9
Ünivers İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi twitter.com/ieu_univers | facebook.com/ieu.univers | youtube.com/ieuunivers Nisan2013 Sayı33 Medyaya özgürlük! > 16. sayfada > 14. sayfada > 15. sayfada > 3.sayfada > 4.sayfada > 5. sayfada > 8 ve 9. sayfada Ünivers ailesi olarak yeniliklerle karşınızdayız. Artık güncel haberlerimizi univers.ieu.edu.tr adresinden takip edebilir, gazetemizde yer alan haberlerin ayrıntılarına video ve fotoğraf galerilerinin bulunduğu “Ünivers Artı’’ sayfasından ulaşabilirsiniz. Ayrıca bizi sosyal medyada da takip edebilirsiniz. Ünivers’te bu ay Şehir2-3|Gündem4-5|Ekonomi6|İş gücü7|Dosya8-9|Eğitim10|Sağlık11|KültürSanat12-13|Spor14-15 İzmir’de kukla festivali Hakemler de hata yapar Bolivarcılık liderini kaybetti Kutlama mı, şiddet mi? İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle organize edilen festivalde 23 ülke ve 41 farklı kukla grubu , 45 farklı gösteri sergiledi. Türk sporunun kronik sorunlarından biri olan hakemleri eleştirme, son zamanlarda giderek artmakta. Konuyla ilgili eski Fifa kokartlı hakemlerimizden İsmet Arzuman ile konuştuk. Latin Amerikanın gözde isimlerinden Venezuela lideri Hugo Chavez 58 yaşında kanser hastalığına yenik düştü ve Bolivarcılık en güçlü temsilcisini kaybetti. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bu yıl da dünyanın dört bir yanında kutlandı. Peki bu günün asıl çıkış amacıyla bugünkü anılışı, kutlanışı arasında farklılıklar var mı? Sosyolog, araştırmacı ve yazar Pınar Selek için 11 Temmuz 1998’de yani Mısır Çarşısı patlamasının iki gün sonrasında “örgüte üye olmaktan ve patlayıcı madde imal etmekten’’ dava açıldı. Selek, bu davada iki kere beraat etti. Dosyayı inceleyen Yargıtay Başsavcılığı da, mahkemenin Mısır Çarşısı ile ilgili olarak verdiği beraat kararının onanmasını istedi. Ne var ki Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı bozdu ve eylem ‘’ülkenin bölünmesini istemek’’ anlamına geldiğinden Selek için müebbet hapis cezası verilmesi gerektiğine karar verdi. İEÜ öğrencilerine sorduk; gündemi nereden takip ediyorsunuz? Sosyal medya, gazete ve televizyondan gibi cevaplar aldık. Pınar Selek kararı şaşırttı M anşetten 28 Şubat günü yayınlanan bir haber, gerçek anlamda gündem yarattı. Bütün gazeteler, televizyonlar, muhalif ya da yanlı taraflar bu haberle sarsıldı çünkü basına sızdırılan belgeler halkın bilgi ihtiyacını ve merakını karşılayacak nitelikteydi. Milliyeti’i “basının ifade özgürlüğü” konusunda odak yapan da bu bilgi ihtiyacıydı. Gazeteciliğin temel tanımına baktığımızda, halkın merak duysunu gidererek daha bilinçli bir toplum yaratmak olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda daha bilinçli hale gelen halkın aktif olarak topluma katılımını sağlayan gazeteciler haberlerin etik açıdan uygunluğunu gözetmek durumundalar. Bunun yanı sıra “İmralı Zabıtları” ile ilgili gelişen olaylara baktığımızda gazeteciler halkın en temel merakını gidermesine rağmen tepki gördüler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız bu manşeti atamazsınız. Böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin” sözleri, gazetecilik etiği ve ifade özgürlüğü ile ilgili sorgulamaları gündeme yeni bir boyut kazandırdı. Başbakan’ın bu tepkisinin ardından Çağdaş Gazeteciler Derneği de, “Gazeteciler neyi haber yapacaklarını Başbakan’a sormaz” diyerek tepki göstermesi ve Basın Enstitüsü’nün, “Başbakan gazeteciliğin batmasını istemiştir” sözleri İmralı sürecinin basınla imtihanını gazetelerin ilk sayfalarına taşıdı. Son günlerin en çok tartışılan konularından biri Milliyet’in “İmralı Zabıtları” adlı haberi ve beraberinde gündeme gelen basının ifade özgürlüğü sorunsalı oldu Milan Z Uljmanski univers.ieu.edu.tr

Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

Ünivers İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi

twitter.com/ieu_univers | facebook.com/ieu.univers | youtube.com/ieuunivers

Nis

an20

13 S

ayı3

3

Medyaya özgürlük!

> 16. sayfada

> 14. sayfada

> 15. sayfada

> 3.sayfada> 4.sayfada

> 5. sayfada

> 8 ve 9. sayfada

Ünivers ailesi olarak yeniliklerle karşınızdayız. Artık güncel haberlerimizi univers.ieu.edu.tr adresinden takip edebilir, gazetemizde yer alan haberlerin ayrıntılarına video ve fotoğraf galerilerinin bulunduğu “Ünivers Artı’’ sayfasından ulaşabilirsiniz. Ayrıca bizi sosyal medyada da takip edebilirsiniz.

Ünivers’te bu ay Şehir2-3|Gündem4-5|Ekonomi6|İş gücü7|Dosya8-9|Eğitim10|Sağlık11|KültürSanat12-13|Spor14-15

İzmir’de kukla festivali

Hakemler de hata yapar

Bolivarcılık liderini kaybetti

Kutlama mı, şiddet mi?

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle organize edilen festivalde 23 ülke ve 41 farklı kukla grubu , 45 farklı gösteri sergiledi.

Türk sporunun kronik sorunlarından biri olan hakemleri eleştirme, son zamanlarda giderek artmakta. Konuyla ilgili eski Fifa kokartlı hakemlerimizden İsmet Arzuman ile konuştuk.

Latin Amerikanın gözde isimlerinden Venezuela lideri Hugo Chavez 58 yaşında kanser hastalığına yenik düştü ve Bolivarcılık en güçlü temsilcisini kaybetti.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü bu yıl da dünyanın dört bir yanında kutlandı. Peki bu günün asıl çıkış amacıyla bugünkü anılışı, kutlanışı arasında farklılıklar var mı?

Sosyolog, araştırmacı ve yazar Pınar Selek için 11 Temmuz 1998’de yani Mısır Çarşısı patlamasının iki gün sonrasında “örgüte üye olmaktan ve patlayıcı madde imal etmekten’’ dava açıldı. Selek, bu davada iki kere beraat etti. Dosyayı inceleyen Yargıtay Başsavcılığı da, mahkemenin Mısır Çarşısı ile ilgili olarak verdiği beraat kararının onanmasını istedi. Ne var ki Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı bozdu ve eylem ‘’ülkenin bölünmesini istemek’’ anlamına geldiğinden Selek için müebbet hapis cezası verilmesi gerektiğine karar verdi.

İEÜ öğrencilerine sorduk; gündemi nereden takip ediyorsunuz? Sosyal medya, gazete ve televizyondan gibi cevaplar aldık.

Pınar Selek kararı şaşırttı

Manşetten 28 Şubat günü yayınlanan bir haber, gerçek anlamda

gündem yarattı. Bütün gazeteler, televizyonlar, muhalif ya da yanlı taraflar bu haberle sarsıldı çünkü basına sızdırılan belgeler halkın bilgi ihtiyacını ve merakını karşılayacak nitelikteydi. Milliyeti’i “basının ifade özgürlüğü” konusunda odak yapan da bu bilgi ihtiyacıydı.Gazeteciliğin temel tanımına baktığımızda, halkın merak duysunu gidererek daha bilinçli bir toplum yaratmak olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda daha bilinçli hale gelen halkın aktif olarak topluma katılımını sağlayan gazeteciler haberlerin etik açıdan uygunluğunu gözetmek durumundalar. Bunun yanı sıra “İmralı Zabıtları” ile ilgili gelişen olaylara baktığımızda gazeteciler halkın en temel merakını gidermesine rağmen tepki gördüler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız bu manşeti atamazsınız. Böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin” sözleri, gazetecilik etiği ve ifade özgürlüğü ile ilgili sorgulamaları gündeme yeni bir boyut kazandırdı. Başbakan’ın bu tepkisinin ardından Çağdaş Gazeteciler Derneği de, “Gazeteciler neyi haber yapacaklarını Başbakan’a sormaz” diyerek tepki göstermesi ve Basın Enstitüsü’nün, “Başbakan gazeteciliğin batmasını istemiştir” sözleri İmralı sürecinin basınla imtihanını gazetelerin ilk sayfalarına taşıdı.

Son günlerin en çok tartışılan konularından biri Milliyet’in “İmralı Zabıtları” adlı haberi ve beraberinde gündeme gelen basının ifade özgürlüğü sorunsalı oldu

Milan Z Uljmanski

univers.ieu.edu.tr

Page 2: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

şehir2 3Nisan2013 Sayı33 Nisan2013 Sayı33

365 gün fuarcılık Gaziemir’de

İskeleler yeniden düzenleniyor

Selek için adalet

Pınar Selek kimdir?

şehir

Umut Emre Çınar

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Gaziemir’de 337 bin metrekare alan üzerinde kurulacak olan

yeni Fuar Merkezi’nin temeli CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından atıldı. Temel atma töreninde konuşan Kemal Kılıçdaroğlu şunları aktardı, “İzmir, Akdeniz’e kısrak

Orçun Tam

İzmirli vatandaşların denizyolu kullanımında direk taşı olan Üçkuyular- Bostanlı iskelelerinde

yapılan yeni düzenlemeler ilk bakıldığında sadece durak yerlerinin değişimi gibi yansısa da madalyonun diğer yüzünde büyük bir değişim olduğu görülüyor. Tekirdağ’da dört kişinin ölümüyle sonuclanan olay sonrasında Ulaştırma ve Denizcilik, Haberleşme Bakanlığı tarafından oluşturulan yönetmelik gereği Üçkuyular ve Bostanlı iskelelerinde değişiklik yapıldı. Yönetmelik maddesi ile vapurlu araç ve yolcu vapur sahalarının güvenli bir alan olması gerektiğini belirten madde bu değişimin başlamasına sebep oldu. Konuyla ilgi konuştuğumuz İZDENİZ Genel Müdür Vekili Salih Aslan: “Bakanlığımızın

yönetmeliğindeki iskelelerin güvenli bir saha olması şartını yerine getirmeye çalışıyoruz, bu iskelelerdeki eksiklikleri bulduk ve değiştirmeyi planlıyoruz’’ dedi.

Emniyet hususu önemliÜçkuyular ve Bostanlı iskelelerinin emniyet koşullarını değiştirmeye çalıştığını söyleyen Aslan: “Bu iskelelere herkes araçlarını bırakıyordu, bazıları birkaç gün boyunca araçlarını bu alandan çekmiyordu. Geç saatte denizi seyretmeye gelen vatandaşlarımız da aynı sahayı kullanıyorlardı ve riskli bir durum olduğunda işletmemiz sorumlu oluyordu. Artık sadece vapur için gelen yolcular ve araçlar bu sahayı kullanabilecek. Böylelikle güvenli bir saha oluşacak ve insanlar sadece bu alana ulaşım maksadı ile gelecek” dedi.

Altyapı çalışması uzun sürdüHazırlanan projede altyapı çalışmalarının uzun sürdüğünü belirten Salih Aslan, kendi ellerinde olmadığını ve alt yapı çalışmalarının, kabloların zamanında değişip markalanmadığını ve bu durumun da projeyi uzattığını belirtti. Projenin şuanki durumundan da bahseden Aslan: ’’ Bu proje henüz bitmiş değildir, bilet satışları gişesi değişecek ,yollar düzenli bir hal alacak ve olumsuzluklar giderilecek. Yeni yapılan düzenlenmeler ise üç şekilde oldu. Artık otobüsler kendi yollarında , transit gelen araçlar ise kendi şeritlerinde yolcularını bırakarak yollarına devam edecek. Ayrıca araçlarını kullanmayan yaya yolcuları kendilerine tahsis edilen otoparkları güvenli bir şekilde kullanacak. En son yenilik ise artık yaya yolcular ,yaya yollarını kullanarak vapurlara

Burçak KaramanEkin Belce Altay

Kararın yaklaşık iki yıl sonrasında ağırlaştırılmış müebbet hapis

cezasına çarptırıldı. Oy çokluğuyla alınan karar uyarınca, Selek hakkında yakalama emri de çıkarıldı. Peki Selek kimdir, neden hedef seçildi?

Süreç nasıl işledi?Sosyolog, araştırmacı ve yazar Pınar Selek, 1997 yılında Kürt sorunu ile ilgili yaptığı araştırmalarla dikkatleri üzerine çekti. Çatışmanın nedenlerini ve neden bir sonuca ulaşılamadığını konunun muhataplarıyla görüştü. Yaptığı araştırmada örgütün sosyolojik temellerini ortaya koymaya çalıştı. Bu o dönem için tehlikeli bir adımdı. Nitekim, bu araştırma 15 yıldır süre gelen bir davanın başlangıcı oldu. 1998 yılında gözaltına alındı. Polis, Selek’ten araştırması için görüştüğü kişilerin isimlerini vermesini istedi. Selek bunu reddetti. Türlü işkenceler gördükten sonra isimleri vermeyince çeşitli suçlamalara maruz kaldı.Pınar Selek için önce 11 Temmuz 1998’de yani Mısır Çarşısı patlamasından iki gün sonrasında “örgüte üye olmaktan ve patlayıcı madde imal etmek”ten dava açıldı. Selek daha sonra, Abdülmecit Öztürk ile 9 Temmuz’daki bu patlamanın

başı gibi uzanan bir yerdir. Tüm Türkiye’nin gözbebeğidir. Dünya metropolleri içinde en sağlıklı ve en güzel gelişen dördüncü kenttir. İzmir’in bu başarısı altında imzası olan belediye başkanlarımızı yürekten kutluyorum. Bizim belediye bakanlarımızın özellikleri vardır. Pek çok yeniliğin altında Türkiye’de ilk kez uygulanan yeniliklerin altında CHP’li

belediye başkanlarının imzası vardır. Bu yeni fuar alanı istihdam yaratacak, İzmirli’nin yüzü gülecek, İzmirli dünyada tanınacak.” dedi.İzmirliler’in de yoğun ilgi gösterdiği açılış töreninde konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, fuarın sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da en büyük fuar merkezlerinden biri olacağını

vurguladı. Ulu Önder’in verdiği “İzmir’i fuarlar ve kongreler kenti yapma” görevini yerine getirme çabası doğrultusunda çalıştıklarını belirten Başkan Kocaoğlu, 2004 yılında düzenlenen Mermer Fuarı sırasında Kültürpark’taki mevcut fuar alanının yeterli olmadığını tespit ettiklerini hatırlatarak yeni fuar alanı başlattığı çalışmaları anlattı. Ayrıca Kocaoğlu, “Belirli darboğazlardan geçtik ancak uzun süreçler sonunda kamulaştırma ve proje süreçlerini tamamladık. Yeni fuarımızı, yüklenici 2014 yılının Temmuz ayında bitirecek. Ancak 50-60 bin metrekarelik bir alanı Mart ayındaki Mermer Fuarı’na yetiştirmek istiyoruz. Bunun azim ve kararlılığında çalışmalarımızı sürdürüyoruz” dedi.

Yeni fuar merkezinde neler olacak?Gaziemir’de 337 bin metrekare üzerine inşa edilecek olan Fuarda, sergi holleri, seminer salonları, geniş otopark ve sosyal donatı alanları olacak. Ayrıca uluslararası standartlarda olacak komplekse kurulacak

seyir kulesi, fuar katılımcı ve ziyaretçilerine farklı bir ortam sunacak. Amfi tiyatro şeklinde hazırlanacak meydan ise fuarlar süresince çekim merkezi haline gelecek. İlk etapta 110 bin metrekare alan üzerinde 7 tane sergi holü yapılacak. Holler, tek ya da aynı anda birden fazla fuara hizmet verebilecek şekilde teras biçiminde tasarlanacak ve birbirleri arasında geçişleri olacak. Fuarda 93 bin metrekarelik kapalı otopark alanı yapılarak ziyaretçi ve katılımcıların hizmetine sunulacak. Fuar alanında ayrıca, 12 bin metrekarelik fuar sokağı, 865 metrekarelik seminer salonu yer alacak. 11 bin 300 metrekarelik alanda ise kafeterya, restoran ve idari binalar bulunacak. Yeni fuar kompleksi projesinde, daha sonra gelebilecek talepleri karşılamak amacıyla, 2. etapta kullanılmak üzere 70 bin metrekarelik bir rezerv alanı oluşturuldu. Rezerv alan haricinde, 42 bin metrekarelik bir alan otel ve kongre merkezi için ayrılacak. Kente kazandırılacak bu dev yatırımın maliyeti, kamulaştırma dahil yaklaşık 400 milyon TL.

İzmir’in Gaziemir ilçesinde kurulacak olan yeni fuar kompleksinin inşaat çalışmalarına başlandı, fuarın 2014 yılında hizmete girmesi bekleniyor

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatılan projede Üçkuyular ve Bostanlı iskeleleri yeni düzenlemelerle “güvenli saha’’ haline getiriliyor

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Şubat 2011’de beraat kararı verdiği Pınar Selek davasında, Yargıtay’ın bozma kararı üzerine görüşünü değiştirdi

Gaziemir’de yapımına başlanan yeni fuar maketi

zanlısı ilan edildi. 1998 yılında dava açıldı. Sekiz yıllık yargılama sürecinin sonucunda Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk hakkında ikinci kez beraat kararı verildi. 13 ve 14 Temmuz 1998 tarihli Polis Olay Yeri İnceleme tutanakları ve 20 Temmuz 1998 tarihli Polis Olay Yeri İnceleme Sonuç Raporu’nda “Bombaya ait herhangi bir bulgu yok” denilmesine rağmen Cumhuriyet savcısı patlamanın bombadan kaynaklandığı kanısında olduğundan kararı temyiz etti. Ancak karar yalnızca Pınar Selek aleyhine temyiz edildi.Diğer sanık Öztürk ise Selek’le Mısır Çarşısı’na bomba koydukları yönündeki ifadelerinin polis sorgusunda işkence altında alındığını belirtti. Selek de ağır işkencelerden geçtiğini savunmasında anlattı. Dosyayı inceleyen Yargıtay Başsavcılığı da, mahkemenin Mısır Çarşısı ile ilgili olarak verdiği beraat kararının onanmasını istedi. Ne var ki Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı bozdu ve eylem “ülkenin bölünmesini istemek anlamına geldiği”nden Selek için Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca müebbet hapis cezası verilmesi gerektiğine karar verdi.

“Araştırma bombaya dönüştürüldü”Pınar Selek savunmasında, gözaltına alındığında polisin, kendisinden, araştırması için konuştuğu insanların isimlerini istediğini, vermeyince de

suçlamalara maruz kaldığını belirtti. Selek, “Yıllardır suça itilen insanlarla ilgili araştırmalar yaptığımı ve hiçbirine ait bilgileri polise vermediğimi söyleyerek istediklerini yerine getirmedim. Bu arada araştırmamı inceliyorlardı. Sonra birdenbire araştırmam yok edilerek bombaya dönüştürüldü. Araştırma yaparken militanlara yardım ettiğim, bombalarını sakladığımı iddia ettiler. Yani anti militarist bir araştırmayı bombaya dönüştürdüler. İşyerim sandıkları atölyede ve benim üzerimde patlayıcı bulunduğunu söyleyerek işkenceyi yoğunlaştırdılar” dedi.Selek, kendisinin bir sembol olarak seçildiğini, bazı kesimlere göz dağı vermek için araştırmasının yok edildiğini düşünüyor.Yaşadığı onca şeye rağmen buruk ama umutsuz değil Selek, “Sorunları aşmak onların anlaşılmasına bağlıdır, anlaşılması için ise araştırmak gerekir. Ben, iyi niyetli en küçük bir çabayla bile iyileşeceğimize inanıyorum. Ama bitiremiyoruz. Ve suyun kirlenmesini, havasız kalışımızı sadece izliyoruz…” dedi.

Medyanın yaklaşımıPınar Selek’in müebbet hapis cezasına çarptırılmasının ardından gazeteler farklı başlıklarla bu olayı değerlendirdi. Hürriyet 407 sayfalık gerekçedeki “Bomba var mı, yok mu” çelişkilerini ortaya koyarken, Milliyet “Patlamaya LPG’nin

değil, bombanın neden olduğunu” yazdı. Ayrıca Milliyet, bombayı koyan kişinin Selek olduğunu ve Selek’in “Leyla” kod adıyla örgüt için çalıştığını belirtti. Öte yandan Hürriyet ise, hem ekspertiz raporunun “bomba izine rastlanmadığına” dair hükmüne yer verirken gerekçeli karardaki “bomba” ihtimalini de göz ardı etmedi.

“Pınar Selek için”Pınar Selek’e destek için yapılan etkinlikler her geçen gün artıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde (MSGÜ) “Güncel Sosyolojiyi Düşünmek: Pınar Selek için” başlıklı konferans düzenlendi. Kolokyuma akademisyenler ve öğrenciler büyük ilgi gösterdi. Selek’in ağırlaştırılmış müebbet kararını öğrendikten sonra yaptığı “Dilimin acılaşmasına izin vermeyeceğim. Beni mutsuz bir kadına dönüştüremeyecekler” açıklamalarına dikkat çeken MSGSÜ öğretim üyesi Sibel Yardımcı, “Pınar Selek bu sözlerle, yaşadığı tüm şiddete rağmen şiddete şiddetle karşılık vermeden ve duygusal ölümü tercih etmeden yaşamanın mümkün olduğunu herkese gösterdi” dedi. Sibel Yardımcı, Selek’in bu tutumunun insanlar arasındaki ilişkiselliği ve hareketlenmeyi arttırdığını belirtti. Fransa’nın tanınmış akademisyenlerinden, aynı zamanda Fransa’da Sosyal Bilimler Ulusal Doktora Jürisi Başkanı olan Sosyolog ve Tarihçi

Sosyolog, araştırmacı ve yazar olan Pınar Selek 1971’de İstanbul’da doğdu. Notre Dame De Sion Lisesi’den sonra 1996’da Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü birincilikle bitirdi. Aynı üniversitede Sosyoloji yYüksek Lisansını tamamladı. Fransa’da Sophiantipolis UDEL Üniversitesi’nde ekonomi-politik dersleri aldı. Üniversite yıllarında sokak çocukları, seks işçileri, Romanlar ve eşcinsellere ilişkin çalışmalarıyla dikkat çekti. Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış mücadelesi, antimilitarizm, insan haklarıyla ilgili çalışan birçok sivil toplum kuruluşlarına destek vermekte ve Amargi Feminist Teori Dergisi Editörlüğünü yapmaktadır. 9 Temmuz 1998’de meydana gelen Mısır Çarşısı patlamasının faili olarak, hakkında yakalama emri çıkartıldı.

Sylvain Laurrens, Selek’e daha çok sahip çıkılması gerektiğini söyledi. MSGSÜ Dans Bölümü öğrencilerinin Pınar Selek için hazırladığı bir enstalasyon sergilendi. Konferans, Selek’in “Sokak Sanatçıları Atölyesi”ne nasıl katıldığı anlatan Esmeray’ın “Bizim Atölye” adlı oyunuyla sona erdi.

binecek, böylelikle karmaşa engellenecek” diye belirtti.

Revizyon gelecekte de devam edecekProjenin sadece güvenli sahayı kapsamadığını ve artık iskelelerin de yeni düzenlemelerle daha sağlam olacağını ve değişimin bu doğrultuda devam ettiğini

belirten Aslan: “Revizyon çalışmaları devam edecek, denizin içinde olduğu için yıpranan iskeleleri düzenliyoruz. Bu yıpranmayı engellemeliyiz, ışıklandırmayı daha iyi hale getirip parmak iskelelerin de onarılmasıyla iskeleler daha güvenli ve yenilenmiş bir hal alacak” diyerek sözlerini bitirdi.

Bostanlı ve Üçkuyular iskeleleri güvenli saha haline geliyor

Page 3: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

gündem4 gündem 5Nisan2013 Sayı33 Nisan2013 Sayı33

Venezuela liderini kaybettiVenezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, 2011’in Haziran ayından beri savaştığı kanser hastalığına yenik düşerek 58 yaşında hayata veda etti

Son günlerin en çok tartışılan konularından biri de Milliyet’in “İmralı Zabıtları” adlı haberi ve beraberinde gündeme gelen basının ifade özgürlüğü sorunsalı

Barış süreci mi, İfade özgürlüğü mü?

Argo bir “operasyon” mu?Bu sene “En İyi Film” Oscarını alan Operasyon: Argo filmi, ödülün sunumunu First Lady Michelle Obama’nın yapmasından ve yönetmen Ben Affleck’in törendeki teşekkür konuşmasından dolayı eleştirildi

Begüm Tanur

Bu yıl 85’inci kez düzenlenen Oscar Ödül Töreni’ nde en iyi film ödülünü, yönetmenliğini

ve başrol oyunculuğunu Ben Affleck’in yaptığı “Operasyon: Argo” filmi aldı. Akademi aynı zamanda filmi, en iyi kurgu ve en iyi uyarlama senaryo ödüllerine de layık gördü. Film, 1979 İslam Devrimi’nin en sıcak zamanlarında geçiyor. Ayetullah Humeyni taraftarları Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliğine saldırıyor ve elçilik görevlilerini rehin alıyor. Film, olay sırasında kaçmayı başaran altı elçilik görevlisinin Kanada Büyükelçiliğine sığınmasını ve CIA uzmanı Tony Mendez’ in (Ben Affleck) onları

Görkem Erinç

Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Başkanı Chavez, işçi sınıfı bir ailesinin çocuğu olarak

doğdu ve kariyerine subay olarak devam etti. Ülkenin politik sistemini değiştiren Chavez, gizlice Bolivarcı devrimci hareketini kurdu. Bolivarcılık ideolojisini kabul eden ülke lideri, ülkeyi bu rejimle yönetti. Bolivarcılık ise, başta Venezuela olmak üzere Güney Amerika’da revaçta olan bir siyasi öğreti olup en önemli amaçlarından biri, Latin Amerika’nın birleşmesidir. Bu ideolojinin temsilcisi ve mimarı Hugo Chavez’dir. Yaptığı ikinci başkanlık dönemi bolivarcılık misyonunu izleyen bir sistemi tanıtan Chavez konseyler ve işcilerce yönetilen kooperatifler kurarak bir dizi toprak reformunu hayata geçirdi ve çeşitli sanayi kurumlarını kamulaştırdı.

“Çözüm kapitalist sistemden çıkmaktı’’Chavez ülkesinin yüzyüze

olduğu yoksulluk açlık cehalet barınma çalışma ve kadın hakları gibi sorunlarının çözümünün kapitalist sistem içinde kalıp sağlanamayacağı ve iddia etmekte ve devrimden söz etmekteydi. Kendi ülkesinde daha adil barışçı eşit bir dünyanın ancak sosyalizmle gerçekleştirebileceği görüşünü savundu. Unesco verileriyle üç yılda okuma yazma bilmeyen kimsenin kalmadığı kadınların çoğunun çalıştığı engelli, emekli, kadın ve çocuk tüm nüfusun sağlık ve eğitim başta olmak üzere tüm sosyal hizmetlerinin devlet tarafından karşılandığı gençlerin çoğunluğunu parasının bir üniversiteye gidebildiği bir devlet politikası uyguladı. Chavez’in asıl amacı zengin halk ile fakir halkın arasındaki farklılıkları en aza indirme yolunu izlemekti.

“ABD karşıtı bir liderdi’’Dış politikada ise Chavez ABD’nin düşman olarak gördüğü Küba, Kuzey Kore, İran, Belarus Suriye gibi

ülkelerle sıkı bağlar kurdu ve ABD karşıtlığını her fırsatta dile getirdi ve başarısını ise ALCA’yı (Güney Amerika Serbest Pazarı) çökerterek ABD’ye bu durumu kanıtladı. Güney Amerika’daki ülkelerin kasasında paranın ABD’ye gitmesi engelledi. Diğer siyasi başarısı ise Arjantin, Brezilya, Paraguay, Uruguay ve aralarında Venezuela’nın bulunduğu Türkçede Güney Ortak Pazarı anlamına gelen MERCOSUR adlı antlaşma ile serbest bir pazar antlaşması ortaya

çıkardı. Chavez’in yaptığı bu antlaşma kıtanın en güçlü pazar birliğini yarattı. Tüm dünyada daha çok yaptıkları ve bunların etkisiyle değil bu tip güçlü adımları ile kahraman oldu.

Chavez’siz Venezuela’yı neler bekliyor?Hugo Chavez’in ölümünden

sonra öne çıkan isimler ise Maduro- Cabello olarak göze çarpıyor. İki isimde Chavez yanlısı olup fakat farklı kollarda kendilerini gösterdiler. Maduro sivil kanada yakınlığını gösterirken Cabello ise askeri kanada yakınlığı ile biliniyor, ayrıca Siyaset Bilimcilerine göre, Maduro’nun göreve gelmesi halinde ABD ile olan ilişkilerde yumuşama olması bekleniyor. Diğer bir yandan ise Cabello’nun göreve gelmesi halinde askeri yapıyı ön planda tutarak yakın bağ olan Küba’dan uzaklaşabileceği yorumu yapılıyor. Venezuela yeni devlet başkanını 14 Nisan’da seçecek.

kurtarmak için yaptığı planı, tüm zorluklara rağmen, başarılı bir şekilde uygulamasını anlatıyor.Törende ödülün sunumunu First Lady Michelle Obama’nın yapması ve sözleri

arasında, “Bu filmler ABD’nin tüm zorlukların üstesinden gelebileceğini gösterdi” şeklinde ifadeler kullanması, başta İranlılar olmak üzere yaygın olarak filmin eleştirilmesine neden oldu. Genel kanı ise filmin kötü bir Amerikan propogandası yönünde olduğu. Gerçek bir hikayeden sinemaya uyarlanan bu filmde, İranlıların savunmasına göre eklemeler ve değiştirmeler var. Bazı sinema eleştirmenleri de Amerika’nın mağdur olduğu bu olayı kusursuz bir kurgu ve yönetmenlikle beyaz perdeye taşıdığını savunuyor.Filmin gerçek bir hikayeden uyarlama olması filmi etkileyici kılan en önemli unsur ancak sürükleyicilik kısmını bir kenara bırakırsak film vizyona girdiği anda Amerika dışındaki ülkelerde çok fazla ses getirmedi. Film

hakkında olumsuz eleştiriler nedense Oscar Töreni’nde en iyi film seçilmesinden sonra patlak verdi. Özellikle İran’da, geçen sene en iyi film ödülünü alan ilk İran yapımı film olan ve ayrılığın eşiğinde İran'lı bir çiftin yaşadıklarını anlatan ‘A Separation’dan sonra Oscar ödülleri bu sene de karışıklığa sebep oldu. Argo, İran’da hiçbir sinema salonunda gösterilmemesine rağmen Washington Post’un haberine göre, İranlılar iki yıl üst üste Oscar ödül törenine odaklandı. Onlara göre filmin sunumunun Obama tarafından yapılması ve siyasi içeriği tesadüf değil. İran devlet televizyonu, filmi “CIA reklamı” olarak nitelendirdi. İran Kültür Bakanı Muhammed Hüseyni de “Hollywood tarihi çarpıtıyor. Bu film, İran’a karşı verilen yumuşak savaşın parçası” dedi.

Filme Batı Dünyası'ndan da tepki var11 Eylül ile ilgili teorileriyle tanınan akademisyen Kevin Barrett, İran televizyonu Press TV için yazdığı yazıda Affleck’in Amerikan ajanı olduğunu ve

yaptığı film yüzünden savaş suçu işlediğini belirtti. Barrett, “Ben Affleck ve diğer ajanlar İran’a karşı savaş suçu işlemekten adalet önüne çıkarılacak mı? İran’ın Argo’nun yapımcılarına açtığı dava iyi bir başlangıç olabilir” sözleriyle davayı desteklediğini söyledi. Evet, Argo filmi tarihte yaşanmış bir olayı tüm gerçekliğiyle ortaya koyduğunu iddia ederek ve bunu kanıtlamak için yer yer olaya dair gerçek görüntüler kullanarak İran Devrimi’ni ve Amerika'ya yönelik ‘haksız’ saldırıların olduğunu açıkça gösteriyor. İran Devrimi’nin CIA tarafından düzenlenen siyasal müdahalelere karşı bir tepki olduğunu göstererek başlayan film, tüm bu propoganda iddialarından sonra izlendiğinde tarihi çok yönlü bir şekilde aktardığını ve Amerika’nın kendine bir özeleştiri yaptığını düşündürebilir. Ancak filmin ilerleyen sahnelerinde tüm bu özeleştirel duruşun yerini Hollywood klişelerinin aldığını görüyoruz.Sinemanın tarihten günümüze kadar önemli propoganda araçlarından biri olarak kulanıldığı göz ardı edilemez bir gerçek. Türü ne olursa

olsun Amerikan yapımı birçok filmde ufak tefek bu tarz ögelere rastlamak mümkün. Rocky filmlerinde Stallone’nin giydiği ABD bayraklı kıyafetini kim unutabilir? Bu demek değil ki sinema bir tek Hollywood tarafından bu amaçla kullanılıyor fakat dünyada sinema endüstrisinin büyük bir kısmını elinde tutan Hollywood’un bunu başarıyla yaptığı inkar edilemez. Tüm bunların yanında kendi özeleştirisini tutarlı bir şekilde yapan ve ABD bayrağını seyircilerin gözüne sokmadan gerçekleri yansıtan filmlerin de olduğunu biliyoruz. Kubrick filmi olan Full Metal Jacket, savaşın korkunçluğunu gösteren ve özeleştiri yapan Hollywood yapımlarından bir tanesi.Sunumunu First Lady’nin yapmasıyla Washington ile Hollywood arasında yakın bir ilişki olduğu tartışmalarını yeniden tetikleyen Argo, tüm sinema severlerin ve eleştirmenlerinin şu sıralar gündeminde ve her geçen gün çıkan haberler filmin etkilerinin süreceğinin habercisi gibi...Haberin tamamını Ünivers ’da bulabilirsiniz.

Medya “İmralı Zabıtları”nı nasıl gördü?2. BDP heyetinin İmralı’da Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşme tutanaklarının Milliyet Gazetesi’nde yayımlanmasının ardından başlayan tartışmalar devam ederken çeşitli basın organları ve yazarlar bu olayı farklı şekillerde ele aldı.Hürriyet Gazetesinden Ahmet Hakan, Milliyet gazetesinden Hasan Cemal, Can Dündar, Vatan gazetesinden Güngör Mengi, Star gazetesinden Fehmi Koru, Radikal gazetesinden Murat Yetkin, Zaman gazetesinden Turan Alkan ve Cumhuriyet gazetesinden Cüneyt Arcayürek gibi yazarlar bu süreçte yaşananları kaleme aldı.Ahmet Hakan bu tutanakların kimin tarafından sızdırıldığını sorgularken, Milliyet gazetesinden Can Dündar ve Hasan Cemal kimin sızdırdığının önemli olmadığını ve bu yapılanın “gazetecilik” olduğunu belirtmiştir. Güngör Mengi, ülkenin kaderi ile ilgili bir tartışmanın belgesini ele geçiren gazetecinin, başarısından ötürü suçlanamayacağını söyleyerek tutanakların sızmasını doğru bulduğunu açıkladı. Öte yandan Star gazetesi yazarı Fehmi Koru tutanakların sızması konusuna değinmeden, Öcalan’ın içinde bulunduğu durumu değerlendirerek olaya başka bir çerçeveden baktı. Radikal gazetesinden Murat Yetkin ise bu yaşananları Wikileaks’e benzeterek “Apoleaks” tanımını ortaya koydu ve bu sızdırmanın Oslo, Paris sabotaj senaryolarının devamı olup olmadığını sorgulayan bir yazı kaleme aldı. Zaman gazetesi yazarı Turan Alkan sürecin suyunun çıktığını, bu ülke insanında ketumluk gibi bir özelliğinin bulunmadığını söylerken Cüneyt Arcayürek ise, Namık Durukan’ın İmralı’daki görüşmelerini özetleyen haberini sözcüğüne dokunmadan yayımlayan Milliyet’in tarihsel bir görev yaptığını dile getirdi.Yazarların bağlı oldukları yayın organları “İmralı Zabıtları” adı altında yayınlanan bu belgeleri çeşitli şekillerde sayfalarına taşıdı. Hürriyet gazetesinde hem BDP’lilerin Öcalan’a hem de

Öcalan tarafından gönderilen mektuba yer verilerek bu mektubun yol gösterici olduğu belirtilmiş. Posta gazetesi de “Bombardıman durduran fotoğraf” başlığıyla BDP’lilerin Murat Karayılan ile çekilen fotoğrafına yer verirken, rehin tutulan kamu görevlilerinin yakın zamanda bırakılacağının sinyallerinin verildiğini yazdı. Habertürk, Posta gazetesine yakın bir haberle rehinelerin bir haftada bırakılacağını yazdı fakat tek farkı bu haberin çok küçük bir şekilde yer almasıydı.Zaman gazetesi, İmralı sürecinde somut adımların atıldığını ve PKK’nın Abdullah Öcalan’ın talebiyle ellerindeki kamu görevlilerini bırakmaya hazırlandığını yazdı. Vatan Gazetesi ise “Nevruz Mesajı” başlığı altında PKK silahlarının susacağı gün olarak gösterdiği 21 Mart’a işaret etti ve Öcalan’ın eylemsizlik çağrısını yineledi.Taraf gazetesi Murat Karayılan’ın, “Bu öncekilerden farklı bır süreç ve barışa dönüşebilir” sözlerine yer verdi. Ayrıca “Anneler okul yolu gözlesin” başlığıyla barış süreci konusunda, Başbakan Erdoğan’ın annelerden yardım istediğine vurgu yaptı. Yeni Şafak gazetesi de bu haberi Taraf gazetesi ile aynı çizgide vererek Erdoğan’ın annelere olan çağrısına yer verdi. Öte yandan, Egemen Bağış’ın “Sızdırılan tutanaklar bazı kesimler tarafından silah olarak kullanılmak istendi ama tutukluk yaptı” sözlerine yer vererek, hükümetin bu olaya karşı tepkisini ele aldı. Radikal gazetesine göre ise Karayılan’ın kafası karışık. Bunun sebebi ise Öcalan’ın yol gösterici kabul edilen mektubu. Bu haber çok küçük bir şekilde ve gazetenin yazarı Eyüp Can tarafından

kaleme alınmış.Görüldüğü üzere basına farklı şekillerde yansıyan ‘İmralı

Zabıtları’ haberini Hasan Cemal, “Sayın Başbakan, tarihin eli yine omzunuzda, tarih bazen yaşarken de yakalanır!” adlı yazısıyla kaleme aldı. Hasan Cemal’in bu yazısının ardından ise tepkiler gelmeye başladı. Başbakan Erdoğan, Balıkesir’de yaptığı konuşmada “Gazeteciliğin batsın” diyerek Cemal’e göndermede bulundu. Bu

göndermenin ardından gazetenin sahibi Erdoğan Demirören, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak’a bu durumdan rahatsızlığını dile getirdi. Haber toplantıları aksadı, gazetede huzursuzluklar başladı ve Hasan Cemal’in köşesi 2 hafta boyunca donduruldu. 2 hafta sonunda Cemal bir yazı gönderdi fakat Derya Sazak Cemal’den başka bir yazı yazması talebinde bulundu. Bu talebi reddeden Hasan Cemal, yazısı yayınlanmazsa bir daha yazı göndermeyeceğini söyledi. Nitekim öyle de oldu, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak, Hasan Cemal’in ayrılmasını Milliyet’in internet sitesi üzerinden, “45 yıllık meslek ustası Hasan Cemal’le yollarımız bugünden itibaren üzülerek ayrılmaktadır. Kendisine gazetemizdeki 15 yıllık yazarlık yaşamı nedeniyle teşekkür ederiz. Ne zaman isterse, Milliyet’teki köşesi gelecekte de ona açık olacaktır” diye yazarak duyurdu.

“Esas olan barış süreci” (mi?)Tüm bu karmaşanın içinde Milliyet’in okur temsilcisi Belma Akçura, “Medya, Milliyet’in haberinden hareketle; barış sürecine ilişkin önümüzdeki sorunları, barışa katkı sağlayacak yol haritasını tartışmak yerine, sızdırılıp, sızdırılmadığını, kaynağını, tutanağın barış süreciyle ilgili olmadığı gerekçesiyle editoryal tercihlerle işten çıkartılan isimleri tartışıyor.” diyerek esas önemli olanın barış süreci olduğuna dikkat çekti.28 Şubat 2013’ten beri süre gelen “İmralı Zabıtları” konusu, vatandaşları ve medyayı Türkiye’deki ifade özgürlüğünü bir kez daha sorgulamaya itti. Farklı medya kuruluşları kendi bakış açılarıyla bu olayı ele alırken, yürütmenin medyaya baskı yapıp yapmadığı en çok tartışılan konulardan biri oldu. Başbakan’ın Namık Durukan’a ve Milliyet’e sarf ettiği “Batsın senin gazeteciliğin” sözleri ise ifade özgürlüğüne karşı açılmış bir cephe niteliğinde oldu. Başbakan’a göre bu süreç çok hassas olduğu için tutanakların gizli kalması gerekiyordu.Tüm bu tartışmalardan sonra, basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yerini hatırlayacak olursak Reporters Without Borders raporuna göre; 168 ülke arasında Nikaragua,

Katar, Tanzanya, ve Zambiya gibi ülkelerin hemen ardından Fildişi Sahili ve Butan ile 98’inciliği paylaşmakta. Bu durum ifade ve basın özgürlüğünün geldiği noktayı açıkça ortaya koyuyor.

Anayasayadaki İfade Özgürlüğü ÇıkmazıTüm bu gerçekler çerçevesinde Anayasa’daki ikilem de bu tartışmaların uzun bir süre daha gündemde kalacağının göstergesi. Anayasa’nın bir kanunu insanlara fikir özgürlüğü sunarken, tekrar Anayasa’nın başka bir bendi veya ceza kanununun diğer bir maddesi ise buna izin vermiyor. Örnek olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 25’inci maddesi:“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” şeklinde iken ardından gelen 26’ıncı madde ise, “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” üzerinedir. 2001 yılından itibaren de Anayasa değişikliğine gidilerek bu hak Anayasa’dan kısmen çıkartılmış ve ceza mahkemelerine verilmiştir. Ancak 25’inci madde üzerinde bir değişiklik yapılmamıştır. Bu da Anayasa’da bulunan iki kanunun art arda gelmesine rağmen çakışmasına yol açmıştır.“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma

hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir” iken değişikliğe uğramış haliyle “Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir” olmuştur.Bu doğrultuda; sadece birkaç cümle önce “Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” denilse de değişiklik olan birkaç cümle sonrasında “usuller kanunla düzenlenir” ibaresiyle hala kendi içinde çatışan bir haldedir.Çatışan haklar göz önünde bulundurulduğunda, İmralı Zabıtları’nın gündeme getirdiği; basının ifade özgürlüğü mü yoksa barış sürecinin mi, işten çıkarılan gazetecilerin mi yoksa siyasi baskının mı gündeme hakim olacağını ilerleyen günler gösterecek.

İllüstrasyon: Şebnem Keniş

Reporters Without Borders’a göre Türkiye,

ifade özgürlüğünde 168 ülke arasında Fil

Dişi Sahili ve Butan ile 98’inciliği paylaşıyor

Gül TanyerEkin Belce AltayNesrin Yorulmaz

Page 4: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

ekonomi Nisan2013 Sayı336 iş gücü 7Nisan2013 Sayı33

Güney Çetin

Ocak 28’i itibariyle Türkiye’nin IMF (International Money Fund)’ye

19. Stand-By’dan kalan borç stoku yaklaşık 860 milyon

Burçak Karaman

Forbes’ın yaptığı listede zenginlerin eşi benzeri olmayan bireysel servetlerinin var

olduğu görülüyor. Son yirmi yıl incelendiğinde ise ilk yüzde yer alanların servetleri %60 artmış durumda. Listedeki 946 milyarderin kişisel serveti bir önceki yıla kıyasla dört kattan fazla artış göstererek 900 milyar dolardan 3,9 trilyon dolara kadar yükseldi. Listede yer alan milyarderlerin 58 değişik ülkenin vatandaşı oldukları, bu yıl Fas’ın ilk kez listede üç milyarderle yer aldığı kaydedildi. ABD, listede yer

Resul Taşan

Esas kız, elbisesini nasıl istediğini terziye tarif etmektedir, cıvıl

cıvıldır, hareketleri hızlı, gözleri ışıl ışıl. Yolun tam da karşısında esas oğlanın gözleri, kızın heyecanıyla kesişir. Dudaklarında kirli paslı bir tebessüm, yüzünde aptal bir bakış, anlamsızlığı ifade eder o an; ama aşkla, biraz da donup kalmanın şaşkınlığı. Birden bir asker belirir, yolu açar. Esas oğlanı kenara iter ve ters de bir bakış atar. Gözünü yola diker bu defa bizimki; yüzünde yine aptal bir ifade vardır ama bu sefer aşkla değil, korkuyla bakar. Yolda önce askerler belirir, arkalarında prangalı insanlar, üstleri yırtık, yüzleri mahsun, kendi memleketinde sürgün edilmiş insanlar. Devletin kendi ihtiyaçları doğrultusunda halkını nasıl ötekileştirdiğini ve onlara mağlup bir devletin savaş esirleri gibi muamele ettiğini görürüz. Yıl 1940, ’Zorunlu Mükellefiyet Yasası’ yürürlüktedir ve insanlar zorla köylerinden toplanıp maden ocağına götürülür. Süreç aslında tam da burada

alan 425 Amerikalı ile bu yıl da listede en çok milyarder çıkaran ülke olurken, ABD’yi Asya Pasifik bölgesi 315 milyarderle, Avrupa bölgesi 310 milyarderle, Kuzey ve Güney Amerika (ABD hariç) 90 milyarderle, Ortadoğu ve Afrika ise 86 milyarderle izledi. Dolar milyarderlerinin arasına 19 Rus, 14 Hintli, 13 Çinli ve 5 Türk’ ün de bulunduğu toplam 178 yeni milyarder eklendi. Zenginler listesinin başında ise Meksikalı işadamı Carlos Slim Helu olurken ikinci sırada Amerikalı İşadamı Bill Gates yer alıyor. İnsanlık tarihinin en zengin dönemini yaşadığını söyleyen Forbes dergisinin baş

resmedildiği gibi başlar. İşçiler, patron ya da devlet tarafından hor görülüp hakları gasp edilir. Çalışma ve yaşam koşulları son derece kötü durumdadır. Sonra bilinçlenme ve örgütlenme başlar. Bu da bir mücadeleye dönüşür. Ezilen sınıfın bilinçlenme, örgütlenme ve sendikal süreçleri hep bu evreleri takip eder.

“Ne kucak açar hatıralar ne de döner gemiler bir daha...”Kelebeğin Rüyası’ ndaki en güzel olgulardan birisi de topluma, madende ya da ağır işlerde çalışan işçilerin gözüyle bakma; kendini onların yerine koyabilme duygusunu hissettirmesidir... Belediye Başkanı’ nın kızı Suzan, dönemin gençlerinin sahip olabileceği bütün imkanlara sahiptir. Bir taraftan en iyi okullara gider, diğer taraftan dansla ve sporla ilgilenir; hatta yöresindeki insanlar daha tenis topunu kanlı canlı görmemişken o turnuvalarda boy gösterir; ama kılık değiştirip madenci giysilerini giyip, yüzünü kömür kiriyle boyayıp dalar maden ocağına. Hafızasında

editörü Steve Forbes, “Dünyadaki tüm çalkantıya, tüm çatışmalara rağmen, son beş yılda küresel ekonomi gerçek anlamda %25’in üzerinde büyüdü. Tarihte daha önce böyle bir ilerleme görülmedi. Zenginlerin çoğalması daha fazla iş imkanının yaratılmasına, yoksul ülkelerin kalkınma programlarına da yansıyor” dedi. Bunun üzerine İngiltere merkezli bir yardım kuruluşu olan Oxfam International bir araştırma yaptı.

Eşitsizlikler raporu2013 yılında yayımlanan, “2012 Yılı Siyasi ve Ekonomik Eşitsizlikler Raporu’nda” yer alan bilgiler incelendiğinde ilk

tahayyül bile edemeyeceği bir manzarayla karşı karşıya kalır. İşçilere hayvan gibi muamele edildiğini görür, zorunlu mükellefiyet uygulamasıyla insanların nasıl bir durum içine sokulduğunu görür. İnsanların toplu banyo töreninde anadan doğma bir şekilde hortumlarla nasıl yıkandığına şahitlik eder ve o anda, biz dışarıdan bakanlar, o vaziyetin içinde buluruz kendimizi, artık o insanların çilelerine, çektikleri sıkıntılara ortak oluruz. Onların senelerdir susarak kirli kara suratlarla anlatmaya çalıştığı ama anlatamadığı olguyu iliklerimizde hissederiz

“Gözler, gözlerin, bakmak için... Ne gözleri yaa...”Hayat çiledir onlar için; ama hayıflanmazlar, başkalarının onlara acıyan gözlerle bakmalarını istemezler! Hayat mücadeledir onlar için; yılmadan mücadele ederler. Güzel günleri hayallerinde yaşatırlar. Ya hayalleri gerçekleşmezse? “Yerine yenilerini koyarsın” der Rauf abi. (Tarık Akan, Çark, 1987) Çünkü o öyle yapar. Yenilir bazen, bazen kandırılır, bazen çaresiz hisseder kendini;

yüz arasında bulunan zenginler, şu anki küresel yoksulluğu sona erdirebilecek paranın dört katından bile fazlasına sahipler. Rapora göre, zengin ve yoksul arasındaki uçurum genişledi. Üst dilimde yer alan küçük bir kesim, ekonomik faaliyetlerin çoğunluğunu elinde bulundurarak ekonomik yapıyı oluşturdu. Bu da dünya üzerindeki her altı insandan birinin, yani altı milyardan fazla insanın, açlıkla boğuştuğunu gösteriyor.Son yıllarda artan küreselleşmenin servet sahipleri üzerindeki “olumlu” etkisi gelir dağılım dengesini servet sahipleri

ama hep yerine yenilerini koyar. Vazgeçmez savaşından; hep yeni şeyler öğrenir ama vazgeçmez. Kendinin bilmesi yeterli değildir. Çölde susamış bir bedevi gibi bekleyen arkadaşlarına anlatır olanı biteni, onları yüreklendirir.. Tek çıkar yolları birbirlerine kenetlenmek olanlarla beraber mücadeleye başlarlar, haklarını ararlar.

-Hazır mısın?, -Neye? -Yaşam kavgasına.Rauf abi be nolcak bu bizim zamlar, borç gırtlağı aştı/ Bilmem ki bi konuşmak lazım/ Zam zam zam, ne yapsın adam, var da mı ödemiyor sanki/ Boşversene sen, bunlar hep numara; fiyatların artmasını bekliyor çakal/ Biz onu bekleyemeyiz alacaklı bekliyor mu? Bakkalı, kasabı, manavı önce borcunu öde diyor/ Rauf abi çok doğru söylüyor... Bir yemek molasında işçilerin arasında geçen bir diyalogdur bu; durumu en yalın haliyle ifade eden, hakkını aramadaki temel noktanın karnını doyurmak ve başı dik bir şekilde yaşamak olduğunu anlatan bir diyalog. Bu durum filmlerin başrol oyuncularında

dolar düzeyinde bulunuyor. Bu tutar Mayıs 2013 tarihinde 431 milyon dolar olan son taksitin ödenmesinin ardından tamamen sona erecek. Bugün 188 üye ülke barındıran IMF, Temmuz 1944 yılında ABD’nin New Hampshire

Eyaleti’nde Birleşmiş Milletler toplantısında, 1930’ ların Büyük Bunalımı’na katkıda bulunan, rekabetçi devalüasyonların yarattığı kısır döngünün tekrarını önleyecek ekonomik işbirliğinin sağlanması

amacıyla kurulmuştu. IMF’nin yaklaşık 145 milyar dolar değerindeki altın mevcudu da IMF’yi dünyanın en büyük üçüncü altın rezervi sahibi yapıyor.

Türkiye’nin IMF’ye üyelik tarihi 11 Mart 1947. Fon ile bugüne kadar 19 stand-by anlaşması yapan Türkiye, bunlardan sadece son iki stand-by’ı başarıyla tamamlayabildi. Türkiye’nin AB ilişkilerinin başladığı dönem, aynı zamanda Fon ile stand-by ilişkilerinin başladığı döneme rastlıyor. 2014-2016 döneminde İcra Direktörlüğü pozisyonunu Türkiye üstlenecek, 2016-2018 döneminde de Çek Cumhuriyeti veya Macaristan yürütecek. 2018-2020 döneminde söz konusu görev tekrar Türkiye’de olacak. IMF İcra Direktörlüğü 5’i atanmış (ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya) 19’u seçilmiş olmak üzere toplam 24 üyeden oluşmakta.

5 Milyar dolarlık taahhütHükümet tarafından IMF’ ye 5 milyar dolar kredi vereceğiz

açıklamaları yapılsa da, bazı çevreler bunun gerçeği yansıtmadığını söylüyor. Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Sönmez “Küresel kriz ile birlikte ihtiyaç duyan ülkelere müdahale imkanını arttırmak isteyen, bunun için de kaynaklarını çoğaltmak isteyen IMF, üye olan 188 ülkenin 37’sinden ihtiyaç duyması halinde, kredi sözü aldı” dedi. 37 ülkenin 456 milyar dolar değerinde kredi taahhüdünde bulunduğunu söyleyen Yılmaz, büyük cari açık veren ABD’den ses çıkmadığını belirtti.Öncelikle krizden daha az etkilenen ve cari fazlası olan ülkeler taahhütte bulundular. Japonya 60, Almanya 55, Çin 43 milyar dolar borç sözü verdi. Toplamı 456 milyar doları bulan taahhüdün içinde Türkiye de beş milyar dolar verebileceğini açıkladı. Son olarak Yılmaz, “Ortada verilmiş bir borç yok, sadece ihtiyaç duyulur, kapım çalınırsa ben de 5 milyar dolar kredi verebilirim sözü var” dedi. Önümüzdeki aylarda IMF ile olan ilişkilerin nasıl bir durum alacağını göreceğiz.

Forbes’a göre aradaki fark büyüyor

Doymak bahanesidir hayatın

IMF borcunda sona gelindi

Ünlü finans dergisi Forbes dünyanın en zenginlerini açıkladı. Listeye göre, dünyada 1153 dolar milyarderi var. Peki zenginler servetlerine servet katarken, dünyadaki ve Türkiye’deki yoksulluk oranı nasıl?

Bazı filmler vardır ki anlattıkları hikayeleriyle onları hemen farkedersiniz. Kendinizi orada bulursunuz. Bazen hikayedeki mücadele çeker sizi içine, bazen de aşk

IMF’den 47 yılda 50 milyar dolarlık kaynak sağlayan Türkiye’nin Fon’a borcu 2013 yılında tamamıyla bitiyor. Türkiye, yıllardır gündeminde olan IMF’ ye yaklaşık 8 milyar dolarlık borcun son taksiti Mayıs’ta ödeyecek

da görülür. Malkoçoğlu tiplemesiyle izlemeye alıştığımız, koca bir orduyu dize getiren, sayısız ok yiyip yine savaşa devam eden, kale duvarlarını zıplayarak aşan Cüneyt Arkın’ ı başında sarı bir kasketle görürüz.(Maden, 1978) . Diğer işçilerle beraber kömür çıkarır, karizmatik gülüşünün yerini kızgınlık ve bazı zamanlarda çaresizlik alır ve en sonunda da kör bir kurşuna kurban gider. Çapkın gülümsemesiyle sokakta yürürken pencerelerden genç kızların hayranlıkla izlediği, muzipliklerin ve şanssızlıkların peşini hiç bırakmadığı ama en sonunda hep kazanan Tarık Akan’ı iş önlüğüyle görürüz.(Çark) Geçim sıkıntısı çeker, yüzü düşer çoğu zaman; şöyle ağız tadıyla sevgilisine kaçamak bir bakış bile atamaz.

“Bu dünya bizim ulan hıyar’’Filmlerde işçi hep üretir ama illaki başkasına, kimi zaman devlete kimi zaman patrona. Hakkını alamaz ama yılmaz da. Bilinçlenir, örgütlenir, mücadele eder. En sonunda da şöyle haykırır: “Bu dünya bizim ulan hıyar.” ( Maden)

Kelebeğin Rüyası filminden bir kare

lehine değiştirirken, dünyadaki gelir dağılımı ve yoksulluk oranı büyük fark yarattı. Ülkelere bakacak olursak; bu farkın en az Japonya’da, en fazla ise Romanya’da olduğu görülüyor. Türkiye’ye bakarsak, TÜİK araştırmalarına göre geçen yıl en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir farkı 8 kat. Bu fark bir önceki sene de 8 kat olurken, 2009 yılında 8.5 kat olarak açıklanmıştı. Geçen yıl, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik son gruptakiler, toplam gelirden yüzde 46.7 pay alırken, en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 5.8 oldu.

Page 5: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

9Nisan2013 Sayı338

Dünya kadınlar günü: Kutlama mı? Şiddet mi?

Bundan 156 yıl önce ABD’ nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında çalışan

40.000 dokuma işçisinin, çalışma koşullarına itirazı sonucunda grev yapıldı.Çıkan yangında fabrikaya kilitlenen ve kaçamayan 129 oluşan kadın işçi hayatını kaybedince. Ardından Almanya Sosyal Demokrat Partisinin liderlerinden olan Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihinde çıkan yangında hayatını kaybeden işçilerin anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olmasını önerdi ve öneri kabul edildi. 1921 tarihinde Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda kabul edilen önerinin adı ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak belirlendi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ise bu günü 16 Aralık 1977 tarihinde kabul etti. Kısaca, Dünya Emekçi Kadınlar Günü, emekçi kadınların direnişlerini, kadın erkek eşitliğini savunan ve kadının sömürülmesine karşı bir gün.

Türkiye’de Kadınlar Günü mazisi8 Mart ilk olarak Türkiye’de

1921’de Ankara’da Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi kadınlar tarafından kutlandı. İleri Kadınlar Derneği (İKD) ise bu günü ilk kez sokaklarda kutlamaya başlayan ve etkinlikler düzenleyen dernek oldu. Bugün hala Türkiye ve dünya da çoğu ülkede kutlanan gün, her yıl kadınların direnişi ve eşitliği konusunda etkinliklere devam ediyor. Bu direnişin nedenleri arasında günden güne baş gösteren büyük bir konu var: o da Şiddet!Kadına olan şiddetin giderek arttığı bir dünyada 8 Mart’ın kutlanması emekçi kadınların direnişlerinden çok şiddete maruz kalan kadınların direnişi haline geldi. Her gün gazetelerde mutlak bir şiddet haberine rastlanıyor. Yargı sistemi bu durumun önüne geçmeye çalışsa da yapılanlar yetersiz kalıyor. Türkiye’de şiddet gördüğü için polise başvuran kadınlar çaresiz kalıp evine dönmek zorunda kalabiliyor. Dolayısıyla şiddetin önüne geçilemiyor. Gazete, televizyon ve radyolarda şiddet mağduru olarak gösterilen kişiler hep kadın oluyor.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesi İzmirli kadınlar farkını ortaya koydu. 7 Mart Perşembe günü saat 11.00’de, Konak Belediyesi, İzmir Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB) ve İzmir Bisiklet Derneği’nin işbirliği ile gerçekleştirilen “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” etkinliğinde buluşan kadınlar toplumu dönüştürmek, kadınların yaşamını değiştirmek ve kadına karşı şiddete dur demek için Alsancak Gündoğdu Meydanından Cumhuriyet Meydanına kadar bisiklet sürdürler.Katılımcıların üzerilerine giydikleri ”Sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim”, ”Kadına yönelik şiddetin durdurulması”, “Siyasette eşit temsil”, “Eşit işe eşit ücret”, “Kürtaj haktır,

karar kadınlarındır” sloganlarının bulunduğu beyaz tişörtler ile eşitlik ve Kadın Hakları için pedal çevrildi.

Kadına şiddette engellenemeyen artışKadınları dayanışmaya çağıran Konak Belediyesi Başkanı Hakan Tartan, “Yeni eğitim sistemiyle çocuk köleliğinin önü açıldı. Çocuk yaştaki kızlarımıza yapılan tecavüzlerde, gereken cezaların verilememesi sebebiyle bu oran ciddi anlamda arttı. Kadına şiddet son dönemde yüzde 400 arttı. Kadınların işe katılma oranı ise yüzde 10 düştü. Kadınlar karşı devrimin bir aracı olarak kullanılmak istiyor. Bu yüzden hep birlikte hareket etmeliyiz. Nasıl ki Kurtuluş Savaşı’nda

kağnıları sürdüysek bugün de hep birlikte pedal basalım” dediDüzenlenen etkinlikte Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan ve CHP Grup BaşkanVekili Emine Ülker Tarhan konuşma yaprak,

kadınların yaşadıkları problemler için çözüm önerilerini katılımcılarla paylaştı. Konuşmaların ardından, Gündoğdu Meydanında hazırlanan ‘Şiddete Karşı Duvar Olalım’ etkinliği kapsamında, Hakan Tartan ve Emine Ülker Tarhan başta olmak üzere katılımcılar, Kadın Hakları ve Eşitlik üzerine dilek ve isteklerini yazdı. Temsili olarak oluşturulan duvara Tarhan “Kadınlara karşı fiziksel şiddet görünüyor. Peki görünmeyen ve ruhlarımızı zehirleyen psikolojik şiddetin Türk Ceza Kanunu’nda yeri var mı? “ yazarken Başkan Tartan; “En büyük şiddet sevgisizliktir” yazdı. Etkinlik Cumhuriyet Meydanına katılım belgelerinin dağıtılmasıyla son buldu.

Türkiye’nin bir çok üniversitesinde farklı şekillerde etkinlik, konferans ve panellere konu olan ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde (KATÜ) yaşanan tiyatro salonu kriziyle öğrencilerden tepki aldıOlaylı süreç, günler öncesinden Öğrenci Kolektifi üyesi kız öğrenciler tarafından 8 Mart’ta sergilenmek üzere hazırlanan, ‘Anam, Bacım, Avradım’ adlı tiyatro oyunu için Rektörlüğün Atatürk Kültür Merkezi tiyatro salonunda sergilenmesine izin vermemesiyle başladı.

Bunun ardından rektörlüğün önünde oturma eylemi başlatan kız öğrenciler karşıt görüşlü öğrencierin pankartlarını indirmesi ve güvenliğin müdahelesiyle karşılaştı.Bunun üzerine bir çok üniversite öğrencisinden destek alıp basında da çeşitli haberlerde yer aldılar. Son güne kadar eylem yapan öğrenciler tiyatro salonunu alamayınca 8 Mart Emekçi Dünya Kadınlar Günü’nde Üniversiteli Kadın Kolektifi üyelerle çeşitli pankart ve sloganlar eşliğinde Rektörlük binasına kadar yürüdüler.

Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (EKOKAM) düzenlediği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliği İEÜ de kutlandı. Yapılan etkinlikte ilk olarak ‘Kurtuluş Son Durak’ filmi gösterime girdi. Gösterimin ardından filmde rol alan oyuncu Asuman Dabak ve Anadolu Üniversitesi Doç. Dr. Aysun Akıncı Yüksel’in söyleşisi başladı.İlk olarak Asuman Dabak neden bu projede bulunduğunu, ardından da Dünya Emekçi Kadınlar Günü adına düşüncelerini dile getirdi ve şunları söyledi; “İnanmadığım bir rolde oynamam. Ekip çok iyiydi. Yönetmene güvenim sonsuzdu. Bu filmde rol almasaydım bile bu filmi çok beğenirdim. Kısacası ‘Ağlanacak halimize gülerdim’. 8 Mart’a ben alkış tutamıyorum. Senenin bir günü beni alkışlayan bir adamla olmak istemem. İnsana insan gibi değer vermek gerekiyor. Bugün 8 Mart yarın 9 ne yapacağız? Kaldığımız yerden devam mı edeceğiz? Yargının ve Hukuk sisteminin değişmesi lazım. Biz yaptığımız işler doğrultusunda sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Sanatçı aykırıdır, marjinaldir. Söyleyecek sözlerinin ve meselelerinin her zaman olması lazım. Gazeteyi açtığımda onlarca şiddete maruz kalan kadınla karşılaşıyorum. Bu sistemde karakola gidilince o senin kocandır denilebiliyorsa vay halimize! Bu konu artık bizi de aşıyor. Kadın ne yapsın? Sokaklara mı düşsün, hayat kadınımı olsun yoksa kocasından dayak mı yesin?...”

“Birlikten kuvvet doğar”“…Bu birliğin çözülmemesi gerekiyor. Devletin bunun arkasında durması lazım. Film çekilirken, Habertürk gazetesinde sırtından bıçak yiyen bir

kadın, fotoğrafıyla manşette yer aldı ve tepki gördü. Bu bir gerçek.’Alemin Kralı’ ve ‘Kurtlar Vadisi’ diye bir bela var karşımızda. Osman Sınav’a ‘Ne yaptın sen?’ dedim, bana ‘Sus Sus!’ dedi. Artık onun elinden

de bazı şeyleri almışlar…”

“Biz Atatürkçüyüz!” “…Çocuklar siz bize lazımsınız. Bu bir bayrak yarışı. Susmamak gerekiyor. İnandığınız şeyler üzerine yürümeniz gerekiyor. Sosyal Medya da ne kadar paylaşırsanız veya izlemezseniz bu tür dizi ve filmleri yayından kalkar. Bizleri siz yönetiyorsunuz. Siz bizi yuhlarsınız, biz yaptığımız işe dönüp bakarız. Biz Atatürkçüyüz. Bugün kadın, yarın hayvan hakları elimizden alınıyor. Yarın beklide Cumhuriyet elimizden gidecek!. Doğru tepkiler doğru zamanda verilmeli.”dedi.Asuman Dabak’ın ardından Aysun Akıncı Yüksel’de; “Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun demek isterdim. Çünkü hakkını vermek lazım”. diyerek filmdeki karakterler ile kadına şiddeti bağdaştırarak konuşmasına devam etti.

Medya Kulübü’nden dans gösterisiİzmir Ekonomi Üniversitesi, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” nü kantinde yapılan dans gösterisiyle kutladı.Medya Kulübü’nün düzenlediği etkinlik; Balçova Belediyesi, Toplum Gönüllüleri Kulübü ve Modern Dans Kulübü’nden destek görmekle birlikte öğrenciler tarafından da büyük ilgi gördü. Kadın hakları direnişsel hareketini temsil ettiği için mor olan balonlarla süslenen ana kantin, kız öğrencilerin dans etmesiyle odak noktası oldu. Daha fazla öğrencinin izlemesi için özellikle öğle yemeği saatinde başlayan dans gösterisi öğrenciler tarafından video kaydınada alındı. Etkinlik sonrasında stand açan Medya Kulübü 26 Mart Salı günü düzenlenecek olan “Medyada Kadın Algısı” adlı panelle ilgili bilgi verdi. Kadın haklarının her zaman gözetilmesi gerektiğini ve düzenledikleri panelin tanıtımı için özellikle 8 Mart’ı seçtiklerini belirten kulüp başkanı Çağrı Öner, daha geniş kitlelere seslerini duyurmak istediklerini ve bunun için konferans ve panellere devam edeceklerini ifade etti.

Son yıllarda kadın cinayetleri oranının endişe verici şekilde artması ve medyada bu haberlerin çeşitli şekilde yer almasıyla birlikte bilinmeyen gerçekleri öğrenmek için ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ İzmir temsilcisi Sanem Deniz Kural ile özel bir röportaj yaptık. Kural, ilk platformu kurmalarının temelini adalet bakanlığının, kadın cinayetleri oranının yüzde bin dörtyüz arttğı söylemine dayandırıyor. Sonrasında platform olarak veri toplamaya başladıklarını ve son üç senede 700 kadının öldürüldüğü gibi bir gerçeğe ulaştıklarını belirten Kural, kadınların öldürülme sebeplerinin en yüksek oranda ayrılma,

kıskançlık ve reddetmeden geliştiğini söylüyor.

“Yasalar yetersiz!”Kadınların modernleşme sürecinde hayatları adına bir takım şeylere karar vermelerinin, toplumun ilerlediğinin göstergesi olduğunu belirten Kural, buna paralel yaşam haklarının ihlal edildiğini ve erkeklerin bu gelişime saygı göstermediklerini söylüyor. Bu süreçleri değerlendirirken devlet kurumları, Aile Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Emniyet İç İşleri gibi bütün bu kurumların hepsinin birleşip kadın cinayetlerini engelleyecek herhangi bir mekanizmayı oluşturamadıklarını dile

getiriyor. Ayşe Paşalı cinayetinin de yasa yetersizliği yüzünden olduğunu belirten Kural, öte yandan koruma talebinde bulunan kadınlar için de, devletin hayatları hiçe saydığını, koruma verilirse bu oranların çok daha aza ineceğini vurguluyor. Kural; “Cumhurbaşkanından, Aile Bakanlığı’na kadar bütün yetkililerin bu konuda gereğini yapmalarını bekliyoruz. Yasaların yetersizliğinden dolayı çok fazla kadın öldürüldü. Geçen sene 8 Martta bunu yasalaştırdık fakat artık yasalar da yetersiz kalıyor. İnsanlar koruma altında öldürülüyor. Polisler de yönetmelikleri nasıl uygulamaya koyacaklarını

bilmiyorlar. Ayrıca katillerin iyi hal indirimi almalarını istemiyoruz. Bunlar kötü örnek teşkil ediyor ve bu konuda medyaya da çok önemli bir rol düşüyor. Bu tip haberleri haklılaştırmamaları gerekir. 8 Martta sekiz ünlü kadının öldürülen kadınlar yerine geçerek medyada yer almasına gelecek olursak, bunu yapan Aile Bakanlığı, fakat ailelerden izin alınmadan yapılan bir çalışma. 8 Martta herkes şiddeti ve cinayeti lanetledi. Bu da önemli bir adımdır” dedi.

“Hayatlarının sonlandığı yerden mücadeleye devam ediyoruz”Gazetelerde sırtından

bıçaklanan kadının isminin verilmesini de etik bulmadıklarını açıklayan Kural; “Cinayet olduğunda biz ailelerinden izin alarak açıklamada bulunuyoruz. O kadınların hayatının sonlandığı yerden o mücadeleyi alıp devam ettiğimizi düşünüyoruz. Sığınma evlerinde gelen kadınlar kötü koşullardan dolayı geri gidiyor. Yasalarla birlikte daha kalıcı çözümler olabilir. Artık cinayet davalarında müebbet hapis cezası karar verilebiliyor. Bunun yolu ısrarla mücadele etmekten geçiyor. Biz genel olarak davaları takip ediyoruz ve zamanla daha iyi sonuçlar elde edeceğimize inanıyoruz” dedi.

Kadın basında doğru ele alınıyor mu?‘Şiddet şiddeti doğurur’ söylemi hep vardır. Her gün gazetelerde şiddete maruz kalan kadın resimleri, onların isim ve soyadları, nasıl şiddet gördüklerinin yanı sıra, televizyonlarda da kameralara takılan şiddet görüntülerini destekler nitelikte. Burada kadın her zaman pasif, güçsüz ve bedeni şiddete maruz kalmış bir şekilde gösteriliyor. Özellikle 8 Mart günü için yapılan projelere bakılınca, mor ile boyanmış gözler, darbe yemiş kadın suratları medya da yer almakta. Bu direniş gününde bile kadın bedeni medyada çeşitli türlerle sergileniyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanıyor fakat bir kadın sporda ya da farklı bir alanda emek gösterip başarı elde ettiğinde, ya manşette yer almıyor ya da en alt köşede küçük bir şekilde yer veriliyor. Şiddet öncelikli haberlerde ise kadının manşette yer alma olasılığı yüksek.

8 Mart, 8 Kadın“8 Mart, 8 Kadın Fotoğrafı” Projesinde ise şiddete maruz

kalan kadınlar, sekiz ünlü kadın tarafından temsil edildi. Bu projede ünlü isimlerin önderliğinde çekilen fotoğraflarda günün amacı gölgede kalırken ünlü isimler projenin önüne

geçiyor. Mor göz, şişirilmiş surat, ve kırmızıya boyanmış yüzden oluşan görüntüler etik olmamakla birlikte şiddeti kadın bedeniyle özdeşleştirip farklı bir algıya sebep veriyor.

Birleşmiş Milletler tarafından belirlenmiş 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün dünden bugüne nasıl geldiği, farklılıkları, İzmir’deki etkilerini ele aldık

KATÜ sessiz kalmadı

İEÜ 8 Mart’ı ele aldı

“Devlet hayatlarımızı hiçe sayıyor”

Eşitliğe pedalladılar

Fotoğraf: Mehmet Turgut 8 Mart 8 Kadın Projesi

dosya

Ece Yekenkınrul, Gül Tanyer

Page 6: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

11Nisan2013 Sayı33 sağlıkeğitim10 Nisan2013 Sayı33

Kar tanesinden kar topuna Siz de bağışladınız mı?

Geçmişe özlem

Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından biri olan Türk Eğitim Vakfı, düzenlediği seminer ve eğitimlerle geleceğin liderlerini yetiştirmeye devam ediyor Son zamanlarda tıp dünyasında gerçekleştirdiği ilklerle adından söz ettiren Türkiye, yapılan ilk yüz nakli,

organ bağışında kırılan rekor ve kalp ameliyatında yeni uygulanan Mandallama yöntemiyle yine ilkler arasında

Eski ve özlemi duyulan bir kurum: Köy Enstitüleri. Köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirilden sonra yeniden köylere gidip öğretmen olarak çalışması düşüncesiyle kuruldu

Gül Tanyer

Fırsat eşitliğinin sağlanması için maddi durumu yetersiz olan öğrencilerin eğitimlerini

tamamlamaları, topluma faydalı, özgüvenli bireyler olmaları adına Türk Eğitim Vakfı (TEV)kuruldu. 46 yıl içinde 200

bin öğrenciye verdiği burslarla öğrencilere yardım etmeye devam ediyor. Bunun yanı sıra öldükten sonra evini bırakmak isteyen ve çağdaş gençler için kullanılmasına öncülük eden bağışçılar, TEV’i ayakta tutan en önemli etkenlerden. Belli bir bağışçı potansiyeline sahip olan TEV, bir çok ünlü tarafından

da destek görüyor. Bağışçılar arasında mal varlığının tamamını TEV’e bırakan Safiye Ayla ve mal varlığının yarısını bağışlayan Zeki Müren de var.

“Geleceğin liderlerini yetiştirmeye çalışıyoruz”TEV’deki projeler hakkında bilgi almak için İzmir Şube

Yürütme Kurulu Başkanı Gülnur Soybayraktar ile görüştük. Gençlerin ve herkesin hayata dokunmasının en güzel yolunun sivil toplum kuruluşlarında yer almak olduğunu belirten Soybayraktar, gönüllü olarak çalışmak isteyenlere de çağrı yaptı. Para desteği koymanın şart olmadığını söylerken yeni oluşum ve projelerini de anlattı. Bundan sonra yapacakları işlerin başında teknolojik altyapının

geldiğini belirtirken, bu yılki hedeflerinin

projeler içinde TEV ile çalışmayı kolaylaştırma olduğunu ve bunun için dijital arşive geçtiklerini söyledi. Yurt dışında dokuz ülkeyle doktora anlaşması bulunduğunu sonraki planın ülke sayısını arttırmak ve yurt dışında proje bazında çalışılabilecek okul sayılarını arttırmak olduğunu ekledi. Öğrenci gelişim

TEV Vehbi Koç ve birçok eğitime gönül vermiş kişi tarafından 1967 yılında kuruldu. 2013 yılında da 9500 öğrenciyi desteklemesinin yanında İzmir’de de 580 Üniversite ve 150 meslek lisesi öğrencisine burs veriyor. İhtiyaç bursu üniversite, ihtiyaç bursu meslek lisesi, yurt bursu, yüksek lisans, doktora, üstün başarı bursu olmak üzere altı kategoride burs verilmekte. Ayrıca İzmir’de 370 kapasiteli kız öğrenci yurdu bulunmaktadır.

Amerika’nın Mississippi eyaletinde doğan bebek, annesine HIV pozitif teşhisi konulduktan kısa bir süre sonra doğdu. Doğum öncesi tedavi uygulanmayan anne için doktorlar, hastalığın bebekte görülme riskinin yüksek olduğunu düşünüyordu. Bu düşünceyle Mississippi Üniversitesi Sağlık Merkezi’ne sevk edilen bebeğe, doğumundan 30 saat sonra HIV uzmanı Dr. Hannah Gay tarafından, test sonuçları beklenmeden üç standart HIV ilacının karışımı uygulandı. Böylelikle HIV virüsü, bebeğin hücrelerine gizlenmeden ilaç tedavisi ile yok edilmiş oldu. Şuan iki yaşında olan bebek herhangi bir hastalık belirtisi göstermiyor ve sağlıklı kalmaya devam etmesi durumunda dünya üzerinde mevcut ilaçlarla iyileştirilen ilk çocuk olacak.

projeleri adı altında eğitim seminerleri düzenlediklerini ifade eden Soybayraktar, “Biz geleceğin liderlerini yetiştirmeye çalışıyoruz. Gönüllülerimize, profesyonel olması için gönüllü eğitimi düzenleyeceğiz. Önümüzdeki yıl 50 kadar TEV bursiyerini liderlik eğitimine alacağız. Onlar düzenli olarak bu programa dahil olacaklar, bir yılın sonunda bu kişiler TEV’in çekirdek liderleri olacak. Sonraki yıllarda diğer grubu bu eğitime almış öğrencilerimizle çalıştıracağız yani küçük bir kar tanesinden kar topu yapmaya çalışacağız’’ dedi.

Resul Taşan

Yüzünün tamamını kaplayan kocaman tatlı bir gülümseme, sesinde insanı

kendine çeken hoş bir tını, koca ve sık adımlarla yaşına meydan okuyan bir enerji. Doksanına merdiven dayamış, tecrübe ve birikimiyle kendine hayran bırakan, 1947-48 Akçadağ Köy Enstitüsü (Malatya) mezunu, emekli öğretmen ve “Taşa Yazılan Dilekçe” kitabının yazarı Muharrem Yılmaz.“Türkiye’nin iki Kurtuluş Savaşı var” diyerek söze başlayan Yılmaz, bunlardan birincisinin Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirdiğimiz Kurtuluş Savaşı olduğunu ikincisinin ise 1930’larda

Eğitmen Kursları’yla temeli atılan, 17 Nisan 1940 tarihinde de resmen kurulan Köy Enstitüleri olduğunu söyledi. Kapandığı 1954 yılına kadar 1308’ i kadın 17251 köy öğretmeni yetiştiren, 15000 dönüm araziyi tarıma elverişli

hale getiren, 750000 fidanı toprakla

buluşturan, 100 km yolu o zamanın

enstitüden yetişmeseydim orada barınamazdım, döner gelirdim” diyor. O köydeki öğrencilerden hakim, kaymakam ve veteriner yetiştirerek o günün Türkiye’sine armağan ediyor.

“Köy Enstitüleri deyince içim cız ediyor’’Eğitim-öğretime başladığı yıldan itibaren hızla büyüyen, kırsal kesimlerin kalkındırılması adına arkasında birçok eser bırakmış olan, en önemlisi de sorgulayan, yaparak öğrenen, eğitimi kuru ezberden çıkaran bireyler yetiştiren bir kurum olan Köy Enstitüleri, 1950’li yılların siyasi koşulları sebebiyle ve biraz da mecliste söz sahibi olan toprak ağalarının baskıları sonucu kapatılmıştır. Sıra bu mevzuya gelince Muharrem

Türkiye’sine kazandıran 21 enstitü. En önemlisi de gerek burada saydığımız gerek sayamadığımız birçok eseri kendi imkanlarıyla ve öğrencilerinin işgücüyle yapmış olması. “Peki bu öğrenci hamal mı? Değil” diyor Muharrem amca ve bize Köy Enstitüleri’nin asıl kimliğini özetliyor: ‘’Yani yaparak öğrenmek; yapıyor, ekiyor, biçiyor, üretiyor, ürettiğini tüketiyor. Böyle bir okul.’’Öğretmenlik yaptığı yerlerden birini şöyle özetliyor: “Kaf Dağı’nın ardını gördüm.” En yakın ilin 150, ilçenin ise 70-80 km olduğu, iki gün katır sırtında gidilen, okulu olmayan, köylülerin sadece Zazaca bildiği bir yer. Köy Enstitülü olmanın kazandırdığı meziyeti orada kullandığını anlatıyor. “Bu

amcanın yüzü düşüyor, bir of çekiyor ve içinin nasıl sızladığından bahsediyor. “Eğer bu proje planlandığı gibi sonuçlandırılabilseydi, Türkiye’de okulsuz, öğretmensiz, ebe ve sağlık memuru olmayan köy kalmayacaktı’’ diyor.“Hamile kadın 3 saatlik zorlu bir yolculuğun ardından hastaneye yetiştirildi’’ gibi haberleri hemen hergün okuduğumuz bugünün Türkiye’sinden o zamanki eğitim ve kalkınma hareketine bakıldığında, hedeflenen ve kısmen hayata geçirilen bu projenin ülkemiz için ne kadar önemli bir hamle olduğu bir kez daha anlaşılıyor.

Röportajın tamamını Ünivers ’da bulabilirsiniz.

Orçun Tam

Sürekli kendini yenileyen sağlık sektörüne, yaptığı katkılarla gündeme

gelen Türkiye, organ bağışında kırılan rekor ve kalp ameliyatında yeni uygulanan Mandallama yöntemiyle yine ilkler arasında.İnsanların organ bağışı ile ilgili bilgilerinin az olduğu ve organ nakline karşı büyük bir korkunun oluştuğu Türkiye’de, bu ön yargının kırılması için pek çok çalışma yapıldı. Organ bağışı kampanyalarının artırılmasından dizi ve filmlerde göz önünde bulundurmaya kadar pek çok şekilde gündeme getirilmek istendi. Antalya’da olduğu gibi yapılan organizasyonlar, insanların organ bağışına ılımlı bakmasına çok büyük katkı sağladı.Dini inanışların da büyük bir etken olduğu organ bağışının, hala dini açıdan sakıncalı olduğunu düşünen insanlar var. Toplumsal algılamaların aksine; organ bağışı tüm büyük dinler tarafından desteklenmektedir. Hristiyanlık, organ bağışını dostluk veya hayırseverlik eylemi olarak görmekteyken İslam dini de, başkalarının yaşamını kurtarmak olarak

ifade eder. Ülkemizde bütün bilgili din adamları böyle bir bağışı desteklerken, halkımızın sözde tarikat ‘’hocalarının’’ peşinden koşması sebebiyle hala tam anlamıyla yeterli bağışlar yapılamamakta. Budurumun aksine Antalya’da yapılan ‘’rekor organ bağışı’’ insanları buna teşvik ederek dünyada da bir ilke imza attı.

Antalya Guinness Rekorlar kitabı’ndaAntalya’da kırılan organ bağışı rekoru sırada bekleyen bir çok hastaya umut oldu. ‘1 saatte en fazla organ bağışı denemesi’ ile Guinness

Rekorlar Kitabı’na giren Antalya, 2 bin 56 kişinin organlarını bağışlamasıyla dünyada bir gerçekleştirdi. Çin’in, 2012’de 1 saat içinde 474 kişiyle elde ettiği rekor, 7 dakika içerisinde kırıldı. Rekor denemesine, Türkiye’nin ilk yüz nakli olan

Uğur Acar, Turan Çolak ve kol nakli yapılan Cihan Topal da organlarını bağışlayarak destek verdi.Asıl amacın organ nakli için çağrıda bulunmak olduğunu dile getiren Organ Nakli Merkezi Başkanı Ayhan Dinçkan; “Belli oranda bağış alıp konuya dikkat çekmek istiyoruz, bu organizasyonla dikkat çekildi ve birçok kişiye ulaşıldı’’ diye belirtti. Ayrıca konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Prof. Dr. Ali Vefi ‘’Sağlık sektöründe böyle gelişmeler olması çok güzel, özellikle bu kadar insanın organlarını bağışlaması hasta insanlar için bir ümittir’’

dedi.

Dünyadaki İlk Vaka Dünyada çok az merkezde yapılan Mandallama yöntemi, artık Türkiye’de de uygulanıyor. Kalp kapakçığı ameliyatını açık cerrahiye gerek kalmadan tedavi edebilen yöntem, Ankara’da ilk defa devlet hastanesinde uygulandı. İlkler arasında yer alan

Mandallama yönteminin uygulandığı hasta için Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bilge’nin basına yaptığı açıklamada, “”Hasta önce kalp krizi geçiriyor, bir gün sonra kapağın yırtık olduğunu görüyoruz. Onkoloji ve diyaliz hastası olduğu için açık cerrahi

yapılamıyordu. Tek çıkış klip uygulamaydı. Dünyada da böyle bir vaka yoktu. Risk almak zorundaydık, çünkü hastanın başka seçeneği yoktu. Mükemmel bir sonuç elde ettik” ifadeleri yer aldı. Böylelikle Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gerçekleştirilen operasyon dünyada bir ilk oldu.Mandallama yöntemi, bu kritik kalp hastaları için

kurtuluş olurken yöntemle, başta yaşlılar olmak üzere kalbi büyüyen tüm hastalar, sağlıklarına kavuşma imkanı yakaladı. Türkiye, kalp kapakçığı tedavisinde çığır açan “mandallama” yöntemini Almanya ve Fransa’dan sonra sosyal güvenlik kapsamında ödeme listesine alan dünyada üçüncü ülke oldu. Parası olmadığı için tedavisini yaptıramayan binlerce kalp hastasına, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) 60-70 bin liralık tedavi harcamalarını karşılamaya başladı. Bu gelişmeyle birlikte kalp hastalarına hayat ışığı oldu.

“Baş döndürü gelişmeler yaşanıyor”

Sağlıkta rekor gelişmelerle ilgili görüşlerini aldığımız Sağlık Kompleksi Başkanı Erol Karaca “Bilim ve teknoloji alanında baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı günümüzde bunlara paralel şekilde tıp alanında da önemli adımlar ve atılımlar yürütülmektedir” dedi. Tıp alanında yenilikler hızla devam ederken, insan sağlığının korunmasının en temel toplumsal hedef haline geldiğini belirten Karaca, “Bu gelişmeler karşısında halkımıza istenilen nitelikte ve hızlılıkta ulaştırılması için tüm sağlık personellerine önemli sorumluluklar yükleniyor. Ülkemizde de bu alanda yapılan hizmetlerin son yıllarda arttığını gözlemlemek bizleri sevindirmektedir” dedi.Bilim adamlarına göre önümüzdeki yıllarda daha bir çok gelişme olacak. Tekerlekli sandalye kullananların hayatı, düşünce gücüyle hareket eden robotlar sayesinde kolaylaşacak. Sosyal fobi, utangaçlık ya da hafıza problemleri için bir hap almak yeterli olacak. Tıp dünyasının son yıllarda üzerinde durduğu bir başka önemli konu da, kalp krizini önceden haber veren bir yöntem geliştirilmesi. Uzmanlar şimdilerde, somut belirtiler görülmeden önce kalp krizini öngörecek tedavinin bir an önce başlamasına imkan sağlayacak olan bir cihaz üzerinde çalışıyor.

ABD’de yeni doğan bir bebeğe, yapılan tetkikler sonrası erken farkedilen HIV virüsü, ilaç tedavisiyle yok edildi. Tarihi bir ilke imza atan ABD’li doktorlar, iki yaşını dolduran bebeğin yaşamsal fonksiyonlarını takip etmekte

AIDS’te son aşama

Organ Nakli Merkezi Başkanı Ayhan Dinçkan

Türk Eğitim Vakfı temsilcileri, eğitimine destek sağladıkları öğrenciler ile birlikte Antalyada yapılan organ bağışı rekor denemesi

Page 7: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

13Nisan2013 Sayı33 kültür sanatkültür sanat12 Nisan2013 Sayı33

Ateş altında muhabirlikAnadolu Ajansı’nın Londra ve Belgrad temsilciliklerinden, Yeni Ufuk’ta yaptığı Dış Haberler Editörlüğüne kadar önemli görevlerde yer alan ve bunların yanı sıra Savaş Muhabiri olarak da görev yapan Ali Koçak, Haber Merkezi’nin konuğu oldu

Kuklalar İzmir’i ziyaret ettiDünyanın en büyük kukla festivallerinden “7. İzmir Uluslararası Kukla Günleri” ünlü kuklacıların katılımıyla gerçekleşti

Görkem Erinç

İzmir’in ev sahipliği yaptığı, Kültür Turizm Bakanlığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle

organize edilen festivalde 23 ülke, 41 kukla tiyatro grubu ve 45 farklı gösteri kentin her yanındaki kapalı ve açık gösteri mekanında yapıldı. Etkinliklerin yanı sıra atölyeler, konferanslar ve “Dünya Gölge Oyunu Figürleri Sergisi”

ardından yapılan Suat Veral’ın yorumuyla “Karagöz Tasvirleri Sergisi” düzenlendi. Bu festivale ek olarak ilköğretim okulları arasında “Forum Bornova Kukla Oyunu Yarışması” adında bir yarışma da düzenlendi.

Jordi Bertran’dan Stephan Mottram’aFestival, İspanyol Jordi Bertran ve İngiliz Stephen Mottram gibi dünyanın en ünlü kuklacılarını

ağırlarken, pek çok yerli yabancı kukla oyununu ve sanatçılarını İzmirliler’le buluşturdu. Ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın bu sezon büyük yankı uyandıran 45 kişilik dev kadrolu ‘Surname 2010’ adlı kukla oyunu da festivalin konuğu oldu. Bunun yanı sıra ülkemizde ilk kez gösteri yapacak olan dünyanın en ünlü kukla tiyatrosu topluluklarından Sandglass Theatre (USA), Hugo & Ines

(Peru), Teatro Gioco Vita (İtalya), Theater Waidspeicher ve Familie Flöz (Almanya) büyük ilgiyle karşılandı. Kortej yürüyüşüyle başlayan festivalin ilk günü, Bulgaristan’dan katılan Fireter topluluğunun ateşli gösterisine sahne oldu. Festival, her yıl olduğu gibi değişik kukla teknikleriyle oynatılan kuklalara, farklı yaş gruplarına yönelik oyunlara ve kukla sanatının çeşitli türlerine

ev sahipliği yaptı. Bu festivalin Avrupa’nın da en büyük kukla festivali olduğunu söyleyen Festival Direktörü Selçuk Dinçer, “Artık dünyanın en büyük birkaç kukla festivalinden birini her yıl İzmir’de düzenliyoruz. Şimdi yapmamız gereken şey ise İzmir’de kukla sanatı adına ciddi üretimler yapılmasını sağlamak. Bu çabalar kısa sürede İzmir’i kukla alanında büyük bir marka yapacak” diye konuştu.

İzmir’de caz coşkusuİzmir’in uluslararası alanda adını duyurduğu İzmir-Avrupa Caz Festivali 20. kez gerçekleşti.

Burçak Karaman

İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) tarafından İzmir Büyükşehir

Belediyesi’nin katkılarıyla düzenlenen İzmir-Avrupa Caz Festivali, İzmirlilere caz dolu iki hafta yaşattı. Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezinin ev sahipliği yaptığı konserde, caz müziğinin birbirinden ünlü isimlerini dinleyicisiyle, caza meraklı genç müzisyenleri de düzenlenen atölye çalışmaları ile ustalarla buluştu. Festivalin ilk gecesinde Kerem Görsev sahne aldı. Görsev’e efsanevi saksafoncu Ernie Watts, basçı Kağan Yıldız, davulcu Ferit Odman ve şef Alan

Broadbent yönetiminde otuz bir sanatçıdan oluşan Festival Yaylıları eşlik etti. İzmirliler caz konserinin kapanışı ise İtalyan cazının özgün sesi Mauro Grossi Quintet ile yaptı.

Caz afiş yarışmasıFestival kapsamında ayrıca, Geleneksel Caz Afişi Yarışması düzenlendi. Yarışmanın birincisi olan Göze Ekim, ödülünü İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’ndan aldı. Eserleri sergilenmeye değer bulunan gençlere de katılım sertifikası verildi. İKSEV Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper’e ve Caz Festivali’nde emeği

geçenlere teşekkür eden Kocaoğlu, “ Umuyorum böyle organizasyonlar artmaya devam eder ve İzmir’i kültür-sanat kenti yapma hedefine ulaşırız” dedi. Sarper ise amaçlarının grafik sanatına ilgi duyan öğrencilerin ve genç grafik sanatçılarının yaratıcılıklarını desteklemek olduğunu belirtti. Festivalin, gençlerden aldığı güçle dinamizm kazandığını söyleyen Sarper, İKSEV’in eğitim faaliyetleri içinde önemli bir yer tutan Caz Afişi Yarışması’nın 1991 doğumlu İzmirli sanatçı Göze Ekim’in çalışmasının birinci olduğunu hatırlatarak, “Gençlerin katılımı bizi mutlu ediyor” diye konuştu.

Gül Tanyer

Uzun bir dönem savaş muhabirliği yaparak Kuzey Irak, Bağdat,

Suriye, Somali, Kenya, Azerbaycan, Bosna Hersek, Hırvatistan ve Slovenya’da gazeteci olarak bulunan Koçak’la yaptığımız röportajda dış ülkelerle olan ilişkilerimizi, dış basını, savaş muhabirliğini ve barış gazeteciliği hakkındaki düşüncelerini konuştuk.

Son yıllarda dünyada yaşanan savaşların Türk basınında yer alan halinden yola çıkarak bu süreçleri nasıl takip ettiğimizi düşünüyorsunuz?Bu konuda çok önemli gelişmeler kaydedildi. Ciddi bir savaş muhabirliği potansiyeli ve insan gücü var. Mithat Bereket, Mete Çubukçu, Ramazan Öztürk gibi isimler savaş muhabirliği deneyimi olan ve birikimlerini kurumlara, kişisel ilişkilerine aktaran meslektaşlarım. Bilgi, ulaşım ve iletişim imkanları Kerem Görsev

geçmişe göre çok daha rahat ve gelişmiş düzeyde ancak muhabirlik günümüzde de kolay bir iş değil.

Suriye’de yaşanan son olaylarla birlikte farklı kaynaklardan haberler aktarılıyor. Bu haberlerin doğruluğuna ne kadar güvenebiliriz?Bize birçok yerden haber geliyor. Haberleri tek kanaldan almıyoruz, bu sebeple farklı kanallardan bütün haberleri dinlemekte fayda var. Herkesin bir düşünsel duruşu var ve farklı haber kaynak larından aldığımız enformasyonu değerlendirebiliriz. Bir çok haber ve haber kanalları bu yüzden var biz de olabildiğince okuyup bu bilgilere ulaşabiliriz.

Hürriyet gazetesi Saray Bosna Temsilcisi Münire Acım’la birlikte Bosnalı Sırpların elinde 25 gün tutsak kalmışsınız. O esarette hiç ölümle burun buruna geldiğinizi oldu mu?Kendi deneyimime dayanarak ifade etmem gerekirse

kendinizi salıyorsunuz, kontrol edebileceğiniz hiçbir alan yok . O tip ortamlarda normal şartlarda göstereceğiniz tepkileri çok daha fazla gösterirseniz size zararla döner. Olabildiğince sağlam durmalısınız. Ben şunu hissettirdim onlara, ben gazeteciyim sizin elinizdeyim hiçbir şey yapmayacağım. Sizin yapacağınızı değiştirme gücüm yok. Bana olabildiğince haklarımla davranın. Gazetecilik haklarım var, uluslararası ilişkilerden doğan haklar var. Olabildiğince sakin, ölüme gelince yapacağım birşey yok diyorsun.

Karda Kalan İz kitabınızdaki gerçek öyküden esinlenerek Bosna Hersek’te yaşanan insanlık dramını ve Boşnaklara yapılanların beyaz perdeye aktarılacağını duyduk. Bu durumla ilgili son durum nedir?Öyle bir proje vardı fakat film sektörü farklı ve zor. Maddi anlamda çok büyük destek sağlanması lazım.

Biraz benim tembelliğimden ya da o piyasada çok cevremin olmamasından piyasa yapamadım o yüzden zamana bıraktım.

Medya kuruluşlarının ya da yönetim birimlerinin, muhabirleri riskli bölgelere göndermeden önce o kişilerin sendikal haklarının güvence altına alındığını düşünüyor musunuz?Benim dönemimde muhabirler tarafından ne böyle bilinç ne de talep vardı, kurumlar açısından da bilinç yoktu. Sendikal haklar tarafından yoksul bir şey bu ve şu anda da çok ilerlediğini zannetmiyorum. Muhakkak muhabirin sigortası vardır ama şundan

şüpheliyim basın yasasından sigortalı

olunca önemli özlük hakkı elde ediliyor. Savaş bölgesine gidiliyorsa yabancı uluslararası büyük haber ajanslarının uygulaması, hayat sigortası ücretleri çok yüksektir ama kazanımları da fazladır. Herhangi yaralanma ve esir kalma durumunda çok önemli faydaları olan sigortadır. Bunun yapılması lazım, bu sistemin şu anda çok yaygın oldugunu zannetmiyorum.

Savaş ortamlarında muhabirlik yapmış bir süre sonra ortamdan kötü etkilenmiş kişi travmatik olaylar yaşarsa, o kişiye bağlı olduğu kurum psikolojik destek sağlıyor mu?Bildiğim kadarıyla kurumların böyle bir desteği yok. Anadolu Ajansı’nın girişimi var savaş muhabirliği bağlamında bir eğitim polis akademisiyle çalışması var. Bu girişim bundan sonra diğer kurumlara da örnek olur. Böyle bir eğitimin gerçekliği ortada bundan sonra bu desteğin gerekliliği daha fazla olacak. Bu işlerin bireysel anlamda

bizim değil kurumların sahip çıkması gerekiyor. Yabancı kuruluşlarla bakıldığında onların muhabirin ruhsal durumuna göre sağladıgı lojistik altyapı oturmuş. Zaman geçtikçe daha iyi olacağına inanıyorum.

Savaş muhabirliği yapmış biri olarak barış gazeteciliği hakkında ne söylemek istersiniz?Mete Çubukçu’yu anmak lazım, bu işte onun bir tanımı var: ‘Taraf olacağız’. Savaş muhabiri taraf olmaz, tarafsızdır ama biz tarafız, barış tarafındayız. Biz savaşın promosyonunu yapmak için savaş muhabirliği yapmıyoruz. Savaşın ne kadar insanı, dokuyu, hayatı parçalayıcı olduğunu göstermek için savaş muhabirliği yapıyoruz. Umudumuz savaşların olmaması ama savaş da hayatımızın içinde olan bir vaka. Biz de muhabirsek eğer tabiki savaş muhabirliği yapacağız ama savaş muhabirliğini savaşa karşı duran muhabirler olarak yapacağız. Bunun anlamı barış zamanında barışın sürdürebilirliği için elimizden geleni yapmamızdır. Savaş zamanında savaşta muhabirlik yapıyorsak eğer o savaşın sonlanması için de savaşın şiddetini göstereceğiz.

Uzun yıllar savaş muhabirliği yapmış biri olarak, savaş muhabirliğinin Türk basınında iyi yerlere geldiğine inanıyor musunuz? Bu alanda ilerleyen gazeteci adayları için ne söylemek istersiniz?Savaş muhabirliği hala bireysel yeteneklerin ön planda olduğu bir alan. Kurumsal yapılanma olsa bireysel yetenekler bu kadar öne çıkmaz. Ne kadar donanımlıysan ve araç gerece sahipsen o kadar iyi iş çıkarıyorsun. Gazeteci adaylarına gelecek olursak, savaş muhabirliğinde ilk olarak gönüllük esastır bu sebeple en başta birey kendini tanımalıdır. Haber olmak değil haber yapmak için savaş muhabiri olmaya dikkat edilmeli. Muhabirin, toplumsal sorumluluklarının olacağı için ruhsal olarak kendini yoklaması gerekir. En önemli nokta ise, eğer muhabir sağlığını kaybederse işinide kaybeder.

Savaş Muhabiri Ali Koçak

Page 8: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

15Nisan2013 Sayı33 spor14 Nisan2013 Sayı33spor

“Hakemler de hata yapar...”

İzmir’in kronik sorunuUluslararası bisiklet turnuvası Ege’de

Vakıfbank Avrupa şampiyonu

Final Four Türkiye’de Eski FİFA kokartlı hakemlerden İsmet Arzuman Türkiye’deki hakemlerin yaşadığı zorlukları Ünivers’e anlattı

Ralfi Rafael Kanyas

Dünyanın en zor mesleklerinden biri hakemlik… Hakemler müsabaka

içinde yaklaşık iki yüz elli üç yüz karar veriyor ve bu kararları da saniyenin onda birinde vermek zorundalar. Son zamanlarda gündemden düşmeyen Avrupa’da bizi başarıyla temsil eden FİFA kokartlı hakemlerimizden Cüneyt Çakır’ın Manchester United- Real Madrid maçında ev sahibi takımında oynayan Nani’ye kırmızı kart göstermesi de, saniyenin onda birinde verdiği kararlardan biri. Pozisyon hakkında Konuşan Eski FİFA kokartlı hakemlerimizden İsmet Arzuman olayı böyle değerlendirdi: “Cüneyt Çakır’ın pozisyonuna televizyondan baktığınız kırmızı kartın ağır olduğunu düşünebiliriz fakat Çakır’ın pozisyonu ayrıntılı değerlendirme şansı yok. O enstantanede karar vermek zorunda. Sonuçta

oyunculara da düşen bir görev var. Nani’nin hareketini kural gereği yorumladığınızda da siz bir hareketi dikkatsiz, orantısız ve kontrolsüz güç kullanarak yapamasanız. Eğer yapılan hareket rakibi sakatlamaya yönelik olursa hem teknik hem idari cezayı görürsünüz.” diye konuştu.Cüneyt Çakır’ın da yaşanan pozisyonda takdirini kırmızı karttan yana kullandığını ve kararına saygı duymamız gerektiğini söyleyen Arzuman, İngilizlerin ise Çakır’a ve kararına saygı duymadığını belirtti. Ayrıca İsmet Arzuman, İngilizlerin tepkisinin bir diğer nedeni de, kupadan elenmeleri olduğunu ve İngiliz hakemlerinin Türk hakemlerinin yakaladığı şansı yakalayamamış oluşuna bağladı.

“Terim’e yakışmıyor”Fatih Terim’in müsabaka hakemine yönelik sportmenliğe aykırı hareketi nedeniyle üç resmi müsabakada takımının başında olmama cezası da Türkiye’nin

spor gündeminde yer tutan ayrı bir konu. Terim’in aldığı cezadan sonrada cezayı cinayet olarak nitelendirmesi de ülkemizde hakemlerin kararlarına nasıl saygı duyulmadığının kanıtı gibi. Arzuman konu hakkında şunları söyledi, “Bu olayda isim önemli değil çünkü bu tür hareketleri geçtiğimiz dönemde yapmayan yok gibi. Genel anlamda ülke olarak değer yargılarımızı gözden geçirmemiz lazım. Ülkemizde ve Avrupa’da isim yapmış önemli bir teknik direktör olan Fatih Terim’in, hakem hatalı bir hareket yapmış olsa bile aşırı tepki vermemesi gerekirdi.Konuşmasına devam eden Arzuman, “Sir Alex Ferguson’da Cüneyt Çakır’ın pozisyonunda hakeme itiraz etti fakat Terim gibi absürt hareketler yapmadı” dedi. Hocaların saha dışına çıkarılmasının üzüldüğü konulardan biri olduğunu ifade eden Arzuman, kamuoyunun da bu durumu Terim’in oyundan atılması olarak değerlendirmesini

kabul etmediğini çünkü oyundan atılmanın aşağılayıcı bir ifade olduğunu söyledi.

“Futbolu bilenler yönetmeli”Fenerbahçe ile Bursaspor arasında oynanan karşılaşmanın devre arasında soyunma odası koridorlarında yaşandığı iddia edilen olay da çok konuşuldu. Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın devre arasında hakemi tehdit ettiği söylendi. İddialara göre, Yıldırım’ın maçın hakemi Tolga Özkalfa’ya “Ben TFF dinlemem, alayınızın cezasını ben vereceğim. Hakemliğinizi bitireceğim” demesi gündeme damgasını vurdu. Bu konuyla ilgili görüşlerini belirten İsmet Arzuman: “Ben bir kulüp başkanının veya bir kulüp teknik direktörünün, hakemi tehdit etmesini kabul edemiyorum. Hakemler de işlerini yapıyorlar. Onların da aileleri ve hedefleri var. Mesela, üç büyüklerin maçlarını yönetmek ve Avrupa’da maç yönetmek bir hedeftir.”

Arzuman, Türk futboluna yön veren kişilerin de özellikle futbolcular, hakemler ve teknik direktörlerin olması gerektiğini belirtti. Futbol için en fazla emek sarf eden kişilerin onlar olduğunu ifade eden Arzuman şu anki UEFA başkani Platini’nin de eski bir futbolcu olduğunu hatırlatıp ‘Neden bizim eski futbolcularımız, hakemlerimiz veya antrenörlerimiz futbol federasyonu başkanı olmasın’ dedi.

“Hakemlerin aldığı ücretler komik rakamlar”Hakemlerin aldığı ücretlerle ilgili de konuşan Arzuman “Futbol endüstrisinde en az ücreti futbol hakemleri alıyor. Bunun nedeni de futbol hakemliğinin profesyonelleşmemesi. Ülkemizde hakemlik yarı profesyonel olarak yapılıyor. Sadece antrenman ücreti ve harcırahları var” dedi.Öyle görünüyor ki Türkiye’de uzun bir süre daha hakemler konuşulacak.

Bünyesinde altı profesyonel futbol takımı ve tarihi Alsancak Stadı ile Atatürk Stadyumu’nu barındıran İzmir’in, yıllardır süregelen stat çilesi devam ediyor49’uncusu düzenlenecek olan Cumhurbaşkanlığı Türkiye Turnuvasıyla Ege tanıtım rekoru kıracak. Yaklaşık 1

milyar kişinin gözü Ege’de olacak

Voleybol CEV Kadınlar Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali’nin final maçında Vakıfbank Azerbaycan temsilcisi Rabita Bakü’yü 3-0 yenerek Avrupa şampiyonu oldu

Pınar Karşıyaka müthiş bir başarıya imza atarak geçen yıl Beşiktaş’ın şampiyon olduğu FIBA Avrupa Challenge Kupası’nda Dörtlü-Final’e kaldı

Güney Çetin

Futbolseverler için stad ihtiyacını karşılamakta zorlanan İzmir’in, yağan her yağmurda iptal

olan maçları, bozuk zeminleri, stadyumların konforsuz koşulları, seyircileri ve sporcuları oldukça zorluyor. Sürekli değişen projerlerle yapılması planlanan statlar tartışılmaya devam ediyor.Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ihale hazırlıklarına başladığı Karşıyaka Örnekköy’de, yapılması planlanan yeni stad ile ilgili AKP İzmir Milletvekili Aydın Şengül’ün “Stadyum mezarlık manzaralı olmaz, içinden dere geçecek” sözleri yeni tartışmalar başlattı.

Umut Emre Çınar

Dünyanın en önemli 17 spor organizasyonundan biri olan

“Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu” bu yıl 49. kez düzenlenecek. 21-28 Nisan 2013 tarihleri arasındaki Türkiye Turu’na Antalya, Alanya, Elmalı ve İstanbul’un yanı sıra Ege’de Göcek, Marmaris, Bodrum, Selçuk, Kuşadası ve İzmir ev sahipliği yapacak. 50. yıl dönümüne hazırlanan Türkiye Turu’nun 2013 rotası bu yıl oldukça zorlu geçecek. Nefes kesecek tur, canlı yayınlarla tam 313 milyon 126 bin haneye ulaşacak. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu Organizasyon Direktörü Aydın Ayhan Güney, “130 ülkeye ulaşacak yayınlarla 1 milyarı aşkın insan Türkiye Turu’nu seyredecek” dedi. Tur boyunca 80 saat canlı yayın gerçekleşeceğini, üç uluslararası haber ajansı tarafından dünyaya duyurulacağını söyleyen Güney, “Türkiye Turu, dev bir spor organizasyonu olduğu kadar aynı zamanda bulunmaz bir tanıtım fırsatı. Fethiye, Marmaris, Muğla,

Eray Gökçe

CEV Şampiyonlar Ligi’nde sezonun iki namağlup ekibinin mücadelesinde Vakıfbank, rakibine karşı tüm setleri kazandı ve Avrupa voleybolunun bir

numaralı kupasında tarihinin ikinci şampiyonluğunu yaşadı. Rabita Bakü galibiyetiyle Avrupa’nın kadınlarda en güçlü takımı olduğunu kanıtlayan Vakıfbank, bu sezonki namağlup unvanını da korudu. Bu sezon lig, Türkiye Kupası ve CEV Şampiyonlar Ligi’nde toplam 36 maça çıkan Vakıfbank, henüz yenilgi yüzü görmedi. Öte yandan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Voleybol Kadınlar CEV Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali’nde şampiyonluk

elde eden Vakıfbank takımını kutladı. Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, kutlama mesajında, finalde Azerbaycan’ın Rabita Bakü takımını 3-0 yenerek, 2011 sezonundan sonra CEV Şampiyonlar Ligi’ni bir kez daha kazanan Vakıfbank’ı tebrik ederek, ‘’Erkek ve bayan takımlarımızın başarısının devamını Akdeniz Oyunları’nda da bekliyorum’’ ifadesini kullandı.

Eray Gökçe

Yeşil-Kırmızılılar, Fransız rakibi Paris Levallois’e İzmir’de oynadıkları ilk maçta yenilmiş ve seride 1-0 geriye düşmüştü.Kendi evinde kaybettiği avantajı deplasmanda rakibini yenerek telafi eden

ve şansını son maça taşıyan İzmir temsilcisi, bu sefer kendi evinde rakibini yenerek final four vizesi aldı.Geçen yıl Beşiktaş’ın şampiyon olarak tamamladığı bu turnuvada, Pınar Karşıyaka’da kupayı ikinci kez Türkiyeye getirmek istiyor.Öte yandan temsilcimiz final four’un İzmir’de düzenlenmesi için FIBA’ya gerekli başvuruyu yaptı.

Rakibimiz Alman takımı OldenburgPınar Karşıyaka’nın Dörtlü-Final’deki rakibi Ewe Baskets oldu. 26-28 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek Final-Four’da temsilcimiz yarı finalde Almanya’nın Ewe Baskets Oldenburg takımı ile karşılaşacak. Kupadaki bir diğer yarı final maçında ise BCM Gravelines ile Krasnye Krylia karşı karşıya gelecek.

Bodrum, Selçuk ve Kuşadası’nın tüm güzelliklerini dünya bir kez daha görecek.

130 ülke Ege’nin ‘İnci’siyle tanışacakGeçen yıl görülen güzel ilgi nedeniyle bu yılda yine İzmir etabına yer verildi. Organizasyon Direktörü Aydın Ayhan Güney; “850 kişilik ekiple İzmir’e gelerek hem güzel bir spor organizasyonu yapacağız hem de müthiş bir tanıtıma imza atacağız” dedi. Türkiye Turu’nda görevli bin 200 kişinin 850’sinin etap etap her yere giderek bizzat çalıştığını, 8 gün boyunca yarışın yapılacağı kentle birlikte 3 ile 5 bin arasındaki kişinin yine organizasyonda aktif çalıştığını ifade eden Güney, turla ilgili televizyon yayınlarının yanı sıra gazete, dergi ve haber portallarında iki bine yakın haber yayınlandığını, bu yayınların reklam değerinin 350 milyon dolara ulaştığını söyledi.

Düşüşü birincilik getirmiştiGeçen yılki turun Kuşadası-İzmir etabı, dramatik bir finişle son bulmuştu. Omega Pharma-Quick Step takımından Belçikalı İljo Keisse, 124 kilometrelik

7. etabın bitiş düzlüğü olan Alsancak Garı yakınındaki 180 derecelik dönüşte birden yere düştü. Zincir problemi de yaşayan Keisse, ayağa kalkıp zincirini taktı ve yarışa devam edip etabı birincilikte bitirdi. Bu mücadele internette büyük ilgi gördü. Konuyu araştıran İzmir

Bisiklet Derneği Başkanı Murat Karaca, ilginç bilgilere ulaştı. Karaca, 48. Cumhurbaşkanlığı Turu İzmir Etabı ile ilgili internette 51 milyon 780 bin konu başlığı açıldığını belirterek, “Haber, video ve fotoğrafla ilgili 122 milyon 874 bin tıklama gerçekleşti. Bu haber, video

İzmir’deki spor kulüplerinin bir araya gelerek oluşturduğu İzmir Gücü Spor Vakfı (İZVAK) da sürece dahil olurken işler karmaşık bir hale geldi. Karşıyaka Spor Kulübü eski Başkanı Hüseyin Çalışkan da, “İZVAK’ın kulüp başkanlarıyla yaptığı toplantıların gündemi, kulüplerin kullanım hakkı olan yerler ve Örnekköy Stadı olmamalıdır. Bu stat konusunun muhatabı İZVAK değildir” dedi.Gençlik ve Spor Bakanı Kılıç, Karşıyaka’ya 12 bin 500, Buca’ya ise 20 bin kapasiteli iki stat fikrine onay verirken, bu konuda fikir birliği istedi. İzmir Gücü Spor Vakfı’nın, kulüp başkanlarıyla yaptığı toplantıda ortaya atılan

Karşıyaka’ya 12 bin 500, İzmir’in güney yakasına da 20 bin kişilik stadyum önerilerini desteklediğini açıklayan Kılıç, ortak talep buysa gereğini hemen yapacaklarını ifade etti. İzmir’e yapılacak stadyumlar konusunda her kafadan bir ses çıktığını, kendilerine bugüne kadar birçok farklı talebin geldiğini söyledi.

‘Buca’ya başka takım giremez’Bucaspor taraftarları güney bölgesine yapılması planlanan 20 bin kişilik stada karşı çıktı. Bucaspor taraftar grubu BucaFanClub (B.F.C) yaptığı açıklamada, ilçelerinde mevcut iki stadın bulunduğunu, üçüncü bir

stadın daha ilçelerine yapılmasının çok anlamsız olacağını belirterek, “İZVAK’ın, Buca’ya stat yapacağız açıklamaları, Bucaspor taraftarı ile Buca halkına danışmadan attılan adımlardır. Buca’da zaten iki stat var. Biri eski ilçe stadımız diğeri de maçlarımızı oynadığımız 15 bin kişilik Buca Arena’dır. Üçüncü stadın yapılması ise çok anlamsız. Bu nedenle, buraya 20 bin kişilik stat yapılmasına ve başka İzmir takımlarının gelip Buca’da maç yapmasına izin vermeyiz. Buca’da tek bir takım maç yapabilir o da ilçemizin takımı Bucaspor’dur” dedi.İzmirli futbolseverler için manevi değeri olan Alsancak Stadı’na, 81 milyon TL değer biçildiği

öğrenildi. En kısa zamanda ihalesi gerçekleştirilecek olan stadın geliri Örnekköy Stadı ve diğer tesislerin yapımına aktarılacak.

Alsancak stadı ne olacak?TOKİ tarafından AVM veya iş merkezi yapılması düşünülen Alsancak Stadı’nın yıkılmasına İzmirliler başta olmak üzere çoğunluk karşı çıkıyor. Altay 1914 Taraftarlar Derneği, Alsancak Stadı’nda yapılan sondaj çalışmaları ile ilgili tepki göstererek tüm taraftarları ve tüm İzmirliler’i, tarihi statlarını ve Çadırkent alanlarını ellerinden alma girişimlerine karşı durmaya çağırıyoruz şeklinde bir açıklamada bulundu.

ve fotoğraflara bakanlardan 16 milyon 924 bini ise İzmir ve çevresi için farklı bilgi kaynaklarına yöneldi. İzmir bu yıl düzenlenecek turda yine çok önemli bir tanıtım fırsatı yakalayacak. Bunu iyi değerlendirmemiz gerekiyor” dedi.

Page 9: Ünivers - İletişim Fakültesiiletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/Univers_Nisan-2013.pdf · 2016. 8. 31. · Amargi Kadın Dayanışma Kooperatifi kurucularından olan Selek, barış

İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi SAHİBİ Prof.Dr. Tunçdan Baltacıoğlu | Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Prof.Dr. Sevda Alankuş BÖLÜM EDİTÖRLERİ Kampüs Resul Taşan | Kültür-Sanat Burçak Karaman, Görkem Erinç | Yerel Umut Emre Çınar | Gündem Gül Tanyer, Güney Çetin, Orçun Tam, Uysal Varol, Ekin Belce Altay | Sağlık Nesrin Yorulmaz | Ekonomi Resul Taşan | Spor Eray Gökçe, Ralfi Rafael KanyasTasarım Batum Kundak, Begüm Tanur | Fotoğraf Editörü Ece Yekenkınrul

Nisan2013 Sayı33arka sayfa 16

ÜniversBasım Yeri

ATAHAN MATBAACILIKKemalpaşa Cad. 4301 Sok.No.4/A

Altındağ, Bornova İZMİRTel:0 232 467 10 47

[email protected]

Medya/Ayıp

Derleyen: Umut Emre Çınar

Sabah gazetesi yazarı Ali Eyüboğlu, Milliyet’in televizyon ekinde,

26 Ocak tarihli yazısında “Erkeklerin gözü üçünü de yedi.” yazdı. Eyüboğlu’na göre erkeklerin “gözleriyle yediği” isimler NTV’den ayrılan üç kadın haberci ve sunucu: Banu Güven, Dilara Gönder, Gülay Özdem’di. (01.02.13)

CNN TÜRK’te yayınlanan ve muhalif tutumu ile bilinen Ayşenur Arslan’ın “Medya Mahallesi” programı yayından kaldırıldı. Arslan’ın programı gelen baskılar dolayısıyla önce yayından kaldırılmak istendi fakat daha sonra program iktidar yanlısı olarak bilinen gazetecilerden Akif Beki ile dengelenmek istenmişti.(11.02.13)

CNN Türk Canlı yayınında Cilvegözü sınır kapısında patlama haberini sunan Saynur Tezel, kullandığı ifadelerle şaşırttı. Tezel patlamayla ilgili kesin bilgiler olmadığı halde, peşinen Suriye’yi suçladı ve 14 kişinin öldüğü patlama için “sayıların önemi yok” ifadesini kullandı. (13.02.13)

TRT’nin ilk kadın müfettişi olan, 24 yıldır tek bir disiplin cezası almayan Şeniz Erol Çöl, TRT’de yaptığı teftiş sırasında bazı usulsüzlükler saptayıp, bunları gün yüzüne çıkarınca işinden oldu. CHP milletvekili Turgut Dibek TRT başmüfettişinin TRT’nin çeşitli birimlerinde yapılan usulsüzlükleri

rapor etmesi sonrası görevden alınmasını TBMM de gündemine taşıdı. (24.02.13)

TRT’den ilginç haber anlayışı. Kanal, Meksikalı uyuşturucu çeteleri arasında yaşanan kanlı hesaplaşmayı, mozaikleyip Suriye’de olmuş gibi göstermeye çalıştı. (26.02.13)

Fox Haber Spikeri Murat Güloğlu, okuduğu bir haber üzerine dünyaca ünlü Kanadalı yıldız Justin Bieber için önce “Justin biber” daha sonra ise “cüce” diyerek Türkiye’de hayranlarının tepkisini çekti. (10.03.13)

Danimarka’da TV2 kanalında Suriye ile ilgili haber sunulurken “Assassin’s Creed” adlı bilgisayar oyunundan görsel kullandığı ortaya çıktı. ‘Assassin’s Creed’ oyunundan bir görüntüyü Şam’a ait genel bir fotoğraf sanarak haberde kullanan kanal, büyük bir hata yaptıklarını kabul etti ve fotoğraf kaynaklarının doğrulanmasının önemini bir kez daha hatırlattı. (12.03.13)

Anadolu Ajansı (AA), Kasım ayında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından kaçırıldıktan 5 ay sonra militanların elinden kurutulmayı başaran Ukraynalı gazeteci Anhar Koşniva’nın açıklamalarını sansürledi. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra Rus Kosomolskaya Pravda’ya konuşan Koşniva’nın, ÖSO tarafından yayımlanan videoda “zorla ajan olduğum söyletildi” sözleri AA’nın konuyla ilgili haberinde yer almadı. (14.03.13)

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2013 yılı dünya basın özgürlüğü

sıralamasında Türkiye 179 ülke arasında 154. sırada yer aldı. RSF, Türkiye’nin geçen yıla oranla 6 basamak aşağıya indiği kaydederken, “terörle mücadele” adına alınan önlemler çerçevesinde, “Türkiye bugün gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi” denildi. (30.01.13)

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), yeni yılın ilk ayından itibaren Demirören Holding bünyesinde bulunan Milliyet, Vatan gazetelerinde; Doğan Grubu bünyesindeki Radikal’de, Doğuş Holding bünyesindeki NTV ve CNBC-E’de ve Çalık Holding bünyesindeki Sabah Gazetesi’nde onlarca basın emekçisinin işine son verilmesini kınadı. (06.02.13)

Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’ın ayrılmasıyla yeniden yapılanmaya giden Taraf Gazetesi’nde ayrılıklar devam

ediyor. Gazetenin Politika Editörü Veysi Polat’ın haberinin Yazıişleri Müdürü Kurtuluş Tayiz tarafından sansürlenmesi üzerine Polat, gazetedeki görevinden ayrılmıştı. Ardından aynı serviste çalışan Faruk Aktaş da istifasını sundu. (06.02.13)

İran’ın İngilizce yayın yapan televizyon kanalı Press TV, ABD ve Kanada’dan yayın yapmalarını sağlayan uydu platformundan çıkartıldı. Kanalın Kuzey Amerika’dan yayın yapmasını sağlayan Galaxy 19 platformu konu hakkında açıklama yapmazken, Press TV yaptırımın düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu savundu. (09.02.13)

Geçtiğimiz günlerde köşe yazısı sansüre takılarak yayınlanmayan Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal’in 18.03.2013 tarihli köşe yazısıda yayınlanmadı. Bu durum üzerine Hasan Cemal Milliyetteki görevinden ayrılma kararı aldı. (18.03.2013)

Medya Ayıpları

Medyaya Ayıplar

1

4

7

2

5

8

3

6

9

Gündemi nereden takip ediyorsunuz?

1 Melike Suluoğlu Halkla İlişkiler ve Reklamcılık:

“Gündemi Twitter üzerinden takip ediyorum, akşamları ise televizyondan ana haber bültenleri izleyerek haberleri daha detaylı bir şekilde izliyorum.

2 Mustafa Kazakoğlu Psikoloji: “Genellikle gazeteyi tercih

ediyorum.Eskiden gelen bir gelenek gibi gördüğüm için eve giderken ve okula gelirken alıp gündemi takip etmeye çalışıyorum.’’

3Helin ÖnerPsikoloji:“Genellikle daha hızlı

olduğu için internetten takip ediyorum.İnternete kolay ulaşım olduğu için genellikle gündemi internetten takip ediyorum ama yinede gazeteden de detayları inceliyorum.”

4Neslihan Karadoğan Uluslararası İlişkiler: “Daha

çok televizyondan takip ediyorum genellikle haber bültenleri izliyorum gazeteye ayırabilecek fazla zamanım yok bu yüzden televizyon tercih ediyorum.’’

5Baturhan Gürbüz Yazılım Mühendisliği: “Genellikle

interneti kullanıyorum daha rahat ulaşım yapıyorum öğrenci evinde televizyona zor ulaştığımız için genellikle sosyal medyadan takip

etmeye çalışıyorum.’’

6Birsu Erkan Psikoloji: “Tercihim internet üzerinden

gündemi takip etmek.Anlık haber düştüğü için normal gazeteden farklı olduğu düşünüyorum ama gazeteden de takip ettiğim günler oluyor evde genelikle milliyet ve hürriyetten gündemi takip ediyorum.”

7Alican Ünverenler Mutfak Sanatları ve Yönetim:

“Sosyal medyadan takip ediyorum genellikle artık akıllı telefonlar çıktıktan sonra gazeteleri kolaylıkla takip ediyorum.”

8Gülçin Ayköçek Halkla İlişkiler:’’Genellikle sosyal

medyayı takip ediyorum bunun yanı sıra gazetede okuyorum .Gazetelerin daha tarafsız olduğu düşünüyorum .Gündemi iki türlü takip ediyorum’’

9Derya Gökçeer Endüstri Sistemleri Mühendisliği:

“Gündemi internet ortamından takip etmeye çalışıyorum.Sosyal medya diyelim kısacası ,teknolojik gelişmelerden dolayı artık cep telefomuzda bile internet var bu yüzden her an gündemi rahatlıkla takip ediyorum.”

Derleyen: Görkem Erinç