Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
“BİZİM YUNUS”
SEVGİ, HOŞGÖRÜ, KARDEŞLİK ŞİİR YARIŞMASI SEÇKİ ESERLERİ
“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim
Dünya kimseye kalmaz”
EDİTÖR: Dr. Yusuf ARSLAN
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 1
Kapak Görseli: www.yunusemre.net
Sayfa Düzeni: Yusuf Arslan
Teknik Destek: Engin Yıldız
Yayınlanma Tarihi: Eylül 2018
E-Mail: [email protected]
Seçki Eserler Kitabı hiçbir ücret karşılığı satılmamaktadır. Seçki eserlerin hakları Karakedi, Kültür, Sanat, Edebiyat dergisine aittir.
SUNUŞ YAZISI
Türk şiirinin en büyük isimleri arasında
Yunus Emre ilk sıralarda yer alır. Sevgi,
hoşgörü, barış, kardeşlik aşığı Yunus Emre
13. Yüzyılda yaşamış bir Türk dervişidir.
Öz Türkçe ile yazdığı şiirler halk arasında
çok takdir görmüştür. Tasavvuf
erbabından olan Yunus Emre ardında
“Divan ve Risalet-ün Nushiyye” isimli iki
eser bırakarak 82 yaşında hayata gözlerini
yummuştur. Kendinden sonra Anadolu ve
Türkistan coğrafyasında çok sayıda şairi
etkilemiştir. “Gel gör beni aşk neyledi”,
“Sordum sarı çiçeğe”, “Adı güzel kendi
güzel Muhammed” Yunus Emre’nin en çok
bilinen şiirleridir. 1991 yılı UNESCO
tarafından “Yunus Emre Sevgi Yılı” olarak
dünya çapında kutlanmıştır.
Türkçe’nin ilk büyük bayrağı Yunus
Emre 13. yy şairiydi. 13. Yüzyılda
Anadolu işsizlik, yoksulluk ve iç
çatışmalarla dolu bir yüzyıl oldu. Ölenlerin
sayısı doğanları, aç gezenlerin sayısı
tokları geçti. Kardeş beylikler arasında
http://www.yunusemre.net/mailto:[email protected]
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 2
çıkan kavgalar bir asır sürdü; ne huzur
kaldı, ne bolluk, ne birlik beraberlik ne
sevgi, saygı, kardeşlik kaldı. Birlikte
yaşama ahlakı ve kültürü derin bir yara
aldı. Gücü yeten ötekine dilediğini yaptı.
Bu umutsuzluk yüzyılında, sevgi, hoşgörü
ve birlikte yaşama ahlak ve kültürünü
imece ruhuyla Pir Sultan Abdal, Hacı
Bektaş, Mevlana, Yunus Emre gibi insan-ı
kamiller dirilterek Anayurdun yaralarına
merhem oldular. İnsan-ı kamiller zaman
içinde giderek bir isim olmaktan çıkarak
bir yaklaşım, bir mantık, bir hayat ve ahlak
görüşünün sembolü haline geldiler.
İçinde yaşadığımız yüzyılın sosyal,
ekonomik, politik vaziyetini
düşündüğümüzde 13.yüzyıldan farklı
olmadığını çok az sayıda kişi reddeder. Bu
bağlamda sevgi, hoşgörü ve birlikte
yaşamanın sancak bayrağı olan Yunus
Emre’li yaklaşım ve çalışmalar; içinde
bulunduğumuz umutsuzluk ikliminde
bahar yağmurları etkisi yaratabilir.
Yunus’ların yaşatıldığı her yerde umut
vardır, yaşam sürüyordur/ sürecektir!
KARAKEDİ Kültür, Sanat,
Edebiyat Dergisi olarak sevgiyi, hoşgörüyü
ve birlikte yaşama ahlak ve kültürünü
bilince çıkarmayı önemsedik. Bu niyetle
Yunus Emre adına 2018 yılında ulusal
çapta bir şiir yarışması düzenledik.
Yarışmaya başvuran şiirler arasından
elinizdeki seçki eserler kitabını hazırladık.
Dünya barışına ve ülkemiz kültürüne
yaptıkları katkı nedeniyle, yarışmaya
katılan şairlere; seçici kurul üyeleri Niyazi
Yaşar (Şair, Yazar), Dr. Hilal Karahan
(Şair, Yazar), Dilruba Nuray Erenler (Şair,
Yazar), Volkan Hacıoğlu’na (Şair, Yazar,
Akademisyen) ve teknik konularda verdiği
destekten ötürü Engin Yıldız’a teşekkürü
bir borç bilirim.
Dr. Yusuf ARSLAN/01.09.2018
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 3
ŞAİRLER LİSTESİ
Şaduman TATLI
Kerim KIRAT
Hayrettin GEÇKİN
Hasibe Ferah KOCATÜRK
Gülay ERÇIKTI
Berdar DOĞAN
Sercan BAYRAM
Şifai KAYA
Celalettin KURT
Erdoğan KARTAL
Barış KİYE
Sedat YALÇIN
Seher İPEK
Neval SAVAK
Hamiyet KOPARTAN
Ahmet ŞANVERDİ
Ferhat KAYA
Caner DEĞİRMEN
İbrahim UÇAR
Muharrem TURGUT
Merve DAĞCI
Mine MADENOĞLU
Taha AYYILDIZ
İsmail BİÇER
Melisa YALNIZ
Ömer Ekinci MİCİNGİRT
Erdal ERCİN
Hasan SEVİNÇHAN
Yurdagül SULAK
Erhan AYDIN
Meral MERİ
İrem Fatma ŞAHİN
Ergün SEVİNÇ
Hürü KARABULUT
Damla HANO
Rabia KAHRAMAN
Derya ATEŞ
Ercan GÜMÜŞ
Kürşat MENDİ
Ayşenur AKIN
M.Furkan AYPAK
Aslıhan ERGÜVEN
Bahar MOLLA
Hamid Çağatay VURAL
Selman KARAKILÇIK (Selîmî)
Üzeyir AYGÖRDÜ
Kenan YAVUZARSLAN
Kaan TUNCALI
Mustafa DOĞAN
Muhammet KALYONCU
Mehmet ÖZÇATAL
Tuncay KORU
Mehmet Ata YİĞİZ
Nur Sude TOPRAKTEPE
Doğuhan Murat YÜCEL
Kemal ER
Mustafa ÖZKE
Necdet TEZCAN
Muammer GÜNDÜZ
M. Nihat MALKOÇ
Fatma KAHRİMAN
Ali Kemal SÖNMEZ
Feyzullah ŞAHİN
Ebuzer BAKIR
Mustafa Tolga TOKLUOĞLU
M.Suat GÜLŞEN
Hüseyin GÜL
Taner YİĞİT
Meryem TUNÇ
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 4
Murat HALICI
Berna MURAL
Sena CANHİLAL
Elvan SUNAR
Oktay GÜLER
Oğuzhan KÜLTE
Çağrı ALGÜL
Gülnar NEZEROVA
İbrahim AYDIN
Servan ERDİNÇ
Melike ALKAN
Binnaz DENİZ AYDEMİR
Abdurrahim ERCAN
Osman TAŞKAYA (Aşık Feymani)
Songül ÖZÇELİK ABALAY
Samet Can ARI
Kübra TUĞÇE ÖZDEN
Behice ÇELİKBAŞ
Sahibe KILIÇ
Fikret KUŞCUOĞLU
Beyza Nur BİRDEN
Erhan SAYGIN
Ramazan Tuğrul OĞULATA
Reyhan KONAK
Gökay ATAÇ
Gökhan ÇELİK
Bahadır Mert DEMİRKAZIK
Züleyha Özbay BİLGİÇ
Cebrail ÖDEMİŞ
Gülşen ŞENDERİN
Serpil KAYA
Neda OLSOY
OLUR
(Şaduman TATLI) "Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran
olur
Bir dem gelir şâdan olur, bir dem gelir giryân
olur"
Gizli kalmaz yapılanlar, mahşer günü ayân
olur
Sıramız gelmez sananlar, o vakitte pişman olur
Dikenler sadık bekçidir, gülün dalında oturan
Şahmaran'ı bulunmayan, hazineler talan olur
Gönül gözü kapanmışın, dünyası zindan gibidir
Hangi yöne dönse başın, gördüğü hep viran
olur
Müşriğin biri sorardı, ölenler nasıl dirilir
Tohum açılması gibi, yırtılan tül ekfan olur
Varın nihale söyleyin, meyveye hiç
güvenmesin
Muhtemel bir fırtınayla, bütün mahsul ziyan
olur
Geceni saran yıldızlar, sanma derdinden
azdırlar
Çözülünce gizli buzlar, ruhun aşkla handan
olur
Sen barışa bir adım at, ateşten gonca doğurur
Nutfeden can yaratan Hak, kün der, katre
umman olur
Gözünün nuru Yusuf'un, kör kuyulara atsalar
Sabırla dayan Yakub'um, oğlun Mıs'ra sultan
olur
Özün sevgiyle örülsün, iyilik et hoş görülsün
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 5
Kim tutmazsa bu öğüdün, ömr-ü bahar üryan
olur
Ne köşkler ister ne huri, alt tarafı cennet hepsi
İsteyene ver ya Rabbi, kalp senle şaduman olur
BIRAK KİNİ
(Kerim KIRAT)
Levh-i Mahfuz’dan konmadı mı
kalbine sevgi?
Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.
Son bulsun bunca acı, nefret,
Bağımızda terennüm etsin güle
bülbüller,
Dört bir yana kanat çırpsın barış
güvercinleri.
Sanki yeniden doğmuş gibi;
Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.
Kan kırmızı güller boy versin,
Kana bulanan coğrafyalarda.
Çocuk sesleri doldursun sokakları,
Ölüm kusan silahların yerine.
Hiçbirimizin üstünlüğü olmasın bir
diğerine,
Gurbetten dönen bir kardeş gibi;
Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.
Bir yanık türkü işgal etsin çatlamış
dudaklarımızı,
Sevda türküleri yakalım sevgiye,
sevgiliye
Ağıtları son bulsun bağrı yanık
anaların,
Leyla’sına kavuşan Mecnun gibi;
Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.
Müridi olalım hep beraber barış
tarikatının,
Bu uğurda durmadan gece gündüz
çalışalım.
Göğüs gerelim birlikte onca
vesveseye, nefsimize,
Emre’sine kavuşan Yunus gibi;
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 6
Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.
Uyansın artık gaflet uykusuna dalan
gözlerimiz,
Vicdanımız söz alsın bir kez de
sussun nefislerimiz,
Bitmeden miadımız, dolmadan
vademiz,
Yepyeni bir hayata başlar gibi;
Bırak kini gel muhabbetle sarılalım.
SEVME GÜNÜ
(Hayrettin GEÇKİN)
katkı olsun diye bir sözcük de
ben verebilirim bugünün anısına
belki de sevmek iyi gelir
vaktin varsa bir dene
önce ıssız bir acıyla merhaba de dünyaya
ayın çıplaklığına güneşin soluğuna dokun
utancın karşısında dur / zeytin dalının
öfkesini anla
kendine ve aynalara öyle yaklaş
yüzünü uzakların yankısıyla kurula
kuşlarla selamlaş gülümse çocuklara
seni kim kırmışsa bağışla
yolculuktur dediğim kendinden yeni
kendine
hangi çeşmenin önünde durursan önce
suyu öp / başına koy
ışıklı bir sözcük bırak yapanın eline
toprağın ruhuyla kuşanmak istediğinden
emin ol
soluğunu hisset onun tıpkı bir ağaç gibi
tohum gürültülerine kulak ver
ekmeği buğday olmadan kokla
bu bir yol ayrımı çünkü
dalıver ateş mavilerine yıka içindeki
ırmakları
örs ve çekiç / bakır ve demir
çömlek ve ustalık hakkında
daha önce konuşmuştuk seninle
göğün sokaklarından bir solukta geçiver
doldur heybene bulabildiğin kadar
sözcük çığlıklarını / dağ iniltilerini
ve yürü dünya boyunca
çünkü nasıl olsa bala dönüşecek onlar
vakti gelince
uslu dur / çılgın ol
el kadar sincabın / parmak kadar
çekirgenin
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 7
sana yol göstermesi yeteneğine kalmış
bu konuda taşları da bir dinle
fazlalıklarını at ama bildiklerini unut
boş ver / çünkü insana yüktür
paniğe kapılmana hiç gerek yok
acılardan yeni şeyler de öğrenebilirsin
mesela
bir çoban ateşti için içini daima kav tut
ilk uçuşunu anımsa yavru kırlangıcın her
yolculuğa çıkışta
ya da çatlamasını tomurcuğun dalda
bu dediğim kulağa küpe satılmaz bak her
yerde
yolun başı sayılır daha
mağarana inmeden önce
tırnaklarını sök / kabuk değiştir
söz ver seni oraya götürecek patikalara
çünkü bu büyük bir hazırlıktır
yaralarını iyileştirmek için
yalaya yalaya
kuyu bile içini dökecek birini arar
sakladığı zehri ölümüne neden olur akrebin
ne kurban etmek kimseyi
ne kurban olmak kimseye
işin eğrisi de doğrusu da bu
lif lif sök kendini / üşenme yeniden yap
çünkü hiçbir şey için geç değil
sonra yeni beninle kucaklaş
farkı olmalı bir yaşam bilgesinin
ölmeyi ve öldürmeyi sevenlerle
bildik kabulleri geç dışına çık karşılığı yok
redlerin
insana ve söze yüz çevirme
bir şiir ayıkla yaşadıklarından
tek bir şiir / ve bir şarkıya bırak kendini
sevmek iyileştirir / unutma
ne olursa olsun / nereye gidersen git
öykülerin merhametine ihtiyacın olacak
bu yüzden yorulup / dinlenmek istediğinde
yapraklarını suya düşür
lirik bir sığınma bul kendine
nerden nereye deme
söktüğün tırnakların değiştirdiğin kabuk
ve yaralarında büyüttüğün çiçek
aşkla yunmak için kalbini
kanat verecek sana
bak göreceksin insanın içi aydın
gözü aydın / düşü aydın
sevmek nitelik değiştirdiğinde
bir düşün şimdi
ama yaralı bir şehir gibi iyileşmelisin önce
zor iş biliyorum / kimine göre beş on yıl
bana kalırsa bir ömürden fazlası
demem o ki sevmek iyi gelir dene bir
vaktin varsa
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 8
ZEYTİN DALI
(Hasibe Ferah KOCATÜRK)
Ne zaman bir güvercin uçsa buralarda
Başımı kaldırıp selam veririm Hürriyet'e
Ne zaman bir zeytin ağacının gölgesinde
dinlensem
Elimi uzatırım dallara barış niyetine
Ne zaman Yunus misali dolaşsam illerde
“Hepimiz kardeşiz” türküsü dillenir
gönüllerde
Ne zaman başka bir coğrafyada
Bombalar yağsa bir çocuğun üstüne
Ateş yanar can evimde
Ne zaman babam “biz yedi devlet yedi
milletiz” dese
Ne zaman kavgalar bitip insanlık feraha
erse
Yeryüzünün üzerine sevgi bulutları çökse
İnsanlık kazanacaktır şu alemde
Analar daha fazla ağlamasa
El sallasak kardeşçe yaşamaya
El sallasak barışa, umuda
İhtiyacımız var birer zeytin dalına.
BARIŞIN SESİ
(Gülay ERÇIKTI)
Barışın sesi duyuluyor uzaklarda,
Ama çok uzaklarda.
Savaşın esiri olmuş bir ülkede,
Yan yana kalmış bir bedende,
Uzaklardan işitiliyor bir ses.
Barışın sesi duyuluyor göklerde,
Yeri kana bulayan kırmızının tam içinde.
Susuz kalan binlerce beden arasında,
Yıkılmış harabe bir şehrin ortasında,
Ses verircesine,
Bir ses ta ki uzaklardan duyulan bir ses,
Barışı çağırıyor,
Kardeşliği, dostluğu, özlemi, sevgiyi
çağırıyor.
Barışın sesi duyuluyor yer yüzünde,
Kırmızı ve beyazın ortak yerinde,
Tam kalplerde bir ses bulmak istercesine,
Bir çare ararcasına,
Dermanın derde karışacağı sonda,
Barışın sesi duyuluyor uzaklarda,
Uzaklarda kalplere işleyen bir tablonun
içinde…
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 9
SEN NE ZAMAN SAÇLARINI
TARASAN
(Berdar DOĞAN)
sen ne zaman saçlarını tarasan
şehre bir hal olurdu
herkes birbirine nakarat
yalnız sesler farklı…
sonra bahar başlardı
sen ne zaman saçlarını tarasan
köpekler açlığını unutur sahil boyu
balıkçılar balıktan geçmiş
yani köpekler dokunsan doyar
balıkçılar boşluğa dalardı
dedim ya şehre bir hal olurdu
sen ne zaman saçlarını tarasan
ah ne güzel kokardı o akşamlar
çiçekler iğdeler lavantalar
uçurum kenarı gözler, yarin gözleri
bakmazsa düşeceğini bilirdi aşıklar
yağmur olur yağardı şehre hüzün
sen ne zaman saçlarını tarasan
arkasına tarih düşülen birer fotoğraftı
göz göze gelinen bütün anlar
yalnız kalbiyle değil aklıyla değil
bütün gövdesiyle severdi seven
ve sevilenler senin kadar güzel
sen ne zaman saçlarını tarasan
ihtişamlıydı gelinciğin ömrü unutmam
kırmızı yaşar daha kırmızı ölürdü
günler uzadıkça sevinçler artar
azalırdı sevecen yalnızlıklar
eve dönmek olurdu bütün yollar
sen ne zaman saçlarını tarasan
yosun kokusu alırdım nerde olsam
ince bir sızı gibi dağılırdı sokaklar
sokağın gözlerinde bir telaş
bütün evlerde özlediğine kavuşmanın
sevinci
anlardım sessiz ağlardım
sen ne zaman saçlarını tarasan…
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 10
BARIŞIN MUŞTUSU
(Sercan BAYRAM)
Nedir bu kin, bu gaflet? Bitmez mi
düşmanlıklar?
İnsan olan döner de mazisine bir bakar
Neye yarar bir kalbi kırınca pişmanlıklar?
Belki biri çıkar da dostluk ateşi yakar.
Kucaklasak dünyayı, gönülleri güldürsek,
İnsanca yaşamayı sonsuza dek sürdürsek,
Bu kötülük çarkını tam tersine döndürsek,
O zaman yıldırımlar zalimler için çakar.
Çocukların gözyaşı döktüğü bu çağlarda,
Her gün bir çiçek solar mis kokulu dağlarda,
Savaşın masumları gizli gizli ağlar da,
Doldurur ırmakları bir hüzün olup akar.
Ten rengi önemsizdir kalpler birlik olunca.
Diller farklı olsa da susmaz insan bulunca,
Ruhlarımız huzurla, güzellikle dolunca,
Bütün cihan şenlenir, çiçekler gibi kokar.
Bir kuşun kanadına konup uçarcasına,
Kardeşliğe, barışa eller açarcasına,
Karanlığın üstüne ışık saçarcasına,
Umudumuz yeşerir bir fidan olup çıkar.
Bu asır düşmanlığın artık sonu olmalı.
Bomboş duran her köşe kitaplarla dolmalı,
Adalet serpilirken bilgisizlik solmalı,
Ancak o zaman insan bu cehaleti yıkar.
DELİ GÖNÜL
(Şifai KAYA)
Niçin mahsunsun sen divane garib
İçinde şimşekler dinmeli gönül
Bir nefeste olsa vuslata erip
İlikten, damardan girmeli gönül.
Dalacaksan dipsiz, kör bir kuyuya
Yusuf olasın ki Rabb’in koruya
Yağmurdan kaçarken düşme doluya
Züleyha sabrını, yenmeli gönül.
Yeter bu çektiğim cevr ile sitem
Yıkık viran olmuş yerin de matem
Ben de şad olayım, dilersen Rüstem
Alnını secdeye koy deli gönül.
Allah diyen kalbi asla kırmadan
Yaptığın işlere sahip olmadan
İbadet taate güven duymadan
Ölmeden evvel de ölmeli gönül.
Ezelden ebede aşkı düşlersen
Sonsuz bir huzura ermek istersen
Şifa’dan sır dolu bir söz dilersen:
Bedensiz bir güzel sevmeli gönül.
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 11
YARI MAVİ BİR DÜŞ OLSUN BARIŞ
(Celalettin KURT)
Evrenin yüzünde delik deşik yara izleri
Ustura çizikleri, cam kesikleriyle dolu her
yanı
Boynunu dâra vermiş, evren can çekişiyor
Sallanıyor sağa sola üçayaklı şafaklarda
Kalıyor nefes nefese, soluğu içine
çekiliyor
Görmüyor ışığını, sini sini doğan güneşin
Gün devriliyor günler üstüne muttasıl
belâlarla
Omzunda ağır bir yük, imtihanı çok
büyük
Acılar, hüzünler, çileler pekişiyor üstünde
Kanadıkça kanıyor, kabuk bağlamıyor
yarası
Sıyrılıyor merhamet; çıkıyor, gidiyor
yüreklerden
Gözyaşı dinmiyor mavi gözlerinden
evrenin
Yüzünde evrenin delik deşik yara izleri
Bu yara ne zaman kabuk bağlar, kim
merhem olur
Barış ne zaman gelir; menekşelerle,
güllerle
Kurşun kurşun üstüne, feryat feryat üstüne
Toprak yok, kimlik yok yaşamlar
uçurumlarda
Özgürlük, kuşların kanatlarında sürgüne
gönderilir
Savaşı güçlüler çıkarır, savaşta mahzunlar
ölür
Bilmezler vicdanı unutanlar; kırılan kolu,
yarılan başı
Açlıklar, sefaletler, evlerden, barklardan
kopuşlar
Merhamet tanımayanların hiç umurlarında
mı?
Yıkım füzeleri göklerde ebabil kuşlarınca
uçarlar
Sağanak sağanak sağarlar ah! Göklerden
ölümleri
Barış bir beyzalı yürek türküsüdür ince
Kelebek kanatlarının naifliğince,
inceliğince
Gönüller bayram ederler güzel barış bir
gelse
Çok geç kaldın evrene, çok geç kaldın ey
barış
Gözlerimiz burçlarda, gözleriz her dem
yolunu
Geleceksen daha fazla bekletme, haydi
artık gel barış
Tüm kötülüklerin anasıdır, babasıdır savaş
Işıklar gerekir barışmaya, kandiller
yakmak gerek
Olmazsa erek, çekilmez kürek barışın
yollarında
“Söz ola kese savaşı” doğrusundan
söylenmeli söz
Eğlenmeli yüreklerde sulh, kardeşlikler
içinde
Savaşın cehenneminden, barışın sularına
akmak gerek
Yüzünde evrenin delik deşik yara izleri
Kapanmalı kan kısrak yaraların kara katran
izleri
Topların açtığı çukurlarda taze fidanlar
yeşermeli
Susmalı siren sesleri, çocuk sesleriyle
dünya şenlenmeli
Topraklar tohuma durmalı, yarınlarımız
aydınlanmalı
Yeniden başlamalı kardeşlikle görklü
heyecanlarımız
İnsanlığın ülkesi dünyadır; sınır, sınıf nedir
ki
Armağanıdır Tanrı’nın insanlık, tüm
insanlar kardeştir
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 12
“Barışta evlâtlar verirler toprağa
babalarını
Savaşta babalar evlâtlarını topraklara
verirler”
Yeter artık usandık; acından, sancından
savaş
Çocukların gördüğü, yarı mavi düş olsun
artık barış
Bir dolunay aydınlığıdır, fecir sonlarında
şarkılı
İlkyaz türkülerinde hançerenin demi,
dermanıdır barış
El ele, kol kola girmektir soylu düşünceler
uğruna
Özgürce sözler etmektir, yanlışlara göğüs
germektir
Yeğlemektir doğruyu; zalime, zulmete
karşı gelmektir
Yâr bağrına baş koyup, özgürlük türküleri
söylemektir barış
AŞKI ARAMAK
(Erdoğan KARTAL)
Cennet değil, asıl olan Hak,
Ancak görünür yüzün böyle ak
Nerde olsan Rabbim yanında kalk
Yüreğinin diner mi susuzluğu aşk çölünde
Uslar kaybolur, coşar her zerresinde
Neyler insan, nerde dermanı ihsan
Uslanmaz bir nehir gibi sorar cevap
Sualde cevapta ondadır bil Yunus
Evrende gördüğün her çehre
Mevki, şöhret yerde, aşk nerede
Rabbine sığınan her elde
Ehline sor, gör Yunus
İlim cahile mi perde
Lakin konuşur aklı vicdan olduğu yerde
İrmik irmik arar insan, durma sende
Mecalin var, sor Yunus
Kendini aramaktır ilim
Eğer sonunda ferah için razıysan cefaya
daim
Nasip olur sana olmak alim
Diren nefse, ancak olma zalim
İlimle eder insan talim
Nesle değil asra dayanan bir arayıştır bu
İçindedir insanın ilmin, kendini bul Yunus
Bilen söyleyemez, dinleyen anlar mı,
İnşa eder insanı temelden
La İlahe diye başlar ezelden
Mevlam nasip eder yürekten
Ebedi aşk en değerlidir, sevenden
Kalmaz geriye bir şey nefisten
Tek kalsan da vazgeçme emelinden İner yağmur gibi ancak, yükselir arşa pus
Rabbine kavuşur o zaman Can Yunus
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 13
ÖLÜLER CAN CANLAR ÖLÜ
(Barış KİYE)
Birbiri ardına kapandı tüm kapılar...
İyi çocuklara, halden bilenlere,
Baki kalınmış meçhul yüreklere,
İyi niyetli sevgiye, barış dolu hoşgörüye,
Memleketime barış getiren güvercinlere,
Usda yaşayan ütopyalara.!
Kapandı tüm kapılar ey sevgili Yunus..
Kimsesiz bir çocuk ağlıyor kapı eşiğinde,
Elleri tanıdık bir yabancı gibiydi gözleri,
Yüzünde eskimeyen bir dünya sevgi..
Barıştı adı çocuğun gülümseyen kardeşlik
misali.
Vuruldu kilitler, öldürüldü barış..
Menfa edildi kirletilmiş dünya,
Vuruldu insanlığa prangalar,
Elden ayağa uzanmış zincirlerden.
Meçhul düşünenler içeride,
Düşünemeyenler dışarıda kol gezmekte..
Zincire vuruldu insanlık ve özgürlük
Barış ise ölü bir umut yalnızca,
Sevgiye hacet yok
Irak bir ihtimal oldu hoşgörü sofraları,
Aç yırtıcılar,
kurtlarla hesapsız bir hasbihal içinde.
Ölüyor hücreler ve iskeletler ölü,
Yeryüzü mezarlığında.
Uçmuyor artık güvercinler,
Kanat çırpmaya.
Kapı eşiğinde yok (sulh) kimseler.
Ağlıyor zaman,
Ölü zaman, yalnız zaman.
Art arda kapandı tüm kapılar,
Kan revan içinde boğulan umutlara,
Arka sokaklarda artık ölüm var,
Kan kokuyor yoksul çocuklar.
Kardeşlik uzak bir ihtimal
Sahipsiz mezarlık tabelalarında,
Zamanın kucağı bomboş..
Soyut kelepçeler vuruldu insanlığın
yüreğine,
Fikir devrimi askıya alındı bilgisayar
çağında,
Vahşet var artık süslü raflarda
Eli kolu bağlı sevgi inancının.
Dedim ya ey sevgili en sevgili Yunus,
Bizi yaratana değil,
Bizim yarattığımız ilahlara inanır olduk,
Gönül kapılarının kapandığı zamanda..
Devrim inancı Spartaküs'a kaldı
Özgürlük ise dağlarda saklı,
Kimliksiz yalnızlık yaşayan yurdumda..
Ölüyor ve eksiliyor bir bir her şey,
Barış, hoşgörü, Tanrı gibi...
Geriye yalnızca ölüm kalıyor arka
sokaklarda,
Elleri çatlamış tanıdık annenin kucağında,
Yoksul kentin köhne çocuklarına..
Boğuluyoruz sevgili Yunus,
Beton yığını yaşamdan,
Eskiyi unutan yeni nesilden..
Sokaklarda eskisi gibi gül değil kan
kokuyor,
İnsan iskeletlerinden..
Kalabalık yalnızlıklar yaşıyor dünya,
İçten içe kemiren düşüncelerimin baş
ucunda.
Şiirler yazılmıyor artık, türküler
okunmuyor..
Klavye şövalyeliliği hüküm sürüyor artık,
Sular bile eskisi gibi berrak değil,
Mevsimler sarhoş, ağaçlar saki misali,
Yağmur yerine göz yaşı var yüreklerde,
Toprak kabul etmiyor artık bu yaşananı..
Dünya ölüyor ölü canlar vahşetinde..
Üçüncü bir dünya savaşı var insanlığın
zihninde,
Bir bir ölüyor papatyalar, güller ve mor
menekşeler...
Temiz kokan eski yeryüzü.
Soğuk savaşı kaldırmıyor artık sevgi ve
kardeşlik..
Kirletilmiş bir zamanın soğuk duruşunda,
Sahile vurmuş mülteci düşüncelerim,
Üşüyen yüreğimin cehennem ateşinde,
Bir çocuğun cansız bedeni ve ölüm göz
yaşı
Anne karnında savunmasız ölen kimliksiz
bebeğin ahı
Sevginin yok oluşunu acımasızca
resmediyor gözlerimde.
Meçhul annenin çizgili yüzünde elleri
kanlı.
Duruyor öyle meçhul bir kapı eşiğinde.
Sevgi öldü,
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 14
Öldürdük dünyevi ihtiras uğruna.
Barış ise tutuklu dünden.
Birbirine yabancı düşünce yığını
sofralarda,
Kıyafet merasimi misali boy gösteriyor
hoşgörü,
Riyakar gülüş senfonisi hezeyanında.
Kardeşi kardeşe vurduran,
Mahşer sevdasının cennet ahmaklığı,
Kardeşliği yok oluşa hapseden bir dünya
-yarattı insanoğlu-..
Mevsimler yaşanmıyor,
Ölüler can, canlar ölü..
Gökyüzü yeryüzünün yok oluşunu izliyor,
Kimliksiz ölen can kırıkları, yaşamları..
Güvercinler kana bulanmış melekler
misali,
Derine, daha derine uçuyor..
Günahkar antiniyet uğruna..
Ve...
Sustu dünya ölümlü insan adına.
BANA GÜLÜ SEVMEYİ ÖĞRET
(Sedat YALÇIN)
Ve benimle çiçeklerin
yüzünde harf harf öl!
Sabahın,
çiğ tanelerini okşayan;
Çimen yaprağındaki ışık.
Yeşil suna gözlerin.
Aldı beni!
Güneşli
bir yağmur sonrası.
Kan teninde
şeffaf kelimelerin,
ıpıslak,
Gül çığlıktan bir dünya!
Esti;
tüm benliğimde.
Bir sonsuz yeşil!
Ve yeşil bir sonsuz!
Gel işte;
Benimle!
Çiçeklerin yüzünde;
Bir damlacık öl!
Öl işte; öl, öl, öl!
Esrik kente dolan;
Aşkın uygun üzgün adım
ayak sesleri!
Yürüdüm;
belki gölgemden habersiz,
sürgün bir filiz;
Gök kanatlardan!
Bir sabah vakti çağırıyor beni.
Bahar rüzgarlarının
Sen gülümseyişlerini,
ansızın o güneyli ada
ağaçlarda, dalga dalga
esmesi gibi.
Gel benimle.
Çiçeklerin yüzünde öl!
Öl işte!
Öl, öl, öl!
Kan saçları,
Damla damla dökülür;
ellerinden bir intiharın.
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 15
Bir soğuk rüzgar,
dolar; ıssız kelimelere.
Öl işte;
benimle!
Öl, öl, öl!
Çiçeklerin,
Neden, ince yüzünde!
O, fırtına sığıntısı;
bir durgun ince koy gibi.
Ben, çekilen martı çığlıklarından,
bir esir mavi ağdan tayfa.
Estim, güneyli,
ada ağaçlarda.
Harf harf; isim isim.
Gel işte,
doğ benimle!
Çiçeklerin kan yüzünde;
Doğ, doğ, doğ!
Aşk;
Aldığın bir kitabı,
asla; eski yerine bırakamasın.
Okuduğun bir kitabı,
hiç okumamış gibi
yapamazsın.
Ve;
Okumadığın bir kitabı
okumuş gibi!
Ki ben seni;
harf harf,
kelime kelime,
cümle cümle;
acı, rüzgardan
sayfalarda okudum.
Gel!
Gözlerimin gözyaşını sil;
gözlerimin gözyaşı
DERVİŞ YUNUS
(Seher İPEK)
Yaratılanı çok sevdi
Yaradandan ötürü
İnsanlıktı tüm derdi
Vefa ettiğince ömrü..
Kıramazdı kimsenin gönlünü
Haramdan sakındı hep gözünü
Kötülükten azletmişti sözünü
Doğrulukla yoğurmuştu özünü..
Nakşetti erdemi yüreklere
Merhamet işledi sinelere
Nefes olup doldu siirlere
Uzaklarda,yakindi bizlere
YUNUS derler onun adına
EMRE amade Rabbinin,daima..
Dervişti tanış olmak için düştü yola
İnsanlarla yürüdü hep kol kola
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 16
AŞKIN SİYAH BUZ YANKISIYLA
(Neval SAVAK)
işte kara bir gece daha başlıyor
say say bitmeyen öl öl ölünmeyen
yıkık bir mevsimin krizinde kalbimiz
mor bir bozkırda başıboş
kirpiklerin ihtiyar gölgesinden
kurumuş birkaç anı düşüyor toprağa
kırmızı bir tütün dudaklarımız
yakan ve yanan
yandıkça geceyi aydınlatan
şimdi çalınmış mutluluğun resmindeyiz
resimlerin re notasında
mor ve siyah iki üzgün kuş saksıda
iki ayrı yöne koşan doru gibi
yitiriyoruz yönümüzü ve duygumuzu
biten bir ömrü verip yenisini almak ne
mümkün
şu döktüğümüz topraklarda kan
ve ölümün sesindeyiz
ilk defa unutmanın u halinde
ve solmaya yüz tutmuş bir şeftali gibi
anlıyoruz genç bir aşk için
yüreği elinde çocuk gibi kırlara koşmanın
sabrın ihtiyarlardan yana olmadığını
ama bir gerçek var
ama senden sonra sen var
insandan sonra insan
kadim bir ahı var bu coğrafyanın
sev olasın
TUTAMADIM
(Hamiyet KOPARTAN)
Sevgi sembolü diye,
Barış getirsin diye,
Sevdamı güvercine yükledim.
Kanadı kırıldı da
Uçamadı ki…
Taş kalplidir, kırılmaz diye,
Kayadandır, darılmaz diye,
Aşkımı dağlara yükledim.
Dağlar yarıldı da
Taşıyamadı ki…
Soğuktur, serttir diye,
Yanmaz, yakılmaz diye,
Sabrımı taşlara yükledim.
Taşlar çatladı da
Duramadı ki…
Hayallerimi çerden çöpten bulsun diye,
Kırıkları yerden toplasın diye,
Yüreğimi bulutlara yükledim.
Bulutlar parçalandı da
Dayanamadı ki…
Bitsin bu gurbet diye,
Dinsin bu hasret diye,
Özlemimi balıklara yükledim.
Balıklar ağladı da
Unutamadı ki…
Gelir gider, eser geçer diye,
Belki bir kapı açar diye,
Sırrımı rûz-gâra yükledim.
Rûz-gâr savruldu da
Tutamadım ki…
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 17
ÇINARA ÖZLEM
(Ahmet ŞANVERDİ)
Şehirlerimiz vardı,
Küçük, büyük insanlar yaşardı.
Kopan her yaprak,
İtirazsız etmeden,
Çınarın köküne karışırdı.
Çiçekler sulansın diye ağlardı,
Sadece anneler…
Düğünler olurdu…
Ölümlere inat yaşamlar…
Düşmanlığa inat dostluklar doğardı.
Çınarın altındaydı,
Şehirlerimizin bütün insanları.
Kimi hilaldi kimi yıldızdı,
Asla ayrılmazlardı.
Şehirlerimiz vardı,
Kimse yalnız kalmazdı.
Tek geçen her saniyeye;
Tek geçirenler hayıflanırdı,
Bir de görenler;
Onların tek kaldıklarını.
Bazen sofralar kurulurdu.
Sarhoş olurduk kelimelerden.
Mezemiz sevgi olurdu.
Doyardı herkes,
Samimi yüreklerden;
Henüz bir lokma yemek yemeden.
Sonra;
Karanlıklar doğdu şehirlerimize,
Yüreklerimize…
Çınarımız küstü bize,
Ondan döktü yapraklarını;
Unuttu diye,
Kimimiz aylığını kimimiz yıldızlığını.
Güneşi halatlarla çeksek de,
Gelmemesi bundandı.
Ama yarın,
Yarın var! Şehirlerimin insanları.
Hadi hatırlayın aylığı, yıldızlığı;
Kurun yeniden kardeşlik sofralarımızı.
Yeşertin yapraklarını, sulayın çınarımızı.
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 18
HOŞGÖR BENİ
(Ferhat KAYA)
Hoşgör beni...
Aynı bayrağın altında dalgalanıyor
umutlarımız,
Aynı şehrin kaldırımları taşıyor ümidimizi,
Aynı bulutun yağmuru ıslatıyor
semtlerimizi.
Hoşgör beni...
Aynı değilse bile ten rengimiz,
Aynı gökyüzüne bakıyor gözlerimiz.
Aynı kuş cıvıltısına heyecanlanıyor,
Aynı ağacın meyvesini yiyoruz.
Hoşgör beni...
Aynı olmasa da pencerelerimiz,
Aynı güneş ısıtıyor odalarımızı.
Aynı değilse de hüzünlerimiz,
Aynı renk akıyor gözyaşlarımız.
EBRULİ BEDENLER
(Caner DEĞİRMEN)
Her renk her tonda olmalı bir insan...
Mavi olmalı mesela;
Sonsuz, ezel ebedi gökler gibi,
Belli belirsiz, yerli yersiz seyyareler...
Kimi yerde turkuaza çalan kiminde de en
koyu sinir harbinde olan denizler gibi.
Maviyi düşünmeli başta.
Severse yürekten, bilgeliği ve sadakati
Özlerse derinden, güveni ve hüznü
Maviye bağlanmalı, maviye dem vurmalı
önce...
Sarı olmalı mesela;
Hararetiyle kök söktüren, yaka silktiren
güneşler gibi,
Boy boy başaklar veren Anadolu'mun ekin
tarlaları, ovaları...
Orta Asya'dan Kafkaslar'a ve Balkanlar'a
kadar hüküm sürmüş cengaver, cefakâr ve
kanaatkâr halkımın buğdaylar rengi teni
gibi.
Sarıya dikkat çekmeli başta.
Çekiciliği alırsa aklını döndürürse başını
Parlaklığı kamaştırırsa gözbebeklerini,
aydınlatırsa puslu bakışını
Zekası, insanı alıp götürürse cehil
topluluktan yeni medeniyetlere
İşte o zaman sarıya bakmalı, sarıya
dokunmalı...
Yeşil olmalı mesela;
Üzerinde açan milyonlarca renkteki
çiçeklerin en kara günde bile nefes aldığı,
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 19
Birbirini sevdanın gölgesinde ağırlayan
sevgililerin boncuk boncuk mutluluk
topladığı
uçsuz bucaksız yaylalar gibi,
Bekleyişi bayram çocuklarının, tomurcuk
heyecanlarıyla baharın gelişini...
En harbi savaşlara ve kuşatmalara göğüs
geren İstanbul'un dinç surlarının ahlak
örtüsü gibi.
Yeşile sarılmalı sımsıkı başta.
Umudu filizlenirse bir cemre barışın ve
huzurun
Ararsan kapı kapı sokak sokak hak hukuk
ve hürriyeti
Koparırsan kanata kanata özgürlüğünü
zalimin pervasız pençesinden
Yeşili düşünmeli o halde, yeşili tercih
etmeli...
Kırmızı olmalı mesela;
Genç yüreklerimizin "güneşi zapt
edeceğiz, güneşin zaptı yakın" derken ki
kudretine sahip, Söz konusu vatan sevdası
olduğunda teferruatı atıp şahlandıran
damarlarındaki asil kan gibi,
Bedevi Mecnun'un yüreğinin dermanı olan
şehvetli çöl sıcaklığı...
Vaadedilen cennet ırmaklarından akan,
içenlere sonsuz aşkın sarhoşluğu veren
kevser şarabı gibi.
Kırmızıya karar kılmalı başta.
Kurarsan hakimiyetini en istendik
gönüllerin tahtına tacına,
Unutursan ömrünü yekpare geçirdiğin her
yelkovan taşımına,
Tahrip etmişsen eşi, dostu, insanlığı,
tehlikeye girmişsen nefes nefese kaldığın
her bir kalp atışına
Kırmızıyı giymeli ilkin, kırmızıya bel
bağlamalı...
Beyaz olmalı mesela;
Sevinçlerini, hüzünlerini, mutluluklarını ve
hayallerini münferit bir geceyle paylaşan
gelinimin pirüpak duvağı gibi,
Karanlık bir günün ardından bile aydınlık
günlerin müjdecisi olan güneşi kabul eden
hercai bulutlar...
Düştüğünde toprağın her zerresine can
veren,
Yaşam tohumunu cömertçe serpen yağmur
damlalarının saflığı gibi.
Beyaza inanmalı başta.
Kirlenirse duyguların masumiyeti,
düşüncelerin iffeti,
Yıkılırsa toplumların ülfetli tabuları,
birbirlerine ahkam kesimleri
Değişirse insanlığın makus talihi, ikircikli
geleceği
Beyaza danışmalı ilk olarak, beyazdan akıl
almalı...
Siyah olmalı mesela;
Şu koca dünyanın ayıbını, pisliğini örten
ketum gece gibi,
Ekmeğini taştan çıkartmak için yerin
yüzlerce kat dibine inen emekçimin,
maden işçimin yüzünün akı olan kömür
karası...
O küçük elleriyle büyük işler başaran
çocukların alın terlerini sildiği, başardığı
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 20
zorlu işleri ayyuka çıkaran yağlı üstüpünün
rengi gibi.
Siyaha sırt dayamalı en başta.
Görünürsen hayatın çetin şartlarına karşı
güçlü ve kuvvetli
Haykırırsan dünyaya, insanlığa yalnızlığın
açmış olduğu kudretli yarayı
Korursan değişken zamanın içinde ihtiyatlı
düşüncelerin gizemini
İşte o zaman siyahı örtünmeli en matemli
günde bile...
KARDEŞLİK
(İbrahim UÇAR)
Adım adım yaklaşıyoruz sana ey Ahir
zaman…
Nedir bu kavga
Nedir bu düşmanlık
Nedir bu haset
Nedir bu öfke ve kin
Ey insan.
Dünya bölünmüş iki parçaya
Bir tarafı zalim ’in
Diğer tarafı Mazlum’un.
Bir tarafta gülücükler,
Diğer tarafta gözyaşı
Zalimin diyarında uçarken uçurtmalar
Mazlumun diyarında uçuşuyor parça parça
insanlık.
Son bulsun bu kin ve nefret
Yıkılsın aramızdaki bu duvarlar.
Güneşin ışıkları parçalasın bu kara
bulutları
Ve rüzgâr silsin bütün gözyaşları.
Çocukların gülücüklerinde saklı kalan,
Huzur.
Dağılsın ülkeme
Dağılsın dünyama
Huzur dönüşsün sevgiye,
Dostluğa,Kardeşliğe…
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 21
“Gelin tanış olalım” der, bizim Yunus
Gelin kulak verin bu söze
Topyekûn olalım kardeşçe
Haset ve kin yerine
Barış kol gezsin
Sokaklarımızda.
Parçalayalım zincirleri…
Dağıtalım dünyanın her köşesine
Bir tutam
Hoşgörü
Bir tutam
Kardeşlik…
Tüm insanlık birbirine muhtaçtır
Şüphesiz bu hakikattir
Gel ey insanoğlu
Uzat ellerini kardeşlerine
Tuz buz olsun
Nifakın tohumları…
Şimdi kulak verin Yunus’un sözüne
“sevelim sevilelim” der…
BEN HAYATIN BÖYLESİNE
ACIMASIZ BÖYLESİNE DOBRA
OLACAĞINI BİLEMEDİM
(Muharrem TURGUT)
Nice dostlar edindim
Bir vakit yanımdaydılar
Nice düşmanlar edindim
Her vakit karşımdaydılar
Nice insanlar tanıdım
Bir zaman yanımdaydılar
Nice arkadaşlar tanıdım
Bir vakit kayboldular
Ben hayatın
Böylesine acımasız, böylesine dobra
Olacağını bilemedim
Nice şiirler okudum
Bir hayli içimdeydiler
Nice yıldızlar gördüm
Bir vakit parlamaktaydılar
Nice ayrılıklar gördüm
İçimi parçalamaktaydılar
Nice vefasızlar gördüm
Acımadan kırmaktaydılar
Ben hayatın
Böylesine acımasız,böylesine dobra
Olacağını bilemedim
Nice alimler bildim
Ziyan olmaktaydılar
Nice zalimler tanıdım
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 22
Kan kusturmaktaydılar
Nice ‘Mehmet’çikler duydum
Vatan için, namus için ölmekteydiler
Nice analar duydum
Vatan için, namus için ağlamaktaydılar
Ben hayatın
Böylesine acımasız,böylesine dobra
Olacağını bilemedim
Nice ölümler gördüm
Şahı da kölesi de toprakta çürümekteydiler
Nice yaşamlar gördüm
Zamanın her biriminde işlemekteydiler
Nice aşklar bildim
Leyla ile Mecnun misali
Nice maşuklar tanıdım
Zühre ile Şirin misali
Ben hayatın
Böylesine acımasız, böylesine dobra
Olacağını bilemedim
YUNUS DER Kİ
(Merve DAĞCI)
Bu kıvrak giriftin içinde meyus,
Zevahirde ölüm getirendir bu dert.
Görmez âdemi, derttir insanı eden munis,
Hakkı aratan hediyedir bu dert.
Bir tasavvuf musikisinde sen aranırsın, çık
gel Yunus,
Şüphelerinde emzirdikleri mızmız
düşünceleri, hak diye uyut Yunus.
Mukadderat der ki, Leyla’ya Mecnun ol,
Ziftlere düşsen de pak zeminlerden.
Maşuk dediğin kimdir ki, gel sen âşık ol,
Aşkın yanında ölüm henüz ham dem.
Beyitlerin aşk şarabıdır Yunus, kadeh
elimizdedir,
Bir zerre mısraya muhtacız, şifa
benliğindedir.
Feriştahı gelse eder mi bu canı hasta,
Şu çıkmaz fikri cana koyandan başka,
Tahayyül eder fikir sahibi, çıkmazlarda
kalsa da,
Çıkmazı tahayyül ile raks ettirir aciz,
Rabbe koşarsa.
Şu savaş kimledir, hakla batıl, şark ile garp
kim?
Küffar dediğiniz bir kelimeyle yenilir,
bildiniz mi “kardeş” dediğim kim?
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 23
Cahile övgüler içinde övgüdür şu âlem-i
dünya güzelliği,
Payidar zannetse de arştan baksa da kara
toprağa, lafügüzaf,
Sonunda arştan kefene düşüştür şu
dünyanın özelliği,
Kefensiz ölümlüye ibrettir yaşar iken der
şair, Mushaf Mushaf.
Aşkın ne eylediği Yunus, biçare Molla
Kasım gibiyiz,
Ne eyleyelim Yunus, Molla pişmanlığı
getirir mi barışı bize.
Bu alengirli âlem kaç günaha şahittir,
Döner durur etrafında kızgınca, yine de
müteşekkir,
Âlemin kalbi olsa adına dilhun denilir,
Vallahi, vakitle genişlemesi
amellerimizdendir.
Ne bercesteli ne zeyrek olmak çevirebilir
bizi insana,
Söyle Yunus, hangi dil gerek doğru
konuşmak için bedbahta.
Şair leyl vaktinde ölüme verirmiş selam,
Kâğıda değen her damla kandır akan,
Ne pahalı kalem ne çok sevendir eden
şairi,
Edendir, akan kanda ebede gizlediği
kelam.
Sarfınazar etme Yunus, canlarda ilhamsın
sen,
Feveran eder aklım fikrim, her arayışta
muzdaripim ben.
Anladım ki ne zalim şeytandır beni benden
eden,
Ne esarettir bu ruhu bilinmeze sürükleyen,
Ve ne de uykuda ki ankebuttur sıkıntıyla
geren,
Haddizatında sırtımda taşıdığım yüktür
beni yere seren.
Ve anladım Yunus, sürgünlükte haktır,
özgürlükte.
Mahzenler cennetten bir avludur hakkı
hakkıyla bilince.
Ve sevdim Yunus, aşk yolunda meşk ile
Leyla’ya Mecnun oldum, hakka
gidercesine.
Ve dostluk Yunus, okyanus içinde bir zerre
can kadardır,
Bir yunus balığının midesinde alabildiğin
nefes kadardır.
Ve hiçlik Yunus, şu zatın soyadıdır.
Müşkülpesendinin de gönlü alçaklarda
asılıların da aslıdır.
Yunus der ki ‘Dünya yalandır’
Varlığı sırattan geçiren ilahi kelamıdır,
Müslüman’ı kâfir, küffarı şeyh yapan
zamandır,
Tufeyli olma canan, yaşam üç vakte
sığandır.
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 24
AŞK ÂLİMİ
(Mine MADENOĞLU)
Ağarmış günün ilk ışıkları gibi
Derdime derman dostun gözleri
Akşamın hüznünde taşıdığım hasret
Taşıdığım kalbin bedenindedir
İnsanın yüzündedir dert
Bir de teninin altında vardır
Solgun çiçeğe olmuş can suyu gibi
Açar dostun kalbinde taze, iri
Halleşir, demlenir sohbetin dehlizinde
Derken
Dibinde bitiverir dilinin
Balı özünde saklı bahar çiçekleri
Ben ne sözü ne de gözü yandan çalmam
Bilenler aşkı âlemden yanamaz
Dostun cemalinde saklı gülü
Görenler açıverir kapatamaz
Sözlerin ballandırdığı dili
Gerçek dostluk kadar
Yoktur âlemde cihan
Aşkın âliminin olduğu yerde
Durulur el pençe divan.
HAKKA YAKIN OLMAK
(Taha AYYILDIZ)
Bir sabah bir akşam
Kimisine göre zaman
Bazen can bazen de canan
Bilseydin hepsi imtihan
Ne yaptın ne de vardın
Hepsini gerçek sandın
Çöldeki bir seraptın
Suyu bulmaya yandın
Su yoktu hayaldi ab ı hayat
Tek varlıktır cenab ı hakikat
Özünde vardır onca hilkat
Sen bir zerresin ancak
Kendini zengin sanma
Fakirlik de yok sana
Neyin sahibisin ki
Övünme ona buna
Bekleme yokluktan çare
Etme sakın bahane
Yok yoka üstün değilse
Eğilme sakın kimseye
Allah rızasına bak
Kuran ve sünnette hak
Rabbine yönelerek
Duandir şifan ancak
Zikirdir sana ilaç
Her hücrene ihtiyaç
La ilahe illallah
Bitmeyen bir serenat
Her şey onu tespihte
Görünür allah ehline
Birşey isteyeceksen
Arif olmayı dile
Amacın kulluk senin
Başlar kalu beladan
Rabbine varsa niyazin
Abdullah olsun arzun
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 25
YABANCISIYIZ BU HAYATIN
(İsmail BİÇER)
iyi cümleler sendeliyor
saydam görüntüler arasında
meyve bahçelerinin olduğu evler öldü
dijital hançerler saplıyorlar
papatyalarla beslenmiş ruhumuza
cam fanuslarda intihar ediyor bilincimiz
ay ışığını istila ediyor kablolar
yeraltı trafoları dev monitörler
yağmurun dokunaklı kokusunu arıyoruz
sıkı sıkıya sarıyoruz yaralarımızı
yaralarımız ki içimizin haritası
yalnızlığımızın çalar saati
derelerden bahsedelim istedim
yaban armutlarından böğürtlenlerden
her gece sokaklara vuran rast makamından
ömrümüzün bitmiş kısımlarını
sürükleyip duruyoruz arkamızdan
nereye gitsek yabancısıyız bu hayatın
[tanrım!
böyle bir haldeyken
beni düşsüz ve şiirsiz bırakma]
NEDİR DERDİN EY DOST
(Melisa YALNIZ)
Nedir bu zemheri?
Buzdan olsa ateş yine yakar mı ki?
Ateş ise eğer buzdan olur mu ki?
Nedir derdin ey dost?
Dışın altından olsa özün insan değil mi ki?
Koca koca dağlar aşılır,
Bir güneş açar zifiri karanlıklar parçalanır,
Leyla Mecnun’unu çölden kurtarır,
Nedir derdin ey dost?
Gözlerin gümüş olsa yaşlarını akıtan acı
değil mi ki?
Sevda düşer yakar yiğidin gönlünü,
Karman çorman haller dizilir sıraya,
Akar tüm sular kendi yoluna,
Nedir derdin ey dost?
Yüreğin çelikten olsa,
Eritecek olan bir çift nazlı göz değil mi ki?
Nerde görülmüş nefesi sayılı olmayan,
Nuh olsan da olur inanmayan,
Nedir derdin ey dost?
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 26
Umutsuzluğun geceler kadar olsa,
Seni de hayata bağlayan bir düş değil mi
ki?
Yağmur fani yağmurda ıslanan fani,
Sev geleni gönderenden ötürü,
Yol belli yolcu belli,
Nedir derdin ey dost?
Okyanus olsan,
Seni de boğacak olan bir damla su değil mi
ki?
Kara topraklar pembe çiçekler açar,
Aşkı kanıtlamak için,
Göğsün sağ tarafı boştur
Aşkla doldurmak için,
Arşa kadar olsa aşın,
Seni de doyuracak olan bir lokma ekmek
değil mi ki?
Han sığdığın kadar hancı sığındığın kadar,
Bir gökyüzü var herkese yetecek kadar,
İnsan var olur sevdiği kadar
Nedir derdin ey dost?
Destanlar yazsan insan olmak iki kelam
değil mi ki?
Kaşif olsan görmediğin yer kalır,
Alim olsan bir tarafın cahil kalır,
Tüm dünya servetse sevgi hepsini alır,
Güneş olsan ışığını kesecek bir bulut değil
mi ki?
Bir Yunus da yürüdü,
Aşkın yollarından,
Dostlukla baktı, sevgiyi gördü;
Ne olursan ol gel, dedi özü gördü,
Olmaksa derdin cisim değil de can,
Yunus ol,
Bir gönle düş od ol,
Kül olsan da savrul, toprak da aç çiçek ol,
O toprağı ıslatan o yağmurun damlası ol,
Hep ara, arayan bulur daima,
Ara ki aşkın yolcusu o
Bir Yunus da yürüdü aşkın yollarından
Bizim Yunus oldu,
Bilmeyen ne bilsin onu,
Bilenlere selam olsun.
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 27
BİZ
(Ömer Ekinci MİCİNGİRT)
Barış kardeşliğin kirvesiyiz biz Yüce gayelerin zirvesiyiz biz
Geçmişiz bu günüz geleceğiz biz
Sessiz yığınların hür sesiyiz biz
Geçmişimi hatırla geleceği yaz
Asırlar boyunca yükselen niyâz
Zulmü beyinleren sileceğiz biz Yârsız diyarlarda yâr sesiyiz biz
Birliğin kalesi âşka düşen söz Öksüze muştuyuz yoksula önsöz
Vicdanları cennet kılacağız biz
Merhamet sükûnet er sesiyiz biz
“Fırat kenarında” düşün oku yaz
Şaşarım yapana Hakk’a itiraz
Birliği bayrakta bulacağız biz Garip sokaklarda bir sesiyiz biz
“Gayesiz nasip yok” der Sadi Şiraz Aklın bir hacmi var düşün yaşa sez
Hakkın seslenişi olacağız biz
Mahzun sokakların pir sesiyiz biz
Hep olmak yok serde hiçi dene az
Hiçliği tatmadan dağlar aşılmaz
Sevgi mertebesi alacağız biz Aşkla yanan dönen sır sesiyiz biz
Birlik kerdeşliktir dağa taşa yaz Birlikte rahmet var ahmak anlamaz
Birliğin ruhunu ereceğiz biz
Her renkten her ırktan bir sesiyiz biz
Öksüzün gülüşü arifteki naz
İhsanlar insana gerektir biraz İdrak şu, almadan vereceğiz biz
Hakk’ın divanında var sesiyiz biz
Söze sığdırılmaz ne yazılsa az
İnsanlığın dili hû avaz avaz
Mazlumu güldürüp güleceğiz biz
Yokluğa ser çekmiş var sesiyiz biz
Gerçek sâmimiyet hâl ile vaaz
Kutsi fedakârlık ülkemdeki haz Ben sen o yok, biz’de kalacağız biz
Birlikte birleşen bir sesiyiz biz
TEVEKKÜL
(Erdal ERCİN)
Gün doğar yola düşeriz, karınca imrenir
bize
Rızkımız katıksız ekmek, vaziyet berbat.
Eyvallah!
Bu yıl da bir damla rahmet değmedi
ekinimize,
Gece bizim tarlamıza uğradı afat .
Eyvallah!
Topadık, ezdik, savurduk; yarısını yel
götürdü.
Saçtığımız kadarını bulmadı hasat.
Eyvallah!
Un ettik üç çuvalını, kalanını el götürdü,
Tefeci bıldırki borcu artırmış kat kat.
Eyvallah!
Millete temaşa çıktı, haczedildi öküzümüz.
Pulluğu hurda saydılar, kağnımız mezat.
Eyvallah!
Elimize bakanlara yere eğildi yüzümüz.
Gülüp dursun karşımızda, oynasın fesat.
Eyvallah!
Gürül gürül akan dere ark bize dönünce
durur.
İki evlek bağımıza uğramaz vuslat.
Eyvallah!
Ektiğimiz bostan çürür, diktiğimiz fidan
kurur,
Bastığımız yer çöl olur, yetişmez nebat.
Eyvallah!
Aklımız erdi ereli nasır omzumuzun eti,
Arkamızda dert küfesi, ucunda halat.
Eyvallah!
Kendisi hamalsa ecdat bey mi çıkar
zürriyeti?
Yedi göbekten beridir adımız ırgat.
Eyvallah!
“İşleyen demir ılşıldar.” “Çalışan kazanır.”
Derler.
Biz hep beyhude yeleriz, ne yaman tezat.
Eyvallah!
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 28
“İşini sağlama alan yan gelir uzanır.”
Derler.
Umduk ki bun ırar bizden, olmadı fakat.
Eyvallah!
Varsak devlet kapısına, arz eylesek
halimizi,
Kabul görmez istidamız, el vermez lügat.
Eyvallah!
Kovarlar bizi makamdan, zor buluruz
yolumuzu,
Göğsümüze yumruk yeriz, ensemize tokat.
Eyvallah!
Herkes bilir mülayimiz, yok yakışmaz
dilimize,
İsteyen biner dolaşır, sırtımız hayrat.
Eyvallah!
Koklamaya çekinirken el uzanır gülümüze,
Talan eder gülistanı, dağıtır hoyrat.
Eyvallah!
Vursa öldürse gam değil, bitti takat
celaline,
Kirpikleri kılıç gibi, gözleri pusat.
Eyvallah!
Dostu ricacı gönderdik; ara versin
melaline,
“Benim ona eyvallahım yok.” demiş
bizzat. Eyvallah!
Kul olmayız muhannete; kör değil, topal
değiliz,
Varsın bizim yüzümüze gülmesin hayat.
Eyvallah!
İpe çekseler hak deriz; ahraz değil, lal
değiliz.
Daha ötede köy mü var? Hoş gelmiş
memat. Eyvallah
ÇOK ŞÜKÜR
(Hasan SEVİNÇHAN)
emrah coşan’a
adem ve havva tahkiyesiyle
başladı, bitmez yolculuk
ilk insanlar, ilk imtihan
ilk güzel söz, ilk kirli yalan
ne kadar kötüdür, yokluk
balçık kalmayıp yaratıldığıma
çok şükür
ağaçlar yeşil yeşil, ruhlar elâ
başımıza geldi, her türlü belâ
yuvada aç yavru kuş gibi hâlâ
nefes alabildiğime çok şükür
gökyüzünün çılgın, mavi yüzü
denizin uçsuz bucaksız derinliği
ilk duygular, ilk aşklar
hep ben istemeden başlar
görebiliyorum içimde serinliği
âmâ olmayıp görebildiğime
çok şükür
bir yük gelir sırtıma, epey ağır
beynimin gözü kör, kalbim sağır
duymayanın burnuna burnuna bağır
duyabildiğime çok şükür
kaç kelime yeter hislerime
aşk cümlelerinin içinde kaldım
ilk konuşma, ilk kelime
bir yıldız kaydı, düştü elime
içim dopdolu, susmaktan bunaldım
lâl olmayıp konuşabildiğime
çok şükür
baldan tatlıdır, senin sözlerin
pamuk şeker gibidir, tözlerin
çok lezzetlidir, erik gözlerin
tadabildiğime çok şükür
serzenişi gelir kulağıma, ürperir
boğulurum karanlığın sessizliğinde
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 29
ilk fısıltı kulağıma, ilk duyuş
kulağıma değil, yüreğime konuş
şehrin gürültüsünün eşsizliğinde
sağır olmayıp işitebildiğime
çok şükür
hayatın uğraşısı zahmeti çetrefil
yaşayış nizamnamesinden gâfil
karanlık dünyamda, dilenci gibi sersefil
yaşayabildiğime çok şükür
kalbim debdebeli, ruhum dingin
sevgilinin bakışları beni yaralar
ilk sevdalanma, ilk vurulma
durma gel sarıl boynuma
sevdanın kıyısından bu aralar
âşık gibi duygulu hissedebildiğime
çok şükür
olsada duyguların yükü öncesiz
başlasada zamanı ayrılıkların gayesiz
güçsüz adımlarla, aşk yolunda çaresiz
yürüyebildiğime çok şükür
kaplamışken insanların ruhunu nefret
içimde bir affetme ışığı belirir
ilk kavga, ilk zorlu barışma
nefis benim, karakter benim karışma
bu tahammülüme şeytan delirir
bütün zorluklarda sevebildiğime
çok şükür
sinirler gerilir, çıkar baştan duman
sıkıntılar liman, musibetler orman
hiç olmadık yerde, yeri geldiği zaman
kızabildiğime çok şükür
içimde biriken sessiz haykırışlar
selamlar, kelamlar var iletemediğim
ilk suskunluk, ilk ızdırap
bırakın kalsın aşklar içimde harap
ne kederler çektim adını bilmediğim
susmayıp haykırabildiğime
çok şükür
kimseler anlamadı beni, bari sen anla
kurmuşsun dünyanı, hep yalanla
güçlü bir azimle, sarsılmaz bir imanla
inanabildiğime çok şükür
gezinirken ölmüşlerin huzurunda
aklımda anlaşılmaz düşünceler
ilk dualar, ilk içten ağlama
vurup yerlere yüreğimi dağlama
kanat çırpar çiçek üstünde böcekler
en kokusuz çiçekleri de koklayabildiğime
çok şükür
düşer elime simit, göğe vapur dumanı
kimmiş dost, kimmiş düşman tanı
elimde anılar, unutulmayan zamanı
özleyebildiğime çok şükür
ne kederler gördüm, ne acılar çektim
başıma değdi, kaderin baltası
ilk acılar, ilk sonsuz kederler
başım kalabalık, ruhum derbeder
tutamam gözyaşımı, ağırdır yası
en büyük kederi de unutabildiğime
çok şükür
günahlarımı temizlerim akan nehirde
huzur kalmadı, ruhum hapis bu şehirde
aşkı, sevgiyi, huzuru anlatamayan şiirde
ölebildiğime çok şükür
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 30
AŞKIN ATEŞİ
(Yurdagül SULAK)
Yunus'un dilindedir
Anlaşılmayan derdi
Kapının eşiğindedir belki
İmtihan edilen gerçek sevgi
Gönle girmek gerekir
Yunus şuuru için
40 yıl odun taşımak gerekir
Doğruyu eğriden ayırmak için
Hoşgörü nedir bilinmez pek
Anlamak için bakmak gerek
Yunus'un pişmanlığını görmek gerek
Tapduk Emre'nin “Bizim Yunus" deyişini
duymak gerek
Anlattı hep dünyanın faniliğini
Gönül yapmak gerektiğini
Allah için yanmak gerektiğini
GURBET KADINLARI
(Erhan AYDIN)
Siyah feraceli beyaz yaşmaklı kadınlar
görüyorum
Dağdan çalı çırpı toplamış
Beli bükük
Altı,sekiz saatlik alevlerde bitecek
Emeği kadar bile yanmayacak ateşler
peşinde
Tarhana kurutmuş
Kış kaşığında bir nefeslik oh dedirtmek
pahasına
Kuşburnu toplamış kadınlar görüyorum
çiçek şalvarlı
Dikenleri tülbentlerde süzülmüş reçeller
Pürüzsüz gönlünden geçen kadar
Şifa olması beklenen her derde reçeller
Temiz mendiller görüyorum yaz kış giyilen
hırka ceplerinde
Torun için bir lokum
İhtiyacı çok olana ayırıp vermek için biraz
bozuk para saklı
Kınalı eller görüyorum
Yaşlandıkça parmakları bükülü
Damarları mavi
Söz söylerken ağza sıra vermiş
Dizler üstünde kapalı
Ömrünü karşılık beklemeden soyuna
adamış kadınlar görüyorum
Geride bıraktığı vatan toprağında
Kendinden önce gidenlerin mezarlarını
hatırlayan
Hatırladıkça gözleri dolan
Gurbet kadınları
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 31
MERHAMETİN AŞKI KALBE
DÜŞÜNCE
(Meral MERİ)
Bir hatıram canlandı can evimde
Türlü oyunların içinde bir ak saçlı dede
Hacivat -Karagöz derde düşünce
Yunus, başa geldi
Şiir düzmüş aşkınca bize
Bir çiçekti ya hani o dünya önce
Sarıları gitti de sapı kaldı bana
Ben de tuttum merhameti dal eyledim
Sardım gonca güle de bal eyledim
Derdim şefkattir diye dünyaya seslendim
Bir hastanın duasıdır bu dedim
Yaşlı adamdan kaldı
Çocuk aşkı vardı diye seslendim
Birlikte, el ele olalım, unutmayalım
birbirimizi diye
Yakin buldum da Türkiye'den seslendim
Bir hatıram da olsa yaşasın dedim
Derdim şefkattir diye de ekleye ekleye
geldim.
SEVMEK
(İrem Fatma ŞAHİN)
Sevgi için tanım yapsak
Denebilir ki: unutmak
Bütün kötü duyguları
Ve seve seve yaşamak
Neye yarar sevgisiz bir dünya
İnsanlar kavga ettikten sonra
Kardeşlik, hoşgörü olmadıkça
Ne anlamı olur yaşansa da
Sevgi yönelir her şeye
Evren, doğa ve anneye
Ve de yayılır çevreye
Zapt edilemez bir şeyde
İçimizde her şeye karşı
Olmalı bir sevgi parçası
Ayırt etmeksizin canlıyı,
İnsanı, hayvanı, cansızı
Sevmek diye çıktık yola
Amacımız sevgi yayma
Sevgi olsun her adımda,
Yolda, okulda, uykuda
Öyle bir ilaç sevgi
Kalpte saklıdır yeri
Ulaşırsa birisi
Mutlu eder herkesi
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 32
CAN KIRIKLARI
(Ergün SEVİNÇ) Hüzün demlenirken,
Nasırlı düşlerin arasında,
Hasretin yakıp kavuran sancısıyla,
Bir sır perdesi çekilir, karanlık duyguların,
Tam ortasına.
Çaresiz bakışlarındaki pişmanlığa inat,
Gecenin karanlığını aydınlatan,
Efsunlu mumun cılız ışığında,
Gözleri kamaştıran bir ışık huzmesi
parlayıverir, apansız.
Sonra, sonra sırlı bir el dokunur, omuzlarına,
Semanın bulut gözleri ağlarken,
Toprak kokusu yayılır,
Odanın dört bir yanına!
Yorgun kelimelerde takatsiz kalan dizeleri,
Biçare çırpınır, kafeste kuş misali.
Mevsimler gelip geçerken deli dolu,
Gönül gözünde günden güne büyüyen
hayalleri,
Islak kaldırımlarda yürüyen o Bedevi umutları,
İçini acıtan duygularla kıvranırken,
Her şeye inat yüreğine doğar, içini ısıtan
güneş.
Hayatından eksik olmayan fırtınayla,
Mısra aralarına sıkışmış düşleri,
Ayazın bağrında bahara çiçek açar.
Başında esen kavak yelleri,
Burcu burcu gül kokusu getirir.
Ve yağmur dökülen kirpiklerinde,
Sırılsıklam ıslanan mahzun yüreği,
Hasretleri hüzünle kucaklayıp
Yalnızlığı yorgan yapar, üstüne.
Gönül kıyılarına vuran dalgalarla,
Acının dergahına varınca,
Maziden kalan ‘CAN’ kırıkları,
Hayatının dört bir yanına dağılır.
İnce bir sızıyla kanatır durur,
Kabuk bağlamayan yaralarını;
Ve sokak lambasının cılız ışığı altında,
Suskun bekleyen karanlık geceye inat,
Heybetli dağların ardından doğuveren güneş,
Namlunun ucunda ölüm kusan mermilerin,
Can yakan yürek atışlarına pranga vurur.
Beklenmedik bir anda barışa yelken açıverir,
Ağlamaktan kan çanağına dönen gözleri.
Ve tenhada bekleyen sevginin yüzüne vuran
tebessümle,
Serin su serpilir, çaresiz yüreklerin üstüne.
Alev alev yanan, çığlık çığlığa bağıran
sözcüklerde,
Kardeşlik bağına ekilen tohumlar,
Hoşgörünün ellerinde şekillenir.
Hoyrat esen rüzgarlar alıp götürür, kötülükleri.
Ve dem tutar mutluluk, en kuytu köşelerde.
Ayaz vuran nasırlı düşler, kefeni yırtar
üstünden.
Kilitli kapılar aralanır, ardına kadar,
Köhne karanlıklar engin mavilerde salınır.
Hiç durmadan kanayan,
Amansız yaralara neşter vurulur.
Bir varmış, bir yokmuşla başlayan hayatlar,
Barışın bağrına kanat çırpan güvercinle,
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 33
BÜYÜMEYEN ÇOCUK
(Hürü KARABULUT)
Ben hala altı yaşındayım.
O dünkü çocuk,
Ne kadar büyümüş olsam da
Ben hala altı yaşındayım.
Saf ve güzel duygular besleyen.
Geleceğe umutla bakan
Dünyanın kirlenmediği
Sevgilerin ölmediği bir dünyadayım.
Ben hala altı yaşındayım.
Saygının ayaklar altına alınmadığı,
Dostluğun solmadığı
Mutluluğun çoğaldığı,
Emeğin sömürülmediği
Bir dünyadayım.
Ben hala altı yaşındayım.
Düşüncelerin engellenmediği
Savaşların olmadığı
Direncin aşkla yoğrulduğu bir dünyadayım
Ben hala altı yaşındayım.
BİZİM YUNUS
(Damla HANO)
Kardeşlik olacak ahir-i kâr
Sevgi ile herkes berhudar.
Hoşgörüde sen olmalıyken iktidar,
Bizim Yunus oldu, sevgi kilidine anahtar.
Bizim Yunus nerde ise, oradaydı barış,
Tek tohum kardeşlikti, başlanırdı arayış.
Doğruyu düzeltirken onu yıldırmazdı
yanlış,
Dostluk dinlemezdi ne sonbahar, ne de
kış.
Bir nefes gibi vazgeçilmezdi hoşgörü,
Yolundan dönmezdi, önünü kesse de börü.
Hoşgörü gerekliydi, onda güçlüydü
sağgörü,
Bu bizim Yunus, ince işti, tıpkı yüsrü.
Bu bizim Yunus, ayırmaz yanında sevgiyi
Sevgi giderse gözlerde oluşur bir mayi.
Sevgi öyle değildir gereksiz, zayi,
Bu bizim Yunus, sildirmez izini.
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 34
DEME!
(Rabia KAHRAMAN)
Kadere kader deme kaza olmadıktan sonra
Kedere keder deme fazlasını görmedikten
sonra
Kuş olup uçmaya özenme huşu
bilmedikten sonra
Kula kul olma Hakkı bildikten sonra.
Cehalete cihat deme gaflete düşersin,
Fenaya Fillah eklemeden göçüp gidersin.
Ney sesine müzik der,
İçini bilmezde günahkâr edersin.
Gülmeyi marifetten sayıp gönlü üzersin,
Akıl ile yarışı Akȋl ile yürümek sanırsın
Bin belaya düşmeden
Bir devaya şükret hele!
Tevekkül ile tecelliyi bir kazanda pişir de
Vekile Vekil Cemale Cemal eyleye.
YÜREKLERDEN YÜKSELEN NİDA
(Derya ATEŞ)
Dinle!
Sessizliğin sesi karıştı geceye
Karanlığın uğultusuyla çığlıklar
yankılanıyor gökte
Allah’ın kelamı olan barışı haykırıyor
melekler
Ve tane tane iniyor yağmur damlalarından
Arş-ı Ala’dan gelen bir selamdı bu
İnsana yakışan işte budur
Bu ki insanlık yoludur
Bilen insan hoşgörülüdür
Bilmez misin birlik olmak gerek
Aynı yolun yolcusu iken
Tökezlemeden yürümek
Ben sen demeden biz olup ilerlemek
Bir semazen dönüşü gibi sevgiyi yaymak
Tapduk Yunus misali gönülden çıkar
sözler
Hak bulmayı dilersen gönüllerde kur tuzağı
Uçmağın sermayesi bir gönül etmek gerek
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 35
Biçarenin sesi ile insanlığa seslenmek
gerek
Nakaratı bozulmuş bir şarkının ezgisiyle
İnsanlar el ele tutuşsa mısrasının
serzenişiyle
Yar olup yaren olup omuz omuza vermek
Şarkının sözleri ile sarmak gerek
yeryüzünü
Sevdalanmak gerek Yunus’un sevdasına
Bir bilinmezde iken yürümek gerek yoluna
Yaratılanı hoş görmek yaradandan ötürü
Bu bir nidadır yürekten yükselen
GÜRLEYEN SEFİNE ISLAKLIĞI
(Ercan GÜMÜŞ)
bulutların yağmuru beklettiği dilin kordonu
bendim,
buranın sahibi ben miydim?
buranın eşref saati ben miydim?
bulutların yağmuru beklettiği dilin kordonu
bendim,
bile bile geceleri kırmızıyı, sabahları
maviyi keserdim
bile bile bırakamazdım kınıdan çıkan
gümüş kılıcın
narasına hasret kalmış duvarları
bırakamazdım çimlenmiş yastıkları,
bendim güvercinleri gören gecekondu
çatılarında
bendim, seyrederek sağsalim taşmış
bulunurdum
uzak evlerin misafir odalarındaki serin
kıstaklığına
bakışlarım, ince bakışlarım düşerdi yolların
buzlu karanlığına
bağbozumu hatıraları zıvanasından
uğurlardım
bendim, en arka sırasındaydım harbe
dönen hayallerin
bendim, en arka içerisindeydim
sabrımızdaki türkülerin
bendim, en arka saklısındaydım ekin
saplarının çizdiği bileklerin,
başlangıcı birbirine benziyor
birbirimize benziyoruz alışkanlıktan ötesi
birincisi muhabbetin kargaşa çıkarmamalı
burada
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 36
bölük pörçük zamanın davetçisi olmamalı
buldukların
bütün mesele bütünü istemek şipşak
bile bile istek kutunda dudak payı kalmalı
birincisini anladıysan ikincisinin yoktur
oktavı
burada kalacağım ve
bendim güneş bir açılıp bir kapanması
ardından gelecek olan
bendim tanış olmadıklarını yağdıracak
olan:
Bu dost, bu coğrafyadan itibaren ender
rastlanır
Bu sevda, üşüten bir vahşi güneş gibi
terazisi hastalatır
Bu ekmek, üçüncü sayfa haberlerinde
an'sızınlaşır
Bu ölüm, toprak kapıdan girince ayağa
kalkılır
Bu akıl, övüneceği giz ebediyen burada
kalacaktır
Bu beyaz güvercin, öğünsüz atlatırsa
günleri gerisi çırpınmaktır
Bu aile, biraz da büyük bir kedere
ortaklıktır
Bu umut...!
burada kalacağım ve
bulutların yağmuru beklettiği dilin kordonu
bendim,
bilirsin, bilirsin bu dostu bu sevdayı bu
ekmeği bu ölümü
bu aklı bu beyaz güvercini bu aileyi bu
umudu
bir arada ayakta tutacaktım bilirsin
YOLCU
(Kürşat MENDİ)
Toprağa düşer, kirpiğimin ucundan
Bir parçam daha kavuştu, vücudumdan
Nefis terazisine ağır gelse de yüküm,
yanmadan
Çok görme beni, aldığın dünya hanından
Zehrine biçilen bedenim, zikrime mana
Susamış mahşer, sineye çeker dünya
Kefen yüklendim, yolcuyum toprak
kapında
Bir rüyaydı inanın, şahit mezar taşıma
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 37
BANA KALAN HOŞGÖRÜ
(Ayşenur AKIN)
Ekmeğimde tuzum olur,
Harmanımda kuzum olur,
Oğlum olur kızım olur.
Verir bana hoşgörü.
Anamın gül kesesinden,
Yanağımda busesinden,
Allahın hû sesinden,
Gelir bana hoşgörü.
Baharından hazanından,
Taşa vatan yazanından,
Nasrettin’in kazanından,
Düşer bana hoşgörü.
Buğdayından darısından,
Yumurtanın sarısından,
Ekmeğinin yarısından,
Böler bana hoşgörü.
Abisinden bacısından,
Aliminden hocasından,
Evin tüten bacasından,
Siner bana hoşgörü.
Zenginin bol parasında,
Yetimin sol yarasında,
İki dünya arasında,
Kalır bana hoşgörü.
Kağıdımı kalemimi,
Fermanımı alemimi,
Sevincimi elemimi,
Okur bana hoşgörü.
Bir iyilik meleğinden,
Geçip amel eleğinden,
Peygamberin yeleğinden,
Dokur bana hoşgörü.
İnsanlığın kurasını,
Çekti kendi sırasını,
Ab-ı hayat cur’asını,
Sunar bana hoşgörü.
Dala döndüm yüzümü,
Anda yedim üzümü,
Bostanlarda kozumu,
Kırar bana hoşgörü.
Seç sen Yunus yolunu,
Hakk’a kaldır kolunu,
Osmanlı’nın torunu,
Olur bana hoşgörü.
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 38
SEVGİ VE HAKİKAT
(M.Furkan AYPAK)
Ey fani,
İnsanı insana tutan saygı ve sevgidir
Bu dünyada herşey geçici ama bu bakidir
Saygının olmadığı yerde sevgi yoktur
Sevginin olmadığı yerde saygı yoktur
Ellerini kaldır semaya dua et
Sevgiyi sende daim kılan hakikattir
Ey insanoğlu,
Dön bir bak ardına neler dönüyor dünyada
Sende kandın mı hiç sevginin,saygının
altında yatan yalanlara
Dur ! Hemen kapılmayasın karamsarlığa
Sevgiyi sende daim kılan hakikkatir
Karanlıklardaki sırlar da çıkacak elbet
aydınlığa
Sen yeter ki sadık kal saygınlığına
Ey ademoğlu,
Şimdi kulak ver bu sözlerime
Elbet dediklerim sana birgün uğrayıp değer
Ve bir gün başın derde düşerse eğer
Sen yalan dünyanın geçici yolcususun
Sevgi senin vicdanın,merhametin ve duan
olsun
DİL NE SÖYLER?
(Aslıhan ERGÜVEN)
Dil dediğin bir sır kelamı
Sahi, söyler mi kalpten geçen her muradı
Çabala ki açılsın kelam kapısı
Muradın varsın sevmek olsun
Başlar kainat dile gelmeye
Sevgi yolunda kilitler açmaya
Eğer ki yola düşmeye gönlün razıysa
Varmak derdin olmaya…
O yolun meşakkati sanma ki kolaydır
Sevgi yolunu bilen bilir, zordur
Ancak kalp her bir atımında ne söyler
İncitme sevgini, sevdiğini…
Hoşgör seni incitenleri
Varsın kimseler bilmesin
Sen doğru ol ki pusulan şaşmasın
Pusulan sevmek olsun
Her bir tebessümün
Sevgiyle anlam kazansın
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 39
EMANET
(Bahar MOLLA)
Bu hayatta her şey gelip geçici,
Gerçek olan ne sensin ne de başka biri,
Hoşgörümüz gani gani,
Bedenlerimiz ise fani.
Her sabah soluduğumuz hava,
Maviliklerde yüzen dalga,
Yediğimiz bir lokma ekmek,
Gökte çakan şimşek…
Söyleyin bana hangisi gerçek?
Kalplerinize sevgiyi yazın tek tek.
Zaten aldığımız nefes bile,
Değil mi bize emanet?
ANNEMİ GÖRÜNCE
(Hamid Çağatay VURAL)
Ben annemi görünce; dayanamam
ağlamalarına, yangınlarına
Duramam öyle usulca bi çare uğraşsız
gayretsiz o anda
Ben annemi görünce; gözleriyle dağlıysa
bakışlarında
Benim yıkılır kayalarım dönerim muma
Ben annemi görünce ; sevinçlerine,
mutluluklarına
Yüzünde bahardaki papatyalar açar
yanaklarımda
Ben annemi görünce; garibanlığını
çocuklarına
Yansıtmayan güçlü bir kadın görüntüsü
yanımda
Ben annemi görünce; dalarım uzaklara
yaşadıklarına
Hak etmediği şeylere, tıkandığı, tükendiği
zamanlarda
Ben annemi görünce; bir ağaçta; ormanda
Olmayan dallarını kollarını ustalıgını
görürüm karşı hayata
Ben annemi görünce; bir öğretmen olur
onlarla
O öğretir, gösterir anlar, anlatır tüm
donanımıyla
Ben annemi görünce, ben annemi öpünce.
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 40
MAHFİL
(Selman KARAKILÇIK (Selîmî)
Rüzgar ekip fırtına biçenlerindir bu yer
Âşık nedâmet biçer, biçmeye nâdim değil.
İşte gönül sofrası, en dikenli yere ser!
Hâra uzak sîneler güle hiç hâdim değil.
Ûdîler âdîlerin güftesini neylesin?
Aşkla nâm etmeyenin bestesi evlâ değil
Ki Zât’ında Itrî’ler kendini bestelesin
Sana varmayan Leylâ vallâhi Leyla değil!
Râyihâyı unutmuş alelâde çiçekler,
Geçip giden akşamın hüznünde kelebekler
Sabâhın sabâsında şimdi kim, neyi bekler?
Dergah yerinde ammâ, dervişi Yûnûs
değil.
Bir mahfil ki duruyor bendeleriyle mazbut
Ölüler hasbihâlde, diriler cümle sükut
Sökülsün sînelerden sevgi devşiren o put,
Bunca putun içinde gönül bir Kâbe değil!
Bu serâbın vahâsı âşığın celladıdır
Bu sır nice visâlin kırılgan kanadıdır
Mansur, aşka uçuşan pervanenin adıdır
Heybesi çile aşkın, öyle sefahat değil.
Akmak için evvelâ sîne paralayacak
Sular da susar elbet, deryasına kanacak
Kim yanmış da hakkiyle sular dâhi
yanacak?
Yanar da düştüğü göz Yâkub’un gözü
değil.
Âvâreler ne bilsin çilenin lezzetini!
Dişlemek ister tâze bir ceylanın etini
En tatlı sofralardan besler felâketini
Dokunduğu ne varsa malayânî, aşk değil.
Bir mahfil ki duruyor bendeleriyle mazbut
Rakkâsesi firuze, sâzendeleri yâkut!
Bir cümbüş ki ötede, ne hazan var ne
hudut;
Hudutsuz sînelere bu çukur makber değil.
Selîmî bu mahfilin sen de bir şâdı olsan
Donakalmış zamânın sonsuz âbâdı olsan
Aşk ki evlâ bir evlad, ona ev lâdı olsan,
Koruyup kollamazsan bil ki felâhın değil.
DEVR-İ DÜN-YA-LAN
(Üzeyir AYGÖRDÜ)
Ey ol makamı büyük gören kimse
Nice taht viran gör kalmadı kimse
Büyük O'dur ki verir himmetidir
Devr-i dün-ya-lan oyalan kul kimse
Ademin oğlu bir avuç nefs doğar
Doysa aç gözü avuç açmaz doyar
Çokça kazanmak çokça iyi içindir
Değilse çukur kazma kürek dolar
Ehl-i dünya ki ehl-i ukba bilmez
Kesesi dolar el açıp şükretmez
Mülkü kendinden bilen o kişinin
Ağılında kurt yaylağında ot bitmez
Geldin gidersin tek kulluk içindir
Yapıp kırdınsa hep yolluk içindir
Dön bak kaldımı okşamadık bir baş
Defter-i amel son hesap içindir
Ahir zamandır kaybolan bulunmaz
Dert sahibi var dermanı sorulmaz
Gülü unutup gülistan bozanlar
Hal seyredenle aşk yolu tutulmaz
S E V G İ , H O Ş G Ö R Ü , K A R D E Ş L İ K Ş İ İ R Y A R I Ş M A S I S E Ç K İ E S E R L E R İ
Sayfa 41
ANADOLU'DA
(Kenan YAVUZARSLAN)
Vatan ilmek ilmek, aşk desen desen
İpimiz var bizim Anadolu’da
Medeniyet dolup, dünyaya esen
Küpümüz var bizim Anadolu’da
Kardeşlik nâmına akar suyumuz
Halay, horon, harmandalı toyumuz
Her köyde her ilde yaşar soyumuz
Sopumuz var bizim Anadolu’da
Kerem’le Aslı’yı bize bağlayan
Ferhat’ın elinde dağlar dağlayan
Dicle, Aras, Çoruh gibi çağlayan
Zap’ımız var bizim Anadolu’a
Ağustos ayında vurmuşuz mühür
Hala kıpkırmızı, taptaze zâhir
Evvelim Malazgirt, Sakarya’m âhir
Tapumuz var bizim Anadolu’da
Sakarya Fırat’a eyledi çağrı
Rumi’ye yurt oldu Konya’nın bağrı
Süphan, Nemrut, Canik, Erciyes, Ağrı,
Kop’umuz var bizim Anadolu’da
Kardeşe topraktır, kalleşe balçık
Merdâna lokmayız, namerde kılçık
İnsanlık namına herkese açık
Kapımız var bizim Anadolu’da
Bosna’dan Kudüs’e Nablus’a kadar
Tebriz’den Budin’e Rodos’a kadar
Kırım’dan Cezayir Tunus’a kadar
Çapımız var bizim Anadolu’da
Daha gün doğmadan hayyâlesselah
İmandan icazet alıyor sabah
Her yer cami, tekke, Cem için dergah
Yapımız var bizim Anadolu