60
Dernek Adına İmtiyaz Sahibi Şükrü AYDOĞDU Yayın Danışmanları Prof. Dr. Nurullah ÇETİN • Doç. Dr. Bilal AKTAN Hukuk Danışmanları Mustafa TÜRE • Yasin KARACA • Hüseyin ÇETİN Editör ve Yazı İşleri Muammer GÖKALP Grafik Tasarım ve İnternet Sitesi İrfan ŞAHİN Mizanpaj Hangar Reklam Marka İletişimi ve Reklam Hizmetleri İstihbarat ve Haber Bölümü Murat GÖKALP Yayın Kurulu Feridun AKTAY-Erdoğan AKTAŞ-İbrahim ARI Yazı İnceleme Halil KIYMAZ-Şükrü TÜRE-Himmet GÜRAKAN Danışma Kurulu Tüm Kuşulular Baskı Öncü Basımevi Kazım Karabekir Caddesi, Ali Kabakçı İşhanı, No: 85/2 İskitler T: 0312 384 31 20 www.oncubasimevi.com Kuşu Liva dergisi, eğitim, kültür, haber ve hayat dergisidir. Para ile satılamaz. Siyasî ve ideolojik bir yapısı ve amacı yoktur. Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan Kuşulular arasında irtibatı, iletişimi, dayanışmayı sağlamak, Kuşulular arası bilgi ve bilinç akışını ve dolaşımını gerçekleştirmek olan dergimizin yayın merkezi Kuşu Kasabasıdır. İletişim Kuşu Kasabası/Simav/Kütahya www.kusulular.com • [email protected] Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazıların yayınına yayın kurulu karar verir. Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. Yazıların bilim, dil ve hukuk açısından sorumluluğu yazarlarına aittir. KUŞU EĞİTİM, KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ Aylık Eğitim, Kültür, Haber ve Yaşam Dergisi YIL: 1 SAYI: 4 İÇİNDEKİLER EDİTÖRDEN MUAMMER GÖKALP SÖYLEŞİ Dr.ABDULLAH KARACA KÜLTÜREL UYANIŞ HAMLESİ Prof.Dr.NURULLAH ÇETİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ÖNEMİ AHMET DİNÇAY KÜLTÜRÜN NE ÖNEMİ VAR MUAMMER GÖKALP KUŞU MUTFAĞI ÜLKÜ GÖKALP KASABAMIZIN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ ŞAHAP AYDOĞDU KÜTAHYA VE SİMAV’IN TARIMSAL YAPISI MEHMET GÜNDÜZ GÜNÜMÜZDE ÜNİVERSİTELİ OLMAK ALİ DUMLUPINAR EGE BÖLGESİ SİMAV KUŞU KASABASI SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ İLAHİ ALTINBAŞ TÜRKİYE DEVLETİ NE ZAMAN KURULDU? ERDOĞAN AKTAŞ KÜLTÜR YOZLAŞMASI ERKUT ÖZYURT KÜLTÜRMÜZDE AŞK VE TÜRKÜLER MUTLU COŞKUN EKREM KIYMAZ İSLAM SEVGİ VE BARIŞ DİNİDİR HAYRİ KARACA BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER ALİ DİNÇAY ASLINDA ÇOK ŞEYDİR, TÜRK OLMAK!! KIVANÇ GALİP ÖVER KUŞU NURULLAH BAYRAM İÖO ANASINIFI MUAMMER GÖKALP HABERLER MURAT GÖKALP VEFATLAR MUAMMER GÖKALP 2 4 8 10 12

KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

Embed Size (px)

DESCRIPTION

KUŞU EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BÜNYESİNDE YAYINLANAN EĞİTİM KÜLTÜR HABER VEYAŞAM DERGİSİDİR

Citation preview

Page 1: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

Dernek Adına İmtiyaz Sahibi Şükrü AYDOĞDU

Yayın Danışmanları Prof. Dr. Nurullah ÇETİN • Doç. Dr. Bilal AKTAN

Hukuk Danışmanları Mustafa TÜRE • Yasin KARACA • Hüseyin ÇETİN

Editör ve Yazı İşleri Muammer GÖKALP

Grafik Tasarım ve İnternet Sitesi İrfan ŞAHİN

Mizanpaj Hangar Reklam Marka İletişimi ve Reklam Hizmetleri

İstihbarat ve Haber Bölümü Murat GÖKALP

Yayın Kurulu Feridun AKTAY-Erdoğan AKTAŞ-İbrahim ARI

Yazı İnceleme Halil KIYMAZ-Şükrü TÜRE-Himmet GÜRAKAN

Danışma Kurulu Tüm Kuşulular

Baskı Öncü BasımeviKazım Karabekir Caddesi, Ali Kabakçı İşhanı, No: 85/2 İskitlerT: 0312 384 31 20 www.oncubasimevi.com

Kuşu Liva dergisi, eğitim, kültür, haber ve hayat dergisidir. Para ile satılamaz. Siyasî ve ideolojik bir yapısı ve amacı yoktur. Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşayan Kuşulular arasında irtibatı, iletişimi, dayanışmayı sağlamak, Kuşulular arası bilgi ve bilinç akışını ve dolaşımını gerçekleştirmek olan dergimizin yayın merkezi Kuşu Kasabasıdır.

İletişim Kuşu Kasabası/Simav/Kütahya www.kusulular.com • [email protected]

Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazıların yayınına yayın kurulu karar verir. Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. Yazıların bilim, dil ve hukuk açısından sorumluluğu yazarlarına aittir.

KUŞU EĞİTİM, KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ Aylık Eğitim, Kültür, Haber ve Yaşam Dergisi YIL: 1 SAYI: 4

İÇİNDEKİLEREDİTÖRDEN MUAMMER GÖKALPSÖYLEŞİ Dr.ABDULLAH KARACAKÜLTÜREL UYANIŞ HAMLESİ Prof.Dr.NURULLAH ÇETİNEĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ÖNEMİ AHMET DİNÇAYKÜLTÜRÜN NE ÖNEMİ VAR MUAMMER GÖKALPKUŞU MUTFAĞI ÜLKÜ GÖKALPKASABAMIZIN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ ŞAHAP AYDOĞDUKÜTAHYA VE SİMAV’IN TARIMSAL YAPISI MEHMET GÜNDÜZGÜNÜMÜZDE ÜNİVERSİTELİ OLMAK ALİ DUMLUPINAREGE BÖLGESİ SİMAV KUŞU KASABASI SOSYALYARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ İLAHİ ALTINBAŞTÜRKİYE DEVLETİ NE ZAMAN KURULDU? ERDOĞAN AKTAŞKÜLTÜR YOZLAŞMASI ERKUT ÖZYURTKÜLTÜRMÜZDE AŞK VE TÜRKÜLER MUTLU COŞKUN EKREM KIYMAZİSLAM SEVGİ VE BARIŞ DİNİDİR HAYRİ KARACABİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER ALİ DİNÇAYASLINDA ÇOK ŞEYDİR, TÜRK OLMAK!! KIVANÇ GALİP ÖVERKUŞU NURULLAH BAYRAM İÖO ANASINIFI MUAMMER GÖKALPHABERLER MURAT GÖKALPVEFATLAR MUAMMER GÖKALP

2481012

Page 2: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 2

[email protected]

Muammer GÖKALP

EDİTÖRDEN

Merhabalar …

Kültür ana konusu seçtiğimiz 4.sayımızda sizlerle buluşmaktan son derecem memnun ve mutluyuz. Kuşu Kasabası Eğitim Kültür ve Dayanışma Derne-ği adı altında yayınlanmaya başladığı günden bu yana sizlerin desteklerinizle her sayıda biraz daha gelişen ve güzelleşen dergimizi beğenerek okuya-cağınıza inanıyoruz.

Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Abdullah Karaca ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide Kısaca doktorumuzu tanıma fırsatı bulabileceğiniz gibi göz hastalıkları ile ilgili bazı konularda faydalı bilgilerle dolu söyleşimizden sonra Kültür ve Kültürümüzle ilgi-li muhletif yazılarımızı okuyup yakın çevrenizdeki insanlara anlatacağınızı hatta geleceğimiz olan ço-cuklarımıza ve torunlarımıza hediye olarak bırakıla-bilecek kadar değerli bir sayı hazırlamaya çalıştık.

Kuşu ve Kuşululara hizmet etme noktasında Kültür kavramına dikkat çekmeye çalışarak dergimizin bu sayıyla geleceğe ulaştırmamız gereken bazı kültürel emanetleri taşımaya çalıştığını belirtmek abartılı bir yaklaşım olmayacaktır. Mevcut kültür erozyonuna karşı neler yapabilirim? noktasında bir bilinç oluşmasına vesile olmasını ümit ettiğimiz bu sayımıza yazıları ile destek veren yazarlarımıza özellikle teşekkür ediyoruz.

Kuşu Nurullah Bayram İlköğretim Okulu Anasınıfı öğrencilerimizi tanıma fırsatı bulacağınız bu sayı-mızda ana konu olarak seçtiğimiz Kültür konusu ile aynı zamanda www.kusulular.com adlı site-mizde başlatılmış olan Kuşu Tarihi ve Kültürünü Derleme Projesine dikkatinizi çekmek istiyoruz Sitemizde adı geçen bölümde bilgi resim ve video gibi kayıtlarınızı paylaşarak ileride bir bütün haline getirilmesiyle çok önemli kültürel bir eserin oluş-turulmasına ve geleceğimize bırakılmasına katkıda bulunmuş olacaksınız.

Ticari ve siyasi yönünün olmadığı Kuşunun ortak paydası olarak birlik ve beraberlik sancağı (LİVA) olarak yayın hayatına devam etmeye çalışan der-gimizin yayın hayatına başlamasında ve devam etmesinde katkısı olan , olacak olan bilinçli du-yarlı ve ileri görüşlü insanlarımıza özellikle de 4.sayımızın çıkmasını sağlayan Dr. Abdullah Karaca’ya teşekkür ediyoruz. 5.sayımızda görüş-mek üzere…

Selam, sevgi, saygı ve baki Muhabbetlerimle…

Page 3: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 3

Muammer GÖKALP: Merhaba Doktor Bey; Öncelikle kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?Dr. Abdullah KARACA: 1976 Kuşu Kasabası Kadılar Mahallesinde dünyaya geldim. Babam Karabecen Emin Karaca’dır. Annem Kadılar süla-lesinden Rahmetli Hacı Ahmet Gökalp’ın kızı Ayşe Karaca’dır. Muammer GÖKALP: Öğrenim hayatınızdan bahseder misiniz?Dr. Abdullah KARACA: İlk ve orta okulu Kuşu İlköğretim Okulunda tamamladım. Kasabada olma-mıza rağmen özverili ve idealist öğretmenlerimizin çabaları sonucunda iyi bir temel eğitim aldığımızı söyleyebilirim.. Emeği geçen tüm öğretmenlerimi-zi şükranla anıyor, saygılarımı sunuyorum. Muammer GÖKALP: Ortaokul sonrası eğitime nerede devam ettiniz?Dr. Abdullah KARACA: Lise eğitimini Kütahya En-düstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nde, fakül-teyi İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde 2000 yılında tamamladım. Daha sonra İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde Göz Hastalıkları konusunda uzmanlık eğitimimi tamamladım.Muammer GÖKALP: Mesleki hayatınızdan bahseder misiniz?

Dr. Abdullah KARACA: Uzmanlık eğitimimi ta-mamladıktan bu yana özel sektörde çalışmaktayım. 2008 yılından beri kuru-cusu olduğum Alfagöz Göz Hastalıkları Dal Merke-zinde mesleğime devam ediyorum..Muammer GÖKALP: Bize Alfagöz’den kısaca bahsedebilir misiniz? Dr. Abdullah KARACA: Alfagöz Göz Hastalıkları Merkezi 2008 yılında İzmir Karabağlar’da faaliye-tine başlamış olup, Alsancak Şubesinin devreye girmesiyle şu an 2 farklı noktada 4 uzman hekim kadrosu ve 15 çalışanı ile göz hastalıkları konusun-da hizmet vermektedir. Muammer GÖKALP: Doktor Bey isterseniz okuyucularımız için bazı merak edilen göz sorunlardan konuşalım. Öncelikle çocuklarda göz muayenesi ne zaman yapılmalıdır? Dr. Abdullah KARACA: Çocuklarda göz muaye-nesi yeni doğan döneminden başlayarak yapılma-lıdır. İlk muayene yeni doğan odasında deneyimli bir hemşire veya çocuk doktoru tarafından yapılır. Bu muayenede en önemli bulgu, göz bebeğinden yansıyan ve ağ tabakaya ait olan kırmızı yansımanın her iki gözde eşit parlaklıkta ve sağlıklı olmasıdır. Daha sonra 6. ve 18. aylarda çocuk doktoru veya aile hekimi tarafından genel göz sağlığı muayenesi yapılmalıdır, şüphe edilen bir bulgu varsa göz dok-toruna yönlendirilir. Bu dönem içinde ebeveynler göz kayması, kapak düşüklüğü, sık göz kırpma, gözlerini ovuşturma gibi normal dışı bir bulgu gördüklerinde göz doktoruna başvurmalıdırlar. Ailede bilinen bir göz hastalığı varsa bunun erken dönemde izleme alınması gerekir. Gözler tamamen normal görünümde olsa bile her çocukta 3 yaşında mutlaka ilk göz muayenesi yapılmalıdır. Genellikle tek gözde ortaya çıkan göz tembellikleri muayene edilmedikçe bulgu vermezler ve saptanamazlar.

[email protected]

DR. ABDULLAH KARACAİLE SÖYLEŞİ

Page 4: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 4

Daha sonra 5 yaşında ve okula başlarken muaye-neler tekrarlanır. Muammer GÖKALP: Şeker hastalığı gözü na-sıl etkiler? Dr. Abdullah KARACA: Şeker hastalığı (Diabetik Retinopati), aynı zamanda bir küçük damar hasta-lığıdır. Diabetik retinopati, şeker hastalığına bağlı olarak gözün arka bölümünde ışığa hassas bir doku olan retina tabakasının (ağ tabaka) damarlarının etkilenmesi ile ortaya çıkan ve körlüğe sebebiyet veren bir durum olup, diabetin tek tedavi edilebilir komplikasyonudur. Genelde iki göz de etkilenir. Hastalığın başlangıcında hastanın hiç şikayeti ol-mayabilir, bulgularzamanla ortaya çıkar. Muayene edilen diabetli bir hastada retinopatinin görülme oranı %40-45 civa-rındadır. Bu oran hastalığın süresi ile artış göstere-bilir. Erken safhada yakalanan hastaların tedavileri mümkündür. Bu sebeple hastaların hiç bir şikayeti olmasa da yılda 1 kez retina muayeneleri olması gerekir. Gerekli durumlarda retina anjiografisi uy-gulanmalıdır.Muammer GÖKALP: Retina anjiografisi nedir, nasıl uygulanır?Dr. Abdullah KARACA: Retina anjiografisi, flörese-in adı verilen bir boyanın kol toplardamarlarından birine verilmesi, 8-10 saniye içinde göze ulaşan boyanın gösterdiği retina damarsal sisteminin fo-toğraflanması esasına dayanır. Retina hastalıkla-rının tanısı ve tedavi edilecek bölgelerin gösteril-

mesinde kullanılmaktadır. Damarları açma özelliği yoktur. Ancak tedavinin planlanmasında önemli bir tetkiktir.Muammer GÖKALP: Tedavi nasıl yapılmakta-dır?Dr. Abdullah KARACA: LASER ışık koagülasyonu ile, tedavi edilen hastaların %80-90 civarındaki bir grubunda körlüğü engellemek mümkündür. Teda-vinin etkinliği ve yöntemleri, yaklaşık 40 yıllık ça-lışmalarla ortaya konulmuştur. Tedavide, artık yer-leşmiş olan bu prensipleri uyguluyoruz. Tedavi için gözün üzerine bir kontakt lens yerleştirilir. Laser ışığı bu lens vasıtası ile tedavi edilecek bölgelere ulaştırılarak yanıklar oluşturur. LASER tedavisinin amacı, görmeyi hastanın başvurduğu düzeyde tut-maya çalışmaktır. Laserin başarısı, hastanın erken başvurusu ile doğru orantılıdır. Bunun yanında ilerlemiş durumlarda göz içine değişik ilaçların verilmesi veya vitrektomi gibi yöntemler uygulan-maktadır.Muammer GÖKALP: Göz tansiyonu hakkında kısaca bilgi verir misiniz?Dr. Abdullah KARACA: Halk arasında “Göz Tansi-yonu” adıyla da bilinen glokom, milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır. Tedavi edilmez ise görme kaybına neden olabilir. Glokomda, göz içindeki sıvı basıncı, görme yeteneği için gerekli olan göz sinirine zarar verecek düzeyde yüksektir. Glokom, birçok hasta tarafından ancak ileri dönem-

Page 5: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 5

de ve belirgin görme kaybı ortaya çıktığında fark edilebilir. Glokomda görme kaybı oluştuktan sonra geri dönüş olmadığından erken tanı önemlidir. Muammer GÖKALP: Kimler glokoma eğimli-dir? Dr. Abdullah KARACA: Glokom dünyada milyon-larca kişide görülen ve her insanda ortaya çıkabi-lecek bir hastalıktır. Bununla birlikte bazı faktörler hastalığın ortaya çıkma riskini arttırabilir:

-İlerleyen yaş-Ailede glokom öyküsü (Genetik yatkınlık)-Sigara-Şeker hastalığı-Yüksek-Düşük kan basıncı-Miyopi-Migren-Uzun süreli kortizon tedavisi-Göz yaralanmaları

Bu özelliklere sahip kişilerin glokom yönünden göz muayenelerini yaptırmaları uygun olur.Muammer GÖKALP: Glokom iyileşebilir mi? Dr. Abdullah KARACA: Glokom tanı konulduktan sonra tamamen iyileştirilip ortadan kaldırılamaz; fakat birçok olguda uygun tedavi ile başarılı olarak kontrol altında tutulabilir, gör-me kaybının ilerlemesi engel-lenebilir.Muammer GÖKALP: Glokom nasıl tedavi edilir?Dr. Abdullah KARACA: Açık açılı glokom öncelikle göz içi basıncını düşüren çeşitli ilaç-larla tedavi edilir. Bu ilaçlar genellikle göz damlası şek-

lindedir. Gerekirse cerrahi ve laser girişimleri de uygulanabilir. Bu tedavilerin amacı hastanın kalan görmesinin korunması olup görmeyi arttırmazlar. Kriz ile ortaya çıkan dar açılı tipinde tedavi çok acildir. Doğuştan glokomda ise tedavi esas olarak cerrahidir. Bazı hastalarda birden fazla cerrahi giri-şim de gerekebilir.Muammer GÖKALP: Doktor Bey, çevremizde nispeten sık gördüğümüz bebeklerde ve ço-cuklarda göz sulanması hakkında bilgi alabilir miyiz? Dr. Abdullah KARACA: Gözün üst dış kısmında bulunan gözyaşı bezi yeterli üretim yapıyor ama kanal tıkalı ise gözyaşı yüze doğru akar. Yeni do-ğanlarda gözyaşının aktığı kanallar kapalı olabilir. Çoğunlukla birkaç ayda kendiliğinden açılır. Açıl-mazsa masaj veya ameliyatla düzeltilmesi gerekir. Erken dönemde (ilk 12 ay) basit yöntemler ile tedavi sağlanabilir. İhmal edilmiş ve/veya yeterli tedavi yapılmamış hastalarda zamanla infeksiyon eklenir ve gözün diğer bölgelerini etkileyebilir.Muammer GÖKALP: Katarakt nedir? Dr. Abdullah KARACA: Katarakt normalde cam

gibi saydam olması gereken göz merceğinde bulanıklık oluşmasıdır. Bulanıklık ne kadar yoğun ise görme o oranda aza-lacaktır. Kataraktlar genellikle yavaş oluşurlar. Ağrı, sulanma, kızarma yoktur. Bazı kataraktlar, görüşü ciddi şekilde azaltacak bir düzeye ulaşmazken, bazıları da görüşü bütünüyle önler. Bir kataraktın görüşü etkilemesi

Page 6: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 6

büyüklüğüne, yoğunluğuna, mercekte oluştuğu yere bağlıdır. Muammer GÖKALP: Ne zaman katarakt ame-liyatı olmalıyız?Dr. Abdullah KARACA: Görme bozukluğu kişinin günlük yaşamını aksatacak kadar ilerlediğinde ka-taraktı ameliyatla alınmalıdır. Eğer katarakt tama-men olgunlaşıp buzlu cam gibi opak hale gelmişse daha acil bir şekilde tedavi edilmelidir. Doğumsal kataraktlarda ise, görmenin engellendiği her du-rumda derhal ameliyat yapılmalıdır.Muammer GÖKALP: Göz tembelliği nedir? Dr. Abdullah KARACA: Ambliyopide sıklıkla tek göz etkilenir, yaklaşık olarak her 100 kişiden 4’ünde göz tembelliği vardır. Göz tembelliğinin teşhisi ve erken tedavisi için her çocuk 3 yaşına dek göz mu-ayenesi olmalıdır. Gözlerin kullanılması ile gelişim sağlanır bu nedenle çocukluk döneminde görme sistemi esnektir ve gözlerin kullanılmasına göre şekillenir. Fakat şaşılık, iki gözde farklı derecelerde olan gözlük ihtiyacı yada bir gözdeki görüntünün oluşmasını engelleyen katarakt, göz kapağı düşük-lüğü gibi bir engel varlığında tembellik gelişir. Yani görme potansiyeli olmasına karşın görme sistemi normal gelişimini sağlayamaz. Göz tembelliğinin tedavisi için eşlik eden şaşılık, gözlük ihtiyacı veya katarakt gibi hastalıklar tedavi edildikten sonra az gören gözün kullanılmasını zorlamak için iyi gören göze kapama yapılır. Eğer çocuk kapama yapmaya çok direnç gösteriyorsa göz damlaları veya özel çalışma sistemleri kullanılabilir, ancak en etkili tedavi yöntemi kapamadır. Göz tem-belliği tedavi edilmediği takdirde ilerleme göster-mez ancak gelişme dönemi sonrası tedavisi müm-kün değildir ve her iki gözün bir arada kullanılması ve derinlik hissi algılamasında zorluğa neden olur, polislik, pilotluk gibi meslek seçiminde engel teş-kil eder. Muammer GÖKALP: Yakın-dan okumak ya da televiz-yon seyretmek gözleri bozar mı?Dr.Abdullah KARACA: Bu bilgi doğru değildir, çocukların kol mesafeleri daha kısa oldu-ğundan ve yakına uyum kapa-siteleri de yüksek olduğundan okumak için yakında tutarlar.

Televizyon için de TVden gelen düşük miktardaki radyasyonun dışında gözleri bozacak olumsuz etki yoktur. Ancak yakından TV seyretmek eşlik eden kırma kusuruna bağlı olabileceğinden bir göz heki-mi tarafından görülmelidir. Benzer şekilde düşük aydınlatmanın da gözleri bozacağı yönünde yanlış inanış mevcut ancak bu da doğru değildir. Konu açılmış iken halk arasında yanlış bilinen bazı bil-gileri düzeltmek yerinde olacaktır. Örneğin gözlük takmak gözleri zayıflatarak gözlük ihtiyacını arttır-maz veya numaranın artmasına neden olmaz. Tam tersi de geçerlidir ve gözlük takmak gözlük numa-rasını azaltmaz. Havuç gibi bazı gıdaların fazla tü-ketilmesi görme keskinliğini arttırmaz veya gözlük ihtiyacını ortadan kaldırmaz.Muammer GÖKALP: Çocuk ve gençlerimize eğitim hayatları süresince öncelikleri ile ilgili neler söylemek istersiniz?Dr. Abdullah KARACA: Öncelikle bizim yörenin çocuk ve gençlerinin ortalamanın üzerinde zeka ve beceriye sahip olduklarını bilmelerini istiyo-

rum. Gençlerimiz öncelikle kendilerinin her türlü makam ve konuma layık olduklarına inanmalıdırlar. Çünkü her şey inanmakla başlar. Bundan son-ra hedefe ulaşmak için karşıla-şacağı zorluklar ile daha kolay mücadele edecektir. Diğer önemli bir nokta, gerçekten yapmak istedikleri ve sevdikleri

Page 7: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 7

mesleğe yönelmelerini, sevmedikleri bir meslekte başarılı olmalarının mümkün olmadığını belirtmek istiyorum. Bütün bunların yanında iyi bir insan ola-rak bilinmenin her şeyin üstünde olduğunu daima hatırlamalarını isterim.Muammer GÖKALP: Kasabamızın sosyal, kültürel ve ekonomik durumu hakkında neler söylemek istersiniz?Dr. Abdullah KARACA: Kasabamız bilinen ne-denlerden dolayı ne yazık ki sürekli göç vermekte-dir. Bu durum kasabamızı olumsuz etkilemektedir. Bunun yanında her şeye rağmen kasabamız çevre köylere göre daha canlı ve hareketli bir sosyal, kültürel ve ekonomik bir hayata sahiptir. Burada en önemli nokta dışarıya göç etmiş olan ve zamanla kasabamıza olan bağları zayıflayan kişilerin yapıla-cak çalışmalar ile kasabamız ile olan irtibatlarının arttırılmasıdır.Muammer GÖKALP: www.kusulular.com adlı internet sitemiz ve Kuşu Liva dergisi hakkın-daki düşüncelerinizi alabilir miyiz?Dr. Abdullah KARACA: Az önce ifade ettiğim gibi hem kasabamıza bir hareketlilik kazandırması hem de kasabamız dışında yaşayan hemşerilerimizin kasabamızla olan irtibatlarını arttırmada katkıda bulunması bakımından çok değerli çalışmalar ola-rak değerlendiriyorum. Bu konuda verilen emekleri takdirle karşılıyor, emeği geçen herkese teşekkür

ediyorum. İşlerimin yoğunluğundan dolayı arzu ettiğim katkıda bulunamadığım için müteessir ol-duğumu ifade etmek istiyorum. Kuşu Kasabasının, sosyal, kültürel ve ekonomik imkanı doğrultusunda yayınlanan Kuşu Liva Der-gisinin ve kusulular.com internet sayfası çalışma-larının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Emeği geçenleri kutluyor ve çalışmalarındaki başarılarının artarak devam etmesini diliyorum. Bu vesile ile tüm Kuşulu hemşehrilerimize ve okurlarımıza en içten sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum.Muammer GÖKALP: Doktor Bey, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyor, işlerinizde kolay-lıklar diliyoruz.

Page 8: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 8

KÜLTÜREL UYANIŞ HAMLESİ YA DA KENDİMİZE DÖNMEK

Kültür, bir milletin, bir topluluğun hem maddî anlamda dünya hayatını hem de manevî an-lamda ruhsal, kalbî, aklî hayatını düzenlemede, işlevsel ve anlamlı hâle getirmede ürettiği de-ğerler, eşyalar, sistemler, anlayışlar ve eserler bütünüdür. Bu bağlamda biz Kuşulular da büyük Türk milletinin bir ailesi olarak yüzyıllar boyun-ca maddî ve manevî sahalarda kültür ürettik ve bu kültürü geliştirerek yaşadık, yaşattık.

Maddî kültür ürünlerimiz arasında, barınma amacıyla ev; ibadet amacıyla cami; eğitim amacıyla medrese, okul; defin amacıyla kabir gibi mimarî ürünlerimiz, ziraat amacıyla kul-landığımız saban, düven, kağnı, orak, çapa vs. bayram, düğün gibi özel günlerde giyilen elbise ve takılar, gündelik giyim eşyaları, yeme-içme amaçlı kapkacak gibi eşyalar oluşturur.

Manevî kültür ürünlerimiz arasında ise bayram, düğün, sünnet, askere yollama, cenaze, Rama-zan gibi belirli gün ve törenlere bağlı gelenek, görenek, âdet ve töreleri, Türkçenin etkili ve işlek kullanımına dayalı atasözü, deyim, mani, türkü, benzetmeler, kalıp ifadeler gibi sözel kül-tür ürünlerimizi; dini ve tasavvufu yaşama ve al-gılama biçimlerimize dayalı kültür birikimimizi sayabiliriz.

Modernizm öncesi dönemde yani radyonun, te-levizyonun, elektriğin olmadığı eski zamanlarda Türkiye’nin her köy ve kasabasında olduğu gibi Kuşu’da da mahallî olarak üretilen ve yaşatılan bir kültür vardı. Mesela köy odalarında uzun kış akşamlarında insanlar toplanırlar, hem sohbet ederler, görüşürler, meselelerini müzakere ederler hem de kendilerinin ürettikleri masalla-

rı, efsaneleri, türküleri ve başka edebiyat ürün-lerini söylerler, nesilden nesle aktarırlardı. Ay-rıca düğünlerde, bayramlarda yine kendilerinin ürettikleri türküleri hem söylerler, hem oynarlar, hem çalarlardı. Kendi ürettikleri eğlence şekil-lerini bizzat uygulayarak, icra ederek o kültürü yaşatırlardı. Bir bakıma herkes olmasa bile pek çok kişi, kültür üretimine ve icra edilmesine bizzat katkıda bulunurdu. Bu da milletimizin zekasının, üretme ve uygulama kabiliyetinin gelişmesine imkan tanıyordu.

Ama maalesef bugün, mesela düğünlerde köy-lünün kendi ürettiği türküler, şarkılar yer almı-yor. Bunların yerine şehir varoşlarında Türkçeyi doğru dürüst konuşamayan; bozuk, kaba bir Türkçe konuşan, Türklükle de alakası olmayan, cahil, medeniyetsiz, kaba saba adamların, türkü, şarkı diye ürettikleri sırf avaz avaz bağırmaktan ve hatta böğürmekten ibaret olan yoz, saçma sapan şeyleri, asıl ve asil Türk zevkini yok eden gürültüleri müzik diye sunuluyor. İnsanımız da onları dinleyip onunla eğlendiklerini sanıyorlar. Bu durumda üretici, zeki Türk köylüsü, edilgen bir alıcı konumuna düşürülmekte ve tabii kültür üreten değil, yoz ve zararlı bir kültür tüketen ko-numuna itilmektedir.

O yüzden öncelikle iç kültür emperyalizmine karşı sahih, gerçek, saf, derin, ince, anlam ve duygu dolu, tamamen bizi tanımlayan, bize hi-tap eden, bizim ürettiğimiz hakikî Türk kültürünü üretmeye ve tüketmeye yeniden başlamalıyız.

Televizyon kanallarımızın akşamın en verimli saatlerini, sabah kuşaklarını, gün içi değişik saatleri işgal ve istila eden, mizah diye iğrenç

[email protected]. Dr. Nurullah ÇETİN

Page 9: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 9

espriler yapan, müzik diye insan kulağını tırma-layan anlamsız bağırtılarla ses kirliliğine sebep olan, bozuk Türkçeli adamların alıcısı, dinleyi-cisi olmaktan kurtulup; kendi zarif sanatımızla buluşmalıyız. Müslüman Türk milleti, kendi de-rinlikli ve zarif Türk-İslam kültürüyle, sanatıyla, müziğiyle, mimarisiyle, süsleme sanatlarıyla, edebiyatıyla buluşmalıdır. Türk milleti, kendi kültürünü sabote eden, bilinçli bir proje olarak Türk milletini yozlaştırmayı, boş yere oyalama-yı, uyutmayı, avutmayı, parasını ve zamanını yağmalamayı amaçlayan, sanatçı, müzisyen, programcı, yazar, siyasetçi bilmem ne diye kendisine dayatılan kişileri protesto edip onlara yüz vermemelidir. Türklükle alakası olmayan, hatta Türk düşmanlığı yapan adamların müşte-risi, dinleyicisi olmamalıdır.

Ayrıca, insanımız üzerindeki kültür emperya-lizminin bir başka boyutunu din üzerinden uy-gulanan sinsi bir proje kapsamında görüyoruz. Ne mektep, ne medrese görmüş, ilimle bilimle alakası olmayan, hiçbir şey bilmeyen, hatta sin-si sinsi Türk düşmanlığı yapan bir takım adam-lar, Müslüman Türk ahaliyi kandırıp kendilerine çıkar elde ediniyorlar. Saf, dindar Türk ahali-nin parasını pulunu yağmalayıp, saltanat kuru-

yorlar. Bu adamlar marifetiyle saf dindar Türk ahalisi kandırılıyor, kendine ait temiz, sade millî ve manevî dünyası yok edilip ne idüğü belirsiz garip bir havaya sokuluyor.

Bunlar, çok yönlü emperyalist kuşatmanın bir parçasıdır. Bu emperyalist ablukaya karşı dura-cak olan Türk’ün uyanık vicdanıdır, diri teyakku-zudur. Artık yeter demenin zamanı çoktan geçti. Üzerimize üzerimize çullanan emperyalist ablu-kaya dur demek çok kolay. Yapılacak tek şey, kararlı, çelik gibi dirençli bir irade beyanıdır. Kendimize olan özgüvenimizi yeniden kazan-maya bağlıdır her şey.

Biz Müslümanlığı asıl kaynaklarından, Kur’an-ı Kerim’den, Hz. Muhammed’den, büyük İslam alimlerinden, ulu alim ve arif atalarımızdan öğreniriz. Bizim çok büyük İslam alimlerimiz, velilerimiz, kanaat önderlerimiz vardır.

Hem dinî kültürümüze hem de millî kültürümüze sahip çıkmak zorundayız. Bu, kimliğimize sahip çıkmak demektir. Artık bunlara yüz vermekten, şımartıp tepemize oturtmaktan vazgeçip; kendi-mize, kendi değerlerimize dönelim.

Page 10: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 10

Milletin, toplumun ve bireylerin mutluluğu, ulusun kalkınması için eğitim önemli bir süreçtir. Eğitim, insanlığın varoluşu ile başlamıştır. Eğitimsiz in-sanlardan oluşan milletlerin başı sorunlardan hiç kurtulmamıştır. Eğitimli insanlardan kurulu bir ulus ise hep mutlu olmuş, her alanda başarılara imza atmıştır.Büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk’ün de-diği gibi: “En mühim ve feyizli vazifemiz eğitim ve öğretim işleridir. Eğitim ve öğretim işlerin-de mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir mille-tin hakiki kurtuluşa kavuşması ancak bu sayede mümkündür.”Milletimiz ve ailelerimiz, çocuklarını eğitimli, bilgili ve erdemli insanlar olarak yetiş-tirmeye özen göstermelidir. Gençlerimiz erdemli ve bilgili insanlar olarak yetiştirilirse ülkemizin ve ailelerin kendilerine bıraktıkları en verimli şekilde kullanacaklardır. Bunun için atalarımız: “Oğlun deli, neylersin malı. Oğlun akıllı neylersin malı.” diyerek eğitim ve aklın önemini çok güzel vurgula-mışlardır.Akıllı, eğitimli ve kültürlü insan-lardan oluşan milletler, her alanda başarılı olup mutlu ve huzurlu bir hayat sürmüşlerdir, dünya yöneti-minde söz sahibi olmuşlardır.Eği-timsiz, kültürsüz ve cahil milletler de tarih sahnesinden silinip git-mişlerdir. Eflatun: “Halkın yaşa-ması ve mutlu olması isteniyorsa, eğitim ve kültür ön plana alınma-lıdır. Toplumu oluşturan bireyler kaliteli bir eğitimden geçirilmeli,

bilgiyle donatılmalıdır. Eğitimin amacı, her şey-den önce erdemli olmayı sevgi saygı ve hoşgörüyü genç kuşaklara aşılmak olmalıdır. Böylece birey-lerde halka ve yasalara saygı oluşturulmalıdır.” der. Bu erdemleri kazanmak küçük yaşlarda baş-lar. Eğitim ve öğretimin yaşı yoktur. Ailede başla-yıp, okullarda pekişir ve hayat boyu devam eder. Çocuklarımıza ve gençlerimize hayat boyu eğitim öğretimle ilgili iyi örnekler göstermelidir. Onlar iyiye, güzele ve doğruya özendirilmelidir. Öncelik-le anne ve babalar, öğretmenler ve toplumun ileri gelen kaynak kişileri çocuk ve gençlerimize örnek davranışlar sergilemelidir. Bireyler çirkinliklerle kötülüklerle sevgisizlik ve hoşgörüsüzlük ile karşı-laşmamalıdır. Karşılaştıkları zaman da yadırgayıp onlardan uzaklaşmalıdırlar. Gençlerin ruh eğitimi

sanatla şekillendirilmeli, onlara her zaman özgüven aşılayıcı, yapıcı ve destekleyici bir eğitim öğretim orta-mı sağlanmalıdır. Eğitim veya öğretim, milletlerin geleceğini belirleyen kesintisiz bir süreçtir. Millet olmanın, bayındır bir vatan kurmanın temel şartıdır. Mille-timizin; dolayısıyla halkımızın mutlu, müreffeh olmaları için eğitim ve öğ-retim çalışmalarına çok büyük önem vermeliyiz. Elimizden gelen desteği çocuk ve gençlerimize vermeliyiz.Kuşu Liva dergisinin bu sayısı ve-silesi ile tüm okurlarımıza en içten sevgi ve saygılarımı sunar, önümüz-deki günlerde üniversite sınavına gi-recek olan öğrencilerimize başarılar dilerim.

Simav Cumhuriyet Lisesi Müdür Baş YardımcısıAhmet DİNÇAY

EĞİTİM ve ÖĞRETİMİN ÖNEMİ

Page 11: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI
Page 12: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 12

Bu sorunun cevabını tam olarak verebiliyorsak, ikna edici şekilde açıklayabiliyorsak, tatmin edici anlamını insanlarımıza aktarabiliyorsak ve o anla-mın gereğine yönelik gerekli gayreti gösterebili-yorsak büyük bir sorumluluğu bilinçli ve erdemli bir şekilde yerine getirmekteyiz demektir.

Eğer bu sorunun cevabını tam olarak bilmiyorsak, konuyla ilgili sorumluluğumuzu yerine getirmekten çok uzağız demektir. Kültür, farklı anlamları olan bir terimdir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde kültür; “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde meydana getirilen bütün maddi ve manevi değerler ile bunları oluşturmada, sonraki ne-sillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü.”olarak tanımlanır.

Tanımları buraya tek tek yazmaya gerek yok. Bu tanımdan benim ilk anladığım şu ki; Kültür, iki ana unsurdan oluşmuştur. Maddi ve manevi değerler bütünüdür ve doğrudan doğruya ferdin ve toplu-mun egemenliği ile bağlantılıdır. İçerisinde bir çok unsur barındıran kültür, bir milletin veya toplumun tarih boyunca geçirdiği yaşantılar sonucunda oluş-turduğu maddi ve manevi birikimi demektir. Daha kısa bir ifadeyle kültür, bir toplumun hayat tarzıdır. O hâlde bizim hayat tarzımız nedir? “Kültürün ne önemi var?” demek, aslında “Hayat tarzımızın ne önemi var?“ demektir. Bir ağaç düşünün; o ağacın hava, su, toprak ve güneş ile olan münasebetinde bir kültürü vardır. Kökünde, gövdesinde, dalında kendine özgü bir kültürü vardır. Yaprağında, tomur-cuğunda, meyvesinde de kendine has bir kültürü vardır. O ağacın büyümesi, gelişmesi, güzelleşme-si, meyve vermesi gibi tüm aşamalarda da yine bir kültür vardır. İşte o, bu yüzden ağaçtır. Aksi durum-

da Üstad Necip Fazıl Kısakürek ne güzel demiş; “Tomurcuk derdi olmayan ağaç odundur.”

Bir bütün olarak Türk kültürü dediğimiz hayat tar-zımız, bizi biz yapan her şeydir? Dilde, mimaride, sanatta, edebiyatta, eğitimde, sağlıkta, hukukta, ekonomide, siyasette, kılık kıyafet, mutfak ve ye-meğe varıncaya kadar bir çok alanda oluşturduğu-muz köklü bir kültürümüz var.

Bizim ahlakımız yiğitlik, kahramanlık üzerine kuru-ludur. Alp ve gazilik, yüksek karakterli, temiz kalpli, korkusuz, inanç ve irfanlı, milliyetperver, misafir-perver, adalet ve iffete düşkün olmak gibi özellik-ler, Türk kültürünün birer parçasıdır. Ne yazık ki son yüzyıldaki kültür değişmeleriyle yabancıların etkisi altına girdik. Küreselleşme ve diğer geliş-melerle yabancıların kültürleri bir hayat tarzı olarak en küçük köylere kadar girmiş ve sistemli ve belli bir plan dahilinde milletimize benimsetilmeye ça-lışılmaktadır. Millî kültür unsurlarımız yabancıların kültürleriyle mücadelesinde hızla kan kaybetmeye devam etmektedir. Geleceğimiz olan çocuk ve gençlerimiz, kültürel bakımdan ikilik içinde yetiş-mekte ve yaşamaktadır.

Millî kültürün, millî ve manevi değerlerin yaşan-ması ve öğretilmesi, önce ailede başlar; sonra eğitim kurumlarında oluşturulmaya devam edilir ve geliştirilir. Ve hayat boyu sürdürülür. Eğitim kurumlarında, millî ve manevi değerleri öğrenen çocuk ve gençlerimiz, günlük hayatta ve hayatları boyunca bu mirasa ve değerlere sahip çıktıkları öl-çüde devleti, millî birliği ve beraberliği güçlendi-rirler. Günümüzde çocuk ve gençlerimizin okuldaki eğitim ve öğretim zamanlarından geri kalanını nasıl değerlendirdiklerini hepimiz biliyoruz. Sınav siste-mi ile ilköğretimin 4.sınıfından itibaren boğuşma-

[email protected] Muammer GÖKALP

KÜLTÜRÜN NE ÖNEMİ VAR?

Page 13: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 13

ya başlayan çocuklarımız ve gençlerimiz etüt, özel ders, dershane programından dolayı yaşadıkları yaşı gözleme şansı bile bulamamakta ve yaşa-dıkları yaşın tadını çıkaramadan büyümektedirler. Evlerde ise televizyon denen alet, çocukları gayet güzel avutarak anne babanın kültürel aktarım rolü-nü almaktadır. Çocuk ve gençlerimiz diğer vakitle-rinde ise toplumdan kopuk olmalarına sebep olan bilişim ve teknoloji ürünleri ile uğraşmaktadırlar.

Böylelikle kültürel aktarıma 24 saat içinde nere-deyse vakit kalmamaktadır. Fert olarak herkesin, kurum olarak her kurumun üzerine düşen sorum-luğu yerine getirmesi gerekmektedir. Bana göre bu sorumluluğu yerine getirmenin sırrı da “kültürün ne önemi var?” sorusunun cevabındadır. Bu büyük sorumluluğu bilinçli ve erdemli bir şekilde yerine getirmemiz temennilerimle…

Yoksa bir nesil için çok geç olacaktır.

TÜRKÜN ŞUURLU ŞAİRİ DİYOR Kİ:

“Mensup olduğum Türk milletine inanırım.Bir Türkiye var. Malazgirt’ten beri camili, medreseli bir memleket, dindar bir millet yapmış. Bu maksatla yüzde elli seve seve ölmüştür. Ayasofya’yı cami etmiştir. Bunu cami yapmaya o kadar özendirmiştir ki Mütareke’de kilise yapamamışlardır. Niçin Türkiye vardır. Türkiye Müslümandır. İnanmasa yapamazdı. Yaptıklarına inandığı için yapabildi. Bu uğurda şehid oldu. İşte ben buna inanıyorum. Türk milletinin inandığı şeye.

Yahya Kemal BEYATLI

Page 14: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 14

Kuşu kasabasında mutfağa “aşevi” denirdi. Aşlık denilen dolaplarda kış için hazırlanmış olan kon-serveler, turşular, reçeller, tarhanalar, kurutulmuş sebzeler, yağlar, salçalar ve ev makarnaları bulu-nurdu. Bir köşede ekmek yapıldığı zaman kullanıl-mak üzere, hamur teknesi, yastağaç, ıskıran “uğra” adı verilen içi un dolu saplı bir kap ve ekmek ör-tüsü; bir köşede de bulgur, mercimek, nohut, kuru fasulye ve un çuvalları dizilidir. Aşlığın duvarlarına da askılar asılırdı. Bu askılarda kalbur, elek, susak, asaş ve buğday başları, akbaşlı otu ve küçük se-petler asılırdı. Mutfak kapları, çanaklık adı verilen duvara dayalı tahta raflara konulur. Tencereler kolay alınması için alt raflara tabaklar ve bardaklar, üst raflara dizilir ve kaşıklık denen tahta bir kutuya da kaşıklar yer-leştirilirdi. Mutfaktaki en önemli bölüm ocakbaşıydı. Ocak-başı her mutfakta mutlaka bulunurdu. Burada ateş üstünde pişen yemek çok daha lezzetli olurdu. Tencerelerin büyüklüğüne göre sacayakları vardı. Böylece ocakbaşında aynı anda birkaç yemek aynı

anda pişirilebilirdi. YEMEK TÜRLERİa) ÇORBALAR: Tarhana Çorbası, Dutmaç Çorbası, Pirinç Çorbası, Yoğurt Çorbası, Mercimek Çorbası, Buğday Çorbası, Yayla Çorbası, TARHANA YAPIMI: İstenilen çoklukta, nohut ve fasulye bir gece suda bekletir ve haşlanır. Soğan, kabak, domates, biber bir tencerede pişirilir, so-ğumaya bırakılır. Haşlanmış olan nohut ve fasulye ezilir bu karışıma konulur. Yoğurt ve tuz da ilave edilerek unla yoğrulur. Bu tarhana hamuru 3 dün dinlenmeye bırakılır. Üç gün sonunda balkon ya da taraça gibi açık yerlere çıkarılır, bir örtü üzerinde küçük parçalar hâline getirilir. Açık havada hamur parçaları sertleştikçe daha iyi kuruması için gide-rek küçülür. Buna “tarhananın kakını kırmak” denir. Hamurlar elle ovulduktan sonra tarhana eleğinden geçirilir. Bu şekilde toz hâline getirilmiş olan tar-hana, iki gün boyunca güneşte sık sık karıştırılarak kurutulur. Hava alabilen torbalara veya süzmelere konulur. Tarhana daha çok Ağustos ve Eylül ayla-rında yapılır.Tarhana Çorbasının Yapılışı: Bir tencereye bir kaşık tereyağı konup eritilir. İçine domates salçası konularak kavrulur. Bir kg. su konulur, terlemeye başlayınca dört çorba kaşığı tarhana ilave edilir. Kaynayıncaya kadar karıştırılır ve 10 dakika pişirilir. Sıcak servis yapılır. B) SULU YEMEKLER: Çullama, Şaştım Aşı, Keşkek, Tirit, Gevrek, Fırında Pirinç, Fırında Kabak, Fırında Lokma, Mısır Atması, Kabuklu Kabak, Fırın Kabağı, Fırında Çükündür, Mısır Dirtlenbesi, Gö-veç, Pırasa Yemeği

TED ALİAĞA KOLEJİ Edebiyat Öğretmeni Ülkü GÖKALP

KUŞU MUTFAĞI

Page 15: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 15

TİRİT:Malzemesi:1 kg koyun etiYarım kg patatesYarım kg soğan250 gr etyağı2 kaşık domates salçasıYapılışı:Et, soğan, patates ayrı tencerelerde haşlanır. Pa-teatesler küp şeklinde, etler kuşbaşı şeklinde, so-ğanlar da ince ince doğranır. Bir tencerede 250 gr. et yağı eritilir, salça kızartılır. Bunun üzerinde de içinde et haşlanmış su konur, bir taşım kaynatılır. İçine patates, et, soğan atılır. Tuz ve karabiber ila-ve edilip yarım saat kaynamaya bırakılır. Bir tepsi-ye köy ekmekleri küçük küçük doğranır. Ekmeklerin üzerine tencereden yemek dökülür. Servis yapıl-dıktan sonra üzerine pul biber ekilir. Sıcak olarak servis yapılır.

C) TATLILAR: Su Helvası, Bakla, Karga Peyni, Pelte, Un helvası, İrmik Helvası İRMİK HELVASI: Kuşu’da İrmik helvası düğün, nişan ve hayır yemeklerinde mutlaka yapılır. Ha-zırlanışı için ön hazırlık gerektiren bir tatlıdır. İrmik şeker yağ kullanılarak yapılır.Hazırlanması büyük kazanlarda tavalarda yapıldığı

için bir çok kişinin katılımı ve yardımı ile gerçek-leşir. Bunun aynı zamanda birlik beraberlik anla-mında bir sembolü vardır. Düğünde sabahın erken saatlerinde akrabaların, arkadaşların toplanmasına, birlikte çalışılmasına vesile olan irmik helvası, köz üzerinde tavadaki yağın kızartılması ile başlanır. Aynı zamanda yan taraftaki bir ateşe de içine belli bir ölçüde şeker atılarak hazırlanmış şerbet ısıtma-ya başlanır.Kızaran yağın içine belli ölçüde irmik katılır ve sürekli karıştırılarak irmiğin yanmadan kıvama gel-mesi sağlanır. İstenilen kıvam sağlandıktan sonra bir miktar fıstık atılır. Daha sonra şerbeti dökülür, karıştırılır, örtülür ve servis için beklemeye alınır. D) HAMUR İŞLERİ: Bezme, Otlu Bezme,Yufka

Page 16: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 16

Emekli ÖğretmenŞahap AYDOĞDU

KASABAMIZIN TARİHİNEKISA BİR BAKIŞ

1940 – 1950 ARASI DÖNEM(Muhtarlık Dönemi)O zamanın ileri gelenleri; Kamil Gündüz Hoca, İmam Ali Aydoğdu, Emin Gündüz Hoca, Kazım KIYMAZ, Muhtar Emin KAHRAMAN, Muhtar Halil Çetin gibi köyün ileri gelenleri köy yönetimini medresede ko-nuşurlar ve yönetirlerdi. O zaman köylü çok fakirdi. Çiftçilik ve hayvancılıkla geçinirdi.İlkokulda tek öğretmen olurdu. Erkeklerin çok azı okula giderdi. Kızlardan ise ancak birkaç kız okur-du. O zaman üçüncü sınıfa kadar okunurdu. Köyün içinde çamurdan yürünmezdi. Kahvehaneler yoktu, odalar vardı. Erkekler kışın odalarda vakit geçirir-lerdi. Selim Aydoğdu ve Emin Gündüz’ün bakkalı vardı. Tuz, şeker, çay, gazyağı, sabun, kibrit, kil, ağda gibi ihtiyaçlar satılırdı. 20 km’lik Simav yolu ça-murluktu. Bu ihtiyaçları bakkallar Simav’dan merkeple ge-tirirlerdi. Köyün içindeki yollar çok dardı, içinden ancak bir kağnı arabası geçebilirdi. Köyde sadece 2 cami vardı. Bunlar Koca Camii ve Bedirgaşı (Çar-şı Cami) Camii idi. Bunların önünde 2 çeşme vardı. Köylü sularını bu çeşmelerden doldururdu. Sular testi ve bakır kap-larla taşınırdı. Yemekler ocak başında pişirilirdi. Isınma ihtiyacı ocak başında yanan ateşle olurdu. 1950 – 1960 ARASI DÖNEM(Köyün Kasaba Olmasının İlk Yılları)O zaman muhtar odası İmam Ali’nin odası idi, o odada belediye olalım kararı verildi. Muhtar Tevfik Ünal, Selim Aydoğdu, Afacan Ramazan, daha aklı eren insanlar belediye olmak için çok çalıştılar ve oylama yapıldı, ekseriyet sağlandı. Çünkü köy kal-mak isteyen insanlar da vardı.

ALİ AKIN1952’de Belediye oldu. İlk reis Ali Akın seçildi. Para yoktu, evler istimlak olacaktı, belediye binası yapılacaktı. Simav yolları çamurdu, hiç araba yoktu. İmece usulü bu dediklerimin bazıları yapıldı. Reis çok zorluk çekti. Okul depremde kullanılamaz hâle geldi. 1955 – 1959 yılları arasında Koca Cami ya-nında halk evinde, Kaya Mahallesinde Karakol bina-sında Ahmet Öztürk ve ikinci öğretmen vardı. Otuz kadar öğrenciyle öğretimi yürüttüler.

Page 17: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 17

NURULLAH KARACA1955 – 1960 arasında Belediye Reisi Nurullah Ka-raca, encümeni Selim Aydoğdu idi. Kasabaya ilk defa halıcılığı getirdiler, bu halı parasıyla halk 50 sene geçindi. Açık tuvaletleri kapattırdılar. Simav yollarını imece ile yaptırmaya çalıştılar. Belediyeye açık kamyon aldılar. Simav’a onunla gelinir gidilirdi. Kayraklı’da araba çamura batardı, yolcular ve şoför çok zorluk çekerdi. Belediye adamları kurtuluşun okumakta olduğuna karar verdiler, ilk defa yedi öğ-renciyi Simav Ortaokuluna gönderdiler. Sonra kasa-bamız istikbali okumada buldu, bu hız hâlen devam ediyor. 1960 – 1970 ARASI DÖNEM1960’da 27 Mayıs ihtilali oldu. Belediye reisi 1960- 1963 yılları arasında ilkokul müdürü Ahmet Öztürk oldu.

AHMET ÖZTÜRKŞimdiki Kuş heykelinin olduğu yerde iki katlı beto-narme modern bir belediye binası yapıldı. 1959’da şimdiki ilköğretim okulunun yerinde yıkılmış olan yeni 7 derslikli bir okul yapıldı. Bu okulun çoğunu köylüler yaptı. Okul Yaptırma Derneği Başkanı Sü-leyman Sönmez’di. Bu okul, 1965 ten sonra müsta-kil müdürlü okul oldu. Sekiz öğretmenle eğitim de-vam etti. 1967’de orta okul açıldı. Şimdiki belediye binasından önceki bina orta okuldu. İlk öğretmen Nurullah Yalçın 1958’de öğretmen oldu, 1962’de Şahap Aydoğdu, Tahsin Dincay, Nizamettin Karaca öğretmen oldu. Daha sonraları Battal Günev, Asım Gündüz, Abdullah Sönmez, Hakkı Ersoy, Hamza

Aktan, Hami Karaca, Ahmet Aktay öğretmen oldu-lar ve o zamandan beri okumaya devam etmekte. Habil Tuncer, Ekrem Kıymaz imam oldular. İbrahim Ersoy Hafız oldu sonra memur.

MÜMİN ÇETİN1968’de Mümin Çetin reis oldu. Onun zamanında imar planı yapıldı. Sokaklara kırma taş düşendi. 1970’de elektrik geldi ve onun zamanında kasa-banın suyu geldi. 1963-68 arasında Ali Akın’ın ikincisi reisliğinde Bedirgaşı camisi, parktaki be-lediye binası yapıldı. Orta okul açıldı, bazı bina-lar yıkıldı, meydanlar genişledi. Akarcı yanındaki yeni mahalle yıkılan ev sahiplerine arsa verilerek kuruldu. 1962-65 yıllarında Bedirgaşı Camisi yapıldı. O yıllarda hiç unutulmayacak kişilerden bahsetmek istiyorum. Koca ayan denilen muhtar Nurullah Dumlupınar (Kaşıklı) yıllarca köye hizmeti dokunmuştur. Çakmak suyunun gelmesinde Terzi Kamil Ersoy’la beraber çok emeği geçmiştir. Ade-ta Bedirgaşı’nda gezerken o heybetli görüntüsünü şakacı konuşmalarını hatırlarım. Bir de Tahir Ersoy Hoca vardı, kasabanın büyük din hocalarındandır. Eski imamlardandır.1951’de ölen İmam Ali yıllarca Millî Mücadele zamanlarında köyün otuz sene imamlığını ve köy katipliğini yapmış, köyü âdeta devlet yanında ko-rumuş, halk her işini ona sorarmış. O zamandaki ilçemiz Gediz’de tüm devlet dairlerinde sözü ge-çermiş, ünü yıllarca sürmüş. 1944 yılında ölen Asım Gündüz, imam Hatip öğretmeni Uşak, Kütah-ya, Manisa hatta İzmir’de çok ünlüdür. Türkiye’de

Page 18: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 18

öncü imam hatip öğretmenlerindendir. Bu dört ilde imam hatip öğretmenliği yapmış, tüm imamlar onun öğrencisidir.1962-1972 yılları arasında ilkokul öğretmenliği ve okul müdürlüğü yapan Şahap Aydoğdu, okulda devamsızlık problemini çözdü. İstikbal memurluk-ta dedi. Öğrencileri Orta Okul, Lise ve Üniversite okumaya yönlendirdi. Kızların bile memur olmasını sağladı.1970-1980 ARASI DÖNEMNURULLAH ÖZYURT

Mümin Çetin’den sonra 1974-1984 yıllarında Nu-rullah Özyurt (Cimili) reislik yapmıştır. Yenice Köy yolunu, Selendi yolunu açmıştır. Göletin projesini yaptırmıştır. Fırının olduğu belediye binasını yap-tırmıştır. Kasabanın, bütün kanalizasyon kanallarını yaptırmıştır. Kasabamıza daha çok hizmetleri ol-muştur. O dönemde on sene Hami Karaca ilkokul müdürlüğü yapmıştır. Onun zamanında da eğitim faaliyetleri kesintisiz devam etmiştir. Zeki Ziya Akdeniz ve eşi Aysu Akdeniz başarılı ortaokulda öğretmenlik yapmıştır. Birçok öğrencileri lise ve öğretmen okuluna, meslek okullarına gitmiştir. Kendilerini iyi ve başarılı şekilde anarım.

EMİN GÜNDOĞAN1984-1989 yıllarında Emin Gündoğan reis oldu. Köy içi döşemesi itfaiye, iki otobüs aldı, mezar du-varlarını yaptı. Göleti yaptı. Daha önce Almanya’dan gelince kendi değirmenini yapmıştı. 1989-1994 yıllarında Mümin Çetin ikinci defa reis oldu. Simav yolunu asfalt attı, benzinliği yaptı. Bezme yerindeki değirmeni yaptı v.s. 90’LI YILLARDAN SONRASI Kasabamızdaki Çok Programlı Lise kurulduğundan beri başarılı öğrenci yetişiyor. Üniversiteye öğrenci gönderiyor. Mümin Çetin, ilköğretim okulunu yeni-den yaptırmıştır.

HİDAYET GÜRAKAN1994-2004 yıllarında Hidayet Gürakan reislik yapmıştır. Kasabanın içindeki bütün yolları kilit döşeme yapmıştır. Bedirgaşı’ndaki büyük bele-diye binasını yapmıştır. Bu büyük ve zor bir işti. Milletvekili Seydi Karakuş’un yardım ve teşviklerini görmüştür. Bedirgaşı’ndaki o büyük meydanı or-taya çıkarmıştır. Kıran’daki o tatlı suyu getirmiştir. Milletvekili Seydi Karakuş 1999-2002 yıllarında hastaneyi ve pazarlar yolunu, büyük belediye bi-nasını yaptırmıştır.Hiç unutmayalım. Hidayet Bezme yerini yapmıştır ve bezme günü her yıl yapmayı âdet haline getir-miştir. Sanayi merkezi kurmuştur. Onun zamanında İlköğretim ve Lise okullarımız başarı göstermeye devam etmiştir. Hidayet Gürakan, düğün yapı-lan belediye binasını yapmıştır. Onun zamanında Medrese Camisi yapılmıştır. Emin reis zamanında Ulu Cami yeniden yapılmıştır.

Page 19: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 19

HALİL ERGENÇ2004-2009 yıllarında Halil Ergenç reislik yapmıştır. Devletten hiç yardım almadığı hâlde başarılı olmuştur. Kasabanın; Simav yolu, İzmir yolu ve Pazarlar yolu çıkışlarını genişletmiştir. Bezme yolu, Mezar yolunu, Yılmaz Gökmen parkını, Atatürk ve şehitler parkını yapmıştır. Eksik kalan caddelere kilit döşeme yapmış-tır. Gölette düzenlemeler yapmıştır. Lise ve İlköğretim okullarının bahçelerine kilit taş döşetmiştir. 2005 yılında Teşvik kapsamın-da tekstil atölyesi açılmış ve Yüze yakın işçi çalışmaktadır.SonuçBu altmış yılı özetlersek çamurlu bir köyden pırıl pırıl bir kasabaya geçilmiştir. Hele eği-timde Türkiye çapında başarı sağlamıştır. İki mil-letvekili, altı profesör çıkarmıştır. 2008 yılında hem ilköğretim okulumuz çok başa-rılı olmuştur, hem de çok programlı lisemizden 33 öğrenci üniversiteye gitmiştir.On kadar hukukçu, otuz kadar doktor, dört yüz ka-dar öğretmen, imam, ebe, hemşire, sağlık memuru ve diğer memurlar. İki subay, mühendis, eczacı. Kasabımızın bütün insanları işi okumada aramak-tadır. Bu en sevinilecek bir olaydır. Emeği geçip vefat edenlere Allah’tan rahmet diler, yaşayanlara da teşekkür ederim.

TÜRKÜN ŞUURLU ŞAİRİ DİYOR Kİ:

“İslamiyet’e girdik ve sayesinde imparator olduk. Zararları değil, faydaları olmuştur. Sekiz yüz senelik iş. Ufak bir iş değil.”

Yahya Kemal BEYATLI

Page 20: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 20

Tarım sektörü ülke nüfusumuzun beslenmesi, istihdama katkı sağlaması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılaması, dışsatıma do-laylı veya doğrudan katkı yapması gibi nedenler-le ekonomimize büyük yararlar sağlayarak ülke için önemini devam ettirmektedir.

Türk tarımının ekonomi içindeki önemi de de-vam etmekle birlikte tarım sektörünün mevcut potansiyelin den yeterince yararlanıldığı söyle-nemez. Ülkemizin, geniş ve farklı özelliklere sa-hip coğrafi yapısı, aynı anda değişik iklim özel-liklerini yaşayabilmesi, geniş ürün çeşitliliği ve halen kullanılamayan geniş potansiyeli ile tarım,

ülkemiz için büyük bir şans olma niteliğini halen sürdürmektedir.

Kütahya’da 350320 ha tarım arazisinde susuz tarım yapılırken, Simav’daki susuz tarım arazisi 50651 ha’dır. Eldeki verilere göre Kütahya ilinde 59168 ha, Simav’da ise 10400 ha sulu tarım arazisi vardır. Simav’daki çiftçilerin kendi imkânlarıyla sulama arazisi, kamu tarafından sulamaya açılan alanların iki katından daha fazladır. Kütahya merkezden sonra en fazla tarım arazisi 61050 ha ile Simav’da bulunmaktadır.

İlimizin tarım arazilerine bakıldığında dikkati çeken önemli hususlardan biri de 51742 ha nadas, 31028 ha kullanılmayan tarım arazisinin olmasıdır. Üretime katkısı olmayan bu araziler Kütahya’daki tarım arazileri-nin yaklaşık %20‘sini teşkil etmektedir. Nadasın amacı; yağış eksikliği nedeniyle iki yıllık yağışı toprakta tutarak iki yıllık yağış ile bir yıl ürün almaktır. Ancak nadasın gerektirdiği şartlar yerine getirilmemekte ve nadas diye boş bırakılan bu arazilerde yabancı otlar gelişerek topraktaki suyu tüketmektedirler. Aslında iklim dikkate alındığında genel olarak Kütahya’nın birçok yerinde nadas ihtiyacı da bulunmamaktadır. Türk tarımında olduğu gibi Kütahya’da da mevcut bu durumunun yanında bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretiminde değişiklikler meydana gelmektedir. En yüksek üretim alanına sahip bazı tahıl çeşitlerinin üre-timindeki yıllara göre değişim aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir.

Yıl Buğday Arpa Dane mısır Çavdar*-Darı**-TritikaleAlan (ha)

Kütahya Simav Kütahya Simav Kütahya Simav Kütahya Simav1991 137256 9822 50598 1225 1240 299 279* 199*2007 148871 22373 57651 8351 2241 1855 1449 1270**

Üretim (ton)1991 328241 17551 133322 2395 2949 638 360* 300*2007 283927 44756 131429 20848 5363 4557 4290 3810**

Verim (t/ha)1991 2,39 1,79 2,63 1,96 2,38 2,13 1,29* 1,51*2007 1,91 2,00 2,28 2,50 2,39 2,46 2,96 3,00**

[email protected]

KÜTAHYA VE SİMAV’IN TARIMSAL YAPISI VE HAYVANCILIK DURUMU İLE SON YILLARDA MEYDANA GELEN DEĞİŞİMLER

Mehmet GÜNDÜZ Ziraat Yüksek Mühendisi

Page 21: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 21

Yukarıdaki çizelgeden görüleceği gibi tahıl üretimlerinde verimler oldukça düşüktür. Özellikle dane mısır-daki verim düşüklüğü çok önemlidir. Benzer verim düşüklüğü aşağıdaki çizelgedeki ayçiçeğinde de gö-rülmektedir. Bu verim düşüklüğünün nedeni iyi araştırılmalı ve gerekirse verimin düşük olduğu yerlerde alternatif ürün seçenekleri dikkate alınmalıdır. Verim düşüklüğüne rağmen dane mısır üretimindeki artış dikkat çekicidir. En düşük üretim azalması ise haşhaş üretiminde olmuştur.

Yıl Ayçiçeği Susam Kenevir HaşhaşAlan (ha)

Kütahya Simav Kütahya Simav Kütahya Simav Kütahya Simav1991 4684 1174 111 - 408 20 2006 6612007 3883 1990 36 21 - - 1140 278

Üretim (ton)1991 5847 1573 79 - 463 5 2087 7442007 3775 2045 28 20 - - 490 123

Verim (t/ha)1991 1,26 1,34 0,71 - 1,13 0,25 1,04 0,132007 0,97 1,03 0,78 0,95 - - 0,43 0,44

Hayvan sayısına bakıldığında yerli sığır, keçi, binek ve yük hayvanı sayısının genel olarak azaldığı görül-mektedir. Buna karşılık süt verimi yüksek kültür ırkı sığır ve et verimi yüksek et tavuğu yetiştiriciliğinde büyük artışlar olduğu görülmektedir.

Hayvan adı (adet) Kütahya Simav1991 2006 1991 2006

Koyun-yerli 374316 256189 46009 56732Keçi- kıl 135117 102303 26047 26285Keçi- tiftik 66342 22351 - -Sığır- kültür 17665 41355 2247 4240Manda 4304 977 252 63At 5883 2032 415 400Katır 1218 651 258 130Eşek 18187 9069 2880 1750Koyun- merinos 24207 48923 - 285Sığır- melez 47787 67546 6394 14572Sığır- yerli 94946 24265 27400 7420Arıcılık (kovan) 13934 11431 1550 1894İpekböceği 77 2 50 2Et tavuğu 29780 282153 1000 170000Yumurta tavuğu 1074918 663445 50000 34000Hindi 57161 15568 5000 1800Kaz 29482 20053 1000 700Ördek 17490 5894 1000 650

Çizelgelerde verilmemesine rağmen Emet ve Gediz’de armut, ceviz, elmadaki ve Simav ile Emet’te An-tep fıstığı üretimindeki gelişmeler sevindiricidir. Tarıma uygun olduğu halde tarım yapılmayan 31028 ha boş arazilerin üretime katılmasında büyük fayda vardır. Bu arazilerde yetiştirilecek Antep fıstığı ve

armut üretiminin ekonomiye büyük katkısı ola-caktır. Antep fıstığının gençlik kısırlığının uzun olması kısa dönemde bir olumsuzluk gibi gö-rünse de arazi koşullarının kötü olduğu yerlerde de yetişebilmesinden dolayı üzerinde durulması gereken bir meyvedir. Aynı şekilde kötü arazi ve iklim şartlarına dayanıklı olan armut yetiştiricili-ği de önemlidir. Ancak ekonomik değeri yüksek,

Page 22: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 22

pazarda aranılan ve meyvesi dayanıklı çeşitler tercih edilmelidir.

Bölgemizde son zamanlarda dikimi yapılmaya başlanan bademin iyi araş-tırılması gerekmektedir. Her ne kadar bölgede yetişen bademler bulunsa da kapama badem bahçesi tesisinde dik-katli olmak gerekir. Badem soğuklama ihtiyacı az olan bir meyve olduğundan kış aylarının hemen arkasından yeterli ısıyı bulduğunda çiçek açabilir, bu du-rumda ilkbahar geç donlarından etkile-nir. Özellikle soğuklama ihtiyacı az olan badem çeşitleri bölge için risklidir. Bu-nun yerine soğuklama ihtiyacı yüksek olan badem çeşitleri tercih edilebilir. Soğuklama ihtiyacı yüksek olan badem çeşitleri de genel olarak taş badem gu-rubuna girer ve kaliteleri diğer badem

gruplarına göre daha düşüktür.

Genel olarak armut, elma, Antep fıstığı, kiraz, badem ve kestane gibi meyve yetiştiriciliğinde tek bir çeşit ile kapama bahçe kurulmamalıdır. Yetiştirilecek meyve çeşidine uygun dölleyici çeşitlerinde iyi seçilmesi gerekir.

Kaynaklar:

1. Türkiye İstatistik Kurumu. www.tuik.gov.tr/

2. Kütahya Tarım İl Müdürlüğü. www.kutahyatarim.gov.tr/

Page 23: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 23

Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği

2.Sınıf Öğrencisi

[email protected]

Ali DUMLUPINAR

Üniversiteli olmak! Her liseli gencin hayali olsa gerek. Peki ne yapmalı da üniversiteli olsun li-seli kardeşlerim? Sadece sınav günleri çalışma alışkanlığını bırakıp az da olsa günü gününe ça-lışsınlar. Görecekler ki bir yerden sonra çok şey değişecek.

Üniversitede olmak, okumak, öğrenim görmek güzel bir duygu. Çünkü düşünüyorsun ki artık bir mesleğim, bir amacım olacak. Yeni arkadaşlar, yeni memleketler görüyorsun. Nerden aklıma gelirdi ki Siirt’te okumak? Haritayı bazen açıp bakıyorum. Bir parmağım Kütahya’da diğer par-mağım Siirt’te. Uzun uzun düşünüyorum, Kütah-ya neresi, Siirt neresi diye.

Köyümüzde üniversiteli olan bir çok arkadaşımız var. Hepsine fikirlerini sorsak hepsi de güzel şeyler anlatırlar üniversite hakkında. Üniversite bireye rahatlık veriyor. İnsan, üniversiteli olunca kendini özgür hissediyor. Fakat ülkemizde üni-versitecilik kavramı var. Birey üniversiteli olun-ca lisede göstermiş olduğu çalışma isteğinden daha az bir istek gösteriyor. Maalesef ülkemizde, kendini gerçekten geliştirmek, ülkeyi daha iyi bir düzeye getirmek için çaba gösteren arkadaşla-rın sayısı oldukça az.Unutulmamalı ki, yarın bir gün şu anki önemli mevkilere, bu günkü üniver-siteliler yerleşecek. Ama isterim ki bu yerlere rastgele biri değil de bulunduğu mevkinin hak-kını verecek birisi gelsin. Bazen düşünüyorum o kadar çok istediğim üniversite bu mu? Hiçbir

üniversite öğrenciyi geliştirmez. Bazı öğretmen tanıdıklarımın da dediği kadarı ile üniversite, öğ-rencinin bildiğini de unutturur. Bunu aşmak için öğrencinin kendisinin çaba göstermesi gerekir. Lisedeki gibi öğrenci sabahtan akşama kadar okulda olmuyor. Böylece öğrenciye bolca bir boş vakit kalıyor. Bu vakti öğrencinin en iyi şekil-de kendini geliştirmesi için kullanması gerekir.

Bizlerin, üniversitelilerin yaşadığı maddi ma-nevi sorunlar oluyor. Bu sorunlar bireysel ya da çevresel olarak da önümüze çıkabiliyor. Maddi sorunlarımız oluyor. Ama bu durumun aşılması için gerek devletimiz olsun gerekse özel kurum ya da kuruluşlar olsun öğrenciye burs imkanı sağlamaktadır. Yine de bütün bunlara rağmen bu imkanlardan faydalanamayan arkadaşlarımız da olmaktadır.

Maddi sorunların yanında manevi sorunlar da olmaktadır. Ama bunu öğrencinin kendisinin aşması gerekir. Mesela ailesinden ilk defa ayrı-lan arkadaşlarımız olabilir. Bu durum, o arkadaşı çok rahatsız eder. Ailesini özler, hatta hasret, öz-lem yüzünden okulu bırakmayı bile düşünebilir. Ama bunlar anlık geçici düşüncelerdir. İlerleyen günlerde hepsinin yanlış düşünceler olduğunun farkına varır.

Bazen derslerin bizi zorladığı da olur. Aslında derslerden çok öğretmen, bizleri zorlar, yorar, uğraştırır. Bütün bunlara alışacaksın, sonuçta öğretmen olan bizden üstün olandır. Ama hoş-

GÜNÜMÜZDEÜNİVERSİTELİ OLMAK!

Page 24: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 24

lanmadığımız durumları değiştirme imkanımız da yok değil. Daha çok çalışıp o mevkiye gelip yanlış gördüğümüz durumu değiştirebiliriz.

Üniversiteli olmak, güzel bir duygu. Bizi ailemiz-den memleketimizden ayırsa da güzel bir duygu. Ama en önemlisi gününü gezmek, tozmak ile boş geçiren değil de boş gününü çalışma ile kendini geliştirme ile geçiren bir üniversiteli olmak. Üni-versiteli arkadaşlarıma bir tavsiyem olacak.

Sadece lisans için okumayın. Lisans üstü için de okuyun. Neden bizler Doç. Dr. ya da Prof. olmayalım. Onun için derslerimize hakkını vere-rek güzel bir şekilde çalışalım. Belki bir zaman sonra Kuşu Liva isimli bu eğitim kültür ve ha-yat dergimizde öğrenci olarak değil de profesör olarak yazarım. Ayrıca şunu belirtmek isterim ki bana Kuşu Liva Dergisinde yazı yazma imkanı veren büyüklerime içten teşekkür ediyorum. Al-lah hepimizi muvaffak etsin.

Page 25: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 25

Kuşu Liva Dergisi: Söyleşi için teşekkür edi-yoruz. Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

İlahi ALTINBAŞ: Ben Kuşu Kasabası’ndan HACI-HASANEN Ali Çavuş’un oğluyum. 1966 doğum-lu olup 22 sene Kuşu’da ikamet ettim.1989’da İzmir’e yerleştim. Şu anda İzmir’de Simavlılar Tur-Taş Ltd.Şti adı altında şirketimle taşımacılık, oto kiralama, araba lastik satışı ve rot balans işleri ile uğraşmaktayım. Ayrıca Kuşu Kasabası Yardımlaş-ma Derneği Başkanı olarak görev yapmaktayım.

Kuşu Liva Dergisi: Derneğimizin kuruluşu, üye sayısı ve yönetim kurulu hakkında bilgi verebilir misiniz?

İlahi ALTINBAŞ: Derneğimiz 2007 yılında kurul-muş olup üye sayımız 350’dir. Yönetim Kurulunda görev yapanlar, Başkan İlahi Altınbaş, Başkan Yar-dımcılarımız Yüksel Yılmaz, Turgut Özyurt, Süley-man Vural, Hikmet Kaya’dır.

Kuşu Liva Dergisi: İzmir’de yaşayan Kuşulu-ların ikamet ettikleri semtler ve uğraştıkları meslek alanları bakımından neler söylenebi-lir?

İlahi ALTINBAŞ: Kuşuluların İzmir’de yaşadıkları yerler yoğunlukla Zeytinlik,

Akıncılar, Manavkuyu, Gümüşpala olmakla birlik-te İzmir’in hemen hemen her yerinde ikamet eden bir Kuşu’lu mevcuttur. Kuşulular genelde ticaret ve işçilikle uğraştıkları gibi resmî ve özel kurum ve kuruluşlarda çalışan hemşehrilerimiz de vardır.

Kuşu Liva Dergisi: Derneğimizin üyelerine yönelik tüzüğünde ifade edilen çalışmaların-dan ve ileriye yönelik plan ve hedeflerinden bahseder misiniz?

İlahi ALTINBAŞ: Derneğimizin tüzüğünde de ifade edildiği gibi amacımız toplum menfaati ve üyeleri-miz için millî, kültürel, ahlakî ve sosyal çalışmalar yapmak; eğitim, öğretim, bilim, spor, kültürel ve sanat faaliyetlerinde bulunarak her türlü platform-da toplumumuzun yaşam kalitesinin ve seviyesi-nin yükseltilmesi için çalışmalar yapmaktır. Ben ve yönetim kurulundaki arkadaşlarım tüzüğümüz-de ifade edilen amaç ve hedeflere ulaşmak için gayret etmekteyiz. Kuşulular arasında haberleşme, irtibat ve yardımlaşmaya zemin hazırlamak, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermek ve dayanışma

EGE BÖLGESİ SİMAV KUŞU KASABASI SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ BAŞKANI İLAHİ ALTINBAŞ İLE SÖYLEŞİ

Page 26: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 26

için kurulmuş olan derneğimiz, zaman içinde bu hedefe ulaşması için çalışmaktayız. Hedefimiz birlik ve beraberlik içinde olup İzmir’e ses getir-mektir.

Kuşu Liva Dergisi: İzmir’de yaşayan insanla-rımız, genelde hangi sorunlarla karşılaşmak-tadırlar? Sizce ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda neler yapılabilir?

İlahi ALTINBAŞ: İzmir’de yaklaşık 12.000 Kuşu’lu hemşehrimizin yaşamakta olduğunu tahmin et-mekteyiz. Büyük şehirlerde karşılaşılan mevcut sorunların yanında Kuşuluların birbiri ile irtibatı-nın kopmaması, yardımlaşması ve dayanışması noktasında derneğimiz çok önemlidir. Üyelerimiz dernek vesilesi ile buluşmakta ve Kasabamız hak-kında bilgi edinmektedirler. Kültürel ve sosyal et-kinlikler bakımından imkanlarımız doğrultusunda bahar mevsiminde toplu olarak piknik tertip edi-lerek insanların kaynaşması sağlanmaktadır. Ay-rıca kan ihtiyacı olan hemşehrilerimize kan temin edilmesi için de yürütmekte olduğumuz çalışma-lar devam etmektedir. Eski Ramazan günlerinde olduğu gibi iftar yemeği düzenleyerek köydeki örf ve âdetlerimizi yerine getirmekteyiz.

Kuşu Liva Dergisi: Sivil toplum kuruluşları olan derneklerin çalışmalarında yardımlaş-ması mutlaka önemlidir. Diğer dernekleri-

mizle işbirliği içinde yapılmış ve yapılabile-cek ne gibi faaliyetler olabilir?

İlahi ALTINBAŞ: Sivil toplum kuruluşları olan der-neklerin çalışmalarında birbirlerine destek olma-ları önemlidir. Biz dernek yönetimi olarak Kütahya, Simav ve Kuşu’daki kasabamızın

dernekleriyle irtibat içinde olup İzmir’de veya Kuşu’da yapılacak faaliyetlere destek olup üstü-müze düşen görevi yerine getirmeye gayret et-mekteyiz.

Kuşu Liva Dergisi: İzmir’de ikamet eden Kuşulular, doğup büyüdükleri kasabaları ile ilgili neler düşünmekte ve İzmir’den Kuşu na-sıl görünmektedir?

İlahi ALTINBAŞ: Kuşulu Hemşehrilerimizin doğup büyüdüğü Kuşu’dan ekonomik sebeplerden ya da görevi gereği ayrılıp İzmir gibi yurdumuzun deği-şik yerlerinde yaşadıkları malum. İzmir’de yaşa-yan insanlarımız genellikle hasretle emekli olmayı beklemektedirler. Emekli olup Kuşu’ya geri dönme hayalindedirler. Emekli olup Kuşu’ya geri dönen insanlarımız olduğu gibi bir ömür geçirdiği, düzen kurduğu İzmir’de yaşamaya devam eden insanları-mız da vardır. Ancak emekli olup da Kuşu’ya dön-meyi isteyen insanlarımız Kuşu’da ev konusunda kooperatif sistemiyle daire değil müstakil evlerde yaşamak istediklerinden Kuşu Belediyesinin bu

Page 27: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 27

yönde girişimlerini beklemekteyiz.

Kuşu Liva Der-gisi: Günümüz şartlarında genel ve özle anlamda sosyal ve kültürel bakımdan yapıl-ması gerekenler nelerdir?

İlahi ALTINBAŞ: Günümüz şartlarında dernek ola-rak en büyük ihtiyacımız şudur: İhtiyaca cevap verebilecek bir lokal ve düğün salonu. Bunun sos-yal ve kültürel bakımdan çok önemli katkılarının olacağınıdüşünmekteyiz. Bunun için bütün Kuşu-lulardan desteklerini beklemekteyiz.

Kuşu Liva Dergisi: Çok teşekkür ediyoruz. Son olarak söylemek istediklerinizi alabilir miyiz?

İlahi ALTINBAŞ: Kuşu Liva Dergisinin Kuşulular arasında haberleşmeye destek vermesi bakımın-dan çok önemli bir hususta hizmet verdiğini dü-şünmekteyiz. Bu vesile ile Dergiye emeği geçen herkese teşekkür eder, çalışmalarında ve yayın hayatında dergimize başarılar dilerim. Ayrıca Der-gimiz vasıtasıyla bizim ulaşamadığımız Kuşululara

ve üyelerimize ses-lenmek istiyorum. Büyük şehirlerde sorunların çok ol-duğunu biliyoruz. Birlik ve beraberlik içinde bir çok soru-nu aşabileceğimizi, derneğimizin daha aktif ve verimli bir

şekilde hizmet verebilmesi için maddi ve manevi desteklerinizi beklediğimizi belirtmek istiyorum.Üyelerimizin aidatlarını düzenli olarak ödemeleri hâlinde daha yararlı ve verimli olacağımıza ina-nıyoruz. Ayrca Ege Bölgesi Simav Kuşu Kasabası Sosyal

Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği olarak, Kuşu Belediye Başkanlığına ve diğer derneklerimize uygun bir alan tespit edilerek “KUŞULULAR OR-MANI” projesinin başlatılmasını teklif ediyoruz. Bütün Kuşulular olarak her kişiden bir fidan alarak oluşturulacak KUŞULULAR ORMANI’na 1.000 adet çam fidanını dernek olarak temin edeceğimizi be-lirtmek istiyorum. KUŞULU OLMAK KELİMELERLE DEĞİL YAŞAMAKLA OLUR. Bize bu söyleyişe yer verdiğiniz için teşekkür eder hemşehrilerimize ha-yatlarında başarılar dileriz.

Page 28: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 28

Değerli Okuyucular;

Dergimizin bu sayısında Türkiye Devletini kim kurdu? Ne zaman kuruldu? Nasıl Kuruldu? Niçin Türkiye dendi? Nasıl bir felsefeyle kuruldu? Bin yıl önceki Türk vizyonu nasılmış bunları aktar-maya irdelemeye çalışacağız.

Selçuklu Sultanı Alp Arslan, 1071’de Malazgirt Savaşında Bizans ordusunu imha ettikten son-ra Anadolu’nun kapılarını Türklere açmış oldu. Ama burada yani Anadolu’da kalmayarak hemen doğuya Türkistan’a döndü. Anadolu’nun fethi işini de yeğeni Kutalmış oğlu Birinci Sultan Sü-leyman Şah’a bıraktı.

Süleyman Şah birkaç yıl içinde Anadolu’yu önemli ölçüde kontrol altına aldı. Bizans’ı tek-rar dize getirdi. Bu sırada Selçuklu Sultanlığına Sultan Alparslan’ın oğlu Melik Şah geçmişti.

Melik Şah, Süleyman Şah’a merkezi İznik olmak

üzere Anadolu sultanlığını, imparator titrini kul-lanmasına izin verdi. Böylece Melik Şah’ın bu fermanıyla 1076 tarihinde Türkiye devleti kurul-muş oldu.

Buradaki babadan oğla geçen büyük politikaları devamlılığı, Türk’e yeni bir yurt edinme, çağlar sonrasının vizyonlarını görebiliriz.

Bu politikalarda ‘kazan kazan’ gibi ‘çözümsüzlük çözüm değildir’ gibi sığ ve ihanet kokan politi-kalar yoktur.

Bizans tarihçileri 1083 yılında artık bütün Kara-deniz, Akdeniz, Ege ve

Marmara sahilleri, Çukurova ve bütün Anadolu’nun Türklerin eline geçmiş olduğunu yazar. Bu yıllarda Avrupa’da ilk defa Turcia (Tür-kiye) tabiri yani Türklerin yaşadıkları yer veya Türklerin yurdu anlamında kullanılmaya başlan-mıştır.

[email protected]ğan AKTAŞ SOFULAR İÖO Müdür Yardımcısı

TÜRKİYE DEVLETİ NE ZAMAN KURULDU? KİM KURDU?

Page 29: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 29

Bu arada bir şey oldu. Süleyman Şah Bizans’a görüşmek üzere gönderdiği kardeşi Bizans im-paratoruyla anlaşarak Süleyman Şah’ı devirerek sultan olmak için anlaştı. Süleyman Şah bunu haber alarak Büyük Hakan Melik Şah’a haber verdi. Kardeşi savaş meydanında öldürülerek bu fitneye son verildi. Görüldüğü gibi fitne her zaman Türk milletinin yan tarafında beklemek-tedir.

Türkiye Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah yine bir Türk ordusu karşısında yenilerek savaş ala-nında öldü. Yerine Sultan Kılıç Arslan geçti. Ama çocuktu. Sultan Melik Şah Kılıç Arslan’ın yetiş-mesi için Isfahan Sarayına getirtti. Burada 6,5 yıl yetişmesini sağladı. Kendisi de Kılıç Arslan namına İznik’te oturdu. Türklerin, Alp Arslan’ın, Melik Şah’ın Anadolu’ya verdikleri önemi, yurt edinmeye verdikleri önemi, vatan kavramına verdikleri önemi anlayabiliyor muyuz?

1000 yıl önce adına Türkiye verdikleri devleti, devleti Melik Şah’ın vizyonu ve dehasıyla göre-biliyor muyuz?

Cemiyet içinde bazı görüşler var: Efendim ‘Sel-çuklu Devleti ayrı, Osmanlı Devleti ayrı, Türkiye Cumhuriyeti ayrı’ gibi. Bunlar Türk tarihini zerre kadar anlamamış, okumamış, cahiller takımının laflarıdır.

Türk şuurunun kurduğu bu devletlerin hepsi aynı ruhla kurulmuştur. Yani sözün özü Selçuklu da biziz, Osmanlı da biziz, Türkiye Cumhuriyeti de biziz.

Süleyman Şah Anadolu Türkiye’sini hangi ruhla kurduysa, Osman Bey Osmanlı Devletini hangi ruhla kurduysa, Mustafa Kemal de aynı ruhla kurmuştur. Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi. Böyle bakacağız, böyle göreceğiz doğru görmüş olacağız.

NE MUTLU

TÜRKÜM DİYENE!

M. KEMAL ATATÜRK

Page 30: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 30

Kültürü bir insan topluluğunun aralarındaki iliş-kiler, yaşayış tarzı, örf, âdet, gelenek, görenek, duygu, düşünce kısaca sahip olduğu maddi ve manevi değerlerinin tamamı diye tarif edebiliriz.

Ben yazımda kültür emperyalizmi ve kültür yoz-laşmasından bahsetmek istiyorum. Bizler atala-rımızdan bizlere miras kalan Türk millî kültürel değerlerimize yabancılaştık, yabancılaştırıldık ve yabancılaştırılıyoruz. Küreselleşen dünya-da basın yayın organları ve internet vasıtasıyla kendi kültürel değerlerimiz unutturulup batının değerleri empoze edilmektedir. Televizyon kar-şısına geçip saatlerce izlediğimiz diziler bizi de-ğerlerimizden uzaklaştırmaktadır. Şer güçler bizi manevi dinamiklerimizden uzaklaştırmak için el-lerinden geleni arkalarına koymamaktadırlar. Her köşe başına tuzaklar kurmaktadırlar. Bizler de kültürel değerlerimize sağlam bir şekilde bağlı olmadığımızdan, tıpkı rüzgarın önündeki yaprak gibi sağa sola savrulmaktayız. Onların bize da-yattığı hayat tarzını yaşamaya başladık. Kendimi-zi kaybettik. Kimlik sıkıntısı çekmeye başladık. Geçmişimize, atalarımıza, dedelerimize söver hâle getirildik. Yüzbinlerce Müslüman Türk’ü katliama uğratan katillerden işlemediğimiz suç-lar için özür dilemeye zorlandık. Osmanlı Devleti asırlarca millî ve manevi değerlerimize sahip çıkarak, yaşayarak ve yaşatarak cihana hükmet-ti. Ne zaman kendi değerlerimizden uzaklaştık, uzaklaştırıldık; işte o zaman çöküşümüz başladı. Kendi değerlerimizi unutup batılılaşma yolunda feda ettik. Biz biz olarak kalmadık, kalamadık. Kimlik kaybına, kültür emperyalizmine uğradık.

Öz değerlerimize düşman olduk. Kendi kendi-mizin sonunu hazırladık. Bir an önce kendimize gelip, millî, manevi ve kültürel değerlerimize sarılıp bu girdabın içinden çıkmamız lazım. Bu-rada batıyı tamamen bırakalım, örnek almayalım demiyorum. Çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak için millî ve manevi değerlerimi-ze sahip çıkıp, bunları yükselmek için basamak yapıp, kendi değerlerimize ters düşmeyen ge-lişmeleri alıp kendi kültürel değerlerimiz içinde yoğurup kullanmamız lazım.

Eskiden büyüklere saygı, küçüklere sevgi var-dı. Şimdi ne büyük kaldı ne de küçük. Herkes kendisi için yaşar oldu. Kimse kimseyi tanımaz oldu. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” misali. Büyüklerin tecrübesinden faydalanmak, küçüklere yol göstermek kalmadı. Herkes en iyisini ben bilirim mantığıyla hareket etmeye başladı. Küçük büyüğü, büyük küçüğü tanımaz oldu. Dede torununu, torunu dedesini bilmiyor. İnsanlar akrabasını, sülalesini unuttu. Sıla-i ra-him nedir? bilinmez oldu. Kendini beğenmişlik aldı başını yürüdü.

Eskiden yardımlaşma, dayanışma vardı. İnsanlar birbirleriyle ekmeğini bölüştüğü gibi dertlerini, sevinçlerini paylaşırlardı. Dertler paylaştıkça azalır, sevinçler paylaştıkça çoğalırdı. Şimdi insanımız kendisinden başkasını düşünmez oldu. İnsanlar arasında sevgi, saygı kalmadı. Kin ve nefret tohumları atılmaya başladı. Pire için yorganlar yakılıyor. Kardeş kardeşi vuruyor. Ci-nayetlerin ardı arkası kesilmiyor. Baba oğlunu,

Hisarbey İÖO MüdürüErkut ÖZYURT

KÜLTÜR YOZLAŞMASI

Page 31: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 31

oğlu babasını tanımıyor. Ata ve evlat kavramları tarih oluyor. Toplumumuzda caniler yetişiyor. Bu karanlık tablonun değişmesi için kendi özümüze, kültürel değerlerimize dönmemiz gerekiyor. Şer güçlerin aramıza attığı nifak tohumlarını yeşert-mememiz gerekiyor.

Kökü olmayan ağacın meyve vermesini bırak, ha-yatta kalması bile düşünülemez. Millî kültürüne, mana köklerine bağlı olmayan milletin de yaşa-ması düşünülemez. Bir ayağımız geçmişimizde, bir ayağımız gelecekte olmalıdır. Geçmişimizin

ışığında geleceğimizi şekillendirmeliyiz. Geç-mişten geleceğe köprüler kurmalıyız. Geçmişi olmayanın geleceği de olamaz. Üzerimizdeki bu kara bulutların dağılması için özümüze dönme-miz, kültürümüze sahip çıkmamız, kültürümüzü yaşatmak için onu yaşamamız gerekiyor. Herkesi özüne dönmeye; millî, manevi ve kültürel değer-lerimize sahip çıkmaya davet ediyorum.

Kuşu’muzda da Kuşu kültürünün yaşanması ve yaşatılması dileğiyle.

Page 32: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 32

Stajyer Hâkim-SavcıMutlu COŞKUN

KÜLTÜRÜMÜZDE AŞK VE TÜRKÜLER

Aşk başkaydı bizim kültürümüzde. Global dünya birçok değerimizi aldı götürdü. Aş-kımızı da... Mecnun’un Leylasına, Kerem’in Aslısına, Hekimoğlu’nun Ayşe’sine, Mol-la Ahmed’in Neslihan’ına, Mustafa’nın Ağgül’üne, Mehmet Ali’nin Ferrahi’sine aşk-ları birer efsane olmuş, türkülerde kalmış. ‘’Vay be! bu kadarına da pes, delirmiş bunlar’’ denir olmuş şimdilerde. Evet delirmişti onlar, Kays iken adını Mecnuna çıkarmak kolay değil elbette. Bir kendinden geçmişliğin örneği, zor olana ermenin hikayesi olsa gerek. Aşk kalple-re küsmüş, uğramaz olmuş günümüz insanının dil madenine. Oysa aşk aynı aşk hâlâ; ama yü-rekler aynı değil, insanımız aynı insan değil... Canı canan için sevmek beyitlerde kalmış. Bu yolda Mecnun’u bile sollarım ifadesi kuru bir meydan okuma olur ancak. Ayartısına kanılır olmuş anlık sevdaların, aşk tenden öteye geç-mez olmuş. Evlilikler yalancı birer vuslat artık.

Vuslata ermeden önceki hicranla yazılan şiirler, söylenen türküler yabancı kalmış ağızlara. Fakat evlilik aşkı öldürmemeli, oldurmalı öyle değil mi? Kamil Sönmez’den dinlediğim bir türküde şöyle diyordu:

“Eskiden sevdaluklar yürektendi yürekten Şimdiki sevdaluklar hep döneyi direkten”

Eski âşıklar birer vefa, birer adanmışlık, birer ce-saret, birer haya abidesiydiler. Canan için can-dan geçecek kadar da diğergâmdılar hani.

“Ben de bir zamanlar baktım bakıldım Nice yıllar bir kemende takıldım O aşkı mecazla yandım yakıldım Közde ben bir insan olmaya geldim Serimi meydana koymaya geldim”

diyen onları örnek almış olacak ki potansiyel insandan kinetik insana doğru yolcu olduğunu bizlere haykırıyor.

Page 33: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 33

Eski âşıklar... Belki sonunda vuslat yoktu ama tertemiz bir aşkları vardı yüreklerinde. Vazgeç-mek mi? Oysa ha vazgeçmek ha çekip gitmek yarin eşiğinden... İkisi de âşıklık vasfı olamaz. Ehlullahtan birisi ‘’beni bir kedi irşad etti. Gör-düm ki o, yirmidört saat gözünü kırpmadan fa-renin deliğine yöneldi ve bekledi. İşte o zaman anladım ki bu iş öyle ara sıra deliğin önüne uğramakla olmayacak. Ondan sonra hiç yılma-dan Hakkın kapısını gözetlemeye koyuldum’’ der. Haydi o zaman ne duruyoruz. Yarin kapı-sı beklemeye değer. Olur ya belki Yar da aşka erer, aşkı bilir, bu bekleyiş vuslata vesile olur. Teşbihte hata olmasın, bir arkadaşım karaci-ğerinden rahatsızlanmıştı. Doktor acı yemeyi yasaklamıştı ona. Acı biber onu sevmiyor diye vazgeçecek değildi. Önceden biberin yaktığı ci-ğer şimdi bibersiz yanıyordu. Yasaksız günlere gün sayıyordu. Vuslata erdi mi bilmem.

Ama (1) ‘’Bilmez misin ki aşka düşen yanmayı da göze alır. Âşığın umudu derdidir. Âşıklık delili de gözyaşı ve dağlanmış yüreği.

(2) ‘’Şirin’i ile aralarını bir dağ kesmiyor ol-saydı ne Ferhad’ın feryadını duyacaktık, ne de Şirin’in şirinliği dilimize dolanacaktı. Ferhat ile Şirin’in evlilik cüzdanlarındaki karşılık-lı fotoğraflarıyla avunacaktık. O cüzdan ara-larındaki aşkın derinliğini göstermeyecekti bizlere. Aralarındaki dağ kalkınca sıradan bir çiftin sıradan aşklarını yaşamış olacaklardı.’’ Aşk bir sırsa şayet, haydi o sırrın esrarına ermeye... Bir türkü de bizim için yakılır belki, aşkımız kay-bolup gitmez evlilik cüzdanlarının yalancı birlik-teliğinde; söylenir durur dillerde. Kötü mü olur... Kalın sağlıcakla, muhabbet ile

(1)Münire Daniş, şem ile pervane (2)Senai Demirci

Page 34: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 34

Allah (cc.) Adıyla…

Kuşu’da zamanında dört medresede ve beş müderris alim görev yapmışlardır.

1-İncemo Mehmet Hoca

2-Konyallı Hacı Hüseyin Hoca

3-Hacı Veli Hoca

4-Şerif Hoca

5-Kalıno Mustafa Hoca

İsmini saydığımız bu müderrisler Kuşu’ lu ve çevre köylü bir çok talebe yetiştirmişler.Çevre

köyler çocuklarını Kuşu medreselerine gön-derdikleri gibi ayrıca Bayramlarda ve Cuma günlerinde hatta mübarek kandil gecelerinde muhtarlar korucu ile birlikte bir at gönde-rirlermiş. Kuşu Camisinde Konyalı Hüseyin Hoca Efendi vaaz ve sohbet ederken Yaykın Muhtarlığı Veli Hoca Efendi’yi, Karacahisar Muhtarlığı’da Şerif Hoca’yı vaaz ve sohbet için çağırır,ertesi gün Kuşu’ya geri getiriler-miş. Simdi Sizlere bu müderrislerimiz ile ilgili kısa bilgiler aktarmaya çalışacağım.

İNCEMO MEHMET HOCA MEDRESESİ

İncemo Mehmet Hoca Medresesinin yerinde

Ekrem KIYMAZEmekli İmam Hatip

KUŞU’DAKİ MEDRESE VE MÜDERRİSLER

Page 35: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 35

şimdiki (torunlarından) Şükrü Dinçer’in evi mevcuttur.Bu Medresenin tarihi rivayete dayalı olarak 1860-1880 ‘lere yıllara dayanmaktadır. Belki duyduğunuz “keldana” kıssasını anlat-madan geçemeyeceğiz. Merhumun anlatımı ile kıssa şöyledir.

Çiftçi kendi evinde kapısında bir dana yetiştirir ceylan gibi,çok besili ve güçlü hiçbir işten ve yükten yılmayacak kadar güçlü. Ona eş olsun diye pazardan parası mukabil zayıf ve kel bir dana alır getirir. Kendi tosununun yanına bağ-lar. Akşam sabah dananın kel yerlerini yağlar, fazla yem verir ve kaşağılar. Yanı başındaki kendi danasının bakımını ihmal eder. Ancak işe gelince pazardan aldığı kel dana yükü çekemedikçe kayışı ortadaki kertikten çıkarıp kendi danasına doğru yaklaştırarak yükün bü-yük bir bölümüne kendi danasına çektirir. Bu kıssayı anlatma sebebi açıklamak gerekirse; Bir ramazan ayında Kuşu’ya dışarıdan hocalar gelir.Gelen yabancı hocalardan biri vaaz eder, diğer biri Kuran okur. Başka biri de namaz kıl-

dırır.Camiden çıkan cemaat vaaz eden hoca-yı çok över.Kuran okuyan hocanın çok güzel okuduğunu ve namaz kıldıranında çok güzel namaz kıldırdığını söyleyerek hocaları göklere çıkarırılar.

Oysa ki Vaaz eden hocanın vaaz sırasın-da hataları vardır.Kuran okuyan hocanın hurufatta,mahreç ve tecvidde hataları vardır. Buna rağmen cemaatin hocaları çok övme-sinden dolayı o an yerli hoca İncemo Meh-met hoca Hocaların hataları ile ilgili bişey söylemez. Çünkü halk ona o an kıskanç haset damgasını vuracaktır.Temkini tevazuyu düstü-ur edindiğinden o an bir şey söylemez ama yukarıda bahsetiğimiz “keldana” kıssasını bir süre sonra halka anlatır.

HÜSEYİN HOCA MEDRESESİ

Bu medresenin yerinde (Said Gündüz ve Hü-seyin Gündüz’e ait eski metruk bina vardır.Yeni yapılan Kaya Mahallesi Medrese caminin

Page 36: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 36

kuzeyindedir. Hüseyin Hoca Medresesi 1884-1912 yılları arasında aralıksız hizmet vermiş-tir.Daha sonra değişik sebeplerle(savaşlar) 14 sene kadar bir süre eğitimi durdurulmuştur. 1926 da Harf İnkılabı Devrimiyle ilkokul olarak 1931 yılına kadar kullanılmıştır.Hüseyin Hoca Efendi’ ninde İncemo Mehmet Hoca gibi bi-raz nezaketlice halkla ilgili sitemli sözü olmuş Torunun anlatımına göre demişki:

“Kuşu’ya geldiğim ilk yıllarda bu bir in-san değil sanki melek dediler.

Sonra bir zaman geçtikten sonra ; kalk git dediler.”

Sizlere Hoca Hüseyin Efendiye ait aklımda ka-lan iki dörtlük aktarmak istiyorum.

Rençberler tokum atar yere

Allah bize ondan vere

Şimdiki kızlar kendisi varır eve

Bundan sonra deccal mecal yakındır

Ahir zaman yakındır.

Hacılar hacılığı tutmaz oldu.

İlim Meclisine gitmez oldu.

Zalim meclisinden kalkmaz oldu.

Bundan sonra deccal mecal yakındır

Ahir zaman yakındır.

ŞERİF HOCA MEDRESESİ

Şerif Hoca Medresesinin yeri kadılar mahalle-si dübek yanıda olup 1932-33 yıllarında ona-rılmış ve bir süre ilkokul olarak kullanılmıştır.

Şerif Hoca ve Kalıno Mustafa Hoca’nın 18. yüzyılın ikinci yarısı ile 19.yüzyılın birinci ya-rısında yaşadıkları rivayet edilmektedir.

Kalıno Mustafa Hoca’nın adına bir medrese kurulmamış ama kendisi Koca

Cami’de imam Hatiplik yapmış Vaaz ve Na-sihatle halkı irşada maharetli ve iyi bir hoca olduğu için Simavdan ve değişik yerlerden davet alan bir hoca iken bir sabah Namazı için Camiye gelirken çeşmeye su almak için gelen iki kadının “kalınlan keli vaazde şöyle söylemiş” diyerek kendi aleyhinde konuştuk-larına şahit olduktan sonra Sitemli bir şekilde Kuşu’dan ayrılmış ve Simav’a yerleşmiştir.

VELİ HOCA MEDRESESİ

Veli Hoca Medresesi Kaya Mahallesi Mezarlık Yolu çıkışındaki şimdiki çamaşırlığın olduğu yerdir.Veli Hoca’nın Vefatından sonra vere-seleri ve köyün İhtiyar Heyeti istişareleri so-nucunda umuma hizmet vermeye devam etsin diye çamaşırlık olarak kullanılmasına karar verilmiş, daha sonra Belediyenin müsaadesi ile bir kenarına mahalle ekmek fırını yapılmış olan bu mekan günümüzde ”Her evde çamaşır makinası var. Çamaşırlığa ne gerek var.” diye düşünenlerce satılsın denilse de Her mahal-leden gelen insanlarımızın çamaşır makina-sında yıkanması mümkün olmayan kilimlerini halılarını yıkamada ve mahalle ekmek fırında ekmek pişirmede umuma hizmet vermeye de-vam etmektedir.

1944 yılına kadar Kuşu Gediz ilçesine bağlı idi.Beldemiz Gediz’e bir hayli uzak olmasına rağmen Gediz Müftüsü bazı Miras Hukuku ile ilgili fetva için “feraiz ilminden özel icazet-li Veli Hoca Efendiye gelirlermiş. Veli Hoca yaşlandığında Onun yerine kaim olması için genç alimlerden Kamil efendiyi (Hoca Hüse-yin Efendinin oğlu) Gediz Müftüsünün onayı ile Uşak ‘a Feraiz ilmi alması için gönderiyor-lar.Alt ay gibi bir sürede icazetnameyi almış Kamil Efendiye Bu görevi Veli Hoca çok büyük takdir ve tebrikle devretmiştir. Veli Hoca’nın talebelerini yetiştirmede çok disiplinli ve titiz davrandığı ve gündüzlü ve yatılı olmak üzere iki grupta talebe yetiştirdiği nakledilmektedir.

Page 37: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 37

Sizlere ilginç bir olayı aktarmak istiyorum. Veli Hoca’nın Yatılı talebelerinin içinde yetim olan torunu (babam) Kazım Kıymaz 9 yaşındadır. Merhum Habil Hoca’nın Babası Hatıb Hoca Nurullah Tuncer ‘de 11 yaşındadır.yabancı olan diğer yatılı talebeler tatile gittiği halde Kuşu’ lu Olan bu iki talebe medreseye yatılı olarak devam etmektedir.

Arkadaşlarının tatile gitmeleri , küçük olmaları ve annelerini özlemelerinden dolayı iki küçük talebeden yaşı büyük olan hatıp hoca bir plan kurar.Der ki:

-Kazım sen eve git. Annene Nurullah eve gitti yalnız kalınca korktum ve bende eve geldim de. Bende Aynı şeyi kendi anneme söyleye-ceğim. der.

İkisi de evlerine bu plan üzerine gider. Baba-ma annesi ;

-Oğlum Kazım nasıl geldin? Dedenin haberi var mı? Habersiz geldinse Deden Veli Hoca ikimize de kızar der.

Babam ise:

-Nurullah evlerine gitti. Bende yalnız kalınca korktum ve öyle geldim .der

Az sonra Kapı çalınır ve Koca Hatıp Yusuf Hoca gür sesiyle sorar.

-Nazife gelin! Senin oğlan Kazım yanında mı?

-Burda Yusuf Hoca hemen yenice yattı.

-Kaldır keratayı yatağını ısıtmadan.

Kapıyı açınca görür ki İki küçük talebenin pla-nı tutmamıştır.Çünkü Koca Hatıp Yusuf hoca oğlu Nurullah’ın sırtına taşıyabileceği büyük-lükte bir taş bağlamış beklemekte.

Koca Hatıp Yusuf Hoca derki:

-Bu planı benim hain planlamıştır.Yolla Kazım’ıda Veli Hocanın Haberi olmadan götü-rüp medresedeki yerlerine yatıralım.

Evet İlk etapta bu kadarı da fazla değil mi deyip yadırgayanlarımız olabilir.

Yadırgamamamız gerekir. İyi ki böyle prensipli titiz ve sıkı bir eğitimden geçmişler.Çünkü so-nunda Kuşu’nun Hatıp Hocası Kazım Hoca’sı olmuşlar. İmamlıkla, Hatiplikle, muhtarlıkla, Belediye Kuruluşu Müteşebbis Heyetliğiyle, Belediye muhasipliğiyle Kuşu’ya ve Kuşulu-lara hizmetle ömürlerini bitirmişler. Sadece Hatıp Hoca ve Kazım Hoca için demiyoruz.Maddi ve manevi olarak geçmişte ve günü-müzde Kuşu’ya ve Kuşululara emek sarfeden Hizmet edenlerin tümüne istisnasız hepsine şükranlarımızı sunmamız lazım. Kıymetlerini ve değerlerini bilmemiz lazım.Ölmüşlerimize bu vesile ile Allah’tan rahmet diliyorum. Hocalarıyla,talebeleriyle,medreseleriyle,hayırsever zenginleriyle,o medrese ve camilerin in-şasında çalışan ustaları ve işçileriyle, 30’un üzerindeki köy odasıyla ve misafirhanesiyle, beş tane Cuma kılınan camisi ve İslam dininin şehadet parmağı gibi göklere uzanmış bem-beyaz beş minaresiyle Kuşu’nun dini temelleri sağlam manevi çatısı muhkem olmuş. Bundan sonrası gençlere kalmış bu emanetin ve kül-türel varlığın devamı ve idamesi için inançlı ve çok çalışkan gençliğe ihtiyaç var. Gayret ve çalışkanlıktan terakki doğar, tembellik ve ataletten; mezellet ve meskenet doğar.Tevfik Allah’tan…

Page 38: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 38

Kültür, bir millet veya toplumun tarih boyun-ca geçirdiği yaşantılar sonucunda oluşturdu-ğu maddi ve manevi birikimidir. Daha kısa bir ifadeyle kültür, bir toplumun hayat tarzıdır. Kültür, belirli bir toplumda yaşayan insanların bütün öğrendiklerini ve paylaştıklarını kapsa-yan bir kavramdır. Bu öğrenilen ve paylaşılan şeyler, insanın doğumundan başlayarak, haya-tın sonuna kadar devam eder. Örneğin; dilini, dinini, yeyip içmesini, sosyal yaşantısını, bilgi, görgü kurallarını, manevî değerlerini içine alır. Kültür, eğitim görmüş bir insanın davranışları-nı düzenlemesi, bilgi, duygu ve düşüncelerini topluma uygun bir şekilde kullanmasıdır. Di-limizde bu gibi kişilere “kültürlü insan” denir. Kültür, bir milletin kendine ait dil, ahlâk, hukuk, din, estetik, ekonomi, bilim ve düşünce hayatı-nın uyumlu bütünüdür. Toplumun hayatını dü-zenleyen değer, inanç, yasa, örf ve âdetler ile ahlâk kurallarından oluşur. Örneğin; insanların giyim şekilleri, çocuk yetiştirme yöntemleri, yemek yeme, sofra kurma ve kaldırmayla ilgili davranışlar, dinî inanç ve değerler, manevî kül-türdür. Maddi kültür de kullandığımız araçlardır. Kültür, toplumun temel taşıdır. Kültürsüz bir in-san topluluğu olamayacağı için, en ilkelinden en modernine kadar her toplumun kendine özgü bir kültürü vardır. Toplum kültürünün en önemli kısımlarından birini de dinî inançlar, değerler, düşünce ve davranışlar oluşturur. Kültür, canlı bir organ gibidir. Onun saklanması ve korunma-sı toplum için gereklidir.

Din, kültürü oluşturan önemli bir unsurdur. Dini, kültürü oluşturan öğelerden ayrı düşünmek im-kansızdır. Dünyadaki çeşitli dinlere inanan in-sanlar, kültürel olarak ortak bir nitelikle anıla-bilmektedir. Örneğin, Hıristiyan kültürü, Yahudi kültürü. Budist kültürü, İslam kültürü, tasavvuf kültürü gibi. Her kültür, inanılan dinin ve inanı-şın izlerini taşır. Bu, bütün dinlerin özelliğidir. Diller, ahlak kuralları, sanat ve edebiyat, tarih vb bütün kültür öğeleri dinden etkilenmişlerdir. Tüm kültürlerin içeriğinde inanılan dinin izleri vardır. Bunun için din, basit bir kültür öğe-si değil; aksine diğer öğeleri de etkileyen ana özelliktir. Bir kültürü anlayabilmek ve yaşaya-bilmek, diğer bütün öğeler gibi, din öğesini de iyi tanımayı gerektirmektedir. İçinde yaşanılan kültürü doğru anlayıp yaşabilmek için bu daha da önemlidir.

Din, bizim dilimize de etki etmiştir ve birçok kavram dinî içeriklidir: Namaz, oruç, ezan, ra-mazan, cuma, cemaat, maşallah, inşallah, te-ravi, selam, peygamber gibi kelimeleri örnek olarak verebiliriz. Aslında Türkçe olmayan bu kelimeler, dilimize geçmiş ve bir nevi Türkçe-leşmiştir. Türkçe konuşan herkes, bu kelimele-rin anlamlarını bilmektedir.

Türk milleti olarak sahip olduğumuz örf ve âdetlerimiz, kültürümüzün etkili öğeleri arasında yer alır. Onlar da milletimizin uzun yıllar yaşa-dıklarının birer ürünüdürler. Örf ve âdetlerimizin oluşmasında dinin etkilerini de görmek müm-kündür. Büyüklere saygı göstermek, küçüklere

Din, Kültür ve Ahlak Bilgisi ÖğretmeniHayri KARACA

KÜLTÜR VE DİN

Page 39: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 39

sevgi ile yaklaşmak. Darda olana yardım etmek. Komşular arasında yardımlaşmak, misafire ik-ramda bulunmak, hastaları ziyaret etmek. Bay-ramlaşmalar, kabir ziyaretleri. Allah’ın emriyle gelin alıp vermek, gelin evine Kur’an hediye etmek, kurban kesmek, düğünlerde kutlamalar vb. bizim güzel örf ve âdetlerimizdendir. Bun-ların hepsinde dinimizin öğütlerinin katkıları bulunmaktadır.

Mimari üzerinde de dinin etkisi yadsınamaya-cak kadar büyüktür. Bunun en güzel örneklerini ibadethanelerde görürüz. Bütün dinler kendi ibadethanelerini özenle ve ulaşabildikleri en yüksek ustalıklarla yapmışlardır. Bu eserler, o kültürün simgesi hâline gelmişlerdir. Örneğin, Türkiye ile ilgili tanıtım resimlerinde en çok yer alan görüntülerin arasında birer sanat harikası olan camiler ve minareleri gelmektedir. Ayrıca geçmiş dönemde yapılan külliyeler de birer ör-nektir.

Kuşu kültürüne baktığımızda da görebildiğimiz bazı hususlar şunlardır: Yemek davetleri, kabir ziyaretleri, dua ile asker uğurlamaları vb. birçok husus bulunmaktadır. Önemli olan bu kültürle-rimizi korumak ve devam ettirmektir.

Page 40: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 40

Kültürümüzden aklıma gelenler….Bizi biz yapan değerler denince akla kültür değerlerimiz gelir. Kültür belki dilimizde yabancı kökenli olabilir, ama benimsenmiş bir kelime olmuştur. Başta din ve dil olmak üzere olmak üzere, dine aykırı olma-yan her türlü bilgi, beceri, örf, âdet, yapıla gelen uygulamalar…. Hayratlar, hasenatlar, çeşmeler, yollar köprüler, türküler, atasözleri…Hep kültürel mirastır. Ecdadımızın uygulamalı ahlaki vasıfları ve öz benliğimizi yansıtan değerlerimizdir.

Erkek çocuklarımızın sünnet merasimini ele alalım, bu bir dinî vesikadır, aslında sünnettir, müslüman olmanın bir alametidir. Dinimizin gereği olarak bu görev yerine getirilir, düğün havası içinde ger-çekleştirilir. Bazen eski köye yeni âdet getirenler

çıkar… Sünnet düğünü daha eğlenceli olsun is-terler, içkili, çalgılı, malgılı sünnet düğününe yeni âdetler katmak isterler, sünneti cinnete çevirirler, bunlar hocalarımız tarafından aydınlatılmalı, bun-lara müsaade edilmemeli.. Buna kültürel yozlaşma derler.

Maalesef bu günkü dünya anlayışında özgürlük diye bir şey var, domuz gribi virüsü gibi bir şey bu, hayvanî arzuların tatmini için başı boş biçimde yaşamaktan ibarettir. Sorumsuzca yaşamak, so-rumluluktan kaçınmak, kısaca nerde çalgı orada kalgı misali…Ahlakî değerlere kıyasla berbatça bir yaşama türüdür.

Ne olacak bu halimiz, insanlık nereye gidiyor, tek-noloji ilerledikçe, kültürel değerler, ahlakî değerler çökertiliyor. Hayal dünyası bilgisayar oyunları te-melinde bize uymayanların kültürü ile yoğrulduğu için bizi bizden koparıyor….Teknolojiyi üretenler değil tüketenler, firensiz araba kullanır gibi özgürce kullanıyor, nasıl duracağını hesap etmiyor, özgür-lük adı altında neler yapmıyorlar ki…Haram helal tanımayan bir anlayış, büyük, küçük takmayan bir anlayış, kültürümüzü yozlaştırmada, ahlaki değer-leri yok etmede, kültürel mirası dejenere etmede domuz gribi virüsü gibidir, buna çok dikkat edil-melidir.

Bizim kültürümüz, İslam dininin yaşayarak uygula-masıdır…Bilgi ile desteklenmedikçe yanlış mec-ralara gidebiliyor…Bunun için büyüklerimizin, hocalarımızın burada doğruyu hatırlatmalıdır, irşat görevlerini dikkatlice yapmaları gerekir. Yangın her tarafı sarmadan söndürelim, hep beraber olalım, manevi değerlerimize sahip çıkalım, el birlik kül-türel mirasımızı koruyalım.

BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER…. [email protected]

Ali DİNÇAY Simav Öğretmenevi Müdür Yardımcısı

Page 41: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 41

Türk olmak, Osmanlı’nın borcunu ödemektir. Hovar-da babanın borçla yaşayan evladı gibi. Kosova’da ve Bosna’da, Batı Trakya’da ve Makedonya’da bil-mem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.

Türk olmak Kıbrıs’ta, Hocalı’da, Anadolu’da ve Balkanlar’da soykırıma uğrayıp, yapmadığın soy-kırımla suçlanmaktır. Türk olmak faşist olmaktır, vatanına, yurduna, tarihine sahip çıktığınca. Türk olmak demokrat ve çağdaş olmaktır, vatanına, yur-duna, tarihine sahip çıkmadığınca.

Türk olmak lisanının Avrupa’da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini anlatamamaktır.

Avrupa’da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir sürü asır önce Viyana’yı kuşattığı için ve hoş gö-rülmemektir, sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana’yı yakmadığın için.

Türk olmak Selanik’te Pontus Anıtı’nın, Viyana’da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta’da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.

Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıta-dan dönüp, bir küçük yarımadada

misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı

zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk ol-maktır.

Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı ant-laşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icad edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.

Türk olmak; Troya’dan bu yana, Sümer’den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerle-rine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.

Doğu Roma’yı da Batı Roma’yı da yıkıp, yeni Roma olan AB’ye girmeye çalışmaktır Türk olmak.

Gazeteci yazar Kıvanç Galip ÖVER

ASLINDA ÇOK ŞEYDİR,TÜRK OLMAK!!!

Page 42: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 42

Türk olmak, Mostar’da köprüdür, Kerkük’te kaledir, İstanbul’da Kızkulesi’dir, Anadolu’da buğdaydır, Çukurova’da pamuktur, Ege’de tütün, Karadeniz’de fındık, Trakya’da ayçiçeğidir.

Türk olmak Çanakkale’de ölmektir. Çanakkale’de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralı-sını sırtında kendi hastanene taşımaktır. Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlından helallik al-maktır. Sabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.

Türk olmak, harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstem-lekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.

Türk olmak askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek. Türk olmak, annenin ardından “bir oğlum daha olsun, onu da göndereceğim” demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken “vatan sağ olsun” demesidir.

Türk olmak “Türk çayında radyasyon ol-maz” yalanları ile, “gusül abdesti alana aids bulaşmaz” dolanları ile yaşamaktır. Her hükümetin enkaz devraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmak-tır. Türk olmak, ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Aynı nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmek-ten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır Türk olmak. Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir. Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.

Türk olmak, milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık’a, Belgin Doruk’a aşık olmaktır. Türk olmak, aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir, öldürmektir. Sevdiceğinin elini bir tez tutamadan, toprağa gir-mektir.

En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir. Eşkıyaya türkü yakmaktır, Türk olmak. Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir, Türk olmak. Türk olmak Yunus’u bilmektir, Aşık Veysel’i sevmektir. Mevlana’yı, Hacı Bektaş-ı Veli’yi ve Hoca Yesevî –tek bir satırını okumasa da- yüreğin-de taşımaktır.

Türk olmak, saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında, yüre-ğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü’nde... Hayatın sana verdikleri-ne “nasip”, vermedikle-rine “kısmet” demektir. Her işin “hayırlısına” inanmaktır ve “feleğe” sitemdir ve ağlamamak için çok gülmekten çe-kinmektir.

Türk olmak, Asya’da batı-lı, Avrupa’da doğulu diye tepki görmektir. Irk sö-zünü bilmeden yaşamak,

Page 43: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 43

yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir. Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir. Türk olmak, mahalle maçı için aynı saatte, on kişi buluşamaz-ken, milyon kişinin bir araya gelmesidir. Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.

Türk olmak, buhran zamanında Arjantin’de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sorumlusuna en ağır ceza-yı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir. Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya mey-dan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir. Zor iştir Türk olmak. Türk olmak Anadolu’da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir. Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu’da dik durabilmektir.

Page 44: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 44

Hazırlayan :Muammer GÖKALP

1-Aşağıdaki dağlardan hangisi, Kütahya dağlarından biri değildir?A)Akdağ b)Türkmen Dağıc)Karadağd)Murat Dağıe)Simav Dağları

2-“Kütahya” ismi kimlerden gelmektedir?A)RomalılarB) Hititler C)YunanlılarD)Frigyalılar E)Lidyalılar 3-Aşağıdakilerden hangisi, Simav Dağlarının doruğu olan zirveye verilen addır?A)Simav Tepesi B)Ziyaret Tepesi C)Kartal Tepesi D)Zeybek Tepesi E) Koca Tepe

4-Kuşu çevresinde meşe ormanı, en çok hangi mevkide bulunmaktadır?A)SamurlarB)AkdereC)ÇayırcaD)YanıkyakaE)Asarlık

5-Kuşu’da koyun yünü kesmek için kullanılan makasa ne ad verilir?A)Yün MakasıB)Koyun MakasıC) KosaD)Kırklık E)Yapağı Kesici 6-Kuşuluların son derece misafirperver olduklarını aşağıdaki ifadelerin hangisinden anlamak mümkündür?A)Kasabada beş tane caminin bulunmasıB)Evlerden sonra yayla kültürünün yaşanmış olması

MAZİDEN GELEN TEST SORULARI

Page 45: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 45

C)Sayıları 25’ten fazla köy odasının hizmet vermiş olmasıD)Suyunun ve havasının misafirler tarafından çok beğenilmesiE)Kuşu’da yemek ikramının çok önemli bulunması

7-Bir zamanlar Kuşu’da gelinin aş ermesinde canının istediği yiyeceklere göre çocuğun cinsiyeti tahmin edilmeye çalışılırdı. Buna göre gelinin KIZ çocuğunun olacağına işaret eden yiyecek veya yiyecek grubu aşağıdakilerden hangisidir?A)Canı tatlı veya et çekmesiB)Canı ekşi çekmesiC)Meyve istemesiD) sebze istemesiE)Göğeri istemesi

8-Bir zamanlar Kuşu’da gelinin aşermesinde canının istediği yiyeceklere göre çocuğun cinsiyeti tahmin edilmeye çalışılırdı.Buna göre Gelinin ERKEK çocuğunun olacağına işaret eden yiyecek veya grubu aşağıdakilerden hangisidir?A)Canı tatlı veya et çekmesiB)Canı ekşi çekmesiC)Meyve istemesi D)Sebze istemesiE)Göğeri istemesi

9-Kuşu’da kimlere “yavuklu “denir?A)Sözlenmiş kız ve oğlana B)Nişanlanmış kız ve oğlanaC)Evlenmiş gelin ve damadaD)Birbirini seven gençlereE)Birbirinden ayrılmış kız ve oğlana

10-Kuşu’da düğünün başlamasından bir gün önce oğlan evi içinde nohut, et, tereyağı, patates, çörek, haşhaşlı somun ve pide bulunan heybe hazırlarlar. Bu heybeye verilen ad nedir?A)Gelin HeybesiB)Somun HeybesiC)Harç HeybesiD)Çeyiz HeybesiE)Sağdıç Heybesi

11-Kuşu’da gelin oğlan evine getirildiğinde damat ve arkadaşları “gelin bereket ve uğur getirsin” diye gelin arabasına ne saçarlar?A)ArpaB)BuğdayC)MercimekD)NohutE)Şeker

Page 46: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 46

12-Kuşu’da üç gün süren düğünün üçüncü günü, akşam namazından sonra kız evinden 20-25 kişi tarafından getirilen ve içinde üç adet pide, üç adet ekmek veya çörek, bir adet pişirilmiş horoz veya tavuk yumurta bezme soğan ve tuz bulunan heybeye verilen isim nedir?A)Şeker Heybesi B)Urba Heybesi C) Düğün Heybesi D) Analık Heybesi E)Pazar Heybesi

13-Kuşu’da düğünden sonra gelin, “al” adı verilen kırmızı bir yazma bağlar. Bu al, onun yeni gelin olduğunun ifadesidir. Gelin ne kadar süre al bağlanmaya devam eder?A)Bir gün B)Bir haftaC)15 gün D)Bir ay E) Kırk gün 14-Kuşu’da “Çalıkuşu” denince ne akla gelir?A)Reşat Nuri Güntekin tarafından 1922 yılında yazılmış bir romanB)Bu bölgeye has özelliği olan bir kuşC)Kabristanın giriş kısmındaki bir türbeD)Bir yemek türüE)Zayıf, çelimsiz kişi

15-Kuşu’da tedavisi tıp ve alternatif tıp ile mümkün olmayan hastalığın adı nedir?A)MorboğanB)Topalan durmaC)YanıgaraD) ŞaplamaE)Verem

16-Kuşu’da aşağıdaki inanmalardan hangisi nazarı önlemek içindir?A)Örümcek ağı bozmakB)Çörekotu taşımakC)Narı dökmeden yemekD)Yanık ekmek yemekE)Nane taşımak 17-Kuşu’da aşağıdaki inanmalardan hangisi “kaynanası ile kavga edeceğine, geçimi olmayacağı anlamı taşır?A)Boş Beşik sallamak B)Sofranın üzerinden atlamakC)Örgü örerken ipi dolaşmak D)Giysileri ters katlamakE)Bıçak veya makası elden ele vermek 18-Aşağıdaki beddualardan hangisi çok ses yapan, konuşan, gürültü yapan birisi için söylenir?

Page 47: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 47

A)MeleyesiceB)Toprak dolasıcaC)Dıkanıp galasıcaD)Mahrum galasıcaE)Zıkkım yeyesice 19-Aşağıdaki beddualardan hangisi farklıdır?A)Ölüsü gelesiceB)Gulana köpük akasıcaC)Yuyannan su guyanı göresiceD)Teneşire gelesiceE)Mahrum galasıca

20-“Çongirli” nedir?A)Bir yemek çeşidiB)Bir lakapC)Bir mevki adıD) Bir oyun ismiE)Kurumuş Ağaç

21-Aşağıdakilerden hangisi “geçen yıl” anlamına gelir?A)BüngüldekB)EyretC)BıldırD) HavutE) Divri

22-Aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?A)Dığan - TavaB)Engas – ŞakaC)Fıyık-IslıkD) Küküm- BecerikliE)Hızmat-Hizmet 23-Aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?A)İsli-SıcakB)Saksak-YapışkanC)Sangadak-AnidenD)Sındı-BıçakE)Pontur-Pantolon

24-Aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?A)Şavk – IşıkB)Uğra – UnC) Urba – ElbiseD)Teltik-YanlışE)Tüngümek - Düşmek

25-Aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?A)Zellet-LezzetB)Utumuna-BoşunaC)Yalabık-YalakalıkD)Yaazık – SalonE)Yeğni - Hafif

Page 48: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 48

KUŞU NURULLAH BAYRAM İLKÖĞRETİM OKULU 2008-2009 ÖĞRETİM YILI ANASINIFI ÖĞRENCİLERİ

601CEMİL ERTAŞ

617KÜBRA KIYMAZ

612FEHİME NUR PINAR

622NUREFŞAN COŞKUN

611FADİME ÇETİN

614GÜLAY DOĞRU

606 AZİZ YURDAY

613GİZEM AYDOĞDU

Page 49: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 49

618MUHAMMED KAYRAN

623RAMAZAN PONÇAKLI

621NAZİFEKARAMAN

630ZİYA ARDA ARAHAN

620NAZİFE AYDOĞDU

629YAĞMUR ERGENÇ

602AFRA AKPINAR

607BİRSEN GÜLTEKİN

Page 50: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 50

603AKİLE GÜN

615HALİL GÜLEÇ

608BÜŞRA GÖKSU

625RAZİYE EĞİLMEZ

605AYŞE KURAL

610EMİRHAN BOZKURT

604ALİ BAYRAM

609ELA NUR GÜRSEL

Page 51: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 51

616HALİL ÜNAL

626SAMET GÜNTAŞ

624RASUL SEVGİ

628ŞÜKRÜ DİNÇER

627SÜMEYYE KAYA

619MUSTAFA GÜRAKAN

631ASUDE ÖLÇER

ANASINIF ÖĞRETMENLERİ:

BURCU KARAHAN

FADİME …………

“Hiç bir ana baba evlâdına iyi bir eğitimden, iyi bir ahlâktan daha değerli mîrâs bırakamaz.”

Page 52: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 52

1989 yılında Kameri Takvim, 1994 yılından iti-baren de, Peygamberimizin miladi doğum günü olan 20 Nisan’ı kapsayacak şekilde Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri 14-20 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilmektedir.

Peygamberimizi, bütün yönleriyle daha iyi anla-mak ve tanıtmak için çok değerli bir fırsat verecek olan bu günlerin, beşeriyet üzerindeki etkisi İslam alemine etkisi Ülkemizde ve Kasabamızda ki birlik ve beraberliğe elbette çok fazla olacaktır.

Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında Kuşu bölgesi, Kuşu beldesinde yapılan büyük hayır ye-meğinde buluştu. Kuşu Belediyesi, Kuşu beldesi-nin mahalle muhtarları ve hayırsever vatandaşların desteğiyle bu yıl 4.yapılan Büyük Hayır’da yakla-

şık 3 bin kişi yemek yedi. Her yıl Mayıs ayında geleneksel olarak yapılan Büyük Hayır’da misafir-lere tas kebabı, etli pilav, irmik helvası ve cacıktan oluşturulan menü ikram edildi. Kuşu beldesinde yapılan büyük hayır yemeği bir bakıma yöre in-sanlarımızı bir araya getirip . Kuşu çevresindeki köy ve kasabalardaki vatandaşların kaynaşması ve bütünleşme sağladı. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.

Türk ve İslam dünyasının, Peygamberimizin eşsiz ahlakını ve kutlu tebliğini özümseyerek; medeni, toplumsal bir yükselişi ve manevi aydınlanma-yı başlatmalarını, Kutlu Doğum Haftası’nın yeni bir uyanış ve silkinişe vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederiz.

KASABAMIZDA KUTLU DOĞUM HAFTASI ETKİNLİKLERİ YAPILDI.

Page 53: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 53

Çorum’daki Türkiye finallerinde Manisa’yı temsil eden Salihli Cumhuriyet İlköğretim Okulu Yıldız Erkek Futbol Takımı oynadığı 5 karşılaşmada da rakiplerini yenerek adını altın harflerle “TÜRKİYE ŞAMPİYONU” listesine yazdırdı. Salihli Cumhuriyet İlköğretim Okulu Yıldız Erkek Futbol Takımı karşılaştığı Çorum Dumlupınar İlköğretim Okulunu 4-2,İstanbul Mevlana İlköğretim Okulunu 2-1,Trabzon Cudibey İlköğretim Okulunu 3-1 ve Sivas Anadolu Selçuk İlköğretim Okulunu 1-0 ye-nerek adını finale yazdırdı.Cumhuriyet İlköğretim Okulu Yıldız Erkek Futbol Takımı ‘nın final karşılaşmasındaki rakibi ise İs-tanbul 50.Yıl Ahmet Merter İlköğretim Okulu idi.Normal süresi 1-1 biten karşılaşma 10’ar dakikalık 2 devre halinde oynanan uzatmalara kaldı ve eşit-lik bozulmayınca penaltı atışlarına geçildi. Penaltı

atışları sonucu rakibine 5-3 üstünlük sağlayan Cumhuriyet İlköğretim Okulu Yıldız Erkek Futbol Takımı Türkiye şampiyonu oldu.Kuşulular yaşadıkları yerde, uğraştıkları iş ve uğ-raşılarda ellerinden gelenin en iyisini yaparak ba-şarılı olmaya devam ediyor. Babası İsmail Çetiner ‘in işleri gereği Salihli’de oturan Rıza Çetiner’de Manisa’yı temsil eden Cumhuriyet İlköğretim Okulu Yıldız Erkek Futbol Takımında top oynayan Kuşu’lu bir gencimiz. Aynı zamanda Salihli Bele-diye Spor’da Futbol oynayan 26.08.1995 doğum-lu ve 8.sınıf öğrencisi Rıza Çetiner’e mayıs 2009 itiari ile iki kulüp tarafından Ankara Gençlerbirliği ve İzmir Altay kulüpleri resmi olarak teklifte bulun-dular. Rıza Çetiner’e Öğrenim ve futbol hayatında başarılarının artarak devam etmesini diliyoruz..

KUŞU’LU SPORCULAR YETİŞMEKTE…

Page 54: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 54

VEFATLAR

Kasabamız halkından Abdullah Öztürk (tezo) 01/01/2009 vefat tarihinde etmiştir.

Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Ayşe YILMAZ (karamustafe) 08/02/2009 tarihinde vefat etmiştir.

Merhumeye Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Haşim ÜNLÜ (tekteğe)12/01/2009tarihinde geçirdiği kalp rahatsızlığı sonucu vefat etmiştir.

Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Selime YÜKSEL (şıbile)12/01/2009tarihinde vefat etmiştir.

Merhumeye Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Zekiye DURAK (durale) 03/02/2009 tarihinde vefat etmiştir.

Merhumeye Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Abdullah Öztürk (tezo) 01/01/2009

Ayşe YILMAZ (karamustafe) 08/02/2009

Haşim ÜNLÜ (tekteğe) 12/01/2009

Selime YÜKSEL (şıbile)12/01/2009

Zekiye DURAK (durale) 03/02/2009

Page 55: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI

KUŞU LİVA • NİSAN-MAYIS’09 • 55

Kasabamız halkından Fadime YURDAY (Hasane) 22/03/ 2009 tarihinde vefat etmiştir.

Merhumeye Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz.El-Fatiha

Kasabamız halkından Hüseyin HOCA (GÜNDÜZ) 16/02/2009 tarihinde vefat etmiştir.

Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Ayşe GÖKMEN (Gökmenle) 31/03/2009 tarihinde vefat etmiştir.

Merhumeye Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Veli ÇAKAN (05/04/2009) tarihinde vefat etmiştir.

Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından AHMET (HACI) AKIN(Mekikle) 11/05/2009 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazası sonucunda 37 yaşında vefat etmiştir.

Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Kasabamız halkından Emekli İmam Hacı Habil TUNCER (hatıbe) 15/05/2008 tarihinde vefat etmiştir.

Merhuma Allah’tan rahmet yakınlarına Başsağlığı dileriz. El-Fatiha

Fadime YURDAY (Hasane) 22/03/ 2009

Hüseyin HOCA (GÜNDÜZ) 16/02/2009

Ayşe GÖKMEN (Gökmenle)31/03/2009)

Veli ÇAKAN (05/04/2009)

AHMET (HACI) AKIN(Mekikle) 11/05/2009

Emekli İmam Hacı Habil TUNCER (hatıbe)

Page 56: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI
Page 57: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI
Page 58: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI
Page 59: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI
Page 60: KUŞU LİVA DERGİSİ 4.SAYI