40
PALASPANDIRAS 2 0

Palaspandıras 20

Embed Size (px)

DESCRIPTION

antibiyotiklerini unut

Citation preview

Page 1: Palaspandıras 20

PALASPANDIRAS

20

Page 2: Palaspandıras 20

‘Okur bulamamayı, bir anlamda şiirin satışına bu kadar kafa yormayı, okura müşteri muamelesi yapmayı pek anlamıyorum. İyi şiir, iyi metin okurunu mutlaka bulur.’

iletişime ihtiyaç:

[email protected]@[email protected]/ppalaspandirastwitter.com/heygiynas

Page 3: Palaspandıras 20

üzgünüm barış şiiri

“yarimi ellere verin, sevdamı yellere verin”

siz gidin ben arkadaşlarımlayımdemiştim yatılı okulun ilk günüydü dahababam annem kardeşim boy sırasındailk intikamımfarkında bile değilim ama neyden dahaaramızda beş metre ya var ya yoksiz gidin demiştim sanki bin kilometre boyunca arkadaşlığı koyarak aramıza

sonra sırasıyla arkadaşlığa karşı aşkaşka karşı şiirşiire karşı allahintikam üzerine intikamkoyamadım bir türlü hizayatuttum devirdim ne varsayürümeye başladığımdan beriayaklar altına alarakaynı amatörlüğüyle sarsaklığımınbir yer arayarak tutunacak

1

Page 4: Palaspandıras 20

bir şey kalmayana kadar elimde avucumdaavucumdan başkatekvando derdi mehmet mollaah keşke öyle olsayanarlı dönerli bir tekme havadabenim de hayalimde aşağı yukarı böyle bir şeydiher sarılışım intikamlahalbuki biraz kopuk ıslak et parçasıhaşur huşur yırtık kağıtlarhep kız kokusu tırnaklarımın arasıavucumda avucumdan başkabir yumruk olmuşlar

artık ne kadar yumruk sallarsan salla allahatükeneceksin barışavucun açılacakne kadar sıkarsan sıkdökülecek ne varsa topladığınpeşinden bir çığ yığılacakne kadar sessiz olsan da ağzını açacak bir bıçakdümdüz olana kadar tırmandığın ne varsane kadar yalvarırsan yalvargörmen gerekmiyorartık biliyorsun

anne ne olur biraz televizyon dahane olur beyler ışıklar yarım saat daha açıksevgilim ne olur biraz daha söz çok az daha kalne olur bir mısra daha birkaç saat daha geç yatsamallahım ne olur çok erken dahabütün konusu intikam sandığım hayali beşiklerinhepsi aynı küçük çocuğun sarsılışıdüşmemek için biraz dahagözlerimi karanlıkta dört açıpbir oraya bir buraya uzanışım

ben de avuçlarımı rahat bıraktımyerler kayarkenher iki ayağımı sağlamca yere basıpahmet abinin dediği gibi

2

Page 5: Palaspandıras 20

dimdik gerinerek yukarıyakimse kalmayana kadar aramızdane bir arkadaş ne aşkne şiir ne anam babamgözlerimi kapatıpallaha baktım

ama hala bir alacakaranlıktepemde bir spotseyircilerin fısıltıları kulağımdahayranlıklarını ve tebriklerini bildiren bir uğultumeğer başından beri bütün bu inşaatbu yükseliş ve kalkınmabu aydınlıktaki inatdaha büyüğü bu bendeki sarsılmanınbelde çapında ve belediyekasaba büyükşehir ve metropol ulusal ve uluslararasıdünya çapında bir çığ gibi alkışlarlaherkesin kendi avucunu kendi avucuna vurarakertelemeye çalıştığı perdenin kapanmasını

3

Page 6: Palaspandıras 20

seyirciler seyrede dursunolsunbatık da olsa bir avucunuzananlara uzatacakkaldır ayağını ayağının altından fırlat

ey artık şu üzgün adımını at

Barış Özgür

üzgünüm barış perde kapanacakbir numarası yok kimsenin son sahnedeki pozununkimse sarılmayacakalkışlamak dururken kendini çırpınırken yumruğunu boşluğa savurarak kendinin kendine çarpmasını engellemek içingene kendinden almış olacaksınalabileceğin tek intikamınıdurmadan kendini kendine çarparakbir ayağında ölümbir ayağında hayatkayıp duracakboşuna sorup durma hangisinde hangisioğlum barış çöz şu yumruğunu

ailenin arkadaşlığın aşkınve şiirin kucaklaşarak uyuduğusönmeden o en son ocağa doğruyürü gene de yıkılışının yıkılışını

4

Page 7: Palaspandıras 20
Page 8: Palaspandıras 20

belirli bir özne olarak üzgünüm barış şiiri

üzgünüm barış, sana eskiden olduğu gibi sarayımdan seslenemembereketli düzlüklere iniyorlar açlıktanmeydanlardaçekirdek çitleyip korunmasız sürülerinkorunmasız yavrularından bahsediyorlarakbabaların gölgeleri ürpertiyor koca koca ovalarıailenin arkadaşlığın aşkınve şiirin kucaklaşarak uyuduğu ovalarıgel kuzulara sarılarak koruyalım derdim ama

üzgünüm barışsana eskiden olduğu gibi sarayımdan seslenememzorlu yaşam koşulları, tükenen nesiller, kayıtsızlık, intikamsızlık ve düşüşkayıtsızlık, intikamsızlık ve serengeti kadar bile güvenli değil hiçbir yerçünkü uzun menzilli gözleri var biliyorsun,yola dizlerimin üstünde koyulduysam sebebinimazur görme, mazur görmesin seyirciler de şaraplarını yudumlasınlar, önce nezaketen kadehlerini tokuşturu-rken, çın çın çın, sessizlik lütfen, bu mühim gecenin mühim konuşmasını yapmak üzere dizler-inin üzerinden, aaa yok canım daha neler, hah hah ha ne kadar kibarsınız, hepinize ayrı ayrı ve teker teker, sağlığınıza, şerefinize beyler, gözlerimi dikiyorum doğruca gözlerinize nezaketen nezaketen nezaketen biz kendimizi bir sevelim de varsın spotlar bir yansın bir sönsün tepemizde

6

Page 9: Palaspandıras 20

üzgünüm barış,bilinen evrenin hiç değilse simülasyonunda yer bulalım isterdim ama reytingleri düşükmüş, romantik akşam yemeklerini konu alan vahşi yaşam belgeselleri yine revaçta yine revaçtasırf bu yüzden kan kaybediyorum, avuçlarım ve dizlerim sürünmekten parçalanmışkayıtsızlık, intikamsızlık ve düşüşkayıtsızlık, intikamsızlık ve başıma üşüştüler bunu biliyorsun sahne buz kesiyor çıt çıkmıyor taş ki taş bu bölgenin avcıları ne bir arkadaş ne aşk ne şiir tanımıyorlar, ok yaramdan kan damlıyor ve sadece terliyor muydum yoksa?sarayımdan hiç çıkmamalıydım, pencereden seslenmeliydim, ey halkım ve barış,üzgünüm çok üzgünüm, bu kimin oyunuysa, perdeyi kapatabilir artık

Selcan Peksan

7

Page 10: Palaspandıras 20

[ PARÇALI ] [ HAM ] Hitap 5.

Dübele hitap.

GEL BANA, SANA, KENDİNE HİÇBİR ŞEY HATIRLAMADAN DÜZBAKMASINI ÖĞRETEYİM.Çok mu istedin her şeyi birbirine kaskatı tutturmayı?Omurgayı tek tek açmadan öyle dimdik durmayı?Bir eklemin ilk kez hareket etmesindeki hayreti unutmayı? Sonra, yıllardır yaşadıklarımızın üstünden atlaya atlaya [ BA ] Bomboş Alana varıyoruz, orada, tam ortada, bize yapılan bütün kötülüklerin anasını görüyoruz, [ PA ] Parlak Aydınlığın sardığı büyük - çok büyük - bir anıt. [ KB ] Kutsal Bağlantı, Dübel, bu sensin işte, [ US ] Uygarlığın Sabitleyicisi, [ BA ] Büyük Arayüz, [ EH ] Erotik Humma.

8

Page 11: Palaspandıras 20

DEDİM TUTAR MISIN? DEDİ ÖZÜMDÜR.DEDİM SAĞLAM MISIN? DEDİ SÖZÜMDÜR.İçinde yaşanılan şey [ bir toplum ] bir şeyin [ bir düşüncenin ] akıllarda kalmasını istiyor, o şeyi ( düşünceyi ) kaybolma ihtimalini sıfıra indirerek tutturmak istiyor, küçük bir bağlantı şeyi [ bir vida ] buluyor, o bağlantı şeyinin ( vidanın ) sağlamlığına güven duymayacak kadar bir geçmişe sahip olduğu için o bağlantı şeyi ( vida ) ile işbirliği yapacak başka bir şey [ bir arayüz ] arıyor, adı Dübel, [ SS ] Sebepler Silsilesi, o sensin,gözün aydın, o uzak ışıklar bile göz kırpmıyor artık, toplum diz çökmez, ben çökerim,[ ŞS ] Şeylerin Sabitliği dediğimiz şey.

[ DB ] DÜBELCİ BAŞI, KAFANDA EŞİT ARALIKLARLA AÇILMIŞ ONLARCADELİK, HEPSİNİN İÇİNDE BİRER [ ÇV ] ÇELİK VİDA VAR.Vidalarla yatıyor, vidalarla kalkıyorsun.[ TN ] Tutarlılık Nöbetçisi, öldüğün günnöbet biter, beklemez [ ZB ] Zehirli Bilgiler,sızar [ KK ] Kavrayan Kuleye. Ne diyordu Michael Pollan, Simetri, bir yerde meseleyeilişkin bir bilgi olduğuna dair şüpheyemahal vermeyen bir işarettir, demiştim, kapat [ SA ] Sevgi Açlığını vahşi bir hayvan gibi kafese, bak o son vida fazla geldi,çatladı yıkıldı kule, bodruma attığın [ MKY ] Masum Kalma Yetisi bir umut olarak açıkta kaldı.

AŞILAMA M.Ö. 2000’LERDE ÇİNLİLERTARAFINDAN BULUNMUŞ.Demek ki bir Çinliymiş ilk katili her zamanbaşa saran [ BÇ ] Büyük Çelişenliğin.Ama yine de bak ben sana bir sır vereyim,aşının altından kesersen ilk düşüncetekrar yeşerir.

9

Page 12: Palaspandıras 20

[ BK ] BAYBURT’UN KAVAKLARI,SİZE BİR SORUM VAR.[ ÇK ] Çine’nin Kayalarını kim oydu?Ne oldu da [ BM ] Bayburt’un Moru, Gümüşhane’ye varınca pembecik oldu? [ AT ] Antep’in TOKİ’sine ilk dübeli rafık mı vurdu? Ne bozar alışılmışdüzeni yoksulluktan başka? Varlık yalnız düşüncede savaşır sanma, sende insan nüfusundan fazla bakteri yaşıyor gayri aldanma. [ DG ] Dübellerin Gücüne kanma inanma, tamamen insansız bir yer, seni ancak toprağın karanlığında bekler.

DÜBEL, FİZİKSEL UZAKLIĞI YOK EDER. Yanımdakinin beynini ben taşırım hep, yan masanın dübeli ben olurum, biri konuşuyorsa o konuşan benim - hep,bana vida ile ilişkiyi kesmiş bir dübel gösterebilir misin?

10

Page 13: Palaspandıras 20

BENİM KİMLİĞİM 1000 + 59 YILDA OLUŞTU[ DB ] DÜBELCİ BAŞI, ÇÜNKÜ BİZ HER ŞEYİ BERABER YAPANLARDANDIK.Uykumda bir inleme duydum, uyandım, içimacıdı o inleyene, kimdir kim bilir, rüyadır dedim, işte bu, anlamaya aracı olan kısayol, fedakârlık istemeyen yabancı madde. Yüreğim geçmiş biraz, yine duydum iniltiyi, meğer kendi burnumdan geliyormuş. Kimmiş meğer, dübel - değilim ki ben, dübelsizim, çabuk düşüyor kafama çakılan çiviler, ama bitmiş olanı çabuk görürüm, tutmuyor bende yârdan gelen güzel haber, rüzgâra karşı karnımı çeker ayakta direnirim, bak işte onlar [ DSGÖ ] Davranışlarının Sonrasını Gören Ölüler, [ SSDDB ] Sembol Sümbül Dünyasının Doğal Bekçileri. [ DB ] Dübelci Başı, tarihi tümden kucaklayamazsın, kimse tam olarak kucaklayamaz an içinde biriken kaygı miktarını, [ Bana ] hiç kimse [ Matt Ridley hariç ] Madagaskar açıklarında yaşayan, 300 milyon yıl önceki atalarına tıpatıp benzeyen coelacanth balığının evrilmeyerek bazı kuralları bozduğunu söylemedi.

SİZ BU ÇİLECİLİĞİ ELBET YAHUDİLERDENÖĞRENDİNİZ. Ne kadar uğraştım biliyor musun bu çileciliktenkurtulmak - kötüyü dışarı - iyiye yer açmak için. [ Siz çilecileri seversiniz, bunu biliyorum ][ BM ] Büyük Mücadelenin bütün sırrı elimden alınmış gibiyim, ama biliyorum şu an [ Eİ ] Elipsin İçindeyim, her şeyi duyuyorum, hayır,birisine söylediğim an bitecek olanın peşinde koşmam. [ DB ] Dübelci Başı, hayat sana güzel,kendimi daha sonra yalanlaştıramayacağınızçıplaklıkta bırakmak isterdim, ama sizin bunun için kimyasallara ihtiyacınız var, sigara dumanlı odalardan [ DT ] Dürtüş Tıpıştısı geliyor, çünkü ben aranıza çok düzbakış soktum.

11

Page 14: Palaspandıras 20

BARIŞ ÖZGÜR’E KISA HİTAP.İyileşmek gerek Barış, bunu böyle kalamayız. [ DABV ] Dübel Arayan Büyük Vidayı bu işe karıştırma, madem yerimizi [ YD ] Yeşil Dünyadan öğreneceğiz, kan bulaştı [ kabul ] topladığımız [ MP ] Masum Pamuğa - yırtılan elimizden, öyleyse [ KT ] Kaynayan Toplumda bize ancak deney yol gösterecek, bunu böyle bitireceğiz.

12

Benim Ezop’um babamdı. Bir gün Ağustos böceğini göstermişti bana Latince adını söyleyerek, Bu dedi, iki üç ay yaşayıp ölmek için iki hafta toprağın karanlığında bekliyor. Bilgi masalı değiştiriyor, görüyor musun? Niye susmaktan korkup gevezeleştiğimi anladım sonunda, karşımdakinin kafasındakileri okumamak için. Kişisel bir dil mümkün değildir diyor Wittgenstein, bunu böyle bağlıyız, [ EA ] En Azına duyduğumuz istek.

Page 15: Palaspandıras 20

[ GT ] GELENEKSEL TARIMCI GİBİ DÜŞÜN, İŞİNİ BİLEN [ YE ] YAŞLI EKİNCİ GİBİ, GELECEĞİ MERAK EDEN BİR KÖYLÜ GİBİ -DÜŞÜN, YA TUTMAZSA, YA BİR ŞEY [ BİR MİKROP, BİR VİRÜS ] GELİR, YA BU YENİ TOHUMUNVERECEĞİ MAHSUL ZAYIF ÇIKARSA,YA BÖCEKLER SARARSA TARLANI,YA MANTARLAR ELİNDEN ALIRSA, YA DOSTLAR DÜŞMAN OLURSA.[ EZ ] Ekinci Zekası [ DS ] DübelinSabitliğini yener, yeni bir tür ekin dikerken tarlanın bir kenarında eskisininhayatta kalmasına dikkat eder, onun dübeli basittir, [ TT ] Tahta Takoz, kolayca çıkar, - çünküistemem ben de geri dönemeyecek kadar kıyıdan açılmayı. Kalpten bağlantı,[ HV ] Hakiki Vatan.

Ahmet Güntan

13

Page 16: Palaspandıras 20

imge gelinlik

boğazını temizleyişindeki ses duydukça keskin kan kokusu alıyorinsan önünde güvendiği yavaşlayıncagünlük bir cuma eğilmesidiruçucu taş heyecandan böylesaymaya siyah top kumaşlardan alt katlıyorgöz kalk hesabını ödedönmeyi oturanlardan bildiğini söyledalağını ip tutmuyor rastgele çevirdiler yolunutekmil buz satsak kimi erimek bizi yükseltirboğazına cesaret parmak yut ısır dayanır dayanırçünkü Çingene hem bol hem seyreltme hazçavuşubenim aklım çırakların tatil fikrinde

sana göğsümün banyoda su ile papatya olduğunu göstermedimsana istersen parlaklığı dirseklerimden çektiğimi külleri konuşunca gölge inanmıyor

makine ve öküz bir gün çiftleşsin insanın farkını göSerkan Gezmen

14

Page 17: Palaspandıras 20

azdanallah

asla bizim olamayacak bir şeyin galibiyetine öfkeleniyoruz.bizim olamayacak ve bizde olamayacak bir şey üstelik.alınamaz bile. ancak verilebilir.di. geçti.zaten ölmüşüz şu saaten sonra neyin tesellisi sör?aynı isimde bir başka erkek olmazdı ben senin içtiğin sigarayı nasıl içeyim gittiğin bara nasıl gideyim kızımyattığın bütün adamları tanıyordum sana masumiyetini koru demedimaynı odada geçen günler saatler sonrası duvarda iz kalacaktıkomik olma hayatını sikiyorsun senin arzularının en yücesi sana vaad edilen değil yani senin yarattığın bizatihi vaadama sen benim nelere bulaştığımı aslında neyin savaşını verdiğimi bilmiyorsun.çok aptalsın kaç tane kadın sana benim gibi sarılıyor allasenbu insanlar sarılmasını bile bilmiyor.

en büyük yalan ve dolasıyla günah rüyalar hakkında söylenendir. gerçek olmadığını varsaydığımız bir şeyin üzerine yalan söylemekbunu bir düşün.şiirlerin kupkuru öfken bile gelmiyorsomut şiir seni öldürürbu katışıksız renksizifadesiz kiniklikdehaya dahil olan hiçbir şeyi teğet dahi geçmez.şu dişlerim var ya şu dişlerim sözlerimi rahatsız ediyor bir daha söylicemkomik olma hayatını sikiyorsun.

Oğuzcan Önver

15

Page 18: Palaspandıras 20

felaketin yanında koşmak*

*hızlı değişen ekonomi ve savaş sırasında gelecek üzerine şiir yazmaya çalışmayı tasvir etmektedir.öfke dediğin hınç dediğim nefret dediğin artık sıkmayabaşladı-ilerlemeye karşılık durunca ilkel olmuyorsun içinden taaiçinden.kollarına alabilseydin onu //her şey açık ve meydanda.kramp. trafik kazalarının çoğu araba-intiharı olduğunu biliyormuydunuz?herkes sizin gibi ölümünü şova çevirmiyor. intiharını ölümeçeviriyor.işçi sınıfından iğrenenler //bu insanlar onları öldürmekistiyor.parasızlıktan utanç tacizlerinizden yüzünüz yanmıyor bu birazfazlagözlerim yeterli ışığı asla alamayacak. yok ebenin örekesi.bu ülkenin burjuva isyankar şairleri.en azından kendileriyle fazla dertleri yok.başkasının yüzünün eğilmezliğinde/dikliğinde [anlam]kaza içindeki bir kişi değildir. normalde, bir kişiyiz.buradaysa, tam tersine sen, sensindir.bu anlamda yüzün "görülmediğini" söyleyebiliriz.yüz dönüşemeyendir. o içerilemeyendir [kapsamdışı] //siziöteye taşır.düşüncenizin kuşatacağı bir içeriğe.

Oğuzcan Önver

16

Page 19: Palaspandıras 20

UTKU ÖZMAKAS SÖYLEŞİ.

Genç yaşta dönemin genç şiirinin fotoğrafını çekmek gibi zorlu bir işe (Şiirimizde Milenyum Kuşağı) giriştin. Ne zorun vardı?

Çok isabetli bir soru. (Her söyleşinin klişesini ilk elden harcayayım dedim.) Aslında fotoğraf değil, beyin tomografisiydi çektiğim. Ortada bir sıkıntı vardı çünkü. Neyse, buraya geliriz. Başından başlayalım; başlangıcın da başına, yani yüzeye dönelim: Benjamin, “Hikâye Anlatıcısı” başlıklı o müthiş zengin metninde şöyle der: “Hikâye dinleyen kişi, hikâye anlatıcısının misa-firidir.” “Misafir”, düşünce tarihinin başından beri, kutsal kitaplardan fabllara kadar verimli bir metafor olmuştur: Bir yandan haris, öte yandan dost; bir yandan öğrenci, öte yandan öğretmen; sonuçta “tekinsiz”. Eleştiri, bir tür misafirlik deneyimidir. Tabii, müşfikliğe pek müsaade etmeyen bir misafirlik… O nedenle Benjamin’in yazısının kulağımı terk etmeyen son tümcesini de anım-satmam gerek, en azından yazılarını çok sevdiğim Derrida’nın misafirperverlik üzerine yazdığı çarpıcı yazısının hatırına: “Hikâye anlatıcısı, dürüst adamın kendisiyle yüzleştiği kişidir.” Kısa-cası, eleştiri ancak gerçek bir yüzleşme olduğu ölçüde bir misafirlik deneyimidir; yoksa alt-orta sınıftan gelenlerin iyi bildiği birtakım ritüellerin canlandırması olduğu sürece, ancak piyasanın talep ettiği, basın bülteninden hallice yazılara dönüşür.

17

Page 20: Palaspandıras 20

Şiirin bağnazları babadan oğula nesil midir? Eğer öyleyse, zamanında Turgut Uyar’a gerici diyenlerin nesli bugün nerede, ne yapıyor?

Horkheimer’ın çok sevdiğim bir tespiti var: “Gelenek, onaylamak istediği ilkenin ardındaki kon-sensus’un ekonomik ya da siyasal yönden güçlü olduğunu gösterir. Karşı çıkmaya kalkışanları önceden uyarır.” Bu tespit şiir için de aynen geçerlidir. Anlamadığını, onaylamak istemediğini hipotetik olarak güç yüklediği bir sopayla “uyarır” bazıları. Sopanın adı değişebilir; “gelenek”, “pedagoji”, “teknik”, “özgünlük”, “ödül” olabilir mesela. Sonuçta Uyar’ın şiire getirdiğini anla-mayanlar, o zaman “gericilik” sopasını kullanmışlardı; bugün başka bahane bulurlar.Konu edebiyat, özel olarak da şiir olduğunda elimizdeki tek ilişki eşitliktir. Eşitlik de, varıla-cak bir yer değil, en başından kabul etmemiz, üzerinden hareket etmemiz gereken zemindir. Bu nedenle Turgut Uyar’a o gün parmak sallayanlar, bugün de anlamak yerine kanaatlerinden ördükleri bir hataya bükmeye çalışıyorlar şimdiyi. Günümüzde şiirin durumunu iyi tahlil ede-meyenlerin bir kısmı olup bitene lirik bir baraj dikmeye kalktı; başka bir kısmıysa “Gençler beni okudu mu ki, ben onları okuyayım?” gibi kofluğunun kokusu uzaktan alınan saçmalıkları fikir diye önümüze atmaya kalktı. Sonuç olarak yeniyi yakalamaktan aciz olanlar, en başta eşitlik da-rasını göz ardı edenler ve konformistlerden çıkar.

Şiirimizde Milenyum Kuşağı da işte böyle gerçek bir yüzleşmeydi. Şiir uzun süre sonra ilk kez gündemini kendisi belirliyordu, tartışmalar romancılardan ithal edilmemişti, şiirin malzemesi/zemini olamayacağı düşünülen şeyler hızla şiirsel alana sokuluyordu ve sonuç olarak müthiş bir dönüşüm gerçekleşiyordu. İşte, böyle bir ortamda olup biteni anlama ihtiyacıyla başladığım, sonra da anladığımı anlatmaya çalıştığım bir kitaptı ŞMK. Zaten bu nedenle eleştirel dozunu biraz kısıp –alaylı tarzda– edebiyat sosyolojisi sesini açmam gerekmişti. Kulağımı bir de tersten tutarak anlatmam gerekirse, eleştiri tarihimizde şiir yazmadan şiir eleştirisi yazan isimlerin sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Şiir yazanlar zaten teknik değil, duygusal bir itiraz getiriyorlardı. Oysaki –belleğim Adam Phillips bir tümcesini tahrif ediyor sanırım– “İletişim krizleri, iletişim araçlarını değiştirmeyi gerektirir.” Şiirin araçları değişmişti ve ona yaklaşmak yerine, bildik mu-hafazakâr reflekslerle yeni olan hiçbir gerekçe sunulmadan reddediliyordu. Eleştirmenler riske girmeyi göze almıyordu. Bu nedenle bir yandan dönemi anlatmaya çalışırken, öte yandan da şiir tarihimizde genç şairin ve dolayısıyla yeninin paradoksal konumunu tespit etmeye çalışmıştım. İşte, zorum buydu.Lafı çok uzattım, kusura bakmayın. Yukarıda anlattığım durumu somutlamak için tek bir örnek vereyim. ŞMK çıktıktan sonra Şiir Defteri’nde şöyle denmişti mesela: “(…) bir dönem şiirini bir tek eğilim etrafında şekillendirme çabası (…).” O zaman bunu söyleyen arkadaşların Mehmet H. Doğan’ı İkinci Yeni üzerine yazmakla, Orhan Koçak’ı Metin Kaygalak’tan sonra kimseyi görme-mekle eleştirdiklerini de görmek isterim. Hiç böyle yazılar yazmadılar. Sizce de ilginç değil mi?

Page 21: Palaspandıras 20

2000’lerde ne oldu abi? Mevzu ne?

Çok fazla şey. Zaten bunun esaslı bir tarihi yazmak gerekiyor (bkz. son soru).

Peki, komikçi şairleri nasıl değerlendiriyorsun? O twitter personalarını filan?

Facebook ve twitter hesabım yok. Eskiden arada bir twitter’a bakıyordum. Birkaç ay önce ani bir kararla bu kötü alışkanlığımı da bıraktım. :) Bu nedenle de nesnesine dışarıdan bakan her kişininki gibi biraz şematik olacak yargılarım: Bu mecraların fikir üretmeye müsait olmadığını, hızın kanaatten başka bir şeye müsaade etmediğini söylemek bile klişe artık. Altı boş sataşma-lardan, fikirsizlik ıkıntılarından sıkılıyorum. Bir şeyler okumak için insanın yalnız kalması ge-rekir; yalnızlığa cesareti olmayan, görünürlük aşkıyla her şeyi kendine malzeme edebileceğini düşünen, konuşmaya cesaret bulamayıp başkasının, bazen de personaların arkasına sığınan tipleri gördüm; bu ucuzluğu kaldıracak kadar geniş değil mezhebim.

Genç şairler hakkında İkinci Yeni şairleri hakkında yazdığın denli kapsamlı yazılar yazmıyor-sun. Neden? Bazı eleştiriler bazı yaşları mı bekliyor? :)

Evet. :) Genç şairler sürekli kitaplarıyla ilgili yazılmasını bekliyorlar ama ortada yazılacak bir malzeme var mı diye düşünmüyorlar. Herkes kendi kitabını biricik görür elbette; ama on tane genç şairin ilk kitabını alıp arka arkaya okuyunca işin rengi değişiyor. Ayrıca, çevrimini tamam-lamış bir şair üzerinde düşünmek daha kolay; örneğin on kitabı olan bir şair hakkında yazmaya kalktığınızda elinizde daha çok veri oluyor. Öte yandan, çok daha kişisel ve geçerli bir gerekçem var: Okumayı, yazmaktan daha çok sevi-yorum. Bu nedenle de bir metin bende iç basınç oluşturmadığı sürece kendimi yazmak zorunda hissetmiyorum.

19

Page 22: Palaspandıras 20

Felsefecisin aynı zamanda. Felsefi Şiir tezini nasıl yorumluyorsun?

Bizim bölümde bazı arkadaşlar zamanında “Kant Ar-Ge” diye bir şey kurmaya kalkmışlardı. “2003 model Kant mı yapacaksınız?” diye makarası yapılınca vazgeçmişlerdi. 2000 model varoluşçuluğa ihtiyacımız yok.

Bir yandan da geçtiğimiz on yıl manifestolar dönemi gibi olmuş. İyisi de var kötüsü de var. “Bu çağda manifesto mu yazılır”cılığa yazılmadan, Madde Şiir, Parçalı Ham, Bozuk Şiir vd. manifestoların içeriklerini nasıl buluyorsun?

Bunlara tek tek ve verimleriyle birlikte bakmak lazım ama genel çerçevede kalırsam manifesto-larla ilgili kafama takılan iki konu var: Bir, zamanla şairinin ayağına dolanması. Örneğin, Bâki Ayhan T. vazgeçti bile. Bakalım, Ahmet Güntan ne zaman vazgeçecek? İki, manifestoların artık sanki bir doktora yeterlilik sınavına cevap veriyormuş gibi yazılması. Bakın, Efe Murad ve Cem Kurtuluş’un Madde Manifestosu şiir konuşmak istemiyor. Felsefi açıdan boşluksuz bir metin yaz-maya çalıştılar ve sonunda da kendi iddialarının altında ezildiler. Zamanında ikisi için de “mad-de şiiri terk etmeleri gerek” diye yazmıştım; oraya doğru gidiyorlar. “Maddeyi yapılandırmak” diye kavramsallaştırdıklarına yıllardır “bağlam kurmak” deniyor; Freud’dan beri var. (Bunu, par-mak sallayan bir öğretmen edasıyla “olmaz, böyle şey” demek ya da sahte ve yanıltıcı bir özgün-lük tartışması açmak için söylemiyorum; aksine, yalnızca bayrak diktikleri adanın kaynaklarının zaten büyük oranda tüketildiğini düşündüğüm için söylüyorum.) İddiasında daha ısrarcı olan Efe oldu; ama onun da artık –başta onu eleştirmek üzere kullanılan ama aşırı kullanım sonucu amacını yerine getirmeyen her kavram gibi kullanana karşı bir mızrağa dönüşen– “okunmazlık abidesi” lafının arkasına sığınıp her yazdığını şiir sanmaktan vazgeçmesi lazım.

Şiirin okur bulamamasını şairlerin tekniğe fazla yönelmesine bağlayanlar var. Bir eleştirmen olarak senin gördüğün manzara nedir?

Okur bulamamayı, bir anlamda şiirin satışına bu kadar kafa yormayı, okura müşteri muamelesi yapmayı pek anlamıyorum. İyi şiir, iyi metin okurunu mutlaka bulur.

20

Page 23: Palaspandıras 20

Deneycilik aslında bir gerçekçilerin gerçekçisi olma cehdi midir?

Burada cevapları ben veririm. :)

Akademi delikanlıyı bozar mı? Eleştirmenliğini törpületme ihtimalini ensende hissediyor musun? Hissediyorsan nasıl bir önlem alıyorsun?

Akademi sadece zaman kullanımımı etkiliyor benim; yoksa yaptığım işleri birbirinden ayırmıyo-rum. Örneğin, derste Platon’un “mağara”sını anlatırken Turgut Uyar’ın “gece gece gece…” de-yişi arasında eleştirel bir bağlantı kurmadan duramıyorum; Marx anlatmak için Osman Konuk şiirlerini kullanıyorum (Felsefeye Giriş dersinde Marx anlattığım için dekanlığa şikâyet edilmek gibi komik bir hikâye de burada duruyor); Bilge Karasu’nun mirası olan bir dersi veriyorum dönem dönem, adı “Felsefede Metin Okuma Yazma”. O derste “Nasıl yazı yazılmaz?”ın örneği olarak şairlerin birbirlerinin kitapları hakkında yazdıkları yazıları okutuyorum. Kısacası, zih-nimde öyle kompartımanlar olmadığı için sorun yaşamıyorum. Aksine, sistemli bir felsefe eğitiminin hiçbir kurama, kavrama, yaklaşıma, içgörüye katılığı içinde yaklaşmamayı öğretmek gibi bir faydası var. Bu da, şüphe kanallarını sürekli açık tutan bir şey.

Şiir gibi eleştiri yazan büyük eleştirmenler var. İnsan meylediyor bir yerde. Bu bir tuzak mıdır eleştirmen için?

Açıkça adını koyalım, Orhan Koçak’ı kast ediyorsunuz. Evet, Koçak müthiş bir dil işçisi, metin-leri çoğu zaman Türkçe lezzeti almak için bile okunabilir; ancak –henüz üzerine hakiki bir eleştirel bakış yönetilmemiş– bu eleştirmenin dilinin bende yarattığı bazı soru işaretleri var. Koçak, sanki bütün tümcelerini gölgesi sadece kendi üzerine düşsün diye yazıyor. Örneğin, Bahisleri Yükseltmek bunun müthiş bir örneği. Alain Badiou’nun “bahis” tartışmasının izini Uyar’ın şiirinin kılcal damarlarında arıyor ve okurunu pek çok çıkmaz sokağa sokuyor, sonra da sırtını dönüp gidiyor. Koçak’ın dili o kadar kıvrak ki, okur çoğu zaman bunu fark etmiyor. Horkheimer olsa “aldatıcı üslup saydamlığı” derdi buna muhtemelen. Üslubu yüzünden Koçak’ın gizli gizli şiir yazdığını düşünmeden edemiyor insan. Toparlayayım: Evet, eleştirmenin edebi bir dille yazması gerekir; ama nesneyi gözden kaçırma pahasına değil.

21

Page 24: Palaspandıras 20

Önemsediğin, takip ettiğin genç şairler kimlerdir?

Şiirimizde Milenyum Kuşağı’nda adını saydığım şairler artık “genç” kategorisinde sayılmıyorlar. Bu nedenle onları geçiyorum. Soruyu ikiye böleyim: Gücümün yettiğince hemen her şairi (bir ara okuyup beğenmediklerimi dahi) takip etmeye çalışıyorum. Eskiden beri alışkanlığımdır, bir dergide “Ustaların Seçtikleri” benzeri bir köşe varsa ilk önce oradaki şiirleri okurum. Son dönemde ne yazdılar diye merak ettiklerimse şöyle: İsmail Aslan, Mehmet Davut Özdal, Be-lya Düz, İlker Şaguj, Rıdvan Gecü, Burak Demiryakan, Ufuk Akbal, Elyesa Koytak, Abdulkadir Gıynaş, Oğuzcan Önver, Melek Avcı, Didem Gülçin Erdem, Liman Maketbıçak, Murat Çakır, Yavuz Türk, Barış Yıldırım.

Şiirimizin geleceğine dair öngörülerin var mı?

Turgut Uyar ziyadesiyle kurcalandı; çevremdekilerle konuşuyorum, “Sırada kim var?” diye. İki arkadaşım dışında herkes “Edip Cansever” dedi; ben de o iki arkadaşım gibi oyumu İlhan Berk’ten yana kullanıyorum. Önümüzdeki yıllarda Berk şiirini ve getirdiği olanakları “yeniden” keşfedecek gibi geliyor bana genç şairler.

Önümüzdeki yıllara dair tasarıların nelerdir? Yeni albüm var mı? :)

İki tane birden var ama ikincisinden söz etmeyi tercih ederim: 2000’ler Sözlüğü yazıyorum. 2000’lerde çıkan kitapları, dergileri, şairleri, ödülleri, polemikleri içeren kapsamlı bir çalışma. Tabii, nihayete ermesi için öncelikle önümde duran akademik bazı zorunlulukları yolumdan çekip zaman yaratmam gerekiyor.

22

Page 25: Palaspandıras 20

Nesneler durağan söylevlerdir. Dünyada var olan her nesne kendi içinde bir anlam taşır. ''Readymade'' kavramı sanat tarihine Marcel Duchamp ile girmiş ve sonrası dönemler içinde kullanılmaya devam edilmiş bir disiplindir. Hata Devam Ediyor ve Bitkiben kitaplarıyla tanıdığımız Ömer Şişman, 5 Eylül 2014 tarihinde, editörlüğünü sürdürdüğü 160.Kilometre Yayınları websitesinden ''12 Taş'' adlı bir şiir yayınladı. Şiir, bir sert-zemin üzerine üçer üçer dizilmiş oniki taştan oluşuyor. Taşların herbiri yapısal-biçimsel ve boyut olarak birbirinden farklı. Bu görsel dizginin aklıma getirdiği şey: 12 x ∞ = ?

Anlam, insanın kendi dimağı içinde uzuvlanan bir şeydir. Şeydir. 12 Taş, oniki ayrı çağrışım alanı yaratabileceği gibi bir bütün olarak da çağrışabilir. O, bir ŞEYdir. Şey, bir felsefi terimdir. İslam öğretisindeki sonsuzluk ve vahdet-i vücut kavramlarını da içinde taşır. Şey, hiçbir şeydir. Hiçbir şey olabileceği gibi her şeydir de aynı zamanda. Bu bağlamda, Ömer Şişman'ın 12 Taş şiiri insanın kendi anlamlar kümesi içinde konumlayabileceği bir yapı taşıyor. Sevgili okur, anlamlandırma. Anlamlandırma. Anlamlandırma. Anlam ara. Çünkü 'arayış' kendi varlığını insanın zıhnî güzergahında evrimleyerek yaratır. Çünkü '12 Taş' bir şiirdir. İçinde kavramsal sanatı, görsel öğreti ve parodiyi, anıyı ve dünyada nesneler dışında konsantre olabilecek başka bir yaratının olmayacağı fikrini taşıyan bir şiir. Görmek için oku-mak gerekmiyor. Bazen her şey için sadece hatırlamak yeterlidir. Geleceği bile.

Rahman Yıldız

23

Page 26: Palaspandıras 20

UKTE

Kuytu yerlerim bir harabenin çocukluk sancılarıkonumu gereği rayların okunmamış uysallığındabir kartpostal bugün neyse gölgelenen aşk ümit serenadve akşamdan kalan kamyonlar, isli lokanta avuntuları

Bugün ben biraz yalnızım biraz dansla karışık tiryakibiraz yasağa meyilli söylüyor şarkılar dudaklarımın rütbeleriylebandaj ile kolluk arasında uluorta gidip gelirken anlıyoruz oyunun köşebaşlarındaki azbilinmeyenli denklemierkendi geç kalınan ibresi ümitle değişen ikindilerinkelimeler kadarının şizofreni boşalmış bir kadastro hızındakârla karışık yağmur, karla karışık çeyiz rezervlerisıfırlanır, arınır gibi örtünürken zaman üstüne geceleritaşları nasıl severseniz ölüm o kadar derinnarkotik bir provadan yeni bir hayat teorisine hiçbir üniteden ders çıkarmıyor kan ve oyuncak ve Tanrı nöbetlerinde zakkuma yaslanan kayıtsız yüreğimdoyasıya terk etmek ölesiye bir şiirikalpazan tutarlılığında aşkın naklen resmî geçidiincirin bitip tükenmediği, tanzim satış mağaralarında

24

Page 27: Palaspandıras 20

Elimin taşrasında bunca güvendiğim işaretlerlefeodal bir muayenenin atlasında kaldım bağışlanır bir yıkıntıdaçırılçıplak bir bedenin bitkisel ruh ambarındaetiği senin kemiği benim seçilmişlerin likiditesinden arta kalarak içimde ölümsüz bir paryayla geçeceğim sizin çağlarınızdansiyahî bir anlatının kurşun işlemez debisindenDönebilsem şuracıktan şu örselenmiş hayatın önsözündenBeni oku o mağrur dansında bütün sayıklamalarımınkiremit kanatlı bir meleksin oku şehrin çözülmüş jartiyerlerinimadenî sabahlar askılarda kurumaz sevişmeler uyandığımda batık bir geminin kadîm ıssızlığındauyandığında faili belli bir kalp ağrısıyla.

Seyhan Kurt

25

Page 28: Palaspandıras 20

Yatay Kardeşi Kozmozun okşanmış vardın, sinirlerin havasız kalmıyordubayılmıştın omuriliğine ve bayılma organlarınasevincin son yemeğinden kalktığın karanlığın titrekti, aydınlığını ilaçladınsana ağlama verilmemişti, nasıl ağladın o günherkesten uzak, kendine çok yakın bir çökeltideadına bizzat gönderdiğin çelenklerleo sivri zekânla nasıl ağlayabildinonun sana yetmesi gerekti.kader kısıktır bazenyine dikey olsana sen bırakmazsınbırakma kozmozun dikey kardeşikendine acımanın altındasın artık tavan basıkhaklılık kodesine gelmiş bulundunsana bir yatay kardeş bulundumeraklanma

ıslah etmek için sana haklılık verdileryola getirememişlerdi seni haklı kıldılarartık bekleyensin.

Baran Çaçan

26

Page 29: Palaspandıras 20

ARKADAŞLAR DAĞILMIYORUZ

Burnum kanayıncaya kadar toprağa baktım: biz kimsesiziz.Ben toprağın tam alnına kör kederden bir kavrayış bıraktım.Konuşuyorlardı, Zeynep diyorlardı.Ben vallahi Zeynep meynep değildim.Yerde zorlu bir ifade, onu da aldım.Bir cebim de ah olsaydı böyle varlıklar için,Ve olsaydı eşik tozum, kül sepetim, gül bitim.Dünyanın ilk gününü satın alırdım, para bulsaydım,Aramız beş dakikaya inerdi, kaybolmasaydım.Ne ben anlatabildim ne kimse kulak verdi.Ben dünyanın göz ucunda morluk olarak kaldım.

Mucizeden sayıyorum hem varoluşumu,Bilinsin ki sınandım da yokluklar tarafından.Öyle kaybolmalıydım ki parçamı bulmasınlar,Dam altlarına sığınsın arayanlar korkudan,Ol kaybıma makul sebepler sunsunlar sudan:“Belki zaten hiç yoktu da” desinlerSesimi bastırsınlar, hep şarkı söylesinler.

Bunları boş verelim, ben kör kuyu sen duvarÇaya yeni su çektim, henüz geceye çok var.

Neslihan Altun

27

Page 30: Palaspandıras 20

O Hapı Aldın mı Almadın mı?

her şey bıraktığın kadarıyla yeniden başlayacakbırakabilmeyi bırakmaya çalıştığında, sana dünyanın kapıları aralanacakaynı şeyleri görüyorsun demek, çakralar aynıher şey senin içinden geçecek, olana bırakacaksınmektupların zamansız olduğu yerde, anlam devirleri galip gelipyaz bende bıraktıklarını sen çöz benim için.mücerret içine, kimyaları bileşenlerininsadece altında bir et değil, bir deri bir kemiksenden bir anka, tekrar tutup yenileyebilmeyiher şey geçtiği gibi olsun, her şey içine işlediği gibi kalsıniçimizde yer edenleri unutmak için.bir şair düş olmalıkıracak kalıplarından başka hiçbir şey olmamalıya ayaklarına kapanacak ya saçından tutup sürükleyecekkendi içine doğduğu, sokabilmeli kendi kendini aldatmak sadece bedensel bir şey mikötü alışkanlıklarına dönmeyi aklından bile geçirme. hem aldatmanın hem aldatılmanın korkuya dönüştüğüaldatmadan korkanlar arasında aldatabilmekten korkanlarla nefsini siktiğimin tahribatıaklına kimin yüzü geliyorsa sen ORADASIN vücutlarına hapsolmuşlardan aldığın intikam variçine boşalanların ağzına soktuğun tabancaaldatınca değişir, içinde bulursa seveni sevenyetersiz olabilecek ve belki de sevilmeyebileceğinden, hep kendinle sikiştiğini görüp kollarında genişleyecek rüyalarınaldatışını bildiğin birini nasıl terk edebilirsin.

Efe Murad

28

Page 31: Palaspandıras 20

Çocuklar İçin Gerilla Saati

Doğan Hayyam’a

antibiyotiklerini unutiçeceğine hiç yoktan moli kattığımı biliyorsunonu içerken seni daha çok seveyim, sen de beni sevkendi pisliğimiz içinde yüzüyoruz her şeyi tek kelimede denizanası toplayacaksev beni, antibiyotiklerim, karanfil yağı ve tütündünya olmadığın bir yerde, prensesler gibiyim işteanlık şeylerin suyunu çıkarmak içinseni bekliyorum, Allah iyi gelirnirvanaya mı ulaşacaksın lan yavşak eskiye eskide yaşanmışlıklarınaçmak için, çevrime dahil edebilmeksalyalı başka bir vücudu öpmek içindünyeviliğin sahiciliğinden kaçmak ağrılarına sür onu, kesif koku damağını kaplasınzencefil çayları ısıt, içine bal ve limon koysonsuza kâdir, durmadan ettiğin dualarnefes almak gibi, uyurken bileeksenimize giren emareleri bildiğimiz gözler denen, dünyanın içine girerek kaybolupkör düğümü seç hayvani dünyada hiç kimse bizi bilmeyecek.

Efe Murad

29

Page 32: Palaspandıras 20

İçinde Bul Kendini

canın çıkmış seninruhun ölmüş, pörsümüşnefes alamıyorsun iştebiraz kof mutluluk deyip pekmenleri attığında duyguları birbirine karıştıran vicdan orospusu hallerindeli danalar sikmiş seni, kopmuşsundüz duvara tırmandığın günler bitmişsana masumiyetini koru demiştim.

Efe Murad

30

Page 33: Palaspandıras 20

iskif

daha başka nasıl çıldırılırla alakalı devletseni bir sabah boğazlayacaklar, morfin yara kapatmazağlamanın gözlere zararları sana televizyonda anlatılacakgizli gizli sevmenin söylemenin zararları yaranın üstüne bir yara eklenince yeni bir yaran olmuşolmayacakbiriktirdiğin ne varsa bir gün büyüyecek. büyüyecek. büyüyecek.aynanın karşısında boşluksun, suya bak. yankınaltından tentürdiyot akan nehirlerle başa çıkrabbinden bir hira iste.her gün ilk duamı devlete ve hale sövmekle ediyorumbazen dedem içinse bir melek.kaygının ve bir tülü şiir yazamamanın yavşaklığı büyükay yazamıyorum ay mermi çok büyük ay canım kayıyoryazdığım hiç şeyler o sabahın boşluğunu hatırlatmıyoryalnız, ne güzel boşluktur, cama dayanıp ağlamanın ağlamanın boşluğunu hatırlatmıyor. alnımdaki silahın devlet köpeklerinin hıncın. boşluğunu.bir boşluk bulsam hemen yanına yerleşirdim.bir bahçe bulsam hemen kin büyütürdümçünkü rab dağları ben üzgünüm diye mi yarattı.(tam burada söylenecek) 'ya bu kez ölenleri görmeliysek'hatırlanacak şeyler yaratılmıştı , sen onlara kendini ekledin (şiirdeğişiyor)bir gün hatırlatılmıştı kalbin geri dönüş yollarında olduğuhatırlatılmıştı pornonun kıyısında durduğun, üzülmenin geleceğihatırlatıldıallah hatırlattı allah hatırlattı. sen unuttun.daha başka nasıl delirilirle alakalı devletoysa arkasında şehir olmayan bütün dağların ardı cennettirbir şeyler gelecek olanla paylaşılır, radyo uyurken kapanır, yara kapanmaz.sana sövmen için bir kaç saniye veriyorumsevgilim, sen bildirim değilsin. kımılda.*kamera kayıtlarına baktım yazarken ışık kuşanmıyorum çocuklar yapboz olmak için fazla küçükler.

Ferhat Dönmez

31

Page 34: Palaspandıras 20
Page 35: Palaspandıras 20

binbir direkt heykelin savunması

(bir heykelin kopukoldutürkiye’de usul ve iptidai teknikler;İ..SA..BET..Lİ OLDU)

hakkımızda hayırlısı ne iSeO uzuvvvvlarbaşkalanınca kırıldı 12milimetre 12milimetre çok taze çıtır çıtıranlatmak açılmanın yarısı sanıyor her köşe yazarıbir bilinç seviyesi için biraz fazlasıbilgeliği taşıyan bu buğulu ligte: kanadımı kırdılar uçamadım anne savaşa soktular koşturdum...

kendini bilmezler bazı çoğunlukta olarak kendilerini bilememeye(hatta bir bilmeme mücadalesi içinde) devam ederkensloganlar çok atılası keskin dişliler (haklı)dar alanda şah ve krallığı mat iki ayrı anlayışbirbirini yeterince yorduktan sonraıstırap kaldı. kolları yana açkın bir heykelin canım ama bu kollar neden bu kadar açkınsaçkınakıcılığın ucube  zarifliğin tanrıların elverişsizliği gibiüstelik zaafların varitirafın çok ağırne olduğunu anlatamıyorsun bu çizgili üslup içindetalihin dört yanınçıplaklığın ardına kadar açılmışsonsuz bir şiir hazinesisen gel dikilen geniş muammayı yakala

 

33

Page 36: Palaspandıras 20

açıl sussam açıl böyle böyle kirleniyor emniyeti şimdimizniyet ellersakın  o l a kiarkamızda bırakırız iyi şeyler de dönüşte alırız hatta unutmam bir seferinde diye başlarsa heykel mektuplarıçocuk değil canavar bu yerlileristanbul doğru yöne akmıyordu derler‘kimsenin suçu değil bu’

uyuşukluk - hassa uyuş - razılık iyiliğe hitap etmesini bilmiyoruz‘kimsenin suçu değil bu, kader oyunu’ 14 milyon kez indirildioyun çok basitakdeniz heykeli’nin mutlu prens’e dövündüğü yerdeyim,yine de level atlatacak bütün kaynaklarımı tükettim, katık zamanlarkutsallığını yitirmiş her protest/oya itirazımdır. ne olacak bu gelişimimizi etkileyen şehirlerin ortasındaatılan en iyi 100 çığlık_tarihteki rolü her birimizin_ne olacak,,,şüphesiz kiizi sürülemeyen namussuzmarazi heykellerinvardı bir bildiği : herkes bir yerlerinden kırdı onları çoktan. sahip olduğumuz meziyet horçatırdıyor enstantane değerleri istanbulun

Sevinç Çalhanoğlu

34

Page 37: Palaspandıras 20

35

zafersiz çıkış

stratejik olarak kişiliğe kasıt sistematik değil bilgi üstünlüğü imkans:zbu yüzden bir yandan uyuşturuncularken nadnay rib haince biryöneyöntem gerektirir mücadele düşmanı sev önce izin ver düşman olmaktan yorulsunisanın kastettiği bu tc başka mevzuona düşman diyen sen değilsin o kendi öyle olduğunu sanıyoraç da kalır o susuz uykusuz da gecesiz krizler krizkonuşmaz sen sustu sanırsınizler süslenir yamanır ve içeri girer :pöyle iyikalbin çok güzel affaniyetliyim

Page 38: Palaspandıras 20

harita vardı ne kadarı aklında kaldı şekilsizleştirdiniye leştirdim sonra çöp sonra tekrar sonra eedön şimdi psikoloji biyoloji ve lojistiküstünlük kurduğun tek konu\gerill-me Ậ çukur değil düştün sadece/

özlediğin dağlara yakışmıyorsun vayrılıssız nereye kadardört kilo üç yüz gram orada POS makinesi ve kurye olmayacak sır değil bildiğ:n tam da bu yüzden“zaman tıpkı ses ve ışık gibi bir enerji titreşimi şeklidir ve onlarda olduğu gibi farklı frekans seviyeleri vardır”

yine de nankörlük ettin ona küfür ettin yine roller giyindinroller i bitirmeden rolsüzlüğü rol edindin “coaster, ağaç dAllarının”kurgularım d.l.k.d.Ş.K raydan çıkıyorum mantık güçleri çelişki de bir çeşit enerji titreşimi şekli

Selahattin Uçsuz

Page 39: Palaspandıras 20
Page 40: Palaspandıras 20