13
1 ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ 1 GEERT HOFSTEDE Özet. Bu yazı 50 ülke insanın işle ilgili değerlerindeki farlılıklar hakkında yazarın son zamanlarda yayınlanmış bulgularını özetlemektedir. Bu farlılıklar göz önüne alındığında, (belli bir ülkelin değer sistemini temel alan) etnosentrik işletme kuramları savunulamaz hale gelmiştir. Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi için anahtar konulardan biri de ulusal kültürlerin işletmeler üzerindeki etkisidir. Yirmi hatta on yıl önce, işletme ve ulusal kültürler arasındaki ilişki çoğunluk için açık olmaktan uzaktı, ve hatta şu an bile herkes için açık olmayabilir. 1950lerde ve 60larda, yaygın görüş, en azından Avrupa’da ve Birleşik Devletler’de, işletmenin evrensel bir şey olduğuydu. Bilinen işletmenin, ulusal çevrelerden bağımsız olarak varolan ilkeleri vardı. Eğer ulusal veya yerel uygulamalar bu ilkelerden ayrılırsa, yerel uygulamaları değiştirme zamanı gelmiş demekti. Gelecekte, bilinen işletme uygulamalarının evrenselliği toplumların giderek daha benzer olmalarına yol açacaktır. Bu, hem zenginleşecek hem de tıpkı zengin ülkeler gibi işletilecek, Üçüncü Dünya’nın fakir ülkelerine bile uygulandı. Ayrıca, Birinci ve İkinci Dünya’daki (kapitalist ve sosyalist) işletmedeki farlılıklar kaybolacaktı; en azından, yüzey altında resmi olarak kabul edilenden çok daha küçük olacağı şünülüyordu. 1950lerde ve 60larda baskın olan bu düşünce şekli “yakınsama hipotezi” olarak bilinir. 1970ler boyunca, işletme uygulamalarının kaçınılmaz yakınsamasına duyulan inanç azaldı. Bu çok açık şekilde çevremizde gördüğümüz gerçeklikle çatışıyordu. Aynı zamanda, en çok da yakınsama inancı üzerine kurulan, Avrupa Ortak Pazarı gibi uluslarüstü örgütler ulusal farklılıkların inatçılığını kabul etmek zorunda kaldılar. Hatta varolan uluslar içinde, bölgesel farklılıklara yapılan vurgu azalmaktan çok artı. Galler, Flamanlar, Basklar, Bangladeşliler, Kebekliler kendi kimliklerini savundular, ve bunun işletmenin yakınsama felsefesiyle uzlaşması zordu. Ve yavaş yavaş, ulusal hatta bölgesel kültürlerin işletme için bir sorun olduğu açıklığa kavuştu. Ulusal ve bölgesel farklılıklar kaybolmuyorlar; burada duruyorlar. Nitekim, bu farklılıklar işletmenin en önemli sorunlarından biri haline geldi – özellikle, kamusal veya özel, çok-uluslu, çok-kültürlü örgütler için. Milliyet işletme için 3 nedenle önemlidir. Birincisi, çok açıkça, siyasal olarak. Milletler, kökleri tarihte olan, kendi kurumlarıyla (hükümet şekilleri, yasal sistemler, eğitim sistemleri, işçi ve işveren birlikleri sistemleri) siyasal birimlerdir. Sadece resmi kurumlar farklılaşmaz, ama hatta bunların kendilerini eşitlesek bile onları kullanmanın resmi olmayan yolları farklılaşır. Örneğin, Fransa’daki resmi kanun bireylerin haklarını devlete karşı Büyük Britanya veya Hollanda’daki resmi kanundan daha iyi korur. Fakat, Hollanda veya Britanya’da daha sıklıkla rastlanırken, çok az Fransız vatandaşının devlete karşı dava kazandığı olmuştur. Bu tür resmi olmayan siyasal gerçeklikler değişime biraz dirençlidir. Milliyetin neden önemli olduğunun ikinci gerekçesi sosyolojiktir. Milliyetin veya bölgeselliğin vatandaşlar için sembolik bir değeri vardır. Hepimiz kimliğimizin bir 1 Bu makale Geert Hofstede (1983) “The Cultural Relativity of organizational Practices and Theories”, Journal of International Business Studies, Fall, ss. 75-89 orjinalinden çevrilmiştir. GİRİŞ İşletme ve Ulusal Kültürler Milliyetin Önemi

ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

1

ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1

GEERT HOFSTEDE

Özet. Bu yazı 50 ülke insanın işle ilgili değerlerindeki farlılıklar hakkında yazarın son zamanlarda yayınlanmış bulgularını özetlemektedir. Bu farlılıklar göz önüne alındığında, (belli bir ülkelin değer sistemini temel alan) etnosentrik işletme kuramları savunulamaz hale gelmiştir. Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır.

Örgüt bilimi için anahtar konulardan biri de ulusal kültürlerin işletmeler üzerindeki etkisidir. Yirmi hatta on yıl önce, işletme ve ulusal kültürler arasındaki ilişki çoğunluk için açık olmaktan uzaktı, ve hatta şu an bile herkes için açık olmayabilir. 1950lerde ve 60larda, yaygın görüş, en azından Avrupa’da ve Birleşik Devletler’de, işletmenin evrensel bir şey olduğuydu. Bilinen işletmenin, ulusal çevrelerden bağımsız olarak varolan ilkeleri vardı. Eğer ulusal veya yerel uygulamalar bu ilkelerden ayrılırsa, yerel uygulamaları değiştirme zamanı gelmiş demekti. Gelecekte, bilinen işletme uygulamalarının evrenselliği toplumların giderek daha benzer olmalarına yol açacaktır. Bu, hem zenginleşecek hem de tıpkı zengin ülkeler gibi işletilecek, Üçüncü Dünya’nın fakir ülkelerine bile uygulandı. Ayrıca, Birinci ve İkinci Dünya’daki (kapitalist ve sosyalist) işletmedeki farlılıklar kaybolacaktı; en azından, yüzey altında resmi olarak kabul edilenden çok daha küçük olacağı düşünülüyordu. 1950lerde ve 60larda baskın olan bu düşünce şekli “yakınsama hipotezi” olarak bilinir.

1970ler boyunca, işletme uygulamalarının kaçınılmaz yakınsamasına duyulan inanç azaldı. Bu çok açık şekilde çevremizde gördüğümüz gerçeklikle çatışıyordu. Aynı zamanda, en çok da yakınsama inancı üzerine kurulan, Avrupa Ortak Pazarı gibi uluslarüstü örgütler ulusal farklılıkların inatçılığını kabul etmek zorunda kaldılar. Hatta varolan uluslar içinde, bölgesel farklılıklara yapılan vurgu azalmaktan çok artı. Galler, Flamanlar, Basklar, Bangladeşliler, Kebekliler kendi kimliklerini savundular, ve bunun işletmenin yakınsama felsefesiyle uzlaşması zordu. Ve yavaş yavaş, ulusal hatta bölgesel kültürlerin işletme için bir sorun olduğu açıklığa kavuştu. Ulusal ve bölgesel farklılıklar kaybolmuyorlar; burada duruyorlar. Nitekim, bu farklılıklar işletmenin en önemli sorunlarından biri haline geldi – özellikle, kamusal veya özel, çok-uluslu, çok-kültürlü örgütler için.

Milliyet işletme için 3 nedenle önemlidir. Birincisi, çok açıkça, siyasal olarak. Milletler, kökleri tarihte olan, kendi kurumlarıyla (hükümet şekilleri, yasal sistemler, eğitim sistemleri, işçi ve işveren birlikleri sistemleri) siyasal birimlerdir. Sadece resmi kurumlar farklılaşmaz, ama hatta bunların kendilerini eşitlesek bile onları kullanmanın resmi olmayan yolları farklılaşır. Örneğin, Fransa’daki resmi kanun bireylerin haklarını devlete karşı Büyük Britanya veya Hollanda’daki resmi kanundan daha iyi korur. Fakat, Hollanda veya Britanya’da daha sıklıkla rastlanırken, çok az Fransız vatandaşının devlete karşı dava kazandığı olmuştur. Bu tür resmi olmayan siyasal gerçeklikler değişime biraz dirençlidir.

Milliyetin neden önemli olduğunun ikinci gerekçesi sosyolojiktir. Milliyetin veya bölgeselliğin vatandaşlar için sembolik bir değeri vardır. Hepimiz kimliğimizin bir

1 Bu makale Geert Hofstede (1983) “The Cultural Relativity of organizational Practices and Theories”, Journal of International Business Studies, Fall, ss. 75-89 orjinalinden çevrilmiştir.

GİRİŞ İşletme ve Ulusal Kültürler

Milliyetin Önemi

Page 2: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

2

parçasını da oradan alırız; bu “ben kimim”in bir parçasıdır. Bir millete veya bölge duyulan aidiyetlikten gelen sembolik değer insanların, ortak kimliklerinin tehdit edildiğini hissettiklerinde, savaşa gitmeleri için yeterli bir neden olmuştur ve olmaktadır. Ulusal ve bölgesel farklılıklar insanlar tarafından bir gerçeklik olarak hissedilmekte – ve bu yüzden onlar bir gerçekliktir.

Milliyetin neden önemli olduğunun üçüncü gerekçesi psikolojiktir. Düşüncelerimiz kısmen ulusal kültür etmenleri tarafından koşullandırılmıştır. Bu, ulusal sınırların ötesinde aynı olmayan, önce ailedeki hayat deneyimlerimiz ve sonra okullardaki ve örgütlerdeki eğitsel deneyimlerimizin bir etkisidir. Bir sınıfta kolaylıkla deneyim yoluyla koşullanma sürecini gösterebilirim. Bunun için belirsiz bir resim kullanıyorum: resim ki 2 farklı şekilde yorumlanabilir. Bu tür bir resim, ona nasıl baktığınıza bağlı olarak, ya etkileyici bir genç kızı ya da çirkin yaşlı bir kadını resmediyor. Koşullanma sürecini gösterebilmek için sınıfın yarısından gözlerini kapatmalarını istiyorum. Sınıfın diğer yarısına ise 5 saniye resmin, sadece genç kızın görülebildiği, biraz değiştirilmiş bir uyarlamasını gösteriyorum. Sonra diğer yarıdan gözlerini kapatmalarını istiyorum ve ilk yarıya, yine 5 saniye, sadece yaşlı kadının görülebildiği bir uyarlamayı gösteriyorum. Bu hazırlıktan sonra, belirsiz resmi aynı anda herkese gösteriyorum. Sonuçlar hayret verici: ilk önce genç kızı görerek “koşullanan”ların büyük çoğunluğu belirsiz resimde sadece genç kızı görüyorlar ve ilk önce yaşlı kadını görerek “koşullanan”ların çoğu ise sonradan sadece yaşlı kadını görebiliyor.

Bu basit deney gösteriyor ki, bir öğretmen olarak, beş saniye içinde resimde sınıfın gelişigüzel seçilmiş bir yarısını diğer yarısından farklı bir şey görmeye koşullayabiliyorum. Eğer bu geçerliyse, değil sadece 5 saniyede, fakat 20, 30 veya 40 yıl içinde farklı eğitsel ve hayat deneyimleriyle “koşullanmış” insanlar arasında aynı gerçekliğin farklı algılanması ne kadar güçlü olmalıdır? Yeni deneyimleri belli bir şekilde yorumlamaya deneyimlerimiz dolayısıyla “zihinsel olarak programlanıyoruz”. Benim gözde “kültür” tanımım kesin olarak şöyle ki bunun özü toplu zihinsel programlanmadır: bu koşullanmamızın milletimizin, bölgemizin veya grubumuzun diğer üyeleriyle paylaştığımız parçasıdır, ama başka milletlerin, bölgelerin, veya toplulukların üyeleriyle değil.

Farklı milletlerin üyeleri arasındaki zihinsel programlamadaki farklılıkların örneklerini çevremizde gözlemleyebiliriz. Bu farklılığın bir kaynağı da, tabii ki, di ve onun getirdikleri, ama dahası var. Avrupa’da, İngiliz insanı beklemek zorunda kaldığında düzenli bir kuyruk oluşturacaktır; ama Fransız değil. Alman insanı tren kompartımanı, doktorun bekleme odası veya asansör gibi kapalı, küçük bir mekana girdiğinde kural olarak yabancıları selamlayacaktır, ama Belçikalı değil. Avusturyalılar trafik olmasa bile kırmızı yaya trafik ışığında bekleyeceklerdir, ama Alman değil. İsviçreli, trafikte biri – yabancı diyelim – hata yaptığında çok sinirlenmeye meyillidir, ama İsveçli değil. Bütün bunlar, bu ülkelerin ulusal kültürlerine ait bir zihinsel programlamaların görünmez setinin parçasıdır.

Bu tür zihinsel programlamalar, eğer birisi bireyi kendi kültüründen koparmazsa, değiştirilmesi güçtür. Bir millette veya onun bir parçasında, kültür sadece yavaşça değişir. Bu dahası da böyledir çünkü insanların akıllarında olanlar aynı zamanda daha önce bahsedilen kurumlarda – hükümet, yasal sistemler, eğitim sistemleri, sanayi ilişkileri sistemleri, aile yapıları, dini örgütler, spor klüpleri, yerleşim şekilleri, edebiyat, mimari ve hatta bilimsel kuramlar – belirginleşir. Bütün bunlar, ortak kültürde köklenmiş ama diğer kültürlerden faklı olabilecek, gelenekleri ve ortak düşünce tarzlarını yansıtıyor. Kurumlar kısıtlıyor ve üzerine kuruldukları düşünce tarzını kabul ettirmeye çalışıyor. Kültürel olarak belirlenmiş düşünce tarzının sürdürmede iyi bilinen mekanizmalardan biri kendin-yapma kehanetidir.

Zihinsel Programlama

Page 3: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

3

Eğer, örneğin, belli bir azınlığın insanlarının sorumsuz olduğuna dair bir inanç varsa, böyle bir çevredeki tutumlar bu insanları sorumluluk gerektiren mevkilere getirmeyeceklerdir; hiç sorumluluk verilmemiş azınlık insanlarının bunu öğrenmeleri mümkün olmayacaktır ve büyük olasılıkla gerçekten de sorumsuz davranacaklardır. Dolayısıyla, herkes bu inanca bağlı kalacaktır – muhtemelen, azınlık insanları kendileri de dahil. Kendin-yapma kehanetinin başka bir örneği, eğer bir toplumdaki baskın düşünce tarzı bütün insanları eninde sonunda kendi çıkarı tarafından güdülendiği ise, kendi çıkarının peşinde koşmayanlar sapkın olarak düşünülürler. Sapkın olmak mutluluk verici olmadığından, böyle bir çevredeki çoğu insan ne yapmak isterlerse öz çıkarlarına atıfta bulunarak haklı göstereceklerdir, böylece baskın düşünce tarzını sağlamlaştıracaklardır. Böyle bir toplumda insanlar öz çıkara indirgenemeyecek güdüleri hayal bile edemezler.

Bu yazı, bölgeler, sosyal sınıflar, meslekler, din, yaş, cinsiyet veya hatta aileler gibi, ulusların içindeki topluluklar arasında olan kültürel farklılıklar hariç tutularak, ulusal kültürlerle sınırlandırılmalı. Ulusların içinde kültürel farklılıklar tabii ki var, ama hala birçok ulus için sakinlerinin paylaştığı düşünce tarzları ayırt edebiliriz ve bunu ulusal kültürlerinin veya ulusal karakterlerinin bir parçası sayabiliriz. Ulusal karakterler yabancılar için, o milletin kendi insanı için olandan daha açık şekilde ayırt edilebilirdir. Bir ülkede yaşarken, yurttaşlarımızla sahip olduğumuz ortak yanlarımızı değil sadece kendimizi onlardan neyin farklı yaptığını fark ederiz.

Ulusal kültür veya ulusal karakter hakkındaki ifadeler yüzeysellik ve yanlış genelleme kokar. Bunun 2 nedeni vardır. İlki, “kültür” gibi karmaşık bir şeyi tanımlamak için ortak olarak kabul edilmiş bir dil yoktur. Bir kimsenin “kişilik”ini tanımlamak istediğimizde de aynı sorunla karşılaşırız: öznel ve yüzeysel olma riskini alırız. “Kişilik” konusunda, fakat psikoloji en azından, birkaç tanesini saymak gerekirse, zekâ, enerji seviyesi, içedönüklük-dışadönüklük ve duygusal denge gibi, az ya da çok ortak olarak anlaşılan terimler geliştirmiştir. “Kültür” konusunda ise böyle bir ortak dil bulunmamaktadır. İkinci olarak, ulusal karakter hakkındaki ifadeler çoğu kez sistematik bir çalışmaya değil izlenimlere dayanır. Bu gibi ifadeler gerçekten yanlış genellemeler olarak düşünülebilir.

Benim ulusal kültürlere kendi yaptığım araştırma 1967 ve 1978 yılları arasında tamamlandı. Bu, henüz bahsettiğim ki amacı karşılamaya girişti: kültürleri tanımlamak için ortak olarak kabul edilebilir, iyi belirtilmiş, deneye dayalı (ampirik temelli) bir terminoloji geliştirmek, ve salt izlenimler yerine çok sayıda kültür hakkında sistematik olarak toplanmış veriyi kullanmak. Bu verileri az ya da çok kazara elde ettim. 1967’den 1971’e kadar çokuluslu büyük bir şirketin uluslar arası işlerinde psikolog olarak çalıştım. İşimin bir parçası olarak, standartlaşmış kalem-ve-kağıt anketleri yoluyla, çalışanların tutum ve değerleri üzerine veri topladım. Vasıfsız işçilerden dünyadaki birçok ülkedeki araştırma bilimcilerine, fiilen şirketin bütün çalışanları gözden geçirildi. Daha sonra 1971’den 1973’e kadar, aynı çalışanlar topluluğuyla gözden geçirmeler bir kere daha tekrar edildi. Bütün işletmede bilgisayarla işletilen veri bankalarında saklanan 116,000’in üzerinde anket toplandı. 40 ülke için, sistematik analiz için yeterince veri vardı.

Çok geçmeden ortaya çıktı ki, anketlerdeki davranıştan çok çalışan değerleriyle ilgilenen kalemler ülkeler arasında dikkate değer ve çok kararlı farklılıklar gösterdi. Davranış ile demek istediğim, “işinizi nasıl seviyorsunuz?” veya “amirinizi nasıl seviyorsunuz?” gibi bir soruya verilen karşılık. Değer ile demek istediğim, insanların bir amir tipini diğerine tercih edip etmedikleri veya ideal işi tarif ederken tercih ettikleri unsurlar hakkındaki sorulara verdikleri cevaplar. Değerler arzularını

Ulusal Karakter

50 Ülke Üzerinde Bir Araştırma Projesi

Page 4: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

4

belirtiyor, fiilen süregelenden algıladıklarını değil. Bu değerler, davranışlar değil, zihinsel programlama ve ulusal karakterdeki farklılıkları yansıtıyor.

Bu farklılıklar, fakat doğada hep istatistikseldi. Farz edin ki insanlara belli bir değer yargısına çok katıldıkları mı, katılmadıkları mı, kararsız mı oldukları veya kesinlikle katılmadıkları mı soruldu. Böyle bir durumda A ülkesindeki bütün çalışanların katıldığını ve B ülkesindeki bütün çalışanların katılmadıklarını bulmayacağız, onun yerine A ülkesindeki çalışanların yüzde 60’ı katılırken B ülkesinde sadece yüzde 40’ın katıldığını bulabiliriz. Bir ulusal kültürü karakterize etmek o kültürdeki her bireyin aynı şekilde zihinsel olarak programlandığı anlamına gelmez. Bulunan ulusal kültür, çevresinde ülkedeki bireylerin başkalaştığı, bir nevi inançların ve değerlerin ortalama örüntüsüdür. Örneğin, şunu buldum ki, ortalama olarak, Japonların güçlü bir otorite için İngilizlerden daha büyük bir isteği var; fakat bazı İngilizlerin güçlü bir otorite için pek çok Japon’dan daha büyük bir isteği var. Ulusal kültürleri tanımlarken her ülke içindeki ortak unsurlara dayanıyoruz, ama bu ülkedeki her birey için genellememeliyiz.

1971’de, farklı ülkelerden yöneticiler olan ders katılımcılarına çokuluslu şirkette kullandığımız aynı değer sorularını sorduğum uluslar arası işletme okuluna öğretmen olarak gittim. Cevaplar, bu tek şirkete özgü bir fenomenle uğraşmadığımızı gösterir şekilde ülkeler arasında aynı çeşit farklılıklar örüntüsünü açığa çıkardı. Başka zaman sonraki araştırmamda, 1973’den 1979’e kadar, Brüksel’deki İleri Çalışmalar Avrupa Enstitüsü (European Institute for Advanced Studies), ülkeler üzerinden ulusal karakterin yönlerini karşılaştıran başka çalışmalar aradım. Çokuluslu şirkette bulunanları doğrulayan farklılıkları gösteren, 5 ya da daha fazla ülkeyi karşılaştıran 40 civarında çalışma buldum. Bütün bu malzeme birlikte kitabım Kültür’ün Sonuçları (Culture’s Consequences) ‘nın temelini oluşturdu [Hofstede 1980]. Daha sonra, başka 10 ülke ve 3 çok-ülkeli bölge için tamamlayıcı veriler kullanılabilir hale geldi, böylece ülkelerin toplam sayısını 50’ye yükseltti [Hofstede 1983].

Ulusal kültürleri tanımlamak için ki terminolojim, neredeyse bütün olası bileşimlerde meydana geldiği için “boyutlar” dediğim, 4 farklı ölçütten oluşur. Bunlar çoğunlukla birbirleriden bağımsızdır:

• Kollektivisme karşı Bireyselcilik

• Büyük ya da Küçük Güç Mesafesi

• Güçlü ya da Zayıf Belirsizlikten Kaçınma

• Dişiliğe karşı Erillik

Araştırma verileri çokuluslu işletmenin veri bankasında gösterilen 40 ülkenin her birine bu 4 boyutun her biri üzerinden bir endeks değeri (0 ve 100 civarı arasında) atfetmeme izin verdi.

Bu 4 boyut çok değişkenli istatistikler (faktör analizi) ve kuramsal muhakemenin bileşimiyle bulundu. Faktör analizinde analiz edilen örnekler 40 ülkeydi; çokuluslu şirketin bu ülkelerdeki çalışanları tarafından meydana koyulduğu gibi, değişkenler ortalama puanlar veya farklı değer sorularının cevap yüzdeleriydi. Bu faktör analizi gösterdi ki, değer soruları üzerinde ülkeler arasındaki cevap verme örüntüsünde yüzde 50’lik değişiklik, 1 + 2, 3 ve 4’üncü boyutlara karşılık gelen 3 etmenle açıklanabilir. Kuramsal muhakeme ilk faktörün iki boyuta daha bölünmesine yol açtı. Kuramsal muhakeme, her boyut insan toplumlarındaki bazı çok temel sorunlara kavramsal olarak bağlanabilir olmalı demek, fakat bir sorun ki farklı toplumlar farklı cevaplar bulmuş olsunlar. Bunlar, güçlerin ayrılığı veya cinsiyetler arasında rollerin dağılımı gibi, kültürel antropolojistler tarafından ilkel, okuryazar olmayan

Ulusal Kültürün Dört Boyutu

Page 5: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

5

toplumlarda çalışılmış konular. Bu konuların neden sadece ilkel toplumlarla ilgili olmaları için hiçbir sebep yok.

İlk boyut “Kolektivizme karşı Bireyselcilik” olarak adlandırıldı. İçerilen temel konu birey ve onun akranı bireyler arasındaki ilişki. Ölçütün bir ucunda bireyler arasındaki bağların çok gevşek olduğu toplumları görüyoruz. Herkesin kendi öz çıkarına veya belki o anda mevcut olan ailesinin çıkarına baktığı kabul ediliyor. Bu toplumun bireylere bıraktığı büyük miktardaki özgürlükle mümkün oluyor. Ölçütün diğer ucunda bireyler arasındaki bağların sıkı olduğu toplumları buluyoruz. İnsanlar, geniş aileleri (büyük ebeveynler, amcalar, halalar, ve diğerleri dahil), aşiretleri, veya köyleri olabilir, toplulukların içine doğarlar. Herkesin topluluğunun çıkarına baktığı ve topluluğundaki görüş ve inançlardan başka görüş ve inançlarının olmadığı kabul edilir. Bunun karşılığında, topluluk onları başları derde girdiğinde koruyacaktır. Görüyoruz ki hem Bireyselci hem de Kollektivist toplum entegre bütünlerdir, ama Bireyselci toplum gevşek entegre olmuş, ve Kollektivist toplum sıkı entegre olmuştur.

Çalışılan 50 ülkenin hepsi Bireyselci-Kollektivist ölçüt boyunca bir yere yerleştirilebilir. Çokuluslu şirketteki anketten elde edilen sonuçları temel alarak her ülkeye bir Bireyselcilik endeksi puanı verildi. Bu puan ki, 100 esaslı bir Bireyselci toplumu temsil ederken 0 esaslı bir Kollektivist toplumu: 50 ülkenin hepsi bu iki uçdeğer arasında bir yerde.

Ortaya çıkan şu ki, bir ülkedeki Bireyselciliğin derecesi istatistiksel olarak o ülkenin zenginliğiyle ilintili. Şekil 1 kullanılan ülkelerin listesinin gösteriyor ve Şekil 2 dikey olarak 50 ülkenin Bireyselcilik endeksi puanlarını, ve yatay olarak araştırmaların yapıldığı zamanda ki (1970 civarı) kişi başına düşen gayri safi milli hasıla olarak ifade edilen zenginliklerini gösteriyor. Zengin ülkelerin daha Bireyselci ve fakir ülkelerin daha Kollektivist olduklarının bulgularını görüyoruz. Birleşik Devletler, Büyük Britanya, Hollanda çok Bireyselci ülkeler Kolombiya, Pakistan ve Tayvan çok Kollektivist olanlar. Ortada ise Japonya, Hindistan, Avusturya ve İspanya’yı buluyoruz.

Şekil 1

Kollektivism – Bireyselcilik

Page 6: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

6

Şekil 2

İkinci boyut “Güç Mesafesi” olarak adlandırıldı. İçerilen temel konu toplumun insanların eşitsizliği olgusuyla nasıl ilgilendiği. İnsanlar fiziksel ve zihinsel kapasitelerinde aynı değillerdir. Bazı toplumlar bu eşitsizliklerin zaman içinde büyüyerek güç ve zenginlikte ki eşitsizlikler haline gelmesine izin verirler: Sonrakiler kalıtsal hale gelebilirler ve artık fiziksel ve zihinsel kapasiteler hiç ilgileri kalmaz. Diğer toplumlar güç ve zenginlikteki eşitsizlikleri olabildiğince aşağı çekmeye çalışırlar. Tabii ki hiç bir toplum tam eşitliğe hiç ulaşamamıştır, çünkü toplumda varolan eşitsizlikleri devam ettirecek güçlü kuvvetler vardır. Bütün toplumlar eşitsizdir, ama bazıları diğerlerinden daha eşitsizdir. Bu eşitsizlik derecesi de 0’dan (küçük güç mesafesi) 100’e (büyük güç mesafesi) doğru giden İktidara Uzaklığı ölçütüyle ölçülüyor.

Örgütlerde, Güç Mesafesi derecesi otoritenin merkezileşmesinin derecesi ve otokratik liderlik ile ilgilidir. Bu ilişki gösteriyor ki merkezileşme ve otokratik liderlik toplumun üyelerinin “zihinsel programlanma”larında kökleşmiştir, sadece iktidardakiler için değil aynı zamanda iktidar hiyerarşisinin en tabanında olanlar için. İktidarın eşitsiz olarak dağıtılmasına eğilimli toplumlar aynı şekilde kalabilir çünkü bu durum iktidara sahip olmayanların bağlılığa olan psikolojik ihtiyaçlarını tatmin eder. Şunu da söyleyebiliriz ki, toplumlar ve örgütler üyeleri izin verdiği sürece otokratik olarak yönetileceklerdir. Otokrasi liderlerde olduğu kadar üyelerde de vardır: 2 topluluğun değer sistemi genellikle birbirini tamamlatıcıdır.

Şekil 3’de Güç Mesafesi yatay olarak işaretlendi ve Bireyselcilik-Kollektivism dikey olarak. Filipinler, Venezüella, Hindistan ve diğerleri büyük İktidar Uzaklığı endeksi puanları gösterdiler, fakat ayrıca Fransa ve Belçika oldukça yüksek puanlama verdiler. Danimarka, İsrail ve Avusturya düşük puanlar verdiler. Güç Mesafesi ve Kolektivizm arasında evrensel bir ilişki olduğunu görüyoruz: Kollektivist ülkeler her zaman daha büyük İktidar Uzaklığı göstermişlerdir, ama Bireyselci ülkeler her zaman küçük Güç Mesafesi göstermemişlerdir. Latin Avrupa ülkeleri – Fransa, Belçika, İtalya, İspanya ve artı sınırda olarak Güney Afrika – büyük Güç Mesafesi

Güç Mesafesi

Page 7: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

7

artı Bireyselcilik bileşimi göstermiştir. Diğer zengin Batı ülkeleri, hepsi küçük Güç Mesafesi ve bireyselciliği birleştirmişlerdir. Bütün fakir ülkeler büyük Güç Mesafesi ile Kolektivisttirler.

Şekil 3

Üçüncü boyut “Belirsizlikten Kaçınma” olarak adlandırıldı. Burada içerilen temel konu zamanın tek yönde akıp gitmesi olgusuyla toplumun nasıl ilgilendiği: yani, hepimiz geçmiş, şimdi ve geleceğin gerçekliğine yakalanmışızdır ve belirsizlikle yaşamak zorundayız çünkü gelecek bilinemezdir ve hiç bilinemeyecektir. Bazı toplumlar üyelerini belirsizliği kabul etme ve bundan üzüntü duymama yönünde sosyalleştirirler. Bu tür toplumlarda insanlar her günü olduğu gibi kabul etme eğiliminde olacaklardır. Daha kolay risk alacaklardır. Çok fazla çalışmayacaklardır. Onlar tarafından tehdit edildiklerini düşünmediklerinden, kendilerininkinden farklı düşünce ve davranışları göreli olarak hoşgörülü olacaklardır. Bu tür toplumlara “zayıf Belirsizlikten Kaçınma” toplumları denebilir; toplumlar ki insanların göreli olarak güvende hissetmeye doğal bir eğilimi vardır.

Diğer toplumlar insanlarını geleceği belirleme yolunda sosyalleştirirler. Gelecek esasen tahmin edilemez kaldığından, bu tür toplumlarda insanlarda daha çok sinirlilik, duygusallık ve saldırganlık şeklinde ortaya çıkan daha yüksek derecede kızgınlık olacaktır. Bu tür toplumlara “güçlü Belirsizlikten Kaçınma” toplumları denir ve bunların güvenliği sağlamaya ve riskten kaçınmayı yarayan kurumları vardır. Güvenliği 3 şekilde sağlayabiliriz. Biri, en geniş anlamında, teknoloji. Teknoloji yoluyla kendimizi doğanın ve savaşın risklerinden koruruz. Bize güvenlik hissini verdiği anlamına gelen evler, kanallar, güç istasyonları, ICBMler inşa ederiz. Güvenliği yaratmadaki ikinci yol, yine en geniş anlamında, kanunlardır. Kanunlar ve her çeşit resmi kuralar ve kurumlar yoluyla kendimizi insan davranışının öngörülemezliğinden koruruz. Kanunların ve kuralların yaygınlaşması sapkın davranış ve düşüncelere hoşgörü gösterilemeyeceğini ima eder. Konunun çok belirsiz olmasından dolayı kanun yapılamadığı zaman, uzman tayin ederek güvenlik hissini yaratabiliriz. Uzmanlar sözlerini bir çeşit kanun olarak kabul ettiğimiz

Belirsizlikten Kaçınma

Page 8: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

8

insanlardır çünkü onlar belirsizliğin ötesinde farz ederiz. Güvenlik hissini yaratmanın 3. yolu, bir kere daha kelimenin en geniş anlamında, dindir. Bu anlam, Marxizim, dogmatik Kapitalizm veya meditasyona kaçmayı vaaz veren hareketler gibi, laik dinleri ve ideolojileri de içine alır. Hatta bilimi bile içine alır. Bütün insan toplumlarının o veya bu şekilde bir dini vardır. Bütün dinler, bir şekilde, ilinmezliği hoş görülebilir yaparlar, çünkü hepsi bilinmezliğin ötesinde bir mesaj içerirler ki bugünün binmezliğini kabul etmemize yardımcı olurlar çünkü deneyimlerinizi kişisel gerçekliği aşan daha büyük ve daha güçlü bir şeye göre yorumlarız. Esaslı Belirsizlikten Kaçınma toplumlarında, kesin gerçeklik iddia eden ve diğer dinleri hoş görmeyen dinle buluyoruz. Bu toplumlarda ayrıca, zayıf Belirsizlikten Kaçınma toplumlarındaki daha göreliğe, deneye dayalı geleneklerin karşısında, nihai, kesin doğruları arayan bir bilimsel gelenek görüyoruz.

Belirsizlikten Kaçınma boyutu, dolayısıyla, saldırganlıktan kesin doğruya olan ihtiyaca kadar, genellikle birbirine ait düşünmediğimiz, çok sayıda şeyi ifade eder. Kültürel örüntüler mantığı içinde birbirlerine ait oldukları ortaya çıkıyor, ama bu mantık günlük mantığımızdan farklıdır. Araştırma yapmadan, toplum düzeyinde, bu şeylerin bir arada gittiğini bulamazdık.

Şekil 4, dikey eksendeki Güç Mesafesi’ne karşı, yatay eksen boyunca 50 ülke için Belirsizlikten Kaçınma endeksini işaretliyor. Güçlü Belirsizlikten Kaçınma ve büyük Güç Mesafesi olan büyük bir ülkeler kümesi var. Bunlar: bütün Latin ülkeleri, Latin Amerika ve Latin Avrupa’nı her ikisi de; Akdeniz ülkeleri, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye gibi; ve Japonya artı Kore.

Asya ülkeleri büyük Güç Mesafesi ve ortadan zayıfa Belirsizlikten Kaçınma ile 2 kümede bulunuyor. Sonra küçük Güç Mesafesi ve ortadan güçlüye Belirsizlikten Kaçınmayı birleştiren, İsrail ve sınırdaki Finlandiya dahil, Almanca-konuşan ülkeler kümesini buluyoruz.

Hem Küçük Güç Mesafesi hem de zayıf Belirsizlikten Kaçınma, Danimarka, İsveç, Büyük Britanya, ve İrlanda buluyor, Hollanda, Birleşik Devletler, Norveç, ve diğer Anglo ülkeler ise ortadalar.

Şekil 4

Page 9: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

9

Dördüncü boyut “Dişiliğe karşı Erillik” olarak adlandırılıyor. İçerilen temel konu toplumda cinsiyetlere göre rollerin bölüşümü. Bütün toplumlar insanoğlunun yarısının kadın ve diğerinin erkek olduğu temel olgusuyla baş etmek zorundadır. Kişinin cinsiyetiyle kesin olarak belirlenen salt eylemler doğum ile ilgili olanlardır. Erkekler bebek sahibi olamazlar. İnsan toplulukları, fakat, asırlardır ve tüm dünyada, salt erkeği ya da salt kadını başka rollerle de birleştirmişlerdir. Buna, biyolojikten ziyade, sosyal cinsiyet rol bölüşümü denir.

Bütün sosyal rol bölüşümleri az ya da çok keyfidir ve tipik erkek veya kadın işin olarak görülenler bir toplumdan diğerine farlılık gösterebilir. Toplumları sosyal cinsiyet rol bölüşümlerini asgariye indirmeye veya çoğaltmaya çalışmalarına göre sınıflandırabiliriz. Bazı toplumlar erkeklerin de kadınlarında farklı roller almalarına izin verirler. Diğerleri erkeğin ne yapması gerektiği ve kadının ne yapması gerektiği arasında keskin bir bölüşüme giderler. Sonraki durumda, dağıtım her zaman şöyledir ki, erkek daha iddialı ve baskın rolleri ve kadın daha hizmet-odaklı ve şefkatli rolleri alır. Artırılmış sosyal cinsiyet rol bölüşümü olan toplumlara “Eril” toplumlar, ve göreli olarak küçük sosyal cinsiyet rol bölüşümü olanlara “Dişi” dedim. Eril toplumlarda, geleneksel eril sosyal değerler bütün toplumun içine işlemiştir – kadınların düşünce tarzına bile. Bu değerler gösteriş yapmanın, sergilemenin, görülebilir bir şey başarmanın, para kazanmanın, “büyük olan güzeldir”in önemini içerir. Daha Dişi toplumlarda, baskın değerler – hem erkek hem de kadın için – geleneksel olarak dişi rollerle birleştirilmiş olanlardır: gösteriş yapmamak, insan ilişkilerinin paranın öncesine koymak, hayat kalitesini ve çevrenin korunmasını düşünmek, başkalarına yardım etmek, özellikle zayıflara ve “küçük olan güzeldir”. Bir eril toplumda, toplum kahramanı, süpermen, başarılı kazanandır. Daha Dişi bir toplumda, toplumun sempatisi kahramanın karşıtına, mücadeleyi kaybedecek olan kimseye, gider.

Diğer boyutlarda kullandığımız usulü takiben 50 ülkenin her birine Erillik-Dişilik üzerine bir endeks puanı verildi: yüksek puan daha Eril, alçak puan daha Dişi bir toplum anlamına geliyor. Şekil 5 yatay olarak Erillik endeksi puanını ve dikey olan yine Belirsizlik Kaçınışı endeksini işaret ediyor. En Eril ülke Japonya, ayrıca biraz Eril olanlar Almanca-konuşan ülkeler: Almanya, Avusturya ve İsviçre. Ortalama Eril olan birkaç tane Latin ülkesi, Venezüella, Meksika ve İtalya gibi; ayrıca Hindistan ve Filipinler gibi bazı eski kolonilerle birlikte Anglo ülkelerden oluşan bütün küme.

Gösterilen bu ulusal kültürlerdeki farklılıklar ışığında, işletmenin bütün dünyada aynı olduğu veya aynı hale geldiğine dair tek varsayım sürdürülebilir olmamaktadır. Geçmiş 15 yıl içinde Batı yazınında gözde hale gelen işletme hakkındaki birkaç fikri düşünelim; özel olarak, liderlik, örgüt biçimleri ve güdüleme hakkında. Bu kuramlar neredeyse istisnasız Birleşik Devletler’de yapılmıştı; dolayısıyla, II. Dünya Savaşı sonrası işletme yazınına tamamıyla Birleşik Devletler hakimdi. Bu o dönem boyunca Birleşik Devletlerin ekonomik önemini yansıtıyor, ancak birçok diğer ülkeden farklı olan kültürel değerlerinin kendine özgü yapısıyla, Birleşik Devletler kültürel olarak diğerlerinin arasında sadece tek bir ülkedir.

Liderlik için en uygun boyutlar Bireyselcilik ve Güç Mesafesi’dır. Şekil 3’ye tekrar bakalım. Birleşik Devletler’i Bireyselcilik ölçütünde en uç noktada (50’de 50) ve Güç Mesafesi ölçütünde ortalamanın biraz altında (50’de 16) buluyoruz. Yüksek Bireyselcilik puanı ne demek? Birleşik Devletler’in liderlik kuramı nihai öz çıkarlarını arayan bireylerin farz edilen ihtiyaçlarını temel alarak bireyleri yönetme hakkındadır. Örneğin, başkalarına veya topluma karşı olan ödevler anlamına gelen “görev” kelimesi, Birleşik Devletler’in liderlik kuramlarında neredeyse hiç görülmez.

İşletme Kuram ve Uygulamaları İçin Bazı Sonuçlar

Liderlik

Erillik – Dişilik

Page 10: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

10

Kollektivist bir toplumda – aslında herhangi bir Üçüncü Dünya ülkesi – liderlik bir topluluk fenomenidir. Doğal bir toplulukla aynı olmayan bir çalışma topluluğunun etkin olabilmesi başka bir topluluğa dönüştürülmesi gerekecektir. Doğal topuluklarında olduğu gibi, işverenlerinin sadakati koruma şeklinde geri döndürmeleri sağlanırsa, bu ülkelerdeki insanlar işlerine dikkate değer bir sadakat getirebilirler.

Gelin şimdi katılımcı liderlik açısından Güç Mesafesi boyutuna bakalım. Birleşik Devletler tarzında katılımcı liderlik ne demek?

Tabi olan bireylerin liderin kararlarına katılma izinleri var, fakat bunlar liderin kararına kalıyor; inisiyatif sahibi olan lider. İşleme ayrıcalıkları Birleşik Devletler’de çok önemlidir. Güç Mesafesi’nde Birleşik Devletler’in az veya çok orta alanda olduğunu hatırlayalım. Yüksek Güç Mesafesi olan ülkelerde – birçok Üçüncü Dünya ülkesi, ayrıca Fransa ve Belçika gibi – tabi olan bireyler kural olarak katılmak istemiyorlar. Liderlerin otokratik olarak yönetmeleri beklentilerinin bir parçası ve böyle tabiler, dolayısıyla, kendi davranışlarıyla liderler için herhangi başka bir şekilde yönetmeyi zorlaştıracaklardır. Fransa ve Belçika’da çok az katılımcı liderlik vardır. Eğer toplum aynı zamanda Kollektivist ise, fakat topluluktaki tabilerin hala lideri etkileyebilmesi için yollar olacaktır. Bu bütün Asya ülkelerine uygulanabilir. Diğer taraftaki bazı ülkeleri alalım, fakat: Danimarka, İsveç veya İsrail. Bu durumda, tabiler amirlerinin kendilerinin katılmasına izin vermek için inisiyatifi eline almasını zorunlu olarak beklemeyeceklerdir. Örneğin, bireylerin yada toplulukların işletmeye karşı inisiyatif kullanabilecekleri çalışanların ortak karar alma şekillerini destekleyeceklerdir. Bu kültürlerde doğrudan kabul edilen işletme öncelikleri yoktur; amir tarafından yapılan herhangi bir şeye tabiler tarafından itiraz edilebilir. İşletme ayrıcalıkları özellikle, bazı çok düşük Güç Mesafesi olan ülkelerdekine göre Birleşik Devletlerde çok daha kolay kabul edilebilir. Benzer bir farklılık da işletme tazmini ve tabi tazmininde bulunabiliyor.

Örgütlerde kararlı kültür boyutları Güç Mesafesi ve Belirsizlikten Kaçınma. Örgütler iktidarı dağıtma araçlarıdır, bunun yanında belirsizlikten kaçınmaya, şeyleri öngörülebilir yapmaya hizmet ederler. Dolayısıyla Şekil 4’e tekrar bakalım. Eski meslektaşım, INSEAD’tan James Stevens, Fransız, Batı Alman ve İngiliz işletme öğrencilerini topluluklara ayırmadaki bir örgütsel sorunun aynı açıklamasını vermişti. Sorun iki departman arasındaki anlaşmazlığı açıklıyordu. Öğrencilerden yanlışın ne olduğunu ve sorunun çözülmesi için ne yapılması gerektiği belirlemeleri istenmişti. Fransızlar çoğunlukla sorunu bir üst otorite seviyesine havale ettiler. Almalar ileride böyle sorunları çözebilmek için kurallar konmasını önerdiler. İngilizler, belki bir çeşit insan ilişkileri eğitimi yoluyla, 2 departmanın başının iletişiminin artmasını önerdiler. Meslektaşım Fransızlar için baskın örgüt yapısının, emir komuta zinciri (büyük Güç Mesafesi) ile beraber kurallar (güçlü Belirsizlikten Kaçınma) yoluyla bir arada tutulan bir hiyerarşik yapı, bir piramit olduğu sunucuna vardı. Alman için model iyi-yağlanmış bir makine; kişisel emir-komuta kullanımı çoğunlukla gereksiz çünkü kurallar her şeyi düzenliyor (güçlü Belirsizlik Kaçınma, fakat daha küçük Güç Mesafesi). İngilizler için model bir köy marketi: kesin bir hiyerarşi yok, esnek kurallar ve sorunların müzakere ile çözümü (küçük Güç Mesafesi ve zayıf Belirsizlikten Kaçınma). Bu modeller Şekil 4’teki diyagramın sol bir köşesinin açıklamasız bıraktı, ama Hintli bir meslektaşımla yaptığım konuşma Hintliler için örgütün altında yatan modelin bir aile olduğuna inanmama yol açtı: baba-liderin tartışılmaz kişisel otoritesi ama çok az resmi kural (büyük Güç Mesafesi ve zayıf Belirsizlik Kaçınışı). Bu aynı zamanda Çin kültüründeki Hong Kong’un şehir devletlerine ve Singapur’a uygulanabilir (bakınız Şekil 4).

Örgüt

Page 11: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

11

Birleşik Devletler Şekil 4’ün diyagramının merkezine yakın ve Hollanda ve İsviçre de aynı şekilde. Bu Birleşik Devletler, Alman ve İsveç çokuluslularının farklı kültürlerde çalışmalarının başarısındaki bir şeyi açıklayabilir: Birleşik Devletler yazınında ve uygulamasında, 4 örgüt modelinin hepsi – piramit, iyi-yağlanmış makine, köy marketi ve aile – bulunabilir ve hiçbiri baskın olarak düşünülemez.

Güdüleme kuramları (insanları nasıl harekete geçiririz) ve insanları güdüleme uygulamalarının her ikisi de Bireyselcilik – Kollektivism boyutuyla ilişkilendirilebilir. Birleşik Devletler’de, en yüksek güdülemenin bireylerin kendilerine karşı olan görevlerini tamamlama ihtiyacına dayandığı sanılır. Güdüleyicilerin listelerinin en tepesinde “kendini-gerçekleme” ve “öz-saygı” gibi kavramları buluyoruz. Daha Kollektivist bir toplumda, fakat insanlar öncelikle topluluğa karşı olan görevlerini tamamlamayı deneyeceklerdir. Bu aileleri olabilir veya toplu sadakatleri daha büyük bir birime yönelmiş olabilir: kuruluşlarına veya ülkelerine. Bu insanlar kendini-gerçekleme veya öz-saygı aramazlar, ama topluluktaki üyelerle ilişkilerinde öncelikle “yüz” aralar. Güdüleyici olarak yüzün önemi Birleşik Devletler Güdüleme yazınında neredeyse hiç görülmez. “Yüz” kültürleri ile “öz-saygı” kültürleri arasındaki farklılık antropolojist Ruth Benedict tarafından teşhis edilen “utanma” ve “suç” kültürleri arasındaki farlılığa benzer.

Şekil 5

Güdülemeyle ilgili diğer boyutlar ise Belirsizlikten Kaçınma ve Erillik-Dişilik. Şekil 5’e tekrar bakalım. Geçen 20 yılın Birleşik Devletler yazınındaki baskın tema insanların esasen bir şeyi başarma arzusuyla güdülendikleridir. Bu yüzden, insanlarımızın başarmasına izin vermeliyiz: onlara zorluk verin ve eğer zorluk içermiyorsa işlerini zenginleştirin. “Başarı” ve “zorluk” fikirleri, Birleşik Devletler tarzında, 2 şey ifade eder: bazı riskler almadaki isteklilik (zayıf Belirsizlikten Kaçınma) ve yerine getirme, kendini ileri sürme ihtiyacı (Erillik). Bu yüzden şüphesiz Şekil 5’in diyagramında Birleşik Devletler’i zayıf Belirsizlikten Kaçınma ve Erillik köşesinde buluyoruz. Bu düşünceyi Diğer Anglo ülkeleriyle paylaşıyor.

Güdüleme

Page 12: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

12

Gelin diğer ülkelerin durumunu ele alalım, fakat: Japonya ve Almanya. Bunlarda Eril ülkeler fakat güçlü Belirsizlikten Kaçınma ile birlikte. Bu demek oluyor ki bu ülkelerde daha az risk alma istekliliği var: güvenlik daha güçlü bir güdüleyici. İnsanlar çalışmaya çok istekli, eğer ki karşılığında güvenlik önerilirse. İlginçtir, bu güvenlik-arayan ülkeler geçen 20 yılda risk alıcılardan ekonomik olarak daha iyi gitmekte; ama işletme kuramları bize riskin almanın, Japonya veya Almanya’da değil, Birleşik Devletler veya Büyük Britanya’da yapılırsa iyi bir şey olduğunu söylüyor.

Eğer Şekil 5’in diğer ucuna gidersek, zayıf Belirsizlikten Kaçınma ve daha Dişi değer sistemini birleştiren Hollanda ve Kuzey ülkelerini buluyoruz. Burada, iyi kişiler arası ilişkileri korumak güçlü bir güdüleyici ve insanlar başarımlar için rekabette donup kalıyorlar. Bu ülkelerde, Birleşik Devletler kuramlarında eksik olan güçlü kişiler arası güdüleme ile karşılaşıyoruz. Birleşik Devletler’de ve İsveç’te önerilen “işin insancıllaştırılması” şekilleri arasında çarpıcı farklılık var: Birleşik Devletler’de vurgu kişisel başarımlar için olanaklar yaratmada, ama İsveç’te vurgu kişiler arası dayanışma için olanaklar yaratmada. Şekil 5’in dördüncü köşesinde, hem güvenliği hem de kişiler arası güdülemeyi buluyoruz; Yugoslav işçinin özyönetimi her iki unsuru da içeriyor. Burada Birleşik Devletler tarzına göre başarıya güdülenmeden çok uzaktayız.

Hem işletme pratisyenleri hem de işletme kuramcıları geçen 80 yıl boyunca “işletme” ve “örgüt” gibi eylemlerin ne kadar kültürel olarak bağımlı olduğuna karşı kör oldular. Kültürel olarak bağımlılar çünkü işletme ve örgüt dokunulabilir nesneler yapmaktan ve hareket ettirmekten değil yönetilen veya örgütlenen insanlar için anlamı olan simgeleri ustaca idare etmekten oluşuyor. Simgelerle özdeşleştirdiğimiz anlam fazlasıyla ailemizden, okulumuzdan, iş çevremizden ve toplumumuzdan etkilendiği için, işletme ve örgütün içine başından sonuna kültür işlemiştir. Uygulama genellikle kuramdan daha bilgedir ve eğer farklı kültürlerdeki etkin örgütlerin ne yaptığını görürsek, liderlerinin yerel kültürel şartlara yabancı işletme düşünceleri uyarladıklarını fark ederiz. Bu son derecede etkili olarak, esasen Birleşik Devletler işletme kuramlarını uyarlanmış biçimde aldıkları zaman Japonya’da gerçekleşti. Japonya örneğinde fazlasıyla başarılı olan bu uyarlama tamamıyla yeni uygulama şekillerine yol açtı. Özünde Birleşik Devletler etkisine dayanan ama Japonların belirsizlikten-kaçınma ve yarı kollektivist çevrelerine uyarlanan Kalite Kontrol Çemberi buna bir örnek. Kalite Kontrol Çemberi o kadar etkili oldu ki Amerikalılar onu Birleşik Devletler’e geri getiriyor; ama Birleşik Devletler’in çoğu kahramanının Japon eğitsel ve sosyal şartlarının Japon işçilerin Kalite Kontrol Çemberinin etkili bir şekilde işletmedeki yetisindeki rolünü fark edip etmediği şüpheli.

Amerikan işletme kuram ve uygulamalarının yer alabileceği başarılı bir uyarlamada, diğer ülkelerin hepsi Japonya kadar şanslı olmayabilirler. Avrupa’da ana hatta daha sıklıkla Üçüncü Dünya ülkelerinde, yabancı işletme yöntem ve düşünceleri ayrım yapılmaksızın “teknoloji transfer”inin bir parçası olarak ihraç edildi. 60lar ve 70lerdeki uluslar arası gelişim asistanlığının çöküşü en azından bir bakıma işletme fikirlerinin transferinde kültürel duyarlılığın eksik kalmasından kaynaklanmakta. Bu çok büyük ekonomik kayıplara ve insanların acı çekmesine neden oldu. Birleşik Devletler’de uygulanan serbest pazar kapitalizmi, örneğin, tarihsel ve kültürel olarak bireyselcilikte derin kök salmıştır. Adam Smith [1970] ‘e göre, “Herkes kendi için” en yüksek ortak faydayı yaratacaktı. Eğer bu düşünce geleneksel olarak Kollektivist bir topluma uygulanırsa, bu demektir ki çalışanlarına sadakatleri karşılığında bekledikleri güveni sunmayacak iş örgütleri kurulacak. Sistemin kendisi böyle bir toplumda sadakatsiz, sorumsuz çalışanlar yaratacaktır. Japonya kapitalizmin bu yönünü almadı ve örgütleri tarafından çalışanlara daha yüksek seviyede bir koruma

SONUÇ Örgütsel Uygulamaların ve Kuramların Kültürel Göreliliği

Page 13: ÖRGÜTSEL UYGULAMALARIN VE KURAMLARIN KÜLTÜREL GÖRELİLİĞİ1 · 2017. 5. 7. · Bu kavram liderlik, örgüt ve motivasyon alanları için kullanılmıştır. Örgüt bilimi

13

sağladı. Çoğu Birleşik Devletler yöneticisi ve politikacısı kendi kapitalizm türlerinin daha Kollektivist toplumlara uygun olmadığını fark etmekle ilgili büyük sorunlar yaşarlar. Bu yüzden kültürel nedenlerle Üçüncü Dünya ülkelerinde çeşitli devlet kapitalizmi ve devlet sosyalizmi biçimleri denenmiştir

Bugünkü işletme kuramlarının pek çoğu “etnosentrik”tir, yani, kuramcının kültürel çevresi doğal karşılarlar. İhtiyacımız olan işletme kuramlarına daha fazla kültürel duyarlılık göstermek; sonuca “örgütsel antropoloji” veya “işletme antropolojisi” diyebiliriz. Sadece tek bir ülkenin entelektüel çabası olması olası değil; tanım olarak farklı kaynaklardan gelen düşünceler arasında bir sinerjiye ihtiyaç vardır. Bir zamanlar Birleşik Devletler’in yaptığı gibi bir ekonomik baskınlığa hiçbir ülkenin sahip olmaması olgusu yardımcı olur: ekonomik güç tamamıyla çok sıklıkla entelektüel etkiyle ilgilidir. Ekonomik gücün ana yaygın olarak dağıldığı bir dünyada, bir çok kaynaktan gelen gerçeği fark edeceğimizi daha kolay ümit edebiliriz. Bu süreçte, Japon ve Çinli bilim adamlarının katkıları, örneğin, önemli olacaktır, çünkü onlar uygulanabilir bilgeliğin kaynaklarını ve Avrupa ve Birleşik Devletler’de doğan düşünce ve uygulamaların tamamlayıcısı düşünceleri temsil ediyorlar.

İşletmenin yakınsaması asla olmayacak. Yaratabileceğimiz büyüdüğümüz ve bizim için değerli olan kültürün kendi düşünüşümüzü başka insanların düşünüşünden nasıl farklı etkilediğine dair bir anlayış ve bunun işletme uygulama ve kuramlarının transferi için ne anlama geldiğidir. Bunun ayrıca yol açabileceği, hepimizin ortak kurtuluşu için gerekli olan, kültürler-arası müzakereleri ve Birleşmiş Milletler gibi çok-kültürlü örgütleri yönetmede daha iyi bir yetidir.

Benedict, Ruth. The Chrysanthemum and the Sword: Patterns of Japanese Culture. New York, NY: New American Library, 1974 (1946), p. 222.

Hofstede, Geert. Culture's Consequences: International Differences in Work-Related Values. Beverly Hills/London: SAGE Publications, 1980.

__"Dimensions of National Cultures in Fifty Countries and Three Regions." In Expisca-tions in Cross-Cultural Psychology, edited by J. Deregowski, S. Dziurawiec, and R. C. Annis. Lisse, Netherlands: Swets and Zeitlinger, 1983.

Smith, Adam The Wealth of Nations. Harmondsworth, UK: Penguin, 1970 (1776).

Şekil 6

REFERANSLAR