Upload
others
View
11
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
KlYAMET
dir (Feyz-i Kaşanl, ll, 879, 934, 967, 974, 982; Meclisi, VII, 100, 102, 175, 260-261 , 284) . Tarihte olduğu gibi günümüzde de müslüman nüfusun yüzde daksanından fazlasını oluşturan EhH sünnet'in alimleri, Hz. Ali'ye ve EhH beyt'e karşı sevgi ve saygı beslemekle birlikte dünya durdukça var olacak ve bütün insanlığa hitap edecek olan İslamiyet gibi bir dini n kurtuluş vesilelerini belli insanlara bağlamayı isabetli görmemişlerdir.
Yer küresi kozmik değişikliğe uğrayıp bağlı bulunduğu sistemle birlikte başka bir şekil aldıktan ve büyük kıyamet koptuktan sonra farklı bir kozmik sistem içinde yer alan başka bir gezegende bir mükellefiyet alemi ve ilahi emaneti taşıyacak mükellef bir tür bulunacak mı? Bu soruyu içinde bulunduğumuz zamana ve önceki asırlara yönelik olarak da sormak mümkündür. Mutahhar b. Tahir ei-MakdisT. cennetle cenennemin içindekilerle birlikte ebedl olarak devam edeceğini belirttikten sonra Cenab-ı Hakk'ın başka bir alem ve başka bir tür yaratıp onları da göndereceği peygamberler vasıtasıyla mükellef kılıp kılmayacağının bilinmediğini söylemiş ve Ehl-i kitap grupları arasında belli periyatlarla mükellefiyet ve kıyamet alemlerinin tekrarlanacağı yolunda kanaat taşıyan mezheplerin bulunduğunu ifade etmiştir. Yine onun nakline göre eski düşünürler, Allah'ın mahlfikatı
yaratmasının kendi lutuf ve cömertliğinin eseri olduğunu kabul etmişler ve erdemli bir cömerdin cömertliğini zamanın bütün dilimleri içinde göstermemesini mümkün görmemişlerdir ; bu sebeple de Allah'ın şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da birçok mükellefiyet alemini sona erdirip aynı mahiyette başka alemler icat edeceği kanaatini taşımışlardır (el
Bed' ue 't-tariiJ, ll, 235-236) .
Kur'an-ı Kerim'de insanın tabiatın çok değerli bir varlığı olduğu belirtilmekte ve içinde yaşadığı kozmik sistemdeki her şeyin onun hizmetine sunulduğu haber verilmektedir (mesela bk. ei-Bakara 2/29; ibrahlm 14/32-34; el-isra 17/70; ei-Casiye 45/12-13) Ancak bu nevi beyanlar bütünüyle tabiatın sadece insan türü için yaratıldığı , işleyiş ve düzeninin yalnız onun varlığıyla paralel bir durum arzettiği manasına gelmez. Nitekim Kur'an'da beşer türünün atası Hz. Adem'inyaratılışından bahsedilirken Adem'in yeryüzüne bir halife olarak yerleştirildiği ifade edilir (eiBakara 2/30). Ragıb ei-İsfahanl halife oluşu "ölen, yahut hayatta olmakla birlikte
522
herhangi bir sebeple yerinde bulunmayan veya acze düşen birine niyabet etmek ve onun konumuna geçmek" şeklinde açıklamış (el-Mü{redat, ")J.lf'' md.), müfessirler de Bakara suresindeki ayeti izah ederken İbn Abbas'a ait şöyle bir yorumu nakletmişlerdir : Yeryüzünde önce cinler ikamet ediyordu. Fakat aralarında anlaşmazlığa düşerek birbirlerini öldürmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Allah melekler gönderip onların asilerini cezalandırmış. geri kalanlarını adalara ve dağlara sürgün etmiştir (Thberl, 1, 288; ibn Atıyye ei-Endelüs!, ı. 164; Fahreddin er-Razi, 11. 180). Aslında Kur'an-ı Kerim'in insanlar tarafından algılanamayan , fakat onlar gibi tabiatta yer alıp mükellefiyet taşıyan cin türüne dikkat çekmesi, beşer dışında başka mükelleflerin ve onları barındıran alemierin mevcudiyetine bir işaret niteliği taşımaktadır. Engin ilim, sınırsız kudret, kayıtsız irade, kesintiye uğramayan lutuf ve cömertlikle nitelenin yüce yaratıcının sıfatlarını , uçsuz bucaksız tabiat içinde bir nokta konumunda bulunan insan türü ve onu barındıran yer küresiyle sınırlandıran anlayışı. İslam literatürünün tanıttığı ulfihiyyet makamının azametiyle bağdaştırmak mümkün görünmemektedir (literatür için bk. AHiRET ).
BİBLİYOGRAFYA :
Ragıb ei-İsfahani, el-Müfredat, "15vm", "svr", " \:)lf" md.leri; Lisanü'l·'Arab, "15vm" md. ; M. F. Abdülbiiki, el·Mu'cem, " 19-yamet" , "a\:)ir" , "abiret", "yevme", "yevme>iıin", "yevmi<;in" , "sa'at", "sur", "l:ıaşr", "seri"", "şf<" md.leri ; Mi{ta/:ıu künüzi's-sünne, Kahire 1353/1934, s. 79-81, 126-127, 165-166, 265-266; Müsned, ll, 322; Da rimi, " Ril5al5", 79- 122; Buhiiri, "Da'avat", 30, "Tefslr", 17/4,39/4, 78/1, " Ril5al5" , 39-53, "Cihad", 189, "TevJ:ıld " , 35; Müslim, "Zikir", 10, 13, "Cennet" , 2-5, 56-59, 60-62, 65-66, 79-80, "Fiten", 141-143, "Feza'il", 3, "İmare" , 24, "Iman", 302-304,312, 322-328, "'ilim", 15-16; İbn Mace, "Zühd", 37; Tirmizi. "J5ıyamet", 26, "Şıfatü'l-15ıyame", 1, "Cena'iz" , 70, "'ilim", 16; Nesa i, "Zekat", 64; Ta beri. Cami'u '/-beyan (nşr. Ha lTI el-Mis). Beyrut 1415/ 1995, 1, 288; lll , 140-141 ; XVI, 136-144, 283-285; XX, 150-153; XXIV, 145-146; XXX, 115-118; Matüridi, Te'vfltitü 'l-~ur'an, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 242b·243"; Makdisi, elBed' ve't-tarrtı, ll , 235-236; Ebü Abdullah ei-HaITmi, el-Minhfıc {f şu'abi'l-fman (nşr. Hilmi M. FGde). Beyrut 1399/1979, 1, 336-495; Gazzali, İ/:ıya', Kahire 1417/1997, ı, 120-121, 136; VI, 161 ; İbn Atıyye ei-Endelüsi, el-Mul).arrerü 'l-vecfz, Muhammediye 1975, 1, 164; Fahreddin erRazi, Me{atf/:ıu'l-gayb, Beyrut 1410/1990, ll , 180; Muvaffakuddin İbn Kudame, Lüm'atü'li'ti~ad (nşr. Bekir Topaloğlu), İstanbul 1414/ 1993, s. 35-36; Muhammed b. Ahmed ei-Kurtubi, et-Te?kire tr a/:ıvali'l-mevta ve umüri 'lal]i re (n ş r. EbG Süfyan Mahmud b. MansOr el-Bestavisl), Medine 1417/1997, 1, 302-303, 325-356 ; ll , 16, 24-28; ayrıca bk. ne şredenin
girişi , 1, 3-4; hadis indeksi, ll, 602-638; İbn Kesir, en-Nihaye (Zeyni). 1, 210-213, 224-227, 255-256, 268-269; ll , 3-5, 23-27 , 147-160, 172-190, 268-342; Teftazani, Şer/:ıu 'l-'A~a'id,
İstanbu l 1315, s. 137; İbn Hacer, Fet!). u 'l-barf, Beyrut 1416/1996, XIII, 188-193; Feyz-i Kaşani,
'ilmü'l-ya~in, Kum, ts. (intişarat-ı Bldar). ll, 879, 934, 967 , 974, 982; Mecl isi, Bi/:ıfırü'l-envar,
Beyrut 1403/1983, Vll , 100, 102,175,260-261, 284; Cevad Ali , el-Mu{aşşalfi tarTI]i 'l-'A rab ~able'l-islam, ! bask ı yeri yok i1413/1993, VI, 122-142; D. Galloway, "The Resurrection and judgment in the Kor' an", Mw; Xll/4 ( 1922 ). s. 348· 372; J . KI. , "Eschatology", EJd., VI, 860-880; J . A. MacCulloch, "Eschatology", ERE, V, 375-391; Z. Werblowsky, "Eschatology: A n Overview", ER, V, 149- 150; Yusuf Şevki Yavuz. "A'raf'' , DİA, lll, 259; Bekir Topaloğlu , "Cennet", a.e., VII , 381.
li] BEKİR TOPALOGLU
L
KlYAMET ALAMETLERi
Kozmotojik düzenin bozulmasından önce meydana
gelecek olan ve bu sürecin jeolojik zaman ölçüsüyle yaklaştığına
işaret eden belirtiler.
Sözlükte "alamet" manasındaki şeratn çoğul u olan eşrat ile "zaman dilimi, belirlenmiş vakit" anlamına gelen saat kelimelerinden oluşan eşratü's-saa "kıyamet alametleri" demektir. Kur'an-ı Kerim'de değişik adlarla anılan kıyametin isimlerinden biri "es-saa"dır. Kur'an'da eşratü's-saa terkibi yer atmarnakla birlikte bir ayette eşratın "saat"in yerini tutan zamire muzaf olması yoluyla bu terkip dolaylı biçimde oluşturulmuştur (Muhammed 47/ 18). Kur'an-ı Kerim'de "kıyametin kopma zamanı" anlamında kırkyerde geçen saat kelimesinin yer aldığı ayetlerde kıyametin mutlaka vuku bulacağı belirtilir. Onun kopuş zamanı yaklaşmış ve alametleri ortaya çıkmıştır. Ansızın gerçekleşecek olan kıyametin kopuş zamanına ait bilgi Allah nezdindedir, dünyadaki davranışlarının karşılığını görmeleri için bunun zamanı insanlardan gizlenmiştir (M. F. Abdülbakl, el-Mu'cem, "sa'at" md.). Kur'an'da kıyamet alametlerinin nelerden ibaret olduğuna dair bilgi verilmemiş, sadece Ye'cfic ve Me'cfic'ün gelişinden (el-Enbiya 21 /96 ). dabbetü'l-arzın çıkışından (en-Neml27/82 ). göğün insanları saracak bir duman (duhan) yayacağından (ed-Duhan 44/1 ı- ı 2) ve ayın yarılacağından (el-Kamer 54/ 1) bahsedilmiştir.
Hadislerde de kıyamet alametleri eşratü's-saa tabiriyle ifade edilir. Bu hadislerde belirtildiğine göre Hz. Peygamber kıyametin kopuş zamanını bilmediğini
söylemiş , ancak kopmasından önce vuku bulacak bazı olayların onun yaklaştığının alametleri sayılacağını haber vermiştir (Buhar!, "İman" , 37) . Ahir zaman peygam- . beri ve son ne bl olması dolayısıyla kıyamete yakın bir zaman diliminde gönderildiğini açıklayan ResGl-i Ekrem'in (Buhar!, " Talal~". 25, "Ril5ai5", 39; Müslim, "Fiten", 132- 135 ) kıyamet alameti olarak zikrettiği rivayet edilen olayların başlıcaları şunlardır : İlmin ortadan kalkıp cehaletin yerleşmesi. sarhoşluk veren içkilerin yaygınlaşması . zinanın alen i hale gelmesi, köle kadının efendisini doğurması,
çobanların zenginleşerek bina yapmakta yarışması . zekat verilecek kimse bulunamayacak kadar servetin çoğalması, aynı davayı güden iki büyük topluluğun birbiriyle savaşması . adam öldürme olaylarının ve fitnelerin fazlalaşması , elli kadına bir erkek düşecek şekilde kadın nüfusunun artması. müslümanların kıldan ayakkabı giyen . küçükgözlü ve geniş yüzlü insan gruplarıyla savaşması , insanların
hayatlarından bıkarak ölülere gıpta etmesi. Allah'ın elçisi olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı deccalin türemesi, yeryüzünde Allah veya la ilahe iliallah diyen bir kimsenin kalmaması. gece ile gündüzün birbirine eşit hale gelip kopuş zamanının yakınlaşması. Ye'cGc ve Me'cGc Seddi'nin açılması, (Suri ye' de bulunan) Busra'daki develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateşin Hicaz bölgesinden çıkma
sı. depremierin sıklaşması . güneşin batı
dan doğması. dabbetü 'l-arzın zuhur etmesi. doğuda , batıda ve Arap yarımadasında kara parçalarının batması (Buh ar!, "Fiten", 4-5, 22, 24, "'ItJ5" , 8, "Cihad", 95, "N ikaJ:ı" , 110; Müslim, "<ilim", 8- 10; İbn Ma ce , "Fiten" , 25-36; Tirmizi, "Fiten", 35, 42-43) Hadislerde belirtildiğine göre kıyametin kopuşu ansızın vuku bulacak. bu sırada alışveriş yapanlar i şlerini bit iremeden, yemekyiyenler lokmasını ağzına götüremeden, havuzyaptıran kişi havuzuna girerneden ve devesinin sütünü sağan kimse bunu misafirine ikram ederneden kıyamet kopacaktır (Buhar!, "Fiten", 25) .
Hadis şerhleriyle "fiten" ve "melahim" türü kitaplarda kıyamet alametleri hakkında çeşitli rivayetler Hz. Peygamber'e atfedilir. Bu rivayetlerde ahlaki bozuluşa.
dini- içtimal hadiselere ve tabi at olayiarına ilişkin oldukça ayrıntılı bilgilere yer verilir. Nakledilen metinlere göre kıyamet alametleri şöyle gelişecektir : Kur'an ' ın
önemi insanlar tarafından unutulacak, namaz kılınmayacak, emanete r iayet edilmeyecek. f aiz helal sayılacak , seviye-
siz ve şahsiyetsiz kişiler yönetici olacak. ebeveyne isyan edilip beyler hanımların emrine girecek, toplumlar geçmişlerine lanet okuyacak. akşam mürnin olarak yatan kişi sabah kafir olarak kalkacak. yöneticiler insanlara zulmedecek. şerrinden korkulan kimselere itibar edilecek. ticareti dürüst olmayan gruplar ele geçirecek, mescidler süslenmekle birlikte ibadete önem verilmeyecek, erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinecek, kadınlar sosyal konum açısından ön plana çıkarılacak ve erkekler kadınlara benzerneye çalışacak. açıklık yayılacak, hayasıı
lık çoğalacak, cihad ve irşad faaliyetleri terkedilecek, sadece din dışı ilimler öğrenilecek. kader inkar edilecek ve yıldız falma i nanılacak. liderliğe elverişli kimseler azalacak, ani ölümler çoğalacak. cahiller, aynı zamanda dürüst olmayan zahid ve sGfiler türeyecek. akrabalık bağları kesilecek, yalancılar tasdik edilip doğru konuşanlara itibar edilmeyecek. kitapların sayısı artacak. yağmurlar ve yıldırımlar çoğalacak, madenler yok olacak (İbn Keslr, 1. 2 1. 1 78-179; Berzend, s. 70-75; HammG d b. Abdullah et-Tüveycirl, ll, 78, 293; Yusuf b. Abdullah el-Vabil , s. 179-235) . Çoğu zayıfveya uydurma olan. toplumdaki dini, içtimal ve siyasi gelişmeleri yansıtan bu rivayetlerde belirtilen alarnetierin sayısı yetmişi aşkındır. Kıyametin kopma zamanını bildiren herhangi bir ayet veya sahih hadis bulunmamakla birlikte ahir zaman peygamberinin gelişiyle kainatın son zaman dilimine girdiğini göz önünde bulundurarak kıyametin kopuşunun ashaptan itibaren başlayabileceği düşünülmüş ve lll. (IX. ) yüzyıldan başlayarak hadislerde zikredilen kıyamet alametlerine inanılması itikadl bir ilke haline getirilmiştir (Ebu Abdullah İbn Mende,ll ,9 11)
Kıyamet alametleri ortaya çıkış zamanı. önemi ve mahiyeti dikkat e alınarak değişik tasniflere tabi tutulmuştur. Ortaya çıkış zamanına göre kıyamet alametleri zuhur edip sona eren uzak (geçmiş )
alametler, zuhur etmekte olan ve artarak devam eden orta alametler. zuhurunun hemen ardından kıyametin kapacağı yakın alametler olmak üzere üç gruba ayrılır. Uzak alametler arasında ResGl-i Ekrem'in vefatı, Kudüs'ün fethi, Hz. ömer ve Osman'ın öldürülmesi, Cemel ve Sıffin vak'aları, Hz. Hüseyin'in öldürülmesi , Patım! ve Karamita fitneleri, ayrıca belli yerlerde vuku bulmuş bazı depremler zikredilir. Bunların sonuncusu dışında hiçbiri hadislerde kıyamet alameti olarak yer al-
KlYAMET AlAMETLERi
mamıştır. Orta alametler arasında ahmak ve alçakların dünyanın en mutlu insanları olması , kötülük ve fuhşun yayılması , çocuğun ebeveynine isyan etmesi , oyun ve çalgı aletlerinin ortaya çıkması , fasıkiarın
toplumun efendisi haline gelmesi, gasp olaylarının çoğalması . sıla-i rahimin kesilmesi gibi ferdi ve içtimal alanda bozuluşun vuku bulacağına ilişkin olaylar yer alır. Bunların bir kısmı hadislerde zikredilen alametlerle örtüşüyorsa da çoğu lafız olarak erken devir hadis literatüründe yer almamaktadır. Zuhurunun ardından kıyametin kapacağı haber verilen yakın alametler arasında da mehdinin gelişi. deccalin çıkışı . Hz. isa ' nın gökten inişi, Ye'cGc ve Me'cGc'ün, dabbetü 'I-arzın ortaya çıkması , güneşin batıdan doğması
ve insanları toplanma yerine sevkeden bir ateşin yerden çıkışı gibi harikulade olaylar zikredilir. Bunlar da genellikle ResGl-i Ekrem'e atfedilen hadisiere dayandırılır. Bu gruplandırma Serzenci tarafından yapılmış ve sonraki bazı müelliflerce de benimsenmiştir ( el-İşa'a li-eşr[ıti's-sa'a, s. 3, 70, 87) .
Kıyamet alametleri önemine göre küçük ve büyük diye de sıralanmıştır. Küçük alametlere dini hayatın zayıflayıp kötülüklerin yayılmasına dair olaylar dahil edilirken büyük alametleri kıyametin kopmasından kısa bir süre önce meydana gelecek harikulade vak'alar oluşturur (M . Selame Cebr, s. 20; Yusuf b. Abdullah elVabil , s. 77, 239) . Mahiyetleri dikkate alınarak yapılan taksime göre kıyamet alametleri ahlaki ve fiziki olarak da grupland ı rılır. Ferdi ve içtimal açıdan bozuluşu gerçekleştiren olaylar ahlaki alametleri; güneşin batıdan doğması , sık sık vuku bulan depremler. du han gibi hadiseler de fiziki alametleri teşkil eder (M . Ahmed Abdülkadir, s. 50-56)
Dini hayatın zayıflamasına dair ahlaki alametlerin bir kısmı sahih hadislerle sabit olduğundan bu konuda alimler arasında önemli sayılabilecek bir görüş ayrılığı yoktur. Hadislerde sözü edilmeyen, fakat literatürde kıyamet alametleri içinde sayılan toplumsal değişimle ilgili olayları içeren rivayetlerin o devirde yaşayan müellifler tarafından uydurulmuş olması kuwetle muhtemeldir. ResGl-i Ekrem'in müslümanları uyardığı ve kıyamet alamet i olarak zikrettiği ahlaki bozuluş ve dini hayatın yaziaşması esasen ferdin ve toplumun helak olması anlamında bir kıyamet alameti olup kainattaki kozmalajik düzenin yıkilması manasma gelmez. Aksi
523
KlYAMET ALAMETLERi
takdirde sözü edilen yıkılışın bugüne kadar gerçekleşmesi gerekirdi. Çünkü ahlaki bozuluş kategorisindeki alarnetterin Asr-ı saadet'ten itibaren sıkça vuku bulduğu şüphesizdir.
Üzerinde tartışılan asıl kıyamet alametleri büyük alametler olarak kabul edilen harikulade olaylar ve kozmik değişikliklerdir. Kıyametin kopuşu öncesinde gerçekleşeceğine inanılan başlıca harikulade olaylar deccalin ortaya çıkışı. mehdinin zuhuru. Hz. Isa'nın gökten inmesi, Ye'cGc ve Me'cfıc'ün görünmesi, Hicaz bölgesinde büyük bir ateşin çıkışı. gökten insanları bürüyen bir dumanın inmesi ve dabbetü'l-arzın yerden çıkmasından ibarettir. Bunlardan dabbetü'l-arz, duhan. Ye'cGc ve Me' eGe konusu Kur'an'da zikredilmektedir (yk. bk.). Mehdi, deccal ve nüzGI-i lsa inançları ise sadece Hz. Peygamber' e atfedilen rivayetlere dayanır.
"Yer hayvanı" .anlamına gelen dabbetü'l-arzla ilgili ayetlerde belirtildiğine göre ilahi hüküm gerçekleşince yerden bir dabbe (hareket eden varlık) çıkarılacak ve insanların Allah'ın ayetlerine inanmadıklarını söyleyecektir (en-Neml27/82) . Mahiyeti konusunda herhangi bir bilgi bulunmadığından dabbetü'l-arzın çıkacağı
na inanınakla yetinmek bu konudaki en isabetli tutumdur (Yusuf b. Abdullah elVabil. s. 4ı 2-4ı 5). Hadislerde kıyamet alametleri arasında geçen, Hz. Isa'nın nüzfılü ve ölümünden sonra çıkacağına inanılan dabbetü'l-arzın ilgili ayetlere bakılırsa kıyametin kopma sürecinde gerçekleşeceği ihtimali akla gelmektedir.
Kur'an'da bildirildiğine göre kıyamet gününde insanları bürüyen ve elem veren bir duman yukarıdan aşağıya doğru inecek. insanlar iman ettiklerini söyleyerek Allah'tan bu azabı kaldırmasını isteyeceklerdir (ed-Du han 44/10- ı 2). Müfessirlerin bir kısmı. bunu ResGl-i Ekrem zamanında Mekke'de vuku bulmuş bir hadise olarak kabul ederken bir kısmına göre de kıyametin kopmasından önce veya kopma sürecinde gerçekleşecek bir alarnettir (mesela bk. İbn Keslr,l, ı 73; ayrıca bk. DUHAN).
"1\ıtuşup yanmak" (veya "tuzlu olmak") anlamındaki "eec" kökünden türeyen Ye'cfıc ve Me'cGc hakkında Kur'an'da verilen bilgi oldukça azdır: "Ye'cfıc ve Me'cGc'ün önündeki engeller kaldırılıp her tepeden indikleri ve gerçek vaad (kıyamet) yaklaştığı zaman inkarcıların gözleri donup kalacaktır" (el-Enbiya 2 ı /96-97) . Ye'cfıc ve Me'cfıc olayının gerçekleştiğini, bunların
524
İslam ülkelerini işgal eden Moğollar olduğunu yahut da ı ve ll. Dünya savaşlarından ibaret bulunduğunu ileri sürenterin yanı sıra bu olayın henüz gerçekleşmediğini ve Hz. Isa'nın nüzGiünden sonra meydana geleceğini savunanlar da mevcuttur (a.g.e., I, 152-153; Abdülkerlm Al-i Şemseddin, ll, 292-293).
Hz. Peygamber'e atfedilen rivayetlerden hareketle kıyametin büyük alametleri arasında zikredilen harikulade olaylara dair benimsenen inançlara göre ahir zamanda deccal adı verilen ilginç bir insan ortaya çıkacak. ulfıhiyyet niteliklerine benzer özelliklere sahip olup ilahlık iddiasında bulunacak ve büyük bir fitne kopararak insanları hak yoldan saptıracaktır (Buhar!, "Fiten", 26-27; Müslim, "Fiten" , ı 00- ı ı O; Nevevl. XVIII, 58) . Deccalin ardından Sünnller'e göre asıl adı Muhammed b. Abdullah, Şiiler' e göre ise Muhammed b. Hasan olan ve Ehl-i beyt soyundan gelen mehdi zuhur ederek d eecali öldürdükten sonra İslam dinini kısa sürede yayıp yeryüzünde hakim kılacak ve bütün kötülükleri ortadan kaldırıp adaleti tesis edecektir (İbn Keslr, I, 24-32). Mehdinin zuhurunun ardından Hz. lsa adil bir hakem ve yönetici olarak gökten inecek, haçı kırıp domuzu öldürecek, vergiler koyup zenginlik sağlayacak, mehdinin arkasında namaz kılıp ona yardım edecek (İbn Mace, "Fiten", 33; İbn Keslr, I, 52, 145-ı46), aynı dönemde ortaya çıkarak yeryüzünü fesada boğacak .olan Ye'cfıc ve Me'cfıc onun yapacağı dua sayesinde Allah tarafından bir anda helak edilecektir (Hammüd b. Abdullah et-Tüveycirl, lll, 174).
Kainatta hüküm süren kozmalajik düzenin bozulmaya başladığının bir işareti olarak kıyametin kopmasından önce vuku bulacak kozmik olayların başında ayın yarılması ve güneşin batıdan doğması gelir. Kur'an'da kıyametin yaklaştığını ve ayın yarıldığını ifade eden beyan. bazı alimiere göre kıyametin kopmaya başla
masından hemen önceki durumu tasvir eder (EbO Abdullah el-Halim!, I, 430). Hz. Peygamber, rabbinin bazı alametleri geldiği ve bu andan itibaren iman etmenin kimseye fayda vermediği güne dikkat çekilen ayette (el-En 'am 6/158) güneşin batıdan doğmasının kastedildiğini açıkla
mıştır (İbn Keslr, I, ı64- ı 70). Hadislerde sözü edilen büyükyer çöküntüleri. insanları doğudan batıya sevkedecek ateşin yerden çıkması , yıldırım ve yağmurların olağan üstü bir yoğunlukta çoğalması ve insanları öldüren bir rüzgarın oluşması
gibi kozmik olayları başka galaksiler bir yana yerküresinin de dahil bulunduğu samanyoluna bağlı güneş sisteminde meydana gelecek büyük değişiklik ve oluşumların yansımaları olarak görmek mümkündür. Kıyamet alametlerinin hangi sıraya göre vuku bulacağı meselesi de tartışılmış ve bunun için farklı sıralamalar yapılmıştır ( a.g.e., I, 164, 17 ı; Berzend, s. 180-182; Seffarlnl, Ehvalü'l·kıyame, s. 106; M. Selame Cebr, s. 96-98).
Hadislerde diniyaziaşmayı ve ahlaki bozuluşu haber veren olayların kainatın kozmik düzeninin yıkılışma işaret eden belirtiler olmaktan çok ferdi ve toplumu yok oluşa götüren birer alarnet olduğunu kabul etmek daha isabetli bir hüküm olmalıdır. ResOl-i Ekrem'e atfedilen rivayetlere dayanılarak kıyamet alametleri arasında zikredilen ve Kur'an'da haklarında bilgi bulunmayan deccalin çıkışı, mehdinin zuhuru ve Hz. Isa'nın gökten inişine dair inançlara gelince. Selefiyye dışındaki Sünnller'in de kabul ettiği epistemolojik anlayışa göre İslam akaidi açısından bunlara inanma mecburiyeti yoktur. Zira bunlar Kur'an'la sabit olmadığı gibi mütevatir hadislerle de teyit edilmiş değildir. Her şeyden önce nüzOI-i Isa inancına dayanak teşkil eden rivayetlerdeki bilgiler Hz. lsa'nın tabii bir şekilde öldürüldüğünü bildiren ayetlerte çelişmekte (Al-i imran 3/55; el-Maide 5/ı 17), ayrıca ResOl-i Ekrem'in ardından peygamber gelmeyeceği ve her insanın belli bir süre yaşadık
tan sonra öleceği gerçeğine aykırı düşmektedir. Nüzfıl-i Isa'nın hıristiyanlara ait bir inanç olduğunu dikkate alarak Kur'an'la uyuşmayan bu tür ahad rivayetlerin tedvin döneminde hıristiyanlardan İslam akaidine intikal etmiş olabileceği ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir (b k. ISA). Deccal inancı konusundaki son araştırmaların ortaya koyduğuna göre bu rivayetlerde çelişkili bilgiler vardır (Reşld Rıza, IX, 450-466), sahih olanların ise deccalin ulfıhiyyet niteliklerine sahip harikulade bir insan değil kötülüğü temsil eden bir tip olduğu tarzında yorumlanması gerekir (bk. DECCAL).
Buhar! ve Müslim gibi hadis alimleri eserlerinde mehdi hakkındaki rivayetlere yer vermemişlerdir. Mehdinin zuhuruna ilişkin Tirmizi ve Ebu DavGd rivayetlerini nakleden ravilerin güvenilir olmadığı cerh ve ta'd11 alimlerince belirtilmiştir (Mustafa M. et-Tayr, LII/9 [ 1980], s. 1644). Ayrıca mehdinin insanların hidayete ermesini sağlayacak harikulade bir güce sahip
kılınması, peygamberlerin bile tabi olduğu sünnetullahı ortadan kaldıran bir anlayıştır(Reşld Rıza, IX, 459-460, 50I-504).
Mehdi inancının oluşmasında Ehl-i beyt'e mensup imarnlara yapılan eziyetlerin ve müslümanlar arasında meydana gelen üzücü olayların etkisinin bulunduğu kabul edilmektedir: Bu inancın ilk defa Şia'da görülmesi bunun bir delili sayılmalıdır. Ayrıca bazı rivayetlere dayandırılan deccal, mehdi ve nüzGI-i lsa gibi harikulade olayların Kur'an'ın kesin açıklaması
na göre kıyametin ansızın vuku bulacak olması gerçeğiyle bağdaşmadığını söylemek gerekir.
Kıyamet alametlerini konu edinen eserlerin bazıları şunlard ır: Şemsüleim
me ei-Halvanl, Şıfatü eşrô.ti's-sô.'a; Abdurrahman es-Sehavl, el-Kanô.'a fimô. yaJ:ısünü'l-iJ:ıô.ta bihi min eşrô.ti's-sô.'a (Riyad ı 987); Sehavl, el-Kanô.'a timô. temessü ileyhi'I-I:ıô.ce min eşrô.ti's-sô.'a (Keşfü';;.-;;.unün, Il, ı079, ı356, ı392); EbQ Amr ed-Danl, es-Sünenü'I-vô.ride fi'l-fiten ve gavô.'ilihô. ve 's-sô.'a ve eşrô.tihô. (Riyad ı 995); Muhammed Hicaii ei-Kalkaşendl, Sevô.'ü'ş-şırô.t ii beyani'l-eşrô.t (lzaf:ıu'l-meknün, I, 52; II. 29); Muhammed ei-Berzend, el-İşa'a li-eşrô.ti's-sa'a (Beyrut. ts.); Seffarinl. Min 'aldmati'I-~ıya
meti'I-kübrô. el-MesiJ:ı ve eşrô.tü's-sô.'a (Beyrut I407); Mahmud Atıyye Muhammed Ali , Fe~ad cô.'e eşrô.fuhô. (Demmam ı 996); Yusuf b. Abdullah ei-Vabil, Eşratü 's-sa'a (Dem ma m ı 995); Hammüd b. Abdullah et-Tüveycirl, İti:ıô.fü'l-cemô.'a bima cô.'e fi'l-fiten ve'l-melô.J:ıim ve eşrô.ti's-sa'a (Riyad ı 993); Mustafa Ebü'nNasr eş-Şibll, ŞaJ:ıiJ:ıu eşrô.ti's-sa'a (Cidde !994); Sıddık Hasan Han, el-İzô.'a lima kane vema yekiinü beyne yedeyi'ssa'a (Kahire ı 379); Mustafa ei-Adevl, eşŞaJ:ıii:ıu'l-müsned min eJ:ıô.dişi'l-fiten ve'l-melai:ıim v e eşra ti's-sa'a (Ri yad !99 ! ).
BİBLİYOGRAFYA :
M. F. Abdülbaki. el-Mu'cem, "sa' at" md.; Buhari. "İman", 37, "Tefs1r" , 2/6, "Menal5ıb", 51, "Fiten", 4-5,22-25,26-27, '"Iti5", 8, "'ilim", 21, "TaliJ.l5", 25, "Cihad " , 95, "Nikal).", 110, "Rikai5", 39; Müslim, '"ilim" , 8-10, "Fiten", 100-11 O, 132-135; İbn Mace, "Fiten", 25-36; Tirmizi, "Fiten", 35, 42-43; Ebü Abdullah İbn Mende, KWibü'l-iman (nşr. Ali b. Muhammed ei-Fükayhl), Beyrut 1406/1985, ll, 911 ; Ebu Abdullah el-Hal1m1, el-Minhac fi şu'abi'l-fman (nşr. Hilmi M. FOde), Beyrut 1399/1979, 1, 341-342, 430; Nevev1, Şerl:ıu Müslim, XVlll , 58; İbn Kesir, en-Nihaye (Abye). I, 21 , 24-32,52, 145-146, 152-153, 164-171, 173, 178-179; Keş{ü'?-?Unün, ll, 1079, 1356, 1392; Berzenc1, el-İşa'a lieşrati's-sa'a, Kahire 1393 _,. Beyrut, ts . (Darü ' l-
kütübi'l-ilmiyye), s. 3-27, 70-75, 87, 90, 91, 112, 122-123, 143, 144, 152, 156, 160, 177, 180-182, 189-190; Seffarlni. Ehvalü'l-kıyame ve 'alamatühe 'l-kübra, Beyrut 1406/1986, s. 106; a.mlf .. Leviimi 'u 'l-envari '1-behiyye, Beyrut, ts. (ei-Mektebetü'l-islamiyye), ll, 65, 142; izal).u'lmeknCın, I, 52, 86; ll, 29; Reşid Rıza, Te{sfrü'lmenar; Vlll, 211; IX, 450-466, 501-504; M. Ahmed Abdülkadir, 'Akldetü 'l-ba'ş ve'l-al]ire fi'l flkri'l-İslamf, İskenderiye 1986, s. 50-56; M. Selame Cebr. Eşratü's-sa'a ve esrarüha, Kahire 1413/1993, s . 13-14, 20-23, 25-30, 65-70, 92-99, 101-107; Hammad b. Abdullah et-Tüveycir1. İtf:ıafü'l-cema'a bima ca'e fi'l-{lten ve'l-melal).im ve eşrati's-sa'a, Riyad 1414, ll, 78 , 292-293, 374-375; lll, 12-13, 137-138, 172-188,237-241; Abdülkerim AI-i Şemseddin, el-'Aklü'l-İs- · lamf, Beyrut 1414/1994, ll, 292-293; Yusuf b. Abdullah el-Vabil , Eşratü's-sa'a, Riyad 1415/ 1995, s. 41-42, 57 , 73-74, 77-176, 179-235, 239, 245-265, 315, 318, 378-392 , 407-415; Mübarek el-Berrak, ez-Za'ff ve'l-mevza' min al]bari'l-{iten ve 'l-melal).im ve eşrati's-sa'a, Kahire 1416/1996, s. 38-39, 54 , 58, 62-65; Mustafa M. et-Tayr, "el-Mehdi ve'l-Ijumeyn1 fi n~a
ri'ı-islam", ME, Lll/9, Kah i re 1980, s. 1644.
L
li] YUSUF ŞEVKi YAVUZ
KIYAS ( ..,..!;Al ı)
Bilinenden hareketle bilinmeyene ulaşmayı ifade eden mantık, fıkıh ve dil bilimi ter imi.
_j
Sözlükte kıyas "ölçme, takdir ve eşitlik" anlamlarına gelir. Mütercim Asım Efendi. kıyasın "bir nesneyi misali olan nesneye takdir edip uydurmak" manasma geldiğini söyler (Kamus Tercümesi, Il, 997). Terim olarak dilde, mantık ve fıkıhta sözlükteki asıl manasıyla irtibatlı olmakla birlikte farkl ı anlamlarda kullanılmaktad ır. Sarf ve nahivde türnevarım yoluyla elde edilen ölçüye kıyas denilirken (nahvl kıyas) mantıkta doğru luğu teslim edilen en az iki önermeden (öncü!, mukaddime) zorunlu olarak üçüncü bir önermeye ulaştıran akıl yürütme şeklini belirtir (akli veya burhan! kıyas) . Fıkıhta kıyas. mantıkta
kullanıldığ ı anlamın yanında esas olarak bir akıl yürütme biçimi olan temsili (analoj i) ifade eder (şer'! veya fıkhl kıyas; b k. Tehanevl, Keşşaf, III, 525, 530).
İnsan zihninin işleyişinin en temel formlarından biri olan kıyas . benzetme esasına dayalı algılama ve bilinenden hareketle bilinmeyeni kavrama işinin formel hale getirilerek insan ı bu anlamdaki akıl yürütmelerinde hatadan korumak için Aristo tarafından sistemleştirilmiştir. İslam kültüründe önceleri formel olarak kullanılmayan kıyas Aristo'nun eserlerinin tercümelerinden istifade edilip formelleşti-
KIYAS
rilmiş ve daha teknik bir hale getirilmiş, özellikle dil biliminde ve fıkıhta kullanılan istidlalde sınırlı da olsa Grek düşüncesinden faydalanılmakla birlikte bu düşüncenin içermediği yeni bir şekil ve muhteva kazanmıştır.
Bilgi kavram (tasavvur) veya bir yargıdır (tasdik). Bir kavramı açıklayan söze (elkavlü 's-sarih) tanım (had) veya betim (resim) denildiği gibi bir yargıya ulaştıran kanıta da (hüccet) tümdengelim (kıyas) yahut türnevarım (istikra) denilmektedir (İbn Sina, el-işarat, s. 2-3) .
Her kanıtlama iş leminde olduğu gibi kıyasın da bir biçimi (sGret) ve içeriği (madde) vardır. Dolayısıyla kıyasla ilgili bir inceleme biçim veya içerik bakımından
olacaktır. Bir bakıma kıyastan ibaret olan biçimi incelemek içeriğini incelemekten önce gelir. Çünkü onun türlere ayrılması
içeriği açısındandır. Kıyasın biçimi değişmez, fakat içeriği değişebili r (İbn Sina, eş-Şifa', s. 3-5, 53; İbn Bacce, s. ı87; İbn
Rüşd, Tel/;fş, s. 250)
Biçimi açısından kıyas önermelerden (kavil) yapılan bir işlemdir ki (telif) bu işleme giren önermeler kabul edilince zorunlu olarak işlemden başka bir önerme ortaya çıkar. Bu işlemin kendisi kıyasın biçimidir ve işleme girenlerle onlardan elde edilen arasındaki zorunluluk içerikten değil işlemin kendi tabiatından kaynaklanır. Biçim içerikten tamamen ayrı olduğu için kıyas işlemini sembollerle yapmak mümkündür (Aristoteles, I, 142; İbn Zür'a, s. 108; İbn Sina, eş-Şifa' , s. 54, 57,
65 ; İbn Rlişd, Tell]fş, s. 500)
Kıyas şeki l bakımından ikiye ayrılır. 1. İ ktiranlı kıyas. Şu alt bölümlerden oluşur : a) Yalnızca yüklemli önermelerden yapılan iktiranlı kıyaslar. b) Yüklemli ve şartlı önermelerin karışımından yapılan iktiranlı kıyaslar. c) Salt şartlı önermelerden yapılan iktiranlı kıyasla r. Bu da yalnızca birleşik şartlı önermelerden yapılan iktiranlı kıyaslar. sadece ayrık şartlı önermelerden yapılan iktiranlı kıyaslar, birleşik ve ayrık şartlı önermelerin karışımından yapılan iktiranlı kıyaslar olmak üzere üçe ayrı lı r. z. İstisnalı kıyas. Birleşik şartlı öncülle yapılan istisnalı kıyaslar ve ayrık şartlı öncülle yapılan istisnalı kıyaslar diye ikiye ayrılır (İbn Sina , eş-Şifa', s. 23 ı, 389; enNecat, s. 83-90; Kitabü'l-Hidaye, s. ıo5-
ı 06; el-işarat, s. 48; el-Mücez, s. ı 58- ı 59; Eslrtiddin Ebherl, s. 78-80; lsa b. Muhammed b. Abdullah el-Id es-Safevl, s. 202).
İktiranlı Kıyas. Bir kıyas işleminde iş
lemin sonucu öncüllerde güç halinde (bil-
525