4
KlYAMET dir (Feyz-i ll, 879, 934 , 967, 974, 982; Meclisi, VII, 100, 102, 175 , 260-261 , 284) . Tarihte gibi günümüzde de müslüman nüfusun yüzde EhH sünnet'in alimle- ri, Hz. Ali'ye ve EhH beyt'e sevgi ve beslemekle birlikte dünya durdukça var olacak ve bütün hitap ede- cek olan gibi bir dini n vesilelerini belli insanlara isa- betli Yer küresi kozmik sistemle birlikte bir ve büyük kop- tuktan sonra bir kozmik sistem için- de yer alan bir gezegende bir mü- kellefiyet alemi ve ilahi emaneti cak mükellef bir tür bulunacak Bu soruyu içinde zamana ve önceki yönelik olarak da sormak mümkündür. Mutahhar b. Tahir ei-Mak- disT. cennetle cenennemin içindekilerle birlikte ebedl olarak devam be- lirttikten sonra bir alem ve bir tür da peygamberler mükellef bilinmedi- ve Ehl-i kitap ara- belli periyatlarla mükellefiyet ve alemlerinin yolun- da kanaat mezheplerin bulundu- ifade Yine onun nakline göre eski kendi lutuf ve eseri kabul ve erdemli bir cömerdin bütün dilimleri içinde göstermemesini müm- kün bu sebeple de Al- kadar gibi bundan sonra da birçok mükellefiyet alemini so- na erdirip mahiyette alemler icat kanaatini (el- Bed' ue't-tariiJ, ll, 235 -23 6) . Kerim'de çok bir belirtilmekte ve içinde kozmik sistemdeki her yin onun hizmetine haber ve- rilmektedir (mesela bk. ei-Bakara 2/29; ibrahlm 14/32 -34; el-isra 17/70; ei-Casiye 45/12-13) Ancak bu nevi beyanlar bütü- nüyle sadece insan türü için ya- ve düzeninin onun paralel bir durum ma- gelmez. Nitekim Kur'an'da türünün Hz. bahsedilirken Adem'in yeryüzüne bir ha- life olarak ifade edilir (ei- Bakara 2/30). halife olu- "ölen, yahut hayatta olmakla birlikte 522 herhangi bir sebeple yerinde bulunma- yan veya acze birine niyabet etmek ve onun konumuna geçmek" (el-Mü{redat, ")J.lf'' md.), müfes- sirler de Bakara suresindeki ayeti izah ederken Abbas'a ait bir yorumu Yeryüzünde önce cinler ikamet ediyordu. Fakat birbirlerini öldürmeye Bunun üzerine Allah me- lekler gönderip asilerini cezalan- geri adalara ve ra sürgün (Thberl, 1, 288; ibn ye ei-Endelü s!, 164 ; Fahreddin er-Razi, 11. 1 80). Kerim'in insan- lar fakat onlar gibi tabiatta yer mükellefiyet cin türüne dikkat çekmesi, mükelleflerin ve alemierin mevcudiyetine bir niteli- Engin ilim, kud- ret, irade, kesintiye lutuf ve cömertlikle nitelenin yüce yara- uçsuz tabiat içinde bir nokta konumunda bulunan in- san türü ve onu yer küresiyle literatürünün ulfihiyyet azametiyle mümkün görünmemekte- dir (literatür için bk. AHiRET ). : el-Müfredat, "15vm", "svr", "\:)lf" md.leri; Lisanü'l·'Ar ab, "15vm" md.; M. F. Abdülbiiki, el·Mu'cem, " 19-yamet" , "a\:)ir" , "abi- ret", "yevme", "yevmi<;in" , "sa'- at", "sur ", "seri"", md.leri; künüzi's-sünne, Kahire 1353/1934, s. 79-81, 126-127, 165-166, 265-266; sned, ll, 322; Da rimi , "Ril5al5", 79-122; Buhiiri, "Da'ava t", 30, " Tefslr", 17/4,39/4, 78/1, " Ril5al5" , 39-53, "Cihad ", 189, 35; Müslim, "Zikir", 10, 13, "Cennet" , 2-5, 56-59, 60-62, 65-66, 79-80 , "Fiten ", 141-143, "Fez a'il", 3, 24, " Iman ", 302-304,312 , 322-328, "'ilim", 15-16; Mace, "Zühd ", 37; Tirmizi . met", 26, 1, "Cena' iz" , 70, "' ilim", 16; Nesa i, "Z ekat", 64; Ta beri. Ca- mi'u '/-beyan Ha lTI el-Mis). Beyrut 1415/ 1995, 1, 288; lll, 140-141; XVI, 136-144, 283- 285; XX, 150-153; XXIV, 145-146; XXX, 115- 118; Matüridi, Selim Ktp., nr. 40, vr. 242b·243"; Makdisi, el- Bed' ll , 235-236; Ebü Abdullah ei-Ha- ITmi, Hilmi M. FGde). Beyrut 1399/1979, 1, 336-495; Gazzali, Kahire 1417/1997, 120-121, 136; VI, 161 ; ei-Endelüsi, el-Mul).arrerü 'l-ve- cfz, Muhammediye 1975, 1, 164; Fahreddin er- Razi, Beyrut 1410/1990, ll , 180; Muvaffakuddin Kudame, Lüm'atü'l- Bekir 1414/ 1993, s. 35-36; Muhammed b. Ahmed ei-Kur- tubi, et-Te?kire tr ve umüri 'l- al]i re EbG Süfyan Mahmud b. MansOr el-Bestavisl), Medine 1417/1997, 1, 302-303 , 325-356 ; ll, 16, 24 -2 8; bk . 1, 3-4; hadis indeksi, ll, 602-638; Ke- sir, en-Nih aye (Zey ni). 1, 210-213 , 224-227, 255-256, 268-269; ll , 3-5, 23-27 , 147-160 , 172-190, 268-342; Teftazani, 1315, s. 137; Hacer, Fet!). u ' l- barf, Beyrut 1416/1996, XIII, 188-193; Feyz-i Kum, ts. Bldar). ll, 879, 934, 967 , 974, 982; Meclisi, Beyrut 1403/1983, Vll,100, 102,175,260-261, 284; Cevad Ali , tarTI]i ' l-'Arab l e'l-islam, ye ri yok i1413/1993, VI, 122- 142; D. Galloway, " The Resurrection and judg- ment in the Kor' an", Mw; Xll/4 ( 19 22 ). s. 348· 372; J. KI. , "Eschatology", EJd., VI, 860-880; J. A. MacCulloch, " Eschatology", ERE, V, 375- 391; Z. Werblowsky, "Eschatology: An Ove r- view", ER, V, 149 - 150; Yusuf Yavuz. "A'raf'', lll, 259; Bekir "Cennet", a.e., VII , 381. li] TOPALOGLU L KlYAMET ALAMETLERi Kozmotojik düzenin önce meydana gelecek olan ve bu sürecin jeolojik zaman ölçüsüyle eden belirtiler. Sözlükte "alamet" u olan ile "zaman dilimi, belir- vakit" gelen saat keli- melerinden alametleri" demektir. Kerim'de adlarla isimle- rinden biri Kur'an'da tü's-saa terkibi yer atmarnakla birlikte bir ayette "saat"in yerini tutan za- mire muzaf yoluyla bu terkip do- biçimde (Muham- med 47/ 18) . Kerim'de kopma ge- çen saat kelimesinin yer ayetlerde mutlaka vuku belirti- lir. Onun ve ala- metleri ortaya gerçek- olan ait bilgi Allah nezdindedir, dünyadaki dav- görmeleri için bu- nun insanlardan (M . F. Abdülbakl, el-Mu'cem, "sa'at" md.). Kur'an'da alametlerinin neler- den i baret dair bilgi verilme- sadece Ye'cfic ve Me'cfic'ün den (el-Enbiya 21 /96 ). (en-Neml27/82 ). insanla- saracak bir duman (duhan) dan (ed-Duhan 44/1 2) ve (el-Kamer 54/ 1) Hadislerde de alametleri ratü's-saa tabiriyle ifade edilir. Bu hadis- lerde göre Hz. Peygamber

Mw;Kıyamet alametleri ortaya çıkış zama nı. önemi ve mahiyeti dikkate alınarak değişik tasniflere tabi tutulmuştur. Orta ya çıkış zamanına göre kıyamet alamet leri

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

KlYAMET

dir (Feyz-i Kaşanl, ll, 879, 934, 967, 974, 982; Meclisi, VII, 100, 102, 175, 260-261 , 284) . Tarihte olduğu gibi günümüzde de müslüman nüfusun yüzde daksanından fazlasını oluşturan EhH sünnet'in alimle­ri, Hz. Ali'ye ve EhH beyt'e karşı sevgi ve saygı beslemekle birlikte dünya durdukça var olacak ve bütün insanlığa hitap ede­cek olan İslamiyet gibi bir dini n kurtuluş vesilelerini belli insanlara bağlamayı isa­betli görmemişlerdir.

Yer küresi kozmik değişikliğe uğrayıp bağlı bulunduğu sistemle birlikte başka bir şekil aldıktan ve büyük kıyamet kop­tuktan sonra farklı bir kozmik sistem için­de yer alan başka bir gezegende bir mü­kellefiyet alemi ve ilahi emaneti taşıya­cak mükellef bir tür bulunacak mı? Bu soruyu içinde bulunduğumuz zamana ve önceki asırlara yönelik olarak da sormak mümkündür. Mutahhar b. Tahir ei-Mak­disT. cennetle cenennemin içindekilerle birlikte ebedl olarak devam edeceğini be­lirttikten sonra Cenab-ı Hakk'ın başka bir alem ve başka bir tür yaratıp onları da göndereceği peygamberler vasıtasıyla mükellef kılıp kılmayacağının bilinmedi­ğini söylemiş ve Ehl-i kitap grupları ara­sında belli periyatlarla mükellefiyet ve kıyamet alemlerinin tekrarlanacağı yolun­da kanaat taşıyan mezheplerin bulundu­ğunu ifade etmiştir. Yine onun nakline göre eski düşünürler, Allah'ın mahlfikatı

yaratmasının kendi lutuf ve cömertliğinin eseri olduğunu kabul etmişler ve erdemli bir cömerdin cömertliğini zamanın bütün dilimleri içinde göstermemesini müm­kün görmemişlerdir ; bu sebeple de Al­lah'ın şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da birçok mükellefiyet alemini so­na erdirip aynı mahiyette başka alemler icat edeceği kanaatini taşımışlardır (el­

Bed' ue 't-tariiJ, ll, 235-236) .

Kur'an-ı Kerim'de insanın tabiatın çok değerli bir varlığı olduğu belirtilmekte ve içinde yaşadığı kozmik sistemdeki her şe­yin onun hizmetine sunulduğu haber ve­rilmektedir (mesela bk. ei-Bakara 2/29; ibrahlm 14/32-34; el-isra 17/70; ei-Casiye 45/12-13) Ancak bu nevi beyanlar bütü­nüyle tabiatın sadece insan türü için ya­ratıldığı , işleyiş ve düzeninin yalnız onun varlığıyla paralel bir durum arzettiği ma­nasına gelmez. Nitekim Kur'an'da beşer türünün atası Hz. Adem'inyaratılışından bahsedilirken Adem'in yeryüzüne bir ha­life olarak yerleştirildiği ifade edilir (ei­Bakara 2/30). Ragıb ei-İsfahanl halife olu­şu "ölen, yahut hayatta olmakla birlikte

522

herhangi bir sebeple yerinde bulunma­yan veya acze düşen birine niyabet etmek ve onun konumuna geçmek" şeklinde açıklamış (el-Mü{redat, ")J.lf'' md.), müfes­sirler de Bakara suresindeki ayeti izah ederken İbn Abbas'a ait şöyle bir yorumu nakletmişlerdir : Yeryüzünde önce cinler ikamet ediyordu. Fakat aralarında anlaş­mazlığa düşerek birbirlerini öldürmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Allah me­lekler gönderip onların asilerini cezalan­dırmış. geri kalanlarını adalara ve dağla­ra sürgün etmiştir (Thberl, 1, 288; ibn Atıy­ye ei-Endelüs!, ı. 164; Fahreddin er-Razi, 11. 180). Aslında Kur'an-ı Kerim'in insan­lar tarafından algılanamayan , fakat onlar gibi tabiatta yer alıp mükellefiyet taşıyan cin türüne dikkat çekmesi, beşer dışında başka mükelleflerin ve onları barındıran alemierin mevcudiyetine bir işaret niteli­ği taşımaktadır. Engin ilim, sınırsız kud­ret, kayıtsız irade, kesintiye uğramayan lutuf ve cömertlikle nitelenin yüce yara­tıcının sıfatlarını , uçsuz bucaksız tabiat içinde bir nokta konumunda bulunan in­san türü ve onu barındıran yer küresiyle sınırlandıran anlayışı. İslam literatürünün tanıttığı ulfihiyyet makamının azametiyle bağdaştırmak mümkün görünmemekte­dir (literatür için bk. AHiRET ).

BİBLİYOGRAFYA :

Ragıb ei-İsfahani, el-Müfredat, "15vm", "svr", " \:)lf" md.leri; Lisanü'l·'Arab, "15vm" md. ; M. F. Abdülbiiki, el·Mu'cem, " 19-yamet" , "a\:)ir" , "abi­ret", "yevme", "yevme>iıin", "yevmi<;in" , "sa'­at", "sur", "l:ıaşr", "seri"", "şf<" md.leri ; Mi{ta/:ıu künüzi's-sünne, Kahire 1353/1934, s. 79-81, 126-127, 165-166, 265-266; Müsned, ll, 322; Da rimi, " Ril5al5", 79- 122; Buhiiri, "Da'avat", 30, "Tefslr", 17/4,39/4, 78/1, " Ril5al5" , 39-53, "Cihad", 189, "TevJ:ıld " , 35; Müslim, "Zikir", 10, 13, "Cennet" , 2-5, 56-59, 60-62, 65-66, 79-80, "Fiten", 141-143, "Feza'il", 3, "İmare" , 24, "Iman", 302-304,312, 322-328, "'ilim", 15-16; İbn Mace, "Zühd", 37; Tirmizi. "J5ıya­met", 26, "Şıfatü'l-15ıyame", 1, "Cena'iz" , 70, "'ilim", 16; Nesa i, "Zekat", 64; Ta beri. Ca­mi'u '/-beyan (nşr. Ha lTI el-Mis). Beyrut 1415/ 1995, 1, 288; lll , 140-141 ; XVI, 136-144, 283-285; XX, 150-153; XXIV, 145-146; XXX, 115-118; Matüridi, Te'vfltitü 'l-~ur'an, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 242b·243"; Makdisi, el­Bed' ve't-tarrtı, ll , 235-236; Ebü Abdullah ei-Ha­ITmi, el-Minhfıc {f şu'abi'l-fman (nşr. Hilmi M. FGde). Beyrut 1399/1979, 1, 336-495; Gazzali, İ/:ıya', Kahire 1417/1997, ı, 120-121, 136; VI, 161 ; İbn Atıyye ei-Endelüsi, el-Mul).arrerü 'l-ve­cfz, Muhammediye 1975, 1, 164; Fahreddin er­Razi, Me{atf/:ıu'l-gayb, Beyrut 1410/1990, ll , 180; Muvaffakuddin İbn Kudame, Lüm'atü'l­i'ti~ad (nşr. Bekir Topaloğlu), İstanbul 1414/ 1993, s. 35-36; Muhammed b. Ahmed ei-Kur­tubi, et-Te?kire tr a/:ıvali'l-mevta ve umüri 'l­al]i re (n ş r. EbG Süfyan Mahmud b. MansOr el-Bestavisl), Medine 1417/1997, 1, 302-303, 325-356 ; ll , 16, 24-28; ayrıca bk. ne şredenin

girişi , 1, 3-4; hadis indeksi, ll, 602-638; İbn Ke­sir, en-Nihaye (Zeyni). 1, 210-213, 224-227, 255-256, 268-269; ll , 3-5, 23-27 , 147-160, 172-190, 268-342; Teftazani, Şer/:ıu 'l-'A~a'id,

İstanbu l 1315, s. 137; İbn Hacer, Fet!). u 'l-barf, Beyrut 1416/1996, XIII, 188-193; Feyz-i Kaşani,

'ilmü'l-ya~in, Kum, ts. (intişarat-ı Bldar). ll, 879, 934, 967 , 974, 982; Mecl isi, Bi/:ıfırü'l-envar,

Beyrut 1403/1983, Vll , 100, 102,175,260-261, 284; Cevad Ali , el-Mu{aşşalfi tarTI]i 'l-'A rab ~ab­le'l-islam, ! bask ı yeri yok i1413/1993, VI, 122-142; D. Galloway, "The Resurrection and judg­ment in the Kor' an", Mw; Xll/4 ( 1922 ). s. 348· 372; J . KI. , "Eschatology", EJd., VI, 860-880; J . A. MacCulloch, "Eschatology", ERE, V, 375-391; Z. Werblowsky, "Eschatology: A n Over­view", ER, V, 149- 150; Yusuf Şevki Yavuz. "A'raf'' , DİA, lll, 259; Bekir Topaloğlu , "Cennet", a.e., VII , 381.

li] BEKİR TOPALOGLU

L

KlYAMET ALAMETLERi

Kozmotojik düzenin bozulmasından önce meydana

gelecek olan ve bu sürecin jeolojik zaman ölçüsüyle yaklaştığına

işaret eden belirtiler.

Sözlükte "alamet" manasındaki şeratn çoğul u olan eşrat ile "zaman dilimi, belir­lenmiş vakit" anlamına gelen saat keli­melerinden oluşan eşratü's-saa "kıyamet alametleri" demektir. Kur'an-ı Kerim'de değişik adlarla anılan kıyametin isimle­rinden biri "es-saa"dır. Kur'an'da eşra­tü's-saa terkibi yer atmarnakla birlikte bir ayette eşratın "saat"in yerini tutan za­mire muzaf olması yoluyla bu terkip do­laylı biçimde oluşturulmuştur (Muham­med 47/ 18). Kur'an-ı Kerim'de "kıyametin kopma zamanı" anlamında kırkyerde ge­çen saat kelimesinin yer aldığı ayetlerde kıyametin mutlaka vuku bulacağı belirti­lir. Onun kopuş zamanı yaklaşmış ve ala­metleri ortaya çıkmıştır. Ansızın gerçek­leşecek olan kıyametin kopuş zamanına ait bilgi Allah nezdindedir, dünyadaki dav­ranışlarının karşılığını görmeleri için bu­nun zamanı insanlardan gizlenmiştir (M. F. Abdülbakl, el-Mu'cem, "sa'at" md.). Kur'an'da kıyamet alametlerinin neler­den ibaret olduğuna dair bilgi verilme­miş, sadece Ye'cfic ve Me'cfic'ün gelişin­den (el-Enbiya 21 /96 ). dabbetü'l-arzın çı­kışından (en-Neml27/82 ). göğün insanla­rı saracak bir duman (duhan) yayacağın­dan (ed-Duhan 44/1 ı- ı 2) ve ayın yarılaca­ğından (el-Kamer 54/ 1) bahsedilmiştir.

Hadislerde de kıyamet alametleri eş­ratü's-saa tabiriyle ifade edilir. Bu hadis­lerde belirtildiğine göre Hz. Peygamber kıyametin kopuş zamanını bilmediğini

söylemiş , ancak kopmasından önce vuku bulacak bazı olayların onun yaklaştığının alametleri sayılacağını haber vermiştir (Buhar!, "İman" , 37) . Ahir zaman peygam- . beri ve son ne bl olması dolayısıyla kıya­mete yakın bir zaman diliminde gönde­rildiğini açıklayan ResGl-i Ekrem'in (Bu­har!, " Talal~". 25, "Ril5ai5", 39; Müslim, "Fiten", 132- 135 ) kıyamet alameti olarak zikrettiği rivayet edilen olayların başlıca­ları şunlardır : İlmin ortadan kalkıp ceha­letin yerleşmesi. sarhoşluk veren içkile­rin yaygınlaşması . zinanın alen i hale gel­mesi, köle kadının efendisini doğurması,

çobanların zenginleşerek bina yapmakta yarışması . zekat verilecek kimse buluna­mayacak kadar servetin çoğalması, aynı davayı güden iki büyük topluluğun birbi­riyle savaşması . adam öldürme olayları­nın ve fitnelerin fazlalaşması , elli kadına bir erkek düşecek şekilde kadın nüfusu­nun artması. müslümanların kıldan ayak­kabı giyen . küçükgözlü ve geniş yüzlü insan gruplarıyla savaşması , insanların

hayatlarından bıkarak ölülere gıpta et­mesi. Allah'ın elçisi olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı deccalin türemesi, yeryüzünde Allah veya la ilahe iliallah di­yen bir kimsenin kalmaması. gece ile gün­düzün birbirine eşit hale gelip kopuş za­manının yakınlaşması. Ye'cGc ve Me'cGc Seddi'nin açılması, (Suri ye' de bulunan) Busra'daki develerin boyunlarını aydınla­tacak bir ateşin Hicaz bölgesinden çıkma­

sı. depremierin sıklaşması . güneşin batı­

dan doğması. dabbetü 'l-arzın zuhur et­mesi. doğuda , batıda ve Arap yarımada­sında kara parçalarının batması (Buh ar!, "Fiten", 4-5, 22, 24, "'ItJ5" , 8, "Cihad", 95, "N ikaJ:ı" , 110; Müslim, "<ilim", 8- 10; İbn Ma ce , "Fiten" , 25-36; Tirmizi, "Fiten", 35, 42-43) Hadislerde belirtildiğine göre kı­yametin kopuşu ansızın vuku bulacak. bu sırada alışveriş yapanlar i şlerini bit ireme­den, yemekyiyenler lokmasını ağzına gö­türemeden, havuzyaptıran kişi havuzuna girerneden ve devesinin sütünü sağan kimse bunu misafirine ikram ederneden kıyamet kopacaktır (Buhar!, "Fiten", 25) .

Hadis şerhleriyle "fiten" ve "melahim" türü kitaplarda kıyamet alametleri hak­kında çeşitli rivayetler Hz. Peygamber'e atfedilir. Bu rivayetlerde ahlaki bozuluşa.

dini- içtimal hadiselere ve tabi at olayia­rına ilişkin oldukça ayrıntılı bilgilere yer verilir. Nakledilen metinlere göre kıyamet alametleri şöyle gelişecektir : Kur'an ' ın

önemi insanlar tarafından unutulacak, namaz kılınmayacak, emanete r iayet edilmeyecek. f aiz helal sayılacak , seviye-

siz ve şahsiyetsiz kişiler yönetici olacak. ebeveyne isyan edilip beyler hanımların emrine girecek, toplumlar geçmişlerine lanet okuyacak. akşam mürnin olarak ya­tan kişi sabah kafir olarak kalkacak. yöne­ticiler insanlara zulmedecek. şerrinden korkulan kimselere itibar edilecek. tica­reti dürüst olmayan gruplar ele geçire­cek, mescidler süslenmekle birlikte iba­dete önem verilmeyecek, erkekler erkek­lerle, kadınlar da kadınlarla yetinecek, kadınlar sosyal konum açısından ön plana çıkarılacak ve erkekler kadınlara benze­rneye çalışacak. açıklık yayılacak, hayasıı­

lık çoğalacak, cihad ve irşad faaliyetleri terkedilecek, sadece din dışı ilimler öğre­nilecek. kader inkar edilecek ve yıldız fa­lma i nanılacak. liderliğe elverişli kimseler azalacak, ani ölümler çoğalacak. cahiller, aynı zamanda dürüst olmayan zahid ve sGfiler türeyecek. akrabalık bağları kesi­lecek, yalancılar tasdik edilip doğru ko­nuşanlara itibar edilmeyecek. kitapların sayısı artacak. yağmurlar ve yıldırımlar çoğalacak, madenler yok olacak (İbn Ke­slr, 1. 2 1. 1 78-179; Berzend, s. 70-75; Ham­mG d b. Abdullah et-Tüveycirl, ll, 78, 293; Yusuf b. Abdullah el-Vabil , s. 179-235) . Çoğu zayıfveya uydurma olan. toplumda­ki dini, içtimal ve siyasi gelişmeleri yan­sıtan bu rivayetlerde belirtilen alarnetie­rin sayısı yetmişi aşkındır. Kıyametin kop­ma zamanını bildiren herhangi bir ayet veya sahih hadis bulunmamakla birlikte ahir zaman peygamberinin gelişiyle kai­natın son zaman dilimine girdiğini göz önünde bulundurarak kıyametin kopu­şunun ashaptan itibaren başlayabileceği düşünülmüş ve lll. (IX. ) yüzyıldan başla­yarak hadislerde zikredilen kıyamet ala­metlerine inanılması itikadl bir ilke hali­ne getirilmiştir (Ebu Abdullah İbn Men­de,ll ,9 11)

Kıyamet alametleri ortaya çıkış zama­nı. önemi ve mahiyeti dikkat e alınarak değişik tasniflere tabi tutulmuştur. Orta­ya çıkış zamanına göre kıyamet alamet­leri zuhur edip sona eren uzak (geçmiş )

alametler, zuhur etmekte olan ve artarak devam eden orta alametler. zuhurunun hemen ardından kıyametin kapacağı ya­kın alametler olmak üzere üç gruba ayrı­lır. Uzak alametler arasında ResGl-i Ek­rem'in vefatı, Kudüs'ün fethi, Hz. ömer ve Osman'ın öldürülmesi, Cemel ve Sıffin vak'aları, Hz. Hüseyin'in öldürülmesi , Pa­tım! ve Karamita fitneleri, ayrıca belli yer­lerde vuku bulmuş bazı depremler zikre­dilir. Bunların sonuncusu dışında hiçbiri hadislerde kıyamet alameti olarak yer al-

KlYAMET AlAMETLERi

mamıştır. Orta alametler arasında ahmak ve alçakların dünyanın en mutlu insanları olması , kötülük ve fuhşun yayılması , ço­cuğun ebeveynine isyan etmesi , oyun ve çalgı aletlerinin ortaya çıkması , fasıkiarın

toplumun efendisi haline gelmesi, gasp olaylarının çoğalması . sıla-i rahimin ke­silmesi gibi ferdi ve içtimal alanda bozu­luşun vuku bulacağına ilişkin olaylar yer alır. Bunların bir kısmı hadislerde zikre­dilen alametlerle örtüşüyorsa da çoğu la­fız olarak erken devir hadis literatüründe yer almamaktadır. Zuhurunun ardından kıyametin kapacağı haber verilen yakın alametler arasında da mehdinin gelişi. deccalin çıkışı . Hz. isa ' nın gökten inişi, Ye'cGc ve Me'cGc'ün, dabbetü 'I-arzın or­taya çıkması , güneşin batıdan doğması

ve insanları toplanma yerine sevkeden bir ateşin yerden çıkışı gibi harikulade olay­lar zikredilir. Bunlar da genellikle ResGl-i Ekrem'e atfedilen hadisiere dayandırılır. Bu gruplandırma Serzenci tarafından yapılmış ve sonraki bazı müelliflerce de benimsenmiştir ( el-İşa'a li-eşr[ıti's-sa'a, s. 3, 70, 87) .

Kıyamet alametleri önemine göre kü­çük ve büyük diye de sıralanmıştır. Küçük alametlere dini hayatın zayıflayıp kötü­lüklerin yayılmasına dair olaylar dahil edi­lirken büyük alametleri kıyametin kop­masından kısa bir süre önce meydana ge­lecek harikulade vak'alar oluşturur (M . Selame Cebr, s. 20; Yusuf b. Abdullah el­Vabil , s. 77, 239) . Mahiyetleri dikkate alı­narak yapılan taksime göre kıyamet ala­metleri ahlaki ve fiziki olarak da gruplan­d ı rılır. Ferdi ve içtimal açıdan bozuluşu gerçekleştiren olaylar ahlaki alametleri; güneşin batıdan doğması , sık sık vuku bulan depremler. du han gibi hadiseler de fiziki alametleri teşkil eder (M . Ahmed Abdülkadir, s. 50-56)

Dini hayatın zayıflamasına dair ahlaki alametlerin bir kısmı sahih hadislerle sa­bit olduğundan bu konuda alimler arasın­da önemli sayılabilecek bir görüş ayrılığı yoktur. Hadislerde sözü edilmeyen, fakat literatürde kıyamet alametleri içinde sa­yılan toplumsal değişimle ilgili olayları içeren rivayetlerin o devirde yaşayan mü­ellifler tarafından uydurulmuş olması kuwetle muhtemeldir. ResGl-i Ekrem'in müslümanları uyardığı ve kıyamet alame­t i olarak zikrettiği ahlaki bozuluş ve dini hayatın yaziaşması esasen ferdin ve top­lumun helak olması anlamında bir kıya­met alameti olup kainattaki kozmalajik düzenin yıkilması manasma gelmez. Aksi

523

KlYAMET ALAMETLERi

takdirde sözü edilen yıkılışın bugüne ka­dar gerçekleşmesi gerekirdi. Çünkü ah­laki bozuluş kategorisindeki alarnetterin Asr-ı saadet'ten itibaren sıkça vuku bul­duğu şüphesizdir.

Üzerinde tartışılan asıl kıyamet ala­metleri büyük alametler olarak kabul edilen harikulade olaylar ve kozmik deği­şikliklerdir. Kıyametin kopuşu öncesinde gerçekleşeceğine inanılan başlıca hariku­lade olaylar deccalin ortaya çıkışı. meh­dinin zuhuru. Hz. Isa'nın gökten inmesi, Ye'cGc ve Me'cfıc'ün görünmesi, Hicaz bölgesinde büyük bir ateşin çıkışı. gökten insanları bürüyen bir dumanın inmesi ve dabbetü'l-arzın yerden çıkmasından iba­rettir. Bunlardan dabbetü'l-arz, duhan. Ye'cGc ve Me' eGe konusu Kur'an'da zik­redilmektedir (yk. bk.). Mehdi, deccal ve nüzGI-i lsa inançları ise sadece Hz. Pey­gamber' e atfedilen rivayetlere dayanır.

"Yer hayvanı" .anlamına gelen dabbe­tü'l-arzla ilgili ayetlerde belirtildiğine gö­re ilahi hüküm gerçekleşince yerden bir dabbe (hareket eden varlık) çıkarılacak ve insanların Allah'ın ayetlerine inanmadık­larını söyleyecektir (en-Neml27/82) . Ma­hiyeti konusunda herhangi bir bilgi bu­lunmadığından dabbetü'l-arzın çıkacağı­

na inanınakla yetinmek bu konudaki en isabetli tutumdur (Yusuf b. Abdullah el­Vabil. s. 4ı 2-4ı 5). Hadislerde kıyamet ala­metleri arasında geçen, Hz. Isa'nın nü­zfılü ve ölümünden sonra çıkacağına ina­nılan dabbetü'l-arzın ilgili ayetlere bakı­lırsa kıyametin kopma sürecinde gerçek­leşeceği ihtimali akla gelmektedir.

Kur'an'da bildirildiğine göre kıyamet gününde insanları bürüyen ve elem ve­ren bir duman yukarıdan aşağıya doğru inecek. insanlar iman ettiklerini söyleye­rek Allah'tan bu azabı kaldırmasını iste­yeceklerdir (ed-Du han 44/10- ı 2). Müfes­sirlerin bir kısmı. bunu ResGl-i Ekrem za­manında Mekke'de vuku bulmuş bir ha­dise olarak kabul ederken bir kısmına gö­re de kıyametin kopmasından önce veya kopma sürecinde gerçekleşecek bir ala­rnettir (mesela bk. İbn Keslr,l, ı 73; ayrıca bk. DUHAN).

"1\ıtuşup yanmak" (veya "tuzlu olmak") anlamındaki "eec" kökünden türeyen Ye'­cfıc ve Me'cGc hakkında Kur'an'da verilen bilgi oldukça azdır: "Ye'cfıc ve Me'cGc'ün önündeki engeller kaldırılıp her tepeden indikleri ve gerçek vaad (kıyamet) yaklaş­tığı zaman inkarcıların gözleri donup ka­lacaktır" (el-Enbiya 2 ı /96-97) . Ye'cfıc ve Me'cfıc olayının gerçekleştiğini, bunların

524

İslam ülkelerini işgal eden Moğollar oldu­ğunu yahut da ı ve ll. Dünya savaşların­dan ibaret bulunduğunu ileri sürenterin yanı sıra bu olayın henüz gerçekleşmedi­ğini ve Hz. Isa'nın nüzGiünden sonra mey­dana geleceğini savunanlar da mevcut­tur (a.g.e., I, 152-153; Abdülkerlm Al-i Şemseddin, ll, 292-293).

Hz. Peygamber'e atfedilen rivayetler­den hareketle kıyametin büyük alamet­leri arasında zikredilen harikulade olay­lara dair benimsenen inançlara göre ahir zamanda deccal adı verilen ilginç bir in­san ortaya çıkacak. ulfıhiyyet niteliklerine benzer özelliklere sahip olup ilahlık iddi­asında bulunacak ve büyük bir fitne ko­pararak insanları hak yoldan saptıracak­tır (Buhar!, "Fiten", 26-27; Müslim, "Fi­ten" , ı 00- ı ı O; Nevevl. XVIII, 58) . Deccalin ardından Sünnller'e göre asıl adı Muham­med b. Abdullah, Şiiler' e göre ise Muham­med b. Hasan olan ve Ehl-i beyt soyundan gelen mehdi zuhur ederek d eecali öldür­dükten sonra İslam dinini kısa sürede ya­yıp yeryüzünde hakim kılacak ve bütün kötülükleri ortadan kaldırıp adaleti tesis edecektir (İbn Keslr, I, 24-32). Mehdinin zuhurunun ardından Hz. lsa adil bir ha­kem ve yönetici olarak gökten inecek, ha­çı kırıp domuzu öldürecek, vergiler koyup zenginlik sağlayacak, mehdinin arkasında namaz kılıp ona yardım edecek (İbn Ma­ce, "Fiten", 33; İbn Keslr, I, 52, 145-ı46), aynı dönemde ortaya çıkarak yeryüzünü fesada boğacak .olan Ye'cfıc ve Me'cfıc onun yapacağı dua sayesinde Allah tara­fından bir anda helak edilecektir (Ham­müd b. Abdullah et-Tüveycirl, lll, 174).

Kainatta hüküm süren kozmalajik dü­zenin bozulmaya başladığının bir işareti olarak kıyametin kopmasından önce vu­ku bulacak kozmik olayların başında ayın yarılması ve güneşin batıdan doğması gelir. Kur'an'da kıyametin yaklaştığını ve ayın yarıldığını ifade eden beyan. bazı alimiere göre kıyametin kopmaya başla­

masından hemen önceki durumu tasvir eder (EbO Abdullah el-Halim!, I, 430). Hz. Peygamber, rabbinin bazı alametleri gel­diği ve bu andan itibaren iman etmenin kimseye fayda vermediği güne dikkat çe­kilen ayette (el-En 'am 6/158) güneşin ba­tıdan doğmasının kastedildiğini açıkla­

mıştır (İbn Keslr, I, ı64- ı 70). Hadislerde sözü edilen büyükyer çöküntüleri. insan­ları doğudan batıya sevkedecek ateşin yerden çıkması , yıldırım ve yağmurların olağan üstü bir yoğunlukta çoğalması ve insanları öldüren bir rüzgarın oluşması

gibi kozmik olayları başka galaksiler bir yana yerküresinin de dahil bulunduğu sa­manyoluna bağlı güneş sisteminde mey­dana gelecek büyük değişiklik ve oluşum­ların yansımaları olarak görmek müm­kündür. Kıyamet alametlerinin hangi sı­raya göre vuku bulacağı meselesi de tar­tışılmış ve bunun için farklı sıralamalar yapılmıştır ( a.g.e., I, 164, 17 ı; Berzend, s. 180-182; Seffarlnl, Ehvalü'l·kıyame, s. 106; M. Selame Cebr, s. 96-98).

Hadislerde diniyaziaşmayı ve ahlaki bozuluşu haber veren olayların kainatın kozmik düzeninin yıkılışma işaret eden belirtiler olmaktan çok ferdi ve toplumu yok oluşa götüren birer alarnet olduğunu kabul etmek daha isabetli bir hüküm ol­malıdır. ResOl-i Ekrem'e atfedilen riva­yetlere dayanılarak kıyamet alametleri arasında zikredilen ve Kur'an'da hakların­da bilgi bulunmayan deccalin çıkışı, meh­dinin zuhuru ve Hz. Isa'nın gökten inişi­ne dair inançlara gelince. Selefiyye dışın­daki Sünnller'in de kabul ettiği epistemo­lojik anlayışa göre İslam akaidi açısından bunlara inanma mecburiyeti yoktur. Zira bunlar Kur'an'la sabit olmadığı gibi mü­tevatir hadislerle de teyit edilmiş değildir. Her şeyden önce nüzOI-i Isa inancına da­yanak teşkil eden rivayetlerdeki bilgiler Hz. lsa'nın tabii bir şekilde öldürüldüğü­nü bildiren ayetlerte çelişmekte (Al-i im­ran 3/55; el-Maide 5/ı 17), ayrıca ResOl-i Ekrem'in ardından peygamber gelmeye­ceği ve her insanın belli bir süre yaşadık­

tan sonra öleceği gerçeğine aykırı düş­mektedir. Nüzfıl-i Isa'nın hıristiyanlara ait bir inanç olduğunu dikkate alarak Kur'an'la uyuşmayan bu tür ahad riva­yetlerin tedvin döneminde hıristiyanlar­dan İslam akaidine intikal etmiş olabile­ceği ihtimalini de göz ardı etmemek ge­rekir (b k. ISA). Deccal inancı konusundaki son araştırmaların ortaya koyduğuna gö­re bu rivayetlerde çelişkili bilgiler vardır (Reşld Rıza, IX, 450-466), sahih olanların ise deccalin ulfıhiyyet niteliklerine sahip harikulade bir insan değil kötülüğü tem­sil eden bir tip olduğu tarzında yorumlan­ması gerekir (bk. DECCAL).

Buhar! ve Müslim gibi hadis alimleri eserlerinde mehdi hakkındaki rivayetlere yer vermemişlerdir. Mehdinin zuhuruna ilişkin Tirmizi ve Ebu DavGd rivayetlerini nakleden ravilerin güvenilir olmadığı cerh ve ta'd11 alimlerince belirtilmiştir (Mus­tafa M. et-Tayr, LII/9 [ 1980], s. 1644). Ay­rıca mehdinin insanların hidayete erme­sini sağlayacak harikulade bir güce sahip

kılınması, peygamberlerin bile tabi oldu­ğu sünnetullahı ortadan kaldıran bir an­layıştır(Reşld Rıza, IX, 459-460, 50I-504).

Mehdi inancının oluşmasında Ehl-i beyt'e mensup imarnlara yapılan eziyetlerin ve müslümanlar arasında meydana gelen üzücü olayların etkisinin bulunduğu ka­bul edilmektedir: Bu inancın ilk defa Şia'­da görülmesi bunun bir delili sayılmalı­dır. Ayrıca bazı rivayetlere dayandırılan deccal, mehdi ve nüzGI-i lsa gibi hariku­lade olayların Kur'an'ın kesin açıklaması­

na göre kıyametin ansızın vuku bulacak olması gerçeğiyle bağdaşmadığını söyle­mek gerekir.

Kıyamet alametlerini konu edinen eserlerin bazıları şunlard ır: Şemsüleim­

me ei-Halvanl, Şıfatü eşrô.ti's-sô.'a; Ab­durrahman es-Sehavl, el-Kanô.'a fimô. yaJ:ısünü'l-iJ:ıô.ta bihi min eşrô.ti's-sô.'a (Riyad ı 987); Sehavl, el-Kanô.'a timô. te­messü ileyhi'I-I:ıô.ce min eşrô.ti's-sô.'a (Keşfü';;.-;;.unün, Il, ı079, ı356, ı392); EbQ Amr ed-Danl, es-Sünenü'I-vô.ride fi'l-fi­ten ve gavô.'ilihô. ve 's-sô.'a ve eşrô.tihô. (Riyad ı 995); Muhammed Hicaii ei-Kal­kaşendl, Sevô.'ü'ş-şırô.t ii beyani'l-eşrô.t (lzaf:ıu'l-meknün, I, 52; II. 29); Muhammed ei-Berzend, el-İşa'a li-eşrô.ti's-sa'a (Bey­rut. ts.); Seffarinl. Min 'aldmati'I-~ıya ­

meti'I-kübrô. el-MesiJ:ı ve eşrô.tü's-sô.'a (Beyrut I407); Mahmud Atıyye Muham­med Ali , Fe~ad cô.'e eşrô.fuhô. (Demmam ı 996); Yusuf b. Abdullah ei-Vabil, Eşra­tü 's-sa'a (Dem ma m ı 995); Hammüd b. Abdullah et-Tüveycirl, İti:ıô.fü'l-cemô.'a bima cô.'e fi'l-fiten ve'l-melô.J:ıim ve eş­rô.ti's-sa'a (Riyad ı 993); Mustafa Ebü'n­Nasr eş-Şibll, ŞaJ:ıiJ:ıu eşrô.ti's-sa'a (Cid­de !994); Sıddık Hasan Han, el-İzô.'a lima kane vema yekiinü beyne yedeyi's­sa'a (Kahire ı 379); Mustafa ei-Adevl, eş­ŞaJ:ıii:ıu'l-müsned min eJ:ıô.dişi'l-fiten ve'l-melai:ıim v e eşra ti's-sa'a (Ri yad !99 ! ).

BİBLİYOGRAFYA :

M. F. Abdülbaki. el-Mu'cem, "sa' at" md.; Bu­hari. "İman", 37, "Tefs1r" , 2/6, "Menal5ıb", 51, "Fiten", 4-5,22-25,26-27, '"Iti5", 8, "'ilim", 21, "TaliJ.l5", 25, "Cihad " , 95, "Nikal).", 110, "Ri­kai5", 39; Müslim, '"ilim" , 8-10, "Fiten", 100-11 O, 132-135; İbn Mace, "Fiten", 25-36; Tirmi­zi, "Fiten", 35, 42-43; Ebü Abdullah İbn Men­de, KWibü'l-iman (nşr. Ali b. Muhammed ei-Fü­kayhl), Beyrut 1406/1985, ll, 911 ; Ebu Abdul­lah el-Hal1m1, el-Minhac fi şu'abi'l-fman (nşr. Hilmi M. FOde), Beyrut 1399/1979, 1, 341-342, 430; Nevev1, Şerl:ıu Müslim, XVlll , 58; İbn Ke­sir, en-Nihaye (Abye). I, 21 , 24-32,52, 145-146, 152-153, 164-171, 173, 178-179; Keş{ü'?-?U­nün, ll, 1079, 1356, 1392; Berzenc1, el-İşa'a li­eşrati's-sa'a, Kahire 1393 _,. Beyrut, ts . (Darü ' l-

kütübi'l-ilmiyye), s. 3-27, 70-75, 87, 90, 91, 112, 122-123, 143, 144, 152, 156, 160, 177, 180-182, 189-190; Seffarlni. Ehvalü'l-kıyame ve 'alamatühe 'l-kübra, Beyrut 1406/1986, s. 106; a.mlf .. Leviimi 'u 'l-envari '1-behiyye, Beyrut, ts. (ei-Mektebetü'l-islamiyye), ll, 65, 142; izal).u'l­meknCın, I, 52, 86; ll, 29; Reşid Rıza, Te{sfrü'l­menar; Vlll, 211; IX, 450-466, 501-504; M. Ah­med Abdülkadir, 'Akldetü 'l-ba'ş ve'l-al]ire fi'l ­flkri'l-İslamf, İskenderiye 1986, s. 50-56; M. Se­lame Cebr. Eşratü's-sa'a ve esrarüha, Kahire 1413/1993, s . 13-14, 20-23, 25-30, 65-70, 92-99, 101-107; Hammad b. Abdullah et-Tüveycir1. İtf:ıafü'l-cema'a bima ca'e fi'l-{lten ve'l-melal).im ve eşrati's-sa'a, Riyad 1414, ll, 78 , 292-293, 374-375; lll, 12-13, 137-138, 172-188,237-241; Abdülkerim AI-i Şemseddin, el-'Aklü'l-İs- · lamf, Beyrut 1414/1994, ll, 292-293; Yusuf b. Abdullah el-Vabil , Eşratü's-sa'a, Riyad 1415/ 1995, s. 41-42, 57 , 73-74, 77-176, 179-235, 239, 245-265, 315, 318, 378-392 , 407-415; Mübarek el-Berrak, ez-Za'ff ve'l-mevza' min al]­bari'l-{iten ve 'l-melal).im ve eşrati's-sa'a, Kahi­re 1416/1996, s. 38-39, 54 , 58, 62-65; Musta­fa M. et-Tayr, "el-Mehdi ve'l-Ijumeyn1 fi n~a­

ri'ı-islam", ME, Lll/9, Kah i re 1980, s. 1644.

L

li] YUSUF ŞEVKi YAVUZ

KIYAS ( ..,..!;Al ı)

Bilinenden hareketle bilinmeyene ulaşmayı ifade eden mantık, fıkıh ve dil bilimi ter imi.

_j

Sözlükte kıyas "ölçme, takdir ve eşitlik" anlamlarına gelir. Mütercim Asım Efen­di. kıyasın "bir nesneyi misali olan nesne­ye takdir edip uydurmak" manasma gel­diğini söyler (Kamus Tercümesi, Il, 997). Terim olarak dilde, mantık ve fıkıhta söz­lükteki asıl manasıyla irtibatlı olmakla birlikte farkl ı anlamlarda kullanılmakta­d ır. Sarf ve nahivde türnevarım yoluyla elde edilen ölçüye kıyas denilirken (nahvl kıyas) mantıkta doğru luğu teslim edilen en az iki önermeden (öncü!, mukaddime) zorunlu olarak üçüncü bir önermeye ulaş­tıran akıl yürütme şeklini belirtir (akli ve­ya burhan! kıyas) . Fıkıhta kıyas. mantıkta

kullanıldığ ı anlamın yanında esas olarak bir akıl yürütme biçimi olan temsili (ana­loj i) ifade eder (şer'! veya fıkhl kıyas; b k. Tehanevl, Keşşaf, III, 525, 530).

İnsan zihninin işleyişinin en temel form­larından biri olan kıyas . benzetme esasına dayalı algılama ve bilinenden hareketle bilinmeyeni kavrama işinin formel hale getirilerek insan ı bu anlamdaki akıl yü­rütmelerinde hatadan korumak için Aris­to tarafından sistemleştirilmiştir. İslam kültüründe önceleri formel olarak kulla­nılmayan kıyas Aristo'nun eserlerinin ter­cümelerinden istifade edilip formelleşti-

KIYAS

rilmiş ve daha teknik bir hale getirilmiş, özellikle dil biliminde ve fıkıhta kullanılan istidlalde sınırlı da olsa Grek düşüncesin­den faydalanılmakla birlikte bu düşünce­nin içermediği yeni bir şekil ve muhteva kazanmıştır.

Bilgi kavram (tasavvur) veya bir yargı­dır (tasdik). Bir kavramı açıklayan söze (el­kavlü 's-sarih) tanım (had) veya betim (re­sim) denildiği gibi bir yargıya ulaştıran ka­nıta da (hüccet) tümdengelim (kıyas) ya­hut türnevarım (istikra) denilmektedir (İbn Sina, el-işarat, s. 2-3) .

Her kanıtlama iş leminde olduğu gibi kıyasın da bir biçimi (sGret) ve içeriği (madde) vardır. Dolayısıyla kıyasla ilgili bir inceleme biçim veya içerik bakımından

olacaktır. Bir bakıma kıyastan ibaret olan biçimi incelemek içeriğini incelemekten önce gelir. Çünkü onun türlere ayrılması

içeriği açısındandır. Kıyasın biçimi değiş­mez, fakat içeriği değişebili r (İbn Sina, eş-Şifa', s. 3-5, 53; İbn Bacce, s. ı87; İbn

Rüşd, Tel/;fş, s. 250)

Biçimi açısından kıyas önermelerden (kavil) yapılan bir işlemdir ki (telif) bu iş­leme giren önermeler kabul edilince zo­runlu olarak işlemden başka bir önerme ortaya çıkar. Bu işlemin kendisi kıyasın biçimidir ve işleme girenlerle onlardan elde edilen arasındaki zorunluluk içerik­ten değil işlemin kendi tabiatından kay­naklanır. Biçim içerikten tamamen ayrı olduğu için kıyas işlemini sembollerle yap­mak mümkündür (Aristoteles, I, 142; İbn Zür'a, s. 108; İbn Sina, eş-Şifa' , s. 54, 57,

65 ; İbn Rlişd, Tell]fş, s. 500)

Kıyas şeki l bakımından ikiye ayrılır. 1. İ ktiranlı kıyas. Şu alt bölümlerden oluşur : a) Yalnızca yüklemli önermelerden yapı­lan iktiranlı kıyaslar. b) Yüklemli ve şartlı önermelerin karışımından yapılan ikti­ranlı kıyaslar. c) Salt şartlı önermelerden yapılan iktiranlı kıyasla r. Bu da yalnızca birleşik şartlı önermelerden yapılan ikti­ranlı kıyaslar. sadece ayrık şartlı önerme­lerden yapılan iktiranlı kıyaslar, birleşik ve ayrık şartlı önermelerin karışımından ya­pılan iktiranlı kıyaslar olmak üzere üçe ay­rı lı r. z. İstisnalı kıyas. Birleşik şartlı öncül­le yapılan istisnalı kıyaslar ve ayrık şartlı öncülle yapılan istisnalı kıyaslar diye ikiye ayrılır (İbn Sina , eş-Şifa', s. 23 ı, 389; en­Necat, s. 83-90; Kitabü'l-Hidaye, s. ıo5-

ı 06; el-işarat, s. 48; el-Mücez, s. ı 58- ı 59; Eslrtiddin Ebherl, s. 78-80; lsa b. Muham­med b. Abdullah el-Id es-Safevl, s. 202).

İktiranlı Kıyas. Bir kıyas işleminde iş­

lemin sonucu öncüllerde güç halinde (bil-

525