18
_____________________________________________________________________________________ Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 01.06.2018 21.07.2018 Dr. Öğr. Üyesi Nuran ÇETİN Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, Tasavvuf [email protected] FETHİN SEMBOL SEMTİ EYÜPSULTAN’DA TASAVVUF KÜLTÜRÜ Öz Doğal güzellikleri, mesire alanları, zengin tarihî -kültürel yapıları ile yerli yabancı pek çok insanın ziyaret ettiği Eyüpsultan, sadece Türkiye’nin değil, İslâm âleminin de yakından tanıdığı bir semttir. İstanbul’un sur dışındaki en eski Türk-İslâm yerle- şim merkezlerinden olan, fetihle birlikte kurulan, Ebû Eyyûb el -Ensârî’nin türbesi- ni barındırması ile hem hânedân hem de halk tarafından verilen önem neti cesinde yapılan yatırımlar, mimârî gelişmeler, sosyal ve kültürel kurumlar ile Eyüpsul- tan’ın her dönemde önemini koruduğu görülmektedir. Kurulan müesseseler arasın- daki çok sayıda tekkenin varlığı, mezkûr semtte yoğun bir tasavvuf hayatının ya- şandığına işaret etmektedir. Bu bağlamda Osmanlı Dönemi’nde muhtelif tarîkat veya kollarına mensup 70’e yakın tekkenin varlığı tespit edilmiştir. Bununla birli k- te fetihten îtibâren tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar geçen uzun zaman sür e- sinde bu bölgedeki yapılar hakkında kesin bir sayı vermek elbette mümkün deği l- dir. Bu konuda her ne kadar net bir şey söylenemese de belirtilen rakam bile Eyüp- sultan’ın dinî, ahlâkî, sosyal ve kültürel hayatında tasavvufun ne denli etkili oldu- ğuna işaret etmektedir. Bu makalede Eyüpsultan’daki tasavvuf kültürü, tekke ve tarîkat bağlamında bütüncül bakış açısıyla ele alınacaktır. Bu anlamda makale iki bölümünden oluşacaktır. Birinci bölümde, Osmanlı Dönemi’nde Eyüpsultan’da et- kili olan tekke ve tarîkatlar, ikinci bölümde söz konusu semtin kültürel, toplumsal, siyâsal ve askerî hayatında tasavvufun rolü incelenecektir. Sonuç kısmında ise ko- nuya dair genel değerlendirme yapılacaktır. Bu çalışma, Eyüp Tekkeleri adıyla Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Tasavvuf Anabilim Dalı’nda tarafımdan yazılan yayınlanmamış doktora tezinin bazı bölümlerinden yararlanılıp genişletilerek ve gözden geçirilerek makale haline getirilmiş şeklidir.

Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

_____________________________________________________________________________________

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date

01.06.2018 21.07.2018

Dr. Öğr. Üyesi Nuran ÇETİN

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, Tasavvuf

[email protected]

FETHİN SEMBOL SEMTİ EYÜPSULTAN’DA TASAVVUF KÜLTÜRÜ

Öz

Doğal güzellikleri, mesire alanları, zengin tarihî-kültürel yapıları ile yerli yabancı

pek çok insanın ziyaret ettiği Eyüpsultan, sadece Türkiye’nin değil, İslâm âleminin

de yakından tanıdığı bir semttir. İstanbul’un sur dışındaki en eski Türk-İslâm yerle-

şim merkezlerinden olan, fetihle birlikte kurulan, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin türbesi-

ni barındırması ile hem hânedân hem de halk tarafından verilen önem neticesinde

yapılan yatırımlar, mimârî gelişmeler, sosyal ve kültürel kurumlar ile Eyüpsul-

tan’ın her dönemde önemini koruduğu görülmektedir. Kurulan müesseseler arasın-

daki çok sayıda tekkenin varlığı, mezkûr semtte yoğun bir tasavvuf hayatının ya-

şandığına işaret etmektedir. Bu bağlamda Osmanlı Dönemi’nde muhtelif tarîkat

veya kollarına mensup 70’e yakın tekkenin varlığı tespit edilmiştir. Bununla birlik-

te fetihten îtibâren tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar geçen uzun zaman süre-

sinde bu bölgedeki yapılar hakkında kesin bir sayı vermek elbette mümkün değil-

dir. Bu konuda her ne kadar net bir şey söylenemese de belirtilen rakam bile Eyüp-

sultan’ın dinî, ahlâkî, sosyal ve kültürel hayatında tasavvufun ne denli etkili oldu-

ğuna işaret etmektedir. Bu makalede Eyüpsultan’daki tasavvuf kültürü, tekke ve

tarîkat bağlamında bütüncül bakış açısıyla ele alınacaktır. Bu anlamda makale iki

bölümünden oluşacaktır. Birinci bölümde, Osmanlı Dönemi’nde Eyüpsultan’da et-

kili olan tekke ve tarîkatlar, ikinci bölümde söz konusu semtin kültürel, toplumsal,

siyâsal ve askerî hayatında tasavvufun rolü incelenecektir. Sonuç kısmında ise ko-

nuya dair genel değerlendirme yapılacaktır.

Bu çalışma, Eyüp Tekkeleri adıyla Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Tasavvuf

Anabilim Dalı’nda tarafımdan yazılan yayınlanmamış doktora tezinin bazı bölümlerinden yararlanılıp genişletilerek

ve gözden geçirilerek makale haline getirilmiş şeklidir.

Page 2: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

157

Anahtar kelimeler: Tasavvuf, Tekke, Sûfî, Fetih, Eyüpsultan.

THE SUFI CULTURE ON EYUPSULTAN, THE SYMBOL DISTRICT OF

THE CONQUEST

Abstract

Eyupsultan, which is visited by many local and foreign people, and which is fa-

mous for its natural beauties, recreational areas, rich historical-cultural structures,

is a district that is known not only in Turkey but also by all Islamic world. It is seen

that Eyupsultan has protected its importance in every period in history because it is

the oldest Turkish-Islamic residential areas outside the city walls of Istanbul, it was

established after the conquest of Istanbul, because it hosts the tomb of Ebû Eyyûb

el-Ensârî, because it was cared by the dynasty and the people, and because it re-

ceived investments and had architectural developments, social and cultural institu-

tions. The existence of many Islamic monasteries among the established institu-

tions show that an intense Sufi life was lived in the district. In this respect, the ex-

istence of nearly 70 Islamic monasteries was determined belonging to various cults

and their branches in the Ottoman Period. However, it is of course not possible to

speak of a certain number for these buildings because of the close down of them in

1925 since the day they were first established. Although it is not possible to speak

with absolute clarity, even the number mentioned above indicates how influential

the Sufi life was in the religious, moral, social and cultural life of Eyupsultan. In

this manuscript, the Sufi culture in Eyupsultan will be dealt with in a holistic view-

point in terms of the Islamic monasteries and lodges. In this respect, the manuscript

will consist of two sections. In the first section, the Islamic monasteries and lodges

that were influential in Eyupsultan during the Ottoman Period; and in the second

section, the role of the Sufi life in the cultural, social and political life of the district

will be examined. In the results section, a general evaluation will be made on the

topic.

Keywords: Sufism, Lodge, Sufi, Conquest, Eyupsultan.

Giriş

İstanbul’daki semtlerin dinî, ticarî, sanâyî, turizm, endüstri vb. yönden sınıflandırılması

yapıldığında, kuruluşu ve tarihindeki birtakım gelişmeler îtibâriyle Eyüpsultan’ın, dinî semtler

kategorisinde yer aldığı görülmektedir. Aslında Eyüpsultan’ın dinî merkez konumunda oluşu,

Bizans dönemine kadar dayanmaktadır. Nitekim bugün İslâmî motiflerin hâkim olduğu bu böl-

gede, o dönemde Hıristiyanlığın kutsal değerlerini ifade eden yapılar bulunmaktaydı.1 Osmanlı

öncesi dönemde, Ayvansaray’dan Eyüpsultan’a kadar olan kıyı bölgesinde saray, manastır, kili-

se ve şato gibi dinî unsurların bulunduğu “Cosmidion” denilen alan yer almaktaydı.2 Dolayısıyla

sonraki dönemlerde de bu semtteki gelişmelerin genelde dinî yapılar etrafında şekillendiği anla-

şılmaktadır. Bu anlamda Eyüpsultan’ın, tarihten gelen kutsal ve mânevî merkez olma özelliğini

her dönemde muhafaza ettiği görülmektedir. Nitekim İstanbul, Bizans döneminde Hıristiyan

dünyasına, Osmanlı ile İslâm âlemine başkentlik yapmış bir kentimizdir. Benzer şekilde Eyüp-

1 Fahrünnisa Ensari Kara, (1994), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. III, s. 246, İstanbul. 2 Gökçen Tûba Temelci, (1999), Eyüp Sokollu Mehmed Paşa Medresesi Restorasyon Projesi, İstanbul Teknik

Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, s. 3.

Page 3: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

158

sultan ilçesi de bu başkentin, hem Bizans’ta hem de Osmanlı’da dinî merkez olma konumunu

devam ettirmiştir.

İstanbul’un fethi ile kurulan ilk Türk-İslâm yerleşim merkezi Eyüpsultan’da sosyal, kültü-

rel anlamda canlı ve dinamik hayat akışının olduğu anlaşılmaktadır. Bunda, birtakım tesirlerin

yanı sıra Osmanlı döneminde inşâ edilen tekke ve medrese gibi eğitim ağırlıklı kurumların be-

lirgin etkisi bulunmaktadır.

Hem Türkiye’nin hem de İslâm âleminin yakından tanıdığı İstanbul’un güzîde semti

Eyüpsultan ilçesi adını, Mescid-i Nebî yapılıncaya kadar Hz. Peygamber’i yedi ay evinde

misâfir eden, bu sebeple “Mihmandâr-ı Resûlullâh” unvânıyla anılan, Hz. Peygamber’in eğitim

halkasında yetişen, Emevîlerin İstanbul’u kuşatması sırasında ilerlemiş yaşına rağmen Medi-

ne’den kalkıp İstanbul’a gelen ve surların önünde şehid olan Hz. Hâlid b. Zeyd Ebû Eyyûb el-

Ensârî’den (ö.52/672) alır. Bilindiği üzere Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin şehâdetinden asırlar sonra

Osmanlı Döneminde İstanbul, Fâtih Sultan Mehmed (1451-1481) tarafından fethedilmiştir.

Fâtih’in hocası Akşemseddîn’nin (ö.863/1459) mânevî işaretleri ile Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin

mezarının olduğu yere, Fâtih Sultan Mehmed tarafından 858/1454 yılında türbe, 863/1458 yı-

lında câmî, imâret, hamam, medrese ve kütüphâneden oluşan külliye inşâ ettirilmiştir.3 Fâtih

Sultan Mehmed, bir taraftan şehrin imâr ve iskân faaliyetleri ile ilgilenirken, bir taraftan da Bur-

sa’dan getirttiği bazı âileleri söz konusu semte yerleştirerek, yeni kurulan sekiz mahalleyi iskâna

açmış, böylece bu beldenin canlılık kazanmasını sağlamıştır.4 İslâm dünyasına başkentlik yapan

İstanbul’da halkın mânevî duygularını canlı tutabilecek bir bölgenin olması gerekirdi. Nitekim

Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin şahsında kurulan mezkûr semt saflığın, temizliğin, rûhî kimliğin,

mânevî dinamizmin merkezini temsil ettiği için, böyle bir ihtiyaca cevap veren nitelikte idi.

Yapılan yatırımlarla ticârî, sosyal, kültürel, ekonomik vb. alanlarda Eyüpsultan ilçesi za-

manla gelişmiş, sultanların, bilginlerin, devlet ricâli ve ilim adamlarının yaşadığı seçkin bir semt

hâline gelmiştir. Nitekim Evliyâ Çelebi, Eyüpsultan’ın bu yönünü şu cümlelerle ifade etmiştir:

“Eyüp şehrinin suyu havası güzel, erkek ve kadınları medholunur. ‘Âyân ve eşrâfı çoktur. Hal-

kının çoğu bilginlerdir.”5

Eyüpsultan zamanla Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra İslâm âleminin sevilen ve ziya-

ret edilen6 bölgelerinden biri hâline gelmiştir. Büyük bir sosyo-kültürel tarihî zenginliğe ev sa-

hipliği yapan Eyüpsultan’ı ziyaret edenlerin konaklama, yeme, içme, barınma ihtiyacının karşı-

lanması amacıyla burada köşk, iskele, pazar, çarşı, fırın, hamam, çanak çömlek, oyuncakçı,

yoğurtçu dükkânları, kahvehâneler gibi muhtelif yapılar inşâ edilmiştir.7 Dolayısıyla Osman-

lı’dan îtibâren Eyüpsultan, sadece dînî yaşamın canlı olduğu bir merkez değil, aynı zamanda

ticaret, turizm ve kültürel etkinlikleriyle İstanbul’un dikkat çeken semtlerinden biri olmuştur.

3 Mehmed Neşri, (1957), Kitâb-ı Cihannümâ: Neşrî Târihi, (haz. Faik Reşit Unat-Mehmed Altay Köymen), Türk

Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s. 713; Eremyâ Çelebi Kömürciyân, (1952), XVII. Asırda İstanbul, (trc. Hrand D.

Andreasyan), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, s. 207. 4 Fâtih Dönemi’nde Eyüpsultan’da kurulan mahalleler ile ilgili olarak bkz. F. Ensâri Kara, (2004), “Fetih İle Birlikte

Kurulan Bir Semt Eyüp ve Fetihten Günümüze Ulaşan Mahalleler”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan

Sempozyumu, C. VII, s. 340-359. 5 Evliyâ Çelebi, (1969-1971), Evliyâ Çelebi Seyahâtnâmesi, I-XV, Zuhuri Danışman Yayınları, İstanbul, C. II, s.100. 6 Tülay Artan, (1995), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. XII, s. 4. 7 Eyüpsultan ilçesinde yer alan kuruluşlar hakkında bilgi için bkz. Evliyâ Çelebi, Seyâhatnâme, II, 96-109.

Page 4: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

159

1. Eyüpsultan’da Etkili Olan Tekke ve Tarîkatlar

Yaklaşık altı asır boyunca etkili olan Osmanlı medeniyet tasavvurunun gelişiminde câmi,

tekke, mekteb, medrese gibi muhtelif kurumlar önemli rol oynamıştır. Osmanlı Yönetimi, hâki-

miyeti altındaki bölgelere dînî, kültürel ve sosyal yapılar tesîs ederek, Türk İslâm Medeniyeti

anlayışını kalıcı hâle getirmeye çalışmıştır. Osmanlı kültür ve medeniyetinin hâkim olduğu dö-

nemde Eyüpsultan’ın gündelik hayatının sosyo-kültürel dokusu üzerinde aktif rol oynayan tekke

ve tarîkatlar, her ne kadar birtakım sebeplerle 1925 yılında resmî olarak kapatılıp yasaklanmışsa

da bu kurumlar, kendine özgü durumlarıyla müessir olmaya devam etmektedir. Yapılan birta-

kım onarım ve tâdîlâtlarla tekkeler, büyük ölçüde orijinal özelliklerini kaybetmişse de hatta bir

kısmı tahrîb edilmişse de tarihî ve kültürel dokunun kendine özgü izlerinin görüldüğü Eyüpsul-

tan’da çok sayıda dergâhın bugünkü varlığı, bu semtin sosyo-kültürel tarihinde söz konusu yapı-

ların derin tesirler bıraktığının en açık göstergesidir.

Tasavvufî hayatın dinamik bir şekilde yaşandığı merkezlerden olan Eyüpsultan’da çok

sayıda tarîkat ve tekkelerin varlığı göze çarpmaktadır. Bu anlamda Eyüpsultan’da Halvetîlik,

Nakşibendîlik, Mevlevîlik, Kādirîlik, Bektâşîlik, Bayrâmîlik, Sa‘dîlik, Cerrâhîlik, Rifâîlik, Be-

devîlik, Sinânîlik, Sünbülîlik, Şâzelîlik ve Cemâlîlik gibi tarîkatların müessir olduğu görülmek-

tedir. Zikredilenler arasında Halvetîlik ve Nakşibendîliğin öne çıktığı anlaşılmaktadır. Yayılma

alanlarına bakıldığında Eyüpsultan’ın Otakçılar, Merkez Mahallesi, Nişanca ve İdris Köşkü

mahallelerinde tekkelerin yoğun olduğu gözlemlenmektedir. Osmanlı Dönemi’nde Eyüpsul-

tan’da varlık gösteren tarîkatların en yaygın olandan en az yaygın olana göre tasnifi yapıldığın-

da sırasıyla on dört tekkede Nakşibendîlik, dokuz tekkede Halvetîlik, dört tekkede Sa‘dîlik, üç

tekkede Kādirîlik, iki tekkede Mevlevîlik, iki tekkede Bektâşîlik, bir tekkede Şâzelîlik, bir tek-

kede Rifâîlik temsil edilmiştir. Bununla birlikte muhtelif dönemlerde birden fazla tarîkat veya

kollarına mensûb tekkeler de olmuştur.

Eyüpsultan’da tarîkat merkezi olan tekkeler de bulunmaktadır. Meselâ mezkûr semtte yer

alan Şeyh Murâd Tekkesi Müceddidîliğin, Taşlıburun Tekkesi Sa‘dîliğin, Cemâlîzâde Tekkesi

Cemâlîliğin, Ümmî Sinân Tekkesi Sinânîliğin, Emîr Buhârî Tekkesi Nakşîliğin merkez tekkeleri

olarak uzun yıllar faaliyetlerini yürütmüştür. Ayrıca tarîkat pîrlerine âid türbeleri barındırması

ile bazı tekkeler âsitâne konumunda olmuştur. Meselâ, Halvetî-Sinânî şeyhi Ümmî Sinân

(ö.976/1568) ile Ümmî Sinân Tekkesi, Uşşâkî-Cemâlî şeyhi Mehmed Cemâleddin Efendi

(ö.1164/1750) ile Cemâlîzâde Tekkesi mezkûr şeyhlerin türbelerini barındırdığı için adı geçen

tarîkatların âsitânesi olarak öne çıkmıştır.

Eyüpsultan’daki tekke ve tarîkatların tasnifinin yapılmasında güçlük yaşanmaktadır.

Çünkü tarihsel süreç içinde bakıldığında tekkelerin bir kısmı, ya zaman içinde muhtelif neden-

lerle kapanmış, ya da sahipsiz bırakıldığı için harâb olmuş ve günümüze intikâl edememiştir.

Bazı şeyhlerin tasavvufî faaliyetlerini kendi özel hânelerinde yürütmeleri sebebiyle, tekke fonk-

siyonu göstermeyen yapıların belirlenmesinde de sıkıntılar olmuştur. Ayrıca tekkelerin bir kıs-

mının zamanla mescid ya da medrese gibi muhtelif yapılara dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu

dönüşüm esnasında kayıtlarda gerekli hassasiyet gösterilemediği için, tekkelerle ilgili yapılan

tespitlerde zorluk yaşanmaktadır. Tarîkatlar açısından da benzer bir süreç göze çarpmaktadır.

Meselâ mensûbu azalan tarîkatların zamanla önemini kaybettiği görülmektedir. Ayrıca tekkeler-

de tarîkatlar arası sık sık geçişler olduğu için, bunu takip etmenin zorluğu ortaya çıkmıştır.

Page 5: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

160

2. Eyüpsultan’ın Kültürel Toplumsal Siyâsal Hayatında Tasavvufun Rölü

a. Kültürel

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve devamının sağlanmasında ilmî, dinî, siyâsî ve ik-

tisâdî yapıların yanı sıra eğitim ağırlıklı kurumların da önemli etkisinin olduğu anlaşılmaktadır.

Bu anlamda zahirî ilimler, örgün eğitim faaliyetlerine kaynaklık eden medreselerde tahsil edilir-

ken, batınî ilimler ise yaygın eğitim hizmetlerinin gerçekleştirildiği tekkelerde icrâ edilmiştir.

Dolayısıyla toplumun her kesimine hitâb eden tekkelerin, Osmanlı Dönemi’nde sosyo-kültürel

hayatın işleyişinde ayrıca edebiyat, sanat ve mûsikî gibi muhtelif alanların gelişiminde önemli

katkıları olmuştur. Bununla birlikte Osmanlı’da, bahsedilen bu iki kurumu kesin çizgilerle birbi-

rinden ayırmak da mümkün değildir. Bu anlamda tekke ve medreselere, akıl ve gönül birlikteli-

ğini gerçekleştiren ve birbirlerini tamamlayan mâhiyetteki kurumlar olarak bakmak gerekir.

Kuruldukları bölgelerde halkla bütünleşen tekkelerin, Anadolu ve İstanbul’un her tarafına

şehirlerden köylere, hatta ıssız dağ başlarına varıncaya kadar zâviye, hankāh, âsitâne, ribat gibi

muhtelif isimler altında yayıldıkları görülmektedir. Bununla birlikte tekkelerin, çok yönlü faali-

yetlerle öne çıktığı anlaşılmaktadır. Nitekim tekkeler, bir taraftan ibâdet, zikir, seyr ü sülûk gibi

etkinliklerle müntesiblerini mânevî yönden terbiye ederken, diğer taraftan da mensûblarının

bilgi ve becerilerini geliştirme gayretinde olmuşlardır. Mûsikî, hat, ebrû, minyatür gibi sanat

ağırlıklı derslerin tekkelerde verilmesi ile bu kuruluşlar, kültürel değerlerin korunmasına ve

yaşatılmasına katkıda bulunmuştur. Sanatsal etkinliklerin yanı sıra dervişlerin kendilerine özgü

yaşam tarzları, giyim-kuşam, barınma, yeme-içme, alış-veriş usûlü, misafirperverliği, eğitim

metodları, vakıf kuruluşları gibi husûslarla tekkelerin, Eyüpsultan’ın sosyo-kültürel tarihinde

önemli izler bıraktıkları anlaşılmaktadır.

Osmanlı Dönemi’nde tekke ve tarîkatların sosyal, kültürel, dinî, ahlâkî pek çok yönden

Eyüpsultan’ın gündelik hayatına hareketlilik kattığı görülmektedir. Bu konuda şu örnekler zik-

redilebilir. Bilindiği üzere, İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden zaman zaman İstanbul’a gelen

dervişler olmuştur. Bunlar bir taraftan ikâmet ettikleri bölgelere uyum sağlamaya çalışırken, bir

taraftan da kendi kültürel geleneklerini muhafaza etme gayretinde olmuşlardır. Bu anlamda bazı

tekkeler, mensûblarının kimliğine uygun olan faaliyetlerde bulunarak, onların topluma uyum

sürecini kolaylaştırmıştır. Meselâ, Kalenderhâne Tekkesi müntesiblerinin çoğunun Orta Asya

kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu tekkede, bu bölgelerden gelenlerin

âşinâ olduğu Şirazlı Hâfız’ın, Mevlânâ’nın ve Ahmed Yesevî’nin şiirleri terennüm edilmiştir.

Bununla birlikte Kalenderhâne Tekkesi’nde Yesevîlerin “zikr-i erre” (testere zikri),8 Nakşibendî

usûlündeki “hatm-i hâcegân” ve “hafî zikir” gibi mensûblarının meşreplerine uygun çok yönlü

tasavvufî faaliyetler yürütülmüştür. Ayrıca, söz konusu tekkede barınan dervişler, gündüzleri

semtin çarşı ve pazarında ticaretle meşgûl olarak maişetlerini tedârik etmişler, böylece bu sem-

tin iktisâdî yönden kalkınmasına yardımcı olmuşlardır. Akşamları da birlikte Mesnevî, Hâfız ve

Yesevî Dîvân’ını okuyarak, tekkedeki tasavvufî faaliyetlere iştirâk etmişlerdir. Bütün bunlara ek

olarak mezkûr dergâh, uzak memleketlerden ilim tahsil için İstanbul’a gelen Orta Asyalı Türk

gençlerin rahatlıkla kalabildiği birer talebe yurdu olarak da hizmet vermiştir.9 Bu anlamda Ka-

lenderhâne Tekkesi’nde barınan dervişlerin, o günkü şartlarda en iyi imkânlarda ağırlandığı

anlaşılmaktadır.

8 Zikr-i erre için bkz. Necdet Tosun, (2012), Derviş Keşkülü, Erkâm Yayınları, İstanbul, s. 165-172. 9 Osman Ergin, (1939), Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, s. 31-33.

Page 6: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

161

Tekkeler, tasavvufî eğitim veren kurumlar olduğu gibi muhtelif eserlerin yazıldığı, okun-

duğu, öğretildiği ilim kültür merkezleri olarak da öne çıkmıştır. Meselâ Emîr Buhârî Tekkesi,

bahsedilen özellikteki tekkelerden biridir Mezkûr tekkenin on birinci postnişîni Mehmed Şeyhî

Efendi (ö.1144/1731), Nev’îzâde Atâî’nin Hadâiku’l-Hakāik’in zeyli olan Vekāyiü’l-Fudalâ10

adlı ünlü biyografi eserini kaleme almıştır. Tasavvuf tarihinin mühim kaynaklarından olan bu

eser, Eyüpsultan’daki tekke şeyhine âid olması hasebiyle önemlidir. Mehmed Şeyhî Efendi’nin

yanı sıra tekkelerde pek çok âlim ve ârif zât yetişmiştir. Bunlar tasavvuf, edebiyat, tarih gibi

muhtelif alanlarda eserler kaleme almışlardır. Meselâ, Şeyh Murâd Tekkesi’nin bir başka post-

nişîni Abdülkadîr Belhî Efendi’nin Türkçe, Arapça, Farsça ve Çağatay lisanlarına vukûfiyetiyle

bilgi birikimiyle Mevlânâ’dan sonra en fazla manzûm eser veren müelliflerden biri olduğu bi-

linmektedir. Sâdeddin Nüzhet Ergun, Abdülkadîr Belhî Efendi’nin bu özelliğini “Mevlânâ’dan

sonra onun kadar manzûme yazan mutasavvıfa hemen hemen rastlanmaz” ifadesiyle dile getir-

miştir.11

Şeyh Murâd Tekkesi postnişîni Abdülkādir Belhî Efendi gibi Selâmî Mustafa Efendi

Tekkesi’nin meşhûr şeyhi Mustafa Müştâk Efendi de (ö.1247/1831) düşünceleri, engin kültürü,

ilim irfânı, şiir ve mûsikîdeki üstün yeteneği ile öne çıkan bir kişiliktir. Adı geçen zât, geniş

halk kitleleri tarafından sevildiği için, “Şeyhü’l-Mütehayyirîn”12 unvânıyla anılmıştır. Mustafa

Müştâk Efendi, Hoca Neşet Efendi’nin kendisi için uygun gördüğü “Müştâk” mahlası ile Türkçe

ve Farsça ilâhî aşkı terennüm eden münâcât, na‘at, kasîde, müstezât gibi türlerde çok sayıda şiir

kaleme almıştır.13

Tekkelerde bilgi ve kültüre önem verildiğinin en önemli kanıtı ise, bazı dergâhların yanı-

na inşâ edilen tam teşekküllü kütüphânelerdir. Kütüphânesi ve kitaplığı olan elbette çok sayıda

tekke vardır. Fakat bu konuda 1314/1896 yılında Eyüpsultan’da Boyacı Sokağı’nda kurulan

Hasan Hüsnü Paşa Tekkesi misâl verilebilir. Söz konusu tekkeye, kurucusu Hasan Hüsnü Paşa

(ö.1321/1903) tarafından 1052 yazma, 416 matbû eserin yer aldığı bir kütüphâne vakfedilmiştir.

Bahsedilen eserler, Haliç’in yoğun rutûbetinden zarar gördüğü için, 1942 yılında Hüsrev Paşa

Kütüphânesi’ne, oradan da 1957 yılında Süleymâniye Kütüphânesi’ne nakledilmiştir.14

İlmî eserlerin yazılıp okunduğu eğitim müessesesi olan tekkelerin yanı sıra, matbaa gibi

teknik altyapısıyla öne çıkan dergâhlar da olmuştur. Meselâ, Karyağdı Baba Tekkesi postnişîni

Mehmed Necib Baba, söz konusu dergâhta matbaa kurmuş, taş baskı ile Bektâşîliğe dâir risâle

ve kitaplar tab etmiştir. Mezkûr zât, bu özelliğinden dolayı çevresindekiler tarafından “Matbaacı

Baba” lakabıyla ünlenmiştir.15 Nitekim 1291/1874 yılında yazılan tasavvufî hikmetlerin derlen-

diği Risâle-i Layihât-ı Câmi adlı yirmi sayfalık küçük risâle, Maarif Bakanlığı’nın izniyle söz

konusu tekkenin matbaasında basılmıştır. Kitabın ilk sayfasında eserin, Necib Baba’nın matbaa-

sında basıldığını belgeleyen şu ifadelere yer verilmiştir: “Maarif Nezâret-i Celîlesi ruhsatı ile

Karyağdı Tekkesi’nde Necib Baba Efendi’nin matbaasında tab‘ ve temsil olunmuşdur.” Kar-

10 Mehmed Şeyhî Efendi’nin “Vekāyiü’l-Fudalâ” adlı eseri Nev’îzâde Atâî’nin “Hadâiku’l-Hakāik”in zeylidir. Eserde

1042-1144 (1632-1731) yılları arasında yaşayan vezir, padişah, şâir, âlim ve şeyhler hakkında tanıtıcı bilgi verilmek-

tedir. 11 S. Nüzhet Ergun, Türk Mûsikîsi Antolojisi, (1942), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul, C. I, s. 231. 12 Müştâk Baba, (1997), Dîvân, (haz. Mehmet Kemâl Gündoğdu), MEB Basımevi, İstanbul, s. 30. 13 Müştâk Baba, Dîvân, s. 35. 14 Nail Bayraktar, (1998), “Eyüp Vakıf Kütüphaneleri”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp

Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, C. II, s. 68. 15 Ahmed Rıf‘at Efendi, (2007), Mir’âtü’l-Mekāsıd fî Def‘i’l-Mefâsid, İz Yayınları, İstanbul, s. 31.

Page 7: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

162

yağdı Baba Tekkesi’nin yanı sıra Mustafa Paşa Tekkesi’nde de Şeyh Yahyâ Efendi tarafından

matbaa kurulduğu rivâyet edilmiştir.16

Tekkelerin toplumsal ihtiyaçlara dönük ibadet, eğitim, barınma gibi fonksiyonları îfâ et-

mesinin yanı sıra hat, tezhip, cild, ebrû gibi muhtelif sanat dallarında ayrıca edebiyat, şiir ve

mûsikî gibi alanlarda kültür tarihimizde etkili izler bıraktıkları anlaşılmaktadır. Bahsedilen bu

sanat dallarının insanın gönül dünyasına önem veren tekkelerde geliştiği görülmektedir. Bilindi-

ği üzere tekkelerde sesli zikir âyinlerinde meclisi canlı tutabilmek amacıyla ilâhi ve kasîdeler

seslendirilmiştir. Bu durum, zamanla mûsikînin tekkelerde ilerleme kaydetmesine ve “Tekke

Mûsikîsi” adı altında yeni bir sanat dalının ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu anlamda

mûsikîye önem veren tasavvuf tarihinin ünlü simâlarından Mevlânâ, muhteşem eseri Mes-

nevî’sinin giriş kısmında “Bişnev in ney” (Dinle bu neyi)17 ifadesini kullanmıştır. Bu anlamda

Mevlânâ’nın önem verdiği mûsikî kültürü, onun öğretilerinin kurumsallaştığı mevlevîhânelerde

gelişme göstermiştir. Bilindiği üzere bu müesseselerde hâlâ Türk mûsikîsinin muhtelif eserleri

seslendirilmektedir. Bu anlamda diğer tekkelerle karşılaştırıldığında Eyüpsultan’da mûsikî kül-

türünün özellikle, Bahâriye Mevlevîhânesi’nde daha etkin olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Hü-

seyin Fahreddîn Dede, mütevâzı ve sevilen kişiliğinin yanı sıra sesinin güzelliği, hâfızâsındaki

eserlerin çokluğu, geniş mûsikî kültürü, şâir, bestekâr, neyzen kimliği ile Bahâriye Mev-

levîhânesi’nin adını mûsikî alanında da duyurmuştur. Onun döneminde söz konusu dergâh, İs-

tanbul’un önemli edebiyat, kültür ve sanat merkezlerinden biri olmuştur. Bununla birlikte

Zekâî-zâde Hâfız Ahmed Irsoy, Rauf Yektâ, Dr. Subhi Ezgi, Hüseyin Sâdeddin Arel gibi ünlü

isimler vasıtasıyla Türk mûsikîsinin bilimsel olarak incelenmesinde Hüseyin Fahreddîn De-

de’nin katkısı olmuştur.18 Avrupa mûsikîsine de vâkıf olan19 Hüseyin Fahreddîn Dede, Mev-

levîliğin önemli eserleri arasında yer alan “Acemaşirân Mevlevî Âyini”ni bestelemiştir.20 Bah-

sedilen eser, Mevlevî mûsikîsinin son dönem Osmanlı kültüründe geldiği merhaleyi göstermesi

bakımından dikkat çekicidir. Hüseyin Fahreddîn Dede’nin postnîşinliği döneminde, Bahâriye

Mevlevîhânesi’nin kültür ve sanat faaliyetlerine ev sahipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Hüseyin

Fahreddîn Dede’nin yanı sıra Türk mûsikîsinin önemli simâlarından Zekâî Dede (1240-

1315/1824-1897), oğlu Ahmed Irsoy (1287-1363/1870-1943), Rauf Yekta (1288-1354/1871-

1935), Ahmed Avni Konuk, Rüşdü Üstek ve Ârif Dede gibi tanınmış pek çok simâ, Bahâriye

Mevlevîhânesi’nin kültürel ortamından istifade etmiştir.

Türk mûsikîsinde “Hoca” ünvânını alan tek şahsiyet olan21 Zekâî Dede, Bahâriye Mev-

levîhânesi’ne komşu Şâh Sultân Tekkesi’nde her pazar öğleden sonraları icrâ edilen mûsikî

derslerini yönetmiştir.22 Bahâriye Mevlevîhânesi müntesibi Eyüpsultanlı Zekâî Dede, başta oğlu

Hâfız Ahmet Dede (Irsoy) olmak üzere Ali Aşkî, Ahmed Avni Konuk, Saadeddin Arel, Subhi

Ezgi, Ahmed Râsim, Rauf Yektâ, Osman Şükrü Şenozan ve Saadeddin Nuzhet Ergun gibi pek

çok meşhûr mûsikî ustasının yetişmesinde katkısı olmuştur.23 Arapça Farsça bilen Zekâî De-

de’nin günümüze intikāl etmiş mersiye, semâi, durak, na‘t ve ilâhi formlarında yazılmış çok

16 Bereketzâde İsmâil Hakkı, (1997), Yâd-ı Mâzî, (haz. Mümtaz Habib Güven), Nehir Yayınları, İstanbul, s. 39-40. 17 Mevlevîlik’te mûsikî ve semâ hakkında geniş bilgi için bkz. Sâfi Arpaguş, (2007), Mevlânâ ve İslâm (Algı ve

Anlatım), (yay. haz. Hüseyin Kader), Vefa Yayınları, İstanbul, s. 157-187. 18 Nuri Özcan, (1998), “Hüseyin Fahreddîn Dede”, Diyânet İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul, C. XVIII, s. 546. 19 Sezâi Küçük, (2003), Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yayınları, İstanbul, s. 393. 20 Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr fî Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, Yazma Bağışlar, Süleymaniye Kütüphanesi, No:

2305-2309, C. V, s. 185. 21 Sezâi Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, s. 387. 22 İ. Mahmud Kemâl İnal, (1958), Hoş Sadâ (Son Asır Türk Mûsikîşinasları), Maarif Basımevi, İstanbul, s. 294. 23 Rauf Yektâ, (1318), Esâtîz-i Elhân Hoca Zekâî Dede Efendi, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul, s. 39-40

Page 8: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

163

sayıda bestesi bulunmaktadır.24 Halil Can’ın ifadesiyle denilebilir ki Mevlânâ ile başlayan Mev-

levî mûsikîsi, Zekâî Dede ile kemâle ermiştir.25

Bahâriye Mevlevîhânesi’nin yanı sıra Eyüpsultan’ın kültür ve sanat mirasına katkısı olan

dergâhlardan biri de Ümmî Sinân Tekkesi’dir. Adı geçen tekkede yetişen ve mûsikî ile yakından

ilgilenen Talip Kargı’nın (ö.1992) güfte, bestesi kendisine âid yirmi ilâhisi bulunmaktadır. Talip

Kargı’nın vasiyeti üzerine söz konusu dergâhta 1993 yılında “Talip Kargı Türk Tasavvuf

Mûsikîsi Derneği” kurulmuştur. Ümmî Sinân Dergâhı’nda selâmlık kısmında düzenlenen

mûsikî çalışmaları ile mezkûr tekke, Eyüpsultan’ın sanat faaliyetlerine katkısını hâlâ sürdür-

mektedir.

Eyüpsultan’da mûsikîde öne çıkan bir diğer isim ise Silâhdâr Ağa Tekkesi şeyhi Tahsin

Efendi (ö.1307/1889)’dir. Tahsin Efendi’nin Şâzelî zikir âyini sırasında vurmalı sazlar eşliğin-

de, “Şâzelî şuulleri” denilen özel tarzda bestelenmiş Arapça ilâhiler okuması, onun mûsikîşinas

yönünü göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Tahsin Efendi bu türün İstanbul’da en iyi uygu-

layıcısı olarak kabul edilmiştir.26 Eyüpsultan’da mûsikîye önem veren bir diğer dergâh ise İslâm

Bey Bedevî Tekkesi’dir. Eyüpsultanlı Bülbül Ahmed Efendi başta olmak üzere söz konusu tek-

kede pek çok mûsikîşinas şahsiyet yetişmiştir.27 Mûsikîde usta isimlerin yer aldığı bir başka

dergâh ise Câfer Paşa Tekkesi’dir. Nitekim Câfer Paşa Tekkesi şeyhi Kırımlı Hacı Hâfız İsmâil

Hakkı Efendi (ö.1911), mûsikî alanında repertuarı geniş zâkirbaşlardan biridir.28

XVIII. yüzyıl dinî mûsikî alanında adını duyuran Koca Mustafa Paşa Sünbül Efendi

Dergâhı zâkirbaşısı “Buhûrîzâde” lakablı Şeyh Abdülkerîm Kemterî Efendi (ö.1192/1778),29 bir

dönem Şâh Sultan Tekkesi postnişîni olmuştur.30 Mezkûr zâtın, dergâhın yönetimine geçmesi ile

Şâh Sultan Tekkesi adını mûsikî alanında da duyurmuştur. Abdülkerîm Kemterî Efendi’nin

bestelenmiş ilâhilerinin yanı sıra “Kemterî” mahlası ile yazdığı şiirleri bulunmaktadır.31 Verilen

örneklerde de görüldüğü üzere tekkelerin din, sanat, kültür, edebiyat ve mûsikî gibi toplumun

tüm gündelik yaşantısında etkili oldukları anlaşılmaktadır.

b. Toplumsal

Mutasavvıflar, genelde İslâm’ı özelde müntesib oldukları tarîkatı neşr gayesiyle doğup

büyüdükleri memleketlerinden ayrılarak, uzun süren zahmetli yolcuklara katlanmışlardır. Bu

anlamda Orta Asya kökenli bazı tarîkatların, İstanbul ve Anadolu’da yayıldıkları anlaşılmakta-

dır. Hatta İstanbul’daki çoğu dergâh, Orta Asya ve Türkistanlı dervişlerin kimliğini simgeleyen

“Özbek”, “Buhârâ” ve “Kâşgar” gibi isimlerle öne çıkmıştır. Ayrıca “Horasan Erenleri” adıyla

anılan bazı mutasavvıfların ilim ve irfân gayesiyle İstanbul’a geldikleri bilinmektedir. Meselâ

Eyüpsultan’da Karyağdı Baba Tekkesi’nin kurucusu ve ilk postnişîni Seyyid Mehmed Ali Ba-

24 Rauf Yektâ, Esâtîz-i Elhân, s. 9 vd. 25 Halil Can, (1967), “Mevlevîlikte Mûsikî ve Mûsikîde Mevlevî”, Mevlânâ Güldestesi, Konya Turizm Derneği,

Güven Matbaası, Ankara, s. 35. 26 Ömer Tuğrul İnançer, (1994), “(Şâzılîlik’te) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,

İstanbul, C. VII, s. 140. 27 Ömer Tuğrul İnançer, (1994), “(Bedevîlik’te) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,

İstanbul, C. II, s. 122. 28 Ekrem Işın, (1994), “Sa‘dîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. VI, s. 395. 29 Ömer Tuğrul İnançer, (1994), “Sünbülîlik’te Zikir Uslûlü ve Mûsîki”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,

İstanbul, C. VII, s. 113. 30 Mehmed Zâkir Şükrü Efendi, (1980), Die Istanbuler Derwisch-Konvente Und Ihre Scheiche (Mecmûa-i Tekâyâ),

(yay. haz. M. Serhan Tayşî- Klaus Kreiser), Friburg, s. 17. 31 İnançer, “Sünbülîlik’te Zikir Uslûlü ve Mûsîki”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. VII, s. 113.

Page 9: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

164

ba’nın (ö.951/1544) Horasan erenlerinden olduğu kaynaklarda zikredilmektedir.32 Eyüpsul-

tan’da yer alan Yâvedûd Tekkesi’nin şeyhi Abdülvedûd Efendi’nin de (ö.860/1455) Buharâ’dan

geldiği rivâyet edilmektedir. Hadîkatü’l-Cevâmi’de buna dâir ifadeler şu şekilde zikredilmekte-

dir: “….Bânisi eş-Şeyh Abdülvedûd hazretleridir. Buhârâ erenleriyle İstanbul muhâsarasında

bulunub, ba‘de’l-feth Ayasofya’da sâkin iken Ayvansarây hâricinde bir mescid ve zâviye binâ

edüb, rihletinde Fâtih Sultan Mehmed Hân-ı Gâzî emriyle zâviyesi kurbünde defn olundu.”33

Osmanlı döneminde tekkeler, birbirlerini dışlamanın aksine, genelde birbirlerinin öğreti-

lerinden istifâde etme gayretinde olmuşlardır. Meselâ, Hâtûniye Dergâhı’nın postnişîni Hasan

Hüsâmeddîn Efendi (ö.1280/1863), Nakşî bir şeyh olmasının yanı sıra Mevlevîliği de seven bir

şahsiyettir. Dolayısıyla onun döneminde söz konusu tekkede hem Nakşî hem de Mevlevîliğe

yönelik faaliyetler icrâ edilmiştir. Mezkûr şeyhin tekkede Mesnevî okutmasıyla34 burası âdetâ

bir mesnevîhâne hüviyeti kazanmıştır. Hâtûniye Dergâhı dışında Şeyh Murâd Buhârî Tekke-

si’nde de benzeri durum görmek mümkündür. Bahsi geçen dergâhın postnişîni son devir muta-

savvıflarından Abdülkādir Belhî Efendi, Nakşbendî tarîkatı mensûbu olduğu hâlde Nakşî ve

Melâmîliği gönül dünyasında meczetmiş bir kişiliktir. Bu anlamda Abdülkādir Belhî Efendi

döneminde Şeyh Murâd Buhârî Tekkesi’nde Melâmîlik ve Nakşîlik birlikte temsil edilmiştir.35

Bahsedilenlerden hareketle, uygulamadan kaynaklanan birtakım farklılıklar olsa da aynı mef-

kûre etrafında hizmet ettikleri için, tekkeler arasında ciddi ayrılıkların söz konusu olmadığı an-

laşılmaktadır.

Hayat tarzlarıyla, gelenekleriyle ve eğitim metodlarıyla tekkelerin, toplumun gündelik

hayatında etkili oldukları anlaşılmaktadır. Tekkelerin kapatılmadan önceki hâline bakarak, bu

müesseselerin halktan uzak olduğu yönünde bir yaklaşım geliştirilmesi doğru değildir. Çünkü

tekkeler, kuruluşlarından îtibâren dînî, kültürel, ahlâkî yönden sosyal hayatın içinde olmuşlardır.

Özellikle, belirli günlerde yapılan zikir merâsimleri ile tekkelerin toplumda kaynaşma

rûhunun gelişmesinde etkili oldukları görülmektedir. Meselâ, Hüseyin Fahreddîn Dede’nin

meşîhati döneminde (1291-1330/1874-1911) Bahâriye Mevlevîhânesi’nde, çarşamba günleri

yapılan âyinden sonra erkek misafirler selâmlık kısmında şeyh efendi ile kadınlar harem dâire-

sinde onun âilesiyle oturur, sohbet ederlerdi. Dergâhın mûhiblerinin yanı sıra zamanın paşaları

ve diğer mevkî sahibi zâtlar da mevlevîhânedeki zikir ve sohbet meclisine iştirâk ederlerdi. Ya-

pılacak olan merâsim için gerekli hazırlıklar sabahın erken saatlerinde başlardı. Düzenlenen

âyin, akşamın geç vakitlerine kadar devam ederdi. Hatta bu husûsî günde geçimlerini temin

eden muhallibici, helvacı, dondurmacı gibi satıcılar da mevlevîhânenin önünde hazır bulunurdu.

Âyin bittikten sonra misafirler dergâhın önündeki sandallara binerek geri dönerdi. Mev-

levîhâneye gelenlerden bazıları dergâha kurban bağışı yapardı. Bir kısmı da çocuklara ve derviş-

lere dağıtılmak üzere “niyâz” denilen para bırakırdı.36

Dergâh faaliyetlerinin yanı sıra şeyhlerin, câmilerde icrâ ettikleri vazifelerle de halkla da-

yanışma içinde oldukları anlaşılmaktadır. İlmî düzeyi yüksek, hitâbet yönü güçlü meşâyıh, İs-

tanbul’un muhtelif selâtin câmilerindeki vaaz ve irşâdları ile geniş halk kitlelerini etkilemişler-

dir. Bahsedilen konuya dâir Eyüpsultan’daki Sivâsî Tekkesi’nin şeyhleri Abdülmecîd Sivâsî

(ö.1049/1639) ile Abdülehad Nûrî’yi (ö.1061/1650) misâl vermek mümkündür. Abdülmecîd

32 Hüseyin Ayvansarâyî, (1281), Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, Matbaa-i Âmire, İstanbul, C. I, s. 264. 33 Ayvânsarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 287. 34 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C. II, s. 111. 35 Ekrem Işın, (1994), “Abdülkadir Belhî”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. I, s. 44. 36 Reşad Ekrem Koçu, (1960), “Bahâriye Mevlevîhânesi”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. IV, s. 1856.

Page 10: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

165

Sivâsî İstanbul’a geldiğinde, padişahın uygun görmesi ile vaaz ve derslerini Ayasofya, Sultan

Ahmed ve Fâtih gibi büyük câmilerde yapmıştır.37 Abdülehad Nûrî de bahsedilen câmilerde

görev üstlenerek benzer metodla halkı irşâd faaliyetlerinde bulunmuştur.38

Tekkeler, bir taraftan mensûb oldukları tarîkatların âdâb erkânına yönelik faaliyetler icrâ

ederken, bir taraftan da toplumsal ihtiyaçları karşılama gayretinde olmuşlardır. Meselâ, bazı

tekkeler, muhitlerindeki dul, yaşlı, yoksul ve barınma imkânı olmayanlara sahip çıkarak, bir

nevî “darülaceze müessesesi”39 hizmeti vermişir. Eyüpsultan’daki Hâtûniye Tekkesi, bahsedilen

husûsa dâir görevi yerine getirdiği için, yani dul ve kimsesiz kadınları ağırladığı için, bu isimle

anılmıştır.40

Dervişlere ve gelen misafirlere yemek verilmesi, belirli zamanlarda lokma ve aşûre dağı-

tılması ile tekkeler, ictimâî yardım müessesesi olarak da öne çıkmıştır. Zengin kesimler tarafın-

dan tekkelere kurban ve yiyecek yardımı yapılmış, dergâhlar da gelen ikrâmları bölgelerindeki

halk ile paylaşmıştır.41 Bazı merâsimlerde, senenin belirli günlerinde ya da kandil gecelerinde

yemek, helvâ ve şerbet ikrâmına dâir tekkelerin kendilerine özgü birtakım geleneksel uygulama-

ları olmuştur. Yemeklerin özel günlerde duâlar eşliğinde hazırlanması ve ikrâm edilmesi, tekke-

lerde farklı bir kültür ortamının oluşmasına vesile olmuştur. Meselâ, Nakşibendî Özbek tekkele-

rinde ve Kalenderhânelerde perşembe günleri “Özbek Pilâvı” yapılmış, tekke mensûblarına ve

civârda bulunanlara dağıtılmıştır.42 İkrâmlar dışında tekkelerde kaynaşmayı temin eden başka

faaliyetler de gerçekleştirilmiştir. Örneğin Oluklubayır Tekkesi’nde her bahar güllerin açtığı

mevsimde düzenlenen Mevlîd-i Şerîf merâsimine İstanbul’daki diğer ilim ve tasavvuf erbâbı

şahsiyetler davet edilmiştir.43

Tekkeler, tarîkat faaliyetlerinin yanı sıra bulundukları bölgenin gıda, barınma gibi temel

ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenmiştir. Bu anlamda tekkeler, zikir merâsimlerinden sonra veya

imkânlar nisbetinde sâir günlerde çevrelerindeki yoksul insanların rahatlıkla gelip yemek yiye-

bildiği, bir tür imarethâne olarak hizmet vermiştir. Tekkelerin vakfiyelerinde bâniler tarafından

iyilik hareketinin dâimî olmasına yönelik şartlar ileri sürülmüştür. Meselâ, Kâşgarî Tekkesi’nin

bânisi Murtazâ Efendi, yemek ve barınma hizmetlerinin devamlı olmasını vakfiyede şart koş-

muştur.44 Aynı şekilde Afife Hâtûn Tekkesi’ne âid vakfiyede, Hz. Peygamber’in ve diğer pey-

gamberlerin rûhuna üç ihlâs bir fâtiha okunması, her sene Kurban bayramında fakirlere kurban

dağıtılması, Muharrem ayında aşûre ikrâm edilmesi istenmiştir. Vakfiyede bu husûsa dâir ifade-

ler şu şekilde yer almaktadır: “ ….Her sene İyd-i adhâda, Hazreti Peygamberimiz Muhammed

Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem rûhlarına sevâbını ihdâ içün, bir kurban iştirâ ve fukarâya

verile, ve dahî re's-i sene olan Muharremü’l-haram duhûlünde bir keyl aşûre tabh ve rızâen-

lillâhi Teâlâ mahalle-i mezbûre ahâlisi beynlerinde tevzi' ve it'am olunup, mukābelesinde üçer

37 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C. III, s. 352. 38 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C. III, s. 358. 39 İbrahim Bahadır, (2005), Alevî Sünnî Tekkelerinde Kadın Dervişler, Su Yayınları, İstanbul, s. 100. 40 Hür Mahmut Yücer, (2003), “Eyüp’te Hâtûniye Tekkesi ve “Tenşîtü’l- Muhibbîn bi Menâkıb-ı Hâce Hüsâmeddin”,

Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, İstanbul, C. IV, S. 10, s. 221. 41 Osman Ergin, (1977), Türkiye Maarif Tarihi, Eser Matbaası, İstanbul, s. 234. 41 Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, s. 235-237. 42 Tekke yemekleri ile ilgili bilgi için bkz. Necdet Tosun, (2004) “Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri”, Tasavvuf,

İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Y. 5, S. 12, Ocak-Haziran, s. 123-135. 43 Hür Mahmut Yücer, (2004), Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (XIX. Yüzyıl), İnsan Yayınları, İstanbul, s. 624. 44 Detaylı bilgi için bkz. Nuran Çetin, (2014), “Bir Nakşî Sûfî: Murtazâ Efendi ve Vakıfları”, Amasya Üniversitesi

İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S: 3, s. 69-116.

Page 11: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

166

ihlâs-ı şerîfe ve birer fâtiha-i şerîfe tilâvet ve kıraat olunub, sevâbını Hazreti Fahr-i Kāinât

aleyhi efdalü's-Salavât hazretlerinin rûh-i pür futûhlarına ihdâ oluna…”45

Afife Hâtûn Tekkesi, çevresindeki fakir ve yoksullara ikrâmlarda bulunmasının yanı sıra,

Orta Asya’dan İstanbul’a gelen seyyâh ve bekâr Nakşî dervişlere barınma imkânı sunmuştur.

Benzer şekilde Afife Hâtûn Tekkesi’ne komşu olan Kalenderhâne Tekkesi de Orta Asya kökenli

dervişlerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hizmetler îfâ etmiştir.46 Kalenderhâne Tekkesi’nin

bir diğer önemli özelliği şudur: Orta Asya’daki Müslümanların dînî örf ve âdetine göre, hacca

gidenlerin Eyüp Sultan Câmii’de halîfenin ardında namaz kılarak, sembolik anlamda ondan izin

almaları gerekiyordu. Dolayısıyla Buharâ, Semerkand ve Kâşgar gibi Orta Asya’nın muhtelif

memleketlerinden hâc için İstanbul’a uğrayan hacılar, Eyüp Sultan Câmii’ne yakın olması, bu-

radan padişaha ulaşmanın daha kolay olması hasebiyle kalabilecekleri yer olarak Kalenderhâne

Tekkesi’ni tercih etmiştir. Bununla birlikte Orta Asya’dan İstanbul’a gelip de gidebilecek her-

hangi bir yeri olmayanlara da mezkûr tekkede barınma hizmeti sunulmuştur. Zikredilen faaliyet-

lerin tekkelerin kapatıldığı döneme kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.47

Tekkeler, uzak memleketlerden gelenler için konsolosluğa benzer hizmetler de icrâ etmiş-

lerdir. Muhtelif şehirlerden İstanbul’a gelenler, söz konusu tekkelerde, kendi dilinden örf ve

âdetinden anlayan grubun arasına katıldıkları için, herhangi bir zorluk çekmeden sosyal hayata

uyum sağlamışlar, sonrasında huzûrla ülkelerine dönmüşlerdir.48 Nitekim İslâm ülkelerinden

gelen misafirler için Kalenderhâneler, bugünkü gibi teknolojik imkânların olmadığı dönemlerde,

haberleşme ve iletişim konusunda önemli görevler üstlenmiştir. Kalenderhâneler veya Özbek

tekkeleri, tasavvufî faaliyetlerin yanı sıra Doğu ile Batı arasında anlaşma ve kaynaşma ortamı-

nın gelişmesine de vesile olmuştur. Musâhipzâde Celâl Bey, söz konusu tekkeler hakkında şu

izâhı yapmıştır: “Bunlar Türkistan’dan gelen birtakım sanat sâhibi, her yönüyle temiz ve dürüst

insanların toplandıkları yerdi. Birbirlerine karşı sonsuz sevgi ve dostluk bağı içinde idiler. Ça-

ğatayca ve Uygur lisânındaki ilâhiler bilhassa Ahmed Yesevî’nin şiirlerini okurlardı. Gelen

hacıların çokluğundan bazen buralarda yer bulunmazdı.”49

Muhtelif memleketlerden gelenler için tekkeler barınma, rehberlik ve eğitim hizmetleri

sunmuşlardır. Bu yönüyle tekkeler, toplumsal çatışmayı engelledikleri gibi, farklı kültürlerin

kaynaşmasına da vesile olmuşlardır. Meselâ Baba Haydar Tekkesi, Mâverâunnehir’den İstan-

bul’a gelenler için misafirhâne olarak hizmet vermiştir.50 Mezkûr tekke vasıtasıyla Orta Asya ve

Anadolu insanının birbiriyle kaynaştığı anlaşılmaktadır. Mısırlı şeyh ve dervişlerin mekânı olan

İslâm Bey Bedevî Tekkesi de benzer özelliği ile dikkat çekmiştir.51 Bedeviyye tarîkatına

mensûb Mısırlı dervişlerin ağırlandığı İslâmbey Tekkesi, Mısırlı Müslümanlarla İstanbul halkını

kaynaştırmıştır.

45 VGMA, 626/2 no’lu defterin 395. sayfa ve 483. sırasında kayıtlı Afife Hâtûn binti Abdullâh b. Abdurrahmân Vak-

fı’na âid 1147 tarihli vakfiye’den naklen Heyet, (1982), “Afife Hâtûn Tekkesi”, İstanbul Kültür Sanat Ansiklopedisi,

İstanbul, C. I, s. 292. 46 Mehmet Ulukan-Ahmet Ersen, (2005), “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sem-

pozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, C.IX, s. 138-139; Thierry Zarcone, (1994), “Kalenderhâne

Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. IV, s. 398-399; Serpil Yörük, (1989), “Özbekler

Tekkesi”, Türk Edebiyatı Dergisi, S. 183, s. 71. 47 Yörük, “Özbekler Tekkesi”, Türk Edebiyatı Dergisi, , s. 71. 48 Osman Ergin, Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, s. 32. 49 Musâhipzâde Celâl Bey, (1946), Eski İstanbul Yaşayışı, Türkiye Yayınevi, İstanbul, s. 44-45. 50 Reşat Öngören, (2000), Osmanlılarda Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl), İz Yayınları,

İstanbul, s. 146. 51 M. Baha Tanman, (1994), “İslâmbey Mescidi ve Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. IV,

s. 210.

Page 12: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

167

Osmanlı Devleti’nde tarîkatlar arasında bir ayrışmanın olmadığı anlaşılmaktadır. Farklı

tarîkat mensûbları birbirlerinin ilim ve zikir meclislerine iştirâk etmiştir. Meselâ, Cerrâhî tarîka-

tına bağlı Karagümrük Tekkesi’nin yedinci postnişîni Abdülazîz Zihnî Efendi (ö.1238/1854),

Eyüpsultan’da Nakşî tarîkatı şeyhi Murâd Efendi’den Dîvân-ı Hâfız ve Mesnevî okumuştur.52

Bir başka misâl de şudur: Kalenderhâne Tekkesi’nin bânisi La‘lîzâde Abdülbâkî Efendi,

Melâmî meşreb bir şahsiyettir. Fakat mezkûr zât, Nakşibendiyye tarîkatının Müceddidî şeyhi

Murâd-ı Buhârî’ye (ö.1132/1719) intisâb etmiş ve sülûkunu onda tamamlamıştır.53 Bâninin kim-

liğinden dolayı Kalenderhâne Tekkesi’nde Melâmî-Nakşî geleneklerin birlikte yaşatıldığı anla-

şılmaktadır.54

c) Siyâsal

Osmanlı Devleti ilim, irfân, ahlâk ve mâneviyât merkezleri olan tekkelerin gelişmesini

desteklemiştir. Sultanların tekkelere desteği genelde şu yollarla olmuştur. Padişahlar, dergâhlar

inşâ etmişler veya tekkenin onarımını üstlenmişlerdir. Ya da bu kurumlara nakdî veya aynî yar-

dımda bulunmuşlardır. İlimi mahâreti ile öne çıkan şeyhlere devlet yönetiminde görev vermiş-

lerdir. Tekkeleri vergiden muaf tutmuşlardır. Askerin motivasyonunu arttırmak için tarîkat

şeyhlerini ordu ile birlikte savaş ve sefere götürmüşlerdir. Tekkelerde düzenlenen âyinlere ba-

zen iştirâk etmişler, vakit buldukça şeyhlerin vaaz ve nasîhatlarını dinlemeye gayret etmişlerdir.

Bilindiği üzere Eyüpsultan’da meşâyıhın ümerâ ile münâsebeti, İstanbul’un fethine da-

yanmaktadır. Zîrâ İstanbul’un fethi sırasında, Ebu Eyyûb el-Ensârî’nin türbesi önünde Fâtih

Sultan Mehmed’e, hocası Akşemseddîn’in kılıç kuşatması ile başlayan “Kılıç Kuşanma

Merâsimi” geleneği, sonraki yıllarda devam etmiş, bu törenlere Eyüpsultan ve civârından çok

sayıda meşâyıh iştirâk etmiştir.55 İlerleyen yıllarda Osmanlı sultanları genelde ilim ve fazileti ile

öne çıkan şeyhlere değer vermiş, bazen bu değer ve îtibârın karşılığı olarak meşâyıhın adına

tekke binâ etmişler, böylece tekke ve tarîkatlara olan muhabbetlerini fiilî olarak göstermişlerdir.

Bu anlamda Baba Haydar Tekkesi, Kānûnî Sultan Süleymân (927-974/1520-1566) tarafından

Nakşî şeyhi Baba Haydar Semerkandî’ye (ö.957/1550) gösterilen teveccühün ızhârı olarak inşâ

edilmiştir.56 Sultan tarafından Baba Haydar Semerkandî için tekke yaptırılması, onun devlet

katındaki îtibârının bir göstergesidir. Tekkelere destek veren bir başka Osmanlı padişahı Sultan

III. Mustafa’dır. XVIII. yüzyılda Eyüpsultan’daki Çolak Şeyh Hasan Efendi Tekkesi, Sultan III.

Mustafa (1171-1188/1757-1774) tarafından Şeyh Hasan el-Halvetî (ö.1185/1771) adına yaptı-

rılmıştır.57

Osmanlı sultanlarının yanı sıra sadrâzamların da tekkelere destek verdiği anlaşılmaktadır.

Meselâ, Sadrâzam Hüsrev Paşa (ö.1271/1854) Eyüpsultan’da kendi adıyla anılan tekkeyi kur-

muştur. Ayrıca Sultan II. Mahmûd ve Sultan Abdülmecîd dönemlerinde iki defa sadrâzamlık

yapan İzzet Mehmed Paşa (ö.1271/1854) Eyüpsultan’da tekke tesîs etmiştir. Bununla birlikte

Mustafa Paşa Tekkesi “Bâhir”, “Köse” “Maktûl” gibi lakablarla anılan Sadrâzam Mustafa Paşa

(ö.1179/1765) tarafından binâ edilmiştir.

52 Mustafa Özdamar, (1995), Gönül Cerrâhı Nûreddîn Cerrâhî ve Cerrâhîler, Kırk Kandil Yayınları, İstanbul, s. 158-

159. 53 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I, 277. 54 Ekrem Işın, (1994), “Nakşbendîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, C. VI, s. 35. 55 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, (1945), Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, s.

189-190. 56 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I, 285. 57 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I, 264.

Page 13: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

168

Pâdişâh, sadrâzam dışında, diğer devlet ricâlinin de tekke inşâ ettirdiği bilinmektedir.

Meselâ Dîvân Kalemi’nden, Hâcegânlığa kadar yükselerek devletin üst kademelerinde muhtelif

görevler alan Mevlevî meşreb devlet adamı Mehmed Abdünnâfî Efendi (ö.1274/1857), annesi

Afife Hâtûn (ö.1250/1834) adına Eyüpsultan’da 1260/1844 yılında tekke binâ ettirmiştir.58

Câfer Paşa Tekkesi, XVI. yüzyılda devlet ricâlinden Câfer Paşa (ö.995/1586) tarafından

984/1576 yılında inşâ edilmiştir.59 Cemâlîzâde Tekkesi, Yeniçeri Ağası Vezir Hirâmî Ahmed

Paşa (ö.1008/1599) tarafından mescid-tekke olarak inşâ edilmiştir.60 Hasan Hüsnü Paşa Tekkesi,

II.Abdulhamid Dönemi (1293-1327/1876-1909) Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşa

(ö.1321/1903) tarafından XIX. yüzyılın sonlarında yaptırılmıştır.61 Tamışvar/ İbrâhim Bey Tek-

kesi, Peçevî Târihi’ni yazan Tamışvar Defterdârı İbrâhim Bey (ö.1057/1647) tarafından

1046/1636 yılında mescid olarak yaptırılmış ve sonradan tekkeye dönüştürülmüştür.62 İslâm

Bey Bedevî Tekkesi Kānûnî Sultan Süleymân Dönemi (927-974/1520-1566) önemli devlet

adamlarından İslâm Bey tarafından 926/1519 yılında inşâ edilmiştir.63 İstanbul’da kurulan ilk

müstakil Şâzelî tekkesi olan Silâhdâr Tekkesi, 1200/1785 yılında Silâhdâr Abdullâh Ağa tara-

fından kurulmuştur.64

Osmanlı Devleti’nde Hanım sultanların da tekke inşâ ettirdiği görülmektedir. Sultan Ab-

dülazîz’in annesi Pertevniyal Vâlide Sultan ve Yavuz Sultan Selîm’in kızı Şâh Sultan, Eyüpsul-

tan’da birer tekke binâ ettirmişlerdir. Şâh Sultan, kendi adıyla anılan tekkeyi, “Hançerli Sultan

Sarayı” olarak bilinen sarayının bahçesine, Halvetiyye tarîkatının Sünbüliyye kolunun şeyhi

“Merkez Efendi” olarak tanınan Muslihuddîn Mûsa Efendi (ö.959/1551) için inşâ ettirmiştir.65

Kuyubaşı Emîn Baba Tekkesi ise Sultan Abdülazîz’in (1861-1876) annesi Pertevniyal Vâlide

Sultan tarafından yaptırılmıştır.66

Bahsi geçen örneklerde padişah, sadrazam, paşa, ağa gibi devletin üst noktalarında görev

alan şahsiyetlerin tekkelere verdiği destek üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte sadece devlet

ricâlinden olanlar değil, ilim ve irfân sahibi ulemâ da tekkelere katkıda bulunmuştur. Yaşadığı

dönemde siyâsî ve kültürel anlamda önemli izler bırakan muallim mutasavvıf, devlet adamı

Lâ‘lîzâde Abdülbâkî, Kalenderhâne Tekkesi’ni binâ etmiştir. Ayrıca mezkûr tekkenin Osmanlı

yönetimi tarafından desteklendiği anlaşılmaktadır. Tekkede pişirilen Özbek pilâvı için pirinç,

yağ gibi mutfak malzemeleri devlet tarafından karşılanmıştır. Bununla birlikte muhtelif zaman-

larda devletten alınan yardımlarla söz konusu tekkenin onarıldığı anlaşılmaktadır.67

Orta Asya kökenli Nakşîliğe âid geleneklerin yaşatıldığı Kâşgarî Tekkesi, devlet ricâlin-

den Yekçeşm el-Hâc Murtazâ Efendi (ö.1160/1747) tarafından kurulmuştur.68 Kuruluşundan

sonraki süreçte de Osmanlı sultanları mezkûr tekkeyi yalnız bırakmamışlardır. Nitekim adı ge-

çen tekkenin üçüncü sıradaki postnişîni Îsâ Efendi’yi dönemin padişahı Sultan III. Mustafa

58 M. Baha Tanman, (1990), İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, Tipoloji Denemeleri, İstanbul

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, C. III, s. 519. 59 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 278-279. 60 Mustafa Özdamar, (1994), Dersaâdet Dergâhları, Kırk Kandil Yayınları, İstanbul, s. 44. 61 M.Baha Tanman, (1994) “Hasan Hüsnü Paşa Tekkesi, Kütüphânesi ve Türbesi”, Dünden Bugüne İstanbul

Ansiklopedisi, İstanbul, C. III, s. 563-564. 62 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 284. 63 Tahsin Öz, (1987), İstanbul Câmileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, C. I, s. 77. 64 Özdamar, Dersaâdet Dergâhları, s. 49. 65 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, c. I, s. 256. 66 Ayten Erdem, (2000), “Eyüp/Kuyubaşı, Emîn Baba Tekkesi Restorasyon Değerlendirmesi”, Tarihi Kültürü ve

Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, C. IV, s. 202-214. 67 Mehmet Ulukan-Ahmet Ersen, “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Sempozyum, C. IX, s. 136. 68 Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, C. II, s. 46.

Page 14: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

169

(1171-1188/1757-1774), zaman zaman tekkeye gelerek ziyaret etmiştir.69 Bununla birlikte Îsâ

Efendi’ye muhabbeti olan bir diğer Osmanlı padişahı Sultan III. Selîm’dir. Adı geçen padişah,

Kâşgarî Dergâhı avlusuna Îsâ Efendi için özel bir türbe yaptırmıştır.70

Eyüpsultan’daki Yahyâzâde Tekkesi’nin (Hasîb Efendi Tekkesi) bânisi, Tâc’üt-Tevârih

adlı meşhûr eserin sahibi, ilmî otoritesi ile III. Murâd’ın kendisine “Hâce-i Sultânî” unvânı ver-

diği Şeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendi’dir.71 Bununla birlikte İstanbul’un en ihtişamlı dergâh

yapılarından Şeyhülislam Tekkesi, adından anlaşıldığı üzere Şeyhülislâm Seyyid Şeyh Mustafa

Efendi (ö.1185/1771) tarafından yaptırılmıştır.72 İstanbul’un önde gelen Nakşî-Müceddidî mer-

kezlerinden Şeyh Murâd-ı Buhârî Tekkesi, XVII. asrın ortalarında Şeyhülislâm Minkârîzâde

Yahyâ Efendi’nin (ö.1089/1678) dâmâdı Anadolu kazaskeri Çankırılı Dâmâd Mustafa Efendi

(ö.1090/1679) tarafından dârülhadîs olarak inşâ edilmiştir. Aynı müessese, daha sonra

1127/1715 yılında bâni Mustafa Efendi’nin (ö.1090/1679) oğlu Şeyhülislâm Dâmâdzâde Ebü’l-

Hayr Ahmed Efendi (ö.1154/1741) tarafından Şeyh Seyyid Murâd-ı Buhârî (ö.1132/1719) adına

tekkeye dönüştürülmüş, Nakşibendiyye müntesiblerine tahsîs edilmiştir.73

d) Askerî

Kuruluşlarından îtibâren gündelik hayatın sosyo-kültürel siyâsî dokusu üzerinde aktif rol

oynayan tekkeler, Türk tarihi için kritik dönemlerde, vatan savunmasında bulunmuşlardır.

I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda Kādirî, Nakşî, Mevlevî tabur alayları oluşturulmuş, va-

tanın kurtuluşu için tekkeler, bütün imkânlarıyla Millî Mücadele’ye destek olmuşlardır.

Millî Mücadele Dönemi’nde şeyh ve dervişlerden oluşan çok sayıda tekke mensûbu, cep-

hede ve cephe gerisinde pek çok hizmetin içinde yer almıştır. Özellikle Eyüpsultan’daki dergâh-

lardan Hâtûniye Tekkesi bu vasfıyla adını duyurmuştur.74 Hâtûniye Tekkesi, Kurtuluş Savaşı

yıllarında Millî Mücadele’ye katılmak isteyenlerin, Anadolu’ya geçişinde yardımcı olduğu gibi

işgâl altındaki İstanbul’dan Anadolu’ya silâh ve cephâne sevkiyâtını da yönetmiştir.75 Nitekim

Kādiriyye tarîkatının Âhiyye kolunun son temsilcisi Şeyh Hüseyin Nazmî Efendi, I. Dünya Sa-

vaşı’nın başladığı yıllarda (1333-1337/1914-1918), İstanbul’un İngilizler tarafından işgâli nede-

niyle hukuk tahsilini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Millî Mücadele Dönemi’nde Hüseyin

Nazmî Efendi, gönüllü olarak babası Sâdeddîn Efendi ile Osmanlı ordusuna âid silâh ve cep-

hânenin Anadolu’ya sevkiyâtı çalışmalarına katılmıştır. Bu yıllarda babası Sâdeddîn Efendi,

Hâkî Baba Dergâhı şeyhliğinin yanı sıra vekâleten Hâtûniye Dergâhı postnişînliğini de yürüt-

müştür. Sâdeddîn Efendi, Millî Mücadele’ye destek olmak için Hâtûniye Tekkesi’ni, Anado-

lu’daki Türk askerlerine gizlice silâh sevkiyâtı yapan merkez hâline getirmiştir.76 Sâdeddîn

Efendi’nin oğlu Hüseyin Nazmî Efendi, fiilen cepheye katılmak üzere girişimlerde bulunduğu

69 Ebûl’ulâ Mardin, (1966), Huzûr Dersleri, İstanbul, II- III, 762-763. 70 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 262. 71 Mehmet Mermi Haskan, 2009, Eyüp Sultan Tarihi, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, C. I, s. 30. 72 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 283. 73 Ayvansarâyî, Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, C. I, s. 292. 74 Hâtûniye Tekkesi’nin Türk Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği hizmet ve faaliyetleri ile ilgili olarak, Kadir Mısıroğlu

Evlice Baba Tekkesi şeyhi Nazmî Ceylân Efendi ile bir söyleşi yapmıştır. Babası Şeyh Sâdeddîn Ceylân Efendi’nin

vekâleten Hâtûniye Tekkesi şeyhliğini yürüttüğünü, yabancı askerlerin silâh depolarından alınan muhimmâtı tekkenin

bitişiğindeki câminin minâresinde sakladıklarını, onun gözetimi altında bu silâhların Anadolu’ya sevk edildiğini,

hatta bu büyük fedakârlığından dolayı devletin kendisini İstiklâl Madalyası ile onurlandırdığını, fakat onun “din ve

vatan yolunda vâcib olan hizmetin karşılığı olarak bize madalya almak yakışmaz” diyerek bunu reddettiğini ifade

etmektedir. Bkz.Kadir Mısıroğlu, (1990), Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler, Sebil Yayınları, İstanbul, s.287-296. 75 Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, s. 287-296. 76 Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, s. 287-296.

Page 15: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

170

sırada, işgâl kuvvetleri tarafından yakalanarak hapse atılmıştır. Bu süreçte Nazmî Efendi, gün-

lerce işkenceye marûz kalmış, bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Anadolu’ya silâh sevkiyâtı

çalışmaları yaptığı anlaşılınca Sâdeddîn Efendi, meşîhat görevinden azledilmiştir. Cumhuri-

yet’in ilânı sonrasında Eyüpsultan’da Ümmî Sinân Tekkesi mensûbu aynı zamanda Ankara

vâlisi olan Yahyâ Gâlib Bey’in ve ilk Diyânet İşleri Başkanı Rifat Börekçi’nin girişimleriyle

Sâdeddîn Efendi tekrar tekkedeki hizmetine dönmüştür.77 Görüldüğü üzere, tekke mensûbları,

zor durumlarda birbirlerinin yardımına koşmuşlar ‘benim tarîkatımdan değilsin’ anlayışında

olmamışlardır. Nitekim bunun en güzel örneğini Sâdeddîn Ceylân Efendi ile Yahyâ Gâlib Bey

arasındaki dayanışmada görmek mümkündür. Osmanlı Devleti’nde ilim ve irfânı ile temâyüz

etmiş meşâyıh, yaptıkları faaliyetlerle normal zamanlarında huzûr ve sükûnun temininde önemli

vazifeler üstlenmişlerdir. Bununla birlikte onlar, işgâl ve savaş gibi kritik önem arz eden durum-

larda devletin bakâsı için gönüllü fedakârlıklarda bulunmuşlardır.

Eyüpsultan, tarihten gelen kimliği ile mânevî özelliği ile tekke, mescid, mekteb, medrese

gibi kültürel malzemenin oldukça bol olduğu bir semttir. Aslında bunların her biri ayrı bir araş-

tırma sahâsına konu olabilecek niteliktedir. Fakat bu makalede Eyüpsultan’daki tekke yapıların-

dan hareketle, mezkûr semtteki tasavvufî ortam tespit edilmeye çalışılmıştır.

Sonuç

Eyüpsultan örneği çerçevesinde Osmanlı Dönemi’nde tekke ve tarîkatların toplumun

gündelik hayatında özellikle kültürel, sosyal, siyâsal ve askerî alanlarda ne denli etkili oldukları

bu makalede ele alınmıştır. Bununla birlikte günümüz îtibâriyle tekkelerin fizikî açıdan duru-

muna bakacak olursak şunları söyleyebiliriz: Eyüpsultan’da tasavvuf kültürüne ev sahipliği

yapan tekkelerin bugünkü konumlarının şu beş şekilde varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Bi-

rincisi Kâşgarî Tekkesi, Cemâlîzâde Tekkesi gibi mescidi-tevhidhânesi olan tekke yapıları ki

bunlar, günümüzde ibâdete açık durumdadır. İkincisi Ümmî Sinân Tekkesi ve Evlice Baba Tek-

kesi gibi şeyh yakınlarının mülkiyetinde olan tekkeler ki bunlara, vârisler tarafından sahip çıkıl-

dığı için oldukça bakımlı durumdadır. Üçüncüsü, Hâtûniye Tekkesi, Sertarikzâde Tekkesi,

Bahâriye Mevlevîhânesi gibi zaman içinde metrûk bırakılmış tekkeler ki bunların bir kısmı ken-

dilerine özgü mimârî konumları göz önünde bulundurularak restore edilmiştir. Bu kategorideki

tekkeler, şuan sanat ve kültür faaliyetlerine ev sahipliği yapmaktadır. Dördüncüsü, Sultan Os-

man Tekkesi gibi sadece hazîre ya da duvar kalıntıları ortada kalan tekkeler ki, bunlara herhangi

bir icraât yapılamamıştır. Beşincisi, Abdi Baba Tekkesi, Bayram Çelebi Tekkesi gibi sadece

arsası kalan tekkelerin yerine muhtelif binâ ve yapılar inşâ edildiği için, bunların tespitinde zor-

luk yaşanmıştır. Çünkü bu tür yapılar, kaynaklarda zikredilmekte birlikte, yerleri tam olarak

ortaya çıkartılamamıştır.

Sosyal ve kültürel tarihimizde önemli yeri olan tekkeler, orijinal hâline göre onarıldıktan

sonra, bunlara Eyüpsultan’ın tarihî, dinî, mânevî dokusu ile irtibatlı fonksiyonlar verdirilirse,

kendilerine özgü hâliyle ihyâ edilmiş olur. Meselâ, mûsikî, hat, ney, tezhip ve ebrû gibi gele-

neksel sanat dalları bu mekânlarda icrâ edilebilir. Ayrıca bu yapılar, ulusal ve uluslararası İslâmî

ilimlere kaynaklık eden kongre, sempozyum, konferans, panel gibi birtakım akademik çalışma-

lara uygun olarak tasarlanabilir. Bu yapılara daha bir canlılık katmak için tasavvuf mûsikîsi

konserleri icrâ edilebilir. Bununla birlikte muhtelif el sanatlarının sergilendiği ortamlar olarak

değerlendirilebilir. Böylece bu müesseselerin geçmişte olduğu gibi günümüzde de Eyüpsultan’a

olan katkılarının devamı sağlanabilir.

77 Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler, s. 296.

Page 16: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

171

KAYNAKLAR

Ahmed Rıf‘at Efendi, (2007), Mir’âtü’l-Mekāsıd fî Def‘i’l-Mefâsid, İz Yayınları, İstanbul.

Arpaguş, Sâfi, (2007), Mevlânâ ve İslâm (Algı ve Anlatım), (yay. haz. Hüseyin Kader), Vefa

Yayınları, İstanbul.

Artan, Tülay, (1995), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. XII, s. 1-6. İstanbul.

Ayvansarâyî, Hüseyin, (1281), Hadîkakatü’l-Cevâmi‘, I-II, Matbaa-i Âmire, İstanbul.

Bahadır, İbrahim, (2005), Alevî Sünnî Tekkelerinde Kadın Dervişler, Su Yayınları, İstanbul.

Bayraktar, Nail, (1998), “Eyüp Vakıf Kütüphâneleri”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan

Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, C. II, s. 64-69. İstanbul.

Bereketzâde İsmâil Hakkı, (1997), Yâd-ı Mâzî, (haz. Mümtaz Habib Güven), Nehir Yayınları,

İstanbul.

Can, Halil, (1967), “Mevlevîlikte Mûsikî ve Mûsikîde Mevlevî”, Mevlânâ Güldestesi, Konya

Turizm Derneği, s. 32-37, Güven Matbaası, Ankara.

Çetin, Nuran, (2014), “Bir Nakşî Sûfî: Murtazâ Efendi ve Vakıfları”, Amasya Üniversitesi

İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S: 3, s. 69-116.

Ebûl’ulâ Mardin, (1966), Huzûr Dersleri, İstanbul.

Erdem, Ayten, (2000), “Eyüp/Kuyubaşı, Emîn Baba Tekkesi Restorasyon Değerlendirmesi”,

Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayın-

ları, C. IV, s. 202-214, İstanbul.

Ergin, Osman, (1939), Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul.

Ergin, Osman, (1977), Türkiye Maarif Târihi, Eser Matbaası, İstanbul.

Ergun, Sâdeddin Nüzhet, (1942), Türk Mûsikîsi Antolojisi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa-

kültesi, İstanbul.

Evliyâ Çelebi, (1969-1971), Evliyâ Çelebi Seyahâtnâmesi, I-XV, Zuhuri Danışman Yayınları,

İstanbul.

Haskan, Mehmet Nermi, (2009), Eyüp Sultan Tarihi, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, İstan-

bul.

Heyet, (1982), “Afife Hâtûn Tekkesi”, İstanbul Kültür Sanat Ansiklopedisi, C. I, s. 291-292,

İstanbul.

Işın, Ekrem, (1994), “Nakşibendîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.VI, ss. 31-39,

İstanbul.

Işın, Ekrem, (1994), “Abdülkādir Belhî”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. I, s. 44,

İstanbul.

Işın, Ekrem, (1994), “Sa‘dîlik”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. VI, ss. 391-396,

İstanbul.

İnal, İbnülemin Mahmud Kemâl, (1958), Hoş Sadâ (Son Asır Türk Mûsikîşinasları), Maarif

Basımevi, İstanbul.

Page 17: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

172

İnançer, Ömer Tuğrul, (1994), “(Bedevîlik) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul

Ansiklopedisi, C. II, s. 122, İstanbul.

İnançer, Ömer Tuğrul, (1994), “(Sünbülîlik) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul

Ansiklopedisi, C. VII, s. 112, İstanbul.

İnançer, Ömer Tuğrul, (1994), “(Şâzılîlik) Zikir Usûlü ve Mûsikî”, Dünden Bugüne İstanbul

Ansiklopedisi, C. VII, s.140-141, İstanbul.

Kara, Fahrunnisa Ensari, (1994), “Eyüp”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. III, s. 245-

250, İstanbul.

Kara, Fahrunnisa Ensari, (2004), “Fetih İle Birlikte Kurulan Bir Semt Eyüp ve Fetihten Günü-

müze Ulaşan Mahalleler”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp

Belediyesi Kültür Yayınları, C. VII, s. 340-359, İstanbul.

Koçu, Reşad Ekrem, (1960), “Bahâriye Mevlevîhânesi”, İstanbul Ansiklopedisi, C.IV, s.1854-

1856, İstanbul.

Kömürciyân, Eremya Çelebi, (1952), XVII. Asırda İstanbul, (trc. Hrand D. Andreasyan), İstan-

bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul.

Küçük, Sezâi, (2003), Mevlevîliğin Son Yüzyılı, Simurg Yayınları, İstanbul.

Mehmed Zâkir Şükrü Efendi, (1980), Die Istanbuler Derwisch-Konvente Und Ihre Scheiche

(Mecmûa-i Tekâyâ), (yay. haz. M. Serhan Tayşî- Klaus Kreiser), Friburg.

Mehmet Ulukan-Ahmet Ersen, (2005), “Eyüp Özbekler Tekkesi”, Tarihi Kültürü ve Sanatıyla

Eyüp Sultan Sempozyumu, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, C. IX, s.132-145, İstan-

bul.

Mısıroğlu, Kadir, (1990), Kurtuluş Savaşı’nda Sarıklı Mücâhitler, Sebil Yayınları, İstanbul.

Musâhipzâde Celâl Bey, (1946), Eski İstanbul Yaşayışı, Türkiye Yayınevi, İstanbul.

Müştâk Baba, (1997), Dîvân, (haz. Mehmet Kemâl Gündoğdu), MEB Basımevi, İstanbul.

Neşri, Mehmed, (1957), Kitâb-ı Cihan-Nümâ: Neşrî Târihi, (haz. Faik Reşit Unat-Mehmed Al-

tay Köymen), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.

Öngören, Reşat, (2000), Osmanlılarda Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler Devlet ve Ulemâ (XVI.

Yüzyıl), İz Yayınları, İstanbul.

Öz, Tahsin, (1987), İstanbul Câmileri, I-II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.

Özcan, Nuri, (1998), “Hüseyin Fahreddîn Dede”, Diyânet İslâm Ansiklopedisi, , C. XVIII, s.

546-547, İstanbul,

Özdamar, Mustafa, (1994), Dersaâdet Dergâhları, Kırk Kandil Yayınları, İstanbul.

Özdamar, Mustafa, (1995), Gönül Cerrâhı Nûreddîn Cerrâhî ve Cerrâhîler, Kırk Kandil Yayınla-

rı, İstanbul.

Tanman, M. Baha, (1990), İstanbul Tekkeleri’nin Mimarî ve Süsleme Özellikleri, Tipoloji De-

nemeleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Tanman, M. Baha, (1994), “Hasan Hüsnü Paşa Tekkesi, Kütüphânesi ve Türbesi”, Dünden Bu-

güne İstanbul Ansiklopedisi, C. III, ss. 563-564, İstanbul.

Page 18: Publication Date 01.06.2018 21.07 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00028/2018_73/2018_73_CETINN.pdf · Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü The Journal of Academic

Fethin Sembol Semti Eyüpsultan’da Tasavvuf Kültürü

The Journal of Academic Social Science Yıl:6, Sayı: 73, Temmuz 2018, s. 156-173

173

Tanman, M. Baha, (1994), “İslâmbey Mescidi ve Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklo-

pedisi, 1994, C. IV, ss. 209-210, İstanbul.

Temelci, Gökçen Tûba, (1999), Eyüp Sokollu Mehmed Paşa Medresesi Restorasyon Projesi,

İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

Tosun, Necdet, (2004), “Tasavvuf Kültüründe Tekke Yemekleri”, Tasavvuf, İlmi ve Akademik

Araştırma Dergisi, Y: 5, S: 12, Ocak-Haziran s.123-135.

Tosun, Necdet, (2012), Derviş Keşkülü, Erkam Yayınları, İstanbul.

Uzunçarşılı, İsmâil Hakkı, (1956), Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.

Vassâf, Hüseyin, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr fî Şerh-i Esmâr-ı Esrâr, I-V, Yazma Bağışlar, Süley-

maniye Kütüphanesi, No: 2305-2309, İstanbul.

Yektâ, Rauf, (1318), Esâtîz-i Elhân Hoca Zekâî Dede Efendi, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul.

Yörük, Serpil, (1989), “Özbekler Tekkesi”, Türk Edebiyatı Dergisi, Y. 1, S. 183, s. 71-73.

Yücer, Hür Mahmut, (2003), “Eyüp’te Hâtûniye Tekkesi ve “Tenşîtü’l- Muhibbîn bi Menâkıb-ı

Hâce Hüsâmeddin”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, C. IV, S. 10,

s.219-250.

Yücer, Hür Mahmut, (2004), Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (XIX. Yüzyıl), İnsan Yayınları,

İstanbul.

Zarcone, Thierry, (1994), “Kalenderhâne Tekkesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.

IV, s. 398-399, İstanbul.