25
PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİLERİN KARŞILAŞTIRILMASI GELİŞİM, KENDİLİK VE NESNE İLİŞKİLERİ KENDİLİK PSİKOLOJİSİ KISA SÜRELİ DİNAMİK PSİKOTERAPİ James F. Masterson, M.D. Marian Tolpin, M.D. Peter E. Sifneos, M.D.

PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİLERİN KARŞILAŞTIRILMASI · 2014. 8. 12. · 8 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması Kendilik psikolojisi ise kendi teorik temellerini

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİLERİN

    KARŞILAŞTIRILMASI

    GELİŞİM, KENDİLİK VE NESNE İLİŞKİLERİ KENDİLİK PSİKOLOJİSİ

    KISA SÜRELİ DİNAMİK PSİKOTERAPİ

    James F. Masterson, M.D.

    Marian Tolpin, M.D. Peter E. Sifneos, M.D.

  • Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları: 11

    Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması, James F. Masterson, M.D.;

    Marian Tolpin, M.D.; Peter E. Sifneos, M.D.

    Özgün adı: Comparing Psychoanalytic Psychotherapies

    Copyright©1976 James F. Masterson

    By arrangement with Paterson Marsh Ltd. Türkçe yayın hakları The Marsh Agency Ltd. aracılığıyla alınmıştır.

    ISBN 978-605-4817-07-8

    Türkçe yayın hakları Psikoterapi Enstitüsü’ne aittir. Tüm hakları saklıdır. Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya kısmen yayımlanamaz, kısmen de olsa çoğaltılamaz ve elektronik

    ortamlarda yayımlanamaz.

    Birinci baskı: Temmuz 2014

    Editör: Tahir Özakkaş Çeviri: Pınar Üzeltüzenci

    Yayıma hazırlayan: Sevgi Çorabatur & Menekşe Arık

    Baskı Ofis Matbaa Ofis Matbaa Yayın Kağıt San. Tic. Ltd. Şti.

    Davutpaşa Kışla Caddesi Güven İş Merkezi No: 386-387 Topkapı-İstanbul

    Tel. 0212 576 47 15

    PSİKOTERAPİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ARAŞTIRMA SAĞLIK ORG. VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.

    Eğitim ve Kongre Merkezi: Fatih Sultan Mehmet Caddesi No:285

    Darıca-İZMİT Tel : 0262 653 6699 Fax : 0262 653 6698

    Merkez: Bağdat Caddesi No: 540/8 Bostancı-İSTANBUL Tel : 0216 464 3119 Fax : 0216 464 3102

    www.psikoterapi.com - www.psikoterapi.org - www.hipnoz.com

    http://www.hipnoz.com/

  • PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİLERİN KARŞILAŞTIRILMASI

    GELİŞİM, KENDİLİK VE NESNE İLİŞKİLERİ

    KENDİLİK PSİKOLOJİSİ KISA SÜRELİ DİNAMİK PSİKOTERAPİ

    James F. MASTERSON, M.D.

    Marian Tolpin, M.D.

    Peter E. Sifneos, M.D.

    Çeviri

    Pınar ÜZELTÜZENCİ

    Editör

    Tahir ÖZAKKAŞ M.D., Ph.D.

  • İÇİNDEKİLER

    SUNUŞ 7

    ÖNSÖZ 11

    BÖLÜM I: VAKA SUNUMLARI VE MÜZAKERELER 15

    1. DÜŞÜK DÜZEY BİR BORDERLINE KİŞİLİK BOZUKLUĞU PSİKOTERAPİSİ 17

    Vaka Sunumu 17

    2. DÜŞÜK DÜZEY BİR BORDERLINE KİŞİLİK BOZUKLUĞU MÜZAKERESİ 31

    3. NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN PSİKOTERAPİSİ 53

    Vaka Sunumu 53

    4. NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU PSİKOTERAPİSİNİN MÜZAKERESİ 63

    5. KISA SÜRELİ DİNAMİK PSİKOTERAPİ 85

    6. KISA SÜRELİ DİNAMİK PSİKOTERAPİ MÜZAKERESİ 95

    7. BİR BORDERLINE KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN YOĞUN ANALİTİK PSİKOTERAPİSİ 101

    Vaka Sunumu 101

    8. BİR BORDERLINE KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN YOĞUN ANALİTİK PSİKOTERAPİSİNİN MÜZAKERESİ 113

  • 6 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması

    BÖLÜM II: ATÖLYE ÇALIŞMALARI 133

    9. ATÖLYE ÇALIŞMASI 135

    Katılımcı Vaka Sunumu: 1 150 Katılımcı Vaka Sunumu: 2 158

    10. ATÖLYE ÇALIŞMASI 185

    11. ATÖLYE ÇALIŞMASI 225

    12. KAPANIŞ OTURUMU 269

    BÖLÜM III: GENEL BAKIŞ 283

    13. PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİLERİN KARŞILAŞTIRILMASI 285

    Masterson 286 Sifneos 288 Tolpin 289 Tartışma 290

    BİBLİYOGRAFYA 295

    DİZİN 299

  • SUNUŞ

    Elinizdeki bu eser, teorik bir inceleme tarzında yazılmış bir kitap olmaktan ziyade, çeşitli vaka sunumları ve bunlar üzerine yapılmış müzakerelerden oluşmaktadır.

    Çalışmanın özü, kişilik (kendilik) bozukluklarına genelde farklı bir yaklaşım sergileyen “Masterson Yaklaşımı” ile H.Kohut’un inşa ettiği “Kendilik Psikolojisi” yaklaşımının karşı-laştırılmasıdır.

    Preödipal döneme ait patolojiler olarak adlandırılan kendilik bozukluklarının yanı sıra, ödipal döneme ait patolojilere (nevroz-lara) her iki teorinin katkısı da bu çalışmanın konuları arasında-dır.

    Vakalar ağırlıklı olarak Masterson Yaklaşımını benimsemiş te-rapistler olan uzmanlar tarafından sunulmuştur. Borderline ve Narsisistik kişilik bozuklukları olan vakalar üzerindeki tartışma-ları, Masterson Enstitüsü adına J.F. Masterson, Kendilik Psikolo-jisi yaklaşımı adına Marian Tolpin ve nevrotik düzlemdeki hasta-ların kısa dinamik psikoterapileri üzerine çalışan Peter S. Sifneos kendi bakış açılarından yapmışlardır.

    Müzakereler esnasında konuşmacılar arasında hararetli tar-tışmalar olmuştur. Masterson Yaklaşımı ile Kendilik Psikolojisi-nin kurumsal temelleri, hastaya yaklaşım tarzları, tanı kriterleri, ayırıcı tanıda kullandıkları özellikler ve tedavi yöntemleri hak-kında okuyucu bu tartışmalar sayesinde detaylı bilgiye sahip ol-muştur.

    Masterson Yaklaşımı kendi teorik temellerini, gelişimsel psi-koloji, nesne ilişkileri ve kendiliğin yapılanması üzerine bina et-mişlerdir.

  • 8 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması

    Kendilik psikolojisi ise kendi teorik temellerini nevrizisrik ge-lişim çizgisi üzerine oturtarak farklı bir terminoloji geliştirmiştir. Kendilik Psikolojisi yaklaşımı gelişimsel duraklamayı “Kendilik Nesnesi’’ işlevlerinin eksikliğine bağlar. Tedavide ise amaç, yarım kalmış “Kendilik Nesnesi’’ işlevlerinin tamamlanmasına aracılık etmektir.

    Masterson Yaklaşımı ile Kendilik Psikolojisi birçok alanlarda ortak görüşe sahip oldukları halde, merkezi konularda derin gö-rüş ayrılıklarına sahiptir.

    Kitapta yaklaşımların benzerlikleri ve farklılıkları dört eksen-de ele alınmıştır.

    Bunlar:

    a) Temel patoloji ve etiyolojisi hakkında yapılan varsayım, b) Tanı, c) Psikoterapiye yaklaşım, d) Psikoterapideki etkin unsur varsayımı’dır.

    Buna göre Masterson gelişimsel duraklamayı, annenin libidi-nal enerjisini geri çekmesi ve bebeği terk depresyonuna sürükle-mesi olarak açıklarken, Tolpin bebeğin kendilik nesnelerinin iş-levlerini yapamamasıyla ifade etmiştir. Tolpin’e göre bebeğin ba-kıcıları kendilik nesnesi işlevlerini yerine getirirlerse, bebek za-man içinde “Dönüştürerek İçselleştirme’’ yoluyla kendini gerçek-leştirecektir. Masterson ise bebeğin kendilik aktivasyonu destek-lenirse kendiliğinden gelişimine devam edecektir demektedir.

    Burada temel iki varsayım ortaya çıkmaktadır. Masterson iyimser bir yaklaşımla bebeğe yeterli destek verilirse, gerçek ken-diliğini inşa edebileceğine inanmaktadır. Teoriyi bu inacın üzeri-ne bina etmektedir.

    Kendilik Psikolojisi ise; bebekte kendiliği inşa edecek bu yeti olmadığı, bebeğin gelişiminin devam edebilmesi için bebeğin ba-kıcısı “ Kendilik Nesnelerinin” bebek adına bir takım fonksiyon-

  • Sunuş 9

    ları üstlenmesi gerekir. Çocuk zamanla bu yetileri içselleştirir ve kendiliğini inşa eder.

    İşte bu iki temel nokta iki temel teoriyi birbirinden ayrı dü-şürmektedir.

    Bu durum ayırıcı tanıda ve tedavi uygulamalarında oldukça teknik yaklaşımları ortaya koymuştur.

    Bu eser, Psikanalitik Psikoterapilerin benzerliklerini ve farklı-lıklarını uygulama üzerinden anlatır ve konuya ilgi duyanlara muhteşem açılımlar sağlar.

    Çeşitli ekollerin farklılıkları hep zenginlik olarak ortaya çık-mıştır. Bu farklılıkların ortak bir zeminde tartışılması bilimin ge-lişmesine her zaman katkıda bulunmuştur.

    Masterson, Tolpin ve Sifneos bir örnek davranış sergileyerek, farklı ekollerin aynı vaka üzerinde kavga etmeden tartışılabilece-ğini bize göstermişlerdir.

    Akıcı bir üslupla yazılan, okuyucuyu yormayan ve roman ta-dındaki bu güzel eseri psikoterapiyle ilgilenen herkese tavsiye ediyorum.

    Masterson kitaplarını dilimize kazandırmaya devam eden Li-tera Yayıncılık’a bu vesile ile teşekkürlerimi de arz ediyorum.

    Saygılarımla.

    Tahir Özakkaş M.D., Ph.D.

    Psikoterapi Enstitüsü Derneği Başkanı

    Şubat-2010/Bayramoğlu

  • ÖNSÖZ

    Borderline ve narsisistik kişilik bozukluğu tanılı hastaların psikoterapisi üzerine teorik yaklaşımlar, son 30 yılda epey gelişip olgunlaştı. Böylece karşıt yaklaşımların arasındaki fark ve benzer-likleri daha iyi tanımlayacak bir diyaloğa olan ihtiyaç da ortaya çıkmış oldu.

    Bu kitap, üç öncü psikoterapist arasında; gelişim, kendilik ve nesne ilişkileri teorisiyle kendilik psikolojisi teorisinin borderline ve narsisistik kişilik bozuklukları psikoterapisine dair mevcut yaklaşımlarını ölçüp, karşılaştıran tarafsız bir söyleşiyi de içeren bir konferansı rapor eder niteliktedir. Buna ek olarak bu iki yak-laşımı nevroza yönelik kısa süreli dinamik yaklaşımla da karşı karşıya getirir ve iki başlıktan oluşan şu soruları sorar:

    A- Bu iki teori aşağıdakiler göz önüne alındığında nasıl karşılaş-tırılır?

    1. Bu iki bozukluğa dair iki teorinin merkezi psikopatoloji kavramı

    2. Tanı konusundaki farklı bakış açıları 3. Kullandıkları terapötik teknik türleri 4. Ne zaman, nasıl ve neden terapötik müdahale yapılması

    gerektiği 5. Terapötik müdahalenin getirdiği değişiklikler hakkındaki

    görüşleri B- Bu iki teori, nevroza yönelik kısa süreli dinamik yaklaşımıyla

    nasıl farklılıklar gösterir? 1. Ödipal çatışmalı bir nevrotiğin klinik durumu preödipal

    duraklamalı kişilik bozukluklarından nasıl farklılıklar gös-terir?

  • 12 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması

    2. Ayrıcı tanı nasıl koyarsınız? 3. Terapötik müdahaleler nasıl farklılaşır? 4. Terapötik müdahalelerin getirdiği değişiklikler nasıl farklı-

    laşır?

    Oturumu soyut teorik kavramlardan ziyade klinik verilere da-yandırmak adına, ilk gün her biri Masterson Enstitüsüne mensup olan S. B. Nagel (Ph.D.), R. Klein (M.D.), ve K. Clark (Ph.D.) tara-fından ele alınan kişilik bozuklukları psikoterapisinde 3 klinik vaka tarihinin tartışmasının sunumunu yaptık. Buna ek olarak P. Sifneos (M.D.) ise nevroza yönelik kısa süreli dinamik yaklaşım üzerine bir konuşma yaptı. İkinci gün ise, her bir master ünvanlı katılımcı, kendi kişisel yaklaşımlarını ayrıntılı bir şekilde değer-lendirmelerine olanak sağlayan üçer saatlik atölye çalışmaları gerçekleştirdi. Konferans bir saat süren finalle ve panel tartışma-sının yarısıyla sona erdi. Kitap da aynı formatta ilerliyor ve böyle-ce okuyucuya, sunulan vakalar üzerinde kendi tarafsız değerlen-dirmesini yapma ve bunu uzmanların görüşleriyle karşılaştıra-bilmesine olanak sağlamayı umuyor.

    Hem konferans hem de kitap, kaliteli niteliğini öncü uzman-ların yaptığı katkılarla elde ediyor. Uzmanların her biri tek tek kendi yaklaşımlarını yaratıp, genişletip, tartışarak yaydılar ve zamanın testini başarıyla geçip fikir pazarında kendilerine gü-venli birer mevki buldular.

    James F. Masterson, son 30 yıl içerisinde yaptığı klinik araş-tırmalar yoluyla, kişilik bozuklukları psikoterapisine yönelik geli-şim ve nesne ilişkileri yaklaşımları konusunda öncü oldu. Kendi-si, Ergen Psikiyatrisi Kurumu’nun kurucu üyesi olup, aynı za-manda Cornell Üniversitesi Tıp Bölümü’nde Klinik Psikiyatrisi Yardımcı Profesörü’dür ve kar amacı gütmeyen bir kurum olan Masterson Enstitüsü’nün ve Masterson Grubu’nun kurucusu ve yöneticisidir. Dr. Masterson’ın çalışmaları, Kendilik Bozuklarının Psikoterapisi: Masterson Yaklaşımı’nın Dr. Klein’la birlikte yeni-

  • Önsöz 13

    den neşrettiği son versiyonu da dahil olmak üzere, şu ana kadar yazdığı birçok kitapta detaylı bir şekilde yer almıştır.

    Marian Tolpin, kendilik psikolojisi konusunda çalışmalar ya-pan, Heinz Kohut ile birlikte çalışmış, tanınmış bir yazar ve ko-nuşmacıdır. Normal gelişim üzerine yaptığı çalışmaları, klinik uygulamayla ilgili nesnel ilişki yaklaşımlarına karşıt duran bazı majör teorik iddiaları susturur niteliktedir. Aynalanmamış Ken-dilik üzerine yaptığı şu anki çalışmaları ise, kadın ve erkek psiko-lojileri üzerine var olan güçlü bakış açılarına taze karşıt iddialar getirmektedir. Dr. Tolpin, Şikago’daki Psikanaliz Enstitüsü’nde eğitim ve danışman analistidir, “The Annual of Psychoanalysis ve Progress in Self-Psychology” yayınlarında editör olarak görev yapmaktadır ve aynı zamanda Ulusal Psikanalitik Kendilik Psiko-lojisi Kurulu’nun da kurucusu ve fakülte üyesidir.

    Peter E. Sifneos, kısa süreli dinamik psikoterapi üzerine yaptı-ğı çalışmalarıyla uluslararası ün kazanmıştır. Halen, Harvard Tıp Okulu’nda Psikiyatri Profesörü; Boston’daki Beth Israel Hastane-si’nin Psikiyatri Bölümü’nde müdür muavini; “Psychotherapy and Psychosomatics” yayınında da genel yayın yönetmeni ve pratis-yen psikanalist olarak görev yapmaktadır. Kendisi Avrupa ve Ku-zey Amerika’da düzenleyip yönettiği sayısız seminerler dışında, konuyla ilgili hem eğitmen hem de yazar olarak geniş araştırma-lar yapmış bir uzmandır. Dr. Sifneos, aynı zamanda Kısa Süreli Psikoterapi ve Duygusal Kriz ve Kısa Süreli Dinamik ve Psikoterapi: Değerlendirme Teknikleri kitaplarının da yazarıdır.

    Kitabımız, konferansın amacına ulaştığı gerçeğini doğrular ni-teliktedir. Ayrıntılı klinik malzeme üzerine yapılan odaklanma, teori ve teknik arasındaki farkları açıkça ortaya koymaktadır. Ço-ğu zaman bu tür konferanslar, hiçbir sonuca varmayan şiddetli ve kişiye yönelik saldırılarla sonuçlanır, ama biz bu durumdan kaçınmada ve insani bir şekilde fikir ayrılıklarını kabul etmede başarılı olduk. Aynı şekilde, meseleleri okuyucu için de anlaşılır hale getirdiğimizi umuyoruz.

  • 14 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması

    Aşağıdaki isimler, konferansın planlanması ve sunumunda büyük emekleri olan Masterson Enstitüsü üyeleridir.

    James F. Masterson, M.D. Yönetici

    Ralph Klein, M.D. C.I, Yönetici

    Richard A. Fischer, Ph.D. Yardımcı

    Candace Orcutt, Ph.D. Yardımcı

    Karla Clark, Ph. D.

    Shelley B. Nagel, Ph.D.

  • BÖLÜM I VAKA SUNUMLARI VE

    MÜZAKERELER

  • 1 _________________________________________________

    DÜŞÜK DÜZEY BİR BORDERLINE KİŞİLİK

    BOZUKLUĞU PSİKOTERAPİSİ

    Shelley Barlas Nagel, Ph D.

    VAKA SUNUMU

    Giriş

    Kate master ünvanına sahip, konuşkan, 34 yaşında, zeki ve ka-rizmatik bekâr bir genç kadındı. Onunla dört buçuk yıllık terapi-si süresince görüştüm. Doktorunun söylediğine göre ana şikâyeti depresyondu. Birlikte çalıştığımız süre içerisinde terapinin ana konuları, bir intihar denemesi, dalgalı öfke ve birkaç ciddi ba-ğımlılık gibi kendine zarar verme eğilimlerini de içerdi.

    Bilgilerin Sunumu

    İlk randevusuna geldiği zaman Kate 6 aydır işsizdi ve bir vakıf fonundan aldığı parayla geçiniyordu. Arka arkaya gelen başarısız iş deneyimleri, kullandığı sakinleştiriciler yüzünden konuşma problemleri yaşadığı için en sonunda çalıştığı yerden kovulmasıy-la sona ermişti. Zaten işinden nefret ediyor ve kariyer değişikliği-

  • 18 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması

    ne gitmeyi düşünüyordu ama gerçekten ne yapmak istediği ko-nusunda hiçbir fikri yoktu. Çok sıkkındı ve kendini kaybolmuş hissediyor ve bu yüzden ailesini, eski işverenlerini, eski sevgilile-rini ve terapistlerini suçluyordu. Kate üzgün bir şekilde dedi ki: “Her sabah üzgün ve korkmuş bir şekilde uyanmaktan yoruldum. Dışarıdan çok hoş ve cazibeli gözüküyorum ama aslında içimde hiçbir şey yok. Kendimden nefret ediyorum.”

    Aile Geçmişi

    Kate, zengin bir Doğu Yakası ailesinin dört çocuğundan en küçüğü ve en az sevileniydi. Ivy League Okulu mezunu babası, tanınan bir avukattı. Kate babasını, çok zeki ama mesafeli, soğuk ve agresif olarak tanımlıyordu. Kendi problemlerinden diğer ço-cuklarını değil de hep Kate’i sorumlu tutuyordu. Kate, sevgisine en çok ihtiyacı olan zamanlarda bile, babasının ondan nefret et-tiğini hissediyordu.

    Kate, eski bir manken olan ev kadını annesini ise güçlü, eleşti-rel ve kontrol sahibi olarak tanımlıyordu. “İnsan olarak beni kü-çümsüyordu,” diyordu. Kate’in annesi belirli aralıklarla ciddi dep-resyonlar yaşıyor ve Kate’i de bu yüzden günah keçisi ilan edi-yordu. Kate anne babasıyla ilgili kızgın bir şekilde “Ebeveynle-rimden nefret ediyorum çünkü onlar yüzünden şimdi kendimi yeniden toparlamam gerekiyor,” diyordu.

    Geçmiş Tarih

    Kate’in çocukluğuyla ilgili anıları çoğu zaman keder, kaybol-muşluk ve dışlanmışlık hisleriyle dolu. Birinci sınıftayken, gayet zeki olmasına rağmen, depresyon ve kaygılı karakterinin yol açtı-ğı konsantrasyon bozukluğu sebebiyle arkadaşlarından geri kalı-yordu. İlgisini çeken çok az şey vardı ve hiç hobisi yoktu. Ortao-kuldayken 30 kilo kadar fazlası vardı ve hayatı boyunca kilosuyla ilgili sorunlar yaşadı.

  • Düşük Düzey Borderline Kişilik Bozukluğu 19

    Liseye başladığında ise kilo verdi ve okulun en popüler lider-lerinden biri oldu. Çok az çalışmasına rağmen iyi notlar alıyordu, fakat aslında gizliden gizliye, giderek büyüyen bir umutsuzluk, kızgınlık ve kendi kendinden nefret duyguları içini kemiriyordu. Bu duyguları bastırmak için marihuana içmeye, alkol kullanmaya başladı ve PCP, LSD ve kokain gibi uyuşturucuları denedi. Uyuş-turucu alışkanlığı 20’li yaşlarının sonlarına kadar devam etti. Bu arada kilosunu korumak için amfetamin ve “gerginliğini azalt-mak” için de Valium ve Miltown kullanıyordu.

    Eyalet dışında yer alan okulunun ilk dönemini geçmeyi başa-ramayınca, Kate eve döndü ve bir kasaba okuluna devam etti. İki sene sonra başka bir yere taşındı, üniversiteyi bitirdi ve master diplomasını aldı. Bu süre içerisinde erkeklerle kısa süreli ama acı-lı ilişkileri oldu. Ya duygusal açıdan Kate’e verecek bir şeyi olma-yan, ya evli ya da şiddet eğilimli adamlara âşık olmuştu. En uzun ilişkisini kesintilerle birlikte toplam 7 yıl aynı evi paylaştığı bir eroin bağımlısı ve uyuşturucu satıcısıyla yaşamıştı. Çalıştığı yer-lerden ya kendi isteğiyle ayrıldığı ya da kovulduğu için sürekli iş değiştiriyordu. Yüksek lisansını bitirdikten sonra iki kere kürtaj oldu. İkinci kürtajdan bir hafta sonra tecavüze uğradı.

    Birkaç terapiste giderek yardım aradı. En sonuncu terapisti Kate’in söylediğine göre hiçbir işe yaramayan Norpramin isimli bir antidepresan verdi. Bana uzun yıllardır içki içtiğini ve kendisi her ne kadar bahsetse de içki ve uyuşturucu kullanımının o ana kadarki bütün tedavi arayışlarında görmezden gelindiğini anlattı. Çaresizlik, öfke ve kendinden nefret duyguları yaşayarak hayatı-nın büyük bir kısmını yineleyen intihar düşüncelerine sığındı. Aslında beş intihar girişiminde bulunmuştu ve bunların en ciddi-si bize tedaviye gelmeden bir yıl önce vuku bulmuştu. Aşırı doz-da Norpramin aldıktan sonra güç bela hayatta kalmaya çalışarak birkaç gün yoğun bakım ünitesinde kalmıştı.

  • 20 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması

    Tedavi

    Haftada iki seanstan oluşan tedavi süresince, Kate hislerini kelimelerden ziyade davranışlarıyla ortaya koydu. Depresyona karşı içki içerek ve uyuşturucu kullanarak savaşıyordu. Kendisini iyi hissetmek ve acısını hafifletmek adına erkeklerle vakit geçiri-yordu. Aşırı miktarlarda yemek yiyordu ve epey kilo aldı. Ya deli-cesine aç kalıyor ya da aşırı yemek yedikten sonra müshil ve idrar söktürücüler kullanıyordu, sonuçta bulimik oldu. Aynı zamanda, bilinçli şekilde iş arkadaşları, arkadaşları ve benimle kavga ede-rek öfkesini eyleme vuruyordu.

    Kate’in gerçeklik algısını, güvenme yetisini ve kendilik duygu-sunu güçlendirecek, tutarlı ve yoğun bir tedaviye ihtiyacı vardı. Tedavisinin başlarında Kate beni, randevulara gelmeyerek/geç gelerek, tatil günleri görüşmek isteyerek ve seanslarının süresini uzatmak isteyerek kendince bir teste tabi tuttu. Ödemeleri geci-kiyor ve bazı çekleri de karşılıksız çıkıyordu. Bir keresinde bir işinden ayrıldığında, ücreti düşürmek için baskı yaptı ve kendisi-ni bedava tedavi etmemi istedi. Benimle özel hayatlarımızla ilgili konuları da konuşmak istedi ve ilişkimizi profesyonellikten çıkar-tıp, kişisel bir düzeye taşımak için çaba harcadı. İsteklerine uy-madığım ve bunun yerine ona bu isteklerine neden olan şeyleri bulması gerektiğini söylediğim zaman da beni onu umursamaz-lıkla suçladı.

    Kate davranışlarının sonuçlarını düşünmeden hareket ediyor-du. Hislerini uyuşturup bastırmak suretiyle hemen iyileşmek isti-yordu. Herhangi bir aşırı yemek yeme ya da içki içme atağından sonra pişman ve üzgün hissediyordu, ama her seferinde çok daha fazla yiyip uyuşturucu kullanarak bu yıkıcı döngüyü sürdürüyor-du. Her bir döngü, kendi gözündeki imajını yerle bir ediyor, ken-dine olan saygısını azaltıyor ve kendinden daha çok nefret etme-sine yol açıyordu.

  • Düşük Düzey Borderline Kişilik Bozukluğu 21

    Bağımlılık problemi olan hastalarımdan edindiğim tecrübeye dayanarak Kate’in çocukken cinsel ve fiziksel istismara maruz kaldığını düşünebilirim. Çocukken yaşanılan bu tür şeyler, daha sonraları bağımlılıkla ilgili problemlere karşı savunmasızlık yara-tabiliyor. Kate’in böylesi bir istismara maruz kaldığıyla ilgili açık bir anısı yoktu; ama zaten davranışlarının şiddeti bir sürü duygu ve anısına ket vurur nitelik taşıyordu.

    Tarafsız ama kararlı bir tutumla Kate’in dikkatini farkında olmadığı bir şeye çektim: Kendi aleyhine işleyen yıkıcı davranış-larına. Savunmacı sistemine çatışma kavramını tanıtarak, kendi sergilediği davranışları tasvip etmemesini sağladım. Yüzleştirme-lerimin temelinde, Kate’in düşünebildiğine, içgüdülerine göre hareket etmekten kendini alabileceğine, duygularını kontrol al-tında tutup onlar hakkında terapi seanslarında konuşabileceğine ve kendi kendine destek olabileceğine olan inancım yatıyordu.

    Bağımlı ve yıkıcı davranışlarını tespit ederek, önceliğin -bu tür bir tedavinin merkezinde duran- bu tür davranışları durdurma sürecine verilmesi gerektiği prensibini izledim. Kate’in kompul-siyon örüntüsü, kontrol kaybı ve uyuşturucu, yan etkilerine rağ-men devam ettirdiği alkol ve yemek bağımlıkları, onu psikolojik anlamda yalnızca daha da aşağı çekebilirdi. Kate’in uyuşturucu bağımlılığını reddettiğini kabul ettim ve ona sordum: “Neden kendine uyuşturucularla zarar veriyorsun ve neden yapay bir dünya arayışı içindesin? Ben senin ne hissettiğinin ve problemle-rinin farkında olmak isteyeceğini düşünmek isterdim ki onları çözebilesin.” Yavaş yavaş o da bu soruları içselleştirdi ve kendi kendine sormaya başladı. Amfetamin kullanmayı bıraktı; “bütün bu kavgadan yoruldum,” dedi. Fakat sonradan yaşadığı geri çe-kilme sendromu yüzünden yeniden depresyona girdi ve bu sefer alkol ve sakinleştirici ilaç kullanımını arttırdı.

    Kate alkol problemini kabul etmiyor, “sadece birkaç kadeh iç-tiğini, bunun kendisini iyi hissettirdiğini ve sosyal içici olduğu-nu” iddia ediyordu. İçki sorunu yüzünden kaybettiği işleri örnek

  • 22 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması

    göstererek inkârıyla yüzleşmesini sağladım. En sonunda benim anlayışlarımla özdeşleşme ve bu tip hareketlerini azaltmaya yö-nelik çaba sarf ederek gözlemlerime katılma belirtileri gösterdi. Bu sefer de çatışmalarının alanında kayma oldu ve aşırı yemek yeme, kompulsif şekilde alış veriş yapma ve bana sözlü saldırıda bulunma gibi davranışları içeren çeşitli savunma mekanizmaları geliştirdi.

    Kate bana; “sana çok kızgınım, bu terapiye çok kızgınım. Kendimi bir mikroskop altındaymış gibi hissediyorum,” dedi. Yaptığı yansıtmayı, aklının gerisine iterek; “bir takım seçenekle-rin var: Ya problemlerinle yüzleşir ve biraz acı çekmeyi göze alır-sın ya da onları reddedip bütün kızgınlığının acısını benden çı-kartırsın,” dedim. “Kendime bakmak çok zor”, “sana odaklanmak çok daha kolay, ama sanırım bunun bir yararı yok.” diye cevap verdi, ben de “doğru,” diye yanıtladım.

    Kate’e açık açık, alkol ve uyuşturucu kullanmasının, terapiye geliyor olmasıyla çeliştiğini söyledim. “Acıların için içki içiyorsan, tedavi olamazsın,” dedim. Ona hiç Adsız Alkolikler toplantılarına katılmayı düşünüp düşünmediğini sordum. Kızarak “şu ana ka-dar duyduğum en kötü fikir bu, o insanların hepsi iğrenç ve bana bunu söylediğin için sana çok kızgınım.” diye cevap verdi. “Ne-den bu kadar bozulduğunu anlamıyorum,” diye karşılık verdim. “Bana uyuşturucularla ilgili problemlerini, yıllardır içki içtiğini, bu yüzden kontrolü kaybettiğini, çoğu şeyi hatırlamadığını, ak-şamdan kalmalarını, kaygı ve pişmanlıklarını anlattın, ben de yardım istediğini düşündüm.” Kate’in tedavisindeki en önemli odak noktalarından biri de onu, psikoterapisinin çok önemli ve gerekli bir tamamlayıcısı olan, Adsız Alkolikler toplantılarına gitmeye ikna etmekti. Tek başına terapi, bağımlıklarını düzenle-mede yeterli olmazdı. AA’ya katılmadığı sürece, iyileşmesi adına pek bir umut göremiyordum.

    Tedaviye başladıktan birkaç hafta sonra Kate, AA toplantıları-na katılmaya başladı. Başlarda birkaç günü ayık geçirdikten sonra

  • Düşük Düzey Borderline Kişilik Bozukluğu 23

    yaptığı içki âlemlerini, bahaneler, özürler ve AA’yı hedef alan suçlamalar izliyordu. Sonra kendini kontrol etme ve içkiyi azalt-ma denemeleri geldi, ama sonunda hep kendini yine eskisi gibi çok içerken buluyordu. Sonunda Kate bir kere içmeye başladı-ğında kendini durduramadığını fark etti. Duygusal olarak dibe vurmuş; umutsuz ve kederliydi. Fakat problemleri ve etkileri ko-nusunda kazandığı gerçekçi perspektifin gelişmesiyle, alkol ve uyuşturucu alışkanlığını dayanılmaz ve kabul edilemez olarak değerlendirmeye başladı. Böylece kendiyle ve geçmişiyle ilgili acı veren hisleri konusunda çok daha dürüst bir şekilde davranmak üzere AA ve terapi seanslarına ağırlık verdi.

    Aynı zamanda onu kariyeri konusundaki kendilik aktivasyonu yoksunluğuyla yüzleştiriyordum. “Neden bir iş aramak için her-hangi bir adım atmadığını merak ediyorum, böylece günlerin çok daha düzenli geçer,” diyordum. “Zor bir zaman geçirdiğini biliyo-rum. Ama seni kötü değil de iyi hissettirecek konularda bir şeyler yapmaya çabalarsan çok daha kafan rahat bir şekilde uyursun.” İşlevsel olmadığını vurguladım. Bir şeyler yapması gerekiyordu.

    Benim yüzleştirmelerim ve Kate’in kendilik aktivasyonu giri-şimleri depresyonunu ve çaresizliğini körükledi. Şimdi onunla il-gilenmemi ve kendi kendinin sorumluluğunu almak zorunda kalmamak için onun yerine işleri benim kolaylaştırmamı istiyor-du. “Yapamam, başka ne diyeceğimi bilmiyorum. Bana yardım edemez misin, yön gösteremez misin?” diye sordu. Bakıcı rolü üstlenmeyi reddederek, yansıtmasını onaylamaktan kaçındım. Kendi kendine bunu başarabileceğinin altına çizerek sordum: “Neden bu kadar çaresiz hissettiğini merak ediyorum. Nasıl olu-yor da kendi yönünü bulamayacak durumda olduğunu hissedi-yorsun?” “Çok yalnızım,” diye cevap verdi. “Bu yalnızlığa daya-namıyorum.” Umutsuzluğunu ifade edercesine ağlamaya başladı.

    Birkaç ay süren ayık döneminin sonunda ailesinin yanında kendisi gibi davranamadığından bahsetti. “Ailemle birlikteyken şaşkınlaşıyorum, kendimden şüphe ediyorum ve bununla sava-

  • 24 Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması

    şamıyorum,” dedi. Neden kendi kendini desteklemekle ilgili so-run yaşadığını sordum. “Onların karşısında kendim olabilmeyi başarabilmenin ve söylediklerini sindirmenin bir yolunu bulma-lıyım. Ne zaman annem ve kız kardeşlerim eğer kalbimi onlara açsaydım beni daha çok seveceklerini söylese, umutsuzluğa kapı-lıyor ve uyuşturucu kullanmaya başlıyorum. Sanki tek sorun bende. Son zamanlarda bununla başa çıkmak için kendimi dış dünyaya kapatıyorum.” Ona, bu durumla başa çıkmanın yolunun bu olmadığı söyledim. “Kendimi alt üst olmuş hissediyorum. Deli miyim acaba diye düşünmeye başlıyorum,” şeklinde cevapladı.

    Kate’e ailesinin üzerinde yarattığı negatif baskı altında, kendi gerçekliği yerine, onların gerçeklik anlayışına bağlı kaldığını dü-şündüğümü söyledim. “İçimden bir ses kendimi onlara karşı ko-rumazsam, sonunda öleceğimi söylüyor. Eğer kalbimi onlara ifşa edersem, kendimden şüphe duyacağım. Burada olsalardı beni sevdiklerine dair yemin ederlerdi,” dedi. “Devamlı olarak kendi gerçekliğinle, onların çarpıtılmış gerçekliği arasında gidip geli-yorsun,” dedim. “Gerçeği görmek çok zor,” dedi. Sonra ağlamaya başlayarak, “Ailem hakkında seninle konuşmaktan rahatsız olu-yorum,” dedi. “Benim deli olduğumu düşündüğünü ve bana inanmadığını hissediyorum”. “Ailenin gerçekliği için kendi ger-çeklik algını bırakmaktan bahsediyordun. Şimdi de aynı şeyi ya-pıyorsun,” dedim. “Benim de seni ailenin bakış açısıyla değerlen-direceğimi düşünüyorsun. Şu anda bunu yaptığının farkında mı-sın?”

    Kate hissettikleri ve davranışları arasında bir ilişki olduğunu fark etti ve kendini gözlemlemeye başladı. Kendi gözündeki imajı git gide gelişti, ama olumlu düşüncelerine tepki olarak bu sefer de kendini eleştirmeye ve kendine saldırmaya başladı. “Aptalın tekiyim,” dedi. “Şımarığım, fiyaskodan başka bir şey değilim.” “Biraz önce çabalarından duyduğun gururdan bahsediyordun şimdiyse kendine saldırıyorsun,” dedim. “Neden böyle hissettiği-ni anlamaya çalışmak yerine kendi kendine isimler takıyor ve kö-

  • Düşük Düzey Borderline Kişilik Bozukluğu 25

    tü davranıyorsun.” Olumlu çabalarını onaylamaya başladı. Fakat bu kabullenişi ondaki kızgınlık hislerini tetikledi ve beni onu eleştirmekle suçlayarak, bana saldırmaya başladı. Yansıtmalarını düşünerek şunu sordum: “Söylediklerimin yardım amaçlı oldu-ğunu neden anlamıyorsun? Bunun yerine sana saldırdığımı dü-şünüyorsun. Sadece hayatta yaptığın şeylerin seni güçlendirme-diğini söylüyorum. Bunun eleştirmekle ne alakası var?” “Söyle-diklerin yardımcı oluyor sanırım, ama çok da acı veriyor. Kendi-me iyi davranmak huyum değil,” dedi ve yine ağlamaya başladı: “Kafamın içindeki hain saldırılar annemden geliyor, benimle hep bu şekilde konuşurdu.” Kate babasının kötü ve alaycı davranışla-rından kendisini korumadığı gibi babasının tarafını tuttuğu için annesi tarafından ihanete uğramış hissediyordu.

    Bir buçuk yıllık tedaviden sonra Kate’in işlevleri gözle görülür bir şekilde gelişmişti. Artık yeteneğinin çok altındaki, düşük ma-aşlı işlerde çalışmıyordu. Başkalarından ziyade kendine daha çok güvenmeye başlamıştı. Seanslarında daha çok duygularını ele alı-yor, beni eskisi kadar sınamıyor ya da hırsını benden almıyordu. Terapötik ittifakın güçlendiğini kanıtlar şekilde, bana danışma-nından çok, bir dostu gibi davranmaya başlamıştı.

    Fakat kendine olan güveni arttığı gibi aynı zamanda daha da umutsuzlaşıyordu. “Hayatımda hiç bu kadar kötü hissetmemiş-tim,” dedi. “Evet, kötü hissettiğini biliyorum, çünkü davranışları-nı kendin kontrol ettiğin için daha çok şey hissediyorsun,” de-dim. “Senin için kötü hissetmek aslında iyi bir şey. Daha önce uyuşturucu ve alkol bağımlısıyken, erkeklere koşarken ve seksi hislerini uyuşturmak için kullanıyorken ve kendinden nefret ederken hiç umut yoktu. Dibe doğru son hızla yol alıyordun. Ha-yatının büyük bir bölümü boyunca berbat durumdaydın. Şimdiy-se çektiğin bu acının bir anlamı, amacı var. Onun en derinine inip, çatışmalarını çözümlemek mümkün artık.”

    Kate, kendini suistimal ederek kaybettiği yıllar için yas tutu-yor, ailesiyle olan acıklı ilişkisi ve hak ettiği desteği alamadığı için

    PSİKANALİTİK PSİKOTERAPİLERİNKARŞILAŞTIRILMASIGelişim, Kendilik ve Nesne İlişkileriKendilik PsikolojisiKısa Süreli Dinamik PsikoterapiJames F. Masterson, M.D.Marian Tolpin, M.D.Peter E. Sifneos, M.D.Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları: 11Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması,James F. Masterson, M.D.; Marian Tolpin, M.D.; Peter E. Sifneos, M.D.Özgün adı: Comparing Psychoanalytic Psychotherapies Copyright©1976 James F. MastersonBy arrangement with Paterson Marsh Ltd.Türkçe yayın hakları The Marsh Agency Ltd. aracılığıyla alınmıştır.ISBN 978-605-4817-07-8Türkçe yayın hakları Psikoterapi Enstitüsü’ne aittir. Tüm hakları saklıdır. Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya kısmen yayımlanamaz, kısmen de olsa çoğaltılamaz ve elektronik ortamlarda yayımlanamaz.Birinci baskı: Temmuz 2014Editör: Tahir ÖzakkaşÇeviri: Pınar ÜzeltüzenciYayıma hazırlayan: Sevgi Çorabatur & Menekşe ArıkBaskı Ofis MatbaaOfis Matbaa Yayın Kağıt San. Tic. Ltd. Şti.Davutpaşa Kışla Caddesi Güven İş Merkezi No: 386-387 Topkapı-İstanbulTel. 0212 576 47 15PSİKOTERAPİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ARAŞTIRMA SAĞLIK ORG. VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.Eğitim ve Kongre Merkezi: Fatih Sultan Mehmet Caddesi No:285 Darıca-İZMİT Tel : 0262 653 6699 Fax : 0262 653 6698Merkez: Bağdat Caddesi No: 540/8 Bostancı-İSTANBULTel : 0216 464 3119 Fax : 0216 464 3102www.psikoterapi.com - www.psikoterapi.org - www.hipnoz.comPsikanalitik Psikoterapilerin KarşılaştırılmasıGelişim, Kendilik ve Nesne İlişkileriKendilik PsikolojisiKısa Süreli Dinamik PsikoterapiJames F. MASTERSON, M.D.Marian Tolpin, M.D.Peter E. Sifneos, M.D.ÇeviriPınar ÜZELTÜZENCİEditörTahir ÖZAKKAŞ M.D., Ph.D.İçindekiler

    Sunuş 7Önsöz 11Bölüm I: Vaka Sunumları ve Müzakereler 151. Düşük Düzey Bir Borderlıne Kişilik Bozukluğu Psikoterapisi 17Vaka Sunumu 172. Düşük Düzey Bir Borderlıne Kişilik Bozukluğu Müzakeresi 313. Narsisistik Kişilik Bozukluğunun Psikoterapisi 53Vaka Sunumu 534. Narsisistik Kişilik Bozukluğu Psikoterapisinin Müzakeresi 635. Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi 856. Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi Müzakeresi 957. Bir Borderlıne Kişilik Bozukluğunun Yoğun Analitik Psikoterapisi 101Vaka Sunumu 1018. Bir Borderlıne Kişilik Bozukluğunun Yoğun Analitik Psikoterapisinin Müzakeresi 113Bölüm II: Atölye Çalışmaları 1339. Atölye Çalışması 135Katılımcı Vaka Sunumu: 1 150Katılımcı Vaka Sunumu: 2 15810. Atölye Çalışması 18511. Atölye Çalışması 22512. Kapanış Oturumu 269Bölüm III: Genel Bakış 28313. Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması 285Masterson 286Sifneos 288Tolpin 289Tartışma 290Bibliyografya 295Dizin 299Sunuş

    Elinizdeki bu eser, teorik bir inceleme tarzında yazılmış bir kitap olmaktan ziyade, çeşitli vaka sunumları ve bunlar üzerine yapılmış müzakerelerden oluşmaktadır.Çalışmanın özü, kişilik (kendilik) bozukluklarına genelde farklı bir yaklaşım sergileyen “Masterson Yaklaşımı” ile H.Kohut’un inşa ettiği “Kendilik Psikolojisi” yaklaşımının karşılaştırılmasıdır.Preödipal döneme ait patolojiler olarak adlandırılan kendilik bozukluklarının yanı sıra, ödipal döneme ait patolojilere (nevrozlara) her iki teorinin katkısı da bu çalışmanın konuları arasındadır.Vakalar ağırlıklı olarak Masterson Yaklaşımını benimsemiş terapistler olan uzmanlar tarafından sunulmuştur. Borderline ve Narsisistik kişilik bozuklukları olan vakalar üzerindeki tartışmaları, Masterson Enstitüsü adına J.F. Masterson, Kendilik Psikolojisi yaklaşımı adına Marian Tolpin ve nevrotik düzlemdeki hastaların kısa dinamik psikoterapileri üzerine çalışan Peter S. Sifneos kendi bakış açılarından yapmışlardır.Müzakereler esnasında konuşmacılar arasında hararetli tartışmalar olmuştur. Masterson Yaklaşımı ile Kendilik Psikolojisinin kurumsal temelleri, hastaya yaklaşım tarzları, tanı kriterleri, ayırıcı tanıda kullandıkları özellikler ve tedavi yöntemleri hakkında okuyucu bu tartışmalar sayesinde detaylı bilgiye sahip olmuştur.Masterson Yaklaşımı kendi teorik temellerini, gelişimsel psikoloji, nesne ilişkileri ve kendiliğin yapılanması üzerine bina etmişlerdir.Kendilik psikolojisi ise kendi teorik temellerini nevrizisrik gelişim çizgisi üzerine oturtarak farklı bir terminoloji geliştirmiştir. Kendilik Psikolojisi yaklaşımı gelişimsel duraklamayı “Kendilik Nesnesi’’ işlevlerinin eksikliğine bağlar. Tedavide ise amaç, yarım kalmış “Kendilik Nesnesi’’ işlevlerinin tamamlanmasına aracılık etmektir.Masterson Yaklaşımı ile Kendilik Psikolojisi birçok alanlarda ortak görüşe sahip oldukları halde, merkezi konularda derin görüş ayrılıklarına sahiptir.Kitapta yaklaşımların benzerlikleri ve farklılıkları dört eksende ele alınmıştır.Bunlar:a) Temel patoloji ve etiyolojisi hakkında yapılan varsayım,b) Tanı,c) Psikoterapiye yaklaşım,d) Psikoterapideki etkin unsur varsayımı’dır.Buna göre Masterson gelişimsel duraklamayı, annenin libidinal enerjisini geri çekmesi ve bebeği terk depresyonuna sürüklemesi olarak açıklarken, Tolpin bebeğin kendilik nesnelerinin işlevlerini yapamamasıyla ifade etmiştir. Tolpin’e göre bebeğin bakıcıları kendilik nesnesi işlevlerini yerine getirirlerse, bebek zaman içinde “Dönüştürerek İçselleştirme’’ yoluyla kendini gerçekleştirecektir. Masterson ise bebeğin kendilik aktivasyonu desteklenirse kendiliğinden gelişimine devam edecektir demektedir.Burada temel iki varsayım ortaya çıkmaktadır. Masterson iyimser bir yaklaşımla bebeğe yeterli destek verilirse, gerçek kendiliğini inşa edebileceğine inanmaktadır. Teoriyi bu inacın üzerine bina etmektedir.Kendilik Psikolojisi ise; bebekte kendiliği inşa edecek bu yeti olmadığı, bebeğin gelişiminin devam edebilmesi için bebeğin bakıcısı “ Kendilik Nesnelerinin” bebek adına bir takım fonksiyonları üstlenmesi gerekir. Çocuk zamanla bu yetileri içselleştirir ve kendiliğini inşa eder.İşte bu iki temel nokta iki temel teoriyi birbirinden ayrı düşürmektedir.Bu durum ayırıcı tanıda ve tedavi uygulamalarında oldukça teknik yaklaşımları ortaya koymuştur.Bu eser, Psikanalitik Psikoterapilerin benzerliklerini ve farklılıklarını uygulama üzerinden anlatır ve konuya ilgi duyanlara muhteşem açılımlar sağlar.Çeşitli ekollerin farklılıkları hep zenginlik olarak ortaya çıkmıştır. Bu farklılıkların ortak bir zeminde tartışılması bilimin gelişmesine her zaman katkıda bulunmuştur.Masterson, Tolpin ve Sifneos bir örnek davranış sergileyerek, farklı ekollerin aynı vaka üzerinde kavga etmeden tartışılabileceğini bize göstermişlerdir.Akıcı bir üslupla yazılan, okuyucuyu yormayan ve roman tadındaki bu güzel eseri psikoterapiyle ilgilenen herkese tavsiye ediyorum.Masterson kitaplarını dilimize kazandırmaya devam eden Litera Yayıncılık’a bu vesile ile teşekkürlerimi de arz ediyorum.Saygılarımla.Tahir Özakkaş M.D., Ph.D.Psikoterapi Enstitüsü Derneği BaşkanıŞubat-2010/BayramoğluÖnsöz

    Borderline ve narsisistik kişilik bozukluğu tanılı hastaların psikoterapisi üzerine teorik yaklaşımlar, son 30 yılda epey gelişip olgunlaştı. Böylece karşıt yaklaşımların arasındaki fark ve benzerlikleri daha iyi tanımlayacak bir diyaloğa olan ihtiyaç da ortaya çıkmış oldu. Bu kitap, üç öncü psikoterapist arasında; gelişim, kendilik ve nesne ilişkileri teorisiyle kendilik psikolojisi teorisinin borderline ve narsisistik kişilik bozuklukları psikoterapisine dair mevcut yaklaşımlarını ölçüp, karşılaştıran tarafsız bir söyleşiyi de içeren bir konferansı rapor eder niteliktedir. Buna ek olarak bu iki yaklaşımı nevroza yönelik kısa süreli dinamik yaklaşımla da karşı karşıya getirir ve iki başlıktan oluşan şu soruları sorar: A- Bu iki teori aşağıdakiler göz önüne alındığında nasıl karşılaştırılır?1. Bu iki bozukluğa dair iki teorinin merkezi psikopatoloji kavramı2. Tanı konusundaki farklı bakış açıları3. Kullandıkları terapötik teknik türleri4. Ne zaman, nasıl ve neden terapötik müdahale yapılması gerektiği5. Terapötik müdahalenin getirdiği değişiklikler hakkındaki görüşleri B- Bu iki teori, nevroza yönelik kısa süreli dinamik yaklaşımıyla nasıl farklılıklar gösterir?1. Ödipal çatışmalı bir nevrotiğin klinik durumu preödipal duraklamalı kişilik bozukluklarından nasıl farklılıklar gösterir?2. Ayrıcı tanı nasıl koyarsınız? 3. Terapötik müdahaleler nasıl farklılaşır?4. Terapötik müdahalelerin getirdiği değişiklikler nasıl farklılaşır?Oturumu soyut teorik kavramlardan ziyade klinik verilere dayandırmak adına, ilk gün her biri Masterson Enstitüsüne mensup olan S. B. Nagel (Ph.D.), R. Klein (M.D.), ve K. Clark (Ph.D.) tarafından ele alınan kişilik bozuklukları psikoterapisinde 3 klinik vaka tarihinin tartışmasının sunumunu yaptık. Buna ek olarak P. Sifneos (M.D.) ise nevroza yönelik kısa süreli dinamik yaklaşım üzerine bir konuşma yaptı. İkinci gün ise, her bir master ünvanlı katılımcı, kendi kişisel yaklaşımlarını ayrıntılı bir şekilde değerlendirmelerine olanak sağlayan üçer saatlik atölye çalışmaları gerçekleştirdi. Konferans bir saat süren finalle ve panel tartışmasının yarısıyla sona erdi. Kitap da aynı formatta ilerliyor ve böylece okuyucuya, sunulan vakalar üzerinde kendi tarafsız değerlendirmesini yapma ve bunu uzmanların görüşleriyle karşılaştırabilmesine olanak sağlamayı umuyor. Hem konferans hem de kitap, kaliteli niteliğini öncü uzmanların yaptığı katkılarla elde ediyor. Uzmanların her biri tek tek kendi yaklaşımlarını yaratıp, genişletip, tartışarak yaydılar ve zamanın testini başarıyla geçip fikir pazarında kendilerine güvenli birer mevki buldular. James F. Masterson, son 30 yıl içerisinde yaptığı klinik araştırmalar yoluyla, kişilik bozuklukları psikoterapisine yönelik gelişim ve nesne ilişkileri yaklaşımları konusunda öncü oldu. Kendisi, Ergen Psikiyatrisi Kurumu’nun kurucu üyesi olup, aynı zamanda Cornell Üniversitesi Tıp Bölümü’nde Klinik Psikiyatrisi Yardımcı Profesörü’dür ve kar amacı gütmeyen bir kurum olan Masterson Enstitüsü’nün ve Masterson Grubu’nun kurucusu ve yöneticisidir. Dr. Masterson’ın çalışmaları, Kendilik Bozuklarının Psikoterapisi: Masterson Yaklaşımı’nın Dr. Klein’la birlikte yeniden neşrettiği son versiyonu da dahil olmak üzere, şu ana kadar yazdığı birçok kitapta detaylı bir şekilde yer almıştır. Marian Tolpin, kendilik psikolojisi konusunda çalışmalar yapan, Heinz Kohut ile birlikte çalışmış, tanınmış bir yazar ve konuşmacıdır. Normal gelişim üzerine yaptığı çalışmaları, klinik uygulamayla ilgili nesnel ilişki yaklaşımlarına karşıt duran bazı majör teorik iddiaları susturur niteliktedir. Aynalanmamış Kendilik üzerine yaptığı şu anki çalışmaları ise, kadın ve erkek psikolojileri üzerine var olan güçlü bakış açılarına taze karşıt iddialar getirmektedir. Dr. Tolpin, Şikago’daki Psikanaliz Enstitüsü’nde eğitim ve danışman analistidir, “The Annual of Psychoanalysis ve Progress in Self-Psychology” yayınlarında editör olarak görev yapmaktadır ve aynı zamanda Ulusal Psikanalitik Kendilik Psikolojisi Kurulu’nun da kurucusu ve fakülte üyesidir. Peter E. Sifneos, kısa süreli dinamik psikoterapi üzerine yaptığı çalışmalarıyla uluslararası ün kazanmıştır. Halen, Harvard Tıp Okulu’nda Psikiyatri Profesörü; Boston’daki Beth Israel Hastanesi’nin Psikiyatri Bölümü’nde müdür muavini; “Psychotherapy and Psychosomatics” yayınında da genel yayın yönetmeni ve pratisyen psikanalist olarak görev yapmaktadır. Kendisi Avrupa ve Kuzey Amerika’da düzenleyip yönettiği sayısız seminerler dışında, konuyla ilgili hem eğitmen hem de yazar olarak geniş araştırmalar yapmış bir uzmandır. Dr. Sifneos, aynı zamanda Kısa Süreli Psikoterapi ve Duygusal Kriz ve Kısa Süreli Dinamik ve Psikoterapi: Değerlendirme Teknikleri kitaplarının da yazarıdır. Kitabımız, konferansın amacına ulaştığı gerçeğini doğrular niteliktedir. Ayrıntılı klinik malzeme üzerine yapılan odaklanma, teori ve teknik arasındaki farkları açıkça ortaya koymaktadır. Çoğu zaman bu tür konferanslar, hiçbir sonuca varmayan şiddetli ve kişiye yönelik saldırılarla sonuçlanır, ama biz bu durumdan kaçınmada ve insani bir şekilde fikir ayrılıklarını kabul etmede başarılı olduk. Aynı şekilde, meseleleri okuyucu için de anlaşılır hale getirdiğimizi umuyoruz. Aşağıdaki isimler, konferansın planlanması ve sunumunda büyük emekleri olan Masterson Enstitüsü üyeleridir. James F. Masterson, M.D. YöneticiRalph Klein, M.D. C.I, YöneticiRichard A. Fischer, Ph.D. YardımcıCandace Orcutt, Ph.D. YardımcıKarla Clark, Ph. D.Shelley B. Nagel, Ph.D.Bölüm IVaka Sunumları ve Müzakereler1_________________________________________________Düşük Düzey Bir Borderlıne Kişilik Bozukluğu Psikoterapisi

    Shelley Barlas Nagel, Ph D.Vaka SunumuGiriş

    Kate master ünvanına sahip, konuşkan, 34 yaşında, zeki ve karizmatik bekâr bir genç kadındı. Onunla dört buçuk yıllık terapisi süresince görüştüm. Doktorunun söylediğine göre ana şikâyeti depresyondu. Birlikte çalıştığımız süre içerisinde terapinin ana konuları, bir intihar denemesi, dalgalı öfke ve birkaç ciddi bağımlılık gibi kendine zarar verme eğilimlerini de içerdi. Bilgilerin Sunumu

    İlk randevusuna geldiği zaman Kate 6 aydır işsizdi ve bir vakıf fonundan aldığı parayla geçiniyordu. Arka arkaya gelen başarısız iş deneyimleri, kullandığı sakinleştiriciler yüzünden konuşma problemleri yaşadığı için en sonunda çalıştığı yerden kovulmasıyla sona ermişti. Zaten işinden nefret ediyor ve kariyer değişikliğine gitmeyi düşünüyordu ama gerçekten ne yapmak istediği konusunda hiçbir fikri yoktu. Çok sıkkındı ve kendini kaybolmuş hissediyor ve bu yüzden ailesini, eski işverenlerini, eski sevgililerini ve terapistlerini suçluyordu. Kate üzgün bir şekilde dedi ki: “Her sabah üzgün ve korkmuş bir şekilde uyanmaktan yoruldum. Dışarıdan çok hoş ve cazibeli gözüküyorum ama aslında içimde hiçbir şey yok. Kendimden nefret ediyorum.” Aile Geçmişi

    Kate, zengin bir Doğu Yakası ailesinin dört çocuğundan en küçüğü ve en az sevileniydi. Ivy League Okulu mezunu babası, tanınan bir avukattı. Kate babasını, çok zeki ama mesafeli, soğuk ve agresif olarak tanımlıyordu. Kendi problemlerinden diğer çocuklarını değil de hep Kate’i sorumlu tutuyordu. Kate, sevgisine en çok ihtiyacı olan zamanlarda bile, babasının ondan nefret ettiğini hissediyordu. Kate, eski bir manken olan ev kadını annesini ise güçlü, eleştirel ve kontrol sahibi olarak tanımlıyordu. “İnsan olarak beni küçümsüyordu,” diyordu. Kate’in annesi belirli aralıklarla ciddi depresyonlar yaşıyor ve Kate’i de bu yüzden günah keçisi ilan ediyordu. Kate anne babasıyla ilgili kızgın bir şekilde “Ebeveynlerimden nefret ediyorum çünkü onlar yüzünden şimdi kendimi yeniden toparlamam gerekiyor,” diyordu. Geçmiş Tarih

    Kate’in çocukluğuyla ilgili anıları çoğu zaman keder, kaybolmuşluk ve dışlanmışlık hisleriyle dolu. Birinci sınıftayken, gayet zeki olmasına rağmen, depresyon ve kaygılı karakterinin yol açtığı konsantrasyon bozukluğu sebebiyle arkadaşlarından geri kalıyordu. İlgisini çeken çok az şey vardı ve hiç hobisi yoktu. Ortaokuldayken 30 kilo kadar fazlası vardı ve hayatı boyunca kilosuyla ilgili sorunlar yaşadı. Liseye başladığında ise kilo verdi ve okulun en popüler liderlerinden biri oldu. Çok az çalışmasına rağmen iyi notlar alıyordu, fakat aslında gizliden gizliye, giderek büyüyen bir umutsuzluk, kızgınlık ve kendi kendinden nefret duyguları içini kemiriyordu. Bu duyguları bastırmak için marihuana içmeye, alkol kullanmaya başladı ve PCP, LSD ve kokain gibi uyuşturucuları denedi. Uyuşturucu alışkanlığı 20’li yaşlarının sonlarına kadar devam etti. Bu arada kilosunu korumak için amfetamin ve “gerginliğini azaltmak” için de Valium ve Miltown kullanıyordu.Eyalet dışında yer alan okulunun ilk dönemini geçmeyi başaramayınca, Kate eve döndü ve bir kasaba okuluna devam etti. İki sene sonra başka bir yere taşındı, üniversiteyi bitirdi ve master diplomasını aldı. Bu süre içerisinde erkeklerle kısa süreli ama acılı ilişkileri oldu. Ya duygusal açıdan Kate’e verecek bir şeyi olmayan, ya evli ya da şiddet eğilimli adamlara âşık olmuştu. En uzun ilişkisini kesintilerle birlikte toplam 7 yıl aynı evi paylaştığı bir eroin bağımlısı ve uyuşturucu satıcısıyla yaşamıştı. Çalıştığı yerlerden ya kendi isteğiyle ayrıldığı ya da kovulduğu için sürekli iş değiştiriyordu. Yüksek lisansını bitirdikten sonra iki kere kürtaj oldu. İkinci kürtajdan bir hafta sonra tecavüze uğradı.Birkaç terapiste giderek yardım aradı. En sonuncu terapisti Kate’in söylediğine göre hiçbir işe yaramayan Norpramin isimli bir antidepresan verdi. Bana uzun yıllardır içki içtiğini ve kendisi her ne kadar bahsetse de içki ve uyuşturucu kullanımının o ana kadarki bütün tedavi arayışlarında görmezden gelindiğini anlattı. Çaresizlik, öfke ve kendinden nefret duyguları yaşayarak hayatının büyük bir kısmını yineleyen intihar düşüncelerine sığındı. Aslında beş intihar girişiminde bulunmuştu ve bunların en ciddisi bize tedaviye gelmeden bir yıl önce vuku bulmuştu. Aşırı dozda Norpramin aldıktan sonra güç bela hayatta kalmaya çalışarak birkaç gün yoğun bakım ünitesinde kalmıştı. Tedavi

    Haftada iki seanstan oluşan tedavi süresince, Kate hislerini kelimelerden ziyade davranışlarıyla ortaya koydu. Depresyona karşı içki içerek ve uyuşturucu kullanarak savaşıyordu. Kendisini iyi hissetmek ve acısını hafifletmek adına erkeklerle vakit geçiriyordu. Aşırı miktarlarda yemek yiyordu ve epey kilo aldı. Ya delicesine aç kalıyor ya da aşırı yemek yedikten sonra müshil ve idrar söktürücüler kullanıyordu, sonuçta bulimik oldu. Aynı zamanda, bilinçli şekilde iş arkadaşları, arkadaşları ve benimle kavga ederek öfkesini eyleme vuruyordu. Kate’in gerçeklik algısını, güvenme yetisini ve kendilik duygusunu güçlendirecek, tutarlı ve yoğun bir tedaviye ihtiyacı vardı. Tedavisinin başlarında Kate beni, randevulara gelmeyerek/geç gelerek, tatil günleri görüşmek isteyerek ve seanslarının süresini uzatmak isteyerek kendince bir teste tabi tuttu. Ödemeleri gecikiyor ve bazı çekleri de karşılıksız çıkıyordu. Bir keresinde bir işinden ayrıldığında, ücreti düşürmek için baskı yaptı ve kendisini bedava tedavi etmemi istedi. Benimle özel hayatlarımızla ilgili konuları da konuşmak istedi ve ilişkimizi profesyonellikten çıkartıp, kişisel bir düzeye taşımak için çaba harcadı. İsteklerine uymadığım ve bunun yerine ona bu isteklerine neden olan şeyleri bulması gerektiğini söylediğim zaman da beni onu umursamazlıkla suçladı. Kate davranışlarının sonuçlarını düşünmeden hareket ediyordu. Hislerini uyuşturup bastırmak suretiyle hemen iyileşmek istiyordu. Herhangi bir aşırı yemek yeme ya da içki içme atağından sonra pişman ve üzgün hissediyordu, ama her seferinde çok daha fazla yiyip uyuşturucu kullanarak bu yıkıcı döngüyü sürdürüyordu. Her bir döngü, kendi gözündeki imajını yerle bir ediyor, kendine olan saygısını azaltıyor ve kendinden daha çok nefret etmesine yol açıyordu. Bağımlılık problemi olan hastalarımdan edindiğim tecrübeye dayanarak Kate’in çocukken cinsel ve fiziksel istismara maruz kaldığını düşünebilirim. Çocukken yaşanılan bu tür şeyler, daha sonraları bağımlılıkla ilgili problemlere karşı savunmasızlık yaratabiliyor. Kate’in böylesi bir istismara maruz kaldığıyla ilgili açık bir anısı yoktu; ama zaten davranışlarının şiddeti bir sürü duygu ve anısına ket vurur nitelik taşıyordu. Tarafsız ama kararlı bir tutumla Kate’in dikkatini farkında olmadığı bir şeye çektim: Kendi aleyhine işleyen yıkıcı davranışlarına. Savunmacı sistemine çatışma kavramını tanıtarak, kendi sergilediği davranışları tasvip etmemesini sağladım. Yüzleştirmelerimin temelinde, Kate’in düşünebildiğine, içgüdülerine göre hareket etmekten kendini alabileceğine, duygularını kontrol altında tutup onlar hakkında terapi seanslarında konuşabileceğine ve kendi kendine destek olabileceğine olan inancım yatıyordu.Bağımlı ve yıkıcı davranışlarını tespit ederek, önceliğin -bu tür bir tedavinin merkezinde duran- bu tür davranışları durdurma sürecine verilmesi gerektiği prensibini izledim. Kate’in kompulsiyon örüntüsü, kontrol kaybı ve uyuşturucu, yan etkilerine rağmen devam ettirdiği alkol ve yemek bağımlıkları, onu psikolojik anlamda yalnızca daha da aşağı çekebilirdi. Kate’in uyuşturucu bağımlılığını reddettiğini kabul ettim ve ona sordum: “Neden kendine uyuşturucularla zarar veriyorsun ve neden yapay bir dünya arayışı içindesin? Ben senin ne hissettiğinin ve problemlerinin farkında olmak isteyeceğini düşünmek isterdim ki onları çözebilesin.” Yavaş yavaş o da bu soruları içselleştirdi ve kendi kendine sormaya başladı. Amfetamin kullanmayı bıraktı; “bütün bu kavgadan yoruldum,” dedi. Fakat sonradan yaşadığı geri çekilme sendromu yüzünden yeniden depresyona girdi ve bu sefer alkol ve sakinleştirici ilaç kullanımını arttırdı.Kate alkol problemini kabul etmiyor, “sadece birkaç kadeh içtiğini, bunun kendisini iyi hissettirdiğini ve sosyal içici olduğunu” iddia ediyordu. İçki sorunu yüzünden kaybettiği işleri örnek göstererek inkârıyla yüzleşmesini sağladım. En sonunda benim anlayışlarımla özdeşleşme ve bu tip hareketlerini azaltmaya yönelik çaba sarf ederek gözlemlerime katılma belirtileri gösterdi. Bu sefer de çatışmalarının alanında kayma oldu ve aşırı yemek yeme, kompulsif şekilde alış veriş yapma ve bana sözlü saldırıda bulunma gibi davranışları içeren çeşitli savunma mekanizmaları geliştirdi. Kate bana; “sana çok kızgınım, bu terapiye çok kızgınım. Kendimi bir mikroskop altındaymış gibi hissediyorum,” dedi. Yaptığı yansıtmayı, aklının gerisine iterek; “bir takım seçeneklerin var: Ya problemlerinle yüzleşir ve biraz acı çekmeyi göze alırsın ya da onları reddedip bütün kızgınlığının acısını benden çıkartırsın,” dedim. “Kendime bakmak çok zor”, “sana odaklanmak çok daha kolay, ama sanırım bunun bir yararı yok.” diye cevap verdi, ben de “doğru,” diye yanıtladım.Kate’e açık açık, alkol ve uyuşturucu kullanmasının, terapiye geliyor olmasıyla çeliştiğini söyledim. “Acıların için içki içiyorsan, tedavi olamazsın,” dedim. Ona hiç Adsız Alkolikler toplantılarına katılmayı düşünüp düşünmediğini sordum. Kızarak “şu ana kadar duyduğum en kötü fikir bu, o insanların hepsi iğrenç ve bana bunu söylediğin için sana çok kızgınım.” diye cevap verdi. “Neden bu kadar bozulduğunu anlamıyorum,” diye karşılık verdim. “Bana uyuşturucularla ilgili problemlerini, yıllardır içki içtiğini, bu yüzden kontrolü kaybettiğini, çoğu şeyi hatırlamadığını, akşamdan kalmalarını, kaygı ve pişmanlıklarını anlattın, ben de yardım istediğini düşündüm.” Kate’in tedavisindeki en önemli odak noktalarından biri de onu, psikoterapisinin çok önemli ve gerekli bir tamamlayıcısı olan, Adsız Alkolikler toplantılarına gitmeye ikna etmekti. Tek başına terapi, bağımlıklarını düzenlemede yeterli olmazdı. AA’ya katılmadığı sürece, iyileşmesi adına pek bir umut göremiyordum. Tedaviye başladıktan birkaç hafta sonra Kate, AA toplantılarına katılmaya başladı. Başlarda birkaç günü ayık geçirdikten sonra yaptığı içki âlemlerini, bahaneler, özürler ve AA’yı hedef alan suçlamalar izliyordu. Sonra kendini kontrol etme ve içkiyi azaltma denemeleri geldi, ama sonunda hep kendini yine eskisi gibi çok içerken buluyordu. Sonunda Kate bir kere içmeye başladığında kendini durduramadığını fark etti. Duygusal olarak dibe vurmuş; umutsuz ve kederliydi. Fakat problemleri ve etkileri konusunda kazandığı gerçekçi perspektifin gelişmesiyle, alkol ve uyuşturucu alışkanlığını dayanılmaz ve kabul edilemez olarak değerlendirmeye başladı. Böylece kendiyle ve geçmişiyle ilgili acı veren hisleri konusunda çok daha dürüst bir şekilde davranmak üzere AA ve terapi seanslarına ağırlık verdi. Aynı zamanda onu kariyeri konusundaki kendilik aktivasyonu yoksunluğuyla yüzleştiriyordum. “Neden bir iş aramak için herhangi bir adım atmadığını merak ediyorum, böylece günlerin çok daha düzenli geçer,” diyordum. “Zor bir zaman geçirdiğini biliyorum. Ama seni kötü değil de iyi hissettirecek konularda bir şeyler yapmaya çabalarsan çok daha kafan rahat bir şekilde uyursun.” İşlevsel olmadığını vurguladım. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Benim yüzleştirmelerim ve Kate’in kendilik aktivasyonu girişimleri depresyonunu ve çaresizliğini körükledi. Şimdi onunla ilgilenmemi ve kendi kendinin sorumluluğunu almak zorunda kalmamak için onun yerine işleri benim kolaylaştırmamı istiyordu. “Yapamam, başka ne diyeceğimi bilmiyorum. Bana yardım edemez misin, yön gösteremez misin?” diye sordu. Bakıcı rolü üstlenmeyi reddederek, yansıtmasını onaylamaktan kaçındım. Kendi kendine bunu başarabileceğinin altına çizerek sordum: “Neden bu kadar çaresiz hissettiğini merak ediyorum. Nasıl oluyor da kendi yönünü bulamayacak durumda olduğunu hissediyorsun?” “Çok yalnızım,” diye cevap verdi. “Bu yalnızlığa dayanamıyorum.” Umutsuzluğunu ifade edercesine ağlamaya başladı. Birkaç ay süren ayık döneminin sonunda ailesinin yanında kendisi gibi davranamadığından bahsetti. “Ailemle birlikteyken şaşkınlaşıyorum, kendimden şüphe ediyorum ve bununla savaşamıyorum,” dedi. Neden kendi kendini desteklemekle ilgili sorun yaşadığını sordum. “Onların karşısında kendim olabilmeyi başarabilmenin ve söylediklerini sindirmenin bir yolunu bulmalıyım. Ne zaman annem ve kız kardeşlerim eğer kalbimi onlara açsaydım beni daha çok seveceklerini söylese, umutsuzluğa kapılıyor ve uyuşturucu kullanmaya başlıyorum. Sanki tek sorun bende. Son zamanlarda bununla başa çıkmak için kendimi dış dünyaya kapatıyorum.” Ona, bu durumla başa çıkmanın yolunun bu olmadığı söyledim. “Kendimi alt üst olmuş hissediyorum. Deli miyim acaba diye düşünmeye başlıyorum,” şeklinde cevapladı. Kate’e ailesinin üzerinde yarattığı negatif baskı altında, kendi gerçekliği yerine, onların gerçeklik anlayışına bağlı kaldığını düşündüğümü söyledim. “İçimden bir ses kendimi onlara karşı korumazsam, sonunda öleceğimi söylüyor. Eğer kalbimi onlara ifşa edersem, kendimden şüphe duyacağım. Burada olsalardı beni sevdiklerine dair yemin ederlerdi,” dedi. “Devamlı olarak kendi gerçekliğinle, onların çarpıtılmış gerçekliği arasında gidip geliyorsun,” dedim. “Gerçeği görmek çok zor,” dedi. Sonra ağlamaya başlayarak, “Ailem hakkında seninle konuşmaktan rahatsız oluyorum,” dedi. “Benim deli olduğumu düşündüğünü ve bana inanmadığını hissediyorum”. “Ailenin gerçekliği için kendi gerçeklik algını bırakmaktan bahsediyordun. Şimdi de aynı şeyi yapıyorsun,” dedim. “Benim de seni ailenin bakış açısıyla değerlendireceğimi düşünüyorsun. Şu anda bunu yaptığının farkında mısın?”Kate hissettikleri ve davranışları arasında bir ilişki olduğunu fark etti ve kendini gözlemlemeye başladı. Kendi gözündeki imajı git gide gelişti, ama olumlu düşüncelerine tepki olarak bu sefer de kendini eleştirmeye ve kendine saldırmaya başladı. “Aptalın tekiyim,” dedi. “Şımarığım, fiyaskodan başka bir şey değilim.” “Biraz önce çabalarından duyduğun gururdan bahsediyordun şimdiyse kendine saldırıyorsun,” dedim. “Neden böyle hissettiğini anlamaya çalışmak yerine kendi kendine isimler takıyor ve kötü davranıyorsun.” Olumlu çabalarını onaylamaya başladı. Fakat bu kabullenişi ondaki kızgınlık hislerini tetikledi ve beni onu eleştirmekle suçlayarak, bana saldırmaya başladı. Yansıtmalarını düşünerek şunu sordum: “Söylediklerimin yardım amaçlı olduğunu neden anlamıyorsun? Bunun yerine sana saldırdığımı düşünüyorsun. Sadece hayatta yaptığın şeylerin seni güçlendirmediğini söylüyorum. Bunun eleştirmekle ne alakası var?” “Söylediklerin yardımcı oluyor sanırım, ama çok da acı veriyor. Kendime iyi davranmak huyum değil,” dedi ve yine ağlamaya başladı: “Kafamın içindeki hain saldırılar annemden geliyor, benimle hep bu şekilde konuşurdu.” Kate babasının kötü ve alaycı davranışlarından kendisini korumadığı gibi babasının tarafını tuttuğu için annesi tarafından ihanete uğramış hissediyordu. Bir buçuk yıllık tedaviden sonra Kate’in işlevleri gözle görülür bir şekilde gelişmişti. Artık yeteneğinin çok altındaki, düşük maaşlı işlerde çalışmıyordu. Başkalarından ziyade kendine daha çok güvenmeye başlamıştı. Seanslarında daha çok duygularını ele alıyor, beni eskisi kadar sınamıyor ya da hırsını benden almıyordu. Terapötik ittifakın güçlendiğini kanıtlar şekilde, bana danışmanından çok, bir dostu gibi davranmaya başlamıştı. Fakat kendine olan güveni arttığı gibi aynı zamanda daha da umutsuzlaşıyordu. “Hayatımda hiç bu kadar kötü hissetmemiştim,” dedi. “Evet, kötü hissettiğini biliyorum, çünkü davranışlarını kendin kontrol ettiğin için daha çok şey hissediyorsun,” dedim. “Senin için kötü hissetmek aslında iyi bir şey. Daha önce uyuşturucu ve alkol bağımlısıyken, erkeklere koşarken ve seksi hislerini uyuşturmak için kullanıyorken ve kendinden nefret ederken hiç umut yoktu. Dibe doğru son hızla yol alıyordun. Hayatının büyük bir bölümü boyunca berbat durumdaydın. Şimdiyse çektiğin bu acının bir anlamı, amacı var. Onun en derinine inip, çatışmalarını çözümlemek mümkün artık.”Kate, kendini suistimal ederek kaybettiği yıllar için yas tutuyor, ailesiyle olan acıklı ilişkisi ve hak ettiği desteği alamadığı için üzülüyordu. Ailesini giderek daha geniş bir bakış açısıyla değerlendirmeye başladı. Kardeşleri arasında en az sevilen ve en az tercih edilen olması ve dışlanmasıyla ilgili açık yüreklilikle konuşmaya başladı. Annesini kendine has duygusal problemleri olan bir kadın olarak görmeye ve ailesinin yaşadığı problemlerin sebebinin kendisi olmadığının farkına varmaya başladı. Düzensiz davranış ve tepkilerinin kendi kendine zarar vermenin yolları olduğunu ve çoğu zaman çocukluğundan kalan günah keçiliği anılarının gerçek, ayinsel ve takıntılı tekrarları olduğunu gördü. Ne var ki geçmişiyle ilgili üzüntülerini ve öfkesini ifade ettiği iki-üç seans sonra, randevulara daha önceki seanslarla ilgili hiçbir şey hatırlamaz halde, tamamen ilgisiz bir ruh halinde geldi. İlgisizliğine “hislerine ket vurduğun zaman, onlarla geçinebilme ihtimalini de ortadan kaldırıyorsun,” diyerek yaklaştım. İlgisizliğini takip eden bu duygusal değişiklik modelini izlediğim bir kaç ay sonunda, Kate’in, hiçbir şey yapmaması ve kendinden kopması sonucu ortaya çıkan öfke, anksiyete ve depresyon tecrübelerini; ara ara duygusal açıdan alt üst olmadan yaşamasının mümkün olmadığını kabul etmek zorunda kaldım. Aralıklarla kendini düşünme ve gözlemleme yeteneğini kaybediyor ve duygusal kopmalar yaşıyordu. Aşırı yemek yemeye yeniden başladı ve arkadaşları ve AA’dan uzaklaştı.Word BookmarksOLE_LINK3OLE_LINK4OLE_LINK1OLE_LINK2OLE_LINK23OLE_LINK24