15
lll ll 1 1 KOLEKTiF BiR KORKUNUN ANATOMiSi SEMPOZYUM TESLiGLERi EDiTÖRLER YRD.DOÇ.DR. OSMAN ALACAHAN- YRD.DOÇ.DR. BETÜL DUMAN 18-19 KASIM 2011 SiVAS, TSO KONFERANS SALONU

lll ll 1 1 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D162384/2012/2012_ADEMIR.pdf · 2015-09-08 · II Petar Petroviç Njegoş'un "Gorski Vijenac" (Orrnarun Tacı) adlı eserinin etkisi açıkça

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

lll ll

1 1 KOLEKTiF BiR KORKUNUN ANATOMiSi

SEMPOZYUM TESLiGLERi

EDiTÖRLER YRD.DOÇ.DR. OSMAN ALACAHAN­

YRD.DOÇ.DR. BETÜL DUMAN

18-19 KASIM 2011 SiVAS, TSO KONFERANS SALONU

• Balkanlarda lsla~ • 25

Balkanlarda islamatabi

YRD.DOÇ.DR. RAHMAN ADEMi ÇANKIRI KARATEKiN ÜNiVERSiTESi ÖGRETiM ÜYESi

Balkanlarda ve hatta Avrupa'daki islamofobinin esas sebebi kuşkusuz Türklerdir. Arap Müslümanlan hakkında son zamanlarda bu hususta suni bir şekilde yaratılan imaj, islamofobi algısının sadece daha da yaygınlaş­masını sağladı. Özellikle son senelerde sanki Müslümanlar Filistin, Irak, Afganistan, Kafkaslar, balkanlar ve yaşadıklan diğer yerlerde huzuru boz­muş, kimselerle geçinmeyerek insanlan öldürüyormuş gibi yanıltına faa­liyetleri yürütülmektedir. Ne var ki bütün bunlar batılılann zihninde var olan ''barbar Müslüman" algısının bir tezahürü olup, sahip olduklan ve insanlığı birkaç defa toptan yok edebilecek silahlan sayesinde MüSlüman ülkelere "demokrasi" götürmeye kararlı görünmektedirler. öte tarıilian dünya banşı ve işbirliğini geliştirmesi gereken başta Birieşiiriş Milletler gibi uluslar arası kurum ve kuruluşlar da, aslında dünyayı kana bulayan güç­lerle işbirliği halinde ve hakikaten dünya medeniyetine muazzam katkısı olan ve onlann işbirlikçisi olmayan bir dinin mensuplannın neredeyse ta­mamını şeytanlaştıran faaliyetlere adeta göz yummaktadırlar. Batılılar, Hz. Peygamber'in gerek "Medine Vesikası", gerekse ''Veda Haccı" ndaki konuş­ması insan haklan evrensel kaynaklar ve değerler arasına katmazlar. Onun vefah sonrasında yapılan ilk serbest seçim sonucu Hz. Ebu Bekir'in halife olarak seçilmesi de günümüz demokrasi anlayışı bakımından herhangi bir kaynak veya örnek teşkil etmez. Aksine 16. asırcia ki Protestan düşüncesinin mimarlan olan ve esasında Kilise Babalannın otoritesine karşı çıkan Martin

26 • ~~fobi: Kolektif Bir Korkunun Anatomisi Sempozyumu •

Lu ter, Ulrich Zwiling ve John Calvin'in bu konudaki faaliyet ve düşünceleri

dikkate alınır. Müslümanlar 754 senesindeki Talas Savaşı soruasında Uygur

Türklerinden aldıkları matbaa ve kağıt üretme teknolojisini, Hindistan'dan

aldıkları "o" rakamını Matematik ilmine dahil edip dünya bilim dünyasına

sunmuşlardı. Ancak Avrupalı tarih yazıcılığında bütün bunlara yer yok­

tur. Şaka gibi bir şey! Bin seneden fazla süren ve Müslümanların dünya

sahnesinde hakim oldukları bir dönem basitçe atlatılmaktadır. Avrupalı­

lar matematik gelişmeleri içinde Euklid'ten başlayarak doğrudan Avrupa

matematiğinin başlangıcına geçebiliyorlar.l Dünya ilmine önemli katkıları

olan İslam alimlerinin çoğuna, mesela İbn-ı Sina'ya Avicena, İbn-ı Rüşt'e

Averroes, El-Heysem'e Alhazen, Abdullah el -Barani'ye de Albagetius isıni­

ni vererek bize göre bilinçli bir karartma gerçekleştirilmiştir. Bu insanların

isimlerini değiştirerek, Müslümanların bilimle olan alakalarını kesmeye, bi­

lim ile İslam'ın yan yana gelmesine müsaade etmeınişler. Bu hususu basit

bir dil zorluğundan kaynaklandığını düşünmek abestir. Müslüman terörist

olarak algılanan Usame bin Laden, Molla Ömer, El-Kaide, Taliban, Hamas

v.b. kişi ve örgütleri pekilla düzgün veya orijinalinden küçük bir dil siliç­

mesi sayılabilecek şekilde ifade edebilmektedirler. Böylece ins~ tarihine

katkısı olmayan geri bir topluluğu "şeytanlaştırmak" daha da kolaylaşh­

rılmış oldu. Bu şeytaniaştırma sayesinde bahlılar, Müslümanlara karlı işle­

dikleri tüm suç ve günahları gerekçelendirmiş oluyorlar. Danimarkah bir

gazetenin Hz. Peygamberi terörist olarak karikatiliize etmesi hadisesini bu

açıdan değerlendirmek lazımdır. Balkan Müslümanlarının önemli düşünili

ve siyasetçisi olan Aliya İzetbegoviç'in mensup olduğu "Genç Müslüman­

lar" teşkilah da aynı zihin algılaması çerçevesinde değerlendirilmiş, hiçbir

şekilde silaha başvurmadığı halde terör örgütü damgasıyla damgalanmış­

tır. Halbuki merhum Aliya'nın hayat çizgisini az-çok takip edenler bilir ki

ne kendisi ne de mensup olduğu toplum tarihin hiçbir döneminde terör

veya şiddete başvurmuş değildir. Söz konusu teşkilah da Yugoslavya'nın

o zamanki mevzuah çerçevesinde tesçil etmeye çalışmışlar ancak ll. Dün­

ya Savaşı'nın başlaması sebebiyle bu teşebbüs gerçekleşemeıniştir.2 En zor

şartlarda olsa bile meşru müdafaa hakkını ahlaki değerlerden sapmadan

yerine getirmişlerdir.3

1 Aliya İzetbegoviç, "İslam Deklarasyanıt ve İslami Yeniden Doğıtşımmı Sorun/an", Tercüme Ralı­man Ademi, Fide Yaymlan, 1. Baskı, İstanbul2007s. 23.

2 Aliya İzetbegoviç, Sjeçmıja(Amlar, Otobiyograji), Oko Yay; Sarajevo 2005, s.32. 3 Aliya İzetbegoviç, Sjeçaııja,s.l85.

• Balkanlarda isla~~ • 27

Balkanlardaki İslam anlayışı de Avrupa'nın bir tezahürü sayılmaktadır. Avrupa medeniyetine alternatif sunabilecek yerli, Avrupalı Müslümanla­

rın varlığı batılıları telaşlandırmış olmalıdır. Batılıların haçlı seferleri es­nasında Müslümanları ve onların medeniyetlerin yok ederek alternatif

bir düşüneeye fırsat tanımayıp boğmaya çalışmışlardır. Halbuki Osmanlı idaresi altındaki gayr-ı Müslimler, kendi dindaşları olan toprak sahiple­rinden çok daha fazla memnun olmuşlardı. Nasıl olmasınlar ki, Osmanlı

öncesi bir Sırp köylüsü, dindaşı ve ırkdaşı olan toprak sahibi için haftada 2 gün angarya çalışmak zorunda iken, yeni efendisi olan ''barbar", ve "kor­kunç" Türkler için senede sadece 3 gün çalışmak zorundaydı.4 Her ne ka­

dar IX. asrın ortalarında ve Türklerden de evvel bölgede, papa I. Nikola'yı rahatsız edecek kadar bir Müslüman varlığı söz konusu olsa bile5 esas se­

bep İslam dini ve kültürünü balkanlarda kalıcı kılan Osmanlılardır. Daha doğrusu, islamofobinin beslendiği asıl kaynak gerçeklerle bağdaşmayan

ve hatta insaftan uzak "Türkler, Hıristiyanlık namına ne varsa hepsini yok edecekler" kanaatidir.6 Geçmiş zamanlarda Avrupalılar için türk kelimesi

dinsiz, barbar ve hatta şeytan manasma gelmekteydi. Bu hususu kitap-' tan resime kadar birçok esere yansıtmışlardır. Türkler "Korkunç Türk",

"Hain Türk", "Dinsiz Türk" gibi anılmaktaydılar.7 Aynı durum balkanlar

için de söz konusudur. Sadece tarihçiler değil, devlet adamları dahi Türk

düşmanlığı yapmışlardır. Öyle ki 1935 senesinde Yugoslavya Kralı olan Aleksandar kısa bir nsalesinde şunları söylemiştir: "Türk beş asır boyun­ca eziyor, zulüm yapıyor, hakaret yapıyor ve yok ediyordu" .s

Balkanların birçok bölgesinde 400 seneden fazla hakim güç o\an ve bu sürenin büyük bir kısmında tarhşmasız güç olan Osmanlılar sözü edi­

len yok etme planını gerçekleştirememiş olması aklın k_abul edeBileceği bir durum olamaz .. Anlıyoruz ki İslam karşıh davranışların merkezinde

Türklerin olması, esasında topyekun İslam düşmanlığını örtbas etmek veya gerekçelendirmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Bölge Müslü­

maniarına en fazla zarar veren Sırpların Ortodoks olmaları dolayısıyla Ka-

4 Erhan Afyoncu, 1000 Soruda Osmanlı İnıparatorluğıı,Bugün Gazetesi Yayınları, İstanbul 2010, c.5., s. 215-216.

5 Ralıman Ademi, Bosna Hersek'te Türk-İslanı Kiiltiiriiniin Yerleşmesi (16. YY. Soıııma Kadar), Yük­sek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1998, s. 10.

6 Ahmed Alibaşiç,"İmidz Osmanlija u historijski;z:n udzbenicima u Bosni i Hercegovini", Mııal­lim, Yıl VIII, Sayı 32, Sarajevo, Aralık 2007, s. 58.

7 ErhanAfyoncu, c. 5, s. 177. 8 İstorija ]ugoslavije kroz reci Blazenopoçivşeg kralja Aleksandra, Ştamparija Sveti Sava, Pirot 1935, s. 6

28 • ~fobi: Kolektif Bir Korkunun Anatomisi Sempozyumu •

tolik olan Avusturya ile pek geçinemediklerini biliyoruz. 1878 senesindeki Berlin kongresi hemen sonrasında Avusturya ordusunun Bosna ve Hersek bölgesini işgal ettiğinde, Müslümanlada birlikte Sırplar da baskıya maruz kalmıştır. Ancak buna rağmen, Sırpların Müslümanlara olan düşmanlık­lan Avusturyalılara olandan çok olmalıdır ki Müslümanlara karşı daha evvel aynı Avusturya ordusuyla beraber hareket etmiştir.9

Önemle vurgulamak isteriz ki bölgede yaşayan gayr-ı Müslimlerin Müslüman-türklere olan düşmanlığı devam etmek zorundadır. Bunun sebebi düşmanlık beslemeleri için gerçek bir nedenin bulunmamasıdır. Böylece Osmanlı'nın bölgeden ayrılmasından itibaren başlayarak günü­müze kadar üretilen Türklerin o kötü imajını devamlı surette beslemek zorundalar. Bunun en açık kanıtı ise bölgedeki tarih ders kitapların içeri­ğidir. Halbuki asırlar boyunca balkanlarda hüküm süren Osmanlı idare­si, istimalet usulünü uygulayarak, bölge insanının rahat, huzur ve refaha kavuşmasını sağlamıştır.lO Söz konusu düşmanlığın kaynağı da şu şekilde izah edilebilir. Sırplar kısa süreliğine de olsa balkanlarda 1346-1355 yıllan

arasında bir imparatorluk kurmuşlardı. Bu imparatorluk aslında İmpa­rator Duşan'ın vefatıyla dağılmış ise de 1389 senesindeki Kosova Savaşı Sırpların yenilmesi ile sonuçlanmış ve böylece onların devlet olma umu­du de sona ermiştir. Türkler sadece Sırpları yenen güç olarak değil, aynı zamanda başka bir dinin, İslamın sembolü olduklarından Sırp Ortodoks Kilisesi, Türklerden intikam alma arzusunu İslam dinini ve onun bölgede­ki takipçilerini de kapsamaya başladı. Boşnaklar ve Arnavutlar Türklerle aynı dini payiaşıyor ve bu sebeple Türkler gittikten sonraki dönemde, Ki­

lise tarafından itinayla gündemde tutulan türk düşmanlığı bu iki halka yönelmiştir. Hem Kilise hem de halk geleneğinde varlığını devam ettiren bu intikam duygusu ilk fırsatta kendini gösterecekti. 1804 senesinde baş­latılan I. Sırp İsyanı sırasında Müslümanlar soykırıma uğramışlardır. Sırp İsyanı lideri olan Karacorce'nin vakanüvisi olan Konstantin Nenadoviç

. şunlan kaydetmiştir: "Kızgın Sırplar bundan sonra da Türkleri boğazlı-

9 Omer Novljanin ve Ahmed Hadzinesimoviç, Odbrana Bosne 1736-1739, dvije Bosanske lıronike~ Tercüme ve hazırlık, Fehim Nametak ve Lamija hadziosmanoviç, İslamska pedagoska Akade­mija, Zerrica 1994, s. 18.

10 Halil İnalcık, Devlet-i Aliye, Osmanlı imparatorluğu Üzerine Araşhnnalar-I, Klasik dönem (1302-1606), Siyasal, kıırıımsal ve Ekonomik Gelişim, Türkiye İş Bankası Yayınları, 29. Baskı, İstanbul 2009, s. 235; Gül Akyılmaz, "Osmanlı D evieti'nde Yönetici Sınıf-Reaya Ayrımı", s. 12, http:// www.hukuk.gazi.edu.tr/editor/dergi/8_11.pdf.

• Balkanlarda lsla~ • 29

yorlardı. Onlan nerede buldularsa çocuk, kadın derneden katlettiler."ll İs­yanın olduğu bölgede Boşnak ve Arnavut Müslümanlardan başka türk bulunmamaktay dı.

Biraz evvel ifade ettiğimiz gibi bu ifade ve davranışlar günümüzde de tüm şiddetiyle devarn etmektedir. Sırp Kilisesi de öncülük görevini de­vam ettirrnektedir. Yeni seçilen Sırp patriği İriney, 27 Ocak 2010 yılında, Kosova'daki Sırplarla alakah bir soruya, medyaya yaptığı ilk basın açıkla­masında şuıilan söylemiştir: " Onlar (Sırplar) kendi ülkelerinde azınlık oldular. Diğer taraftan bizler İslam'ın felsefesi ve psikolojisinin ne ol­duğunu az-çok biliyoruz. Onlar (Müslümanlar) azınlıkta olduklan za­manlarda iyi davranma yı, doğru olmayı biliyorlar. Eşit sayıda olduklan zamanda ise başlarını kaldınrlar. Üstün ve güçlü olduklan zaman ise (diğerlerini) ya göçe veya kendilerine kahimalarını zorlarlar. İslam'ın felsefesi budur. Bundan dolayı Kosova' da güvenli olmayan bir hayat yaşayan o insanlar (sırplar) zor durumdadır,l2 20 Aralık 2011 tarihinde Bosna Hersek'teki Sırpların Sosyal Demokratlar Birliği Genel sekrete­ri olan Rajko Vasiç'in demeci yayınlandı. Bu demecinde Vasiç şunlan söylemiştir:"Bosna Hersek Hıristiyan toprağıdır. Yam demek istediğim toprak devlet değildir. İslam buraya Osmanlı işgali sonucu geldi ve kaldı. Vurgulamak isterim ki İslamın buraya kalıcı olması kuvvete ve Hıristiyanların hoşgörüsüne bağlı olmuştur."13 Her iki ifadeyi yorumla­mak hakikaten zordur. Müslümanlar ve İslam söz konusu olduğunda Sırp Kilisesi ile Sırp siyasetçileri arasındaki uyum dikkat çekicidir.

Yukanda zikrettiğimiz din adamı ve siyasetçilecin ifadelerini esas ola­rak besleyen tarih yazıcılığıdır. Bölgedeki tarih ders kitapları takanuyla sorunlu ve türk düşmanlığıyla doldurulrnuştur. Sırp tarih yazıcılığında II Petar Petroviç Njegoş'un "Gorski Vijenac" (Orrnarun Tacı) adlı eserinin etkisi açıkça görülmektedir. Mesela Osmanlıların Sırbistan'ı fethetrneleri "İstanbul'dan Viyana'ya kadarki bölgeyi yakıp yıkan ve harap eden güç" olarak tasvir edilmektedir. Ona göre Osmanlı dönemi 400 yıllık karanlık

ve esaret dolu bir zamandan ibarettir.l4 Sırhistan İçişleri Bakanı İliya Ga-

ll Rasim Deliç, Arinıija repııblike Bosne i Hercegoviııe, Nastaııak, Rnzvoj i Odbrana zenılje, Vijeçe boşnyaçkih intelektualaca, Sarajevo 2007, s. 69.

12 Novi Horizonti, Mart 2010, Zenica, s. 58. 13 http://www.rijaset.ba/index.php?option=com_content&task=view&id=12506&ltemid=1 (Bos­

na Hersek Diyanet İşleri Başkanlığı resmi sitesi. 14 Milenko Vukiçeviç, Sıpski narod, crkva i sveşteııstvo u tıırskonı carstvu ad 1459-1557 godine, Beog­

rad 1986, s. 2.

30 • ~ı::::fobi: Kolektif Bir Korkunun Anatomisi Sempozyumu •

raşanin, devletlerinin geleceği ile alakalı olarak 1844 yılında Knez Alek­sandar Karacorceviç'e "Naçertanije" adı albnda gizli bir tasarı sunmuştur. Bu tasarının özelliklerinden birinin, Balkanlarda hala devam eden ve XX. asrın sonunda çok sayıda masum insanın özellikle de Müslüman'ın öldü­rülmesi ile sonuçlanan istikrarsızlığın kaynağı olarak görülrnesidir. Bura­da açıkça, Sırp devletinin stratejisinin toprak kazanmaya yönelik olınası gerektiği ifade edilmektedir. Tabii olarak o sıradaki hedef Osmanlı toprak­ları ve o topraklarda yaşayan Müslüman nüfus olınuştur.15

Günümüzde bölgenin bazı tarihçileri de açıkça ifade ettiği gibi bağım­sızlık hareketleri aslında Türklerden-Müslümanlardan kurtuluş manasma gelınekteydi.16 Hakikaten de Evliya Çelebi'nin anlattığı 17. asır Belgrad'ı ile günümüz Belgrad' ı arasındaki fark durumu açıkça ortaya koymaktadır. O zamanki 98.000 nüfuslu şehirde üç mahallede Kıpti, üç mahallede rum, üç mahallede ise sırp ve Bulgar yaşamıştır. Bir mahallede Ermeniler ile az sayıda Yahudi de vardı. Geri kalan tüm mahalleler Müslüman sakinleriyle doludur. Zira şehirde o esnada 217 cami ile çok sayıda rnescit, sekiz de medrese mevcutluP Bugün Belgrat'ta Osmanlı dönerninden kalma sade­ce bir tane cami kaldı, ihtiyaç olduğu halde şehirde yeni bir caminin yapıl­masına hala izin verilmiş değildir. Belgrat'taki Türkçe kelimeler bile tartış­ma konusu yapılmıştır. Politika gazetesinin 6 eylü11963 tarihli nüshasında yayınlanan bir makale dolayısıyla bir pelemik yayınlanmıştır. Mühendis olan Slobodan Stojanoviç "Türkçe isimleri neden hala yaygınlaşıp kulla­nılıyor?" diyerek Osmanlı dönerninden kalma ve Türkçe isim taşıyan tüm kavşak, cadde, sokak ve benzeri eserlerin isimlerinin değiştirilınesi teklif etmiştir. Onun yazısına yine Sırp olan Risto Grdiç şu şekilde cevap vermiş­tir: "Dilirnize o derecede yakışan Kalernegdan, Dorçol (Dörtyol) Teraziye v.b. isimlerinden neden nefret edelim ki? Kuruluşundan itibaren Belgrat onurlu bir şekilde doğu ve batı arasında durarak aralarında bir bağ gibi varlığını devam ettirrnektedir ... Türkler buraya SOO sene boyunca hakim oldular ve muhakkak ki kendi izlerini bırakrnışlardır. O izlerden dolayı ve kendi kaderimizden utanrnıyoruz. Bugün bilim adarnlarırnızdan oluşan ekipler Türk arşivlerinde araştırmalar yaparak, o dönerne ait birçok olayı

15 Petar Şimuniç, Naçertaııije, Tajni sp isi Srpske nacionalne i vaııjske politike (Tas an, Sırplann Milli ve Dış Politikasının Gizli Yazılan}, 2. Basım, Globus, Zagreb 1992, s. 93.

16 Palina Cokova, "Vestnik 'Zomica' za polozenieto na Blgarite v Makedonija (1876-1888)", Ma­kedonski Pregled, Makedonskiot Naucen İnstitut, Gadina xxx, Sofya 2007, s. 43;Miloş Jagodiç, Naseljavaııje Kııezeviııe Srbije 1861-1880, İstorijski İnstitut, Beograd 2004, s. 25.

17 Evliya Çelebi, Seyalıatııame, c.5-6, s.261-263.

• Balkanlarda lsla.:;::;:=~ • 31

aydınlatmamıza yardımcı olacak malzeme bulmaya gayret etmektedirler. Bu emekler belki birçok hadiseyi daha iyi görmemizi sağlayacakhr. O dö­nemde SırpçaBab-ı Ali'de diplomatik bir dil olarak kabul görmüştü. Mos­tar, Saraybosna, Poçitely, Foça, Travnik'te sahip olduğumuz güzellikleri kim yok edebilir ki? Ruhumuza o denli yakın olan sevdalinkaıBdan kim vazgeçer ki? Yakın zamanlarda Türklerden çok daha kötü zalim ve işgal­cimiz oldu. Türlü türlü naziler, faşistler ve onların işbirlikçilerin yaptıkları kötülükler, Türklerin yaptıkları her türlü zulmü çoktan aşmışhr. Yine de bu çağdaş yeniçerilerin kötülükleri dolayısıyla ait oldukları halklara mal etmeye kimsenin aklına gelmemektedir. Bana öyle geliyor ki, geçmişte bize isabet eden sıkıntıları sadece Türklere mal ederek aşırıya gittiğimizi düşünüyorum."ı9

12 ağustos 2009 tarihli Vreme gazetesinin 15. sayfasında Üsküp şehir meydanında inşa edilmesi düşünülen Burmalı camii ile alakah Branko Di­mitrievski adlı bir vatandaşın yaphğı değerlendirmeyi sunmak istiyorum:

"Üsküp'ü tasvir eden tarihçi Prokopiy, Yustiniyan ve onun varisieri tara­fından inşa edilen muhteşem mabetieri saymak kolay değildir. Ta ki Türk-

.' lerin bu bölgelere gelmesine kadar. Askerle beraber Islam da giriyor, aynı şiddet, baskı, terör ve var olan dini eserleri yıkarak. Yerlerine İslam'a ait dini binaların inşası için en çok kilise ve manasınlar yıkhrılmaktaydı."

"Hoca düz Cetinye'de böğüruyor

Her şey şeytanın izinden gitmeye başladı

Toprak Muhamıned gibi kokuşmuş!"

Bu samların yazarı olan II. Petar Petroviç Njegoş'un, Sırpça yazan en büyük şair olarak ilan edilmiş, eseri ise balkanların bu ınınttkalarmda en meşhur ve en etkili metin olarak tanınmıştır. Karadağ'da yu:ksek bir tepe­de onun bir anıh inşa edilmiş, şiirini sadece Ortodoks çocukları değil, bu samların yazarı dahi, ilkokul ve liselerde okuyan Müslüman öğrenciler de ezberlemek zorundaydı.2o Benzer bir durum birçok balkan ülkesinde hala mevcuttur. Mesela nüfusun %90'dan fazla Müslüman olan Kosova'da bir ders kitabında şu ibareler var: "Ünlü yazar ve milliyetçimiz Pyeter Bogda-

18 Boşnak Müslümanların söylediği ve içinde çok fazla Türkçe kelime olan bir halk tiirküsü çeşi­di. (RA)

19 Glasnik İslamske zajednice ıı jııgoslaviji, br. 9-10, Sarajevo 1963, s. 45. 20 D zernal u din La !iç, ''Muslimani i krşçani na balkanu", Glasnik br7-9, fuli-Septembar, gadina 95,

Sarajevo 1995, s. 259.

32 • ~fobi: Kolektif Bir Korkunun Anatomisi Sempozyumu •

ni (1625-1689), Priştine'deki birkilisede defnedildi. Osmanlı askerleri ise cesedini mezardan çıkararak yola athlar"21

Bu hususta en çarpıcı örneklerinden biri meşhur Bulgar profesörü Vera Mutafçieva'nın iddiaları sayılabilir. Ona göre "Osmanlıların hedefi, Bulgar

tarihini yok etmekti. Bunu gerçekleştirmek amacıyla da üreticileri ve halkı yok etmeye başladılar. 1490 yılından evvel Bulgaristan nüfusu 890 155 kişi

iken sadece bir asır içinde 680 000 kişi yok edilmiştir. Bu demografik faciadan sonra Bulgarlar hala toparlanabilmiş değildir. Diğer taraftan ikinci büyük ka­

lıcı musibet 'kan vergisidir' (gençlerin alınıp sarayda eğitim görmesi, devşir­me). Bu şekilde erkeklerin% 20'si yok olmuş, kadınlar ise Türk haremlerinde kaybolınuşlardır. Bulgarların İslamiaştırılınası ile daha da ağır bir biçimde

nüfus kaybına uğraınışlardır. Sadece XVII. asırdan evvel Bulgarların% 25'i İslamiaştırılınıştır ve bu İslamiaştırmalar, Şeriat'a aykırı olarak yapılmak­

taydı. Zira Şeriat'a göre ancak Ehl-i Kitab olmayanlar İslamiaştırılabilir. Bu itibarla Osmanlı idarecileri, İslam kurallarına aykırı olarak asimilasyon yani İslamiaştırma politikası uyguladılar ancak bu İslamiaştırma faaliyetleri de

bütün gayr-ı Müslimleri kapsamaınıştır. Bunun iki sebebi vardır:

1. Maddi kayıplar ( cizye vergisinin az kişi tarafından ödenmesinden

dolayı)

2. Asker sayısının çokluğu. Bundan dolayı üretici kesimin sayısında ciddi düşüşü ekonominin kaldırması mümkün olmazdı.

Bu uygulamaların hedefi yerlileri İslamiaştırmak değil, tersine Müs­

lümanları yüceltıriekti. Bunun için de ikinci sınıf muamelesi görecek va­tandaşların varlığına ihtiyaç vardı" .22 Ancak yazarın kendisinin aynı ma­

kalede yaptığı başka değerlendirmeleri daha da ilginçtir. Yine ona göre "Osınanlılar, Şeriat kurallarına uygun bir şekilde gayr-ı Müslimlerin ce­

ınaatlerini taruyarak onlara ayrı bir hukuk uygulamaktaydı. Hıristiyanla­rın, Müslümanlardan ayrı olarak muamele görmesi millete dönüşmelerini

kolaylaştırmıştır. Bununla hedeflenen şey, Müslümanların üstünlüklerini sağlamaktı."23 Yukarıdaki iddialara şu şekilde cevap verilebilir. Kuşkusuz ki Osmanlı Devleti zamanın en ileri ve en güçlü devletlerden biriydi. Bu

devletin okulunda okumak, sonra da memuriyet almak birçok insanın ha-

21 Mazllom kumnova ve Munish Hyseni, Leximi-7, Priştine 2004, s. 32. 22 Vera Mutafçieva, "Blgarskoto opştestvo pod Osmanska vlast do vzrazdanieto i do istoçnata

upros", (OsmaJl!ı İdaresi Altmda ve Doğu Bulıranma Kadar Bulgar Aha.Iisi}, İstoria na Blgaria, Hristo Botev, Sofya 1994, s. 163, 194-198,201.

23 Mutafçieva, s. 165-166.

• Balkanlarda isla~; 33

yal edebileceği bir şeydi. Bu durum bugünkü Amerika'nın Harvard, Yale önde gelen üniversitelerinden birinde eğitim görmek gibi de algılanabilir. Zamanın Hıristiyanlan da, Osmanlı devletine kendi rızalan ile çocuklarım vermiş ve parlak gelecekleri için Müslüman olmalarını sakınca görmemiş olmalan kuvvetle muhtemeldir. Aksi bir durum söz konusu olmuş olsay­dı, Hıristiyan milletinden geldiğini bilecek yaşta Osmanlıya gelmiş devle­tin yüksek memurlanrun, en azından bir kısrm, Osmanlı Devleti aleyhine davranmalan gerekirdi. Tersine, bu insanların çoğu idarede çok başanlı olmuşlar ve devlete çok faydalı hizmetlerde bulunmuşlardır.24 Benzer durum ve çelişkiler, hemen hemen bütün bölge tarihçileri için geçerlidir. Bulgaristan'ın en büyük tarihçiler:in,den olan ilim adamlan bile bu çelişki­lerden kurtulabiimiş değillerdir. Bulgarların en önemli tarihçilerinden olan Nikolay Todorov'un Türkçeye de çevrilen "Bulgaristan tarihi" adlı küçük kitabında 1453 yılında Sofya'yı ziyaret eden yabancı biri hem kentlerde hem de köylerde Türklerin sayısı oldukça az olduğunu ifade eder. Aynı konu ile alakah 1534 senesi ile alakah bilgi veren bir başkası ise sadece Sofya ile ilgili bilgi verip kentte Türklerin çoğunlukta olduklarrpı söyler.25 Bu konu­da Todorov'un verdiği başka malumatta ise 1520-1530 ile 1571-1580 yıllan arasında Bulgaristan'daki nüfus durumuyla alakah dört büyük şehri esas alarak bir tablo ortaya koymuştur. Buradaki tabloya göre Müslüman nüfus kat kat artmakla beraber Sofya dışındaki gayrı müslim nufus de artrmştır.26

Bu zaman zarfında iddia ettikleri katlifunlar ve zorla İslfunlaştırma faali­yetleri sayesinde27 Bulgar vatandaşların toptan yok olmalan gerekmez miydi? Halbuki bahsedilen dönemlerin kayıtlarına göre Bulgaristan'da

r. Müslümanların sayısı zaten Bulgarlardan dört kat daha fazla idi. (Bulgar-ların sayısı 300.000, Türk yahut Müslümanların sayısı 1.20Q.000)28 '·

İslamofobi'nin sonuçlan arasında kuşkusuz göç ve soykırım vardır. Es­kiden olduğu gibi yakın zamanda da birçok aile yaşadıklan bölgeden göç etmek zorunda kalrmştır. Mesela Belgrat Müslümanlan da haskılara da­yanamayarak Osmanlı topraklanna göç etınişlerdir.29 1989 senesinde bas-

24 Şener, s. 94-95. 25 Nikolay Todorov, Bulgaristan Tarilıi,Çev. Veysel Ataman, Öncü Kitabevi yayınlan, İstanbul

1979, s. 48-49. 26 Todorov, s. 48. 27 Todorov, s. 46-47. 28 H. Kemal Karpat, "Balkanlar", TDVİA, c. V, İstanbul1994, s. 30. 29 Aliya İzetbegoviç 1925-2003., Proi Predsjednik nezavisne Bosne i Hercegovine, Hazırlayanlar. Ziyah

r ... P. .... .., ....... A ......... .ı. A ...:.ı:: c .......... .;,...,. ..... "lnn'7 ll" 11

34 • ~fobi: Kolektif Bir Korkunun Aııatomisi Sempozyumu •

kılara dayanamayan Bulgaristan Müslümanlannın Türkiye'ye göç etmek

zorunda kalmalan hafızalarda henüz taze bir hadise sayılır.

Bölgedeki ilk soykırım meşhur Viyana kuşatmasından hemen son­

ra, 1683-1689 yıllan arasında gerçekleşmiştir. Bu esnada Macaristan,

Slavonya, Lika, Dalmaçya, Krbava ve Boka Kotorska'da yaşayan Müslü­

manlar göç etmek zorunda kalmışlardır. Göç edemeyenler yok edilmiş

veya Katolikleştirilmiştir. Sadece insanlar değil, İslc:ım kültürüne ait tüm eserler tamamen yok edilmişfu.30 Birinci ve ikinci Sırp isyam sonrasında

da benzer bir durum meydana gelmiştir. Belgrat'ı ele geçiren isyancılar,

kilisenin de desteği ile şehrdeki Türkleri katliama tabi tuttular."Sırplar

kadın erkek, yaşlı çocuk, yaralı demeden tüm Türkleri boğazlıyorlardı.

Bu katliam günlerce sürdü. Kurtulanlar sadece dinini değiştirmeye razı olanlar olmuştur.31

Sadece II. Dünya Savaşı esnasında, bir kitapta zikredilen isimleri ile

birlikte 8000'den fazla Müslümanın soykırıma uğradığı anlaşılmaktadır.32

20 Aralık 1941 tarihinde, Yugoslavya krallığı taraftan olan Sırp Çentik Ge­

nelkurmay Başkanlığı' nın Karadağ komutanı olan kurmay Al bay Corce

Laşiç ve Yüzbaşı Pavle Yurişiç'e bir emir göndermiştir. Bu emrin 5. mad­

desinde Bosna Hersek ve Sancak bölgelerinin Müslüman nüfustan .te­

mizlenmesi öngörülmüştür. Onların yerine Karadağlılan iskan etmelidir.

Aynı emirnamenin Karadağ ile ilgili kısımda çok önemli bir emir daha

vardır. Bu emre göre "Çakor tarafından Metohiya (Kosova) tarafına, ken­

dileri tarafından Sancak bölgesinden kaçmaya zorlanan Müslümanların

önü kesilmesi ve temizlenmesi" istenmişfu.33 Türklerden kurtulan Sırplar

bölgelerinde onlan hatırlatacak olan tarihi ve kültürel eserleri de yok et­

mişlerdir. Belgrat Paşalığı'nda 6002den fazla cami varken, bugün sadece

bir tane kaldı. Uzice kasabasında 30 adet cami vardı, bugün bir tane dahi

yok. 1998-99 yıllan arasında Sırplar, Kosova'ya saldırılan esnasında yine

çok sayıda cami yakıp yıkmışlardır.34

30 Muharem Oınerdiç, pn1ozi izuçavanja genodda nad bosnjadma,el-Kalem, Sarajevo 1999, s. 6. 31 A.g.e., s. 6-7. 32 Vladimir Dedijer ve Antun Miletiç, Genodd nad muslimanima 1941-1945, Zbomik dokumenata i

svjedocenja, Svjetlost Sarajevo 1990, s. Xxxı. 33 Vladimir Dediyer ve Antun Miletiç, s. 27-28. 34 Barbaria Serbe ndaj monıımenteve İslame ne Kosove (Shkurt'98-Qershor- '99), Dituria İslame, Prish­

tine 2000.

• Balkanlarda lsla~ • 35

Kuşkusuz 1992-95 yıllan arasında Bosna Hersek Müslümanlarına kar­şı yürütülen soykırım faaliyetleri, bölgedeki islamofobinin, daha doğ­rusu bölgedeki İslam'dan nefret duygusunun zirve noktasını oluşturur. Bu tespit kuşkusuz daha evvelki zamanlarda gerçekleştirilen katliam ve soykımnın ağırlığını hafifletecek değildir. Teknolojik imkanlardan dolayı dünyanın gözü önünde olması, vakalardan hemen hemen herkesin ha­berdar olması dolayısıyla bu ifadeyi kullanmayı uygun gördük. Sırpların Müslümanlara karşı olan düşmanlığı, yukanda izah etmeye çalıştığımız Sırp Kilisesi'nin tutumuyla açıklanabilir. Hırvatların Müslümanlara karşı olan tavrı ise "Hırvatistan' ın (İslam'a karşı) Avrupa'nın savunma duvan" olduğu savıdır. Bunun sonucunda sadece Bosna Hersek'te yıkılan cami, mektep, medrese, mezarlık ve Müslümanlara ait diğer kültür eserlerin sa­yısı çok fazladır. 600 cami tamamen yıkılmış, bir o kadar da tahrip edilmiş­tir. Kuşkusuz camiierin yıkımı, Müslümanların varlığına işaret ettiğinden dolayı gerçekleştirilmiş planlı bir harekattı. Yıkmadan evvel bazı camileri Sırplar kesimhane (Donyi Vakuf), Müslüman kadınların tecavüze uğra­dıkları yerler (Brçko ), ve işkence yeri olarak (Diviç, Moflriça, Zvornik) kul­lanmışlardır. Camileri bazen yatakhane, bazen meyhane ve hatta umumi tuvalet olarak kullanmışlardır. 35 Savaş soruasında yapılan araştırmalara göre ortaya çıkmıştır ki, 1992-95 yıllan arasında Bosna Hersek'te yıkılan cami sayısı1.185 olmuştur. Bunun yanında 335 İslam kültürüne ait eserler de yok edilmiştir. Bu saldırı esnasında öldürülen Müslüman sayısı hala belli değildir. 150.000 ile 200.000 arasında değişmektedir.36

Balkanlardaki islamofobi veya İslam'dan nefret duygusunun pluslar arası alanda ulaştığı seviye bakımından bazı verilere bir göz atmakta fay-

'· da vardır. 1 Ocak 1992 1 Eylül1993 tarihleri arasında Birleşmiş Milletler Venezüella daimi temsilcisi Büyükelçi Diego Enrique ARİİA SALİCETTİ, Mart 1993 yılında Güvenlik Konseyi Başkanı, Nisan 1993 yılında ise, Bağ­lantısızlar Grubu BM Güvenlik Konseyi koordinatörü idi. Temmuz 1995 yılında gerçekleştirilen soykımnın engellenebilir miydi? Sorusuna verdiği cevapta şunlan söylemiştir: "Kesinlikle evet. Bana göre Srebrenitsa halkı­nı korumayı başaramadıklan için soykırımı yapan Sırp ordusu ile beraber suçlu olarak birkaç grup daha vardır. Her şeyden evvel işgali başlatan Yu-

35 Muharem Omerdiç, "Poruşeni i oşteçeni vjerski objekti İslamske zajednice u Republici Bosni i Hercegovini", GlasnikRijaseta İslamske zajednice u Republici Bosni i Hercegovini", br. 4-6, April­Jurıi 1995, Sarajevo 1995, s. 149.

36 Hronologija Opsade 1992-1996, FAMA International tim, 1992-2004, Sarajevo 2005, s. 1318.

36 • ~fo bi: Kolektif Bir Korkunun Anatomisi Sempozyumu •

goslavya birleşik Devleti hükümetindeki liderlerdir. Daha sonra Avrupa Birliği; BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve BM Genel Sekreterliği. Bu dörtlünün BM belgesine uymadıklarından dolayı birkaç bin kişi öldürül­dü ve binlerce çocuk yetim kaldı. Bosna Müslümanlannın trajedisi hak­kındaki gerçek kuşkusuzdur: Srebrenitsa ve diğer bütün zararlan uluslar arası toplum ve özellikle onun Avrupalı parçası engellemeliydi. Zira Av­rupa, o sırada kaçınılması çok kolay olan temel sorumluluklarını yerine getirmedi ancak Yugoslavya'nın bölünmesine karar verdi. Onların bölge­lerinde Müslüman bir devletin ortaya çıkması dolayısıyla eylemlerini hatalı bir şekilde gerçekleştiriyorlardı. BM Genel Sekreteri Bosna Hersek temsilcisi AKASHİ'nin de dediği gibi, uluslar arası toplum "güçlü eylem­sizlik" (forceful passivity) siyasetini uyguluyordu."37

Balkanlardaki islamofobinin diğer bir özelliği daha vardır. Resıni ta­rih söylemine ve güçlü propagandasına maruz kalan Müslümanlar dahi zaman zaman islamı veya Müslümanlan, daha doğrusu kendilerini kö­tüleınişlerdir. Mesela merhum Muhammed Hacıyahiç, "Bosna Hersek'te İslam ve Müslümanlar" adlı eserinde devşirme hadisesini "kanlı haraç" olarak zikretmişfu.38 Bugünkü tarih kitaplan hala aynı konulan eski bi-

. çimde işlemeye devam etmektedir. Bosna Hersek'teki ilkoku17. sınıflarda okutulan tarih ders kitabında Sırhistan Hıristiyanlığın son kalesi olarak tasvir edilıniştir.39

İslamofobinin bölgede İslam karşıtlığı ve hatta nefreti, Hıristiyanların Müslümanlara karşı bir intikam ifadesi olarak karşımıza çıktığını görmek­teyiz. Osmanlı idaresinin son demlerinde bölgedeyöneticilik yapan Tahsin U zer bu fenarneni şu şekilde açıklamıştır: "Bununla beraber kültürde gö­riilen fikri gelişmeler, Türkler karşı olan intikam duygularını körüklemiş ve için için kaynar hale getirınişti" 40 Bu intikam duygulan sadece Osmanlı idaresine karşı değil esas olarak Müslüman sivil halka yönelik olmuştur. Makedonya'da devamlı olarak Müslüman kanı döken Bulgarlardı 41 Bunu bölgedeki tarih kitaplarında açık bir şekilde tespit edilebilir. Mesela 20

· 37 Smail Çekiç, Agresija na republiku Bosnu i Hercegovinu i genacid nad bosnjacima, univerzitetski informativni glasnik, specijalno izdanje br. 5, Juli 2011, Univerzitet u Sarajevu, Sarajevo 2011, s. 60.

38 Hadzijahiç Muhammed, İslam i musliıİıani u BiH, Sarajevo 1977, s. 45. 39 Ahmed Alibaşiç, s. 58. 40 Tahsin U zer, Makedonya Eşiayalık Tan1ıi ve Son Osmanlı Yönetimi, 1TK Yayınlan, Ankara 1999, s.

64. 41 Tahsin U zer, s. 77-79.

• Balkanlarda lsla~ • 37

Temmuz 1903 tarihinde Makedonyalı isyancılar Manastır- Resneyolu üzerindeki tüm bey konaklanru, telgraf direkleri ve köprüleri yakıp yıktı. Bir bölük de Dolenci adındaki Türk köyüne saldırdı.42

Daha evvel ise, 15 Şubat 1793 tarihinde Karadağ bölgesinde ise Kuçi kabilesi intikam amacıyla 60 türk evi yakmış on türkü de kesmişler. Bu mektupların sahibi olan papaz bu katliamdan çok memnun olduğunu belirtmiştir.43 "İntikam" bu şekilde alınmış oldu.

Bölgedeki tarih yazımı de Osmanlı veya daha doğrusu Türk düşman­lığı ile doludur. Bu maksada yönelik devlet idarecileri de kullanılmıştır. 1935 senesinde Sırp kralı Aleksandar Türkleri ve Osmanlı dönemini an­latırken şu kelimeleri kullanmıştır "Türk beş asır boyunca acımasızca ezi­yor, zulüm, hakaret, aşağılama ve yok ediyordu".44

20. asrın sonunda ise bölgede yine benzer bir "intikam" alma seferber­liği başlamış oldu. Srebrenitsa soykınm emrini veren Sırp komutan Ratko Mladiç şehre girdiğinde "Türklerden Kosova meydan muharebesinin in­tikamının alındığını" söylemişti. 45

Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki, balkanlarda azınlıkta kalan Müs­lümanlar, islamofobinin en şiddetli tezahilileri ile karşılaşmış ve hala kar­şılaşmaya devam etmektedir. Balkan Müslümanlannın hayatıru kolaylaş­tırmak için birkaç tedbir alınabilir:

1. Tarih kitaplarındaki Osmanlı karşıtı ve dolayısıyla da İslam düşman­lığı içeriklerinin ortadan kaldırılması için daha fazla çaba sarf etmek Bu hususta Yunanistan ile başlatılan görüşmelerin tekrar başlaması, Kosova gibi diğer balkan ülkeleriyle de bir an evvel görüşmelere başlanmalıdır.

2. Balkan Müslümanlannın islamofobi fenomeninin ağır şekilleri ile karşılaşmaları için daha sıkı işbirliğine gitmelidirler. Türkiye'ınizin böl­gede ve dünyadaki ağırlığı ölçüsünde de bu sürece dahil olup yardımcı olmalıdır. Ülkemizin Sancak Müslümanlannın sıkıntılanru gidermeye yö­nelik sarfettiği çaba takdire şayandır.

42 Hristo Silyanov, Osloboditelnite borbina Mnkedoııija(Makedonya'nın Kurtuluş Savaş/an), Kultura Skopje, 2003, s. 333-334.,

43 Jevto m. Mi.loviç, PetarI Petroviç Njegoş, Pisma i dnıgi dokumenti, Knjiga I (178D-1820), Titograd 1987, s. 54.

44 İtorija Jugoslavije kroz reçi Blazenopoçivseg kralja Aleksandra, Ştamparija Sveti Sava, Pirot 1935,s.6.

45 "Dnevni Avaz" gazetesinin internet sayfası, 26.12.2011

38 • ~fobi: Kolektif Bir Korkunun Anatomisi Sempozyumu •

3. Ülkemizdeki akademik çevrelerinde balkan Müslümanlannın tarihi, sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlarına. çözüm olabilecek tarhşmaların yaygmlaşmasım sağlamalıdır.