2
MUSAHHAF rim olarak sened veya metninde birbirine benzeyen harfleri okuna- rak nakledilen hadisi ifade eder. Hadisi bu nakletmeye tashif , nakleden raviye de sahafi denir. itibaren Hacer el-As- kalanl'ye kadar (ö. 852/1448) bütün mu- haddisler musahhaf ve muharref terim- lerine vermekle birlikte (bk. MUHARREF) musahhaf daha bi- çimde Bu iki terime manalar yükleyen Hacer el-Askalanl birbirine benzeyen harflerde nokta muharrefi de kelimelerde hareke, harf ve hat nakledilen hadis ta- Ancak Hacer'in de bu ve iki terimi bir- birinin yerine görülmekte (Ce- mal Üstlrl, s. 35-39), bu da onun eserleri- nin kaleme sonra böy- le bir yapma göstermektedir. Bu daha sonraki hadis usulcüleri ve bu iki terim ele Muhaddisler, hadisi sema ve yo- luyla elde ettikleri sahlfelerden riva- yet edenlere sahafi ve ri- vayetinin makbul dir. Nitekim es-Sahtiyanl, b. Haccac'a, "Hilas b. Amr el-Hecerl'den riva- yette bulunma, çünkü o sahafidir" tavsi- yesinde Ebu Hatim, III, 402), Sevr b. Yezid, "Sahafi, kimseye fet- va veremez" (Hatlb el- Fakih ve'l-mütefakkih, II, 97), Said b. Ab- dülazlz de, "Sahafiden hadis diye ravileri (Hasan b. Abdul- lah el-Askeri, I, 7). Sahafinin ile, muteber hadis na- kil vicade tarikiyle nakilde bulunan kimsenin birbirine ya- olmakla birlikte fark Vicade yoluyla nakilde bulunan kimse ha- dislerinin sadece bir sahifeden nak- leder; onun bu türden rivayetleri belli olup ya hiç yoktur veya son derece az- Sahafi ise rivayetlerinin büyük bir sahlfeden ve sahlfeden rivayet etmeyi adet haline için rivayette bulunurken pek çok hata yapar. Bu sebep- le vicade yoluyla hadis nakletmede bir görülmezken sahafinin rivayeti bir "afet" bu yüzden sahafi tabiri de cerh biri kabul edilir Ebu Hatim, II, 3I). Musahhaf hadis esa- sen sahih olsa da makbul Tashif genellikle duyma veya yan- okumadan ve bir- 230 birine benzeyen, sayesinde labilen harflerde daha çok görülür. . ve r. okumak se- nedde tashlfin, 4;,!T ..,...r; .,s..\Jf ifa- desini .,s..\Jf oku- mak ise metinde tashlfin örnekleridir. ve güvenilir muhaddisler de za- man zaman tashlf Ahmed b. Hanbel'e göre tashlften kurtu- lan (Hatlb el-Cami', I, 270), Ali b. Medini'ye göre ise bundan sadece dört Re- ceb, I, Hamza Kitabü't-Tenbih 'ald Muhammed Hasan Al-i Yasin, 387/I 967-68; Muhammed Es'ad Tales, 968), Hasan b. Abdullah el-Askerl'nin Tas- Mahmud Ah- med Mlre, I-III, Kah i re 982; Ah- med Beyrut 1408/1 988) ve ma Abdülazlz Ahmed, Kah i re 1383/1 963; Muhammed Yusuf, 98 Darekutnl'nin '1-muhaddi- Hayr, s. 204), Hatlb el-Ba6dadl'- nin fi'r-resm ve hi- maye ma minhü 'an bevadi- ve'l-vehm'i Sükeyne I-Il, 1405/1985), Belati'nin 4 Safedi'nin Tashihu't-tashif ve tah- rirü't-ta]J-rit'i hire ve SüyQtl'nin et- (et- Tatrlf) (et- rlf) Ali Hüseyin el-Bewab, Riyad 988) musahhaf ve muharref rivayetlerin birlikte ele eserlerdir. Ce- mal Üstiri ve fi'l-ha- ve ii yüksek (Riyad konuyu biçimde : Lisanü'l-'Arab, md.; ibn Ebu Hatim, el- ve't-ta'dil, ll, 31; lll, 402; Hasan b. Abdul- lah el-Asker!, Mah- mud Ahmed Mlre), Kahire 1402/1982, I, 7, 24; bk. I, 39-42; Hakim en- N1sabur1, Ma'rifetü Seyyid Muazzam Hüseyin). Haydarabad 1935 --> Medi- ne-Beyrut 1397/1977, s. 146-152; Hatib dadi, el-Fakih ve'l-mütefakkih el-En- sari), Beyrut 1400/1980, ll, 97; a.mlf., el-Cami' ve adabi's-sami' Mahmud et-Tahhan), Riya? 1403/1983, I, 270; ibn Hayr, Fehrese, s. 204; lbnü's-Salah, s. 279-284; Receb, NOreddin Itr). yeri yokJ1398/1978 (Darü'l- mellah) , I, 161; Hacer ei-Askalan1, Nüzhetü'n- nct?ar fi Nureddin Itr). 1413/1992, s. 94; I, 411, 415; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 317-318; Subh1 es-Salih, Hadis ilimleri ve Hadfs (tre. M. Kandemir). Ankara 1981, s. 216- 224; Cemal Üstir1, ue ue fi tih, Riyad 1418/1997, s. 23-87, 453-474; Ah- met Yücel, "Bir Hadis Terimi Olarak Sahafi ve Hadis Tarihi önemi", sy. 11- 12, Istanbul1997, s. 197-203; F. Rosenthal, "Tas- Ef2 X, 347-348. . L Iii MEHMET ( bulunan ve bir nevi yapan görevli_ _j Sohbet kökünün "mufaale" türeyen musahib kelimesi "sohbet ehli kimse, dost" gelir. Os- saray saraydaki görev- liler içindevezir ve beylerbeyilerinden pa- yapan, ve bil- gisiyle temayüz ederek ona bu- lunanlar için Daha çok lence ve söyleyerek pa- vakit geçirmesini ne- dim den resmi bir özellik devlet ve meselelerde gö- bir görevli Bununla birlikte her iki kelimeye yükleyen ifadelere de kaynaklar- da Burada temel olgu her ikisi- nin de özel olarak ve bilgilendiren kimseler XVI. yüz- tarihçisi Selaniki res- ml görevli ile Celal Bey'den musa- hib söz ederken lll. lendiren, türlü yapan cüce Nasuh'u nedim olarak anar (Tarih, s. 42, 353). Koçi Bey de devlet nedimlerden bahseder ( Risale, s. 3 ) . XV. ait ilk kroniklerinde ve Fatih Kanunnamesi'nde musahib keli- mesine rastlanmaz, ancak Xl/I. kay- bu tabir geçer. Lutfi "Müluk nedimsiz ve musahibsiz olmaz, am- ma 000 mesalih-i halka gerek- tir" ifadesi bu duruma (Asa{name, s. 7). Burada devlet lerine belirtilir. Bu- na göre resmi bir görevli olarak pa- de ona bir mevcut söylenebilir. Daha önce Bayezid'in kaynaklarda "mashara" zikredilen bir kulunun nedim veya musahibe benzer bir konumda ve üze- rinde etkili I, 337)

r. ..,r; · 2018-05-25 · kelimelerde hareke, harf ve hat değişikliği yapılarak nakledilen hadis şeklinde ta ... Hasan Al-i Yasin, Bağdat ı 387/I 967-68; nşr. Muhammed Es'ad

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: r. ..,r; · 2018-05-25 · kelimelerde hareke, harf ve hat değişikliği yapılarak nakledilen hadis şeklinde ta ... Hasan Al-i Yasin, Bağdat ı 387/I 967-68; nşr. Muhammed Es'ad

MUSAHHAF

rim olarak sened veya metninde yazılışı birbirine benzeyen harfleri yanlış okuna­rak nakledilen hadisi ifade eder. Hadisi bu şekilde nakletmeye tashif , hatalı nakleden raviye de sahafi denir.

İlk asırlardan itibaren İbn Hacer el-As­kalanl'ye kadar (ö. 852/1448) bütün mu­haddisler musahhaf ve muharref terim­lerine aynı anlamı vermekle birlikte (bk. MUHARREF) musahhaf daha yaygın bi­çimde kullanılmıştır. Bu iki terime farklı manalar yükleyen İbn Hacer el-Askalanl musahhafı yazılışları birbirine benzeyen harflerde nokta değişikliği , muharrefi de kelimelerde hareke, harf ve hat değişikliği yapılarak nakledilen hadis şeklinde ta­nımlamıştır. Ancak İbn Hacer'in de bu ayınma bağlı kalmadığı ve iki terimi bir­birinin yerine kullandığı görülmekte (Ce­mal Üstlrl, s. 35-39), bu da onun eserleri­nin birçoğunu kaleme aldıktan sonra böy­le bir ayırım yapma gereğini duyduğunu göstermektedir. Bu ayırım daha sonraki hadis usulcüleri tarafından benimsenmiş ve bu iki terim ayrı ayrı ele alınmıştır.

Muhaddisler, hadisi sema ve kıraat yo­luyla değil elde ettikleri sahlfelerden riva­yet edenlere sahafi demişler ve onların ri­vayetinin makbul olmadığını söylemişler­dir. Nitekim EyyCıb es-Sahtiyanl, Şu'be b. Haccac'a, "Hilas b. Amr el-Hecerl'den riva­yette bulunma, çünkü o sahafidir" tavsi­yesinde bulunmuş (İbn Ebu Hatim, III, 402), Sevr b. Yezid, "Sahafi, kimseye fet­va veremez" demiş (Hatlb el-Bağdadl, el­Fakih ve'l-mütefakkih, II, 97), Said b. Ab­dülazlz de, "Sahafiden hadis almayınız" diye ravileri uyarmıştır (Hasan b. Abdul­lah el-Askeri, I, 7).

Sahafinin yaptığı ile, muteber hadis na­kil metotlarından vicade tarikiyle nakilde bulunan kimsenin yaptığı iş birbirine ya­kın olmakla birlikte aralarında fark vardır. Vicade yoluyla nakilde bulunan kimse ha­dislerinin sadece bir kısmını sahifeden nak­leder; onun bu türden rivayetleri belli olup hatası ya hiç yoktur veya son derece az­dır. Sahafi ise rivayetlerinin büyük bir kıs­mını sahlfeden aldığı ve sahlfeden rivayet etmeyi adet haline getirdiği için rivayette bulunurken pek çok hata yapar. Bu sebep­le vicade yoluyla hadis alıp nakletmede bir sakınca görülmezken sahafinin rivayeti bir "afet" sayılır, bu yüzden sahafi tabiri de cerh lafızlarından biri kabul edilir (İbn

Ebu Hatim, II, 3I). Musahhaf hadis esa­sen sahih olsa da makbul değildir.

Tashif genellikle yanlış duyma veya yan­lış okumadan kaynaklanır ve yazdışları bir-

230

birine benzeyen, noktaları sayesinde ayrı­labilen harflerde daha çok görülür . .,_k.<ı.>'i ~ . ..r ı;:.:'ı .;ı;.: ve _rı'i r. okumak se­nedde tashlfin, ~~ 4;,!T ~ ..,...r; .,s..\Jf ifa­desini ~~ 4;,ıl ~w~ .,s..\Jf şeklinde oku­mak ise metinde tashlfin örnekleridir.

Meşhur ve güvenilir muhaddisler de za­man zaman tashlf hatasına düşmüşlerdir. Ahmed b. Hanbel' e göre tashlften kurtu­lan olmamış (Hatlb el-Bağdadl, el-Cami', I, 270), Ali b. Medini'ye göre ise bundan sadece dört kişi kurtulabiimiştir (İbn Re­ceb, I, I6ı).

Hamza el-İsfahanl'nin Kitabü't-Tenbih 'ald f:ıudCı.şi't-taşJ:ıit'i (nşr. Muhammed Hasan Al-i Yasin, Bağdat ı 387/I 967-68; nşr. Muhammed Es'ad Tales, Dımaşk ı388/ ı 968), Hasan b. Abdullah el-Askerl'nin Tas­J:ıiiatü'l-muf:ıaddişin'i (nşr. Mahmud Ah­med Mlre, I-III, Kah i re ı 402/ı 982; nşr. Ah­med Abdüşşafl, Beyrut 1408/1 988) ve Şer­

J:ıu ma ye~a'u fihi't-taşJ:ıii ve't-taf:ırif'i (nşr. Abdülazlz Ahmed, Kah i re 1383/1 963; nşr. Muhammed Yusuf, Dımaşk ı40l/

ı 98 ı), Darekutnl'nin TaşJ:ıiiü '1-muhaddi­şin'i (İbn Hayr, s. 204), Hatlb el-Ba6dadl'­nin Tell]işü'l-müteşabih fi'r-resm ve hi­maye tü ma eşkele minhü 'an bevadi­ri't-taşf:ıii ve'l-vehm'i (nşr. Sükeyne eş­Şihab!, I-Il, Dımaşk 1405/1985), Belati'nin et-Taşf:ıif ve't-taf:ırit'i (Keşfü'?-?Unün, ı,

4 ı ı), Safedi'nin Tashihu't-tashif ve tah­rirü't-ta]J-rit'i (nşr. S~~id eş-Ş~rkavl, K~­hire ı407/1987) ve SüyQtl'nin et-Taşrif (et­Tatrlf) fi't-taşf:ıii'i (et-Taşf:ıif {i.'l-f:ıadlşi'ş-şe­rlf) (nşr. Ali Hüseyin el-Bewab, Riyad ı409/ ı 988) musahhaf ve muharref rivayetlerin birlikte ele alındığı başlıca eserlerdir. Ce­mal Üstiri et-Taşf:ıif ve eşeruhu fi'l-ha­diş ve'l-fı~h ve cühCı.dü'l-muhaddi~in ii mükfıieJ:ıatih adlı yüksek lis~ns çalış­masında (Riyad ı418!1997) konuyu ayrın­tılı biçimde incelemiştir.

BİBLİYOGRAFYA :

Lisanü'l-'Arab, "şJ:ıf" md.; ibn Ebu Hatim, el­Cerf:ı ve't-ta'dil, ll, 31; lll, 402; Hasan b. Abdul­lah el-Asker!, Taşf:ıi{atü'l-muf:ıaddişfn (nşr. Mah­mud Ahmed Mlre), Kahire 1402/1982, I, 7, 24; ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 39-42; Hakim en­N1sabur1, Ma'rifetü 'ulümi'l-f:ıadiş (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin). Haydarabad 1935 --> Medi­ne-Beyrut 1397/1977, s. 146-152; Hatib ei-Bağ­dadi, el-Fakih ve'l-mütefakkih (nşr. İsmail el-En­sari), Beyrut 1400/1980, ll, 97; a.mlf., el-Cami' li-al]lakı'r-ravi ve adabi's-sami' (nşr. Mahmud et-Tahhan), Riya? 1403/1983, I, 270; ibn Hayr, Fehrese, s. 204; lbnü's-Salah, 'Ulümü'l-f:ıadis, s. 279-284; İbn Receb, Şerf:ıu 'İleli't-Tirm{?i (~şr. NOreddin Itr). [baskı yeri yokJ1398/1978 (Darü'l­mellah) , I, 161; İbn Hacer ei-Askalan1, Nüzhetü'n­nct?ar fi tavzi/:ıi Nul]beti'l-fiker(nşr. Nureddin Itr). Dımaşk 1413/1992, s. 94; Keşfü'?-?unün, I, 411, 415; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 317-318;

Subh1 es-Salih, Hadis ilimleri ve Hadfs lstılahla­rı (tre. M. Yaşar Kandemir). Ankara 1981, s. 216-224; Cemal Üstir1, et-Taşf:ıf{ ue eşeruha fi'l-f:ıadfş ve'l-fıkh ue cühüdü'l-muf:ıaddişfn fi mükafef:ıa­tih, Riyad 1418/1997, s. 23-87, 453-474; Ah­met Yücel, "Bir Hadis Terimi Olarak Sahafi ve Hadis Tarihi Açısından önemi", MÜİFD, sy. 11-12, Istanbul1997, s. 197-203; F. Rosenthal, "Tas-J:ııf", Ef2 (İng.), X, 347-348. .

L

Iii MEHMET EFENDİOÖLU

MUSAHİB ( ..,...,..~)

Osmanlı sarayında

padişahın yanında bulunan ve bir nevi danışmanlık yapan

görevli_ _j

Sohbet kökünün "mufaale" kahbından türeyen musahib kelimesi "sohbet ehli kimse, arkadaş, dost" anlamına gelir. Os­manlı saray teşkilatında saraydaki görev­liler içindevezir ve beylerbeyilerinden pa­dişaha danışmanlık yapan, kişiliği ve bil­gisiyle temayüz ederek ona arkadaşlıkta bu­lunanlar için kullanılmıştır. Daha çok eğ­lence arkadaşı, şiir ve şarkı söyleyerek pa­dişahın hoş vakit geçirmesini sağlayan ne­dim den farkı resmi bir özellik taşıması, devlet işlerinde, iç ve dış meselelerde gö­rüşlerine başvurulan bir görevli olmasıdır. Bununla birlikte her iki kelimeye aynı ına­nayı yükleyen ifadelere de bazı kaynaklar­da rastlanır. Burada temel olgu her ikisi­nin de padişahı özel olarak eğlendiren ve bilgilendiren kimseler olmasıdır. XVI. yüz­yıl sonlarında Osmanlı tarihçisi Selaniki res­ml görevli unvanı ile Celal Bey'den musa­hib şeklinde söz ederken lll. Murad'ı eğ­lendiren, türlü maskaralıklar yapan cüce Nasuh'u nedim olarak anar (Tarih, s. 42,

353). Koçi Bey de devlet işlerine karışan nedimlerden bahseder ( Risale, s. 3 ı ) .

XV. yüzyıla ait ilk Osmanlı kroniklerinde ve Fatih Kanunnamesi'nde musahib keli­mesine rastlanmaz, ancak Xl/I. yüzyıl kay­naklarında bu tabir geçer. Lutfi Paşa'nın, "Müluk nedimsiz ve musahibsiz olmaz, am­ma 000 mesalih-i halka karışmamak gerek­tir" ifadesi bu duruma açıklık kazandırır (Asa{name, s. 7). Burada onların devlet iş­lerine karışmaması gerektiği belirtilir. Bu­na göre resmi bir görevli olarak değil pa­dişahın yakınında hoşsohbet, şahsi işlerin­

de ona yardımcı bir şahsın mevcut olduğu söylenebilir. Daha önce Yıldırım Bayezid'in kaynaklarda "mashara" adıyla zikredilen bir kulunun nedim veya musahibe benzer bir konumda bulunduğu ve padişah üze­rinde etkili olduğu anlaşılır (Neşr!, I, 337)

Page 2: r. ..,r; · 2018-05-25 · kelimelerde hareke, harf ve hat değişikliği yapılarak nakledilen hadis şeklinde ta ... Hasan Al-i Yasin, Bağdat ı 387/I 967-68; nşr. Muhammed Es'ad

Yavuz Sultan Selim'in yakın adamı ve Ho­ca Sadeddin Efendi'nin babası Hasan Can Çelebi'nin de böyle bir hizmet gördüğü bi­linmektedir.

Bu durum, anlam ve görev itibariyle ne­dim ve musahib arasındaki ince çizginin henüz tam olarak birbirinden ayırt edil­memiş olduğuna işaret eder. Ancak XVI. yüzyılda aradaki fark giderek belirginleş­miş olmalıdır (ayrıca bk. NEDiM). Nitekim bu yüzyılın sonlarında All Mustafa Efendi padişahların maiyetinde emsali az bulu­nur, dili fasih ve edip bir musahibin bulun­masının gereğine işaret ederek bu kişinin evliya ve enbiya tarihini, hükümdarlar soh­betini bilen, devlete ve saltanata zarar ve­ren hususları açık dille ve güzel misallerle padişaha anlatan, ilmi sohbetlere önem veren, hak ve hukuka riayetkar, kimseye kini, garazı olmayan, kerem sahibi, hare­ketleri ölçülü, makam hırsına kapılınayıp mazlumları koruma, zatimiere haddini bil­dirme hususunda padişaha sağlıklı bilgi­ler veren bir kimse olması gerektiğini be­lirtir (Nushatü's-seliWn, ı, 127) . Bu ifadec ler, musahibliğin resmi bir nitelik kazan­dığını ortaya koyduğu gibi hangi alanlara yönelik bir görev haline geldiğini de gös­terir.

Osmanlı sarayında özellikle lll. Murad dönemiyle birlikte padişahların meşrep, şahsiyet ve seviyelerine göre değişik rüt­be ve işlevlerde musahiblerin çoğaldığı dik­kati çeker. Bu dönemden itibaren musa­hib kadınların da ortaya çıktığı bilinmekte­dir. XVI. yüzyılda Raziye ve Canfeda, xvıı. yüzyılda Şekerpare kaynaklarda adları ge­çen musahib kadınlardır (Naima, IV, 276-

278). XVII. yüzyılda ağalar ve saraylı ka­dınlar nüfuzunun arttığı dönemde musa­hiblerin sayısı ve gücü çoğalmıştır.

Musahiblik özel bir görev olmakla birlik­te idari ve ilmi görevlilerden seçilen musa­hibler çeşitli sorumluluklar üstlenirdi. Ni­tekim lll. Murad'ın musahibi Mehmed Pa­şa 996'da ( 1588) sikke ıslahıyla görevlen­dirilmiş, fakat daha fiilen işe başlamadan kapıkulu süvarilerinin isyanı yüzünden Def­terdar Mahmud Paşa ile birlikte öldürül­müştür.

Sarayda cüce, dilsiz ve siyah hadım ağa­larından seçilmiş musahibler de vardı. Bu tür musahiblerin sayısı lll. Murad zama­nında olduğu gibi bazan artmıştır. Musa­hiblerin görüş ve tavsiyeleri padişahlar üze­rinde çok defa etkili olurdu. Zaman zaman siyasi meselelere karışır, idarecileri zor du­rumda bırakırlardı . lll. Murad dönemin­de musahib cüceterin ve kadın musahib­lerin bazı menfaatler karşılığında özellikle

tayinlerde aracı olmaları dönemin tarih­çilerince ağır şekilde eleştirilmiştir.

Padişahlar musahiblerini kendileri se­çer, istedikleri zaman da bu hizmetten af­federlerdi. lll. Murad'ın musahiblerinden Şemsi Ahmed Paşa ile Beylerbeyi Mehmed Paşa; ıv. Murad'ın musahibleri Silahdar Mustafa Paşa, Emirgüne oğlu Yusuf, De­li Hüseyin Paşa ve lV. Mehmed'in veziri ve damadı Musahib Mustafa Paşa tanınmış şahsiyetlerdir. Özellikle Musahib Mustafa Paşa, lV. Mehmed'in dostluğunu ve gü­venini kazanarak uzun süre idari ve siyasi olaylarda etkili olmuştur. lV. Mehmed dö­nemi tarihçisi Abdurrahman Abdi Paşa onun faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi verir. Mustafa Paşa'nın lV. Mehmed'e iki mükemmel küheylanı plşkeş olarak sun­duğunu , padişahın çeşitli kimselere yap­tığı hil'at-i fahire, sarnur kürk gibi ihsan­ları onun vasıtasıyla gönderdiğini, 28 Mu­harrem 107Tde (3 1 Temmuz 1666) musa­hib iken kendisine vezirlik rütbesinin tev­cih edildiğini yazar (Abdurrahman Abdi PaşaVekayi'namesi, s . 168, 170, 185,212).

Ayrıca Müneccimbaşı Ahmed Dede'nin uzun süre lV. Mehmed'in musahibliğini yaptığı bilinmektedir. Bestekar Vardakos­ta Ahmed Ağa, Hacı Sadullah Ağa, Hacı izzet Şakir Ağa lll. Selim'in. Hamamizade İsmail Dede Efendi ll. Mahmud'un musa­hibleri idiler. Bu makam 1834'te lağvedi­lip musahiblerden Abdi ve Said beylere ka­pıcıbaşılık verilmiştir ( Lutfl, IV, 16 ı).

BİBLİYOGRAFYA :

Neşri, Cihannüma (Unat), I, 337; Lutfı Paşa. Asa{rıame (haz. Mübahat Kütükoğlu, Prof. Dr. Be­kir Kütükoğlu 'na Armağan içinde), İstanbul 1991 , s. 7; Ali Mustafa Efendi, Nushatü's-sela­tin (nş r. A. Tietze, Muştafa 'Ali's Counsel for Sultans of 1581), Wien 1982, I, 127-135; Sela­nikl, Tarih (İpşir li ), s. 42, 353; Koçi Bey, Risale, İstanbul 1303, s. 31; Topçular Katibi Abdu/ka­dir (Kadri) Efendi Tarihi (haz. Ziya Yı l mazer), An­kara 2003, s. 242, 614, 734, 1023; Abdurrah­man Abdi Paşa Vekayi 'namesi (haz. Fahri Çe­tin Deri n, doktora tezi, 1993), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 168-171, 185, 187, 191, 195,212, 312; Naima, Tarih , IV, 276-278; Lutfı, Tarih, IV, 161; Safiye Ünüvar. Saray Hatıralarım, İstanbul 1964, tür.yer.; Uzunçarşılı, Saray Teşkilatı, s. 75; a.mlf., Kapukulu Ocak/arı, I, 468; a.mlf., Mer-kez-Bahriye, s. 191 , 199. ı:;ı.ı .

1.!11!.1 MEHMET lPŞİRLİ

L

MUSAHiSzADE CELAL (1868-1959)

Oyun yazarı .

19 Ağustos 1868'de istanbul Cihangir'­de doğdu. Asıl adı Mahmud Celaleddin'­dir. Ailesi, baba tarafından xvıı. yüzyılın başında Kırım'dan istanbul'a göç etmiş Ta-

MUSAHiBZADE CELAL

tar Osman Ağa'ya kadar ulaşır. Dedesi, lll. Selim ve ll. Mahmud dönemlerinin ünlü bestekarı musahib Hacı izzet Şakir Ağa, babası Gazhane başkatibi Musahibzade Mehmed Ali Bey' dir. Aile Şakir Ağa'nın mu­sahiblik görevinden dolayı Musahibzade olarak anılmıştır. Tophane'deki Flruz Ağa Sıbyan Mektebi'nde başladığı öğrenimini aynı yerde Feyziye Rüşdiyesi'nde sürdü­ren Musahibzade Celal Süleymaniye'deki NurnOne-i Terakki İdadlsi'ni bitirdi. 1889'­da Babıali Tercüme Odası hulefalığı göre­viyle memuriyete başladı. Bir süre Hukuk Mektebi'ne devam ettiyse de bitiremedi. 1908'de ll. Meşrutiyet'in ilanı üzerine umu­mi tenslkat sırasında Tercüme Odası'n­daki görevinden ayrılarak kendini oyun yazarlığına verdi. 1914 yılında Şehzade Tevfik Efendi'nin sarayından Firdevs Nik­teristan Hanım ' la evlendi. Ağır savaş şartları yüzünden geçim sıkıntısı çekme­ye başlayınca tekrar memuriyet isternek zorunda kaldı. 1917'de Üsküdar'da çarşı etiketleri kontrol memurluğuna, 1920'de maliye tahsil memurluğuna getirildi. Şu­bat 1923'te emekli oldu. Altı ay sonra Ev­kaf Müzesi'nde, tekke ve türbelerden top­lanan elbise ve sakal-ı şerif bohçalarıyla Şark kumaş ve şaliarından bir koleksiyo­nun hazırlanması işinde görev aldı. Oyun­larının ilgi görmesi üzerine buradan ayrı­lıp tekrar oyun yazarlığına döndü. 1927'­den sonra bir süre geçimini oyunlarının geliriyle sağladı. Şehir Tiyatroları Kütüpha­nesi'ndeki görevini de ölümüne kadar sürdürdü. Yaşı ilerledikçe daha önce ge­çirdiği bir hastalıktan dolayı görme prob­lemi arttı. bu yüzden çalışmaları zorlaştı .

20 Temmuz 1959'da öldü, cenazesi Kara­caahmet Mezarlığı'na defnedildi.

Küçük yaştan itibaren orta oyunu, ka­ragöz gibi geleneksel seyirlik sanatlara ilgi duyan Musahibzade, on beş- on altı yaş­larındayken aralarında İbnürrefik Ahmed NOri (Sekizinci). Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ve Manyasizade Refik Bey'in de bulunduğu ar-

Musahibzade Celal

231