânât-ı Mukad-deseyi Mısır’dan alıp, Peygamber efendimizi evinde misafir eden Eyyübü’l Ensarî (r.a) Hazretleri-nin bulunduğu İstanbul’a getiren padişahımızdır. Ayrıca ilme ve alime saygısı sonsuz olan edip ve şairlere de çok sevgisi olan bir padişahımızdır. O günün şairlerinden Şair Vehbi ile sık muhabbetle-ri vardır. Şair Vehbi, Sultan Yavuz Selim`in yakın dostudur. Bir gün araları açılır ve Şair Vehbi kır-gın vaziyette İstanbul`dan ayrılır. Önce Erzurum’a, oradan Van`a gider. Van müftüsünün yanında kâtip olarak çalışmaya başlar.

Usta şairin ortadan kaybolmasına üzülen padişah, nerede olduğunu kimsenin bilmediği Vehbi`yi

Page 40: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 40

bulmak için bir yol düşünür. Bir şiir yarışma-sı açacaktır. Yarışmanın yöntemini şöyle tespit eder: Kendisi bir mısra yazacak, bunu en gü-zel şekilde tamamlayana ödül verecektir. Riva-yete göre bin altın. Ödülün büyüklüğü şairleri ve müteşairleri cezbeder. Van müftüsü de pa-dişah tarafından başlanan beyti tamamlamaya çalışarak yarışmaya katılır. Yazdığını temize çe-kip göndermesi için kâtibi Vehbi`ye verir. Usta şair, müftünün yazdığını beğenmez ve nezaket-le ikna ederek değiştirir. Beyit müftünün adıyla gönderilir. Tek kişilik jüri olan sultan, gelen şi-irleri okurken, sıra Vehbi`nin tamamladığı, fa-kat altında Van müftüsünün adı olan şiire gelin-ce `tamam` der, `aranan kan bu-lunmuştur. `Müf-tüye bir mesaj gönderir. `Ödülü hakettin. Bin al-tın senindir. He-men gönderiyo-rum. Sen de ya-nındakini gönder. `Sultan Selim: `Bütün dünya benim olsa ga-mım gitmez ne-dendir bu` Şair Vehbi: `Ezelden gam turâbıyla yoğrulmuş bir bedendir bu.`

Bu hoş ve tatlı tuzağın malzemesini temin etti-ğim kaynak “Meârici’n-Nübüvve”adlı (Peygam-berler Tarihi) eser olduğu kanısındayız. Adı ge-çen eserin 15.sayfasında tefsir alimleri ve ta-rih yazarları buyurmuşlardır ki; Allah (c.c) Âdem aleyhisselamı yaratmayı murad ettiği zaman meleklerine dünyadan toprak almalarını emret-ti. Her kıta ve her renkten alınan topraklarla kırk arşın yüksekliğinde yığın oluştu. O toprak yığı-nının üzerine bulut gönderildi. Kırk gün üzerine yağmur yağdı. Ancak Allah (c.c) irade-i kudreti ile 39 gün gam denizinden gelen bulutların yağ-

muruyla 1 gün ferahlık denizinden gelen bulut-ların yağmuruyla yoğruldu. Onun için insanların gamı çoktur deniliyor. Muhtemelen Yavuz Sul-tan Selim Han ile şair Vehbi bu dinî, ilmî ve irfanî sohbetleriyle hasbihal etmiş olacaklar ki bir be-yit ile şair Vehbi’nin nerede bulunacağını anla-tan Yavuz Sultan Selim Han‘ın bu kıssasından bize düşen, altın değil kaza ve kader bakımından imanımızı kuvvetlendirmek olmalı!...

Başımıza bir bela ve kaza geldiğinde, tecelli-yatının zuhurunda kaçımız ”Fahrında hoş, kah-rında” (Nurun da hoş, narın da)Bu bana sen-den geldi. Onun için razıyım ALLAH’ım diyebi-

liyoruz? Halbuki biz öyle bir peygam-berin ümmetiyiz ki: Taif’e akrabalarını İslam’a davet için gittiğinde horlan-mış, alay edilmiş, bu da yetmiyor-muş gibi ayakların-dan kanlar akınca-ya kadar taşlanmış vaziyette Taif’in ke-narında bulunan bir üzüm bağının göl-gesinde soluklanır-ken Allah (c.c) Ceb-rail (a.s) vesilesi ile soruyor:

“Habibim risalet gö-revinin zorluklarıyla, meşakkatleriyle nasılsın?” Peygamberimizin cevabı:

“Rabbim sen razıyım de yeter.

Tebliğ görevi boyunca bir çok eza ve cefa çek-miş, hakarete uğramış, memleketi Mekke’den ayrılmak zorunda bırakılmış Uhud Savaşı’nda mübarek dişi kırılmış olan peygamberimizin çektiklerinin yanında bizim çektiğimiz nedir ki?

Nitekim bir hadis-i şerifte söyle buyurulmakta-dır:

Page 41: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 41

“Belanın en şiddetlisi Peygamberler üzerine gel-miştir. Sonra evliyalar üzerine, sonra ulemalar üzerine, sonra ulemaya yakın olana, sonra ona yakın olana gelmiştir.

Gam çekenin Allah indindeki sevgisi ve değeri artar, makamı yükselir.

Allah (c.c) Bakara Suresi 216, ayetinde söyle buyurmaktadır:

“... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.”

Allah (c.c) Bakara Suresi 155, ayetinde söyle buyurmaktadır:

“And olsun sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana ek-siltme yolu ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere lütuf ve keremimi müjdele.”

Allah (c.c) Enbiya Suresi 155, ayetinde söyle buyurmaktadır:

Hulasa Âdem oğlu dünyaya madem ki Allah (c.c) tarafından kulluk için gönderildi öyle ise insan sadece kelime-i Şehadetle yetinemez, na-maz kılmak, oruç tutmak, imkanı ver ise hac ve zekat gibi ibadetlerini de yapmak zorundadır. Emirleri tutmalı, nehiylerden sakınmalıdır. İslam ahlakıyla ahlaklanmalıdır. İmanı sağlam olmalı ve başına bela ve musibet geldiğinde sabır ve tahammül göstermelidir. Allah’ın rızasını kazan-maya gayret etmelidir.

Gayret biz kullardan, Tevfik ALLAH’tan…

Page 42: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 42

İnsan toplu halde yaşamak zorunda olan bir varlık-tır. Bu nedenle toplumsal ilişkilerini düzenleyecek bir nizama, kurallara ihtiyacı vardır. Toplum haya-tını düzenleyen ve devlet yaptırımı ile kuvvetlendi-rilmiş olan kuralların tamamına Hukuk denir. Hu-kukun insanlara tanıdığı menfaate ve salahiyete Hak denir. Herkese tanınması gereken temel hak ve hürriyetler için de “İnsan Hakları’’ tabiri kulla-nılmaktadır. İnsan Hakları denilince insanların diline, dinine, ır-kına, cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın insana insan olduğu için ta-nınan haklar akla gelir.1 “Kuran’da, hadislerde ve diğer islamî kaynaklarda “hak” kelimesi ,korunması, gözetilmesi ya da sa-hibine ödenmesi gerekli olan maddi ve manevi im-kan, pay ,eşya ve menfaatler; görev ,sorumluluk ,borç gibi anlamlarda da kullanılmıştır”. Hak kavramı insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahiptir. Çünkü insanın varolduğu yerde hak söz konusudur. İlk insan hakkı ihlali Hz. Adem’in oğul-ları arasında Kabil’in Habil’i öldürmesiyle başlar.Kul hakkı, İslamî bir terim olup insanın temel hak-larını da içeren kaynağı ve çerçevesi itibariyle vah-ye ve sünnete dayanan “maddi ve manevi” anlam-da her türlü hakkı içeren “Hukuk-un-Nas” diye de adlandırabileceğimiz bir haktır. “İnsan hakları” terimi ise Batılılar tarafından Aydın-

lanma( Rönesans )’nın sonucu olarak din dışı re-feranslarla içselleştirilen, bireyi önceleyen ve de daha çok bireyi devlete karşı koruyan hakları içe-rir. Kaynağı itibari ile de hiçbir kutsal metne da-yanmaz. İnsanlar arası eşitlik:Veda Hutbesi’nde bu gerçek şöyle dile getiriliyor: ‘’Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Dikkat edin, hiçbir Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, hiçbir beyazın zenciye, zencinin de beyaza takva-dan başka bir şeyle üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Al-lah katında en değerliniz O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.’’2 İslam’a göre herkes ırk, renk, makam, zenginlik, akrabalık ve dostluk ve hatta inanç farklarına bakıl-maksızın adalet karşısında eşittir; aynı kural bütün müslümanlara tatbik edilir.Kuran-ı Kerim ve sünnet, insanın temel haklarını korumaya yönelik hükümler içermektedir.Adam öldürmenin yasaklanması,3 Hırsızlık yap-manın yasaklanması,4 Zina ve fuhuş yapmanın ya-saklanması,5 İftiranı yasaklanması,6 Gıybetin (De-dikodu) yasaklanması7 bunlara birer örnektir.

Avukat Yasin KARACA

İnsan Hakları ve Veda Hutbesi

* 1977 Simav doğumlu olup, 1998 yılında Marmara Ünv. Hukuk Fakültesini bitirmiş-tir. 2002 yılından itibaren İzmir’de Serbest Avukatlık yapmaktadır. Evli ve bir çocuk sahibidir.

1 İslam Ansiklopedisi, Hak maddesi , cilt 15

2 Ahmed ibn-i Hanbel , Müsned3 Maide 5/32 Bakara, 2/84, Furkan, 25/684 Maide 5/38-395 En’am 6/151, Araf 7/28 ,Nisa 4/15,256 Nisa 44/114, Nur 24/4,23,247 Hücurat 49/12, Hümeze 104/1

Page 43: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 43

İslamda “Zaruriyyat-ı Hamse” de denilen beş te-mel hak ve özgürlük bulunmaktadır. Bunlar: Din Emniyeti, Can Emniyeti, Akıl Emniyeti, Mal Emni-yeti, Nesil (Irz) Emniyetidir. Bu beş temel haktan hiçbir kimse mahrum bırakılamaz.

Vedâ Hutbesi’nde diğer konular yanında, özellikle fert ve toplum hayatında son derece önemi olan şu hususlara dikkat çekilmiştir: 1- Herkesin can, mal ve namusunun tecâvüzden korunması2- Kimsenin, kimseye zarar vermeye hakkı olma-ması 3- Bütün müslümanların kardeş olması4- Bütün borçlar iâde edilecek ve borç olarak alı-nanın dışında bir fazlalık (fâiz) ödenmemesi. 5- Kan dâvâları ve adâleti şahsen yerine getirme-nin yasaklanması 6- Kadınlar, erkeklerin hayat arkadaşlarıdır, buna göre onlara iyi muâmele edilmesi, onların da tıp-kı erkekler gibi mal ve mülke sahip olabilmesi ve şahsî tasarruf hakları olduğu öngörülmüştür. 7- İnsanların ırk ve renk farkı gözetilmeksizin bir-birine eşit oldukları belirtilmiştir. 8- Aile ve toplum hayatına zarar veren zina vb. davranışlar yasaklanmıştır. 9- Kur’an-ı Kerim’in, insanlara bir emânet olarak bırakıldığı ve sımsıkı sarılınması gerektiği tavsi-ye edilmiştir. 10- Emânetlerin, sâhiplerine mutlaka iâdesi vur-gulanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi:Önceki asırlarda devletlerin büyük bir kısmı bas-kıya dayanan bir anlayışla yönetilmekteydi. Bu anlayışa son vermek amacıyla 1215 yılında İn-giltere Kralı’na kabul ettirilen bildiri olan Magna Carta, insan hakları kavramının ilk belgesi sayı-lır. İnsan hakları konusunda yayımlanan bir di-ğer önemli bildiri ise, Amerika’da yayımlanan Ba-ğımsızlık Bildirisi’dir. Özgürlük, eşitlik ve kardeş-lik gibi kavramlar, 1789 yılında gerçekleşen Fran-sız Devrimi’nden sonra yayımlanan “İnsan Hak-

ları Bildirisi”nde gerçek yerini almıştır.II. Dünya Savaşı’ndan sonra devletler, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alın-ması konusunda birleştiler. Bunun bir nedeni de, insanlara özgürlük tanınmasının, devam ederse uygarlıkların sonu olabilecek savaşları da önleye-bileceği düşüncesidir.Bildiri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyo-nunca Haziran 1948’de hazırlandı. Yapılan kimi değişikliklerin ardından, 10 Aralık 1948’de Ge-nel Kurul’un Paris’te yapılan oturumunda kabul edildi.

İnsan Hakları: En başta yaşam ve özgürlük olmak üzere sağlık, eğitim, yiyecek, barınma ve toplumsal hizmetler de içinde olmak üzere sağlığına ve esenliğine uygun bir yaşam düzeyine kavuşma; yasanın koruyuculuğundan eşit olarak yararlanma; barışçıl amaçlar için toplanma ve dernek kurma; evlenme, mal ve mülk edinme; çalışma, işini seçme özgürlüğü; din, vicdan düşünce ve anlatma özgürlüğü hakları İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin temellerini oluşturur.Yukarıda verilen bilgiler ışığında veda hutbesi ile insan hakları beyannamesi karşılaştırıldığında veda hutbesinin yaklaşık 1300 yıl önce okunma-sına rağmen temel insan haklarına ne kadar çok önem verdiği görülmektedir. Dinimizi doğru bir şekilde anlamalı ve dinin önem verdiği kul hakkı-na riayet etmeliyiz.

Page 44: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 44

ÇEK SUÇLARI İLE İLGİLİSORU- CEVAPLAR

Nurullah KARAKAŞStajyer Cumhuriyet Savcısı

[email protected]

SORU: Kimler bankadan çek hesabı açtırıp çek karnesi alabilirler?

Daha önceden karşılıksız çek vermekten do-layı çek karnesi almaktan yasaklı olanlar çek düzenleyip veremezler. Yasaklı olmayanlar çek karnesi alabilirler.

Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasa-ğı bulunan kişinin, bir şirketin temsilcisi veya imza yetkilisi olduğu durumlarda da o şirkete çek defteri verilmez.

SORU: Çek karnelerini kim basar?

Ülkemizde çek karnelerini sadece Merkez Bankası basar. Merkez Bankası dışında kim-se çek basamaz. Merkez Bankasınca basıl-mayan çekler sahtedir. Bu sahte çeklerle öde-me yapılırsa Belgede Sahtecilik ve Dolandırı-cılık suçu oluşur.

SORU: Çek yaprağında neler yer alır?

1)Senedin üzerinde “çek” adının yazılı olması

-Senet üzerinde genellikle “işbu çek karşılığın-

da” “çek bedelini ödeyiniz” şeklinde ibareler yer alıp almadığına bakılmalıdır.

-Yabancı çeklerde çek kelimesini karşılayan kelimeler olup olmadığına bakılır.

-Özel şirketlerin kendilerinin ülkemizde çek bastırmaları yasaktır. Zira çek yapraklarını Merkez Bankası bastırır. Merkez Bankası dı-şında bastırılan çekler sahtedir.

2) Çek kayıtsız ve şartsız belli bir bedelin ödenmesi için havaleyi içermesi gerekir.

-Çekteki “ödeyiniz” ibaresi varsa bu çek ger-çek bir çektir.

-“ödeyeceğim, ödemeyi düşünüyorum” şek-lindeki ibareler kayıtsız şartsız bir ödeme ha-valesini içermedikleri için çeki çek olmaktan çıkarır.

3)Çekte Bedel olmalıdır.

-Senette bedel olmazsa çek olmaz.

-Çekteki para Türk Lirası olabileceği gibi ya-bancı para da olabilir.

-Çekteki yazılı bedelin ibraz tarihindeki Merkez Bankasınca belirlenmiş olan efektif satış kuru-na göre TL’ye çevrilir.

-Çekte yazılı rakamla yazı arasında farklılık bu-lunuyorsa yazı esas alınır.

4) Ödeyecek yer muhatap bankadır.

-Çekler sadece bankalar tarafından ödenir.

-Muhatap banka denince sadece çek hesabı-nın açıldığı bankanın şubesi akla gelmelidir.

-Çekin düzenlendiği yer ile muhatap bankanın

Page 45: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 45

şubesinin yeri aynı ilde ise çekin bankaya gö-türüleceği süre çekin düzenlenme tarihinden itibaren 10 gündür, farklı ise 1 aydır.

-Muhatap bankanın işlerin azlığı nedeniyle çe-kin keşide edildiği tarihten sonra kapatılması durumunda muhatap bankayı o çek hesabının devredildiği banka şubesine bakılır.

5) Keşide Tarihi (Çekin Düzenlendiği Yer)

-Çekin üzerine olmayan bir tarih yazılmama-lıdır. Örnek: hiçbir ay 32 gün çekmemesine rağmen çeke 32.05.2009 yazılmışsa bu tarih çeki geçersiz kılar.

-30 gün çeken aylarda eğer senet üzerine yan-lışlıkla 31 yazılmışsa bunun 30 olarak anlaşıl-ması gerekir. Örnek: 31.04.2009 yazılmışsa Nisan ayı 30 çektiğinden bu tarihi 30.04.2009 olarak anlamak gerekir. Bu çek geçerlidir.

-Şubat ayı bakımından ise; 30 veya 31 yazıl-mışsa (30/31.02.2008 gibi) çek geçersiz sa-yılmaz. Bu yazılan tarihi Şubat ayının o yıl için artık yıl olup olmamasına göre 28 veya 29 olarak (28/29.02.2008 gibi) anlamak ve ka-bul etmek gerekir

-Çek üzerinde tarih bakımından “2003” yılı “2008” yılına tahrifat yapılarak çevrilmişse; öncelikle bu tahrifatın(çekte oynama) yanına çeki düzenleyen tarafından paraf(bu değişikli-ği kendisinin yaptığına dair) atılıp atılmadığına bakılır. Paraf varsa sorun yoktur.

Çeki düzenleyenin tahrifattan haberi yoksa çek üzerindeki tahrifatın kimin eli ürünü oldu-ğu saptanmaya çalışılır. Bunun için çeki elinde bulundurulanın ve diğer ilgililerin imza ve yazı örnekleri alınır.

-Çek üzerinde iki tarih varsa ibraz süresini be-lirleme bakımından karışıklık olacağından çek geçersiz olur. Ancak çek üzerinde keşide tari-hi ve keşidecinin imzasının altında da bir tarih varsa keşide tarihi olarak imzanın altındaki ta-rihi esas almak gerekir. Çekin yukarısında ya-zılı tarihi ise “faiz kaydı” olarak kabul edip, zo-runlu unsur olmadığından yazılmamış sayılır. Dolayısıyla çek bu haliyle geçerli sayılır.

6) Keşide Yeri (Çekin Düzenlendiği yer)

-Keşide yeri olarak 2 farklı yer yazılmışsa çek geçersiz olur.

-Eğer çeke hiç keşide yeri yazılmamışsa çek geçersiz olur.

-Keşide yeri il, ilçe, belde, köy olmalıdır. Semt ve mahalle isimleri yazılmışsa idari birim ol-madıklarından çek keşide yeri olmadığından geçersiz sayılır.

7)Keşidecinin İmzası

İmza yoksa çek olmaz. Yine Çeke parmak basma da kabul edilmez.

8)Keşidecinin adı (Çeki düzenleyenin adı)

Çeki düzenleyenin adı yoksa çek olmaz.

9)Vergi Kimlik Numarası

-31.07.2003 tarihinde bu zorunluluk getiril-miştir. Bu tarihten önce düzenlenen çeklerde vergi kimlik numarası bulunmayabilir.

01.07.2009 tarihinden itibaren vergi kim-lik numarası yerine TC kimlik numarası kul-lanılmaktadır. Dolayısıyla vergi kimlik numa-rası yerine TC Kimlik numarası yazıyorsa çek geçerlidir.r.

SORU: Çek keşideci tarafından imzalanarak boş olarak verilebilir mi?

Boş bırakılan unsurlar bankaya ibraz edil-meden önce tamamlanmalıdır. Keşideci, çek hâmiline güvenerek bu şekilde bir çek keşide edebilir. Bu çek, ibrazdan önce boş bırakılan kısımlar doldurulmuş ise geçerli bir çektir.

SORU: Karşılığı Olmayan Çek İçin Banka Ne Yapar ve Çeki Getirene Ne Kadar Öde-me Yapar?

Banka, karşılığı tamamen veya kısmen olma-ması durumunda karşılıksızdır kaşesi vurur.

Muhatap banka, çeki bankaya götüren hami-le, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;

Page 46: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 46

a) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde,

1) Çek bedeli altı yüz elli beş Türk Lirası veya üzerinde ise altı yüz elli beş Türk Lirası,

2) Çek bedeli altı yüz elli beş Türk Lirasının al-tında ise çek bedelini,

b) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde,

1) Çek bedeli altı yüz elli beş Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı altı yüz elli beş Türk Lirasına ta-mamlayacak bir miktarı,

2) Çek bedeli altı yüz elli beş Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluy-la, kısmî karşılığa ilave olarak altı yüz elli beş Türk Lirasını, ödemekle yükümlüdür.

Karşılıksızdır işlemi;çekin arka yüzüne tahsil için bankaya ibraz edildiği tarih, hesap duru-mu, bankanın yükümlülüğü çerçevesinde öde-diği miktar ve ibraz eden gerçek kişinin adı ve soyadı yazılmak, bu kişinin tüzel kişi adına be-deli tahsil etmesi hâlinde bu husus belirtilmek ve bu kişi ile birlikte banka yetkilisi tarafından imzalanmak suretiyle yapılır.

Banka tarafından ödenen miktar düşüldükten sonra karşılıksız kalan tutar açıkça belirtilir. Hâmilin imzalamaktan kaçınması hâlinde, kar-şılıksızdır işlemi yapılmaz.

SORU: Banka para olmasına rağmen para-yı çeki getirene ödemezse veya geç öderse ne yapılabilir?

Banka; çek hâmiline, her geçen gün için binde üç gecikme cezası öder.

SORU: Çekin düzenlenme tarihini daha ile-ri bir tarih olarak gösterip o tarih gelmeden çeki önceden bankaya götürüp para alınmak istendiğinde çekin karşılığının olmaması du-rumunda ne olur?

İleri tarihli çek düzenlenip bu çekin karşılığının bankada bulunmaması durumunda suç olmaz. Savcılıkça soruşturma yapılması için çekin ban-kaya götürülmesi gereken süre içinde bankaya verilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulma-sı şarttır. Yani çekin üzerindeki tarih gelmeden bankaya götürülmede karşılık yoksa bir sonuç almak mümkün değildir.

SORU: Karşılıksız çek düzenleyen kişi ne ceza alır?

Çeki yazıp bankada da karşılığını bulundur-mayan kişiye, çeki bankaya götüren hâmilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, bin beş yüz güne kadar adlî para cezasına hükmo-lunur.

Ancak, hükmedilecek adlî para cezası, çek be-delinin karşılıksız kalan miktarından az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder.

SORU: Karşılıksız çek davasına hangi mahke-meye başvurulmalıdır?

Bu davalar, çekin tahsil için bankaya ibraz edil-diği veya çek hesabının açıldığı banka şubesi-nin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görü-lür.

SORU: Çek karşılığını bankada bulundurmak-la yükümlü olan kişi kimdir?

Çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi (şirket) olması hâlinde, bu şirketin mâli işle-rini yürütmekle görevlendirilen yönetim organı-nın üyesi olan kişi, böyle bir belirleme yapılma-

Page 47: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 47

mışsa yönetim organını oluşturan kişi veya kişi-ler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulun-durmakla yükümlüdür.

SORU: Bir kişi yerine başka biri çek düzenleyip verebilir mi?

Çek hesabı sahibi kişi, kendisi adına çek düzen-lemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil ola-rak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çek-ten dolayı hukukî ve cezaî sorumluluk çek hesa-bı sahibine aittir.

SORU: Çek düzenleme ve çek hesabı açma ya-sağı verilen kişi ne yapmalıdır?

Elindeki bütün çek yapraklarını ait olduğu banka-lara iade etmekle yükümlüdür. Bu kişi adına yeni bir çek hesabı açılamaz.

SORU: Karşılıksız kalan çeki Savcılık aşama-sında veya mahkeme aşamasında faiziyle bir-likte öderse ne olur? Veya karşı taraf şikayet-ten vazgeçerse ne olur?

Karşılıksız kalan çek bedelini, üzerinde yazılı bulu-nan düzenleme tarihine göre bankaya götürülme tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tama-men ödeyen kişi hakkında Cumhuriyet savcısı ta-rafından kovuşturmaya yer olmadığına, mahkeme tarafından davanın düşmesine, Mahkûmiyet hük-münün kesinleşmesinden sonra mahkeme tara-fından hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldı-rılmasına karar verilir.

SORU: Çek düzenleme yasağı olanların bu ya-sağı ne zaman kalkar ve ne yapılmalıdır?

Kişi, mahkûm olduğu adlî para cezası tamamen infaz edildikten veya bu cezayı ödemediği için hakkında hapis uygulanıp serbest bırakıldıktan iti-baren üç yıl ve her hâlde yasağın konulduğu ta-rihten itibaren on yıl geçtikten sonra, hükmü ve-ren mahkemeden çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasını isteyebilir.

SORU: Tâcir olan işletme sahibi bu işyeriyle il-gili işlemlerinde tâcirlere özel olarak üretilen çeki kullanmayıp tâcir olmayan kişinin çek def-terini kullanırsa ne olur?

Tâcirin ticarî işletmesiyle ilgili iş ve işlemlerinde, tâcir olmayan kişinin çek defterini kullanarak çek düzenleyen ve düzenleten kişi altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

SORU: Çek düzenleme ve çek hesabı açma ya-sağı kararı verilmiş olan kişi, buna rağmen çek düzenlerse ne olur?

Bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalan-dırılır.

SORU: 01/11/2009 tarihi itibarıyla, haklarında soruşturma veya kovuşturma başlatılmış ya da kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olan kişiler yeni kanun kapsamında ne yapabilir?

Şikâyetçi ile belirledikleri miktarın belirli vadeler-de ödenmesi hususunda anlaşmaya varmaları ve anlaşmanın bir nüshasının şikâyetçi tarafından

Page 48: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 48

Cumhuri-yet Baş-savcılığına veya mah-k e m e y e v e r i l m e -si hâlinde, anlaşma-da öngö-

rülen süre kadar soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir.

Ödenmesi gereken miktarı belirli vadelerde öde-yeceğini taahhüt etmesi ve taahhütnamenin, ken-

disi veya yasal temsilcisi tarafından Cumhuri-yet Başsavcılığına veya mahkemeye verilmesi hâlinde, anlaşma aranmaksızın, taahhütnamede belirtilen süre kadar, soruşturma veya kovuştur-manın durmasına, hükmün infazının ertelenmesi-ne veya durdurulmasına karar verilir. Bu durum-da, ödeme süresi, taahhütnamenin yapıldığı ta-rihten itibaren iki yılı geçemez. Taahhütnamede yer alacak birinci yıl taksidi, borcun üçte birinden az olamaz. Taahhütnamenin bir örneği alacaklıya gönderilir.

Yazılı anlaşma veya taahhütnamenin en geç 01/04/2010 tarihine kadar düzenlenmiş ve mercîlerine verilmiş olması şarttır.

Page 49: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 49

Balıkesir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu ÖğrencisiAYŞE PINAR

KÜLTÜR VE SAĞLIK

Kültür, bir ulusu oluşturan maddi ve manevi unsur-ları kapsar.

Sağlık da kişinin bedenen ve ruhen kendini iyi his-setmesi halidir. İkisinin de ortak ögesi insandır ve tamamen bütünlük içinde ilerleyip gelişir. Bir nevi sağlık, kültür ögelerinden sayılır diyebiliriz. Zaman içinde değişen kültür nesillerce aktarılır. Özellikle bi-zim kültürümüzün köklü bir geçmişi vardır. Ayrıca

tarih boyunca diğer kültürlerle sürekli etkileşim içinde olmuştur. Bu da bize daha zengin bir kültür ka-zandırdı.

İnsan yaşamı renklerle doludur. Her insan farklıdır; olumlu-olumsuz birçok olay yaşar ve yaşadığı bu olaylardan elbetteki iyi ya da kötü etkilenir. Sosyal yapısında zaman zaman değişiklik yaşar. Kimi za-man gelir hastalanır. Bazen üzgündür bazense mutlu… Kişi bunlarla çevresinde farklılıklar oluşturabi-lir. Tüm bunlar kültürü etkiler. Mesela tedavi gören bir insanın davranışları, kaza geçirmiş birinin psiko-lojisi, çocukların ve yaşlıların çabuk hastalanması, geçmişten günümüze gelen bazı sağlık davranışları ve bunlar gibi birçok durum sağlık kültürünün oluşmasında etkendir. Gündelik bilgiler de sağlık kültürü-nü fazlaca etkiler. Atalarımızın geçmişte yaptığı sağlık davranışlarını yeri gelir bizlerde hâlâ yaparız. Hat-ta ilk önce doktora gitmek yerine, bana birşey olmaz deyip, kimi zaman sağlık kültürümüzü kullanırız.

Kültürümüzü yaşatmak açısından güzel olsa da önemli vakalarda insan sağlığı her şeyin önüne geçer. Sağlık kültürümüzü kullandığımız durumlara örnek verecek olursak; ayağı burkulan birinin incinen ayak bileğine çiğnenmiş ekmek sarması, baş ağrısında kafanın sıkılması, çeşitli bitkilerin kaynatılıp içilmesi, arı sokan yere çamur konması ve bunlar gibi daha birçoğunu verebiliriz. Yeni doğan bebeği tuzlu suda yıkamak yine sağlık kültüründen gelir.

İnsanlar kendileri ve sevdikleri için hep sağlıklı yaşamı dilerler. Kimse ailesinden birinin; annesinin, ba-basının, kardeşinin; yakınının, arkadaşının, komşusunun hasta olmasını istemez. Bizler ömrümüzün sevdiklerimizle beraber sağlıklı ve mutlu geçmesini Allah’tan isteriz. İnsan için sağlıktan öte bir şey yok-tur. Ayrıca birey sağlığına dikkat etmek de zorundadır. Çünkü insan bedeni bir emanettir. Bize düşen onu elimizden geldiğince imkânımız doğrultusunda korumaktır. Emanete ihanet etmek bizim gibi sağ-lık kültürü oldukça geniş ve bilinçli bir millete uygun düşmez. Biz Türk milleti olarak sağlık kültürümü-zün farkındayız. Hangi durumda sağlık kültürünü, hangi durumda hastaneyi kullanacağımızı da iyi bili-riz.Yine de söylemem gerektiğinin uygun olacağını düşünüyorum. Sağlığımızı tehlikeye atacak durum-lardan her zaman kaçınmalıyız. Vücudumuzun fonksiyonunu bozacak alışkanlıklardan uzak durup, ken-dimizi korumalıyız. Her türlü kötü alışkanlık ve davranışlardan kendimizi soyutlamalıyız. Unutmayalım ki “Her işin başı sağlıktır!”…

Page 50: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 50

“Bülbül sünepe sünepe öttü durdu, avare aşıktı..Ama güvercin barışın, kartal heybetin sembolü oldu.Horoz bile rüştünü ispat etti, hiç taviz vermedi da-kikliğinden.” diyordu Erdal Demirkıran.“Günümüzde göğsü kılsız Ferhat’ın bağrında en az dört Şirin yatıyor.” diyordun.“Devir tilki Leylalar, Metro Mecnunlar devri” de-din.Haklısın.Teşekkürler Erdal Demirkıran..Asrın filozofu sensin..Murat Menteş’in de dediği gibi “Biraz cesur olun, Köroğlu okuyun, edebiyat okuyun.”Avare olmayın.Sönük olmayın.Sünepe bülbülleri kendi hallerine bırakın, tıkanın-caya kadar ötsünler..Bırakın gülleri çiftleştirmeyi .Gül, bülbülsüz de reçel tadı verir..Gül, bülbülsüz de kokulu sabun kıvamı alır..Gül, bülbülsüz de misk kokusunu yayar..Gül, bülbülsüz de hayatlarımıza aromasını katar.Gül’ün tek ihtiyaç duyduğu şey yağmur damlası-dır. O da Tanrı’nın esirgediği birşey değildir.Gül bülbülsüz gül olur da ,yağmursuz olmaz. O halde dimağımızın yağmur taneleriyle serpilme-ye ,misk saçmaya, gelişmeye ,ihtiyacımız var.Üstümüze bir sünepe bülbülün konup konmama-sıyla ilgilenip tüketmeyelim ömrümüzü.Bir sünepe gelir, bir sünepe gider.Ama Tanrı ver-gisi her, yere düşen yağmur tanesini, dimağının ummanını besleyen bilgi tomurcuğu kabul edip sebil etme.

Her yağmur tanesinin hakkını ver..Bu, Topraktan da Yaş Ezgi;Bilginin Efendisiyle, Gönlü kırık Sevda Yeniçerisini takas ettiğin kutsal bir tehcir olsun..

12 Aralık 2009

Zaten biz bütün gençler o gece sabaha kadar uyumadık. Çay çerez masamızda ,konuştuk sa-baha kadar. Ve emrullah askeriyedeki sorun-lardan bahsetti 1 saat falan bu konuları konuş-tu. İbrahim tatlıses şarkıları çalıyordu ve emrullah camı açıp aşağıdaki koruluğu seyretmeye başla-dı ben de takıldım ona kimi özledin diye, sigara-sını içti. 1 saat kadar da dalgıçlık hakkında bize bilgiler verdi uzun uzun. Onun dışında hep ses-sizdi. yok gibiydi.. Yeşil tişörtüyle uğurladım onu ertesi gün otobüste, Eyübe.Ama o bana tek bir söz söylemedi. İstanbulda bir sorunun olursa ara ablanı her zaman dedim, oturuşunu bile değiş-tirmedi çok dalgındı. Söz söylemeye takati yok-tu sanki.Ve ben otobüsten indim. Nerden bilebi-lirdim onu en son görüşüm olacağını. Ben hız-lı hızlı yürüyordum.. O Eyyüb’e gitti... ağır ağır ve dalgın.....

Firdevs YÜKSEL

TürkologFirdevs Yüksel

SÜNEPE BÜLBÜLLER

Page 51: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

VEFAT ETMİŞLERİMİZİN VESİKALIK RESİMLERİ

BAYRAM PINAR(KEŞKEKÇE)

HÜSEYİN GÜNDÜZ(HOCE)

HALİL ALTINKAYA(GALINE)

REMZİ AYDOĞDU(ÇİLAHMEDE)

EMİN SAYGIN(KARTOLENE)

KAMİL ÜNLÜ(TEKTEĞE)

MESUT BAYRAM(BAYRAMLA)

SELİM AYDOĞDU(ÇİLAHMEDE)

Page 52: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 52

MEHMETALİ DİNÇAY(DELLE)

ABDİL SÖNMEZ(DÖNEKLE)

ŞÜKRÜ CANYURT(KEMANECO)

ŞAVKI(ŞEVKET) AYDOĞDU(ÇİLAHMEDE)

ALİ KARAKUŞ(HODMEMEDE)

İBRAHİM ALTINKAYA(GALINE)

HALİL ALTINKAYA(GALINE)

TERZİ HAŞİM ÜNLÜ(TEKTEĞE)

MAHMUT BOZKURT(MISTANE)

MEHMETALİ SÖNMEZ(DÖNEKLE)

EMİN ÖZYURT(KÖRMAHMUDE)

EMİN ÖZYURT(KÖRMAHMUDE)

Page 53: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

SÜLEYMAN DÖNMEZ(DÖNEKLE)

ETHEM BAYRAM(BAYRAMLA)

ŞÜKRÜ KILIÇ(DELALLE)

ABDULLAH ALTINKAYA(GALINE)

NURULLAH AKARSU(HACELLE)

GOCA(MALAĞO) TERZİ KAMİL

MEHMET YALÇIN

EMRULLAH YÜKSEL (ÇÖNGEE)

10/08/2011

Page 54: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 54

KUŞU'DAN HABERLER

KUŞULULAR SEMERKAND DERGİSİ BİLGİ YARIŞMASI TÜRKİYE FİNALİNDE..Semerkand dergisinin düzenlemiş olduğu Bilgi yarışmasına Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği olarak başvuran eki-bimiz üyeleri Hamza Arı Selim Aydoğdu, Yasin Yüksel takım olarak ilçe birinciliğini elde ettikten sonra İl düzeyindeki yarış-mada da birinci olup bölge elemelerine katılmaya hak kazandı-lar. Bölge elemelerinde de birinci olan Kuşu Semerkand Dergisi Yarışma ekibi Türkiye geneli Final yarışmasına hak kazandılar.

Türkiye geneli final yarışmasında 35 takım mücadele etti. Sorulan 25 sorunun sonrasında puanlarda eşitlik olduğu için ek sorular sonrasında 1.Kocaeli , 2.Konya , 3.Bahçelievler-İstanbul 4.Çarşamba ve 5.Ağrı olarak belirlendi.

Finalde Kütahya’yı temsilen yarışan ekibimiz finalde 20.oldu. Birçok tecrübeli ekiple birlikte ilk kez mücadele eden yarışmacı ekiplerimizi tebrik ediyor başarılarının devamını diliyoruz.

“İSTİKLAL MARŞI’MIZI ANLAMAK” KONFERANSI YAPILDI.Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Der-neği tarafından dü-zenlenen ve konuş-macı olarak Prof.Dr.Nurullah Çetin’in katıldığı “İSTİKLAL MARŞI’MIZI ANLAMAK” kon-feransı açık havada planlanması yapılmasına rağmen hava muhalefi sebebi ile Kuşu Belediyesi Düğün Salonunda yapıldı.

Açılışta Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı ile başla-yan konferans Kuşu Eğitim Kültür Derneği yetki-lilerince yapılan Açılış Konuşması ve Şiir Dinleti-si ile devam ettikten sonra M.Akif Ersoy’un Ha-yatı Sinevizyon gösterimi yapıldıktan sonra Prof.Dr.Nurullah Çetin’in Konuşması ile devam etti yoğun bir katılımın olduğu konferans İkramlar ile sonlandırıldı.

KUŞU BÜYÜK HAYIRLA DOLDU TAŞTI…Kasabamızda Kutlu doğum Haftası kutlamaları kapsamında belediye öncülüğünde kuşu halkınca düzenlenen Kutlu Doğum Haftası kutlamaları ile birlikte büyük hayır isimli yemek ikramı yapıldı. Aynı zamanda Kuşu Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğince kermesinde düzenlendi.Kutlu Doğum Haftası Kutlamaları büyük hayır ve kermes vesi-lesi ile çok yoğun bir gün geçiren Kuşu Kasabası Belediye Başkanı Halil Ergenç başta İzmir ve Ma-nisa İlinden olmak üzere komşu köy belde ve il-çelerden gelen misafirlerimize ve gönüllü hizmet eden gençlere teşekkür etti.

Page 55: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 55

KUŞU’DA KAN BAĞIŞI KAMPANYASI …

1 Ekim 2010 tarihi itibariy-le Kuşu Eği-tim Kültür ve Dayanış-ma Derne-ğince orga-

nize edilen kan bağışı kampanyası Kütahya Kızı-lay Kan Merkezi tarafından kabul edilen kan ba-ğışları, Kütahya Kızılay Kan Merkezi doktorları ve ekip çalışanlarınca yürütüldü. Kuşu Kasabası’nda kan bağışı kampanyası ilgi gördü.

Kütahya Kızılay Kan Merkezi Müdürü Mahmut Ulusoy, “Kızılay’ın ana vazifesi hastaların kan ih-tiyacını karşılamaktır” dedi. Kimlerin kan verebi-lecekleri hakkında açıklamalarda bulunan Ulu-soy, “18 yaşını bitirmiş, 65 yaşından gün alma-mış sağlıklı vatandaşlarımızdan kan bağışlarını kabul ediyoruz” dedi.

Ayrıca Kuşu Kasabası’nın çok güzel ve büyük bir kasaba olduğunu belirten Ulusoy, Kuşu Eği-tim Kültür Derneğine, Kuşu Belediyesine, Muh-tarlara ,Cami imamlarına ve Kampanyaya katılan tüm Kuşululara teşekkür ettiğini belirtti. Ulusoy, ilk olmasına rağmen 36 vatandaşının kan bağı-şında bulunduğunu ayrıca kan değerleri ve sağ-lık sorunları sebebiyle 10’a yakın gönüllünün de kan alımının gerçekleşmediğine ve Kuşunun hal-kının sıcak samimi ve içtenliğine değindi. Kan bağışı için talep olması durumunda tekrar gele-bileceklerini belirtti.

Kan bağışında bulunanlar:1-UĞUR YILMAZ

2-TUNCAY DİNÇAY

3-ŞENER ERTAŞ

4-HASAN ARIK

5-ALİ KARAKUŞ

6-MUSTAFA KARAKAYA

7-HÜSEYİN AKTEKE

8-HALİT ÜNAL

9-KÜRŞAT EĞİLMEZ

10-MUHARREM TUNCER

11-BİLAL KAYNAR

12-AHMET DUMLUPINAR

13-İBRAHİM GÜRAKAN

14-HAKKI YILDIRIM

15-YAVUZ ERTAŞ

16-MEHMET YILDIRIM

17-NECATİ VURAL

18-SEZAİ YALÇIN

19-ÜNZİLE KARAKAYA

20-AHMET ERTAŞ

21-MEHMET KURAL

22-TURGUT AKIN

23-MURAT ÇETİNER

24-MURAT GÖKALP

25-LOKMAN AYDOĞDU

26-HAMZA GÜLEÇ

27-ŞÜKRÜ AYDOĞDU

28-İBRAHİM ELBEYİ

29-HÜSEYİN ÖZKAÇAR

30-EYÜP YALÇIN

31-EMİN TUNCER

32-NURULLAH ÇETİN

33-DOĞAN SAYGIN

34-ADEM GÖKMEN

35-FERİT GÖKKAYA

36 PİDECİ YAŞAR

Page 56: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 56

KUŞU NURULLAH BAYRAM İLKÖĞRETİM OKULUNDAN

%100 BAŞARIBu yıl mezun olan öğrencilerimizin sınıf ortalaması 364 olup 19 Mayıs 2011 Depremine rağmen iyi bir başarı sağlan-mıştır. Sınava giren 30 Öğrencimizin 3 tanesi Fen lisesi,8 tanesi Anadolu Öğretmen lisesi,5tanesi Anadolu lisesi ve 14 taneside Meslek liselerine yerleşmiş olup %100 başarı elde edilmiş ve SBS’de istenilen hedefe ulaşılmıştır.

Okulumuz imkanları bakımından oldukça iyidir.Teknolojik alt yapısı her geçen gün iyileştirilmekte öğrencilerin kullanı-mına sunulmaktadır. Bilişim Teknolojileri Sınıfı, Sunum Sı-nıfı, Branş Sınıfları ki hepsinde Projeksiyon mevcuttur. Adet Akıllı tahtamız ve Diğer sınıflarda kullanılacak bir adet net-bokumuz vardır . Hayırsever kardeşlerimizin katkılarıyla in-şallah daha da iyi olacaktır.

Okulumuzun bu yaz tatilinde çatısı onarılmış ve çatı olukla-rı değiştirilmiştir. Önümüzdeki günlerde de dış cephe boyası değiştirilecek yeniden boyanarak modern bir yapıya kavuşacaktır.

Başarılı, kendine güvenen, özverili ve işini bilen bir eğitim kadrosu vardır. Kurum kültürü oluşmuş olup ben değil biz anlayışına hakim bir kadroya sahiptir. Fen ve Teknoloji Öğretmenimiz Özgür USLU’ nun Gülizar Eren İlköğretim Okuluna tayini çıkmış olup kendisine başarılar dileriz. Yaz dönemi atamaların-da Okulumuza Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile 2.İngilizce Öğretmeni atanmıştır.

91-2 TERTİP ASKERLERİMİZİ ASKER OCAĞINA UĞURLADIK.SIRA ADI-SOYADI İKAMETGAH

1-Ali GÖKALP KUŞU

2-Barış GÜRAKAN KUŞU

3-Cafer YILDIRIM KUŞU

4-Dursun ARIK KUŞU

5-Emin GÜNDOĞAN KUŞU

6-Emrullah YÜKSEL (merhum) KUŞU

7-Şinasi ÜNAL SİMAV

8-Ali Celal DUMLUPINAR İZMİR

9-Uğur DUMAN İZMİR

10.Oğuz KARAKAYA İZMİR

Silah altına alınacak olan askerlerimiz örf ve adetler gereği eğlencelerini yapıp tamamladılar Son akşam 19 Mayıs 2011 tarihinde Asker top-lantısı yapılırken gece 23:15 civarı Büyük Simav Depremi meydana geldi. Ertesi günü askerlerimiz birliklerine gitmeye başladı. Allah askerliklerini en iyi şekilde yapmak nasip etsin. Şimdiden hayırlı teskereler diliyoruz.

Page 57: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 57

BÜYÜK SİMAV DEPREMİ19/05/2011 tarihinde saat 23:15 te resmi kayıtlara göre 5,9’luk bir deprem meydana geldi. Bu büyük depremin ha-bercisi 23:00 sularında meydana gelen küçük sarsıntı oldu. Bu sarsıntı ile evi-ni boşaltan insanlar olduğu gibi büyük depremle evini karanlıkta boşaltan in-sanlarımızda oldu. Depremin başlama-sıyla kesilen elektrikler yüzünden Si-mav ve köylerinde karanlıkta boğucu bir deprem gecesi yaşanmaya başlandı.11 saniye süren depremde 2 kişi hayatı-nı kaybetti. Depremin büyüklüğü Bo-ğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafın-dan 5.9,ABD Jeoloji Araştırmaları Ku-rumu tarafından ise 5.8 (ilk olarak 6.0) Mw olarak açıklandı. Biri kalp krizi ge-çiren, biri de enkaz altında kalan 2 kişi-nin hayatını kaybettiği ve 122 kişinin de yaralandığı bildirildi. Deprem bölgesin-de bulunan ve panik yaşayan birçok va-tandaş geceyi evlerinden dışarıda geçir-di. 20 Mayıs’ da da devam eden artçı-lar sebebiyle evlerine giremeyen ve bölgeden ayrılmak isteyen kişiler otogarlara yöneldi. Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Rektörü Prof. Dr. Ahmet Karaaslan, deprem sebebiyle şehri terk eden öğrencile-rin mağdur olmaması için final sınavlarını erteleyeceklerini açıkladı.[12] Simav ilçesinde Mayıs ayı bo-yunca eğitime ara verildi.

Kuşu Kasabasında o akşam Asker uğurlama ile ilgili devam ettirilmekte olan adetlerimizden

“Asker Toplantısı” adı verilen asker ev-lerini ziyaret yapılmaktaydı. Deprem ile birlikte korku panik sarsıntı karanlık-ta kalma ve diğer tüm panikler yaşan-dı. Kuşulularda geceyi dışarda geçrdiler. Kuşu Kasabasında Hafif hasarlı 2-3 ev haricinde hasarlı evin bulunmaması ve yaralanan vatandaşın olmaması sevindi-riciydi.20 Mayısta devam eden artçılarla gelen Kızılay çadırlarında geceleme baş-layıp bir hafta devam ettikten sonra ev-lerinde kalmaya başladılar.

Page 58: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 58

VEFATLAR

Kuşu Liva Dergisi olarak ;11/05/2010 tarihinden bu yana kasabamız halkından vefat eden Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı dileriz. Hüküm Allah’ın EL-FATİHA…

Adı Soyadı Sülalesi Vefat Tarihi

Emin YILDIRIM (gasıme) 09/06/2010 AHMET ÖZDOĞAN (garece) 21/06/2010 Hasan ÖZYURT (gebeşle) 23.06.2010 HALİL AKTEKE (dekelee) 17.07.2010 Azime GÜRAKAN (Mıstanee) 20.07.2010 Yusuf ÇETİN (Sarı İbişo) 01/09/2010 Abdullah GÜNDOĞAN( saree ) 08/09/2010 İsmail AKTEKE (dekelee) 23/09/2010 ÜMMÜ PINAR (keşkekçe) 10/10/2010 Fadime ALTINKAYA (haşaro) 13/11/2010 Elmas VURAL (………..) 27/11/2010 Emine BODUR (bodurlaa) 27/11/2010 Kamil Özçelik (payteree) 15/12/2010 ALİ IŞIK (moncee) 09.01.2011 HURŞİT TÜRK (golcee) 30.01.2011 Mehmet Coşkun (veereenee) 06/02/2011 ŞÜKRÜ ALTINBAŞ (hacasanee) 09.02.2011 Zeynal EĞİLMEZ (gökmemede) 11/05/2011 Fadime AKIN (…....) 04.06.2011 FAİK GÜNDÜZ (hoce) 10/06/2011 ALI ÖZÇELİK (garabişe) 05/07/2011 Raziye AYDOĞDU (………..) 06/07/2011 Lebi TUNCER (hatıbe) 16/06/2011 Emrullah YÜKSEL (çöngee) 10/08/2011

Page 59: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 59

Bekir YükselEmekli İmam Hatip

CENNET ÇOCUĞU

Tarih 10 Ağustos 2011.. Gelen bir telefon bütün duyguları ateşledi. Haber kara ve konusu Emrullah’tı. Nasıl ve ne zaman geldik bilmiyorum ama Kuşu Göleti’ne geldik.. Acının büyü-ğünün ağırlığını yaşamaya başlamışken kayıp olan dalgıcımızı aramak için dalgıçlar çalış-maya koyuldu. Yakın ve uzak akraba göz yaşı döküyor ve herkes Emrullah için üzülüyor-du.Yakınlarımızın bazıları bayılacak oluyor ve gönüller derman arıyordu. Görevli dalgıçlar gönül almak için suya girdiler ve o akşam aradığımız bulunamadı .Ben bunda hikmet var diyorum, çünkü ölüm olayı yeni olduğu için Allah bu acıya bizi alıştırıyordu. Belki hemen bulunsaydı aradığımız Emrullah’ımız acılarımız ve krizlerimiz çoğalırdı:kimi sinir krizi ,kimi Allah etmesin kalp krizi geçirirdi. Evlat acısı zordur.. Rab bizim sabrımızı sınıyordu ve sab-rı öğrendik elhamdülillah.Rab bize cennete gidecek bir yolcuyu nasıl uğurlayacağımızı öğ-retiyordu . Yarım yamalak iftar edildi.Namazlar ve sahur da öyle. Ve ağır ve uzun ve acılı gece son bulup sabah oldu. Tekrar gölete geldik. Bir nebze de olsa ağlamak, üzülmek ikin-ci plana düştü. “Cennet Çocuğu”nu bulup gönderme telaşı başladı.. Aradığımız sabah saat sekiz sularında, kaybolduğu gölet sularında bulundu.....Giderek dozu düşen yas ve ağıtla-rın yerini sessiz ağıtlar aldı. Allah (c.c) Emrullah olmadan nasıl yaşayacağımızın eğitimini veriyordu. Arkasından Simav Devlet Hastanesi ve Bursa yolculuğu.....

11 ağustos 2011 ikindiden sonra” Cennet Çocuğu” baba evine ve kısa süre misafir ola-cağı seyyar gasilhaneye geldi. Orada bulunan herkeste yakın ve uzak akrabalarda ses-li ve sessiz bir yas dalgası yayıldı ve giderek onun da dozu düştü. Cennet Çocuğu önüm-de “Dışını ben temizleyeceğim içini Rab temizleyecek” inancı ile yıkamaya başladım. Bana

Page 60: Kuşu Liva Dergisi Sayı 7

KUŞU LİVA • AĞUSTOS-EYLÜL’11 • 60

öyle geliyor ki; cennete gidecek bir varlık var önümde… İşte o sıra bendeki ruh hali de-ğişmeye başladı.Üzülmekten ziyade cenne-te gidecek bir varlığa elim dokunuyordu. Sevin-dim . Kendimce bu zan ile sevindim. Bana göre o zaman bu bir ayrılış değildi. Belki o sıra dışar-dan beni görenler metanetli olarak gördüler.” Cennet Çocuğu”nu yıkadıktan sonra lekesi olmayan bembeyaz bir örtü ile (kefenle) onu örttüm.Allahu Teala (cc) “settar-ul-uyûp” sıfatı ile onun ve bizim kusur ve günahlarımızı örtsün… Silah altına alınmış Acemi Birliğini tamamlamış ve dağı-tım iznine çıkmış bir asker olduğu için jandarmalar da bizi dünyada temsil eden :Mehmet Akif’in ‘Ya Rab Bir Hilal Uğruna Ne Güneşler Batıyor ‘ dediği bayrağımızla süslediler onun tabutunu omuzlarımızda .

Sonra o süslü tabutu Bedirgaşına Çarşı Caminin önüne getirdik. Cennet yolcusunu uğur-lamak üzere Kuşu halkımıza ilaveten yaddan- yabandan gelenlerle birlikte toplandık.Cen-net Yolcusu yıkanmış temiz. Uğurlayanlar yıkanmış(abdestli) beklemekteler. Ben cenaze namazını kıldırmak üzere en önde belki layık değilim ama…. Ve başladı tören bu tören Al-lah için namazdır . Cennet Çocuğu için duadır.Yaşayanlar için son bir görevdir. Cenaze na-mazının sonunda dedim ki: Allah’ım beni, anamı, babamı ve bu namazda bulunan bütün din kardeşlerimi bağışla. Onları da zamanları gelince Cennet Yolcusu yap...Sonra emaneti Ahiretin kapısına (kabristana ) götürdük ve “Cennet Çocuğu”nu teslim ettik . Uzaktan ya-kından taziye telefonu açan ve cenaze namazına katılan herkesten Allah razı olsun. Herke-se teşekkürlerimizi sunarız.

Mevla rahmet eyleye…

Hüküm Allah’ın…