Upload
others
View
5
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
MUHAMMED ALİ es-SÂBUNİ’NİN SAFVETÜ’T-TEFASİR ADLI
ESERİNDE YAHUDİLİK
Mürşide AKOĞLAN
1530206035
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMAN
Dr. Öğr. Üyesi Azize UYGUN
ISPARTA-2019
ii
TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI
iii
T.C.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
YEMİN METNİ
Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “Muhammed Ali es- Sâbuni’nin Sâfvetü’t Tefâsir Adlı
Eserinde Yahudilik Kavramı” adlı çalışmanın, tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadar
ki bütün süreçlerde bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma
başvurulmaksızın yazıldığını ve yararlandığım eserlerin Bibliyografya’da gösterilenlerden
oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve onurumla beyan ederim.
Mürşide AKOĞLAN
14.06.2019
iv
(Akoğlan, Mürşide; Muhammed Ali es-Sâbuni’nin Sâfvetü’t Tefâsir Adlı Eserinde
Yahudilik, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2019)
ÖZET
Çalışmamızın konusu, modern dönemde yazılmış tefsirler arasında büyük bir
üne kavuşmuş olan Muhammed Ali es- Sâbuni’nin Safvetü’t Tefasir isimli tefsirinde
Yahudilik ve Yahudiler hakkındaki düşünce, yorum ve değerlendirmelerini
kapsamaktadır.
Sâbuni’nin hayatı, eserleri, ilmi kişiliği ve tefsiri hakkında genel bilgiler
verildikten sonra Sâbuni’nin Yahudilik Tarihi ile ilgili verdiği bilgiler Dinler Tarihi
kaynakları açısından değerlendirilmiştir. Yahudilik konusunu incelerken 1995 yılı
basımlı Sâfvetü’t Tefâsir adlı eserinden faydalandık.
Sâbuni, birçok tefsir kitabından faydalanarak günümüz çağına hitap edecek
bir tefsir meydana getirmiş ve bu esere "Tefsirlerin Özü" anlamına gelen "Sâfvetü't-
Tefâsir" adını vermiştir.
Tezimizde Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat hakkında karşılaştırmalı olarak
bilgiler verilmiş ve Sâfvetü’t Tefâsir eserinden Tevrat'ın mahiyeti, Yahudilik
kültüründeki yeri, Kur'an-ı Kerim'de Tevrat'ın ilahiliği ile ilgili konular işlenmiştir.
Müslüman ve Yahudi dünyasında Tevrat ile ilgili yapılan tartışma konularına ayrıca
yer verilmiştir.
Çalışmamızda, Yahudiliğin inanç esasları, eleştirilen yönleri ve karakterleri
mukayeseli olarak Dinler Tarihi ve Yahudiler açısından incelenmiş ve Sâbuni’nin
eserinde ele aldığı kaynaklara ulaşılmaya çalışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Sâbuni, Yahudilik, Sâfvetü’t Tefâsir, İsrailoğulları, Tevrat.
v
(Akoğlan, Mürşide; Judaism in Muhammed Ali’s es-Sâbuni Sâfvetü’t Tefasir, Master
Thesis, Isparta, 2019)
ABSTRACT
The topic of this thesis is to analyse and understand Muhammed Ali es-
Sabuni’s thoughts, comments and conclusions about Jews and Judaism in his
exegesis of the Quran, Safvetü’t Tefasir, which has gained recognition.
After giving an overview of Sâbuni's life, his works, his scientific background
and his commentary, we will analyse his conclusions on Jewish history using
religious historical sources.
Sâbuni has been able to put together commentary which speaks to todays
generation and has given it the name “Sâfvetü’t-Tefâsir” which means “Summary of
the commentaries (exegeses).”
This thesis will also provide a comparative analysis based on the Jewish holy
book the Torah and cover topics such as the nature of the Torah in Sâbuni’s
commentary, Jewish culture and its divinity in the Quran. It will also cover
discussions related to the Torah in the Muslim and Jewish world.
Principles of Judaism, criticised aspects of Judaism and the character of the
Jewish people will also be analysed from the point of a religious history and Jewish
perspective as well as using the sources Sâbuni has based his work on.
Keywords: Sâbuni, Judaism, Sâfvetü’t Tefâsir, Jewish people, Torah
vi
İÇİNDEKİLER
TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI .................................................................... ii
YEMİN METNİ ........................................................................................................ iii
ÖZET.......................................................................................................................... iv
ABSTRACT ................................................................................................................ v
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vi
KISALTMALAR ...................................................................................................... ix
ÖN SÖZ ....................................................................................................................... x
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
A- ARAŞTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMİ ..................................................... 1
B- ARAŞTIRMANIN AMACI .............................................................................. 1
C- ARAŞTIRMANIN METODU .......................................................................... 2
D- ARAŞTIRMANIN İÇERİĞİ ............................................................................ 2
E- ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI ................................................................ 2
BİRİNCİ BÖLÜM
MUHAMMED ALİ ES- SABUNİ’NİN HAYATI VE ESERLERİ
1.1. HAYATI ........................................................................................................... 4
1.1.1. Doğumu ve Çocukluğu ............................................................................... 4
1.1.2. Sabuni’nin İlmi ........................................................................................... 4
1.1.3. Hocaları ....................................................................................................... 7
1.1.4. Diğer Bilimsel Faaliyetleri ......................................................................... 8
1.2. SABUNİ’NİN ESERLERİ .............................................................................. 8
1.2.1. Kur’an İlimleri ve Tefsir Alanındaki Eserler .............................................. 9
1.2.2. Tahkik ve İhtisarları .................................................................................. 13
1.2.3. Diğer İlim Sahasındaki Eserleri ................................................................ 14
1.2.3.1. Fıkıh İlmine Dair Eserleri .................................................................. 15
1.2.3.2. Hadis İlmine Dair Eserleri ................................................................. 16
1.2.3.3. Kelam İlmine Dair Eserleri ................................................................ 17
1.2.3.4. Tasavvuf İlmine Dair Eserleri ............................................................ 17
1.3. SABUNİ’NİN SAFVETÜ’T-TEFASİR ADLI ESERİ ............................... 17
1.3.1. Safvetü’t-Tefasir Hakkında Genel Bilgi ................................................... 17
1.3.2. Yazılış Amacı ........................................................................................... 18
1.3.3. Özellikleri ................................................................................................. 19
vii
1.3.4. Kaynakları ................................................................................................. 20
İKİNCİ BÖLÜM
SABUNİ TEFSİRİNDE YAHUDİLİK TARİHİ
2.1. YAHUDİ KELİMESİNİN MENŞEİ VE YAHUDİLİK ............................ 21
2.1.1. Yahudi Kelimesinin Menşei ..................................................................... 21
2.1.2. Yahudilik Hakkında Genel Bilgi .............................................................. 24
2.1.3. Sâfvetü’t Tefâsir’de Yahudiliğin İsimlendirilmesi ................................... 27
2.2. YAHUDİLERİN GEÇİRDİĞİ DÖNEMLER ............................................ 29
2.2.1. Hz. İbrahim Zamanından Mısır’a Gittikleri Dönem ................................. 29
2.2.2. Mısır'dan Çıkış ve Krallığın Kurulmasına Kadar Geçen Dönem ............. 38
2.2.2.1. Tevrat’ta Hz. Musa ve On Emir ......................................................... 39
2.2.2.2. Kur’an’da ve Sâbuni Tefsirinde On Emir .......................................... 42
2.2.2.3. Hâkimler Devri ................................................................................... 50
2.2.3. Krallıkların Kurulması ile I. Mabed’in Yıkılması Arasındaki Dönem ..... 52
2.2.4. Babil Esaretinden II. Mabed'in Yıkılmasına Kadar Geçen Dönem .......... 55
2.2.5. II. Mabed’in Yıkılmasından Günümüze Kadar Olan Dönem ................... 59
2.2.6. Safvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudiliğin Tarihçesi ....................................... 60
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SABUNİ TEFSİRİNDE YAHUDİLİK İNANÇ ESASLARI VE YAHUDİLİĞİN
DİĞER ÖZELLİKLERİ
3.1. YAHUDİLİĞİN İNANÇ ESASLARI .......................................................... 70
3.1.1. Tanrı Anlayışı ........................................................................................... 72
3.1.1.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Tanrı İnancının Yorumları ..... 73
3.1.2. Peygamber İnancı ..................................................................................... 75
3.1.2.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Peygamber İnancı ................... 77
3.1.2.2. Hz. Muhammed’e Karşı Tutumları .................................................... 78
3.1.3. Kitap İnancı .............................................................................................. 80
3.1.3.1. Tevrat’ın İsimleri ............................................................................... 83
3.1.3.2. Kur’an’ı Kerim’de Tevrat .................................................................. 83
3.1.3.3. Tevrat İle İlgili Tartışmalar ................................................................ 86
3.1.3.4. Tevrat’ın Vahiy Şekli Meselesi .......................................................... 88
3.1.3.5. Tevrat’ın Tahrifi Meselesi .................................................................. 89
3.1.3.6. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Kitap İnancı ............................ 92
3.1.4. Mesih İnancı ............................................................................................. 94
viii
3.1.4.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Mesih İnancı ........................... 96
3.1.5. Ahiret İnancı ............................................................................................. 96
3.1.5.1. Safvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Ahiret İnancı ........................... 99
3.1.6. Melek İnancı ........................................................................................... 101
3.1.6.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikteki Melek İnancı ..................... 102
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SABUNİ TEFSİRİNE GÖRE YAHUDİLİKTE İBADETLER VE DİĞER
KAVRAMLAR
4.1. YAHUDİLİK İNANCINDA İBADET ....................................................... 104
4.1.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte İbadet .......................................... 107
4.2. YAHUDİLİKTE YİYECEK VE İÇECEKLER ....................................... 108
4.2.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Yiyecek Ve İçecek ...................... 109
4.3 YAHUDİLİKTE SEÇİLMİŞLİK ANLAYIŞI ........................................... 112
4.3.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Seçilmişlik Anlayışı .................... 114
4.4. YAHUDİLİKTE ANTLAŞMA VE ANTLAŞMAYI BOZMALARI ..... 115
4.5. SÂFVETÜ’T TEFÂSİR’E GÖRE YAHUDİLERİN AHLAKİ AÇIDAN
ELEŞTİRİLEN KARAKTERLERİ ................................................................. 117
4.5.1. Yahudilerin Fesatlıkları ve Bozgunlukları .............................................. 117
4.5.2. Yahudilerin Nimetlere Karşı Nankörlükleri ........................................... 118
4.5.3. Yahudilerin Kibirli Olmaları .................................................................. 119
4.5.4. Yahudilerin Kıskançlıkları ...................................................................... 120
4.5.5. Yahudilerin Yalancılıkları ve İftiraları ................................................... 121
4.5.6. Yahudilerin İnatçılığı .............................................................................. 121
4.5.7. Yahudilerin Cimriliği .............................................................................. 122
4.5.8. Yahudilerin Hayata Düşkünlüğü ............................................................ 123
SONUÇ .................................................................................................................... 124
BİBLİYOGRAFYA ............................................................................................... 128
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................ 134
ix
KISALTMALAR
a.g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen makale
Ans. : Ansiklopedisi
a.s. : Aleyhisselam
b. : İbn
Bkz. : Bakınız
c. : Cilt
C.Ü. : Cumhuriyet Üniversitesi
Çev. : Çeviren
D.İ.A. : Diyanet İslam Ansiklopedisi
D.İ.B. : Diyanet İşleri Başkanlığı
h. : Hicrî
Hz. : Hazreti
M. : Miladî
Md. : Maddesi
M.E.B. : Milli Eğitim Bakanlığı
M.Ö. : Milattan Önce
M.S. : Milattan Sonra
ö. :Ölüm
s. : Sayfa
S. : Sayı
S.İ.Ü. : Sütçü İmam Üniversitesi
S.Ü. : Selçuk Üniversitesi
T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı
Thk. : Tahkik eden
Tsz. : Tarih yok
T.T.K. : Türk Tarih Kurumu
vb. : Ve benzeri
vd. : Ve diğerleri
Yay. : Yayınları
y.y. : Yayın yok
yy. : Yüz yıl
x
ÖN SÖZ
İnsana büyük ehemmiyet veren ve onu yeryüzünde halife olarak yaratan Yüce
Allah, geçmiş milletlerden bahsederek ve peygamberlerin kıssalarına sık sık yer
vererek insanların doğru yolu bulması ve gerçek mutluluğa ulaşmasını istemiştir. Bu
nedenle vahyettiği ayetlerini açıklamaları için nebi ve resul göndermiştir. Hz.
Muhammed (s.a.v.) Kur’ân’ın ilk müfessiri olup yolumuza ışık olmuştur.
Bu çalışmamızda da günümüzün modern müfessirlerinden olan ilmi ve fikri
yönden İslamiyet’i yeniden yorumlayarak çağımızdaki Müslümanlara yeni ufuklar
açmaya çalışan, sade bir dil kullanarak okuyucuları gereksiz bilgilerden uzak tutmuş
Muhammed Ali es-Sâbuni’nin Sâfvetü’t Tefâsir adlı eserinde “Yahudilik” konusu ele
alınarak incelenmeye çalışılmıştır.
Çalışmamız giriş ve dört bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde
çalışmamızın temel kaynağı olan Sabuni’nin hayatı ve eserlerinden bahsederek onun
yaptığı çalışmalar ve yazdığı eserlerle çağımıza ışık olduğunu görmekteyiz. İkinci
bölümde Yahudi isminin menşei, evrensel ve ilahi kaynaklı olan Yahudilik, dünyanın
her yerine yayılmasını, tarihsel süreç içerisinde yaşadıkları sürgün ve eziyetlerle
karşılaşmasını ele aldık. Üçüncü bölümde, Yahudilerin inanç esaslarını, Tevrat'ın
mahiyeti, bölümleri, isimleri, Yahudi inancındaki yeri, Kur'an-ı Kerim'de Tevrat'ın
tahrifi ile ilgili konulara açıklık getirmeye çalıştık. Bu bağlamda hem Müslüman hem
Yahudi dünyasında Tevrat ile ilgili yapılan tartışma konularına yer verdik. Özellikle
Tevrat'ın hangi peygambere indirildiği, indirildiği zaman ve vahiy şekli meselesi,
Tevrat'ın tahrifi ve nesih meselesini ele almaya çalıştık. Dördüncü bölümde
Yahudiliğin ibadetleri ve Sabuni’nin Yahudileri ahlaki açıdan eleştirilerini ele alarak
Sabuni’nin görüşlerine yer verdik.
Bu çalışmamın benim bu alanda yetişmem için bir basamak olmasını temenni
ederek öncelikle tez konusunu seçiminden tezin bitimine kadar her türlü desteği ile
yoğun çalışmaları arasında yanına her gittiğimde bana vakit ayıran hocam Dr. Öğr.
Üyesi Azize Uygun’a teşekkür ederim. Doğruluk ve fazileti ile kendilerine borçlu
olduğum annem ve abilerime ve bu zorlu yolculukta desteğini hiçbir zaman
esirgemeyen sevgili yol arkadaşım eşime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Mürşide AKOĞLAN
Isparta - 2019
1
GİRİŞ
A- ARAŞTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMİ
Muhammed Ali es Sâbuni’nin Safvetü’t Tefâsir adlı tefsiri, çağdaş bir tefsir
olması sebebiyle Müslümanlar arasında hızla yayılmış bir tefsir olmuştur. Bu eser
Müslümanlar arasında önemli bir kesim tarafından sadece bir tefsir kitabı olarak
değil, aynı zamanda bir eğitim metodu olarak kabul edilmiştir.
Her asırda müfessirlerimize ihtiyacımız olduğu gibi, çağdaş müfessirlere bu
asırda da ihtiyaç vardır. Ne yazık ki çağdaş müfessirlerimiz yeterince bilinmemekte,
ancak kendi çevrelerince bilinmektedirler. Oysa yolumuzun aydınlanması, insanlık
açısından çok önemlidir.
Biz de bu çalışmamızda çağdaş müfessirimiz olan Şeyh Sâbuni’yi ve
Yahudilik ile ilgili görüşleri Dinler Tarihi ilmi açısından değerlendirerek tespit
etmeye çalıştık. Çalışmamızda Yahudilik hakkında bilgi verirken Müslümanlar
arasında hızlıca yayılmış ve ün kazanmış olan Sâfvetü’t Tefâsir adlı eserin müfessiri
Sâbuni’nin bu konu hakkında görüşlerine yer vereceğiz.
B- ARAŞTIRMANIN AMACI
Çalışmamızda Sâfvetü't Tefâsir adlı eseri ve özellikle Yahudilik ile ilgili
ayetleri değerlendirmeye amaçladık. Asrın müfessiri olan Muhammed Ali es-
Sâbuni’nin Safvetü’t Tefasir adlı eseri ile ilgili birçok konunun ele alınıp
araştırılmasına rağmen ilahi dinlerden olan Yahudilik düşüncesi henüz araştırılmamış
olup ilk örneğini teşkil edeceğiz ve değerlendirmelerini tespit edeceğiz.
Bu çalışmamızda Yahudiler ve Müslümanlar arasında tartışmalara sebep olan
belli başlı konuları aktarırken aynı zamanda bu konuları Yahudiler açısından da
değerlendirdik. Bunu yaparken geniş Yahudi kültürüne ait eserler yerine konuyla
ilgili Tevrat’ta yer alan bilgilere yer vermeye gayret ettik. Sâbuni’nin görüşlerine de
yer vererek Yahudilik hakkında ilmi ufkumuzu genişletmeyi hedefledik.
2
C- ARAŞTIRMANIN METODU
Sâfvetü’t Tefâsir’in müfessiri olan Sâbuni’nin Yahudilik ile ilgili
değerlendirmelerini tespit etmeye çalıştığımız tezimizde, öncelikle deskriptif
(tanımlayıcı) ve karşılaştırmalı metod kullanılmıştır. Araştırmanın ana kaynağı olan
Sâfvetü’t Tefâsir adlı eseri baştan sona taradık. Konuyla ilgili ayetlerde farklı eserleri
inceleyerek ilk olarak Yahudi ve İslam kaynaklarındaki görüşlere, daha sonra da
müfessirimizin yorum ve açıklamalarına yer verdik. Sabuni’nin Yahudilik üzerine
yapmış olduğu açıklamalar üzerine değerlendirmelerde bulunarak gerektiğinde farklı
görüşlere yer verdik. Çalışmamızda Karşılaştırmalı Dinler Tarihi metodunu
kullanmaya özen gösterdik.
D- ARAŞTIRMANIN İÇERİĞİ
Çalışmamız giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
Muhammed Ali es-Sâbuni’nin hayatı, eserleri, ilmi kişiliği ve aldığı tenkitler
karşısındaki tutumu ele alınmıştır.
İkinci bölümde, tefsirde yer alan Yahudi kelimesinin menşei, Yahudilerin
geçirdiği dönemler ve Hz. Musa’nın doğumu, ailesi, çocukluğu, peygamberliği,
vefatı, konuları ele alınmıştır.
Üçüncü bölümde, Yahudiliğin inanç esasları ve Tevrat ile ilgili tartışmalar
değerlendirilmiştir.
Dördüncü bölümde, Yahudilikte ibadetler, Yahudilerin ahlaki açıdan
eleştirilen yönleri ve özellikle seçilmişlik anlayışı hem İslâmi açıdan hem de Yahudi
inancına göre değerlendirilmiş ve ortaya konulmaya çalışılmıştır.
E- ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI
Araştırmanın ana kaynağı konumunda olan “Safvetü’t Tefâsir” tefsirinin
Türkçe tercümesi baştan sona taranmış, sonrasında Yahudilik ile ilgili ayetler ve
yorumlar belli başlıklar altında incelenmiştir. Sâbuni’nin de tefsirinde kullandığı
metot gereği, konular incelenirken, öncelikle konuyla ilgili ayetlere, ardından
3
Sâbuni’nin yorumlarına ve açıklamalarına yer verilmiştir. Daha sonra ele aldığımız
konular Dinler Tarihi kaynakları açısından değerlendirilmiştir.
Safvetü’t Tefâsir adlı eseri Ensar Neşriyyat Yayınevi öncülüğünde 1995
yılında Sadrettin Gümüş ve Nedim Yılmaz tarafından yedi cilt halinde tercüme
edilmiştir. Çalışmada bu eserden yararlanılmıştır. İkinci kaynak olarak ise konu ile
ilgili ansiklopedi maddeleri, sözlükler, kitaplar ilmi makaleler ve tezler
kullanılmıştır.
Sâbuni Yahudilik ile ilgili ayetleri tefsir ederken; Tâberi’nin Camiü’l-Beyan
an Te’vil-i Ayi’l-Kur’an’ı, Zemahşeri’nin el-Keşşaf an Hakaiki Ğavamidi’t-Tenzil’i,
Kurtubi’nin el-Cami’li Ahkami’l-Kur’an’ı, İbn Kesir’in Tefsirü’l-Kur’an’il-Azim’i,
Ebu Hayyan’ın el-Bahrü’l-Muhit’i, Râzî, Beyzâvî, el-Bahru'l-Muhît, et-Teshîl,
Celâleyn, Ebussuûd, Alusî ve Kâsîmî’ gibi önemli müfessirlerden ve kitaplarından
faydalanmıştır.
Tezimizi hazırlarken Sâfvetü’t Tefâsir ile ilgili çalışmalardan da faydalandık.
Sâfvetü’t Tefâsir ile ilgili yazılmış yüksek lisans tezlerini bir araya getirdik.
Bunlardan bazıları; Musa Demir’in; “Safvetu’t-Tefâsîr’de Belâgat Uygulamaları”,
İbrahim Demir’in; “Muhammed Ali es-Sâbûnî ve Tefsir Metodu” ve Yahya
Solmaz’ın; “Tefsîrin Oluşumunda Ulûmü’l-Kur’ân’ın Yeri -Medârikü’t-Tenzîl ve
Safvetü’t-Tefâsîr Örneği” adlı tez çalışmalarıdır. Ayrıca Yahudilik ile ilgili kitapları
araştırıp konu başlıklarımız açısından değerlendirdik ve Yahudilik ile ilgili ayrıca
diğer tez kaynaklarından da yararlandık. Bunlardan bazıları; İbrahim Ethem
Aydın’ın; “Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın “Hak Dini Kur'an Dili” Adlı
Eserinde Yahudilikle İlgili Bilgilerin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi”,
Hülya Taner’in; “Kur’an Yolu Tefsiri”n de Yahudilik İle İlgili Bilgilerin Dinler
Tarihi Açısından Değerlendirilmesi” adlı tez çalışmalarıdır.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
MUHAMMED ALİ ES- SABUNİ’NİN HAYATI VE ESERLERİ
1.1. HAYATI
1.1.1. Doğumu ve Çocukluğu
Büyük Âlim Şeyh Cemil’in oğlu olan ve asrımızın tanınmış büyük
âlimlerinden Muhammed Ali es Sabuni hicri 1348(M. 1930) yılında Suriye’nin
Halep şehrinde gözlerini dünyaya açmıştır. Asıl ismi Muhammed Ali olup babası’nın
sabun ticareti yapması dolayısı ile bu lakap verilmiştir.1
1.1.2. Sabuni’nin İlmi
Ahmed Muhammed Ali es-Sâbuni; bir âlim’in oğludur. Babasının bütün
derslerine katılmıştır.2 Babası Şeyh Cemil, Halep şehrinin büyük ulemalarından olup
hem takvasıyla hem de ilmiyle tanınır. Emevi camisinde mevki sahibi olan Şeyh
Cemil maddi imkânları güç olmasına rağmen evlatlarının eğitimi için elinden gelen
tüm çabayı sarf etmiştir. Annesi de bir o kadar ehl-i takva sahibi şahsiyeti ve
doğruluğuyla bilinmektedir. Küçük yaştan itibaren Arapça, faraiz (miras) ve diğer
ilimleri başta babası olmak üzere birçok Suriye ulemalarından tahsile başlamış ve
ilim meclislerine katılarak ilmini genişletmiştir.3
İlkokulu tamamladıktan sonra ticaret okuluna gitmiştir. Oradan birincilik ile
mezun olacakken okulun işleyişi faiz ile olduğu için okuldan ayrılmıştır.4 Sâbuni
1 İbrahim Demir, “Muhammed Ali es-Sabûnî ve Tefsir Metodu”, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi) Ankara, 2000, s.13. 2 Musa Demir, “Safvetu’t Tefâsirde Belâgât Uygulamaları”, Şırnak Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Şırnak, 2015, s. 4. 3 Demir, 2000, s. 13.
4 Demir, 2015, s. 3.
5
ilme olan açlığı ile dini ve pozitif ilimleri ele alan Hüsreviyye İlahiyat Lisesi
öğrencisi olmuş ve derece ile de mezun olmuştur.5
Suriye Vakıflar Bakanlığı’nın verdiği destek ile tahsiline El-Ezher
Üniversitesi’nde devam edip 1952 yılında en iyi derece ile mezun olmuştur. Halep
şehrinde birincilik, Suriye genelinde ikincilik elde ederek diplomasını derece ile
almaya hak kazanmıştır. Master’ını 1954 yılında tamamladıktan sonra Suriye’ye geri
dönüş yapıp orada genel liseler, devlet okulları ve bazı dini okullarda “din eğitimi”
dersleri vermiştir. Daha sonra Mekke-i Mükerreme’de ki İlahiyat Fakültesinde görev
alarak orada öğretim görevlisi olmuştur. 1962 yılında Hicaz’a giderek 25 yıl boyunca
tefsir ve hadis profesörlüğü yapmıştır. Mekke-i Mükerreme Ümmü-l Kura
Üniversitesi’nde “İlmi Araştırmalar ve İslam Kültürünü İhya” merkezinde yeni bir
göreve atanmış ve birçok öğrenci yetiştirmiştir. 6
Bu öğrencilerinden en önemlileri şunlardır:
Salih b. Hamid: Mescid-i Harâm imamı ve aynı zamanda Suudi Arabistan
şura Meclis Başkanı.
Ahmed Hamid: Suudi Arabistan Ummu‟l Kurrâ Üniversitesinde doktor.
Raşid Râcih: Suudi Arabistan Ummu‟l Kurrâ Üniversitesinde Müdür.
Usâme Hayyat: Mescid-i Haram İmamı.
Akrabaları dünyevi kaygılarından ötürü onu bir mühendis, tüccar veya hâkim
yapmak istemesine rağmen Sabuni’nin gönlü hep şer-i ilimlerden yanadır. Akrabaları
bu davadan vazgeçirmek için ellerinden gelen tüm çabaları sarf etmiş, hatta onun
fakir kalıp ömrünü ölü yıkamakla geçebileceği ihtimalini bile dile getirmişlerdir.
İlk olarak 16 yaşında minbere çıkan Sâbuni, babası Şeyh Cemil tarafından
zaman zaman minbere çıkartılmıştır. 17 yaşında ise evlenmek istediğini dile
5 Yahya Solmaz, “Tefsîrin Oluşumunda Ulûmü’l-Kur’ân’ın Yeri Medârikü’t-Tenzîl ve Safvetü’t-
Tefâsîr Örneği”, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Kayseri, 2014, s. 37. 6 Arslan Karaoğlan, “Konyalı Mehmed Vehbi Efendi’nin “Ahkâm-ı Kur’âniye” ve “ Muhammed Ali
es-Sâbûnî’nin “Revâiu’l-Beyan” Adlı Eserinin Mukayesesi”, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri, 2011, s. 152.
6
getirmesi ile beraber şair olan abisi Ziyauddin’den önce dünya evine hocası
sayesinde girmiştir.7
Son nefesine kadar doğrudan ayrılmamış, katıldığı konferanslarda açık
sözlülüğü ve cesaretiyle tanınmıştır. Şöyle ki Selefilerin mezhep taassubuyla ön
gördükleri bazı fikirleri onaylamadığını dile getirmiş ve bu yüzden birçok sorun ve
zorluklarla karşı karşıya gelmiştir. Bu sıkıntılara dayanamayıp istifa ettiği olaydan
ise şöyle bahsedilir: Şeyh Muhammed Ali Sabuni, Afganistan-Rusya Savaşı
yıllarında, davet edildiği ilmî bir konferansa teşvik etmek üzere Kuveyt’e gider. O
konferansta konuşmacıların “Afgan mücahitlerinin Eş’arî ve Matüridî mezhebine
bağlı olmalarını sebep göstererek onlara zekât verilmemesi gerektiğini” ifade eden
söylemlerini işitir. Bu konuşmalara tepki olarak Eş’arî ve Matüridî âlimlerini
savunmak için bu iki mezhebin hakikatini açıklayan Şeriat Nazarında Ehl-i Sünnet
ve’l-Cemaat Akidesi başlığı altında dört makale kaleme alır. Bunun üzerine yıllarca
eğitim görüp kendisini bu davaya adamış olan Sâbûnî’nin, Ehl’i-Sünnet ve’l-Cemaat
akidesinden çıktığı ve dalalete düştüğü iddia edilerek şahsına tenkit mahiyetinde
risaleler yazılmaya başlanır. Nitekim Sâbuni’yi eleştirmek için Bekir b. Abdullah
Ebû Zeyd, Kitabü’t Ta’lîm isimli eser yazar ve Sâbûnî de cevap olarak et Tebsir
bimâ fî Kitabi’t-Ta’lîm mine’t-Tezvîr Nakdün İlmiyyün li Kitabi’t-Ta’lîm li Dr. Ebi
Zeyd isimli eseri yazmıştır. Ayrıca Muhammed Zeyno, Risaletü’t-Tenbihât isimli
Eseri ile Safvetü’t-Tefâsir’i tenkit etmiş, Sâbûnî de ona Keşfü’l-İftiraât fî Risaleti
Tenbihât Havle Kitabi Safveti’t-Tefâsir çalışmasıyla reddiye yazmıştır. Nitekim
yıllarını bu yolda harcayan emek emek ilim deryasını genişleten Sabuni son olarak
kendi talebelerinden oluşan mahkeme karşısına çıkmış ve onlara davasından Hz.
Peygamberi örnek alarak vazgeçmeyeceğini dile getirmiştir. Gördüğü eza ve cefalara
daha fazla dayanamayıp 25 yıl öğretim üyeliği yaptığı Melik Abdülaziz
Üniversitesinden istifa etmek durumunda kalmıştır.8
Sâbuni bütün Avrupa ve yakın beldeleri gezerek İslam’a davet etmiştir.
Bunlardan biri; Kuveytli esirlerin, hürriyetleri için katıldığı bir konferansta İslam
âlimlerinin çağımızın hâkimlerinden korkmaması gerektiğini dile getirmiş hatta
7 Demir, 2000, s. 14.
8 Solmaz, a.g.t., s. 38.
7
Müslümanların bulunduğu sıkıntılı dönemlerinden kurtulması için İslam’ın
hâkimliğine başvurulması gerektiğini söylemiştir.9
İslam dünyasında faiz bankalarının ve faizin Körfez bölgesinde gün geçtikçe
yayılmasından ötürü Muhammed Ali es Sâbuni, Körfez savaşlarının bize bir ilahi
mesaj olduğu kanaatindedir.10
Ayrıca devlet başkanlarına da bir mesajı vardır; din ve siyasetin bir bütün
olup ayrılamayacağını, eğer ayrılırsa İslam ümmetinin ve ülkelerinin yok olmasına
sebep olacağını açıklamıştır.11
Muhammed Ali es-Sâbuni, İslam’a sağlamış olduğu katkılarından dolayı 19
Ekim 2007’de “Dubai Uluslararası Kur'an-ı Kerim” ödülüne layık görülmüş ve
1996 yılından itibaren verilen bu ödülü, Şeyh eş-Şaravi, Zeğlul en-Naccar, Yusuf el-
Kardavi ve İzzet Aliye Begoviç gibi ünlü düşünürler de almaya hak kazanmıştır.12
1.1.3. Hocaları
İlk eğitiminin temellerini babası Şeyh Muhammed’den alan Sabuni daha
sonra Halep şehrinin büyük alimlerinden ders alarak ilmini artırmıştır. Sabuni’nin
önemli hocalarından bazıları şunlardır:
Şeyh Muhammed Necîb Serrâc: Tefsîr ve Hadîs hocası.
Şeyh Ahmed eş-Şemma: Fıkıh hocası
Şeyh Muhammed Saîd el-İdlibi: En büyük hocası.
Şeyh Muhammed Rağib et-Tebbah: Tarih hocası.
Şeyh Muhammed Necib Hayyat: es-Sabuni, hafızlığını, kurra olan bu hocası
ile yapmıştır.13
9 Demir, 2015, s. 5.
10 Demir, 2000, s. 16.
11 Demir, 2015, s. 3.
12 Demir, 2015, s. 5.
13 Demir, 2015, s. 3.
8
1.1.4. Diğer Bilimsel Faaliyetleri
Şeyh Sâbuni hayatının çoğunu yazarak ve Kur’an okuyarak geçirmiştir. Öyle
ki eşi şaka ile karışık ona; “3 kuması olsa onun bu kitapları kadar zoruna
gitmeyeceğini” dile getirdiği cümlesinden ailesine bile zaman ayıramadığını
görmekteyiz. Mescid-i Haram’da günde iki kez yaptığı Kur’an hıfzının birincisini
eski hafız öğrencisi ile sabah namazından sonra, ikincisini ise hafız arkadaşı ile
birlikte akşam ile yatsı arasında yapardı. 14
Eserlerinin yanı sıra televizyon, radyo gibi birçok iletişim aracı etkinliklerinin
yanı sıra makaleleri de vardır. Televizyonda ki yayınları yaklaşık 600 tanedir.15
Safvetü't-Tefasir ve Muhtasaru’t-Taberiye’ye yazdığı önsözünde isminden
önce kullandığı şu ifade ile alçakgönüllülüğünü görmekteyiz: “Ketebehu el-Fakir ila
Afvi Rabbihi Muhammed Ali es-Sabuni. Bu eseri, Rabbi'nin affına muhtaç
Muhammed Ali Sabuni yazmıştır.”16
1.2. SABUNİ’NİN ESERLERİ
Muhammed Ali es-Sâbuni tüm eserlerini Arapça yazmakla beraber Te'lif
türünden kaleme almış olduğu birden çok eseri olup literatür eserlerden bir kısmına
yaptığı Tahkik ve ihtisar türünden eserleri de mevcuttur. Sabuni'nin “Safvetü't-
Tefasir” gibi eseri akıcı bir üslup ile hazırlanmıştır. Eserleri Türkçe, Malayca ve
Urduca başta olmak üzere birçok dillere çevrilmiştir.17
14
Demir, 2000, s. 17. 15
Demir, 2000, s. 18. 16
Karaoğlan, a.g.t., s. 153. 17
Abdullah Özüçalışır, “Muhammed Ali es-Sâbuni’nin “Safvetü’t Tefâsir” Adlı Tefsirinde Beyan,
Meani ve Bedi –Fatiha ve Bakara Sureleri-”, Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Diyarbakır, 2011, s. 5.
9
Muhammed Ali es-Sabuni'nin telif, tahkik ve neşrettiği eserleri hakkında kısa
bilgiler:
1.2.1. Kur’an İlimleri ve Tefsir Alanındaki Eserler
a. Safvetü’t-Tefasir (Tezimize konu olan eseridir.)
b. Revai’ül- Beyan Fi Tefsir-i Ayati-l Ahkam min el-Kur’an:
Eser iki ciltten oluşmakta olup Mekke’de İslam Hukuk Fakültesi'nde ders
kitabı olarak okutulmuştur. Bu fakülte öğrencilerine verilen derslerin bir araya
getirilmesinden meydana gelmiş bir tefsirdir. Sure tertibi sırasına göre yazılmıştır.
Bu ahkâm tefsirinin en önemli özellikleri: Metodolojisinin kendine has olması ve
geçmiş Fıkhi Tefsirlerin bir özeti halinde olması, tertip, tanzim, takdim, tefsir ve
tahlillerinde kendine ait özel niteliklerinin bulunması, ayrıca her muhadaranın kendi
içinde belli başlıklar altında işlenmiş olması da okuyup anlamayı kolaylaştırmıştır.
Ehl-i Sünnet çizgisinde kaleme alınmış olan bu tefsir, ahkâm tefsirleri içinde en
derli-toplu, en sade ve en düzenli tefsirlerin başlarındadır. Revâiu'l-Beyân, “Kur'an-ı
Kerim'in Ahkam Tefsiri” adıyla Mazhar Taşkesenlioğlu tarafından Türkçe’ye iki cilt
halinde tercüme edilmiştir.18
Eserde Temel İslami Bilimlerden olan tefsir, hadis, fıkıh, kelam, İslam tarihi
vb. ilimlerden yapılan alıntıların kaynaklarının günümüz akademik yöntemine uygun
bir şekilde sunulmuş olması da eseri daha kıymetli hale getirmiştir. Böyle bir dipnot
çalışmasının yapılmış olması, hem kaynak hakkında daha geniş bir bilgiye sahip
olmayı hem de konu açısından istifade edilmesini sağlamıştır.19
c. et-Tıbyan fi Ulumi’l -Kur’an:
Sabuni’nin Mekke Üniversitesinde öğretim görevlisi iken yazdığı bu eser tek
ciltten oluşmaktadır. Kur’an ilimleri hakkında açıklama olup ders kitabı şeklinde
düzenlenmiştir. 1407 yılında eser kaleme alınmıştır. 314 sayfadan oluşmaktadır.
Sabuni’ye göre ulumi’l Kur’an’ın anlamı; nüzul, cem, düzen, tedvin, esbab-ı nüzul,
18
Muhammed Ali es-Sabuni, Kur’an-ı Kerim'in Ahkâm Tefsiri (Ravaiu'l-Beyan), (Çvr. Mazhar
Taşkesenlioglu), Şamil Yayınevi, İstanbul, 1984. 19
Karaoğlan, a.g.t, s. 158.
10
mekki-medeni, nasih-mensuh, muhkem-müteşabih ve bunun gibi pek çok
araştırmaları kapsayan, Kur’an ile alakalı konulardır.20
Eserinde rivayet ve dirayet
tefsirleri ile işari, batıni tefsir ekolleri ve tefsir ilminin gelişim süreci hakkında
bilgilere de yer vermesiyle birlikte Kur’an tercümesinin şartları ve Kur’an’ın yedi
harf üzere nazil olması ile ilgili konuları da ele alınmıştır.21
Eser 10 bölümden oluşmaktadır:
a)Kur’an ilimlerin Tanımlaması
b) Ayetin Anlaşılmasında Sebeb-i Nüzulü Bilmenin Faydaları
c) Övülen Kur’an’ın Ayrı Zaman Dilimlerinde İnmesinin Hikmetleri
d) Peygamber (sav) Döneminde Kur’an’ın Cem Edilmesi
e) Kur’an’ı Kerim’de Nesh, Neshin Anlamı ve Hikmeti
f) Tefsir ve Müfessirler Hakkında, Rivayet ve Dirayet Tefsirinin Çeşitleri
g) İşari ve Batıni Tefsir; Aralarındaki Farklar
h) Rivayet, Dirayet ve İşari Tefsirde En Meşhur Eserler
ı) Kur’an’ı Azim’in Tercümesi Hakkında Bir Araştırma, Tercümenin Şartları
i) Kur’anın 7 harf Üzere Nazil Olması Mütevatir 7 Kıraaat vb.22
Sâbuni eserinde sade bir dil kullanmıştır. Müfessir Sâbuni, yararlandığı
kaynakları dipnotta göstermiştir.23
Kur’an ilimlerinden anladıklarını ve
öğrendiklerini şöyle özetlemektedir:
“Kur’an ilimleriyle, şanlı ve ebedî olan bu kitapla alakalı konular
kastedilmektedir. Şöyle ki: Kur’an’ın Mekke ve Medine dönemlerinde inmesinden,
toplanmasından, tertibinden, yazılmasından, inmesinin sebeplerinin bilinmesinden,
nasihin, mensuhun, muhkem ve müteşabihin bilinmesinden veya direk olarak
20
Salih Gedük, “Ulumu’l-Kur’ân, Usûlü’t-tefsir Kavramları ve Tefsirde Usûlün İmkânı Meselesi”,
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensitütü Dergisi, 2015, S. 39, s. 208. 21
Solmaz, a.g.t, s. 39. 22
Karaoğlan, a.g.t, s. 158. 23
Karaoğlan, a.g.t, s. 158.
11
Kur’an-ı Azim'le alakalı veya dolaylı olarak Kur’ân-ı Azim'le alakalı olan diğer
bahisler kastedilir. Kur’ân ilimlerini incelemekten maksat, Resulüllah (sav)'den gelen
açıklamanın, sahabe ve tabiinden nakledilen Kur’ân ayetleri tefsirlerinin ışığı altında
Allah kelamını anlamak, müfessirlerin tefsirde takip ettikleri yolu ve üsluplarını
bilmek, müfessirlerin meşhurlarını açıklamak ve müfessirlerden her birinin
özelliklerini bu ilmin diğer inceliklerini bilmektir.”24
Bu eser Zeynelabidin Tatlılıoğlu tarafından 1996 yılında Kur’an İlimleri
adıyla tercüme edilmiştir. Güzel bir tercüme olmasıyla birlikte kitabın özünde
bulunmayan nasih, mensuh konusunu tercümeye eklemiştir.25
d. Hareketü’l-Ard ve Deveranüha Hakîkatün İlmiyyetün Esbetehe'l-Kur'ân
Dünya’nın ve Ay’ın hareketleri konusunu ele alan Sabuni’nin eserini
“Dünyanın Hareket ve Deveranı Kur'ân'ın İspat Ettiği İlmi Bir Hakikattir” olarak
tercüme edebiliriz. Söz konusu olan bu iki hareketin bizzat Kur’an tarafından ispat
edildiğini, tam aksine hala yeryüzünün kendi ekseni etrafında dönmediğine ve
güneşin yörüngesinde hareket etmediğine inanan birtakım kimselere göstermeye
çalışmaktadır. Eser, Dârü’l-Kalem Matbaasında 1991 yılında Şam’da basılmıştır, 96
sayfadır.26
Kur’an insanları batıl inançlardan kurtarıp mantık çerçevesinde düşünmeye
ve aklını kullanmaya yönlendirmeye çalışırken bir yandan da evrendeki çeşitli nesne
ve olayları da göstermeye çalışır.27
Modern Çağ’da kaleme alınan tefsirler bu ayetleri
pozitif ilimlerle ve modern teknoloji verileri ile izah etmeye çalışmışlardır.28
e. Et-tefsîru’l-Vâdıhu’l-Müyesser
“Kolaylaştırılmış açık, sade” anlamında olan bu eser isminden de anlaşılacağı
üzere herkese hitap etmekle birlikte en çok genç ve avam halka binaen ele alınmış bir
24
Karaoğlan, a.g.t., s. 159 25
Solmaz, a.g.t., s. 39. 26
Karaoğlan, a.g.t., s. 159. 27
Detaylı bilgi için bkz. Rum, 30/17-28. 28
Halil Çiçek, 20. Asırda Kur’ân İlimleri Çalısmaları, Timaş Yayınları, İstanbul, 1996, s. 113-114.
12
eserdir. Oldukça sade bir dil kullanılmıştır. İcmal-i tefsirlerdendir. Tek ciltlik bir
eserdir.29
f. Kabesün Min Nûri’l-Kur’âni’l-Kerîm
On altı ciltten oluşan eserin iki cildi bir cilt haline getirilerek sekiz cilt olarak
basılmış. Her sure bir bölüm olarak ele alınmıştır ve aynı konudaki ayetleri bir başlık
altında toplamış olan bu eser bir dirayet tefsiridir. Eser 1998 yılında basılmasına
rağmen, eserin Türkiye’ye 2000 yılında ki baskıları ulaşmıştır.30
g. Îcâzü’l-Beyân fi Makâsidi Süveri’l -Kur’ân
Sabuni’nin bu eseri tek ciltten oluşmaktadır. Bu kitabında tek tek surelerin
isimlendirilmesi, nerede indiği, ayet sayısı, içerdiği konular hakkında genel bilgiler
vermiştir. Ayetlerin i’caz, belağat ve fesahat yönlerini örneklerle açıklamış, surenin
içerdiği konuları ve surenin amacını ortaya koymaya çalışmıştır. Eserde, 114 sure de
bu yöntemlerle bir iki sayfalık açıklamalarla tanıtılmıştır. Kur’an ilimleri ve tefsir
ilmiyle uğraşanlar için ideal bir eserdir. Oldukça sade bir dil kullanmıştır. 323
sayfadan oluşmaktadır.31
h. et-Tebsîr bimâ fî Kitabi’t-Ta’lîm mine’t-Tezvîr, Nakdün İlmiyyun li
Kitâbi Ta’lîm li Dr. Ebû Zeyd
Eser 100 sayfadan oluşmaktadır. İslam Fıkıh Üniversitesi Öğretim Üyesi olan
Bekir b. Abdullah Ebû Zeyd’in Ta’lîm isimli eserinde Safvetü’t-Tefasir’i eleştirerek
olumsuz görüşlerde bulunan bazı görüş ve düşüncelerine tenkit ve reddiye olarak
yazmıştır. 1993 yılında ilk baskısı yapılmıştır.32
ı. Keşfü’l-İftirâât fî Risâleti’t-Tenbîhât Havle Kitâbi Safveti’t-Tefâsîr
Muhammed b. Cemil Zeyno ve Salih b. Abdullah Füzân tarafından
Sabuni’nin Safvetü’t-Tefâsîr’ine eleştiri mahiyetinde yazılan”Tenbîhâtün Hâmmetün
alâ Kitâbi Safveti’t-Tefâsîr li Şeyh Muhammed Ali Sâbûnî” isimli kitabına yazılan
bir reddiyedir. Füzan bu eserinde batıl ve hatalı bilgilerin yer aldığını belirterek bu
29
Karaoğlan, a.g.t., s. 160. 30
Demir, 2000, s. 21. 31
Demir, 2000, s. 23. 32
Karaoğlan, a.g.t., s. 161.
13
tefsiri 18 noktada eleştirmiştir. Sabuni de bu eseriyle onların iddialarını
cevaplamıştır. Eser 108 sayfadan oluşmaktadır.33
1.2.2. Tahkik ve İhtisarları
a. Tahkîku Tenvîri’l-Ezhân min Tefsîri Rûhû’l Beyan:
Sabuni bu eseri ile İsmail Hakkı Bursevi’nin Ruhu’l-Beyan adlı tefsirini
kısaltmış; kısaltırken de kendince sağlam delillere dayanan görüşleri tercih etmiş,
zayıf rivayetleri ve Farsça ibareleri çıkarmıştır. Eser 10 ciltten oluşmakta olup
Abdullah Öz tarafından tercüme edilmiştir.34
İsmail Hakkı Arapça, Türkçe ve Farsçayı çok iyi bilmesinden ötürü eserinde
Farsça söz ve şiirlere yer vermiştir. Kitabı okumak zorlaşmıştır. Birtakım önemsiz
bilgilerden dolayı eser ilgi görmemiştir. Bundan dolayı bu eseri ihtisar etmiştir. Bu
eserin ihtisarını yaparken şöyle bir yol izlemiştir:
a) Ayetin tefsirinde sağlam deliller tercih edilmiştir.
b) Farsça tüm ifadeler çıkarılmıştır.
c) Hadis’deki zayıf rivayetler çıkarılmıştır.
d) Tefsirde yer alan hadislerin kaynakları gösterilmiştir.
e) İrab açısından kalması gereken kelimeler bırakılmıştır.35
b. Muhtasaru Tefsîri Taberî
Sâbûnî, Muhammed b. Cerir et-Taberî’nin, Câmiü’l-Beyân an Te’vîl-i Âyil-
Kur’ân isimli tefsirini sade bir dil kullanmakla beraber eserin özüne de sadık
kalmaya gayret göstererek ihtisar etmiştir. Kendinden önceki lügat ve Tefsir
âlimlerinden bize ulaşmayan bilgileri bu tefsirde toplayarak, sonraki alimlere önemli
bir kaynak olmuştur. Sabunî bu eseri Salih Ahmet Rıza’yla beraber ihtisar etmiştir.
33
Karaoğlan, a.g.t., s. 161. 34
Sâbûnî, Muhtasar Ruhu'l-Beyân Tefsiri (Tenvîru'l-Ezhân min Tefsîr-i Rûhi'l-Beyân, (Çev. Abdullah
Öz ve diğer.), Damla Yayınları, İstanbul, 1997. 35
Karaoğlan, a.g.t., s. 164.
14
Eserin yazım aşaması bittikten sonra eseri tekrar gözden geçirip sonra basıma
vermiştir.36
c. Muhtasaru Tefsîr-i İbn-i Kesîr
İmaduddin Ebu'l-Fidâ İsmail b. Ömer b. Kesir, (ö.774/1373) İslami ilimlerle
ilgili eserler yazmıştır. Sabuni, İbn-i Kesir’in Tefsiru’l Kur’ani’l Azim tefsirinin hem
tahkikini hem de ihtisarını yapmak üzere 3 ciltte toplamıştır. Yaptığı ihtisar
çalışmaları arasında en meşhur eserlerindendir.37
Sabuni’nin bu eserindeki en önemli özelliklerinden bazıları; eserin asıl
metninde bulunan zayıf hadis senedlerini çıkarması ve İsrailiyat türünden gelen
rivayetler çalışmasına dahil etmemesidir. Ayrıntı bilgilerden kurtararak okuyucuya
önemli bilgiler vermiştir. Tekrarlanan rivayetlere yer vermemiştir. Bütün bunları
yaparken aynı zamanda tefsirin ruhuna sadık kalmış konu bütünlüğünü bozmadan
konuyu özetlemeye çalışmış, bazen de kendi görüşlerini dile getirmiştir. 3 ciltten
oluşmaktadır.38
Kolay, anlaşılır, sade bir dil kullanmış, yer yer kendi düşüncelerine
de yer vermiştir.
Müfessirin diğer eserleri şunlardır:
a. el-Muktetaf min Uyûni't-Tefâsîr
b. Fethu'r-Rahman bi Keşfi ma Yeltebisü fi'l-Kur'ân
c. Tefsîru'd-Deavâti'l-Mübârekât mine'l-Kur'âni'l-Azîm
d. d) Meâni'l-Kur'âni'l-Kerim39
1.2.3. Diğer İlim Sahasındaki Eserleri
Sabuni’nin Tefsir haricinde yazdığı diğer eserleri de bulunmakta olup bunları
alt başlıklar şeklinde ele alacağız.
36
Solmaz, a.g.t., s. 41. 37
Karaoğlan, a.g.t., s. 162. 38
Demir, 2000, s. 22 39
Karaoğlan, a.g.t., s. 164.
15
1.2.3.1. Fıkıh İlmine Dair Eserleri
a. el-Fıkhu's-Ser'iyyü'l-Müyesser fî Dav'i'l-Kitâbi ve's-Sünne
Bu eser, Ahkâmü’l-Hac ve’l-Umre, Ahkâmü’s-Sıyâm, Ferîzatü’z-Zekât,
Ahkamü’s-Salât, Ahkamü’l Buyu olmak üzere beş cilt olarak yazılmıştır. Beyrut
şehrinde Dârü-l Kur’âni’l-Kerîm Matbaasında 1998 ylında basılmıştır.40
b. el-Hedyü'n-Nebeviyyü's-Sahîh fî Salâti't-Terâvih
Eser, Harun Önal tarafından Teravih Namazında Peygamber Ölçüsü
başlığıyla tercüme edilmiştir.41
c. el-Mevârîs fi's-Şerîati'l-İslâmiyye fî Dav'i'l-Kitâbi ve's-Sünne
Eser hakkında bilgi bulunmamaktadır.
d) Nikâhu’l-Mut’a fi’l-İslâm Haramün
Eser hakkında bilgi bulunmamaktadır.
e. Mevkıfü’s-Serîati’l-Garrâ min Nikâhi’l-Müt’a
Mut’a nikâhının İslam dinindeki yeri hakkında bilgi verilmiştir. Dinimizde
haram olduğu ispatlanmaktadır.42
f. es-Sünnetü ve Mekânetühê fi’t-Tesrîi’l-İslâm
Eser hakkında bilgi bulunmamaktadır.
g. ez-Zevâcü'l-İslâmiyyü'l-Mübekkeru Seâdetün ve Hısânetün
Müslüman gençlerin evlenmelerinin önemi ve gerekliliğini ele alır ve
evlenmenin faziletlerini işlemiştir.43
40
Demir, 2000, s. 26. 41
Harun Önal, Teravih Namazında Peygamber Ölçüsü, Risale Yayınları, İstanbul, 1989. 42
Solmaz, a.g.t., s. 43. 43
Demir, 2000, s. 28.
16
h. Cerîmetü’r-Riba
Bu eserde faizin çeşitlerinden, toplumsal zararları, İslam toplumunun faiz
üzerindeki ekonomik ve psikolojik yan etkilerini ele almış ve faizin haramlığını ayet
ve hadislerle ispat ederek faizi helal saymanın insanı küfre götüreceği belirtilmiştir.44
ı. Risâletü's-Salât
Eser hakkında bilgi bulunmamaktadır.
1.2.3.2. Hadis İlmine Dair Eserleri
a. es-Sünnetü'n-Nebeviyyetü'l-Mutahhara
Sâbuni, bu eserinde sünnet-vahiy ilişkisini ele alıp sünnetin başlı başına bir
delil olduğunu ifade edip vahiy ürünü olduğunu ispata çalışmıştır. Ayrıca hadis
tenkidini de ele alıp günümüze ulaşan hadislerin bu tenkit süzgecinden geçerek
bugünlere ulaştığını dile getirmiştir.45
b. Min Künûzi's-Sünne Dirâsâtün Edebiyyetün ve Lügaviyyetün mine’l-
Hadisi’s-Şerîf
Eser hakkında bilgi bulunmamaktadır.
c. Şübehât ve Ebâtîl Havle Teaddüdü Zevcâti’r-Rasûl
Hz Peygamber’in çok evliliği hakkında yazılmış olup bu eser üç ayrı kimse
tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
1) “Rasulûllah’ın Evliliği Etrafında Uydurulan Bazı Şüphe ve Batıllara
Cevap” Çeviren Sercan Fehremez, Şübhe ve Batıllara Cevap, Eser Neşriyat, 1986.
2) “Peygamberimizin Çok Evlenişi Etrafında Uydurulan Bazı Şüphe ve
Batıllar”
Çeviren: Rahmi Serin, Petek Yayınları, 1983, İstanbul
44
Demir, 2000, s. 25. 45
Demir, 2000, s. 26-27.
17
3) “Rasulûlla’ın Çok Evlenmesi Etrafındaki Batıl Şüpheler”
Çeviren: Hasan Güç, Damla Matbaacılık, 1987, Konya.46
1.2.3.3. Kelam İlmine Dair Eserleri
a. Akîdetü Ehli’s-Sünne fî Mîzâni’s-Ser
Ehl-i Sünnet akidesinin dayandığı delilleri işlemektedir.
b. en-Nübüvvetü ve’l-Enbiyâ
Sabuni’nin bu eseri, peygamberleri, kıssalarını, ulu’l-azm peygamberlerini,
Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (s.a.v.) ve peygamberlerin sıfatlarını ele almıştır.
Aynı isimle ve “Kur’ân Işığında Peygamber ve Peygamberler” adıyla iki tercümesi
bulunmakta olup eseri Suat cebeci tercüme etmiştir.47
c. el-Mehdi ve Esrâtu's-Sêa
Kıyamet alametlerini konu almakla beraber daha çok mehdi konusunu ele
almıştır, 1 cilttir.48
1.2.3.4. Tasavvuf İlmine Dair Eserleri
a) el-Müntekâ’l-Muhtâr Min Kitâbi’l-Ezkâr
Eser hakkında bilgi bulunmamaktadır.
1.3. SABUNİ’NİN SAFVETÜ’T-TEFASİR ADLI ESERİ
1.3.1. Safvetü’t-Tefasir Hakkında Genel Bilgi
Eserin aslı Arapça dilinde olup 3 cilttir. Safvetü’t Tefasir; Vahidî ( ö. 468),
Taberî, Zemahşerî, Razî (ö.606/1210), Kurtubî( ö. 671/1273), Beyzâvî, İbn Kesir (ö.
774/1373), Celaleddin Mahallî (ö. 864/1459) ve Suyûtî, Ebu’s-Suûd (ö. 982/1574),
46
Demir, 2000, s. 24-25 47
Solmaz, a.g.t., s. 42. 48
Solmaz, a.g.t., s. 42.
18
Alûsî (ö. 1270/1854) gibi büyük âlimlerden faydalanıp onlardan alınan bilgiler ile
harmanlanarak yazılmıştır. Redaksiyonu ise M. Akif Aydın tarafından yapılmıştır.
Daha sonra Sabuni’nin isteği üzerine Kerim Aytekin tarafından okunup basıma hazır
hale geldikten sonra yine Sabuni’nin isteği üzerine Emin Saraç Hoca tarafından
incelenip basılmıştır.49
Mekke-i Mükerreme’de 1393/1973 yılında başlamış ve 18 Cemaziyelahir
(hicri ayın altıncı ayı) 1398/1978 yılında da Mekke-i Mükerreme’de bitirmiştir.50
Ülkemizde bu eser Ensar Neşriyyat Yayınevi öncülüğünde Sadrettin Gümüş
ve Nedim Yılmaz tarafından tercüme edilmiştir. Yedi ciltlik bir eserdir.51
1.3.2. Yazılış Amacı
Çağdaş âlim ve müfessirlerin birçoğu yazılan birçok tefsirin gereksiz
bilgilerle uzatıldığını eleştirmektedirler. Sâbuni Allah’ın ilim deryasında öğrenilen
bilgilerin deryada damla olduğunu daha çok keşfedilecek bu ilimleri ortaya koyacak
âlimlere ihtiyaç duyulduğunu dile getirir. Her âlim bu deryadan bir damla alarak ilmi
genişletmeye çalışır. Sâbuni; günümüzün tefsirlerini, modern çağa uygun, sade bir
dil, eğitici ve öğretici olacak şekilde ayrıntılara girmeden özet olarak “Safvetü’t
Tefâsir” yani “Tefsirlerin Özü” eserini yazarak okyanusta damla olmak istemiştir.
Bunu da şu sözleriyle dile getirmiştir. “Tefsir ilmi ise hâlâ, engin bir denizdir. Onun
kıymetli hazinelerini çıkarmak, parlak hükümlerini ve esrarını ortaya koymak için,
onun derinliklerine dalabilecek kişilere ihtiyaç vardır. Âlimler, hâlâ onun kıyısında
dolaşmakta, onun saf suyundan azar azar içmekte, fakat kanamamaktadırlar. İzzet
sahibi Yüce Allah'ın kelamını kimin ilmi kuşatabilir? Kimin ilmi onun sırlarını,
inceliklerini ve i'cazını idrak edebilir! Kim o ilmi bitirdiğini veya onda kemal
derecesine ulaştığını iddia edebilir!” 52
49
Solmaz, a.g.t., s. 44. 50
Demir, 2015, s. 6. 51
Muhammed Ali es-Sâbuni, Safvetü‟t-Tefâsîr, I-VII, (Çev. Sadreddin Gümüş, Nedim Yılmaz), Yeni
Şafak Yayınları, İstanbul, 1995. 52
Muhammed Ali es-Sâbûnî; Safvetü’t-Tefasir, c. I, s. 20.
19
1.3.3. Özellikleri
Başta gereksiz ayrıntılardan uzak durmaya çalışan Sâbuni eserinde hem akli
hem nakli tefsiri birleştirmiş ve ayetleri tefsir ederken ayetlerin rivayetlerini verip
daha sonrasın da ayetlerin dirayet tefsiri kapsamına girebilecek yorumlar yapmıştır.
Yani hem dirayet hem rivayet tefsirini bir arada kullanmıştır. Asrımızın insanlarına
faydalı olabilecek ideal bir tefsir sunulmak istenmiştir.
Sâfvetü’t Tefâsir’in genel özellikleri;
1. Surenin tefsirine başlanmadan önce o sure hakkında genel bilgiler verilip
daha sonra surenin amacı anlatılmaktadır. Bazen de surenin
isimlendirilmesiyle ilgili bilgiler verilmiştir.
2. Ayetlerin birbirleri ile bağlantıları anlatılmaktadır.
3. Açıklamaya ihtiyaç duyulan önemli ve kilit kelimeler, iştikakıyla birlikte
incelenmekte ve varsa Arap şiirinden delil getirilmektedir.
4. Ayet veya surenin sebeb-i nüzul yani vahyin geliş sebebi rivayetleri
verilmektedir.
5. “et-Tefsir” başlığı altında ayetlerin tefsirine geçilmektedir.
6. Ayetlerin tefsiri yapıldıktan sonra “Belağat” başlığı altında, ayetlerde
bulunan teşbih, mecaz, istiare gibi edebi sanatlar açıklanmaktadır.
7. “Fevâid ve’l-Levâtif” başlığı altında da ayetlerin tefsiri ile ilgili verilmesi
faydalı olabilecek ek bilgiler verilip o ayetlerden çıkabilecek dikkat
çekici noktalara değinilir.
8. Okuyucuyu uyarmak amacıyla yanlış anlaşılma ihtimali olan yerlerde
bazı bilgiler verilmektedir.
9. Zaman zaman toplumsal meselelere geniş bilgiler verilmektedir.
10. Ara ara surelerin sonuna “El-Hatımetü” bölümü koyup o surenin manevi
sırlarına dokunmuştur.
11. Surenin faziletine dair bilgiler verir.53
53
Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir, c. I, s. 14-15.
20
1.3.4. Kaynakları
Sâbuni bu tefsirini kaleme alırken genellikle Tâberi’nin Camiü’l-Beyan an
Te’vil-i Ayi’l-Kur’an’ı, Zemahşeri’nin el-Keşşaf an Hakaiki Ğavamidi’t-Tenzil’i,
Kurtubi’nin el-Cami’li Ahkami’l-Kur’an’ı, İbn Kesir’in Tefsirü’l-Kur’an’il-Azim’i,
Ebu Hayyan’ın el-Bahrü’l-Muhit’i gibi önemli tefsir kitaplarından faydalanmıştır.54
54
Solmaz, a.g.t,, s. 46.
21
İKİNCİ BÖLÜM
SABUNİ TEFSİRİNDE YAHUDİLİK TARİHİ
2.1. YAHUDİ KELİMESİNİN MENŞEİ VE YAHUDİLİK
2.1.1. Yahudi Kelimesinin Menşei
Yahudi isminin nereden geldiğine dair birden çok görüş bulunmaktadır.
Bunlardan ilki İsrailoğulları boylarından olan Yahuda boyunun adından geldiği
şeklindedir. İkincisi ise tarihteki Yahuda devletinin isminden gelmiş olabileceği
yönündedir.55
Yahudi ismini tanımlamak için birden fazla terim kullanılmakla beraber en
çok kullanılan kavramların başında; İbrani, İsrail ve Yahudi gelir. Yalnız bu terimler
kullanılırken birbirleri yerine kullanılarak hata yapılır. İbrani kelimesi İsrail ve
Yahudi terimi yerine, İsrail kelimesi İbrani ve Yahudi terimi yerine ve Yahudi terimi
de İbrani ve İsrail terimi yerine kullanılmaktadır. Oysaki bu terimlerin her biri
Yahudi tarihinde belli dönemlere işaret eder.56
Yahudi isminin İshak’ın oğlu Yakub'un on iki oğlundan dördüncüsünün adı
olduğu ve O'nun adına ithafen İsrailoğullarına Yahudi denildiği söylenir. Ayrıca
Filistin'in güney bölgesinde kurulan Yahudi Krallığı da bu adın kaynağı olarak
düşünülmektedir. Zira Ürdün'ün batısı, Samiriye'nin güneyindeki bölge, Yahuda
ismine nispet edilmiştir.57
İbrani isminin Yahudiliğe göre kullanılan ilk isimlerden olup “İbri” veya
“Hibri” kökünden geldiği belirtilir ve “öteki tarafın insanları” anlamına gelmektedir.
Aslında bu isim Kenan ülkesinin yerlileri tarafından Fırat ve Ürdün ırmaklarının
diğer kıyısından gelen göçebe kavmine yani Hz. İbrahim ve çocuklarına verilmiştir.58
Nitekim Yahudilerin göçmen bir millet olduğu kutsal kitaplarında da dile getirilir:
55
Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998, s. 390; Mehmet Aydın, Dinler
Tarihine Giriş, Din Bilimleri Yayınları, Konya, 2008, s. 66. 56
Baki Adam, ''Yahudilik'', Yaşayan Dünya Dinleri, D.İ.B Yayınları, Ankara, 2016, s. 205. 57
Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, Ankara, 1987, s. 205. 58
G. Tümer, A. Küçük, a.g.e., s. 206.
22
“Sonra Tanrımız Rab'bin önünde şu açıklamayı yapacaksınız: Atam göçebe bir
Aramlı'ydı. Sayıca az kişiyle Mısır'a gidip orada yaşamaya başladı. Orada, büyük,
güçlü, kalabalık bir ulus oldu.”59
Başka bir görüşe göre ise İbrani kelimesi Hz.
İbrahim’in büyük atası Eber’e dayanmaktadır. Yahudi inancına göre Nuh’un üç oğlu
vardır ve her biri bir milletin atası olmuştur. Ham Hamilerin, Sam Samilerin ve
Yafes de Yafesilerin atası olduğu anlayışındadırlar. Sam ve onun soyu ise diğerlerine
göre daha seçkin bir konuma sahiptir. İşte Sam’ın soyundan gelen Eber ise Hz.
İbrahim’in büyük atasıdır ve bu sebeple Hz. İbrahim’e Eber’in soyundan anlamında
İbrani denilmiştir.60
Kelime olarak “geçit” manasına gelen “eber” kelimesi “ırmağın
öbür kıyısı adamları” manasındadır. Arapça, “ubur” kelimesinden geldiği de
düşünülmektedir. Çünkü Hz. İbrahim yanındakiler ile birlikte ırmağı geçmişti.61
Sonuç olarak İbrani kelimesinin Hz. İbrahim'in doğuya doğru göç ederken Fırat veya
Ürdün nehirlerini geçtiği için “geçen” anlamına gelen “Abir” kelimesinden geldiği
de öne sürülen görüşlerdendir. Bu bağlamda İbrani terimi nehrin öbür yakasından
gelen adamlar anlamına gelir.62
İsrail kelimesi ise; Yahudilere göre kendisini “Tanrı adamı” olarak tanıtan
adam Yahudi atalarının sonuncusu olan Yakub’un karşısına çıkıp sabaha kadar
onunla güreşmiş fakat onu yenememiştir. Sabah olunca da adam Yakub’u kutsayıp
ona “Tanrıyla uğraşan” anlamında İsrail adını vermiş soyuna da “İsrailoğulları”
demiştir. Bu olaydan sonra İbraniler, Babil sürgününe kadar İsrailoğulları olarak
anılmıştır.63
Bu isim, ilk defa II. Ramses’in oğlu Merneptah’ın diktirdiği ve İsrail
Anıtı ismiyle anılan bir kitabede görülmektedir. Daha sonra ise İsrail ismi, Hz.
Süleyman’dan sonra ikiye ayrılan devletin kuzeydeki kısmına verilen isimde
karşımıza çıkmaktadır.64
Ayrıca; İsrail terimi; İsrail kabilesine izafeten verilen bir
isimdir.65
59
Tesniye, 26:5. 60
Adam, ''Yahudilik”, s. 205. 61
Ahmet Kahraman, Mukayeseli Dinler Tarihi, Sümer Matbaası, İstanbul,1963, s. 113. 62
Fatih Kesler, Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler ve Hıristiyanlar, (Kur’an-ı Kerim’de Ehl-i
Kitap),T.D.V. Yayınları, Ankara, 1995, s. 28-29. 63
Adam, ''Yahudilik'', s. 205. 64
G. Tümer, A. Küçük, a.g.e. , s. 206. 65
Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıcından Günümüze Dinler Tarihi, Isparta, 2011, Fakülte Kitabevi
Yayınevi, s. 212.
23
Yahudiler Babil sürgününden sonra “Yahudi” ismi ile ön plana çıkarak İsrail
kelimesini de kullanmışlardır. Zamanla bu iki kavram karakter kazanarak “İsrail”
olumlu karakteri, “Yahudi” kavramı ise olumsuz karakteri belirtmiştir. Bu sebeple
Hristiyan topraklarda “İsrail” ismini kullanmayı, Müslüman ülkelerde de “Musevi”
ismini kullanmayı tercih etmişlerdir. Çünkü Müslüman ülkelerde “Yahudi” denilince
yalan, hile, sözünde durmama, kandırma, ihanet v.b. gibi olumsuz ahlaki davranışlar
akla gelmektedir. “Musevi” kavramı ise daha ılımlıdır. Bu günümüzde de böyledir. 66
Yahudilere sürgün dönemlerinde ise Sefarad ve Aşkenaz isimleri verilmiştir.
Yahudiler MS.70 yılında sürgüne gönderilince yaşadıkları ülke veya coğrafyalara
göre bu isimleri almışlardır. Türkiye, İspanya, Yunanistan, İtalya, Portekiz, Kuzey
Afrika ve Ortadoğu'da yaşayan Yahudiler ve onların soyundan gelenlere ise Safarad
Yahudisi denilmektedir. Fransa, Almanya ve Doğu Avrupa’da yaşayan veya onların
soyundan gelen Yahudilere ise Aşkenaz Yahudisi ismi verilir.67
Kur’an-ı Kerim’de İsrail, İsrailoğulları (Beni İsrail) Yahudi (Yahud, Hadu) ve
Ehl-i Kitap kelimeleri ile geçmektedir. Ehl-i Kitap Kur’an-ı Kerim’de otuz bir kez
geçmektedir. İsrail kelimesi ile Hz. Yakub kastedilmekte olup Hz. İsa’dan önceki
Yahudiler “İsrailoğulları” ondan sonrakiler ise “Yahudi” adıyla anılmaktadır.68
Yine
Kur’an-ı Kerim’de Yahudileri isimlendirmek için kullanılan “yehûd, hûd ve hâdû”
terimleri incelendiğinde “yehûd” kelimesi sadece Medeni surelerde, Beni İsrail
kelimesi Mekki surelerde geçmekte ve daha çok İslam öncesi dönemdeki olayların
söz konusu olduğu ayetlerde görmekteyiz. Hicretten önce indirilen seksen altı
surenin hiçbirinde “ey İsrâiloğulları” şeklinde bir hitap söz konusu olmayıp bu
ayetlerdeki hitaplar her zaman “ey Âdemoğulları” veya “ey insanlar” tarzındadır.69
66
Baki Adam, Yahudilik ve Hırıstiyanlık Açısından Diğer Dinler, Pınar Yayınları, İstanbul, 2002, s.
23. 67
Hülya Taner, “Kur’an Yolu Tefsiri”nde Yahudilik İle İlgili Bilgilerin Dinler Tarihi Açısından
Değerlendirilmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Elazığ, 2018, s. 7. 68
Adam, “Yahudilik”, s. 206. 69
Ömer Faruk Harman, “İslam Kaynaklarında Yahudilik”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, c. XLIII, Ankara, 2013, s. 221.
24
Yahudi kelimesi Arapça “hvd” kökünden “tevbe etti, hakka döndü” anlamına
gelmektedir.70
Kur'an'da 40 ayette, 41 defa “Beni İsrail” (İsrailoğulları) kelimesi
geçmektedir. Bu ayetlerde, Allah'ın İsrailoğullarına verdiği nimetler ve bu nimetlere
karşı İsrailoğulları'nın verdikleri sözler ve onların sözlerinden dönmelerinden
bahsedilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Yahudilerden “Beni İsrail” “Yehud” gibi terimlerle
bahsedilen ayetler bulunduğu gibi, bir kısmında bazı peygamberler konu edilirken
aynı zamanda Yahudiler hakkında da bilgi verilir. Mamafih, İslami kaynaklar “Benî
İsrail”i, Yakub'un soyundan gelenler ve ırken Yahudi olanları belirtmek için
kullanılırken, “Yehud” ise hem bunlar hem de başka ırklardan olup bu dine girenler
için kullanmaktadır.71
Sonuç olarak Yahudi kelimesinin tövbe etti anlamından yola çıkılarak
Musa'nın Sina Dağı'na gitmesinden sonra buzağıya tapan sonrasında ise Hz.
Musa'nın kendilerine çok kızmasıyla pişman olup tövbe eden İsrailoğulları’nın
Yahudi adını aldığı sonucuna varabiliriz.72
2.1.2. Yahudilik Hakkında Genel Bilgi
Yahudiliğin Dinler Tarihinde özel bir yeri vardır. İlahi dinlerin en eskisi fakat
mensubu da en az olan dindir. 73
Yahudi milleti, İsrail’in ataları olan İbrahim’e, İshak’a ve Yakub’a görünen
tek Allah’a inanır. O Allah ki, Sina dağında toplanmış olan İbraniler önünde Musa'ya
ahlak, din, ekonomi, hukuk v.s. kanunu olan Torah'ı (Tevrat) vermeden önce, İsrail'in
ataları ve İsrail’in torunları ile ittifak yapmıştır.74
Yahudi dinin kurucusu Hz. Musa
sayıldığı için Musevi de denilir.75
Yahudilik; Yahudiler tarafından kurulan bir medeniyettir. Bu sözden
anlaşılacağı üzere Yahudilik sadece Şema Yisrael (Yahudiliğin kelime-i tevhidi)
70
İbrahim Ethem Aydın, “Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın “Hak Dini Kur'an Dili” Adlı Eserinde
Yahudilikle İlgili Bilgilerin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi”, Fırat Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek LisansTezi), Elazığ, 2014, s. 15. 71
Aydın, a.g.t., s. 16. 72
Aydın, a.g.t., s. 16. 73
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 211. 74
Francine Kaufman-Josy Eisenberg, ''Yahudilik Kaynaklarına Göre Yahudilik'', (çev. Mehmet
Aydın),Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (A. Ü. İ. F.D.), 1987, c. 29, S.1, s. 270. 75
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 212.
25
cümlesini tekrar edenlerin dini değil Yahudi olmanın ön şartı Yahudi bir anne
babadan ve ya en azından Yahudi anneden doğmaktır. Milliyeti Yahudi olmayıp
sonradan Yahudi olmak isteyen bir kişi Yahudi olabilir. Ancak sadece dinini değil
aynı zamanda milliyetini de değiştirmiş olmaktadır. Hülasa; Yahudilik diğer
dinlerden farklı olarak hem dini hem milliyeti kapsayarak daha kapsamlı bir inanç
sistemi oluşturmuştur.76
Allah, Hz. İbrahim’e vadettiğinden ötürü onun soyundan gelen bu kavmi,
milletler arasından seçmiş ve vadedilmiş topraklara götürmüş, ardından da kutsal
kitap olarak Tevrat’ı vahyetmiştir.77
Tevrat Yahudiler için en ümitsiz dönemlerinde
ümit ışığı olmuştur. Tevrat’tan hükümler çıkarmışlar ve hayat tarzlarını yine Tevrat’a
göre kurmuşlardır. Tevrat daha sonra sadece Yahudilerin değil Hıristiyanların da
kutsal kitabı olmuştur.78
Bu sebeple Hıristiyanlar, Tevrat’a Eski Ahit, İncil’e Yeni
Ahit demişlerdir. Yahudiler kendi kutsal kitaplarını Tora olarak isimlendirirken,
Araplar Yahudi kutsal kitaplarını Tevrat olarak adlandırmıştır. Şu anda elimizde olan
Tevrat’ın Hz. Musa’ya gelen Tevrat olmadığı, geçen uzun zaman içinde tahrif
edildiği iddia edilmektedir. Biz de yeri geldikçe bu noktaya temas edeceğiz.
Yahudiler, Hz. İbrahim ve ondan sonra gelen Hz. İshak ve Hz. Yakub’un on
iki oğlunun İsrailoğulları’nın ilk atası olduğu görüşündedir. Zira Yahudilerin
başlangıç noktası, Yahudileri Mısır’dan çıkaran, Sina yarımadasında Tanrı ile yeni
bir ahit/sözleşme yapıp On Emr’i alan Hz. Musa, yani “ulusal kurtarıcı” Yahudilikte
en önemli olay ve şahsiyettir. Yahudi dini Hz. Musa döneminde büyük ölçüde
şekillenmiş inanç, ibadet, ahlak ve hukukla ilgili kurallarla birlikte Hakimler, Krallık,
Birinci Mabet, Sürgün, İkinci Mabet ve Rabbinik dönemlerde siyasi-hukuki, felsefi
ve mistik bir boyut kazanan ve Ortaçağ Yahudi düşüncesi kanalıyla gelişip dini
sistem halini alan ve özellikle batı aydınlanmasından sonra kazandığı farklı
açılımlarla gelişimini sürdüren dinsel bir sistem olmuştur.79
Kısacası Hz. Musa için
Yahudiliğin teşkilatlandırıcısı olmuştur diyebiliriz. Çünkü adına Tevrat denilen ve
76
Adam, “Yahudilik”, s. 207. 77
Taner, a.g.t., s. 7. 78
Taner, a.g.t., s. 7. 79
Taner, a.g.t., s. 7; Aydın, a.g.t., s. 18.
26
Yahudileri her daim yönetecek olan yasa ve Tanrısal buyrukları almıştır. Hz. Musa
ruhban sistemini düzenlemiş ve dini törenleri geliştirmiştir.80
Yahudileri diğer dinlerden ayıran bazı özellikler vardır. Yahudileri tek bir
dini sistem altında buluşturmanın yanı sıra aynı zamanda onlar için Tanrı özel bir
toprak parçası vadetmiştir ve Tanrı tarafından seçilmiş özel millet olduklarını
düşünüp kendilerini dünyanın en üstün milleti olarak görmüşlerdir. Bu anlayışa
seçilmişlik anlayışı denilip, vadedilmiş olan toprak parçası ise Filistin’dir.
Vadedilmiş toprak inancı Yahudiliği Hristiyanlıktan ve İslam’dan ayıran
özelliklerdendir.81
Bu durum Yahudilerin kutsal kitabında da geçmektedir. Bu
yüzden Yahudiler Tevrat’a dayanarak kendilerini seçilmiş millet olarak görürler.
Tanrı ile Yahudiler arasında bu ahit Kur’an’da da geçmektedir. Sâbuni’de Kur'an
ayetlerinde, Hz. Musa ve İsrailoğulları arasında Allah'ın İsrailoğullarına verdiği
nimetler, bu nimetlere karşı İsrailoğulları'nın verdikleri sözler ve onların sözlerinden
döndüklerini açıklamıştır.82
Tevrat'ta geçen ahitlere bakıldığında ilk ahidin Tanrı ile Hz. Nuh arasında
yapıldığı, bu ahidin Nuh'un ve Nuh'un bütün oğullarını, hatta bütün canlıları
ilgilendirdiği anlaşılmaktadır. Bu ahit tüm insanlığı hatta canlıları kapsayıcı nitelikte
olduğu için adeta genel bir ahittir. İkinci ahidin ise İbrahim ile yapıldığı
görülmektedir. Bu ahit İbrahim ile İsrailoğulları arasında yapılan ilk özel ahit’dir.
Nuh ile yapılan ve tüm canlıları kapsayan birinci ahit Tevrat 9. babında şöyle
anlatılır: “Tanrı, Nuh'u ve oğullarını kutsayarak, verimli olun çoğalın, yeryüzünü
doldurun. dedi. Yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümü sizden korkup ürkecek.
Yeryüzündeki bütün canlılar, denizdeki bütün balıkçılar sizin yönetiminize
verilmiştir. Bütün canlılar size yiyecek olacak. Yeşil bitkiler gibi, hepsini size
veriyorum. 'Yalnız kanlı et yemeyeceksiniz, çünkü kan canı içerir. Sizin de kanınız
dökülürse, hakkınızı kesinlikle arayacağım. Her hayvandan hesabını soracağım. Her
insandan kardeşinin canına kıyan herkesten hakkınızı arayacağım. Kim insan kanı
dökerse, kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi
suretinde yarattı. Tanrı Nuh'a ve oğullarına şöyle dedi: Sizinle ve gelecek
80
Mehmet Taplamacıoğlu, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Güneş Matbaacılık, Ankara, 1966, s. 173. 81
Adam, “Yahudilik”, s. 227 82
Sabuni, Safvetü’t Tefasir, c. II, s. 362
27
kuşaklarınızla, sizinle bütün canlılar- kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, gemiden
çıkan bütün hayvanlarla anlaşmamı sürdürmek istiyorum. Sizinle anlaşmamı
sürdüreceğim: Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak.”83
Görüldüğü üzere
Tevrat'ın 9. babında sadece, canlı hayvandan et koparıp yememek ve katletmemek
yasaları yer alır. Hz. İbrahim ile yapılan ahitte ise Tevrat’ta Tanrı İbrahim'i büyük bir
millet yapacağını, onu kutsayıp bereketli kılacağını, soyunu göklerdeki yıldızların
sayısı kadar çoğaltacağını, Mısır Irmağı'ndan Fırat Irmağı'na kadar uzanan toprakları
onun soyuna bahşedeceğini haber verir.84
İkinci ahit İbrahim'in şahsında sadece
İsrailoğullarına yöneliktir. Bu da Yahudilikteki seçilmişlik kavramına ispat olarak
kabul edilebilir.
Yahudiliğin temel sembolü olan Süleyman Mabedi (Bet Ha-Mikdaş)
yıkılmadan önce Mabed’in bir odası Ahit sandığına ayrılmıştır. Yahudiliğin en
önemli sembolleri yedi kollu şamdan ve Davud Yıldızı dedikleri altı köşeli
yıldızdır.85
2.1.3. Sâfvetü’t Tefâsir’de Yahudiliğin İsimlendirilmesi
Ehl-i Kitap, İsrailoğulları ve Yahudi isimleri Kur’an’da Yahudileri ifade
etmek için kullanılır. Ehl-i Kitap tabiri Kur’an’da otuz bir kez geçmektedir. Buna
göre Kur’an dışında Allah katında, indirilen ve hükümleri ile amel edilmesi gereken
iki kutsal kitap vardır. Bu kitaplar Tevrat ve İncil’dir. Dolayısıyla Ehl-i Kitap tabiri
ile bu iki kitabın muhatapları olan Yahudiler ve Hıristiyanlar anlaşılmaktadır.86
Maide suresinin 59. ayetinde yüce Allah: “Ey kitab ehli! Yalnızca Allah'a, bize
indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz?
Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kimselersiniz.” buyurarak Ehl-i Kitap tabiriyle
Yahudiler ve Hristiyanlar kastedilmektedir. Allah'a indirilene ve daha önce
peygamberlere indirilenlere inandıklarından dolayı tek ayıp ve kusurun bu sebep mi
olduğu peygamberimiz tarafından sorulmuştur. 87
Nisa 153. ayetinde "Ehl-i kitap
senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor." Bu âyetin Yahudi bilginleri
83
Tekvin, 9: 1-12. 84
Tekvin, 12:2-3; 15:1-21. 85
Tümer-Küçük, a.g.e., s.205; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 239. 86
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 155. 87
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 117.
28
hakkında olduğu Musa’nın Tevrat’ı toptan indirdiği gibi Hz. Muhammed’den de
böyle bir istekte bulundukları Sâbuni tarafından belirtilmiştir.88
Kur’an’da Yahudilerin isimlendirilmesinde İsrail kelimesi, Hz. Yakub’un
ismi olarak iki ayette geçmektedir.89
Sâbuni’yi göre İsrail kavramı; yabancı bir isim
olup, "Allah'ın kulu" demektir. Yakub (a.s.)'un ismidir. Yüce Allah bunu, "İsrail'in
kendisine haram kıldığı şeyler hariç mealindeki âyette açıkça ifade ettiğini söyler.
İsrailoğulları diyerek Yakub’un evlatlarını kasteder.90
Ayrıca Kur’an’da
İsrailoğullarına verdiği nimetleri hatırlatmak isteyen yüce Allah, “Ey İsrailoğulları!
Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size
vadettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.”91
buyurmuştur. Bu ayet Beni İsrail
ifadesinin kullanıldığı Kur’an’da ki ilk ayettir. Sâfvetü’t Tefâsir’e göre burada Hz.
Peygamber dönemi Yahudilerine hitap edilmekte ve Allah’ın İsrailoğullarına verdiği
nimetler hatırlatılmaktadır.92
Yahudiler için Kur’an’da kullanılan isimlerden bir tanesi de Ehlü’z-zikr’dir.
Kur’an-ı Kerim’de Enbiya 7. ayette: “Biz, senden önce de, elçi olarak ancak
kendilerine vahiy verdiğimiz erkekleri gönderdik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden
sorunuz.” denilmektedir. Buradaki ehlü’z-zikr kavramını; Tevrat ve İncil okuyarak
bilgi sahibi olan Kitap Ehl-i, yani Yahudiler ve Hıristiyanlar olarak açıklamıştır.93
Yehûd kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de Yahudileri isimlendirmede kullanılan
başka bir terimdir. Sâbuni tefsirinde; “Hudnâ” kelimesinin, tevbe ettik anlamında
olup, bir kimse işlediği günahtan tövbe edip döndüğünde “hâde” denir. Bunun geniş
zaman kipinin Yehûdu" şeklinde olduğunu belirtir.94
“Hûd, hâid” kelimesinin çoğulu
olup "Yahudiler" demektir. Hâid; "Tevbe etmek" anlamına gelen fiilinden türemiş
88
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 46-47. 89
Ali İmran/93; Meryem/58. 90
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 90-91. 91
Bakara/40. 92
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 90-91. 93
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 69-70. 94
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 362-363.
29
olup tevbe eden, günahından dönen demektir. Nitekim "Biz sana döndük”95
mealindeki ayette de bu anlamda kullanılmıştır.96
2.2. YAHUDİLERİN GEÇİRDİĞİ DÖNEMLER
Tamamen akrabalık bağları üzerine kurulan Yahudi zümresi günümüzde de
halen devam eden en eski milletlerdendir.97
M.Ö. 2000’den sonra ortaya çıktıkları
bilinmektedir.98
Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat Yahudiliğin tarihiyle ilgili en
eski literatürdür. Bu kutsal kitap sadece dini konular değil aynı zamanda
İsrailoğulları’nın tarih sahnesine çıkışından beri yaşadıkları zaferler, sürgünler ve
yıkımlarla tekrar yeniden yurt ve din oluşturma çabaları hakkında da pek çok bilgiyi
içermektedir. Bundan dolayıdır ki, Tevrat, Kur'an gibi ilahi bir kitap olmaktan ziyade
İsrailoğulları’nın Yahve veya Yahova diye adlandırdıkları Tanrı ile ilişkilerini ve
tarihsel süreçte yaşadıkları olayları ve bu olayların üstesinden nasıl geldiklerini
anlatan kutsal bir eserdir.99
Bu olgusal hareketle Yahudiliğin tarihi hakkında Tevrat
eksenli olarak verilen bilgileri Sabuni’nin Tefsirindeki veriler açısından
değerlendirmeye çalışacağız.
2.2.1. Hz. İbrahim Zamanından Mısır’a Gittikleri Dönem
Tevrat, Yahudiliğin başlangıcını patriyark olarak isimlendirdiği kurucu
atalara bağlar. Bu şahsiyetler; İbrahim, oğlu İshak, İshak'ın oğlu Yakub ve Yakub'un
oğlu Yusuf”dur. Tevrat'ın ilk kitabı olan Tekvin'in büyük bir bölümü bu tarihsel
şahsiyetlerin hayat öyküsünü konu edinmektedir.100
Hz. İbrahim 3 ilahi dinin de merkezindedir. M.Ö XVIII. yy.’da yaşadığı
tahmin edilir.101
Yahudilikte İbrahim ilk Yahudi'dir; fakat Hıristiyanlar da O'nun
Hıristiyan olduğunu iddia ederler. Kur'an, onların bu iddialarına karşı çıkarak Hz.
İbrahim'in ne bir Yahudi ne de bir Hıristiyan olduğunu söyler. Ayet şöyledir:
95
A'raf sûresi/156. 96
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 158. 97
Hamidullah Muhammed, İslam Peygamberi, (Çev. M. Said Mutlu), İrfan Yayınları, İstanbul, 1972,
c. I, s. 392. 98
M. Eliade-Joan P. Couliano, Dinler Tarihi Sözlüğü, (Çev. Ali Erbaş), İnsan Yayınları, 1997, s. 285. 99
Mahmut Aydın, Anahatlarıyla Dinler Tarihine Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 331. 100
Aydın, a.g.e., s. 331. 101
Aydın, a.g.t., s. 22.
30
“İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir
Müslüman idi; müşriklerden de değildi.”102
Diyanet mealinde ise; Hz. İbrahim’in
hanif bir Müslüman olduğunu belirtmiştir.103
Bu sebeple Hanif kelimesinin kökeni ve
ne anlama geldiği hakkında bilgi vermek yararlı olacaktır. Batılı bilginler kelimenin
diğer dillerden Arapça’ya geçtiğini ve putperest ve benzeri manalara geldiğini iddia
etmektedirler. Örneğin bazı Batılı araştırmacılar, Hanif kelimesinin Süryanice
“hanpe” den Arapça’ya geçtiğini ve dinsiz, putperest anlamına geldiğini ifade
ederler. Yine bazı batılı araştırmacılar, Hanif kelimesinin İbranice “Hanef” den
gelmekte olduğunu ve dinsiz, murdar, adi gibi anlamlara geldiğini belirtmektedirler.
Oysa ki, Hanif tabiri tamamen Arap diline ve Kur’an-ı Kerim’e ait bir tabirdir. Bu
noktada en önemli delil, onun Arap gramerinde yabancı bir kelime olarak değil, cer
ve tenvin kabul eden bir kelime olarak kullanılmasıdır. Çünkü Arapça’da yabancı
dillerden Arapça’ya geçen kelimeler cer okunmaz ve tenvin kabul etmezler. Zaten
Hanif ifadesi, Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında geçen bir ifade olmayıp
müfessirler Hanif kelimesini batıl dinlerden ve puta tapıcılıktan tevhid akidesine
yönelmek, hakka dönmek anlamına geldiğini ifade etmektedirler. Hanif kelimesi,
Sabiî ve putperest kelimeleri ile karışabilmektedir. Bunun sebebi ise, bu inançlar aynı
bölgede yaşadığı içindir. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail, inançlarını Hicaz bölgesinde
putperestlik inancı varken yaymaya çalışmışlardır. Bundan dolayı Hz. İbrahim ve Hz.
İsmail’in ölümünden sonra Haniflik dininde tahrifat meydana gelmiş ve buralarda
yaşayan Sabiîler ve putperestler arasında gerçek Haniflik’in kaybolmaya başlaması
ile beraber, bir kısım putperestler, Sabiîler ve müşrikler kendilerine Hanif ismini
vermiş olabilirler. İslam öncesi dönemde Arap Yarımadasında Mekkeli Araplar
tarafından Hanif kelimesi bilinmektedir. O dönemde Hanif kelimesi ile “İbrahim’in
dini” kastedilmekteydi. En önemli gösterge olarak ise; Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ilk
vahiy geldiğinde, Hz. Hatice’nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel’in
Peygamberimizin şüphelerini ortadan kaldıran sözleri, İslam öncesi dönemde bu
kelimenin Araplar tarafından bilinmesine delalettir.104
102
Al-i İmran /67. 103
Al-i İmran/67, https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/al-i-imran-suresi-3/ayet-
62/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1 (12.05.2019) 104
Şaban Kuzgun, İslam Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, Se-da Yayınları, Kayseri, 1985,
s. 110-121.
31
Yahudi geleneğine göre Yahudiler, ilk Yahudi’nin Hz. İbrahim olduğunu
dolayısı ile Hz. İbrahim’in İsrailoğulları’nın ilk atası olduğunu iddia etmektedirler.
Yahudi kutsal literatüründe gerek imanı gerekse Tanrıya bağlılık ve yakınlığı
açısından Yahudi ırkının veya inanmış bir Yahudi'nin ilk şahsiyeti kabul edilir. 105
Tevrat'a göre, Nuh'un soyundan gelen Hz. İbrahim'in büyük atası Eber, babası da
Terah'dır (İslam kaynaklarına göre Azer’dir106
). Tevrat'ta, “Tarah soyunun öyküsü:
Tarah Abram (İbrahim), Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lut adlı bir oğlu
vardı. Haran, babası Tarah henüz sağken doğduğu ülkede, Kildaniler'in Ur kentinde
öldü. Avramla Nahor evlendiler. Avram’ın karısının adı Saray, Nahorininkinin adı
Milka’ydı. Milka Yiska’nın babası Haran’ın kızıydı. Saray kısırdı çocuğu olmuyordu.
Tarah, oğlu Abram'ı, Haran'ın oğlu olan torunu Lut'u ve Abram'ın karısı olan gelini
Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Keldaniler'in Ur kentinden
ayrıldılar. Haran'a gidip oraya yerleştiler.”107
Daha sonra, Tanrı Hz. İbrahim'e
(Avram) Harran bölgesinden Kenan bölgesine göç etmesini emretmiştir. Bunun
üzerine o da karısı Saray'ı, kardeşinin oğlu Lut'u ve Harran'da kazandıklarını da
yanına alarak Ur şehrinden çıkarak Harran üzerinden Kenan diyarına gitmiştir. O
vakit orada Kenaniler bulunmaktaydı. Tanrı, Avram'a görünüp o ülkeyi onun
mülküne vereceğini bildirmiştir. Ülkede kuraklığın baş göstermesi üzerine Hz.
İbrahim Mısır'a gider. Bir süre orada kalan Hz. İbrahim, Mısır firavununun verdiği
hediyelerle zengin olarak tekrar Kenan'a dönmüştür.108
İbrahim ve yanındakiler, Mısır'dan böylece çıkarlar. Çok zengindirler artık.
Çobanları arasındaki tartışmadan sonra İbrahim'le Lut, birbirlerinden ayrılırlar. Lut
doğuya gider. İbrahim ise Kenan topraklarında kalır. Avram bulunduğu bölgede
hâkimiyetini kabul ettirir. Bu arada esir edilen kardeşi Lut’u kurtarır ve yanına
alır.109
Bu olaydan sonra Rab, Avram'a görünür, ona yardım edeceğinin haberini
verir. Avram, ondan zürriyet ister, Tanrı da ona zürriyetini vereceğinin müjdesini
105
Ali İhsan Yitik, ''Paylaşılmayan Ata: Hz. İbrahim'', Bütün Yönleriyle Yahudilik (Uluslararası
Sempozyum, 18-19 Şubat 2012), Ankara, 2012, s. 542. 106
En’am/74 107
Tekvin, 11: 27-31. 108
Tekvin: 12: 11-20., Baki Adam, “Yahudilik”, s. 207., Tümer-Küçük, a.g.e., s. 208, Aydın, a.g.e., s.
332. 109
Bkz. Tekvin 13-14. Bap.
32
verir. Karısı Saray Avram'a çocuk verememişti. Saray'ın Hacer adında Mısır'lı bir
cariyesi vardı ve karısı Saray'ın teklifi üzerine cariyesi Hacerle evlenir ve ondan
İsmail doğar. Bu olay Kenan'da on yıl yaşadıktan sonra olmuştur. Hacer, İsmail’i
dünyaya getirdiğinde seksen altı yaşındadır.110
Hacer'in Hz. İbrahim'e bir oğul vermesi Saray'ın kıskançlığına yol açmış ve
bunun üzerine Tanrı, meleklerini misafir kılığında Hz. İbrahim'e göndererek Saray'ın
bir erkek çocuk doğuracağını müjdelemiştir.111
Doksan dokuz yaşına geldiğinde Rab Avram'a görünür ve onun zürriyetini
çoğaltacağını bildirir. Bunun üzerine Avram, yüz üstü düşer ve Tanrı onunla şöyle
konuşur: “Ben ise, işte ahdim seninledir ve birçok milletlerin babası olacaksın ve
artık adın Avram (yüce baba anlamında) çağırılmayacak, fakat adın İbrahim
(cumhurun babası anlamında) olacak; çünkü seni birçok milletin babası ettim. Ve
seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak.”
İbrahim, Tanrı ile olan ahit gereği, kendisi doksan dokuz, İsmail de on üç
yaşında iken, aynı gün sünnet olurlar.112
Öte yandan Sara İshak'ı dünyaya getirir.
İshak dünyaya geldiğinde İbrahim 100 yaşındaydı. İbrahim, oğlu İshak'ı sekiz günlük
iken sünnet ettirir. Çocuk büyüyüp sütten kesildikten sonra İbrahim oğlu için bir
ziyafet verir. Bu sırada İsmail'in güldüğünü gören Sara, İbrahim'den onu ve Hacer’i
kovmasını ister. Bu durum İbrahim'i çok üzdü, çünkü İsmail de öz oğluydu. Ancak
Tanrı İbrahim'e, oğlu ve cariyesi için üzülmemesini istedi. Tanrı, İbrahim'e, Sara'nın
dediğini yapmasını, çünkü neslinin İshak ile süreceğini söyler. Bunu üzerine Hz.
İbrahim, Hacer ile oğlu İsmail'i Paran denilen yere götürüp bırakmıştır.113
Yahudi geleneğinde bu olay, Hz. İsmail'in Hz. İbrahim'in seçkin soyundan
çıkarılması olarak yorumlanır. Midraş türü Yahudi kaynaklarında ise daha da ileri
gidilerek Hz. İsmail hakkında uygunsuz anlatımlara yer verilir. Örneğin Hz. İsmail'in
Hz. İbrahim'in hayırsız oğlu olduğu belirtilmektedir. Yine Hz. İsmail, sünneti
dolayısıyla kusurlu bulunurken Hz. İshak doğumunun 8. gününde sünnet olmasından
110
Tekvin 16: 1-16. 111
Adam, “Yahudilik”, s. 208. 112
Tekvin, 17:24-27. 113
Tekvin, 21: 8-21.
33
ötürü yüceltilmektedir. Yahudi kaynaklarında ve kültüründe bu sünnet olayı, Hz.
İshak'ın seçilmişliğinin işareti olarak görülür. Hz. İsmail'in on üç yaşında sünnet
olmasının, onun kendi suçu olmaması gerekir; çünkü sünnet Hz. İbrahim'e farz
kılındığında Hz. İsmail on üç yaşına gelmişti. Yine bu mantığa göre bakılırsa Hz.
İbrahim'in Tanrı'dan daha uzak olması gerekir çünkü Hz. İbrahim doksan dokuz
yaşında sünnet olmuştur.114
Hz. İbrahim'in yaşadığı en ağır imtihanı ve en önemli tecrübelerinden bir
tanesi kurban olayıdır. Tevrat'ta ve Kur'an'da anlatıldığına göre Allah, Hz.
İbrahim'den ihtiyarlık yaşlarında sahip olduğu oğlunu kendisi için kurban etmesini
emretmiştir. Bu oğlun İsmail mi, İshak mı olduğu tartışmalı mevzudur. Tevrat, bu
oğlun Hz. İshak olduğu görüşündedir: “Bir gün Tanrı, İbrahim'i denemek için ondan
biricik oğlu İshak'ı kurban etmesini ister. İbrahim emri yerine getirmek üzere bir
mezbaha yapıp bıçağı eline aldığında Rabb'ın Meleği göklerden ona seslenip çocuğu
boğazlamamasını, çünkü emri yerine getirdiğini bildirir. Bunun üzerine İbrahim,
gözlerini kaldırdığında, çalılıkta bir koçun hazır olduğunu görür ve onu kurban eder.
Bu olay üzerine Rab, ona sözünü yerine getirdiğinden dolayı, zürriyetinin
düşmanlarının kapısına hâkim olacağını ve zürriyetlerinden gelen bütün nimetlerin
mübarek kılınacağını bildirir.”115
Ayrıca Hz. İbrahim’in bu kararlılığına karşılık
Tanrı, neslinin çoğalacağını, neslinden gelen milletlerin mübarek kılınacağını ve
düşmanlara hâkim olacaklarını müjdelemiştir.116
Kurban konusundaki tartışmayı Kur'an açısından incelediğimizde, Kur'an'da
kurban edilecek çocuğunun isminden söz edilmez. Ama müfessirlerin kanaatine göre
bu, İsmail'dir. Zira olay göçten hemen sonra olmuştur ki, o dönemde İsmail vardı.
Ayrıca İslam’a göre olay Mekke'de geçmiştir. Mekke'ye gelen de İsmail'dir.117
Gerçekten de Kur'an herhangi bir isim belirtmemekle beraber, Saffat suresi 100-112.
ayetlerdeki anlatımın siyak ve sibakından bunun Hz. İsmail olduğu anlaşılmaktadır.
Zira Hz. İbrahim, kurban imtihanından başarıyla geçtikten sonra ödül olarak Hz.
İshak'la müjdelenmiş ve İbrani dini geleneği bakımından da bu doğrudur. Çünkü
114
Adam, “Yahudilik”, s. 208-209. 115
Tekvin, 22:1-20. 116
Fuat Aydın, Genel Hatlarıyla Yahudilik, İstanbul, y.y., 2004,s. 17. 117
http://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-tefsir-1/saffat-suresi-37/ayet-103/diyanet-isleri-
baskanligi-meali-1 (12.05.2019)
34
İbrani geleneğine ve Tevrat'a göre her şeyin ilki Tanrı'nın hakkıdır. Tevrat’ta, Hz.
İbrahim'in ilk oğlunun Hz. İsmail olduğu söylenir. Buna göre Hz. İbrahim'in (a.s.)
kurban imtihanıyla denendiği oğlunun Hz. İsmail olması gerekmektedir. Fakat daha
sonraki Yahudi yorumları, Hz. İsmail'i Hz. İbrahim'in seçkin soyundan çıkarmak
için, onun cariyeden doğma olduğunu ileri sürerek Hz. İshak'ı ilk oğul olarak
göstermiştir.118
Hz. Adem’den bu yana hep ilk doğan çocukların Rabb’e adanması söz
konusu olmuştur. Tüm bu gerçeklere rağmen Yahudiler, Hz. İshak’ın kurban edilmek
istendiği konusunda ısrarcıdırlar. Hz. İsmail Arapların, Hz. İshak ise Yahudilerin
atasıdır. Dolayısıyla Yahudiler kendi atalarını ön plana çıkarmak istedikleri için bu
konuda Hz. İshak’ın kurban edilmek istendiğini söylemiş olma ihtimali yüksektir.119
Yine yukarıda belirttiğimiz gibi Tevrat'ta kurbanın koç olduğu ifade edilirken,
Kur'an'da herhangi bir hayvan ismi belirtilmemiştir. Sadece büyük bir kurbanlık
ifadesi geçmektedir. Kurban meselesinin anlatıldığı Saffat Suresi 107. ayette: “Ve
Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.” denmektedir. Yani, İbrahim'e oğlunun yerine
kesilmek için büyük kurbanlık kurtuluş fidyesi de verdik. Sâbuni bu konudaki
görüşünü şu şekilde belirtir. “Oğlunun yerine fidye olarak ona cennetten, büyük bir
koç gönderdik. İbn Abbas şöyle der: "O, cennette kırk sene otlatılmış büyük bir koç
idi."“120
Tevrat'a göre İbrahim, yüz yetmiş beş yaşında iken vefat eder. Oğulları İshak
ve İsmail ise onu Makpela mağarasına gömerler. Daha sonra Sara da aynı mağaraya
gömülür. Tanrı İbrahim'in ölümünden sonra oğlu İshak'ı mübarek kılar.121
İshak'ın
karısı kısır olduğu için Allah'a yalvarır. Esav ve Yakub adlı ikiz oğlu olur.122
Bir gün
ülkesindeki kıtlık sebebiyle İshak, Filist kralı Avimelek'in ülkesi Gerara'ya gider.
Orada karısının güzelliğinden ötürü karısını kız kardeşi olarak tanıtır. Durumu
anlayan Avimelek, niçin böyle yaptığını sorduğunda karısının elinden alınıp
kendisine zarar gelme korkusundan böyle yaptığını söyler. Avimelek, bunun üzerine
118
Adam,”Yahudilik”.,s. 209. 119
Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam’da Kurban, Düşünce Kitabevi Yayınları,İstanbul, 2003, s.
150-160. 120
Sâbuni; a.g.e., c. V, s. 259. 121
Tekvin, 25:7-11. 122
Tekvin, 25:24-26.
35
onları korur. Bolluk sahibi olurlar. Ancak Filistiler, onları kıskanıp ülkelerinden
kovarlar.123
Esav ve Yakub birbirleriyle hiç anlaşamazlar. Anlaşamamalarında en büyük
neden ilk oğul olmak ile ilgilidir. O zamanlar ilk oğul olmak, babanın otoritesini ve
malının büyük kısmını almak demektir. Hz. İshak, yaşlanıp gözleri kör olunca, ilk
evlat olan Esav’a bereket duası etmek ister, ancak Yakub, annesi ile birlikte babasına
bir hile yaparlar ve Esav’ın bereket duasını alır. Böylece ilk oğulluğun ayrıcalıklarını
da elde etmiş olur. Tanrı Hz. Yakub’un ilk oğul olmasını kabul eder ve onu mübarek
kılar. Böylelikle Hz. Yakub, büyük bir neslin atası olur.124
Esav, bunu öğrendiğinde
çok kızar ve onu öldüreceğini dile getirir. Esav’ın intikamından korkan Yakub dayısı
Laban’ın yanına, Haran'a gitmek üzere yola çıkar. Gecelediği yerde bir rüya görür.
Rüyasında yerden göğe kadar yükselen bir merdiven vardır. Tanrı'nın melekleri bu
merdivenden çıkıp inmektedir. Başı göklere erişmiştir. Rab, ona derki: “Baban
İbrahim'in Allah'ı ve İshak'ın Allah'ı Rab benim; üzerinde yatmakta olduğun diyarı
sana ve senin zürriyetine vereceğim; senin zürriyetin yerin tozu gibi olacak, garba ve
şarka, şimale ve cenuba yayılacaksın; ve yerin bütün kabileleri sende ve zürriyetinde
mübarek kılınacaktır.”125
Yakub orada dayısının iki kızı ile evlenir. Yakub’un iki kızı ve cariyesinden
on iki erkek evladı olur. İsrailoğullarının on iki kabilesinin kökeni Yakub’un on iki
oğluna dayanır.126
Lea'dan Ruben, Simeon, Levi (ki neslinden Hz. Musa gelmiştir.),
Yehuda (bunun isminden de Yahudi kelimesi türemiştir.), İssakar, Zebulun,
Rahel'den Yusuf ve Benyamin; Zilpa'dan Gâd, Aşer; Bilha'dan Dân, Naftâlî dünyaya
gelmiştir. Evlatlarını da alıp babasının yanına Kenan'a döner.127
Tevrat'ın anlatımına göre Hz. Yakub, Harran'dan Kenan'a dönüş yolunda
önemli bir tecrübe yaşar ve bu tecrübe sonunda İsrail adını alır. Onun soyu bu
olaydan sonra atalarının adıyla anılmaya başlar. Onlara kimi zaman İsrail, kimi
123
Tekvin, 26:1-17. 124
Adam, “Yahudilik”, s. 209. 125
Tekvin, 28:13-15. 126
Adam, “Yahudilik”, s. 209-210. 127
Tekvin, 30: 6-24.
36
zaman da İsrailoğulları denilir. 128 Hz. Yakub'a İsrail adının verilişi Tevrat'ta şöyle
anlatılır: “Yakub o gece kalktı; iki karısını, iki cariyesini, on bir oğlunu yanına alıp
Yabbuk Irmağı'nın sığ yerinden karşıya geçti. Onları geçirdikten sonra sahip olduğu
her şeyi de karşıya geçirdi. Böylece Yakub arkada yalnız kaldı. Bir adam gün
ağarıncaya kadar onunla güreşti. Yakub'u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk
kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakub'un uyluk kemiği çıktı. Adam,
'Bırak beni, gün ağarıyor.' dedi. Yakub, 'Beni kutsamadıkça seni bırakmam' diye
yanıtladı. Adam, 'Adın ne?' diye sordu. O, 'Yakub' dedi. Adam, 'Artık sana Yakub
değil, İsrail (Tanrı'yla güreşen) denecek' dedi, 'Çünkü Tanrı'yla, insanlarla güreşip
yendin. Yakub, 'Lütfen adını söyler misin?' diye sordu. Adam, 'Neden adımı
soruyorsun?' dedi. Sonra Yakub'u kutsadı. Yakub, 'Tanrı'yla yüz yüze görüştüm, ama
canım bağışlandı.' diyerek oraya Peniel (Tanrı'nın yüzü) adını verdi. Yakub,
Peniel'den ayrılırken güneş doğdu. Uyluğundan ötürü aksıyordu. Bu nedenle
İsrailliler bugün bile uyluk kemiğinin üzerindeki sinir yemezler. Çünkü Yakub'un
uyluk kemiği'nin başındaki sinire çarpılmıştı.”129
Yakub oğulları arasında en fazla Yusuf'u sever. Kardeşleri bundan dolayı ona
karşı içten içe hasetlik beslerler. Yusuf bir rüyasında Güneş, Ay ve on bir yıldızın
kendisine secde ettiğini görür. Bu rüyayı babası ve kardeşlerine anlattığında babası
onu azarlayıp “Gerçek, ben ve anan ve kardeşlerin yere kadar eğilmek için mi sana
geleceğiz?” der. Kardeşleri onu kıskanır, babası da bu sözü yüreğinde tutar.130
Kıskanan kardeşleri Hz. Yusuf’u ortadan kaldırmak için bir plan
yapmışlardır. Ancak Hz. Yakub’un en büyük çocuğu Yahuza vicdanının sesini
bastıramamış ve onun öldürülmesi yerine bir kuyuya atılmasını tavsiye etmiştir.131
Bir gün kardeşleri Yusuf’un elbiselerini çıkararak bir kuyuya atarlar. Mal götüren
ticaret kervanı onu kuyudan çıkarır ve Mısır komutanı Potifar’a satar. Daha sonra
Yusuf, Tanrı’nın yardımı ile firavunun sarayında maliye nazırı olur. Hz. İbrahim
zamanında olduğu gibi yine Kenan’da kıtlık dönemi başlar. Mısır’da erzak
bulunduğunu duyan Hz. Yakub, oğullarını Mısır’a gönderir. Mısır’da Yusuf ile
128
Adam, “Yahudilik”, s. 210. 129
Tekvin, 32: 22-32. 130
Tekvin, 37: 3-34;Tümer-Küçük,a.g.e., s. 210. 131
Sâbuni; a.g.e., c. III, s. 145.
37
karşılaşır ve Yusuf babasının Mısır’a gelmesi için haber gönderir. Bunun üzerine
İsrailoğulları Mısır’a yerleşir. Hz. Yusuf’un ölümünden sonra Mısır’da durumlar
değişir. Tahta oturan yeni firavun, İsrailoğullarını köleleştirir ve dört yüz sene
Mısır’da köle hayatı yaşarlar.132
Yusuf’un Mısır’a gelişi MÖ 1788-1580 yıllarına
tekabül eder.133
Gerçekten de Tevrat Yahudi milletinin tarihine dair olayları detaylı
olarak ele almaktadır.134
Tevrat'ta anlatılan olayların Kur'an'da da anlatıldığını görmekteyiz. Zira,
Kur'an başından sonuna kadar gözden geçirildiği zaman, Tevrat’ta bahsedilen birçok
tarihi olay ve geçmiş kavimlerin halleri ve hayatlarına dair haberlerin bulunduğunu
görebiliriz.135
Kur'an, Tevrat'a paralel olarak Hz. İbrahim'i başlangıç noktası yapar.
Ancak Tevrat'tan ayrıldığı önemli bir nokta vardır. O'nu yalnız Yahudi tarihinin
değil, Tevhid’in temsilcisi olarak sunmaktadır.136
Bu yüzden İslam geleneği İslam'ın
temelini teşkil eden tek tanrı fikrinin merkezine Hz. İbrahim'i yerleştirmiştir ve Hz.
İbrahim, Müslümanların peygamberi olan Hz. Muhammed'in (s.a.v.) öncüsü olarak
gösterilmiştir.137
Buradan hareketle Al-İmran Suresinin 65. ayetinde; “Ey Ehl-i kitap!
İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil kesinlikle ondan sonra
indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?” ayetini Sâbuni şu şekilde açıklamıştır:”Ey
Yahudi ve Hıristiyan topluluğu! Niçin İbrahim hakkında tartışıyor, cedelleşiyor ve
O'nun sizin dininiz üzerine olduğunu iddia ediyorsunuz? Hâlbuki Tevrat’da, İncil de
ondan sonra indirildi. Yani Yahudilik de, Hıristiyanlık da ondan birçok asır sonra
meydana çıkmıştır. Bu durumda o, nasıl bu dinlere mensup olur? Sözünüzün batıl
olduğuna aklınız ermiyor mu? İbrahim (a.s.) ile Musa (a.s.) arasında bin sene, Musa
(a.s.) ile îsâ (a.s.) arasında ise iki bin sene vardır. Aklı olan nasıl böyle bir iddiada
bulunur? Bu soru, kınamak içindir.”138
denilmiştir.
132
Adam, “Yahudilik”, s. 210-211; Tekvin, 42: 1-8.;Tekvin, 46. Bap. 133
Atilla Buğdaycı, “Kuran–ı Kerim’e Göre Üç Semavi Din (Yahudilik–Hristiyanlık–
İslamiyet)”,(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Kayseri, 2007, s. 32. 134
Maurıce Bucaille, Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur'an, (Çev. Suat Yıldırım), Işık
Yayınları, Ankara, 2005, s. 41. 135
Belâzuri, Fütûhul Buldan, (Çev. Zakir Kadri Ugan), Maarif Basımevi, İstanbul, 1955, c. 2., s. 404. 136
Detaylı bilgi için bkz. Bakara, 124; Al-i İmran, 33; Nisa, 125. 137
Khalıl Athamına, ''İslam Bakış Açısından Hz. İbrahim: İslam Öncesi Arabistan'da Monoteizmin
Gelişimi Üzerine'' (Çev. Ali Osman Kurt), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
(A.Ü.İ.F.D.), S.1, Ankara, 2006, s. 197-198. 138
Sabuni;a.g.e.,c. I, s. 390.
38
Kur'an, Hz. İbrahim'in Harran'dan Kenan'a;139
Yakub ve oğullarının ise
Mısır'a göç etmesinden bahsetmektedir.140
Kur'an'a göre, Hz. İbrahim Allah
tarafından ateşten kurtarıldı ve bereketli ülkeye ulaştırıldı. Müfessirlere göre bu
bereketli ülke Filistin, Tevrat'taki söylenişiyle Kenan'dır. Kenan ülkesinde Hz.
İbrahim'in ikinci oğlu İshak dünyaya gelir.
2.2.2. Mısır'dan Çıkış ve Krallığın Kurulmasına Kadar Geçen Dönem
Hz. Yusuf'un vefatından sonra yeni Firavun, İsrailoğullarını Pitom ve Ramses
kentinin inşasında işçi olarak kullanır.141
Mısırda dört asırdan fazla kalan
İsrailoğulları Hiksos döneminin kapanmasından ve arkasından Firavun döneminin
başlamasıyla zor günler geçirmeye başladılar. Eski Mısır dilinde “büyük ev”
anlamındaki per'ao kelimesinden gelen fir'avn/firavun kelimesi İbranice veya
Süryanice’den Arapça’ya geçmiştir. Firavun kelimesi milattan önce kral anlamında
kullanılmıştır. Firavun hem kral hem de tanrının oğlu sayılıyordu.142
Mısır'ın yeni
yönetiminin İsrailoğulları’nın sayıca çoğalmasını kendilerine karşı bir tehdit olarak
algılamasıyla143
İsrailoğulları, Mısır'da kaldıkları dört yüz otuz yılın144
üç yüz yılını
baskı ve zulüm altında geçirmişlerdir.
Bu dönem Hz. Musa ile başlamıştır ve İsrailoğullarını baskı ve zulümden
kurtarıp “Arzı Mev'ud” yani kendilerine vaadolunmuş topraklar olan Filistin'e
döndüren (Musa) Moşe’dir. (Tah. M.Ö. 1250).145
Her ne kadar İbrahim’in,
İsrailoğulları’nın ilk atası olmasından ötürü Yahudiliğin kökeninin ona dayandığı
iddia edilse de günümüz Yahudiliğinin en önemli yapı taşı ve en önemli figürü “milli
kurtarıcı”, “dini reformcu” ve “yasa koyucusu” olarak bilinen Musa'dır.146
Bu yüzden
Hz. Musa'nın Yahudilik tarihinde ayrı bir yeri ve kıymeti vardır. Bu önemden dolayı
burada Musa hakkında hem Tevrat’ta hem de Kur'an'da verilen bilgiyi karşılaştırmalı
139
Enbiya / 71. 140
Yusuf/ 99. 141
Aydın, 2004, s. 17. 142
Buğdaycı, a.g.m., s. 32. 143
Çıkış, 1:8. 144
Çıkış, 14: 40. 145
Tümer-Küçük, a.g.e, s. 211. 146
Aydın, a.g.e., s. 335.
39
olarak gösterip daha sonra Müfessir Sâbuni’nin tefsirindeki değerlendirmelerini
vermeyi uygun görüyoruz.
2.2.2.1. Tevrat’ta Hz. Musa ve On Emir
Tevrat’ın Çıkış kitabına göre, Yahudiler Mısır’da Yusuf’un vefatından sonra
çoğalmaya başladı. Firavun Yusuf'un yaptığı hizmetleri ve güzellikleri unuttu ve
Yahudilerin çoğalmasından endişelenmeye başlandı. O ilerde ülkelerine yönelecek
bir saldırıda onların düşmanla birlikte olma korkusuyla, onlara eziyet etmeye başladı.
Bu arada Firavun her doğan erkek çocuğun öldürülmesini emretti. Çünkü
İsrailoğulları’nın çoğalmasından korktu. Musa, böyle bir dönemde dünyaya geldi.
Annesi onu yaklaşık üç ay kadar ancak saklayabildi. Sonra onu ziftle sıvanmış bir
sepete koyup ırmağa bıraktı. Nil kıyısındaki sazlıklara bıraktığı sepetin akıbetini kız
kardeşi Meryem takip ediyordu. Nil'de yıkanan Firavun’un kızı, Musa’yı ırmakta
buldu, bir İbrani çocuğu olduğunu anlayıp ona acıdı.147
Meryem, gelip çocuğu
emzirmesi için bir İbrani kadını getirebileceğini söyledi. Firavun’ un kızı bunu kabul
edince gidip Musa’nın öz annesini getirdi. Çocuk ona teslim edildi ve çocuğa
sulardan çekilmiş anlamına gelen “Moşe” (Musa) adı verildi.148
Musa firavunun sarayında büyürken iki olay hem onun hayatının hem de
İsrailoğullarının dönüm noktası oldu.149
Çıkış Kitabının anlatımına göre, Musa
gençlik yıllarında Yahudilerin yanına gider ve onların şikâyetlerini dinlerdi. Bir
keresinde, Mısırlılardan bir adamın bir İbrani’yi dövdüğünü görür ve adamı korumak
için yanlışlıkla attığı tokat sonucu Mısırlıyı öldürür. Olayın duyulması üzerine, Musa
Midyan'a kaçar. Orada Midyan kâhinin sürülerini otlatır ve kızı Tsippora ile
evlenir.150
Kâhinin sürüsünü otlatırken Tanrı'nın Meleği Horeb bir çalı ortasında, ateş
alevinde, ona göründü. Yanan çalının ateşi, bir türlü sönmek bilmiyordu. Bunu
merak edip geri dönen Musa’yı Rab görünce çalının içinden şöyle dedi: “...Ben
babanın Tanrısı, İbrahim'in İshak'ın Tanrısı ve Yakub'un Tanrısıyım.” Musa yüzünü
gizler, çünkü Tanrı'ya bakmaya korkuyordu ve Rab dedi: “Halkımın Mısır'da
147
Tora ve Aftara, Şemot II. Kitap, (Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin Sağla vd.), İstanbul, y.y.,
2009, 2: 1-7. 148
Çıkış, 1:8-22; 2:1-10. 149
Aydın, a.g.e., s. 335. 150
Çıkış, 2: 11-17.
40
gördüğü sıkıntıyı yakından gördüm... Onların feryatlarını duydum; çünkü onların
acılarını bilirim... Şimdi gel ve benim kavmimi, İsrailoğullarını Mısır'dan çıkarmak
için seni Firavun'a göndereyim.”151
Böylece Musa, Yahudileri Mısır'dan çıkarmak ve kurtarmakla görevlendirildi.
Kardeşi Harun da ona yardımcı oldu ve bu görevi yerine getirmek üzere Musa,
Mısır'a geri döndü. O, İsrailoğullarını Mısır'dan çıkarıp Kenan diyarına (Filistin)
götürmek istediğini, bunun Allah'ın emri olduğunu dile getirince Firavun, “Allah
kimdir ki ben ona itaat edeyim” diyerek onları köle gibi çalıştırıp Filistin’e
göndermemek için Musa’yı saraydan kovar. İkisi arasında mücadele şiddetlenir. İş,
mucize göstermeye kadar gidince Firavun bütün sihirbazları topladı. Onlar da bütün
meziyetlerini ortaya koydular. Musa’nın asası kocaman bir yılan olup onların bütün
yılanlarını yuttu. Bütün bunlara rağmen Firavun, İsrailoğulları’nın Mısır'dan
çıkmasına müsaade etmedi. Bunun üzerine Rab Yahve, Mısırlılara ceza vereceğini,
insandan hayvana kadar bütün ilk doğanları öldüreceğini bildirdi. Allah, Musa
aracılığıyla Mısır topraklarına felaket verdi. Firavun, bu işlerin gerçekleştiğini
görünce, İsrailoğulları’nın Mısır'dan çıkmasına izin verdi ve İsrailoğulları Kızıl
Deniz'e doğru yola çıktı. Zira Firavun, verdiği karardan pişman olup onların peşine
düştü. Kızıldeniz'e gelince Musa, elini denize uzattı, sular yarıldı, İsrailoğulları geçti;
sonra tekrar Musa elini uzattı, sular eski haline döndü ve Firavun ile ordusu
boğuldu.152
Yahudi geleneğinde “Çıkış” olarak adlandırılan bu hadise,
İsrailoğulları’nın 400 yılı aşkın yaşamlarının sonunu ve Tanrı Yahve ile yeni bir
ilişki içine girmelerini temsil etmektedir.153
Bu olayların II. Ramses zamanında
olduğu söylense de, II. Ramses’in ölümünden sonra Minfitan zamanında olması
ihtimali daha yüksektir. Tarihçilere göre Mısır’dan çıkış MÖ. 1330-1215 yılları
arasında gerçekleşmiştir.154
İsrailoğulları, Mısır'dan çıkışlarının üçüncü ayında Sina Çölü'ne vardılar.
Orada Allah, Sina Dağı'ndan Musa'yı çağırarak, onlara verdiği nimetler karşılığında,
İsrailoğullarından iyi bir kavim olma sözünü almak üzere, onu görevlendirdiğinin
151
Çıkış, 3:1-113. 152
Çıkış, 7:9-12; 12:12-14; 14:21-31. 153
Aydın, a.g.e., s. 337. 154
Taner, a.g.t., s. 21.
41
haberini verdi. Musa emri yerine getirdi, sözü aldı ve Rabbe bildirdi. Üçüncü gün,
Tanrı, Sina Dağın tepesine, ateş içinde indi, Musa’yı çağırdı ve ona On Emri verdi.155
Hz. Musa'ya Sina Dağı'nda vahyedilen On Emir, Tevrat'ın Çıkış 20: 1-17 ve
Tesniye 7: 6-21 olmak üzere iki ayrı bölümünde geçer. On Emir:
1. Seni Mısır diyarından, esaret evinden çıkaran Tanrın Rab benim.
2. Benden başka Tanrın olmayacak. Boşlukta, yerin üstünde veya altında,
denizlerin derinliklerinde mevcut olan varlıkların resimlerini
yapmayacak, onlara hiçbir surette tapmayacaksın.
3. Tanrın Rabbin adını boş yere ağzına almayacaksın.
4. Cumartesi Gününü daima hatırlayıp onu kutsal bileceksin. Haftanın altı
gününde çalışacak, yedinci gün istirahat edeceksin. Cumartesi günü,
Tanrı Rabbine tahsis edilmiş genel dinlenme günüdür. O gün, ne sen, ne
oğlun, ne kızın, ne uşağın, ne de hayvanların kısaca hiçbiriniz
çalışmayacak.
5. Anne ve babana hürmet edeceksin.
6. Adam öldürmeyeceksin.
7. Zina yapmayacaksın.
8. Çalmayacaksın.
9. Komşuna karşı yalancı şahitlik yapmayacaksın.
10. Komşunun evine tamah etmeyeceksin; komşunun eşine, kölesine,
cariyesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.
Yahudi din bilimci arasında; On Emir'in Tanrı ile İsrailoğulları kavmi
arasındaki anlaşma olduğu konusunda tam bir görüş birliği bulunmakta ve On
Emir'in Tanrı katından ve doğrudan kavme verildiği konusunda uzlaşmaktadırlar.156
On Emir, Yahudi inancına göre Hz. Musa'nın dininin temel ilkeleridir. Bunlardan ilk
155
Çıkış, 19. Bab. 156
Yusuf Altıntaş, Yahudilikte Kavram ve Değerler, Gözlem Yayınevi, İstanbul, 2001, s. 159.
42
dördü insanın Tanrıyla olan ilişkisini belirtmektedir. Diğer altısı ise insanın
çevresiyle olan ilişkisini belirlemektedir.157
Kur'an’da En’am Suresi 151-152 ile İsra
Suresi 22-39 ayetlerinde “On iki Emir” şeklinde yer alan bu emirler Hz. Musa, Sina
Dağı'ndan indiğinde iki taş tablet (levha) üzerinde yazılı olarak bu emirleri
getirmiştir.158
Hz. Musa, On Emiri aldıktan sonra kavminin yanına geri döndüğünde onları
altından bir buzağı heykeline taparken bulur. Yahudi kaynaklarına göre buzağı
heykelini yapan Hz. Harun’dur.159
Ayrıca Tanrı’nın emrine rağmen yurt edinecekleri
bölgedeki halkla savaşmaktan da yüz çevirirerek Tanrıya isyan ederler.160
İsrailoğulları, Sina’da gerçekleşen vahiyden sonra Hz. Musa’ya karşı
başkaldıran tavırları yüzünden kırk yıl çölde şaşkın şaşkın dolaşırlar. Hz. Musa bu
çöl ve göçebe hayatı içinde 120 yaşında Nebo dağında vefat eder. Mezarının yerinin,
cesedi Allah tarafından gömüldüğü için bilinmediği belirtilmektedir.161
Musa’nın liderliğinde Mısır'daki esaretten kurtarılıp Sina'da Tanrı'yla
ahitleşmek suretiyle O'ndan bir takım emir almaları, İsrailoğulları tarihinde
İbrahim'le yapılan ahitten sonraki ikinci dönüm noktasıdır. Bu ikinci ahitleşme ile
İsrailoğullarına Tanrı “öz kavmi” olma ve ataları İbrahim'e vaad edildiği üzere
Kenan topraklarını elde ederek burayı yurt edinme ayrıcalığını bahşetmiştir.
Mısır'dan çıkış ve Sina'da Tanrı ile ahitleşme olaylarına ilaveten İsrailoğulları’nın
çölde geçirdikleri kırk yıl Tevrat'ın “Çıkış”la başlayıp “Tesniye” ile biten dört
kitabının temel konusunu oluşturmaktadır.162
2.2.2.2. Kur’an’da ve Sâbuni Tefsirinde On Emir
Kur'an'da Musa kıssası diğer kıssalardan daha çok tekrar edilmiştir.163
Dolayısıyla Kur’an, Musa peygambere ve İsrailoğulları kıssasına geniş yer vermiştir.
157
Adam, “Yahudilik”, s. 212. 158
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 218. 159
Şemot: 32/2-4. 160
Aydın, a.g.e., s. 338. 161
Tora ve Aftara, Devarim V. Kitap, (Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin Sağla vd.), İstanbul , y.y.
2009, 34:6. 162
Aydın, a.g.e., s. 338. 163
Aydın, a.g.t., s. 35.
43
Yahudilerin geçirdiği dönemleri anlatırken Hz. Musa’nın yaklaşık olarak M.Ö. XIII.
yy.’da yaşadığı düşünülmektedir.164
Hz. Musa, Kur’an'a göre İsrailoğulları
içerisinden gönderilmiş olan bir peygamberdir. Tevrat'ta Torah'ın Çıkış bölümü
Musa'nın hayatını ele alır. Burada anlatılan olaylar çoğunlukla Kur'an'la paralellik
gösterir; ancak bazı konularda farklılıklar da vardır.165
Kur'an Hz. Musa'nın kıssasını özellikle Bakara, A'raf, Tâhâ ve Kasas
surelerinde olmak üzere ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Kur’an başlangıcından itibaren
Musa ve kıssasını şöyle anlatır: “Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından
kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek
çocuklarınızı kesiyorlar, kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Size reva görülenlerde
Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi
kurtardık, Firavun'un taraftarlarını da siz bakıp dururken denizde boğduk. Firavun,
Mısır toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir
zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ
bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.”166
Musa'nın anasına, "Onu emzir,
kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize bırakıver, hiç korkup
kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri
yapacağız" diye bildirdik. Nihayet Firavun ailesi O'nu yitik çocuk olarak aldı. O,
sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa kaynağı olacaktır. Şüphesiz Firavun ile
askerleri yanlış yolda idiler. Firavunun karısı, "Benim ve senin için göz aydınlığıdır!
Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz" dedi. Halbuki
onlar işin sonunu sezemiyorlardı. Musa'nın anasının korkudan aklı başından gide
yazdı. Eğer biz, inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık,
neredeyse işi meydana çıkaracaktı. Annesi Musa'nın ablasına, "Onun izini takip et"
dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi. Biz daha önceden
onun, süt analarını kabulüne müsaade etmedik. Bunun üzerine ablası, "Size, onun
bakımını namınıza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?"
dedi. Böylelikle biz onu, anasına, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın
164
Yahudilerin geçirdiği dönemlerden tezimizde bahsederken Yahudiliğin M.Ö. 2000’den sonra
ortaya çıktığını belirtmiştik. Şinasi Gündüz ise Hz. Musa’nın yaklaşık olarak M.Ö. XIII. yy.’da
yaşadığını söylemiştir. Bu konuda farklı görüşler olduğunu tarihlerin kesin bilgi olmadığını
görmekteyiz. 165
Gündüz, a.g.e., s. 270. 166
Bakara/49-50; Kasas/4.
44
vâ'dinin gerçek olduğunu bilsin diye geri verdik. Fakat yine de pek çoğu bilmezler.
Mûsâ yiğitlik çağına erip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel
davrananları biz böylece mükâfatlandırırız. 167
Sâbuni’ye göre; İsrailoğullarından erkeklerin öldürülmesinin sebebi şudur;
“Firavun bir gün şöyle bir rüya görür: Beyt-i Mukaddes tarafından bir ateş çıkar ve
Mısır'ı kuşatır. Mısır'daki bütün kıbtîleri yakar. Fakat İsrailoğullarına dokunmaz.
Bu rüya onu korkutur ve rüyayı kâhinlere sorar. Onlar da: "İsrailoğullarından bir
çocuk doğacak, bu çocuk senin helakine ve mülkünün elinden gitmesine sebep
olacaktır." şeklinde yorumlarlar. Bunun üzerine Firavun, İsrail oğullarımda doğacak
her erkek çocuğun öldürülmesini emreder. Kuşeyrî der ki: Kim, Allah uğrunda O'nun
hükmüne sabrederse, Allah da ona, veli kullarıyla arkadaş olmayı nasib eder. İşte
İsrailoğulları, Firavun ve taraftarlarının şiddetli işkencelerine sabrettikleri için,
Allah onların soyundan peygamberler ve krallar gönderdi ve âlemde hiçbir kimseye
vermediği şeyi onlara verdi”168
Tevrat’ta anlatılan Hz. Musa'nın başından geçen iki olay vardır. Bunlardan
biri Musa'nın bir Mısırlıyı öldürüp Medyen'e (Tevrat'ta Midyan) kaçması diğeri ise
Tanrı'nın vahyine muhatap olmasıdır ki bu iki olay Kur'an'da da anlatılır.169
Musa’nın bir Yahudi’yi savunmak için Mısırlıyı öldürmesi mühim bir meseleydi ve
Musa’nın Mısır’da kalması artık mümkün değildi. Oda çöle kaçtı.170
Kur’an-ı
Kerimde; “Sonunda Musa süreyi doldurup ailesiyle birlikte yola çıktı. Sina Dağı'na
yöneldiğinde karanlık bir gecede yolunu şaşırdı. Bu arada bir ateş gördü. Isınmak ve
yolunu bulmak için ateşin bulunduğu tarafa gidince, “Ben şüphesiz senin Rabbinim;
ayağındakini çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuvâ'dasın” diyen bir hitapla
karşılaştı. Orada, ayrıca kendisine Allah'tan başka Tanrı olmadığı, ona ibadet
etmesi, dosdoğru namaz kılması bildirildi. Asası ile ilgili mucize verildi ve Firavun'a
gitmesi emredildi. Kardeşi Harun da ona yardımcı kılındı.”171
167
Kasas/7-14. 168
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 101-102 . 169
Detaylı bilgi için Bkz. Kasas/15-22. 170
Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzündeki Dinler Tarihi, İstanbul, y.y., 1947, s. 217. 171
Tâhâ/10-20; Kasas/29-32.
45
Sâbuni; İbn-i Abbas’ın rivayeti ile Musa’nın daha önce Şuayb ile yaptığı on
yıllık süreyi tamamladıktan sonra eşi ile Medyen’den Mısır’a yola çıktıklarını ve Tur
Dağı taraflarında bir ateş gördüğünü o esnada doğum sancısı çeken eşi için bir
yardım bulabilmek ümidi ile gittiğinde yeşil ağaç içerisinde yanan beyaz ateş
gördüğünü ve böylece ilk peygamberlik görevinin verildiğini belirtir. Risaletin ilk
başladığı yer Tur-u Sina Dağıdır.172
Musa, yavaş yavaş Yahudilerin Mısır'dan kaçmaları ve çölde hürriyete
kavuşmaları imkânını düşünmeye başlamış, daha sonra da onları atalarının eski
yurdu olan Kenan'a götürmeyi tasarlamıştı.173
Hz. Musa tebliğ görevi gereğince
Firavuna gitti ve ona, Allahtan gelen bir peygamber olduğunu tebliğ etti.174
Kur'an;
Hz. Musa’ya peygamberlik ile görevlendirildikten sonra verilen emrin Firavundan
İsrailoğulları’nın serbest bırakılmasını istemesi olduğunu belirtir. Firavun teklifi
kabul etmediği gibi, Hz. Musa'nın peygamberliğini tuhaf karşılamıştır.175
Sâbuni; o zamanlar firavun kendisini ilah olarak gördüğü için Musa’nın
peygamberliğini sert bir şekilde reddettiğini hatta Musa’nın hem onun yanında
büyümesine karşılık hem de kendi milletinden adam öldürerek nankörlük yaptığını
söylemiştir. Hz. Musa’nın bütün mucizelerine rağmen firavun yalanlayıp inkâr
etti.176
Her türlü inanmayan firavun ve topluluğa Allah çeşit çeşit musibetler
gönderir. Bunlar; boğulacak kadar sel, üzerlerine çekirge yağdırması, ekin biti,
kurbağa hatta öyle ki ağızlarını açtıklarında ağızlarına kurbağa girerdi, suları kanlı
gelmesi ve en sonunda kızıl denizde boğmuştur.177
Hz. Musa'ya Mısır'dan çıkması hususunda ilahi emir gelmişti, Musa, kavmi
ile birlikte geceleyin, gizlice Mısır'dan Filistin'e yürümeye başlamıştı.178
Kur'an bunu
şöyle anlatır: “Firavun, Hz. Musa'yı Mısırlıların dinini değiştireceği endişesiyle,
öldürmek istedi; fakat ailesinden iman eden biri, bunu engelledi. Sonunda Hz.
Musa'ya kavmini gece yola çıkarma emri geldi. Bunun üzerine Hz. Musa, kavmini
172
Afif Abdü'l-Fettah Tabbara, Kur'an Açısından Yahudi, (Çev. Mehmet Aydın), Rabıta Yayınevi,
Konya, 1978, s. 227. 173
Ömer Rıza Doğrul, a.g.e., s. 218. 174
Aydın, 2008, s. 174. 175
A'raf/103-105; Şuarâ/18-28. 176
Sabuni, a.g.e., c. II, s. 336-337. 177
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 347-348-349. 178
Tabbara, a.g.e., s. 251.
46
Mısır'dan çıkardı. Firavun ve adamları, onları takibe başladı. Hz. Musa'nın
beraberindekiler, yakalanma korkusuna kapıldı. Yüce Allah, onun asasını denize
vurmasını emretti. Hz. Musa asasını denize vurunca, deniz ikiye ayrıldı. Hz. Musa ve
adamları, karşıya geçti. Onları takip eden Firavun ve beraberindekiler boğuldu.”179
Sâbuni; denizden geçerken Taberinin görüşünü belirterek İsrailoğulları’nın altı yüz
yetmiş bin kişi olduğunu söylemiştir.180
Bu denizin ise Süveyş Kanalı bitişiğinde
bulunan Kızıldeniz olduğunu belirtmiştir.181
İsrailoğulları Firavun’un ölmediğini
söyleyince dalgalar Firavun’un cesedini denizin kıyısına attığını belirtir.182
İbn-i
Abbas’a göre Cebrail Firavun’a rahmet yetişir korkusuyla onun ağzını çamur ile
doldurmuştur.183
Hz. Musa, İsrailoğullarını tek Allah'a ibadete davet yolunda, onların birçok
musibetlerine maruz kalmıştı. Halbuki Allah'ın, davasını kuvvetlendirmesi için Hz.
Musa'ya vermiş olduğu mucizeler, onlardan putperestlik tortularını tamamen
sökmeye kâfi gelirdi. Bununla beraber, Mısırlılarla uzun müddet beraber olmalarının
neticesi alıştıkları putperestlik onlara galip gelmiştir.184
Bu durum Kur'an tarafından
anlatılmaktadır.185
İsrailoğulları’nın Mısır'dan çıkıştan sonra yaşadıkları ve Hz.
Musa'nın Tur-u Sina’ya çıkması Kur'an'da şöyle anlatılır: “Mûsâ ile otuz gece
sözleştik ve ona on gece daha ilave ettik; böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk
geceyi buldu. Mûsâ, kardeşi Harun'a dedi ki: "Kavminin içinde benim yerime geç,
onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma. Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte gelip de
Rabbi onunla konuşunca: "Rabbim! Bana göster de seni göreyim!" dedi. Rabbi, "Sen
beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni
göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Mûsâ da
baygın düştü. Ayılınca: "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim. Ben
inananların ilkiyim" dedi.”186
179
Mümin/26-34; Şuara/52-67; Yunus/ 90-92. 180
Sâbuni ,a.g.e., c. IV, s. 323. 181
Sâbuni, ,a.g.e., c. II, s. 349. 182
Sâbuni, ,a.g.e., c. IV, s. 323. 183
Sâbuni, ,a.g.e., c. 3, s. 61. 184
Tabbara, a.g.e., s. 257. 185
Detaylı bilgi için bkz. Araf /138-141, 160. 186
A'raf/142-143.
47
Sâbuni tefsirinde Zemahşeri’den alıntı yaparak şöyle der; firavun helak
olunca Musa Allah’tan kitabı ister Allah’ta ona zilkade ayında otuz gün oruç
tutmasını emreder. Bu otuz günü tamamlayınca ağzının değişen kokusundan
hoşlanmayarak misvak kullanır. Bunun üzerine Allah ona Allah katında oruçlunun
ağzının kokusu misk kokusundan daha güzel olduğunu söyleyerek Allah, Hz.
Musa’ya orucuna Zilhicce ayından on gün daha ilâve etmesini emreder. Hz. Musa
kardeşi Harun'a, "Ben dönünceye kadar bunların başında benim yerime sen dur,
benim halifem ol." der. İsrailoğulları Musa gittikten sonra süs eşyaları ile içine
rüzgar girip de sığır sesi gelecek şekilde buzağı heykeli yaparlar. Musa geri
döndüğünde onları bu şekilde görünce Tevrat levhalarını yere atar. Sakinleşince
levhaları alır ve levhadaki yazıda tövbe ve imandan sonra Allah’ın merhamet sahibi
olduğu yazılıdır. İbn-i Kesir’e göre; onlar birbirlerini öldürmedikçe Allah onların
tövbesini kabul etmeyecektir. Musa buzağına tapmayan yetmiş kişi seçip Tur dağına
gider ve Taberi’nin Suddi’den yaptığı nakilde Tur dağına gittiği yetmiş kişi Allah’ı
görmek istediklerini ve eğer açıkça görmezlerse ona inanmayacağını söyleyince
onlara yıldırım çarpar ve ölürler. Ayrıca burada Hz. Musa, dünyada iken Allah’ı
görebileceğini zannederek, O’nu beden gözüyle görmeyi dilemiştir. Fakat Allah dağa
yansımasını göndermiş, dağ paramparça olmuştur ve Hz. Musa bayılıp yere
düşmüştür.187
Kur'an, Musa'nın İsrailoğullarından vaad olunan topraklara girmelerini
çağırdığında onlar bu çağrıyı geri çevirerek Hz. Musa'yı yalnız bıraktığını belirtir:
“Bir zamanlar Mûsâ, kavmine şöyle demişti: Ey kavmim! Allah'ın size nimetini
hatırlayın; zira O. içinizden peygamberler çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı.
Alemlerde hiçbir kimseye vermediğini size verdi. Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı
mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybedersiniz. Onlar şu cevabı
verdiler: Ya Mûsâ! Orada zorba bir toplum var; onlar oradan çıkmadıkça biz oraya
asla giremeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz. Korkanların
içinden Allah'ın kendilerine lütufda bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine
kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi, artık galip sizsiniz. Eğer müminler iseniz ancak
Allah'a güvenin. "Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla
girmeyiz; sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız" dediler. Mûsâ:
187
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 350-365.
48
"Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hakim olamıyorum; bizimle, bu
yoldan çıkmış toplumun arasını ayır" dedi. Allah: "Öyleyse orası onlara kırk yıl
yasaklanmıştır: Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış
toplum için üzülme" dedi.188
diye buyurdu.
Sâbuni’ye göre; İsrailoğulları firavunun helak olmasından sonra Mısır’a
yerleşirler ve Allah onlardan Suriye bölgesinde bulunan “Eriha” ya gitmelerini ister.
Eriha bölgesinde zorba Kenanlılar yaşar. Allah İsrailoğullarından bu bölgede
yaşayanlarla cihat etmelerini ve Musa’ya da on iki tane kabile başkanı seçmesini
ister. Musa Allah’ın emrini yerine getirir ve başkanları seçip Kenan bölgesine gitmek
için yola koyulurlar. Kenan bölgesine yaklaştıklarında Musa onları Kenanlılar
hakkında gizlice haber toplamaya gönderir. Başkanlar orada iri, cüsseli adamları
görünce korkup geri dönerler ve sadece iki kişi sözünde durur diğer kabile başkanları
olan biteni kavimlerine anlatır.189
Başkanları orada bulunan zorbacılardan korkar ve
Musa’ya onların Ad kavminden geriye kalan Amalika kavmi olduğunu bu yüzden bu
topraklara giremeyeceklerini söylerler. Ancak kendisi ve Rabbi’nin gidip
savaşabileceklerini söyleyince Musa Allah’a kavmine hâkim olamadığını dile getirir.
Allah’ta bu isyankârlıklarından dolayı 40 sene bu kutsal topraklara girmelerinin
haram olduğunu söyler. İsrailoğulları akşam çıktıkları yolda sabah gene kendilerini
akşam çıktıkları yolda buluyorlardı.190
Maide 21. ayette belirtilen Hz. Musa'nın “Ey kavmim Allah'ın size yazdığı
Arz-ı Mukaddes (mukaddes topraklar) giriniz, arkanıza dönmeyin, yoksa
kaybedersiniz.” ayetinde Sâbuni; Arz-ı Mukaddes topraklardan kastı Beyzavi’den
rivayet ederek burasının Kudüs toprakları olduğunu ve peygamberlerin karargâhı ve
müminlerin meskeni olduğu için buraya “arz-ı mukaddes” denmiştir. Kudüs’e
mukaddes(temiz) denilmesinin nedeni; orada peygamberler yaşadığı için
peygamberler sayesinde temiz ve şerefli olmuştur.191
Kırk yıl çölde kalma konusu Yahudi kültüründe ve Kur'an anlayışında farklı
yorumlanmıştır. Tanrı tarafından İsrailoğullarına yurt olarak tahsis edilen Filistin
188
Maide/20-26. 189
Sabuni, a.g.e., c. II, s. 81-82. 190
Sabuni, a.g.e., c. II, s. 86. 191
Sabuni, a.g.e., c. II, s. 87.
49
topraklarına yerleşmeden önce kırk yıl Sina çölünde yaşamaya mahkûm olmaları,
Yahudi tarihinde Musa'nın Tanrı ile ahitleşip On Emir'in de içinde bulunduğu bir dizi
vahyi almak üzere Sina dağına çıkıp orada kırk gün kalması sırasında
İsrailoğulları’nın altından buzağı heykeli yapıp ona tapmaya başlaması ile başlayıp
Tanrı'nın emretmesine rağmen yurt edinecekleri bölgedeki halkla savaşmaktan yüz
çevirmeleri ve ortaya çıkan her bir olumsuzluk karşısında devamlı olarak Musa'ya
şikayette bulunmalarının bir cezası olarak yorumlanmaktadır.192
Kur'an ise bu cezayı
başka bir sebebe bağlamaktadır. Hz. Musa'nın mukaddes topraklara girme teklifini
türlü sebeplerle geri çeviren İsrailoğullarına Allah bir ceza keser. İsrailoğulların
Musa'ya isyanı ve Musa'nın duası sebebiyle Allah İsrailoğullarına o vaad edilen
“mukaddes yer”i kırk sene haram etmiştir. Kırk sene orada mahrum kalmışlardır. Tih
çölü içinde nereye gittiklerini bilmeyerek, serseri gibi dolaşmışlardır.193
Bu olaydan sonra İsrailoğulları, çöllerde yollarını kaybettiler. Bir kısmı helak
olurken bir kısmı da yıllarca çöllerde dolaştı. Allah'a karşı gelmeleri, onun ayetlerini
inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri, onlara uymamaları ve
taşkınlık yapmaları yüzünden, İsrailoğulları gazaba uğradı.194
On Emir konusu Sâbuni tefsirinde kısa bir şekilde ele alınmaktadır. Sâbuni,
on emiri tefsirde geçen orijinal ifadesiyle “on vasiyet” hakkındaki bilgiyi En'am
Suresi'nin 151 ve 152. ayetlerini tefsir ederken vermektedir. En'am 151 ve 152.
mealen şöyle buyuruyor: “De ki : "Geliniz, Rabbinizin size neleri haram kıldığını
okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik
korkusuyla çocuklaranızı öldürmeyin sizin de onların da rızkını biz veririz;
kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız
yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp
anlarsınız."Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına yaklaşmayın. Ancak en
güzel bir niyetle yaklaşabilirsiniz. Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz gücünün yettiği
kadarından fazlasını yüklemeyiz. Söz söylediğimiz zaman, yakınlarınız dahi olsa
192
Aydın, a.g.e., s. 338. 193
Sabuni, a.g.e., c. II, s. 86. 194
Detaylı bilgi için bkz. Bakara/ 47-52, 61, 83-85.
50
adaletli olun. Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye
bunları emretti.”195
Hz. Musa bu çöl ve göçebe hayatı içinde 120 yaşında Tih çölünde vefat
eder.196
Mezarının yerinin, cesedi Tanrı tarafından gömüldüğü için bilinmediği
söylenir.197
2.2.2.3. Hâkimler Devri
Hz. Musa’dan sonra İsrailoğullarını yöneten Yeşû b. Nûn (Yûşâ b. Nûn)
olmuştur. Yeşû kelimesinin aslı İbranice “Tanrı kurtarır” anlamına gelen Yehoşua
kelimesidir ve zamanla Yeşua şeklinde kısaltılmıştır.198
Yeşû, Hz. Musa’nın en yakın
dostudur ve vefatından kısa bir süre önce Hz. Musa tarafından İsrailoğullarının
başına başkan olarak seçilmiştir.199
Yeşu, kutsal topraklara göç yolunda
İsrailoğullarına hem liderlik yaptı hem peygamberlik vazifesini yerine getirdi . Ona
da Tanrı tarafından yeni hükümler verildi.200
İsrailoğulları Hz. Musa önderliğinde
Sina’da kırk yıl kaybolduktan sonra Yeşû b. Nun ile beraber doğudan batıya doğru
Ürdün nehrini geçerek gitmiştir.201
Eski Ahit'te Yeşu olarak geçen Yuşa b. Nun'un
soyu b. Efrâim, b. Yûsuf, b. Yâkub, b. İshak, b. İbrahim olduğu söylenir.202
İsrailoğulları tarihinde hâkimler devri Yuşa b. Nun İsrailoğullarını Kenan'a
yerleştirdikten sonra, başlamıştır. İsrailoğulları bundan sonra kendilerini varis kıldığı
Beytü'l Makdis ve ona komşu olan bölgelerde üstünlük sağlayarak buralarda
hâkimiyet kurmuşlardır.203
İsrailoğullarının Arz-ı Mev’u’da yani vaad edilmiş topraklara girmesi ve
Tevrat’ta geçen güneşin düşman yenilinceye kadar batmaması olayı Yeşu zamanında
195
Sabuni, a.g.e.,c. I, s. 268 196
Tesniye 34:7.;Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, M.E.B. Yayınevi, İstanbul, 1991, c. I, s.
543; Asım Köksal; Peygamberler Tarihi, T.D.V. Yayınları, Ankara, 2014, c. II, s. 102. 197
Tora ve Aftara, Devarim V. Kitap, (Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin Sağla vd.), İstanbul, y.y.,
2009, 34:6. 198
Ömer Faruk Harman, “Yûşâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara 2013, c. XLIV,
s. 43. 199
Tora ve Aftara, Bamidbar IV. Kitap, (Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin Sağla vd.), İstanbul, y.y.,
2009, 28:15-20. 200
Adam, “Yahudilik”, s. 213. 201
Mahmut Nânâ, Yahudi Tarihi, Selenge Yayınları, İstanbul, 2008, s. 44. 202
Köksal, a.g.e, s. 121. 203
İbn Haldun, Mukaddime, (Çev. Zakir Kadri Ugan), M.E.B. Yayınevi, İstanbul, 1997, c. I, s. 588.
51
gerçekleşir.204
Yuşa b. Nun İsrailoğullarını, Tevrat’a göre yirmi yedi veya yirmi
dokuz yıl idare etti. Ele geçirdiği Şam ülkesine valiler tayin etti.205
Musa'nın vefatından sonra Yeşu b. Nun önderliğinde kendilerine vaat edilen
Kenan ülkesine yerleşen İsrailoğulları burada müstakil bir devlet kurmak yerine,
Yakub’un on iki oğlunu temsil eden on iki kabile halinde yaşamayı tercih ederler.
Aralarında ittifak olan bu on iki kabile, hâkimler denilen liderler tarafından
yönetilirler.206
Bu dönemde aralarında ittifak olan ayrı kabileler halinde yaşayan
İsrailoğulları, hâkimler olarak isimlendirilen liderlerin önderliğinde yavaş yavaş
yerleşik hayata geçiş yapmışlardır. Hâkimler döneminde İsrailoğulları zaman zaman
Tanrı Yahve'ye Sina'da verdikleri sözü unutarak komşularının ilahlarını
benimseyerek onlara tapmışlardır.207
Kabileler 'şoftim' denilen hâkimler tarafından idare edildiğinden bu döneme
Hâkimler Dönemi de denir. Bu dönem, din ve İsrailoğulları tarihinde farklı bir durum
göstermektedir. Kabilelerin başında bir peygamber bulunmamasına rağmen Tanrı
onlara vahiy göndermeye devam etmiştir. Bu durum, Tevrat'ın Hâkimler bölümünde
anlatılmaktadır.208
Yeşu b. Nun, vefat etmeden önce bütün İsrail kabilelerini kuzeydeki Samiriye
bölgesinde bir araya getirip onlardan, kendilerini Mısır’dan kurtarıp Ken‘an
topraklarına ulaştıran Yehova’ya sadık kalacaklarına ve O’ndan başka Tanrılar
edinmeyeceklerine dair söz alır.209
Hakimler devri de 1030'a kadar devam etmiştir.210
Hâkimler döneminin son
hakimi Samuel'dir, oldukça karışık olan Hakimler Dönemi Samuele karşı isyana
girişen İsrailoğullarının tarihinde 'Krallar” devri başlamıştır.211
204
Harman, “Yuşa” , s. 44. 205
Köksal, a.g.e., s. 122. 206
Aydın, a.g.e., s. 338 207
Aydın, a.g.e., s. 338. 208
Adam, “Yahudilik”, s. 213. 209
Salime Leyla Gürkan, “Yahudi Tarihi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2013,
c. XLIII, s. 189. 210
Aydın, a.g.t., s. 43 211
Adam, “Yahudilik”, s. 213.
52
İsrailoğulları Filistin’de Yeşu döneminden sonra bir devlet haline gelene
kadar düzensizlikler içerisinde, bazen kabile reisleri, bazen Hâkimler, bazen de
kendilerini mağlup ederek hâkimiyetleri altına alan hükümdarlar tarafından
yönetilmişlerdir.212
2.2.3. Krallıkların Kurulması ile I. Mabed’in Yıkılması Arasındaki
Dönem
Hâkimler dönemi olarak nitelenen süre içinde İsrailoğullarına bir peygamber
gönderilmemiştir. Bu dönemin sonunda devamlı harp ve kargaşanın doğurduğu
problemler üzerine Hâkimler devri çöktü. Çöküşten rüşvet v.s. gibi yolsuzluklar
yaygınlaştıktan sonra devrin son hakimi Rahip Samuel, peygamber olarak gönderilir
ve İsrailoğulları’nın ısrarı ile Saul’ü kral tayin eder. Saul'u Kur’an’da “Talut”olarak
isimlendirilir. 213
Saul savaşlarda cesur bir komutandı. Bu savaşlarda Saul'un en meşhur
adamlarından biri de Davut'tu. Kitab-ı Mukaddes'te Samuel'in on yedinci bölümü,
Kur'an'ın Calut diye isimlendirdiği Filistinliler'in kumandanı (Tevrat'ta Golyat olarak
geçer) çıkışını ve İsrailoğullarını savaşa çağırdığından bahseder. Savaşta Golyat, hem
harbe hazırlıksız geldiği, hem de onu önemsemediği için Davud'a yenilir. Davud'un
bu zaferi insanların gözüne girmesine ve kalplerinde ve zihinlerde yer etmesine yol
açar. Fakat aynı zamanda da Saul'un nefretine sebep olur. Saul krallıkta kendisine
zorluk çıkarmasın diye O'nu ortadan kaldırmaya karar verir. O'na şiddetle saldırmaya
ve ölüm ağları kurmaya başladı. Davud da iki defa Saul'dan kaçarak Filistinlilere
sığındı.214
Kur'an; Talut'un liderliğinde ve ona inanan az sayıdaki birliğin çok sayıdaki
Calut ordusunu yendiğini ve Davud'un da Calut'u öldürdüğünü belirtir.215
Sâbuni bu
konu hakkında; Tâlût, sayıları seksen bin olan askerleriyle yola çıkıp Beyt-i
Makdis'ten ayrılınca onları çöl gibi kuru bir arazide bekletti. Burada şiddetli sıcak
ve susuzluk vardı. Tâlût askerlerine şöyle dedi: "Biliniz ki, Allah sizi bir ırmakla
212
Nuh Aslantaş, Emeviler Döneminde Yahudiler, Gökkubbe Yayınları, İstanbul, 2005, s. 23. 213
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 218; Adam, “Yahudilik”, s. 213. 214
Samuel I, 17 Bab. 215
Bakara,/249-250.
53
imtihan edecek" Bu, Ürdün ile Filistin arasında bulunan meşhur Seria nehridir.
"Ondan kim içerse benden değildir, benim askerim olamaz" Böyle yapmakla, savaşa
girmeden önce, onların irade ve itaat durumlarını denemek istedi. Kim o ırmaktan
içmez ve tatmazsa, o, Tâlut ile beraber savaşacak olan askerlerdendir. Ancak,
susuzluğunu gidermeleri için bir avuç içerse bunda bir beis yoktur. Böylece
susuzluğu giderecek kadar, emmek suretiyle azıcık su içmelerine izin verdi.
İçlerinden pek azı hariç, bütün ordu ırmaktan içti. Az sayıda bir topluluk susuzluğa
sabretti. Süddî: Yetmiş altı bin kişinin bu sudan içtiğini ve Tâlût’un yanında dört bin
asker kaldığını belirtir. Tâlût, susuzluk ve yorgunluğa sabreden mü'minlerle nehri
geçip de düşmanlarının çokluğunu görünce onları bir korku sardı. İçlerinden bir
grup: “Biz Câlût komutasındaki bu düşmanla savaşamayız. Sayımız az, onlar ise son
derece kalabalık" dediler. Sonunda Allah'ın huzuruna varacaklarına inanan,
Tâlût'un seçkin ve alim askerleri şöyle dediler: “Çoğu zaman, az sayıda bir topluluk,
Allah'ın irade ve dilemesiyle çok sayıdaki topluluklara üstün gelmiştir. Zafer, sayı
çokluğu ile değil, Allah'ın yardımıyla elde edilir. Allah, koruması, gözetmesi ve
desteğiyle sabredenlerle beraberdir. Allah kiminle beraber olursa o kişi Allah'ın
izniyle muzaffer olur.” Allah da onların bu dualarını kabul etti ve O'nun yardım ve
desteğiyle Câlût'un ordusunu hezimete uğrattılar. Düşmanlar çok kalabalık
olmalarına rağmen mağlup oldu. Tâlût'la beraber mü'minler ordusu içinde bulunan
Dâvud, küfrün başı Câlût'u öldürdü ve ordusu dağıldı. Allah, Dâvud (a.s.)'a
hükümdarlık ve peygamberlik verdi ve dilediği faydalı ilimleri ona öğretti.216
İsrailoğulları Yeşu döneminden sonra Filistin’de bir devlet haline gelene
kadar düzensizlikler içerisinde, bazen kabile reisleri, bazen Hâkimler, bazen de
kendilerini mağlup ederek hâkimiyetleri altına alan hükümdarlar tarafından
yönetilirler.217
Saul’un vefatından sonra Filistinlerle olan savaşta büyük başarı gösteren
Davud, Yahuda aşireti tarafından kral ilan edilir. Davud, MÖ. 1000 yılında Kudüs’ü
alarak başkent yapar. Tanrı tarafından Yakub’a yapılan vaad, Davud zamanında
tamamlanır ve kutsal toprakların fethi gerçekleşir. Yahudilerin sadece bir kral olarak
216
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 293. 217
Arslantaş, a.g.e., s. 23.
54
nitelendirdikleri Hz. Davud, Yahudi tarihinin en önemli kişiliklerinden biri olur.218
Böylece Davud (1013-973), İsrailin ikinci kralı olmuş. Kudüsü fethederek burayı
başkent yapmış, Tevrat'ın saklandığı Tabut-u Sekineyi buraya nakletmiştir.219
Yahudilerin en parlak dönemini başlatan Davud'dur.220
Tevrat’ta belirtildiğine
göre, Davud'un zamanı çok kaba ve sert bir dönemdi.221
Hikmet sahibi olan Davud,
Yahudi geleneğinde bir peygamber olarak kabul edilmez, sadece hükümdar olarak
bilinir. Bu konuda İslam alimleri ile Yahudi alimleri arasında görüş ayrılığı vardır.222
Hz. Davud Kudüs'te bir mabet inşa etmek istese de Tanrı bu işin oğlu Hz.
Süleyman'a (M.Ö 973-933) nasip olacağını söyledi.223
Bundan dolayı Davud'un
vefatından sonra oğlu Süleyman yerine geçmiş ve ilk iş olarak Kudüs'te Yahudiliğin
odak noktası olan “Beth Ha-miktaş” olarak bilinen Süleyman mabedini inşa etmiştir.
Eski Ahid'de belirtilene göre mabedin yapılışının Süleyman'ın Krallığının dördüncü
yılında başladığı ve on birinci yılında tamamlandığını yani tapınağın yapımının yedi
yıl sürdüğünü belirtmiştir.224
Ayrıca, mabedin içine bir oda hazırlanır ve bu odaya
Antlaşma Sandığı odaya yerleştirmiştir.225
Yahudi geleneğine göre, sandığın içinde
Moşe'ye Tanrı tarafından verilen On Emir'in yazılı olduğu iki taş levha vardır.226
Mabed, bugün Kubbetü’s-Sahra denilen kutsal yapının içinde yer alan kutsal kayanın
bulunduğu Moria tepesinde inşa edilmiştir.227
Böylelikle İslam geleneğinde Mescid-i Aksa olarak bilinen Kutsal Ev
anlamındaki bu mabedin inşasıyla Yahudi tarihinde I. Mabed dönemi başlamıştır.228
Hz. Davud ve Hz. Süleyman dönemleri İsrailoğullarının en parlak
dönemlerindendir. Çünkü bu dönemlerde İsrail Krallığı topraklarını genişletir ve
Davud demiri keşfeder. Bu durum gücün sürdürülmesi açısından önem bahşeder. Hz.
218
Aydın, 2004, s. 18-19. 219
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 219. 220
Samuel II, 8-9 Bab. 221
Samuel II, 12:29-31. 222
Aydın, a.g.t., s. 45. 223
Adam, “Yahudilik”, s. 214. 224
I. Krallar, 6:37. 225
I. Krallar, 6:19-27. 226
Altıntaş, a.g.e., s. 201. 227
Yılmaz Can, İslam’ın Üç Kutsal Mabedi, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2008, s. 108-109 228
Adam, “Yahudilik”, s. 214.
55
Süleyman ise teknoloji alanında çağdaşlarını geride bırakmıştır.229
I. Mabed’in inşası
ile Yahudi dini geleneği çerçevesinde bulunan dua ve kurban ibadetleri ile
festivallerin kutlanması gibi uygulamalar mabette gerçekleştirilir. Böylelikle Mabet
Yahudi dini yaşamının merkezi haline gelir. Zira bu altın çağ dönemi çok uzun
sürmemiştir Hz. Süleyman’ın vefatı ile sona ermiştir.230
İsrailoğulları elbirliği ile
Kral Davud'un hakimiyeti altında adeta bir imparatorluk kurmuşlardı. Fakat
Süleyman'ın ihtişam ve israfı bu saltanatın yıkılışını çabuklaştırmıştı.231
Hz. Süleyman’ın vefatı Kitab-ı Mukaddes’te şöyle anlatılır: “Süleyman’ın
Kudüs ’de bütün İsrail üzerinde krallık ettiği yıl, kırk yıldır. Süleyman ataları ile
uyur ve babası Davud’un şehrinde gömülür ve yerine oğlu ‘Rehoboam’ kral olur.”232
Süleyman’ın vefatından sonra onun oğulları arasında başlayan taht kavgaları ve buna
bağlı olarak merkezden uzak kuzeydeki kabileler arasında yaşanan iç savaş
sonucunda Krallık güneyde Yahuda, kuzeyde İsrail olmak üzere ikiye ayrılır.233
Bunlardan on iki kabileden on tanesine sahip, putperestliğe yönelen İsrail Kralllığı
başlangıcından yıkılışına kadar iç çekişmeler ve savaşlarla boğuşmuştur.234
Bu
krallık yaşanan dini ve siyasi kaoslar sonucunda M.Ö 722'de Asurlular tarafından
yıkılmıştır. İki kabileden oluşan Yahuda krallığı ise tüm bu dini reformlara rağmen,
M.Ö. 586'da Babilliler tarafından yıkılana kadar varlığını sürdürmüştür. Babil Kralı
Nebukadnezar Yahuda Krallığına son vermekle kalmadı, Kudüs'teki Süleyman
Mabedi'ni de yıktı. Yahudi halk Babil'e sürgün ederek diyaspora yaşantısı sürmek
zorunda bırakıldı. I. Mabed dönemi böylece sona ermiş oldu.235
2.2.4. Babil Esaretinden II. Mabed'in Yıkılmasına Kadar Geçen Dönem
Bu dönem M.Ö 586'da başlar, M.S 70'e kadar devam eder. Babil sürgünü
İsrailoğulları için 50 yıl kadar sürdü. Sürgünle ilgili bilgilerin temel kaynağı Kutsal
Kitaptaki II. Krallar, II. Tarihler, Yeremya, İkinci İşaya ve Hezekiel bölümlerinde
229
Ömer Özsoy-İlhami Güler, Konularına Göre Kur’an, Fecr Yayınları, Ankara, 2006, s. 786. 230
Aydın, a.g.e., s. 339. 231
Doğrul, a.g.e., s. 227. 232
I Krallar, 11:31-43. 233
I. Krallar 11-12 Bap. 234
Şemsettin Günaltay, Yakın Şark III (Suriye ve Filistin), TTK Yayınları, Ankara, 1947, s. 335. 235
Doğrul, a.g.e., s. 227; Ekrem Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 224;Tümer-Küçük, a.g.e., s. 211; Adam,
“Yahudilik”, s. 214; Francine Kaufman-Josy Eisenberg, a.g.m., s. 269.
56
yer alan bilgilerdir. Babil Sürgünü devresine İşaya, Yeremya gibi peygamberler
gelmiştir. Kutsal kitap’taki son peygamber ise Malaki'dir.236
Babil sürgününden
yaklaşık 50 yıl sonra MÖ. 538'de Pers Kralı Kurus (Koreş)'in Babilleri yenerek
Babil'i işgal etmesinden sonra burada sürgün hayatı yaşayan İsrailoğullarına
istemeleri durumunda kendi yurtlarına dönmelerine ve mabedi yeniden inşa
etmelerine izin veren bir ferman yayınlayarak İsrailoğulları esareti sona erer.237
Zira
kaynaklarda Yahudiler Babil esareti dönüşü Kudüs şehrini ve mabedi yeniden inşa
ettikleri için bu döneme, Yeniden Yapılanma Dönemi, İkinci Mabet Dönemi, İkinci
Yahudi Cumhuriyeti Dönemi veya Ahitler Arası Dönemi şeklinde farklı
isimlendirmelerle anılır.238
Pers Kralı Koreş 538 yılında sürgündeki kırkbin Yahudi’nin Kudüs’e
dönmesine izin vermesi ile birlikte insanlar yurtlarına dönmeye başlar, Ezra’nın
liderliğinde mabet yeniden inşa edilir ve Yahudiliğin kuralları yeniden hayata
geçirilir. Böylece Yahudi tarihinde II. Mabed dönemi başlamış olur.239
Zira Yahudi
kaynaklarında başka hiçbir yabancı kral onun kadar övülmemiştir. Koreş bu olumlu
gelişmenin mimarı olarak kabul görür ve Yahudi tarihinde ve literatüründe çok özel
bir yeri vardır.240
Sürgün dönemi Yahudilerin vaat edilmiş toprakların dışına itilerek tüm
dünyaya dağılması anlamında Yahudiliğinin de başlangıcını oluşturmaktadır. Bu
dönemde artık ibadetlerini gerçekleştirecek ibadet merkezi olan mabet artık
olmadığından halk ibadet yapacak yeni bir kurum geliştirmek zorunda kalır ve bu
bağlamda sinagoglar ortaya çıkmıştır. Sinagogların ortaya çıkmasıyla birlikte
buralarda hizmet vermek için adına “rabbi/rabay” denen yeni bir Yahudi din adamı
sınıfı oluşmuştur. Bu dönemin bir başka önemli özelliği de daha sonra Yahudi din
literatürünü oluşturacak kaynakların toplanma ve derlenmenin başlatılmış olmasıdır.
236
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 211. 237
Taberi, a.g.e., s. 780. 238
Ali Osman Kurt, İkinci Mabed Dönemi Yahudiliğine Genel Bakış, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat
Fakultesi Dergisi (CÜİFD), X.2, 2006, s. 445-446. 239
Adam, “Yahudilik”, s. 215, Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, Işık Yayınları,
İzmir, 2005, s. 4. 240
Aydın, a.g.t., s. 48.
57
Bu gelişmeler göz önüne alındığında Babil sürgününün Yahudi düşüncesi için
oldukça verimli olduğunu söyleyebiliriz.241
Ezra, Yahudi kaynaklarına göre peygamber değildir fakat peygamberden de
öte bir konuma sahiptir. Hatta İslami kaynaklarda Ezra’nın Üzeyr (a.s.) olduğu
bilgisi geçmektedir. Zira Sâbuni bu konu hakkında görüş bildirmemiştir. Yahudi din
bilginleri, onu çoğu zaman Hz. Musa ile mukayese eder, Hz. Musa kadar Tevrat’ı
almaya layık olduğunu ileri sürerler. Zira Hz. Musa, daha önce dünyaya gelmeseydi,
Tevrat Ezra’ya verilmiş olacaktı görüşündedirler.242
Tevrat kitabının Ezra bölümünde
ise 7. bölüme kadar ondan söz edilmemekte olup yedinci bölümde Ezra, Babil'den
gelen, Musa şeriatında bilgili bir kâhin ve usta bir yazıcı olarak birden bire tarih
sahnesine çıkmaktadır. Aynı zamanda Tevrat, Ezra'yı İsrail Tanrısı Rabbin Musa'ya
verdiği bilgiyi bilen bilgin olarak tanıtır.243
Sadece Ezranın şeceresi Ezra bölümünün
yedinci babında; Baş kâhin Harun oğlu, Elazar oğlu, Pinehas oğlu, Avbişua oğlu,
Bukki oğlu, Uzzi oğlu, Zerahya oğlu, Merayot oğlu, Azarya oğlu, Amarya oğlu,
Ahitub oğlu, Tsadok oğlu, Şallum oğlu, Hilkiya oğlu, Azarya oğlu, Seray oğlu Ezra
olarak tanıtır. Buradan da yola çıkarak Ezra’nın biyografisi hakkında çok fazla bilgi
sahibi olunmadığı görülmektedir.
Tarihin ilk “Haham”ı olarak görülen Ezra, dini restorasyona teşebbüs etmiştir
ve bugünkü şekliyle mevcut olan Yahudilik, Ezra ile doğmuştur.244
Ezra, daha sonra kendisine katılan yönetici Nehemya ile birlikte, güç ve
otoritenin din adamlarının elinde olduğu yeni bir toplum inşa eder. Bu yapı içerisinde
din adamları, Tora’nın tüm emirlerinin en ince ayrıntısına kadar yerine getirilmesini
emreder, temizlik, kurban, yiyecek-içecek ve dini bayramlarla ilgili kurallara
eksiksiz uyulmasını halka duyurur. Yani II. Mabet dönemi, Yahudiliğin sistemleştiği
ve düzenli dua ve ahiret gibi inanç ve uygulamaların ortaya çıktığı dönem olarak
dikkatleri çeker.245
Böylece Yahudilerin Babil’den geri dönüşünden Hz. İsa’nın
241
Aydın, a.g.t., s. 48. 242
Adam, “Yahudilik”, s. 215. 243
Ezra 7:6. 244
Francine Kaufman-Josay Eisenberg, a.g.m., s. 280; Aydın, 2008., s. 167. 245
Taner, a.g.t., s. 24
58
doğumuna kadar ki beş asırlık dönem içerisinde, muazzam bir din adamları zümresi,
büyük mabedin etrafında yeniden teşekkül etmiştir.246
Yahudiler Pers İmparatorluğu idaresinde kendi inançlarına göre özgürce ve
huzurla bir hayat sürerken bu mutlulukları M.Ö. 332'de Büyük İskender'in Pers
İmparatorluğunu ele geçirmesiyle sona ermiştir. Büyük İskender’in Pers
İmparatorluğunu ele geçirmesi ile beraber Yahudilerde bundan olumsuz etkilenerek
Helen kültürünün etkisi altına girdiler. Pek çok Yahudi eliti Yunan kültüründen çok
fazla etkilenmiş, Yahudi kimliğinden uzaklaşmaya başlamıştı. Hatta erkek
çocuklarının sünnet edilmesi uygulaması eskisi kadar itibar etmemeye başlamıştır.
Buna bir de kral IV. Antiochus’un sünnet olmayı, Torah nüshası taşımayı, Şabat
gününü kutlamayı yasaklaması ve Yahve yerine mabete yerleştirdiği Zeus heykeline
ibadet etmeyi dayatması üzerine Yahudiler direnç gösterir ve isyana teşvik etmiştir.
Zira rahip Mattathias önderliğinde başlatılan isyan ile birlikte sürgünden yaklaşık
400 yıl sonra M.Ö. 165-63 yılları arasında Haşmoni dönemi olarak bilinen bağımsız
bir Yahudi idaresi kurulmuştur. Baskı, çatışma ve şiddetin hâkim olduğu bir iç savaş
dönemi sonucunda Ferisiler, Sadukiler, Zelotlar ve Esseniler gibi çeşitli Yahudi
gruplar ortaya çıkar. Toplumda bir iç savaş baş gösterince bunu fırsat bilen Roma
generali Pompeius bölgeye müdahale ederek yönetimi ele geçirir ve böylece bölge,
M.Ö. 63'de Roma İmparatorluğu'nun kontrolüne girmiştir.247
Yahudiler M.S. 66
yılında Roma idaresine isyan ettiler. Ne var ki çıkan isyanı kanlı bir şekilde bastıran
Roma idaresi M.S. 70 yılında Kudüs'e girerek şehri tamamen tahrip etmiş ve
Süleyman Mabedini de yıkmıştır. Yıkılan mabetten geriye sadece günümüzde bilinen
“ağlama duvarı” diye bilinen batı duvarı kalır.248
Mabedin yıkılmasıyla II. Mabed
dönemi de sona ermiş ve İsrailoğulları MS. 1948 yılına kadar bağımsız bir devlet
kuramamış ve Yahudiler daima sürgün bir hayat yaşamışlardır.249
246
Yıldırım, a.g.e., s. 45 247
Aydın, a.g.e., s. 342 248
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 224; Aydın, a.g.e., s. 344. 249
Baki Adam, “Yahudilik”, s. 214; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 222; Aydın, a.g.e., s. 344.
59
2.2.5. II. Mabed’in Yıkılmasından Günümüze Kadar Olan Dönem
İsrail'in devam eden eziyetleri sonunda dindarlar arasında kutsal bir
hükümdarın ortaya çıkacağı, bütün ıstırap ve eziyetleri dindireceği ve Hz. Davud'un
eski hâkimiyetini kuracağı ümidi doğdu. Artık, eski muhteşem saltanatı geri
getirecek bir mehdi beklenmeye başladı. Zira M.S. 135 yılında mehdiliğini ilan eden
Bar Kochba'nın ve Yahudi milislerinin üç buçuk yıllık başarısızlıkla sona eren
ayaklanmasından sonra Romalılar, Kudüs'ü ikinci defa tamamıyla yıktılar.250
Roma
İmparatorluğu'nda Yahudi takibatı başladı ve bu durum M.S. 636 yılında bölgeye
Müslümanların gelmesine kadar devam etti.251
Orta Çağda ise, Avrupa'daki Yahudilerin kaderleri, ülkelere ve idarecilere
göre çok çeşitli olmuştur. En muhteşem devirlerini Endülüs Emevileri zamanında
yaşamışlar. Büyük hekimler, mühendisler, matematikçiler yetişmiştir. Bu mutluluk
Müslüman hâkimiyetinin sona ermesi ile beraber Yahudilerin ihtişamları da son
bulmuştur ve zorla Hristiyanlığa girme baskılarına mecbur bırakılmışlardır. Bir kısmı
Hristiyanlığı kabul ederek canlarını kurtarırken bir kısmı Endülüs’ten göç
etmişlerdir. Almanya’ya M.S. 321 yılında Kral Konstantin’in izni ile girmişlerdir.
Fakat Haçlı seferleri sırasında Hristiyanlara yaptıkları türlü olaylardan sonra Yahudi
aileleri başta Polonya olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda
kalmışlardır.252
Yahudilerin çoğu yerleştikleri yerlerde birbirleriyle yardımlaşmaları, iktisadi
işlerdeki marifetleri sebebiyle büyük servetlere sahip oldular. Bu büyük servet
sebebiyle bir kısmı Filistin'i düşünmek ve oraya geri dönmekten vazgeçmişken diğer
bir kısmı Filistin onlar için tek gaye ve koruyucu vatandı. Yahudiler malları ile
beraber sürgünde bulunmak veya Filistin'i ele geçirmek için yeniden mücadele etmek
arasında mütereddit yaşarlarken Filistin'le ilgili yeni bir yol ortaya çıktı. O da hedefi
gerçekleştirmek için Yahudilerle ittifak eden emperyalistlerdi. Bu ortak hedef de
Filistin'in Müslüman Araplığını yok etmek ve oraya emperyalizme tabi olmak onun
250
Hans Joachim Schoeps, Yahudi Hıristiyanlığı, (Çev. Ekrem Sarıkçıoğlu), İz yayınları, İstanbul,
2010, s. 49. 251
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 228. 252
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 229
60
yolunda gitmek şartıyla Yahudileri nakletmekti.253
İşte siyonizm hareketi bu hedefe
ulaşmak üzere doğmuştur. İsrail devletinin kurulmasını öngören Siyonizm akımı,
Tanrı tarafından ilk olarak İbrahim'e vaad edilen Filistin topraklarında Yahudilerinin
yeniden bir araya getirilip bağımsız bir İsrail Devleti kurulmasını öngören bir
harekettir.254
Siyonist hareket Yahudi Lider Viyanalı bir gazeteci olan Alman Yahudisi
Theodor Herzl tarafından kurulmuştur. Bu hareketin öncüleri 1897'de Basel'de
yapılan İlk Siyonist Kongresinde uluslararası hukuktan hareketle Yahudiler için milli
bir yurt talebini açıkça dile getirmiştir.255
Herzl’e kadar Siyonizm duygusal, kültürel
ve milli bir hareketi ifade ederken Herzl ile beraber bu hareket toprağa, yani devlete
dayalı Siyasal Siyonizm’e dönüşmüştür. Siyasal Siyonizm ise Yahudilerin de bir
devlet kurma hakkına sahip oldukları fikridir.256
1917'de Britinya Hükümeti,
yayımladığı Balfour Deklarasyonuyla Filistin bölgesinde bir Yahudi yurdu
oluşturulmasına olan desteğini açıkça duyurmuştur.257
Nihayet Siyonist hareketin var oluşundan yaklaşık 50 yıl sonra Amerika'nın
ve İngiltere'nin desteğiyle Filistin bölgesinde 1948 yılında günümüz İsrail devleti
kurulmuştur. Rusya, Amerika ve Batı devletleri tarafından ise hemen tanınmıştır.258
2.2.6. Safvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudiliğin Tarihçesi
Yahudilerin tarihi, Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim ile başlamaktadır.
Yahudiler, Hz. İbrahim’i sadece kendilerine özel bir peygamber olarak görmektedir.
Zira Hz. İbrahim, üç kutsal din içinde ayrı bir öneme sahip olan bir şahsiyettir.
Yahudilerin bu inançları Kur’an-ı Kerim’de Al-İmran 67. ayetinde : “İbrahim, ne
Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi;
müşriklerden de değildi.” Çünkü Yahudilik Hz. Musa'nın şeriatından tahrif edilmiş
bir dindir. Hıristiyanlık da, Hz. İsa'nın şeriatından tahrif edilmiş bir dindir. Fakat o,
253
Aydın , a.g.t., s. 53 254
Aydın, a.g.e., s. 357. 255
M. Lütfullah Karaman; “Siyonizm”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2009 c.
XXXVII, s. 329. 256
Sedat Kızıloğlu, “İsrail Devleti’nin Kuruluşuna Kadar Geçen Süreçte Yahudiler ve Siyonizm’in
Gelişimi”, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2012 c. 2, S.1, s. 45. 257
Aydın, a.g.e., s. 357. 258
Aydın, a.g.e., s. 357.
61
bütün batıl dinlerden uzak, hak dine mensup dosdoğru bir Müslümandı, müşrik
değildi. Burada Hıristiyan ve Yahudilerin müşrik olduklarına bir ta'riz vardır. Çünkü
Yahudiler: "Üzeyr Allah'ın oğludur" Hıristiyanlar da: "İsâ, Allah'ın oğludur"
diyorlardı. Bu âyet aynı zamanda, İbrahim’in dinine mensub olduklarına dair
müşriklerin iddialarını da reddetmektedir.259
Sâbuni, Hz. İbrahim kendi soyundan önderler istediğinde Allah’ın bu lütuf ve
ikramına müşriklerden kimsenin nail olamayacağını belirtmiştir.260
Allah
peygamberlik için mahlûkatının en üstünlerini seçtiğini, bunlardan birinin İbrahim
(a.s.)'in yakınlarından olup bunlar İsmail ve İshak peygamber ile bunların soyundan
gelen peygamberler olduğunu belirtmiştir. Son peygamber Hz. Muhammed (a.s.) de
bu soydandır. Sâbuni, Kurtubi’den rivayet ederek; “Diğer nebi ve resullerin hepsi,
bunların neslinden geldiği için Allah sadece bunları zikretti diyerek diğer tüm
peygamberlerin Hz. İbrahim soyundan geldiğini belirtmiştir.”261
Azer’in bazı müfessirlere göre İbrahim’in amcası bazı gruba göre ise put ismi
olarak kabul görse de kabul gören babası olduğu görüşüdür.262
Sâbuni bu
müfessirlerin kim olduğunu belirtmemiştir.
Safvetü’t Tefasir’e göre; Hâcer İsmail (a.s)'i doğurunca, Hz.İbrahim'in diğer
eşi Sâre onu kıskandı. Bunun üzerine Yüce Allah, Hz.İbrahim'e oğlu İsmail'i
annesiyle birlikte Şam bölgesinden Mekke'ye götürmesini emretti. Hz.İbrahim onları
şimdiki Zemzem’in bulunduğu yerde büyük bir ağacın yanına koydu.263
Daha sonra
Allah’ın mucizesi ile Sare 99, İbrahim 112 yaşında iken oğulları İshak dünyaya
gelmiştir.264
İsmail dünyaya geldiğinde ise İbrahim 99 yaşında idi. Hz. İbrahim’in yaşadığı
en ağır tecrübe ise kurban olayıdır. Kur’an-ı Kerim’de ve Tevrat’ta Allah, Hz.
İbrahim’den yaşlılık zamanlarında sahip olduğu oğlunu kurban etmesini istemiştir.
Tevrat’a göre bu oğul İshak iken, Kur’an-ı Kerim’de herhangi bir isim
259
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 391. 260
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 170. 261
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 370-371. 262
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 224. 263
Sâbuni, a.g.e., c. III, s. 259-260. 264
Sâbuni, a.g.e., c. III, s. 106; c. III, s. 260.
62
belirtilmemiştir. Bu konuyla ilgili birçok farklı görüş olmakla birlikte Safvetü’t
Tefâsir’e göre kurban edilmek istenen oğul Hz. İsmail’dir.265
İbrahim’e oğlunun
yerine kurban edilecek hayvan müfessirlere göre tartışılırken Sâbuni’ye göre bu
cennette kırk sene otlatılmış koç’tur.266
Sâbuni’ye göre; İbrahim, Rabb’inden çocuk istedikten sonra ona İshak'ı verdi
ve Yakub'u da o istemeden fazla olarak verdi. Tefsirciler Yakub’un torunu olduğunu
söyler. Çünkü torun da oğul gibidir.267
Kur’an-ı Kerim’e göre, Hz. Yakub, Hz. İshak’ın oğludur. Hz. Yakub’un on
iki oğlu vardır. Hz. Yakub, Hz. Yusuf’a çok düşkündür. Hz. Yusuf rüyasında on bir
yıldızı, güneşi ve ayı gördüğünü ve onların kendisine secde ettiklerini Hz. Yakub’a
anlatır.268
Yusuf, babası Yakub'a şöyle demişti: “Ey babacığım! Ben uykuda şöyle
garip bir rüya gördüm. Gördüm ki gökyüzündeki yıldızlardan onbir yıldız bana
secdeye kapanmışlar. Bu yıldızlarla birlikte ayın ve güneşin de bana secde ettiğini
gördüm.” Sâbuni İbn Abbas’tan rivayet ederek: “Peygamberlerin rüyası bir
vahydir.” demiştir. Aynı şekilde tefsircilerden rivayet ederek ise şöyle der: “Bu onbir
yıldız Yusuf un kardeşleri, ay ve güneş ise anne ve babasıdır. O zaman Yusuf on iki
yaşındaydı. Bu rüya ile, Mısır'da babası ve kardeşleriyle bir araya gelmesi arasında
kırk sene vardır.” Yakub (a.s.) ona dedi ki: Oğlum! Bu rüyanı kardeşlerine anlatma.
Sonra onlar seni yok etmek için, önleyemeyeceğin büyük bir tuzak kurarlar, Şüphesiz
şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır. Ebu Hayyan şöyle der: Yakub (a.s.) Yusuf'un
rüyasından, Yüce Allah'ın ona büyük bir hikmet vereceğini, onu peygamberlik görevi
için seçeceğini ve iki dünya şerefini ona ihsan edeceğini anladı da, kardeşlerinin
kıskanmasından korktu. Dolayısıyla rüyasını onlara anlatmamasını istedi. Yakub,
Yusuf ve kardeşi Bünyamin’i daha çok sevmesinin nedenini Sâbuni, hepsi kardeş
oldukları halde, Yusuf ve Bünyamin'in anaları bir olduğu için sebebi ile açıklamıştır.
Babalarının Hz. Yusuf’a ve Bünyamin’e duyduğu sevgiyi kıskanan çocuklar Hz.
Yusuf’u ortadan kaldırmak için bir tuzak kurmuşlardır. Ancak Hz. Yakub’un en
büyük oğlu Yahuza vicdanı el vermeyince Yusuf’un öldürülmesi yerine bir kuyuya
265
Sabuni, a.g.e., c. V, s. 252, c. III , s. 494. 266
Sâbuni, a.ge., c. 5, s. 259. 267
Sâbuni, a.g.e., c. IV, s. 94. 268
Yusuf/4.
63
atılmasını tavsiye etmiştir. Gece yatsı vakti ağlayarak babalarına geldiler. Bir koyun
kestiler ve kanını Yusufun gömleğine bulaştırdılar. Hz. Yakub, “Bugüne kadar böyle
yumuşak huylu bir kurt görmedim! Oğlumu yemiş ama sırtındaki gömleği
yırtmamış!” diyerek inanmadığını belli etmiştir. Medyen'den Mısır'a gitmekte olan
bir kafile geldi ve yolu kaybederek şaşkın şaşkın dolaştı. Nihayet Yusuf'un atıldığı
kuyunun bulunduğu yerde konakladılar. Onu kuyudan çıkaran o yolcular, onu az bir
kıymet karşılığında sattılar. Onu satın alan adamın adı Kıtfir idi. Bu şahıs, Mısır
hazinelerinin başında bulunan azizdir. Otuz yaşına gelince Allah Yusuf’a hikmet ve
bilgelik verdi. Yusuf'un evinde bulunduğu azizin karısı onun, kendisiyle ilişkide
bulunmasını istedi Yedi kapı vardı. Hepsini kilitledi. Sonra onu kendisine çağırdı.
Hz. Yusuf reddedince, olayı örtbas etmek için Hz. Yusuf’u zindana kapatmışlardır.269
Tesadüfen o sırada kralın özel hizmetçilerinden iki kişi de hapse atılmıştı. Bunlardan
birisi kralın ekmekçisi, diğeri sâkîsi idi. Kralı zehirlemek istemekle itham edildiler ve
hapse atıldılar. Bu iki kişinin rüyasını yorumlamış ve yorumu aynen gerçekleşmiştir.
Kral da bir rüya görmüş ve kâhinleri de bu rüyayı yorumlayamamıştır. Zindan da
iken rüyasını yorumladığı mahkûm, Kralın rüyasını Hz. Yusuf’a yorumlatmış ve
Kral da bu yorumu mantıklı bulmuştur. Hz. Yusuf daha sonra zindandan çıkarılmış
ve Mısır’ın maliyesinden sorumlu olarak başa geçmiştir. Kıtlık yıllarında kardeşleri
erzak almak için Mısır’a üç kez gelmiş ve onu tanımamış, en son geldiklerinde Hz.
Yusuf onlara kendini tanıtmıştır. Yusuf'un kuyuya atılması ile kardeşlerinin onun
huzuruna girmesi arasında yirmi iki senelik bir süre vardı. Kardeşleri özür dilemiş ve
Hz. Yusuf da affetmiştir. Hz. Yusuf, gözleri üzüntüden görmez olana babası Hz.
Yakub’a gömleğini göndermiştir. Hz. Yakub’un gözleri açılmış ve ailece Mısır’a
gelmişlerdir. Hz. Yusuf'un yaşadığı olaylar, babası Hz. Yakub'u, annesi ve
kardeşlerini Mısır'a getirmesi ve Mısır'a yerleşmeleri Yusuf suresinde bahsedilir.
Yusuf Suresi 99. ve 100. Ayetlerde; “Yusuf'un yanma girdikleri zaman, ana-babasını
kucakladı, emin olarak Allah'ın iradesiyle Mısır'a girin!" dedi. Ana ve babasını
tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için secdeye kapandılar.” Sâbuni’ye
göre; aile efradı Yusuf’un huzuruna girince hürmeten secde ettiler. Yakub Yusuf ile
269
Sâbuni, a.g.e. c. III, s. 144-153.
64
yirmi dört yıl daha beraber yaşadıktan sonra Şam bölgesinde babası İshak’ın yanına
vasiyet üzerine gömülmüştür. Yusuf ise Mısır’da yirmi üç sene daha yaşamıştır.270
Kur’an-ı Kerim’de Nisa Suresinin 163. ayetinde İsrailoğulları’nın ilk
döneminde gönderilen peygamberlerin tarihi sıralamasını verirken, Tevrat'taki
sıralamayla benzerlik göstermesi on iki büyük peygamberin ismini ard arda
zikretmesi dikkat çekici bir ayrıntıdır: “Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere
vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrahim'e, İsmail'e, İshâk'a, Ya'kûb'a,
Esbât'â, îsâ'ya, Eyyûb'a, Yunus'a Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da
Zebur'u verdik.” Sâbuni’ye göre Allah'ın bu isimleri özellikle zikretmesi onların
şerefini yüceltmek içindir. Peygamberlerin piri ve insanlığın ikinci babası olduğu
için, Muhammed (s.a.v.)'den sonra Nuh (a.s.) zikredildi. Daha sonra İbrahim (a.s.)
zikredildi. Çünkü o, insanlığın üçüncü babasıdır, nübüvvet ağacı ondan dallanıp
budaklanarak gelişmiştir. Nitekim Ankebut suresinin 27. ayetinde: "Peygamberliği
ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik buyrulmuştur.271
Sâfvetü’t Tefâsir’de, Hz. Musa’nın doğduğu yıllarda Firavun Mısır'da ululuk
taslamış, zorbalık ve aşırı derecede azgınlık yapmıştır. Mısır halkını, kendisine
hizmet ve itaat hususunda gruplara ve sınıflara ayırır. Onlardan bir grubu köle edinir
ve aşağılar. Bu işkenceleri yapan İsrailoğullarıydı. Onların erkek çocuklarını
öldürüyor; kızlarını, kendisine ve Kıptîlere hizmet etmeleri için hayatta bırakıyordu.
Ayrıca gördüğü rüyayı kahinlere sorduğunda İsrailoğullarından bir çocuk doğacak,
saltanatın onun eliyle gideceğini, yok olması da onun sebebiyle olacağını söyleyince
doğacak olan tüm çocukları öldürme emri vermişti. Allah, Hz. Musa’nın annesi
İmran b. Husayn’a: “Hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana geri
vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız”272
diye vahyedince, Hz. Musa’nın
annesi belli bir süre onu emzirmiş, Hz. Musa’nın hayatı tehlikeye düşünce de onu bir
sandığa koyup Nil nehrine bırakmıştır. Hz. Musa, Firavun ailesi tarafından nehirde
bulunmuş ve Firavun’un hanımının isteğiyle Firavun tarafından evlat edinilmiştir.
Musa kırk yaşına gelince ona Allah tarafından ilim ve derin bilgi verildi. Hz. Musa
bir gün, bir İsrailli ile bir Kıptî’yi kavga ederken görmüş ve İsraillinin yardım
270
Sâbuni, a.g.e., c. III, s. 159-196. 271
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 56. 272
Kasas/7; Sâbuni, a.g.e., c. IV, s. 410-412.
65
istemesi üzerine Kıptîye bir yumruk atmış ve ölümüne sebebiyet vermiştir. Safvetü’t
Tefasir Tefsirine göre Hz. Musa, İsrailli’nin yardım istemesi üzerine ona yardım eder
ve istemeden Kıptî’nin ölümüne sebep olmuştur. Tedbirsizce yumruk atarak, ölüme
sebebiyet verdiği için kendisini günahkâr hissetmiştir. Olayın duyulması üzerine ise
Hz. Musa, Medyen’e gitmek üzere Mısır’ı terk etmiştir ve sekiz günde Medyen’e
ulaşmıştır. Hz. Musa, Medyen suyunun başında iki kız görmüş ve onlara
hayvanlarını sulamalarında yardım etmiştir. Kızların babası Safvetü’t Tefasir
Tefsirine göre Şuayb Peygamberdir. Kızlar babalarına, Hz. Musa’nın yaptığı yardımı
anlatınca babaları Hz. Musa’yı eve davet etmiş ve sekiz yıl çalışmasına karşılık
kızlarından biri ile evlenmesini istemiştir. İsterse bu süreyi on yıla da
çıkarabileceğini söylemiştir. Hz. Musa kızlardan biri ile evlenmiş, onuncu yılın
sonunda Medyen’den eşi ile birlikte ayrılmıştır. Yola çıktıktan sonra Tur Dağı
taraflarında bir ışık görmüş ve burada peygamberlikle görevlendirilmiştir. Hz. Musa
Allah’a kardeşi Harun’u da kendisi ile birlikte görevlendirmesi için dua etmiş ve
Allah tarafından da duası kabul edilmiştir. Hz. Musa, kardeşi Harun İle birlikte tebliğ
görevini yapmak ve İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmak üzere Firavun’a gitmiş,
mucizeler göstermiş ancak Firavun kibrine yenik düşmüş ve ilahi daveti reddetmiştir.
Hatta Firavun “Kendisine ibadet edilen yüce rabbiniz benim.”273
diyecek kadar
kibirde ileri gitmiştir. Hz. Musa, Firavun ile zorlu mücadeleler vermiş, bu süre içinde
Firavun birçok sıkıntıya ve felakete uğramış ama bir türlü gerçeği görmek
istememiştir. Sonunda Allah’ın emri ile İsrailoğullarını alıp Sina Yarımadasına
gitmek üzere Kızıldeniz’e doğru yola çıkmıştır. Durumu haber alınca Firavun da
askerleri ile birlikte yola çıkmıştır. Bir mucize eseri denizin yol vermesiyle Hz. Musa
ve İsrailoğulları karşıya geçerken, Firavun ve askerleri suda boğulmuştur.274
Ayrıca
Firavun hakkında Kur’an-ı Kerim şu açıklamayı yapmaktadır: “Senden sonra
geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini kurtaracağız. İşte insanlardan bir
çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler.”275
İsrailoğullarından bazıları Firavun'un
öldüğü hususunda şüphe ettiler. Bunun üzerine Yüce Allah Firavun'un öldüğü ve
273
Naziat/24. 274
Sâbuni, a.g.e., c. IV, s. 411-429. 275
Yunus/92.
66
helak olduğunu kesin olarak anlamaları için onun cesedini ruhsuz bir şekilde ve
düzgün olarak dışarı atmasını denize emretti.276
Kur’an-ı Kerim’de Yûşâ ismi geçmemektedir fakat ona gönderme
yapılmaktadır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de: “Bir vakit Musa, hizmetçisine demişti ki:
"İki denizin birleştiği yere varmadan dinlenmeyeceğim yahut senelerce
yürüyeceğim.”277
buyurmaktadır. Sâfvetü’t Tefâsir’e göre ayette söz edilen Musa’nın
yanında ki kişinin Yûşâ b. Nûn olup Hz. Musa’nın hizmetçisi olduğu rivayet
edilmektedir.278
Hz. Musa’nın vefatından sonra İsrailoğulları başlarına bir hükümdar ister ve
Allah onlara Tâlut’u gönderir. Hükümdar olarak Tâlût seçilince İsrailoğulları itiraz
etmiştir. Çünkü Tâlût, İsrailoğullarının ileri gelen ve zengin ailelerinden değildir.
Fakat Allah onun komutanlığın alametinin tabut olduğunu bildirir. Kur’an-ı
Kerim’de sandığı meleklerin taşıdığı söylenmektedir.279
Bu tabut, bir sandık olup
savaş çıktığı zaman Musa askerlerin önüne koyar İsrailoğullarının ruhları için sekinet
verir ve savaştan kaçmazlardı. Ayrıca bu tabut’ta Musa’nın asa’sı, elbisesi ve
Tevrat’tan bazı levhalar vardı. İsrailoğulları Tâlût’u kumandan olarak kabul etmiştir.
Tâlût’un ordusu gibi Filistilerin ordusu da güçlüdür ve başlarında Calût vardır. Calût,
çok büyük ve güçlü bir savaşçıdır. Tâlût ve Calût’un ordusu karşı karşıya gelmiştir.
Davud orduya yetiştiğinde Calut’u öldürür. İbn-i Kesir rivayetine göre; Talut,
Calut’u öldürdüğü takdirde Davud’a kızını vereceğini, malını bölüşeceğini vadetmiş
ve sözünde durmuştur. Daha sonra Allah Davud’a Zebur vererek peygamberlik
vazifesinin yanında hükümdarlık vazifesini de ihsan edip diğer faydalı ilimleri de
öğretmiştir.280
Sâbuni; “Biz Davud'a Süleyman'ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu!
Doğrusu o, daima Allah'a yönelirdi.”281
ayetini ise Allah’ın Hz. Süleyman’ın
276
Sâbuni, a.g.e., c. III, s. 61. 277
Kehf/60. 278
Sâbuni, a.g.e., c. III, s. 453. 279
Bakara/248. 280
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 290-293;Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 51. 281
Sad/30.
67
Davud’a peygamberlikte varis olduğunu, Süleyman’dan başka 19 çocuğu olduğunu
ama Süleyman’ın özel olduğunu belirtmiştir.282
Safvetü’t Tefâsir’de Sâbuni; Hz. Süleyman döneminden sonraki olaylara İsra
Suresinin tefsirinde işaret edilmektedir. Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Biz, Kitap'ta
İsrâiloğullarına, "Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık
derecesinde bir kibre kapılacaksınız." diye bildirdik. Bunlardan ilkinin zamanı
gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında
dolaşarak sizi aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. Sonra onlara karşı size
tekrar galibiyet ve zafer verdik; servet ve oğullarla gücünüzü artırdık; sayınızı daha
da çoğalttık. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize
etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler,
daha önce girdikleri gibi yine Mescid-i Aksa'ya girsinler ve ellerine geçirdikleri her
şeyi büsbütün tahrip etsinler diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık.”283
Bu iki bozgunculuklardan ilki Zekeriya’nın ikinci olarak Yahya’nın öldürülmesidir.
Birinci fesatlıkta; İsrâiloğullan haramları helal sayıp kan dökünce, Allah onlara Babil
kralı Buhtunnasr'ı musallat kıldı. Buhtunnasr onlardan 70.000 kişi öldürdü. O ve
orduları, nerdeyse İsrâiloğullarını yok ediyorlardı. Tövbe ettikten sonra şiddetli
beladan sonra tekrar üstünlük ve galibiyet verildi. İkinci fesatlıklarında; Yahya
(a.s)'yı öldürmek ve Allah'ın haram kıldığı şeyleri yaparak fesatlık çıkardıktan sonra,
Allah tekrar üzerlerine düşmanları onlara hakaret etsinler ve zelil kılmak ve ezmek
suretiyle gönderir. Beyt-i Makdis'e girip ilk defa onu harap ettikleri gibi yine harap
ederler. Üstün geldikleri her şeyi helak edip yok etmişlerdir. Yüce Allah onlara, bu
sefer İran ateşperestlerini musallat etti. Ateşperestler onları yeryüzünde sürgün
ettiler, öldürdüler, yurtlarını da harap ettiler şeklinde açıklamıştır.284
Kudüs’ün işgali meselesi ve mabedin yıkımı ile ilgili olarak Kur’an-ı
Kerim’de: “Allah'ın mescitlerinde Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların
harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Aslında bunların oralara ancak
korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap
282
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 296; c. IV, s. 368. 283
İsra/4-7. 284
Sâbuni, a.g.e., c. III, s. 366-367.
68
vardır.”285
ayetinde; insanların, Allah'ın evlerinde O'na kulluk etmesini engelleyen
ve Romalıların Beyti Makdis'i yıktıkları ve ibadeti engelledikleri gibi o mescitlerin
harap olmasına çalışan kimseden daha zâlim hiç kimse olmadığını belirtir.286
İsrailoğullarının ikinci kez mabedi inşa etmeleri döneminde Ezra, Safvetü’t
Tefasir Tefsirine göre Üzeyr isimli şahsiyet ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda Tevrat’ı
tekrar ortaya çıkaran Üzeyr olmuş ve bu konuda daha fazla bilgi verilmemiştir.287
Yahudilerin tarihlerine baktığımızda sürgünler ve felaketler yaşadıkları
görülmüştür. Kur’an-ı Kerim’de; “Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler
(onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak
peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve
taşkınlıkları sebebiyledir.”288
ayetinde Yahudilerin bu durumlarının özetlendiği
söylenebilir. Sâfvetü’t Tefâsir’de ayet şöyle yorumlanmıştır. Yahudilerin çöldeki
yiyecekleri yemek istememeleri, Allah’ın ayetlerini işlerine geldiği gibi inkâr
etmeleri, peygamberlerine düşmanca tavır sergilemeleri, hatta onları öldürmeleri,
isyankârlık yapmaları ve Allah’ın koyduğu sınırları aşmaları gibi suçlarına işaret
ederek hem Müslümanlara hem de Hz. Peygamber (s.a.v.) dönemindeki Yahudilere
bir hatırlatma da vardır. Onlardan atalarının düştükleri hatalara düşmemeleri
istenmekte, Hz. Muhammed’e karşı düşmanlık beslememeleri ve ona gönderilen
ayetleri inkâr etmemeleri istenmektedir.289
Sâbuni”ye göre bütün bunlara sebep, Yahudilerin sık sık isyan edip,
huzursuzluk çıkarmalarından dolayıdır. Bu hususta Sâbuni; “Allah'ın gazabına
uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah'ın âyetlerini inkâra devam etmeleri,
haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece
isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.”(Bakara. 61)” ayetinin bunu açıkladığını
belirtir. İsrailoğulları, böylece belalarını bulmuş ve hayat boyunca onlardan
ayrılmayacak ebedi rezillik damgası vurulmuştu.290
285
Bakara/ 114. 286
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 159-160. 287
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 471-472/c. I, s. 306-307. 288
Bakara/61. 289
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 110-111. 290
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 110.
69
Sonuç olarak; başta Tevrat olmak üzere Yahudi kaynaklarında Yahudiler’ in
tarihi hakkında verilen bilgiler ile Sâbuni tefsirindeki bilgiler yer yer farklı olmakla
birlikte genel de benzerlikler taşımaktadır.
70
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SABUNİ TEFSİRİNDE YAHUDİLİK İNANÇ ESASLARI VE
YAHUDİLİĞİN DİĞER ÖZELLİKLERİ
3.1. YAHUDİLİĞİN İNANÇ ESASLARI
Yahudiliğin kutsal kitaplarında inanç esasları açık bir şekilde beyan
edilmemiştir. Özellikle ilk dönem Yahudilikte kalıplaşmış iman kaideleri veya inanç
sistemi yoktur. Kur'an'da olduğu gibi Tevrat'ta ve diğer Yahudi Kutsal Kitaplarında
nelere inanılması gerektiğine dair kalıplaşmış bilgi bulunmaz. Tevrat'ta (Çıkış: 20;
Tesniye: 6) yer alan On Emirde zaten ilk yarısı insanın Tanrı ile ikinci yarısı
insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemektedir. Peygamberlere, kitaplara,
kaza ve kadere, hayır ve şerrin Allahtan olduğuna ve hatta ahiret hayatına inanmakla
ilgili ifadeler Tevrat'ta yer almamaktadır. Nitekim inanç meselesinde son sözü
söyleyecek bir otorite, bir makam da yoktur. Yahudilerin inancı genel itibari ile
günlük ibadetlerde ve hayatta kendini gösterir. Önemli olan Tevrat'ta bildirilen şeriatı
uygulamaya çalışmasıdır.291
Yahudiler 12. yy.’a kadar belli bir inanç sistemine sahip olmayıp, Tevrat'ı
tefsir eden bilginleri sayesinde, İslam ve Hristiyanlıktaki gibi, iman esasları
benimsemişlerdir. Hristiyanların ve Müslümanların Yahudiliğe yönelik eleştirilerine
karşı sağlam bir kale oluşturmak amacıyla, Yahudi bilginlerden Rabbi Musa b.
Meymûn (Moşe ben Maymon: Maimonides, M.S. 1135-1204) Yahudilerin iman
esaslarını, İslamiyet’teki “Amentüye” benzeterek, 1180 yıllarına doğru on üç
maddeden oluşan bir inanç sistemi oluşturmuştur. Bu inanç sistemindeki iman
cümlelerinden her biri “Tam bir imanla inanırım ki” ifadesiyle başlar. Bu inanç
sistemi şu esaslardan oluşmaktadır:
1. Tanrı var olan her şeyi yarattı ve onlara hükmetmektedir.
2. Tanrı birdir ve ondan başka tanrı yoktur.
291
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 229; Tümer-Küçük, a.g.e. s. 248.; Harman, a.g.e., s. 201.
71
3. Tanrı ilk ve son yaratıcıdır.
4. İbadet, sadece Tanrı'ya mahsustur; O'na ortak koşulamaz.
5. Peygamberlerin bütün sözleri haktır
6. Efendimiz Musa bütün peygamberlerin en büyüğüdür.
7. Elimizde olan Tevrat, tamamıyla Tanrı tarafından Musa'ya verilenin
aynısıdır.
8. Tevrat değiştirilmemiştir ve Tanrı tarafından başkada gönderilmemiştir.
9. İnsanın yaptıklarını ve düşündüklerini Tanrı bilir.
10. Tanrı, emirlerini tutanları mükâfatlandırır, dışına çıkanları cezalandırır.
11. Mesih gelecektir, geciktiği halde her gün onun gelmesini bekleyeceğim.
12. Tanrı dilediği zaman ölüleri diriltecektir.
13. Allah’ın bir bedeni yoktur ve hiçbir şekilde tasvir edilemez.292
Bu on üç maddelik iman esasları sadece Ortodoks Yahudileri tarafından kabul
edilmektedir.293
Reformist Yahudiler, Ortodoksların kabul ettiği iman esaslarını
kabul etmezler çünkü onlar; Mesih'e, ruhun ölümsüzlüğüne, yeniden dirilmeye, ceza
ve mükâfata inanmaz. Zira onlara göre Yahudilik sadece bu dünya ile ilgilidir. Bu
sebepten ötürü, ahiretin varlığını kabul etmezler, Tevrat'ın ilahiliğine inanmazlar.294
Biz çalışmamızın bu kısmında yukarıda maddeler halinde sıraladığımız
Yahudiliğin inanç esaslarını Sâbuni’nin tefsirinde nasıl ele alındığını mukayeseli
olarak izah edeceğiz.
292
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 230; Tümer-Küçük, a.g.e. s. 251-252; Adam, “Yahudilik”, s. 235-236;
Altıntaş, a.g.e., s. 105-106. 293
Adam, “Yahudilik”., s. 236. 294
Tümer-Küçük, a.g.e. s. 252.
72
3.1.1. Tanrı Anlayışı
Bütün dinlerin temelini oluşturan en temel özellik, aşkın bir varlığa ya da
varlıklara inanmak şeklinde kendisini gösteren, üstün güç ya da güçlere yönelik
inanışlardır. Burada üstün güç ya da güçler, metafizik bağlamda ilahi bir varlık ya da
varlıklar olabileceği gibi evrene ait bir şahıs, obje, nesne veya evrensel anlamda
etkili bir ilke de olabilir.295
Yahudilikte en büyük iman esası, Tanrı'nın varlığına ve birliğine inanmaktır.
Bu inanç hem putperestliğin çok tanrıcılığına, hem de Hristiyanlığın teslis inancına
karşıdır. Yahudi inancında Tanrı birdir; yaratılmamıştır, önü-sonu yoktur, yücedir,
her şeyi bilir, görülemez resim ve heykelle tasvir edilemez bütün varlıkların
Rabbidir. Âlemlerin yaratıcısı ve sahibi de o’dur. Tanrı, her şeyi yaratan ve
hükmeden yüce bir varlıktır. Onun eşi, benzeri ve ortağı yoktur.296
Tevrat'ta Tanrı'nın birliği şöyle ifade edilir: “Dinle ey İsrail; Tanrınız Rab,
bir Tanrıdır.”297
Bu ifade Yahudilerin en yaygın olarak yaptıkları Shema isimli
duanın başlangıç cümlesi olup Tanrı anlayışındaki biricikliğini en güzel şekilde
anlatmaktadır.298
Bir Yahudi inananı bu duayı Tanrı'nın tekliğini günde iki kez tekrar
etmelidir.299
Yaratıcı olan Tanrı yaratılmış hiçbir şeye benzememektedir. Bu anlayış
Musa'ya Sina'da verilen vahiy de şu şekilde ifade eder: “Başka Tanrılar
edinmeyeceksin. Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer
altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların
önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın.”300
Yahudilikte Tanrı; Yahve (Yehova) ve Elohim isimleri ile ifade edilir.
Yehova Tanrı’nın rahmet tarafını, Elohim ise gazap tarafını ifade eder. Yahudiler
Tanrı’nın gazabından korktukları için Elohim adını daha sık kullanmaktadırlar.301
295
Şinasi Gündüz, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2010, s. 30-
31. 296
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s.229; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 248; Adam, “Yahudilik”, s. 236. 297
Tesniye, 6: 4. 298
Aydın, a.g.e, s. 358. 299
Altıntaş, a.g.e., s. 130. 300
Çıkış, 20:3-5. 301
Adam, “Yahudilik”, s. 236.
73
Yahve ismini kullanmak Yahudiler için yasak olduğundan, Adonay (Rabbimiz-
Efendimiz) ismini kullanmaktadırlar.302
Tevrat’ta Allah inancı insanbiçimci bir özellik göstererek Tanrı, İbranilerin
Allah’ıdır. Zira Tevrat’ta, “Bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail’de Allah
vardır.”303
diyerek belirtmiştir.304
Tanrı'nın en sevdiği millet, Yahudi milletidir. Tanrı
onları özel seçmiş ve onlarla Sina'da ahitleşmiştir. Bu ahitleşme, İsrailoğullarıyla
olmuştur. Onun en sevdiği milleti Yahudi milleti olduğundan O, onların milli
tanrısıdır.305
3.1.1.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Tanrı İnancının Yorumları
Yahudilikteki Tanrı inancı ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de geçen önemli
bilgilerden bir tanesi, Hz. Üzeyr’in (a.s.) Tanrı’nın oğlu olarak nitelendirilmesidir.
Başka bir ifade ile Yahudilerin Allah’a oğul isnat etmesidir. Kur’an-ı Kerim’de
Üzeyr ismi sadece bir ayette geçmekte ve şöyle buyurulmaktadır: “Yahudiler,
"Üzeyir Allah'ın oğludur." dediler! Hıristiyanlar da, "Mesih Allah'ın oğludur"
dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. Sözlerini daha önceki
kâfirlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da
döndürüyorlar!”306
Buhtunnasr esaretinden sonra onların arasında Tevrat'ı
koruyacak kimse kalmadığı için böyle dediler. Allah yüz sene sonra Uzeyr (a.s.)'i
diriltince, Uzeyr (a.s.) Tevrat'ı onlara ezberden yazdırdı. Buna şaşarak: "Bunu, ancak
Allah'ın oğlu olduğu için yapabildi" dediler. Yüce Allah onlara cevap olarak şöyle
buyurdu: Bu çirkin söz, delilsiz ve huccetsiz, dil ile söylenmiş mücerret bir
iddiadır.307
Konuyla ilgili ayetlerde; Hristiyanların “Mesih Allah’ın oğludur”,
Yahudilerin de “Uzeyir Allah’ın oğludur” (Tevbe, 30) gibi oğul isnat ve iftiralarına
karşı “Kim Allah’a şirk koşarsa mutlaka büyük bir günah ile iftira etmiş olur” (Nisa,
48) buyrularak onların doğru yoldan çok uzaklaştığını ilahi bağışlanmadan,
rahmetten uzaklaştıkları ifade edilmektedir. Allah’ın özel ve ileri gelen kullarından
302
Taner, a.g.t., s. 44. 303
II. Krallar, 5/15. 304
Süleyman Sayar, Yahudi Karakteri (Tarihi ve Sosyo-Psikolojik Bir Yaklaşım), Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2000, c. 9, S.9, s. 9. 305
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 248. 306
Tevbe/30. 307
Sâbuni, a.ge., c. II, s. 471-472.
74
kendilerini temize çıkarmaya çalışan Yahudilere, Allah dilediğini temize çıkaracağını
ifade etmektedir. 308
Sâfvetü't Tefâsir’e göre Yahudiler, bir ve tek olan bir Tanrı’ya inandıklarını
iddia etseler de Kur’an-ı Kerim bu iddiayı reddetmektedir. Çünkü Yahudiler sadece
Üzeyr’e Allah’ın oğlu demekle kalmamış kendilerine de, "Biz, Allah'ın oğulları ve
dostlarıyız" demişlerdir. Yani babalara göre oğullar nasılsa, Allah'a göre biz öyleyiz.
Biz onun dostlarıyız. Çünkü biz onun dinine göre yaşamaktayız, dediler. Sâbuni, İbn
Kesir’den rivayet ederek; Yahudiler Allah’ın peygamberlerine mensub olduklarını,
peygamberler ise onun oğulları olduğundan dolayı Allah’ın onları koruduğunu
dolayısıyla onları da sevdiğini düşünürler.309
Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler hakkında verilen bilgilerden bir tanesi de din
âlimlerini Rab edinmiş olmalarıdır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de: “(Yahudiler) Allah’ı
bırakıp, hahamlarını; Hıristiyanlar ise rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab
edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır.
O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.”
buyurulmaktadır.310
Ancak Safvetü’t Tefâsir’de konu ile ilgili ayette ilah edinmekten
kastın din âlimlerini Tanrı kabul edip onlara ibadet etmek değil Allah’a itaat eder
gibi onlara itaat etmeleri olduğu bilgisi verilmektedir.311
İhlas Suresinin 3.ayetinin tefsirinde de Sâbuni; bu ayet, Allah'a evlat nispet
edenlerin hepsini reddeder. Mesela, "Üzeyir, Allah'ın oğludur diyen Yahudileri;
"Mesih Allah'ın oğludur" diyen Hristiyanları ve "Melekler Allah'ın kızlarıdır"
iddiasında bulunan Arap müşriklerini reddeder. Yüce Allah, kendisinin çocuğu
olmadığını bildirerek bunların hepsini reddetmiştir. Çünkü çocuğun, babanın
cinsinden olması lazımdır. Allah (c.c.) ise ezeli ve kadimdir. O'nun bir benzeri
yoktur. O'nun için bir çocuk olması imkânsızdır. Bir de, ancak eşi olanın çocuğu
olur. Yüce Allah'ın eşi yoktur diyerek açıklamıştır.312
308
Sabuni, a.g.e., c. I, s. 532. 309
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 84-85. 310
Tevbe/31. 311
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 472-473. 312
Sâbuni, a.g.e., c. VII, s. 475-476.
75
3.1.2. Peygamber İnancı
Yahudi tarihi içerisinde nübüvvet konusu ile ilgili çeşitli görüşler sergilenmiş
olup genel itibari ile Tanrı ile insanlar arasındaki irtibatı sağlamak şeklindedir.
Tevrat’ta hem gerçek peygamberler hem yalancı peygamberler için kullanılan terim
birliği sebebiyle nübüvvet konusunun içeriği hakkında belirsiz bir tablo ortaya çıkar.
Tanrı-insan iletişimi şeklinde telakki edilen bu mevzunun Yahudilikte ne zaman
ortaya çıktığı da belirgin değildir.313
Yahudi geleneğinde; Hz. Musa’dan önce
yaşayan peygamberler var olsa da Tevrat’ın vahyiyle nübüvvet doruk noktaya
varmış, dolayısıyla aslında bir hukuk ve ahlak anlayışı, şeriat sunan nübüvvet Hz.
Musa ile başlamıştır.314
Yahudilikte peygamber inancı seçilmişlik anlayışına dayanır. Bütün insanlığı
aydınlatmak, uyarmak, mutlu kılmak için Tanrı İsrailoğullarını seçmiştir. Zira
Yahudi peygamberleri de bu sebeple ortaya çıkmış ve seçilmişlerdir. Tanrı, insanları
aydınlatmak ve kurtuluşa ermeleri için “nebi”leri görevlendirmiştir. Yahudi Kutsal
Kitabı Tevrat'ın bir bölümü Neviim (nebiler) başlığı adı altındadır. Nebi, İbrani
dilinde kendisine görev verilen, çağrılan kimse demektir.315
Yahudilerde Maliki ile peygamberlik sona ermiştir; bir daha peygamber
gelmeyecektir. Zira bu inançtan dolayı Yahudiler, Hz. İsa ile Hz. Muhammed'in
peygamberliğine inanmazlar. Hz. İbrahim’in ise peygamberliğinden ziyade soy atası
kimliğini ön plana çıkarmaktadırlar. Bununla birlikte Tevrat’ta geçen peygamberlere
peygamber olarak, krallara da krallar olarak inanmaktadırlar. Bu anlamda Hz. Davut
ve Hz. Süleyman’ı Yahudiler peygamber olarak değil kral olarak kabul
etmektedirler.316
Yahudiler peygamberlerin günahsız olduğunu kabul etmezler. Peygamberler
sıradan insanlar olup, diğer insanlar gibi günah işleme özelliğine sahiptirler.
Yahudiliğe göre peygamberin diğer insanlardan ayrılan tek özelliği vahye muhatap
olmalarıdır. Bununla birlikte Tevrat’ta peygamberlere yapılan bir takım uygunsuz
313
Eldar Hasanov, Yahudilikte Peygamberlik ve Peygamberler, İnsan Toplum Bilimleri Araştırmalar
Dergisi,2014, c. III, s.677. 314
Eldar Hasanov, a.g.m., s. 682. 315
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 248. 316
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s.232; Tümer- Küçük, a.g.e., s. 248.
76
yakıştırmalar da yer almaktadır.317
Dikkatimizi çeken peygamberlere isnat edilen bu
uygunsuz yakıştırmalardan bazıları şunlardır; Hz. Nuh’un içki içtiği,318
Hz.
İbrahim’in hanımını Firavun’a peşkeş çektiği,319
Hz. Lut’un kızları tarafından sarhoş
edildiği, sonra birlikte oldukları ve öz babalarından hamile kaldıkları320
, Hz.
Musa’nın Mısır’dan çıkmadan önce İsrailoğullarına Mısırlı komşularının ziynet
eşyaların çalmalarını söylemesi,321
Hz. Harun’un put yaptığı,322
ve Hz. Davud’un
beğendiği bir kadınla birlikte olması323
gibi bilgiler de yer almaktadır. Ancak isnat
edilen bu davranışlar değil bir peygambere sıradan bir insana dahi yakışmayacak
ahlak kurallarına aykırı davranışlardır.
Kitap Ehli’nden Yahudiler, peygamberlerin bir kısmını üstün tutarken, diğer
bir kısmını da inkâr etmiş ve onlara çeşitli iftiralarda bulunmuşlardır. İşte bu sebeple
Allah onları Nisa, 150-151. ayetinde uyarmıştır: “Allah'ı ve peygamberlerini inkâr
edenler ve Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırıp: "Bir kısmına iman ederiz,
ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve iman ile küfür arasında bir yol tutmak
isteyenler yok mu; İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap
hazırlamışızdır.” Sabuni’nin tefsirin de; bu ayet Yahudi ve Hristiyanlar hakkındadır.
Çünkü onlar kendi peygamberlerine inandılar fakat Hz. Muhammed (s.a.v.) ve diğer
peygamberleri reddettiler. Oysa bilmiyorlardı ki onları inkâr etmek Allah’ı inkar
etmek demektir.
İsrailoğullarına Zekeriya (a.s.), Yahya (a.s.) ve diğer peygamberler gelmiş ve
mucizeler de göstermişlerdir. Fakat Yahudiler yalnız Hz. İsa gibi inkâr ettikleri
peygamberleri öldürmeye kalkışmakla yetinmemiş Hz. Zekeriya gibi bir zamanlar
peygamberliğini tasdik etmiş bulundukları peygamberleri de öldürmüşlerdir.324
317
Adam, “Yahudilik”, s. 236. 318
Bereşit: 9/21. 319
Bereşit: 12/13. 320
Bereşit: 19/30-36. 321
Şemot: 3/22. 322
Şemot: 32/4. 323
II. Samuel: 11/2. 324
Detaylı bilgi için bkz: I.Krallar, 18:4; Matta, 14: 10.
77
3.1.2.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Peygamber İnancı
Safvetü’t Tefâsir’de, Yahudilerin peygamberlik inancı ile ilgili belirteceğimiz
ilk bilgi İsrailoğullarının peygamberleri arasında ayrım yapmalarıdır. Bununla ilgili
ayette, “Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp
peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, Peygamberlerin kimine
inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün)
arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. Allah’a ve peygamberlerine iman edenler
ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah
mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”325
buyurulmaktadır. Sâbuni Katade’den rivayet ederek; Müslümanların Hz. Adem’den
Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar bütün peygamberleri kabul ettiklerini fakat
Yahudilerin Tevrat ve Musa'ya inanıp İncili ve İsa'yı inkâr ettiklerini, Hıristiyanların
ise, İncil’e ve İsa’ya iman edip Kur'an'ı ve Muhammed’i inkar ettiklerini Allah'ın
gönderdiği İslam dinini kabul etmediklerini belirtmiştir. Peygamberleri inkâr
etmeleri ise Allah'ı inkâr sayıldığı belirtilmiştir.326
Safvetü’t Tefâsir’de, Yahudilerle ilgili anlatılan konulardan bir tanesi, Hz.
Peygamberi tanıdıkları halde inkâr etmeleridir. Kur’an-ı Kerim, Yahudilerin yeni bir
peygamber geleceğini bildikleri halde inkâr ettiklerini şöyle ifade etmektedir:
“Kendilerine kitap verdiklerimiz onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna
rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizlerler.”327
Onların ileri gelen ve
bilginlerinden bir grup, bile bile hakkı gizlerler ve onu açıklamazlar. Peygamber
(s.a.v.)'in vasıfları, kitaplarında apaçık bir şekilde yazılı olduğu halde onları
gizlerler.328
Yahudi peygamberlerin, peygamberlik görevlerini yaparlarken muhatapları
tarafından zor durumda bırakılmaları da peygamberlerle ilgili temas edilen
noktalardan bir tanesidir. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette özellikleri anlatılan
İsrailoğullarının, tutarsız davranışları, sözlerinden dönmeleri ve kendilerini diğer
325
Nisa/150-152. 326
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 46. 327
Bakara/146. 328
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 190.
78
milletlerden üstün görmeleri gibi özellikleri ile peygamberlerini zor durumda
bırakmış olmaları Kur’an-ı Kerim’in Saf Suresinde şöyle anlatılmıştır: “Hani Mûsâ
kavmine, “Ey kavmim! Allah’ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip
durduğunuz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. Onlar yoldan sapınca,
Allah da kalplerini saptırdı. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”329
diye
belirterek Yahudilerin Hz. Musa’yı nasıl zor durumda bıraktıkları gözler önüne
sermiştir. Safvetü’t Tefâsir’e göre, ayette Hz. Musa’nın kavmine gösterdiği
mucizelere inanmayarak yaptıkları vefasızlıkları belirtilmiştir. Sâbuni Râzî’den
rivayet ederek, peygamberlere eziyet yapanların küfre götüreceğine ve kalplerin
hidâyetten kaymasına sebep olacağına dikkat çekildiğini belirtir.330
Bir başka ayette Yahudilerin de içinde bulunduğu Ehl-i kitap hakkında, Hz.
Peygamber’i (s.a.v.) bildikleri şöyle ifade edilmiştir: “Kendilerine kitap
verdiklerimiz, onu kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana
sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.”331
Sâbuni; Hz. Muhammed’i (s.a.v.)'i
tanıyıp ta inatçılık eden Yahudi ve Hıristiyanlar onu Tevrat ve İncil de zikredildiği
üzere şekil ve şemailinden tanıdıklarını onlardan biri kendi çocuğunu nasıl tanırsa
Hz. Muhammed'i (s.a.v.) de o şekilde tanıyıp bu hususta asla şüphe etmediklerini
ifade etmiştir.332
Sâbuni’ye göre; Onları irşat etmek ve dini onlara açıklamak için kendilerine
Allah tarafından peygamberler gönderildiğini ama onlar Allah'ın peygamberlerinden
bir peygamber onlara, arzu ve isteklerine uymayan bir şey getirdiğinde, hemen,
peygamberlerden bir grubu yalanlayıp, diğer bir grubu da öldürdüklerini
belirtmiştir.333
3.1.2.2. Hz. Muhammed’e Karşı Tutumları
Yahudiler tarafından Hz. Muhammed'e yöneltilen eleştiriler onun şahsiyeti ile
ilgilidir. Yahudiler eserlerinde onun hayal gördüğü, gördüğü düşlerin tesiri altında
329
Saf/5. 330
Sâbuni, a.g.e., c. VI, s. 420. 331
Enam/20. 332
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 182. 333
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 128.
79
kalarak bunları ona inanan toplumlara anlattığı görüşüne yer verirler, onun mecnun
olduğunu iddia ederler.334
En’am 91.ayet de: “Allah'ı gereği gibi tanımadılar. Çünkü
"Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi" dediler. De ki: "Öyle ise Musa'nın insanlara
bir nur ve hidayet olarak getirdiği Kitab'ı kim indirdi! Siz onu kâğıtlara yazıp
açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler size
öğretilmiştir." Sen "Allah" de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya
dursunlar.” ayetinde Sâbuni; Yahudiler Hz. Muhammed’e Allah’ın hiçbir beşere bir
şey indirmediğini belirterek hem Hz. Muhammed’in peygamberliğini hem de ona
indirilen Kur’an’ı reddettiğini ifade etmiştir.335
Kur'an’ın Saff suresinin 6.ayetin de; “Meryem oğlu İsa da : 'Ey
İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı tasdik eden ve
benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim',
dedi. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince 'bu apaçık bir büyüdür.'dediler.”
Sâbuni; bu ayette Hz. İsa'nın peygamberliğinin hikmeti olarak şu iki şeyi söylediği
beyan edilmiştir: Birisi, kendisinden önce gelen Tevrat'ı tasdik etmesi diğeri de
kendisinden sonra gelecek olan Ahmed'i müjdelemesidir. Ancak, Yahudiler inkar
ettiler.336
Yahudiler, Hz. Muhammed'in gençliğinde Hz. Hatice adına ticaret için Şam'a
gitmesi bahane edilerek onun orada bütün Yahudi haberlerini topladığı, bilgilerinin
çoğunu Yahudi âlimlerinden öğrenmiş olduğu iddiasını ileri sürerler. 337
Oysa ki
Bakara Suresinin 146.ayetinde Sâbuni; Yahudilerin de gerçeği bildiğini fakat bile
bile onun vasıflarını gizlediklerini belirtmiştir.338
Irk problemi, menfaat, haset ve
inatlarından Hz. Muhammed’i inkâr eden Yahudiler, Hz. Muhammed geldiği zaman
kendisi ile fetihler yapmayı bekledikleri peygamberi yalanlamış, bu sebeple çeşitli
azaplara duçar olmuşlardır.339
334
Özen, a.g.m., s. 243. 335
Sâbuni, a.g.e, c. II, s. 221. 336
Sâbuni, a.g.e., c. VI, s. 420. 337
Adem Özen, Yahudilikte İbadet, Ayışığı Yayınları, İstanbul, 2001., s. 243. 338
Sâbuni, a.g.e., c. I, s.190. 339
Süleyman Ateş, İslâm’a İtirazlar ve Kur’an-ı Kerim’den Cevaplar, Kılıç Kitabevi, Ankara,1966, s.
329.
80
3.1.3. Kitap İnancı
Tevrat, bin yıllık tarihi ile bugün yaşayan dinlerin en eskilerinden birinin yani
Yahudiliğin kutsal kitabının adıdır. Tevrat’ı diğer kutsal kitaplardan ayıran en önemli
özelliklerden biri bir milletin karakterini yansıtması özelliğidir.340
Yahudilikte vahiy; gizli ve bilinmeyen Tanrı’nın, kendisini ya da iradesini
insanlara göstermesi ya da bildirmesidir. Vahiy iki şekilde gerçekleşmektedir.
Bunlardan birincisi Tanrı’nın açıktan vasıtasız bir şekilde bildirmesi, ikincisi ise
birtakım emirleri ve bilgileri iletmesidir. Misal; Tanrı, Hz. Musa ile vasıtasız bir
şekilde konuşmuştur. Yahudi inancında, Tanrı ile insan arasındaki bu iletişim şekli
sadece Hz. Musa’ya ait olan bir ayrıcalıktır.341
Yahudiliğin temelleri ve esasları denilince akla gelen ilk durum dini
metinleridir. Yahudi kutsal metinleri yazılı dini metin ve sözlü dini metin olmak
üzere ikiye ayrılır. Yazılı dini metine Tanah, sözlü dini metine de Talmut denir.
Yahudilerin Tanah adını verdikleri kutsal kitaplarına Hristiyanlar Eski Ahit ismini
vermişlerdir. Yahudiler ise bu ismi reddederek kutsal kitaplarına Tanah ismini
verirler.342
Yahudilerin kutsal kitaplarından yazılı dini edebiyat kısmı olan Eski Ahit
(Tanah) üç bölümden oluşur: Tevrat (Torah), Neviim (Peyganberler), Ketuvim
(Kitaplar). Tanah adı bu üç bölümün İbranice baş harflerinin birleşmesinden
meydana gelen bir kelimedir.343
Tanah'ın birinci bölümü olan Tevrat, kanun, şeriat, emir, ders, rehber, namus
gibi manalara gelmektedir.344
Bu birinci bölüme Arapça da Tevrat, İbranice de Torah
340
Baki Adam, “Tevrat’ın Tahrifi Meselesine Müslüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (A.Ü.İ.F.D.), 1997, Sa. XXXVI, s. 374. 341
Muhammet Tarakçı, “Tanah’ta Vahiy Anlayışı”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
(UÜİFD.), 2002, c. XI S.XI, s. 196. 342
Şaban Kuzgun, Dört İncil, Yazılması, Derlenmesi, Muhtevası, Farklılıkları ve Çelişkileri, Metinler
Matbaacılık, İstanbul, 1991, s. 45. 343
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 221; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 232; Hikmet Tanyu, Yahudiliği Kutsal Kitapları
ve Esasları, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (AÜİFD), 1966, c. XIV, s. 97. 344
Osman Cilacı, Dinler ve İnançlar Terminolojisi, Damla Yayınevi, İstanbul, 2001, s. 358.; Tümer-
Küçük, a.g.e., s. 221; Adam, ''Yahudilik'', s. 222; Tanyu, a.g.m., s. 97.; Abdulkadir Şeybe, Çağdaş
Dünya Dinleri ve Mezhepleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 1983, s. 35
81
denir.345
Tevrat kelimesinin kökü Arap dilcilerine göre verâ fiilinden gelmektedir.
Tevrat kelimesini kıraat imamlarından bazıları tevriye, bazıları da Tevrat şeklinde
okumuştur. Yahudi kültüründe öğreti, doktrin, teori, hüküm, kılavuz, din manalarına
gelen bu kelime, Hz. Musa'ya verilen kitabın ismi olarak kullanıldığı gibi Tanah
(Ahd-i Atik), Mişna, Talmud ve rabbilere (Yahudi din adamları) ait bütün eserler
içinde kullanılmaktadır. Yahudi geleneğine göre bu külliyat Hz. Musa'ya Sina'da
vahyedilmiş ve öğretilmiştir.346
Torah adı altında toplanmış 7704 kelimelik kısım, beş kitaptan oluşmaktadır:
1-Tekvin: Kitap, “başlangıçta” anlamına gelen bu adı, ilk kelimelerden
almıştır. Yunanca Genesis (Tekvin) adı ise, kitabın baş tarafında yer alan yaratılış
hikâyesinden gelmektedir. Yaratılış hikâyesi ile başlayan Tekvin, Tevrat'ın ilk
kitabıdır.347
İlk insan ve kainatın yaratılışı; Âdem’in işlediği suç, yeryüzüne inişi ve
çocuklarının olayları anlatılır. Ayrıca Tufan olayından, Yusuf'un Mısırdaki
hayatından ve İsrailoğullarının Mısır'a gelişlerinden bahsedilir. 50 baptan oluşur.348
2-Çıkış: İbranice’de “isimler” anlamına gelen “Şemot”tur, bu ismi ilk
cümlesinin ikinci kelimesinden almıştır.349
Bu bölümde; İsrailoğullarının Mısır'daki
kölelik hayatı, Musa'nın doğuşu, peygamberlikle görevlendirilmesi, İsrailoğullarını
Mısır'dan çıkarması, Sina'da vahiy gelmesi, On Emir'in verilmesi, Altın buzağıya
tapılması, Toplanma çadırı ve Ahit sandığının yapılması gibi konular izah
edilmektedir, 40 baptan oluşur.350
3-Levililer: İbranice ismi “Vayikra” olup seslendi, çağırdı anlamındadır. Bu
bölüm, birçok şeri hükümleri ve emirleri içerir. Kâhinler ile yardımcılarının Çadır
Mabedindeki görevleri ve bazı önemli ahlaki kuralları anlatır. Bunun yanı sıra,
günahların kefareti, haram kılınan yiyecekler, yasaklanmış evlilikler, dini ayinler,
bayramlar ve adaklar yer alır, 27 baptır.351
345
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 221; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 232. 346
Baki Adam, “Tevrat” md., Diyanet İşleri Ansiklopedisi, İstanbul, 2012, c. XLI, s. 40-41. 347
Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Seba Yayınları, Ankara, 1997, s. 16. 348
Tümer-Küçük, a.g.e. s. 223, Maurıce Bucaille, a.g.e., s. 53-70 349
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 17. 350
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s.17; Hikmet Tanyu, a.g.m., s. 100. 351
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat , s. 17; Tümer-Küçük, a.g.e. s. 223.
82
4-Sayılar: İsrailoğullarının çölde geçen hayatını anlattığından bu kitaba, ilk
cümlesinin beşinci kelimesinden hareketle, “Bemidbar” (çölde) denilmiştir. Türkçe
sayılar ismi ise, 1, 3, 4 ve 24. bablarda zikredilen nüfus sayımına dayanmaktadır.352
Bu bölüm, İsrailoğulları'nın çölde geçirdikleri hayat ve olaylardan, bir takım
sayılardan, bazı şeriat kanunlarından, kayadan su çıkarılmasından, ölüm ve yalan
vasıtasıyla şifadan bahseder, 36 baptan oluşmaktadır.353
5-Tesniye: İbranice adı Dıvarim’dir. Davar kelimesinin çoğulu olup sözler
demektir. Bu adı, Musa'nın Araba denilen yerde İsrailoğullarına hitap ettiğini anlatan
birinci cümlenin ikinci kelimesi olan “Dıvarim”den almıştır. Tesniye bölümü;
Musa'nın ölmeden önce din konusunda Yahudilere verdiği öğütler, Musa'nın ölümü,
gömülmesi, tutulan yas anlatılır. Musa zamanında bulunmayan birçok gelenek ve
göreneklere temas edilir; bazı şeriat kanunları tekrar edilir; insanların birbirleri ve
Tanrı'ya karşı nasıl davranmaları gerektiği açıklanır. 34 baptan oluşur.354
Tevrat, beş kitap ve 187 baptan meydana gelmektedir. Tevrat'ın kitaplarının
geleneksel olarak Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye şeklindeki sıralaması
vahiy mahsulü sayılmaktadır. Bazı rabbiler Tevrat'ın bu düzeninden çeşitli konular
hakkında hükümler çıkarılabileceğini ileri sürmektedirler.355
Zebur; İbranice de “mektup” anlamına gelmekte olup geleneğe göre Hz.
Davud’a atfedilen Yahudi kutsal kitaplarındandır. Tanah’ın içinde Ketuvim adlı
bölümde yer almakta ve Mezmurlar olarak adlandırılmaktadır. Mezmurlar;
Yahudilerin günlük hayatlarında önemli bir konuma sahiptir. Buhranlı anlarda,
şeytana uyma tehlikesi karşısında, endişe, yalnızlık ve hastalık gibi durumlarında
Mezmurlar okunmaktadır. İçeriğinde insanlara doğruluğu, fazileti, ahlakı ve iyiliği
tavsiye eden bilgiler bulunmaktadır.356
352
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 17; Hikmet Tanyu, a.g.m., s. 100. 353
Tümer-Küçük, a.g.e. s. 223. 354
Tanyu, a.g.m., s. 100; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 223; Baki Adam, “Tevrat” md., s. 41. 355
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 16. 356
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 226.
83
3.1.3.1. Tevrat’ın İsimleri
Yahudi kaynaklarına göre, Tevrat'ın İbranice karşılığı “Torah” terimi Yahudi
kültüründe ve Eski Ahid'de genel bir anlama sahiptir. Bu kelimenin “Musa
Kitabı”nın özel adı olduğuna dair Eski Ahid'de kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
“Musa Kitabı”na özel isim olarak, Torah ismi daha sonra Yahudiler tarafından
atfedilmiştir. Bu isim zamanla, bütün Eski Ahid'i kapsayan bir isim haline gelmiştir.
Kur'an'daki “Tevrat” kelimesi de İbranice aslı olan “Torah” gibi genel anlam ifade
etmektedir.357
Yaygın bir görüş, Tevrat'ın Allah tarafından Hz. Musa'ya vahyedilen
bir kitap olduğu şeklindedir ve bu kitabın Eski Ahit'in ilk beş kitabına denk düştüğü
kabul edilir.358
3.1.3.2. Kur’an’ı Kerim’de Tevrat
Kur'an'da ve İslami literatürde, Yahudilerin kutsal kitabının iki şekilde
yazılışı/okunuşu vardır. Bunlardan ilki "Tevrat" ikincisi "Tevriye"dir. Bunların
anlamı da farklıdır. 'Tevriye", "gizlemek; "Tevrat" ise, "ziya" ve "nur" manasındadır.
Kendisiyle hak sudur ettiği için bu kitap, "Tevrat" ismini a1mıştır, Bu kelime,
Kur'an'da, daima "Tevriye" şeklinde yazılmakta, fakat "Tevrat" olarak telaffuz
edilmektedir. Kelimenin yazılışı ile okunuşu arasında fark vardır.359
Tevrat terimi, Kur'an-ı Kerim'de 16 ayette 18 defa geçmektedir. Tevrat
terimini geçtiği sure ve ayetler; Ali İmran, 3, 48, 50, 65, 93; Maide 43, 44, 46, 66, 68,
110; A'raf 157; Tevbe,111; Fetih, 29; Saff, 6; Cuma,5. Bunun yanında bazı ayetlerde
Tevrat ismi yerine, el-Kitab360
Furkan, Suhuf isimleri geçer. Kur'an'da bahsedilen
Tevrat'ın, hangi peygambere indirildiği kesin olarak belirtilmemekte olup
İsrailoğullarına gönderilmiş olduğu açıktır. Zebur'un Davud'a,361
İncil'in İsa'ya362
verildiği belirtilirken Tevrat’ın Musa'ya verildiği ile ilgili açık bir ayet yoktur.363
357
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 165. 358
Gündüz, a.g.e., s. 368. 359
Adam, Tevrat'ın Tahrifi Meselesine Müslüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış, s. 362. 360
Hidayet Aydar, Kur'an'da Kitap Kavrami ve Bir Kitap Olarak Lev-i Mahfuz, İstanbul Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi (İ.Ü.İ.F.D.), 2000, S. 2, s. 67-91. 361
Nisa/163. 362
Maide/ 46; Maide/110; Hadid,/27. 363
Adam, Yahudilik ve Hristiyanlık açısından Diğer Dinler, s. 63-64; Gündüz, a.g.e., s. 368.
84
Kur'an-ı Kerim'de Tevrat'ın içeriği ile ilgili ayrıntılı bilgi bulunmamakla
birlikte bazı ayetlerde, içeriğine işaret edilmektedir ki bu işaretler de çoğunlukla
Tevrat'ta bulunmaktadır. Örneğin, Tevrat'taki: “Fakat zarar olursa, o zaman can
yerine can, göz yerine göz, diş yerine diş, el yerine el, ayak yerine ayak, yanık yerine
yanık, yara yerine yara, bere yerine bere vereceksin”364
ifadesinin Kur'an'da
şöyledir: “Tevrat'ta şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak,
dişe diş, yaralar da kısastır. Kim bunu bağışlarsa kendisi için keffaret olur. Kim
Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.”365
Aynı şekilde, Tevrat
inmezden evvel Yakub'un kendi nefsine haram kıldığının dışında bütün yiyeceklerin
İsrailoğullarına helal olduğunu haber veren Al-î imran Suresi'nin 93. ayeti, Eski
Ahid'in ilk beş kitabı olan ve Musa'ya atfedilen' Tevrat'ın (Torah) Tekvin, 32:33
cümlesine tekabül etmektedir.366
Kur’an-ı Kerim’in Al-i İmran suresi 93.ayetinde de,
Tevrat'ın Yahudilere helal ve haramı getirdiğini, yenilip yenilmeyecek şeyleri
açıkladığını belirtir. Bu iki ayetin dışında Kur’an'da, Tevrat'ın muhtevasına açıkça
değinen başka ayet bulunmamaktadır. Bundan dolayı, bu iki ayetten hareket ederek,
Kur'an'daki "Tevrat"ın neye delalet ettiğini belirleyebilmek güçtür. Kur'an'da,
Musa'ya verilen "kitap" için "Tevrat" isminin kullanılmayıp sadece "EI-Kitap"
denilmesi bu zorluğu daha da artırmaktadır.367
Kur'an, Allah'ın Tevrat'ı insanlara yol gösterici olarak indirdiğini açıklar.368
Mü’min suresi 53 ve 54. ayetlerinde Tevrat’ın, doğruluk rehberi olduğunu Allah,
İsrailoğullarını, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan Kitab'a (Tevrat)
vâris kıldığını belirtmiştir.369
Kur'an-ı Kerim, Tevrat ve İncil'de de Allah'ın kendi yolunda ölenleri cennetle
mükâfatlandıracağının müjdesini bildirir.370
Yine Kur'an, Tevrat ve İncil'de Hz.
Muhammed'in müjdelenmesini şöyle açıklar: “Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı
buldukları o elçiye, o ümmi peygambere uyanlar (var ya) İşte o peygamber onlara
iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri
364
Çıkış, 21/23-25. 365
Maide/45. 366
Adam, Tevrat'ın Tahrifif Meselesine Müslüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış, s. 362. 367
Adam, Tevrat'ın Tahrifif Meselesine Müslüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış, s. 362. 368
Al İmran/ 3-4; Maide/43-44. 369
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 229. 370
Tevbe/111; Fetih/29.
85
haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerindeki zincirleri indirir. O peygambere inanıp ona
saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur'a (Kur'an'a)
uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.”371
Sâbuni’ye göre; Hz.
Muhammed’in vasıf ve sıfatlarının Tevrat ve İncil’de bulunduğunu İbn-i Kesir’den
de rivayet ederek belirtmiş ve Peygamberler O’nun gönderileceğini ümmetlerine
müjdelediler ve ona tabi olmalarını emrettiler. O’nun sıfatları, peygamberlerin
kitaplarında hâlâ bulunmaktadır. Onların âlimleri ve bilginleri bu sıfatları bildiklerini
ifade eder.372
Kur'an birçok ayette Tevrat'ın bir nur ve hidayet olduğunu belirtir bunlardan
bir tanesi Maide suresinin 44.ayetidir:”Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu
halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla Yahudilere
hükmederlerdi....” Sâbuni; Tevrat’ta bulunan nurun kapalı olan hükümleri
açıkladığını Yahudilerin âlimleri ve fakîhleri, Allah'ın kendilerine, kitabını tahriften
ve zayi etmekten korumalarını emretmesi sebebiyle Tevrat'la hüküm verirlerdi. Hepsi
de Kitabın değiştirilip tahrip edilmemesi için birer gözetleyici olduğunu açıklar.373
Kur'an-ı Kerim Tevrat'ı tasdik edici olduğunu bildirir: “O, Sana Kitab'ı hak
ve önceki kitapları tasdik edici olarak tedricen indirmiş; daha önce de insanlara
doğru yolu göstermek üzere Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmiştir. Bilinmeli ki,
Allah'ın ayetlerini inkar edenler için şiddetli bir azap vardır....”374
Sâbuni; Kur'an'ı
indirmeden önce de, İsrailoğullarını doğru yola iletmek için iki büyük kitabı, Tevrat
ve İncil'i indirmişti. Furkan'ı indirdi. Furkan'dan maksadın bütün semavi kitaplar
olduğunu belirtir. Çünkü onlar hakkı bâtıldan, hidâyeti dalâletten ayırırlar. Bir görüşe
göre göre Furkan’dan maksadın Kur’an olabileceğini belirtir.375
Kur'an-ı Kerim, semavi şeriatlere orjinalleri yönünden ters düşmemekte, tam
tersine geçmiş ilahi dinlerin bir teyid edicisi durumundadır. Bu bağlamda gelen
bütün peygamberlerin, indirilen bütün kitapların; kendinden öncekini tasdik üzere
geldiklerini, Kur'an bize haber veriyor. Zira İncil Tevrat'ı doğruluyor ve te'yid
371
A'raf/157. 372
Sabuni, a.g.e., c. II, s. 366. 373
Sabuni, a.g.e., c. II, s. 105-106. 374
Al-î İmran/3-4. 375
Sabuni, a.g.e., c. I, s. 343-344.
86
ediyor. Kur'an-ı Kerim ise, İncil, Tevrat'ı ve ikisi arasında gelen bütün semavi
kitapları doğruluyor ve onları te'yid ediyor.376
Yukarıda verilen bilgilerle Tevrat'ın ilahi menşeili olduğu kesin olup
Tevrat'ın İsrailoğullarına, Yahudiler'e gönderildiği açıktır. Sabuni’nin tefsirinde
geçen Tevrat ile ilgili ayetlere de yer vermeye çalıştık. Lakin, Kur'an'ın ifadelerinden
kesin olmayan bir şey vardır ki, o da Tevrat'ın hangi İsrailoğlu peygamberine
gönderildiğidir.
3.1.3.3. Tevrat İle İlgili Tartışmalar
Bu bölümde Tevrat ile ilgili tartışmaları iki şekilde ele alacağız. Birincisi
hangi peygambere indirildiği tartışmaları ikinci olarak ise Tevrat’ın hangi zamanda
indirildiği tartışmalarıdır.
Kur'an'da, Musa'ya verilen “kitap,377
suhuf,378
furkan379
isimlerinden
bahsedilirken Musa'ya verilmesi ile ilgili olarak Tevrat ismi hiç bahsedilmez.380
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa'ya verilene bakıldığında bunlardan, kitabın birçok yerde
zikredildiği halde Levha381
üç kez, Sahife382
ise iki kez geçmektedir.
Hiçbir ayette Tevrat'ın Musa'ya verilen kitap olduğuna dair doğrudan ya da
dolaylı bir ifade yoktur.383
Diğer taraftan Hz. Musa'ya sahifelerin (suhuf), levhaların
verildiği belirtilirken de Tevrat'ın Hz. Musa'ya verildiğine ilişkin en küçük bir işaret
yoktur.384
Bazı ayetlerde İsrailoğullarına verilen Tevrat ifadesinin yerine “el-Kitap”
lafzı kullanılmıştır.385
El-Kitap terimi, Allah'ın kulları arasından seçtiği elçilerine
376
Mehmet Aydın, Müslümanların Hrıstiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları,
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Konya, 1989, s.10. 377
Bakara/ 53,87; Enam /91,154; Hud/17, 110; İsra/2, 101; Furkan/35; Müminun/49; Kassas/ 43;
Secde/23; Mümin/53; Fusilet/45; Ahkaf/12; A'la/19. 378
Necm/36. 379
Enbiya/ 48. 380
Gündüz, a.g.e., s. 369. 381
A'raf/145, 150, 154. 382
Necm/36; A'la/19. 383
Gündüz, a.g.e., s. 368. 384
Adam, “Yahudilik”, s. 223. 385
Bkz. Bakara/ 53,87; En'am/154; Hud/17, 117; İsra/2; Mü'minün,/49; Furkan/35; Kasas/43,
Secde/23; Saffat/117; Fussilet/ 45; Ahkaf/12.
87
vermiş olduğu ilâhi vahiylerin toplamına verilen bir isim olarak da kullanılmaktadır.
Hangi bağlamda kullandığı ayetin bağlamından anlaşılmaktadır. İlahi kitapları ifade
eden diğer kelimelerden ayrı olarak “kitab” kelimesi farklı peygamberlerle birlikte
kullanılmaktadır.386
Kur'an'da Hz. Musa'ya verilen kitap için açıkça Tevrat ismi
kullanılmamasından dolayı, bazı araştırmacılar, Kur’an’daki Tevrat lafzı ile sadece
Hz. Musa'nın değil bütün Beni İsrail peygamberlerinin kitaplarının içinde yer aldığı
Eski Ahid külliyatının tümünün kast edildiğini belirtirler. Bunlara göre Kur'an-ı
Kerim'in indiği dönemde Yahudiler, Tevrat'ın İbranice karşılığı Torah kavramından
eski Ahidin tümünü anlamaktadırlar.387
Zira, konunun bir başka tartışmalı yönü de
Yahudilerin ellerindeki kitapların hangilerinin Tevrat'a dahil olup olmadığıdır. İsa
döneminde eski Ahid'in Kur'an'ın geldiği zamanda son şeklini almış olduğu tarihen
kesin bilgi olmakla beraber bu durum Kur'an'da da Tevrat sadece Musa'ya verilmiş
kitabı tanımlamaz. Bu ad, Musa da dahil olmak üzere, tüm İsrail peygamberlerine
gönderilen vahiylerin genel adıdır.388
Kur'an-ı Kerim'de Tevrat teriminin on sekiz defa geçtiği ayetlerde on altısında
hiçbirinde Tevrat'ın Hz. Musa'ya verilmiş bir kitap olduğunun belirtmemiş olması
dikkat çekici bir husustur.389
Ayetlerden Tevrat'ın İsrailoğullarına indirilmiş bir kitap
olduğu anlaşılmakla beraber, Hz. Musa'ya verildiği meselesi meçhuldür.390
Ayetlerde Tevrat, bazen önder ve rahmet (Hud/17), bazen kendiyle hüküm
verilen, içlerinde Allah'ın hükmü bulunan (Maide/43), bazen hidayet ve nur (Maide
5/43) bazen de rehber (İsra/2) olarak nitelendirilir ve İsraoğullarına verilen
(Mü'min/53) ilahi bir kitap (Maide/44) olarak geçmektedir. Tevrat'ın Musa'ya verilip
verilmediği kesin değildir. Hz. Musa'ya gönderilen “kitap”la ilgili olan ayetlerde de
Tevrat lafzı geçmemekte olup Sabuni’nin bu konudaki fikri gayet açıktır. O,
Tevrat'ın Hz. Musa'ya verildiğini başka bir ifade ile Musa'ya verilen Kitab'ın Tevrat
olduğunu açık şekilde ifade eder. Bu hususu Bakara Suresi'nin 53. ayetini tefsir
386
Necmettin Gökkır, Kur'an-ı Kerim Açısından İlahi Kitapların Tahrifi Meselesi, İstanbul
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (İÜİFD), 2000, S.2, s. 226. 387
Gökkır, a.g.m., s. 227 388
Adam; Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 66. 389
Adam, “Yahudilik”, s. 222-223. 390
Aydar, a.g.m., s. 82.; Necmettin Gökkır, a.g.m., s. 227.
88
ederken belirtmektedir. Ayetin meali şöyledir: “Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya.
Kitab'ı ve hak ile batılı ayıran hükümleri verdik.” ayetinde geçen kitap kelimesinin
Tevrat olduğunu belirtir.391
İkinci olarak Tevrat'ın indirildiği zamanla ilgili olarak Yahudi kaynaklarında
ve Kur’an’da tam bir kesinlik söz konusu değildir. Rabbani kaynaklarda, Tevrat,
çeşitli yönleriyle, detaylı olarak anlatılmıştır. Bu tasvirlerde; Tevrat'ın varoluş
öncesinde yaratılması, insanoğluna teslimine kadar Allah'ın danışmanlığını yapması,
İsrailoğullarına verilmesi detaylı bir şekilde bahsedilmiştir. Tevrat'ın tefsiri olan
Mişna'da, Musa'nın Tevrat'ı Sina'dan aldığı belirtilmekteyken diğer Rabbani
kaynaklarda, Tevrat'ın Sina'da verilişinden önce de var olduğu hakkında iddialar
vardır. Bu kaynaklarda, Tevrat'ın sadece Musa'ya vahiyden önce değil, dünyanın
yaratılışından önce de gökte, Allah'ın katında hazır olduğu belirtilmektedir. Tevrat
dünya yaratılmadan önce yaratılmış, bunun sebebi ise Tevrat'ın dünyanın
yaratılışında bir el kitabı vazifesi görmesine bağlanmıştır. Dünyanın yaratılışında
plan vazifesi gören Tevrat, insanın yaratılmasında, Tanrı'ya danışmalık yapmıştır.
Tevrat İsrailoğullarına verilmeden 974 nesil önce yaratılmış, ilk insan Adem ile
Musa arasında gelen peygamberler Tevrat'la muhatab olmuş, emir ve yasaklarından
mükellef olmuşlardır.392
Kur'an'da Tevrat'ın İbrahim ve Yakub'dan sonra
indirildiği393
belirtilerek iddialar reddedilmiştir. Sâbuni Kasas Suresinin 43. ayetinin
tefsirinde, Musa'dan önce gelmiş Nûh, Âd, Semûd, Lût kavmi ve peygamberlerini
yalanlayan diğer kavimlerin helak edildikten sonra Musa'ya Tevrat'ın verildiğini,
O’nun, İsrailoğulları için bir ışık ve kalpleri için bir nur olarak indirildiğini
belirtmiştir.394
3.1.3.4. Tevrat’ın Vahiy Şekli Meselesi
Tevrat'ın vahiy şekli meselesi üzerine Yahudi din bilginleri olan rabbiler
arasında tartışmalar olduğu gibi İslam müfessirleri arasında da görüş ayrılığı vardır.
Rabbilerden bir grup Tevrat'ın bir defada indiğini söylerken, diğer grup ise çeşitli
391
Sabuni, a.g.e., c. I, s. 100. 392
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 46-51. 393
Âl-i İmran/65, 93. 394
Sabuni, a.g.e., c. IV, s. 436.
89
zamanlarda parça parça vahyedildiğini ileri sürmektedir. Rabbilerin bu görüş
ayrılıklarına rağmen Tevrat'ın bir defada Musa'ya vahyedildiği anlayışı genel
Rabbani inancın da kabul görmektedir.395
Bazı durumlarda, hükmü bilinmeyen
durumlar ve olaylar karşısında Musa'nın Allah'tan vahiy beklediği Tevrat'ta
bahsedilmektedir. Öyle ise; Musa’nın Sina buluşmasından sonra da ihtiyaçlara ve
şartlara göre vahyin devam ettiği söz konusu olabilir.396
İslam müfessirleri ise Tevrat'ın bir defada levhalar halinde verildiği
görüşündedir. Zira Kur'an-ı Kerim'deki “Ehl-i kitap senden kendilerine gökten bir
kitap indirmeni istiyorlar”397
ayeti bu görüşe delalet etmektedir. Sabuni ayetin
tefsirin de; bu ayetin Yahudi bilginleri hakkında indiğini Onlar Peygamber'e (s.a.v.)
eğer peygamberse, Musa'nın Tevrat'ı toptan getirdiği gibi, onlara gökten toptan bir
kitap getirmesini istediklerini söyleyerek Sâbuni’de Tevrat’ın tek seferde levhalar
halinde vahyedildiği görüşündedir.398
Aynı şekilde Bakara Suresinin 51. ayetinin
tefsirinde de kırk gece sonra Tevrat’ı vermek üzere Allah ile Hz. Musa’nın
sözleştiklerini ve kırk gün sonrasında Tevrat levhalarının kendisine inzal
buyrulduğunu ifade eder.399
3.1.3.5. Tevrat’ın Tahrifi Meselesi
İslam literatüründe tahrif; sonraki dönemlerde Yahudi ve Hristiyanların kendi
kutsal metinlerini kasıtlı şekilde değiştirmelerini veya yanlış yorumlamalarını ifade
etmek için kullanılmasına denir. Kur’an’da bu bağlamda kullanılan tebdîl, leyy (dili
eğip bükmek), kitmân (gizlemek) ve nisyan terimlerinin yanı sıra Allah’ın ayetlerini
satmak, elleriyle kitap yazmak gibi bazı ifade kalıpları da bu kapsamda
değerlendirilmektedir.400
395
Adam, “Tevrat” md., s. 41. 396
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 74. 397
Nisa/153. 398
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 46. 399
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 100. 400
Muhammet Tarakçı, “Tahrif”md., Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2010, c.
XXXIX, s. 422.
90
Ehl-i Kitaba karşı en eski polemik Kur’an’ı Kerim’e dayanmakta olup Kitab-ı
Mukaddes’in tahrif, tebdil ve tağyir edildiğini açıkça ortaya koymaktadır.401
İslam
dünyasında Yahudilik hakkında yazılan eserlerin bir çoğunun referansının genellikle
Kur’an olması da bu durumu açıkça sergilemektedir.402
Kur'an'ın ilgili ayetlerinden, Yahudilerin gerek metni veya manayı bozdukları
(tahrif), kelimeyi başka kelimelerle değiştirdikleri (tebdil), bazı bölümleri
gizledikleri (kitman), gerekse okurken ağızlarının eğip bükerek (leyy) metni
anlaşılmaz veya yanlış anlaşır hale getirdikleri ve kendilerine verilen kitabın bir
kısmını unuttukları (nisyan) dile getirilmektedir. Yine ilgili ayetlerden, Tevrat'ın
yanlış yorumlanmasında sadece anlamının değiştirildiği değil, bizzat metninin de
değiştirildiği anlaşılmaktadır.403
Müslümanlar’ın Ehl-i Kitab’a dolayısıyla Yahudiler’e karşı yazmış oldukları
polemik türü eserlerde bahsedilen konuların başında tahrif problemi ele
alınmaktadır.404
İslam âlimleri tarafından İlahi kitapların tahrifi konusunda üç farklı görüş
sunulmaktadır.
1. Bir grup İslam Âlimleri İlahi kitapların lafız ve mana bakımından tahrif
edildiği görüşünü savunur.
2. Bir grup İslam Âlimleri ise tahrif ve tebdilin kitapların metninde değil
tefsirinde meydana geldiğini ifade eder.
3. Bu iki grup arasında orta bir yer tutan üçüncü grup ise, ilahi kitapların
lafzının pek az kısmının tebdil edildiğini, asıl tebdil ve tahrifin onun
tefsirinde meydana geldiğini savunur.405
401
Adem Özen, ''İslam-Yahudi Polemiği Ve Tartışma Konuları'', Divan Dergisi, İstanbul, 2002, S.2, s.
238. 402
Adam, Yahudilik ve Hırıstiyanlık Açısından Diğer Dinler, s. 19. 403
Özen, ''İslam-Yahudi Polemiği ve Tartışma Konuları'', s. 241. 404
Adem Özen, a.g.m., s. 240. 405
Adam, Tevratın Tahrifi Meselesine Mülüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış, s. 366; Gökkır,
a.g.m., s. 221.
91
Birinci grup, Tevrat'ın lafız ve mana bakımından tahrif edildiğini ve Tevrat'ı
Allah'a atfetmenin O'na iftira olacağını, bu yüzden Tevrat'ın saygıya layık olmadığını
iddia ederler.406
İkinci gruptakilere göre, tahrif sadece ilahi kitapların yorum ve tefsirinde
olmuştur. Bu âlimlere göre, önceki ilahi kitapların takdis ve ta'zimi zorunludur, zira
onlar rivayet ve takdim edildikleri şekliyle ilahi kitaplardır. Sadece geleneksel yorum
tarzı yanlıştır, metinleri değildir.407
İbn-i Haldun, Maide Suresinin 43. ayetindeki:
“İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde seni nasıl hakem
yapıyorlar,” ayetini esas alarak “Allah'ın hükmü” terimi bulunduğu için Tevrat'ın
lafızlarının değişmediğini söyler.408
İlahi kitapların tahrifi ve tebdili konusunda orta yolu takip edenlere göre ise
metinde tahrif ve tebdil bulunmakla beraber, bu tahrif ve tebdil baştan sona olmayıp
sadece belli kısımları için olmuştur.409
Tevrat'ın tahrifi meselesini objektif bir şekilde değerlendirmek için İslam
âlimleri ile beraber Rabbani Yahudi kaynaklarına da bakmak gerekir. Rabbani
kaynaklarına dayanarak Tevrat’ın tahrifi meselesini ortaya koyan araştırmacı Baki
Adam'a göre; Musa'ya verilen Tevrat'ın tahrif edildiğine dair birçok haber
bulunmaktadır. Zira bu kaynaklarda, Musa'ya verilen Tevrat'ın kaybolduğu ve
günümüzdeki Tevrat'ın Ezra tarafından tespit edildiği belirtilmektedir. Musa'dan
sonra Ezra tarafından tespit edilen Tevrat'ın değişikliğe uğrayıp tahrif edildiğini,
orijinal yapısını koruyamadığını Rabbanî kaynakları da ifade eder. Hatta Rabbiler,
Ezra’nın Tevrat’ta ve gelenekte on tane değişiklik yaptığını belirtirler. Yaptığı bu
değişikliklere “Takkanoth” ismi verilmektedir. Musa’ya ilkel İbrani yazı
karakterinde verilmiş olan Tevrat’ı Ezra Asuri yazı stiline çevirdiği belirtilir. İlk
zamanlar, Tevrat'ın değişmediğini, orjinal yapısını koruduğunu ve Musa'ya verildiği
haliyle aynı olduğunu ifade eden Rabbani kaynakları daha sonra bu görüşten
vazgeçerek, Tevrat'ın tahrif edildiğini, bu sebeple içinde bir takım bilgi
406
Adam, Tevratın Tahrifi Meselesine Mülüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış, s. 366. 407
Ignaz Goldziher, Ehl-i Kitap'a Karşı İslam Polemiğii II, (Çev. Cihat Tunç), İslam İlimleri Enstitüsü
Dergisi, 1980, S.V, s. 254. 408
Ignaz Goldziher, a.g.m. s. 257. 409
Adam, Tevratın Tahrifi Meselesine Mülüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış, s. 381.; Gökkır,
a.g.m., s. 223.
92
yanlışlıklarının bulunduğunu, hatta bundan dolayı çelişkili ve tutarsızlıklarının
olduğunu belirtmişlerdir. Bunun yanında Tevrat'ın Musa'ya yazılı ve sözlü olarak
verildiğini ileri sürerek Rabbîler’e göre Sözlü Tevrat'ı daha değerli görmektedirler.410
Günümüz Yahudileri de Tevrat'ı asırlarca tedricen gelişen, Tanrı'nın
yazdırdığı kutsal kitap olarak görmemiş, aksine hem ilahî hem de beşerî unsurlar
taşıyan kitaplar koleksiyonu olduğunu kabul etmişlerdir.411
Nitekim Tevrat eleştirisinin metotlarından (metnin şekil, muhteva ve üslup
açısından değerlendirilmesi) eleştirinin ulaşmış olduğu ilk ve en önemli sonuç;
günümüzdeki mevcut şekliyle Tevrat'ın Hz. Musa tarafından yazılmış bir eser
olmadığını belirtebiliriz. Ayrıca Tevrat'ın metininin farklı zamanlarda, farklı kişiler
tarafından derlenmesinden ötürü Tevrat'ta aynı olayla ilgili ifadeler arasında
çelişkiler bulunur.412
3.1.3.6. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Kitap İnancı
Sâfvetü’t Tefâsir’de üzerinde durulan, Yahudilikteki kitap inancı ile ilgili en
önemli konu Tevrat’ın tahrifi meselesidir. Sâbuni’ye göre tahrif, o kelamın fasit bir
şekilde te'vilini ve bir kelamın yerine başka bir kelamı getirerek değiştirilmesini
ifade eder.413
Sâbuni, Tevrat ve İncil gibi semavî kitaplarda meydana geldiğini ve
kelimelerin yerlerinin değiştirildiği görüşündedir.414
Müfessir, ayrıca bazı
bölümlerde de İbn-i Abbas ve İbn-i Kesir’den rivayet ederek Allah’ın kelamını
maksadından başka manaya te’vil etmek sureti ile tahrif edildiğini de belirtir.415
Böylece Sabuni’nin üçüncü grubun içinde yer aldığını görmekteyiz.
Yahudiler ellerindeki Tevrat’ın, Tanrı tarafından Hz. Musa’ya verilen Tevrat
ile aynı olduğunu değişmediğini söylemekte ancak Kur’an-ı Kerim’de ve Sâfvetü’t
Tefâsir’de, Tevrat’ın tahrif edilmiş bir kitap olduğunu belirtilmektedir. Kur’an-ı
410
Baki Adam, Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Kur'an'ın Tartışmalı Konuları, Pınar Yayınları,
İstanbul, 2011, s. 52; Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 123-126. 411
Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 145. 412
Ömer Faruk Harman,'' Tevrat'ın Yahudilikteki Yeri ve Tevrat'a Yönelik Tenkit Faaliyetleri,'' Bütün
Yönleriyle Yahudilik Uluslararası Sempozyum (18-19 Şubat,2012), Ankara, 2012, s. 35-34.; Adam,
Tevratın Tahrifi Meselesine Mülüman ve Yahudi Cephesinden Bir Bakış, s. 399. 413
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 128. 414
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 129-130. 415
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 82-83; Sabuni, a.g.e., c. I, s. 397.
93
Kerim’de: “Şimdi (ey müminler), onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa
ki onlardan bir zümre, Allah’ın kelamını işitirler de, iyice anladıktan sonra, onu bile
bile tahrif ederlerdi.”416
Sâfvetü’t Tefâsir; onların âlim ve bilginlerinden bir grubun,
Allah'ın kitabı Tevrat'ı okuyup onu açık bir şekilde dinleyip idrak ettikten sonra
Tevrat'taki bu âyetleri, tebdil ve tevil etmek suretiyle değiştirdiklerini ifade
etmiştir.417
Ayrıca Yahudi bilginler daha da ileri gitmişler ve onların yaptıkları
Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır. “Elleriyle Kitab'ı (Tevrat'ı) yazıp sonra
onu az bir para karşılığında satmaları için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar
olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü
vay haline onların!” 418
Sâfvetü’t Tefâsir de, burada Yahudi bilginlerin dini
konularla ilgili kitaplar yazdıkları, sonra bunları Allah katından gelmiş dini gerçekler
olarak tanıttıkları ve az bir bedel karşılığında sattıkları bildirilmiştir. Ayette ağır bir
biçimde kınanmışlardır.419
Yahudilerin kutsal kitaplarını tahrif etmeleri konusu başka bir ayette ise şu
şekilde anlatılmıştır: “Ey Resul! Kalpten inanmadıkları hâlde, ağızlarıyla “İnandık”
diyenler (münafıklar) ile Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar
durmadan yalana kulak verirler ve sana gelemeyen kimselere kulak verirler;
kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler: “Eğer size şu verilirse hemen alın; o
verilmezse sakının. Allah bir kimseyi şaşkınlığa düşürmek isterse, sen Allah'a karşı,
onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği
kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir
azap vardır.”420
Hz. Muhammed’in meclisine gelmeyenler Hayber Yahudileri olup
yalan ve batıl sözleri dinleyenlerin ise Kureyzaoğulları olduğunu belirtilmiştir. Onlar
kelimeleri, Allah'ın yerleştirdiği yerlerinden değiştirip manasından uzaklaştırırlar.
İbn Abbas’a göre; kelimelerden maksat, Allah'ın Tevrat'taki hükümleridir. Yani
Allah'ın hükümlerini tahrif ederler ve onları başka hükümlerle değiştirirler.
Yahudiler; “Muhammed size, sopa vurmayı emrederse kabul edin. Eğer recmetmeyi
416
Bakara/75. 417
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 126-127. 418
Bakara/79. 419
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 127-128. 420
Maide/41.
94
emrederse kabul etmeyin.” diyerek recm hükmünü, sopa cezası ile
değiştirmişlerdir.421
Safvetü’t Tefâsir Tefsirine göre Allah Tevrat’ı insanlara yol göstermesi için
indirmiş ve Yahudilerden de bu kitaba uymalarını istemiştir. Tüm uyarılarına rağmen
emirlerine uymayan Yahudiler Allah tarafından, Kur’an-ı Kerim’de iğneleyici bir
şekilde uyarılmıştır. Ayette Allah: “Kendilerine Tevrat yükletilen sonra onunla amel
etmeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın
âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür, Allah, zâlimler topluluğunu
doğru yola iletmez.”422
ki onlar, Tevrat'ı okuyan ve içindekileri bilen kimselerdir. Ve
bu Tevrat'ta Hz. Muhammed (a.s.)'in doğruluğunu ve ona imanın vacip olduğunu
gösteren âyetler vardır. Fakat onlar kendilerini dünya ve âhiret bedbahtlığından
kurtaracak bu âyetlerden faydalanmadılar. İşte bu sebeple Allah onları, ilim ve
hikmet kitaplarını taşıyıp da onlardan faydalanamayan eşeğe benzetti. Eşek, boş yere
ağır bir yük taşımaktan başka bir şey elde edemez. Onları taşırken yorulur fakat
içindekilerden faydalanamaz.423
3.1.4. Mesih İnancı
Yeryüzünde gerek ilahi, gerekse ilahi olmayan dinlere bakıldığında, birçok
dinde dünyanın sonuna doğru gelmesi beklenen bir kurtarıcı inancının var olduğu
görülecektir. Bu kurtarıcının birçok ismi olmakla beraber Yahudilik ve
Hıristiyanlıktaki adı mesihtir.
Maimonides'in oluşturduğu inanç esaslarından on ikincisi olan Yahudilikte
önemli inançlardan bir tanesi de mesih inancıdır. Mesih kelimesi, İbranice de “yağ
sürülmüş, mesh edilmiş, temizlenmiş” manalarına gelen maşiah kelimesinden
gelmektedir. İlk zamanlar sadece krallar tahta çıkmadan önce yağlanırken, daha
sonra bu uygulamaya başrahipler ve rahipler de katılmış, tayinlerinde kutsal yağ ile
mesh edilmiştirler. Hatta daha sonra peygamberlerde mesh edilmişlerdir.424
Eski
421
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 104. 422
Cuma/5. 423
Sâbuni, a.g.e., c. VI, s. 436. 424
Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Sidre Yayınları, Samsun, 1997, s.15., Aydın,
a.g.e., s. 371.
95
İran, Sümer, Hint ve Çin geleneklerinde de görülen Mesihçilik kavramı, Yahudilik’
teki biçimiyle şimdiki zamanın kötü görülmesi ve bu dünyada kurulacak yeni düzen
beklentisine karşılık gelmektedir. Buna göre Yahudi mesihçilik anlayışındaki asıl
vurgunun geçmişteki altın çağ fikrinden ziyade, gelecekte kurulacak yeni ve
mükemmel düzen üzerine olduğu ileri sürülmektedir.425
Tarihiyle dini adeta özdeşleşmiş olan Yahudilerin, tarihin farklı dönemlerinde
karşı karşıya kaldıkları sıkıntı ve felaketler, onları, bu sıkıntılardan çekip alacak ve
arzu ettikleri hedeflere ulaştıracak bir kurtarıcı fikrine yöneltmiştir. Tarihlerinde
yaşadıkları pek çok sürgün ve acı olaydan sonra Yahudiler, ülkeler fethedecek
muzaffer bir kralın çıkıp kendilerini İsrail topraklarına götürerek eski şereflerini iade
edecek bir kurtarıcıyı beklemeye başlamışlardır.426
Mesih kelimesi, Babil esaretinden sonra, ahir zamanda Tanrı tarafından
yeryüzüne gönderilecek bir karizmatik peygamber veya dini bir lider anlamında
kullanılmıştır. Yahudi inancında mesihin gelişiyle ilgili birçok bilgi verilmektedir.
Bunlardan bazıları şunlardır: Zaman ilerledikçe yeryüzünde ahlaksızlık artacak,
bireylerde utanma hissi azalacak, pahalılık artacak. Yahudi inancına göre mesih, Hz.
Davud’un soyundan olup Betlehem’de doğacak ve hahamların hesaplarına göre
mesih MS. 240 veya 471 yılında gelecektir. Doğumunu Mikail (a.s.) ilan edecektir.
Mabed yıkılacaktır. Tanrı’nın vekili sıfatıyla Yahudileri ve Yahudi olmayanları
yönetecek, Yahudilere Tanrının rahmetini, küfürbazlara da lanetini ulaştıracaktır.
Davud tahtından ülkeyi adaletli bir hükümdar olarak idare edecek ülkesinin
sınırlarını denizlerden denizlere ulaştıracaktır.427
Yahudilikte mesih kavramı, yaşayan bir kralı değil, İsrail hükümdarlığını
yeniden kurmak ve insanları kurtarmak için gelmesi beklenen kral için
kullanılmaktadır. Öyle ise mesih kavramı zamanla Yahudilikte eskatolojik bir içerik
ve anlam kazanmıştır.428
425
Sami Baybal, ''Modern Yahudilikte Mesih İnancı Üzerine Bazı Mülahazalar'', Bütün Yönleriyle
Yahudilik Sempozyumu (18-19 Şubat 2012.), Ankara, 2012, s. 342. 426
Baybal, a.g.m., s. 342. 427
Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, s. 16. 428
Jacques Waardenburg, “Mesih”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara 2004, c.
XXIX, s. 307.
96
3.1.4.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Mesih İnancı
Mesih, sıddık ve faruk gibi, şeref ifade eden lakaplardan bir lakaptır. Aslı,
İbranicede; "Mübarek" mânâsına gelen "Meşiha" dır.429
Sâfvetü’t Tefâsir Tefsirine
göre, Yahudilikte mesih inancını ortaya koymadan önce üzerinde durulması gereken
konu, yine Sâfvetü’t Tefâsir Tefsirine göre “arz-ı mukaddes” konusudur. Sâbuni,
Beyzavi’den rivayet ederek müminlerin meskeni olduğu için Arz-ı mukaddes
denildiğini belirtmiştir. Tefsire göre burası Kudüs topraklarıdır. Kur’an-ı Kerim’de
bu meseleye değinilmiş ve şöyle denilmiştir: “Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı
kutsal topraklara girin ve arkanıza dönmeyin. Yoksa kaybedersiniz.”430
“Size
yazdığı” kelimesi ile babanız İsrail'in diliyle size vadettiği ve sizin olmasına
hükmettiği yer anlamındadır. Rivayet edildiğine göre Hz. Musa kavmine mukaddes
topraklara girmelerini emrettiğinde kavmi orada bulunan zorbacılardan korktu ve
Mısır'a dönmek istemiştir.431
Sâfvetü’t Tefâsir’e göre yaşarken hakkında mesih iddialarının bulunduğu Hz.
Yahya’nın öldürülmesi olayı Kur’an-ı Kerim’de şu ayetle belirtilmektedir: “Biz,
Kitap’ta İsrailoğullarına, “Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve
azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız.” diye bildirdik.432
Safvetü’t Tefâsir
Tefsirine göre ayette fesat kelimesi ile kastedilen, birinci fesat Zekeriyya (a.s)'nın
ikinci fesat ise Yahya (a.s)'nın öldürülmesi kastedilmektedir.
Genel olarak Sâbuni tefsirinde Mesih kavramını Hristiyanlık açısından
değerlendirmektedir. Bu sebepten yukarıda anlattığımız Yahudilikteki Mesih
tasavvuru ile ilgili değerlendirmenin çok fazla olmadığını söyleyebiliriz.
3.1.5. Ahiret İnancı
Dünya hayatının sona ermesinden sonra başlayıp devam edecek olan ikinci
hayata ahiret denir. Birçok inanç sisteminde ahiret inancı önem arz eder. Ahiret,
insanın dünyada yaptığı şeylerin karşılığını göreceği ve koşulsuz adaletin
429
Sâbuni a.g.e., c. I, s. 376. 430
Maide/21. 431
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 85-86. 432
İsra/4.
97
gerçekleşeceği yerdir. Ayrıca birçok inanç sistemine göre ahiret hayatının sonsuz
olacağı da vurgulanmaktadır.433
Ne Torah'ta ne de Tevrat'a ait diğer kitaplarda ahiret konusuna fazla yer
verilmemektedir.434
Ancak Babil esaretinden sonra, İran etkisiyle Yahudiler arsında
kıyamet ve haşir inancının ortaya çıktığı görüşü genel kabuldür.435
Tevrat'ta
olmamasına rağmen Yahudi din bilginleri, bazı cümleleri yorumlayarak ahirete
imanın, Yahudiliğin esaslarından olduğuna karar vermişlerdir.436
Yahudilikte ahirete öteki dünya anlamında “olam haba” denilmektedir.437
Yahudilikte ahiret inancı, tarihi bir gelişme takip ederek İşaya ve Daniel kitaplarına
kadar ahiret inancına ilişkin bir bilgiye rastlanmamaktadır.. İşaya'da “Senin ölülerin
dirilecekler; benimkilerin cesetleri kalkacaktır. Ey sizler, toprak içinde yatanlar,
uyanın ve terennüm edin... ve her yer ölüleri dışarı atacak”438
şeklinde öldükten
sonra yeniden dirilme inancına delil sayılabilecek ifadeler vardır. Daniel kitabında
ise yeniden dirilme ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır: “Ve yerin toprağında
uyuyanlardan birçoğu, bunlar ebedi hayata ve şunlar utanca ve ebedi nefrete
uyanacaklar. Ve anlayışlı olanlar gök kubbenin parıltısı gibi, birçoğunu salaha
döndürtenler de yıldızlar gibi ebediyen ve daima parlayacaklar.”439
Daha önce de belirttiğimiz üzere Yahudi inanç esasları Musa b. Meymun
tarafından XII. yüzyılda oluşturulmuştur. Ancak bundan önceki dönemlerde de bu
konuda çalışmalar yapılmıştır. Örneğin İskenderiyeli Philo iman esaslarını felsefi bir
bakış açısıyla ilk olarak sistematik hale getiren kişi olmuştur.440
Yahudi din
bilginleri yani rabbiler, Tevrat’ta ki bazı cümleler üzerine yorumlar yapmışlar ve
ahirete imanın iman esasları arasında yer almasına karar vermişlerdir.441
Ebedi hayat
ile ilgili konular ilk Yahudi mezheplerinden Ferisilik ile Sadukîler arasında
tartışılmıştır. Sadukîler, Tevrat'tan başka şer'i kaynak kabul etmediklerinden,
433
Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 20-21. 434
Aydın, a.g.e., s. 372. 435
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 231. 436
Adam, “Yahudilik”, s. 237. 437
Baki Adam, “Yahudilik”md. , Dinler Tarihi El Kitabı, Ankara Grafiker Yayınları, 2015, s. 95. 438
İşaya, 26: 19. 439
Daniel, 12: 2-3. 440
Ravza Aydın, Yahudi İman Esasları, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (SÜİFD),
2012, c. XIV, S. 25, s. 190. 441
Adam, “Yahudilik”, s. 235.
98
Tevrat'ta ahiretle ilgili bir şeyin bulunmadığını iddia ederek ahireti inkâr etmişlerdir.
Ferisiler ise, Tevrat'ın dışında sözlü geleneğin de Musa'ya Sina'da verildiğini ve onu
da şer'i kaynak olarak kabul ettiklerini belirterek, ölümden sonraki hayatın varlığına
inanmanın zorunlu bulunduğunu kabul etmektedir.442
Reformcu Yahudiler ise fiziki
olarak ölümden sonra dirilmeyi kabul etmemekte ve buna bağlı olarak Tanrı'nın
merhametiyle bağdaşmadığı için cehennemin varlığını reddetmektedir.443
Yahudilikte, iyi olsun kötü olsun bütün insanların öldükten sonra “Şeol” adı
verilen yere gidecekleri ve ruhların üzgün bir şekilde mezarda kalacağı inancı kabul
görmektedir. Ayrıca ölümden sonra muhakemenin olmadığına da inanılmakta olup,
ölümden sonra hayat kısmen mezarda kısmen de ölüler âlemi de denilen Şeol’de
geçecektir.444
Ayrıca Şeol kelimesi çukur bir yer olarak da yorumlanmaktadır. Bu
yoruma göre Şeol, yeraltı âlemi anlamına gelmektedir. Zira Şeol’un en önemli
özelliği yerin altında olmasıdır. Gökyüzü nasıl Tanrılara aitse insanlarda onun tam
zıddı olan yeraltı âlemine yani Şeol’e gidecektir.445
Yahudi inanç sistemine göre; ölüm varlığın bir sonu değil, nicelik
değiştirmesidir. İnsanın bir bedeni olduğu gibi birde ruhu vardır. Beden ölünce tekrar
toprağa, yani aslına dönüşecektir. Ruh ise; aslındaki ebedi niteliğiyle varlığını
sürdürmeye devam eder.446
Yahudi düşüncesinde farklı görüş ve açıklamalar olmasına rağmen, şu iki
fikir geleneksel Yahudi düşüncesinde merkezi bir yer işgal etmektedir: Birincisi
Salih kimselerin gireceği Cennet'in yeniden tesisi anlamında bir ahiret hayatı vardır.
İkincisi çok az sayıdaki kişi hariç diğerleri için Cennete gitmeden önce on iki aydan
fazla sürmeyecek kısa bir cezalandırma dönemi yaşanacaktır.447
Rabbilere göre ahirete inanmayanlar kâfirdir ve onlar cennet hayatından nasip
alamayacaklardır. Fakat bir Yahudi ne kadar büyük günah işlerse işlesin,
442
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 250. 443
Aydın, a.g.e., s. 373. 444
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 249- 250. 445
İsmail Taşpınar, Yahudi Kaynaklarına Göre Yahudilikte Ahiret İnancı, MarmaraÜniversitesi
İlahiyat Fak. Yayınevi, İstanbul, 2014, s. 282-283. 446
Altıntaş, a.g.e., s. 143. 447
Aydın, a.g.e., s. 300.
99
cehennemde en fazla on iki ay kalacaktır.448
Ayrıca Sâbuni Bakara suresinin
94.ayetin de ki tefsirinde belirterek; cennete sadece Yahudilere aitse hemen cenneti
istemeleri gerektiğini çünkü dünya nimetinden daha güzel olduğunu belirtirken
devamında ki ayetin tefsirinde bunu hiçbir zaman temenni edemeyeceklerini çünkü
işlemiş oldukları günah ve cürümler sebebiyle onlar yaşadığı müddetçe ölümü asla
isteyemeyeceklerini belirtir.449
3.1.5.1. Safvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Ahiret İnancı
Kur’an-ı Kerim’in içeriği incelendiğinde Yahudilikte ahiret inancı ile ilgili
birçok ayetin yer aldığı görülecektir. Bu ayetlerde genellikle Yahudilerin İslam’a
aykırı olan ahiret inançları belirtlilmiş ve özellikle Hz. Peygamber, zamanındaki
Yahudilere seslenilmiştir. Safvetü’t Tefâsir’de, Bakara suresi 80. ayet ve Al-i İmran
suresi 24. ayetlerin yorumunda, Yahudilerin ahiretle ilgili İslam’a göre yanlış olan
inançlarına değinilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de: “İsrailoğulları "Sayılı birkaç gün
müstesna, bize ateş dokunmayacaktır." dediler. De ki (onlara): Siz Allah katından bir
söz mü aldınız? Aldıysanız Allah sözünden asla caymaz. Yoksa Allah hakkında
bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”450
Yahudilere hitap edilen bu ayette onların
yanlış bir tutum içinde olduklarını kırk gün kadar kısa bir süre kadar kalacaklarını
yani buzağıya taptıkları süre kadar yanacaklarını iddia ederek yanılgıya düştüklerini
açıkça ortaya koymaktadır.451
Yani Yahudilerin iddialarının hiçbir dayanağı yoktur.
Aynı konu ile ilgili diğer ayette ise, “Onların bu tutumları," Bize ateş, sadece sayılı
günlerde dokunacaktır." demelerinin bir sonucudur. Onların uydurmakta oldukları
şeylerde, dinleri hak-kında kendilerini yanıltmıştır.”452
buyurulmaktadır. Rabbilere
göre ahirete inanmayanlar kâfirdir ve onlar cennet hayatından nasip
alamayacaklardır. Fakat bir Yahudi ne kadar büyük günah işlerse işlesin,
cehennemde en fazla on iki ay kalacaktır.453
448
Adam, “Yahudilik”, s. 237. 449
Sabuni, a.g.e. ,c. 1, s. 143. 450
Bakara/80. 451
Sabuni, a.g.e., c. I, s. 359. 452
Al-imran/24. 453
Adam, “Yahudilik”, s. 237.
100
Safvetü’t Tefâsir’de Bakara Suresinin 94. ayeti tefsir edilirken, Yahudilerin
ahiret inançları eleştirilmeye devam edilmiştir. Ayette , “De ki: “Onlara, “Şayet
ahiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de, yalnızca size aitse ve bu
iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin!” buyurulmakta ve böylece
Yahudilerin sadece kendilerinin cennete girecekleri yolundaki iddialarına da cevap
verilmektedir. Yahudiler iddialarında samimi olsalar üzüntü, keder ve zahmet içinde
yaşadıkları şu dünyadan ayrılıp, sınırsız bir mutluluk yeri olan cennete kavuşabilmek
için bir an önce ölmeyi istemeleri gerekmektedir. İşledikleri günahlar, cinayetler ve
her türlü kötülükler sebebiyle vicdanları bu iddialarını doğrulamaya engeldir. Bu
sebeple de asla ölümü temenni etmemektedirler.454
Sâfvetü’t Tefâsir’de Yahudilerin ahiret inancı ile ilgili iddialarından bir tanesi
ise ayette şu şekilde bildirilmiştir: “Yahudiler, Yahudi olanlardan başkasının cennete
asla giremeyeceğini, Hristiyanlar da Hristiyan olanlardan başkasının cennete asla
giremeyeceğini söylediler. Bu onların hayalleri ve rüyalarıdır. Ey Muhammedi
Onlara de ki: Davanızda doğru iseniz, iddianıza açık bir delil getiriniz.”455
Yahudiler sadece Yahudilerin, Hıristiyanlarda sadece Hıristiyanların cennete
gireceklerini iddia ederken, Kur’an “Davanızda doğru iseniz, iddianıza açık bir delil
getiriniz.” diyerek bu iddiaların delilsiz ve boş olduğunu ifade etmekte ve onlara
meydan okumaktadır. Bunun onların hayalleri ve rüyaları olduğunu belirtir.456
Kur’an-ı Kerim’de tüm bu yanlış davranışlarının karşılığı ise şöyle ifade
edilmiştir. “İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu
yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.”457
Bu çirkin
vasıfları taşıyanlar, âhiret hayatını dünya hayatı ile değiştirenler, yani dünya hayatını
âhiret hayatına tercih edenlerdir. Onun içindir ki, onların azabı bir an bile
hafifletilmeyecek ve onlara yardım da edilmeyecektir. Yani, onlara yardım edecek
herhangi bir yardımcıları olmayacağı gibi, onları Allah'ın acıklı azabından kurtaracak
bir kurtarıcıları da yoktur.458
454
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 143-144. 455
Bakara/111. 456
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 159. 457
Bakara/86. 458
Sâbuni; a.g.e., c. I, s. 134.
101
3.1.6. Melek İnancı
İlahi dinler ve ilahi olmayan dinlerin birçoğunda Tanrı, gözle görülemeyen ve
insanın beş duyu organı ile algılayamadığı bir varlıktır. Bu sebepten dolayı Tanrı ile
insanın iletişime geçebilmesi için melek inancı söz konusudur.
Bütün Yahudi mezhepleri meleklerin varlığını kabul etmektedir. Çeşitli
melek isimleri kutsal kitapları olan Tevrat’ta geçmektedir.459
Tanaklı'da göndermek
(l'k) kökünden gelen nıal'ak, haber ya da mesaj taşıyan kişiyi ifade etmek için
kullanılmakla beraber gözleyeci; casus ve arabulucu olarak faaliyet gösterip
gönderenin isteklerini gözeten özellikle de gözleyen ya da bekçi (watcher)
manalarında da kullanılmaktadır.460
Başta “Malah” olmak üzere ilahi varlıklar
manasında Yahudilikte melek anlamına gelen şu tabirler kullanılmıştır: Tanrının
Oğulları, Göklerin Ordusu, Savaşcılar, Mesajcılar, Mukaddesler, Tanrı’nın
Danışmanları, Ruhlar, Gözcüler, Gökte Oturanlar. Kullanılan terimlerden de
anlaşılacağı üzere melekler, Tanrı ve insan gibi diğer varlıklardan net bir şekilde
ayrılmamış, Tanrı ve onun elçisi olan melek ifadesi çoğu zaman birbiri yerine
kullanılmıştır. Kutsal Kitap’ta, Hz. Hacer bir melek ile karşılaşır. Daha sonra meleğe
ithafen “Beni gören Rab”461
diye söz etmekte veya bazen bir melek için bir yerde
melek olarak, başka bir yerde ise adam olarak göndermede bulunulmaktadır. Tanrı
ile melek arasındaki bu karışıklık bazı bilim adamlarına göre insanların ilk
zamanlarda Tanrı ile doğrudan ilişki kurması, ancak daha sonra bu anlayışı
yumuşatarak araya meleği koymasından kaynaklanmaktayken bazı bilim adamları
ise; meleklerin Tanrı’dan bağımsız varlıklar olmayan, yalnızca O’nun gücünün ve
iradesinin bir tezahürü olmalarından kaynaklandığı görüşündedir.462
Kutsal Kitapları olan Tevrat’ta meleklerin günah işleyebilen varlıklar
olduklarından bahsedilmiştir. Buna dayanarak günahkâr meleklerin başında ise
459
Ömer Faruk Harman, “Yahudilikte İnanç Esasları”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.
XLIII, s. 205. 460
Cengiz Batuk, ''Yahudi Mitolojisinde Düşmüş Melekler'', Bütün Yönleriyle Yahudilik Uluslarası
Sempozyum, (18-19 Şubat 2012), Ankara, 2012, s. 453. 461
Tora, Bereşit, 16/7,13. 462
Fuat Aydın, a.g.e., s.48.; Ali Çolak, Kur’ân ve Hadislere Göre Melek, Afşar Matbaası,
Gümüşhane, 2012, s. 17.
102
şeytan gelmektedir.463
Bu sebeple melekler küfür işleyebilmekte ve bundan dolayı
Allah o meleği günahı karşılığında cezalandırabilmektedir. Bu tür bir inanca sahip
olmalarının nedeni; Yahudilerin cinleri ve şeytanı da melek olarak kabul etmesidir.
Ayrıca hep iyilik yapan, insanları koruyan ve sıkıntıları ile sıkıntı çeken meleklerde
vardır. Bazı Yahudi din âlimlerine göre melekler gökyüzündedir ve yeryüzüne
inmezler ve Tevrat’ta meleklerin gökyüzünden inmek için merdiven kullandıkları
söylenmektedir. Yahudilikte melekler ölümlü ve ölümsüz olmak üzere de ikiye
ayrılmaktadır.464
Ancak yine de Tanrı karşısındaki konumları itibari ile onlar da
yaratılmıştır yani evrendeki diğer varlıklar ve insanla aynı seviyede yer alırlar.465
Yahudilik inancında başlıca melekler ve görevleri şunlardır:
Mihael: Yahudilerin koruyucu meleğidir. Göklerin yönetimi onun elindedir.
Gabriel: Tanrı’nın vahiylerini taşır ve ateşin âmiridir.
Uriel: Yıldızların efendisidir ve hava değişmelerini yönetir.
Rafael: Hastaların mucizevî bir şekilde iyileşmelerini sağlayan hekimdir.466
3.1.6.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikteki Melek İnancı
Sâfvetü’t Tefâsir’i incelediğimizde Yahudilikteki melek inancı hakkında
sadece Bakara Suresi 97. ve 98. ayetlerde bilgi verildiği görülmektedir. Yahudilerin
Cebrail (a.s.)’e düşmanlıkları bu ayetlerde ifade edilmiştir. Ayette, “De ki: Cebrail'e
kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet
rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve mü'minler için de müjdeci olarak O
indirmiştir. Kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e düşman olursa,
bilsin ki, Allah da inkarcı kâfirlerin düşmanıdır.” buyurulmaktadır. Bu ayet ile
Yahudilerin Cebrail’e karşı duydukları kin ve düşmanlıklarını da görmekteyiz.
Yahudiler Hz. Peygamber (s.a.v.)'e dediler ki: "Risalet ve vahyi, her peygambere,
Allah katından bir melek getirir. Sana vahyi getiren kimdir? Söyle ki sana tabi
463
Hasan Kurt, Kur’an’da ve Kitab-ı Mukaddes’te Melek Kavramı, S.İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kahramanmaraş 2014, s. 47. 464
Çolak, a.g.e., s. 18-19. 465
Batuk, a.g.m., s. 454. 466
Çolak, a.g.e., s. 18.
103
olalım. "Rasulullah (s.a.v.): "Cebrail'dir" diye cevap verdi. Bunun üzerine dediler ki:
O, harp ve savaş getiren bir melektir. O bizim düşmanımızdır. Eğer, yağmur ve
rahmet getiren "Mîkâil"dir deseydin sana uyardık. Yahudilerin bu olaydan sonra
melekler arasında ayrım yaptıklarını görmekteyiz. Bazı meleklere karşı kin ve
düşmanlık beslerlerken, bazılarına karşı ise sevgi ve şefkat beslerler. Yahudilere göre
Cebrail harp ve savaş getiren melek iken; Mikail yağmur ve rahmet getiren
melektir.467
467
Sabuni, a.g.e., c. 1, s. 144.
104
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SABUNİ TEFSİRİNE GÖRE YAHUDİLİKTE İBADETLER VE
DİĞER KAVRAMLAR
4.1. YAHUDİLİK İNANCINDA İBADET
Yahudilik, kendine has belli ibadet kuralları olan bir dindir. Hz. Musa ile
beraber kurumsallaşmış olup Yahudilikte yine Hz. Musa döneminde mişkanın
(buluşma çadırı) yapılmasıyla toplu ibadetler ve kurban burada gerçekleşmiştir.468
Hz. Süleyman ile beraber I. Mabed’in inşa edilmesi ile beraber aynı ibadetler Kutsal
Mabette yapılmaya başlamıştır. II. Mabed’in yıkılışına kadarda devam etmiştir.
Mabet merkezli bir din olan Yahudilikteki ibadetlerin bazıları, Süleyman mabedi
yıkıldığı için yapılamamaktadır. Mabet olmadığı için yerine getirilemeyen ibadetlerin
başında özellikle kurban ibadeti gelmektedir. MS. 70 yılında Yahudilerin dünyanın
birçok yerine sürgün edilmesiyle toplu ibadet için sinagoglar ortaya çıkmıştır.
Sinagog İslam’daki caminin karşılığıdır. Haham veya cemaatten birinin yönettiği
toplu ibadet için en az on üç yaşına girmiş on erkekle icra edilmektedir.469
On
yetişkin erkeğin bir araya gelmesine “minyan” terimi ile ifade edilir.470
İbadetler ev
ve sinagoglarda yapılmaktadır. Geleneklerine göre kadınların dini vecibeleri evde
yoğunlaşırken, erkeklerin sorumlulukları daha çok sinagoglarda yerine
getirilmektedir. Kadınlar için sinagoglarda ibadet ve törenlere katılmak, ev içi
sorumluluklarını ihmal etmelerine neden olacaksa sinagog ibadetinden ve günlük
bazı edilen dualardan muaf tutulabilmektedir.471
Yahudilerin ibadetlerinde, bir düzen ve disiplin bulunmamakla beraber resim
ve heykel bulunan yerlerde ibadet etmek yasaktır. Sinagog’da ibadet eden kişi başını
örtmelidir. Çünkü başı açık bir şekilde sinagoga girmek, Tanrı’ya karşı saygısızlık
olarak kabul edilmektedir. Yahudi erkekleri başlarına “kipa” denilen bir takke
takarken, kadınlar da başlarını örter. Dua esnasında erkekler omuzlarına “tallit”
468
Özen, Yahudilikte İbadet, s. 53-54. 469
Adam, “Yahudilik”, s. 237. 470
Özen, a.g.e., s. 334. 471
Aydın, a.g.e., s. 333.
105
denilen dua atkısı almaktadır. Kadınlar ve erkekler ayrı oturur. Kadınlar ibadete
katılmaz ve arka tarafta ibadeti izler.472
Yahudiler günlük ibadetlerini günde 3 vakit olmak üzere (sabah, ikindi ve
akşam) yerine getirmektedir. İbadet esnasında edilen duaların bir kısmı Tevrat’tan
alınmakla beraber Yahudiler, ayrıca “Siddur” denilen dua kitabından bazı bölümler
okumaktadır. İbadet ederken eğilme, ileri geri gitme gibi hareketler yapmakta ancak
ibadetin en önemli bölümü amida, yani ayakta yerine getirilmektedir. Günahlarından
pişman olduklarının göstergesi olarak sağ elleriyle göğüslerine vurmakta ve ibadetin
kalan kısmında oturmaktadırlar. Sadece Yahudi yılbaşı gününde (Roş Haşana) ve
kefaret gününde (Yom Kipur) secde eylemini gerçekleştirirler. Yahudiler tarafından
okunan en önemli dua Şema İsrael duasıdır. Bu önemli duayı çeşitli yerlere asarlar.
Evlerin giriş kapılarına asılan Şema İsrael duasına “mezuza” denilmektedir.
Yahudiler eve her giriş çıkışta mezuzayı öper ve bu duayı okurlar. Tefilin ise; içinde
Şema İsrael duasının yazılı olduğu iki kutucuk ve bir deri kayıştan oluşur. Erkekler,
Cumartesi günü dışında bu iki kutucuğu deri kayış kullanarak alınlarına ve kollarına
bağlarlar.473
Oruç ibadeti birçok dinde olduğu gibi Yahudilikte de yerine getirilen
ibadetlerdendir. Tevrat’a göre Yahudilere oruç tutmak zorunludur.474
Yahudilikteki
oruçların bir kısmının matem alameti, bir kısmının tehlike karşısında tazarru ve niyaz
için tutulduğu anlaşılmaktadır.475
Sâbuni kavmi buzağıya taptığı sırada Hz. Musa'nın,
kırk gün oruçlu geçirdiğini belirtmektedir.476
Aynı şekilde Tevrat'ta da Hz. Musa’nın
kırk gün kırk gece dağda kaldığı, bu süre içerisinde Rab ile birlikte olup ağzına
ekmek ve su koymadığı belirtilir.477
Tevrat’ta sadece Yom Kipur’da oruç ibadeti
emredilmektedir478
ve şöyle ifade edilir: “(Tüm bunlar) Sizin için ebedi bir kanun
olacaktır. (Her yıl) Yedinci ayda, ayın 10’unda oruç tutmalı, hiçbir melaha
yapmamalısınız (bu kanun) hem doğuştan Yahudi hem de aranıza katılan Ger (için
472
Tümer-Küçük, a.g.e. , s. 254-256. 473
Adam, “Yahudilik”, s. 239. 474
Çıkış, 34:18. 475
Ali Osman Ateş, Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 1996, s. 90. 476
Sabuni, a.g.e., c. II., s. 350. 477
Çıkış, 34: 28. 478
Özen, a.g.e., s. 174.
106
aynı şekilde geçerlidir).”479
I. Mabet döneminde oruç tutmak isteğe bağlı iken,
sürgünden sonra düzenli ve ara ara tekrarlanan bir ibadet şeklini almıştır. Yahudiler
oruç ibadetlerini küçük ve büyük olmak üzere iki şekilde gerçekleştirirler. Küçük
oruç günleri, gündüz saatleri ile sınırlı iken, büyük oruçlar yirmi dört saat
sürmektedir. Yahudilerin tuttukları oruçların bir bölümü kutsal kitaplarında ve
hahamlar tarafından emredilirken bir kısmı ise özel günlerde tutulmaktadır.480
Kurban, ilk dönemlerinden itibaren Yahudilikte var olan ibadetlerden biridir.
Yahudiler kurbanı “ister hayvan ister sebze olsun, Tanrı’ya bağlılığın işareti olarak
bir mezbah üzerinde tamamen veya kısmen yok edilen takdime”, “Tanrı’ya saygıyı
göstermek, O’nun teveccühünü kazanmak veya affını sağlamak amacıyla sunma ya
da takdis yoluyla yapılan takdime fiili” olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlara göre;
birinci tanım kurbanı ifade ederken, ikinci tanım takdime adı altında Tanrı’nın
teveccühünü kazanma düşüncesi ile sunulan değerli herhangi bir şeyi ifade eder.
Dolayısıyla kurbanda bir hayvanın boğazlanması söz konusu iken, takdimede böyle
bir şey söz konusu değildir.481
Kısaca Yahudilikte kurban, İsrailoğullarının Tanrı’ya sadakatlerinin
göstergesi olarak kesilmiştir. MS. 70’te II. Mabet’in yıkılışı ile mabedin yokluğu
kurban ibadetini geçici olarak imkânsız hale getirmiştir. Bu sebepten dolayı
Yahudiler, Mabet’in yeniden inşası ve kurban ibadetinin tekrar başlaması için dua
etmektedir.482
Yahudilikte haftalık ibadet, Cumartesi gününe saygı anlamına gelen Şabat’tır.
Şabat günü, Cuma günü akşamı başlar, Cumartesi gün batımına kadar devam eder.
Cumartesi ibadetinde sinagogda belirli bir melodi ile bir bölümü İbranice, bir bölümü
Aramice dualar okunur. Cumartesi günü Yahudiler hiçbir dünya işiyle meşgul
479
Tora ve Aftara, Vayikra 3. Kitap, (Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin Sağla vd.), y.y., İstanbu,l
2009,16:29. 480
Özen, a.g.e., s. 176-179. 481
Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslam’da Kurban, Düşünce Kitabevi Yayınevi, İstanbul, 2003, s.
144. 482
Ahmet Güç, a.g.e. , s. 260-261.
107
olmazlar, sadece dualar ve Tevrat okurlar. O gün Yahudiler, ocak yakmazlar, yemek
pişirmezler ve soğuk yemekler yerler.483
4.1.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte İbadet
Safvetü’t Tefâsir’de, Yahudilikteki ibadetler hakkında çok fazla bir bilgi
verilmemiştir. İlk olarak açıklayacağımız oruç ibadeti, Yahudilerle ilgili Sâfvetü’t
Tefâsir’de anlatılan ibadetlerden bir tanesi olup Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman
edenler! Oruç sizden önce gelip -geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz
kılındı. Umulur ki korunursunuz.”484 Ramazan orucu İslam dininden önceki
milletlere farz kılındığı gibi İslam dini üzerine de farz kılındığını tefsir etmiştir.485
Yahudilerin ibadetlerinden bir tanesi de kurban ibadeti olup bu konu ile ilgili
bilgiler de mevcuttur. Al-İmran 183. ayetinde: “Muhakkak ki Allah, bize, ateşin
yiyeceği bîr kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti"
diyenlere şöyle de: Size, benden önce mucizelerle, özellikle dediğiniz mucize ile nice
peygamberler geldi. Eğer doğru insanlar iseniz, onları niçin öldürdünüz?”
buyurulmaktadır. Sabuni; Yahudiler kendilerine bir mucize getirilmedikçe Allah
onların hiçbir peygambere inanmamalarını emretti. Bu mucizenin ise Hz.
Muhammed’in bir kurban sunup daha sonrasında gökten inen bir ateş ile onu yemesi
olduğunu belirtmiştir. Allah böyle söyleyenleri ayette kınamış ve büyük bir iftira
olduğunu belirtmiştir.486
Sâfvetü’t Tefâsir’de anlatılan Yahudilerin ibadetlerinden biri ibadetlerin
Cumartesi günü yapılmasıdır. Bu ibadete Kur’an-ı Kerim’de şöyle bahsedilmiştir:
“Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar
Cumartesi hakkında haddi aşıyorlardı. Çünkü Cumartesi günlerinde balıklar
meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi. Cumartesi dışındaki günlerinde ise
gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan
ediyorduk.”487
Sâbuni İbn Kesir’den rivayet ederek şöyle der: Bu beldenin Kızıldeniz
483
Mehmet Aydın, a.g.e. , s. 219. 484
Bakara/183. 485
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 224. 486
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 469-470. 487
Araf/163.
108
kenarında bulunan Eyle olduğunu belirtmiştir. Onlar, Cumartesi günü avlanmak
suretiyle Allah'ın o gün için koyduğu yasağı çiğniyorlardı. Cumartesi günü balıklar
su yüzüne çokça geliyorlardı. O gün ise, avlanmak onlara haram kılınmıştı.
Cumartesi gününün dışında balıklar gelmiyorlar, kaybolup gizleniyorlardı, bugün de
avlanmaları haram kılınmış bir günde balıkları su yüzüne çıkarmak, helal kılınan
günde ise onları gizlemek suretiyle onlar imtihan edilmiştir. Kurtubî şöyle der:
Rivayete göre bu olay Davud (a,s.) zamanında oldu. Şeytan onlara vesvese vererek
dedi ki: Size sadece Cumartesi günü balık tutmak yasaklandı. Havuzlar yapıp
balıkları oraya doldurun. Havuzlar yaptılar. Cuma günü balıkları havuzlara sevk
ediyorlardı. Havuzda su az olduğu için, balıklar orada kalıyor, oradan çıkmaları
mümkün olmuyordu. Dolayısıyla Pazar günü onları yakalayıp alıyorlardı. Böylece
balıkları avlamada hile yapıyorlardı.488
4.2. YAHUDİLİKTE YİYECEK VE İÇECEKLER
Yahudiliğin yiyecek içecek kuralları ile ilgili olarak koşer kavramı, sözlükte
“münasip, uygun” gibi manalara gelmektedir. Koşer, Yahudi hukuk kuralları ve
geleneğinde yenilmesine izin verilen bazı yiyecekleri ve kuralları kapsamaktadır.
Günümüzde ise koşer kavramı, ibadet için kullanılacak malzemeleri ve yenilmesine
izin verilen gıdaları tanımlamanın dışında, bir kimsenin Yahudiliğe uygun hareket
edip etmediğini veya Yahudilerin kullanımına sunulan şeylerin, dine uygun olup
olmadığının göstergesi haline gelmiştir. Tevrat'ta geçen domuz, kan, leş yememek
veya et ve sütün birlikte tüketilmemesi gibi yasaklar yiyeceğin kendisinden
kaynaklanan yasaklar olup bir sebep belirtilmediği gibi; bir hayvanın boğazlanmadan
ölmesi, öldürülmesi veya uygun bir şekilde kesilmemesi gibi geçici bir nedenden de
kaynaklanabilir. Ayrıca sadece Fısıh Bayramı'nda mayalı gıdanın veya cumartesi
günü yemek pişirip yenilmesinin yasaklanması şeklinde de kendini gösterebilir.489
Tora’da helal ve haram yiyecekler sıralanmıştır. Tırnağı yarık olmayan ve geviş
getirmeyen dört ayaklı hayvanların et ve sütleri yasaktır.490
488
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 368. 489
Ali Osman Kurt, Yahudilikte Koşer ve Koşer Ekonomisi, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi (CÜİF.), 2010, c. XIV, S. 2, s. 105-109. 490
Tora, Devarim, 14: 7.
109
Tevrat’ta iç yağı Yahudilere yasak yiyeceklerdendir ve Tora ve Aftara,
Vayikra, 7: 22-24. babında şöyle ifade edilir : “Tanrı Moşe’ye konuşarak (şöyle)
dedi: “Bene-Yisrael’e konuş ve (şöyle) de: “Sığır, koyun ya da keçi (türlerinin) her
türlü içyağını yemeyin. (Kendiliğinden) Ölmüş bir hayvanın içyağı ile, (ölümcül
şekilde) yırtılmış bir hayvanın içyağı, herhangi bir amaçla kullanılabilir fakat onu
yiyemezsiniz.” Meyve ve sebzelerin tamamı koşer kabul edilmekte olup serbesttir.491
Yahudilikte etli ve sütlü yiyeceklerin bir arada yenilmesi ise yasaklanmıştır.492
Anlattığımız bu yiyecekler önemli gün ve bayramlarda, ziyafetlerin ve
kutlama sofralarının önemli parçalarındandır. Et, ekmek, tuz ve şarap en önemli
yiyeceklerden olup etin ve ekmeğin olmadığı bir sofra, ziyafet olarak kabul
edilmemektedir. Kutsal mabedin yok olması sebebiyle yerine getirilemeyen kurban
ibadetinin hatırasını yaşatabilmek için sofralarda tuz bulunmakta ve yemeğe tuz ile
başlanmaktadır. Şabat, sünnet, evlilik ve bayramlar gibi özel günlerde şarap olarak
özellikle üzüm şarabı tercih edilmektedir.493
4.2.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Yiyecek Ve İçecek
Safvetü’t Tefâsir’de bazı ayetler açıklanırken Yahudilerin yeme, içme
kuralları ile ilgili açıklamalarda da bulunmaktadır. İlk olarak Yahudilere haram
kılınan yiyeceklerden bahseden ayette: “Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram
kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları, ya da kemiğe karışan yağlar
hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da haram kıldık. Bu, zulümleri
yüzünden onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğru söyleyeniz.”494
buyurulmuştur.
Sadece Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kılındığını belirterek İbn
Abbâs’dan rivayet ederek; Bu hayvanların, deve ve sığır gibi, çatal tırnaklı olan ve
kaz ve ördek gibi açık parmaklı olmayan hayvanlar olduğunu belirtmiştir. Sığır ve
koyunun içyağlarını yemenin haram olduğunu ancak bunların sırtlarına yapışık olan
veya bağırsaklarının üzerinde bulunan ya da kuyruk yağı gibi, kemiğe karışık olan
yağları yemeleri caiz olduğunu belirtmiştir. Onlara bunların haram kılınmasının
491
Tora, Bereşit, 1: 29. 492
Tora, Devarim, 14: 21. 493
Sami Kılıç, “Yahudilikte Kutsal Yiyecek ve İçecekler”, Bütün Yönleriyle Yahudilik (Uluslararası
Sempozyum 18-19 Şubat 2012), Dinler Tarihi Araştırmaları VIII, Ankara 2012, s. 96-97. 494
En’am/146.
110
nedeni; daha önce anlatılan peygamberleri öldürmek, faiz yemek ve insanların
mallarını bâtıl yollarla yemeği helal görmek gibi zulüm ve taşkınlıklarından
dolayıdır.495
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerin işledikleri günahlarından dolayı bazı helal
yiyeceklerin kendilerine haram kılınmasını anlatan ayetlerden biri de şu şekildedir:
“Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin
hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı
getirip okuyun.”496
Sâbuni; sadece, Ya'kub (a.s.)'un kendi nefsine haram kıldığı
şeyler hariç bütün yiyeceklerin İsrâîloğullarına helâl olduğunu belirtmiştir. Ya'kub
(a.s.)'un haram kıldığı yiyecekler ise deve eti ve sütü idi. Sonra isyanları sonucu ceza
olarak İsrâîloğullarına içyağı ve benzeri bazı besin maddeleri de haram kılınmıştır.
Bütün bunlar Tevrat indirilmeden önce helâl olduğunu belirtmiştir.497
Kur’an-ı Kerim’de Sina dağı ve orada yetişen bazı yiyecekler hakkında da
bilgi vermiştir: “Tûr-i Sina'da yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç hem
yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık verir.”498
buyurmuştur. Sâbuni; su sayesinde
Yahudiler için Tûr Dağı'nın etrafında yetişen zeytin ağacı bitirdiğini bu ağaç
sayesinde birçok faydaları olan zeytinyağı verdiğini, yemek yiyenler için de katık
verdiğini, içine batırıldığında ise ekmeğe renk verdiğini belirtmiştir.499
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilere özel bahşedilen bazı yiyeceklerden de
bahsedilmektedir: “Bulutları üzerinize gölge yaparak, sizi güneşin sıcağından
koruduk. Yorulmadan ve meşakkat çekmeden size bıldırcın ve kudret helvası gibi
birçok yenilecek ve içilecek nimetler verdik. Gökten üzerlerine bal gibi kudret helvası
iniyor ve onu suyla karıştırıp içiyorlardı. Selva, eti lezzetli ve bıldırcına benzeyen bir
kuştur. "Allah'ın lezzetli nimetlerinden size rızık olarak verdiklerimizden yiyiniz"
dedik. Onlar bu değerli nimetlere nankörlük etmekle bize değil, kendi nefislerine
zulmediyorlardı. Çünkü nankörlüğün, vebâli kendilerine aittir.”500
Sâbuni;
yorulmadan ve meşakkat çekmeden Yahudilere bıldırcın ve kudret helvası gibi
495
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 262. 496
Al-imran/93. 497
Sâbuni, a.g.e. ,c. I, s. 409-410. 498
Müminun/20. 499
Sâbuni, a.g.e., c. IV, s. 167. 500
Bakara/57.
111
birçok yenilecek ve içilecek nimetler verdiğini, gökten üzerlerine bal gibi kudret
helvası inip ve onu suyla karıştırıp içtiklerini belirtmiştir. Sâbuni tefsirinde belirttiği
üzere; çoğu müfessirlerin görüşüne göre Selva’nın lezzetli bir et ve bıldırcına
benzeyen bir kuş olduğunu belirtmiştir.501
Selva ve Menn ifadeleri bu ayetin dışında
Kur’an-ı Kerim’de, Taha Suresi 80. ayet ve Araf Suresi 160. ayetlerde de geçmekte
ve Safvetü’t Tefâsir’de, Allah’ın İsrailoğullarına verdiği iki nimet olarak kabul
edildiği görüşü Bakara Suresi 60 ve 61. ayetlerin yorumunda verilmektedir. Ayette:
“Hatırlayın ki Musa, kavmi için su istemişti de biz ona "Değneğinle taşa vur!"
demiştik. Derhal (taştan) on iki pınar fışkırdı. Her bölük, içeceği pınarı bildi.
"Allah'ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin" dedik. Hani
siz "Ey Musa! Bir tek yemekle yetinenleyiz, bizim için Rabbine dua et de yerin
bitirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden,
soğanından bize çıkarsın" dediniz. Musa ise "Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi
istiyorsunuz. O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var" dedi. Onlara
aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler
(onların başına), Allah'ın ayetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak
peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve
taşkınlıkları sebebiyledir.”502
buyurulmaktadır. Safvetü’t Tefâsir’de; Musa, kavmi
için su istediğinde Allah’ın emri ile değneği taşa vurunca derhal (taştan) on iki pınar
fışkırmış ve her kabile, içeceği pınarı bilmiştir. Yerin bitirdiği şeylerden;
sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından istediklerinde
Musa "Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz. O halde şehre inin. Zira
istedikleriniz sizin için orada var" dedi. Bu olaydan sonra onlara aşağılık ve
yoksulluk damgası vurulmuştur. Bu musibetler onların başına, Allah'ın âyetlerini
inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmelerinden dolayı geldiğini
belirtmiştir.503
501
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 105. 502
Bakara/60-61. 503
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 109.
112
4.3 YAHUDİLİKTE SEÇİLMİŞLİK ANLAYIŞI
Yahudiler, kendilerinin Tanrı’nın seçilmiş kavmi olduklarına ve kutsal
toprakların Tanrı tarafından kendilerine vaad edildiğine inanmaktadırlar.504
Bu
seçilmişlik anlayışı “üstünlük” manasında olmayıp tanrı ile ahitleştiği
anlamındadır.505
Bu inanç özellikle Ortodoks Yahudileri açısından büyük önem
taşımaktadır. Seçilmişlik anlayışı Yahudilikte İbranice “Am Hasagula” kavramı ile
ifade edilmekte ve seçilmişlik fikri, Yahudileri tarih boyunca daima diğer
milletlerden farklı kılmıştır. Yahudiler her türlü baskı ve zorlama karşısında milli ve
dinî kimliklerini bu düşünce sayesinde koruyabilmişlerdir. Yahudilerin seçilmişlik
inançları temelde Tanrı'nın onlarla yaptığı ahit, onlara seçtiği kutsal toprak ve mabet
anlayışı temeline dayanır.506
Bu dini anlayışta İsrailoğulları Tanrı'nın imtiyazlı
milletidir.507
Tevrat’a göre, Tanrı’nın İsrailoğulları ile yaptığı sözleşme Hz. İbrahim
ile başlamaktadır.508
Tevrat'ta Tanrı'nın İbrahim'i 'büyük bir ulus yapacağı, onu
kutsayacağını ve onu kutsayanları da kutsayacağını, ona ün kazandıracağı, onu
bereket kaynağı yapacağını ifade ederek Yahudi inancında ayrıcalıklı konuma
geldikleri belirtilir.509
Bu özel durum, Yahudiliğin aynı biyolojik soya ve aynı dini bir cemaate
sahip ırk ve inanç birliği olduğu belirtilebilir. Tanrı tarafından dünya milletleri
arasından seçilmiş ve Tanrı’nın İbrahim’e vaadi gereği kendi kavimlerini diğer
milletlere tercih ettiklerini ifade etmişlerdir. Tanrı’nın bu tercihi sonucu bu kavim
Sînâ Yarımadası’na götürülmüş, Tanrı’ya muhatap kılınmış ve kendilerine Tevrat
vahyolunmuştur.510
Bu üstünlük zinciri İbrahim’den oğlu İshak’a geçmiş ve İbrahim
soyunun İshak’ta yüceltildiği bildirilmiştir.511
Tevrat’a göre Tanrı’nın İsrailoğullarını seçmesinin sebebi güç ve kuvvet
olarak ve sayıca üstün olmaları değil, Tanrı’nın onları sevmesinden kaynaklanmakta
504
Ömer Faruk Harman, “İnanç esasları”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara 2013,
c. XLIII, s. 206. 505
Hakkı Şah Yasdıman, Yahudilik Üzerine Yazılar, İlkem Yayınları, 2002, s. 38. 506
Adam, “Yahudilik”, s. 227. 507
Kaufman-Eisenberg, a.g.m., s. 272. 508
Adam, “Yahudilik”, s. 227-228. 509
Tekvin, 12: 2-3.; Aydın, a.g.e., s. 370. 510
Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 214-215. 511
Adam, Yahudilik ve Hırıstiyanlık Açısından Diğer Dinler, s. 21.; Tekvin, 21: 12.
113
olup buda Tevrat’ta şu şekilde ifade edilmiştir: “Çünkü sen Tanrın Aşem’e
vakfedilmiş halksın; Tanrın Aşem, toprağın üzerindeki tüm halkların içinden,
Kendisi’ne özel halk olman için seni seçti. Tanrı’nın size bağlanıp sizi seçmesi(nin
sebebi), tüm halklardan kalabalık olmanız değil; zira siz, tüm halkların en
küçüğüsünüz. (Bu seçim) Daha ziyade Tanrı’nın size olan sevgisinden ve atalarınıza
etmiş olduğu yemini korumasından (kaynaklanıyor. İşte bu nedenle) Tanrı sizi
(Mısır’dan) zor kullanarak çıkardı ve seni Mısır kralı Paro’nun elinden, köle evinden
kurtardı.”512
Yahudi inancına göre, Tanrı İsrailoğullarını seçmiş ve o zamana kadar gizli
olan ismini (Yehova) Musa aracılığı ile onlara bildirmiştir. Bu seçilişin kendine göre
bazı sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sebepten dindar Yahudiler, söz konusu
seçilmişliği bir ayrıcalık olarak değil, sırtlarında bir yük gibi görmektedirler.
Seçilmiş halk olmak; Tanrı’nın emirlerine bağlı kalmaları gerekmekte olduğunu
düşünürler.513
Yahudi milleti kendini yeryüzüne hükmedecek, milletlerin hepsine varis
olacak kutsal bir millet olarak görmekteyken, bu üstünlük tasavvuruna rağmen diğer
milletleri aşağı yaratıklar olarak gördükleri insanların egemenliği altında
yaşamalarının doğurduğu çelişkiyi çözememişlerdir. 514
Yeniden yapılanmacı harekâtın kurucusu Amerikan Yahudisi Mordecia
Menahem Kaplan (ö. 1983), Yahudiliği, Yahudi halkının kültür değeri olarak
görmektedir. Yazdığı ibadet kitabında, diğer Yahudi mezheplerin ibadet kitaplarında
var olan “Seçilmiş Halk” inancına yer vermemiştir. O'na göre, Yahudiler de diğer
milletler gibi bir millettir. Tanrı Yahudileri değil, Yahudiler Tanrı'yı seçmiştir. Bu
yüzden “Seçilmiş Halk” inancı bir anlam ifade etmemektedir.515
İsrailoğullarının seçilmişlik inancı, İsrailoğullarının kendilerine çok
peygamberin gelmesi nimetini yanlış anlamasından kaynaklandığını Kur’andaki
Maide suresinin 20.ayeti ile Casiye suresinin 16. ayetinden anlamaktayız. Kur’an
512
Tora, Devarim, 7: 6-8. 513
Fuat Aydın, a.g.e. , s. 11. 514
Sayar,, a.g.m., s. 10. 515
Tümer-Küçük, a.g.e., s. 245.
114
seçilmişlik özelliğini ve hidayetin yalnızca bir millete verilmeyeceğine işaret
etmiştir. Bu sebepten hiçbir toplum seçilmiş millet olup doğruya giden yolun
kendilerine ait olduğunu iddia edemez ve Kur’an’da seçilmişlik fikrine karşı çıkan
ayetlere rastlamaktayız.516
Bunlardan bir tanesi Bakara 134. ayette: “Onlar bir
ümmet idi, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız
sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” Sâbuni; bu milletlerden
kastının İbrahim ve oğulları olduğunu herkesin sorumluluğunun kendine ait
olduğunu belirtmektedir.517
Öyle ise bu ayette bir milletin atalarının yaptıklarıyla
övünmesinin boş olduğu ve onları örnek gösterip, başka milletlere üstünlük
sağlanamayacağı ifade edilmektedir.518
Kur’andaki ayetlerden ve tefsirden görmekteyiz ki hiçbir toplum Allah
katından üstün tutulmamış hatta her toplumun amelinin karşılığının kendine göre
olduğunu vurgulayarak seçilmişliği reddetmiştir. Fakat Yahudi karakteri dün ne ise
bugünde odur değişikliğe uğramamıştır. Kendilerini üstün görme inancının verdiği
cesaret hayata daha sıkı bağlamıştır.519
4.3.1. Sâfvetü’t Tefâsir’e Göre Yahudilikte Seçilmişlik Anlayışı
Safvetü’t Tefâsir’de bahsedilen konulardan biri de Yahudilik de seçilmişlik
anlayışıdır. Yahudilikteki seçilmişlik anlayışı Kur’an-ı Kerim’de: “Ey İsrailoğulları!
Size verdiğim nimetimi ve sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.”520
ayeti ile
anlatılmıştır. Sâbuni; İsrailoğullarının atalarının içlerinden, peygamberler göndererek
ve onlara kitaplar indirip onları efendiler ve melikler kılarak, yaşadıkları zamandaki
diğer toplumlara üstün kılması ile onların çocukları için şeref olduğunu
belirtmektedir.521
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerin üstün kılınması konusundaki ayetlere karşılık,
Müslümanların üstünlüğüne de değinilmiş ve şöyle bahsedilmiştir: “Siz, insanların
516
Fazlur Rahman, Ana Konularıyla Kur’an, ( Çev. Alparslan Açıkgenç), Ankara Okulu Yayınları,
Ankara, 2000, s. 243. 517
Sabuni, a.g.e., c. I, s. 176. 518
Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, c. 1, s. 244. 519
Sayar, a.g.m., s. 10. 520
Bakara/47. 521
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 196.
115
iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten
meneder ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok
iyi olurdu. İçlerinde iman edenler var; pek çoğu yoldan çıkmışlardır.”522
buyurmuştur. Sâbuni; insanlara en faydalı olanın Hz. Muhammed’in ümmeti
olduğunu, Müslümanların hayırlı olmasının nedenini ise şöyle açıklar; iyiliği
emretmeleri, kötülüğü menetmelerinden ve Allah'a iman etmiş olmalarından
dolayıdır.523
“Ey İsrailoğullan! Size verdiğim nimetimi ve sizi cümle aleme üstün kılmış
olduğumu hatırlayın.”524
Sâbuni bu ayette; İsrailoğullarına ve babalarına verdiği bol
nimetleri hatırlayıp zamanında diğer milletlere üstün kıldığını belirtmiştir.525
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilik’te seçilmişlik konusu ile ilgili bir ayette daha
açıklama yapılmaktadır. Ayette: “Andolsun biz, İsrailoğullarına kitap, hüküm ve
peygamberlik verdik. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları dünyalara üstün
kıldık.”526
diye belirtilmiştir. Sâbuni; Allah’ın İsrailoğullarına Tevrat'ı indirerek
insanlar arasındaki dâvalarda hükmetme yetkisini verdiğini, içlerinden nebiler ve
rasûller gönderip, yenilip içilen şeylerden, azık ve meyvelerden çok çeşitli nimetler
verip onları, kendi zamanlarındaki diğer milletlerden üstün kıldığını açıklamıştır.
Sâvî’den rivayet ederek; bundan maksadın, Peygamber (a.s.)'i teselli etmek olduğunu
kavminin inkâr etmesine üzülmemesi gerektiğini belirterek İsrailoğullarına Kitab'ı ve
büyük nimetleri verip onların şükretmeyip aksine inkârda ısrar ettiğini
açıklamıştır.527
4.4. YAHUDİLİKTE ANTLAŞMA VE ANTLAŞMAYI BOZMALARI
Yahudilik inancına baktığımızda Tanrı ile yapılan ahitin Yahudi inancının
merkezi olduğunu görmekteyiz. Tevrat'ta İbrahim dahil bir kaç defa ahit yapıldığı
anlaşılmaktadır. Tevrat'a göre, Tanrıyla yapılan ilk ahitin İbrahim ile başladığı
görülür. Yahudiler İbrahim ile olan ilk Ahitte Tanrı'nın İbrahim'e ve onun soyuna bir
522
Al-İmran/110. 523
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 416-417. 524
Bakara/122. 525
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 165. 526
Casiye/16. 527
Sâbuni, a.g.e., c. VI, s. 41.
116
takım vaadler de bulunduğuna inanmaktadırlar. Yahudilere göre İbrahim ile yapılan
ahitle Tanrı, İbrahim ve onun soyuyla anlaşmalı bir ilişkiye girmiştir.528
İbrahim ile yapılan bu Ahit’den sonra İbrahim'in oğlu İshak ve İshak’ın oğlu
Yakub ile de ahit yapılmıştır. Daha sonra Musa, Tevrat Kitabının Çıkış bölümünde
anlatıldığı üzere; İsrailoğullarını Mısır'daki baskı ve zulümden kurtarıp Sina Çölü’ne
ulaştırmasından sonra Sina Dağı'nda aldığı emirleri onlara tebliğ etmek suretiyle bu
ahdi yenilemiştir. Bu ahit Musa'nın şahsında İsrailoğullarıyla olmuştur.529
Tanrı ile İsrailoğulları arasında ki bu ahit’in sembolü de; tüm doğan erkek
çocukların doğumunun hemen sonrasında sünnet olmalarıdır.530
Kitab-ı Mukaddes'te İsrailoğullarının kendileriyle yapılan bu sözleşmeye
uymadıklarını531
ve verdikleri sözü ezip günah işledikleri532
belirtilmektedir. Zira
Kur’an’da Bakara 64.ayeti, Al-i İmrân, 82, 187 ve Mâide, 13. ayetlerine
baktığımızda Allah’ın, Yahudilerden söz aldığı halde onların bu sözü çiğneyip,
ahitlerinden döndüklerini görüyoruz.
Sâbuni’ye göre; Yahudilerin Allah ile yaptıkları Ahit’in içeriği şunlardır:
1- Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz.
2- Ana babaya iyilik edeceksiniz.
3- Akrabalara, anasız-babasız küçük yetimlere ve maişetini kazanamayan
fakirlere de yardım edin.
4- İnsanlara tatlı söz, güler yüz ve tevazu ile güzel bir şekilde hitap edin.
5- Namaz ve zekatı Allah’ın emrettiği şekilde eda edin.
6- Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz.
7- Birbirinizi zulmederek yurdunuzdan sürgün edip çıkarmayacaksınız.533
528
Aydın, a.g.e., s. 369; Adam, ”Yahudilik”, s. 228. 529
Aydın, a.g.e., s. 370; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 248. 530
Aydın, a.g.e., s. 369. 531
Tesniye, 29: 25; I. Krallar, 19: 10. 532
Yeremya, 31: 32. 533
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 133.
117
Sabuni; Allah ile yapmış oldukları Tevratta ki hükümlerin bir kısmını kabul
edip bir kısmını inkar ettiklerini ve bu ahitten döndüklerini, iman ile küfrü
birleştirdiklerini belirtir.534
4.5. SÂFVETÜ’T TEFÂSİR’E GÖRE YAHUDİLERİN AHLAKİ
AÇIDAN ELEŞTİRİLEN KARAKTERLERİ
4.5.1. Yahudilerin Fesatlıkları ve Bozgunlukları
Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde geçen “fesat” kelimesi geçmektedir. Fesat
terimi; âlemin ve toplumun düzenini bozmayı, fıtrî ve tabiî dengeyi bozmayı ifade
etmektedir.535
Sâbuni’ye göre fesat; doğruluktan sapma olup salâhın zıddıdır diye
tabir etmiştir.
Kur’ân'da Yahudilerin fesatlıklarına dair pek çok âyet bulunmaktadır.
Bunlardan biri de onların yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacaklarının haber
verildiği âyettir: “Biz Kitap’ta İsrailoğullarına, “Sizler, yeryüzünde iki defa fesat
çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız.” diye bildirdik.”
(İsra, 4). Sâbuni’ye göre bu iki fesatlık Filistin ve çevresinde oluşacaktır. İbn-i
Abbas’ı rivayetini ele alarak Sâbuni bu fesatlardan birincisi Zekeriya’nın ikincisi ise
Yahya’nın öldürülmesidir.536
Maide suresinin 64.ayetinde: “Onlar yeryüzünde
bozgunculuğa koşarlar.” Diyerek İbn-i Kesir; onların fesat çıkarmaları tabiatları
gereği olduğunu belirtmiştir.537
Yahudiler, içinde yaşadıkları toplumun birlik beraberlik içerisinde
bulunmasını istemezler. Çünkü onlar, ortamda ki toplumdaki birlik ve beraberlikten
dolayı kötü emellerini eyleme geçiremezler. Fitne ve fesat ortamı meydana getirerek
kendi emellerinin tahakkukunu sağlarlar. Bunun için bozgunculuğu en önemli
görevlerden saymışlardır.538
Bu konuya en iyi örneklerden bir tanesi de İslam'dan
önce sürekli çatışma halinde olan Evs ve Hazrec kabileleri arasındaki savaşı tekrar
534
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 133. 535
İlhan Kutluer, ''Fesad''md., D.İ.A., İstanbul, 1995 c. XII, s. 421. 536
Sâbuni, a.g.e., c. III, s. 366. 537
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 118-119. 538
Ahmet Sezikli, Hz. Peygamber Devrinde Nifak Hareketleri, T.D.V. Yayınları, Ankara, 1994, s. 52.
118
açmaya çalışmaları, eski günlerini hatırlatarak, onları birbirine düşürmeye
kalkışmalarıdır.539
4.5.2. Yahudilerin Nimetlere Karşı Nankörlükleri
Nimet, maddi manevi imkânlar anlamına gelmekte olup Kurân-ı Kerim’de on
yedi ayette geçmektedir.540
İnsana sayısız nimetler veren yüce Allah İsrailoğullarına
da diğer milletlerin nâil olmadıkları nimetler bahşetmiştir. (Bakara, 2/47). Örneğin
Kurtubî Allah’ın onlara verdiği nimetleri şu şekilde sıralamıştır; aralarından
peygamberler göndermesi, Fir'avun hanedanından onları kurtarması, üzerlerine
semadan kitapları, men ve selva’yı indirmesi, taştan onlar için su fışkırtması ve diğer
taraftan Muhammed (s.a.v.)’in vasıf, nitelik ve risaletini beyan eden Tevrat’ı
korumayı onlardan istemesi.541
Maide Suresi’nin 20. ayetinde; “Bir zamanlar Musa kavmine şöyle
demişti,”Ey kavmim Allah’ın size nimetini hatırlayın; zira o, içinizden peygamberler
çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı. Âlemlerde hiç kimseye vermediğini size verdi.”
Sabuni; Allah'ın onlara verdiği yüce nimetini hatırlamalarını ve bu nimete karşılık
ona şükretmelerini istemiştir. Zira Allah içlerinde, onlara dini bilgileri öğretecek
peygamberler gönderdi, krallar gibi yaşattı. Daha önce, Firavun'un zelil köleleri iken,
onu boğmak suretiyle onları kurtardı ve kimse onları yenemez oldu. Beyzâvî’nin
belirttiği gibi; İsrailoğullarına gönderilen peygamberler kadar, hiçbir ümmete
peygamber gönderilmemiştir.542
diyerek Allah’ın İsrailoğullarına verdiği bol
nimetlerden bahsetmiştir.
Tevrat'ta ve Kur'an'da bahsedilen nimetlere karşı Yahudiler nankörlük içine
girmişlerdir. Nankörlüğün, Yahudilerin sıfatlarından olduğunu görmekteyiz.
Nankörlüğün zıddı olan şükür nimetin bilinmesi, düşünmesi ve açığa vurulması
demektir.543
539
Süleyman Ateş, İslam'a İtirazlar ve Kur'an'ı Kerim'den Cevaplar, s. 327. 540
Fatma Candan Günaydın,”Nimet”md., D.İ.A., c. XXXIII, İstanbul, 2007, s. 129. 541
Hatice İslamoğlu; “Elmalılı Tefsirinde Yahudi ve Hristiyanlara Bakış”(Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Şanlıurfa,2008, s.77. 542
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 85. 543
Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları, İstanbul, 1986, s. 492.
119
Bakara 55. ayette buzağıya taparak büyük günah işlemişlerdi de Allah’tan
özür dilemek için Musa ile beraber Tur –ı Sina dağına çıktıklarında Allah onları
affedecekken onlar bu sefer orada Musa’ya Allah’ı görmek istediklerini söyleyince
gökten ateş göndererek Allah onları yakmıştı.544
Allah onlara bıldırcın ve kudret helvası gibi yiyecek, içecek olarak da birçok
nimet bahşetmiştir. Ama onlar nankörlük yapmışlardı.545
4.5.3. Yahudilerin Kibirli Olmaları
Kibir; büyüklük, ululuk iddia etmek ve birisine yüksekten bakma, kendini
başkalarından yüksek görerek onları aşağılamak manasındadır.546
Sâbuni; Yahudileri
inkâra götüren şeyin kibir ve haset olduğunu bu sebepten Allah’ın indirdiği Kur’an-ı
Kerim’i inkar ettiklerini söylemişlerdir.547
İsrailoğulların gururlanıp kendilerini üstün görmelerinin bir sebebi de, onlara
birden çok peygamberlerin gelmesine bağlamıştır. Zira bilmiyorlar ki
peygamberlerin çok olması onların ırklarının kötülüğüne delalet etmektedir. Çünkü
onlar eski azgınlıklarına ve isyanlarına dönmeleri sebebiyle Allah onlara her
seferinde yeni bir peygamber göndermiştir.548
Onlar, gurura kapılarak öyle ileri gitmişlerdir ki cennete kendilerinden başka
kimsenin girmeyeceğini bile iddia etmişlerdir (2/111). “Onlara "Şayet âhiret yurdu
Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru
iseniz haydi ölümü temenni edin" de.” (Bakara,2/94) şeklinde onlara meydan
okunduğu bildirilmektedir.
Sâbuni tefsirinde geçtiğine göre onların, “Biz Allah’ın oğulları ve
dostlarıyız.” (Maide, 5/18) demeleri diğer insanlara benzemedikleri, onlara karşı
544
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 105. 545
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 105-106. 546
Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Sözlük, Aydın Kitabevi, Ankara, 2000, s.519; Toshihiko
İzutsu, Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar (Çev. Selahattin Ayaz), Pınar Yayınları, İstanbul, 1970,
s. 195. 547
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 139. 548
Tabbara, a.g.e., s. 63.
120
Allah katında bir seçkinlikleri, dostlukları olduğu iddiasında bulunmaları
sebebiyledir. Bu kibir onların felaketi olmuştur.549
4.5.4. Yahudilerin Kıskançlıkları
Kur’ân-ı Kerîm’de Yahudilerin, özellikle Hz. Muhammed'in peygamberliğine
ve kitabın ona indirilmesi konusunda kıskançlık yaptıkları ifade edilmiş, bundan
dolayı tenkit edilmişlerdir.550
Özellikle Medine’de, İslamiyet hakim olunca, Yahudilerin belirtilen bu haset
duyguları meydana çıkmıştır. Bu amaçla Müslümanları dinlerinden döndürme
gayreti, dolayısıyla onları nifaka sürüklemeye çalıştılar.551
“Ehl-i kitapdan çoğu,
hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü,
sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterler. Siz, Allah onlar hakkındaki
emrini getirinceye kadar affedip, bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”552
Bu ayet, Yahudilerin Müslümanları yoldan çıkarmak için gösterdikleri hırsı onların
hased etmelerine bağlıyor.553
O,”Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi
ediyorlar?” (Nisa, 4/54) âyetinde geçen “insanlar”la kimin kastedildiği konusunda
Hz. Peygamber ya da Peygamberle beraber müminler olduğu yönünde iki görüş
bulunduğunu bildirmektedir. İbn-i Abbas’ın rivayetine göre; Hz. Muhammed’in
peygamberliğini ve ashabın da iman etmesini kıskandılar.554
Bakara 105. ayetinde belirtildiği üzere Yahudiler fesatlıklarından dolayı Allah
tarafından müminlere hayır indirilmesini istemezler. Peygambere indirilen vahiy ve
nübüvvet gibi bir nimeti, bencillik ve kıskançlıkla inkar ettiklerini bildirmektedir.
Oysa ki Allah dilediğine peygamber ve vahiy gönderir.555
549
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 84-85. 550
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 155. 551
Sezikli, a.g.e., s. 50. 552
Bakara/109. 553
Tabbara, a.g.e., s. 45. 554
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 533. 555
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 155.
121
4.5.5. Yahudilerin Yalancılıkları ve İftiraları
Yahudilerin, yalancılık ve inkâr meyilli olduklarını Kur'an'ın birçok ayetinden
anlıyoruz. Onlar sadece İslamiyet’e değil hem kendi peygamberlerine karşı hem de
kitaplarına karşı hürmetsizlik göstererek, olmayacak iftiralarda bulunmuşlardır.
En’am 93.ayetinde: “Allah'a karşı yalan uydurandan, yahut kendisine hiçbir
şey vahyedilmemişken, "Bana da vahyolundu" diyenden ve "Bende Allah'ın indirdiği
âyetlerin benzerini indireceğim." diyenden daha zalim kim vardır! O zâlimler, ölüm
dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara "Haydi canlarınızı
kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı
kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!"
derken onların halini bir görsen!” ifadesinde de gayet açık şekilde yalan
söyleyenlerin şiddetli azaba uğrayacaklarını belirtiyor. Aynı şekilde Âl-İmran 183-
184.ayetlerin tefsirinde belirtildiği gibi; Yahudiler Hz. Muhammed’e gelerek
Allah’ın, kendilerine geçmişte peygamberlik iddiasında bulunan kişiye ateşin
yiyeceği bir kurban getirmedikçe inanmamalarının emredildiğini söyleyerek
mucizeyi göstermesi hâlinde inanacaklarını söylemişlerdir. Hz. Peygambere iman
etmemek için uydurulmuş bir yalan ve iftiradan başka bir şey olmadığı ayet ile
açıklanmıştır.556
4.5.6. Yahudilerin İnatçılığı
Kur’an’da Yahudilerin katı inatları yüzünden iman etmedikleri özellikle de
peygambere iman ve Kur’ân konusunda açıkça belirtilmiştir.557
Çünkü onlar, yapılan
tüm davet ve uyarılar karşısında “Kalplerimiz kılıflıdır” dediler.558
Sâbuni, Yahudilerin Hz. Muhammed’in davetine ve Kur’ân’ın irşadına karşı
kalplerinin kapalı olduğunu, bunları dinlemeye veya anlamaya yanaşan kişilerin bir
kısmına inanıp diğer bir kısmını inkâr edenler olduğunu belirtir.559
Hz.
Muhammed’den işi zora sokmak ve inatlarından dolayı Musa’ya indirilen toptan
556
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 469-470; Maide/82. 557
Sâbuni, a.g.e., c. II, s. 138-139. 558
Bakara/88. 559
Sâbuni, a.g.e., c. 1, s. 138-139.
122
kitap gibi onun da gökten bu şekilde kitap getirmesini istemişlerdir.560
Oysaki toptan
bir kitap inseydi bile onlar gene inatlarından ve küfürlerinden dolayı bunun bir
sihirbazlık gösterisi olduğunu ifade edeceklerdir.561
Bazı Yahudiler Hz. Muhammed’e inanırken birçoğu ona inanmayıp iman
etmemişlerdir. İşte bu inat ve küfürlerine karşılık alevli cehennemi hak ettikleri
belirtilir.562
4.5.7. Yahudilerin Cimriliği
Yahudilerin tenkit edilen yönlerinden birisi de onların mal konusundaki
tutumlarıdır. İnsanlık tarihinde mal sevgisi ile isim yapmış ve malı elde etmek için
Yahudiler gibi gayret sarf eden bir millet daha yoktur. Yahudi toplumu dünyaya
hâkim olmak istediği için, dünya malı da onları hedeflerine götürmek üzere en
önemli vasıtalardan biridir.563
Yahudilerin, mal konusundaki tutumları bellidir ve mülkten bir payları olsa
insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermeyecekleri564
gerçeği ifade edilmiştir.
Onlar ise, Maide suresi 64. ayette belirtilen, “Allah’ın eli çok sıkıdır” demişlerdir.
Sâbuni; Tefsirde bu âyetin iniş sebebiyle ilgili olarak, önce bolluk ve ucuzluk içinde
bulunan Yahudilerin, sonradan Allah’a isyanları ve yaptıkları kötülükler yüzünden
darlığa ve sıkıntıya düşmüş rahmetinden uzaklaştırmış olmalarından dolayı bu sözü
söylediklerine dair rivayetler nakledilir. Bu sebeple de yeryüzün de sürekli fitne
fesatlık çıkarıyorlardır.565
“Bunlar cimrilik eden ve insanlara da cimriliği tavsiye eden, Allah'ın
kendilerine verdiği lütfunu gizleyen kimselerdir. Biz kâfirler için alçaltıcı bir azap
hazırladık.”566
ayeti; Allah’ın farz kıldığı halde onun yolunda harcama yapmayan ve
yapmaya da engel olmaya çalışan Yahudilerin Ensara, fakirliğe düşeceklerine dâir
560
Sâbuni, a.g.e., c. 1, s. 46-47. 561
Sâbuni ,a.g.e., c. 2, s. 173. 562
Sâbuni, a.g.e., c. 1, s. 533. 563
Tabbara, a.g.e., s. 52. 564
Nisa/53. 565
Sâbuni, a.g.e., c. 2, s. 118-119. 566
Nisa/37.
123
endişelerini bildirerek Muhacirlere harcama yapmamaları yönünde tavsiyeye
kalkışmaları sonucunda nazil olmuştur.567
4.5.8. Yahudilerin Hayata Düşkünlüğü
Kur’ân-ı Kerîm’de Yahudilerin hayata hırsla bağlandıkları ve ona olan
düşkünlükleri şöyle ifade edilmektedir: “.Yemin olsun ki, sen onları, yaşamaya karşı
insanların en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden daha düşkündürler. Her biri
de arzular iki bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştır m az.
Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.”(Bakara, 2/96) Müfessirimiz;
Nefislerine müşriklerden daha düşkün olduklarını ve onların bu düşkünlükleri,
işledikleri suçlardan dolayı cehenneme gideceklerini bilmelerinden ileri gelmekte
olduğunu belirtir. Onlardan her biri biner sene yaşamak ister. Lâkin ne kadar yaşarsa
yaşasınlar, ömrün uzunluğu onu Allah'ın azabından uzaklaştırıp kurtaracak
değildir.568
Yukarıda sıraladığımız karakteristik özellikler müfessirimiz Muhammed Ali
es-Sabuni’nin Yahudilerin kişilik yapısını göstermek için tespit etttiği sıfatlardır.
Fesatçılık, bozgunculuk, nankörlük, kibirlilik, kıskançlık, hasetçilik, yalancılık,
iftiracılık, inatçılık ve cimrilik sıfatları ortak anlam olarak olumsuzluğun, zulmün,
şiddetin, azgınlığın, kötülüğün bir simgesidir. Bu durum geçmişten günümüze kadar
devam etmiş olup günümüzde de halen devam etmektedir. Bu sebepten ötürü
Yahudiler Müslüman ülkelerde “Yahudi” ismi yerine “Musevi” ismini kullanarak bu
katı izlenimi yok etmeye çalışmaktadırlar.
567
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 522. 568
Sâbuni, a.g.e., c. I, s. 144.
124
SONUÇ
Tefsir alanında yapılan çalışmaların gayesi Allah’ın sözlerinin doğru bir
şekilde anlaşılıp yorumlanmasını sağlamaktır. Geleceğe emin adımlarla ilerlemek,
geçmişin iyice araştırılıp yorumlanmasıyla ve geçmişte yaşamış toplumlardan ibret
alarak mümkün olabilir. Allah’ın en çok bahsettiği toplumlardan biri ise kendilerine
kitap ve peygamber gönderdiği Yahudilerdir. Şüphesiz, Allah’ın bu toplumlardan
bahsetmesinin çeşitli hikmetleri vardır ki burada Müslüman’a düşen görev bu
hikmetleri araştırmaktır. İşte Sâbuni burada günümüzün modern müfessirlerimizden
olup çok yönlü bir ilim adamı olan Sâbuni, sade ve akışkan bir dil kullanarak
okuyucuları sıkmamış ve gereksiz bilgilerden uzak kalmıştır.
Son dönem müfessirlerimizden olan Muhammed Ali es-Sâbuni Sâfvetü’t
Tefâsir adlı eserinde Yahudi tarihi hakkında fazladan bilgi vererek Dinler Tarihi
açısından da bize ışık olmuştur.
Yahudi inancı şüphesiz yeryüzünde yaşayan en eski ve en ilginç dinlerdendir.
Yahudilikte ırk temeline dayalı bir din anlayışı hâkimdir. Öyle ki, din ile ırk iç içe
geçmiştir. Hz. Musa, Yahudi dininin kurucusu sayıldığı için bu dine Musevilik de
denir. Hz. İbrahim’in sadece Yahudilerin atası olmadığını tüm ilahi dinlerin atası
olduğunu belirtir. Sâbuni, Allah’ın Ehl-i Kitap olan Yahudilere kitap, hikmet,
peygamberlik ve hükümranlık gibi üstünlükler verdiğini, hatta hiçbir topluma bu
kadar çok peygamber gönderilmediğini ama onların bu nimetten yararlanamayıp
nankörlük ve fesatlık yaptıklarını belirtir.
Hz. Musa, Yahudiler tarafından Yahudiliğin kurucusu sayıldığı için bu dine
Musevilik de denir. Yahudi milleti, üç ilahi dinin de atası olan İbrahim'e, İshak'a ve
Yakub'a görünen Allah'a inanırlar. Allah, Sina Dağının eteğinde İsrailoğulları ile
toplanmış, Musa'nın şahsında onlarla ahidleşmiş ve Musa'ya din, ahlak ve hukuk ile
ilgili tüm bilgileri içeren Tevrat'ı vermiştir. O yüzden Sâbuni, Yahudiliği Hz.
İbrahim'le başlatır. Milli karakterlerinin oluşma zamanı olarak ise Hz. Musa
dönemini göstermektedir. Yahudi inancına göre ilk Yahudi İbrahim'dir ve Yahudilik
onunla başlamaktadır. Çünkü Tevrat'a göre ilk sözleşme Tanrıyla İbrahim arasında
olmuştur. Onlara göre; ilk ahitte Tanrı İbrahim'i kutsayacağına, onun soyundan
125
milletler yaratacağına ve soyunu bereketli kılacağına dair sözleşme yapmıştır. Daha
sonra bu ahit, İshak ve Musa ile yenilenmiştir.
Yahudilik inancına göre Tanrı İsrailoğullarını özel olarak tercih etmiştir, bu
da Yahudilikte seçilmişlik anlayışının doğmasına sebep olmuştur. Seçilmişlik
anlayışı sonucunda sadece kendilerinin cennete gidecekleri iddiasında
bulunmaktadırlar. Sâbuni; bu anlayışı reddetmekte ve Yahudilere has bir haset ve
kibir olarak görmektedir.
Kur'an, Hz. İbrahim'in Harran'dan Filistin'e ve oradan Mısır'a göç
ettiklerinden bahsetmektedir. Daha sonra İshak'ın oğlu Yakub ve oğullarının da
Mısır'a gittiklerini anlatır. Hz. Yusuf'un yaşadığı olaylar, Mısır'da yönetici olması ve
ailesini Mısır'a getirtip oraya yerleştirmesi Sâbuni tefsirinde özellikle Yusuf suresi
tefsirinde anlatılır. Yusuf zamanında İsrailoğulları rahat bir hayat yaşamaktadırlar.
Daha sonra Mısır'da Firavun tarafından köle olarak esaret altına giren İsrailoğullarını
Hz. Musa Mısır'dan çıkarmıştır. Sâbuni’ye göre Hz. Musa'nın en önemli tecrübesi On
Emir olmuştur. Kur'an'a dayalı bu görüş, Tevrat tarafından da desteklenmektedir. Hz.
Musa’ya türlü sıkıntılarda bulunan İsrailoğulları onun Tur’a çıkmasından sonra altın
buzağıya tapmışlardır. İsrailoğulları bundan sonra tamamen aşırılık ve isyana
girmişlerdir. Onların en parlak dönemleri ise Davut ve Süleyman (a.s)‘ın
peygamberlik dönemleridir.
Sâbuni, tefsirinde Hz. Davud ve Hz. Süleyman hakkında bilgilere yer verip
övgü ile bahseder. Yahudilik tarihinde Hz. Davud ve Hz. Süleyman, İsrailoğulları
tarafından peygamber olarak değil kral olarak kabul edilir. İslam inancında ise hem
peygamberdirler hem de kraldırlar. Sâbuni, Allah'ın Davud'a hükümdarlık, hikmet ve
peygamberlik verdiğini yazar. Hz. Süleyman ise Mabedi inşa etmekle görevlendirilir.
Davut ve Süleyman dönemleri İsrailoğulları tarafından altın çağ dönemi olarak
bahsedilir. Ancak bu dönem çok uzun sürmemiştir, Süleyman'ın oğulları arasında
başlayan kavgalar sonucunda İsrailoğulları boylar halinde ikiye ayrılmışlardır.
Bundan sonra Asurlular, Babiller, Yunanlılar, Roma İmparatorluğu ve nihayet
Bizanslar tarafından Yahudilerin kutsal toprakları ele geçirilmiş, Kudüs yakılmış,
Mabed ise yıkılmıştır ve İsrailoğulları yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır.
126
Sâbuni, İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerin kıssalarını Kur'an ışığında
açıklamaya çalışmıştır. İsrailoğullarına gönderilen peygamberler ve kıssaları
hakkındaki bilgiler Kur'an ve Tevrat'ta bazen benzerlikler, bazen de farklılıklar
göstermektedir. Bu kıssalardan bahsederken de bazı müfessirlerin rivayetlerinden
yararlanmıştır.
Yine Sâbuni, diğer birçok müfessir gibi, Kur’an’da ifade edilen Hz. Musa’ya
verilen “Kitab”ın, “Tevrat” olduğunu bildirmektedir. Bugün elimizde mevcut olan
Tevrat’ın, Hz. Musa’ya gönderilen Tevrat olmadığını, Yahudilerin, onu tahrif
ettiklerini belirtmektedir.
İlahi kitapların lafzının pek az kısmının tebdil edildiğini, asıl tebdil ve tahrifin
onun tefsirinde meydana geldiğini savunan İslam âlimleri içinde yer alan Sâbuni’ye
göre, Yahudiler, Tevrat'ın aslını korumadıkları gibi kendi yazdıkları fikirleri, tevil ve
tercümeleri, Tevrat’ın aslı ile karıştırarak, tahrif etmişlerdir. Kısacası, bugünkü
Tevrat tamamen Musa'ya ait değildir. Sâbuni tefsirinde Tevrat'ın vahiy şekli ile ilgi
ayetleri açıklarken, Tevrat'ın Musa'ya levhalar halinde inzal olduğunu beyan
etmektedir.
Yahudilikte iman esaslarından biri, Tanrı'nın varlığına ve birliğine
inanmaktır. Yahudi inancında Tanrı birdir; yaratılmamıştır, başlangıcı-sonu yoktur,
yücedir, bütün varlıkların Rabbidir. Lâkin bu durum Sâbuni’ye göre hiç de öyle
değildir. Onlar özellikle “Üzeyir Allah'ın oğludur” demek suretiyle şirke
batmışlardır. Sâbuni Yahudi inancındaki peygamber anlayışını da risâlet açısından
yanlış bulmaktadır. Yahudilikte peygamber inancı seçilmişlik anlayışına dayanmakta
olduğu için bütün insanlığı aydınlatmak, uyarmak, mutlu kılmak için Tanrı,
İsrailoğullarını seçmiştir. Tüm Yahudi peygamberleri de bu sebeple seçilmişlerdir.
Yahudiler Hz. İsa'yı ve Hz. Muhammed'i peygamber olarak kabul etmezler. Sâbuni,
bunu bir bencillik ve kıskançlık örneği olarak izah etmektedir.
Sâbuni Yahudilerin ahiret inancını eleştirmektedir. Onların, cennetin sadece
kendilerine ait olduğu iddialarını, Kur’ân'ın Bakara Suresi 94. ayeti ile bu iddialarını
çürütmektedir. Çünkü Yahudiler kendilerini seçilmiş olarak gördükleri için cennete
127
de sadece kendi milletinin hak ettiklerini düşünürler. Oysaki cennet insanın kendi
emeği ve kazancı sonucu kazanılan bir yerdir.
Meleklere iman konusunda Sâbuni’ye göre Yahudiler, melekler arası ayrım
yaparlar. Mesela Cebrail'i olumsuzluğun ve kavganın sembolü iken adeta düşman
olarak kabul etmektedirler. Mikail'i merhamet sembolü olarak görmektedirler.
Sâfvetü’t Tefâsir’de Yahudilik ile ilgili ayetlerin yorumlarını
değerlendirdiğimizde; Sâbuni, tefsirlerin uzunluğundan şikayetçi olup bundan dolayı
tefsirinde ayrıntılardan kaçındığını, kısa ve öz bir şekilde açıkladığını belirtmiştir.
Kanaatimizce Sâbuni’nin bu üslubu güzel olmakla beraber yeterli değildir. Yahudilik
ile ilgili birçok konu hakkında tefsirinde açıklamaması, zikrettiğimiz konuların
önemli konular olduğunu ve kaçınılması gereken ayrıntılardan sayılmaması
gerektiğini düşünmekteyiz.
Sâbuni ve eseri Sâfvetü’t Tefâsir ile ilgili araştırmaları incelediğimizde eseri
ve kendisi hakkında detaylı bilgi bulunabilirken Sâfvetü’t Tefâsir’de, içerik üzerine
yapılacak araştırmalarla ortaya çıkacak analize ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.
128
BİBLİYOGRAFYA
Adam, Baki. (1997a). “Tevrat’ın Tahrifi Meselesine Müslüman ve Yahudi
Cephesinden Bir Bakış”, A.Ü.İ.F.D., S. XXXVI, Ankara. (ss. 359-404).
Adam, Baki. (1997b). Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat. Ankara: Seba Yayınları.
Adam, Baki. (2002). Yahudilik ve Hırıstiyanlık Açısından Diğer Dinler. İstanbul:
Pınar Yayınları.
Adam, Baki. (2011). Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Kur'an'ın Tartışmalı
Konuları. İstanbul: Pınar Yayınları.
Adam, Baki. (2012). “Tevrat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. XLI.
İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları.
Adam, Baki. (2015). Dinler Tarihi. Ankara: Grafiker Yayınları.
Adam, Baki. (2016). Yaşayan Dünya Dinleri. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları.
Altıntaş, Yusuf. (2001). Yahudilikte Kavram ve Değerler. İstanbul: Gözlem
Yayınevi.
Arslantaş, Nuh. (2005). Emeviler Döneminde Yahudiler. İstanbul: Gökkubbe
Yayınları.
Ateş, Ali Osman. (1996). Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri. İstanbul: Beyan
Yayınları.
Ateş, Süleyman. (1966). İslâm’a İtirazlar ve Kur’an-ı Kerim’den Cevaplar.
İstanbul: Kılıç Kitabevi.
Ateş, Süleyman. (1990). Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, C. I. İstanbul: Yeni Ufuklar
Neşriyat.
Athamına, Khalıl. (2006). “İslam Bakış Açısından Hz. İbrahim: İslam Öncesi
Arabistan'da Monoteizmin Gelişimi Üzerine” (çev. Ali Osman Kurt), Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 47, Sa. 1, Ankara. (ss. 197-217).
Aydar, Hidayet. (2000). Kur'an'da Kitap Kavramı ve Bir Kitap Olarak Lev-i Mahfuz,
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sa. 2, İstanbul. (ss. 63-141).
Aydın, Fuat. (2004). Genel Hatlarıyla Yahudilik, İstanbul.
Aydın, İbrahim Ethem. (2014). Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın “Hak Dini
Kur'an Dili” Adlı Eserinde Yahudilikle İlgili Bilgilerin Dinler Tarihi Açısından
Değerlendirilmesi. Elazığ, F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü ,(Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi),Elazığ.
Aydın, Mahmut. (2018). Ana hatlarıyla Dinler Tarihine Giriş. İstanbul: Ensar
Neşriyat.
Aydın, Mehmet .(2008). Dinler Tarihine Giriş. Konya: Din Bilimleri Yayınları.
129
Aydın, Mehmet. (1989). Müslümanların Hrıstiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve
Tartışma Konuları. Konya: Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları.
Aydın, Ravza. (2012). Yahudi İman Esasları, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, C. XIV, S. 25, Sakarya. (ss. 189-209).
Batuk, Cengiz. (2012). “Yahudi Mitolojisinde Düşmüş Melekler”, Bütün Yönleriyle
Yahudilik Uluslarası Sempozyum, (18-19 Şubat 2012), Ankara.
Baybal, Sami. (2012.) “Modern Yahudilikte Mesih İnancı Üzerine Bazı
Mülahazalar”, Bütün Yönleriyle Yahudilik Sempozyumu, (18-19 Şubat
2012.), Ankara.
Belâzuri.(1955). Fütûhul Buldan,(Çev. Zakir Kadri Ugan), C. II. İstanbul: Maarif
Basımevi.
Bucaille, Maurıce. (2005). Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur'an (çev.
Suat Yıldırım), Ankara: Işık Yayınları.
Buğdaycı, Atilla. (2007). Kuran–ı Kerim’e Göre Üç Semavi Din (Yahudilik–
Hristiyanlık–İslamiyet), (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Kayseri.
Can, Yılmaz.(2008) İslam’ın Üç Kutsal Mabedi. İstanbul: Ensar Neşriyat.
Cilacı, Osman. (2001). Dinler ve İnançlar Terminolojisi. İstanbul: Damla Yayınevi.
Çiçek, Halil.(1996). 20. Asırda Kur’ân İlimleri Çalısmaları. İstanbul: Timaş
Yayınları.
Çolak, Ali. (2012) Kur’ân ve Hadislere Göre Melek. Gümüşhane: Afşar Matbaası.
Demir, İbrahim. (2000). Muhammed Ali es-Sabûnî ve Tefsir Metodu,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi). Ankara.
Demir, Musa.(2015). Safvetu’t Tefâsirde Belâgât Uygulamaları.(Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi). Şırnak.
Develioğlu, Ferit.(2000). Osmanlıca-Türkçe Sözlük. Ankara: Aydın Kitabevi
Doğrul, Ömer Rıza.(1947). Yeryüzündeki Dinler Tarihi. İstanbul: İnkılap Kitabevi.
Fazlur Rahman.(2000). Ana Konularıyla Kur’an, (Çev. Alparslan Açıkgenç).
Ankara: Ankara Okulu Yayınları.
Francine Kaufman-Josy Eisenberg.(1987). “Yahudilik Kaynaklarına Göre
Yahudilik”. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. XXIX, Sa.1,
Ankara. (ss. 262-283).
Gedük, Salih. (2015). Ulumu’l-Kur’ân, Usûlü’t-tefsir Kavramları ve Tefsirde Usûlün
İmkânı Meselesi. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensitütü Dergisi sa.39.
(ss. 207-221).
Goldziher, Ignaz. (1980). Ehl-i Kitap'a Karşı İslam Polemiğii II, (Çev. Cihat Tunç),
İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi, Sa.V.
130
Gökkır, Necmettin. (2000). Kur'an-ı Kerim Açısından İlahi Kitapların Tahrifi
Meselesi, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sa. 2, İstanbul. (ss.
221-256).
Güç, Ahmet. (2003). Çeşitli Dinlerde ve İslam’da Kurban. İstanbul: Düşünce
Kitabevi Yayınevi.
Günaltay, Şemsettin.(1947). Yakın Şark III (Suriye ve Filistin). Ankara: TTK
Yayınevi.
Günay Tümer-Abdurrahman Küçük.(1997). Dinler Tarihi. Ankara: Ocak Yayınları.
Günaydın, Fatma Candan.(2007). “Nimet”md., D.İ.A.,C.XXXIII. İstanbul: Türk
Diyanet Vakfı Yayınları.
Gündüz, Şinasi. (1998). Din ve İnanç Sözlüğü. Ankara: Vadi Yayınları.
Gündüz, Şinasi. (2016). Yaşayan Dünya Dinleri. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları.
Gürkan, Salime Leyla. (2013). “Yahudi Tarihi” Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, C. XLIII. İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları.
Hamidullah, Muhammed.(1972). İslam Peygamberi, (Çev. M. Said Mutlu). C. I.
İstanbul: İrfan Yayınları.
Hans, Joachim Schoeps.(2010). Yahudi Hıristiyanlığı, (Çev. Ekrem Sarıkçıoğlu).
İstanbul: İz Yayınları.
Harman, Ömer Faruk. (2012).” Tevrat'ın Yahudilikteki Yeri ve Tevrat'a Yönelik
Tenkit Faaliyetleri,” Bütün Yönleriyle Yahudilik Uluslararası Sempozyum
(18-19 Şubat,2012), Ankara.
Harman, Ömer Faruk.(2013a). “İslam Kaynaklarında Yahudilik”, Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. XLIII. İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları.
Harman, Ömer Faruk.(2013b). “Yûşâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
C. XLIV. İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları.
Harman, Ömer Faruk.(2013c). “Yahudilikte İnanç Esasları”, Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi, C. XLIII. İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları.
Hasanov, Eldar. (2014). Yahudilikte Peygamberlik ve Peygamberler, İnsan Toplum
Bilimleri Araştırmalar Dergisi, C.III. Sa. IV. (ss. 666—695.)
https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/al-i-imran-suresi-3/ayet-
62/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1 , (12.05.2019).
İbn Haldun. (1997). Mukaddime (Çev. Zakir Kadri Ugan), C. 1. İstanbul: M.E.B.
Yayınları
İslamoğlu, Hatice. (2008). “Elmalılı Tefsirinde Yahudi ve Hristiyanlara
Bakış”(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Şanlıurfa.
İzutsu, Toshihiko.(1970). Kur'an'da Dini ve Ahlaki Kavramlar (Çev. Selahattin
Ayaz). İstanbul: Pınar Yayınları
131
Kahraman, Ahmet.(1963). Mukayeseli Dinler Tarihi. İstanbul: Sümer Matbaası
Karaoğlan, Arslan.(2011). “Konyalı Mehmed Vehbi Efendi’nin “Ahkâm-ı
Kur’âniye” ve “Muhammed Ali Es-Sâbûnî’nin “Revâiu’l-Beyan” Adlı Eserinin
Mukayesesi”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Kayseri.
Kesler, Fatih.(1995). Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler ve Hıristiyanlar, (Kur’an-ı
Kerim’de Ehl-i Kitap). Ankara: Türk Diyanet Vakfı Yayınları.
Kılıç, Sami.(2012). “Yahudilikte Kutsal Yiyecek ve İçecekler”, Bütün Yönleriyle
Yahudilik (Uluslararası Sempozyum 18-19 Şubat 2012), Dinler Tarihi
Araştırmaları VIII, Ankara.
Köksal, Asım.(2014). Peygamberler Tarihi. C. II. Ankara: Türk Diyanet Vakfı
Yayınları.
Kurt, Ali Osman. (2006). İkinci Mabed Dönemi Yahudiliğine Genel Bakış.
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.(ss. 437-454).
Kurt, Ali Osman. (2010). Yahudilikte Koşer ve Koşer Ekonomisi. Cumhuriyet
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XIV, Sa. 2. (ss.103-149).
Kurt, Hasan. (2014). Kur’an’da ve Kitab-ı Mukaddes’te Melek Kavramı, S.İ.Ü.
Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),Kahramanmaraş.
Kutluer, İlhan.(1995). “Fesad” md., DİA, C. 12, İstanbul: Türk Diyanet Vakfı
Yayınları.
Kutsal Kitap. (2014). İstanbul: Yani Yaşam Yayınları
Kuzgun, Şaban. (1985). İslam Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik. Kayseri:
Se-da Yayınları.
Kuzgun, Şaban.(1991). Dört İncil, Yazılması, Derlenmesi, Muhtevası, Farklılıkları ve
Çelişkileri. İstanbul: Metinler Matbaacılık
M. Eliade-Joan- P. Couliano. (1997). Dinler Tarihi Sözlüğü, (Çev. Ali Erbaş).
İstanbul:İnsan Yayınları.
Nânâ, Mahmut.(2008). Yahudi Tarihi. İstanbul: Selenge Yayınları.
Önal, Harun.(1989). Teravih Namazında Peygamber Ölçüsü. İstanbul: Risale
Yayınları.
Özen, Adem.(2001). Yahudilikte İbadet. İstanbul: Ayışığı Yayınları.
Özen, Adem.(2002). “İslam-Yahudi Polemiği Ve Tartışma Konuları”, Divan Dergisi,
Sa. 2, İstanbul. (ss. 237-256).
Özsoy, Ömer- İlhami Güler.(2006). Konularına Göre Kur’an. Ankara: Fecr
Yayınları.
Özüçalışır Abdullah. (2011). Muhammed Ali es-Sâbuni’nin “Safvetü’t Tefâsir” Adlı
Tefsirinde Beyan, Meani ve Bedi –Fatiha ve Bakara Sureleri-,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Diyarbakır.
132
Sabuni, Muhammed Ali. (1995). Kur’an-ı Kerim'in Ahkâm Tefsiri (Ravaiu'l-Beyan),
(Çvr. Mazhar Taşkesenlioglu.). İstanbul: Şamil Yayınevi.
Sâbûnî, Muhammed Ali. (1997). Muhtasar Ruhu'l-Beyân Tefsiri (Tenvîru'l-Ezhân
min Tefsîr-i Rûhi'l-Beyân, (Çev. Abdullah Öz ve diğer.). İstanbul: Damla
Yayınları.
Sabûnî, Muhammed Ali.(1995) Safvetü‟t-Tefâsîr, I-VII, (Çev. Sadreddin Gümüş,
Nedim Yılmaz). İstanbul: Yeni Şafak Yayınları
Sarıkçıoğlu, Ekrem. (1997). Dinlerde Mehdi Tasavvurları. Samsun: Sidre Yayınları.
Sarıkçıoğlu, Ekrem. (2011). Başlangıcından Günümüze Dinler Tarihi. Isparta:
Fakülte Kitabevi Yayınları.
Sezikli, Ahmet. (1994). Hz. Peygamber Devrinde Nifak Hareketleri. Ankara: Türk
Diyanet Vakfı Yayınları.
Solmaz, Yahya.(2014). Tefsîrin Oluşumunda Ulûmü’l-Kur’ân’ın Yeri-Medârikü’t-
Tenzîl ve Safvetü’t-Tefâsîr Örneği, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
Kayseri.
Süleyman Sayar, Yahudi Karakteri (Tarihi ve Sosyo-Psikolojik Bir Yaklaşım),
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2000, C.IX, Sa.9
Şeybe, Abdulkadir. (1983). Çağdaş Dünya Dinleri ve Mezhepleri. İstanbul: Beyan
Yayınları.
Tabbara, Afif Abdü'l-Fettah. (1978). Kur'an Açısından Yahudi, (Çev. Mehmet
Aydın). Konya: Rabıta Yayınevi.
Taberi. (1991).Milletler ve Hükümdarlar Tarihi,C.1. İstanbul: Milli Eğitim Bakanı
Yayınları.
Taner, Hülya. (2018). Kur’an Yolu Tefsiri”nde Yahudilik İle İlgili Bilgilerin Dinler
Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
Elazığ.
Tanyu, Hikmet.(1966). Yahudiliği Kutsal Kitapları ve Esasları, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. XIV, Ankara. (ss. 95-124).
Taplamacıoğlu, Mehmet. (1966). Karşılaştırmalı Dinler Tarihi. Ankara: Güneş
Matbaacılık.
Tarakçı, Muhammet. (2002). “Tanah’ta Vahiy Anlayışı”, Uludağ Üni.,C.XI sa.11.
Tarakçı, Muhammet.(2010). “Tahrif”md. Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
C.XXXIX. İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları
Taşpınar, İsmail. (2014). Yahudi Kaynaklarına Göre Yahudilikte Ahiret İnancı.
İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fak. Yay.
Tora ve Aftara. (2009a). Şemot II. Kitap,( Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin Sağla
vd.), İstanbul: Gözlem Gazeticilik ve Basın Yayınevi.
133
Tora ve Aftara. (2009b). Vayikra III. Kitap, (Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin
Sağla vd.), İstanbul: Gözlem Gazeticilik ve Basın Yayınevi.
Tora ve Aftara. (2009c). Bamidbar IV. Kitap, (Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin
Sağla vd.), İstanbul: Gözlem Gazeticilik ve Basın Yayınevi.
Tora ve Aftara. (2009d). .Devarim V. Kitap, (Çev. Moşe Farsi-Diana Yani-Selin
Sağla vd.), İstanbul: Gözlem Gazeticilik ve Basın Yayınevi.
Ünal, Ali. (1986). Kur'an'da Temel Kavramlar, İstanbul: Beyan Yayınları.
Waardenburg, Jacques. (2004). “Mesih”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, C. XXIX. Ankara.
Yasdıman Hakkı Şah. (2002). Yahudilik Üzerine Yazılar. İzmir: İlkem Yayınları
Yıldırım, Suat. (2005). Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık. İzmir: Işık Yayınları
Yitik, Ali İhsan.(2012). “Paylaşılmayan Ata: Hz. İbrahim”, Bütün Yönleriyle
Yahudilik (Uluslararası Sempozyum, 18-19 Şubat 2012), Ankara.
134
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Soyadı : Mürşide Akoğlan
Doğum Yeri ve Yılı : 1991 Avustralya/Adelaide
Medeni Hali : Evli
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi : Süleyman Demire Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
2009-2014
Yüksek Lisans Öğrenimi : Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü / Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim
Dalı / Dinler Tarihi Bilim Dalı 2015-2019
Yabancı Dil(ler) ve Düzeyi :
1- İngilizce: YDS 40,000
2- Arapça
İş Deneyimi : Isparta Özel Öbek Boğaziçi Okulu /Din Kültürü
ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği 2015-