24

İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı
Page 2: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

İÇİNDEKİLER

Dosya Dosya

İrtibat Bilgileri

SKB Büro Adres: Bürgerhaus Neckarstadt West e.VLutherstrasse 15-1768169 Mannheim/Almanya

AvEG-Kon/SKB: [email protected] SKB: [email protected]

Paris SKB: [email protected] SKB: [email protected]İsviçre SKB: [email protected]

Hollanda SKB: [email protected]çika SKB: [email protected]

Kapitalist Kriz ve Kadın 1-3 Şiddeti Örgütlenerek

Bertaraf Edeceğiz 6-7

„Bacı“dan „Bayan“a „Kız“dan

„Hanım“a Cinsiyetçiliğin Dili 8-9

Krize Karşı Birlikte

Mücadele 4-5

Analiz

Eşek arısı

Kadınların

İdeolojik

Cetvelleri 11

Kadınlar Grevdeydi 12-13

Kızkardeşim

Özgürleşmeden... 10

Kadınlıkhalleri

Erkeklikhalleri

Cadılarınisyanı

Bizimkadınlar

Bizimkadınlar

Şengül BoranYasemin Çi f tç i

Gülüşleri Yakamoz 15

Çalışmalardan 16-17

Batı'da Bir İsyan Çiçeği 14

Savunma Bitti Taarruz Zamanı 18

Sizlerle Birlikte Başardım 19

Çalışmalardan Kendi dilinden

KültürSanat

İçimizdeki Bahar 20

Zeka Soruları ve Fıkra 21

Page 3: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

2008 yılında başlayan ekonomik krizin geride bıraktığı yaklaşık dört yıllık zaman diliminde görüldüki, gerek işçi hareketinde gerekse de gençlik hareketinde yer yer kapitalist saldırganlık karşısında de-ğişik eylemler aracılığıyla tepkiler verilebilirken, kriz en çok kadınları etkilemesine rağmen biz kadınlarıntepkileri sınırlı kaldı. İddialarımız yeterince ikna edici olmamalı ki, işçi, emekçi ve sömürü çarkı içindeher gün geleceği karartılan biz kadınlar, hala bu karartılma karşısında güçlü bir ses haline gelemedik.Neden? Söylediklerimiz inandırıcı mı değil? Kapitalizmin krizi atlatacağını ve her şeyin eski haline ge-lebileceğini mi bekliyoruz? Ya da sosyal yardımlar yolu ile her şeyin eskisi gibi devam edebileceğinimi düşünüyoruz? Ya da burjuva demokrasisinin acımasız olabileceğine inanmıyor muyuz? “Her şeyerağmen geldiğimiz ülkeden daha iyiyiz” diyerek kendimizi mi rahatlatıyoruz? Ya da tehlikeyi mi anla-yamadık?..

Biz, konunun yeterince anlaşılamamış, tehlikenin yeterince hissedilememiş olabileceğinden hare-ketle kavramsal yanları da dahil, bir kez daha kriz bataklığını tartışalım-paylaşalım istedik. Tüm okur-larımızın sabırla dosyamızı okumalarını, söylediklerimiz ve yazdıklarımızı yaşam içerisinde testetmelerini bekliyoruz.

Kavramlardan başlayalımKriz: Aniden ve beklenmedik bir anda ortaya çıkan ve ciddi düzeyde olumsuz sonuçlar doğuran

durumlar için kullanılan genel bir tanımdır.Mali kriz: Parasal bunalım, yani sermayenin ödeme güçlüğü içine düşmesi, mali piyasanın çökmesi,

para-sermaye krizi olarak tanımlanabilir.Kredinin kapitalist üretimde egemen olmasından bu yana bütün bunalımlar ilk anda para bunalımı

olarak görünürler. Önce ödemeler zinciri kopar, yükümlülükler yerine getirilmez, güven sarsılır. Sonraise ekonomik durgunluk (resesyon) ve ardı sıra ekonomik bunalım, kriz devreye girer.

Ekonomik kriz: Sanayi ve finans sektörlerinde ki üretim fazlalığı veya talep yetersizliğinden kay-naklanan, ekonomik ve siyasal nedenlerle ülke ekonomisini sarsan olaylar toplamıdır.

Ekonomik kriz söz konusu olduğunda, beraberinde iki terim daha kullanılır resesyon ve depresyon.Resesyon: Ekonomide yaşanan durgunluktur. Ekonomik faaliyetin yavaşlaması, aşağıya doğru çe-

kilmesidir. Resesyon, bazen “kriz” ile eş anlamlı olarak da kullanılır. Eğer ekonomik faaliyetteki düşüşşiddetli ve uzayıcı nitelikte ise o zaman kriz söz konusudur.

Kapitalist Kriz ve Kadın

1

1

Dosya

Page 4: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Depresyon: Ekonomik bunalım, ekonomik çöküntü, ekonomide gerileme; fiyatların düşük, işsizliğinyüksek ve satın alma gücünün hızla azalmakta olduğu, ekonominin küçüldüğü dönemdir. Büyüme ora-nının negatif değerlere düşmesi ve durgunluğun derinleşmesidir. Depresyon, resesyondan daha uzunsürer ve hemen her alanında etkisini gösterir.

Kriz ve KapitalizmKriz, kapitalizmin doğasında bulunur. Kapitalizmin tarihi boyunca her 8 ila 10 yılda bir yaşanır.Dünyanın Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH) yaklaşık olarak 36 trilyon dolardır. Bunun yüzde 33’ü

ABD’ye aittir. Bu nedenle, ABD ekonomisinde ortaya çıkabilecek herhangi bir sorun dünya kapitalistsistemini doğrudan etkilemektedir. Uluslararası para sistemi, ABD dolarını baz almakta ve bütün de-ğerler ve özellikle borsa ve finans değerleri dolar üzerinden belirlenmektedir. Dünya pazarının hiç ol-madığı kadar böylesine bütünleşmiş olması ve bunun tepesinde ABD’nin olması nedeniyle, ABD’deemlak sektöründe başlayan ve finans sektörünü de etkisi altına alan kriz, lokal kalamamış tüm dünyayıetkilemiştir.

Bugünkü kriz ile 8-10 yılda bir yaşanan krizler arasındaki farklar nelerdir?Büyük sanayideki üretim araçlarının ömrü ortalama 10 yıl civarındadır. Pazar savaşları nedeniyle

her büyük yenilenme, bir başka kapitalist sermayenin kontrolüne girme eğilimi taşır ve bir önceki ka-pitalist sermayeyi krize sokar. Bunlar, beraberlerinde piyasaları ve pazarı etkiler. Böylelikle, kapitalizmintarihinde düzenli olarak tekrarlanan krizlere neden olur.

Ancak bugünkü kriz, dünya ölçüsündedir ve sistemin ana merkezlerinde patlak vermiştir. ABD’denbaşlayarak dünyanın dört bir yanını saran kriz, şu ya da bu sermayenin değil uluslararası sermayeninkrizidir. Yukarıda belirttiğimiz süreğenleşen krizlerden farklı yanı, kapitalizmin ana damarlarının tıkan-ması olarak karşımıza çıkmasıdır.

Şimdiye kadar hazırlanan “kurtarma paketleri” krizin tahribatını ve derinliğini sınırlamak bir yana,kredi piyasasında istenen “normalleşmeyi” bile yaratamamıştır. Dolayısıyla bu kriz, 8-10 yıl arayla ya-şanan krizlerden çok farklı ve çok sarsıcı sonuçlar doğuran/doğuracak olan kapitalist krizlerden biri-dir.

Kriz kapitalizmin sonu mu? Kapitalizm, krizle çökebilir mi?Yaşanan kriz kapitalizmin yaşadığı ne ilk ne de son krizdir. Kapitalizmin, ortaya çıkışından bu yana

büyüklü küçüklü krizler defalarca yaşandı. Yani kriz demek, her zaman kapitalizmin çökmesi demekdeğildir.

Etki ve sonuçları bakımından bugünkü kriz, 1929’da patlak veren ve ikinci emperyalist paylaşımsavaşına götüren krizi katbekat aşma potansiyelini taşıdığı burjuva ekonomistlerce de itiraf edilmek-tedir. Milyonlarca kişi işten çıkarıldı. Ücretler düşürüldü. Emeklilik yaşı uzatıldı. Örgütlenme hakkınayönelik saldırılar yasa katına çıkarıldı. Sosyal yardımlar, işsizlik yardımları günbegün kesintilerle kuşaçevrilmekte. Yoksulluk hızla büyüyor. Çöpten beslenen insan fotoları artık Avrupalının yabancısı ol-madığı fotolar. Sosyal haklar parça parça yok ediliyor. Sokakta kalan insan sayısı arttı. Yerli işçilerlegöçmen işçiler arasında, genç işçilerle yetişkin işçiler arasında, kadın işçilerle erkek işçiler arasında,göçmen işçiler kendi aralarında rekabete sokulmakta. Irkçılık - ayrımcılık özel olarak kışkırtılmakta,işçi ve emekçiler güçten düşürülmeye çalışılmakta.

Kriz; toplumsal, ahlaki norm ve değerlerin çöküşü, umut ile umutsuzluğun, karamsarlık ile yenidenbaşlama isteğinin, kaçış ile arayışın aynı anda bir arada bulunduğu ve çok hızlı birinden diğerine geç-işlerin yaşanabileceği ve süreci kim yönetiyorsa onun güç kazandığı bir süreçtir.

Bu nedenle ekonomik krizlerin kapitalizmi ken-diliğinden yıkmasını beklemek hayal olur. Kapita-lizmi sadece ve sadece ezilen dünyanın direnişiyıkabilir.

Ekonomik kriz kadınları nasıl etkiledi/etkile-yecek

*İşten ilk çıkartılanlar kadınlar olduKadın istihdamının büyük bölümünü oluşturan

küçük ve orta ölçekli işletmelerde çalışan kadınlar,ilk işsizleşenler oldu. Kadın emeğini yoğun olarakkullanan sektörlerde (bankalar, sosyal hizmet) ya-şanan işçi çıkarmaları en çok kadınları etkiledi. Ça-

2

Page 5: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

lışanların ücretleri aşağı çekildi. Kadın emeğine talep azaldı.Avrupa çapında 25 milyona ulaşan işsizlikte en fazla pay sahibi olanlar, kadın ve gençlerdir. Bu ra-

kamın çok önemli bir bölümünün ise göçmen kadınlardan oluştuğunu yaşamlarımızdan biliyoruz. Eği-tim, dil, kültür vs. nedenlerle vasıfsız işçi niteliğindeki göçmen kadın, bu saldırıdan en kitlesel biçimdeetkilenen oldu. Kadın emeği, ücretsiz aile işçiliğine dönüştürülerek görünmez hale getirildi. Kreş, sütve doğum izni gibi hayati olan yasal haklar yavaş yavaş ortadan kaldırılmaya, kadın emeği ile erkekemeği arasındaki ücret farkı %18 ila 35 arasına yükseldi.

*Kadınların ev içi üretim sorumlulukları arttıİster ‘ev kadını’ olsun, ister ücretli çalışan kadınlar olsun, kadınların ev içi üretim sorumlulukları

krizle birlikte daha da arttı.AB devletlerinin, sosyal haklarda yaptıkları kesintiler ile kadınların sırtına bindirilen ev içi yaşamın

sıkıntıları bugün daha da arttı. Eş ve çocuk bakımının yanı sıra hasta ve yaşlıların bakımı da kadınlarınsırtına bindirildi. Ücretsiz aile işçileri haline gelen kadınlar, sosyal aktivitelerini de kaybederek tecritoluyorlar ve erkeğe daha bağımlı hale geliyorlar.

*Kadına yönelik şiddet tavan yaptıAvrupa ülkelerinde kadınların şiddete maruz kalmadığı ya da kadın cinayeti diye bir olgunun olma-

dığı yönündeki yaygın kanı doğru değildir. Özellikle kriz sonrası her yıl 1000’e yakın kadın Avrupa top-raklarında öldürülmekte, yüz binlerle ifade edilen tecavüz vakasına rastlanmakta, milyonlarcası iseşiddet istatistiklerine girmektedir.

Her gün yaşanan işten atılma, kepenkleri kapatma korkusu ve geleceksizliğin yarattığı öfke patla-ması, kadına yönelik şiddeti daha da arttırdı. Avrupa çapında tüm ülkelerde artan şiddet, son 30 yılınen üst seviyelerine ulaştı.

Kadın sığınma evlerinin yavaş yavaş kapatılmaya başlaması ve sosyal yardımlardaki kesintiler, şid-detin cesaretini daha da arttırdı. Evde, sokakta, işyerinde yaşanmakta olan şiddet, yüzde yüz artışlayaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.

*Kadın ticareti palazlandıKapitalizmde silah ve uyuşturucu kaçakçılığından sonra en büyük kar alanı kadın bedeninin pazar-

lanmasıdır. Kapitalizm bu sektörü cinsel borsa olarak kullanmaktadır. Belki de kriz döneminin tek bü-yüyen “tekeli”de bu olmuştur. İşsiz, aç ve açıkta kalan kadınları, okul harcını ödeyemeyen öğrencileri,umut yolculuğuna çıkan göçmen kadınları ağlarına düşüren bu sektör, kadın bedenini “bacasız bir fab-rika” olarak değerlendirmektedir.

Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı kaçırılan, açlığa terk edilen,pasaportlarına el konulan kadınların pazarlandığı marketlere çevrilmiştir.

Sonuç olarak;Kriz dönemlerinde emekçi kadın, yalnızca üretimin dı-

şına itilmekle veya köleliği perçinlenmekle kalmıyor. Eko-nomik olarak yaşadığı yıkıma aynı zamanda sosyal,siyasal, kültürel yıkım eşlik ediyor. Dini gericiliğin her türlüetkisine daha açık hale geliyor. Kısacası kapitalizm köle-likten başka bir şey vermiyor.

Biz işçi ve emekçi kadınlar, zor ve çetin bir süreçtengeçiyoruz. Ya, kapitalizmin vahşi karanlığına, köleliğineboyun eğecek ya da kapitalizmi tarihin çöplüğüne ataca-ğız. Bu nedenle, insanlığın ve biz kadınların gerçek kur-tuluş yolunun sosyalizmle açılacağı gerçeği ile; işsizliğeve yoksulluğa, esnek ve güvencesiz çalışmaya, çalışmasaatlerinin arttırılmasına, emeklilik yaşının yükseltilme-sine, kreş haklarımızın ellerimizden alınmasına, erkekayrıcalıklarını koruyan iş ve ücret politikalarına, ücretsizev işçiliğine, kadına yönelik şiddete, ırkçılık ve ayrımcı-lığa, ırkçı-faşist baskı yasalarına ve örgütlenmelerine,emperyalist savaşa ve işgallere karşı sesimizi ve gücü-müzü birleştirmeli, ÖRGÜTLENMELİYİZ!

1

3

Page 6: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Londra SKB tarafından Kriz ve Kadın konulu panele konuşmacı olarak katılan Demiryolu İşçileri Sendikası(RMT) sözcüsü Janine Booth’un verdiği bilgiler, Dosya’mızda ifade ettiğimiz görüşler bakımından önemli verilertaşımaktaydı.

Her ne kadar İngiltere’deki kriz ve kesintileri konu edinen bilgiler olsa da, kapitalizmin benzerlikler taşıyanpolitikaları nedeniyle her okuyucumuzun bir parça kendi yaşadıkları topraklardaki sermayenin saldırı politika-larını bulabileceği bilgileri, sizlerle paylaşmayı önemsedik.

Booth’un konuşmasında yer verdiği ve RMT tarafından çıkarılan “Kadınlar ve Kesintiler” başlıklı bilgilendirmeCD’sinden bazı kesitleri bilgilerinize sunuyoruz.

Kadınlar ve Kesintiler “Britanya’nın yıllık bütçe açığı 70 milyar. Zenginlerin ödemesi gereken vergi miktarı ise 120 milyar Sterlin.

Ancak bu vergi miktarı ya zenginlerden alınmıyor ya da zenginler bu miktarı kaçırıyor.Yalnız anneler ve yalnız emekliler başta olmak üzere 2010 yılında yapılan 8,5 milyar Sterlin'lik bütçe ke-

sintilerinin üçte ikisi kadınlardan yapıldı. Kadınlar ve çocuklar ciddi oranda yerel hizmetlere dayanmaktadırlar. Çocuk parası, ev kirası yardımları

ve hamilelik parası ile diğer yardımlar kadınların dayandığı yardımlardır. Genellikle part-time olmakla beraber kadınlar, kamu sektörü çalışanlarının üçte ikisini oluşturuyorlar. Hükümetin büyük toplum projesi olarak tanımladığı kesintilerin esasını kamusal alan oluşturuyor. Yapılan

ve yapılması kararlaştırılan kesintiler, daha fazla ücretsiz çalışma anlamına geliyor. Bu konuda en fazlaücretsiz çalıştırmayı düşündükleri kesim ise kadınlar. Kesintiler nedeniyle ortaya çıkacak açığı ücretsiz kadınemeği ile kapatacaklar.

İşimizi Kesiyorlar Kadınlar, kamu sektöründe çalışanların yüzde 65’ini oluşturuyor. Yerel belediye çalışanlarının ise yüzde

68’ini oluşturuyorlar. Kadınların yüzde 40’ı kamu sektöründe çalışırken, erkeklerin ise sadece yüzde 15’i çalışıyor. Yine kadınların

yüzde 50’si ya ulusal sağlık hizmetlerinde ya da bakıcılık hizmetlerinde çalışıyor. 2016 yılına kadar 500,000 kamu işçisi işten çıkarılacak ve bunların esasını kadınlar oluşturacak. En çok iş

kesintilerini ise belediyeler yapacak. Bu kadınlar için büyük bir işsizlik ordusu oluşacağı anlamına geliyor.

Krize Karşı Birlikte Mücadele

4

Dosya

Page 7: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Ücretlerimizi Kesiyorlar Kadınlar, işyerlerinde genellikle erkeklere oranla daha az saat çalıştırılıyorlar ve erkeklerden daha düşük

ücret alıyorlar. 2009 yılında 1 milyon kamu işçisi kadın, saati 7 Sterlin'den daha az çalıştırılıyordu. Bugün, aynı iş kolunda

çalışan kadın ve erkek işçiler arasındaki ücret farkı %18. Özel sektör alanında kadınların maaşlarında ciddi düşüşler yaşanıyor. Kamu sektöründe çalışanların

maaşları donduruluyor. Bu durumdan etkilenen kadın oranı %58. Yardımlarımızı Kesiyorlar Devlet yardımlarında yapılacak olan 16 milyar Sterlin'lik kesintilerin 11 milyar Sterlin'i kadınların yarar-

landıkları hizmet alanından yapılıyor.Kesintinin en fazla etkilendiği alanların başında kira yardımları geliyor. Ev kirası yardımlarının yüzde

53’ünden yalnız kadınlar, yüzde 25’inden yalnız erkekler ve yüzde 20’sinden çiftler faydalanmaktadır. Do-layısıyla bu kesintilerden en çok etkilenenler kadınlar. Yani, bu kesintilerden 2,9 milyon kadın ve 1,9 milyonerkek etkilenmiş olacak.

Kadınlar arasında işsizlik parası başvurusu yapanların sayısı,1999 Ağustos’undan bu yana yaşanmakta olanen yüksek seviyeye ulaştı. İşsizlik parası başvurusu yapanlar, başkaca yardımlarının kesilmesi tehlikesi ilede karşı karşıyalar.

Ebeveyn Desteğimizi KesiyorlarKesintilerden en çok etkilenenler, yalnız ebeveynler olacak. Yalnız ebeveynlerin yüzde 97’si kadın. Yüzde 94’ü kadınlara ödenen çocuk yardımları, 3 yıl boyunca yükseltilmeyecek. Hamilelikte sağlık fonu olarak hibe edilen yardımlar ortadan kaldırıldı. 262,000 düşük gelirli annenin kul-

landığı bu yardımlar kesildi. Hizmetlerimizi Kesiyorlar Yerel belediyelerin fonları 2014-15 yılına kadar yüzde 27 oranında kesilecek. Sure Start adı altında verilen fon 4 yıl içerisinde yüzde 9 oranında kesintiye uğrayacak. 5 yaş üzeri çocuklara sahip annelerden iş bulması istenecek. Fakat çocuk bakım merkezleri artık tüm gün-

hizmet vermeyecek. Bu nedenle, yalnız yaşayan ebeveynler için iş bulmak hayli zorlaşacak. Yalnız anneler, hizmetlerin yüzde 18,5’ini yitirecekler. Kürtaj klinikleri ya kapatılma tehlikesi ya da saat-

lerinin düşürülmesi tehlikesi ile karşı karşıya. Hasta ve yaşlılara ayrılan bütçe sınırlandırıldı. Çocuk bakım merkezleri kapatılıyor veya saatleri sınırlan-

dırılıyor. Bu nedenle giderek daha fazla kadın eve hapsolacak ve kadın emeği ücretsiz hale getirilmiş olacak. Kadınlar Şiddet Karşısında Korunmasız Kaldı Her 4 kadından birisi aile içi şiddete maruz kalıyor. Ancak buna rağmen kesintilerden önce sadece her 4

belediyeden 1’i bu konuda spesifik hizmet sunuyordu. Kesintilerle sınırlı yapılabilen bu yardımlar da tehli-keyle karşı karşıya.

Aile içi şiddet vakıfları yaklaşık 2,5 milyon Sterlin fon kaybettiler. 8 bölgede ise projeler fonlarını yüzdeyüz oranında kaybetti.

Sığınma evlerinin yüzde 60’ı ve dışarıya sunulan hizmetlerin yüzde 72’si Nisan 2011’den itibaren hiç fonalamadılar.

Kadın yardım kuruluşu Women’s Aid’in hizmetlerinde yapılan kesintilerden dolayı 70.000 kadının yaşamıtehlike altında.”

Yukarıda olabildiğince değiştirmeden vermeye çalıştığımız bilgiler, gerek kamu harcamalarında yapılan ge-rekse de işsizleştirme saldırıları ve kültürel erozyonun kadın yaşamını nasıl etkilediğini sanırız her okuyucu ra-hatlıkla görmüştür.

Bu nedenle, RMT sözcüsü Janine Booth şu sözlerle yap-tığı çağrı, bizim de çağrımız ve tek kurtuluş yolumuzdur:“Con-Dem hükümeti, sadece vergi borçları olan büyük şir-ketlerden borçlarını alsa, kriz diye bir şey olmayacak.Fakat hükümet, bu vergileri tahsil etmek yerine batmaklakarşı karşıya kalan zenginleri kurtarmak için bizden top-ladığı vergileri onların kasalarına akıtıyor. Tüm bunlarıdüşündüğümüzde; bütün kurum, kuruluş ve bireyler ola-rak birleşmekten, omuz omuza birlikte karşı koymak-tan başka şansımız yok!”

Janine Booth’un çağrısına yanıt olmak temennisiyle…

1

5

Page 8: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Dünya ölçeğinde gelişen ekonomik kriz, tüm işçilerin, gençlerin ve en çok da kadınların yaşamlarını et-kilemeyi sürdürüyor. Kadınlar cephesinde önemli bir reddiyeyle tepki veren, ‘Krizin bedelini ödemeyeceğiz’diyen kadınlar, işin muhatapları kadın örgütlerince uzun zamandır bu duruşlarını dillendiriyorlar. Kadınlarınsokağa çıktığı her eylemde ya da bu içerikteki her söylemde bu gerçek ifade buluyor. Eksik olan işin pra-tiğe dökülmesidir.

Kapitalist krizin sonuçları, önümüzdeki sürecin mücadele gündemlerini daha fazla meşgul edeceğiaçıktır. Krizin sonuçlarını iki kat fazla yaşayan emekçi kadınlar da, bu mücadelenin bir parçası olacaklardır.Fakat bu yetmez. Emekçi kadınlar, mücadelenin sürüklenen tarafı olmaktan çıkarak kendi lehinesürükleyen tarafı olmak zorundadırlar.

Sosyalist Kadınlar Birliği olarak, 25 Kasım 2011’de başlattığımız ve 8 Mart 2012’de sona erdirdiğimiz“Ses Ver! Sermayenin, Ailenin ve Erkeğin Şiddeti Dursun!” başlıklı kampanyamız bu bakımdan önemliydi.Sözü, eylemle buluşturmayı hedefleyen kampanyamız, Avrupa’da yaşayan göçmen emekçi kadınlardanAvrupalı kadınlara güçleri birleştirme çağrısı ile yüklüydü. Kampanyanın yürütüldüğü ülkelerdeki kadınörgütleri ile enternasyonal bağlar kurmak hedeflendi. Bu eksenli çaba Paris ve Belçika’da belli ölçülerdekarşılık buldu. Fakat Almanya, İngiltere ve Hollanda’da zayıf kaldı.

Neden şiddet başlıklı bir kampanya?Kapitalist krizin saldırılarına karşı enternasyonal bir kadın hareketi yaratmak ve bu kapsamda etki ala-

nımızı güçlendirmek için çalışma planımızın önemli ana başlıklarından birinin bu alan olacağı açıktır.Çünkü kriz; aynı zamanda ekonomik, politik, cinsel ve ulusal ayrımların kuvvetlendiği, gücü elinde tutankapitalist blokların dünya halkları ve kadına yönelik şiddeti azgınlaştırdığı dönemlerden biridir. Daha daönemlisi, kadınlar bakımından en fazla görünür hale gelen şiddet olgusu ile yola çıkmak, ezilen-sömürülentüm kadınları bir araya getirmede önemli bir role sahiptir.

Kendilerini değişik kulvarlarda gören devrimci, demokrat, sosyalist, feminist, anarşist, komünist vbkurum, kişi, sendika, parti, dernek ve platformlar ile kapitalist krizin kadınlar cephesinde yarattığı yıkımlariçerisinde şiddet olgusuna karşı pek çok kadın örgütlenmelerini ve bireyleri bir araya getirme olanağı engüçlü mücadele talebinin bu olduğu gerçeği kimse için sır olmasa gerek.

Bu gerçeklikten hareketle yola çıkan SKB’miz, emekçi kadının şiddete karşı tutum alması ve özgüvenkazanması, toplumsal bilinç edindirme mücadelesi ile iç içe geçiren bir yöntemle kampanyasını örgütle-meye girişti.

Şiddeti Örgütlenerek Bertaraf Edeceğiz

6

Analiz

Page 9: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Çalışma nasıl örgütlendi?Kampanya çalışmamızın ana halkasını emekçi kadın kitleleri ile buluşmak oluşturdu. Bu amaçla çeşitli

yazılı materyalleri kullanırken, kadın kitlelerine ulaşmanın araçlarını da devreye soktuk. Broşürlerimiz,bildirilerimiz ve afişlerimizle kadın kitlelerine seslenirken, yerel taleplerle çıkardığımız imza föyleri ile dekadınların kimi sorun ve taleplerini geniş yığınlarca tartıştırmaya ve kadınların yanında saf tutmalarınısağlamaya çalıştık. Bu, aynı zamanda yerelleşmemizin ve kadın politikalarımızı sokağın diliyle konuştur-mamızın, etki gücümüzü hissetmemizin de bir aracı oldu.

Ülkelerin özgün sorunları etrafında formüle ettiğimiz kampanya talepleri, Belçika’da zorla evlendirmelerekarşı öne çıkarken, Fransa’da kriz bahanesiyle kadın doğum hastanelerinin kapatılmasına karşı ve KadınBakanlığı'nın oluşturulması gibi talepleri öne çıkıyordu. İngiltere’de eşit işe eşit ücret, kadın dayanışmaevlerinin arttırılması ve iyileştirilmesi, Almanya’da ise kriz nedeniyle kadınların ilk olarak işten çıkartılma-sının engellenmesi, kadın danışma büroları ve dayanışma evlerine ayrılan bütçede kesintiye gidilmemesigibi talepler öne sürüldü.

Önemli merkezlerde açılan imza stantları, ev gezileri ve toplantıları, kahvaltılar, film gösterimleri, panelve şenlikler, kapı kapı dolaşma gibi değişik araçlar, sokak ayağı sıklıkla kullanılan kampanyanın öneçıkan çalışma biçimleriydi.

Önemli bir kadın kitlesi ile bir araya geldiğimiz kampanya, kadınların değişim ve dönüşüme yatkın olandüşün dünyası ile de bizleri buluşturdu. Yaptığımız tüm sohbetlerde kadınların kendi yaşamlarına sahipçıkma çabalarının verilerini gördük. Kadınlar lehine ifade bulan hemen her söylem, müthiş bir kabullenişve sahiplenmeyi beraberinde getiriyordu.

Çalışmaların geniş yığınlarla buluşturulması bakımından basın-yayın araçlarının değerlendirilmesi ol-dukça önemsenecek planlamalardan biridir. Fakat bu konuda İsviçre, İngiltere ve Almanya’da yapılanradyo programları dışta tutulursa etkili bir çalışma yürütülemedi. Dil sorunu bir yana, misafir politika yapmaalgısının hala bizleri etkilediği ise bir başka gerçeğimizdi.

Kampanyamızın bir başka hedefi ise ilerici, devrimci erkeklerdeki inceltilmiş erkekliğe karşı mücadeleidi. Dünyayı değiştirme iddiasına sahip erkeklerin şiddete karşı aktif bir tutum içerisinde olmaları, bir daya-nışma olmaktan öte bir görevdi. Fakat bu sınavda erkeklerin sınıfta kaldıklarını söylemek abartı olmaya-caktır. ‘Kadına Yönelik Şiddet Erkeklikse Biz Erkek Değiliz’ eylemlerinin yapılmış olması, bu konudakieleştirileri bertaraf edemez. Bunların, Konfederasyonumuzun özel çabası ile gerçekleştirildiği ve arkasınıngelmediği bir sır olmasa gerek. Kuşkusuz bir dolu ‘erkeklik halleri’ ile karşılaştığımız bir dönemde buadımı atmak önemlidir, küçümsenemez. Fakat asla yeterli değildir!

YS’li (Young Struggle) genç kadınların Almanya, İsviçre ve Paris’de 8 Mart etkinlikleri kapsamında ça-lışmalara son anda müdahil olmaları ise gecikmiş bir buluşma olsa da sevindiricidir. Önümüzdeki sürecinsiyasal görevlerini ortaklaştırabileceğimiz, birlikte yürüme zeminini yakaladığımız bu temas, önemli ka-zanımlarımızdan biridir.

Sonuç olarak; kampanyamızın içeriği, hedefi ve biçimine ilişkin sunduğumuz bu veriler bir analizdenöte anlamlar taşıyor. Birincisi; kadın çalışması, yoğunlaşıldığında ve kadınlarla birlikte politika yapma sü-rekliliği sağlandığında hızla güce dönüşme potansiyeline sahip önemli bir çalışmadır.

İkincisi; kampanya, bugüne yeni görevler yüklemiştir. Şimdi tez elden bir örgütsel planlama ile gö-rüştüğümüz her bir kadını çalışma şemamız içine yerleştirmek görevi ile yükümlüyüz. Gönüllü olan, bi-zimle çalışmak isteyen her bir kadının örgütlenebileceği gerçeğini unutmadan uygun görevlerleyükümleme, örgütleme ve kadın politikalarını sahipleri ile buluşturmak gerekir.

Üçüncüsü; kadınların yaşamını yoksunluk veyoksullukla çevreleyen şiddet soslu ekonomikkriz, kesintiler ve sosyal hak gaspları ile en fazlakadınların yaşamlarını vurmaya devam ediyor.Bu duruma son vermek güçlü bir kadın kalkışma-sını gerektiriyor. Bu gücü ve inancı her bir kadınataşımanın tek yolu, esnek örgütler aracılığı ile ko-lektif akıl yolunu işleterek kadınlarla birlikte poli-tika yapma sürekliliğinin sağlanmasıdır.

SKB’li kadınlar olarak, kampanyavari çalışmayırutine dönüştürme görevi ile yüz yüzeyiz.

Başarı yol arkadaşımız olsun!..

7

Page 10: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

İnsan, kavramlarla düşünür ve kavramlar düşüncenin aynasıdır. “Kadın” kimliğinin ifade edilmesindekullanılan sözcükler de öyle. Söz konusu olan “cinsiyet” değil de “toplumsal cinsiyet” olunca, kadınkimliğini ifade etmek için kullanılan kelimeler de sadece kelimelerden ibaret olmayıp, kadına bakış açı-sını yansıtan kavramlar oluyor. Hayvanlar alemi için “dişi” ve “erkek” kelimeleri, sadece biyolojik cin-siyeti ifade ediyor. Ancak, insan söz konusu olunca, sözcükler sadece biyolojik cinsiyetin değil, kadınıntoplumla ve erkekle arasındaki toplumsal ilişki sisteminin ve anlayışının ifadesi oluyor. Sosyalistlerinde “kadın” kimliğini ifade etmek için kullandıkları kelimeler, cinsel, ulusal ve sınıfsal sömürünün ortadankalktığı sınıfsız ve sınırsız toplum anlayışına uygun bir yaklaşımla ilişkilenmelidir kadın kimliğiyle.

“Kadın”… Gerçekten de ne kadar çok sözcük var toplumda kadını tanımlamak için: karı, kız, avrat,hanım, bayan, bacı… Dolaysız hakaret ve argo literatürünü saymıyoruz bile. Bunlara İnglizce’de evliolan/olmayan ayrımını özellikle vurgulayan “Miss” ve “Mistress”, Almanca’da “Fraulain” ve “Frau”, Fran-sızca’da “Mademoiselle” ve “Madam” hitaplarını da eklemeliyiz…

Bu kavramların her biri, kadına yaklaşımda belli anlayışların ifadesi oluyor. Örneğin “karı” ve “avrat”feodal yaklaşımın, feodal ilişkilerin çözülmesini geriden de olsa takip ederek, artık toplumun birçok ke-simi bakımından da tedavülden kaldırılmış ifadeleri. “Bayan” ise, kentli modern burjuvanınbiçimsel/kağıt üstünde kadın-erkek eşitliği anlayışını temsil eden, kadının toplumdaki ikinci cins konu-munu görmezden gelen; kadın sorununun kapitalist düzende çözüldüğü yolundaki burjuva liberal id-dianın dilsel ifadesinden başka bir şey değildir. Özellikle İslamcı güçler ise “hanım”da ısrarcı görünüyor.İslamın kadına biçtiği rolle, siyasal islamın temsil ettiği günümüz burjuva düzeninin bir kırması olan bukavram, AKP’nin gelişimiyle daha da yaygınlık kazanıyor. Kadının bir toplumsal güç olarak potansiye-linin farkında olan ve bu alanda yoğun bir örgütsel ve politik çalışma yürüten siyasal İslamcılar,“hanım”da ne kadar ısrarlı, ne kadar kararlı, kendi içlerinde ne kadar tutarlılar! Konuyu tam da ideolojikduruşlarının bir gereği ve devamı olarak görüyor ve öyle yaklaşıyorlar.

Devrimci ve sosyalist güçler bakımından da “kadın” kimliğinin ifadelendirilmesi doğal olarak her eşikteyeni tartışmaların konusu olmuştur. Kadınların devrimci mücadele içindeki yeri ve önemi henüz bilinçaçıklığına kavuşmadığından, toplumun geleneklerinin dolaysız yansımasıyla “bacı” kültürü doğmuştur.Bu aslında bilinçlice olmasa da kadının kendini katış düzeyi sonucu kaçınılmaz biçimde kadının mü-cadeledeki varlığının farkına varan ve yaklaşım belirleme/kavramlaştırma zorunluluğu duyan, ama

“Bacı”dan “Bayan”a “Kız”dan “Hanım”a Cinsiyetçiliğin Dili

8

Reyhan Dağlı

Eşek arısı

Page 11: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

toplumun kadına geri bakış açısını olduğu gibi devralan bir yaklaşımdır. Sonrasında kadın katılımı,kadın mücadelesi, kadınlar arasında devrimci çalışmanın özel araçlarla ve biçimlerle sürdürülmesi ih-tiyacı belirginleştikçe, “eşit bireyler” vurgusu taşıyan, ama “kadın” kimliğini özel olarak vurgulamaktankaçınan “bayan” kültürü bu tutumun eleştirisi olarak ortaya çıkmıştır.

Ancak kadın mücadelesine bakış açısında yol alındıkça, “bayan” kavramı da yerini kadın kimliği vemücadelesinin özel olarak sahiplenilip vurgulandığı “kadın” kavramına bırakmıştır.

Birinden “kadın” diye bahsetmek çoklarına garip gelir. “Kadın” kavramını dostuna, yoldaşına, arka-daşına, sevgilisine, annesine, kızına yakıştıramamak, “kadın” kimliğini küçümsemenin, daha da önem-lisi kadına namus kavramının gerici çerçevesinden bakmanın dildeki yansımasıdır. Kimileri “kadın”ifadesinin “kaba” ya da “küçümseyici” olduğunu iddia eder. Bu iddianın sahipleri en iyi ihtimalle, bununkaba ya da küçümseyici gelmesinin, kavramla değil toplumda kadının yeriyle ilgili olduğunu anlamıyorya da görmezden geliyordur. “Kız” ve “kadın” gibi doğrudan “namus” ve bekaret durumuna vurgu yapankavramlar arasında ideolojik bir tercih yapmak yerine, “bayan” gibi, kadının burjuva toplumdaki ikincicins konumunu görmezden gelen, sahte eşitlikçi bir kavram, bu durumda kaçış olur.

“Bayan” gibi bir kaçış yolunun aksine “kadın” kimliğinin doğrudan sahiplenilmesi gündeme gelince“kız” kavramı kaçınılmaz biçimde tartışma konusu oluyor. Özellikle Avrupa dillerinde belirgin olan buayrım, buralarda burjuvazi tarafından dahi, kadın mücadelesi ve kadının devrimci potansiyeli karşısındabir ödün olarak resmi kullanımdan kaldırıldı. Oysa “kız” kavramı nezdinde devrimciler içinde tartışmasıyer yer sürüyor.

Sosyalist kadınların “kız” kavramını reddedişindeki amacı, “Dokuz yaşında çocuğa da kadın denirmi?”, “Denmezse yaş sınırı kaç olacak, sekiz mi, on beş mi?” gibisinden skolastik tartışmalarla bulan-dırılamayacak kadar açıktır. Bu kavramın reddedilmesindeki amaç, gerici “namus” ve bekaret kavra-mının gölgesinden dilimizi özgürleştirmektir ve de çocuğa hitap gibi ilgisiz bir konuda “kız” ya da “kızçocuğu” kavramının kullanılması elbette ne derdimizdir, ne de reddimizdir.

Ancak burada şu vurgulanmalıdır ve önemlidir: Ergenlik yaşını geride bırakmış, çocukluk dönemindençıkmış, ama işin gerçeği, “namusu potansiyel tehlike içinde görülen” genç kadınlara bu kavramın ya-kıştırılamaması bu kadınları çocuk olarak görme ya da genç oldukları için “kız” deme iddiasıyla ge-çiştirilemez. “Kız” hitabı yaşla değil evlilik ve bekaret durumuyla ilgili bir sınıflandırmadır. Bilinçte,karşıdaki genç kadının “bakire olmadığı”, “bakire kalmayabileceği” ya da “bekaretinin önemli olmadığı”gibi çağrışımlar uyandıran “kadın” nitelemesine bu iddialarla zihinsel direnişe geçen her devrimci vesosyalist, kendisine direnişinin gerçek nedenini dürüstçe sormalıdır. Açıktır ki sorun bu genç kadınlarıçocuk olarak görmek değil, belirtilen çağrışımlardan kaçınmaktır. Mesela liseli genç kadınlar kendikimliklerini bu kavramla (Liseli Genç Kadın - LGK çalışması hatırlansın) ifade etmişlerdir ve bununönünde yaşla ilgili bir engel yoktur, siyasette sözü olan bir kitlenin kendi toplumsal cinsiyet kimliği üze-rinde pekala söz hakkı olabilmelidir. Bu nedenle, “kız” hitabı asla çocukluk/yaş durumu iddialarıyla teo-rize edilemez.

Sorunu karikatürize edilmesini engellemek bakımından, sosyalist kadınların da “kız” tartışmasınınanlamını yitireceği uçlaştırmalara sürüklememesi gerekiyor. Sonuçta kavramlar sıfırdan icat edilmiyor,toplumun bilincinden soyutlanarak, bunların toplumun gelişim düzeyinin neresinde durduğuna göre yasahipleniliyor ve geliştiriliyor/türetiliyor ya da reddediliyor. Bu anlamda, sekiz-dokuz yaşındaki bir ço-cuğun cinsiyetini de ifade etmek gereken durumda“kız”, ya da insanın kendi çocuğu için kullandığı“kızım” ifadesinde bir sorun yok, ancak bekaretçağrışımlı “kız” kavramını ayrı algılamak gerekiyor.Bizim derdimiz ne kendi kendimize toplumdan kopukicatlarda bulunmak, ne de toplumdan kopmamakadına onun gerilikleriyle uzlaşmaktır.

Sosyalist kadınlar ve genel olarak sosyalistler,düşünüşlerinin yansıması olan dillerini erkek egemengericiliğin her türlü gölgesinden özgürleştirmek içinısrarlı bir mücadele vermelidir.

bayandegilkadin.com internet sitesini gezmenizi tavsiye ederiz

9

Page 12: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Bültenimizin bu sayısından itibaren kadınlık ve erkeklik hallerini tartışacağımız bir köşe açtık. Bu köşe ileamacımız sosyalist kadınların geleneksel kadınlıkları, sosyalist erkeklerin ise erkek egemenlikleri/inceltilmişerkeklikleri ile yüzleşmek. Sosyalist kadın ve erkeklerin saflarında sıkça ifasdesini bulan inceltilmiş erkeklikve özgürleşmiş kadınlık algısındaki yanılsamayı ortaya koymak. Biz kadınlar ne kadar özgürüz ya da ya-nıbaşımızdaki erkeklerin erkekliği ne kadar inceltilmiş? Bu konuda hem kendimize hem de erkek arka-daşlarımıza daha net sorular sormak ve genel geçer soyut tartışmalardan, özel ve somuta inmeye çalışmakamacımız. Bu köşelerin gerek kadın gerekse erkek arkadaşlarımız tarafından ilgi görmesi umuduyla...

Devrimci, sosyalist kadınların geleneksel kadınlıklarına ilişkin ilk yapılan tartışmaların konusu kadınlarınzayıflıkları, eksikleri oluyor. Geleneksel kadınlığa ilişkin yapılacak olan tartışmalarda önsel olarak kadınlarınzayıflıklarının tartışılması yapılan ilk hata. Zaten ezilmiş, sindilmiş, özgüvensizleştirilmiş bir cins olarak ka-dınların zayıflıkları ile işe başlamak, kadını daha da özgüvensizleştirme anlamına gelmektedir. Oysa ka-dınların gelişmesi gereken yanları; cins bilinci, özgüveni, kadın dayanışması vb. tutulması gereken ilkhalka olduğu çok açık. Kadın özgürlük mücadelesinin en önemli ögesi, kadın dayanışmasıdır. Kadın daya-nımasının güç kaynağı ise kadınların birbirini sevmesi.

Kuşkusuz bireyler arasındaki sevginin gücünü belirleyen şey paylaşım ve uyumdur. Bunların olmadığıyerde sevgi de olmaz. Kadınları sevmekten bahsederken, bir kişiyi sadece kadın olduğu için sevmektenbahsetmiyoruz. Ama kadın olduğu için sevmemek duygusundan bahsediyoruz. Yani bir kişinin kadınlık hal-lerinden ya da bizim kadınlık hallerimizden mi kaynaklanıyor sevgisizlik hali? Bunu sorgulamaya çalışıyo-ruz.

Kadınları ne kadar seviyorum? Bu soru benim için geleneksel kadınlığı red edişte en önemli kıstaslardanbir tanesi. Kadınları sevmeyen, kızkardeşleşme duygusu yaşayamayan kadınların ise geleneksel kadın-lıktan sıyrılma ve özgürleşme süreci yaşamayacağı gibi, egemen erkek efendinin kölesi olmaktan kurtula-mayacağı da çok açıktır.

Kadınların birbirini kadın olduğu için sevmemesinin en önemli nedeninin ise yine erkek egemen ideolojitarafından üretilen ve kadınlara da önsel olarak kabul ettirilen rekabet ve kıskançlık duygusudur. Bu duy-guların ana nedeni, özellikle tek eşli dönemden itibaren kadın erkek ilişkilerinde kadının “seçilen” erkeğinise “seçen” olmasıdır. Seçilecek olan kadının, kendisi gibi başkaca seçilecekler arasından seçilmesi içinhemcinsleri arasında örgütlenen bir duygudur kıskançlık ve rekabet. İkisi de biribirine göbekten bağlı duy-gulardır. Kadınlar arasındaki bu güçlü duvar yıkılmadan kadınların birbirini sevmesi de mümkün değildir.

Kadınlara sevgimizi ölçecek bir kaç soru ile devam edelim. Bir ortamda, durumda ilk yaptığımız şey kadınların eksiğini aramak mıdır? Giyiminden kuşamına, ko-

nuşmasından, oturuşuna kalkışına kadar eleştiri oklarımızın hedefinde kadınlar mı var? Kadınlara güveniyormuyuz? Kadınların sözlerine, fikirlerine itimat ediyor muyuz ya da bir erkek tarafından teyidine ihtiyaçduyuyor muyuz? Kadın adaletine güveniyor muyuz? En yakınımizdaki kadın özgürleşmeden kendimizinde özgürleşemeyeceğinin farkındamıyız? Geleneksel kadınlığın en belirgin hallerini taşıyan kadın arka-daşlarımıza öfke mi duyuyoruz, yoksa özgürleşme mücadelesinde adım atamamasının sorumlularındanbir tanesinin de biz olduğumuzun farkında mıyız?

Kadın özgürlüğü için kadın dayanışması, kadın dayanışması için kadınları sevmek, kadınları sevmek içinde birbirimize karşı pozitif ayrımcı davranmak zorundayız.

Örneğin bireysel olarak herhangi birine duyacağım tepki ve öfke durumunda eğer karşımdaki kadın iseöfkemi bir kat daha fazla kontrol etmeye ve örgütlemeye çalışıyorum. Kadının her hatasında ve eksiğindeonu yargılamadan önce kendi sorumluluğumu sorguluyorum. Çünkü kadının daha fazla hata yapma hakkıolması ve hataları karşısında daha az cezalandırıması ya da yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Ha-talarımızı ve eksiklerimizi birbirimizden aldığımız güçle değiştirebiliriz. İşte bu nedenle devamında, ben kız-kardeşime ne kadar güç oldum sorusunu soruyorum. Unutmayalım cins mücadelesinde her erkekkarşıtımız, her kadın ise dostumuz, yoldaşımızdır.

Kızkardeşim Özgürleşmeden...Eda Aslan

10

Kadınlıkhalleri

Page 13: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Bültenimizin bu sayfasını erkek arkadaşlarımıza ayırmıştık. Birden fazla erkek arkadaşımızdan, ye-terince zaman vererek kendi erk'ekliklerini tartışmalarını, sorgulamalarını istemiştik. Biliyoruz ki cins-lerin eşitliği mücadelesi öncelikle kadınların fakat bir o kadar da sosyalist erkeklerin mücadele konusu.Bizim geleneksel kadınlık hallerimizi tartışmamız kadar, sosyalist erkeklerin de erk'ekliklerini tartışmasıönemli. Gelinen noktada, yazı istediğimiz erkekler ya yazıları yazmaktan kaçındılar ya da aslındaköşenin konseptine uygun olmayan, kendilerini ve erk’ekliklerini tartışmaktan uzak, genel geçer yazılaryazmayı tercih ettiler. Biz de onlardan gelen yazıları yayınlamak yerine ve bu sayıda erkekleri, ka-dınların gözünden tartışmayı tercih ettik.

Mücadele tarihimiz boyunca yaşam alanlarımızın ortaklaştığı iki erk’ek tipi oldu. Biri açıktan kendi-lerine verilmiş ayrıcalıkları hak sayan erkekler (baba, abi, eş), diğeri açıktan erkek egemen zihniyetikabul etmeyen, reddettiğini söyleyen, toplumsal cinsiyet rollerinin kabul edilemeyeceğini belirten vefakat erkeklik rolüne uygun davranan (eş, arkadaş, yoldaş) erkekler. Yeni adıyla “inceltilmiş erkek-ler”.

Kaba erkekliğe karşı mücadele, kadın mücadelesinde hep var oldu. Fakat erk’ekliğin inceltilmiş ha-line karşı mücadele uzak geleceğe ertelenen bir mücadele olduğu için yenidir. Ve bu mücadeleninbaşlatıldığı her alanda “feminizm” hortlatılır. Çünkü her daim “bilge” olan erkeğin icazeti alınmadanbelirlenmiş bir politika vardır ve tehlike potansiyeli taşımaktadır. Kontrol altında tutulması, ‘sapma’olasılığına karşı tetikte olunması gereken bir çalışmadır. Tüm eylemleri, politikaları, yazıları, söylem-leri, örgütlenmeleri titizlikle incelenmeli, tartışılmalı, olası feminist ideolojinin etkilerinden korunmalı,‘aydınlatılmalı’dırlar. Sosyalist kadınlar, erk'eklerin bu yaklaşımını tartışmaya başladığında ise “Amabiz yoldaşız birbirimizin hatalarını göstermek ve birbirimizden öğrenmek zorundayız, yoldaş olarakuyarmak görevimiz...” diyerek yine kendi yaklaşımlarını tartışmaktan kaçınırlar ve kadınları tepkisel-likle suçlamaya başlarlar. Bir kez de yanlış yapanın kendileri olabileceğini düşünmekten o kadar uzak-tır ki erk'ekler.

Kadın iradesine, bilgisine ve deneyimlerine olan güvensizlik öylesine derinlerdedir ki, kadının tari-hine, politikalarına dair tek kitap okumayan, araştırmayan, basmakalıp cümlelerle sınırlı bilgiye sahiperk’ekler bile kadınlara ideolojik cetvellik yapmaya çalışırlar. Onları ‘yüksek’ bilgilerinin süzgecindengeçirir, ‘denetler’, ‘sapma’ları tespit ederler. Çünkü kadınlar bilir ama erkekler onlardan daha iyi bilir.

Tartışmalarda “ben bilirim” erkek egemen tarzı hep önde ve belirgindir. İkna olmak değil, mutlakaikna etmek öngörüsüyle hareket ederler. Kadın politikaları söz konusu olduğunda belirgin bir güven-sizlik, şüphecilik vardır. Aynı politikalar erkekler tarafından ifade edildiğinde en fazlası ile “acaba?”sorusu soranlar, kadınlar tarafından ifade edildiğinde kalkanları kuşanırlar.

Keza, oluşturulacak güncel politikalarda kadın aklına başvurma ya da alınan fikirleri önemseme,dikkate alma erkeğe kıyasla zayıftır. Fikir alışverişi yapmak gerektiğinde fikrine danışılan, ya da da-nışılması gereken kadın değildir. Erkeğin fikrine olan güven baskındır. Kadınlarla ilişkilerinde kendi-lerine öğretmen rolü verirler, kadından öğrenmeyi seçmezler.

Bir deneyimle pekiştirelim;Örgütlenme politikalarının tartışıldığı bir kadın toplantısında dinleyici olarak bulunan erkekler, özerk

örgütlenme modeli üzerine yapılan bir konuşma ardından, kadınları beklemeksizin söz alır ve “femi-nizm”, “sapma” tespitleri yaparak müdahale ederler. Kadın iradesine yapılan bu müdahale, aynı politikeksenli kadın ve erkekler arasında yaşanır. Oysa kadınların ifade ettikleri görüşler, ait oldukları politikeksenin daha kendisini ilk deklare eden yayınında bulunmaktadır.

Erkekler, kadınların köleliklerini kutsadıkları oranda kendi köleliklerinin de sorumlusu olacaklardır.

Kadınların İdeolojik CetvelleriFigen Kaya

11

Erkeklikhalleri

Page 14: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Belçika'da ilk kadın grevi öncesi durumBurjuvazi, Belçika’da kapitalizmin gelişiminin hız

kazandığı 1800-1870 dönemlerinde, kadınları veçocukları 7 gün ve günde 18 saat çalıştırıyordu.Kadınlar hem erkeklerle ayn” işi yapıyor, hem dedaha az ücret alıyorlardı. Bu dönemde kadının al-dığı ücret, erkek işçinin yarı maaşından dahadüşüktü. 1860 ve sonrasında Belçika’da elde edi-len kapitalist karın % 35’i kadın emeğine aitti.

Birinci emperyalist paylaşım savaşı sonrasında,özellikle Liege ve Harstel’deki fabrikalarda kadınçalışanların sayısı hızla artmış, kadın işçiler grevve eylemlere kalabalık bir şekilde katılmaya başla-

mıştı. Bu dönemde işçi sınıfı 8 saatlik çalışma hakkını elde etmiş, sendikal hareket ve Belçika İşçiPartisi her ne kadar ‘Eşit işe eşit ücret’ sloganını dillendirseler de bu talep çok cılız kalmıştı. Bu talebincılız kalmasının bir nedeni, sendikal hareketi yönetenlerin ve anlayışlarının erkek egemen olmasıiken, diğer nedeni ise kadın örgütlenmelerinin zayıf olmasıydı.

Belçika Ulusal Silah Fabrikası’nda kadın işçiler Belçika Ulusal Silah Fabrikası, 1886’da kurulmuş olup adeta Belçika devletinin gözbebeği konu-

mundaydı. Silahla birlikte otomobil üretimi de yapan fabrikada, toplam 13 bin işçi çalışmaktaydı. Bun-ların 3.900'ü kadınlardan oluşuyordu. Fabrikada kadınlar daha çok erkek işçilere çıraklık yapıyor,meslek eğitimi verilmeden fabrikaya alınıyorlardı. Hepsi de çok kötü şartlarda, yağlar içinde ve hijyenikolmayan ortamlarda çalıştırılıyorlardı. Fabrikada kadınlar ‘makina kadınlar’ olarak çağrılıyorlardı.Çünkü kadınlar sadece makinanın bir uzantısıydılar. Kadın işçiler hiç bir şekilde terfi edemiyorlardı.Çünkü yükselmek için gerekli olan meslek eğitimini alma hakları yoktu. Üretimde % 30 pay sahibi ol-malarına rağmen kadınların, FGTB sendikası içindeki delege oranı sadece % 6 idi.

Bu kadar kötü koşullarda çalışan kadın işçiler, her şey bir yana erkek meslektaşları ile ücret farklı-lıkları uçurum düzeyindeydi. Bu eşitsiz durum, sendikal hareket ve sosyalist örgütlenmelerin günde-mine girmeye başlamıştı. Defalarca işverenlerle görüşen sendikalar, hiç bir sonuç alamadığı gibigörüşmeler de tıkanmıştı. İşverenin bu tutumu kadın işçileri çileden çıkartmış ve adım adım direnişhazırlıklarını örmeye başlamışlardı.

Ve Avrupa’da ilk kadın greviTakvim sayfaları, 16 Şubat 1966’yı gösterirken, Belçika’nın Harstel kentinde, tarihe not düşecek

önemli bir gelişme yaşanır. Harstel’de bulunan Belçika Ulusal Silah Fabrikası'nda çalışan 3.000 kadınişçi iş durdurma kararı alırlar. Kadınların en temel talepleri; maaşlarının 5 Frank'a yükseltilmesi veeşit işe eşit ücrettir. Sendikalar tarafından desteklenmeyen grev, kadın işçilerin kararlı tutumlarıyla,kısa sürede önemli bir kamuoyu oluşturur.

Grev, bölgede çalışan diğer işyerlerini de etkiler ve bu işyerlerinde çalışan işçi kadınlar meslektaşla-rının taleplerini destekleyerek günlerce eylemler yaparlar. Kısa süre sonra ise bu eylemler bir kam-panyaya dönüşür. Belçika'nın dört bir yanından ve Avrupa'nın değişik ülkelerinden kadın işçilerdengelen destek çığ gibi büyür. Bu aşamadan sonra, güçlü bir enternasyonal dayanışma ağı oluşmuştur.

Belçika Emek Partisi ve diğer sol güçler grevi desteklerler ve bu tutum kadın işçiler tarafından sa-

Avrupa`da İlk Kadın GreviÖzge Yılmaz

12

Cadılarınisyanı

Page 15: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

hiplenerek geliştirilir. Bu karşılıklı dayanışma, grevi daha da kitleselleştirir ve sendika bürokrasisinetakılmasını önleyerek başarıya kilitlerler.

Grevin aniden gelişmesi ilk etapta sendikal hareket tarafından emrivaki olarak kabul edilmiş ve sa-hiplenmemiştir. Fakat kadın işçilerin tek vücut ve kararlı davranışları, sendikal bürokrasiyi kısa süredebu tutumunu terk etmeye zorlamıştır.

Greve destek büyürken sendikalar işin içine girerek, işverenle görüşmelere başlarlar. Kendi arala-rında kadın işçilerin taleplerini yanıtlamayacak çeşitli anlaşmalar yaparlar. Fakat kadın işçilerin talep-leri nettir: Erkek işçilerle aynı ücreti almak. Görüşmeler, kadınların geri adım atmaması nedeniyletıkanır.

Toplam 12 hafta süren grevin ikinci haftasında, sendikaların önerisi üzerine işyeri komitesi kurulur.29 işçi kadından oluşan komite, sendika tarafından da kabul edilir. Böylelikle işyeri ve sendikalar ara-sında yapılan resmi görüşmelere grev boyunca 29 işçi kadın temsilci olarak katılır. Bu gelişme, kadınişçilerin moral ve motivasyonunu olumlu etkiler, aynı zamanda daha disiplinli ve kararlı adımlar at-malarını sağlar.

Grevin başından itibaren erkek işçiler, işten çıkartılma tehditlerine rağmen kadın işçilerin yanındayer alırlar ve grevin gelişmesinde olumlu rol oynarlar.

26 Nisan'da Belçika’nın Liege şehrinde greve destek yürüyüşü gerçekleşir. Bu eyleme Avrupa’dabulunan kadın sendika temsilcileri delege olarak, grevi desteklemek üzere katılırlar. Yaklaşık 5.000kadın Liege'de ‘Eşit işe eşit ücret’ sloganını haykırırlar. Bu yürüyüşten sonra 4 Mayıs’ta, sendikalarve işyeri temsilcileri fabrika yönetimiyle tekrar masaya otururlar. Maaşlara ilk altı ay için 2 Frank, son-raki altı ay içinse 75 Cent zam yapılır. Bu öneri kadın işçiler arasında oylanır ve 205'e karşılık 1320oyla kabul edilir. Maaşlarında talep ettikleri miktarın yarısı oranında bir artış gerçekleşir. Greve katılan3000 kadın 10 Mayıs’ta direnmenin, başarmanın gücü ve coşkusuyla, mücadele şarkılarıyla işyerlerinedönerler.

‘Eşit işe eşit ücret’ taleplerine ne mi oldu? Bu sorunu resmi bir forma kavuşturamadılar. Fakat grevinardından fabrikada ‘eşit işe eşit ücret komisyonu’ kurulur. Kurulan komisyonda 8 kadın yer alır ve ça-lışmalarına başlar. Daha sonra da hijyen, pis fabrika yağları gibi kadın sağlığı ve çalışma koşullarınıniyileştirilmesi noktasındaki sorunlar, kadınlar tarafından bu komisyonla çözülmeye çalışılır.

Grevin diğer kazanımları ve çıkarılacak derslerBu grevle kadınların gücünü görmezden gelen sendikalar, kadın işçilerin gücünün farkına vardığı

gibi dikkate de almak zorunda kalmıştır. Bu tarihten sonra sendikalı kadınların sayısı hızla arttı vesendikal hareket içinde önemli bir güç haline geldiler. Aynı zamanda kadınların işyeri temsilciliğindede artış yaşandı. Politik bilinç kazanan grev öncüsü kadın işçiler, diğer fabrikalarda bulunan kadınişçilerin gelişmesinde ve örgütlenmesinde de önemli bir rol oynadılar.

Kadın grevi Avrupa’da kadın işçiler arasında enternasyonal dayanışmanın sağlaması bakımındanda önemli bir örnek oldu. Sonrasında Avrupa'nın birçok yerinde ‘Eşit işe eşit ücret’ talepli eylem vegrevler gerçekleşti. Grev, aynı zamanda, Roma Anlaşması'nda yeralan kadın ve erkek arasında ücret farklılığının giderilmesini düzen-leyen, 119. maddenin uygulanmamasını tartışılır kıldı. Çünkü busözleşme 1957’den beri birçok Avrupa ülkesi tarafından imzalan-dığı halde uygulanmıyordu.

Görülen şudur ki; o dönemin Avrupa’sında yukarıda kısaca bah-settiğimiz sosyo-ekonomik yapı içinde kadınlar, bu küçük ülkedeyaptıkları eylemle büyük yankılar yaratarak, işçi sınıfının mücadeletarihine önemli katkıda bulunmuşlardır ve hala Belçika'da bu grevkonuşulmaya devam ediyor.

Sonuç olarak; bugün yaşanan kapitalist krizin mücadeleyle kaza-nılmış bütün kazanımlarımızı bir bir tarumar ettiği şu günlerde; 16Şubat 1966’da Belçika'da gerçekleşen kadın grevi hala bize yolgösteriyor...

1

13

Page 16: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

9 Şubat 2012’de gazetelere düşen canlı bomba haberleri ile tanıdık onu.Kısa süre sonra canlı bomba olmadığı, sırtında cephanesi düşmanla hesa-plaşmada tereddütsüz bir savaşçı olduğunu öğrendik.

Peki ama neden, 23 yaşında, şakacı, sevecen, hayat dolu genç bir kadınölümü hiçe sayarak kavgaya tutuşur?.. Kandırılmış mıdır?.. Beyni mi yıkan-mıştır?..

Neyle kandırılmıştır, hiç düşünüldü mü?.. Para, servet, koltuk vb ne ile?..Ülke topraklarında can feda kavgaya tutuşan pek çok onurlu, gözü pek, bilge

savaşçı için bunlar söylendi. Onların ölümü hiçe sayan mücadelelerikarşısında dudakları uçuklayan, uykuları kaçan sermayenin paralı uşakları,ellerindeki teknik donanımlı pek çok araca ve silaha rağmen, inancı ve di-renme gücünü silah eyleyen halkın öncüleri karşısındaki çaresizlik değilsenedir yaşadıkları?..

Bırakalım onlar, korkularının yarattığı çaresizlik içerisinde çırpına dursunlar.Eşit, özgür, adil ve onurlu bir yaşam, yaşamını geleceğimize armağan etmiş

kadınlarımızın ödediği bedeller üzerinden var edildiğine tarihimiz şahittir. Emeğimiz, özgürlüğümüz vegeleceğimiz için mücadele etmekten başka seçeneğimiz de yok. Ya kölece bir yaşam, ya da ağır bedel-lere rağmen onurlu ve özgür bir yaşam!

Yasemin’de bu seçeneklerden ikincisini tercih etmiş onurlu, mücadeleci genç bir kadın.Sömürgeci Türk devletinin, AB ve ABD’yi arkasına alarak Kürt ulusuna yönelik saldırı ve imha politi-

kalarına, kölelik ve onursuzluk dayatmalarına karşı Kürt kız kardeşlerinin militan direnişleri ile omuz-daşmak, Kürdistan’da başlayan devrimi Türkiye topraklarına taşımak için Türk asıllı genç bir kadın olarakkendisine görev çıkarmış asil bir kadındır. Kürt, Türk, Arap, Ermeni her milliyetten işçi ve emekçilerinkardeşlik köprüsünü kurmayı, mücadele ortaklığını sağlamayı görev edinen militan bir kadındır.

Yasemin Çiftçi, Adana’nın sıcak topraklarında emekçi bir ailenin çocuğu olarak doğup büyümüş, ömrübir kelebek misali kısa ve dopdolu genç bir kadındır. Daha 16 yaşlarındayken 8 Mart toplantılarına anti-faşist bir partiyi temsilen katılır. Hem eğitimine devam eden ve hem de çalışarak yoksul ailesi üzerindekiyükü hafifletmeye çalışan başarılı bir öğrencidir.

Yasemin, henüz üniversiteye hazırlanırken politik özgürlük sorunlarını önemser. Politik özgürlük so-runlarının düzen içi sınırlarda çözülme şansının olmadığını düşünmeye başlar ve içinde bulunduğu anti-faşist partiden ayrılır.

Yerinde durmak bilmeyen coşkun bir ırmak misali Sosyalist Gençlik saflarında aktif roller üstlenir. Artık,Yaseminin olmadığı bir pratik hatırlanmaz olur. O her yerdedir. Kah gençlik kamplarında, kah bir afişle-mede, kah gazete satışında, kah bir imza kampanyası, bir ev toplantısı, bir eğitim toplantısındadır...Gülen yüzü, ışık saçar bulunduğu her yere.

Yasemin, dershaneye gittiği ilk yılda SGD’nin tiyatro grubu içinde yer alır. Yılmaz Erdoğan’ın KadınlıkBizde Kalsın adlı eserinin sahnelenmesi ardından, tiyatro gösteriminden elde edilen maddi kaynak ileSGD bürosu açılır. Bulunduğu yerde tek başına var olmaya çalışan değildir o. Sosyal ilişkileri o kadarkuvvetlidir ki, gittiği yere mutlaka birilerini taşır.

İlk girdiği sınavda üniversiteyi kazanır. Ailesinin ekonomik durumundan dolayı ikinci bir şansı da yokturzaten. Üniversite yıllarında da aktif çalışmalar içerisinde yer alır. En son, Kürt ulusuna dayatılan ya kı-rıntılarla teslimiyet ya da onurlu barış için savaşım tercihi karşısında batı cephesindeki seyirciliği bozmakiçin atılan adımlara, adımlarını katar. Gittiği eylemde özgürlük kelebeği olarak konar yüreklerimize.

Yoldaşları tarafından kadın devriminin somutlaşmış ifadesi olarak kabul edilen Yasemin Çiftçi ölüm-süzdür!..

Batı'da Bir isyan ÇiçeğiAsmin Toprak

14

Bizimkadınlar

Yasemin Çi f tç i

Page 17: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Nisan kokulu bir çocuktunGülüşünün başladığı yerde biterdi söz, Yüreğinin ısısını taşıyan ellerinle,dokunurdun hayata.Bakışlarının sonsuzluğunda çırpınanBoranı bilirdi her sevi...

Kalemin mavi bir derya olup akmadığı, dilin susup gülün konuştuğu anlar vardır. O vakit derler ki suskununderinleştiği dengedeyiz a canım; biz duralım gökler ağlasın, biz susalım sonsuzluk başlasın.

Gülüşlerinizin deryasında kayboluyorum günlerdir. Ömrün ve acı sonsuzluğun benzerliği bir yana gülüşle-rinizdeki o eşsiz güzellik kuşatıyor yüreğimi ve diyorum ki; Yasemin ve Güneşçe olsun yaşama dair her sö-ylence. 3 Nisan sabahı Yasemin ve Güneşin fotoğrafına asılı kalıyor bakışlarım. Zaman nasıl da hoyratakıyor. Anne derdi ki “karlı bir Şubat günü karın üstüne doğdu, doğduğu an gibi sabırsızdı benim Şen-gül’üm.” Yasemin, güzel yoldaşım yoksa sen de karlar üstüne mi doğdun? Aynı acı aynı kahredici sonsuzlukiki kez yaşanır mı?

Acının da yaraları ondurduğunu öğreneli çok oluyor. Fakat neden bu kez şiddeti bu kadar yoğun? Sevmekdiyorum a canım sevmek, tutkuyla sarılmaktır yaşama ve yoldaşlarına. Koşulsuz kaygısız yanı başındakinebaşını yaslamaktır. Devrimciliğin özü de bir parça duygu değil mi? Yaşanmışlıklar hücuma kalkıyor ve herşeyi demincekmiş gibi anımsıyorum.

Güneş yoldaş, yaklaşık altı ay İstanbul gençlik çalışmasına katıldı. Bu süre içinde onu tanıyan her yoldaştaderin izler bıraktı. Yoldaşlarına devrimci romantizmle yoldaşlarını sevmeye dair öğrettiği, yaşattığı her şeybelleklerimizde olanca canlılığıyla korunmaktadır. Birlikte çalıştığımız yoldaşların çoğunluğu kadındı. Ka-dınların yönetme gücü ve yoldaşlığının eşsizliğini en güzel yaşadığımız süreçti desem hiç de abartmışolmam. Güneş yoldaşın da katılımıyla her şey daha da güzelleşiyor, birbirimizle her şeyi paylaşıyoruz,koşulsuz sevmenin ve paylaşmanın gücüyle kolektif çalışmamız daha da biçimleniyor, gelişiyordu. Deyimyerindeyse farklı mekanlarda olsak da aynı şeyleri düşünüp aynı anda harekete geçiyoruz.

Fakat yalnızca bir keresinde toplantı anında bir kadın yoldaşı haddimi de aşarak biraz ağır eleştirmiştim.Güneş yoldaş, hemen müdahale ediyor. Üslubuma dikkat etmemi, yoldaş yanlış da yapmış olsa eleştiriminböyle olamayacağını söylüyor. Toplantı sonrasında uzun uzun konuşuyoruz. Yoldaş tepkimin kaynağını an-lamaya çalışıyor. Ben ısrarla savunmadayım. Ama sonuçta onun sabrına teslim oluyorum; içimdeki kıs-kançlığı açık ediyorum. Yoldaşın benden birkaç yaş büyük olmasına rağmen birikiminin seviyesi beni sinirediyor. Güneş kırıp dökmeden: “Yoldaştan neden öğrenmeye çalışmıyorsun bak ben de senden birkaç yaşbüyüğüm ama beni niye kıskanmıyorsun” diyor. “Ama sen …” diyorum. Söy-lediğimin saçmalığını fark edip susuyor, utanıyorum. Sonrasında gidip yol-daştan özür diliyorum. İçimdeki kıskançlık duygusunun yenilgiye uğradığıandır. Sonrasında bu duyguyu hissettiğim her anda kendimden utanıp o anı,Güneşin söylediklerini düşünerek savaşıyorum bu küçük burjuva duyguyakarşı.

Bazen geçmişe dair yolculuğa çıktığımda ise hep şu soru takılır aklıma;Bunca genç bazen de çocuksu sevinçlerle yaşamı kuşatırken, aynı anda nasılda bu kadar bilge olabiliyor, yirmili yaşlardaki gencecik kadınlar? Yasemin’insokak ortasında karanlıklar içinde boylu boyunca uzanmış bedenine bakarken.Kahkahasını düşledim. O, da Güneş gibi ağız dolusu mu gülüyordur? O, dayağmur altında sırıl sıklam yürürken şarkılar söylüyor muydu? Acaba O, daen çok Firuze şarkısını dinleyince mi hüzünlenirdi? O, da acaba Adiloş Bebeşiirini okurken ya da dinlerken her defasında aynı yoğunlukla hüzne boğuluyormuydu? Sana, yüreğine dokunuyorum hissettikçe kanıyor, duyumsadıkça ta-nıyorum seni... Ve son olarak hep şu sözcükler onduruyor tenimi. Şiir gibi di-mağın derinliklerinden damıtılmış, şiir gibi kısa ama insana dair ne varsa anlatanömürler vardır...

Gülüşleri YakamozBerçem Sema

15

Bizimkadınlar

Şengül Boran

Page 18: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

16

Çalışmalardan

Bu sayımızda; ‘Ses Ver Sermaye-nin Ailenin ve Erkeğin Şiddeti Dur-sun!’ başlıklı kampanyaçalışmalarımızın değişik ülkelerdekikısa bilgileri ve deneyimlerini ver-eceğiz.

AlmanyaKampanya çalışmamız, Aralık ay-

ında Mannheim'da yapılan basın açı-klaması ile başladı. Kampanyakapsamında yapılan çalışmalarözetle;

Stuttgart: 2, Mannheim: 3, Köln:1toplam: 6 stant açılmış, Stuttgart,Nürnberg, Ulm ve Köln’de:1, Mann-heim’da: 3 toplam 7 kahvaltı düzen-lenmiştir. Ayrıca, Mannheim’de: 2panel, Nürberg’de:1 bir radyo pro-

gramı gerçekleşmiş, Köln ve Mannheim kentlerinde esnaf ziyaretleri, Stuttgart’ta film gösterimi yapıl-mıştır. Kampanya materyalleri, Mannheim ve Stuttgart başta olmak üzere diğer kentlerde de yoğunolarak dağıtılmış, Ulm bölgesinde fabrika önlerine taşınmıştır. Kampanyamız sırasında namus nedeniyleöldürülen Arzu Özmen'e ilişkin Stuttgart'ta yapılan basın açıklaması kadın cinayetlerine karşı hızlı refleksgöstermek bakımından önemlidir. Mannheim, Ulm ve Nürnberg’de yerli ve göçmen kadın kurumlarınakampanya tanıtımı yapılmış ve değişik düzeylerde destekleri alınmıştır. Ayrıca bir çok kentte YS’li ka-dınlar kampanyaya destek vermiştir. Kampanyanın final etkinlikleri 8 Mart kutlamaları sırasında soka-klarda yaygın bir biçimde gerçekleştirilmiştir.

Hollanda25 Kasım´da yapılan yürüyüş ve etkinlikte kampanyanın duyurusu yapıldı. Yerli ve göçmen kadın ör-

gütlerine bu kampanyayı birlikte yürütme çağrıları karşılık bulmadı. Esasen Ocak ayındandan itibarenaşağıdaki çalışmalar yapıldı. Toplamda; 4 stant açılmış, direnişte olan temizlik işçilerinin eylemlerindeve Kürt kadınlarının yaptığı “Şiddete ve Recme Son!” konferansında konuşma ve bildiri-broşür dağıtımıyapılmıştır.

Kampanya finali; 8 Mart günü Amsterdam`da yapılan enternasyonal yürüyüşün ardından yapılan salonetkinliğindeki konuşma ve 11 Mart’ta Rotterdam`da Veksav`ın düzenlediği “Alamancılar” oyununun ser-gilendiği salonda yapıldı.

BelçikaKampanya startını 25 Kasım günü yaptığımız panel etkinliği ile verdik. Kampanyayı yerli ve göçmen

kadın kurumları ile ortaklaştırmak için yaptığımız girişimler sonucu 20 kadın kurumunun yer aldığı plat-forma katıldık ve çalışmalarımızı platforma taşıdık. Kampanya çalışmalarımız; Brüksel, Liej, Antwerpenve Verviers kentlerinde sürdürüldü. Brüksel ve Anwers’te bilgilendirme stantları, çalışmalarımızın olduğutüm kentlerde ise ev ziyaretleri, bildiri, broşür dağıtımları yaygın olarak yapıldı. Brüksel ve Liej’de ilkikisi kampanya çalışmaları kapsamında biri final etkinliği olarak toplam 3 panel, Verviers'de 2 kahvaltıdüzenlendi. Brüksel, Sarlova ve Laluver Alevi Dernekleri'nde yapılan kahvaltı etkinliklerine katılarakkampanya tanıtımları yapıldı. Kampanya konumuz olan zorla evlilikler ile ilgili Yeşiller Partisi'nden Mi-letvekili Meryem Almacı ile görüşüldü.

8 Mart etkinliğimizi Brüksel’de “Kadın Platformu” tarafından organize edilen bir miting ile gerçekleştir-

Çalışmalarımızdan…

Page 19: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

dik. Final etkinliğimizi ise Brüksel Alevi Kültür Merkezi'nde (BAKM) gerçekleştirdiğimiz panel ve müzikdinletisi ile yaptık.

FransaKampanyamızı, 8 Aralık tarihinde yaptığımız basın açıklaması ile ilan ettik. Bölgelerde oluştur-

duğumuz kampanya komiteleri ile çalışmalarımızı örgütledik ve bölge toplantıları yaparak ilerledik. Esa-sen kampanya havası 2 bölgede (Melun ve Creil) hissedildi. Kampanya kapsamında yaptığımızçalışmalar;

Aralık, Ocak, Şubat aylarında 3 ayrı merkezde toplam 9 imza standı açıldı. Paris merkezde afişleme,Creil, Melunve Villier le Bel’de değişik zamanlarda birden fazla ev toplantıları ve ev ziyaretleri gerçe-kleştirildi. Bu toplantılarda film gösterimleri yapıldı. ‘Kadın ve Şiddet’ konulu 3 günlük bir resim sergisi,2 ayrı avukatın katılımı ile bir panel düzenlendi. 8 Mart yürüyüşünü bizim de bileşeni olduğumuz 40 ku-rumun yer aldığı Parisli Kadınlar Platformu ile örgütledik. Yaklaşık 60 kadını yürüyüşe kattık. Görsel-liğimiz ve canlılığımızla ilgi çektik. Melun’da bir kadın toplantısı düzenledik.

Final etkinliğimiz kapsamında; 3 Mart’ta 70 kadının katılımı ile bir kadın şenliği düzenledik. Creil’de200 kişinin katıldığı 8 Mart şenliği örgütledik. 8 Mart günü ise Meclis önünde yaptığımız basın açıklamasıve topladığımız imzaları Meclis’e teslim ederek final etkinlikleriyle kampamızı sonlandırdık.

İngiltereKampanya çalışmalarımız, SKB üyeleri ile Aralık ayında yaptığımız kahvaltı ile örgütlendi. Kampanya

komitesini de kurduğumuz kahvaltıda ayrıca bölge komitelerinin de adımları atıldı. Yerli ve Türk-Kürtkadın örgütlerine yönelik kampanyayı birlikte örgütleme çağrılarımız yanıt bulmadı. Kampanya kapsa-mında yaptığımız çalışmalar; İki ayrı bölgede toplam 4 stant açılmış, 1 panel, 3 ayrı bölgede kadınlarlabirlikte afişleme çalışması yapılmış, 2 bölgede kapı kapı dolaşılarak imza toplanmıştır. Ocak ayında ikihafta üst üste, 30 kişinin katılımı ile “İnceltilmiş Erkeklik” konulu atölye çalışması, “Medyayı ŞiddeteKarşı Taraf Olmaya Çağırıyoruz!” başlıklı bir basın toplantısı ve 2 ayrı radyoda aylık periyotlarla söy-leşiler yapıldı. Türkçe çıkarılan yerel haftalık gazetelerde, yaptığımız eylem ve etkinliklerin haberlerininyer alınması sağlandı. Bir gazetede tam sayfa röportajımız yayınlandı.

Kampanya kapsamında yerel gündemlerle 1 basın açıklaması ve 1 film gösterimi yapılmıştır. Finaletkinliğimiz kapsamında Kadın ve Eşitlik Bakanlığı'ndan almaya çalıştığımız randevu ise ret edilmiştir.İmza kampanyamız, 25 Kasım 2012’ye kadar devam ettirilerek Meclis gündemine alınabilmesi için ge-rekli olan 100.000 imza sayısına ulaşmayı amaçlıyoruz.

Kampanya finalimiz 3 Mart günü yerli kadın kurumları tarafından örgütlenen gösteride yapılmıştır.Gösteri ve yürüyüşteki katılımımız uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar yoğun ve canlı olmuştur.

Önemli bir kitle ile buluştuğumuz kampanya çalışmalarımızdan sadece birinin deneyimi ile yukarıdakisoğuk istatistiklerin sıcaklığını vermek istiyoruz.

“Yapılan işbölümü ile bir bölgede 3 kadın kapı kapı dolaşmaya çıktık. Yerel dili bilmiyorduk, sadecebir arkadaşımız -kısmen- biliyordu. Fakat “imza föylerimiz ve bildirilerimiz dilimiz olsun” diyerek kendimizisınırlamadan yola çıktık. İki saatsüren çalışma boyunca banka vebarlar dahil hemen her kapıyı çaldık.Çıktığımız sokakta, yaklaşık 250metrelik yol boyunca ve sadece so-kağın tek yönünde yaptığımız ça-lışmada toplam 190 imza topladıkve onlarca dükkanın vitrinleriniafişlerimizle süsledik. Ayrıca, ça-lışmalarımızı takip etmek isteyenonlarca insanın yanı sıra yerli birkadın sanatçının kampanyamızdagörev alma teklifini aldık. Bu ça-lışma, birlikte yola çıktığımız arka-daşlarımızı oldukça şevklendirerek,cesaretlendirdi”

Başarının yolu; üretimini hissedençalışmalar çıkarabilmektir!..

17

Page 20: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

Gerçekle yüzleşmeye başlamadan önce bir erkek olarak doğmadığım için hayıflanır, onların özgürlük-lerine gıpta ederdim.

Ailelerin biz kız çocuklarına dayattıkları, onlara da ailelerinin yani toplumun baskıları sonucu öğretilmişkurallarla dolu bir hayatı kabullendiğimden olsa gerek, babamın "benim kızım erkek gibi, bir ordu erkeğinarasında olsa güvenirim" şeklindeki sözleri ile gururlanıyor, kendime saygı duyuyordum.

Erkek gibi olmak, cesur ve doğru olmak mıydı? En önemlisi de güçlü olmak mı? Sihirli kelime de buyduaslında; güçlü olmak... Bunu sadece erkeklere özgü bir işlevmişcesine benimsememin asıl sebebi onlarıneşya taşırken sarf ettikleri eforda mı yatıyordu? Öyle ya, kadınlar kendi aralarında konuşurken bile birbir-lerinden “saçı uzun, aklı kısa” diye bahsedecekler, daha sonraları kayınvalidem biz kadınları "eksik etek"olarak niteleyecekti. Demek ki güçlü olan erkek değil, güç erkekte idi!

Evlendiğim yıllar 18 yaşın altındakiler için anne-baba imzası isteniyordu. Devletin memurunun kıydığınikâhla "çocuk gelin"lere resmen kıyılıyordu!

Sonrasında yaşadıklarım, bana güçlü olmak ZORUNLULUĞUnu da beraberinde getirecekti. İki çocuğuolan bir anneydim.

Gene güçlü olmak zorundaydım, üstelik yalnızdım...Evinizde yaşadığınız işkencenin boyutu polis için bir şey ifade etmiyor, korunma altına alınmanız için

ille de ağır yaralanmak ve hatta tabiri caizse ölmek şart! Oysaki tehdit altındaki bir kadının, mutlak birsaldırı ile karşılaşmadan önce korunması sağlanmalıdır. Tabi ki kanunları işlerine geldiği gibi uygulayanlarınsayesinde, köşeye sıkıştırılmış, içgüdüleri ile hareket eden bir anneydim. Hayvanlar bile kendini siper edipyavrularını korumaz mı? Onları bırakıp gidemeyecektim, lakin yabancılar yasası eşimden ayrılıp kalmahakkımı da tanımıyordu bana. Bu durumda yapmam gereken tek şey, doğru zamanı kollamak oldu.

O zamanlar kadınlarla dayanışma işlevli derneklerin varlığından habersizdim. Bilseydim her şey çokdaha kolay olurdu. Yalnız olunca arada bir cesareti kırılıyor insanın; korkabiliyoruz. Oysa korkmak öylesinedoğal bir duygu ki...

Benim korkum bilinmezliktendi elbette. Nereye gidecektim, çocuklarım küçükken hem çalışmak hem on-lara bakmak nasıl mümkün olacaktı, oturum hakkımı nasıl elde edecektim?

Bir kadın olarak hep bastırılmamış mıydım? Nasıl güvenecektim kendime?Ya bir şeyleri değiştirecek ya da bana sunulana, yani o kalıp elbiseye amenna diyecektim. Savunma bitti, taarruza geçtim. Her şey nasıl da kolaylaşıyor. Toplumdaki deyişle “dik başlı” olduğun

anlaşılınca, karşı taraf geri adım atmaya başlıyormuş. Devlet dahi geri adım attı duruşum karşısında.Boşanma sürecim, çoğunlukla çocuklar hakkında olmak üzere bir yığın tehdit ve bir kaç kaçırma teşeb-

büsü ile doluydu. Polisin bizi ciddiye alıp koruması için eşimin en az bir “ciddi eylem!” gerçekleştirmesigerekiyordu. Bir kadını yıldırmak için işliyor bütün sistem diye düşünüyordum. Her şey erkeklerin rahatlığıve güvenliği için var edilmiş, biz kadınlar dahi onlar için yaratılmıştık! Zavallı zihniyet, gücümüzden birhaber... Neden eksik etektik biz, ne için babalarımızın kocalarımızın namusu idik?

Onlarca zorluğa rağmen başarmak öyle kolaymış ki. Bir kadının başaramayacağı hiçbir şey yok ve bununiçin gereken tek şey kendi gücüne güvenmek, toplumun kadın konusundaki vesveselerine kulak tıkamak.

Geriye dönüp baktığımda ne görüyorum biliyor musunuz?Artık zorunluluktan değil, var olduğu için güçlü bir kadın, her engeli aşıp kendi barikatlarını kurmuş bir

strateji dehası, özgüveni dağların zirvesinde iki kanat ve kendi ayaklarından başka yedek bir çift ayağaihtiyaç duymayan çelik kolonlar..

Kendimle gurur duymam için ille de bir sebep gerekiyorsa baba... Zaman içinde sahip olduğum bilinçlesana tek doğru sebebi söyleyebilirim:

Erkeklerin dünyasında kadın olarak kendime ve hemcinslerime duyduğum saygı.

Savunma Bitti Taarruz Zamanı Zeynep Akın

18

Kendi dilinden

Page 21: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

İnsanın sınırlarını aşması için bazen yıllarca doğru bildiği kuralları sorgulaması gerekir. Ben sınırlarımıaşmak, yeni bir hayat kurmak ve bunun için mücadele etmek isterken etrafımı güçlü kurallarıyla sarantoplumdan ve ailemden uzaklaşmak zorunda kaldım.

Ben Türkiye'de yaşamış olan, Kürt kökenli bir ailenin kız evladıyım. Çocukluktan, ergenliğe geçiş dö-nemimde, ailemin Avrupa'ya gelmesiyle birlikte abimin ev içindeki rolü değişmeye başladı. Aileyi yönet-mesi gereken erkek/baba gibi davranmaya başlaması benim için zorunlu ve sorunlu bir döneminbaşlangıcı oldu. Erkek kardeşimin bu rolü üstlenmesi beni hem şaşırtıyor hem de rahatsız ediyordu.

Bir süre sonra bizler de ailemizin yanına Avrupa'ya geldik. Birçok olanağın, farklı yaşam biçimlerinin vekültürün olduğu bir ülkede olmama rağmen, ailemin kısıtlamaları ve de göçmen bir çocuk olmamın so-runları ile savaşıyordum. Türkiye'ye göre burada kadınlar için olanaklar çoktu. Buna karşın bana yönelikkısıtlamalar da çoğalıyordu. Fakat bu kısıtlamalar erkek kardeşlerim için geçerli değildi. Aramızdaki eşit-sizlik, beni ailemle her anlamda çatışmaya yöneltiyordu. Bir süre umutsuzluk, çözümsüzlük ve çelişkilerleyaşadım.

Binlerce kadınımızın yaşadığı sorunların bir benzerini yetiştiğim kültür nedeniyle ben de yaşıyordum.Psikolojik ve bedensel şiddete maruz kalıyordum. İsteklerim ve kararlarım kadın olduğum için hiçe sayı-lıyordu.

Kimilerimiz toplumdaki ikincilliğimizin farkında olup kendine güven eksikliğinden, kimilerimiz başkahayatı bilmediğinden (kadının görevi olduğunu düşündüğünden) sessiz kalır. Kimilerimiz ise her şeyi gözealarak kendi hayatını çizmeye karar verir.

İşte ben de yıllarca yaşadığım bu sorunları, ya kabullenerek ya tartışarak ya da kendime güven eksi-kliğinden dolayı sessiz kalarak yaşadım. Bir eşitsizlik vardı ortada; beni erkek kardeşlerimden ayıran,toplumun kadına biçtiği rolü oynamam, namus kelimesine sadık kalmam ve babaya, erkek kardeşe karşıçıkmamam.

Bu sorunu yaşayan binlerce kadından sadece birisi olduğumu biliyordum. Tek olmadığım, bu mücade-leyi binlerce kadının verdiğini bilmek beni teselli ediyordu. Fakat diğer yandan ise bu sistem içerisindeyıllardan beri binlerce, milyonlarca kadının şiddete maruz kaldığı ve bu şiddetin hala devam ettiğini düşün-mek ise umutsuzlandırıyordu. “Ben mi değiştireceğim bu devranı?” ya da “Ben nasıl değiştirim ki?” diyerekçözümsüzlüğe sürükleniyordum. Kendime en yakın gördüğüm ve aynı zamanda hemcinsim olan kişiler-den destek almak istedim hep. Annemin bile bu gelenek ve göreneklerin kalıpları içerisinde benimkarşımda yer alması, aradığım desteği bulamamak, sorunları çözme umudumu yok etti.

Uzun iç tartışmaların ve en yakınımdaki bazı kadınların desteği ile ailemden ayrılmaya karar verdim.Beni zorlu bir sürecin beklediğini biliyordum. Ama bu haliyle de hayat benim için çekilmezdi. Ailemden

ayrıldım ve zorlu sürecin büyük kısmını geride bıraktım.Şimdi yeni, bağımsız ve özgür bir hayatı kurma yolun-dayım.

Bu yazıyı benimle aynı sorunları yaşayan, sistemin vetoplumun gerici geleneklerine esir olmuş, kadınlaraulaşabilme olasılığını düşünerek yazdım. Sizlere söyle-mek istediğim; bizler binlerce, milyonlarcayız. Ne kapita-list sistem, ne ataerkil sistem, ne de bu gelenekleriçerisinde hapis olmayı hak ediyoruz. Emin olun ki, ne ka-bullenerek, ne susarak bu sorun çözülüyor. İstediğimizhaklar, bize ait olan fakat bizden çalınmış olan haklardır.

Ben 20 yaşında bir genç kadın olarak, bu sistemin kur-banı, aynı zamanda bu mücadelenin zafercisiyim. Banaher anlamda destek veren SKB üyelerine ve sorunlarımıpaylaşan yoldaşlarıma teşekkür ediyorum...

Sizlerle Birlikte BaşardımIrmak Özgen

19

FilmKendi

dilinden

Page 22: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

"O günlere dair ayrıntıları öğrenme istek ve merakı öncel-likle kadın tutsakların süreci nasıl yaşadıklarına dair onlarcasoru, gelip sohbetimizin ortasına yerleşmişti. En nihayetindedile geldikçe çoğalan soruların birleştiği bir noktada bu-luşmuştuk. Bütün bu yaşanmışlıkların, tanıklıkların, kadınla-rın kaleminden tarihe kaydedilmemesinin nedeni/nedenlerineydi? Erkek egemen anlayışların kadına biçtiği, o edilgenrolün, kadın devrimcilerdeki etki gücü burada da tam çıpla-klığıyla karşımızdaydı... O gece, sohbetimizde dile gelen ne-denler, niçinler aynı zamanda devrimci kadınların gerçeği,temel zaaflarından biriydi. Bir Afrika özdeyişinin dile getirdiğigibi; Aslanlar kendi tarihlerine sahip olana kadar avcılık öy-küleri her zaman avcıyı yüceltirmiş! Bizim erk'ek coğrafya-mızda da, bütün tarih boyunca kadınlar değişik düzeylerdede olsa devrimci mücadelede yer almış, bedeller ödemiştir.Ancak yazılı tarihe baktığımızda, kadın devrimcilere nekadar az yer verildiğini rahatlıkla görebiliriz. Ya satır arala-

rında sıkıştırılmıştır, ya da geçerken değinilmiştir kadın militanlara... Bu durumun değişmesi, değiştirilmeside öncelikle devrimci-komünist öncü kadınların elindedir; onların sorumluluğundadır...

Evet, bir yerlerden başlanmalıydı! Bir yerden başlamalıydık... Madem ki, 19 Aralık katliam ve direnişinin yıldönümünde yaptığımız sohbet, bizi o günlerin yazılması gerektiği fikrine ulaştırmıştı. O zaman, biz de oradanbaşlamalıydık işe! Katliamın yıl dönümünde iki kadının dilinden sözcüklere, cümlelere akarak dile gelen budireniş; kalemin gücüyle sayfalara işlenmeliydi. Zindan katliamlarında, direnişlerde ölümsüzleşen kadın mi-litanların anısına; bu direniş, kadın özgürlük mücadelesinin tarihinde hak ettiği yere konulmalıydı..."

Gebze A-8 Koğuşu'nda yaşayan MLKP davasından kadın tutsaklar "İçimizdeki Bahar" kitabının yola çıkışhikayesini böyle tanımlıyorlar. Yaşamın, direnişin ve tutkunun kadın diliyle yazılış öyküsüdür bu yazıt. Muh-abbet Kurt ve Arzu Torun aynı zaman kesitini farklı mekanlarda yaşadılar. 2006 Eylül operasyonu sonucuyolları Gebze Cezaevi'nde kesişen bu iki devrimci tutsağın 2007 yılında birlikte kaldıkları kadın yoldaşlarınınkolektif katkısıyla kaleme aldıkları kitap, 2009 yılında Varyos Yayıncılık tarafından yayınlandı. Işık Kutlu yol-daşın da önsözünü kaleme aldığı kitap, okuyan her kadının belleğinde derin izler bıraktı, bırakmaya da devamediyor.

19 Aralık 2000 tarihinde faşist rejimin 21 cezaevine aynı anda düzenlediği saldırı sonucunda onlarca tutsakölümsüzleşti ve onlarcası da yaralandı. Faşist rejimin “Hayata Dönüş” adı verdiği bu vahşi saldırı devrimcitutsakları teslim almak adına yürütülen kanlı bir operasyondu. Tecrit ve hücre saldırısının kanlı başlangıcı,devrimci iradenin teslim alınamazlığının duvarına çarpmıştır. Fakat devrimci mücadelenin tarihinde önemlibir yer tutan bu zindan direnişi ve ölüm oruçları süreci ne yazık ki hak ettiği ölçüde ve güçte anlatılmamıştır.Muhabbet Kurt işte bu destansı direnişin Ümraniye cephesini yaşayan direnişçi bir kadın olarak sarılıyor ka-leme. Arzu Torun Burdur saldırısını, koparılan kolların hikayesini ve 19 Aralık saldırısında Nevşehir Cezaevidirenişini anlatıyor.

Kitabı farklı kılan bir diğer yan ise devrimci kadınları teslim almak için faşist rejimin uyguladığı tecavüzişkencesine karşı, yazarların mücadelesinin anlatıldığı bölümdür. Arzu Burdur'da tecavüz işkencesine karşıyaşadıklarını, Muhabbet ise gözaltında iken yaşadığı alçakça tecavüz ve sonrası travmayı, kendisiyle yürüt-tüğü hesaplaşmayı anlatıyor.

Karlı, gri Aralık günlerinde yaşanan bu vahşet anlarını “İçimizdeki Bahar” olarak adlandıran yazarlar yürek-lerindeki hiç dinmeyen umudu, baharı yani geleceğe, yaşama olan tutkuyu anlatıyorlar. Çünkü onlar kurşun,gaz ve bomba yağmurları altında türküler söyleyip, sevdiklerini düşünerek ölüme meydan okuyorlar. İçimizdekiBahar'ın tarihe tanıklılığındaki fark tam da buradadır. Birey duygularıyla bütündür. Muhabbet ve Arzu direnişi,cesareti olduğu kadar hüznü, korkuyu yani insana dair her duyguyu yaşayarak, hissederek kadın duyarlılığıile dile getirmişler. Ayrıca kadın dili ile tarihin nasıl yoğunluklu yazılacağını da gösteriyor. Tarih yapıcılığını veyazıcılığını erkek işi olarak algılayan anlayışlara karşı da güçlü edebi bir yanıttır İçimizdeki Bahar.

İçimizdeki BaharSarya Eylül

20

KültürSanat

Page 23: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı

1

21

Zeka oyunları

FIKRAKadının Görevi

Adamın birisi bir gün hastalandı. O gün canı işe gitmek istemiyordu. Karısı ne güzel hep evde kalıyor,hiç işe gitmiyordu. Birden içinden Allah'a şöyle bir dua edeceği tuttu. “Allahım hergün işe gidip, uzun sa-atler evim ve eşimin rahatı için çalışıyorum. Eşim ise evde yalnızca oturuyor. Ne olur bir gün için benimyerime geçip, ne zor bir hayat yaşadığımı görmesini sağla.”

Hikaye bu ya... Birden bire adamın dileği yerine geldi. Ertesi sabah adam karısının vücudunda uyandı.Hemen yataktan fırladı, eşinin kahvaltısını hazırladı, çocukları uyandırdı, elbiselerini hazırladı, onların dakahvaltılarını hazırladı, yedirdi, beslenme çantalarını hazırladı, çocukları okula götürdü, eve döndü.

Hemen evi toparladı, yıkanacak bulaşıkları ve çamaşırları halletti. Temizleyiciye götürülecek olanlarıeline alıp, telefon faturasını ödemek için Türk Telekom'a gidip sıraya girdi. Faturayı ödedikten ve temiz-leyiciye uğradıktan sonra akşam yemeği için alışverişe gitti.

Eli kolu dolu bir vaziyette eve döndü. Bu arada öğlen olmuştu. Evi, özellikle yemek masasının altınıelektrik süpürgesi ile süpürdü. Eşyaların tozunu aldı. Mutfağı sildi. Çocukların okuldan geldiklerinde üze-rine atlayacakları keki pişirdi.

Çocukları okuldan alma zamanı gelmişti. Yolda onlarla sohbet etti. Okulda olanlar konusunda onlaraakıl verdi. Eve geldiklerinde, derslerini kontrol edip, çalışmaları için masalarına oturmalarını sağladı, onlarasüt ve kekten oluşan akşamaüstü yiyeceklerini verdi.

Bu arada, yıkadığı çamaşırları ütülemesi gerekiyordu. Ütü bittiğinde, ancak akşam yemeğini hazırlaya-cak kadar vakit kalmıştı. Patatesleri soymaya başladı. Salataları yıkadı. Pilav için pirinci ıslattı. Etleri çıkarıp,fırın için hazırladı. Kocası eve geldiğinde, sofraya tabakları yerleştiriyordu.

Akşam yemeğinden sonra, önce eşinin kahvesini pişirdi sonra masayı topladı ve bulaşıkları halletti.Eşinin ve çocukların ertesi gün giyeceği kıyafetleri kontrol etti.

Bu arada çocukların yatma saati gelmişti. Onlara hikaye okudu. Salona TV seyretmeye, biraz gazete okumaya dönmüştü ki, eşi onu yatak odasına çağırdı. Ne de olsa,

adamcağız bütün gün onlar için çok çalışıp, yorulmuştu. Şimdi rahatlaması, gevşemesi gerekiyordu. Bu daonun göreviydi.

Ertesi sabah, uyandığında, hemen Allah'a yalvarmaya başladı. “Allahım, özür dilerim, ben ne dediğimibilmiyormuşum. Karımın hayatını rahat zannetmekle ne halt işlediğimi şimdi anladım. Lütfen beni eskihalime döndür.”

Allah cevap verdi: “Evet, dersini aldığını görüyorum, herşeyi değiştireceğim ama maalesef 9 ay beklemekzorundasın, çünkü dün gece hamile kaldın.”

Zeka bulmacası 3: Sekiz boş kutuya aşağıdaki sayıları öyle yerleştirin ki her ke-nardaki sayıların toplamı eşit olsun (3,5,7,11,13,17,19,23)

Zeka bulmacası 1: 1’den 15’e kadar olan sayıları dairelere öyle yerleştirin ki herdaire, altında bulunan iki dairedeki sayıların farkını içersin.

Zeka bulmacası 2: Elinizi hiç kaldırmadan 4 tane doğru iledokuz noktayı birleştirebilir misin?

Bulmacaların cevaplarını isim soyisim ve adres bilgileri ile [email protected] adresine yollayabilirsiniz. Doğru cevap veren okurlarımıza kitap hediye edeceğiz.

Page 24: İÇİNDEKİLER - skbbulten.blogsport.euskbbulten.blogsport.eu/files/2016/10/skb-buelteni-2.pdf · Her yıl 200.000 kadın, insan ticareti ağlarına düşmekte, her köşe başı