Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
_____________________________________________________________________________________
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
18.11.2016 15.12.2016
Prof. Dr. Hüseyin CERTEL
Süleyman Demirel Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Din Psikolojisi
HZ. PEYGAMBERİN AİLE DANIŞMANLIĞI UYGULAMALARI
Öz
İslâm dininin inanç, ibadet, ahlâk ve muamelelerle (muamelatla) ilgili düzenleme-
leriyle hayatın her alanını kuşatan, mü’minin hayatını dolduran bir din olma özelli-
ği, Müslümanları her meselenin çözümünü öncelikle dinde aramaya sevk etmekte-
dir. Bu da Müslüman dindarlar için dinî danışma ve rehberliği daha da önemli kıl-
maktadır. (cümle yeniden gözden geçirilmeli) İnsanlık tarihinin her döneminde ol-
duğu gibi, Hz. Peygamber döneminde de insanlar, yetersiz kaldıkları konularda bir
rehbere danışma ihtiyacı duyuyorlardı. Peygamberliğin gerektirdiği zekâ, anlayış,
güvenilirlik, ismet gibi özelliklerinin yanında, başta iletişim becerileri olmak üzere
liderlik vasıflarına en ileri düzeyde sahip bir rehber olarak Hz. Peygamberin arala-
rında bulunması, ashap (ashab) için büyük bir şanstı. Hz. Peygamberin danışmanlı-
ğının önemli bir boyutunu ise aile danışmanlığı oluşturuyordu. Onun aile danış-
manlığı kapsamında değerlendirilebilecek eş seçimi, evlenme, boşanma, nafaka,
velâyet, eşler arası ve aile bireyleri arasında yaşanan problemler vb. konularda as-
habına danışmanlık ettiğine dair pek çok rivayet bulunmaktadır. Yine O, yerine gö-
re dünürlük, aileler arasında arabuluculuk veya hakemlik yapmıştır. Bu araştırma-
nın konusunu, Hz. Peygamberin sünnetinde aile danışmanlığı uygulamaları oluş-
turmaktadır.
Anahtar kelimeler: Aile, dinî danışmanlık, aile danışmanlığı, Hz. Peygam-
berin aile danışmanlığı.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
37
PROPHET'S FAMILY COUNSELING PRACTICES
Abstract
The characteristic of the Religion of Islam, which is a religious that encircles every
aspects of life via regulations regarding faith, moral and treatments and fills the life
of a believer, prompts Muslims to look for the solutions of all issues especially in
the religion. This makes religious consultancy and guidance even more important
for the religious Muslims. As it was at every period of human history, people were
in need of consulting a leader regarding the issues, which they were incapable, dur-
ing the era of His Holiness Prophet too. Presence of His Holiness Prophet, a guide
who had the leadership qualifications that were required by prophecy such as nota-
bly communication skills besides intelligence, understanding and impeccancy,
among them was a big fortune for the companions of Prophet Muhammad. His Ho-
liness Prophet’s duties of conveying, enouncing and educating the revelation,
which he received, were guidance all by itself. Family consultancy constituted sig-
nificant extent of His Holiness Prophet’s consultancy. There are great deals of sto-
ries about his consultancy to his companions regarding mate selection, which can
be evaluated within the scope of his family consultancy, marriage, divorce, alimo-
ny, guardianship, problems encountered between spouses and among family mem-
bers, and similar issues. Additionally, he behaved as an affinity, arbitrated among
family members or practiced as a family doctor dependent upon the circumstances.
Subject of this research is to constitute family consultancy practices in the Sunnah
of His Holiness Prophet.
Key Words: Family, religious counseling, family counseling, Family counse-
ling of Prophet Muhammad.
Giriş
İnsan, iç ve dış çevresi ile olan karşılıklı etkileşim sürecinde bazen en doğru seçimi yap-
mak, doğru kararı vermek, uygun tavrı belirlemek ve uygun davranışta bulunmak konusunda
güçlük çekebilir. O, bu güçlüklerden bir kısmını kendi sahip olduğu yetenek, bilgi ve tecrübe-
lerden faydalanarak aşabilir. Bazılarının çözümünde ise, başkalarının yardımına ihtiyaç duyabi-
lir1. İnsan hayatının belli dönemlerinde, yetersiz kaldığı konularda kendisinden daha bilgili ve
tecrübeli insanların rehberliğine ihtiyaç duyar ve onlara danışır. Kendisi bilgili ve tecrübeli bir
birey olduğunda da kendi çapında başkalarına rehberlik eder. İnsan, hayatın her alanında ve her
konuda gerekli tecrübe ve donanıma sahip olamayacağına göre, her insan belli konularda mutla-
ka rehberliğe ihtiyaç duyar. Rehberlik ve danışma ihtiyacının, birlikte yaşamanın bir gereği
olarak insanlık tarihiyle birlikte başladığı söylenebilir.
Hızla gelişip değişen dünyamızda, bireylerin giderek karmaşıklaşan hayat şartlarına etkin
ve verimli bir biçimde uyum sağlamalarına yardımcı olmak, çok daha önemli hale gelmiş ve bir
hizmet alanı olarak ortaya çıkmıştır. Bu alandaki boşluğu doldurmak ve ihtiyacı karşılamak
üzere zamanla psikiyatri, Psikoterapi, klinik psikoloji, psikolojik danışma, sosyal çalışma, dinî
danışmanlık (pastoral psikoloji yahut pastoral danışmanlık) gibi bazı “psikolojik yardım mes-
lekleri” ortaya çıkmıştır.
1) Tan, Hasan,(1992), Psikolojik Yardım İlişkileri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, s. 2.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
38
Bireyin büyümesi, olgunlaşması ve gelişiminde, kişiliğinin oluşup gelişmesinde, kendini
gerçekleştirmesinde, potansiyel kabiliyetlerine en ileri düzeyde işlerlik kazandırılmasında, ken-
dine ve çevresine uyum sağlayarak daha mutlu ve verimli bir hayat sürmesinde, daha etkili ve
olumlu yeni tutum ve davranışlar edinmesinde, istenmeyen tutum ve davranışlarını değiştirme-
sinde ve ruhsal sorunlarıyla başa çıkma konusunda kendisine yardım eden mesleklere psikolojik
yardım meslekleri denilmektedir. Bu mesleklerden bir kısmı tıp, bir kısmı psikoloji, bazıları
sosyoloji, bazıları da din ve inanç ağırlıklıdır.
Günümüzde, rehberlik uygulamalarındaki yeni gelişmelerle rehberlikteki önemi artan da-
nışma süreci, tüm rehberlik hizmetlerinin özünü ve merkezini oluşturmaktadır2. Yani hangi
alanda olursa olsun, rehberlik hizmetleri, büyük ölçüde alanlarında uzmanlaşmış olan rehberle-
rin, rehberliğe ihtiyaç duyan kişi ya da kişilere yönelik olarak yürüttükleri danışma süreci vası-
tasıyla yürütülmektedir. Kendilerine danışılarak rehberlik hizmeti alındığı için, rehberler aynı
zamanda birer danışman olmaktadır.
Rehberlik alanında kullanılmakta olan “danışma” kavramı, son zamanlarda gerek Batıda
ve gerekse ülkemizde başka alanlarda da kullanılır olmuştur. Her alanda görülen uzmanlaşma-
nın tabii bir sonucu olarak, birçok resmî ve resmî olmayan kurum ve kuruluşlar, önemli konum
ve mevkiler işgal ederek önemli kararlar vermek ve önemli işler yapmak durumunda olan kişi-
ler, psikolojik olmayan danışma hizmetlerinden yararlanmak üzere özel danışmanlar kullanmak-
tadırlar. Bu gelişme, rehberlikte psikolojik bir süreç olarak yararlanılan danışma ile başka alan-
larda kullanılan ve psikolojik bir süreç olmayan danışma arasında karışıklıklara sebep olmuştur.
Bu karışıklığı gidermek üzere rehberlik alanında kullanılan psikolojik bir süreç olan danışma
için, Psikolojik Danışma (Pyschological Counseling) kavramı daha yaygın olarak kullanılmaya
başlamıştır3. Bu bağlamda psikolojik danışma dışında, kişi ya da kurumların danışmanlık hiz-
metine ihtiyaç duydukları maliye, siyaset, hukuk, din, tarih, sanat, eğitim, din, evlilik vb. özel
ihtisas gerektiren pek çok konu ve alandaki danışmanlardan söz edilebilir. Hiç şüphesiz danışma
ihtiyacı duyulan bu uzmanlık alanlarından biri de dindir ve biz bugün bunun için bir dinî danış-
manlık ve rehberlik alanından bahsedebilmekteyiz. Dinî danışmanlık, ağırlıklı olarak din ve
psikoloji olmak üzere iki temele dayanmakla birlikte, danışmaya konu olan sorunların çok yönlü
olmasının bir gereği olarak çok boyutlu bir hizmet alanıdır.
Bir Müslüman dindar için dinî danışma ve rehberlik konusunda referans alınacak iki kay-
naktan birincisi Kur’an, ikincisi sünnettir. Çünkü Allah’ın insanlar içinden seçtiği ve insanlara
rehberlik yapmakla vazifelendirdiği ilk ve en büyük dinî danışmanlar peygamberlerdir. Müslü-
man bir kimse için her konuda olduğu gibi dinî danışma ve rehberlik hususunda da en güzel
örnekler Hz. Peygamber’in hayatında mevcuttur4. Nitekim Muhammed et-Tâhir b. Aşur, Hz.
Peygamber’in hayatındaki davranış modellerini on iki kategoriye ayırmıştır5 ki, bunlardan fetva
vermek (İftâ), davaları hükme bağlamak (Kazâ), daha iyiye teşvik, yol gösterme ve irşad
(Hidâyet), İnsanları barıştırmak, arabulmak, anlaştırmak (Sulh), danışana fikir verme (İstişârî
re’y), gönüllerin en güzel duruma gelmesini isteme, kemal ve takva eğitimi verme (Takvaya
yönlendirme), eğiterek sakındırma (Te’dîb), öğüt verme (Nasihat), ince ve yüksek hakikatleri
öğretme (İrşâd) olmak üzere dokuzu dinî danışma ve rehberlik kapsamında değerlendirilebilir.
2) Kepçeoğlu, Muharrem,(1996), Psikolojik Danışma ve Rehberlik, 10. bas., Özdemir Ofset, Ankara, s. 3. 3) Krş. Kepçeoğlu, , a.g.e., s. 4. 4) Söylev, Ömer Faruk, (2014)Türkiye’de Dini Danışma ve Rehberlik-Alanları, İmkânları ve Yöntemleri-(Diyanet
İşleri Başkanlığı Örneği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniv. Sos. Bil. Enst., Bursa, s. 98. 5) Muhammed et-Tâhir b. Aşur, (2013). İslâm Hukuk Felsefesi: Gaye Problemi, çev.: Vecdi Akyüz-Mehmet Erdoğan,
Rağbet Yayınları, İstanbul, s. 50-65.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
39
Hz. Peygamberin sünnetinde dinî danışmanlık ve rehberlik uygulamaları kapsamında yer
alan örneklerin bir bölümü aile danışmanlığı kapsamında değerlendirilebilir.
Aile danışmanlığı, aile terapisinin ve eğitimde psikolojik danışma modelinin kesiştiği
noktada yer alan; tanımı konusunda üzerinde tam bir görüş birliği bulunmayan bir çalışma ala-
nıdır. Aile danışması, aile terapisine göre daha kısa vadeli bir süreçtir. Aile danışmanlığı ile
nispeten sağlıklı kabul edilebilecek ailelere, hayata dair normatif krizler yaşadıkları zamanlarda,
bu zorlukların üstesinden gelebilmeleri için yardım edilmesinin hedeflendiği söylenebilir6.
Aile danışmanlığı aile üyeleri arasında ortaya çıkan sorunların, tüm aile bireylerinin ya da
bir kaç aile bireyinin katılımı ile aile danışmanı eşliğinde çözümlenmesi, var olan sorunların
ortadan kaldırılarak aile içindeki iletişim, kurallar, roller, yakınlık, anlayış, güven, otokontrol,
problem çözme gibi temel öğelerin geliştirildiği yardım sürecidir. Aile danışmanlığının amacı,
aile içinde yaşanan kişiler arası sorunlar olabileceği gibi, tüm aileyi etkileyen ölüm, kronik has-
talık, bir aile bireyinin evden ayrılması gibi konularda aile bireylerine destek vermektir. Aile
danışmanlığının belirgin ve açık hedefleri vardır. Amaç ailenin yaşadığı sorunların çözümünün
yanı sıra aile bireylerinin birbirlerini daha iyi anlamalarını, belirgin ve esnek sınırlar çizebilme-
lerini sağlamayı kolaylaştıracak yeni beceriler kazandırmaktır7.
Aile danışmanlığı, aileyi çevresiyle birlikte bir bütün olarak ele alıp anlamaya çalışarak
eşler arası veya aile bireyleri arasında sağlıklı bir iletişim ortamının oluşturulması ve sorunların
çözümü için değişim ve gelişimi hedefleyen, bu amaçla bilimsel kuramlardan yararlanan, pro-
fesyonel yöntem ve teknikleri kullanan bir psiko-sosyal yardım sürecidir.
Hem bireyler hem de aileler duygusal, fikrî ve davranışsal zorlanmalar yaşayabilirler. Bu
tür zorlanmaların yaşanması halinde başvurulacak kişiler psikolojik danışmanlık yapan uzman-
lardır. Psikolojik danışmanlık tek bir kişiye yapılırsa buna bireysel psikolojik danışma, birden
çok kişiye yapılırsa grupla psikolojik danışma, iki kişiden oluşan eşlere yapılırsa çift psikolojik
danışmanlığı, anne-baba ve çocuklara yönelik yapılırsa da aile psikolojik danışmanlığı denmek-
tedir.
Aile danışmanlığına konu olan sorunların psikolojik, sosyolojik, kültürel, hukukî, eko-
nomik, tıbbî vb. boyutları olabileceği gibi, elbette dinî ve ahlakî bir boyutu da vardır. Ayrıca
din, çok önemli ve en çok başvurulan bir başa çıkma ve sorun çözme vasıtasıdır. Özellikle din-
dar insanlar için din, hayatın her alanına ilişkin problemlerin çözümünde referans alınacak en
önemli hatta pek çok kimse için tek kaynaktır, temel davranış düzenleyicidir. Dindarlık düzeyle-
ri ne olursa olsun, inanan insanlar dinin emir ve yasaklarını, tavsiyelerini, insanlar arasındaki
sorunlara getirdiği çözüm yollarını dikkate alır ve önemserler. Böyle olunca, insanların çoğun-
luğunun her hangi bir dinin mü’mini olduğu da düşünüldüğünde, aile danışmanlığı konusunda
dinin önemi daha iyi anlaşılır. Zira din temelli aile danışmanlığı denince, Allah’ın kitabı ve Hz.
Peygamberin sünneti akla gelir. İnanan bir insan için Allah’ın ve onun peygamberinin gösterdiği
çözüm yolundan daha üstün ve bağlayıcı olan başka bir yol yoktur. Kur’ân-ı Kerim ve hadis-
lerde hayatın her alanına ilişkin düzenlemeler olduğu gibi, İslâm’ın büyük önem atfettiği aile
konusunda da eş seçimi, evlenme, boşanma, çocukların velâyeti, nafaka, eşler arası uyumsuzluk,
aile içi şiddet ve iletişim çatışmaları vb. pek çok konuda aile danışmanlarına yol gösterecek ayet
ve hadisler vardır.
6) Korkut, Yeşim, “Bazı Özel Psikolojik Danışma Merkezlerinde Aile Danışmanlığı ve Aile Terapisi Hizmetlerinin
Durumu”,( 2001), İstanbul Üniv. Tecrübi Psikoloji Çalışmaları Dergisi, İstanbul, cilt. 22, s.115. 7) http://www.pedamed.com.tr/tr/icerik/72/aile-danismanligi-nedir, (31.03.2016).
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
40
I. Hz. Peygamberin Uygulamalarında Aile Danışmanlığı
Toplumumuzun önemli bir kesiminin dindar olduğu düşünülürse, ailevî meselelerde din-
dar insanlara yardım hizmeti sunmak durumunda olan psikolojik danışmanlar, aile danışmanları,
dinî danışmanlar, aile irşat büroları görevlileri, aile arabuluculuğu ve aile hakemliği yapanlar ve
aile mahkemelerinde görev yapan psikologların sahip olmaları gereken diğer donanımlar yanın-
da, konunun dinî boyutundan haberdar olmaları ve bu bağlamda aile meselelerini konu alan ayet
ve hadislerden de destek almalarının bir gereklilik olduğu açıktır. Esasen bu tür görevlerde bu-
lunanların pek çoğunun bu durumun farkında olduklarını, kendi samimi ifadelerinden de anla-
maktayız. Hz. Peygamber, hem kendi eşleri ve çocuklarıyla olan ilişki ve iletişimi, onlara karşı
tutum ve davranışları ile örnek olarak ve hem de hayatın her alanında olduğu gibi, başta eşler
arası olmak üzere aile fertleri arasında yaşanan problemlere çözüm yolu gösteren uygulamala-
rıyla Müslümanlara aile danışmanlığı yapmıştır. Bu çalışmada, onun sünnetinde aile danışman-
lığı kapsamında değerlendirilebilecek örnekler değerlendirilecektir.
1) Evliliğin Teşviki ve Eş Seçimi
Evlilik, daha ziyade insan tabiatında var olan ve türün devamı hikmetine mebni cinsellik
güdüsünün bir gereğidir. Ancak evliliğin cinselliğe indirgenmesi de doğru değildir. Onun bağ-
lanma, güvenlik, yakın ilişki kurma, ait olma, sevme ve sevilme gibi sosyal güdü ya da ihtiyaç-
larla da yakın alakası vardır. İnsan türünün devamı ve yaratılışının aslî gayesi olan yeryüzünün
imar ve inşası8, ancak bu yolla mümkündür. Bunun içindir ki İslâm, imkân bulan ve evliliğin
sorumluklarını taşıyabilecek olanların evlenmesini ister. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ,
“…Size helal olan kadınlarla evleniniz...9” ve “Bekârlarınızı evlendirin10” buyurarak evliliği
teşvik etmektedir.
Hz. Peygamber de evlenip aile kurmak isteyip de maddi, manevi engeller yüzünden bunu
gerçekleştiremeyenlere yardımcı olmuş11, evlenmelerini sağlamıştır. Birçok hadisinde, ümmeti-
ni evliliğe teşvik etmiş, hatta dünürlük yapmış ve bazı insanları da evlendirmiştir. Mesela,
“Nikâh benim sünnetimdir, ondan yüz çeviren benden değildir.12” ve “Gençler! Sizden durumu
müsait olan hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) çevirir ve iffetin korunmasına daha
çok vesile olur13” buyurmuştur. Özellikle onun “Her kim evlenirse dininin yarısını tamamlamış-
tır…14” hadisi, evliliğin dinî yaşantı üzerindeki olumlu etkisine dikkat çekmesi bakımından
önemlidir. Nitekim günümüzde gerek ülkemizde gerek Batıda din psikolojisi alanında yapılan
bilimsel araştırmalar, medenî durumla dindarlık arasında olumlu yönde pozitif ilişki olduğunu
göstermektedir15.
8) Hûd, 61. 9) Nisâ, 3. 10) Nûr, 32. 11) Buhârî, Nikâh 14. 12) Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5; Neseî, Nikâh 4; Dârimî, Nikâh 3; Ahmed b. Hanbel, II, 158; III, 241, 259, 285;
V, 409. 13) Buhârî, Savm 10; Nikâh 2; Müslim, Nikâh 1-3; Ebû Dâvûd, Müslim, Nikâh 2; Tirmizî, Nikâh 1. 14) Taberânî, ebu’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed, (1415), el-Mu’cemu’l-Vasît, Tahk.: Târık b. Ivadillah Abdulmuhsin
b. İbrahim, Dâru’l-Harameyn, Kahire, VII, 332; VIII, 335. 15) Geniş bilgi için bknz. Kurt, Abdurrahman, “Dindarlığı Etkileyen Faktörler”, (2009), Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Cilt: 18, sayı: 2, Bursa, s. 12-14; Krş. Acar, Nilüfer Voltan; Yıldırım, İbrahim- Ergene; Tuncay,
“Bireylerin Dindarlık Düzeylerinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi”, (1996), Hacettepe Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Dergisi, sayı: 12, Ankara, s. 48-49.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
41
Resûlullah (s.a.v.), bekârlığı gayr-i meşru ilişkilere sevk edebileceği için bir tür fitne ola-
rak nitelemiş16; insanlardan uzaklaşıp bekâr kalarak kendini Allah’a adayarak ibadetle meşgul
olmak demek olan tebettülü de yasaklamıştır17.
Sahabeden üç kişi, Resûlullah'ın eşlerinden birine onun günlük ibadet hayatını sormuşlar,
durumu öğrenince kendi ibadetlerini az bulmuşlar ve o andan itibaren kendilerini ibadete ver-
meyi kararlaştırarak; birisi gece sabahlara kadar namaz kılmaya, ikincisi her gün oruç tutmaya,
üçüncüsü de aile hayatı ile ilgisini kesmeye azmetmişlerdi. Hz. Peygamber, yaptıklarını öğre-
nince yanlarına geldi ve şöyle buyurdu: "Yemin ederim ki ben hepinizden daha fazla Allah'tan
korkar ve O'nun koyduğu sınırlara riayet ederim, fakat (aynı zamanda) nafile oruç tuttuğum da
olur, tutmadığım da, gece namaz da kılarım uyku da uyurum, kadınlarla da evlenir aile hayatı
yaşarım; şimdi kim benim yolumdan ayrılırsa benden değildir." 18
Eş seçimi, kendisiyle evlenip hayat yolculuğuna birlikte devam edilecek kişinin kim ola-
cağına karar vermek demektir. Kişinin sevdiği biriyle evlenmesi çok güzel bir şeydir, bundan
daha da güzel olan ise, kişinin sevdiği ve kendisini seven biri ile evlenmesidir. Ancak evlilikte
sevgi çok önemli olmakla birlikte, mutlu ve uyumlu bir evlilik için yeterli değildir.
Eş seçiminde yapılan hatalardan biri, kişinin evleneceği kişiye odaklanıp kendini değer-
lendirme dışı bırakmasıdır. Hâlbuki eş seçiminde temel hareket noktası, seçimi yapacak olan
bireylerin kendileri olmalıdır. Yani esas olan, kendi özelliklerimizi dikkate almaksızın sadece
karşı tarafın özelliklerine odaklanmak ve en ideal eş adayıyla evlenmek değildir. Çünkü kendi
sahip olmadığımız yetenekleri, erdemleri, değerleri, özellikleri evleneceğimiz kişilerde arama
hakkımız yoktur. Eğer böyle yapılırsa, hem karşı tarafa haksızlık yapılmış olur, hem eşler arası
uyumsuzluk olur -ki bu, evliliği tehdit eden önemli bir faktördür-, ve hem de eşler arasında
denklik olmaz. Hâlbuki evlilikte eşlerin birbirinin dengi olması önemlidir. Hz. Peygamber evli-
likte eşler arası denklik ya da uyum konusuna da dikkat çekmiştir19. Bunun içindir ki evlenmeye
karar veren kişi, eş seçiminde bulunmadan önce kendisini çok iyi tanımalı, konuyu hem duygu-
sal hem mantıksal açıdan enine boyuna tartmalı, kendi özellikleriyle uyumlu özelliklere sahip
bir eş seçmelidir. Fakat bireyin benlik algısının oldukça sübjektif olduğu ve kendine ait değer-
lendirmelerinin genelde gerçekte olduğundan daha pozitif olduğu da bir gerçektir. Yani kişinin
kendini tanıması, eş adayını tanımasından çok daha zordur. Böyle olunca, bireyin kendisini
tanıma konusunda kendisini çok iyi tanıyan yakınları ve gerekirse uzman kimselerden evlilik
öncesi danışmanlık hizmeti alması, yapılacak evliliğin selameti için önemlidir. Kişinin, kendini
tanıma safhasını başarıyla geçip kendi özellikleriyle uyumlu olacak tarzda eş adayında arayaca-
ğı kriterleri belirledikten sonra, eş adayını tanıma safhasına geçmesi gerekir.
Eş seçim Kriterleri
Eş seçim kriterlerinden maksat, kadın ve erkekten her birinin anlaşabileceği, uyumlu,
mutlu ve huzurlu bir yuva kurabilmek için evlenmek istediği kişide aradığı, onda bulunmasını
istediği özelliklerdir. Genelde pek çok toplumda, aradığı özelliklere uygun eşi seçerek evlenme
talebinde bulunan erkek tarafı ise de, İslâm açısından her iki taraf da aynı hakka sahiptir. Her
ne kadar eş seçiminde pek çok kişinin önemli, öncelikli ve olmazsa olmaz bir kriteri olsa da eş
seçimi tek kritere indirgenemeyecek kadar önemli bir olaydır. Doğru ve sağlıklı olan, bu seçi-
min bir değil birçok kriteri dikkate alarak yapılmasıdır. Ancak bu kriterlere uygun kişiyi bulmak
16) Timizî, Nikâh 3. 17) Buhârî, Nikâh 8; Müslim, Nikâh 6-8; Timizî, Nikâh 4; İbn Mâce, Nikâh 2; Dârimî, Nikâh 3; Neseî, Sıyâm 43;
Nikâh 3; İbn Mâce, Nikâh 1; Dârimî, Nikâh 2; Ahmed b. Hanbel, I, 57,378, 424, 425, 432. 18) Buhârî, Nikâh 1.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
42
ya da tespit edebilmek kadar, bu kriterlerin neler olacağını tespit etmek de, yeterli bilgi ve tec-
rübeye sahip olmayı gerektirir. Kanaatimiz odur ki değil gençler, pek çok yetişkinin bile bu
bilgi ve tecrübeye sahip olmadığını söylemek yanlış olmaz. İşte bu durum, toplumun temelini
oluşturan aile kurumunun sağlıklı temeller üzerine kurulması ve korunması açısından evlilik ve
aile danışmanlığının ne kadar önemli gösterir.
Aile danışmanlığına konu olabilecek en önemli hususlardan birisi hiç şüphesiz eş seçimi-
dir. Bir başka ifadeyle bir psikolojik yardım olarak aile danışmanlığı hizmeti, henüz ailenin
teşekkül etme aşamasında devreye girmelidir.
İnsan, hayatının belli dönemlerinde, hayatının akışını etkileyecek, onu mutlu ya da mut-
suz edebilecek son derece önemli seçimler yapmak ya da kararlar vermek durumundadır. Hiç
şüphesiz bunlardan birisi evlenme kararı ve eş seçimidir. İş ve eş seçimi, insanın hayatını olum-
lu ya da olumsuz yönde etkileyebilecek ve çoğu zaman geri dönüşü olmayan, yanlış yapılması
durumunda telafisi mümkün olmayan kayıplara sebep olabilen tercihlerdir. Maalesef bireyler
hayati önem taşıyan böylesine önemli kararları çoğu zaman, gelişimsel problemlerinin en yoğun
olduğu dönemlerde, gerekli donanıma sahip olmaksızın ve daha da önemlisi kendilerine kıla-
vuzluk edecek bir rehberden yoksun olarak vermektedirler. Böyle olunca bu tür seçimlerin
önemli bir kısmının yanlış ve isabetsiz olması kaçınılmazdır. Bazen de bu önemli tercih hataları,
söz konusu seçimleri gençlerin yerine yapan ebeveynler tarafından yapılmaktadır. Bunun sonu-
cu olarak evlilikten kısa zaman sonra boşanmalar yaygınlaşmakta ya da evlilik aile büyüklerinin
de müdahalesiyle mutsuz ve geçimsiz bir şekilde zoraki devam etmektedir. Zira evlilik birlikte-
liğinin devamı ve eşler arası uyum ve mutluluk, ancak doğru eş seçimi ile mümkün olur. Yanlış
eş seçimi hem boşanmaların hem de geçimsizliklerin en önemli sebebidir.
Eş seçimi ve evlilik konusunda yeterli bilgi donanımı ve tecrübeye sahip olmayan gençler
ve hatta çoğu yetişkin, bir de kendisine yol gösterecek rehberden yoksun iseler, seçimlerindeki
belirleyici faktör fiziksel çekicilik, zenginlik, statü, asalet gibi insanî zaaf ve eğilimler olmakta-
dır. Hâlbuki eş seçimi bir veya birkaç değil, pek çok kriteri göz önünde bulundurmayı gerektirir.
Ayrıca eş seçiminde herkes için geçerli, olmazsa olmaz kriter ya da kriterler olabileceği gibi,
herkesin kendi kişilik yapısına ve evlilikten beklentilerine göre değişebilecek kriterleri de olabi-
lir. Bütün bunlar, eş seçiminde bilgili, birikimli ve tecrübeli bir danışman ya da rehbere olan
ihtiyacı gösterir. Bu görev geçmişte daha çok aile büyüklerince ifa edilmiştir. Bazı ailelerde
ebeveynin eş seçimi konusunda yol gösterici, yönlendirici etkisi devam etmekle birlikte, günü-
müz insanın daha çok bireyleşmesi ve özerkleşmesiyle, eski zamanlara göre epeyce azaldığı
söylenebilir. Ancak son zamanlarda bu ihtiyaç fark edilmiş olmalı ki evleneceklerden evliliğe
ehil olduklarına dair belge istenmesi yönünde yasal düzenlemeler yapılacağından bahsedilmek-
tedir.
Hz. Peygamber (sav), aile danışmanlığının önemli bir konusu olan eş seçimi hakkında da
ümmetine rehberlik ederek tavsiyelerde bulunmuştur20. Konuyla ilgili tavsiyelerinden biri, "Ka-
dın dört özelliğinden ötürü nikâhlanır; malı için, soyu için, güzelliği için ve dindarlığı için. Sen
bunlardan dindar olanını seç ki elin bereket bulsun. "21 hadisidir
Hadiste, insanların eş seçimi ve evlilik kararı vermelerinde genelde baskın ve belirleyici
olan dört niteliğe dikkat çekilerek, eş seçiminde temel belirleyici kriter olarak dindarlığın esas
19) Tirmizî, salât 13. 20) İslâm’da eş seçimi konusunda bknz. Yatkın, Nihat, (2010), “İslâm’da Evlilik ve Eş Seçiminde Dindarlığın Tercih
Edilmesi”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum, sayı. 33,ss. 47-61. 21) Buhârî, Nikâh 16; Müslim, Radâ 53; Tirmizî, Nikâh 4; Neseî, Nikâh 10; İbn Mâce, Nikâh 10; Ebû Dâvud, Nikâh
2; Dârimî, Nikâh 4; Mâlik, Nikâh 21; İbn Hanbel, II, 428.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
43
alınması tavsiye edilmektedir. O günün şart ve anlayışı için geçerli olan bu durumun, günümüz-
de çok fazla değiştiğini söylemeyiz. Özellikle aynı zamanda insanın iki önemli zaafı olan güzel-
lik ve zenginliğin günümüzde de pek çok evlilikte temel belirleyici faktör olduğu söylenebilir.
Hadisten, eş seçiminde diğer üç niteliğin göz ardı edilmesi ya da bu niteliklere ve ilave başka
niteliklere de dikkat etmenin kötü olduğu sonucu çıkarılamaz.
Kanaatimizce hadisteki “Sen bunlardan dindar olanını seç” tavsiyesini, eş seçiminde sa-
dece dindarlık kriterinin esas alınması tavsiyesi olarak anlamak da yanlış olur. Zira daha önce
de belirttiğimiz üzere doğru ve sağlıklı eş seçimi, tek bir kritere indirgenerek yapılamaz. Dola-
yısıyla hadiste, eş seçiminde dindarlığın önemli, öncelikli ve belirleyici kriter olması gerektiği
ifade edilmek istenmektedir. Bu, her ne kadar dindarlık kadar önemli olmasa da eş seçiminde
dikkate alınması gereken diğer pek çok özelliği göz ardı etmeyi gerektirmez. Esasen başka ha-
dislerde eş seçimi konusunda aranacak başka özelliklere de temas edilmiştir. Yanlış olan, velev
ki bu dindarlık bile olsa, tek bir şart ya da kıstasa indirgeyerek yapılan eş seçimidir.
Hadis-i şerifte eş seçiminde dindarlığa özel önem ve öncelik atfedilmesi boşuna değildir.
Zira dindarlık tek bir özellik değildir, gerçek ve kâmil bir dindar olmak beraberinde pek çok
olumlu kişilik özelliklerini de barındırır. Mü’min kişi, dinin inanç esasları, ibadetleri, ahlakî
kuralları, emir ve yasaklar sistemiyle dindarın kişiliğinde yapılandırmayı hedeflediği özellikle-
re22, kendi dindarlık düzeyi ve kalitesi nispetinde sahip olur. Her iki tarafın da dindar olması,
onların hem ortak değer ve tutumlara ve hem de benzer kişilik özelliklerine sahip olmaları an-
lamına gelir. Tutum ve değerlerle kişilik özelliklerinin benzerliği ise, olumsuz sayılabilecek
şartlar altında bile, bireyler arasında daha büyük bir sevgiye yol açabilmektedir. Evlilik birlikte-
liğinde sevginin ne kadar önemli olduğu da bilinen bir gerçektir23. Bu durum ayrıca eşler arası
uyum açısından da önemlidir.
Eşlerin her ikisinin de dindar olması şu açıdan da önemlidir: Din, hayatlarını birleştiren
çiftlerin hayatlarını planlama ve aralarındaki meseleleri çözme konusunda müracaat edecekleri
temel ortak referanstır. Onlar, problemlerini çözme, aralarındaki çatışmaları giderme, sorunlarla
başa çıkma konusunda kaynağı Allah’ın kitabı ve peygamberin sünneti olan kapsamlı ve bağla-
yıcı bir ortak değer sistemine sahiptirler.
Öte yandan özellikle günümüzde dindarlık çok çeşitlenmiş durumdadır. Hz. Peygamber
dönemindeki gibi Kur’ân ve sünnet merkezli saf dindarlıktan uzaklaşılmış; toplumda farklı kay-
naklardan beslenen farklı din ve dindarlık algılarına bağlı olarak birbirinden farklı ve birbirini
dışlayan dindar tipleri ortaya çıkmıştır. Böyle olunca dindarlık, evlilik birlikteliğinde ortak pay-
da ve uyum sebebi olmak yerine, bizatihi çatışma sebebi de olabilmektedir. Her ikisi de dindar
olmakla birlikte, farklı din ve dindarlık algısına sahip olmak, geçimsizlik hatta boşanma sebebi
bile olabilmektedir. Eşlerden her ikisinin de dindar olması kadar, din ve dindarlık algılamaları-
nın da aynı olması da önemlidir. Özellikle içinde bulunduğumuz zamanlarda grup taassubuyla
hareket ederek birbirini dışlayan, ötekileştiren hatta dinde aşırılık veya sapıklıkla itham eden,
tekfir eden dinî gruplara mensup türlü dindar tiplerinin olduğu düşünülürse, konunun ehemmi-
yeti daha iyi anlaşılır. Öte yandan dindarlık bazen patolojik ya da normal dışı bir hal de alabil-
mektedir.
22) Sabır, şükür, tevekkül, kanaatkârlık, empati, sadâkat, namus, iffet, hoşgörü, anlayış, dürüstlük, sevgi, saygı,
güven, merhamet… vb. 23) Geniş bilgi için bknz. Freedman, (1998), D.O; Sears, J.M; Catsmith, Sosyal Psikoloji, 3. Baskı, Çev.: Ali Dönmez,
İmge Kitabevi, Ankara, s. 215-218.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
44
Eş seçimiyle ilgili hadisleri, sadece erkeklere yönelik bir tavsiye olarak anlamamak gere-
kir. İfadenin erkeklere yönelik olması, toplumlarda evlilik teklifinin erkek tarafından yapılma-
sından ötürüdür. Aynı tavsiye evlilik teklifine muhatap olan kadın için de geçerlidir.
Hz. Peygamber (sav) konuyla ilgili olarak bir başka hadisinde şöyle buyuruyor : “Kadın-
ları sırf güzellikleri için nikâhlamayınız. Çünkü güzellikleri onları aldatabilir. Onları sadece
malları için de nikâhlamayınız. Çünkü malları onları azdırabilir. Siz dindar olanını nikâhlayı-
nız” 24.
Bu hadiste, eş seçiminde dindarlık kriteri öncelemekle birlikte, Müslümanlar özellikle fi-
ziksel çekicilik (güzellik veya yakışıklılık) ve zenginliğin eş seçiminde tek belirleyici faktör
olmaması gerektiği konusunda uyarılmakta ve bunun gerekçeleri de ortaya konulmaktadır.
İnsanoğlu yaratılışı icabı estetik duygusu ya da güzellik eğilimine sahiptir, estetik keyfi-
yetlere duyarlıdır. Her türlü güzellik gibi karşı cinsin güzelliği de onu cezbeder.25 Bir erkek için
kadın güzelliğinin cazibesi inkâr edilemez bir gerçektir. Dolayısıyla eş seçiminde fiziksel çeki-
ciliğin tamamen göz ardı edilmesini istemek, insanın tabiatına aykırıdır. Ancak fiziksel çekicili-
ğin eş seçiminde tek belirleyici olması da kişinin evlilik için gerekli çok daha önemli nitelikleri
görmesine mani olur. Zira insanlar, doğru olmasa bile genelde fiziksel açıdan çekici buldukları
kişileri sevmekte ve onları birçok olumlu özelliklere de sahip olarak algılamakta (halo etkisi26),
onların olumsuz yönlerini görememektedirler. Evliliğin üzerinden geçen yıllara bağlı olarak
onların olumsuz yönlerini fark ettikçe, eşe yönelik algı ve sevgi de azalabilmektedir. Bu hadis,
Hz. Peygamberin evlenilecek kişinin görülüp beğenilmesini tavsiye eden hadisleriyle birlikte
değerlendirildiğinde, onun eş seçiminde fiziksel çekiciliği göz ardı ettiği asla söylenemez. Ayrı-
ca önemli olan, evlenilecek kişinin herkesin gözünde güzel olmasından ziyade, evlenecek kişi-
nin onu güzel olarak algılamasıdır.
Burada “Çünkü güzellikleri onları aldatabilir” sözü de önemlidir. Elbette güzel ya da ya-
kışıklı olmak Allah’ın bir lütfu ve bir avantajdır. Ancak her şey demek de değildir. İyi ve ideal
bir eş olmak için tek başına yeterli olmadığı gibi, yerine göre evlilik birlikteliği için istenmeyen
sonuçları bile olabilir. İşte Hz. Peygamberin güzellikleri onları aldatabilir, sözünü bu çerçevede
değerlendirmek gerekir. Nitekim yaşanan hayatta dikkatleri cezbedecek kadar güzel ve bunun
da farkında olan, güzelliği sebebiyle sürekli iltifata mazhar olan bazı kadınlar bu durumu, koca-
larına karşı bir üstünlük vesilesi ve koz olarak kullanabilmekte, onları dengine alamamaktadır-
lar. Ayrıca çevreden güzel ya da yakışıklı eşe yönelen bakışlar, ilgi ve iltifatlar, karşı tarafta
kıskançlığı körükleyebilmektedir.
Hz. Peygamber, özellikle de sosyokültürel ve ahlakî bakımdan kötü çevrelerde yetişen
güzel kadınlarla evlenme konusunda uyarmak üzere ashabına, “Çöplükte yetişen gülden sakı-
nın” buyurmuş, ashap bunun ne demek olduğunu sorunca, “Kötü çevrede yetişen güzel kadın”
cevabını vermiştir. Kendisinde güzelliğin verdiği özgüven, yüksek ego ve şımarıklığın, eğitim-
sizlik, görgüsüzlük ve ahlakî zaaflarla bir araya geldiği bir kadınla yapılan evliliğin muhtemel
sonuçları açısından hadis, oldukça anlamlıdır.
Resûlullah’ın “Çünkü malları onları azdırabilir” sözüne gelince, zenginlik ya da mal, başta
yüksek rekabet ve maddî değerlerin ön plana çıktığı ülkeler olmak üzere, bütün toplumlarda
temel statü belirleyicileri arasında yer alır. Öte yandan kadın olsun erkek olsun, zenginliğin,
özellikle de sonradan elde edileninin pek çok insanın kişiliği üzerinde ve diğer insanlarla olan
24) İbn Mâce, Nikâh 6. 25) İnsandaki fıtrî güzellik eğilimi ya da estetik keyfiyetlere duyarlılık konusunda bknz. Certel, Hüseyin, Kur’ân’da
İnsan, (2000), Tuğra Matbaası, Isparta, s. 43-47. 26) Halo etkisi hakkında bknz. Freedman, D.O; Sears, J.M; Catsmith, a.g.e., s. 193-207.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
45
ilişkilerinde olumsuz yansımaları vardır. Yüksek özgüvene bağlı olarak ortaya çıkan şişkin ego,
kendini güçlü ve müstağni görme, insanları küçümseme, doyumsuz arzular, hırs, bencillik, ta-
hakküm etme ve yönetme arzusu gibi evlilik hayatını olumsuz etkileyebilecek ahlakî zaaflara
sebebiyet verebilir.
Eşleriyle zenginliği ve sahip olduğu şöhretten dolayı evlenmiş olan kişiler, eşleriyle arala-
rında denklik olmadığı düşüncesiyle komplekse kapılabilirler. Çünkü eşlerinin ailesi ve çevresi
tarafından hak etmedikleri bir değeri elde etmiş insan muamelesi görebileceklerdir. Kişinin zen-
ginliğini ve onun sağladığı statüsünü, özellikle evliliğin problemli dönemlerinde, eşine karşı bir
üstünlük vesilesi olarak kullanması da muhtemeldir. Zenginlik elbette dinî açıdan olumsuz ve
istenmeyen bir durum değil, büyük bir lütuftur, onun sayesinde birçok imkâna ulaşılır, din nez-
dinde sâlih amel sayılan pek çok yararlı işler yapılabilir.
Ayrıca nasıl ki fakirlik, bazı insanlar için bazı günahları işlemek için gerekli imkânlara
sahip olmamak anlamına geliyorsa; bazı kimseler için de zenginlik azma sebebi olabilir. Dolayı-
sıyla varlıklı ve sâlih bir eşle evlenmekte dinî bakımdan hiçbir sakınca yoktur. Hz. Peygam-
ber’in bu hadisine göre sakıncalı olan, evlilikte aranacak diğer nitelikleri göz ardı ederek sırf
zenginliği sebebiyle biriyle evlenmektir. Onun ilk eşi Hz. Hatice’nin zengin bir kadın olması,
hadisi doğru anlamamız için ışık tutar niteliktedir.
Hz. Peygamberin eş seçimiyle ilgili hadislerinde, yukarda bahsedilenlerin dışında yer alan
diğer bazı özellikler ise, evlenilecek kadının sâliha27 olması, tatlı dilli, kanaatkâr, bakire olma-
sı28, doğurgan ve vedûd(çok seven) 29 olması, namuslu30 olması ve tarafların birbirinin dengi31
olmasıdır. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu özelliklerin hem kadın hem de erkek açısın-
dan değerlendirilmesi gerekir. Evlilik konusunda belli niteliklere sahip olma ya da birtakım
kriterlere tabi tutulma, sadece kadınlar açısından ele alınması gereken bir konu değildir. Eş se-
çimi ve akabinde evlilik teklifi genelde erkek tarafından yapıldığı için, bu özellikler daha çok
kadın açısından ifade edilmiştir. Ancak Hz. Peygamber, kız evlat sahibi olan ana babalara, kız-
larına talip olmaları halinde dindar, güzel ahlak sahibi damat adaylarına kızlarını vermelerini de
tavsiye etmiştir32.
Bireyin eş seçiminde hassas davranması, en ideal kişiyle evlenmek istemesi, bunun için
bir takım kriterler araması tabiidir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken husus, kendi
sahip olduğumuz özelliklerle uyumlu olabilecek bir seçim yapmak durumunda olduğumuzdur.
2) Eş Adayının Görülüp Beğenilmesi ve Rızasının Alınması
Resûlullah(sav)’ın "Biriniz bir kadına dünürlük yaptığı zaman kendisini o kadınla evlen-
meye sevk eden organlara bakmaya imkân buluyorsa; bunu yapsın " buyurduğunu rivayet eden
Câbir b. Abdullah (r.a), "Ben bir cariyeyle evlenmek istedim, bunun üzerine (onun haberi olma-
dan görebilmek için) onu gizli gizli gözetlemeye başladım. Nihayet beni kendisiyle evlenmeye
sevk eden (organlarını gördüm de onunla evlendim”33 demiştir.
Bu hadis, erkeğin evlenmek istediği kız veya dul kadına bakmasında ve gerekirse bunu
kadının haberi olmadan geriden yapmasında dinen sakınca bulunmadığını ifade etmektedir.
Yani erkeğin evlenmek istediği kadına bakması câizdir. Çünkü erkeğin ya da kadın, kişinin
27) Neseî, Nikâh 15; Müslim, Radâ 64; İbn Mâce, Nikâh 5; Ahmed b. Hanbel, II, 168. 28) İbn Mâce, no: 1861; Beyhakî, es-Sünenu’l-Kübrâ, VII,81; Beğavî, Şerhu’s-Sünne, IX,15. 29) Ebû Dâvûd, Nikâh 4; Nesei, Nikâh 11. 30) Ebû Dâvud, Sekât 32; İbn Mâce, Nikâh 4. 31) İbn Mâce, Nikâh 46. 32) Tirmizî, Nikâh 3. 33) Ahmed b. Hanbel, Musned, III, 334.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
46
evlilik öncesinde evleneceği adayı görüp beğenmesi, evlilik hayatının daha mutlu, uyumlu ve
devamlı olmasını sağlar.
Nitekim el-Mugîre b. Şu'be bir kadınla evlenmek istemiş de Peygamber (sav) O'na:
"Git o kadına bak, çünkü bakman aranızda ülfet ve sevginin devam etmesi için daha uygundur”
buyurmuştur34.
Bu konuda pek çok hadis vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
"Biriniz bir kadınla evlenmek istediği zaman, evlenmek gayesiyle ona bakmasında bir günah
yoktur. İsterse kadının bundan hiç haberi olmasın"35
"Allah Teâlâ bir adamın kalbine bir kadınla evlenme isteğini attığı zaman artık adamın o
kadına bakmasında hiçbir sakınca yoktur."36
Muğire b. Şu'be (r.a) anlatır: “Allah'ın Resûlü'ne geldim de evlenmek istediğim kadından
söz ettim. Bana, ‘Git, onu gör. Zira görerek almak, aranızda kaynaşma bakımından daha etkili-
dir’ buyurdu. Ben de Ensar'dan olan o kadının evine gittim ve onu ana-babasından istedim. Bu
arada onlar Hz. Peygamberin alınacak kızın görülmesi ile ilgili buyruğunu içlerine sindiremez
bir tavır takınır gibi oldular. Bu sırada bulunduğu bölmeden konuşmamızı işiten kızcağız da, bu
durumu iyice yadırgamış gibi (bana hitaben), ‘Eğer Allah'ın Resûlü bana bakmanı emir buyurdu
ise bak. Ancak onun böyle bir buyruğu yoksa Allah aşkına böyle bir talepte bulunma’ deyiverdi.
Onu görüp beğendim ve evlendik”. Kendisi ile ilgili bu hadisi nakleden Muğire daha sonra,
evlendiği bu kadının uyumlu bir eş olduğunu ifade etmiştir37.
Bu konuda bilgi edinmede bir başka yol da bir kadın aracılığı ile evlenilmek istenen kadı-
nın vücut yapısı hakkında dolaylı bilgi almaktır. Nitekim Allah Resûlü görücülük için görevlen-
dirdiği Ümmü Süleym'e: "O kadının vücudunu kokla ve ökçe üstü ayak kirişlerine bak."38 şek-
linde emir buyurmuş, böylece aracı kullanılabileceğini örneklendirmiştir. O, bir diğer hadisinde
de şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz bir kadınla evlenmek istediği zaman, onun yüz güzelliğin-
den sorduğu gibi, saçından da sorsun. Zira saçlar iki güzellikten biridir.39"
Konuyla ilgili hadislerden hareketle mezhep imamlarının tamamı, nerelerine bakılacağı
konusunda küçük farklar olmakla birlikte, erkeklerin evlenecekleri kadınlara bakmalarının caiz
olduğuna hükmetmişlerdir40. Söz konusu hadisler ışığında eş adayının görülmesinin caiz oldu-
ğuna dair hükmün, yalnız erkeklere özgü olduğu da söylenemez. Kadınların da kendilerine talip
olan erkeği görüp beğenme hakları vardır. Hatta günümüz şartlarında düşünülürse, kadın ya da
erkek eş adayının sadece haberli ya da habersiz, yakından ya da uzaktan görülmesi dahi sağlıklı
ve mutlu bir evliliğin kurulması için yeterli değildir. Halvet halinde bulunmaksızın, ahlak ve
edebe uygun olarak yüz yüze görüşüp iletişim kurarak birbirlerine uygun eş adayı olup olmadık-
larına karar vermeleri gerekir. Ancak bu, flört etmek demek değildir.
Hz. Peygamberin aile danışmanlığının eş seçimi boyutuyla ilgili olarak temas edilmesi
gereken bir konu da evlilikte kadının rızasının alınması meselesidir. İslâmî ölçülere göre kız
olsun dul olsun hiçbir kadın istemediği bir evliliğe zorlanamaz. Ana-baba, yetişkin kız çocuğu-
34) İbn Mâce, Nikâ, 9; Tirmizî, Nikâh 5, Neseî, Nikâh 17; Dârimî, Nikâh 5; Ahmed b. Hanbel, IV, 245, 246. 35) Ahmed b. Hanbel, V, 424. 36) İbn Mâce, Nikâh 9. 37) Buharî, 6/161, Müslim, Nikâh 74,75; Tirmizî, Nikâh 5; İbn Mâce, Nikâh 9; Ahmed b. Hanbel, II, 374; Dârimî,
Nikâh 5. 38) Ahmed b. Hanbel, III, 231; Beyhâkî, es-Sünenu’l-Kübrâ, Hn: 12502. 39) Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, 1/24. 40) Abdurrahman el-Cezîrî, Kitâbul-Fıkh ale'l-Mezâbi'l-Erba'a,( 2011) El-Mektebetu't-Tevfikiyye, c. IV, s. 8-10;
Sünen-i Ebû Dâvud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları,(2012) İstanbul, VIII,148-150.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
47
nu da, dul kızını da istemediği bir evliliğe zorlayamaz. Nitekim Resûlullah (sav), kızın arzusu
hilâfına, babası tarafından gerçekleştirilen bazı nikâhları, şikâyet üzerine, iptal etmiştir41.
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (sav); "Açıkça izni alın-
madan dul kadın evlendirilemez, kız da ancak rızası alınarak evlendirilebilir." buyurmuştur.
(Ashâb-ı kiram) "Ey Allah'ın Resûlü, onun rızası nasıldır?” Diye sormuşlar, (Peygamber (sav)
de:) "Susmasıdır" cevabını vermiştir.42
Hz. Peygamber, akrabasının ve yakın dostlarının kadınlarından birini evlendireceği za-
man, evlendireceği kadının yanına gelir ve ona şöyle buyururdu: “Ey kızcağızım! Filanca kişi
seninle evlenmek istiyor. Onu istemiyorsan, "Hayır" de. Zira hiçbir kişi "hayır" demekten sıkıl-
maz. Eğer istiyorsan sükût etmen arzuladığını gösterir. 43”
Hz. Peygamber, kızlarından birini evlendireceği zaman, “Kızım seni falanca istiyor, is-
temiyorsan hayır de. İstiyorsan sükût et. Sükûtun ikrardır” diye hitap etmiş, evlilik hususunda
kızlarının görüşünü almadan onları nikâhlamamıştır. Nitekim Hz. Ali Hz. Fâtıma’yla evlenmek
istediğini bildirince durumu kızına iletmiş, Fâtıma’nın sükûtu üzerine onu Hz. Ali ile evlendir-
miştir44.
Bir adam Allah'ın Resûlü'ne gelerek “Ya Resûlellah! Bir yetim kızımız var. Biri zengin
diğeri fakir olmak üzere iki taliplisi var. Biz zengin olanı, o ise fakir olanı tercih ediyor. (Ne
buyurursunuz?)” diye sordu. Resûlullah “Birbirini sevenler için evlenmekten (daha uygunu)
görülüp bilinmedi” buyurdu.45
Babası, dul bir kadın olan Hansâ bintü Hızâmi’l-Ensariyye'yi kendisi istemediği halde ev-
lendirince, gelip Allah'ın Resûlü'ne durumunu arz etti. Allah Resûlü de babasının evlendirme
işlemini reddedip, geçersiz saydı46.
Genç bir kız, Hz. Aişe'nin yanına geldi ve şöyle dedi: “Babam, ben istemediğim halde
beni, değersiz kişiliğini benimle yüceltmek için kardeşinin oğluna verdi”. Hz. Aişe, “Allah'ın
Resûlü (sav) gelinceye kadar oturuver. (Gelince şikâyetini bizzat iletirsin)” dedi. Hz. Peygamber
geldi. Kızcağız da şikâyetini ona arz etti. Hz. Peygamber babasına haber gönderip, onu çağırttı.
Evleneceği erkeği seçme hakkını kıza verdiğini açıkladı. Bunun üzerine Kızcağız şöyle dedi:
“Ya Resûlellah! Ben babamın yaptığını onayladım. Fakat ben, kadınların evlilik konusunda
yetkili olup olmadıklarını bilmek istedim".47
3) Evlilikte Bekâret
Evlik konusuyla ilgili olarak temas edilmesi gereken hususlardan birisi de bekâret konu-
sudur. Bu konuda üzerinde durulması gereken sorulardan biri, dinî açıdan evlenilecek olan
kişinin bâkir ya da bâkire olmasının bir tercih sebebi olup olmadığıdır. Diğeri, kız yani bâkire
olarak bilinen, kız olarak istenilen ve evlenilen bir kimsenin gerçekte bakire olmadığının anla-
şılması durumunda ne yapılacağıdır.
Kız olarak talip olup evlendikten sonra, evlendiği kişinin bakire olmadığını, evlilik önce-
sinde evlilik dışı ilişki (zina) yoluyla bekâretini kaybettiğini öğrenen hiçbir erkek, bu durumu
kolay kabul edemez. Kabul etse bile bu durumun, evliliğin ilerleyen yıllarında eşler arasındaki
41) Buhârî, İkrâh 4. 42) Buhârî, Nikâh 40, Hayl, 11; Tirmizî, Nikâh 18; Ibn Mâce, Nikâh 11; Dârimî, Nikâh 13, 14; Ahmed b. Hanbel, II,
229, 250, 279, 425; Müslim, Nikâh 64, 66; Neseî, Nikâh 33, 34. 43) Ziyauddin Gümüşhanevi, Levâmi’ul-Ukûl, V/442; Mecmau’z- Zevâid, IV/278. 44) Neseî, Nikâh 34. 45) Ali el-Müttakî, Kenzu’l- Ummâl, VI/391-2, İbn Mâce, 1847. 46) Buhârî, Nikâh 41. 47) Neseî, Nikâh 36.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
48
duygusal bağların zayıflamasıyla problem edilme ve başa kakılma ihtimali yüksektir. Bunun üç
sebebi vardır. Birincisi, aldatılmış olmak, diğeri geçmişte gayr-i meşru yolla gerçekleşen cinsel
ilişki yoluyla bekâretini kaybeden bir kadının kocasını aldatma potansiyeline sahip olacağı dü-
şüncesidir. Üçüncü bir sebep de başından evlilik geçmemiş yani dul olmayan ve evlilik dışı
ilişki yoluyla da bekâretini kaybetmemiş bakire bir kızla evlenme tercihinde bulunan kişinin,
hayatının en önemli tercihinde amacına ulaşamamış olmasıdır.
Şu bir gerçek ki toplumumuzda dindar olsun olmasın erkeklerin büyük bir çoğunluğu, dul
olmayan ve evlilik dışı ilişki yoluyla da bekâretini kaybetmemiş bir kızla evlenmek ister. Bu,
her erkeğin muradıdır. Aynı durum kadınlar için de geçerlidir. Bunun tersi durumlar genelde,
daha iyi bir evlilik yapma imkânına sahip olamama ve güçlü duygusal bağlanma sebebiyle olur.
Nitekim Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü öğrencisi 181 kız öğrenciden oluşan örnek-
lem grubu üzerinde yapılan bir araştırmaya göre kızların %74 evlenilecek erkeğin bâkir olması-
nı önemli görürken, %14.4’ü önemsemediğini, %11’i kararsız olduğunu söylemiştir48. Bunda
da asla yadırganacak ve ayıplanacak bir şey yoktur. Erkekler, eşin ölümü veya boşanma sebe-
biyle ikinci bir eşle evlenme durumunda kaldıklarında bu hassasiyetlerinden vazgeçebilirler.
Ancak dul, boşanmış ya da tecavüz veya gönüllü evlilik dışı ilişki yoluyla bekâretini kaybetmiş
bir kadınla bilerek ve isteyerek evlenmenin de dinen bir sakıncası yoktur. Aslında olaya kızlar
açısından bakıldığında da durum çok farklı değildir. Her ne kadar erkekler için bir bekâret me-
selesi söz konusu değilse de kızlar da evlenecekleri erkeklerin boşanmış ya da dul olmasını is-
temezler. Bu tür evlilikler genelde ya önüne geçilemeyen yoğun duyguların ya da daha iyi bir
evlilik yapma şansının bulunmamasının sonucudur.
İslam açısından bekâret ancak kıyılan meşru bir nikâh sonucunda, yani evlilikle izale edi-
lebilir. Evlilik dışı birliktelik zinadır. Zina, Allah’ın kesin olarak yasakladığı çirkin ve büyük bir
günahtır. Değil işlemek, ona yaklaşmak bile haram kılınmıştır49. İnançlı bir insanın, evlendiği
kişinin zina yoluyla bekâretini kaybetmiş biri olduğunu ve bunun kendisinden gizlenmiş oldu-
ğunu öğrendikten sonra bu durumu kolayca kabullenmesi beklenemez.
Konuya Hz. Peygamber’in aile danışmanlığı çerçevesinde baktığımızda, onun evlenecek-
lere bâkire kızlarla evlenmelerini tavsiye ettiğini görüyoruz. Hz. Peygamber (sav)in evlenme
konusunda bâkire kızların tercih edilmesine dair tavsiyelerini, eş seçim kriteleri konusundaki
tavsiyelerinden biri olarak değerlendirmek gerekir. Yani Hz. Peygamber, evlilikte uyum ve evli-
lik birlikteliğinin selameti için eş seçiminde bekâretin önemine dikkat çekmiştir. Ancak evleni-
lecek kadının bakire ya da dul olmasının, sadece erkeğin istemesiyle mümkün olamayacağı,
bunda erkeğin bekâr ya da dul oluşunun, dul ise çocuk sahibi olup olmamasının, yaşının, statü-
sünün, maddi imkânlarının da belirleyici olduğu da bir gerçektir. Hz. Peygamber, evlilikte bâki-
re kızların tercih edilmesini tavsiye ederken, bu tavsiyesini makul ve geçerli sebeplere dayan-
dırmıştır.
Utbe b. ‘Uveym(r.a)den nakledilen bir hadîs-i şerifte Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Evlenmek için bâkire kızları tercih ediniz. Çünkü onlar daha tatlı dilli, kocayı daha fazla tat-
min edici ve daha aza kanaat edicidirler.”50
48) Evcili, Funda; Cesur, Büşra; Altun, Ayşe; Güçtaş, Zarife; Sümer, Haldun, (2013), “Evlilik Öncesi Cinsel Dene-
yim: Ebelik Bölümü Öğrencilerinin Görüş ve Tutumları”, Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, Gü-
müşhane, cilt. 2, sayı. 4, s. 490; Krş. Erenoğlu, Rabiye, (2008) Gazi Üniversitesi öğrencilerinin töre-namus cina-
yetleri hakkındaki görüşleri [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. Ankara: Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, s. 109. 49) İsrâ, 32. 50) İbn Mâce, no: 1861; Beyhâkî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII,81; Beğavî, Şerhu’s-Sünne, IX, 15.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
49
Sahabeden Câbir b. Abdullâh (r.a) şöyle anlatmıştır: "Evlendiğim zaman Resûlullah (sav)
bana: “Nasıl biriyle evlendin (dulla mı bakire ile mi?)" diye sordular. “Bir dul aldım!" dedim.
"Niye bakire değil? O seninle sen de onunla mülâtefe ederdiniz!" buyurdular."51
Bu, başka varyantlarında ayrıntılı anlatımlar bulunan bir hadisin bir kısmıdır. Buna göre,
Hz. Câbir'in babası öldüğü zaman geride yedi (veya dokuz) kız çocuğu bırakmıştır. Hz. Câbir,
kendi ifadesiyle "çocukları ayarında beceriksiz bir bâkire ile evlenmeyi [kızlara bir yenisini
eklemeyi] uygun bulmayarak bunlara analık yapacak, terbiye ve bakımlarını ifa edecek, onlar
üzerinde otorite kurabilecek tecrübeli bir dulla evlenmiştir" . Bir sefer dönüşü Hz. Câbir, Medi-
ne'ye yaklaşınca, evine bir an önce varmak için hayvanını hızlandırınca, oradaki acelecilik Hz.
Peygamber’in dikkatini çekmiş ve Câbir'e sebebini sormuş, Câbir de yeni evlendiğini söyleyin-
ce, Hz. Peygamber, "Dulla mı, bakire ile mi evlendin" diye sorar. Câbir (r.a) dul deyince, söz
konusu tavsiyede bulunur. Hz. Câbir, niçin dulla evlendiğini açıklayınca da: "İsabetli davran-
mışsın." buyurarak takdir etmiştir.
Evliliklerde esas olan, kişinin evlendiği kimsenin bekâret konusundaki durumunu ya da
geçmiş ilişkilerini bilip onu bu haliyle kabul etmesidir. Bu konuda açık olunması, bazı bilgilerin
gizlenip karşı tarafın aldatılmaya çalışılmamasıdır.
İbn Abbas’ın rivayetine göre bekâret konusunda Hz. Peygamber’e intikal eden bir olay
şöyledir: "Ensar’dan bir erkek, Beliclan'dan bir kadınla evlendi ve zifaf yapıp, kadının yanında
geceyi geçirdi. Sabah olunca: "Ben bu kadını bakire bulmadım!" dedi. Durum Resûlullah’a inti-
kal ettirildi. Resûlullah, kadını çağırtıp meseleyi sordu. Kadın: "Hayır! Ben bâkire idim!" dedi.
Hz. Peygamber’in emri üzerine mülâ'ane52 yaptılar. (Koca) kadına mihrini verdi."53
Bu olayda koca, bâkire olarak talip olup evlendiği kadının bâkire olmadığını iddia etmiş,
kadın da kendinden emin olarak bâkire olduğunu söylemiştir. O günün şartlarında günümüzde
olduğu gibi, gerçeği tıbbî muayene yöntemiyle tespit imkânı olmadığından, kocanın hanımına
zina isnat etmesinde olduğu gibi aralarında mülâane yapılmış ve kadının bâkire olduğuna hük-
medilerek kendisine mihri verilmiştir.
4) Evlilikte Yaş Farkı
Müslüman toplumlarda ve ülkemizin bazı bölgelerinde görülen eşler arası yaş farkı, üze-
rinde durulması gereken önemli bir husustur. Bu tür evliliklerde çok büyük oranda erkek kadın-
dan daha yaşlı olmaktadır. Her ne kadar geçmişten günümüze evliliklerde yaş farkının önemli
olmadığına dair fetva verile gelmişse de bu problem, evlilikte denklik çerçevesinde ele alınması
gereken bir konudur. Ayrıca psikolojik, sosyolojik, kültürel, biyolojik, tıbbi vb. birçok boyutu
olan böyle bir konu, caiz olup olmamak bağlamında sadece fetva düzeyinde ele alınarak geçişti-
rilemez. Çünkü bir şeyin caiz olması, sadece söz konusu davranışın haram ve yasak olmadığını
ifade eder, onun en ideal davranış olduğunu göstermez. Elbette eşler arasındaki yaş farkı, makul
bir rakamı geçmedikçe normaldir, hatta arzu edilen bir durum olup pek çok evlilikte erkekler
51) Buhârî, Nikâh 10; Müslim, Radâ 54; Ebû Dâvud, Nikâh 3, (2048); Tirmizî, Nikâh 4, 13 (1086, 1100); Neseî,
Nikâh 6, 10. 52) Mülâ’ane, bir erkek veya kadının, dört şahit olmadığı halde, eşine zina suçu isnat etmesi halinde, kendilerini
hukuki cezadan kurtarmak için karşılıklı olarak yerine getirmeleri gereken bir “hukukî prosedür” dür. İlgili
ayetlerin meali şöyledir: “Kendi eşlerini zina etmekle suçlayıp da buna dair kendileri dışında şahit bulamayan
kocalar ise, kendilerinin doğru söylediklerine dair ayrı ayrı dört kere Allah adına yemin eder, şahitlik eder,
beşinci kere ise, yalancı olması halinde, Allah’ın lânetinin kendi üzerine gelmesini isterler.
Hanımının ise, kocasının bu suçlamasında yalancı olduğuna dair ayrı ayrı dört kere Allah adına yemin ve
şahitlik etmesi, beşincide ise kocasının doğru söylemesi halinde, Allah’ın gazabının kendi üzerine çökmesini
dilemesi, kendisinden cezayı kaldırır.” (Nûr, 6-9) 53) İbn Mâce, Talak 27.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
50
yaşça hanımlarından biraz büyüktür. Ancak bize göre bu farkın üst sınırının ne olacağı, başta
psikoloji olmak üzere birçok insan biliminin desteğiyle belirlenebilir. Mesela psikoloji bize,
eşler arası uyum açısından evlenecek çiftler arsındaki yaş farkının en çok ne kadar olabileceği-
nin tespitinde, çok yönlü (fiziksel, sosyal, cinsel, duygusal) gelişimsel özellikler hakkında yar-
dımcı olur. Kanaatimiz odur ki, ana babalar dinî bir referansla hareket etmek istiyorlarsa, özel-
likle kızlarının evliliği konusundaki meselelerde Hz. Peygamber’in kendi kızları hakkındaki
uygulamalarını örnek almalıdırlar. Zira bir kimsenin herhangi bir konu ya da durumla ilgili ger-
çek tutumu, onu kendisi ya da çocukları için tercih edip etmemesinde kendini gösterir. Nitekim
şu hadis bu konuda çok güzel bir örnektir.
Hz. Fatıma evlilik çağına gelince, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gelerek onu Resûlullah
(sav)dan istemişler. Fakat Hz. Peygamber(sav), "Henüz küçüktür" buyurarak nikâha rıza gös-
termemiştir. Aynı talep Hz. Ali'den gelince, uygun görmüş ve Hz. Fatıma'yı Hz. Ali ile evlen-
dirmiştir54. O sıralarda Hz. Ebû Bekir elli bir, Hz. Ömer kırk iki ve Hz. Ali ise yirmi dört yaş-
larındaydılar. Hz. Fatıma ise on sekiz yaş civarında idi. O günün Arap toplumunda erkeklerin
kendilerinden yaşça çok küçük (çocukları hatta torunlarıyla yaşıt) kadınlarla evlenmeleri nor-
maldi. Günümüzde az da olsa, Hz. Peygamber dönemi Arap toplumunda yaygın olan ve gayet
normal görülen bu tür evliliklere bakarak dindarlık adına bunu savunanlar, bu konuda farklı
düşünenlere cahil ya da sapık gözüyle bakanlar vardır. Toplumumuzda son 50-60 yıl içerisinde
evlenme yaşının giderek yükselişi ve evliliklerdeki yaş farkının azalması dikkate alınırsa, bu
meselenin dinle değil, toplumda hâkim olan anlayış ve bu anlayışın zamanla toplumsal deği-
şime paralel olarak değişmesiyle açıklanması gereken bir mesele olduğu görülür. Konuya illa
dinî bir izah getirmek gerekiyorsa, Hz. Peygamberin kendi kızı hakkındaki uygulaması, onun
bu konudaki tutumunu açıkça göstermektedir. O da evliliklerde makul olmayan yaş farkını ve
ana babaların kızlarını kendilerinden çok yaşlı kişilerle evlendirmelerini hoş karşılamadığıdır.
5) Ailevi Sorunlar ve Çözümü
a) Evlilikte Kıskançlık
“Sevgiden sonra, eşler arası iletişimi etkileyen en önemli duygular kıskançlık, güven ve
fedakârlıktır. Bu duyguları iyi bilmek ve yönetmek, eşler arası iletişimin sağlıklı yürümesi için
önemlidir.”55 Kıskançlık yakın ilişkilerde en güçlü, yaygın ve yıpratıcı duygulardan biri olarak
değerlendirilmektedir. 56 Evlilik araştırmalarında ve terapilerinde, kıskançlık önemle üzerinde
durulan sorunlardan biridir.57
Eşler arası ilişkilerde yaşanan önemli sorunlardan biri olan kıskançlık, üçüncü bir kişinin
evlilik ya da önem verilen bir ilişkiye yönelik tehdit olarak algılanmasına bağlı olarak ortaya
çıkan bir duygudur.
Kıskançlık58 aynı zamanda aile danışmanlığına konu olan temel ailevi problemlerden bi-
ridir. Eşler arası iletişimi en çok etkileyen sevgi, sadakat, güven, fedakârlık, bağlılık gibi duygu-
lardan biri de kıskançlıktır. Ancak bu duygu, eşler arası iletişimi daha çok olumsuz yönde etki-
ler. Bu duygu, eşlerden her ikisini de olumsuz yönde etkilemekle birlikte, daha çok kıskanılan
eşi etkiler. Eşlerin birbirini üçüncü kişilerden kıskanması normal ve tabiidir. Hatta eşler arasın-
54) Neseî, Nikâh 7. 55) Tarhan, Nevzat, Evlilik Psikolojisi, (2006), Timaş Yayınları, İstanbul, s. 64. 56) Demirtaş, Andaç; Dönmez, Ali, (2006)”Yakın İlişkilerde Kıskançlık: Bireysel, İlişkisel ve Durumsal
Değişkenler”, Türk Psikiyatri Dergisi, İstanbul; 17(3),s. 182. 57) Demirtaş ;Dönmez, a.g.m., s. 182. 58) Kıskançlık hakkında bknz. Sayar, Kemal, Ruh Hali, (2006), Timaş Yayınları, İstanbul, s. 52-53.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
51
da aşırıya kaçmamak şartıyla bir miktar kıskançlığın bulunması, tabii ve istenen bir durumdur.
Marazi olmayan ölçülü bir kıskançlık, eşi tarafından sevilmenin, sahiplenilmenin ve değer ve-
rilmenin bir göstergesi olarak algılanır. Böylesi bir kıskançlık, evliliği diri tutup eşleri birbirine
yaklaştıracağı için faydalı bile olabilir. Hiç kıskanılmamak kişide, eşi tarafından yeterince de-
ğerli bulunmadığı, sevilmediği, önemsenmediği, dolayısıyla eşinin kendisini kaybetme kaygısı
yaşamadığı düşüncesi yaratabilir. Bunun için eşi tarafından normal ölçülerde kıskanılmak, eşle-
rin hoşuna bile gider. Zira kıskanan eş, karşı tarafa bir yandan “Seni seviyorum, değerli buluyo-
rum” mesajı verirken, bir yandan da “Sen de bana değer ver ve beni sev” mesajı vermektedir.
İlgisizlik, sevgisizlik, daha önce yaşanmış sadakatsizlik, açık iletişim yokluğu, eşe davra-
nış biçimi, üçüncü kişiye olan ilgi ve yakınlık gibi haklı ve gerçek sebeplere dayanan kıskançlık
da normal ve gerekli bir kıskançlıktır. Böyle durumlarda problem kıskançlık değil, kıskançlığı
doğuran sebeplerdir. Bu çok önemli aile probleminin çözülmesi konusunda yapılması gereken,
kıskançlığı yok etmek değil, kıskançlığı ortaya çıkaran sebepleri yok etmektir. Aksi halde evli-
lik ilişkisinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi mümkün değildir.
Normal olmayan, fıtrata aykırı olan, kıskanmayı gerektirecek durumlarda eşini kıskan-
mamaktır. Marazi olan, kıskanmak için karşı taraftan kaynaklanan hiçbir sebep yokken, özgü-
ven eksikliği, düşük benlik algısı, yetersizlik, sahiplenme duygusunun yoğunluğu, sevgi ve ilgi-
yi kaybetme, terkedilme ya da eşini kaybetme kaygısından kaynaklanan kıskançlıktır. Gerçek
sebeplere değil, vehme dayalı kıskançlıktır. Problem kıskanılandan değil, kıskanandan kaynak-
lanmaktadır. Normal olmayan59 (patolojik) kıskançlık, kendisine güvenilmemesi anlamına gel-
diği, davranışların eş tarafından tarassut altında tutulması, kısıtlanması, şüpheyle karşılanması
gibi sonuçları olduğu için, kıskanılan eşi incitir.
Bu tür kıskançlık gösteren bir kişinin psikolojik altyapısı incelendiğinde, bunun altından
cinsel açıdan kendine güvensizlik ve eşini tatmin edememe düşüncesi çıkmaktadır. Kişi kendini
yetersiz hissettiği için eşinin kendisini aldatabileceği düşüncesine kapılabilmektedir60. Kanaati-
mizce bu konuda, yetiştirilme tarzı ve kulaktan dolma yalan yanlış bilgiler sonucu oluşan karşı
cins algısı da etkili olmaktadır. Yani bütün erkeklerin eşini aldatma potansiyeline sahip olduğu-
nu düşünen bir kadının, kadınları cinsel açıdan doyumsuz varlıklar olarak gören bir erkeğin, eşi
tarafından aldatılabileceği düşüncesini zihninden atamaması tabiidir.
Bu açıklamalar çerçevesinde Hz. Peygamberin hadislerinde bir aile danışmanlığı sorunu
olarak kıskançlık konusuna ilişkin örneklere gelince; o, bu duygunun hem normal ve gerekli ve
hem de anormal ve zararlı biçimlerine dikkat çekmiştir.
Cabir b. Atik'den rivayet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah kıskançlığın kimisini sever, kimisine de öfkelenir. Allah'ın sevdiği kıskançlık, şüphe do-
ğuran işler hakkındaki kıskançlıktır. Allah'ın kızdığı kıskançlık ise şüphe doğurmayan işlerin
dışındaki kıskançlıklardır...61".
Hadise göre, kıskanmak için ortada hiçbir sebep yokken kişisel zaaf ve yetersizliklerden,
özgüven eksikliğinden, bencilce dürtülerden kaynaklanan ve eşi rencide eden, töhmet altında
bırakan kıskançlık Allah’ın kızdığı; şüphe uyandıracak, kıskanmayı gerektirecek haklı ve yeterli
sebeplere dayanan kıskançlık ise Allah’ın sevdiği bir davranıştır. Hatta şüphe uyandıracak ye-
terli sebeplerin bulunması durumunda kıskançlık, sadece doğru değil aynı zamanda gereklidir.
59) Anormal kıskançlık, “kıskançlık durumunda verilen tepkilerin dramatik, gerçek dışı bir tehdide yönelik veya
şiddet içeriyor olması ve ilgili duygu, düşünce ve davranışlarda normalden aşırı uçlara doğru bir kaymanın göz-
lenmesi durumu” şeklinde tanımlanabilir. (Demirtaş, Andaç; Dönmez, Ali,” (2006).Yakın İlişkilerde Kıskançlık:
Bireysel, İlişkisel ve Durumsal Değişkenler”, Türk Psikiyatri Dergisi, İstanbul; 17(3),s. 189.) 60) Tarhan, Nevzat, Evlilik Psikolojisi, s. 66.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
52
Zira İffet ve namusu koruma yönündeki kıskançlık, hem tabii ve fıtrî bir tepkidir, hem de namus
ve iffet, aynı zamanda din tarafından önem atfedilen ve korunması istenen değer ve erdemlerdir.
Bu değerleri koruma konusundaki hassasiyet, kişinin imanının ve dindarlığının göstergesidir.
Nitekim Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “İnsanın (eşini) kıskanması
imandandır. Kıskanmaması ise nifak alametidir.62”
“Allah mahremlerini nâmahremlerden kıskanan kullarını sever63” ve “Mahremini kıs-
kanmak imandandır…”64 Mealindeki hadisler de şüpheye yol açacak yeterli sebeplere dayalı bir
tepki olan kıskanmanın meşru ve gerekli olduğunu ifade etmektedir.
Kıskanmak için haklı ve yeterli sebepler ortaya çıktığında eşini kıskanmak, sadece erkek
için değil, aynı zamanda kadın için de hak olmaktan da öte, bir görevdir. Hz. Ali’nin rivayet
ettiği bir hadiste Hz. Peygamber (sav), “Meşru ölçüde kocasını kıskanan kadın Allah yolunda
cihad eden gibidir. Ona bir şehit mükâfatı vardır65” buyurmuştur.
Burada şunu da belirtmekte fayda var. Hz. Peygamberin eşleri arasında yaşanan kıskanç-
lıklar konusunda birçok rivayet olmakla birlikte, biz aile danışmanlığına konu olan bir problem
olarak eşler arası kıskançlığa dair sünnetteki danışmanlık örneklerini yalnız günümüzdeki tek
eşli evlilikler açısından değerlendirdiğimizden, burada bunlara yer vermedik. Bu rivayetlerin
varlığı burada ancak, çok eşlilik durumunda eşler arası kıskançlığın tabii, fıtrî, insanî, normal
ve hatta kaçınılmaz olduğu, peygamber eşlerinin (özellikle Hz. Aişe’nin) bile bundan kendileri-
ni kurtaramadıklarına bir delil olarak kullanılabilir.
b) Aldatma (evlilik dışı ilişki) ve Eşe Yönelik Aldatılma Şüphesi
Evliliklerde eşleri birbirine bağlayan en önemli etken sadakattir66. Aldatma ise bu bağı
temelinden sarsar, hatta çoğu zaman tamamen koparır. Bir insan davranışı olarak aldatma dav-
ranışları ve nedenleri her zaman merak edilmiş ve bilimsel araştırmalara konu olmuştur. Eşler
arasındaki aldatma olgusu, psikolojide ve özellikle de sosyal psikolojide “yakın ilişkiler” konu-
sunda çalışılan bir konudur.
Aldatma geniş kapsamlı bir kavramdır. Bununla birlikte bu kavram, her bireye göre fark-
lı şekilde değerlendirilip yorumlanabilmektedir. Bazı kişiler eşlerinin, nişanlılarının ya da sevgi-
lilerinin başka kişilere bakması ya da başka kişileri düşünmesini aldatma olarak değerlendirir-
ken, bazı kişiler de sadece cinsel aktivitede bulunmasını aldatma olarak değerlendirilebilirler.
Bazı araştırmacılar, aldatmayı cinsel aldatma ve duygusal aldatma olarak ikiye ayırmaktadır.
Buna göre bir ilişki varken bir başkasıyla cinsel ilişkiye girmek cinsel aldatma, duygusal bir
yakınlık yaşamak veya bir başkasına âşık olmak ise duygusal aldatma olarak değerlendirilmek-
tedir. Bugün gelinen noktada gerçek ve sanal aldatmadan da bahsedilebilir.
İslâm açısından hangi şekliyle olursa olsun aldatma ahlakî bir zaaftır. Özellikle cinsel ak-
tivite şeklindeki aldatmanın adı zina olup, Kur’ân âyetleriyle yasaklanan ve çok ağır cezayı
gerektiren büyük bir günahtır67. Burada asıl önemli olan ise, zinayı da içine alan ve aldatma
denilen her türlü evlilik dışı fiilî veya duygusal ilişkinin evlilik, dolayısıyla aile kurumu için en
büyük tehdit olmasıdır. Türk Medeni Hukukunda da zina, boşanma gerekçeleri arasında ilk sı-
61) Ebû Dâvud, Cihad 114, (2659); Neseî, Zekât 66; Ahmed b. Hanbel, V, 63, 445-446. 62) Beyhakî, Şu’abu’l-İmân, VII/411 (10797). 63) Câmiu’s-Sağîr, II,1078. 64) Câmiu’s-Sağîr, III, 2804. 65) Ali el-Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, IV, 4415 (11172). 66) Tarhan, Nevzat, a.g.e., s.92. 67) Bknz. İsrâ 32; Nisâ, 15; Hicr, 2.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
53
rada yer almaktadır68. Hiç şüphesiz eşler arası ilişkilerin bozulması ve evlilik birlikteliğinin sona
ermesinde aldatma olayı kadar, aldatılma şüphesinin de rolü vardır.
Hz. Peygamberin aile danışmanlığına konu olan olaylardan biri de aldatmadır. Konuyla
ilgili rivayetlerden biri şöyledir:
İbn Abbas (r.a) anlatıyor: "Allah Teâlâ’nın (Tebük Seferi'nden geri kalmaları sebebiyle)
tövbelerini kabul edip affettiği üç kişiden biri olan Hilal İbn Ümeyye geldi. (Anlattığına göre)
tarlasından evine yatsı vaktinde dönmüştü. Hanımının yanında bir adam buldu. Manzarayı göz-
leriyle görmüş, kulaklarıyla işitmişti. Sabah oluncaya kadar adamı ürkütüp telaşlandırmadı.
Sabah olunca doğru Resûlullah (s.a.v.)'ın yanına gitti. "Ey Allah'ın Resûlü! Ben aileme gecele-
yin dönmüştüm, yanlarında bir adam buldum. Üstelik gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim"
dedi. Resûlullah (s.a.v) getirdiği bu haberden hoşlanmadı, adama karşı sert davrandı. Bunun
üzerine: “Kendi hanımlarına zina isnad eden, ancak, kendisinden başka şahidi bulunmayan
kimse ise, doğru söylediğine dair Allah adına yemin ederek dört defa şahitlik eder. Beşinci şa-
hitliğinde ise, eğer yalan söylüyorsa Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ister. Kadının
Allah adına yemin ederek kocasının yalan söylediğine dair dört defa şahitlik etmesi ve beşinci
şahitliğinde, eğer kocası doğru söylüyorsa Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını istemesi,
onun hakkındaki cezayı kaldırır69" mealindeki âyet nazil oldu. Vahiy hali Resûlullah (s.a.v.)'ın
üzerinden kalkınca: "Ey Hilal, müjde! Allah senin için bir kurtuluş yolu gösterdi" buyurdular.
Hilal: "Ben Rabbim Teâlâ’dan bunu ümit ediyordum!" dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Kadına adam
gönderin gelsin!" diye emretti. Kadın geldi. Resûlullah ona âyeti okudu. İkisine de meselenin
ciddiyetini hatırlattı ve ahiret azabının dünyadaki azaptan daha şiddetli olacağını haber verdi.
Bunun üzerine Hilal: "Vallahi kadın hakkında doğruyu söyledim!" dedi. Kadın da: "Hayır yalan
söyledin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: "Aranızda lanetleşin!" buyurdu. Hilal'e:
"Şehadet getir!" dendi. O da doğru söylediğine dair dört kere Allah'a şahadet etti. Beşinci sefer
olunca kendisine: "Ey Hilal, Allah'tan kork, zira dünya azabı ahiret azabından pek hafiftir, se-
nin bu yaptığın, üzerine azabı vacip kılmaktadır!" dedi. O yine: "Allah'a yemin olsun, ona iftira
ediyorum diye bana celde yapılmadığı gibi, Allah da onun sebebiyle bana azap vermeyecektir!"
dedi ve "Eğer yalancı isem, Allah'ın laneti üzerime olsun!" diye beşinci kere şehadette bulundu.
Sonra kadına: "Şehadet getir!" dendi. Kadın da: "Hilal yalancıdır" diye dört kere Allah'a şaha-
dette bulundu. Beşinci şahadete sıra gelince, kadına: "Allah'tan kork, zira dünyadaki azap ahiret
azabından hafiftir. Bu yaptığın, üzerine azabı vacip kılmaktadır!" dendi. Kadıncağız bir müddet
durakladı: Sonra: "Kavmimi, geri kalan zamanlarda rezil rüsva edemem!" dedi ve beşinci defa:
"Hilal doğru söyledi ise Allah'ın gazabı üzerime olsun!" diye şahadette bulundu. Bunun üzerine
Aleyhissalâtu vesselâm aralarını ayırdı. Kadının doğacak çocuğunun babasının adıyla çağrıl-
mamasına, kadına zina isnat edilmesine, çocuğa da veled-i zinâ denmemesine, kim kadına veya
çocuğa böyle bir isnatta bulunacak olursa cezalandırılmasına (hadd-i kazfe) hükmetti. Aynı
şekilde bunlar ne boşanma ne de ölüm sebebiyle ayrılmadıkları için Hilal üzerinde, ne kadın için
mesken ne de çocuk için nafaka mesuliyeti olmadığına hükmetti. Aleyhissalâtu vesselâm: "Eğer
kadın kızılımsı, kabaları etsiz, sivri omuzlu, iki kabası sivri, baldırları ince bir çocuk dünyaya
getirirse, bu çocuk Hilal'dendir. Eğer esmer, kısa saçlı, iri yapılı, kalın baldırlı, iri kabalı bir
çocuk dünyaya getirirse bu çocuk, zina nispet edilen şahsa aittir" buyurdular. Gerçekten kadın
esmer tenli, kısa saçlı, iri yapılı, iri bacaklı, iri kabalı bir çocuk doğurdu. Aleyhissalâtu ves-
selâm: "Eğer (şehadetlerle yapılan) yeminler olmasaydı benimle o kadın arasında mesele ola-
68) Bknz. Türk Medeni Kanunu Md. 161. 69) Nûr, 6-9.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
54
caktı" buyurdular. İkrime der ki: "Kadının çocuğu bundan sonra Mudar üzerine emîr oldu, tes-
miyede babasına nispet edilmezdi70.
Hz. Peygamber, kendisine intikal eden aldatılma şüphesine ilişkin bir başka problemi,
bugünkü Genetik biliminin izah ettiği tarzda bir izahla çözmüştür.
Ebû Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre: Fezare oğullarından bir kişi Hz. Peygamber'e ge-
lerek, "Benim karım, siyah bir oğlan doğurdu" dedi. Hz. Peygamber (sav) de, bu soruya "Senin
develerin var mı?" diyerek cevap verdi. O kişi de, "Evet, var" deyince. Allah Resulü devamla,
"O develerin renkleri nasıldır? "diye sordu. Adam, "Kırmızıdır" dedi. Hz. Peygamber, "Bunla-
rın içinde boz renkte olanları da var mı?" dedi. Adam, "Tabi, develerim içinde boz renkli olan-
ları da var" diye cevap verdi. Hz. Peygamber, "Peki, develere o boz renk nereden geldi?" bu-
yurdu. Adam bu soruya, "soyunun bir damarına çekmiş olmalı" diye cevap verince Allah Resulü
"İşte oğlun da, soyunun bir damarına çekmiş olabilir" buyurdu71.
c) Cinsel Sorunlar
Evliliğin sosyal, psikolojik ve biyolojik bir ihtiyaç olduğu düşünülürse, bu ihtiyaçlardan
birinin veya birkaçının karşılanmamasının evlilik birlikteliğini tehdit etmesi kaçınılmazdır. Bu
ihtiyaçlardan bir cinselliktir. Aile danışmanlığına konu olabilecek çok önemli eşler arası uyum
sorunlarından birisi, ister kadın ister erkekten kaynaklansın, eşlerden birinin diğerinin cinsel
ihtiyaç ve taleplerine cevap vermemesi veya verememesidir. Bu durum, evlilik birlikteliğinin
kuruluş ve devamını sağlayan etkenlerden birinin yok olması demektir.
Bilimsel araştırmalar, evlilik doyumunun yüksek düzeyde cinsel doyumla ilişkili olduğu-
nu göstermektedir. Yani cinsel yaşam memnuniyeti, evlilik doyumunu belirleyen önemli bir
etkendir. Eşlerin cinsel anlamda birbirlerini mutlu edememelerinden kaynaklanan moral bozuk-
luğu, evlilik ve aile içi ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir72. Hatta mağdur tarafın istemesi
halinde evliliği sonlandırma sebebi olabilmektedir.
Türk Medeni Kanununda, eşlerin birlikte olmaması, cinsel uyumsuzluk ve doyumun sağ-
lanamaması gibi sebepler, evliliği temelden sarsıcı sebep olarak sayılmaktadır73. Bir başka ifa-
deyle, evliliği temelden sarsıcı bir sebep sayılan cinsel birlikteliğin söz konusu olmaması, bo-
şanmanın gerçekleşmesi için geçerli bir sebep olarak kabul edilmektedir. Eşlerin birlikte olma-
ması, bu durumun uzun zaman devam etmesi, birlikteliği kabul etmeyen tarafı kusurlu yapmak-
tadır. Eğer kişi, cinsel rahatsızlığını tedavi ettirmeyi kabul etmiyor, bu durumu çözmeye yönelik
bir yol izlemeyi reddediyorsa, hâkim davayı boşanma kararıyla sonuçlandırmaktadır.
Dinî, ilmî (biyolojik, fizyolojik, psikolojik), hukuki, kültürel vb. hangi açıdan bakılırsa
bakılsın, evliliğin temel nedenlerinden birisinin eşlerin cinsel doyumlarını sağlamak olduğu bir
vakıadır. Bu sebeple kişinin eşinden, evliliğin bir ahdi mesabesinde olan cinsel birliktelik bek-
70) Hadisi bu metnin aynısıyla Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Kütüb-i Sitte müellifleri, İbn Ömer'den bu manada
rivayette bulunmuşlardır. Bknz. Buhârî, Talak, 28, Şehâdât, 21, Tefsir, Nûr, 3; Ebû Dâvud, Talak, 27; Tirmizî,
Tefsir, Nûr, (3178). 71) Ebû Dâvud, Talak 28; Müslim, Lian 1. 72) Bknz. Çağ, Pınar;Yıldırım, İbrahim, “Evlilik Doyumunu Yordayan İlişkisel ve Kişisel Değişkenler”, (2013), Türk
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, İstanbul,cilt: 4, sayı. 39, s.18; Erberk, Evrim vd., (2005), “Cinsellik ve
Çift Uyumu Arasındaki İlişki: Üç Grup Evli Çiftte Karşılaştırmalı bir Çalışma”, Düşünen Adam Dergisi, İstanbul,
cilt. 2, sayı. 18, s. 73. 73) Bu husus, yeni Medeni Kanunun 166'ncı maddesiyle düzenlenmiştir. Kanun evlilik birliğinin temelinden
sarsılması kavramını, eşlerin ortak hayatlarını sürdürmelerinin kendilerinden beklenemeyecek aşamaya
geldiği haller şeklinde, geniş yorumlanabilen bir statüye oturtulmuştur. Yani bu maddenin yoruma açık olan,
torba, genel hüküm olduğunu söylenebilir. Bu durumda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı hallerin ne olduğu,
yıllardır süre gelen ve uygulanmakta olan Yargıtay içtihatları ile açıklanmaktadır ki bunlar arasında cinsel uyum
ve doyumun kurulamaması ve cinsel ilişkiden kaçınma da yer alır.(http://www.caferuj.com.tr/iliskiler/bosanma,
04.09.2015)
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
55
lentisi içinde olması tabii bir haktır. Taraflardan birinin yapılan akdin gereğini yerine getirme-
mesi, boşanmayı gerektirir. Eşler arasında cinsel uyumun sağlanamaması ya da cinsel doyum-
suzluk, evlilik birlikteliğinin kurulması ve devam ettirilmesinde rol oynayan çok güçlü, tabii ve
fıtri bir ihtiyacın karşılanmaması demektir.
Cinsi münasebete gücü yetmeyen kimseye, fıkıh ıstılahında “innîn” denir. Böyle bir il-
lete tutulmuş olan erkeğin karısının, kocasından ayrılmak için dava açmaya hakkı
vardır. Eğer koca iktidarsızlığını kabul ederse, hâkim dava anından itibaren mahke-
meyi bir kameri yıl erteler. Bu müddet zarfında temas olursa, artık davaya lüzum
kalmaz. Fakat iktidarsızlık yine devam ederse, kadının talebi üzerine hâkim aralarını
ayırır. Bu ayrılık bir bâin talak olur. Kadına, halvet olması sebebiyle tam mihrini
vermek gerekir ve kadın iddetini bekler. Yumurtaları alınmış (buruk) bir erkeğin du-
rumu innîn gibidir. Tenasül aleti kesik olan erkek, kadının istemesiyle yine mahke-
mece derhal karısından ayrılır74.
Oldukça mahrem bir konu olmakla birlikte Hz. Peygamber’e bu tür aile mese-
lelerinin de intikal ettiğini görüyoruz.
Hz. Peygamber zamanında yaşanan bir iktidarsızlık hadisesi ile ilgili rivayete
göre, ashaptan Rifaa (r.a) karısını boşamış, o da Abdurrahman b. Zebir ile evlenmiş-
tir. Hz. Aişe (r.a)in şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rifaatü'l-Kurazî'nin zevcesi
(iken boşanan kadın), Peygamber(sav)e gelerek, "Ben, Rifaa'nın (nikâhı) altında
idim. O, beni boşadı ve talakımı kesinleştirdi. Ben ondan sonra Abdürrahman b.
Zebir ile evlendim. Onun yanında, elbisenin pürçeğini andırandan başka, bir şey
yok" dedi. Resul-i Ekrem bunun üzerine, "Sen Rifaa'ya dönmek mi diliyorsun?"
dedi. Kadın, "Evet" cevabını verdi. Resûl-i Ekrem, "Asla! Sen onun balcağızın-
dan, o da senin balcağızından tatmadıkça (bu olmaz)" buyurdu75.
Evlilikte cinsellik iki yönlü olduğuna göre, bu konuda kadının da kocasına
karşı sorumluluğunu yerine getirmesi gerekir. Nitekim Kur’ân’da Allah (c.c),
kadın ve erkeği birbirinin (zinadan koruyan) örtüsü olarak nitelemektedir76. On-
lardan her ikisinin de her konuda olduğu gibi, karşı tarafın tabii, fıtri, meşru
olan cinsel ihtiyaç ve beklentilerine cevap vermesi gerekir. Kur’ân’ın ifadesiyle
eşi için örtü olma vasfını kaybeden ya da bu işlevini ihmal eden taraf, eşini, in-
sandaki oldukça güçlü cinsellik güdüsünün yönlendirmeleri karşısında koruma-
sız bırakmış olur. Bu da dini manada eşini ateşe atmaktır. Ne kadının ne de er-
keğin böyle bir hakkı yoktur. Meselenin erkeklerle ilgili boyutuna dair örnekle-
re temas ettik. Özellikle kadınların eşlerine karşı cinsel sorumluluklarını yerine
getirmelerinin aile saadeti için ne kadar önemli olduğu insanlık tarihi boyunca
bilinen bir gerçektir. Böyle önemli bir konunun Hz. Peygamberin aile danış-
manlığına konu olmamış olması düşünülemez. Konuyla ilgili rivayetlere baktı-
ğımızda, kadınların kocalarının meşru cinsel isteğine ivedilikle cevap vermele-
rinin tavsiye edildiğini77; kocasının talebine rağmen kadının birlikte olmaktan
imtina etmesi, onu reddetmesi, yatağına gelmeyip ayrı yatakta gecelemesi gibi
durumların melekler tarafından gazap ve lanet edilme vesilesi olduğunun haber
74) Ayrıntılı bilgi için bknz. İbrahim Halebî, Mültekâ Tercümesi Mevkûfât, (1980), Şerheden: Mehmed Mevkûfâtî,
Terc.: Ahmed Davudoğlu, Doyuran Matbaası, İstanbul, s. 577-579. 75) Tirmizî, Nikâh 27; Müslim, Nikâh 17. 76) Bakara, 187. 77) Tirmizî, Radâ` 10.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
56
verildiğini78; kocaları tarafından arzulanan fakat onlarla birlikte olmamak için uyuyun-
caya kadar onları bekletip oyalayan kadınların uyarıldığını79 görmekteyiz.
d) Sevgisizlik
Sevgi, hem sevmek hem sevilmek anlamında her insan için bir ihtiyaçtır, insana haz verir,
onu mutlu eder, onun algı dünyasını, tutum ve davranışlarını olumlu yönde etkiler. Evlilikte ise
sevginin ayrı bir önemi vardır. İnsanı evliliğe sevk eden önemli motivlerden biri sevgidir80. Ki-
şinin eşini sevmesi ve onun tarafından sevilmesi, yalnız eşlerin mutluluğu için değil, doğacak
çocukların sevgi ortamında büyümesi bakımından da önemlidir. Sevgi, evlilik birlikteliğini
ayakta tutan, onu sıkıcı olmaktan kurtaran temel duygulardan biridir. Eşlerin birbirlerine sevgi
duymadığı evlilikler, ya her iki taraf için mutsuzluk kaynağı olarak zoraki devam eder ya da
biter. Evlilikte eşler arasında sevginin varlığı kadar, onun eşler arası iletişimde karşılıklı olarak
ifade edilmesi ve her iki tarafın bunu algılaması yani, eşi tarafından sevildiğini bilmesi de
önemlidir. Bir insanın, kendisine gösterilen sevgiyi algılayıp algılamadığını ise, sevgi dili belir-
ler.81 Mesela sevgi dili hediye almak olan bir kadın, eşine sevgisini ifade etmek için ona hediye
alır. Erkek eşini sevdiği halde ona hediye almazsa, kadın sevilmediğini zanneder. Ancak bütün
duygular gibi sevginin ifade ediliş biçimi ve algılanması yani sevgi dili kişilerin karakterine,
kişiliğine, alışkanlıklarına, yetiştirilme tarzına göre değişmektedir. Dolayısıyla sevgi dili farklı
olduğu için bazen eşlerden biri, gerçekte var olan sevginin yok olduğunu, eşinin kendisini sev-
mediğini zannedebilir. Evlilikte kişinin, eşi tarafından sevilip sevilmediğini doğru algılaması
son derece önemlidir. Çünkü sevildiğini bilmek, çoğu zaman kişinin eşini sevmesi için yeterli
ve önemli bir sebeptir. Kişi, eşini veya bir başkasını sırf kendisine olan sevgisini bildiği için
sevebilir. Bunun için sevginin ifade edilmesi önemlidir. Nitekim Hz. Peygamber, “Biriniz kar-
deşini sevdiği zaman bunu ona bildirisin” buyurmuştur82. Ancak sevgi sadece dil ile sözlü ola-
rak ifade edilmez, bu konuda beden dili ve fiziksel temas da önemlidir. Hatta dil yalan söyler
ama beden dili daha samimi ve etkilidir. Ancak her şeyin yapaylaştığı günümüzde, eşler arasın-
da sevgiyi ifade etmenin başlıca araçları yapmacık sevgi sözcükleri, evlilik yıldönümü, sevgili-
ler günü, kadınlar günü kutlamaları ve hediyelere indirgenmiş durumdadır. Kanaatimizce sevgi-
nin en önemli ifade aracı, ilgi ve eşler arasındaki karşılıklı hizmet davranışıdır.
Evlilik teklifi, pek çok kültürde genelde erkek tarafından yapıldığına göre, erkek tarafında
başlangıçta bir sevgi olmasa bile, beğenme ve dolayısıyla sevme potansiyeli vardır. Kadının
kocasını sevmesi ve bunun kocası tarafından bilinmesi ise bu sevgiyi büyütür. Çünkü insanlar,
kendilerini sevdiklerini bildikleri kimseleri severler; sevdikleri birinin kendilerini sevmediğini
öğrendiklerinde de bu sevgilerini kaybederler. Sevgide karşılıklılık (mütekabiliyet) söz konusu-
dur.” Bizi sevdiklerini bildiğimiz insanları severiz. Eğer bir kişi hakkında tek bildiğimiz onun
bizi sevdiği ise, biz de onu sevmek eğilimindeyizdir. Eğer o bizi sevmiyorsa, bu duygu da karşı-
lıklı olacaktır”83. Hz. Peygamber’in, “Kocasını sevebilen doğurgan kadınla evlenin…84” hadi-
sini bu çerçevede anlamak gerekir. O, bir erkek olarak, bir erkeğin eşi tarafından sevilmesinin
mutlu bir evlilik birlikteliği için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmiştir.
78) Buhârî, Nikâh 85, Bed’u’l-halk 7; Müslim, Nikâh 120, 121, 122; Ebû Dâvûd, Nikâh 40. 79) Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z- Zevâid, IV, 296; el-Askalanî, el-Metâlibü’l-Âliye, II, 26, 27. 80) Evlilikte sevginin önemi için bknz. Tarhan, Nevzat, Aile Okulu,(2010), II. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul, s.
139-141. 81) Sevgi dili hakkında bknz. Tarhan, Evlilik Psikolojisi, s. 59-63; Tarhan, Aile Okulu, s. 142-143. 82) Tirmizî, Zühd 54. 83) Freedman, D.O; Sears, J. M; Catsmith, (1998), Sosyal Psikoloji, 3. Baskı, Çev.: Ali Dönmez, İmge Kitabevi,
Ankara, s. 201. 84) Ahmed b. Hanbel, I,158; Ebû Dâvûd, Hn: 1966; İbn Hıbbân, Hn: 1229; Hâkim, II,162; Beyhâkî, es-Sünenü’l-
Kübrâ, 7/81; Ebû Nu’aym, Hilyetü’l-Evliyâ, 3/61-62; Ali el-Kârî, Ref’u'l-Cünâh ve Hafzu‘l-Cenâh, Hn:34.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
57
Eşlerin birbirlerini özellikle de kadının kocasını sevmesi evlilikte o kadar önemlidir ki, bu
sevginin olmayışı, yerine göre evliliği bitirmek için yeterlidir. Çünkü hem kadın hem erkeklerin
evlilikten önemli beklentilerinden biri saygı, sevgi ve huzurdur. Bunun tezahürü ise yeterli ilgi,
tatlı dil, güler yüzdür.85 Bu duygusal ihtiyacın karşılanmaması ise boşanma sebebi olabilmekte-
dir. Nitekim Hz. Peygamber’in aile danışmanlığına konu olmuş ve boşanmayla sonuçlanmış
böyle bir olay yaşanmıştır. Rivayete göre, Sabit b. Kays'ın (r.a) hanımı Cemile (r.a), Peygambe-
rimize gelerek şöyle demiş: "Ya Resûlellah beyimin huyu ve dindarlığı hakkında bir şikâyetim
yoktur. Fakat onu bir türlü sevemedim. Bunun için de nankörlük etmekten, ona karşı olan vazi-
felerimi yapmamaktan korkuyorum.” Peygamberimiz, "Sana mehir olarak verdiği bahçeyi ona
geri verir misin? " diye sormuş, kadın, "Evet, veririm" deyince de Resûlullah (sav) Hz. Sabit'e,
"Bahçeyi kabul et ve onu boşa" buyurmuştur. Ayrıca boşama karşılığında fazla bir şey almama-
sını da emretmiştir86.
e) İlgisizlik ve İhmal
İnsanın ilişki kurma, ait olma, sevme ve sevilme, saygınlık, beğenilme, takdir edilme gibi
sosyal ihtiyaçları vardır. Diğer insanlardan sevgi, ilgi ve ihtimam görmek, insanoğlunun dünya-
ya geldiği ilk aylardan itibaren başlayıp hayatının sonuna kadar devam eden ihtiyaçlarından
biridir. Evlilikle birlikte bu ihtiyaçların yöneldiği kişilerden biri eştir. Genelde insanlar arası
özelde eşler arası ilişkiler açısından ilgi, sevginin ifadesi olması açısından önemlidir. Evlik bir-
likteliğinde sevgi, sürekli odun atılarak beslenmesi gereken bir ateş gibidir. İlgi ise bu ateşi bes-
leyen odun gibidir. İlgi ve ihtimamla beslenmeyen sevginin giderek zayıflaması ve yok olması
muhtemeldir. Gerekli ilgi ve ihtimamın olmaması ise ilgisizlik ve ihmaldir. Ancak ilgi ve ihti-
mama, eşlerden sadece birinin değil, her iki tarafın da ihtiyacı vardır. Yani bu konuda da müte-
kâbiliyet esastır.
Hz. Aişe(r.a.)nin alattığına göre, sahabeden Osman b. Maz’ûn’un hanımı el-Havle bint
Hakîm, pejmürde bir vaziyette Hz. Aişe’nin yanına gelir87. Havle bu sırada Osman b. Maz’ûn’la
evlidir. Resûlullah, bu hanımın pejmürde halini görür ve Hz. Aişe’ye, “Bu Havle’nin hali nedir
böyle” diye sorar. Hz. Aişe, hanımın kocasının gündüzleri oruç tuttuğunu, geceleri de namaz
kıldığını, eşini ihmal ettiğini, bunun için de bu zavallı kadının sanki kocası olmayan bir kimse
olduğunu söyler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v), Osman ibn Maz’ûn’a haber göndererek hu-
zuruna çağırmış ve ona şöyle buyurmuştur: “Yâ Osman! Ben rehbâniyetle emrolunmadım. Sen
benim sünnetimden yüz mü çeviriyorsun?”. Osman ibn Maz’ûn Hz. Peygamber’e şöyle cevap
verir: ”Hayır. Allah’a yemin ederim ki Ya Resûlellah! Bilakis ben sadece senin sünnetine uy-
mayı düşünüyor ve istiyorum”. Bunun üzerine Hz. Peygamber, şöyle buyurarak ikaz eder: “Öy-
leyse Osman bilesin ki benim sünnetimin bir kısmı da şudur: Ben gecenin bir kısmında uyur, bir
kısmında ise namaz kılarım. Bazı günler oruç tutar, bazı günler tutmam. Hanımlarla da evleni-
rim. Allahtan kork Osman! Ailenin senin üzerinde hakkı var. Misafirinin ve nefsinin senin üze-
rinde hakkı var. Bazı günler oruç tut, bazı günler tutma, gecenin bir kısmında namaz kıl, diğer
bir kısmında ise uyu”88.
85) Krş. T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Boşanma
Nedenleri Araştırması TBNA 2014, (2015), İstanbul, s. 70. 86) İbn Mâce, Talak 22. 87) Bir rivayete göre Hz. Peygamber gelmeden önce Havle, Hz. Aişe’nin kendisine pejmürdeliğinin sebebini sorması
üzerine, kocasının ibadete düşkünlüğü sebebiyle kendisini ihmal ettiğinden şikâyet etmiştir. Bknz. Abdurrezzâk
es-San’ânî, Musannef, IV, 168. 88) İbn Hanbel, VI, 268; Krş. Ebû Dâvud, Salât 317; İbn Sa’d, Tabakât, III, 395.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
58
Hz. Peygamberin yaptığı bu uyarı sonucunda Osman b. Maz’un yaptığı hatayı anlamış
olmalı ki birkaç gün sonra Havle bintü Hakîm yine Hücre-i Saâdet’e misafir olur. En güzel elbi-
selerini giymiş, güzel kokular sürmüş, âdeta yeni gelinler gibi süslenmiştir89.
f) Şiddet ve Kötü Muamele
Türk Medeni Kanununa göre boşanma sebepleri arasında yer alan “hayata kast, pek kötü
veya onur kırıcı davranış”90 kapsamında değerlendirebileceğimiz şiddet, özellikle de kadına
şiddet, günümüz modern toplumlarında hala aile danışmanlığına konu olan önemli ailevi prob-
lemler arasında yer almaya devam etmektedir.
Hz. Peygamber, kadına fiili şiddet uygulamayı (kadının istemesi halinde) boşanma sebebi
olarak görmüştür. Nitekim kocasından dayak yiyen Ümmü Cemîl bint Abdillah, durumu Hz.
Peygamber’e bildirdiğinde, Allah Resûlü onu ve kocasını karşısına alıp eşinden ayrılmak isteyip
istemediğini sormuştur. Daha sonra Ümmü Cemîl kocasından ayrılmıştır91.
Birçok kadının Resûlullah(sav)ın hanımlarına gelerek kocalarının kendilerini dövdükle-
rinden şikâyetçi olmaları üzerine o şöyle buyurmuştur: ”Birçok kadın Muhammed ailesine gele-
rek kocalarını şikâyet ediyorlar. Kadınlarını döven o kimseler, sizin hayırlınız değildir92.”
Habibe bintü Sehl, Sâbit b. Kays b. Semmâs'ın nikâhı altında idi. Sâbit ona vurdu ve bir
tarafını kırdı. Habibe gelip durumu Allah Resulüne anlattı. O da Sâbit'i çağırdı ve "Bir miktar
malını al ve ondan ayrıl." buyurdu. Sâbit: "Bu uygun olur mu, ey Allah'ın Resulü?" diye sordu.
"Evet, olur." cevabını aldı. Sâbit:"Ben ona iki bahçe mehir olarak vermiştim, şu anda da onlar
elinde" dedi. Allah Resulü; "O halde onları al ve ondan ayrıl." buyurdu. O da öyle yaptı93.
g) Kuma Getirme
Eşler arasında yaşanabilecek en zor aile sorunlarından biri olan kuma getirme ya da ikinci
bir eşle evlenme, normal her kadının, değil fiilen gerçekleşmesi, şakasına bile katlanamayacağı
bir durumdur. İstisnai durumlar dışında, ruh sağlığı yerinde olup baskı altında tutulmaksızın
özgürce hareket edebilen, çok eşliliğin normal karşılandığı bir toplumda sosyokültürel etkiler
sonucu bu durumu kabullenecek tarzda yetiştirilmemiş olan hiçbir kadının, eşinin ikinci bir
kadınla evlenmesine rıza göstermesi mümkün değildir. Hatta çok eşliliğin normal görüldüğü
toplumlarda dahi kadınların bu işten hoşnut oldukları ve rıza gösterdiklerini söylemek bile, ge-
nelde insan özelde kadın psikolojisini bilmemek olur. Gerçek şu ki, kadınlar da erkekler gibi
eşlerini bir başkasıyla paylaşmak istemezler. Bir erkeğin ikinci bir kadınla evlenmek için eşinin
rızasını almasına gerek olmadığına dair verilen fetvalar, bu gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Çok
özel ve istisnai şartlar dışında böyle bir fetva ya da hükmün doğru olmadığını düşünmekle bir-
likte biz, konunun bu yönüne girmeden, bir aile danışmanlığı problemi olarak kuma getirme
meselesinin Hz. Peygamber’in uygulamasında nasıl çözüldüğüne dair örneğe temas edeceğiz.
Hz. Ali'nin, eşi Fatıma üzerine -ikinci bir eşle- evlenme teşebbüsünü öğrenen Hz. Pey-
gamber, bunun Hz. Fatıma'yı üzeceğini, günaha sokabileceğini (fitne), ailenin huzur ve mutlu-
luğunu gölgeleyeceğini düşünerek henüz düşünce aşamasındayken muhtemel tehlikeleri önle-
mek üzere harekete geçmiş, "Ali eşi Fatıma'yı boşamadıkça üzerine o kadını alamaz" demiş, Hz.
Ali de eşini ve kayınpederini üzmemek, aile mutluluğuna gölge düşürmemek için bu teşebbü-
sünden vazgeçmiştir94.
89) İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 395. 90) Türk Medeni Kanunu Madde 162. 91) İbn Hacer, el İsâbe, IV, 420. 92) Ebû Dâvûd, Nikâh 42. Ayrıca bknz. İbn Mâce, Nikâh 51. 93) Ebû Dâvud, Hn: 2228; Nesei, İbn Kayyim, Zâdü'1-Meâd, V/189. 94) Buhâri, Nikâh 109; Ebû Dâvud, Nikâh 13.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
59
Gerek üzerine kuma getirilmek istenen kadınlar ve gerekse onların ana babaları tarafın-
dan sünnette örnek alınması gereken örnek, -tıpkı Hz. Fatıma’nın yaşça kendisinden oldukça
büyük olan taliplerine olumsuz cevap verdiği gibi- Hz. Peygamber’in, damadının kendi kızı
üzerine kuma getirmek istemesi konusundaki tutumudur.
Şayet Hz. Peygamber’in terbiyesinde büyüyen Hz. Fatıma’nın, kocasının ikinci evliliğine
karşı çıkması caiz olmasaydı, Allah’ın Resûlü (sav) onu ikaz eder, kocasının arzusuna boyun
eğmesini, bu durumu kabullenmesini emrederdi. Hâlbuki o, kızının üzüldüğünü görünce, dama-
dı Hz. Ali’nin bu arzusundan vazgeçmesini istemiş, eğer vazgeçmezse, ancak Fatıma’yı boşa-
dıktan sonra evlenebileceğini bildirmiştir. Böylece Hz. Ali’nin, kızı Fatıma’nın üzerine evlenip
onu üzmesine izin vermemiştir. Onun bu davranışından, Müslüman kadınlar ve onların ebe-
veynlerinin, damadın ikinci evliliğine karşı çıkabilecekleri hükmü çıkarılabilir. Böyle bir hü-
küm, savaş ve genetik faktörlere bağlı olarak kadın nüfusun erkek nüfusa oranla çok fazla olma-
sı gibi ancak istisnai durumlarda uygulanması gereken birden fazla evlilik izninin istismar edil-
mesiyle dine zarar verilmesini de önler.
h) Çocuk Sahibi Olamama
Çocuk sahibi olmak, eşleri birbirine bağlayan evlilik birlikteliğini pekiştiren bir olgu ol-
duğu gibi, ister erkekten ister kadından kaynaklansın, çocuk sahibi olamamak da eşlerin ruh
sağlığını ve evliliği tehdit eden ve dolayısıyla aile danışmanlığına konu olabilecek önemli prob-
lemlerden biridir.
Özellikle geleneksel kültürlerde evlilik üzerinden zaman geçmesine rağmen çift çocuk
sahibi olamadığında, kendini sosyal çevreye karşı sorumlu hissetmekte ve bu da aile içinde ha-
yal kırıklığına, suçluluk duygusunun yerleşmesine, eşlerin haksız yere birbirlerini suçlamalarına
neden olmakta ve sonuç olarak da evlilik bağları psikolojik olarak baskı altına girmektedir95”.
Çocuk sahibi olamayan kadınlar suçluluk hissi, horlanma, dışlanma, sadakatsizlik, boşanma
veya kuma ile tehdit edilme gibi sorunlar yaşamaktadırlar. Bu sorunlara neden olan sosyal bas-
kının uygulayıcıları genelde kadınlardır. Her iki cinsiyet de sosyal baskıya maruz kalmakta,
ancak toplum, erkek kaynaklı infertiliteyi gizleme görevini kadınlara yüklemekte ve dolayısıyla
asıl yükü kadınlar çekmektedir96. Nitekim bir ilçemizde yapılan bir araştırma, beş yıl içinde
boşanmalarına karar verilen 320 çitten % 43’nün çocuk sahibi olmadıklarını göstermektedir97.
Bu da çocuk sahibi olmamanın boşanmayı kolaylaştırdığını göstermektedir. Ayrıca çocuk sahibi
olamama(infertilite), eşlerde ruhsal, sosyal, kültürel, ekonomik, cinsel, etik vb. pek çok sorun-
larla98 birlikte ikinci bir eşle evlenme sebebi olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Dinî açıdan
evliliğin hikmetinin neslin devamı olması da aile birlikteliğinde çocuk sahibi olmanın ne kadar
önemli olduğunu göstermektedir.
Hadislerde, velûd (doğurgan) kadınlarla evlenmek tavsiye edilmiştir99. Hz. Peygam-
ber(sav)'in ashabından bazılarına bekâr olan kızlarla evlenmelerini tavsiye eden ifadelerinin de
aslında doğurganlıkla alakalı olduğu söylenebilir. Çünkü doğurganlık konusunda yaş önemlidir.
95) Şen, Emine; Bulut, Süreyya; Şirin, Ahsen, (2014) “Primer İnfertil Kadınlarda Eşlerarası Uyumun İncelenmesi”,
Florence Nightingale Hemşirelik Dergisi, Cilt 22 - Sayı 1: 17-24 96) Koçyiğit, Oya Topdemir, (2012), “ İnfertilite ve sosyo-kültürel etkileri”, İstanbul Üniv. İnsanbilim Dergisi, İstan-
bul, sayı:1, c. 1, s. 35. 97) Kır, İbrahim;Bülbül, Ömer, (2012), “İslâhiye İlçesinde Boşanma Olgusu Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme”,
Kahramanmaraş Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Kahramanmaraş, cilt.2, sayı.9, s. 115-116. 98) İnfertilite (çocuk sahibi olamayan) çiftlerin yaşadıkları sorunlar hakkında geniş bilgi için bknz. Yanıkkerem,
Ekrem vd., (2008) İnfertil Çiftlerin Yaşadıkları Sorunlar ve Hemşirelik Yaklaşımı, Atatürk Üniv. Hemşirelik
Yüksek Okulu Dergisi, Erzurum, 11: 4, ss. 112-121. 99) "Şefkatli/sevecen, doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizin
çokluğunuzla övüneceğim." (Ebû Dâvud, Nikâh 2; İbn Mâce, Nikâh1).
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
60
Hz. Peygamberin bu tür tavsiyelerinden, onun, çocuk doğuramayan kadınlarla evlenmeyi kerih
gördüğü veya yasakladığı anlamı çıkarılamaz. Bizzat Hz. Peygamber(sav)'in çocuk yapmayaca-
ğı belli olan yaşlı kadınlarla evlenmesi, doğum yapamayacak olanlarla evlenmenin bir sakıncası
olmadığının açık delilidir. Doğum yapamayacağı bilinen bir kadınla evlenmenin dinen hiç bir
sakıncası yoktur. Bir kadının doğurganlığından maksat, onun çocuk yapacak yaşta olması, sağ-
lıklı olması ve çocuk dünyaya getirmeye istekli olması demektir. Bu özellik de daha çok bekâr
olan kızlarda vardır. Zaten evlilik öncesinde, daha önce hiç evlenmemiş bir kadının doğurgan
olup olmadığını test etme imkânı da yoktur.
Hz. Peygamberin çocuk doğurabilme ihtimali yüksek (genç ve sağlıklı) kadınlarla ev-
lenme tavsiyesini, İslam’ın güç kazanması ve yayılması için ümmetin üreyip çoğalmasına duyu-
lan ihtiyaç dikkate alarak değerlendirmek gerekir. İster erkek ister kadın olsun her normal insan,
fıtratın bir gereği olarak ana-baba olmak, neslini devam ettirmek ister. Evlilik birlikteliğinin
kopma noktasına geldiği zamanlarda bu birlikteliğin devam etmesinde en büyük rolü çocuk ya
da çocuklar oynar. Bazen bitme noktasına gelen bir evlilik, eşin hamile kalmasıyla yeniden dü-
zelebilir. Aynı şekilde aradan geçen yıllara rağmen bir türlü çocuk sahibi olamamak, evliliği
tehdit edebilir. Çocuk sahibi olamamanın eşlerden hangisinden kaynaklandığının bilinmesi,
eşlerden birinin diğerini suçlaması ve bu durumu karşı tarafın zaafı olarak görüp onu sindirmek
için kullanması mümkündür. Kadından kaynaklanan bir sebeple çocuk sahibi olunamıyorsa,
kadın, eşinin böyle bir niyeti olmasa bile başka bir evlilik yapacağı kaygısı yaşar.
i) Çocuklar Arasında Adaleti Gözetme
Anne baba tutumlarının çocukların kişilik gelişimi ve kardeşler arası ilişkiler üzerinde et-
kili olduğu bilinen bir gerçektir. Onların kardeşler arasında sadece sevgi ve ilginin değil, maddi
konulardaki imkânların paylaştırılması hususunda da adil davranmaları son derece önemlidir.
Bu konudaki ayrımcı tutum ve davranışlar, kardeş kıskançlığını körüklemek suretiyle hem kar-
deşler arası ilişkileri hem de ebeveyn çocuk ilişkilerini olumsuz yönde etkiler100. Hatta kardeş
kıskançlığının, yalnız kardeşler arasındaki ilişkileri olumsuz etkilemekle kalmayıp, onlar aracı-
lığıyla kardeş eşleri ve kardeş çocuklarına da sirayet ederek aileler arası ilişkileri de etkilediği
görülebilmektedir. Kur’ân-ı Kerimde Hz. Yusuf ile kardeşleri ve Hâbil ile Kâbil kıssaları ile
kıskançlığın özel bir türü olan kardeş kıskançlığının ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşabileceği
mesajı verilmek istenmiştir. Her iki kıssada kıskançlık, sahibini kıskanılan kardeşi öldürme ve
kuyuya atmak suretiyle aileden uzaklaştırma şeklinde son derece yıkıcı davranışlara sevk etmiş-
tir. Çoğu zaman ana babaların evlatları arasındaki ayrımcı tutumlarından beslenen kardeş kıs-
kançlığına dayalı ebeveyn evlat ya da kardeşler arası çatışmalar, aile danışmanlığına konu olabi-
len önemli bir problemdir. Hz. Peygambere bu tür aile meseleleri de intikal etmiştir.
Hz. Ali şöyle buyurmuştur: "Resûlullah (s.a.v.) bir gün bizi ziyaret etti ve evimizde kaldı.
Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Hasan su istedi. Resûlullah (sav) suyu bardağa koymak için
kalktı Hasan'a vermek için gelince Hüseyin alıp içmek istedi. Fakat Resûlullah (sav) evvela
Hasan'a sonra Hüseyin'e içirdi. Hz. Fatıma (r.a.) sanki Hasan sana daha çok sevimlidir ya
Resûlullah dedi. Resûlullah (sav) "Hayır, (ikisi de bana sevimlidir) ancak ilk önce Hasan istedi"
buyurdu. Sonra eliyle işaret ederek “ben, sen ve bu iki çocuk ile (Hz. Ali'yi işaret ederek) şu
uyuyan kıyamette aynı yerdeyiz." buyurdu.”
Numan b. Beşir den rivayet edildiğine göre o şöyle anlatmaktadır: “Babam bana malından
bir şeyler hibe etmişti. Fakat annem Amra Bint Ravaha, ‘Bu hibeye Resûlullah’ı şahit kılmazsan
100) Krş. Halit, (2003), “Ebeveyn ve Çocuklar Arası Maddi İlişkilerde Adalet/Eşit Muamele”, Selçuk Üniversitesi
İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı: XVI, Konya, s. 122.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
61
razı olmam’ dedi. Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahit kılmak için babam beni de alarak
Resûlullah’a gittik. Durumu öğrenen Hz. Peygamber (sav) babama: 'Başka çocukların da var
mı?' diye sordu. Evet, cevabı üzerine 'Aynı şekilde bütün çocuklarına hibede bulundun mu?'
dedi. Babam ‘hayır’ deyince Resûlullah (sav), 'Allah'tan korkun, çocuklarınız hususunda adil
olun.' buyurdu. Babam oradan ayrıldı ve hibeden vazgeçti101”.
Enes(r.a)'dan rivayet edildiğine göre; bir adam Hz. Peygamber(sav)in yanında otururken
oğlunun biri gelir. Adam çocuğunu öper ve dizinin üstüne oturtur. Az sonra kızı gelir. Adam
onu öpmeden önüne oturtur. Bunun üzerine Resûlullah (sav): “Böyle yaparak aralarında eşit
davranıyor musun?” diyerek onu kınar102.
j) Çocukların Evlendirilmesi
Çocukların evlendirilmesi, tıpkı onların doğumu gibi, ailede yaşanan en önemli ve en
mutlu olaydır. Ancak bu önemli olay, her zaman mutluluk vesilesi olmayabilmektedir. Yani bu
önemli olay, ebeveynden her ikisinin veya birinin gelin ya da damat adayını onaylamaması ya-
hut bu konuda ikisinin ihtilafa düşmesi, evladın ebeveyn tarafından seçilen eş adayını uygun
görmemesi gibi durumlar sebebiyle aile içi çatışma ve huzursuzluk sebebi de olabilmektedir. Bir
başka ifadeyle, ebeveyn ya da evlatların onaylamadığı ya da tam olarak içlerine sindiremedikleri
evlilikler beraberinde, hem yeni evlenen çiftler hem de onların kendi aileleri ile olan ilişkileri
açısından birçok aile sorunlarını beraberinde getirebilmektedir. Ayrıca çocuklar evlilik çağına
geldikleri halde ebeveynin ilgisiz kalması, ebeveyn evlendirme görevini yerine getirmeye istekli
olduğu halde, evladın evlilik sorumluluğunu almaktan imtina etmesi, günümüzde çokça karşıla-
şılan durumlardır.
Daha önce bahsedildiği üzere Hz. Peygamber evlenip aile kurmayı teşvik etmekle kal-
mamış aynı zamanda evlenecek olanlar için kız istemeye gitmiş, dul ya da bakire kızların rızala-
rı alınarak evlendirilmelerini istemiş103, kızların babaları tarafından istemedikleri kişilerle ev-
lendirmelerine izin vermemiş104, ana-babalara kızlarını sevip diledikleriyle evlendirmelerini
tavsiye etmiş105, hatta babası tarafından istemediği biriyle evlendirilen dul bir kadının nikâhını
iptal etmiştir106.
Hz. Peygamber kendi kızlarını evlendirirken de aynı tutumu sergilemiştir. Hz. Aişe’nin
bildirdiğine göre, kızlarından birine talip olunduğunda Allah Resûlü onun yanına gider, talip
olanın adını söyler, o susarsa evlendirir, şayet kızı, istemediğini örtüsüne dokunarak işaret eder-
se, Peygamberimiz de nikâhlamaktan vazgeçerdi107. O günün Arap toplumunun geleneklerinin
izleri taşıyan bu uygulamada önemli olan, Hz. Peygamber’in, kızının tercihini öğrenerek o doğ-
rultuda hareket etmesidir. Müslümanların kız ya da erkek çocukların evlendirilmesi konusunda
nasıl davranmaları gerektiğine dair ihtiva ettiği mesajdır.
k) Çocukların Velayeti
Çocukların velayetinin kimde olacağı konusu, sadece boşanma gerçekleştikten sonra de-
ğil, boşanma fikriyle birlikte tarafların zihninde beliren önemli bir problemdir. Çoğu zaman
eşlerden her ikisinin de çocuk ya da çocukların velayetinin kendisine verilmesini istediği ve bu
yüzden boşanmayı göze alamayarak evliliği zoraki sürdürdüğü veya boşanma sürecini geciktir-
101) Buhârî, Hibe 11; Müslim, Hibât 3. 102) Canan, İbrahim, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, (Trsz), Tuğra Neş. İstanbul, s. 175. 103) Buhârî, Nikâh 40, Hayl 11; Tirmizî, Nikâh 18; Ibn Mâce, Nikâh 11; Dârimî, Nikâh 13, 14; Ahmed b. Hanbel, II,
229, 250, 279, 425; Müslim, Nikâh, 64, 66; Neseî, Nikâh, 33, 34. 104) Neseî, Nikâh 36. 105) İbn Mâce, Nikâh 1; Ali el-Müttakî, Kenzu’l- Ummâl, 6/391-392. 106) Buhârî, Nikâh 41.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
62
diği görülür. Çocuk sahibi olmak bu yönüyle de evlilik birlikteliğinin sürdürülmesine etki edebi-
lir. Ancak velayet meselesi asıl, boşanma konusunda hukuki sürecinin başlamasıyla kendini
gösteren ciddi bir meseledir. Taraflardan her birinin, velayetin kendisine verilmesi için kendisi-
nin lehine, karşı tarafın aleyhine olabilecek her türlü delili kullanmaları sıkça görülen bir du-
rumdur. Günümüzde bilindiği üzere velayet davaları mahkemelerde görülmekte ve hâkimler,
çocuğun menfaatine olacak şekilde karar vermektedirler. Çocukların velayeti meselesinin, aile
kurumu ve boşanma olgusu kadar eski olduğu söylenebilir. Binaenaleyh Hz. Peygamber döne-
minde de bu konuda anlaşmazlıklar yaşanıyor ve çözüm için ona müracaat ediliyordu. Bir
rivayete göre Abdulhamid ibn Cafer şöyle anlatır: "Babamın dedem Rafi' ibn Sinan’dan naklet-
tiğine göre dedem Rafi' müslüman olmuş, fakat hanımı müslüman olmamakta direnmiş ve (iş
ayrılma noktasına gelince) kadın, Resûlullah’a gelerek: "Kızım benimdir, sütten de kesilmiştir"
demiş, Rafi'de: "Kızım benimdir" demiştir. Resûlullah, Rafi'a: "Sen bir köşeye otur!" kadına da:
“Sen de bir köşeye otur!" der. Çocuğu da ikisinin arasına oturtur. Sonra kadına ve erkeğe: "Ço-
cuğu kendinize çağırın!" buyurur. Çağırırlar, çocuk annesine meyleder. Resûlullah, "Allah’ım
ona doğruyu göster!" diye dua eder. Bunun üzerine kız, babasına yönelir. Baba böylece çocuğu
alır."108
Bir başka rivayete göre Hz. Peygamber bir oğlan çocuğunu, baba veya annesini seçmekte
muhayyer bırakmış, çocuk annesini seçmiş ve onun elinden tutmuştur. Annesi de çocuğu alıp
götürmüştür109.
Amr ibn Şuayb babası vasıtasıyla dedesinden rivayetle şöyle anlatır: "Resûlullah'a bir ka-
dın gelerek, "Bu çocuğa karnım yuva, göğsüm içecek, kucağım da kundak olmuş iken, babası
beni boşadı ve onu da benden koparıp almak istiyor!" diye şikâyet etti. Hz. Peygamber (s.a.v),
“Sen evlenmediğin sürece çocuğu almak senin hakkındır.” cevabını verdi."110
Hz. Ali (r.a) anlatıyor: "Zeyd İbnu Hârise Mekke'ye gitmişti. (Uhud'da şehid düşen) Hz.
Hamza'nın kızına uğradı. Ca'fer, "Kızı yanıma ben alacağım, ona ben ehakkım, o benim amca-
mın kızıdır ve üstelik yanımda teyzesi var, teyze anne gibidir" dedi. Hz. Ali de "Ona ben ehak-
kım. O amcamın kızıdır. Yanımda Resûlullah 'ın kızı Fâtıma var. Fâtıma ona ehaktır" dedi.
Zeyd İbnu Hârise atılarak, "Ona ben ehakkım, o erkek kardeşimin kızıdır, ben onun için yola
çıktım ve yanına geldim" dedi. Resûlullah (sav), kızı Cafer 'in yanına almasına hükmetti ve:
"Muhakkak ki, teyze annedir!" buyurdu."111
l) Eşler Arasında Arabuluculuk ve Hz. Peygamberin Arabuluculuğu
Aile danışmanlığı açısından önemli bir konu da karı-koca arasındaki anlaşmazlıkların çö-
zümünde arabuluculuk yapılmasıdır. Kur’ân ayetleri112 ve Hz. Peygamber’in uygulamalarına113
bakıldığında, İslam’ın müminler arasındaki anlaşmazlıkların çözümü konusunda mahkeme ön-
cesinde arabuluculuk müessesesi getirdiği örülür114. Eşlerin arasının düzeltilmesine yönelik
olarak yapılanı, arabuluculuğun sadece bir boyutudur. Karı-koca arasındaki anlaşmazlıklar ken-
di haline bırakılır, hakemlik, arabuluculuk ya da rehberlik edilmezse, bu durum, eşleri boşan-
maya kadar götürebilir. Bunun içindir ki yüce Allah Kur’ân’da, eşler arasında ortaya çıkan an-
107) Ahmed b. Hanbel, VI, 78. 108) Ebû Dâvud, Talak 26; Nesei, Talak 52. 109) Tirmizî, Ahkâm 21; Ebû Dâvud, Talak 35; Nesei, Talak 52; İbn Mâce, Ahkâm 22. 110) Ebû Dâvud, Talâk 35. 111) Ebû Dâvud, Talâk 35; Buhârî, Sulh 6; Megâzi 43; Tirmizî, Birr 6. 112) Bakara, 182, 224; Nisâ, 35,114; Hucurât, 9,10. 113) Buhârî, Sulh 1,2, 10.12; Şurb 6,7,8. 114) İslâm’da arabuluculuk konusunda ayrıntılı bilgi için bknz. Şen, Yusuf, (2012) “İslâm Hukukunda Arabuluculuk”,
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt:11, sayı:22, Çorum 2012/2, ss.105-135.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
63
laşmazlığı giderip onları uzlaştırmak, yuvanın yıkılmasını önlemek için hakemlik yapılmasını
emrederek şöyle buyurmuştur : “Eğer (karı-kocanın) aralarının açılmasından korkarsanız, er-
keğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Onlar aralarını düzeltmek
isterlerse, Allah onları (bunda) başarılı kılar. Şüphesiz Allah her şeyi bilen; her şeyden haber-
dar olandır.115” Hakemlik ise, arabuluculuk ve uzlaştırmayı da içine alan daha kapsamlı bir
kavram ve daha ileri bir görevdir. Barış elçisi konumundaki arabulucu, tarafların arasını bulup
barıştırınca görevi sona erer. Barışmazlarsa yapabileceği bir şey yoktur. Ama aile hakemleri iki
tarafın, aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için seçtikleri, seçme ve karar verme yetkisi bulunan
kişidir116.
Toplumumuzda, özellikle eşi terk veya boşanma aşamasına gelmiş karı-koca anlaşmazlık-
larının çözümünde, başta aile büyükleri olmak üzere hatırı sayılan, yaşını başını almış, tecrübeli,
sözü dinlenen kişiler arabuluculuk yapagelmiştir. Bu kültür, eskisi kadar yaygın ve etkili olmasa
da günümüzde de devam etmektedir. Bu tür girişimlerin, eşler arası anlaşmazlıkların çözümüne
ve aile bütünlüğünün devamına katkı sağladığı bir gerçektir. Ancak iyi niyetle yapılan bu tür
arabuluculukların, özellikle boşanma noktasına gelen evliliklerin sürdürülmesi söz konusu ol-
duğunda, devamı her iki taraf için de mutsuzluk sebebi olup kopma noktasına gelen ve sonlandı-
rılması daha hayırlı olan uyumsuz evliliklerin, ne pahasına olursa olsun, arabulucuların zoruyla
sürdürülmesi ya da en azından uzatılması gibi sonuçları da olabilmektedir. Hâlbuki tarafları
çocukların velayeti, nafaka vb. gibi boşanma sonrası durumlar konusunda uzlaştırmak, boşan-
manın düşmanca tavırlar içine girmeden medenice gerçekleşmesini sağlamak üzere de arabulu-
culuk yapılabilir.
Günümüzde de aile sorunlarının çözümünde yeni bir yöntem olarak aile arabuluculuğu117
önerilmektedir. Bu yöntem, henüz yeterince tanınmamakla birlikte, ailede çatışma çözümünde
etkili bir yol olacağı ve bu yolla boşanmaların azaltılabileceği düşünülmektedir. Arabuluculuk
sürecinde dikkat edilmesi gereken önemli hususlar, arabulucunun tarafsız olması, taraflara eşit
mesafede durması ve konuya objektif yaklaşmasıdır. Bunlardan da önemlisi; arabuluculuğun,
taraflar adına çözüm üretmek değil, tarafların kendi çözümlerini yine kendilerinin üretmelerine
yardımcı olmak olduğudur. Arabulucunun görevi, bu amaca yönelik olarak taraflara müzakere
kültürü kazandırmak ve etkin iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmaktır. Zira ge-
nelde eşler arası sorunların temelinde iletişim problemleri yatmaktadır. Bu sebeple eşlerin bir-
birlerini etkin şekilde dinlemeleri, anlamaları ve sorunları konuşabilecek duruma gelmeleri aile
sorunlarının çözümünde çok önemlidir. Arabulucu aile üyelerinin sorunlarını, birbirlerini suç-
lamadan ve yargılamadan konuşmalarına yardımcı olabilir. Bu da aile arabulucusunun, aile so-
runları, aile içi iletişim ve aile danışmanlığı süreci gibi konularda bilgili ve donanımlı olmasını
gerektirir.
Ayette, eşlerin arasını düzeltmek için, bir kadın bir de erkek tarafından olmak üzere iki
hakem gönderilmesi istenmektedir. Bu görevin, günümüzde olduğu gibi bir uzmanlık alanı ol-
madığı zamanlar ve durumlar düşünülürse, bundan daha güzel çözüm de olamaz. Nitekim yüz-
yıllardır toplumumuzda, gerek her iki tarafın kendine yakın hissedip güvendiği, hatırını sayıp
sözünü dinleyebileceği tek bir arabulucunun ve gerekse kadın ve erkeğin akrabalarından birer
115) Nisâ, 35. 116) Aile hakemliği hakkında bknz. Çelen, Mehmet, (2012), “İslâm Hukukunda Aile Hakemliği”, Yayınlanmamış
Bildiri, “Aileyi Korumada Aile Hakemliğinin Rolü” Paneli, Adana 14 Mayıs 2012, ss. 1-31. 117) Aile arabuluculuğu hakkında geniş bilgi için bknz. İl, Sunay, (2009), “Aile Arabuluculuğu”, Hacettepe
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Dergisi Toplum ve Sosyal Hizmet, cilt.
20,sayı.1, Ankara, ss. 23-32.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
64
kişinin arabuluculuğu sayesinde boşanmayla sonuçlanma noktasına gelen birçok evlilik kurta-
rılmıştır.
Hz. Peygamber’in, aile danışmanlığı bağlamında eşler arasında arabuluculuk yaptığını da
görmekteyiz. Hz. Aişe’nin azadlı cariyesi olan Berîre, Mugîs isminde bir köleyle evliydi. Berîre
azad olunca kocasından ayrılmak istedi. Fakat Muğis ayrılmak istemiyordu. Bunun için Hz.
Peygamber’in aracılık yapmasını istedi. Allah Resûlü, “Ey Berîre! Allah’tan kork. O senin ko-
can ve çocuğunun babasıdır” buyurdu. Berîre, “Ey Allah’ın elçisi, bunu bana emrediyor mu-
sun?" deyince Hz. Peygamber, “Hayır ben sadece aracıyım” dedi. Bunun üzerine Berîre, “Be-
nim ona ihtiyacım yok” karşılığını verdi. Hz. Peygamber, amcası Abbas’a, Berîre’ye olan sevgi-
sinden dolayı gözyaşı döken Muğîs’i göstererek, “Mugîs’in Berîre’ye sevgisi, onun da Muğis’e
nefreti şaşılacak şey doğrusu!” demişti118. Berîre (r.a.), hürriyetine kavuşunca artık Mugîs ile
evli kalma mecburiyetinde olmadığını öğrenmiş ve ondan ayrılmıştır.
İbn Abbas (r.a), Berîre ile kocası arasında geçen olaya dair şunları anlatmıştır: Peygamber
(s.a.v), Berîre’ye, “ Keşke tekrar kocana dönsen!” buyurdu. Berîre (r.a), “Yâ Resûlellah! Böyle
yapmamı bana emrediyor musun?” diye sordu. Rasûl-i Ekrem (s.a.v), “ “Hayır, sadece aracılık
yapıyorum” buyurdu. Bunun üzerine Berîre (r.a), “Benim ona ihtiyacım yok” dedi119.
Hz. Peygamber (s.a.v.), aile fertleri arasında çıkan anlaşmazlık ve problemlerle ilgilen-
miş, evlilik birlikteliğinin sürdürülmesi ve alenin korunması için bütün imkânları kullanmıştır.
Ümmetini bozulan aile ilişkilerini düzeltmeye teşvik etmiş, gerekirse bu amaçla yalan söyleme-
yi bile uygun görmüştür120. Onun aile danışmanlığında aile arabulucuğuna dair bizzat Ehl-i Bey-
te yönelik uygulamalar da vardır. Mesela bunlardan biri, Hz. Ali'nin, eşi Fatıma üzerine -ikinci
bir eşle- evlenme teşebbüsü üzerine gerçekleşmiştir. Bunun Hz. Fatıma'yı üzeceğini, günaha
sokabileceğini (fitne), ailenin huzur ve mutluluğunu gölgeleyeceğini düşünen Hz. Peygamber
(sav), bu teşebbüsü önlemek üzere harekete geçmiş, "Ali, eşi Fatıma'yı boşamadıkça üzerine o
kadını alamaz." demiş, Hz. Ali de eşini ve kayınpederini üzmemek, aile mutluluğuna gölge
düşürmemek için bu teşebbüsünden vazgeçmiştir121.
Sonuç: Eşler arası ya da aile bireyleri arasındaki iletişim ve ilişkilerle ilgili problemlerin
aile kurumu kadar eski olduğu düşünülürse, aile danışmanlığı kapsamında değerlendirilebilecek
uygulamaların, bu alanın profesyonel yöntem ve teknikleri kullanan bir yardım mesleği olarak
ortaya çıkmasından çok öncesine dayandığı görülür. Eskiden beri insanlar, aile içi sorunlarını
çözmek için yerine göre bir hakem ya da arabulucu olarak başta aile büyükleri olmak üzere
toplumda saygın bir yeri olan, bilgili, tecrübeli, hatırı sayılan kişilerin desteğine müracaat ede-
gelmişlerdir. Danışılan, yardımına müracaat edilen bu kimseler genelde din adamları ve din
büyükleridir. Hz. Peygamberin sağlığında mü’minler, hayatın her alanına ilişkin insan ilişkile-
rinde olduğu gibi eş seçimi, evlenme, boşanma, çocukların velayeti, eşler ve aile bireyleri ara-
sındaki uyum ve iletişim problemleri vb. bugün de aile danışmanlığına konu olan hususlarda
ona müracaat etmişler, onun önerdiği çözümleri itirazsız kabul etmişlerdir. Hz. Peygamberin
vefatından sonra da bu uygulamaların Kur’ân ve sünnete dayalı olarak din âlimleri ve din adam-
ları tarafından devam ettirilmesi sayesinde İslâm toplumlarında aile müessesi, sağlam yapısını
sürdürebilmiştir.
Günümüzde geleneksel islâmî yöntemin yanında aile danışmanlığı, bilimsel araştırmalarla
ortaya konan yöntem ve teknikleri kullanan profesyonel danışmanlar tarafından yürütülmekte-
118) Ebû Dâvud, Talak 19; Neseî, Âdâbu’l-Kudât 28.
119) Buhârî, Talak 16. Ebu Dâvud, Talak 21. İbni Mâce, Talak 29. 120) Tirmizî, Birr 26.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
65
dir. Ailevi problemlerin çok boyutlu olup yerine göre danışmanın da ötesinde terapiyi gerektire-
cek boyutlarda olabileceği düşünülürse, bu işin alanın uzmanı profesyonel kişilerce bilimsel
yöntemler kullanılarak yapılması gerektiğinde şüphe yoktur. Ancak genelde insanların, özelde
toplumumuzun çok önemli bir çoğunluğunun farklı düzeylerde de olsa dindar olduğu, başta
İslam olmak üzere bütün dinlerin aileye özel bir önem atfettiği, dinin çok önemli ve bağlayıcı
bir değer, davranış düzenleyici, sorun çözme ve başa çıkma vasıtası olduğu düşünülürse, bu
profesyonel aile danışmanlarının dinin desteğini almadan, dinî referanslara müracaat etmeden
yeterince başarılı olmaları düşünülemez.
Bireyleri her yönüyle yeterince tanımadan, onların değerler dünyasını bilmeden onlara
tam anlamıyla rehberlik etme imkânı yoktur. Din ise aynı zamanda pek çok değeri bünyesinde
barındıran en önemli ve en kapsayıcı değerdir. Şu da bir gerçektir ki inanan birey nezdinde,
onun dini inançlarıyla ilişkilendirilen kararların, tavsiyelerin, çözüm önerilerinin bağlayıcılık
derecesi daha yüksektir. Danışma sürecinde, kendileriyle aynı inanç ve değerleri paylaşan, bu
inanç ve değerleri de dikkate alarak danışma hizmeti veren danışmanların danışanlar üzerinde
daha etkili, ikna edici ve güven verici olması tabiidir. Bu itibarla aile danışmanlığı sürecinde
konunun dinî boyutu görmezden gelinmemelidir. Bu çalışmada, konunun bu boyutuna küçük bir
katkıda bulunmak ve dikkat çekmek üzere Hz. Peygamberin aile danışmanlığı uygulamaları
değerlendirilmiştir. Ancak bir uzmanlık alanı olarak aile danışmanlığının, bu meslek için gerekli
donanıma sahip olmaksızın yalnız dini bilmekle altından kalkılabilecek bir iş olmadığı da açık-
tır. Zira aile danışmanlığına konu olan sorunların psikolojik, sosyolojik, kültürel, hukuki, eko-
nomik, tıbbi vb. boyutları vardır. Bir başka ifadeyle aile danışmanlığına konu olan problemler
çok boyutlu olduğundan, bunlar her zaman sadece dinî bilgilerle ve salt dinî referans ve yakla-
şımlarla çözülemez. Bunun için yalnız dini bilmekle aile danışmanlığı yapılamaz, bunun yanın-
da gerekli diğer bilgi ve becerilere de sahip olmak gerekir.
KAYNAKLAR
Abdurrahman el-Cezîrî, (1403), Kitâbul-Fıkh ale'l-Mezâbi'l-Erba'a, El-Mektebetu't-Tevfikiyye,
c. IV, s. 8-10; Sünen-i Ebû Dâvud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları, İstanbul 2011.
Abdurrezzâk, Ebû Bekr Abdurrezzâk b. Hemmâm es-San’ânî, (trsz), el-Musannef, (thk.
Habîburrahmân el-A’zâmî), Beyrut.
Acar, Nilüfer Voltan-Yıldırım, İbrahim- Ergene, Tuncay, (1996)“Bireylerin Dindarlık Düzeyle-
rinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi”, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, sayı: 12, Ankara, ss. 45-56.
Ali el-Müttakî el-Hindî, (2010), Kenzu’l- Ummâl, 3. Bas., Dâru’l-Kütübi’l- ‘Ilmiyye, Beyrut.
Beyhâkî, Ebu Bekr Ahmed b. Hüseyin b. Ali, es-Sünenu’l-Kübrâ, Daru'l-Marife, Beyrut-
Lübnan 1992/1413.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl, (1992), Sahîhu’l-Buhârî, İstanbul.
Canan, İbrahim, (Trsz), Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, Tuğra Neşriyat, İstanbul.
Certel, Hüseyin, (2000), Kur’ân’da İnsan, Tuğra Matbaası, Isparta.
121) Buhârî, Nikâh l09; Ebû Dâvud, Nikâh 13.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
66
Çağ, Pınar-Yıldırım, İbrahim, (2013), “Evlilik Doyumunu Yordayan İlişkisel ve Kişisel Değiş-
kenler”, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, İstanbul,cilt: 4, sayı. 39, ss. 13-
23.
Çalış, Halit, (2003), “Ebeveyn ve Çocuklar Arası Maddi İlişkilerde Adalet/Eşit Muamele”,
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı: XVI, Konya, ss. 121-151.
Çelen, Mehmet, (2012), “İslâm Hukukunda Aile Hakemliği”, Yayınlanmamış Bildiri, “Aileyi
Korumada Aile Hakemliğinin Rolü” Paneli, Adana 14 Mayıs 2012, ss. 1-31.
Demirtaş, Andaç –Dönmez, Ali, (2006), ”Yakın İlişkilerde Kıskançlık: Bireysel, İlişkisel ve
Durumsal Değişkenler”, Türk Psikiyatri Dergisi, İstanbul; 17(3),ss. 181-191.
Ebû Dâvud, Süleymân b. el-Eş’as, (1992), Sünenü Ebî Dâvûd, İstanbul.
Erberk, Evrim vd., (2005), “Cinsellik ve Çift Uyumu Arasındaki İlişki: Üç Grup Evli Çiftte
Karşılaştırmalı bir Çalışma”, Düşünen Adam Dergisi, İstanbul, cilt. 2, sayı. 18, ss. 71-
81.
Evcili, Funda; Cesur, Büşra; Altun, Ayşe; Güçtaş, Zarife; Sümer, Haldun, (2013), “Evlilik Ön-
cesi Cinsel Deneyim: Ebelik Bölümü Öğrencilerinin Görüş ve Tutumları”, Gümüşhane
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, Gümüşhane, cilt. 2, sayı. 4, ss. 486-498.
Erenoğlu, Rabiye, (2008), Gazi Üniversitesi öğrencilerinin töre-namus cinayetleri hakkındaki
görüşleri [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi], Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Ens-
titüsü; Ankara.
Freedman, D. O- Sears, J.M- Catsmith, (1998), Sosyal Psikoloji, 3. Baskı, Çev.: Ali Dönmez,
İmge Kitabevi, Ankara.
İbn Hacer el-Askalânî, Ahmed b. Ali, (199), 0el-İsâbe fî Temyîzi’-Sahâbe, (thk. Şeyh Adil Ah-
med Ali Muhammed), Beyrut.
İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, (1992), thk. M. Fuâd Abdulbâkî, Sü-
nen, İstanbul.
İbn Sa’d, Muhammed, et-Tabakâtu’l-Kübrâ, Beyrut trhs.
İbrahim Halebî, Mültekâ Tercümesi Mevkûfât, Şerheden: Mehmed Mevkûfâtî, Terc.: Ahmed
Davudoğlu, Doyuran Matbaası, İstanbul 1980.
İl, Sunay, “Aile Arabuluculuğu”, (2009), Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fa-
kültesi Sosyal Hizmet Bölümü Dergisi Toplum ve Sosyal Hizmet, cilt. 20, s ayı.1, An-
kara, ss. 23-32.
Kepçeoğlu, Muharrem, (1996), Psikolojik Danışma ve Rehberlik, 10. bas., Özdemir Ofset, An-
kara.
Kır İbrahim; Bülbül, Ömer, (2012), İslâhiye İlçesinde Boşanma Olgusu Üzerine Sosyolojik Bir
İnceleme, Kahramanmaraş Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Kahramanmaraş, cilt.
2, sayı. 9, ss. 99-122.
Koçyiğit, Oya Topdemir, (2012), “ İnfertilite ve sosyo-kültürel etkileri”, İnsanbilim Dergisi,
İstanbul Üniv., sayı:1, c. 1, ss. 27-38.
Hz. Peygamberin Aile Danışmanlığı Uygulamaları
The Journal of Academic Social Science Yıl: 4, Sayı: 36, Aralık 2016, s. 36-67
67
Korkut, Yeşim, (2001), ” Bazı Özel Psikolojik Danışma Merkezlerinde Aile Danışmanlığı ve
Aile Terapisi Hizmetlerinin Durumu”, İstanbul Üniversitesi Tecrübi Psikoloji Çalışma-
ları Dergisi, İstanbul, cilt. 22, ss. 111-133.
Kurt, Abdurrahman, (2009), “Dindarlığı Etkileyen Faktörler”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fa-
kültesi Dergisi, Cilt: 18, sayı: 2, Bursa, ss. 1-26.
Muhammed et-Tâhir b. Aşur, (2013), İslâm Hukuk Felsefesi: Gaye Problemi, çeviren: Vecdi
Akyüz-Mehmet Erdoğan, Rağbet Yayınları, İstanbul.
Müslim, Ebu’l-Huseyn Müslim İbnu’l-Haccâc, (2006), Sahîhu’l-Müslim, İstanbul 1992.
Sayar, Kemal, Ruh Hali, (2015), Timaş Yayınları, İstanbul.
Neseî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şu’ayb, (1992), Sünenü’-Neseî, İstanbul.
Söylev, Ömer Faruk, (2014), Türkiye’de Dini Danışma ve Rehberlik-Alanları, İmkânları ve
Yöntemleri (Diyanet İşleri Başkanlığı Örneği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Uludağ
Üniv. Sosyal Bilimler Enst.,. Bursa.
Şen, Yusuf, (2012), “İslâm Hukukunda Arabuluculuk”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, cilt:11, sayı:22, Çorum 2012/2, ss.105-135.
Şen, Emine- Bulut, Süreyya- Şirin, Ahsen,( 2014), “Primer İnfertil Kadınlarda Eşlerarası Uyu-
mun İncelenmesi”, Florence Nightingale Hemşirelik Dergisi, Cilt 22 – Sayı, 1, ss. 17-
24.
Taberânî, ebu’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed, (1415), el-Mu’cemu’l-Vasît, Tahk.: Târık b. Ivadil-
lah Abdulmuhsin b. İbrahim, Dâru’l-Harameyn, Kahire.
Tan, Hasan, (1992), Psikolojik Yardım İlişkileri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
Tarhan, Nevzat, (2006), Evlilik Psikolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul.
Tarhan, Nevzat, (2010), Aile Okulu, II. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul.
Tirmîzî, Muhammed b. İsâ, (1992), Sünenü’t-Tirmîzî, İstanbul.
Yanıkkerem, Ekrem vd., (2008), İnfertil Çiftlerin Yaşadıkları Sorunlar ve Hemşirelik Yaklaşı-
mı, Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, Erzurum, 11: 4, ss.112-121.
Yatkın, Nihat, (2010), “İslâm’da Evlilik ve Eş Seçiminde Dindarlığın Tercih Edilmesi”, Atatürk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum, sayı. 33, ss. 47-61.