70
Sony’nin 50x optik zumlu kamerasını inceliyoruz Sony Cyber-shot HX300 Samsung NX20 Nisan 2013 EOS 100D EOS 700D Canon Düğün Fotoğrafçıları İçin Lens Önerileri Fark Ne? UV ve Polarize Filtreler Galeri: Sıra Dışı Lav Fotoğrafları RAW Çekmenin Avantajları

Nisan 2013

  • Upload
    pc-labs

  • View
    220

  • Download
    0

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Basçek fotoğrafçılık dergisi PDF versiyon ile heryerde :)

Citation preview

Page 1: Nisan 2013

Sony’nin 50x optik zumlu kamerasını inceliyoruz

Sony Cyber-shot HX300

Samsung NX20

Nisan 2013

EOS 100D EOS 700D

Canon

Düğün Fotoğrafçıları İçin Lens Önerileri

Fark Ne? UV ve Polarize Filtreler

Galeri: Sıra Dışı Lav Fotoğrafları

RAW Çekmenin Avantajları

Page 2: Nisan 2013

Yaz aylarının yaklaşması ile doğa da uyanmaya başlıyor. Çok

yakında fotoğraf turlarının ilanları sosyal ağlarda dolaşmaya

başlar. Bahar ayları genelde fotoğraf için ideal aylardır. Doğanın

uyanışı ve kışa giriş zamanları, en güzel manzara ve renkleri

önümüze serer. Havaların da çok soğuk ya da sıcak olmaması,

çekimi daha konforlu hale getirir.

Ancak birçok kişi fotoğraf makinesini aldıktan sonra bu turlara

katılmayıp, sosyal ağlarda paylaşılan fotoğrafları beğenmekle

yetinir. Makine seçimi işin sadece başlangıcı olduğundan,

fotorğaf çekmiyorsak, yaptığımız yatırım aslında ölü bir

Murat Gamsız

Editörden

yatırımdır. Bize sık sık ‘tur düzenliyor musunuz?’ sorusu geliyor ancak biz tur düzenlemiyoruz.

Tur ile gezmek, izin alınarak yapılan ve profesyoneller tarafından idare edilen, farklı bir iş kolu.

Ancak işin iyi tarafı ille de otobüse atlayıp bir yere gitmenin gerekli olmaması.

Şehir içinde gezmek için izin gerekmediğinden, birçok fotoğrafçılık kursu ve fotoğraf

gönüllüsü, zaman zaman şehir turuna çıkar ve özellikle tarihi yerleri fotoğraflar.

Bu gezilerde hem fotoğrafçı çevrenizi genişletirsiniz hem de sorularınız varsa daha tecrübeli

kişilerden yardım alırsınız. Almayı düşündüğünüz bir lens, tura katılan bir kişide çıkabilir ve

deneme imkanı bulabilirsiniz. Dolayısıyla sadece çekmek için değil, sosyalleşmek içn de geziler

oldukça faydalıdır.

Önümüzdeki aydan itibaren turların ilanları çıkmaya başlar. Biz de denk geldikçe sayılarımızda

yer vereceğiz. Eğer daha önce ihmal ettiyseniz, bu yıl kendinize bir hedef koyun ve makinenizi

raflardan indirin. Çektiğiniz güzel fotoğrafları da bize göndermeyi ihmal etmeyin.

Page 3: Nisan 2013

Foto

ğra

f: A

gah

Bağ

rık

İçindekiler

Samsung NX20Sony Cyber-shot HX300

Canon Pro 1

Beyaz Dengesi

Düğün Fotoğrafları İçin Lensler

Altın Oran

Haberler

Raw ÇekinLav Fotoğrafları UV ve Polarize Filtreler

İğne Deliği

Fark Ne

Canon EOS 100D

17 20

13

46

61 11 15

51 56

16 25

22

6

Page 4: Nisan 2013

Sizden Gelenler

Agah BagrıkNikon D700 bower 8mm f/3.5 lens | 1/250 sec; f/11; ISO 320 matrix ölçüm

Page 5: Nisan 2013
Page 6: Nisan 2013

» 407 gram

» 3 inç Clear View

LCD II ekran

» DIGIC 5 görüntü işlemcisi

» 18 MP çözünürlük

» Full HD (1920 x 1080 piksel, 30

fps) video çekimi

» EF ve EF-S objektif desteği

Canon EOS 100D

Haber

Canon, şu ana kadar üretilmiş en ufak boyutlu ve en hafif DSLR fotoğraf makinesinin tanıtımını

yaptı.

Kısa bir süre önce Canon’un EOS 700D modelinin tanıtımını gerçekleştirdiğini bildirmiştik.

Bu gösterim sırasında makineye dair tüm teknik ayrıntılar gözler önüne serilmiş oluyor.

Canon, bugün içerisinde yalnızca 700D’nin değil, aynı zamanda 100D’nin de tanıtımını

gerçekleştirdi. ‘En küçük DSLR fotoğraf makinesi’ olarak duyurusu yapılan bu model, 116.8

x 90.7 x 69.4 mm boyutlarında ve 407 gram (pil ve hafıza kartı dahil) ağırlığında. Normal bir

DSLR fotoğraf makinesi ile kıyaslandığında, yeni tanıtımı yapılan bu modelin ne kadar ufak

olduğu ortaya çıkıyor.

Page 7: Nisan 2013

22.3 x 14.9 mm boyutlarında APS-C sensöre sahip olan

Canon 100D, 18 MP’lik çözünürlük sunuyor.

Canon 100D modeli, bir saniye içerisinde seri çekim

modundayken 4 kare yakalayabiliyor. Cihazda yer alan

önbellek, 28 JPEG ve 7 RAW (ham) çekimine imkan

veriyor.

DIGIC 5 işlemci, HD (1920 x 1080 piksel’de 30 fps ve

1280 x 720 piksel’de 60 fps) video kaydı, 100 ile 12800

arasında değiştirilebilen ISO ayarı sunan makinede 9

noktalı odaklama sistemi yer alıyor. Canon’un EOS

650D’nin yerine geçen giriş seviyesi modeli 700D’deki

gibi %95 oranında kapsama alanı sunan optik vizörün

yer aldığı fotoğraf makinesine, hem EF hem de EF-S

objektifler takılabiliyor. Giriş seviyesinde, çok ufak

boyutlu bir DSLR olmasına karşın dahili flaş ve harici flaş

desteği sunuluyor.

Video çekimi için harici mikrofon girişi bulunmuyor.

Üründe yer verilen sabit LCD ekran, Clear View LCD II

teknolojisini destekliyor. Bu sayede

özellikle aydınlık ortamlarda, ekrandan çekilen fotoğra-

fların ve videoların görüntülenmesi kolay hale geliyor.

• Gövde: 650 dolar

• EF-S 18-55 mm

(f/3.5-5-6) objektifle beraber: 800

dolar

Fiyatlandırma

Bu fiyatlar ABD fiyatı; ülkemizde ise maalesef %25 gibi özel vergi dilimine girmesinden ötürü bir miktar daha yukarıda bir fiyata sahip olacak.

Teknik Özellikler

• DIGIC 5 görüntü işlemcisi

• 18 MP efektif çözünürlük

• APS-C sensör (22.3 x 14.9 mm

sensör boyutu)

• Saniyede 4 kare çekim

• 3 inç Clear View LCD II ekran

• 28 JPEG / 7 RAW kayıt yapa-

bilen önbellek

• ISO 100 – 12800

• Full HD (1920 x 1080 piksel,

30 fps) video çekimi

• Video çekiminde manuel ayar

imkanı

• Harici mikrofon girişi yok

Mini HDMI görüntü çıkışı

• %95 kapsama alanına sahip

vizör

• EF ve EF-S objektif desteği

• 116.8 x 90.7 x 69.4 boyutlar

• 407 gram ağırlık (batarya ve

pil dahil)

Canon’un EOS 650D modeli ile küçük bir kıyaslama yapıldığında, 100D’nin %25 oranında

daha ufak boyutlarda olduğu belirtiliyor. Ağırlık kısmında ise %28’lik bir fark var. Bu da DSLR

fotoğraf makinesini ağır objektiflerle birlikte, saatlerce yanında taşıyan kişiler için çok önemli

bir artı.

Haber

Page 8: Nisan 2013
Page 9: Nisan 2013

» 580 gram» Dokunmatik hareketli

LCD

» DIGIC 5 görüntü işlemcisi

» 18 MP çözünürlük » Full HD (1920 x 1080 piksel, 30

fps) video çekimi

» 9 noktalı odaklama desteği

Haber

Canon EOS 700D’nin

Canon EOS 700D’nin tanıtımı yapıldı; tüm detaylar netleşti, işte ayrıntılar.

EOS 650D’nin yerine geçecek

olan EOS 700D, 650D’nin

üzerine çok fazla yenilik sunmasa

da, kullanıcıların ilgisini çekecek

gibi görünüyor.

Page 10: Nisan 2013

Giriş seviyesi olarak hazırlanan 700D, 650D’nin yer-

ine getirildiği gibi otomatik olarak da 60D’nin altına

konumlandırılmış oluyor.

Üründe görüntü işlemcisi olarak DIGIC 5’e yer

veriliyor. Hibrit APS-C CMOS 18 MP’lik sensörle 30

sn ile 4000 arasında değiştirilebilen enstantane

değeri sunan profesyonel fotoğraf makinesi 5 fps

çekim hızına sahip. Fotoğraf çekimine ek olarak

ürün, Full HD çözünürlükte (1920 x 1080 piksel)

çözünürlükte video çekimi yapabiliyor. 9 noktalı

otomatik odaklanma deesteği, dokunmatik yapıdaki

hareketli LCD ekran, SDXC hafıza kartı desteği ise

diğer detaylar arasında yer alıyor. 700D’nin gövde

ağırlığı 580 gram. Takılacak objektife bağlı bu ağırlık

önemli bir oranda artabilir.

Her ne kadar ürünün ekranı canlı önizleme desteği

sunuyor olsa da, çekim sırasında vizörden görüntü

almak isteyenler de düşünülerek, bu kısmın kapsama

ve görünebilirlik alanı %95 seviyesine kadar yükseltilmiş.

Canon’un DSLR makinelerinde klasik olarak sunduğu

özelliklerin tamamı, elbette bu modelde de yer alıyor.

Yani fiziki açıdan bakıldığında da dahili olarak yer verilen

flaşa ek olarak aynı zamanda üst kısımda yer alan harici

flaş yuvasıyla birlikte, cihaza ayrıca ek olarak flaş takıl-

ması söz konusu oluyor.

• Gövde: 750 dolar• EF-S 18-55mm (f/3.5 – 5.6,

görüntü sabitleme, STM*): 900 dolar

• EF-S 18-135 mm (f/3.5 – 5.6, görüntü sabitleme, STM*): 1100 dolar

Fiyatlandırma

Resmî tanıtımla beraber cihazın beraberinde ge-lecek objektif seçimleriyle beraber satış rakamları da belli oldu. Fiyatlar şöyle:

*Stepping Motor. Bu objektifler STM ibaresi içermeyen modellere oranla daha sessiz çalışıp, odaklanma işlemini daha hızlı gerçekleştirebili-yorlar.

Ürün, Nisan ayındanitibaren satılmaya başlanacak.

Haber

Page 11: Nisan 2013

Haber

Giriş ve orta seviyede yer alan DSLR fotoğraf makinelerinin ve bazı

değiştirilebilir objektiflerin üretiminin gerçekleştirileceği bu yeni fabrika

10.000 m2’lik alana kurulacak. Yaklaşık 800 kişinin çalışması beklenen

yeni fabrikayla beraber Nikon, üretim tarafında önemli bir artış kaydet-

miş olacak. Yeni fabrikayla beraber üretim kapasitesi önemli bir oranda

artarken aynı zamanda maliyetlerin de azalacağı belirtiliyor.

Fabrikanın bu yıl içerisinde Ekim ayına kadar açılışının gerçekleşmesi

bekleniyor. Yapım sürecinde hazırlanacak rakam ise 6.3 milyon dolar

olarak belirtiliyor.

Nikon’un bu tarz bir adım atması, önümüzdeki dönemlerde giriş ve

orta seviyedeki DSLR fotoğraf makinelerinin ucuzlaması sağlayabilir.

Çünkü yeni fabrikayla beraber üretim maliyetlerinin kısılması ve üretimin

artması gibi durumlar söz konusu.

Nikon, 6.3 milyon dolara yeni bir üretim fabrikası kuruyor

Nikon, Güneydoğu Asya’da bulunan Vietnam’ın batısında yer

alan Laos isimli ülkeye üretim fabrikası kuracağını resmî olarak

açıkladı.

Page 12: Nisan 2013

KeşfetmeninGücüKompakt ve hafif EOS 6D ile full-frame dünyayı keşfedin.

Entegre Wi-Fi ve GPS özelligi ile EOS 6D, çarpıcı panoramik fotoğraflar ve keskin portreler elde edebileceğiniz seyahat fotoğrafçılığı için ideal birfotoğraf makinesi.

Enlem 63.57.443 KBoylam 19.22.8429 BLens EF 70-300mm f/4-5.6 IS USMÇekim Modu: Diyafram Öncelikli AEDiyafram: f/11.0Deklanşör hızı: 1/1600ISO 400

©Richard Walch. Canon Elçisi www.canon.com.tr

www.facebook.com/CanonTurkiye

eos 6d ilan.indd 1 12/20/12 4:22 PM

Page 13: Nisan 2013

Kilauea Volkanik Dağı

Havai”li fotoğrafçı Sean King, 1100 dereceye ulaşan lavların yerleşim

birimlrine akarkenki fotoğraflarını görüntülemiş ve ortaya seyrine doyum

olmayan fotoğraflar çıkmış.

Sean King, Havai’ye tam 8 sene önce yerleşiyor. Arkadaşlarına Havai’nin

güzelliklerini göstermek için kamerasını alıp Kilauea volkanik dağına fo-

toğraf

çekmeye gidiyor. Sean King, bir süre sonra ay ışığında ve geceleri lavların

ortaya çıkardığı görsel şöleni fotoğraflama tutkusunun olduğunu farkedi-

yor.

Sean King, fotoğraflarının çoğu zaman “gerçek dışı” göründüğünü belirti-

yor. İşin ilginci Sean King, renk körü. Onları gerçekte algıladığı gibi işle-

diğinde ortaya bu sonuçlar çıkıyor.

Galeri

Page 14: Nisan 2013

Galeri

Page 15: Nisan 2013

Fark Ne?

Nikon D800

Fark ne? Nikon D800 - D800ENikon’un D800 modeli, E varyasyonu ile de çıkınca, bu modele heves eden amatör fotoğrafçıların

aklını karıştırdı. ‘Hangisi daha iyi ?’ soruları almaya başladık. Aslında daha iyi diye bir ayrım yok. İki

ürünün hedef kitlesi farklı. Aradaki temel fark anti-aliasing filtresi olup olmaması. D800’de bu filtre

varken, D800E’de yok. Peki bunun yarattığı fark ne?

Farkı anlamak için, filtrenin hangi sorunu çözdüğünü bilmek gerek. Moire denen ve çizgili bir

gömlek, klasik çatı, tuğla örgüsü ya da tellerle örülmüş bir bahçenin fotoğrafını çekerken, kamera

ayarlarınıza, aldığınız pozisyona ve objeye göre mesafenize göre, aslında orada olmayan bazı doku

ve renk kaymaları olduğunu görürsünüz. Buna moire denir. Özellikle tekrar eden dokularda mey-

dana gelir. Bu dokular, algılayıcıda bulunan pikseller ile denk düştüğünde moire sorunu yaşanır ve

sonradan düzeltilmesi zordur.

Bu sorunu çözmek için, lens ile algılayıcı aarasına anti aliasing filtresi yerleştirilir ve görüntü piksel

boyutunda flulaştırılır. Dolayısıyla süper net bir kare elde etmek yerine moire sorunu olmayan , net

bir kare elde edersiniz. Bu netlik farkını piksel dikizleyenler anlayabilir ama fotoğafa monitörünüzün

çözünürlüğünde ya da baskıda bakıyorsanız anlamanız çok zordur.

Anti aliasing filtresi olmayınca moire sorunu da artar. Bu sebeple

video çekenlerin

E modelini tercih etmemeleri daha doğru. Fotoğraf tarafındaysa,

piksel dikizleme huyu olmayanların E modeli için ekstra para

vermesine gerek yok diyebiliriz.

Ek bilgi olarak Nikon D7100’ün de filtresiz geldiğini belirtelim.

3000$ 3300$Nikon D800E

Page 16: Nisan 2013

UV, ultraviyole’nin kısaltması olarak kullanılır ve

UV filtre de ultraviyole ışınlarını filtreler. Ancak

günlük kullanımda UV filtreler, lensimizi toz ve

çiziklerden korumak için kullanılır. Fotoğrafa hisse-

idlir bir etkisi olmaz. Ancak yine de 1500 lira etiketli

lensinize, kötü bir filtre koymak tavsiye edilmez. 10

liraya bulacağınız filtreler yerine tanınmış marka-

ların ürünlerini tercih edin.

UV filtreler sürekli olarak lense takılı durabilir ama

özellikle gece çekimlerinde, ışık kaynaklarını kötü

şekilde yansıtarak fotoğrafta istenmeyen etkilere

neden olabilirler. Böyle bir etki görürseniz, filtreyi

çıkarıp fotoğrafı yenidençekin.

Polarize filtreler, yansımaları yok etmek için

kullanılır. Ancak unutmayın, polarize filtreler bile

metal yüzeylerin yansımalarına engel olmaz. Bir

başka deyişle, doğrudan ışık kaynaklarını filtreleye-

mezsiniz. Ancak örneğin deniz yüzeyindeki veya

plastik yüzeylerdeki parlamaları ciddi oranda

kesebilirsiniz.

Polarize filtreler, özellikle gökyüzü çekerken kon-

trastın artmasına sebep olduklarından, gök mavisini

daha doygun almanızı sağlar. Işık açısından ideal

olmayan saatlerde fotoğraf çekiyorsanız, polarize

filtre doygun renkler çekmenize yardımcı olur.

Polarize filtreler, ışığı da azalttıklarından, lensimize

sürekli olarak takılı olamamalıdır. Kaliteli polarize

filtreler ucuz olmaz. Plastik olanlar yerine cam

olanları tercih edilmelidir. UV’nin aksine koruma

amaçlı olarak değil, işe yarayacağı zaman kullanılır.

Fark Ne?

Polarize filtreUV Filtre

Fiyat: 10 TL ‘den başlıyor Fiyat: 100 TL ‘den başlıyor

Page 17: Nisan 2013

Sony HX300 ile 50x optik zoomDSLR benzeri kompakt makinelerde 50x optik yakınlaştırma devrine geçildi.

Sony de HX 300 ile bu alana giriş yapıyor. Sony HX 300, 50x optik yakıl-naştırma sunan ve özellikle tasarımı ve acemilerin dahi hemen fotoğraf

çekmesini sağlayan otomatik ayarlarıyla dikkat çekiyor.

• 20.4 MP ½.3 inç CMOS algılayıcı

• Bionz işlemci• 24-1200 mm lens• f/2.8-6.3 diyafram aralığı• 50x optik yakınlaştırma• ISO 80-12800• 3 inç 921,000 nokta dönebilir

LCD• Full HD video• Otomatik ve Manuel çekim

modları• 650 gr

HX 300,ün vurucu özelliği lensi. 24-1200mm’ye denk gelen

lensi sayesinde, 50x optik yakınlaştırma yapabiliyor ve bunu çok

etkili görüntü sabitleme sistemiyle birleştirip, elde kullanılabi-

lecek sınırda tutmayı başarıyor. Daha fazlasını isteyenler için

100x sayısal yakınlaştırma da mümkün. Sayısal yakınlaştırma,

Sony’nin ‘clear image’ teknolojisini kullandığından, görüntüdeki

bozulma azalıyor.

Lensin özellikleri bununla bitmiyor. Sony, üst düzey fotoğraf

makinelerinde önemli bir avantaj yaratan Carl Zeiss optikleri

kullanıyor. Görüntü kalitesi ve lens özellikleri bu sayede hep üst

düzey kalmayı başarıyor. Burada da kullanılan lens, geniş odak

aralığına rağmen f/2.8 gibi açık bir diyaframa sahip. Tele ucunda

ise 6.3’e kadar kısılıyor.

ISO aralığı ise çekim moduna göre değişmekle birlikte en fazla

80-12800. Otomatik çekim için otomatik ve süper otomatik

modları bulunan makinede, hazır modlar oldukça fazla.

Teknik Özellikler

İnceleme

Page 18: Nisan 2013

Ek olarak herkesin çok seveceği arka planı yok etme

özelliği de hazır modlarda bulunuyor. Hazır mod

kullanmadan çekecekelr içinse diyafram, enstantane

ve manuel modlar da mod kadranı üzerinden

erişilebilir durumda.

Yuvarlak hatlı gövdenin ele verdiği his, hem dengeli

hem de güven verici. Düğme yapısı karmaşık ol-

mayan HX 300’ Tek bir kontrol tekerine ve arkasında

joystick mantığında çalışan bir kontrol kadranına

sahip. Doğrudan video çekim tuşu, özelleştirilebilir

ayar tuşu ve özellikleirn anlatıldığı rehber tuşu hemen

göze çarpan tuşlar.

Optik bakaç yerine elektronik bakaç kullanılmış.

Bakaç kalitesi kullanılabilir notunu alacak düzeyde iyi.

Ön tarafta ise lensin ayar halkası bulunuyor. Bu halka

Sony’nin ayırıcı özelliklerinden. Zoom ya da odaklama

için ayarlanabiliyor. Makinede harici mikrofon girişi,

flaş ayarı ve RAW çekim bulunmuyor. Bu eksiklikler ile

örneğin Canon SX50’den ayrılıyor.

HX 300’ün algılayıcısı arkadan aydınlatmalı 20.4 MP Exmor R CMOS.

Sony’nin en iyi panorama metodu olan ‘sweep panorama’ modu, 3D çekim, HDR, çok kare çekip birleştirme sistemi üzerine kurulu sartıntı giderme gürültü giderme

modları gibi Sony klasikleri HX 300’de de bulunuyor.

Fiziksel yapıya bakarsak, Sony HX 300’ün ele tam oturan yapısı,

DSLR benzeri ifadesinin hakkını veriyor.

HX 300’ün ekranı 3 inç boyutunda hareketli ve 920.000 nokta

çözünürlüğünde.

İnceleme

Page 19: Nisan 2013

Deneyimlerimize ISO’dan başlayalım. ISO aralığı 80-12800 ancak 6400 ve üzerinde makine çoklu fotoğraf çekip

ISO temizliği yaparak çekiyor. Kötü sonuçlar vermek yerine bunu yapması mantılı. Diğer ISO seçeneklerinde

doğrudan çekiyor. ISO 800’e kadar rahat rahat çekebilirsiniz ama üzerine çıktıkça gürültü başlıyor. Bu noktada

kararı kendiniz vereceksiniz. Sony’nin gürültü filtresi renkten çok, detayı korumaya yönelik çalışıyor. Renk açısın-

dan yuoğun bir sahnede sonucu beğenmeyeceksiniz ama detayın önemli olduğu alanlarda daha kullanılabilir

sonuçlar alacaksınız.

Sony 20 MP gibi yüksek bir çözünürlük sunduğu için, ISO konusunda daha düşük MP değerli makinelere göre

daha çok sıkıntı yaşıyor gibi görünüyor.

Verdiğimiz örnekler doğrudan makineden alındı. Tablet ekran-

larının renk doğruluğu çok iyi olduğundan, fotoğrafları tam

potansiyelinde görüyorsunuz diyebiliriz.

Özel olaraksa, enstantane modunda çekim yapanlara da

önerebiliriz zira 30-1/4000 aralığını örneğin 15-1/2000 sunan

Canon SX 50’nin aksine, sunabiliyor. HX 300, f/2.8 lensi ile

daha çok ışık alıp, ISO’ya daha geç baş vurmanızı da sağlıyor.

HX 300’Ün titreşim engelleme sistemi, 50x optik yakınlaştırmayı elde kullanabilmeyi sağlayacak kadar iyi. Eksileri

ise RAW çekmemesi, hot shoe’su olmaması ve çok yüksek ISO’da renklerin bozulmasını sayabiliriz. Ancak genel

olarak hedef kitlesi için gerekli tüm özellikleri sağlıyor.

• 50x optik yakınlaştırma

• 50x’te bile etkili titreşim engelleme sistemi

• DSLR’a yakın gövde yapısı ve hissiyatı

• JPEG’lerde yüksek görüntü kalitesi

• Lens üzerinde ayar halkası

• Eksiksiz hazır çekim modları

• Geniş enstantene aralıkları

• RAW çekim yok. Fotoğrafı düzenleme imkanları

kısıtlı.

• Hot shoe yok. Harici profesyonel flaş takma

seçeneği yok.

• Yüksek ISO’da renk bozulmaları meydana

geliyor.

Sony DSC HX-300

Artılar + -Eksiler

Sony HX 300, full HD 50p video çekebiliyor.

Görüntü kalitesi, gerek video gerekse fotoğraf örneklerden de göreceğiniz üzere

çok iyi.

Sony HX 300, kolay kullanılabilen, yazılımla uğraşmak istemeyen ve olabilecek en yüksek yakınlaştırmayı

isteyenlere önerebileceğimiz bir makine.

Şu an için mercimek algılayıcılı makineler genel olarak ISO 800-1600 arasında kabul edilebilir sonuç veriyor.

• 1300 TL

Fiyatlandırma

Page 20: Nisan 2013

» 341 gramm

» WiFi dosya aktarımı

» Dönebilir 3 inç

AMOLED ekran

» ISO 100-12800

» RAW çekim

» 20 MP çözünürlük» Full HD Video

» Aynasız APS-C algılayıcı sistemi

(1.5x çarpan)

İnceleme

Samsung’un fotoğraf makinesi pazarına dönüşünün meyvelerinden NX20,

APS-C tipi algıyacısı sayesinde, küçük gövdesinde yüksek görüntü

kalitesi sunuyor. 20 MP çözünürlük sunan kamera, ISO 100-12800

aralığını destekliyor.

Fiziksel olarak küçük boyutları, NX20’yi bir DSLR’a göre daha

taşınabilir hale getiriyor. Aynı zamanda aynasız oluşu da Micro 4/3

kameralardan rol çalıyor ama onlar kadar da ufak değil. NX mount

kullanılan kameranın lens gamı şu an 12 lensi kapsıyor ancak diğer

lens üreticileri de lens çözümleri üretmeye başlamışlar. Samyang,

Rokinon ve Bower gibi üreticilerin lensleri de satışta. NX için

üretilen Lens Baby bile var.

Artılar

100-12800 ISO aralığıKüçük gövdeLens çeşitliliğiWi-Fi

+

-Eksiler

Ekran Dokunmatik DeğilYüksek fiyatVideo da moire efekti

Samsung NX20

Fiyat2200TL

NX20’nin ekranı, ideal şekilde dönebiliyor ve AMOLED tipinde.

Kullanım sırasında ekranı görmekte bir zorluk çekmedik.

Page 21: Nisan 2013

Ekran dokunmatik değil ki tek eleştirimiz bu. Nedenini birazdan söyleyeceğiz.

Eğer isterseniz, elektronik bakaç da kamerada bulunuyor. Bakaç içi görüntüsü oldukça net ve çekimle ilgili

birçok bilgiyi barındırıyor.

NX20’nin vurucu özelliklerinden biri WiFi desteği. Kendi içinde WiFi barındıran NX20 ile çektiğiniz fotoğra-

fları sosyal ağlarla ya da bilgisayarınızla paylaşabiliyorsunuz. Ağınıza bağladıktan sonra gerisi kolay. Aktarım

işinin hiçbir aşamasında bilgisayar gerekmiyor.

NX20’nin menü sistemi ve yazılımı çok akıcı ve kullanışlı. Bu sayede ayarları çabucak yapıyorsunuz. İşte bu

aşamada dokunmatik ekran olsaydı diyoruz çünkü ağ şifrelerinizi ve örneğin Facebook şifresinizi girmek

için zaman kaybediyorsunuz. Dokunmatik ekran işleri çok hızlandırırdı.

NX20 kendi üzerinde bir flaş barındırıyor ama siz de harici flaş takabilirsiniz.

Çekim örnekleri için tüm fotoğraf turumuzu 18-200 f3.5-6.3 lens ile attık. Çok keskin bir lens değilmiş. Tek

lens ile gezmek isteyenler için tasarlandığını söyleyebiliriz. Diyafram aralıkları da çok parlak değil ama bu

tip geniş aralıklı lensler için normal. NX 20, gövdeden

titreşim engelleme sistemine sahip. O yüzden lenslerde bulunmasına gerek olmuyor.

NX20’nin gündüz performansından bir şikayetimiz olmadı. Zaten örneklerden de göreceksiniz. İstediğimiz

konulara odaklanmada sorun yaşamadık. Martı fotoğraflarımızı zorlanmadan çektik. Full HD çektiğimiz

videoların kalitesi memnun ediciydi ancak moire sorununu gözlemleyebildik.

Gece çekimlerinde ise ISO 1600’e kadar gayet iyi sonuç aldık. 3200’de bozulmalar başladı ama o da

çekilen konuya göre kullanılabilir notunu alabilir. Daha üzeri ise artık makinenin sınırlarını zorladı.

Genel olarak bakarsak, NX20 başarılı bir iş çıkardı diyebiliriz. Küçük gövdeli APS-C makinelerin sayısı zaten

çok fazla değil. Bu haliyle tüm Micro 4/3 makinelerden daha yüksek ISO ve düşük ışık performansı sunan

NX20, amatörler için birçok hazır mod da sunuyor. Menüsü sayesinde bunları öğrenmek ve kullanmak

kolay.

Bu tip sistemlerin yumuşak karnı olan lens gamında ise gelişmeye yer var. Özellikle popüler aralıklarda açık

diyaframlı lenslere ihtiyaç var.

Şahsen dokunmatik ekran olmasını isterdim.

Ürünün fiyatı 2200 TL civarı. Bu fiyatın da biraz aşağı çekilmesi gerekiyor ki DSLR almaya niyetli olanları

da kendine çekebilsin. Samsung NX20, Samsung’un kalıcı olarak bu işe girştiğinin bir kanıtı. NX20 sonrası

gelecek modellerle Canon ve Nikon’u ciddi şekilde

sıkıştıracaklarını söyleyebiliriz.

İnceleme

Harici mikrofon desteği bulunmayan NX20’ye, istersenizSamsung’un ürettiği kendi mikrofonunu takabilirsiniz.

WiFi sistemi çok başarılı ve düzgün çalışıyor kesinlikle önemli bir artı.

RAW çekerek daha iyi ISO başarımı için yazılım kullanabilirsiniz.

Page 22: Nisan 2013

Canon, profesyoneller için fotoğraf makinelerinden baskı

cihazlarına kadar çözümler üretiyor. Ancak bugün profesyonel

sınıf ekipmanlar, ev

kullanıcıları tarafından da alınıyor. Fotoğrafçılığı hobi düzeyinde

yapan kişiler, gerek online gerekse gerçek sergi imkanları

sayesinde eserlerini en iyi şekilde sergilemeye çalışıyor.

Standart yazıcılar fotoğraf basarken, renk geçişleri belli olur

ve özellikle siyahlar tam siyah olmaz. Bu sorunu çözmek için

‘photo

black’ kartuş desteli fotoğraf yazıcıları kullanılır. Bu ilave kartuş,

siyah üretiminde kullanılır. Pro-1 ise tam 12 kartuşa sahip. Tek

bir kartuşun fark yarattığı yerde, 12 kartuşa sahip bir yazıcının

yaratacağı farkı hayal etmeye çalışın. Bu kartuşların beşi gri

tonlara ayrılmış durumda. Bir tanesi de parlak baskı için ek kat.

Dolayısıyla özellikle siyah beyaz fotoğraflarda harika sonuçlar

alıyorsunuz.

• A3 Baskı• 12 Kartuş• 5 gri ton kartuşu• Windows 8 ve Mac uyumlu yazılımlar• Çok sessiz çalışma

Canon Pro-1 fotoğraf yazıcısı, sergi kalitesinde A3+ baskı almak için tasarlanmış bir ürün. Temel özelliği,

detay ve renk üretiminin üst düzey oluşu.

Canon Pro-1

Fiyat800 Dolar

Öne Çıkanlar

İnceleme

Page 23: Nisan 2013

Kartuşlar standart bir yazıcıda olduğu gibi baskı kafası ile birleşik değil. Kafa ile kartuş, tüpler

aracılığı ile birleşiyor. Bu sayede Canon büyül 36 ml kartuşlar kullanabilmiş. Kartuşlara önde

yer alan kapaklardan rahatça ulaşabiliyorsunuz.

Makinenin yanında verilen yazılımlar Mac ve Win-

dows 8 uyumlu. Sorunsuz çalıştılar. Yazıcı çok sade

olduğundan, üzerinde ince ayar yapmak için düğme

ya da ekran yok. Tüm ayarları yazılımdan yapıyor-

sunuz. İsterseniz kendi renk profillerinizi oluşturabili-

yorsunuz. Böylece baskı kalitesi sizin istediğiniz gibi

oluyor. Ancak Canon’un hazır profilleri de oldukça

iyi. Canon’un kendi kağıtları dışında, önde gelen kağıt

üreticilerinin kağıtları için de profil desteği sağlanmış.

Bizim denemelerimizde, siyah beyaz fotoğraflar-

da kusursuz geçişler ve detayın ön planda olduğu

durumlarda kayıpsız detaylar yakalayabildik. Tabii en

iyi sonucu almak için yüksek çözünürlüklü ve kaliteli

fotoğraflar kullanmak gerek. Kusurlu fotoğrafların her

türlü kusuru da baskıda çıkıyor.

800 USD fiyatı ile herkes için değil. Ayrıca ağır ve çok

yer kaplıyor. Buna karşılık titreşim vs ses minimumda.

Birçok standart printer,

Pro-1’den gürültülü çalışıyor. Bu ürünün hitap ettiği

kesin, sergi kalitesinde fotoğraf baskısı isteyen ve bu işi

sık sık yapan fotoğraf tutkunları. Sürekli kullanımda ve

A3 boyutlarında kendini amorti edecektir.

Ancak ara sıra fotoğraf basıyorsanız, dışarıda bastırmak daha karlı.

Baskıdan para kazanmak isteyen küçük işletmeler için de ideal çözüm. Kartuş fiyatları 35

Doalr civarında Büyük kartuş kullanıldığı için, pahalı olmadığını söyleyebiliriz. Fotoğrafın baskı

kalitesini her şeyin üzeridne tutanlar için kesinlikle önerebileceğimiz bir ürün.

İnceleme

Page 24: Nisan 2013

Fotoğraf: Agah BağrıkRehber

RAW mı?

JPEG mi?

JPEG formatı tıpkı zip ya da rar gibii bir sıkıştırma formatıdır. Fotoğraf sıkıştırmak için kullanılır. Kayıplı bir

formattır. Fotoğraf çekildikten sonra, kameranın çekim ayarlarına göre ve sıkıştırma algoritması ile ham

veri sıkıştırılır ve JPEG çıktısı hafıza kartına yazılır. JPEG fotoğraflar az yer kapladıklarından, yüzlerce

fotoğrafı tek bir hafıza kartına koyabilirsiniz. Ham dosya saklanmadığından, elinizde sadece sıkıştırılmış

dosya kalır ve bu dosya üzerinde yazılımla değişiklik yapabilseniz dahi, ham dosya olmadığından etkisi

sınırlı olur. Zira JPEG dosyası zaten makine tarafından düzenlenmiştir. Düzenlenmiş dosyayı düzenle-

mek, istediğiniz etkiyi yaratmayabilir.

RAW yani ham çekim ise, makinenin algılayıcısının çıktısını doğrudan almaktır. JPEG sıkıştırması

uygulanmaz. Bu nedenle dosya boyutları çok büyüktür ve doğrudan kullanılmaz. Önce işlenmesi ve

kullanılabilir bir formata dönüştürülmesi gerekir. İşleme aşamasında ham veri elinizde olduğundan,

yapacağınız işlemlerin etkisi de hem kalite hem de hassasiyet açısından büyük olur. Örneğin yüksek

ISO gürültüsünü yazılım ile filtrelemek istediğinizde, ham dosyada çok daha iyi sonuç alırsınız.

RAW formatı her makinede olmaz. DSLR makinelerin neredeyse tamamında bulunurken, kompakt

makinelerin ileri seviyelerinde yer alır. Makineler RAW+JPEG modları sayesinde iki formatı aynı anda

kayıt edebilir.

Yukarıdaki kareyi çekerken pozlamayı gelin ve damata göre yaptığımız için, masanın üzerindeki kağıt

ve yazılar aşırı pozlanmış. Bunun sebebi, gelin ve damadın doğru pozlanması için gereken ışık miktarı,

kağıt ve yazıları patlatacak kadar fazla.

RAW çekim yaptığımıda, aslında patlak çıkan alan ile

ilgili bilgiler fotoğrafta tutulduğu için, o alanı doğru

pozlama değerine getirmek oldukça kolay. JPEG

fotoğrafta ise, patlak çıkan alandaki veriler olmadığı için

artık fotoğrafı toparlamak mümkün olmayacak.

RAW çekim özellikle şu noktalarda sıkıntı olduğunda

fotoğrafı kurtarmamıza olanak tanıyor:

* Beyaz dengesi

* Pozlama değerleri

RAW JPEG

Page 25: Nisan 2013

Rehber

Bu yazımızla aşağıdaki soruların cevaplarını öğrenmiş olacaksınız.

• Ham dosya nedir?• Neden ham dosya kullanmak gerekir? • Ne zaman ham, ne zaman JPEG çekmeliyim?• Ham dosyaları nasıl görür, ne ile işleriz?

Sonunda çok istediğiniz fotoğraf makinesini aldınız, hayırlı olsun :) Peki hala JPEG mi çeki-

yosunuz? Makinenizde dosya tipleri arasında RAW, RAW+JPEG gibi de seçenekler var ama

ya merak etmediniz ya da ben bildiğimden şaşmayayım diye JPEG’e sıkı sıkıya sarıldınız :)

Bu yazımızda fotoğraf makinenizin sahip olduğu detay yakalama yeteneğini sonuna kadar

değerlendirebilmeniz için ham çekmeniz gerektiğini örneklerle açıklayacağız. Belli başlı

ham işleme yazılımlarının nasıl kullanıldığına dair yazı ve videolarımız olacak, şimdilik biz

neden ham sorusunun cevabını arayalım ;

Neden RAW değil de ham kelimesini kullanıyorsun? RAW birşeyin kısaltması değildir dolayısıyla fotoğraf makinesinin menüsünde RAW olarak görseniz de doğrusu ‘raw’dır. ‘raw’ İngilizce bir kelimedir ve Türkçe karşılığı işlenmemiş, hamdır. Hala ikna olmadıysanız şu yazımı okuyabilirsiniz. JPEG ise Joint Photographic

Experts Group’un kısaltması olduğu için büyük harflerle yazılmalıdır.

Ham dosya nedir?

Page 26: Nisan 2013

Rehber

Ham görsel dosyası, fotoğraf makinenizin algılayıcısından gelen asgari düzeyde işlenmiş veridir.

Günümüzde DSLR fotoğraf makineleri

çeşitli kalite ve boyutlarda JPEG’İn

yanı sıra sadece RAW ve RAW+JPEG

seçenelerine de sahiptirler.

Günümüzde tüm DSLR fotoğraf makinelerinde JPEG ile birlikte ham çekme desteği de mevcuttur.

Çoğu DSLR benzeri kompakt ve kimi klasik kompakt fotoğraf makineleri de ham çekim desteği

sunarlar. Ham dosyalar isimden de anlaşılabileceği üzere çekilmiş ama işlenmemiş dijital fotoğraf do-

syalarıdır. Bunu filmli dönemde, pozlanmış ama karanlık odada henüz işlenmemiş negatif film olarak

düşünebilirsiniz. Bu benzetmeden dolayı ham dosyalar için aynı zamanda dijital negatif de denilmek-

te. JPEG ise çekilmiş ve işlenmiş yani izlenmeye hazır son üründür.

• Adobe: .dng• Canon: .crw .cr2• Casio: .bay• Epson: .erf• Fuji: .raf• Hasselblad: .3fr• Kodak: .dcs .dcr .drf .k25 .kdc .tif• Leaf: .mos• Leica: .raw .rwl .dng• Mamiya: .mef• Minolta: .mrw• Nikon: .nef .nrw• Olympus: .orf• Panasonic: .raw .rw2• Pentax: .ptx .pef• Phase One: .cap .tif .iiq .eip• RED: .r3d• Samsung: .pef, .nef• Sigma: .x3f• Sony: .arw .srf .sr2

Ham dosyaların uzantıları genelde düşünüldüğü

gibi RAW değildir ve fotoğraf makinesi üreticilerine

göre ham dosyalarının değişik uzantıları olabilir. Bu

yetmezmiş gibi ham dosyanın içeriği de modelden

modele de değişiklik gösterebilmekte. Makine üreti-

cilerinin bu yöntemi seçmiş olmaları, ham dosyaların

çeşitli yazılımlarla okunabilmesi ve işlenebilmesinde

çeşitli sorunlara neden olmakta, çünkü standart bir

ham dosya tipi bulunmamakta.

Her yeni çıkan fotoğraf makinesi için kullandığınız

ham işleme yazılımınızın da o makineyi destekleyen

güncellemesinin yayınlaması gerekmektedir. Kendi

fotoğraf makinenizi kullanacağınız için ve kutudan bir

adet de ham işleme yazılımı çıkacağı için ilk etapta

kaygılanmanıza gerek yok. Bu daha çok benim gibi

çok fazla makineyi kullanmak durumunda kalanları

etkileyen bir sorun :)

JPEG dosyalarının ise sıkıştırma temelli bir man-

tıkla oluşturulduğunu ve sıkıştırma nedeniyle

detay konusunda kayıpların kaçınılmaz old-

uğunu hatırlayalım. JPEG konusunda daha fazla

bilgi edinmek isteyen meraklılar Türkçe olarak

bunu, İngilizce olarak da bunu okuyabilirler.

Fotoğraf makinesi üreticileri ve kullandıkları ham tipleri:

Page 27: Nisan 2013

Kolay ayarlar: LR 3 Beta’da sadece ‘Constrast’ ve

‘Blacks’ ayarlarına artı

değer verilerek fotoğraf daha çekici hale gelmiştir.

Ham dosyanın getirdiği en büyük avantaj, çekim sonrasında çok daha fazla ayar yapmaya izin verme-

sidir ki özellikle fazla pozlanıp detaylarını kaybetmiş bölümlerden detay kurtarmak konusunda JPEG’den

çok daha üstündür. Patlamış gökyüzüne sahip bir fotoğrafı, ham programlarında, daha az pozlama ile,

gökyüzü detaylarını kazanacak şekilde işleyeyip kaydedebilirsiniz. Daha sonra farklı pozlanmış dosyaları

daha başarılı bir pozlama için birleştirebilirsiniz.

Ham olarak çekim yapmak aynı zamanda daha yüksek

görüntü kalitesi demektir çünkü günümüzde 12 ya

da 14-bitlik ham dosyaları 16-bit işlemeye izin vere-

rek, 8-bitlik JPEG dosyalarına göre avantajlıdırlar. Bit

konusuna sRGB mi yoksa Adobe RGB mi yazımızda

değinmiştik. Daha fazla bit değeri, fotoğraflarınızı

işlerken açık ve koyu alanlar arasındaki renk geçişlerinin

daha yumuşak olması, daha az görülebilir bozulmalar

(gürültü) ve detay ile parlak bölümlerde daha fazla

detay anlamına gelir.

Neden ham dosya kullanmak gerekir?

Rehber

Ham dosyalar JPEG dosyalarına göre daha üstün

görüntü kalitesi sunarlar.

Yüksek ISO kullanımında ise ham dosya kullandığınız-

da elde edeceğiniz fotoğraflar detay konusunda daha

başarılı olacaktır çünkü JPEG çekerken makineniz

gürültü giderme işlemi uygulayacaktır. Uygulanacak

gürültü giderme işlemi ve sizin bu işlem üzerindeki

kontrol seviyeniz makineden makineye değişecektir

ama her durumda ham dosyalar JPEG’lere göre daha

çok detay sunacaktır. Kendiniz daha sonra ham işleme

yazılımında ya da ek yazılımlarla istediğiniz seviyede

gürültü giderme işlemi uygulayabilirsiniz. İsterseniz

bunu sadece yerel olarak fotoğrafın sadece belli

bölümlerinde uygulayabilmek de önemli bir esnekliktir.

Daha fazla bilgi için ISO hakkındaki yazımızı

okuyabilirsiniz.

Page 28: Nisan 2013

• JPEG’e göre daha yüksek görüntü kalitesi çünkü

JPEG’in oluşturulabilmesi için bir kaynak dosyaya

gereksinim vardır, bu da zaten ham dosyadır :)

• Keskinleştirme, gürültü giderme gibi JPEG’in ih-

tiyaç duyduğu görüntü işleme adımlarına ihtiyaç

duymaması.

• JPEG dosyaları sıkıştırma içerirken, ham dosyalar

makinenin kaydedebildiği tüm verilere sahiptir.

• Daha çok görüntü değişkeni ile daha kolay bir

şekilde oynayabilme esnekliği. Pozlama, doy-

gunluk, tek tek renk kanalları gibi pek çok şey tek

bir fare tıklaması ile halledilebilir.

• Ham dosyaları JPEG gibi renk uzayına sahip ol-

mak zorunda değildir, son ürün olacak fotoğrafta

istediğiniz renk uzayını seçebilirsiniz.

• Ham dosyları 12-14-bitlik yoğunluk bilgisine

sahipken JPEG dosyları 8-bitlik yoğunluğa sa-

hiptir ve bu sayede ham dosyaları gölge, parlak

ve doygun bölgelerde daha fazla hassas veriye

sahiptir.

• Sadece kameradaki JPEG motorunun ye-

tenekleri ile sınırlı kalmazsınız, istediğiniz şekilde

işleyebilirsiniz.

• Ham dosyalar üzerindeki ayarlamalar ile daha

geniş aralıkta değişiklik yapabilirsiniz.

• En büyük eksi hemen aklınıza geleceği üzere

büyük dosya boyutları olacaktır. Fark makined-

en makineye değişebilmekte ama örnek olarak

24.5MP’lik Sony Alpha 900’ün JPEG dosyaları

6-13MB arasında değişirken, ham dosyaları

36MB civarında.

• Büyük dosya boyutlarının etkisi ile hafıza kart-

larına yazma daha uzun sürer ve tampon bellek

daha çabuk dolacağı için sıralı çekimde ham

çekerseniz toplam fotoğraf sayısı JPEG’e göre

daha az olacaktır.

• Standart eksikliği nedeniyle her marka farklı bir

ham dosya formatına sahiptir, bu da yazılımlarla

uyum konusunda sorunlara neden olmaktadarır.

• Kullanıcıları da bir şekilde etkileyen yeni makine

= yazılım güncelleştirme ihtiyacı.

• JPEG’lere göre en azından kullanılabilirlik için

farklı dosya tiplerine dönüştürme gereği.

Artıları ve eksileriyle ham dosyalar

Artılar + -Eksiler

Görülebileceği üzere artıları bol olan ham dosya kullanımın eksikleri ise boyut ve yazılım

uyumluluğu. Eğer makineleri çıkar çıkmaz alanlardan değilseniz yazılım uyumluluğu

konusunda da pek sorun yaşayacağınızı sanmıyoruz.

Page 29: Nisan 2013

Ne zaman ham, ne zaman JPEG çekmeliyim?

• Eğer çektiğiniz fotoğrafın kalitesi çok önemli değilse: JPEG• Azami görüntü kalitesi önceliğinizse: Ham• Fotoğraflar üzerinde işleme yapacaksanız: Ham• Kartınızda yeterli yer yoksa ve fotoğrafı çekmeniz, kalitesinden daha önem-

liyse: JPEG• Fotoğraflarla oynamayı ve buna zaman ayırmayı gereksiz görüyorsanız:

JPEG• Yüksek ISO kullanıyorsanız ve detay sizin için önemliyse: Ham• Yüksek ISO kullanıyorsanız ama pürüzsüz olsun, benim olsun diyorsanız:

JPEG

Windows ortamında ham dosyaları nasıl önizleme yapabileceğiniz Windows’ta RAW

fotoğrafları nasıl görüntüleriz? isimli yazımızda anlatmıştık, eğer henüz okumadıysanız

mutlaka okuyun, kesinlikle pişman olmayacaksınız ;

Ham dosyaları işlemek içinse

önünüzde fotoğraf makinenizin

paketinden çıkan ham dosya işleme

yazılımının yanı sıra başka yazılım-

ları kullanma seçeneği de mevcut.

Kullanmadığım yazılımlar hakkında

yorum yapamam ama kullandıklarımı

göz önüne alarak fotoğraf makineniz-

in kendi yazılımının yanı sıra Adobe

Phoshop Lightroom 3 Beta’ya da bir

göz atmanızı tavsiye ederim. Ben çok

fazla marka ile kullandığım için en fazla esnekliği Lightroom’da bulabiliyorum. Kullanım da

alışkanlık meselesi ama en kolay kullanımı da Lightroom’un sağladığını düşünüyorum. LR 3

Beta’yı buradan edinebilirsiniz.

Ham dosyaları nasıl görür ne ile işleriz?

Sony’nin .ARW uzantılı ham dosyalarını

Windows’ta görüntileme imkanımız var.

Rehber

Page 30: Nisan 2013

Bir diğer yazılım ise hızı ile meşhur olan Bibble Pro.

Çok beklenen 5 sürümünün test amaçlı sundukları

demo versiyonunda Sony’nin dosyalarını açamadığı

için çok fazla kullanmadım ama Lightroom’a göre

ciddi hızlı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim :) Demo

sürümünü buradan edinebilirsiniz.

Kullandığınız makineye göre değişmekle birlikte

yazılımın sağladığı görüntü kalitesi değişiklik göster-

ebiliyor ama genelde olumlu yönde. Mesela Alpha

900 karelerinin Lightroom yorumunu çok daha

başarılı bulunuyorum.

Adobe Lightroom 3 Beta’nın ekran görüntüsü

Bibble 5 Pro’nun ekran görüntüsü.

Son olarak Adobe Camera RAW yazılımını da

gösterelim. Detaylı ayarları sağ panelde görebilirsiniz.

Bana göre Adobe Lightroom 3 Beta, Sony’nin kendi ham

yazılımı Image Data Converter SR’a göre daha başarılı bir

yoruma sahip.

Ham fotoğraf çekme imkanınız yoksa ama merak

ediyorsanız, buraya tıklayarak ham fotoğraf

örneğimizi ve bundan oluşturduğumuz JPEG

fotoğrafı inceleyebilir ve üzerinde oynayabilirsiniz.

Boyutu 17MB.

Rehber

Page 31: Nisan 2013

Makale

Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi

Elimize aldığımız hemen hemen her üründe

yazan ‘Made In China’ bize bugün ne his-

settiriyorsa, İkinci Dünya Savaşı öncesinde

ABD’de ‘Made In Japan’ yazısı da aynı şeyi

hissettiriyormuş. Günümüzde Japonya üreti-

minin yüksek kalite ve hassaslık demek old-

uğunu düşündüğünüzde eminim bu cümleye

şaşırmışsınızdır :) Peki bu kalitesiz ürün algısını

kıran ne olmuş? Elbette diğer ürünlerin de etkisi

olmuştur ama Kore Savaşı, Vietnam gibi çok

zorlu savaş alanlarında dayanıklılığı ve güvenil-

irliği ile kendini kanıtlayan Nikonların bu yargının

kırılmasında büyük payı varmış.

1959’da piyasaya çıkıp fotoğraf sekörünü sallayan

Nikon’un ilk SLR modeli Nikon F ile başlayıp 51

yıldır devam eden Nikon F sistemini inceleye-

ceğimiz bu yazı ile Nikon’u güçlü kılan yönleri de

öğrenmiş olacaksınız ;)

Bu yazıya başladığımda aklımda ‘Nikon F sistemine yakın bakış’ yazısı hazırlamak vardı. Nikon fotoğraf makinesi üretimine diğer firmalardan daha sonra girmiş-ti. 1948-1959 arası 11 yıllık dönemde gerçekleştirdiği ‘Rangefinder’ (RF) türü fotoğraf makinesi üretiminin hemen ar-dından, 1959’dan günümüze kullanmaya devam ettiği Nikon F SLR sistemine geçiş yaptı. Bu da 51 yıllık döneme çok fazla şey sığdırdı demek oluyor ve bu nedenle giriş kısmı oldukça uzun oldu ve yazmakla bitmedi :) Sizleri daha fazla bekletmemek için mevcut bölümü ‘Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi’ olarak ayırdım. ‘Nikon F sistemine yakın bakış’ yazımız da çok yakında yayınlanacak ;)

Page 32: Nisan 2013

Fotoğraf makinesi denildiğinde akla ilk gelen ülke Japonya olacaktır, ne de olsa günümüzün en büyük DSLR

üreticileri Canon, Nikon, Olympus, Pentax ve Sony hep Japon firmasıdır. 1950 öncesinde fotoğraf makinesi

denildiğinde akla ilk gelen ise Leica, Contax (Zeiss) ve Rollei sayesinde Almanlardı.

Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Canon isimli yazımızı okuyanlar hatırlayacaktır, İkinci Dünya Savaşı

öncesinde Canon’un fotoğraf makinelerinde Nippon Kōgaku (Nikon’un eski ismi) üretimi Nikkor lensleri

kullanılmıştı. Bu durum Nippon Kōgaku için sorun değildi çünkü

Nippon Kōgaku zaten optik üzerine çalışan bir firmaydı yani Canon’un fotoğraf makinelerine rakip ürünleri

yoktu. 1960’lı yıllara kadar pazarda hakimiyet RF türü fotoğraf makinelerinde idi ve onda da kalitede çıtası

Leica sayesinde oldukça yukarılarda seyrediyordu.

Nikon F sistemine gelirken…

İkinci Dünya Savaşı sırasında çoğu op-

tik üreticisi firma gibi Nippon Kōgaku

da Japon ordusu için optik üretimi

gerçekleşti ki Japonya’nın en köklü

optik firmalarından biri olduğu için

ana ürün sağlayıcı konumunda olması

kimseyi şaşırtmayacaktır. Savaşın son-

lanması ile istilaya uğrayan Japonya’da

askeri üretim yapılması yasaklanınca,

Nippon Kōgaku farklı arayışlara yön-

elmiş ve 1948’de Nikon Model 1 ile ilk

fotoğraf makinesini RF olarak üretmiş

oldu. O dönem herkes RF ürettiği

için bu gayet normal bir seçimdi ve

gövdenin altında ‘Made in Occupied

Japan’ (MIOJ) yazmaktaydı.

Nippon Kōgaku’yu kopyala yapıştır ile kullanmak yorucu olduğundan 1988’e kadar firmanın ismi Nikon olmamış olsa da ben Nikon olarak kullanacağım. E, model isimlerinde geçi-yor diyeceksiniz ama eskiden Nikon, Nikkor, Nikkorex ya da Nikkormat gibi model ailesi adıydı yani firmanın adı değildi ;)

• 1917: Nippon Kōgaku Kōgyō Kabushikigaisha = Japon Optik Endüstrileri Şirketi

• 1988: Nikon Corporation

Çoğu kişi tarafından gelmiş geçmiş en iyi Nikon olarak

adlandırılan Nikon SP ve Nikon S3 yanyana.

Fotoğraf: ©Sangin Park

Nikon kısa zamanda bu işte de ustalaştı ve 1948-

1959 arası 7 farklı RF modeli geliştirdi. 1957’de

üretime geçen Nikon Model SP ise diğerlerinden

farklı bir süreçten geçti çünkü bu model gelişti-

rilirken bir yandan da ortak temele sahip bir SLR

projesi yürütülmekteydi. Bu yan proje daha çoğu

ARGE projesiydi ve öncelik tamamen RF olan Mod-

el SP’deydi. Gayet başarılı RF gövdeler üretilirken

neden bir SLR geliştrime ihtiyacı duyulmuştu?

Makale

Page 33: Nisan 2013

Bu eksiklikler 1955 yılında Nikon’u SLR sistemleri üzerine çalışmaya itti. Nikon’un ilk SLR gövdeyi yaptığını okumayı bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacak çünkü 35mm SLR gövdeleri 1936 yılına kadar gitmektedir. Gene Almanlar bu işin öncüsüydü (ilk 35mm SLR Kine-Exakta üretimiydi) :) Peki RF böyle eksiklere sahipken neden SLR çok yayılamamıştı?

Bu kullanım pürüzleri kullanıcılarda SLR kameraların kullanımı zor cihazlar olduğu algısını

uyandırdı. 1952 yılında üretilen Asahiflex I Japonya’nın ilk SLR modeli oldu. 1958 yılında

üretilen Minolta SR-2‘de ise yukarıdaki eksikliklerin hepsi giderilmişti yani 35mm SLR tekno-

lojisi artık kitlelere hazırdı :) 1957 yılına kadar Model SP ve SLR çalışmaları birlikte sürerken

Model SP’nin üretime geçmesi ile tüm ekip SLR geliştirme projesine kaydırıldı. Kullanıcıların

dinlenmesi ile de piyasayı sallayan ve RF üretiminin azalıp 1964 yılında sonlanmasını

sağlayan ilk sistem gövdesi olan Nikon F ortaya çıkmış oldu.

• Nikon RF modellerinde kullanılan lensin odak uzak-

lığına uyacak şekilde dahili değişken bakaca sahipti

ama 135mm üstü için harici ayna kutusu sistemlerine

(‘Mirror Box’ olarak geçer ) ihtiyaç duyulmaktaydı. Tele

ihtiyacı için RF kullanımı bu nedenle daha uğraştırıcı

olmaktaydı. Gümüzde çoğu kişinin hayallerini süsley-

en Leica M sisteminin sahip olduğu en büyük odak

uzaklığı da 135mm’dir.

• RF sistemlerinin bakaçları pralaks hatasına sahipti

ki bu da özellikle yakın çekim yapıldığında bakaçta

görünenle fotoğrafta çıkan alanın farklı olması ile

sonuçlanıyordu.

• SLR gövdeler büyük ve ağırdı yani RF gövdelere göre çok hantaldı.

• Ayna sistemi çekim sonrası otomatik olarak başlangıç konumuna dönmüyordu, bunun için filmin

sarılması gerekiyordu.

• Netleme sırasında en açık değerine getirilen diyafram, çekim esnasında elle istenilen diyafram

değerine getirilmeliydi yoksa fazla pozlanmış kareler elde etmek kaçınılmaz olmaktaydı.

• Görüntü kullanıcıya ters olarak iletilmekteydi :)

1965 - Nikon F Photomic T

Makale

Nikon, F ‘i bir sistem olarak lanse etti

ki F’in sistem gövdesi olarak adlandır-

masının nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

Balık gözü, ultra-geniş açı, perspektif kontrolü

gibi her sınıftan lense sahipti. Minolta SR-2 ve

Canonflex modellerinde 35mm’den daha geniş

açı lens yoktu.

Değiştirilebilir odaklama ekranları (14 tane)

ve değiştirilebilir pentaprizmalar ile her amaca

uygun bir seçenek sunulmuştu.

250 filmlik paketler ve motor ünitesi de dahil

olmak üzere pek çok aksesuara sahipti.

Page 34: Nisan 2013

Nikon F’de perde için titanyum kullanılmıştı. F sistemini geliştirirken Nikon bayonete özel önem

verdi çünkü ileriye dönük bir sistem yaratmak istiyordu. Bunun için 44mm çapında ve 46.5mm

lens-algılayıcı mesafesine (LAM) sahip, kilit mekanizması gövdede olacak şekilde F bayonetini

geliştirildi.

İlk Nikon F’de dahili poz ölçer yoktu, ek bir cihaz kullanmak gerekiyordu ama ölçümde hem

diyafram, hem de enstantane değerleri dikkate alınıyordu. 1962 yılında pozometre gövdeye alındı

ve bu modelin ismi Nikon F Photomatic oldu. 1965 yılında ise TTL sistemine sahip pozometreli

Nikon F Photomatic T modeli kullanıma sunuldu.

Nikon F’in sahip olduğu diğer ilkler:

Nikon değiştirilebilir odaklama ekranları

1965- Nikkormat FT. Japonların ‘R’ ile arası iyi olmadığından

‘Nikkormat’ yerine ‘Nikomat’ adına sahipti :)

• %100 kapsamaya sahip bakaçlı ilk 35mm SLR

• Ayna kilitleme sistemine sahip ilk Japon SLR

Makale

Neden F?

O dönemde SLR’ın R’si model isimlerinde kendine yer buluyordu yani oldukça

popülerdi ama R harfinin telafuzu dilden dile değiştiğinden Nikon, Re-Flex‘teki

‘F’ harfinin benzer bir telafuza sahip olmasından yola çıkarak ‘F’ harfini kullan-

mayı uygun gördü. Öküz altında buzağı aramanın gereği yok, herhangi bir şeyin

kısaltması değil yani ;)

1962’de Nikon F2’ye ucuz alternatif olarak Nikk-

orex F çıktı. 1965 yılında bunun yerini Nikkormat

FT ve FS aldı. FT modeli sabit pentaprizmaya ve

daha uygun fiyata sahipti. 1967 yılında çıkan Nik-

kormat FTN modelinde merkez ağırlık ortalama

ölçüm standart oldu.

Page 35: Nisan 2013

1970ler ve kızışan rekabet…

1960ları kapatırken Nikon, profesyonel mar-

kette liderliği elinde bulunduruyordu. 1970le-

rde ise rakiplerden sıkı oyuncular gelmeye

başladı: 1971’de Canon F-1, 1972’de Minolta

XK Motor, 1971’de Olympus OM-1, 1974’de

OM-2, 1975’de Contax RTS. Leica bile Minolta

ortaklığında geliştirdiği Leica R serisi ile SLR

pazarına giriş yapmıştı. 1971 yılında Nikon da

F2 modeli ile amiral gemisini güncelledi

Peki bu yeni modeller pro sınıfında Nikon’u yerinden

edebildi mi? Hayır :) Profesyoneller zaten Nikon F’e

yatırım yapmışlardı. Nikon, F2 ile onları sağlam oyu-

ncuya oynadıklarına ikna edebildi ve liderliği elinden

bırakmadı. Zaten profesyonel bir kullanıcının ‘Nikon

F sisteminde şu da olsaydı’ diyebileceği bir eksiği

yoktu, Nikon her şeyi önceden düşünmüştü.

Nikon F2 de selefi F gibi çok sağlam ve güvenilir

bir gövde olduğunu kanıtladı. Nikon F2 sahibi olup

da aklınıza takılan sorular olursa ilk bakacağınız yer

kesinlike burası olsun ;)

1973 - Nikon F2 Photomic S

Makale

Neden F?

O dönemde SLR’ın R’si model isimlerinde kendine yer buluyordu yani oldukça

popülerdi ama R harfinin telafuzu dilden dile değiştiğinden Nikon, Re-Flex‘teki

‘F’ harfinin benzer bir telafuza sahip olmasından yola çıkarak ‘F’ harfini kullan-

mayı uygun gördü. Öküz altında buzağı aramanın gereği yok, herhangi bir şeyin

kısaltması değil yani ;)

Page 36: Nisan 2013

Makale

Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi

Mekanikten otomatiğe geçiş ve AF

Canon AE-1, Olympus Om-2 ve Minolta XK gibi otomatik sistemlerin ağırlığını göstermesi ile Nikon da

fotoğraf makinelerini gözden geçirme gereği duydu. Bir yandan da yeni amiral gemisi F3’ün geliştirme

çalışmaları devam etmekteydi. Lens-gövde arasındaki iletişim eksikliği, lensin sahip olduğu en açık

diyafram değerinin makine tarafından görülemem-

esine neden oluyordu .

1977 yılında Nikon AI serisi lenslerini duyurdu

(‘Automatic Maximum Aperture Indexing’ ya da

kısaca ‘Automatic Indexing’in kısaltması). AI öncesi

lenslerin, non-AI lensler olarak da kullanılır, en açık

diyafram değerini makineye anlatmak için her lens

değişiminde diyafram eşleme işlemini yapmak

gerekiyordu. AI lensler ise bunu destekleyen yeni

gövdelerle otomatik olarak diyafram eşleme işlem-

ini gerçekleştirebiliyordu.

Bu geçiş döneminde yani 1970 sonları, 1980 başlarında Nikon

her lens için AI diyafram bilezikleri tasarlamış ve 20USD civarı bir fiyatla non-AI lensleri AI lenslere

dönüştürmüş. Modifiye edilmiş bu lenslere AI’d ya da AID denilmekte ki İngilizce AI haline getirilmiş

demek. Kullanıcılar adına güzel bir uygulama :)

Mekanikten otomatiğe geçiş

1980 - Nikon F3

Page 37: Nisan 2013

1980 yılında Nikon tamamen mekanik olarak çalışan

amiral gemisi F2’nin üretimini sonlandırıp, yeni elektronik

F3’ü tanıttı. Nikon F2As’nin daha pahalı oluşu bile kimil-

erinin ayak diremesine engel olamadı çünkü elektronik

sistemlerin mekanik kadar güvenilir olamayacağına

inanan bir kesim mevcuttu. Yıllar sonra hala sorunsuz

çalışan F3 modellerinin olması, Nikon’un sağlamlığının

sorunsuz devam ettiğinin bir göstergesiydi.

Nikon F3 seleflerinde olduğu gibi tamamen modüler

mantıkla geliştirilmiş, bol aksesuar ve oldukça geniş bir

lens yelpazesi ile desteklenmişti. Tasarımında da klasik

çizgilerin dışına çıkılmış ve İtalyan tasarımcı Giorgetto

Giugiaro tarafından tasarlanmıştı. Nikon F3 gerçekten de

çok şık görünüyordu. F3 sonrası tüm üst modellerde de

Giugiaro’nın tasarımları kullanıldı.

1981 yılında tekrar lens tasarımında değişikliğe gidildi ve yeni serinin adı AI-s oldu (‘Automatic Index-

ing-Shutter’). AI-s serisi lenslerle diyafram ayarlaması daha hızlı ve daha hassas yapılabiliyordu. 1983 yılında

sunulan Nikon FA, AI-s lensleri sayesinde ek bir modifikasyona ihtiyaç duymadan enstantane öncelikli

modda çekim yapabiliyordu.

Nikon F3P Press ve MD-4

Makale

Otomatik netlemeye sahip ilk Nikon

SLR modeli Nikon F3 temelleri üzerinde

geliştirilen F3AF oldu. Bayonet hala

1959’dan beri kullanılan F bayoneti-

ydi. Peki nasıl AF özelliği eklenmişti?

Aşağıdaki Nikon F3AF’ye baktığınızda ilk

dikkati çeken kocaman prizma bölümü

olacaktır :) AF’nin kontrolü de işte tam

olarak buradan yapılmaktadır. DX-1 pen-

taprizması olarak geçen bu sistem hem

AF lensin ihtiyacı olan gücü sağlamakta

(2 adet AAA kalem pil kullanıyordu), hem

de TTL kontrast tabanlı odaklama işini

yürütmekteydi.

Ve AF…

1983 - Nikon F3AF

Page 38: Nisan 2013

Makale

• AF 80mm f/2.8• AF 200mm f3.5 ED-IF

İlk uygulama çok mükemmel değildi. AF çok sessizdi ve açık alanda fena değildi ama kapalı alanda

netlemede oldukça zorlanmaktaydı. AF sürecine gövdenin aktif katılımı ise söz konusu değildi,

sadece DX-1 ve AF lensler arasındaki veri iletiminde ‘iletici’ olarak yer alıyordu. Nikon daha fazla lens

gelecek dese de F3AF için sadece iki lens üretildi:

Günümüz ileri seviye Nikon gövdelerinde olduğu gibi F3AF’de de MF lens kullanımında odaklama

yardımcısı da yer alıyordu. Sistem sürekli servo modunda netleme yapmaktaydı ve odak kilitleme için

lensin üzerindeki düğmelerin kullanılması gerekiyordu. DX-1’in optik bakacı Nikon’un profesyonel

seviyedeki gövdelerinde ilk defa %100’den daha küçük (yaklaşık %92) bir görüş açısı sağlamaktaydı.

Photokina 1982 için hazırlanmış Nikon F3AF reklamı.

Nikon’un gövdeden AF motoruna sahip ilk modeli ise 1986’da tanıtılan F501 modeli oldu. İlk üretilen

AF Nikkor lenslerinin tasarımı pek olumlu tepkiler almadı. Gerek AF hızı, gerekse AF lenslerin tasarımı

ve piyasaya sunulması yavaştı. Bu esnada 1985 yılında tanıtımı yapılan, AF olarak sıfırdan tasarlanmış

Minolta Maxxum 7000 AF pazarında fırtınalar estirmekteydi. Canon da FD serisine AF monte etmenin

yararsız olduğunu görüp sıfırdan AF sistemi, yani EOS’u, tasarlamaya girişti.

Nikon, F sistemini terk etmeye pek niyetli değildi ve bu Nikon’a 1984-1987 arası oldukça yavaş ilerleme

olarak geri döndü. 1988 yılında çıkarılan Nikon F801 ile AF sistemi ikinci nesline geçmiş oldu. Yeni siste-

min AF hızı ve kullanışlılığı geliştirilmişti ve 1/8000 saniyelik enstantane ile en hızlı SLR ünvanına sahip

oldu. Yeni Nikon SB-24 speedlight ile flaş konusunda da pek çok ileri seviye ayara imkan veren F801,

geriye uyumluluk konusunda da başarılıydı

1988 - Nikon F801

Page 39: Nisan 2013

Makale

Gövdeden motora sahip üst seviye Nikon F için çalışmaların 1985lerde

başladığı söylenmekte. Ortaya çıkan ürün ise 1988’de tanıtılan ve gelmiş

geçmiş en yakışıklı Nikon olarak adlandırılan Nikon F4 oldu Nikon F4’ün

tasarımı gerçekten de çok etkileyici görünüyor.

1988 - Nikon F801 1988 - Nikon F4

Nikon F4 analog kontrollere sahip SLR türünün son temsilcilerindendi. AF sistemine geçen

diğer üreticiler basmalı düğmeler ve LCD ekranlar kullanırken, Nikon F4’ün fazla geleneksel

kaldığını düşünenler vardı. Profesyonel seri bir gövdenin kullanıcısının analog kontrollere zaten

alışık olduğunu düşündüğümüzde bu seçim pek de yadırganamaz. Gerçi F5 ile birlikte Nikon da

kaçınılmaz olan bu sisteme geçmiş oldu :)

Nikon F4’ün en güçlü yanı ise kuşkusuz geriye doğru uyumluluk konusunda en başarılı profesy-

onel seviye Nikon olmasıydı. Çoğu gövdenin takılmasına dahi izin vermediği AI lenslerle Matriks

ölçüm kullanılabiliyordu.

Nikon’un üst ürün gamı için uyguladığı 8 yıllık döngü AF’ye geçilmesi ile yavaş kalmaya başladı

çünkü rakipler hiç de boş durmuyordu. Canon EOS-1 ile profesyonel sınıfta ağırlığını hissettirm-

eye başlamış, 1994’te güncellediği EOS-1N ile de pek çok profesyoneli kendi safına çekmeyi

başarmıştı. Bu dönemler Nikon için sıkıntılı geçti diyebiliriz. Nikon F601s (1990) ve F801s (1991)

ile AF sistemi daha da geliştirildi. 1992’de sunulan F90 üçüncü nesil AF sistemini kullandı.

Bu esnada eski nesil MF lensleri takamadığınız modeller de piyasaya çıkmaya başladı. 1994

üretimi Nikon F50 de bunlardan biriydi. Çoğu fonksiyonun tam olarak kullanılabilmesi için AF

lenslere ihtiyaç duyuyordu ama AF lenslerin kullanımı ile de giriş seviyesinde çok iyi bir seçenek

olabilecek kapsiteye sahipti. Nikon F bayonetini bırakmasa da uyum konusunda AF lehine ilerle-

meyi uygun görmekteydi.

Page 40: Nisan 2013

Makale

1994’de tanıtılan bir diğer model olan F90x, ye-

nilenen CPU, yeni AF modülü, gelişmiş pozlama

ve flaş sistemleri ile F5 gelene kadar ki en gelişmiş

Nikon olma konumuna sahip oldu yani pro gövde

F3’den daha ileri seviyedeydi.

1996 yılında tanıtılan F5 ise tahmin edebileceğiniz

gibi Nikon’un teknolojik olarak en ileri seviye ürünü

oldu ama modüler güç birimleri yerine Canon EOS-

1N gibi bütünleşik ‘battery grip’ sunması, kimi eski

lenslerin takılamaması ve geriye uyumluluk sorunları

kimilerinin hoşuna gitmedi. F5 modüler olmadığın-

dan daha önceki F serisi gövdelerine göre her

zaman daha ağır kalıyordu, istenildiği zaman daha

taşınabilir yapma olanağı yoktu. Nikon F6’da geri

adım atarak eski tasarım stiline geri döndü.

1994 - Nikon F50

3D renkli matriks ölçümü ikinci kullanan model

olan F5, söz konusu ölçüm olduğundan rakipler-

inin önündeydi (ilk model F90x modeliydi). Bu

ölçüm modunu tam olarak kullanabilmek için

yeniden lens değişikliğine gidilmesi gerekiyordu

ki yeni serinin adı AF-D oldu. D, ‘distance’ yani

mesafeden geliyordu ve lenslerin uzaklık çipleri ile

yenilenmelerine dayanıyordu.

Bundan sonraki adım ise AF-I lensleri AF-S serisi

ile değiştirmek oldu. S, ‘silent-wave-motor’dan

geliyordu yani Canon’un USM’si gibi sessiz ve

hızlı odaklama yapan, enerji konusunda da daha

verimli lensler üretilebilecekti.

F5 aynı zamanda değiştirilebilir pentaprizmaya

sahip son Nikon SLR modeli olarak tarihteki yerini

aldı.

1995- Nikon F5

Page 41: Nisan 2013

Makale

Fotoğraf makinesi tarihine yolculuk: Nikon F sistemi

Digital SLR Dönemi

Nikon 1997’den beri COOLPIX serisi ile dijital kompakt fotoğraf makinesi de üretmekteydi.

1991’de Kodak, Nikon F3 gövdesini kullanan

ilk DSLR modeli olan Kodak DSC-100’ü üretti.

Gövde Nikon’un olsa da makine Kodak’ındı

:) Nikon kendi DSLR modeline sahip olana

kadar değişik kesme çarpanlarına sahip Nikon

gövdeli Kodak DSC modelleri üretildi.1994

yılında Fuji ortaklığında 2/3’ boyutunda 1.3MP

CCD’ye sahip E2 modeli üretildi. 1994 yılında

ise hızı 1fps’den 3fps’ye çıkarılmış E2s modeli

geliştirildi. E2 serisi özellikle de derinlik

söz konusu olduğunda oldukça büyük

boyutlara sahipti. 1998’de daha gelişmiş

bir model E3 duyuruldu.

Nikon’un ilk DSLR modeli ise 1999 yılında çıkan D1

oldu. 1.5x odak çarpanlı D1, 2.74MP’lik CCD algılayıcı

sahipti ve kullanıcılarına ISO 200, 400, 800, 1600

olanağı sunuyordu. Bu hem Nikon, hem de profesyonel

dijital fotoğrafçılar için büyük bir adımdı çünkü o sırada

sektöre hakim olan Kodak’ın DSC serisinin fahiş fiyatları

vardı. Bunca zaman neden bir Japon’un çıkıp da kendi

DSLR modelini üretmediği ise merak konusu olmakta :)

Dijital çağa geçiş

1999 - Nikon D1, Fotoğraf: Simon Nielsen

Page 42: Nisan 2013

Makale

Nikon 11 yılda 25 tane DSLR modeli çıkardı.

D1, F5 ile aynı gövde ve kontrol yapısına sahipti. Bu mevcut Nikon F5 kullanıcılarının çok kolaylıkla

D1’e adapte olmasını sağlıyordu. Gövdedeki AF motoru kullanıldığında bile oldukça hızlı netleme

yapabilen D1’in sRGB ya da Adobe RGB değil de NTSC renk uzayını kullanması sıradışıydı. 2001’de

D1’in güncellenmiş hali diyebileceğimiz D1H, sRGB ve Adobe RGB desteği ile geldi; çözünürlük aynı

kalırken saniyede çekebildiği kare sayısı da biraz arttırıldı. Asıl yenilik ise çözünürlüğün neredeyse 2

katına çıktığı D1X oldu.

Listeyi incelediğinizde ilk dikkatinizi

çekecek olan 2001’de yapılan MP

sıçramasının (2,6MP->5,3MP) 2004’de

tekrarlandığı (6,0MP->12,2MP) ve bun-

dan sonra 2008’de duyurulan D3x’e

kadar da 12Mp seviyesinin korunduğu

olacaktır. 2010 yılında Nikon’un hala

en çok tercih ettiği çözünürlük değeri

12MP civarlarıdır.

2004 yılına gelindiğinde Nikon gene

çoğu kişinin beklemediği bir hamle

yapıp F serisinin son üyesini duyurdu.

DLSR’ın filme baskın hale gelmeye

başladığı böyle bir dönemde kimse

pro sınıfında bir fotoğraf makinesi

beklemediğinden özel bir yere sahip

olan F6, en güncel pro AF sistemine

ve küçük yapılı bir gövdeye sahipti.

Değiştirilebilir pentaprizma yapısı

terkedilmiş, eski lenslerde diyaframı

okumaya yarayan ADR (‘Aperture

Direct Readout’) sistemine de yer

verilmemişti. F5’e göre daha uygun

fiyata sahip F6, günümüzde de satılan

tek filmli Nikon SLR modelidir.

Listeyi incelediğinizde ilk dikkatinizi çekecek olan 2001’de yapılan MP sıçramasının (2,6MP->5,3MP)

2004’de tekrarlandığı (6,0MP->12,2MP) ve bundan sonra 2008’de duyurulan D3x’e kadar da 12Mp

seviyesinin korunduğu olacaktır. 2010 yılında Nikon’un hala en çok tercih ettiği çözünürlük değeri

12MP civarlarıdır.

Page 43: Nisan 2013

Makale

2004 yılına gelindiğinde Nikon gene çoğu kişinin beklemediği bir hamle yapıp F serisinin

son üyesini duyurdu. DLSR’ın filme baskın hale gelmeye başladığı böyle bir dönemde kimse

pro sınıfında bir fotoğraf makinesi beklemediğinden özel bir yere sahip olan F6, en güncel

pro AF sistemine ve küçük yapılı bir gövdeye sahipti. Değiştirilebilir pentaprizma yapısı

terkedilmiş, eski lenslerde diyaframı okumaya yarayan ADR (‘Aperture Direct Readout’)

sistemine de yer verilmemişti. F5’e göre daha uygun fiyata sahip F6, günümüzde de satılan

tek filmli Nikon SLR modelidir.

Lens ailesinde en önemli gelişme ise 2000

yılında duyrulan G serisi lenslerin duyurulması

oldu. G serisi lensler tamamen elektronik yapı-

da olup gövdelerinde ek diyafram bileziğine

sahip değillerdi. Bu eski gövde kullanıcıları

için bir dezavantaj olsa da DSLR kullanıcılarını

ve son dönem AF SLR gövde kullanıcılarını

etkilemiyordu. 1998’de geçilen AF-S serisinde

motorla ilgili geliştirilmeler zaten yapılmıştı

yani bu daha çok maliyet ve lenste sadeleşme

adına atılmış bir adım olarak düşünülebilir. Ken

Rockwell bunun için hadım edilmiş Nikkor

tabirini kullanmakta :)2004 - Nikon F6

Nikon fanatiği birine ‘Neden Nikon?’ diye sor-

manız durumunda, ’51 yıllık lens arşivini kulla-

nabileceksin!’ şeklinde bir cevap alabilirsiniz. Ne

yazık ki kazın ayağı hiç de öyle değil çünkü gerek

filmli, gerekse dijital gövdeler arasında lens seçme,

seçilen lensle de tüm fonksiyonların eksiksiz

çalışamaması, arada firelerin verilmesi yaşanan

şeyler. Burada Nikon’u suçladığımız sonucu

çıkarılmasın aksine 51 yıla sığdırdıkları gerçekten

de takdiri hak ediyor ama biraz da ayaklarımızı

yere basmamız gerekiyor. Hangi gövdede hangi

lenslerin kullanılabileceği, uyumsuzlukların neler

olacağını ayrı bir yazıda anlatacağız ;) Nikon G lenslerine örnek: AF-S NIKKOR 10-24mm 1:3.5-4.5G ED

Page 44: Nisan 2013

Makale

2007 yılında çıkan Nikon D3’e kadarki tüm

Nikon DSLR modelleri 1.5x kesme çarpanına

sahip APS-C formatında algılayıcıya sahipti

ve DX sistemi olarak adlandırılıyordu. DX

serisi gövdelerle uyumlu olacak şekilde daha

küçük görüntü dairesi üreten DX lens serisi

2003 yılında üretime başladı ve hala da yeni

üyelerle genişlemeye devam ediyor. Nikon

D3 ve diğer tam-kare (‘full frame’) algılayıcılı

gövdeler ise FX sisteminin parçası sayılıyorlar

ve DX lensleri ile ‘tam’ uyumlu değiller.

Nikon’un tüm DX serisi gövdeleri Ayuthaya /

Tayland’da, FX serisi gövdeleri ise Japonya’da

üretilmektedir.

2005 - Nikon D50

• Nikon D100, 6MP: 1999USD (Şubat 2002), 1699USD (Mayıs 2003), 1499USD (Aralık 2003)

• Nikon D70, 6MP: 999USD (Ocak 2004) • Nikon D50, 6.1MP: 899USD (Nisan 2005)• Nikon D40, 6.1MP: 599USD (Kasım 2006)

Model gamının öncelikle pahalı üst seviye

modelleriyle şekillendiği ve 2004 yılında D70 ile

uygun fiyatlı ürünlerin sunulmaya başlandığını

görüyoruz. Giriş seviyesinin ilk modeli ise 2005

yılında gelen D50 oluyor. Merak ederek gövdel-

erin piyasaya giriş fiyatlarına baktım, sizlerle de

paylaşayım :)

NikoN DSLR zamaN çizeLgeSi

Page 45: Nisan 2013

Burada gerçek anlamda çöl ile baş başa kalabiliyorsunuz. Kum o kadar ince ki adeta akıyor ve rüzgar öyle bir savuruyor ki tepelerde dalga dalga kumlar birikiyor.“

“Sizden Gelenler

Mehmet Said CoşkunSony NEX-C3 (16mm | F2.8 lens) Tunus / Kasr-el Ghilan

Page 46: Nisan 2013

Makale

Kompozisyon yazı dizimizin bu bölümünde

görsel öğelerin fotoğraftaki yerleşiminde en çok

dikkat edilen konu olan altın oran ve 1/3 kuralından

bahsedeceğiz ve bol örnekle konunun pekişmesini

sağlayacağız.

Fotoğrafa yeni başlayan herkesin karşısına sık sık

çıkan 1/3 kuralı aslında anlaşılması ve uygulanması

en basit kuraldır. 1/3 kuralında amaç öğelerin

dizilimi ile hikayenin daha etkili anlatılmasını sağla-

maktır.

1/3 oranı, altın oran denilen başka bir matematiksel

orandan türetilmiştir.

Fotoğrafta altın oran ve 1/3 kuralı Altın oran, doğada sayısız canlının ve cansızın şeklinde ve yapısında bulunan özel bir

orandır. Doğada bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, yüzyıllarca sanat ve mimaride

uygulanmış, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran

bağıntısıdır. Doğada en belirgin örneklerine insan vücudunda, deniz kabuklularında ve ağaç

dallarında rastlanır. Platon’a göre kozmik fiziğin anahtarı bu orandır. Altın oranı bir dikdörtgenin

boyunun enine olan “en estetik” oranı olarak tanımlayanlar da vardır. (Kaynak: wikipedia.)

Eski çağların filozofları, mimari eserlerdeki estetiğin sırrını bulmak için yoğun çaba

harcamışlar ve altın orana ulaşmışlardır. Altın oranı şu şekilde cümleleştirebiliriz:

bir doğruyu öyle bir noktasından bölelim ki küçük parçanın uzunluğunun, büyük

parçanın uzunluğuna oranı, uzun parçanın uzunluğunun, tüm doğrunun uzunluğuna

oranına eşit olsun.

Aşağıdaki resimde bu cümleyi görselleştirdim. Formüle ettiğimizde de karşımıza şu

eşitlik çıkıyor: a/b = b/(a+b)

Altın oranı tam sayılara döktüğümüzde karşımıza şu sayı ikilileri çıkar: 3/5, 5/8, 8/13,

13/21, 21/34 ve oran hep 1.618 olarak sabittir.

Page 47: Nisan 2013

Bunu biraz daha ileriye götürüp 2 boyuta da uygulayabiliriz ve daha da ile-

ri giderek c ya da d bölümünü de orana uygun olarak bölebiliriz. Bu süreç

sonsuza kadar götürülebilir. Eğer ilk diktörgenimizde c/(a+b)/b=1.618 oranı

varsa, bu dikdörtgen için de altın dikdörtgendir deriz. İçinden defalarca kareler

çıkardığımız bu altın dikdörtgen’in karelerinin kenar uzunluklarını yarıçap alan bir

çember parçasını her karenin içine çizersek, altın spirali elde ederiz. Doğada pek

çok yapıda ve canlıda altın spirali görmek mümkündür. Aşağıdaki görselin sağ

bölümünde altın spiralin bulunuşu ve doğadaki bir örneğini görebilirsiniz.

Altın spirali elde ettiğimiz iç içe diktörtgenlerin kenar uzunlukları da 34, 21,13, 8, 5 değerleri

ile fibonacci sayılarını verir (Her sayı kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır).

Fotoğrafa uyması için üstüne bindirdiğim spiral şeklinin oranları değişti yani artık altın spiral değil, standart bir spiral görüyoruz. Burada bakış boşluğunun da uygulamasını görüyoruz yani konuyu, baktığı yönde olmayan 1/3 çizgisine

yerleştiriyoruz. Fotoğraf: ©Türkay Yılmaz

1/3 kuralının uygulaması. Fotoğraf: ©Türkay Yılmaz

Altın oran olan 3/8 resim gibi, acelemizin olmadığı görsel sanatlarda uygulama-

da sorun çıkarmazken fotoğraf gibi zamanlamanın önemli olduğu bir türde hızlı

uygulanma konusunda biraz sorunlu olmaktadır. Nedeni de 3’e 5 oranını anında

kestiremeyip biraz düşünmemizin gerekmesidir. İşte bu sorunu ortadan kaldır-

mak için fotoğrafçılar altın oran yerine 1/3 oranını kullanmayı önermişlerdir.

1/3 kuralının pratikteki uygulaması

ise şu şekilde yapılmakta: Çerçeveyi

yatayda ve dikeyde üçer eşit parçaya

bölecek şekilde ikişer çizgi, yani to-

plamda 4 çizgi çiziyoruz. Bu çizgilerin

kesişim noktaları ilgi merkezimiz olmak

için uygun konumlar olmuş oluyor.

Kompozisyonumuzu oluştururken

buna dikkat ederek öğelerimizi

yerleştirerek göze daha hoş görünen,

dengeli kareler elde edebiliriz.

Makale

Page 48: Nisan 2013

Ufuk çizgisinin 1/3 kuralına göre üstteki yatay çizgiye oturulduğu deniz içeren bir kare. Çocuk tam olarak 1/3 çizgisinde değil ama o da altın orana

göre konumlandırılmış :) © Türkay Yılmaz

Konser karelerimde 1/3 kuralına mümkün mertebe uymaya çalışıyorum ve bu sayede daha dengeli fotoğraflar

elde ettiğimi düşünüyorum. Çabuk değişen ortam ışıkları nedeniyle hız da önemli olduğundan mükemmel

bir 1/3 oranı tutturmak pek mümkün olmuyor :)

1/3 kuralının uygulandığı bir kaç kare:

Konser karesi de olsa eğer konunuz bir müzisyense genelde yüzünü 1/3 çizgileriin kesişim noktasına koymayı

tercih edersiniz. Özellikle genel dedim çünkü yeri geldiğinde gitar çalan bir el

de konumuz olabilir.

Makale

Burada unutmamamız gereken, 1/3 kuralı genelde çoğu kareye uygulanabilirken buna

uymayan fotoğrafların da her zaman olacağıdır yani her fotoğrafı 1/3 kuralına uyduracağım

diye uğraşmamak gerekir. Bu kuralı ihlal edebileceğimiz durumlardan biri mesela simetrik

yapıya sahip fotoğraflardır. Göze hoş gelen hemen hemen her karede 1/3 kuralı yoksa bile

genel bir denge gözetilmiştir.

Page 49: Nisan 2013

Orijinal kadraj 70-200mm lensin 200mm’sine rağmen geniş kaldığı için kesme uyguladım. Solda benim tercih ettiğim kesmeyi görüyosunuz. Sağda ise 1/3 kuralının

daha katı bir şekilde uygulandığı kesme mevcut (Photoshop’da eksik kalan taraflarını hızlı bir şekilde

tamamladım:)). Hangisini tercih edersiniz? Baskının ne boyutta yapılacağına göre değişebilecek bir tercih ama ben soldaki kesmemden gayet memnunum :)Yani her

zaman kuralı katı bir şekilde uygulamaya çalışmamalıyız ;)

Burada unutmamamız gereken, 1/3 kuralı genelde

çoğu kareye uygulanabilirken buna uymayan fo-

toğrafların da her zaman olacağıdır yani her fotoğrafı

1/3 kuralına uyduracağım diye uğraşmamak gerekir.

Bu kuralı ihlal edebileceğimiz durumlardan biri

mesela simetrik yapıya sahip fotoğraflardır. Göze hoş

gelen hemen hemen her karede 1/3 kuralı yoksa bile

genel bir denge gözetilmiştir.

Kimilerine göre kurallar yıkılmak

için yapılmıştır. Kimileri de kuralların

mükemmellik için varolduğunu ve

mükemmelliğin ise sıkıcı olduğunu

düşünür. Karar sizin :)

1/3 kuralının uygulanmadığı ama yapının simetrik formunun kullanıl-

ması sonucu oldukça estetik ve dengeli duran bir mimari fotoğraf.

Fotoğraf: @Primplan

Makale

Portre çekiminde de 1/3 kuralı çok sık kullanılır. Tam boy portrelerde model çizgi üzerine oturtulabilir. Yer-ine göre kesişim noktalarına da yerleştirebilirsiniz ama o zaman fotoğrafın geneline göre çok az yer kaplama durumu oluşabilir. Tam boy olmayan portreler içinse

kesişim noktalarına özellikle gözleri yerleştirmek uygun olacaktır.

1/3 Kuralını uygulamak için konu sınırlaması yoktur. Makro hayvan karelerinizde de hayvanın kafasını kesişim

noktalarına yerleştirebilirsiniz.

Page 50: Nisan 2013

Flaş ölçer nedir ne işe yarar?

Makale

Flaş ölçer kullanmamış olsanız da adını duy-

muşsunuzdur. Işık ölçer olarak da biliyor ola-

bilirsiniz. Pozometre de denebiliyor. Bir başka

duyduğunuz şey ise bu aletlere artık gerek

olmadığıdır. Ancak bu tam olarak doğru değil.

Günümüzün fotoğraf makineleri ışık ölçümünü

doğru yapabilseler de her zaman bir zaafları var,

yansıyan ışığı ölçmek. Bu durumda parlak objeler

ışığı fazla yansıtıp ölçümü şaşırtırken, karanlık

objeler de ışığı emerek makinenin karanlık bir

ortamda olduğunu sanmasına yol açar. Bu da

beraberinde pozlama hatalarını getirir. Poz telafisi

kullanarak bu durumları aşmaya çalışırız.

Bir diğer sorun ise TTL destekli olmayan flaşları

kullanırken, gerekli ışık miktarını kendinizin ayar-

layacak olması. TTL olmadan, makine flaşa gerekli

pozlama değerlerini iletemeyeceğinden, siz

deneme yanılma yöntemi ile gerekli ışığı ayarlay-

acaksınız. Tek flaşla sorun değil ama birden fazla

ışık kaynağıyla çalışırken deneme yanılma metodu

işinizi çok uzatacaktır.

TTL flaşlar çok pahalı oldukları gibi, onları uzaktan

kablosuz tetikleyecek sistemler de TTL desteğine

sahip olmak zorunda olduklarından pahalıdırlar.

Eğer TTL sistemini kullanmadan ucuz flaşlar ve

tetikleyiciler kullanarak çalışmak istiyorsanız, flaş

ölçer kullanmanızı tavsiye ediyoruz.

Flaş ölçerler sadece flaş ölçmez. Ortam ışığını da

ölçebilirler. Yani sabit ışıkla aydıntalacağınız sahne

için de kullanabilirsiniz.

Page 51: Nisan 2013

Okuyucularımızdan Kerim Demirel, ilk kamera sistemlerini ve bunların günümüzdeki kullanımını

anlatan bir yazı dizisi hazırlamış. İlginç bulacağınızı düşündüğümüz bu çalışmayı üç bölüm haline

yayınlayacağız.

İnsanoğlu, hayatın başlangıcından bu yana sürekli olarak doğayı görsel olarak betimlemeye çalışmış

ve mağra çizimleri ile başlayan bu serüvende resim ve heykel sanatını ve en nihayetinde de fotoğraf

tekniğini geliştirmiştir. Fotoğrafın icadı ve gelişimi denince ise aklımıza hep 19. yüzyıl sonlarında

keşfedildiği gelir. Oysa ki fotoğraf tekniğinin keşfi milattan önceki yüzyıllara değin uzanır. Bu yazıda ilk

fotoğraf tekniği ile geliştirilen, fotoğrafın en sanatsal yönüne şahit olabileceğimiz, olabildiğince ilkel;

ancak basitliğinin aksine muhteşem sonuçlar ortaya çıkaran ‘Pinhole’ fotoğrafçılığına değineceğiz.

Pek çok insanın ismini bile duymadığı bu fotoğrafçılık türü, prensipleri M.Ö. 5.yy’lara dayanan bir

fotoğraf çekim tekniğidir. ‘Kamera Obscura’ olarak da bilinen Pinhole, kısaca karanlık bir odaya iğne

ucu boyutlarındaki bir delikten sızan ışığın içeride görüntü oluşturmasıyla elde edilen bir çekim

tekniğidir. Objektif kullanılmaz ve onun yerine 0,20 -1 mm çapında bir delik bulundurur. Pinhole’u

günümüze kadar taşıyan ise, evdeki basit araç gereçler ile el yapımı kameralarla uygulanabilmesi

ve normal fotoğrafçılıktan farklı olarak gerçeküstü fotoğraflar ortaya çıkarabilmesidir. Hem kamera

yapım aşaması olsun hem de çekim aşaması, oldukça heyecanlı ve keyifli ama bazen bir o kadar da

sabır isteyen bir iştir. Pinhole hakkında detaylı ayrıntılara girmeden önce kamera obscura’nın keşfine

ve tarihine bir göz atmakta fayda var.

Beyaz dengesi nedir, nasıl ayarlanır?

Makale

Page 52: Nisan 2013

F. Muhteşem PULLU’nun çektiği Pinehole fotoğrafı

Milattan önce 5. yüzyılda Çinli filozof Mo Ti’nin kayıtlarında geçer ilk fikirler. Mo Ti kayıtlarında çok

küçük bir delikten geçen ışığın, deliğin arkasındaki yüzeye, geldiği cismin ters görüntüsünü çıkara-

cağını söyleyen ilk kişidir. Yine MÖ 4.yy’da Aristoteles iğne deliği de denen küçük bir delikten geçen

ışığın oluşturduğu görüntüyü kullanarak Güneş tutulmalarına yanıt arar “Problema” isimli çalışma-

larında. 10.yy’a gelindiğinde iki Arap, fizikçi Alhazen ve matematikçi İbn Al-Haitam, farklı üç mumu

belirli bir şekilde yerleştirerek önlerine bir perde koyar.

Perdedeki küçücük delikten geçen ışığın arka duvarda oluşurduğu görüntüyü inceleyen Alhazen,

duvarda delikten geçen ışık sayesinde bir görüntü oluştuğunu ve bu görüntünün sağdaki mumun

solda, soldakinin sağda görüntüsü çıkacak şekilde ters olduğunu notlarına kaydeder. Bir taraftan da

ışığın doğrusallığının keşfi gerçekleştirilir.Bu çalışmalar 13.yy Avrupa’sında değer kazanır ve İngiliz

flozof Roger Bacon, bunlardan öğrendiği tekniğin ayrıntılı bir açıklamasını yapmaya çalışır. Rönesans

döneminin usta isimlerinden Leonardo da Vinci ise perspektif ile ilgili çalışmalarında şöyle der:

Makale

Yine rönesans döneminde çeşitli sanatçı ve bilim adamları farklı çalışmalarında bu teknikten fayda-

lanmışlardır. Örneğin matematikçi ve astronom Paolo Toscanelli, Floransa Katedralinde pencereye

ufak bir delik açar ve çevresine bronz bir halka yerleştirir. Bu sayede öğle üstü katedral zeminine

yansıyan görüntü “öğle işareti” ismi ile katedral zemini iki eş parçaya böler. Bu çalışma o dönemde

saat yerine kullanılırdı.

1500’lü yıllarda ressamlar kamera obscura’yı, yani Latinceden Türkçe’ye çevirecek olursak “karan-

lık kutu” düzeneğini doğa görüntülerini resmetmekte kullandı. Çeşitli sanatçı ve bilim adamları

ile gelişen bu sistem, 1776 yılında Alman bilim adamı Johann Zahn’ın sayesinde taşınabilir özellik

kazandı. Bu sistem, görüntünün netlik ayarının yapılabildiği bir mercekten ve görüntüyü yansıtan bir

aynadan oluşmaktaydı. Alet, görüntüyü yarısaydam bir kağıt üzerine düşürülerek ressamların çizim-

lerini kolaylaştırıyordu. Bu teknik daha sonra ‘Camera Lucida’nın icadı için temel oluşturdu. ‘Camera

Lucida’ ise karanlık kutunun aksine aydınlık kutu olarak bilinir.

…varsayalım ki güneş, bir binayı, bir meydanı ya da doğal güzelliğe sahip bir alanı aydınlatsın. Böyle aydınlanan bir mekânın karşısında duran, gölgedeki bir evin du-varına minik bir delik açalım; işte o zaman aydınlatılan tüm nesnelerin görüntüleri ışıkla bu delikten taşınır ve evin iç duvarında ters olacak şekilde belirir…

Page 53: Nisan 2013

İngiliz bilim adamı Willam Hyde Wollaston tarafından 1807’de tasarlanan Camera Lucida, üzerinde

kağıt bulunan bir sehpa ve sehpaya monte edilen bir prizma sisteminden oluşur. Prizmadan bakan

kişi karşısındaki görüntüyü kağıt üzerinde görür ve bu sayede çizilecek cismin ana hatlarını oluştur-

mak oldukça kolaylaşır. Bu teknik ile kalem kullanarak cismin kopyasının çıkarılması sağlandı. Ancak

nasıl görüntünün kağıt ve kalem kullanmadan kalıcı hale getirilmesi nasıl sağlanabilirdi? Bu soru

ile yola çıkan insanoğlu çalışmalarını sürdürdü ve en sonunda modern fotoğrafa ulaşmayı başardı.

Camera Obscura ise modern hali ile günümüzde hem fotoğraf makinelerinde hem de en ilkel ve

basit biçimiyle farklı bir çok alanda kullanılır.

Makale

• M.Ö. 5.yy’da Mo Ti, gözlemleri sonucunda karanlık bir ortamın önüne konum-landırılmuş küçük bir deliğin aydınlık taraftaki cisimlerin görüntüsünü diğer tarafta tamamıyla ters olarak yer alacağını notlarına eklemişti.

• M.Ö. 4.yy’da Aristoteles; 10.yy’da Ibn Al-Haytam; 15.yy’da Leonardo da Vinci ve Paolo Toscanelli; 16.yy’da Gemma Frisius ve 19.yy’da Sir David Brewster ışığın iğne deliğinden geçip de karanlık ortamda görüntü oluşturması fikrini incelediler.

• 965-1038: optik bilgini Basralı el-Hasan karanlık kutuyu kullanan ilk kişi oldu. Amacı güneş tutulmalarını daha iyi izleyebilmekti.

• Roger Bacon 13.yy’da camera obscura’nın ayrıntılı bir tanımını yaptı.• 1460-1472: Leon Battista ve Leonardo da Vinci, karanlık kutuyu kullanarak

cisimlerin görüntülerini yansıtmayı başardı.• 1553’te Giovanni Battista Della Porta, “Magiea Naturalis Libri IV” adlı eseri ile

karanlık kutuyu en detaylı biçimde anlatan kişi oldu.• 1568 yılında Danillo Barbaro, iğne deliğinin önüne mercek koyarak görüntüyü

daha da netleştirmeyi başardı.• 1727’de Johann Heinrich Schulze, gümüş tuzlarının güneşe tutulunca

değişikliğe uğramasının asıl sorumlusunun ışık olduğunu tespit etti.• 17. yüzyılda Angelo Sala toz halindeki gümüş nitratın güneş altında kömür

gibi karardığını not etti.• 1802’de Thomas Wedgewood, gümüş nitrat emdirilmiş bir kağıt kullanarak

Camera Obscura ile ilk silik görüntüleri elde eden oldu.• 1813’de Joseph Nicepore Niepce, ışığa duyarlı levha ile kalıcı görüntüler elde

edilebileceğini gösteredi. 1826’da aynı işlemi karanlık kutuya uyguladı. Daha sonra aynı işle uğraşam Louis-Jacques-Mande Daguerre ile ortaklık kurdu.

Camera Obscura’nın Gelişimi

Page 54: Nisan 2013

• 1837’de fizikçi Francois Arago, Da-guerre’nin metodunu açıkladı.• 1839 ve 1840’ta William Hanry Fox-Tal-bot gümüş tuzlarına batırılmış kağıt ile elde edilen negatif görüntülerden aynı yöntemle pozitif fotoğraf basmayı başardı.• 1847’de Albümin, 1851’de Kollodyum ve 1873’te Jelatin usulleri duyar tabakayı cam levha üzerine dayandırdılar ve kağıt yerine de saydam ince film kullandılar.• 1888’de John Curbult gerçek anlamda ilk fotoğraf filmini hayata geçirdi. Daha sonra

George Eastman, roll film kullanan yeni bir kamera tasarladı.• 1895’te Lumiere kardeşler, saniyede 16 kare film gösteren ilk sinema makinesinin

tanıtımını yaptılar.• Daha sonraki yıllarda bu teknolojiler geliştirilerek günümüz modern fotoğraf maki-

nesi ve kameraları tasarlandı.

Nicéphore Niépce tarafından 1827’de çekilen ilk

fotoğraf

Makale

Pinhole fotoğraf makinesinin yani bir diğer adı ile Camera Obscura’nın yapısı oldukça basittir ve bu

nedenle fotoğrafçılığın bu türü ile uğraşanlar kameralarını genelde kendileri yapar. Bu öylesine basit

bir işlemdir ki hiçbir yerinden ışık almayacak herhangi bir kapalı kutu camera obscura yapımında kul-

lanılabilir. İnternette kibrit kutusundan cips kutularına, düdüklü tencerelerden deniz kabuklarına kadar

her türlü materyalden yapılmış karanlık kutulara rastlanılması mümkün.

Hepsinin temel mantığı aynıdır. Karanlık bir kutu üzerinde çapı 0,2

ila 1 mm arasında değişen bir delik bulunur. Deliğin tam arkasında,

karanlık kutu içerisinde konumlandırılmış ışığa duyarlı fotoğraf kartı

ya da fotoğraf filmi vardır. Deliğin önüne ışık girmemesi için siyah

bant veya benzeri bir cisim yapıştırılır. Çekilmek istenen bir konunun

önüne gelindiğinde kutu kıpırdamayacak şekilde sabitlenir, deliğin

önündeki bant açılır ve ortamdaki ışığa ve kullanılan fotoğraf kartına

veya filme göre belli bir süre beklendikten sonra delik tekrar kapatılır.

Bu süre film kullanıldığında 2sn ila 1-2 dakika arasında değişirken fotoğraf kartı kullanımlarında karanlık

ortamlarda 1-2 saate kadar çıkmaktadır.

Pinhole’de görüntünün oluşumu oldukça basittir. Cisimden gelen ışık iğne deliğinden geçerek arkada

bulunan fotoğraf kartı veya filmine ters olarak yansır.

Kamera Obscura’nın Yapısı

Page 55: Nisan 2013

Işığa duyarlı kart üzerine bir kaç saniye düşen ışık , kartta bir takım kimyasal değişikliklere sebep olur.

Bu bilinen analog fotoğraf makinesinin çalışma mantığının hemen hemen aynısıdır. Farkı ise fotoğraf

makinelerinde deliğin önünde konumlandırılmış çeşitli mercekler bulunur. Burada mercek görevini ise

deliğin ta kendisi görmektedir.

Pinhole’ün bir başka ilginç sonucu ise görüntünün ters olmasının yanısıra, kutu içine konumladırılmış

filmin, dış bükey veya içbükeyliğine göre tam tersi sonuç alınmasıdır. Yani kutu içerisine iç bükey

konmuş bir film, banyo işlemleri sonrasında size dış bükey bir fotoğraf olarak görünecektir. Tam tersi

de mümkün.

Pinhole fotoğrafı

gerçeküstü kılan ise

onun perspektiften

yoksun bir etki ile

oluşmuş olmasından

kaynaklanır. Fotoğraf

merkezinde net ve

kenarlara gidildikçe

puslanan bir görüntü

vardır.

Ahmet Selim Sabuncu’nun pinhole

kamera ile çekilmiş fotoğrafı

Clarissa Carnell, Stonehenge, Pinhole

makineyle çekilmiş fotoğraf 1986

Makale

Pinhole ile çekim yapılırken dikkat edilmesi gereken birkaç unsur vardır. Bunlardan birincisi iğne

deliğinin çapıdır. İğne deliği ne kadar küçük olursa, görüntü o kadar net olacaktır. Ancak bu sefer

ışık azlığından dolayı karanlık bir görüntü elde edilir. Deliğin büyük olması ise bulanık bir sonuç

verecektir. Bu işlem için en iyi sonuç kutunun boyutlarına göre yapılan hesaplamalarla ortaya çıkar.

Bu hesaplamalar için çeşitli internet siteleri vardır ki örneğin bunlardan biri de www.mrpinhole.com

adresli site.

Sitede girilen ölçülere göre olması gereken delik çapı gibi ölçüler hesaplanabiliyor. Dikkat edilmesi

gereken bir diğer unsur ise pozlama süresi yani deliğin açık tutulma süresi. Bu süre havanın güneşli,

bulutlu olması gibi ortam ışığını etkileyen etmenlere göre değiştiği gibi film veya kart kullanımına ve

tipine göre de değişir. En iyi sonuç deneme-yanılma yöntemi ile bulunur. Kutu büyüklüğü de dikkat

edilmesi gereken bir diğer etmendir. Kutunun büyük veya küçük olması fotoğraf netliğini etkilemesi

bir yana belirli bir uzaklıkta ne kadar büyüklükte bir cisim çekileceğine göre de değişebilir. Hiçbir

ışık almayan bir oda bile duvarda açılacak bir delik ile pinhole fotoğraf makinesine dönüştürülebilir.

Sonuç olarak pinhole, ilk fotoğraf tekniklerinin kullanılması ile

ortaya çıkmış bir objektifsiz fotoğraf çekim metodudur. Evde

yapılan kameralar ile yapımı ve uygulaması oldukça zevkli bir uğraş.

Yıllardan beri süre gelen bir soru vardır: Fotoğrafı insan mı çeker

makine mi? İşte pinhole, fotoğrafın makineden bağımsız bir şekilde

insana bağlı olduğunu, iyi bir fotoğraf için binlerce lira harcayıp,

son teknoloji makinelerin satın alınmasının gereksiz olduğunu

ortaya koyan, fotoğrafın en yaratıcı hallerinden biri.

Karton’a basılmış çeşitli taslakların

kesip yapıştırılması ile yapılan bir

camera obscura

Page 56: Nisan 2013

Makale

Çektiğiniz fotoğrafın renklerinin olması gerektiğinden farklı tonlarda çıktığı oluyor mu? Beyazlar sarı

ya da mavi tonlara kayıyor mu? Eğer bu tarz sorunlar yaşıyorsanız makineniz, otomatik beyaz dengesi

çalışırken zorlanıyor olabilir. Belki de dün akşam evde yaptığınız çekimlerde farkında olmadan beyaz

dengesini değiştirdiniz ve makine hala aynı ayarlala fotoğraf çekmeye çalışıyor :)

Beyaz dengesi nedir, nasıl ayarlanır?

Bu yazımızla aşağıdaki soruların cevaplarını öğrenmiş olacaksınız.• Renk sıcaklığı ve Kelvin nedir?• Beyaz dengesi nedir?• Beyaz dengesi çeşitleri nelerdir?• Fotoğraf makinemin beyaz dengesini nasıl ayarlarım?• Kendi beyaz dengemi nasıl ayarlarım?

Beyaz bir nesneye renkli ışık tuttuğunuzda, nesne o ışığın renk tonlarında görünür. Farklı ışık kaynakları

farklı renk sıcaklıklığına sahiptir ve bu da sahnenin renkleri üzerinden doğrudan etkiye sahiptir. Güneş

ışığı, gölgeden, gölge de evimizdeki lambalardan farklı renk sıcaklığına sahiptir. Beynimiz ortamdaki

ışık kaynağına göre irisimizi kullanarak pozlamayı yaptığı gibi, normal bir şekilde görebilmemiz için

ışığın rengini de yorumlar. Dijital fotoğraf makinesinin beyaz dengesi özelliği de ışık sıcaklığındaki bu

farkları ayırt edecek şekilde tasarlanmış ve filmli dönemde kullanılan film ve filtrelerin yerine geçmiştir.

Bu yazımızda renk sıcaklığının ne olduğunu ve beyaz dengesini değiştirmenin fotoğraflarımızı nasıl

değiştirdiğini öğreneceğiz.

Page 57: Nisan 2013

Makale

Kelvin, teoritik olarak termal enerjinin olmadığının kabul edildiği mutlak sıfır (-273.15°C ) noktasını referans alan, sıcaklık ölçmek için kullanılan termodinamik sıcak-lık skalasıdır. Kelvin isimlendirmesi, ‘mutlak termodinamik skalası’na duyulan ihtiyaç üzerine yazan İngiliz fizikçi ve mühendis William Thomson, Baron Kelvin-I’den (1824–1907) gelmektedir.

Aynı aralığa sahip olduklarından Kelvim ve Santigrat sık sık beraber kullanılırlar. Sıfır Kelvin, -273.15 Santigrat dereceye eşit-tir ve hesaplamak için şu formül kullanılır: [K] = [°C] + 273.15 Lisede fizik hocalarımızın ısrarlı hatırla-tmalarını tekrarlayalım: Kelvin ısı değil, sıcaklık birimidir :)

Kelvin, sıcaklık ölçü birimidir.

Renk Sıcaklığı ve Kelvin

Renk sıcaklığı Kelvin (K) cinsinden ölçülür. Işık

tayfında beyaz renk 5500 Kelvindir. Yüksek renk

sıcaklıkları mavidir ve daha soğuk görünürler. Sarı,

turuncu ve kırmızı gibi daha düşük renk sıcak-

lıkları ise daha sıcak bir görünüme sahiptirlerdir.

Normalde kırmızı rengi daha sıcak olarak algılarız

ama renk sıcaklığı cinsinden kırmızılar, mavilere

göre daha düşük değerlere sahiptirler.

Her rengi soğuk, nötr ve sıcak olarak tanımlay-

abilmek mümkündür. Aşağıdaki tabloda çeşitlikli

ışık kaynakları için renk sıcaklık değerlerini göre-

bilirsiniz*. Bir fotoğrafta aynı anda hem güneş

alan, hem de gölgede kalan bölümler olabilir.

Bu gibi durumlarda fotoğraflar için tek bir renk

sıcaklıklığından bahsetmeyiz.

*Işık kaynaklarının renk sıcaklık değerleri kaynaktan kaynağa değişiklik gösterme-kte. Burada kullandığım değerler cam-bridgeincolour.com sitesindeki değerle-rdir. Mesela gölge için farklı kaynaklarda şu değerler görülebilmekte: 8000K, 7100-8000K, 9000K, 6500-7000K (Lighting photo Workshop, Chris Bucher), 8000K (Stoppee’s Guide to Photography&Light, Brain&Janet Stoppee) vb.

Işık kaynaklarının Kelvin cinsinden renk sıcaklıkları.

Fotoğrafta farklı tonlar yer alabilir.

Page 58: Nisan 2013

Makale

İpucu: Eğer portre çekerken daha sıcak ten tonları elde etmek isterseniz, AWB yerine Gölge/’Shade’ seçeneğini seçebilirsiniz.

Fotoğraf makinesinin beyaz dengesi özelliği, fotoğrafı çekilen sahnenin renklerini fotoğrafçının istediği

şekilde kaydetmek için vardır. Buradaki mantık renkleri bizim gördüğümüz gibi bırakmak olabileceği

gibi, ortamdaki ışık kaynaklarından kaynaklanan renk sapmalarını düzeltip, beyazların ‘beyaz’ görünme-

si şeklinde de olabilir. Yani beyaz dengesi ayarı tamamen fotoğrafçının tercihine kalmıştır. İstediğimiz

etkiyi verecek beyaz dengesi ayarını fotoğrafın çekim anında yapmak, bilgisayar başında uzun zaman-

lar harcamamak için önemlidir.

İnsanın görme sistemi ortam ışığına uyum sağlayarak farklı ışıklı ortamlarda da rahat görmemizi sağlar.

Fotoğraf makinesi ise dijital olsun, analog olsun kendi sınırları içinde renkleri yorumlar. Filmli makinede

özel film ve/veya renkli filtreler ile yapılan bu işlem dijital fotoğraf makineleri ile çok daha kolay-

laşmıştır. DSLR, kompakt fotoğraf makinesi ve hatta kimi cep telefonlarında otomatik beyaz dengesi

özelliğinin yanı sıra ön tanımlı beyaz dengesi ayarları da kullanılabilmektedir. Mesela halojen lamba

kullanırken doğrudan lamba simgesinin olduğu ‘Tungsten’ beyaz dengesi kullanılabilir. Bazen de belli

bir etki elde etmek istediğimizde farklı beyaz dengesi seçeneklerini

kullanabiliriz.

Yandaki tabloda fotoğraf makinenizdeki beyaz dengesi

simgelerini ve onlara karşılık gelen ışık kaynakları ve renk

sıcaklığı değerlerini görüyorsunuz. AWB ve ön tanımlı

beyaz dengesi seçenekleri hemen hemen tüm fotoğraf

makinelerinde mevcuttur. Günümüzde çoğu makinede

kullanıcı tanımlı beyaz dengesi seçeneği de mevcutken

manuel Kelvin değerinin girilebildiği seçeneği her makine

sunmaz.

Peki beyaz dengesinin renk sıcaklığı üzerindeki etkisi nasıldır? Güneş ışığı ve insan üretimi ışık kaynak-

ları farklı renk sıcaklıklarına sahiptir ve fotoğraf makinesince farklı şekillerde algılanırlar. Beyaz dengesi

sistemi ortamdaki renk tonlarını nötrleştirmeye çalışır. Eğer renk sıcaklığı çok yükselirse fotoğraftaki

renkler mavi tonlara kaymaya başlar. Fotoğraf makinesi maviye kayan renk tonlarını nötr hale getire-

bilmek için renklere turuncu katar. Benzer şekilde eğer ortamı aydınlatan ışık kaynağı akkor lamba ise

renk tonları turuncuya kayar. Beyaz dengesi sistemi bu durumda da nötr renk tonları elde edebilmek

için sahneye mavi renk tonları katar. Florasan lambalar ise yeşil renk tonlarına kaymaya neden olurlar

ve bunun önüne geçmek için sistemce renk tonlarına ‘magenta’ rengi katılır.

Beyaz Dengesi

Beyaz dengesi simgeleri ve anlamları

Page 59: Nisan 2013

Makale

Soru: Neden AWB kullanmıyoruz?Cevap: AWB yani otomatik beyaz dengesi çoğu durumda doğru beyaz dengesini seçer. Eğer hangi beyaz dengesini seçmeniz gerektiği konusunda emin değilseniz kararı makineye bırak-abilirsiniz. Fotoğraf makinesi bu modda iken, tüm sahnenin renk tonlarını analiz ederek ortam ışığının sıcaklık değerini bulmaya çalışır. Eğer sahnede baskın bir renk varsa ya da makinenin nötr ton olarak alabileceği bir ton yoksa o zaman AWB yanılabilir ve fotoğrafta belli bir renge doğru kayma görülebilir. Kimi durumlarda ise fotoğrafçı olarak farklı bir renk sıcaklığı kullanmak isteyebilirsiniz (sıcak ten tonları için ‘gölge’ kullanmak gibi).

Beyaz dengesinin fotoğraf üzerindeki etkisi.

Fotoğraf makinesinin AWB sistemi

sahnedeki baskın mavi gökyüzü nedeniyle

yanılmış ve fotoğraf mavinin tonları olarak

çıkmış. Eğer ham olarak çekim yapmışsak,

çekim sonrasında yazılım yoluyla sahneye

turuncu ekleyerek bu renk kaymasını

giderebiliriz.

Kendi beyaz dengenizi ayarlayınMevcut beyaz dengesi ayarları tam olarak işinizi görmediğinde, ya da mevcut ortam ışığının renk

sıcaklığını belirlemek için kendi beyaz dengenizi ayarlayabilirsiniz. Gözünüzü korkutmasın çünkü

oldukça basit bir yöntem. Bu işlem için ihtiyacınız olan bir adet beyaz ya da %18 gri kart yani maki-

neye nötr renk tonuna sahip olduğunu bildiğimiz hedefi, işte bu benim nötr renk tonum diyeceğiz.

Soru: Beyaz mı yoksa %18 gri kart mı kullanmalıyım?Cevap: Doğru pozlama yapıldığı sürece ikisini de kullanabilirsiniz. Beyaz hedef kullanmanın riski eksik pozlama yapılma ihtimali çünkü doğru pozlanmayan hedef ile elde edilecek renk sı-caklığı değeri yanlış olabilmekte. Bu konuda mesela Canon, %18 gri kart kullanarak daha doğru beyaz dengesi ayarlayabileceğinizi kullanım kitapçığında belirtmekte.

Page 60: Nisan 2013

Makale

Burada genel kullanımı anlatacağız. Makine modeline göre bu ayarların yerleri değişik olabilir,

bunun için kullanım kitapçığına bakınız. Baktınız ama nasıl olduğunu anlayamadıysanız, yorum

kısmına yazın cevaplamaya çalışalım. Bu hazır reçetede beyaz kart ve %18 gri kart kullanacağız.

Ben ebay’den Güney Koreli bir satıcı olan bbosasi’den temin etmiştim. Merak edenler için de bir

adet A4 kağıdı (Copier Bond, GSM:50, Renk:Beyaz) dahil ettim.

1. Referans kartımızı sahneye, 30 derece açıyla ışık kaynağına bakacak şekilde yerleştiriyoruz.

Gölgede kalmamasına ve ışık kaynağına dönük olmasına dikkat ediyoruz. Eğer ortamda

doğrudan bir ışık kaynağı yoksa fotoğraf makinemize hafif açılı olarak bakması da yeterli ola-

caktır. Bir diğer dikkat etmeniz gereken nokta, referans kartımızın fotoğraf makinemizin ‘spot ‘

ölçüm alanında (orta AF noktasının etrafını çevreleyen daire) bulunması.

2. Doğru ölçüm için az ya da çok pozlama yapılmamış olması gerekiyor o yüzden doğru pozla-

ma yapıyoruz ki %18 gri kart burada ek olarak işe yarıyor;) (bkz. Doğru Pozlama yazımız).

3. Makine/lens ikilisini referans kartımıza odaklayabilmek için AF konumundan MF konumuna

geçiriyoruz (lens ve/veya makinenizin üzerinde bunun için bir düğme olacak).

Bu 3 madde tüm fotoğraf makineleri için ortak. Referans kartımızın fotoğrafını çekmek ve bundan

okuma yaparak beyaz dengesini ayarlamak ise makineden makineye değişiklik gösteriyor. Bundan

sonraki adımlar için fotoğraf makinenizin kullanma kılavuzuna bakınız.

Yandaki örneklerde bu adımları izleyerek yaptığım

beyaz ayarlarını görebilirsiniz. Odadaki tek ışık

kaynağı, sahnenin üst solundan ışık veren 50Watt’lık

GE Halojen lamba. Halojen lambanın verdiği ışık

3400K değerinde yani otomatik beyaz dengesinin

(AWB) bulduğu sıcaklık ile Tungsten arasında bir

değer. Kişisel beyaz dengesi ile elde ettiğimiz ise,

halojen lambadan kaynaklanan sarımsı renk kay-

masını dengeleyerek, beyazları gerçek ‘beyaz’ olarak

fotoğrafımızda yakalayabilmek. %18 gri kart ve arka

tarafındaki beyaz kart aynı sıcaklık değerini elde

etmemizi sağladı ama poz ölçümünü %18 gri kartı

kullanarak yaptığımı belirteyim. Düz A4 kağıt da hiç

fena sonuçlar üretmedi (kağıdına göre değişecektir

elbette) :)

Canon EOS 5D, ISO100, f/4, 1/2”, 70mm

Hazır reçete

Page 61: Nisan 2013

DüğünRehber

Düğün fotoğrafçılığına yeni adım atmış ya da adım atacak fotoğrafçıların ekipmanlarını genişletirken en

çok sordukları sorular arasında “Hangi lensi tercih etmeliyim?” sorusu bulunuyor. Ve bu soruya genelde

farklı cevap verenler olacaktır. Bunun çok basit bir sebebi var: “Bu lens %100 düğün fotoğrafçılarına hitap

eder” diyebileceğimiz bir lens yoktur. Her fotoğrafçının kendi tarzına uygun lens seçimleri olabilmekte.

Bazı basit senaryolar üzerinde durarak lens önerilerinde bulunacağız. Burada vereceğimiz lens aralıkları

markadan bağımsız olacak; zaman zaman Canon ve Nikon lens önerilerinde bulunacağız.

Düğün çekimi yaparken hangi lensi kullanacağınız tamamen stilinize bağlı. Nasıl portre çekeceğiniz,

fotoğraf çekimi yapılacak mekanın şartları, hangi açıdan bakmak istediğiniz, özel efektler yaratmak isteyip

istememeniz (örneğin balık gözü lensleriyle) de kriterler arasında. Tabii saydığımız bu kriterler, yanınızda

hangi lensleri bulunduracağınızı belirliyor olacak.

Bu işi gerçekten ciddiye alan fotoğrafçılar, düğün fotoğraflarını çekerken genelde tam kare algılayıcılı

DSLR gövdesi kullanıyorlar. Bunun getirdiği temel avantajlar arasında alan derinliği, düşük ışıklı ortam-

larda daha iyi performans göstermesi, kaliteli lens alternatifinin daha bol olması ve tam kare algılayıcılı

DSLR’ların sunduğu daha fazla performans var.

Önereceğimiz lens aralıkları da bu yüzden temelde tam kare algılayıcılı DSLR’ları düşünerek önerdiğimiz

lens aralıkları olacak. Yeri geldiğinde 1.5X ya da 1.6X çarpana sahip APS-C sensörlü DSLR’lar için de öneril-

erimizi yapacağız.

Lens önerilerine geçmeden evvel, düğünlerde sadece basıp satmak için çekilen, herhangi bir sanatsal

yanı bulunmayan fotoğraflar için giriş seviyesi bir DSLR, kit lensi ve iyi bir flaş almanız yeterli. Bizim bu

rehberimizde bahsettiğimiz düğün fotoğrafçıları, güzel bir açı yakalamak için kendini paralayan, “kayda

değer” kareler yakalamak isteyenlerdir.

Fotoğrafçılığı

için

Lens Önerileri

Page 62: Nisan 2013

Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

Sigma 24-70mm f/2.8 lensin, Canon,

Nikon ve Sony kameralara uygun

versiyonları bulunuyor ve fiyatı yarı

yarıya kadar daha ucuz olabilmekte.

Fiyatına göre sunduğu kaliteyi, bir

çok fotoğrafçı “oldukça iyi” olarak

değerlendiriyor.

24-70 mm f/2.8

Nikon AF-S 24-70 mm f/2.8G ED

Canon EF 24-70 mm f/2.8L II ya da

Canon EF 24-105mm f/4L IS

Sony 24-70mm f/2.8 Carl Zeiss

Sigma 24-70mm f/2.8 IF EX DG HSM

Seçenekler

Uygun Fiyatlı Seçenek

Muhtemelen en fazla kullanacağınız lensiniz bu olacaktır.

24mm, tam kare algılayıcıda yeterince geniş ve 70mm ucu ise

ihtiyaç duyacağınız kadar yakınlaştırmayı size sağlayabilecek.

Aniden karşınıza çıkan enstantaneleri muhtemelen bu lens ile

çekeceksiniz.

Diyafram aralığının sabit olması önemli ve bu aralıkta diyaframı

2.8 olan bir lens tercih ediyoruz. Titreşim engelleme özelliği-

nin olması, düşük ışıklı ortamlarda açık diyafram kadar size

yardımcı olacaktır ama 24-70mm lenste titreşim engelleme

şart değil. Alan derinliği gerektiğinde f2.8 yardımınıza koşacak.

Biliyorsunuz, geniş açıya doğru yaklaştıkça, alan derinliği yaka-

lamak için daha fazla diyafram açıklığına ihtiyaç duyarsınız.

Bütçe kısıtlı olan durumlarda ise 24-105 mm f/4 lens alternati-

fine de bakabilirsiniz.

Page 63: Nisan 2013

Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

70-200 mm

70-200 mm aralığı yine tam kare algılayıcılı makinenizde mantıklı. Çarpana sahip kameralarda

(Örneğin Canon 7D, 650D ya da Nikkon D7000, D5200 gibi), çok fazla tele kalıyor. Örneğin bu lensi

7D’de kullanmak isteseniz size 112 – 320mm gibi bir aralık sunmuş olacak.

70-200mm lens, tam kare algılayıcı ile kullanıldığında ideal portre lensi de olabiliyor. Öte yandan, sun-

duğu aralık itibariyle özellikle pistte dans edilirken piste girmeden dışarıdan iyi pozlar yakalamanız için

gerekli yakınlaştırmayı da sunuyor. Bir çok düğün fotoğrafçısının yaptığı hatalardan birisi, dans anında

geniş açı lens kullanıp gelin ve damadın dibine kadar yaklaşıp doğallığı bozmaları. 70-200mm lens ise

pistte dışında gözlemci gibi dolaşıp kimseyi rahatsız etmeden fotoğraflarınızı çekebilirsiniz.

Dış mekanlarda çekeceğiniz portre ve aile fotoğraflarını da bu lensle çekebil-

irsiniz. (Aile fotoğrafı içerisine 30 kişi girmeyecekse elbette). Daha uzun odak

uzaklıklarının sunduğu “dar” perspektif daha etkileyici olacaktır.

Alacağınız 70-200mm lensin diyaframı sabit ve f2.8 olmalı. Bunun temel

sebebi, alan derinliği ihtiyacımız ve düşük ışığın olduğu anlarda ortam ışığını

daha iyi kullanmanızı sağlayacak .Ve bir diğer önemli konu da, bu aralıktaki lenste mutlaka titreşim

engelleme özelliği olmalı.

Portre çekimlerinde en çok kullanacağınız lenslerden birisi 70-200mm f2.8 lensiniz olacak.

Canon EF 70-200 mm f/2.8L IS USM

Nikon AF-S 70-200 mm f/2.8G ED

VR II

Sony 70-200mm f/2.8 G

Sigma 70-200mm f/2.8 EX DG APO

OS HSM (Sony / Canon / Nikon)

Seçenekler

Uygun Fiyatlı Seçenek

70-200mm f/2.8

Page 64: Nisan 2013

Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

Ultra geniş açı f/2.8 lens

Canon EF 16-35 f/2.8L II

USM (Tam kare algılayıcılı

gövdeler için)

Nikon AF-S 14-24 mm

f/2.8G ED

Sony 16-35mm f/2.8

Carl Zeiss

Canon EF-S 10-22mm

f/4.5 – 5.6

Tokina 11-16 mm f2.8

Sigma 8-16 mm f4.5-5.6

DC HSM

Sony 11-18 mm f/4.5 – 5.6

Seçenekler

APS-C Sensörlerİçin

Tokina 11-16mm f/2.8, ultra geniş

açıda APS-C sensörlü kameralar için

bulabileceğiniz iyi lenslerden birisi.

GEniş diyafam, düşük ışıklı ortamlarda

çok işe yarıyor.

Çektiğiniz fotoğraflarda kadraja çevreyi de sığdırmak istediğinizde

azen 24-70 mm lensinizin yeterince geniş olmadığını farkedecek-

siniz. Bu lensi de balık gözü lensinizden daha fazla kullanacaksınız.

Ultra geniş açı lens dediğimiz zaman, köşelerde bozulma

yaratmayacak kadar geniş açı lenslerden bahsediyoruz.

Tabii ki yine hızlı bir lense ihtiyacımız var; o yüzden diyafram açıklığı

2.8 olan lensleri tercih ediyoruz. Canon’un APS-S sensörlü gövdeleri

için Canon EF-S 10-22 mm f3.5-4.5 lensi de bulunuyor ancak Toki-

na’nın açık diyaframı burada tercih sebebi.

Ultra geniş açı lensler de çokça kullanacağınız lensler arasında

olabilir.

Page 65: Nisan 2013

Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

Balık gözü lens

Balık gözü lenslerinin doğası gereği köşelerinde oluşan bozulma,

bu lens aşırı kullanıldığında çok fazla göze batmaya başlıyor. Ama

etkili kullanıldığında ve

özellikle konu mankeni kadrajın

merkezinde bulunduğunda çok hoş kareler ortaya çıkabilir.

Balık gözü lensler, tamamen yaratıcılığınıza bağlı olarak çok başarılı

işler çıkarmanızı sağlayabilir ama çok sık kullanmamanız şartıyla.

Balık gözü lenslerle doğru kullanıldığında

oldukça etkileyici kareler yakalamak mümkün.Balık gözü lensler, yerinde

kullanıldığında güzel kareler

elde etmenizi sağlıyor.

Ancak, aşırı kullanmaktan

kaçmak gerekli.

Canon EF 8-15 f/4L USM

Nikon AF 16 mm f/2.8

Sony 16mm f/2.8

Sigma 10mm f/2.8 EX DC

HSM

Seçenekler

APS-C Sensörler İçin

Page 66: Nisan 2013

Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

100 mm / 105 mm Makro Lens

Yakın plan detay çekimler yapmak istediğinizde bu lense

ihtiyacınız olabilir. Örneğin çiftlerin yüzüklerini, gelinin saçlarını

ve takılarını çekerken. Yakın portre çekimlerinde de bu lensler

işinize yarayacaktır. 50mm, eğer tam kare algılayıcılı DSLR’a

takılırsa fazla geniş kalabilir.

Yakın mesafeden çekilen portrelerde çok fazla alan derinliği

gerektiğinden genelde tercih edilen 85mm f.1.4 / 1.2 gibi

lens yerine (ki çok pahalı lenslerdir), 100 mm f 2.8 lensinizi

kullanabilirsiniz.

Bu lens, elbette çantanızda henüz 24-70 mm f2.8 ve 70-200

mm f2.8 lens yokken alacağınız bir lens değil. Öncelik olarak

en sona koyacağınız lensiniz olabilir. 70-200 mm f2.8 lensinizi

kullanarak da yakın fotoğraflar çekebilir, çok fazla yakın-

laşamadığınız noktalarda fotoğraf işleme yazılımınızla kesme &

biçme yaparak yakınlaştırmayı yapabilirsiniz.

Canon’un uygun fiyatlı 100

mm f/2.8 lensi. Bu lensin IS

özelliğine sahip versiyonu da

satılıyor. Bütçeniz IS versiy-

onuna yetmiyorsa bu lens de

fazlasıyla işiniz görecektir.

Page 67: Nisan 2013

Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

85mm Klasik Portre lensi almalı mı?

Önceki sayfalarda bahsettiğimiz lensleri önem sırasına göre

listelemeye çalıştık. Lens seçiminde bütçe de söz konusu.

Örneğin, yeterli bütçeye sahipseniz, tam kare algılayıcılı

gövdeniz için 85 mm f1.4 ya da f1.2 lens alabilirsiniz. Böyle bir

lensin size

maliyetleri Türkiye’de şöyle:

Yine bütçe dahilinde, APS-C sensörlü bir kameraya sahipseniz, çok uygun fiyatlara Canon ve Nikon

f1.8 50mm lenslerini temin edebilirsiniz. Daha geniş diyafram açıklığı için neredeyse 20 kat daha fazla

para ödemeniz gerekebilir. Örneğin Canon EF 50mm f/1.2 lensin fiyatı ülkemizde 4500 TL civarında.

Canon 50mm f.18 lensi 219 TL’ye bulabiliyorsunuz, ki başlangıçta işinizi görecektir.

İlk başta listelediğimiz 24-70mm ya da 70-200mm aralığındaki lenslere sahip değilseniz, 85mm lens

önceliğiniz olmamalı. Ama çok önemli bir çekimde, “lens kiralama” yoluna da gidebileceğinizi unut-

mayın.

Nikon AF-S 85 mm f/1.4G : 5950 TL

Nikon AF 85mm f/1.4: 3350 TL

Canon EF 85 mm f/1.2: 6500 TL

Canon EF 85mm f/1.8: 1150 TL

Nikon 85mm f/1.4G

Canon 85mm f/1.2

Page 68: Nisan 2013

Düğün Fotoğrafçılığı İçin Lens Önerileri

Profesyoneller nasıl çalışıyor?

Profesyonel düğün fotoğrafçıları, genelde minimum 2 gövde ile geziyorlar. Her ikisinde de en çok

kullandıkları lensler takılı olarak kalıyor ve böylece lens değiştirmekle uğraşmıyor. Bu lensler de

genelde 24-70 mm f/2.8 ve 70-200 mm f/2.8 lensler oluyor.

Üçüncü gövdeyi de yanında taşıyıp, üçüncü gövdede ultra geniş açı, balık gözü ve makro lensleri-

ni değişerek de kullananlar oluyor.

Üçüncü gövde bütçe meselesi olmakla birlikte, minimum 2 gövde ile çekime gitmek zorunda

olduğunuzu unutmayın. Bunun sebebi olası kaza ve arızalara karşı yedekli olmanız. Ve düğün

fotoğrafları tekrar organize olup da çekebileceğiniz tarzda çekimler değildir.

Ekipmanlarınızı doğru bir çantada taşımanız, yanınızda yardımcınızın olması gibi diğer püf noktaları

da başka bir rehberimize bırakıyoruz. Aşağıda da önerdiğimiz lensleri bulabileceğiniz fotoğraf

galerimizi görüyorsunuz.

Kullanmadığınız ekipmanlarınızı

doğru bir çantada saklamanız

önemli.

Yanınızda bir yardımcınız varsa,

onun görevleri arasında bu

çantaya göz kulak olması da

bulunmalı.

Page 69: Nisan 2013

Sizden Gelenler

Agah BagrikNikon D700 af 24-85mm f/2.8-4 d nikon lens | 1/250 sec; f/11; ISO 200 spot ölçüm

Page 70: Nisan 2013

Künye

Yayın Yönetmeni Murat Gamsız

Dizayn Yönetmeni Çağrı Dinçer

Editörler Yalçın AydınÖzkan Erden

Katkıda Bulunanlar

Gökhan AslanEmir İmerYunus Emre ŞahinOzan Eras TalhaTopçu

Proje Yöneticisi

Mustafa Macid Beyhan

Reklam

Ayşegül Yıldırım0216 373 [email protected]

bascek.com