Upload
pc-labs
View
220
Download
0
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Basçek fotoğrafçılık dergisi PDF versiyon ile heryerde :)
Citation preview
Sony’nin 50x optik zumlu kamerasını inceliyoruz
Sony Cyber-shot HX300
Samsung NX20
Nisan 2013
EOS 100D EOS 700D
Canon
Düğün Fotoğrafçıları İçin Lens Önerileri
Fark Ne? UV ve Polarize Filtreler
Galeri: Sıra Dışı Lav Fotoğrafları
RAW Çekmenin Avantajları
Yaz aylarının yaklaşması ile doğa da uyanmaya başlıyor. Çok
yakında fotoğraf turlarının ilanları sosyal ağlarda dolaşmaya
başlar. Bahar ayları genelde fotoğraf için ideal aylardır. Doğanın
uyanışı ve kışa giriş zamanları, en güzel manzara ve renkleri
önümüze serer. Havaların da çok soğuk ya da sıcak olmaması,
çekimi daha konforlu hale getirir.
Ancak birçok kişi fotoğraf makinesini aldıktan sonra bu turlara
katılmayıp, sosyal ağlarda paylaşılan fotoğrafları beğenmekle
yetinir. Makine seçimi işin sadece başlangıcı olduğundan,
fotorğaf çekmiyorsak, yaptığımız yatırım aslında ölü bir
Murat Gamsız
Editörden
yatırımdır. Bize sık sık ‘tur düzenliyor musunuz?’ sorusu geliyor ancak biz tur düzenlemiyoruz.
Tur ile gezmek, izin alınarak yapılan ve profesyoneller tarafından idare edilen, farklı bir iş kolu.
Ancak işin iyi tarafı ille de otobüse atlayıp bir yere gitmenin gerekli olmaması.
Şehir içinde gezmek için izin gerekmediğinden, birçok fotoğrafçılık kursu ve fotoğraf
gönüllüsü, zaman zaman şehir turuna çıkar ve özellikle tarihi yerleri fotoğraflar.
Bu gezilerde hem fotoğrafçı çevrenizi genişletirsiniz hem de sorularınız varsa daha tecrübeli
kişilerden yardım alırsınız. Almayı düşündüğünüz bir lens, tura katılan bir kişide çıkabilir ve
deneme imkanı bulabilirsiniz. Dolayısıyla sadece çekmek için değil, sosyalleşmek içn de geziler
oldukça faydalıdır.
Önümüzdeki aydan itibaren turların ilanları çıkmaya başlar. Biz de denk geldikçe sayılarımızda
yer vereceğiz. Eğer daha önce ihmal ettiyseniz, bu yıl kendinize bir hedef koyun ve makinenizi
raflardan indirin. Çektiğiniz güzel fotoğrafları da bize göndermeyi ihmal etmeyin.
Foto
ğra
f: A
gah
Bağ
rık
İçindekiler
Samsung NX20Sony Cyber-shot HX300
Canon Pro 1
Beyaz Dengesi
Düğün Fotoğrafları İçin Lensler
Altın Oran
Haberler
Raw ÇekinLav Fotoğrafları UV ve Polarize Filtreler
İğne Deliği
Fark Ne
Canon EOS 100D
17 20
13
46
61 11 15
51 56
16 25
22
6
Sizden Gelenler
Agah BagrıkNikon D700 bower 8mm f/3.5 lens | 1/250 sec; f/11; ISO 320 matrix ölçüm
» 407 gram
» 3 inç Clear View
LCD II ekran
» DIGIC 5 görüntü işlemcisi
» 18 MP çözünürlük
» Full HD (1920 x 1080 piksel, 30
fps) video çekimi
» EF ve EF-S objektif desteği
Canon EOS 100D
Haber
Canon, şu ana kadar üretilmiş en ufak boyutlu ve en hafif DSLR fotoğraf makinesinin tanıtımını
yaptı.
Kısa bir süre önce Canon’un EOS 700D modelinin tanıtımını gerçekleştirdiğini bildirmiştik.
Bu gösterim sırasında makineye dair tüm teknik ayrıntılar gözler önüne serilmiş oluyor.
Canon, bugün içerisinde yalnızca 700D’nin değil, aynı zamanda 100D’nin de tanıtımını
gerçekleştirdi. ‘En küçük DSLR fotoğraf makinesi’ olarak duyurusu yapılan bu model, 116.8
x 90.7 x 69.4 mm boyutlarında ve 407 gram (pil ve hafıza kartı dahil) ağırlığında. Normal bir
DSLR fotoğraf makinesi ile kıyaslandığında, yeni tanıtımı yapılan bu modelin ne kadar ufak
olduğu ortaya çıkıyor.
22.3 x 14.9 mm boyutlarında APS-C sensöre sahip olan
Canon 100D, 18 MP’lik çözünürlük sunuyor.
Canon 100D modeli, bir saniye içerisinde seri çekim
modundayken 4 kare yakalayabiliyor. Cihazda yer alan
önbellek, 28 JPEG ve 7 RAW (ham) çekimine imkan
veriyor.
DIGIC 5 işlemci, HD (1920 x 1080 piksel’de 30 fps ve
1280 x 720 piksel’de 60 fps) video kaydı, 100 ile 12800
arasında değiştirilebilen ISO ayarı sunan makinede 9
noktalı odaklama sistemi yer alıyor. Canon’un EOS
650D’nin yerine geçen giriş seviyesi modeli 700D’deki
gibi %95 oranında kapsama alanı sunan optik vizörün
yer aldığı fotoğraf makinesine, hem EF hem de EF-S
objektifler takılabiliyor. Giriş seviyesinde, çok ufak
boyutlu bir DSLR olmasına karşın dahili flaş ve harici flaş
desteği sunuluyor.
Video çekimi için harici mikrofon girişi bulunmuyor.
Üründe yer verilen sabit LCD ekran, Clear View LCD II
teknolojisini destekliyor. Bu sayede
özellikle aydınlık ortamlarda, ekrandan çekilen fotoğra-
fların ve videoların görüntülenmesi kolay hale geliyor.
• Gövde: 650 dolar
• EF-S 18-55 mm
(f/3.5-5-6) objektifle beraber: 800
dolar
Fiyatlandırma
Bu fiyatlar ABD fiyatı; ülkemizde ise maalesef %25 gibi özel vergi dilimine girmesinden ötürü bir miktar daha yukarıda bir fiyata sahip olacak.
Teknik Özellikler
• DIGIC 5 görüntü işlemcisi
• 18 MP efektif çözünürlük
• APS-C sensör (22.3 x 14.9 mm
sensör boyutu)
• Saniyede 4 kare çekim
• 3 inç Clear View LCD II ekran
• 28 JPEG / 7 RAW kayıt yapa-
bilen önbellek
• ISO 100 – 12800
• Full HD (1920 x 1080 piksel,
30 fps) video çekimi
• Video çekiminde manuel ayar
imkanı
• Harici mikrofon girişi yok
Mini HDMI görüntü çıkışı
• %95 kapsama alanına sahip
vizör
• EF ve EF-S objektif desteği
• 116.8 x 90.7 x 69.4 boyutlar
• 407 gram ağırlık (batarya ve
pil dahil)
Canon’un EOS 650D modeli ile küçük bir kıyaslama yapıldığında, 100D’nin %25 oranında
daha ufak boyutlarda olduğu belirtiliyor. Ağırlık kısmında ise %28’lik bir fark var. Bu da DSLR
fotoğraf makinesini ağır objektiflerle birlikte, saatlerce yanında taşıyan kişiler için çok önemli
bir artı.
Haber
» 580 gram» Dokunmatik hareketli
LCD
» DIGIC 5 görüntü işlemcisi
» 18 MP çözünürlük » Full HD (1920 x 1080 piksel, 30
fps) video çekimi
» 9 noktalı odaklama desteği
Haber
Canon EOS 700D’nin
Canon EOS 700D’nin tanıtımı yapıldı; tüm detaylar netleşti, işte ayrıntılar.
EOS 650D’nin yerine geçecek
olan EOS 700D, 650D’nin
üzerine çok fazla yenilik sunmasa
da, kullanıcıların ilgisini çekecek
gibi görünüyor.
Giriş seviyesi olarak hazırlanan 700D, 650D’nin yer-
ine getirildiği gibi otomatik olarak da 60D’nin altına
konumlandırılmış oluyor.
Üründe görüntü işlemcisi olarak DIGIC 5’e yer
veriliyor. Hibrit APS-C CMOS 18 MP’lik sensörle 30
sn ile 4000 arasında değiştirilebilen enstantane
değeri sunan profesyonel fotoğraf makinesi 5 fps
çekim hızına sahip. Fotoğraf çekimine ek olarak
ürün, Full HD çözünürlükte (1920 x 1080 piksel)
çözünürlükte video çekimi yapabiliyor. 9 noktalı
otomatik odaklanma deesteği, dokunmatik yapıdaki
hareketli LCD ekran, SDXC hafıza kartı desteği ise
diğer detaylar arasında yer alıyor. 700D’nin gövde
ağırlığı 580 gram. Takılacak objektife bağlı bu ağırlık
önemli bir oranda artabilir.
Her ne kadar ürünün ekranı canlı önizleme desteği
sunuyor olsa da, çekim sırasında vizörden görüntü
almak isteyenler de düşünülerek, bu kısmın kapsama
ve görünebilirlik alanı %95 seviyesine kadar yükseltilmiş.
Canon’un DSLR makinelerinde klasik olarak sunduğu
özelliklerin tamamı, elbette bu modelde de yer alıyor.
Yani fiziki açıdan bakıldığında da dahili olarak yer verilen
flaşa ek olarak aynı zamanda üst kısımda yer alan harici
flaş yuvasıyla birlikte, cihaza ayrıca ek olarak flaş takıl-
ması söz konusu oluyor.
• Gövde: 750 dolar• EF-S 18-55mm (f/3.5 – 5.6,
görüntü sabitleme, STM*): 900 dolar
• EF-S 18-135 mm (f/3.5 – 5.6, görüntü sabitleme, STM*): 1100 dolar
Fiyatlandırma
Resmî tanıtımla beraber cihazın beraberinde ge-lecek objektif seçimleriyle beraber satış rakamları da belli oldu. Fiyatlar şöyle:
*Stepping Motor. Bu objektifler STM ibaresi içermeyen modellere oranla daha sessiz çalışıp, odaklanma işlemini daha hızlı gerçekleştirebili-yorlar.
Ürün, Nisan ayındanitibaren satılmaya başlanacak.
Haber
Haber
Giriş ve orta seviyede yer alan DSLR fotoğraf makinelerinin ve bazı
değiştirilebilir objektiflerin üretiminin gerçekleştirileceği bu yeni fabrika
10.000 m2’lik alana kurulacak. Yaklaşık 800 kişinin çalışması beklenen
yeni fabrikayla beraber Nikon, üretim tarafında önemli bir artış kaydet-
miş olacak. Yeni fabrikayla beraber üretim kapasitesi önemli bir oranda
artarken aynı zamanda maliyetlerin de azalacağı belirtiliyor.
Fabrikanın bu yıl içerisinde Ekim ayına kadar açılışının gerçekleşmesi
bekleniyor. Yapım sürecinde hazırlanacak rakam ise 6.3 milyon dolar
olarak belirtiliyor.
Nikon’un bu tarz bir adım atması, önümüzdeki dönemlerde giriş ve
orta seviyedeki DSLR fotoğraf makinelerinin ucuzlaması sağlayabilir.
Çünkü yeni fabrikayla beraber üretim maliyetlerinin kısılması ve üretimin
artması gibi durumlar söz konusu.
Nikon, 6.3 milyon dolara yeni bir üretim fabrikası kuruyor
Nikon, Güneydoğu Asya’da bulunan Vietnam’ın batısında yer
alan Laos isimli ülkeye üretim fabrikası kuracağını resmî olarak
açıkladı.
KeşfetmeninGücüKompakt ve hafif EOS 6D ile full-frame dünyayı keşfedin.
Entegre Wi-Fi ve GPS özelligi ile EOS 6D, çarpıcı panoramik fotoğraflar ve keskin portreler elde edebileceğiniz seyahat fotoğrafçılığı için ideal birfotoğraf makinesi.
Enlem 63.57.443 KBoylam 19.22.8429 BLens EF 70-300mm f/4-5.6 IS USMÇekim Modu: Diyafram Öncelikli AEDiyafram: f/11.0Deklanşör hızı: 1/1600ISO 400
©Richard Walch. Canon Elçisi www.canon.com.tr
www.facebook.com/CanonTurkiye
eos 6d ilan.indd 1 12/20/12 4:22 PM
Kilauea Volkanik Dağı
Havai”li fotoğrafçı Sean King, 1100 dereceye ulaşan lavların yerleşim
birimlrine akarkenki fotoğraflarını görüntülemiş ve ortaya seyrine doyum
olmayan fotoğraflar çıkmış.
Sean King, Havai’ye tam 8 sene önce yerleşiyor. Arkadaşlarına Havai’nin
güzelliklerini göstermek için kamerasını alıp Kilauea volkanik dağına fo-
toğraf
çekmeye gidiyor. Sean King, bir süre sonra ay ışığında ve geceleri lavların
ortaya çıkardığı görsel şöleni fotoğraflama tutkusunun olduğunu farkedi-
yor.
Sean King, fotoğraflarının çoğu zaman “gerçek dışı” göründüğünü belirti-
yor. İşin ilginci Sean King, renk körü. Onları gerçekte algıladığı gibi işle-
diğinde ortaya bu sonuçlar çıkıyor.
Galeri
Galeri
Fark Ne?
Nikon D800
Fark ne? Nikon D800 - D800ENikon’un D800 modeli, E varyasyonu ile de çıkınca, bu modele heves eden amatör fotoğrafçıların
aklını karıştırdı. ‘Hangisi daha iyi ?’ soruları almaya başladık. Aslında daha iyi diye bir ayrım yok. İki
ürünün hedef kitlesi farklı. Aradaki temel fark anti-aliasing filtresi olup olmaması. D800’de bu filtre
varken, D800E’de yok. Peki bunun yarattığı fark ne?
Farkı anlamak için, filtrenin hangi sorunu çözdüğünü bilmek gerek. Moire denen ve çizgili bir
gömlek, klasik çatı, tuğla örgüsü ya da tellerle örülmüş bir bahçenin fotoğrafını çekerken, kamera
ayarlarınıza, aldığınız pozisyona ve objeye göre mesafenize göre, aslında orada olmayan bazı doku
ve renk kaymaları olduğunu görürsünüz. Buna moire denir. Özellikle tekrar eden dokularda mey-
dana gelir. Bu dokular, algılayıcıda bulunan pikseller ile denk düştüğünde moire sorunu yaşanır ve
sonradan düzeltilmesi zordur.
Bu sorunu çözmek için, lens ile algılayıcı aarasına anti aliasing filtresi yerleştirilir ve görüntü piksel
boyutunda flulaştırılır. Dolayısıyla süper net bir kare elde etmek yerine moire sorunu olmayan , net
bir kare elde edersiniz. Bu netlik farkını piksel dikizleyenler anlayabilir ama fotoğafa monitörünüzün
çözünürlüğünde ya da baskıda bakıyorsanız anlamanız çok zordur.
Anti aliasing filtresi olmayınca moire sorunu da artar. Bu sebeple
video çekenlerin
E modelini tercih etmemeleri daha doğru. Fotoğraf tarafındaysa,
piksel dikizleme huyu olmayanların E modeli için ekstra para
vermesine gerek yok diyebiliriz.
Ek bilgi olarak Nikon D7100’ün de filtresiz geldiğini belirtelim.
3000$ 3300$Nikon D800E
UV, ultraviyole’nin kısaltması olarak kullanılır ve
UV filtre de ultraviyole ışınlarını filtreler. Ancak
günlük kullanımda UV filtreler, lensimizi toz ve
çiziklerden korumak için kullanılır. Fotoğrafa hisse-
idlir bir etkisi olmaz. Ancak yine de 1500 lira etiketli
lensinize, kötü bir filtre koymak tavsiye edilmez. 10
liraya bulacağınız filtreler yerine tanınmış marka-
ların ürünlerini tercih edin.
UV filtreler sürekli olarak lense takılı durabilir ama
özellikle gece çekimlerinde, ışık kaynaklarını kötü
şekilde yansıtarak fotoğrafta istenmeyen etkilere
neden olabilirler. Böyle bir etki görürseniz, filtreyi
çıkarıp fotoğrafı yenidençekin.
Polarize filtreler, yansımaları yok etmek için
kullanılır. Ancak unutmayın, polarize filtreler bile
metal yüzeylerin yansımalarına engel olmaz. Bir
başka deyişle, doğrudan ışık kaynaklarını filtreleye-
mezsiniz. Ancak örneğin deniz yüzeyindeki veya
plastik yüzeylerdeki parlamaları ciddi oranda
kesebilirsiniz.
Polarize filtreler, özellikle gökyüzü çekerken kon-
trastın artmasına sebep olduklarından, gök mavisini
daha doygun almanızı sağlar. Işık açısından ideal
olmayan saatlerde fotoğraf çekiyorsanız, polarize
filtre doygun renkler çekmenize yardımcı olur.
Polarize filtreler, ışığı da azalttıklarından, lensimize
sürekli olarak takılı olamamalıdır. Kaliteli polarize
filtreler ucuz olmaz. Plastik olanlar yerine cam
olanları tercih edilmelidir. UV’nin aksine koruma
amaçlı olarak değil, işe yarayacağı zaman kullanılır.
Fark Ne?
Polarize filtreUV Filtre
Fiyat: 10 TL ‘den başlıyor Fiyat: 100 TL ‘den başlıyor
Sony HX300 ile 50x optik zoomDSLR benzeri kompakt makinelerde 50x optik yakınlaştırma devrine geçildi.
Sony de HX 300 ile bu alana giriş yapıyor. Sony HX 300, 50x optik yakıl-naştırma sunan ve özellikle tasarımı ve acemilerin dahi hemen fotoğraf
çekmesini sağlayan otomatik ayarlarıyla dikkat çekiyor.
• 20.4 MP ½.3 inç CMOS algılayıcı
• Bionz işlemci• 24-1200 mm lens• f/2.8-6.3 diyafram aralığı• 50x optik yakınlaştırma• ISO 80-12800• 3 inç 921,000 nokta dönebilir
LCD• Full HD video• Otomatik ve Manuel çekim
modları• 650 gr
HX 300,ün vurucu özelliği lensi. 24-1200mm’ye denk gelen
lensi sayesinde, 50x optik yakınlaştırma yapabiliyor ve bunu çok
etkili görüntü sabitleme sistemiyle birleştirip, elde kullanılabi-
lecek sınırda tutmayı başarıyor. Daha fazlasını isteyenler için
100x sayısal yakınlaştırma da mümkün. Sayısal yakınlaştırma,
Sony’nin ‘clear image’ teknolojisini kullandığından, görüntüdeki
bozulma azalıyor.
Lensin özellikleri bununla bitmiyor. Sony, üst düzey fotoğraf
makinelerinde önemli bir avantaj yaratan Carl Zeiss optikleri
kullanıyor. Görüntü kalitesi ve lens özellikleri bu sayede hep üst
düzey kalmayı başarıyor. Burada da kullanılan lens, geniş odak
aralığına rağmen f/2.8 gibi açık bir diyaframa sahip. Tele ucunda
ise 6.3’e kadar kısılıyor.
ISO aralığı ise çekim moduna göre değişmekle birlikte en fazla
80-12800. Otomatik çekim için otomatik ve süper otomatik
modları bulunan makinede, hazır modlar oldukça fazla.
Teknik Özellikler
İnceleme
Ek olarak herkesin çok seveceği arka planı yok etme
özelliği de hazır modlarda bulunuyor. Hazır mod
kullanmadan çekecekelr içinse diyafram, enstantane
ve manuel modlar da mod kadranı üzerinden
erişilebilir durumda.
Yuvarlak hatlı gövdenin ele verdiği his, hem dengeli
hem de güven verici. Düğme yapısı karmaşık ol-
mayan HX 300’ Tek bir kontrol tekerine ve arkasında
joystick mantığında çalışan bir kontrol kadranına
sahip. Doğrudan video çekim tuşu, özelleştirilebilir
ayar tuşu ve özellikleirn anlatıldığı rehber tuşu hemen
göze çarpan tuşlar.
Optik bakaç yerine elektronik bakaç kullanılmış.
Bakaç kalitesi kullanılabilir notunu alacak düzeyde iyi.
Ön tarafta ise lensin ayar halkası bulunuyor. Bu halka
Sony’nin ayırıcı özelliklerinden. Zoom ya da odaklama
için ayarlanabiliyor. Makinede harici mikrofon girişi,
flaş ayarı ve RAW çekim bulunmuyor. Bu eksiklikler ile
örneğin Canon SX50’den ayrılıyor.
HX 300’ün algılayıcısı arkadan aydınlatmalı 20.4 MP Exmor R CMOS.
Sony’nin en iyi panorama metodu olan ‘sweep panorama’ modu, 3D çekim, HDR, çok kare çekip birleştirme sistemi üzerine kurulu sartıntı giderme gürültü giderme
modları gibi Sony klasikleri HX 300’de de bulunuyor.
Fiziksel yapıya bakarsak, Sony HX 300’ün ele tam oturan yapısı,
DSLR benzeri ifadesinin hakkını veriyor.
HX 300’ün ekranı 3 inç boyutunda hareketli ve 920.000 nokta
çözünürlüğünde.
İnceleme
Deneyimlerimize ISO’dan başlayalım. ISO aralığı 80-12800 ancak 6400 ve üzerinde makine çoklu fotoğraf çekip
ISO temizliği yaparak çekiyor. Kötü sonuçlar vermek yerine bunu yapması mantılı. Diğer ISO seçeneklerinde
doğrudan çekiyor. ISO 800’e kadar rahat rahat çekebilirsiniz ama üzerine çıktıkça gürültü başlıyor. Bu noktada
kararı kendiniz vereceksiniz. Sony’nin gürültü filtresi renkten çok, detayı korumaya yönelik çalışıyor. Renk açısın-
dan yuoğun bir sahnede sonucu beğenmeyeceksiniz ama detayın önemli olduğu alanlarda daha kullanılabilir
sonuçlar alacaksınız.
Sony 20 MP gibi yüksek bir çözünürlük sunduğu için, ISO konusunda daha düşük MP değerli makinelere göre
daha çok sıkıntı yaşıyor gibi görünüyor.
Verdiğimiz örnekler doğrudan makineden alındı. Tablet ekran-
larının renk doğruluğu çok iyi olduğundan, fotoğrafları tam
potansiyelinde görüyorsunuz diyebiliriz.
Özel olaraksa, enstantane modunda çekim yapanlara da
önerebiliriz zira 30-1/4000 aralığını örneğin 15-1/2000 sunan
Canon SX 50’nin aksine, sunabiliyor. HX 300, f/2.8 lensi ile
daha çok ışık alıp, ISO’ya daha geç baş vurmanızı da sağlıyor.
HX 300’Ün titreşim engelleme sistemi, 50x optik yakınlaştırmayı elde kullanabilmeyi sağlayacak kadar iyi. Eksileri
ise RAW çekmemesi, hot shoe’su olmaması ve çok yüksek ISO’da renklerin bozulmasını sayabiliriz. Ancak genel
olarak hedef kitlesi için gerekli tüm özellikleri sağlıyor.
• 50x optik yakınlaştırma
• 50x’te bile etkili titreşim engelleme sistemi
• DSLR’a yakın gövde yapısı ve hissiyatı
• JPEG’lerde yüksek görüntü kalitesi
• Lens üzerinde ayar halkası
• Eksiksiz hazır çekim modları
• Geniş enstantene aralıkları
• RAW çekim yok. Fotoğrafı düzenleme imkanları
kısıtlı.
• Hot shoe yok. Harici profesyonel flaş takma
seçeneği yok.
• Yüksek ISO’da renk bozulmaları meydana
geliyor.
Sony DSC HX-300
Artılar + -Eksiler
Sony HX 300, full HD 50p video çekebiliyor.
Görüntü kalitesi, gerek video gerekse fotoğraf örneklerden de göreceğiniz üzere
çok iyi.
Sony HX 300, kolay kullanılabilen, yazılımla uğraşmak istemeyen ve olabilecek en yüksek yakınlaştırmayı
isteyenlere önerebileceğimiz bir makine.
Şu an için mercimek algılayıcılı makineler genel olarak ISO 800-1600 arasında kabul edilebilir sonuç veriyor.
• 1300 TL
Fiyatlandırma
» 341 gramm
» WiFi dosya aktarımı
» Dönebilir 3 inç
AMOLED ekran
» ISO 100-12800
» RAW çekim
» 20 MP çözünürlük» Full HD Video
» Aynasız APS-C algılayıcı sistemi
(1.5x çarpan)
İnceleme
Samsung’un fotoğraf makinesi pazarına dönüşünün meyvelerinden NX20,
APS-C tipi algıyacısı sayesinde, küçük gövdesinde yüksek görüntü
kalitesi sunuyor. 20 MP çözünürlük sunan kamera, ISO 100-12800
aralığını destekliyor.
Fiziksel olarak küçük boyutları, NX20’yi bir DSLR’a göre daha
taşınabilir hale getiriyor. Aynı zamanda aynasız oluşu da Micro 4/3
kameralardan rol çalıyor ama onlar kadar da ufak değil. NX mount
kullanılan kameranın lens gamı şu an 12 lensi kapsıyor ancak diğer
lens üreticileri de lens çözümleri üretmeye başlamışlar. Samyang,
Rokinon ve Bower gibi üreticilerin lensleri de satışta. NX için
üretilen Lens Baby bile var.
Artılar
100-12800 ISO aralığıKüçük gövdeLens çeşitliliğiWi-Fi
+
-Eksiler
Ekran Dokunmatik DeğilYüksek fiyatVideo da moire efekti
Samsung NX20
Fiyat2200TL
NX20’nin ekranı, ideal şekilde dönebiliyor ve AMOLED tipinde.
Kullanım sırasında ekranı görmekte bir zorluk çekmedik.
Ekran dokunmatik değil ki tek eleştirimiz bu. Nedenini birazdan söyleyeceğiz.
Eğer isterseniz, elektronik bakaç da kamerada bulunuyor. Bakaç içi görüntüsü oldukça net ve çekimle ilgili
birçok bilgiyi barındırıyor.
NX20’nin vurucu özelliklerinden biri WiFi desteği. Kendi içinde WiFi barındıran NX20 ile çektiğiniz fotoğra-
fları sosyal ağlarla ya da bilgisayarınızla paylaşabiliyorsunuz. Ağınıza bağladıktan sonra gerisi kolay. Aktarım
işinin hiçbir aşamasında bilgisayar gerekmiyor.
NX20’nin menü sistemi ve yazılımı çok akıcı ve kullanışlı. Bu sayede ayarları çabucak yapıyorsunuz. İşte bu
aşamada dokunmatik ekran olsaydı diyoruz çünkü ağ şifrelerinizi ve örneğin Facebook şifresinizi girmek
için zaman kaybediyorsunuz. Dokunmatik ekran işleri çok hızlandırırdı.
NX20 kendi üzerinde bir flaş barındırıyor ama siz de harici flaş takabilirsiniz.
Çekim örnekleri için tüm fotoğraf turumuzu 18-200 f3.5-6.3 lens ile attık. Çok keskin bir lens değilmiş. Tek
lens ile gezmek isteyenler için tasarlandığını söyleyebiliriz. Diyafram aralıkları da çok parlak değil ama bu
tip geniş aralıklı lensler için normal. NX 20, gövdeden
titreşim engelleme sistemine sahip. O yüzden lenslerde bulunmasına gerek olmuyor.
NX20’nin gündüz performansından bir şikayetimiz olmadı. Zaten örneklerden de göreceksiniz. İstediğimiz
konulara odaklanmada sorun yaşamadık. Martı fotoğraflarımızı zorlanmadan çektik. Full HD çektiğimiz
videoların kalitesi memnun ediciydi ancak moire sorununu gözlemleyebildik.
Gece çekimlerinde ise ISO 1600’e kadar gayet iyi sonuç aldık. 3200’de bozulmalar başladı ama o da
çekilen konuya göre kullanılabilir notunu alabilir. Daha üzeri ise artık makinenin sınırlarını zorladı.
Genel olarak bakarsak, NX20 başarılı bir iş çıkardı diyebiliriz. Küçük gövdeli APS-C makinelerin sayısı zaten
çok fazla değil. Bu haliyle tüm Micro 4/3 makinelerden daha yüksek ISO ve düşük ışık performansı sunan
NX20, amatörler için birçok hazır mod da sunuyor. Menüsü sayesinde bunları öğrenmek ve kullanmak
kolay.
Bu tip sistemlerin yumuşak karnı olan lens gamında ise gelişmeye yer var. Özellikle popüler aralıklarda açık
diyaframlı lenslere ihtiyaç var.
Şahsen dokunmatik ekran olmasını isterdim.
Ürünün fiyatı 2200 TL civarı. Bu fiyatın da biraz aşağı çekilmesi gerekiyor ki DSLR almaya niyetli olanları
da kendine çekebilsin. Samsung NX20, Samsung’un kalıcı olarak bu işe girştiğinin bir kanıtı. NX20 sonrası
gelecek modellerle Canon ve Nikon’u ciddi şekilde
sıkıştıracaklarını söyleyebiliriz.
İnceleme
Harici mikrofon desteği bulunmayan NX20’ye, istersenizSamsung’un ürettiği kendi mikrofonunu takabilirsiniz.
WiFi sistemi çok başarılı ve düzgün çalışıyor kesinlikle önemli bir artı.
RAW çekerek daha iyi ISO başarımı için yazılım kullanabilirsiniz.
Canon, profesyoneller için fotoğraf makinelerinden baskı
cihazlarına kadar çözümler üretiyor. Ancak bugün profesyonel
sınıf ekipmanlar, ev
kullanıcıları tarafından da alınıyor. Fotoğrafçılığı hobi düzeyinde
yapan kişiler, gerek online gerekse gerçek sergi imkanları
sayesinde eserlerini en iyi şekilde sergilemeye çalışıyor.
Standart yazıcılar fotoğraf basarken, renk geçişleri belli olur
ve özellikle siyahlar tam siyah olmaz. Bu sorunu çözmek için
‘photo
black’ kartuş desteli fotoğraf yazıcıları kullanılır. Bu ilave kartuş,
siyah üretiminde kullanılır. Pro-1 ise tam 12 kartuşa sahip. Tek
bir kartuşun fark yarattığı yerde, 12 kartuşa sahip bir yazıcının
yaratacağı farkı hayal etmeye çalışın. Bu kartuşların beşi gri
tonlara ayrılmış durumda. Bir tanesi de parlak baskı için ek kat.
Dolayısıyla özellikle siyah beyaz fotoğraflarda harika sonuçlar
alıyorsunuz.
• A3 Baskı• 12 Kartuş• 5 gri ton kartuşu• Windows 8 ve Mac uyumlu yazılımlar• Çok sessiz çalışma
Canon Pro-1 fotoğraf yazıcısı, sergi kalitesinde A3+ baskı almak için tasarlanmış bir ürün. Temel özelliği,
detay ve renk üretiminin üst düzey oluşu.
Canon Pro-1
Fiyat800 Dolar
Öne Çıkanlar
İnceleme
Kartuşlar standart bir yazıcıda olduğu gibi baskı kafası ile birleşik değil. Kafa ile kartuş, tüpler
aracılığı ile birleşiyor. Bu sayede Canon büyül 36 ml kartuşlar kullanabilmiş. Kartuşlara önde
yer alan kapaklardan rahatça ulaşabiliyorsunuz.
Makinenin yanında verilen yazılımlar Mac ve Win-
dows 8 uyumlu. Sorunsuz çalıştılar. Yazıcı çok sade
olduğundan, üzerinde ince ayar yapmak için düğme
ya da ekran yok. Tüm ayarları yazılımdan yapıyor-
sunuz. İsterseniz kendi renk profillerinizi oluşturabili-
yorsunuz. Böylece baskı kalitesi sizin istediğiniz gibi
oluyor. Ancak Canon’un hazır profilleri de oldukça
iyi. Canon’un kendi kağıtları dışında, önde gelen kağıt
üreticilerinin kağıtları için de profil desteği sağlanmış.
Bizim denemelerimizde, siyah beyaz fotoğraflar-
da kusursuz geçişler ve detayın ön planda olduğu
durumlarda kayıpsız detaylar yakalayabildik. Tabii en
iyi sonucu almak için yüksek çözünürlüklü ve kaliteli
fotoğraflar kullanmak gerek. Kusurlu fotoğrafların her
türlü kusuru da baskıda çıkıyor.
800 USD fiyatı ile herkes için değil. Ayrıca ağır ve çok
yer kaplıyor. Buna karşılık titreşim vs ses minimumda.
Birçok standart printer,
Pro-1’den gürültülü çalışıyor. Bu ürünün hitap ettiği
kesin, sergi kalitesinde fotoğraf baskısı isteyen ve bu işi
sık sık yapan fotoğraf tutkunları. Sürekli kullanımda ve
A3 boyutlarında kendini amorti edecektir.
Ancak ara sıra fotoğraf basıyorsanız, dışarıda bastırmak daha karlı.
Baskıdan para kazanmak isteyen küçük işletmeler için de ideal çözüm. Kartuş fiyatları 35
Doalr civarında Büyük kartuş kullanıldığı için, pahalı olmadığını söyleyebiliriz. Fotoğrafın baskı
kalitesini her şeyin üzeridne tutanlar için kesinlikle önerebileceğimiz bir ürün.
İnceleme
Fotoğraf: Agah BağrıkRehber
RAW mı?
JPEG mi?
JPEG formatı tıpkı zip ya da rar gibii bir sıkıştırma formatıdır. Fotoğraf sıkıştırmak için kullanılır. Kayıplı bir
formattır. Fotoğraf çekildikten sonra, kameranın çekim ayarlarına göre ve sıkıştırma algoritması ile ham
veri sıkıştırılır ve JPEG çıktısı hafıza kartına yazılır. JPEG fotoğraflar az yer kapladıklarından, yüzlerce
fotoğrafı tek bir hafıza kartına koyabilirsiniz. Ham dosya saklanmadığından, elinizde sadece sıkıştırılmış
dosya kalır ve bu dosya üzerinde yazılımla değişiklik yapabilseniz dahi, ham dosya olmadığından etkisi
sınırlı olur. Zira JPEG dosyası zaten makine tarafından düzenlenmiştir. Düzenlenmiş dosyayı düzenle-
mek, istediğiniz etkiyi yaratmayabilir.
RAW yani ham çekim ise, makinenin algılayıcısının çıktısını doğrudan almaktır. JPEG sıkıştırması
uygulanmaz. Bu nedenle dosya boyutları çok büyüktür ve doğrudan kullanılmaz. Önce işlenmesi ve
kullanılabilir bir formata dönüştürülmesi gerekir. İşleme aşamasında ham veri elinizde olduğundan,
yapacağınız işlemlerin etkisi de hem kalite hem de hassasiyet açısından büyük olur. Örneğin yüksek
ISO gürültüsünü yazılım ile filtrelemek istediğinizde, ham dosyada çok daha iyi sonuç alırsınız.
RAW formatı her makinede olmaz. DSLR makinelerin neredeyse tamamında bulunurken, kompakt
makinelerin ileri seviyelerinde yer alır. Makineler RAW+JPEG modları sayesinde iki formatı aynı anda
kayıt edebilir.
Yukarıdaki kareyi çekerken pozlamayı gelin ve damata göre yaptığımız için, masanın üzerindeki kağıt
ve yazılar aşırı pozlanmış. Bunun sebebi, gelin ve damadın doğru pozlanması için gereken ışık miktarı,
kağıt ve yazıları patlatacak kadar fazla.
RAW çekim yaptığımıda, aslında patlak çıkan alan ile
ilgili bilgiler fotoğrafta tutulduğu için, o alanı doğru
pozlama değerine getirmek oldukça kolay. JPEG
fotoğrafta ise, patlak çıkan alandaki veriler olmadığı için
artık fotoğrafı toparlamak mümkün olmayacak.
RAW çekim özellikle şu noktalarda sıkıntı olduğunda
fotoğrafı kurtarmamıza olanak tanıyor:
* Beyaz dengesi
* Pozlama değerleri
RAW JPEG
Rehber
Bu yazımızla aşağıdaki soruların cevaplarını öğrenmiş olacaksınız.
• Ham dosya nedir?• Neden ham dosya kullanmak gerekir? • Ne zaman ham, ne zaman JPEG çekmeliyim?• Ham dosyaları nasıl görür, ne ile işleriz?
Sonunda çok istediğiniz fotoğraf makinesini aldınız, hayırlı olsun :) Peki hala JPEG mi çeki-
yosunuz? Makinenizde dosya tipleri arasında RAW, RAW+JPEG gibi de seçenekler var ama
ya merak etmediniz ya da ben bildiğimden şaşmayayım diye JPEG’e sıkı sıkıya sarıldınız :)
Bu yazımızda fotoğraf makinenizin sahip olduğu detay yakalama yeteneğini sonuna kadar
değerlendirebilmeniz için ham çekmeniz gerektiğini örneklerle açıklayacağız. Belli başlı
ham işleme yazılımlarının nasıl kullanıldığına dair yazı ve videolarımız olacak, şimdilik biz
neden ham sorusunun cevabını arayalım ;
Neden RAW değil de ham kelimesini kullanıyorsun? RAW birşeyin kısaltması değildir dolayısıyla fotoğraf makinesinin menüsünde RAW olarak görseniz de doğrusu ‘raw’dır. ‘raw’ İngilizce bir kelimedir ve Türkçe karşılığı işlenmemiş, hamdır. Hala ikna olmadıysanız şu yazımı okuyabilirsiniz. JPEG ise Joint Photographic
Experts Group’un kısaltması olduğu için büyük harflerle yazılmalıdır.
Ham dosya nedir?
Rehber
Ham görsel dosyası, fotoğraf makinenizin algılayıcısından gelen asgari düzeyde işlenmiş veridir.
Günümüzde DSLR fotoğraf makineleri
çeşitli kalite ve boyutlarda JPEG’İn
yanı sıra sadece RAW ve RAW+JPEG
seçenelerine de sahiptirler.
Günümüzde tüm DSLR fotoğraf makinelerinde JPEG ile birlikte ham çekme desteği de mevcuttur.
Çoğu DSLR benzeri kompakt ve kimi klasik kompakt fotoğraf makineleri de ham çekim desteği
sunarlar. Ham dosyalar isimden de anlaşılabileceği üzere çekilmiş ama işlenmemiş dijital fotoğraf do-
syalarıdır. Bunu filmli dönemde, pozlanmış ama karanlık odada henüz işlenmemiş negatif film olarak
düşünebilirsiniz. Bu benzetmeden dolayı ham dosyalar için aynı zamanda dijital negatif de denilmek-
te. JPEG ise çekilmiş ve işlenmiş yani izlenmeye hazır son üründür.
• Adobe: .dng• Canon: .crw .cr2• Casio: .bay• Epson: .erf• Fuji: .raf• Hasselblad: .3fr• Kodak: .dcs .dcr .drf .k25 .kdc .tif• Leaf: .mos• Leica: .raw .rwl .dng• Mamiya: .mef• Minolta: .mrw• Nikon: .nef .nrw• Olympus: .orf• Panasonic: .raw .rw2• Pentax: .ptx .pef• Phase One: .cap .tif .iiq .eip• RED: .r3d• Samsung: .pef, .nef• Sigma: .x3f• Sony: .arw .srf .sr2
Ham dosyaların uzantıları genelde düşünüldüğü
gibi RAW değildir ve fotoğraf makinesi üreticilerine
göre ham dosyalarının değişik uzantıları olabilir. Bu
yetmezmiş gibi ham dosyanın içeriği de modelden
modele de değişiklik gösterebilmekte. Makine üreti-
cilerinin bu yöntemi seçmiş olmaları, ham dosyaların
çeşitli yazılımlarla okunabilmesi ve işlenebilmesinde
çeşitli sorunlara neden olmakta, çünkü standart bir
ham dosya tipi bulunmamakta.
Her yeni çıkan fotoğraf makinesi için kullandığınız
ham işleme yazılımınızın da o makineyi destekleyen
güncellemesinin yayınlaması gerekmektedir. Kendi
fotoğraf makinenizi kullanacağınız için ve kutudan bir
adet de ham işleme yazılımı çıkacağı için ilk etapta
kaygılanmanıza gerek yok. Bu daha çok benim gibi
çok fazla makineyi kullanmak durumunda kalanları
etkileyen bir sorun :)
JPEG dosyalarının ise sıkıştırma temelli bir man-
tıkla oluşturulduğunu ve sıkıştırma nedeniyle
detay konusunda kayıpların kaçınılmaz old-
uğunu hatırlayalım. JPEG konusunda daha fazla
bilgi edinmek isteyen meraklılar Türkçe olarak
bunu, İngilizce olarak da bunu okuyabilirler.
Fotoğraf makinesi üreticileri ve kullandıkları ham tipleri:
Kolay ayarlar: LR 3 Beta’da sadece ‘Constrast’ ve
‘Blacks’ ayarlarına artı
değer verilerek fotoğraf daha çekici hale gelmiştir.
Ham dosyanın getirdiği en büyük avantaj, çekim sonrasında çok daha fazla ayar yapmaya izin verme-
sidir ki özellikle fazla pozlanıp detaylarını kaybetmiş bölümlerden detay kurtarmak konusunda JPEG’den
çok daha üstündür. Patlamış gökyüzüne sahip bir fotoğrafı, ham programlarında, daha az pozlama ile,
gökyüzü detaylarını kazanacak şekilde işleyeyip kaydedebilirsiniz. Daha sonra farklı pozlanmış dosyaları
daha başarılı bir pozlama için birleştirebilirsiniz.
Ham olarak çekim yapmak aynı zamanda daha yüksek
görüntü kalitesi demektir çünkü günümüzde 12 ya
da 14-bitlik ham dosyaları 16-bit işlemeye izin vere-
rek, 8-bitlik JPEG dosyalarına göre avantajlıdırlar. Bit
konusuna sRGB mi yoksa Adobe RGB mi yazımızda
değinmiştik. Daha fazla bit değeri, fotoğraflarınızı
işlerken açık ve koyu alanlar arasındaki renk geçişlerinin
daha yumuşak olması, daha az görülebilir bozulmalar
(gürültü) ve detay ile parlak bölümlerde daha fazla
detay anlamına gelir.
Neden ham dosya kullanmak gerekir?
Rehber
Ham dosyalar JPEG dosyalarına göre daha üstün
görüntü kalitesi sunarlar.
Yüksek ISO kullanımında ise ham dosya kullandığınız-
da elde edeceğiniz fotoğraflar detay konusunda daha
başarılı olacaktır çünkü JPEG çekerken makineniz
gürültü giderme işlemi uygulayacaktır. Uygulanacak
gürültü giderme işlemi ve sizin bu işlem üzerindeki
kontrol seviyeniz makineden makineye değişecektir
ama her durumda ham dosyalar JPEG’lere göre daha
çok detay sunacaktır. Kendiniz daha sonra ham işleme
yazılımında ya da ek yazılımlarla istediğiniz seviyede
gürültü giderme işlemi uygulayabilirsiniz. İsterseniz
bunu sadece yerel olarak fotoğrafın sadece belli
bölümlerinde uygulayabilmek de önemli bir esnekliktir.
Daha fazla bilgi için ISO hakkındaki yazımızı
okuyabilirsiniz.
• JPEG’e göre daha yüksek görüntü kalitesi çünkü
JPEG’in oluşturulabilmesi için bir kaynak dosyaya
gereksinim vardır, bu da zaten ham dosyadır :)
• Keskinleştirme, gürültü giderme gibi JPEG’in ih-
tiyaç duyduğu görüntü işleme adımlarına ihtiyaç
duymaması.
• JPEG dosyaları sıkıştırma içerirken, ham dosyalar
makinenin kaydedebildiği tüm verilere sahiptir.
• Daha çok görüntü değişkeni ile daha kolay bir
şekilde oynayabilme esnekliği. Pozlama, doy-
gunluk, tek tek renk kanalları gibi pek çok şey tek
bir fare tıklaması ile halledilebilir.
• Ham dosyaları JPEG gibi renk uzayına sahip ol-
mak zorunda değildir, son ürün olacak fotoğrafta
istediğiniz renk uzayını seçebilirsiniz.
• Ham dosyları 12-14-bitlik yoğunluk bilgisine
sahipken JPEG dosyları 8-bitlik yoğunluğa sa-
hiptir ve bu sayede ham dosyaları gölge, parlak
ve doygun bölgelerde daha fazla hassas veriye
sahiptir.
• Sadece kameradaki JPEG motorunun ye-
tenekleri ile sınırlı kalmazsınız, istediğiniz şekilde
işleyebilirsiniz.
• Ham dosyalar üzerindeki ayarlamalar ile daha
geniş aralıkta değişiklik yapabilirsiniz.
• En büyük eksi hemen aklınıza geleceği üzere
büyük dosya boyutları olacaktır. Fark makined-
en makineye değişebilmekte ama örnek olarak
24.5MP’lik Sony Alpha 900’ün JPEG dosyaları
6-13MB arasında değişirken, ham dosyaları
36MB civarında.
• Büyük dosya boyutlarının etkisi ile hafıza kart-
larına yazma daha uzun sürer ve tampon bellek
daha çabuk dolacağı için sıralı çekimde ham
çekerseniz toplam fotoğraf sayısı JPEG’e göre
daha az olacaktır.
• Standart eksikliği nedeniyle her marka farklı bir
ham dosya formatına sahiptir, bu da yazılımlarla
uyum konusunda sorunlara neden olmaktadarır.
• Kullanıcıları da bir şekilde etkileyen yeni makine
= yazılım güncelleştirme ihtiyacı.
• JPEG’lere göre en azından kullanılabilirlik için
farklı dosya tiplerine dönüştürme gereği.
Artıları ve eksileriyle ham dosyalar
Artılar + -Eksiler
Görülebileceği üzere artıları bol olan ham dosya kullanımın eksikleri ise boyut ve yazılım
uyumluluğu. Eğer makineleri çıkar çıkmaz alanlardan değilseniz yazılım uyumluluğu
konusunda da pek sorun yaşayacağınızı sanmıyoruz.
Ne zaman ham, ne zaman JPEG çekmeliyim?
• Eğer çektiğiniz fotoğrafın kalitesi çok önemli değilse: JPEG• Azami görüntü kalitesi önceliğinizse: Ham• Fotoğraflar üzerinde işleme yapacaksanız: Ham• Kartınızda yeterli yer yoksa ve fotoğrafı çekmeniz, kalitesinden daha önem-
liyse: JPEG• Fotoğraflarla oynamayı ve buna zaman ayırmayı gereksiz görüyorsanız:
JPEG• Yüksek ISO kullanıyorsanız ve detay sizin için önemliyse: Ham• Yüksek ISO kullanıyorsanız ama pürüzsüz olsun, benim olsun diyorsanız:
JPEG
Windows ortamında ham dosyaları nasıl önizleme yapabileceğiniz Windows’ta RAW
fotoğrafları nasıl görüntüleriz? isimli yazımızda anlatmıştık, eğer henüz okumadıysanız
mutlaka okuyun, kesinlikle pişman olmayacaksınız ;
Ham dosyaları işlemek içinse
önünüzde fotoğraf makinenizin
paketinden çıkan ham dosya işleme
yazılımının yanı sıra başka yazılım-
ları kullanma seçeneği de mevcut.
Kullanmadığım yazılımlar hakkında
yorum yapamam ama kullandıklarımı
göz önüne alarak fotoğraf makineniz-
in kendi yazılımının yanı sıra Adobe
Phoshop Lightroom 3 Beta’ya da bir
göz atmanızı tavsiye ederim. Ben çok
fazla marka ile kullandığım için en fazla esnekliği Lightroom’da bulabiliyorum. Kullanım da
alışkanlık meselesi ama en kolay kullanımı da Lightroom’un sağladığını düşünüyorum. LR 3
Beta’yı buradan edinebilirsiniz.
Ham dosyaları nasıl görür ne ile işleriz?
Sony’nin .ARW uzantılı ham dosyalarını
Windows’ta görüntileme imkanımız var.
Rehber
Bir diğer yazılım ise hızı ile meşhur olan Bibble Pro.
Çok beklenen 5 sürümünün test amaçlı sundukları
demo versiyonunda Sony’nin dosyalarını açamadığı
için çok fazla kullanmadım ama Lightroom’a göre
ciddi hızlı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim :) Demo
sürümünü buradan edinebilirsiniz.
Kullandığınız makineye göre değişmekle birlikte
yazılımın sağladığı görüntü kalitesi değişiklik göster-
ebiliyor ama genelde olumlu yönde. Mesela Alpha
900 karelerinin Lightroom yorumunu çok daha
başarılı bulunuyorum.
Adobe Lightroom 3 Beta’nın ekran görüntüsü
Bibble 5 Pro’nun ekran görüntüsü.
Son olarak Adobe Camera RAW yazılımını da
gösterelim. Detaylı ayarları sağ panelde görebilirsiniz.
Bana göre Adobe Lightroom 3 Beta, Sony’nin kendi ham
yazılımı Image Data Converter SR’a göre daha başarılı bir
yoruma sahip.
Ham fotoğraf çekme imkanınız yoksa ama merak
ediyorsanız, buraya tıklayarak ham fotoğraf
örneğimizi ve bundan oluşturduğumuz JPEG
fotoğrafı inceleyebilir ve üzerinde oynayabilirsiniz.
Boyutu 17MB.
Rehber
Makale
Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi
Elimize aldığımız hemen hemen her üründe
yazan ‘Made In China’ bize bugün ne his-
settiriyorsa, İkinci Dünya Savaşı öncesinde
ABD’de ‘Made In Japan’ yazısı da aynı şeyi
hissettiriyormuş. Günümüzde Japonya üreti-
minin yüksek kalite ve hassaslık demek old-
uğunu düşündüğünüzde eminim bu cümleye
şaşırmışsınızdır :) Peki bu kalitesiz ürün algısını
kıran ne olmuş? Elbette diğer ürünlerin de etkisi
olmuştur ama Kore Savaşı, Vietnam gibi çok
zorlu savaş alanlarında dayanıklılığı ve güvenil-
irliği ile kendini kanıtlayan Nikonların bu yargının
kırılmasında büyük payı varmış.
1959’da piyasaya çıkıp fotoğraf sekörünü sallayan
Nikon’un ilk SLR modeli Nikon F ile başlayıp 51
yıldır devam eden Nikon F sistemini inceleye-
ceğimiz bu yazı ile Nikon’u güçlü kılan yönleri de
öğrenmiş olacaksınız ;)
Bu yazıya başladığımda aklımda ‘Nikon F sistemine yakın bakış’ yazısı hazırlamak vardı. Nikon fotoğraf makinesi üretimine diğer firmalardan daha sonra girmiş-ti. 1948-1959 arası 11 yıllık dönemde gerçekleştirdiği ‘Rangefinder’ (RF) türü fotoğraf makinesi üretiminin hemen ar-dından, 1959’dan günümüze kullanmaya devam ettiği Nikon F SLR sistemine geçiş yaptı. Bu da 51 yıllık döneme çok fazla şey sığdırdı demek oluyor ve bu nedenle giriş kısmı oldukça uzun oldu ve yazmakla bitmedi :) Sizleri daha fazla bekletmemek için mevcut bölümü ‘Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi’ olarak ayırdım. ‘Nikon F sistemine yakın bakış’ yazımız da çok yakında yayınlanacak ;)
Fotoğraf makinesi denildiğinde akla ilk gelen ülke Japonya olacaktır, ne de olsa günümüzün en büyük DSLR
üreticileri Canon, Nikon, Olympus, Pentax ve Sony hep Japon firmasıdır. 1950 öncesinde fotoğraf makinesi
denildiğinde akla ilk gelen ise Leica, Contax (Zeiss) ve Rollei sayesinde Almanlardı.
Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Canon isimli yazımızı okuyanlar hatırlayacaktır, İkinci Dünya Savaşı
öncesinde Canon’un fotoğraf makinelerinde Nippon Kōgaku (Nikon’un eski ismi) üretimi Nikkor lensleri
kullanılmıştı. Bu durum Nippon Kōgaku için sorun değildi çünkü
Nippon Kōgaku zaten optik üzerine çalışan bir firmaydı yani Canon’un fotoğraf makinelerine rakip ürünleri
yoktu. 1960’lı yıllara kadar pazarda hakimiyet RF türü fotoğraf makinelerinde idi ve onda da kalitede çıtası
Leica sayesinde oldukça yukarılarda seyrediyordu.
Nikon F sistemine gelirken…
İkinci Dünya Savaşı sırasında çoğu op-
tik üreticisi firma gibi Nippon Kōgaku
da Japon ordusu için optik üretimi
gerçekleşti ki Japonya’nın en köklü
optik firmalarından biri olduğu için
ana ürün sağlayıcı konumunda olması
kimseyi şaşırtmayacaktır. Savaşın son-
lanması ile istilaya uğrayan Japonya’da
askeri üretim yapılması yasaklanınca,
Nippon Kōgaku farklı arayışlara yön-
elmiş ve 1948’de Nikon Model 1 ile ilk
fotoğraf makinesini RF olarak üretmiş
oldu. O dönem herkes RF ürettiği
için bu gayet normal bir seçimdi ve
gövdenin altında ‘Made in Occupied
Japan’ (MIOJ) yazmaktaydı.
Nippon Kōgaku’yu kopyala yapıştır ile kullanmak yorucu olduğundan 1988’e kadar firmanın ismi Nikon olmamış olsa da ben Nikon olarak kullanacağım. E, model isimlerinde geçi-yor diyeceksiniz ama eskiden Nikon, Nikkor, Nikkorex ya da Nikkormat gibi model ailesi adıydı yani firmanın adı değildi ;)
• 1917: Nippon Kōgaku Kōgyō Kabushikigaisha = Japon Optik Endüstrileri Şirketi
• 1988: Nikon Corporation
Çoğu kişi tarafından gelmiş geçmiş en iyi Nikon olarak
adlandırılan Nikon SP ve Nikon S3 yanyana.
Fotoğraf: ©Sangin Park
Nikon kısa zamanda bu işte de ustalaştı ve 1948-
1959 arası 7 farklı RF modeli geliştirdi. 1957’de
üretime geçen Nikon Model SP ise diğerlerinden
farklı bir süreçten geçti çünkü bu model gelişti-
rilirken bir yandan da ortak temele sahip bir SLR
projesi yürütülmekteydi. Bu yan proje daha çoğu
ARGE projesiydi ve öncelik tamamen RF olan Mod-
el SP’deydi. Gayet başarılı RF gövdeler üretilirken
neden bir SLR geliştrime ihtiyacı duyulmuştu?
Makale
Bu eksiklikler 1955 yılında Nikon’u SLR sistemleri üzerine çalışmaya itti. Nikon’un ilk SLR gövdeyi yaptığını okumayı bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacak çünkü 35mm SLR gövdeleri 1936 yılına kadar gitmektedir. Gene Almanlar bu işin öncüsüydü (ilk 35mm SLR Kine-Exakta üretimiydi) :) Peki RF böyle eksiklere sahipken neden SLR çok yayılamamıştı?
Bu kullanım pürüzleri kullanıcılarda SLR kameraların kullanımı zor cihazlar olduğu algısını
uyandırdı. 1952 yılında üretilen Asahiflex I Japonya’nın ilk SLR modeli oldu. 1958 yılında
üretilen Minolta SR-2‘de ise yukarıdaki eksikliklerin hepsi giderilmişti yani 35mm SLR tekno-
lojisi artık kitlelere hazırdı :) 1957 yılına kadar Model SP ve SLR çalışmaları birlikte sürerken
Model SP’nin üretime geçmesi ile tüm ekip SLR geliştirme projesine kaydırıldı. Kullanıcıların
dinlenmesi ile de piyasayı sallayan ve RF üretiminin azalıp 1964 yılında sonlanmasını
sağlayan ilk sistem gövdesi olan Nikon F ortaya çıkmış oldu.
• Nikon RF modellerinde kullanılan lensin odak uzak-
lığına uyacak şekilde dahili değişken bakaca sahipti
ama 135mm üstü için harici ayna kutusu sistemlerine
(‘Mirror Box’ olarak geçer ) ihtiyaç duyulmaktaydı. Tele
ihtiyacı için RF kullanımı bu nedenle daha uğraştırıcı
olmaktaydı. Gümüzde çoğu kişinin hayallerini süsley-
en Leica M sisteminin sahip olduğu en büyük odak
uzaklığı da 135mm’dir.
• RF sistemlerinin bakaçları pralaks hatasına sahipti
ki bu da özellikle yakın çekim yapıldığında bakaçta
görünenle fotoğrafta çıkan alanın farklı olması ile
sonuçlanıyordu.
• SLR gövdeler büyük ve ağırdı yani RF gövdelere göre çok hantaldı.
• Ayna sistemi çekim sonrası otomatik olarak başlangıç konumuna dönmüyordu, bunun için filmin
sarılması gerekiyordu.
• Netleme sırasında en açık değerine getirilen diyafram, çekim esnasında elle istenilen diyafram
değerine getirilmeliydi yoksa fazla pozlanmış kareler elde etmek kaçınılmaz olmaktaydı.
• Görüntü kullanıcıya ters olarak iletilmekteydi :)
1965 - Nikon F Photomic T
Makale
Nikon, F ‘i bir sistem olarak lanse etti
ki F’in sistem gövdesi olarak adlandır-
masının nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
Balık gözü, ultra-geniş açı, perspektif kontrolü
gibi her sınıftan lense sahipti. Minolta SR-2 ve
Canonflex modellerinde 35mm’den daha geniş
açı lens yoktu.
Değiştirilebilir odaklama ekranları (14 tane)
ve değiştirilebilir pentaprizmalar ile her amaca
uygun bir seçenek sunulmuştu.
250 filmlik paketler ve motor ünitesi de dahil
olmak üzere pek çok aksesuara sahipti.
Nikon F’de perde için titanyum kullanılmıştı. F sistemini geliştirirken Nikon bayonete özel önem
verdi çünkü ileriye dönük bir sistem yaratmak istiyordu. Bunun için 44mm çapında ve 46.5mm
lens-algılayıcı mesafesine (LAM) sahip, kilit mekanizması gövdede olacak şekilde F bayonetini
geliştirildi.
İlk Nikon F’de dahili poz ölçer yoktu, ek bir cihaz kullanmak gerekiyordu ama ölçümde hem
diyafram, hem de enstantane değerleri dikkate alınıyordu. 1962 yılında pozometre gövdeye alındı
ve bu modelin ismi Nikon F Photomatic oldu. 1965 yılında ise TTL sistemine sahip pozometreli
Nikon F Photomatic T modeli kullanıma sunuldu.
Nikon F’in sahip olduğu diğer ilkler:
Nikon değiştirilebilir odaklama ekranları
1965- Nikkormat FT. Japonların ‘R’ ile arası iyi olmadığından
‘Nikkormat’ yerine ‘Nikomat’ adına sahipti :)
• %100 kapsamaya sahip bakaçlı ilk 35mm SLR
• Ayna kilitleme sistemine sahip ilk Japon SLR
Makale
Neden F?
O dönemde SLR’ın R’si model isimlerinde kendine yer buluyordu yani oldukça
popülerdi ama R harfinin telafuzu dilden dile değiştiğinden Nikon, Re-Flex‘teki
‘F’ harfinin benzer bir telafuza sahip olmasından yola çıkarak ‘F’ harfini kullan-
mayı uygun gördü. Öküz altında buzağı aramanın gereği yok, herhangi bir şeyin
kısaltması değil yani ;)
1962’de Nikon F2’ye ucuz alternatif olarak Nikk-
orex F çıktı. 1965 yılında bunun yerini Nikkormat
FT ve FS aldı. FT modeli sabit pentaprizmaya ve
daha uygun fiyata sahipti. 1967 yılında çıkan Nik-
kormat FTN modelinde merkez ağırlık ortalama
ölçüm standart oldu.
1970ler ve kızışan rekabet…
1960ları kapatırken Nikon, profesyonel mar-
kette liderliği elinde bulunduruyordu. 1970le-
rde ise rakiplerden sıkı oyuncular gelmeye
başladı: 1971’de Canon F-1, 1972’de Minolta
XK Motor, 1971’de Olympus OM-1, 1974’de
OM-2, 1975’de Contax RTS. Leica bile Minolta
ortaklığında geliştirdiği Leica R serisi ile SLR
pazarına giriş yapmıştı. 1971 yılında Nikon da
F2 modeli ile amiral gemisini güncelledi
Peki bu yeni modeller pro sınıfında Nikon’u yerinden
edebildi mi? Hayır :) Profesyoneller zaten Nikon F’e
yatırım yapmışlardı. Nikon, F2 ile onları sağlam oyu-
ncuya oynadıklarına ikna edebildi ve liderliği elinden
bırakmadı. Zaten profesyonel bir kullanıcının ‘Nikon
F sisteminde şu da olsaydı’ diyebileceği bir eksiği
yoktu, Nikon her şeyi önceden düşünmüştü.
Nikon F2 de selefi F gibi çok sağlam ve güvenilir
bir gövde olduğunu kanıtladı. Nikon F2 sahibi olup
da aklınıza takılan sorular olursa ilk bakacağınız yer
kesinlike burası olsun ;)
1973 - Nikon F2 Photomic S
Makale
Neden F?
O dönemde SLR’ın R’si model isimlerinde kendine yer buluyordu yani oldukça
popülerdi ama R harfinin telafuzu dilden dile değiştiğinden Nikon, Re-Flex‘teki
‘F’ harfinin benzer bir telafuza sahip olmasından yola çıkarak ‘F’ harfini kullan-
mayı uygun gördü. Öküz altında buzağı aramanın gereği yok, herhangi bir şeyin
kısaltması değil yani ;)
Makale
Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi
Mekanikten otomatiğe geçiş ve AF
Canon AE-1, Olympus Om-2 ve Minolta XK gibi otomatik sistemlerin ağırlığını göstermesi ile Nikon da
fotoğraf makinelerini gözden geçirme gereği duydu. Bir yandan da yeni amiral gemisi F3’ün geliştirme
çalışmaları devam etmekteydi. Lens-gövde arasındaki iletişim eksikliği, lensin sahip olduğu en açık
diyafram değerinin makine tarafından görülemem-
esine neden oluyordu .
1977 yılında Nikon AI serisi lenslerini duyurdu
(‘Automatic Maximum Aperture Indexing’ ya da
kısaca ‘Automatic Indexing’in kısaltması). AI öncesi
lenslerin, non-AI lensler olarak da kullanılır, en açık
diyafram değerini makineye anlatmak için her lens
değişiminde diyafram eşleme işlemini yapmak
gerekiyordu. AI lensler ise bunu destekleyen yeni
gövdelerle otomatik olarak diyafram eşleme işlem-
ini gerçekleştirebiliyordu.
Bu geçiş döneminde yani 1970 sonları, 1980 başlarında Nikon
her lens için AI diyafram bilezikleri tasarlamış ve 20USD civarı bir fiyatla non-AI lensleri AI lenslere
dönüştürmüş. Modifiye edilmiş bu lenslere AI’d ya da AID denilmekte ki İngilizce AI haline getirilmiş
demek. Kullanıcılar adına güzel bir uygulama :)
Mekanikten otomatiğe geçiş
1980 - Nikon F3
1980 yılında Nikon tamamen mekanik olarak çalışan
amiral gemisi F2’nin üretimini sonlandırıp, yeni elektronik
F3’ü tanıttı. Nikon F2As’nin daha pahalı oluşu bile kimil-
erinin ayak diremesine engel olamadı çünkü elektronik
sistemlerin mekanik kadar güvenilir olamayacağına
inanan bir kesim mevcuttu. Yıllar sonra hala sorunsuz
çalışan F3 modellerinin olması, Nikon’un sağlamlığının
sorunsuz devam ettiğinin bir göstergesiydi.
Nikon F3 seleflerinde olduğu gibi tamamen modüler
mantıkla geliştirilmiş, bol aksesuar ve oldukça geniş bir
lens yelpazesi ile desteklenmişti. Tasarımında da klasik
çizgilerin dışına çıkılmış ve İtalyan tasarımcı Giorgetto
Giugiaro tarafından tasarlanmıştı. Nikon F3 gerçekten de
çok şık görünüyordu. F3 sonrası tüm üst modellerde de
Giugiaro’nın tasarımları kullanıldı.
1981 yılında tekrar lens tasarımında değişikliğe gidildi ve yeni serinin adı AI-s oldu (‘Automatic Index-
ing-Shutter’). AI-s serisi lenslerle diyafram ayarlaması daha hızlı ve daha hassas yapılabiliyordu. 1983 yılında
sunulan Nikon FA, AI-s lensleri sayesinde ek bir modifikasyona ihtiyaç duymadan enstantane öncelikli
modda çekim yapabiliyordu.
Nikon F3P Press ve MD-4
Makale
Otomatik netlemeye sahip ilk Nikon
SLR modeli Nikon F3 temelleri üzerinde
geliştirilen F3AF oldu. Bayonet hala
1959’dan beri kullanılan F bayoneti-
ydi. Peki nasıl AF özelliği eklenmişti?
Aşağıdaki Nikon F3AF’ye baktığınızda ilk
dikkati çeken kocaman prizma bölümü
olacaktır :) AF’nin kontrolü de işte tam
olarak buradan yapılmaktadır. DX-1 pen-
taprizması olarak geçen bu sistem hem
AF lensin ihtiyacı olan gücü sağlamakta
(2 adet AAA kalem pil kullanıyordu), hem
de TTL kontrast tabanlı odaklama işini
yürütmekteydi.
Ve AF…
1983 - Nikon F3AF
Makale
• AF 80mm f/2.8• AF 200mm f3.5 ED-IF
İlk uygulama çok mükemmel değildi. AF çok sessizdi ve açık alanda fena değildi ama kapalı alanda
netlemede oldukça zorlanmaktaydı. AF sürecine gövdenin aktif katılımı ise söz konusu değildi,
sadece DX-1 ve AF lensler arasındaki veri iletiminde ‘iletici’ olarak yer alıyordu. Nikon daha fazla lens
gelecek dese de F3AF için sadece iki lens üretildi:
Günümüz ileri seviye Nikon gövdelerinde olduğu gibi F3AF’de de MF lens kullanımında odaklama
yardımcısı da yer alıyordu. Sistem sürekli servo modunda netleme yapmaktaydı ve odak kilitleme için
lensin üzerindeki düğmelerin kullanılması gerekiyordu. DX-1’in optik bakacı Nikon’un profesyonel
seviyedeki gövdelerinde ilk defa %100’den daha küçük (yaklaşık %92) bir görüş açısı sağlamaktaydı.
Photokina 1982 için hazırlanmış Nikon F3AF reklamı.
Nikon’un gövdeden AF motoruna sahip ilk modeli ise 1986’da tanıtılan F501 modeli oldu. İlk üretilen
AF Nikkor lenslerinin tasarımı pek olumlu tepkiler almadı. Gerek AF hızı, gerekse AF lenslerin tasarımı
ve piyasaya sunulması yavaştı. Bu esnada 1985 yılında tanıtımı yapılan, AF olarak sıfırdan tasarlanmış
Minolta Maxxum 7000 AF pazarında fırtınalar estirmekteydi. Canon da FD serisine AF monte etmenin
yararsız olduğunu görüp sıfırdan AF sistemi, yani EOS’u, tasarlamaya girişti.
Nikon, F sistemini terk etmeye pek niyetli değildi ve bu Nikon’a 1984-1987 arası oldukça yavaş ilerleme
olarak geri döndü. 1988 yılında çıkarılan Nikon F801 ile AF sistemi ikinci nesline geçmiş oldu. Yeni siste-
min AF hızı ve kullanışlılığı geliştirilmişti ve 1/8000 saniyelik enstantane ile en hızlı SLR ünvanına sahip
oldu. Yeni Nikon SB-24 speedlight ile flaş konusunda da pek çok ileri seviye ayara imkan veren F801,
geriye uyumluluk konusunda da başarılıydı
1988 - Nikon F801
Makale
Gövdeden motora sahip üst seviye Nikon F için çalışmaların 1985lerde
başladığı söylenmekte. Ortaya çıkan ürün ise 1988’de tanıtılan ve gelmiş
geçmiş en yakışıklı Nikon olarak adlandırılan Nikon F4 oldu Nikon F4’ün
tasarımı gerçekten de çok etkileyici görünüyor.
1988 - Nikon F801 1988 - Nikon F4
Nikon F4 analog kontrollere sahip SLR türünün son temsilcilerindendi. AF sistemine geçen
diğer üreticiler basmalı düğmeler ve LCD ekranlar kullanırken, Nikon F4’ün fazla geleneksel
kaldığını düşünenler vardı. Profesyonel seri bir gövdenin kullanıcısının analog kontrollere zaten
alışık olduğunu düşündüğümüzde bu seçim pek de yadırganamaz. Gerçi F5 ile birlikte Nikon da
kaçınılmaz olan bu sisteme geçmiş oldu :)
Nikon F4’ün en güçlü yanı ise kuşkusuz geriye doğru uyumluluk konusunda en başarılı profesy-
onel seviye Nikon olmasıydı. Çoğu gövdenin takılmasına dahi izin vermediği AI lenslerle Matriks
ölçüm kullanılabiliyordu.
Nikon’un üst ürün gamı için uyguladığı 8 yıllık döngü AF’ye geçilmesi ile yavaş kalmaya başladı
çünkü rakipler hiç de boş durmuyordu. Canon EOS-1 ile profesyonel sınıfta ağırlığını hissettirm-
eye başlamış, 1994’te güncellediği EOS-1N ile de pek çok profesyoneli kendi safına çekmeyi
başarmıştı. Bu dönemler Nikon için sıkıntılı geçti diyebiliriz. Nikon F601s (1990) ve F801s (1991)
ile AF sistemi daha da geliştirildi. 1992’de sunulan F90 üçüncü nesil AF sistemini kullandı.
Bu esnada eski nesil MF lensleri takamadığınız modeller de piyasaya çıkmaya başladı. 1994
üretimi Nikon F50 de bunlardan biriydi. Çoğu fonksiyonun tam olarak kullanılabilmesi için AF
lenslere ihtiyaç duyuyordu ama AF lenslerin kullanımı ile de giriş seviyesinde çok iyi bir seçenek
olabilecek kapsiteye sahipti. Nikon F bayonetini bırakmasa da uyum konusunda AF lehine ilerle-
meyi uygun görmekteydi.
Makale
1994’de tanıtılan bir diğer model olan F90x, ye-
nilenen CPU, yeni AF modülü, gelişmiş pozlama
ve flaş sistemleri ile F5 gelene kadar ki en gelişmiş
Nikon olma konumuna sahip oldu yani pro gövde
F3’den daha ileri seviyedeydi.
1996 yılında tanıtılan F5 ise tahmin edebileceğiniz
gibi Nikon’un teknolojik olarak en ileri seviye ürünü
oldu ama modüler güç birimleri yerine Canon EOS-
1N gibi bütünleşik ‘battery grip’ sunması, kimi eski
lenslerin takılamaması ve geriye uyumluluk sorunları
kimilerinin hoşuna gitmedi. F5 modüler olmadığın-
dan daha önceki F serisi gövdelerine göre her
zaman daha ağır kalıyordu, istenildiği zaman daha
taşınabilir yapma olanağı yoktu. Nikon F6’da geri
adım atarak eski tasarım stiline geri döndü.
1994 - Nikon F50
3D renkli matriks ölçümü ikinci kullanan model
olan F5, söz konusu ölçüm olduğundan rakipler-
inin önündeydi (ilk model F90x modeliydi). Bu
ölçüm modunu tam olarak kullanabilmek için
yeniden lens değişikliğine gidilmesi gerekiyordu
ki yeni serinin adı AF-D oldu. D, ‘distance’ yani
mesafeden geliyordu ve lenslerin uzaklık çipleri ile
yenilenmelerine dayanıyordu.
Bundan sonraki adım ise AF-I lensleri AF-S serisi
ile değiştirmek oldu. S, ‘silent-wave-motor’dan
geliyordu yani Canon’un USM’si gibi sessiz ve
hızlı odaklama yapan, enerji konusunda da daha
verimli lensler üretilebilecekti.
F5 aynı zamanda değiştirilebilir pentaprizmaya
sahip son Nikon SLR modeli olarak tarihteki yerini
aldı.
1995- Nikon F5
Makale
Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi
Digital SLR Dönemi
Nikon 1997’den beri COOLPIX serisi ile dijital kompakt fotoğraf makinesi de üretmekteydi.
1991’de Kodak, Nikon F3 gövdesini kullanan
ilk DSLR modeli olan Kodak DSC-100’ü üretti.
Gövde Nikon’un olsa da makine Kodak’ındı
:) Nikon kendi DSLR modeline sahip olana
kadar değişik kesme çarpanlarına sahip Nikon
gövdeli Kodak DSC modelleri üretildi.1994
yılında Fuji ortaklığında 2/3’ boyutunda 1.3MP
CCD’ye sahip E2 modeli üretildi. 1994 yılında
ise hızı 1fps’den 3fps’ye çıkarılmış E2s modeli
geliştirildi. E2 serisi özellikle de derinlik
söz konusu olduğunda oldukça büyük
boyutlara sahipti. 1998’de daha gelişmiş
bir model E3 duyuruldu.
Nikon’un ilk DSLR modeli ise 1999 yılında çıkan D1
oldu. 1.5x odak çarpanlı D1, 2.74MP’lik CCD algılayıcı
sahipti ve kullanıcılarına ISO 200, 400, 800, 1600
olanağı sunuyordu. Bu hem Nikon, hem de profesyonel
dijital fotoğrafçılar için büyük bir adımdı çünkü o sırada
sektöre hakim olan Kodak’ın DSC serisinin fahiş fiyatları
vardı. Bunca zaman neden bir Japon’un çıkıp da kendi
DSLR modelini üretmediği ise merak konusu olmakta :)
Dijital çağa geçiş
1999 - Nikon D1, Fotoğraf: Simon Nielsen
Makale
Nikon 11 yılda 25 tane DSLR modeli çıkardı.
D1, F5 ile aynı gövde ve kontrol yapısına sahipti. Bu mevcut Nikon F5 kullanıcılarının çok kolaylıkla
D1’e adapte olmasını sağlıyordu. Gövdedeki AF motoru kullanıldığında bile oldukça hızlı netleme
yapabilen D1’in sRGB ya da Adobe RGB değil de NTSC renk uzayını kullanması sıradışıydı. 2001’de
D1’in güncellenmiş hali diyebileceğimiz D1H, sRGB ve Adobe RGB desteği ile geldi; çözünürlük aynı
kalırken saniyede çekebildiği kare sayısı da biraz arttırıldı. Asıl yenilik ise çözünürlüğün neredeyse 2
katına çıktığı D1X oldu.
Listeyi incelediğinizde ilk dikkatinizi
çekecek olan 2001’de yapılan MP
sıçramasının (2,6MP->5,3MP) 2004’de
tekrarlandığı (6,0MP->12,2MP) ve bun-
dan sonra 2008’de duyurulan D3x’e
kadar da 12Mp seviyesinin korunduğu
olacaktır. 2010 yılında Nikon’un hala
en çok tercih ettiği çözünürlük değeri
12MP civarlarıdır.
2004 yılına gelindiğinde Nikon gene
çoğu kişinin beklemediği bir hamle
yapıp F serisinin son üyesini duyurdu.
DLSR’ın filme baskın hale gelmeye
başladığı böyle bir dönemde kimse
pro sınıfında bir fotoğraf makinesi
beklemediğinden özel bir yere sahip
olan F6, en güncel pro AF sistemine
ve küçük yapılı bir gövdeye sahipti.
Değiştirilebilir pentaprizma yapısı
terkedilmiş, eski lenslerde diyaframı
okumaya yarayan ADR (‘Aperture
Direct Readout’) sistemine de yer
verilmemişti. F5’e göre daha uygun
fiyata sahip F6, günümüzde de satılan
tek filmli Nikon SLR modelidir.
Listeyi incelediğinizde ilk dikkatinizi çekecek olan 2001’de yapılan MP sıçramasının (2,6MP->5,3MP)
2004’de tekrarlandığı (6,0MP->12,2MP) ve bundan sonra 2008’de duyurulan D3x’e kadar da 12Mp
seviyesinin korunduğu olacaktır. 2010 yılında Nikon’un hala en çok tercih ettiği çözünürlük değeri
12MP civarlarıdır.
Makale
2004 yılına gelindiğinde Nikon gene çoğu kişinin beklemediği bir hamle yapıp F serisinin
son üyesini duyurdu. DLSR’ın filme baskın hale gelmeye başladığı böyle bir dönemde kimse
pro sınıfında bir fotoğraf makinesi beklemediğinden özel bir yere sahip olan F6, en güncel
pro AF sistemine ve küçük yapılı bir gövdeye sahipti. Değiştirilebilir pentaprizma yapısı
terkedilmiş, eski lenslerde diyaframı okumaya yarayan ADR (‘Aperture Direct Readout’)
sistemine de yer verilmemişti. F5’e göre daha uygun fiyata sahip F6, günümüzde de satılan
tek filmli Nikon SLR modelidir.
Lens ailesinde en önemli gelişme ise 2000
yılında duyrulan G serisi lenslerin duyurulması
oldu. G serisi lensler tamamen elektronik yapı-
da olup gövdelerinde ek diyafram bileziğine
sahip değillerdi. Bu eski gövde kullanıcıları
için bir dezavantaj olsa da DSLR kullanıcılarını
ve son dönem AF SLR gövde kullanıcılarını
etkilemiyordu. 1998’de geçilen AF-S serisinde
motorla ilgili geliştirilmeler zaten yapılmıştı
yani bu daha çok maliyet ve lenste sadeleşme
adına atılmış bir adım olarak düşünülebilir. Ken
Rockwell bunun için hadım edilmiş Nikkor
tabirini kullanmakta :)2004 - Nikon F6
Nikon fanatiği birine ‘Neden Nikon?’ diye sor-
manız durumunda, ’51 yıllık lens arşivini kulla-
nabileceksin!’ şeklinde bir cevap alabilirsiniz. Ne
yazık ki kazın ayağı hiç de öyle değil çünkü gerek
filmli, gerekse dijital gövdeler arasında lens seçme,
seçilen lensle de tüm fonksiyonların eksiksiz
çalışamaması, arada firelerin verilmesi yaşanan
şeyler. Burada Nikon’u suçladığımız sonucu
çıkarılmasın aksine 51 yıla sığdırdıkları gerçekten
de takdiri hak ediyor ama biraz da ayaklarımızı
yere basmamız gerekiyor. Hangi gövdede hangi
lenslerin kullanılabileceği, uyumsuzlukların neler
olacağını ayrı bir yazıda anlatacağız ;) Nikon G lenslerine örnek: AF-S NIKKOR 10-24mm 1:3.5-4.5G ED
Makale
2007 yılında çıkan Nikon D3’e kadarki tüm
Nikon DSLR modelleri 1.5x kesme çarpanına
sahip APS-C formatında algılayıcıya sahipti
ve DX sistemi olarak adlandırılıyordu. DX
serisi gövdelerle uyumlu olacak şekilde daha
küçük görüntü dairesi üreten DX lens serisi
2003 yılında üretime başladı ve hala da yeni
üyelerle genişlemeye devam ediyor. Nikon
D3 ve diğer tam-kare (‘full frame’) algılayıcılı
gövdeler ise FX sisteminin parçası sayılıyorlar
ve DX lensleri ile ‘tam’ uyumlu değiller.
Nikon’un tüm DX serisi gövdeleri Ayuthaya /
Tayland’da, FX serisi gövdeleri ise Japonya’da
üretilmektedir.
2005 - Nikon D50
• Nikon D100, 6MP: 1999USD (Şubat 2002), 1699USD (Mayıs 2003), 1499USD (Aralık 2003)
• Nikon D70, 6MP: 999USD (Ocak 2004) • Nikon D50, 6.1MP: 899USD (Nisan 2005)• Nikon D40, 6.1MP: 599USD (Kasım 2006)
Model gamının öncelikle pahalı üst seviye
modelleriyle şekillendiği ve 2004 yılında D70 ile
uygun fiyatlı ürünlerin sunulmaya başlandığını
görüyoruz. Giriş seviyesinin ilk modeli ise 2005
yılında gelen D50 oluyor. Merak ederek gövdel-
erin piyasaya giriş fiyatlarına baktım, sizlerle de
paylaşayım :)
NikoN DSLR zamaN çizeLgeSi
Burada gerçek anlamda çöl ile baş başa kalabiliyorsunuz. Kum o kadar ince ki adeta akıyor ve rüzgar öyle bir savuruyor ki tepelerde dalga dalga kumlar birikiyor.“
“Sizden Gelenler
Mehmet Said CoşkunSony NEX-C3 (16mm | F2.8 lens) Tunus / Kasr-el Ghilan
Makale
Kompozisyon yazı dizimizin bu bölümünde
görsel öğelerin fotoğraftaki yerleşiminde en çok
dikkat edilen konu olan altın oran ve 1/3 kuralından
bahsedeceğiz ve bol örnekle konunun pekişmesini
sağlayacağız.
Fotoğrafa yeni başlayan herkesin karşısına sık sık
çıkan 1/3 kuralı aslında anlaşılması ve uygulanması
en basit kuraldır. 1/3 kuralında amaç öğelerin
dizilimi ile hikayenin daha etkili anlatılmasını sağla-
maktır.
1/3 oranı, altın oran denilen başka bir matematiksel
orandan türetilmiştir.
Fotoğrafta altın oran ve 1/3 kuralı Altın oran, doğada sayısız canlının ve cansızın şeklinde ve yapısında bulunan özel bir
orandır. Doğada bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, yüzyıllarca sanat ve mimaride
uygulanmış, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran
bağıntısıdır. Doğada en belirgin örneklerine insan vücudunda, deniz kabuklularında ve ağaç
dallarında rastlanır. Platon’a göre kozmik fiziğin anahtarı bu orandır. Altın oranı bir dikdörtgenin
boyunun enine olan “en estetik” oranı olarak tanımlayanlar da vardır. (Kaynak: wikipedia.)
Eski çağların filozofları, mimari eserlerdeki estetiğin sırrını bulmak için yoğun çaba
harcamışlar ve altın orana ulaşmışlardır. Altın oranı şu şekilde cümleleştirebiliriz:
bir doğruyu öyle bir noktasından bölelim ki küçük parçanın uzunluğunun, büyük
parçanın uzunluğuna oranı, uzun parçanın uzunluğunun, tüm doğrunun uzunluğuna
oranına eşit olsun.
Aşağıdaki resimde bu cümleyi görselleştirdim. Formüle ettiğimizde de karşımıza şu
eşitlik çıkıyor: a/b = b/(a+b)
Altın oranı tam sayılara döktüğümüzde karşımıza şu sayı ikilileri çıkar: 3/5, 5/8, 8/13,
13/21, 21/34 ve oran hep 1.618 olarak sabittir.
Bunu biraz daha ileriye götürüp 2 boyuta da uygulayabiliriz ve daha da ile-
ri giderek c ya da d bölümünü de orana uygun olarak bölebiliriz. Bu süreç
sonsuza kadar götürülebilir. Eğer ilk diktörgenimizde c/(a+b)/b=1.618 oranı
varsa, bu dikdörtgen için de altın dikdörtgendir deriz. İçinden defalarca kareler
çıkardığımız bu altın dikdörtgen’in karelerinin kenar uzunluklarını yarıçap alan bir
çember parçasını her karenin içine çizersek, altın spirali elde ederiz. Doğada pek
çok yapıda ve canlıda altın spirali görmek mümkündür. Aşağıdaki görselin sağ
bölümünde altın spiralin bulunuşu ve doğadaki bir örneğini görebilirsiniz.
Altın spirali elde ettiğimiz iç içe diktörtgenlerin kenar uzunlukları da 34, 21,13, 8, 5 değerleri
ile fibonacci sayılarını verir (Her sayı kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır).
Fotoğrafa uyması için üstüne bindirdiğim spiral şeklinin oranları değişti yani artık altın spiral değil, standart bir spiral görüyoruz. Burada bakış boşluğunun da uygulamasını görüyoruz yani konuyu, baktığı yönde olmayan 1/3 çizgisine
yerleştiriyoruz. Fotoğraf: ©Türkay Yılmaz
1/3 kuralının uygulaması. Fotoğraf: ©Türkay Yılmaz
Altın oran olan 3/8 resim gibi, acelemizin olmadığı görsel sanatlarda uygulama-
da sorun çıkarmazken fotoğraf gibi zamanlamanın önemli olduğu bir türde hızlı
uygulanma konusunda biraz sorunlu olmaktadır. Nedeni de 3’e 5 oranını anında
kestiremeyip biraz düşünmemizin gerekmesidir. İşte bu sorunu ortadan kaldır-
mak için fotoğrafçılar altın oran yerine 1/3 oranını kullanmayı önermişlerdir.
1/3 kuralının pratikteki uygulaması
ise şu şekilde yapılmakta: Çerçeveyi
yatayda ve dikeyde üçer eşit parçaya
bölecek şekilde ikişer çizgi, yani to-
plamda 4 çizgi çiziyoruz. Bu çizgilerin
kesişim noktaları ilgi merkezimiz olmak
için uygun konumlar olmuş oluyor.
Kompozisyonumuzu oluştururken
buna dikkat ederek öğelerimizi
yerleştirerek göze daha hoş görünen,
dengeli kareler elde edebiliriz.
Makale
Ufuk çizgisinin 1/3 kuralına göre üstteki yatay çizgiye oturulduğu deniz içeren bir kare. Çocuk tam olarak 1/3 çizgisinde değil ama o da altın orana
göre konumlandırılmış :) © Türkay Yılmaz
Konser karelerimde 1/3 kuralına mümkün mertebe uymaya çalışıyorum ve bu sayede daha dengeli fotoğraflar
elde ettiğimi düşünüyorum. Çabuk değişen ortam ışıkları nedeniyle hız da önemli olduğundan mükemmel
bir 1/3 oranı tutturmak pek mümkün olmuyor :)
1/3 kuralının uygulandığı bir kaç kare:
Konser karesi de olsa eğer konunuz bir müzisyense genelde yüzünü 1/3 çizgileriin kesişim noktasına koymayı
tercih edersiniz. Özellikle genel dedim çünkü yeri geldiğinde gitar çalan bir el
de konumuz olabilir.
Makale
Burada unutmamamız gereken, 1/3 kuralı genelde çoğu kareye uygulanabilirken buna
uymayan fotoğrafların da her zaman olacağıdır yani her fotoğrafı 1/3 kuralına uyduracağım
diye uğraşmamak gerekir. Bu kuralı ihlal edebileceğimiz durumlardan biri mesela simetrik
yapıya sahip fotoğraflardır. Göze hoş gelen hemen hemen her karede 1/3 kuralı yoksa bile
genel bir denge gözetilmiştir.
Orijinal kadraj 70-200mm lensin 200mm’sine rağmen geniş kaldığı için kesme uyguladım. Solda benim tercih ettiğim kesmeyi görüyosunuz. Sağda ise 1/3 kuralının
daha katı bir şekilde uygulandığı kesme mevcut (Photoshop’da eksik kalan taraflarını hızlı bir şekilde
tamamladım:)). Hangisini tercih edersiniz? Baskının ne boyutta yapılacağına göre değişebilecek bir tercih ama ben soldaki kesmemden gayet memnunum :)Yani her
zaman kuralı katı bir şekilde uygulamaya çalışmamalıyız ;)
Burada unutmamamız gereken, 1/3 kuralı genelde
çoğu kareye uygulanabilirken buna uymayan fo-
toğrafların da her zaman olacağıdır yani her fotoğrafı
1/3 kuralına uyduracağım diye uğraşmamak gerekir.
Bu kuralı ihlal edebileceğimiz durumlardan biri
mesela simetrik yapıya sahip fotoğraflardır. Göze hoş
gelen hemen hemen her karede 1/3 kuralı yoksa bile
genel bir denge gözetilmiştir.
Kimilerine göre kurallar yıkılmak
için yapılmıştır. Kimileri de kuralların
mükemmellik için varolduğunu ve
mükemmelliğin ise sıkıcı olduğunu
düşünür. Karar sizin :)
1/3 kuralının uygulanmadığı ama yapının simetrik formunun kullanıl-
ması sonucu oldukça estetik ve dengeli duran bir mimari fotoğraf.
Fotoğraf: @Primplan
Makale
Portre çekiminde de 1/3 kuralı çok sık kullanılır. Tam boy portrelerde model çizgi üzerine oturtulabilir. Yer-ine göre kesişim noktalarına da yerleştirebilirsiniz ama o zaman fotoğrafın geneline göre çok az yer kaplama durumu oluşabilir. Tam boy olmayan portreler içinse
kesişim noktalarına özellikle gözleri yerleştirmek uygun olacaktır.
1/3 Kuralını uygulamak için konu sınırlaması yoktur. Makro hayvan karelerinizde de hayvanın kafasını kesişim
noktalarına yerleştirebilirsiniz.
Flaş ölçer nedir ne işe yarar?
Makale
Flaş ölçer kullanmamış olsanız da adını duy-
muşsunuzdur. Işık ölçer olarak da biliyor ola-
bilirsiniz. Pozometre de denebiliyor. Bir başka
duyduğunuz şey ise bu aletlere artık gerek
olmadığıdır. Ancak bu tam olarak doğru değil.
Günümüzün fotoğraf makineleri ışık ölçümünü
doğru yapabilseler de her zaman bir zaafları var,
yansıyan ışığı ölçmek. Bu durumda parlak objeler
ışığı fazla yansıtıp ölçümü şaşırtırken, karanlık
objeler de ışığı emerek makinenin karanlık bir
ortamda olduğunu sanmasına yol açar. Bu da
beraberinde pozlama hatalarını getirir. Poz telafisi
kullanarak bu durumları aşmaya çalışırız.
Bir diğer sorun ise TTL destekli olmayan flaşları
kullanırken, gerekli ışık miktarını kendinizin ayar-
layacak olması. TTL olmadan, makine flaşa gerekli
pozlama değerlerini iletemeyeceğinden, siz
deneme yanılma yöntemi ile gerekli ışığı ayarlay-
acaksınız. Tek flaşla sorun değil ama birden fazla
ışık kaynağıyla çalışırken deneme yanılma metodu
işinizi çok uzatacaktır.
TTL flaşlar çok pahalı oldukları gibi, onları uzaktan
kablosuz tetikleyecek sistemler de TTL desteğine
sahip olmak zorunda olduklarından pahalıdırlar.
Eğer TTL sistemini kullanmadan ucuz flaşlar ve
tetikleyiciler kullanarak çalışmak istiyorsanız, flaş
ölçer kullanmanızı tavsiye ediyoruz.
Flaş ölçerler sadece flaş ölçmez. Ortam ışığını da
ölçebilirler. Yani sabit ışıkla aydıntalacağınız sahne
için de kullanabilirsiniz.
Okuyucularımızdan Kerim Demirel, ilk kamera sistemlerini ve bunların günümüzdeki kullanımını
anlatan bir yazı dizisi hazırlamış. İlginç bulacağınızı düşündüğümüz bu çalışmayı üç bölüm haline
yayınlayacağız.
İnsanoğlu, hayatın başlangıcından bu yana sürekli olarak doğayı görsel olarak betimlemeye çalışmış
ve mağra çizimleri ile başlayan bu serüvende resim ve heykel sanatını ve en nihayetinde de fotoğraf
tekniğini geliştirmiştir. Fotoğrafın icadı ve gelişimi denince ise aklımıza hep 19. yüzyıl sonlarında
keşfedildiği gelir. Oysa ki fotoğraf tekniğinin keşfi milattan önceki yüzyıllara değin uzanır. Bu yazıda ilk
fotoğraf tekniği ile geliştirilen, fotoğrafın en sanatsal yönüne şahit olabileceğimiz, olabildiğince ilkel;
ancak basitliğinin aksine muhteşem sonuçlar ortaya çıkaran ‘Pinhole’ fotoğrafçılığına değineceğiz.
Pek çok insanın ismini bile duymadığı bu fotoğrafçılık türü, prensipleri M.Ö. 5.yy’lara dayanan bir
fotoğraf çekim tekniğidir. ‘Kamera Obscura’ olarak da bilinen Pinhole, kısaca karanlık bir odaya iğne
ucu boyutlarındaki bir delikten sızan ışığın içeride görüntü oluşturmasıyla elde edilen bir çekim
tekniğidir. Objektif kullanılmaz ve onun yerine 0,20 -1 mm çapında bir delik bulundurur. Pinhole’u
günümüze kadar taşıyan ise, evdeki basit araç gereçler ile el yapımı kameralarla uygulanabilmesi
ve normal fotoğrafçılıktan farklı olarak gerçeküstü fotoğraflar ortaya çıkarabilmesidir. Hem kamera
yapım aşaması olsun hem de çekim aşaması, oldukça heyecanlı ve keyifli ama bazen bir o kadar da
sabır isteyen bir iştir. Pinhole hakkında detaylı ayrıntılara girmeden önce kamera obscura’nın keşfine
ve tarihine bir göz atmakta fayda var.
Beyaz dengesi nedir, nasıl ayarlanır?
Makale
F. Muhteşem PULLU’nun çektiği Pinehole fotoğrafı
Milattan önce 5. yüzyılda Çinli filozof Mo Ti’nin kayıtlarında geçer ilk fikirler. Mo Ti kayıtlarında çok
küçük bir delikten geçen ışığın, deliğin arkasındaki yüzeye, geldiği cismin ters görüntüsünü çıkara-
cağını söyleyen ilk kişidir. Yine MÖ 4.yy’da Aristoteles iğne deliği de denen küçük bir delikten geçen
ışığın oluşturduğu görüntüyü kullanarak Güneş tutulmalarına yanıt arar “Problema” isimli çalışma-
larında. 10.yy’a gelindiğinde iki Arap, fizikçi Alhazen ve matematikçi İbn Al-Haitam, farklı üç mumu
belirli bir şekilde yerleştirerek önlerine bir perde koyar.
Perdedeki küçücük delikten geçen ışığın arka duvarda oluşurduğu görüntüyü inceleyen Alhazen,
duvarda delikten geçen ışık sayesinde bir görüntü oluştuğunu ve bu görüntünün sağdaki mumun
solda, soldakinin sağda görüntüsü çıkacak şekilde ters olduğunu notlarına kaydeder. Bir taraftan da
ışığın doğrusallığının keşfi gerçekleştirilir.Bu çalışmalar 13.yy Avrupa’sında değer kazanır ve İngiliz
flozof Roger Bacon, bunlardan öğrendiği tekniğin ayrıntılı bir açıklamasını yapmaya çalışır. Rönesans
döneminin usta isimlerinden Leonardo da Vinci ise perspektif ile ilgili çalışmalarında şöyle der:
Makale
Yine rönesans döneminde çeşitli sanatçı ve bilim adamları farklı çalışmalarında bu teknikten fayda-
lanmışlardır. Örneğin matematikçi ve astronom Paolo Toscanelli, Floransa Katedralinde pencereye
ufak bir delik açar ve çevresine bronz bir halka yerleştirir. Bu sayede öğle üstü katedral zeminine
yansıyan görüntü “öğle işareti” ismi ile katedral zemini iki eş parçaya böler. Bu çalışma o dönemde
saat yerine kullanılırdı.
1500’lü yıllarda ressamlar kamera obscura’yı, yani Latinceden Türkçe’ye çevirecek olursak “karan-
lık kutu” düzeneğini doğa görüntülerini resmetmekte kullandı. Çeşitli sanatçı ve bilim adamları
ile gelişen bu sistem, 1776 yılında Alman bilim adamı Johann Zahn’ın sayesinde taşınabilir özellik
kazandı. Bu sistem, görüntünün netlik ayarının yapılabildiği bir mercekten ve görüntüyü yansıtan bir
aynadan oluşmaktaydı. Alet, görüntüyü yarısaydam bir kağıt üzerine düşürülerek ressamların çizim-
lerini kolaylaştırıyordu. Bu teknik daha sonra ‘Camera Lucida’nın icadı için temel oluşturdu. ‘Camera
Lucida’ ise karanlık kutunun aksine aydınlık kutu olarak bilinir.
…varsayalım ki güneş, bir binayı, bir meydanı ya da doğal güzelliğe sahip bir alanı aydınlatsın. Böyle aydınlanan bir mekânın karşısında duran, gölgedeki bir evin du-varına minik bir delik açalım; işte o zaman aydınlatılan tüm nesnelerin görüntüleri ışıkla bu delikten taşınır ve evin iç duvarında ters olacak şekilde belirir…
İngiliz bilim adamı Willam Hyde Wollaston tarafından 1807’de tasarlanan Camera Lucida, üzerinde
kağıt bulunan bir sehpa ve sehpaya monte edilen bir prizma sisteminden oluşur. Prizmadan bakan
kişi karşısındaki görüntüyü kağıt üzerinde görür ve bu sayede çizilecek cismin ana hatlarını oluştur-
mak oldukça kolaylaşır. Bu teknik ile kalem kullanarak cismin kopyasının çıkarılması sağlandı. Ancak
nasıl görüntünün kağıt ve kalem kullanmadan kalıcı hale getirilmesi nasıl sağlanabilirdi? Bu soru
ile yola çıkan insanoğlu çalışmalarını sürdürdü ve en sonunda modern fotoğrafa ulaşmayı başardı.
Camera Obscura ise modern hali ile günümüzde hem fotoğraf makinelerinde hem de en ilkel ve
basit biçimiyle farklı bir çok alanda kullanılır.
Makale
• M.Ö. 5.yy’da Mo Ti, gözlemleri sonucunda karanlık bir ortamın önüne konum-landırılmuş küçük bir deliğin aydınlık taraftaki cisimlerin görüntüsünü diğer tarafta tamamıyla ters olarak yer alacağını notlarına eklemişti.
• M.Ö. 4.yy’da Aristoteles; 10.yy’da Ibn Al-Haytam; 15.yy’da Leonardo da Vinci ve Paolo Toscanelli; 16.yy’da Gemma Frisius ve 19.yy’da Sir David Brewster ışığın iğne deliğinden geçip de karanlık ortamda görüntü oluşturması fikrini incelediler.
• 965-1038: optik bilgini Basralı el-Hasan karanlık kutuyu kullanan ilk kişi oldu. Amacı güneş tutulmalarını daha iyi izleyebilmekti.
• Roger Bacon 13.yy’da camera obscura’nın ayrıntılı bir tanımını yaptı.• 1460-1472: Leon Battista ve Leonardo da Vinci, karanlık kutuyu kullanarak
cisimlerin görüntülerini yansıtmayı başardı.• 1553’te Giovanni Battista Della Porta, “Magiea Naturalis Libri IV” adlı eseri ile
karanlık kutuyu en detaylı biçimde anlatan kişi oldu.• 1568 yılında Danillo Barbaro, iğne deliğinin önüne mercek koyarak görüntüyü
daha da netleştirmeyi başardı.• 1727’de Johann Heinrich Schulze, gümüş tuzlarının güneşe tutulunca
değişikliğe uğramasının asıl sorumlusunun ışık olduğunu tespit etti.• 17. yüzyılda Angelo Sala toz halindeki gümüş nitratın güneş altında kömür
gibi karardığını not etti.• 1802’de Thomas Wedgewood, gümüş nitrat emdirilmiş bir kağıt kullanarak
Camera Obscura ile ilk silik görüntüleri elde eden oldu.• 1813’de Joseph Nicepore Niepce, ışığa duyarlı levha ile kalıcı görüntüler elde
edilebileceğini gösteredi. 1826’da aynı işlemi karanlık kutuya uyguladı. Daha sonra aynı işle uğraşam Louis-Jacques-Mande Daguerre ile ortaklık kurdu.
Camera Obscura’nın Gelişimi
• 1837’de fizikçi Francois Arago, Da-guerre’nin metodunu açıkladı.• 1839 ve 1840’ta William Hanry Fox-Tal-bot gümüş tuzlarına batırılmış kağıt ile elde edilen negatif görüntülerden aynı yöntemle pozitif fotoğraf basmayı başardı.• 1847’de Albümin, 1851’de Kollodyum ve 1873’te Jelatin usulleri duyar tabakayı cam levha üzerine dayandırdılar ve kağıt yerine de saydam ince film kullandılar.• 1888’de John Curbult gerçek anlamda ilk fotoğraf filmini hayata geçirdi. Daha sonra
George Eastman, roll film kullanan yeni bir kamera tasarladı.• 1895’te Lumiere kardeşler, saniyede 16 kare film gösteren ilk sinema makinesinin
tanıtımını yaptılar.• Daha sonraki yıllarda bu teknolojiler geliştirilerek günümüz modern fotoğraf maki-
nesi ve kameraları tasarlandı.
Nicéphore Niépce tarafından 1827’de çekilen ilk
fotoğraf
Makale
Pinhole fotoğraf makinesinin yani bir diğer adı ile Camera Obscura’nın yapısı oldukça basittir ve bu
nedenle fotoğrafçılığın bu türü ile uğraşanlar kameralarını genelde kendileri yapar. Bu öylesine basit
bir işlemdir ki hiçbir yerinden ışık almayacak herhangi bir kapalı kutu camera obscura yapımında kul-
lanılabilir. İnternette kibrit kutusundan cips kutularına, düdüklü tencerelerden deniz kabuklarına kadar
her türlü materyalden yapılmış karanlık kutulara rastlanılması mümkün.
Hepsinin temel mantığı aynıdır. Karanlık bir kutu üzerinde çapı 0,2
ila 1 mm arasında değişen bir delik bulunur. Deliğin tam arkasında,
karanlık kutu içerisinde konumlandırılmış ışığa duyarlı fotoğraf kartı
ya da fotoğraf filmi vardır. Deliğin önüne ışık girmemesi için siyah
bant veya benzeri bir cisim yapıştırılır. Çekilmek istenen bir konunun
önüne gelindiğinde kutu kıpırdamayacak şekilde sabitlenir, deliğin
önündeki bant açılır ve ortamdaki ışığa ve kullanılan fotoğraf kartına
veya filme göre belli bir süre beklendikten sonra delik tekrar kapatılır.
Bu süre film kullanıldığında 2sn ila 1-2 dakika arasında değişirken fotoğraf kartı kullanımlarında karanlık
ortamlarda 1-2 saate kadar çıkmaktadır.
Pinhole’de görüntünün oluşumu oldukça basittir. Cisimden gelen ışık iğne deliğinden geçerek arkada
bulunan fotoğraf kartı veya filmine ters olarak yansır.
Kamera Obscura’nın Yapısı
Işığa duyarlı kart üzerine bir kaç saniye düşen ışık , kartta bir takım kimyasal değişikliklere sebep olur.
Bu bilinen analog fotoğraf makinesinin çalışma mantığının hemen hemen aynısıdır. Farkı ise fotoğraf
makinelerinde deliğin önünde konumlandırılmış çeşitli mercekler bulunur. Burada mercek görevini ise
deliğin ta kendisi görmektedir.
Pinhole’ün bir başka ilginç sonucu ise görüntünün ters olmasının yanısıra, kutu içine konumladırılmış
filmin, dış bükey veya içbükeyliğine göre tam tersi sonuç alınmasıdır. Yani kutu içerisine iç bükey
konmuş bir film, banyo işlemleri sonrasında size dış bükey bir fotoğraf olarak görünecektir. Tam tersi
de mümkün.
Pinhole fotoğrafı
gerçeküstü kılan ise
onun perspektiften
yoksun bir etki ile
oluşmuş olmasından
kaynaklanır. Fotoğraf
merkezinde net ve
kenarlara gidildikçe
puslanan bir görüntü
vardır.
Ahmet Selim Sabuncu’nun pinhole
kamera ile çekilmiş fotoğrafı
Clarissa Carnell, Stonehenge, Pinhole
makineyle çekilmiş fotoğraf 1986
Makale
Pinhole ile çekim yapılırken dikkat edilmesi gereken birkaç unsur vardır. Bunlardan birincisi iğne
deliğinin çapıdır. İğne deliği ne kadar küçük olursa, görüntü o kadar net olacaktır. Ancak bu sefer
ışık azlığından dolayı karanlık bir görüntü elde edilir. Deliğin büyük olması ise bulanık bir sonuç
verecektir. Bu işlem için en iyi sonuç kutunun boyutlarına göre yapılan hesaplamalarla ortaya çıkar.
Bu hesaplamalar için çeşitli internet siteleri vardır ki örneğin bunlardan biri de www.mrpinhole.com
adresli site.
Sitede girilen ölçülere göre olması gereken delik çapı gibi ölçüler hesaplanabiliyor. Dikkat edilmesi
gereken bir diğer unsur ise pozlama süresi yani deliğin açık tutulma süresi. Bu süre havanın güneşli,
bulutlu olması gibi ortam ışığını etkileyen etmenlere göre değiştiği gibi film veya kart kullanımına ve
tipine göre de değişir. En iyi sonuç deneme-yanılma yöntemi ile bulunur. Kutu büyüklüğü de dikkat
edilmesi gereken bir diğer etmendir. Kutunun büyük veya küçük olması fotoğraf netliğini etkilemesi
bir yana belirli bir uzaklıkta ne kadar büyüklükte bir cisim çekileceğine göre de değişebilir. Hiçbir
ışık almayan bir oda bile duvarda açılacak bir delik ile pinhole fotoğraf makinesine dönüştürülebilir.
Sonuç olarak pinhole, ilk fotoğraf tekniklerinin kullanılması ile
ortaya çıkmış bir objektifsiz fotoğraf çekim metodudur. Evde
yapılan kameralar ile yapımı ve uygulaması oldukça zevkli bir uğraş.
Yıllardan beri süre gelen bir soru vardır: Fotoğrafı insan mı çeker
makine mi? İşte pinhole, fotoğrafın makineden bağımsız bir şekilde
insana bağlı olduğunu, iyi bir fotoğraf için binlerce lira harcayıp,
son teknoloji makinelerin satın alınmasının gereksiz olduğunu
ortaya koyan, fotoğrafın en yaratıcı hallerinden biri.
Karton’a basılmış çeşitli taslakların
kesip yapıştırılması ile yapılan bir
camera obscura
Makale
Çektiğiniz fotoğrafın renklerinin olması gerektiğinden farklı tonlarda çıktığı oluyor mu? Beyazlar sarı
ya da mavi tonlara kayıyor mu? Eğer bu tarz sorunlar yaşıyorsanız makineniz, otomatik beyaz dengesi
çalışırken zorlanıyor olabilir. Belki de dün akşam evde yaptığınız çekimlerde farkında olmadan beyaz
dengesini değiştirdiniz ve makine hala aynı ayarlala fotoğraf çekmeye çalışıyor :)
Beyaz dengesi nedir, nasıl ayarlanır?
Bu yazımızla aşağıdaki soruların cevaplarını öğrenmiş olacaksınız.• Renk sıcaklığı ve Kelvin nedir?• Beyaz dengesi nedir?• Beyaz dengesi çeşitleri nelerdir?• Fotoğraf makinemin beyaz dengesini nasıl ayarlarım?• Kendi beyaz dengemi nasıl ayarlarım?
Beyaz bir nesneye renkli ışık tuttuğunuzda, nesne o ışığın renk tonlarında görünür. Farklı ışık kaynakları
farklı renk sıcaklıklığına sahiptir ve bu da sahnenin renkleri üzerinden doğrudan etkiye sahiptir. Güneş
ışığı, gölgeden, gölge de evimizdeki lambalardan farklı renk sıcaklığına sahiptir. Beynimiz ortamdaki
ışık kaynağına göre irisimizi kullanarak pozlamayı yaptığı gibi, normal bir şekilde görebilmemiz için
ışığın rengini de yorumlar. Dijital fotoğraf makinesinin beyaz dengesi özelliği de ışık sıcaklığındaki bu
farkları ayırt edecek şekilde tasarlanmış ve filmli dönemde kullanılan film ve filtrelerin yerine geçmiştir.
Bu yazımızda renk sıcaklığının ne olduğunu ve beyaz dengesini değiştirmenin fotoğraflarımızı nasıl
değiştirdiğini öğreneceğiz.
Makale
Kelvin, teoritik olarak termal enerjinin olmadığının kabul edildiği mutlak sıfır (-273.15°C ) noktasını referans alan, sıcaklık ölçmek için kullanılan termodinamik sıcak-lık skalasıdır. Kelvin isimlendirmesi, ‘mutlak termodinamik skalası’na duyulan ihtiyaç üzerine yazan İngiliz fizikçi ve mühendis William Thomson, Baron Kelvin-I’den (1824–1907) gelmektedir.
Aynı aralığa sahip olduklarından Kelvim ve Santigrat sık sık beraber kullanılırlar. Sıfır Kelvin, -273.15 Santigrat dereceye eşit-tir ve hesaplamak için şu formül kullanılır: [K] = [°C] + 273.15 Lisede fizik hocalarımızın ısrarlı hatırla-tmalarını tekrarlayalım: Kelvin ısı değil, sıcaklık birimidir :)
Kelvin, sıcaklık ölçü birimidir.
Renk Sıcaklığı ve Kelvin
Renk sıcaklığı Kelvin (K) cinsinden ölçülür. Işık
tayfında beyaz renk 5500 Kelvindir. Yüksek renk
sıcaklıkları mavidir ve daha soğuk görünürler. Sarı,
turuncu ve kırmızı gibi daha düşük renk sıcak-
lıkları ise daha sıcak bir görünüme sahiptirlerdir.
Normalde kırmızı rengi daha sıcak olarak algılarız
ama renk sıcaklığı cinsinden kırmızılar, mavilere
göre daha düşük değerlere sahiptirler.
Her rengi soğuk, nötr ve sıcak olarak tanımlay-
abilmek mümkündür. Aşağıdaki tabloda çeşitlikli
ışık kaynakları için renk sıcaklık değerlerini göre-
bilirsiniz*. Bir fotoğrafta aynı anda hem güneş
alan, hem de gölgede kalan bölümler olabilir.
Bu gibi durumlarda fotoğraflar için tek bir renk
sıcaklıklığından bahsetmeyiz.
*Işık kaynaklarının renk sıcaklık değerleri kaynaktan kaynağa değişiklik gösterme-kte. Burada kullandığım değerler cam-bridgeincolour.com sitesindeki değerle-rdir. Mesela gölge için farklı kaynaklarda şu değerler görülebilmekte: 8000K, 7100-8000K, 9000K, 6500-7000K (Lighting photo Workshop, Chris Bucher), 8000K (Stoppee’s Guide to Photography&Light, Brain&Janet Stoppee) vb.
Işık kaynaklarının Kelvin cinsinden renk sıcaklıkları.
Fotoğrafta farklı tonlar yer alabilir.
Makale
İpucu: Eğer portre çekerken daha sıcak ten tonları elde etmek isterseniz, AWB yerine Gölge/’Shade’ seçeneğini seçebilirsiniz.
Fotoğraf makinesinin beyaz dengesi özelliği, fotoğrafı çekilen sahnenin renklerini fotoğrafçının istediği
şekilde kaydetmek için vardır. Buradaki mantık renkleri bizim gördüğümüz gibi bırakmak olabileceği
gibi, ortamdaki ışık kaynaklarından kaynaklanan renk sapmalarını düzeltip, beyazların ‘beyaz’ görünme-
si şeklinde de olabilir. Yani beyaz dengesi ayarı tamamen fotoğrafçının tercihine kalmıştır. İstediğimiz
etkiyi verecek beyaz dengesi ayarını fotoğrafın çekim anında yapmak, bilgisayar başında uzun zaman-
lar harcamamak için önemlidir.
İnsanın görme sistemi ortam ışığına uyum sağlayarak farklı ışıklı ortamlarda da rahat görmemizi sağlar.
Fotoğraf makinesi ise dijital olsun, analog olsun kendi sınırları içinde renkleri yorumlar. Filmli makinede
özel film ve/veya renkli filtreler ile yapılan bu işlem dijital fotoğraf makineleri ile çok daha kolay-
laşmıştır. DSLR, kompakt fotoğraf makinesi ve hatta kimi cep telefonlarında otomatik beyaz dengesi
özelliğinin yanı sıra ön tanımlı beyaz dengesi ayarları da kullanılabilmektedir. Mesela halojen lamba
kullanırken doğrudan lamba simgesinin olduğu ‘Tungsten’ beyaz dengesi kullanılabilir. Bazen de belli
bir etki elde etmek istediğimizde farklı beyaz dengesi seçeneklerini
kullanabiliriz.
Yandaki tabloda fotoğraf makinenizdeki beyaz dengesi
simgelerini ve onlara karşılık gelen ışık kaynakları ve renk
sıcaklığı değerlerini görüyorsunuz. AWB ve ön tanımlı
beyaz dengesi seçenekleri hemen hemen tüm fotoğraf
makinelerinde mevcuttur. Günümüzde çoğu makinede
kullanıcı tanımlı beyaz dengesi seçeneği de mevcutken
manuel Kelvin değerinin girilebildiği seçeneği her makine
sunmaz.
Peki beyaz dengesinin renk sıcaklığı üzerindeki etkisi nasıldır? Güneş ışığı ve insan üretimi ışık kaynak-
ları farklı renk sıcaklıklarına sahiptir ve fotoğraf makinesince farklı şekillerde algılanırlar. Beyaz dengesi
sistemi ortamdaki renk tonlarını nötrleştirmeye çalışır. Eğer renk sıcaklığı çok yükselirse fotoğraftaki
renkler mavi tonlara kaymaya başlar. Fotoğraf makinesi maviye kayan renk tonlarını nötr hale getire-
bilmek için renklere turuncu katar. Benzer şekilde eğer ortamı aydınlatan ışık kaynağı akkor lamba ise
renk tonları turuncuya kayar. Beyaz dengesi sistemi bu durumda da nötr renk tonları elde edebilmek
için sahneye mavi renk tonları katar. Florasan lambalar ise yeşil renk tonlarına kaymaya neden olurlar
ve bunun önüne geçmek için sistemce renk tonlarına ‘magenta’ rengi katılır.
Beyaz Dengesi
Beyaz dengesi simgeleri ve anlamları
Makale
Soru: Neden AWB kullanmıyoruz?Cevap: AWB yani otomatik beyaz dengesi çoğu durumda doğru beyaz dengesini seçer. Eğer hangi beyaz dengesini seçmeniz gerektiği konusunda emin değilseniz kararı makineye bırak-abilirsiniz. Fotoğraf makinesi bu modda iken, tüm sahnenin renk tonlarını analiz ederek ortam ışığının sıcaklık değerini bulmaya çalışır. Eğer sahnede baskın bir renk varsa ya da makinenin nötr ton olarak alabileceği bir ton yoksa o zaman AWB yanılabilir ve fotoğrafta belli bir renge doğru kayma görülebilir. Kimi durumlarda ise fotoğrafçı olarak farklı bir renk sıcaklığı kullanmak isteyebilirsiniz (sıcak ten tonları için ‘gölge’ kullanmak gibi).
Beyaz dengesinin fotoğraf üzerindeki etkisi.
Fotoğraf makinesinin AWB sistemi
sahnedeki baskın mavi gökyüzü nedeniyle
yanılmış ve fotoğraf mavinin tonları olarak
çıkmış. Eğer ham olarak çekim yapmışsak,
çekim sonrasında yazılım yoluyla sahneye
turuncu ekleyerek bu renk kaymasını
giderebiliriz.
Kendi beyaz dengenizi ayarlayınMevcut beyaz dengesi ayarları tam olarak işinizi görmediğinde, ya da mevcut ortam ışığının renk
sıcaklığını belirlemek için kendi beyaz dengenizi ayarlayabilirsiniz. Gözünüzü korkutmasın çünkü
oldukça basit bir yöntem. Bu işlem için ihtiyacınız olan bir adet beyaz ya da %18 gri kart yani maki-
neye nötr renk tonuna sahip olduğunu bildiğimiz hedefi, işte bu benim nötr renk tonum diyeceğiz.
Soru: Beyaz mı yoksa %18 gri kart mı kullanmalıyım?Cevap: Doğru pozlama yapıldığı sürece ikisini de kullanabilirsiniz. Beyaz hedef kullanmanın riski eksik pozlama yapılma ihtimali çünkü doğru pozlanmayan hedef ile elde edilecek renk sı-caklığı değeri yanlış olabilmekte. Bu konuda mesela Canon, %18 gri kart kullanarak daha doğru beyaz dengesi ayarlayabileceğinizi kullanım kitapçığında belirtmekte.
Makale
Burada genel kullanımı anlatacağız. Makine modeline göre bu ayarların yerleri değişik olabilir,
bunun için kullanım kitapçığına bakınız. Baktınız ama nasıl olduğunu anlayamadıysanız, yorum
kısmına yazın cevaplamaya çalışalım. Bu hazır reçetede beyaz kart ve %18 gri kart kullanacağız.
Ben ebay’den Güney Koreli bir satıcı olan bbosasi’den temin etmiştim. Merak edenler için de bir
adet A4 kağıdı (Copier Bond, GSM:50, Renk:Beyaz) dahil ettim.
1. Referans kartımızı sahneye, 30 derece açıyla ışık kaynağına bakacak şekilde yerleştiriyoruz.
Gölgede kalmamasına ve ışık kaynağına dönük olmasına dikkat ediyoruz. Eğer ortamda
doğrudan bir ışık kaynağı yoksa fotoğraf makinemize hafif açılı olarak bakması da yeterli ola-
caktır. Bir diğer dikkat etmeniz gereken nokta, referans kartımızın fotoğraf makinemizin ‘spot ‘
ölçüm alanında (orta AF noktasının etrafını çevreleyen daire) bulunması.
2. Doğru ölçüm için az ya da çok pozlama yapılmamış olması gerekiyor o yüzden doğru pozla-
ma yapıyoruz ki %18 gri kart burada ek olarak işe yarıyor;) (bkz. Doğru Pozlama yazımız).
3. Makine/lens ikilisini referans kartımıza odaklayabilmek için AF konumundan MF konumuna
geçiriyoruz (lens ve/veya makinenizin üzerinde bunun için bir düğme olacak).
Bu 3 madde tüm fotoğraf makineleri için ortak. Referans kartımızın fotoğrafını çekmek ve bundan
okuma yaparak beyaz dengesini ayarlamak ise makineden makineye değişiklik gösteriyor. Bundan
sonraki adımlar için fotoğraf makinenizin kullanma kılavuzuna bakınız.
Yandaki örneklerde bu adımları izleyerek yaptığım
beyaz ayarlarını görebilirsiniz. Odadaki tek ışık
kaynağı, sahnenin üst solundan ışık veren 50Watt’lık
GE Halojen lamba. Halojen lambanın verdiği ışık
3400K değerinde yani otomatik beyaz dengesinin
(AWB) bulduğu sıcaklık ile Tungsten arasında bir
değer. Kişisel beyaz dengesi ile elde ettiğimiz ise,
halojen lambadan kaynaklanan sarımsı renk kay-
masını dengeleyerek, beyazları gerçek ‘beyaz’ olarak
fotoğrafımızda yakalayabilmek. %18 gri kart ve arka
tarafındaki beyaz kart aynı sıcaklık değerini elde
etmemizi sağladı ama poz ölçümünü %18 gri kartı
kullanarak yaptığımı belirteyim. Düz A4 kağıt da hiç
fena sonuçlar üretmedi (kağıdına göre değişecektir
elbette) :)
Canon EOS 5D, ISO100, f/4, 1/2”, 70mm
Hazır reçete
DüğünRehber
Düğün fotoğrafçılığına yeni adım atmış ya da adım atacak fotoğrafçıların ekipmanlarını genişletirken en
çok sordukları sorular arasında “Hangi lensi tercih etmeliyim?” sorusu bulunuyor. Ve bu soruya genelde
farklı cevap verenler olacaktır. Bunun çok basit bir sebebi var: “Bu lens %100 düğün fotoğrafçılarına hitap
eder” diyebileceğimiz bir lens yoktur. Her fotoğrafçının kendi tarzına uygun lens seçimleri olabilmekte.
Bazı basit senaryolar üzerinde durarak lens önerilerinde bulunacağız. Burada vereceğimiz lens aralıkları
markadan bağımsız olacak; zaman zaman Canon ve Nikon lens önerilerinde bulunacağız.
Düğün çekimi yaparken hangi lensi kullanacağınız tamamen stilinize bağlı. Nasıl portre çekeceğiniz,
fotoğraf çekimi yapılacak mekanın şartları, hangi açıdan bakmak istediğiniz, özel efektler yaratmak isteyip
istememeniz (örneğin balık gözü lensleriyle) de kriterler arasında. Tabii saydığımız bu kriterler, yanınızda
hangi lensleri bulunduracağınızı belirliyor olacak.
Bu işi gerçekten ciddiye alan fotoğrafçılar, düğün fotoğraflarını çekerken genelde tam kare algılayıcılı
DSLR gövdesi kullanıyorlar. Bunun getirdiği temel avantajlar arasında alan derinliği, düşük ışıklı ortam-
larda daha iyi performans göstermesi, kaliteli lens alternatifinin daha bol olması ve tam kare algılayıcılı
DSLR’ların sunduğu daha fazla performans var.
Önereceğimiz lens aralıkları da bu yüzden temelde tam kare algılayıcılı DSLR’ları düşünerek önerdiğimiz
lens aralıkları olacak. Yeri geldiğinde 1.5X ya da 1.6X çarpana sahip APS-C sensörlü DSLR’lar için de öneril-
erimizi yapacağız.
Lens önerilerine geçmeden evvel, düğünlerde sadece basıp satmak için çekilen, herhangi bir sanatsal
yanı bulunmayan fotoğraflar için giriş seviyesi bir DSLR, kit lensi ve iyi bir flaş almanız yeterli. Bizim bu
rehberimizde bahsettiğimiz düğün fotoğrafçıları, güzel bir açı yakalamak için kendini paralayan, “kayda
değer” kareler yakalamak isteyenlerdir.
Fotoğrafçılığı
için
Lens Önerileri
Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri
Sigma 24-70mm f/2.8 lensin, Canon,
Nikon ve Sony kameralara uygun
versiyonları bulunuyor ve fiyatı yarı
yarıya kadar daha ucuz olabilmekte.
Fiyatına göre sunduğu kaliteyi, bir
çok fotoğrafçı “oldukça iyi” olarak
değerlendiriyor.
24-70 mm f/2.8
Nikon AF-S 24-70 mm f/2.8G ED
Canon EF 24-70 mm f/2.8L II ya da
Canon EF 24-105mm f/4L IS
Sony 24-70mm f/2.8 Carl Zeiss
Sigma 24-70mm f/2.8 IF EX DG HSM
Seçenekler
Uygun Fiyatlı Seçenek
Muhtemelen en fazla kullanacağınız lensiniz bu olacaktır.
24mm, tam kare algılayıcıda yeterince geniş ve 70mm ucu ise
ihtiyaç duyacağınız kadar yakınlaştırmayı size sağlayabilecek.
Aniden karşınıza çıkan enstantaneleri muhtemelen bu lens ile
çekeceksiniz.
Diyafram aralığının sabit olması önemli ve bu aralıkta diyaframı
2.8 olan bir lens tercih ediyoruz. Titreşim engelleme özelliği-
nin olması, düşük ışıklı ortamlarda açık diyafram kadar size
yardımcı olacaktır ama 24-70mm lenste titreşim engelleme
şart değil. Alan derinliği gerektiğinde f2.8 yardımınıza koşacak.
Biliyorsunuz, geniş açıya doğru yaklaştıkça, alan derinliği yaka-
lamak için daha fazla diyafram açıklığına ihtiyaç duyarsınız.
Bütçe kısıtlı olan durumlarda ise 24-105 mm f/4 lens alternati-
fine de bakabilirsiniz.
Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri
70-200 mm
70-200 mm aralığı yine tam kare algılayıcılı makinenizde mantıklı. Çarpana sahip kameralarda
(Örneğin Canon 7D, 650D ya da Nikkon D7000, D5200 gibi), çok fazla tele kalıyor. Örneğin bu lensi
7D’de kullanmak isteseniz size 112 – 320mm gibi bir aralık sunmuş olacak.
70-200mm lens, tam kare algılayıcı ile kullanıldığında ideal portre lensi de olabiliyor. Öte yandan, sun-
duğu aralık itibariyle özellikle pistte dans edilirken piste girmeden dışarıdan iyi pozlar yakalamanız için
gerekli yakınlaştırmayı da sunuyor. Bir çok düğün fotoğrafçısının yaptığı hatalardan birisi, dans anında
geniş açı lens kullanıp gelin ve damadın dibine kadar yaklaşıp doğallığı bozmaları. 70-200mm lens ise
pistte dışında gözlemci gibi dolaşıp kimseyi rahatsız etmeden fotoğraflarınızı çekebilirsiniz.
Dış mekanlarda çekeceğiniz portre ve aile fotoğraflarını da bu lensle çekebil-
irsiniz. (Aile fotoğrafı içerisine 30 kişi girmeyecekse elbette). Daha uzun odak
uzaklıklarının sunduğu “dar” perspektif daha etkileyici olacaktır.
Alacağınız 70-200mm lensin diyaframı sabit ve f2.8 olmalı. Bunun temel
sebebi, alan derinliği ihtiyacımız ve düşük ışığın olduğu anlarda ortam ışığını
daha iyi kullanmanızı sağlayacak .Ve bir diğer önemli konu da, bu aralıktaki lenste mutlaka titreşim
engelleme özelliği olmalı.
Portre çekimlerinde en çok kullanacağınız lenslerden birisi 70-200mm f2.8 lensiniz olacak.
Canon EF 70-200 mm f/2.8L IS USM
Nikon AF-S 70-200 mm f/2.8G ED
VR II
Sony 70-200mm f/2.8 G
Sigma 70-200mm f/2.8 EX DG APO
OS HSM (Sony / Canon / Nikon)
Seçenekler
Uygun Fiyatlı Seçenek
70-200mm f/2.8
Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri
Ultra geniş açı f/2.8 lens
Canon EF 16-35 f/2.8L II
USM (Tam kare algılayıcılı
gövdeler için)
Nikon AF-S 14-24 mm
f/2.8G ED
Sony 16-35mm f/2.8
Carl Zeiss
Canon EF-S 10-22mm
f/4.5 – 5.6
Tokina 11-16 mm f2.8
Sigma 8-16 mm f4.5-5.6
DC HSM
Sony 11-18 mm f/4.5 – 5.6
Seçenekler
APS-C Sensörlerİçin
Tokina 11-16mm f/2.8, ultra geniş
açıda APS-C sensörlü kameralar için
bulabileceğiniz iyi lenslerden birisi.
GEniş diyafam, düşük ışıklı ortamlarda
çok işe yarıyor.
Çektiğiniz fotoğraflarda kadraja çevreyi de sığdırmak istediğinizde
azen 24-70 mm lensinizin yeterince geniş olmadığını farkedecek-
siniz. Bu lensi de balık gözü lensinizden daha fazla kullanacaksınız.
Ultra geniş açı lens dediğimiz zaman, köşelerde bozulma
yaratmayacak kadar geniş açı lenslerden bahsediyoruz.
Tabii ki yine hızlı bir lense ihtiyacımız var; o yüzden diyafram açıklığı
2.8 olan lensleri tercih ediyoruz. Canon’un APS-S sensörlü gövdeleri
için Canon EF-S 10-22 mm f3.5-4.5 lensi de bulunuyor ancak Toki-
na’nın açık diyaframı burada tercih sebebi.
Ultra geniş açı lensler de çokça kullanacağınız lensler arasında
olabilir.
Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri
Balık gözü lens
Balık gözü lenslerinin doğası gereği köşelerinde oluşan bozulma,
bu lens aşırı kullanıldığında çok fazla göze batmaya başlıyor. Ama
etkili kullanıldığında ve
özellikle konu mankeni kadrajın
merkezinde bulunduğunda çok hoş kareler ortaya çıkabilir.
Balık gözü lensler, tamamen yaratıcılığınıza bağlı olarak çok başarılı
işler çıkarmanızı sağlayabilir ama çok sık kullanmamanız şartıyla.
Balık gözü lenslerle doğru kullanıldığında
oldukça etkileyici kareler yakalamak mümkün.Balık gözü lensler, yerinde
kullanıldığında güzel kareler
elde etmenizi sağlıyor.
Ancak, aşırı kullanmaktan
kaçmak gerekli.
Canon EF 8-15 f/4L USM
Nikon AF 16 mm f/2.8
Sony 16mm f/2.8
Sigma 10mm f/2.8 EX DC
HSM
Seçenekler
APS-C Sensörler İçin
Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri
100 mm / 105 mm Makro Lens
Yakın plan detay çekimler yapmak istediğinizde bu lense
ihtiyacınız olabilir. Örneğin çiftlerin yüzüklerini, gelinin saçlarını
ve takılarını çekerken. Yakın portre çekimlerinde de bu lensler
işinize yarayacaktır. 50mm, eğer tam kare algılayıcılı DSLR’a
takılırsa fazla geniş kalabilir.
Yakın mesafeden çekilen portrelerde çok fazla alan derinliği
gerektiğinden genelde tercih edilen 85mm f.1.4 / 1.2 gibi
lens yerine (ki çok pahalı lenslerdir), 100 mm f 2.8 lensinizi
kullanabilirsiniz.
Bu lens, elbette çantanızda henüz 24-70 mm f2.8 ve 70-200
mm f2.8 lens yokken alacağınız bir lens değil. Öncelik olarak
en sona koyacağınız lensiniz olabilir. 70-200 mm f2.8 lensinizi
kullanarak da yakın fotoğraflar çekebilir, çok fazla yakın-
laşamadığınız noktalarda fotoğraf işleme yazılımınızla kesme &
biçme yaparak yakınlaştırmayı yapabilirsiniz.
Canon’un uygun fiyatlı 100
mm f/2.8 lensi. Bu lensin IS
özelliğine sahip versiyonu da
satılıyor. Bütçeniz IS versiy-
onuna yetmiyorsa bu lens de
fazlasıyla işiniz görecektir.
Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri
85mm Klasik Portre lensi almalı mı?
Önceki sayfalarda bahsettiğimiz lensleri önem sırasına göre
listelemeye çalıştık. Lens seçiminde bütçe de söz konusu.
Örneğin, yeterli bütçeye sahipseniz, tam kare algılayıcılı
gövdeniz için 85 mm f1.4 ya da f1.2 lens alabilirsiniz. Böyle bir
lensin size
maliyetleri Türkiye’de şöyle:
Yine bütçe dahilinde, APS-C sensörlü bir kameraya sahipseniz, çok uygun fiyatlara Canon ve Nikon
f1.8 50mm lenslerini temin edebilirsiniz. Daha geniş diyafram açıklığı için neredeyse 20 kat daha fazla
para ödemeniz gerekebilir. Örneğin Canon EF 50mm f/1.2 lensin fiyatı ülkemizde 4500 TL civarında.
Canon 50mm f.18 lensi 219 TL’ye bulabiliyorsunuz, ki başlangıçta işinizi görecektir.
İlk başta listelediğimiz 24-70mm ya da 70-200mm aralığındaki lenslere sahip değilseniz, 85mm lens
önceliğiniz olmamalı. Ama çok önemli bir çekimde, “lens kiralama” yoluna da gidebileceğinizi unut-
mayın.
Nikon AF-S 85 mm f/1.4G : 5950 TL
Nikon AF 85mm f/1.4: 3350 TL
Canon EF 85 mm f/1.2: 6500 TL
Canon EF 85mm f/1.8: 1150 TL
Nikon 85mm f/1.4G
Canon 85mm f/1.2
Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri
Profesyoneller nasıl çalışıyor?
Profesyonel düğün fotoğrafçıları, genelde minimum 2 gövde ile geziyorlar. Her ikisinde de en çok
kullandıkları lensler takılı olarak kalıyor ve böylece lens değiştirmekle uğraşmıyor. Bu lensler de
genelde 24-70 mm f/2.8 ve 70-200 mm f/2.8 lensler oluyor.
Üçüncü gövdeyi de yanında taşıyıp, üçüncü gövdede ultra geniş açı, balık gözü ve makro lensleri-
ni değişerek de kullananlar oluyor.
Üçüncü gövde bütçe meselesi olmakla birlikte, minimum 2 gövde ile çekime gitmek zorunda
olduğunuzu unutmayın. Bunun sebebi olası kaza ve arızalara karşı yedekli olmanız. Ve düğün
fotoğrafları tekrar organize olup da çekebileceğiniz tarzda çekimler değildir.
Ekipmanlarınızı doğru bir çantada taşımanız, yanınızda yardımcınızın olması gibi diğer püf noktaları
da başka bir rehberimize bırakıyoruz. Aşağıda da önerdiğimiz lensleri bulabileceğiniz fotoğraf
galerimizi görüyorsunuz.
Kullanmadığınız ekipmanlarınızı
doğru bir çantada saklamanız
önemli.
Yanınızda bir yardımcınız varsa,
onun görevleri arasında bu
çantaya göz kulak olması da
bulunmalı.
Sizden Gelenler
Agah BagrikNikon D700 af 24-85mm f/2.8-4 d nikon lens | 1/250 sec; f/11; ISO 200 spot ölçüm
Künye
Yayın Yönetmeni Murat Gamsız
Dizayn Yönetmeni Çağrı Dinçer
Editörler Yalçın AydınÖzkan Erden
Katkıda Bulunanlar
Gökhan AslanEmir İmerYunus Emre ŞahinOzan Eras TalhaTopçu
Proje Yöneticisi
Mustafa Macid Beyhan
Reklam
Ayşegül Yıldırım0216 373 [email protected]
bascek.com