42
1| Dil konusunda bir kü- çük hat›rlatmaya izin verilirse, burada kulla- n›lan “vaz etme” kav- ram›, “koymak, yerlefl- tirmek” benzeri bir an- lama sahiptir. Maale- sef Türkiye’nin ayd›nla- r›n›n bir bölümü, bu ke- limeyi sürekli olarak “vaaz” kelimesi ile ka- r›flt›r›yor. “Vaaz”, hepi- mizin bildi¤i gibi, dini konularda nasihat an- lam›na gelir; “vaiz” sözcü¤ü de o kökten türer. “Vaaz” ile “vaz” aras›ndaki kafa kar›- fl›kl›¤›, ayn› zamanda, bunlar›n ard›ndan kul- lan›lan fiille de ortaya ç›k›yor. Bu iki sözcü¤ü kar›flt›ranlar›n genellik- le yapt›¤›n›n aksine va- az “edilmez”, “veri- lir”.“Vaz” ise “edilir”. “Alternatif küreselleflme” mi, Proleter Enternasyonalizmi mi?: ‹mparatorluk ’a Reddiye Sungur Savran “K “K üreselleşme” tartışmasının Marksizm açısın- dan en yakıcı boyutlarından biri, 21. yüzyılın başında ulusa ve ulus-devlete yönelik olarak benimse- necek tavırla ilgilidir. Bu, gerek teorik temelleri, ge- rekse politik programa ilişkin çerçevesi bakımından o kadar güç bir sorundur ki, Türkiye’de ve dünyada, iş- çi hareketinin, küreselleşme karşıtı hareketin ve sosya- list solun büyük bölümü, doğru bir politik yaklaşım benimsemek bir yana, sorunu doğru biçimde vaz et- mekten bile uzaktır. 1 Milliyetçi solun yaptığı gibi, “küreselleşme” karşısında tek sol seçeneğin “ulus-dev- leti savunmak” olduğunu ileri sürmek 20. yüzyılın derslerinden hiçbir şey öğrenmemiş olmak demektir. Ama sorun bununla sınırlı kalsa, çözümü de kolaydır. Maalesef, solda bir dizi akım, “ulus-devlet seçeneği”ni reddetmekle birlikte, meseleyi ince ayırımlarıyla ve dolayımlarıyla kavrayamamakta, “küreselleşme” karşı- sında ulus ve ulus-devlet kategorilerini yerli yerine oturtamamakta, emperyalizm ve enternasyonalizm me- selelerinde bu yüzden ciddi teorik ve politik yanlışlar yapmaktadır. Bu tür yanlışların uç biçimi elbette “çağdaş” de- mokratik kamuoyu karşısında mahcup düşmemek, “dinozor” gibi kalmamak adına, “küreselleşme” stra- tejisini uygulayan emperyalizm ile onun karşısında yer alan milliyetçi politik akımlar ya da ulus-devletler ara- Praksis 7 | Sayfa: 225-266 Kitap Tan›t›m›

Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

1| Dil konusunda bir kü-çük hat›rlatmaya izinverilirse, burada kulla-n›lan “vaz etme” kav-ram›, “koymak, yerlefl-tirmek” benzeri bir an-lama sahiptir. Maale-sef Türkiye’nin ayd›nla-r›n›n bir bölümü, bu ke-limeyi sürekli olarak“vaaz” kelimesi ile ka-r›flt›r›yor. “Vaaz”, hepi-mizin bildi¤i gibi, dinikonularda nasihat an-lam›na gelir; “vaiz”sözcü¤ü de o köktentürer. “Vaaz” ile “vaz”aras›ndaki kafa kar›-fl›kl›¤›, ayn› zamanda,bunlar›n ard›ndan kul-lan›lan fiille de ortayaç›k›yor. Bu iki sözcü¤ükar›flt›ranlar›n genellik-le yapt›¤›n›n aksine va-az “edilmez”, “veri-lir”.“Vaz” ise “edilir”.

“Alternatif küreselleflme” mi, Proleter Enternasyonalizmi mi?:‹mparatorluk’a Reddiye

Sungur Sav ran

“K“K üreselleşme” tartışmasının Marksizm açısın-dan en yakıcı boyutlarından biri, 21. yüzyılın

başında ulusa ve ulus-devlete yönelik olarak benimse-necek tavırla ilgilidir. Bu, gerek teorik temelleri, ge-rekse politik programa ilişkin çerçevesi bakımından okadar güç bir sorundur ki, Türkiye’de ve dünyada, iş-çi hareketinin, küreselleşme karşıtı hareketin ve sosya-list solun büyük bölümü, doğru bir politik yaklaşımbenimsemek bir yana, sorunu doğru biçimde vaz et-mekten bile uzaktır.1 Milliyetçi solun yaptığı gibi,“küreselleşme” karşısında tek sol seçeneğin “ulus-dev-leti savunmak” olduğunu ileri sürmek 20. yüzyılınderslerinden hiçbir şey öğrenmemiş olmak demektir.Ama sorun bununla sınırlı kalsa, çözümü de kolaydır.Maalesef, solda bir dizi akım, “ulus-devlet seçeneği”nireddetmekle birlikte, meseleyi ince ayırımlarıyla vedolayımlarıyla kavrayamamakta, “küreselleşme” karşı-sında ulus ve ulus-devlet kategorilerini yerli yerineoturtamamakta, emperyalizm ve enternasyonalizm me-selelerinde bu yüzden ciddi teorik ve politik yanlışlaryapmaktadır.

Bu tür yanlışların uç biçimi elbette “çağdaş” de-mokratik kamuoyu karşısında mahcup düşmemek,“dinozor” gibi kalmamak adına, “küreselleşme” stra-tejisini uygulayan emperyalizm ile onun karşısında yeralan milliyetçi politik akımlar ya da ulus-devletler ara-

Praksis 7 | Sayfa: 225-266

K i t a p T a n › t › m ›

Page 2: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

sında bir tarafsızlık politikasıdır.2 Bu politika, ezenleezilen arasında taraf tutmamak ve dünya sistemininyeniden üretiminin merkezinde yer alan güçlere karşısavaşmamak anlamına geldiği ölçüde, sosyalistler içinbir intihar politikasıdır. Ama burada üzerinde durmakistediğim tavır, esas olarak “küreselleşme”nin hayırlıbir iş olduğuna inanmış akımların benimsediği bu yak-laşım değil.3 Esas büyük sorun, Marksist bir bakış açı-sıyla “küreselleşme”yi bir kapitalist sınıf taarruzu ola-rak ele alan bazı aydınların ve çevrelerin dahi, bu çağ-da ulus, ulus-devlet, emperyalizm, enternasyonalizmgibi konularda sorunu teorik olarak vaz etme bakımın-dan ciddi güçlüklerle karşı karşıya olması. Bu çevrelerarasında zaman zaman çarpıcı iki vurgu beliriyor. Bun-lardan biri, içinde yaşadığımız dönemde artık işçi sını-fı ve emekçilerin sorunlarının çözümü için ulus-devletdüzeyinde hemen hemen hiçbir şey yapılamayacağı yö-nünde bir yaklaşım. Yani işçi sınıfının ve emekçilerinsorunlarının nihai ve bütünsel çözümü için ulus-devletdüzeyindeki mücadelelerin bir ilk halka olarak dahi birdeğer taşımadığı türünden bir yargı. İkincisi, Marksist-lerin artık emperyalizme değil, doğrudan doğruya vesadece kapitalizme karşı çıkmaları gerektiğine dair birvurgu. Bu vurgu yer yer “emperyalizm” kavramınınkendisinin Marksist söylemden bütünüyle dışlanmasıtüründen bir yaklaşıma dahi ulaşabiliyor.

Kısacası, uluslararası sermayenin “küreselleşme”taarruzu karşısında, sol liberalizmi ve sol milliyetçiliğibir yana bıraktıktan sonra, Marksist solun kendi için-de bile bir dizi ilişki konusunda çok ciddi farklılıklarmevcut. Antiemperyalizm ile antikapitalizm arasında-ki ilişki, “küreselleşme” ile emperyalizm arasındakiilişkinin doğru kavranmasından geçiyor. Ulus-devletsorunu ile enternasyonalizm arasındaki ilişkinin doğrukavranışı, “küreselleşme” stratejisinin bugün dünyadayaratmaya çalıştığı yapılanmanın doğru biçimde teori-leştirilmesine bağlı. Demek ki, “küreselleşme”yi mü-cadele edilmesi gereken bir kapitalist taarruz olarak

2| Elbette daha “uç” birpozisyon mümkün: em-peryalizmi, ulus-devle-te karfl› aç›kça destek-lemek. Bunun en çarp›-c› örne¤i Kosova Sava-fl›’nda yafland›: Kendi-ni “sol” olarak görenbir dizi ak›m ve ayd›nNATO’yu aç›kça des-tekledi. Bunlar›n soliçinde ele al›nabilece¤ikan›s›nda de¤ilim.

3| Bu yaklafl›m› 1991Körfez Savafl›’ndan buyana, pratik politikada-ki mücadelenin yan› s›-ra, çeflitli metinlerdeelefltirdim. Bir örnekiçin bkz. (Savran,2001: 35-62, 126-139).

226 Sungur Savran

Page 3: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

görmek, ama ulus-devleti kurtuluş olarak görmemek,kendi başına teorik ve politik sorunları çözmeye yet-miyor.

Hardt ve Negri’nin dünyada ve Türkiye’de büyüketkiler yaratan kitabı İmparatorluk, bu bağlamda bü-yük bir önem taşıyor. Bunun nedeni yalın biçimde ifa-de edilebilir. Hardt ve Negri’nin dönemin karakterineve toplumsal/politik mücadelelere ilişkin iki temel te-zi var. Birincisi, “küreselleşme” ile birlikte emperyaliz-min sona erdiğini ve kendilerinin “İmparatorluk” ola-rak adlandırdıkları yeni bir dönemin başladığını iddiaediyorlar. İkincisi, İmparatorluk döneminde, yerelmücadelelerin hiçbir sonuç vermeyeceğini, mücadele-nin dolayımsız biçimde küresel olmak zorunda oldu-ğunu ileri sürüyorlar. Ve bütün bunları, devrim adına,kitabın son cümlesinde ifade ettikleri gibi, “komünistolmanın dayanılmaz hafifliği ve sevinci” (Hardt veNegri, 2001: 412)4 adına söylüyorlar. İmparatorluk,her yerde baskı üzerine baskı yapmış bir kitap. 21.yüzyıl başında, hepimizin bildiği ideolojik konjonktür-de, devrim ve komünizm adına konuşan bir kitap bukadar popüler olabiliyorsa, bunun birtakım nedenleriolmalı. Yani bazılarının iddia ettiği gibi (Evren, 2001),biz “önyargılı muhalifleri” İmparatorluk üzerinde du-ruyorsak, bu, kitabın “cazibesi” dolayısıyla değil, bü-yük satışıyla, burjuva çevrelerin bu “komünist” yazar-lara gösterdiği sıcak tepkiyle, solda yarattığı etkiyle,tezlerinin tipikliğiyle, dönemin ruhunu yansıttığı, zeit-geist’ın bir ifadesi olduğu içindir.

1 . T u h a f l › k l a r G a l e r i s i

İmparatorluk, günümüzün konjonktürü çerçevesin-de düşünüldüğünde, çok tuhaf bir alımlama ile karşı-landı. 2000 yılında ABD’nin, belki de dünyanın enprestijli üniversitesi Harvard’ın yayınevince ilk baskısıyapılır yapılmaz kapışılmaya başlandı. Kağıt kapaklıbaskısı 2001’de piyasaya sunuldu. Temmuz 2001’deİngilizce konuşulan dünyada burjuva basınının bazı

4| Bundan sonra, yaz› bo-yunca, ‹mparatorluk’aat›flar (‹ngilizce bas›-ma yap›lacak at›flar d›-fl›nda) parantez içindesadece sayfa numara-s› ile verilecek.

227‹mparatorluk’a Reddiye

Page 4: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

ağır toplarının, ABD’de New York Times gazetesi veTime dergisinin, Britanya’da ise Observer adlı Pazargazetesinin büyük övgülerine mazhar oldu (Callinicos,2001; Foster, 2001). Bu durumda İmparatorluk’un ha-vaalanlarındaki kitapçılarda Stephen King’in korkuromanlarının yanı başında boy göstermesine şaşırma-mak gerek! Kitap ardı ardına birçok basım yaptı. Be-nim elimdeki kopya, 2001 yılı içinde yapılmış yedincibasım. Türkiye’de de ilginin benzer biçimde yüksekolduğu anlaşılıyor. Epeyce önce aldığım Türkçe kopyaüçüncü basım.

Kabul etmek gerekir ki, bu durum kendi içinde bi-raz şaşırtıcı. Ama daha şaşırtıcısı da var. Sözünü ettiği-miz kitap, pek öyle kolay yenilir yutulur bir lokma de-ğil. Hatta daha açıkça söyleyelim, bırakın onbinleri,iddialı aydınları bile zorlayacak türden bir kitap ilekarşı karşıyayız. Referansları eski Roma ve Helen dün-yasından başlıyor, Machiavelli ve Montesquieu’den ge-çerek günümüzde Richard Falk ve John Rawls’a kadaruzanıyor. Alanı ekonomiden uluslararası hukuka, psi-kanalizden bütün bir postmodernist yazına kadar yayı-lan bir disiplinler arası yaklaşım tarafından tanımlanı-yor. Sosyal bilimler ve felsefe alanında fazla mürekkepyalamamış olduğu halde, kitabın övgüsünü duyan, me-rak edip eline alan birinin yerine koyun kendinizi. Saltbazı bölüm başlıklarına bakmak bile insanı ürkütmeyeyetebilir: “biyo-politik iktidar”, “Res Gestae’nin onto-lojik dramı”, “madun ulusçuluğu”, “başkalık bume-rangı”, “virtüel güçler”, “Finis Europae”, “telos”,“posse” vb. vb. Tevekkeli değil, Ayrıntı Yayınları, kita-bı “Ağır” Kitaplar Dizisi çerçevesinde yayınlamış! (Ki-tap, Türkçe’de 412, İngilizce’de 472 sayfa olduğunagöre hacmi bakımından da ağır!).

Bu paradoksu açıklamak gerekiyor. Açıklamanınsırrı, dönemin ideolojik ve politik ikliminde yatıyor.İşin önce politik yanını ele alacak olursak, “küreselleş-me karşıtı” olarak anılan hareket burada büyük önemtaşıyor. Hardt ve Negri’nin kitabı 2000 yılında, yani

228 Sungur Savran

Page 5: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

Seattle’dan (Kasım-Aralık 1999) sonra yayımlanmış,ama yazılışı Seattle öncesinde. Bu açıdan son derecetalihli bir zamanlamaya sahip. Saettle ve ardından ge-len eylemler, kitabın bir dizi tezinin gerçek dünyadadolaysız biçimde doğrulandığı tarzında yorumlanabi-lir. Bu eylemlerin en azından üç özelliği, İmparator-luk’ta ortaya konulan yaklaşımla çarpıcı bir denklikgösteriyor. Birincisi, eylemlerde işçi sendikalarındançevrecilere, Katoliklerden anarşistlere, emperyalist ül-kelerin devrimci parti militanlarından üçüncü dünyaülkelerinin köylü örgütlerinin üyelerine, çok farklıtürden protestocunun bir araya gelmesi, Hardt veNegri’nin, kitabın Türkçe çevirisinde “çokluk” olarakçevrilmiş olan “multitude” kavramına görünüşte bü-yük bir uygunluk taşıyor. İkincisi, hareketin, görünüş-te, hiçbir ulusal ayırım taşımaksızın, dolayımsız biçim-de uluslararası bir karakter taşıması da İmparator-luk’un perspektifine uygun bir gelişme. Üçüncüsü, Se-attle’dan Cenova’ya, protestoların örgütlenmesindemerkezi yapıların var olmaması, düzenlemelerin nere-deyse kaotik bir özellik taşıması, Hardt ve Negri’ninöne çıkarttığı şebeke (“network”, Türkçe çeviride“ağ”) tarzı örgütlenmeye uygun görünüyor. İmparator-luk’un popülaritesinin birinci nedeni bu. Teori ile pra-tik arasındaki bu çakışmaların aldatıcı olduğuna dahasonra değineceğiz.

“Küreselleşme karşıtı” hareketin, sadece ortaya çı-kışı değil, içindeki farklı ideolojik, politik ve örgütseleğilimler de, İmparatorluk’un popülaritesinin temelle-rinin kavranması bakımından önemli. Burada, birbi-riyle zorunlu olarak örtüşmeyen, bir süre sonra bütü-nüyle ayrı yönde gelişebilecek olan farklı eğilimlerin,İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerininteorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist Alex Callinicos (2001), özellikle AntonioNegri’nin otonomist geçmişinden hareketle, KaraBlok ya da Tutte Bianche (Beyazlılar) gibi, kimi şidde-te dayalı, kimi sivil itaatsizlik tarzında, “doğrudan ey-

229‹mparatorluk’a Reddiye

Page 6: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

lem” yönelişi temelinde, güvenlik güçleriyle çatışmayadayalı bir hat izleyen grupları İmparatorluk’un esasmuhatabı olarak görüyor. (Ben bunun en azından tek-yanlı bir tespit olduğu kanısındayım.) Bunun dışında,merkezi örgütlenmeleri ve disiplinli çalışmayı redde-den güçlü bir akımın, İmparatorluk’un şebeke tarzı ör-gütlenme fikrinde çekici noktalar bulacağı açık. Birbaşka eğilim özellikle gençlik içinde güçlü: “Küresel-leşme karşıtı” harekette, tekil ülkelerde, özellikle ken-di yaşadığı ülkede, somut politik mücadelelerden veörgütlenmeden uzak duran, ama doğrudan doğruyauluslararası kuruluşları (IMF, DTÖ, Dünya EkonomikForumu vb.) hedef alan eylemlere militanca katılanyaygın bir gençlik kitlesi var. Hardt ve Negri’nin mü-cadelelerin yerel perspektifle sınırlı olduğu ölçüdehiçbir anlamı olmadığı, mücadelenin doğrudan “küre-sel” sisteme karşı verilmesi gerektiği fikri onlara elbet-te çok cazip gelecektir. Nihayet, ve en önemlisi, “küre-selleşme karşıtı” hareket içinde yaşanmakta olan ayrış-mada ortaya çıkan reformist kanat için İmparator-luk’un fikirleri son derece önemli bir dizi gerekçe sağ-lıyor. Bilindiği gibi, özellikle Avrupa’da hareketin be-lirleyici örgütsel odağı haline gelen ATTAC’ın yaklaşı-mı, liberal küreselleşmeye karşı alternatif bir küresel-leşme olarak özetlenebilir. Hardt ve Negri’nin sofisti-ke bir dille ve kavramsal avadanlıkla savunduğu tamda bu tezdir. Bu durumda, Porto Alegre’nin internetortamında dağıtılan “other-words” başlıklı bültenininbirçok sayısında “İmparatorluk” kavramının bütünsolun ya da “küreselleşme karşıtı” hareketin ortakkavramı imiş gibi kullanılmasına şaşırmamak gerek.

İşin ideolojik yanı, “küreselleşme karşıtı” hareket-te yansımaları bulunan, ama ondan bağımsız bir tarz-da ağırlık taşıyan bir noktaya bağlıdır. İmparatorluk,son yirmi ya da otuz yılda, solda ister Marksist kav-ramlarla, ister Marksizmin belirtik biçimde reddi te-melinde, geliştirilmiş bütün “topyekûn yenilenme” te-orilerini bir araya toplayan ve sistematize eden bir ki-

230 Sungur Savran

Page 7: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

taptır. Modanın büyük etkisi altında olan akademi veaydınlar dünyasında, günün modalarını heyecanla izle-yen herkes için kitap bu yönüyle büyük bir cazibe ta-şıyor. Bu teoriler arasında geçmişte klasik Marksizminkavramlarına daha yakın terimlerle ifade edilenleri bi-le (örneğin postFordizm konusunda Düzenleme Oku-lu’nu düşünün), şimdi postmodernizmin kavrayıcışemsiyesi altına yerleştirildiğinde daha bir “çağdaş” veçekici hale gelmiştir. Buna karşılık, Francis Fukuyamagibi açıkça antiMarksist yazarların “tarihin sonu” türütezlerinin bile “komünist olmanın dayanılmaz hafifli-ği”ni duyan yazarlarca, belirli nitelemelerle de olsa,kabul edilmesi,5 kimilerini yenilenme bakımından ra-hatlatacaktır. Hele bütün bunlar, sadece Batı Marksiz-minde teori alanında saygın bir ad olmakla kalmayan,toplumsal mücadelelerle ilişkisi dolayısıyla yıllar boyuİtalyan burjuva devletinin baskısı altında yaşamış An-tonio Negri’nin imzasını taşıyorsa! Ama acele etmeye-lim. İşin bu yanına daha sonra döneceğiz. Şimdi önceİmparatorluk’un bütün “topyekûn yenilenme” teorile-rini bir araya nasıl getirdiğini görelim.

B i r “ Topyekûn Yen i l e nme” Ans i k l o ped i s i

En azından 90’lı yılların başından bu yana, toplum-sal bilimlerde, kapitalizmin doğasının bütünüyle de-ğiştiğini, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını, eskidönemin sorunsallarının ya da paradigmalarının bütü-nüyle terk edilmesi gerektiğini ileri süren bir dizi “ye-nilenme” teorisinin hâkim konuma ulaştığını biliyo-ruz. Uzun bir katalog yapmak mümkün ama bu teori-ler arasında bazılarının belirleyici karakterde olduğu-nu işaret ederek özetleyelim. Söz konusu topyekûn“yenilenme” yaklaşımında önde gelen teoriler şunlar-dır: küreselleşme, postmodernizm, postFordizm, bilgitoplumu (ya da sanayi-sonrası toplum). Bu teorilere,metot bakımından sivil toplumcu teori, tarihsel aşamabakımından ise sınıf mücadelesinin belirleyiciliğininsona ermesine, emperyalizmin sona ermesine, hatta

5| “Bize göre, Fukuya-ma’n›n iflaret etti¤i ta-rihin sonu modernli¤inmerkezindeki krizin,modern egemenli¤intemeli ve varl›k nedeniolan tutarl› ve tan›mla-y›c› çat›flman›n sonunaiflaret ediyor” (204).

231‹mparatorluk’a Reddiye

Page 8: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

kapitalizmin geride kalmasına ilişkin teoriler eşlikeder. İmparatorluk, bir “topyekûn yenilenme” ansiklo-pedisi gibidir. Biri hariç (buna birazdan değineceğiz),sözü edilen bütün teorileri (bazılarını örtük biçimde)bütünüyle kabul eder. Esasında kitap, bazı özgün yan-ları olsa da, bütün bu teorilerin bir sistematik içindebir araya getirilmesi olarak da görülebilir.

Marksist teorinin içinden bir dille yazılmış olan İm-paratorluk, bu teorinin köşe taşlarını terk ederek yenikavram ve teorileri benimsemenin bir katalogu gibidir.Bu katalogun ya da ansiklopedinin bazı maddelerinigözden geçirmek, İmparatorluk ile yakın tanışıklığı ol-mayan okuyucuya bir fikir verebilir. Hardt ve Neg-ri’nin terk edilmesini önerdikleri kavram ve teorilerarasında şunlar vardır: emperyalizm (20), emek-değerteorisi (54), değer yasası (402-404), değişken sermaye(206), diyalektik (251), proleter enternasyonalizmi(75), proletaryanın temeli olarak ücretli işçi (77-78),kapitalist hâkimiyet (373), zayıf halka (82) vb. vb. Bu-na karşılık, günümüzün moda teorileri ve kavramları,kitabın yapı taşlarını oluşturmaktadır: küreselleşme,emperyalizmin sonu, postFordizm ya da Toyotizm,postmodernizm, bilgi toplumu (ya da enformatikleş-me) (293 vd.), sanayi-sonrası toplum (298), şebekeler(306 vd.), “yeni kamusal alan” (79), tarihin sonu (373)vb. vb.

Hardt ve Negri’yi “topyekûn yenileşme” teorisyen-lerinin en uç örneklerinden ayıran, bütün bu değişimin“kapitalist üretim tarzı içinde bir geçiş” olarak nitelen-mesi (19) ve kapitalist sömürünün devam ettiğinin vur-gulanmasıdır (68). Bunun yanı sıra, devrim ve komü-nizm fikirleri, yukarıda da vurguladığımız gibi, en azın-dan söylem düzeyinde, varlığını devam ettirmektedir.Nihayet, İmparatorluk’un ayırıcı kavramlarından biri“multitude” (Türkçe çeviride “çokluk”) olmasına rağ-men, “proletarya” kavramı da zaman zaman gündemegelmektedir. Ama içeriği bütünüyle değişmiş olarak.

Bu istisnalar bir yana, bütün bunlardan sonra, İm-

232 Sungur Savran

Page 9: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

paratorluk’un neden popüler olduğunu kavramak sa-nırım biraz daha kolaydır.

Cezaevi ve Üniversite

İmparatorluk’un postmodernizme, özellikle Fouca-ult’ya ve Deleuze/Guattari ikilisine entelektüel borcuyazarlar tarafından açıkça belirtildiği için bu konudabir akrabalık tartışması anlamsız olur. Buna karşılık,kitabın postMarksist okuldan ne ölçüde etkilenmiş ol-duğu daha belirsizdir. Bu okulun baş temsilcileri Lac-lau/Mouffe ikilisine ilişkin olarak dipnotlarında belir-tilen fikirler okuyucuyu aydınlatmak yerine ciddi bi-çimde şaşırtıyor. Önce “Emperyalizmin Sınırları” bö-lümünün 26 sayılı dipnotunu okuyalım:

Bugün tarihsel revizyonizmin say›s›z çeflidiyle karfl›karfl›ya oldu¤umuz bir s›rada, yi¤idin hakk›n› yi¤idevermek özellikle önemlidir. Herfleyden önce komü-nist ve militan ... zavall› Gramsci; Marksist bir poli-tikada yeri olmayan tuhaf bir hegemonya nosyonu-nun kurucusu olma flerefine lay›k görülen zavall›Gramsci (Örne¤in bkz. Ernesto Laclau ve ChantalMouffe ...) Kendimizi böylesine cömert arma¤anlar-dan korumak zorunday›z! (247).

Bu satırların Laclau/Mouffe’un, kitaplarına adını ve-ren merkezi kavramı hegemonyayı “tuhaf” bulduğuortada değil mi? Demek ki, yazarlar postMarksist oku-la yakınlık duymak bir yana, onu aşağılayacak kadarsert bir tavra sahipler. Ama durun, hemen karar ver-meyin. Şimdi “Direniş, Kriz, Dönüşüm” bölümüne ge-çiyoruz. Burada, yazarlar “yeni toplumsal hareketler”eilişkin şöyle diyorlar:

“Yeni toplumsal hareketlere” iliflkin çeflitli analiz-ler, kendi önemlerini asgariye indiren dar ekonomikbak›fl aç›lar›na karfl› kültürel hareketlerin politiköneminde ›srar etmekle büyük bir hizmet görmüfltür(288).

Tam burada bir dipnot, bu “analizler”in kimler tara-fından yapıldığı konusunda okuyucuyu aydınlatıyor. Bi-zi ilgilendirmeyen bir isimden sonra şu satırlar geliyor:

Bu çizgide “yeni politik hareketlerin” politik yorumu

233‹mparatorluk’a Reddiye

Page 10: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

aç›s›ndan en etkili metin Ernesto Laclau ve ChantalMouffe’nin ... kitab›d›r.

“Tuhaf bir hegemonya nosyonu”na sahip Lac-lau/Mouffe’un, bu kavramla organik bir ilişki içindeele aldıkları “yeni toplumsal hareketler”i analiz eder-ken “büyük bir hizmet” yapmış olmaları size tuhaf gel-miyor mu? Bu iki fikrin aynı insanın olması mümkünmü?

Aslında bu tür başka çelişkiler de dikkati çekiyorkitapta. Örneğin bütün bir altbölüm (“Döngüler”,251-53) Giovanni Arrighi’nin uzun vadeli çevrimlerteorisinin “sistemdeki bir kopuşu, bir paradigma deği-şimini” anlamayı nasıl engelleyeceğini vurgulamayahasredilmişken (bkz. ayrıca 13. dipnot: 32-33), “Ön-söz”de bir dipnotta aynı yazarın adı, “ ‘İmparatorluk’terimini kullanmamakla birlikte, bu doğrultuda ilerle-yen” yazarlardan biri olarak veriliyor (22). Ya da “to-talitarizm” kavramı konusunda yazılmış kitapların“hepsini çöpe atmakta hiç tereddüt etmemeliyiz” di-yen bir kitap (51n), aynı zamanda Agamben’in “çıplakhayat” kavramını ele alırken totalitarizm kavramınıbüyük bir rahatlıkla kullanıyor (371).

Bu tür çelişkilerin belki de bir açıklaması vardır.Belki de iki ayrı ülkede (ABD ve İtalya) oturan bu ikiyazar, birbirlerinin yazdıkları bölümleri her zamandikkatli biçimde okuyamamıştır. O zaman, kendi geç-mişinde, Gramsci’yi sivil toplumculuğun atası yapma-ya çalışan İtalyan Komünist Partisi teorisyenleriyledevrimci teorisyenler arasında kopan tartışmaları ya-şamış olan Negri, Laclau ile Mouffe’un da Gramsci’yisuistimal etmesi karşısında duyduğu isyanı kayda ge-çirmek istemiş olabilir. Buna karşılık, Negri’den birkuşak genç ve Amerikalı olan, belki de teorik kariyeri-ne başladığında Laclau/Mouffe’un başarısıyla gözlerikamaşmış olan Hardt ise onlardan övgüyle söz etmeyianlamlı bulmuş olabilir. Eski İtalyan komünisti Neg-ri’nin, totalitarizm kavramının bir soğuk savaş aracıolduğunu etinde kemiğinde hissetmemiş olması müm-

234 Sungur Savran

Page 11: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

kün değildir. Ama Amerikan akademiasının liberal or-tamında bu kavramı çok daha bilimsel bulmak daHardt için normal olabilir.

Belki böyle, belki değil. Amacım spekülasyon yap-mak değil, bu kitabın ne kadar tuhaf bir işbirliğininürünü olduğunu vurgulamak. Antonio Negri, 1970’liyıllarda İtalyan Marksizmi içinde en önemli teorisyen-lerden biri. İtalya’nın dev grevlerle sarsıldığı 1969 “sı-cak sonbaharı” esnasında ve sonrasında, reformistİtalyan Komünist Partisi’nin solundaki (o dönemdeçok güçlü olan) uç solun önemli teorisyenlerinden bi-ri. Bu alanın başka teorisyenleriyle birlikte (MarioTronti, Sergio Bologna vb.) operaismo (işçicilik) olarakanılan bir düşünce okulunun temsilcisi. İşçi sınıfınınmilitan eylemleri, 1970’li yılların ortalarından sonragerilemeye başlayınca, Negri, sendika bürokrasisinintutuculuğu karşısında polisle çatışmalara ve “doğru-dan eylem”e öncelik vermeye yönelen otonomist grup-ların teorisyeni haline geldi. Sokak çatışmalarının ar-dından Kızıl Tugaylar’ın bireysel terörizmi politik or-tamı belirlemeye başlayınca, Negri, Gladio’nun etkisialtında zaten bir “gerilim stratejisi” izlemekte olanİtalyan devletinin saldırısına maruz kaldı. 1979’da tu-tuklandı, dört yıl mahkemeye çıkarılmadan hapis yat-tı. 1983’te dayanışma amacıyla kendisini listesine ko-yan Radikal Parti’den milletvekili seçilince dokunul-mazlığı dolayısıyla cezaevinden çıktı, ama dokunul-mazlığının kaldırılacağını anlayınca Fransa’ya kaçtı.İtalya’ya 1990’lı yılların sonunda döndü ve Türki-ye’nin Mehmet Ali Ağca’dan dolayı adına aşina oldu-ğu Rebbibia Cezaevi’nde cezasını çekmeye başladı.Anlaşıldığı kadarıyla, günümüzde artık sadece gecele-ri evinden çıkma yasağına tabidir.6

Foucault cezaevi, tımarhane, kışla gibi kurumlarınyanı sıra okul ve üniversiteyi de disiplin kurucu ku-rumlar olarak niteler. Bunda bir gerçek payı olduğuyadsınamaz, ama İtalyan cezaevi ile Amerikan üniver-sitesi arasında, başka yönlerden önemli farklar oldu-

6| Callinicos (2001),Negri’nin politik yafla-m›n›n ve bunun teorisiüzerindeki etkilerininiyi bir özetini yap›yor.

235‹mparatorluk’a Reddiye

Page 12: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

ğunu da gözden kaçırmamak gerekir. MichaelHardt’ın hayatı ve politik ilgileri hakkında çok fazlaşey bilmiyoruz. Ama bildiklerimiz kendi başına anlam-lı. Negri 60’lı yılların sonunda ve 1970’li yılların başın-da büyük sınıf mücadelelerinin içinde pişerken, Hardthenüz çocuk yaşlardaydı. Gelişmesini, teorik dünyasıpostMarksizm ve postmodernizm tarafından kuşatıl-mış bir kuşağın üyesi olarak yaşadığı açık. Ameri-ka’nın çok prestijli bir üniversitesinde (Duke) görevyapıyor olması, kendi başına, ne tür basınçlar altındayaşadığını gösteriyor. (Evet, üniversite gerçekten di-sipline edici bir kurumdur!) Çalıştığı alan ve yayınyaptığı dergiler, eğilimlerini açıkça gösteriyor. “Lite-rary studies” (edebiyat araştırmaları) günümüz Ameri-ka’sında, kültürel araştırmalar ile birlikte, üniversite-lerde postmodernizm kalesi olan bölümlerdir.Hardt’ın makalelerini yayımladığı Social Text dergisiise, postmodernizmin başlıca mahreçlerinden biri.New York’ta bir panelde gösterdiği performans,Hardt’ın Negri’den çok farklı bir sosyal türden geldi-ğini düşündürüyor insana. İmparatorluk’un en önemlitezi, emperyalizmin sona erdiği ve yerini İmparatorlu-ğa bıraktığı olduğu halde, bir salon dolusu sosyalistleve tezlerini sorgulayan usta bir başka panelistle (PeterGowan) karşı karşıya kalınca, Hardt, “İmparatorluğunemperyalizmin olumsuzlanması olmadığını” söyleye-bilmiştir. Kitabın, kendi teorik çerçevesine karşıt biryaklaşıma sahip teorisyenler arasında en sık göndermeyaptığı düşünür Samir Amin olmasına rağmen (Foster,2001: dn1), Hardt o panel esnasında, kendi çalışmala-rının Samir Amin gibi düşünürlerin yaklaşımlarıyla“karşı karşıya getirilme çabaları”nın yanlış olduğunuifade edebilmiştir. Böyle insanlar için fikirlerin dev-rimci araçlar değil, kariyer basamakları olduğunu dü-şünmemek elde değil!

Hardt ve Negri, İmparatorluğun melez bir yapıyasahip olduğunu söylüyorlar. Entelektüel ve kültürelsoyağacı bakımından aynı şeyi İmparatorluk için söyle-

236 Sungur Savran

Page 13: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

mek mümkün.

S p e k ü l a t i f S e r m a y e Ç a ¤ › n › n

S p e k ü l a t i f F e l s e f e s i

İmparatorluk, postmodern düşünce akımının bir-çok olumsuz özelliğini cisimleştiren bir kitap. Her şe-yin göreli olduğu, bakılan şeyden çok bakanın gözü-nün belirleyici olduğu bu dünyada, dil oyunları, dü-şüncenin sağlamlığının yerini alır. Belagat sanatı, man-tığın yasalarını iptal etmenin bir örtüsü haline gelir.Çağrışım, telmih ve analoji, nedenselliklerin sergilen-mesinin yerini alır. Bir şeyi ileri sürmek kendi içindeyeterlidir, açıklamak gerekmez.

Birkaç örnekle ne demek istediğimi anlatmaya çalı-şayım. Postmodernizmin fetiş kavramlarından bir dizi,merkezsizleşme ve toprağa bağlı olmaktan uzaklaşma,Avrupa tipi emperyalizme karşıt olarak, İmparatorlukkategorisinin en önemli özelliklerinden biri olarak su-nulur. İmparatorluk hep ucu açık, toprağa bağlı olma-yan, genişleyebileceği kadar genişleyebilen esnek birkategoridir. Hardt ve Negri, bunu, ABD’nin kuruluşun-da belirleyici olan Jeffersonvari federalizm yaklaşımıylabirebir ilişkilendirirler. Şimdi sorulması gereken şudur:Aradaki bağ nedir? Ortada bir çağrışım ve analoji var-dır. Ama kendine özgü koşulları olan 18. yüzyıl Ameri-kan devriminin ürünü anayasal anlayış ile bambaşka ko-şulların ürünü olan 21. yüzyıl İmparatorluğu arasındaki(belki okuyucunun söyleneni daha iyi anlamasını ola-naklı kılacak) bir analojinin dışında nasıl bir ilişki var-dır? Amerika, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ve İm-paratorluk döneminde hâlâ en güçlü odak olduğu içinmi böyledir? Yoksa üretim alanında enformatizasyon ye-re bağlılığın önemini bütünüyle ortadan kaldırdığı içintopraktan bağımsızlaşma ortaya çıktıysa, Amerikan ana-yasal siteminin bununla ilgisi nedir? Bu açıklanmadankalır. Kalınca da ardında bir dizi soru bırakır.

Başka bir örnek proleter enternasyonalizminin so-nunun ilan edilmesiyle ilgilidir. “‘Enternasyonal’in Na-

237‹mparatorluk’a Reddiye

Page 14: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

karatı” altbölümünde Hardt ve Negri, bu konuda sonderece keskin bir önerme formüle ederler: “Günümüz-de proletarya enternasyonalizmi dönemi tamamen bit-miştir” (75).7 Hardt ve Negri’nin argümantasyon tarzı-nı deşifre etmek isteyen herkese bu cümlenin önünüarkasını, sağını solunu dikkatle okumasını tavsiye ede-rim. Söz konusu altbölümde hem bu cümle öncesinde,hem de sonrasında, yanlış ya da doğru önermeler teme-linde, proletarya enternasyonalizminin geçmişte nasılbir gerçeklik olduğu anlatılmaktadır. Bunu izleyen bö-lüm ise, 1990’lı yılların bazı somut eylemlerinin nasıl“uluslararasılaşamadığını” ortaya koymaya çalışmakta-dır. Bu kadar keskin bir önermenin, hiçbir genel eğilimüzerine yerleştirilmeden, sadece ve sadece bazı olayla-ra değinilerek ileri sürülebilmesi, çağrışımın argüma-nın yerini almasına mükemmel bir örnektir!

İmparatorluk, aynı zamanda son derece sorumsuzbir kitaptır. İddia büyüktür: İki komünist, kapitalisttoplumun tarihinde, emperyalizm çağı sonrasında yenibir dönem açıldığını ileri sürüyor. Kapitalizmin tari-hinde yeni aşamaların açılması komünistlerin stratejive taktikleri açısından belirleyici etkiler yapacak deva-sa bir olaydır. Lenin’i düşünün: Birinci Dünya Savaşıpatlak verdiğinde, o kadar politik işinin arasında önce(bütünü kavrayabilmenin felsefi araçlarını elde edebil-mek için) Hegel’i inceliyor, ardından altı ay boyuncakütüphaneye kapanarak kapitalizmin yeni eğilimlerinisaptayabilmek için somut veriler topluyor, Emperya-lizm’i bütün bunlardan sonra yazıyor. Yeni dönemintekeller ya da sermaye ihracı dönemi olduğunu kanıt-lamak için kitabını istatistiklerle dolduruyor. Ancakbu somut veriler üzerinden (elbette kendinden önceemperyalizm üzerine Hobson’un, Hilferding’in, Buha-rin’in yaptığı çalışmalardan da yararlanarak) kapitaliz-min tarihsel olarak yeni bir aşamaya girmiş olduğu tes-pitini yapıyor. Hardt ve Negri için ise olgular önemlideğil. Örnekse “enformatikleşme” ve hizmetlerin öne-mini birkaç makaleye atıfla ilan ediyorlar. Daha hiz-

7| Metnin ‹ngilizcesinde“bitti¤ini hepimizinaç›kça görmesi gere-kir” denmektedir(Hardt ve Negri, 2000:50). Bunun daha vur-gulu bir ifade oldu¤uaç›kt›r. Ancak anlamde¤iflikli¤i ya da termi-noloji sorunu olmad›¤›ölçüde bu yaz›da Türk-çe çeviriye sad›k kala-ca¤›m.

238 Sungur Savran

Page 15: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

met kavramının tanımı üzerine dahi büyük tartışmalarvarmış, bilgi toplumu (ya da sanayi-sonrası toplum) te-orisinin (çoğu burjuva) taraftarlarının kullandığı ista-tistikler çok ciddi sorular uyandırıyormuş, bunlar on-ları ilgilendirmiyor. Örnekse, İmparatorluğun merkez-siz bir sistem olduğu iddiası, hiçbir somut kanıtla des-teklenmiyor. Sorunun ampirik yönü Hardt ve Negri’yihiç ama hiç ilgilendirmiyor. ABD’nin “merkez”in ne-redeyse çarpıcı bir örneği olması olgusu karşısında,örneğin IMF ya da DTÖ’nün, NATO ya da BM’ninABD’den ne ölçüde bağımsız hareket edebileceği so-rusunu ampirik olarak araştırmak akıllarına bile gel-miyor. Örnekse, postFordizm teorisini eleştirisiz (ka-nıtsız) ileri sürmeleri.

Zaten İmparatorluk’un akışı, teori ile gerçek dünyaarasında bir metabolik ilişkiye değil, teori ile teori ara-sında bir ilişkiye dayanıyor. İmparatorluk, bir bakıma,içinde yaşadığımız dünyanın değil, teorilerin teorisi.Örnek olarak egemenlik olgusunda günümüzde yaşa-nan değişikliği alalım. “Birleşmiş Milletler” altbölümü(28-45), bu sorunun tartışılması açısından ideal bir gi-riş noktası gibi görünüyor. Okuyucu, tekil ulus-devlet-lerin, kendi egemenlikleri temelinde de olsa, daha üstbir kuruluşa belirli yetkiler devretmesinin gerçek dün-yada ne gibi gerçek sonuçlara yol açtığının ele alınaca-ğını sanarak umutlanabilir. Ne de olsa kitabın dahabaşında, ilk altbölümdeyiz. Ama, Hardt ve Negri, so-mut dünyanın bu somut kuruluşunun egemenlik olgu-sundaki değişim içindeki yerini, kurumun kendisinideğil, fikir babası Hans Kelsen’in düşüncesini incele-yerek ele alıyor. Buradan doğan çelişkilerin, ulus-dev-letlerin egemenliğinin aşılması yönünde bir dinamikyarattığı sonucuna varıyor ve sonra... meseleyi Lockeve Hobbes’a atfen iki ayrı teori temelinde geliştiriyor.Ve Birleşmiş Milletler altbölümü sona eriyor! Burada,sadece postmodernizmin her türlü düşünceyi “metinle-rarası” bir yörüngeye yerleştiren, böylece teoriyi teoriüzerinde düşünmeye indirgeyen metodu yok sadece.

239‹mparatorluk’a Reddiye

Page 16: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

Dünyayı Tin’in gelişim evrelerinin açılımı olarak ince-leyen Hegel’in yönteminin bir karikatürü var. İncele-nen ulusal egemenlik ya da İmparatorluk değil, bunla-rın kavramları. Postmodernizm spekülatif felsefeyi ye-niden canlandırıyor. Ama Hegel’e bütün gücünü verendiyalektiği de belirtik biçimde reddederek! (251).8

E l e fl t i r i n i n S › n › r l a r ›

Buraya kadar yazılanlar İmparatorluk’a, özelliklede Negri gibi tarihsel bir şahsiyete haksızlık olarakokunmamalı. İmparatorluk, bir bakıma çok yararlı birkitap olarak görülmeli. Yukarıda belirttiğimiz gibi,son yirmi-otuz yıldır dünyanın topyekûn değiştiğiniileri süren sayısız teoriyi postmodernist bir şemsiye al-tında sistematize ederek bütün bu teorilere bir berrak-lık kazandırmıştır. İmparatorluk’tan sonra ortayolcu-luk mümkün değildir. Yani, diyelim, hem “küreselleş-me” kavramını eleştirel olmayan biçimde kullanıp,hem de Marksist emperyalizm kavramında ısrar ede-mezsiniz. İmparatorluk, bütün bu teorileri savunur-ken, aynı zamanda teşhir etmiştir.

Bu söylediğimi, bir tarihsel benzetme ile açıklama-ya çalışayım. 1960 yılında Sraffa’nın Metaların MetalarAracılığıyla Üretimi başlığını taşıyan kitabı (Sraffa,1960) yayımlandıktan sonra, Marksist değer ve serma-ye teorisi alanında büyük bir tartışma başladı: Kimile-ri Sraffa’nın teorik çerçevesinin Marksist teoriyi çü-rüttüğünü iddia ederken, kimileri de Sraffa’nın katkı-larının Marksist değer teorisini beslediğini, çelişkileri-ni aşmasına yardım ettiğini ve böylece geliştirdiğiniileri sürüyordu. Bir son öbek teorisyen ise, Sraffa’nınkendi teorisinin sorunlarla malul olduğunu, Marksistdeğer teorisinin güçlü ve tutarlı olduğunu, her halü-kârda bu ikisinin bir sentezine ulaşmanın mümkün ol-madığını savunuyordu. 1977 yılında Ian Steedmanadında bir Sraffacı Marx After Sraffa adlı kitabını ya-yımladı (Steedman, 1977). Bu kitap Marx’ı hiç anla-madan eleştirmenin tipik bir örneğiydi, ama bir erde-

8| Olgular› hor gören butür bir teorisizm, yeryer çok k›smi olgular-dan hareketle ve teorikbir çerçevenin kurul-mas›ndan ba¤›ms›zolarak teorik denebile-cek sonuçlara s›çra-maya çal›flan ampiri-sist bir ak›l yürütme ilebirlefliyor. Hâkim spe-külatif tarz›n yan›ndaikincil olarak kalan buikinci metodolojiye ör-nek olarak, metindesözü edilen, proleterenternasyonalizmininsona erdi¤inin kan›t›olarak tekil baz› politikmücadelelerden ç›kar›-lan afl›r› genellefltiril-mifl sonuçlar verilebi-lir.

240 Sungur Savran

Page 17: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

mi vardı: Sraffa iktisadı ile Marx’ın ekonomi politikeleştirisinin antagonistik sistemler olduğunu çıplak bi-çimde ortaya koyuyordu. Steedman’dan sonra tartış-ma sadeleşti, Marx artı Sraffa seçeneği tarihten silindi,soru Marx mı, Sraffa mı oldu. Hardt ve Negri’nin de“küreselleşme”, postFordizm ve postmodernizm tar-tışmalarında aynı etkiyi yaratacağını en azından um-mak mümkündür.

İkincisi, İmparatorluk’un ardında muazzam bir en-telektüel birikim yatmaktadır. Politika ve hukuk teori-sinden eski Roma’ya, Avrupa siyasal düşüncesinin bü-tün önemli uğraklarından postmodernizmin labirent-lerine engin bir teorik alanda bir gezintidir İmparator-luk. Bu kitap Marksistlere neyi nasıl yapmamaları(spekülatif felsefe, çağrışım yoluyla teori vb. vb.) ge-rektiğini öğrettiği kadar, postmodernist düşünce ilemücadelede ne kadar geniş bir alana hâkim olmak zo-runda olduklarını da (gerek varsa) yeniden hatırlat-maktadır.

Buraya kadar yazılanlar, İmparatorluk’un gerçektenkapsamlı bir eleştirisinin tek bir yazı sınırları içindeyapılamayacağını ortaya koymuş olmalı. Dolayısıyla,bu yazının geri kalan bölümünde ele alacağımız konu-ları dikkatli biçimde sınırlamamız gerekiyor. Ele alaca-ğımız iki temel konu günümüzde kapitalizmin bir dün-ya sistemi olarak ana özellikleri ve, bu özellikler teme-linde, sistemi devirme bakımından varolan dinamikle-rin karakteridir. Kapitalizmin, sınıf mücadelelerininbir ürünü olarak billurlaşmakta olan nesnel yapıları-nın incelenmesi demek olan birinci konu, Hardt veNegri’nin “küreselleşme”, emperyalizm, ulus, ulus-devlet konusunda tezlerinin irdelenmesi anlamına ge-lir. Sınıf mücadelelerinin ve devrim programının mer-kezinde yer aldığı ikinci konu ise, yazarların proletar-ya, “multitude” (Türkçe çeviride “çokluk”), enternas-yonalizm gibi konulardaki tezleriyle ilgilidir.

Bu tür bir sınırlamanın bir nedeni, İmparatorluk’ungünümüz kapitalizmini sadece bir dünya sistemi ola-

241‹mparatorluk’a Reddiye

Page 18: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

rak değil, aynı zamanda diğer veçheleriyle, yani üretimalanındaki değişimle (“enformatikleşme”, sanayi-son-rası toplum, postFordizm gibi temalar) ve toplumsalhâkimiyet tarzının değişimiyle (disiplin toplumundankontrol toplumuna geçiş, biyo-politik üretim vb. te-malar) de ele almasıdır. Bunların her biri, titizlikle elealınarak çürütülmesi gereken tezler içeriyor. Sınırlama-nın ikinci nedeni ise, Hardt ve Negri’nin entellektüelkaynaklarının çeşitliliğidir. Machiavelli ve Spinoza’danFoucault ve Deleuze/Guattari ikilisine uzanan, ama ay-nı zamanda Piore ve Sabel ile Düzenleme Okulu’nu dakapsayan bir entellektüel ufuk karşısında, ancak kolek-tif bir çalışmayla bütünsel sonuçlara ulaşılabilir. Niha-yet, Negri artık kırk yıla varan uzun bir süre boyunca,Avrupa siyasi düşünce geleneğini derinlemesine incele-miş ve Marx’ın düşüncesini özel bir yoruma tabi tutmuşbir düşünürdür. İmparatorluk’un bazı yönlerini hakkıy-la ve derinlemesine değerlendirebilmek için Negri’ninyapıtını da daha ayrıntılı biçimde incelemek gerekir. Ta-bii, bütün bunlar, İmparatorluk’un esas tezlerinin ko-layca kavranıp eleştirilmesine engel değildir. Bunun ne-deni de yukarıda belirtilmiştir. İmparatorluk’ta, Neg-ri’nin düşünsel tarihinden çok daha belirleyici olan,başkalarının bugüne kadar geliştirdiği “topyekûn yeni-lenme” teorilerinin sistematizasyonudur. Bizim ele ala-cağımız konular da bunlarla sınırlıdır.

2 . “ K ü r e s e l l e fl m e ” d e n ‹ m p a r a t o r l u ¤ a

Hardt ve Negri’nin merkezi özgün tezi şöyle özet-lenebilir: “Küreselleşme”, ulus-devletlerin gücünü,bütünüyle ortadan kaldırmamakla birlikte azaltır; amazaman zaman savunulduğu gibi politik iktidarın önemiazalmaz. “Küreselleşme”, egemenliğin, hiyerarşik biryapı içinde bir dizi farklı odakta yoğunlaşmasına yolaçar. İmparatorluk bu karma yapıya verilen addır. Ar-tık ulus-devletler ya da hiçbir tekil ulus-devlet emper-yalizmin merkezi değildir. İktidar dağınık ve parçalan-mış biçimde uygulanmaktadır. Bu yüzden de emperya-

242 Sungur Savran

Page 19: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

listler arası mücadele tarihe karışmıştır. Kuzey/Güney,çevre/merkez, Birinci Dünya/Üçüncü Dünya ayırımla-rının da anlamı kalmamıştır. Bunun anlamı, emperya-lizm çağını da geride bırakmış olduğumuzdur. “İmpa-ratorluk miyadını doldurmuştur” (20), çünkü emper-yalizmin yapıtaşı ulus-devletlerin egemenliğidir. “Birzamanlar tanık olduğumuz birkaç emperyalist güç ara-sındaki çatışma ya da rekabetin yerini (bütün bunlarıüst-belirleyen, bir-örnek yapılandıran ve tartışmasızpostkolonyal ve postemperyalist olan tek bir ortak haknosyonu altında toplayan) tek bir iktidar fikri almış-tır” (33).9

İmparatorluk’un bütün mimarisi bu kaide üzerindeyükseliyor. Ama daha bu kaidede Hardt ve Negri’nindüşünce sisteminin gevşekliği bütün zaafıyla kendinisergiliyor. Descartes,“düşünüyorum, öyleyse varım”demişti, çünkü “düşünme” eyleminin tanımlanmasınınya da hiç olmazsa betimlenmesinin gerekli olmadığınıdüşünüyordu. Hardt ve Negri “küreselleşme, öyleyseİmparatorluk” diyorlar... ve “küreselleşme”nin, budehşetli tartışmalı kavramın, ne olduğu konusundameraklı okuyucularına tek bir kelime söylemiyorlar!Evet, “Önsöz”de, “üretim ve mübadelenin asli unsur-ları –para, teknoloji, insanlar ve metalar– ulusal sınır-ları giderek daha kolay geçiyor” (18) türünden günlükgazetelerin köşe yazılarında yer alabilecek sığ gözlem-ler var, ama “giderek daha kolay” türü nicel değişikli-ğe işaret eden bir gelişmenin neden nitel bir değişime,kapitalizmin tarihinde yepyeni bir döneme, yol açtığı-na ilişkin bir ipucunu bulmak mümkün değil.

Yani, Hardt ve Negri’nin dilini kullanırsak, kitabıntemelini oluşturan “küreselleşme” bir “yok-kavram”.(Bunun, kendileri “alternatif bir küreselleşme” savu-nan yazarlar için ne kadar ağır sonuçları olacağı şimdi-den tahmin edilebilir.) Örneğin, “para, teknoloji, in-sanlar ve metalar”ın üçüncüsünün sınırlardan “gide-rek daha kolay” geçtiği kuşkulu olmakla birlikte, bir

9| Kullan›lan dile birazdikkat edilirse, yukar›-da “spekülatif felsefe”bab›nda söylenenlereiyi bir örnekle karfl› kar-fl›ya oldu¤umuz görüle-bilir. Hardt ve Negri fi-kirlerin de¤il gerçekdünyan›n de¤iflti¤iniileri sürüyorlar. Bununiçin yeni bir hukuk ol-gusu ve yeni bir iktidargerçe¤i olmas› gerekir.Ama onlar bir “haknosyonu”ndan ve bir“iktidar fikri”nden sözediyorlar.

243‹mparatorluk’a Reddiye

Page 20: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

an bu önermenin doğru olduğunu varsayalım. Soru şu:bu kolaylığı sağlayan nedir? Burjuva “küreselleşme”teorisinin iddiası, bunun temelinde teknolojik geliş-menin yattığıdır. Marksist bir açıdan bakıldığında isebu, teknolojik indirgemeciliktir; eğer uluslararası ser-maye, 1979’da başlayan ve giderek çığ gibi genişleyenneoliberal saldırısı çerçevesinde, meta, para ve serma-ye akımlarını serbestleştirmeseydi, yeni teknoloji hiç-bir biçimde kendiliğinden bu akımları kolaylaştıra-mazdı. Eğer öyle olmasa, Dünya Ticaret Örgütü’ne yada IMF’ye ne gerek var? Neden, başta emperyalistlerolmak üzere, bütün dünyanın kapitalist devletleriDTÖ’de kafa kafaya vererek ticareti serbestleştirmeküzere “raund” üzerine “raund” yapıyorlar?

Hardt ve Negri, “küreselleşme”yi içi görülemeyenkaranlık bir kutu gibi anlaşılmaz kıldıkları için semp-tomatik olarak ilerlemek, bu kavramı kavrayışlarınınbir teknolojik indirgemeciliğe dayanıp dayanmadığınıbaşka söylediklerinden çıkarsamak zorundayız. Karşı-laştığımız ilk önerme, yazarlarımız için son derece ta-lihsiz: Onlara göre “küreselleşme” “karşı konulamazve geri dönüşü olmayan” (17) bir gelişme. Bunun “kü-reselleşme”nin teknolojik indirgemeci açıklamasıylaneredeyse Siyam ikizleri gibi olduğunu saptamak ko-lay. Eğer “küreselleşme” neoliberalizmin bir ürünü ise(ve yeni teknolojiler bunu sadece kolaylaştırıyorsa),neoliberal stratejiye karşı bir sınıf mücadelesinin bir“karşı koyma” olduğu ve bu mücadele başarı kazandı-ğı takdirde “küreselleşme”den geri dönüş olacağı açık.Yok eğer artık üretimin, dolaşımın ve iletişimin tekno-lojisi kendiliğinden “küreselleşme”ye yol açıyorsa, ozaman “küreselleşme” elbette kaçınılmaz olur. Yanipostmodern teorisyenlerimiz burjuva teorilerinin tek-nolojist tuzağına daha birinci adımda düşmüşlerdir.

İkinci olarak, Hardt ve Negri “küreselleşme”ninulus-devletlerin egemenliğinde bir gerileme yarattığıfikrini savunurlar. Bu derece tartışmalı bir iddianın dane kanıtı, ne de açıklaması vardır. Anlaşılan bu konu-

244 Sungur Savran

Page 21: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

da da yazarlar liberal “küreselleşme” literatürününtutsağı olarak kalmayı kendileri için bir sorun olarakgörmemişlerdir. Ulus-devletin zayıflaması, hatta(Hardt ve Negri açıkça buna katılmadıklarını belirtse-ler de) battal hale gelmesi konusundaki iddialar, 21.yüzyılda dünya kapitalizminin çok önemli özelliklerikonusunda büyük yanılgıların kaynağıdır. Daha önceçok çeşitli boyutlarını incelemiş olduğum (Savran,1996; 1997) bu soruna burada yer sınırları dolayısıylaayrıntısıyla girmem mümkün değil. Ancak Hardt ileNegri’nin argümanının özünü ilgilendirdiği için konu-nun iki boyutuna kısaca değinmek zorundayız.

Birincisi, Hardt ve Negri’nin sandığının aksine“küreselleşme” süreci “pürüzsüz bir dünya” yaratma-mıştır. “Ulusal sınır çizgilerini düzleyen küresel birkontrol toplumunun kurulması, dünya piyasasınıngerçekleşmesi ve küresel toplumun sermaye altındagerçek boyunduruğuyla el ele yürür” önermesi (341)yanlıştır. Dünya piyasasının gerçekleşmesi (daha doğ-ru bir deyişle bütünleşmesi) ulusal sınırların (bazen daAB gibi ulus-üstü sınırların) belirlediği parçalılık te-melinde olmuştur. Bunun nedeni, ne ölçüde neoliberalpolitikalar benimserse benimsesin, her bir ulus-devle-tin, devlet olmanın doğasından gelen, ulusal parası,kamu maliyesi, sınıf ilişkileri rejimi (sendikalar, iş ya-saları vb.) ve genel ekonomik yapısı dolayısıyla, dünyapiyasası içinde özgül bir altbölüm oluşturmasıdır.“Pürüzsüz”, yani altbölümlerin kırıklarını içermeyenbir dünya piyasası fikri, artık üzerinde mücadele veri-lecek bir şey kalmadığı yanılsamasını yayarak emper-yalizmin (ya da Hardt ve Negri’nin İmparatorluğu-nun) eline oynadığı için, bir kez daha kaçınılmazlıkhayaletini karşımıza çıkarır.

İkincisi, ve daha önemlisi, ulus-devlet hâlâ sınıf ik-tidarının idame ettirildiği ve savunulduğu alandır. Sı-nıflar arasında iktidar mücadelesi hâlâ ulusal düzeydeverilmektedir. Elbette, yarın diyelim Arjantin’de ya daTürkiye’de proletarya iktidarı ele geçirip burjuvaziyi

245‹mparatorluk’a Reddiye

Page 22: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

mülksüzleştirmeye yönelecek olursa, başta ABD ve ABolmak üzere sayısız güç ekonomik, politik, hatta aske-ri yöntemlerle bu iktidarı devirmeye çalışacaklardır.Ama bu, sınıf iktidarının ilk basamağının ulus-devletolduğu gerçeğini değiştirmez. Çünkü emperyalistlerinmücadelesi artık sınırları tanımlanmış bir toprak par-çasında bir orduya sahip bir devlete karşı olacaktır.(Buna ulus-devlet demenin hiçbir gereği yoktur. Ulus-devlet kavramı, son iki yüzyıldır politik söyleme hâkimolan milliyetçiliğin bir yapıntısıdır. Varolan devletlerinhiçbiri gerçekte ulus-devlet olarak anılabilecek devlet-ler değildir (bkz. Savran, 1993: 15). Bu durumda,ulus-devletin önemi kalmadı demek bütünüyle anlam-sızdır. Zaten öteki kapitalist devletlerin ve emperya-listlerin başarılı devrimlere karşı müdahalesinde deyeni hiçbir şey yoktur. Paris Komünü’nden Ekim Dev-rimi’ne, Vietnam ve Kore’den Sandinist Nikaragua’ya,bütün kapitalist tarih bunun örnekleriyle doludur.

Kaçınılmazlık ve ulus-devletin egemenliğinin sonutezlerinin dışında, Hardt ve Negri’nin, üçüncü bir tezolarak “küreselleşme” ile birlikte emperyalizmin sonaerdiğini ileri sürdüğünü biliyoruz. Bu meseleyi dahaayrıntılı olarak tartışmamız gerekiyor. Yine de şimdi-den bir ara sonuç çıkarmakta yarar var. Bu satırlarınyazarı, İmparatorluk’un yayınlanmasından dört yıl ön-ce, 1996’da kaleme aldığı bir yazısında (Savran, 1996),liberal “küreselleşme” teorisinin üç temel özelliğe sa-hip olduğunu ileri sürmüştü: “küreselleşme”nin ulus-devleti anlamsız kıldığı iddiası; kaçınılmazlık fikri;emperyalizm dönemini sona erdirmesi. Hardt ve Neg-ri’nin “küreselleşme” anlayışı bu tarife tıpatıp uyuyor.Ne tuhaf değil mi?

E m p e r y a l i z m N e A n l a m d a S o n a E r -

d i ?

Hardt ve Negri’nin emperyalizmin sona erdiği yo-lundaki tezi ciddiye alınarak deşildiğinde, gerçektekarşımıza üç temel dayanak çıkıyor: uluslar ve ülkeler

246 Sungur Savran

Page 23: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

arasındaki hiyerarşik düzenin sona erişi kapitalizmaçısından “dışarısı” ile “içerisi” arasındaki ayırımınsona ermesi ve farklı emperyalist devletler arasında re-kabetin gününü doldurması.

Hardt ve Negri, dünya sisteminde ezen ve ezilenuluslar arasındaki karşıtlık konusunda olsa olsa hafifolarak nitelenecek bir tavra sahipler. Üçüncü Dün-ya’nın varlığının sona ermiş olduğunu ileri sürüyorlar(19). 1980’li yıllardan bu yana sayısız peygamberÜçüncü Dünya’nın sonunu ilan etti.10 Yazarlar bu li-teratüre atıf dahi yapmıyorlar. Oysa, bugün yaşadığı-mız dünyanın “küreselleşme” denen evreden öncekidünyaya göre uluslar arasında daha da büyük eşitsiz-liklerle örülmüş olduğu, artık sağır sultanın bile duy-duğu birşey. Örneğin, insanların yarısından fazlasının“obezliğin” yarattığı sağlık sorunları ile boğuştuğuABD ya da Almanya gibi ülkeler ile nüfusunun % 70’iacil açlık sorunlarıyla karşı karşıya olan Malavi arasın-daki farklılıklar söz konusu olduğunda, İmparator-luk’u izleyecek olsak, bunların “nitelik farklılıkların-dan çok nicelik farklılıklarının olduğunu söylemek”(344) gerekecekti. Bu tür bir niteleme, boy ve kilo sa-yıları bakımından doğru olabilir, ama son tahlilde “ni-cel” ve “nitel” kavramlarıyla (ve açlıktan kavrulan in-sanlarla) alay etmektir! ABD kendisinden iki yüz katyoksul (kişi başına 32 bin dolara karşı 160 dolar milligelir) Afganistan’ı bombaladığında, bu rakamlar nicelbir ölçeğe dizilebilir, ama bundan ötesini söylemek birşaka gibidir! “Üçüncü Dünya”, başlangıçta dahi, yan-lış bir teoriden türemiş sakat bir kavramdı. O teoride“Birinci” ve “İkinci” olarak adlandırılan dünyalarınbütünüyle değişmesinden sonra teorik bir kavram ola-rak iyice şekilsizleşmiştir.11 Ama bir gerçekliğe işareteden politik bir kavram olarak hâlâ anlamlıdır. Çünkümilyonlarca, milyarlarca insanın dilinde, “üçüncüdünya”, emperyalizmin boyunduruğu altında ülkeleranlamına gelmektedir. Ve bu anlamıyla varlığını sür-dürmektedir. Evet, parçalanmıştır: Güney Kore ile

10| Benim saptayabildi-¤im kadar›yla bu konu-da ilk olman›n onuruNigel Harris’indir(1986).

11| Burada “Üç Dünya”teorisinin ayr›nt›l› birelefltirisini yapmak sözkonusu de¤il. K›sacaflu söylenebilir: Bu te-orinin merkezi çekirde-¤i Sovyetler Birli¤i’nin“sosyal emperyalist”bir ülke oldu¤u, dahas›ABD karfl›s›nda esasyükselen emperyalizmoldu¤u tezlerine daya-n›yordu. Teorinin alayuvala ile ilan edilmesin-den en fazla iki ony›lsonra, önce 1989’daDo¤u Avrupa’da yafla-nan “kamp” de¤ifltir-me süreci karfl›s›ndaSovyetler Birli¤i’ninparma¤›n› k›p›rdatma-mas›, sonra 1991’dekendisinin da¤›lmas›her iki tezi de tuzla buzedecekti. Tabii bu bü-yük de¤ifliklik sonra-s›nda bu dahiyane te-oriyi savunan neredey-se kalmam›flt›r. Buarada flu noktaya daiflaret edelim: Hardt veNegri, “‹kinci Dün-ya’n›n yerindeyse yel-ler esiyor” derken(19), belli ki, günümüz-de birçok insan›n düfl-tü¤ü tuza¤a düflüyor-lar. “Mao Zedong dü-flüncesi”ne göre “‹kin-ci Dünya” o zamanlar“sosyalist ülkeler” di-ye an›lan ülkeler de¤il-dir. (Bugün “yerindeyeller esiyor” ifadesiile kastedilen aç›k kibu ülkeler.) Hem kapi-talist, hem de “sosya-list” olarak an›lan blok-lar›n ikincil derecedekigüçleridir (esas olarakBerlin duvar›n›n iki ta-raf›ndaki Avrupa). Yaniemperyalist Bat› Avru-pa da “‹kinci Dün-ya”n›n bir parças›yd›.Bunu yerinde “yelleresti¤i”ni söylemek ne

247‹mparatorluk’a Reddiye

Page 24: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

Angola, Brezilya ile Salvador, Türkiye ile Yemen, sos-yo-ekonomik yapıları bakımından bütünüyle farklılaş-mışlardır. Ama emperyalizme tabi olmak bakımındanbu ülkeler arasında (hâkimiyet tarzı farklı olsa bile)bir ortak özellik hâlâ mevcuttur. Yani çarpık bir teori-nin ürünü olan büyük harfle “Üçüncü Dünya” sonaermiş olabilir; ama küçük harfle üçüncü dünya hâlâ se-falet içinde kıvranıyor. Siz istediğiniz kadar, “üçüncüdünya sona erdi” deyin. Üçüncü dünya, 11 Eylül kar-şısında sevinenlerin dünyası olarak varlığını sürdürü-yor.

Hardt ve Negri’nin ikinci dayanağı, kapitalizminyayılması açısından “dışarısı” ile “içerisi” ayırımınınsona ermesi, başka bir deyişle, bütün dünyanın kapita-listleşmesidir. Bu konuda “Emperyalizmin sınırları”altbölümünde sergilenen argümanları son derece tu-haftır. Argüman karakteristik tarzda yine “metinlera-rası”dır, yani emperyalizmin gelişmelerinin incelenme-si yerine emperyalizm teorilerinin okunmasına daya-nır. Emperyalizm açısından “dışarısı”nın önemi bütü-nüyle Rosa Luxemburg’un (1968) emperyalizm teori-sine yaslanarak açıklanır. Oysa başta Buharin (1972)olmak üzere çeşitli Marksistlerce defalarca kanıtlandı-ğı gibi, bir Marksist olarak bütün teorik ve devrimcigelişkinliğine karşın, Luxemburg’un emperyalizm te-orisi derin bir eksik tüketimci hata ile baştan sakatlan-mış bir argümana dayalıdır (Bkz. Sosyalizm ve Toplum-sal Mücadeleler Ansiklopedisi, 2: 433-435). İşin tuhaf-lığı da zaten burada ortaya çıkar. Çünkü Hardt veNegri kapitalizm için “dışarısı”nın gerekliliği mesele-sini ilk kez ele aldıklarında şöyle bir dipnot düşmektebeis görmemişlerdir:

Bu argüman, üretilen tüm metalar› tüketememeninkapitalizmin hayati kusuru oldu¤unu ve zorunlu ola-rak çöküflüne neden olaca¤›n› savunan bir dizi ye-tersiz-tüketimci teori do¤urmufltur. Birçok Marksistve Marksist-olmayan ekonomist, inand›r›c› bir bi-çimde kapitalizmin çok üretip az tüketme e¤ilimininfelaketini getirece¤ine iliflkin fikirlere karfl› ç›km›flt›r(236n).

mümkün! Tam tersinebu ülkeler toplulu¤u,Avrupa Birli¤i ile rüzgârgibi esiyor! Öte yandanSovyetler Birli¤i’ninkendisi ise “BirinciDünya”n›n, hem deyükselen ülkesiydi.Gençlerin bu hatay›yapmas› normal. Negrigibi, üstelik Maocu ha-reketin Kültür Devrimisonras›nda çok güçlüoldu¤u bir ülkede mü-cadele vermifl bir eskitüfek aç›s›ndan buunutkanl›k, Marksizmeiliflkin genel “unutkan-l›¤›”n›n bir belirtisi ola-rak görülebilir.

248 Sungur Savran

Page 25: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

“İnandırıcı bir biçimde” ibaresinin altını sonradanben çizdim. Demek ki, Hardt ve Negri de, bizim gibi,eksik tüketimci teorinin “inandırıcı bir biçimde” çü-rütüldüğü kanısındadır. Ama “dışarısı” ile ilgili bütünargüman da bu teoriye dayandırılmaktadır! Bugündünya bütünüyle kapitalistleştiği için bir dışarısı kal-mamıştır. Yani kapitalizm artık içsel çelişkilerini em-peryalizm aracılığıyla dışarıya aktarma olanağını tü-ketmiştir. Oysa, Luxemburg’un eksik tüketimci em-peryalizm teorisi yerine çok daha sağlam temellereoturan Lenin’in (1975) teorisi temel alınsaydı, dünya-nın bütünü incelenirken, içerisi/dışarısı ayırımının de-ğil, emperyalistler arası rekabetin sonucunda ortayaçıkan dünyanın bölüşümü mücadelesinin belirleyiciolduğu ortaya çıkardı. Bu konuda ise 20. yüzyıl başı ile21. yüzyıl başı arasında fark yoktur, çünkü Lenin’inemperyalizme ilişkin klasik tanımının beşinci noktasıtam da “dünyanın emperyalistlerce bölüşümünün ta-mamlanması”dır. Olsa olsa, 21. yüzyıl başı, tam tersi-ne, 20. yüzyılda yaşanan devrimlerden doğan işçi dev-letlerinin dünya pazarından bir ölçüde kopmuş olmasıdolayısıyla, yüzyıl sonunda buralarda yaşanmaya baş-lanan kapitalist restorasyon süreci içinde bölüşüm ba-kımından yeni alanların ortaya çıkması dolayısıyladünyanın bölüşümünün yeniden bir atak yapmasıözelliğini taşır.

Ama zaten esas sorun da dünyanın emperyalist ser-maye ve devletlerce bölüşümünün Hardt ve Negri açı-sından artık bir önemi kalmamış olasıdır. Çünkü onla-rın üçüncü dayanağı tam da emperyalist devletler ara-sında rekabetin sona erdiği önermesidir. Negri, sol li-beral İngiliz dergisi New Statesman’a verdiği demeçtebu tezin ne kadar önemli olduğunu şöyle ifade ediyor:“Büyük değişim uygar uluslar arasında savaşın olanak-sızlığıdır” (aktaran Callinicos, 2001: 36).12 Tipik bi-çimde, bu dayanak da ileri sürülmekte, ama temellen-dirilmesi açısından gerçek dünyadan hiçbir kanıt su-nulmamaktadır. Burada da kanıt, “metinlerarası”dır.Yazarlar, Luxemburg’dan sonra devrimci Marksistler

12| “Uygar” uluslar! Neg-ri’nin vatandafl› Berlus-coni ile ayn› dili kullan-d›¤›n› görmek ne ac›!

249‹mparatorluk’a Reddiye

Page 26: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

açısından son derece önemli bir ikinci tanığa başvura-caklardır: Lenin. “... emperyalizm kavramını politikolarak irdeleyen Lenin, herhangi bir Marksistten çokdaha başarılı bir biçimde, sermayenin emperyalizm-den öte yeni bir aşamaya geçişini öngörebilmiş ve or-taya çıkmakta olan emperyal egemenliğin yerini (dahadoğrusu yok-yerini) tespit etmişti.” (246) Kabul edil-meli ki, kapitalizm devam ederken emperyalizmin so-na ermiş olduğu tezini (İmparatorluk tezi) emperyaliz-min baş teorisyenine bağlamak, çok “şık” bir teorikargümandır! Hepimiz şapkalarımızı Hardt ve Neg-ri’nin bu ustalığı için çıkarmaya hazır olurduk. İş ki,söz konusu “şıklık” Marksist teori tarihinin gördüğüen büyük tahrifat ve revizyon vakıaları arasında par-makla gösterilecek örneklerden biri olmasaydı.

Emperyalizm teorisi ile biraz tanışıklığı olanlar, Ka-utsky ile Lenin arasındaki büyük ayırımın, ilkinin bü-tün emperyalistlerin kalıcı bir barışçı anlaşmaya ulaşa-bileceği bir ultra-emperyalizm aşaması öngörmesinekarşılık, Lenin’in emperyalist sermayeler arası rekabe-ti ve emperyalist devletler arası çatışmayı kaçınılmazgörmesi olduğunu bilirler (Sosyalizm ve ToplumsalMücadeleler Ansiklopedisi, 2: 436-441). Bu tartışmaçerçevesinde, kolay toptancılığı her zaman reddetmişolan düşünce titizliğiyle, Lenin ince bir ayrıntıyı vur-gulamadan edemez. Eğilim, dünya çapında tek birtröstten yanadır, ama buraya ulaşılmadan kapitalizmve emperyalizm mutlaka çökecektir. İşte Hardt veNegri, Lenin’in bu eğilim üzerine söylediklerini temelalarak, emperyalizmin 21. yüzyıl başında sona ermişolduğu tezinin köklerini onun düşüncesine dayandırı-yorlar. Ama bu Lenin’i Kautsky’leştirmektir! ÇünküLenin “ultra-emperyalizm” aşamasının gerçekleşmesi-ni, açıkça bir önkoşula bağlamıştır: tek bir dünya trös-tü. Oysa bugün dünyada, birbiriyle rekabet etmekteolan ABD, Avrupa ve Japon tekelleri mevcuttur. Buönkoşuldan bağımsız olarak, Lenin’in ultra-emperya-lizm taraftarı olduğunu ileri sürmek, entelektüel sah-

250 Sungur Savran

Page 27: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

tekârlık kategorisine girer. Hardt ve Negri, “Kautskyhaklıydı, Lenin haksızdı” deselerdi çok daha dürüstbir iş yapmış olurlardı. Çünkü gerçekten de “İmpara-torluk” ultra-emperyalizm aşamasının yeni adıdır. Bu-rada, İmparatorluk’un karanlık ve kurnaz yanını keş-fediyoruz. Hardt ve Negri, Kautsky’nin teorisinin gü-nümüzdeki temsilcisi oldukları halde, bu teorinin ata-sı olarak Luxemburg ve Lenin’i gösteriyorlar. Çünkükitap hâlâ devrimci retoriği terk etmemiştir. Bu retorikiçin Kautksky’nin pek de iyi bir referans olmadığınıkim yadsıyabilir?

Dikkatli okuyucu, yukarıda Hardt ve Negri’nin butarihsel revizyonizm çağında Gramsci’ye hiç katılma-yacağı bir “hegemonya” kavramının öncülüğü payesi-nin bahşedilmesine sert biçimde karşı çıktığını hatırla-yacaktır. Aynı şeyi Lenin’den neden esirgemeli? Bir te-orisyen yapıtının başlığını Emperyalizm. KapitalizminEn Yüksek Aşaması koymuş. Siz kalkıyorsunuz, onakapitalizm içinde emperyalizmden daha yüksek biraşama olabileceği fikrinin öncülüğünü bahşediyorsu-nuz. Lenin hayatta olsaydı, kendisine sunulan bu ar-mağana şöyle cevap vereceğinden hiç kuşkum yok:“Teşekkür ederim, almayayım.”

3 . A r › D e v r i m m i ,

P r o l e t e r E n t e r n a s y o n a l i z m i m i ?

Emperyalizmin sona ermesinin ve İmparatorlukdöneminin başlamasının, Hardt ve Negri açısındantoplumsal ve politik mücadeleler bakımından son de-rece önemli bir sonucu vardır. Artık her türlü yerelmücadelenin anlamı ortadan kalkmıştır. Yazarlar, kita-bın en iyi bölümlerinden birinde, başka alanlardakipostmodernist yaklaşımlarının tam tersi bir yönelişle,“kimlik” politikasına dayalı yerel mücadelelerin “em-peryal aygıt”ın eline oynayabileceğini vurgularlar (68-70). Ne var ki, bu tür bir tehlikeye işaret etmek başkabir şeydir, mekâna ve yerelliğe dayalı bütün mücadele-leri toptancı bir tarzda mahkûm etmeye varan bir mut-lakçılık başka. İmparatorluk’un günümüzde toplumsal

251‹mparatorluk’a Reddiye

Page 28: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

ve politik mücadeleler açısından temel önermesi buikinci yaklaşım doğrultusundadır. Kısaca ifade edilir-se, Hardt ve Negri’nin bu konudaki yaklaşımı, müca-delenin dolayımsız tarzda küresel olması gerektiği bi-çiminde özetlenebilir. Bu genel önermeye eşlik eden(ve oldukça muğlak biçimde ifade edilen) programatikhedef ise alternatif bir küreselleşme için mücadeledir.

Hardt ve Negri’nin bu mücadele programının taşı-yıcısı olarak gördükleri toplumsal özneye multitude(Türkçe çeviride “çokluk”) adını verdiğini biliyoruz.Yazarlar bu toplumsal kategori ile proletaryayı zamanzaman özdeş biçimde kullanırlar. Bu proletaryaMarx’ın, çifte anlamda “özgür” ücretli emekçisindenfarklıdır. Yazarlara göre bugün proletarya, ister ücretbiçimi altında olsun, ister başka tarzda, kapitalist di-sipline şu ya da bu biçimde tabi olan, sermayenin“içinde” olup onu ayakta tutan bütün katmanları kap-sar (77-78 ve 403). Bu sınıf tanımının çok tartışmalıbirtakım noktalar içerdiği açıktır, ama biz yukarıdakendi kendimize koyduğumuz sınırlar çerçevesinde bukonuya girmeyecek, konumuzu kapitalizmin bir dünyasistemi olarak özellikleri ve ona karşı mücadele ile sı-nırlamaya devam edeceğiz. Yalnız yazının geri kalankısmında, Hardt ve Negri’de hâkim kategori olan mul-titude kategorisini kullanacağımız için, bu aşamada buterimin nasıl Türkçeleştirilmesi gerektiği konusundabir-iki söz söylemek yerinde olacak.

İtalyanca “moltitudine”, İngilizce ve Fransızca“multitude” sözcüklerinin birkaç anlamı var. Bunlar-dan, insanlarla ilgisi olmayan, daha çok nesne ve kav-ramlarla ilişkili olan anlam Türkçe’ye elbette “çokluk”diye çevrilebilir: “olayın nedenlerinin çokluğu (çok sa-yıda olması)” durumunda olduğu gibi. Ama sözcüğüninsan topluluklarıyla ilgili anlamı için birkaç başkakarşılık daha doğru olacaktır. Batı dillerindeki bu söz-cük, bir yandan “halk, kitle, yığın” vb. demektir, biryandan da “kalabalık, izdiham” türünden olumsuz yananlamlar taşıyan bir boyutu vardır. Belli ki, Hardt veNegri’nin Spinoza’dan devraldığı kavram, bu üç an-

252 Sungur Savran

Page 29: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

lamdan ikincisine tekabül ediyor. Bu durumda, “halk”ve “kitle” kavramları Marksist politik dilde gelenekselolarak kullanılan aşınmış kelimeler olduğuna göre,ben kavramın Türkçeleştirilmesinde “yığın” kelimesi-nin tercih edilmesinin en doğru yol olduğunu düşünü-yorum. Dikkat edilirse, zaman zaman “kitleler” karşı-lığı kullanılan “yığınlar” biçimi altında değil, aynenHardt ve Negri’nin kavramsal bir kendiliğindelik (en-tity) olarak kullanımına uygun olarak, tekil biçimindeyığın. Bu yazının geri kalan bölümünde, Türkçe çevi-riden alıntı yapılırken, “çokluk” sözcüğünün yerine“yığın” kullanılacak.

B i r D e v r i m c i Ö z n e O l a r a k “ Y › -

¤ › n ”

Hardt ve Negri yığının “devrimci doğa”ya sahip,“baş edilmesi imkânsız bir kuvvet” olduğu kanısında-dır (396). “Bu hipotezi teyit etmek için” geliştirdikle-ri akıl yürütme, bütünü birçok zaafla malul olan İmpa-ratorluk’un en patetik, hatta yer yer grotesk özelliklertaşıyan bölümüdür. Yazarlar yığının devrimci potansi-yelini ortaya koymak için önce, son derece tartışmalıolan bir tezle yığının “hayatı otonom olarak ürettiği-ni” (397) ileri sürerler. Ancak bunu şu pasaj izler:“Burada gayet haklı olarak, bütün bunların hâlâ yığı-nı, bırakın kendi kaderini eline alma potansiyeli taşı-yan bir özne olmayı, hakkıyla bir politik özne olarakbile kurmak için yeterli olmadığı itirazı getirilebilir”(397). Bu çok haklı itirazı karşılamak için yazarlar ön-ce spekülatif felsefenin doruğuna kaçarak yığının kaçı-nılmaz olarak bir “telos” içerdiğini iddia ederler(397); ardından, işçi ve emekçi kitlelerin gerçek dün-yasına inerek bir kez daha sorarlar: “Yığının eylemlerinasıl politik olabilir? Yığın İmparatorluğun baskısınave durmak bilmez bölgesel ayrımcılığına karşı enerjile-rini nasıl örgütleyebilir ve yoğunlaştırabilir?” (400).Şimdi aynı yere dönmüş bulunuyoruz. Yazarlar bu so-runu çözmek için ikinci bir çaba gösterir. “Bu sorula-ra verebileceğimiz tek yanıt şudur: Yığının eylemi asıl

253‹mparatorluk’a Reddiye

Page 30: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

olarak İmparatorluğun merkezi baskıcı faaliyetleri kar-şısına doğrudan ve yeterli bir bilinçle dikildiği zamanpolitik hale gelir” (400). Ama bu “tek yanıt” bir cevapdeğil, bir totolojidir: Bu cümlenin öznesi de, yüklemide aynı şeyi söyler, çünkü politikanın (en azından dev-rimci politikanın) tanımı budur! Hardt ve Negri güçlü-ğü çözemediklerini sezerler ve yeniden geri dönerler:“Yine de, yığının bu görevi, kavramsal düzeyde açık ol-makla birlikte, oldukça soyut kalıyor. Hangi özgül vesomut pratikler bu politik projeye can verecek?” (400-401).13 Mesele kavramsal bir düzeyde dahi açıklığa ka-vuşmamıştır, ama yazarlar ikinci ve doğru soruyu ken-dileri soruyor, somut düzeye geçmek istiyorlar. Cevap-ları ise acıklı: “Bu noktada bir şey söyleyemiyoruz.”(401) Argümanın sonu. Bir aciz itirafı!

Hardt ve Negri’nin yığının “baş edilmesi imkânsızbir kuvvet” olduğu iddiasını gerekçelendirmek içinortaya koyduğu argümanın bu denli kof olduğunainanmayanlar, kitabın işaret edilen sayfaları arasındakibölümleri okuyarak kendi adlarına karar verebilirler.Bu tablo karşısında bizi ilgilendiren, yazarların sor-dukları ve cevaplayamadıkları sorular değil. Çünkübizce o soruların cevabı yok. Bizi ilgilendiren şu: em-peryalist-kapitalist dünya sisteminin sürekli sömürü vebaskısına maruz kalan uluslararası işçi sınıfını, emek-çileri ve bu dünyanın bütün ezilenlerini kapsayan “yı-ğın” kategorisinin devrimci potansiyelini açıklamakneden bu kadar güç? Bizim cevabımız ne soyut, ne despekülatif: İmparatorluk, bütün ulusal iktidar odaklaş-malarını tablonun dışında bırakan kavramlaştırmasıy-la dünyanın emekçi ve ezilen kitlelerinin devrimci po-tansiyelinin dinamiklerini keşfetme olanağını kendieliyle ortadan kaldırmıştır. Emperyalist-kapitalist dün-ya sistemi bir bütündür; ama bu bütünlük hâlâ ulusalsınıf bölümlerinin ve ulus-devletlerin damgasını taşır.Bu yüzden, ezilen kitlelerin üzerindeki boyundurukda, bu boyunduruğa karşı verecekleri mücadele de do-layımsız olarak emperyalizmle ilişki içinde ortaya çık-maz. Her bir ülkenin işçi sınıfı kendi ülkesindeki bur-

13| Türkçe metinde bura-da çeviriden ya da da-ha büyük ihtimalle diz-giden kaynaklanan birhata var: “specific”sözcü¤ü, “özgül” ilekarfl›lanmas› gerekir-ken “özgün” olarak ya-z›lm›fl (Bkz. Hardt veNegri, 2000: 399-400).

254 Sungur Savran

Page 31: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

juvazinin iktidarına karşı kısmi ya da bütünsel müca-delelerle başlar işe. Emperyalizm, varolan ulus-devlet-ler sisteminde somutlaşır ve cisimleşir. Dolayısıyla,emperyalist-kapitalizme karşı dolayımsız iktidar mü-cadelesi, ancak varolan ulus-devletler sisteminde yeralan tekil burjuva devletlerine karşı verilebilir.14 Birsistem olarak emperyalist kapitalizme karşı verilecekmücadele, zorunlu olarak ulus-devletler dolayımındangeçecektir. Bu dolayımı göz önüne almayan, büyükkitlelerin sömürülmesinin ve ezilmesinin somut koşul-larından soyutlamış olacağı için, isyan ve devrimin so-mut dinamiklerini de keşfedemez.

Elbette, emperyalist çağda dünya sistemi ulus-dev-letlerden ibaret değildir ve dolayısıyla hiçbir ülkeninemekçilerinin ve ezilenlerinin devrimci mücadelesininhedef alması gereken güçler ulus-devletlerle sınırlı de-ğildir. Neoliberalizmin ve “küreselleşme” stratejisininardındaki esas sosyo-ekonomik güç olan, çokulusluşirketler olarak anılan emperyalist mega kapital (Sav-ran, 1996: 45-47) çağında, burjuva devletinin bazı iş-levleri bir dizi uluslararası örgütle paylaşılmaya başla-mıştır (IMF-Dünya Bankası-DTÖ üçlüsünün yanısıraBM, NATO, AGİT ve bir dizi daha az önemli örgüt).Dolayısıyla, bu örgütler mücadelenin her bir aşama-sında kitlelerin karşısına çıkabilir. Kitlelerin cevabıda, tekil ülke içinde ya da uluslararası eylemler aracı-lığıyla bu örgütlere karşı mücadelenin gereklerini yeri-ne getirmek olmalıdır. “Küreselleşme karşıtı” hareke-tin varlığının temeli de, çağdaş dünya kapitalizmininbu özgül yapısının bir ürünü olmuştur. Dikkat edilirse,“küreselleşme karşıtı” hareket, Seattle’dan sonra ikitarz eylem düzenlemiştir. Bunlardan dar anlamda “kü-reselleşme karşıtı” olarak anılabilecek olanları, dünyakapitalizminin bütünselliğini gerçek (DTÖ, IMF, NA-TO vb.) ya da sembolik (Dünya Ekonomik Forumu,yani Davos) düzeyde yönlendiren uluslararası örgütle-re karşıdır. Öteki eylem türü, Seattle’dan esinlenen,ama gerçekte hedefi inşa halindeki tek bir burjuva (em-peryalist) devlete, yani AB’ye, karşı mücadele olan tür-

14| AB özgün bir vak›ad›r:Burada mücadele hemtekil ulus-devletlere,hem de oluflum halin-de bir devlet ya da birproto-devlet olarakAB’ye karfl› yürütüle-cektir.

255‹mparatorluk’a Reddiye

Page 32: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

dür. Nice, Göteborg, Cenova, Laeken, Barselona ve Se-vil eylemleri hep bu türdendir. Görüldüğü gibi, “küre-selleşme karşıtı” hareketi klasik emperyalizm teorisininterimleriyle yerleştirmek ve özgünlüğünün temelinimistifikasyona başvurmaksızın açıklamak mümkündür.Bu açıklama, İmparatorluk tipi açıklamaya göre şu çokönemli gerçeği vurgulama olanağını da verir bize: “kü-reselleşme karşıtı” eylemler tekil ülkelerde sınıf müca-delesiyle ve bütün ezilenlerin kurtuluşu yolundaki ça-balarla bileşik tarzda gelişmediği takdirde, son tahlildebaşarısızlığa mahkûmdur. Çünkü 21. yüzyılın başındadahi, emperyalist sistemde iktidarın yeri hâlâ, aynı za-manda silahlı gücün de yeri olan, ulus-devletlerdir.

Bu noktayı kapatmadan önce, bir itirazı karşılamakyararlı olacaktır. Şu soru sorulabilir: “IMF, DTÖ ya daNATO gibi örgütlerin varlığı, tam da Hardt ve Neg-ri’nin sözünü ettiği yeni bir egemenlik yapısına geçmişolduğumuzu göstermez mi?” Cevap yalındır: Bu türbir çıkarsama, bu örgütlerin farklı ulus-devletler kar-şısında tarafsız olduğu yanılsamasına dayanır ya daböyle bir yanılsamayı yaratır. IMF, DTÖ ya da NATO,başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin kullan-dığı birer iktidar aracıdır. Hardt ve Negri’nin ilgasınakarar verdikleri üçüncü dünyanın üzerindeki tahakkü-mün bir aracı. Dolayısıyla, örneğin IMF güçlendiğioranda, ABD, AB ve Japonya’nın üçüncü dünya üze-rindeki tahakkümü azalmaz, artar! Yani, IMF’nin ol-madığı bir durum, diyelim 1930’lu yıllar, örneğin gü-nümüze oranla, formel olarak bağımsız olan ülkeleraçısından (örneğin 1930’lu yıllarda Latin Amerika veTürkiye), bugünküne göre daha fazla manevra alanı-nın varolduğu bir durumdur. Tersinden söylemek da-ha öğreticidir: IMF’nin boyunduruğu arttıkça,ABD’nin (ve ikincil olarak öteki emperyalist “ulus”-devletlerin) formel olarak bağımsız ülkelerin iç işleri-ne siyaseten karışma olanağı artıyor demektir. Bu türbir gelişmenin mantıksal uç noktası, uluslararası sö-mürgeciliktir.15 Yani bu uluslararası örgütlerin tablo-

15| Bu kavram›, günü-müzde baflta Bosna-Hersek ve Kosova ol-mak üzere birçok örne-¤e dar anlamda uygu-lamak mümkündür.Bkz. (Savran, 2001).

256 Sungur Savran

Page 33: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

ya dahil edilmesi, gelişmeyi, Hardt ve Negri’nin sandı-ğının tersine, sömürgeci emperyalizmden uzaklaştır-maz, oraya yakınlaştırır!16

Proleter Enternasyonalizmi

Hardt ve Negri, proleter enternasyonalizmini bütü-nüyle yanlış anlıyorlar: “... proletarya enternasyonaliz-mi antiulusçu ve dolayısıyla ulus-üstü ve küreseldi.”(74) “Küresel” kavramının anakronizmini bir yana bıra-kalım. Ama Marx’ın proletaryanın kurtuluş mücadelesi-nin biçim olarak önce ulusal olduğuna ilişkin vurgusun-dan Lenin’in uluslar sorununa verdiği öneme kadar,klasik Marksist teori ve politikanın bütün temelleriHardt ve Negri’yi yalanlıyor. Örgütsel bakımdan da, Bi-rinci Enternasyonal hariç bütün Enternasyonaller ulu-sal seksiyonlar üzerine inşa edilmiştir. Yani, yazarlarınsöylediğinin tam tersine, “ulus-üstü” değil “uluslarara-sı”dır. Bu terimler arasındaki farkta bütün bir dünyayatıyor.17

Günümüz dünyası üzerine tartıştığımıza göre bumeseleyi kısaca emperyalizmin genel yapısı bağlamınayerleştirmekte yarar var. Daha 19. yüzyılda başlamış bireğilimle, emperyalizm çağında üretici güçlerdeki geliş-menin bütünüyle tekil ülkelerin sınırlarının ötesine taş-tığı (sadece uydular düşünülsün yeter) ortadadır. Bu-nunla içiçe geçmiş biçimde, sermayenin tek bir dünyaekonomisi ve dünya politikası yaratmış olduğu da tar-tışma götürmez. Bu yüzden de, üretici güçler ve kültürbakımından kapitalizme göre üstün olması gereken sı-nıfsız toplumun ancak dünya çapında kurulabileceğiMarksizmin bir aksiyomudur. Ne var ki, sosyalizme vekomünizme dünya çapında erişilebileceğini, yani sınıf-sız toplumun dünya çapında kurulabileceğini söylemekbaşka şeydir, devrimlerin zaferinin tekil ülkelerde sağla-nacağı gerçeğini görmezlikten gelmek başka birşey.Ulus-üstü bir enternasyonalizm, sınıf iktidarının ulusalbiçimini görmezlikten geldiği için anlamsızdır. Bu ka-darını zaten saptamış bulunuyoruz.

Ne var ki, emperyalizm çağında başka bir gelişme,

16| Hardt ve Negri’ninemperyalizmi sömürge-cilikle özdefllefltirmesi-ni (bu noktaya Balak-rishnan (2001) da de-¤iniyor), yaz›n›n anametninde bu yüzdenelefltiriye de¤er bulma-d›m. Çünkü günümüzemperyalizmi, sömür-gecilikten uzaklaflm›-yor, olsa olsa oraya ya-k›nlafl›yor. O zaman,söz konusu iki kavramaras›nda mutlaka ya-p›lmas› gereken ay›-r›m, bu tart›flma aç›-s›ndan, ikincil hale ge-liyor.

17| Zaten Hardt ve Neg-ri’nin “ulus-üstü” en-ternasyonalizmi se-mantik olarak dahi,kendi içinde bir çeliflki-dir

257‹mparatorluk’a Reddiye

Page 34: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

haydi pek sevilen terimle söyleyelim, enternasyonaliz-mi “üst-belirler”. Ulus-devlet tarih sahnesine çıkalıberi, neredeyse istisnasız bütün ulus-devletler, birezen ulusun bir ya da birkaç ezilen ulusu tahakküm al-tında tuttuğu bir yapıya sahipti. Ama bu ilişki doğasıgereği bölgeseldi. Emperyalizm çağıyla birlikte, ezenuluslar ile ezilen uluslar arasındaki karşıtlık dünya sis-teminin yapısal bir özelliği haline gelir. Artık uluslararasındaki bu ilişki göz önüne alınmadan hiçbir poli-tik sorun somutlaştırılamaz. İşte bu yüzdendir ki, Le-nin’in deyişiyle,

Sosyal devrim ancak, geliflmifl ülkelerde proletarya-n›n burjuvaziye karfl› iç savafl›n›n, geliflmemifl, gerive ezilen uluslar›n ulusal kurtulufl hareketi de dahilolmak üzere, bütün bir demokratik ve devrimci hare-ketler dizisiyle birleflti¤i bir devir biçiminde ortayaç›kabilir. (Lenin, 1991: 86) [vurgu asl›nda].

Buna Lenin’in bir başka çalışmasından bir önermeyieklemekte yarar var:“Her kim ‘arı’ bir toplumsal devrimbekliyorsa, böyle bir devrimi görmek ona kısmet olma-yacaktır.” (Lenin, 1989: 210). Burada, diyalektiği redde-den Hardt ve Negri’nin diyalektiğin dolayım kategori-sinden mahrum kalmasının yarattığı sonuçlarla karşıkarşıyayız. Onlar, İmparatorluk ile yığın arasında dola-yımsız (yani “arı”) bir karşıtlık vaz ederken, Lenin, pro-leter enternasyonalizminin bu büyük temsilcisi, emper-yalizmin toplumsal devrim tarafından yenilgiye uğratıl-masını bir dizi dolayıma bağlıyor. İşte enternasyonalizmbu yüzden “ulus-üstü” değildir. Çünkü ezilen uluslar ileezen ulusların proletaryasının kaynaşması için, ezen ulusproletaryasının (ve onun önderlik ettiği halk kitleleri-nin) ezilen ulusun proletaryası ve geniş kitlelerine güvenvermesi gerekir. Yani enternasyonalizm, ulus olgusunagözlerin kapatılmasından değil, ezilen ulusların kurtulu-şundan geçer (Savran, 1992).

4 . P o l i t i k S o n u ç l a r

İmparatorluk üzerine yaptığımız tartışma bize günü-müzde “küreselleşme” taarruzunu stratejik bir yakla-şım olarak benimsemiş emperyalizmin karşısındaki

258 Sungur Savran

Page 35: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

muhalefet hareketlerinin politik haritasında yolumuzubulmak bakımından bir giriş noktası olarak hizmetedebilir. Bu sonuç bölümünde konuyu iki düzeyde tar-tışmayı öneriyorum: “küreselleşme karşıtı” hareket dü-zeyinde ve daha genel düzeyde.

Konuya Hardt’ın (2002) Porto Alegre üzerine yaz-dığı bir yazıyla girmek uygun görünüyor. Hardt, bu ya-zıda “küreselleşme karşıtı” hareket içinde iki eğilimsaptıyor: küreselleşmeye, ulus-devleti güçlendirerekkarşı çıkmayı hedefleyen eğilim ve kendisi de “küresel”olan bir alternatif yaratmak isteyen eğilim (Hardt’ındeyimiyle “demokratik küreselleşme”). Hardt’ın (ve el-bette Negri’nin) bu ikinci eğilime destek vereceği güngibi açık. Bu yazıda yapılan tahlil, “küreselleşme” kar-şısındaki politik tavırların bu ikiliyle sınırlanamayaca-ğını göstermiş olmalı. “Küreselleşme”yi bir bütün ola-rak karşısına alan, emperyalist sistemi dünya çapındayıkmayı hedefleyen, ama tekil uluslar arasındaki ilişki-leri ve ulus-devletlerin önemini görmezlikten gelmeyenüçüncü bir pozisyon mümkündür ve mevcuttur. Buüçüncü pozisyon karşısında ilk ikisi reformizm açısın-dan birleşir: Milliyetçi çözüm varolan burjuva devletle-rini güçlendirerek “küreselleşme” seline karşı kısmi birbaraj oluşturmayı hedeflerken, ikincisi“küreselleş-me”yi karşısına almaz, sadece belirli değişikliklerle busistemi reforma uğratmayı hedefler. Buna karşılık,üçüncü yaklaşım, başta işçi sınıfı olmak üzere (her te-kil ülkede somut koşullara göre değişen ittifaklar teme-linde) büyük ezilen kitlelerin mücadelesi sonucundasermaye iktidarına son vererek uluslararası burjuvazi-nin iktidarını ve“küreselleşme” adını taşıyan sınıf taar-ruzunu yenilgiye uğratarak başka bir uluslararası uy-garlığın temellerini atmayı hedefler. “Küreselleşmekarşıtı” hareketin içinde bu üçüncü eğilim somut birgerçekliktir. Belki öteki ikisinden daha zayıftır. Amavarlığını hissettirecek kadar da güçlüdür. Klasik prole-ter enternasyonalizmi, dar milliyetçi eğilimden ve “siviltoplum kuruluşları”na dayanan uzlaşmacı “demokratikküreselleşme” eğiliminden farklı olarak, bu akımda ci-

259‹mparatorluk’a Reddiye

Page 36: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

simleşmektedir. Hareketin içinde hangi akımın baskınçıkacağı somut politik ve örgütsel gelişmelere bağlıdır.

Bu üçlü yapıyı kavradığımızda, bu yazının başındanberi “küreselleşme karşıtı” hareketten söz ederken ne-den tırnak işaretleri kullandığımız da açıklığa kavuşu-yor. Hareketin içinde bir bölüm, Tobin vergisi benzerikısmi talepler18, Dünya Bankası ve sistemin öteki zirve-leri ile kurulacak diyalog vb. aracılığıyla sistemi sadeceyumuşatmayı hedeflediği içindir ki, bu hareketin tama-mına “küreselleşme karşıtı” etiketini takmak doğru de-ğildir.19 Elbette, bazı akımların yaptığı gibi, harekete“antikapitalist hareket” etiketini yapıştırmak daha dayanlıştır.

Söz “küreselleşme karşıtı” hareketten açılmışken,Seattle öncesi yazılmış olan İmparatorluk’un bu yazı-nın girişinde belirttiğimiz gibi, Seattle ve sonrasındakieylemlerin bazı yönleri tarafından doğrulanmış görün-mesi üzerinde de kısaca durmamız gerekiyor. Buradaki“doğrulanma” sadece görünüştedir; gerçekte olan, birkitap ile bir tarihsel konjonktür arasında talihli bir bu-luşmadır. Hatırlanacağı gibi, “doğrulanma” görüntüsüüç düzeyde ortaya çıkıyordu: Hareketin dolayımsıztarzda uluslararası karakteri; farklı toplumsal, politikve ideolojik grupları birleştirmesi; gevşek, federalist,“şebeke” tarzı bir örgütlenmeye dayanması. Bunlardanilk ikisi, doğrudan doğruya “küreselleşme” saldırısınınkarakteri ile ilgilidir. Bu saldırı hem her bölgenin veulus-devletin emekçilerini ve ezilenlerini hedef tahtası-na yerleştirir ve dolayısıyla karşısında baş edilmesi güçbir uluslararası koalisyonun oluşmasının maddi temeli-ni yaratmıştır; hem de emekten çevreye bütün alanlar-da sermayenin önündeki engelleri azgınca ayıklamayagiriştiği için geniş bir yelpazeye yayılan toplumsal-poli-tik güçlerin kendi karşısına dikilmesine neden olmuş-tur. Üçüncü özellik ise aslında uluslararası solun ve iş-çi sınıfı hareketinin günümüzdeki bir zaafı ile ilgilidir:Neoliberal saldırıdan bürokratik işçi devletlerinin çö-küşüne kadar bir dizi faktör solda ve genel olarak

18| “Tobin vergisi”, ad›n›,1960’l› y›llarda John F.Kennedy’ye dan›flman-l›k yapm›fl olan ünlüAmerikal› Keynesçi ikti-satç› James Tobin’in1972 y›l›nda yapt›¤› biröneriden al›r. (Tobingeçti¤imiz Mart ay›ndaölmüfltür.) Öneri, herülkenin uluslararas›sermaye hareketleriüzerinden cüzi miktar-da bir vergi almas›d›r.Önce Fransa’da kuru-lan ve günümüzde bü-tün Avrupa’ya yay›lanATTAC adl› örgüt buöneriyi “küresellefl-me”ye karfl› mücadele-sinin köfle tafl› halinegetirmifltir. ÖrgütünFrans›zca orijinal ad›dahi bu vergiye daya-n›r: Association pour lataxation des transacti-ons financieres pourl’aide aux citoyens(Yurttafllara yard›mamac›yla mali ifllemle-rin vergilendirilmesi).Tobin vergisinin “küre-selleflme” karfl›t› birönlem olarak sunulma-s› ve alg›lanmas› sonderece ironiktir. Öneri-nin mucidi Tobin’inkendi amac›, uluslara-ras› para piyasalar›naistikrar getirerek ser-best ticaretin geliflme-sini sa¤lamakt›. Yanivergi sadece spekülas-yona karfl›d›r, “küresel-leflme”nin bütününütam tersine destekle-mektedir. Günümüzünyayg›n olarak okunanAmerikal› iktisatç›s› Pa-ul Krugman’›n (2002)ifadesiyle, Tobin buvergiyi, “ülkelerin, ken-dilerini ‘s›cak para’n›nsars›c› hareketlerinemaruz b›rakmadan pa-zarlar›n› [d›fl dünyaya]açmalar›n› güvence al-t›na alarak, serbest ti-careti özendirmeye yö-nelik bir yol” olarak dü-flünüyordu. ‹roninin s›-n›r› yok: “Küreselleflme

260 Sungur Savran

Page 37: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

emekçi kitlelerde örgütlenme ve hareketi merkezileşti-rerek güçlendirme fikrini tahrip ettiği içindir ki, “küre-selleşme karşıtı” hareket başlangıçta parçalı ve dağınıkbir yapıyla ortaya çıkmıştır.

Ama her üç unsur da hayatın gerçekliği karşısındageçici olmak zorundaydı; nitekim aradan henüz üç yıl-dan bile kısa bir süre geçmiş olduğu halde gelişmelerbunu açıkça ortaya koymaktadır. Her şeyden önce,burjuvazinin ulusal ve bölgesel iktidar yapıları, yuka-rıda ortaya konulduğu gibi, mücadele açısından büyükönem taşıdığından hareket gittikçe daha dolayımlı ha-le gelmektedir. Bunun bir örneği, hareketin AB karşı-tı kanadının giderek ayrışmasıdır. Bir başka örneği ise,Porto Alegre’de kurulan Dünya Sosyal Forumu’nunher kıta için ayrı sosyal forumlar örgütleme kararıdır.İkincisi, bütün toplumsal ve politik güçlerin baştan iti-baren, İmparatorluk’un anahtar kavramlarından biriolan “yığın” kavramının ima ettiği gibi “sınıfsız, imti-yazsız, kaynaşmış bir kitle” olmadığı daha Seattle’danberi ortadaydı. Sendikalarla kaplumbağa severler ya daanarşistler bir araya geliyorlardı, ama amaçları da, yön-temleri de farklıydı. Sadece bir-iki örneğe değinecekolursak, Seattle genel olarak DTÖ-IMF-Dünya Banka-sı üçlüsüne cepheden karşı diye bilinirken (bu “cephe-den karşı olanlar” içinde elbette bu örgütlerin ilga edil-mesini isteyen devrimciler ve değiştirilmesini savunanreformistler de var), bu eylemden sadece dört ay sonraWashington’da yapılan eylemde Amerikan sendikaları,esas faaliyetlerini, eylem öncesinde ülkenin başkentinegelerek Çin Halk Cumhuriyeti’nin DTÖ’ye üye yapıl-masını engellemek üzere basınç uygulama ile sınırla-mışlardır! Bir başka örnek, AB zirvelerindeki eylemler-den verilebilir: Bu eylemlerin artık geleneksel hale ge-len bir özelliği, iki günlük protestolardan birinde sen-dikaların katılımıyla çok daha ılımlı sloganlar etrafın-da, genellikle olaysız yürüyüşler yapılması (Cenova veGöteborg istisnalardır), diğer gün ise çok daha radikal“küreselleşme karşıtları”nın, çatışmalara da sahne olan

karfl›t›” hareket Seatt-le’da DTÖ’nün empozeetti¤i serbest ticaretekarfl› mücadeleyle bafl-l›yor. Ama bugün için-deki en önemli unsur-lardan biri, serbest ti-careti özendirmek içingelifltirilmifl bir fikri ha-reketin merkezi slogan-lar›ndan biri haline geti-riyor!

19| Hareketin genel birde¤erlendirmesi içinbkz. (‹flçi Mücadelesi,2000). ‹kinci PortoAlegre buluflmas›n›nk›sa bir Marksistde¤erlendirmesi (‹s-kender, 2002)’debulunabilir.

261‹mparatorluk’a Reddiye

Page 38: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

gösteriler yapmasıdır. Bu tür farklılıklar Seattle’da çokbelirgin değildi, ama zamanla çıplak biçimde ortayaçıkmıştır.

Nihayet, örgütlenmenin ve mücadeleyi merkezileştir-menin isterleri, hareketin şebeke tarzı düzenlemelerdenadım adım uzaklaşarak klasik merkezi tarzda örgütlen-melere yönelmesine yol açmıştır. Bugün bütün ülkelerdeve farklı kıtalar çapında yapılaşmış, çalışma usulleri bil-lurlaşmaya başlayan, bağlayıcı politik metinlere sahip fo-rumlar oluşuyor. Seattle’ın kendiliğinden patlayan ey-lemliliğiyle bugünkü tablo arasındaki karşıtlık daha çar-pıcı olamaz. Forumlar hala demokratik olabilir. Buna şa-şırmak, ancak örgütlülüğün ve merkeziliğin mutlaka an-tidemokratik olacağına inananların işidir. Maalesef bu-günkü billurlaşma ve yapılaşma, “alternatif küreselleş-me” doğrultusunda oluşan reformist eğilimin kitle hare-keti üzerinde bir hegemonya kurmasının aracı haline gel-mektedir. Bu noktada, “şebeke” tarzı örgütlenmeyi fetiş-leştiren, siyasi partilerin örgütsel olarak forumlara katıl-masına ilişkin yasağı, “sivil toplum kuruluşları”nın inisi-yatifinin boğulmaması adına destekleyen gruplar, böyle-likle, kendini kontrol ettiği sendikalar ya da belediyeleraracılığıyla temsil edebilen, artık düzenin neredeyse birparçası haline gelmiş reformist sosyal demokrat partileredestek verdiklerini, buna karşılık kitle örgütlerinde dahazayıf olan devrimcileri dışladıklarını da fark etmeliler.

E m p e r y a l i s t K a p i t a l i z m e

M u h a l e f e t i n H a r i t a s ›

Emperyalist çağda dünya kapitalizminin nesnel ya-pıları, solda emperyalist kapitalizme muhalefet bakı-mından farklı eğilimlerin ortaya çıkmasına yol açmış-tır. 20. yüzyılın sonunda, sermayenin uluslararasılaş-masının derinleşmesi ve belirli sınırlar içine kapanan“sosyalizm” deneyimlerinin de farklı yollardan çökme-si (ya da en azından gerilemesi) bu eğilimlerin sayıcaartmasına neden olmuştur. Türkiye’de hâkim sınıflarınbağrında AB tartışmasına damga vuran iki kutbu oluş-turan liberalizm ve milliyetçilik, solda da AB taraftarı

262 Sungur Savran

Page 39: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

bir sol liberalizmin ve bunun karşısında şovenist birsol burjuva milliyetçiliğinin “küreselleşme” karşısındamümkün “sol” alternatifleri tükettiği izlenimini do-ğurmaktadır. Ne mutlu bize ki, her ikisi de burjuva he-gemonyasının farklı tarzlarda yeniden üretilmesinekatkıda bulunan bu ikilinin dışında seçenekler var.Ama bu alanda da görüşlerin çok berrak olmadığınayazının başında değinmiştik. Sorun, esas olarak, em-peryalizm, milliyetçilik ve enternasyonalizm üçgeniçevresinde düğümleniyor. Sorunu berraklaştırmak içiniki düzeyde ele almak gerekiyor.

Birinci düzeyde, genel olarak “küreselleşme”ye,özel olarak da AB’ye karşı çıkmanın, tarihsel gelişmeyekarşı çıkmak gibi algılanması, böyle bir karşı çıkışın in-sanı zorunlu olarak milliyetçiliğe sürükleyeceği kaygısı-nın duyulması var. Bu düzeyde Marksist enternasyona-lizm ile “küreselleşme” arasında tam bir ayırım yapıla-mıyor. Hardt ve Negri’nin “alternatif, demokratik kü-reselleşme” kavramı türü bakış açıları bu bağlamda et-kili oluyor. Oysa yukarıda İmparatorluk yazarlarının“küreselleşme” konusundaki suskunluğu eleştirilirkenortaya konulduğu gibi, “küreselleşme” teknolojik ge-lişmelerin “kaçınılmaz” sonucu değil, dünyanın “ser-best piyasa” temelinde, yani sermayenin uluslararasıhareketinin önündeki engellerin kaldırılması amacıylabütünleştirilmesidir. Dolayısıyla, “küreselleşme” sınıf-lar arasındaki mücadelede tarafsız bir kavram değildir.Ezilenlerin alternatif bir küreselleşmesi olamaz. Ezi-lenlerin alternatifi elbette milliyetçilik değildir. Klasikterimle enternasyonalizmdir.

İkinci düzeyde, yine milliyetçilikten kaçma kaygısıile, enternasyonalizmin yerine ulusal sorunlara bütü-nüyle kayıtsız bir yaklaşım getirme eğilimi ortaya çıkı-yor. Burada alternatifin adı artık “küreselleşme” olma-yabilir. (İki düzeyin sorunlarının üst üste geldiği du-rumlarda bu da oluyor.) Ama alternatif, hiçbir biçimdeulus-devlet denen iktidar yapılarıyla ilişkisi olmayan birbiçimde formüle ediliyor. Buradan bir sıçrama ile “em-peryalizm” kavramının reddedilmesine de ulaşmak

263‹mparatorluk’a Reddiye

Page 40: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

mümkün oluyor: Madem milliyetçiler söylemlerinde“emperyalizm”e karşı mücadeleyi fetiş haline getirmiş-lerdir, o zaman enternasyonalistler hiçbir biçimde em-peryalizme karşı çıkmamalıdırlar. Bu belki bilinçli birakıl yürütmeden, belki çeşitli ülkelerin en baskıcı ve ge-rici eğilimleriyle (kimi yerde orduyla, kimi yerlerde fa-şistlerle, kimi yerlerde antisemitistlerle) ittifaka girmeyeyönelen milliyetçi sola duyulan ikrahtan dolayı psikolo-jik bir tepkiden kaynaklanıyor. Ama sonuç aynı: Prole-ter enternasyonalizminin teorik ve politik kavramı “em-peryalizm”, milliyetçilere terk ediliyor. Enternasyona-listler sadece soyut ve dolayımsız biçimde kapitalizmekarşı çıkabilir hale geliyor.

Vurgulamak gerekiyor ki, bu eğilimler şu ya da buteorik akımın etkisinden doğmuyor. Emperyalist dün-ya sisteminin nesnel yapısı ve bunun emperyalizminboyunduruğu altındaki ülkelerde yarattığı saflaşmadırbu eğilimlerin ardındaki dinamik. İşte bu dinamiğinaçtığı boşluğa İmparatorluk türü çalışmaların etkisi ge-lip yerleşebiliyor. Eleştirdiğimiz kitabın önemi, bu türçalışmalar arasında en çok etki yaratanı olmasındangeliyor.

Bunlar politik açıdan ciddi yanlışlara gebe hatalar-dır. İmparatorluk’un Türkçe versiyonunun kapağındabir etiket, “Yirmibirinci Yüzyılın Komünist manifesto-su” yazıyor. Bu, yayınevinin basit bir reklam buluşu fa-lan değil. Günümüzün en çok ilgi çeken sol düşünürle-rinden birinin, Slavoj _i_ek’in Hardt ve Negri’nin kita-bı konusundaki yargısını özetliyor. Zizek, köken olarakSloven’dir. Yani federal Yugoslavya’da doğmuş büyü-müş ve yetişmiş bir düşünürdür. O toprakları iyi tanıdı-ğını, sorunlarına duyarlı olduğunu varsaymak zorunda-yız. Zizek (1999), NATO’nun Kosova Savaşı’nın erte-sinde yazdığı yazıda, emperyalizmle Yugoslavya’ya kar-şı eşit mesafe alan bir tavrı sergiliyordu. Ne Marx veEngels, ne de Lenin, Trotskiy ve öteki ikinci kuşakMarksistler, hiçbir zaman, 19. yüzyılda Batılı kapitalistbüyük güçlerin, 20. yüzyılda emperyalizmin boyundu-ruğu altındaki ülkenin yönetimi kötü diye bu iki kate-

264 Sungur Savran

Page 41: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

gori ülke arasında tarafsız kalmadılar.Şu gerçek 21. yüzyılda da geçerli: Enternasyona-

lizm ezilen ulusların kurtuluşundan geçer. Sosyalizmulusların kaynaşmasını ancak ezilen uluslara verilengarantilerle, daha da ötesi, ezilen ulusların ötekilerlesadece biçimsel değil, gerçek eşitliği için mümkünolan her şeyi yaparak sağlayacaktır. Marksizm sadecesınıf ezilmesine değil, her türlü ezilmeye karşı bütün-sel bir kurtuluş (emansipasyon) teorisi ve pratiğidir.Onun için programı, kadınlardan gençlere, horlanmışırklardan ezilen uluslara, tarihin bütün ezilenlerininkurtuluşunun ihtiyaçlarına cevap vermek zorunda-dır.n

265‹mparatorluk’a Reddiye

Page 42: Praksis 7 Sayfa: 225-266 - Devrimci Marksizm · İmparatorluk’un bazı yönlerinde kendi eğilimlerinin teorileştirilmesini bulduğundan söz edilebilir. Britan-yalı Marksist

266 Sungur Savran

Balakrishnan, G. (2000) “Virgilian Visions”, NewLeft Review, yeni dizi 5, Eylül-Ekim.

Bukharin, N. (1972) Imperialism and the Accumu-lation of Capital, K.J.Tarbuck (der.), New York:Monthly Review Press.

Callinicos, A. (2001) “Toni Negri in Perspective”,International Socialism, 92, Sonbahar.

Evren, S. (2001) “Yeni Radikal ‹talyan Düflünce-si”, Bianet, 28 Aral›k.

Foster, J.B. (2001) “Imperialism and ‘Empire’”,Monthly Review, 53 (7), Aral›k.

Hardt M. ve Negri A. (2000) Empire, Cambridge,Ma: Harvard University Press.

_________________ (2001) ‹mparatorluk, çev. A.Y›lmaz, ‹stanbul: Ayr›nt›.

Hardt M. (2002) “Today’s Bandung?”, New LeftReview, yeni dizi 14, Mart-Nisan.

Harris, N. (1986) The End of the Third World, Har-mondsworth: Penguin.

‹flçi Mücadelesi (2000) “Küreselleflme”ye Karfl›Direnifl!, ‹stanbul: Ütopya.

‹skender, C. (2002) “Porto Alegre Kapitalizme Al-ternatif Oldu mu?”, ‹flçi Mücadelesi, 2, Mart-Ni-san.

Krugman, P. (2002) “Missing James Tobin”, NewYork Times, 12 Mart.

Lenin, V.‹. (1975) Emperyalizm, Ankara: Sol.

_________ (1989) “Uluslar›n Kaderlerini Tayin Hak-k› Üzerine Bir Tart›flman›n Özeti”, Uluslar›n Kader-lerini Tayin Hakk› içinde, Ankara: Sol.

_________ (1991) Marksizmin Bir Karikatürü veEmperyalist Ekonomizm, ‹stanbul: Koral.

Luxemburg, R. (1986) Sermaye Birikimi, çev. Tay-fun Ertan, ‹stanbul: Alan.

Savran, S. (1992) “Globalizm, Milliyetçilik, Enter-nasyonalizm”, Onbirinci Tez, 12.

________ (1993) “Bankalar ve Bayraklar: Uluslara-ras›laflma Ça¤›nda Milliyetçilik”, S›n›f Bilinci, 12,Mart.

________ (1996) “Küreselleflme mi, Uluslararas›-laflma m›? (1), S›n›f Bilinci, 16, Kas›m.

________ (1997) “Küreselleflme mi, Uluslararas›-laflma m›?” (2), S›n›f Bilinci, 17, Nisan.

________ (2001) Avrasya Savafllar›, ‹stanbul: Bel-ge.

Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedi-si (1984), “Emperyalizm Teorileri”, cilt 2, 432-441.

Sraffa, P. (1960) Production of Commodities byMeans of Commodities, Cambridge: CambridgeUniversity Press. [Türkçesi: Mallar›n Mallarla Üreti-mi, çev. Ümit fienesen, ‹stanbul: ‹TÜ Yay›nlar›,1981].

K a y n a k l a r