212
i- ■i. v « " . " ^ -. ^ : *^^^y^^^.^*' ' '^'-'^^■^^^S V*» 'HA-iÖR?'-»*. , OSMANLI-KÜRT * . ».'■'•■■i*'"' '" ^İ^"^ \^ ^'Û l!^ %^' '•*v » 1 "■■^ .s',W'.>--**-' İLİŞKİLERİ VE SÖMÜRGECİLİK ıvı Kalman .^«'■-

^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

i-■i. v

« " .

" ^

-.

^

: *^^^y^^^.^*'' '^'-'^^■^^^SV*»'HA-iÖR?'-»*. ,

OSMANLI-KÜRT

* . ».'■'•■■i*'"'

'" ^İ^"^ \^

^'Û l!^ %^'

'•*v» 1

"■■^ .s',W'.>--**-'

İLİŞKİLERİ VE

SÖMÜRGECİLİK

ıvı Kalman

.^«'■-

Page 2: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini
Page 3: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Osmanlı-Kürt İlişkileri

ve

Sömürgecilik

M.Kalman

MED YAYINCILIK

Page 4: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Birinci Basiti : Ş^l^^^ 1 994 Med Yayıncılık-İstanbul

BaSİ(l : Yön Malbaacıhk

Kapalı : Ceren iti. esu

Film : Oluşur Grafik

Dizgi : Rosa Ajans- 522 97 72

YOnetim Yeri ve Adresi

Med İletişim Tanıtım Yayıncılık San. Tic. Ltd. Ştl.Çakırağa iVlah. Çakırağa Camii Sok. Utku Apt. No: 18/7 Aksaray/İstanbul

Tel: 530 65 58

Page 5: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

İÇİNDEKİLER

önsöz yerine5Giriş,8

Kürdistan'daki beylikler15

islamiyetin Kürt beylikleri üzerindeki etkileri18

Hükümet ve ocaklıklar22

Kanuni devri safevi savaşları.!24

16. yüzyılın sonlarındaki Osmanlı-lran savaşlan26

Selçuklu toprak sisteminin osmanlı toprak sistemine etkisi28

Akkoyunlu Uzun Hasan'a ait kanunlar29

İslam hukukunda toprak yasası3015. ve 16. yüzyıllarda Osmanlılarda toprak işçiliği43

15. ve 17. yüzyıllarda Osmanlılarda toprak köleliği45

Osmanlılarda toprak sistemindeki örgütlülük46

15. ve 16. yüzyıllarda şehirlerin durumu51

Yeni değişiklikler52

Afgan, Safevi ve Osmanlı savaşları63

Safevilerde toprak sistemi64

Osmanlı-Batı ilişkileri65

Aşiretlerin yerleşik düzene geçirtilme çalışmaları69

Aşiret ve yapıları82

19. yüzyılın başında Osmanlı devletinin durumu86

İranla savaş88

19. yüzyılın başlarında Baban beyliği89

Bilbaslann direnişi94

Mahmut Paşa isyanı (1821)95

1828 0smanlı-Rus savaşı95

19. yüzyılda Çarlık Rusyası'nm siyaseti96

Mir Muhammet'in mücadelesi98

Mehmet Ali Paşa'nın reformlan103

Revanduz İhtilali (1835-37)105

1835'te Balta Limanı Antlaşması110

Gülhane Hattı-ı Hümayun110

Mir Bedirhanın direnişi112

Kürt-Asur ilişkileri117

Mir Bedirhan Beyin sonu122

Osmanlı-lran sınır görüşmeleri125

Kapitalist devletlerin 19. yüzyılda Kürdistan'a yaklaşımları129

Islahat fermanı134

Toprak ağalığı135

Page 6: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

1. Meşrutiyet ]fOsmanlı-Rus savaşı (1877-1878) J-JoŞeyh Ubeydullah Nehri lsyanı-1 J^i19. yüzyıl ABD politikası \^^Emin Ali Bedirhan İsyanı (1889) ]57Hamidiye Alayları ]^JErmeniler J°519. yüzyılda Kürdistan'da ekonomik durum ve sosyal yaşam I6i

Pan Islamizm ^^^Türkçülük ]°°Sömürgeciliğe genel bir bakış ı^^

Köleci dönemdeki ilişkiler'

Feodal dönemde sömürgecilik173Kürdistan ekonomisinin ilhakı ''^Fazla nüfusun yerleştirilmesi "I^^Kürdistanda vergi, talan ve yağma177Feodal sömürgeciliğin Kürt toplumu üzerindeki etkilen .:178Kapitalizim dönemindeki ekonomik ilişkiler180

1- ilkel birikim]??2-Manifaktür '°93- Serbest rekabet1^2Serbest rekabetçi dönemde Kürdistan194Düyünü-u Umumiye1^7Dünyanın yeniden paylaşılması ve sömürgeler198

Emperyalist dönemde ilkel birikim200Bağımlılıkta Portekiz örneği201Rusya örneği201

Page 7: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Geçmişten Günümüze

Ülkenin Bağımsızlığı UğrunaCanını Feda Edenlere

Önsöz Yerine

Kürtler hakkında özellikle de Kürt sözcüğünün T.C tarafından zorunlu olarak

kabul edilmesinden sonra ard arda kitaplar yayınlanmaya başlanıldı. Bunların bir

kısmı tamamen ticari amaçlı, elbetteki Kürdistan'daki mücadele boyutlandıkça

benzer kitaplann, dergi ve broşürlerin sayısının artacağı açık. Yanı sıra ciddiçalışmalar ve belgelerin yayımlanması da oldukça sevindirici bir durum. Kürt tari¬

hinin bilinmeyen veya çarpıtılarak yazılmış olunan yıllannm açıklığa

kavuşturulması geleceğimize ışık tutmaktadır.

Kürtler 478 yıldır Osmanlılar ve devamcısı T.C'nin işgal ve sömürgesi duru¬

mundadır. Fars egemenliği çok daha önceki yıllara dayanıyor. Rum Selçuklu,

Kara ve Akkoyonlu devletleri de Türk devletleri olduklarından Kürtler neredeyse

1000 yıldır Türk egemenliği altındadır. Peki neden Kürtler başarılı olmadılar?! So¬rusuna cevap aramak gerekiyor. Tarihten ders çıkarıp olumlu adımlar atmak ge¬

rekiyor. Başkalarının örnekleri gelecek için tartışılabiiinir, araştırılabilinir, ama ön¬

celikle Kürtlerin tarihini incelemek, sonuçlara varmak çok daha büyük bir öneme

sahiptir.

Kürtlerin başansızlıklarını, 'onların uyuşukluklarına, beceriksizliklerine'

doğrudan bağlamak gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Daha başka etmenler var.

Onları tek tek ortaya çıkarmak hepimizin görevi ve elbetteki zamanla bir çok şey

daha fazla anlaşılır olacaktır.

Kürtlerde bir çok topluluğun yaptığı gibi, 'büyük devletlerden kurtuluş' bekle¬

mişler, işgacilerin çelişkilerinden yararlanmaya gitmişlerdi. Fakat hemen, her se¬

ferinde yararlanmaları geçici olmuş sonuçta yine hüsrana uğramışlardı.

Aşiret yapılannı aşamamaları, önderlik sorunu, dış ve iç koşullar yenilgileri¬

nin başlıca nedeni olmuştur.

Bir çok halkın, hatta Kürdistan toplumundan daha geri halkların,

bağımsızlıklarını elde etmelerinin yanı sıra Kürt toplumunun bunun savaşını ver¬

mesi, gelinen bu noktada sivindirici olmakla bilrlikte, geçmiş göz önünde tutul¬duğunda üzücüdür. Ama hiç şüphe yok ki Kürdistan halkıda, sömürünün,

ırkçılığın, işgalin zincirlerini parçalayacaktır.

Kürdistan toplumunun yüzyıllardır işgal altında tutulması sömürü, zulüm, ka¬

tliamlar ve Kürt halkının ayaklanmalan, Kürdistan'ın ekonomik olarak gelişmesini

Page 8: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

engelledi. Zengin doğal kaynaklara sahip olmasına rağmen, Kürdistan halkı

bugün yoksulluk içerisinde bulunmaktadır. Günümüzde emperyalistler ve sömür¬

geciler birlikte ülkeyi iliklerine kadar sömürmektedirler. *Dört sömürgeci ülkede,

emperyalizme bağımlı olmakla birlikte, ayrıca geri bıraktırılmış ülkeler kategorisi

içerisinde bulunmalarına rağmen, Kürdistan bu ülkejerin de en geri kalmış

"böige"leri olmaktadır. Bunun yanı sıra Kürdistan'daki ağa-şeyh gibi feodal

çağdışı kurumların varlığı da bu sömürünün katmerleşmesinde, rol oynamaktadır.

Kürt halkının bu konumda bulunması doğallıkla onun bağımsızlık sorununu ön

plana çıkarmaktadır. Kuşkusuz ki bu da Kürt toplumunu çevreleyen dış

ilişkilerden, zoraki birliktelikle yaşadığı halklardan, dünyadaki güç dengesinden,

ayrıca toplumun kendi geçirdiği evrelerden ve toplumsal yapısından ayrı ele

alınamaz. Bunlar bir bütünlük arz ederler.

19. ve 20. y.yılda Kürt sorunu sadece bölge devletlerinin bir sorunu veya bir

başka ifadeyle 'devlet içi bir sorun' olarak kaldı. Aynı zamanda Ingiltere-Rusya-

Amerika-Fransa gibi ülkeleri de yakından ilgilendirerek bütün gelişmelerde soru¬

na olumsuz yönde yaklaşım gösterdiler. Ama soruna yalnızca bölge devletleri ve

emperyalistler el atmadılar. Dünyanın ilerici güçleri de soruna eğildiler. Fakat

sorun her dönemde bir Filistin kurtuluş mücadelesi gibi geniş yankı bulmadı.

Bugün, Kürt toplumunun özgürlük ve demokrasi kavgasında farklı politik

yaklaşımlann olması hiç kuşkusuz ki bazı olumsuzluklar doğurmaktadır. Bu poli¬

tik çizgilerin bazıları dış etmenlerden bazıları da iç etmenlerden kaynaklanmak¬

tadır. Kuşkusuz ki bu durum farklı sınıf ve tabakaların varlığından kaynaklanmak¬

tadır. Kavgaya şu anda damgasını vuranlar başlıca iki politik hat biçiminden

giderek ayrışmaktadır. Bir tarafta çağdışı feodal-dini-burjuva kurumun etikisinde

olanlar, diğer yanda ise Kürdistan emekçilerinin istemlerini yerine getirmeye

çalışanlar, hiç kuşku yok ki feodal-burjuva sınıflann önderliği Kürt halkının istem¬

lerini kendi politik çıkarları uğruna çar-çur etmekte ve her seferinde ümitsizlik,

kaos ortamı yaratmaktadır. Bu iki sınıfın arasında yer alan küçük burjuva örgütlen¬

meler ise propaganda alanında kısmen faydalı rol oynamalarına rağmen, zik

zaklı, pragmatist, bir konumda bulunmaları kitlelere doğru hedefleri göstermeme¬

leri, aceleci, günübirlik politika izlemeleri kuşkusuz ki Kürt toplumunun doğru bir

hat izlemesinde zararlara yol açmaktadır. Feodal-burjuva sınıfların bütün olum¬

suzluklarına karşın, gününü de doldurmuş olmalarına rağmen Kürdistan'da geli¬

nen durumda payları vardır. Kuşku yok ki mücadele sonunda doğru bir hat

etrafında birleşecektir. Ama oraya gelininceye kadar da bu çağdışı kurumlarla,

burjuvalarla, küçük burjuvalarla bir dizi mücadeleyi de içerecektir.

Kürtler toplumsal ve milli uyanış içindedir. Hızla kendi sorunlarına el atmak¬

ta, bilinçlenmekte ve özgürlüğe doğru, kurtuluşa doğru ilerlemektedirler. Onlann

bağımsızlık ve demokrasi istemleri Kürdistan'da yaşayan diğer toplulukların is¬temleridir. Onların da kurtuluş ve özgürlüğüdür.

Kürt sorununa irili ufaklı tüm devletler kendi çıkarları açısından yaklaşmakta,

kendi gelişim ihtiyaçlanna göre tavır takınmaktadırlar. Onların oyunlarını bozacak

olan başta sosyalistler ve gerçek yurtseverler olacaktır. Soruna her sınıf kendi

çıkarları açısından yaklaştığından Kürt proleterleri de kendi kurtuluşlan, gelecekle¬

ri yönünde yaklaşım göstermek, sınıf mücadelesinin perspektiflerini gözardı etme¬

mek yönünde olmalıdır. Ulus içinde proleterya'nın geleceği, mücadele tarzı bir an

için olsa bile karartılmamalı -burjuva istemlere terk edilmemelidir. Çünkü "gele-

Page 9: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ceğimlz kendi ellerimizdedir. "

Kürdistan'da 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar geçen dönemi bir çok yönüyle

açığa çıkartmak, doğru bir tarih anlayışına sahip olmaktan geçmektedir. Bu ka¬

vrayış b dönemleri açığa çıkartacak aydınlığa kavuşturacaktır. Mücadelemize, ör¬

gütlenmemize, yaşam biçimimize yön verdirecektir.

Bu çalışma 1979'da daha az kapsamlı yapılmıştı. 12 Eylül'de saklanıldığı

yerde polisin eline geçmemesi için yakılır. Tekrardan 1985' den itibaren üzerinde

çalışmaya başlanıldı. 1990'da ancak bitirildi. Bu arada yayınlanmayınca son çıkan

kitaplardan da yararlanılarak daha kapsamlı ele alındı. Elbetteki bir çok eksiği var.

Osmanlı arşivlerinden doğrudan yararlanmamak en büyük eksiğim. Dahası

yanlışılıklarmı çıkartmak siz okuyucuların eleştirilerine bağlı.

IVI.KALIVIAN

Saygıiarımia

IVIartl992

Page 10: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Giriş

Türkler, 10 vel 1 . yüzyıllarda 'ata" topraklarını terk edip büyük kitleler halindeOrta-Asya'dan Batı'ya doğru göç ettiler.

Bu büyük göçlerin nedeni; gerek kendi iç kavgalarından gerekse dış devle¬tlerle olan savaşlarından, nüfus yoğunluğundan, doğal koşulların elve¬rişsizliğinden, Batının zenginliğinin çekiciliğinden kaynaklansın, sonuçta Orta-Doğu'da çok önemli değişikliklere yol açtı.

Göçebe topluluklar, yerleşiklerin aleyhine, onlann zenginliklerinin üzerineoturdular. Bir kez daha yeniden, sıfırdan başlamasına yol açtılar.

Batı'ya doğru ilerlediklerinde karşılarına iki güçlü devlet, Bizans ve AbbasiDevletleri çıkar.

Her iki devlette iyi durumda değildi. Özellikle Türk boylan, Anadolu içindeyoğunluk oluştururlar. Anadolu sözcüğü Yunanca Doğu anlamındadır.

Türk boyları bu yeni geldikleri bölgelerde çeşitli Türk devletlerini kurarlar.Büyük Rum Selçuklu Devleti, Anadolu Rum Selçuklu Devleti, Akkoyun ve

Karakoyunlu Devletleri gibi.

Bizans, Osmanlı Devletince ortadan kaldırılınca (1453) bütün bu bölgelerdeğişikliğe uğramaya başlar.

Osmanlı Beyliği tek tek diğer beylikleri ortadan kaldırır. Doğu'da Karakoyun-lular, Osmanlılar karşısında yenilirler. Safevilerde Karakoyunlularla savaşınca budevlet kısa zamanda çöküntüye uğrayıp tarihe mal olur.

Karakoyunlu toprakları üzerinde Safevi, Memluk, Osmanlı mücadelesikızışır.

Elbetteki bu gelişmeler yazıldığı gibi kolay olmaz. Çarpışmaların olduğualanlarda da önemli değişiklikler yaşanır.

Özellikle Ermeniler,ve Kürtler bütün bu gelişmeler içerisinde söz sahibi ola¬mazlar.

Osmanlılar, Balkanlarda ilerledikleri gibi, Doğu'da da ilerlemek isterler.Batı'da, Avrupa topraklarında güçlü devlet örgütlenmelerinin olmamasından

dolayı Osmanlılar bir çok ülkeyi rahatlıkla işgal etmişlerdi.

Aynı şeyleri Doğu'daki Safevi ve Memluk devletleri için de söyleyebiliriz.Avrupalılar, Rönesans denilen yenileşme dönemini aştıkları anda, başta

Portekiz ve ispanya olmak üzere, yeni alanlara yönelmişler ve gittikleri bir çokyerden ganimetler ve servetler getirerek bir birikime doğru yönelmişlerdi.

Doğu Akdeniz önceleri, Avrupalılar için oldukça önemliydi. Ama yeni yerlerinkeşfedilmesinden sonra önemini kaybetti.

8

Page 11: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

İşte tam bu sırada Osmanlılar Doğu'ya yönelik önemli ticari merkez ve yo-llannın kesiştiği alanları arkadan kuşatan Portekiz'e kaptırmak istemezler.

Osmanlılar Doğu'ya doğru ilerlemek isterlerken kullandıkları ideoloji; dindir.İran, Memluklu ve Osmanlı devletleri müslüman oldukları halde aralarında ki

çıkar çelişkisi biribirlerine karşı savaşların temelini teşkil eder. Görünürdeki mez¬

hep çelişkisinin altında yatan birbirlerinin aleyhine toprakları gaspetme, zenginli¬klerine el koymaktı.

Sorunu mezhepsel yaklaşımla açıklamak yanlıştır. O taktirde OsmanlılarınMemluk seferini nasıl açıklamak gerekecektir.

Gerek İran ve gerekse Osmanlılar mezhepsel sloganlan kullanarak hareke¬te geçmişler, ama asıl olan kendi işgal alanlarını genişletmekti. Yeniden

paylaşıma tabii tutmaktı.

Yavuz Sultan Selim padişah oluncaya kadar, Osmanlıların egemen oldukları

topraklar üzerinde, mezhep çelişkileri olmakla birlikte, padişahlar bu çelişkiyi

temel alarak savaşmazlar.

Ne zaman ki Yavuz başa geçer, durum değişir.

Yavuz'u böyle hareket etmeye zorlayan nedenlerin başında Safevilerin Şii

olmasından kaynaklanır.

Şii'lik, Osmanlı devleti içinde de yaygınlık gösterir. Giderek gelişen Şiilik, Os¬

manlıların zararına Safevilerin gelişmesi olarak görülür. Ayrıca Sünni Kürt, Türk,

Fars topluluklarının varlığı İran'lıların aleyhine Osmanlıların dayanak noktasınıteşkil eder.

İran'da Safevi Devletinin kurucusu Şah İsmail, Akkoyunluların hükümdarıUzun Hasan'ın yeğeniydi. Şah İsmail'in babası Şeyh Haydar ve müritleri; dilimli,kırmızı renkli bir küllah takarlardı. Kırmızı renk, peygamberle kan kardeşliğini sim¬

gelemekteydi. Aynı zamanda Halife Ali'ye bağlılığı da ifade ediyordu. Bu durum

onların sunniler tarafından Kızılbaş (Kumsor) sözcüğünün kullanılmasına yol

açtırmaktadır. Daha sonraları Şii ve Alevilerin tümüne söylendi.

Şah İsmail, başa geçtiğinde Şiiliği resmi din olarak ilan etti. Anadolu ve Kür¬distan'da kendisine taraftar buldu. Şah İsmail, Şiilik adına Akkoyunlu, Karakoyun¬lu hükümdarlanyla çarpışmalarda bulundu. Yanısıra Dulkadir Beyliğini, Özbek

Beylerini, yenilgilere uğrattı. Şah'ın Anadolu'da sempati bulması Osmanlı

Padişahı'nı ürküttü. Şah'a sempati duyan kitlelerin yaygınlık kazanmasından kork¬

tu. Şah İsmail'e yönelmeden öncede onun içteki bağlantılarını ortadan kaldırmakiçin kızılbaşlara yönelik katliamlara girişir. Alevilerden 40.000 kişiyi öldürterek işe

başlar, büyük bir terör estirir. Yavuz Sultan Selim'in alevi katliamlarına ilişkin fer¬manları ilginçtir.

Sünni Kürt aşiretleri alevilerin kesilmesinden memnun olurlar. İşin gerçeğinikavrayamazlar.

Osmanlı Padişahı, Sünniliği devletin resmi mezhebi haline getirdiğinden,

kendi tebaasınıda dönüştürmeye çalışır.

O yıllarda günümüzdeki gibi ulusal düşünce söz konusu değildi. Aşiretin

çıkarları ön plandaydı. Bu durum rahatlıkla aynı milliyete mensup aşiretleri karşı

karşıya getirebiliyordu.

Osmanlılarla Safeviler arasındaki Kürt, Ermeni, Gürcü topraklarına sahip

olma mücadelesinde. Şah İsmail kendisini ziyarete gelen Kürt Beyleni tutuklatır.

Page 12: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Böylelikle başsız kalan Kürtlerin çaresiz olarak kendisinin egemenliğini

tanıyacaklarını sanır. Fakat hiç beklemediği bir anda Doğu'dan Özbek akınlarıyla

karşılaşınca iki Kürt Bey'i hariç hepsini salar. Serbest barıkılanlardan biri de Bi¬

tlis Amiri Şeref Han'dır. (Şeref Han. Şeref name, cilt:1-290-294) Osmanlı

Padişah'ı Yavuz Sultan Selim, Kürt-Safevi çelişkisini iyi değerlendirir. Kürtlerin

büyük bir kısmının Sünni mezhebinden olması nedeniyle de yayılabilmesi için de

ideolojik olarak aleviliğe karşı olma temelinde harekete geçer.

Akkoyunlu beylerinden Yakup'u Bitlis Mollalarından Idris'e yollar. Kürt beyle-.rini kendi yararına kazanmasını ister.

İdris, Osmanlılardan yana tavır takınır. 23 Kürt Beyini kazanır. Diyaeddin ai¬lesinden Muhammed Ağa Kelhoki ile birlikte İstanbul'a gider. (Şerefhan,Şerefname, s. 480 Hasat yay. İst. 1990 )

Emir Şeref Han'ın amacı; Osmanlı-İran çelişkisinden yararlanarak Şiilerindenetiminden çıkıp kendi beyliğini yönetmekti. İç işlerinde bağımsız olma istemi

bu nedenleydi.

Osmanlılar için kendi yararlarına bu durumu değerlendirerek kabullenirler. '

1514'de Osmanlı yönetimiyle 23 Kürt Beyliği arasında yapılan anlaşma

şöyleydi:

"1 - Osmanlı yönetimine bağlı olarak Kürt Emirliklerinin özerkliklerini korumak,

2 - Kürt Emirliklerinde de yönetim babadan oğula geçerek sürecek, eskiden beri

yürümekte olan yöntem yürürlükte kalacak ve bu konuda ferman Padişah'tan çıkacak,

3 - Kürtler, Türklere bütün savaşlarda yardım edecekler,

4 - Türkler de Kürtleri bütün dış saldırılardan koruyacaklar,

5 - Kürtler, devlete verilmesi gereken her türlü vergiyi ödeyecekler.

6 - Bu andlaşma Sultan Selim ile ona boyun eğen Kürt Emirlikleri arasında

yapılmıştır." (M. Emin Zeki, Kürdistan Tarihi, sf: 92-93, Komal Yayınları)

Kürtlerin büyük çoğunluğu Safevilerin işgalinden kurtulmak istiyolardı.

Fakat istemleri kendi güçlerine bağlı olarak değil, tam tersine başka büyük bir de¬

vlete yaslanarak ona güvenerek gerçekleştirilmek istenilir.

Osmanlılar, Kürt çoğunluğu kendi yanlarına çekince işleri kolaylaşır.

Yavuz, Şah İsmail'le karşılaşmak için ordusuyla ilerlerken, Kayseri-Sivasarasında 40 bin kişilik bir kuvvetini yardımcı kuvvet olarak bölgede bırakır.

Yavuz'un İran'a doğru ordusunu götürürken kullandığı yol, tarihi ipek yolu¬dur.

Osmanlılar, Safevilerle karşılaşmadan önce geçtikleri yerlerin yakınlarına

akınlar düzenlerler. Bol miktarda ganimetler alırlar. Alevilerin katledilmesi adı

altında savaş hazırlığı, sonra da savaş yapılır. Defterdar Mehmet Efendi Alevilerin

katline ilişkin gelişmeyi şöyle yazar;

"Her şeyi bilen Sultan, o kavimin uşaklarını kısım kısım ve isim isim yazmak

üzere memleketin her tarafına bilgin katipler gönderdi. Yedi yaşından yetmiş yaşına

kadar olanların defterleri divana getirilmek üzere emredildi. Getirilen defterlere naza¬

ran, ihtiyar genç kırk bin kişi yazılmıştı. Ondan sonra her memleketin hakimlerine,

memurlar defterler getirdiler. Bunların gittikleri yerler de kılınç kullanılarak öldürü¬

len maktullerin adedi 40 hini geçti." (Aktaran Burhan Kocadağ, Lolan Oymağı ve

10

Page 13: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Yakın çevre Tarihi İst. 1987)

III. Murat'ın sonraki yıllardaki fermanında Şii-Alevi düşmanlığına ilişkin şöyledeniliyor;

"Zulkadiriye Beyler beyine ve Elbistan kadısına bölgenizde yitilmiş Abdal adında

bir Kızılbaşm, alevilerin lideri olduğu, Elbistanda aleviliği yaydığı, alevi toplumu ile

sıkı ilişkiler içinde olduğu, bu nedenle yakalattırılarak cezalandırılması için.

tarafınızdan bildirilen resmi yazıyla bizden izin istenilmektedir.

Bu fermanın elinize geçer geçmez derhal gerekli soruşturmanın yapılarak ger¬

çekten yapılan şikayetler doğru ise, adı geçenin yakalattırılarak yapılacak muhakeme¬

den sonra katledilmesi fermanımdır."

IH. Murat

Osmanlı Padişah'ı

25 Recep 985 (1569)

Osmanlılar, Çaldıran'dan geçerek Tebriz'e kadar ilerlerler.

Osmanlı ordusu sayı olarak çok fazlaydı. Ayrıca tüfekleri topları ve piyadeaskerleri vardı. Şah'ın ordusunda tüfek, piyade top yoktu. Top savaşın kaderini

çizer; Ordu, 15 Eylül'de geri döner. Daha önce tek tek kalelerin alınmasınaçalışılmadığından, dönüşte bu kalelerin alınmasına başlanılır.

16 Ekim'de Çermik ve Ilıca daha sonraki günlerde de Bayburt ve Kığı elegeçirilr.

Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safeviler tekrardan Kürdistan'ın bazı

yerlerini ele geçirirler. Çaldıran savaşı Kürdistan'ın bölünmesine yol açar. Bu ilkbölünmeyi Kasr-i Şirin antlaşmasına bağlamak yanlıştır.

Diyarbakır o sırada Safevilerin elindeydi. Şehiri Kara Han adında bir vali ko¬ruyordu.

Kürtler, Beylikler biçiminde örgütlenip Osmanlı devletine bağlandığından.

Padişah Kürtlerden yararlanarak Safevileri Ermenistan ve Kürdistandan kovmakister. Bir ferman çıkartır.

"Kendi aralarından, Kürdistan beylerinden ve hükümdarlarından, beylerbeyi gö¬

revini üzerine alabilecek ve bütün Kürt beylerine .boyun eğecekleri, komutası altında

Kızılbaşlarla çarpışmaya ve onları ülkeden kovmaya gidecekleri birini seçsinler."(Şerefhan, Şerefname s. 481 Hasat Yay.. İst. 1*990)

Fakat Kürt beyleri böyle bir beylerbeyini kendi aralarından çıkaramazlar.

Kürtler için bir talihsizliktir. Belki de böylelikle 'Kürt birliği' gerçekleşmiş olabilirdi.Beylerbeyi Kürtlerden seçilmeyince İdris Bey bir rapor hazırlar;

"Burada öznel birlikten fazla çokluk vardır; herkes 'yalnız ben olayım, benden

Imşkası olmasın' diyor; ve kimse kimseye itaat etmiyor. Yüce amaç, Kızılbaşların toplu¬

luğunu parçalamaya ve birliğini darmadağın etmeye yolaçacak tedbirleri almak

olduğuna göre; bu durumda. Sultanlık Sarayının adamlarından, bütün Kürt Beyleri¬

nin, itaat edecekleri ve emirlerine boyun eğecekleri birinin tayin edilmesi daha iyi

11

Page 14: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

olur; böylece bu iş en hızlı ve en iyi şekilde tamamlanır". (Şerefhan, age S. 481 )

Bu gelişme sonrası Bıyıklı Mehmet Paşa Kürdistan orduları Genel Komutanı

olarak atanır. Bir müddet sonra Safevilerin Diyarbakır Valisi Karahanla, Osmanlı

ordusu Nusaybin yakmlanndaki Koçhisar da karşı karşıya gelirler. Karahan yenilir

ve öldürülür.

Bu savaştan sonrada, Kürdistan beylerinin her biri kendi bölgelerini Safevi-

lerden temizlemek için kendi alanlarına giderler.

Fakat bu beylerden bazıları Safevilerin varlığından da çekindiklerinden

onları da hoşnut edecek ilişkilerden kaçınmazlar, (age s.483)

Padişah, Bıyıklı Mehmet Paşa'ya boş "ahkam kağıtları" (ünvan-nişan) gön¬

derir. Kürt aşiret ve sancak beylerine dağıtarak onları Osmanlılar adına memnun

etmeye çalışır.

Osmanlılar, güneye doğru yöneleceklerinden kendilerine bağhhklanm sunan

aşiret liderlerine dokunmayarak onları ödüllendirirler. Aynca kendi yörelerinde yine

egemen olmalarım o koşullarda istemek zorunda kalırlar. (Atatürk Devri Konferans¬

ları S.67)

Yavuz, Haziran I5l5'de Dulkadir Beyliğini, 19 Eylül 1515'te de Diyarbakır'ı

ele geçirir.

Mardin, Dulkadirlarin baş şehriydi. Osmanlı ordusu bölgeden çekilince Safe¬

vi Kumandanı Karahan tekrar Mardin'i ele geçirir.

Osmanlılar, Harput ve Ergani kalelerini de yine 1515'te alır. Hemen, hemen

tüm Kürdistan ve Ermenistan 1515 yılı içinde Osmanlı işgaline uğrar. Geri kalan

kaleler Osmanlılann Memluklu Devletine saldırdığı 1516 yılı içinde işgale uğrar.

Safeviler, Diyarbakır yenilgisinden sonra önemli bir toprak kaybına uğrarlar. Bu

savaşın ardından yapılan antlaşmayla Harput'tan başlayarak, Musul'a kadar uzanan to¬

praklar Osmanlı egemenliğine geçer. Yapılan antlaşmaya göre Erzurum Irak ve Dulka¬

dir Beyliğinin topraklan Osmanlı egemenliğine geçer. (Bayburtyan KÜrt-Ermeni

İlişkileri s. 21 . Ermenice çeviren Toros)

Bu antlaşmayla, İdris-i Bitlisinin, alınan topraklardan sözü geçer. Kürtler es¬kiye oranla önemli haklara sahip olurlar. Batı -Ermenistan'daki Kürtlerin

çoğunluğu İran'a karşı Osmanl'ının yanında saf tutarlar. Osmanlılar böyleceİranlılann yayılmasını durdururlar. Artık kendi yayılmalan söz konusuydu. IV.Murat'a kadar İranla bir çok savaş olmasına rağmen Iran üstünlük kuramaz. IV.Murat seferlerinden sonra da İranla savaşların durgunluğu söz konusudur. Kürtler

sayesinde Osmanlılar Batı-Ermenisıtan'ı kendi egemenlikleri altında tutarlar.

Çaldıran'la birlikte Batı-Ermenistan'ın Osmanlı egemenliği içinde yavaş yavaş eri¬

meye başladığını görüyoruz. Artık Ermenilere yönelik fiziki yoketme yağma ve

talan görülmeye başlar.

16. yüzyılın başlangıcında Osmanlı imparatorluğu, siyasi politikasında Ermenileri

ve Kürtleri birbirllerine karşı kullandırma, çatıştırma politikası başlar. (Bayburtyan

age. s. 22) Alt yönetimi oluşturan Beylik içerisindeki yurtluk ve hükümetler -

Ermenilere kar§ı silahlı olmanın da üstünlüğüyle Ermenilere karşı çıkartılırlar. (Er-

nold le Man, Aktaran Bayburtyan s. 22 )

Osmanlı yönetiminin amacı o bölgedeki Ermenilerin Kürtleştirilmesiydi. Sul¬

tan aynı zamanda o bölgedeki Ermeni topraklarının Kürt Beyliklerine verilmesini

12

Page 15: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sağlayarak Kürtler aracılığıyla kendilerine tabi kılmaya çalışır.

Bölgeye yerleştirilen Kürtler zamanla bu topraklar üzerinde hak iddia ederler,

ingiliz araştırmacı A.Linç'e göre; Kürtler'in Türkler sayesinde çok önemli başarılar elde

ettiklerini belirtmektedir. (Aktaran Bayburtyan age. s. 23)

Güney Kürdistan'dan getirilen aşiretler (Garin) Erzurum, Kars bölgelerindeki

geniş otlaklara yerleştirilirler. Buralara yerleştirilenler kendilerine verilen topraklarla

yetinmeyerek silahlı olmaları nedeniyle daha da fazla toprağa sahip olurlar. (Bayburt¬

yan s. 23)

Van, Ağrı bölgelerinde ki Ermeniler bu yeni göçmenler sayesinde yerlerinden edi¬

lir. Ya iç bölgelere ya da İran'a göçettirilirler. Sınırların korunması amacıyla bu bölge¬

ler Kürtler, Ermeniler ise Diyarbakır, Musul ve Hakkari bölgelerine yerleştirilirler. Yani

bir nevi değiştirme söz konusu olur. (Bayburtyan age. S. 23)

16. yüzyılda bir çok Kürt aşireti Kafkasya, Ararat, Şaluli, Şinki ve Karabağ

bölgelerine yerleştirilir. Kürt Beylikleri, oluşturularak Ermeniler vergiye bağlanırlar

Bu dönemde Ermeniler Osmanlılara karşı sessizdiler. Kürtler iki devlet

arasında saf tutarlarken Ermenilerin neler yaptıkları hakkında bir bilgi yok.

Osmanlılara veya İranlılara karşı topraklarını korumak veya savunmak için

Ermenilerin neler yaptı klan bilinmiyor.

Osmanlıların Ermenistan'da Kürt beylikleri oluşturması nedeniyle baskılarla

karşılaşan Ermenilerin bir kısmı trah'a göç etmek zorunda kalırlar.

Ermeni araştırmacı Nikeli Atoms'a göre Kürtlerin Batı Ermenistan'da

yayılmasının Aksak Timur'un zamanında esasta başladığını Van ve Bitlis'te yönetici du¬

ruma geldiklerinde daha sonraları 15. ve 16. yüzyıllarda diğer Ermeni bölgelerinde

yayıldıklarını İran ve Osmanlılar döneminde de hız kazandığını belirtmektedir. (Bay¬

burtyan age. s. 23)

Batı Ermenistanın bazı bölgelerinde bağımsız Ermeni aşiretleri de bulunmaktaydı.

Bağeş, Hoşap, Çumer, Hizan, Spagegi, Şirvan, Muksi, Hazvi gibi. (Bayburtyan age. S.

23)

Ermeniler yerleşK< hayattan göçebeciliğe zorlanması doğal olarak ticaretin,

zanaatçılığın gerilemesine yol açar. Ekonomik hayat geriler. Bazı Ermeni yazarla¬

ra göre; Ermeniler görünürde Osmanlının, gerçekte Kürtlerin egemenliği altında

olduğunu yazmaktadırlar.

Batı Ermenistan'da ki benzer uygulamayı Hindistan'da İngilizlerdeyapmışlardır. Hindistan'da bir ulusa tanıdıkları ayrıcalıklarla diğerleri üzerinde oto¬

rite kurmuşlardır. Kürtler, Osmanlıya doğrudan bağlı olduğundan Ermeniler üze¬

rindeki egemenliği sadece bir araçtı. Tam tersine görünürde. Kürtler olmakla bir¬

likte esas egemenler Tûrklerdi.

16. ve 17. yüzyılda Batı Ermenistan'daki tarım toprakları Kürt beylerinin elindeydi.

Vergi toplamadaki keyfi uygulamalar Kürt derebeylerinin daha da fazla vurgun vur¬

masına neden oluyordu. (Bayburtyan age; s. 26)

Kürtler, Batı Ermenistanda beylikler oluşturunca yalnızca eski Ermeni soylu¬

larının kalıntılan ve Ermeni kiliselerine ait topraklar Ermenilere ait kalır.

13

Page 16: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Zeytun, Savur, Sason, Izyan, Çapakçur, Hınıs, Maksun, Şadahun ve Diyar¬

bakır'ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde Ermeni derebeyliklerinden bahsedilebilinir.

Ermeni araştırmacısı Zulaiyan'a göre bu Ermeni küçük derebeylikleri .Osmanlıya

karşı Kürt beyliklcriyle ittifak yaparlar veya kullamlırkn: (Aktaran Bayburtyan S. 26)

Ermeniler, Kürtler gibi işgalci değişikliğine uğrarlar. Ermeni derebeyleri ken¬

dilerini çevreleyen müslüman kuşatması karşısında savunmaya yönelik tedbirler

alırlar.

Ermeniler tüm dönemlerdeki işgallerden farklı olarak Osmanlılar döneminde

çok büyük bir yıkıma uğradılar.

Aynı şekilde Kürtlerde dalga dalga kınmdan geçiriliyor, ülkeleri talan ve

yağma ediliyordu.

Osmanlılar, kan davaları, toprak, kadın veya siyasi çelişmelerden yarar¬

lanırlar.

Kammi'dcn sonra merkezileştirmeyi Unlandırırlar. (Bayburtyan S. 28)

Kürt derebeyleri, kendilerine verilen ayrıcalıklardan yararlanmakla birlikte,

silahlı güçleri nedeniyle Osmanlıya karşı başkaldırılannda da bu ayncalıklan de¬

vletçe sorun olur.

Batı Ermenistan ve Kürdistan'da 400 aşiret reisi vardı. Bunlar savaş zamanlarında

sancak beylerine bağlı olarak, savaşa katılırlardı. Barış zamanında sancak beylerine

bağlı değillerdi. (Bayburtyan s. 29)

Doğrudan yanlarına çekebildikleri Kürt aşiretlerine devlet ayncalıklar tanır.

Onlara tımarlar dağıtılır. Aynı zamanda bunlar diğer aşiretlere karşı kullanılırlar.

Çatışmalar bu yüzden artar. Türkler bu çatışmalardan ya taraf olurlar ya da

her türlü tarafa birden yönelerek otoritelerini sürekli kılmaya çalışırlar.

Osmanlıların bu politikası bazı Kürt aşiretlerini etkiler. İran'a yönelik tercih

başlar. Örneğin, Bitlis Beyi Şerefhan, İran Hükümdarı I. Şah Tahmasp'ın yöneti¬mini tanır. Bu yıllarda Osmanlı-lran sınırında Sartar Muhri'nin yan-bağımsız beyliği

ortaya çıkar. Merkezi Sarçbulaktı. Biçimsel olarak İran egemenliğine tabiydi. Tıpkı

Osmanlıların Kürtlere yaptığını bu sefer İran'lılar Kürtlere karşı taktiksel olarak ya¬

parlar. Bu beyliğe tamponluk görevi verilmiş gibiydi. Osmanlıya karşı İran'ın savu¬

nucusu durumundaydı.

Celali isyanlanna katılan Kürt aşiretleri, Iran hükümdarı Şah Abbas'ın

yanında Osmanlıya karşı savaşacaklarını belirtirler. Çeşitli dönemlerde Kürt aşiret

reisleri çıkarlarına uygun olarak tavır değişikliklerini sürdürürler.

A^eket Tavisi; Batı-Emenistan'daki Kürt, Ermeni ve Gürcü yöneticileri siyasi

açıdan Safevilcrden yanaydılar demektedir. (Aktaran Bayburtyan S. 28) Fakat abart¬

malı bir yaklaşımdır. Eğer Safevilerin etkinliği olsaydı Osmanlıların bölgede ege¬

menlik Sürmesi zor olacaktı. Ayrıca Batı-Ermenistan'daki Kürt beyliklerine ve Er¬

menilere gülücükler dağıtan Şah I. Abbas, Karabağ'daki Ermeni beyliklerine de

Osmanlı-İran çelişkisinden hareketle dokunmaz. Şah 1. Abbas, Batı-Ermenistan'dakileri etkilemek ister.

Bütün amaç Osmanlı ilerlemesini durdurmaktı.

14

Page 17: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Kürdistan'daki Beylikler

a) Büyük Beylikler

Ardalan, Hakkari, Imadiye, Bitlis, Hisnkeyfa, Cezire (Bohtan) Gurkil, Finik.

b) Küçük Beylikler;

Soran, Çemişgezek, Mecengird (Mazgirt), Pertek, Sağman, Mirdasin (Palu,

Eğil, Çermik), Hazro, Sasun, Erzen, Zirkar, Gürdükan, Ataq, Tercil, Mihrani,

Hizan, Süveydi, Hançük, Genç, Çapakçur, Süleymani (Oulp, Mifargin)

c) Kürt Sancakları

Amid, Mardin, Arapgir, Kiğı, Harput, Ergani, Siverek, Ruha (Urfa), Bire,

Rakka, Suruç, Cam masa, Deyr-ü Rahba, Beni Rahi'a, Musul, Eski Musul, Ana

ve Hit, Habur, Sincar, Akçakale, Nusaybin, Siirt, Masyum-u Tur, Hüsnru, Ahakis,

Dasini, Zaho.

d) Göçebe Sancaklar

Asayir-i ulus (Boz ulus), Asayir-i Beni Tay, Pesyani-u Pozan

Konuyla ilgilenenlerin çalışmaları da Kürt Beyliklerini tanımlamada kanşıklık

ve belirsizlikler vardır. Birinin ocaklık dediğine diğeri liva veya sancak diyebilmek¬

tedir. Bu tür yanlışlıklar özü oluşturmamaktadır. Çeşitli değişiklikle/i göz önünde

bulundurmak gerekmektedir.

Osmanlılar Doğu'da toprakları ele geçirdikçe yeni idari düzenlemelere gider¬

ler. Doğu'ya yapılan hemen her seferde, idari düzenlemeler de kendilerince aksa¬

yan tüm yönleri değiştirilir.

1514-17 yılları arasında Erzincan vilayeti oluşturulur. Bıyıklı Mehmet Paşa

sorumlu kumandan yapılır. Diyarbakır, Musul ve Rakka (Suriye'de bir şehir) üç

ayrı eyaletin merkezi olur. Tercan, Bayburt, Karahisar ve Trabzon-Canik sanca¬

kları da Erzincan'a bağlanır. Bu düzenleme 1517'ye kadar devam eder.

1518'de yeni bir düzenlemeye gidilir. Yeni alanlann işgal edilmesi özellikle

bu değişikliklerin nedeni olur. Kuzey-Doğu ve Kuzey-Batı'daki şehirler 1520'de

Sivas'a bağlanır. (Sivas, Amasya, Çorum, Canik, Malatya, Divriği, Gerger, Trab¬

zon, Karahisar, Kemah, Erzincan)

Beylerbeyi denilen valiler bu alanlann hem idari hem de askeri yöneticisi

olurlar. Eyaletin merkezi "Paşa Sancağı" olarak adlandırılır ve Beylerbeyi bu mer¬

kezlerde kalır. , .

Kürdistan, sonraki yıllarda İran'ın veya Osmanlı devletinin konumuna bağlı

olarak el değiştiriyordu.

Kuşkusuz ki Yavuz'un katliamından kurtulanların sayısı oldukça kabarıktı ve

bunlar yüksek dağları kendilerine yerleşim alanları olarak seçmişlerdi. Ve zaman,

zamanda Osmanlılara karşı gelmişlerdir. Kürt kızılbaşlar. Şah İsmail'i kendilerine'

daha yakın hissetmeye devam etmişlerdir. Kendi konumlannı güçlendirme, ha¬

klarını koruma doğrultusunda savaşım vermişlerdir. .

Bu konuda Bitlis Beyliğinin oynadığı rolüde gözönüne alarak bu Beyliğin bu

15

Page 18: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

dönemdeki ilişkileri iki devletin sınırlanndaki diğer beylikler gibidir.

Bu dönemde Batı-Ermenistan üzerinde küçüklü büyüklü hükümetler olarak

adlandınlan Kürt derebeylikleri oluşturulur.

İnciciyan'a göre hükümet olarak tanımlanan yönetim biçiminde babadan

oğula geçen yani veraset -soy- yoluyla idare edilen prenslikler olarak yönetildiğini

bu yönetim biçiminin benzerinin Almanya'da da görüldüğünü yazmaktadır.

Palalık olarak adlandırılan Diyarbakır, Van ve Bağdat'ta da bu uygulama görül¬

müştür. (Bayburtyan, s. 20)

İnciciyan, yurtlukları farklı tanımlar: Şehrin hemen yanı başında bulunan ve

belli bir miktar vergi vermek zorunda kalanlara yurtluk denildiğini yazmaktadır.

Aynı zamanda şehrin koruyucusu durumundadır. Yurtluk ve ocaklıkların verilme¬

sindeki amaç; resmi Osmanlı sınırlarının korunması için o bölgedeki halkın devlet

eliyle silahiandınlmasıydı. İşgalin ilkyıilannda yurtlukların bu özellikleri de vardı.Bunlar Osmanlı Sultanına bağlı olmalanna rağmen, camilerde kendi

adlarına hutbe okutma haklarına da sahiptirler.

Osmanlıların bu tür çalışmalarından rahatsız olan Şah'ın, Kahanlı adlı komu¬

tanına Diyarbakır'ı işgal etmesi için emir verir.

Kürtler, İdris'i Bitlis'i önderliğinde yaklaşık bir yıl Diyarbakır'ın savunmasını ya¬

parlar. Daha sonra Osmanlılar Bıyıklı Mehmet komutasında yanlarına Kürtleri de ala¬

rak karşı saldırıya geçerler. Safeviler'i kovarlar (Bayburtyan S.2)

1596-97 de Hazo ve Sasun'da Müslümanlar ve Hıristiyanlar Osmanlıya

karşı ayaklanırlar.

1608 ve 1610 yıllarında Batı-Ermenistan'da, Canpoiatoğlu önderliği Sultana

karşı ayaklanırlar. I. Şah Abbas zamanında Safeviler Mardin'e kadar ilerlerler.

I. Şah Abbas'ın ölümünden sonra Hüsret Paşa yönetimindeki Osmanlı ordu¬

su Bağdat'a yönelir. Amatya, Hazo, Ekil, Dericili, Arnayi, Harput, Paçlani, Kürt

aşiretleri kendisine katılır. Safeviler ise Erdalanlı Kürtlerle, Ahmet Ham'ın önder¬

liğinde karşı yürüyüşe geçer.

Hüsrev Paşa Hamadan'a kadar ilerler. 1631 'de İranlı Komutan Tohmasp

Kulu Han, Osmanlıdan yana olan Kürt aşiretlerini yenilgiye uğratır. Masis (Ararat)

bölgesindeki aşiretler ağır bir yenilgi alırlar.

1 638'de Sultan IV. Murat Bağdat'ı alır. Kasr-ı Şirinden sonra Ermenistan ve

Kürdistan'ın parçalanması anlaşmaya bağlanır.

Bölünme herşeyin sonu olmaz. Her iki devlette birbirlerine karşı temkinli ha¬

reket ederek var olanı korumaya yönelirler. Fırsatını bulduğunda ilerlemekten

kaçınmazlar. Ermenistan ve Kürdistan vilayeti olarak idari bir bölünmie

oluşturulur. Ermenistan, Erzurum, Kars, Van, Diyarbakır şehirlerini kapsıyordu.

II. Mahmut döneminde 1808-1839 Ermenistan Erzurum Paşalığı olarak isim¬

lendirilir. (Bayburtyan s.33)

Kürdistan olarakta Diyarbakır'ın bir kısmı Şehrizor ve Musul'a kadar olan

kısım girmekteydi.

Kasr-ı Şirin antlaşmasından sonra Ermenistan ve Kürdistan toprakları mer-

kezileştirilmede engel kalmadığından hızla bölüştürülmeye çalışılır. Erzurum, Di¬

yarbakır, Musul ve Bağdat merkezleri temel alınarak idari bölüşüme tabi tutulur.

Osmanlılar o zamana kadar girmediği yani otoritesini tam olarak kuramadığı yer¬

lere askeri güçlerini yerleştirmeyekoyulur.

16

Page 19: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

17. yüzyıldan itibaren Osmanlılar beyliklere karşı düzenli seferler yaparlar.

1639 da Diyarbakır Paşası Melik Ahmet Paşa, Sincan'a büyük bir sefer düzenler.

Yezidi Kürtleri denetim altına alınmaya çalışılır. Direnen aşiret reisleri yok edilir.

1655 yılında Van çevresindeki Kürtlere yönelinir. Yan-bağımsız Beyliklerin

sınırları gittikçe daraltılır. Ve onların (Kürt beylikleri) aralarındaki çelişkiden yarar¬

lanarak tamamen egemenliklerini kaldırtır ya da göç ettirir.- Kürtler, büyük darbe¬

ler yerler, "İlk olarak Kürtler Osmanlıların ağır sopasını sırtlarında hisseder¬

ler." Böylece Osmanlı-Kürt çatışmaları başlamış olur. Kürt şairi Ahmetâ Xanî,

Mem-û Zin'de 17. yüzyılda Kürtlerin uğradığı zulüm ve siyaseti anlatan eseri, dö¬

nemin de gelişmelerini yansıtması açısından önemlidir.

Kendi aralarında normal bir ilişkiye sahip olmayan Kürt aşiretleri var olan

durumlannı korumaya çalışırlar veya konumlannı özgürlük olarak değerlendirirler.

Bu durumda bağımsızlıktan bahsetmek, gerçekte hayalci olmak demekti. Niyette

var olan durum başka başkaydı.

1683'de Osmanlılann Viyana önlerindeki mağlubuyetleri- sonrası Kürtlerin si¬

yasi durumları daha da kötüleşir.

Kürtler, 1702 Süleymaniye, ve Vanvaspiryon bölgesinde ayaklandılar. İran Kürtle-

riyle birleşmeye çalıştılar.

1 71 9'da ayaklananlar Abadan'ı ele geçirirler.

Bitlis Beyi Şeref Han, Safevi-Osmanlı savaşlarında, önce Osmanlıdan yana

tavır koyar. Daha sonraki yıllarda Şeref Han azledilir, yerine Ulema Bey atanır.

Şeref Han, Osmanlılarla yapılan antlaşma gereğince yerine kendi oğlu veya en

yakını yani aristokratlardan birinin tayin edilmesi gerektiğini, halbuki Osmanlıların

böyle davranmadığını belirterek Osmanlıya karşı gelir. Osmanlılann, bir çok Kürt

aşiretini de yanlarına alıp üzerlerine gelmeleri sonucu kendisi Safevi hükümdarı I.

Şah Tahmasp'a sığınır. Bitlis civarındaki kalelerin savunulması için de tedbirler

alır.

Osmanlıların, Diyarbakır Beylerbeyi Fil Yakup, Bitlis üzerine yürür. Şeref

Han'ın yerine tayin edilen Ulema Bey ve Fil Yakup kuvvetleri Bitlis kalesini üç ay

kuşatırlar. Şah Tahmasp, Bitlis üzerine ordusunu yollayınca Osmanlılar

kuşatmayı kaldırırlar. Şeref Han bölgede yine egemen olur. Şah'a vergi vermeye

başlar. Şah ona Kürdistan Beylerbeyi unvanını verir, (1533) Osmanlıların Kütlere

uyguladıkları yöntemleri, Safeviler de benzer şekilde yapmaktaydılar.

Şah I. Tahmasp, Özbeklere karşı doğuya gidince, Osmanlı beylerbeyi FilYakup, tekrar Safevi bölgelerine saldırır. Şerefhan'la çelişkisi olan her aşiret Os¬

manlıyı destekler. Şerefhan, daha sonraları Osmanlılarla yaptığı bir çarpışmada

yaralanır bir müddet sonra da ölür. Oğlu Şemsettin yerine geçer. 1535'de Os¬

manlı padişahı, Vezir İbrahim Paşa'yı Azerbaycan'ın işgali için görevlendirir.

.İbrahim Paşa'nın huzuruna çıkarak Osmanlıya bağlılığını bildirir. Osmanlının iste¬diği de buydu. Şemsettinin kuvvetlerini de yanına alarak Tebriz'e yönelir. Os-

manlı-Safevi savaşları ard-arda devam eder. Bu arada Bağdat Osmanlılarca

alınır.

Ezen-ezilen ilişkisinde bazı aristokratlar da zaman zaman yağma ve talana

uğruyorlardı.

17

Page 20: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Osmanlılar veya İranlılar, merkezi otoritelerine karşı gelen bu aristokratlara

oldukça sert davranırlar. Yakaladıklannı katlettikleri gibi mallarına da el koyarlaı».

17. yüzyılın sonlarında Türk ajanı konumundaki Evliya Çelebi, Bitlis Beyinin

bilgin bir kişiliğinin yanı sıra 44 iş yerinin olduğunu ayrıca büyük bir kütüphanesi-

ninde bulunduğunu -ki, bu kıymetli kütüphane Osmanlılarca yakılmıştır- 4. Sultan

Murat tarafından beyliği azledilince mal varlığının Evliya Çelebi'nin akrabası Kür¬

distan başkomutanı Melik Ahmat Paşa tarafından yağma edildiğini yazmaktadır.

Melik Ahmet Paşa 80 çuval altın, onlarca katır ve atlara sahip olur.

İmalathane vs. gibi küçük çaplı işletmelerin yakılıp yıkılması ekonomik

gelişimin önünde büyük bir engeli oluşturur.

Osmanlılar, Kürdistan'da otorite kurabilmek için ilk fırsatta merkezi örgütle¬

melerini yapmak istemekteydiler. Her ne kadar İdris'i Bitlis'i ile yaptıkları

antlaşmada Kürt beyliklerinin içişlerine ilişkin karışmayacaklarını belirtmelerine

rağmen, aradan geçen yıllarda Osmanlılar-Safevilere üstünlük sağladıkça Kürt

Beyliklerinin içişlerine de o derece müdahalede bulunmaya başlarlar.

Bitlis Beyi Şemsettin, Malatya Beyliğine atanınca tavır değiştirerek Şah Tah¬

masp'a sığınır. Bağlılığını sunar. Şah onu memnunlukla karşılar. Bölge hemen,

her zaman bu tür kargaşalıklarla sürüp gider.

İki güçlü devletin arasındaki çelişkilerden yararlanarak varlıklarını koruyan

bu tür beylikler Osmanlı -Safevi çelişkisinin eskiye oranla azaldığı yıllarda her iki

devlette bu Kürt beyliklerin lağv ederek hızla merkezileştirmeye giderler.

Türk tarihiçisi Emin Çakır, Kürdistan ve Kürtler'in büyük kısmının Osmanlıya

bağlanmamasıyla birlikte, artık Kürtler, askeri Osmanlı Devletinin vurucu gücü İmline

getirildiğini, Asya'da ve Avrupa'da çarpıştınldığım yazmaktadır. (Aktaran Bayburt¬

yan, Kürt-Ermeni ilişkileri Tarihi s.19 Ermenice'den çeviren Toros)

Rus yazarı Nikitin Kürtleri, gerek İran'ın ve gerekse Türklerin bağlaşığı olarak

kaldıklarını belirtir. Onları sürekli savaşçı bir halk olarak tanımlayanlardan biride Kürt

tarihçisi Hüseyin Huzni'dir. Hüseyin Hıızni Kürtlerin Iran ve Türkerle ilişkilerini bu iki

devlete dini inançlarından kaynaklanan bağımlılıkları rolünden bahseder. Çaldıran

savaşını örnek gösterir. (Aktaran Bayburtyan age s. 1 9)

Kürtlerden yararlanmak için her iki devlette, tüm siyasi olanakları

değerlendirirler. Özellikle Safevi egemenliği altında haklannı yitiren Kürt derebey-

lerine Osmanlı devleti, toprak bağışlayarak veya dirlik hakkı vererek onları kendi

yanlanna çekmekte başarılı olur.

islamiyetin Kürt Beylikleri Üzerindeki Etkileri

islamiyet, Araplar arasında yaygınlık kazandıktan sonra çeşitli Arap Devle¬

tleri aracılığıyla çoğunlukla işgaller yoluyla çevre milliyetlerede kabul ettirilir.

Kürtler, islamiyeti Halife Ömer devrinde çoğunlukla kabul ederler.

islamiyet öncesi Kürdistan bugünkü büyüklükte değildi. Daha küçük bir alanı

kapsıyordu.

Kürtler ve Farslar, Zerdüşt dinine inanıyorlardı. İslamlık, Zerdüşt dininin yeri-

18

Page 21: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ne, zorla bölge halkına kabul ettirilir. İslamlığın Kürdistan'da yaygınlık kazan¬masının bir etmeni de Türklerdir.

İslamlık, Kürtlerin kendi geçmişlerinden bir nevi kopuşu olur. Ön plana müs-lümanlık çıkar. Çünkü Kur'an'ın öngördüğü yaşam tarzı, milliyet öğesini, Araplığa

uyarlama temelinde, yok saymaktadır. Kur'an'ın Arapça yazılmış olması, "Arabis¬

tan'a Tanrı tarafından indirilmiş" olması, Peygamberin Arap olması gibi nedenlerle

müslümanlar arasında Araplann üstünlüğü söz konusu olur.

Peygamber sonrası halifelerin bir çeşit peygamberin elçisi olması nedeniylehalk üzerinde etkileri devam eder. Ama ne zaman ki Kur'ana ilişkin yorumlar ve

ibadet şekillerindeki aynlıklar dinde bölünmelere yol açınca, müslümanlığın etkiside çevrede azalmaya başlar.

Değişik İslam devletlerinin ortaya çıkışı, iç kavgalar bu devletlerde yenigelişmelere yol açar.

Kürdistan'da, İslamiyetin yanısıra; Zerdüştlük, Yezidilik, Hıristiyanlık ve Mu¬sevilikte örgütlenmişti. Bu kesimler arasında sık sık dini veya mezhepsel kavgalar

eksik olmuyordu. Kürdistan topraklarının değişik işgalciler gerçekleştiğinden, sü¬

rekli el değiştirmesi veya bölüştürülerek denetim altına alınmasından dolayı her

parça üzerindeki devletin ideolojik-siyasal-dini-etkiside kendini gösterir.

İslamiyetteki değişiklikler Kürt toplumunu da etkiler. Halife Ali yanlılan veyakarşıtlarının savaşları, Abbasi-Emevi savaşları, Bizans-Abbasi, Bizans-Emevi, Bi-

zans-Fars veya Arap-Ermeni, Bizans-Selçuklu, Selçuklu-Arap, Safevi-Arap, Safe¬

vi-Osmanlı çatışmalarının tümünde Kürtler merkezi bir devlet olarak örgütlü

olmadıklanndan aşiretsel yapıları temelinde beylikler biçiminde örgütlendiklerin¬

den, bu beyler veya aşiret şefleri çıkarlarına, güçlerine göre, yukarıda sayılan

hatta daha da eklenerek Memluklu-Fars, Memluklu-Bizans gibi devletlerden biri¬

nin yanında, bazı beylikler veya aşiretler saf tutarlar. Kendi küçük aşiretsel

varlıklarını ön planda tutmaya çalışırlar. Bütün bu olumsuzluklarla ardı arkası gel¬

meyen işgalleri, dağınıklık içinde karşılayan Kürtler, Kürt birliğini sağlamaktan

uzak kalırlar. Kürtler arasından herhangi bir beyliğin diğerleri üzerinde üstünlük

sağlayamaması nda -bir çok ulusta görüldüğü tarzda- Kürt Birliğinin

oluşmamasında bir neden olur. O yıllarda milli düşünceden öte aşiretleri yanyana

getiren, dinsel, mezhepsel veya değişik devletlerin güçlü etkileriydi.

Yavuz Sultan Selim, müslümanlar arasında halifeliğin etkisini görünce,

Mısır'daki zenginliğin çekiciliği karşısında Memluk Devletini ortadan kaldırır. Hali¬

feliği padişahlıkla birleştirir.

Ruhaniliğinde etkisiyle Osmanlı sarayının etkinliğini arttırır. Artık daha ko¬

laylıkla esas amaçlannı gizlerler.

Safeviler, Halife Ali yanlısı politika güttüklerinden, kendi işgalleri altındaki ül¬

kelerde kendi mezhepsel etkinliklerinin artmasına çalışırlar. Hem Osmanlılar

hemde Safeviler, biçimleri farklı özleri aynı uygulama içinde olurlar.

Kürtler, Şiilik, Sünnilik, Yezidilik .Hıristiyanlık vs. gibi dini veya mezhepsel

bölünmüşlüğün kördöğüşü içinde, bu arada kendilerini tüketirler.

Bir sunni Kürt için Halife, Şii veya alevi içinde Şah'ın çok önemli bir yeri

vardır. Bilerek veya bilmeyerek işgalcilerin savunucuları olurlar.

Din kişileri bir yerde "uyuşturur", gözlerini "kör" eder. Bu dünyadaki

19

Page 22: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yaşamdan öte, öteki dünyanın iyilik veya kötülüğü, cennet veya cehennemle ilgi¬lenir. Yaşamını öteki dünyaya uyarlamaya çalışır. Öteki dünyayla ilgileniyor olsa-larda hükümdarlar gerçeği biliyordular. İslamlık ve hıristiyanlık öncesinde de kralve hükümdarlar kendilerini tanrı vs. gibi adlandırarak kendi egemenliklerini sür¬

dürmeye çalışmışlar, çoğunluklada başarılı olmuşlardı.

Kürtlerin büyük çoğunluğu Osmanlı egemenliğine geçtikten sonra onlara

karşı tavır geliştirmeleri halifeye, müslümanlığa karşı çıkma olarak adlandırılarak,

isyan edenler çevrelerinden soyutlanmaya, aynca kendi içlerinde bölünmeye

uğratılır. Merkezi devlet, halk yığınlannı, peygamberin elçisine, müslümanlığa

karşı geliyorlar diyerek üzerlerine seferler düzenlenir.

Kürtlerin büyük çoğunluğu dinin uyuşturucu etkisiyle sorunları kavrayamaz.

İşgalin, zulmün, zorbalığın, sömürünün bir başka müslüman devlet tarafından

kendileri de müslüman oldukları halde neden yapıldığını "anlamaz!" Karşı

çıkmasında, çoğunlukla şeriatın yeterince uygulanmadığı noktası egemen olmaya

başlar. Elbetteki zorbalığı, işgali zulmün, yani olayın farkında olanlan da vardı.

Örneğin Yezidi Kürtleri, Hıristiyan Kürtler, Alevi Kürtler halifeliğin ruhani kimliği

arkasındaki gerçekleri aynı mezhep veya dinden olmadıklanndan gelişmeleri,

olaylan, geçmişi sorgulayabiliyorlardı. Ve bu anlamda kısmen bağımsız

düşünebiliyorlardı. Nasıl ki bir müslüman hınstiyanlık, musevilik veya yezidiliğin,

budizmin, toteizmin kendine göre yanlışlıklarını görebiliyorsa aynı şekilde

diğerleride müslümanlığı sorgulayabiliyorlar. Fakat kendi inançlarını hiçbir

değerlendirmeden geçirtmiyorlardı. Yaptıkları değerlendirmeler ise sorunun

özüne ilişkin olmayıp, ayrıntılarda oluyordu.

Sonraki yıllarda Mustafa Kemal, Türk Devletini kurmak için ortaya çıktığında

halifeliğe karşı tavrı oluğu halde, Lozan sonrası ancak halifeliği önce şekilsel bir

hale sonra da 'tümdan' kaldırır!. Ama Türk-Yunan, Türk-Ermeni savaşlarında Kür¬

tleri ve Türkleri halifeliği kurtarmak için mücadele ettiğini söyleyerek. Halifeliğin

halk güçleri arasındaki etkisini gözönünde tutarak örgütlenme yapar.

Şeyh Sait isyanında ise daha farklı bir tavır vardır. Şeyh Sait ,Kürt sorunu¬

nun çözümünün yanısıra şeriatın, halifeliğin kaldınldığını, "kafirlerin" iktidarda

olduğunu ileri sürerek, müslümanlığın Kürtler arasındaki etkisinden yararlanmaya

çalışır. Aynı şeyi M.Kemal'de müslümanların birliğinden hareketle yapmış ve

başarılı olmuştu.

Osmanlılar döneminde Kürtler isyan ettiklerinde Osmanlı saray şefleri Alla-

ha, peygambere, vs. karşı geliyorlar diyerek fetvalar çıkartıp Kürtlerin üzerine yü¬

rürler. Aynı uygulamaları Araplara, Arnavutlara yani diğer müslüman halklarada

yaparlar.

Müslüman bir Kürt, bir Arap veya bir Arnavut, Osmanlı devletinin uğradığı

bir saldırıyı, "islamiyete karşı bir saldın" olarak görmekteydi. Buna sebep dindi.

Bunca acıyı, üzüntüyü yokluğu, askerliği, hasreti, verigiyi inandığı inançtan dolayı

çekmekteydi. Elbetteki diğer etmenleri reddetmek yanlıştır. Bütünlük içerisinde

dinin rolü en önemli olanıydı.

İslamlık, Araplara ve Türklere hizmet eder. Diğer toplulukların zararına işler.

Kürtler, müslümanlığın çok büyük orandaki etkisiyle Safevilerin ve Os¬

manlıların işgali altında kaldılar ve kalıyorlar.

20

Page 23: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Osmanlı döneminde ulusal bilinç, islam olmaktan sonra gelir. İ. Dünyakoşullarında dahi Kürt Hamidiye Alaylarında bu olguyu görebiliyoruz. Zinar Silo-

pi'nin Doza Kürdistan eseri veya Batılı misyoner, araştırmacı, din adamı veya

gezgincilerin kitaplannda bu tema oldukça işlenmiştir.

Sömürüşüz bir dünya için sürdürülen kavgada ırk, soy, din, millet ayrımı söz

konusu olmaz. Fakat orta yerde zenci olmaktan, şu veya bu dini inanışa sahip ol¬

maktan veya bir başka ülkeyi sömürmek veya işgal etmekten kaynaklanan sorun¬

lar olduğunda, bu tür haksızlıklara karşı mücadele etmekte bir görevdir.

Örneğin bugün Türkiyede yezidiler, aleviler ve kısmende hıristiyanlar üzerin¬

de bir baskı vardır. Horlanmakta, aşağılanmaktadırlar. Devlet, sunni mezhebine

göre şekillendirildiğinden, aleviler, yezidiler vs. serbestçe ibadetlerini yapama¬

makta, radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçlarından yararlanamamaktadırlar.

Devletin laikliği lafta kalmaktadır. Laik bir devlette bu tür bir ayrım yapılmaz. İştebu noktada aleviler, yezidiler ve hıristiyanlar üzerindeki baskılara ve eşitsizliğe

karşı çıkmak hiçte alevilik, yezidilik ve hıristiyanlık propagandası yapma anlamına

gelmez. Sorun baskılara, eşitsizliklere karşı çıkarak sömürüşüz bir dünya müca¬

delesine kanalize etmektir. Günümüz koşullarında hem her türden milliyetçiliğe

karşı çıkmak hem de ezilen ülke milliyetçiliğinin yanında saf tutmak iç içedir. Bu

ikili görevi karıştırmak, birini yok saymak görevleri kavramamaktır.

Birçok ülkede gizli ama Güney Afrika'da açıktan zencilere karşı ırk ayrımı

yapılmakta. Nasılki zencileri savunmak ırkçılığa karşı çıkmaksa, aynı şekilde bir

ulusun diğer ulusu baskı altında tutması veya işgal altında bulundurmasına karşı

çıkmakta bir görevdir. Aynı dinden bir topluluğun, diğerini ezmesi karşısında ezi¬

len ulusun, "müslüman, müslümana silah sıkar mı?" veya "biz din kardeşiyiz" gibi

yaklaşımları işgalin veya genelde haksızlığın devamı demektir. Kardeşlik ancak

eşit koşullarda olur.

Kürtler çoğunlukla müslüman olduktan sonra kendi soylarını inkara, hatta

bazı aşiretler Muhammed'in soyundan' geldiklerini söyleyerek diğer aşiretler üze¬

rinde manevi etki yapmaya başlarlar. Kürdistan'ın bir çok bölgesinde bu türden

aşiretler vardır.

Kürtler dini bölünmüşlüğünün yanısıra sosyal ve ekonomik olarakta bölün¬

müşlerdir.

Kürt aşiretlerinin başında bey, ağa nasıl bulunuyorsa, aynı şekilde aşiret

içinde şeyh, molla, dede, pir vs. şeklinde ruhani şefleride vardı. Elbetteki ruhani

önderler birçok aşirette bulunmazdı. Sonraki yıllarda bu ruhani önderler aşiretin

şefliğini, de üstlenirler. İkili görev tek bir şahısta toplanınca güç ve otorite daha

fazla olur. Son yıllardaki Kürt isyanlarında bu gerçeklik kendini daha fazla hissetti¬

rir. Koçgiri ve Ağrı yukarıda yazılanların dışındadır.

Kürtler İslamlık nedeniyle nasıl başarısız oldularsa, Türklerin müslüman olma¬

ları nedeniyle Ermenilerin ve Asurluların topraklan üzerinde -devlet kurmamalarına

rağmen- yaygınlık kazandığı da açıktır. 16. yüzyıldan itibaren bu yaygınlık hız ka¬

zanmıştır. (Bkz. Arsak Poladyan, Islarhiyet ve Kürtler, Özge Yayınları, Ank. 1990)

21

Page 24: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

l-lükümet Ve Ocaklıklar

Evliya Çelebi, Diyarbakır Eyaletinin Kanunnamelerinden aktardığı kadarıyla,

bu eyalette çoğunlukla diğer eyaletlerde de görüldüğü gibi- merkezden atanan

sancak beylerince yönetilen sancakların yanısıra, kısmen veya daha ileri boyutta

Kürt hükümdarlarmca yönetilen sancaklardan bahseder.

Bunlara hükümet veya ocaklıkta denilirdi. Kürdistan'da merkezden uzaklığa

göre değişik dönemlerde (iç ve dış koşular) bu hükümet ve ocaklıklann doğrudan,

yarı-doğrudan veya dolaylı yönetimi söz konusu olmuştur.

Kürdistanın uç kısımlan Doğu'da Osmanlıların en büyük rakibi İran'lılar

tarafından, zaman zaman almıyordu. Topraklar el değiştiriyordu. Haliyle topraklar

yeniden Osmanlılarca işgal edildiğinde sınır hükümet ve ocaklıklarına daha geniş

haklar tanınır. Bu durum kendi istemlerinden kaynaklanmıyordu. Coğrafi

koşulların elverişsizliği, Osmanlı yönetiminin bölgede etkin olmamasının nedeni

olarakta açıklanamaz. İran faktörü esasta önemli rol oynar. Osmanlılar,

İran'lılardan daha cazip önerilerle Kürtlere gidip onlan kazanmaya çalışırlar.Çaldıran savaşında da Kürtlerin saf değiştirmesinin nedeni Osmanlıların onlara

geniş haklar tanıma vaadidir. Böylesi vaatler tamamen oranın koşullarının sonu¬

cudur. Osmanlılann gerçek niyetleri ve uygulamaları değildir. Çünkü onlar kendi¬

leri için stratejik veya ekonomik önemi olan bölgelere doğrudan sancak beylerini

merkezden atayarak yönetimlerini sürdürürler. Ayrıca bu atama işi yüzünden

çeşitli Kürt Ağalanyla ciddi çelişkileri olur. Zaman zaman çarpışmalar gerçekleşir.

Kürtler beyliklerinin bir kısmı merkezi hazineye ipotek ödemezlerdi. Düzenli

askerlikle yükümlü tutulmazlardı. Tımar sistemi hükümetlerde uygulanmazdı.

Ocaklık, yurtluk ve Ekrad (Arapça Kürtlere verilen ad) Beyliklerinde yönetim Kür¬

tlerde olmakla birlikte, Osmanlılar müdahalede bulunabilirlerdi. Yönetime gelme

Beylerbeyinin onayından geçmek zorundaydı. Sancak beyleri adamlarıyla sefer¬

lere katılmak, vergi vermek zorundaydılar. Sancaklarda tımar uygulanırdı. Sancak

beyleri görevlerinden almabilinirlerdi. Fakat oğullarından veya akrabalarından biri¬

ne verilmesi gerekiyordu. Hükümetler tımar sisteminin ve askere alınmanın

dışında tutulmakla birlikte gerektiğinde zorunluluk dayatılarak savaşa

katılabilirlerdi.

Evliye Çelebi ve Von Hammer o yıllardaki Kürtlerin idari sınıflandırmasını

şöyle verirler;

1 - Kürt Hükümetleri: Palu, Eğil, Genç, Hazro, Cezire.

2 - Ekrad Beylikleri: Sağman, Kulp, Mihrani, Etek, Pertek, Çapakçur, Çer¬

mik, Tercil.

3 - Sancaklar: Diyarbakır Merkezi, Harput, Ergani, Siverek, Nusaybin,

Hısnkeyf, Meyyafergin, Akçakale, Siirt, Sincar, Çemişgezek.

Görüldüğü gibi, hükümet, Ekrad Beyliği ve sancak ayınmında birbirine yakın

22

Page 25: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

şehirler var. Harput sancakiken' bu şehire yakın Genç ve Palu hükümettir.

Bu tarz bölünme bütünüyle karmaşık ve Kürt aşiretlerini süreç içinde tam

denetime almak içindi. İran'la olan çelişkiler bu idari bölünmelerin biçiminin

değişmesine yol açıyordu. Zaten sonraki yıllarda ocaklık ve hükümetler önce

şekilsel, sonra da yeni idari örgütlenmelerle tümden kaldınlır.

Diyarbakır Eyaletinin 1528'deki vergi defterinde önceki on yıla göre epey

farklılıklar görülmektedir.

Daha önce merkezden atananlarca yönetilen Çemişgezek ve Çermik'e ila¬

veten 8 sancağın daha katıldığını görüyoruz.

Yani Osmanlılar otoritelerini giderek kabuf ettirmişlerdir. (Diyarbakır İl yıllığı,

1967)

Merkezden atanmayan bölgelere ise Viiayet-i Kürdistan denilirdi.

Kürtleri eyaletlere bölmekle iş bitmemiş, örneğin Mehmet Emin Zeki Kürdis¬

tan Tarihi adlı kitabında şöyle yazıyor;

"Şeyh İdris, Diyarbakır'ı böldüğü 19 sancaklıktan ll'in yönetimini doğrudan

doğruya Osmanlı yöneticilerinin emrine verdi. Artakalan sekizinin de Kürt Beylerinin

yönetiminde Osmanlı yönetimine bağlı özerk biçimde oluşmalarım gerçekleştirdi. Bun¬

lar; Samğan, Kulp, Mihraniye, Atak, Pertek, Çapakçur, Çermik sancaklarıydı.

Bu Emirliklerde yönetim, babadan oğula geçiş şeklinde düzenlenmişti. Bunlardan

ayrı olarak bu bölgede doğrudan doğruya Sultan'a bağlı beş hükümet kurulmuştu.

Bunlar; Palo, Eğil, Cizire ve Genç illerinde oluşturulmuştu. "Cihanname" kitabında

bunlara ek olarak Habur ve Eleşkirt hükümetlerinden de söz ediliyor.

Bu hükümetler iç işlerinde bütünüyle bağımsızdı. Başkanlarına "Miri Miran" denili¬

yordu." (M. Emin Zeki, age. s. 95)

Idris-i Bitlisi Kürdistan genel valisi biçiminde hareket ederek Osmanlı

çıkarlannı savunur.

Oluşturulan bu Kürt beylikleri içerisinde onlara bağlı özerk hanedanlıklann

oluşturulması Osmanlıların bir taktiğiydi. Böylelikle Beylik içerisinde, yönetme so¬

runu her zaman olacaktı. Ayrıca Beyliğin iç işlerine dolaylı karışmış olunacaktı.

Aynı zamanda Beyliğin etki alanının daralması anlamındaydı.

Bazı beyliklerde babadan oğula geçen yönetim biçimine başvurulurken,

bazılarında bu durum olmayınca Osmanlıya bağlılık temelinde ama bu tür idari so¬

runlardan dolayı isyanlarda çıkmaya başlar.

İtalyan asıllı Deila Valle anılarında 1616 yılında İstanbul'a gelen Bitlis

Hanının amacından bahsederken "Bu prens İstanbul'a Nafiz Paşa'nın ölümünden

az önce alman, bir kısmını yeni yeni tekrar ele geçirdiği topraklarının tümünün geri

verilmesini sağlamak için gelmişti" der.

Osmanlılar, Safevilerle savaş halinde olduklarından Bitlis Hanının saf

değiştirmesinden çekinerek isteklerini kabul ederler. Della Vella, Bitlis Han'ı Os¬

manlıya 12 bin asker vereceğini, masraflarını kendisinin karşılayacağının sözünü

verir.

Kelhor, Erdalan, Şehrizor, Mukri gibi beylikler gerek İran'ın gerekse Os¬

manlıların üç (sınır) kısımlarını oluşturduklanndan iki devlet de otoritelerinin en

23

Page 26: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

zayıf kısımlarını teşkil etmekteydi. Haliyle yeterince sözün geçmemesinden kay¬

naklanan davranışlar sözkonusuydu.

"Della Vella, anılarında, Bağdat'ın Kuzeyindeki Rahata Ahmet veya Mulıammet

adlı bir Kürt Şefinin bulunduğu Padişahın burayı onun yönetimine Safevilere karşı

savaştığı müddetçe bıraktığını yazmaktadır." (İsmet Şerif Vanlı, Batılı Gezginciler

Gözüyle Kürtler ve Kürdistan, İst. 1977)

"Della Vella Kasr-i Şirin'in Safevilerin elinde olduğunu Kürt aşiret şeflerine

göre Osmanlıdan ve Safevilcrden yana tavrına göre sınırında değiştiğini belirtir"

17. yüzyılın başlarında Beyliklere bağlı hükümetlerde yurtluk ve

ocaklıklardaki beyler "azl ve nasb" olunmayı kabullenmezler. Biri öldüğünde

"vali arzı ile" yerine oğlu geçerdi. Dışarıdan birine şeflik verilmesine karşı

çıkarlardı.

Kürdistan, Ermenistan, Mısır, Suriye, Arabistan gibi ülkelerin Osmanlı

işgaline uğraması, Osmanlı hazinesine önemli bir gelir teşkil eder.

Örneğin; 1527-28 yılındaki toplam Osmanlı geliri 277.244.782 akçedir.

Bunun 116.538.994 akçesi Mısır'dan (Stefanos Yerasimos, Az Gelişmişlik Süre¬

cinde Türkiye-C.1 s.271 İst. Gözem Yay. 1974), 24.734.072 Suriye'den, 7.

169.190 akçesi de Diyarbakır vileyetinden elde edilmiştir. Bu üç ülkeden alınan

vergi oranı tüm gelirin %60'ını oluşturmaktaydı. Bu, Yavuz Sultan Selim'in Doğu

seferini neden yaptığının açık bir kanıtıdır.

Kanuni Devri - Safevi Savaşları

Şah İsmail'in 1524'de ölümünden sonra yerine 11 yaşındaki oğlu Şah Tah-masb geçer.

İran'da Çaldıran sonrası kargaşalıklar hala sürmekteydi. Osmanlılar İran veonun işgali altındaki topraklara göz diktiklerinden 1534'den itibaren Doğu'ya yö¬

nelirler. Ağustos 1534'de Erzurum'a O tarihlerde Osmanlı-İran sınırı Erzurum'un

yakınlarından geçmekteydi.

Kanuni burada yeni bir idari düzenleme yapıp Erzurum merkez kabul edile¬

rek, bölge eyalet haline getirilir.

Osmanlı ordusu Tebriz'i ve çevresini bir müddet sonra alır. Ordu tekrar geri

döner.

Kanunu 1548'de tekrar Doğu'ya yönelir. Safeviler üzerinde kesin bir başarı

kazanmak ister.

Amasya ve Konya'da kızılbaş isyanı çıkabilir diye bir kısım kuvvetler bu

şehirlerde bırakılır.

Osmanlı ordusu, Tebriz'i tekrardan almış olan Safevilerin üzerine yönelir.

Tebriz'i boşaltmış olmalarından yararlanarak çevreyi de rahtlıkla ele geçirirler.

Daha sonra Van'a yönelip burayı da işgal ederler.

24

Page 27: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Şah Tahmasb'ı da Osmanlı ordusu geri döndüğünde Erciş, Adilcevaz, Ahlatcivarını yağmalar. Daha sonra da Kars'taki Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğratır.

Erzincan'a kadar olan yerleri alır.

Şah Tahmasb'ın Erzincan'ı ele geçirdiği sırada Osmanlı Padişahı Kanuni,

Diyarbakır'dadır. Ahmet Paşa adlı kumandanını Erzincan üzerine yollar. (1549)

Safeviler geri çekilirler. Kanuni de bu arada Pertek'e kadar gelir. Safevilerin geri

çekilmesinden sonra da Diyarbakır'a tekrar döner.

Osmanlılann emrinde 10 bin kişilik bir Kürt kuvveti vardı. Kürtleri, Safevilere

karşı kullanırlar. Elkas Mirza komutasındaki Osmanlılar karşısında Safeviler geri-

ler.Osmanlılar Hamadan'a kadar ilerler.

Safeviler tekrardan büyük bir ordu oluşturarak Kürdistan'a yönelir. Kanuni,

Elkas Mirza'ya geri çekilmesini söyler. Fakat Elkas Mirza padişahı dinlemez,

isyan eder. Padişah kendisine tabi Kürt Beyliklerinden asker, toplar. Bradost,

Hakkâri ve İmadiye'den toplanan Kürtler karşısında Elkas Mirza, Safevi Devletinetabi Erdelan Beyliğine sığınır. Erdelan Beyi Serhap Bey Safevi kuşatması

karşısında Elkas Mirza'yı teslim eder.

Osmanlı ordusunun bir kısmı bu arada Gürcistan üzerine yürür. Bir çok yer

işgal edilir. 1549'da Padişah İstanbul'a döner.

1551 'de Tahmasb tekrar kaybettiği toprakları almak için Bitlis yöresine yöne¬

lir. Doğu'da topraklar yeniden işgalci değiştirmekle karşı karşıya kalınca, Kanuni

1553'de üçüncü Doğu seferine çıkar. Önce Diyarbakır'a gelir. Oradan Erzurum'ageçer. Kars üzerinden de Safevi topraklarına girer. Safevi ordusuyla

karşılaşmayınca tekrar Erzurum'a oradan da Amasya'ya döner.

Şah 1. Tahmasp 1554'de tekrar Kürdistan ve Ermenistan üzerine yürür. Er¬

zincan ve Diyarbakır'a kadar olan bölgelerde büyük katliamlar yapar. Olan, Kür¬

tlere ve Ermenilere olmaktadır.

Kısa bir süre sonra Kanuni, yeni birlikler oluşturarak Serdarı Ekrem Paşa

yönetiminde Safevilere karşı yollar. Safevilerin başında Emir Mirza Hamza bulu¬

nuyordu. Osmanlılar, Sofiyan bölgesinde Safevileri yenerler. Tebriz dahil birçok

yerde, Osmanlılar büyük katliamlar yaparlar.

Kuzey'de Osmanlılara karşı tutunamayan Safeviler, Belkas ve Şehrizordan

topladıkları Kürt kuvvetleriyle Bağdat'ı ele geçirmek isterler. Fakat yine yenilirler.

Daha Sonra iki taraf arasında Amasya'da 28 Mayıs 1555'de bir antlaşma

imzalanır. Antlaşma 25 yıl geçerli kalır.

Safeviler bu antlaşmadan sonra genellikle iç sorunlara ağırlık verirler. Ardar-

da gelen yenilgiler merkezi otoritenin prestijinin zayıflamasına yol açmıştır.

I. Şah Tahmasp kardeşi II. Şah İsmail tarafından zehirlenerek öldürülür.

(1576) Fakat iki yıl sonra kendisi de ölür veya öldürülür. (1578) Yerine Şah Mu¬

hammet Hubabende geçer.

25

Page 28: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

16. Yüzyılın Sonlarındaki

Osmanlı-lran Savaşları:

M.Şah İsmail'den sonra Doğu'daki çelişkilerden, İran'daki kargaşa ve

zayıflıktan yararlanmak isteyen Osmanlılar 1577 yılında sefer kararı alırlar.

Osmanlı kumandanı Lala Paşa 1578'de Doğu seferi için İstanbul'dan hare¬

ket eder. Osmanlı ordusu Kafkasya'da direnişle karşılaşır. Ordu komutanı görev¬

den alınır. Sinan Paşa'ya verilir.

1585'de Hamza Mirza komutasındaki Safevi ordusu Çağlazade Sinan Paşa

yönetimindeki Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratır.

Şah Muhammed Hudabende I587'de ölür. Yerine oğlu I. Şah Abbas geçer.

Şah Abbas Kürdistan'daki otonom statüleri kaldırmaya ilk önce önem verir.

Minorsky bu Şah döneminde merkezi otoritenin güçlendirildiğini yazmaktadır.

Kürtler, Şah Abbas'ın kuvvetleri karşısında fazla direnemezler. Bir çok Aşiret

Ermenistan'a, Azerbeycan'a kaçar. Ayrıca bir çok Kürt aşiretini Horasan bölgesi¬

ne sürer. Özbeklere karşı Kürtleri bir set olarak kullanmak ister. Maku ve Dinbuliaşiretleri bunların arasındadır.

Şah Abbas, öncelikle kendi iç organizasyonunu sağlama aldıktan sonra dışa

yönelebileceğini hesaplar. Osmanlıların yeniçeri kuvvetlerine benzer örgütleme¬

ye gider. Ermeni-Gürcü vs. gibi Hıristiyanlardan devşirme kuvvetler oluşturur.

İngiliz subaylarından askerlerinin eğitiminden yararlanır.

Osmanlılar 1589'da Çağlazade Sinan komutasında Safevi devletine saldınr.

Hamedana kadar ilerlerler. Şah, banş teklifinde bulunur.

Azerbeycan, Gürcistan, Ermenistan, Şehrizor ve Loristan Osmanlıların eline

geçer. Safevilerle 1590'da İstanbul'da barış imzalanır.Safevileri barışa zorlayan diğer bir neden de Özbeklerin fırsattan faydalanıp

Doğu'dan saldırıya geçmesiydi.

Şah Abbas, ancak 1597'de Özbekleri Herat'ta büyük bir yenilgiye uğratır.İşte bu yıllardan sonra Anadolu ve genel olarak Doğu'da Celali denilen iç

olaylara rastlamaktayız. Uzun askerlik, rüşvet, vergi toplamadaki kargaşalık ve

yolsuzluk, bürokrasi vs. gibi birçok nedenden devletle çelişenler yöresel veya

daha geniş alanlarda devlete karşı gelmişlerdir. Kuşkusuz ki bu tür mücadelenin

demokratik yönü ağır basıyordu. Köylülerin Devlet yönetimine duyduklan tepkiy¬

di. Bir merkezden yönetilmeyen, ama zaman zaman köylülere de yönelen Celali-

ler dönemin Osmanlı devlet yapısını oldukça zorlar.

1 7. yüzyılın başında 1 602'de Osmanlıların Tebriz Valisi, Safevi şehirlerinden

Salmaz'a bazı nedenler ileri sürerek saldınr. Şehri yağmalatır. Şah Abbas Te¬

briz'e kuvvet yollar Şehri Osmanlılardan geri alır. Bununla da yetinmez Erivan,

Revan, Kars, Şirvan'ı da ele geçirir. Emrinde yoğun Kürt birlikleri de vardı. Gerek

Osmanlılar ve gerekse Safeviler birbirlerine karşı üstünlük kurmak için Kürtleri ve

Ermenileri zaman zaman tampon, fakat çoğunlukla doğrudan yanlarında biribirle¬

rine karşı kullanılırlar. Kürdistan ve Batı-Ermenistan, bu savaşlar sırasında ardar-

da yakılır yıkılır. Bir dönem güçlü gözüken kısa bir müddet sonra tam tersine yeni¬

lince Kürt ve Ermeni halkı bu iniş çıkışlı durumdan yararlanamazlar. Güçlünün

26

Page 29: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yanında olma ona sığınarak mevcut durumlannı korumak istemi de pratikte geçer¬li olamaz.

Osmanlı-lran savaşları, aralıksız -barış antlaşmasına rağmen- çarpışmalarbiçiminde sürüp gider.

Çağalzade Sinan Paşa yönetimindeki Osmanlı ordusu yanlarına alabildikleriKürt aşiretleriyle birlikte Tebriz yakınlarında Safevilerle savaşa tutuşurlar. Savaş,Osmanlının yenilgisiyle sonuçlanır. Ardından 1612'de Saray Antlaşması imza¬lanır. İran'lılar 1590'da kaybettikleri toprakları - Kerkük (Şehrizor) hariç - alınmaküzere ele geçirirler. Safeviler kendilerine göre güvensiz gördükleri Kürt aşiretleriniTürkmenistan sınırında mecburu iskâna tabi tutar. Ayrıca Azerbeycan ve Gürcis¬tan da bu arada Safevilerin egemenliği altına girer.

I. Şah Abbas döneminde Safevi devletinde içe dönük çalışmalar devameder. Isfahan, devletin başşehiriydi. Osmanlılar gibi Safeviler de kervansaray,cami, hamam gibi imâr işlerine öncelikle önem verirler.

Şah'ın en önemli reformu, herkesin dini konularda serbest davranacağınıaçıklamasıydı. Hıristiyanlar, sunni mezhebinde olanlar önemli bir nefes alırlar.

1621 yılında Osmanlılara karşı Bağdat'ta Bekir Subaşı isyan eder. Os¬manlıya karşı Safevilerin safına geçer. Onları yardıma çağırır.

Hafız Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Bağdat'a yürümektense BekirSubaşının Valilik istemini kabul eder. Bu arada Safeviler, durumlarına güvendikle¬rinden, Bağdat'a yardım adı altında gelmelerine rağmen şehri kuşatırlar. 1623'deBeğdatve Musul'u alırlar.

1629'da Şah I. Abbas ölür. Daha önce tıpki Osmanlılarda olduğu gibi erkekçocuklarını ve kardeşlerini öldürttüğünden -sözde bunu devletin bölünmemesiiçin yaparlardı- torunu Sofi, Şah olur.

1635'de Osmanlılar bu sefer ataktadır. Ermenistan ve Kürdistan topra¬klarının özellikle sınır bölgelerindeki şehirleri tekrar el değiştirir. Osmanlılar Erivanve Tebrizi işgal ederler.

Bizzat Osmanlı Padişahı IV. Murat bu sefere katılır. Erzurum ve Revan'agider. Osmanlı üstünlüğü söz konusu olunca Diyarbakır'a oradan da İstanbul'adöner.

1 636'da buralar tekrar el değiştirir. Safeviler üstün gelirler.

1 638'de Bağdat ve Erivan tekrar Osmanlının elince geçer. Büyük Kürt ka¬tliamları yapılır.

IV. Murat yine bu sefere doğrudan katılır. Osmanlılar geri döndükten sonra¬da Güney Azarbeycan, Hoy Selmas ve Revsan tekrar Safevilerin eline geçer.

IV. Murat tekrar 1 638'de Diyarbakır'a gider. 24 Aralıkta Bağdat'ı Safeviler-den geri alır. .

1639'daki Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla Erivan Safevilerde kalır. Ve buantlaşma günümüzdeki (1990) İran-Türkiye sınırına yakın hemen hemen çok azdeğişikliğe uğrar.

1642'de Şah Safi ölür. Yerine II. Şah Abbas geçer. II. Şah Abbas merkezi¬leştirmeye ağırlık verir. İçte ve dışta statükonun korunmasına çalışır. 1666'daölünce yerine II. Şah Safi geçer. O'da 1 694'de ölür.

27

Page 30: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Kanuni'nin Padişahlığı sırasında Kürdistan ve Batı-Ermenistan'da Osmanlı

egemenliği güçlenir. Yeni idari düzenlemeler yapılır. Daha önce çoğunlukla Diyar¬

bakır Eyaletine bağlı olan sancakların bir kısmı diğer eyaletlere katılır. Kürt beyli¬

kleri üzerinde doğrudan kontrol öne geçirilir. Devlet kendisine sadık Kürt soylu¬

larını, eyaletin başına getirmekten kaçınmaz. Yeterki bu sadakate inanılsın. Bu tür

eyaletlerde vergi işlerini bu aristokrat Kürt beyleri toplattırır.

Hükümet sözcüğü 16. yüzyıl defterlerinde görülmez. Ancak 17. yüzyıl defter¬

lerinde rastlanılır.

Hükümetler topladıkları vergileri kendilerine mal ederlerdi. Yalnız bunlar as¬

keri seferlere katılmak zorundaydılar. Osmanlıların Kürdistan ve Ermenistan'da

henüz egemenliğini pekiştirmediği yıllarda bu durum geçerliydi.

Evliya Çelebi, Genç, Palo, Hazro ve Cizre'nin kendisinin gezdiği dönemde

hükümet olduğunu yazmaktadır. Hükümetlerden sonraki yıllarda vergi alındığını

görüyoruz.

Selçuklu Toprak Sisteminin

Osmanlı Toprak Sistemine Etkisi:

Osmanlı toprak sistemi Selçuklu toprak sistemine oldukça benzemektedir.

Rum Selçuklu devletinde halk arazinin yönetim biçimine göre ikta, mülk ve

vakıf reayasıydılar. Bunlar öşür ve vergilerini kimin reayası iseler ona verirlerdi.

Toprak nereye aitse köylü de onun reayası sayılırdı.

Toprak ikta ise ve o ikta kime verilmişse orayı ekip biçen halkta o iktanın sa¬

hibinin reayası sayılırdı. Toprak vakfa ait ise reaya'da vakıf malı sayılırdı. Mülk

arazi vakfa verilse veya bir ikta mülk olsa köylüde toprakla beraber vakıf veya

mülkün parçası kabul edilirdi. (İ.Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatında

Medhals. 116)

iktalar da mülkiyet sahibi devletmiş gibi gözükmekteysede uygulamada ikta

sahibinin , mülkiyete benzer bir hakkı olduğu ve bu hakkının kapsamını

genişletmenin çareleri aranır. "İktalar bizim mülkümüzdür, evlatlarımız bizden sonra

varis alırlar onun için bizde emin olarak mulıarebe ederiz" derken askerler bir

gerçeği ifade ederler. (İ.H.UçunçarşılıAge s.53)

Büyük veya Rum Selçuklu Devleti olarakta adlandırılan Türk devleti parça¬

landıktan sonra Anadolu'da bir çok atabeylikler ve beylikler kurulur. Bu küçük de¬

vletçiliklerde de toprakta benzer uygulamalar devam eder.

12. yüzyılda durumla ilgili olarak M. Akdağ şu açıklamayı yapmaktadır.

"İkta sahipleri ihtiyarladıkları ve öldükleri zaman, evlatlarına ancak vazifelerin¬

de ilk kademeyi teşkil etmiş olan iktalar intikal etmekte, terfilerde kazandıkları kısım

ise miriye geçmekte, yahut o vazifeye yeni tayin olunana verilmekteydi. Devlet hizme¬

tlerinin, iktalarını kendi namlarına tescil ettirmeleri için bir tek yol kalıyordu ki, o da

vazifelerine bağlı ikta arazisini vakf ettirmeleriydi. Sipahlar veya ümera, vazifeleri

icabı faydalandıkları ikta topraklarını vakfa bağladıkları taktirde, bir taraftan bir hayır

müesesesi kurmuş olarak ve sevap işlemekte, diğer taraftanda, vakfın mütevelliğini ve

28

Page 31: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

hasılatından muayyen bir kısmım çocuklarına bırakmak suretiyle onlara geçim

sağlamaktaydılar." (M. Akdağ. Türkiye'nin. İktisadi Ve İçtimai Tarihi C.1, s.1243-

1453 )

Devletin, devlete yapılan işler karşılığında çeşitli kişilere verilmiş olan topra¬

klara mülk tapraklar veya araziler denilirdi.

"Bu toprakların bir kısmı vakıf biçimine dönüştürülürdü. Fakat genellikle tam

bir mülkiyet konusu olarak kalmışlardır. Bu tür topraklar bağış, satış veya miras yo¬

luyla başkalarına devredilebilinirdi. Bu durumda yeni mülk sahibi tam anlamıyla mül¬

kiyet lıakkım kullanabileceği için mülkiyetin yaygınlaşmasını getirmişti." (Uzun-

çarşılıage, S.115)

Devlete ait topraklarda gerçekte ancak bazı haklar devletindi. Toprağı

işleyen ve kullanan gene bireydi. Akşehir yöresindeki Alpsaru köyünün Şehzade

Ebül-Muzafter Rükeddin Kılıçarslan'a temlikine ilişkin bir belge bu bakımdan il¬

ginçtir. Belge, 'Miri topraklara dahil olması icabeden bu köyün devlete ait hak (vergi)

ların hususi bir şahsa devredilmesinden ibaretti ve bizzat toprağı reayanın tasarru¬

funda bulunuyordu" (Osman Turan-Türkiye Selçuklular'ı Hakkında Resmi vesika¬

lar TTK yay. Ani 1 958 S.32)

Kaldıki, köyler de miri toprağın yanı başında ahm-satıma, faize konu olabi¬

len tam bir kişisel mülkiyette bulunmaktaydı. (O. Turan,Selçuklu Türkiyesinde

Faizle Para İkrazına Dair Hukuki Bir Vesika, Belleten sayı 61 s. 251)Köylerdeki bu özel toprak mülkiyeti, Anadolu Selçuklularında geniş toprakla¬

ra sahip varlıklı bir köylü ağa zümresinin gelişmesine yol açmıştır. Devletinin

yapısını incelerken Osman Turhan şöyle yazıyor;

"Ticari ve sanai kazançtan vergi alınmadığına, tersine tacirlerin zararları dahi

devlet kesesinden ödendiğine, ticaretin gelişmesi için karşüıksız yatırımlarda bulunul¬

duğuna göre devlet bu lıarcamalannı nasıl karşılıyordu? Kervan saraylarda konakla¬

yan yolculara parasız olarak sağlanan bu hizmetler için gereken para -bu yolcuların

büyük bir bölümünün de yabancı olduğunu unutmamak gerekir- nereden

sağlanıyordu? Din adamları her türlü vergiden muaf tutulurken (O. Turan, Türkiye

Selçukluları hakkında Resmi vesikalar s. 59) "ya da Melikşah'm gümrük ve ticaret

vergilerini kaldırması nedeniyle Itazinede oluşan 600.000 dinarlık açık kapatılırken

Itangi gelir kaynaklarına başvuruluyordu?" (Age. O. Turan S.267). Elbetteki

komşu devletleri yağma ve, talana uğratarak karşılanıyordu.

Selçuklu, Safevi, Ak ve Karakoyunlu ve Osmanlı toprak sistemi islamiyetin

dışında tutularak incelenemez. Çünkü iç içe geçmiştir.

Akkoyunlu Uzun IHasan'a Ait Kanunlar

Diyarbakır Türkmen Beyi iken, beyliğinin sınırlarını, Azerbaycan'a, Kuzey

Arabistan ve Batı İran'a kadar genişleten Uzun Hasan, daha sonra Tebriz'i ken¬disine başkent edinir.

Uzun Hasan devletini, Karakoyunlulann yıkıntılan üzerinde kurmuştu. Bu ne¬

denle devletin örgütlenmesi ve yürütülmesindeki mirasta kendinden önceki devle¬

tin temelleri üzerinde yükseliyordu.

29

Page 32: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Uzun Hasan 1478'de Tebriz'de ölür. Oğulları arasında taht kavgaları ortaya

çıkar. Bu çelişkiden yararlanan İran hükümdan Şah İsrhail, Akkoyunlu topraklarını

ele geçirir.

Yavuz Sultan Selim'in Şah İsmail'i 1514'de yenmesinden sonra ise Kürdis-tan-Ermenistan ve Iran-Azertâaycan'ı Osmanlıların eline geçer.

Osmanlı imparatorluğunda yani feth edilen yerlerde hemen işgalden sonra,

diğer yerlerde ise daha değişik örneğin yeni padişahın tahta çıkması gibi gerek¬

çelerle yeni tahrirler gündeme getirilirdi. Bu tahrirler her bölgeye ait zirai gelene¬

kler ve vergi özellikleri kanunnamelerle belirtilirdi. Eski Türk-lslam sentezleri bazı

hallerde olduğu gibi kabul de ediliyordu.

Akkoyunlu Hasan, Memluklu Anadolu Selçukluları ve Arap'lardan bazı konu¬

larda etkilendiği açıktır.

Osmanlılar işgal ettikleri ülkelerde halkın alışık olduğu vergi sistemlerine

pek dokunmamışlar. Zamanla değişikliklere yavaş yavaş alıştırarak vergileri to¬

plamışlardır.

1514'de işgal ettikleri Kürdistan'da 15l8'e gelindiğinde hala eski dönemlere

ait kanunlar geçerliydi. Aradan yıllar geçtikten sonra bu kanunlar ortadan yavaş

yavaş kalkmıştır.

Bu durumun nedeni siyasal konumdan kaynaklanmaktaydı. Osmanlı ege¬

menliği kendi askeri ve siyasi üstünlüğünü kabul ettirdikçe alt yapıda da

değişiklikler yaparlar.

Örneğin; Mardin, Urfa, Erzincan, Ergani, Diyarbakır'da Uzun Hasan döne¬minde uygulanan arazi yöntemleri sonraki yıllarda Diyarbakır kanunnameleri biçi¬

minde tek bir biçime sokulmuştur. lOlerkezi otoritenin gücü bu yönde değişikliklerisağlamıştır. Uzun Hasan döneminde her bölge için ayrı ayn yapılmış olan uygula¬

malar 1540lara gelindiğinde tek bir biçimde düzenlenmişti.

1520'de Erzurum'da geçerli olan Uzun Hasan kanunları, halk tarafından ağır

olarak değerlendirildiğinden değişikliğe uğratılır. Adalet,- ^merhamet ve halkın

çıkarlarını gözetme adı altında Osmanlılar bazı değişiklikleri Kürdistan'da işgalden

sonraki yıllarda gündeme getirmeleri, özellikle Kürtleri memnun ederek kendileri¬

ne daha iyi bağımlı kıldırmak ve İran'dan daha iyi bir yönetime sahip olduklannıgöstermek, ayrıca Kürtleri özellikle İran'a karşı tampon olarak kullanmak isteme¬

lerinden kaynaklanıyordu.

islam l-lukukunda Toprak Yasası

Osmanlı hukuk yasaları şeriata dayanır. Taşınır ve taşınmaz mallar üzerinde

şeriat, özel mülkiyet ilkesini kabul etmektedir.

Taşınır mallar da mülkiyet hakkı sınırsızdır. Taşınmaz mallarda ise durum

değişiktir. Örneğin, yeni işgal edilen topraklar devlet malı olarak ilan edilirdi. Buharaca bağlı toprak türüdür. Islamlara ayrıcalıklar tanımıştır.

Araplarda ki kabile aristokrasisi iyi örgütlendiğinden yerleşik düzene geçen

kabilelerde, özel mülkiyetin bazı biçimleri geliştirilmişti. Göçebe kabilelerde ise,

topraklar kollektif mülkiyet halindeydi.

Muhammed, her yeni kaynağı kendisine, yakınlarına ve müminlerine hizmetleri¬

nin karşılığında vermekteydi. (Gaudefroy-Demombynes, M."Mahamet" Paris 1969

30

Page 33: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Aktaran S.Yerasimos Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye s. 71 )

Bu durum devlet mülkiyetinin bir başlangıcını teşkil ediyordu. Aynı zamanda

özel mülkiyetin bütün lıaklarını koruyordu. Emeviler zamanında da devlet kabileci

yapısını koruyordu, (age, s. 72)

İşgal sırasında bir müslümanın elinde bulunan veya islamlığı baskı neticesin¬de kabul etmeden, müslüman olan bir kimseye ait topraklar islam yasaları çerçe¬vesinde zekat olarak kabul edilirdi. Ve öşüre bağlanırdı.

"Bu tür topraklar yalnızca Arabistan'da vardı ve Feth edilmiş ülkeler üzerinde

Müslüman cemaate, bu yollada devlete üstünlük lıakkı tanınmıştı." (S.Yerasimos,

age, S. 72)

İş bununla bitmiyordu. Farklı biçimlerde kendini gösteren bu hak, iki toprakkategorisi yaratmıştı. "İM, eskiden beri müslüman olmadığı belli özel kişilere ait olan

ve bu Idşilerin terk etmediği topraklardan meydana geliyordu. Gerçekte bunlar, müslü¬

man cemaatin üstünlük hakkı, haraç adı verilen ve kabaca sahiplerinin dalıa önemli

rejimler sırasında ödedikleri vergiye karşılık olan bir toprak vergisiyle sakh tutulmak

koşuluyla tasarruf edenlere bırakılmıştı. (Cahen, C. "Pre Otoman" Aktaran

S.Yerasimos age. s. 72)

"Fakat sonraları, bu tasarruf sahiplerinin mirasçılarının çoğu din değiştirip

İslamiyeti kçbul ettiler. Onların bu yolla lıaraçtan bağışık tutulmaları, Itazineyi tam¬

takır kalma tehlikesiyle karşı karşıya getirdi.

Sonunda toprağın statüsünün, tasarruf sahibinin statüsüyle değişmeyeceği ilkesi

kondu. Yalnızca bir kelle vergisi olan cizye'nin lıaraç tutarına eklenip, eklenmemesin¬

de yükümlülünün dini inancı üzerine açıklaması göz önünde tutuluyordu. (Cahen. C.

"L'evolution de l'igta (İkta'nın Evrimi) 1953 Aktaran, S.Yerasimos age. s. 72)

"İslamiyeti kabul eden cizye yerine zekat verir" (Cahen Pre Otoman, AktaranS.Yerasimos, age. s. 72)

Halife böylelikle toprakların, vergilendirme hakkıyla yetindi. Bu durum topra¬kların özel kişilerin malı haline gelmesini engellemedi.

"Sahipleri kaçan veya toprağı işletecek bir mirasçı bırakmadan ölen büyük mali¬

kaneler de devlete aüti. (Cahen, C. "L'evolution de l'igta Aktaran, S.Yerasimos age.

s. 72)

Bu tür yerler ya özel kişilere ya da topluluklara verilmekte idi. Tanınan bu tür

ayrıcalığa katı'a (ikta) denilmekteydi. Katı'a ayrıcalığı hususunda şu iki özellik gözönünde tutuluyordu.

1) Toprağın sahipsiz,

2) Toprağın işlenmemiş olması, gerekiyordu.

Toprak kimsenin olmayıp, fakat işlenmişse bir ayrıcalık olarak verilmiyorancak çiftlik olarak kiralanıyordu. (Aktaran, S.Yerasimos age. s. 73) Daha öncekidevletlerden, müslüman olmayan büyük_ toprak sahiplerinden kalma topraklar,

31

Page 34: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

köylülük ortadan kalkmadıkça sahipsiz ama terkedilmemiş sayılırlar. Bu nedenle,

devlet büyük malikaneleri kimseye veremiyordu. Cahen, C. Bu durumu, "büyük

senyörlerin gelişmesine karşı duran ve orta sınıfın güçlenmesini sağlayan bir öğe ola¬

rak" 6eğer\enö\nyor. (L'evolution de l'igta Aktaran, S.Yerasimos age. s. 73)

Bu sistemden en çok yararlananların başında Arap gazileri geliyordu. Devlet

böylelikle sınırlannı dış güçlere karşı korumaya gidiyordu.Mülk sahibi, malını satabilme, ferağ ve miras bırakabiliyordu. Ayrıcalığı

yoktu. Vergi verirlerdi. Vergi, öşür olarak alınıyordu. Öşür de yalnızca müslüman-lardan alınıyordu. Toprak değerlendirilmediği zaman devlet, toprağı geri alabili¬yordu. Toprağı değerlendiren ayrıca isterse toprağı başka köylülere kiralayabili¬yordu. Bu durum mülk sahibine önemli bir kazanç getiriyordu. Bu yolla hemöşürünü ödüyor hem de gelir elde ediyordu. Sulama ve diğer gerekli işler tümüyle

toprak üzerinde tasarruf sahibi olan tarafından karşılanıyordu.

Devlet bu yolla bayındırlık işlerini, toprağı tasarruf edenin üzerine yığıyordu.

Devlet, bu tür toprak tasarrufu sayesinde köylüleri yeni fetihler konusunda teşvik

etmiş oluyordu. Bir yerde topraklar hizmetin karşılığı olarak veriliyordu. (Aktaran S.

Yerasimos age. s. 73)

"Bu kaynak genellikle özel malikane vergileri üzerindeki bir hakti" (aynı yerde, S. 73-

74)

Toprağın bu şekilde kullanımı intifa hakkına doğru bir gidişatı getirmiştir. Tam

mülkiyetin yerini rantın alması merkezi iktidarın gelişip güçlenmesini doğurmadığı gibi,

bütün eyaletlerin bu yolla özel ellere bırakılmasıyla bir merkezden kopmadanda bahs

edilemez, (S.Yerasimos, age, s. 74)

Emeviler, kabile aristokrasisine dayalı iken onun yerini alan Abbasilermerkeziyet-

çiliğe doğru adımlar atmışlardı. Bunun adımı da orduda atılıyordu. İktidara bağb

maaşlı, özel kişilere bağımlı olmayan bir ordu kurulmasına gidiliyordu. Ordu önceleri

hem maaş hem de ikta olarak ödenen yarı sivil yarı asker Araplardan kurtulmuştu. Son¬

raları parah askerlik ve esirlerden oluşturulmaya başlamlmışU. Vergi sayesinde

maaşları ödeniyordu. Sonraları ikta hızla yerini aldı. (Aynı yerde)

İkta (katra)'ların geri alınması ise sorun oluyordu, devletin gelir kaynakları

haliyle geriliyordu. Askeri şefler haraçları kılıç sayesinde aldıklarından işleri olu¬

rundaydı.

Askeri şefler, ellerindeki olanaktan en iyi bir şekilde çıkarlarına kullanıyorlardı.

Bu nedenle askerlerin maaşlarını ödemek devletçe zorlaşıyordu. Devlet mecburen

sıradan bir askere dahi ikta vermekten kaçınmadı. (VVlttek, P. "La feodalite' musluma-

ne" Brüksel, 1 936, Aktaran S.Yerasimos, s. 74)

Devlet sürekli bir kazanç yolu olarak ikta'lara baktığından bunu sonradan

öşüre bağladı. Askeri şefler buna karşı çıktılar. 'Temelde onlara bırakılan topraklar

değil, vergi alma hakkıydı. Toprağın bütün geliri askerin geçimine ayrılmıştı. Aslında

bir ikta ne mirasla kalabilir, ne de ömür boyu verilebilirdi, ölen bir muktamn (ikta sa-

32

Page 35: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

hibi) çocuklarına o ikta üzerinde hiç bir Itak tanınmaz, yalnızca yetim aylığı

bağlanırdı. Hukuk açısından ikta üzerindeki tasarruf lıakkı, ondan yararlanana, bu to¬

praklarda yaşayanlar üzerinde hiçbir özel hak getirmiyordu". (Cahen C. L'evolution

de l'igta. Aktaran S.Yerasimos, s. 74)

Devletin sözde kalan üstünlüğü karşısında özel mülkiyete dayalı, askeri

şeflerin üstünlüğü gerçekti.

Ayrıca Selçuklulara ve Osmanlılara islam hukukunca geçen toprak üzerin¬deki bir kullanma biçimide vakıftı.

Vakıf sayesinde topraklar, devletten daha üstün bir koruyuculuğa sahip olu-

nulur. Toprak gelirleri kendisinin ve kendisinden sonra gelenlerin yararlanabilece¬

kleri bir biçimdir artık. Gelirleri, dini veya bir hayır kurumunun denetimine bırakılan

topraklar geri alınamaz. Malını gönüllü olarak verenler ise vakıfın yönetim biçimi¬

mde kendisi düzenleme hakkına sahip olurdu. Bu da genellikle vakfa bağışta bu¬

lunanın soyundan gelen kimselere tanınırdı.

Elde edilen kânn hepsi veya bir kısmı kendisine veya varislerine kalabilirdi.

Dini kurumlara ait olan mallar satılmazlardı ve de değiştirilemezlerdi. Nede 20

yıldanfazla bir zaman başkalarına kiralanamazlardı. (Aynı yerde)

Osmanlı imparatorluğunda toprağın devlet mülkiyetinde olması için toprağın

üretken yani bir artı-değer yaratması gerekliliği vardı. Öyleyse herhangi bir yapı

üzerinde bulunan, arsalan bahçeler ve bostanlar devlet malı sayılmazdı. Bu konu¬

da Kanuni Döneminde (1520-66) Budin Kanunu'nu yayınlayan Ömer Lütfi Bar¬

kan geniş izahat verir. Bu tür uygulamalar işgal edilen ülkeye görede değişirdi.

Budin Kanunu Macaristan'a özgüydü. Genelleştirilmesi yanlıştır. Örneğin kentler¬

de toprak özel kişilere aittir. Köyler ise devlet malı sayılırdı.

Devlet mülkiyetinin dışında kalan bir toprak katagorisi daha vardı o da işgal

edilen Müslüman devletlerin topraklarıydı. Osmanlılar bu topraklardaki durumu

gözeterek özel statüler getirmişlerdi.

Özel statüler dışındaki taşınmaz mallar ise devlete aitti .Topraklar böylelikle;1) Padişahın şahsında somutlaşan devlet mülkiyeti,

2) Miras yoluyla intifa hakkına sahip reaya.

Bunun yanısıra devlet memurlarıda, belli bir toprak parçasını ve onun gelirle¬

rini üzerine geçiren devletten maaş almayarak toprak rantından geçinenlerde

vardı.

Reaya:

Devlet, reayaya toprak emekçilerini bağrında toplayan apayrı bir sınıf gözüy¬

le bakar. Bu sınıfın içinde ulemada vardır... Bütününe "askeri" denilen yönetici

sınıfın da aynı zamanda karşıtıdır. Askeri sözcüğü kılıç kullananı dile getirir.

Reaya ise kılıç kuşanmazdı. Reayalar, çiftçi soyundan, yerleşik hayata geçmiş

göçebelerden oluşan bir kesimdir. Kişi toprağa bağlanmcada onun ve soyunun

durumunuda belirliyordu.

O dönemlerde nüfusun imparatorlukta az olması, nüfusun ekonomi üzerin¬

deki etkisini oldukça arttınyordu. Bu nedenle devlet kişileri tesbit ettiği yerlere

bağımlı kıldırmak istiyordu. Bu konuda bağlayıcı hükümler çıkarmıştı.

33

Page 36: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Reayaya miras yoluyla ya da tapu adlı bir iktisap vergisi ödeyerek toprağın

tasarruf hakkına sahip olabilirdi.

Devlet, kanunda gösterildiği tarzda ekip biçmeyene ceza verdiği gibi,

toprağı terk edip gidenin yerine araziyi sipahiyede verebiliyordu.

Devlet, toprağın miras yoluyla bölüşülmesinden kaçınmıştır.

Toprak, ölen bir kimsenin akrabalarına verilirdi.Toprağın tasarruf hakkı

kadınlara da verilirdi. Hısım akraba yoksa toprak üzerinde bir ortaklık varsa, to¬prak onlara kalırdı. Ortaklıkta yoksa, toprak köydeki topraksız kişilere devredilirdi.

Bu yolla alınan toprak ise satılamazdı.

Toprak Kirası

Bir çift öküz ve karasabanla toprağın işlenmesine "çiftlik" denilirdi.Toprakta

bir ölçü vardır. Buna müd denilir. Eyaletlere, toprağın niteliğine ve dönümüne

göre müd ölçüsü değişirdi. Fakat bu değişiklik çok büyük bir farklılık göstermezdi.

Topraktan "çift resmi" denilen vergi alınırdı. Vergi toprağın sayısı üzerinden

alınırdı.

"Tarihi açıdan kelle vergisi, yani cizye, öşürün bırakılıp onun yerineharacın ge-

nelleştirildiği günden sonra, gayrimüslümler için ek bir vergi olarak ortaya çıktı."

(S.Yerasimos, age. s. 126)

"Osmanlılar çğıda, kelle vergisi melezleşmiş bir biçimde ve çift res inadıyla gene-

lleştirilirken, gayri müslimler gene cizye denen fazladan bir kelle vergisi ödemeyi sür¬

dürdüler. Hukuk açısından bu çift resmi, her yd çıplak mülkiyet sahibine giden bir to¬

prak kirası olarak ortayaçıkar." (aynı yerde)

Vergi naiti olarak alınırdı. Kürdistan'da ve Suriye de vergi tutan daha ağırdır.

(H. İnalcık, Osmanlılarda Raiyet... Aktaran S.Yerasimos, s. 126)

İmparatorlukta vergi toplanması farklılıklar göstermektedir. Coğrafi dağılım,

eyaletin konumu bu durumda etkendir.

Bir reaya bir çift büyüklüğünde bir toprağa sahipse bir tam çift resmi öderdi.

Bu vergi toprağa bağlıdır. Eğer reaya yanm çift sahibiyse (yarım çifte nim çifte de¬

nirdi) yarım çift resmi öderdi. Eğer elindeki toprak daha da azsa o zaman benna

denilen toprağın miktarından bağımsız ve değişmeyen bir vergi öderdi.

"Bennak evli bir reayadır, yani bir hane sahibi sayılır ve nim çiftten daha az bü¬

yüklükte bir toprağı ekip biçer. Bu toprakta çift gibi, sipahiye bir tapu harcının öden¬

mesiyle edinilmiştir. Bennakm durumu katı ölçüler içine alınmamıştır; bir bennak her

zaman bir tam çift sahibi durumuna gelebilir. " (S.Yerasimos, age, S. 1 27)

Bennakm altında topraksızlar vardır. Kürdistanda topraksızlar diğer bölgeler¬

den daha fazla vergi verirlerdi. Bu durumu kelle vergisi olarak adlandırmak gere¬

kir.

Ailesinin yanında olan bekar erkeklerden (mücerred) vergi alınmazdı. 20

yaşından büyükse 6 akçe vergi alınırdı. Bunlara "caba" veya "kara"da denir.

Evlenen bekarlara cababenak denirdi. Ayrıca dul kadınlar da (bive) aynı

tarzda vergilendirilmiş olmakla birlikte sayımda ayrı tutulurlardı.

34

Page 37: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Sipahilerden alınan ürün vergisine "öşür" denilirdi. Ürünün 1/10 ile 1/5'iarasmda değişirdi. Öşür bütün toprak ürünlerini kapsardı.

Öşür genellikle aynı olarak alınırdı. Genellikle harman kaldın İd ıktansonraödenirdi. Sonraları (15. y.yıl sonlarında) 1 Mart günü alınmaya başlanmıştır.

Para Cezaları ve Harçlar

özel kişilerin devlet yönetimiyle olan ilişkileri neticesinde ortaya çıkan vergi¬lerde yardı, ki bunlar izin akçeleri ve para cezalarıdır.

Örneğin, evlilik sırasında kız tarafı, evlilik izni için vergi verirdi. Bu durum kıztarafının "başlık" istemesine neden olurdu. Aynca can yakan, canı yananlara

ödeme yapardı. Buna "cürmiye" denirdi. Devlet araya girerek ceza paralarına el

koyardı.

Ayrıca devlet bir köylünün hayvanın başkasının tarlasına girmesi halinde fa¬

lakanın yanı sıra ceza parası da alırdı.

Kürdistan'da 16. y.yılda angarya hala geçerlidir. Devlet bunun yerine vergi

koymaya çalışır.

Müslüman ve gayri müslümanlar yukandaki vergilerden aynı biçimde öder¬

ler.

Gayri müslümanlar ayrıca cizyeyi ödemek zorundadırlar. Bu vergiye çoğu

zaman haraçta denir. Ayrıca "ispençe" adı verilen bir vergide alınır. "Gayri müs¬

limler çift resmine eşit ispençeyle cizyenin toplamını öderler. " (S.Yerasimos, age. S.

132)

Ayrıca devlet "Avariz" denilen bir vergi daha toplardı. Reaya, sınır boylarına

doğru yürüyüşe geçmiş ordunun yiyeceğini sağlamakla yükümlüydü. Doğrudan

devlet tarafından toplanırdı. Ya aynı ya da nakdi olarak alınırdı.

Reaya toprağa bağlıdır. Toprağı terkedemez ve ekip biçmek zorundadır.

Aynca artık-ürününü devlete veya temsilcilerine vermekle yükümlüdür. Yanı sıra

reaya devlet hizmet ve etkinliklerine katılmak zorundadır.

Reaya'da hemen hemen kast sistemi vardır. "Normal olarak kırlardaki nüfus

fazlasını oluşturan topraksız reayanın vergisini ödediği sürece başka yere gitme hakkı

vardır. Hatta çift sahibi reaya bile, on beş yıl izini kaybettirmek yada çift bozan akçesi¬

ni ödemek koşuluyla toprağından ayrılabilir. "

Devlet sipahiliğe geçmeyi çok sıkı denetlediğinden, sipahiliğe geçmek ol¬

dukça zordur. Hatta padişah değişikliklerinde ihbarlar neticesinde sipahi oğlu

olmadıkları savıyla birçok sipahinin, sipahiliğinin elinden alındığı çokça rastlanılan

bir durumdur.

Göçebeler de reayaya yakın bir konumdadırlar. Daha az üretken, hareketli

bir konumda olan göçebeler daha zor vergilendirilmeye tabi olurlardı. Bu nedenle

devlet bunlan yerleşik hayata geçirmeye zorlardı.

Tımar

İmparatorluktaki, kendine özgü toprak yasasının en yaygın biçimi tımardır.

Bizans, Selçuklu etkilerini taşır.

"Tımar sözcüğü, hem merkezi yönetsel sistemce mal ve insan kaynaklarının

sayımı yapılıp geUrleri belirlenmiş bir toprak parçasını; hem de, devletin atadığı bir ya

35

Page 38: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

da birçok kişinin bu toprağın rantım kendi üzerine geçirmesini sağlayan bir sömürü

biçimini dile getirir. Bu Idşi ya da kişiler, buna karşılık orduya, bu rantın tutan ölçü¬

sünde donatılmış savaşçı sağlarlar." (S.Yerasimos S. 1 35)

Tımarlar bölünmez bir bütün halinde kabul edilirlerdi. Ve çoğu kezde birden

çok kişinin tasarrufunda bulunurlardı. "Bu tasarruf ortaklaşa yada paylar duru¬

munda olabilir. "

Bir tımarın ortaya çıkması, toprağı ve üzerinde yaşayanların olması gerekir.

Bir veya bir kaç köy, bir tımarı oluşturabilir. Köyler çoğu kez birçok tımar, ya da

ortak tasarruftaki bir tımarın birçok payları arasında bölüşülmüştür.

Büyük tımarlara, köyler, kasabalar, hatta şehirler, pazar yerleri, limanlar,

özel kazanç sağlayan yerlerde dahildir.

Tımar arizelerinin çoğu, sipahiler gelmeden önce reayanın tasarrufundadır.

Bu durum onlan toprakları üzerinde temelliliğini getirdiği gibi sipahi tarafından

tapu karşılığı reayayada bırakılırdı. Aynca doğrudan doğruya sipahiye ait araziler¬

de vardı ki bunlara "hassa" denirdi.

Sipahilere, süvari ya da tımarlı sipahide denilirdi. Yönetici sınıfın tabanını

oluştururdu. Görevi savaşmaktır. Çağrıldıkları zaman ya tek başlarına ya da

sayıları önceden belirlenmiş silah arkadaşlarıyla birlikte orduya katılmak zorundaydılar.

"Bunlar maaş yerine talandan aldıktan pay bir yana, kendilerine bağışlanan tımarın

bütününü meydana getiren belli kaynaklar ve insanlar üzerinden gene belli miktarda

bir vergiyi kendi yararlarına toplamakla kesinlikle yetkili kılınmışlardır. Yönetici

sınıfın bir kesimi olarak bunlann ayrıcalıkları mirasla kalır, ama daima görevleriyle

bağımlıdırlar." (S.Yerasimos, age. s. 137) Timar beylerinin yerli bir asalet

sınıfından gelmesi zorunluluğu yoktu.

Tımar sayımları, merkezi yönetimce yapılırdı. Merkez görevlisiyle birlikte

yerel kadı bu işi yürütürlerdi.

"Boşta kalan tımarlar, gelir tutarlarına göre, dereceleri o tımarın maddi kay¬

naklarına uygun sipahilere dağıtılır"dı.

Tımarlar "berat ve teskire" denilen hak fermanı ile ihsan edilirdi.

"Geliri daha az olan tımarları eyalet valileri, yani 'beylerbeyi'ler verebilirdi. Bu

durum ise leskireli ve teskiresiz tımar aynmınt doğurmuştur. Teskiresiz tımar sistemi

1530'da kaldırılmıştır."

Sipahiler, savaş sırasında beraberlerinde gelirleri oranında asker getirmekle

zorunluydular. Bu askerlere "cebelü" denirdi. 15. y.yılda 2 bin akçelik bir gelire

sahip olana 1 cebelü düşüyordu. Bu da kendisinin dışında kimseyi askere götür-

memek demekti. Bu sayı, 4 bin akçeye bir, 6 bin akçeye iki kişiye denkti. 17.

y.yılda 5 bin akçeye 1 cebelü getirilmeye başlanıldı.

Reayanın olağan ve düzenli vergileri sipahinindi. Fakat bazı yerlerde çift

resmi sancak beyleriyle bölüşülürdü. 1522'de bunada son verildi. Olağan üstü

vergiler devletçe alınırdı. Ayrıca sancak beylerine verilen para cezaları da vardı.

Sipahiler görevlerine bağlı olarak, evlenme harçları dışında vergi vermezler¬

di.

Sipahiler, topraklarının ellerinden çıkacağı korkusunu taşımazlardı. Sipahi¬

ler, arazilerini daha büyük bir tımarla değiştirme olanağına sahiptiler.

36

Page 39: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

"Sipahinin tımarı üzerinde sık sık denetim ve müdalıaleler, sipahinin bir yenisini

istemek üzere kendi tımarından vazgeçme kolaylığı, orduya katılmazsa hemen açığa

çıkarılması, yeni bir tımar edinebilmesindeki aynı kolaylık ve dolayısıyla tımarların /ta¬

bire sahip değiştirmesi, işte bütün bunlar bize sipahilerden yola çıkan yerel babadan

oğula geçen bir aristokrasinin niçin doğamadığım gösteren önemli öğelerdir."

(S.Yerasimos, age, S 139)

Sipahiler, toprak aristokrasisini temsil eden zengin mülk sahipleri olarak gö¬

rülemezler.

Tımarlar, gelirleri 10 bin akçeden 20 bin akçeye kadar olana tımar, 20 bin

akçeden 100 bin akçeye olana zeamet, 100 binden yukarısına has denilen kate¬

gorilere ayrılmıştı.

Nitel açıdan ise serbest ve serbest olmayan tımarlar olmak üzere ikiye

ayrılmıştı.

Serbest ve serbest olmayan tımarlar, bir başkasına verilselerde statüleri

değişmezdi.

Tımarlar hiyerarşisinin yetkililerinden olan subaşı ve sancak beyleri daha iyi

kazançlara sahiptiler. Bunlar kendi yönetim bölgelerinin harç ve ceza akçelerini

alma hakları da vardır. Ceza akçeleri sipahi ve subaşı arasında bölüşülürdü. Bazı

yerlerde bir ürünün satış tekelide bunlardaydı. Sipahilerin dışında sınır boylarımda

akıncılarda vardı.

Has; hem padişaha ait toprakları hemde geliri 100 bin akçeden fazla olan,

yüksek devlet memurlannı kapsar.

Haslar içerisinde geliri devlete ait olanlar Havass-ı Hümayın, geliri kişilere

ait olanlar ve o kişinin mevkisine göre Sancakbeyi hassı, Vüzera Hassı gibi isim¬

ler almaktaydı.

Miri arazi dışında, mülk arazileri vardı. Bu tür araziler kişiye ait olup istedi¬

kleri gibi tasarruf edilebilinirdi. Miras olarak kalabilirdi. Ayrıca kirayada verilebili-

nirdi. Kiralama usulüne Malikane hisseside denirdi. Toprağın durumuna göre 1/5,

1/8 gibi alacak tesbitide yapılabilirdi. Bu tür topraklar vakıf halinede getirebilinirdi.

Vakıf malları amacın dışına çıkan lamazdı. Mülkü ve Miri arazilerde soya bağlı bir

statüde olabiliyordu, özellikle Doğu'da bu tür uygulamalara rastlamak mümkün.

Bazı Kürt aileleri nesilden nesile değişmez 'sipahi' veya 'beyzade' olarak statüle¬

rini devam ettirmişlerdi.

Doğu'da, Safevilerle Osmanlılar arasındaki savaşlar nedeniyle toprakdaki

statüler değişikliğe uğramıştır. Dahası idari düzenlemeler bozularak, paranın

kıymeti düşmüş, gelir kaynaklarıda azalmıştır. Sosyal kanşıklıkların artması

Batılıların yeni deniz yolları keşfetmeleriyle birlikte Doğu'nun önemide giderek

azalmıştır.

Savaşlar, köylerdeki yaşamıda etkilemiş. Ancak nisbi bir sükunete

kavuşulduğunda tekrardan canlanma ancak 12-13 yıllık bir zamanı almıştır.

37

Page 40: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Toprakta izlenen siyasetin ana yönü hakkında toprak sorunları üzerine Tür¬

kiye'de en çok yazan Ö. Lütfü Barkan şöyle diyor;

"özellikle, kuvvetle yerleşebildiği ülkeler üzerinde kendi kuvvet otoritesine rakip

olabilecek her türlü soy ve toprak asaletini kökten sökecek tedbirleri almakla

uğraşmaktır." (Ö.L.Barkan, Türkiye'de Toprak meselesinin Tarihi esasları ülkü

sayı 60. s. 61) diyor.

Bu anlayışı kuşkusuz ki gücüne, otoritesine, koşullara göre uygulamaktadır.

Ama hedeflediği tek kendi otoritesidir.Diş geçiremediği oranda karşısındakini iste¬

meyerek tanıması, "hak vermesi" söz konusuydu.

İmparatorlukta, devlete ait topraklar üzerine yerleştirilen köylüler, bazı

koşullara ve sınırlamalara bağlıydılar. Bu sınırlamalar içerisindeki en çarpıcı olanı

devletin belirleyeceği yerde oturmak ve yazıldığı toprağı bırakmamak zorunda

olmasıdır. Savaş nedeniyle boş kalan yerlerin doldurulması, yeni işgal edilen yer¬

lerin "iskanı" vb. gibi amaçların sürgün politikasıyla halkın zorla bir yere

yerleştirilmesi amacını güdüyorlardı.

Tarih araştırmacılarından Halil İnalcık'ta Osmanlı fetihlerinde aşağı yukarı

sistematik olarak uygulanmış olan iki ayn aşamanın bulunduğu görülmektedir.

Osmanlılar önce komşu devletler üzerinde bir çeşit 'suzeren'lik kurmak, sonrada

yerli hanedanların ortadan kaldınlmasıyla bu ülkeler üzerinde doğrudan doğruya

bir denetim sağlamak istemişlerdir. Osmanlıların doğrudan doğruya denetimi, il¬

kece ülkelerin halkının ve olanaklarının defter'lere sistemli olarak kaydedilmesine

dayanan 'tımar' sisteminin uygulanması anlamına gelmiştir.

"Kısacası, tımar sistemi ve kul sistemi, sultanlara esldfeodal ve aristokratik öğeleri,

merkezi hükümet zararına güçlenmekten etkin olarak engelleme olanağı vermiştir.

Buda aşamalı olarak başarılmış ve mutlak bir yöneticinin merkezi yönetimiyle, feth

edilen topraklardaki çeşitli öğelerin ağır ağır bütünleşmesiyle tamamlanmıştır." (Halil

İnalcık, Ottoman Methods of Conguest, Studio İslamicas. 122)

Bu açıklamaya İsmail Hüsrev karşı çıkıyor; "Fetihten sonra 'feodalizmin

olduğu gibi bırakıldığı Bosna, Hersek, Eflak ve Boğdun derebeyliğinin Avrupa feoda¬

lizminden ayrımı yoktur. Doğu vilayetlerine gelince, burada, Osmanlı sancakları

dışında kalan "ekrat beyi sancaktan, hükümetler ve mir aşiretleri"yle toprak köle¬

liğine dayanan bu sistem yüzyıllarca sürmüştür. Osmanlı toprak örgütünün çerçevesi

içine alınmamış olan ve "azil ve nasp" kabul etmeyen bu "ekrat sancakları", "mülki¬

yet üzere zapt ve tasarruf olunan hükümetler", "oğul veya akrabaya aktarılan mir

aşiretleri" Doğu'da özel bir derebeyliğin doğmasına yol açmıştır." (İsmail Hüsrev,

Türkiye'de Köy İktisadiyatı s. 167)İsmail Hüsrev, dönem dönem uygulanan politikalan tüm zamanlar için ge-

çerliymiş gibi yorumluyor ve bilinçli çarpıtıyor. Kürdistan'da Osmanlılar her zaman

merkeziyetçiliği düşünmüşler fakat mevcut koşullara göre davranmaya

çalışmışlardır.

38

Page 41: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Devlet, tımar, has ve zeametlerde serbestçe kullanılır ve intifa hakkının sahi¬

binin gelirlerini denetlerdi. Diğer tasarruf biçimleri, merkezi bürokrasinin müdaha¬

lesini gittikçe sınırlandırarak, tımarla özel mülkiyet arasında bir geçiş oluşturur.

Osmanlılarda, bir devlet görevinin karşılığı olarak kullanılan toprakların

yanısıra, kişiye bağlı, böylecede sahibinin coğrafi ve toplumsal durum

değişikliğinden bağımsız bazı topraklar daha vardır.

Böylesi bir tasarruf biçimi, devletin kendi mülkiyetindeki toprakları özel

kişilere bırakmasının olduğu gibi fiili bir durumun özümsenmesi ve yasayla kabul

edilmesinin bir sonucuda olabilir.

Örneğin, uç beyleri ve özelliklede Rumeli'de olanlar, işgaller yaptıkça büyük arazi

parçlarmı kendilerine bağlarlardı. Devlet ise, hukuki açıdan bir kolayını bulup bu duru¬

mu onaylardı, (age, s. 141)

Güçlü aşiretlerde aynı yolu tutuyorlardı. Bazı aşiretler hizmetlerinden dolayı,

kendi kabilesi içerisindeki ceza vs. gibi işlerden sorumluydular. Hangi sancağa

tabi iseler, o sancakla işlerini yürütürlerdi. Aşiret reisliği- ise oğula veya akraba-

lanndan birine verilirdi.

Bu durumda aşiret reisi serbest tımarla eş tutuluyordu. Ve askeri sınıf hiye¬

rarşisi içinde ona göre bir yer tutuyordu. Devlete karşı yükümlülüklerinde ise

buna göre işlem görüyordu.

Devlet bu tür aşiretlerle olan ilişkisinde toprağın tasarrufunu hizmet karşılığı

vermemiştir. Tersine daha önce kazanılmış bir durumu onaylamıştır. Böylesi tasa¬

rrufa yurt denilirdi.

Yurt'luklarda, yurt sahibi aşiret reisinin şahsında bir tek kişi olabileceği gibi,

ortak mülkiyetle bütün aşirette olabilir.

Yurdu işleyenler tahıl üzerinden salariye ve öşür veriyorlardı. Göçebeciler

ise daha geniş bir tasarrufdan yararlanıyorlardı. Devlet özellikle göçebelerin ordu¬

ya at yetiştirmesini istiyordu.

Kürt aşiretleri arasında bu tür tasarruf biçimi çok yaygındı. "Ve bir kısmı

ocaklıktır ki hıyu-ı fetihte bazı ümeraya hizmet ve itaatleri mukabelelerinde bervech-i

te'bid sancak ve has tarikiyle tercih olunmuştur ki bu makulelere erbab-ı divan iti-

lahında yurtluk ve ocaklık derler. Kürdistan beyleri ve lıakimleri bu kabiledendir. Yine

sancak itibar olunur; Selatin'i Selef ve haleften ellerinde beratları vardır. Ve temessü-

kitleri mucibince bunlar azl ve nasbi kabul eylemezler. Beyler beyi ile maan sefere

eşerler; bunlardan birisi fevt olursa veyahut eday-ı hizmet etmese yurdu ve ocağı

olmağ'le sancağı ve lıaslan oğluna ve akrabasına verilir; lıariçten kimseye virilü gc/-

/ne»ıifft>."(Aktaran,I.H.Uzunçar, Şili Kanuni Osmani, age, s. 142)

Kürt aşiret reisi toprak rantının mirasla geçen intifa hakkı sahibi olmanın

yanısıra ve Osmanlı yönetsel sistemi çerçevesi içerisinde de yönetici duruma ge¬

liyordu. 17. y.yılda yasa koyucuları bu durumdan ötürü bu örgütlere "beylik" yada

bazılarına "hükümet" adını veriyorlardı. "Diyarbakır eyaleti 19 sancaktır. Bunlardan

11 tanesi ise Osmanh Sancaklarıdır. (...) Bu sancakların 8'i Kürt beylikleridir. Gerçi

39

Page 42: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

fetih sırasında sancak itibar olunmuşsada aslında dirlik ve ocaklık üzere idare olunurlar.

Bu beyliklerde azil ve tayin şekilleri kabul edilmez. Öldükleri zaman beylikler doğrudan

doğruya oğullarına geçer. Hariçten kimseye verilmez.

"Hükümet olmayan sancakların mahsulleri deftere kayıt edilir. Bu sancaklarda

zeamet ve lıaslar mevcuttur. Sancaktarın beyleri Alaybeyler diğer sancaklarda olduğu

gibi askeri hizmetim yapar. Hizmeti yapmayanların sancağı elinden alınarak oğluna

ve akrabasına verilir. Hükümetlerde zeamet ve tımar yoktur. Hakimleri mülkiyet üzeri¬

ne zapt ve tasarruf lıakkına haizdirler. (Ayni Ali Efendi -Kanunnamesi Ali Osman,

An. 1964, Aktaran S.Yerasimos. s. 142)

Osmanlı imparatorluğunda ayrıca "malikane-divam" adı verilen topraklarüzerinde iki ayrı haklar kategorisi biçiminde bir tasarruf hakkı daha vardı. Bir

yanda mülk sahibinin hakları, (malikane) diğer yanda hükümetin hakları (divani)

bu anlamda bu topraklara malikane-divani denir.

"Bu sisteme göre vakıf veya mülk olan şey topraktan ve toprak üzerinde yaşayan

köylüden alınan her türlü vergiler olmayıp, sadece toprağın kuru bir mülkiyet

hakkulır. Bu itibarla sahipleri köylüden yalnızca bir toprak kirası istemek hak ve sela-

hiyetine haiz bulunmaktadır. Malikane hissesi tabir edilen bu toprak kirası ise umumi¬

yetle mahsulün (mahsule, hububat, bağ, bahçe, bostan ve kovan öşrü ile değirmen

resmi dahildir), beşte, yedide veya onda biri olarak kabul edilmiştir. Bunun haricinde

toprağın ve toprak üzerinde bulunan köylülerin devlete vermeğe mecbur oldukları

bütün diğer lıak ve resimler divanı namı altında doğrudan doğruya devlete yani orada

devleti temsil eden sipahi veya amire ait bulunmaktadır. Bu vaziyette her köyün biri

malikanesine, diğeri divanisine tasarruf eden iki sahibi vardır. Ve köylü yetiştirdiği

mahsulden bir veya iki onda bir malikane hissesi olarak toprak sahibine verdiği gibi

ayrıca bir onda bir veya beşte birde divani hissesi diye sipahiye vermektedir".(Ö.L.Barkan, Malikane, Divanı Sistemi, Türk Hukuk ve İktisat Tarii Mec. Cilt 2 İst1939)

Esasta "malikane ve divanı payları arasındaki bölünme tabanda, yani toprağın

kirasında ya da verdiği üründe ortaya çıkmaz; dini vergiler, örfî vergiler ayırımında or¬

taya çıkar." (S.Yerasimos, s. 143)

Paylaşılan toprağın artık-ürünü öşürdür. Devlet için en önemli sorun toprağıişleyenden, onun siyasal, iktisadi, sosyal konumuna göre bir yolunu bulup vergialmaktır.

Devleti, özel mülkiyeti tanımaya zorlayan dini hukukudur. "Bundan dolayı,

tek bu alanda Devlet, özel mülk sahibinin vergi toplamasına izin verir."

(S.Yerasimos, age, S. 144)

Devlet ayrıca reaya üzerindeki denetim hakkını kendi elinde tutmak iste¬diğinden, bu tür topraklar üzerinde yaşayan reayanın koşulları, tımarlardayaşayanlarla aynı biçimde düzenlenir. (Ömür boyu ve mirasla kalan intifa hakkı.

40

Page 43: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

benzeri vergi) "toprak, malikane, sahibinin mülkü adedildiği Mide, onu çiftçiye kira¬

layanlar bu malikane hisselerine sahip olan kimseler olmayıp, devletin mümesiü olansipahilerdir. "

"öşürün bölüşümü hep yan yanyada olmaz.' Ve vilayet-i Erzincan'ın vakfolankurasından on kadimin onda üç almagelip ikisi divanı ve birisi malikane ki vakf içinalınırimiş"'{Erz\ncan Kanunu, Ö.L.Barkan, Osm. İmp. C. I, aktaran S.Yerasimoss. 144)

Malatya sancağınında tümü malikane-divam olarak yönetilmekteydi.Osmanlı devletinin topraktan bu yolla vergi almasının nedeni. Hiç kuşku yok

ki bölgeler gücünün yetmemesinden kaynaklanıyordu. Yerel güçler toprakrantının bir kısmını kendi eline geçiriyordu.

Ayrıca eşkincülü tımar denilen "kanun gücünün ancak vergi alma lıakkım ku¬

llandığı, klasik anlamda bir özel mülkiyet biçimide vardı. Bu arada her türlü vergi ka¬

çakçılığına karşı konulan yaptırımlar, özel mülkiyetin temeline bir zarar getirmez,

yalnızca devletle borçlu olunan tutarın zor kullanılarak alınmasını amaç edinir.''(S.Yerasimos age, s. 145)

Devlet 18. y.yılda devlet hazinesi için düzenli gelir kaynağı bulmak ve, ma-llann tam mülkiyetini ele geçirme doğrultusunda adımlar attı.

Vakıflar bu el koymanın dışında kalıyordu. Gücünüde islam yasasındanalıyordu. Vakıf kurucusu gelecekteki yöneticiyi seçebildiği gibi, kendi' soyundangelenlenn geçimini de güvenceye alıyordu. Vakıf sadece topraklada sınırlıdeğildi. Herçeşit gelir vakıf edilebilinirdi.

İmparatorlukta ayrıca çeşitli hizmet işlerine bakan, yol yapan, köprü onaran,yelken bezi yapan, at besleyen, hayvan besleyen vs. gibi kişiler çeşitli yerlere buişlen yapmak için yerleştirilmişlerdi. Sipahilerden daha az bir gelire sahiptiler. To¬praklar bu hizmet sahiplerinin tasarruflanna bırakılmıştı.

Müsellem denilen Osmanh ordu gücünün ilk süvari birlikleri Türkler arasından to¬

planıyordu. Daha sonra yerlerini Yeniçeriler alınca bunlar yardımcı işlere verildiler(Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 2) Müsellemler de genellikle ortak mülkiyetlitımarlara sahiptiler.

Müsellem örgütlenmesinin Rumeli'de ilk başlandığı dönemlerde bunlara çif¬tlikler verildi. Bu çiftlik ancak çiftlik sahibinin geçimini sağlayabilecek ve ancak sa¬hibi tarafından ekilip biçilecek yerlerdi. Bunlar vergi yerine askeri bir yükümlülü¬kleri vardı. İmparatorluğun ilk yayıldığı yıllarda işgal edilen topraklarda sonradangetınlenlenn kalıcı olması açısından devletçe böylesi bir çizgi izlenmişti.

Yayalar da ilk Osmanlı Askeri oluşumunun piyade güçleriydi. Bunlarda 17y.yılda reaya yapılmışlardı. Zeamet ve tımara.bağlanmışlardı.

Doğancılar (hükümdarlık sarayında doğan, şahin vb. avcı kuşları yetiştirenler) ve

derbentçiler de belli bir mesleğe görevlendirildikleri için askeri hizmette bulunmazlardı.

Bazı yardımcı güçler ise ortak mülkiyet durumunda tımarlara, bazılarıda çiftliklere sa¬

hiptiler. Bunlar kendi aralarında birimler olarak gruplaşıyarlardı. Her birim, üyelerden

41

Page 44: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

her birini her yd değiştirerek savaşa yolluyor, geri kalanlar ise onun geçim giderini

karşılamakla yükümlü oluyorlardı. Buna karşılık birimin bütünü vergilerin tümünden

veya bir bölümünden bağışık tutuluyordu (Bkz. S.Yerasimos, S. 148)

Sefere katılmayanlar, askeri sınıftan sayılmazlardı. Dolayısıyla da tımar yada

çiftlik gibi ayrıcalıklara sahip olamıyorlardı. Ancak yapmakla yükümlü olduklan

bazı hizmetlere karşılık, bazı vergilerden muaf oluyorlardı.

Ayrıca imparatorlukta Avariz bağışıklığı denilen önemli bir ayrıcalıkta vardı.

Olağan üstü vergi olarakta bilinir. 16. y.yılın ikinci yarısından itibaren yaygınlık

göstermiştir.

Bütün bu yükümlülükler mirasla kalırdı. Bunlardan kaçınmak veya tersine

bunları edinmek ne kişinin ne de cemaatlerin hakları yoktu.

"Devlete ait olan ve doğrudan doğruya onun tarafından yönetilen topraklara,

yüksek devlet görevlilerinin lıaslanndan ayırmak için "miri lıaslar" adı verilir. Burada

reaya doğrudan doğruya devletle karşı karşıya gelir ve ilke olarak yönetici sınıftan hiç

kimse toprak rantının bir bölümünü kendi adına kaldırmak için araya giremez.. Bu to¬

praklan, doğrudan, doğruya merkezi yönetimin atadığı ve maaş verdiği devlet memur¬

ları yönetir." (S.Verasmos age, s. 149-150)

1527-28 yılına ait mali raporda 23.240 tımar, 3000 zeamet 140 has vardır.

Padişah toprak rantının % 51 'ine sahiptir. Tımarlar bu gelirin % 35'ini, özel mül¬

kler ise % 12'sini kapsar. Bu özel mülkler ise orta Anadolu ve Kürdistan'da bulun¬

maktadır. İmparatorluğun nüfusu ise 11 milyon olarak tahmin edilmektedir.

42

Page 45: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

15 ve 16. YüzyıllardaOsmanlılarda Toprak İşçiliği

İmparatorluğun büyüme dönemlerinde hızla esirlerin sayısı da çoğalıyorduKolelenn Osmanlı toplumu içindeki yeri ne olmuştur?

Osmanlı toplumu içinde esir olanlara ortakçı, bunlann oluşturduğu köylereise kulluk denilirdi. 16. y.yılda bu kulluklann sayısı azalır. Ve bir müddet sonradaortadan kalkar.

Feodalizm denilince akla öncelikle toprak ve ona bağlı sorunlar akla gelir. ^^"^'®!'.,^®' öncelikle toprağa yerleştiriliyorlardı. Hepside padişahın kulları ve

canyelen idiler. Ve onlann soyundan gelenlerde kul olmaya devam ediyortardıOsmanlılar, köleleri büyük çiftliklerde ırgat gibi çalışmalanndan çok, küçük

çiftçi işletmelerinde kendi adlarına çalışır bir durumda toprak, tohumluk hayvanl'^-M û^f^ beylikten sağlanarak hürbir çiftçi gibi toprağa bağlanmışlardır. Böy¬lelikle hukuksal ve ekonomik olarak yarı-özgür denilebilecek köle ve özgür köylüarasında bir yer edinmesini sağlıyordu.

Ortakçı kullar sahiplerinin malıydılar. Azat edilmedikleri müddetçede kölelikh^ukumlenne tabı idiler. İslamiyette görülen Rıkkiyet yöntemi esasta uygulknmak-

Kölelerin miras hakkı özgür olarak kabul edilen reayadan farklıydıDışandan evlenmek, özgürce istedikleri yerterde çalışmak, seçmek, angar¬

yadan kaçınmak mümkün değildi. Avmpa'da görülen sert (toprak köleleri)lerleçok büyük benzertikleri vardı.

Osmanlı kanunlarının bu ortakçılar üzerine çok sınırtı yazılan vardır GenelOsmanlı kanunlarından farklılıklar göstermektedir. Örneğin nüfus ve arazi kayıtdefterlennde Hıristiyan ve Müslümanlann yetişkinleri kayıt edilmelerine karşın or-takçılann tümü demirbaş eşya gibi kayıt edilmekteydiler

İlk dönemlerde sürgünler arasında fark vardı. Bu ikinciler kullar olarak kabulediliyorlardı.

Sürgünler reayadan ayrı olarak tıpkı ortakçılar gibi sayıma dahil ediliyorlardıtakat bu durum onlann kaçıp gitmelerini engellemek içindi. Yoksa sürgünler ken-dılennı reaya, ortakçılar da kendilerini sürgün olarak göstermeye çalışıyortardıOmegırı; Fatih devrinde, Bulgaristan, Macaristan, Mora'dan getirilen esirterbistanbul civarına yerleştirilip onlara tohumluk vs. verilmiş böylelikle toprağabaglandırılmışlardır. y / k aya

Keza Fatih işgal ettiği yerlerden genç kız ve erkekleri yanındaki üst yetkilile¬re esir olarak dağıttığı, diğer bir çok kişiyi ise istediği alanlara yerteştirdiği veyaonları Cizye adı altında vergiye bağladığı görülmektedir.

Kesimci: Ortakçı, baydan veya toprak sahibinden almış olduğu tohumuişletme sermayesi toprak sahibine ait olmak üzere, ekip biçtikten sonra üründen'tohum ve osur çıkarıldıktan sonra geriye kalanı beyle veya vakıf idaresiyle veya

43

Page 46: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

toprak sahibi özel kişiyle ortaklaşa veya 1/2 ve 2/3'lik bir şekilde paylaşanlar de¬

vridir.

Kesimci ise toprağa bağımlılık olarak daha az bir konumu olan, az veya çok

ürün eksin, ürün bol veya kıt olsun, her yıl belli miktarda bir ekini bazen miktari

sabit bir malı, maktu (kesim) olarak toprak sahibine vermeyi kabul etmiş -kimsele¬

re denirdi.

Kesimciler, toprak sahiplerinden veya kulsa kendi sahibinden sürekli kontrol

altında tutulmaktan, vermek zorunda oldukları ürünü ödedikleri zaman daha

özgür davranıyorlardı.

Topraklar üzerinde devletin özel şahıslan aleyhine gelişim gösterdiği dö¬

nemlerde özellikle kesim (muktaa) ya başvurduğu açıktır.

Osmanlılarda, miri topraklar üzerinde çalışanlar öşürle çalıştıkları halde

Hassa veya mülk topraklar olarak adlandırılanlarda ise ortakçılıkla çalışırtardı.

Köle sahibi kentli özgür iradesiyle, kölesini kendi denetimi altında çalıştırma

hakkının yanısıra, kölenin uzak yerlerde toprak üzerine yerteştirdiği zamanlarda,

konumu devletin zirai, örf ve adetleriyle düzenlenen bir çeşit ortakçılık ilişkilerini

ortaya çıkarmaktaydı.

Bu biçimde elde edilen tüm ürünün köle sahibinin olması gerekiyordu. Fakat

bu işletmelerin düzenli ve devamlı bir şekilde sürmesi için köle sahibi ve köle

arasında ortakçılık ilişkileri biçiminde bir ilişki ortaya çıkıyordu. Aynca hediye ve

bir takım hizmetlerde (angarya) da yükletilerek daha fazla sömürülmeleri ama¬

çlanıyordu.

Evlerde çalışan kölelerte, ortakçılık biçiminde toprağa bağlı olan kölelerin

statülerinde zamanla farklılıklar olmuş ve yarı-özgür konuma getinlmişlerdir.

Kesimcilerin bazıları kölelikten geldiği gibi bazı kesimcilerin böyle bir duru¬

mu yoktu.

Sürgünler yoluyla da ortaya birçok kesimcinin çıktığı da açıktır.

Kölelerden oluşan vakıf köylerinde bunları arazide çalıştırdıkları veya

sattıkları bilinmektedir.

Ortakçılar, köle olduklanndan dolayı mirasa da özgür bir insan gibi sahip

olamıyorlardı. Yalnızca hizmete yanyabilecek oğullarına mirası kalabiliyordu.

Bunun nedenide ortakçı işletmelerin mal varlıklarının dağılıp bozulmaması, aynı

zamanda genye kalan çocuğunun yetişmesi göz önünde tutulmaktaydı.

Hassa Çiftlikler: Sipahiler tarafından işletilen "kılıç yeri"de olarak söyle¬

nen "hassa" çiftlikler ve otlaklar "hassa bağ" veya "hassa değirmen" olarakta

adlandınlan işletmeler vardı.

Sipahiler, toprakla uğraşmak istemediklen taktirde bu çiftlikleri kiraya verebi-

liyortardı. Köylüler bir mukavele ile kiralayabiliyorlardı.

Bu tür kiracılık, ortakçılık biçiminde kendisini göstermekteydi.

44

Page 47: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

15 ve 17. yüzyıllarda Osmanlılarda

Toprak Köleliği

İşgal edilen topraklardan alınan esirterte işletilen büyük çiftliklere bu dönem¬de rastlanılmaz. Ancak zaviye ve vakıflarda satın alınan kölelerte işletildiği aörül-mektedir.

Küçük "çiftçi ailelerinin yaygın olması, esirtere de toprak verip, onun artı-ürününe el konulması bu dönemin özelliklenndendir.

Devlet, esirlen çoğunlukla belli bir alana yerteştinp onlan ortakçı kullar hali¬ne getirmişlerdir.

İşgalin İlk yıllarında vergi;Osmanlı imparatorluğu 16. yüzyılda Kürdistan'ı işgal ettiğinde çeşitli bölgele¬

re askeri komutanlar atamaktaydı. Bunlara bey denilirdi. Yanısıra hukukişlennden sorumlu Kadılar da tayin edilirdi. Devlet şenata uygun yönetildiğindenkadılara müftüler de yardımcı olabilmekteydi. Fakat esas yetki beylerdeydi.

Bey sancaklarda bulunurdu. Birkaç sancağın üstünde Beylerbeyi olarakadlandırılan eyalet yöneticileri vardı ki sonradan bunlara vali denilmeye başlanılır.

Kadılar, kazaların yiyecek, belediye, adli gibi işlerine bakarlardı. Beylerbeyi,

kadıları denetlerdi. Reayanın devletle ilişkisinde kadı aracıydı. Ancak reaya ile Sancak

beyi arasında bir anlaşmazlık çıktığında hükümet merkezinin izniyle Beylerbeyi işin içine

girebilirdi. (Metin Kunt, Bir Osmanlı Valisinin Yıllık Gelir Gideri; Diyarbakır 1670-71 Boğaziçi Üniversitesi Yay. İstanbul, 1981)

Kadılar, aracı olmaksızın Divan-ı Hümayunla haberteşebilirdi. Sancak beyive Subaşını da teftiş ve muhakeme etme hakkına da sahiptiler.

Kadılar ayrıca köylerde gezen IMirliva Subaşılarınm veya Kapü ağalarınınyanlannda dolaşmaları için yardımcılar da yollayabilirlerdi.

Sancakların tımartı sipahileri asayişi s'ağlamak için, Sancak beylerine yardımetmek zorundaydılar. Kazalarda Kadı ve beylerbeyinden sonra sancakbeyleri yet¬kili idiler.

Köyler serbest tımar (has, zeamet, vakıf, dizdar tımarı) ve serbest olma¬yan (sipahi) tımarı olmak üzere çeşitli vergi alma biçimleri içerisine dahil edil¬mişlerdi.

Sancak beylerinin biribirierine üstünlükleri, topladıkları vergi miktarına göreolurdu. Böylelikle köylüler her türlü zorbalığa, talana uğrartardı.

Ordunun en küçük birimi atlılardan oluşan sipahilerdi. Sipahiler askertik va¬zifelerine karşılık, belli bir toprak parçasının kullanımına sahiptiler. Bunlara feodalde denirdi. Sipahiler bulundukları yerlerdeki köylülerden yıllık geliri devşirmehakkına sahiptiler. Her bölgede kendine özgü kurallar çerçevesinde yapılırdı.

Her sipahi ;

a) Yönetim ve basit yargı işlerinden,

b) Vergi toplamaktan,

45

Page 48: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

c) Toprağın işlenmesinin denetimini sağlamaktan,

d) Cebellü olarak adlandınlan belli sayıdaki süvarileri silahlandırmak ve

savaşa hazır hale g^irmekten sorumluydu.Cebellü sayısı, sipahilerin sahip olduğu tımann gelirine uygun tarzdaydı. El¬

betteki gelirier farklı olduğundan cebellü sayısıda değişkenlik göstermekteydi.

Osmanlılarda, Toprak Sistemindeki Örgütlülük,

a) Tımar: Yıllık geliri 20 bin akçeye kadar olanlar.

b) Zeamet: Yıllık geliri 20 bin ile 100 bin akçe arasında olanlar,

c) Has: Yıllıkgeliri 100 binden fazla olanlar.

İlki orta dereceli bir sipahiyi belirlerken, ikincisi yüksek dereceli memuriaria

subaylan kapsamaktaydı. Has ise sancak beyleri ve daha yüksek memurian

kapsıyordu.

Sipahiler, birkaç sipahinin olduğu köylerde, Çeribaşlan tarafından yönetilir¬

lerdi.

Tımar sahipleri, yeni sipahiler cebellüleriyle biriikte Subaşı denilen askeri ko-

mutanlarca askeri bir birim oluştumriardı. Subaşılan, has veya zeamete tabiydi-

1er. Subaşılan sancak beyinin komutası altında sancak alaylannı oluştururlardı.

Sancak beyleride Beylerbeyine tabiydiler.

Toprak bu tarzda bölüştürülürken sadece tasarruf hakkı göz önünde tutul¬

muştur. Toprağı kimse sahiplenemezdL Çünkü; Sultana yani devlete aitti Tımar ba¬

badan oğula geçebilirdi. Fakat istenildiğinde geri alınırdı. Devlet önceden sapta¬

nan miktarı almaya çalışırdı. Sipahi köylüyü "aşın" soyduğunda tımarı başkasına

verebilirdi.

Yeni işgal edilen yerierde bazen askeri komutanlara teşvik olsun diye tımar

edinme hakkı tanınıyordu.

Sipahiler tımarlannda sözde devletin yasalannı uygulariardı. Keyfi uygulama

daha çok görülürdü. Ayrıca köylüler üzerindeki hakları sözde yasayla

sınırlandınlmıştı. Fakat köle gibi onları satamadıklan halde bir yerde miras yoluyla

babadan oğula geçen kiracılık sözkonusuydu.

Köylü sebep göstermeden veya yeterii nedenler ileri sürmeden köyünden

aynlırsa ve toprakta üç yıl işlenmezse toprağı işleme yükümlülükleri vardı. Ve bu

çoğunluluktu. Haliyle devlet onların topraktan kopmalannı istemezdi. Sipahiler

onlar üzerinde baskı unsuruydular.

Devlet bazı bölgelerde özellikle egemenliğinin daha sınıriı olduğu hudut boy-

lannda, sık sık el değiştiren yerlerde tımar sistemini uygulayamıyordu. Örneğinİstanbul'dan çok uzak olan bir Süleymaniye şehrinde tıman uygulamak

zorlaşıyordu. Fakat Kürdistan'ın iç bölgelerinde sistemi işletmek zor değildi.

Aynca, devlet bazı toprakları tımara vermiyordu. Doğmdan sarayın, günü¬

müzde hazinenin sayılıyordu. Fakat buralarda işleniyordu ve gelirieri maaşlı me¬

murlar tarafından' toplanılıyordu. Buradan toplanılan vergiler vakıf, cami, türbe,

çeşme gibi yerterin yapım ve onarımına harcanıyordu.

Yanı sıra bazı topraklar özel mülk olarak kabul edilirdi. Fakat bunların geliri¬

nin % 10'u alınırdı ki buna öşür denilirdi. Devletin otorite gücüne bağlı olarak bu

tür özel mülk kabul edilen yerier üzerinde merkezileştirme çabalan sürekli vardı.

46

Page 49: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Vergi ödeyen, Müslüman olmayan bağımlı köylülere reaya denilirdi Müslü¬man olmayanlara kullar da denilirdi. Müslümanlara vergi ödemek zorundaydılarİlk öncelen müslüman olmayanlan kapsayan bu sözcük, sonraları tüm bağımlıkoylulen içerdi. Köylülerin dışında esnaf ve zanaatkârtar da reaya olarak kabuledıhyortardı. Reayalar askeri işlerden sorumlu olmadıkları gibi ayncalıklara dasahip değillerdi. Silah taşıyamazlardı.

Devlet reayayı da bölmüştü. İdari işlerinde kullanmak için bazılanna çiftliklervenr. ^

Reaya;

a) Bir çiftlik

b) Yanm çiftlik

c) Yanmdan az şekilde sınıflandırılmıştı.

Yarımdan az olanlar topraktan kaçan kişileri kapsıyordu. Çiftlikler, toprağınvenmhlığıne bağlı olarak, değişkenlik gösteriyordu. Daha önce göçebe olanlarmemleketini terk edenler bu kışıma dahillerdi.

Kullanılmayan boş araziler varsa, sipahiler topraksız köylülere veya yenitoprağa yerleşen göçebelere vererek toprağı canlandınriardı. Taprak üç yıl buşahısların elinde kalırsa, artık sipahinin reayası olarak kalabililrlerdi.

Köylüler;

a) Gelenek

b) Şeriat

c) Yasa çerçevesi içinde vergi öderierdi.

Yasa çerçevesinde alınan vergiler bölgelere göre değişiklik gösterirdi. Yavuz ve

sonrasında ilk önce Kürdistan'da Akkoyunlu Uzun Hasan'ın vergi toplama usulü uygu¬

landı. Daha sonra değişikliklere uğratıldı. (Bakınız Ömer Lütfü Barkan, Tüprak Som-nu Gözlem Yay.)

Başlıca Vergiler

1) Nüfus vergisi: Cizye veya Haraç'ta denilirdi. Müslüman olmayanyetişkinlerden alınırdı. Müslüman olmayan erkekler askere gitmediklerinden cizyeödemek zorundaydılar.

2) Öşür: Özel mülk kabul edilen yerlerin % lO'nu vergiye tabiydi.3) Haraç: Müslüman olmayanlann işledikleri topraklann gelirinin %20-

33'ünü kapsıyordu. Eğer toprak sonradan bir müslümanın eline verilirse yine aynıvergi almamaya çalışılırdı.

4) Resm-i Çift: Tımarlarda çiftlik kiracısının ödediği belli çiftlik başına 50akçe (150 kg buğdaya karşılık alınırdı) miktardaki vergiydi. İşlediği toprağa göreöderdi.

5) Resm-i Dönüm: Resm-i çifte ek olarak dönüm ve yüzey birimine bir to¬plam ödemeye göre alınan vergiye denilirdi.

6) Salariye: Sipahiye ödenen tahıldan bir payı % 30 biçimindeoluşturduğunda alınan vergiye denirdi.

7) Resm-i Ağnam: Göçebe ve yerleşik olanların hayvanlan için ödedikleriyıllık vergilerdi. Hayvan başına 1/2 oranında alınırdı.

47

Page 50: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

8) Geçiş Bedeli: Göçebe ve yarı yerleşiklerin topraklarını otlak olarak ku¬

llandıkları sipahiye ödedikleri vergiydi. Göçebeler ayrıca hane başına 640 gr. tere¬

yağını yılda bir kez vermek zorundaydılar.

Ayrıca evlilik, pazar ve yol ödentisi vs. gibi birçok vergi biçimleri vardı ki

halk devlete çalışmanın dışında kafasını kaldıramazdı. Beylerbeyi Sancak beyleri¬

ni, onlarda bir altındakini sıkıştırarak kademeli vergi toplamaya giderierdi. Bir çok

batılı yazar ve araştırmacı vergi sisteminin ağıriığına değinmek zorunda

kalmışlardır.

Reaya, vergi yükümlülüğünün dışında sipahiye angarya denilen, sipahinin

özel işlerini de yapardı. Sipahiler kendisine bağımlı olanları devletin bazı

sınırlamalarına karşın yapabildiği oranda sömürmeye çalışırdı.

Kürdistan, Ermenistan ve Mısır ve Arap ülkelerinin işgal edildiği yıllarda

yapılan masrafların çıkartılması için Avariz-i divaniye denilen yeni vergiler getiri¬

lir. Sözde 'bir defaya mahsus' alınır. Ve her eyalet için ne oranda bu vergilerin

alınacağı sultan tarafından kanunnamelerie açıklanır

Hıristiyanlar, resm-i çift yerine adam başına ispence denilen 25 akçelik ver¬

giyi öderlerdi. Ayrıca sipahiye meyve ağaçları vs. gibi şeylerden dolayı müslü-

manlardan % 6 daha fazlasını yani % 20 oranında öderierdi.

16. yüzyılda Kürdistan'ın bir kısım yerieri İran ve Osmanlılar arasmda sık sık

el değiştirince Osmanlılar yılda üç gün çalışmayı bir güne indirirler. Göçebeler

zaten o yıllarda denetlenemediğinden bu vergilendirmenin dışında tutuluriar.

Fakat her angarya çalışma günü için iki akçe ödemek zorundaydılar.

Vergiler ayni olarak ödenirdi. Maaşlı memurlara "emin" denirdi. Yanısıra

mültezim denilen vergi toplayıcıları vardı ki artı-ürünün bir kısmını alıriardı. Önce¬leri merkezden tayinle mültezimler görev yaparlardı. Fakat daha sonraları açık

arttırmayla görev almaya başlariar.

Osmanlı ordusu sefere çıktığında yol boyunca ordunun ihtiyaçlarından her

geçilen yerdeki bölge sommlu olur. Bu anlamda iki vergi vardı.

Avarız vergisi de denilen Nüzul ve Sürsat.

Nüzul vergisinde belli bir vergi ayni olarak verilir ve belli yerlere getirilmek, zo¬

runluluğu vardı. Ordunun geçtiği yerlerden uzak olan kısımlar ise bu vergiyi para olarak

ödemek zorundaydılar. (Lütfü Gücer, 16-17 yüzyıllar Arasında Osmanlı

İmparatoriuğunda Hububat Meselesi ve Hububattan alınan vergiler ist. Ün. Yay.

1964 s. 227-228)

Sürsat vergisi ise orduya verilen arpa veya ekmeğe karşılık devletçe öde¬

nen para idi ki çoğunlukla ödeme yapılmaz veya kısmen yapılırdı. Her sancak

veya bölge zorunlu olarak istenilir ve ahali arasında bölüştürülürdü. Bölüştürme

işi yerel yöneticilere bırakılmıştı. Eğil, Palu, Hazro Sürsat ödeyen bölgelerdi.

Hükümetler 1638 yılından sonra Nüzul ödemeye başladılar. Önceki yıllarda

avarizhaneye dahil değillerdi.

Cezire ve Genç sürsat vergisi dışında bırakılır.

Sürsat vergisi, Nüzüldan daha fazlaydı. Kuşkusuz ki vergi alımında devlet

otoritesinin yeterliliği veya yetersizliği önemliydi.

48

Page 51: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Osmanlı sultanların yazılmış, devletin veya kendi bölgelerindeki işlerin kötügitmesinin nedenleri üzerinde duran nasihatname adı altında kitaplar vardı.

Bu kitaplar içerisinde Hacı Halife'nin Düsturü'lü Ameli, Musafa Ali'nin Nasi-hatnamesi, Koçi Bey'in Risalesi ve 1631 yılında yazılan Aziz Efendi'nin Nasihat-namesidir. En tanınmış nasihatnameler bunlardır. Bu kitaplan inceleyenler 17.

yüzyıldaki Kürt beyliklerinin özerkliklerinin kağıt üzerinde kaldığını yazmaktadırtar.

17. yüzyılın ortalarında artık Kürt beyleri padişahtan çok, Beylerbeyince

atanmakta, şeklen vergi dışı tutulan beyliklerden vergi alınmakta, hatta Osmanlı

devlet otoritesi karşısında durumu korumak isteyenler, gücü yetmeyince bölgele¬rinden kaçmakta veya uzlaşmak istemekteydiler.

Devlet otoritesinden çok aşiretlerinin otoritesine inanan halk, devlete, aşiretreisinin konumuna göre bağlılık göstermekteydi.

Beylik otoritesinin sarsıldığı veya ortadan kalktığı yıllarda, devlet tek tek

aşiretler üzerinde otoritesini hemen oluşturamaz. Ortaya kısmen bir boşjuk çıkar.

Genelde bu aşiretler devlet otoritesi altında olmakla beraber bir savaş sırasında

asker toplamada, vergi alımında yetersiz kalır. Bir yerde bürokratik örgütlenmenin

eksikliği çıkar. Bu dönem geçiş dönemi olarak ta adlandınlabilinir.

Aziz Efendi'nin Nasihatnamesinde, Beyliklerin kaldırılması eleştirilmektedir.

Çünkü "Safeviler, karşı Kürtlerden çok az asker toplamldığını, yeterince bir tampon

bölgenin oluşturulmadığını ve bu nedenle yapılan çarpışmalardan Kürtlerden yarar-

lanıinmdığını" belirtmektedir. Ama tüm Kürt Beyliklerinin birden ortadan

kaldırıldığını söylemek oldukça zor. Zamanla adım adım gerçekleşmiştir.

Evliya Çelebi, bazı soydan gelen beylerin yine ayncalıklannı koruduklarını,

merkezden atanmadıklarını, fakat onlardan çeşitli biçimlerde vergi alındığını yaz¬

maktadır. Örneğin; Kürdistan Beylerbeyi Melik Ahmet Paşa-Evliyanın akrabasıdır.

Evliya Çelebi'yi Palu ve Eğil'e yollayarak IV. Murat'ın Bağdat seferi için (1637-38) yem

toplatması, sancakların önceki yıllarda ki sancaklar olmadığını göstermektedir. (Evliya

Çelebi, Seyahatname C. III. Palu, Genç, Cezire bölümleri Üç Dal Yay. İst.)

Devlet, yerel otoriteleri hem memnun edecek, hem de biribirine düşürecek

unvanlarla kendisine tabi kılmıştı.

Eğil ve Hazro padişaha hitap ederierken kullandığı unvan 'Cenap', Palu

'Cem-Cenap', Genç 'ma'ab', Cezire'de 'Han-ı Alişan-ı Cem Cenap* şeklindeydi.

Bütün bu ocak, sancak ve hükümetlerin ne kadar asker vereceği önceden,

saptanıyordu.

17. yüzyılda Alaybeyi-Çeribaşı veya ze'amet ve tımar sahipleri soylulann

dışından da atanıyordu.

Evliya Çelebi, Genç, Palu ve Cezire'nin gelirierinin, beylerde kaldığını yaz¬

maktadır.

Hazro ve Eğil Beylerinin ise padişah tarafından kendilerine tanınan birer 'hasları'

vardı. Beyliklerin büyüklüğüne göre orduya asker verme yükümlülükleride vardı.

(H.Sahillioğlu, IV. Murat'ın Bağdat Seferi' Menzilnamesi, sayfa 1-35, Türk TarihKurumu, Belgeler: M. 4.1.1965)

Eğil Beyinin 200 akçeydi. Yani buralarda merkezi otoritenin vergi sisteminin

49

Page 52: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

uygulandığını görüyoruz. Beylikler varsa da çok şekilseldi. Tıpkı İngiltere, Belçika,

Norveç, İsveç gibi ülkelerde nasıl şimdi krallıklaria idare edilmekle biriikte krallann

feodal dönemin krallıklarından çok farklı olduklan gibi, o yıllardaki Beyliklerde gi¬

derek şekilsel olmuşlardır.

Devlet, çok çeşitli şekillerde vergi toplar, her zaman da sorun olur.

Devlet yöneticileri, konıınılarıııa göre kendi paylarına da vergiden hisse alırlardı.

Hediye adı allında rüşvet oldukça geçerliydi. Alamalarda, vergi ödemede 'hediyc'ııiıı

önemli yeri vardı. (Metin Kurt, Bir Osmanlı Valisinin Yıllık Gelir-Gideri; Diyarbakır

1670-71 Boğaziçi Üniversitesi Yay. İst. 1981, s. 63-78)

Devlet otoritesinin sancaklarda olduğunun bir göstergeside kadılann mer¬

kezden atanmasından ve maaşlanmn merkez tarafından ödenmesinde görmekte¬

yiz. Kadılarda kendi aratannda sımflandınlmıştı. Cezire ve Genç'te görev yapanlar

300 akça alıriardı ki bu sancaklarda devlet otoritesinin diğerlerine oranla

zayıftığmdan kaynaklanıyordu. Beyliğin büyüklüğü ve küçüklüğününde rolü vardı.

Ayrıca hemen tüm sancaklarda şehir voyvodosu, şahbendler, muhtesibler

vs. gibi memuriarda bulunuyordu. Sancak Beylerinin adamları olarak görülürlerdi.

Osmanlılarda eyalet sistemi 1550'lerden sonra yerine oturmaya başlar. Eya¬

letler Salyaneli (Yıllıklı) ve Salyanesiz (Yıllıksız) olarak ikiye aynlır.

Vergilendirmeleride Has-zeamet ve Tımar'a göre ayarianmıştı.

Salyanesiz yerlerin öşürü ise;

a) Hazineye

b) Beylerbeyine

c) Zeamet ve tımar'a aynlmıştı.

Her sancağın başında Sancakbeyi veya Mirliva bulunuyordu.

Bir savaş sırasında zeamet, tımar sahipleri ve alaybeyleri Beylerbeyinin

emri altında toplanıriardı.

Eğer savaşa katılmazlarsa, sancaklan ellerinden alınırdı.

Ayn-ı Ali, hükümetlerde tımar ve ze'ametin uygulanmadığını yazmaktadır.

Fakat Ayn-ı Ali'nin verdiği bilgiler çelişkilidir. Örneğin 16. yüzyıldaki Cizre hü¬

kümetindeki durum daha farklıdır.

Cizre'deki Beyliğin hükümranlık hakları devletçe tanınmakla biriikte, onların

azl ve tayin edilmelerinde mutlak söz sahibiydi. Devlet, soydan gelen beyliğin yö¬

netim biçiminde zeamet ve tımariann bizzat bu Kürt soylularınca yani Beyliğin yö¬

neticilerince uygulanmasına kanşmazdı. Diğer soydan gelmeyen, yani atama ile

idare edilen yerlerde, doğmdan merkezi yönetim sözkonusuydu.

Osmanlı yöneticileri ile Beylikler arasında bazı çelişkilerin çıktığı her zaman

görülen hatta olağan sayılan bir durumdu. Bölgenin durumuna uygun yönetim

şekli uygulanılmaya çalışılır.

50

Page 53: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

15. ve 16. yüzyıllarda Şehirlerin Durumu

Bu yüzyıllarda hemen bütün Kürdistan şehirierinde; boya-hane, kiriş-hane,

tabak-hane, meyhane (şıra ve şarap yapılan yer) gibi küçük işletmelerin bulun¬

masıdır.

Bu durum bize ekonominin tanm ve hayvancılığa dayandığını göstermekte¬

dir.

Birecik'te ise tersane vardır. Nehir gemilerinin yapımı için oluşturulmuştur.

Boyahaneler oldukça yaygındı ve hatta köylerde bile boyahanelere ras¬

ttan ılmaktaydı. (Mardin'in Karadere köyündeki gibi) Dokumacılığın yaygın

olmasından dolayı boyahanelerde yaygındı.

Ayrıca, Mardin, Amid ve Urfa'da birer darphane vardı. Yanısıra Aııtep ve Mar¬

din'de zeytinyağı imalathaneleri de bulunuyordu. (Bkz. Atatürk Dönemi Konferansları,

S. 70)

Kürdistan'ın güney bölgesinde en işlek yol Halepten başlayarak Urfa-Mardin

üzerinden Musul'a kadar giden yoldu. Ayrıca, Bağdat-Musul-Mardin-Diyarbakır-

Trabzon yoluda oldukça işlekti.

Kervanlann çeşitti aşiretlerin baskısından kurtulmalan için sancak beyleri

dikkatli davranıyorlardı. Nusaybin'de özel Berriye-ağzı denilen bir askeri örgü-

ttenmede oluşturulmuştu.

Kanuni Döneminde Mardin'de altı, Amid'de üç, Hısn-ı Keyfa'da iki, Siirt'te bir

medrese vardı.

Mardin'deki Akkoyunlu Kasım Padişah medresesi ile Karakoyunlu hüküm¬

darı Cihanşah'ın dünyaya geldiği Artukoğullarından kalma Bimaristan, Diyar¬

bakır'daki Hüsrev Paşa medresesi ile Hısn-ı Keyfa'daki Adilliyye medreseleri en

ünlüleridir. Yine yollar üzerinde zaviyelerin çokça bulunması dikkat çekicidir. Za¬

viyeler hem eğitim yeri hem de konaklama yerieri idiler.

17. yüzyılda bölgenin tanmsal dummu oldukça iyi idi. Ticareti, sanatı ve kül¬

türel etkinlikleri artmaktaydı. Evliya Çelebi, Kürdistan'daki tüccariarın "büyük ser¬

mayeye sahip" olduklarını, dış ülkelerie ticari ilişkiler içerisinde olduğunu yaz¬

maktadır.

Osmanlı-lran savaşlan tüm bu gelişmeyi durdurmuştur. İşgal tüm kurumları

derinden etkilediğinden Kürdistan'da üretim alet ve araçlarının gelişmesinden

artık bahs etmek pek mantıklı olmayacaktır. Kürdistan'ın tampon bir ülke konumu¬

na getirilmesi, sürekli savaş alanı yapılması, Kürdistan'da yoksulluğunda

yeşermesine neden oluyordu.

Kürdistan'ın Osmanlılarca işgal edilmesiyle biriikte işgalcilerin, vergileri, gas-

plan, keyfi yönetimleri, düzensizlik hızla yaygınlık kazanmıştı.

51

Page 54: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Yeni Değişiklikler

Osmanlı toplumunda 17. ve 18. y.yıllarda tanmda yeni üretim ilişkileri

gelişiyordu, iltizam uygulaması giderek boy veriyordu. Haliyle birçok yerde mer¬

kezi otorite eşraf ve ayanlaria uzlaşmaya çalışır. Onların otoriteleri karşısında ge¬

riler. Hatta Osmanlı devleti ile ayanlar ve feodaller arasında "Senedi İttifak" im¬zalanır. Daha sonralan ise II. Mahmut Yeniçeri ocağını kaldırtır. Tımar sistemine,

Sened-i Ittifak'ka son verir. Kürdistan'da da merkeziyetçiliği ön plana çıkartır.

Mustafa Akdağ, Kürtlerte de "Sened-.i ittifak"ın yapılmış olabileceği konusun¬

da fikir yürütür.

"1726'da eyaletlere Vali yollanması usulü değiştirilerek, beyler beyliği (mir-i mi-

ranlık), sancak beyliği ve öteki görevlere yalnız kapıkulları (enderun halkı) arasından

tayin yapılması kuralından vazgeçilmiş, her vilayet ve sancağın ahalisi içinden itibarlı

ve kudretli bir kişi bulunarak çevresi halkını daha iyi idare eder düşüncesiyle kendi vi¬

layetine vali verilmiştir." diyor. (Mustafa Akdağ, Genel Çizgileriyle 17.y.yıl Türkiye-

Tarihis. 241.yıl. 1968)

18. yüzyılda Kürdistan'ın işgal altında olmasına rağmen yinede canlı bir tica¬

retten bahs etmek gerekir. Nikitin şöyle diyor;

"Böylece, Kürdistan'ın ücra köşelerinde bile vaktiyle bazı kapitalizm biçimlerinin

var olduğunu kanıtlayan birçok gözlemler sıralanabilir. Gerçektende, Kürdistan,

Bağdat'ı, İstanbul'u, Suriye'yi hayvan bakımından besleyen bir merkez hizmeti görü¬

yordu. Aynı zamanda, yün ve yünlü, bal, mazı, kitre ve bazı boya maddeleri ihraç edili¬

yordu. Silahları, pamuklu ve ipekli dokumaları, şeker ve diğer büyük tüketim maddele¬

rini ise ithal ediyordu. Böylece ihracatın ithalatı aştığı ve ithal edilen maddelerin -

silahlar dışında- başlıca müşterisini yerleşik Kürtler kadar, göçebe Kürtlerin de elinde

büyükçe paralar kaldığı varsayılabilir. İstanbul, her yıl Kürdistan'dan canlı olarak

aşağı yukarı 1,S milyon baş koyun, keçi alıyordu. " (Kürt ler. Cilt: 1 , S. 11 2-1 1 3)

Kürdistan'daki merkeziyetçiliğin gelişmesininde ticaretin gelişmesinde

önemli bir payı vardır. Fakat II. Mahmut devrinde Osmanlı devletinde bir takım

yeni uygulamaların getirilmesi kuşkusuz ki Kürdistan'a da yansıyacaktı.

Avrupa ülkelerinde ki gözle görülür değişimler imparatoriuk topraklarında et¬

kiler buluyordu. Ekonomik ve siyasal gelişmeler toplumu etkiliyordu. Saray zorun¬

lu olarak sözde bazı reformlara yönelmek zorunda kaldı.

Saray hem kendi siyasal konumunu güçlendirmek hem de hazineyi doldur¬

mak için bazı 'reformlara' başvurmak zorunda kalıyordu. Yapılan 'reformlar' alt

yapıda değişikliklere yol açmayan tamamen üst yapıda kısmı oranda gerçe¬

kleştirilen uygulamalardı.

Toprak mülkiyetindeki değişimler, ağanın veya tüccann lehine işletilmiş köy¬

lüler, yancı, kiracı, maraba konumuna getirilmişlerdir.

Osmanlı imparatorluğunda özellikle ticaret yollannın açık denizlere yönelik

şehirtere doğru yapılmış olması iç kısımlann ticaretten yoksun kalmasına neden

olmuştur.

52

Page 55: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Ucuz metalann merkezlere yönelmesi, enflasyona, paranın değerinin

düşmesine neden olmuş, buna işgal koşulları da eklenince toplumsal gelişme du¬

mura uğramış olunuyordu. Osmanlı imparatoriuğunun kapitülasyonlar aracılığıyla

Batı'ya bağımlı olması Kürdistan'daki şekillenmede de önemli bir rolü olmuştur.

Osmanlılar bütün yükü kendisine bağımlı ülkelerin sırtına yüklemeye

çalışmıştır. Daha fazla vergi, soygun, gasp vs. vs. Tüm bu durumlar halklann sık

sık başkaldınlanna neden.olmuştu.

Niyazi Berkes gelir kaynakları konusunda şöyle yazıyor;

"Asıl gelir kaynaklan, savaklar, savaşlarla kazanılan yerlerin lıalkından alman

cizyeler, elde edilen esirler, Itazineler, birde daha küçük veya daha zayıfdevletleri veya

bölgeleri (Eflâk, Boğdan gibi) sullta razı olurlarsa, lıaraca bağlamaktan gelirdi. Os¬

manlı ordusu, kış geçip sefer lıazırhklanna başladı mı böyle devletlerin ve bölgelerin

başındakilerin etekleri tutuşurdu. İstenen şartlara razı olmayanlar, savaş sonu serveti¬

nin ganimeti olarak yağma edilmeyi göze almak zorundaydı." (100 Soruda Türkiye

İktisat Tarihi, 1 . Cilt, s. 1 20) Mısır, yılda 1 milyon 200 bin duka gelir getirirdi. Yalnız

Kahire'nin vergisi 200 bin duka idi. Suriye'nin vergisi 200 bin duka. " (agy, S. 121)

İmparatorluk gerilemeye yüz tuttuğu dönemde ordunun ihtiyaçlarını, sa-

vaşlann yükünü, sarayın ve ulema sınıfının ihtiyaçlannı karşılayabilmek için vergi¬

ler çok daha ağıriaştırılmış, özelliklede Anadolu ve Kürdistan'da baskılar daha da

arttınlmıştır.

II. Mahmut'un askeriiği 15 yıla çıkartması tanmın ve zanaatın ge¬

lişmemesinde çok önemli bir faktör olmuştur. Kapitalist ilişkilerin gelişmemesinde

bu dummun rolü vardır. Yüzbinlerce insan, üretimden koparılarak savaşlara yol¬

lanınca ekonomik gelişmede büyük bir çöküntü başlamış oluyordu.

Celali isyanlan diye tabir edilen bir dizi gelişmeler bu dönemde hız ka¬

zanmıştır.

Kürdistan'daki uygulamalar konusunda Moltke şöyle açıklıyor;

"Kürtler (bunlar hangi sınıfa mensup olursa olsun bütün konuştuklarım) iki

şeyden şikayet etmektedirler: Vergi ve asker toplama. Zanmmca imparatorluğun bütün

geri kalan vilayetleri de bunlardan şikayetçi oldukları için burada kısa bir açıklama

yapmayı lüzumlu gördüm".

Kürtler vaktiyle hiç vergi vermezlerdi Fakat bitip tükenmez kabile

çarpışmalarında tarlaları çiğnenmekte, köyleri tahrip edilmekte ve kimse kendinden

daha kuvvetlisine karşı, kendi savunma gücü dışında kimseden himaye görmemekte

idi Şimdi kabileler arasmda banş hüküm sürmektedir. Medeni bir hayatın ilk şartı

olan bu durum devlete verilen vergiler karşılığında satın almsa bile, bunda yine sadece

iyiliğe doğru bir ilerleyiş görülebilir.

Reaya, bütün memlekette müslümanlardan fazla vergi verir. Ama mükellef oldu¬

kları lıaraç, bilindiği gibi, pek azdır. Eğer reaya bundan gayrı bazı işlere mecbur edili¬

yorsa bu da, eğer bu angaryalar sert ve tahkir edici bir şekilde yaptınlmıyorsa, haksız

bir şey değildir, çünkü reaya bütün vergilerin en ağırından, askere alınmaktan bağışık

tutulmuştur.

Şikayetin gerçek sebebi vergilerin ağır oluşu değil, keyfi oluşudur. Ben, vergiler

53

Page 56: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

belirli bir para olarak tesbit edilsindemiyorum. Ama bunlar gelirin yahut servetin belir¬

li bir miktarı olarak tesbit edilmelidir.

"Eğer devlet bugün bir dönüm yerin ürününü kendi ihtiyaçları için isterse çiftçi

bundan sonra on dönüm yerine on bir dönüm ekecektir, çünkü işlenmeyen verimli to¬

praklardan yeteri kadar vardır ve iş, bizim birçok yerlerimizde olduğu gibi, bütün kuv¬

vetlerin artık daha fazlasına imkan olmayacak kadar çalıştırılması haline gelmekten

henüz çok uzaktır. Fakat ya şimdi çiftçi ilkbaharda bir kat fazla toprağı ekerse ne

olur? Sonbaharda ona iki kat vergi yükleyeceklerdir. Bu yüzden herkes, kimde çok

varsa ondan çok alınacağını bildiği için kollarını kavuşturup oturuyor ve geçimi için

zorunlu olan kadarım yetiştirmekle kalıyor.

Vergi tarzı müsellimin kendi eline verilmiş olan emir kullarını, işi onları isyan et¬

tirecek dereceye vardırmadan, sıkabildiği kadar sıkıp sızdırmasından başka bir şey

olmadığı sürece ziraat asla kalkınamaz, sanat da ondan daha az kök salabilir."

(Motke, Age, S. 195)

"lltizan, yani vergi icarının kötülükleri, müsellimlerin keyfi hakimiyetleri, angar¬

ya, sehim yani vergilerin peşin olarak alınışı, hükümet tarafından tesbit edilen fiyatla¬

ra göre zorla satın almalar ve bunun gibi haller hakkında boş yere söz söyleyecek

değilim. Bunların zararları herkes tarafından öyle hissedilmiştir ki hatta Bab-ı ali bile

artık bunu anlamıştır." {aQQ. S. 196)

Askeriikle ilgili uygulamalar hakkında ise;

Bu mükellefiyetin bazı bölgeleri, buralarda da yine sadece fertlere nasıl ağır bir

şekilde uygulandığına Siirt şehri misal gösterilebilir".

"Reşit Paşa tarafından zaptından hemen sonraki sayım bu şehirde 600 Müslü¬

man ve 200 reaya ailesi bulunduğunu göstermiştir. Bunlardan birincilerden ilk defa

200 asker, yani yüzde 5-6'sı birden, silah altına alınmıştır; üç sene içinde Müslüman

halk, 400 haneye kadar inmiştir. Tam bu kasabayı gördüğüm bu sıralarda askere yeni¬

den 200 kişi istenmektedir. Bunun üzerine bütün erkek nüfus dağlara kaçmıştır ve so¬

kaklarda sadece çocuklarla ihtiyarlar görülmektedir. "

Kürtlerin mukavemetinin ana kaynağı, ömre süren nizamiye askerliği korkusu

Uli Hatta redifleri bile bizim Landwehrlerle kıyaslayanlayız. Bunlan, erlerine daha tar

timlerini bile tamamlamadan üçte bir maaşla belirsiz bir zaman için izin verilmiş bir

nizamiye kıtası olarak nitelendirmek lazımdır. Silah altına alınmayan rediflerin

maaşları devlet için önemli fakat şahıslar için pek azdır ve sadece işsiz güçsüzlük için

verilen bir pirim denilebilinir buna." (Moltke age. S. 192)

Osmanlılarda, vergi iki biçimdeydi. Vergiden muaf olan Askeriye-ilmiye kesi¬mi ile raiyyet idi.

Konar-göçerler raiyyet kısmına dahildi. Osmanlılarda hemen her şeyden

vergi alındığından konar-göçerierinde ödemek zorunda olduklan vergiler vardı.

Tam veya yarım çift arazisi olmadığı halde bir yerde veya babasının yanında

kalan kimselerden Bennak denilen vergi alınırdı.

Bu kişiler 12 akçe ödemek zorundaydılar. Ekinli Bennaktan ise 18 akçe

alınırdı.

54

Page 57: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Ayrıca bekar olupta kazancı yerinde olanlar Mücerred denilen vergiyi öde¬

mek zorundaydılar.

Konar-göçerier, keçilerinden ve koyunlarından dolayı adet-i Ağnam (koyun

resmi) denilen bir vergiyide öderierdi.

Koyunların sayısı 300 olunca sürü kabul edilerek Ağıl Resmi adıyla ek vergi

alınırdı.

Konar-göçerier miri veya tımar arazisinde bulunduklan taktirde, yılda bir

defa olmak üzere bazı yerierde sürü, bazı yerlerde koyun başına vergi öderierdi.

Kürdistan, Ermenistan gibi doğu ülkelerinde sürti başına 33 akçe alınırdı.

Aynca sürüler Ala, Evsat, Edna olarak sınıflandınlırdı. Ala sürüden bir

koyun, Evsattan bir şişek, Edna'dan bir tuylu otlak hakkı adıyla alınırdı.

Devlet, Adet-i Çoban-beyi, Adet-I Resm-i Kışlak-ı Berriye adıyla her yüz ko¬

yundan yirmi akçeyi Kışlak Resm-i adıyla almaktaydı.

Bunların dışında. Otlak Resm-i denilen hangi tımar alanı içinde hayvanlar

otlatılırsa 17'şer akçe otlak Resm-i alınırdı. Sancak içindeki sürülen otlak resm-i

alınmazdı.

Resm-i Çift denilen vergi bölgelere göre değişiklik gösterir.

İslam unsumndan yılda bir defa alınırdı. Bir çiftlik veya bunun yarısı kadar

arazi tasarruf eden köy ve şehirierde oturan ahaliden alınırdı.

Konar-göçerier dağda veya boş arazide bir çiftlik yeri yaptıklannda daha az

vergi veririerdi. Toprağa yerieştirmeyi teşvik etmek içindi.

Konar-göçerler reayaya ait bir yerde ziraat yaptıklannda o yerin deflere yazılı

miktarını verirlerdi. (Neşet Çağatay; Osmanlı imparatoriuğu reayadan alınan vergi

ve rüsumlar, DTCFD C.V. s. 495-501 An. 194)

Vergilerin alımında her zaman çeşitli sorunlar olur. Kendilerini asker sınıfına

katarak bu çok yüklü vergilerden kurtulmak isteyenler olduğu gibi, mevcut

koşullannm buna elvermediğini belirten ve bu anlamda karşı çıkan oymaklarda

vardı. Devlet gücü yetmediğinde sayım yaparak birşeyler koparmaya çalışır.

Kürtler her zaman yöneticilerin angarya işlerinden, vergilerden ve askeriik-

ten şikayet ederier.

Ürettikleri hemen, her zaman değişik biçimlerde ellerinden alınınca, toprak

gelirieride düşer.

Batılı misyoner Bedger, Kürtlerin yakınmalarını şöyle dile getirir;

"... A'e yapalım. Ovaya yerleşip köy kursak, bağ diksek, kıraç toprağı sürmeye

koyulsak, üzerimize o kadar ağır vergiler yükleniyor ki, zahmetimize karşılık elimize

hiçbirşey geçmiyor. Geriye yapılacak ne kalır. İstemeye, istemeye evlerimizi terk edip

dağlarda herhangi bir baskı altında ezilmeyen kardeşlerimizin yanına sığınıyoruz."

diye durumlarını aktanr.

Askertik konusunda daha ileri sayfalarda Moltke şöyle yazıyor:

"15 yıl askerlik süresi (Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra askerlik süresi 15 yıl

kabul edilmiş daha sonra 7 yıla indirilmişti.) sadece, ömür boyuncamn başka türlü

söylenişidir. Kürtler erken evlenirler, karıları, çocukları ve yurtlarından ebedi olarak

aynlınak, onların kaçma ya da silahla karşı koyma suretiyle kurtulmaya çalıştıkları bir

kara alın yazısı olmaktadır. Şimdi mukadderat, yarı yarıya Kürtlerden mürekkep askeri

kıtaları Kürtlerin memleketlerinin dağlarına sevk ettiğinden kadınlar ve erkekler, çok-

55

Page 58: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

tan ümitlerini kesmiş oldukları evlatlarını, akrabalarını yahut dostlarını bir kere daha

kucaklamak için her yandan akın akm geliyorlar. Fakat yann yine yola çıkacak ve bu

yine ebedi bir veda olacak." (age. S. 197)

Halfin'in değerlendirmesi de şöyle;

"Osmanlı yöneticileri fırsat bulunca mevcut senenin vergisi ile yetinmiyor, gele¬

cek senelerin vergilerini de bunlardan istiyorlardı. Halkın ödeme takatsizliği

karşısında ise, mevcut malına haciz koyuyordu. Erzurum'daki Rus konsolosu; "aşırı

baskılar ve zulümler ile mallan ellerinden alman Kürtler çaresizlik içinde bazen kendi¬

liklerinden, bazen de maltalli Osmanlı yöneticileri ile müştereken soygunculuk hareke¬

tlerine kalkışıyorlardı." (İÂ'^OKĞU.

Osmanlı hükümeti Kürtlerden tabii vergi adı altında aynca bir takım vergiler de

alıyordu. Ki bunların başında yol vergisi geliyordu. Ve onları topluluklar halinde yol

yapımında kullanıyorlardı. Örneğin, Erzincan'dan Diyarbakır'a kadar yapılan yolda

çalıştırılan Dersimliler bunun en canlı örneğiydi

Balkan savaşı sıralarında İstanbul, Kürdistan'a haber gönderiyor, mal üstüne

mal istiyordu. Ve asker üzerine asker talep ediyordu. İstanbul'un hizmetinde çalışan

Kürt aşiret reisleri de bu hususta ellerinden geleni esirgemiyorlardı. Özellikle Der-

siın'de dayanılmaz duruma gelen yoksul halk, kendilerinden olan ve Bab-ı ali'ye hiz¬

met eden satılmış reislerden kurtulmak için mücadeleye başladı. İlk olarak Dersim

kaymakamı Celabi Bey ve ailesinden otuz kişiyi öldürdüler. (1875). Ve bunun benzeri

olaylar takip etti

Bunun üzerine Osmanlı hükümeti Hakkari, Botan ve Cizire hareketlerinde

önemli rol oynamış olan İsmail Hakkı Paşa'yı Kürdistan üzerine vali tayin ederek

çıkan olayları önlemesini istedi

Girişilen kanlı ve vahşice saldırılar karşısında Kürtler, erişilmesi güç Dersim

dağlarına çekildiler ve oraya sığındılar, (age. S. 80-81)

Şu halde eğer ordugahın etrafını, yüzleri düşmana değil kendi kıtalarına dönük,

sık bir nöbetçi kordonu çevriliyorsa buna şaşmamak lazımdır. Bir kaçağı yakalayan

250 kuruş vaadedilmesine rağmen hergiin birçok asker kaçıyorsa buna da

şaşmamalıdır." (age. S. 197)

"Konya, Ankara ve Malatya'da kırk bin kadar sipahi ve redif askeri toplanmıştır.

Sadece bu bir felaket, hem de çifte felakettir; çünkü hükümet bu insanları asker olarak

beslemek zorunda kaldığı gibi onlardan uyruk sıfatıyla vergi alamaz; bunların ticare¬

tleri, sanatları durur, tarlaları yoz kalır ve çoluk çocuğu sefalete düşer. Rediflerden

başka muvazzaf küaların da ikmali lazımdır. Bizim askerlerimiz arasında eşi görülme¬

dik derecede ölüm var. Olayları kaydedeceğim: 3'üncü hassa piyade alayından, burada

geçirdiği on iki ay zarfında 1026 kişi öldü, yani toplam kuvvetinin yarısı. Muhtar

Paşa'nın hassa redif livası dört ayda 800 asker kaybetti, bu da on iki ayda 2400, yani

mevcut kuvvetin yarısı eder: En az zayiat veren liva-Kürt Mehmet Paşa'nınki, Garzan

dağına olan küçük seferimizde ölen ve yaralananlar da dahil bütün zayiatı 200 kişiden

56

Page 59: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ibaret; geri kalan bütün alaylar hastalık yüzünden çok kayıp verdiler. Eğer bir barış

yılı içinde kuvvetimizin üçte birini gördüğümüzü söyleyecek olursam muhakkak ki yine

hakikatten geri kalmışımdır.

"Bu şartlar içinde ve ikmal hemen hemen tamamıyla Kürdistan'a yüklendiği için

asker toplama, devlet makamlarının köylere baskın etmesi şeklinde. Öyle köyler var ki

içinde genç ve çalışabilir kimse kalmamış. İnsan bu adam avcılığında hazır bulunmalı,

bu elleri bağlı ve gazap dolu bakışlı yeni askerlerin gelişini görmeli ki, hükümetin

bütün iyi niyetine rağmen bu halkın ruhunda nasıl kendisine karşı tam bir nefret

uyandırdığını altlayabilsin. Günümüzdeki bu dertlere gelecekte, aslında çok seyrek

olan Müslüman nüfusunun zorunlu olarak azalması, Milli servetin tükenmesi ve

onların geldiği pınarların da tamamıyla kuruması katılacaktır.

Böyle önemli bir askeri kuvvetin varlığı vilayete de, dolayısiyle, müthiş bir baskı

yapmaktadır. Yürüyüşler, küaların barındırılması, yiyecek, odun, yem gibi şeylerin

sağlanması halka bir sürü angarya, binek ve koşum hayvanları sağlamak, ayni ve be¬

deni mükellefiyetler, vb... yüklemektedir. Gelenekler ve adetler bir evi, ya ev sahibinin

ya da konaklayanların bırakmasını zorunlu kılmaktadır. Bu sebeple artık çadırda

barınılamayınca bir şehir baştan aşağı boşaltılıyor, üstelik bunun için tazminat da ve¬

rilmiyor. Bu kış önemli Malatya şehrini tamamıyla işgal ettik, tek bir evi bile sahibine

bırakmadık; ahali civardaki köylerde barınacak yer aramak zorunda kaldı. Bütün bun¬

ları sadece büyük asker yığınaklarının bu memlekette bize nazaran ne kadar yıkıcı so¬

nuçlar verdiğini göstermek için yazıyorum. " (age. S. 242)

"Ölüm nisbeti o kadar korkunçtu ki, burada bulunduğumuz sürede piyadenin

yarısını gömmüştük. Bütün bunların yerini doldurmak şimdi hemen hemen tamamıyla

Kürdistan'a yükleniyordu. Köylerdeki halk dağlara kaçıyordu, peşlerinden köpekler

saldırtarak kovalanıyorlardı; tutulanlar, çoğu zaman çocuklar ve sakatlar, uzun iplere

sıralama bağlanmış ve elleri bağlı olarak getiriliyorlardı. Subayların dillerini bile anla¬

mayan bu askerler daimi olarak esir muamelesi görmek zorunda idiler, (age. S. 262)

Kürtler, zulme karşı başkaldırdıklannda ise halka her zaman katliamlar

yapılmıştır. Talan, yağma vazgeçilmez bir sömürü biçimi olarak Osmanlılarca ku¬

llanılmıştır. Moltke'de birçok isyanın bastınlmasında rol oynamıştır.

Moltke bir hareket sonrasını şöyle yazıyor.

'Yukarıya varınca gözü kızmış olan askerler, karşı koyan kim varsa vurup

kırdılar. 400-500 kadar Kürt öldiirülmüştii Elli kadar kadın götürülmek istenirken,

kabarmış olan dağ deresinde boğuldu.

Paşa bizim bu harekete katılmamamızı istemişti, itiraf edeyim ki bu da bana pek

uygun geldi Bu harp için bize gıpta etmene değmez, baştan aşağı iğrenç ve korkunç.

Binlerce baş hayvandan başka 600'de esir getirdiler. Esirlerin yansım küçük çocuklu

kadınlar teşkil ediyor. 6-7 yaşındaki bir oğlan kurşunla vurulmuştu, şimdi önümde

duran kurşunu onun yarasından çıkardık, fakat çocuğun kurtulması çok muhtemel.

Kadınlardan yarallıar var, ama asıl süngü yarası almış çocukların bulunuşu bütün bu

hareket üzerine acı bir ışık serpiyor. Dün akşam da saat beşte, korku ve uzun biryürü-

57

Page 60: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yiişten hUkin bir hale gelmiş bu zavallılara henüz bir lokma ekmek verUmemişti...

Adamların köylerinde hUe kendileri için un yok, çünkü atlarımız ve katırlarımız

onların güzelim buğdaylarm yiyip bitirdiler." (age. S. 198)

"Evler, yakındaki köylerden getirUmiş olmaları muhtemel şeylerle tıklım tıkhm

dolu idi Askerler oradan ganimetlerle yüklü olarak dönüyorlardı.

Hafız Paşa'nın yanma gUtim Oraya ganimetleri ve esirleri getiriyorlardı. Kanlı

yaralar içinde erkekler ve kadınlar, memedekilerden itibaren her yaşta çocuklar, kesik

başlar ve kulaklar. Bunların hepsi, getirene 50-100 kuruşluk bir bahşişle ödeniyordu.

Kürtlerin sessiz ıstırabı, kadınların ümUsiz feryatları yürekleri parçalayan bir manzara

meydana getiriyordu. Kürtlerin mukavemetinin ana kaynağı, ömür boyu süren nizami¬

ye askerliği korkusu idi

....Erzaktınız bol, büyük koyun ve keçi sürüleri peşimizden getiriliyor, develer pi¬

rinç ve un taşıyor... Birkaç gün önce Araplardan yine birkaç yüz deve ele geçirildi.."

(s. 192-193)

" Sabaha doğru 'Miyafarkin'e' Ermenistan'ın bir zamanki kudretli kırallarımn

merkezi Tigranokerta'ya vardık. Fakat şehrin içinde sadece harebeler ve Kürtlere az

zaman önce büyük zorluklarla baş eğdiren tahrip savaşının taze izleri görülüyor. Bu is¬

tila binlerce -yalnız silahlıların değil- acizlerin, kadın ve çocuğun hayatına mal olmuş,

binlerce köyü tahrip etmiş ve uzun yılların emek ürünlerini yok etmişti " (age. S.200)

İranlılara karşı Kürtleri kullanan Osmanlılar (aynı şeyi İran Şahları da onlara

karşı yapmaktaydı) Kürt isyanlarını bastırma işinde de Kürt birliklerini kullanmayı

tercih ediyorlardı:

"Kürt Mehmet Paşa harekatı pek uygun geçmişti; topların erişmesinden beş gün

sonra kale teslime mecbur edilmişti, kıtaların sıhhi durumları mükemmeldi, yaralı pek

azdı ve hemen hemen hepsi müttefik Kürtlerdendi, bunlar da zayiattan sayılmıyordu."(age. s. 189)

Kürtlere karşı tutumdan bir örnek;

"Kale kapısının altında yarah kardeşini taşıyan bir Kürde rastladık, zavallı

bacağından vurulmuştu, onu taşıyan kardeşi gözleri dolu dolu olarak kardeşinin yedi

günden beri bu ızdırabı çektiğini atattı. Cerrahı çağırttım, "manasız bir şey istediğini

anlamıyor musun?" dermiş gibi, her seferinde sesini daha yükselterek birçok defa

"Evet ama Kürt bu!" dedi durdu. " (age. S. 1 87)

Bu gelişmeler karşısında öncelikle dış güçlerin yarattığı tahribatlardan Kür¬

distan'da ekonomik gelişmeden bahsetmek olanak dışıydı. Talan ve yağmadan

arta kalanı da feodaller alıyoriardı. Bu tahribatlar sonucunda şehirierde

gelişemiyor, hatta 19. y.yılın ortalannda 100 bin nüfusla Van 10 bin nüfuslu birşehire dönüşebiliyordu.

Moltke, Kürtler adlı kitabında Kürdistan'ın o dönemleri hakkında şu bilgileri

veriyor.

"Ancak Kürdü yalnız çoban va yarı-göçebe , ya da göçebe olarak görmek doğru

olmaz. Yerleşik Kürtlerin çok başarıyla ckicilik yaptıkları, örneğin; İran Kürdistan'ı

58

Page 61: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

gibi birçok Kürt bölgesi vardır. Ama Orta Kürdistan'ın ücra köşelerinde (llarki-

Oramar) bile, son derece özenle ekim yapıldığına, her karış toprağın taraça taraça di¬

zilmiş tarlalar halinde, çok iyi planlanmış ve bakımlı bir sulama sistemiyle ustaca

işlendiğine rastladığımız oldu. Hatta yer yer su getirme çalışmalarının çok eski devirle¬

re kadar çıktığına inanabilir. Örneğin Lercch bu noktaya değinmiştir.

'Kürtler, eski Kaideliler gibi çok beceriklidirler ve toprağın sulanması için su bo¬

rularının yerleştirilmesinde çalışmaktan yılmazlar..." (Kürtler- s. 106- 112)

"Böylece Kürdistan'ın ücra köşelerinde bile vaktiyle bazı kapitalizm biçimlerinin

var olduğunu kanıtlayan bir çok gözlemler sıralanabilir. Gerçekten de Kürdistan,

Bağdıt'ı, İstanbul'u, Suriye'yi hayvan bakımından besleyen bir merkez hizmeti göryUr¬

du. Aynı zamanda yün ve yünlü, bal, mazı, kitre ve bazı boya maddeleri ihraç ediyordu

(...) Böylece ihracatın ithalatı aştığı ve ithal edilen maddelerin -silâhlar dışmda-

başlıca müşterisini oluşturan yerleşik Kürtler kadar göçebe Kürtlerin de elinde

büyükçe paralar kaldığı varsayılabilir. " (s. 1 06-1 1 2)

Kürdistan'da ekonominin gelişmesini engelleyen sebepleri şöyle değerten-

diriyor.

"Genel olarak bütün gözlemciler, Kürtlerde tarımın yayılmasını köstekleyen başlıca

engelin, her türlü girişimi baltalıyan vergi sisteminde yattığı kanısında bir¬

leşmektedirler. " (S. 1 06-1 1 2)

...Gerçekten de, ekonomik coğrafyanın ilk gerçeklerinden biri, Kürdistan'da

varlığı inkâr edilmiyecek doğal kaymakların, bir ülkenin ilerlemesi ve refaha ermesi

için tek başına yeterli olmıyacağını, bunun için "her şeyden önce politik rejimi ve

onun yöntemlerine bağlı belli bir genel ortamın" gerekli olduğunu bize

öğretmektedir... "

Osmanlı imparatoriuğunun önce Fransızlaria daha sonrada diğer devletlerie

imzalamış olduğu kapitülasyonlann Osmanlı ülke ekonomisinin ve siyasetinin

batılı kapitalist devletlerce etkinlik kurulmasına neden oluyordu. Batılı ülkelerin

mallan daha ucuza mal edildiğinden Osmanlı pazarianm kısa zamanda etkiledi.

Dokumacılık başta olmak üzere manifaktür çöküşe başladı.

... Kürtler şöyle cevap veriyorlardı: "Ne yapalım? Ovaya yerleşip köy kursak,

bağ diksek, buğday eksek, kıraç toprağı sürmeye koyulsak, üzerimize o kadar ağır ver¬

giler yükleniyor ki zahmetimize karşıhk elimize hiç bir şey geçmiyor. Geriye yapılacak

ne kalır? istemeye istemeye evlerimizi terk edip dağlarda, herhangi bir baskı altında

ezilmeyen kardeşlerimizin yanına sığınıyoruz... "

Küıtler'de az zaman önce büyük zorluklarla baş eğdiren tahrip savaşının taze izleri

görülüyor. Bu istila binlerce-yalııı- silahların değil - kadın ve çocuğun hayatına mal

olmuş, binlerce köyü tahrip etmiş, uzun yılların emek ürünlerini yok etmişti. Kürtlerin

bağımsızlıkları daha iyi bir idare olmayacak olursa bu seferki hakinüyclin evvelce bir¬

çok defa olduğu gibi, geçim olacağını düşünmek insanı yorar. (Moltke, Mektuplar,

S.200)

1600'lu yıllarda Kürtlerin durumu hakkında İtalyan gezginci Della Vella,

59

Page 62: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

onların bir kısmının göçebe yaşadıklarını, çoğunluğunun şehirlere yerleştiklerini, fakat

şehire yakın yöneticilere bağındı olduklarını, yani feodal ilişkilerin dışına

çıkamadıklarını, ayrıca Osmanlı ve Safevi devletlerine bu yöneticiler aracılığıyla

bağımlı olduklarını, yöneticilerin servet veya bazı çıkarları gereği, iki devlet arasında saf

değiştirebileceklerini belirtir.

Della Vella Asurlulann dummuna da değinir. Onların Kürt yöneticiler

araclığıyla Osmanlıya bağımlı olduklannı yazar. Kürt Beylerinin onlardan asker

olarakta yarartandıklarını belirtir.

1718 yılında Hollanda'nın La Haya şehrinde yayınlanan Fransız tüccar Jeun

Baptiste Tavernier'in kitabı da ilginçtir.

Tavernier, bir çok defa Kürdistan'a gelmiş ve gezmiştir. O, Musul'un görülme¬

ye değer bir yer olmadığını yalnızca Musul'un ahş-veriş merkezi olduğunu, ticaretin

Arap ve Kürtlerin elinde olduğunu Asıır toprakları üzerinde yaşadıklarını ve buralara

Kürdistan dediklerini yazar.

Tavernier, Kerkük'ün (Şehri zor) dik kayalar içinde oyulmuş olduğunu, ticaretin

biçimine göre 15 veya 20 kadar derme eve çıkılabildiğini, değirmen taşı şeklinde, ancak

yuvarlanarak gündüzleri açılıp geceleri kapatılan kapıların olduğunu, hayvanları içinde

oyukların kazıldığını dışarıdan gelen soyguncu ve düşmanlarına karşı kendilerini savun¬

mak için yapıldığını yazar.

İtalyan yazar Tavernier Kürdistan'ın bir çok yerinin ormanlaria kaplı

olduğunu halkın hurafelere* çokça inandığını, Van'da, Abbasi, Safevi ve Osmanh

parasının geçtiğini Diyarbakır'da dericiliğin çok yaygın olduğuna halkın 113'nün bu işle

uğraştığını belirtir.

O yıllarda Kürdistan üzerine yazı yazanlar hemen bütünü ülkenin dağlık, or¬

manlık, göçebelik ve yan-göçebeliğinden, aşiret çelişkilerinden, Osmanlı ve Safe¬

vi zıtlıklan yansımasından bahsederier.

Danimarka devleti tarafından Kürdistan'a gönderilen Carsten Niebuhr 18.

yüzyılın ikinci yansındaki birçok olayı, şehirleri, halkı, sosyal ve ekonomik yönle¬riyle inceler ve rapor eder.

Niebur, Cizre'yi anlatırken bölgede ki yöneticinin iki oğlu olduğunu Türk

Paşasının verilen haraca göre bazen birini, bazen diğerini destekler. Bu nedenle

bu küçük il gitgide harabeye dönmektedir. Bu, bütün paşalann güttüğü alışılmış

politikadır; ve bu politika sadece küçük illeri yönetim hakkına sahip aileleri değil,

gezici aşiretleri de kapsar.

Paşalar, hakim aileler arasında daima anlaşmazlık çıkarmaya onları birbirine

düşürmeye çalışırlar. Çünkü bu şekilde onlardan yalnız daha fazla mal ve para

çekmekle kalmaz, aynı zamanda uzun süre yönetimi elinde bulunduran ailelerin

çok zengin ve çok güçlü olmalannı da engellerler. Güçlü ve zengin ailelerin etkin¬liklerinden çekinirler.

Halfin, Ditil'den (Rus araştırmacısı) yaptığı alıntıyla yağma ve talan konu¬sunda şunlan belirtiyor.

"KirH elbiseli ve omuzlarında beyaz işaret taşıyan bir zümre (hükümet kuvvetle¬

ri), bunlar kimsenin karşı koymaya cesaret edemediği askerler ve bunlar devletin koru-

60

Page 63: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yucusu ve sınırsız hak sahibidirler. Serbazlar yol kesiyor, çalıyor, soyuyorlar. İşsizliğe,

tembelliğe, yoksulluğa ve açlığa neden oluyorlar. Köy sakinleri, bunların ve Osmanlı

sınırında ise jandarma ismi verilen ve aynı zulümleri uygulayan çekirge sürülerinin

hücumundan korunmak için taşıyabilecekleri eşyalarını, çoluk- çocuklarım alarak giz¬

lenebilecekleri yerlere kaçıyorlar. Bu devlet eşkiyalan ise girdikleri bostanları, bahçe¬

leri ya gasp ediyor, ya da Itarap edip herşeyi yerlerinden söküyorlar. Osmanlı askerleri

de kendi bölgelerinde Şah'ın eşkiya kuvvetlerinden geri kalmıyorlar, geçtikleri yerlere

korku saçarak, gördükleri İter kıymetli şeyi istiyorlar, ya da zorla alıyorlar, (age. S.28)

Kürt aşiretleri arasında da gerek işgalcilerden kaynaklanan gerekse aşiretin

veya ağanın çıkarianndan kaynaklanan çelişkiler de vardır. Zaman, zaman bu

durum aşiretler arasında ciddi çatışmalara yol açar.

Devlet uzlaştırmacı rolüyle araya girdiğinde ortalığı bir sükûnet kaplar ve de¬

vletin otoritesi güçlenir. Can ve mal 'güvenliği'ni işgalcilerin denetimi altında ister,

istemez "sağlanılmış" olur.

Osmanlılar, bir aşirete baskın yaptıklannda eğer başanlı olurtarsa, aşiretin

mallannı (koyun-keçi veya rehine ) olarak çekilirierdi.

Rehineler artık çekilmez bir esiriik yaşamı sürdürürlerdi. Moltke;

"Urfa sarayının dar bir mahzen veya ahırında dokuz ihtiyar gördüm ki, bunlar

3.5 yıldan beri burada çürümekteydiler. Boğazlarına takılı demir halkalardan (laleler)

ağır bir zincirle birbirlerine bağlıydılar. Ve günde iki defa hayvanlar gibi su içmeye gö-

türiilüyorlardı. Onlar için kabileler den 150 bin krş gibi muazzam bir kurtulmalık

parası istenmişti Onlarda bunun 1/3'ni vermeyi keklif etmişlerdi ama artık bunların

kurtulması için pek az ümit vardı". (Mektuplar, S. 173)

Kürtler ardı arkası kesilmeyen işgal ve iç çalışmalanndan dolayı

"Kürt,, ihtiyaç yüzünden çiftçi, eğilimi yüzünden de savaşçıdır. Bu sebeple köyler ve

tarlalar ovada, palankalar ve kaleler dağlardadır. Yaya olarak savaşır, duvarlar ve

dağlar onun siperi, tüfeğide silahıdır." (age S. 188)

Can güvenliği Kürtlerin yaşam biçimini de derinden etkilemiş ve

şekillendirtmiştir. Gerek Osmanlı devleti ve gerekse Iran, iki devletin sınırını teşkil

eden bölgelerdeki aşiretler üzerinde daha az denetimleri vardır.

Kürt beylerinin, aşiretleri üzerinde önendi etkinlikleri vardı. Beyler aralarında

çarpışmalarına rağmen, Osmanlılar'a karşı çıkarlardı. Vergi vermek istemezlerdi. Ayrıca

asker toplanılmasına da karşı çıkarlardı. Güçleri yetmediğinde yüksek dağlardaki kalele¬

rine çekilirlerdi. (Bk. Moltke Age s. 189)

1548'deki İran savaşı sonunda, daha önce bir çok sefere katılmış olan Emir Bedr

Bey, B. Şah Ali Bey, seferin sonunda Sadrazam Rüstem Paşa'nın huzurunda, Emirlere ve

Hakimlere etek öpme izini verildiğinde, Imadiye Hakimi Hüseyin Bey'e protokolde kendi¬

sinden önce yer verilmesine kızarak divanı terk etmiş, ardından da Hakkâri Bey'i Zeynel

Bey'in İstanbul dönüşü Cizre'den geçerken yolu kesilerek öldürülmüş ve bu nedenlerle

Bedr Bey azl edilerek yerine kardeşi Nasır Bey atanmıştır. (Bk. Şerefname C. I

S.125-127)

61

Page 64: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

iki yıl sonra Bedr İstanbul'a gitmiş, orada kendisine, tekrar bölgesinde eskigörevi verilmiş, kardeşi Nasır'a ise Cizre'nin Tür ve Heytem nahiyeleri sancak

haline getirilerek yönetimi altına verilmiştir. Bu gelişmeler bize Osmanlı yönetimi¬

nin 16. yüzyılda Küdistan'da bir otorite kurduğunu göstermektedir. Sorun güçte

yatmaktadır. Osmanlılar Yakın Doğu'da egemenlik kurduktan sonra Kürt Beyleri¬

nin tek tek karşı durmaları hemen hemen mümkün değildi. Osmanlı otoritesini

yansıtan diğer bir örnek ise Emirlerin yaptıkları tayinleri İstanbul'a tasdik ettirmek

zorunda idiler. Bu durumda bize bu hükümetlerin iç işlerinde ne kadar "özerk"

olduğunu göstermektedir. İsmi hükümet olmakla biriikte sancaklardan farklanyoktur.

Örneğin; Cizre hakimi 3 Nisan 1581 'de bazı gerekçeler iteri sürerek Cizre'ye bağlı

Mir Han azledilerek yerine kardeşinin oğlu Mir Ahmed'in tayin edildiğim yazar. (Bk.

Başbakanlık Arşivi, Maliye Defterieri tasnifi No: 19694 S. 51 Aktaran Atatürk Dö¬

nemi Konf. s. 66)

Keza, Cizre hakimi Bedri Bey'e yollanan bir hükümde yapılan bir atamanın Bedr

Bey tarafından işlerinin yürütülmesi istenilmekledir. (Bk. Başbakanlık Arşivi, Kamil

Kepeci tasnifi No: 79 s. 197 Aktaran Atatürk Dönemi Konf. s. 66)

Yine Cizre hakimi Bedr Bey'e bölgesinde sükûneti sağlamadığı taktirde gö¬revinden alınmaktan bahsedilir. (Başbakanlık Arşivi, Mühimme Defteri No: 245.233 Atatürk Dönemi Konferansları s. 66)

Osmanlı Devleti, hükümetler veya beyleri arasında çarpışmalar olduğunda,öncelikle hakem rolünü oynayarak prestij kazanma yolunu izemişlerdir. Böylelikledevletin otoritesi daha da sağlamlaşmış oluyor.

Devlet zaman zaman emri altındaki hükümetlerin birinde çıkarlarını zedele¬yen bir gelişme gördüğünde doğrudan müdahalede de bulunuyordu.

"Bu hususa ait iyi bir misale, 19 Ocak 1580 tarinde Diyarbekir Beylerbeyine gön¬

derilen bir fermanda rastalamaktayız. Cizre hâkimi Han Mehmed avda iken , kaleyi

basarak haznedarını katleden, 25.000 altınlık malım alan Mir Aziz ve beraberindeki-

lerden şikâyeti üzerine, Diyarbekir Beylerbiyi hâdiseye karışanların yakalanarak ceza¬

landırılmasına memur edilmektedir." (Başbakanlık Arşivi, Mühimme Def. No:

495.1 10 Aktaran, Attatürk Dön. Konf. s. 67)

Cizre hakimleri vergi verdikleri gibi seferlere de katılmaklaydılar. (Bk.

Başbakanlık Arşivi, Kamil Kepeci tasnifi No: 77, S. 20 Aktaran N. Göyünç Ata¬türk Dön. Konf. s. 67)

Cizre'den sefere yollanan askerin sayısı belli değildir. Fakat 1585 yılında100 bin Flori vergi verildiği belgelerde yazılıdır. Şerefname bunu 112 bin flori ola¬rak belirtmektedir.

Demek ki Ayni Ali'nin yazdığı gibi değildir. Cizre Hükümetinde de gönjldüğügibi iç işlerinde bağımsızlık yoktur.

Kürdistan'daki nüfus o yıllarda şöyledir: O sırada başlıca yerleşim yerleriMardin, D. bakır (Âmid), Ayıntop (G.Antep), Urfa, Birecik ve Siirttir. En kala¬balığını da Mardin teşkil etmektedir. Şehrin 11.500 olan nüfusun % 40 Kürtler veAraplar (Müslümanlar), %53'ünü Hıristiyanlar % 7'sini Museviler kapsamaktaydı.D. bakır'ın ise 11.400 kadar nüfusunun yansını Hıristiyanlar teşkil etmekteydi. G.Antep'in % 28 Müslüman, %10 Ermeni olmak üzere 9.600 kadar nüfusu vardı.

62

Page 65: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Urfa'nın ise 7.000 nüfusunun yarısını Hıristiyanlar teşkil ediyordu. Hasan Keyif'in

ise 7.000 nüfusunun yansından fazlasını Hıristiyanlar teşkil ediyordu. Birecik ise

yıllık geliri 180.000 akçeye ulaşan işlek bir iskele idi. Burada bir tersane de vardı.

Hatta 1565'lerde, yılda 500 gemi yapıldığı bildirilmektedir.Sonraki yıllarda düşüş

olmuştur. (Cengiz Orhonlu-Turgut Işıksal- Dicle Fırat nehirierinde nakliyat. Tarih

Dergisi ist. 1963) Siirt'in nüfusu ise 2.500'dür. Yansını Hıristiyanlar teşkil etmek¬

tedir. Bu yerieşiklerin yanında

" Göçebe topluluklara da bol miktarda tesadüf edilmektedir. Bunlardan bir

kısmının şehir kenarlarına yerleştikleri görülmekteyse de, çoğunluğunu kışın bu hava¬

lideki düzlüklerde kışlayan, yazın kuzeye yaylalara çıkan aşiretler teşkil ederler. Ka¬

nunnâmelerde bunların geliş gidişleri, gittikleri yerlerde tâbi olacakları nizamlar

hakkında pek çok hükümlere rastlanır." {N. Göyünç, Atatürk Dön, Konf. S.71)'

Afgan, Safevi ve Osmanlı Savaşları

Safevi hükümdan Ş|fi, 1 694'de ölünce yerine I.Şah Hüseyin geçti. Şiilik

bunun döneminde daha da güçlendirilmeye çalışlır.

18. yüzyılın başlarında Doğu'daki Türkmen, Afgan, Özbek saldınlan artar.

Afganlılar 1722'de Safevi başkenti İsfahan'ı alıriar. Safevilerin kendi ülkeleri ve

işgal ettikleri topraklar tehlikeye girer. Osmanlılar ve Ruslar'ın pastadan pay

kapma dönemi başlar. Ellerine beklenen fırsat geçmiştir. Ama Osmanlılar bekledi¬

klerini yine bulamazlar. Kürtlerde fırsattan yararianamazlar.

Şah Hüseyin'in oğlu Şah Tahmasp, Afganlılara karşı mücadelesine devam

eder. İsfahan'da 1725'e kadar egemen olan Afgan hükümdarı Mir Mahmut,-

1725'de ölünce, yerine geçen Eşref Şa^, Osmanlı ordusuyla 1727'de savaşa

tutuşur. Osmanlıya yenilir. Fakat II. Tahmasp Afg^nlılan, Nadir Han'ın yardımıyla

yener. Onlan İsfahandan kovar. Özellikle Nadir Han'ın örgütlemesi sonucunda,

Safeviler birteşmeye başlariar.

Nadir Han ■Î732'de II. Şah Tahmasp'ı tahtından indirerek yerine şahın oğlu

111. Şah Abbasi geçirtir.

1734'de Tiflisi Osmanlılardan Nadir Han'ın kumandanlığındaki Safeviler geri

alır. Fakat 1736'daki Osmanlı-Safevi antlaşması 1639 Kasr-ı Şirin anttaşmasına

göre şekillenilir. 1736'da III. Şah Abbas ölür. Nadir. Han kendisi yönetimi alarak

Şah olur.

Nadir Şah, Afganlıları 1738'de yenilgiye uğratır. Hatta 1739 yılma kadar

Kuzey-Batı Hindistana kadar olan yerieri işgal eder. 1740'da Türkmenistan'a yö¬

nelir. 1743-46 yıllan arasında ise Osmanlılara üstünlük sağlar. Bir çok Kürt ve Er¬

meni bölgesi el değiştirir.

Nadir Şah işgal ettiği yerierde merkezileştirmeye ağıriık verir. Örneğin Arde-

lan Kürt Beyliğine kendi kardeşini Bey olarak atayınca (1737), Ardelan Beyliğinde

isyan çıkar. Bazı Kürt aşiretlerini Ardelan Beyliğine karşı harekete geçirmek ister.

Fakat başarılı olamaz. Karşı çıkanları sürgüne yollar. Özellikle Horosan, Kürtlerin

sürgün yatağı olur. Bazı Kürt kabileleri sonraki yıllarda eski ata topraklanna dö-

nerier bazıları ise orada yerieşik olarak kalıriar. Dönenler eski bölgelerindeki

koşullan bulamazlar. Çünkü başka yerierden getirilen aşiretler buralan sahiplenir-

63

Page 66: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ler. Bu kabilelerin bazılan eski yerierine yerleşir. Bazıları daha batıya giderier.

Günümüzdeki gibi sınır da söz konusu olmadığından bu yeni gelenler mevcut de¬

vletin egemenliği altına girerier. "Horosan'dan geldik" sözü bu gerçeğin ifadesi¬

dir. Hiçbir şekilde Türklerin bir kolu olduğu saçmalığına bağlanamaz. Bu saç¬

malığı söyleyenler Türi< ırkçı sözde tarih yazıcılarıdır. Gerçekte yazanlar da

inanmamaktadır. Güneş-Dil ırkçı tavırianna göre neredeyse tüm dünya Türk kabul

edilirken Kürtler mi Türk olmayacak? Nadir Şah 1747'de onun yerine geçen Adil

Şah da 1748'de ölür. Bu arada Ahmed isimli bir şahıs Afganistan'da

bağımsızlığını ilan eder.

Sonraki yıllarda iç kavgalar ard-arda sürüp gider.

İran'da Avrupa'daki rönesans diye adlandırılan "yenileşme dönemi" sonrasıözellikle Uzak-Doğu ve Amerika kıtasının keşfinden sonra tarihsel önemini yitir¬

meye başlar. Tarihi ipek yolu gözden düşer. Ticaret oldukça geriler. Bölgeler

arasındaki dengesizlik artar.

1750-1789 yıllan arasında zeng (d) sülalesinden Kerim Han, Onun ölümün¬

den sonra da Ağa Muhammet Han, devlette söz sahibi olur. Kuzey'de giderek

büyüyen ve yayılmak isteyen Ruslarla Iran arasında işgal ettikleri ülkeler üzerine

çelişkiler artar. Ağa Muhammet Han, 1795'de Azerbevcan, Gürcistan ve Erme¬

nistan bölgelerine girer. Yakıp-yıkar. Daha sonra Horasan'a tekrar saldırır.1797'de öldürülür. Yerine Fatih Ali Şah geçer. Bu şahın döneminde Iran-Rus

çelişkisi derinleşir. İngiltere ve Fransa da olaylara müdahale ederier. Çıkarlannauygun saf tutariar.

Ruslar, 1801 'de Gürcistan'ı, 1804'den sonra da Azarbaycan va Doğu Erme¬

nistan'ı işgal eder. Rus-lngiliz işbiriiği karşısında İran'da Fransayla ilişkiye geçer.Fakat kısa bir müddet sonra Fransa ile Rusya anlaşınca bu sefer Îngiltere-İran.yakınlaşması başlar. Ancak 1813'de Rusya ile antlaşma imzalar. Ruslar, İran'dan

aldıkları bazı toprakları geri vermek zorunda kalırlar. Çünkü o tarihlerde

Fransızlarla araları tekrar bozulmuştu. Burjuva devrimcisi Napolyon, bir çok feo¬

dal Avrupa devletlerinin hanedanlıklannı yıkarak Moskova önlerine kadar ilerie-mişti. Moskovayı çok soğuk bir kış ancak kurtarır. Rusya, Fransa sorununu bitir¬

dikten sonra tekrardan güneye yönelir. İran'la savaşır. 1828'de NahcivanAntlaşmasıyla geçici bir antlaşma imzalanır.

Safevilerde Toprak Sistemi

Osmanlı toprak sisteminin benzer bir biçimi İran'da da görülür. İran'da ki çokçeşitli işgaller, işgalci devletin biçimlenişine göre şekillendirilir.

Kabile yaşamı, yerieşiklik veya yan-yerleşiklik devlete tümüyle egemendir.

Şah'ın şahsında topraklar Divan ve Has olarak gruplandınlmıştı.

Savaşlarda yarariılık gösterenlere ayrıca Tiyül denilin araziler verilirdi. Mirasyoluyla başkasına geçmezdi. Vakıfçılıkta yaygındı. Toprakta şahsa özel mülkiyet¬te vardı. Bu şekilde olanlara Mülk arazileri de denilirdi. Devlette tarım ürünlerinin

ağıriık kazanmasından sonra da yetkililer özel mülkiyete sahip olmanın kavgasınıhızlandınriar. Feodal sümürü altındaki köylüler ürünlerinin 2/3'ünü devlete verir.

Tıpkı Osmanlıdaki mülküyetler gibi İran'da da vergi toplayıcıları halktan daha

fazla vergi olabilmek için onlara keyfi ve zorbaca davranıriar. Fazla ürün fazla

64

Page 67: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

vergi demek olunca, köylü sınıriı üretime başvurmak zorunda kalır. Haliyle ürettm

düşer.

İran'da farklı dinlere sahip olanlardan değişik vergiler alınır.

Osmanlı-Batı ilişkisi

1535 yılında, Osmanlı devletiyle Fransızlar arsında ticaret antlaşması yapılır.

Fransa Osmanlı limanlarından yararianma hakklannı elde eder. Daha sonra gü¬

nümüzde İtaya'nm bir şehri alan Venedik -O yıllarda bağımsız bir site' devletiydi.-ile Fransa'nın şimdiki sömürgesi Korsika Osmanlılaria ticaret antlaşması yapariar.

Sonraki yıllarda bu tür antlaşmaya Hollanda ve İngiltere'de dahil olur.

İngiltere, Uzak-Doğu'da yayıldıkça, oranın elde çıkmaması için bir dizi yeni

ilişkiler geliştfrir. Hammadde kaynaklannın zenginliği, aynı zamanda buralara

diğer devletferin göz dikmesi karşısında önlemlere başvurdu.

İngiltere, Doğu Hindistan Kumpanyasını kurarak bölgedeki ticareti bu şirket

aracılığıyla yürütmeye çalışır. Bölge ticaretinin güvenliği içinde filolar oluşturur.

Aynı şekilde Hollanda da, Hollanda Doğu Hindistan Kumpanyasını

kurmuştu. Uzak-Doğu'da, özellikle de Ingiltereyle rakabet halindeydi. İngiltere,

Levant Company'i 16. yüzyılın bitimine doğru Osmanlılaria antlaştıktan sonra

kurmuştu.

İngilizler, diğer devletlerin rekabetinden avantajlı çıkmak için özellikle Os¬

manlı sarayıyla iyi ilişkiler geliştirerek sonuca gider. Doğu-Akdenize Basra körfe¬

zine, Kızıldeniz'e yani kendi Uzak-Doğu çıkarlannı ilk önce gözeten yerierde üs-

tter kurmaya çalışır. Öylede' olur. Örneğin 1763'de ayaklanan Arap kabile

isyanına karşı 1766'da Basra'da bulundurduğu Hintli askerleri kullanır.

Bu olay Osmanlı-lngiliz ilişkilerinde önemli bir adım olur. Sonraki yıllarda

Basra'da kurduğu şirket aracılığıyla bölgedeki ticareti düzenlemeye çalışır.

Osmanlılar da ticaret yapmak küçültücü, hakir görülen bir meslek oldğundan

iç-dış ticaret Hıristiyanlar ve Museviler aracılığıyla yapılmaktaydı. İngiltere'nin ve

diğerterinin Osmanlı Devleti içinde ticari etkinlikleri hızla artmaya başlar.

İç ticarette Rum, Ermeni, Yahudi tüccariarı öncelikle bu Batılı devletlerle

ilişkiler kurartar. Batılıların dayanaklan bunlar olur.

Rumlar Karadeniz'deki ticari etkinliklerinden Ruslar'a daha fazla yönelirler.

Çünkü Batılı devletlerie, gümrük engelleri ve rekabet edecek durumda olmama-

lan nedeniyle Rus pazanna daha fazla önem vermek zorunda kalıriar. Osmanlı

Devletinin çöküş dönemi olarak adlandırılan Küçük Kaynarca Antlaşmasından

sonra Ruslann Balkanlar'da, Kafkasya'da etkinliği hızla artar. Onlar da İngiltere

ve Fransa'nın yanı sıra Osmanlı Devleti içindeki Hıristiyanların hamiliğine soyu-

nurtar. Doğu-Akdenizdeki Osmanlı etkinliğini kırmak için Osmanlı donanmasını

İngiltere ve Fcansa ile biriikte ortadan kaldırırlar. Böylelikle Kuzey-Afrika, Yunanis¬

tan ve Yugoslavya'daki Osmanlı deniz üstünlüğü ortadan kalkar. Ticaret çeşitli

Avrupa devletterinin gücüne bağlı olarak gelişir.

Avrupa'da kapitalist ilişkiler geliştikçe ilk yıllarda servet biriktirmeye çalışan

bu devletler daha sonra bu hammaddeleri işleyerek tekrardan çeşitli pazariara

sürerier. Artık mamul maddelerin pazarlanması rekabeti de hız kazanır. Yeni tarz-

65

Page 68: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

daki bu sömürü biçimi yaygınlık kazanır. Örneğin; Fransızlann, Mısır'dan kahve

ihtiyaçlarını karşılarken, 1730'dan sonra kahve ve şeker ihraç ettiklerini görüyorz.

Hem ucuz hammadde ve hem de bu hammaddelerin işlenerek tekrar geri

satılması önemli bir gelir kaynağı olur.

Kapitalistler arasındaki rekabet kendini her tarafta hissettirir. Kendi burjuva

devrimlerini yapmayan bu anlamda yenileşmeyen devletler hızla kapitalist devle¬

tlerin yan-sömürgeleri olmaya doğm yol alıriar. Iran, Rusya, Osmanlı Devleti

bunun tipik örneklerini teşkil ederier.

Özellikle İngiltere hızlı bir yaygınlık gösterince Osmanlılar ve İranlılar, İngiliz

üstünlüğü karşısında ona yaslanarak variıklannı devam ettirmek isterier.

İngilizler, siyasal çıkarianna uygun olarak Iran ve Osmanlı Devletinin

yanında gözükürier. Onlardan bol bol imtiyazlar kopanrlar.

Örneğin; 1838 yılındaki Gülhane Hattı Hümayunu Antlaşmasıyla Osmanlılar,

İngiliz vatandaşlanna tanımış olduğu hakları devam ettirecekleri gibi, İngiliz tüc-

carian, ticaret serbestisine sahip olacaklar ve ödeyecekleri vergi ayrıcalıklı İslam

vatandaşlığından farklı olmayacaktı. Benzer antlaşmalar diğer Avrupa devletleriy¬

le de yapılır.

Osmanlı Devletini, İngiltere, Fransa ve Rusya ortadan kaldırmak istiyordu;

fakat kendi aralanhdaki rakabet ve anlaşmazlıklar, Osmanlılann yaşamasına

neden oluyordu.

İngiltere, 1838'deki Gülhane Antlaşmasıyla ayncalık elde edince Osmanlı

pazarianna sahip olmasından dolayı artık o koşullar değişmediği müddetçe Os¬

manlı Devletinin parçalanmasına razı olmaz. Çünkü parçalanmayla hissesine

daha az pazar düşmüş olacaktı. Osmanlı Devletinin statükosundan yana oluriar.

Ama bir yandan da aralarında rekabet ederier. Öyleki Mısır Valisi Mehmet Ali

Paşa'nın, 1838'deki Nizip savaşı sonrası M.Ali Paşa lehine devlet yönetiminde

değişiklik istemediklerinden, Osmanlı çıkarianm savunuriar. İstanbul'a 20 bine

yakın Rus askeri yollanarak şehri Mehmet Ali'ye karşı savunmaya çalışıriar. Son¬

raki yıllarda Çariık, Karadenizin kuzeyindeki topraklarda yayılma gösterince, İngil¬

tere ve Fransa Kırım savaşında (1854-56) Osmanlı. Devletini bu nedenle deste-

klerier. Rusların yayılmasını bu tarzda istemezler. Hatta Osmanlılara 11 milyon

Sterlin borç veririer.

1856 yılında kapitalistter Islahat Fermanı ile ayrıcalıklarını pekiştiririer. Özelli¬

kle de İngiltere Osmanlı saray yöneticileriİİngiltere'nin istemleri dışına çıkamaz.İstese de buna gücü yetmez.

Iran, Avusturya-Macaristan imparatoriuğu, Rusya ve Fransanm aynca içteki

ayaklanmalar buna imkan bırakmaz. İngiltere'nin koruyuculuğuna sığınır. İngiliz

büyükelçisi bir yerde Osmanlı Başbakanı gibidir. Dalkavukluk, rüşvet, adam

kayırma yani tüm çürümüşlük devletin hertarafında olmasına karşın bu zalim ve

zortja yörıetim kapitalist devletlerin kendi aralarındaki çelişkiden dolayı variığım

sürdürür. İç isyanlar dahi bunlann destekleri ile yenilgiye uğratılır.

Alman Biriiği, Bismark tarafından sağlandıktan sonra, Almanya'da, Uzak-

Doğu rekabetinde yer almak ister. İlk adım olarak Osmanıl Devletiyle iyi ilişkiler

kurmaya başlariar. Zaten önceki yıllarda askeri danışmanlarını yollamışlardı.

1883'de Alman askeri İslah Heyeti İstanbul'a gelir. General Von Der Goltz 1895

yılına kadar Osmanlı Genel Kurmay Başkanı yardımcılığı görevini üstlenir. Goltz

Paşa, I. Dünya savaşı sırasında Osmanlı 1. ve 6. ordularına kumandanlık yapar.

66

Page 69: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Ayrıca Liman Von Sandres'de büyük bir heyetiyle İstanbul'a gelerek görevalmış hatta Mareşal unvanını dahi almıştı.

Goltz Paşa, Bismark'a yolladığı raporunda, bazı Osmanlı Paşalarını satınaldığını, kendilerine düzenli maaş verildiğini onlardan bu şekilde yarar¬lanılabileceğini keza.bir çok generalin de dostları olduklarını belirtmektedir.

Almanlar'ın gayeleri açıktır. Osmanlı Devletini sömürmek. İngiliz, Rus veFransız, Alman rekabetinde kendi üstünlüklerini sağlamak. Goltz Paşa, MareşalWalderz'e yolladığı mektupta kendi nüfuslanm kullanarak Osmanlı askerieri üze¬rinde egemenliklerini bir daha ellerinden geri alınmayacak şekilde oluşturmaktanbahs eder. Onları bu tavra iten Osmanlı sevgisi ve menfaatleri asla değildir. Bunubirinci elden kaynaklar doğruluyor. Dönemin İngiliz yetkililerinden Stanley, Os¬manlılar için;

"Avrupa kıtasından silinip gitmezlerse çok yazık olurdu. Bunları ortadan

kaldırmak kolay, işin asd zor tarafı bunlann yerine kimlerin konulması gerektiğini bil¬

mektir." biçimindeki açıklaması ne düşündüklerini aydınlatmaktadır. O yıllarda Os¬

manlıların kendilerine birzarann dokunmayacağını söylerler.

Ne zaman ki İngilizlerin ve Fransızların karşısına Almanya çıkıpta OsmanlıDevleti üzerinde kendilerinin aleyhine gelişme gösterir. İşte artık Osmanlı Devleti¬nin bir an önce parçalanmasını da gündenıe getirerek ard-arda gizli antlaşmalaryapariar.

1877-78 Osmanlı-Rus savaşında, Ruslar, Doğu'da hızla ilerieyince Os¬manlı'lar, ingilizlere Kıbns adasını vererek, Ruslara karşı yardım ister. İngilizler,Ruslaria henüz o şartlarda Osmanlı topraklanmn paylaşımı sorunundaanlaşmadıklanndan, sözde Osmanlı'yı savunur gözükürler. Osmanlılar yenilirler.

Flus orduları, Erzumm'a kadar ilerler. Batı-Ermenistan topraklarını Ruslara karşıİngilizler, koruma adı altında hak elde ederier. Fakat esas amaçlan Rusya'yakarşı bölgeyi korumaktı. Yoksa gayeleri Ermenileri korumak, savunmak değildi.Tamamiyle ikili oynuyoriardı. Kapitalist devletler artık Osmanlı Devleti adına tarafolup esasta kendi çıkarlarını korumaya ve geliştirmeye çalışıyorlardı. Osmanlı-İran savaşları konusunda Minorsky şöyle diyor;

" Büyük Safevi-Osmanlı mücadelesi, Kürtlerin siyasi ehemmiyetlerini idrâk et¬

melerine yol açtı. "

"İsmail'in, Kürtler'in babına İranlı valiler koyma teşebbüsü, Osmanlı siyaseti ile

tezat teşkil ediyordu. Hâkim İdris (Bitlisli) tarafından çizilmiş bulunan bu siyaset, yerli

beylere muhtariyet temin eden feodal bir teşkilât kurulması esasına dayanıyordu. "

"Türk-İran hududu yavaş yavaş isitkrar keybetti ve İranlılar Zağros şeddinin ve bu

şeddin güneyine doğru uzanan kollarının arkasına çekildiler. O sırada Osmanlı devleti

merkezi kuvvetin doğu eyaletlerinde sağlamlaştırılması işine girişti." (Minorsky, Kür-

tter, İslâm Ansiklopedisi s. 1 1 02)

İşin bir diğer yönüde Osmanlılar ve iranlılann, Kürtler'i biribirierine karşıtampon bölge olarak' kuHanmalan da sözkonusuydu.

Kasr-ı Şirin antfaşmasından sonra da (1639) Osmanlılar Kürdistan'da mer¬kezileştirmeye hız veririer.

"Ancak, daha sonra, Osmanlıların 1683 yılında Viyana önlerinde yenik

düşmesiyle, bu Kürt tımar devletlerinin Bab-ı ali illeri haline dönüşme süreci

67

Page 70: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

başlamıştır. Bu süreç Diyarbakır'a Vali tâyini ile başlamış; ve 19. yüzyılda bağımsız

Soran Prensliğinde Mir-i Kora'nın 1826-1837 yılkın arasmda ve Kuzeybatı Kürdis¬

tan'ın da Bedirhan Bey'in 1839-1846 yıllan arasında gösterdikleri direnişle son

bulmuştur. Osmanlı-İran sınırmm öte yanımda Senendeç'te Erdalanai Prenslerinin

yönetimi de 1867 yılında, İran'ın merkezileştirme siyaseti sonuncunda ortadan

kalkmıştır.

19. yüzyılın sonunda despot valilere ve SuUan'm ve Şehinşah'm vergicilerine karşı

bir dizi Kürt isyanlan görülmektedir." (Avukatsız Halk, Kürtler, Dr. Heinz Gstrem,

sf:9-10)

Heinz Gstrem, merkezileştirilmenin son bulmasını direnişlerin sonrasına

bağlıyor.

1805'de Napolyon'un isteği üzerine P.A Jaubert Osmanlı İmparatoriuğuna

ve İran'a bir gezi yapar. "Voyage en Armenie eten Perse" (Ermenistan ve

İran'a bir yolculuk) adlı eserinde ilginç yazıları vardır. Yazar; Beyazıt, Muş, Van,

Dersim, Çölemerk, Zaho, Amediye ve Süleymaniye'de Paşalıkların olduğunu yazar. (Bkz.

Aktaran Garo Sasuni Age S. 41)

Bu konuda Minorsky ise şöyle yazıyor;

"Osmanlı Sultanları, 11. Mahmut devrine kadar Kürt emirliklerini bütünüyle or¬

tadan kaldırıp, topraklarında egemenlik kuramadılar. Emirler, Sultanların kendilerin¬

den istedikleri şeyleri yerine getirirlerdi Onlara armağanlar sunarlardı. Savaşlarda

Osmanlılara asker verirlerdi Ama Sultan 11. Mahmut, Padişah Yavuz zamanında veri¬

len karan kaldırdı. Bütün Kürt beyliklerinin imaretlerinin ortadan kaldınlmasına

karar verdi Bu kararın uygulanması içinde Reşit Paşa yönetiminde Kürdistan'a ordu

gönderdi Böylece 1834'te Kürtler doğrudan doğruya 'Türk vatandaşı sayıldılar diğer

bir deyişle Kürdistan ikinci kez ve tam anlamıyla Osmanlılar tarafından işgal edilmiş

oldu... (Bu davranış, Kürtleri ulusal bir kalkışma Itareketine yöneltti 1834 yılında Be¬

dirhan Bey yönetimindeki güçler Osmanlılara karşı harekete geçti. (Minorsky, Kürtler,

Halepçe Yayınlan, Bilefeld, 1988)

İngiliz Kinner 1813' te yaptığı gezide. Paşaların şeklen İstanbul'a bağlı olduklarını,

Ermenilerin, Kürtlerin ve Osmanlıların denetimi altında olduğunu yazmaktadır. (Bkz.

J.M. Donald Kinner "Voyage dans Lasie et le Kurdustan cilt. 2 s. 143 Aktaran

Garo Sasunu Age s. 41)

Çeşitli araştırmacılar arasındaki farklı yaklaşımlar, dönemine göre ele alınıp

değerlendirilmelidir. Örneğin; Abdurrahman Paşa isyanı sırasında elbetteki mer¬

kezle ilişkiler kopuk olacaktı. Ama direniş bastırıldıktan sonra aynı şeyi söyleyebi¬

lir miyiz?

... "Ağanın idaresi tamamiyle ata erkil bir sistemde; bana ekmek, süt, bal ve pey¬

nir ikram etti. Fakat ben kendisini davet ettikten sonra oda oturdu. Hiç bir tarafta ikti¬

dar ve hakimiyetten eser yoktu. (Bununla birlikte bu adam 500 ailenin amiriydi; hü¬

kümlerinin temyizi yoktu.) Ve Türk makamlarının bu kabilenin iç işlerine

karışmamayetkUeri yoktu.

Ağa ihtiyarlan dinledikten sonra kabilesinden birinin suçlu olduğuna kanaat ge-

68

Page 71: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

tirince onu idama mahkum eder, Paşa'nın bir ağa öldüğü zaman onun halefini tayin

etme hakkı vardır, fakat yeni ağa'yi daima aynı kabileden seçmek zorundadır. " (Molt¬

ke, Mektuplar, s. 157)

Osmanlılar, Kürdistan üzerinde bir dönem tam bir egemenlik kurmalanna

rağmen bazı olayların gelişmesiyle biriikte merkezi otorite zayıflayınca tekrardan

Osmanlı despotluğu oluşturuluncaya kadar bazı değişiklikler kaçınılmaz oluyordu.

Eğer başından sonuna kadar aynı uygulamalar olmuştur denilirse kuşkusuz ki

hatalı bir yaklaşım olacaktır. Sorun her dönemi ve her koşulu o tarihi koşullar yani

mevcut durum çerçevesinde değeriendirmekten geçer. Moltke'nin yaşadığı

dönem 19.y.yırdır. Ve esasta beylikler ortadan kaldınlmıştır. Aşiret ilişkileri ise

çok uzun yıllardan beri hemen hemen aynı tür ilişkiler içerisinde sürüp gitmekte¬

dir. Moltke'nin söz konusu ettiği beylik değil, aşirettir.

Aşiretlerin Yerleşik Düzene

Geçirtilme Çalışmaları

Kurtuluş Devrinde çeşitli tarikatlara mensup dervişlerin önderiiğinde ilk

iskan hareketleri başlatılmış ve yeni alınan yeriere halk sürgün edilerek mecburi

iskana tabi tutulmuştur. Ayrıca bu sürgünler için vakıflar oluşturulmuş, derbend

tesisleri inşaa edilmiştir.

Dervişler, ordunun arkasından veya onlaria biriikte hareket ederek, ıssız yer¬

lerde yolların geçtiği önemli mevkilere zaviye ve tekkeler inşa ettirerek yerieşimin

ilk adımlannı attınriardı.

Devlet, konar-göçerieri-yerieşik halka göre,savaşçı nitelikleri, disiplinli

oluşlan yanısıra hala eski örgütlülük anlayışlarını korumalan nedeniyle yeni işgal

edilen bölgelere yerleştirilmelerinde etken olmuştur.

Yanısıra yeni işgal edilen bölgelerden kaçanların yerierini doldurmak içinde

bu iskan politikasına baş vurulmuştur.

Devlet, kendi otoritesinin sürdüğü alanlarda da karşılıklı olarak yer

değiştirme politikasını güderek çeşitti aşiret ve halklann kaynaşmasına etken olur.

Yeni işgal edilen alanlarda yurtluk, tımar gibi yeni gidenlere imtiyaz olarak

verilmesi, tamamen halkı cezbetmek içindir.

"Aşiret nakil ve iskanı hakkında ilk kayU 1357'de Karesi topraklarından Gelibo¬

lu yöresine ve daha sonra Hayrabolu'ya gelip yerleşen 'göçer evlilere' aittir."

(C.Orhunlu Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin Iskan politikası s.102)

Osmanlılar, 1514'ten sonra Doğu'da ilk önce Kürdistan ve Ermenistan topra-

klannı kendilerine bağlı olması yönünde uğraşıriar. Çünkü Doğu'daki beylikler

İran Safevi Devleti ile Osmanlılar arasında zaman zaman el değiştiriyordu.

Osmanhlan ilhakı gerçekleştirdikten sonra, kendi Devlet yapısını

yerieştirmeye çalışıriar. İşgal ettikleri ülkelerin kanunlannı kendi bünyelerine uyar¬

lamaya çalışıriar. Böylelikle onlardan yararianmayı hedeflerler.

İmparatoriuk giderek büyüdükçe sorunlan da artar. Devletin hemen bütün

alanlannda şiddete, zorbalığa, işgale karşı mücadeleler söz konusudur. Kısmi ör¬gütlülük veya kendiliğinden meydana gelen bu direnişleri. Padişahlık ortadan

69

Page 72: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

kaldırmak istemekteydi.

"Zayıf bir iktisadi bünyeye sahip çiftçi ve ona tabi topluluklar harbin tesirini der¬

hal hissediyorlardı. Harp devrinin meydana getirdiği darlık buhranlarından sıkıntıya

düşerek ekseriye ellerindeki mal ve mülklerini satmak zorunda kalıyorlar; veya-çoğu

zaman eşkiyalar yüzünden yerlerini terk ediyorlardı. Seferler dolayısıyla Anadolu'nun

muhafazasız kalması , meydanı istedikleri gibi hareket etmek isleyen fırsat düşkünü

insan topluluklarına bırakıyordu. Bunlar yüzünden çift ı>e çubuğunu bırakan köylüler,

öküzleri yerine atı, sapan yerine de tüfek edinip, bir kısım allı, diğer kısmı sekban ola¬

rak kule ve palankalar inşa ederek bu güruha karışıyorlardı." (Ahval-l Celaliyan Esat

Efendi Kütüphanesi No:2236/56 Aktaran C. Orhunlu, Osmanlı İmparatoriuğundaAşiretlerin iskanı s.7 )

Devletin iskan politikası ekonomik ve yönetim sorunlarıyla yakından ilgili

olmasının yanısıra, genel olarak toplumu da etkilemesi ve belli bir amacı gütmesi

nedeniyle o kadar da siyasi bir sorundur.

Osmanlı merkezi feodal yapısı, çeşitli milliyetleri zorla elinde tuttuğundan,

devlet kendi despot yapısını korumada uygulayacağı planlı iskan politikasıylada

devam ettirir. Yaptığı veya yapacağı iskan politikası nüfusun ekonomiye kaydırıl¬

ması sorununda oldukça önemlidir.

Osmanlı Devletinde, çeşitli iskan şekilleri görülmüştür. Genel olarak ; münfe¬

rit mesken, münferit çiftlik, ağd, oba, mandıra, kom, tol, divan, mezraa, mahcdle, köy, ka¬

saba ve şehir sözcükleri ile ifade edilen şekiller allında yürütülmüştür. (Ali Tanoğlu,

Iskan Coğrafyası Esas Fikirier, Problemler ve Metod, Türkiyat Mecmuası İst.1954)

Melod olarakta ilk dönemlerde halkın Türklcşlirilmesiııde Vakıflar ve Temlikler

(Kolonizatör Türk Dervişleri) iskan metodu olarak kullanılmışlardır (Ömer Lütfü Bar¬

kan Osmanlı İmparatorluğunda Bir iskân ve Kolonizasyon Metodu olarak Vakıflar

ve Temlikler, Vakıflar Dergisi Sayı: 2 Ank. 1942 s.284-353) Somaki yıllarda sürgün

(Ö.Lüttü Barkan, Osmanlı İmparatoriuğunda Bir İskân ve Kolonizasyon metodu

olarak sürgünler, İktisat Fakültesi Mecmuası, 11. İst. 1951 S. 525-569) biçimi

daha sonraki yıllarda ise Derbent Tesisleri aracdığıyla yürülülmüşlür. (Cengiz Orhun¬

lu, Osmanlı İmparatorluğunda Derbent Teşkilatı, İst. 1967 s. 95-100)Her devlettn parçalanmasında ve kuruluş yıllannda büyük çapta nüfûsun yer

değiştirmesi ve değiştirtilmesi görülür.

Osmanlı Devletinde de benzer durum söz konusudur. Dünyanın nüfusunun

o yıllardaki azlığı göz önünde tutulursa siyasi ve askeri veya diğer etmenlerin

yanısıra nüfusun toplum üzerinde oldukça önemli etkisi vardı.

Yeni işgal edilen bölgelerin Türkleştirilmesİnde, boş yerierin doldurularak

ekonomik hayatın canlandınlmasında, kasaba ve köylerin kurulmasında konar-

göçerlerin yerieştirilmelerinin önemi büyük olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu'nda, kuruluş, genişleme gerileme yıllannda siyasiekonomik ve idari duruma göre iskan politikasında farklılıklar görülmektedir.

Kuruluş yıllannda, yeni toprakların işgaliyle biriikte konar-göçer aşiretlerin bu

yeni yeriere yerieştirilmesi tarzındaki politika, imparatoriuğun gerilemeye

başladığı dönemlerde boş ve harap sahalara iskan edilen konar-göçerierden yeni

70

Page 73: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yerierin ziraate açılması düşüncesiyle faydalamlmaya gidilmiştir.

Özellikle bu yıllarda Celali isyanlanmn ve diğer nederilerie çıkan olaylar

sırasında, birçok aşiret veya konar-göçerierin yeni yeriere yerieştirilmesi ön plana

çıkmış, olaylar nedeniyle can güvenliği görmeyen bir çok kişinin bulunduklan yer¬

leri terk ederek büyük şehiriere doğru gidişatını önlemek için hem başkaldırılar

önlenmeye çalışılmış, hemde bu olaylara neden olan veya olabilecekler sürgün

edilerek iskanlanna çalışılmıştır.

Gerileme Devrinde yani 16. yüzyılın sonlarından itibaren imparatorlukta sta¬

tükoyu koruma ön plana çıkınca daha önce dışa dönük olarak sürdürülen iskan

politikası, yön değiştirerek iç iskan politikasına dönüştürülmüştür.

Çeşitli, iç isyanlann, yapılan uzun savaşlar neticesinde birçok yer harap

olmuş, iktisadi kriz artmış, halk baskıdan kurtulmak için kendilerine daha uygun

alanlar bulmaya yönelmiştir.

Devlet 17 ve 18. yüzyılda "Harap ve Sahipsiz Yerlere Oymakların

Yerleştirilerek Yeniden Ziraate Açılması" adı altında iskan politikasını devam ettir¬

miştir.

Devlet kendiliğinden çoğunlukla can güvenliği nedeniyle yerierini terk eden

halka karşı önlemler almaya çalışmış, başka yeriere gitmeleri kanunnamelerie be-

lirtenmeye çalışılmıştır. Artık bir kimse istediği zaman mesleğini bırakıp başka bir

bölgeye gidemez olmuştur. Gidenler cezalandırılır ve tekrar eski yerierine döndü-

rülürierdi. Buna rağmen gidenler, gittikleri yerierde 10 yıldan fazla kalır ve oranın

vergi idaresine yazılırsa bulundukları yerden iade edilmezlerdi.

Özellikle 17. yüzyıldan itibaren konar-göçer aşiretlerin iskanı çalışmalarını görü¬

yoruz. 1691 yılı baharından itibaren konar-göçer oymaklar harap yerlere yerleştirildiler.

Böylece hoş ve sahipsiz yerleri imar etmek ve yeniden ziraale açmak, dolayısıyla konar-

göçer hayal larzlanııdan ölürü yerleşik halk ile oymaklar arasındaki anlaşmazlıklara son

vermek ve bunların bu sırada Anadolu'yu kaplamış olan sanıca sekban eşkıyaları ara¬

larına girmelericle önlenmek istendi. (O. Orhunlu age. s. 5)

Sorun-sekbanlann bir kısmımda hayvancılıkla geçinen konar-göçer gruplar

teşkil ediyordu. Nüfuslan da arttıkça topraklar yeterii olmaz. Haliyle aileden kop¬

malar olur. Çeşitli yerlere dağılıriar. Şehiriere veya paşalann yanlanna giderler ve

özelliklede şehiriere gidenler, Saruca-sekbanlann oluşmasına neden oluriar.

(C.Orhunlu age. s.8)

Konar-göçerler yaşadıkları hayat biçiminden dolayı mevsimden mevsime

yaylak ve kışlak arasında gidip gelmekteydiler.

Yaylak ve kışlak bölgesi, arası çoğunlukla biribirierinden uzak alanlar olmak¬

taydı.

Örneğin; Erzurum yaylalarına giden göçerier kışın Suriye çöllerine kadar in-

ebilmekteydiler.

Göçeriiğin temel üretimi olan hayvancılık nedeniyle hayvanlarına ot bulabil¬

mek için yerlerini çoğunlukla değiştirmek zorunda kalmaktaydılar. Yaşamları sü¬

rülerine bağlıydı.

Konar durumuna geldiklerinde çadıriannı yazın köyler, harebeler veya eski

yerleşim yerieri yakınlarına kurartar, kışın ise kasabalann civannda bulunuriardı.

Yaylakta hayvanlarını otlatmakta, dolayısıyla payvancılıkla uğraşmaktadıriar;

71

Page 74: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

kışlakta ise kondukları yerde ekinlik yani bir nevi basit ziraat yapmaktadırlar. C.

Orhunlu bu tip yaşam tarzını göçebecilik olarak adlandırmaz. Yerleşik hayatla gö-

çebecilik arasında bir ara şekil olarak tanımlar, döçebeçilik yerine Osmanlı ka¬

nunnamelerinde ki gibi konar-göçer olarak tanımlar.

İi yahut ulus ismiyle gruplandınlan konar-göçer halk, sırasıyla boy (aşiret)oymak (cemaat), oba (mahalle)'lara ayrılmıştır.

Boy ve oymakların başında bir bey (Araplarda Şeyh) bulunmaktaydı.

Bir boya bey tayini irsi olmadığı taktirde, o boyu oluşturan grupların başında bulu¬

nan kethüda ve ihtiyarların bir şahsı boy beyi olarak kabul etmeleri halinde hükümet

tarafından onaylanması gerekiyordu. Kabul edilincede Beylik Berat'ı verilirdi. Kanunla¬

ra ve yanındakilere uygunluk göstermezse azledilecekleride belirtiliirdi. (age.

C.Orhunlu S. 14)

Fakat Rişvaıı gibi bazı teşekküllerde boy beyliğinin Berat'la değil, ancak boy aris¬

tokrasisini teşkil eden kimselerin-ketlmda, ihtiyar ve söz sahipleri eliyle seçildiğini halkı

isledikleri şahsı boy beyi yapabileceklerini belirtmek lazım. (age. S. 15)

Kethüdalar içtimai ve idari bakınridan takri bulundukları boy beyi tarafından

tayin edilmekte idiler. Kethüdalar hakkında oymak ahalisi kefil olmak zorundaydı.

Has voyvodalarına kanunlarca tespit edilen vergileri vermek zorundaydılar. Hükü¬

met kethüdalar hakkında da berat gönderiyordu. Bir çeşit vergi memuriarıydılar.

Oymak içinde ne olup bittiğini de bildiklerinden devlet en ücra köşeden vergi

almanın yolunu bulmuş oluyordu.

Konar-göçerlerde yapı itibariyle ;

a) Bir boydan ibaret olan-tek başına ve müstakil bir teşekkül halinde bulu¬

nanlar.

b) Bir boydan ayrılmış ve zamanla türeyerek sayılan 4'den 16'ya yahut daha

fazla oymaklar grubu ki bunlar çoğunlukla reislerinin adıyla adlandınlıriardı.

c) Federasyon şekli gösteren kuruluşlar, ana teşekküllerinden ayrılmış olan

muhtelif oymakların birieşmesinden meydana geldiği gibi, bir teşekkülden

ayrılmış, küçük gruplann birieşmesinden meydana gelebilir. Örneğin; 4 ayn keilm-

dalık halinde ve her birinin ayn ayrı birer kethüdası olan başka isimler ile adlandırılan,

dört cemaat cihan-beyli aşiretini meydana getirmekte idi. İkinci kısma giren kuruluşların

daim çok yaygın olduğu görülmektedir. (Bkz. C.Orhunlu age: S. 15-16, İst. 1987)

Osmanlılar 17. yüzyılda Kürdistan'da merkezileşlirmeyi sağladıkları oranda, asker

toplamaya çalıştılar. Aynı şekilde Türkmenlerden de yararlanmaya başlarlar. (Silahtar

Mehmet Ağa, Tarih c. 2, isL 1928, S. 375-376)

Askeriik ve vergi Osmanlıların dayandıkları en temel öğelerdi denilebilir.

Konar-göçerler üzerinde bulunduklan topraklarda has, zeamet ve tımara

göre reaya olarak kabul ediliyoriardı. Yörükler genellikle tımar ve has reayası,

Türkmenler ise has reayası idiler.

"Yeni il Türkmenleri, Üsküdar'daki Valide Sultan evkafının reayası idiler, bu se¬

bepten kayıtlarda bazen Üsküdar Türkmeni veya Üsküdar evi şeklinde geçmektedir.

Sivas'ın güneyinde bugünkü kangal kazasının bulunduğu yerleri kaplıyorlardı. Yellü-

ce. Mancınık, Alacahan Yeni-ilin en meşhur yerleri idi" (C.OrlunlU age. S. 16)

72

Page 75: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Halep Türmenleri de aynı yere Valide Sultan evkafına bağlıydılar.

Diyarbakır Voyvodoluğuna tabi önendi bir mükataa olan Çobaniyye-i Kara-ulııs,

Kürt oymaklarının bağlanmış olduklan bir vergi dairesi idi. Ergani kazasında yurt

tutmuş olan Badıllu (Balılıı) diğer aşiretler ile beraber Diyarbakır eyaleti içinde Bitlis'te

yaylayıp diğer yerlerde kışlamakta idi. 16. asır başlarında Kara-ulııs, Boz-ulus muka-

taasıııa bağlanmıştı. (C.Orhunlu age. S. 19)

İzzettin taifesi ise Kilis ve civannda bulunan Valide Sultan haslannabağlanmışlardı. Aynca Rişvan hassıda Valide Sultan'a bağlıydı. Bunlar MalatyaSancağında yurt tutunmakla biriikte kışın Şam'a giderlerdi.

Bu oymaklar has veya sancağın vergi dairesine dahil edilirlerdi.Başlarında hükümet tarafından tayin edilen voyvoda bulunurdu. Oymakların

bağlı bulunduklan sancak beyliği veya mahalli hanedanların ahalisinde görüşlerialınmak suretiyle bir kimse voyvoda tayin edilirdi.

Konar-göçerierin vergilerini toplamak, düzenlerini sağlamak için başlan namahalli hükümet adamlannm tayin ettiği ve merkezi hükümet tarafından da onay¬lanan voyvodalann önemli rolleri vardı.

"Aşiret, mukataalara voyvoda tayin edilen kimseye malikane suretiyle veril¬

miştir." Bu voyvodaların isimleri Türkmen voyvodası veya Türkmen ağasışeklinde geçmektedir.

Bazen voyvodalık bir şahıstada toplanır. Bazı yerierde yılda bir defa olmaküzere değiştirilip bir başkasına verildiği kayıtlıdır.

Toplu halde yaşayan bazı gruplara bağımsız kadılarda tayin edilmiştir. Böy¬lelikle idari ve kazai bir şekil verme yoluna gidilmiştir.

Kadılar, tayin edildikleri oymaklar ile beraber şehirden şehire gezmekte olupbelirii bir yerleri yoktu.

Konar-göçerier kısmende olsa ilkel çiftçilik yapmaktaydılar.

Devlet için at, deve ve katırın oldukça önemi vardı. Bu nedenle ordu ihtiya¬çlannı çoğunlukla konar-göçerierden sağlamakta idiler.

Konar-göçerier hayvancılık ve onun ürünlerinden, avcılık, dokumacılık, deri¬cilikten geçinirlerdi.

Belli yerlerde ve önceden tespit edilmiş zamanlarda kurula gelen pazar yer¬leri, çeşitli maddeleri satarlardı.

- Dulkadırlı ulusu olarak adlaııdınlan konar, Göçerler ise Maraş, Elbistan, Kars,

Kozan, Bozok ve Sivas eyaletlerinde konaklamaktaydılar. (Yusuf Hallaçoğlu, age S26)

Ergani kazasını yurt tutmuş bulunan Badıllu aşireti diğer aşiretterie biriikteBitliste yaylaya çakıriardı. Kışın ise başka yerlerde kalıriardı.

"Konar-göçer halk, devamh yer değiştirmeleri sabebiyle üzerinde bulundukları

toprakların teşkilatına bağb olarak tımar, zeamet ve has reayası, olarak bulunmak¬

taydılar." (Yusuf Halaçoğlu 18. y.yılda Osmanlı İmp. Iskan Siyaseti ve AşeritlerinYerleştirilmesi s. 20)

İdari ve adli bakımdan konar-göçerler yaşam tarzları nedeniyle özel bir du-rurnlara sahiptiler. Belli bir yerieri olmadığından sancak beylerine tabii olmayıp,doğrudan doğruya bey veya başbuğlanna bağlıydılar. Hukuk yönünden Kadı'larabağlı olmakla beraber cezai, bakımdan beylerine veya başbuğlanna tabiydiler.

73

Page 76: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Devletle olan işlerinde de aracı beyleriydi.

1700 yılında, Malatya Sancağına bağlı Gerger ve Kahta kazalarına ait 26 köye

gelip yerleşen Zorganh lorunlaruım, çevre köylere baskı yapmaları sonucu, Rakka Vali¬

sine emir gönderilerek bunların kendi bölgesine götürülmesi istenilmiştir. Fakat Zorganh

torunları vergilerini vereceklerini, zıılm etmeyeceklerinin garantisini verdikten sonra

yerlerinde bırakılmışlardır. (Y.HalaçoğlU, age, S. 45)

Kürdistan'da ulus ismiyle de tanınan Cihanbeyli aşireti, 1776'da Anadolu'da

dolaşan Carsten Niebuhr tarafından 10 bin çadırlan olduğunu yazmaktadır. İşte

bu ünlü aşiretin Harput, Diyarbakır, Kahta gibi yerlerde yaptıklan baskılar nede¬

niyle Rakka'ya yerleştirilmeleri emredilmiş fakat bütünüyle bu emir uygulana¬

mamıştır. Ayrıca Keli, Coriu, Şamaklu aşiretteride benzer baskınları yapmak¬

taydılar.

Milli, Şıkaki gibi aşirellerde Pülümür (Kıızııcan), Kiğı, Tercan gibi yerlerde

baskınlar yapmaklaydılar. Devlet huıılanıı eski yerlerine döıımeleriııi istemiştir.

(Y.Hallaçoğlu age, s. 46)

Devlet özellikle 1701 tarihinde yayınladığı emirnamelerie Japovalı, Yarçe-

kanlu, Mürdlü, Direjanlı aşiretlerinide Rakka'ya yerleştirmeye çalışmıştır.

Anlaşıldığı kadarıyla bu aşiretleri Arap aşiretleriyle karşı karşıya getirtmeye

uğraşmış bir yönüylede bulundukları yerierden uzak bölgelere yerieştirerek bu

ıssız çöl alanlanm kontrol altına almaya çalışmışlardır. Rakka'ya sürülmek isteni¬

lenler arasında yeni-il'e tabii Musacalu, Beydili aşiretleride sayılabilinir.

Şimdiki Adıyaman'ın Gerger kazasını 1704 yılında terkederek Dersimin

Çemişgezek, Pertek ve Sağman'm bazı köylerine giderek, buranın sakinlerini sü¬

rerek bölgeye kendileri yerleşen Cihanbeyli, Şeyh Hasanlı, Dede Sülü vs. gibi to¬

plulukların bu durumlan Çemişgezek kadısı tarafından Padişah'a şikayet edilir.

Padişah 1705 yUıııda gönderdiği bir fermanla Cihanbeylü aşireliııin Rakka'ya

Dede Sülü ve Şeyh Hasanlı aşiretlerinin ise tekrar eski yerlerine iskan edilmelerini buyu¬

rur. (Cevdet Tasnifi aktaran Y.Hallaçoğlu age, s. 50)

Yukarıda adı geçen aşiretlerin Rekka'ya veya eski yerierine dönüp-

dönmedikleri bilinmiyor. Yalnız bu aşiretlerin yıllar sonra 1782'de aynı şekilde

yine Dersim'e yöneldiklerini ve yine bunlann eski yerierine dönmeleri için ferman

yollandığı belirtilmektedir.

Bunlardan, Şeyh Hasanlıların hangi aşiretten oldukları bitiıımenıekledir. (Bkz.

Y.Hallaçoğlu age, s. 50) Onların bu bilinmezlikleri "hangi mahalde sakinlerse o

bölgeye iskanları emredilmiştir."

Konar-göçerierden Viran Şehir bölgesinde yaşayan Milli aşireti 1711'de Rakka'ya

sürülmüş, daha sonra araya girenler onların tekrardan eski bölgelerine dönmelerine

yardımcı olmuşlar, fakat (1713) bir kez daha Rakka'ya yollanmışlardır. 1724'de bir kısmı

kaçarak memlekellerine dönmüş, fakat yeniden Rakka'ya sürülmeleri için fermanlar

yayınlanmıştır. (Y.Hallaçoğlu age, S. 53)

Aşiretterin bir kısmının Rakka'ya sürülmesinin nedenlerinden biri Arap

aşiretlerine karşı çıkartmaktı. Anadolu, Kürdistan ve Ermenistan'da buralara sür¬

gün edilen aşiretlerin Rakka bölgesinin elverişsiz koşulları nedeniyle de sık sık

kaçarak eski bölgelerine dönmelerine neden olmaktaydı. Birçok aşiret Rakka'ya

74

Page 77: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sürgün edileceklerini anlayınca çoğunlukla affedilmelerini, uslandıklanm vs ilerisürerek Rakka'ya gitmek istemediklerini belirtirier.

Bir kısım oymaklarda zamanın harp ihtiyaçlarım karşılarlardı. Bunlar vergi ve

rasum yerine imal ettikleri ok ve yay gibi silahlan cephaneye teslim ederek mükellefiye¬

tlerini yerine getirirlerdi. (C. Orhunlu age, s. 22-23)

Bu tür işleri yapmak için binlerce köy her zaman seferber edilir Fakat 16y.yıldan sonra köylerdeki kargaşalıklar, (Celali isyanları gibi) sonucu arazisi olma¬yan Reaya ve kimselerden konar-göçerierden, topraklannı kaybeden köylülerdenseçilir. Böylelikle yukarı da sayılanlara ziraat yaptırmak, kendileri için ev inşaetmek yoluyla iskan siyaseti uygulanır. Böylelikle derbentçilik yoluyla iskan yerle¬rinde köyler oluşuyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda lonca sisteminin önemli bir yeri vardı. Kişiler ba-badan-oğula meslek değiştiremezlerdi. Çok büyük kanuni zorluklar sözkonusuy¬du. Bir çiftçi işini bırakıp kaçarsa, on yıl içinde yakalandığında yerine ve isine iadeedilirdi.

Bir çiftçi toprağını işlemezse devlet öşür alamayacağından tazminat olarakçiftbozan ve leventlik vergisini alırdı.

Bir çiftlik sahibi tarafından satılamaz ve parçalanamazdı.

Mirasçı bırakmayanların toprakları topuya verilirken kendi akrabaları tercihedilirdi.

16. asırdaki kargaşalıklar da birçok köyün tahrip olduğu, binlercesinin yerdeğiştirdiği biliniyor. Devlet, 17. asırda bu duruma son vermek ister. Çünkü temelgeliri köylülerin ürünleriydi. Bu yüzden kimsesizlere, topraksız köylülere vs. arazi¬ler verilerek topraktan gelir almay açalışılır. En çokta konar göçer halkyerleştirilmeye çalışılır. Çoğunlukla Anadolu, Kuzey ve Batı Suriye topraklanndabu yerieştirmeler gerçekleştirilir.

Devletin konar-göçerleri yerieştirme arzusunun başlıca nedenlerinden biri,devlet düzeniyle bağdaşmayan yaşam tarzlannmda önemli payı vardı.

Konar-göçerierin denetimleri zordu. Ayrıca vergi toplamada zoriuklan dahafazla çıkartıyorlardı. Keza kışlak ve yaylaklara gidip geldiklerinde etraflarına zararveriyorlardı. Ayrıca konar-göçerier arasında yer vs. yüzünden sürekli kavgalareksik olmuyordu.

Devlet açısından en önemlisi vergi toplamadaki zoriuktu. Yerleşik hayatageçenler daha rahat denetim altına alınabiliniyordu. Aynı şeyi konar-göçerler içinsöyleyemeyiz.

Devlet otoritesinin zayıfladığı dönemlerde etrafa zarar verdikleri ileri sürüle¬rek oymakların yerieşik hayata geçirilmesi uygun görülür.

Celali, Saruca, Sekban ve Leventlerin 16. yüzyılın sonlanndan itibarenyaptıklan isyanlar birçok köyün tahrip olmasına, aynca ticaretle uğraşanlannşikayet ve göçlerine yol açmıştı. Devlet, kendisinin de yaptığı büyük tahribatlarsonucu yaşamı canlandırmak için bu sefer oymaklara el atar. Çünkü harap ve zi¬raatın yapılmadığı yerierden vergi alamayacaktı.

Harap köyler, boş alanlar, isteyen kimselere verilmeye başlandı 17. yüzyıldaSaruca-Sekban olarak adlandınlan isyancılar Beylerbeyi veya sancak beylerinin.emirieri altında bulunurlardı. Savaş sırasında yöneticilerin bulunmadığı yerlerikapu-ağalarının denetiminde bölükler halinde toplandınlıriardı. Bunların 18.

75

Page 78: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yüzyıldaki isyanları iç düzenin bozulmasında çok önemli rolü olmuştu. 1688'de

çıkarılan bir fetva ile tüm devlette bu saruca-sekbanlann katledilmesi emri

çıkmıştı. Bir nevi onlar için seferberlik ilan edilmşti. Birçokları yok edilmelerine

rağmen sonraki yıllarda Levent adı altında tekrardan ortaya çıktıklarını görüyoruz.

Bu Leventlere karşı 171 9'da katledilmeleri için yeni bir emir yayınlanır. İç

kanşıklıklara son vermek Leventlerie bir tutularak yapılır. Ancak bunların kesin

sonlan 1775'den sonraya kadar devam eder. İşte bu iç kanşıklıklar sırasında

etrafın harap olması, halkın göç etmesi veya ettirilmesi, birçok yerin boşalmasına

neden olur.

Devlet iç isyanlar sırasında otoritesi sarsılınca konar-göçerieri üzerinde de

otoritelerinin azalmasını getirir. Bu nedenle devlet onların iskana tabii tutulması

için uğraşısını arttırır. Çünkü yerleşik hayat içinde olanlann çoğunun tımar ve zea¬

met sahibi köyler olduğu gözönüne alındığında iç istikrarın sağlanması devlet

açısından çok büyük bir öneme sahipti. Gerek vergi ve gerekse ziraat açısından

çok önemliydi.

1723 'den sonra çıkan İran savaşlan sırasında Revam çevresinden bazı aileler Kars

bölgesine yerleştirilmişler, ancak sonraki yıllarda eski yerlerini tamir etmek koşuluyla

geri dönmelerine izin verilmişti. (Y.Hallaçoğlu, age. S. 42)

Celali ayaklanmaları, 1775'e kadar sürmüştü. Bu yıllarda birçok kasaba ve

köy baskılar nedeniyle terk edilmişti. Örneğin, Ankara'nın Bacı kazasının 328 kö¬

yünden 33'ü, 1604'de Haymana'nın 36 köyünün tamamı boşaltılmıştı.

Halk, fakir köylerden kaçarken, durumları iyi olan köyler ve kasabalar ise ka¬

çaklara karşı önlem olarak kasaba ve köylerin etrafını birer palanga ile çevir¬

mişlerdi.

Sivas, Halep, Şam, Urfa, Diyairbakır, Erzurum, Van ve Musul eyaletleri

harap olmuş haldeydiler. (Y.Hallaçoğlu age, s. 34)

Konar-göçerier devlet tarafından birtakım işlerde de kullandınlırlar;

a) Ordunun nakliyat işlerinde

b) Madenleri ilgilendiren konularda.

1) Madenlerin korunmasında

2) Madenlerin nakledilmesinde

3) Madenlerde çalıştırılarak (Avanz-ı Divaniye denilen vergiden mu- af tutu¬

lurlar)

c) İç ayaklanmaların bastırılmasında veya emniyeti sağlayan inzibatlar ola¬

rak kullandınlıriar.

d) 1686'dan sonra ordu da askeri kuvvet olarak yarariamlmaya başlamriar.

e) Derbent ve geçitlerin savunmalannda kullamlıriar.

Osmanlı imparatoriuğunun başlangıç yılları, göçebe Türk oymaklanmn boş

topraklar bulunarak yerieştirilmesi dönemidir. Ki bu askeri işgalle eş anlamlıdır.

Bu kalabalık oymakların yer ve yurt değiştirmeleri ve yeni ülkelerde vatan

kurma yıllandır diyen Ömer Lütfü Barkana karşı (Bkz. Ömer Lütfü Barkan; Osm.Imp.da Bir İskan ve Kolonizasyon metodu olarak Sürgünler, İktisat Fak. Mec.

C.XIs. 544, isM 949-50)

Halil İnalcık, (Türkiye'nin İktisadi Vaziyeti, Belleten XV s. 641-642 Ankara

1951) bu görüşe karşı çıkarak, Balkanlara yerleştirmelerin sürgün ve zoraki iskan

olduğunu ve bunların da konar-göçerler olduğunu belirtir.

76

Page 79: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Ömer Lütfü Barkan, Balkanlara doğru olan yerleşmelerde birçok köylere isim¬

lerini veren, boş alanlara yerleşip oraları imar eden dervişler ve onların faaliyet mer¬

kezi olan zaviyelerin kendiliğinden bir kolonizasyon ve iskan hareketini temsil etlikleri¬

ni açıklar. (Ö.L.Barkan, Osm. İmp. da Bir Iskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak

Vakıflar ve Temlikler; II. Kolonizatör Türk Dervişleri, Vakıflar Dergisi. C2, s. 285,

Ankara, 1942)

İşgal edilen ülkeleri iskan ve imar etmek için idari ve mali birer bağımsızmüessese şeklinde olan arazi vakıflarının oluşturulması devletin eskiden beri uy¬

guladığı bir metotdu. Böylelikle uzun zaman devlet bu yolla iktisadi hayatı can¬

landırmaya çalışmış, vakıf yolu ile bataklık ve ıssız yerier geliştirilmeye

çalışılmıştır. »

Buralara yerieştirilen oymaklar bazı vergilerden muaf tutulmuşlardır.

Yeni işgal edilen yeriere her köy ve kasabadan da, büyüklüğüne göre on

haneden bir veya iki hane olmak üzere sürgüne çıkarmak zomnluluğu vardı.

Bu durum çeşitli sorunları da getiriyor. Köylüler etrafa dağılarak sürgüne git¬

menin yollarını arıyoriar. Bir kaç kişi yollamak zorunda kalan köylüler ise; işsiz ve

lümpen kişileri seçerek yolluyorlar. Bir yerde sürgün suçlulann sürülmesine

dönüşüyor.

Askeri ve ticari yolların yapımı ve komnması için köprücü, su yolcu ve der-

bentci gibi geri hizmette çalışanlar vardı.

Gördükleri hizmetlerden dolayı çeşitli vergilerden muaf tutulmaktaydılar.

Babadan oğula ifsi olarak beyliğin geçtiği oymaklarda, bey ailesinin yanısıra bir

torun grubuda vardı ki bunlar konar-göçerierin idarecileriyle birlikte aristokrasiyi

oluştururlardı. (Bkz. age. S. 15)

Kürt beylikleri içinde özellikle yerieşik Hiristiyan halkta vardı. Asur-Keldaniler

ve Ermeniler, bu Hıristiyan ahaliyi oluşturuyoriardı. Aynca museviler-de gayr-i

müslimlerin içindeydi.

Bunlar askere gitmezlerdi. Haraç yada Kafa vergisi verirlerdi. Duruma göre

bu vergileri Kürt Beyleride alırdı. İşgalin gerçekleştiği ilk yıllarda bu tür vergiler

doğrudan Beylere giderdi.

Bazı beyliklerde örneğin Cezire ve Bitlis Beyliklerinde göçebe aşiretlerde.

Beyliğin yerieşikleri gibi, beyliğe, bağımlılıkları söz konusuydu. Fakat aynı türden

bir bağımlılık Diyarbakır'da görülmez. Bu konar-göçerier/göçebeler ayrı bir statü

göçebe konfedarasyonlan içinde örgütlendirilir.

Devlet, böylelikle, beyliklerin otoritelerine sınır getirir. Üstelik konar-

göçerterle, yerieşikler arasına çelişki sokar.

16. yüzyılda en büyük konar-göçer aşiret konfedarasyonu Diyarbakırda bulunan

Boz ulustur. Boz ulus, kışın Suriye'ye yazın ise Erzincan ve Erzurum bölgelerine giderler¬

di. (Faruk Demirtaş, Boz Ulus Hakkında, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Fakültesi

Dergisi sayı 7, yıl 1949, s. 29-60)

1540 yılında konfedarasyonun 7500'e yakın aileden oluştuğunu ve iki milyon koyu¬

na sahip bulunduğunu görüyoruz. (Ömer Lütfi Barkan, XV ve 16. asıriarda Osmanlı

İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali esasları, I. Kanunlar yıl 1943,s. 140-144)

Boz uluslular bilindiği kadarıyla askeriik zorunluluğu içinde değillerdi. Üstelik

77

Page 80: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Diyarbakır'ın sancaklan arasına paylaştınlması şeklen olmakla biriikte sadece

vergi alımı için sözkonusu olmuştur. Veya pratikte yürütülememiştir.

17 ve 18. yüzyıllarda Osmanlı Imparalorluğıoıdaki iç karışıklıklar sonrası birçok

yer de harap olununca, devletin gelirlerinde de düşüş söz konusu oluyor. Ardından kendi¬

lerine karşı olan aşiretlerin hoş veya harap olanlara öncelikle yerleştirilmesi plan¬

lanıyor. (Y.Hallaçoğlu age, s. 59)

Bu boş ve harap yerierin başkalannca da çekici olabilmesi için devlet yeni

yerieşim merkezlerinin kurulmasına çalışmıştır. Elbetteki bu anlayış devletin iskan

politikasıyla eşdeğer olmuş, öncelikle derbentlerin oluşturulmasını getirmiş,

konar-göçerierin yerieşik hayata geçirilmelerinde önemli katkılan olmuştur.

Aşiretlerin bazıları yerlerini terk ederek başka bölgelere kaçtıklarında 17. ve

18. yüzyıllarda kaçtıklan bölgenin vergi sistemine kendilerini kaydetmişlerse, böl¬

geden uzaklaştınlmazdı. Ancak aradan 10 senenin geçmesi gerekirdi. 10 yıl için¬

de eski yerierine döndürülebilinirierdi. Bu on yıllık zaman derbent ve evkaf rea¬

yası için geçerii değildi. Onlara her zaman uygulanırdı.

Rüşvet, adam kayırma gibi olumsuzluklan içinde barındıran Osmanlı Devle¬

tinde diğer devlet işlerinde görülen olumsuzluklar iskan sorununda da görülmek¬

teydi. Denilebilinir ki bu tür yolsuzluklar fermanlann hayata geçmesinde önemli

olumsuzluk örnekleri olmuştur.

Toprağa yerieştirilenler, araziyi işlemek zorundaydılar. Bu nedenle denetim¬

leri de söz konusuydu.

Bulundukları yerierde bir nevi milis olarakta kullanılmışlardı. Oymaklar, silah¬

larını da bıraktıklanndan artık kendilerini komma ve savunmada doğmdan devleti

yanlarında görmek istemekteydiler.

Konar-göçerier iskan edildikleri topraklan beğenmedikleri, alışamadıkları,

veya sürekli baskılara uğramaları sonucu tekrar eski hayatlarına dönenleri, de

vardır. Devlet kendi yasalarının dışında yerieşik hayata karşı çıkma veya kendi is¬

tekleri doğrultusunda yer değiştirmeleri durumunda önemli tedbirier almıştr. Öyle

ki önemli geçitler tutulmuş, eyalet valilerine oldukça fazla yetkiler tanınarak

yerleşik hayatı zorla devam ettirmenin yollan aranmıştır.

19. yüzyılda toplu bir iskan siyasetinin yerine, bölgesel iskan siyaseti izlenil-

miştir.

Tanzimatla biriikte iskan hareketleri daha sistemli yürütülmeye çalışılmıştır.

Eyalet valileri tarafından aşiret reislerine birer mühür verilerek, aşiret üyele¬

rinin izinsiz olarak başka bir bölgeye gitmeleri engellenmeye çalışılmıştır.

Aynca eyalet müşirierinin kontrolü altında, aşiretler bağımsız birer mu-

hassılık haline getirilirler. Yanısıra 1842'de çıkanlan bir kanunlada yaylak-kışlak

somnuda bir düzene sokulmaya çalışılmıştır. Böylelikle aşiretler bulundukları

kaza ve sancak topraklarından dışanya yayla ve kışlaklara gitmeleri önlenmeye

çalışılmıştır. Devletin bu tür düzenlemeleri orduya yeni kuvvetlerin katılmasına

neden olmuştur. Devlete isyan eden gruplara karşı şiddet uygulandığı gibi mec¬

buri iskanada tabi tutulmuşlar uzak bölgelere sürülmüşlerdir.

Tanzimat \löneminde "Aşiret reislerine bulundukları eyalet Valisi

tarafından birer mühür verilerek aşiret halkından başka yere gitmek isteyenlere kefil

78

Page 81: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

göstermek şartı ile mühür tezkiresi verme usulü tatbik edilmeye başlandı." (Hatt-l Hü¬

mayun tasnifi Nü.22243 sene 1828 Aktaran C.Orhanla age, S. 1 13)Sivas vilayetine yerieştirilen Rişvan aşiretinin başına nazır tayin edilir.

Nazırlar, aşiret reisi unvanını alarak devletin memurian haline getirihYler. Aynı uy¬gulama Konya ve Ankara'da da geçerii olur.

Tanzimat döneminde ayrıca bazı aşiretler birer bağımsız muhassılık halinegetirilir. Bu muhassalıklann eyalet müşirlerinin denetimleri altında olmasına kararverilir.

Tanzimat döneminde de iskan somnuna ciddi bir çözüm bulurimaz.

1842 yılında bulunan hal çaresine göre aşiretler yaylak ve kışlaklanm terket-meyecekler, bulundukları sancak ve kazada bulunan geniş topraklarda kalaca¬klardı.

Özellikle kışlaklarda kalanlardan ordunun hertürlü ihtiyacının karşılanılmasıdüşünülür.

Aşiretler hangi sancak ve kaza içindeyse, hepsi o yerin müşir, kaymakam

ve müdürieri idaresinde bulunarak belirtilen sancaklardaki boş yerlere

yerieştirileceklerdi. Bu nedenle boş, terkedilmiş olunan taria ve topraklar onlaraverilerek, aşiretlerin ziraatle uğraşması teşvik edilir. Bursa, Sivas, Ankara, Konya,

Aydın vilayetleri bu uygulama kapsamı içerisine alınır. Bu uygulamaya karşı çıkanaşirettere şiddet uygulanacağıda belirtilir.

İskan edilen aşiretlerin bazıları yeni köyler kurarlarken, bazıları da diğer köylerarasında dağıtılır. (C.Orhunlu. age. S. 114-115)

Becer, Kürdistan'a yaptığı seyahet sırasında Diyarbakır yakmlanndaki HanikiCori köyündeki halkın yerieşim yerierini terk ederek göçebeliğe döndükleriniyazar. Nedenini köylülere sorduğunda;

"Ne yapabilirdik ki? Ovada kalıp köyler kursak, bağlar yapsak, tahıl eksek, sürü¬

leri izinsiz toprağa salsak, ağır vergiyi ödesek, çalışmalarımızdan hiçbir fayda görme¬

yecektik. Fakir düştük ve eşi benzeri duyulmamış bir baskıya uğradık. Ezenler, bizim

şikayetlerimizden rahatsız olduğundan bizi suçlu ilan ediyorlardı. Köylerimizi yıkıyor,

toprağı işleyecek aletlerimizi alıyor, bizi ya öldürüyor ya da köle yapıyorlardı. Ne yapa¬

bilirsin? Evlerimizi boş bıraktık, ve hiç bir baskıya uğramadığımız dağlardaki

kardeşlerimizin yanında sığmak aradık. Kaderimiz böyleymiş." (P.Lergi, İran Kürtleri

ve Onların Kuzeyindeki Atalan Haldayler Hakkındaki İncelemeler, s. 61, AktaranCelile Celil, age, s. 155)

Bir toplum sürekli yeniden ve yeniden saldırıya, talana, yağmaya uğrarsasonu ne olur? Elbetteki başta can güvenliği olmak üzere halk kendisini koruyabi¬

lecek yeriere gider. Elbetteki onlann önderlerinden biriikler yapmalan beklenilir.

Fakat gerçekleşmedikçe veya kısmi oranda gerçekleşince ancak geçici başarılarsöz konusu olur. Ardından tekrar yıkım. Haliyle toplum kendi dinamikleri üzerinde

yükselemez. Dış güçlerin variığı toplumun gelişiminin önündeki en büyük engelioluşturur. Örneğin;

1850 yılında Osmanlılar Ömeryan köyünü yakariar. Sebep vergiydi.Mültezimler, yani Osmanlı vergi toplayıcıları, topladıklan vergileri vermeyin¬

ce devlet onları cezalandıracağına köylülerden yeniden vergi almak isterler. Halkkarşı çıkar. Köyleri yakılır, yıkılır mallan yağmalanır. Becer, Mardin'de esir alınan

79

Page 82: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Kürtleri görür. Esirlere yapılan işkencelere tanık olur.

1866 yılına gelinceye kadar Kuzey Kürdistan'daki aşiretlerin çoğu iskana

tabi tutulamamışlardı.

Bu tarihten sonra Güney Kardistan'daki aşeritlerin iskan işine el atılır. Bunun

içinde geniş bir komisyon oluşturulur. Adına da Fırka-i İslahiye denir. Aynca ken¬

dilerine askeri kuvvette verilir. Başına Den/iş Paşa ile Cevdet Paşa getirilir.

Halep'e yakın bazı aşiretlerin bir kısmı toprağa yerieşmişlerdi. Bir kısmı da

aynı yolu takip etmek istiyordu. Devlet özellikle asker ihtiyacı için aşiretlerin çok

kısa süre iskan edilmesini istiyordu. Bu nedenle öncelikle isyancı aşiretlerin katle¬

dilmesini daha sonra arta kalanların iskana tabi tutulmasını istemekteydi.

Aşiretlere genel bir af getirterek tüm suçlular önce bağışlanır. Buna rağmen yine

iskana tabi olmazlarsa şiddete başvuracakları açıklanır. (1865)

Yarı yerieşik veya yerieşik aşiretlerin devlete bağlı aşiret reisleride iskana

karşı çıkanları ikna etmeleri için görevlendirirler.

Örneğin; iskanı kabul etmeyen Kara Fakılı aşiretine şiddet uygulanır. Bu

haber diğer aşiretleri etkiler. Bir çok aşiret iskanı kabul eder. Böylelikle bir çok

yeni köy ve kasabalar ortaya çıkmaya başlar. Örneğin; Antep, Adana arasındaki

Niğoli kalesi civarındaki Kerkütlü, Hanağzı, Çerçili, Kurdbahçesi, Eğintili, Keferdiz

nahiyeleri birieştirilerek İslahiye adı verilir. Bu günkü İslahiye kazası böylece kuru¬

lur.

Halep'e bağlı Delikanlı aşiretiyle, Maraş'a bağlı Çelikanlı aşiretleri İslahiyeye

getirilerek iskan edilirier.

Maraş sancağmdaki Yusuf Hacılı, Çakallı,. Nadirii aşiretleri 1866'da tama¬

men iskâna tabii tutuluriar.

Osmanlı devleti işgal ettiği çeşitli topraklardan atıldıkça buralarda yaşayan

Müslüman veya Türkler Anadolu'ya ardarda gelmeye başlariar.

Devlet bu konuda ne yapılacağını saptayan hükümleri ancak 1856 yılında

Kırım Tatariannm Anadolu 'ya göçü sırasında bir talimatnameyle belirier. 1860'da

ise Muhacirin Komisyonu kurulur. Fakat esasta çalışması 1876 -78 Osmanlı -

Rus savaşından sonra olur. İskan-ı Muhacirin Komisyonu'nuri hemen her ilde

şubeleri oluşturulur. Bu müdüriyetlerin ismine de "Aşair ve IVIuhacirin lUlüdüri-

yet-i Umumiyesi" adı verilir. İst 1916 (1334) de Kürtler'in iskanı hakkında bir

kitap ta çıkartılmıştır.

18. yüzyıldan sonra İmparatoriuğun durmadan toprak kaybetmesinden

dolayı, eski yerterinden kaçan halkın iskanı da ayn bir somn olarak devletin

başına bela olmuştur. Devlet, yerieşik halkı korumak için konar-göçer ler üzerin¬

de baskılarını artırmış öyleki bir kısım konar - göçerier bu nedenle yerleşik hayata

geçmeye başlamışlardır. Böylelikle ortaya harap olan yerterin yeniden inşşası söz

konusu olmuş, çeşitti yolların emniyeti artmıştır.

19. yüzyıldan itibaren aile grupları ve aşiretlerin iskanı sorunu gündeme gelmiştir.

Devletin merkezileştirmeyi hızlandırmasına paralel olarak Ayrıca çeşitli yerlerden

kaçan halkın da yerleştirilmesi gündeme gelince bu iş için Muhacirler Komisyonu kurul¬

muştur. Artık daha sistemli bir yerleştirmeden bahsedilebilinir. 18. yüzyılda devlet, emir¬

leri dinlemeyerek kendisuıe karşı çıkan gruplara karşı harekete geçerek onları önceden

tesbit ettikleri yerlere sürgün ederler. Konar - göçerleri iskana zorlamak için yapılan

80

Page 83: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

baskılar neticesinde, konar-göçerler yerleşiklere göre ekonomik olarak daha zor duruma

düşmüşlerdir. (Yusuf Halaçoğlu 18. yüzyılda Osmanlı İmparatoriuğunun Iskan Siyaseti

ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu Yayı. s. 7 Ankara 1991) Bu konar-

göçerler üzerine kanunnameler vardı. Beylerin ve memurların ve merkezi otoritenin yet¬

kilerini belirlemekteydi.

Ahmet Refik 17. yüzyılın başlarında Bozuk Konfedarasyonıına dahil olan bir çok

aşiretin Anadolu'da başıboş gezdiğini yazmaktadır. Yani aşiretin dağıldığını belirtmekte¬

dir. (Ahmet Refik, Anadoluda Türk Aşiretleri, Yıl, 1930 S. 67 - 70) Faruk Demirtaş

ise (Age s. 42 - 46) Boz Ulus'un önemli bazı aşiretlerinin 16. ve 17. yüzyılda İran'a

göç elliklerini ayrıca belirtir.

Osmanlı -Iran savaşlarının getirdiği yöreden paylaşımın yeni idari taksima-tlann, vergilerinin vs. bu dağılımda sabep olduğunu söyleyebiliriz.

Göçerierin gittikleri yerierde Beylere vergi vermekteydiler. Evliya Çelebi, Ça-

pakçuru (Bingöl)'ü gezdiği sırada göçerlerie karşılaştığını yörenin beyi tarafından

göçeriere ilişkin Kanunnamede yasaklanmış olmasına rağmen geçiş parası

alındığını yazmaktadır.

"Bingöl yayalasma çıkmak isteyen Haliti, Çekvani, Yezidi, Zaza, Zibari, Lölö,

İzoli, Şiagi, Kiki aşiretlerinden iki yüz bin adam ile on kerre yüz bin (1 milyon) koyun

ve hayvanattan burada bekleyen Çapakçur beyinin adamları kuş uçurtmayıp öşür

alırlar." (Evliya Çelebi, Seyhatname C. 3, s.226)

Kendi dünyalannda, politik gelişmelerin dışında kalmak isteyen göçebelerin

bu tarz yaşamlannı sürdürmeleri oldukça zordu. Ve hayat her geçen gün kendile¬

rini yerteşikliğe zoriuyordu. Ayni Ali göçebe aşiretlerin bazılannda hükümet ve

ocaklık şeklinde görülen idari örgütlenmelere benzer olabilecek olan özerklikleri¬

nin devletçe tanındığını, bunlann beylerinin Za'im unvanını yani ze'amet sahibi

unvanını aldığını yazmaktadır.

Diyarbakır, Van ve Şehrizor eyaletlerinde "ba'z-ı Mir-i aşiretler vardır. Lakin

sancak beyi hüminde olmayıp zü'ame makamında dört yüzi mütecavizdir. Taml-u alem

şahidi değildir. Sancağı beylerle sefere eşerler. Fevt oldukta mutasarrıf olmadığı

Tımar ile aşiretligi oğlu yok ise akrabasına virilür. Mukarız oldukta Sa'ir ze'amet gibi

harice dahi verilir." (Ayni Ali Efgendi, Kavanin-i Ali-i Osman der Hülasa-i Meza-

min-i Defter-i Divan Derleyen Tayyib. Gökbilgin İst. 1979 s. 35)

Yani soydan gelenlerin askeri zorunluluğu olup, sancak beyine bağlı olarak

400 aşiret reisinden ibaret olduklannı belirtmektedir.

Bu tür değişiklikler beyliklerin ortadan kalkmasına devletin gücüne vs. bağlı

olarak değişikliğe uğramaktaydı. Bu aşiret örgüttenmesine egemen olan kendi iç

işlerine müdahalenin doğrudan olunmasıydı. Fakat bu istemleri tamemen arzuları

olmakla biriikte yaşanılan hayat arasında farklılık vardı. Batıdaki devlet örgütlen¬

melerinde hatta Osmanlılann devlet olarak öğütlenmesinde görüldüğü gibi bir

soyun, sülalenin tüm aşiret veya feodal beylikler üzerinde egemenliği ister zorca -

81

Page 84: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

en çok gürüleni isterse gönüllü biriik temelinde olsun bu tür büyük örgüttenmeler

Kürtler arasında görülmediğinden ulusal duyguların gelişmesinde o derece zor

olur. Beylikler ve onun içinde de aşiretsel bölünmüşlük kendi küçük dünya-

larındaki egemenliklerine dışarıdan bir baskı geldiğinde aşiretinin veya beyliğinin

bağımsızlığından bahsedilmekte ve tamda bu nokta iç ve dış güç çatışması söz

konusu olmaktadır. Aynı şey iki aşiret arasında da geçerlidir.

Aşiret ve Yapıları

Aşiret Arapça bir kelimedir. Bir kaç kabilenin biriiği anlamındadır. Tayge,

bar, hel ise kabileden küçük oluşmalara denir.

Kabile adlan çoğunlukla yaşadıklan yerin isimlerinden olduklan gibi, kabileyi

yöneten şahıstan dolayıda adlandınlır. .

Örneğin; Ermeni tarihçi İnciciyan, Bittis, Muş, Sasunda yaşayan Kürtlerin,

Roşki adıyla tanımlamakta olduğunu yazmaktadır. Adı Roşkan olan yerde

yaşamakta olduklarından bu isimi almışlardır. Yine devamla bu günkü Ağrı ve Bi¬

tlis'in bir kısmında yaşayan. Kürtlere Silvan Kürtleri denilmesinin nedeni Silven

bölgesinde gelmelerinden dolayıdır. Örnekler çoğaltılabilinir.

Aşiretter kan bağına dayanan bir örgütlenmedir. Gelenekçilik, içe kapalılık,

otoriteye bağımlılık, itaatçilik, bizlik, göçebelik ve yarı-göçebelik gibi duygu ve

ilişkileri genelde kapsar.

Aşiret yapısı içinde kabile, aile, çadır, oba gibi birimlerin önemli bir yeri

vardır. Ayrıcı aşiretler kendisini çevreleyen doğaya, sıcağa, soğuğa, doğal afetle¬

re karşı komnmak için insanlann bir araya gelerek oluşturduklan bir örgütlülüktür.

Çoğunlukla da belli bir alan üzerinde yaşarlar. Hayvancılık yaşamlannın bir par¬

çasıdır. Elbetteki yukandakilere ilavaten bu tür topluluklarda biri diğerine karşı

saldırı veya savunma ilişkileri içerisinde olabildiği gibi Aşiret yapısı içinde kan

davası, eşkiyalık gibi olumsuzluklar da yaşantılanmn bir parçasıdır.

Kan davaları aşiretter arasında çok yaygındır. Aşiretten bir kişi bir başka

aşiretçe öldürülürse öldürülen taraf diğer aşiretten ilk gördüğünü -bir kaç kişi de

olabilir- öldürürlerdi. Taraflar banş sağlaymcaya kadar arada bir çok kişinin ölü¬

müne neden olurtardı.

Osmanlılar bu kan davalannda seyirci kalmayı tercih ederlerdi. Uzlaşma

kendisine yönelebilirdi. Tarafların çatışmalan işlerine geliyordu. Her iki tarafı

kendi politikasına göre yönlendirmesi mümkündü.

Öldürülen kişinin kan bedeli vardı. Bu bir başkasının ödürülmesi veya para

alınması biçiminde görülebiliyordu.

Aşiret yapılan içinde kan bağının önemli bir yeri vardır. Soy, aşiretin iç ve dış

ilişkilerini beliriemede çok önemli bir yer tutar.

Aşiretler, ataerkil bir aile konumundadır. İnsanlığın ilk dönemlerinde anaerki-

llik sözkonusuyken ekonomik ve sosyal değişimle biriikte ailede erkek ön plana

çıktığından aşiret yapısi içinde erkek çocuğun yeri başka olur.

Aşirette örf, adet ve töre yazılı olmayan kanunlardır. Babadan - oğula tüm

aşiret üyelerinin uyması gereken kurallardır. Bu kurlallarda islam dininin etkisi ol-

82

Page 85: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

dukça güçlüdür. Geleneklerie iç içedir. Yezidi ve aleviler de kendi inançlarıyla içiçelik söz konusudur.

Ekonomik ve sosyal ilişkilerin aşiret içinde kendine özgü oluşumlan davardır. Aşiret reisliği, ruhani liderier bu soya dayanan biriikteliklerde yönetici ko¬

numundadırlar. Normal olarak şeyh ve dedeler (pirler) aşiret yapısının dışında

aşiretler üstü davranmak zorunda kalıriar, Şeyhler ve pirier her hangi bir aşiretin

üyesi olmakla birlikte onlar tanrıyla insanlar arasında aracı rolünü üstlenirler.Halk nazannda akıllı, ileri görüşlü olmak zorundadırlar. Yönetici ve saygın bir ko¬

numlan nın olması gerekir. Çeşitli çelişkilerin çözümünde oynadığı rol ona

saygınlık kazandınr. Devletin bunlara yönelmesi merkezi otoritesini sağlamakiçindi. Toplumun önderlerinin öldürülmesi veya sürülmesinden doğacak boşluğadevletin yerleşme çabası vardı.

Devlet güçlü şeyhi safdışı bıraktıktan sonra yeni prestiji daha az şeyhle ra¬hatlıkla ilişkiye girebilmiştir. Çünkü devletle işbiriiği bu yerel otoriteyi ayakta tutar.

M.V. Bruinessen, "Kürt aşiretleri yalnızca devleti önceleyen bir aşamayı temsil

etmiyorlar, fakat çeşitli yöntemlerle çevredeki devletler tarafından yaratılmışlardır. "demektedir.

Aşiretterin bazen yaratıldıklannı belirtir.

Bruinessen, "Bölgede fazla gücün olması, taşradaki küçük şefler arasındaki reka¬

betin biçimini etkilemektedir. Bir devletin uydusu olmuş bir rahip veya düşmünla baş

etmenin en etkiUyolu, bir diğer devletin desteğini almaktadır. (Ya da devletlerden biri¬

nin) Bu diğer devletin bir başka şefle rekabet ilişkilerine girmesi hakimiyetini

arttırmasının garantisidir. Kürdistan'da devletlerin nüfuz alanlarım genişletmelerinin

belli başlı yollarından biri, başka bir devletin yörüngesindende olan aşiret veya aşiret

liderlerinin düşmanlarıyla ilişkiye geçmektir. Bu şekilde, yerel ya da bölgesel

düşmanlıklar ve rakabetler, komşu hatta uzak devletlerin, kendi aralarındaki güç

çatışmalarlyki iç içe geçer. " (age 1 63)

"Yukarıda sözü edilen uydu konumundaki (vasal) aşiret ve aşiret liderlerinin sa¬

dakati, işe yaradığı ölçüde geçerlidir. Yararlılığım yitirdiğinde kolayhkUı bir başka ta¬

rafa yönelebilir. Ya da tam bağımsızlık ilan edebilir. Merkezi otorite zayıflar

zayıflamaz periferideki (çevre) uydu güçler bağımsızlık işaretleri vermeye başlar.

Bağımlılıklarım (sözde) devam ettirir. Fakat bu bağımlılığın içeriği giderek boşalır.

Vergi ödemeyi durdurur. İstediğinde askeri yardım verilmez ve sonunda açıkça

bağımsızlıklarını ilan ederler. Eğer merkez çok hızlı bir restorasyon geçirmezse, perifi-

rede bazı özerk şeflikler ve mini devletlerin ortaya çıkışı açıkça görülebilir. Bu yükse¬

len şefliklerin bazdan diğerleri üzerinde egemenlik kurup tam bir devlet yapısı

oluşturabilirler. Daha önceleri de olduğu gibi, bir imparatorluğun çöküşü periferide

eski imparatorlukların kopyası olan yeni devletlerin ortaya çıkmasını sağlarlar. Önce

bağımlı durumdaki liderin mutlaka bağımsız yöneticiler olmaları gerekmez. Merkezi

otoritenin çöküşüne eşlik eden karışıklıklar ve periferide yoğunlaşan rekabetler, lider¬

ler arasından yeni Merlerin sivrilip, yükselmesini mümkün kılıyor." (Age S 163 -164)

Aşiretcilik, ulus kavramının gelişiminde engel teşkil eder. Yoğun aşiret örgü-

83

Page 86: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

tlenmesi içindeki Kürdistan'da, Kürt ulusalcılığın etkili olmamasında aşiret

yapısının rolü çok fazladır.

Ulusalcılık öncesi Kürt aşiret ögrütlenmesinde aşiret içi veya aşiretler arası

çelişkinin aşiret üzerinde nasıl kötü bir örnek oluşturduğunu ingiliz J.Malcolm şöyle

örneklemektedir. Özetle; "1600 yıllarında Rezayeh(Urmiye) Gölü'nün güneyinde

yerleşik olan Mukri aşireti kandavası nedeniyle parçalanır. O yıllarda Osmanlı - Safevi

mücadelesi güncelliğini koruyordu. 1603'de Şah Abbas, Mukri aşiretinin bir kısmını

yanma alarak 1605'de Osmanlılarla yaptığı savaştan üstün çıkar. Mukri aşiretinin ra¬

kipleri Osmanlının yanında saf tutar." (Iran Tarihi, S 541 .Londra 1815 Aktaran

Ağa, Şeyh ve devlet M. V. Bruinessen age. s. 399)

"Kürt aşiretlerinde bu tür olaylar çok sık görülür. Eğer bir aşiret diğer bir aşiretin

toprağım işgal ederse yenilen, bağlı bulunduğu devletten İran veya Osmanlı ve Fars

ordularının çatışan taraflardan birini tutmak zorunda değillerse, kazanan taraf, hiç

şüphesiz kendilerini desteklemiş olanlann liderlerini tanıyacak ve dahası resmi unvan¬

larla gerçek güçleri onure edeceklerdi. Bu durum rakiplerinin elimine edilmesini de

sağlayabilirdi. Taraflardan biri ordulardan birine katıldığında, diğeri de hemen öteki¬

ne katılıp becerebildiği kadar iyi savaşıp tarafının kazanmasına çalışırdı." (M.V. Brui-

nessen age. s. 98)

Dış destek sağlamak için yapılan bu tür girişimler aşiretteri bir kez daha

böler. Bminessen bu konuda;

/) Bu eğilim "dış" devletlerin, favori liderleri geleneksel rakiplerine karşı destekle¬

yerek, unvanlarla, cüppelerle, gelirlerle ve "kanun uygulayıcılar" hazan aşiret reislerinin

özel ordusuna dönüşen jandarma labularıyla, "onların sadakatlerini" salın alarak, Kür¬

distanda bir sözde otorite kurmalarını, göreceli olarak kolaylaştırdı. Gene de lam bir

kontrole ulaşmak mümkün olmadı.

Çünkü, "bağlılığı" sağlanan aşiret reislerini "isyana" zorlayan rakipleri vardı. Öze¬

llikle Irak'daki ingiliz yönelimi farkında olmadan, aşiretlerin çoğalmalarını sağladı.

Kendi yönelimlerinin üstünlüklerine safça inanarak, reislerin pragmatik ittifaklarım ken¬

dilerine olan sevgilerine bağlayıp "sadakat" diye adlandırırlar. Sonunda "sadık" olduğu

sanılan aşiret reisi "isyana" kalkınca, dehşetle şaşırdılar. Bunun en ünlü örneği, hırslı

bir lider ve samimi bir ulusalcı olan Şeyh Mahmııttıır. Bağımsız bir Kürdislan'ın kurul¬

masını engellemek için ingilizlerin O'ııtı kullanmasına izin vermek yerine bağımsız bir

Kürdislan amacıyla onun, Ingilizler'i kullanması nedeniyle, ingilizler onu hiç affelme-

mişlerdi.

2) Nüfuslu aileler, iç çatışmalar ve rekabetten daha farklı nedenlerle de muhalif dış

güçlerle bağlantı kurabilirer. Bütün yumurtaların bir sepete konmaması bilinir ve Orta -

Doğu'da bu kurala titizlikle uyulur. Bu kural belki de en karmaşık biçimiyle Iran Aristo¬

krasisi tarafından uygulanmıştı. Bu aileler partide en azında bir üyelerinin bulunmasını

garanti etmişlerdi. (Partiler kapatılmadan önce) öyle ki, politik gelişmeler hangi yönde

olursa olsun, aile her zaman güç odaklarına yakındı. Bu Kürdistan'da biluıen bir olgu¬

dur. {BruİneSSen Age S. tOt)

Burinessen her ne kadar son yıllardaki gelişmeleri vurguluyorsa da 1900 ön-

84

Page 87: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

cesinde de, aşiretler arasında merkezle ve muheliflerie ilişki içerisindeydiler.

Önemli olan aşiret yapısını korumaktı.

Aşiret örgütlenmeleri de Kürdistan'da karışıktır. Savaşlar Kürdistan'da eko¬

nomik ve siyasal değişikliğe yol açtığı gibi aşiretler üzerinde de etkili olmuş bir

çok aşiret bölünmüş - sürgünlerden dolayı bazılan çok büyük güç yitirmiştir. İştegüçsüzleşen veya bölünen bazı aşiretler bir araya gelip yeniden daha büyük

aşiret örgütlenmesine gidebiliyoriardı.

Brurinessen, aşiretterin karekteristik özelliklerini şöyle sıralar ;

/) Aşiret mensupları kendileriyle aşirelli olmayanlar arasında bir ayrım yaparlar.

"Aşiret" (askeri aristokrasiyi) ifade eder.

2) Aşiret mensubu olmakla göçebe ve yarı - göçebe olmak arasında güçlü fakat bü¬

tünsel olmayan bir korelasyon vardı.

3) Yapısal olarak en karekteristik özelliği aşamah (segmental) oluşudur. Bu yapı

özellikle kan davalarında, grupsal çalışmalarda ve politik liderlerin güç çekişmelerinde

açığa çıkar.

4) Ortak bir ala anlayışıyla bazı durumlarda (küçük) ya da "eski" aşiretler yada alt

bölümleri aşiretin sanının büyük bir bölümü aslında çok az sayıdaki ortak atadan gelmiş

olabilirler. Soyun homojenliği aşağıdaki etkenler dolayısıyla artar.

5) İç evlilik eğilimi, aşiretin en alt aşamasında, grubunda kendini gösterir. (Amca

kızıyla evlilik, gerçek ya da kategorik)

6) Ortak davranış, aşiret düzeyinde ya da en büyük alt birim düzeyinde seyrek ola¬

rak görülür.

7) Ekonomik birimler, (hane halkından daha üst düzeydeki) yarı göçebeler için ise

kamp grubu, yerleşik ve göçebe aşiretler için ise köydür. Bu sonuncusu genellikle bir

aşiretin herhangi bir kolundan oluşur. Birincisi ise düzensiz bir kompozisyona sahip

olur.

8) Toprak birliği ikinci bir öneme sahiptir ve her zaman karekteristik bir özellik

olarak ortaya çıkmaz. Aynı aşiretin farkh kolları ayrı yerlerde yaşıyor olabilirler. Her

hangi bir bölgede iki ya da daha fazla aşiret ve soy tarafından kullaınlıyorda olabilir. Bu

istisnalar dışında aşiret ve üzerinde yaşadığı toprakla birlikte anılırlar. Biri diğerini

ifade edebilir.

9) Liderlik yapısı aşiretten aşirete değişiklik gösterir. Aşiretlerin çoğu bir büyük

reise sahiptir. Fakat işlevleri çok belirgin değildir. Büyük reislerin işlevlerinin geçmişte

daha fazla olduğu bellidir. Konumları daha çok savaş ve aşiret içi çatışmalarla bellidir.

Küçük aşiretlerde ise reis yabancı kökenli olabilir.

10) Bir aşiret yada all-birimin şefi, yalnızca politik bir lider değil, fakat aynı za¬

manda ekonomik ayrıcalıklara sahip biridir. Çoban göçebeler reise yıllık ödentiyi ayni

olarak öderler (bir kaç koyun). Tarıma aşiretlerde ödentiler daha dikkate değer ölçüde¬

dir. Bazı durumlarda aşiret ağası, aşiret üyelerini sömüren bir toprak ağasıdır.

11) Bazı örneklerde, aşirelliklerin davranışlarının asd nedenlerinin söz konusu

aşirete mensup olmaktan çok, belU bir lidere olan sadakatlerine dayandığı açıktır.

(Örneğin; güçlü liderler yönetimindeki aşiretlerin hızh büyümeleri, liderin ölümünden

85

Page 88: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sonra yerini gerilemeye bırakmaktadır.

12) Aşiret reisleri nüfuzlarım arttırmak ve yaygınlaştırmak için dış güçlerle

bağlantı kurarlar. İçteki rekabetler, dışardaki bağlantılar kurulmasıyla sonuçlanır.(M.V. Bruinessen age s; 156)

Aşiretterin yerieşik hayata geçmesi onun çözülmesinin de ilk adımı olur.

Çünkü artık hayvan ve hayvan ürünlerinin yanı sıra, tanm ve ticarette yapılmayabaşlanılır. Önceleri kışın yerleşik, yazın da göçebelik şeklinde görülen veçoğunlukla yan-göçebecilik denilen bu gelişme, aşiretlerin yaşam tarzlannındeğişmesine neden olur. Süreç içinde yerieşik düzen ağır basar.

Aşiretlerin toprağa yerleştirilme çalışmaları sonucu hayvancılık büyük bir darbe

yedi. Aynı şekilde loprakh va topraksız köylüler oluşturmaya başladı. Yaylaya çıkma gi¬

derek ortadan kalktı. Köylerdeki iş gücü yaylaya çıkmayı gereksizleştirdi. Hayvancılığın

tarıma dönüşmeye başlamasıyla birlikle köylüler yazın ortaklaşa çoban tutmaya

başladılar. (Celile Celil age s.45)

Tanmdaki gelişme, aşiret nüfusunun artması, kentleşme ve sanayileşme debu durumu doğrudan etkiler.

Bu değişim içerisinde olan fert aşiretci ve feodal biçimlenişini üzerindenhemen atamaz.

Tanmda, modern alet ve araçların gelişimiyle biriikte yerleşik hayata geçiş,göçerler için cazip gelmektedir. Toprağa yerieşen her aşiret sosyal, siyasal vekültürel bir değişimde içine girmiş olur.

Şehirieşme, köylünün topraktan, eski ilişkilerinden kopması demektir. Köycazipliğini yitirdikçe, doğal olarak kopuşta beraberinde gelir.

Mevsimlik işçilikte geleneksel ilişkilerden kopmada bir adımdır. Burada köy-den tam bir kopuş yoktur. Köy ve akrabalık ilişkileri sürer. Fakat yenialışkanlıklannı da yöresine taşır.

Yollann yıpımı da köy-kent ilişkisini daha canlı kıldığından aşiretci yapınınçözülmesinde rol oynar. Kapalı yapı durumuna uğrar. Ticaret kapalı ekonomiyisarsar veya dağıtır.

Bütün bu olgular devletin ve aşiretin yapısına, şekillenmesine, bölgesel bi¬çimlenişine bağlı olarak değişir.

19. yüzyılın Başında Osmanlı

Devletinin Durumu

Mayıs 1807 'de İÜ. Selim tahtan indirilmiş, Nizam-ı Cedit ordusu dadağıtılmıştı. Çürüyen Osmanlı imparatoriuğunu kısmi reformlarla düzenlemek iste¬yen III. Selim'in tahtan indirilmesinden sonra IV. Mustafa tahta çıkanlmış. Bir yılsonra da Alemdar Mustafa Paşa önderiiğinde (Tuna Ayanı) III. Selim'i tahtaçıkarma girişimi sırasında Selim öldürülmüş, fakat isyan durmamış ve ordudan daII. Mahmut (1808 - 39) tahta çıkanlmıştı. Alemdar Mustafa paşa yönetiminde sözsahibi olan ilk taşra Ayanı idi.

86

Page 89: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Alemdar Mustafa Paşa Çariık Rusyasmın Balkanlardaki Osmanlı Devletinin

zaranna yayılmasının karşısındaydı. Çünkü Bulgaristan'daki çıkarlan Osmanlı yö¬

neticileriyle kendisini biriiğe zoriuyordu.

Alemdar Mustafa Paşa, önemli Ayanlan imparatoriuğun sorunlannı

tartışmak için İstanbul'a çağınyor. O sıralarda Ayanlar arasında bir biriikteliğin ol¬

mamasında bunda önemli bir yeri vardır. Toplanan bu Anadolu ve Rumeli Ayan¬

larının görüşmelerinin sonunda padişah ve Sadrazamın otoriteleri onaylanmasını

padişaha ait vergilere el konulmamasım padişahında adil ve eşit davranmasını is¬

terier. Ayanlar ayrıca asker toplanılmasında yardımcı olacaklanm, kendi bölgele¬

rinde adil bir yönetim işini organize edeceklerini, birbirlerinin topraklarına ve özer¬

kliklerine karışmayacaklarını, padişaha karşı isyan çıktığında, padişahı

destekleyecaklerini belirtirier. Fakat, padişah bu yazılı ittifaka imza atmaktan

kaçındığı gibi, dört ayan dışında diğer ayanlar da ittifaka imza atmazlar. İki taraf¬

ta yalnızca söz ve vaadlerle işi geçiştirirler.

Sened-i ittifak pratikte işlememişti.

Alemdar Mustafa Paşa daha sonra Sekban-ı Cedit adlı bir ordu kurulmasa-

na öncülük eder. Yeniçeriler bu yeni ordudan hoşlanmazlar. Alemdar,

yaptıklanyla bir çok kesime karşı yabancılaşınca 1808'de Yeniçeriler isyan eder¬

ler. Bu isyan onun sonu olur.

Sekban-ı Cedit ordusunun askerieri, İstanbul'da talan ve yağma yapmaları

özellikle esnafın çıkarianm, geleceğini olumsuzlaştınyordu. Yeniçerilerin de ticare¬

tle uğraşması Alemdar'a karşı biriiğin nesnel koşullanm yaratmış olur. Padişah,

isyancılaria anlaşmaya çılışır. Sekban ordusunu dağıtır. Anlaşma gereğince

İstanbul'u terkedecek olan bu askeriere isyancılar tekrar saldınriar. Bir çoklan öl¬

dürülür. Üstün gelen ve yenileşme olarak sunulan- girişimler kuşkusuz ki halka

rağmen yapılan uygulamalar olduğundan karşı tepki gelişecekti. İçteki bu olay¬

ların yanı sıra Avrupalı kapitalistter birbirierinin sömürgelerine ye el değmemiş

alanlan ele geçirmek için kıyasıya yanşıyoriardı. Özellikle de Ingiltere-Fransa,

Rus egemenleri, Osmanlı İmparatoriuğunu parçalama girişimlerinde bulunuyor¬

lardı. İngiltere ve Fransa, Rusya'nın güçlü konumu karşısında aslan payının ken¬

dilerinde kalması için bu yıllarda Osmanlı .İmparatoriuğunu savunulmasına kadar

işi vardırıriar. Almaçlanan yeni bir fırsatta kendi yararianna işi sağlama almak ve

yanı sıra Osmanlı-Rus savaşlarıyla da iki rakiplerini zayıf düşürtmek ve tavizler

koparmaktı. Aralarındaki çelişki Osmanlı devletine yarar. Daha uzun ömüriü

olmasını getirir.

Osmanlı Imparatoriuğu'nun zayıf konumu, İmparatoriuğun stratejisini

İngiltere Fransa ve Rus çelişmesine göre belirienmesi bçiminde ortaya çıkar.

1814 - 1820 yıllan arasında özellikle Balkanlarda Ayanlara karşı yeni önlem¬

ler alınır. Ayanlığa İstanbul'dan atama getirilir. Ayrıca ordu bir baskı unsuru olarak

yeri geldiğinde Ayanlara karşı kullanılır. Böylelikle Balkanlardaki yerel otoritelerin

güçleri kınlır. Bu sıralarda Balkanlar da Sırplann ve Yunanlılann direnişleri ise

farklı bir görünüm kazanmaktaydı.

' Yunanlılar, Avmpa'mn da desteğiyle bağımsızlığa doğm adım adım ileriiyor-

lardı. Osmanlılar denetim kuramıyoriardı.

Sırplar ise Kara Yorgi'nin önderiiğinde milli kurtuluş mücadelesini veriyor-

87

Page 90: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

lar. Osmanlılar 1813'de Kara Yorgiyi yendiler. Fakat Kara Yergiye karşı önceleri

destekledikleri Miioş'u ise yenemediler. (1815) Fransızlar'ın İngiltere'ye yenilme¬

si, Ruslann toparlanmasına neden olan ve tekrar, Osmanlıların aleyhine toprak

kazanmaya başlariar.

Osmanlılar, Sıttistan'dan da (1821) Miioş'u, Sırp Prensi olarak ilan ettiler.

Osmanlı askerleri çekildiler. Sırplar yıllık vergi ödeme ile Osmanlılara bağımlı bir

duruma geldiler. 1826'da da Yunanlılar Mora'da bağımsızlıklaranakavuşmuşlardı.

Anadolu Ayanlanndan, Çapmaoğlu sülalesinin 1812-13 yıllannda, özellikle

Trabzon valisinin baskısı sonucu etkinliğinin kınlmasıyla sonuçlanır. Özellikle bö¬lünmüşlük, Osmanlı etkinliğinin kurulmasında başrolü oynar. Aydın ve Saruhan

bölgesinde (1816) Karaosmanoğullan sülalesinin etkinliği de 1817'ye gelin¬

diğinde, Anadolu'daki merkezi otorite yine sağlanmış olur.

Kürdistan'da yerel otoritelerin Osmanlıya başkaldınşlan da bu yıllarda Os¬manlı üstünlüğüyle sonuçlanmıştı.

Osmanlılar Arabistan yarımadasındaki daha sonra Suudi Krallığına isminiyerecek olan Abdullah Suud'un isyanını Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu

İbrahim Paşa aracılığıyla 1818'de kırariar. Mısır kuvvetlerinin çekilmesinden sonra(1822) Suudiler tekrar (1823-1834) Hicaz ve Necd'de egemenliklerini yarıbağımsız şekilde sağlariar.

Suriye'deki isyanlarda farklı değildi. 1815-20 yıllan arasında Halep valisi El¬

bistan'a kadardan bölgede ayanlann etkinliğini kırar. Fakat II. Beşir, Lübnan'ı birprenslik haline getirir. Mısıriılar İstanbul seferine kadar bölgede tam bir etkinlikoluşturur.

Irak'ta ise iç kanşıklıklardan Davut Paşa adındaki biri yararlanıp 1813-1828yıllanna kadar otoritesini sağlar. Daha sonraki yıllarda aşiretlerin yönetimi ağıriık

kazanır. Ancak Mithat Paşa'nın 1869-72 yıllan arasında burada bulunması Os¬manlı üstünlüğünün kunjlmasım getirir.

Iranla Savaş

iran, Rus saldırıları neticesinde toprak kaybedince Osmanlılarınzayıflığından yarariamp ülkesinin batısında taprak kazanma yoluna gider. Feth,Ali Şah Kaçar sülalesi adına baştaydı. (1797 - 1834) İngiltere ve Fransa Şah'ıdestekliyoriardı. Bu gelişmiş kapitalist ülkelerden Fransa, Hindistan yolununaçılması için İran'ı bir üs olarak görüyordu. İngilizler ise Ruslar ve Fransızlarınİran aracılığıyla ilerlemesini durdurmak istiyordu. Ruslann Basra körfezine inmesi¬ni engellemeye çalışmaktaydılar.

İngilizler, İranlılara olanak tanıyarak Afganistan'da Iran egemenliğinin kurul¬masında yardımcı oldular. (1798) Rusların Osmanlılardan Gürcistan'ı almalannıfırsat bilip, İranlılara; Ruslara ve Fransızlara karşı savaştıktan nda yardım edece¬klerini vaad ettiler. Fransızlarda 1806'da îranlılar'a Hindistan ve Kafkasya'yasaldınlan halinde destek çıkacaklarım vaad ettiler. Fransızlar Fınkensteinantlaşması neticesinde İran'a askeri eğitmenler yolladılar. (1807) Fransızlar Iranaracılığıyla Rusya'nın güneyinde bir cephe açarak kendilerinin Moskova'ya savaş

88

Page 91: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

açmaları halinde Irandan yararlanmayı hedeflerler.

Çarlık, feodalizmin Avrupa'daki en güçlü kalesiydi. Serbest rekabetçi döne¬

min burjuvazisi devrimci olduğundan Fransızların savaş yoluyla da olsa bu tarz¬

da feodal yapılan dağıtmaları ilerici bir rol oynuyordu. Fransızlar Napolyon'un ön¬

deriiğinde Rusya üzerine yürürier. Fakat Fransızlar Çariığı yenemezler. İranlılar,

bu sefer İngilizlere sığınırlar. İngiliz danışmanlar Fransızlann yerini alıp. ArdındanIran-Rus savaşı çıkar. Ruslar da Iran'lılan yenerier. Daha sonra aralarındaantlaşma yaparlar. Ardından Osmanlı- Rus çelişkisi tekrardan ön plana çıkar. İşte

bu tarihlerde II. Mahmut'un Ruslaria olan problemlerinden yarariamp, İranlılar,

Bağdat ve Şehrizor üzerine yürürier. Ekim 1820 de Osmanlı-İran savaşı başladı.

Hüsrev paşa kumandanlığındaki Osmanlı Ordusu Kürdistan'da İran ilerie-

mesini durduramadı. Doğu Bayezit ve Bitlis İranlılann eline geçer. Tekrardan Kür¬

distan topraklanmn büyük bir kısmı Iranın eline geçer. Fakat İranlıların arasında

yayılan kolera nedeniyle 1823 de Erzurum antlaşması yapılır. Eskiden yapılan

banş koşulları yeniden yürürlükte kaldı. Erzurum antlaşmasının önemli bir madde-

side Kürt aşiretlerine ilişkindi. Konar-göçer durumda ki aşiretleri il;i tarafta dene-

tleyemediğinden bu gibi aşiretterin sınır tanımadan gezmelerini engelleyeceklerdi.

Antlaşma vatandaşlık sorununu çözüme kavuşturamadı. Kürtler'de böylesi birta-

biyete yanaşmıyoriardı. Çünkü bu durumun getireceği sorumluluklar vardı. Rus

coğrafyacısı Feynekof durumu şöyle açıklamaktaydı:

Sınır konusundaki çalışmalarda İran ve Osmanlıların ve Kürtlerin esas konuları

gözönünde tutulmuyor. İngiltere şimdiki ve gelecekteki çıkarları üzerinde duruyor;

Rusya'nın etkinliğini İngiltere ile dostluğa tercih eden İranın aleyhine çalışıyor. Os¬

manlı devletinin sınırlarını İran'nm zararlarına geliştirmek istiyordu. Bu durumdafiili

olarak gerçekleştirmiş, Dicle vadisinden bir kısım önemli yerler ile stratejik önemi olan

Kutur, Kızıl ve daha bazıyerlleri Osmanlı sınırına katmıştı." (Aktaran Halfin age. S

83 )

Osmanlılar Balkanlardaki Sırp ve Yunan bağımsızlık savaşlan nedeniyle

İran'la anlaşma yoluna gider. Bu arada Tebriz Ruslarca işgal edilir. İranlılar iki ce¬phede savaşamayacaklanndan Osmanlı'laria antlaşmaya çallışıriar. Sonralan

1828 de Ruslaria İranlılar ancak anlaşıriar.

19. Yüzyılın Başlarında Baban Beyliği

Baban Beyliğinin bulunduğu yer, Güney Kürdistan'da ki Süleymaniye

şehrinin bölgesini kapsamaktaydı. 19. yüzyıla gelindiğinde beyliği artık şekilsel

kabul etmek gerekmektedir. Devlet bu şekilselliğe de son vermek ister. Kürdis¬

tan'da o yıllarda büyük karışıklıklar ve önemli politik değişiklikler söz konusuydu.

Bölgede Avrupalı kapitalistlerde çeşitli faaliyetlilikler içerisindeydi.

Misyoner, keşif, din adamı, tüccar vs. gibi çeşitli köleliklere sahip Avrupalılar

elbetteki kendi devletlerinin çıkarian doğrultusunda hareket ederier. Artık bölge¬

deki gelişmeler içerisinde kapitalistleri görmekteyiz.

Var olan beylikleri aslında 16. yüzyılda ki gibi adlandırmak doğm diğildir.

89

Page 92: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Çünkü iç yapılarında çok önemli değişiklikler olmuştu.

Baban Beyliği 1610 yılında Süleymaniye şehri yakmlanndaki Merivan kalesi,

temel alınarak kurulmuştu.

Baban Beyliği Osmanlı-lran savaşları sırasında bir çok defa efendi

değişttrmiştir. Genel olarak Osmanlılar, İranlılara karşı üstünlük sağlayamadıkları

yıllarda Kürt Beyliklerine karşı "yumuşak" davranmışlardı. Amaç Kürtleri kaybet¬

memekti. Kürt. reislerine verdikleri unvan, para vs. gibi araçlaria ayrıca karşı

çıkanlara uyguladıkları terörie, zorbalıkla egemenliklerini sürdürmeyeçalışmışlardı.

Kürtleri İranlılara karşı tampon olarak kullunmak geçerii bir politikaydı. Aynıpolitikayı İranlılar da Osmanlıya karşı yapıyoriardı. Nisbeten savaşsız geçenyıllarda ise Beyliklerin meri<ezileştirilmesi hız kazanıyordu. Mevcut koşullara göre

Kürt Beylikleri üzerinde baskılar azalıyor veya artıyordu. Kürt Beylikleri tek

başlanna Osmanlı veya Iran Devletine karşı çıkmaları mümkün değildi. Hemen

her seferinde ortaya tek başına atılanlar kısa sürede yenilgiye uğratılıyordu. Ara¬

lan da biriiktelikte olmadığından işlalciler her zaman başarılı oluriar. Beylik yöneti¬

cileri için önemli olan kendi iç işleyişine dokunulmamasıydı. İran'a tavır alışları,Osmanlıyı kurtancı görmeleri bu nedenleydi. Osmanlılar ilk anda onlara iç

işleyişinde özgürlük vaad ederier. İran'a karşı üstünlük sağladıktan sonra da Bey¬

likleri içten parçalamaya başlarlar. Karşı çıkanın üzerine orduyu yollariar. Beyli¬

kler birbirierine yardımcı olmaz "Bana yönelik değil" diyerek sessiz kalırlar.

Hatta Osmanlı askerieriyle biriikte hareket ederler. Düşmanlıklar artar. Devlet gi¬derek üstünlük sağlar. Artık Beylikler geçmişteki gibi hareket edemezler.

Beylikler, Ocaklık, Hükümet gibi aynca içten parçalanmıştı, Halife, Padişah

Beyliklerin ortadan kaldınlmasını istiyordu. Haliyle Beylikler içerisinde kendisinin

atadığı ama Beyliğe kısmi bağlı yöneticilerin (Ocaklık ve hükümet vs.) olması.

Beyliğin iç çatışmalannın sürekliliğini gettrir. Devletin politikası süreç içerisinde

kendi desteğinide alan, Hükümet ve Ocaklık yöneticilerinin konumlannı güçlendi¬rir. İç çatışmalarda Beylik üzerinde hakemlik yaparak otoritesini pekiştirir. Zaman¬la Valilerde atayarak istediğini elde eder.

19.yüzyılın başlarında Mardin dahil tüm Güney Kürdistan Bağdat valiliğinebağlanır.

Valiliğe bağlı Karakoçak, Zohalo, Süleymaniye, Koysancak ve AmadiyeSancaklan vardı. Yöneticileri Paşa unvanına sahipti. Valiler tarafından yöneticileriatanirdı. Artık 19. yüzyılla biriikte tekrardan Kürtlerin yerel otoritelerine son veril¬mesi ciddi bir şekilde ele alınıyordu.

Baban Beyliği de bu süreçten geçer. Beylik Bağdat Paşalığına bağlanınca.Valiye yaranarak kendi iç işleyini sürdürmeye çalışır.

Baban Beyliği 1639'daki Kasr-ı Şirin anttaşması sonucu ikiye bölünmüştü.Haliyle iç ve dış çatışmalar hiç bir zaman eksik olmaz. Bu çatışmalar Beyliğin gü¬cünün zamanla azalmasına yol açar. Beylerin iktidan zayıflar.

18. yüzyılın ikinci yarısından sonra Baban Beyliği üzerinde çeşitli entirikalarçeviren zamanın Valisi Süleyman Paşa, kendi otoritesine boyun eğmeleri için Ba-banlılan sıkıştınr. Beylik içerisindeki reislerin yerlerini sık sık değiştirir. İççatışmalan körükler. Öyleki Baban Beyi İbrahim, Süleymaniye'yi terk ederekBağdat'a Valiye sığınır. Ona yaslanarak diğer reisler önderiiğinde egemen olmakister.

90

Page 93: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Bağdat Valisi Süleyman, ibrahimin yerine Osman Paşa'yı 1788'de atar.Fakat kısa bir süre sonra ikisi arasında anlaşmazlık çıkınca Basra Mutassanf,

Kürt asıllı Mustafa Beyle, ayrıca bazı Arap aşiretleriyle biriikte gizli bir ilişkiyleanlaşmanın yollanm ararlar. Fakat ilişkileri açığa çıkar.

Bağdat Valisi Süleyman Paşa onlann üzerine askerlerini yollar. Onları yener.

Mustafa Bey Kuveyt'e kaçar. Yerine başkası atanır. (Celile Celil 19. yüzyılda Osmanlı

İmparatoriuğunda Kürtler s. 56) Bağdat Valisi 1789'da Baban Beyliğine Abdu¬rrahman Paşa'yı atar. (Nazmi Sevgen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da TürkBeylikleri s. 196. Ank. 1982) Aynı zamanda İbrahim Paşa'ya da aynı görevi verir,

ibrahim, 1803'de Musul'da ölünce yerine Ali Paşa görevlendirilir. Artık Vali iste¬diğini elde etmiştir. Her ikisi sadık köleleri olduklarını ispatlamaya giderler. AliPaşa ile Abdurrahman Paşa biriikte Araplann, Osmanlıya başkaldınlanna karşı

savaşıriar. Osmanlı Devletine karşı biriikte ayaklanacaklarına veya ayaklananlara

yardımcı olacaklarına Vahabiler olarak adlandınlan bu Arap isyanını bastırmayı

kendi iktidarian için uygun görürler. Fakat Vahabiler, isyan sonrası Abdurrahman

Paşayla, Bağdat Valisi arasında anlaşmazlık çıkar. Kişisel çıkarlar Abdurrah-man'ın Validen uzaklaşmasını getirir.

Ali Paşa sözde Baban Beyliğinin esas yöneticisi olduğundan Abdurrahman'ı

görevden alır. Yerine Halid Paşa'yı atar. Gerçekte bu değişikliği yapan Bağdatvalisidir. Perde gerisinde durarak iç karışıklıkları körükler.

Halid Paşa, Süleymaniye'de bulunan Abdurrahman Paşa üzerine yürür,Kerkük-Erbil arasında karşılaşan iki taraftan, yenilen Halid Paşa olur.

1805'de bu sefer Ali Paşa doğrudan hazırladığı kuvvetlerin başında Süley-

maniye'ye yürür. Abdurrahman Paşa kaçar. Yanındaki 700 atlıyla Avgırt dağlanna

çekilir. Oradan da Iran Kürdistan'ına geçer. Bilbaslar arasında kalır. Daha sonraTahran'a Faht Ali Şah'ın yanına gider. Osmanlı-İran çelişkisinden yarariamr.

Şah, bu sırada Rusyayla savaşmaktaydı. Ama Abdurrahman'a yardım sözü¬

nü verir. Bağdat Valisiyle barıştırmak ister. Yaptığı başvurular sonuçsuz kalır.Kendilerine teslim edilmesi istenilir.

İranla-Osmanlılar arasında olaylar tırmanır. Kirmanşah Valisini yetersizbulan Şah onu değişttrir. Muhamed Ali Mirza'yı tayin eder. İran'lılaria biriikte ha¬

reket eden Abdurrahman Paşa tekrardan Ali Paşa'ya, gerçekte Osmanlılara yeni¬

lir. Ali Paşa çeşitli şekillerde sıkıştırılır. Ama Ali Paşa Güney Küdistan'daki diğer

Paşalıklardan aldığı destekle 80 bin kişilik süvari ve piyadeden oluşan bir güçle30 bin kişilik Pers ordusuna karşı savaşır.

Batı-Kafkasya Valisi I.V.Gudavuç 21 Ağustos 1806'da Dış işleri Bakanlığına

şunları yazar; "Bağdatlı YusufAli Paşa tarafından bozguna uğratılmış, şimdide her

iki taraftan Herkteki hareketler için yeni ordular toplamış. Büyük Baba Han oğlunun

yönetimindeki Perslerle gerçek savaşlar vermiştir." (Celile Celil Age S. 59)

Osmanlılar yapılan savaşı yeterii görürler. Ali Paşa'dan güçlerini geri çekma-

sini isterler. Abdurrahman Paşa fırsatı kaçırmaz. Yanındaki aşiret kuvvetleriyle

Süleymaniye şehrine doğru harekete geçer. Ali Paşa'da boş durmaz. Orduyu te¬

krardan Abdurrahman Paşa'nın üzerine yollar. İran sınırı yakınındaki Zeribar Gö¬

lüne kadar izletir. Fakat ciddi bir direnişle karşılaşılır. Osmanlılar yenilir. Süley¬man Paşa İran'lılara esir düşer. Bağdat Valisi ister istemez Süleymaniye'debulunan Abdurrahman Paşa'yı hukuki yönetici olarak tanımayı gettrir.

91

Page 94: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Kürt reisleri arasındaki çelişkilerde. Iran ve Osmanlılar hemen hemen, her

zaman yararianmaya gitmişlerdir. Aynı bakış açısı Kürt aşiretleri içinde geçeriidir.

Ebetteki devletin çelişkilerden yararianmasıyla aşiretin veya bir kaç aşiretin yarar¬

lanması arasında büyük fark olacaktır. Hemen, her zaman Iran ve Osmanlılar

çelişkilerden yarariamriar.

Halfin 1806'daki isyan ile ilgili olarak şöyle yazıyor.

"....Bu bağımsızlık savaşı Kürdistan'ın Güneyindeki aşiretlerin Baban

aşiretinden Abdurrahman Paşa'nın yönetiminde Süleymaniye'de birleşmesi ile başladı.

Osmanlıların sürekli hücumları geri püskürtüldü ve Osmanlılara birhayli kayıp verdi¬

rildi Ama araya sokulan fesat ve reisler arasındaki kişisel rekabet bu hareketin

başarıya ulaşmasına engel oldu." (Halfin 19. yüzyılda Kürdistan Üzerine mücadele

s. 28-29)

iran'lılar Babanlılara yardım ederier. Türk resmi şovenist yazariardan Nazmi

Sevgen doğrudan İran'ın kışkırtması olarak yazar. Baban aşiret üyeleri sonraki

yıllarda özellikle İstanbul'da kümelenen Kürt aydınları içerisinde önemli bir yere

sahip olmuşlardır.

Abdurrahman Paşa'nın direnişleri Osmanlı-Rus savaşı yıllanna rastlar. Za¬

manlama iyi olmakla beraber Rusya'nın yardımına Batılı kapitalistlerin koşması

sonucu (1807) Osmanlıların Baban isyanına daha ciddi yönelmesini getirir.

Fakat Osmanlı-Rus savaşı 1809 tekrardan çıkar. Osmanlılar Baban isyanıyla yine

ilgilenmezler. Osmanlı-Rus savaşı Bükreş Antlaşmasıyla (1812) ancak sona

erer, Osmanlılar tekrardan Baban Kürt ayaklanmasına yönelerek ikinci kez yenil¬

giye uğratıriar.

Osmanlılara rahat nefes aldırtan, Napolyon'un Rusya seferiydi. Ruslar iki

cephede savaşır. Ilerieyen Fransızlar karşısında savaşma olanağına sahip

değillerdi.

Ruslar, Osmanlılardan Romanya'nın kuzeyindeki Baserabya'yı alıriar. Ticari

haklannı güvence altına aldırtırlar.

Osmanlılann, Ruslar karşısındaki yenilgileri, sarayda kanşıklıklara yol açar.

1807 de III. Selim tahttan indirilir. Reformcu padişah olarak sunulan III.

Selim, Nizami-Cedit adlı bir orduyu yeniçerilere nisbet kurdurtmuş ayrıca Batı'mn

devlet kurumlanmn taklidini, Osmanlı İmparatorluğunda yapmak istemişti.

Ali Paşa'nın öldürülmesinden iki yıl sonra, daha önce İranlılara esir düşen

Süleyman Paşa atanır. (1808) Ce//7e Celil bu atamada İstanbul'daki Fransız Elçi¬

sinin rolü olduğunu söyler (age s. 60) Napolyon Bonapar'tın Uzak-Doğu'yu ele-

geçirmede Irak'ın önemli bir yeri olduğundan hareketle, kendilerine destek olabi¬

lecek bir yöneticinin atanmasını özellikle istediklerini yazmaktadır.

Süleyman Paşa'nın atanmasından sonra Baban, Abdurrahman Paşa,

tarafından harekete geçer.

Osmanlılar, Babanlılara karşı esasta birkaç yıldan beri çeşitli önlemler al¬

maktaydılar. Gerekli hazıriıklanm yaptıktan sonra onlara karşı olan Süleyman

Paşa'yı atayarak sorunu kökten çözmeye yönelirler.

1808 yılında küçük lakaplı Süleyman Paşa harekete geçer. Fakat daha önce

92

Page 95: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

tedbir almış olan Abdurrahman Paşa kendisine oldukça Güvenmekteydi. Haklıydı

da. Çünkü bir çok geçit yerini tutmuş, duvariar ördürtmüştü. Daha önce adı geçen

Halid Paşa'nın oğlu Mahmut, Abdurrahmana ihanet edince Osmanlı ordusu galip

gelir. Abdurrahman Paşa İran'a kaçar. Birçok Kürt aşireti tavır değişttrir. Güçlü

kimse, onun yanında yer alan aşiretler bilinen tavırlanm koyariar.

Abdurrahmamn yerine amcasının oğlu Süleyman tayin edilir. Osmanlı

İmparatoluğunun merkezileştirme çalışmasının önündeki engel Babanda

kalkmıştır artık. Üstelik Beylik içinde yeni çelişkilerin çıkmasına neden olur. Os¬

manlı ordusu geri çekilince 1809'da tekrardan Abdurrahman Paşa Süleymani-

ye'ye girer.

Osmanlılar bu sefer taktik değiştiririer. İran.Kürdistan'ımn Kirmanşah Valisiy¬

le anlaşmaya giderler. Abdurrahman Paşanın desteğini keserier. Artık İran'da,

Abdurrahmana karşıdır. Abdurrahman zor durumda kalır. Bir yandan da Bağdat

Valisi Küçük Süleyman Paşa'yı Padişaha şikayet eder. Onun İran'la birieşerek

bağımsızlık peşinde koştuğunu söyler. Daha öncede Küçük Süleyman Paşa bu

şekilde suçlandığından Padişah II. Mahmut, geniş yetkilerie donatılmış Halit Efen¬

diyi Bağdat'a yollar. Halit Efendi, Vali için katli vaciptir diye ferman çıkartır.

Küçük Süleyman, Halit Efendiye karşı çıkar Halit Efendi'de derhal onun muhalifle¬

riyle anlaşmaya gider. Bu davranışı, muhaliflerin merkeziyetçiliğin girdabına iyice

girdiğinin göstergesi olur. Abdurrahman Paşa 20 bin kişilik gücünü Halit Efendi'ye

verir. Başka bölgelerden toplanan güçlerin de sayesinde Küçük Süleyman yenilir

ve öldürülür. Bölgede Abdurrahman Paşa'nın etkisi artar. Fakat beklenenin aksi¬

ne Vali olarak atanmaz. Küçük Süleyman'ın haznedar'ı, Babanlaria yakın ilişki

içerisinde olan Abdullah Paşayı Süleymaniye Valisi olarak tanır. Güçlerin bölün¬

mesi Osmanlının siyasetidir. Etkilide olur.

Abdurrahma Paşa, 1812 yılına geldiğinde çevresine çok daha fazla aşireti

katmıştı. Erbil yöresi ve Kerkük'e kadar olan yerlerde egemenliği artar. AbdullahPaşa durumdan hoşnut olmaz. 1813 yılında Kufri yakınlarında ilk çarpışmalar

olur. Abdurrahman yenilir ve tekrar Kirmanşah'a kaçar. İran'lılardan yardım alarak

Sülaymaniye'ye geri döner. Haklarının iadesini ister. Fakat bu arada ölür. Bölge¬

de bir bekleyiş ve sessizlik hüküm sürer. Yerine, İran'da Kirmanşah Valisinin

Sarayında, Abdurrahman Paşayla olan antlaşmalannın garantisi olarak tutulan

büyük oğlu Mahmut geçer. Artık Osmanlı merkeziyetçiliği giderek etkinlik kazanır.

Tek başlanna iktidarianm devam ettirmeleri mümkün değildir. Bir güce yaslana¬

rak egemenliklerini sürdürmeye çalışıriar.

Baban Beyliğinin özerklik biçiminde adlandınlan ilişkileri son bulmayabaşlar.

Abdurrahman Paşa özerk yapısını ve kendi yerel otoritesinin tanınma kavgasını

zaman zaman antt-işgalci görünümde versede gerçekte bir bağımsızlık kav-

gasıdeğildir.

Resmi Türk Tarih yazarlarından Şadilli Vedat ise isyanın 1808'de bastırüdığını

Kürdislan davası için yapılmadığını, Abdurrahman Paşa'nın hakkının yenildiğini ileri

sürürek isyan elliğini yazmaktadır. (Bkz. Türi<iye'de Kürütçülük Hareketleri ve

İsyanlar Kon Yayınlan s. 27)

M. Emin Zeki "Kürdistan Tarihi" adlı kitabından Babandızade Abdurrah¬

man Paşa'nın, Bağdat valisi ile bağımsızlık için savaşa tutuştu diye yazmaktadır.

Buradaki bağımsızlık sözcüğü yerel otoritesinin korunması- savunulması şeklinde

93

Page 96: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

olduğu açık.

Elbetteki, ulusal bilincin Kürt toplumunu derinden etkilemediği yıllarda kendi

yerel otoritelerini korumak, güçlendirmek isteyen beylik yöneticilerinin Osmanlıya

karşı çıkışları sonuçta anti-işgalci ve ilhakçı bir tavırdır. Osmanlı egemenliğinin

zayıttatılmasına veya ortadan kaldınlmasına yöneliktir. Kapitalist devletterin hızladünyayı paylaştığı yıllarda bir beyliğin karşı çıkması biçiminde de olsa bölgedeki

ingiliz şirketi campany'de etkili olmaya çalışır. Uzak-Doğu'ya yönelik öteki devle-ttere karşı önlemler alır.

İngilizler amaçlarına uygun olarak 1806'da Bağdat'ta Doğu Hint şirketininbir şubesini açmışlardı. Şirket yalnızca ticari nedenlerie kurulmamıştı. Aynı za¬manda İngiliz politikasının bölgedeki çıkarlarını savunmak ve geliştirmek için ku¬rulmuştu. Şirketin yöneticilerinden Rich ve Hayn Kürt aşiret temsilcileriyle ilişkilerkurar. İngilizler, ayrıca Doğu - Hint Reji'sinin aracılığıyla iran'da da çalışmalaryapmaktaydılar.

1836'da Londra da yayınlanan K. Rich'in bölgeye ilişkin seyahat notlanndaKürtler arasındaki anlaşmazlıklann derinleşmesinde oynadığı rolü inkar etme¬diğini Celile Celil aktanyor.

1821 'de Bağdat'ta Vali olarak Davut Paşa bulunuyordu. Özellikle Vahabilerekarşı başanlı olan Davut Paşa, Baban Mahmut'a karşı harekete geçer. Mahmutise geleneksel politikasını sürdürür. İran'lılara yaslanır. Çıkan savaşta İran'lılar,Osmanhlar'ı yenilgiye uğratıriar. Osmanlı Ordusunun başında Vezir Mehmet Paşabulunmaktaydı.

1822'de çıkan savaşta ise bu sefer Süleymeniye'de, Osmanlılarkazanırlar.Süleymaniye'yi alırlar. Beyliğin gücü ve otoritesi artık etkili olmaz.

'Kürt ailelerinin iç kavgaları her zaman işgaliciye yarar. Tek tek Kürt beyliklerinin

bir diğeri üzerinde etkili olamamaları, kendi beyliğini diğerine karşı korumak için İran

veya Osmanh merkcziyetcilğine yaslanmaları, her zaman işgacilere yaramıştır.

Osmanlı-Rus ve Iran sınır görüşmelerinde Osmanlı heyetine başkanlık edenHurşit Efendi şöyle yazar:

"Beyler kendi tayfalarından (kabile üyeleri) büe, öreneğin; suç için kütük gibi

çeşitli paralar alıyorlar ve her türlü bahane ile haraç alıyorlardı. Her hangi bir taife

(tayfaj'nin üaaU veya beyin iktidarına karşı isyanı durumunda, bey diğer taifeleriyle

birlikte isyancıları yenerse o zaman onhırın mallarını yağmaya verir ve bunun için hiç

kimseyi sorumlu tutmaz ve cezalandırmaz" (Çirkov E. Türk- Pers sınırındaki bir yol¬culuğun anlatımı aktaran Celile Celil Age. s. 4)

Bilbaslann Direnişi

1815'de Van ve Beyazıt çevresindeki Kürtler ayaklamriar. Rus Vilçevsky budirenişin kitlesel olduğunu yazmaktadır. İran'daki Kürterde harekete geçerter.

İran'a bağlı Nahcivan Hanlığındaki Kürtler ve Ermenilerde direnişe katılırlar.12 bin süvari ve binlerce yaya harekete geçmiştir.

Erzurum Seraskeri, direnişçilerin üzerine yürür. Güneyden de kuvvet getirte¬rek direnişi kırarlar.

94

Page 97: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

İran'daki Kürtler karşısında Veliaht Abbas Mirza yenilgiye uğrar. 24 Nisanve 10 Ağustos 1818 tarihli Rus askeri raporları gelişmelerden bahseder. Bir müd¬

det sonra Kürtlerin üzerine tekrar kuvvet yollanınca yenilirier.

l\/lahmut Paşa İsyanı (1821)

Osmanlı Devleti ile İran arasınada sınır üzerine anlaşmazlıklar sürüp gidi¬yordu. Her ne kadar Kasr-ı Şirin antlaşmasına uyuluyorsa da yini de sınır belirsiz¬

di. Ingilizler'de kendi çıkarian açısından bu dummu kışkırtıyordu. 1821 'de bu ne¬denle Osmanlı-İran savaşı başlamış olur.

Süleymaniye'de yaşayan Muhmut Paşa Osmanlı Devletine bağımlı

olmadığını İran yönettmini tanıdığını bildirir.

Mahmut Paşa, Doğu Hint şiri<ettnin yöneticisi Rich'in önerisi üzerine böyle

bir antlaşmaya gitmişti. Iran yönettmininde o sıralar Ingilizlerie ilişkileri çok iyi idi.

Haliyle bu bölgenin İran'a tabi olması İngilizlerin işine geliyordu. İgilizler ayrıca bu

iki ülkenin savaşmasından birdizi yeni kazançlar daha elde edeceğini biliyordu.

Osmanlıların bu bölgedeki yöneticilerinden Davut Paşa İngiliz politikasını ka¬

vrayınca, onlara karşı önlem alarak İngiliz heyetlerinin Irak'taki gezilerine engel

olur. İngilizler'in ticari şirketlerine karşı tedbirler alır. Ingilizler'de Doğu Hintşirketini koruma adı altında Basra Körfezinde bulundurduğu savaş gemilerini

Basra şehrine getirtir. Basra'nın Bağdatla ilişkisini keşfeder. Osmanlılar daha

sonra Mahmut Paşa'nın üzerine yürürler. Kızlarabad yönünde Îran-Osmanlı

çatışmalan başlar. Osmanlılar-İran'lılar kırşısında gerilemeye başlar. 1822'de To¬

prak kalede kuşatılan Osmanlı askerleri de buradan kaçarlar. İran'lılar, Abbas

Mirza'mn Yönettminde Osmanhlan yenilgiye uğratıriar. iran ordulan arasında

yayılan Kolera nedeniyle Osmanlılaria Erzurum Antlaşmasını yapariar. (28 Tem¬

muz 1823)

Bu antlaşmayla. Iran ve Osmanlı Devleti sının aynı kalarak, iki ülke birbirieri¬

nin iç işlerine kanşmayacak, göçebe aşiretlerin sınır tanımadan gezmelerine

engel olunacak, buna rağmen bu tür olaylara rastamldığmda, göçerler geçtiği

tarafın yönetimine boyun eğeceklerdi. Ayrıca İran'lılar son ele geçirdikleri yerleri

tekrar Osmanlı yönetimine bırakacaklardı. Fakat bu antlaşmaya rağmen Os¬

manlı-lran sının eski konumunu sürdürmeye devam eder.

1828 Osmanlı Rus - Savaşı

II. Mahmut, bir takım kurumlarda reformlar yapma uğraşı içindeyken

1826'da Yunanlılann Bağımsızlık savaşı yükselir. Fransa, İngiltere ve Rusya Yu-

nanlılan desteklerler.

Osmanlı Donanması müttefik kuvvetterince Navarin'de yenilgiye uğratılır.

Yunanlılar, Mora'da özerk bir statüye kavuşuriar. Bu arada Ruslar, 28 Nisan

1828'de Osmanlılara savaş açariar. Balkanlarda ve Kafkasya'da hızla ilerier. Ha¬

ziran 1828'de Kars'a girerler. Batıda ise (1829) Edirne'yi alıriar. Erzurum 8 Tem¬

muz 1829'da ellerine geçer. Padişah son çare olarak İngiltere ve Fransa'dan

yardım i ister.

95

Page 98: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Çar, Edirne anlaşmasıyla (14 Eylü' 1829) Bulgaristan ve Romanya'daki

prenslikler'den çekilmeyi kabul eder. Fakat Tuna'nın denize döküldüğü yerieri ti¬

caret amacıyla Osmanlılara bırakmaz.

Doğu'da ise Gürcistan ve Eremenistan'da kendi işgalini onaylatıyordu. Kars,

Erzurum ve Ooğu Beyazit Osmanlılara geri verilir.

SıriDistan, Yunanistan ve Romanya prensliklerinin özerkliklerini kabul etttrir-

ler. Ayrıca kapütülasyonlar devam edecekti. Yanısıra 10 yıl içinde 400 milyon

kumş tazminatı Osmanlılar ödeyeceklerdi.

Dünya edebiyatının ünlü isimlerinden Puşkin, Erzumm Yolculuğu adlı

kitabında asker olarak Erzurum'a kadar gelişlerini yazar. Şehrin düşüşünü, halkın

yaşantısını aynntılanyla anlatır.

19. Yüzyılda Çarlık Rusya'sının Siyaseti

19.yy'da kadar Rusya Kürtler'e ciddi bir önem vermiyordu. Ne zaman ki İran

ve Azerbaycan üzerinden Klikya ve Basra körfezine yönelik planlan oluşunca

Kürdistan'da önem kazanmaya başlamış oluyordu. Kürtlerie ilişkileri esasta Os¬

manlılar ve İranla yapmış oldukları savaşlardan sonra başlamıştı.

Iran Şahları ve Osmanlı Sultanları Kürtlere, aynı zamanda bir savaş maddesi,

savaş yakıtı gözü ile bakıyorlardı. Gerek kendi aralarında meydana gelen savaşlarda ve

gerekse Rusya ile yaptıkları savşalarda Kürtlerin savaş yeteneklerinden yeterince ya-

rarlalamyarlardı. Bîr takım hediyeler ve savaşta elde edilecek ganimetlerden büyük

paylar vaadederek aldattıkları, aşiret reisleri ve şeyhler. Onların hu yoldaki işlerini ko-

laylaştınyorlardı. Bu durumlar çoğu defa iki aşiretin arasının açılmasına ve birbirleri¬

ni kırıp, bitirmelerine de neden oluyordu. Dolayısiyle kurulması gereken birlik bir

türlü gerçekleşmiyordu. (Halfin, 19. yüzyılda Kürdistan üzerine Mücadeleler s. 45)

Rusya 1804'de İran'la savaşır. Savaşı kendi lehlerine çevirebilmek için Gür¬

cistan emiri Gigiyanof göçebe Kürt aşiret reislerinden Hüseyin ağaya, bir mektup

yollar. Bu aşiret Erivan civarında bulunmaktaydı. Ve İran'lılardan yana

çarpışmalara katılmaktaydılar. Erivan Rus askerierince kuşatılınca, Ruslar, Kürt

aşiretlerini yanlarına çekebilmek için çeşitli politikalara başvururiar. Ruslar, Hü¬

seyin ağaya büyük vaadlerde bulunurlar. Fakat Hüseyin ağa Iran yanlısı politi¬

kasını sürdürür. Kuvvetlerini Erivan'dan da çeker.

Ruslar, Kürtleri tıpkı Iran ve Osmanlıların kullandığı biçimde kullanabilmek

için çabalar harcariar.

"Kürt reisleri, aşiretleri üzerindeki bütün hak ve imtiyazlarım koruyarak kendile¬

rine bağlı olanlarla birlikte, Rus vatandaşlığına geçmekte serbesttirler. Vatandaşlığa

geçmeyip, göçebe yaşamak isteyen aşiretlerin aleyhine Rus hükümeti tarafından her¬

hangi bir kötü davranışta bulunulmayacak. Ancak bunlar soygunculuk ve talan gibi

suçlara girişecek olurlarsa şiddetle cezalandırılacaklardır. (Halfin Age S. 46)

Bu tür bir politika sonuç vermeye başlar. Bir kısım Kürt aşiretleri Çariık sa¬

flarına geçerier. Fakat büyük çoğunluk İran'dan yana bir politika izemeye devam

eder.

.1826 ve 1827 Rus-İran savaşında İran'ı yenen Rusya Erivan'ı kendi

96

Page 99: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sımrlanna katar. Haliyle Kürtler'de (o bölgede yaşayanlar) Çariık egemenliğinegirmiş olurlar.

1826-1828 OsmanlıRus savaşlannda. Güneydeki Kürt aşiretteri ciddi bir rol

oynayamaz. Savaşın bir bakıma kendilerinden uzak oluşu ve gerekse Os¬

manlılarla olan olumsuz ilişkileri, Kürt aşiretlerinin Osmanlılardan yana ciddi bir

taraflılığı sağlayamadı. Fakat halifeye bağımlılıklan üzerierinde ciddi bir etki yap¬

maktaydı. Bu dönem için "tarafsız" bir politika izledikleri söylenebilir. Fakat, bazı

yezidi Kürtleri Rus saflarında savaşa katılıriar. Savaşın seyrine göre saf

değiştiren Kürt aşiretleride vardı.

1828-1829 Osmanlı, Rus savaşından önce Beyazıt sancağına egemen olan

Behlül Paşa Ruslara haber yollayarak onlarla biriikte Osmanlılara karşı

çarpışacağını belirtiyordu. Bu tür katılım veya aynlmalarda, ulusal bir bilincin ege¬

men olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Bunda kişisel çıkariar daha ağır

basmaktadır. Ruslar Behlül paşa'nın yardımıyla Beyazıt sancağını ele geçirirter.

Ruslar, Muş'a ve Erzurum'a doğru ilerlediklerinde Kürt aşiretlerini yanlanna

çekebilmek için ilişkiler kurmaya çalışıriar.

Kendi denettmlerini kabul etmiş olan Kürt aşiretlerini öncü kuvvetter olarak

ileriye sürerier. Sivas, Diyarbakır yönlerine yollananlar Osmanlıları oyalamak için¬

di. Bazı aşiretter vaadlerden dolayı saf değiştirirler.

Bazıları "tarafsız" kalırlar. Kuşkusuz ki bu durum Rusların işine geliyordu.

"Tarafsız" kalanlar böyle davranmadıkları taktirde savaşın kendi aleyhlerine dön¬

mesi halinde başlarına geleceklerden çekinirler. Bu nedenle "tarafsızlığı" seçiyor¬

lardı. Din farklılığıda Kürtlerin Rusya'nın yanına büyük çoğunlukla katılmasını en¬

gelliyordu. 1829 Temmuz'unda Ruslar Erzurum'u ele geçirince Osmanlıların

durumu kötüleşti. Padişah, Kürtlerin dini duygulanm sömürerek sonuca gitmeye

çalışır. Ayrıca Osmanlı topraklanmn Rusya'nın eline geçmişini kendi çıkarlarına

uygun görmeyen ingiltere ve Fransa, Rusya'nın işgal ettiği yerierden çekilmesi bi¬

çiminde bir banş antlaşmasından yana girişimleri de Kürtlerin "tarafsız" veya Os¬

manlılardan yana politika izlemelerini getiriyordu. Fakat Ruslar Eylül 1828'de Muş

ve Hınıs civanmda alırlar. Osmanlı kumandanı Emin paşa kaçar. Fakat banş

görüşmeleri İngiliz ve Fransızlarca diretilince Ruslar işgal ettikleri yerierden çekil¬

mek zomnda kalırlar.

97

Page 100: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

IVIir l\/luhammet'in Mücadelesi

Soran Bey'i olan Mir Muhammet, Soran Valisi Mustafa Bey'in oğluydu.

Uzun bir dönem kendi akrabalarına karşı savaşan Mir Muhammet, iç ege¬

menliğini sağlar.

Kendi dönemini konu edinen Maliha adlı tarihte yazdınr. Aynntılı bilgiler bu

el yazmasmdadır.

Mir Muhammet çevresine üstünlük sağlamak için sUah imalathanesini kurar.

Top, kılıç, tüfek, fişek vs. üretimini sağlar. Sikke bastırır. Serdarlar kurulu adı altında

bir heyet oluşturarak Beyliğinin yönetiminde söz sahibi yapar. Celile Celil o'nıın emir¬

liği dönemini bağımsızlık olarak değerlendirmektedir. (Age, S. 89) Beyliğin İran'lılara

ve Osmanlılara karşı çıktığını, yan-bağımsız diğer beylikleri kendisine bağlamak

istediğini hatta ■1818'de Mir Muhammet kendisini "Emir Mansur" (bağımsız vali)

ilan ettiğini yazmaktadır.

Soran Beyinin bu çabalanmn bağımsızlığa yönelik olduğunu söyleyebiliriz.

Fakat kendisine öncelikle diğer Kürt beyleri karşı çıkariar.

Bir Kürt beyinin kendi çıkartan için ileri atılması, sonuçta anti-işgalci bir

tavra girdiğinden olumluydu. Birçok devlet bu şekilde kurulduğundan gelişmeyi

sadece beyin kendi çıkan, iktidan için savaşıma bağlamak yeterii bir açıklama

olamaz.

Mir Muhammet'in savaşını, burjuva Kürt devletini kurmak içinde denemez.

Feodallere karşı olmayan, doğrudan feodal temelde, bir devlet kurmadan öte bir

mücadele değildi. Mücalesi iran'daki Kürtleride kapsıyordu.

Osmanlılar bu yıllarda kargaşalık içindeydiler. Ruslar karşısında sürekli ye-

niliyoriardı. Dahası Mısır'da, Arnavut Mehmet Ali Paşa bağımsızlık için

savaşıyordu. Haliyle Osmanlı merkezi otoritesi gücünü giderek yitiriyordu.

İran'da da kanşıklıklar vardı. Şah Horasandaki iç kargaşalıklan bastırmaya

çalışıyordu.

Maliha adlı tarih kitabında, onun çevreye propagandistler yolladığını, kendi¬

sine karşı çıkan Kürt aşiretleriyle savaştığını, allahsız olduklanndan hareketle

başta Kürt Yezidilere karşı savaştığını yazar..

Aşiretlerin bölgedeki yaygınlığı, Mir Muhammed'in kılıç zoruyla yapmaya

çalıştığı biriiğin önündeki en büyük engel olur. ,

Mir Muhammed'in Iran Kürdistan'ına ilişkin düşünceleri İran'ın içinde liulun-duğu kaostan kaynaklanıyordu.

Iran-Rusyayla savaşıyordu. Kendisinin İran'a saldırmasına Osmanlılann göz

yumacağını biliyordu. 1834'de Iran Şahı üzerine kuvvet yollar, fakat yenilir.

Bölgede .herkes birşeyler kapmak için savaştığından, dengelerin kurul-

masıda zor oluyordu.

Orta-Doğu, bilinen ilk tarihinden beri günümüze kadar sürekli iç ve dış

savaşlara sahne olduğundan istikrarın olduğu yıllar hemen yok gibidir.

Osmanlılar, Mısır Valisine kısmen Rusların ve diğer Avrupa devletlerinin

98

Page 101: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yardımı sayesinde üstünlük sağlariar. Ve tekrardan merkezileştirmeye hız verir¬ler.

Merkezileşttrme sadece silah kullanma biçiminde olmaz. Toprakta, idariyapılanmada değişiklikler yapılarak gerçekleştirilmeye çalışılır.

Kürdislan'da askeri-tımar .^isteminin 1830'lu yıllarda tasfiye edilir. Tımar sahihinin

yerini toprak ağası almaya başlar. (Celile Celil, 1 9. y.y.)

Tanzimatla blrlilcte topral<ta yapılan değişil<lik şöyledir;

a) Mülk (toprağın sahipliği)

b) Mir (hazine, devlet topraklan)

c) Vakıf (dini kurumlara ait topraklar)

d) Metruke (genel yaralanmaya ait topraklar)

e) Mevat (boş topraklar) (age. s. 37)

1833 yılında Osmanlılar, Sivas Valisi Reşit Paşa'yı merkezileştirme işiylegörevlendiririer.

Ayrıca, Semih Paşa komutasında ikinci bir orduda hazıriamr. Trabzon-Erzincan üzerinden Van'a kadar, yani Batı-Ermenistan da görevlendirilir.

Reşit Paşa ise Kürdistan için görevlendirilir. 1834'de 40 bin kişiyle saldırıya

geçer. Yolu üzerindeki bir çok köyü yakıp-yıkar. Yağma-talan geleneksel bir da¬

vranış olarak sürüp gider.

Celile Celil 1845 yılında Kafkas adlı gazetede çıkan bir makalayi aktanyor;

"Osmanh İmparatorluğu sonuçta bir kısmını yok ettiği, bir kısmımda Türk hane¬

danlığına kattığı bu kabileleri, özellikle de Kürt Yezidileri yıkmayı başarmıştır. Kürt ye¬

zidiler Kötü bir alın yazısına maruz kalmışlardır. Bütün halk, dini bir olgu için kahra¬

manca çarpışmış, sayısız askerde babalarının inancı için ızdırap verici bir şekilde

ölmüşlerdir. Diğerleri müslümanlığı kabul etmiş ve bunun sayesinde "özgür"

olmuşlardır. Ancak çok az kişi İran'a Türkiye'den kuzey-doğu ülkelerine, Rtıs Erme¬

nistan'ına kaçarak kurtulmuşlardır." (Kafkas, No: 8, S. 31, yıl. 1847 Aktaran Celile

Celil, age, s. 104)

Osmanlılar kış bastınnca Revanduz üzerine yürüyemezler. Baharı beklerier.

26 Temmuz 1835'de Baron Rozen Rusya Dışişleri Bakanlığına şöyleyazar.

"Çeşitli taraflardan ve defalarca Erzurum seraskeri ve Sivas, Tokat ve Diyar¬

bakır seraskeri RcşÜ Mehmet Paşa arasında varolan anlaşmazlıkla ilgili haber aldım,

üstelik Mehmet ReşU Paşa, o güne dek Esed Paşa'da olan Muş Paşalığının yönetimi¬

nin ona verilmesi ve bununla bütün Anadolu'daki seraskerliğe ulaşmak istediği yolun¬

da haberler aldım." (Aktaran, C.Celil, age, s. 105)

Ruslann yazdığı raporiarda Reşit Paşa'nın yanında aynca Avrupa'lılann

danışman, doktor vs. bulunduğunu yazmaktadır.

Reşit Paşa ayrıca bir çok Kürdü uzak böigelere sürgüne yollar. Yanısıra or¬dusunu yeniden düzenler.

Padişah II. Mahmut, Bağdat ve Mus..' Paşalarının Reşit Paşaya

99

Page 102: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

katılmalarını emreder. Fakat Osmanlı hazıriıklan sürdüğü sırada Mir Muham¬

met'te Iran Kürtlerini yanına çekmeye çalışır.

Bu arada Bağdat Paşa'sı Ali Rıza, Baban somnunuda halletmek için Baban

Beyi Ahmet'in üzerine saldırır. Ahmet İran'a kaçar.Cezire'de Osmanlıya karşı çıkan Bedirhan Bey ayrıca Mir Muhammetle

işbiriiği içindeydi. Düşmana karşı ciddi bir biriikleri yoktu. Düzenli orduyu, düzen¬

siz ve kanşık aşiret güçleriyle yenmek isterier. Yanısıra Bedirhan Beyin destekçi¬

si Han Mahmut'a karşıda Osmanlılar Hafız Paşa'yı üzerine yollariar. Bu arada

İngilizler, Osmanlıları desteklerier.

Bedirhan Bey, Han Mahmut'un kuvvetleriyle birieşmek ister. Han Mah¬

mut'un girişimlerini Osmanlılar engellerler. Yenilgiye uğratırlar. Han Mahmut

Artos'a, Bedirhan Bey'de Cudi Dağına çekilir

Reşit Paşa Cezireyi bombalatır. Şehir harebe olur.

Osmanlılar güçleriyle veya parayla birçok aşireti satın alırlar. Yanlarında

kendi ulusuna karşı savaştınriar. Bölge de Osmanlı egemenliği tekrardan kurulur,

iran'lılardan yardım isteyen Mir Muhammet'i İran'lılar desteklemez. Üstelik O'nunkendi sınırian içindeki Kürtlere yönelik çalışmalarından dolayı cezalandırmak is¬

terier. 10 bin kişilik bir orduda hazıriamr.

İngilizler, Mir Muhammet'e karşı Osmanlı-lran işbiriiğinden yana tavır

takımrtar.

Reşit Paşa, sultan-halifenin emirlerine karşı çıkmanın günah olduğunu,

müslüman kanının dökülmesini istemediğini içeren bir mektupta yazar. Mektup

etkili olur. Nedeni ise gerçekte korkudur. Aşiretler bir kez daha güç karşısında

eğilirier. Kürt aşiretteri arasında ayrılıklar ön plana çıkar. Başından beri Os¬

manlıya tavır aldıklan halde bu durumu günah saymayanlar sonradan suç

işlemek istemiyoruz diyerek, Reşit Paşa'ya karşı savaşmamalan esasta Osmanlı

Ordusunun etkinliğindendi.

Revanduz kalesinde savunma yapan Mir Muhammet, 1836'da kaleyi, yiye¬

cek ve su yokluğundan teslim eder.

Soran Beyi Mir Muhammet İstanbul'a yollanır. II. Mahmut onu affederek

Kürdistan'a dönmesine izin verir. Fakat daha sonra Trabzon yakınlarında o'nu öl-

dürtür.

Mir Muhammed'in yerine kimin geçeceği sorun olur. Akrabalar arasında

kıyasıya çarpışmalar başlar. Osmanlılann amacı gerçekleşmiş olur. Mir Muham¬

met bunun için öldürülmüştür. Mirasçılar, Padişahtan destek arariar.

- Bu arada Kürdistan'da veba, kolera gibi hastalıklar yaygındır. 1837'de Reşit

Paşa Diyarbakır'da koleradan ölür. Yerine Hafız Paşa atanır. Fakat Osmanlılann

Güney Kürdistan'daki 'başanlan'ndan hemen sonra Betanda Kürtler etkili olmaya

başlariar.

Hafız Paşa birbiri ardına Kürt köylerine saldınr. Birçok köyü yakıp yıkar.

Celile Celil, Paujoulat adlı birinin tanıklığına dayanarak şöyle aktanr;

"Argahtan elli adım ötedeki Laca dağının eteğinde 4 bin kişilik bir Kürt kabilesi

ve çeşitli yaşlarda Kürt kadınları vardı. Çadır yapacak bir parça kumaşları yoktu. Ve

yakıcı güneş altındaydılar. Güneş ışınlarından yüzlerini tozla gizliyorlardı. Çoğunluğu

kadın ve çocuk olan bu insanlar çıplak veya çullar içindeydiler. Yüzlerinde acı ve

umutsuzluk vardı, göğüslerinden ağır iniltiler çıkıyordu, kadınların ağlamaları ve

100

Page 103: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ağıtkın çocukların çığlıkları yürek parçalayıcıydı. Bu dört bin Kürt acı durumlarla

bana cehennem azaplarım hatırlatıyordu. Bu insanlar burada 6 gün kaldılar, sadece

çok az olan kara ekmeği yediler, yakındaki bir çaydan su içtiler. İlk üç gün 20 süt

çocuğu öldü, bazı annelerin sütü yoktu. Üzülen analar ölen çocuklarım bırakmadılar.

Öldüklerine inanmayarak, hissiz elleriyle çocuktan kucakladılar." (PaujOUİat, Küçük

Asya, Mezopotamya, Pamir, Suriye, Filistin ve Mısır'a Seyahat C.l, II, 1840-41

Aktaran Celile Celil, age, s. 117-118)

Paujoulat ayrıca şöyle yazıyor "yanmış ekin sapları, Kürdistan'daki

büyük açlığı göstermektedir. Ovalar kendini koruyamamış Kürt ölüleriyle doludur. "

Kürdistan hakkında yazılan bir çok kitapta yukarıdaki benzer anlatımlan bul¬

mak mümkün.

Paujoulat ayrıca esir bir Kürdün direnişini şöyle yazıyor;

"Hafız Paşa esir Kürt önderlerini Osmanlı İmparatorluğuna hizmet ettirmek ve

Kürtlere karşı olan hareketlerde Türk ordusuna yardım etmelerini sağlamak için

bütün koşullan düşünmüştür. Bir genç ve yakışıklı Kürt önderini esir alan Hafız Paşa

onu onurlandırınız. Paşa ona Albay rütbesini vereceğini vaad ederek herhangi bir iti¬

rafta bulunmasma^çalışmıştır. Fakat gururlu Kürt önderinin cevabı şu olmuştur. Hiç

bir zaman diğer insanların reisi olmadım, eğer senin olaylarının birinin başında ol¬

saydım, sana karşı gene de hain olmazdım. Beklediğin itirafları hiçbir zaman duyama¬

yacaksın, kader beni senin eline attı, ne istiyorsan yap!"

Hafız paşa bu sözler üzerine esire 500 kırbaç vurulmasını ister. Fakat esir

Kürt direnir. Paujoulat şöyle devam eder.

"Kürt, karın kasları yırtıldığında bir sigara istemiş, isteği yerine getirilmiş, sessiz¬

ce başım kaldırıp sigara içmeye başlamıştır. Cellatlar ona vurmayı bir kaç kez durdur¬

muşlar. O'na sorular sormuşlar, fakat gururlu Kürt susmuştur. Hafız Paşa ona;

'benim sözlerimi duymadığından mı cevap vermiyorsun? Ve sakince şöyle demiştir.

'Tanrıya şükür kulaklarım sağır değil, ama dilim dilsiz' kadılardan biri Hafız paşa'ya ;

-Bu adamı konuşturtmak için en ağır hangi işkenceleri yapabiliriz? diye

sormuştur.

Bu sözler üzerine esir önder gururla kafasını kaldırmış, karşısında duran bir

Kürdü parmağıyla gösterip bağırarak şöyle demiştir.

-Hiçbir ceza, kardeşlerini terketmiş ve onları düşmanlarımıza salmış alçak bir

Kürdün, gözlerimin önünde durmasından daha ağır (-bir işkence) olamaz.

Kendisine bu sözler sarfedilen Kürt, belinden tabancasını çıkartmış ve esire ateş

etmiştir." (Celile Celil, age, s. 118-119)

Einsvvort W.F, Küçük Asya'da Seyahatter ve Araştırmalar adlı kitabında

Londra C.l, II. yıl 1842. Kürtlerin Osmanlı zaferierine rağmen bağımsızlık için

savaştıklarını yazmaktadır.

Osmanlılar, geri çekildiklerinde geride bıraktıklan memurianm Kürtlerin

kovduğunu yazar.

Einswort 1838'de, Osmanlıların Akçadağ ve Tavros Kürtlerine karşı savaştığını,

Akçadağlıların Osmanlıya kararlı bir direniş gösterdiğini dört günlük bir kuşatmadan

101

Page 104: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sonra Kıınıak kalesinin ele geçirildiğini, bütün erkeklerin öldürüldüğünü, çocukların

istanbul'a yollandığını, kadınları ise Malatya'da bulunan ordusuıııııı zevklerini tatmin

için yollandığını yazmakladır. (Aktaran, Celile Celil, Age, S. 119)

Kürdistan ve Batı-Ermenistan'da merkezileştirmek için yapılan bu katliamlar

elbetteki etkili olmuş, Osmanlılar güçlerini sağlamlaştırmışlardır.

Mehmet Ali Paşa'nın ordusuyla Nizip'te karşılaştıklannda daha önce birçok

bölgeden Kürtler arasından asker toplayamayan devlet son yıllardaki katliamlar

sonrası birçok bölgeden önemli oranda adam toplanır. Kürt Ijölgelerine merkez¬

den atamalar yapılır.

Merkezden atananlar kendi bölgesinde halktan zoria topladıklarım kendisi¬

ne, kendisinin bir üstüne ve saraya aktanr. Yerini korumak için rüşvetter, hediye¬

ler verir. Halk aşiret reisinden başlayarak tüm diğer yöneticilerine gerçekte

çalışır. Sömürü katmeriidir.

Kürdistan'da bulunan İ.Berezin, Bağdat yöneticisi Muhammet Paşa'nın ka-ttiamlarım şöyle yazar;

"Öldürülen isyancıların kesilen kulaklarım şehir kapılarına bırakmıştır; Bere-

cük'ün halkı eğer bir daha isyana kalkışırsa, onların hepsini kazığa oturtacağına aht

etmiştir." (Aktaran Celile Celil, age, s. 125)

Berezin Osmanlı ordusunun tüm zulümlerini saymanın mümkün olamaya¬

cağını da ekler.

Direnen Kürtleri çeşitli yerlere sürgün ettikleri gibi, aşiretleri toprağa

yerieştirmeyede çalışmışlardır.

Rus araştırmacısı Bazili N. Surey ve Filistine ilişkin çalışmasında

"Kürtler, Suriye'de oldukça çoğalmışlardır. Dağlık Kürdistan'dan buraya gelmiş, sü-

rüleriyle Halep Paşalığında göçer olmuşlar ve sürekli olarak Beylon ve Kilis

arasındaki dağlarda yer almışlardır." (Aktaran, Celile Celil, age, S. 126) Derken Su¬

riye'deki çoğalmayı devlet kendisine isyan eden veya zarariı gördüğü aşiretterin

sürgün yeri olarak kullanıldığını bilmemektedir. Bazili, baskılardan bu bölgeye

göçün olduğunu yazmaktadır.

Mir Muhammet'in mücadelesi hakkında Bazil Nikitin, Kürt tarihçisi Hüseyin

Hüzni'ye dayanarak şöyle yazar. .

"Bu adam, 19. yüzyılın başında (hicri 1229-1254 arası) Ravanduz'da otuz bin

kişilik bU- orduyla hüküm sürmüştür. Bu Mir'in kendi adına hutbe okuttuğundan söz

edilmemektedir, ama para bastığı belirtilmektedir. Mir Muhammed fetih yoluyla,

batıda Nisibin ve Mardin'e kadar (Musul ve Süleymaniye hariç) uzanan Kürt topra¬

klarını ilhak etmiştir. 1826'da bağımsızlığını ilan etmiştir. İran ve Mısır'la diplomatik

ilişkiler kurmuştur. Türklerden İnce Bayrakdar Muhammed Paşa ve Diblomath Mus¬

tafa Reşit Paşa ile uğraşmaları olmuştur. Moltke, Mısır paşasının isyanının Türkiye'de

yarattığı şaşkınlıktan yararlanmasını bilen Kürt feodali tipini temsil eden bu ilginç

asiye karşı Babi-ı alinin ordusunu büyütmek için nasd Kürtlerden zorla adam topla¬

maya çalıştığım anlatır." {HM\\n, Kürtler, s.22)

102

Page 105: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Mehmet Ali Paşa'nın Reformları

M.Ali Paşa, (1808-1848) Ortadoğu'nun 19. y.yıldaki en büyük reformcusu-

dur. Aynı zamanda 100 yıllık bir hanedanında kurucusudur.

M.Ali Paşa'nın hanedanlığı 1798-1801 yılları arasında Fransa'nın Mısır'ı

almasından ve tekrar Osmanlı egemenliği kurulmasından sonraya rastlar. Fran¬

sa'nın işgalinden sonra eski yöneticiler ve muhalifler ortadan kaldınlmışlardı. Os¬

manlılar Arnavutluk ve Bosna biriiklerinin kumandanı olarak buraya asayişi

sağlamak için yolladıklan M. Ali Paşa daha sonra vali olarak atanmıştı.

M.Ali, ulamanın, esnafın, loncaların desteğini alarak İstanbul'a vergilerini

düzenli yollamaya başlamıştı.

İngilizler ise M. Ali'yi Mısır'daki çıkariannm karşısında gördüklerinden onun

Mısır'dan çıkarılmasına çalışıyoriardı.

İngilizler ayrıca Memluklulan destekliyorlardı. M.Ali bunlan yenilgiye uğrattı

ve konumunu güçlendirdi.

1806-1808 yılları arasında Rusya Osmanlı devleti ile savaşıyordu. İngiltere,Mısır'ı işgal etmek istediyse de padişah adına çarpışan M. Ali, İngilizleri yenilgiyeuğrattı. İngilizlerin yanında çırpışanlar büyük bir bozguna uğratılırlar. Os¬

manlılann güvenini kazanan M.Ali ayrıca Arabistan'daki Habilere karşı da

savaşır. Yunan bağımsızlık savaşında Osmanlılann yardımına asker yollar.

M.Ali, Avrupa'dan danışmanlar getirerek elindeki orduyu modernleştirmeye

çalıştığı gibi bazı yönetimsel reformlanda gerçekleşttrmek ister. Anlaşıldığı

kadanyla salt Mısır'da egemenlik kurmak istemiyordu. Esas amacı Osmanlı ülke¬

sine egemen olmaktı. Yoksa salt kendi egemenliğini Mısır'da kurması içten

değildi.

M.Ali önceleri Kafkasya ve Afrika'dan zenci köleler getirterek modern bir or¬

duyu inşa etmeye çalıştıysada daha sonraları 1823'de köylüleri zorunlu askere

alma yöntemine girişti. Böylesi bir uygulama düzenli bir askeri kaynağa sahip

olmasını getirdi.

M.Ali'nin düzenlemeleri, salt orduyla sınıriı değildi. Ticaret ve sanayi

alanında da yenileşmelere girişti. Avrupayla ticari bağlar oluşturdu. Osmanlılara

bağımlılığı artık görünüşteydi. Tanmdaki farklılıklar köylülerin yaşam koşullarını

iyileştirmişti. Avrupalı kapitalistlerin Mısır pazarlanndaki kâriılığı artmıştı. Mısır

ekonomisinin denettmi Avrupalılann eline geçmekteydi.

Artık vergilere, zorunlu askeriiğe ve bürokrasiye karşı çıkışta daha da gü¬

çlenmiş bir yerel otorite sözkonusuydu.

Fransızlar, Osmanlı-Rus savaşlarının sona ermesinden sonra, Os¬

manlıların güçsüzlüğünden yarariamp, Cezayir'i üç yıl ablukaya aldıktan sonra 5

Temmuz 1830 ele geçiririer.

Mısır Valisi M. Ali ile Padişah arasında birbirlerine karşı yükümlülükler soru¬

nunda antlaşmazlık çıkar. Yunanistan olayları sırasında birbirierini suçl'ariar. Neti¬

cede anlaşmazlık büyür ve Mısır ordusu Suriye üzerine yürür. 1832'de Şam'ı ele

geçiririer. Padişah ciddi tedbirier almaya çalışır. M. Ali'nin oğlu İbrahim Paşa ise

103

Page 106: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Araplara yerel yönetim hakkını tanıyacağına söz verir. Araplar, Osmanlı ordusu¬

na karşı direnirier. Antalya ve İskenderun'da ibrahim Paşa'nın eline geçer. Meh¬

met Ali Suriye'nin kendi denetimine verilmesini ister. Görüşmeler de anlaşma

sağlanmaz. Rusya, İngiltere, Avusturya çıkarları doğrultusunda tavıriar koyarlar.

Anttaşma sağlanamayınca Mısır ordusu ilerier. 21 Kasım'da Konya'yı ele geçirir¬

ler. 21 Aralıkta bir kez daha Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratıriar.

Ruslar, Osmanlılar gibi kolay yutulur bir devletin yerine Ortadoğu'da daha

güçlü bir yeni devletin ortaya çıkmasını istemezler. Büyük devletler arasındaki bu

çelişki Osmanlılara yarar. İngilizler ve Fransızlar Osmanlılar karşısında ciddi bir

önermede bulunmayınca, Çar'a başvururtar. İşte tam bu anda M. Ali Paşa'ya, Su¬

riye Valiliğini Osmanlılara kabul ettireceklerini İngilizler ve Fransızlar bildiririer.

Fakat bu sırada İbrahim Paşa ileriemesine devam eder. 1833'de Kütahya'yı

ele geçirir. Padişah Rus askerlerinin İstanbul'a gelmesini kabul etmek zomnda

kalır. Rus askerleri Hünkar iskelesinde çadır kurariar. İngilizler ve Fransızlar

Padişahı Suriye Valiliği konusunda ikna ederier. Kilikya'dan Mısır ordusunun çe¬

kilmesini de İngilizler ve Fransızlar Padişahı Suriye Valiliği konusunda ikna eder¬

ler. Kilikya'dan Mısır ordusunun çekilmesini de İngilizler ve Fransızlar kabul eder¬

ler. M. Ali bu durumu kabul etrnezse onu tehdit edeceklerini ve yardımlarını

keseceklerini belirttiler. Fakat İbrahim Paşa ilertemeye devam edip İstanbul'a yü¬

rüyeceğini belirtir. Ruslar da gerekli askeri, zamanında getiremeyeceklerini bildi¬

rince Padişah M. Ali Paşa'ya istediklerini kabul edeceğini iletir.

Fakat Mısır Valisi daha fazla ilerlemenin büyük devletlerin çıkarlanna ters

düşmesinden dolayı uygun görmez. 29 Mart 1833'te anttaşmaya vanlır. Şam ve

Halep Valiliği ile Adana'nın denettmi verilir. Yanısıra Girit'teki valiliği de onaylanır.

Aynca İbrahim Paşa'ya Hicaz Valiliği verilir. Arap'lann büyük bir kısmı MehmetAli'nin denetimine geçer. Bu durum Arap uyanışının ve bölgesel düzeydeki biriik-

teliklerin sağlanmasına neden olur.

İngiltere ve Fransa, Rusya'nın işine yarayacak bir gelişmeyi istemiyoriardı.Bu nedenle Osmanlılaria Ruslar arasında yapılan 8 Temmuz 1833 Hünkar iske¬

lesi anttaşmasmdan hoşnut olmadılar. Ruslar bir savaş sırasında, Boğazlann

İngiliz ve Fransızlara kapatılmasını, karşılıklı olarak herhangi bir devletçe kenditopraklanna saldırılar olursa birbirlerine yardım edeceklerini karariaştınriar.

Yanısıra Ruslar Edirne Antlaşmasını Padişaha onaylatıriar.

Mısır Valisi ve Padişah fırsat kolluyordular. Kendi lehlerine yazılacak

fırsattan kaçırmak istemiyorlardı.

21 Nisan 1838'de Osmanlı ordusu Halep üzerine yürüdü. Suriye'liler Os¬

manlıların yanında savaşmadılar. Nizip'de bozguna uğradılar. (1839)

M.Ali Paşa olayı, bir türiü bitmiyordu. Avrupa devletlerinin pazar kapma mü¬

cadelesi ayrıca çelişkinin karmaşıklaşmasına neden oluyordu. Mısır'daki Fransız

ayrıcalıkları, Osmanhlan, İngilizleri ve Rusları etkiliyordu.

Osmanlı Donanması Kaptan-ı Derya, Fevzi Paşa'yla biriikte Mısır'a

sığınırlar.

İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya sorunu çözmek için bir kuruloluştururiar. Kurul, M.Ali Paşa'nın Suriye ve Kilikya'daki Valiliğine son verdirme

karannı alır. Aynca M.Ali miras yoluyla Mısır Valiliğinin babadan oğula geçmesini

ileri sürer. Rusya, İngiltere ve Fransa statükonun korunmasından yana oluriar.

Aralanndaki anlaşmazlık onlan statükoyu tanımaya zoriar.

104

Page 107: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Fransızlar, M.Ali'nin Osmanlılar aleyhine ilerlemesi durumunda kendiayrıcalıklannında gelişmesinden dolayı M.Ali'yi destekliyoriardı.

İngilizler ise Mısır Valisinin Suriye'den aynlmasım istiyorlardı. BöylelikleFransızlar önemli bir darbe indirmiş olacaklardı.

Rusya ise güney sınırlannı güvence altına almak istiyordu. Güçlü bir devle¬tin güneyde olması kendilerine sorun yaratacağından gelişmeleri eski antlaşmahükümlerine uygun tutmaya çalışmaktaydı.

3 Kasım 1839'da Osmanlılar ingilizler lehine Gülhane Hat-ı Hümayun-ukabul ederek, devletlerinin yıkılmasını önlemek istiyorlar.

12 Temmuz 1840'da İngiltere, Osmanlı Devleti, Rusya ve Avusturya ve Al¬manya arasında yapılan Londra antlaşmasıyla, boğazların savaş ve barışsırasında savaş gemilerine .kapalı tutulması karşılığında M.Ali'nin Suriye'den 10günde çıkmasını, aksi takttrde miras yoluyla tahtın el değiştirmesinin kabul edile¬meyeceğim, yanısıra Mısır'da Osmanlı yasalanmn geçerii olacağını, donanmanın

gen venlmesım, ordunun Osmanlılann hizmetinde olmasını onaylıyordular.İngiliz, Avusturya ve bir kaç Osmanlı gemisi birlikleri Beyrut'u topa tuttular

II. Beşır, Osmanlı egemenliğini tanıdı. Fransızlann M.Ali'ye yardım vaadinerağmen İngilizler, İbrahim Paşa'yı yenilgiye uğrattılar. (10 ekim 1840)

M.Ah Fransız desteğini de görmeyince tüm güçlerini Suriye'den çekmek zo¬runda kalır. Osmanlı Padişahını tanıyacağını belirtir. Girit ve Arabistan'daki iddia-lanndan da vaz geçer. Ardından da, miras yoluyla valiliği ailesine geçmesi kabuledilir. (1841) Sorun şimdilik kaydıyla çözülür.

Fakat Kürtler, bu gelişmelerden de yararlanamazlar. Artık Mısır'da Osmanlıhükümranlığı tekrar kurulur. Asker sayısı sımrlandınlır, tüm Osmanlı yasalan ge¬çerli kılınır, vergi yeniden düzenlenir. En büyük oğlunun vali olarak yerine geçme¬si onaylanır. Mısır sorunu geçici bir çözüme kavuşmuştur artık. M.Ali 1848'deölüncede işler Osmanlılar açısından biraz daha olumlulaşır.

Revanduz İhtilali (1835-1837)

1830 yılında Kürdistan'daki bağımsızlık hareketinin başında, Mehmet Paşabulunuyordu. Osmanlı ve iran yönetimlerine karşı girişilen bir mücadele idiMehmet Paşa, Ravend aşiretindendi.

Mehmet Paşa, yöredeki Kürt aşiretlerini kendi denettminde birieşttrerek,Azerbeycan'a kadar olan bölgede nüfuz sahibi olur. Daha sonraki isyanlarda sözsahibi olan Bedri hanlar, Mehmet Paşa ile kişisel rekabetlerinden dolayıanlaşamadılar.

Mehmet Paşa elverişli ortamdan yararianmak istiyordu. Çünkü Osmanlı De¬vleti Mısırda hükümdartığmı ilan etmiş olan Kavalalı Mehmet Ali Pasa ileuğraşmakta idi.

Osmanlılar, Sivas Valisi Reşit Paşa'yı bu işe görevlendirdiler. Reşit Paşa,Kürt kuvvetlennı ilk saldırısında geri çektirmek zorunda bıraktırdı. Ayrıca Bağdatve Musul'dan gelen kuvvetlerie biriikte 40 bin kişilik bir Osmanlı kuvveti teşkiledildi. Kürt direnişçileri, Osmanlı kuvvetlerini püskürttüler. Çarpışmalann yöndeğıştırmesiyle birtikte Mehmet Paşa 1835'de Kutur bölgesine yönelip, bölgede

105

Page 108: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

denetim sağlar. Iran kuvvetteri geri çekildiler. Daha sonra Salduz bölgesinide

Mehmet Paşa ele geçirir. Iran yönetiminden hoşnutsuz olan İran Kürtleri Mehmet

Paşa'yı desteklediler.

1833 yılında Tahran Rus konsolosu, Kafkasya'daki kumandan Rozin'e yo¬

lladığı raporda şöyle diyordu.

"Emincihangir Mirza, Kürtlere reva gördüğü ve beni dehşete düşüren da¬

vranışları ile aslında İran'ın geleceğine darbe vurduğunu düşünmüyor" dİyordu.

(Halfin s. 55) Aynı Dönemde Bombay'daki İngiliz görevli Ravilson'a, Kürtler şöyle

diyoriardı;

"Biz bütün gün var kuvvetimizle çalışıyoruz. Lakin elimize geçen bir parça

ekmek karnımızı doyurmaya bile yetmiyor. Biz, çocaklanmız, kadınlarımız ,hepimiz

yalınayağız, çıplağız, aftz." diye anlatıyorlardı. (Halfin aynı yerde s. 55)

Iran kuvvetleri kumandanı Emir Nizam ismi ile ünlü olan Ali Talip Han,

1837'de Kürt kuvvetlerinin üzerine yürüdü. Fakat yenildi ve Tebriz'deki Rus genel

konsolosu Godinç'e sığındı. Onlardan yardım istedi. Aynı yıl on bin kişilik bir Iran

kuvveti Revanduz'a hücuma hazıriandı. İran'lılaria Osmanlılar arasında yapılan

dayanışma ile biriikte Osmanlılarda Reşit Paşa kumandasında Kürterie diğer ta¬

raftan saldıracaklardı.

Osmanlı-lran ilişkisinden dolayı Mehmet Paşa bu güçlerin ikisini de birden

yenemeyeceğini anlayınca, Iran kumandanına haber göndererek, onlarla biriikte

Osmanlılara karşı savaşmak istediğini, İran'ı tanıyacağını, Tahran'a vergi vere¬

ceğini vs. bildirdi. Fakat Iran yöneticileri bunu kabul etmediler. Ingilizler'de Kütle¬

rin önerilerinin kabul edilmemesi için her iki tarafa da telkinlerde bulundular. O

andaki çıkarian bunu gerekli kılmakta idi. Fakat Osmanlı-lran "Kürtlere karşı bir¬

liktelikleri" prattkte gerçekleşemedi.

"Bu sırada faaliyete geçen İngiliz diplomatları İran ile Osmanlıların

birleşmelerini o andaki çıkarlarına uygun buldukları için, Kürtlerden önce davrana¬

rak, iki devletin birleşmelerini sağlamak amacıyla harekete geçtiler. Tebriz'deki İngiliz

binbaşısı Şii bu husus için, Temmuz 1837 başlarında Osmanlı karargahına geldi

Ayrıca İstanbul'da sürdürülen çalışmalar sonucunda İran ve Osmanh devletlerinin

ortak olarak Revanduz'a .saldırmaları kararlaştırıldığı halde, bu birlik fiili olarak ger¬

çekleşmedi". (Halfin age. s. 56)

1837'de Osmanlı kuvvetteri Revanduz'u ele geçirdiler. Revanduz'lu Mehmet

Paşa teslim oldu. Ailesiyle biriikte Kürt aşiret reisleri İstanbul'a gönderildiler. Os¬

manlı Devleti aynca İran'ın uğradığı zarariara karşılık tazminat ödemek zomnda

kaldılar. Fakat Kürt aşiretlerinin yöresel başkaldınşlan 1837'den sonra da devam

ettt. Bitlis yöresindeki Hez ve Hayn Hanlıkları ve Sason'da Osmanlılaria küçük

çapta çarpışmalar devam etti. Osmanlılar bir çok köyü yerie bir ettiler. Hayn Reisi

Timir ve Hezo Beyi'ni idam ettiler.

Keza Basor yöresindeki Bekrean ve Reşgotan aşiretlerinin başkaldırıları da

katliamlaria sonuçlandı. Mehmet Reşit Paşa'nın ölümünden sonra başa geçen

Hafız Paşa Kürtlerin kulaklannı, parmaklarını kestiriyor, karşılığında ise hediyeler

106

Page 109: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

veriyorlardı. Böylelikle Basor bölgesi de sindiriliyordu.

Osmanlı Devletinin Aşiret reislerine karşı davranışları onların konumunagöre değişmekteydi. Bazı aşiret reislerini kendilerine itiat etmediği taktirde öldürü¬yor, bazılannı ise ya hepse attyor, ya da sürgüne yolluyordu. Ya da kendisine birtakım unvanlar verip onu tekrar bölgesine yolluyo.rlardı

Revanduz'lu Mehmet Paşa'da önce sürgüne gönderildi. Daha sonra Paşalıkunvanıyla ve hediyelerie biriikte bölgesine gönderildi. Fakat Mehmet Paşa'nın ni¬yetinin tekrar değişik olduğu farkedilince de Trabzon'da öldürüldü.

Revanduz isyanı hakında Mehabat Kürt Cumhuriyeti kitabında şöyleyazıyor.

Kör Mehmed Paşa 1810 yılından itibaren Revanduz'a egemen olmaya

başlamıştır. Son derece zeki, ileri görüşlü ve sertti Kendisine komşu olan Şirvan veBi-

radost beyliklerine boyun eğdirdi 1830 yılında Osmanh İmparatorluğundan ayrılıp

bağımsızlığını ilan etti ve bu uzun süre kuşattığı Erbil'i, sonra da Altunköprü'yü ele

geçirdi Beyliğini aşağı Zarp ırmağına kadar genişletti Bunun üzerine Bağdat Valisi,

yönetimini resmen tanımak zorunda kaldı. Kör Mehmed Paşa daha sonra Akra,

İmadiye ve Musul'u ele geçirdi Osmanh Hükümeti üzerine bir ordu göndererek kendi¬

sine boyun eğdirdi Esir alınıp İstanbul'a götürülen Kör Mehmed Paşa, 1836 yılında

orda öldiL Ölüm nedeni konusunda çeşitli söylentiler yayıldı. (Mehebat Kürt Cum S27 Dip Not)

Amerikalı W. Aegelton, CİA ajanı olarak Kürdistan'da bulunmuş, rapor vegözlemlerini daha sonra yayınlamıştır. O, Kürtlerin geçmişlerine de kısacadeğinmiştir. Mehabat Kürt Cumhuriyeti (1946) kitabı dikkate değer bilgilerie dolu¬dur.

İngiltere'nin 19. yüzyılın başlanndaki İran'daki çıkarılan ve denetimleri ulus¬lar arası ilişkilerine de yansıyordu. Nitekim daha önceki (1804) Rus-iransavaşında İran'ı desteklemişlerdi. İran'lılara silah ve mal yardımında bulundular.Askerierini eğittiler. Fakat İngilizler bazen de çıkarian gereği Iran ve Osmanlı de¬

vletlerinin birbirieriyle savaşmalanndan yana değildi. Revanduz isyanı sırasındaböyle bir politika izlemişlerdi.

"Bu sırada faaliyete geçen İngiliz Diplomatları, İran ile Osmanlıların

birleşmelerini o andaki çıkarlarına uygun buldukları için Kürtlerden önce davranarak,

iki devletin birleşmelerini sağlamak amacıyla harekete geçtiler. Tebriz'deki İngiliz

binbaşısı Osmanh ŞU bu husus içiit Temmuz 1837 başlarında karargâhına geldi

Ayrıca İstanbul'da sürdürülen çalışmalar sonucunda İran ve Osmanlı devletinin ortak

olarak Revanduz'a saldırmaları kararlaştırıldığı halde, bu birlik flili olarak gerçe¬

kleşemedi" {Ha\İ\n Age S. 56)

İngilizlerin, "Politik çalışmalarda önemli rol oynayan adamlardan birisi de;

Rodon Cissini idi Onunla birlikte çalışan Raviison ve diğer İngiliz politikacıları,

doğudaki Rus tehlikesine karşı İngiliz etkinliğinin daha fazla genişletilmesi gerekliği

hakkında İngiliz hükümetine rapor verdiler.

107

Page 110: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

1828 yılında Cissini İstanbul'a gelerek, Osmanlı hükümetine Rus-Osmanlı

savaşında Osmanlıların saflarına katılmak önerisini ve İngilizlerin kendilerine her

türlü yardıma hazır olduklarım bildirdi Ama bu sırada barış için görüşmelere girişmiş

bulunan heyet anlaşmayı ilan ederek Osmanlı ve Rus Devleti arasında barışın

sağlandığını bildirdi " (29 Halfin Age. S. 40)

ingilizler. Doğu Avrupa üzerinden Hindistan'a Karadeniz yolu ile mal sevki-

yatı yapabilmek için çalışmalar yaptılar. Bu nedenle Trabzon'da bir konsolosluk

kurdular. Diğer Avrupa devletleri de bu durumu benimsediler. Fakat Çarlık bunu

benimsemedi. Ingilizler'i bölgeden uzaklaştırmak için yoğun faaliyettere giriştiler.

Bu yeni İngiliz yolunun keşifçisi Cissini idi. Cissini 1835'de Fırat ve Dicle vadile¬

rinde inceleme yapmaya tekrar geldi. Herşeyden önce İngiliz çıkarlarının bölge¬

deki aşiretter tarafından zarara uğratılması için aşiretterie en iyi diyaloglann ku¬

rulması gerekmekteydi. Sorun yalnızca teknik sorunlar değildi.

"Fırat ve Dicle Nehirlerini İnceleme ve Havzasını Ölçme" ismini verdiği

kitabında Cissini, Kürdistan üzerindeki İngiltere'nin politikasını ve varmak istediği

amaçları açıkladı. Ayrıca kaleme aldığı bir incelemede de Batı Asya'daki ticari plan¬

larım açıkladı. Bu belgelerde Cissini, Musul'un ticari önemini, burada sanayi fabrika¬

ları kurulması gerektiğini, Ankara'da bir konsolosluk kurulması gerektiğini,

İskenderiye'den Diyarbekir'e kadar olan havalide İngiliz pazarlarının düzene konul¬

masını ayrıca Diyarbekir'de fabrikalar kurmanın gerektiğini ve diğer konuları

açıklıyor ve izlenecek yolu gösteriyordu.

Ancak btı planın uygulanmasına geçümedi Uygun zamanın gelmesini beklemek

amacıyla plan rafa konuldu. Aynı zamanda İngiltere Çin ile savaşa girişmişti. " (Birin¬

ci Afyon savaşı 1839-1842 itilaf Age s. 41)

Moltke, Revanduz isyanı sırasında Kürdistan'dadır. Mısır Valisi Mehmet Ali

Paşa'nın oğlu Ibahim Paşaya karşı ordu oluşturma çalışmalan sırasında Kürdis¬

tan'da Osmanlı karşıtı gelişmeleri önlemeye çalışır. Kürtlere karşı çarpışır.

Moltke, Sivas Valisi Reşit Paşa'nın Cizreyi ele geçirdikten sonra şehri yakıp

yıktığını belirtir. (1836)

Moltke, Kürtler arasındaki anlaşmazlıklarada değinir.

"Kürtlerin temsilcilerini saygı ile dinliyoruz. Müzakereler epey zor geçmektedir.

Kürtlerin biri ötekinin dediğine karşıdır. Bütün köylerin kendi temsilcilerini göndere¬

ceklerini zannediyorum. Fakat, henüz gelmediler.Onlar yumuşadıkça Hafız Paşa'da

anlaşma şartlarında sertliğini daha da arttınyordu. Bu yönde Hafız Paşa'ya verdiğim

tavsiyelerin bir tesiri olmuyor. Kürtler eğer üaat etmezlerse Muş bölgesine çekilmeye

mecbur kalırlar. Orayı Emin Paşa (Kürt) idare etmektedir. O da askeri harekata

yardım etmek için her hangi bir şey yapmaya Erzurum valisine bağlıdır." (Moltke,

Mektuplar, )

Osmanlılar, birçok katliamlara rağmen çeşitli direnişleri bastırmazlar.

Moltke "Binlerce masumun hayatı yok edildi ve binlerce köy harebeye döndürül¬

dü. Fakat savaşan Kürtler dize gelmedi. Kürtler için iyi ve adil bir idare kurul-

108

Page 111: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

maymcaya kadar, bütün Osmanh seferleri ancak geçici bir etki bırakmaya mecbur¬

dur. " (Bkz. Türkiye Mektupları)

Kürt aşiret şetteri Osmanlılann rütbe, nişan vs. türünden sözde iltifatlannaçoğunlukla kanariar. Diğer Kürt aşiret reisleri üzerinde otorite kurmanın bir aracıhaline getirirler.

Moltke, Kürt direnişine ilişkin de şöyle yazar annesine;

"1838'de Harzan bölgesinde meydana gelen bir savaşta 600 Kürt bir tepede mev-

zilenmişlerdi Onlar son neferin de öldürülmesine kadar savaştılar. Kadınlardan 50 ta¬

nesi Osmanh ordusuna esir olmak istemediklerinden kendilerini kayalardan sulara

atarak boğuldular. Savaş sona erdikten sonra yüzlerce kadın ve çocukların ölüm yara¬

larının, Osmanh askerlerinin süngü darbelerinden okluğu görüldü " (Bkz. TürkiyeMektuplan )

Moltke, Hafız Paşa'nın her 20 askerden birinin Ermeni olması isteğinekarşılık kendisinin 4 bin kişilik bir sayının yanında 1000 Ermeninin olmasını ve birErmeni binbaşı tarafından yönlendirilmesini ister. Hafız Paşa bunu kabullenmez.

Moltke, Ermenilerden şöyle bahseder.

"Asya Ermenileri güçlü, sayıca büyük ve tekvücut halinde olan Osmanh idaresi¬

ni kabule alışık, daima işgüzar ve çoğunlukla geçimleri iyi okm bir ulustur. Şu esnada

anladığıma göre onkır Bab-ı aliye karşı sadıktık hususunda Kürtlere ve Arap milletle¬

rine nazaran çok daha fedakarlıklar gösterdikleri açıktır." (Moltke, Türkiye Mektu¬pları)

Mısır Ordusu, Osmanlı ordusunu yendikten sonra Kütahya yakınlarınakadar ilerlerier. Osmanlılara Rus Çan, yeni güçlü bir devletin ortaya çıkmamasıiçin yardım edince araya diğer Avrupa devletleri de girince İbrahim Paşa'nın or¬dusu geri çekilir. Sonraki yıllarda ise Mısır etkinliğini kaybeder. Osmanlı ordusutekrar toparlanır.

Batılı kapitalist devletler, Osmanlı İmparatoriuğunu 19. y.yıldapaylaşamadılarsa, bunun nedeni kendi aralarındaki çelişkiden kaynaklanmaktaidi. Öneğin Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'ya karşı Rus Çanyla birleşmesi. KezaRuslara karşı İngilizlerden yardım görmesi bunun ttpik örnekleridir. Haliyle Kür¬distan'a da bu ilişkiler yansımaktaydı. Ve her zaman da Kürtlerin aleyhineilişkiler geliştililmiştir.

Bu konuda 1870'de Fransa-Prusya savaşında komutan olan Alman Moltkeşöyle yazıyor.

"Osmanh İmparatorluğunun devamı ve kuvvetlenmesinde Avrupa devletlerinin

nasd yakın bir çıkarları varsa, aynı surette, emrindeki bir valinin tehditkâr yumruğunu

bab-ı aliye dayaması gibi acıkh bir durumu yatıştırmakta da o kadar çok ilgilidirler."

{s. 242 Türkiye Mektupları F. Moltke) Keza Moltke Fran.sa, İngiltere ve Rusya'nın

Mısır'daki Mehmet Ali Paşa hakkındaki değerlendirmesi de şöyledir.

"Fransa (...) Türkiye ile Mısır aynı derecede kuvvetli hale getirilirse, Doğu'nun

tamamıyla emniyet altına girmiş olacağı fikrindeydi Bu, aşağı yukarı şöyle demektir:

Eğer siyaset terazisine iki ağırlık koyabilecek durumda isen bunları böl, birini sağ,

109

Page 112: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

diğerini de sol kefeye koy, böylece saııfl'integrite de la Porte (Osmanlı devletinin bü¬

tünlüğüne dokunıılmaksızın), tartışılamıyacak kadar küçük bir parça olarak birazcık

Cezayir sana kalır. Buna karşılık İngiltere her şeyden önce padişaha, kendisine ait

olanları ele geçirmesi için yardım etmek fikrindedir; böylelikle İskenderiye'deki hUliv

de ticaret anlaşmalarını ve demiryollarını protesto etmeye kalkışamıyacaktır; (...)

Rusya'nın, aslına Boğaz kıyısında bir gölge hükümdarla Nil kenarındaki ikinci bir ta¬

nesine karşı hiç itirazı yoktur ve bu hükümetin de statükoyu devam ettirmek istediği

anlaşılmaktadır." (Moltke Age S. 282-283)

Kürtler, 1835-40 yıllan arasında meydana gelen bu olaylardan da yararian-

mazlar. Aralanndaki kopukluklar devam eder. Aralarındaki güvensizlik, ulusal bi¬

linçlenme doğrultusundaki en büyük engellerden birini teşkil eder. Kendi

ayrıcalıklarını yine ön planda tutariar. Merkezi bir siyasi önderiiğin oluşmasının

büyük eksikliği fırsattann kaçmasına neden olur.

1835'de Balta Limanı Antlaşması:

Mehmet Ali Paşa isyanı sırasında Osmanlı yöneticileri İngilizlerden yardım

istemişlerdi. Çariık Rusya'sı Osmanlı Devleti içerisinde meydana gelen bu olay¬

dan yararianmak istiyoriardı. Bunun için de Hünkar İskelesi antlaşmasını ileri

sürüp şartlarını kabul ettirmek istiyoriardı.

İngilizler de Osmanlılara yardım etmek istiyoriardı. Çıkan, Rusya ile

çatışıyordu. Rusya'nın Osmanlı topraklarında yayılması kendi çıkarianm bal¬

talıyordu. İngilizler Osmanlı yöneticilerinden, Osmanlılar istemese dahi yardım

edecekleri açıkken, İngiliz yöneticileri Osmanlılardan taviz koparmaya

çalışıyorlardı.

O sırada Osmanlılar, Osmanlı vatandaşı olmayan yabancıların ticaret yap¬

malarını yasaklamışlardı. Keza yine bazı malların alım-satım haklan yerii tacir¬

lere verilmekte bu durumda İngiliz çıkarianm engellemekteydi.

İngiltere, 16 Ağustos 1838'de Osmanlılara Şartlarını kabul ettirerek önemli

bir adım atmış oluyordu. Osmanlıların, Batının nüfus alanlan içine girmesinin ilk

adımlarından biriydi bu antlaşma.

Gülhane Hattı-ı Hümayun

Padişah, 3 Kasım 1839'da Avrupa devletlerinin baskısı sonucunda Osmanlı

devletindeki Hıristiyanlara yönelik bir takım reformları yapmayı kabullenmek zo¬runda kalır.

Avrupalı büyük devletler, Mehmet Ali Paşa'nın, imparatoriuğu çok zor du-*

rumda bıraktığını çok iyi bildiklerinden, Osmanlıların kendilerinden istediği

yardımı ancak kendi yararianna birtakım değişikliklerin olması koşuluyla kabulle-

nirier. Osmanlılar ister istemez kabullenirier. Böylelikle can güvenliği ve mülklerin

güvence altına alınması vergilerin bir sisteme bağlanması, askere alma, eğittm

110

Page 113: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ve yem bazı kurumlann oluşturulması ve düzenlenmesi söz konusu olur. Buarada Padişah'm yetkisi de sınıriandınlır. Sözde din aynmına son verilir. Müslü¬man olmayanlara eşit hak ve yaşam güvencesi sağlanacağı garanti edilir.

Osmanlı toplumunda ticareti elinde bulunduranlar çoğunlukla Rum, ErmeniYahudi gibi topluluklar olduğundan, Gülhane Hatt-ı Hümayünuyla biriikte Batı'nırîkoruyuculuğu altında daha rahat nefes alıriar. Yasa ve sınır tanımayan, keyfi uy¬gulamalara kısmen de olsa sınır getirilir.

Tanzimat Fermanı halkın hayatının, mal ve can güvenliğinin sağlanması içinilan edilmemişti. Tersine devletin devamı ve Avrupa'daki gelişmelere ayak uydur¬mak içindi.

Feodalizmin alt yapıda devrimci bir tarzda çözüme kavuşturulmayıp, bazıreformlar biçiminde üst yapı kurumlarında yapılan değişiklikler, topluma değişikşekillerde yansır.

Şeriat hükümlerinin egemen olduğu, üstelik yeni bir takım reformlaria müs¬lümanların ayncahklanmn da giderek ortadan kaldınlması tutucu kesimlerin de¬vletten daha da uzaklaşmasına neden olmaktaydı.

Devletin yönetim kademelerinde değişiklik yapılıyordu. Çeşitli bakanlıklar,yaşama organlarıyla Padişah'm ve Sadrazam'ın danışma kurumlarıoluşturulmuştu.

Tanzimatın en önde gelen ve yapılması hemen gerçekleştirilmek istenilenuygulamalardan biri de eyaletlerin tam bir denetime kavuştulmak istenmesiydi.

Bu yıllarda valilerin yetkileri sınırlandınldı. Merkezi yapının küçük bir modelieyaletlerde uygulanmaya sokuldu. Denetim arttırıldı.

Mültezim ve Tımar sahiplerinin, eyaletlerdeki olumsuzluklann baş sorumlu¬su olarak görülmesi bu unsurların denettenmesinin sağlanmasına gidildi. Bun¬lann özerk bir yapıları vardı. Sorumluluklannı yapıp vergilerini ödemeleri halindemerkezi denetim yapılmıyordu.

Yapılan önemli bir düzenleme de vergi sistemine ilişkin Dinsel yasalar çer¬çevesinde toplanan (tekalif-i seriye) veya takalif-i örfiye olarak toplanan vergilerinyerini ürünün %10'unu kapsayan aşar adını taşıyan ve belirii hayvan vergisiyledüzenleniyordu.

Müslüman olmayanlardan alınan cizye'nin yerini ise mürettebat adı verilenvergiyle değiştirir.

Vergiler, gelir ve ödeme gücüne göre toplanıyordu. Vergileri artık valiler veonlann atadığı mültezimler toplamıyorlardı. İstanbul'daki, gönderilen tahsildariar-ca toplanıyordu. İl, İlçe, Köy idari yönetimi, bu dönemde yeniden düzenlenir.

Ayrıca valilerin, eyaletlerde danışma kurullan yoluyla denetlenmesi yolunada gidilir.

Ordu'da da düzenlemeler yapıldı. Merkezden atanan Müşirier, valilerin böl¬gedeki askerier üzerindeki demetimine son veriiyordu. Fakat bu durum herzaman uygulanmadı. Savaşlar, valilerin yetki alanının tekrar genişlemesinde roloynadı.

Gülhane Hatt-ı Hümayunu halkın mücadelesinden çok dış güçlerin etkisiyleOsmanlı Devletine, koşulların sonucu kabul ettirilmişti.

Osmanlı toplumunun tutucu müslüman kesimleri Gülhane (Tanzimat) Fer¬manına karşı çıkmışlardır. Bu reform sonrası yapılan düzenlemeler süreç içerisin¬

in

Page 114: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

de iyice yozlaştırılmıştır. Reformlar için kitle tabanı bulunmamış, destekleyici ka¬

muoyu yaratılamamıştır.

Müslüman olmanın getirdiği üstünlükler ortadan kalktıkça, tutucu çevreler¬

den hoşnutluk beklenemezdi. Haliyle Islahatlar merkeziyetçi (saraycı) olarak

adlandınlmıştır. Her şeyi yukarının yapacağı, bileceği anlayışı Avrupa'da dipten

gelen dalgadan farklıdır. 'Padişahın halka bağışı' olarak adlandınlmıştır. Reform

hareketlerinde halk yoktur.

1839'dan sonra Hıristiyanlar kısmen rahat nefes aldıktan sonra elbetteki to¬

plumun değişik kesimlerine etkileri olur.

Gerileyen, çözülen Osmanlı Devletini kurtarmanın tek yolu olarak Osmanlı

aydmlannca Batılılaşmakla çöküşün önleneceği anlayışı egemen olur. Yeni Os¬

manlılar bu anlayışın sonucu ortaya çıkar.

Osmanlılar savaşlarda çoğunlukla yeniliyoriardı. Peki nedeni neydi? Bir

kısmı inanç noksanlığına bağlarken bir kısmı da ilk önceleri askeri örgütlenme ve

kurumlarına bağlamış ve diğer bir kısım ise Batı'mn teknolojik üstünlüğünün so¬

nucu olduğunu ileri sürmüştü.

19. y.yılın ikinci yarısı teknolojinin önemini bazılanna kavratabilmişti.

Tanzimat Fermanı sonrası Batı'mn bir çok kurumu içeriği boşaltılmış bir

şekilde, Osmanlı devletinde uygulamaya koyuldu. 1839'dan itibaren bir çok de¬

vletle yapılan ticari antlaşmalar sonucu tarım ve endüstride kendilerini koruyama¬

maları, Batı'yla olan tepkiyi arttınr. Batı taktikçiliği hız kazanır Giyim, eğlence,

evlerin döşenmesi, insanlar arasındaki ilişkiler Batı kopyacılığı şeklinde gelişir.

1860'lardan sonra ortaya çıkan yeni Osmanlılar, Batı taklitçilerini eleşttrirler.

Mir Bedirhan'm Direnişi:

Bedirhan Bey, 1821 'de Cizre'de Mir olur. Miran reisi İbrahim Ağa, onun oto¬

ritesini tanımaz. Bedirhan o'nu öldürtür. Fakat aşiretler arasında çarpışmalar

eksik olmaz. Çok kişi bu arada öldürülür.

Cizre bölgesinde iki göçebe aşiret vardı. Şilet ve Cox sor. Bu aşiretleri biri-

birieri üzerinde egemen olma kavgası geçmiş yıllardan beri devam etmekteydi.

Bedirhan Bey bir müddet sonra kendisini kabul ettirince 1828/29 Osmanlı-

Rus savaşında Osmanlılara asker vermeyi red eder. Beyliğinde ciddi otorite

kurar.

Bedirhan, önemli karariar da Beyliğindeki aşiret reislerini toplar,

düşüncelerini alır.

Bedirhan, emrindeki askerleri eskisinden farklı düzenlemeye başlar. Eski¬

den her aşiret kendi reisinin önderiiğinde savaşa katılırken şimdi yeni bir düzen¬

lemeye gider. Her aşiretin en iyi savaşçıları seçilerek oluşturur.

Türk Resmi Tarih yazıcılarından Nazmi Sevgen, Bedirhan'm ayaklanmasını

Bolan'ın Musul ve Diyarbakır eyaletleri arasında bölüştürülmek islenmesine Jepki duy¬

masına bağlar. Kendi gücünün azallılmasıua yönelik bir girişim olarak adlandırıp aya¬

klandığım yazar. (Nazmi Sevgen Belgelerie Türk Tarih Dergisi 1 1/19 1969 s.9)

M. V. Burienessen Bedirhan'm yanına bir çok gezginci misyoner vs. 'nin

gelip gittiği hatta onun "Sultan'a verdiği bağlılık sözünü bozmaya niyetli

112

Page 115: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

o/macfA^/n/" belirttiğini yazar ve garipser. Çünkü yabancı desteğini kazanmak is¬

teyen beylerin tavırlanyla çeliştiğini yazar. (Aga, Şeyh ve Dev let... s. 221) Bu

tavnmn onun bağımsızlık ve milliyetçilik düşüncelerine ilişkin şüphelerin

doğmasına yol açtığını belirtir..

Bedirhan Bey'in geçmişi her zaman olumlu olmamıştır. O, Osmanlı Devle-

tt'ne karşı zaman zaman başkaldırdığı gibi bazen de Osmanlılar safında

savaşarak başkaldıran Kürt Beylerine karşı da savaşmıştır. Alman Genel Kurmay

Başkanlığı'da yapacak olan Helmut Von Moltke Osmanlı ordusunda danışmanlık

yaptığı yıllarda (1835-1839) Kürt isyanlarının bastınlmasında bulunur.

Moltke, güzel bir dille çeşitti sosyal, siyasal ekonomik olaylan anlattığı gibi

katıldığı savaşlan da ayrıntılı anlatır. Moltke, Bedirhan Bey'in 1838'de önce diren¬

diğini daha sonra da yanındakilerle birlikte "eski yoldaşı Sait Bey'in kalesini hücumla

zaptettiğini kendisine mükâfat olarakta, kendisine bugün de halâ ismi var cismi yok bir

redifolayının albaylığı verildiğini yazar. (Moltke, Türkiye Mektupları S. 181)

Moltke, Bedirhan'm adamlan sayesinde Sait Bey'in teslim olmadığını yaz¬

makta.

Osmanlılar, yerel otoriteleri kendilerini tanıdıklan oranda ilişkilerini ayaria-

maya çalışırlardı.

Yerel otoriteler kendi kçnumlanm güçlendirmek, kendi devamlılıklarını

sağlamak yönünde çabalar sarfederierdi. Onlar da merkezi otoriteye çeşitli hedi¬

yeler vermekten kaçmmazlardı.

Cizre bölgesinde söz sahibi olan Bedirhan Bey, Musul ve Diyarbakır

Paşalanna hediye vermekte kusur etmezdi. Ayrıca onlann çağrılan üzerine

zaman zaman silahlı adamlanyla Paşalann yardımına koşar. Elbetteki bu tavıriar

Osmanlıların işine yarardı.

Osmanlılar kendilerine rağmen bu tür yerel otoritelerin variığım esasta iste¬

memekle birlikte o anki güç, denge vs. gibi nedenlerle zaman zaman onlara do¬

kunamaz.

1830'lu yıllarda Osmanlı İmparatoriuğu oldukça zor durumdaydı. İlk defa

Yunanlılar 1826'da aynlmışlar, kendi kaderierini tayin etmişlerdi. Keza, iç dumm-

da hiç iyi değildi. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın isyanı aralıklı olarak devam

ediyordu. Bir dizi sorunun yanısıra yeniçeriliğin ortadan kaldırılmasının yanı sıra

yeni bir ordunun düzenlenmeye çalışıldığı yıllarda işte bu koşullar altında Os¬

manlılar, yerel otoriteleri idare etmeye yani idare-i maslahat yolu ile zorbalık re¬

jimlerini sürdürmeye çalışmaktaydılar.

Bedirhan Bey bu boşluktan yararianmaya çalışır. Kendi bölgesindeki

(Botan) aşiretterie olumlu ilişkiler kurmaya girişir. İlişkilerini gelişttrebildiği yerier¬

de, Osmanlı otoritesinden öte kendi egemenliğini oluşturmaya gider. Bedirhan,

Sultan'a vergi, asker, haraç vermeye yanaşmaz.

Bedirhan Bey, 1838'de Osmanlı ordusunun, Mısır Valisinin oğlu İbrahim'e

yenilmesinden sonra daha da güçlenir.

Bedirhan Bey Kürdistan'daki merkezileştirmek için yapılan katliamlar

sırasında savaştan kaçınır. Gücünü korumayı hedefler. Elbetteki bir direniş hattı

oluşturmaması bir çok bölgenin doğrudan Osmanlı Devlettne geçmesiyle biriikte

artık o bölgeleri tekrardan kazanmak daha zor olmaktaydı.

Osmanlılar, aslında Bedirhan Bey'in düşüncesini bilmekteydiler. Fakat raki-

113

Page 116: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

plerini tek tek yola getirmek istediklerinden ona dokunmazlar. Üstelik Bedirhan

bey kendilerine bağlı olduğunu söylemişttr.

İngiliz temsilci K. Rich anılarına da:

"Cizreye geldim, bir şehir de veya köyde dinlenmek istedim, burada Han

olduğunu ve onun yanına gitmemi söylediler. Ben de gittim, onu bir İngiliz seyyahı

veya elçinin görmek istediğini söylemelerini istedim. Ben gerçekten o zaman Pers-Türk

sorunu nedeniyle oraya gönderilmiştim. Geldiğimi bildirdiler. Yanına çıktım, oturuyor¬

du. Sonunda nezaketsiz adam kalktı. Bende Sultanın fermanını verdim. Okudu, bana

baktı, ayakta durarak benimle konuşmaya haşladı. (Doğuda sadece köleleri ayakta tu¬

tarlar. En basit misafiri bile oturturlar, sonunda ona kahve veya sigara veya onun

unvan ve sanına göre bir kahve ikram ederler.) Bundan sonra Bedirhan Bey neden

geldiğimi sordu. Bu nasıl küstahlıktı, düşünün. Ben de ondan konak istemek için

geldiğimi söyledim. Cevabı şöyle oldu; 'Benden mi? Konak ha Ferman mı? Ben çok

mu yaşlıyım? Bundan haberim yok. Hiçbir Sultan'ı tanımıyorum. Bu sultan kimdir?

Neden onun fermanları bana geliyor? Ben burada ev sahibiyim ve misafirimin bana

neden geldiğini elindeki fermandan değil, kendisinden öğrenmek islerim." (Aktaran

Celile Celil Age S. 128)

Bedirhan Bey, Sultana vergi ve askeriik için adam vermez. Kendi yönetimini

paylaşmak istemez. Sadece Sultan'a hediye yollar ve alır. O, Osmanlı-Mısır

çelişkisinden yararianmaya çalışır. Dağınık, perişan Kürt aşiretlerini etrafında to-

pariamaya uğraşır. Bu tavrım ikili yapar. Kendisiyle işbiriiği yapmayanları Os¬

manlılar aracılığıyla ezmeye çalışır. Yaparda.

Bedirhan Bey Hakkari Beylerinden Nurullah'la ilişkisini düzenler, işbiriiğine

gider. Fakat Müküsteki Abdalhan'la ilişkilerini hemen düzeltmez. Fakat bir müd¬

det sonra Van, Hakkari ve Botan'deki beyler arasında anlaşma sağlanır.

Kutsal Anlaşmayı imzalayanlar şunlardı; Hakkari Beylerinden Mustafa,

Derviş, Mahmut, Nurullah, Fettah Beyler, Hirzan'dan Halit, Muş'tan Şeref ve Kars

yöresinden Kör Hüseyin Bey bu anlaşmaya katılmışlardı. Biriiğe İran Kürdis-

tan'ında Erdelan Beyliği de sonradan imza atar. O tarihlerde iki parçaya bölün¬

müş olan Kürdistan'daki bu tarzdaki bir gelişme önemli bir gelişmeydi. Kendileri¬

ne rağmen çizilen bu sınırian tanımamaktı.

Celile Celil, Alpoçayan'a dayanarak bu beylerin bağımsızlıktan sonra kendi

bölgelerinde yönettmi aralannda paylaşma konusunda anlaştıklannı belirtmekte¬

dir. Örneğin Vustan, Gavan, Çatak ve Mıkus bölgeleri Bedirhan Bey'le, MahmutHan'a, Hakkari bölgesinin bir kısmı ile Iran Kürdistan'mdan bir kısım bölgenin

Nurullah Bey'e verileceği belirtiliyor.

Bu bölüşümün kendisi de gösteriyor ki biribirlerinin o anki alanlan yani oto¬

ritelerinin yettiği yerler kendilerinde kalacaktı. Egemenlik alanlanmn değiştirilmesi

birinin zaranna olacağından daha işin başında derin çelişkilerin çıkmamasına

dikkat ediyorlardı.

"Otoriter ve gözü-pek bir kişi olan Bedirhan Bey, Kürt beyliklerinin bir araya ge¬

lerek, ortak düşmanlara karşı savaşmalarının gereğini kavramış ve bu amaçla hareke¬

te geçmişti Dağlık bir bölge olan Cizre'de oturmakta olan Bedirhan Bey ileri

114

Page 117: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

görüşlülüğü ve kararlılığı sayesinde Hakkari bölgesindeki Kürtlerin reisi olan Nuru¬

llah Bey ile diğer aşiretlerin büyük bir kısmını ve Mahmut Han'ı ikna etti

Bedirhan Bey askeri yönden de tecrübeli ve iyi bir kumandan olduğu için gere¬

ken kuvvetleri hızla oluşturmaya haşladı. Bu çalışmalarında Bedirhan Bey için Kürtler

her türlü yardım kaynağı oluyordu." (Halfin Age, S. 63)

Dr. Beltch Chirgııh, Kürt Sorunu adlı kitabında bu ilfifaklan Kürtlerin aralarında

bağımsız bir devlet kurmak için yaptıklarım y azmakladır. (Aktaran Celile Celil Age

S.129)

Bu kutsal ittifaka, Mustafa, Devreş Han, Mahmut, Nurullah, Fattah, Halit,

Şerif, Kör Hüseyin gibi Beylerin katıldığını, başlarında ise Bedirhan'm bulun¬

duğunu yazar.

iran'daki Kürt yöneticisi Vali Ardalana'da bu biriiğe katılır.

Alpoyacyan, devlet kurulduktan sonra kimin tarafından yönetileceğininde çözü¬

me kavuşturulduğunu, Han Mahmut'a Botan, Çatak, Gevaş Müküs'ü, Mustafa Bey'e

Van Nurallah Bey'e Çölemerik (Hakkari)'le İran Kürdistan'ımn bir kısmının verile¬

ceğinin kararlaştırıldığını yazar. (Dr. Beltch Chirguh'tan Aktaran Celile Celil Age

S.130)

Kutsal Biriik üyeleri çalışmalarını hızlandınriar. Kaleleri onanrlar. Aynca

yeni kaleler yapariar. Cezeride iki silah atölyesini kurarlar.

Ermeni araştırmacı Şahbazyan Kürt-Ermeni iUşkilerinin Tarihi çalışmasında Be¬

dirhan Bey'in Urmiye gölüne kadar olan alam Van, Bitlis, Muş, Diyarbakır bölgelerini

kendi sınırları içine almak istediğini yazmakladır. (Aktaran Celile Celil Age. S. 131)

Bazı Ermeni yazariar A. Eremyan, Şahbazyan, Arsak, Alacian 1840'lı

yıllarda Bedirhan Bey döneminde Ermenilerin himaye' edildiğini yazmaktadırtar.

Ayrıca O, 1911'de İstanbul'da yayınladığı kitabında Kürtlerle Ermenilerin

'köken olarak kabile ve dinlere bölünmüş aynı kandan' olduklarını ileri sürmüştür

ki doğru olduğunu söylemek mümkün değildi.

Şahbazyan aynca bir çok Ermeninin Bedirhan Bey'in danışmanı olduğunu

da belirtir. Kitiabmda Bedirhan'a yardımcı olanların isimlerini yazar.

Şahbazyan ayrıca Dr. LeptSİns'un "Hıristiyan Doğu" adh dergide 1904 yılında

çıkan Kürtler-Ermeniler adlı makalesinde 1848 yılına dek Kürtler ve Ermeniler

arasında ilişkilerin dostane olduğunu, bir çok evliliğin yapıldığını Ermeni kilisesindeki

törene katıldıklarını yazmaktadır." (Aktaran Celile Celil Age S. 132)

Bedirhan Bey vergi toplamak ve can güvenliği konularında yeni önlemler

alınca bir çok aşiret onun bölgesine yerleşmeye çalışır. V. Dittel seyahatmda bu

gruplara rastladığını yazmaktadır. Fakat Bedirhan'm bölgesine yerleşmek 'iste¬yenlerden bazı yükümlülükler istenilir. At, Silah, kılıç, tüfek sahibi olmak, Bedir¬

han Bey'le biriikte savaşmak ön koşul olarak aranılır

Bedirhan Bey bölgesinde hırsızlığa karşı çok sert önlemler alır. Yakaladıklanınn

115

Page 118: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ellerini kestirir veya öldürür. Bir çok Baldı misyonerler ve gezginci Bedirhan'm hu seri

önlemlerinin etkili olduğunu yazmakladırlar. Aynı uygulamaları Mir Mııhammel'le

yapmış ve etkili olmuştu. (C. Sandraczkye Cilt l-ll Yıl:1857 aynca.Reyt ve Bres'ten

Aktaran A.Safrastian Kürtler ve Kürdistan Londra 1948 Aktaran Celile Celil Age

s. 133)

V. Dittel, Musul'dan Diyarbakır'a giderken kendisine bir kılavuz bırakılınca

şaşırır. Derler ki "Bedirhan Bey'in toprağında haydutluk ve çapulculuk duyulmuş iş

değil. Ayrıca onların kendisine şöyle dediklerini yazar. "Gerçekten sen burada

kılavuzsuz gezdiklerini biliyor musun? Biz de bir atasözü vardır, "Bedirhan Bey'in

toprağından, elinde altınla bir çocuk geçer" sen ise korkuyorsun. Onlar birşeyler daha

söylediler. Utan, utan hırsızlık ve yağmanın burada söylentisi bile duyulmamıştır. Bir

kez günâh olur, başka bir kez daha değil. Bedirhan Bey'in toprakları kalbinin köşesi

kadar güvenlidir. Korkma yanındakiler ile yokı çık, eğer istersen birini daha al. Ben

biraz inandım. Kürdistan'ın tam güvenli yerler olduğu söylentisini duymuştum" (Akta¬

ran Celile Celil Age S. 133)

Arada Osmanlılar kendilerine karşı gelen Kürtlere son derece sert da¬

vranıriar.

1 840 senelerinde Musul'da bulunan Ditil şöyle yazmakta;

"Hükümete karşı gelme suçu ile Uham edelen bir Kürdü, şehrin ortasında

yaktıkları ateşin üstünde bir saca koydular ve diri diri yaktılar. Yine ihtilalci Kürtler¬

den birisini kaynamış suya atarak işkence ile öldürdüler. "

Osmanlı ve İran yöneticileri zaman zaman meydana gelen ulusal hareketler

karşısında hınçlarını sadece ayaklanmalara katılanlardan almakla yetinmiyorlar,

masum halka da zalimce davranışlarda bulunuyorlar. Ve onların mallarını yerlerini

gasb ediyorlardı. Egemen olanların bu dayanılmaz baskılan ve hırsızlıkları bölgede

yaşayanları ekonomik olarak çökertiyordu. Bu durumlara Kürt aşiret reislerinin kendi

çıkarları uğruna birbirleri ile yaptıkları silahlı mücadeleler ve bunların meydana getir¬

diği yıkıcı etkiler de ekleniyordu.

Kürt aşiretleri arasındaki kanlı çarpışmalar Kürtleri kökten zayıflatması

bakımından Iran ve Osmanlı devletine yarıyordu.

İran Sait'inin ve Sultan 'in hu aşın baskı ve kanlı politikalan ve bağımSızhk,

bazen Kürtleri zorunlu olarak karşı koymaya itiyor ve bağımsızlık bilincini alevlendiri¬

yordu." (Halfin s. 28)

Bedirhan Bey bölgesine yerleşenlere toprak, verir. Birkaç kuruş vergi alır. Ayrıca

sürüler içinde vergi aldığı gibi ürünün üçle birini de almaktaydı. (V. Dittel'den Aktaran

Celile Celil Age s. 134) Bütün bu zorluluklara karşın can ve mal güvenliği ve vergi

ödeme oranı Osmanlıya göre azdır.

Bedirhan Bey ayrıca Van gölünde gemi çalıştırarak göl kenarındaki köy ve

kasabalara canlılık getirtmişttr.

Bedirhan Bey adına sikkeler bastırmış, Cizreyi başkent olarak kabul etmiştir.

116

Page 119: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Sikke'İlin ön tarafına "Emiri Botan Bedirhan arka tarafına da Hicri 1258 yazdırmıştır.

(Alaaddin Suecadi, Kürt Biriiği ve Devrimi Bağdat 1959 s.45 Aktaran Celile Celil

Age s. 135) Halttn şöyle yazmaktadır.

1840 yıllarında Bedirhan Bey'in ciddi, disiplinli çalışmaları sonucunda. Kürlerin

egemen oldukları toprakların sının Van gölü, Diyarbekir, Musul ve İran sınırına

kadar genişledi Bu yerler ismen Osmanlı Devletinin olmasına rağmen, gerçekte ise

Bedirhan Bey'in egemenliğinde bulunuyordu.

Bedirhan Bey sadece kendi ulusuna değil, buralarda yaşamakta olan Erme¬

ni, Keldani ve diğer azınlıklara da eşit davranıyordu.

Bu bölgeyi gezen Ditil, şöyle bahsediyordu:

"Bu yörede gerçekleşen gene asayiş ve emniyet ilke haline gelmiş ve Bedirhan

Bey'in ülkesinde çocuk, elindeki altın ile gezmeye başlamıştır, diğer yörelerde

yaşayanlar buralara göç ediyorlar ve insan buradan ayrılmak istemiyor" (Ditil, Seya¬

hat Notlan: 5-6)

Ditil bundan sonra Bedirhan Bey'in koyduğu kanunlardan, askeri yönetimin¬

den ve toprak dağıtımından gururlanarak bahsetmektedir.. .(Halfin s. 63)

Kürt Asur İlişkileri:

Asuriular çoğunlukla Botan ve Hakkari bölgesinde o yıllarda yoğundular.

Amerikan, İngiliz, Fransız, İtalyan misyoner, din adamı ve seyyahlar Kürdistan'da

değişik çalışmalarda bulunuriar. Her biri genelde kendi devlettnin çıkarian

doğrultusunda hareket ederier. Ermeniler ve Asuriular onların çalışma alanlarıdır.

Aynı dinden olmalan politik çalışmalarının daha rahat yürütülmesine etken olur.

Müslüman ve YezidiKürter arasında pek fazla etkili olamazlar.

Asurtular, Erzurum'daki Osmanlı Paşalığına Kürt Beyleri aracılığıyla

bağlıydılar.

Patrikleri Mar Şimon, Kürt Beyleriyle iyi geçinmek zomndaydı. Politik üstün¬

lük müslümanlarda olduğu için böyle davanmak zorunda kalıyordu.

Hakkari Beyleri savaşa gittiklerinde Asuriular onlara asker vermek zomnda

kalıyordu.

Hakkari Beyleri savaşa gittiklerinde Asuriular köleci tavırianndan uza¬

klaşmaya başlamışlardı. .Batılıya güvenme etkisini gösterir.

Amerikalı Misyoner J. Joseph, Perkins adlı diğer bir misyonerin 1836'da

Mor Şimon'a şöyle yazdığım aktanr.

"Mahkemeler ve ızdıraplar, sîz ve halkınız bu topraklar(kiki müslüman baskısını

uzun süre çektiniz. ABD'deki Hıristiyan din kardeşlerinizin kalplerinde sempati ve ilgi

uyatıdırdınız" (Aktaran Celile Celil Age s. 137)

. 1839'da misyoner Dr. Grand, Nurullah Bey'in hastalığını iyi edince Asur

köyü Aşita'da, misyoner merkezi kurar. Artık bu merkez politik çıkartan

Hıristiyanlığı yayma ve koruma adı altında yürütülür. Müslümanlık Hıristiyanlık

çatışması şeklinde gözüken olayların altında bölgeye egemen olma savaşı verilir.

117

Page 120: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Misyoner Grand'm bir yapı inşa etmesi etrafta duyulur. Avrupalıların, Kürdis¬

tan'da, Hıristtyanlığı yaymak istediklerinin propagandası müslüman halk arasında

üzüntü, şaşkınlık ve öfkenin çıkmasına neden olur. Aşiretter arasında tepki artar.

Avrupalı misyonerier, Osmanlı merkezi otoritesinden yararlanarak bölgede etkin

olmaya bu sefer çalışacaklardır.

Çünkü Osmanlılar Avrupalılara bir takım haklar tamyacaklanmn garantisini

vermişlerdi. Osmanlı egemen çevrelerinin yaptığı antlaşmalara Kürdistan'daki

yerel otoritelerin kabul etmesi oldukça zordu. Bir kere Osmanlılar bölgedeki mer¬

kezileştirme çalışmalarına rağmen, aşiretsel yapılar üzerinde istediği otoriteyi

kuramıyordu. Üstelik yüzyıllardır bölgelerinde Hıristiyanlar, müslümanlar

karşısında söz söyleme hakkına sahip olamamışlardı. Şimdi birden bire kendileri¬

ne kafa tutacak hale gelmelerini hazmedemiyoriardı.

Birçok yazar, o yıllardaki Kürt-Asur dostluğundan bahsetmektedir.

Yamlmaktadıriar. Çünkü Hıristiyanlar tek taraflı müslümanlann üstünlüklerini

kabul etmekteydiler. Bir tarafın zomnlu tavizidir. Dostluğun bozulması haklarını

istemekten Kaynaklanmaktadır. Elbetteki çeşitli ülkelerin misyonerierinin rolleri

küçümsenemez. Kürt beylerine vergisini, askerini veren topluluklaria kim niçin

çatışsın ki.

Hıristiyan topluluklar, 1838 Tanzimat Fermanından sonra imparatoriukta,

haklan genişlemişti. Aynı zamanda imparatoriuğun doğusundaki Hıristiyanlar

batılı kapitalistlerin yayılma alanındaki çalışmalarının bir parçasını teşkil eder.

Misyonerier çeşitli devletler adına sözde Hıristiyanlığı yaymak amacıyla böl¬

gede bulunuyoriardı. Tabii ki bazılanda daha değişik çalışmalar yapmak için böl¬

geye gittiklerini söylemelerine rağmen çoğunlukla bölgedeki gelişmeleri, mevcut

sosyal ve politik yaşamı bilgilendirmekten öte bir işleri yoktu.

Misyonerier, özellikle Ermeni, Asur, Keldani gibi toplulukların çıkarianm gö¬

zettiklerini belirtmelerine karşılık esasta gözettikleri kendi çıkarianydı. Bölge hal¬

klarını kendi yararianna kullanmak istemekteydiler. Nitekim öyle de yapıyordular.

Ortadoğu'da misyoneriik, 18. y.yılda başlar ve 19. y.yılda hız kazanır. Londra'da

misyoneriik için ayrıca 1779'da okul da açılır.

Mezopotamya'da Amerikalılar 1830'da ilk defa Asıırlıılarla ilikiye geçerler. (Celile

Celil, age)

Misyonerier, bölge halklarını biribirierine düşürmek için yoğun çalışmalar ya¬

pariar. Ayrıca Kürdistan'da Hıristiyanlığı yaymak istemekteydiler,

Asuriler, Hıristiyanlığı ilk kabul eden topluluklardan olduğundan Avrupalı

misyonerierin onlan temel alarak Hıristiyanlığı yaygınlaştırmaya çalışmaları nor¬

maldi. O dönemin koşulları gereği din yoluyla yeni pazariara girmek geçerii b;r

yoldu. Asuriularda Hıristiyanlığın yaygmlaştınlması uğruna yapılan çalışmaları

kendi milliyet çıkarianna dönüştürmeye de çalışmaktaydılar. Tabii ki bu tür

anlayışlar bölgedeki Yezidi ve müslümanlann hoşuna gitmiyordu.

Bölge halkları kendilerini işgal altında tutan Osmanlılara i^arşı

savaşacaklarına kendi aralarında çarpışmalan, biriik yapmamaları, Osmanlılarih

işine yarıyordu.

Osmanlı yöneticileri de Kürtlere ve Asurlulara ayrı ayrı "yanlarıiid''" oldu¬

klarını belirtmelerine karşılık esasta biribirierine düşürür. Osmanlı çıkariarır;^

karşı yönelmelerini engelliyoriar. Aynca arabulucu, barışçı pozlaria son anda mu-

118

Page 121: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

dahale ederek kendi otoritesini güçlendirmeye yönelirier.

Osmanlı yöneticileri misyoneriere karşı olmakla birtikte, mevcut dumm-

larının bozuk olmasından dolayı kapitalist delvetlerin bu tür çalışmalanna göz

yummak zorunda kalıyoriardı.

Misyonerler arasında da çelişki vardı. Amerikalı misyoner Avrupalılan, Avru¬

palılarda bir baş'Ka Avrupalıyı veya Amerikalıya karşı propaganda yapmak¬

taydılar.

ingiliz misyoner Badger, Osmanlılara karşı, Bedirhan Bey'in Mar Şamun'un

yanına iki temsilcisini yolladığını yazmaktadır. Fakat, Mar Şamun Badger'in orada

olmasından dolayı bu temsilcilerle görüşmez. Badger, Mar Şamur'un Kürtlerle değil

İngilizlerle işbirliği yapmasını istemekteydi (Safrastion, Kürds and KurdİStan, Lon-

don. S. 55, 1948)

Badger, başanlı da olur. Asuriular karargahlarına İngiliz bayrağını asariar.

Kürtlere, İngiliz desteğini , aldıklarının imajını yaratıriar. Kendilerine karşı

savaştıklan taktirde İngilizleri karşılarında bulacaklannı ima ederier.

Nurullah ve Bedirhan beyler, Asurluların Batılılarca sözde savunulmalan

karşısında onların bölgede etkin olmamalan için Asuriulara saldınriar.' Birçok

kişiyi katlederier. Köyleri yakılır ve talan edilir. Elbetteki bağımsızlık için yola

çıkanların olumsuz tavırian halklar arasındaki düşmanlıklann derinleşmesine ve

ortak düşmanlarına karşı biriik yapılmamasına neden olur. Asuriular, Bedirhan'a

vei'gi vermeyi reddetmeleri de saldırının nedenlerinden biridir.

Asurtularla biriikte yaşayan bazı Kürtler ise F.Layard'ın belirttiğine göre

Asuriulara yardım ederier.

1846'da Asurlulara karşı ikinci bir saldırı yapılır. Mar Şimon Urmiye'ye kaça¬

rak canını kurtarır.

Layard katliamlarda Mar Şimon'un Amerikalı misyonerieri suçlamasıda

öğreticidir.

Ermenilerin konumu da Asurlulardan farklı değildir. İstanbul gibi büyük

şehirierde yaşayan Ermeniler, Osmanlı yöneticilerine 'çapulcu' Kürtlerin elinden

kendilerini kurtarmaları doğrultusunda şikayet mektupları yazariar.

Osmanlılar, Kürtler aracılığıyla bu hiristiyan toplulukları kendilerine bağlı

kıldıklarından, bir Hıristiyan başta Kürdü düşmanı olarak biliyordu. Halbuki hepsi¬

de bir zincirin halkalan şeklinde Osmanlı Devletine bağlıydılar.

Misyonerierin bölgedeki faaliyetleri, kanşıklıkların büyümesine yol açar.

Bu arada İran'da fırsattan yararianmak ister.

Osmanlıların Kavalalı Mehmet Ali Paşa i!e uğıvışmaları İran yönetiminin

işin*, geliyordu. 1842'de iran biriikleri Osmanlı sınırian içerisinde olan Şiilerin

önemli merke:!! dan Koıoeiayı işgal etti. 0'~,manl; kumandanı Ali Rıza Paşa te¬

krar bir hü'Aiınıa ;;eh:, geri aldı ve Şiiler; de iranlılara yardımcı olduğundan ötürü

kaT;iar/.af;i uğratt.. krin'da gene: yas ilan edildi. Savaş hazıriıklan yapıldı. Fakat

inr.ıiz ve RüS'lar ou savaşnı çiKmasMdan yana değillerdi. Çünkü ticari

.,:i'-t;r:.; ..> ,' ?f-:--':''---;,^es: sözkor.n'su C'UDİürdi. Bu nedenle Rus, iran. İngiliz ve

Or-i^n-r-. ,.' gtii.i:-: du.riim değerlendiı^nesi yapmaktaydılar. 4 yıl görüşmeler

•-■C", ;. . :>vr,t : i:,:7'.jrum Anü^jmrisıyîa ("ı847) neticelenir.

Bağnaz Ai'^i reisleri, şeyhler, Asur katliamından memnun olurlar. Os-

119

Page 122: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

manlılarda memnundurlar. Sınırlan içinde hiristiyan topluluklann etkili olmasını

istemezler. Batılılara "bütün suçun" Kürtlerde olduğunu söylerler.

ingiliz misyoner E.Son ise kendilerinin defalarca Asıııiu katliamı yapılmaması için

İngiltere adına protesto ettiklerini. Padişahın sessiz kaldığım yazmakladır.

Batılı misyonerlerin kışkırtmaları elbetteki küçümsenemez. Londra'da yayımlanan

haftalık bir gazeteye dayanarak JJoseph Amerikan ve İngiliz misyonerlerin rollerinin

ciddi etkinliğinden bahseder. (Aktaran Celile Celil, Age, S. 144)

İngilizler katliamdan sonra Asurlu ailelere birkaç kuruşluk sadakalar vererekgönüllerini almaya çalışıriar. Ayrıca Musul'daki İngiliz konsolosu aracılığıyla Asur¬

iular şikayette bulunurlar. İngilizler-de Bedirhan'm cezalandınlmasını isterier.

İngilizler ikili oynariar . Fakat bu arada Asurtulann gönüllerinide kazanırtar.Osmanlılar bölge halklannın birbirleriyle çatışmasından hoşnut olur.

Dağınıklık ve düşmanlıkların artması kendi egemenliğinin garantisidir.

Padişah, Hafız Paşa'ya Bedirhan'm kendisine bütünüyle bağlanmasını ister.

Hafız Paşa, Kürt bilgini Mahmut Beyazidi'yi aracı yapar. Mahmut Beyazidigörevi kabul eder.

Mahmut Beyazidi, Hakkariye Nurullah Bey'in yanına gider.

Bu arada Batılı kapitalistler kendileri gibi sömürgeci Osmanlı devletininyanmdadırtar. Gizli raportar konuya ışık tutmaktadır.

Erzurum'daki Rus konsolosu'nun İstanbul'a yolladığı raporda bölgedekigelişmeleri aktarır; Türk ırkçı sözde tarih yazıcısı Nazmi Sevgen şöyle aktarır;

"Van asileri için hükümet tarafından asker sevkedümesi muhtemeldir. Buna

karar verilirse, Muş ve Bitlis Kürtleri ve Han Mahmut, Bedirhan Bey tarafından

yardım görmeleri ve birlik halinde bulunmaları ihtimalden uzak değildir. Bu halde

Kürdistan'ın bütün reisleri tarafından girişilecek olan bu hale karşılık hükümet önceli¬

kle icap eden tedbirleri almaya teşebbüs etmezse neticede sebep olacağı uygunluğun,

yalnız Van'a münhasır kalmayarak memleket için çok korkulu sonuçlar doğuracağım

tarafınıza bildirmekle vazifemi yapmış oluyorum."(Nazm\ Sevgen, Doğu ve Güney¬

doğu Anadolu'da Türk Beylikleri, s. 96)

Çariık Rusyası o yıllarda Osmanlı devletinin güçlenmemesi için Mehmet AliPaşa'nın Mısır'daki isyanına karşı çıkmış aynı şekilde Batılı kapitalisttere yaraya¬cak bir parçalanmaya da karşı tavır almıştı. Onların tek korktuğu Kürtlerinbiriiğiydi.

Bedirhanlar isyanı nedeniyle İngilizlerin Musul Konsolosu 19 Eylül 1846'daşöyle bir rapor yolluyordu.

"Kürtler, dağh Hıristiyanlar aleyhinde her türlü kötü davranışa başlamışlardır...

Bedirhan Bey'de bağımsızlık bölgesinde başı boş bırakılmamalıdır. Hükümeti Seniyye

Bedirhan Bey'in kuruntuya dayanan kuvvet ve kudretine aldanarak, kendisine bazı

mertebe müsaade ile muamele etmektedir. Bedirhan Bey'in aleyhtarUırı ile düşmanı

pek çoktur. Şeyhler buradan uzaklaştırılır, Bünyaniş, Zibari vs. Kürt aşiretleri hükü¬

metçe ele alınırsa, bunlar Bedirhan Bey'i bu dağkırdan pek çabuk atarlar. Tuhup, Cilo

120

Page 123: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ve Baz NesturUermin elinde birkaç bin tüfek vardır. Bu tenkil, (cezalandırma - siz ka¬

tliam anlayın-) hareketinde onlardan istifade edilebilir. Tayyar Paşa Hazretleri bay¬

ramdan sonra Cizreye kadar devre çıkmak niyetindedir. Birhayli asker buluna¬

cağından..." (Belgelerie Türk Tarihi Dergisi,.cilt, 3, sayı 13)

Raporu alan İngiliz elçiliği Londraya bildirmiş, oradan gelen cevap iseşöyledir.

"İngiltere Devleti Nasturiler hakkında. Devleti Aliye'ye (Osmanh Devleti) olan

isteklerinn beğenmiştir. Naslurilerin iyi ve emin halde bulunmalarını İngiltere Devleti¬

nin istemesi, onlann yalnız Hıristiyan oMuklan için değildir. Belki bu Devleti

Aliye'nin siyasi menfaati ile münasebeti bulunduğu içindir. Devleti Aliye'ye karşı

İngiltere'nin yol gösterisi ve öğülü..." (age)

Fransa'nın Musul Konsolosuda 20 Eylül 1846'da Şöyle yazıyor.

"Hükümeti Seniyye, birkaç yıldır Kürt asilerini terbiye etmeye çalışmışken, hepsi¬

nin kuvvetlisi olan Bedirhan Bey hakkında hala bir tedbire başvurulmaması gariptir.

Hatta Devleti Aliye'nin bu tereddütü korkuya hamledilmektedir. Bedirhan Bey ise bu

halden istifade ederek, hükümetin kuvvetini hiçe sayıp kendisine bağh olan Kürtler

üzerindeki kuvvete nüfuzunu çoğaltmaktadır. Şimdiye kadar bağımsız olan Kürt beyle¬

rini hükümetin zorla itaat altına alacağını, İstanbul gazetelerinde okumuştum. İsmail

Paşa'nın idaresinde tasarlanan hareketin, Bedirhan Bey'i de kapsamı içine almasını

arzu eder mi? Fakat İsmail Paşa'nın maiyetindeki askerin yetersizliği hayırlı bir netice

alınmasına mani olacağı gibi, eski Sadr-ı Azam merhum Reşit Paşa'nın sevkettiği,

talim görmüş, yeteri derecedeki asker, Bedirhan Bey'in önünden iki defa geri çekilme¬

ye mecbur kalmıştı. Hükümetin hu çapta acele ve yeteri derecede tesirli tedbirler

alması.." (age)

Fransız elçiside 3 Kasım 1846'da şöyle yazıyor raporunda;

"Nasturiler üzerine çevrilmiş olan belayı, görüşme ve nasihat yolu ile uza¬

klaştırıp ortadan kaldıracağına inanmış ve bu kafi bir tehir sayılmıştı. Bu ümide gü¬

venmezsim. Hatta, Sadr-ı azam ve devlet-lu Ali Efendi Hazretleri ile görüşmemizde va¬

ziyet, devletin şan ve itibarının, menfaatlarmm muhafazası bakımından, işin

yumuşaklıkla değil, zor kullanmak suretiyle bastırılması lüzumunu ortaya koymak¬

taydı. Birkaç gün önce Bedirhan Bey'in vücudu, Osmanh hükümeti için bir noksanlık

idi Bugün ise Bedirhan'm ortada durması devlet için bir utanç sebebUlir. Onun kirli

vücudundan Kürdistan'ı temizlemek lazım gelmektedir. Adı bile birgün unutulup gide¬

cektir. Maruzatta bulunduğum zatında, düşündüklerime inanmış ve uymuş olduklarını

kesinlikle bildiğim için, sert ifadeden çekinmedim. Bu talimatın bir suretini devletin

Ali Efendi Hazretlerine teslim etmenizi rica ederim. " (age)

Erzurum İngiliz konsolosunun 25 Şubat 1846'daki raporu, ise şöyleyazılmakta.

"Sevkedilmekte olan asker kifayetsiz olursa, korkarım ki isyanın bir kat daha

şiddetlenmesine sebep olmasın..." {5a)l\, 21-22, age)

121

Page 124: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Bütün bu alıntılar bize kapitalist devletlerin bizzat olaylaria yakından ilgilen¬

diklerini ve yön vermeye çalıştıklarını göstermektedir. Olaylar dış güçlerin dışında

değildir. Dış güçler merkezi Osmanlı Devleti aracılığıyla Kürdistan vs. gibi ülkeler

üzerinde ilişki kurduklarından gelişmelerin dışında kendilerini görmezler.

Mehabat Kürt Cumhuriyeti kitabındaki dip notta ise Bedirhanlar hakkında

yazılanlar şöyle:

"Cizre Beyi olan Botanlı Bedirhan, 1843 ydıııda Osmanh İmparatorluğundan

ayrılıp bağımsızlığını ilan etmek için girişimlerde bulunmaya başladı. Hareketi

başlangıçta ohn'ilu şekilde gelişti Egemenlik alanı Mukriyan'a kadar genişledi Bedir¬

han bir çeşü hükümet yönetimi kurdu. Hıristiyan Kürtlere ve Asurlulara karşı giriştiği

kıyım hala aydııüığa kavuşmamıştır. Bazı söylentüerc göre Bedirhan, Hıristiyanların

n:-tan çücüu i .rtadan kaldırmak isteyen \e fakat Avrupa ülkelerinden korktuğu için

jKsnu, /»// silahla gerçckUilirmeye çalışan, bunu sağladıktan sonra da Bedir-

>' . kurUılnıayı ıdaulayar Osmanlı hükümetinin planları üzerine bu kıyım için

. ' vcr-ui-n: P "'''■f''' ise Bedirhan için şöyle yazmıştır: "Ermeni beigcle-

- ' r i;ey olduğunu ve örnek olabilecek bir dinsel poUtika uygu-

'" ili f'-emruliğindcn ayırdığı bölgenin ruhani lideri saydığını

'" ' " '«""''^--'r A., kon. Mehabat Kürt Cumhuriyeti, S. 29)

; ' :ö'\. Ki:;îlf -'.I bağımsızlık için savaşmayacakları anlayışına sahip.

tf : . /arıiiıyo.f. -Mücadeleyi, Osmanlı Devletine bağlaması yerel otoritelerin.; ' :.:>:mcn!.Ki€'', li kurmayı görmezden gelmeye onu götürür.

G;;rnaniılc!i, Batı'lılann desteğini aldıktan sonra daha rahat hareket ederier.

Mir Bedirhan Beyin Sonu

Osmanlılar aynca Han Mahmut'u da Erzurum'a davet ederier. Anlaşılıyor ki

önce'iKin ittifakı dağıtmak istiyoriar. Han Mahmut'a saygılı davranıriar. YanınaMaitmut Beyaziliyi vererek Van'a yollariar.

Han Mahmut Van'ın yakınına geldiğinde tavır değiştirir. Osmanlı memur¬larını öif^ürtür.'

Er^urum Valisi Kemal Bey, Mahmut Beyazilinin isyancılaria biriikteolduğundan şüphelenerek onu tutuklatır.

Padişah defalarca etkili kişiler ve hediyeler yollayarak Bedirhan'ı etkilemek;s*er. Sonuç alamaz.

Bu arada Anadolu'daki ordulann kumandanlığına Osman Paşa getirilir.

Os-nan!ıiar çeşitli .aşiret reislerine hediyeler, nasihat heyetleri vs. yollayarak■^■•nd:'.. /ana iknaya girişirier.

' ...'nj\;ok dcjaLır !s!aubn: tünifiııcıan lUulırluu; Bıv'i clkilrmcf içi.- az^ t ckilr-ln

"ud -•:'^;..';r''-: ■•i>=,'Vr;; :,, Amis"v: />'« C'C'ii Dimu. Kiif-H ''":. '':it^ hirkaç ''-ez im ..jc

j>iıvv :>;u,-ınH:Hn; ui!'.;, ,-;^ <-.iKi'- ıdııuımn'"" ''' . : ' ■'■•i- '';iit '

.-, 14'!.-

'il

,.,11;, I

Page 125: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

1847 yılında Osman Paşa Erzurum'a geldiğinde asker toplayacağını bildirir.

Mayıs'ta ordu hazır hale gelir. Haziran'da hareketa başlar.

İlk önce Müküs'leki Ahdalbaıı'a yönelinir. Yenilgiye uğratarak ailesiyle birlikle

Rodos'a sürgün edilir. Kısa bir süre sonra Mustafa Bey'de yenilir. Ardından da üç koldan

Bedirhan'm üzerine yürünür. Birçok .şehirden loplaııaıı askerlerle Cezire'ye doğru yol

alınır. 1847 tarihli Ermeni gazeteleri Osman Paşa'nın 25, Bedirhan'm ise 15-17 hin a.s-

keriııin olduğunu yazmakladır. (Aktaran Celile Celil Age S.147)

Nurullah ve Han Mahmut'da gerekli önlemlerini almışlardı.

Bedirhan Bey'in yeğeni Yezdanşir ihanet ederek Osmanlara katılınca Bedir¬

han 5-6 bin yandaşıyla Erih kalesine gider.

Osman Paşa kaleyi hemen kuşatır. Üç günlük bir direnmeden sonra Bedir¬

han antlaşmaya gitmek zorunda kalır. 20 Temmuz'da halkın can güvenliğinin ga¬

rantisini sözde aldıktan sonra kaleyi Osman Paşa'ya teslim eder.

Direniş kırıldıktan sonra yağma-talan hız kazanır. Bedirhan Dergül'e sürgün

edilir. Kalan mallan 15 bin kuruşa satılır.

Bedirhan daha sonra ailesiyle birlikte istanbul'a yollanır. 19 Eylül'de

İstanbul'a vanriar. Oradan Girit'e sürgüne yollanır. Sonraki yıllarda isteği üzeni leŞam'a yollanır. Orada 1 868'de ölür

"Bedirhan, AbdülmecU zamanında Anadolu'yu kurışlırıyıırdn. Bunun iizerifrc

zamanın İngiliz Büyükelçisi Mr. Layard, Bedirhan'ı İstanbul'a davul etmesin! \hdiil-

mecit'e salık vermişti Bedirhan, bu tuzaktı davete kanarak İstanbul'a gtiui. .Ancak hu

ziyaretin dönüşü olmadı." (S.Henry F. VVoods, Türkiye Anıları-Osmanlı Bahriye¬

sinde 40 yıl: 1869-1909 Milliyet Yay, s. 314)

Bedirhaııla birlikle hareket eden bazı reisler O.smanhhınıı ilerlemesi kar.şı.<<nhia

İran'a sığınmak islerler. İran yöııclicilerl Osmanlılara karşı direndikleri taktirde kendile¬

rinin .sahip çıkmayacaklarını, fakal Cizre'yi direnmeden teslim ellikleri laklirde ise kendi¬

lerini kabul edeceklerini söylerler. (Celile Celil Age S.1 48)

Verilen cevabın Iran ve Osmanlı Devletinin bir Kürt Devletine nasıl karşı ol-

duklannm bir örneğini göstermesi açısından ilginçtir.

Bedirhan'm yandaşları arasında, İran'ın açıklaması bölünmeye neden c.ur

Han Mahmut, Van'ın dağlarında araya girenlerin yeminleri sayesinde 19

Eylül'de teslim olur. Osmanlılar O'na işkence yapariar. Ellorini bir aö.-'na

bağlayarak döverler, yüzüne bal sürerek anların akınına uğrai!ri-:'r. Ari;;ı.-;'i; ' Ki

Han Mahmut'un daha önce sözünden dönmesinden :Joic;,,, ~:^^<i'-<:v' ;;'...;?r

Han Mahmut ov.ce istanbul'a oradan da Bulgari.sta'i'.ii '^^v:;. .^.:' - --güne yollanır.

Orada Kürdistan'da kolera saigirii olur. Osman!; o;f:!n,-,.;--. r, â:^'^ qV'h

Osmanîıh- oir ek y ,.': t ■■:;k ": Vr^ç-v',"- ' ':.-:'--V.zx fen/ari ' r ....ın-

cak etrafında bl; .: C n V.^ ,1~-

NuruıiaT' P-- ''ö ... ;--'"' d''>n' Z- ,.- ?.- n- .^ ~,::::'lr: ı<olur;ıri;;n

Page 126: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

İstanbul'da ölür.

Osmanlılar, Nurullah Bey'in üzerine Raşit Paşa'yı yollariar. Nurullah Bey

İran'a kaçar. Hakkari eyaleti oluşturularak eski Vezir Ziya Paşa vali tayin edilir.

Direniş sonrası yapılan talan ve yağma Kürt köylerini daha da yoksulluğa

iter. Yaşam felce uğrar.

S. Domlaçi yenilginin nedenlerini; Kürtler güçlerinin hareketlerindeki uyumsuz¬

luk ve bazı önderlerin ihanetinde, ayrıca dinin oynadığı olumsuzluğu ekler. (Celile Celil

Age S. 150)

Osmanlılar, müslümanlann kardeşliğinden hareketle halifeye karşı çıkmanın

günahından bahsederek müslümanlık bilgisinden dahi yeterince haberi olmayan

aşiretleri etkileyerek egemenliklerini sürdürürier.

Cizre bölgesinde tekrardan Osmanlı egemenliği güçlendirilince bölgö birbiri¬

ne düşman aşiretler arasında bölüştürüldü. Çatışmalar sürekli devam etti. Yıllar

sonra II. Abdulhamit'in Hamidiye Alayları döneminde Mir'an reisi Mustafa Ağa,

Hamidiye Paşası yapıldı.

1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Bedirhan'm oğullan Osmanlılarla biriik¬

te savaşıriar. Osmanlılar yenilince Bedirhan'm oğlu Osman, Botan'da Mir'liğini

ilan eder. 7-8 ay gibi bir dönem Osman'ın sözü bölgede geçer. Adına hutbe oku¬

tur. Osmanlılar üzerine ordu yollar fakat püskürtülür. Osman hileyle yakalanır.

Osmanlı otoritesi tekrardan kurulur. Anlaşılıyor ki Osman, Rus savaşının yenilgi

sonrası ortaya çıkardığı boşluktan yararlanmak istemiştir.

Kürtler ihanet, parasal hırs, aşiretci yapılar, biriik yapmama gibi nedenlerle

aralannda birteşemediklerinden başanlı olmazlar. Bir diğer önemli neden de

dindi. Nasıl olur da müslüman müslümana karşı savaşırdı. Hele bu müslüman¬

lann başında halife sultanda bulunuyorsa. Ona karşı savaşmak olur muydu?

Bütün bu olumsuz yaklaşımlar kötü sonucu da kaçınılmaz olarak getiriyordu.

Müslüman bir ülkenin işgalci durumu gözardı edilerek ona karşı

savaşılmaması tam bir olumsuzluktu.

***

Bedirhan'm- mücadelesi sırasında nüfus sayımı da yapılır.

1848'de yapılan sayım gayri-müslimlerin tesbiti içindir. Başbakanlık

Arşivindeki Cevdet tasnifinden öğrenildiğine göre, yapılan bu sayımda örneğin Erzincan

kaza merkezindeki 10 Ermeni mahallesinden 4'ü, 36 Ermeni köyünden 2'si boşaltılmıştır.

Diğer kazalarda da: durum aynıdır. (C. Küçük, Tanzimat Devrinde Erzurum nüfus

durumu TED sayı: 7-8 s. 190 1976-1977)

19. yüzyılda bir kaç kez nüfus sayımı yapılmıştır. Daha önceki yıllarda

yapılan sayımlar toprak veya mülkün durumuna ilişkindi.

124

Page 127: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Yapılan sayımlar eyaletler çerçevesinde olurdu. Özellikle savaşlar örneğin

Rus-Türk savaşlan Ermenilerin, Doğu Ermenistan'a göç etttklerini göstermekte¬

dir. Rusya'yı kurtarıcı görmeleri, aynı dinden olmalan göçün nedeni olur.

1844'de yapılan sayım ordunun yenide düzenlenmesi sırasında askeri'blma

usulünün düzenlenmesi için yapıldığı belirtilir. Fakat halk bu sayımın ay-nı zaman¬

da vergi düzenlenmesi için de yapıldığını bildiğinden doğru bilgiler vermekten

kaçınır.

Osmanlı-İran Sınır Görüşmeleri:

Osmanlılarla iranlılar arasında sınır yüzünden sık sık tartışmalar

çıkmaktaydı.

Kürtler sınınn iki tarafında bulunduğundan Iran veya Osmanlı Devleti

tarafından Kürtlere yönelik saldırılar söz konusu olduğunda, sının geçen bazı

aşiretler yüzünden iki tarafta birbirini suçlar.

Her iki devlette Kürtlerin bağımsız hatta özerk statü içinde olmasını istemez¬

ler. İkisi de merkeziyetçilikten yanaydı. Zaman zaman iki taraftan biri, Kürtleri biri¬birierine karşı kullanmaya kalktıklarında taraflardan biri gelişmelere göz yumabili¬

yordu.

Osmanlılaria-İranlılar arasında 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması sonrasındaKürdistan'ın ikiye bölünmüşlüğü onaylanmıştı fakat sınır güvenliği Kürtlere

bırakıldığından, sının izinsiz geçme her zaman mümkündü. Ancak aşiretler

arasında çelişki varsa o taktirde sının geçmek güce bağlı bir olaydı.

Aralanndaki çelişkiye rağmen iki devlette Kasr-ı Şirin'e bir yerde sadık

kalırlar.

1842'de İranlılar sının geçerek Süleymaniye'yi alıriar. Fakat, Osmanlılarkarşı saldırıya geçince geri çekilirier İngilizler ve Ruslar çıkarian gereği Os¬

manlılaria İranlılar arasında savaşın olmasını istemezler. Araya girerek onları Er¬

zurum'da antlaşma yapmaya ikna eder. Dörtlü toplantılar 1843'den 1847'ye

kadar devam eder. İngiltere ve Rusya iki tarafa da baskı yapar. Bu Antlaşmagereğince;

İki tarafta talep ettikleri zarar-ziyandan vazgeçeceklerdi. Ayrıca

Şattülaraptan iran gemilerinin dolaşımına izin veriliyor ve iki ülkenin oluşturacağı

bir komisyon sınır çizgisini belirieyecekti. İki tarafta Kürt kabilelerinin sının geç¬

mesine izin vermeyecekti. İngilizler ve Ruslar kendi ticari-politik çıkartan gereği

Osmanlıların ve İranlılann iç bölgeleriyle ilgilenmemekteydiler.

13 Mayıs 1847'de Erzurum'da Osmanlı-lran sınır görüşmeleri olur taraflar

antlaşmayı imzalariar. Antlaşma gereğince.

1) İki tarafta birbirierinden tazminat istemeyecekler2) Ihtilattı olan Zihap bölgesinin batı tarafı Osmanlı sımnnda, doğu kısmı ise

Kırand vadisi ile biriikte İran hududu içerisinde kalacak.

3) Iran, Süleymaniye üzerindeki iddia ettiği haklardan vaz geçecek, bunakarşılık Osmanlılar, Mahmure ve Şattülarap'm sol yakasındaki isteklerinden vaz¬

geçecekti.

4) Göçebe olarak gezen aşiretlerden hüvviyetleri belli olmayanlara hangi

125

Page 128: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

devlet sınırian içinde kalmak istedikleri sorulacak ve ona göre diledikleri yerden

birisini seçmek neticesinde arzu etttkeri yerden biri daha karşı devlete geçmeleri

yasaklanacak, hüvviyetleri bilinen aşirtler ise hangi devlete ait iseler oraya gön¬

derilecekler iki tarafta önemli geçit yerlerine askerler koyacaklardı.

Osmanlı devlett Bedirhanlann yenilgisinden sonra Muş, Hakkari sanca-

klarıyla, Cizre, Bothan ve Mardin'i içine alan bir "Kürdistan Eyaleti" oluşturdu.

1847'de padişaha verilen sadrazamlık tezkeresi şöyle idi.

"Sırf Padişahımız efendimizin eseri olarak eşkiya elinden kurtarılan ve belki de

bu suretle yeniden fethedilen Kürdistan Bölgesinin geleceğine dair... Müşir Paşa'nın

evella ifadesine göre ordu merkezi olan Harput kasabası, asker oturmasına yarar bir

yer olmakla birlikte, ordu kumandanlığının çevresine isabet etmektedir. Van gölünün

karşı yakasında bulunan Ahlat kasabasının ise... Ordu dairesinin tamamiyle ortasında

bulunduğu gibi Harput'tan ziyade İran ve Rusya hudutlarına yakındır. Askeri mevki-

terle bağlantısı, her tarafa asker şevkinde kolaylığı vardı. Hususiyle Kürdistan'ın kal¬

binde bulunduğundan ve bu suretle Anadolu ordusunun yumruğu, mütemadiyen ne¬

zaret altında tutulması icabeden Kürtlerin tepesinde bulunacağından dolayı, Ahlat'ın

bundan böyle Anadolu ordusuna merkez ittihaz edilmesi..." (Belgelerle Türk Tarihi

Dergisi, sayı 16)

Eyaletin valiliğine Esat Muhlis Paşa getirilir. Vali, merkezi çeşitli bahanelerle Er¬

zurum'a aldırır. (N. Sevgen Age s. 111)

***

İngiltere, Osmanlı devlettnin statükosundan yana idi. Bunun için OsmanlılarıRuslara karşı savundular. Bu nedenlede. Iran, Afganistan ve Osmanlı devletterini

Ruslara karşı birieştirmeye çalıştılar.

Yine, Osmanlı-İran sınır anlaşmazlığına çözüm getirmek için tavır

değiştirdiler. Kutur bölgesinin, Osmanlılarda kalmasına da çalıştılar. Fakat

Rusya, İran'ı bu konuda desteklediğinden Osmanlılar bu sefer Kutur bölgesindeki

Kürt aşiretlerini, İran üzerine saldırttılar. 7 bin Kürt Aşnu bölgesine saldırdı ve

birçok yeri dağıttılar. İran, Osmanlılardan tazminat istedi. Ret edilince de tekrar

küçük çapta çarpışmalar başladı. Iran, Rusya ve İngiltere'den yardım istedi. Aynı

zamanda sınıra asker yığdı. Rus-İran ittifakı güçlenince Osmanlılar bu sefer

iran'a aralanndaki anlaşmazlığı kaldırmaya hazır olduğunu bildirdi. Rusya'da,

İran'ın güçlü olmadığı düşüncesiyle bu dönemde tarafsız olmasından yana idi.Bu nedenle İran'ın herhangi bir savaş neticesinde işgal edileceğini düşünerekten,İran'ın tarafsızlığının daha uygun olacağını kesttriyorlardı.

126

Page 129: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Kapitalist Devletlerin 19. Yüzyıida

Kürdistan'a Yaklaşımları

Ingiltere-Fransa-Almanya sonraları A.B.D. ve Rusya devletlerinin, Kürdis¬tan üzerinde hesap yapmalannın nedeni kendi politikalarına uygun gilişmeleri

sağlamaktı. Bu nedenle bir çok araştırmacı, misyoner, devlet görevlileri ve bölge¬de yaşayan Hiristiyanlan koruma veya Hıristiyanlığı yayma adı altında bir çok

görevli çalışmaktaydı. Bu ajanlann çalışmalan kuşkusuz ki Kürt toplumunun ve

Kürdistan'da yaşayan diğer aznlıklan etkilemiştir. Bu konuda Nikitin şöyleyazıyor. İlk misyonerter konusunda.

"XIX. yüzyıla girilmesiyle birlite, "barbar" diye adlandırılan Kürtler (The Wild

Koords), Avrupa'dan çıkagelen misyonerlerin, arkeologlann ve gezginlerin anlattıkları

"masallar dünyası"na girmeye başladılar. Bu batılıların çoğu aslında çözülmekte

olan Osmanlı imparatorluğu ile uyuklayan İran imparatorluğunun içişleriyle ilgilen¬

mekle hükümetleri tarafından görevlendirilmişlerdi

J.M. Kinneir (1) ve James Baillie Frazer (2) ile başlayan ve Araplarıda kapsayan

bu önemli "romantik dönem", 1. Dünya Savaşından hemen önce misyoner okullarının

yaygınlaşmasıyla doruğuna ulaştı. Misyoner okullarının bu yaygınlaşması sırasında

Byan G.M.L. Bell, (3) Sir Mark Syks, (4) Kont De Sholey ve Bayan Biscob, kar

fırtınalarında ya da kavurucu sıcaklarda, yaya ya da at sırtında uzun mesafeler alarak,

gece gündüz demeden Doğu ülkelerini dolaşıp duruyorlardı. Bunlann çoğu topluca ge¬

ziyorlardı ve "İranlı" kimlikleri taşıyarak kendi gerçek kimliklerini gizliyorlardı.

(S.24)

Bunlardan biri de Soan'dı. Soan İstanbul üzerinden Beyrut'a gitti ve oradan

doğuya yöneldi. Dicle'yi geçip, Kürdistan'ın "Şehrezor ovası" diye tanınan bereketli

ovasına girdi sonunda ve sonunda, Süleymaniye yakınındaki Halepçe'ye vardı. (19)

orada. Büyük Cafaşireti üzerinde mutlak otorite sahibi olan Adile Han, (20) zarif ipe¬

kli ve pamuklu giysileriyle, kendisini huzuruna kabul etti Adile Han daha sonra, bu

bilinmeyen, sessiz adamı kendine Farsça katibi olarak tain etti ve çalıştırdı. Sonraları

İrak'ı ele geçirecek olan İngiliz işgal ordusunun, Süleymaniye bölgesini de egemenliği

allına alınca Soan'ı " siyasi subbay" olarak görevlendirip Süleymaniyeye bölgesini

de egemenliği altına alınca Soran'ı "siyasi subay" olarak görevlendirip Süleyma-

niye'ye göndermesi hiç de garip değildi, (age s.25)

Bir çok isyanda da görüldüğü gibi Kürtler kurtuluşlan için onlara bir çok se-

feriere başvuruda bulunmuşlardır. Fakat mevcut batılı kapitalist dev letler Os¬

manlı devletinin kendi aralanndaki rekabet veya Rusya karşısında gerilememesi

için statükosundan yana olmuşlardır. Haliyle birçok isyanda, isyanın sonuçsuz

kalması için fiilende görevler almışlardı. Yöresel aşiretler düzeyinde isyanlann

meydana gelmiş olması, işgalci güçlerin gerek feodalleri bölmeleri gerkse diğer

Ermeni-Asur vs. gibi azınlıklan ve dini ve mezhebi aynlıklan kullanmalan hareke-

127,

Page 130: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

tterin yenilgisinde baş rolü oynamışlardı. Kürdistan'da gelişmiş bir ulusal pazann

olmamasında bununda payı vardır.

Kürdistan'daki gelişmelerde dönemin en ileri kapitalist devleti olan Ingilte'ninson derece önemli payı vardı. İngilizler, Hindistan'ı daha güvenlikli denetleyebil¬

mek için 18901ı yıllarda Bağdat demir yolu projesini ileri sürmüşlerdi. Fakat bu

konudaki Alman çıkarianyla çatıştıklarından çoğu kez bu durum 20 y. yılın

başlanna dek bir gelişme gösterememişti, ingilizlerin, İran'la da ilişkilerinin iyi

olması Kürt sorunun çözümünde her zaman farklı şekillerde fakat her zaman için

Kürtlerin zaranna bir polittka izlemişlerdir. Zaman zaman Osmanhlan, zaman

zaman, İranlıları bazen de ikisiyle biriikte Kürtlere kahş yönelmişlerdi.

Kürtler, Osmanlı boyunduruğuna karşı gerek Balkanlarda gerekse Afrikada

birdizi mücadelelerin verildiğini biliyoriardı. Özellikle de 1789 Fransız burjuva de¬

vriminin etkileri bir çok ülkede görülmekte idi. Balkanlarda 1826 Yunan

bağımsızlığı veya diğer topluluklann başkaldınlan Osmanlı devlettnde derin

sarsıntılar yaratıyordu. Balkanlardaki kapitalistleşmenin, doğu ülkelerine göre

daha ileri olduğu açıktı. Fakat bütünüyle bu bağımsızlık hareketlerini burjuvazinin

pazar savaşına bağlamak eksik bir kavrayış olacaktır. Bu durum Batı Avrupa ül¬

kelerinde görülen biçimden farklıydı. Çeşitti milliyetlerin elverişli uluslar ve iç et¬

kenlerden dolayı başarılı olduklan da bir gerçekliktir. Kaldı ki Balkan uluslanmn

devlet biçiminde örgütlenmeleri 20 y. yılın başına denk düşmektedir. O dönemde

de Osmanlı devleti tam bir çöküntü içerisindeydi. Ayrıca Avmsturya-Macaristan

devlettnin ve Rusya'm Osmanlı ordulanm yenilgiye uğratmalannmda çok büyük

rolü bulunmaktaydı. Kaldı ki ingiltere, Fransa gibi ülkeler'de Balkanlarda yeniden

paylaşımın kavgasını veriyoriardı. Bunuda doğrudan işgallerle değil, yeni sömür¬

gecilik tarzında yapıyorlardı. Stefanos Yerasimos. İngilizlerin bu konudaki

yaklaşımını şöyle naklediyor.

"Siyasetimizin bugünkü amacı tüccarlarımızın çıkan değil, ticaretimizin

gelişmesidir. (...) Küçük boydaki Rum gemileri (...) bizim mamul malarımızı ve sömür¬

ge ürünlerimizi ülkedeki çeşitli ürünlerle değiştirirler; bizim pazarımız için gerekli

malları ambarlara taşırlar, geri kalanı da isteğe göre dağıtırlar. BeceriklUikleriyle,

çalışkanlıklarıyla, kendi aralarındaki rekabetle masraflar düşer, ticaretimiz teşvik

görüp rahatlık kazanır.

Türkiye 'yle ticaretin bütün geleceği şu iki nokta üzerine dayanır: Ticaretin Doğu

Kumpanyası'nm önüne dikliği engellerden; Yunanistan'ın da Türk egemenliğinden

kurtarılması" Urguhart D. (Türkiye, Maddi Kaynakları, idari Örgütlenmesi, Ticare-

tt) Paris, 1836, Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik sürecinde Türkiye s. 544)

"Doğuluların acalp ve toplum batına hayli aykırı adetleri, uy¬

garlıklarının gelişmemiş hail ve aşırı kanaatkarlıkları yüzünden, Avrupa sa¬

nayii ve tarımının ürünü olan malların ancak çok küçük bir miktarına İhtiyaç

duydukları düşünülürse, Avrupa Türklyeslni teşkil eden eyaletler Hıristiyan

128

Page 131: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

prenslerin eline geçtiğinde, buralarla yapacağımız ticaretin bugün aynı eya¬letlerle yaptığımız ticarete oranla daha fazla Kâr getireceğinden kimseninŞüphesi olmayacaktır. Şu besbelli ki ne kadar az uygarlaşmışsa o kadar aztüketir." (Age s. 545)

Kırım Savaşı Ve Yezdanşer Ayaklanması

Ruslar Osmanlılara bağımlı Kınm Hanlığı üzerinde haklan olduğunu ileri sü¬rerek, 1853'de savaşa başlariar. O sırada henüz Rus-İran Antlaşması

yapılmamıştı. Rusya, İranla Eylül-1854'de antalşma imzalanınca Osmanlılar te¬krardan tedirgin olmaya başlariar. Çünkü İran tekrardan kendileriyle uğraşmayabaşlayacaktı.

Rusya, Akdeniz Marmara ve Basra Körfezine inme planlannı yapıyordu.Arada engel olarak İran ve özellikle de Osmanlı imparatoriuğu vardı. ElbettekiBatılı kapitalist devletlerde Osmanlılara ve iranlılara sözde sahip çıktıklarındanonlarda engeldi.

Gelişen, büyüyen çeşitli bölgeleri tehdit eden feodal Rus imparatorluğukarşısında Osmanlılar statükolarını korumayı amaçlıyortardı.

Batılı kapitalistler de Osmanlı imparatortuğunu ve İran'ı ele geçirmek istiyor¬

lardı, fakat kendi aralarındaki rekabet Osmanlılara yarıyordı.Osmanlılar ve iranlılar hep Rus tedirginliği içinde kaldıklanndan Batılı kapi¬

talistlere "bize yardım edin" çağrılarında bulunuriar. Ard arda tavizler veririer.

Ruslar o tarihlere kadar Batı-Ermenistanda yaşayan Kürtleri Osmanlı devle¬

tine karşı kullanmaya gitmemişti. Fakat şimdi bu politikasında değişiklik yapma¬ya başlar.

Ruslann Osmanlılar karşısında üstünlük sağlamaya başlamasından sonra

bir çok Kürt aşiret reisi Aleksandropol'e giderek bağlılıklarını bildirirler. Belgedeimzalariar.

Kırım Savaşı devam ettiği dönemde Keza Osmanlılar da Rus saflarında

böyle davrandığı açıktı. Ruslar, Kürtlere destek çıkmaya başladılar.

Osmanlı kuvvetlerinin Kınm'a gitmesinden dolayı Bazı Kürt beyleri Ruslaria

ilişkilerini arttırmaya ve bazıları da kişisel bağımsızlıklarını gerçekleştirmek için

yoğun çabalar harcamak zorunda kalırlardı. Bazı aşiret reisleri ise kendi topra¬klanmn Ruslarca ele geçirilmesinden dolayı Osmanlıların yanında saf tuttular.

Ruslann, Osmanlılar karşısında ilerlemeleri karşısında ise bazı Kürt reisleri, Rus¬

lara eğilim duymaya başladılar. Geleneksel güçlünün yanında olma politikasınıizlemekteydiler.

Ruslar, Kürtleri etkileyebilmek için reislerine makam ve vaadlerde bulunu¬

yoriardı. Ruslar, Kars yöresinde etkinliği bulunan Kasım Han'ı etkilediler. Onu

Osmanlılara karşı koruyacaklarını vadettiler. Kasım Han bu durumu kabullenme¬

kle beraber, Osmanlılara karşı savaşamadı. Fakat bu durum yine de Rusların

işine yaradı. Van, Kars ve Beyazit taraflarındaki Kürtler savaşın hangi yöndegelişeceğini beklediler ve Ruslara karşı savaşmadılar. Bölgedeki Kürtler tersine

bir durum olduğu taktirde savaşın bitiminde katliamlardan korkmaktaydılar.

Rus-Osmanlı savaşı devam ederken Hakkari'de, Yezdenşer ayaklandı. Yez-

129

Page 132: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

danşer, daha önce dayısı Bedirhan'la anlaşmazlığa düştüğünden Osmanlı kuvve¬

tlerine katılmıştı. Osmanlılar, Yezdan'dan çekindiklerinden onu Hakkari'den uza-

klaştırmışlardı. Ve yerine Osmanlı valisi tayin etmişlerdi. Bölgede asker

sayısının arttırılması, vergilerin ağıriaştınlması, zorunlu askeriik vs. nedenlerden

hoşnutsuzluk bölgede giderek artıyordu. Ayrıca Osmanlılann durmadan yenilgi

almaları bölgede yeni ünitelerin doğmasına yol açıyordu.

Osmanlıyı Erivan'dan ricat etmişler, Van'da ise Osmanlılar yine yenilgiye

uğramışlardı. Keza Ruslar'ın Erzumm ve Kars'da Osmanlı ordularını kuşatınca

Yezdanşer Bitlis'e hücum ederek burayı aldı. Üstün gelen Osmanlı kuvvetlerini

de yenip Musul'a yöneldi. Burayıda alarak çok miktarda cephane ele geçirdi. Ha¬

reket, Van'dan Bağdat'ta kadar genişlemişti.Yezdan'm kuvvetlerinin sayısı 60 bini

bulmuştu. Osmanlı kuvvetlerinin Yezdan'a yönelmesi Ruslann işini kolay-

laştınyordu.

İki feodal sömürgeci devletin savaşında taraf olmak Kürtlerin yararına

değildi. Kendi güçlerine dayanan ama çelişkilerden yararianan bir politikanın uy¬

gulanması, Kürt ayaklanmasını ayakta tutabilirdi.

Ayaklanmanın merkezi Bohtan ve Hakkariydi. Yezdanşir'e Bedirhan Beyin

oğullanda yardımcı olur.

Asuriularda ayaklanırlar. Ruslann savaştan üstün geleceğini ve kendilerini

tanıyacağını düşünürier.

Osmanlılar, Halep'te bulunan Azmi Paşa'yı, Yezdanşir'in üzerine yollariar.

Fakat; Azmi Paşa'nın yeterli askeri yoktu.

1855'de Yezdanşir Van Gölünün güneyini ele geçirir. Daha sonra Musul'a

yöneldiğinde emrinde 30 bin kişi vardı. Musul'daki yöneticileri kovarak hazineyi

ve silah atölyelerini ele geçiririer.

Yezidi Kürler, Yezdenşir'e katılır. Hatta Siirt şehrini de alırlar. (Celile Celil Age

S. 164)

Osmanlılar, Güney Kürdistan'dan asker topyalarak ordu oluşturmaya çalışırlar.

Oluşturdukları güçle kuzeye doğru ilerleyerek Siirt'e kadar gelirler. Fakat burada.

Ocak ayında yapılan savaşla yenilirler. Şubat ayında ayaklananların sayısı 60 bine

çıkar. Bu arada Rus subaylarına Rus ordularının güney yönünde hareketlerini akti-

fleşlirmesi ricasını taşıyan mektubu beş kez gönderdi. Yezdanşir, isyancı güçlerin Rus or¬

dularıyla Bitlis yakınlarında birleşmelerini, sonra da birlikte Erzurum'a hareket etmele¬

rini önermişti. (M. Lihutun, 1854-1855 yıllannda Asya Türkiye'sinde Ruslar, s. 257

Aktaran Celile Celil Age s. 165) Fakat Yezdanşir'in mektubu Rus ordulanmn

kış nedeniyle bölgeyi terk etmelerinden dolayı yerine ulaşamamıştır. Ruslann

Kürt aşiretleriyle ilişkiye geçme çabaları göz önünde tutulursa mektuba değer

vermedikleri sonucunu çıkarmak mümkün değil.

Baharda ayaklanma daha da büyür. Van Paşa'smdan şehrin teslimi istenir.

Erzumm ve Beyazıd'a kadar yayılan ayaklanma tek bir merkezden yönetilmekten

çok aşiretlerin kendi bölgelerinde fırsattan faydalanarak harekete geçmelerinden-

di. Kürdistanda zafer sarkılan söylenir. Kurtuluş sloganlan her yerde duyulmaya

başlar.

130

Page 133: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Osmanlılar Bitlis üzerine kuvvet yollariar. Fakat başarılı olamazlar AncakOsmanlılar Cezire yakınlannda başanlı olurlar.

Kürtler arasında, biriikte yapılmadığından, Osmanlılar'm tek tek aşiretlereyonelmelen başınlannı da gettrir.

ingilizler, Osmanlılann Ruslar karşısında yenilmesini istemezler aynı politi¬kayı Fransızlar da_ desteklerier. Osmanlının yerine güçlü Rusya'nın variığırStİT"?, f^PT'İ^ korumasını güçleştirebilirdi. Onun için Osmanlıya arkaçıkariar. Öncelikle de Osmanlı sınırian içinde topartanmasını isterier. Musul'dakigörevliler harekete geçerek bazı Kürt aşiretlerine büyük paralar vererek Os-manhlarta anlaştınrtar. ingilizlerin Musul'daki görevlisi Risam harekete geçerYezdanı Osmanlılarla antlaştırmaya çalışır. '

Kapitalist devletlerin devreye girmesiyle birtikte ayaklanmanın yönüdeğişmeye başlar. '

Yezdanşir, İngilizlerin Osmanılılan desteklemesi karşısında geriler. Umudunu Ruszaferine bağlayan Yezdanşir, hüsrana uğrar.Temel olarak halkınm mücadelesini görme¬

yen, dış güçleri temel alan polikitası iflas eder. Risam aşiret reislerinin Yezdan'la olan

ilişkilerini bozmaya da çalışır. Bunda da başardı oldu. Bazı aşiret reisleri savaşmaktan

yana bir tavır içerisine girerler. Hatta İngilizler Osmanlılarm topçu bataryalarımn ku¬

mandanlığım da üstlendiler. Ayrıca bol miktarda cephanede almaktaydılar. Van'ın güne-yinydeki Gasra Geli şehrine ailesiyle yerleşir. Bu eski kale iyi bir sığınaktı. Bu arada

Ruslar'a haberler yollayarak onlann güneye inmelerini ister. İnancım yitiren YezdanşirOsmanlılarla antlaşmaya gider. İngiliz konsolosundan güvence aldıktan sonra teslimolur. İstanbul'a götürülür. İngilizler Asurlu Patriği' nde Osmanlıyla antlaşmaya zorlar.Artık geriye sayma başlar. Bölgesel, bir birinden kopuk ayaklanmalar rahatlıkla kontrol

altına alınır. Osmanlılarm başarısında Ekim 1854'de Ruslann ilerlemesinin dur¬masından sonra ayaklanmanm büyümesinin rolü büyüktü. Osmanlılar, Rus cephesinden,kuvvetlerini ayaklananlarm üzerine yollar. Tekrardan Ruslar 1855'in baharında ilerlemegösterdiklerinde Kürtler ayaklanmayı bırakmıjş durumdaydılar. M.Lihutin Yezdanşir'inayaklanmayı erken başlattığı kanısındaydı. (Aktaran Celile Celil Age S. 166)

M. Lihutin eğer ayaklananlann organize olmadan isyana başladığını söylü¬yorsa buna katılmamak mümkün değil. Fakat Rus ilertemesinin 'gerçe¬kleşmediğinden hareketle söylüyorsa yanıldığını söylemek gerekir.

Ruslar Batı-Ermenistan içinde Ermenilere vaadlerde bulunmuşlardı. Buradaçok lyı bir denge kurmaya çalışmışlardı. Çünkü Kürtler de Batı-Ermenistandayaşıyordu. Ve Kurt istemlerini Ermeni istemlerinin önüne çıkartmak istemiyor-

Aw i,^®^^^"'" 9°"^®r^'9' "mektup hareket bastırıldıktan sonra ancak ulaşabildiArtık İŞ işten geçmişti. Kınm savaşının bitimi olan 13 Kasım 1855'de OsmanlılarKarsı Ruslara teslim etttler. Halfin, İngiliz Osmanlı ilişkileri açısından şöyle

"13 Kasım 1855'te Osmanlılar Kars'ı Ruskıra teslim ettiler. Kars'ın teslimiankışmasım Osmanlılara vekâleten İngiliz kumandan diplomattan imzaladılar. " (Hal¬ttı . Age. s. 76) ve Osmanlı-lran sının görüşmeleri sırasında da Rusların yanı

131

Page 134: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sıra ingilizler de kurulda vard|. Halfin;

"Kurulun bu defaki toplantısının özelliği, Osmanh hükümetinin her isteğini

İngiUere'nin desteklemesiydi İngiltere'yi bu tutuma sevkeden neden ise daha yeııi

bümiş olan savaşta Osmanh hükümetinin kendi Ütifakçısı, iran'ın ise muhalifi

olmasıydı... Kutur bölgesi.. Kurul çalışmalan devam ederken Osmanlılar tarafmdan

tekrar işgal edilidi İşgal kuvvetlerinin başında ise Osman Seyfi takımı adıyla İngilizkumandam Frederik Millingen bulunuyordu..." (Age S. 82) 1856'da Paris'te birantlaşma imzalandı. Bu savaştan da Kürt aşiretteri arasında biriiğin olamamasıve doğru bir polittk çizgi izlenmemesi, aynca ulusal istemlenn gelişmemiş

olmasından dolayı Kürtler lehine bir gelişme sağlanamadı.Yezdanşer ihttlali sırasında İngilizler ayaklanmanın bastınlması için çok

çaba şart etmişlerdi. Halfin şöyle yazıyor.

"İngiliz hükümeti Yezdan hareketlin kendi polUik çıkarına uygun görmediği için

derhal gereken tedbirleri alarak diplomatik temsilcilerini görevlendirdi Ve bu uğurda

sarfedilmesi gereken hertürlü maddi imkânı da kullanmalanm emretti

Musul'daki konsoloslukta görevli bulunan Risam, yalnız Yezdan ile görüşmeler

yapmak üzere Imrekete geçti Risam, yalnız Yezdan ile değU, aralarına ayrılık sokmak

için diğer Kürt aşiret reisleri de görüşmeler yapıyor, çeşUU temaskınnı, istanbul üe

Yezdan'ın arasmda arabuluculuk yapmak adı altında yürütüyordu.

Bazı kaynakhıra göre Resam, Yezdan'a dört yüz kese para da vermişti Risam,

yoğun çalışmaları sonucunda reisler arasına ikilik sokmayı başınmştı. Çünkü

aşiretlerin bir kısmı savaşı devam ettirmekten vazgeçtiler. Aynca olayların ceryan ettği

bölgelerde bulunan İngilizler de Osmanlı kuvvetlerine her yönden yardıma başkıdılar.

Örneğin İngiliz kumandankınndan Kadon, Osmanh topçu birliklerinin kuman¬

danlığını yaptı.

Kuvvetlerini Kürtlerin üzerine yöneltmiş olan Osmanh hükümeti, başarı

sağlamak için İngilizlerden geniş ölçüde yardımlar görüyordu. Onkıra İngUizler

tarafmdan bu iş için gereken silahlar da bol sayıda verilmişti

Yezdan, Van'ın güneyine düşen ve dağlık bir bölge okm Kısraklı'ya çekilip kuv¬

velerini burada topUımaya başladı. Bu sırada Risam, Yezdan'a haber göndererek

İstanbul'dan gelen hükümet temsilcisi ile beraber barış görüşmesi yapmak istediğini

bildirdi Yezdan'ın bunu kabul etmesi üzerine görüşmeler başladı. Ne var ki bu

görüşmeler sırasında kurulan usta bir tuzakla Yezdan'ı kaçırmayı ve istanbul'a gön¬

dermeyi başardılar.

... Liderlerini kaybeden ihtilakiler, yönetünsizUk ve üstün güçler karşısında

dağlara çekildiler, sonradan da dağıldılar... "

Kırım Savaşı, 25 Şubat 1856'da Paris'te yapılan Paris Antlaşmasıyla

noktalanır. Osmanlılar ingilizlerin ve Fransızlann desteği sonucu Ruslaria savaşı

yürüttüklerinden başta İngilizlerin dayatması sonucu 4 Şubat'ta 1856'da Islahat

(Tanzimat) Fermanını önceklikle kabul etmişti. Böylelikle tüm Osmanlı milliyetle¬

rine eşit haklar tanıdığını kabu etmişti. Paris Antlaşmasıyla tüm devletler savaş

öncesi sınırlara çekilmeyi kabul etttkleri gibi. Islahat Fermanını ve Balkan eyale-

132

Page 135: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

İlerinde yapılan yeni düzenlemeleri onaylarlar. Bu arada Osmanlı-lran sınır soru¬

nu 1877'ye kadar devam etti. İngiliz ve Ruslar da işin çözümsüzlüğünde rol oynu¬

yoriardı. Nisan 1877'de Feynokof şöyle diyordu;

"İngiltere İran'ı Rusyanm korunmasında gördüğü sürece Kürtlerin vatanım bu

şekilde parçalayacaktır. Çünkü o, İran'ın kendi bölgesinde bulunan Kürtlerin göçebe

yaşantısından yararlanarak Fırat ve Dicle vadisine inmesini engellemek istiyor. Her ne

kadar Kürt sorununa önem veriyor görünüyorsada, aslında amacı Kürtlerin durumu¬

nu düzeltmek değil, doğudaki çıkarlarım yürütmektir. Sonuçta olaylar Kürtlerin aley¬

hine meydana gelmektedir. (Halfin S 84)

Sorun artık Osmanlı-lran sorunu değildi. Rus-İngiliz çıkariannm

çatışmasıydı. Yanlanna çekip kendi doğrultulannda tavır aldıklan Kürt aşiret reis¬

leri bu uğurda kullanılmaktan öteye getmiyordular.

1870'de Erzurum antlaşması çerçevesinde, Osmanlılar hareket etmeye

kalktılar. Iran tarafında yaşayan Celali aşiretinin, Osmanlı egemen bölgesine

geçişini yasaklayınca olaylar çıktı. Osmanlılar, bölgeye asker yığdılar; ve

çarpışmalar oldu.

İran'da benzeri politikayı 1872'de yaptı. İran'a geçen Caf aşiretine karşı

şiddet kullandılar..

Osmanlılar'm ve Iran'lılann savaşlarda güvendikleri güçlerden biri de Kür-

tlerdi. Beylerie kurrnuş oldukları ilişkiler ve onlan denettemeleri aynı zamanda

Kürt aşiretleri arasında yapay düşmanlıklar çıkartmalan, Kürtlerin daha iyi bir

şekilde yönettlmesini sağlamaktaydı.

Kınm savaşı sırasında Kürdistan'da bulunan Rus binbaşısı Llhotini şöyle

yazıyordu;

"Osmanlı hükümeti çeşitli unvanlar ve armağanlar ile Kürt aşiret reislerini

kendi safına çekmeyi başarmaya başladı. Ancak en ağır vergi yükleri ve çeşitli adalet¬

sizlikler altında inleyen yoksul halkı kendisine bağlayamadı. Bundan dolayı biz, Italk

kesimini kendi tarafımıza çekebiliriz. Osmanlılarm aldıkları vergilerden Kürtleri muaf

tutacağımıza ve onları adaletli davranacağımıza inandırdığımız takdirde, bu yoksul ve

mazlum halk derhal bize dönecektir. Birçok defalar aralarında meydana gelen

anlaşmazlıklar ve davaların çözümü için reislerinden çok batta gelmeyi tercih ediyor¬

lar. Banarın başlarında bulunmasından memnun olmadıklarım belirtiyorlar" (Halfin

S.59)

Osmanlı-lran sınır antlaşmazlığının, uzun yıllar sürmesinde rol oynayan

Ruslar ve İngilizler kendi çıkarlarını egemen kılmaya çılışıyoriardı. Erzurum'daki

Rus konsolosu, İstanbul'daki elçiye şöyle yazıyordu.

"Artık Kürt sorunundaki önemli rol Osmanlılar değil, İngilizler lafından

oynanıyor. Buradaki İngiliz konsolusu, hükümeti, tarafmdan çok önemli direktifler

almıştır. Kürtlerin hareketleri karşısında onlara şiddet kullanmayı kararlaştırmıştır.

Aynı şekilde İstanbul'daki İngiliz sefirinin elinde de gerektiği zaman sürgüne gönderi¬

lecek Kürt aşiret reislerinin listesi var. " diyordu.

Kürtlerin yöneticilerini sürgüne yollamak eski bir adettt. Fakat çözüm değildi.

Akabinde yeni yöneticiler ortaya çıkıyor ve yeni sürgünlerle ancak geçici tedbirieri

133

Page 136: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

alabiliyoriardı.

ingilizler bazende tam saf değişttriyorlardı. Osmanlı-iran sınırının tesbitinideönceleri Ruslaria anlaşıp iki devlet üzerinde baskı uygulariarken daha sonraları

çıkartan Osmanlılarta birteşince (Kınm savaşlan sırasında) bu sefer Osmanlı po¬

litikasından yana ağırtık koydular. Osmanlı kuvvetleri İngiliz silahlarıyla

donatıldılar. Osmanlı askerierini eğittiler hatta Osmanlılar'm İran aleyhine toprak

işgaline destek çıktılar.

1848'de Osmanlılann, İran'lılaria anlaşmazlık konusu olan Kutur bölgesini

tekrar işgali sırasında, İngiliz subaylan, Osmanlılann safında savaşmıştı.

1875 yıllarına doğru İngiltere'nin İran'a kirşi düşmanca tutumunda değişmeler

baş gösterdi Çünkü 1875 Şubatında başlayan Bosna-Hersek hareketi Balkan devletle¬

rine geçmiş, Osmanlılara karşı şütdetli bir savaşa başlamıştı. Balkan uluslarının bir

kısmının Rusya safında Osmanlılara karşı savaşmaya lıazırlanması, Osmanlı hükü¬

metini destekleyen İngiltere'nin İran'a karşı davranışım etkiledi (Halfin Age S. 84-

85)

Islahat Fermanı

Osmanlı devleti Kınmdaki savaşta Batılılara yaslanmıştı. Batılı kapitalistlere

oldukça fazla miktarda borçlanmıştı. Batılılar daha fazla ayrıcalıklar koparabilmek

için Osmanlıları yeni reformlara zortariar. Osmanlılarda çaresizlikle kabullenirier.Tanzimat'ın ikinci aşaması olarak kabul edilen Islahat Fermanı, 1856'da ilan edi¬lir. Bir çeşit anayasaydı.

Islahat Fermanıyla müslümanlara tanınan ayncalıklar kaldınlıyor Osmanlı

vadandaşlığı gündeme getirilir. Elbetteki müslüman kesim bu gelişmeye tepki du¬

yacaktı. Çünkü siyasal üstünlükleri gitmişti. Karşı çıkanlar arasında Ruslar da

vardı Hiristiyan topluluklar içinde ayrıcalıklı olan Rumlardı. Islahat Fermanı

onlann bu ayncalıklannı ortadan kaldırır.

Hıristiyanlar ve Müslümanlar yüzyıllardır Osmanlı ticaretini ellerinde tuttu-

klanndan Batının koruyuculuğu altında ekonomik güçleri nedeniyle bir anda önplana çıkarlar.

Bu ferman vergi, askeriik, memuriuk, eğitim, din ve mezhep farklılıklannı

sözde kaldırıyordu. Tanzimat ve Islahat geleneksel yapıda değişkliklere yol açar."Padişah ve kullan" arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenmeye doğru gider.

Kürt toplumunun ezici çoğunluğunun müslüman olması haliyle Batılılara ve

imparatorluktaki diğer, dini mensuplara tanınan haklara karşı çıkarlar. Kürtler

arasında her nasılsa okumuş ve "aydın" diye bileceğimiz kişiler 'yeni' Osmanlılar

ve daha sonraları İttihat ve Tekakki içinde yer aldıklarında Batı'mn taklitçi¬liğinden öte ekonomik, eğitim vs. gibi köklü değişiklikleri uygulamayıdüşünmüşlerdi.

Kürtler, denetimleri altındaki Ermeni ve Asurtulann kendileriyle eşitsayılmasını kabullenmemişlerdir. Baskı altında tuttukları bu çevrelerin ekonomik

güçlükleri siyasal olmaya başlamıştır. Geleneksel yapılann değişime uğramasıtoplumda tepkiye yol açar. Araya Osmanlı egemenlerinin türtü entrikaları toprak

134

Page 137: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ve sömürü de girince çelişkiler artar. Tanzimat ve Islahat Fermanı Kürtlere mer¬keziyetçi yapının dayatılması biçiminde olmuştur. Devlet Batıdaki il, ilçe, bucakvs. örgüttenmelerini uygulamaya başlar. Toprağın kullanımı için Beyliklerinkalıntılanna yönelinir.

Toprak Ağalığı

Osmanlılar Beylikleri ortadan kaldırmaya kalktığı dönemde köylüleri yan¬larına çekebilmek için 1 858'de yeni bir toprak yasası çıkartır.

Mültezim (vergi toplayıcılan) ve yerel aristokratlarca daha önce topraklar bukesimlerce kendilerine "mal edilmişti."

Mültezimler yüksek faizlerie Ermeni tüccariardan aldıkarı paraları devleteverirler. Devlette verginin toplanmasında onlara kolaylık tanıyarak işlerinekarışmazlar. Halk güçlükle yaşamını sürdürür. Toprağı ekip biçmek köylü içinyük olur. İster istemez toprağın işlenmesinden kopariar. Sultan II. Mahmut toprakyasasında bazı değişiklikler yapar. Fakat esas değişikliği Abdülmecit yaparak.Vakıf topraklanmn az bir kısmı dışında toprağın mülkiyettnin devlete ait olduğunuaçıklar.

Bu yıllarda günümüzdeki tapu uygulamasına başlanılır. Belli bir parakarşılığında toprak kişilere verilir. Ekilebilir topraklar kişilere dağıtılmış olur.

Devlet, bir kasaba veya köyün toprağını bütün bir halka veya bir kaçkişiyevermez. Ayn ayrı parçalar halinde verirdi.

Toprağın bu şekilde parsellenmesi elindeki avucundakini küçük toprak par-çalanna bağlayanlar yine durumlarını düzeltmezler. Süreç içerisinde parası olan¬lar yeni topraklar satın alarak durumlannı güçlendirirler. Küçük toprak sahipleri,büyüklerin yanında maraba olarak çalışmaya başlariar. Aynı durum toprak satınalamayanlar için de geçeriiydi.

Bu kanun, aynı zamanda konar-göçerleri toprağa yerleştirmeye yönelikti.Toprak yasası aşiret ilişkilerini etkiler. Aşirette kişisel mülk ön plana çıkar.

Artık aşiret reis, toprak ağalığına dönüşür.

I. Meşrutiyet

Burjuvazinin kendi alt yapısına, feodal toplumun içinde sahip olduktansonra, üst yapıda değişimin olmaması düşünülemez

18. yüzyılın sonlanndan itiaren burjuvazi Avrupa'da giderek tek tek ülkeler¬

de egemen olmaya başlar. Güçlenen burjuvazi, iktidarı ele geçirme kavgasındayalnızca kendi adına bunu yapmadığını belirterek tüm halk yığınlannı peşindensürüklüyordu. Özgüriük, kardeşlik, eşitlik sloganları toplumda yankı bulur. Feodalyapılar bir biri ardına çöküntüye uğrar.

Avrupa'da anayasalar toplumun bir çok temel yapısındaki değişiklikelre pa-relel olarak oluşturulurken, Osmanlı devletinde gelişme böyle olmaz.

Devlet çöküşe doğm gittikçe daha çok devlet memurluğundan gelmekişilerin çareler araması biçiminde olur. Düşündüklerini birer burjuva reformlarıolarak bütünüyle kabul etmek mümkün değildir. Çünkü kendilerini destekleyen

135

Page 138: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ulusal burjuvalar yoktur. Tek destekçileri komprodoriardır.

23 Aralık 1876'da 12 bölümden 119 maddeden oluşan Anayasa'yı batılı tür¬

den kabul etmek mümkün değildir. Güçler aynlığı biçimseldi. Kuramsal

değişiklikler ise, geçmiş uygulamalardan kötü bir kopuşu ifade etmiyordu.

Padişahlık, Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesine aitti. Halifelik de

Padişahlıkla iç içeydi. Padişah kimseye karşı sorumlu değildi. Bakanları atama

ve azletme yetkisi vardı. Esasta pariemento yerine kendisine karşı sorumlu tutu-

luyortardı.

Para bastırmak, hutbelerde adının okunması, savaş ve barış ilanı,

antlaşmalar imzalamak, ceza ve af etme, partementoyu toplamak ve dağıtmak

padişahın görevlerindendi. Yeni yasalar da çıkarmak, sürgüne göndermek

Padişah'm görevleri arasındaydı.

Sadrazam'ın görevleri yeniden belirienmişti. Pariemento ise Meclis-i Mebu-

san ve Meclis-i Ayan'dan oluşmaktaydı.

Ayan meclis-i doğrudan Padişah tarafından atanırdı. Mebusan, meclisinin 1/

3 ünü aşmazdı.

Şekil olarak I. Meşrutiyet Batı'dakilere tam olarak benzemiyordu. Yani günü¬

müzdeki gibi partementoya karşı sommlu bir hükümet düzeni getirmiş değildi.

Yasama yetkisi hükümdardan partementoya geçmiş değildi. Batıyı taklit

eden bir toplum, onun işleyiş biçimlerini de en kötü bir şekilde kendi siyasal, eko¬

nomik ilişkilerine uyarlamaya çalışırlar.

I. Meşrutiyet, pariementonun variığıyla Padişah'm yetkilerini sımriamayı ge-

ttrmişti. Zaten çok kısa sürmüş 1877-78 Osmanlı Rus savaşının başlamasıyla bir-

likte Padişah anayasayı ve parlementoyu kaldırmıştı.

Osmanlı - Rus Savaşı (1877-78 )

Ruslar, Paris Antlaşmasıyla Osmanlı'lara bir takım istemlerini kabul ettire-

memişlerdi. İmparatoriuktan aslan payını almak için güneye doğru ilertediler. Os¬

manlı savunma hattanm yanp Balkan dağlanna vardılar..

Kürdistan'da da Osmanlılar yenildiler. Ardahan, Doğu Beyazıt kısa zaman¬

da Rusların eline geçer. Ekim ayına gelindiğinde artık Osmanlılar için herşey

bitmişti. Bu arada Balkanlarda 28 Ocak tarihinde ateşkes istediler, ingiltere, Rus¬

ların daha fazla ileriemesine karşı çıkar. Batılı kapitalistler Osmanlı devlettnin sta¬

tükosunu Rusya karşısında savunuriar. Yine İngilizler Osmanlılara şöyle yardım

etmişlerdi. 1877 Osmanlı-Rus savaşında

"R:ıs kuvvetlerinin gerek Kafkas, gerekse Balkan cephelerinde ilerlemeleri

İngilizleri telaşa düşürdü. İngilizler tarafsız görünmelerine rağmen Osmanlı ordusuna

silah ve erzak yardımını bol sayıda arttırdılar ve Osmanlı hükümetini külliyetli miktar¬

da borç altına soldular.

Ayrıca İngiliz subaylan kendi isünleri, ya da takma doğu isimleri altında Os¬

manlı fırkasının yönetimini ele aldı. Layman Paşa, Şebekte Osmanlı topçu birliklerini

yönetti. Süleymn Bey adı altında bir diğeri mayın döşeme işlerinde çitişti. General Koıt-

bil, Erzurum'a gelerek buradaki kuvvetlerin teftişini ele aldı ve Muhtar Paşa'nın resini

müsteşarı oMu..." (s. 92 Halfin Age. )

136

Page 139: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Rus Coğrafyacısı Feynekof 'un, 1877'de "Kürt sorununun Devletlerarasındaki önemi" adıyla Coğrafyacılar Cemiyetinde, ingiliz politikasını şöyleaçıklıyordu;

İngUtere İran'ı Rusya'nm korumasında gördüğü sürece Kürtlerin vatanım buşekilde parçalayacaktır. Çünkü o, İram'm, kendi bölgesinde bulunan Kürtleri göçebeyaşantısından yararkmarak Fırat ve Dicle vadisine inmesini önlemek istiyor. Her ne

kadar Kürt sorununa önem veriyor görünüyorsa da, aslında amacı Kürtlerin durumu¬nu düzeltmek değil, doğudaki çıkarkınm yürütmekti Sonuçta olaylar Kürtlerin alelti-ne meydana gelmektedir. " (Halfin Age S. 84)

Erzurum'daki Rus konsolosunun İstanbul'daki Rus elçisine gönderdiği ra¬porda şöyle anlatıyor.

" Artık Kürt sorunundaki önemli rol Osmanlılar değü, İngUizler tarafmdan

oynanıyor. Buradaki İngiliz konsolosu, hükümetinden çok önemti direktifler almıştır.Kürtler'in hareketleri karşısında onlara karşı şiddet kalkınmayı kararlaştırmıştır^Aymşekilde İstanbul'daki İngiliz sefirinin elinde de gerektiği zaman sürgüne gönderilecekKürt aşiret reislerinin listesi var". (Aktaran Halfin Age S. 84 )

^/ - ?o-fi^^ karşısanda yenilgiye uğrayan Osmanlar, İngilizlerin araya girmesiyleMart 1878 de Sanıstifano'da yapılan bir antlaşma ile Kars, Ardahan, Batun Beya¬zıt ve Şakirt Rusaya'ya kalıyordu. Keza bir kısım doğudaki topraklar da İran'a ve¬riliyordu, ngılizlerin baskısıyla Ruslar daha sonra Beriin'de yapılan antlaşmaylaKutur bölgesinin İran'a bırakılması koşuluyla Bayazit ve Şakint'i tekrar Os¬manlılara bırakıyorlardı. Ruslar, İranlılann Osmalılarta olan müslümanlık birtikte-Jgmı engellemek için İran'a bazı vaadlerde bulunmuş, bunu da ihmal etmemiştiKeza Kürdistan üzerindeki hesaplarından dolayı, İran ile Osmanlılar arasında sü¬rekli bir pazariık vardı, bu Rusya'nın işine geliyordu. Bundan da iyi bir şekilde ya¬rarlanmasını bilmişti. '

1878'de Osmanlı-Rus savaşı meydana gelince, Osmanlılar, Kürtleri ama¬çları için kullanabilmek için dini ve politik liderierini yardıma çağırdılar ŞeyhUbeydullah buna olumlu cevap verdi. 300 kadar silahıyla biriikte yanma bir kısımaşiret reislerini de kattı.

Kürt aşiretlerinin savaşa katılmasını İngilitere de istemekteydi Bazı reisleride onlar ikna ettiler. Bazıları da Osmanlılar için savaşa girmeyi kabul etmedilerKars'daki Cemadanll, Zaylanh, Kaskanh aşiretleri ile keza Dersim aşiretleri buna

örnek gösterebilinir. "Dersimliler, buradaki Osmanh kuvvetlerinin savaşa gitmesi üze¬

rine onların kıskılarım işgal ettiler. Asker toplamaya gelen görevlUeri, harp vergisi me-murkınm sopalarla kovaladıkır. " (Halfin. s.89)

Bazı aşiret reisleri de, Rus diplomatlanna haber göndererek, kendilerinekatılmak istediklerini bildirdiler.

Ruslar savaş başlamadan önce Kürtleri kendi yanına çekmek için yoğunilişkiler kurmaya çalışıyordu. Aynı şekilde İngilizler ve Osmanlılarda faliyet içeri-m'aL .'?'"' Osmanlılar dini duyguları da sıkça kullanıyoriardı. Savaş başlayincaII. Abdulhamit bir fermanla "kafirlere" karşı cihad ilan ediyordu.

Osmanlılar kendilerini tanıyan bir kısım Kürt biriiklerini Erivan'daki Ruslann

137

Page 140: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ileriemesini durdurmak için Erivan cephesine yolladılar. Osmanlılar, Kürt

çoğunluğunu yine yanlanna almışlardı. 10 bin civarında Kürtler'den teşekkül

eden bir ordu da oluşturmuştu. Dini lidertik, ağalık gibi, kummlar yine halkı

peşinden sürüklüyordu. Ruslar savaşın ilk günlerinde Erzurum'a kadar ilertediler.

Ruslar ayrıca Balkanlarda da ilertiyortardı. Osmanlılar'm denetimindeki ülkelere

özgürlük sloganıyla yaklaşan Ruslar, ordaki halklann milli uyanışlarını sömüre¬

rek, Osmanlılann işgal etmiş olduklan yerlerin kendi denetimleri altına girmesine

çalışmaktaydılar.

***

Çariığın, Balkanlarda ve Kafkaslarda ilerlemeleri İngilizleri de ürkütüyordu.

Aralarındaki pazar kavgalan bunun tek nedeniydi. İngilizler taraf ısız görünümleri¬

nin ardında aslında Osmanlılara yardım ediyoriardı. Osmanlılar'a silah ve erzak

yardımını arttırarak, Osmanlıları kendilerine daha fazla bağımlı kıldılar. Hatta

bazı İngiliz subaylan isim değiştirerek Osmanlı ordulanm yönetttler. Kafirlere

karşı müslümanlann birtiğinin propagandası ve sonuçlanndan Kürtler yine zarar

görmüşlerdi.

Osmanlılar bir çok yerde bozguna uğradıkça Kürt aşiretleri de değişik tepki¬

ler göstermeye başlıyorlardı. 1877 Nisan'mda Osmanlı-Rus savaşı çıkınca, Os¬

manlılar hemen dini sloganlara sanlarak halklan savaşa sokmaya çalışıyorlardı.

Şeyh Ubeydullah'da 300 savaşçısını Osmanlıann emrine verdi. Ayrıca bir

çok aşiret önderlerini ikna ederek Osmanlılardan yana çıkmasını istedi. Savaştan

elde edecekleri ganimetlerie güçleneceklerini düşünüyoriardı.

Kürt aşiretlerinden bir kısmmımn savaşa katılması da, İngilizlerin yoğun faaliye¬

ti ve aşiret reislerini satın almaları ile gerçekleşti Aynı zamanda Dersim'deki aşiretler,

Kars Paşalığındaki Cemedanlı, Zeylanlı, Kaskanh aşiretleri ve diğer bir kısım aşiretler

de Osmanlılar için savaşa girmeyi kubul etmediler. Örneğin Dersimliler, buradaki Os¬

manlı kuvvetlerinin savaşa gitmesi üzerine onların kışlalarım işgal ettiler. Asker topla¬

maya gelen görevlileri, harp vergisi memurlarını sopalarla kovaladılar. (Halfin 848

Age S. 68)

Aynı zamanda bir çok aşiret önderi savaştan Rusların galip çıkacaklarını

düşünerekten onlara katılmak istediklerini belirtiyoriardı.

Şeyh Ubeydullah 12 Temmuz 1877'de Kürt kumandanlanna askerierin

hırsızlık ve talan gibi hareketlerine engel olmasını isteyen Ferit Paşaya şöyle di¬

yordu:

"Ben iddia edilen na-ltoş olaylar üzerinde duracağım ve gereken tedbirleri

alacağım. Fakat tarafımdan delillerle sabit olmuştur ki, bazı Osmanlı subayları 7-8

gündür askerlerimizi bütün yiyeceklerden yoksun bırakmışlardı. Ümit ediyorum ki, siz

bu duruma gereken müdahaleyi yapar ve bu hususlara son verirsiniz"

138

Page 141: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Osmanlılar'm, Ruslar karşısında yenilgiye uğramalan kuskusuzki orrinHa rnzulmeyı de getirecekti. Kürtlerin savaşîa din uğruna büyJk kayS vermelerfOs"ST \^ll '^'■"' 9^"^'y°^du. Ama gelecekte ise fayda arın gS;^^^^^de n.ri.Pmfc' ''^^^5'^^»'"'" önemli güç kaybına uğramas^ ontm etk nHkSn

daki K^rt^s^2;:sı^ri;^:s,Su'^ "'^^^"^' ^^^^^^ ^^^^'^^ °^^-//./ ' "^"^'/**f^'■^'■« *«^"' ^ *""'^« «f«İ'3'« düştü, şimdi ordugâhta Şeyh Ubeydu-lUü m 1443 asken, Celalettin Efendinin 880 neferi ve Hamz a EfendVmn 400 askeri

ve Bayazit bölgesinin kumandam:

IJH J^w ' "' ^'^'''* '^'■^'^' "''^""^^' ^"'■' ''**^'-^" '*^^'^'"«^« *«f^«^'^«-- ^-J'/'UbeydulMtm askerleri ise, eski silahkırım atıp yeni sikıhkır alarak ordugahı terk edi¬yorlar. (Halfin. age s. 94) « «.»^ot

mekteydTer"' ''" ""'"" '''^''^" •^^^Ş'"y°^'3'-d'- Onları kendi kurtancılan gör-

wionw°w'i"^"'i'^''-' ^^^'^ Ubeydullah'ı bu sefer İran'daki Kürtleri ikna etmeye aöre-vlendırdıler. Etkisini de buldu. Bazı aşiretler Osmanlıların yanında camfsmavageldiler. Aynı dönemde Rus-İran biriikteliğide sonuçsuz kâhyoSl ^^'^'^^'^^

Kürtler ne yazık ki bir kez daha var olan koşulları iyi deqertendirememi<;iPrve ozelhkle de müslümanlığın etkisiyle Osmanlı safında yer Sar erk^^l,karT ava?m'ıs Z^l-'f--'^^''^""^^'"^ ^°' ^Ç- Şe/h'ubldullah Rula akarşı savaşmış kendi kimliğim on plana çıkartmamıştır. Osmanlı-Rus oazarpaylaşım kavgasında Osmanlı egemenlerini savunmuştur Fırsattan varar^an

tTS^r Sr'd. K.S'f ' ^ı" ""'J '^ ^'^'"s^^'^ğ^ bağnnda taşıyarak hareke-le geçerler. Huşlarda Kurt aşıretlennden yararlanırlar

f;,.!. l^r^^ P^^'f" ^""^ savaşında Çariık, Kürt arasından eskiye oranla dahafazla sayıda alay çıkartmışlardı. Satın alma, gelecek vaad etmenin yanısıra Osmanlıya duyulan öfkenin de payı vardı «""-«nm yanısıra us

u.ı^u^Z^^^^" ^°"'^ ^^' " Nikola,^aralannda Cafer Ağa, Şikaklar Bedirhan veederek Kürtl'rfr" ^''' ^'^i aşiret reis ve ileri gelenler^Rusya ya davetederek Kurtlen kazanmaya giderier. Çağnlılarm davete gidip gitmedikleri bilinrr^-

v.n.ıf^""T'"^'' ''^^^■^^ ""' '^^^§' 2°"''3S'. Hersek'de ve Bulgaristan'da özeri<yapttarm oluşmasını kabullendiler. Rusya ayrıca, boğazlardan serbestçe aecmphakkına kavuşuyor ve savaş tazminatı da alıyordu. ^^^'^'°^" serbestçe geçme

13 şûb^Sd^p^So^ S^^^^r"'^' ^^^"^' ^^"^"^'^- ''''^'^'elinde^^KSvnrSI'R''^''?''''.^'''^^'''^ ""^^"'^'^ Osmanlılar Ruslar'ın(CtefarosS^^^^^^^ ^^'^'^^^^ ^^^- a^'"^'^*'- S--^a Yeşilköy

Karadağ Sırbistan ve Romanya'nın bağımsızlıkları kabulleniliyor, aynca Bul-

139

Page 142: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

garistan'ın özerkliği tanınıyordu. Osmanlı askerleri Bulgaristandan çıkacaklardı,iki yıl süreyle Rus askerieri ve Danışmanları bu ülkede kalacaklardı.

Ayastofanos antlaşması, İngiltere, Almanya, Avusturya tarafından kabulgörmeyince, 13 Temmuz 1878'de Beriinde yeniden toplanılarak bazı düzenleme¬lere gidildi Bulgaristan üçe ayrıldı. Makedonya ve Doğu-Rumeli ve özerk yapılaroluşturulmasına gidildi. Kars, Ardahan, Batun Ruslar'a verildi. Bosna-Hersek üze¬

rinde Avusturya haklan tanındı. ^ . -,ingiltere'ye Ruslara karşı Kürdistan'ı savunmak koşuluyla Kıbrıs adası veni-

di.Osmanhlar açısından yenilgi korkunç boyutlardaydı.

1881 'de Tunus, Fransızlar tarafından 1882'de Mısır, ingiltere tarafından

işgal edildiler. , ^ , r^ ,Her iki kapitalist ülke bazı nedenler ileri sürerek bu ulusları feodal Osmanlı

devletinin elinden alıp kendi kapitalist sömürgeci ilişkileri içerisine alıyoriardı.Bulgariar ve Yunanlılar arasında Rumeli bölgesi, keza Bulgariar, Sırplar,

Yunanlılar, Arnavutlar arasından Makedonya sorunu, Bosna-Hersek üzerinde

Avusturya, Sırp anlaşmazlıkları vardı.II. Abdulhamit, bu çatışmalardan yararianmak istiyordu. Bunda da başarılı

oluyordu. Biçimi ne olursa olsun tek istemi Osmanlı Devletine vergi verilmesiydi.Osmanlı-Rus Antlaşması, Rusya'nın rakipleri olan. Batılı devletterin, Os¬

manlıları desteklemesinin nedeni olmuştu. Ruslar, Osmanlı topraklarını ısgal et¬tikçe, bu devletler Ruslara baskı yaptılar. Öyleki Rusya Kutur'un iran'abırakılması halinde Beyazıt ve Şakirt'i Osmanlılara iade ettiler. Kutur bölgesi 30yıllık bir çekişmeden sonra İran'da kalıyordu. Fakat yine de bu bölgedeki olaylar

çeşitti biçimlerde sürüp gitti.1877-78 Osmanh-Rus savaşı sırasında Kürt aşiretlerinin tarafsız kalmalarını

veya Ruslaria birtikte hareket etmelerini engellemek ayrıca kendileri için ayaklan¬ma koşullanm ortadan kaldırmak için Van, Erzurum, Bittis bölgelerine Vezir YusufPaşa, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas'a Abidin Paşa başkanlığında Islahat heyettenyollarıır. Bu heyetlerin amacı en son durumları tahlil etmek aynca yörenin ileri ge¬lenleriyle koşuşup onları devletin polittkasma uygun davranışa göre yönlendir¬

mekti. .. ..Diyarbakır'a yollanan Abidin Paşa 100'e yakın aşiret resini Batı'ya surgun

ettirir. Viranşehir Milli Aşiret reisi ibrahim Ağa ile Miranlı Mustafa Hato'da sürgün¬

ler içindeydiler.

Milli, aşiret reisi İbrahim Ağa, sonraki yıllarda Hamidiye Alaylanmn unlu bir

Paşası olur. Bir kaç seferde isyan eder.Abidin Paşa Islahat (refom) yoluyla hareket etmeyip sürgün politikasını ha¬

rekete geçirince İç işleri Bakanlığı Kürdistan'da bu yolla o koşullarda başarı

sağlanamayacaklarını düşünerek ;

"Diyarbekir vikıyetinin bu kadar kişinin yargılanmadan sürgün edUmesi doğru

olmadığından, suçluların yöntemince mahkemelere verilerek çıkacak kararlara göre

cezalandırılması gerekirken, buna aykırı davranışım zorunlu gösterecek belgelerin

acele gönderilmesi ve bundan böyle bu gibi kanunsuz girişimlerde bulunulmaması..."

şeklinde telgraflar gelmeye başlar. (Cemal Bardakçı, Anadolu isyanları s. 126-

127 İst. 1940)Abidin Paşa, asıl görevi olan Sivas Valiliğine döner.

140

Page 143: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Şeyh Ubeydullah Nehri Isyanı-I

1836'da Markavur bölgesinde yaşayanlar vergilerini Şeyh Taha'ya veriyor¬

lardı. Şeyh Taha ölüncede oğlu Ubeydullah'a vermeye başladılar. 1872'de Urmi¬

ye ve Hoy hakimi Yusuf Han, iran'a vergi verilmesini istedi. Fakat bu kabul edil¬

meyince Şah, Yusuf Han'ı bu işle görevlendirerek zoria almasını istedi. Yusuf

Han'da bölgenin bir çok yerini katliamlardan geçirdikten sonra bir çok ganimet

mallarıyla geri döndü. Şeyh Ubeydullah'da Osmanlılardan yardım istedi. Yardım

etmedikleri taktirde de ayaklanacağım bildirdi. Osmanlılar bundan endişelendiler.

Endişelenmekte haklıydılar çünkü Kürdistan'da Şeyh'in oldukça büyük nüfu¬

zu vardı.

"Ubeydullah, Van'ın güneyine düşen köyünde adeta kiiçük bir Çar gibi yaşıyor.

Geniş bir dini etkinliği olan Ubeydullah'ı ziyaret için her gün bir hayli insan buraya

taşınır, onun eşiğini öpmek için can atar. Dini etkinliği yalnız Kürdistan'da değü,

İstanbul'da saray erkânı üzerinde de vardır. Hükümetin ileri gelenleri ona büyük bir

saygı beslerler." (Curzondan aktaran Halfin Age s. 79)

Bu durumu doğrulayan bir belgede Rus seferinin Ubeydullah hakkında

yazdıklarıdır.

"Ubeydullah Hicaz'a giderken İstanbul'a da uğradı. Buradaki vezirlerin birçoğu

gidip onu ziyaret ettiler. Önünde yerlere kapandılar ve elini öptüler. " (Age. S.79)

Bu kadar itibarlı olan bir Şeyh'in tavır değiştirmesi kuşkusuz ki Osmanlıları

ürkütecekti.

O günlerde Kürdistan'daki durumu (1879) rapor eden Rus konsolosu şöyle

yazıyordu.

"Burada yaşıyan halkın ne iş, ne de hayat garantisi var. Bir tecavüz karşısında

kendilerini koruyacak idari bir mekanizmadan tamamen yoksundurlar. Derebeylik dü¬

zeni, dini taassup ve mülk sahiplerinin tahakkümü bu halkın sırt kemiklerini

çatırdatmakta ve leylilerine gelişerek herşeye engel olmaktadır. Buradaki halk kişiliği

ile ailesi ve emeği ile zulüm idaresinin tasarrufu altındadır. " (Halfin Age S.27)

Yine bu durumu Halfin raporlardan şöyJe aktarıyor.

Osmanlı Yöneticileri fırsat bulunca mevcut senenin vergisi ile yetinmiyor, gele¬

cek senelerin vergilerini de bunlardan istiyordu. Halkın ödeme takatsizliği

karşısında İse, mevcut malına haciz koyuyordu. Erzurum'daki Rus konsolu¬

su; "aşırı baskılar ve zulümler İle ellerinden malları alınan Kürtler çaresizlik

içinde tjazen kendilerinden bazen de mahalli Osmanlı yöneticileri İle

müşterek soygunculuk hareketlerine kalkışıyorlardı, "diyordu.

"Osmanlı hükümeti Kürtlerden tabii vergi adı altında ayrıca bir taktın vergiler de

alıyordu. Ki bunların başında yol vergisi geliyordu. Ve onları topluluklar halinde yol

yapımında kıllamyorlardı. . Örneğin; Erzincan'dan Diyarbekir'e kadar yapılan yolda

141

Page 144: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

çalıştırılan Dersimliler bunun en canlı örneğiydi

Balkan savaşı sıralarında İstanbul, Kürdistan'a haber gönderiyor; mal üstüne

inal istiyordu. Ve asker üzerine asker talep ediyordu. İstanbul'un hizmetinde çalışan

Kürt aşiret reisleri de bu hususta ellerinden geleni esirgemiyorlardı. Özellikle Der-

siın'de dayanılmaz faaliyetleri için Bab-ı ali'ye hizmet eden satılmış reislerden kurtul¬

mak için mücadeleye başladı. İlk olarak Dersim kaymakamı Calabi Bey ve ailesinden

otuz ikişiyi öldürdüler. (1875) Ve buna benzeri olaylar takip etti " (Ağe S.80 )

Osmanlı- Rus savaşı bölgede çok büyük tahribatlar yaratmış. Bu savaşa bir

çok aşiret katıldığı için insan kaybı ve üretim düşüklüğü mal yokluğu iyice

çoğalmıştı. Hastalıklar kol geziyordu. Osmanlılar Kürdistan'daki variıkları gereği

halka hiç birşey vermemişler tersine hep almışlardı. Hakkari bölgesinden savaş

vergisi, normal vergi adı altında alınan vergilerin toplamı milyonları tutuyordu.

Bazen de aldıklarının karşılığında makbuz vererek "ilerde ödenecek" deniliyordu.

Savaş sonrasında ise makbuzların vergiye sayıldığını ilan ediyoriar.

Osmanlı-Rus savaşı, devlettn bir çok kademesinde boşluklar yaratmıştı.

Yolsuzluk ve rüşvet sürekli artış gösteriyordu. Hemen bir çok yönetici aslan

payını almak için türiü yöntemleri uyguluyoriardı. Bu durumdan ordu da etkileni¬

yordu. Askerier de yokluk içindeydiler. Böyle bir durum karşısında ordunun

başanlı olması zaten beklenemezdi.

Diyarbekir'deki konsolos, İstanbul'a Rus seferine şunları yazıyorydu:

"Askerler, üç yıldır maaşlanm alamıyorlar. Bu nedenledir ki, savaşma kabiliye¬

tlerini yitirmişler. Elbiseleri pejmürde, başlarında birer keçe küllah ve çoğu yalınayak.

Ordunun ileri gelen subayarmdan birisinin mülkiye amirinin karşısında ağlayarak, as¬

kerlerin birikmiş olan kırk aylık maaşlarına karşılık, hiç olmazsa tütün parası ■olarak

beşer kuruş verilmesi için yalvarmasına tanık oldum," diyordu. (Age S.98)

Subayların ordunun ihtiyacını karşılayabilmek için yaptığı şey doğmdan

halka gitmekti. Halktan değişik yöntemlerte ve öncelikle de zorta vergi adı altında

gasp yapıyorlardı.

Kürt aşiretleride buna karşılık boş durmuyoriardı. Rus konsolosununda

doğru bir biçimde değerlendirdiği yakında Kürtlerin ayaklanabileceği, sezgisi gi¬derek boyutlamyordu.

"Mardin sancağından gelen bir haberde, hükümetin buğday ambarına

saldıran Kürtler ve diğer mahalli sakinlerle devlet kuvvetleri arasında mey¬

dana gelen çatışmada bir hayli yaralı ve ölü bulunduğu, sonuçta Kürtler'in

aç olan aileleri için elli çuval kadar buğday kaçırablldlklerl bildiriliyordu. Dl-

yarbekir'den gelen haberlerde ekmeğin kilosunun yetmiş kuruşa çıktığı ve

buna karşılık vurguncuların hala satış yapmaktan kaçındıkları bildiriliyordu.

Satışlar da ancak polis ve jandarma yönetiminde yapılıyordu. Bu tip olay¬

ların her tarafta yaygın hale gelmesi, beklenilen sonucu doğurdu. Kürdis¬

tan'da yer yer ayaklanmalar başladı.

Mazıdağ'da yine vergi için gelen görevlilere halkın karşı çıkması, silahlı

çatışmaya yol açtı. Bunu bastırmak için Diyarbekir ve Mardin'den gelen hükümet kuv-

142

Page 145: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

vetleri köyleri yakıp, yıktılar. Halkın ellerinde olam zorUı alıp, en ufak bir acuna hissi

duymadılar. Bunun benzerini Van'daki okıy izledi Bu sıralarda Hakkari ve civarında

açlıktan, sefaletten ölen halkın yüzde doksansekizini Kürtler oluşturuyordu.Nitekim, Dersiın'de yine vergi ve zorla mal gaspetme nedeni ile meydana gelen

şiddetli çarpışmalar sırasında, birinci fırka kumandam Fazh Paşa İstanbul'a çektiği

bir telgrafta, uyguUımamn usulsüzlüğünü bildü-iyor, Dersiın'de Derviş oğlu Hüseyin'inhalkı ayakkındırmak için önder olmasının, onlara Iterşeylerini akırak dağa çekilme

tavsiyesinde bulunmasının, meydana gelen çatışmakırda Osmanh kuvvetlerince çembe¬

re alınaııkırdan sonra bir çoğunun ölmesinin tek nedeninin zulüm derecesine varan

yolsuz Imreketlerden doğduğunu anlatıyor ve bu şüldet polüikasına son verilmesini isti¬yordu. "

Osmanlı'ya bağımlı Kürt aşiretlerinin yanı sıra İran'da da benzer bir durumvardı. Bir çok Kürt Rusya'daki dummu daha iyi görüp çartık denetimi altına qiri-yorlardı. ^

Erivan'daki yöneticiler göçmenlerin sürekli geldiğini, merkeze hemen hergun bıldınyoriardı. Fakat Çariık yöneticileri İran'a müracaat ederek bu göç olayınıönlemesini istiyordu. İran'da bu konuda daha ciddi tedbirler almaya başlar.

Hakkari civanndaki Botan ve Badiyan aşiretleri harekete geçince Os¬manlılar da Erzurum, Erzincan, Diyarbakır ve Siirt'teki güçlerini harekete geçirtirDeyh't Kurt aşiretlerini yenilgiye uğratıriar. Ayrıca, 35 Kürdü idam ederier Hüse¬yin Paşa İdaresindeki Kürtlerde Siirt'i alırlar.

Erzurum'daki Rus konsolusu, Kürtlerin, Bedirhanlar dönemindeki gibi yinebağımsızlıkları için savaştığını yazar. Fakat ayaklanan Kürt aşiretleri yenilgiyeuğratılırlar. Hüseyin Paşa Cizre'de yakalanır ve İstanbul'a getirilir. OsmanlılarKürtlen İran'a karşı kullanmak istediklerinden diğer aşiretlere karışmazlar. Böylebir politika aynı zamanda Kürt aşiretlerinin biriiğinin önüne geçiyordu. Keza aşiretreisleri çeşitli biçimlerde elde edilerek kendi polittkalannm sürmesini sağlıyoriardı.

Botan ve Badiyan aşiretlerinin yenilgiye uğratılmalarmdan sonra Hakkari veNeçe'de yeniden ayaklanmalar oluyordu. Bu sefer 50 yaşına gelmiş olan SevhUbeydullah ayaklanmıştı. ^ -^ v / .

"Son Rus-Osınanh savaşından sonra Şeyh Ubeydullah, geniş ölçüde bir hareke¬

tin planlarını tasarlıyordu ve aşiretlerin etrafında toplanmasına çalışıyordu.

1878 yılının sonlarında Tahran'daki Rus diplomatlarının kulağına, Şeyh Ubey¬

dullah'm bağımsızlık için harekele geçeceği ve merkezi Musul olmak üzere bağımsız

bir Kürdistan devleti kurmak niyetinde olduğu söylentüeri gelmeye başlamıştı. " (Rusdış politik arşivi. Genel konsolosun mektuplan, aktaran Halfin Age s. 101)

Ubeydullah Mısır Hidivi ve Mekke Şerifinden yardım için söz aldığı da söyle¬niyordu. Ayrıca Sultan'm Şeriata aykırı davrandığını da belirtiyordu. Kürdistan'dahalk Şeyhten ümit bekliyordu. Şeyh'in elinde isyan için bir çok malzeme vardı.

Şeyh, bu arada İstanbul'a elçi de gendermiş halkın ızdıraplanna çare bul¬masını istemişti. Ubeydullah isyanı öncesi hakkında VVilliam Agealton şöyleyazıyor: '

"1880 yılında Amerikah ünlü misyoner ve tanınmış Dr. Joseph. P. Cochran,

143

Page 146: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Rızaiye (eski Urmiye) şehrindeki hastanesinden çıkarak, Osmanh devletinin Şemdinan

bölgesinde buluttan ve bir kısım da Şeyh Ubeydullalt'ın nüfuzuna boyun eğen Asurlu-

kır'm bu uzak köylerini ziyaret etmek için dağlara doğru yol aldı. O ziyaret sırasında

Amerikah doktor ile bu Kürt lideri, yani yerii Hıristiyan çokça ödürmüş, takın etmiş,

onlara terör uygulamış olan, fakat buna rağmen misyonerlerin Itayraıtltğtm, hatta

bazen saygısını kazanan bir halkın lideri arasında sağkıın bir dostluk doğdu. O zaman¬

ki dostluklardan biriydi bu dostluk

Denildiğine göre Dr. Cochran Şeyh'in yakalanmış olduğu müzmin zatürre'yi te¬

davi edip şifa bulmasına çalışmış ve Şeyh kendisine, Kürtlerin, Osmanlı-İran egemen¬

liğinden kurtulmak için Amerikan ve İngiliz hükümetlerinin yardımlanm sevinçle

kabul edeceklerini söylemiştir. Gerçektende Şeyh, 1878 yümda Amerikan Konsolosuna

gönderdiği mektupta Kürt ulusunun kendi varlığına ve benliğine sahip bir halk

okluğunu belirtmiş ve Osmanh Hükümeti üe İran Hükümetinin basktlanıtı

eleştirmiştir." (W Agelton, Mahabat Kürt Cum. s. 28)

Şeyh Ubeydulah'm bölgedeki çalışmalarını yabancı devlet görevlileri duyun¬

ca hemen harekete geçerek bölgeye adamlarını yollariar.

Ermeni gazetesi "Murç" ta Tanık ismiyle röportaj yapan M. Bağdasaryan M.

Badasaryon Asurluların bulunduğu Hakkari (çülmerik)'ye gelir.

"Bu dağlı din adamının basU ve sade görünüşü ve davranışı üzerimizde büyük

bîr etki bıraktı. Onun yanında ne Siıtot (yüksek Ruhani meclis) ite Prokuror (ditti ku¬

ruluşun sivil memuru), ne katib ve ne de sayman vardı. Etrafında yalnız bir kaç uzun

boylu yiğü delikanlı bulunuyordu... Bizimle Türkçe konuşuyordu. Şüphesiz ki konu

Kürt ayaklanması üzerine idi Mar Şimon ne zaman ki Şeyh Ubeydullah'tan bir mek¬

tup aldığım ve mektubunda çok önemli bir iş için Onunla kendi makamında görüşüp

fikir teatisinde bulunmak istediğini söylediğinde ve mektubuna, bu işin Bab-ı Ali'nin

emri ve talimatıyla başlayacağını da eklediğinde hayretler içinde kaldık.

Peki siz kendisine ne dediniz?

- Hiç bir şey. Yalnız Ona bizim beş Melik'imiz vardır ve bunlar tnUli kader tayin

edici konularımızda karar verirler. Bundan dolayı ona ınüracat edip bir genel to-

pkııttıda, benim sizin (Ubeydullah'm) yatımıza gelip gelmiyeceğimin karar altma

alınması gerektiği söyledim.

- Acaba bu cevabınızın Şeylı'i doğrudan doğruya incitip. Onun Süryanilere karşı

düşmanlığım tahrik edebileceğini düşünmediniz mi?

- Böyle bir şey mümkün olabilirdi Fakat ben Meliklerin haberi olmadan gidip

gitmemem konusunda kendim karar veremezdim. Sonra suda var ki 1842 'de Kürtler

tarafından bize yapılan böyle bir davete kanarak Ulusumuz dehşetli bir şekilde zarara

girmişti Bunlan çok iyi büiyorsuttuz zannederim.

Acaba Kürtleri kendi etrafında toplamakta Şeyh'in amacı sizce ne olabüir?

Şephesiz ki geçen savaş esnasında onun Celalettin ile birlikte Beyazit'te General

Der Ğugasov ordusu karşısında korkunç yenügisi hatırlanmaktadır.

144

Page 147: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Bir sefere girişmek? Kime Karşı? Nereye ?

Onun Van üzerine hücum edeceği bence aşikardır. Çünkü, Celalettin ve Ubey¬

dullah BeyazU'e gitmeden önce Van'da savaş meydanından zaferle döndükleri zaman

çoğunluğu Ermeni olan bu büyük şehri kılıçtan geçirip talan ederek temelinden

yıkmaya and içmişlerdi Fakat aksine yenik ve baskın eğik oUırak ancak zor bela can¬

larım kurtarıp Van'a geldiklerinde, Sultan'm özel emriyle oraya gelmiş okm Osmanlı

Paşası, Celalettin'i zehirleterek öldürttü Ve Ubeydullah'a da hacca gitmesi için

Mekke'ye hareket etmesi talimatı verildi işte Şeyh Ubeydullah şimdi o öcü yerine ge¬

tirmek istiyor.

Peki ama bu takdirde O doğrudan doğruya devletle karşı karşıya gelir. Çünkü

Sultan Ona kendi vatandaşlarının öldürülmesi için vermez

-Bikıkis, Bay Konsolos, şunu size çok emin olarak söyleyebilirim ki Sultan'm hü¬

kümeti değil O'na engel olmak. Şeyh'e bu korkunç amacım gerçekleştirmesi için do-

layh veya dokıysız yardım büe eder. Bizi, yani Süryaıtileri 1842'de müthiş bir şekilde

kırdtrtan kimdi? Sultan Mecü! Lübnan'da Marottit Hiristiyanlan ve Kilikya'da Erme¬

nileri 1862'de öldürten kimdi? Sultan Aziz! Ve nihayet daha iki sene önce Rumeli'de

(Bulgaristan) onbinlerce Hıristiyattı öldürten kimdi? Sultan HaınU değil miydi? Şu

halde bay Konsolos, görüyorsunuz ki kendilerine bağh Hıristiyan bütün halkların

hepsini fark gözetmeksizin sürgün ettirme, kırmak, git gide tamamıyla yok etmek Os¬

manlı Sultanlarının geleneksel siyasi itüeliğidir. Kürtler önceleri bizler gibi silahsız,

müdafasız Hıristiyan halkları eski Şeyhaıte tüfekleriyle öldürürlerdi, Italbu ki şimdi

onlar tepeden tırnağa kadar aynalı, martin ve 16 darbeli harika VVînçestler tüfekleri üe

donatılmışlardı. Acaba bu tür yeni Avrupai son model silahları onlara kim verdi?

Kim? Sultan Hamid'den başkası mı? Ve hangi amaç için? Zannederim bunu

yamtkımaya gerek yoktur. (Garo Sasuni, Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketleri ve Er-

meni-Kürt ilişkileri 15 y. yıl'dan günümüze, IVIurç gazetesinin (3-7) sayıları

arasında olaylara ilişkin geniş açıklamalar yapılır.

M. Bağdasarayan ile İngiliz konsolosu Şemdinan'da Şeyh Ubeydullah ilegörüşürter.

Konsolos, Şeyh Ubeydullah'a Avrupa büyük devletleri, özellikle İngiltere, Os¬

manlı Devletinin barış içinde kalmasını istiyorlar ve İngiltere Osmanh devletinin to¬

prak bütünlüğünü her ne şekilde olursa olsun garanti ediyor. Büyük devletlerin almış

oldukları karar gereğince, doğu vüayetlerinde reformlar yapılarak Ermeni ve Süryani

Hıristiyanlarının durumu iyüeştirilecektir. Konsolos, Kürdistan'ın her yerinden Kürt

ileri gelenlerinin Şemdinan'a toplanmış olduğunu ve bundan dolayı sözü geçen vilaye¬

tlerde bir isyan patlayacağı hususunda dedikoduların yayılmış olduğu haberini

aldığım ve Şeyh'in de nüfuzlu yüce bir insan okluğunu bildiği için, kendisinden

gerçeği öğrenmek ve onun sayesinde çıkabilecek her hangi bir kargaşalığın önünü

almak istediğini belirtti

Tecrübeli ve diplomat bir kişi olan Şeyh Ubeydullah, kendisinin ve bütün Sunni

Kürtlerin Sultan'm sadık vatandaşları olduğunu, herhangi bir kargaşalık çıkarma tıi-

145

Page 148: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yetinde olmadıklarını ve Sultan'm iyi niyetti himayesi altında, ülkenin barışı için her

türlü gayreti göstermeye hazır olduklarını belirtti Kürtlerin toplanma nedenini ise

onların kendisinin "haç seferini" tebrik için geldiklerini ve sadece bunun dini bir

hürmet davranışından gayrı bir şey olmadığım sözlerine ekledi

Konsolos bu konuda Şeyh 'e şöyle bir soru yöneltir:

Bu dağlarda telgraf irtibatı yoktur. Bu kadar çabuk bütün bölgelerin Kürt li¬

derleri ne şekilde haber alabildiler?

Mekke'den dönüşümde İstanbul'dan geçiyordum, oradan Kürt beyliklerinin

bulunduğu yerlere telgrafla Şemdinan'a varış tarihimi bildirmiştim.

Konsolos göründüğüne göre Ubeydullalt'ın bu açıklamalarına ikna olup Van'a

geri dönmek üzere yola çıkar. Yolda Çulamerk . bölgesinde bulunan Süryani

Başpiskoposu ile görüşür. Bu Başpiskoposun dini seviyesi Mar Şimon'dan daha yük¬

sekti Çünkü, Mar Şimon daha yüksek seviyede olan bu Başpiskopos tarafından vaftiz

edilmişti 80 yaşında bir ihtiyar olan bu Ruhani lider bütün bir gece boyunca Konsolo¬

sa aşağı yukarı tam bir asrın tarihini anlattı ve Ermeni ve Süryani Hiristiyanlannın ne

denli büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalmış olduklarına Onu ikna etti Konsolos

oradan, tehlikeyi İstanbul elçiliğine bildirmek için hemen yola çıkar. Başkale'den ge¬

çerken Ermeni asıllı fanatik bir Türk olan Kumandan Paşa üe de bir konuşma yapar.

Sözü geçen devlet memuru da Kürt tehlikesi hakkında, Süryani piskoposunun el¬

çiye söylediklerinin yakmen aynısını söyler ve sözlerine Sultan Hamid'in belalı bir Sul¬

tan olduğunu ve butta benzer birisinin şimdiye dek Osmanlı tahtına oturmadığını da

ekler.

Konsolosu en çok endişelendiren, Osmanlı Paşası'mn şu ifadesi olur. Paşa şöyle

konuşur: "Reform planına çok yanlış bir şekil verilmiş ve planın uygulanışı da çok

yanlış olarak gerçekleştiriliyor. Çünkü, bu reforum projesinde yalnız Ermeniler ve

Süryaniler, başka bir deyişle yalnız Hiristiyan unsurlar ele alınarak, Kürt unsuru

'vahşi başıbozuklar' olarak nitelendirilerek büsbütün reform planının dışında

bırakılmışlardır. Buranın en eski yerleşik halkı olan Kürtler incillildiklerinden büyük

tahribatlar doğurabileceklerdir. .."

Durumun gerçekten endişe uyandıracak şekilde olduğunu anlayan konsolos te¬

krar Van 'a geri döndüğünde hazırladığı raporu İstanbul'a bir an bile gecikmeden gön¬

derir. (G.Sasuni Age s. 99-100)

Şeyh Ubeydullah'm ayaklanmasını önlemek için İstanbul, Van müttüsünü

görevlendirdi. Müftü, Şeyh'in isteklerinin yerine getirileceğine dair söz verdi.

Ardından Osmanlı ordu kumandanı Semih Paşa da bir çok kez Ubeydu-

llah'la görüşmüş, fakat Semih Paşa'nın ne telkinleri ne de vaatleri Ubeydullah'ı

tatmin etmedi. İlişkiler gittikçe olumsuzlaşıyordu. Üstelik yer yer çatışmalar da

oluyordu. Vergi için askerierie gelen tahsildariaria halk arasında çatışma çıkmış

ve neticede 40 Osmanlı askeri öldürülmüştü.

Şeyh Ubeydullah adamlannı Iran Kürdistan'ına da yolladı oradan da güç

sağlamayı düşünüyordu. Aynca Ruslara da adam yolladı. Ruslar, Ubeydu¬

llah'ı,desteklemekten kaçındılar. Ubaydullah Ruslara şantaj yaparak kendileri

146

Page 149: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yardım etmediği taktirde İngilizlerden yardım isteyeceklerinide söylemekten geridurmadılar. Böyleliklede Ruslardan yardım göreceklerine inanıyorlardı. Ruslar osırada Osmanlılaria var olan statükonun devamından yana olduklanndan bu te¬klife olumlu cevap vermediler. Çariığın, İran'daki Kürtleride kapsayacak bir Kürtdevletinden yana düşüncesi yoktu. Çünkü İran'la ilişkileri zaten "iyi" idi.

ingilizler ise o sıralarda Kürdistan'da bağımsızlıktan yana değildi. Bölge hal¬klannın sürekli olarak çatışma ve sürtüşme içinde olması ingilizlerin daha daişine geliyordu. Böylelikle bu halklan birbirine karşı kullanıp kendi konumunu gü¬çlendirmekten başka bir düşünceleri yoktu. Kaldı ki 1877-78 Osmanlı-Russavaşında Osmanlı devletinin yanında yer alan İngiltere bunun karşılığındasavaşmadan Kıbns'ı da almıştı. Bu derece "iyi" ilişkiler içinde olduğu bir devletekarşı farklı davranması söz konusu olamayacaktı. Aynı zamanda Osmanlı devle¬tinde reforrm yapılmasında öncülük edeceklerdi. Bu konuda Boti atta şöyleyazıyor:

"İngiltere hükümetinin amacı, gönderilen görevlilerin çeşitti kurumlarda daimi

yönetici olmalarım sağlamak, böylece devletimizin buradaki polüikasmı tam olarak

güvence altma almaktı." (Küçük Asya Takririleri S.3 Aktaran Halfin Age s. 104)

Bu anlayış doğrultusundaki çalışmalar kısa zamanda ürün vererek İngilizpolitikasının saray çevresinde önemli gelişmeler kaydettiğini göreceğiz. Busıralarda Osmanlılar İngilizlere oldukça güveniyoriardı. İngiliz komutanlanm kendiordulanmn başına bile getirmekten çekinmiyoriardı. Bu anlayış sonraki yıllardaAlman yakınlaşmasında da görülecektir.

İngilizler sarayla bu tür ilişkileri sürdürmelerinin yanı sıra Kürt beyleri ile deilişkiler kurmaktan kaçmmıyoriardı. Amaç İngiliz etkinliğini kurmak olduğundandaha farklı bir şey beklemek zaten anlamsızdır.

İngilizler, Ubeydullah'm çalışmalanm dikkatle izliyorlardı. Aynı zaman daUbeydullah'ı kazanabilmek içinde çabalıyorlardı. İran ve Osmanlılar arasında birKürt devletinin ortaya çıkması halinde buna karşı tavırsız kalamazlardı. Üstelikİngiliz denetimini kurmak gerekiyor. Kim\\en" İngilizlerin Şeyhi desteklediğiniyazar. (Halfin)

"Kıtlık olan yerlere yardım perdesi altında çeşitli Allah ve para yardımı devam

ediyordu. Başkale'deki diğer bir görüşmede Kmyton, İngiltere hükümetine iletmek

üzere bir mektup aldı. Bu mektupta Şeyh, kendi amaçlannı belirtiyor ve artık yek-

vücut olmuş ^bulunan Kürtleri, birbirlerinden ayrılmalarının olanaksız olduğunu

yazıyordu, İngiltere'nin dışişleri bakanı Gramfil'e yazdığı mektupta, Ubeydullah'm

İran'daki Urmiye bölgesi vadisine ve İran'daki Amerikan misyonerlerine yazdığı mek¬tubun içeriğinden söz ederek, şöyle diyordu:

"Şeyh Urmiye hakimi ikbah Devleye ve Amerikan misyonerlerine gönderdiği

mektupta, yakında silahlı kuvvetlerin başında oğullarını göndereceğini, gerek İran ve

gerek Osmanlılar tarafından özellikle son zamanUırda Kürlere verilen zararlar

karşısında gereken tazminatı isteyeceğini, gerçek amacının da kendi topraklarında

bağımsız bir kurt devleti kurmak niyeti olduğunu belütiyordu." (Mavî Kitap, Os¬

manlılar 1881 s. 16 Aktaran Halfin Age s. 106)

147

Page 150: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Garo Sasunu ise Şeyh'in Urmiyedeki Amerikan konsolosu aracılığıyla İngiliz Genel Kon¬

sülüne iki şikayet mektubunun yollandığını belirtir. Şikayeti meklııplannda iran'daki

Kürtlere karşı yapılan kötü uygulamalar eleştiriliyor. Ardından da iran'a ilişkin

girişimlerde bulunacağım belirtiyor. Şeyh Raporunda; Şuca-i Dawle'nin 50 Kürdü

astırdığını 100 bin tümen para cezası aldığını keza Han Mıırni Dawle'ııin bazı Kürtleri

tutlııkladığını ayrıca 25 bin tümen para cezası kestiğini ve yine Mahabad yöneticisinin

Mangurlu Hamza Ağa'ya düşman olduğunu Hamza Ağanın aralarında gelişen bir olay¬

dan sonra aşiretiyle birlikle dağa çıktığını belirtir. (Bak. G. Sasunu. Age S. 102)

"Ağustosun ilk günlerinde, ikiyüzyirmi aşiret reisinin katıldığı toplantıya

başkanlık eden Şeyh Ubeydullah; bağımsız bir Kürdistan'ın gerçekleşmesi için son ola-

naklanna kadar çarpışacaklarını, kanlarını emen bu iki devletin boyunduruğundan

kurtulacaklarını anlatan sözlerini büirdikten sonra, uygulanması gereken savaş planı

görüşmeye başlandı.

Kararlaştırılan ilk plana göre, aynı anda İran ve Osmanlı İmparatorluğu üzerin¬

de harekete girişilecekti Mankur ve Mantis aşiretleri Osmanlı sınırındaki kendilerine

yakm Osmanh kuvvetleri ile birleşip Şeyh'in büyük oğlu Gazi Mehmet Suldık'm yöne¬

timinde önce Revanduz'a saldırıp orasını işgal ettikten sonra Bağdat üzerine yürüyece¬

klerdi Şeyh Ubeydullalt'ın Van'ı işgal için harekete geçtiği anda onun küçük oğlu Ab-

dülkadir'de Amadiye ile Musul'a saldırıya geçecekti Bağdat'taki bazı aşiretlerin reisi

Ferltan Paşa'da Musul'a saldırdıkları sırada Şeyh'e yardım edeceklerine söz vermişti

Diğer kuvvetler ise aynı zamanda İran'a saldırıya geçeceklerdi

Ubeydıdlah'ın uygulamasına geçmek islediği bu plan ciddi halalar taşıyordu.

Çünkü, aynı zamanda iki büyük devlete saldırmak onların kuvvetlerinin dışında bir da¬

vranıştı. Bu durumu kendileri de anlayınca planı değiştirdiler ve Ubeydullah liderlerini

toplayarak şu konuşmayı yaptı:

"İlk saldırıyı askerleri Osmanlılara oranla zayıf olan İran'a yapmamız ve önce

İran'daki topraklarımızı ve kardeşlerimizi kurtarmamız daha uygun olacaktır. Özelli¬

kle, Azerbeycan gibi zengin bir bölgeyi işgalimiz, bizi maddi yönden de bir hayli deste¬

kleyerek, ikinci düşmanımız olan Osmanlılar üzerine saldırmamızı daha kolay¬

laştıracaktır.", dedi (Halfin Age s. 108-109)

Ermeni Gazetesi Mııruç'un yazarı Tarık, İran egemenliğindeki kısımda 12. Kısrık

aşiretinin Şeyh'in yanında saf tuttuğunu yazmakladır. (Bkz. G. Sosuni. Age. S.1 03)

Bu plan çerçevesinde Abdülkadir ve Mekri aşiret reisi Hamza Ağa'nın kuv¬

vetleri Tebriz'e, Mehmet Sıddık ile Halife Mehmet Said'in kuvvetteri Urmiye ve ci-

varlanna yöneleceklerdi. Osmanlılar başlangıçta Şeyh'i Iran aleyhine kullanmak

için desteklediler.

İstanbul'da bulunan Bedri hanlardan Bahri Bey de Hakkari'ye yollandı. Bahri

Bey, Mamiş, Mankur, Biran aşiretteri arasındaki anlaşmazlıkları çözdü. Hazıriıklar

tamamlandıktan sonra 4. Fırka komutanı Samih Paşa'nın da desteğiyle, Ubeydu¬

llah İran'da bir çok bölgeyi denettm altına aldı. İngilizler de silah yardımında bu-

148

Page 151: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

lunduğundan birçok aşiret iyi bir donatıma sahip olmuş oluyordu. Bu durumu

rapor eden Rus dış işleri bakanlığı yardımcılarından Yusufoviç'in raporian önem¬

lidir. Iran Kürleri Şeyh'i bir kurtarıcı olarak görüyorlardı. Bölgedeki diğer azınlık milli¬

yetleri de (Ermeni, Asur) etkileyen Şeyh onları da yanına almıştı. W. Aegolton

gelişmeleri şöyle aktanyor;

1880 yılının yaz aylarında İran hükümeti, kendi ülkesinin sınırları içinde bulu¬

nan Kürtlere karşı suç niteliği taşıyan bir takım girişimlerde bulundu. Bunun üzerine

Şeyh, bu icraatın kurbanlarının intikamını almak için harekete geçti İran tarafındaki

Mmgur aşireti Meri Hamza Ağa ile anlaşarak ve Osmanlı Kürdistan'mda yaşayan

yoksul Kürtlerden de bazı süvariler toplayarak, 20.000 savaşçının başına geçti ve dağ

geçülerittden geçip, Urmiye (Rızaiye) nin güneyinden ve batısından İran'a girdi Em¬

rindeki kuvvetlerin bir bölümünü de oğlu Şeyh Abdülkadir'in komutasına verdi Daha

sonra Mehabad adıyla tanınacak olan Sablax şehrini hiç bir direnmeyle

karşılaşmadan işgal eden Şeyh Ubeydullah, daha sonra Meyanduwab üzerine yürüdü

ve orada yaşayan Azerbaycanlıların bir oğlunu kılıçtan geçirdi Arkasından da Kürt

askerleriyle birlikte Meraxe'ye doğru ilerledi ve bir İran süvari birliğini yenilgiye

uğrattı. Bu yenilgi Tebriz halkının yüreğine büyük korku saldı.

Kürler daha sonra Urmiye yakmlanndaki dağlık bölgeye çekildiler ve misyoner¬

lerin deyimiyle "kurtların koyun sürülerine saldırmasına benzer bir saldırı" ya geçmek

üzere hazırlık yapmaya başladılar. Hükümet görevlileri İran ordusu birliklerinin

yardımlarına koşmak için yola çıktıklarını öğrenince Dr. Cochran'dan, Selınir dağına

çıkıp Şeyh'le teslim olması konusunda konuşmasını istediler, "iyi niyetli" doktorda,

Kürt aşiretlerinin girişebilecekleri bir genel saldırıda ölüm ve talan edilme tehlikesiyle

karşı karşıya olacak olan bölgedeki Hiristiyanlan kurtarmak amacıyla, kendisinden is¬

tenen işi yaptı.

İşte, tezgahlanan bu oyun ve engelleme yüzünden Şeyh, inisiyatif ve zamanlama

unsurlarını kaybetti ve müUefiklerinin saflarında anlaşmazlıklar ve bölünmeler hızla

yayılmaya başladı. Nitekim birkaç gün sonra İran ordusunun gönderdiği yardım birli¬

kleri bölgeye ulaşınca. Şeyh Ubeydullah, kendisine bağlı olan en yakıtı adamlarıyla

birlikte, Osmanlı tarafındaki dağlara çekilmek zorunda kaldı.

1881 yılında Şeyh Ubeydullah, önemli anlaşmazlıklar konusunda İran Şahı ile

muhtemelen anlaşmış olan Osmanlı SuUanı'na boyun eğdiğini ilan etti Bunun üzeri¬

ne Osmanlılar kendisini Mekke'ye sürdüler ve 1888 yılında orada öldü. (W. Aegol-

ton, Mahabat Kürt Cumhuriyeti s. 28-29)

Harekete geçen güçler İran'daki Kürtler'in de yardımıyla hızla ilertediler.

Sıddıkm kuvvetleri Ardahan'a saldırdığında 80 bini bulmuştu! Tebriz ve Urmiye

yakınlarında ise Ubeydullah'm kuvvetleri işi yağmacılığa dökünce işler

değişmeye başladı. Henüz Urmiye ve Tebriz'de ele geçirilmemişti.

İngilizleri, Tahran elçisi Abud, Urmuye'ye gelerek şehrin teslimi için Urmiye

komutanını etkilemeye çalıştı. Gösterilen tepki nedeniyle tekrar geri döndü.

Şah, olayların ciddi bir gelişme göstermesinden hoşnut değildi. Gücüde

yalnız başına yetmediğinden Çariığa başvurdu. Tahran'daki Rus elçisi Petresbur-

149

Page 152: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ga telgraf çekerek Osmanlılann bu girişimlerinin durdurulması için istekde bulu¬

nur. Rusya asker gönderme talebinde bulunur. Fakat Rus elçisi kabul etmez so-

. runu diplomasi yoluyla çözmekten bahseder.

"Rusya'nın baskısı ve ondan daha önemli olan Şeyh Ubeydullalt'ın Osmanlılar

açısından tehlike göstermeye başlaması, Osmanlı hükümetini tedbir almaya ve giderek '

Kürdistan'a asker yığmaya şevketti Ubeydullah, gerek kuşatma altında bulunan Ur¬

miye Itakiınine gönderdiği mektupta, gerekse Amerikan misyonerlerine yaptığı

açıklamada Osmanlılar'dan ve İran'dan ayrılarak bağımsız Kürt devletini kurmakta

inançlı ve kararlı olduğunu açıklamıştı. Bu sözler Osmanlıların, Kürleri İran aleyhine

kullanmakta olduklan görüşlerinde yamldıklanm meydana koydu. Politikalarımıı geri

tepmekte olduğunu anladılar, bir zamanlar destekledikleri Ubeydullah'ın şimdi aleytıi-

ıte döndüler. " (Halfin Age S. 112)

Osmanlı biriikleri Ubeydullah'm kuvvetlerini kuşatmaya başlar. Aynı zaman¬

da Şeyh'e "iyi niyet iıeyetieri" yollayarak, iknaya çalışıriar.

iran kuvvetleri de bu sırada saldırıya geçer. İran'lılar Şeyh'i sevmeyen Mak-mini Timur Bey'i de taraflarına çekerler. Kürdü-Kürde kırdırma politikası bu arada

geçerii olur. Makmini Timur Bey Ubeydullah'm elinden bazı yerleri İran'lılar lehine

alır. Şeyh İran'dan geri çekilir. Şeyh Navçi'deki yerine döner. İran'daki bazı Kürtaşiretlerinin önderi de Şeyh'le biriikte Hakkari'ye gelirler.

" Bu olaydan sonra İran'daki Kürlerin durumu dayanılmaz hale gekli Savaşta

uğradıktan zararlar yetmezmiş gibi, bu defa da İran yöneticileri tarafından işkence

edilmeye başladılar. Bastırılan ihtilalin arkasını kitle katliamları izledi Çocuk, yaşlı ve

kadın gözetmeden binlerce Kürt öldürüldü. Mallarına el kondu. İkiyüzden fazla Kürt

köyü yakılıp yıkıldı. " (Halfin Age S. 1 1 3)

Kürdistan'mbir çok yerinde halkın direnişlerini kırmak için baskılar arttırıldı.

Vergiler daha fazla toplanılmaya, daha fazla yağmalar yapılmaya başlanıldı; Öy¬leki bu duruma Rusya bile müdahale etti.

"Rusya'nın politikası Kürdistan'da yeniden çıkacak bir ihtüalle zarar görecektir.

Bunun içindir ki İran'ın Kürtlere reva gördüğü vahşiyane davranışı derhal terketınesi

gerekiyor." {Hu% dış politika arşivi Zeynofif 7 Şubat 1881 tarihli mektup Aktaran

Halfin s. 114)

Fakat, İran'daki Kürtlere yönelik baskılar durdurulmadığı gibi daha daarttınldı.

Osmanlılar Şeyh'e karşı şiddet politikası uygulamadı. Kürtleri eskiden berikullandıklan gibi İran'a karşı kullanma yoluna gittiler. Osmanlı subaylanndanbazılarını Şeyh'in kuvvetlerini eğitmesi için yolladılar. Ayrıca silah da verdiler.

Kürdistan'ın birçok bölgesinden asker toplanılması için Ubeydullah'a yardım etti¬ler. Amaç yine İran'a karşı Kürtleri tampon olarak kullanmaktı.

Şeyh Ubeydullah İstanbul'a gitmeden evvel yine Ruslar'a çağnda bulunu¬yordu. Ruslar yine olumsuz cevap vererek Osmanlı desteğindeki iran'asaldırıdan yana olmadıklarını bildireceklerdi.

İngilizler, Ubeydullah harekettnin yenilgisinden sonra yine Kürt aşiret önder-

150

Page 153: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

leriyle ilişkilerini sürdürmeye çalıştılar.

Osmanlılar'm o sıralarda Iranla ilişkileri iyi değildi. Kendileri doğrudan böyle

bir savaşa girdikleri taktirde çok daha farklı sonuçlarla karşılaşabileceklerinden

Kürtleri öne sürerek İran, üzerinde emellerini gerçekleştirmeye çalışıyoriardı. Bu

nedenle de iran'daki elçileri aracılığıyla İran'dan Ubeydullah'm 1870-76- 1881

yıllan arasındaki uğradığı zararları talep ettiler. Aksi takttrde İran'daki Kürtlerin te¬

krardan ayaklanabileceğini söylediler. İran'lılar bu istekleri red ettiler. Gerekçe

olarakta İran'a karşı savaşını ileri sürdüler. İran'lılar, Rusların desteğini de ka¬

zanmaya çalıştılar. Puslarda, İran'lılar Azerbaycan'da uğradıkları, zararın öden¬

mesini talep etmelerini istediler. Osmanlıar bunu red etttler.

İstanbul'daki Iran safiri Devletine gönderdiği bir yazıda

"Avrupadaki sömürgelerini yüirett Osmanlı Devletinin, doğuda bir İslam birliği

kurmak emelinde olduğunu" bildiriyordu. "Ayrıca kurulacak birliğin içinde egemen

zümrenin sunni müslümanlardan oluşacağıda gerçek olduğundan, Osmanh hükümeti

Kürtleri kendilerine karşı çıkacak olan Şii (Alevi) İran'lılara yada başka dinlere men¬

sup olanlara saldırtmak için kışkırtıp hazır duruma getirmektedir." diyordu." (Halfin

Aktaran Age s. 118)

Iran, yalnız kalmak için Rusların yardımını tekrar istedi. Hatta Rusya ile ara¬

larındaki uzlaşmazlık konusu olan araziyi Ruslara vereceklerini belirttiler. Ruslar,

Şah'a yardım edeceklerini söylediler. Rusya, Şah'lığm zayıf duruma (Osmanlı de¬

vleti karşısında) düşmesini istemiyordu.

Şah, Ubeydulah daha sonra İstanbul'dan kaçar, Hakkariye gelir.

"Bu haber doğruydu. Çünkü bir süre İstanbul'daki Rus Genel konsolosluğunda

gizlenen Şeyh, hazırlanan sahte bir tüccar kimliği ile Rus gemisine binerek Bot'a geldi.

Buradanda Tiflis'e, Erzurum'a, Beyazid'e uğrayarak Hakkariye geçti Daha sonra

Şeyh'in bu kaçışının İstanbul hükümetinin hazırlamış olduğu bir plan sonucu olduğu

anlaşıldı. Şeyh'le Osmanlı hükümetinin yaptığı bir gizli anlaşına sonucunda, bu yol iz¬

lenerek Ubeydullah'ın Hakkari'ye dönüşü sağlanmıştır" (Halfin Age S. 119)

Ruslar, Ubeydullah'tan gelen her türiü girişimin arkasında Osmanlılar'm

olduğunu düşünüyoriardı. Ama yamlıyoriardı. Ruslar'ın Osmanlılaria ilişkileri iyi

değildi. Osmanlıların zaranna gelişecek bir mücadele kendilerine de zarar getir¬

miyorsa desteklemekten kaçınmadıkları ve kaçınamayacakları açıktı. Bağımsız

bir Kürdistan'ın İran'la iyi ilişkiler içinde olan Rusya'nın işine gelmiyordu.

Onlannda amacı diğerieri gibi Kürtleri kullanmaktı.

Şeyh'in Hakkari'ye gelişi hemen etkisini gösterdi. (1882) Çeşitli aşiretler

yine Şeyh'in etraf ında toplanmaya başladılar.

Şah, Ubeydullah'ın bölgeden uzaklaştırılması için Ruslar'a ve Osmanlı'lara

baş vurdu.

Şeyh Ubeydullah İran'ı Ruslar'ın desteklemesinden dolayı bu sefer politt-

kasını değiştirmeye başladı. Bu nedenle Rusya'ya haber yolladı.

"Bunun içindirki, Ubeydullah Hakkari'ye geldikten sonra temsilcisi olan Ali

Kasnmoğlunu Van'daki Rus konsolosu Kamsarkan'a gönderdi. Ali Kasrımoğlu, kendi¬

lerini, eğer Rusya kendilerini destekleyecek olursa, Ubeydullah'ın bütün Kürdistan'ı

151

Page 154: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

harekete geçirmeye hazır olduğunu ve bunun içinde Rusya'dan maddi yardım isteme¬

diklerinin, artık Osmanh yönetiminde yaşamak istemediklerini, kendi olanakları üe

bunu başarabileceklerini açıkladıktan sonra. Eğer Rusya yardımda bulunur ve sonuç¬

ta keıtdüeri zafere ererlerse. Şeyh Ubeydullah'ın Osmanlı Devleti ve İran'daki bütün

Kürtleri Rus vatandaşı yapacağım, Kürdistan'ı Rusya ile birleştirmek niyetinde

olduğunu da sözlerine ekledi Bizim amacımız Kürt ulusunu bu iki devletin zulmünden

kurtarıp refahım sağlamaktır, dedi (Halfin Age S. 120-21)

Rus elçisi aldığı direktif üzerine yardımı yapamayacağını, ancak Os¬

manlılara karşı baş eğmemesini önerir.

Ruslar'ın, Avrupa devletleriyle arasının iyi olmaması, Osmanhlan ingilizlerindesteklemesi nedeniyle Ubeydullah'a o an yardım engelliyordu. Hatta Osmanlı

devletine baş vurarak Şeyh'in Kürdistan'dan uzaklaştırılmasını talep ettiler.

Abdulhamit, Ubeydullah'ın Rusya hakkındaki düşüncelerini öğrendiğinden

onun Mekkeye sürgün edilmesini istedi. Ayrıca Kürtler ayaklansalar dahi bir neti¬

ce alamayacaklarım biliyortardı. Şeyh Mekke'ye sürgüne yollanır. 1883'de orda

ölür.

Osmanlılar, Kürdistan'da o sıralarda daha yumuşak bir politika uygulamak¬

tan yanaydılar.

Bu sıralarda Erzurum'daki Rus konsolosu Dinitin yazdığına göre

"Osmanlı hükümeti, yerel yöneticüere emir vererek Kürt aşiret reisleri ile samimi

üişki kurmalarım ve onları tatlı sözlerle, iyi davranışlarla keıtdüerine bağlamalarım is¬

tedi Bu amaçla Kürdistan'da özel olarak hükümet tarafından ditti medreseler

açılmasını plana aldıklanm, bu davramşlann nedeninin de , yeni bir özgürlük Itareke¬

tine kalkışmaya meydan vermemek olduğu anlaşılıyordu. "

Osmanlı Valileri bulundukları yörelerde Kürtlerie daha iyi bir ilişki kurmaya

yöneldiler. Medreseler açmaya, ayrıca kendi aralanndaki bazı sorunlann çözü¬

münde aracı oldular. Böylelikle Kürtler'den dahi iyi yararianacaklarını umuyor¬

lardı. Şeyh Ubeydullah'ın akrabalalanndan Şeyh Nurullah'ı da Kürtlerin reisi ola¬

rak atadılar.

Osmanlılar bu sıralarda Hamidiye alayları oluşturmaktan yana politika izledi¬

klerinden Kürtlerie ilişkileri daha değişik bir tarzda kabul etmeye yöneliyortardı.

İran Kürteri arasında da hoşnutsuzluklar devam ediyordu. Bazı aşiret reisle¬

ri kendi çıkar veya vergi, asker toplarfıadaki kanunsuzluklardan dolayı yönetimle

zaman zaman çarpışıyorlardı. Şah, Kürt reislerini çatışmaların olduğu bölgelerde

görevler vererek, çatışmalara son verdittiler.

Bu konuda İslâm Ansiklopedisinde şöyle yazar:

1878'deıt sonra Türkiye'nin zayıf düşmesi, Berlin muadehesinin Ermenilere İsla¬

hat "Kürtlere ve Çerkezlere" emniyet vaadeden 61. maddesi, Osmanlı hüınetiıtin İslâ¬

hata karşı gizli mukavemeti ve 1885'ten üibaren Ermeni ihtilâli hareketinin Rusya'ya,

İsviçre'ye ve Londra'ya bağlı olarak inkişâfı, Kürtlerin ve Kürt derebeylerinin sultası

152

Page 155: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

altında yaşamakta okın Ermenilerin o zamana kadar oklukça sükun içinde geçen lıa-yatkınm karıştırdı. 1891 'e doğru bilâhare, Anadolu İslâhatım tatbik mevkiine koymağa

memur edüen Şakir Paşa, Rus kazaklanmıtkine benzer. Kürt okıylan ihadasmı

duşundu. Bu islahatin gayesi Kürtleri terbiyeye tâbi tutmak ve Osmanh devletinebağlanmk idi Tecrübe memnuniyet verici telâkki edümediğinden, Hamidiye akıykırhafif süvari birlikleri haline İfrağ edildi HaınUliye alaykırmm İhdası, Kürtlere verilenrol ve uyandırdığı ihtiraskır ile mühim hareketlere yol açti ve kabüeler arasında kanh

mücadeleler oldu...Aym zamanda Ermenüer üe Kürtler arasındaki münasebetler kötü¬

leşti 1894 yazında, Şaşun'da kanh mücadeler oMu ve ErınenUerin oturduğu talori(Dalvorikh) nahiyesi 5 köyü üe beraber. Tahrip edildi

Şâşün vak'alan Ermenileri harekete geçmelerine ve bunlann, Kürtler'in fâaliştiraki üe bastırılmasına yol açtı. Bu arada 1895 senesinde, Hakkari Kürtler arasındaçabuk bastırılan bir isyan teşebbüsü oMu. Bu hareket Hrisliyaıtlara karşı değMi XX.

asrın başlangıcından umumi harbe kadar Kürtler ile Ermenilerin karşılıkh durumlan

oklukça sakin görünüyordu." (islam Ansiklopedisi, Kürtler Maddesi s 1106)Mekke'den dönen Şeyh Ubeydullah, İstanbul'da padişahça hoş karşılanır

Padişah, Şeyh'den yararlanmak istemektedir. Şeyh'in aracılığıyla Ermenilere yö-"f'®,*r®^ Ermenistan'ı Kürdistan haline getirtecek böylelikle de Avmpa'mneleştirilen karşısında "Kürtler yaptı, yapıyor" diyerek aradan sıyırtacaktır (BkzGaro Sasuni Age S. 101) Keza G. Sasuni padişah'm Şeyhi Pan-İslamizm politi¬kasına göre biçimlendirerek İslam ülkelerini Osmanlı halifeliğinden aynlmasımnonune geçecekti. Aynca din adına yapılacak savaşlarla Ortadoğu halkları biribiri¬ne düşürüleceği gibi, onları ulusal benliklerinden uzaklaştırarak asimile etmeyeÇ3IIŞIIdCâKtl.

Osmanlılar'm İran'ın zayıf düşmesinden her zaman kân vardı. Aynca Ub-seydullah'ın- bölgede en etkin Şeyh olduğunun farkındaydılar. Han Şeyh'inhemde Iran'lılann biribirleriyle çarpışmalan halinde zayıf düşeceklerini biliyordu-ar .Bu nedenle olaya seyirci kalmaları veya destek çıkmaları işlerine geliyorduÇizmeyi aşmadığ oranda" a /

"Burada çok ilginç bir konuyu belirtmek isterim. Sefere başkımadan önce ŞeyhUbeydulUıh ve oğlu Abdülkadir bir fetva çıkararak bütün Kürtlere, Ermenüeri ve Sür¬yaıtileri kırmalarını ve onkıra dokunmamalarım nasihat etti Sefer esnasında mavi

bayraklar yaptırarak bütün Hıristiyanlara, sefer halinde olan ordunun onlara dokun¬maması için evlerine bu bayrakkırdan asmaldnm emretti Gerçekten de Azerbeycan se¬

feri esnasında tranlıUır ve onlara taraftar Tatarlar insafsızca kırıma uğratıldıktanImlde, genellikle Hıristiyankıra dokunulmadı. Halbuki, Şeyh Suldık'm ordusu isegeçtiği bütün yerlerde istisnasız haşarat meydana getirdi Öyleki, yüzlerce hatta binler¬

ce Ermeni ve Süryani bu sefer yüzünden öldürüldü Şeyh Suldık'm gaddarlığı ve dini

tutuculuğu SuUan Haınid tarafından aranan nUeliklerdi" (G. Sasunu Age S. 104)

Şeyh Ubeydullah'ın (1885) , kendisine Urmiye Hiristiyanlanm kılıçtan geçir¬meyi öneren taraftariarma şu cevabı verdiği söylenir. Biz Kürtler, Türkler içinancak Hınstıyanlara karşı bir ağıriık unsum olarak gerekliyiz. Hıristiyanlar kal-

153

Page 156: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

mayınca, Türkler işkencelerini bize karşı yönelteceklerdi. (Kürtler, Nikitin, s. 26)

Fransız Eiise'e Recius (Nouvelle Geographie Üniverselle "1884 adlı

kitabında... "0/»/ar (Kürtler) orada bir ulus halindedirler ve epey güçlü bir ulus, o de-

receki Osmanlılar ve İranlılara karşı hür bir devlet teşkil etme azmindeydüer. Bu son

seferden sonra meydana gelen isyanların biiyük bir kısmının amacı gerçekten siyasi

bağımsızlık kazanmak Uli" (s. 342. Aktaran G. Sasuni Age S. 67)

Ermenistan Kürtlerinden araştırmacı Celile Celil, G. Sasuni'nin "icazetli"

anlayışını çürüten bir alıntıyla konu daha da aydınlığa kavuşacaktır.

Şeyh Ubeydullah bir toplantıda şunları söylüyordu;

"Şah ve Sultan Kürlerin kan emicileridir ve yaşamımızı sürdürme yolu üzerinde¬

ki engellerdir. Buttun için baba ve atalarımız. Kuran yolunda gülen herkesi din ve ül¬

kenin kurtuluşu için kendilerini kurban etmeye çağırıyorlar" (Celile Celil, Jiyana

Revvşenbiri û siyasi ya Kürdistan, Kürtlerin siyasal ve kültürel yaşamı, s. 21 Jina

Nû yay.)

"Eldeki fırsatı bilinçli kutlanmak gerekir. Şimdi Farslar, Kürtlere karşı

savaşıyorlar ve tüm kuvvetlerini bu savaş için seferber etmişler. Bunun için İran'dan

başlamak menfaatimizdir. Şimdi İran güçsüzdür ve eğer biz, Kürdistan'ın bu parçasını

ve kardeşlerimizi özgürlüğe kavuşturup hayır ve bereket dolu böyle bir ülke elimize ge¬

çerse Osmanlılara karşıda bize destek olacaktır". (C.Celil Age S. 22)

Mekke'den Hac'dan dönen Şeyh Ubeydullah İslanhul'da oldukça iyi karşılanmasını

ve sonraki gelişmeleri göz önünde lıılııp değerlendiren Garo Sasuni Şeyh'in "icazetli" bir

savaş çıkardığını söyleyecektir. Şeyh'in ve Padişah'm amacına Ermenistan'ı yok etmek

olduğunu yazacaktır. (Bıks. Age S. 101)

Padişah'm Şeyh'ten yararianmak istediği açıktır. Hem İran'a, hem Rusya'ya

hem de diğer topluluklara karşı Ubeydullah hareketinin bastınlmasmdan sonra

bölgedeki İngiliz çalışmalanna ilişkin olarak Halfin şöyle yazıyor.

" Olayları adım adım izleyen İngiliz polUikacıları çalışmalarını sürdürüyorlardı.

Hindistan'daki İngiliz askerlerinin ve Bengal kuvvetlerinin kumandanlarından Mü¬

hendis Bil, Kasım 1878'de Van'a gelerek incelemelerde bulundu. Buradan da diğer

illere geçti Çölemerik'e giderek Nasturi'lerin Patriği Marşamun'la görüştü. Ona Kür¬

tler ve Osmanlılarla herhangi bir ters davranışa kalkışmamalarını, özellikle Ruslarla

hiçbir temas ve anlaşma yapmamalarını tavsiye etti

Bu hummalı faaliyetlerden Bil'in Brüanya hükümetinden aldığı emirleri yerine

getirdiği anlaşılıyordu.

Bil'in gitmesinden sonra Musul'a atanan Laş, önce Hakkari'ye uğradı. Buralar¬

da bir süre çalışıp propaganda yaptıktan sonra Musul'a geçti İngiliz ajanlarının

yoğun çalışmalarından rahatsız olan Rus asker ve politikacıları, olanları hükümetleri¬

ne bildirerek İngilizlerin bu sıralarda maltalli Kürt reislerini bol para ve armağanlarla

kendilerine bağlayarak bir hayli etkinlik sağladıklarını bildirdiler. Hıristiyanlar

arasında daha da fazla destek sağladıklarım haber verdiler." (Age S. 1 24-1 25)

1880'de Kürdistan'da, İngiltere'nin konsolosu olarak bulunan Henri Trotir

şöyle yazıyordu.

154

Page 157: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

•Van'da onyedi tane Kürt reisi, orada yaşamakta olan kırkbin Kürt vatandaşı

Sultanın mebusuna takdim ettiler. Kürtler bu ınüracatUınnda hükümetten gerekenmasrafUırmı keıtdüeri karşılamak şartı ile mektep yapılmasım mecburi askerliktenmuaf tutulmalarım ve buna karşılık olarakda Hristiya.tU.ra tatbik edilen bedel usulü-mm keıtdılenne de uygukmmasım, hatta Hristiya.tk.ra nisbetle dahafazUt bedel öde¬meyi kabullendiklerini bildiriyorUırdı. Kürtler, kendilerine reva görülen düştna.tca da-vramşlar karşısında bir de mecburi askerliği çok ağır buluyorlardı ve kendüerine köle

ZTT>'lT''jT ^-"«''^''«" '^-^-^l-rda başkakınna karşı müdafa etmek istemi¬yorlardı." (Kuçuk Asya Kürtleri C. 7 s. 1 1)

malar';!;S^d?t'imn'ln n *!,"^^"^'^''j"9"*^ Dişişleri Bakanı aynı zamanda tarih yaz-iTsi- Sfkfat^mrt^ Nr?.ıf"'k."'.^ rtieselesine de eğilen "Fars ve Fars mese¬lesi adlı ki ab nda bir takım bilgiler var. Ama bu bilgiler çoğunlukla bir çok yazar¬da da gomldugu gibi doğmlan yansıtmamaktadır. Şöyle yazıyor

''Kürtlerin tarihi bilinmiyor. Tahminen bu ulus tarihsiz ve edebiyatsızdı. Bunlankendileri.^ dainta .na.tasız düş..ta..lık gösteren uluslarm arasmda yaşamaları, to¬plumsal bünyelerinde düzensizlik ve kargaşalığm yer almasına neden olmuştur. EğerKürtlere kuvvetli ve adü bir elin idaresinde yaşama imkam sağU..ırsa bu.tUır düze.teboyun eğerek Uaatkâr olurUır" (Cilt -1 S. 522 Aktaran Halfin s 1 2 )

^^^ Kuşkusuz ki itaat ettirmesi gereken toplulukta Ingilizlerdi. Yine şöyle

"Halk cidden bön ve cahil... öyleki, talim-terbiye, kitap ve mektep t.edir bü.ttiyor-lar.Onbmde birisi bile okuma- yazmayı doğru dürüst başaramıyor. Buralardaki diğerhalklara nisbetle daha çok isyankâr ve hileciler. " (Aynı yerde)

r^ı., lo''^^/^^'^?®.'' "^'^^^ ^^ ''^^^^ ^af^i'dir? Nedenlerini yazar hiç sormuyor

ı«r 1?^^^",'^''' ^^^l ''''^'^^^ "^'5' ^^^'^'''" Şe*^spiri Ahmede Xane ve diğer alim-kimlnnS/""'^'^' ^^ ^'P'^' "^^"^ " Çin'de "Kürtler, okusuh y^zsm kikimse onlara kitapsız ve görgüsüz demesin" şeklinde çok önceden yanıt verrSşti

Kürt halkı tersine varlığını korumaya çalışan, direnen "en basU şartlar içindeyaşamaya tnecbur okın bir halktı " (Halfin)

19. Yüzyıl ABD Politikası:

,>in on^? kapitalistterinin ortadoğuda o dönemlerde ekonomik çıkartan olmadığı^ TBD.Krı'«?c^H^''r'''' '^'^•"'^" misyonerter bulundurmakta idiler ^

ABU iller. 1819 da İzmir'de öncelikle faaliyete başladılar ısfi-^^-Ho h^

155

Page 158: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Buna paralel olarak Amerikan misyonerleri de, Hıristiyanlığı yaymak perdesialtında geniş ölçüde casusluk yapıyoriardı. Bu konuda Van'daki Konsolos vekili

Kurubakyi'nin bildirdiklerine göre;

"Amerikalılar burakırda açlıkları okullarda, ulusun yararına değü, kendi

çıkarkınna çabşıyorUır. Başardı okluğu hakle ulusal düşünceleritn koruyanlara yüz

vermiyorlar. Bu öğrencileri okulkırdan uzaklaştırıp ve başarıkırıttı dikkate alınıyorlar.

Buıtlarm amacı ulusun kültür ve teknik düzeyini yükseltmek değü, kendi amaçUınna

hizmet etmektir. Bunlar halka tarımsal, teknik, sittal ve tıbbi yardım adları altında bir

hıkım göstermelik çalışmalarda bulunuyorlarsada, aslında bunların hepsi aldatmaca¬

dan ileri gitmiyor. Doğuda bir hastane veya sağlıkevi bulmak koUıy bir iş değildir"

Kulbakyin sözlerine şunları ekliyordu: "Halk artık bu sahte yardımcıkırm niye¬

tlerini anladığı, özellikle müslümanlara Hıristiyan dinin alt propagandalarının

yapılmasına karşı çıktığı için tepki göstermeye başladı. "

NÜekitn Gevher köyünde Imlkm bu misyonerlerden Amerikalıları tartaklayıp,

kovması üzerine Imrekete geçen Osmanh yöneticileri misyonerleri halkın hoşnut

olmadığı yerlerden uzaklaştırma karan alması ve buttun uygulanmasına başlanması

üzerine, İıtgüiz diplomatlarından sınır çizimi komisyonu üyelerinden Vüliams, şiddetle

üiraz etti ve uygulamayı durdurdu. " (Halfin Age S. 1 25)

Hiristiyanlan denetleme adı altında Kürdistan'a ve Osmanlı bölgelerine

gelen çeşitli devlet yetkililerinin amaçları daha başkaydı. Kendi sömürgecilik

ilişkilerini kurabilmenin yollarını araştınyoriardı. Bunun içinde okullar açmak, kili¬

seler yapmak vs. idi. Amerikalılar 1890'na kadar 198 kilise açmışlardı. 891 mis¬

yoner, 11809 misyoner yardımcısı vardı. (Bak. Halfin Age S. 126) Ayrıca 464 il¬kokul, 44 de Orta dereceli okul açmışlardı. Sonraki yıllarda bu sayı daha da

artmıştı. Hıristiyanlığın yayılmasına da çalışıyoriardı. Halfin'e göre bu sayı aynı

yıllarda 30 bini buluyordu.

Misyonerler aynca, Kürdistan'dan arazi alıyoriardı. Diyarbakır'daki Rus kon¬

solosu Yakimaniskin'in belirtiğine göre kilise papazlanmn taşınmaz mallan 20

bin stertin dolayındaydı. Aynı uygulamalar İran'da ve Asya'm diğer ülkelerinde deuygulanıyordu. Böylelikle de bu devletlerin bölgedeki rolleri ekonomik-politik-

ideolojik olarak etkinlik kazanıyordu. Aynı zamanda da rekabet artıyordu.

Amerikalılar faaliyetlerini "American Board of İVlission" üzerinden yapar¬

lar. Amerikalılar geleceğe yönelik çalışmalairda(bugünde Güney Kürdistan ve

Kürdistan'ın diğer parçalannda var) bulunuriar. 1895'de 20 bin öğrencilerinin bu¬

lunduğunu kaynaklar göstermektedir. O sıralarda Van'da Rus konsolos vekili

şöyle açıklıyordu Amerikan siyasetini;

"Amerikalılar buralarda açtıkları okullarda ulusun yararına değil, kendi

çıkarkınna çalışıyorkır. Başardı olduğu halde ulusal düşüncelerini koruyunlara yüz

vermiyorlar. Bu öğrencileri okullardan uzaklaştırıp başarılarını dikkate alınıyorlar.

Bunların amacı ulusun kültür ve teknik düzeyini yükseltmek değü, kendi amaçlarına

hizmet etmektir.. ".(s. 125)

156

Page 159: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Bütün alıntılarda da görüldüğü gibi amaç açıktır. Kendi çıkarlanna o dönem¬deki batılı güçlerin siyasetlerine denk düşmediğinden Kürdistan'daki ayaklanma¬lara karşı çıkmışlardır.

Emin Ali Bedirhan İsyanı (1889)

Bedir Han Bey'in oğullan Emin Ali ve Mithat, Bayburt çevresinde isyanetmişler fakat kısa bir süre sonra yenilip dağlarda saklanmışlardı.

İstanbul'daki çevreleri Emin Ali ve Mithat'ın afedilmeleri için Padişaha gitme-len sonucu olaylann daha da büyümemesi için affedilip İstanbul'a getiriliyoriardı.

Mithat ve Emin Ali İstanbul'da da gizli faliyetlerine devam ederler.Mithat daha rahat hareket edebilmek için Mısır'a gider. Orada Kürdistan

adlı gazeteyi çıkartır. Fakat kısa bir süre sonra ölünce kardeşi AbdurrahmanCenevre'de Kürdistan dergisini çıkartır. Daha sonra Folkston ve Meşrudiyettensonra da istanbul'da yayınlamaya başlar. Garo Sasuni Kürtlerin savaşçı bir toplu¬luk olmasına rağman neden işgalciler karşısında başansız olduklannı şöyle izahetmektedir.

"/- Kürt kitlesinin çoğunluğunun yazdı edebiyatkınndan haberleri yoktu ve

dolayısıyla Kürlerfikri ve Kültürelfaaliyetlerden yoksundular.

2- Dağlarda yaşayan bir ulus olduğundan dolayı uygar dünya ile İlişkileri azdı.

3- Ülkenin ekonomik ve ticari hayati "çobanlık dönemi" üişküerinden öteye gi¬dememiştir.

4- Aşiret ve feodal idareye özgü sistem daima hükmünü muhafaza etmiştir.

5- Kürt ulusunun bağımsızlık istemi genellikle yalnız aşiret bağımsızlığı düzeyin¬

de kalmıştır." (Garo Sasuni Age s. 46)

Kürtler, aşiretsel bağımsızlıklarına daha önem verip, Kürdistan'ı kurtarma fi¬krine yönelmemişlerdir. Merkezi bir devlet kurmak için bu Kürt Beyliklerinden her-binnin yeterii bir güce sahip olmaması yani birinin diğerleri üzerinde egemen ola¬maması aynı zamanda aralarında anlaşıpta biriik yönünde çalışmamalannm yanı

sıra iran ve Osmanlı devletlerinin baskı ve "böl- yöne"t politikalarının bundaönemli payı vardı.

Kürdistan'da Idris-i Bitlis-i, O, da Sunni aşiretler üzerindeki etkisinden veOsmanlılardan aldığı güçle Kürdistan'daki Beylikleri, Osmanlılardan yana biraraya getirmişse de ayn bir devlet kurmaya yönelik çalışmaları yoktur.

Hamidiye Alayları:

Padişah Abdulhamit dönemi içteki ve drştaki çöküş nedeniyle bütünüylebaskıcı bir yol izlemeye başlamıştı. İçkeki muhalefeti susturmak ve gelişen ulu¬sal kurtuluşcu mücadeleleri durdurmak için çözümü böyle olanaklı görüyorlardı.

Kürdistan'daki gelişmelerin önünü almak için Hamidiye alaylarını örgütlettir-dı Abdulhamit. Aşiretler biriikler halinde örgütlendirilmeye gidildi. Bu uygulamaancak aşiretlerden istekleri olduğu müddetçe geçeriiydi. Bu teşkil edilen olaylar

157

Page 160: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Kürt-Türk-Arap aşiretlerinden oluşturulacaktı. Fakat pratikte Kürt aşiretleinden

oluşturuldu. Böylelikle bu olaylar diğer halklara karşı kullandınldılar. ÖzellikledeErmeniler'e karşı. Aynı zamanda birbirlerine karşı da kullanıldılar. Böylelikle bun¬

lann bütünleşmesinin önüne geçiliyordu. Osmanlılar "bir taşla bir kaç kuşu" bir¬

den vuruyorlardı. Hamidiye alayları bir merkezden idare ediliyordu. Böylelikle ma¬

halli otoritelerin aşiretler üzerindeki etkinliğinin kırılmasına çalışıldı. Devletin

otoritesi bu bölgelerde haliyle arttı.

Dördüncü ordu Müşirliğine tayin edilen Çerkez lUlehmet Zeki Paşa Erzin¬

can'a gidip özellikle Kırmanci şivesini konuşan, sunni Kürt aşiretleri arasında Ha¬

midiye örgüttenmesini gerçekleştirmek için Miriiva Mahmut Paşa'ya; Van, Erzu¬

rum, Muş bölgelerinde görev vermişti.

Aşiret reisleri ve ağalar devletin bu yeni düzenlemesi karşısında memnun¬

dular. Daha önceleri devlet, egemenliğini sürdürmek için aşiret reislerine kayma¬

kamlık, nahiye müdüriüğü gibi görevler verirlerken şimdi askeri rütbeler veriyor-

dular.

Hamidiye teşkilatı iki gurub şeklinde düzenleniyordu. Mil ve Süit altında.

Mil gurubunun bölgesi oldukça genişti. Başına da Viranşehir Milan aşiretinin

reisi İbrahim getiriliyordu. Ayrıca Paşa unvanı da veriliyordu.

Kariıova, Varto, Bulanık bölgelerinin Cibran aşiretinden oluşturulmuş dört

Hamidiye alayı ile Malazgirtte yerieşik altı adet Hasanan aşirett ile Erzurum'un

Tekman, Hınıs, Göksu, Hacı Ömer bölgelerindeki Zırkan aşiretinden ki Hamidiye

alayı Viranşetıirdeki Milan aşiretinden beş tane alayla, Karaçeki aşiretinden bir

alay ve Urta'nm Suruç ilçesindeki Berazan aşirettnden iki alay İbrahim Paşa'nın

komutasındaydı.

Silif gurubu ise, merkezi Patnosta bulunan Haydaran aşireti reisi Miriiva

Hüseyin Paşa idi.

Muradiya, Patnos ve Van bölgelerinde oturan Haydaranlardan beş alay,

Ağn'daki Ademan ve Takoriyenden birer alay, zilan aşiretinden bir alay. Celali

aşiretinden bir, Eleşkirtteki Şıpkan aşiretinden bir alay oluşturulmuştu. Toplam 36

alaydı.

Osmanlılar çeşitli alay komutanlanna rütbeler dağıttıklanndan aşiretler

arasındaki çelişkiler rütbe dağıtımı yoluylada artıyordu. Biri diğerinin denettmini

tanımak istemiyor veya eşit derecede rütbeler isttyoriardı. Örneğin;

Zilan aşireti reisi Selim'e Mirlivalık rütbesi veriliyor. Baba kürdü şubesinden

Mustafa Mirana ise Paşalık veriliyordu. Bu dumm karşısında bu aşiretlerin

çatıştıkları bir diğer aşiret bu rütbe olayını kabul etmek istemiyordu.

Her olay 1200 kişilik süvari alayı şeklinde örgütlenmişti. Yaklaşık 40 bin

kişilik bir ordu demekti.

Alayın başında bir kaymakam bulunuyordu. Aşiret reisi aynı zamanda kay¬

makamda olmuş oluyordu.

Yine aynı aşiretten iki binbaşı, dört yüzbaşı ve sekiz teğmen vardı. Hemen

hemen hiç biri okuma yazma bilmezlerdi. Bu nedenle kaymakamlar birer yazıcı

bulurlardı.

Alaydan her kişi kendi atını bulmak zorundaydı. Karışıklık olmasın diye her

alayın bir simgesi vardı. Bu simge atlara damga olarak ta varuluyordu. Devlet

böylelikle mümkün olduğunca kendi bütçesinden harcama yapmayarak alaylann

158

Page 161: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sırtına yukluyordu. Fakat aynı zamanda alaylara yüklüce paralarda maaş olarakvenhyordu. Alayın silahlan aşiret üyelerinin kendi silahları olduğu gibi aynca de¬vlette silah veriyordu. Hatta elbise dahi bazen devletçe karşılanıyordu.

1893 yılında Hamidiye alaylanmn liva ve kaymakamları Müşir MehmetZekı'nın Erzincan'daki karargahlanna gelerek oradan İstanbul'a padişah'm yanınagıdıyordular. Sultan Hamit, bunlara rütbelerini takıp, her zaman Kürtlerin koruyu¬cusu olduğunu söyleyerek alay komutanlarını yolcu eder.

Bu alay komutanlan içinde, daha sonra Kürdistan'da Bağımsızlık yönündefaaliyet yürüten bazı kişilerde vardı. Muş ve Erzurum, Bingöl bölgelerini ünlü kay-makam'lan şunlardı: Varto'da Cibranlı Mahmut Bey, Sincar İbrahim BeyKariıovada Cibranlı Maksut Halit Bey, Malazgirtte Fethullah Bey, Hasananlı HalitBey ve Şipkanlı Abdülmecit Beylerdi.

Genellikle Türk şoven yazarlar Hemidiye alaylanrim Kürtlük, somnunçıkmasında önemli bir rolünün olduğunu yazarak hep eleştirirler. Abdülhamite ça-tariar Tersine; sevinmeleri, Abdülhamit'e övgüleri gerekir.

Hamidiye alayları

1) Aşiretlerden milis olarak yararlanmak

2) Pan-İslamizim ve Osmanlıcılık politikasının yerleşmesine çalışmak3) Kürter'i Ermeniler'e karşı kullanmak

4) Kürt'leri birbirine düşürmek

5) Rus saldınlanna karşı kullanmak

6) Kürdistan ve Batı Ermenistan'da merkezi otoriteyi sağlamak7) İngilizlerin Kürdistan'daki çalışmalarını boşa çıkarmak.Gibi çok yönlü düşünülmüştü. Kürt alayanna geniş yetkiler verilmişti. Hami¬

diye alaylanndan her biri rakiplerine karşı bu yetkilerle daha da saldırıyor yanısıra haraç, çeşitli baskın şehiriere ve kasabalardaki esnafa yönelik girişimler canve mal güvenliğini ortadan kaldırdığından Kürdistan'da ulusal bir örgüt eksikliğide olunca halk devleti güvence olarak görmeye başlıyordu. Bütün bu oldumsuzkoşullar Kürdistan'daki birtiğin önünde çok büyük engel teşkil etmiştir AyncaAlevi aşiretlerde Hamidiye alaylanyla karşı karşıya getirilmişti. Bu dönem aynızamanda Ermeni katliamlarına 1897-98 Osmanlı-Rus savaşına, Araplar'm milliayaklanmalarına da rastladığından tam bir otorite boşluğu söz konusuydu.

Pan-İslamizm ve Osmanlıcılık'la İmparatoriuğu elinde tutmak isteyenPadişahlık ve Osmanlı aydınlan, özellikle Kürtleri bu konuda çok iyi ku¬llanmışlardı.

O zaman ki Kürtlerin nüfusu göz önünde bulundurulduğunda Hamidiye alay¬lanndan oluşturulan bu 40 bin kişilik ordunun yarattığı tahribat da belli olmuşolur. ^

Hamidiye alaylan Jön Türklerin iktidara gelmesiyle biriikte yeni bir düzen¬lenmeye gidilmeyerek sadece yeni kanunlaria faaliyetlerine sımriandırma getirili¬yordu. Ayrıca merkezden bir binbaşı da atanarak hükümetin kararlarının ve ya¬salara saygı uygulanmasının gözeticisi oluyordu. Ayrıca bu alaylara asker talimve kurallar öğretilerek daha işe yarar bir hale gettrilmeye çalışılıyordu. BöylelikleHamidiye alaylarının bazı keytt uygulamalanna da artan şikayetler dolayısıylaönlenmeye çalışılıyordu. Hamdiye alaylan kumandanı istediğini artık

159

Page 162: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

yapamıyordu.

Devlet kendi içinde otoritesini sağladıkça, otorite boşluğu bulunan yerieri de

artık düzenlemeye çılışıyordu.

Jön Türkler'in sahte kardeşlik, özgürtük sloganları kuşkusuz ki halkta bir be¬

kleyiş yaratmıştı.

Jön Türkler'in Hamidiye alaylarına kısıtlama getirmesi alayların yöneticilerin¬

ce hoş karşılanmamıştı. Fakat Hamidiye alayları Ruslar'la yapılan savaşta Os¬

manlı ordusuna büyük yararları olmuştu, işte bu noktada tüm şoven Türk yazar¬

lar (I. Dünya savaşı sırasında) Devlet bu arada Hamidiye alaylanmn bazı

'taşkınlıklarına' göz yumar. El mahkum, gücü yetmez o an için savaş yılları kor¬kunçtur. Binlerce kişi soğuktan, açlıktan, yıkımdan vs. katlolur.

Güney Kürdistan'da ise Hamidiye alayrarı teşkil edilmez. Başta Barzan Aşireti ve

Reisi Abdulselim (Molla Mustafa Barzani'nin dedesi) bunu kabul etmediği için Os¬

manlıya ve Hamidiye alaylarına karşı savaşır.

Osmanlı Devletinin işgal edilmesiyle biriikte Hamidiye alaylan da dağılmış

olur. Fakat aşirettere dayalı bir örgütlenme olduğundan aşiret yapılan devam

eder. Ortadan kalkan devlet desteğidir.

Hamidiye alaylan Kürtler açısından da olumsuz olur. Unvan, rütbe, yetki vs.

gibi konularda aşiret reisleri arasındaki çelişki aşiretin kendisine de yansır.

Çelişkiler artar ve derinleşir. Kürt Biriiğinin gelişmemesine neden olur. Alevi Kür-

tter ve Yezidiler Hamidiye alaylanyla çatışma içinde olurlar. Mezhepsel çelişki

onları devletin politikasına alet etmez. Kürtler Batı-Ermenistan'dan Ermenileri bu

polittka sonucu can ve mal güvenliği olmadığı bir ortama sürüklediklerinden adım

adım Ermenisiz bir Ermenistan'a dünüşme süreci başlar.

Ermeniler:

Bir dönem Osmanlılann sadık savunuculan, sadık vatandaşlar olarak

tanınan Ermeniler, Osmanlı Devlettne 1514'de bağlandıktan sonra bu tarihte İran

ve Osmanlı devletince ikiye bölünmüş olunur.

Ermeniler'in Hıristiyan olmalan nedeniyle Osmanlı işgali altındaki Ermeni to¬

praklannda Kürt beylikleri ön plana çıkartılarak Kürt beylikleri aracılığıyla Os¬

manlıya tabi kılımriar.

Ermeni toplumunda kendileriyle doğrudan karşı karşıya gelen Kürtlerte

çelişkiler bu tarihten itibaren artmaya başlar. Üstelik Kürtler Ermenilerin zararına

Batı-Ermenistan topraklarında yayılmaya başlariar. Göçebecilik, yan-göçebecilik

veya tam yerleşiklik hız kazanır. Kürt beyleri ayrıca Ermenilerden vergi adı

altında talan ve yağmadan pay alırlar. Silah taşıması yasak olan, askere gitme¬

yen Ermeniler Kürt beyleri karşısında aciz kalıriar.

Ermeniler Rusya'nm Osmanlı devleti aleyhine gelişme göstermesinden son¬

radır ki milli bir uyanışın içerisine girerler. Elbetteki bu uyanışta ticaret yapma¬

lannın büyük rolü vardır.

19. yüzyıldan itibaren kurtuluşlarını Rusyadan ve diğer kapitalist devletler¬

den beklerter. Halbuki Rusya Doğu-Ermenistan'ı işgal etmekle biriikte Ermenile¬

rin bağımsızlıklannı tanımamışlardı. Batı- Ermenilerin umutları pratikle

160

Page 163: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

bağdaşmıyordu. Sadece duygusallık aynı dinden olmanın gettrdiği yakınlık, senipati vardı.

Osmanlılar, 1861 'de Beriin Antlaşması sırasında kısmi Ermeni haklannı

tanıriar. Ermeni meclisinin kumlmasına izin vermek durumunda oluriar.

Batılı-kapitalistler Osmanlı devletini sıkıştırma, ondan taviz koparma

anlayışıyla Ermeni sorununu Osmanlıya karşı kullanırlar: Çifte standartlı hareketederter.

Osmanlılar ancak Hamidiye Alaylarını kurdurduktan sonra Ermenilere karşı

ciddi saldırılarda bulunmaya başlariar. Sorunu Kürtlerin üzerine yığarak kendileri¬

ni aklamaya çalışırtar.

Ermeniler Taşnak, Hınçak vs. gibi partiler kurariar. Tüm ulusu harekete ge¬

çirecek örgütlenmelere giderier. Özellikle Taşnaklar etkin bir güç olurlar. Burjuvamiliyetciliğini t^mel alan bu örgüt sonraki yıllarda İttihat ve Tarakki Cemiyetiyle

uyuşmaya çalışır. Hınçak sosyalizmi hedeflediğini belirtir. Fakat Taşnaklann

önüne hiç bir zaman çıkamazlar. Bu arada Kürt feodalleri Ermenileri sindirdikçe,

yok ettikçe mal variıkları artar. Egemenlik alanları genişler. Türt< egemen çevrele¬

rinin politiakası işlerine gelir. Fakat Osmanlıların bir taşla iki kuş vurduklarını ka¬

vrayamazlar, anlayamazlar. Ermenilerin bağımsızlık istemlerine karşı çıkartarken

aslında kendi bağımsızlıklanmnda yok edildiğini görmezler ve 1915'de Ermeniler

tehcir yasası gereğince çok çeşitli biçimlerde soykırama uğratılırtar. Ermenisiz

Ermenistan Türk egemen çevrelerince yaratılmış olur.

Günümüzde Ermenilerin topraklanna dönme istemleri desteklenmeliye pro¬

pagandası yapılmalıdır.Eremeniler kendi topraklarında mücadele etmeselerde,

bu uğurda ölmez, işkence vs. görmeseler de propagandamız bu hakkın

yadsınmasını getirmez.

19. Yüzyılda Kürdistan'da Ekonomik Durum

ve Sosyal Yaşam

Kürdistan, 19. yüzyılda feodal üretim tarzının egemen olduğu bir ülkedir.

İşgal altında olmasından dolayı da üretici güçlerin gelişmesinin önündeki enbüyük engel dış güçlerdir. Osmanlı Devletiyle, Iran arasında bölüşülmüş olan

Kürdistan'ın kendi iç dinamizmiyle kapitalist öğeleri geliştirmesi bu elverişsiz

koşullardan dolayı mümkün değildi, O yılllarda Kürdistan'ın her bölgesinde aşiret

örgütlenmesini görüyoruz. Gerek toprağa yerieşmiş olsun gerekse göçebe ve

yarı-göçebe olsun aşiret ilişkileri tüm toplumu kapsıyordu.

Toprakların ve Hayvanların ve genelde köylerin sahibi ağalardı. Ağalık ba¬

badan oğula geçmekteydi.

Aşiret üyeleri çiftçilik, çobanlık ve kısmen de bazı zaanatlarla uğraşı riardı.

Yerieşik yaşama geçmiş olanlar aşiret kavgalarında güçsüz kalıp devletin

ototiretsi aracılığıyla rakiplerine karşı güçleniyordular.

Geçebe olanlar ise nüfusa kayıtlı olmadıkları gibi askertik ve vergiden de

yerteşik hayata göre avantajlı oluyoriardı. Her zaman için yerieşik olanlaria da

konaklama, otlatma vs. nedenlerle çatışmaları oluyordu.

Bu tür iç kavgaların sömürgeci devletlerin işine yaradığı bir gerçek.

161

Page 164: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Iran ordusunda görevlendirilen ingiliz Ravlinson ise Kürtlerin bir kısmının bulun¬

duğu yerlere Osmanlıların bazende İranlıların egemen olmasından dolayı bir kısım Kür¬

tlerin asimile olduğunu da yazar. (Bk Leynç, Tebriz Gezi Notları s. 65)

İranlılann ve Osmanlılann daha da genelleşttrecek olursak, tüm sömürgeciveya işgalci devletlerde görülen odur ki ezen ülke, ezdiği veya bağımlı kıldığı

ülke halklannı bir başka halka karşı kullanma politikasını uygulamışlardı. Ezdi¬

kleri ülkeden olaylar oluşturarak kendi devlet egemenliklerinin uzanabildiği en

küçük noktaya kadar bu uygulamalanndan vazgeçmemişlerdi. İngilizlerin Os¬

manlı devleti'ne karşı, Hintti, Avusturalyalı.vb. gibi ülkelerden topladıklarını Ana¬

dolu'da kullandıklan gibi daha bir çok ülkeden örnek vermek mümkün. Aynı işi

Osmanlılar da yapmışlardı. Kürtler İranlıların ve Osmanlılann hassa askerierin-dendiler. Halfin bu konuda şöyle diyor:

"Nisbi bağımsızlıklarım imkân dahilinde koruyabilen Kürtlere oranla diğer Kür¬

tler de, Osmanlı, İran ve halta Kürt beyliklerinin şiddetli baskı ve sömürüleri allında

yaşadılar. "

Kürtler hakkında incelemede bulunan Rus bilim adamlanndan Karcof,

yalnız Kürdistan'da gördüğü o acaip yönettm biçiminden bahsederek şöyle de¬mektedir:

"Göçebe olmayan Kürtler, dağ eteklerinde yaşıyorlar. Hayvancılık ve çiftçilik ile

geçiniyorlar. Osmanlı yönetimine boyun eğerek onların kendilerine reva gördükleri zo¬

runlu askerlik ve çeşüli işkencelere katlanıyorlar. Onlara oranla bağımsızlıklarına

daha çok .sahip olan Kürtler de bunlara tebaa isimini veriyorlar, bu biçimde onlar te¬

baanın Kürdistan toprakları üzerinde önemli rol oynadıklarına tanık olunmuyor.

Bunun içindir ki, İranlılar ve Osmanlılar savaşlarda kendi askerlerinden daha

çok Kürtlerden oluşan ve düzenli bir biçimde askeri talim görmemiş Kürt kuvvetlerine

güvenirlerdi" (Halfin Age s. 24)

Göçebe Kürtler de sınır kavramı pek yoktu. Sürekli yer değişttrdiklerindençıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapıyoriardı.

İngiliz konsolosu Taylor şöyle yazıyor:

"Bazen İran'ın, bazen de Osmanlıların vatandaşlığına geçen Kürtlerden ve dü-

ze.ıH bir sm.rın bulunmamasından dolayı iki devlet arasında sonu gelmeyen çeşüli

anlaşmazlık ve mücadeleler ortaya çıkmış bulunmaktadır. Kürtler ise, bu iki devlete ve

sınırlarına rağman kendileri.ti vatanlarında hissediyorlar ve istedikleri zaman, yahut

durumları elverdiğinde bir taraftan, diğer bir yere geçiyorlar" (Adamons Küçük Asya

Kürtleri S. 13 Aktaran Halfin Age s. 25)

Kürtler'in sürekli dış baskılar görmesi üretici güçlerinin gelişmemesine

neden olduğundan ziraatçılık, hayvancılık, küçük el zaatcılığı (halıcılık, madenieşya yapımı vs.) en yaygın bir biçimde yapılıyordu.

Ynpıi.vi rifRatcılık, ağa topraklannı işleme 3rt?ı kalanla da ancak kendine

yetebilecek kadarına sahip olabiliyordu. Angarya, kiracılık, yarıcılık vs. gibi uygu¬lamalar her zaman toplumda görülebiliniyordu. Yolların olmaması, güvenlik vs.gibi sorunlardan kapalı ekonomi parçalanamıyordu.

162

Page 165: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

"Rus konsonsoloslanndan Tebriz'deki Bonafiyd ve Diyarbekir'deki Yakimanis-

ki'ttin gerek İran'da Savuçbulak mmtıkasındaki 750 Kürt köyünün ve gerek Diyarbe¬

kir'deki Kürtlerin yol ve çeşüli nedenlerden ötürü ellerindeki malları satamamaları ve

bunların doğrurduğu ekonomik güçlükleri anlatan incelemeleri gerçekten de ilginç¬

tir." {Ha\r\n Age S. 26)

Yol, kapalı ekonomileri parçalayıp tek bir pazara bağlamayı sağladığı gibi,

askeri güçlerinde aşiretler üzerinde denetim sağlamasında bir aracı olduğundan,

Kürt feodalleri kendi siyasal ve ekonomik durumlarım sarsmamak için yol

yapımına karşı çıkmışlardı. Yol, devletin otoritesinin yaygmlaşmasıdır. işgalci gü¬

çlerin yol kenarlanndaki köyleri, kasabalan her zaman için denettemeleri, doğal

olarak gerek aşiretsel ve gerekse Osmanlı veya Iran askerinin kendi küçük alan-

lanna girmemesi için bir çok aşiret yol yapımına karşı çıkmıştır. Devlet her

zaman için bu durumu "çağa ayak uydurmak istemeyenler" biçiminde ifade

edilebilecek bir karşı propagandaya malzeme olarak kullanmış. Bu olgu bugünde

geçeriidir.

Halfin şöyle diyor.

"Bu doğal güçlüklerin yanında ve ondan daha önemli olam, İran ve Osmanlı hü¬

kümetlerinin güttükleri "şark istibdadı" politikasıdır. Kürtleri ve Kürdistan'da yaşayan

diğer azınlıkları ekonomik ve kültürel yönden daima geri bırakarak, onları sadece

savaşlqrda kendi saflarında kullanmak polüikası bu halkın gelişip bu geri yapıdan

kurtulmasına imkân vermemiştir. İran ve Osmanlı yönetimlerinin bu dayanılmaz

baskılarına... " (Halfin Age. S.26)

Kürdistan'da aşiretlerden, yöneticilerin keyfi tutumundan, savaşlardan

dolayı bölge halkının Iran veya Çariık Rusya'sının denetimi altına girmesi Kürdis¬

tan'da siyasi süreklilik arzetmemesinden ve daha bir çok nedenden dolayı

asayişsizlik oldukça yaygındı.

Kürtler'in düşmanlannm, onlan tampon olarak kullanmalan da söz konosuy-

du. Bütün bunlar halkın bilinç, örgütlerime, kültür yani bir bütün olarak sosyal

yaşamı ve ekonomik durumu üzerinde etkili olmaktaydı.

Ditil, Seyahat Notları adım taşıyan kitabında (s. 2) Diyarbakır'da Rus Konso¬

losluğu açıldığında konsolos Yakimaniski, İstanbul'daki Rus elçiliğine 1879'da

şunlan yazıyor.

''Burada yaşayan halkın ne iş, ne de hayat garantileri var. Bir tecavüz karşısında

kendilerini koruyacak idari bir mekanizmadan tamamen yoksundurlar. Derebeylik dü¬

zeni, dini taassup ve mülk sahiplerinin tahakkümü bu halkın sırt kemiklerini

çatırdatmakta ve lehlerine gelişecek herşeye engel ot.ıtaktadır. Buradaki halk kişiliği

ile, ailesi ve emeği ile zülüm idaresinin tasarrufu altındadır" diyordu. (Aktaran Hal¬

fin Age s. 27)

Erzurum'daki İngiliz konsolosluğunun 1838'deki değeriendirmesinde şöyle

yazıyor:

"Burada idare çok kötü ve asayiş adına birşey yok. Fesat, rüşvet ve hazine soy¬

gunculuğu İran ve Osmanlı imparatorluğunun alışıla gelmiş niteliklerindendir. Devlet

163

Page 166: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

düzeninin bozukluğundan doğan zorlukları ise halk yükleniyor. Osmanlı veya İran yö¬

neticilerinin ara sıra teşebbüs ettikleri ıslahat hareketleleri de kısa ömürlü ve yerel ol¬

maktan ileri gümiyor. Yahut bu tip ıslahatlar ya kağıt üstünde kalıyor ya da halkın

sınıfın engellemesi ile karşılaşıyor. Devletin ve ülkenin selametini düşünen bazı kimse¬

lerin davranıştan da kendi kesümesi ile neticeleniyor." (Halfin Age S. 27)

Birçok araştırmacı, gezgin, ozan, konsolos vs'nin değeriendirmelerinde hep

asayişsizlik yoksulluk, aşiret kavgalannı konu edinen yazılar var. Sormak gerekir,

kimin adına asayiş? Kürtlerin kendi ülkelerinde yabancı düşmanlar adına asayişi

işgalin devamı anlamına gelir.

İran Kürdistan'mda da duram farklı değildir.

1840 sıralarında İran'ı ziyaret eden Rus araştırmacılanndan Ditil şöylediyor:

"Kirli elbiseli ve omuzlarında beyaz işaret taşıyan bir zümre. Bunlar serbaz (hü¬

kümet kuvvetleri), bunlar kimsenin karşı koymaya cesaret ödemediği askerler ve bun¬

lar devletin koruyucusu ve sınırsız lıak sahibidirler. Serbazlar yol kesiyor, çalıyor, so¬

yuyorlar. İşsizliğe, tembelliğe, yoksulluğa ve açlığa neden oluyorlar. Köy sakinleri

bunların ve Osmanlı sınırında ise jandarma is.tti verilen ve aynı zulümleri uygulayan

çekirge sürülerinin hücumundan korunmak için taşıyabilecekleri eşyalarını, çoluk ço¬

cuklarını alarak gizlenebilecekleri yerlere kaçıyorlar. Bu devlet eşkıyaları ise girdikeri

bostanları, bahçeleri, ya gasp ediyorlar yada harap edip her şeyi yerlerinden söküyor¬

lar. Osmanlı askerleri de kendi bölgelerinde Şah'ın eşkiya kuvvetlerinden geri

kalınıyorlar, geçtikleri yerlere korku saçarak, gördükleri her kıymetli şeyi istiyorlar ya

da zorla alıyorlar." (Aktaran Halfin, Age S.27)

Osmanlılar, valilerine veya daha değişik adlardaki yöneticilerine 'Osmanlı

düzenini sağlamak koşuluyla' geniş yetkiler tamdıklanndan İstanbul'un gözüne

girmek için bir çok yönetici 'halka baş vurarak' keyfi uygulamalarını da yasal ola-

naklanyla birleştirerek hem kendilerini daha da zenginleştiriyoriardı. Hemde is¬

tanbul'a bolca ganimet yoluyoriardı.

"Kürdistan'da hükümleri infaz hususunda tatbik edüen yolları buralarda incele¬

me yapanlardan İngiliz sayyahı Ramzey, gördüğü vahşet sahnelerini şöyle anlatıyordu:

"Kaymakamın elinde doğrudan doğruya yetki olmadığı halde pençesine düşeni en

şiddetli biçimde cezalandırıyor, hayvanlar gibi boğazlattırıyordu." (Halfin Age S. 28)

Osmanlılar kendilerine karşı gelenlere, çok acımasızca dayanmışlardır.Kuşkusuz ki başkalanm ezmek ve sömürmek isteyenler kendi yaptıklanm gör¬

mezlikten gelerek düşmanlarını veya başkalarını suçlayarak 'şöyle yapıyortar' bi¬çiminde birbirlerinin kiril çamaşıriannı ortaya seriyorlar.

Avrupalılar Afrika'da doğrudan oldukları dönemlerde zencilerin katledilmesi¬ni meşru göstermek için onlann 'yamyam'lıklannı bolca anlatmışlardır.Böyleliklemeşm zeminde olduklannm propagandasını yapmışlardır. Veya Osmanlılann

yaptıklan çokça anlatılmıştır. Evet, Osmanlılar ne kadar gaddar ve cani idilerse,

Avrupalılarda sömürgeci uygulamalarında o derece gaddardılar. Aradaki fark nis-bidir.

1840 yılında Musul'da bulunan Ditil Osmanlı vahşetini şöyle dile getiriyor:

164

Page 167: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

"Hükümete karşı gelme suçlu üe itham edilen bir Kürdü şehrin ortasında

yaktıkları ateşin, üstünde bir saca koydular ve Kürdü diri diri yaktılar. Yine ihtilalci

Kürtlerden birisini kaynamış suya atarak işkence ile öldürdüler. " fDitil, Seyahat No¬

tlan S. 2 Aktaran Halttn Age s. 29)

Kürdistan'da ayaklanmalar olduğunda Osmanlı yöneticileri sadece ayaklan¬

macıları değil, sıradan halka da baskı ve zulüm uyguluyoriardı. Mallannı, yur-

tlannı gaspediyoriar ve böylelikle üretici güçlerin gelişmesinin önünde en büyük

engeli teşkil ediyoriardı.

Kan davalan, aşiret savaşlanda buna eklenince ortaya olumsuz bir tablo

çıkıyordu.

Anadoluda ise Kürdistan'a göre bir istikrar vardır.

Bu alanlara yüzyıllarca (1918'e kadar) yabancı askerier girmez. Haliyle eko¬

nomik olarakta bir 'istikrar' vardır. Bu dumm Türklerin siyasal üstünlüğünün yanı

sıra ekonomik üstünlüğünün de göstergesidir.

Türklerin, Kürdistan'da aşiret ilişkilerinin sürmesinden yararı vardır. Böyleli¬

kle satın aldığı ağa vasıtasıyla tüm aşirett denetleyebiliyordu. Keza aşiretler

arasında çıkan çatışmalarda devlet arabuluculuk rolü üstlenerek prestij

kazanıyordu. Üstelik bu aşiret kavgalan halkın devleti 'koruyucu' görmesine

neden oluyordu. Kapitalist devletlerde Iran'la-Osmanlılar veya her iki devletin

Rusya'yla olan savaşlannda önce yıpratıyorlar sonra da çıkarian neyi gerektiri¬

yorsa birinin yanında tavır alıyoriardı.

Kürt toplumuyla Batılı sömürgeciler esasta "İlgilenmeleri" 19. asnn

başlannda oluyor, ve çoğu kezde övgüyle bahsediyortar: 1805-1806 yıllannda

Napolyon'un temsilcisi olarak Şah'la görüşmek için İran'a giden Em'\üyo Cobir

şöyle yazıyor.

"Halk yolcuların geçtiği yerlere, yanlarında misafir için kesilmeye ayrılmış

koyun veya kuzuları ile oturuyorlar ve buıtlarm hareketlerinden kottuk bekledikleri de

açıkça belli oluyor. Nitekim buralarda gezi yapanlar böyle şeylerin yabancısı

değildirler. Bununla bu ülkedeki halkın iyi niyetlerinden emin oldukları için onlara

konuk olmaktan en küçük bir korku da duymazlar. Bir yabancı gelince, Kürtler ona

yaklaşır: Ehlen ve sehleıt kendini evinde zannet, biz burada ağırlamak ve hizmet

et.nek için konuk bekliyoruz, derler. Ondan sonra misafiri ve bineğini içeri alarak ge¬

rekli ikramı yaparlar. Konuğun ayrılacağı zaman da ona gereken azığı vererek, kendi¬

sini uğurlarlar." (E. Cobir.Kürdistan S. 1 Aktaran Halfin Age s. 32)

Kürtler hakkında övgü yapanlardan biri de Ermeni tarihçi Haçator Abofi-

yan'dır.

"Eğer Kürt, bir kimsenin malını koruyacağına dair yemin ederse, yahut birisinin

sırrım saklayacağım vaad ederse hayatım vermeyi taahhüt ettiği hususlara hıyanet et¬

meyi tercih eder. Nice defalar, fakir bir Kürt, yiyeceğini ve elbisesini kendisinden daha

fakir olan bir ınuhtaca vererek nefsini mahrum etmiştir. Doğu'da yaşayan diğer ulus¬

lara oranla Kürtler kadına daha fazla saygı gösteriyorlar. Eğer Kürtler düzenli ve

165

Page 168: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

uygar bir hayat yaşama olanağı bulsalardı kelimenin tam anlamı ite doğunun en kah¬

raman ulusu olurlardı." (Abofiyan, Kürtler s. 226-229 Aktaran Halfin Age s. 32-33)

19. yüzyılda Kürdistan'dan tanm ürünleri, hayvan ve hayvansal üretim veorman ürünlerinin dış satımı da başlamıştır.

Yün, deri, yumurta, sığır, koyun, pamuk ve hah dış satımlan çoğunlukla Halep ve

istanbul gibi şehirlere yollanılmakla oradan da yabancı lüccaıiara verilmekteydi. (Bk.

Fisher, s. 299)

Kürdistan ile dış pazariar arasındaki ticaret söz sahibi olan, aracılık yapan¬lar yerii olmayan tüccariar aracılığıyla oluyordu. Türk, Ermeni, İran ve hatta Rustüccarianydı bunlar.

İstanbul, Halep Tiflis gibi şehirlerde toptancı tüccarlar Kürdistan'daki küçüktüccariardan alarak, ya da doğrudan üreticilerden alarak dış pazariara satmak¬taydılar. Kürdistan'daki yerii tüccariar ise iç pazarları için yabancı mallan bubüyük toptancı tüccariardan almaktaydılar.

Dış ticaretin gelişmesi, taşınmaz mal ve toprak sahibi olma istemini içinde taşıyan

tüccarların elinde servet birikimi giderek arttı. Böylesi bir gelişim yeni bir lüccar-loprak

sahipleri sınıfını ortaya çıkardı. (Bkz. Azgelişmişlik ve Geri Bıraktınlmışlık s. 93.)

Bu kesim arazi ve mülk satın alarak, arazi kiralayarak, ayrıca köylülere ve küçük

toprak sahiplerine borç vererek durumlarını güçlendiriyorlardı. Böylesi bir gelişim bir

çok köylüyü yarıcı, kiracı ve çoban durumuna düşürdü. Aynca köylüler hükümete vergi

verdikleri gibi, angarya olarak ta ağa vs. yaya çalışmaktaydılar. (Bk. Lewis. S. 450,(1 968) Aktaran Azgelişmişlik ve Geri Bıraktınlmışlık s. 93)

Fakat bu gelişmelerden aslan payıhı alan Osmanlı Devletilydi. Aşiret reisle¬rinin, tüccarlann ve toprak sahiplerinin mallarını sürekli olarak daha fazla vergikapsamı içerisine veya gasp etmekle onların daha da gelişmelerinin önündeengel oldular. Osmanlı meri<ezi hazinesinin dolmasında Kürdistan'ın önemli birpayı vardı.

Ardı arkası kesilmeyen işgallerin bölge ticaretinin gelişmesini de engelle¬miştir. Kürdistan'daki ticari akım metropol şehirierine doğru akışı bugünde vardır.Bu akış yeni teknik donanımla daha hızlı ve bir anlamıyla daha moderndir. Kür¬distan'dan mallann merkezlere akması, Kürdistan'la bu merkezler arasında biryapısal farklılığı da getirmiş oluyordu. 1963 yılındaki Devlet Planlama Teşkilatı

(DPT) Bh gün bile sosyal ve ekonomik yönden geri bölgelerde, zorlukla toplanabilen

zayıffonların girişimcilerle birlikte geliş.niş bölgelere aktığım ve bu akışın bu bölgele¬

rin yoksulluğunu artırdığını, gelişmiş ve geri kalmış bölgeler arasında varolan

farklılıkları yaygınlaştırdığını, kabul etmektedir. (DPT s. 49)

Türk merkezlerinin ekonomik ve askeri kaynaklannın güçlü olması, ayncailetişim araçlanm ellerinde bulundurmalan merkezin gücünü arttırmaktadır.

Kürdistan üzerinde ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel baskı, Kürdistan halkının

kendi yaşam tarzından, dilinden uzaklaşarak, merkezi otoriteyi taklit ederek ııygar-

laşahileceği ve balılılaşabileceği doğrultusunda bir propaganda yürütülmektedir. (BksAz gelişmişlik ve Geri Bıraktınlmışlık s. 97)

166

Page 169: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

19. yüzyılın ilk yansında para Kürdistan ve Batı-Ermenistan'da geçerii

değildi. Mala-mal geçeriiydi. Kervan yollannın geçtiği yerier limanlar ticaretin en

yoğun olduğu yerierdi. Elişleri, köy örenleri ticarete egemendi. 19. yüzyılın ikinci

yarısından itibaren de başta ingiltere olmak üzere Batılı devletlerin sanayii ürün¬

leri az da olsa görülmeye başlar.

Karadeniz limanlan, Halep, Musul, önemli ticaret merkezleriydi. F. Engels

"İstanbul ve özellikle de Asya Türkiye'sindeki Trabzon, İç Asya üe Dicle veFırat ovalarıyla, Persiya ve Türkistanla kervan ticaretinin temel merkezleri¬

dir" açıklamasıyla Batı-Ermenistan ve Kürdistan'ın ttcaret yollarının nerelerde

yoğunlaştığını açıklamıştır.

Avrupamn sinayi mallannm Osmanlı pazanna girmesiyle biriikte bölgesel

zaanatlar çökmeye başladı. Osmanlı ihraç mallarında büyük düşüşler olmaya

başladı.

Artık Batı mallan piyasanın yerini almaya başlar. Mal alımı hız kazanır. Var

olduğu kadarıyla Kürt tekstili büyük darbe yer. Avrupalı tüccariar Kürdistan'daki

ham madde kaynaklarına sahip olabilmek için birçok şehirde şubeler açarlar.

Pan Islamizm

II. Abdulhamit döneminin en güçlü ideolojisi İslamcılıktı, ingiliz, Fransız, Rusegemenliği içinde yer alan tüm müslümanlan kendi egemenlikleri altına almak,

ayrıca müslümanlann bu devletlere karşı ayaklanması sayesinde rahat bir nefes

almak ve en önemlisi de Osmanlı Devleti çerçevesi içinde yaşayan müslüman¬

lann ulusal harekettni kırmak için islamcılığa can simidi gibi sarılmışlardı.

Osmanlı yönetimi kendilerine karşı gelişen ulasal kurtuluş mücadelelerinin

karşısında aciz kalınca üstelik müslümanlarmda ayaklanmaları, bir sebebe

bağlanıyordu. Tanzimat, Avrupa taklitçiliğiydi. İslamcılığın gelenek, görenekleri,

idealleri ve Şeriat kurumlarının terkedilmeye başlanılması ardmdanda kapitülas¬

yonlann ağıriaşması, dış borçların artması, bağımlılık ilişkilerinin artması, Ceza-

yir,Tunus Mısır'ın Fransız ve İngilizlerin işgaline uğramalan hemen hemen tümOsmanlılar aleyhindeki bu gelişmelerin sorumlulan olarak Tanzimatçılar görülü¬

yordu.

Üstelik Avrupalılann destekleriyle Balkan ülkelerinin ayaklamşları

karşısında tutunabilinecek en geçerii yol egemen sınıflarca Osmanlıcılık oluyor¬

du. Arap ve Kürtler arasmda ise İslamcılığı ön plana çıkartıriar.

Osmanlı aydınları da İmparatoriuğu kurtarmak için Osmanlıcılık ve Islama

sanlıriar. Amaç devlett kurtarmaktı.

Padişah İstanbul'da, müslüman okulları açar. Camiler ve dini anıtları onartır.

Dini bayramlar yaygınlaştınlmaya çalışılır. Arapça ve Osmanlıca yazılann

yanındaki latincenin yazılmasına son verilir.

Özellikle Arapların bağımsızlık hareketlerini önlemek için, Arapçanm resmi

olarak geçerii olması yolundaki çalışmalar da olur. Fakat daha sonra vazgeçerler.

Suriyeli ve Lübnanlı Araplar, hükümetin önemli görevlerine gettrilirier.

167

Page 170: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Bütürı çaba, Osmanlı Devletinin devammdaydı.

İslamcılık sloganı milliyettn önüne geçer. Kürtler, müslüman Osmanlı devle¬tinin kendilerine bu kadar zulüm ve baskı yapmalannın nedenlerini bütünüyle ka¬vrayamazlar.

Türkçülük

Osmanlı egemen çevreleri sözde yasalar önünde herkesi eşit olarak gör¬mekteydiler. Günümüz Türkiye'sinde de aynı nakarat tekraklanmaktadır Fakatgerçekte yasalar sırası geldiğinde sadece birer kitaptıriar. Kapitalist ve pre-kapıtalıst ülkelerde yasalar içi boşaltılarak uygulanır.

Türkiye'de yasalar önünde ancak kendi kimliğinin inkarı temelinde sözdeeşittik vardır. Bir Kürt Kürtlüğünü inkâr temelinde en üst makama çıkabilir Elbet-ekı toplumsal ve ulusal mesele geliştikçe T.C. Kürt kimliğini tanımak zorunda ka¬lacaktır. Fakat bu tanıma, Irakta'ki gibi Kürtleri ayrılıp bağımsız devlet kurma iste¬mine yine karşı çıkacaktır. Yasalar önünde eşitlik Kürdistan'da her türlü baskı vezulüm işgaline son bulundumlup Kürterie eşit düzeyde yeni bir devletyapılanmasının olması koşullarında söz konusu olabilir. Şimdiki biçimiyle tam biraladatmacadır.

Osmanlılar, batılılar ve Rusya karşısında sürekli elerindeki ülkeleri kaybet¬tikçe dıger ulusların milliyetçiliğine tepki olarak, Türk milliyetçiliği ortaya çıkar

Egemen güçler, Türk milliyetçiliğini de Osmanlı Devletinin geçirdiğiaşamalara uygun olarak propagandasını yapmaktaydılar.

Özellikle Araplar'm aynlma istemleri Osmanlıcılık ve müslümancılık çerçe¬vesinde de önlenemeyince Türkçülük ön plana çıkıyordu.

Saray çevresi, Türklerin kökenlerine ilişkin yeni bilgiler elde ettikten sonrabu sefer müslümanlığın yanı sıra tüm Türklerin birieştirilmesi düşüncesini (Turan)İlen sürerek. Balkanlarda, tüm Rusya çapında propaganda ve örgütlenmeçalışmalarına gınşerek Osmanlıann Avmpa'da Ortadoğu ve Afrika'da kaybettikle¬ri to^Praklara karşılık, Türkçülük temelinde Orta Asya Bozkırtanna yayılmak isteni-

Alman emperyalistleri bu fikrin yayılmasında başrolü oynuyoriardı Dün¬yanın paylaşılması işine daha geç çıkan Almanya; Fransız, Rus ve İngiliz emper-yalızrTiı kanşısmda yer alabilmesi için Osmanlılan bir sıçrama tahtası olarak gö¬rüyorlardı. Osmanlı Devletinin statükosunun komnması kendi çıkarianna denkdüşüyordu. Ayrıca Asya'da yayılabilmesi içinde Türkçülük de önemli bir yayılma3r3cıyQi.

-T- ., '^^Î'S'^'^' 'slamcıhk ve Osmanlıcılık fikirleriyle zıtlık teşkil ediyordu. ÇünküTürk milletinin üstünlüğünü ileri sürerek diğer milletleri baskı altına almayıamaçlıyordu. '

altma'alf o'îdı?^"^'^' ^^''''^"'^'' ^l^'"^'"'" o/nayacakğı rolü düşündüğünden baskı

Avrupalılar çok daha önceki yıllarda Türkiye ismini kullanıyorlardı. II. Abdül-

168

Page 171: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

S^oSı''^''""' '"" '''"'''' ^''"''''' ''â^^ ^^'^'«^d^" ^y^ etmek için ku-

cî esnaf 7. .'iT' '''' '"'''"''' '' '"'""'"'" ^^^^ ^-^' ^^'' ^*-' *'U f(/cı, ..««/^ rf.r...^M(^.«^«,^,; ^,,,„,„,„ , ^^ ,^^,^^ ^„,^^^^^.^^^^ buluttan feodal

toprak sahibi, memur, ya da askerdir. Ama bütün bu tapluınsal durumlarda, Türk imti¬yazlı bir dııtmv e mületin mensubudur; süah taşımak hakkına yalnız o sahiptir. Enyüksek mevkideki Hıristiyan en aşağı derecedeki bir müslüııtanla karşılaşınca oıtlboyun eğmek zorundadır..." (Türkler) hayatım özellikle Hıristiyan kapitalistler içinçalışarak kaza^ıdığı halde, sözde üstünliiğime ve müslüman olması dolayısıyla Hristiyan-

Z^i'Tf '''f Tl '""■"'"^'^'•"' gerçekten ceza görmeyişine bütün varlığı ilesvımışuı.Herhangı bir hükümet darbesi söz konusu olunca, beUi bir takım sönlge-Iştırılmış bolgelerm dışında, Avrupa Türkiye'si halkınm çoğunluğunu teşkU eden bu L

ms:'Z<!;^:-^:t^!^''''"' ^'-^'^ ^~"^^-^'^^^"^ ^-^- '^'^'- (->

U.İ. .N.'tekim kapitalist devletler özellikle Balkanlarda kendi yararianna Balkan ülkelenmn haklı davalarını savunmuşlardır. Marx'ın öngörmeter doğ u cıkSs kurl\Te'TşkSXrIar T. fr '"^'^^ '" '^'' malfbaSda'n'Ski s :Sşterdi? ^•^'^""^^dan- batılı kapitalistlerin doğmdan egemenlik alanına

169

Page 172: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Sömürgeciliğe Genel Bir Bakış

Marx; "Fetihçilikte üç karekter"den bahs eder.

1 Siyasi ve ekonomik olarak ileri olan bir toplum feth ettiği toplumu sömür-geliştirebilir. Osmanlılar ile Cezayir Kürdistan ve "Avmpa Türkiye'sindeki sömür¬geleri" İngiltere ile Hindistan, Fransa ile Cezayir, Portakiz ile Angola, Etopya ileEritre, Çarlık Rusyası ile Kafkas ötesi ülkeleri (Türkmenistan, Mogalıstan vb.)

2 Siyasi olarak ileri ve güçlü askeri örgüttülüğe sahip bir toplum kendisin¬den ekonomik olarak kısmen geri olan bir toplumu feth edebilir. Ancak somurge-leştiremez Ancak bağımlılık, ilişkisi içerisine sokabilir. Osmanlı ile Eflak-Bogdan,Rusya ile Doğu Avmpa ülkeleri (Polanya, Ukranya vb.) ilişkilerim bu kategoriye

örnek verebiliriz (buna ezilen bağımlı uluslar dahildir).

3. Siyasi olarak güçlü ve barbar, çapula dayalı bir toplum bir diğer toplumuişgal edebilir Ancak, sömürgeleşttremez ve bağımlılaştıramaz. Bu durum işgaledilen toplumun ekonomisinde büyük tahribattar yaratsada sonuçta o toplumuniçinde eriyip gitme ve yerel halkın kültürünü kabul etmek durumunda kalır. Ya daikisinin kaynaşmasında yep yeni bir toplum ortaya çıkar. Moğolların, istilaian so¬nucunda işgal ettikleri toplumlar (özellikle Ortadoğu'da Kürtler, Araplar, Farslar)içinde eriyip gittiklerini biliyomz. Burada "efendi olmak isterken köle durumu¬na" düşme söz konusudur. Ya da Germenlerin, Romalılara saldınlan neticesindeiki toplumun harmanlanmasında yep yeni bir toplumun ortaya çıkışı gibi.

İşte sömürgecilik yada her hangi bir toplum ele alınırken üretim ilişkileri,üretici güçler, siyasal örgütlülük ve onu çevreleyen toplumların birbırienne göre,

gelişmişlik-gerilik düzeyi ele alınarak incelemek zomnludur. Şayet bu yöntemuygulanmaksızın sırf niyetlerie bir toplumun sosyo-ekonomik tespitim yapmak, bi¬limsel olmadığı gibi kişiyi gerçekler karşısında bayağılaştınr.

Tüm tarihi dönemleri kapsayan bir sömürgecilik tanımı yapmak mümkündeğildir Çünkü her dönemde kavramların farklı tarihi dönemlerde farklı bir içeriğivardır. Yanı sıra farklı tarihi dönemlerdeki sömürgeciliği belirieyen bazı özellikler,bütün tarihi dönemlerdeki sömürgeciliğin ortak özelliklerini taşıdığı bir gerçektir.

Sömürgecilikten bahs edebilmek için işgal ve ilhakın yanısıra sömüren ül¬kenin gelişmişliği ve ezilen ülkenin iç dinamiklerinin bozguna uğratılmasıdır.

170

Page 173: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Bütün tarihi dönemdeki sömürgecilik, zora dayanır ve ekonomidenbagımsız-amaçsız değildir. Bilakis, ekonomik olguyla sıkı sıkıya bağS Ekonomık ve siyası olarak ilhak edilenin iç dinamiklerini parçalayarak kendi siyaS veeSSn 'ekSk' '''"^''îi -^^"''^'"^ ^^^^^ °^9^^'^'ere'k özümSe r gaedilenin ekonomik ve sıyasallıgma kendi ekonomik ve siyasallığım kabu ettir-mekttr, statükosuna katmaktır. Her istila, sömürgecilik değildir Ya da her baskısömürgecilik olarak tanımlanamaz. Sömürgeciliğin sürdürülmesinde kültürel sömurgecılıgın'de etkilerini unutmamak gerekin uımesınoe Kültürel so-

ninrv,!?"'.-^'^^-^'- ^^''''°'^^ ^^ kültürel alanlarda olur. İlhak edilen ülkelerin to-ninm h^^ '^'T'? °.?"^' '" ^^^^^ ^"9^1. ilhakcı ülkedir, ilhak olayı, fSn to¬plum bıçımlennde farklı bir gelişme gösterir

Örneğin;

Köleci dönemde, temel üretim aracı kölelerdir. Köle ve emeği üzerindemülkiyet kurmak bu dönemin temel karakteristiğidir. ^

Feodal dönemde ise temel mülkiyet topraktır. Toprak ve sert üzerindPkimülkiyet hakkı bu dönemin özelliğidir. uzenndekı

^Hiim^f''"^"®V^*"®'"'^® '^® *®"'®' ^'^^"^ ^' sermayedir. Sermayenin gaspedilmesi ve üretim araçları üzerinde hak, bu dönemleri bir ve aynı şeymiş gibi tekbir biçimde ele alıp değerlendirmek mümkün değildir ^ ^

Butun bunlardan şu sonuç çıkar; her dönemi tarihi ve iktisadi koşullar çerçe¬vesi ıçensınde ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir ^ ^

Çeşitli uluslar arasındaki ilişkiler, ve bu uluslardan herhangi birinin üreticiguçlennın durumunu, iş bölümü ve iç çelişkileri ve içinde bulundukları rge.şimevrelen konunun açıklanmasına açıklık gettrir. ^ ^ ^

Köleci Dönemdeki ilişkiler

ıı.n,imf'^"^ İ°P','"r ^'Ç'"^'"de, üretici güçlerin dummu, köle emeğinin ku-llamlmasma denk düşerken köleci ticaretin bir sonucu olarak koloni kentler kuru-

iprin n!!^^ ^•^^'^'' °^T '"^^"' besleyemeyecek dummda olunca, başka bölge-lenn üretici guçenne el koyarak buralardaki üretim gücünü oluşturan köleleri bJlilîllT "^u"' '°'r' ''"*'^ '^^^'^^' ^°y^"k'^ bu kentler kölfSet^h yoğunolarak yapıldığı yerler oluyordu. Romalılann, Yunanlılann Akdeniz ve Karadenizkıyılarındaki şerifleri tamda köleci kent kolonilerine denk düşen şehirlerd-

fazla kfiii"imÎHt''^'"f"^'' ''^^^"^' y°'"y'^ topraklarını genişletiyoriardı. DaharJ^t^l 'htıyaçlannın ne olduğunu gösteriyordu. İtici güç kölelerdi Tica-rettn budonemde hızla gelişi, servet birikimi giderek yaygınlık LzandL

Üretici güçler, fazla nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilecek dummda değildiAntık-Çag devletlenndeki zomnlu göç koloni şehirierin yoğunlaşmalarına

171

Page 174: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

neden oluyordu. Bu dumm ise antik çağ uygariığım tehlikeye düşürüyordu. Ken-tter belirti bir sımriama üzerinde kurulu olduğundan tehlike büyüyordu. Henüzdoğal bilimler maddi üretime uygulanmadığından olumsuzluk büyüyordu. Uygarkalabilmek bir yerde fazla kalabalık olmamayı zorunlu kılıyordu. Özgür vatandaş,giderek bu koşullarda bu niteliğini yittriyordu. Üretici güç eksikliği, toplulukları be¬lirii nüfusa bağımlı kılmaktaydı. Denge bozulmaktaydı. Böylesi bir durum ise ken¬

tleri işgale zoriuyordu.

Burada (köleci ve feodal dönemde) fazla nüfus üretici güçler üzerinde biryük teşkil etmekteydi. Bu yükü hafifletmek gerekiyordu. Bu nedenlede yöneticile¬rin, yönelebilmeleri için yeni alanlara ihtiyacı doğuyordu. Bu da istilacılığıkamçılıyor koloni kentterin yaratılmasını zorunlu kılıyordu. Literatörde buna zo¬

runlu göç yoluyla sömürgeleştirme ya da kolonicilik denir. Günümüzde (kapitalist

dönem) de tam tersi geçeriidir. Çünkü zorunlu göç yoluyla sömürgecilikten eser

kalmadı. Artık, nüfus üretici güçler üzerinde yük değil, üretici güçler nüfus üzerin¬

de yük olmuştur. İşte işsizlik..

"Sömürge polUikasıttda emperyalizmde, kapitalizmin çağdaş döneminden, hatta

kapitalizmdan öncede vardı. Köle üstüne kurulu bulunan Roma bir sömürge politikası

izliyor ve emperyalizmi uyguluyordu. Ama iktisadi ve toplumsal biçimler arasındaki

farkı görmezden gelerek ya da arka planlara Uerek, emperyalizmin "genel düzeni"

üzerine fikir yürütmek tıpkı "Büyük Roma" üe "Büyük BrÜanya'l arasında

kıyaslamakıra girmek gibi bir takım boş palavralara ve bayağılıklara düşürür kişiyi

Çünkü kapitalizmi eski evrelerindeki sömürge polüikası bile, mali sermayenin sömürge

politikasından temelde ayrılıklar göstermektedir". (Lenin, Emp. S. 99) diyordu.

Bu alıntı bize fari<lı tarihsel dönemlerde uygulanan sömürgeciliği kendisini

çevreleyen koşullardan, tarihsel dönemden ve tek tek ülkeleri diğerlerinden ayırdeden özellikler çerçevesi içine bir değeriendirmeye tabi tutmamız gerektiğini vur¬

gulamaktadır. Bu konuyu Lenin'le şöyle tanımlayabiliriz.

"MarksisU teorinin kesm gereği odur ki herhangi bir toplumsal sorun incelen¬

diğinde, o sorun belirti tarihi sınırlar içinde formüle edilmeli ve eğer özel olarak bir

ülke sözkonusuysa (örneğin belli bir ülke için ulusal program gibi) o ülkeyi öteki ülke¬

lerden ayıtı tarihi dönem içinde ayırt edki özelikleri hesaba katılmalıdır." (Lenin)

İlk dönemlerde her hangi bir ülkenin işgale uğraması, üretici güçleri üzerin¬

de önemli bir etkisi vardı.

Örneğin bölgesel bir durumda olan, ilk yazının ortaya çıktığı şartlarda, bir

barbar işgali ile yok olmak tehlikesi vardı. Bunun nedeni üretici güçlerin, evrensel

bir nitelik kazanmamasıydı.

Ona bu evrenselliği kazandıran ticaret henüz gelişmemiştt.

172

Page 175: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

"Bir yerde kazanılmış üretici güçlerin özellikle icatkırm daha sonraki gelişine için

'^'^ybol'nuşolupobnaınalansadecedeğiştnekringelişmesinebağlulır.Yaltttzkoınşuçevreleri'^^"''<="rıUişküerheıtüzmevcutol,nadığısürece,ayıtık:adılteryerdeaynaynyeıtibaştanyapmakgerekir. Ve barbar luılklann anisaldınlan ve hatta doğalsavaşkırgü,isaltmstkııtldar

'''■^twıguçlerivegereksiniı,üerigelişınişokınbirülkeyiyeıtUlensıfırdanbaşkümakzomıukıbırakmaya yeter. Tarihin başlarında her gün her kadı yenklen yaratmak gerekiyordu

P^'">'elderörneğiltemdegörelioUırakoldukçayaygmbirticaretlebü-liktedeolsa,gelişınişuretwı güçlerin tam biryıkımından ne kadar az korunabilmiş oMuklanmgösterir. Çünkü

f'^'"'^lilerinbuluşlanıtm büyük bü-kısı.tılske,tderinbü- ulusu tkarettenyoksun bırakması"^""^tennıeUerindenahnasıyüzüıtdenuzunbtsüreortadankayboklu.BuulusungerilemesUte"^den olanda budur(...) Kazanılmış üretkigüçlere süreklüiğiaıtcak,teıtteH büyüksanayi'''""butun uluslarm rekabet mücadelelerine siiriikleıtdikleritkaretiıt,diiıtyatkareti halinegeldikleri gün, güven altma alınmış oldu". (Marks, alman İdeolojisi S 97)

,, .. '''^"®"^'6'^'Ş9a'edenülke,işgalaltındatuttuklarıyerleribazensömürgeleştiremiyor1afdıVe ustehk o topluluklann içinde eriyebiliyorlardı. » * y

Bu konuda Marks "...Gerçekten de uşakefendi kti Vefetihler ele geçirilen ülkenindilini, kültürünü ve töreleriın çabucak kabul ettiler" (Alman İdeolojisi S. 122)

"Kölctin kişüiğinde, üretim aracı doğrudan doğruya gasp edilir. Ama bu üretimaracı, hangi ülke için gasp edüiyorsa o ülkenin üretimi kök emeğUte okııtak verecekbiçimde

örgütlenmelidir. Yada (Amerikan 'nm güneyinde olduğu gibi) burada kök emeğine uygun

bir üretim tarzı yaratılmalıdır. (Marks Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri)İşgalciler kendi üretim tarzlanm kabul ettirmek iseterier. Buna bir çok ömek

verrrıek mümkün. Omeğin ingiltere'nin, Irianda ve Hindistan'daki uygulanıaları gibiKendi ure im tarz arını uygulayabilmek için, işgal edilen ülkelerin üretim araçlarınael koymakla mümkündür. Köleci toplumda; köleye, feodal toplumda; toprağa taprtalistdonemde ise sermayeye el koymakla bu mümkün olur. k y m ^

Feodal Dönemde Sömürgecilik

Sömürgeciliğin salt kapitalist sistem döneminde uygulandığını söylemek geçmişive gunumuzu kavramamakla eşdeğerdir. Sömürü her hangi bir ezen ülkenin kendiİÇ ışlenne nasıl bağlıysa aynı zamanda bu ezen ülkenin, ezdiği, sömürdüğü ülkeninİÇ koşullarına ve kendilerini çevreleyen koşullara göre de şekillenir

Köleciliğin yerini feodal sistem aldıkça toprağa bağlı onunla biriikte alınıp satılanHışkılerde Ortaya çıkar. Feodal sistem toprakla özdeştir. Haliyle ezen-ezilen ülkeKoşullannda sömürünün temelini toprak oluşturur.

. Feodal toplumlarda merkeziyetçilik ekonominin ve özellikle de topraklannmerkezin elinde toplanmasıyla mümkündür Ekonomikmerkeziyetçilik, siyasi merkeziyetdliğiberabennde getirmekte ve merkeziyetçilik; çevre bölgelerin de denetimiyle ekonomikHışkılenn gelişmesi ve merkezileşmesi oranında geçertilik kazanmaktadır. Kapitalizmkoşullarında bu durum daha da pekişmektedir.

H.^'^?^^?'^'"^®"^'^'^*^'^'^'^'"''^^"''^^"^' "bendine yeterbölgelervepafcalanm^demektir. Bunu kavramamak ve kapitalizme özgü merkeziyetçilikle aynılaştırmak

173

Page 176: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

feodal beyliklerin variık koşullarında sömürge ^'^^^j'^'^^^^T^^^^^^nprrPkiPrle baâdasmaz hgiltere'nin, tüm somurgelennde benzertakat aynı oımaydioS^e stSn^^^^^^^ nasıl açıklamak gerekir? Hindista.dajji ^^^^^^^^^^^^bir ulusa tanıdığı ayrıcalık temelindeki siyasal ilişkilerim nasıl açıklamak gerekir.Hiçbir?SKKan'dakifeodalbeylerinvariığı,sömürgeciikin^

Bu ilişki o dönemin karekteristik tarzıdır. . „.,„,ir,HûnaimaktflvdılarFeodal beyler egemenliklerini toprak uzenndekı mülkiyetlerinden almaktaydıa^^

Topra^n büyüklüğü ve üzerindeki köylülerin sayısı o toprak beyim o derece guçlu

ve zengin yapardı. . .. , j"Egemenlik ilişkisinde bir başkasmm iradesinin mülk edinilmesi sot konusudur.

Hayvatılargibiiradesiottnayatıvartıklargerçektenhizmeledebüirler.Amahunlarasahtp

bulttaıtlarbuyiiz4ettderebeyyadaefetıdlokı.tıazJar''.(UarksKap^^\^^^^^^Biçimleri s 42) Bunun içinde siyasi bir gücün olması gerekmektedir.^işgatei gücün kend'rt^onomu ve işgal edilen ülkenin konumu aynı mamanda siya .

iliskileride beürler Mahalli beylerin bir dereceye kadar otorıtelennın olması siyası ilişkinin?r^S:. anlamma gelmez. Oranın koşullar, işgal eden -^^^^^^^f^^'^^dumm ise merkezi güç böylesi bir yapıyı tanır. Çelışdıgı an ise şiddet on plana çıkar.

Kürdistan Ekonomisinin İlhakı

^o^rak^feSdaU^ptSa temel üretim aracıdır. Toprak, üreticiler; angaryavergi gSdal sömürti biçimleriyle somurtur ve ilhak edilirse buna ekonomik ilhak

"^^""önceden de genişçe değinildiği üzere Osmanlılar kendilerine itaat etrneyenbeylerin topraklarına el koyup miri topraklar biçimine dönüştürdüler. Böylelikle butopraklar devletin toprakları biçimine dönüştürüldü.

b) Yeni Ekim Alanlarıyla „ı.„«^„oKürdistan'da işgal edilen alanlarda yeni ekim sahaları açılarak sorunlu goç ve

göçebeleryerieştirildiler.Miritoprak sistemi çerçevesindetopraklarışlenılmeyebaşlanıldı.

Köylüler devletinaskeriyapısındandolayısipahileridoyurmaklagörevlendirilmişlerdi.

Toprağın büyüklüğü askerin (sipahinin) sayısını da belirtiyordu.

c) Kişiye Bağımlılığın Devlete Bağımlılığa DönüşmesiOsmanlı toprakları. Sultanın şahsında somutlaşıyordu. Köylüler halife sultan m

'"''"^KöTci' toplumlarda, kölenin objektif ve sübjektif şartım oluşturan köle emeğive doğrudan kölenin üzerinde mülkiyet söz konusuydu.

Feodal dönemde ise üretimin objektif şartına toprak ta katılıyordu."Açıklanması gereken ya da tarihsel bir sürecin sonucu olan şey, canh ve feodal

inşalarla ontarm doğayla olan maddiatış verişlerinin doğal ve inorganik şartlan arasındakibirlik ve bunun sonucunda doğayı mülk edinmeleri değü, insan varlığımn bu inorganik

174

Page 177: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

şartlan ik bufaal varoluş arasındaki ayrılmadır. Bu ayrılnm ancak ücretti emekti sermayeilişkisinde tamaınlamr.

Kölelik ve serflik ilişkikrittde bu ayrılma olmaz Tersine toplumun bir bölümüne

dısentarafmdansadeceketıdiözyenüknüretiminininorganikvedoğalşartıgibidavramhrKok emeğin objektif şartları üe hiç bir üişkişi yoktur. Tersine bizzat emek, kölenin yada serfm ki üretimin i.torga..ik(bk) şarti olaraksığır vb. gibidiğerdoğal varhklarm safına

'»kul'^ryadatoprağı.tbü-ekiokırakkabuledUt...0..kırakarşıke,tditteaÜmişke..diü.orgatıikdevantıyntış gibi davrandığı bu doğal varlık şartlan 1) Sübjektif2) Objektifolntak üzereıkı nitelik taşır." (Marks, Formen s. 27-28)

Toprağın bu dönemde satın almmast veya işgak uğrantası halinde üzerh.dekiköylüde (reaya) birlikte alınır. "...Zaten genel olarak arazi ve toprak üzerindekimülkiyet

onun organik ürünkriın de kapsar. Eğer insanda arazi ve toprağm doğal eki olarak onunla

birliktefethedüirse ozaınanda üretim şartlarınm birincisi olarak, birliktefethedilmiş olur"(Marks, Formen s. 30)

Köylü ve toprağın her ikiside tek başlanna bir anlam ifade etmiyordu Köylülerinboş topraklara yerleştirilmeleri gerekiyordu.

Köylülerin, topraktan kopmalan, toprakla biriikte satılmamalan, kapitalist toplumageçişin koşullanndan biridir. Artık özgür sözleşmeden bahsedebiliriz. Dolaylı bağımlılıkgündeme gelmiştir. Toprakla biriikte köylülerin mülkiyet konusu içerisin de olmalarızenginliğin de tanımını değiştirmiş, köleci toplumda ki gibi sadece çok köleye sahip

olmanın yanısırafazla toprağa sahpolmaktazenginlğin kapsamı içerisinde değerlendirilmiştir

Osmanlı Devleti işgal ettiği alanlarda köylülerin topraktan aynlmaması için ağırcezalar getirtmişti. Köylüler topraktan kopamayacaklan gibi sipahi de kabul edilmiyordular.

"Reaya (ya) ata binip kılıç kuşan.na yoktur (...) ve ük. ebaecnet (soy-sop itibariyle)

sipahizade olmayan bir tarik ik imara duhul etmek kanuna muhaliftir. "Aksi halde"

o zaman reayalikten kaçıp sipahi olmak lazım gelir. Reayet kalmayınca İradi padişahı

zület bulur. (Padişah'm geliri son bulur.)" (Bkz. Mustafa Akdağ, Türi<iye'nin İktisadive içtimai Tarihi C. 1 )

Atadan oğula geçen bir statüko vardır. Osmanlı Devleti kendi yapısına uygunbırbıçımde Kürdistan'ı da örgütlemiştir. Kürt sertleri, aynı zamanda toprağa bağımlılığınyanısıra kışıyede bağımlıydılar. Bu dumm toprağa bağımlılıktan kaynaklanıyorduDevlete bağımlılığı ise bey, paşa, sipahi vs. aracılığıyla oluyordu. Köylü kimin toprağındabulunuyorsa onun kapı kulu oluyordu.

Göçebe, yeni ekim alanlarına yerieştirilmek isteniliyordu. Böylelikle onlar üzerindedevlettn gücü ortaya konulabilinirdi.

Göçebeler konumlan itibariyle doğm dürüst vergi de vermediklerinden devlettesomnlan süreklilik gösteriyordu. Böyle davranmalarına neden olan kendilerine yetenekonomılen en önemli nedeni oluşturmasmdandı.

Feodal yapılanmada kişi-toprak ilişkisi ise sömürü olayını arttınyorduAyrıca göçebeler kendi güvenliklerini de kendilerinin sağlamasındandolayı zaman

zamandgerdevletlerinyedeğinedüşmelerinden dolayı Osmanlılarbunlannsilahsızlaridınlaraktoprağa yerieşttrilmelerinin çabasını veriyordular.

175

Page 178: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Bu durum günümüzde tersi bir farklılık göstermektedir. Sömürünün biçimindeki

değişiklik bunun nedenidir.Göçebeler, Osmanlılara fırsatını buldukça başkaldırdıktan gibi zaman zamanda

topraklan terk de etmişlerdir.

1 7. yüzyılda Kürdistan topraklan Osmanlı devlet örgütlenmesine göre bıçımlendınldı.

Miri toprak sisteminin uygulama alanı genişletildi.Osmanlılar miri sistemi Kuzey Afrikada da uygulamıştır.

"Türkler kendiyasaktnnagöre genel kural olarak iiUıeyi eski sahipkriokın kabUekrin

elinde bıraktıkr. Ama ozamana kadar kabikkre aÜ okın işknmemiş toprakktrm önemti

bir kesimi beylik arazi İmline gettüdi Türk hükümeti adına işletüdi "

"Ayaklaıtmakıra karşı korunmak için Türkler, İmlamevcut okmyerelmilisten başka

askeri koknüer kurdukr... Buıtktra zmakı deniyordu. Demekki bunkıryerü halkın ortasında

kurulmuş, yavaş yavaş Arap ve Kabü süvarüeritıce takviye edüen Türk askeri koloıtüeri

idi Her kolotn üyesi hükümetten toprağı ile birlikte gerekti tohumluk, bir at bir tüfek

alıyordu; buna karşılık, bölgenin, -kaidüyin sınırlan içimle ömrü boyunca askerlik hizmeti

görınekkyükümlü kti (...) askeri kolonüerin toprakknttın tuttuğualanlarmyüzeyi, ayaklanan

yada sadece ayaklanmasından kuşkulanılan kabüenin mülkünün zoralım sonucu kuşaktan

kuşağagenişkdi Zoralıma uğrayan topraklann büyükkesimi, beylerin aracıhğıykyetküüer

tarafmdan satılmaktaydı." (Marks K.Ö.E.B s.322-323)Yukarıdaki alıntı Osmanlı sömürgeciliğinin bölgeye özgü uygulamalannı göstermektedir.

Feodal sömürünün birözelliği de ekonomi dışı baskının en had safhadagörülmesklir.

Ürün-rant ve para-rant Osmanlı toplumunda esasta vergiler yoluyla alınmaktaydı.Zor kullanımı devletçe en sert biçimde oluyordu. Keza yağmacılık feodal sömürüdede görülmekteydi. Vergiler (arus-resmi, bayramla miras) ve angarya bu sömürünün

biçimleriydi.

d) Angarya

Köleci toplumdan miras kalan, kişisel bağımlılık ilişkisinden kaynaklanan

emek-rant biçimindeki sömürüdür.

Zor kullanımı feodalin en etkili silahıdır. Feodal, sertin kişiliğine bağlı bazı haklar

üzerinde tasarruf yetkisine sahiplik yapıyordu.

Sert, köleden farklı olarak angarya dışındaki zamanda kendi hesabına ancak

çalışabiliyordu. Ama iş bununla da bitmiyordu. Elde ettiği ürünün vergisini de verdikten

sonraki kısım artık kendisinin olabiliyordu.

Angarya'mn uzun veya kısa olması ekonomik temele bağlı bir iştir. Feodal ekonomide

kullanım değeri üretime egemendir. Kendi sınıriı ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir.

Angarya da bu ihtiyaçlar gmbu ile sımriıdır. Paranın kullanımı arttığı ölçüde angarya,

feodalizmin para biriktirme ihtiyaçlarına yönelir.

Para ekonomisinin az geliştiği koşullarda angarya yolu ile sömürü kendisinien çok loncalara hammadde sağlayan demir, bakır vs. gibi maden ocaklarında köle

gibi çalıştınlmak suretiyle kendini emek-rant biçiminde gösterir. Maden civarlarındakiköylülervergilerden azat edilerek, maden ocaklarında çalıştınlıyoriardı. Bunlar yerierini

hiç bir suretle terk edemezlerdi.

Köylülerin angarya yolu ile neler yapacağı kanun yolu ile saptanmıştı.

176

Page 179: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

«

Sipahilerin bir çok işleri angarya yolu ile yapılıyordu.

Fazla Nüfusun Yerleştirilmesi

Anadoluda göçler ve Türkmen, Moğol vs. işgalleri yoluyla fazla nüfus vardıTopraklar genellikle önceden yerieşik Rum köylüleri (sert) tarafından ekiliyordu Üreticigüçlerin seviyesi bu fazla nüfusu kaldıracak seviyede değildi. Nüfusun başka yerieregöç ettınlmesı feodallerin çıkarına denk düşüyordu. Osmanlılar, güç yoluyla işgalleregınşınce, hem yeni alanlar elde ediliyor, hem de ekonomik ve siyasi planda nüfusyerieştirme yoluyla sömürgeleştirilmeye çalışılıyordu. Aynı zamanda işgal edileayerierdekiyeril halk köleleştiriliyordu.

"Ayrıca... her bir haneye üç gün ırgadiye (angarya) bağlanmıştır" (KanunName-ı Livayı D. Bakır; aktaran Muammer Sencer, Toprak ağalığının Kökeni)

Aynı eserin Malatya Kanunnamesinde ise ayenen şöyle deniliyordu: "...sancak

beyleri ve subaşılar Iteryü ot biçmeye çeltüğü (çeltik ik tavar ik ayıklamaya şehirden ve

kurdan(kırdan)eve...btadaınsürüp(alıp)onbeşğünmiktanolveçeUükbiçtürüptaşMurup...Kış ayında reayaya evden bir yük odun salarlar"

Yani bir üretici yılda 40 gün angarya yapmak zomnda kalıyordu. Ürettiği ürününkış, kötü hava şartlan çıkanldığmda ürettiği ürünün aynca % 60'şı da vergi olaraksipahiye verildiğinden, köylülerin hangi koşullarda yaşadığı da ortaya çıkmaktadır.

Köylülerin topraktan kopmalannı önleme, angarya kişisel bağımlılık ilişkileriOsmanlı egemen güçlerinin başka bir topluma zorla, fermanlarla uygulatması sözkonusudur. Bu tür ilişkiler ise ancak sömürgecilik ilişkileri temelinde ancak söz konusuolabilir.

Kürdistan'da görülen bu ilişki yine Osmanlı'lara bağımlı olan Balkan ülkelerindeörneğin Bosna-Hersek'de görülmez. Miri sistem buralarda uygulanmaz. Köylüleryerel feodallere bağımlıdırlar. Kişisel bağımlılık köylü ile Osmanlılar arasında değil.Voyvoda ve Boyarlar arasında söz konusudur Köylüleri angarya ile çalıştıranda buyerel feodallerdir. Osmanlı Devleti Boyarlardan-Voyvodalardan vergi vs. alırlardı.

Eflak ve Boğdandaki durum üzerine Marx Şöyle yazıyor:

"yamanla askeri ve dini Uerigelenler, topluluğa aü topraklarla birlikte, bunlar üzerûtde

harcanan emeğede el koydular. Özgür köylülerin ortak topraklar üzerindeki emeği hu

ortak toprakların hırsızları tarafından angaryaya dönüştürüldü". (Kaoital C 1 s261) , y V f. . .

Marx, Eflaklı köylünün kendisi için harcadığı gerekli emeğin, Boyor için harcadığıartı-emekten belirii bir şekilde aynldığım da belirtir. (Bak. Age s. 260)

Osmanlı Devleti, buradaki emeğe doğmdan el koymamıştır. Angaryayı sömürgecistatü için ancak ugulayabilmiştir.

Kürdistan'da Vergi, Talan ve Yağma

Vergiler fermanlarla miktan tespit edilerek duymlurdu. Fakat tesbit edilenindışında yerel feodaller ve sipahiler bu miktarı arttınriardı.

Genellikle ürün daha harmandayken vergisi verilirdi. Vergi vermemek cezaya

177

Page 180: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

tabi idi ve keyfiydi. Vergilerin bir düzeni yoktu ve çoğu köyde keyfi olduğundan önemli

bir durum yaratıyordu.

Sipahiler, zoria da ayrıca köylülere saldırarak ürünü gasp ediyoriardı.

Önceleri ürün olarak alınan vergiler sonralan para olarak alınmaya başlamıştır.

Böyle olunca da kapalı ekonominin sınırian zorlanıyor, değişimin getirdiği sorunlar

ön palana çıkmaya başlıyordu. Para-rant biçimindeki bu sömürü feodalitenin yukarı

ve son dönemlerinde tamamen hakim hale geliyordu. İlkel birikimin ön şartları belirginleşiyordu.Bu dumm 19. yüzyılın ortalanndavergilerin para olarak alınmasını fermana bağlamıştı.

Köylüler para bulmak için ücretle çalışmaya ve ürünlerini pazarlamaya başlamışlardır.

Hepsinden de kariı çıkanlar ise tefeciler ve tüccariardı. Ayan ve mültezimlerde servet

biriktirmeye başlıyoriardı.

Osmanlılarda 50 kadar vergi çeşidinden bahs etmek mümkün.

Feodal Sömürgeciliğin

Kürt Toplumu Üzerindeki Etkileri:

Osmanlılann, Kürdistan'daki variığı özellikle en büyük etkiyi toplumsal gelişmeyi

engellemek olmuştur. Feodalizmin çözülmesini engellemiştir. Osmanlı, feodalleri,

Kürt köylülerinin ürettikleri zenginliklere el koymaları, elde edilen zenginlikleri servet

olarak dondurmalan, kendi sefahatlan için harcamaları, zenginliklerin tekrar ürettm

için yatınlmasına engel teşkil ediyordu. Bu dummgeçmişin basit üretiminin tekrarianmasına

neden oluyordu. Atadan kalma yöntemler devamlılık gösteriyordu. Bu dummun vardığı

sonuçları Marx "üretim tarzının kendisi ne kadar geleneksel ise yani mülk edinmesinin

gerçek süresi ne kadar aynı olarak kalırsa eski mülkiyet biçimleri dolayısıyla toplumun

tümü o ölçüde değişmeden kalacaktır. Kaydetmekgerekir ki geleneksel tarz tanmda uzun

zaman direnecek" (Marx, Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri s. 101)

Osmanlılann kendi toplumsal örgütlenmelerini, Kürtlere kabul ettirmeleri, Kürdistan

topraklanmn ve köylülerinin kendi askeri amaçlanna ve niteliklerine uygun olarak

örgütlenmelerine yol açmıştır.

16. yüzyılda Avrupa'da üretimin gelişimi özgürce olurken (kırlardan şehirlere

akmlann olması, köylülüğün topraktan kopmaya başlaması) Osmanlılarda ise tersinebir gelişim vardı. Köylülerin topraktan kopması cezaya tabi tutulmaktaydı. Avrupada

ise köylüler ücretliler sınıfına dahil oluyoriardı.

Kürdistan'daki şehirieri kendi yapılanna uygun olarak Osmanlılar örgütlemeye

çalışıyordular. Bir çok Kürt ve Ermeni şeiri bu nedenle canlılığım yittrdi. Erzumm Van,

Maraş, Mardin bunlar arasında sayılabilirdi. Daha önceleri kendi başlarına birimler

olan bu şehirier bu niteliklerini yitirdiler. Askeri, idari, mali bakımdan bu şehirier hakkında

katıldığı bir yönetim biçimi variden, Osmanlı hakimiyetiyle biriikte üreticilerin mal üretmeleridenetime alındı. ŞehiryöneticileriOsmanlılarcatamnmaya başlandı. Önceleri zanaatçılık

ağıriıktayken, daha sonralan bu durum askeri yarı-askeri örgütlenmeye dönüştürüldü.

Şehirier ücretlilerin çalışabilecekleri alanlar olmaktan çıkınca da caziplikleri

de ortadan kalkıyordu.

En büyük maddi ve zihinsel iş holümü kent ile kır'm ayrılmasıdır. Kenl ile kır arısındaki

karşıllık, barbarhklan uygarlığa, aşiret düzeninden devlete, hölgeselliklen ulusa gt'f/^î/c hiriikle

178

Page 181: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

ortaya çıkar ve zamanımıza kadar bütün uygarlık larihi boyunca sürüp gider. (...) İşle nüfusun

ilk kez olarak iki sınıfhalinde bölünmesi, doğrudan doğruya iş bölümüne ve üretim arçlarına

dayanan bölünme burada ortaya çıkmıştır. (Marx, Alman ideolojisi S. 92)

"Orta çağda burjuvalar her kentte kendi canlanın korumak için kır'ın soylularına

karşı birleşmekzorundaydılar. Ticaretin genişlemesi ulaşım otanaklarınm kurulması her

kentin ayıtı engele karşı savaşarak, ayın çıkarları başarıya ulaştırmış olan öteki kentleri

tatıtmakınna neden oldu. Burjuvasınıfı çeşitti kentlerdeki bb- çokyerel burjuvaziden taşlayarak,

ancak çokyavaş biçimde meydana gelmiştir. Mevcut ilişkilere karşıhk ve gene bu karşıtlığın

koşullandırmakta olduğu iş tarzı, ayın zamanda, ayn ayn her burjuvanın yaşam koşullarım

değiştirdi, bunları bütün burjuvalar için ortak ve tek başına her bireyden bağımsız olan

yaşam koşulları halinegetirdiler. Burjuvalar,feodal ortaklıktan kopup, ayrıklıktan ölçüde

bu koşullanyarattılar ve burjuvalarmevcutfeocklite üe olan karşıthklanyla belirlendikleri

ölçüde bu koşullar burjuvalanyarattı. (...)Burjuvazinin kendine özgü koşullan, gelişmesiyle

birlikte ancak yavaş yavaş gelişir; kendiside kendi içinde iş bölümüne göre çeşitti kesime

ayrılır ve bu arada biryandan burjuvaziden önce varolan mülk sahibi olmayan sınıfların

bir kısım yeni bir sınıfa (proletaryaya) dönüştürür. Daha önce mevcut olan mülk sahibi

bütün sınıfları mevcıU bütün mülkiyetin ticaret ve sanayi sermayesi haline dönüşmesi

ölçüsünde sinesinde toplayacak duruma gelmeye başlar. Tek tek bireyler ancak başka

bir sınıfa karşı ortakbir mücadele yürütmekzorunda oldukça bir sınıfmeydana getirirler".(MarxK.Ö.E. B. 5. 109-110)

Osmanlılann, Kürdistanda iç değişim yoluyla toplumun gelişiminin önünde durmalan,kapitalizmin gelişmesini engellemişttr.

Osmanlılar, zanaatçılığın tannrlan aynlmasım ve aynı zamanda ticaretin zaanatcılıktanayrılmasını da engellemişlerdir.

Mal ticareti çoğunlukla üreticinin (zanaatçının) kendisi tarafjndan yapılmaktaydı.

Tüccarlar araya girmiyoriardı. Bu nedenle tüketim yapıldığı yerin, veya bölgenin sınıriannı

aşmıyordu. Hatta tek tek şahıslar için ürettmin yapıldığı da oluyordu. Bunun en büyüknedenide Osmanlılann zanaatçılar üzerindeki baskısıydı. Tüccar ve ticaret üzerindeki

denetim uygulamaktaydı.

Tüccarların mal taşımalan engelleniyor, gümrük vilayet sınırian üretilenlerin

uzak bölgelere gitmesine izin verilmiyordu. Ayrıca taşıma ücretleri ve gümrüklerin

çok pahalı olması ticaretin kâriı bir iş haline gelmesini engelliyordu. Ticaret, zanaatçılıktan

bu nedenle aynlamıyordu. Böyle olunca da ticareti zanaatçının kendisi yapmak zomndakalıyordu.

Osmanlılannzorkullammıdatüccarsayısımsınırlandınyordu. O yıllarda tüccarlar,belirii niteliklere sahip olanlara yaptınlıyordu ve çoğu kez de atama biçimindeydi.Ellerinde

izin kağıdı olanlar mal-alım satımını yapabiliyoriardı. Mal pazarda, idarenin gösterdiği

yerde ve fiyatta satılmak zorundaydı.

- Aynca yüksekvergialınması, sıkı denetimticaretsemıayesiningelişiminiengelliyordu.Elde edilen servet ise feodallerin eline geçiyordu. Avmpada bu yıllarda servet sermayeye

dönüştürülüyordu. Bütün bu etmenlergericilikle de birieşince kapitalizmin gelişmesiduraksıyordu.

"...himayeciliğin heryerdenfazla Rusya'da gerici olduğu meydandadır. Himayecilik

memleketin iktisadi gelişmesini kö.steklemekte, tü.n burjuva sınıfının değü, kara kalpakh

179

Page 182: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

bir avuç ailenin çıkarlarına hivnet etmektedir. Oysa ticaretin serbest olması kapüalizimden

kurtulmanın çareteri.n içinde taşıyan oluşumu hızlandırmaktadır. " (Lenin, Halkcl ıltisat

S. 150) . , -Anlaşılacağı gibi himayecilik feodallere yaramıştı, fakat bütün bunlara rağmen

ticaretin olması ise eski yapıyı çözmeye yaradığından ilerici bir konumu vardır."Sermayeınn,tiiccarsennayesiolarakbağımsızveağırbasangelişwnürctUtıin sermayeye

tabi olmaması ve dolayısıyla sermayenin kendisine yabancı ve kendisinden bağımsız olanbirtoplumsalüretünşeklitemenüzerindegetişmesidemektir.Buıtdandolayıtikcarsermayesünn

bağımsız gelişinn toplumun genel ekonomik gelişmesi üe ters orantılıdır". (Marx,Kap\\a\

C. 3. S. 97)

Marx, Osmanlı devletindeki tüccar için de şöyle yazıyor:

"Sözü edilen Türkiye tüccartan kimlerdir acaba? Şüphesiz Tükler değil Göçebe

devrini yaşadıktan sırada Türkler'in bütün ticareti, kervantan talan etmekkn ibaretti;

bu gün daha medeın hale geldikleri için en keyfi ve ağır vergileri koymaktadırlar. Büyük

limanlarda yerleşmiş olan Rumlar, Ernenüer, Slavlar ve batılılar bütün ticareti ellerinde

tutmaktadırlar. Bunların TürkBey ve Paşalarının kendilerine göskrdiklcri kolaylıklardan

(Mürii hoşnutlukduymaUm için sebepgörmedilderilyesbellidü-.TürklerAvrupadanuztıklaştmhrsa,

ticaret hayatı bozulmaz. Peki genel medeniyet ileriemeleri bakımından durum ne olur?

Bütün Avrupa Türkiye'sinde medeniyet yayanlar kimlerdir? diye sormak isterim. Medeniyeti

yayanlar Türklerdeğüdir... Bütün şehirlerde ve bütün ticaret yerlerinde, ülkedegerçekleştirilmiş

olan medeniyetiRum ve Slav burjuvazisigetü-miştir. Halkın bu bölüğü etkisinin vezengüliğüıüı

gütikçe arttığım görmektedir. Türkler ise gittikçe daha fazla arka plana atılmaktadırlar.

Eğer ordu ve hüküıhet tekellerinde olmasaydı, Türklersahneden çekilmeyeceklerdi Gelecekte

bu tekelin devamının imkansız olduğu betiktir. Türkler'in gücü, ilerlemeye engel oldukları

durumların dışında güçsüzlüğe dönüşecektir. (Türkye Üzerine S. 38)

Kapitalizm Dönemindeki Ekonomik İlişkiler

Buradan sömürgecilik olayını açarken kapitalizmin tartılı evrelerindeki s.- mürgeciliğin

bile bir birinden fari<lılıklar arz ettiğini belirtmeden geçemeyiz. Bilindiği üzeremi ; ıperyalizm^

dönemini yaşamayan Marx kapitalizmin gelişmesini üç safada ele alır.

1-) ilkel Birikim ya da servet birikimi

2) Manifaktür ya da ilk kapitalist birikim

3) Serbest rekabet dönemi.

1) İlkel Birikim

Osmanlı devletinde değişim ekonomisinin gelişmesi, paranın toplumsal fonksiyonundaki

artış, şehirierdeki değişim, ordunun ve feodallerin ihtiyaçlanmn artması, üretimideğişimin

gerisine itti.Devletin üretici güçler üzerindeki danetimi ve baskısı, üretimin gelişmesini engelle¬

di.

180

Page 183: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Osmanlı tüccarlannm bilinen nedenlerie yapamadığını, Avmpalı tüccarlar yapmaya

başladı. Avmpalı tüccariar mal satmaya başladılar. Karşılığında ise altın ve gümüş

alıyoriardı. Böylelikle elinde sermayeye dönüşecek servetler birikiyordu.

Osmanlı ekonomisi 18. y. yılda vergileri para olarak almaya başlamasından

spnradır ki ülke ekonomisi çökmeye yüz tuttuyordu. "Çünkü" para burjuva sınıfını ister,

aksi taktirde paranın rolünün olmadığı koşullarda Osmanlı ekonomisinin ayakta kalmasının

nedeni olmaktaydı. "Osmanlı devletinin ayakta kalmasının sırlarından birisi de

budur." diyordu (Marx, Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri s. 169).

Osmanlılar para ekonomisine girince altın ve gümüş bulma yoluna gittiler. Ay-

ni-rant, para-rant'a dönüştürüldü.

"Tarih açısından sermaye, toprakmülkiyetinin aksine, herzaman başlangıçla para

biçimini alıyor. Paradan oluşan servet, tüccar ve tefeci sermayesi olarak ortaya çıkıyor. "

(Marx, Kapital C.l. S. 169)

Osmanlı yönetimi yeni ihtiyaçlar karşısında yeni vergiler getiriyordu. Çünkü

Avrupalı tüccariaria rekabet etmeleri ancak böyle rekabet edebiliyorlardı. Altın ve

gümüş dışanya akıyordu. Sikkelerdeki altın ve gümüş oranı düşürülüyordu. Haliyle

paranın alım gücü de azalıyordu. Ordu ve devlet görevlilerinin ücretlerinin artması,

ticaret gelirinin azalması, tarım üretiminin düşmesi, seferier, ordunun modernleştirilmesi

ve ordudan da savaş gelirierinin azalması (yağma-talan) Osmanlı Devletinin para

sıkıntısı çekmesine neden oluyordu.

Dinsellikte, ticaret yapan tefeci-bezirganlan aşağılıyordu. Ama bütün bunlara

rağmen devlet bunlarada başvurmak zonuda kalıyordu. Böylesi bir dumm mültezimlerin

oluşumuna neden oldu. Bunlartoplum içinde pek olumlu bakılmayan işlerle uğraşıriardı.

Mültezimlertoprakgelirlerine de el koymaya başladılar. Önceleri toprak gelirieri

dışındaki gelir kaynaklan satılmaktaydı. Aynca askeri bir kaynak olan toprak devletin

mali kaynakları haline dönüştürülerek tefeci-tüccariara satılmaya başlanılmıştı. Ellerinde

servetleri olanlar bu kariı işe yönelmişlerdi. 18 ve 19 y. yılda ilkel birikim dönemini

yaşamakta olan Osmanlı devletinde servet biriktirmesi bu koşullarda yaygınlaşır.

Kamusal borçlanmaya ilişkin Avrupa'daki durumu Marx şöyle açıklıyor;

"Kamusal borçlanma, ilkel birikimin en güçlü kaldıraçlarından birisi halini alır.

Birbüyücüdeğneğinin dokunmasıgün hsırparaya üremegücünü kazandınr ve onu sermayeye

çevirir. Ve bunu, sanayide ve hatta tefecüikte kullandığında bile kaçınılmaz olan zahmet

ve tehlikelerle karşı karşıya bırakmaksızın yapar. Devlet alacaklıları, aslında hiç bir şey

vermemişlerdi Çünkü borç verilen meblağ, etlerinde tıpkı nakUpara gibi iş görmeye devam

eder. Böylece yaratılan ve yıllık gelirleriyle geçinen bir aylaklar sınıfı, hükümet ile halk

arasında aracılık edinen bankerlerin aniden bü-iken servetlerini vegene herdevlet istikranmn

büyük bir parçasını kendilerine gökyüzünden inen bir sermaye hizmeti sağlayan, vergi

mültezimlerinin, tacirleri ve özel manifaktürcülerin zenginliklerini bir yana bırakalım;

devlet borçlanması bir de anonim şirketleri her türlü menkul hizmetler üzerinde yapılan

işlemleri borsa oyunları ile bürokrasinin doğmasına yol açmıştır." (Marx Kapital C. 1

S. 720)

Manc'ın açıkladığı bu dumm Osmanlı İmparatorluğunda ancak 1 8. yüzyıl sonları

ve 1 9. yüzyılda görülmüştür. Servet, vergi mültezimleri ve devlet müteahitlerinin elinde

birikmişti. Devlet bunlara borçlanmıştı. Bu dumm sarraflann ortaya çıkmasına neden

181

Page 184: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

olmuştur. Sonralan ilk bankacılık ve ilk işletme imtiyazları bu devlet alacaklanndan

oluşmuştur. İlkel birikimin ilk dönemlerinde devlet, önceleri imtiyaz karşılığı kendi

vergi haklarının veya topraklarının mülkiyetini devrediyoriardı.

Devlet vergilerinin yanı sıra mültezim, sarraf, tefeci tüccar kesimide Kürdistan'da

keyfi vergiler koyuyoriardı. Merkezi iktidar bu durumu destekliyordu.

Osmanlılar, Kürdistan'da icar yoluyla topraklan tefeciye verince, tefeci de vergileri

artırmakla işe başlıyordu. Devlet yıl sonunda icar yoluyla elde edilen ürijnün fazlalığı

halinde açık arttırma yoluyla tekrar icara verdiğinde yeni mültezime daha pahallıya

satabilecekti.

Osmanlılar, bununla yetinmiyoriar idari ve adli haklannı da satıyoriardı. Sancak

beyliği, kadılık, subaşılık gibi görevler dağrtıldığmda, karşılığında toplanacak vergiler

belirieniyordu. Açık artırma ile en fazla vergiyi verecek olana bu görev veriliyordu.

Bu görevliler de halkın sırtına bir yük daha ekliyoriardı.

Devlet bu dönemde köylünün toprağa bağımlı olmasını da artık şart koşmuyordu.

Onları beslemek önemi bir yük teşkil ediyordu.

Bu durum köylülerin göç etmesine neden oluyordu. Devletin, akıncılar örgütü

çökmüştü. Aynca göç etmek istiyenleri sınır boylarına yollamıyoriardı. Serseriler ve

lümpen proleterier hızla yaygınlaşmaya başladı.

Benzeri bir durum 15. y. yılın sonunda 16. y. yılın başlannda İngiltere'de de

göriJİür. Feodallerin ordularının çözülmesi, tarımın iyileşmesi, tarım arazilerinin ottak

haline çevrilmesi nedeniyle serseriler, aylaklar hızla çoğalır. Feodalizmin çözülmesi

en önemli nedenidir. Kral VIII. Henri bunlardan 72 binini astırttı. Manifaktürün gelişmesi

bunların azalmasına neden oldu. (Bk. Marx Alman ideolojisi S. 99) Ama Osmanlılarda

aylaklar ortadan kalkmadı. Bunun nedeni iç dinamizmin engellenmesidir.

Tefeci ve tüccar sermayesinin kapitalizme yol açması özgül iç yapıya bağlıdır.

Aynı zamanda kapitalizmin ön koşulunu oluşturur.

"Ödenmemiş artı emeğin doğrudan üreticilerden çekip, almmasmın özgül iktisadi

biçimi doğruda., doğruya üretimin kendisinden doğan ve sonra kendiside belirleyici bir

öğe olarak üretimi etküeyen yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkiyi belirler. Tüm

toplumsalyapının ve onunla birlikte egemenlik ve bağımlılık ilişkisinin siyasi biçiminin,

kısacası, buna uygun düşen özeldevlet biçiminin, en içtekisımm, gizlitemeliniaç.ğa vuran

şey, her za.nan, üretim koşullarına sahip olanların doğrudan üreticilerle olan dolaysız

ilişkisidir." (Marx kapital C. 3 s.791)

Bu alıntıdan anlaşılan artı-emeğin doğrudan üreticiden nasıl hangi iktisadi ve

hukuksal ilişkilerie kimlerce alındığıdır.

Böylesi bir durum incelenirse üretici güçlerin içinde bulunduğu durum, egemen

olan üretim biçimini, ürettm biçimine denk düşen sınıflan ve bu sınıflann oluşturduklan

siyasi yapının incelenmesini getirmektedir.

Örneğin Lenin, her özgül dummu kendisini çevreleyen koşullar içerisinde alıp

değeriendirmiştir. O, Rus köylülerinin dummunu inceleri<en köylülüğü de sınıflandırmaya

tabi tutmuştu.

"Aslında, bugünkü kırsal bölgelerin gerçek efendileri çoğu kez, köylü burjuvazisinin

temsUcüerideğü, köy tefecUeri komşu topraksahipleridir. A.ıcak bunlangözönünde tutamamakta

tama.nen haklıyız. Çünkü, aksi halde, köylülük arasındaki iktisadi ilişkilerin iç yapısını

ütcelemekolanaksız olurdu. Deyünyerindeyse kırsalbölgelerdekiyaşamın bu "doğalkoşullan...

182

Page 185: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

gizleye.t reform öncesi koşulları kaldırıp, atarak, köy topluluğu içindeki iktisadi ilişkiler

şişkinini incelemek gerikir." (Lenin, Rusyada Kapitalizmin Gelişimi s. 167)

Yine Lenin Rusay'da kapitalizmin variığı veya yokluğu konusundaki tartışmalarda

somnu Rusya'da kapitalist ilişkilerin variığınm ispatlanması biçiminde ele alır Rusya'daki

meta ekonomisinin kapitalist ekonomiye doğru geliştiğini ispatlamak gerektiğiniburjuvazinin egemenliğini açıklamak gerektiğini vurgular.

Her dönemin ayırt edici özelliklerini bilmek gerekir. Birinci dönemin özelliği, .

zanaatçılığın ve ticaretin aynlması, ticaretin yaygınlık göstermesi, paranın evrenselleşmesi,şehirier arasında işbiriiğinin kurulup yaygınlaşması, köylülerin topraktan kopmalan,

bütün bunlar potansiyel sermayenin oluşmasına neden olmuştur. Esasta bu dönemde

sömürgelerin yağmalanması başlar. Bu dönem servet yığma dönemidir.

Avrupa'da ilkel birikimi ilk yaşayan ülkeler İspanya ve Portekizdir.

Marx kapitalist ilkel birikimle sömürgecilik arasındaki bağı ise şöyle açıklıyor;

"Amerika'da altın ve gümüş madenlerinin keşfi, yerli lıalkm kökünün kazınması,

köleleştirilmesi ve madenlerin bunlann mezarı lıaline getirilmesi, Doğu Hind adaların

fethine başlanması ve yağma edilmesi, Afrika'nin siyalı derili yerlilerin ticaretmaksadıyla

peşlerine düşüldüğü bir av alanı haline çevrilmesi, kapitalist üretim döneminin doğuşunu

haber veren ilk pırıltı ışıklarıdır. Bu masalımsı oluşumlar ilk (başlangıçtaki) birikimin

temellerini teşkil eder."

İlk birikimin farklı güçleri... 17. yüzyılın sonunda İngiltere'de kolonileri (sömürgeleri),

kamu borçlarını, modern vergi ve himaye sistemlerini içine alan sistematik bir bütün

meydanagetirirler. Bu yöntemler kısmen en kaba şekilde kuvvete örneğin, koloni sistemine .

dayanırlar."

Esasta bu büyük coğrafi keşifler 15. yüzyılın altın ve gümüş aramanın sonucu

feodalizmin fetih savaşlarından ayrılıyordu.

Engels Şöyle diyor;

' 'Ama bu uzakta maceraya güme gereksinmesi, başlangıçta içindegerçekleştiği,feodat

ya da yarı-feodal biçimlere rağmen, temeli tarım olan vefetih savaşlan esas Uibariyk toprak

kazanma ereğini gözeten feodalite ile daha temelinde bağdaşmaz bir şeydi"

Bütün bu coğrafi keşifler ticarett hızla geliştiriyordu. Böylelikle manifaktör ve

buna bağlı olarak üretimin önemli bir gelişme gösterdiği açıktır.

İlkel birikim süreci feodalizmin çözülmesi kapitalist ilişkilerin ilk gelişmesi sürecidir.

Bu süreç her ülkenin kendine özgü koşullan içinde olur. Ve artık feodallerie-

burjuvalar arasındaki kıyasıya mücadelede başlar. Emekçilerin mülksüzleştirilmesi

ve üretim araçlannın sermayeye dönüştürülmesi sorunun özünü teşkil eder.

Ticaret ve Tefeci Sermayesi

"Kapitalizm öncesi üretim biçimlerini çözen ve onu yıkıma götüren ticarettir."(Marx)

Kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinde, üretim; kullanım değerleri yaratır Bu ekonomilerde

de metalar, değişim değerine bürünmüştür. Fakat esasta kullanım değerinin denetiminde

onun birfazlalığıdır. Önceleri; Metalar, kullanım değerieri yaratmaya yöneliktt. Daha

183

Page 186: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sonralan zıttına dönüşmüştür. Tüccar değişim değeri yaratma esas uğraşısıdır. Bu

durum kullanım değeri ile zıtlaştınr. Bu zıtlaşma ise kullanım değeri üretimini oluşturan,

üretim ilişkilerini etkiler.

Marx Bu konuda; "...Bütün bu çözülme süreçlerinde çözülen şey, kullanımdeğerinin

egemen bulunduğu üretim ilişkileri; doğrudan kullanım için üretimdir. Değişim değeri

ve onun üretim: diğer biçimin egemenliğini ön görür. " (Marx Kapitalizm Öncesi Ekonomi

Birimleri 105)

Tefeci ve Tüccar sermayelerinin kapitalizme yolaçması iç yapıya bağlıdır. İlkel

birikim ile kapitalizmin ön koşullanm oluşturijriar. Altın ve gümüşün biriktirildiği dönem

olan ilkel birikim koşullanm, sermaye birikimi ile kanştırmamak gerekir.

Şöyleki ".. .sermaye birikimiartı-değerin varlığım, artı-değer kapitalist üretimi, kapüalist

üretim ise meta üreticilerinin ellerinde daha önceden oldukça büyük bir sermaye ve işgücü

kütlesinin bulunmasını ön görür. Buradaki hareketin bütünü bu yüzden önce bu üretim

biçiminin sonucudeğüçıkışıtoktasınıteşküeden bir ükelbtüdmin(AdamSmUlt'Utdeyütıiyle

daha önceki birikimin) bulunduğunu kabul etmekle kurtulmak mümkündür" (Marx ,

Kapitaliste. 1 B, S. 751)

Servettn ve sermayenin temelini teşkil eden para olmasına rağmen ilkel birikim

servet birikimi, kapitalist birikim ise sermeya birikimidir.

Bu konuda Marx, "üretim ve yaşam araçları kendiliklerinden sermaye olmadıkları

gü}i,pamylaınetakırdasennayedeğildiHer.Buıılarsennayeyedönüştüriilmcilıtiyacııtdadırlar...Jlkel

birikim dönemi denilen şey üreticiyi üretim araçlarından ayıran tarihi süreçten başka

bir şey değildir. Bunun ilkel biçimdegöriümesi sermaye ve buna uygun düşen üretim biçiminin

(kapitalizm vs.) tarih öncesi aşamasını teşkil etmesinden ileri gelir." CMarx Kap C 1

s. 752-53)

Bu dönemdeki para birikimi, ölü sermayedir. Kapitalist, emekten önce bir birikimi

hedefler. Sermaye, başlangıç olarak parayı yani sen/eti ister. Sermayenin kökenide bu nedenle toprak yada loncadan değil ticari ve tefeci servetten doğar.

Marx, "Aınaaçıktır ki, ve halen incelemekte olduğumuztarihselevrenindahiyakından

incelenmesinin de gösterdiği gibi- eski üretim biçimlerinin ve emekçinin, emeğin nesnel

koşullarıyla olan ilişkilerinin çözülme çağı, aynı zamanda bir yandan parasal servetin

belirii bir ölçüde gelişmiş bulunduğu, öte yandan ise bu çözülmeyi hızlandıran koşulların

yardımıyla hızla büyüdüğü ve genişlediği bir çağdır da. Nasd ki kendisi bu çözüh.ıenin

bir öğesiyse, bu çözülmede onun sermaye haline gelmesinin koşuludur. Ama sahparasal

servetin varlığı, kendipayına bir tür supremacy (üstünlük) elde etmiş olsa büe bu çözülmenin

sermaye ile sonuçlanması için yeterii değildir. " (Kacesi Ekononn Biçimleri S. 558) -

Bir takım ülkeler yukarıdaki yazılanlar biçiminde gelişme gösterip kapitalistleştiler.Kapitalistleşenlerdiğerierini kendilerine bağımlı hale getirmeye çalıştılar.

İlkel birikimi salt para biriktirme olarak düşünemeyiz. Burada asıl olan köylülerinmülksüzleştirmesi temelinde para birikimi olayıdır.

"Mao<" Sermaye kavramı başlangıç noktası olarak parayı öngörür ve dolayısıylapara biçimindeki servetin variığım öngörür.

"...demekki, sermayenin oluşması ne (aynı zamanda farım ürünlerinin ticaretin

yaptığı sürece, tarım kiracından kaynaklanması mümkün olmakla birlikte) loncadan

184

Page 187: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

kaynaklanmaz tüccar ve tefeci servetinden kaynaklanır." (Marx K.Ö.E.B s. 108)

Tüccar ve tefeciler artı-emeği sermaye gibi sömürmüşlerdir. Fakat artı-emeğioluşum biçimini değiştirdiği de söylenemez.

Marx, tefeci sermayeyi, kapitalist ürelimdcn çok önceleri var olduğunu, toplumların

çeşitli iktisadi biçimlenmelerinde görüldüğünü belirtir. (Bak.Marx Kapital C 3 S593)

Tüccar sermayesi, zanaat ve lonca üretiminden oluşmuştur.

Tüccarlar, kırsal kesimden hammadde getirdikleri gibi. Üretilen mallan da kırsal

kesimlerde de satmışlardır. Ticaret, loncalann egemenliği altındadır. Dünya ticaretiningelişmesi tüccar sermayesinin loncalardan kopmasını getirir. Sebep daha fazla kardır.

Böylelikle tüccar sermayesi meta dolaşımı hızlandınr. Birçok ülkede yayılmasını sağlar.Bu yayılma onun gelişmesini hızlandınr.

Coğrafi keşiflerle elde edilen servetler talan veya yağmanın sonucuydu.

"Hiristiyan denen bu soyun Dünyanın dört biryanında boyunduruktanaltına alahUdikleri

halklara karşı gösterdikleri vahşet ve zülüm bir benzerine hiç bir çağda ne kadar vahşi,

ne kadar kaba ve ne kadar merhametsiz ve ne kadar utanmazca olursa olsun başka hiç

bir ulusta rastlanaınaz halen de sömürge yönetüniıtüı tarüıL. Engörülmemiş türckn U.anetlerin,

rüşvetlerin, kırmaların tarihi" (W. Hovvitt, Aktaran Marx Kap. C. 1 s. 792)

Ticaret yoluyla da servet birikimi yapılıyordu fakat en çokçapul yoluyla servetbiriktiriliyordu.

Mar.v, ingiliz sömürgesi Hindistan 'da Genel valinin ticerele katıldığım, vahnin koruduğu

liiccarların büyük serveder topladıklanm hu dıınmmn sanayicilerden bazen çok dahafazla

olduğunu ve hiç bir para yatırılmaksızın büyük paraların toplamldığını yazar. (Bk. Marx,Kap. C. 1 s. 793)

Engels 'dePortekizlerin, "Afrika kıyılarındaHindistan 'da, tüm UzakDoğu 'da arad.klan

şey alt...dı. İspa..yollar'm Amerika'ya gitmek üzere Atlantik Okyanusunu aşmayagötüren

şey büyülü altın sözcüğüydii Yeni buluttan kıyıya ayak basar basmaz, beyaz adamın ilk

istediği şey altındı. " (Anti- Dühring S. 598-99)

Bütün bu gelişmeler manifaktür sanayinin oluşumunun da ön koşullandır. Bu

dönemde loncalar ve el sanattan egemendir. İşgücü meta haline gelmemiştir. Pazarlarsımriıdır. Ücretti özgür emek ve sınırsız pazariar oluşmamıştır.

Üreticinin meta üretmesi, esasta onun ihtiyaçlarını gidermekten başka bir şeydeğildir. Metanın üretiş tarzı ve üretimin amacını değiştirmez. Kullanım değeri Marx'ındeyişi ile basit yada küçük üretim biçimini almıştır. Özü değişmemiştir. Fakat tüccar

açısından durum değişmiştir. Tüccar, üreticiyi egemenliği altına aldığı için artık üretilen

meta haline gelmiş ve sermayenin oluşmasına neden olmuştur. Tüccann bu girişimi

eski üretim biçiminin ortadan kaldırılmasında etkide bulunmaz, tersine kendi variığınm

idamesi için komnmasından ve geliştirilmesinden yanadır. Artık kapitalizmin gelişimininönünde engel teşkil etmektedir, fakat kapitalizm geliştikçe de yok olmaya başlar.Doğudan üreticinin durum, üretim yeni bir biçim kazanmadığından olumsuzlasın

Sermaye egemenliğini kurduğu ölçüde de artık emekçilere ve proleteriere dönüşürier.Sermaye eski üretim biçimiyle onlann artı-emeklerine el koymaya başlar.

Tefeci sermaye açısından da durumu pek farklı değildir. Tefeciler, ürünlerinbir kısmını metalara dönüşmesinde rol oynamışlar, ayrıca para aracılığıyla da metanın

185

Page 188: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

gelişmesinde rol oynamışlardır. Zanaat da Feodal üretim biçiminin kapitalist geçişte

tüccar sermayesinin iki rolü olduğunu Marx belirtir. Birincisi "Doğal tanm ekonomisinin

ve ortaçağ şehir endüstrilerinin loncaya bağlı el zanaatlarının tersine, üretici, tüccar ve

kapitalist haline gelir. Bu gerçekten devrimci olan yoldur. Ya da tüccar üretimi üzerinde

doğrudan bir hakimiyet kurar." (Marx, Kapital, C. 3, S. 334)

Marx, (K.Ö.E.B s. 1 09) zanaatdaki fari<lılaşma ve iç değişimi şöyle değeriendirir.

' 'loncalannyokolması sırasında tek tekLonca ııstalan sanayi kapUlistkriııe dönüşebUir;

ancak olayın doğasında bu ender olur. Genellikle kapüalistin ve işçinin doğduğu yerde,

lonca düzeni bütünüyle -hem usta, hem kalfa - batar gider-"

Lonca sistemi yeni ihtiyaçlara cevap veremediğinden, yerini alan manifaktör

sistem tarafından da dıştalandılar Loncalar arası işbölümünün yerini alan atölye işletmeler

loncaları çökertti. Böylesi birfari<lılaşmayı ise Lenin devrimci bir yol olarak değeriendirir.

İş gücü talebi ve köylülerin topraktan kopmaları onları böyle bir değerlendirmeyegötürür.

İkinci yol ise tüccar sermayesinin, sanayi sermayesi haline dönüşmesidir.

Loncalarda bu dumm oldukça az bir biçimde görülmekle biriikte, en çok rastlanılanı,

lonca dışında olan sanayi sermayesinin egemenliğine girmedir.

Tefecilik, ticaretin gelişmesine paralel olarak feodal beyleri emek-tan, para-

rant sistemine geçmeye zoriamıştır.

Feodal beyler gerekli paralan tefecilerden sağlamaya gitmişlerdir. Borçlarını

da ödeyebilmek için de ayni-rant ve sonrada para-rant biçiminde ödemesini getirmiştir.

Ödemedeki zoriuklar ise onan yıkıma götürmüştür.Köylüler ise bir yandan tüccara, diğer yandan da borçlanma yoluyla tefeciye

daha sıkı bağlamyoriardı.

Köylülerin para-rant temelinde feodal beylerce sömürülmesi onları daha zor

durumda bırakıyor ve çözülmesini getiriyordu. Artık ücretli emeğe doğru hızla bir

yol alınarak ortaya çıkıyordu.

Böylesi bir dumm tefecinin güçlenmesini de sağlıyordu. Çünkü, küçük zanaatkariar

ve köylüler tefecilerin variık nedenini oluşturuyordu.

Ne tefeci sermaye, ne de tüccar sermayesi eski üretim biçimini değiştirmezler

diyor Marx. Kapitalde, üretim biçimini mahvetttğini, üretim güçlerini kösteklediğinibelirtir.

"My.nzamanda kapitalist iirelun biçmıindekiuin tersine emeğüı toplumsal üretkenliğüıbı,

emeğin kendisinin harcanmapahas.na gelişememesinin sefil koşullanın sürdürür. " (Marx,

Kapit. C. 3, s. 5)

Tefeci sermaye sömürüsünü kendi üretim biçimi olmaksızın sürdürür. Faiz yoluyla

"para birikimi.n sermayeyeyani artı-emeğe tümüyle ya da kısmen el koymanın bir aracına

dönüştürür ve benzer şekilde, görünüşte başkasının mülkiyetinde kalsa dahi bizzat üretim

araçlannın hû- kısmına elkoymanın biraracı halüıe dönüştüriir. Tefecüücüretünütgözeneklerinde

yaşar." (Marx, Kap., C. 3, s. 598)

Bu durum içinde yaşadıklan sistemi değiştirmeden sömürü olayının olduğunu

kanıtlar. Bu durum köleci ve feodal dönemlerde de böyleydi.

Marx, "para-servelin salt varı olması ve hatta kendi açısından bir çeşit üstünlük

186

Page 189: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

kazanmış ol.nası büe, söz konusu çözülmenin sermaye ile sonuçlanması, için yeterli değildir.

Eğer böyle olsaydı eski Roma, Bizans, ve bunlar gibi tarihlerini özgür emek ve sermaye

ile tamamlarlar, yada daha doğrusu yine bir tarihe girerlerdi Burada da eski mülkiyet

ilişkilerinin çözülmesi, para-serveti- ticaretin ve bunlar gibi-gelişmesine Imğlıydı. Ama

gerçekte bu çözülme sanayi üe değükırın şehir üzerindeki egmenliği ik sonuçlandı. " (Marx

,KÖEB S. 109-110)

Tüccar ve tefeci sermayenin kapitalizmin gelişmesinde rolülıe gelince; üretim

araçlarının dağınık olduğu yerde servetin merkezileşmesine sebep olur. Üretim biçimineneden olmaz, sadece ondan parazitlenir.

Sadece kapitalist üretimin diğer şartlannm gerçekleştiği zaman ve yerlerde tefecilik

bir yandan feodal beyi ve küçük üreticiyi mahv ederek, diğer yandan emeğin şartlarını

sermayeye merkezileşttrerek, yeni üretim, biçiminin yerieşmesine hizmet eden bir

araç haline gelir...

" Tefeciliğin, tüm kapüalizm öncesi üretim blçi.nkride ancak, .n.'itkiyet biçtinterin i

-ki siyasal örgütlenme bunların sağlam temeli ve aynı biçimde mütemadiyeniden ürettin

üzerine inşa edilmiştir.- mahvettiği ve çözdüğü ölçüde devrimci etkileri vardı." (Marx,

Kap. C. 3, S. 596-598)

Modern anlamda tefeci ve tüccar sermayelerinin oluşması ancak üreticilerden

özgür bir biçimde gelmiş olan üretim araçlarının bulunması ve diğer yandan da emekçilerin

bağımsız bir biçimde variığı koşullannda olur. Marx'ın anlatımı şöyle;

"Tüccar ve tefeci özgür emek satın alımının şartlarını ancak özgür emek varlığının

objektifşartlannda tarüıselbw süreç sonucu kopup aynldığında karşıları da hazır hulabüirler.

Bu noktada, bizzat bu şartlarda satın almakmü.nkün halegelir. Örneğin, loncahk şartlarında

yalnızcapara(lonca ustalarının parası olmadığı sürece) insanları çalıştırmak için dokuma

tezgahları satın almaz; bir kişinin kaç tezgah çalıştırabileceği vb. kurallara bağlanm.ştır.

Kısacası, emeğin aleti, canh emekle hala o denli sarmaş dolaştır ki, onun öz alanı olarak

ve gerçekte dolaşımagirmektedir. Para servetin sermaye haline dönüşebilmesini sağlayan,

bir yanda özgür işçiler diğer yanda ise şimdi mülksüz olan kitlelerin, (eskiden) şu yada

bu biçimde mülkü durumunda bulunan ve aynı şekilde özgür ve satışa çıkmış olan geçim

araçlarım, malzemeleri vb. bulmasıdır." (Marx K.Ö.E.B S. 108)

Bu konuyu Lenin'de Rusya şartlarında değeriendirir. Tüccar ve tefeci sermayenin

sanayi sermayesine bağlanmakta olduğunu gaspedilen artıemeğin sermayeye dönüştüğünü

belirtir. Artık Rusya'da kapitalizmin hakim hale geldiğini bu çerçevede yan-feodalilişkilerin atılmasını belirtir.

Sermaye, iş gücünün satın alınıp harekete geçirtilerek elde edilen birikimdir.

Marx, toprak mülkiyeti üzerindeki tefecilikle biriken para ve tüccar kârianmn birikmesiyleharaketli paranın sermaye olduğunu vurgular.

Sermaye "bir üretim ilişkisi" olduğu içindir ki toplumsal bir iş bölümüne dayanır.

Bu anlamda Ticari sermayede "pazarda meta-sermaye görevinigörmek üzereparaya

dönüşmek zorunda olan, üreticinin meta sermayesinde başka bir şey değildir.Tekfarkı,

şimdi üreticinin biryanda işlevini temsüetmeyip, özel bir cins kapitalistin, tüccann kendine

mahsus işleme haline gelmiş olması ve sermayenbı özel bir yatırım işi olarak bir kenara

ayrılmasıdır." (Man<, Kap. C. 3 S. 270)

187

Page 190: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Ticari sermayede sanayi sermayesine tabidir. Man(, tüccar sermayesinin bağımsız

gelişmesini ise kapitalist ilişkiler karşısında olumsuz bir rol oynadığını belirtir. Böylesi

bir dumm ise herhangi bir ülkedeki tarihsel koşullar çerçevesinde ele alınır. Kapitalizm

öncesi sermayenin iki yönünden hangisinin belirleyici olacağı o somut koşularca

açıklanabilinir.

"Tüccar sermayenin bağımsız gelişiminin kapitalist üretimin gelişme derecesiyle

ters orantılı olduğuyasası taşıma tkaretüıin tarilıittde örneğin, Venedik'tücrde, Cenovalılarda,

Hollanda 'lılarda özellikle belirgindir. Bunların başlıca kazancı, yerli ürünleri ihraç ederek

değil, ticari olarak yada başka bakımlardan ekonomisi az gelişmiş toplumların ürünleri

değişime sokarak ve her iki üretki ülkeyi sömürerek sağlanıyordu. Burada tüccarsermayesi,

iki ucundan arasında üişki kurduğu üretim alanlanndan bağımsız, safbiçimdedir. Gelişimin

başlıca kaynağı budur." (Marx, Kap. C. 3 S. 328-329)

Bu üretici ülkelerdeki ekonomilerin gelişmesiyle, tüccar servetlerinin bağımsız

variıklannm da ortadan kalktığı ve yıkıldıklan açıktır. (Örneğin. Venedik-Cenevizvs.)Kapitalist üretim geliştikçe de bu tüccariar onlara tabi olmuşlardır.

Man<, genel olarak sömürgeci ekonomide tüccar sermayenin üretim egemenliği

altına aldığım belirtir Hollandalılann ve Doğu-Hint şirketinin yöntemlerinin böyle olduğunuaçıklar.

ilkel birikim koşullarında Batı Avmpa'da, kilise mallarının zaptedilmesi, köylülerin

topraklanmn alınması, ve bütün bunlann kapitalist ilişkiler çerçevesine sokulmasıylatoprak sermayenin bir parçası haline getirildi ve bağımsızlaşan köylüler proleteryayımeydana getirdiler.

İlkel birikim süreci içerisinde devletin kendi egemenliğinin bir parçası olarakmerkezi vergilendirmeyi getirmesi feodalizmin çözülmesinde rol oynuyordu. Bunuo dönemlerin Batmayan Güneşi İngiltere'de en yüksek noktasında görebiliyoruz.Yasalar, çırakların yüksek ücret almasını cezaya tabi tutuyordu. Veren de alan da

hapis cezalannaçarptınhyoriardı. Yanısıra patnonlannişçileridayak zoruyla çalıştırabileceklerinihükme bağlıyoriardı. Ve Marx bunu devlet gücünün ilkel birikim döneminin zorunlubir parçası olarak açıklar.

ilkel birikim döneminin diğer bir özelliği de kaba kuvvete dayanmasıdır. Tıpkı

sömürge ilişkilerinde olduğu gibi. Buradaki devlet zoru, aynı zamanda bir değişimindeifadesidir. Ekonomik güç kendisini zorla ifade etmektedir.

Artık feodal dönem üst yapılanda dağılmaya başlamıştır Hor şey sermayeninegemenliği içindir.

^ Amerika'da, altın ve gümüşün bulunması, yeriilerin Jenoside uğratılmalan. UzakDoğu adalarının ele geçirilmesi, zenci ticareti kapitalizmin şafağında olanlardı. Artıkdünya genelinde Avrupalı devletlerin ticari çatışmaları hız kazanır.

Bu dönemdeki sömürgecilik, talan ve yağmadır. "Özgür ticarete" Marx değişiktürde bir sömürgecilik olarak bakar.

ilkel birikim sömürgecilikle aşama kaydeder. Gelişen ticari sermaye, sanayisermayesine tabi oldu. Gümrük, vergi, ihracat ve ithalat yasaklan artık devletlerinbaşvurduğu yöntemlerdi. Böylelikle ulusal üretim ve geçim araçları kapitalistleşmeyeve feodal üretim biçiminden, kapitalizme dönüşmede zor bu yolu kuşalttı.

"Açıklanması gereken, canh vefaal insanlarla, onların doğmasına neden olan maddi

alış verişlerinin doğal ve inorganik şartlan arası birlik ve bunun sonucunda doğayı mülk

188

Page 191: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

edinmeleri değüdir. Açıklamamız gereken, insan varlığını bu inorganik şartlar ile bu

varoluş arasında -ancak ücretli-emek sermaye ilişkisi tamamla.ıan- ayrılmadır." (Marx,

K.Ö.E.B, s. 86-87)

Emeği üreten, üretim araçlannın bir parçası olduğu gibi araçlarının sahibi de

olabilir. Bu biçimiyle de doğanın ve onun nimetlerinin bir parçası durumundadır.

Marx ücretli emek-sermaye ilişkisi hakkında şöyle yazar;

"Kapitalist sistem, işçilerin, emekçilerin gerçekkştirebikcekeri araçlar üzerinde

hertürlü mülkiyet hakkından tamamen ayrılmış ve kopmuş olmalarını öngörür. Kapüalist

üretim, ayakları üzerinde doğrulur doğrulmaz, yalnız bu ayrılığı sürdürmekle kalmaz,

buttu gitgide artan boyutta yeniden üretirde; bu nedenle, kapüalist sistemin yolunu açan

süreç emekçinin elinden üretim araçlannın sahipliğini alan süreçten başkası olamaz;

bu süreç, biryandan toplumsal üretim araçlarıyla geçim araçlarını sermayeye dönüştürür.

İlkel birikim denilen şey, bu nedenle üreticiyi üretim araçlarından ayıran tarihsel süreçten

başka bir şey değildir. İlkel olarakgörülür, çünkü sermaye ve buna uygun düşen üretin,

tarzının tarihin öncesi aşamasını oluşturur." (Marx, Kap. C. 2 S. 714)

İlkel birikim yıllannda Batı Avrupa ülkeleri denizaşırı ülkeleri ele geçirmişler.

Yerli halkları jenositlere uğratmışlar. Ve bu ülkelerin doğal zenginliklerini taşıyaraktan

"uygar ülkelerine" servetter aktarmışlardır. Tüccar sermayesi altın çağını yaşıyordu

artık. Esir ticareti, katlimlar ve bir yanda servetler onun tipik özelliğiydi artık.

Tüccar ve tefeci sermayenin egemenliğine dayanan bu çağdaki sömürgecilik

(bunun tipik örneği Hollanda idi) kapitalizmin ilk egemenliğini kurduğu İngiltere tarafından

artık meta ihracı temelinde sömürge siyaseti yerini alıyordu.

İngiltere'nin sömürgesi Hindistan'da bunun örneğine rasttıyoruz. Kapitalizmin

az çok geliştiği ve az çok güçlü bir proletaryaya sahipti. Bu durum sömürülen ülkenin

yapısından kaynaklandığı gibi, sömüren ülkenin de uyguladığı politikaya bağlı olarak

açıklanabilinir. Fari<lı sömürgecilik biçimleri sorunun sözünü hiç bir zaman ortadan

kaldırmaz.

2 -) Manifaktür Dönem;

Biriken servetin sermayeye dönüşmesidir. Ama bunun yanı sıra Loncalar ve

kapalı ev sanayisi yerine manıfaktürü alması, şehirlere daha çok köylülerin göç etmesi,

emeğin meta haline gelmesi, pazarların genişleyip uluslararası nitelik alması, ulusal

pazariann doğması, sömürgelerinticari ilişkileri yoluylada sömümlmeye başlanılması

bu dönemin özellikleri arasında sayılabilinir. Bu dönemde ticaretteki gelişme sanayinin

üstünlüğünü de getirmekteydi. Sömürgeler, sürüm alanlan oldular. Yağma ve talanla

birtikte, ucuz iş gücü ve elde edilen gelir merkezi devletlere, ezen ülkelere akıyordu.

Burada sermayeye dönüşüyordu. Bağımlı ülkeler ve sömürgeler tüketim alanları

haline dönüştükçe dünya pazarianm paylaşmada hız kazanıyordu. 1 7. y. yıldaki gelişmeler

bunu kamttamaktadır. İşte tam da bu dönemde İngiltere 'nin öne çıktığını görüyor

ve İngiltere'de manifaktür alandaki gelişme en öndeydi. "Batmayan Güneş" İngiltere

Hollanda sömürgeciliğine fart< atıyordu.

Osmanlı yöneticileri Kürdistan'ı yağmave talan ederek sömürdüklerinden Kürdistan'ın

gelişimini engellemişlerdir.

Osmanlı Devleti de kendi iç üretici güçlerinin gelişemeyişinden ötürü kapitalist

189

Page 192: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

bir ülke haline gelemedi. İlkel birikim dönemini yaşamasına rağmen, gelişmiş manifaktür

dönemine girmedi. Ellerindeki sömürge ve bağımlı ülkeler tüketim alanlan haline

getirilemedi. Bu bağımlı ülkeler, zenginlikleri yağmalanan ülkeler olarak elde tutulmaya

çalışıldı.

Manifaktür dönem olarak kabul edilen 1 7. ve 1 9 y. yıllarda servetin sermayeye

dönüşebilmesi için özgür emekle birieşmesi gerekmekte idi.

Paranın sermayeye çevrilmesi için, para sahibinin özgür emekçi ile karşı karşıya gelmesi

gerekir; hu emekçinin iki anlamda özgür olması demektir. Hem kendi iş gücünü öz meta

gibi satabilecek durumda özgür bir insan olması hem de salmak için ehnde birmetanın olmaması,

iş gücünün gerçekleştirilmesi için gerekli her .şeyden yoksun olması gerekir. (Marx, Kap.

C. 1 s. 193)

Yine Marx "Sermayenin Uk oluşumu , salt eski bir üretim biçiminin çözülüşünün tarihsel

sürecinin parasal servet biçiminde var olan değere, bir yandan emeğin nesnel koşullarını

salın almak, öle yandan da, arlık özgür olan emekçilerin canlı emeğini para karşılığında

değişme olanağını sağlamasıyla gerçekleşir. Bütün bu öğeler zaten mevcııUıııiar. Bunları

ayrıştıran tarihsel süreç, bir çözüşme sürecidir ve paranın sermeye haline gehnesü.i sağlayan

da budur" (Marx K.Ö.E.B S. 59)

"Tarihsel bakımdan paranın sermaye haline gelmesi, çok basit ve açık yollardan

olmaktadır; örneğin tüccar, iplikçiliği ve dokumacılığı tarıma ekbir uğraş olarak yapılmış

olan iplikciyi ve dokumacıyı, kendi hesabına çalıştırır ve onların bu yan uğraşını baş

uğraşları haline getirir; ama bundan böyle de onları kendi denetimine alıp ve ücretli

emekçiler olarak kendi egemenliğine sokar." (Age S. 64)

"Amapazarlar durmadan gelişiyordu, talep durmadan artıyordu. Bu sefermanüfaktür

deyetersiz hale gelmişti. Ozaman buhargücü ve makine sanayi üretünini büyük birdeğişUdiğe

uğrattı. Manüfaktürün yerini büyük sanayi aldı, manüfaktürün orta burjuvazisi, yerini

sanayi .nilyo..eri..c, sa..ayi ordusunun gerçek başbuğlarına, modern burjuvalara bıraktı. "

Bütün bu gelişmelerin yanı sıra sömürgelerde de bazı değişimler oluyordu.

Bütün bunlar kapitalizmin başlangıcıdır. Manifaktür, eski üretim biçimleriyle

yan yana ortaya çıktığı açıktır. Ama zamanla onlan parçalar. Özellikle de ürettmin

ihracata yönelik olduğu yerlerde bu durum görülmektedir.

Ticaretin eski üretim üzerinde ne oranda etkisinin olacağı onun sağlamlığına

ve iç faktörierine bağlıdır. Çözülmenin nereye varacağı, yerini hangisinin alacağı,

ticarete bağlı değildir. Bu üretim biçiminin kendi kaderine bağlıdır.

Antik dönem de bu köle ekonomisine bağlıydı. Ticaret ve tüccar sermayesi köleekonomisine bağlıydı.

Ticaret ve tüccar sermayesi kapitalist dünyada, kapitalist üretim biçimiyle karşılaşır.

Bütün bunlarticaret sermayesinin gelişmesinden başka, öteki etmenlerinde rol oynadığını,yalnız başına ticaretin servetin kapitalist üretim için yeterii bir koşul olmadığım bizegösterir.

ispanya, Portekiz, ilk sömürgeci ülkeler olmakla beraber bir Hollanda, İngiltere'densonra manifaktür aşamaya girmişlerdir.

SertDost rekabetçi döneme meta ihracının, sömürgeleştirilen ülkelerin iç yapısını

parçaladığı oranda devrimci bir rol oynadığı açıktır. Bizim burada karşı çıktığımıznokta zortjalık, gasp, yağma ve talandır.

190

Page 193: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

1600 yıllannda Hindistan'da "İngiliz Doğu Hindistan Şirketi" kuruldu. Amacı

ticaret(!) yapmaktı. İngilizler ülkeyi bu yolla işgal ettiler.

1859'da Şirket Hintlilerin ayaklanması sonucunda dağıldı.

İngilizler, Hindistan'daki toplum yapısının yerine yeni bir şey koymaksızın parçaladılar.Yan-barbar ve kısmen 'uygar' olan aileler parçalanınca burada ileriye yönelik bir

gelişmeden de bahsedebiliriz. İngiltere kendi çıkarian uğmna böylesi bir parçalamaya

neden olmuşsada kendi amaçlan dışında kerhen ilerici bir rol oynamışlardır.

İngilizler, Hindistan'da ulaşım sulama yatırımları yapıyoriardı fakat asıl amaçlan,Hindistan'ı çok daha iyi bir şekilde soymaktı. Hindistan pazarında İngiliz oligarşisinin

her türden temsilcisinin amacı aynı olmakla biriikte farklı biçimlerde, konumlanna

uygun tarzda bir sömürü ilişkilerine girmişlerdi. Para oligarşisi soygundan, soyluluk;

işgalden, manifaktür; oligarşisi kazıklamaktan yana bir ilişkiden yanaydılar.

"İngUizbıırjuvazisinin llindistan'dayapmakzorundakalacağı her şey halkkükkrinin

kurtuluşunu sağlayamayacağıgibiyaşam şartlarımda önemli birdeğişikliğe uğratmayacaktır.

Çünkü, halk kulelerinin kurtuluşu ve içinde yaşadıkları toplumsal şartların düzeltilmesi

sadece üretün güçlerinin gelişmesi ik değil, üretün güçlerine halk tarafından sahip çıkılmasına

(apeorniatıon-mülk edinme) bağlıdır. Ama, İıtgüiz burjuvazismm yapmaktangeri kalmayacağı

şey varsa o da bunların her ikisinin de gerçekleşmesinin sağlayacakmaddişartlaryaratmaktır.

Burjuvazinin bundanfazla bir şeyyaplığıgörülmüş müdür? Burjuvazi, fertleri ve halkları,

kan ve çamur, sefalet ve zavahlık içerisine sokup sürüklemeden her hangi bir ilerleme

gerçekleştirmiş tnidir?" (Marx-Engels Sömürgecilik üzerine s. 44)

Manifaktürcüler Hindistan'ı kândi kendine yeniden üreten bir ülke haline gelmesiyle

amaçlarının daha da rahat elde edileceğini düşünüyoriar ve bu anlamda da bazı temel

yatırımlara yöneliyorlardı.

Burada amaçlanan Hindistan halkının çıkarian değildi. Kendi çıkarianydı. Marx,

İngiliz Manifaktürcülerinin demiryollan yapmasının nedeninin kendisi için gerekli olan

hammaddelerin daha ucuza elde edilmesinden başka bir amaç taşımadığını belirtir.

Ama aynı zamanda demiryollarının ülke hayatım değişttreceğini, halkın yeni tarzda

uyarlanacağını da belirtiyordu. Serbest rekabetçi dönemi, ilkel birikim döneminden

ayırt eden en belirgin özellik buydu. Buna da neden olan sermayenin farklı

biçimiydi.

' 'İngiliz ticaretindenfarklı olarakRus ticaretiAsya tipi üretünin ekono.nik te.nelkrine

dokun.naz. " diyor Marx, İngiliz ve Rus sömürgeciliğini kıyaslarken (Marx, Kapital C.

3 s. 334) fakat Engels 1894'de dipnot düşüyordu Marx'm yazısına "Rusya tamamen

yerli ve komşu Asya pazarına dayanan kendi kapüalist üretimini geliştirmek için çılgın

atılımlar yaptığından şimdi bu değişmektedir. " (Aynı yerde) Rusya 'nın da aynı yönetimi

uygula.nası kendi kapitalist ekonomisinin vardığı nokta ve gereksinmeleridir.

Sömürgeci ülkedeki değişim, sömürge ulusu da etkiler. Tüccar sermayesinin

izlediği yolla, sanayicinin izlediği yol farklıdır. Bu konuda Marx, "İngilizler, yöneticiler

ve toprakağalan olarak, Hindistan 'da bu kiiçük ekonomi komünleriyıkmak için doğrudan

siyasi ve ekonomikgüçlerini tesis etmekte za.nan kaybetmediler. İngiliz ticareti, ürünlerinin

düşük fiyatları, sanal ve tarımsal üretim arasındaki bu birliğin antik bir bütünleştirici

öğesi olan eğirme ve dokuma zanaatlanmyıkmaya hizmet ettiği ölçüde bu komünler üzerinde

191

Page 194: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

devrimci bir etki yarattıkları ve onları parçaladılar. Ancakyine de bu çözme işi çokyavaş

üerkmektedir. Heledoğrudan siyasi güçle desteklenmediği Çin'de dahayavaştır." (Marx,

Kap. C. 3 S. 334- 35)

Engels'de olaya şöyle yaklaşıyor;

"Batta kalırsa esas sömürgeler, yani Avrupalılann yaşadığı ülkeler- Kanada, Güney

Afrika, Avustralya- hep bağıms.z olacaklar öte yanda yerli halklann yaşadığı, doğrudan

doğruya boyundurukaltına alınmış olan ülkeler -Hindistan, Cezair, Holanda vePortekiz'in

sömürgeleri- bir süre içm prolelerya tarafından devralınıp olabildiği kadar kısa bir zamanda

bağımsızlığagötürülmelidirler. Bu sürecin nasıl gelişeceğini söykmekzor. Hindistan belki

hatta büyük ihtimalle bkdevrimyapacaktı" (Lenin , Doğuda UlUSal KurtUİUŞ Hareketleri

s. 238)

Avrupa, halkın yerieştiği sömürgelerde kapitalizmin çok daha hızlı geliştiği hatta

sosyo-ekonomik yönden "hep bağımsız" olduklan (Engels) buna karşılık yerii halkın

doğrudan boyunduruk altında tutulduğu ülkelerde ise kapitalizmin çok daha yavaş

geliştiği anlatılmaktadır.

Sömürgelerdeki değişim konusunda bir örnek olarak Hindistan'daki değişimleri

Marx, Hindistan tarihinin işgaller tarihi olduğunu belirterekten

"Hindistan'ı ard arda istila eden Araplar, Türkler, Tatarlar ve Moğollar, aradan

çokgeçmeden Hintlileştiier ; barbar istilacılar tarihin ezeli bir kanunu gereğince boyunduruk

altına aldıkları kimselerin üstün uygarlığı tarafından yenilgiye uğratıldılar. İngilizler,

Hint uygarlığına nispetle daha üstdüzeyde bulunan ve bundan ölürüHint uygarlığının

etkisinde kalmayan ilk istilacılardır. Yerli köy topluluklarını yıkarak, yerli saıtaü dağıtarak

ve yerli toplumda bulunan yüksek ve değerli herşeyi tasfiye ederek Hint uygarlığını

söndürdüler. "

İngiliz sömürgeciliği bu ülkenin üretici güçleri önünde en büyük engeli böylelikle

oluştumr. Ama yanısıra İngiliz mamullerinin Hindistan pazanna girmesiyle biriikte

Hindistan İngiliz kapitalizminin alam içine de girmiş oluyordu. Aynı gelişme Çin'de,

İran'da, Anadolu'da da olur. Kapitalist mamuller yerii sanayiyi önemli ölçüde tahrip

etti. Örneğin Çin'deki dokumacılık ve iplikçilik çöküntüye uğradı.

Osmanlı Devleti ise manifaktür için gerekli olan serveti, sermayeye dönüştüremiyordu.

Avmpa'da ticaret ve şehir ekonomisi merkezi iktidarlarca destekleniri<en Osmanlılarda

tersi olmuş ve haliyle kapitalist pazar oluşamamıştı.

Manifaktür alanında gelişenler sömürge edinmede de diğerierine göre daha

fazla "kariı" çıktılar. Denizcilik alanındaki gelişme daha da büyük oldu. Denizcilikteki

üstünlük ticari üstünlüğü de beraberinde getirdi.

Sömürgeler için savaşlar kızıştı. Portekiz, İngiliz himayeciliğinde variığım komyabildi.

Bu dönemdeki sömürgecilikticari mahiyette idi. Sömürge ülkeye ancak bir ülke girebilirdi.

Ülke içinde rekabet yaratılmamaya çalışırdı. Bunu en çok da tüccariar istiyordular.Osmanlı Devletindeki denizcilik, askeri-feodal örgütlenmenin emrindeydi.

3-) Serbest Rekabetçi Dönem

Manifaktür üretimi ihtiyacı karşılıyamıyordu. Meta talep daha büyük üretimi

istiyorudu. Büyük çapta üretime geçen devletler giderek meta ticaretinde de hakimiyet

192

Page 195: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

sağlıyordu.

"Genelokrakbüyüksanayi, heryerde toplum sınıflan arasmda aynı Uişkikriyaratti

ve bu nedenle, başka başka uluslann özel karekterkrini yok etti Ve nihayet her ulusun

burjuvazisi İmla özelulusalçıkarkın mulmfaza etmekteyse de, büyüksanayi, bütün uluskırda

çıkarkrı aynı okm bir sınıfyarattı." (Marx Alman ideolojisi S. 1 0)

Artık sanayi burjuvazisinin etkinliğinin olduğu bir dönem başlıyordu. Bu dönemi1 7. y. yılın başlanndan itibaren etkinlik gösterdiğini sölüyebiliriz. Bu ülkelerin başındaingiltere ve Fransa geliyordu. Hollanda ve Belçika ise dummlannı komrrıaya çalışıyoriardı.İspanya ve Portekiz ise bu ülkeler karşısında geriHyoriardı.

ispanya ve Portekiz ticari kapitalizmden, sanayikapitalizmine geçiş yapamadılar.Variıklannı esas olarak himayecilik sayesinde kpmyabildiler.

"Tkaretinvemanifaktürünbirtekülkede,İngütere'detopkmmasıdurumu,17.yüzydda,kesintiye uğramadan gelişen biçimiyle bu ülke için yavaş yavaş göreli bir dünya pazarı

yarattı ve bu nedenle, daha önceki üretki güçkrin artık karşılayamıyacaklan, bir İngiliz

manifaktür ürünleri takbine yol açtı. Üretki güçlerin sınırlannı aşan bu takp, büyük

sanaüyaratarak özelmülkiyetin ortaçağdan beri üçüncü dönemineyol açan etken OİdU.

(...) Bizzat Ulusun kendi İçindeki rekabete gelince, bunu elde etmek İçin bir

devrim her yerde zorunlu oldu. Rekabet kısa zaman sonra, tarihsel rolünü muhafaza

etmek isteyen İter ülkeyi, yenigümrükönkmkri üe kendimânifaktürlerini himaye etmeye

zorladı ve az sonra himayeciUaifelerk birlikte büyüksanayi buyuretmekzorunda kaldıkır.

Bu himaye önkmlerine karşın, büyük sanayi rekabeti evrensel küdı (büyüksanayipratik

ticaret özgürlüğünü temsil eder, himayeci gümrükler, onda ancakgeçki bir çare, tkaret

özgürlüğü içerisinde bir savunma silahıdır aç.M.) büyük sanayi, ulaşım araçlanm ve

modern dünyapazanm kurdu.Tkareti, sanayinin egemenliği altına soktu, her sermayeyi,

sanayi sermayesi İmline getirdi ve bununla da dolaşım yarattı... Ve sermayekrin hızJa

merkezüeşmesine neden oW«. "(Alman ideolojisi S. 104)

Rekabet, meta ihracı şehirierin kartar üzerindeki egemenliği gittikçe gelişmekteve yaygınlaşmaktadır. Eskinin bir çok kurumu artık giderek değişmektedir.

işte bu dönemde ulusal devletler biçiminde örgütlenmeye başladılar.ingiltere bu dönemde diğerlerinden daha hızlı gelişme gösterdi.Artık kapitalizmin dünya pazarianna girmesinden sonra, kapitalizmin her hangi

bir ülkedeki gelişinni belli evrelerden geçme zomnluluğu içinde değiklir. İçinde bulunduğu

konum, yeni temellerüzerindedış şartlann önemli derecedeki rolüyle değişime uğramaktadır.

Örneğin: Rusya, ingiliz ve Fransız kapitalistlerine bağımlı olduğu tarihlerdeve esasta ingiltere açısından dış pazar olduğu dönemde, çevre bölgelerinin bir kısmıRusya'nın sömürgesi durumundaydı.

Bu dönemde sömürgeler talan ve yağmanın yanı sıra salt sanayi mallann tüketimalanlannda değildiler, aynı zamanda hammadde ve ucuz iş gücününde kaynaklarıoluyordular.

Artık piyasada egemen olan serbest değişimdi.

Bu yıllarda köle ticaretinin yine arttığını görtiyümz. insan gücüne olan ihtiyaç

böylesi vahşi yöntemlerede kapitalistlere baş vurdurtuyordu. Marx bu gelişmeyi şöyleizah eder.

193

Page 196: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

"Üretiınkri henüz köle ve angarya vb. gibi aşağı şeküler içinde dönüp, doksan halk,

kapitalist üretim biçiminin ağu- bastığı uluslararasıpiyasanın girdabına kapıhpda, ürünkrinm

ihracata yönelmesi başlıca kaygılan haline gelince kölelik serflik vb. gibi barbarca çalışma

dehşetine bir de uygar çalışına dehşeti eklendi" (C. 1 S. 161)

"AmerikaBirkşikDevktkriıtinGüneyeyaletkrindezettciemeğiüretimi,esasokrak,

doğrudan doğruya yerel tüketime yöneldiği sürece, ata-erkü özelliğini korumuştur. Ama

pamuk ihracının bu eyaletlerin hayati çıkarları halini alması ölçüsünde, zencilerin

aşırı-çalıştınlmdsı ve bazen hayatkrınmyeni iş yılında tükenip gümesi bu hesaplı kitaplı

sistemin bir unsuru halini aldı. Artık sorun köleden betti miktardafaydalı ürün sağknması

değil, bizzat artı-eineğin üretilemesiydi" (Age S. 259)

Bütün bu uygulamalar sömürgelerde de kapitalizmi ihtiyacına göre değişikliklere

uğruyordu.

Sömürgelerde, hammaddeleri ele geçirmek için demiryolları yapımına başladılar.

ingilizler, Hindistan'ı sömürgeleştirdiklerinde onlara yaptıklarını Marx şöyle

açıklıyor:

"Hütttezgaltıttıparçalayan veçeknğıyokedeu,(kıvetsizgeknİngüizlerolmuşturJngUtere;

Hhıtpamuklu kumaşknnıA vrupapazarlanndanyoksun bırakmakla başkmıştu- işe; ardından

Hindista.ı'a ipliği sokmuş ve sonunda pamuklu kumaşın anavatanım pamuklu kumaşa

boğmuştur." (K.Ö.E.B. s. 1 12)

Lenin'de sömürgeler konusunda şöyle diyor:

"... bu siyaset ise ilkel halkların mutlak esaretine dayanan bir siyasetti Burjuvazi

sömürgelerefiikıı esaret götürüyor, yerli halktan misüsiz saldınlar ve şiddet hareketleriyle

eziyor, içikiyi vefrengiyiyaygın kılarak onlanmedettüeştiriyordu." (Doğuda Ulusal Kurtuluş

Hareketleri s. 29)

Serbest Rekabetçi Dönemde Kürdistan

' 'Kapitalist üretün dahümde tüccarsermayesikendisinmdaha öncekibağunstz durumunu

kaybeder ve genel olarak sermaye yatınmmın bir saflıası durmuna indirgenir ve kar oramnın

eşüknişi, tüccar sermayesinin kâr oranını genel ortalamaya indirger tüccar sermayesi

artık üretken sermayenin ancak bir aracı olarak iş görürü." (Marx, Kapital C. 3 S.

495)

Asya ülkelerinde tefeci ve tüccar servetlerinin sermayeye dönüşme olanağı

olmadan Avmpa kapitalizmini karşılarında buldular ilhaklar ve rekabetten yenik çıkma

Asyalı servet sahiplerini, Avrupalı kapitalistlerle işbiriiğine zoriadı.

Avmpa metalanmn dolaşımına katılmak daha kirli bir işti. Tüccann serveti, üretken

sermayenin bir parçası haline geliyordu.

Böylesi bir durum ise üretken sermaye sahiplerini ülkelerin iç işlerine karışmaya,

kendi kültürünü, dilini yaymaya vs. götürdü.

Osmanlı Devleti Avmpa'mn açık pazarı haline geldiği yıl 1838 ticaret anlaşmasıdır.

194

Page 197: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

İlkel birikim döneminde ellerinde servet bulunduranlargenellikle liman kentlerineyerieşmişlerdi. Bunlar acantacılık yapıyordular. Hammaddeleri topluyoriar ayrıcaAvmpa mallarını iç pazariarda satıyordular. Bu dönemde ticareti ellerinde tutanlarRum, Ernıenı azda olsa Yahudi burjuvazisiydi, ve bu komprador burjuvalar çeşitlikapitalist devletlere dayanıyorlardı. *

.oon'^^'VP^®^'®*'®""'"^''^'5*'"^3'3"'<3'Ş'SindagittikçeAvmpalılaraimtiyazlartanınıyordu1839 Gülhane Hattı Hümayunu, 1856 Tanzimat reformları bunun tipik ömekleridir.

Bu dönemde Kürdistan ilkel birikim ve ticari sömürünün iç içe olduğu ve giderekde tıcan somum ağı çerçevesinde sömürge ilişkisi içindeydi. Batı-Ermenistan'm bazışehirierinde omeğin, Erzincan'daki bakır işletmeciliği, Van'daki dokumacılık çöküşeuğruyordu. Aynı gelişme Kürdistan'da Maraşla görüldü. Bursa'daki ipekçilik ile Ispartadakiha ıcılık'da çokuşe uğmyordu. Nedeni ise Avmpalı kapitalistlerin ülkedekivariıklanydı.

Osmanlı devletine ilkyabancı semıaye Kırım savaşları sırasında girmiştir Fransızlartelgraf şebekesinin donatımını ele geçirmişlerdi. Esas olarak yabancı sermaye demiryoluyapımlanyla ülkede yaygınlık kazanmıştır.

Önceleri demiryolu yapımını ingilizler üstlendiler. Daha sonralan ise Almanlaryapıma el attılar. Bağdat demiryolu yapımı için önemli bir rekabet göze çarpmaktadırHern iç pazann ele geçirilmesinde hem de Uzakdoğu pazariann ele geçirilmesi rekabetiaralannda vardı.

Demiryollan yapımının gelişmesi özellikle bu yıllarda sömürgelerde ve yan-baqımsızülkelerde hız kazanmayı planlıyordu.

Kapitalizmin ülkeye girmesiyle biriikte, demiryollannm yapımı hızlanmış, maden

ocaklan işletilmeye başlanmış, yeni bazı işletmeler açılmıştı. Fakat denetim yabancılannelindeydi. Komprodor nitelikteki kapitalizmi ulusal nitelikte bir sanayinin kurulmasınaolanak tanımıyordu. Konprodor burjuvazi en kolay bir şekilde kazanç sağlamanınbu yolla olacağına inanaraktan hareket etmekteydi.

Koprador burjuvazi, ülke mallannm yabancı sermayeye sonuna kadar açılmasınıistemekteydi. (Bak. Hüseyin Avni Şanda Yarı müstemleke oluş tarihi Gözlem Yayİst. 1976) . '

R.Luxemburg'da şöyle yazıyor;

"Bu büyük«banşcı küUüreserlerinm» ardındanKüçükAsya köyUllülüğünün «banşcı»

yoklan tüınüyk harap edilmesiyatmaktadır. Bu büyükgirişhnkrin ...aliyetkri doğal olarak

çok dallanmış karmaşık bir devlet borçlan sistemi kanalıyla Deutsche Bank tarafından

sağkmyordu. Osmah devleti sonsuza dekSk.nensi.., Gwi..ı.er'in,Helfferiçh'in vb. borçlusuolacakı., tıpkı daha önceden İngiliz, Fransız, Avusturya sermayesine borçlandığı gibi

Bu borçlu bundan böyle, yalnızca istikrazlarmfaizlerini ödemek için devlet gelirlerinden

kürekti büyükmeblağlaraktarmakzorunda kalmayacak, bu yolla kurulan demiryollarınısafi kazançtan içinde teminat vermek zorunda olacaktır.Burada (Tükiye'de) en modern

tesisler ve ulaştırma araçtan son derece geri, büyük bölümü doğal ekonomik koşulkr

içmde bulunan, en ükelbkköylü ekonomismiaşamıyordu. Doğu istüxkUı tarafuıdanyüzyıkmkmberiacımasızca sömürülen köylükrin elinde devlek verilen miktardan sonra kendigeçünleri

İÇİ" 'leınen hemenyalnızca bir kaç ekin sapı bırakılan birköyekono.nisü.mkumktopmklan..da,detnk yollan için gerekti ulaşım ve kar düzeyine sağlamak doğal Olarak mümkün

195

Page 198: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

değildi. Ülkenin ekonomik ve kültürel yapısına ilişkin olarak, meta alış verişive insan ulaştırması son derece gelişmemiş bir düzeydeydi, ve bu düzey çoksınırlı bir ölçüde yükseltilebilirdi. Beklenen kapitalist kann oluşmaması içinkapanması gereken açık, Osmanlı hükümeti tarafından «kilometre teminatı»adı altında, demiryolu şitketine heryıldüzenliolaraködeniyordu... Buektahs satınteminat vekarşılığı olarakOsmanlı hükümeti, Avntpasemıayeslnin temsilciliğine,

yaniDuyun-i umumiye idaresine,Tüı1<lye'dekl devletgennerinin ana kaynagındarı

blrdlzivilayetinaşarınadevrettl.1893iie1910yıllanarasındaOsmanlıhükumetl,

örneğin, Ankara demiryolu, Eskişehir, Konya hattı için 90milyon frank tahsisetti. Osmanlı hükümetinceAvrupalı alacaklılara sürekli rehin edilen aşar çokeskidönemlerden beri köylülerin doğrudan buğday, koyun, ipek vb. gibi ürünleriteslim etmesine dayanıyordu." (Alman emperyalizminin Türicıye'ye Gınşı S.

148-149)Kürdistan, Avmpalı kapitalistlerin pazarianna girmesinden dolayı Osmanlı'laria

birtikte sömürülmekteydi. . . ^ ,. , „ı„Her hangi bir ülkenin pazarianna girmenin bir diğer yolu da limanlarının ele

geçirilmesiydi.

Marx, Trabzon limanı hakkında şöyle diyor;

"Bir başka ticari faaliyet üzerinde de durmak gerekir. AsyaTürkiye'sinde İstanbul

özelikle Trabzon, Asya'nın iç bölgelerine, Dick ve Fırat vadikrine İran ve Türkistan'a

yönekn kervankmn kalktığı beUİ başhpazarkrdu: Tkaret hızJa gelişmektedir. Bu ikişehirde

yerleşmiş okın Rum ve Ermeni tacirkr tngüiz mamul ürünkrini büyük miktarda ülml

etmekte ve bu mamul eşyanın ucuza satılmasıAsyaî(asistique) kapalı hayatın ev sanayiini

kısa zamanda ortadan kaldırmaktadu: Trabzon bulunduğu dumm bakımmdan,bu tkarek

ökkişüıirkrdendaha elverişlidir. Arka tamftndan Suriye çölü kadargeçU vermezErmenistan

dağtan bulunmaktadır. Ökyandan, bu şehirBağdat'a, Şiraz'a ve Tahran'a aynı uzaklıkta

bulunmaktadır. Tahran, Khiva'dan ve Buhara'dan gelen kervan için aracılık görevini

yerine getiren birpazardır. Bu tkaretin genelotarakKaradeniztkaretinin ne kadargelişmekte

olduğunu Mancehster borsasında gözlemkmek mümkündür." (Maa; Şark Meselesi,

S. 27)Bu ticaret yollan Kürdistan'ı meta sürüm alanı haline getirmiştir. Böylesi bir dumm

ulusal uyanışın hızlanmasına neden olmuştur.Kürdistan'ın doğu kısımlan iran egemenliğinde okluğundan, buradaki pazariarda

özellikle iran'ın, İngilizlerin yarı-sömürgesi olmasından dolayı benzeri bir dummu

vardır. Değişen efendilerdir.

Lenin, limanların oynadığı rol üzerine şöyle der;

"Deniz ticaretinde de, korkunç ölçüde gelişen yoğuntaşma, dünyanın paytaştlması

oUıymagelip dayanmıştu Bu konuda, Almanya'da, üd kuvvetti şirketin birincipUına çıktığı

görülüyor. Hamburg-Amerika ve Kuzey Deutsche Lkyd. (...) Ökyandan,... AmerUca'da

Morgan tröstü diye andan UlusUırarası Dış Tkaret Şirketi kuruldu;... 1903'den sonra,

Alman devletkriyk bu İngiliz-Amerikan tröstü kârtanpayktşmak için, dünyayı aralannda

paykşmak için bir anUışma yaptüar. Buna göre. Alman şirketkri, İngütere üe Amerika

arasındaki deniz utaştırma işkrinde, bu tröstk rekabet etmekten vazgeçiyorlardu HangiUmankınnlmngUarafa"taiısis"ediktiği,açıkveUımotarakbelirtUmişti;ortakbirdenetim

196

Page 199: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

komüesi kurulmuştu" vb. (Emp. s. 94-95)

Alman emperyalizmi Türkiye üzerinde önemli sömürij alanlanm ele geçiriyordu.İngiliz, Fransız emperyalizmi de budurum karşısında İtalya ve Rusya'yıda yanlarınaalarak gizli antlaşmalaria Osmanlı pazarianm paylaşıyoriardı.

Osmanlı devleti ve onun sömürgesi Kürdistan ve Batı-Ermenistan emperyalistdevletlerin ihtiyaçları temelinde şekillendirilmeye gidiyordu.

Kürdistan'da kültürel anlamda emperyalistlere hizmet edecek bir konum doğmasıiçin bir çok enlperyalist devletten misyonerier bulundurmaya başladılar. Hastahane

ve okullar açarak, gazeteleryayınlayarak,Kürdistan'lılan kültürel planda etkilemeyegidîyordular.

Omeğin: ingiltere 1 7dini kumm, 8 hayır kummu, 1 2 gazete ve birçokpropagandacıyla,Amerikalılar ise 435 adet benzeri kummlanyla ilişki ağlarını örüyoriardı.

Osmanlı devletinin içinde bulunmuş olduğu koşullann olumsuzluğu kısa zamanda

batılılann özellikle de ekonomik alanda yeni pazariar ve hammadde kaynaklarının

peşine düşmesine olanak veriyordu. Batılı ülkeler kendi kârlan doğmltusunda Osmanlı

Devleti içinde değişiklikleryapılmasmdan yanaydılar. Fransızlar, İngilizler bu doğmltudaönemli haklar elde ettiler.

Osmanlı Devleti içinde kapitalist ilişkilerin çok sınıriı olmasından dolayı ülke

batilılann ekonohıik üstünlüğünü kabul ederek çeşitti devletlerden borç almaya başladı.

Borçlar zamanla arttı ve beraberinde ekonomik ve siyasal bağımlılığı da arttırdı.

Yabancı sermayenin ülkeye girmesiyle biriikte kapitalist ilişkiler de gelişmeyebaşlamıştı. Amma batıdaki gibi bir gelişmeden bahsetmek mümkün değildi. Çünkü

ülkeyi yönetenlerfeodallerdi. Devlet batı sisteminin yan-sömürgesi dummuna gelmiştt.Gelişen burjuvazi, komprodor ve bürokratik ticaret burjuvazisiydi.

Ülke pazarianna yabancı malların girmesi, zayıf olan yerti sanayinin gelişmesinideğil, tersine daha da olumsuz bir biçimde güçsüzleşmesine yol açıyordu. Kapitalist

ülkeler bununla da yetinmeyip ülkenin iç işlerine kanşmaktaydılar.

Düyun-u Umumiye

Osmanlı İrfıparatorluğun'daki yabancı yatmmlann en önemlisi, Düyun-u umumiyeadıyla bilinen, devletin dış genel borçlarıdır.

Emperyalist devletler bu borçlar yoluyla ve Bank-ı Osmani-i Şahane (Osmanlı

Bankası) ile Düyun-u Umumiye-i Osmaniye-i Meclisi idaresi'ni kullanarak ülkeyeyerleşmiştir.

Devletin gelirieri, esasta mali bağımlılıktan kaynaklanarak Düyun-u umumi¬

ye-i idaresinin eline geçmişti. Osmanlı Bankası bu işe aracı oluyordu. Geçen zamanda

alacaklılar lehine işliyordu.

Alacaklılar, Osmanlı Devletinin tümgelirierini saptayarak; bu geliriere el koymaktaydılar.

Örnek olarak, Mısır'dan, Doğu Rumeli'den, Kıbns'tan, Bulgaristan'dan gelen gelirlerlebirlikte, gümrük gelirlerinde ortaya çıkan fazlayı da Düyun-u Umumiye idaresi almak¬taydı.

Doğrudan doğmya Düyun-u Umumiye idaresine bırakılan, Tuz gelirieri. Damga

(pul) Resmi, İspirtolu içkiler (resmi), İpek aşan, Balıkavı, Kiralama yoluyla işletilengelirler, demiryollan ve Osmanlı hazinesi adına yönetilen gelirier Batılılann denetimi

197

Page 200: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

altındaydı.

Ekonomik olarak Batılı emperyalist devletlere bağımlı olan bir ülkenin, siyasi

alanda özgür olması da mümkün müdür? Kuşkusuz ki hayır.

Osmanlı Devletinin izlediği siyasetidir ki böylesi olumusuz bir ekonomik tabloyu

ortaya çıkaımıştır. Ekonomi ve siyaset birbirleriyle karşılıklı ilişkilerinde ekonomi belirleyici

olmakla biriikte, siyasette ekonomiye yön vermektedir.

Osmanlı Devletinin yurttaşları için 1914 yılında kişi başına düşen devlet

boçlarınm miktan 216 Osmanlı lirasıdır. (Bakınız Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik

Sürecinde Türkiye-Bizanstan 1971 'e s. 527-539)

Dünyanm Yeniden Paylaşılması ve Sömürgeler

Kapitalizm, emperyalist aşamaya varınca, Dünya'mn paylaşılmasıda hız kazandı.

Artık somn yeniden paylaşımdı. Sömürgeler için savaşım kapitalizmin geişmesine

uygun olarak yükseldi.

Serbest rekabetçi dönemin "Batmayan Güneşi" İngiltere'nin yayılma politikası

1860-80 yıllannda en yüksek noktaya vardı. Fransa ve Almanya için de 19. y. yılın

son dönemlerinde böylesi bir dumm gözlenir Emperyalizm ile biriikte sömürge edinmenin

çabalan daha da artmıştır. Bu yıllarda Dünya bir kaç kapitalist ülke tarafından paylaşılmıştır.

Çin, İran Türi<iye gibi ülkeler ise sömürgeleştirilmek istenilen yan-sömürge ülkelerkonumundadırlar. Bu ülkeler içinde emperyalist devletler arasında gizli-açık antlaşmalar

yapılmaktadır.

Lenin, ingiltere, Rusya, Fransa Belçika, Hollanda gibi emperyalist sömürgecilerin,

sömürgeleri hakkında bilgi verirken. (Lenin, Emp. Kap. En Yük. Aş. s. 104) "küçük

devletlerin hafif yaygınlık gösteren sömürgelerini" de yerieştirerek tabloyu tamam¬

lar.

Tekellerin dünyayı mali sermayenin egemliği altına alma mücadelesi dışında

değildir artık sömürgeler. Yanı sıra bir avuç kapitalist hammadde kaynaklannı ve

üretim araçlarını ele geçirmenin bir parçasıdır da aynı zamanda. Bunun sonucu olargk

da

a) Mali sermayenin girmediği alan kalmamıştır.

b) Mali sermaye sadece sömürgeleri değil, tüm ülkeleri egemenliği altına almak

istemektedir.

c) Mali sermayenin egemenliği dünyanın paylaşılmadoğmltusunda bir kaç emperyalist

devlet tarafından ileri sürülmektedir.

d) Dünyanın paylaşılması tamamlandığından, yenklen paylaşılması tekrar gündeme

getirilmiştir.

Kuşkusuz ki sömürge elde etmede emperyalist devletler arasındaki dağılımda

"eşitsizdir". Amerika, Almanya ve Japonya sömürge edinme "savaşına" en son

katılan genç emperyalist devletlerdir. Fakat bunların gelişimi diğerlerine oranla çok

daha hızlıdır. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının bir sonucu olarak bazen bir ülkenin

hızlı gelişiminin belli bir dönem sonra iç ve dış nedenlerden ötürü düşüş gösterdiği

söylenebilir.

Amerika sömürge paylaşımınageç kalıklığı için, amayeniden paylaşımı da istediğinden,

sömürgelerde ve sömürgeleştirilme yolundaki ülkelerde destek bulabilmek için -salt

bu anlamda- Amerika yan-sömürge ülkelerden yana bir politika izlemiştir.

198

Page 201: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Portekiz, ispanya gibi ülkeler kapitalizmin belli bir aşamasında(ilkel birikim)takılıp(manifaktüre geçmede beceriksiz) kalmışlardı. Kendilerinden farklı bir gelişmegösteren ingiltere, Fransa, Hollanda vs. gibi ülkeler ise bu iki ülkenin sömürgelerinegöz dikmişlerdir. Emperyalist devletlerin aralanndaki rekabet ve çelişki örneğin Portekiz'iİngiltere'nin himayesinde variığmı korunmaya götürmüştür. Bu konuda Lenin,

"Portekiz, siyasal bağımsızlığın yanında, mali ve diplomatik bağımlılığın birazfarkh

bir örneğini vermektedir. Bağımsız ve egemen bir devlettir Portekiz ama aslında, iki yüz

yüdu-, İspanya veraset savaşından (1701-1714) buyana İıtgüiz himayesiakındadır. İngütere,

hasımlan olur. Fransa ve İspanya'ya karşı mücadeksinde, kendidurumunu kuvvetkndmnek

için; Portekiz 'i ve sahip olduğu sömürgeleri savunmuştur. Buna karşılık, tkari avantajlar,

Portekiz'e vePortekiz sömürgelerinemeta ve özeüikk sermaye ütracı konusunda ayncalıklar,

Portekiz limanlarmdan ve adatanndan, telgrafşebekesinden yarartanma haktan vb. elde

etmiştir." (Emp .s. 1 1 1)

Lenin, Emperyalizm döneminde ihraç edilen sermayeyi üç biçimde ele alır.

a) İngilizler açısından özellikle K. Amerika'ya yapılan yatınmlannı emperyalizmaçısından önemini vurgular.

b) Fransa açısından ise dumm daha farklıdır Fransızlar o dönemde esas sermaye

ihraçlarını Rusya'ya yapmaktaydılar. Ve borç olarak verilmiştir. Sanayinin gelişimi

açısından yapılan bir borçlandırma değildi. Buna Lenin, Fransızlar açısından "tefeciemperyalizm" adlandırması yapmaktadır.

. c) Almanlar açısından ise bir sömürge ilişkisinden bahs edilmez, fakat ihraç

ettiği sermaye ise Avmpa ile Amerika arasında eşit biçimde bölüşülmüştür, biçimindesoruna yaklaşılır.

Emperyalistlerin ihraç ettikleri sermayeler, sermayeyi alan ülkelerde kapitalizmin

gelişmesini etkiler. Hatta hızlandınr. Fakat bu gelişim tek tek ülkelerin somut koşullanna

sermayenin biçimine göre değişiklik gösterir. Önemli olan o dönemdeki tarihi koşulları

değeriendirerek bir açıklık getirmek. Hem sermaye ihraç eden açısından hem dealan ülke açısından somut tahlil önemlidir.

Yeni Zellanda, Kanada, Avustralya gibi sömürgeler Emperyalist aşamaya gelindiğinde

kendi sermayeleri vardı. "Hep bağımsız" olmalan bu anlamdadır.

Lenin; "... hiç şüpheyok ki kapüalizm üretim güçleriniPokıtya, Fintattdiya, Ukrayna

ve Alasca'da, Hindistan, Türkistan, Mısır ve diğer, (doğrudan doğruya) sömürge ülkelerde

olduğundan daha esaslı, daha hızh ve daim bağımsız otarakgeliştirmektedir. Meta üreten

bir toplumda, sermaye obnaksızm bağımsızgelişine, hatta hiç bkgelişme söz konusu otaınaz

Avrupa'da bağunlı milletlerin hem kendi sermayeleri vardır, he.n de değişik şarttarda

sermaye bulma imkanları vardır. Sömürgelerin kendi sermayeleri ya hiç yoktur, ya da

sözü edilmeye değmeyecek kadarazdır ve mati-serınaye koşultannda hiç bksömürge siyasi

bağımlılık şartına uymaksızın sermaye bulamaz." (Lenin, Temel Eserier Ing. Ç. 22 S.

338)

Kadıkı yine o dönemlerde günümüzde de uygulandığı gibi verilen sermayenin

şarta bağlanmasıda söz konusudur. Sermayeyi alan, veren ülkeden çeşitli mallan

almayı da taahüt etmekteydiler.

Fransız ve Alman sermayeleri sömürgeciliğe geç başlamalanndandolayı, borçlandırma

biçiminde özellikle siyasi bağımsızlıklannı kazanmış ülkelere ihraç ederek paylaşımdan

199

Page 202: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

kar almaya çalışıyoriardı . Bu dumm yeni sömürgecilik biçiminde kendini ifade etmektedir.

Ve 'modern sömürünün ta kendisidir.'

Lenin, Türkiye, Çin, İran'ı sömürgeleştirilmekte olan ülke biçiminde, Arjantini'i,

ise büyük çapta mali sermayenin yatırıldığı, mali bakımdan emperyalizme bağımlı'licari sömürge" biçimindeki ülkelerie, Portekiz gibi hatta sömürgeleri olan bir ülkenin

emperyalikimle arasındaki çelişmeden ötürü birine yaslanarak variığım sürdüren

ülkeler biçiminde, sınıflandırmaktaydı.

Sömürgeler emperyalistlerin en fazla istediği yoldur. Fakat uluslararası konum

böylesi bir duruma her zaman olanak vermeyebilir. Yoksa sömürgelerin sömürge

ülke açısından tam denetimi, sömürgeci ülkeye rakipsiz bir olanağı sağlar.

Kapitalizm dünya çapında geliştikçe de hammadde sıkıntısı da o derece artar.

Bu nedenle bu alanda da hızlı bir rekabet başlar ayrıca yeni kaynaklar peşinde koşma

ve sömürgelerin yiniden paylaşımı, gündeme gelir.

Sömürgeci ülke kendi sömürgelerini garanti altına almak bu alandaki rekabeti

sıfırlamak için de gayret eder.

Örneğin "ingiliz kapitalistleri kendi sömürgeleri Mısır'da pamuk iiretiınmi iştah

etmek için hiç bir gayreti eskgemiyortar... Rustar'da kendi sömürgekriıtde Türkistan'da

aynı şeyi yapıyortar. Sermaye ihracında gözetüen çıkartarda sömürge gasbına bir Üilim

sağtamaktadır; çünkü, sömürge pazarında rekabetiyoketmek, ikmali sağtaına bağtamak,

gerekli üişküeri yoluna koymak vs. içm tekelci yönteınkr daha kotaydın (Bazende tek

işe yarayan yöntemde onlardır.) (Lenin)

Emperyalist Dönemde İlkel Birikim

Tekelci sermayenin dünyayı yeniden paylaşmaya başlaması, eskiden "hiç bir

kapüalist devktin ek geçirmediği topraklara eıtgelkmedenyaydan bir sömürge siyasetinden,

tamamen paytaşılmış dünya topraktannm tekfi alttım almıtmsım aıttaçtayaıt bir sömürge

siyasetine geçiştir." biçiminde bir tanımlama yapıyordu Lenin'de.

Emperyalizmi kapitalizmin en yüksek ve kokuşmuş biçimi olarak ad¬

landırıyordu.

Kapitalistler, kurtuluşlarını tekeldö görüyortandı. Ve bütün amaçları dünyanın

kendi tekelleri altında olmasını isityoriardı.

Hem kendi halkını, hem de başka halkları sömürmek, boyundurukları altına

almak, talan etmenin tek amacı daha fazla kar elde etmekti.

Serbest rekabetçi dönemde, emeğin üretkenliğini artırarak dahafazla kar elde

etme söz konusuyken ve bu yönüyle de üretici güçlerin geişmesine hizmet ettiğinde

burjuvazi devrimci bir rol oynari<en, emperyalist dönemde bu işlevini yitiriyordu. Banka

sermayesinin sanayi sermayesiyle olan birieşmesi buna neden oluyordu. Artık üretici

güçlerin gelişmesi değil terisine yağma ve talan edilmesi söz konusu oluyordu.

Burjuvazi, kâr haddinin düşmesini sömürgecilik ilişkileriyle kapatır.

Sömürge ülke halkının ucuz iş gücü, sömürgelerin talanı mali-sermayenin kâr

haddinin düşmesini önlemiştir. Aynı zamanda sömürgelerdeki toplumsal artı-emek

talan edilmişttr.

200

Page 203: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Bağımlılıkta Portekiz Örneği

Bağımlılıkekonomikve siyasal yönleriyle ezen ve ezilen ülkeler açısından farklılıklargösterir. Bir ingiltere'nin veya Fransa'nın kendi sömürgeleriyle ilişki biçimi sömürdüğüülkenin koşullarına göredir. Özü aynı olmakla biriikte, biçim farklılığı vardı. Siyasi,ekonomik ve diplomatik bağımlılık ilişkilerinin bu çeşitliliği sömürünün devamı içindir.

Farklılıktan görmemek, aynılaştırmak bizleri hatalı tesbit ve çözümlere götürür Osmanlılann

sömürgeci olamayacağı tartışmalan özellikle yapıldığı yıllarda Portekiz örneği bir

çok dergi ve kitabın konusu olmuştur. Neydi Portekiz'i farklı kılan?

Portekiz bağımlılığın değişik bir örneğini oluşturmaktadır. Kapitalizmin emperyalistaşamaya vardığı 19. yüzyılın sonlannda Portekiz sözde bağımsız ve egemen bir devlettir.

Fakat gerçekte 200 yıldır ingiliz himayesi altındadır. Kapitalistler arasındaki rekabet

Portekiz'in statükosunun ingiltere tarafından komnmasını getirmişti. Fransa ve Hollanda'yakarşı İngilizler, Portekiz'i "koruyucu kanatları altma" alırlar.

Benzer durumu biraz daha farklı olarak Osmanlı devletini İngiltere ve Fransa

Rusya'ya karşı savunuriar. Fakat bu statükoyu savunma fırsatı bulundukça kendiçıkarianm genişletmeyi ret etmez.

1877- Osmanlı-Rus savaşında, İngiltere Kıbrıs adasını kendisine bağladıktansonra Osmanlılara destek veririer.

İngilizler, Portekiz'i sözde korurtari<en gözettikleri Portekiz ve sömürgelerinemal ve sermaye ihracında kolaylıklar ve ayrıcalıklar sağlariar. Portekiz limanlanndan,

adalanndan ve bunun gibi birçok konuda yararianmayı elde etmiştir. İngiltere Portekiz'i

.kendi hesabına bir yerde jandarma yapmıştır.

Büyük ve küçük devletler arasındaki bu ilişki biçimi tarihin çeşitli evrelerinde

görülen bir ilişki şekliydi.

Emperyalist aşamada bu tür ilişki dünyayı paylaşma olayındadahada sistemleştirilmiş

olup, bütün bir parçası haline getirilmeye çalışılır.

Büyük devletler arasındaki çelişkiler, bu tür Portekiz, İspanya gibi hatta Osmanlı

devletinin devamını getirir. "Bu yüzden bu küçük devletler sömürgelerini elde

tutabilmektediier." (Lenin)

Amicar Cabral 1972 yılında bu durumu şöyle açıklıyor.

"AıtgotagerçeMenPortekiz'inbksömürgesideğüdk.MozambikgerçektenPortekiz'in

sömürgesi değildir. Istatistikkrigörebilirsiniz. Angola'nın esas ihracatının yüzde 60'mm

fazlası Portekiz'e yapılmamaktadır. Angola ve Mozambik'dekiyatınmtann yaktaşık aynı

oram Portekiz'e ait değildir, ve bu oran her geçen gün artmaktadır. Gine ve Cape Verde

çokfakirdir ve iklimleri de çok iyideğildk. Sadece onkırPortekiz 'in sömürgekridir. Portekiz,

Angola ve Mozambik'de esas otarak, polis ve vergi alıcıdır. "

Rusya Örneği

Rusya'da nüfus yerieştirilerek, ülkeler boyundumk altına alınarak, kolonileştirilerek

bazı sınır bölgelerinin Kafkas ötesi ülkelerin sömürgeleştirildiğini görüyoruz.

Batı'daki Rus "topraklarının" ekonomik seviyesinin meri<ezi Rusya'ya göre daha ilerde

201

Page 204: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

olması bu ülkelerin Polonya, Ukranya vs. sömürge konomunda olmasının önüne

geçiyordu. Bu ülkeler bağımlı ülkeler kategorisi içinde değeriendirilmektedir. Rusya'da

geçmiş dönemden aldığı bu ilişkilerini süreç içerisinde bazılarında sömürge ilişkisine

dönüştürmüştür. Lenin, "kapitalizm öncesi ilişkisine, kendine özgü ağıyla sanlmış

ülke" olarak adlandırdığı Rusya'da emperyalist sömürü yanında yarı-feodal sömürünün

olduğunu belirtmektedir.

"Diğer ulustan ezip soyma ihtimalV'âer Lenin; "ekonomik durgunluğa yol açıyor.

Çünkü gelirin nedeni genellikk üretici güçlerin gelişmesi değü, Rus olmayaıtldrm

yarı-feodal biçimde sö.nürülmesidir." demektedir. Bu kendine özgü Sömürü biçimi

kapitalizmin Rusya'daki vartığıyla ve gelişmesiyle içi içe olduğundan uygulamalarda

bu karmaşık gelişmeyle alt üst olmakla birlikte yürümektedir.

Lenin, Rusya'daki toprak ağalarının rolünü irdelerken;

Rusya'da toprak ağaları vardı. Ve başka bir ülkede olduğundan daha fazla bir

rolleri vardı. Rusya'da, Ama, onlar emperyalizmi oluşturan sınıf değildirier. Büyük

mali nüfuzlular ve bankalarca yönetilen kapitalist sınıf sorunu vardır. Ortada ve bu

sınıf, işçilerin, onlann müttefiklerini yoksul köylüleri, yan-proleterierin —programımızın

çağırdığı— üzerinde hakimiyet kurarari< onları ezen bu sınıf ortadan kalkıncaya dek

emperyalist savaşa bir çözüm getirilemez.

"Ruslar da, kendi sömürgeleri, Türkistan'da aynı şeyi yapıyorlar. Çünkü bu şekilde

yani hamınedde kaynaklarını tekeline almakta yabancı rakiplerini safdışı kılacak daha

elverişli bkdurumda olacaklar ve pamuk üretimiyle pamuğun işlenmesinin biUün evrelerini

'bkkştiren ve yekvücut hareket eden arazi sahiplerinin etinde merkezüeşen daha ekonomik

ve daha kazançlı bir tekstil tröstü kuracaklardır. "

"Emperyalist polUikalar, banka sermayesi kârtarı, İran 'daki demiryoltan gelirleri,

Galiçya ve Ermenistan'daki kazançlı işler; Finlandiya'nın özgürlüğüne kısıttama koyma¬

lar...

"Ama tümünün bk aray(i gelmesi bilimde ve bası.ıda emperyalist, ilhakçı ve talancı

politika olarak tanınan şeyi oluşturur. "(Lenin)

Rusya, Avmpa ve Asyada yayılma gösterdiği 1 9. yüzyılda özellikle de son dönemlerdeFransa'nın yarı-sömürgesi dummundaydı.

Yan-sömürgecilik Lenin'in sağlığındaki içeriğinden daha fari<lı bir dumma gelmiştir.

Lenin, Osmanlı, İran ve Çin Devletlerini bu statü içinde değeriendirir. Yani sözdebağımsız özünde % 90 sömürge. Elbetteki sözde bağımsız devlet olmanın avantajlanvardır. Sömürgelerden farklı birçok ilişkiyi getirir. İkisi bir ve aynı şey değildir.

Osmanlı devletinde sömürge uluslaria ezilen uluslar arasındaki fari< elle tutulur

somut, göze batıcı bir şekilde gözükmemektedir. Haliyle ezilen ulus-sömürge ulus

arasında ciddi farklılıklar aramak özgül durumundan dolayı doğru değildir.

Osmanlı devletinin Avrupadaki toprakları kapitalist ilişkiler bakımından daha

gelişmişken (Arnavutluk hariç) Asyadaki toprakları için aynı şey söylenemez.

Osmanlı devletinin Bulgaristan'a veya Kürdistan'a sahipliği açısından siyasive ekonomik açıdan nüans fari<lılıklar vardır. Balkanlann Batı-Avrupa merkezlerine

yakınlığı zamanla buralarda çok çeşitli koşullarda sermaye edinmelerine yol açart<en,

Kürdistan'da bu durum hemen hemen hiç gözükmez. Finans kapital altında siyasi

202

Page 205: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

bağımlılık koşulu dışında hiç bir sömürge sermaye edinemez. (Lenin)

Engels, Avmpalıların yerieştikleri ülkeleri asıl sömürgeler olarak adlandırmakta,diğerierini de buyonduruk altındaki ülkeler olarak görmektedir. Her ikisi de sömürgeciliğiribiçimleridir.

Marx, birinci kategorideki sömürgeler için şöyle yazıyor.

"Burada, gerçek Koloniler (sömürgeler), hür göçmenlerin gidip yerleştikleri bakir

topraklar söz konusudur. Amerika Birleşik Devletleri ekonomik anlamda hala bir

Avrupa kolonisidir. Ayrıca bu kategoriye kendilerinden daha önceki şartldrın köleliğin

ilgasi ile, tamamiyle değişmiş olduğu eski plantasyonlar da dahildir."

Osmanlı Devleti'de çeşitli alanlara nüfus yerleştirerek koloniler kumyordu. KuzeyAfrika bunun bir örneği Rusya'da da bu duruma rastlamyır. Lenin'in Kafkasya örneği

şöyle;

"Koloni terimi öteki uç bölgelere, örneğin Kafkasya'ya daha uygundur. Buranın,

Rusya tarafından ikdisadi 'fetihi' siyasi fethinden çok sonra olmuş ve bu iktisadifetih,

bugüne kadar bütünüyle tamaıntamnıştır. Reform-sottrası dönemde bkyanda, Kafkasya 'nm

yoğun bkbiçimde kolonüeştirüdiği toprağın (özellikle KuzeyKafkasya 'da) satış için buğday,

tütün vb. üreten veRusya'dakiücrettikırişçisiyığınktnnıkendisme çeken kolonüertarafindan

genişlemesine işlendiği görülür. "

"Kafkasya'nın hızla kolonileştirilınesi ve tarımsal üretimin hızla büyümesisürecine

(bu büyümenin gözlerden sakladığı) nüfusun tarımdan aynlıp sanayiyeyönelmesibiçiminde

bir süreç eşlik eder. "

"Gürcistan'dakifeodal sistemin bozulması ve unutulmaz şöknlerm ortadan kalkması...

Asya tipi giysilerin yerinin Avrupa giysüerin alması... "

...Moskova'dan gelen eşyaların rekabeti yüzünden zayıflayan eskiyerti 'el sanatı'

sanayileri tasfiye edilmektedir.. . Bu ürünlerKafkasya 'ya mal sağlayan Rusfabrikalarında

daha ucuza üretilmektedir. "

Kısacası "Rus kapüalizmi, Kafkasya'yı dünya meta dolaşımı alanına çekmekle,,

onun yerel özelliklerini eski ata-erkü tecridin kalıntılarını— silmekte ve fabrikaları

için kendisine bir pazar sağlamaktadır. Reform-sonrası dönemin başlarında pek seyrek

nüfusu olan, ya da dünya ekonomisinin dışında, hatta tarihin dışında yaşayan dağlıtarm

oturduğu bir ülke, petrol sanayküerittin, şarap tüccarkmnın büyükbuğday ve tiUün ekküerinm

ülkesi haline gelmekte..."

Rusya'daki koloniciliğin gelişimi böyle. Stalin'de bu konuda

"...geriye, 10 ınüyonKu-gız, toprakkmşu son zamanktra kadar, buntanıt en iyibölümlerini

ellerinden alma başarısını göstermiş ve onları sistemli bk biçimde kısır çöllere doğru

itelemiş bulunanRus çiftçiler için bksömürgeleştkme konusu işinigörenBaşhrlar, Çeçenler,

Türkistan 'mgüneybölümü, Osetkr ve İngüşlarkalu: Çarlığın siyasası büyük tapraksahipleri

ve burjuvazinin siyasası, bu bölgelere elden getaiğince Rus ve Kazak köylüleri arasmda

seçilmiş kutaköğekriyerleştirmeye ve bunları emperyalist erekler için güvenilir birdayanak

yapmaya dayanıyordu. Bu siyasetin sonucu işlenmemiş bölgelere doğru üilen yerlilerin

(Kırgızlar, Başkırlar) gülerek yok olmatarı Uli Bu halklar emekçi yığınları karşısında

partinin... görevi., ■sömürgeci kulakları devirerek, insan yaşamı bakımından zorunlu olan

203

Page 206: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

topraktan sağtamak için otttara tüm güçleri ve bütün araçtan ile yardım etmeye da¬

yanır".

Yukandaki uzun alıntılannda göstediği gibi Rusya'nın Kafkas veya Kafkas ötesi

ülkelere yaptığını Osmanlılarda kendi devleti içinde yapmaya çalışmıştır. Bilindiği

gibi Kafkas ülkeleri Lenin tarafından sömürge olarak görülürken Polonya, Ukranya

gibi ülkeler görülmez. Kapitalizmin gelişkinliğinin merkezi Rusya'dan daha ileride

olduğundan hareketle bu tesbiti yapar Ve bunu yaparkende Türkü, Azeriyi, Ermeni

ve Gürcü'nün kimliğini inkar etmez -Ama oluşturduğu sömürü biçimi bu ülkelerin

sömürge olarak adlandırmasını getirir.

Yarı-sömürgelerin sömürgelerinin olabileceği aşağıdaki alıntıdan da açıktır.

Böylesi bir durum sadece Rusya örneğinde görülmez, Portekiz, ispanya, Osmanlı

Devleti, Iran vs. o yıllarda devletlerin durumu budur.(30) Bunun biçimini veren deemperyalist ülkelerdir.

"Rusya'nın üüafdevletlerine bağlı olması, emperyalist savaşa İngiÜere ve Fransa'nın

yanındagkınesi bk rasttantı değildi 1914'ten önce, Rusya 'nm en önemli sanayi işletmeleri,

baştaFransa, İngiltere,Belçikayaniüüafülkeleri olmak üzereyabancı sermayenin elindeydi

Rusya'nın en önemli metalürji fabrikatan Fransız kapüalistelirinin elinde bulunuyordu.

Genellikle, metalürjinin hemen heınetı'3/4'ü (% 72 'si) yabancı sernmyeye bağlıydı. Kömür

işktmesiıtde... durumaynıydı.Petrol üretünmütyartsumyakut kısmı İıtgüiz,Fransızsermayesmin

elindeydi Rusya sanayisinde sağtanan kartarm astan payı yabancı bankatara, daim çok

da İngiliz ve Fransız bankalarına akıyordu. Bütün bunlar ve üstelik Çamı Fransa'dan

ve İngütere'den almış olduğu müyonlarca borçpara. Çarlığı, tngüiz, Fransız emperyalizmiıte

bağımlıkıştu-ımş,Rusya'yıbu ülkelerin bkavuçltaraçatam,yan-söınürgesihalütegetkıniştir.

" (S.B.K.P (B) Tarihi, Bilim ve Sos. Yay. s. 203)

Lenin, bu tür ilişkilere herzaman rastlanıldığını (büyük ve küçük devletler arasında)

belirtiyor. Ve devamla...

"Ama kapüalist emperyalizm döneminde bunlann gene bir sistem haline geldiği

'dünyanın paytaşılamsım' örgütleyen ilişkikr bütününün bir parçası olduğu görülüyor.

Dünya mali sermaye işlemkri zincirinin halkatarım meydana getiriyor. " (Ayım yerde)

Küçük devletlerin de geçmişten devr aldıkları ilişkilertemelinde sömürgeci karekterini

koruduğunu belirtmektedir.

... " Söz konusu küçük devletlerin çoğu, kendi sömürgelerini, ganimeti paylaşmak

için bk arayagelip antaşamayan büyükdevktkrin çıkar çatışmatarı ve sürtüşmekrinden

ötürü elde tutabilmektedir. " (Emp. S. 106)

Artık sözkonusu olan büyük devletlerin çıkarianna uygun olarak küççük devletler

aracılığıyla sömürgelerinin yönlendirilmesidir. Ama bu ilişkinin nereye varabileceği

konusunda ise Lenin,

"Bu sömürgekrdenüebükse, mümkün ve olası bk 'yenidenpaylaşma otaymı bekkyen

topraklardır. (Emp. s. 106)

Küçük devletlerin yayılma arzuları üzerinde de şöyle der; "Romanya ile gizli

bkanlaşma var ve buna göre müttefikler safında savaştığı taktkde Romanya bazı yabancı

204

Page 207: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

halktar üzerinde söz sahibi otacak. Ötekimüttefikkrk antaşmatarda öyle. Biı anlaşmatar

olmazca, bu devktkr utastanboyundurukaltutaalmaya baştayamazJardu " (Lenin, Sosyalizm

ve Sav. s. 145)

Küçük devletlerin de komşularının zaranna ilhaklar peşinde koşacağı açıktır.

Burjuva diktatöriüklerinin bulunduğu ülkelerde, o ülke burjuvazisi koşulların elverişli

olduğu zamanlarda yayılmacı emmeller göstermesi mümkündür.

Bu konuda Mao Zedung'da "Portekiz gibi küçük ve zayıfbir ülke bizdenMacao'yu

kopardı." (Teorik ve Siyasal Düşünceler S. 174) demektedir.

Kapitalist ülkeler, her zaman dış pazariara ihtiyaç duyariar. Dış pazarı olmayan

bir kapitalist ülkeden bahs etmek mümkün değildir.

Kapitalist işletmeler, köy topluluklarının, yerel pazariann, bölgelerin ve sonrada

devletin dışına çıkmayı amaçlartar.

"Devktkrin birbkinden ayrıldığı ve kopukluğu, meta dotaşıını tarafından zaten

kınldığındaıt, lwrkapitalist sanayidekidoğaleğüim, Oltu bk "dışpazararama"zorunluluğuna

üer" (Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi s. 49-50)

"Eski, çoktandır yerleşümiş otan arazüerde kapitalizmin derinliğine gelişmesi, ve

bölgekrin kolonikştirümesiyüzünden geçikmektedk. Kapitalizmin yapısında otan ve onun

tarafından üretüen çelişküerin çözümü, kapUalizmin kotayca, genişkmesinegelişebümesi

yüzünden geçki otarak ertelenmektedir. Böylece, en ikri sanayi biçimleriyk, yan-feodal

tanm biçimlerinin bk arada bulunması, kuşkusuz bir çelişkidk." (R. Kap. Geliş. S. 514

dipnot)

Lenin'in Rusya için belirtemeleri hiç kuskusuzki diğer ülkeler için de geçeriidir.

Kapitalist işletme sahiplerinin amacı pazar aramaktır. Eğer kandi ülkelerinin pazarları

sınırtıysa, ülkenin kolonileri varsa oralarda pazar arayacaktır. Hele o kolonilerfeodal

dönemden kalma ise, kapitalist işletmelerin sömürgelerde daha iyi yayılacağı

açıktır.

Lenin, Rusya'da "...Uzak-Kuzey'de Arçagel eyaletini" Rusya için bir iç pazar

durumuna gelmeden, bir başka ülke tarafından (İngiltere) dış pazan olduğunu belirtir.

(Bkz. Age. s. 514)

19. y. yılın ikinci yansında Mısır'ın dummu da hemen aynı şekilde, Mısır Osmanlı'ya

bağımlı olduğu halde ingiltere'nin denetimdeydi demek daha doğmdur. Kapitalizm,

her zaman egemenlik alanın genişletmeye çalışır. Bunu birçok ülkeyi kolonileştirerek

yaptığı gibi ülkeleri aynı zamanda kapitalist sistemin girdabına da çekmeye çalışır.

Bunu da ekonomik ve siyasi ilhaklar biçiminde yapmaya çalışır.

"Siyasi bakımdan bağımsız devktkr görünümü altında ekonomik, maU ve askeri

bakımdan tamamen kendüerine bağımlı devktler kuran emperyalist devktkrin sistemli

otarak uyguladıktan Itüekri bütün ülkekrin özeüikk geri kalmış ülkekrin en geniş emekçi

yığmtarına anlatıp açıktamak zorunludur". (Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri s.

322)

Yeni sömürgecilik ilişkilerini emperyalistler çağımızda en geçerii yöntem olarak

uygulamaktadır.

Ezilen, sömürge haline getirilen bir ülke için ayrılma hakkını istemeyenleri gerçekte

205

Page 208: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

birer şoven veya sosyal şoven saymak gerekmektedir. Bu kitabın kapsamı esas olarak

1 500-1 920'lerdönemine kadar ki sürece ilişkindir. Ancak burada bir noktayı hatırlatmadan

dageçmek doğru olmaz. Kimi Türkiye sol çevreleri geçmişden bugüne Kürt ulusal

hareketinin iç çelişkileri, farklı parçalardaki KUKM güçlerinin bir eşgüdümü esas

olarak yakalayamamalanndaki eksiklik, UKH'de kimilerinin zaman zaman farklı sömürgecilerle

olan pragmatist ilişkileri, milliyetçi söylemin sosyalist söylemin önüne geçmesi vb.'nin

müsebibi olarak "sömürge teorisi"ni göstermektedirier.

UKM'nin olumsuzluklannda sömürgecilerin ve Kürdistan'ın parçalanmışlığının

etkisini bu kitaptaki örnekleriede bolca görmek mümkündür.

Ancak sömürge-sömürgecilik tesbiti, sosyo-ekonomik bir tesbittir. Bu tesbiti

günübiriik olaylara indirgeyip soyutlayarak tartışmak doğm değildir. Mari<sist ekonomi

politiği rehper edinerek tartışılabiiinir. Kürdistan sorunu karşısında, nasıl ki "Kürtler

millet değil, milliyettir", "Kürtler ezilen bağımlı bir ulustur", "Kürdistan bir ülke değildir",

"Kürdistan devrimcisi ve marksistiyim diyenler Kürdistan'da bağımsız örgütlülüğü

ve partiyi savunanlar milliyetçidir" tesbitterinin altında yatan, Misak-ı Millici resmi

ideolojinin etkisi ve varyantını aramak hiçde yanlış değildir. Bu savlann sahipleri, 'uzay'ı

fetheden' sözüm ona "enternasyonalistler", Kürdistan gerçekliliği karşısında doğru

bir perspektife sahip olmadığından -olmakta istemediklerinden- nasıl ki buz gibi eriyip

kendi halklarından da izole olup eridilerse "sömürge tesbiti"ni sözüm ona "milliyetçiliği

tesir" olarak algılayıp Kürdistan devrimcilerine, mari<sistlerine, yurtseverierine hatta

Türkiye'de pek etkili olmasada son iki yıl içerisinde Türkiye cephesinde de sosyal

şoven etkilenmeleri aşan Türkiyeli devrimcileri de 'mililyetci'(-ki sormak gerekir bunlar

kimin milliyetçisi) olarak değeriendirilip güdükleştirilmeye çalışmaktadıriar. Ancak

bu saldın taktiği de pek tutmayacaktır. Kaldıki, Kürdistan'ın sömürge olmasını ve sömürge

kalmasını gerçek maıksistler ve demokratlar isteyemez. Kürdistan'daki sosyo-ekonomik

yapıyı tartışmamızdaki gaye de doğru bir mücadeleyle O'nu bu esaretten kurtarmak

içindir. Kürdistan tarihini, sosyo-ekonomik, politik yapısımdoğru tesbit etmek geçmiş

mücadelelerden dersler çıl<ararak UKM'yi zaaflanndan anndırmak, zenginleştirmek

ve gelişttrmek, bölge halklannın da çıkarmadır. Bu mücadelede de zarar görecekler

bölgedeki gerciler ve emperyalistlerdir Bu mücadele mazlumlann kurtuluşu nu hızlandınr

Kendisinin özgür olması Türkiye'yi, İran'ı Arap ülkelerini giderek Ortadoğu ve dünya'ya

açılan devrimci bir halka ve ışık olarak algılanmasında hiç bir demokratın rahatsız

olmaması gerekmez mi? Bugün Kürtler dünyanın her hangi bir alanında verilen her

ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesine sıcak bakmakla gerçek enternasyonalistler

olmuyortar mı?Halkların kardeşliğini gerçek içeriğine oturtatarak haykıran Kürtlerin

taleplerini kaale almayanlar enternasyonalist olabilirier mi?

Dünyanın bir çok yerindeki sömürge uygulamalan karşısında seslerini haklı

olarak çıkarıp tavır alanlar örneğin Filistin'in, Yeni-Koledanya'nın sömürgecilikten

kurtulmasını istiyenler, İngiltere, Amerika ve Fransanm sömürgelerinin kurtuluşunu

yürekten destekleyenler acaba neden Kürtler ve Kürdistan söz konusu olduğunda

bu hakkı tanımıyoriar? Kendi ülkesindeki ezilmişliğe ve ezen-ezilen ulus ayrımcılığına

karşı mücadele etmeyenlere demokrat denilebilinir mi?

Demokratım, ilericiyim, devrimciyim diyen her kişi örgüt veya partiler bağımlı,

sömürge veya eşit haktan yararianamayan ulusların devrimci hareketlerine doğmdan

yardım etme, görevini yapmak zorundadıriar yoksa onlar büyük bir şariatan ve söven

olmaktan kurtulamayacaklardır. Bunu sadece, Kürtlerin kurtuluşu için değil, özellikle

de kendi kurtlusu için yapmalar, gerekmez mi?

206

Page 209: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Kürdistan'ın, Tüıkiye, Irak, İran ve Suriye'den aynlması kötü birşey midir? İnsanlığınzararına mıdır? Kürtlerin ayrılması "ütopya', "duygusallık/milliyetçilik" veya "bilimselolmayan" bir yol mudur?

Çağımızda ulusal hareketler bir iç somn olmaktan öte ayni zamanda dış somndurda.

Gelişmiş ülkelerdeki proletaryanın mücadelesiyle ortak düşmana karşı sömürgelerinkurtuluş mücadelesinin tek cephede birleştirilmesi sonudur.

Sömürgelerin veya bağımlı uluslann mücadelelerinde kurtuluşa proletarya damgavurmazsa, cumhuriyeti veya devrimci programı olmasada emperyalist baskıya karşı

çıkılıyorsa objektif olarak ilerici, devrimci bir mücadeledir.

1920'li yıllarda Afganistan'daki, Afgan emirinin ingilizlere karşı mücadelesi ileLibya'daki Ömer Muhtar'ın İtalya'ya karşı mücadeleleri bu duruma örnektir. Çünkübu mücadeleler emperyalizmi geriletmekteydi. Burada şekli demokrasi aranmaz.Çünkü sadece siyasi ilhaka karşı çıkmak bölgede emperyalizmi geriletiyorsa veyaparçalıyorsa olumlu bir işlev görüyor demektir.

Ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik istemlerini ulusun yönetici sınıfı olmak

isteyen proletaryanın savunması mücadele etmesi hiçte yadırganacak bir dummdeğildir. Çünkü kavga iktidar, yani sınıf ka,vgasıdır. Proletaryanın sınıf kavgası çok

çeşitlilikler gösterir Ama onun amacı iktidarolmaktır Bu anlanrladadiğer sınıf karşıtlarıyladeğişik tarzda mücadele eder. Silahlı veya silahsız.

Marx ulusal somnu "işçi sorunu'nuna oranla ikincil bir sorun" olarak görmüştür.

(Lenin) Onu en çok proletaryanın kendi kaderini kendisinin tayin etmesi ilgilendirmiştir.

Yani diğer somnlarda olduğu gibi uluslann kendi kaderini tayin etme somnunda herşeydenönce ilgilenilmesi gereken nokta ulus içindeki proletaryanın geleceği yani kendi kaderini

tayin etmesidir. Yoksa proletarya bağımsızlıktan sonra tekrardan iktidar kavgası verecektirÖnemli olan kurtuluş kavgasının her sahasında önder olabilmek, gelişmelere yönvermek olmalıdır. Sınıfsal bakış açısının unutulmaması çok önemlidir. Proletaryanın

temel çıkartan ulusal burjuva bağımsızlığın çıkarlarına feda edilmemelidir.

Uluslann kendi kaderini tayin hakkı siyasi bakımdan bağımsızlık hakkını, yani

ezen ulustan siyasi anlamda özgürce ayrılma hakkını içermektedir. Ezilenin lehine

refarandum yapma propagandası da bunun bir parçasıdır.

Türk, Iran, Arap solları geçmişten günümüze Kürt sorununun çözümünü mutlak,

değişmeyen bir şekilde getirdiler. Kendi partilerinin devrim yapmasına bağladılar. Ha¬

yat bir kez bu anlayışları yerle bir etmesine rağmen bu sollar adlarına layık olmadılar.

Marksizm adına, hareket edenler teoriyi bir doğma olarak ele aldılar. 'Somut koşulların

somut tahlilini' bilince çıkaramadılar.

Öncelikle Kürt ayaklanmacılan feodal olmalanndan ötürü desteklenmemesini,hatta ezilmesinin"doğm oldu"ğunun propagandasını yaptılar. Daha sonraları bundculuklasuçladılar. "Bölücü, parti karşıtı, milliyetçi ve enternasyonalist olmamakla" suçladılarve bazılan halâ suçluyor.

Lenin'in belli bir devlet içinde tek parti anlayışı yanlış kavranılıyor. Koşullardanvar olan prattkten kopuk doğma şeklinde algılanılıyor veya bilinçli çarpıtılıyor.

Osmanlı devletinin varolduğu yıllarda Lenin sağdı. Ve o Kuzey Afrika'da, Arabistan'da,

Ermenistan ve Kürdistan'da, Balkanlarda Türk vartığmdan haberdardı. Peki neden

Ermenilerin, Balkan ülkelerinin bağımsızlıklanna karşı çıkmadı? Neden onlara 'hayır

yanlış yapıyorsunuz gidin Osmanlı Konimist Partisini kumn ve mücadele edin' demedi?Çünkü o somut koşullann tahlilini yaparak çözüm önerdi. Yine aynı şekilde bugünkü

207

Page 210: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Fransa'nın kendi ülkesine yakın. Yeni Kaledonya adlı sömürgesi var. Yeni-Kaledonya

Fransız "Devlet sınırian içinde", bir Korsika keza yine öyle fakat aklı selim hiç kimse

bu sömürge ulusların kendi kominist örgütlülüklerini kurmalarının önüne geçemez.

Ve mutlaka bu ülkelerin bağımsızlık ve demokrasi kavgalarını mutlak suretle Fransa'daki

devrim sonrasına bırakamaz. Elbetteki ezen ve ezilen ülkeler arasında doğmdan ilişki

vardır. Birbirierini etkilemektedirter.

Bugün bir çok Türi<iye solunun Kürt özerim seksiyonları kurmaları her şeyi kendi

icaztlerine bağlamalannm sonucudur. Dün yaptıklan değerlendirmeleri en doğm kabul

edenler bugün kısmi biçimsel fariılıklaria tekrardan 'en doğm' tesbitler olarak ileri

sürmeleri gerçeklerie bağdaşmıyor.

Elbetteki Kürtler'in sesiz kaklığı veya kendi ulusal kurtuluşu ve toplumsal kurtuluşlan

doğrultusunda hareket etmedikleri koşullarda Türkiye'li devrimciler iktidara gelirierse

(-ki bu bir varsayımdır. KUKM fersah fersah yol almıştır ve gündemin aslını yanlız

Türkiye'de değil başta Ortadoğu olmak üzere dünyada da oturmuştur ve kendisini

enternasyonalize kılmıştır) kendi programlannı hayata geçirecekler. Eğer Kürt somnunda

yanlış bir kavrayışa sahiplerse yine Kürtler'e yanlış yaklaşacaklardır. Yok eğer şimdiden

doğm bir kavrayışa sahip okluklarında elbetteki Kürt somnunun çözümü olumlu olacaktır.

Ya bir referandum ya da Kürtler'in bağımsızlıklarını tanıyacaklardır.

Kürt ve Türi< devrimcilerin ortak bir cephede veya daha değişik örgütlülükler

içinde biriikte hareket etmeleri örgütlenmeyi araç görenler açısından bir problem teşkil

etmez. Önemli olan ortak düşmana karşı biriikte mücadele etmenin yollarını, yöntemlerini

ortaya çıkarmak ve bu uğurda kavga vermektir.

208

Page 211: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini
Page 212: ^'Ûl!^%^' OSMANLI-KÜRT İLİŞKİLERİ VEbnk.institutkurde.org/images/pdf/PU21VTWFQR.pdf · Osmanlı ordusu geri çekildikten sonra Safevilertekrardan Kürdistan'ın bazı yerlerini

Biir toplumu ele alırlton,

onu ancak ilişkide'

bulunduğu diğer

toplumların tarihiyle hiriikle

ele almak, hir sonraki

topluma, iç dinamikleri

bakımından ne tür ilişkiler

ve çelişkiler devrettiğini

ortaya çıkararak,

mücadeleye hu temelde ışık

tutmakla mümkündür.

Bu kitapta ,1.'). yüzyıklan

ÜOyüzyılın haslarına kadar

geçen süredeki

Osmanlı-Kürt ilişkileri,

çelişkileri ile birlikte

incelemeye çalışılmıştır.

MED