32
İTİRAF EDİYORUZ; BU ÜLKEYE DAİR EN GÜZEL DÜŞLERİ İÇİMİZDE BARINDIRIYORUZ! Güney Yarım Küre’de Kış, Şili’de Mücadele Kültür Sanat: Masumlar Başlıca Liseli Sorunları ve Mücadele Pratiği DEV-GENÇ Mücadelesi Üzerine Notlar -1- Liselerde Bir Talep Olarak Kamusal Eğitim İllerden Merhaba! Liselerde Söz ve Karar Meclisleri ÖTK’lar YGS Yaklaşıyor! LİSENE, ÜLKENE GELECEĞİNE Ç I K ! S A H İ P Muhalefet dergisinin ücretsiz ekidir.

Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Liseli Gençlik Muhalefetinin Mart ayi bültenidir.

Citation preview

Page 1: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

İTİRAF EDİYORUZ; BU ÜLKEYE DAİR EN GÜZEL DÜŞLERİ İÇİMİZDE BARINDIRIYORUZ!

Güney Yarım Küre’de Kış, Şili’de Mücadele

Kültür Sanat: Masumlar

Başlıca Liseli Sorunlarıve Mücadele Pratiği

DEV-GENÇ MücadelesiÜzerine Notlar -1-

Liselerde Bir Talep OlarakKamusal Eğitim

İllerden Merhaba!

Liselerde Söz ve Karar Meclisleri ÖTK’lar

YGS Yaklaşıyor!

LİSENE, ÜLKENEGELECEĞİNE

ÇIK!SAHİP

Muhalefet dergisinin ücretsiz ekidir.

Page 2: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

merhabaEskişehir Liseli Gençlik Muhalefeti’nden

Bugün bir kez daha baskılara, saldırılara ve düzene inat başkaldırıp onurlu, mücadele dolu ve Dev-Genç’li ruhumuz ile sizlere kucak do-lusu selam ediyoruz…

Toplumumuzun içinde bulunduğu bu bo-zuk ve adaletsiz sistemi düzeltmemiz için gönderildiğimiz liselerde, adeta MEB’in pro-leterleri olarak görülüp ezilmek istenerek mü-cadelemizi sonsuz inançla sürdürüyoruz! Yolu-muzdan döndürülmek için çeşitli tehditlerle karşı karşıya kaldığımız liselerde eşit, parasız ve anadilde eğitim için her zaman savaşıyoruz ve savaşmaya da devam edeceğiz.

Liseli Gençlik Muhalefeti Eskişehir’de hız kesmeyen faaliyetleriyle büyümeye devam ediyor. YGS öncesi sınav sistemini protesto etmek için çalışmalarda bulunmuştuk. Bütün halkı bu haksızlıklarla dolu sınavı protesto et-meleri için birlikte mücadele etmeye çağırdık, bu safhada faşist gruplar tarafından çeşitli saldırılara uğradık.Yaptıkları şiddet içeren eylemleriyle bizi yıldıracaklarını düşünseler de günü geldiğinde yılmadığımızı gösterip YGS protestomuzu güçlü ve kararlı bir şekilde gerçekleştirdik. Sistemin bize dayattığı parası olmayanın üniversite kapısından giremediği bu çarpık düzene karşı mahallelerde, okullarda ve hayatın her alanında dershaneye gidemeyen, sınava diğerlerine göre 1-0 geride başlayan arkadaşlarımız için bu dönem ders çalışma programları oluşturarak dayanışma ruhunu güçlendiriyoruz.

Biz biliyoruz ki sosyalizmde olduğu gibi her şey umutla başlar ve biz umudumuzu hiçbir zaman yitirmedik, yitirmeyeceğiz! Bizlerin mücadelesi yerelinden merkezine, köyünden ülkesine, Lenin’den Ernesto’ya, Mahirlerden Denizlere katlanarak büyüyor. Bitmez bu kavga hak yerini bulmadıkça!

İllerden Merhaba

Yeniden merhaba demenin sevincini yaşıyoruz. Biliyoruz ayrılık uzun sürdü. Ne zaman kısa sürdü ki diyenler haklılar. Geçen sayımızda hayatın uslanmaz acemileriyiz, kardeş kalplerle sözümüzü eylemimizi birlikte çoğaltacağız demiştik. Ayrılığın uzun sürmesini de acemiliğimize verin. Bu sayımızı dolu dolu hazırladık.

Tayyip’in “dindar nesil olmasınlar da isyankar mı olsunlar” sözüne isyanımıza sahip çıkarak yanıtı sokakta verdik.

19 Şubat’ta Ulaş’ın sesini ülkenin dört bir yanına taşıdık. Emperyalizme ve AKP işbirlikçiliğine karşı Ulaş’ların izinden mücade-leyi yükselteceğiz.

Bu sayımızda liselerde sorunları tartışacağımız söz ve karar hakkımızı ele alacağımız bir mü-cadele aracı olarak ÖTK’lara yer veriyoruz. Eğitimin piyasalaştırılmasına karşı sesimizi yük-selttik, paralı eğitime karşı kamusal eğitim tale-bimizi bu sayımızda yüksek sesle dile getirdik.

YGS yaklaşıyor geçen yıl ortaya çıkan şifre skandalına karşı isyanımızı sokaklara taşımıştık. Bu yılda geleceğimizi şifrelerle, sınavlarla çalan-lardan hesap sormak için önümüzdeki günlerde yine sokaklarda olacağız.

Tabii ki dünyada gelişen isyan hareketlerini, Wall Street işgalini, Şili’de özgürlük meşalesi olan direnişleri selamlıyoruz.

Yeni bir yıla girdik 2012’de bir kez daha ‘Tek Yol Devrim!’ deme zamanıdır. 2012’yi umut ve eylem yılı ilan ediyoruz. Che’nin gülümseyen yüzünde hayatı yenilemeye, Deniz Gezmiş’in, Mahir Çayan’ın fikirleri idealleri ve umutları ile liseleri kuşatmaya, isyanımızı büyütmeye çağırıyoruz. Liseli Muhalefet saflarında yeni bir yılda tüm dünyada gençliğin yeniden gelişen devrimci öfkesi ile SOKAKLARI,LİSELERİ kuşatmanın tam vaktidir.

Yeni sayımızda buluşmak dileğiyle selamlar...

Page 3: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Bizler 12 Eylül faşist cuntasının her türlü baskı ve şiddetinin sürdüğü, kitapların toplatılıp yakıldığı, aydınların hapishanelere atıldığı, bizler gibi devrimci gençlerin işkencelerden geçirildiği, sokak ortasında vurulduğu, gerektiğinde yaşı büyütü-lerek asıldığı bir dönemin ardından doğan kuşağız. Çoğumuz 12 Eylül’ün kışla mantığı içinde büyüdük. Bilim yuvası olması gereken liselerimiz gericiliğin ve sermayenin ablukası altına girdi. AKP politik düşünmekten yoksun ülke sorunlarını gözardı eden bir gençlik yaratma çabası içerisine girdi. Bu şekilde gençliği tüketim kültürünün bir parçası haline geti-recekler; sorgulamayan kadercilik anlayışına razı olan gençlerin sırtından birileri kasalarını doldur-maya devam edecekti.

Gelişen medyaları ve iletişim araçlarıyla yaşamlarımıza yön verir hale gelecek insanların bir-likte ürettiği güzellikler, paylaşımlar küçümsenerek; yerine köşe dönmeciliğin ve bencilliğin tohumları ekilecekti. Oysa ki insanı güçlü kılan şey örgütlü mücadeledir. Bugün gençlere dayatılan ise kaderci-lik, bireycilik ve buna paralel olarak yalnızlıktır. İşte bütün bunlar göz önünde tutulduğunda yürütülecek lise faaliyetinin de bütün bu sorunların eleştirisi ve karşıtlığı ile beraber altarnatif çözümler üretilme-lidir. İşte bugün yeniden ileri atılmanın ve ‘Tek Yol Devrim’ demenin zamanıdır.

Denizli Liseli Gençlik Muhalefeti’nden

‘Geleceğimizi İstiyoruz’ diyerek çıktığımız sokaklarda, liselerimizde

sözümüzü silahımız eyledik; umudu, öfkeyi ve dayanışmayı örgütlüyoruz.

Biliyoruz ki geleceği kazanacağız! İktidar eliyle yeni düzenin entegras-

yon sürecinde piyasalaştırılan, ser-mayenin eline teslim edilen, paralı hale getirilen ve diğer her şey gibi

metalaştırılan eğitimin parasız, nite-likli ve kamusal olması için mücadele

ediyoruz. Sermayeye karşı liselerimize sa-

hip çıkacağız! Ülkemizin AKP eliyle gerici sağ akımların etkisi altında

karanlığa sürüklenmesine karşı bugünki karanlığın ortasında başka

bir dünya umudunu yaratacağız. Yarının kurucuları kalplerinin közü

kararmamış inançlı ve yürekli devrim-cileri olacaktır.

Şimdi, okullarımıza, doğamıza, haklarımıza sahip çıkma zamanıdır.

Şimdi geleceğimize sahip çıkma zamanıdır.

Şimdi devrimcilik zamanıdır.

Bursa Liseli Gençlik

Muhalefeti’nden

Çukurova Liseli Gençlik Muhalefeti’ndenArkadaşlar, sizleri Çukurova’nın rutubetli liselerinden, sokaklarından, meydanlarından, Mustafa

Özenç’lerin, Ayhan Alan’ların, İskender Özkul’ların, Ali Uygur’ların, Soner İlhan’ların ve nicelerinin kanlarıyla tarih yazdığı topraklardan selamlıyoruz…

Geçen sene yaşanan şifre skandalı ve gerek ülkeyi gerekse liselileri ilgilendiren sansasyonel olaylar ile ulaştığımız geniş kitleyi Liseli Gençlik Muhalefeti saflarına kanalize edememiş olmamız

1. dönem liseli faaliyetine durgunluk getirdi.Bu durgunluğu ortadan kaldırmak için okul içinde örmüş olduğumuz dayanışma ağlarını güçlendirdik ve liselerimizde ÖTK(öğrenci temsilcilikleri)

başkanlıklarına adaylığımızı koyduk…Liselerimizde AKP-Cemaat-Polis diktasına karşı, gençliğin apolitize edilip gerici-faşistler

tarafından “dindar bir gençlik” yaratılmasına karşı”, yoksul emekçi ailelerin çocuklarına ders-haneleri reva görüp cemaat ilişkisi olanları şifre ile ödüllendirenlere karşı Liseler Bizimle

Özgürleşecek diyerek daha geniş kitlelere nüfuz ettik…Önümüzde ki süreçte derneklerimizde, okullarımızda, mahallelerimizde, dershanelerimizde,

yaratacağımız örgütlü gücümüzle 1 Mayıs’ta sokakları tekrar alacağız.

GELECEK BİZİZ, BİZ DEĞİŞTİRECEĞİZ!!!

Page 4: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Kestel’den yeniden Liseli Gençlik Muhalefeti’ne merhaba...Bursa-Kestel`de Liseli Gençlik Muhalefeti çalışmasına ve

örgütlenmeye başladı. Geçen hafta başladıkları etkinliklere bu hafta da bir yenisini ekledi. Kestel’in ruhundaki devrimci gençliği yine aynı güzellikle büyütmeye çalışarak örgütlenmesini geliştiriyor...

Geçen hafta yapılan müzik dinletisinden sonra bu hafta düzenle-nen film gösterisinde ‘Motosiklet Günlüğü’ izlendi. Önümüzdeki günlerde dayanışma faaliyetleri kapsamında YGS’ye hazırlık kapsamınında ders faaliyetleri başlatılacaktır.

Sokaklar Bizim, YOL’umuz açıktır...

Kestel’de Liseliler Yeniden Koşuyor!

19 Şubat 1972’de katledilen THKP-C önder-lerinden Ulaş Bardakçı, Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda anıldı. Devrimci Gençler tarafından gerçekleştirilen anmada, Ulaş Bardakçı’nın devrimci mü-cadelesini günümüze taşıyarak bir mücadele pratiğine dönüştürme çağrısı yapıldı.“Ulaş’ın yolundayız! Kahrolsun emper-yalizm, tam bağımsız Türkiye” pankartını taşıyan Devrimci Gençler, “Faşizme ölüm tek yol devrim!”, “Mahir, Hüseyin, Ulaş

kurtuluşa kadar savaş!”, “Ulaş Devrimci yolumuzda yaşıyor!” sloganlarını atarak Ulaş Bardakçı’nın mezarı başında anma

etkinliği gerçekleştirdi.Dev-Genç Marşı ile yürüyüşe geçen Devrimci Gençler, Ulaş Bardakçı’nın mezarı başında kaybedilen bütün devrimciler için saygı duruşundayken “Sen Ulaş’ım simgesi kurtuluşun aslan kardeşim, hiç yılmadın oligarşinin zindanlarında bili-yorum…” dizeleri okundu.Açıklama şu ifadelerle sona erdi: “Bugün Ulaş‘ı anmak, onun mücadelesine sahip çıkmak geleceğe sahip çıkma kararlılığı ile 21’inci Yüzyılın devrimci yolunu yaratmak için canla başla, sarsılmaz bir inançla mücadele etmektir. Bugün Ulaş‘ı anmak emperyalizme bağımlılık içinde gelişen sömürüye ve gerici faşist sağ akımlara karşı özgürlük ve eşitliği savunmaktır. Emperyalizme ve sömürüye karşı savaşma kararlılığımızla, Ulaş‘a yürüyoruz. Mahir‘in mahkemede Ulaş‘la kucaklaşması gibi Ulaşımızla kucaklaşmaya yürü-yoruz.”

Ulaş Benzerdi Güneşe...

Page 5: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Edirne 1. Muratpaşa Anadolu Lisesi yönetimi, ticarethane olarak ‘işletilen’ okulların karını arttırmak için ‘yapılabilecekler’ listesine bir yenisini daha ekledi. Çıkış=25 TL Okul yönetimi, dönem başında,

öğrencilerin öğle aralarında dışarı çıkabilmelerini ‘sağlayacak’ kartlar hazırlamış, bu kartları 25 TL’ye satmış. Kartı almak istemeyen öğrenciler ise okul güvenliğinin sorgulamasına takıldığı için

kapıdan çıkamıyor, yemek yiyemiyor.‘Paran yoksa okuyamazsın’ın bir yenisi daha! İlkokul ve liselerde, kayıt, aidat, okul yardımı, spor

malzemesi, fotokopi vs. adı altında toplanan paralarla öğrencilere ‘paran yoksa okuyamazsın’ diyen anlayışa bir yenisini ekleyen Edirne 1. Muratpaşa Anadolu Lisesi, öğle arasına çıkış için bastırdığı kartla “paran yoksa çıkış da yok, yemek de” diyor; öğrencileri para basma makinası olarak gören

zihniyetin “daha çok nasıl kar ederim” hırsıyla bulduğu yöntemlere bir yenisini ekleyen okul olarak hafızalarımızda yerini alıyor…

Gençlik Muhalefeti, ‘Büyük Gözaltı Düzenine Karşı Özgürlük İstiyoruz’ başlığıyla sürdürdüğü 9 Aralık Hopa Davası’na çağrı eylemlerini, ülkenin pek

çok yerinde Özgürlük Manifestosu yazarak gerçekleştirdi.Gençlik Muhalefeti, 9 Aralık ile ilgili olarak yaptığı son çağrıda ‘kitaplarla’

yürüyeceklerini duyurdu.Türkiye’nin bir çok yerinden “terör örgütü delili olarak gösterilen

kitaplarıyla” duruşmaya gelenler bayraklarıyla, halaylarıyla Ankara’nın bu ayaz gününde

Adliye önünü “Özgürlük Şenliğine” dönüştürdü.AKP’nin kendisinden olmayan herkesi itibarsızlaştırma hırsının, muhalefeti ezme tutkusunun en sonuncusu olan Hopa davasına sunulan iddianamenin komikliliğini, ciddiyetsizliğini, hukuksuzluğunu her yerde ortaya çıkarmak

ve bu konuda daha fazla kamuoyu oluşturmak için mücadele etmiştik. Aydınlardan sanatçılara, akademisyenlerden yazarlara tutun da ana akım medyada bile geniş tepki

uyandıran Hopa Davası için duruşmaya birçok yazar, aydın ve milletvekili de katıldı.Özel Yetkili Mahkemeleriyle, her alanda yarattığı baskı aygıtlarıyla yaşadığımız her yeri birer açık

hava hapishanesine dönüştürmeyi amaçlayan AKP’ye karşı yükselttiğimiz özgürlük mücadelesinin sonunda 9 Aralık’ta 28 arkadaşımız tahliye edildi.

Kazanan gençlik oldu, devrimciler oldu, Eşkıyalar oldu...

Paran Yoksa Çıkış da Yok Demek

Umrenin değil üniversitenin yolunu açın!

Eşkıyalar Kazandı

Liseli Gençlik Muhalefeti, eğitimde piyasalaşmaya karşı eşit, bilimsel, parasız eğitimi savunmak

için Ankara Yüksel Caddesi’nde basın açıklaması düzenledi.

“Gelecek biziz değiştireceğiz” , “Karanlığı parçala, geleceğe sahip çık” sloganları atılırken Gençlik

Muhalefeti taleplerini yüksek sesle sıraladı:-Sermayeye karşı parasız eğitim istiyoruz.

-Eğitim masraflarının devlet tarafından karşılandığı bir eğitim istiyoruz.

-Dayanışma kültürünün esas alındığı eşit, bilim-sel, demokratik ve kamusal eğitim istiyoruz.

Page 6: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Başlıca Liseli Sorunları ve Mücadele Pratiği

Paralı Eğitim

Sermayenin egemenliği toplumsal alanlardaki etkinliğini giderek artırmaktadır. Eğitim de günden güne sermayenin baskısı ve egemenliği altına artarak girmektedir. Paralı eğitim, yoksul halk çocuklarının elinden okuma hakkını alarak bu hakkı, parası olana altın tepsiyle sunmaktadır.

Sermaye devleti tarafından eğitime ayrılan bütçe 2012 yılında yaklaşık 34 milyar TL’dir. Bu miktar eğitimdeki temel ihtiyaç ve eksiklikleri gidermek-ten oldukça uzak bir rakamsa, her gün gençle-rin ölümüne sebep olan savaşa yatırılan bütçe de ne kadar olduğu hesap edilemeyecek kadar fazladır. Okullarda ortaya çıkan bütçe açığı sonucu yaşanan eksiklikler ise gözünü para bürümüş okul yöneticileri tarafından velilerin ve öğrencilerin cebinden göstermelik şekilde tamamlanmaya çalışılmaktadır. Liselerimizde öğrencilerden bağış adı altında gayrimeşru yardım(!) paraları toplan-makta; bu parayı veremeyen öğrenciler, karne ve diploma alamamakta ve okuldan uzaklaştırma tehdidi altında öğrenimlerini sürdürmeye çalışmaktadır.

Her geçen yıl, biçimi, katsayısı, süresi değişen üniversite sınavının sömürücü içeriği hiçbir şekilde değişmemektedir. Okulların fiziki yapılarının yetersizliği, özellikle devlet okullarında öğretmenlerin düşük ücret sonucu özel kurumlara geçmesi ile okullarda artan verim-sizlik, dershanelerin gittikçe asıl eğitim kurumları

olan okulların yerini almasını sağlamaktadır. Yıllık ücretleri ortalama 4-5 bin lira olan ders-hanelere yoksul öğrencilerin nasıl gideceği sorusu cevabı net bir şekilde önümüzde dururken üniversite kazanmak için dershaneye gitmek şart koşulmaktadır. Dolayısıyla sınav marato-nunda emekçi çocukları engelli koşuya mahkum bırakılırken zengin aile çocukları özel ders-ders-hane desteğiyle aynı maratonda bisikletle yer almaktadır.

Öğretimin dershanelere peşkeş çekilmesi ise geçtiğimiz yıllarda gencecik bir canı dünyadan koparmıştır. Soner Semih Sipahi olayı ilerici, devrimci gençlerin hiç unutturmaması gereken bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Semih Sipahi’nin intiharı, “paralı eğitim can alıyor” söz-lerimizin somut karşılığıdır ve sistemin ne denli vahşi, sömürücü ve adaletsiz olduğunu ortaya koymuştur.

Ülkemizde ileri demokrasi kalıbı altında uygu-lanan neoliberal politikalar insanların özlük haklarını elinden almaktadır. Öğrenciler düşünce ve ifade özgürlüğünden yoksun bırakılmaya çalışılmakta, parasız eğitim talebinde bulunan öğrenciler tutuklanmaktadır. Yanı sıra Metin Lokumcu öğretmenin Hopa’da doğayı ve yaşamı savunurken polis tarafından öldürülmesinden sonra yurdun dört bir yanında devrimciler polis terörüne maruz kalmış, onlarca öğrenci sebepsiz yere süresi altı aya varan tutukluluk yaşamıştır.

AKP ileri demokrasisinin parasız eğitim isteyen ve yaşam hakkını savunan öğrencilere uyguladığı anti-demokratik, faşizan uygulamalara inat; başbakanın YGS şifre skandalına karşı sokağa çıkıp, hakkını arayan öğrencilere sarf ettiği kin ve nefret dolu sözlerine inat; biz devrimci öğrenciler haklarımızı savunacak emek veren yürekleri, el-leri egemenlerin tükürüğü içinde bırakmayacağız. Kamusal eğitim talebimiz için mücadele edecek ve geleceği kazanacağız!

Gericilik ve Cemaat AğlarıGericilik ve cemaat ağları ülkemizin her

bir yanını sarmış bulunmaktadır. İktidarın gericileştirme ve mevcut sömürü sistemini de-

Page 7: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

vam ettirme politikalarını en yoğun şekilde öğrenciler yaşamaktadır. Dershane sorunundan yola çıkarsak yoksul halk çocukları dershaneye gidemediğinden cemaatlerin açtığı gerici, ücret-siz ve indirimli kurslara mecbur bırakılmakta ve gerici bireyler olarak yetiştirilmektedir. Okul-larda nitelikli ve bilimsel eğitim yerine gerici ve faşizan bir eğitim verilmektedir. Okullarda din dersi ile öğrencilere değişik din ve kültürleri öğretilmemekte, yalnızca müslümanlığın Sün-nilik mezhebi empoze edilmeye çalışılmaktadır. Sermaye iktidarı son dönemde “farklı kül-türlere açığız, öğreteceğiz” kılıfı altında din dersi müfredatına göstermelik olarak Aleviliği ve Bektaşiliği eklemiş; yanı sıra Nurculuğu, Nakşibendiliği eklemeyi eksik bırakmayarak bu konuda ne kadar samimi olduğunu göstermiştir. Felsefe derslerine hikmet kavramı eklenmekte, Althusser’in deyimiyle “devrim silahı” olarak nitelendirilen felsefenin içi boşaltılmakta ve giderek muğlaklaştırılıp, felsefe kalesi de gerici ideoloji tarafından kuşatılmaya çalışılmaktadır. Aynı zamanda okullarda öğretilen “milli güvenlik bilgisi” dersi de öğrencilere faşizmi aşılamaya çalışmakta, öğrencilerin zihnini militarizm ve kan ile yoğurarak, savaş propagandası yapmaktadır. Biz, devrimci gençler olarak okullarımızda baskıcı ve faşizan eğitime karşı; bilimsel, nitelikli ve demokratik bir eğitimi savunmaya dün olduğu gibi bugün de, yarın da devam edeceğiz.

Şiddet ve BaskıLiselilerin üzerindeki en büyük sorunlardan biri-

si de liselerdeki şiddet ve baskı uygulamalarıdır. Her geçen gün okullarımız yarı açık cezaev-lerine çevrilmekte, dört bir yanı kameralarla donatılmakta ve sivil polislerin okullar içerisinde elini kolunu sallayarak dolaşması sağlanmaktadır. Sivil polisler öğrencilere kan kusturmaktadır.

Ankara’da bir öğrenci derse geç kaldığı sebebiyle okul polisi tarafından dövülürken, İstanbul’da kantin boykotu yapan öğrenciler, kendi okulları içerisinde polis şiddetine maruz kalmıştır. Son iki yılda polisler okullarda öğrenciyi korumaktan zi-yade eğitime “tekme tokat girmiş” bulunmaktadır.

Geçtiğimiz sene de öğrencilerin arkadaşlarını şikayet etmesi sağlanmaya çalışılmış ve muhbir öğrenci uygulaması başlatılmıştır. Öğrenciler artık kendi arkadaşlarını, okuldaki “huzur ve güvenliği(!)” sağlamak için şikayet edecek ve adeta polis muhbirliği mesleğine hazırlanacaktır. Muhbir öğrenci uygulamasından sonra bir de muhbir öğretmen uygulaması başlatılmış, öğretmenlerin, öğrencilerini ihbar etme durumu söz konusu olmuştur. Bu uygulamalarla amaçla-nan okul içerisindeki şiddeti önlemekten ziyade, düşünen öğrencileri baskı altında tutmak ve izlenmeye, gözlenmeye alıştırmaktır. Bu durumu ise okullarda yaşanan kavgaları polisin kavganın içinden; müdürün ise kameradan yalnızca izlemesi kanıtlamaktadır. Biz, liseli devrimci öğrenciler üzerinde uygulanan baskı ve sindirme politikalarına karşı mücadelemizi her alanda yük-seltecek ve okullarımızı faşizme mezar edeceğiz.

Önümüzdeki Dönemde Liselerde MücadeleMevcut sorunlara karşı mücadeleyi yükselt-

mek ve geleceği kazanmak yine sorunların muhatapları olan liselilerin elindedir. Liseli öğrenciler, üzerlerinde uygulanmaya çalışılan bütün zorbalıklara, geleceksizleştirme çabalarına karşı bir arada örgütlü bir mücadele vermek durumundadır.

Liseli Muhalefet MeclisleriGücünü kendi özgücünden ve birimlerin-

den alan Liseli Gençlik Muhalefeti, bulunduğu her okulda meclislerini oluşturmak durumundadır. Bu

Page 8: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

meclislerin, gerek merkez siyasetle iş yapabilmesi gerekse kendi birim-okul sorunlarına karşı ref-leks gösterebilmesi için demokratik bir anlayışla oluşturulması gerekmektedir. Demokratik bir şekilde oluşturulan bu meclisler taban inisi-yatifini esas alarak, okul<semt<il<ülke meclisi olarak düzenlenmelidir. Her meclis kendi yürüt-mesini seçmeli ve bu yürütmeler de birimlerin-den aldığı düşünceleri, tepkileri alınan yürütme toplantılarında diğer yürütmelere aktarıp, çözüm-leyip yeniden kendi birim meclislerine aktar-mak durumundadır. Demokratik ve bağımsız bir gençlik örgütlenmesi için gerekli olan esaslardan birisi olan gençlik meclislerinin oluşturulması, gerek teorik gerekse pratik anlamda Liseli Mu-halefeti güçlendirecek ve devrimci gençleri kendi sorunlarına karşı söz sahibi yapabilecektir.

Öğrenci TopluluklarıOkullarda öğrencilerin topluluk kur-

ma hakları bulunmaktadır. Bu topluluklarla öğrenciler kendi okullarında söz sahibi olabilmek-te, topluluk bülteni çıkararak düşüncelerini başka öğrencilere (nispi de olsa) aktarabilmektedir. Yanı sıra bu topluluklar ile dayanışma bilinci okul öğrencilerine açık bir şekilde verilebilme-ktedir. Örneğin geçtiğimiz dönem Ankara’da birkaç okulda bulunan “Felsefe ve Düşünce Topluluğu” adındaki topluluklar, okullarında TEKEL İşçileri için kermesler düzenlemiş, 1 Mayıs için pano tasarlamış ve Van depremi için yardım toplayarak toplumsal dayanışma eylem-lerine öğrencileri katabilmiştir. Okullarımızda söz sahibi olabilmemiz ve sesimizi duyurup, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanan bizim dışımızdaki arkadaşlarımızda ortak bir platform oluşturabilmemiz için topluluklar büyük bir önem taşımakta ve liseli siyaseti için bir örnek oluşturmaktadır.

ForumlarForumlar öğrenci siyasetinin ana

ayaklarından birini oluşturmaktadır. Gerek örgütlenme-çalışma perspektifinin belirlenmesi gerekse mücadele programının belirlenmesi konusunda yüksek öneme sahiptir. Forumlar gençliğin özgürce tartışıp bir karar etrafında demokratik bir şekilde toplanabildiği alan-lar olarak örgütlenerek, önümüzdeki döne-min başlıkları çevresinde bir mücadele hattı oluşturacaktır. Bir forum kültürü oluşturmak gereklidir. Bu kültür oluştuktan sonra liseliler,

hem eylemlerinden önce hem de yaşanan güncel olaylar üzerine forumlar alıp, bir tartışma ortamı yaratarak mevcut durumun bilincine varabilecek, mücadele ve eylem pratiğinde söz sahibi olabi-lecektir. Forum, öğrencilerin yapmış olmak için yaptığı pratik olarak değil; devrimci siyaseti bir adım öteye taşıyacak anahtar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden gün “forumlar için ileri!”demenin günüdür.

Lisene, Üniversitene, Geleceğine Sahip Çık!Geçtiğimiz sene meydanları zapt eden, alan-

larda izi olan Liseli Gençlik Muhalefeti, bu sene de alanlarda sesini öğrencilerin, emekçilerin, ezilen-lerin sesine katmaya devam edecektir. Geçtiğimiz sene YGS protestolarıyla tüm ülkeyi kızıla boya-yan teni tarçın kokulu çocuklar, bu sene de sözünü alanlarda söylemeye devam edecektir. Devrimci Gençler, kendilerini örseleyen paralı eğitim, üniversite sınavı, baskı-şiddet, gericileştirme gibi sorunlara inat gelecek güzel günlerin umudunu hiç yitirmeden mücadele etmeye devam edecek-tir. Bu mücadele çağrısı aynı zamanda lisemize, ülkemize, geleceğimize sahip çıkma çağrısıdır.

Liseli Gençlik Muhalefeti Saflarında Geleceği Kazanmaya!

Page 9: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Eğitim sistemi ülkemizde her geçen gün sermayenin hegemonyası altına girmekte, özelleşmektedir. Eğitim, kamu hizmeti olarak görülmemekte; özel sektöre devredilmekte-dir. Özel sektöre devredilen eğitim sistemi, hayat yarışına zaten geride başlayan emekçi çocuklarının aileleri, çocukları başka bir yaşam sürsün diye bütçelerinin neredeyse tamamını eğitime yatırmaktadır. Geçtiğimiz sene yaşanan Semih Sipahi’nin ailesinin dershane borcunu ödeyememesi üzeri-ne gerçekleşen intiharını da buradan ele almamız gereklidir. Devlet tarafından okullara yapılan maddi yardım giderek azalmakta ve devlet, serma-yeyi eğitim sistemine tıpkı sağlıkta olduğu gibi eklemleye çalışmaktadır. Son dönemde çıkarılan yasa ile liselerin 49 yıllığına özel sektöre devredil-mesi eğitimdeki piyasalaşmanın geldiği son noktadır.

Türkiye’de uygulanan eğitim modeli küresel kapitalizmin emrettiği ve diğer ülkelerin de uyguladığı bir modeldir. Bu model kamunun eğitime olan gerek maddi gerekse manevi desteğini en aza indirgeye-rek özelleşmeyi doğalmış gibi dayatmaya çalışmakta ve küreselleşmenin kader olduğu inancını aşılamaktadır. Eğitime ayrılan bütçe, öğrenci ve derslik artışına bakıldığı zaman yetersiz kalmaktadır. 72 milyon nüfusu olan Türkiye’de eğitime ayrılan

bütçe %3.40 iken 1980 yılında bağımsızlığına kavuşmuş, 200 bin nüfuslu Vanuatu’da %4’tür. Bu istatistik ülkemizde eğitim durumunu ve eğitime verilen önemi gözler önüne sermektedir. Bunun bir sonucu olarak okullarda verilen eğitim niteliksizleşmekte ve mevcut sınav (sömürü) sisteminde yeterli düzeyde olmamaktadır. Bu yetersizliği zenginler ekse-ninden telafi etmek de sermaye sahiplerine düşmekte, her geçen gün yeni dershaneler açılmaktadır. Sorulması gereken soru burada yatmaktadır. ‘Emek-çi çocukları dershaneye nasıl gidecektir?’ Emekçi çocukları dershaneye gidememekte ve üniversite kapıları yüzüne kapanmaktadır. YÖK başkanı bugün hiç yüzü kızarmadan demektedir ki; “Üniversitede parası olan okusun, parası ol-mayan ara eleman olsun.” Bu ipe sapa gelmez sözler yoksulluğu kader haline getirmek, insan-lardan sınıf bilincini yok etmek üzere söylenmiştir.

Üniversite sınavı zengin ile fakir arasındaki farkı ortaya koyan ve yoksul öğrencileri ayıklayan bir sınav olarak karşımıza çıkmaktadır. Sınavı kazanmak için maddi durumu el veren öğrenciler dershane-ye gidip, ek olarak özel ders alırken; yoksul öğrenciler ise sözünü ettiğimiz niteliksiz eğitim veren okullarına maruz kalmaktadır. Üniversite sınavı başta olmak üzere yapılan bu

kitle sınavları ile öğrenciler en yakın arkadaşını bir rakip olarak görmekte ve öğrenciler arasındaki dayanışma duygusu, sınavdan alınacak 5-10 puan ile yok edilmekte, öğrenciden robot yapılmaktadır.

250 bin civarında öğretmen açığının olduğu ülkemizde, öğretmenler atanmamakta ve sebep olarak da “öğretmen açığı yok” denmektedir. Atanama-yan öğretmenler ise ‘ücretli öğretmen’ statüsünde 400-600 liraya devlet okullarında ve dershanelerde bir köle gibi çalıştırılmaktadır. Ka-musal bağlamda ‘hizmet alan-hizmet veren ilişkisinin esas olması gerektiği; günümüz, neoliberalizm döneminde ise müşteri-satıcı ilişkisine dönen eğitim sisteminde gerek biz öğrenciler gerekse öğretmenler geleceksizleşmekteyiz.

Ne İstiyoruz?Bu sermaye güdümündeki

her geçen gün özelleşip, güzelleşmeyip giderek çirkinleşen eğitime karşı parasız eğitim istiyoruz.

Öğrencinin, velinin müşteri yerine konmadığı ve hangi sos-yal sınıftan olursa olsun eğitim masraflarının devlet tarafından karşılandığı, öğrencilerin yılda iki kez, sağlık taramasından geçtiği, öğrencinin kamusal eğitim çerçevesinde sağlık ve sosyal güvenlik haklarının korunduğu bir eğitim istiyoruz.

Arkadaşını bir rakip olarak görmeyen, öğretim araçlarının temin edildiği öğrenci, eğitim araçlarının temin edildiği eğitimci, eğitim ile ilgili kararların öğrenci ve öğretmenlere danışarak alındığı, dayanışma kültürünün esas olduğu, eşit, bilimsel, demokra-tik ve kamusal eğitim istiyoruz.

Liselerde Bir Talep OlarakKAMUSAL EĞİTİM

Page 10: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız:“Geçtiğimiz Yıl Yaşanan Şifre Skandalıyla Bu Yıl Ortaya Atılan

Dindar Nesil Birbirini Tamamlayan Bir Süreç”

YGS yaklaşıyor. Geçtiğimiz yılda bildiğimiz gibi YGS’de şifre skandalı yaşanmıştı.Eğitimdeki bu sınav sistemini ve şifre skandalını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz sendika olarak yıllardır bu eğitim sistemin topyekun kendine itirazlarımızı dile getiri-yoruz. Hepsini konuşmamız pek olanaklı değil ama askeri sınav odaklı bir eğitim sistemi 12 yıl görülen eğitim sonunda o ünlü sınavla o gün için başarılı olmazsanız bütün yaşamınız değişebiliyor. O sınavla ilgilide değil aslında ilköğretim okullarından başlayıp liseye kadar her aşamasına bakıldığında her yerde değişik bir sınav sis-temi ile karşı karşıyayız. Bu sınav sisteminde görebildiğiniz kadarıyla çocuklarımızın gerçekten de kendilerinin geliştirebildiği bir süreçten daha çok kimi konu bilgilerin hatta gereğinden daha fa-zla bilginin depolandığı, ezberlediği günlük haya-ta kullanılmadığı bir sistem. Şimdi biz buna itiraz ediyoruz. Hani böyle dönemlerde son derece problemli çocukların kendilerini araştırmaya,

kendilerini geliştirmeye dönük hiç bir yanı yok.Bu eğitim sistemi kendisi bakıldığında Türkiye’nin son derece idealize ettiği batılı eğitim sistem-ine de karşı. Batı’da bu kadar sınav yok. Daha çok çocuğu geliştirmeye, bulmaya araştırmaya yönelten bir eğitim sistemi var. Ama Türkiye’de gelişen eğitim sistemi öğrencileri birbiriyle yarışa itiyor. Türkiye yeni bir rejimi hitas edilirken her türden ahlaki düzenin kendi sınırları içerisinde dahi ahlaki öğeler tamamen bir tarafa bırakılmış gibi görünüyor.Geçtiğimiz yıl ortaya çıkan şifre skandalını da bu çerçevede okumak mümkün. Yerleştirmek istenilen siyasal sistemin taşıyıcı unsurları için kapıların açıldığı bir skandal olarak değerlendirmek mümkün. Geçtiğimiz yıl yaşanılan bu skandalla bu yıl başbakanın ifade ettiği dinci bir kuşak yetiştirmek istediğini üst üstte koyduğunuzda karşımıza birbirini tamam-layan bir süreç ortaya çıkıyor.Yani başlı başına baktığınız da çok masumane yapalım canım işte bir kopyaymış niye bu kadar büyütüyorsunuz bu kadar basit bir şey değil.Benzer skandallar iş alımlarında KPSS’de da yaşandı. Birçok sınavda bu karşımıza çıktı. Kendi kadrolarının kendi ide-olojik politik taşıyıcılarını bu benzeri yerlerde öne çıkarmaya çalışılan adımlar atıldığını görüyoruz. O sınav skandalının aslında eğitim sisteminin çürümüşlüğüyle ilgili yerler görmek mümkün.Başbakanın nasıl bir gençlik yetiştirmek isteğiyle ilgili şifreyle örtüştürüldüğünde bize skandalın gerekçelerini ortaya koyduğunu düşünüyorum.

Geçtiğimiz yıl YGS’ de yaşanan şifre skandalına karşı liseli gençler geniş tepki gösterdi. Bu yıl da liseliler sınavdan önce alan-lara çıkamaya hazırlanıyor. Liselilerin bu tep-kilerini nasıl yorumluyorsunuz?

Son derece olumluydu gösterilen refleks. Toplu-mun bir kesiminin yaşanılan mağduriyete dair demokratik kitle gösterisi çok önemli.Toplumsal refleks ülkemizde giderek kaybedilen bir sey bu tepkilerin siyasallaşmasına ihtiyaç var.Çünkü sorun sadece yaşanan bir skandal değil o eğitim

Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız’la YGS’ye günler kala sınav sistemi-eğitimin piyasalaşması YGS’de Geçtiğimiz yıl ortaya çıkan şifre 4+4+4 sistemini ve eğitimin bugün geldiği noktayı konuştuk.

Page 11: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

sisteminin biz ahi kendisi.Yani bunu sadece sınav kısmını bir miktarda adil hale getirdiğiniz de adil düzen haline gelemiyor.Bizim çocuklarımızın, gençlerimizin sınav skandalına itiraz eden kes-imin burayı da okuması gerekiyor.Yani sadece sınav günü kendilerine verilen eşit süre bir fırsat eşitliğini kapsamıyor.Eğitimdeki yaygın bir fırsat eşitliğini kapsamıyor.Evet geliniyor herkes aynı dakikada cevap vermek zorunda yada sürelerin aynı olduğu bir sınav adil gibi görülmektedir.Ama oraya gelen kesinlerin meslekleri olsun gelebildikleri yer bu bahsettiğimiz takviyeleri ne ölçüde aldıkları yaygın bir eşitsizlik yaratırken sınav bölümünde sadece eşit bir süreye dahil olmaları adil bir sınava tabi olunduğu anlamına gelmiyor... Bu yüzden gençlerimizin bu tepki gös-teren çevrelerin ciddi ölçüde daha politize süreci daha kapsamlı değerlendirebilmesine ihtiyaç var. Eğer bunu yapmayı başara bilirsek ki ben Liseli Gençlik Muhalefeti’nin de muradının bu-nun olduğunu düşünüyorum.O zaman yaşanılan mağduriyetler karşısında kalıcı, sistematik, düzenli bir muhalefet mümkün olabilir.Aksi halde saman alevi gibi hani bu arap baharında olduğu gibi ortaya çıkan, bir anda ortalığı kasıp kavuran ama sonrasında neyi kasıp kavurduğuna baktığınızda boşluklar görüyorsunuz.Ama ben geçen yıl ortaya çıkan sınav tepkisini tam

olarak böyle düşünmüyorum.Ölçülü bir tep-kinin ortaya çıktığını düşünüyorum.Ama bu tepkilerin daha örgütlü ve sistemli hale gelmesi kanısındayım.

Okullardaki eğitimin niteliksizleştirilmesi ve dershaneler yoluyla eğitimin piyasalaştırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biraz önce değindik. Bir siyasal program olarak piyasalaşma şu aralar Türkiye’de dehşet derece hızlandırılmış durumda. AKP tarafından her gün uyandığımız da yeni bir şeyle karşılaşıyoruz.Korkunç bir hızla yürütülüyor aslında bu prog-ram sadece AKP’nin mahareti AKP’yi destekleyen uluslararası güçlerin sermayenin mahareti di-yerek açıklanmıyor.Bunlar var ama sadece bun-larla açıklayamayız bu süreci. Bunların dışında 24 Ocak 1980’den beri uygulanmakta olan bir program olarak bakmalıyız. 32 yıllık süreçte bu programa karşıda çok ciddi kitlesel bir tepkinin geliştiğini söyleyemeyiz.20 yıldır sendikanın yürüttüğü mücadelenin dışında tekel dışında bir mücadele pratiği geliştiğini çok fazla söyley-emeyiz.Hatta tersine bu piyasacı politikalar

kanıksanmış durumda.20 yıl önce çok rahat çocuklarınızı dershaneye göndermeyin diyebili-yorken bugün öğrencide de velide de maalesef kabul görmüş bir sistem haline gelmiş durumda.Bu kadar kabul görmüş bir şeyi değiştirmek çok zor.Her haliyle değiştirmek çok zor.Burada orada-ki emekçileri hedef haline getirmemek lazım.Velileri de takviye için oraya giden öğrencileri de hedef haline getirmemek lazım.Onların bu sistem tarafından oraya zorlandığını görmek lazım.Eğitim piyasalaştıkça bu ve buna benzer uygulamaların yaygınlaşacağı çok açık.Temel olarak eğitim alanın piyasalaşmanın dışına çıkartıldığı bir sistemin oluşturulmasının mü-cadelesini vermek lazım.

Bir de katsayıların kaldırılması durumu var. Aslında yapılmak istenenin imam hatiplerin önün açılması olduğu bilinen bir şey. Aynı za-manda 4+4+4 formülünü sunuyorlar. Bu mese-leyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi siyasal iktidar temel olarak bu ülkeyi dini referanslar üzerinden yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır.Dinsel referanslara dayalı bir toplum inşa etmeye çalışmaktadır.Bununda aslında en önemli aracının eğitim olduğunun farkındalar. O yüzden eğitimle ilgili atılan adımlara baktığınızda bu bahsettiğimiz bazı dinsel referanslar üzerinden şekil vermek gerçeği ile örtüştürerek okumaya çalıştığımız da daha doğru bir yere varıyoruz.Katsayı eşitleyerek eğitimde fırsat eşitliğini yarattıklarını savunu-yorlar fakat bu böyle okumak yanlış olur.Burada yapılmak istenen imam hatip liselerinin önünü açarak bundan 20-30 yıl öncesinde görülen İmam Hatipli doktor, İmam Hatipli mühendis, İmam Hatipli avukat yetiştirme projesini hayat geçirmek.Aslında burada 4+4+4 formülasyonu ile de atılan son adım çok önemli.Temel eğitimin dört yılla sınırlandırıldığı yada ilk aşamanın dört yılla sınırlandırıldığı il dört yıldan sonra orta kademe dediğimiz meslek liselerinin ortak sınırı diye oluşturulabilecek bir sistem. Burada ki amaç çok açık zaten katsayıyla birlikte diğer liselerle eşitlik hakkını sağlamış imam hatip liselerinin orta kısımlarını güçlendirerek, eğitim öğretim sis-teminin içersinde imam hatip ağırlığını artıracak bir eğitim sistemi yaratılmak hedeflendiği çok açık.Yoksa bu 4+4+4 diye bahsedilen mesele-nin sürdürülmekte olan eğitimin zorunlu-luk süresinin çok ciddi bilimsel ve pedegojik değerlendirmelerle buraya gelindiğini söylemek olanaklı değil .

Page 12: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Liselerde Söz ve Karar Meclisleri

ÖTK’lar12 Eylül 1980 darbesiyle toplumun tüm alanları

olduğu gibi eğitim alanı da egemenlerin çıkarları çerçevesinde dönüştürüldü. Özellikle öğrencilerin bütün özlük hakları elinden alınırken liseler gerici ve baskıcı bir idari sistemle terbiye edilmeye çalışıldı. 1980 öncesi öğrencilerin demokratik mücadelelerinin bir kazanımı olan ÖTK’lar ise öğrencilerin söz ve karar hakkı meclisleri olmak-tan çıkarak, anti-demokratik uygulamaların bir aracı haline getirildi. Mevcut içinde bulunduğumuz durumda ÖTK’lar idarenin söyleyip öğrencilerin yeğlediği söz karar mekanizmalarında öğrencilerin söz hakkının olmadığı kurumlar haline getirilmiştir. Buna rağmen ÖTK’lar içinde yürütülecek etkin bir çalışma geniş gençlik kesimleriyle aramızdaki bağı güçlendirecek, aynı zamanda öğrencilerin söz, karar sahibi olduğu alternatif bir mekanizmaya dönüştürülebilir. Bu anlamda ÖTK’lar içinde etkili olmayı, etkili olduğumuz yerlerde bu yapının okula ilişkin temel sorunlar ve çalışmalarla ilgili olarak öğrencilerin tamamının katılabildiği ortak tartışma zeminine dönüştürülerek söz ve karar hakkı mü-cadelesinin bir aracı haline getirilmelidir. ÖTK’ların

içinde olmamızın anlamı başka türlü bir ÖTK pratiği ortaya çıkarmayı esas almalıdır.

Bu çerçevede başka türlü bir ÖTK sürecinin yaşanacak yeni deneyimlerle oluşacağı da ortadadır. O yüzden ülkenin çeşitli yerlerinden ÖTK deneyim-lerini sizlerle paylaşıyoruz.

Esenyurt Lisesi ÖTK Başkanı Barış Önal ÖTK Başkanı olma sürecin nasıl oldu?Başlarken böyle bir süreç yaşayacağımı tah-

min etmiyordum. Okuldaki gerici yönetim ve öğretmenler tarafından baskı altına alınmaya, pasifize edilmeye çalışıldık.

Öğrencilerin seni temsilci olarak seçmesinde ne etkili olmuş olabilir?

Öncelikle asosyal olarak yetişen bir öğrenci kitlesinin içerisinde, sosyal faaliyetlere önem veren bir konuşma yapmam, düşünmeye, sorgu-lamaya önem vermem ayırt edici bir unsur oldu sanırım.

Sence ÖTK liselerde nasıl bir öneme sahiptir?ÖTK, Seçimler sırasında ve sonrasında

Page 13: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

öğretmenlerin, idarecilerin baskısı olmasa öğrencilerin sözlerini duyurabileceği bir kurul olarak önemlidir. Öğrencilerin kendi problemle-rini ifade etmesi, çözüm araması açısından önem-lidir.

Bugün ÖTK liselerde demokratik bir temsiliyeti tam anlamıyla sağlayabiliyor mu?

Bu süreci 2 başlık da ele alırsak, 1- Seçim öncesi 2- Seçim ve sonrası.

Seçim öncesi çalışma döneminde her adaya eşit propaganda imkanı, öğrencilerin tamamına eşit hitap edebilme imkanı açısından olumludur.

Ancak seçim ve sonrasını ele alırsak her ne kadar benim bulunduğum okulda olmasa da seçimlerin birçoğu okul müdürü ve öğretmenlerin baskısı altında gerçekleşiyor, öğrencilerin kendi iradesini yansıtmıyor. Bununla da kalmıyor seçildikten sonrada idareci ve öğretmenler temsil-cileri baskı altına alarak sindirmeye, düşünmeyen sorgulamayan, düşünmeye yönlendirmeyen bir biçimde hareket ettirmeye çalışıyor. Özellikle bu konuda ilerici, demokrat öğrencilerin hareket alanı kısıtlanmaya çalışılıyor.

Aslında ilçe öğrenci temsilcileri kurulunda şube müdürünün yaptığı konuşmada bu kuru-lun ülkenin demokrasisine katkı sunduğunu, daha demokratik günlere doğru ilerlediğimizi söylerken, öğrencilerin, öğretmenlerin söz haklarını kısıtlaması nasıl bir demokrasi anlayışı olduğunu gösteriyordu.

Deniz Aktaş (Esenyurt Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu Lisesi ÖTK Başkanı, İlçe ÖTK)

Sence ÖTK liselerde nasıl bir öneme sahiptir?ÖTK’yı öğrencilerin yararına ve kolektif bir

yapıda kullanırsanız çok güçlü bir öneme sahip olur. Bunun yanında öğrenci meclisleri özgür ve demokratik olmalıdır, öğretmenlerin ve idarenin baskısı altında kalmamalıdır, kararlarını öğrencilerin iradesine dayanarak almalıdır.

Bugün ÖTK liselerde demokratik bir temsiliyeti tam anlamıyla sağlayabiliyor mu?

Bizim okulumuzda bunu en iyi şekilde yap-maya çalışıyoruz. Sonuçta ÖTK öğrencilerin sorunlarını dillendiren ve çözüm üreten bir yapıdır. Sık sık toplantılar yapıyoruz ve toplantılardan önce görüşülecek konuları ve sorunları sınıf temsilcileri sınıflarında tartışıyor ve sorunları meclise aktarıyor. Mecliste yine

görüşülen konuları oylamadan önce mutlaka görüşüyoruz ve herkes fikrini paylaşıyor. Daha sonra ise oylama ile ortak fikrimizi ortaya koyu-yoruz.

ÖTK olma sürecin nasıl oldu?ÖTK çalışmalarını okullar başlamadan

başlattık. Çok sıkı çalıştık seçimler için. Özel-likle öğrencilerin sorunlarını çözmeye aday olduğumuzu ve başkanlığın bizim için sözlük anlamıyla bir şey ifade etmediğini öğrencilere tek tek anlattık. Kolektif bir çalışma yürüttük seçimde ve bunun başarısını seçim sonucunda aldık.

Başka belirtmek istediğiniz bir şey var mı?Bu soruların dışında eklemek gerekirse okulu-

muzda kantin fiyatlarını düşürmeyi planlıyoruz. Kantin fiyatlarının düşürülmesi için meclis-ten kantin boykot kararı çıktı. Öğrencilerin çoğunluğunun istediği bir karardı ve çok başarılı yürütülen bir eyleme dönüştü. Yakında başarımızı elde edeceğiz ve okulumuzun yasaklar ile değil özgürlükler ile anılmasını istiyoruz, buna

Page 14: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

dayanarak da okulumuzdaki telefon yasağını kaldırmak istiyoruz.

Celal Yardımcı Lisesi ÖTK Başkanı Yiğit İKİSUÖTK olma sürecin nasıl gelişti?Arkadaşlarımın desteğiyle ve katılımıyla Liseli

Muhalefet isimli bir grup oluşturduk. Propaganda sürecinde yapacağımız konuşmayı, ÖTK seçilirsek yapacağımız işleri planladık ve bunlardan bah-settik. İnsanların hakkımızda söylediği olumlu şeyler bize daha da güven verdi. Öğrencileri temsil ettiğimiz ve onlar için orada olacağımızdan düşüncelerini çok önemsiyorduk bu yüzden insanlarla birebirde konuşmaya özen gösterdik. Kazanmayı çok istiyorduk ve kazandık.

Öğrencilerin sizi temsilci olarak seçmesinde hangi et-menler etkili oldu?

Öğrenci haklarına önem veren ve her işten önce bu işe önem veren bir grubuz. Mesela şenlik,eğlence tarzı organizasyonlar yerine daha toplumsal ve önemli sorunları ele aldık. Öğrencilerin sesi olacağımıza söz verdik . Ül-kemiz şartlarında eğlence ve şenlik olayları çok kolay şeylerdir ancak iş öğrenci haklarına ve eğitimdeki sorunlara gelince maalesef ülkemiz sınıfta kalmaktadır. Biz bu sorunlara ağırlık veren bir gruptuk ve bizim seçilmemizdeki en önemli etmende budur.

Sence ÖTK liselerde nasıl bir öneme sahip?ÖTK liselerde çok önemli rol oynamaktadır.

Öğrencilerin sürekli bir arada olup, öğrencilerin kendi sorunlarını tartışabilmesi açısından çok faydalı buluyoruz. Gerek alınan toplantılarda gerekse birlik beraberlik içerisinde yapılan çalışmalardan olumlu sonuçlar alınıyor. En önem-lisi ise öğrenciler birazda olsa seslerini duyura-biliyor.

Bugün ÖTK liselerde demokratik bir temsiliyeti tam anlamıyla sağlayabiliyor mu?

ÖTK çok özverili, ciddiyetli bir şekilde çalışsa da ülkemizde öğrencilerin dinlenmediğini ve söz hakkının olmadığını biliyoruz. Eğer alınsaydı öğrencilerin bu kadar çok maddi ve manevi sorunları olmazdı. Görünürde demokrasi (bur-juva demokrasisi) olabilir; seçimler olsun, oy kullanma bilinci olsun. Ancak temsilciler dinlen-meyip onların fikirlerine önem verilmediği yani söz karar hakkının olmadığı sürece bu seçimin

veya ÖTK’nın bir önemi yok. Bu yüzden demokra-tik bir temsiliyetden de söz edilebileceğini pek sanmıyorum.

ÖTK olduktan bugüne ne tür faaliyetler yaptınız?Biz sorunlarımızı daha iyi duyurabilmek için

ilçe ve il seçimlerinde de çalıştık. Bunu daha geniş yerlere yaymayı arzuluyorduk. İlçede de ilde de başarılı olmaya başladığımızı söyleye-bilirim. Okullarımızdaki aidat sorunları olsun, kantinimizdeki sorunlarımız olsun, eğitim ve öğretimimizdeki sorunlardan, okul çevrelerindeki baz istasyonlarına kadar çalışmalar yürütüyoruz. Bunlardan olumlu sonuç alınılabilir mi bilemeyiz, ancak bunlar için en büyük mücadeleyi vereceğiz. Bizim ortak amacımız gelişen, yetişen bireylerde toplumsal bilinç uyandırabilmektir. Bunun içinde elimizden geleni yapacağız.

İncirli Lisesi ÖTK Başkanı Emre AKBALÖTK olma sürecin nasıl gelişti?Tek tek sınıflara girerek arkadaşlarla birebir

iletişime geçtik. Samimi olarak tüm öğrencilere nasıl bir lise istediğimizi anlattık. Arkadaşlarla birlikte kolektif bir çalışma yürüttük.

Öğrencilerin sizi temsilci olarak seçmesinde hangi et-menler etkili oldu?

Başka bir lise istediğimizi samimi bir şekilde anlattık. Liselerde söz ve karar hakkının öğrencilerde olması gerektiğini anlattık. Bize güv-endiler ve bizi seçtiler.

Sizce ÖTK liselerde nasıl bir öneme sahip?Liselerde öğrencilerin yaşadığı sıkıntılara sahip

çıkan bir kurum olma niteliği taşımalıdır. Fakat bugün ÖTK’lar sistem tarafından anti demokratik bir kılıfa büründürülmüş durumdadır. Fakat biz ÖTK’yı alarak demokratik bir ÖTK deneyiminin nasıl olması gerektiğini de göstermeye çalışacağız.

ÖTK olduktan bugüne ne tür faaliyetler yaptınız?Van depreminde mağdur olanlar için olumuzda

yardım kampanyası başlatarak Van halkıyla dayanışma içinde olduk. Aylık duvar gaze-tesi çıkarıyoruz. Bu duvar gazetesi aracılığıyla öğrencilerin söz ve karar mekanizmalarında yer alması gerekliliğini vurguluyoruz. Önümüzdeki günlerde bir liseli forumu yaparak öğrencilerin talep ve özlemlerini idareyle paylaşacak bu talep ve özlemlerimizi, temel haklarımızı elde edene dek mücadele edeceğiz.

Page 15: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Ülkemizde üniversiteye geçiş için yapılan sınavlar birçok kez değişime uğramış, boyları uzamış-kısalmış fakat sömürücü yönü hiç değişmemiştir. YGS de 2010 yılında sahne almış ve iki yılda tarihe adını skandallarla yazmayı başarmıştır.

YGS ve türevi sınavlar neoliberal adaletsizliğin çıplak gerçekleridir. Bu yarışa zengin olan önde başlamakta, yoksul halk çocukları onları ge-riden takip etmeye çalışmaktadır. Okullarda verilen niteliksiz eğitim, sınavı kazanmayı hedef-leyen öğrencileri dershaneye gitmeye zorunlu bırakmaktadır. Dershane fiyatları da göz önüne alındığında bu zorunluluğun üstesinden parası olan ailelerin çocukları gelmekteyken; emek-çi çocuklarının yüzüne her daim olduğu gibi kapılar birer birer kapatılmaktadır. Yoksullara çıkış yolunu(!) ise cemaat sunmakta, ücretsiz ve indirimli dersler ile gerici bireyler yetiştirmeye çalışmaktadır.

YGS, iki yılda birçok intiharın sebebi olmuştur. “Ölürsem Sebebim Sensin” sloganının somut karşılığını son iki yılında görmüş bulunmaktayız. Dilimizden hiç düşürmediğimiz Soner Semih Sipa-hi, annesi dershane borcunu ödeyemediğinden çıkış yolunu intiharda bulmuştu. Bir başka örnek ise Nevşehir’de yaşayan İsmail Paslanmaz’dı. İsmail Paslanmaz odasındaki telefon kablosuyla kendisini astı. Bu iki intiharın ortak nedeni,

adaletsiz sınav sistemi olan YGS iken; ortak sonuç, burjuva medyasının (cilalı adıyla ana akım medya) olayları kız arkadaş, kavga, depresyon… gibi kelimelerle örtbas etmeye çalışmasıydı. Semih ve İsmail’in olayları intihar süsü verilmiş cinayetten farksızdır. Bu cinayetlerin faili sınav sistemi ve bu sistemin koruyucusu olan devlettir.

YGS’nin ilk senesinde patlak veren olay-lardan birisi katsayı problemiydi. Katsayıların kalkacağını açıklayan ÖSYM’nin kararı Danıştay tarafından geri çevrildi ve katsayılar “makul” değerlere çekildi. O dönemde Liseli Gençlik Mu-halefeti olarak biz: katsayı sorunun kaynağının herhangi bir meslek lisesinde eğitim gören, tercih hatası yaptığını veya olması gerektiği yer-de olmadığını fark eden öğrenciler olmadığını; kaynağın aslen on yıllardır imam hatip lisele-

rini siyaset aracı yaparak, bu okullar üzerinden rant sağlayan tüm burjuva hükümetleri olduğu vurgulamıştık. Hükümetin o dönemki dema-gog propagandaları İHLleri sorunun asıl öznesi haline getirmiş, iktidar ve parlamenter mu-halefet bu özne etrafında gelişen sığ tartışmalar gerçekleştirirken; sorunun muhatabı olan öğrenciler her zaman olduğu gibi susturulmuştur. Yapılmaya çalışılan değişiklik bu sene meşruiyet kazanmış ve katsayı tarihe karışmıştır. Öğrenciler bu seneden itibaren katsayı problemi olmaksızın istediği bölüme yerleşebilme “şansına” sahip olmuştur.

YGS, ülkemizde eğitim tarihinin en büyük skandallarından birisine, şifre skandalına gebe olmuştur. YGS 2011, “en büyük sayının sağındaki şık”, “mod-medyan” gibi şifrelemelerle hazırlanmış ve bu şifreler, AKP ve Cemaat yandaşlarına peşkeş çekilmiştir. Öğrenciler, yıllarca süren çalışmaları, emekleri ve ailelerinin harcadığı binlerce liranın böyle aşağılık oyunlara alet edilemeyeceğini söyleyerek yurdun dört bir yanında karanlık geleceği parçalama amacıyla sokaklara döküldü, gösteriler yürüyüşler düzen-ledi. Liseli Gençlik Muhalefeti de bu mücadele-nin en ön saflarında yer alarak alanları binlerce kişiyle zapt etti. 11 Nisan’da başlatılan kampanya ile ülkenin her yanında imzalar toplayan Liseli Muhalefet, topladığı imzalarla ÖSYM’nin kapısına dayanarak sınavın iptalini ve kaldırılmasını istedi. Öte yandan egemen güçler için şifre, tat-min olmaktı. Tatmin olan iktidar ve yandaşları, “ÖSYM başkanı Ali Demir’e soruşturma açılsın mı, açılmasın mı?” sorularıyla olayın üstünü kapadı.

YGS yalnızca bir sınav olarak karşımızda durmamaktadır. YGS, sömürü düzenin ayaklarından birini oluşturmakta, emek-çi çocuklarını elemekte, şifrecilerin önünü açmaktadır. Adaletsizliğin adaletinin olmayacağını bilen devrimci gençler olarak bizler; bütün gençlerin lisede, üniversitede eşit, parasız, demokratik, anadilinde, sınavsız eğitim görmesini savunuyoruz. Gelecek kaygısına, geleceğimizin karartılmasına karşı; karanlığı parçalayacak, geleceğe sahip çıkacağız.

YGS’ye, AKP’ye, Cemaate Karşı

GELECEĞİNE SAHİP ÇIK!

Page 16: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

DEV-GENÇ, Tür-kiye sol tarihinin en önemli deney-lerinden birisidir. Bir gençlik hareketi olarak yarattığı özgün devrimci den-eylerle DEV-GENÇ, devrimci hareketin gelişimini de pek çok yönüyle etkilemiştir. DEV-GENÇ bu ned-enle halen izle-neni tartışılan bir hareket olarak bugün ve gelecek üzerinde etkisini sürdürmeye devam etmektedir. İzleri halen gün-cel olan, sloganlaşan böyle bir devrimci deney üzerine çok söz söylenmesine rağmen ger-çek değeriyle ele alınmaktan uzak olduğu da bir gerçek. Bu kuşkusuz devrimci hareke-tin bugün yaşadığı ideolojik zayıflıktan kaynaklanmaktadır. Devrimci bir gençlik ancak devrimci bir gençlik mücade-lesi içerisinde gerçek anlamıyla değerlendirilebilir, eleştirilebilir ve aşılabilir.

DEV-GENÇ’in mücadelenin içinde yeniden keşfedilmesine, olumlu özellikleriyle bugüne taşınarak yenilenmesine ve aşılmasına ihtiyaç vardır. Bu da her şeyden önce bugünün ger-ekleri doğrultusunda mücadele-nin gelişip, güçlendirilmesi ile başarılacaktır.

DEV-GENÇ deneyi pek çok gençlik yapısı tarafından sa-hiplenilmeye çalışılıyor. Tür-kiye devrimci hareketini büyük ölçüde etkileyen böyle bir

harekete yönelik bu tür ilginin olması şüphesiz doğaldır. An-cak kaba bir anlayış içerisinde devrimci tarihi ‘resmi tarih okuması’ içerisine sıkıştırmaya çalışanların, o geleneği ne anlaması ne de doğru biçimde değerlendirerek sahiplenmesi mümkündür.

Bugün pek çok örgüt kendisine kendinden menkul DEV-GENÇ adını yakıştırıyor. Bu kesimlerin DEV-GENÇ ile kurduğu tek ilişki ise ne yazık ki dergi sayfaları bo-yunca yazdıkları kaba bir tarih anlatısı ve ajitasyonunun ötes-ine geçmiyor. Bu durum solun öznel olarak yaşadığı zayıflıkla doğrudan ilgilidir. ‘Yürürken (!) düşünememek’ de denilebilecek bu durumun eski bir hastalık olduğunu da unutmayalım!

Diğer yandan da burjuvazinin satılmış kalemleri son zaman-larda dinci medyanın sunduğu imkanları kullanarak devrimci mücadele tarihini karalamaya, çarpıtmaya çalışmaktadır. Bunlar temcit pilavı gibi devrimci hareketin darbeci, ırkçı olduğunu yazıp duruyorlar.

Bu küfür korusunun müdavimleri ise ruhunu yıllar önce burjuvaziye satmış olan eski solcu bozuntularıdırlar. Bunlar bir tür ‘itirafçılıkla’. ‘biz darbeciydik’ diye ortalıkta dolaşıyorlar.Evet, bunu söyley-enlerin geçmişte darbeci oldukları doğrudur ancak bir diğer doğru da

onların ne dün ne bugün solla uzaktan yakından bir alakalarının olmadığıdır. Bugün kendi geçmişlerinden kurtul-mak için geçmişlerini herkesin ortak geçmişi yapma çabaları belki patronlarının biraz daha fazla sırtlarını sıvazlamalarını sağlayabilir ancak onların gücü tarihi çarpıtmaya yetmez.

Bu yazıda sayfalar hatta der-giler dolusu tarih diye yazılan içerisinde ne bugüne ne de DEV-GENÇ’e dair fikir kırıntısı dahi olmayanlara da geçmişi karalamaya çalışanlara da yanıt arayışında olmayacağız. Bizce doğru ve gerekli olan bir tarih-sel deney olarak DEV-GENÇ’i bugün yürüttüğümüz devrimci mücadelenin gerekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda ele almak ve tartışmak olacak.

Her toplumsal hareket içinde şekillendiği tarihsel koşullar tarafından belirlenir. Devrimci gençlik hareketi de dönemin toplumsal ve sınıfsal koşulları içerisinde kendine özgür bir yoldan gelişti. DEV-GENÇ’e

Gençliğin Kolektif Devrimci Eylem Pratiği Olarak DEV-GENÇ MÜCADELESİ ÜZERİNE NOTLAR-1

Page 17: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

uzanacak olan gençlik mücade-lesinin ilk filizleri Demokrat Parti iktidarının işbirlikçi, gerici ve baskıcı politikalarına bir tepki ortaya çıktı.

Türkiye 2.Dünya Savaşı sonrasında emperyalist sistemin merkezi-jandarmalık rolünü üstlenen ABD emperyalizminin yörüngesine girdi. Anti-em-peryalist Kurtuluş Savaşı sonu-cunda kazanılan ve sonrasında giderek kapitalist ekonomi politikalarına yönelerek zayıflayan bağımsızlığın ortadan kaldırılarak, ülkemizin-Truman Doktrini bağlantısı içerisinde Marshall yardım planına dahil edilerek- ABD emperyalizminin yeni sömürgesi olma süreci de bu dönemin içinde gerçekleşti. ‘Küçük Amerika’nın hayalleri, ‘dost ve müttefik Amerika’ söylemlerinin hakim olduğu bu Amerikancı dönem de ülkemiz askeri ve ekonomik alanda ikili anlaşmalarla emperyalizme bağımlı bir hale geldi.

Demokrat Parti, CHP’li tek parti dönemi politikalarına karşı ‘yeter söz milletin’ sloganıyla ‘demokrasi’ çağrısı ile ik-tidara gelirken emperyalizme bağımlı yukarıdan aşağıya çarpık kapitalistleşme süreci-ni -zamanla- Bayar-Menderes diktatörlüğüne dönüşecek baskı politikaları ile hayata geçirdi.

ABD emperyalizminin askeri olarak Türkiye’ye duyduğu ilginin en büyük nedeni kuşkusuz Sovyet-ler Birliği ve sosyalizmin gelişimi karşısında cephesini genişletmek, ‘sınırlı savaş’ anlayışı ile Sovyetler Birliği ile olabilecek bir savaşı Türkiye ve Yunanistan topraklarında yürütmekti. Bu anlayış çer-çevesinde Türkiye ve Yu-

nanistan NATO’ ya kabul edildi. NATO üyesi olan Türkiye’nin ilk icadı da Kore’ ye asker gönder-mek oldu. ABD’nin ‘hür dünya’ sloganı ile yürüttüğü bu savaşa DP’nin asker göndermesine gençlik ve halk içerisinden tepki gelişti. Gençlik hareketi bu dönemde DP’nin baskıcı gerici ve Amerikancı politikalarına karşı bir tepkiyi içeriyordu. Bu hareketlenmenin ileriki yıllarda da devrimci gençlik hareketinin temel niteliklerinden birisi haline gelecek olan anti-em-peryalist tutum ve gösterileri olmuştur.DP politikalarına karşı gelişen muhalefet geniş bir yel-pazede şekillenirken dönem, 27 Mayıs ihtilali ile son bulmuştu.

27 Mayıs öncesinde gençliğin özgürlük ve demokrasi talep-leriyle geliştirdiği muhalefet 27 Mayıs sonrası dönemi-nin şekillenmesinde 1960 Anayasası’nın nispi özgürlükler içermesinde etkili olmuştu. 27 Mayıs ve sonrası gelişmeler gençlik mücadelesi açısından

da yeni bir bilinç düzeyini de oluşturuyordu. Yeni re-jim -ihtilalin ‘kudretli’ albayı Alpaslan Türkeş tarafından yapılan ilk açıklamasında NATO ve CENTO’ya bağlılıklarını bildirerek, emperyalizmin hizmetinde olduklarını açıklamaları ve bağımsızlığın ve özgürlüğün DP’nin iktid-ardan uzaklaştırılması ile çözülemeyeceğini ortaya koy-uyordu. 60’lı yıllar,DP ardılı politikaların Adalet Partisi ve Süleyman Demirel tarafından yönetilen yeni sömürgecilik ilişkileri biçimlendirmiştir. Bu dönemde gençliğin anti-emper-yalist mücadelesi yükselirken aynı zamanda bunun karşısında gerici/faşist örgütlenmelerin ABD ve işbirlikçi iktidar eliyle geliştirilmeye başlandığı dönem olmuştur. Emperyalizme karşı mücadele bu dönemde emek-çi halk kesimlerinin duygusu haline gelmeye başlamıştır. Özellikle, Kıbrıs’a müdahaleye hazırlanan İnönü’ye dönemin

ABD Başkanı Johnson’un ‘bizim verdiğimiz silahları kullanamazsınız’ şeklinde yazdığı ve gazetelerde yayınlanan mektup bu duyguların ateşlenmesinde rol oynamıştır. Gençlik bu dönemde yükselen anti-emperyalist bilincin ve mücadelenin ve taşıyıcısı ve öznesi haline gelmiştir.

Bu yıllar aynı zamanda gençliğin sosyalist fikirleri araştırmaya, bunlardan etkilenmeye başladığı yıllardır. Dünya ölçeğinde yaşanan devrimci mü-cadele deneylerinin de etkisiyle gençlik devrimci düşüncelere yakınlık duy-maya başlamıştır. Halk içinde de sosyalizme ilişkin

Page 18: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

oluşmaya başlayan ilgi, Tür-kiye İşçi Partisi’nin kurulması ve etkinliği bu dönemin şekillenmesinde rol oynayan gelişmeler olmuştur.

Gençlik mücadelesinin DEV-GENÇ örgütlülüğünde somutlanması ise bu mücadele-lerle birlikte sol içinde yaşanan tartışma ve ayrışmalar içeri-sinde gerçekleşmektedir. 60’lı yılların sonlarına doğru geçliğin yükselen anti-emperyalist bağımsızlıkçı mücadelesi devlet eliyle örgütlenmeye başlayan faşist çeteler bastırılmaya, sindirilmeye çalışıldı. Okul-lara, eylemlere, yurtlara yapılan faşist baskın ve saldırılar karşısında devrimci gençler direnirken TİP bu mücadeleyi ‘tehlikeli’ bularak gençliğin aktif mücadele çizgisinin karşısında tavır almıştır. TİP içinde başlayan ayrışma sol içerisinde ideolojik bakımdan köklü bir hesaplaşmanın gelişmesine doğru evrilmiş; devrimci genç-ler TİP oportünizmi karşısında anti-emperyalist ve anti-faşist mücadele içerisinde kendi bağımsız devrimci çizgisini kendi oluşturmayı seçmiştir. DEV-GENÇ’in gençlik içerisinde etkin olması aşağıdan kitle mücadelesi içerisinde gençliğin doğal önderliğini üstlenmesinin sonucunda gelişmiştir. TİP ve onun etkisindeki gençlik kesim-leri bu mücadelenin uzağında ve karşısında yer alarak gelişen hareketin dışında kalmıştır....

TİP içinde yaşanan ayrışmalar o dönemde yaşanan mücadele-nin sorunları, izlenecek yol ve yöntemler konusunda odak-lanmakla birlikte hesaplaşma temelinde sosyalist hareketin geçmiş tarihinden kalan tüm re-vizyonist-oportünist anlayışlarla hesaplaşmayı içermiştir. DEV-

GENÇ bu hesaplaşmanın ve gençliğin gelişen devrimci mücadelesinin sonucu olarak şekillenmiş,Türkiye hareketinin gelişmesine yataklık yapmıştır. FKF’nin oportünizmle hesaplaşarak DEV-GENÇ’e dönüşüm süreçlerinde kırılma noktaları olan tartışmalar büyük ölçüde Mahir Çayan tarafından ifade edilen görüşler etrafında gerçekleşmiştir. (Sosyalist Devrim ve Milli Demokratik Devrim tezleri etrafında gelişen ayrışmalar başlagıçta gençlik içerisinde Milli Demokratik Devrim tezlerini savunanlar arasındaki kopuş ve kırılmalar

THKP-C’ye uzanacak olan süreç yaşanmıştır. Mahir Çayan tarafından savunulan düşünceler ve formüle edilen tezler doğrultusunda gelişen bu süreç ve THKP-C hareketi sol içinde köklü bir hesaplaşmanın adı olmuştur. Bu üzerinde daha ayrıntılı durulması ve ayrıca incelenmesi gereken bir konu olduğundan, şimdilik bunu açtığımız parantezle sınırlı tutup, geniş tartışma başka sayımıza bırakıyoruz .)

DEV-GENÇ’in geliştiği tarihsel konular özetle böyledir. Bugün DEV-GENÇ’e sahip çıkmak, onun zengin birikimlerini ve mücadele deneylerini bugüne

taşımak için kimi yanlarının altını çizmek faydalı olacaktır.

DEV-GENÇ o günün somut koşulları karşında devrimci bir politika ve mücadele çizgisini takip etmesi nedeniyle ortaya çıkmış, kitleselleşmiş ve et-kili olabilmiştir. Kitleleri etkile-menin yolu kitleleri arkasından sürükleyebilecek doğru fikirleri onların bilinçlerini ve kalple-rinde fetheden bir ilişki içe-risinde ortaya koyabilmektedir. DEV-GENÇ,gençlik içerisinde ortaya çıkan mücadele etme eğilimleri anlayabilme, onu doğru bir yönde ilerletebilme becerisi gösterebildiği için kitlesel bir gençlik örgütü haline gelmiştir. Bugün, DEV-GENÇ geleneğinin izlerini sürmek her şeyden önce ülke ve dünya gerçekliğini kavrayarak devrim-ci bir politika ve mücadele çizgisi ile kitleleri etkileyebilme yönünde çalışmak olmalıdır.

Sol siyasette türlü ek-sen kaymalarının yaşandığı çağımızda her şeyden önce yapılması gereken bu muğlaklıkları ve keşmekeşi ortadan kaldırabilecek güçlü bir çizginin açığa çıkartılması olmalıdır. Dün olduğu gibi bugün de ideolojik planda yaşanan saflaşmalar gençlik içerisinde daha ateşli biçimde yansıyor. Gençlik büyük oranda, siyasetteki kırılmaya paralel olarak, milliyetçi ve liberal burjuva kliklerini düşünsel hegomonyası altında kalıyor.Önümüze gelen her mesela de gençliğin mücadelesinde bir bölen rolü oynayan bu duru-mun aşılması için ideolojik plandaki mücadelenin gerektiği açıktır. DEV-GENÇ gerek 65-71 döneminde gerekse sonrasında yaşanan gelişmelerde genç-lik kitlesinin ortaya koyduğu

DEV-GENÇ geleneğine sahip

çıkmak esas olarak bugün gençliğin

bağımsız, kitlesel, merkezi ve mili-

tan örgütlülüğünün yaratılması mücade-lesi içerisinde anlam

kazanabilir.

Page 19: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

fikirleriyle ve o doğrultuda sürdürdüğü mücadelesi ile etkileyebilmiştir. Bugün de sol içinde gelişen her tür oportünist revizyonist akım karşısında mü-cadele gençlik içerisinde ısrarlı, kararlı ve inançlı bir biçimde sürüdürülmelidir. Geniş gençlik kesimleri ile gençlik mücade-lesi arasında uzun zamandır yaşanan kopukluğun bir türlü kapanmamasının nedeni her şeyden önce mücadelenin fikri yönünün zayıf kalmasında aranmalıdır.

Devrimci siyasetin kerteriz noktası kendi özgücüyle siyaset yapıp yapmamak arasındaki çizgidir. 80 sonrasında halklaşma/kitleselleşme eşiğini aşamayan solun içinde büyük güçlerin yedeğinde konum-lanma eğilimleri güç kazandı. Bu solun bir tür kimliksizleşmesine neden oldu. Bunun aşılabilmesi bağımsız devrimci bir siyaset çizgisinin her düzeyde cesaretle savunulması ile gerçekleşebilir.Devrimci Genç siyaseti bu anlamda, DEV-GENÇ’in sol içindeki her tür sağ eğilimle hesaplaşarak açtığı devrimci siyaset mecrasını bugün yeniden yaratarak gelişebilecektir.Bu sorumluluk üstlenilmeden devrimci gençlik mücadelesinin gelişmesi de solun bugünkü du-rumunu aşabilmesi de mümkün değildir.

***DEV-GENÇ geleneğine sa-

hip çıkmak esas olarak bugün gençliğin bağımsız, kitlesel , merkezi ve militan örgütlülüğünün yaratılması mücadelesi içerisinde anlam kazanabilir.

Gençlik örgütlenmelerinde önümüze gelen ilk sorun her zaman örgütsel bağımsızlık olmuştur. Bu eğilim çoğu kez

bir sorun alanı olarak görülmüş ve tartışılmıştır.Bunun arka planındaki duygu gençliğin kontrol atında tutulma çabası olmuştur.Gençlik doğası gereği diğer kesimlere göre daha atak ve militandır. Bu kendi-sine özgü doğasından olarak var olan kaynakları zorlayıcı öğeleri her zaman içerisinde barındırır.Bağımsız örgütlen-mede tam da bu noktada gençliğin kendi doğasının bir parçası ve gençliğin kendine özgün sorunlarının çözümünde en uygun araç olarak gündeme gelmiştir.Bugün de pek çok örgüt gençliği kadro devşirilecek bir alan olarak görmeye devam etmekte,’gençlik irademizdir’ diyenler gençliği kontrol altında tutmanın yollarını aramaktadır.Öyle ki kimileri bağımsız gen-çlik örgütlenmesi kararlarını bile ‘merkez yapılarında’ karar altına alınmakta gençliklerine ‘kur dediğinde kurulan boz dediğinde bozulan’ ‘bağımsız yapılar’ kurdurmakta ve dağıtılmaktalar.Elbette bu bir komedidir.Gençlik bir tür ‘ hamalı’ olarak araçsallaştıran hiçbir siyasetin geleceğinin olmayacağını yerinde saymaya devam edeceği tarihsel bir ger-çektir. Gençlik kendi doğasının parçası olarak özgün gelişimini sağlayabilecek bağımsız bir örgütlenmenin kurulması, gençliğin kendini özgürce gerçekleştirdiği, yaratıcı ener-jisini açığa çıkartılabildiği tek örgütlenme biçimidir.Böylesi bir örgütlenmenin var olan yapıları zorlayacağı mücadele-nin gelişkinliği oranında aşacağı da bir diğer gerçektir.Gençliğin bağımsız örgütlülüğünün savulması ve geliştirilmesinin bugün bir diğer önemi solun devrimci bir yenilenmesinin

sonucu olabileceği gerçeğidir.Diğer önemli bir husus da

gençlik örgütlenmesinin aşağıdan yukarıya demokratik bir tarzda kurularak yukarıdan aşağıya doğru bütünlüklü olarak yürütülmesidir. DEV-GENÇ militanlığı kadar bir demokrasi okulu olması ile de önemli bir deneydir. Bu-nun bugünkü anlamını şöyle özetleyebiliriz: Her yerden hep birlikte muhalefet. Gençliğin merkezi bütünlüklü örgütlülüğü gençliğin farklı alanlardaki aşağıdan gelişen inisiyatifi ve dinamizmi doğrultusunda inşa edilebilir. Değişik ve çok çeşitli muhalefet biçim ve söylem-lerinin ortak bir program ve örgütlülük içerisinde bir araya getirilmesi, yatay ve esnek örgütlenmelerin, demokra-tik ve aşağıdan inisiyatiflerin gelişmesi doğrultusunda kuru-labilir.” (Gençlik Muhalefeti, Bir Adım Daha Broşürü)

Bugün DEV-GENÇ’in bu yön-lerinin anlaşılması ve günün ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilmesine ihtiyaç var. DEV-GENÇ mücadelesi birikimleri ve yarattığı deneylerle çok yönlü ele alınması, sahiplenmesi gereken onurlu bir tarihtir. O’nu anlamak ve sahiplenmek akıl ister yürek ister! DEV-GENÇ’li olmak onu yarattığı güzelliklerden lafazanlık üretmek değil onun ortaya koyduğu ideolojik/politik ve örgütsel birikimlerin üzerinden bugün geçliğin devrimci mücade-lesini yükseltmeye çalışmaktadır.

DEV-GENÇ oluştuğu koşullarda gençliğin kolektif devrimci eyleminin sonucu olarak gelişmiştir; bugün de yapılması gereken bunu müm-kün kılacak bir örgütlenmenin geliştirilmesinden başka bir şey değildir.

Page 20: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

İnsanları resmi kalıplar halinde üretmek faşist-totaliter anlayışların ürünüdür. AKP iktidarı da bugün: “Dindar nesil yetiştireceğiz!” diyerek gençliği kendi anlayışına uygun dindarlık kisve-sine bürümeye çalışmaktadır. Bu zihniyete göre gençlik bir hammadde, okullar üretim bandı, ülke ise büyük bir fabrikadır. Ve bu fabrikadan ise olduğunca kAr elde edilmelidir.

Ne var ki ülkemizde “… nesil yetiştirmek” ilk kez AKP zihniyetinin ortaya sürdüğü bir kavram değildir. TC kurulduğundan bugüne egemen güçler kendi çıkarları doğrultusunda, “statüko sa-vunucusu Kemalist nesil, emperyalizm destekçisi liberal nesil” yaratmıştır. Bugün de neoliberal-izm dininin, AKP mezhebinin dindar militanları yaratılmaya çalışılmaktadır.

Yukarıdan aşağı dayatmayla gerçekleştirilmeye çalışılan bu toplum biçimlendirilmesine karşı duranlar iktidar tarafından “tinerci” olarak ötekileştirilirken; AKP dininin dindarları ne yapmaktadır? Erdoğan’ın “tinerci” olma-yan “dindar” yeğeni geçtiğimiz sene 50 kg uyuşturucuyla yakalanmış, “içiciyim” ifadesini kullanarak serbest kalmıştır. AKP’nin mücahitleri günden güne müteahhit olmuş, ve parsel parsel emekçi halkın topraklarını gasp etmiştir. AKP dindarları ihaleler kazanmış, sınavları şifrelemiş, “özelleşen güzelleşir” mantığı ile kamuya ait her alanı sermayeye peşkeş çekmiştir. Sözün özü AKP’nin dindarı olmanın yolu kompradorluktan geçmekte ve bu dindarlar gençliğe karanlık bir gelecek yaratmaktadır.

Açıktır ki AKP bu dindarlığı 12 Eylül’den, mit-ing miting gezerek Kuran’dan ayetler okuyan

Kenan Evren’lerden, Süleyman Demirel’lerden öğrenmiştir. 12 Eylül, AKP’ye tabiri caizse oto-ban açmış, yeşil sermaye bu otobanda son sürat ilerlemiş ve ilerlemektedir. Başbakanın dile getirdiği “dindar nesil yetiştireceğiz” sözü doğrudan devrimcileri hedef alır niteliktedir. Dün eşkıya olarak yaftaladığı devrimci gençlere, bugün tinerci diyerek devrimciliği halk gözünde gayrimeşrulaştırmaya çalışmaktadır. Devrimcilik meşruiyetini kaybetmeyecek, gençlik neolibera-lizm dinine teslim olmayacaktır. Devrimci gençler, onların son sürat gittikleri yola barikatlar kurma-ya dün olduğu gibi bugün de devam edecektir.

Neoliberalizm Dininin Dindarlığı

Page 21: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

- Kızım, oğlum susun, oturun, konuşmayın, düşünmeyin, sorgulamayın…

- Neden hocam?- Bunlar sakıncalı şeyler.

Sakın yapmayacaksınız sonra akıllanırsınız, gelişirsiniz başımıza bela olursunuz.

(Bu noktada verilebilecek iki türlü cevap var arkadaşlar)

- Tamam, hocam siz nasıl is-terseniz.

- Hocam bu da ne demek oluyor, siz değil miydiniz bize soru sorun cevap arayın diye öğreten? Şimdi ne değişti de biz soru soramıyoruz, konuşamıyoruz, düşünemiyoruz, sorgulayamıyoruz?

- Müfredat değişti çocuklar. Uymak zorundayız sistem bu, siz de uyacaksınız sevseniz de sevmeseniz de.

- Peki, böyle bir haber şimdi mi verilir doktor, biz neden okula geliyoruz o zaman?

- Gelmeyin çocuklar, okula gelmenizi isteyen mi var, biz size belli bir miktar para karşılığı diplomanızı veririz zaten.

- Eee, üniversite ne olacak hocam?

- Aman taktığınız şeye bakın çocuklar ne olacak tabi ki dershaneye gidip belli bir ücret karşılığında dersle-rinizi alacaksınız, üniversiteye gireceksiniz.

- Hocam ama birçoğumuzun parası yok, nasıl karşılarız ders-haneyi?

- Her şeyin bir bedeli var çocuklar. Paranız yoksa; gençliğinizi, aklınızı, kendi-

Neye Karşı Yapmalı

nizi verirsiniz çok yardımsever ağabeyler, ablalar var onlar hem ders çalıştırır hem de aklınızı boşaltır. Hem düşünüp ne yapacaksınız canım boşuna ağırlık o tatlı beyninize…

Yukarıda geçen konuşmanın hiçbir kişi ve kurumla alakası yoktur. Yani ŞİMDİLİK… Bu basit örnekten de anlayacağımız gibi bizi ileride nelerin beklediğini aslında yaşamadan da bile-biliyoruz ne yazık ki. İktidar, kendi gülünç politikaları ve yakışıksız duruşu yetmiyormuş gibi kuklalarını ve oyuncaklarını da liselerimize sokmuş du-rumda. Bir yandan okul polisi uygulaması ile ‘‘koruyuculuk’’ ve ‘‘özgürlük meleği’’ olan iktidar, diğer yandan muhbir öğretmen uygulaması ile ‘‘melekliğini’’ bir kez daha bizlere kanıtladı. O koruyucu melekler aslında ilk geldiği günlerde ne ka-dar ‘‘koruyucu’’ olduklarını gösterdiler bizlere. Öyle ki, okulun öğrencisinin derse geç kaldı diye ağzı burnu kırıldı, öğrenciler girmeye mecbur oldukları okullarına aslında sahibi oldukları okullarına sokulmadı, arkadaşlarının gözleri önünde dövüldü, her gün sözde güvenlik uygulaması gerekçesiyle kendi okullarının önünde GBT soruşturmasıyla karşı karşıya kaldı. İşte o melek-ler bizlere iç yüzlerini aslında gösterdi. Bununla beraber okullarında gayet demokratik bir şekilde çevrede bulunan baz istasyonlarının kaldırılması için (sağlıklarını düşündüklerinden) broşür dağıtan öğrenciler okuldan uzaklaştırıldı. Onlar broşür dağıtırken dışarıda olan torbacıya ne yazık ki müdahale edilemedi çünkü ‘‘koruyucu melekler’’ işini yapıyordu. Bununla beraber yine başka bir okulda öğrenciler kantin

fiyatlarına karşı tepki göster-diler. O öğrencilerin yaptığı tek şey, evden yemek getirip arkadaşlarıyla paylaşmaktı ve tahmin edersiniz ki kaçınılmaz son ‘‘koruyucu melekler’’ yine iş başında. Sonuç mu? Dayak, pataklama ve uzaklaştırma… Tabii ki anlaşılması biraz güç aslında. Onlar da ne yaptıklarını tam olarak anlamış değiller, sadece dayatıldığı gibi sor-gulamadan inanıyorlar. Hem bununla beraber bir de diğer bir dert var, öğrencide dert biter mi hiç? Tabi ki bitmez. Muhbir öğretmen ve öğrenci uygulaması dile kolay, bunları kullanmak aslında çok acınacak bir durum. Bir öğretmenin böyle işlerde kullanılması ve bir öğrencinin arkadaşlarını şikâyet etmek için görevlendirilmesi... Utanılması gereken bir durum ama hiç utanma olur mu? Çıkıp bir de televizyonlarda ilan edildi, kim tarafından, adı lazım değil baş harfi ‘‘N’’. Hatta soyadının baş harfini de söyleyeyim ‘‘Ç’’. Nimet Ç. Bir öğrenci düşmanı…

Unutmadan söyleyelim, dedik ya öğrencinin derdi biter mi? Böyle bir şey söz konusu ola-bilir mi? Bizim ağabeylerimiz var ablalarımız var, aksakallı dedelerimiz var, var oğlu var. Bunların ağlak bir patronları var. Dershaneleri, evleri, yurtları, market zincirleri, otel-leri, benzinlikleri, gemicikleri, arsaları arazileri… Üç nokta koymalıyım artık, sayamıyorum çünkü. Gerisi sizin hafızanıza ve düşüncenize kalmış. Eee, bunların bir de en büyük kozu, arkasına sığındıkları yukarıdakileri var. Merak eden-lere söyleyeyim o herkesi ko-ruyor, eşit davranıyor, hakkını gözetiyor, öldürüyor, diriltiyor, okutuyor, yazdırıyor (Nedense hep parası ve BABASI olanlara.

Page 22: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Anlamadığım nokta bu, bizim de babamız var, paramız olmasa da, ama öğrendim ki o baba bizim emekçi onurlu babalarımız değilmiş…) Eee, tabi böyle bir güce sahip olmanın ve onun yardımını istemenin de büyük bir bedeli var galiba; sorgusuz inanmak inanmak, inanmak, yerinde saymak, ileri gitmemek. Sonucu az çok tahmin ede-biliyoruz sanırım, edemiyorsak söyleyeyim: 45 cm fark… Tabi bir de bu farkın yaratıldığı yer-ler var hiçbir şey kendiliğinden

ortaya çıkmaz değil mi? Bence de evet. Bunların ortaya çıktığı, doğduğu geliştiği evleri var, yurtları var, dershaneleri var. Eee bir de sınavları var. Tabi illaki bu sınavın sorularının cevapları da var, bence çok fazla kendimizi yormayalım biz o cevapları ancak sınav bit-tikten sonra öğrenebiliriz. Tabi doğma büyüme evden gelenler, yurttan gelenler için biraz daha farklı, onlar sınav olmadan da cevapları bulabiliyorlar. Tabi bunu onlara sorsan biraz

önce söyledik ya o koruyucu, gözetici, diriltici, o getiriyor. Unutulmaması ger-eken bir nokta da var, bu üstün niteliklere sahip olan bir de bunlardan sonra hak gözetiyormuş, yani biz öyle duyduk. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye sor-madan edemiyorum.

İşte liseli dostum bir yandan sınavla, gelecekle, aileyle uğraşırken diğer yandan bu gibi sözde koruyucu melekler, “AKP’ler, ağabeyler, ablalar, iktidar yancıları, ağlak pat-ronlar, aksakallı dedeler, yukarıdakiler, para babaları, muh-bir öğretmenler, muhbir öğrenciler… (ve böylece uzayıp gidiyor) bunlarla da uğraşmak zorundasın ne yazık ki. Bizler gelecekleri alınan şanssız bir nesiliz; baskı ve korku ortamıyla, sindirme politikaları üzeri-mizde bir bir işleniyor, oynanıyor. Ancak bili-

yoruz ki baskılar, korkutmalar her zaman karşısında gençliğin gelişen devrimci eylem ve hareketini bulmuştur, bulacaktır da. Geleceğimizi istiyoruz diye çıktığımız bu yolda ne kadar çok engelle karşılaşırsak ne kadar çok baskıyı üzerimizde hissedersek ne kadar çok kor-kutulmaya çalışılırsak biz o kadar büyüyeceğiz, dirileceğiz, savaşacağız ve özgürlüğümüzü alacağız…

Page 23: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Var olan sistemi geliştirmeyi arzu etmiyoruz; talebimiz yapısal bir değişiklikten yana. Eğitimin bir meta olarak değerlendirilmesi yerine,

devletçe garanti altına alınan bir hak olmasını istiyoruz.

Latin Amerika’nın en önemli üllkelerinden biri olan Şili’de geçtiğimiz Mayıs ayında ‘Şili Kışı’ olarak adlandırlan bir öğrenci hareketi başladı. Yeni bir eğitim sistemi talebiyle başlayan hareket, kısa süre içinde tüm kıtaya yayıldı ve toplumsal eşitsizliğe karşı bir ayaklanma niteliği kazandı.

Gösteriler ilk olarak Joaquín Lavín’in (Eğitim Bakanı) özel üniversitelere mali desteğin artacağı yönündeki açıklamasına karşı tepki olarak ortaya çıktı. Ardından okul işgallerinin de başlamasıyla 30 Haziran’da oldukça kitlesel bir gösteri yapıldı. Gösterilerin devam etmesi üzerine polis o zamana kadar yaptığı en büyük müdaheleyi yaparak 900’e yakın öğrenciyi gözaltına aldı.

Gösteriler şiddetli çatışmalarla devam ederken çare arayan hükümet ilk olarak eğitim bakanı Joaquín Lavín’i görevden aldı. Bunun üzerine çıkan hükümet önerisi (Bu öneri öğrencilerin

talep ettiklerinin sadece bir kısmını karşılıyordu.) de öğrenciler tarafından reddedildi. 31 Ağustos’ta Şili senatosu, kâr amacı güden eğitim kurumlarına doğrudan ya da dolaylı olarak devlet desteği ve-rilmesini yasaklayan bir karar aldı.

24-25 Ağustos’ta Şili İşçilerinin Birleşik Merkezi’nin öncülüğünde ülkede genel greve gi-dildi. Yarım milyonun üzerinde insan, yapılan gös-terilere katıldı.Ekim ayına gelindiğinde hükümet ve öğrenciler arası müzakereler başladı. Ancak öğrenciler 5 Ekim’de müzakerelerden çekilme kararı aldı. Bu kararın etkili olması Şili halkınca uzun süre tartışma konusu oldu. Komünist Gençliği üyesi Camila Vallejo, görüşmelerin hükümet tarafından kesildiğini açıkladı.

Müzakerelerdeki sonuçsuz durum üzerine eylemler hız kesmeden sürdü. Şili’deki hareker özellikle ilerleyen zamanlarda yaklaşık 1.5 milyon

““

Güney Yarım Küre’de Kış, Şili’de Mücadele

Page 24: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

insanın katıldığı öğrenciler tarafından yapılan halk oylaması ve grevlerle devam ediyor. Yapılan araştırmalara göre Şili’deki öğrenci hareketi oldukça başarılı bir şekilde amacına ulaşıyor. Anketlere göre halkın yüzde sekseni öğrenci hareketini destekliyor aynı zamanda mevcut devlet başkanına olan destek yüzde yirmi beş civarında bir gerileme gösteriyor.

Latin Amerika’da öğrenci hareketlerinin uzun zaman sonra bu kadar belirgin bir şekilde ortaya çıkarak başarı sağlaması tüm dünyanın dikkatini çekiyor. Eylemlerin bu kadar başarılı olmasının sebebi aslında hareketin eğitim gibi spesifik bir alanda yapılması ve halkın çoğunluğunu ilgilen-diren bir konu üzerine olması.

Eğitim sistemindeki kar amaçlı tekelleşmeyi eleştiren ve eşit, özgür, ücretsiz eğitimi hedefle-yen harekette her siyasi harekette olduğu gibi öne çıkan isimler var. Bunlardan belkide en önem-lisi Camila Vallejo. Camila Vallejo Şili Komünist Gençliği hareketinin üyelerinden biri ve eylemler başladığından beri öne çıkan en önemli isim ko-numunda.

Camila’nın azmi ve çabası eylemlerde lider-lik ruhuyla birleşerek bir sembol konumuna gelmiş durumda. İnsanlar onun resminin olduğu bayrakları taşıyor, onun ismini haykırıyor ve onu

destekliyor. Camila’nın bu denli öne çıkması aslında öğrenci ruhunu en somut şekilde yansıtabilmesinden kaynaklanıyor. Sıradan bir öğrenci olarak; haklarını savunan, sadece kendini değil herkesi düşünerek hareket eden, daha çok özgürlük ve eşitlik isteyen yapısı halkın ona olan samimiyetini ve güvenini daha da artırıyor.

Camila’ya göre Şili’deki eylemlerin bu denli katılımı yüksek olmasının sebebi halkın çoğunun borç içinde yaşaması ve bu zorlu ekonomik du-rumun eğitim gibi Şili’de yüzde kırk beşi özel sektörün elinde bir kuruma karşı çaresizliği. Ona göre eylemler eğitim konusunda gerçekleşse bile asıl hedef alınılması gereken sorunun ekono-mik ve politik boyutları çünkü eğitim bu altyapı kurumlarının doğrultusunda şekilleniyor. Camila aynı zamanda bu zorlu durumdan kurtuluşunun Şili halkının elinden olması gerektiğini savunuyor.

“…her şeyden önemlisi geleceği düşünmek zorundayız: Neoliberalizm şimdi hiçbir anlam ifade etmediği için, bu gelecek yeni bir şey olmak ve bu yeni şey de Şili halkının elleriyle inşa edilmek zorundadır.” Camila Vallejo

Öğrenci hareketi aynı zamanda sadece öğrencilerin içeren bir hareketten ziyade halkın her kesiminden insana sesleniyor. Şili halkıda bu yüzden eylemleri yakından takip ediyor, katılımı yüksek tutarak öğrencileri destekliyor. Camila’ya göre herkes elinden gelenin en iyisini yapıyor ve yapmaya devam edecek.

Şili’deki hareket sadece Şili sınırları içinde gerçekleşen bir olaylar dizisinden ibaret değil. Eylemler başladığından beri yakın zamanda Arjantin ve Kolombiya’da da benzer eylemler gerçekleşmeye başladı ve bu eylemlerin yapısı aynen Camila Vallejo’nun tanımladığı şekilde şekilleniyor. Dünya medyasının da gözü uzun süre sonra birden alevlenen Latin Amerika öğrenci hareketlerinde. Özellikle muhafazakar batı medyası olayı ‘Latin Amerika’da istikrarın bozulması’ olarak değerlendiriyor.

Şili’deki bu hareket bir öğrenci hareketi olmasınında etkisiyle adeta bir devrimci hareket niteliği kazanmış durumda. İnsanların ekonomik, politik, sosyal sorunlara karşı bilinçlendiği ve kendi görüşlerini her türlü baskıya karşı çoğunluk oluşturarak dile getirebildiği bu atmosfer uzun süre devam ederek amacına ulaşacak gibi görünüyor.

Page 25: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

1-Zaman hızla ilerliyor.Büyük bir yarışa sürüklüyorlar bizi.Her birimiz yarış atlarıyız ve etrafımızdaki tüm arkadaşlarımız rakip.Bizleri,gençliğimizi hatta çocukluğumuzu yaşamadan geleceksizliğe itiyorlar.Gözlerimizi açıp kapadığımızda kendimizi bir okul sırasında YGS de buluyoruz.Koca bir 12 yılın ardından 3 saatlik bir sınavda sıramızı salıyor ve hayatın içinde akıp gidiyoruz.Ve sonra………….

Yukarıdaki paragrafta nokta bırakılan yere aşağıdakilerden hangisinin gelmesi uygundur?

A)Egemenlerin istediği düşünmeyen çocuklar olmaya devam ediyoruz.

B)AKP’ye üye oluyoruz kadrolu işimiz hazır oluyor.

C)Cemaat evlerine gidiyor YGS sorularını alıyoruz.

D)Üniversiteden mezun olarak diplomalı işsiz oluyoruz.

E)Tayyip ermiş muradına biz yanalım derdimizeBaşka bir şık. GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKI-

YORUZ

2-Sizce aşağıdakilerden hangisi “LİSE” kavramının karşılığı olmalıdır?

A)Bahçesinde sivil polis bulunan yer.B)KarakolC)Cemaatin arka bahçesiD)Anonim şirketiE)Vakit geçirmek için gidilen yerBaşka bir şık. PARASIZ,BİLİMSEL,DEMOKRA-

TİK,EĞİTİM KURUMLARI!!!

3-Öğrencinin yapması gereken tek şey………tırCümledeki boşluğa aşağıdakilerden hangisinin

getirilmesi uygundur?

A)Test çözmek.B)Her söyleneni kabul etmek.C)Çekirdek çitleyip dizi izlemek.D)Sistemin geleceğimizi çalmasına izin vermekE)Okula dershaneye avuç dolusu para verip ka-

bullenmekBaşka bir şık.İSYAN EDİP KARŞI DÜŞLER KUR-

MAK

4-Yok böyle olmayacak,olmamalı arkadaşlar.Bizleri paralı eğitime,gericiliğe,baskıya maruz bırakan,düşlerimizi boğmak isteyen kara-basanlara karşı düşlerimizi ve ellerimizi birleştirmekten başka çare yok.

“Bizler sizin istediğiniz sistemin içinde olmak istemiyoruz.”

Yukarıdaki paragrafta tırnak içine alınan cüm-lenin paragrafa kattığı anlam aşağıdaki şıkların hanginde doğru olarak verilmiştir?

A)BilmiyorumB)Umurumda değilC)Kavga etmememizD)Rock dinlemeyin pop dinleyinE)Cümleyi anlamadımBaşka bir şık.DÜŞÜNEN

SORGULAYAN,OKUYAN VE ARAŞTIRAN BİREY OLMAK!!!

5-Ömer Amca biz hayatımızı senin elleirne bırakarak karartmak istemiyoruz.Biz istiyoruz ki okullarımızda eğitimi nitelikli bir hale getirerek dershanelere gerek kalmadan okumak istiyoruz.Biz okullarımızın hatta eğitimin sermayeye peşkeş çekilerek ticarethaneye dönüştürülmesini istemiyoruz.Parası olan arkadaşlarıma üniversit-eyi vaat eden parası olamayan arkadaşlarımıza

YGS

DENEME SINAVI*

Page 26: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

karanlık ve gericiliği dayatan bir eğitim istemiyor-uz.Okullarımızda polis ve kameralarla üzerimizde baskı kurulan hatta ve hatta öğretmenlerimizi ve arkadaşlarımızı muhbirliğe iten uygulamalar değil,demokratik bir eğitim istiyoruz.YGS-LYS vb…. sınav sistemiyle geleceğimizin karartılmasını değil,eşit bir eğitim istiyoruz.

Yukarıdaki paragrafta adı geçen Ömer Amca kimdir?

A)Üzgünüm haberleri izlemiyorumB)Bizim köyün delisiC)Fenerbahçe’nin yeni transferiD)Bülent Ersoy’un yeni sevgilisiE)İtler Vadisinde Polat’ın adamıBaşka bir şık. KAMPÜS OKUL,4+4+4

SİSTEMİYLE HAYATIMIZI KARARTMAYA ÇALIŞAN MİLLİ EĞİTİM BAKANI

6-Aşağıdakilerden hangisi YGS namı diğer Y(andaşa) G(eçiş) S(ınavı)’ye karşı yapılabilecek en uygun davranıştır?

A)Sürekli test çözerek hazırlanmakB)12 yılı 3 saate sığdırmakC)4 yıl boyunca bir ton para verip dershaneye

gitmekD)Cemaat dershanelerine gidip soruları aşırmakE)Dershane parası yüzünden intihar etmekBaşka bir şık. YGS SÖMÜRÜSÜNE KARŞI

HAYATI SAVUNMAK

7-Türkiye’nin en büyük barajı hangisidir?

A)Atatürk BarajıB)Keban BarajıC)Yedikır BarajıD)Hıra BarajıE)Seçim BarajıBaşka Bir Şık.HER SENE YÜZBİNLERCE

ARKADAŞIMIZIN BOĞULDUĞU YIKILMASI GER-EKEN YGS BARAJI!!!

8-Aşağıdakilerden hangisi eğitimin 5 şartından biridir?

A)Sistem öğrenciye sormadan müfredatı belirler,öğrenci uyar

B)Sermayeye yaramayan bilgiler müfredattan çıkarılır

C)Öğretmen ve öğrenciler muhbirliğe zorlanırD)Evrimden bahseden öğretmene soruşturma

açılır.

E)YGS hazırlanmak için okulda öğrenecek bir şey yoktur,dershaneye gidilir.

Başka bir şık.ÖĞRENCİ OKULDAN ALDIĞI BİLİMSEL BİLGİLERİN YAŞAMLA BAĞLANTISINI KURUP ÇOK YÖNLÜ DÜŞÜNE BİLMEYİ ÖĞRETMESİ!!!

9-1 Nisan’ın öğrenciler açısından önemi aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?

A)Dünya magazin günüB)Kıyamet günüC)Beşiktaş-Fenerbahçe maçıD)Bilmiyorum hiç düşünmedimE)Dilimin ucundaBaşka bir şık. GELECEĞİMİZİ

ÇALAN,HAYATIMIZI KARARTAN ÖĞRENCİLERİN KORKULU RÜYASI YGS’NİN OLDUĞU GÜN!!!

10-Özgürlüklerimiz elimizden alınıyor sis-tem tıkırında gidiyor.Geçen zaman aleyhimize işliyor.Zamanın akışını değiştirmek mümkün değil belki ama zamanın ruhunu değiştirmek elimizde.Geleceğimizi sınavlara, paraya endeksleyenlere,bizi gericiliğe mahkum eden-lere karşı ellerimizi ve düşlerimizi birleştirmeye çağırıyoruz.Bu çağrı liselerdeki dinci-gerici kuşatmaya,polis baskısına,karşı ÖZGÜRLÜĞÜN çağrısıdır.Bu çağrı paralı eğitime,dershanelere sınav sistemine karşı eşit,parasız,demokratik bir eğitim çağrısıdır. VAR MISIN?

A)Düşünmem gerekB)Babam izin vermezC)AnlamadımD)Bu sene YGS’ye hazırlanıyorum test çözmem

gerekE)Okul çıkışı kavga var ona gideceğimBaşka bir şık. VARIM!!!

DERSHANESİZ SINAVSIZ BİR YAŞAM VE PARASIZ NİTELİKLİ KAMUSAL EĞİTİM İÇİN

KARANLIĞA KARŞI GELECEĞE SAHİP ÇIKIYORUZ...

* Liseli Gençlik Muhalefeti’nin hazırladığı deneme sınavıdır.

Page 27: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Benim vatanım çocukluğumdu ve ben büyüdükçe uzaklaştım ondan, uzaklaştıkça da o büyüdü içimde’ cümlesiyle başlayan Burhan Sönmez’in Masumlar’ı bir sürgün romanı. Çeşitli zamanlardan, çeşitli coğrafyalardan, duygulardan sürgünlerin romanı, gurbette olma hali.

Masumlar’da, paralel bir yapıyla 40’lı yıllarda Haymana Ovası’nın ücra bir köyünde yaşananlarla Cambridge’de günümüzde yaşananlar anlatılıp görünmeyen ama ince ve sık bağlarla birbirine bağlanıyor. Romanın ana kahramanı Brani Tawo kendi hikayesini belirsiz bırakmaya çalışsa da Haymana ile Cambridge arasındaki bağın kurulmasını sağlıyor.

Burhan Sönmez, Haymana’da yaşanan aşkları, ayrılıkları, ölümleri anlatırken duru ve sade anlatımla, kısa cüm-lelere simgeler ve imgeler yükleyerek masalsı bir anlatı kuruyor. Haymana bölümleri Brani Tawo’nun büyükannesi Kewe’nin öyküsü çerçevesinde çok kahramanlı, çok öykülü bir biçimde gelişiyor. Onların öykülerini aşklar, düşmanlıklar, hainlikler belirliyor. Ahmed Arif şiirinin duruluğunu ve imgesel yoğunluğunu hissediyorsunuz. Yaşar Kemal aynı öyküleri yazsaydı aynı anlatımı korurdu ama roman yüzlerce sayfa sü-rerdi diye düşünüyorsunuz.

Annesini ve yedi ağabeyini kaybeden Kewe küçük yaşta evlendirilmiş, çok geçmeden dul

ve yapayalnız kalmış. Hayatta ve ayakta kalmak için yeniden evlenmiş, amelelik ve hizmetçi-lik yaparak çeşitli kasabalarda, köylerde yedi yıl yaşadıktan sonra tekrar köyüne dönmüş. Elinde radyosuyla dolaşan Hatip Dayı’nın, aşkı uğruna kendini dağlara vuran Ferman’ın, kocasından kaçıp köye sığınmış Pençeyüzlü Kadın ve delişmen kızlarının, tüm bu hayatları bel-geleyen Tatar fotoğrafçının ve nicelerinin öykülerini okuyoruz.

Batı Cephesine ve günümüze gelince, Cambridge’de bu anlatım modern hayatın yoğunluğuna uygun kısa, kesik cümleler halini alıyor ama bir yandan da felsefileşiyor. Haymana’dan çıkıp gelmiş siyasi mülteci Brani Tawo’nun yaşadıklarını okuyoruz. Brani Tawo, yalnız bir adam, çevir-menlik yaparak geçiniyor, uykusuzluk hastalığı çekiyor. Uyumak için uğraştığı saatlerde telefonunu kapadığından ya da uzun mücadelelerden sonra derin uykulara daldığından bu hastalık gündelik hayatını da romanın gelişimini de belirliyor.

Brani Tawo’nun öyküsünü İngiliz edebiyatı üzerine doktora yapan İranlı göçmen Feruzeh’le tanışıp, dost ve sevgili olması ekseninde okuyor, anlıyoruz. Anlıyoruz diyorum, çünkü Tawo öyküsünü tam ve açık olarak anlatmıyor olayların akışı içinde parçaları yakalayıp öyküyü tamamlamayı okura bırakıyor. Tawo, Feruzeh’in arkadaşlarıyla, annesiyle tanışıyor. Humeyni’nin

iktidara gelmesi ile babalarını katbetmişler, İran’ı terk etmişler, bir gün döneceğiz umuduyla yaşamışlar. İran’la hep bağları olmuş. Tawo onları bize anlatıyor ama kendi arkadaşlarını, Feruzeh’ten önce nasıl bir yaşamı olduğunu anlatmıyor. Feruzeh’le ilişkisi aşka doğru derinleşirken önemli bir kırılma yaşanıyor. Feruzeh, hastalanan kardeşini görmek üzere İran’a gidiyor. Tawo, uyumak arzusuyla sık sık telefo-nunu kapadığı için Feruzeh’in gittiğini öğrenemiyor, annesiyle, arkadaşlarıyla görüşüp bilgi alması da kolay olmuyor, zaman gerektiriyor. Tawo, Feruzeh’siz yaşayamayacağını anlıyor, onu bulmak için sahte pasaportla İran’a gitmeye karar veriyor.

Masumlar yalın dilli ama yoğun bir roman. Akıcı ve çok ekonomik bir anlatımı, ince düşünülmüş bir kurgusu var. Burhan Sönmez, kısa cüm-lelerle arı bir dille masalsı bir anlatım oluşturmuş. Bazı bölümlerde daha çok anlatsa, ayrıntılara, ruh çözümlemele-rine girse diyorsunuz. Bazen de, bu yalın, ekonomik anlatımda Wittgenstein’ın mezarına gittiği bölümde olduğu gibi ‘bu ka-dar felsefe fazla değil mi’ diye düşünüyorsunuz. Masumlar memlekete, çocukluğa ve aşka özlemin romanı. Sürgünün, yaşlanmanın ve ölümün insanı nasıl bir ruh haline getirdiğini felsefi göndermelerle sorgulu-yor. İyi de ediyor.

MASUMLAR...

Page 28: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Burhan Sönmez Haymana’da doğdu. İlk gençliğini Polatlı’da geçirdi. İ.Ü. Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra avukatlık ve editörlük yaptı. BirGün gaze-tesi ve çeşitli dergilerde kültür, siyaset ve din üzerine yazılar yazdı. Uzun bir süre İngiltere’de bulundu.

İlk romanı Kuzey’de geçmişinin izinden giden Rinda’nın öyküsünü anlatırken, Masumlar’da sürgündeki bir devrimci olan Brani Tawo’nun zaman içindeki yolculuğunu anlattı. Masumlar’la daha önce Yaşar Kemal, Cemal Süreya, Melih Cevdet, Sâlâh Birsel, Ferit Edgü, Gülten Akın, Minâ Urgan, Fakir Baykurt, Tomris Uyar ve Arif Damar gibi isimlerin aldığı “Sedat Simavi Edebiyat Ödü-lünü” aldı. Burhan Sönmez ile ödüllü romanı Masumlar ve edebiyat üzerine konuştuk…

Türkiye’de sol edebiyatta özel-likle geçmişin reddiyesi üzerine oturmuş veya bugünden tamamen

kopuk, geçmişin bugünden her açıdan daha iyi olduğu ideali üze-rine kurulu bir anlayış var. Bu ikisi arasında üçüncü bir yolu Masumlar kitabındaki Brani Tawo karakteri çiziyor. Bunu, bu ikileme bir cevap gibi düşünebilir miyiz? Özellikle de ilk yaklaşıma.

Sadece geçmişe atıfta bu-lunmak bugünün bireyini kavramayı zorlaştırıyor. Bugünün insanını kaybetmeye neden oluyor, onun hissiyatına yön veren bir edebiyat yaratmayı engelliyor. Geçmişi kendi yetersizliğiyle tarif eden, geçmişinden pişmanlık duyan, küçük gören karakterleri eleştiren bir yerde duruyor Masumlar’daki Brani Tawo. Orada mezarlıkta geçen bölüm-de, geçmişteki arkadaşları için de yaşadığını söylüyor. Bugünü, geçmiş ve gelecek arasında bir köprü veya bir zincirin anlamlı bir halkası olarak düşünmek iyi bir başlangıç olabilir.

Masumlar kitabında sürgün ve

Hayallerimizin ve Umutlarımızın Tarlasıdır Yazmak

Burhan Sönmez

büyüme ilişkisi, ölüm ve yaşam gerilimi, Cambridge’ten ve Hay-mana Ovası’ndan hikayelerle ortaklaştırılıyor. İnsanlığa dair bu evrensel arayış çabası, romanın bir yerinde vurgulandığı gibi, olaylara dışarıdan, daha doğrusu başka bir noktadan bakabilmeyi mi sağlıyor? Mekanın ve zamanın hikayenizde nasıl bir yer edindiğini soruyorum bir yandan da…

Masumlar’daki Haymana Ovası “köy”ü, Cambridge de “kent”i simgelemiş gibi görünüyor, ama karşılıklı geçişler söz konusu. Bu da modern öncesi ile modern arasındaki gerilimi aktarıyor. Baş karakter olan Brani Tawo’nun, büyük an-nesinin köydeki elma ağacıyla, Newton’un başına düşen Cambridge’teki elma ağacı arasında bir geçiş kurması, süreklilik arayışını da hissettirir.

Bununla ilişkili olarak; aslında Türkiye gibi bir toplumda son yüz yıllık değişimlerin ve geçişlerin insanlar üzerindeki yansımalarını da aktarmış oluyor Masumların kurgusu…

Türkiye’de özellikle son iki yüz yılda, İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e geçiş, dini bir toplumdan kısmı laik bir yapıya geçiş, köy toplumundan daha çok bir şehir toplumu haline gelmek, feodal toplumdan kapitalist bir topluma geçiş ve tabi bundan etkilenen insani ve kültürel dönüşümler söz konusu. Bizim edebiyatımıza, sinemamıza bu yansıyor. İnsanlar bu çalkantı içinde sürekli dönüşen ama bir yan-dan da kendine “ben kimim?”, “bu dünya nereye gidiyor” ve en önemlisi “ne olacağım?” gibi soruları soruyor. Örneğin Orhan Kemal köyden kente göçen insanları anlatırken, sadece geçim sıkıntısını

Page 29: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

www.muhalefet.org’dan alınmıştır.

yansıtmıyor. O insanların yaşam mücadelesini, değişen kültürlerini, kadın erkek ilişkilerini, anne ve babanın çocuklarıyla olan ge-leneksel ilişkisinin kırılmasını, kültürün deforme olmasını ya da yeni biçimler almasını da işliyor. Bu toplumsal gerilimin farklı suretleri şiirimize, romanımıza, sinemamıza yansıyor. Aynı gerilim Masumlar’ın da önemli bir parçasını oluşturuyor…

Henüz iki kitaptan yola çıkabiliyoruz, ama kitaplarınızda destansı- masalsı öğelere ve ütop-yalara ağırlık verdiğiniz net biçimde görülüyor. Ya bir ütopya inşa ediliyor ya da ortak ütopyaları olan insanlar ilişkilendiriliyor… Hikayeyi ve anlatımınızı böyle kurguluyor olmanızın nedeni nedir?

Destan ve ütopya öğeleri, bugünü aktarmayı, geçmişle bugün arasındaki bağı aktarmayı kolaylaştırıyor. Geçmişin derin anlatımları olan destanları ve bazen gerçekten daha gerçek olan hayalleri, bir yay gibi kullanmaya çalışıyorum. Onunla bugün arasındaki ilişkiyi yakalamaya çalışıyorum, oradan fırlayan okun ucu ise edebiyatımın yönünü tayin ediyor.

Edebiyatta son dönemde felsefi göndermeler yapmak, sıklıkla karşımıza çıkıyor… Masumlar ve Kuzey’de de var bu. Ama bir fark söz konusu. Sizde “derin”lik arayışı ya da “herkesin felsefe yapabilir”liği öğretisinden ziyade bir tür dervişlik ve karekter-

lerin bağlamına oturan, özenti barındırmayan bir anlatı söz ko-nusu. Bu farkı siz nasıl yorumlu-yorsunuz?

Dostoyevski felsefi dertleri insanın karakteri haline ge-tirir romanlarında, oradan günümüze, Umberto Eco’dan Milan Kundera’ya birçok isimde görürüz bunu. Buradaki önemli nokta bunu romanın yapısına uygun aktarabilmek, işlevli kılabilmektir.

Masumlar birçok açıdan bugünde kalmayacak bir roman oldu... Bu başarı aslında insanlığa dair ortak paydaları yakalayabilmekten hem de bu toplumu tanımaktan geçiyor gibi. Bir de size has diliniz… kaynağı nedir bu dilin?

Çok okumaktan beslen-dim, ama dilimi asıl besleyen şey, yetiştiğim ortamın bana kazandırdığı destansı ve şiirsel anlatım oldu, özellikle Kürtçe’nin akıcılığı…

Masumlardaki şiirsel dil, yani anlatımın bu denli kısa ama diğer yandan yoğun ve etkileyici olması Burhan Sönmez’in şiirle ilişkisini de merak et-memize neden oldu. Aragon’un bir sözü var, “şiir sanatı eksiklikleri güzelliklere çeviren bir simya bilimidir” diyor. Sizin dilinizde de bir simya tadı var…

Simya, insanlığın ka-dim ütopyasıdır. Modern bilimin kurucularından Newton’un gizli giz-li simya çalışmaları yaptığını biliyor muydunuz? Bilimin yasalarını kendisine sınır olarak tanımamış. Sanat da, elbette en çok şiir, bir simyadır. Uy-umsuz görünen şeyleri,

mesela hayat ile ölümü ve aşk ile sevgisizliği karıştırarak oradan yeni bir şey çıkarır. Dil bunun en büyüleyici ögesi... İçine bir tutam zencefil, biraz ay ışığı, kırık bir kalp, gece sirenleri ve her şey dolar ve oradan yeni bir şey çıkar.

Son olarak sizi yazmaya iten hissi merak ediyoruz.

“Bir hayalim var” demişti o ünlü konuşmasında Martin Luther. O hayalleri dile getir-menin benim açımdan en iyi yolu yazmak olduğu için roman yazıyorum. Açların yalnızlığı, kalbi kırık insanların çaresizliği ve her bir insanın içindeki yaratıcı cevher… Hayallerimi-zin ve umutlarımızın tarlasıdır bu. Yazmazsam hayallerimizin boynu bükük kalır.

Page 30: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçtik. 20. yüzyıl devrimler çağı olarak yaşandı. O zamanlar devrimci olmanın anlamı bütün dünyada belirgindi. Sömürülenler ve ezilenlerin kurtuluş umudu devrimdi.

21. yüzyıl ise reel sosyalist rejimlerin yenilgisi ile başladı. Devrimler çağının sona erdiğinin her yerden söylendiği zamanlarda devrimci olmak

nedir? Evet, peki şimdi devrimci olmak ne anlama geliyor? Devrimciler ne için mücadele ediyorlar?

‘Yeni Bir İnsan’ YaratmakDevrimci olmak, devrim hemen şimdi, demektir. Devrim hemen şimdi demek, bir devrimci kültür-ahlak ve yaşamı her gün yeniden üretmeyi becerebilmektir. O yüzden devrim, gelecek bir günden çok bugüne aittir.

Her şeyin kirletildiği, insanların birbirlerine sevgi ve güvenlerinin kalmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bir avuç zenginin iktidarı içinde milyonlarca insan sömürülürken, sömürülenler ayakta kalabilmek için birbirlerine düşman edildiler.

‘Gemisini kurtaran kaptan’ anlayışı ile ‘gemiyi en son fareler terk eder’ anlayışının hüküm sürdüğü, herkesin paçayı kurtarma derdine düştüğü bir yerde her şey büyük bir hızla değersizleşiyor. Oysa önceden sahip çıkmak, düşenin yanında olmak marifetti, şimdi tam tersi.

İki seçenek var önümüzde ya bütün bu kirli düzeni ve onun ilişkilerine boyun eğerek, onun parçası olarak ‘yaşacağız’ ya da itiraz edeceğiz. İşte devrimci olmak bu itirazın başladığı yerde başlar. Ama itiraz etmek elbette yetmez, devrimcilik değişmek ve değiştirmektir. Şimdi devrimci olmak, düşenin yanında olmanın, arkadaşına sahip çıkanın, rekabetin yerine dayanışmayı örgütlemenin, kendi geleceğini halkın geleceği ile aynılaştırmanın adıdır. Devrimcilik, dün de bundan başka bir şey değildi. 20. yüzyıl devrimler çağı olarak yaşandıysa bunda cesaret ve cüretle kavgaya atılmak kadar, hayatın her alanında devrimci olabilme ve kalabilme vardır. Yaşanamadığımız bir şeyi olamazsınız, o yüzden önce yaşamak, yaşamın içinde var etmek gerekir.

Şimdi

DEVRİMCİOlmak

Page 31: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

Che, Küba Devrimi’nden söz ederken ‘yeni bir insan’dan da söz eder. ‘Yeni insan’, devrime yol açan ve devrimi sürekli kılacak en büyük güçtür. Devrimlere yol açan da işte bütün toplumun düzen karşısındaki tepki ve umutsuzluğu karşısında umut olabilecek yeni bir yaşamın nüvelerinin yaratılmasıdır. Ancak bu şekilde insanlar gelecek günlerin bugünden daha güzel olacağına inanarak, devrimci fikirleri bir kurtuluş umudu olarak savunurlar. O yüzden söz ve eylem arasındaki birlik, devrimciliğin ön koşuludur.

Değiştirmek ve Dönüştürmekİnsanların değiştirici-dönüştürücü gücü yok edildiğinden güçsüz bırakıldı. Güçlü olmak değiştirici-dönüştürücü gücün geri dönüşü ile mümkündür. Bu da devrimciliktir. Devrimci olmak, itiraz etmek kadar değiştirmek için inisiyatif almaktır.

Düzen, insanları pasif nesneler haline getirir, devrimcilik ise özneleştirir. Özne olmak, kolektif bir yaşam ve mücadele içinde her alanda söz sahibi olmaktır. Devrimci olmak, her şeyden önce bulunduğu alana müdahale etmektir.

Evet, hayatı biz değiştirmezsek bizim adımıza kimse bizim için değiştirmeyecektir. Ve hayatı bir

anda değil, her gün her yerde parça parça, adım adım değiştirebiliriz. Bu da bulunduğumuz her alanda kolektif inisiyatifler oluşturarak müdahale etmek, yaratmak anlamına gelir.

Bu şekilde insanları da değiştirme-dönüştürme mücadelesinin parçası kılarak, kendi öz güçlerini geliştirebiliriz. Burjuvazi, insanların kendi kendilerini yönetemeyeceğini mutlaka onların adına yöneten bir sınıfın olması gerektiğini savunur. Devrimciler buna karşı halkın kendi kendini yönetebileceğini savunur, bunun gelişmesinin yollarını arar.

Devrimciyi Yöneten Sevgi DuygularıdırChe, ‘bir devrimciyi yöneten büyük sevgi duygularıdır’ diyordu. Bu, insanı insana düşman eden, nefretle dolduran düzen karşısında devrimcilerin en büyük silahı olan sevgiye işaret eden, bir devrimcilik manifestosudur.

Devrimciler halka derin bir bağlılık ve büyük bir sevgi beslememiş olsalardı kuşkusuz onların geleceği için kendi hayatlarını feda edecek cesareti de bulamazlardı. Devrimcilik, halk ve insanlık sevgisidir. İnsanı insana yabancılaştıran, insani ilişkileri kirleten ve metalaştıran düzene ve onun her tür etkisine karşı devrimciler her düzeyde ilişkilerini sevgiyi esas alarak kurarlar. Beklentisiz, çıkarsız, hesapsız ve kitapsız halkın yanında olmak, onların sorunlarına sahip çıkma gayretini göstermek dün de bugün de devrimcilerin en önemli sorumluluğudur.

Devrimcilik, şimdi de yaşamın içinde bütün bu güzellikleriyle var edilerek gerçek kılınabilir. Şimdi, devrimciliği bitmiş bir tarihe ya da bilinmez bir geleceğe havale ederek spot ışıkları ve vitrinleriyle süslenmiş düzenine davet edenlere yanıtımız, mücadelemiz ve yaşamımızdır. Şimdi devrimci olmak, her zamankinden daha fazla gereklidir o yüzden şimdi devrimci olmanın zamanıdır!

Page 32: Liseli Muhalefet Mart Bülteni

25 Mart 2012/10:00İMO Teoman Öztürk Salonu