49
, . ... '"'""\ li..,•-t"""l!.- . f Ku -=---ll---:-- . Islam MECMUASI ÜÇ AYLIK EDEBI MECMUASI Cilt: IV, 1 Temmuz 1979 Ramazan 1399 V AKFI Selçuk ERAYDIN Müdürü: Dr. Cahid BALTACI ve Teknik Seyyid Ali Kahraman Hattat-Ressam: Turan SEVGili Yeri: Kemeri Cemal·Yener Cad. No: 132. Telf: 28 02 30 ve Havaleler PK. 1315 Sirkeci - 50 T.L. .A!bone Yurt içi: 150 T.L. Yurt 300 T.L .. EMM\JZ . 1991 Tekrar islam Medeniyeti 3 ' Sünnetin Hukukundaki Yeri ve Önemi Abidin Sönmez 7 Kadi-asker Rftz-namçeleri'nin Tarihi ve Kültürel Ehemmiyeti Dr. Cahid 55 The Ottoman Archives as a source for the His- tory . of the Muslim Countries . Dr. Mustafa Bilge 101 is- iade edilir. Mecmu- ismi zikredilmeden iktihas edilemez. ••••••••••••••••••••••••••••••

Pages from D00054c4s1y1979 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00054/1979_1/1979_1_SONMEZA.pdf · Mü'minlerin azab görmesi şöyle dursun zahmet çekmeleri bile . onu son derece

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

, &••t®>&~ce,.emv•...,Y..~••••••••••••ef?b•O .

·.·~0-u ... _.!..~~-"""--.-'"'""\ li..,•-t"""l!.- . Olıv \~i{ f -~~

Ku ~iısl -=---ll---:-- . :ı.

Islam na\Y-\n\\\}ı\\'ö.

.~

MECMUASI ÜÇ AYLIK

DİNİ, İLMİ, EDEBI ARAŞTIRMALAR

MECMUASI

Cilt: IV, Sayı: 1 Temmuz 1979 Ramazan 1399

SAHİBİ ·İSLAM MEDENİYETİ

V AKFI Adına Başkan: Selçuk ERAYDIN

Yazı İşleri Müdürü: Dr. Cahid BALTACI İdari ve Teknik işler: Seyyid Ali Kahraman

Hattat-Ressam: Turan SEVGili

İdare Yeri: ·Bozdoğa:n Kemeri Cemal·Yener

Cad. No: 132. VEFA/İST. Telf: 28 02 30

Ha:bcrleşme ve Havaleler PK. 1315 Sirkeci - İST.

TUR~ Fiyatı: 50 T.L. .A!bone Şartları

Yurt içi: 150 T.L. Yurt Dışı: 300 T.L ..

EMM\JZ . 1991

İÇİNDEKİL~R

Tekrar Çıkarken islam Medeniyeti 3

'

Sünnetin İslam Hukukundaki Yeri ve Önemi

Abidin Sönmez 7

Kadi-asker Rftz-namçeleri'nin Tarihi ve Kültürel Ehemmiyeti

Dr. Cahid Baltacı 55

The Ottoman Archives as a source for the Ecoİıomic His-

• tory . of the Muslim Countries . Dr. Mustafa Bilge 101

Neşredilmeyen yazılar, is­tenildiğinde iade edilir. Mecmu­anın ismi zikredilmeden iktihas edilemez.

••••••••••••••••••••••••••••••

Sünnetin İslam Hukukundaki ·veri·ve Önemi

Abidin SÖNlUEZ GİRİŞ:·

I- SÜNNETİN LÜGAT VE İSTİLAH Ml.ı.'NASI:

a) L ü g at Ma ' n a s ı : Sünnet lügat ma'nası ile «adet, gidiş» ve «yol» manalarma gelmektedir (1). -Daha açık bir ifade ile söylemek · gerekirse «takip edilmesi adet olan yol» demektir. Mutat fiil ve hareket tarzı ve ecdadtan kalan örf manalarını da tazammun eder. . .

Araplar, atalarının adet ve örflerine. son derece bağlı idiler. Onların· yolunu takip etmeyi bir fazilet addederlerdi (2). Onların bu hali müte­addit Kur'an ayetleri ile açıklanmı§tır. Bir· ayet-i kerimede şöyle denil-mektedir: ..

· · <<Onlara «Allah'm indirdiğine inanın ve tabi olum> denildiği- zaman on­lar, «hayiT, biz ;atalarımızı neyin üzerinde bulduksa ona :uyarız» dediler~ Ya ataları bir şey anlayamaz ve doğTTiyo seçemez idiyseler. de mi (ona uyacaıklar) ?» (3) .

. İşte araplarm. aıtalarından tevarüs ettikleri bu h~yat biçimi, İslam'­dan önce sünnet olarak . isimlendirilmiştir. Ayrıca sünnet kelimesi, pek çok Kur'an ayetlerinde zikredilmiştir ki, bunlardan birkaçı şöyledir:

«Sen bizim adetimizde hiçbir değişililik bulamazsın» ( 4.) . '

«Kur'an'a iman ~tmezler. Halbuki evvelld inkarcılar hakkında Al-Ia.h'm s~eti geçmiştir» (5).

1 -·. Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Usulü, s. 15; Ömer Nasuhi Bilmen, lstılahat·ı Fık-hiyye Kam(Jsu, c. 1,, s. 133 ..

2 - -i-slam Ansi'klopedisi, c. 5, s. 47. 3 - ıSakara SOresi, a. 170 .. 4 - Jsra SOresi, a. _77. 5 - Hıcr SOresi, a. 13.

7

«İşte bundan önce ge~li münafıklar hakkındaki 'Allah'ın kanunu böyledir. Allah'.ın kanununu değiştirmeye asla- imkan bulamazsın» (6).

Mezkür, ayetler~e geçen «sünnet'ulla!h» terkibi, Allah'ın adeti, Al­lah'~ kimunu manalarma gelmektedir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) in bir lıilıdis-i şeriflerinde de sünnet, ynıkar­da zikrettiğimiz manalarda kullanılınıştır ki, şöyledir:

«Kim güzel .bir adete vesile olursa o kimseye InyŞ,mete kadar hem kendi ecri, hem de onunla amel eden kimselerin ecri vardır (7). Aynı ha­disin 8!ksi de variddir. Demek ki «yol ve gidiş» iyi olabileceği gibi kötü

· de olabilir (8).

b)· I s t ı 1 alı M ana s ı : Yüce İslam dini geldikten sonra sün­net yeni bir .m~~ kazandı. Mjislümimlar artık. eski müşrik cedlerinin örf ve adetlerine uyup gidemezlerdi. İslam cemaatının yeni bir sünnete riayet etm~si gerekli idi, Her mü'min bundan sonra hal ve harekatında Peygam­ber (A.S.) ın ve aslıabllll11: hal ve hareketlerini kendisi için örnek tutmak­la mükellef idi (9) •. İşte ~U~et böylece yeni bir ıstılahi mana kazandı. Bu mana ·da hadis· usUlcilleri ile hadiseller arasında değişik mana kazan­dı.

UsUleiliere göre sünnet denildiği zaman :az. Peygamber'in söz, fiil · ve taktirleri 8!kla gelir.

. . Hadiseller arasında. sünnetin kazandığı mana ise daha umumidir. Ve

· Hz. MUhammed' e peygamberlik gelmeden önceki hayatını· da ihtiva eder. Bu manada sünnet, Hz. MUhammed'in peygamberlikten önceki ve sonra­ki hayatlarında söylediği sözleri, fiilieri ve takrirleridir (10). Bu ma'na­sı ile hadis kelimesi, aYnı m&'nada kUllanılan sünnetle müradif olmakta­dır (11).

' Şu halde sünnet denilince hadis, hadis denilince de sünnet imlaşılma-

lıdır.

6 - Ahzab SGresi, a. 62. Ayrıca bkz. Enfal 'SGresi, a. 8; Kehf SOresi, a. 55; Ahzab s·oresi, a. 38; Fatır SOresi, a. 62. . .

7- Müslim; Sahih; K. Zekat, hadis no: . 69.

· 8 - Hadis Usulü, s. 15.

9 - .islam A:nsiklopedisi, c. 5, s. 47.

10 -Hadis Usulü, s .. 15; Muhammed ei-Hudari, Tarihu't-Teşrtil-islami, s.- 'ss.

11 - P.rof. 'Dr. Talat Koçyiğit, Hadis Tarihi; Prof. A:bdülvehhab Hallaf (ter. Doç. Dr. Hüseyin Atay) i·slam ·Hı.ıkuk Felsefesi, s. 40..

8

II - SÜNNETiN ÇEŞİTLERİ

a) K a v ı i S. ü n n e t : Hz. Peygamber'in herhangi bir mesele hakkındaki şifahl bey8nıdır.

b) F i ' 1 i S ü n n e t : Hz. · Pçıygamber'in namaz, .oruc, hac, ze• kat gibi çeşitli ibadetlerindeki davranışiarına aid saıhfubenin nakletmiş ol.; duğu haberlerdir .

. c) T a k ri r i S ün n e t : Saıhabe-i kirarn tarafından söylenen bir sözü veya işlenen bir fi'li F_z. Peygamber'in işitip veya görmesi yahut da kendisine nakledilmesi halinde reddetmeyip süküt etmesi, güzel kar­şılaması veya te'yid etmesidir. Sahabenin kita:b ve sünnette hüküm bu­lumnayan herhangi b~r mesele · ha!kkırıdaki ictihadı ve takriri sünnetten sayılmıştır (12). Bu üç çeşit sünnetin İsl8:rn hukukundaki yerini. ve öne~

· mini yeri geldikçe ayrıca zikredeceğiz. ·

III - SüNNETiN KONUSU

. ~

Hz. Peygamber'in sünnetinin ·ka vii,' fi'li ve takriri olmak üzere üçe ayrıldığını beyan e~tik. Bu üç nevi sünnetin hepsi de İslam hukuku yö­nünden birer delildirler. Sadece belirli bir salıaya aid olmayıp yaşanan hayatı olduğu gibi yansıttıklar;ı.nı söylemek mümkündür.

İslami aılıkarna, medeni ve ceza hukukuna, dini vazifelere, lıelru ve harama, şer'i talıarete, yiyecekler. hakkındaki şer'i hükümlere, muaşe­rat ve adaba aid olaıılarla, akaide, ahirett~ıd mükilfat ve· mücazata, Cen­net ve Cehenneme, meleklere, lıilkate, valıye, geçmiş peygamberlere ve

. hasılı insan ile Allalı arasındaki münasebetlere teallfık eden her şeye da­irdir (13).

Daha kısa bir ifade ile belirtmek geerkirse diyebiliriz ki, din, i'tikad, ibaret, ahlak ve muamelattan ibarettir. İşte Hz. Peygamber'in bu dört mevzua aid pekçok hadisleri mevcuttur: Çünkü o, kendisine tabi olaııla­ra _yalnız din ve ahirete aid bilgiler vermekle kalrnıyordu. Hayatın bütün faaliyetlerine teallük eden kanuıılar da verdi. Sadece vermekle kalmadı, aynı zamanda bir devlet .·kurdu ve onu idare etti (14). Görüldüğü gibi Hz. Peygamber'in sünneti, insa:ıı hayatının hem dünyasını ve hem. de alıi­retini olduğu gibi kucaJklamaktadır.

12 - Hadis Usulü, s. 16. 13 - islam. Ansiklopedis1, s. 48. 14 -Prof. Dr. Muhammed Hamidullah (ter. Kemal Kuşcu), islama Giriş, s. 113.

9

· IV - SÜNNET VE HİKMET

Kuran-ı Kerim'de geçen hikmet kelimesinin pekçok yerd~ «kitab» · kar§ılıgmda kullanıldığı sarlhtir. Ancak sünnet manasma . geldiği de va­riddir. Nitekim Allah (C.C.) bir ayet-i ·keri;ı:nesinde §Öyle hı,ıyurmuştur:

« Andolsun ki, m!i'ıninler daha evvel ıap~ık ve kat'i bir sapıklık i!r}in­de bulunuyorlarlmn Allah, içlerinden ve kendilerinden onlara ayetlerini okur, onlan tertemiz yapar, onlara Kitab ve lıikmeti öğretir bir peygam­~r göndermiş olduğu i~in büyük bir lütufda bulunmuştur» (15).

Birçok İslam uleması ve müfessirler zikri geçen ayetteki hikmet ke­limesinin buradaki manası üzerinde durmuşlar ve Allah'ın isminden son­ra Peygaımberin ziikredilmesine ve Allah'a imandan sonra Peygambere . imanın şart kılınınasma kıyasla Kur'an'dan sonra da hikmetin zi1kredil­mesini dikkate almışlar ve bunun sünnetden başka birşey olmadığı görü­şünde ittifak etmişlerdir (16).

tmam-ı Şafii bu hususta şöyle· söylein.işfir: Kur'an ilmine v8:kıf kim­selerden işittiğime göre hikmet Hz .. Peygamber'in sünnetidir. Çünkü ön­ce Kur'an zikredilmiş, onu hikmet takibetmiŞtir. Allah insanlara kitab ve hikmeti öğretmek suretiyle onlara yaptığı büyük lütufdan bahseder. Bu bakımdan lıikmetin sUnnetden başka birşey olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira hikmet kita:bla birlikte zikredilmiştir. Aynı zamanda Allah. Peygamberine ittibayı farz kılmıştır. Peygamberine imam kendisine iman ile birlikte farz kılınan şeyin de Peygamber'in sünnetinden başka birşey olınadığı anlaşılır (17).

Ayetin medlfı.lünden de anlaşılınaktadır ki, yüce İslam diniujn açık­lanmasmda Kitab'dan sonra Sünnet yer alır, Kur'an'dan ·sonra hükmü ençok mer'i olan mevzudur (18) .

10

15 - Ali lmran Suresi, a. 164. 16 - Hadis Ta~ihi, s. 13. 17 -. Risaletü'~..Şafii, s. 78 (Hadis Tarihi, s. 13'den) 18 - islam Ansiklopedisi, c. 5, s. 49.

BİRİ·NCi BÖLÜM

A) SÜNNETiN İSLAM HUKUKUNDARİ UMÜMİ YERİ •

I - HZ. MUHAM:MED'İN ÖRNEK AHLAKI

Cenaıb-ı Ha;k Hz. Mulıamtned'i bütün beşeriyete örnek bir in.sa:n ve örnek bir peyıgam:ber olarak gönderdiğini açıklamıştır. Bu hususta bir ayet-i' kerimesinde şöyle buyurur:

«Şa.nım haklu için size kendiıtizden öyle bir ).l.asiil geldi ki, sizin sı-.. . kıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Ustünüze çok :dii§kündür. 1\lü'ıniİıleri cidden es~geyicidir, bağışlayıcıdır» (19). ·

'

Mü'minlerin azab görmesi şöyle dursun zahmet çekmeleri bile . onu son derece müteessir eder. Onun zama:n zaman şiddet göstermesi, müte­essir olmadığı için değil, risa1et vazifesi sebebi iledir;

. .

O öyle .bir Rasiil'dür ki, son derece izzet ve şere{ sahibidir. Hiçbir zaman mü'minlerin elem ve ke(!erli olmasını istemez. Bizzat beşer cin.sin• den olması ve izzet sahibi bulunması hasebi ile onların bütnn dert ve ke­derlerini duyar. Üstünüze titrer ve salahmıza hayır ve izzetinize çok ha­ristir. Üzerinize toz . kondunmak istemediği gibi· sizi saadet ve selametiiı G

en yüce mertebesine ulaştırmak Cennet ve rıza-yı ilruhiye erdirmek için bütün hırsı ile uğraşır. Sadece günahsız mü'minlere değil, aynı zaman- · da güna:b!karlara ve Ha:k'dan yüz çevirenlere bile acır. (20).

· İşte kurtuluşa erımik isteyen kimse o Yüce Rastıl'ün izini takip et­meye ve 0nda~ kıl payı k~dar ayrılmamaya gayret göstermelidir. Allah onu bütün alemiere rahmet· olarak göndermiştir. Bütün insanlığa hare­ket ve davranışlarmda bii: ·güzel ahlak örneğidir. Nüınfuıe-i _ imtisa1dir. Onun bu hali, bir Kur'an ayetinde şöyle ifade edilmiştir:

19 - Tevhe Süresi,' a. 128. Cenab-ı-Ha:k, bu ayet-i kilrimesinde kendi ·isimle~inden ol-an "Rauf, Rahim" adlarını

lütfen habib-i edfbine de ıtlak etmiştir ·ki, buna peygamberlerinden hiçbiri mazhar olama­mıştır. (Hasan Basri Çantay, Kur'an-ı Hakim ve Mealci Kerim, c. 1, s. 303, 120 nolu dipnot).

20 - Muhammed Hamdi Yazır. Hak Dini Kur'an Dili, c. 4, s. 1_28.

ll

. «Senin i~in mtilıakkak ve muhaklı::ak tükenmeyen bir mükafat var-dır. Hiç şüphesiz sen büyill{ bir ahlak üzerindesin» (21) .

. İşte bn ayetlerin medllılü gereğince yüce Pey;gambere imtisa1 ve izin­deri gitmek, bir emr-i ilahidir ve veslle-i necattır.

II- HZ. MUHAMMED'E iTAA'TIN ESAS!

a) G e n e ı O ı ar ak : Allahü Te31a. yer yüzündeki knllarına emir ve yasaklarını aralarından seçrrıiş olduğu peygamberleri vasıtası ile bildirmiştir. Durum böyle olunca emir ve yasakları bildirme görevi ken­disine verilen mümtaz kişiye de lınan ve aynı zamanda itaat etmek ke­sinlikle emredilmiŞtir. Hiç bir siiretle isyankar davranışlarda bulunmak, rriü'min bir kiŞiye yaraşma-z. _ ·

İşte Ha;k Teala gerE!k iman ve mnha:bbet ve gerekse ita'at hususi.İn~ . . da bizzat Küi'an-ı Kerim'de müteaddit ayetleri ile beyan etniiş, kendisi­ne im.§.ndan sonra peygamberine imanı, kendisine muhabbetten sonra Hz.

· Peygamber'e muhabbeti ve kendisine ·ita'attan sonra da Peygamber'ine ita'atı mü'min olabilmenin bir gereği olarak şart koşmuştur.

b) Hz. P e y g a in b e r e I m a n : Mü'min, iman esasları ara­sında yer alan Hz,._ Muhammed'in Allah'ın kulu ve RasUlü olduğuna da İn~ak zorundadır. Peygambere iman, bizzat şehaQ_et ve- tel(hid kelime­lerinde Allah'a imandan sonra yer alı:ıiıştır. Çünkü dinin tebliğ ve açık­lama vazifesini üzerine alan zatıi kesin olarak inanmalıdır ki, onun Al­lah tarafından getirdikleri şüphe ve tereddüt edilmeden ;kabUl edilebilsin. Hz. Peygambere iman demek, onun Cenab~ı Hak'dan aldığı vahyin dela­letine ve aynı zamanda kendi sünnet-i mu tahharesine 'yürekten inanmak demektir. Bu husfı.su dile getiren pekçok Kur'an ayetleri vardır :ın bir ayette Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

« (Müııafıklar) «A.llah'a da Peygamber'e de inandık, ·i im'at ettik» derler de sonra bunun arkasından ·i~Ierinden bir. zümre yüz ~virirler. Bunlar mü'ınin .adamlar ıdeğillerdir.

. .

· Onlar aralarında hükmetmesi i~in ;Allah'ın Rasiılüne davet edildikle:-ri vakit O)akar~m ki,) bir fırkası hemen yüz_ çevirip dönücüdiil'ler» . (22). ·

Mezkfı.r ayet ha:kkında biraz dü§linülecek olursa, bir. dinin bütününü onun içinde bulmak mümkündür. Yani iman laftan ibaret değildir. Yal-

12

21 - Kialem SOresi, a. 3,4. 22 - Nur SOresi, a. 47, 48 ..

,.

nız dil ile «Allah'a ·ve Rasfilüne iı:nan ettim» demekle gerçekte mü'min . olunmaz. Bununla beraber sa.mimi _olarak kalbden inap.mak ve sadakat­la sebat etmek ve bizzat emir ve yasakları efali ile isba.t. etmek gerekir.

Bunu isbat edecek olan delillerden biri de hakkına razı olmak ve bir ihtililf ha.linde Allah ve Rasfıllinün hükmüne davet edildiği zaman icabet ve. itaat· etmektir. Halbuki «inaridık, müslümanız>> diyenler içinde öylele­ri vardır ki, iman yalnız dilindedir. Bunlar ise mü'min. değil münafıktır­lar. Hııklarına razı olmazlar. Bir kısniı sözünde durmaz, dönüverir. Bir kısmı da sözünden dönmese bile herhangi bir nizada Allah ve Rasfılünün hükmüne davet edildikleri vakit yüz çevirirler. Şayet hak ·kendilerinin oiursa Rasfılullah'ın hükmüne gönülden inlnyad ve itimat ederler (23) .

. Halbuki gönülden iman etmiş, kayıtsız ve şartsız ..c\.J.lah ve Rasfılüne tes­lirp. olmuş hakiki mü'minler için Hak Teala ş~yle buyurmuştu:ı;.

«Mü'minle:r arasmda hüküm vermek için Allah'a ve Rasftlüne da'vet olundukları valdt onların .sözü ancak «dinledi}(: ve itaat ettih:» 'demeleri­dir. İşte asıl murad!arına ,erenler bunlardır.»

«Kim Allah'a. ve Rasfilün~ itaat ederse (geçmiş günahlarından dola- . . yı) Allah'dan korkarsa (gelecek günahlarından naşi de) ondan sakınır­sa kurtuluşu bulanlar da bwıların ta kendileridir.» (24).

Mezklir aryetlerin gayet sarili olan manalarından anlaşılmaktadır ki, . önce iman gelmekte, bu imanla birlikte muhal;lbet ve itaat da gerekmek- · tedir.

c) Hz. :ı;ı e y g a m b e r e M u lı a b b e t : Ra~fılullah (S.A.V.) e iman ile birlikte aynı zamanda sevgi ve muhabbetin de bulunması ge­rektiği gayet tabiidir. İmanın neticesi muhabbeti doğurur. Bu sevgi, rah­met ve merhamet Peygamberine karşı bir sevgidir. Yine Allalı'dan son­ra ençok sevmemiz ve sınırsız sevgi ile bağlanmamız gereken yüce Ra­sfıldür. Bunun için mü'min, onu, ebeveyninden., aile efradından ve hatta kendi nefsinden daha çok sevmedikce gerçek manada iman etmiş olma­maktadır.

Yüce Allalı da kendine muha;bbeti, Rasfı.lünün muhabbetine bağla­mış ve bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmuştur:.

«De ki, eğer siz Allah'ı seviyorsanız, hemen ·bana uyuı:ı. ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı mağfiretle örtsün. :Allah ga:ffir'dur, rahim'dir.

23 - Hak Dini Kur'an Dili, c. 5, s. 3531. 24 - Nur Suresi, a. 51, 52.

13

De ki; )Allah'a' ve ;ı>eygamber'e ita'at edin. iEğer aksiııe lgiderlerse şüphe yok ki Allah Imfirieri sevmez.» (25).

Şu halde Allah'ı sevenler, «baııa tabi olaıılarla birlikte varhğımı Al­lalı'a teslim ettim» iliyen -ye emr-i ilahiyi tebliğ eden Hi. Muhammed'e n;ı.uhalefet etmemek mecburiyetindedirler. Fa;kat sadece muhalefet etıri.e­riıe · yetmez, a;ynı zamanda onlar da «yöııüınü ve yüzümü Allah'a ~vir­~» diyerek onun talimatına ve tebliğatma t3:bi olmak ve Hz. Peygam­ber'i kendilerine numfine-i imtisal addeylemek mecburiyetindedirler. Bu-. nun aksini iddia etmek gülünç olur. Çünkü o zaman «·ben 4J.lah'ı severim çı.ma enırini dinlemem, O'nun sevdiğini sevrnem ve onu sevenleri, aynı

zamanda kendi yolunu göstermek üzere gönderdiklerini sevmem, onlara b.~ııZemek istemem» demektir. Rasıllulla11ı (S.A.V.) e ittiba etmemek ay-. m zamanda onun temsil ettiği ulvi düşünceyi ve düsturu sevmemek ve kabu1 etmemek manasma gelir.

A.vetin nüzıll sebebi ha!kkındaki görüşe de kısaca işaret· edecek olur­sak bu hakikatın daha iyi anlaşılmasına_ yardımcı olabilir.

Rivayete göre mezkılr ayet nazil olduğu zaman münafıkların reisi .AJbdullah bin Ubey, Hz. Muhammed'in kendine ita'at ve ibadeti Allah'a ita'at gibi tuttuğunu ve kendisine Hrist1yanların İsa'ya muha;bbetleri şek­iliide kendini sevmeyi emrettiğini fitne çıkarmak için etrafa yaymaya baş­lamış idi ·ki, bunun üzerine «De ki, Allah'a ve Peygaınber'e ita'at edin» (26) me8.1indeki ayet-i kerime nazil oldu ve kesinlikle öyle bir şüphe­nin varid olmadığını gösterdi.

Rasıllullah (S.A.V.) e· tabi ·olmak ve onu sevmek, nasaramn Hz. İsa· hakkındaki düşündükleri gibi değildir. Yalnız bütün muhabbeti mün­hasıran Allah'da toplayıp, ancak Allah'a arz-ı teslimiy~t ile itaat et­mekte ve Hz. Muhammed'e de sırf Alla;h'riı elçisi, bir me'mılru, hidayet ve ilahi emirlerin bir tebliğcif3İ olduğundan dolayı sırf Allah için ittiba etmektir.

Birine ittiba . ederken, onun karşısında istiklaline müdahale edecek diğer ıbirini hesa!ba katma;k başka şeydir, müstakille:rı. ve münferiden ona ittiba ederek onun namına, onun bir elçisini ve me'mılrunu tammak yine başka şeydir. Bir elçiyi tanımak, onun :kendisini değil, gönderen efendisini · tanımaktır. Elçiyi tanımamak da aynı ·şekilde efendiyi tanı­maınaktır. Bir· devletin elçisini reddetmek o devleti ve onun kanunla-

14

25 - All .imran SOresi, a. 32, 33. 26 -·Ali imran SOresi; a. 33.

rını' reddetmek anlamına geldiği gibi, Allah'ın Rasillünü reddetmek de aynı şekilde Allah'ı tanımamak ve kabul etmemektir. Bu ise apaçrk kü­fürdür (27) .

. Bunun için Allah'a muhabbetin esası, Hz. Peygamber'e muhabbet . ve ita,'ata dayanır. Bundan çekinenlerin mü'min olması g§;yet ta;bii mümkün değildir.·

d). Hz. P e y g a m b e re 1 t a ' a t:

a) K ur ' an'. a Gör e : Peygambere iman ve muhabbet onun Allah tarafından getirdiği emirlere ve yasaklara kayıtsız ve şartsız

. ita'atı da gerektirir. !şte yüce Rabbimiz bu son derece öneınli olan hu­susu müteaddit Kur'an ayetleri ile. mü'minlere duyurmuştur.

Şimdi bu ayetlerden bazılarına işaret edelim: 1) «Biz' her peygamberi, ancak Allah'ın izni ile kendisine ita.'at

olunmak için gönderdik. Onlar ikendilerine zulıpettikleri vakit sana gelip de Allalı'dan ınağfiret dj).eselerdi, onlara (sen) Peygamber de mağfiret is­teyiverseydi'n), elbette Allalı'ı, tevbeleri hakkıyle kabul edici, çok esirge­yi ci bulacaklardı>> (28).

Ayetten gayet açık olarak anlaşılmaktadır ki, Peygamber'e itaat Al­lah'm emrine itaat; ona ısyan Allah'a ısyandır.

2) «Allah'a ve Basfılüne ita'at edin. Ve O'nun emirleri ile yasakla­rına .aykırı hareket etmekten sakının. Eğer ita'at etmekten yüz çevirirse­niz, billniz ki peygamberiınize düşen sadece açık bir tebliğdir.» (29)

3) · «AJla.b'a ve peygambere i~'at edenler, işte bunlar, Allah'ın ke~­dilerine nimet verdiği peygamberlerle,· sıddıklarla, şelıidlerle ve iyi kiın­selerle beraberdirler. Bunlar ne gü,zel birer arkadaştırlar!» (30).

4) «Kim Peygambere ita'at ederse Allah'a ita'at etmiş olnr. Kim de yüz çevirirse bu seiıi üzınesin. Zira seni .onlara koruyucu ve gözetleyici göndermedik» (31). ·

5) «Eğer AJ.lah'a ve Rasfılüne ita'at ederseniz size ameDerinizden hiçbir §eY eksiltilmez.» (32).

27 - Hak Dini Kur'an Dili, c. 2. 1076, 1077. 28 - Nisa SQresi, a. 64. 29 - Maide Suresl, a. 92. ao - Nlsa sor-ası, a. 69. 31 - Nisa Süresi, a. 80. 32 - Hoourat SQresi, a. 14.

15

Şu halde kamil ve sadık :birer mü'min olmak üzere mucibince amel ederek Allah ve Rasıllünün emirlerini seve seve icra eden kimseler, amel-. lerinin 'karşılığını tain olaraık bulabilirler.

6) «Ey iman edenler, Allah'a ita~at edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de ita'at edin .. Eğer bir ~ey hakkında ~ekişirseniz, onu .Allah'~ ve Peygamberiı'le döndürün, eğer Allah'a ;ve ahiret gününe inam­yorsanız. Bu (sizin için) lıem daha hayırlı, hem de netice itibariyle daha güzelilir» (33).

Mü'minler herhangi bir· şeyde anlaşmazlığa düşecek olurlarsa niza konusimun halli için Allaıh'a ve Rasıllüne müracaatla emredilmişlerdir. Hiçbir zaman kendi keyf ve arzularına göre .halle kalkışmıyacaklardır.

İlk defa Allah'ı yani O'nun kitabnn, ikinci olara'k Hz. Rasıllullaıh'ı kendi­lerine merci tayin etmeye mecburdurlar. Allah'ın ve Rasıll'ünün muhfuke~

· mesine ve bu muh-akemenin hükmüne rıza göstermek, mü'min o1manın esasıdır. Çünkü bütün mü'minler, aralarında yegane hakim olarak Allah'ı ve Peygamberi tanıillak zorundadırlar. \ .

Hz. Peygamber'in vefatından sonra da yine aynı şekilde onun müs~ lümanlara tevdi ettiği mukaddes Kitab ile Süıınetine uygun şekilde prob­·lemlerini halletmekle emredilmi§lerdir. Böyle hareket etmek mü'min ol­manın şiarıdır (34).

• c

7) «Allah'a ve Rasiılüne ita'at ediniz ve aranızda niza etnıeyiniz. Sonra korku ile za'fa ,düşersiııiz, rüzgarınız kesilir, devletiniz gider, sa­bırlı olunuz. Zira Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir» ( 35).

8) İşte bütün bu alıkarn Allah'ın kestiği hududdur. Kim Allah'a ve Peygamberine ita'at ederse (Allah) onu altından ırmaklar akan cennetle­re koyar ki, onlar orada ebedi kahcıdırlar. Bu, :en !büyük birikurtuluş ve saadettir.

Kim de AUa.b'a ve Peygamberine ısyan eder, (Allah'ın) sınırlarını

(çiğneyip) geçerse onu da -içinde daim.kalıcı olaı·ak- ateşe koyar. Onun · için hor ve hakir edici bir azab vardır» (36) ..

9) «Ey mü'minler, Allah'a ve Rasfdüne hıyanet etnıeyiniz» (37). Zimmet-i imanriııza tevdi edilmiş olan ahkamı ilahiyyeye ve süıınet-i Ra­sillulliili'a riayetsizlik edip de şükr ü istik8!metten, vefa ve sadakattan ay-:­nlmayın.

16

33 - Nisa SOresi, a. 54. 34 - Hak Dini Kur'an Dil·i<, c. 2, s. 1378. 35 - Enfal SOresi, a. 46. 36 - Nlsa SOresi, a. 13, 14. 37- Enfal SOresi, a. 28.

ı.

Allah ve Rasfı.lüne hıyanet ederseniz axtık kendi aranızda mal ve ca­na ırz ve namusa hükm ü hükfunete, va:tani ~enfeatlere mütealli:k ema­netlerinize hıyanet etmeğe başlarsınız (38).

'

Mezkiı.r konuda Kur'an ayetlerinin sayısını daha da arttırmak müm-kündür. Ancak bu hlliıusta zikrettiğimiz ayetler mevzumuzu açıklama bakımından yeterlidir.

b} S ün n e t e G ö r e : ·Hz. Peyıgambere ita'atm temeli Allah'ın kitabına dayandığı gibi aynı zamanda Rasfı.l'ünün sünnetine. de dayan­maktadır. Bu hususta ·beyan ettiği bir haffis.;i şeriflerinde ·şöyle buyur­ma:ktadır.

<<Bana ita'at eden .kiımıe, mnhallliak ki Allah'a itaat etmiş olur. Is-. '

yan eden de mnhaklm.k Allaı'ı'a ısyan etmiş olm» (39).

Cenab-ı Ha:k'kın da aynı manaya geleın ayetlerini hatırlıyacaik olur­sak bütün niü'minlerin kayıtsız ve şartsız Hz. Peygambere boyun eğme­leri ve arz-ı teslimiyyette .bulunmaları icabetmektedir .

. Hz. Peygambere ita'at onun sünnetine ita'attan başka( birşey değil­dir. Bunun için sünnete uyma, İslam'ın ve inianın bir gereği olarak orta­ya çıkar. Bu batkımdan sruhabe-i kirarn onun sağlığında Kur'an hükiinııe­rinin tefsirinde, müşkillerinin beyanında, aralarında meydana gelen fikir ayrılıklarının hallinde . ona baş vurma yı elinin bir gereği olarak saymış-lardır ( 40). ' '

Hz. Peygamberin sünnetine ittibam en mUhjm neticesi teşride görü­lür. Sünnetin İslam teşriindeıki ehemmiyeti, daha sahabe devrinde pey­gamber hayatta iken anlaşılmıştır. Çünkü bu hakikat bizzat Kur'an ayet­lerine dayanmakta ve zaman zaman gelen ayetler Rasfı.lullah'a ita'atı,

onun. getirdiği şeylere uymayı, nehyettiği şeylerden salrm:mayı emretmiş­tir. Şurası muhakka;ktır ki, Rasfı.lullilıh'a ita'at veya açı:kladığı emir ve ya­saklarına ittiba aslında onun sünnetine ve sünnetin sözle ifade edilmiş şekli olan hadisiere daha doğrusu, bu hadislerle gelen emir._ ve nehllere. ita'at ve ittibadan ibarettir ( 41).

SaJhabe-i kiram, tablin ve tebe-i tabiin devirlerinde ve daha sonraki İslam Hukukunun bir bütün ha:linde uygulandığı devrelerde bu gerçek dai­ma böyle uygulanmıştır.

ı

38 - Hak Dini Kur'an Dili, c. 4, s. 2391. 39 - Prof. Dr. Muhammed Hamidullah (ter. Doç. Dr. Talat Koçyiğit) · Hemm§m lbn

Münebbih'in Sahifesi, Ankara, 1967. 1

40 - Hadis Tar.ihi, s. 14. 41 -· Hemmam Sahifesi, ·s. 4,5. (mütercimin önsözü).

17

Gerek Hz. Ebu Beki' ve gerekse Hz. Ömer, meselelerin hallinde ilk · defa Kur'an'a baş vururlar, şayet orada problemlerine tetabuk eden bir hüküm bulamazlarsa sünnete baş vururlardı. Eğer onda da. bulamazlar~ sa ondan sonra güzide sahabe ile istişare ederek · €m uygun görüşle aımel .

_ ederlerili (42). Aynı uyı,oulama Hz. Ali zamanında da görülür. Nitekim kendisinden nakledilen bir hadis-i şerif bu gerçeği dile getirir.

-. Ali bin Ebi Talib'den rivayet edildi. O dedi ki; Beni RasUlullah (S.A.V.) çağırarak şöyle buyurdu:

«Şüphesiz ki sende isa (A.S.) a benzeyen huslliılar vardır. Ona Ya­hudiler buğzettiler. Hatta o derece ileri gittiler ki, annesine (iffetsiZlikle) ütirad.a bulundular. Hristiyanlar da ona ifilnhabbet gösterdiler. Hatta bu ~uhabbetlerinde o derece ileri git-tiler ld, ;Qnu bulunmadığı mertebeye yük­selttiler.»

Bundan sonra Hz. Ali söze başlayara;k şunları söyledi:

«Dikkat ediniz, benim ,du.rmnumda .da iki husus vardır. Beni seven­ler, bem layık olmadığım şekilde yükseltirler, bana buğzedenler de olma­dık iftiralarda _bulunurlar. Ben bir nebi değilim. Bana bir 5ey valıyolun­muyor. Fakat ben, gücümün yettiği kadar Allah'ın Kitab'ı ve Peygambe­rinin sünneti ile amel ediyorum. İster hoşunuza giden, isterse gitmeyen bir şey oisun Allah'a ita'at hususunda size ıi.e emredersem bana ita'at et­meniz gerekir.» (43) demiştir ..

Mü'minlerin arasından çıkmış, onların inançlarını paylaşan ve Al­lah'ın emrine, RasUlünün sünnetine ittiba eden ülü'l-emre itaat etmek yü­ce Allah'ın ve RasUl'ünün emridir. Çünkü Hak Teala «Allah'a ve· Rasiüü­ne ita'attan sonra «sizden olan ülü'l-emre de itaat edin» ( 44) buyurımuş­tur. Hz. Peygamber de «lmn emire ita'at ederse bana it3!at etmiş olur~ kim de emire ısyan ederse bana ısyan etmiş olur» ( 45) buyurmuşlardır.

m - SÜNNETİN FONKSİYONU

a) Hz. P e y g a m b e r i n T e b I i ğ v e B ey an V az i -f e s i : Hz. Muhammed kendisine inzal olunan Kur'an ayetlerini müslü­manlara tebliğ etmiş ve bu silretle peygamberlik görevini yerine getirmiş­tir. Çünkü Hz. Peygamberin birinci kaynak olan Kur'an'a göre ilk vazi-

18

42 - Ahmed I;min, Fecr'ül~islam, s. 293, _294. 43 - Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 1, s. 160. 44 - Nisa Siiresi, a. 59. 45 - Hemmam Sahifesi, s. 82.

fesi, Kur'an ayet~erinin. tebliği ve beyanıdır (46). Nitekim Cenab-ı Hak Peygamber-i zişanına hitaben şöyle -buyurmuştur:

<<Ey Peygamber, Rabbinden . s.aiıa indirlleni tebliğ et. Eğer yapmaz­san (Allah'ın) elçiliğini tebliğ (ve lfa) etmiş olmazsın» (47),

Anc~k peygamberlik vazifesinin sadece mücerred bir tebliğ görevi­ne münhasır kalması halinde müslümanların büyük müşkillerle karşılaş­mış olacaklarını hatırdan çıkarmamak gerekir. , Çünkü tebliğ olunan ve tatbiki istenen bazı Kur'an ayetleri mücmel gayr-i müfassal, yahut mut­lak greyr-i mukayyet olarak nazil olmuştur ( 48).

Halbuki bir hüknlün tatbik edilebilmesi için şekli, şartı ve erkanı be­. yan edilmelidir. Beyan edilmedik ce tatbiki de mümkiin Olmaz. Son dere7

ce veciz olan Kur'an'da da pekçok ayetler vardır ki, bunların açıklama­sını da yine Hz. Peygamber yapmıştır .. Aslında bu vazife de· tebliğ vazi­fesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ve bizzat Cen&b-ı Hak tarafından ona beyan görevi de verilmiştir ( 49) . ·

« (Habibim.) biz saru;ı, · K.ur'an'ı indirdik. Ta ki insanlara; kendilerine . '

ne indirildiğini açıkca anlatasın ve ta ki onlar da iyice· fikirlerini Imllan-sınlar>> (50).

Bunun için sahabe-i kirarn Hz. Peygamber devrinde İslam dinine te'­alliik eden meseleleri, Kur'an-ı Kerim'den Hz. Peygamber vasıtasdle alı­yorlardı.

Yııkarıda işaret ettiğimiz gibi nazil olan ayetler çok defa mücmeldi. Müslümanlar onları anlamrukta güçlük çekiyor ve çoğunlukla Hz. Pey­gamber'e müracaat ederek bu ayetlerin kendilerine açıklanmasını istiyor­lardı (51).

a) İşte bunun için Kur'an'da mücmel gelen bir hükmü tefsir eden, açıklayan veya onda mutlak geleni kayıtlayan ya da. umUmi olarak ge­len bir hükmü tahsis .eden bir sünnet sadır olmuştur. Na:maz, oruc, hac, zekat ve hrumr hakkındaki Kur'an ayetleri ile daha .pekçok ayetler böy­ledir. Bunlar hrukkındaki ta.fsilat Hz. Peygamberin kavli ve fi'li sünneti ile açıklanmıştır (52) .. Ancak Hz. Muhammed . bu açıklamalarını yine Kur'an'a dayanarak yapmıştır .

. 46 - Abdplvehhab Hallaf (ter. d29 .. Dr. Talat Koçyiğit), islam T~~ri Tarihi, s. 14, An-kara - 1970. · ·

47 - Mai·de Suresi, a. 67. 48 - Hadis Tarihi, s. 12. 49 - a.g.e., s. 12. 50 - Nahl Su~esi, a. 44. 51 -Hadis Usülü, s. 17. 52 - islam Hukuk Felsefesi, s. 184; Hudari, Tarthu't-Teşri'•il"islami, s. 35.

.,

19

b) Sünnet Kur'an'da bulunan bir hükmü destekler ve kuvvetlendi­rir. Ve böylece hükmiin ild kaynağı ve iki delili olur. Biri Kur'an ayetine· dayanan delil, diğeri ise sünnetin desteklediği delildir (53).

Görüldüğü gibi Kur1an'da zikredilen. hükümle.rin her nev'i hakkında hadisler söylenmiştir. Bu hadisler, mücmellerini açıkladığı gibi, mufassal- ·

. larını da kayıt ve tahsis etmiştir (54). Ayrıca Kur'an'da zikredilmeyen birçok hükümleri de yine Hz. · Peygamber'in açıklamalarmda bulabiliriz.

' . ·Hülasa Hz. Muhammed'e tevdi olunan tebliğ ve beyan görevinin te'•

allilk ettiği saha, kendisine inzal olunan Klİr'an-ı Kerim'in insanlara du­yurulması .ve öğretilmesi ve dolayısıyle onların Kur'an emir ve nehiyle.:. rine uymalarmm sağlanması esasına dayanır (55).

Eğer bu açıklayıcı sünnetler müslümanlara. bir delil ve uyulması ge­reken bir kanun olmasaydı Kur'an'ın farzlarını yerine getirmek ve hü­kümlerine uymak mümkün olmazdı.

Peygamberden sadır olduğu· kesin olan şeriatla ilgili her sünnet de­lil olup ona uyulması. gerekir. ·İster Kı;ır'an'da bulunan mevcut bir hük­mü açıklasın; isterse Kur'an'ın temasetmediği .bir hükmü vaz etsiiı. Çün­kü hepsinin kaynağı Allah'ın açıklairi.a ve şeriat koyma selahiyetini ver­'diği masum kimse olan peygamberdir (56).

b) · Hz. P e y g am b e r i n S ü n n e t i n i n D e 1 il . O 1 u­ş u : .· İslam hukıl.kunda kanun vaz'ı ve hükümleri açıklamada uyulriıası gereken ve· Hz. Peygamberden bize doğru bir senet ile gelen kesinliği ve doğruluğu şüphe götürmeyen Hz. Peygamberin söz, fiil, ve takrirlerinin müslümanlar için bir delil ve müctehidlerin de, mükelleflerin iŞlerine ait meselelerde şer'i hüküm çıkardıkları teşr! kaynak olduğunda ittifak ~t­mişlerdir.

Sünnette bulunan hükümler, Kur'an'da bulunan hükümlerle beraber uyulması gereken bir kanundur (57). '

Allah (C.C.) bİr çok Kur'an ayetlerinde Hz. Muhammed'e ita'ati em­retmiş, elçisine 'olan ita'a~ı kendisine ita'at saymıştır. Müslümanlara ili­tllaf . ettikleri noktalarda onu Allah'a ve Peygambere götürmelerini em­retmiştir. Allah'ıh ve elçisinin verdiği bir hüküm için~ seçme hakkı tam­mamıştır.

20

53 - Hadis Usülü, s. 17. 54 - Fecr'ül-islam, s. · 255 .. 55 - Hadis Tarihi, s. 12. 56 - islam Hukuk Felsefesi, s. 183, 184. 57 -· a.g.e., s. 182.

• Hz. Peygamberili hükmüne teslim olup gönül vermeyen kimseden iman sukfı.t etmiştir. Bunların hepsi Hz. P_eygamberin koyduğu hukuk sisteminin uyulması gereken il8:hi bir teşri old~ğunun ilahi vahye daya­nan açık delillerindendir. (58). .

Hz . .Peygamber'e ita'atın ne derece önem taşıdığını .müteaddit ayet­lerle açrldamıştık. Yapılan bütün_ ibadet ve arnelierin geçerli olmasınıri temel esası, ayet-i kerimede şöyle açıklanmıştır:

. «A)Iah'a Wt'at ediniz ve Peygambere ita'at :ediniz. Anıellerinizi bo­şa çıliarmaym» (59).

Görüldü,ğü üzere amellerin_ geçerliliği yüce Allah'a ve Hz. Peygam­bere iti1.'ata dayanır. !ta'at.ırı. ;manası ise sünnete ittiba demektir ki, bu hususa daha önce de işaret etmiştik. ·

Sünnetin delil olduğunun .k~sirilik1e ifade edilmesine rağmen zaman zaman ona itibar etmiyecek kimsel,erin de çıkması muhtemel olduğundan Rasfı.lullaJb. (S.A~V.) şöyle buyurmuşlardır:

«Sizden birinizin ;kürsüsüne dayanarak hadis söyleyeceği zaman yak­laştı. O, sizinle bizim ;aramızda hakim olan Allalı'ın kitabıdır. O'nun kita­.bında hel~l diye bulduğumuzu helal, haram diye bulduğumuz şeyleri de haranı sayarız, der. Dikkat ediniz, .AJlah RasUlünün haram ettiği şeyler de AJlalı'ın haram ettiği gibidir» ( 60).

' Yine Abdullah bin Ebi Ran'den rivayet edildiğine göre Rasfı.lü Ek­

rem (S.A.V.) bazı kimselerin koltuklarına oturaraık kendi emir ve nehi­leri onlara ulaşınca, Kur'an'da bulduklarından başkasını tanımadıklarını ve ancak ona tabi olacaklarını söyleyen kimselerin çılraca~ ifade bu­yurmuşlardır (61). . . -

Allah'ın Şanlı · Rasfı.lü diğer bir hadislerinde şöyle buyurdu: «Bana ita'at eden kimse muhakkak Allah'a ita'at etmiş olur, ısyaiı eden de mu­hakkak Allah'a ısyan etmiş olur» (62).

\ .

Hassan (R.A.) da sünnetili bir vahy eseri olduğu;rı.u beyan etmek için «Cibril (R.A.) m Hz. Peygamber'e Kur'an indirdiği gibi sünneti de indir­diğini» (63) açıklamıştır.

140.

58 - a.g.e., s. 182. 59 - Muhammed Slıres!, a. 33·. 60- Şerhu Sa:hihVt-T.irmizi, Ehvab'-ül-ilm, c. 10, s. 133; Dikimi, es-Sünen, c. 1/2, s.

1 . - .

61 - a.g,e. c. 10, s. 185. 62 - Hemmam Sa'hifesi, s." 72. 63 - •Darimi, c. 1/2, s. 141.

21

. "

. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi sünnetin din olduğu beyan edilmiş, d]nin gidişi ise sünnetin gidişi olarak değerlendirilmiştir (64).

Yine Makhul (R.A.) m ifadesine göre sünnetin iki kısmı olduğu açık­lanmıştır. Birinci kısmı almanın farz, terkinin ise küfür olduğu,'ikinci kıs­mın alınmasının ise bir fazilet, terkedilmesinin ise bu faziletten mahrum 'kalmak" olduğu beyan edilmiştir ( 65). -

Hatta sünnetin mahiyetini anlatmri:k için biraz aşırı gidenlere rast­landığı da sÖylenmektedir ki, bunun sebebi ise «Sünnetin Kur'an'a hakim olduğu, buna mukabil Kur'an'ın sünnete hakim olmadığı» (66) şeklinde-

ki görüşlerdir. " Ayetlerin ve hadislerin ışığında 5unu kesinlikle söyleyebiliriz ki, sün­

net, Kur'an ayetlerinin !lllücinel ve mutlak olanlarını beyan ve tefsir et­tiği_ gibi, Kur'an'ın söz konusu etmediği bir hükmü de koyar. Böyle hü­kümler süıinetle sabit olmuş olur ve Kur'an'da hiÇbir ayet ona delalet et­mez.

Neseb ile haram olanın süt ile de haram- olacağı, azı dişli yırtıcı hay­vanlarm ve pençeli kuşlarm etlerinin haram kılınması vs. hakkındaki hü­kümler yalnız sünnetle şeriat kılınmıştır (67). Bu durumda da sünnetin kaynağı, ya yine Allah'ın elçisine Kur'an gibi vahyetmesi suretiyle olur veya Hz. Peygamberin ictilıadma dayanır (68). Nitekim bir hadis-i şe­riflerinde hadislerinin ilahi kaynağa dayandığı ve kendisine Kur'an gibi sünnet-i mutahharanın da vahyedildiğini açıklamıştır.

«RasululHl.h dedi ki; Ben size :ne" bir şey veri:rinı ve ne de :siZi ondan men ederim. Ben sadece bir hazinedarım. E:mrolunduğmn şekilde vaz ede­rim» (69).

Netice olarak diyebiliriz ki, sünnet ile de emir ve yasaklar konulmuş­tur~ Bunlara uyulması mecbfuidir. Hz. Peygamber emretmiş ve yasak et­miş olduğu hususlarm takat nisbetinde yerine. getirilmesini istemiştir.

Bu konuya, ayrıca teşri bahsinde :tekrar yer verilecektir.

IV- SAHABENİN"SÜNNETİN DELİL OLUŞUNDA İTTİFAKI

Peygamber (S.A.V.) in "hayatmda ve vefatından sonra "sahabe-i ki­ram, onun sünnetine uymak gerektiğinde ve onun da Kur'an gtbi delil ol-" d uğunda ittifak etmişlerdir.

22

64 - a.g,e., c. 1/2, s. 45. 65 - a.g.e., c. 1/2, s. 141. 66 - Dikimi, c. 1/2, s. 141. 67 - Tarihu't"Teşrf'.il-islaml, s. 36. BB - İslam Hukuk Felsefesi, s, 184. 69 - Hemmam Sahifesi, s. 87.

·Peygamberin hayatmda onun h~ümlerini yürütüyor, buyruklarına, yasa:klarma, hela1 .kılmasina ve haram yapmasına uyuyorlardı. Kur'an

.· -ayetleri ile haclisler.e uymanm lüzumu hususunda aralarmda bir fark gör., müyorlardı.

Bunun için Muaz bin Cebel (R.A.) Yemen'e vali olara:k giderken Ra­sfılullah Ü':A.V.) in sorusu üzerine «Allah'm kitabında b~azsam, stin­

. netle hülnnederiın>> diye cevap verdi (70):

Hz. Ebu Bekr, bir hadise hakkında Kur'an'a baş vurur, orada bula­mazsa sünnete baş Vl.irur, şayet hatırlayamazsa müslümaiılara bu iş hak­kında Peygamber (S.A.V.) den bir sünnet bilen var :riıı diye sorardı. Hz: Ömer de öyle hareket etti. Tablin ve tebe-i tablin de öyle yaptılar (71).

Bütün •bunlar gayet açı:k olaraik göstermektedir ki,- sünnet İslam hu- · kukunun şekillenmesinde en önemli yeri işgal etmiştir ve etmeye devam edecektir.

V- SÜNNETiN KAYNAGI HUSUSUNDA İSLAM ULEMASININ İLERİ . SÜRDÜ GÜ GÖRÜŞLER

Allah'ın elçisinin, Kita:b'm nassı olmayan hususta hüküm koyması, İslam uleması arasmda görüş ayrılıkiarına yol açmıştır.

a) Bir kısmı Al1ah'm Peygambere ita'atı farz kılması ve kendi. rı­zasma uygun olacağıİlı bilmesinden dolayı Hz. Muhammed'e Kitab'm nas­sı olmayan hususlarda hüküm koyma selahiyeti verilmiş olduğunu söy­lerler.

b) Diğer bir kısri:u da koyduğu sünnetin mutlaka Kita;b'da bir as­lı olduğunu ifade ederler.

c) Bir diğer görüş sahipleri de bunun ortaya konulması, onun pey­gamberliğinin bir gereğidir. Hz. Peyga:mberin sünneti Allalı'ın farz kıl­ması ile sabittir, derler.

d) · Diğer bir görüş ehli, de Hz. Peygamberin sünnet koyduğu her nesnenin ·kalbin~ ilham edildiğini açıklarlar (71).

Bu değişik görüş erbabının her birinin ileri sürdüğü görüşler ara­sm~a en uygun olanı Hz. PeY'gamber'e Kur'an'dan başka sünnetin de valı­yedilmiş olduğunu söyleyen görüş erbabının fikirleridir~ Bu son ·derece önemli olan lıususu ayrıca teşri bahsinde yeniden tetkik edeceğiz .

. 70 - Şerh-u Sahihi't-Tirmizi, E!bvab'üi-Ahkam, b.3, c. 6, s. 68. 71 - islam Hukuk Fetsefesi, s. 183.

·.

23

VI - KUR' AN' A GÖRE,SÜNNET

a) K u r ' a n ' a G ö r e S ü n n e t i n M e r te b e s i : Sün­netin . deill .getirilmesi ve şer'i hüküml~ri istinbatında kendisine baş 'vu­rulması yönünden Kur'an'a nisbeti ikinci derecededir. Müctehid, bir ha­diseiçin öğrenmek istediği hükmü Kur'an'da bularnazsa sünnete baş Vu­rur ve orada arar. Çüıikü Kur' an, şeriatın aslı ve ilk kaynağıdır. Bir hük­mü açıkladığı zaman ona uyulur, bir olayın hükmünü söylememişse sün­nete gidilir (72).

. '

b) S ü n n e t i n· K u r ' an ' a ·M u h a 1 e f et i n i n Mü m­k ij. n O 1 a m ı y a c a ğ ı H u s. u s u : Hz. Peygamber ancak bir teb­liğeiden ibarettir. Onun bu tebyin ve tebliğ görevini ifası esnasında Al­lah'ın bildirdiği emir ve yasa:klara muhalefet etmesi mümkün değildir.

Nitekim bu husus Kur'an-ı Kerim'de şu ayetler le açıklanmıştır:

· «Eğer (Peygamber söylediğimiz) b~zı sözleri bize karşı kendiliğin- · den uydurmuş olsaydı, elbette onun sağ elini (kuvvet ve kudretini) :üıve­rirdik. Sonra da hiç şüphesiz onun kalb damarlarını koparndık» (73).

Sai<ı bin Cübeyr (R.A.) bir gün Hz. Peygamber'den bir hadis o'k;u­' du. Bir adam okunan bu hadisin Kur'an'a muhalif· olduğunu söyledi.

İbn Cübeyr de ceva:ben «ben kendimi bilmiyor muyum! Sana Rasfıl­ullah (S.A.V.) den hadis okuyorum. Sen ise Allah'ın Kitaıb'ı ile ona mu­halefet ediyorsun. Rastılullaıh (S.A.V.) Allah'ın Kitabını senden daha iyi bilir, dedi» (74).

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber (S.A.V.) ·Allah'ın muradettiği hu­susun dışında hiçbir şey söylememiştir. O ne konuşmuşsa ·bir vahy ese­ridir (75). Ve gene bizzat kendisi, .ancak kendisine vahyolunana tabi ol­muştur (76).

Bu bakımdan sünnetin Kur'.an'a muhalefeti kesinlikle söz konusu değildir.

72 - a.g.e., s. 184~ . 73 - Ha~~a SOr-esi·, a. 44-46. 74 - ·Darıimi, es-Sünen, c. 1/2, ..s. 141.

· 75 - Necm Süresi, a. 4. 76 - A'l'af Süresi, a. 203; Yunus Süresi, a. 15.

24

İKİNCİ BÖLÜ~i

• r -B) --SÜNNETİN TEŞRİ FONKSİYONU

1 - KANÜNİ MEVZÜ'ATİN VAZ'I

a) G e n e I Olara k : Hz. Peygamber teşriye ihtiyaç hasıl oldu­ğu zamanlarda Allahü Teala'nın o hususta hüküm ihtiva eden ayetlerini . .

indirmesini beklerdi. Cenab-ı Hak da konu ile ilgili birkaç ayet indirerek . bu husustaki hük-ümlerini bildirirdi. Ancak konu ile ilgili vahy gelmezse, Hak Teala'nın teşri görevini kendisine ·bıraktığım anlardı. .O zaman ila­lu kanunun, teşri ruhunun,· maslahatın ve ashabı ile meşveretin icab et­tiği şekilde ictihadda bulunurdu (77) .

Gerek aıhkama ve gerekse sair mevzulara aid hadisler olsuh, bunla­rın sebeb-i vürftdu ile ilgili z:ivayetlerin tetki:kfnden genellikle şu anlaşıl­maktadır ki, Hz. Peygamber'in ictihadına dayanan bütün hükümler, Ra­·sUiullah (S.A.V.) in bir ilıtilaf hakkındaki kazası, bir hadise ha:kkında­ki fetvası ve bir suale cevrubıdır (78).

Bizzat Cenab-ı Hak'knı bildirmesi ile biliyor ve anlıyoruz ki, Hz. Pey­gamber en geniş manası ile teşr! lnivveti elin9-e bulunduran yegane oto­rite olarak kabul edilmiştir. Kitab ve sünl:ıet de bu teşriin iki kaynağı ol­muştur (79). Teşriin Kur'an ve sünnetten başka .bir kaynağı yoktur (80).

Demek ki, bir din in bütün hukuk ·sistemi ve külliyatım ihtiva eden Kur'an, ,bu günkü ifadesi ile pozitif hukuk ilkeleri durumunu gösterir.

Hz. Peygamber'in bizzat kendisi de hem kanun koyucu ve hem de ilahi. dinin bütün kanunlarının yorumcusu durumundadır (81).

Asr-ı Saadet'te qrtaya çıkan bir mesele hakkında müslümanlardan hiçbiri teşr! kuvvetine sap.ip değildi. Çürıkü Hz. Peygamber'~n sağlığın-

77 - 1islam "feşri Tar.ihi, s. 16. 78 - a,g,e., s. '14. 79 - Hadis Tarihi, s. 14. 80 - Tarihu't-Teşri'il-islami, s. s. 81 - islam Hukuk Felsefesi, s. 44.

25

..

da herhangi bir hususta bir ihtiHlfın ortaya çıkması halinde ki:mdine baş vuruyorlardı. O da onlara bazan kendine vahyedilen Kur'an ayetleri ile, .· bazan Allah'ın bazan da kendi aklının tetkik ve takdirinin ilham ve irşad ·ettiği esaslara istinaden kendi ictihadı ile cevap veriyor veya ihtilafları-m hallediyordu. ·

Hz. Pey;gamber'den, ister Allah'ın vahyine, ister kendi ictihadına is­tinaden olsun, sadır olan hü:kümlerin hepsi de müslümanlar için tabi ol­maları gereken. bir kanun oluyor ve bu bir teşriden ibaret bulunuyordu (82).

Burada şunu da ehemmiyetle Imydedelim ki hukuktan ma;ksat, mer'i hukuktur. Tatbikat imkarn bulunmayan ·bir hukuk ki.illiyatımn arneli ola­rak hiçbir kıymeti yoktur.

Bu bakımdan Hz. Muhammed zamammızın ölçüleri içinde anlaşılan bir h:ukuıkçu gibi hareket etmemiştir. O önüne çıkan hadiselerin gerektir­diği hükümleri, etrafındakilere sadece arneli stırette anlatmış ve. göster­miştir. Sonradan fukahanın dediği gibi bunun er1dm dörttür, şunun şart­ları beştir, bir aktin olması için şu unsurlar lazımdır yolunda nazari bir iza;hda 'bulunmuş değildir (83).

Aslında uygulama esas olduğuna göre onların kapasitelerine uygun olara;k ilahi iradenin .tecellisini gerçe!deştirmektir ki, o da ·bunu eksiksiz ve noksansız olarak yapmıştır.

b) Hz. P e y g a m b e r i n T e ş r i S a 1 a h i y e t i :

ba) Ş e r i ' a t K e 1 i m e s i n i n A n 1 a m ı : Şeriat, Cenab-ı

Hak'km kulları için vaz etmiş olduğu dini ve dünyeVi alıkamın heyet-i· mecmıiasıdır. Bu itibarla şeriat, din ile müradif olıip hem alıkam-ı asliy­ye denilen i'tikadiyatı, hem de alıkariı-ı fi'liyye-i ameliyye denilen ibadet, ahlak ve muamelatı ihtiva eder.

Şeriat, daha umumi bir mana ile, bir peygamber-i zişan tarafından tebliğ edilmiş olan kaniın-i ilahi demektir (84).

Şeriat kökünden gelen teşri ise, şeriat koymak, şeriat yapmak, hü­kümleri açı:klama;k ve kanun koymak manalarma gelir. Buna göre İslam'­da şeri'at koymak sadece Hz. · P~ygamber'in · hayatında olmuştur. Zira yüce Allah; şeri'at koyma selahiyelini Hz. Peygamber'den başka kimse­ye vermemiştir (85).

26

82 - Islam ~eşrl Tarihi, s. 12. 83 - Ord. Prof. Sab~i Şakir Ansay, Hukuk Tarihinde islam Hukuku. 84 - islam Teşri Tarihi, s. 3 (mütercimiın önsözü). 85 - ·İslam Hukuk Felsefesi, s. 46.

:bb) T e ş ri 1 n A s ı i .K a y n a k ı a r ı : İslam'da ilk teşri . kaynak valıy-i ilahl idi. Alıkarn ayetleri bu va:hiden sadır olmuştur. İkin­

ci teşri kaynak ise Hz. Peygamber'in sünnet-i mutah!harasıdır. Bundan da · alıkarn · hadisleri sadır olmuştur. · · ·

Bu iki kaynak müslümanlar için esas kanunları teşkil eder. Aynı za­manda hangi asırda olursa olsun, her müslüman müctehidin baş vuraca­ğı kaynaJklardır. Nasıl bir vak'a: zuhur ederse etsin bu iki asli kajmaktan biri, o yak'anın hükmüne delalet ederse herhangi bir müctelıidin o vak'a ile ilgili ictihatta bulunmasına lüzum kalmaz. Daha doğrusu açık nasla-: rı çiğneyerek ictihadda bulunması caiz değildir. Fakat kesin birnass yok­sa o zaman ictihada ihtiyaç hasıl olur (86).

. ~

be)- F...z. P e y g a m b e r ' i n T e ş r i i Şimdiye kadar yap-tığımız açıklamalardan kesin olarak aııl.aşılnıaktadır 'ki, Hz. Muhammed Allah'ın iradesinin tecellisi olan emir ve yasaklarının, risalet vazifesi se­bebi ile yeryüzünde uygulayıcısıdır. Aynı zamana ve .zemine göre vahyin sükfıt ettiği hallerde bizzat kendisi de bir kanun vazıı olarak hareket ede­biliyor(lu. Bu hareket serbestisi ona bizzat Cenab-ı Hak tarafından ve­rilmişti.

Rak Teala şöyle buyurdu:

«Peygamber size ;ne verdiyse onu alın, size ne iYasak ettiyse ondaiı da salruun» (87) .

Mezkfır ayet fey (ganimet malları) hakkında nazil olmakla . beraber müfessirlerin tasdh ettikleri ellietle mana mukayyet olmayıp umfunidir, her emir ve yasağa şa!l:\İldir. Bu hakikatı şu rivay,et de te'yid eder:

İbn Mes'ud (R.A.) Hz. Peygamber'den rivayet ederek demiştir ki,

«Allah şu kadınlara ,Ian et etmiştir: Veşm r yapanlar ve yaptıranlar (88), yüzünün tüyleriiıi yolanlar, seyrek dişli olup güzel görünmek için

· dişlerinin .arasıııı 'yonum srntkanlar, . Allah'ın yarattığını değiştirenler» (89).

Bu söz, Beni Esed'den ümmÜ. Ya'ku:b adındaki bir kadının kulağı­na erişti. Kadın Kur'an okur ve aynı zamanda manasını anlayabilirdi. İbn Mes'ud (R.A.) a ıgitti ve:.

86 - islam Teşri Tar.ihi, s. 19; Fecr'ul,islam, s. 287, 288. 87 - Hasr Suresi, a. 7. . . 88 - Yüze veya kola yahutta bedenin herhan·gi bir yerine iğne batırıp boya sürerek

tesbit edilen hale. denilmektedir. Bilhassa halk arasında döğme tabir edilmektedir. 89 - •Buhi:lri, Şahih, K. Tefsir, b. 59; N esai, Sünen, K. Ziyne, tb. 71; Dilrimi, Sünen,

K. istizan, b. 19; Ahmed bin Hanbel, el,Müsned, c. 1, s. 434,

27

' . '

- işittim ki seı~ şöyle şöyle söylenıişsin, dedi. İbn Mes'ud (R.A.) da:

' . -· Ben Peygamber (A.S.) in la,'net ettiği. kimselere niçin la'net et-.

nıiyeceğim? O Allah'ın Kitab'ında var, diye cevap verdi. Kadın:

-. Ben Mushaf'ın iki kabuğu arasmda ne varsa olı:udum, böyle bir şeye rastlamadım, dedi. İbn Mes'ud ise:

- Eğer okuduysan bulmuşkundur .. Aİlah-ü Te&la'nın: « (Allalı'ın) Rasfil (ü) size ne verdiyse onu a.Iınız ve neden nehyet-

diyse ondan sakımmz» buyruğunu o kumadın mı? Kadın;

- Evet, dedi. Bunun üzerine İbn Mes'ud da: - İşte Peygamber (S.A.V.) · onlardan nelıyetti, diye cevap verdi.

Aynı konuda calib:i dik~at olan diğer bir vak'ayı daha zLlrretmekte . fayda vardır.

İmam-ı Şafii «hana istediğinizi sorun, Allalı'ın Kita1b'ından ve Pev­gamber'inin sünnetinden size lıal:Yer v.ereyim» demişti. Bunun üzerine .A:b­dullah bin Muhammed bin Harun İlıramdaki bir adaİnın eşek ve sarıca arıyı öldürmesi hakkında dinin görüşünün ne olduğunu sordu. İmam Şa­fii (R.A.) da önce mezkılr ayeti okudu ve sonra· Huzeyfe İbn'il-Yemani'­

. den tab.dis edilen Hz. Peygamberin şu ~adisini naldetti: Hz. Peygamber «benden sonra gelenlere Ebu BeliT'e ve Ömer'e uyun» . . .

. (91) buyurdu. ·

Yine Tarık bin Şihab Ömer bin Hatt8:b'dan tahdis eyledi ki, Hz. Ömer · eşek arısını ve sarıca arıyı öldürmeyi emretti. Hz. Ömer'in emrine u'yma-:-

. yı Peygamber (S.A.V.) emretti. Pey.gamber'in emrini tutmayı da Allahü Terua Kitab'ında emretti. O halde · Hz. Ömer'in emrini tutma:k Allalı'ın

' emri iktizasındandır. Yine Alla1h ve Rasfılünün emirlerine muhalefet et-meyen ülü'l-emre ita'at kazıyyesi de bu ayete dahildir (92).

·bd) Hz. P e y g a m b e r ' i n K e n d i H e v a s ı n d a n k o -n u şma m ı ş O 1 ma s ı : Hz. Peygamberin büti4ı kavli, fi'li ve tak­riri sünnetlerinin Vürfıdu esnasında kendi nefsani hislerine göre konuş­madığı_ yine bizzat Cenab-ı Hak tarafındaıı açı:khi.nmıştır. Bir ayet-i ke­rimede şöyle buyrulmuştur:

. . . '

90 - Ahmed 'bin Hanbel, ei-Mü11ned, c. 5, s. 410. 91 - Tirmizi, Sünen, K. Menakıb, b. 16; i:bn·i Mace, Sünen, Mukaddime, 11; Ahmed

bin Hanbel, ei-Müsned, c. 5, s: 382. · 92 - IHak Dini Kur'an Dili, c. 7, s. 4836, 4837.

28

«0 kendi (rey-ü) hevasmdan söylemez, _0, kendisine (Allah'dan) ilka edilegelen bir vahiydtm başkası değildir» (93).

Bunun için Hz. Peygamber'in sünneti de «Vahy-i gayr-i metluv» di­ye isimlendirilı;ı:ıiştir. Gerek Kur'an'ın mücmel ve müŞkillerini açıklama­sı ve gerekse mutlaJı:: hükümleri takyid etmesi. yönüyle Kur'an'ın gizli ma­nalarını açıklayan tefsirlerden :ibarettir ki, onlara ancak vahy ile te'yid edilen peygamber muttali olabilir (94).

Diğer yandan Kur'an'da •bulunmadığı halde emretmiş veya nehyet­miş Qlduğu hükümler vardır. Aynı zamanda hüccetler getirmiştir, inzar ve tebşir etmiştir.

' Bu ba:kımdan bütün hadisler bir vahy-i ilahinin ve ilham-ı Rabhani-

nin eseridir. Diğer bir Kur'an ayetind'e de Hz. Peygamber'in geliş maksadi şöyle

aç:ı:klanmıştır: · · '

. «Ey Peygamber, biz seni balrlkaten .bil- şahid, bir müjdeci, ve bir lmr­Imtucu ve Allııh'a, onun emir (ve tesiri) ile bir davetci ve nur saçan bir kandil. olarak gönderdik» (95). ·

Yine onun geliş maksadına başka ·bir ayet te şöyle yer verilmiştir:

· « (Habibim) seni rahmetimizin müjdecisi (azabımızm) habercisi ve bütün insaılla:r:İıı peygamberi olmaktan ba§ka (bir sıfatla) göndermedik. Fakat insanların ~oğu (bunu) bilmezler» (96) .

Aynca A'raf Sitresi'nin 157. ayetinde Hz. Peygamber'in vazifeleri an­latılır'ken kendisine tabi olan mü'minlere «iyiliği eınreder, onları kötülük-· ten· nehyeder, onlara (nefislerine haram kıldıkları kötü şeyleri) helaJ, (helru kıldıkları) murdar şeyleri de üzerl~rine haram kılar. Onların ağır yüklerini,. sırtlarmda olan zincirleri indirir» (97). Buyrulmak siıretiyle

vazifesi anlatılmıştır. Hz. Peygamber'in verdiğimiz ayet niealindeki belir:­tilen vazifelerinin kaynağı Kur'an olduğu kadar, aynı zamanda sünnet ve hikmettir. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde kendisine Kitaıb'la birljkte it­tiba yönünden Kitab ayarmda olan bir ·başka şeyin da'ha verildiğini açık­lamıştır ki, bunun sünnetten başka bir şey olması mümkün değildir (98).

Peygamber (A.S.) m dinde teşri ictihadınm .eşası, Kur'an'ın ve teşri esaslarının ona verdiği ruhtur. O, hüküm koymada, Kur'an'daki hüküın-

93 - Neom SOr.esi, a. 3,4. 94 - Kur'an-r Hakim ve Meal-i Kerim, c. 3, s. 971, (dipnot, 7). 95 - tı;hzab SOresi, a. 45. 46. 96 - Sebe SOresi a. 28. 97 .....:. A'raf SOresi, a. 157. 98 - H~di8 Tadhi, s. 1;3.

29.

!ere .kiyas etmede veya Kur'an'ın şeriat koyma hususunda dikkate aldığı umumi prensiplerini uygulamaya dayamrdı. Bunun ·için süri.netin hüküm­lerinin kaynağı Kur'an'ın hükümleri olur (99).

c) Hz. p e y g a m b e r ' i n ş e r i ! a t o ı ma y a n s öz ve· Fi i ll er i :

Hz. Peygamber de diğer insanlar gibi bir beşerdir. Ve hatta kullu­ğunun risalet görevinden önce geldiği b:İ2:zat şehadet kelimesinde simge­lenmiştir. Ayrıc,a Allah onu insanlara elçi olara:k da göndermiştir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

«De ki, ben ancak sizin gibi bir beşerim. (Şu kadar ki) (bana yalnız taıırıııız:ın bir tek ta:ılrı olduğu valıyediliyor» (100). Bu ve benzeri Kur'an ayetlerine oldukca sık rastlanır. Bunun için:·

1 -· Hz. Peygamber insanlık tabiatı icabı olan, oturma, kalkma, yat­ma, yürüme, uyuma ve benzeri hususlarda. da insanlara örnek olmuştur. Ancak onun bu gibi davraİıışları şeriat değildir. Çünkü bunların ~ıkış nok­tası risaleti olı:nayıp insanlığıdır ..

2 - Hz. Peygamberin insanhk, tecrübe ve dünyevi işleri ilgilendiren ticaret, ziraat, ordu, ta.nzimi, savaş idaresi, bİi" hastalığa ilaç tavsiyesi vs. şeriat sayılmamaktadır. Aynı şeldlde bunları da peygamberlik sıfatı ile yapmamıştır (101). ·

Her ne kadar böyle bir görüş ortaya ai-ılmışsa da şunu da ehe~­yetle kaydedelim · ki, Hz. Peygamberin bu sahalarİ ilgilendiren ve nizam­layan pek~ok hadis-i şerüleri mevcuttUr.· Bunların her birisi hakkında ve yasaklar koyduğ11Ila göre şeriat olmadığını söylemek hata olur kanaatin­deyim.

Yukarı da ileri sürülen görüşe örnek olmak üzere bazı vak' alar ileri sürülmektedir. BaZı savaşlarda Hz. Peygamber askeri belirli bir yere yer­

. leştirince ·sahabeden bazı zatların, yapilan bu yerleştirme işleminin. bir vahly mi yoksa kendi fikri mi olduğuiıu sormaları neticesinde, vahye da-

. . yanmadığını söyledikten sonra, daha uygun fikir beyan edenlerin görü-şüne uyaraık askerin yer değiştirmesi (102). Peygamber-i zişamn Medi­ne'ye hicretleri esnasında Medine'lileriiı. hurma ağaçlarını aşiladıklarını görünce ondan men etmesi, ertesi sene mahsül olmayınca bunu Hz. Pey-

. gamber'e söylediklerinde «Ben sadece bir beşerim, size dininize aid bir ·

30

99 --:- Islam Hukuk Felsefesi, s. 186. 100 - Kehf Silresi, a. 110. 101 - islam Hukuk Felsefesi, s. 189. 102 - ed-Dürr'ul-Mensur fi Tefsir'ii-Me'silr, c. 2, s. 90; Fecr'tll-lslam, s. 286.

şey emrederseni onu kabul eıliniz. Eğer re'yime· göre bir şeyle size em­redersem ben sadecebir beşerim» (103) buyurmuşlardır.

3 -. Hz. Peyıgam'ber'in yaptığı bir iş, şer'i bir delil sırf kendisine aid olduğunu gösterir ve ümmetini ilgilendirmezse yine sünneti şeriat sa­yılmaz. Buna örnek olarak da dörtten fazla hanımla evlenmesi gösteri-

·lebilir (104). . ·

' Yukarıda da belirttiğimiz gibi her şeye rağmen şurası unutulmama­lıdır ki, o bütün beşere örnek bir insan olarak gönderilmiştir ve İslam onun ş~hsında vücut bulmuştur, pratik hayata aksettirilmiştir. Öyle olun­ca onun her ba!kımdan bir numune-i iıptisal olduğu unutulmamalıdır. Bu husus mü'minlere bizzat Cenab-ı Hak tarafın.dan beya~ edUmiştir (105).

d) Hz. P e y g a m ·b e r ' i n İ c t i h a d ı : · Herhangi bir ilıti­laf veya bir ·hadise yahut da bir suaı veya fetva talebi ile teşrii gerekti­ren bir husus zuhur etse, Allahü Teala elçisine hükmü bmümek istenen mesele · hakıkında hüküm getiren bir ·Veya birkaç ayet indirmiş, Hz. Pey­gamber de vahyedilen bu ayetleri ııyulması gerekli bir kanun olarak müs­lümanlara tebliğ etı:lliştir.

Eğer teşrii gerektiren bir hadise olmuş fakat Allah (C.C.) bu hadise ile ilgili hükmü beyan edecek bir ayet vahyetmemişse HZ. Peygamber, bu hükmün vuzfılıa kavuşması için ictihadda bulunınuş ve bu ictihadın ken­disine sağladığı netice ile hüküm vermiştir. İctilıad eseri olarak kendisin­'den sadır olan .bu hüküm veya cevap, ilahi vahye istinad eden hükümler gibi uyulması gereken bir kanun olmuştlır. Bunlar çok defa ilahi illıamın bir neticesidr. Bu çeşit hükümleri ittiba yönünden Kur'an ayetleri ile sa­bit olmuş, diğe alıkarndan ayırdetmek mümkün değildir.

Kaynağı ilahi ilham olmayan bazı söz ve ictihadları da mevcut idiy­se de Hz. Peygamber'in, bunlardaki isabeti bazan vahy yoluyla te'yid edil­miştir. Şayet kararlarında bir beşer olarak hataya düştüğü noktalar ol­muşsa yine vahy yoluyla tashllı edUmiŞtir (106) . ,

Hz. Peygamber'in kavli, fi'li ve t~kriri sünnetini ictihadı ile yap­masıyla, onlarda doğrudan doğuya vahye dayanması arasında bir fark görmemiŞler. ve ·hepsini vahye · dayandırmışlardır.

AncaJk 'bir kısım alimler onun ictihad yapmasında ikiye ayırmışlar­dır. BunJardan bir kısmı ictihadın yanılmaya ihtimali olduğunu ileri sü­rerek ictihad etmesini doğru bulmamışlardır. Diğer bir kısmı ise ictihad

103 - Abdülcelil isa Ebu'n"Nasr, ictihadü'r-RasOl, s. 106. 104 - islam Hukuk Felsefesi, s. 189, 190. 105 - Tevbe SOresl, a. 128. 106 - Hadis Tarihi, s. 14, 15.

31

etmesini kabul etmiş ve şayet yanılacak olursa yüce Alla;h'm onu v&hy ile ikaz edeceğini ileri sürmüşlerdir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi yanılma bitkaç defa vuku bulmuş ve b1zzat i:kaz ile hatanın düzeltildiği Kur'an'da açıklanmıştır (107) . ,

e) T e ş r ii ·D e ğ i ş t i r m e S a 1 a h i y e t i :

Sal8Jhiyet sahibi zat veyı:ı, makam tarafından neşir ve ilan edilen. ka­nunlar, ancak ondan daha yüksek bir otorite veya bizzat kendisi tara­

, fmdan mer'iyettEm. kaldırıla!bilir. İşte Cenab-ı · Hak tarafından inzal buy­rulan ilaJıi vahy de yine ancak kendisinden sonra gelen bir ilahi vahy ile neshedilebilir.

Yine ·bunun gibi Hz~ Peygamberin verdiği talimat da ya kendisi ta­. rafmdan, yahut da Allaılı tarafından ta'dil edilebilir. Kendisinden sonra gelenler, tağyire, ta'dile, tebdile yetkili değiııerdir. Ancak bunlar tefsir yetkisine saJhiptir~er.

Uygulama yönüyle gerek ilaJıi menşeli ol~ kanunlar ve gerekse Hz. Peygamber'den sadır olanlar aynı mertebede bulunmazlar. Bunların bazı­ları mecbUridir. Bir kısmı da tavsiye edilmiştir. Mecbf:ı.ri olanlar sayıca

· daha az,· tavsiye edilenler biraz daha çok kanun metninin si.ikut ettiği hal­ler ise sayısızdır (108).

Hz. P.ey:gam'ber'in irtihali, her eski adet veya alışkanlığı ilga veya ta'­dil eden ve her nevi kanunu emreden il3:hi vahyin kesilmesi demektir.

İslam topluluğu Hz. Peyıgamıber tarafından tamaınJanmış olan ka­nunlarla· ve bu kanunların müsaade ettiği inkişaf imkanları ile ikt~a et­mek zorunda kalmıştır. Bu imkanlar arasmda en mUhim, şu husus ola­bilir. Kur'an birçok emirlerle bazı yasaJklar vaz ederken geriye kalanla~ rın meşru olduğunu ilave eder.

Bu sf:ı.retle Peygamber'den sadır alınayan yani hakkında teşri bulun-.· mayan ve İslam'ın temel prensiplerine muhalif olmayan herşey mübahtır ve bu, mu'teber bir kaide teŞkil eder.

Ayrıca eski Peygamberlere aid olan . Kur'an hükümlerinin de müs­lümanlar için uyulması gerekli ·birer hukuık kaidesi olduğunu bilmek ge- . rekir (109).

· · İşte bunun için ilerleyen zaman sebebi ile İslam Hukukunda bir hu-kuki boşluk ortaya çıkmaz. · ·

32

107 - Islam Hukuk Felsefesi, s. 40. 108 - islama GiriŞ, s. 110. 109 - a.g.e. s. 114. . /

II - SAHABENİN TEŞRİDEKİ YERİ

~) Sa lı ab e· n i n Te ş ri Vaz. E d e m iye c e ği E sa­.s ı : İslam dininin teşri kaynaklarının Kitwb ve sünnete dayandığını söy-lemiştik. · • • . . t'

Hangi sahabe olursa olsun herhangi bir mesele hakkında ictihad mahsulü bir hü!küm. sadır olmuşsa, bu hüküm Hz, Peygamber'in ikrar ve tesvibine nail olmadıkca müslümanlar için bir teşri ve onlan ilzam eden bir kaniın. olmuyordu. Bu itibarla Hz, Peygamber'in sağlığında teşri kUv-vet yalnız onun elinde idi. '

-Bunun için Asr-ı Saadet'te herhangi bir mesele hakkında iki ayrı

görüş bulunmaz (110). ·

. ıb) S a lı a b e n i n T e ş r 1 K a y :ıi a k 1 a r ı Y o r um 1 a m a S a 1 a lı i y e t i : Hz. Peygamber dar-i. bekaya göç ederken geride, müslümanların her zaman ·baş vura;bilecekleri iki asli kaynak bıra.kmıştı. Bunlardan biri Kur'an, diğeri de sünnet idi.

Sahabe-i kirarn zamanında herhangi bir hadise zulıfır ettiği v~ya bir . ihtilaf vuku ıbulduğu zaman, sahabeden fetva ehli olanlar Kur'an-ı

Kerlıne bakıyorlardı, Eğer valıyolan hadiseye delalet eden bir nass bu­lunursa kıyasa veya ictihada baş vurmuyorlardı. Ancak bu _iki asli kay­nakta meselelerine delalet eden bir nass bularnazsa kıyasa veya ictiha­da baş vuruyorlardı. Kur'an ve sünnete· müracaat hususundaıki h üceetle­ri birçok ayette varid olan Allalı'a ve· Rasfıl'iine taatla, nizalarda Allalı'a ve Rasfılüne müracaatla, Allalı ve Rasfılünün hükümlerine teslim ile il­gili emirlerdi (lll) . Hz.. Ebu Bekr ve . Ömer de böyle hareket etmişierdi.

Salıabe müctelıidleri, zulıur eden hadiseler tatbik etmek · için nasla­n tetk.Ik ettikçe bu nasların ·anlaşılması ve murad olunan manaJan halk­

. kında görüş ve bilgi salıibi oluyorlardı. ·

Her lıükmün bir sudur tarihi ve kendine malısus bir teşri sebebi de vardı. Zamana teallfık eden bu gelişme sayesinde her kanunun madde

· madde biJinınesi m~ün olduğu gibi teşrü gerektiren hadiselere vuk.uf sayesinde de kanunların getirdiği. alıkamın en mükemmel şekilde anlaşıl­ması kolaylaşmıştı (112).

Demek ki, Hz. Peygamber'den geriye kalan teşrinin değerlendirilme­sinde onunla aynı asırda yaşamış olan salıabe müctelıidleri önceden ikti-

11.0 - Islam T-eşri Tar:ihl, s. 13. 111 - islam Teşri Tar:ihl, s. 24. 112 - a.g.e., s. 27.

\

sab etmiş oldukları dil ve teşrie aid melekeleri yanında Kur'an'ın nüzfıl v~ sünnetin vüriı.d sebeblerine dayanmakta idiler (113) .

· Bu sayede salıabe devrinde ilk iş olarak önce Kur'an ve Sünnette va~ rid olan alıkarn naslarından açıklanınağa ve tefsir edilmeye muhtaç olan­ları müslümanlara açıklandı ve tefsir edildi (114). İşte bu tefsir ve yo~ rum esnasında alıkarn naslarının tefsir ile ilgili birbirinden farklı pekçok görüş sa~ oldu (115) ve oldukça zengin kanuni bir şerh vücut bul­du· (116).

Sünnete •güven yolunda pekçok ·farklı görüşlerin ortaya çrlrnıasının sebebi ise, müctehidlerin bazısının hüccet_ olarak kullanmadıkları bir sün­neti, diğer bazılarının hüccet olarak kullanmaları veya bazıları nazarin­da tercilıe değer bulunmaması yol açmıştır·. Bu durum ise. alı-kanıla ilgili ihtilafların zuhuruna yol açmıştır (117).

, Netice o~arak diyebilirz ki, sahabe, tfubiin ve müctehld imamlarni ic­tihadları ile sabit olan ahkam, haldkatte teşriden sayılmamaktadır. Bun­lar ancak, külli kaidelerin basit bir şekilde genişletilmesi ve yeni zulri:ır eden cüz'i hadiselere tatbik edilmesi için nasların yorumundan ibaret­tir (118).

ill - TEŞRİ BAKIMDAN MEKKE VE MEDİNE DEVRİ

a) M e k k e D e v r i : Bilindiği üzere Hz. Peygamber'e ilk ila­hi vahy Mekke'de Hira Dağı!nda bulunan mağarada 610 senesinde inzal edilmiş ve böylece risalet görevini deruhte etmiştir. İşte bu tarihten ba§­lamak üzere 12 sene ve birkaç aylık devreye İslam tarihinde Meikke Dev­ri denilmektedir.

Bu devrede müslümanlar sayıca az, kuvvetce zayıf, bir ümınet olmak­tan ziyade fert olarak hayat süren küçük bir cema'at halinde bulunuyor­. du. Devlet işleri henüz tekevvfuı etmemişti.

Hz. Peygamber bu devre içinde da'vetini Allah'ın tevhld inancı ve halkın tapınakta oldukları putlardan bu tehvide tevcihl üzerinde teksif · etmiştir. Bu davete karşı duranların gerek Hz. Peygamber'e ve gerekse ona inananlara karşı her türlü hileye baş vuranların eza ve cefalarındanl

34

113 -. a.g.e., s. 16; 114 - a.g.e., s. 23. 115- a.g.e. s. 22. 116 - a.g.e., s. 30. 117 - a.g.e. s. 46. 118 - a.g.e., s. 4, (mütercimin önsöi:ü).

sakınmak gayreti d~ bl:~- faaliyetlere eklendiği ·zaman, bu :devre içinde am eli· teşrie, medeni, ticari ve zirai kanunların vaz'ına ·imkan bulunma­dığı kolayca anlaşılır (119).

Demek ki Mekke devrinde nazil olan Kur'an ayetleriile Hz. Peygam­ber'in bu- ayetleri tefsiri ve diğer vürud eden hadis-i şerifleri hep lınan esasına mebnidir. Öncelikle tevhld inancına sahip· bir zümrenin yetişti­rilmesi mümkün olmalıdır ki, ondan sonra devletin teşe!kkülü ve alıkama aid hukuki müeyyideler vaz edilebilsin.

Bu İıakımdan Mekke devri, tevhld inancının kök1e§tirilmesi ve bay- . raklçı.ştırılması için en çetin mücadelenin verildiği bir devredir:

b) M e d i n e D e v r i : Mekke devri.niİı hayatı çekilmez hale gelince bizzat Cenab-ı Hak tarafından verilen hic:ret emri ile Mekıke ter­kedilerek Medine'ye hicret edilmiştir. ,

İşte Hz. Peygamber'in ilahi emir gereğince 622 tarihinde Medine'ye lıicreti ile baŞlayan ve vefatma kadar_ devam eden takriben on senelik devreye Medine Devri denilmektedir. Bu devrede İslamiyet kuvvetlenmiş­tir. MeJrike'de atılan tohum burada filizlerimiş ve etrafa kök salmıştır .

. Müslümanlar sayıca çoğalıp bir ümmet teşkil ettikleri gibi, bir devlet ola­rak da ortaya çİkmışlardır.

Müslümanları teşrie ve jjmmeti teşkil eden fertlerin harp ve sulh halinde iken birbirleri ile ve yabancılada olan münasebetlerini int~ama sokan kanunların vaz'ı bu devrede başlaınıştır (120).

Bunun için Medine devri, şahsın hukuku, aile hukuku, borçlar huku• ku devletler hukuku ve 'ticaret hukuku ile ilgili bütün alıkamın ortaya çı~ktığı bir devir olmuştur. İslam Hukukunun bir bütün halinde sistem~ leşmesi Medine devrine aidtir.

IV - NASLARIN MİKTARI

. ' . Bütün insanlığı düştüğü dalaletten hidayete çıkarmak üzere. gönde-

rilırıiş bulunan İslam dini, alıkarn bakımından gayet az ve pratik hayata, tatbik imkarn olan, inı;ıanların.halet-i rUhiyesine göre hükümler ihtiva et­mektedir.

Kur'an-ı Kerlm.'deki ibadat ve muamelata aid ayetler şöyle tasnif edilmiştir:

a) Çeşitli ibadetlere ve elliada aid ayet sayısı 140 civarındadır ..

119- a.g.e., s. 11. 120- a.g.;e., s. 11.

. 35

1

·:b) Nikah, talak, veraset, vasıyyet ve .hacr gibi alıval-i şahsiyyeye . müteal.lik ayet sayısı 70'dir. .

c) Bey, icare, rehin, şirket, ticaret ve borçlara tahsis edilmisı ayet sayısı da yine aynı şekilde 70'dir.

d) Cinayetlere müteallik. ayet sayısı 30'dur. e) Şehadet ve bunlara müteallik ayet sayısı ise 20'dir (121).

Daha önce de açıkladığımız gibi,· bir sistemin işlerlik kazana bilme-si, basit, pratik, olmaSma ve' aynı zamanda problemierin çözümü için bir takım kanUni engellerin bulunmamasma bağlıdır. Daha kısa bir ifade ile kazüistik bir hukuk sistemi içinde çıkınaza girmemesi esasına daya-nır ..

Nitekim zamanımızın , ·besıeri pozitif hukuk sistemlerinde bunu gör- · .memiz mümkündür. Zaman zaman ortaya çıkan bulıranlarm temelinde. yatan gerçek budur. Çünkü. halledilmesi istenen insanlik ve ülke yararı­na teklif olursa mutlaka bir kanUni mevzuat tıkanıklığı ile karşılaşılmak-

. ta ve bu yüzden kolay kolay halli münıkün olamamaktadır. Halbuki ilahi huki.ık sisteminde alıkama aid temel prensipleri ihti­

va. eden bütün Kur'an ayetlerinin toplam sayısı 2000'i geçme~ektedir. İşte bu temel düsturların şerhi ve pratik hayatta tatbik edilmesi ile

hayatiyet kazandırılması, Şari-i Hakim tarafından kendi iradesinin te­cellisi olan ilahi vahyi kullarına iletmek, onu şerhetmek, gerektiğinde ye­ni kanunlar vaz etmek selfrhiyeti, peygamberine bırakılmısıtır.

Diğer hususlarda. olduğu gibi yukarıda sayısını verdiğimiz aih:kam ayetleri hakkında . da Hz. Peygamber'in sayısız denecek kadar çok ha­disleri varid olmuştur.

Bunların bir kısmı belirttiğimiz gibi Kur'an'ın mücmel hükümlerini beyan bazısı sükf:ı.t geçenleri şerh ve bazı cüz'i alıkarn da muhtelif teşri usulü ile ikmal edilmiştir. I'lamu'l-Muvakkiin'in verdiği malf:ı.mata göre alıkarn hadislerinin sayısı 4500 civarındadır.

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber devri müslü:rrJ'anların ihtiyaçlarını

karşılayacak noksansı.Z bir teşri bırakmıştır (122).

V - ÖRF VE ADETİN TEBDİLİ

İslam geldiği devirlerde arapların arasmda cari olan . pekçok örf ve adetler vardı. Bir kız çocuk dünyaya getirmenin yüz karası olarak telak-

. . .

36

121 - Tarihu't-Teşri'·il-lslami, s. 40; islam Teşri Tarihi, s. 19-21. 122 - Islam Teşri Tarihi, s. Hi-21.

ki ed.Udiği, meşru aile . bağlarının koparılıp atıldığı, içki, kumar ve faizin bütün fertlerin benliğini kemirip bitirdiği bir cemiyetin; bu kadar ani bir . dönüş yaparak Çok kısa bir zaman içersinde ülkeler fetbedecek derece­de .benlik .. kazanınasına izah edecek başka sebebler imkanı yoktur. Yağ­macılıkla ve benzeri hareketlerle elbette dünyalar f~thetme~ imkanı yok­tur.

İşte müslüıfı.anları fetilılere sevkeden, onlar~ muvaffa:k . kılan bir iman vardı ve bu iman iki kaynaktan fışkırıyordu ki, bunlar daKitab ve

• sünnettir. O Kitab ve sünnet insanların ruhlarına öyle tesir icra etmiş-tir ki, bu kadar· kısa sürede kıtalar fe thedilmiştir (123).

İslam geldikten · sonra eski araplar arasında hüküm sürmekte olan dini fikir ve adetleri Hz. Peygamlber (S.A.V.) in risaleti esnasında ve da:ha sonraiki zamanlarda değişikliğe uğramaktan kendini alamadı. Yeni

.. bir tekarnili devri açıldı. . İslam' da mü'mlnıer için Peygamberin ve sahabenin yolundan başka

bir düstur bulunamıyacağı hakkındaki mebde sımsıkı muhafaza edildi · (124). Bu bakımdan memleketlıı örf ve adet hükmünde olan kanunları İslam'ın zuhurundan sonra devlet kanUnları haline inkıl~b etmiştir .

. Hz .. Peygamber kenoi müntesibleri için yalnız eski adetleri ta' dil et­. rnek selahiyetme değil, açıkladığımız gibi aynı zamanda yeni kanUnlar ilan etmek haıkkına da malikti. Allah'ın Rastılü sıfatı ile bti hakkı elde etmişti. Yalnız sözleri değil, ef'ali de müslümanlara hayatın her safha­sı için bir kanfın teşkil ediyordu. Hatta sükutu bile müntesilblerince bir adete muhalefet etmediği manasma geliyordu (125).

Şu halde eskiye aid ne kadar örf ve adet varsa bunların hepsi yeni bir liüviyet kazanınıştı. İslam'a ters dii§enler, :vazı-ı kanun tarafından bizzat değiştirilıniş, ters . düşmeyenler ise sükf:ıtla karşılanarak yine is­laini örf ve adete ınkıl~b ettirilmiştir.

123 - Hadis' Usüü, s. 17. 124 - islam Ansiklopedisi, c. 5, s. 48. 125 - islama Giriş, s. 113.

37

' .

ÜÇÜNCÜ BÖLtİM

C) S Ü N N E T İ N K A Z A F O N K S İ Y O N U

I - HZ. PEYGAMBER'İN KAZA SALAHiYETİ

İslam Peygamber'i bağımsız bir devletin lfa etmek meoburi:yetinde olduğu teşri, icra ve kaza yetkisini tekelinde bulunduruyordu. Hak Teala ona aynı zamanda bir kanfın vazıı gibi hareket etme yetkisini de vermiş- . ti. Onu «vahy-i metluv ve . «vahy-i gayri metluv» ile takviye etmişti. O, ancak kendisine vahyolunana tabi olmuştu (126).

·Bütün müslümanlar aralarmda zuhılr eden ihtilaflarını ona getirmek ve onun veerceği karara .kayıtsız şartsız gönül huzuru ve rızası ile boyun eğmek zorunda idiler.

Mevzumuzla ·ilgili olarak İibn .Aibbas (R.A.) 'm naklettiği hadise son derece ibret verici ve dik!kat çekicidir.

Bişr narnındaki bir münafı:k ile bir Yahudi arasmda arazi yüzünden bir husUınet tehaddüs etmişti. Münafı,k haksızdı. Onun için Yahudi onu Hz. Peyıgamber'e mUhakemeye gitmek üzere Allah'ın hükmüne davet et­ti.. Çünkü onun, haksızlığa meydan vermiyeceğini biliyordu. Münafık ··ise Yahudilerin hahambası ve Yahudi s:hlrbazı olan Ka'b bin Esref'e müra-

. ' ..,. .....

caat edilmesini istedi. Çünkü hakka razı olmuyor, haksız yollarla 1bir hü- . küm elde edeceğini umuyordu.

Nihayet Yahudi o münafığı güçlükle ikna ettikten sonra, birlikte huzılr-u saMete girdiler~ Peygamber-i· zişan her ikisini de dinledikten sonra Yahudi'yi haklı bularak onun lehine hüküm verdi .. Münaf:i:k dışarı çıkınca bu hükme razı olmıyacağını söyledi ve Yahudi'yi zorla Hz. Ömer'­in huzlıruna götürdü. Yahudi keyfiyeti ve mürlafığın adem-i ri?asnil. Ömer'e anlattı. Münafık da ifadeyi te'yid ettikten sonra Ömer «:birazbek-

. leyin, şimdi gelir hükmümü veririm» diyerek evine girdi. Kılıcmı aldı. Çı-

126 - A'raf Suresi, a. 203; Yunus Süresi, a. 15.

38

kınca . münafığın boyuunu vurdu. ve «Allah ve Rasfı:l'ünün hükmüne razı olmayana benim hü.kmüm budur» dedi (127).

' . M:ezkfır hadise üzerine Cenab-ı Hak tarafından nazil olan şu ayet-i

. kerimeler, meselenin ehemıniyetini anlatması bakımından son derece bü­yük ehemmiyet taşır. .

. Hak Teaıa şöyle buyurdu:

«Sana indirilen (Kur' an-ı Kerim) e de, senden evvel indirilnıiş (kitab­!ara) da her halde iman ettiklerini boş yere iddia edenlere bi:c bakmadın

. -~

ill1 Id, - :onu inkar etmeleri ile emrolundukları halde- yine sihirbazın lıu-zurnnda muhakeme olunma.Ja.I'lDl isterler. (Şeytan onları dönemiyecek­leri kadar) uzak bir sapkınhkla sapıtm,ak ister» (128).

Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

«Öyle .değil, Rabbine andolsun iki, onlar aralarmda kimi. oraya, kiml buraya ~ekdikleri (kav:ga ettikleri) şeylerde seni h.akem yapıp sonra da verdiğin hill.rtirnden · yürekleri hi~bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet­fe teslim olmadıkca iman e~ş olrnazla:r» (129).

Yegane karar ;mercü ancak Allah'ın Rasfilüdür. Onun vereceği ka­rarlara rıza göstermeyen kimselerin iman etmiş alnıası mümkün değil­dir. Ontin kararlarından da ancak münafık olanların yüz çevirecekleri yine Kur'an ayetlerinde şöyle açıklanmıştır:

«Münafıklar «Allah'a ,da Peygamber'e de inandık, ita!at ettik» d'l'lr­ler de sonra bunun jarkasındani~Ierinden bir zii.nıre yüz ~evir:Xler. Bun­lar mü'min ıadamlar .değildir.

Oılıar, aralarmda hükmetmesi i~iıı Allah'ın ":Raslliüne davet edildik­leri valdt (bakarsın ki) bir fırkası hemen yüz Çeviri_!) dönücüdürler. Eğer hak kend.ilerin;n lehinde ise ita'atle koşa koşa ona gelirler. Bunların kalb­lerinde bir (küfür) marazı mı var? Yoksa (onun hak peygamberliğinden) şüphe mi e~ er? Yahut Allah'ın ve Rasfilünün kendilerine haksızlık ede­ceğinden mi korkuyorlar? Hayır, a8ıl zaliıııler (haksızlar) kendileridir.

Mü'nıinlerin -aralarında hükmetmek üzere Allah'ın Rasfı:lüne davet olunduldan vakit- sözü ancak dlııledik, ita.'at ettik «demeleridir. İşte asıl muradlarına erenler bunlardır» (130).

127 - Hak Dini Kur'an Dili, c. 5, s. 3532; Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, c. 1, s. 131 _(dipnot, 56).

128 - Nisa SOresi, a. 60. 129 - Nisa SOres·i, a. 65. 130 - Nur SOresi, a. 47-51.

39

Bilmünasebe daha önce de zikrettiğimiz 'bu Kur'an ayetlerinden · ga­yet. sarili olarak anlaşılınaktadır ki, müslümanlar bütün davalarında İs­lam'm hükümlerine dönmek mecburiyetindedirler.

«Onlar ham cahillik (devri) ııfu (o kötü) hükmünü mü anyorlar? Şüphesiz bir kanaate sahi!l olacak bir kavmindinde hülrmü A1Ia.b'dan da­ha güzel olan kimdir?» (131).

Hillasa imanın esası, kayıtsız ve şartsız teslimiyete dayandığı için buhusfuıta hiç kimsenin Allah'ın Rasfılüne muhalefet etmeye hakkı yok-tur. ·

II -· HÜKÜMLERİN İNFAZ KUDRETi

Mühim olan kanun yapmak değildir. Kanunları uygulama alanııia koyabilmektir. Meşhur bir söz vardır. Kötü bir kanUn., iyi bir uygulayı­cının elinde,' iyi bir kanUn.un kötü bir uygulayıcının elinde elindekinden daha ba..,arılıdır.

J3u sözün manası açık olmakla beraber yine de kısaca Ibeiirtelim ki, sadece kanunun iyi olması yetmez. Aynı zamanda iyi uygulayıcılara ih­tiyaç vardır.

' .

Yüce İslam dlninde mevcut bulunan bütün kanUnlarm menbaı vahy-i ilahiye dayandığı için bu husfısta kanuni' maddelerin eksikliğinden söz etmek, mü'min olan kimsenin haddine düşmemiştir. Çünkü bu bir iman meselesidir. ·

Uygulayıcıya gelince o da risalet görevini yükle:Q.en Allah'ın elçisi­dir. Bir mübelliği ve mübeyyin olduğu kadar, ·aynı zamanda bir vazı-ı kanU.ndur. Şu halde bütün yetkilerle donat:(J.mış, şahsıyla, bilgisiyle, ör­nek aıhlakı ile eşsiz insandır. ·

O kendisine inananlara sadece belirli bir ömür le sınırlı ·dünya haya­tmda saadet va'detmemiştir. O, aynı zamanda onları ölüm ötesi .bir ha­yat için hazırlamış ve Allah'ın yüce -kudretini onların Vİcdaniarına yerleş­tirmiştir.

İşte bu ve öteki dünyaya hakim ·olan yüce Allah'a inanan insanlar, Allah'la doğrudan doğuya temasta olduğıina inandıkları· elçisine gizli ve aşikar her şeylerini gelip soruyor ve onun tasvibini alara;k öbür dünya­daki işlerini de teminat altına almaya çalışıyorlardı (132). Bunun için

131 -· Milide SOresi, a. 50. 132- Islam Hukuk Felsefesi, s. 41. ·

40

Hz .. MuhammeQ.'in verdiği hükümler Allah'ın tavsibine dayandığından do­layı· askıda ve infazsız kalnnyor, hükmün gereği icra ve infaz ediliyor­du.

Burada 'bir kanfıni zorunluluğun oldıığu muhakkaktır. Ancak hiik-. ı . . mün infazı ve icrası, kanUni · formalitenin gereğinden ziyade, Alla;h'ın

hükmü olJ11,asından ileri gelmektedir. Allah'a inanan kimsenin, O'ndan da- . ·ha üstün hlçıbir ·otorite kabul etmiyeceği için, O'nun hükmüne uymasniı sağlayacaık fiziki bir zorlamaya ihtiyaç kalmaz (133). ·

Hillasa, İslam'da mevcut olan maddi müeyyidelerin yanında ondan daha müessir olan diğ·er bir müeyyide daha vardır ki, bu da ruhani ve ma'nevi müeyyidedir. .

Adaletin 'bütün idari elliazını muhafaza etmekle beraber İslam, ken­di müntesiblerinin akıllarına, ölümden sonra dirilmeyi ve· ahirette hesap vereceğini yerleştirmiştir.

Bunun içindir ki, kanfına aykırı hareket etmek fırsatı varken ceza• sız kalacağın~ bilse bile mü'min, mükellefiyetierini severek yerine geti­rir (134).

III- BİD'ATA KARŞI SÜNNETLE MüCADELE 1 ; ı .

. . Bid'at lügat manası ile dlıide ve diğer hı~.suslarda sonradan icadedil­miş şey demektir. Dinin aslında öyle ibir şey olmadığı halde diuin bir esa­sı gibi ilidas edilen din dışı hareketlerin hepsi bid'attır. Bu bid'atlara kar­şı tek mücadele yolu ve .korunma çaresi ise Hz. Peygamberin sünnetine sarılma:ktır. Cünkü insanlar arasında kök salan her bid'at, sünnetten bir

~ .

parça götürmektedir. Bu, son derece önemli olan husus, Darimi'nin Has-san (R.A.) dari tahriç ettiği bir haberde şöyle açıklannnştır:

«Bir kavnı dinlerinde bir .ta.kım bid'atlar uydururlar. Ancak :Allah (C.C.) o bid'atın kar§ılığı olan sünnetlerinden bir par9ayı. koparıp alır. Sonra kıyamet gününe kadar onlara tekrar iade etmez.» (135). · ·

İI1baz ibin Sariye'den rivayet edildiğille göre Hz. Peygamber, ken­dilerine sa;ba:h namazını müteakip son derece beliğ bir vaz'u nasihat eder. O kadar ki, bu 'konuşmaiıın tesiri ile gözler yaş döker, kalbler ·titrer.

Mev'ızamn ardından bir zat, Allah'ın Rasfı:lüne. hitaben; - Ey Allalı'ın Rasfı:lü, sanki o bir ve~a konuşmasına ıbenzemekte­

·dir. Bize ·tavsiyede bulun, der.

133 - a-.'fl,e., s. 39. 134 - ıislama Gi·riş, s. 109. 1315 - 'Darimi, es-Sünen, c. 1/2. s. 45.

41

Allalı'ın elçisi de; . .

• - Size· Allalı'dan korkmamzı, (mü'min olmak şartıyla) ·Habeşli bir köle de olsa ·dinlemeııizi ve ita'at etmenizi tavsiye ~derim. Benden sonra aranızdan .hayatta :kalaiılar pekçok ilitilaflar görecektir. Size · süıııietime ve hidayete ermiş Hulefa-i Ra§id~n'nin sünnetine sımsılu sarılmak gere­kir. Dişierinizi sıkarak on21..- sarılımz.

. /

_ Siz, aman dine muhalefet etmekten salnmnız. Çünkü .dine sonradan sokulan herşey bid'attı.r ve her bid'at da dalalettir» (136).

Mü'mlnlerin ortaya çı,kacak olan. bütün fitnelerden ve bid'attan, Al­lalı'ın Kitab'ına ve Rasülünün süıınetine sarılma>kla korunabilecekleri yü­ce Rasfıl tarafından zikrettiğimiz şekilde açıklanmaktadır. Eğer bid'at bir toplum içinde kök salmaya başlarsa. her bid'atın yerleşmesi netice­sinde sünnetten bir parça zail olur. Netice itibariyle en sonunda kavim­ler dinlerini tamamen kay;betiniş olurlar. Çünkü dinin ilk zayiatı ve gi­dişi sünnetin te:rkedilmesidir. Bir ipin kuvveti aŞına aşına gittiği gibi din de süiınet de gider (137) .

Dinin içine bid'at karıştırılına-k istenmesi ve bu g1bi hallere rastla-nılması, sahabe-i kira~ zamanına kadar ·uzar. . \

Bir Clefasında İibn Mesfı:d (R.A.) ile Huzeyfe (R.A.) birlikte oturu-yorlardı. Bir adam geldi ve onlara bir şey hakıkında sordu.

İbn- Mesud Huzeyfeye ;

- Bu bana sordukları şey hakkında fprrin nedir, dedi. Huzeyfe cevap verdi;

·- Onlar onu bilirler, sonra da (mucebince ameli) terkederler. İbn Mes'ud da soruyu sorana döndü ve: ·

- Şayet siz bize Allruh'ın KitaJb'ından veya N ebisinin _ sünnetinden bir şey sorarsanız 'biz onu biliriz ve size ()nunla haber veririz. Ancak di­ne sonradan karıştırdığıniz bid'atlardan soracak olursanız, işte ibuna bi­zim cevap vermeye gücümüz yetmez» dedi. (138).

Amr bin Eşca, Ömer bin Hattrub'ın ş.öyle söylediğini nakleder: «Si­zinle, Kur'an'ın şüpheli · hususları ile mücadele edim bir takım insanlar gelecek, onlara, sünnetle karşı çıkınız, Çünkü sünnet ashabı, Allah'ın Ki­tabını daha iyi bilirler» (139).

42

136 - a.g.e., c. 1/2, s: 44. 137 - a.g.e., c. 1/2, s. 45. 138 - •a.g.e., c. 1/2, s. 46. 139 - a.g.e., c. 1/2, s. 46.

Bunun için diyebiliriz ki, dünyevi ve ulırevi saadetin · temini ancak Hz. Peygamber'in sünnetine ittiba ile mümkün olaıbilir. Zühri dedi ki; Şimdiye kadar gelmiş ve geçmiş alimlerimiz şunu söylemişlerdir: «Sün­nete sarılmak, kurtuluşa erme'ktir.» (140).

IV - FAZLA SUALDEN SAKINiviA GEREGİ

Gerek Cenffib-ı Hak ve gerekse Hz. Peygamber, müslümanların faz- · la suaJ ~sormaktan kaçınmalarını istemiştir. Bu durum, ümmet için bir rahmettir ve Cenfub~ı Hak''kın kullarına acmiasından başka bir şey de­ğildir.

Çünkü İslam şeriatında mukarrer olan asıllarda,n biri ibahadır. Çe­şitli hayat meseleleri hakkında Şari tarafından herhangi bir delile bina­en hüküm sabit olmadıkça, bu. şeylerin yenilmesi, kullanılması veya ya­pılması mii!baıhtır.

Bunun içindir ki, kanuni mevzuatın azlığı herhangi bir kusur veya noksanlık teşkil· etmez .. Çünkü hakkında kanun. olmayan herşey ibaha üzere caridir (141).

Allah ve Rasfılü, bunun için ancak ihtiyaç hasıl olduğunda ve vuku bulan ha:diseler gerektirdiğinde alıkarn vaz etmişlerdir. ·Fakat bunun dı­şında farazi meselelerin ve vukuu muhtemel ihtilafların halli için hüküm vaz'ına gitmemişlerdir.

tşte fazla sual · so~ulmamasının istenmesi, bu · ba'kımdan bir rahmet olarak değerlendirilme'ktedir -(142).

Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmuştur:

. «Ey iman edenler, Allalı'ın affettiği şeyleri -ki eğer s:Ze açıklanır-· sa ve siz bunları Kur'an inerken sorup da hükmü kendinize izhar· edilir­se fenamza. ,gidecektir- sormaym. Allah ~ok ya:rlığayıcıdır, cezada da ace­leci değildir» (143).

Mezkür · ayetin nil'Oill sebebi hakkında Müslim'in Ebu Hureyre'den tahriç ettiği bir hadis-i şerifte şöyle söylemiştir: «Rasfılullah (S.A.V.) bize hutbe :irad huyururken 1dedi :ıı:i;»

- Ey nas üzerinize hac farz kılınmıştır. O halde haccedin.»

140 - acg.e., c. 1/2, s. 45. 141 - islam Teşri Tar.ihi, 19. 142 - a.g.e., s. 17. 143 - Milide SOresi, a. 101.

43

Bir adam; -. Her sene mi? diye sordu. Rastılullah (S.A.V.) cevap vermedi. O ·

adam ayıll suali üç defa tekrarlayınca Rasül-ü Elkrem şöyle bııyurdu: . .

«Sizi yalnız bırakt!ğıında, siz de beni. yalruz bırakınız. Zira sizden ev­velki milletler peygamberlerine sillll sormak ve onlarla lhtilaf etmek yü­zünden heiak oldular. Sizi bir şeyden men ettiğim zaman ondan sa.kının.

·Bir şey ,emredersem, güciinüzün yettiği kadar onu yapınaya ~ahşm»

(144). Ebu Davud'un Sa'd bin Ebi Vakkas (R.A.) dan tahriç ettiği diğer

bir hadis-i şerif de de durtL.ıı şöyle nakledilmiştir: . Akra lbin Habi.s haccın her sene için mi farz olduğunu Rastııullah

(S.A.V.) e bir biri ardınca üç defa sormuştu. Bunun üzerine Hz. Peygam­ber şöyle buyurdu:

«Müslümanların iginde şÜphesiz büyük günah sahibi· olan o kimse­ilir ki, insanlara haram edilmedik bir şeyin hükmünü sorar. da o, sırf bu suaJdeıi dolayı haram kılınmış olm'» (145).

Yukarıda zikrettiğimiz mezkür ayet, Tirmizi ve İbn-i Mace'nin Ali bin Ebi Talib'den ta:hriç ettiklerine göre bu münasebetle nazil olmuştur ..

Salıruhe-i kirarn zikrettiğimiz vak'aya benzer pekçok olay hakkında Hz. Peygambere sorarladı .. O hususta daha önceden yerleşmiş bir örf ve adet olsa bile Allah'a inanmış müslümanlar, o mesele hakkında Allah'ın gerçek hükmünü öğrenmek ihtiyacını duyadardı.

Halbuki fazla suru insanın aleyhine tecelli eden bir takım hükümle­rin vüruduna sebeb olabilmektedir.

Hadı"ste açı'klandığı. üzere fazla sual, geçmiş milletlerden . pekçoğu­nun helakma sebeb olabildiği gibi, o husustaki meselenin hükümlerinin . daha da ağırlaştırılmasına yol açmıştır.

Bunun en bariz örneğini Hz. Musa'nın, kavminde görmekteyiz. Fira­vunlarm idaresi altında· bulunan Mısırlılarca sığır mukaddes bir hayvan­dı, ona taparlardı. Bu adetleri ·buzağı ~eselesinde de göriilmektedir (146).

İşte Hz. Musa Allah'dan başka hiçbir şeye tapılaınıyacağı ruhldesini kökleşthmek ve eski batll inancı· gönüllerden söküp atmak, bir de muci­zesinin tecelli etmesi ile ölüyü dirilttikten sonra katilin adını onı:ı, söylet­mek için Allah'ın emri olarak onlara bir inek boğazlamalarını ~mretmiş-

. ' 144 - Müslim, Sah1h, K. Hac, b. 413; K. Fedail, b. 131; Nesa!, es-Sünen, K. Menasik,

b. 1; Ahmed bin Hanbel, ei-Müsned, c. 2, s. 247, 258. . ' 145 - Ebu Davud, es-Sünen, K. Sünne, b. 6. 146 - Bakara Suresi, a. 92-93.

44

ti. Onlar ise herhangi bi:İ> in~k kesere'k emri ifa edecekleri yerde, ineğin yacşıri.ı, rengini ve ineğin diğer bütün evsafının açıklanmasını istemişler­di. Fazla suallerinden dolayı ıneseleyi . o derece güçleştirdil er ·ki, az k.alsın aradıkları sığırı bulaınıyacakiar ve istenileni yapaınayacaklardı . (14 7).

. !şte bütfuı. alemiere · rahmet olarak gönqerilen Hz. Peygamber üın­metinin bu duruma düşmesini istemediğinden daima kolaylaştırmayı fa­kat zorlaştırmaınayı emretmiştir. Bunun için de:

«Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz» · (148) h'ü!kümleri ile İslam'ın zorlaştırılmasına vesile olabilecek fazla su­a.Iden kaçınılması istenmiştir. Çünkü sorulan her. sual, o meselenin haram kıı"ınmasına seb~b olaJbillr. Fakat sorulmazsa Cenab-ı .Ha:k o meselede kullar-.ını yapıp yapmamakta muhayyer bırakalıilir veya ondan men ede-bilir (149). · '

Rasiılullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: «A11a.b farzlan farz Inldı, onlan zayi etmeyiniz. Bir takım_ hadler (ceza-i müeyyideler) koydu, onlan te­cavüz etmeyiniz. Bazı §eyleri haram ikıJ.dı, onlara Pa. yaklaşmayınız. Si­ze rahmet ,olmak üzere unutmaksızın bir talmn şeylerde de sükfi.t buyur­du, onları da araştmnayınız» (150).

' ' .

!şte bu açıklamalarımız muvacehesinde diyebiliriz ki, İslam hu:ku:k sistemi, bir yığın kanuni mevzuat arasına gömülmeİniştir. Her bakımdan mükemmel ve uygulamaya elverişli ıbir sistem olarak teşekkül etmiştir.

V - SÜNNETİN DEGERLENDİRİllfl.ESİNDE ZUHUR EDEN 1:HT!LAF .

.1

a) G e n e ı O ı a r a k : Hz. Peygamberin vefatından sonra sUn~ neti delil, olarak kullanınada fa:riklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu farklı görüşler, iki ana grupta toplanmaktadJ.:.i:. ki, bunlardan birincisi Hz. Pey­gamber'in hadislerinin kesinlikle delil olduğunu söyleyen ve bütün huku­k! ıneselelerde hadise dayanarak hüküİn veren Hicaz' Mektebi ile, hadi­sin metin veya senet yönünden güvenilir olmadığı hallerde rey ve ictiha­da daha fazla değer veren Ir~ Mektebi'dir.

Demek ki böyle iki fa11klı görüşün o~taya çıikmasmın temeli sünne­te güven meselesinden sadır olmaktadır. Sünnete itimad da, onun ravi-

147 - Bakara Süresi, a. 67-71. 148 - Buhari, es-Sahih, K. Meğazi, b. 60; Ki·tab'ui-Ahkam, b. 22; Daııimi, €s-Sünen,

Mukaddime, 24.

149 - Tarihu't-Teşri'.U.Jslami, s. 20. 150 - -a.g.e., s. 20.

45

lerine ve rivayet keyfiyetjne. ınebnidir. İşte imamlar önce bu güven yolu üzerinde ihtilaf ·etmişlerdir. Şimdi bu her iki ınekteb salilclerinin dayan­dıkları temel esaslara kısaca göz atalım:

a) H i c az M e k t e b i : Bunların salikierine hadis eıhli de de­nilir. Hicaz ınüctehidlerinin temsil ettiği görüşlür. Ahkaın hususunda

-başvurdukları yol, Hz. Peygamber'in hadisleri ile sahabenin fetvalarıdır. Teşrilerinde bu eserleri, i!barelerjnin zalıir ve hafi yönünden delalet et­tikleri ınanaları anlamaya ve. bunları ruhkamın illet ve gayelerini araş­tırmaksızın zuhur eden hadiselere tatbik ~tıneye çalışmışlardır.

i

Akla muhalefeti söz konusu olan bir nass buldukları vakit, bazan bu muhalefete bile aldırış etmeden onun nass olduğunu ileri sürebilıni§ler­dir (151).

Nitekim Abdullah bin Hanbel, 'hadis veya rey ile aınel hususunda şunları ·söy,leıni§tir: · . .

«Bir şehirde hadis rivayet eden bir ravi bulunsa ve o ravi rivayet ettiği hadisin doğru olup olınadığını_ bilınese, fakat bu ravi ile beraJber şehirde re'y ile aınel eden bilginler de olsa, şehir halkı bir hadise ile kar­şılaşırsa bunlardan hangisine baş vurur? diye brubaından sordum. Babam-' hadis ravisinden sorarlar. Re'y ile aınel edenlerden sorınazlar. Zira ha­dis b&bında zayıf olan adam, re'y ile aınel edenden daha kuvvetlidir» di­ye cevap verdi (152).

Ehl-i hadis, görüşlerini te'yit etmek için Hz. Peygamber'den bazı . • 1

hadislerine istinad ediyorlardı: Bu hadislerden biri şöyledir: . ·

Mikdam bin Iv-Ia'dikeribe'den rivayet edildi .O dedi ki: RasiUullah (S.A.V.) Hayber günü eşek etini ve diğer bazı şeyleri haram kıldı ve son-, ra şöyle buyurdu: «Sizden birinizin kürsüsüne dayanaral\: benden rivayet edip hadis söyleyeceği zaman yaklaştı. O, sizinle bizim araıi:ıızda hakim olan ,Allah'ın ID.tab'ıdır. ,Onun ;Kitab'ında helal diye bulduğumuz şeyleri de haram sayarız» der. Dikkat ~diniz ki, AUah Rasôlünün haram ettiği şeyler de Allah'ın haram ettiği şeyler gibidir» (153).

Yine aynı meseleye temas eden ve Şa'bi'den rivayet edilen diğer bir hadis-i şeriflerinde de: .

«Siz kıyastan tıiddetle sakınmız. Nefsini yed-i kudretinde plan Allah'a . yediıı ederim ki, siz kıyasla hareket ıederseniz ha.ratiıı helal, helalı da ha:-

151 - islam Teşri Tarihi, s. 47. 152 - llam'ui-Muvakkıin, c. 1, s. 88; Fecr'ul-lslam, s. 298. 153 - Şerh-u Sahthi't-T.irmizi, Ebvab'ul-ılm, c. 10, s. 133; Darimi. es-f:jünen, c. 1/2, s ..

140. lbn•i· Mace, -es-Sünen, Mukaddime, 2. Hadisin hasen olduğu söylenmiştir.

46

ram ~rsınız. Fakat lUnhammed ,(S.A.V.) in ashabından bir kısmıııın hafızasmda muhafaza ettiği size ulaşan ha~slerimle amel ediniz» (154).

. İşte. Hicaz fakihlerinill re'ye şiddetle karşı çıkmalarının esası, ar­zettiğim ve benzeri rivayetlere dayanmaktadır .. Buna. rağmen hüküm Çı­karmada, re'ye hiç yer vermedikleri söylenemiyeceği g.iıbi, Medine ulema­

. sının ihtilaf ettiği ahad hadisleri de delil' olarak kullanmamışlardır (155).

c) I r a k M e k t e b i : Bu ekolüİı temsilleri de Iİ'ak müctehid­lerinin temsil ettiği gruplardır. Bunlara ehl-i re'y de denilir .

• Elıl-i re'yin teşri sahada hadisten faydalaıimadıklarını ve hadisi ta-

mamen reddettiklerini söylemek, e~bette realiteye ters düşer. Ancak on­lar metin ve senet yönünden tam itimat kazanamamış hadisiere göre, re'­yi tercih etme ellietine git:mişJerdir (156).

Nitekim Irak müctehidleri Ebu Hanife ve ashabı, mütevatir ve meş­hur sünneti hüccet olarak kullanmışlardır ve yalnız fukahadan sika olan_; ların rivayetlerini tercih etmişlerdir. Yine Ebu Yusuf <<Yalnız hadis elıli­

nin üzerinde durduğu ve fukahanın bildiği hadisleri kaıbul etmek gerek­tiğini» söylemiştir.

Buna mukrubil İmam-ı Malik ve asM:bı da daha önce de belirttiğimiz gibi Medine ulemasının ittifak ettiği hadisleri hüccet olarak kullanmış­lardır. İhtilaf konusu olan ahad hadisler ise terkedilmiştir.

Diğer imamlar ise sika olan ·bütün ravilerin rivayetlerini hüccet ola­rak k!l!bul etmişlerdir (157).

Elıl-i hadis, kendi görüşlerini teyit ve takviye etmek için Hz. Pey­gamber'den hadis rivayet ettikleri gibi, elıl-i re'y de aynı yola baş vur­muş yolunun ve metodunun doğruluğunu hadisiere istinad ederek isibat etmeye çalışmıştır.

Sevhan'ın Rasiüullah (S.A.V.) den rivayet ettiği bir hadis-i şerifi

delil olarak zikretmişlerdir ki hadis şöyledir.

«Size bir hadis geldiği va.Irltte siz onu lillah'ın Kitab'ma iarzediniz. Eğer ona .muvafıksa onu almız, şayet muvafık değilse ~nu terkediniz» (158).

. 154 -· Darim~. c. 1/2, s .. 47. (Senedinin araştı·rılması icabeden bir hadis görünümün-dedir.

1155 -· islam Teşri Tarihi, s. 46. 156 - a;g.e., s. 46. 157 - a.g.e., s. 45.

158 - Şerh-u Sahihi't-Tirmizi, E•bvab'ül-llm, c. 10, s. 132 (dipnot 133). Sevhan'ın ri.vayet ettiğ{ söylenen . bu hadis hakkında Yahya bin Main demişti-ı· ·ki;

. onu şamlılar Yezid bin Rabia'dan, o da Ebi'l"Eş'as'dan, o da Sevban'dan, ô da Rasfilullah

47

1'

Kendilerini haklı göstermek için delil olarak . ileri sürdükleri hadisin mahiyetini (158 nolu dipnot) ile nakletmeye çalıştrk. Hadisin zındıkıar tarafından uydurulduğu ve mevzu olduğu aç~klanınıştır.

Görüldüğü . üzere re'y ile amel edenler haddi tecavüz ettikleri giıbi,

ehl-i hadis de aynı şekilde bazı noktalarda çok ileri gitmişlerdir. Hatta bazıları «sünnetin Kur'an'a hakim olduğuııu, Kur'an'ın ise sUnnete haki:in olmadığını söylemişlerdir.

. . Her iki mekt®. arasında çok çekişmeler olmuştur. Yukarıda da. kı-

saca temas ettiğimiz gibi her bir görüş ehli kendine ma:hsus bir takım deliller getirmeye çalışmıştır (159).

Hillasa, Irak fakihleri, şariin gayeleri ve teşriin biiıa kılındığı eışas­lar Uzerinde titizlikle .durmuşlar ve şer'i alıkamın manalarının makUl ve maksatlarının, halkin mesalihjnj gerçekleştirmek . olduğuna kani olmuş.: !ardır.

1

Bu sebebiedir ki, şer'i alıkamın nasları ve hükUmleri arasında mü-bayenet ve muhalefet yoktur (160).

VI- SÜNNETiN TEDVİN!

a) S aha b e D ev ri : Hz. Peygamber yeni bir İslam nesilnin yetiştirilriıesi görevini yüklendiği için hayatın her safhasına ait hadisler irad buyuruyordu.

Sahabe-i kirarn da çeşitli müşkillerle karşılaştıkları zaman Hz. Pey­gambere baş vuruyorlardı. Onun, gerek bu müşkillerin hallinde ve gerek­se sahabenin izaJhına ihtiyaç duyduğu birçok ayetin tefsirinde beyan et~ tiği fikirleri ve açı:klamaları, sünnetin geniş bir külliyat olarak teşekkill etmesini vesile olıp.uştur (161). ,

Hz. Peygamber'in söylediklerine ve yaptıklarına, ash3ıbının hatt-ı

hareketlerinin sükutla tasvibine -dair olan bilgi malzemesinin toplanma­sına ibazı zatlar tarafından Hz. Peygamber'in hayatında başlammş ve ir­tihalinden sonra da bu işe birçdkları tarafından devam epiliniştir. Hz.

(SA.V.) den r.ivayet ·etm,iştir. Bu ravi zincir.ini beyandan sonra Yahya sözüile devam ede­r-ek dedi ki, hadis batı Idır. Onu zındıklar uydurmuştur" Çünkü Yezid bin Rabia meçhuldür, Ebi'I-Eş'as'dan işittiği bilinmez. Ebu'I-Eş'as da Se'ı!ban'çlan r.ivayet etmemtştir. Ancak Ebi Semae'l-Be~ki Sevhan'dan rivayet etmiştir. Bütün yönleri ile hadis batıldır. (Şerh-u Sa­hihi't-Tkmi:Zi, Ebvab'ul-llm, c. 10, s. 132, 133).

48

159 - Fecr'ul-lslam, s. 299, 300. 160 - Islam Teşri Tarihi, ,s. 47. 161 -Hadis Usulü, s. 19

Peygamber'in yiWbinden fazla ashabı, gelecek nesillere bu mevzuda ha­fızalarına dayanarak kıymetli hadisler · bırakmışlardı. İçlerinden bazıları onları yazarak- tesbit etmişlerdir (162). Ancak Arapların çoğunluğu üm-. mi olduğu için Resill.ullah'dan duyduklarım ezberliyorlardı. Aralarında

' bulunan birkaç kişi bu sözlerd@ rivayet edilenleri aynı zamanda yazı-yordu.

Abdullah bin Amr >bin el-as, yazanlardan biriydf. Bu hususta ken­disinden na:kledilen şu hadis-i şerif oldukca ilgi çekicidir:

«Abdullah bin Aınr dedi ki, ben Rasfilullah (S.A.V.) den işittiğim her şeyi yazıyordunı, ezberlemeyi muradedlyorduıri. Kuı·eyş beni. nehyetti de

· dedi .ki, «Sen Rasfilullah (S.A:.V.) den işittiğin her şeyi yazıyorsun. Hal­buki Resfilullah (S.A.V.), gazap halinde de imnuşan, rıza halintle de ko­nu.san bir beşerdir •

. Onların bu sözü üzerine bir süı·e yazınaktan vaz geçtim. Bu durumu ResUluilah (S.A.V.) e hatırlattım da: «Yaz, nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, benden ancalr hak (§Öz) g!kar» buyuı·du. (163),

Şu hususu ehemmiyetle kayeledelim ki, Hz. Peygamber sağlığında ancak ·belirli zevata hadis yazma müsaadesi verıİıişti. Bunun esas sebe­bi ge sünnetin Kur'an'a karıştırılması endişesi ve korkusu idi.

Bu bakımdan diyebiliriz ki Hz. Peygamber devri, müslümanlara Kur'­an ve ahkamını şamil naslardan müteşekkil bir kanun bırakmıştır. An­cak bu devirde sünnet cüz~i bir istisna dışında tedvin edlimemiştir (164). Tedvin edilemediği içiiı de belirli bir sünnet mecmuası üzerinde ittifak sağlanamamış, müştereken müracaatı temin edebileceık şekilde müslü­manlar arasmda neşredilememiştir.

İslam Hukukı.uıun ikinci asli kaynağı olan ve sünnetle gelmiş bulu­nan alıkarn nasları da, diğer bütün silıınet gibi sahaıbe devrinde tedvin edilmemiştir.

Hz. Ömer hilafeti zamanında hadisleri toplatma ameliyyesini düşün­müŞ, ancak sah8:1:;ıe~i kiı·~m ile yaptığı İstişare neticesinde yukarıda be­lirttiğimiz gibi Kur'an'la karıştırılmasından korktüğu. için düşüncesini gerçekleştirmekten vaz geçmiştir (165).

b) T ah i i n v e T e b e - i T ab i i n D e v i rı e ri : Ger­çek manada sünnetin tedvini hususunda ilk ciddi çalışmayı yapan halife

162 - islama Giriş, s. 116. 163 - Tarihu't-Teşri'i!-lslami, s. 40. '164 - islam Te~ri Tarihi, s. 22. 165 - a.g.e., s .. 26.

49

.. Ömer bin Alıdülaziz olmuştur. Zamanni Medine valiışi Ebu Bekr Muham:' med qin Amr bih Hazm'a yazdığı bir e:rrıiTname ile başlamıştır ki, Hali-fe bu emirnamesinde şöyle diyordu: · ·

«Hz. Peygamber'in hadisl~rini araştır ve yaz. Zira ben ule!f1a.Iiın git­mesinden ve ilmin kaybolmasından. :korlmyoroın.» Böyle. bir emir, meş­hur hadiscilerden 1Uuhammed bin Şmab ez-Zi.lı~ri'ye de gelmiştir.

Bunun üzerine bu iki zat -·sünneti tedviiıe başlamışlardır. Bıi suret~ le ikinci teşri kaynıiğın nasları. bir asır boyunca sadece ravilerin ve ha­fızların göğüslerinde hıfzedilmiŞ olara~ kaldıktan sonra, . ilk defa resmi bir yoldan ve yazılı olarak tedvin edilmeye başlanP.llŞ oluyordu (166). .

Ancak yüksek bir kanuni· kıymeti haiz olan malzeme daha· Hz. Ömer ve Osman'ın hilafetleri zamanında oralara gidip yerleşen Hz. Peygam­ber'in ashabı vasıtası ile üç kıt':a üzerine dağılmış bulunuyordu (167). · Bunun için H. 2. asrın bidayetinden itibaren büyük bir kısmı ile tedvin edilmiş bulunan sünnetin toplama . işi büyük bir emek ve · gayret netice­sinde mümkün olabilmiştir (168).

H. 140 senes-inde halife Mansur'un talebi üzere İmam J\1alik bin Enes, el-Muvatta isimli kitabını vücuda getirdi: Bu kitab, her ne kadar bir ha- . dis kitaıbı olarak şöhret kazanmış ise daha ziyade bir· fıkh kitabıdır. Çün- , kü topladığı hadislerden teşri yönüyle faydaianmıştır ve hü:küm istidlal etniiştir (169).

H. 2. asırda imam Ahmed bin Hanbel ravüerine göre müsnedi ter­tib etmiştir (170).

Nihayet H. 3. · asırda tedvin edilen Kütüb-i Sitte adıyla meşhur altı · . kitab ise bu sahadaki çalışmaların zirve noktasını simgelemektedir. Bun­lar da:

1 - Ebıi Abdmalı MU!hammed· 1lbn İsmail el-Buhari'nin (H. 194-2_56) el-Buhari ve el-Camiu's-Sahlh'i, ·

2 - Ebu'l-Huseyn Müslim İbn'il-Haccac el-Kuşeyri €m-Neysaburi'nin (H. 204-261) Müslim ve el-Camiu's-Sahlh'i,

3- Ebu Abdurrahman Ahmed en-Nesai'nin (215-303) en-Nesai ve Stinen'i,

4 - Ebu Davud Süleymaı+ es-Sicistam'nin (202-275) IDbu Davud ve Sünen'i,

50.

. 166 - a.g,e., s. 43. 167 - Islama Giriş, s. 116. 168 - islam Teşri Tarihi, s. 39. 169 - Hadis Tarihi, s. 215. 170 - Islam TeŞri larihi, s. 43.

5 - Ebu İsa Muhammed bin İsa et-'l'irmizi'nin (209-279) et-Tir­mizi ve Süı;ı.en'i,

6 - Ebu Abdilialı :i!bn· Mace el-Kazvini'nin (219-273) İbn JYiace ve Sünen'ini zikredebiliriz.

Ayrıca gerek H. 2. ve gerekse H. 3. asırlarda Siyer ve Meğaziye, Müs­nedlere, Sünenlere, Musannaflara, Cüzlere ve belirli konulara tahsis edil­miş pekçok kıymetli eserleri meydana getidlm,iştir (171).

Hadis çalışmaları bu· devirde altın çağını yaşamıştır. Tedviıı işi sün­neti kay'bolmaktan muhafaza· etm.i§Se de, müslümanların, avamdan ol­sun, havastan olsun, Kur'an naslarriım ihtiva eden bir kitab üzerindeki birleşmeleri gibi ibütün sünneti ihtiva eden bir t~k mecmua üzerinde roliş­tereken !birleşmelerini sağlayamaınıştır. (172).

Ancak akl-ı selim sa:hİibi herkes, hazik bir clüşünüşle sahihini sakımin­den ayırded~bilir. Zaten zamanımızda sahih hadis külliyatı belirlendiği

gibi, mevzu olan ve hatta diğer bir takım evsafı haiz bulunan hadisler de müstrukil kitaJblar halinde toplanmıştır. Her müslüman, bu muteber ha­dis kitabiarına müracaat ederek dinin alıkarnını tetkik ~tme imkanma sa­hiptir. -

NETİCE

Hz. Pey:gam!ber, Allah'ın elçisi sıfatı ile yüce İslam d]njnj beşeriyye­te son diiı olarak tEtbliğ etrıiiştir. Ancak bu -görevini ifa ederken her ba­kımdan Cen§Jb-ı Hak'km mazhariyyetine nail olmuştur.

islam dini hem dünyaya ve hem de ahirete ait hükümler getirdiğin­den ve müntesiplerinin dünyevi ve uhrevi hayatlarını tanzim ettiğinden ·dolayı Allalı'ın elçisi de bu sıfatla hem bir Rasfı.l, hem de dünyaya ait oto:. riteyi elinde bulunduran bir devlet re!si idi. Din ve dünya işlerine ait bü­tün otoriteyi Allalı'ın izni ile elinde bulunduruyordu.

· İşte bu otoritenin gereği olarak teşri, icra ve kaza fonksiyonunu tam manası ile ifa etme. yetkisine sahipti.

Yirmi iki küsür senelik peygamberlik hayatmda ilalıi iradenin te­cellisine uygun olaraJk bir İslam devleti kurmuş ve bizzat pratik hayatı ile de buna ör;rıek olınuştur. Dar ü bekaya göç edişinden bu yana ·geride bıraktığı Kitab ve Sünnet'e sımsıkı sarılmayı eriı.retmiştir.

Onun sünnet-i ·mutalıharasım her türlü tevzir ve iftiradan uzak tut­maJk için fevke'l-beşer gayret gösteren nice zevat çıkmıştır. Buna rağ-

171 - H~dis Tarihi, s. 231 ve dv:; Islam Teşri T-arihi, s. 43. 172 - islam· Teşri Tar.ihl, ·s. 43.

1

men bu araştırmalar son bulmamış, yüce İslam · dini var olduğu müddet­ce -ki zaten son dindir- devam edecektir. Bu uğurda sa:rfedilEm gayret ve emekler, en ulvi bir gaye uğruna sariedilmiş demektir.

İşte bizim bu araştırmamiz da bu gaye ve maksatla yapılmış küçük bir çalışmanın neticesidir. İlik:dir fakat son değildir. Araştırmamızm her bir bölümünün ve hatta· her müsta:kU ıbaşlığımn. derinliğine bir araştır­mayı gerektirdiğinde şüphe yoktur ..

Ancak seminer mevzuu olarak ele aldığımız konumuzu, hacim yönüy­le daha fazla genişletemedi:k. Zamanımızın kısıtlı olması; bu kadarla ik-tifa etmemizi gerektirdi. ·

Bu hususta emeğini harcayan;. ıhlas ile hakkın ikamesine yardımcı olanlara selam olsun.

52

. .

BİBLİYO GRAFY A . .

KUR'AN-I KERiM '

A h m e d İ b n Ha n b e I , el-Müsned, (Mısır, H. 1313). · A b d ü 1 c e 1 i 1 İ s a E' b u ' n - N a s r , · İctihadu'r-RasUI, (Ka­

hire, H. 1369, M. 1950). , A h m e d E m i n , Fecr'ul-islam, (Mısır, M. 1935, H. 1354, 3. b.). A n s a y . Ord. Prof. S a b r i Ş a k i r , · Hu!kuk Tarihinde İs­

lam Hulruku (1\nkara, ·1958) ~ el-Buhari Ebu Abdiilah Muhammed Bin İs­

m a i ı , el-Camiu's-S3Jhlh, (İstanıbul, 1315). B a z A b d ' ü 1 - A z i z , el-Edille en-Nakliyye ve'Hiissiyye,

(Medine, 1395). B i ı m e n· ömer N. a s·u h i, Hukuku İslamiyye ve Istılaha..;

tı Fıkhıyye Kamtisu, (İstanbul, 1970). Ç a n t a y H a s a n B a s r i: . Kur'an-ı Hakim ve Meali Kerim,

(İstanfbul, 1962, 4.b.). D a r i m i E b u M u h a m m e d A b d i 1 1 a h , es-Sünen,

(Dimaşk, H. 1349). E b u D a v u d S ü 1 e y m a n İ b n ' ı I - E ş ' a s es-S i -

c i s t a n i , es-Sünen, (Mısır, M. 1952, H. 1371). H all a·f Ab d ü 1 V e h h a b (Giriş ve notlar ekliyerek tercü­

. me eden Doç. Dr. H ü s e y i n A t a y ) , · İslam Hukuk Fel­sefesi, (Ankara Üniversitesi Basımevi, 1973).

· Ha I af Ab d ü 1 ve h ha b· (ter. Doç. Dr. Ta 1 at K oç yi-. ğ f t ) İslam Teşri Tarihi, (An!kara Üniversitesi Basımevi 1970)

Ha m i d u ll ah Prof. Dr. M u ha m m e d, (terc. Kemal Kuş-cu) İslama Giriş, (İstanbul, 1965). ,

H a m i d u ll a h Prof. Dr. M u h a m m e d (ter. Dr. Talat Koç­yiğit) Hemman :tbn Münebbih'in Sahifesi, (Ankara, 1967).

el-H u d a r i M. u h a m m e d , Tarihu't-Teşri'il-İslami, (Mısır, M. 1954, H. 1373, 6.b.).

53

İ b n ·Ma c e M u h am m e cl ıbin Y ez 1 d el-Kaz vi n i , es-Sünen, (Mısır, .1349) .

. İ b n ' il~.A r a b i el-M a 1 i k i" E b u B e k r , . Şerh-u Sahihi't~ Tirmizi (Mısır, M.· 1934, H. 1353, 1.b. c.1-12) ..

· -İ b n ' il-' K a y y ı m el-C e v z i y y e · M u h a m m e d bin E b i B e k r, I'lam'ul-Muva.kkıin an Rabbi'l-Alemin, (Mısır, 1326).

İslam Ansiklo,pedisi· (HadisveSünnetmaddesi) Koç­Y i ğ i t Prof, Dr. T a 1 a t , Hadis UsUlü, (Ankara İlahiyat Fakültesi Yayı..nlarınd~m, AnkaJ;'a Üni~ersitesi Basımevi, 1975, 2.b.).

K o ç y i ğ i t Prof. Dr .. T a 1 a" t , Hadis Tarihi, (Ankara :Üni­versitesi İlahiyat Fakültesi Yayıı:ilarından, Ankara Üniversitesi Basrmevi, 1977)

K -ı lı ç e r Dr. M. E s a d , İslam Fıkhında Rey Taraftarları, (Ankara, 1975)

M ü s 1 i m bin el~ H a c c a c , el-Camiu's-Sahth (Mısır, 1290).

S u y u t i C e I a I ü d d i n A b d u r r a h m a n İbn E b i B e ·k r , ed-Dürr'ul-:t4ensfır fi Tefsir'il-Me'sur, (11ısır, H .

. 1314). T i r m i z i el-İ m a m el-H a f ı z . E b i ! s a M u lı a m -

/ . m e d bin i s a , es-Sünen, (1llsır, 1967). Yaz ır H am d, i , Hak dini Kur'an Dili, (İstanbul, 1968, 2.b.).