Upload
dinhhanh
View
232
Download
4
Embed Size (px)
Citation preview
Nefs). ibn Sina'nın el-Kaşidetü'l- 'ayniyyetü'r-ruJ:ıiyye fi'n-nefs'inin şerhidir (Ka
hire 1318, !faşldetü'n-Nefs adıyla). Z. etTev]fif 'alô. mühimmô.ti't-te'ô.rif. Çeşitli ilimiere dair alfabetik terimler sözlüğü olup
büyük ölçüde Seyyid Şerif ei-Cürcanl'nin etTa'rifdt'ına dayanmakta, onda bulunma
yan daha pek çok tarifi de kapsamaktadır
(nşr Muhammed Rıdvan ed-Daye, Beyrut
1410/ 1990) 3. en-Nüzhetü'z-zehiyye ii aJ:ıkdmi'l-J:ıammô.mi'ş-şer'iyye ve't-tıb
biyye. üç bölümden meydana gelen eser
de hamamla ilgili şiir ve hikayelere de yer verilmiştir (nşr. Abdülhamld Salih Ham
dan, Kahire 1408/ 1987). Münavl'nin bunlar
dan başka Bugyetü'l-muJ:ıtô.c ila ma'rifeti uşuli'Hıb ve'l-'ilde ve Kitdb ti't-teşriJ:ı ve'r-ruJ:ı ve md bihi fesô.dü'l-insô.n adlı eserleri zikredilmektedir. Onun akaid,
usul-i fıkıh, feraiz, nahiv, teşrlh, tıp , hey' et,
tecvid ve tasawufla ilgili konuları bir ara
ya getirdiği Kitô.b Cami' li-'aşreti 'uJUm, ayrıca eş-Şatve bi-menô.]fıbi Ali beyti'nnübüvve (Abdülhay ei-Kettanl, Il, 562)
ve Kitô.b fi't-tafzil beyne'I-melek ve'linsô.n gibi eserlerinin günümüze ulaşıp
ulaşmadığı bilinmemektedir.
BİBLİYOGRAFYA :
Muhammed Abctürrauf eı-Münavi. el-Fetf:ıu 'ssemavf bi-tai)rfci ef:ıiidişi Te{sfri 'l-Kaçtf el-Beyzavf ( nşr. Ahmed Mücteba b. Nezir Alim es-Selefl) . Riyad 1409, neşredenin girişi , I, 17-48; a.mlf .. el-Yevaf!:it ve'd-dürer fi şerf:ıi Nui)beti lbn ljacer (nşr. M urtaza ez-Zeyn Ahmed). Riyad 1420/ 1999, neşredenin girişi, I, 59-68; a.mlf .. Fetf:ıu 'r-ra'Q
{i'l-/f:adir li-'abdihf hii?e'l-'acizi'l-f!:aşır ( nş r. Abdurrahman Abdullah Avaz Bekir). Cidde 1406/ 1986, neşredenin girişi, I, 23-30; a.mlf .. el-Kevakib, neşredenin girişi, s. c-m; a.mlf .. et-Tev/f:I{ 'ala mühimmati't-te'arf{(nşr. M. Rıdvan ed-Daye). Beyrut 1410/1990, neşredenin girişi, s. 5-8; Keşfü'?·?Unün, I, 71, 193, 408, 508, 560, 597, 617 , 675, 705, 734, 747; ll, 1190, 1714, 1923, 1936, 1942; Muhibbi, ljulaşatü '1-eşer, ll , 193-195, 412-416; Kadiri, Neşrü '1-meşanf, IV, 1737 -1738; Serkls, Mu'cem, ll, 1798-1799; Brockelmann. GAL, ll , 393-395; Suppl., ll , 417; lzaf:ıu'l-meknan, I, 510-511; Ebü'ı-f'eyz İbnü's-Sıddik. 'Ali b. Ebi Talib: İmamü'l-'ari{in (nşr. Ahmed Muhammed Mürsi). Kahire 1389/1969, neşredenin girişi , s. 17; Ahmed eş-Şerkavi İkbal , Mektebetü'l-Celal es-Süyü(f, Rabat 1397/ 1977, s. 94; Abdülhay eı-Kettani, Fihrisü '1-{ehiiris, ll , 560-562; Zirikli, el-A'lam (Fethullah), VI, 204; Salihiyye. el-Mu'cemü 'ş-şamil, V, 166-168; Kettan i, erRisaletü 'l-müstetra{e (Özbek). s. 215, 294, 385, 387,402, 405,409, 412,433,440; EbuMuhammed Abctüımehdi b. Abdülhadi, Turuf!:u tai)rfci f:ıadfşi Resülilliih, Kahire, ts. (Darü' l-i 'tisam). s. 55-64; Cl. Gilliot, "Textes arabes anciens edites en Egypte au cours des annees 1985 a 198 7", MI D EO, XX (ı 99 ı). s. 375-376; A. Saleh Ham dan, "al-Munawi", Ef2 (Fr.), VII, 565-566.
!il M. YAŞAR KANDEMİR
ı ı
L
MÜNAvi, Yahya b. Muhammed ( ı.S'l,;,o.Jf ~ ı)-! ~ )
Ebu Zekeriyya Şerefüddin Yahya b. Muhammed b. Muhammed
b. Muhammed ei-Haddadi el-Münavi ei-Kahiri
(ö. 871/1467)
Şafii fakihi ve kadılkudatı. _j
Zilhicce 798'de (Eylül 1396) Kahire'de doğdu. Aslen Tunuslu bir aileye mensup
tur. Büyük dedesi Cemaleddin Muhammed, Tunus'un Haddade köyünden göç
ederek Orta Mısır'da Nil'in batı kıyısındaki Münyetü Beni Husayb'a gelmiş. daha
sonra babası buradan ayrılıp Kahire'ye yerleşmiştir. Münavl öğrenimine Kahire'de
başladı. On yaşında hafızlığını tamamladı ; ayrıca fıkıh, fıkıh usulü, hadis ve nahiv
konularında bazı temel metinleri ezber
ledi. Muhammed b. Abdüddaim ei-Birma
vl, Şemseddin ei-Garraki, Mecdüddin eiBirmavl, Şemseddin eş-ŞattanCıfı, imactüd
din ibn Şeref ei-Makdisl, Nasırüddin Mu
hammed b. Abdülvehhab el-Barinbarl ve ibnü'I-Hümam'dan fıkıh, feraiz, Arap ede
biyatı, hesap, astronomi, mCısiki, mantık
ve felsefe okudu. En çok faydalandığı hocası aynı zamanda eniştesi olan Veliyyüd
din ibnü'l-lraki'dir. Ondan Arapça. fıkıh ve
usul dersleri yanında imla meclislerinde
kendisiyle birlikte bulunarak hadis aldı. 815
(1412) ve 822 (1419) yıllarında hacca gitti. Orada NCıreddin ibn Selame, Şemseddin ibnü'I-Cezerl. Şerefeddin ibnü'l-Küveyk,
Zeynüddin ibnü'n-Nakkaş gibi alimlerden hadis dinledi, ayrıca birçoğundan icazet
aldı.
Tasawufa da meyleden Münavl. ibra
him ei-Edkavl ve ibrahim b. Ahmed et
Tabatabal'ye intisap ederek kendilerin
den tasawuf terbiyesi aldı . Zeynüddin eiHafı'nin sohbetlerine katıldı. Bu arada il
ml faaliyetlerini de sürdürdü. Ezher Ca
mii'nde hocalık yaptı; başta fıkıh olmak
üzere usul, Arap dili, tefsir, hadis ve ta
sawuf dersleri verdi. Şemseddin es-Se
havl, SüyCıtl. Şehabeddin Ahmed eş-Şa'
ravl, SemhCıdl, Bedreddin Muhammed el
BuhCıtl. Burhaneddin ibn Zahlre onun ta
lebelerinden bazılarıdır. Münavl aracılığıy
la tarikata intisap ettiğini belirten Seha
vl. hadis alanında fıkıhtaki gibi derin bilgi
sahibi olmayan hocasının kendisinden elKavlü'l-bedi' adlı eserini dinlediğini be
lirtir (e?·Zeyl 'ala Refi'l-işr, s. 462-463).
Hacası ve kayınpederi ibnü'I-Hümam'ın takdirine mazhar olan Münavl, onun des-
MüNAVT, Yahya b. Muhammed
teğiyle Memlük Sultanı ei-Melikü'z-Zahir Çakmak tarafından 4 Reblülahir 852'de ( 7 Hazi ran ı 448) Salahiyye Medresesi yöneticiliği ve hocalığına, 22 Receb 853'te
(ı o Eylül 1449) Mısır Şafii kadılkudatlığına getirildi. 28 Safer 857 (1 O Mart 1453)
tarihine kadar aralıksız sürdürdüğü bu görevlerin den ei-Melikü'I-Eşref ina! tarafından uzaklaştırıldı. 24 Cemaziyelewel859'da (ı2 Mayıs 1455) müderrislik görevine
iade edildi. 11 Şewal 865'te (20 Temmuz
1461) ei-Melikü'z-Zahir Hoşkadem tara
fından getirildiği kadılkudatlık görevini
20 Şewal veya 20 Zilkade 867 (8 Temmuz
veya 6 Ağustos 1463) tarihine kadar sür
dürdü. 8 Receb 868'de (17 Mart 1464) ye
niden tayin edildiği aynı göreve 13 Cema
ziyelahir 870 (31 Ocak 1466) tarihine kadar devam etti. 12 Cemaziyelahir 871 'de ( 19
Ocak 1467) vefat etti ve imam Şafii'nin türbesi civarında defnedildi. SüyCıtl'nin ifa
desine göre mezhepte müctehid sayılan
Münavl'nin Şafii mezhebinde maruf olan
görüşlere muhalif görüş ve tercihleri bu
lunmaktadır ( Ta~rfrü 'l-istinad, s. 66). Za
hid, mütevazi ve cömert kişiliğiyle tanınan
Münavl'nin borca girerek fakiriere ve ta
lebelere yardımda bulunduğu nakledilir.
Eserleri. 1. ŞerJ:ıu Mu.l]taşari'l-Müzeni. Sehavl, "Sıfatü's-salat"a kadar yapılan
şerhin altı cilt olduğunu söyler ( e?-Zeyl 'ala Refi'l-işr, s. 446) . Z. ljô.şiye 'ald ŞerJ:ıi'lBehce. Abdülgaffar b. Abdülkerlm ei-Kazvlnl'nin fıkha dair el-ljô.vi'ş-şagir'inin Zey
nüddin ibnü'l-Verdl tarafından el-Behcetü'l-verdiyye adıyla nazma çekilmiş şek
line hacası ibnü'l-lraki'nin yazdığı şerhin haşiyesidir. 3.1jô.şiye 'ale 'r-Ravzi'l-ünüf. Abdurrahman b. Abdullah es-Süheyll'nin
siyer kitabı için kaleme aldığı haşiyedir. 4. Tel.l]işu Beg;li'l-mô.'U.n. ibn Hacer ei-As
kalanl'nin taun konusundaki hadisleri top
ladığı Beg;lü'l-mô.'U.n ii fazli'Hô.'U.n adlı eserinin özetidir. TuJ:ıfetü'r-rô.gıbin ii beyani emri't-tava'in adını taşıyan bir nüs
hası Berlin Königlichen Bibliothek'te kayıtlıdır (nr. 6370) . S. el-Fetô.vô.. Müellifin
torun u Zeynelabidln ei-Münavl tarafından
derlenen fetvaları ihtiva eder. Şemseddin es-Sehavl, hocasının rivayet ettiği kırk ha
disi el-İhtimô.m bi-ta.l]rici erba'ine J:ıadi§en min merviyyi ceddinô. şey.l]i'l
İslô.m adıyla tahrk etmiş olup (a.g.e. , s. 462) bir nüshası Berlin Königlichen Bibli
othek'te bulunmaktadır ( nr. ı 51 ı) .
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Tağriberdi. en-Nücümü'z-zahire, VII , 128; XV, 381,424,450,459;XVI, 35,286, 289,292, 353; Sehavi. eçl-Qav'ü'l-lami', X, 254-257; a.mlf .. e?·Zeyl 'a la Ref'i'l-işr (nşr. COde Hilal- M. Ma h-
575
MüNAvT. Yahya b. Muhammed
mGd Subh). Kahire 1966, s. 440-467; SüyGtl, Hüsnü'l-muhadara, ı , 445; a.mıf., Talj:rirü 'l-istinad f1 tefsi~i'l~ictihiid (nşr. Fuad Abdüımün'im Ahmed). İskenderiye 1983, s. 66; Keşfü'?-?Unün, ı , 237, 259, 625-627 , 918; ll, 1635; İbno·ı-imad, Şe?erat, VII, 278, 312; VIII , 34, 46, 50, 52, 116, 134; Ahıwardt, Verzeichnis, ı, 222; ll , 598-599; Brockeımann, GAL, ll , 93; Suppl., ll, 84; Hediyyetü 'l-'arifin, ll , 528; Zirikli. el-A'lam, ll, 167; Kehhilıe. Mu'cemü 'l-mü'elli{in, XIII, 227-
228' Iii MUHsiN KoçAK
MÜNAzARA. ( ö )<>!Mı.J! )
Gerçeğin ortaya çıkarılması için yapılan tartışmaların
L esaslarını inceleyen bilimin adı. _j
Sözlükte "bakmak, düşünmek" anlamın
daki nazar kökünden türeyen ve "karşılıklı olarak bakmak, birlikte düşünmek" milnasına gelen münazara kelimesi, terim olarak gerçeğin bilinmesine yönelik tartışmaların yöntem ve kurallarını araştırıp belirleyen ilmi disiplini ifade eder. Kur'an'da münazara kelimesi geçmemekle birlikte nazar kökünden türeyen bazı fıillerle düşünmenin temel bilgi kaynakları arasında yer aldığına dikkat çekilmiş, fikri tartışma ise cedel kavramı ile ifade edilmiştir. Ayrıca tartışmaların en güzel şekilde yapılması istenmiştir. Muhatabın amacını hedefinden saptırmak, ileri sürmediği bir görüşü isnat edip onu mağlfıp etmeye çalışmak, muarızın kişiliğini küçük düşürücü tavırlar takınmak, kesin delile dayanmadan cedele girişmek, gerçeğin ortaya çıkmasından sonra tartışmayı sürdürmek, hakkı batı! ve batılı hak diye göstermeye çabalamak gibi ilmi ve ahlaki nitelikler taşımayan tartışmalar yerilmiştir. Yine Kur'an' da, gerçeği savunmak amacıyla yapılması emredilen en güzel tartışma için bazı şartlar öngörülmüştür. Tartışmayı uygun zeminde yapmak, kesin delile dayanmak, getirilen açık delili kabul edip tartışmayı bitirmek ve muhataba karşı nazik davranmak bu şartların başlıcalarını oluşturur. Kur'an-ı Kerim peygamberlerle kavimleri arasında geçen tartışmaları da aktarmaktadır. Bu tartışmalarda bir fikrin doğruluğunu kanıtlama veya yanlışlığını gösterme şeklindeki metotlar kullanılmıştır. Bir düşüncenin doğruluğunu ortaya koymak için gözlem ve deney, kıyas ve karşılaştırma yöntemlerinden faydalanılır. Düşüncenin yanlışlığını göstermek için de her şeyden önce iddiaya karşılık delil talep etme. iddianın doğruluğuna dair kanıt isteme, iddianın veya gereğinin ger-
576
çekle çeliştiğini gösterme, ihtimalleri göz önünde bulundurup tartışmaya açma, muarızı şüpheye düşürme, soru-cevap yoluyla ileri sürülen görüşü çürütme, kararlı bir tavır takınıp kesin bir ifade kullanma, muhata bın samimiyetsizliğini ve dolayısıyla
haksızlığını ortaya koymak amacıyla sahte davranış içinde bulunan tarafa müştereken beddua etme (bk. MÜBAHELE), darbımesel ve kıssalar zikretme gibi yöntemlere başvurulur (Yavuz, s. ı ı 3- ı82) .
Münazara disiplini ketarn ve fıkıhta mezhepterin teşekkülüne bağlı olarak oluşmuştur. Farklı itikadl ve fıkhl mezhepleri benimseyen alimler arasında erken dönemlerden itibaren çeşitli meclislerde ve özellikle Abbasller devrinde halifeterin saraylarında hem müslüman alimler hem de müslüman alimlerle yahudi, hıristiyan, Meclisi, mülhid gibi değişik din ve akımlara mensup alimler arasında ilmi tartışmalara girişilmiş (Şevki Dayf, lll , 457-459; Cemil Said, V [ 19731. s. 187-204). bunlardan faydalı sonuçlara ulaşabilmek için tartışma adabı ile kurallarına ihtiyaç duyulmuş ve "ilmü adabi'l-bahs ve'l-münazara" (ilmü'lmünazara) adıyla bir ilim dalı oluşmuştur. Bazı alimierin kullandığı "ilmü'l-cedel" tabiri ise rağbet görmemiştir. Muhtemelen, cedel kavramında sertlik ve muarızı mutlaka mağ!Qp etme gibi İslam ahlakıyla bağdaşmayan bir anlamın bulunmasına karşılık münazaranın beraberce düşünmekle irtibatlı olması bu adın daha çok benimsenmesine vesile olmuştur. Zamanla medrese eğitiminde her öğrencinin bu alanda yazılan bir eseri okuması gelenek halini almıştır. İbn Haldün'un belirttiğine göre cedel ve münazara ilmini konu edinen eserler başlıca iki şekilde telif edilmiştir: Ebü'lUsr Fahrü'l-İslam el-Pezdev'i usulü ile Rükneddin el-Amld1 usulü. Pezdevl münazaranın sadece Kur'an, sünnet, icma ve kıyastan oluşan dini deliliere dayanılarak yapılmasını esas alır ve dini çerçeveyle sınırlı kalmasını ister. Arnldl ise tartışmada dini, felsefi ve mantık'i konularda delil olarak kullanılabilecek her bilgiden yararlanmayı kabul eder. Bu ikinci yöntem, geniş ölçüde akıl yürütme ve her konuda delil getirmeye imkan tanıdığı için daha çok kabul görmüş, ancak mugalata ve safsata türü kıyasların da kullanılmasına yol açması sebebiyle eleştirilmiştir (Mukaddime,
lll , 1068; münazara ilminin fıkha uyarl anı
şı için bk. HİLAF).
Belirlenen ilkelere göre tartışmanın niteliği ve kuralları şöylece özetlenebilir: Bir konuyu tartışan iki kişiden iddia sahibine
"muallil" (sebep bildiren ve cevaplayan kimse). diğerine de "sail" (iddia sahibince öne sürülen fikirleri kontrol edip delile ihtiyaç hissettiren teziere delil isteyen ve soru soran kimse) adı verilir. Tartışan kimse naklettiği bir görüşü kaynağına dayan dırmaya mecburdur. Ancak naklettiği düşüncenin doğruluk veya yanlışlığını ileri sürerse iddia sahibi olur ve tezini kanıtlamakla yükümlüdür. Zira apaçık ve zaruri şekilde bilinerneyen her iddianın delillendirilmesi gerekir. Tartışmada kanıt olarak getirilen kıyasın şekil ve muhteva yönünden doğruluğu zorunludur. Eğer delil şekil bakımından yanlış olursa "mugalata" adını alır ve geçersiz sayılır.
Münazara esnasında bazan sailin, bazan da muallilin başvurduğu hükümlerle ilgili kurallar şunlardır: a) Engelleme (men'): Öne sürülen iddiaya delil isteyerek veya delilin öncüllerine itiraz ederek muarızı reddetmek. b) Delili bozma (nakz): Gösterilen delillerin öncüllerine itiraz etmeden yeni bir delille onu çürütmek. c) iddiaya karşı koyma (muaraza): Öne sürülen iddianın zıddının doğruluğunu kanıtlamak suretiyle doğrudan doğruya iddiayı çürütmek. Sail, delili bozma veya iddiaya karşı koyma şıklarından biriyle hareket etmek istediği takdirde muallil konumuna gelir, muallil de sililin yerini alır. Sözü edilen üç kuralın her birinde sail ve muallilin çeşitli görevleri mevcut olup bunlar klasik münazara kitaplarında sayılmaktadır (Yavuz, s. 21-31). Bir iddianın reddedilmesi onun yanlışlığını göstermekten çok iddiada kapalılık bulunduğuna işaret eder, delilin bozulması ise onun yanlışlığını gösterir. Bu sebeple mukabil bir delille bozulan delilin yanlışlığına hükmedilir. Ancak delilin yanlış olması ilgili iddianın yanlışlığını gerektirmez, sadece iddia o delille kanıtlanmamış sayılır ve başka bir delile ihtiyaç duyulur. İtirazların en zayıfı engelleme ise de gerçeğin ortaya çıkmasına daha çok katkıda bulunduğundan en yararlı itiraz sayılır (Taşköprizilde , Adabü '1-baf,ı.ş, s. 2-10:
Ahmed Cevdet Paşa, s. 9-46).
Kavramlarla ilgili tartışma kuralları "tanım" ve "bölme" kısımlarında incelenir. "Bir kavramın karakteristik kapsamını belirleyen zihin işlemleri" demek olan tanıma ancak tanımın eksik olduğu ve yabancı unsurlar içerdiği iddiasıyla itiraz edilebilir. Bir bütünün parçalara bölünmesi halinde bölmenin tam olmadığı veya bölmeye dahil unsurların dışarıda bırakıldığı ileri sürülerek karşı çıkılabilir. Bölmeyi yapan kimse bunları cevaplandırmakla yükümlüdür