1118
B C D E FG H I J KG H I J KG H I J KG H I J KG H I J KM N O P Q i Risale-i Nur Külliyat›ndan Mektubat NDEKS - D‹PNOT - SÖZLÜK - KRONOLOJ‹K B‹LG‹ Müellifi Bediüzzaman SA‹D NURSÎ

Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

BCDEFGHIJKGHIJKGHIJKGHIJKGHIJKMNOPQ

i

Risale-i Nur Külliyat›ndan

Mektubat‹NDEKS - D‹PNOT - SÖZLÜK - KRONOLOJ‹K B‹LG‹

MüellifiBediüzzamanSA‹D NURSÎ

MEKTUBAT00.qxd 1/25/07 8:29 AM Page 3

Page 2: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹çindekilerTakdim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Bediüzzaman Said Nursî kimdir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

Birinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15

Dört sualin cevabıyla birlikte, birçok meseleye ıflık tutan gayet güzel bir risaledir.

• Birinci sual: Hazret-i Hızır hayatta mıdır? Bu sualin cevabında hayat mertebele-rinin neler oldu¤una da cevap verilmektedir.

• ‹kinci sual: Ölüm görünüflte bir çürümek ve sönmek oldu¤u hâlde, Kur’ân’da ifa-de edildi¤i gibi, nasıl hayat gibi bir mahlûk ve nimet olabilir?

• Üçüncü sual: Cehennemin nerededir?

• Dördüncü sual: Aflk-ı mecazî ile aflk-ı hakikînin nedir? Hemen hemen herkestebulunan mecazî aflk, aflk-ı hakikîye dönüflebilir mi?

‹kinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Bu zamanda dine hizmet edenlerin ve halka nasihatte bulunanların, mecburiyet ol-madan sadaka ve hediyeleri, dört sebepten dolayı kabul etmemesi gerekti¤ini izaheder.

Üçüncü Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Dünyanın, feza denizinde yüzen ‹lâhî bir gemi oldu¤unu; bütün mevcudatın yara-tılıflını bir tek Allah’a vermekte son derece kolaylık ve rahatlık olaca¤ını; eflyanınicadını de¤iflik sebeplere ve tabiata dayandırmakla son derece zorluk ve müflkülâtolaca¤ını izah eden güzel bir tefsirdir.

Dördüncü Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .36

Risale-i Nur hakkında bir sırrı tecelli eden Bakara Suresinin 269. ayetinin bir tef-siri olup Risale-i Nur’un hikmete mazhariyet yönünü izah eder.

Beflinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40Velâyetin üç kısım oldu¤unu açıklayıp, bu zamanda velâyet-i kübra olan sünnet-iseniyeye ittiba ederek, imanın hakikatlerinin neflrinde son derece dikkat ve gayretgösterilmesi gerekti¤ini ispat eder.

Altıncı Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43

“Hasbünallâhi ve ni’melvekîl” ayetinin güzel bir tefsiridir.

Yedinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 47Peygamber Efendimizin birden fazla evlenmesinin, bilhassa Hazret-i Zeynep ile ev-lenmesinin hikmetlerini izah ve ispat eder.

MEKTUBAT | 5 ‹Ç‹NDEK‹LER

Page 3: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

6 | MEKTUBAT‹Ç‹NDEK‹LER

Sekizinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51

Besmelenin güzel bir sırrını tefsir eden Rahman ve Rahîm isimlerinin bir vesilesiolan flefkatin, aflktan çok daha yüksek ve keskin oldu¤unu gösteren güzel bir tef-sirdir.

Dokuzuncu Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 54

Keramet, ikram, inayet ve istidracın mühim bir kaidesini izah eder. Ayrıca iman ve‹slâm arasındaki mühim bir farkı açıklar. ‹mansız ‹slâmiyetin, ya da ‹slâmiyetsizimanın kurtulufl sebebi olup olmayaca¤ını izah eder.

Onuncu Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60

‹ki sualin cevabı olup, ‹mam-ı Mübin’in ne oldu¤unu, haflir meydanının nerede bu-lundu¤unu izah eden parlak bir tefsirdir.

On Birinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 65

fieytanın verdi¤i vesveseye karflı gayet kuvvetli manevî bir ilâç hükmünde, Nisâ Su-resinin 76. ayetinin tefsiridir. Ayrıca medenî hukukun ‹slâm hukuku karflısındakihaksızlıklarını, mirastan kızın alması gerekli hakkı misal vererek anlatan güzel birtefsirdir.

On ‹kinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 69

Hazret-i Âdem’in Cennetten kovulmasının ve bazı insanların Cehenneme atılma-sının, fleytanın ve kötülüklerin yaratılmasının, masum insanlara ve hayvanlara be-lâlarla musibetlerin musallat edilmesinin hikmetlerini üç mühim sualin cevabındaizah ve ispat eden ehemmiyetli bir risaledir.

On Üçüncü Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77

Rahmet-i ‹lâhiyenin insana yakın olması hâlinde her yer ve her fleyin güzel ve se-vimli oldu¤unu gösteren güzel bir risaledir.

On Dördüncü Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 83

Telif edilmemifltir.

On Beflinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 84

Altı mühim sualin cevabı olup, Sahabe devrinde ve daha sonra ‹slâm âlemi içindecereyan eden bazı hâdiseleri izah eder.

On Alt›nc› Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 101

Âl-i ‹mran Suresi 173. ayetinin bir sırrını müellifin baflına gelen bir hâdise müna-sebetiyle Befl Noktada tefsir eder.

On Yedinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 128

Çocuk Taziyenamesi adıyla, bulû¤ ça¤ına ermeden vefat eden çocukların durum-larını izah eden harika bir tefsirdir.

Page 4: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Sekizinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 134

Vahdetülvücut meselesi ve kâinatın gizli sırlarından birkaçını izah eden güzel bir ri-saledir.

On Dokuzuncu Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 151

Peygamber Efendimizin (a.s.m.) risaletinin delili olan üç yüzden fazla mu’cizesinianlatan son derece zevkli ve mükemmel bir tefsirdir.

Yirminci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 374

Tevhit mertebelerini izah ve ispat eden, Kelime-i fiahadetin birinci sözü olan “Efl-hedü en lâ ilâhe illallah”ın hükmünü kuvvetle ispat eden; ayrıca, “Allah, flirk ile tev-hit arasındaki farkı anlamanız için, birçok geçimsiz kimsenin ortaklı¤ı altındaki kö-le misalini verdi...” (Zümer Suresi: 29.) ilâahir ayetinin mühim ve büyük hakikati-ni gösteren harika bir tefsirdir.

Yirmi Birinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 437

‹htiyar anne ve babaya veya akrabaya karflı flefkat ve güzel muamelenin ehemmi-yetini izah eden güzel bir tefsirdir.

Yirmi ‹kinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 442

Uhuvvet Risalesi adıyla, Müslümanlar arasındaki kardeflli¤in ehemmiyetini; kin,düflmanlık, hırs ve gıybetin ise verdi¤i zararı izah ve ispat eden bir tefsirdir.

Yirmi Üçüncü Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 468

Kur’ân’daki kıssa-i Yusufiyenin hikmet ve ehemmiyetini göstererek, dünyanın sa-adetinden daha ferahlı, saadetli ve parlak bir ebedî saadetin bulundu¤unu; bu ha-kikatten gaflet edilmemesi gerekti¤ini izah eden güzel bir tefsirdir.

Yirmi Dördüncü Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 478

Kâinatın yaratılıfl hikmet ve gayelerini, onun gizli sırlarını gösteren harika bir risa-ledir. Bu Mektubun Birinci Zeylinde duanın ehemmiyeti izah ve ispat edilir, ‹kinciZeylinde ise Mevlit’teki Miraciyeye dair kısa bir açıklama getirilir.

Yirmi Beflinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 519

Telif edilmemifltir.

Yirmi Alt›nc› Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 520

fieytantan bir vesvese geldi¤inde Allah’a sı¤ınmak gerekti¤ini ifade eden FussıletSuresinin 36. ayetinin bir tefsiri olup, ayrıca ehemmiyetli birçok meseleyi izaheden mühim bir Mektuptur.

Yirmi Yedinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 578

Müellifin talebelerine yazdı¤ı ve pek çok hakikatleri ihtiva eden mektupları olup,ayrı bir eser olarak neflredildi¤inden buraya alınmamıfltır.

MEKTUBAT | 7 ‹Ç‹NDEK‹LER

Page 5: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

8 | MEKTUBAT‹Ç‹NDEK‹LER

Yirmi Sekizinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 579

Rüyanın hakikati, sadık rüyanın faydası, Hazret-i Mûsa’nın Hazret-i Azrail’in gözü-ne tokat vurması, Vehhabîlik, Kur’ân’daki tevafuklar gibi birçok meseleyi izah veispat eden sekiz ayrı risaleden müteflekkil bir mektuptur.

Yirmi Dokuzuncu Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 659

Kur’ân’ın bazı sırlarını ve hikmetlerini, Kur’ân’ın hakikî tercümesinin neden kabilolmadı¤ını, Ramazan orucunun hikmet ve ehemmiyetini, Kur’ân’ın gözle görüle-bilecek mu’cizelerinden birkaçını, Müslümanlar içine girmifl, dinsizlerin ve fleytanındesiselerini, Mehdî ve Süfyan meselesi gibi birçok hususa açıklama getiren güzelbir tefsirdir.

Otuzuncu Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 782

‹flaratü’l-‹’caz namıyla müstakil bir risale olarak neflredilmifltir.

Otuz Birinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 782

Müstakilen neflredilen Lem’alar adlı eserdir.

Otuz ‹kinci Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 782

Lemaat risalesi olup, Sözler mecmuasının sonunda neflredilmifltir.

Otuz Üçüncü Mektup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 782

Otuz üç pencereli “Otuz Üçüncü Söz” olarak, Sözler mecmuasında neflredilmifltir.

‹flarat-› Gaybiye Hakk›nda Bir Takriz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 783Hakikat Çekirdekleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 793Sikke-i Tasdik-i Gaybîden Bir Mektuptan Bir Parça . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 812Gönüller Fatihi Büyük Üstada . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 814Hakikat Ifl›klar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 816Fihrist . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 819EKLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 873Mektubat'›n Telif Tarihçesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 874fiah›s Bilgileri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 875Yer Bilgileri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 943Ayet ‹ndeksi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 959Hadis ‹ndeksi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 977fiah›s ‹ndeksi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1005Yer ‹ndeksi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1015Genel ‹ndeks . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1019Tarihsel Geliflim ve Olaylar ‹çinde Bediüzzaman Said Nursî . . . . . . . . . . . . 1105

* * *

Page 6: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Takdim“Do¤rudan do¤ruya Kur’ân’dan al›p ilham›, / Asr›n idrakine söyletmeliyiz ‹slâm›.”

Din, vatan ve hürriyet flairi Mehmed Akif’in, Kur’ânî bir nur ve mukaddes kitab›m›zdanmüjdeli bir mesaj beklentisi içindeki ‹slâm dünyas› ad›na bu m›sralarla dile getirdi¤i ide-al, elinizdeki eserin müellifi Bediüzzaman Said Nursî taraf›ndan telif edilen Risale-i NurKülliyat› ile gerçekleflmifl; Kur’ân’›n ça¤›m›z insan›na verdi¤i mesajlar bu eserlerle ortayakonulmufltur.

Modern ça¤ insan›n›n arad›¤› Kur’ân yorumunu, en mükemmel flekliyle Risale-i Nur’-da bulmak mümkündür. Bu yorum, “ruh-u aslî”yi rencide etmeden, asr›n idrakine uygunizahlar› ihtiva eden bir hususiyete sahiptir. Risale-i Nur, Kur’ân’›n bu asra bakan mesaj›-n› anlay›p yorumlama hususunda “tecdit” vazifesini ifa etmifltir.

Ça¤›m›z›n hususiyetlerini derin bir vukufla tahlil ve manevî hastal›klar›n› isabetle tefl-his eden Bediüzzaman, “Zaman iman kurtarmak zaman›d›r” formülü çerçevesinde kale-me ald›¤› Risale-i Nur’la, bu zaman›n manevî ihtiyaçlar›na tatminkâr cevaplar veren biriman hazinesini ortaya koymufltur.

Neden zaman, iman kurtarmak zaman›d›r?

Çünkü ça¤›m›zda iman, eski devirlerde görülmemifl hücum ve taarruzlara maruzdur.Eskiden iman, böylesine büyük tehlikelerle karfl› karfl›ya de¤ildi. Cemiyetlere, büyük öl-çüde teslimiyete dayal› bir iman hâkimdi. O itibarla, büyük zatlar›n sözleri, delilsiz de ol-sa kabul ediliyordu. Bugün ise, materyalist cereyanlar›n yayg›n hâle gelmesi sebebiyle,bu iman› tehdit eden flüpheler birçok zihni meflgul edecek seviyeye ulaflm›flt›r. As›rlar-d›r Kur’ân aleyhine y›¤›lagelen flüphe, itiraz ve evhamlar, bu asr›n çalkant›lar› içinde yolbulup, ça¤›n modern imkânlar› kullan›larak birçok insana mal edilebilmifltir.

‹flte Bediüzzaman Said Nursî, bu geliflmelerin, Müslümanlar›n dahi iman›n› tehlikeyesokaca¤›n› görerek, bir sel gibi gelen inançs›zl›k telkinleri karfl›s›nda, do¤rudan do¤ruyaKur’ân’dan ilham alarak telif etti¤i Risale-i Nur gibi muhkem bir seddi tesise muvaffak ol-mufltur.

Bu eserlerde, her insan›n zihnini meflgul eden ve modern ça¤ insanlar›n›n da bigânekalamayaca¤›, “Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Bu dünyadaki vazifemnedir?” suallerine doyurucu izahlar getirilmekte; baflta Allah’a iman olmak üzere bütüniman esaslar› izah ve ispat edilmekte; bu konularda fen ve felsefe ad›na ortaya konulanflüphe ve sualler ikna edici bir üslûpla cevapland›r›lmakta; ilimle dinin uzlaflmazl›¤› yo-lundaki iddialar püskürtülerek, ilme din nam›na sahip ç›k›lmakta; ‹slâm› dejenere etmekmaksad›yla giriflilen tahrifatç› tahrip teflebbüsleri bofla ç›kar›lmakta; maddeci anlay›flabina edilen medeniyetin insanl›¤› sürükledi¤i manevî buhranlar, Kur’ân’›n tevhit ve haflirgibi genifl hakikatlerine dair akl› doyuran, ruhu okflayan, kalbi tatmin eden tatl› izahlar-la tedavi edilmekte; ruhun ve kalbin vazifesizli¤inden do¤an s›k›nt›lar›n sürükledi¤i sefa-hat ve bafl›boflluk hâli, Kur’ân mesaj›yla izale edilmektedir.

Risale-i Nur’un çok büyük önem tafl›yan bir di¤er özelli¤i de, ça¤›m›z›n sosyal ve siya-sî problemlerine; din ve demokrasi, din ve siyaset, cihad, terör gibi tart›flma konular›na

MEKTUBAT | 9 TAKD‹M

Page 7: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

10 | MEKTUBATTAKD‹M

küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler getirmesi; demokrasiyi, hak ve hürriyetleri, sivil toplumu önceleyen ve müspethareket esas›na dayanan orijinal ve örnek bir hizmet metoduna kaynakl›k etmesidir.

Risale-i Nur’un pek çok dünya diline çevrildi¤i; dünya üniversitelerinde tezlere ve ilmîaraflt›rmalara konu oldu¤u; hakk›ndaki peflin hükümlerin sür’atle y›k›lmaya yüz tuttu¤u;muhteva ve mesaj›n›n her geçen gün daha iyi anlafl›ld›¤› flu günlerde, bu paha biçilmezk›ymetteki eserleri orijinal bir tanzimle ve istifadeyi kolaylaflt›racak yeniliklerle tekrarneflrederek, önemli bir hizmeti daha ifa etti¤imiz inanc›nday›z.

Yap›lan yenilikleri flu flekilde s›ralayabiliriz:

1. Metinde geçen bilinmeyen kelimelerin anlamlar› ayn› sayfada verilmifl; kelimelerinseçiminde 8-11. s›n›f ö¤renci düzeyi esas al›nm›flt›r. Kelimeye, geçti¤i yerdeki anlam›nverilmesine özen gösterilmifl; farkl› anlamlar› pefl pefle s›ralanm›flt›r. Ayr›ca, bilinen söz-lük anlam›n›n d›fl›nda, Risale-i Nur’un orijinal üslûbu içinde kendisine has bir anlamdakullan›lan kelime veya kelime gruplar›n›n aç›klamas› da, buna uygun flekilde yap›lm›flt›r.

2. Risale-i Nur’un metni, üslûp ve özelli¤i de dikkate al›narak, Türkçenin imlâ kural-lar›na göre dizilmifltir.

3. Müellif Bediüzzaman Said Nursî’nin k›sa biyografisinden baflka; onun hayat›ndaönem tafl›yan tarihlerin s›raland›¤› bir tarih cetveline, ayr›ca yer verilmifltir. Bu cetvel, ay-n› tarihlerde Türkiye’de ve dünyada meydana gelen önemli olaylar› da ihtiva etmekte-dir. Bu tercih ile, Risale-i Nur’a taallûk eden önemli olaylar›n, cereyan ettikleri konjonk-tür çerçevesinde de¤erlendirilebilmesi hedeflenmifltir.

4. Risale-i Nur’da geçen flah›s ve mekân bilgilerinin yer ald›¤› listelerle birlikte, “flah›sve mekân indeksi” de mevcuttur. Böylece okuyucu, flah›s ve mekânlar hakk›nda bilgi-lenmekle birlikte, onlar›n metindeki yerlerine de kolayl›kla ulaflabilecektir.

5. Metinde geçen ayet ve hadisler için iki ayr› bafll›k alt›nda indeks haz›rlanm›flt›r. ‹n-dekslerin alfabetik s›ralan›fl›nda, metinlerin Türkçe okunufllar› esas al›nm›flt›r. Böylece,Arap alfabesini bilmeyenlerin de indeksten istifade edebilmesi hedeflenmifltir.

6. Genel indeks, konu bafll›klar› belirlenirken alt bafll›klar›n da dikkate al›nd›¤› bir ti-tizlikle haz›rlanm›flt›r.

7. Her risalenin “telif tarihi” ile ilgili olarak elde bulunan bilgiler hem o risalenin bafl-lang›c›na, hem de liste olarak eserin sonuna konulmufltur.

YEN‹ ASYA NEfiR‹YAT

Page 8: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bediüzzaman Said Nursî kimdir?1878’de Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünde do¤an Bediüzzaman, ilk e¤itimini a¤abeyi

Molla Abdullah’tan ald›. De¤iflik medreselerde k›sa aral›klarla kalarak befl y›l süren tahsil ha-yat›na, Ta¤ Köyünde sekiz yafl›nda bafllad›. Sonunda, Do¤ubayaz›t’ta fieyh Mehmet Celâlî’ninmedresesinde üç ay süren bir e¤itimden sonra icazetini ald› ve Do¤ubayaz›t’tan ayr›ld›. ‹lmîmünazaralardaki baflar›s›, genç yaflta ulaflt›¤› seviye, anlafl›lmas› en zor konular› kolayl›kla an-lamas› ve mütalâa etti¤i kitaplar› kolayl›kla ezberine almas› gibi farkl›l›klar› sebebiyle, zama-n›n âlimleri ona “Bediüzzaman” lâkab›n› uygun gördüler.

Bitlis’e gelen Bediüzzaman, Vali Ömer Paflan›n kona¤›nda iki y›l kald›ktan sonra Van’a git-ti. Burada kald›¤› on y›l boyunca, çal›flmalar›n› pek çok farkl› ilimde derinlefltirirken, HorhorMedresesini kurarak dersler de vermeye bafllad›. E¤itim çal›flmalar› s›ras›nda, fen ilimleriyledin ilimlerinin birlikte okutulaca¤›, “Medresetüzzehra” ad›n› verdi¤i üniversite projesinin e¤i-tim esaslar› ve yönetim fleklini de belirledi.

Vali kona¤›nda bir gazetede okudu¤u haber üzerine Bediüzzaman, hayat›n›n bir gayesiolarak “Kur’ân’›n bu asra bakan manevî mu’cizesini insanlara ispat ederek gösterme” karar›-n› verdi. Bu haber, ‹ngiliz Sömürgeler Bakan› Gladstone’un a¤z›ndan bir “oyun”u dile getiriyor-du: “‹slâm dünyas›na hâkim olmak için, ya Kur’ân Müslümanlar›n elinden al›nmal›, ya da Müs-lümanlar Kur’ân’dan so¤utulmal›.” Van’daki uzun ikametinin neticesi olan bu karar ve fiarktakurulmas›n› istedi¤i üniversite fikri, Said Nursî’nin bundan sonraki hayat›n› flekillendiren enönemli iki hedefti.

Üniversite düflüncesini hükümete iletmek isteyen Said Nursî, Van valisi ‹flkodral› Tahir Pa-flan›n teflviki ve referans›yla, 1907 y›l›n›n bafllar›nda ‹stanbul’a gitti. ‹lk ifl olarak, Do¤uda ku-rulmas›n› istedi¤i üniversite ile ilgili bir dilekçeyi padiflah›n özel kalem dairesi olan Mabeyn-iHümayuna sundu. Ancak, hükümet dilekçenin konusunu gerçeklefltirmek için hiçbir giriflim-de bulunmad›. Geliflinden iki ay sonra Fatih’teki fiekerci Handa kalmaya bafllad›. “Burada hersuale cevap verilir, her müflkül hallolunur; fakat sual sorulmaz” fleklinde bir daveti kap›s›naasmas›, k›sa sürede bütün ‹stanbul’da de¤iflik çevrelerde yank› buldu. Evhamlanan hükümettaraf›ndan birkaç kere tutuklanan Bediüzzaman, hukukî aç›dan suç isnat edilemeyince, ser-best b›rak›ld›. Ancak, suçsuzlu¤u onu Toptafl› T›marhanesine gönderilmekten kurtaramad›.

Doktorlar›n “sa¤lam” raporu vermesine ra¤men, o gözetimde kalmaya devam etti, sadeceyeri de¤iflti; t›marhaneden tekrar hapishaneye gönderildi. Çünkü, hükümet ile uzlaflmam›flt›.Zaptiye Naz›r› fiefik Paflan›n, “ihsan-› flahane” ile birlikte getirdi¤i Padiflah selâm›n› reddetmifl-ti—kurulmas›n› önerdi¤i üniversitenin rektörü tayin edilmesine ve rektörlük maafl›n›n hemenödenmeye bafllanaca¤› sözünü almas›na ra¤men. Bu arada, elbette, e¤itim hakk›ndaki teklifiBakanlar Kurulunun gündemine al›nacak ve görüflülmesi sa¤lanacakt›. Bediüzzaman, bu tek-lifleri sus pay› olarak gördü¤ünden kabul etmedi ve hapishaneye gönderilmeyi tercih etti.

23 Temmuz 1908’de II. Meflrutiyetin ilân edilmesiyle serbest b›rak›lan Bediüzzaman SaidNursî, ‹stanbul’da çok hareketli bir siyasî hayat yaflamaya bafllad›. Gazetelerde, “Hürriyete Hi-tap” ad›yla yay›nlanan nutkunu, önce hürriyetin üçüncü gününde Sultanahmet’teki mitingde,daha sonra ‹ttihatç›lar›n ileri gelenleriyle birlikte gitti¤i Selânik Meydan›nda okudu.

‹stanbul’daki sosyal hareketlilik devam ederken, cemiyetlere üye oluyor, gazetelerde ma-kaleler yaz›yor, konferanslara ve toplant›lara kat›l›yor, kendisine yak›n buldu¤u toplumsalgruplara görüfllerini aktar›yordu. Meflrutiyetin ilân› ile birlikte, çeflitli çevrelerde meydana ge-len tepkiyi ortadan kald›rmak için, önemli teflebbüslerde bulundu. Bediüzzaman imzas›ylaSadrazaml›k arac›l›¤› ile Do¤u ‹llerindeki nüfuzlu flah›slara telgraflar çekti. ‹stanbul’un muhte-lif yerlerindeki avc› taburlar›n› dolaflt›. Medrese mensuplar›n›n topland›klar› yerlere gitti. Mefl-rutiyetin ve anayasal sistemin ‹slâmiyete ayk›r› olmad›¤›n›, Asr-› Saadetteki yönetim ruhunauygunlu¤unu anlatarak, gerilimi hayli yat›flt›rd›.

MEKTUBAT | 11 B‹YOGRAF‹

Page 9: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

12 | MEKTUBATB‹YOGRAF‹

Tarihe 31 Mart Vak’as› olarak geçen ayaklanmada yat›flt›r›c› bir rol oynamas›na ra¤men,Bediüzzaman da, s›k›yönetim mahkemesinde, di¤erleri gibi idam talebiyle yarg›land›.

Meflrutiyetin ‹slâmiyete olan uygunlu¤unu ve ülke için gereklili¤ini içeren kapsaml› bir sa-vunman›n sonunda beraat etti. Serbest b›rak›ld›ktan sonra ‹stanbul’dan ayr›ld›. Bu müdafaas›,‹ki Mekteb-i Musibetin fiehadetnamesi veya Divan-› Harb-i Örfî ad›yla neflredildi.

1910 y›l› bahar›nda Van’a ulaflan Bediüzzaman, birkaç ay Horhor Medresesinin yeniden dü-zenlenmesi ifliyle meflgul oldu. Hakkâri, Bitlis, Mufl, Diyarbak›r ve Urfa yörelerindeki afliretleriziyaret etti. Meflrutiyeti, hürriyeti, anayasay› ve bunlar›n ‹slâmî temellerini, meflrutiyetin ni-metlerinden faydalanmalar› için gayret göstermelerinin gereklili¤ini anlatt›. Daha sonra bu gö-rüflmelerin ve aç›klamalar›n özetini Münazarat ad› alt›nda yay›nlad›.

K›fl mevsiminin girmesiyle fiam’a giden Said Nursî, âlimlerin daveti üzerine Emeviye Cami-inde, sonradan Hutbe-i fiamiye ad› ile neflredilen, ‹slâm dünyas›n›n siyasî, ekonomik ve sos-yal sorunlar› ve çözüm yollar›n› anlatt›¤› bir hutbe okudu.

Üniversite projesini iletmek amac›yla ‹stanbul’a dönen Bediüzzaman, Sultan Reflad’a, Ru-meli seyahatinde Do¤u Vilâyetlerini temsilen, efllik etti. Daha sonra, Balkan Savafl›n›n baflla-mas›yla inflas› durdurulan Üsküp Üniversitesi için ayr›lan tahsisat›n aktar›lmas› ile birlikte Be-diüzzaman’›n “Do¤uda bir üniversite kurulmas›” teklifi, hükümetçe kabul edildi. Üniversitenintemeli, 1913 y›l›nda at›ld›ysa da, I. Dünya Savafl›n›n bafllamas› bu projenin de ertelenmesinesebep oldu.

Birinci Dünya Savafl›n›n bafllamas›yla birlikte Do¤u ‹llerimizin Ruslar taraf›ndan iflgal edil-mesi üzerine, talebeleriyle beraber Do¤u Milis Teflkilât›n› kurdu ve Van-Bitlis cephesinde gö-nüllü alay komutan› olarak Ermenilere ve Ruslara karfl› savaflt›. Bitlis savunmas› s›ras›nda Rus-lara esir düflünce, Kosturma’ya sevk edildi. fiubat 1917’de bafllayan Rus ihtilâli s›ras›nda firarederek, Kosturma, Petersburg, Varflova, Viyana, Sofya üzerinden, Kas›m 1918’de ‹stanbul’aulaflt›.

Gelifli büyük bir ilgiyle karfl›lanan Bediüzzaman, Harbiye Naz›r› Enver Paflan›n teklifi üzeri-ne, ‹stanbul’da kurulma aflamas›nda olan Dârülhikmeti’l-‹slâmiyeye üye tayin edildi. fieyhü-lislâm Mûsa Kâz›m Efendinin teklifi ile de, Sultan Vahdettin taraf›ndan kendisine ilmiyede“Mahreç” payesi verildi. “Mahreç Mevleviyyeti” olarak da an›lan bu paye, Osmanl› ülkesinde-ki bütün resmî uleman›n reisi olan “Baflmüderris”ten sonraki ilmî rütbe anlam›na geliyordu.

Çaml›ca’da, Yusuf ‹zzettin Pafla Köflkünde kalan Bediüzzaman, Kur’ân’›n mu’cizeli¤ini ça¤›ninsan›na göstermek için yazd›klar›n› neflretmeye bafllad›.

‹man rükünlerinin ispat›na dair Nokta, çeflitli ayet ve hadisleri tefsir eden Sünuhat, Pey-gamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberli¤ini ispat eden fiuaat, Kur’ân’›nmu’cizeli¤ini anlatan Rumuz, sosyal konularda Tulûat, tevhidin ispat› hakk›nda Katre, özlüsözleri içine alan Hakikat Çekirdekleri, ahlâk ve ubudiyet derslerini ihtiva eden Habbe, Zerreve fiemme adl› risalelerini yazd› ve yay›nlad›.

Bu s›rada Birinci Dünya fiavafl› da bitmifl ve ‹ngilizler payitaht› iflgal etmekle kalmam›fl, Tür-kiye’de kendi politikalar›n› destekleyecek bir kamuoyu da oluflturmaya bafllam›fllard›. Kamu-oyunda ciddî kuvvet kazanan ‹ngiliz taraftarl›¤›, etkisini, Bediüzzaman’›n Hutuvat-› Sitte adl›eserini ‹stanbul’un önemli yerlerinde da¤›tmas›yla, kaybetti.

Anadolu’da bafllayan ‹stiklâl Savafl›n›n ve Kuva-i Milliyenin aleyhine, ‹ngilizlerin etkisindekalan baz› çevrelerin bask›s›yla ç›kar›lan fieyhülislâm fetvas›na karfl› bir fetva yay›nlad›. Yaz›ve makalelerinde ‹stiklâl Savafl›n› “cihad,” Kuva-i Milliyecileri de “mücahit” ilân ederek istiklâlmücadelesini destekledi. Büyük Millet Meclisi Hükümeti de, Bediüzzaman’› yak›ndan takip et-ti¤inden, ›srarla Ankara’ya davet etti.

Bediüzzaman, 25 Kas›m 1922’de Ankara’da Büyük Millet Meclisinde düzenlenen resmî “hoflgeldin” merasimiyle karfl›land›. Bir yandan meclis çal›flmalar›na kat›l›yor, bir yandan da mil-letvekilleriyle önemli konular› tart›fl›yordu. Yeni kurulan devletin yap›lanmas›na katk›da

Page 10: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bulunmak için 10 maddelik bir beyanname haz›rlayarak milletvekillerine da¤›tt›. Bu faaliyet-leri baz› çevreleri oldukça rahats›z etti¤inden, Büyük Millet Meclisi baflkan› Mustafa Kemal Pa-fla ile aralar›nda ciddî bir tart›flmaya yol açt›. Mustafa Kemal özür dileyip tart›flmay› daha faz-la uzatmasa da, bu olay Bediüzzaman ve yeni rejimin kurucular› aras›ndaki görüfl farkl›l›kla-r›n›n ilk iflareti oldu.

Ankara’da kald›¤› s›rada, tabiatç›l›¤› ve inkârc›l›¤› ortadan kald›rmay› hedef alan, Hubab veZeylü’z-Zeyil gibi eserlerini yay›nlad›. Sultan Reflad döneminde karar verildi¤i hâlde, savafl yü-zünden inflas› sürdürülemeyen Medresetüzzehra’n›n yeniden kurulmas› için TBMM’ne sunu-lan teklif kabul edilerek kanunlaflt›.

Bediüzzaman, bu çal›flmalar› s›ras›nda, yeni rejimin önde gelenlerinin farkl› bir yolda oldu-¤unu ve onlarla birlikte hareket etmenin mümkün olmad›¤›n› anlad›. Kendisine Ankara’dakalma karfl›l›¤›nda sunulan, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin en yüksek dinî makam› olanfiark Umumî Vaizli¤i ve milletvekilli¤i imkânlar›n› reddederek 1923 y›l›n›n May›s ay› bafllar›n-da Van’a gitti.

Bir süre sonra Erek Da¤›nda, talebeleriyle ders yapmaya bafllad›. Bu arada Ankara’ya kar-fl› tepkiler art›yordu. Mektup yazarak ayaklanmada kendisinden destek isteyen fieyh Said’iplân›ndan vazgeçirmeye çal›flt›. Hamidiye paflalar›ndan Kör Hüseyin Paflay› fieyh Said'e des-tek karar›ndan vazgeçirtti. Yat›flt›r›c› bir rol oynamas›na ra¤men, fieyh Said Hâdisesi sonras›,Do¤udaki di¤er nüfuzlu kimseler gibi, o da Burdur’da zorunlu ikamete gönderildi.

1925 y›l›n›n May›s ay› ortalar›nda getirildi¤i Burdur’da Nurun ‹lk Kap›s› ad› ile kitaplaflt›rd›-¤› iman hakikatlerini anlatmaya bafllad›. Daha önce Arapça olarak yazd›¤› fiemme ve fiule ri-salelerinin ek parçalar›n› kaleme ald›. Yine hükümetin emriyle, 25 Ocak 1926’da önce Ispar-ta’ya, sonra da ücra bir köy olan, Barla’ya nakledildi.

Öldükten sonra dirilifli ispatlayan Haflir Risalesi, Kur’ân-› Kerîm’i esas alan ve insanlar›nimanlar›n› kurtarmalar›na vesile olan Sözler ve Mektubat tamamen, Lem’alar ise 26. Lem’ayakadar, Barla’da yaz›ld›.

Bu s›rada Ankara’da, yeni yönetim dinden uzak dünyevî bir temel üzerine oturtulmaya ça-l›fl›l›yordu. 1928 y›l›nda gerçekleflen harf ink›lâb› ile, Arap harfleriyle kitap yay›nlamak yasak-lan›nca, risaleler el yaz›s›yla yüz binlerce yaz›larak ço¤alt›lmaya baflland›.

Sekiz y›ll›k Barla hayat›ndan sonra Bediüzzaman 1934 y›l›n›n yaz aylar›nda Isparta’n›n mer-kezine getirildi. 20 Nisan 1935’de savc›n›n talimat›yla evi aranan Said Nursî’nin kitaplar›na elkonuldu. Bediüzzaman’la birlikte Isparta ve havalisinden 120 Nur Talebesi, tutuklanarak as-kerî araçlarla Eskiflehir hapishanesine gönderildi.

Bediüzzaman, Eskiflehir hapishanesinde Yirmi Yedinci, Yirmi Sekizinci, Yirmi Dokuzuncu veOtuzuncu Lem’alar ile Birinci ve ‹kinci fiua risalelerini yazarak Risale-i Nur’un telifine devametti. Eskiflehir A¤›r Ceza Mahkemesi, 19 A¤ustos 1935 tarihinde verdi¤i kararla, Said Nursî’ye,hukukî bir suç isnat edilememesine ra¤men, Tesettür Risalesi bahanesiyle, ancak “kanaat-ivicdaniye”ye dayanarak, 11 ay hapisle birlikte Kastamonu’da “mecburî ikamet” cezas› verdi.On befl talebesini ise alt›flar ay hapis ile cezaland›rd›.

Tahliye edildi¤inde serbest b›rak›lmayarak, polis gözetimi alt›nda mecburî ikamet için Kas-tamonu’ya gönderildi. Üçüncü fiua olan Münacat Risalesi, Dördüncü fiua olan Hasbiye Risale-si, Alt›nc› fiua ve Yedinci fiua olan Ayetü’l-Kübra Risalesi burada yaz›ld›.

Bediüzzaman, 20 Eylül 1943’de Isparta Savc›s›ndan gelen talimat üzerine yeniden tutukla-n›p, 3 Ekim 1943 tarihinde Isparta’ya gönderildi. Önce askerî konvoy eflli¤inde kara yoluylaÇank›r› üzerinden Ankara’ya, sonra Isparta’ya getirildi. Risale-i Nur ile ilgili davalar›n birlefltiril-mesi karar› al›nd›¤› için, Isparta, Kastamonu ve Denizli’deki Nur Talebeleriyle beraber 25 Ekim1943’te Denizli’ye sevk edildi.

Tecrit alt›nda bafllayan Denizli hapsinde On Birinci fiua, On ‹kinci ve On Üçüncü fiualar› yaz-d›. 15 Haziran 1944 günü Denizli A¤›r Ceza mahkemesinden beraat ve tahliye karar› ç›kmas›-na ra¤men serbest b›rak›lmad›. Bakanlar Kurulu karar›yla Emirda¤’da zorunlu ikamete tâbi

MEKTUBAT | 13 B‹YOGRAF‹

Page 11: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

14 | MEKTUBATB‹YOGRAF‹

tutuldu. Burada, camie gitmesine bile müsaade edilmeyecek kadar a¤›r takip ve tarassudau¤ruyordu. Bediüzzaman, hayat› boyunca yirmi üç defa denenecek zehirleme teflebbüsleri-nin ilk üçünü Emirda¤’da yaflad›.

Bu arada Yarg›tay Birinci Ceza Dairesi, 30 Aral›k 1944 tarihinde verdi¤i kararla, savc› tara-f›ndan temyiz edilen Denizli A¤›r Ceza Mahkemesinin beraat karar›n› onaylad›. 1946 y›l›ndanitibaren Isparta ve ‹nebolu’da Risale-i Nur’lar teksir edilmeye bafllanm›fl ve 1947 y›l›nda, hac-c›n s›n›rl› da olsa serbest b›rak›lmas›yla, Nurlar›n ‹slâm âlemine yay›lmas› sa¤lanm›flt›. Yeniyaz› ile teksir edilen Asa-y› Mûsa ve bask›s› yap›lan Gençlik Rehberi gibi risaleler Hristiyan mis-yonerlere verilmifl ve Risale-i Nur’lar Amerika’ya kadar gönderilmiflti.

Bu tür geliflmelerden duyulan rahats›zl›kla, 17 Ocak 1948 günü Said Nursî ve Risale-i NurTalebeleri Afyon A¤›r Ceza Mahkemesine sevk edildi. Denizli mahkemesinde gizli cemiyetkurma, rejim aleyhinde olma, ink›lâplar› kabul etmeme, Mustafa Kemal’i tahkir, v.b. gibi iddi-alarla yarg›lan›p beraat karar› almalar›na ra¤men, Afyon A¤›r Ceza Mahkemesinde de ayn› id-dialarla yarg›land›lar. Said Nursî, Afyon Cezaevinin bütün a¤›r ve zor flartlar›na ra¤men, OnDördüncü ve On Beflinci fiualar› burada yazarak Risale–i Nur’lar›n telifini tamamlad›.

Mahkeme, 6 Aral›k 1948 tarihinde Said Nursî hakk›nda 20 ay a¤›r hapis cezas›na hükmet-ti. Temyiz edilen karar› Yarg›tay, Bediüzzaman’›n lehine bozdu. Ancak, Afyon A¤›r Ceza Mah-kemesi yarg›lamay› uzatarak, 20 ayl›k sürenin cezaevinde geçmesini sa¤lay›p 20 Eylül1949’da serbest b›rakt›. 72 gün Afyon’da polis kontrolünde iskâna tâbi tutulup, ancak 28 Ara-l›k 1949 tarihinde mecburî ikamet yeri Emirda¤’a dönebildi.

Bediüzzaman, 14 May›s 1950’de bafllayan çok partili dönemi, 23 A¤ustos 1953’e kadar kal-d›¤› Emirda¤’da karfl›lam›flt›. Türkiye’de 27 y›l aradan sonra yeniden bafllayan demokratiklefl-me dönemini büyük bir sevinç ve ümitle karfl›layan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte de-mokratlara çok önemli bir destek sa¤lad›. Toplumun iç dinamiklerine ve bünyesine uygun de-¤ifliklikleri teflvik eden Bediüzzaman, hayat›n›n sonuna kadar Demokratlardan ve demokrasi-den yana olan tavr›n› korudu. 1952 y›l›nda ‹stanbul’da, Gençlik Rehberi adl› kitab› hakk›ndaBediüzzaman’a bir dava daha aç›ld›. 5 Mart 1952’de yap›lan son duruflmada, dava konusu ki-tab›n 1943 y›l›nda Denizli mahkemesinden beraat karar› ald›¤› ve bu karar›n da Yarg›taycaonaylanm›fl oldu¤u anlafl›ld›¤›ndan, men-i muhakeme karar› verilerek dava sonuca ba¤land›.Ard›ndan, Said Nursî Emirda¤’a döndü.

Daha sonra 1953 y›l› bafllar›nda ‹stanbul’a gelen Bediüzzaman, Fener Rum Patrikhanesinide ziyaret etti. Patrik Athenagoras ile görüflmesinde Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberli-¤ini, Kur’ân-› Kerîm’in de Allah’›n kitab› oldu¤unu kabul etmeleri hâlinde, Hr›stiyanlar› kaste-derek, ehl-i necat olacaklar›n› bildirdi.

23 A¤ustos 1953’te yerleflmek üzere geldi¤i Isparta’da aç›lan bir davan›n daha sorgu hâ-kimli¤inde iken reddedilmesi ile Bediüzzaman'la ilgili mahkemeler devri kapand›.

Bu arada biyografisi talebeleri taraf›ndan kaleme al›nd›; Bediüzzaman taraf›ndan düzelt-meler yap›larak Tarihçe-i Hayat ismi ile Risale-i Nur Külliyat›na dahil edildi.

Bediüzzaman, bundan sonraki hayat›n› ziyaretle geçiriyor, gitti¤i yerlerde talebelerinedersler yap›yordu. Takvimler 21 Mart 1960 tarihini gösterirken, a¤›r hasta bir vaziyette, yan›n-daki talebeleriyle Urfa’ya gitti. Seksen iki y›ll›k ömrünü 23 Mart 1960 günü, ‹pek Palas Oteli 27numaral› odada sabaha karfl› tamamlad›.

Ömrü boyunca verdi¤i iman ve hürriyet mücadelesi yüzünden bask› alt›nda kalan Bediüz-zaman, 27 May›s 1960’daki hükümet darbesinden sonra kabrinde de rahat b›rak›lmad›. Hali-lürrahman Dergâh›na defnedilen naafl›, 12 Temmuz 1960 gecesi kabrinden al›narak Isparta-Afyon civar›nda kimsenin bilmedi¤i bir mezara defnedildi.

Dayan›lmas› güç bask›lara maruz b›rak›lmas›na ra¤men, hayat tarz›yla bir destan yazanBediüzzaman, arkas›nda miras olarak Kur’ân’›n ça¤a dersi ve mesaj› olan Risale-i Nur Külliya-t› ile milyonlarca Nur Talebesini b›rakt›. o

Page 12: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Birinci MektupW

1 oÚ/©nà°rùnf /¬pHnh3 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 2| o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

Dört sualin muhtasar cevab›d›r.

B‹R‹NC‹ SUAL: Hazret-i H›z›r (a.s.) hayatta m›d›r?Hayatta ise, niçin baz› mühim ulema hayat›n› kabul et-miyorlar?

Elcevap: Hayattad›r. Fakat meratib-i hayat befltir. O,ikinci mertebededir. Bu sebepten, baz› ulema hayat›n-dan flüphe etmifller.

Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayat›m›zd›r ki, çokkay›tlarla mukayyettir.

‹kinci tabaka-i hayat: Hazret-i H›z›r ve ‹lyas Aleyhi-messelâm›n hayatlar›d›r ki, bir derece serbesttir. Yani, birvakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi befleri-yet levaz›mat›yla daimî mukayyet de¤illerdir. Bazen, iste-dikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibimecbur de¤illerdir. Tevatür derecesinde, ehl-i fluhut vekeflif olan evliyan›n Hazret-i H›z›r ile maceralar›, bu ta-baka-i hayat› tenvir ve ispat eder. Hatta makamat-› ve-lâyette bir makam vard›r ki, “makam-› H›z›r” tabir edilir.

Mektubat | 15 B‹R‹NC‹ MEKTUP

hibi Allah.Rahman: rahmeti bütün herkeseyay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›nr›z›klar›n› veren Allah.sual: soru.tabaka-i hayat: hayat tabakas›,hayat seviyesi, derecesi.tabir edilmek: ifade edilmek,denmek.tenvir: ayd›nlatma.tenzih: Allah’› her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma.tevatür: içinde yalan ihtimali bu-lunmayan ve birbirlerine kuvvetveren haberlerden oluflan büyükbir toplulu¤a ait haber.ulema: âlimler.vakit: zaman.

befleriyet: insanl›k.daimî: devaml›.ehl-i fluhut ve keflif: gizli ha-kikatleri gören ve bulup mey-dana ç›karan kimseler.evliya: velîler, Allah dostlar›.ispat etmek: do¤ruyu delil-lerle göstermek.kusur: eksiklik, özür.

levaz›mat: ihtiyaç maddeleri,lâz›m olan fleyler.macera: bafltan geçen olay,serüven.makam: manevî mevki.makamat-› velâyet: velîlikmakamlar›.makam-› H›z›r: Hz. H›z›r’›n(a.s.) makam›.

mecbur: zorunlu, yükümlü.meratib-i hayat: hayat mer-tebeleri.mertebe: derece, basamak.muhtasar: özet, k›salt›lm›fl.mukayyet: kay›tl›, s›n›rl›.mühim: önemli.noksan: eksiklik.Rahîm: sonsuz merhamet sa-

1. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. Ve sadece Ondan yard›m diliyoruz.2. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz3. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

* Birinci Mektup, Barla’da1929’da Türkçe olaraktelif edilmifltir.

Page 13: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

O makama gelen bir velî, H›z›r’dan ders al›r ve H›z›r ilegörüflür. Fakat, bazen o makam sahibi, yanl›fl olarakayn-› H›z›r telâkki olunur.

Üçüncü tabaka-i hayat: Hazret-i ‹dris ve ‹sa Aleyhi-messelâm›n tabaka-i hayatlar›d›r ki, befleriyet levaz›ma-t›ndan tecerrütle, melek hayat› gibi bir hayata girereknuranî bir letafet kesb eder. Âdeta beden-i misalî letafe-tinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünye-vîleriyle semavatta bulunurlar. “Ahir zamanda Hazret-i‹sa Aleyhisselâm gelecek, fleriat-› Muhammediye (a.s.m.)ile amel edecek” 1 mealindeki hadisin s›rr› fludur ki:

Ahir zamanda felsefe-i tabiiyenin verdi¤i cereyan-›küfriye ve inkâr-› ulûhiyete karfl›, ‹sevîlik dini tasaffi ede-rek ve hurafattan tecerrüt edip ‹slâmiyete ink›lâp edece-¤i bir s›rada, nas›l ki ‹sevîlik flahs-› manevîsi, vahy-i se-mavî k›l›c›yla o müthifl dinsizli¤in flahs-› manevîsini öldü-rür; öyle de, Hazret-i ‹sa Aleyhisselâm, ‹sevîlik flahs-›manevîsini temsil ederek, dinsizli¤in flahs-› manevîsinitemsil eden Deccali öldürür. Yani, inkâr-› ulûhiyet fikriniöldürecek.

Dördüncü tabaka-i hayat: flüheda hayat›d›r. Nass-›Kur'ân’la, flühedan›n, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-ihayatlar› vard›r. Evet, flüheda, hayat-› dünyeviyelerini ta-rik-› hakta feda ettikleri için, Cenab-› Hak, kemal-i kere-minden onlara hayat-› dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz,zahmetsiz bir hayat› âlem-i berzahta onlara ihsan eder.Onlar kendilerini ölmüfl bilmiyorlar. Yaln›z kendilerinindaha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar. Kemal-i saadetle

âdeta: sanki.ahir zaman: dünya hayat›n›n k›-yamete yak›n son devresi.âlem: dünya.âlem-i berzah: ruhlar›n k›yametekadar kalacaklar› âlem.amel etmek: uygulamak, uymak;dinin emirlerini yerine getirmek.ayn-› H›z›r: H›z›r’›n ta kendisi.bazen: ara s›ra.beden-i misalî: farazî, varsay›m-sal, hipotetik ceset.befleriyet: insanl›k.cereyan-› küfriye: inançs›z olanve inançs›zl›¤› yayan ak›mlar.cesed-i necmî: parlak, fleffaf ce-set; parlayan bir y›ld›z gibi ak›pgiden nuranî ceset.cism-i dünyevî: dünyaya ait vü-cut, maddî beden.Deccal: k›yamete yak›n zamandameydana ç›karak fitne ve fesadasebep olaca¤›, ‹slâmî fleairi tahripedece¤i hadis-i fleriflerde belirtil-mifl yalanc› ve zararl› flah›s.ehl-i kubur: kabir ehli, mezarda-kiler.feda etmek: u¤runa vermek.felsefe-i tabiiye: her fleyi tabiatadayand›ran felsefe.fevkinde: üstünde, üzerinde.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil.hayat-› dünyeviye: dünyaya aitolan hayat.Hazret-i ‹sa: dört büyük pey-gamberden üçüncüsüdür. Bkz.fiah›s Bilgileri: ‹sa (a.s.).H›z›r: ikinci tabaka-i hayat mer-tebesinde yaflayan ve Kur’ân-›Kerîm’de ismi geçen bir peygam-ber.hurafat: hurafeler, dinin asl›ndaolmayan, sonradan dine kar›flm›flolan uydurmalar, bat›l inan›fllar.ihsan etmek: ikram etmek, lüt-fetmek.inkâr-› ulûhiyet: Allah’›n varl›¤›n›reddederek yoklu¤unu kabul vedava etme.ink›lâp: de¤iflim, dönüflüm.‹sevîlik: Hz. ‹sa’n›n dini; Hristiyan-l›k.keder: tasa, hüzün; üzüntü, ac›.kemal-i kerem: tam bir ikramedicilik.kemal-i saadet: tam bir saadet,mutluluk.kesb etmek: kazanmak.letafet: lâtiflik, incelik, hafiflik.levaz›mat: ihtiyaç maddeleri, lâ-

z›m olan fleyler.makam: manevî mevki, sevi-ye.meal: anlam, mana.nass-› Kur’ân: Kur’ân-› Ke-rîm’in kesin, flüpheye ihtimalb›rakmayan hükmü.nuranî: nurlu.nuraniyet: nurluluk.semavat: semalar, gökler.flahs-› manevî: belli bir kifliolmay›p bir cemaatten mey-

dana gelen manevî flah›s.fleriat-› Muhammediye: Hz.Muhammed’in fleriat›, ‹slâmdini.flüheda: flehitler, Allah’›n dini-ni yüceltme u¤runda can›n›feda ederek savaflta vurulupölen Müslümanlar.tabaka-i hayat: hayat taba-kas›, hayat seviyesi, derecesi.tarik-› hak: hak ve hakikatyolu.

tasaffi etmek: saflaflmak.tecerrüt etmek: soyutlan-mak, s›yr›lmak.telâkki olunmak: kabul edil-mek.temsil etmek: bir toplulu¤unad›na hareket etmek.vahy-i semavî: peygamber-lere Allah'tan gelen vahiy.velî: Allah dostu.zahmet: s›k›nt›.

1. Buharî, Mezalim: 31, Büyu: 102; Müslim, ‹man: 242, 343; ‹bni Mâce, Fiten: 33.

16 | MEKTUBATB‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 14: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

mütelezziz oluyorlar. Ölümdeki firak ac›l›¤›n› hissetmi-yorlar. 1 Ehl-i kuburun çendan ruhlar› bâkîdir; fakat ken-dilerini ölmüfl biliyorlar. Berzahta ald›klar› lezzet ve sa-adet, flühedan›n lezzetine yetiflmez.

Nas›l ki, iki adam bir rüyada Cennet gibi bir güzel sa-raya girerler. Birisi rüyada oldu¤unu bilir; ald›¤› keyif velezzet pek noksand›r. “Ben uyansam flu lezzet kaçacak”diye düflünür. Di¤eri rüyada oldu¤unu bilmiyor; hakikîlezzet ile hakikî saadete mazhar olur. ‹flte âlem-i berzah-taki emvat ve flühedan›n hayat-› berzahiyeden istifadele-ri öyle farkl›d›r. Hadsiz vak›atla ve rivayatla, flühedan›nbu tarz-› hayata mazhariyetleri ve kendilerini sa¤ bildik-leri, sabit ve kat’îdir. Hatta, Seyyidüflflüheda olan Haz-ret-i Hamza (r.a.), mükerrer vak›atla, kendine iltica edenadamlar› muhafaza etmesi ve dünyevî ifllerini görmesi vegördürmesi gibi çok vak›atla, bu tabaka-i hayat tenvir veispat edilmifl. Hatta, ben kendim, Ubeyd isminde bir ye-¤enim ve talebem vard›. Benim yan›mda ve benim yeri-me flehit olduktan sonra, üç ayl›k mesafede esarette bu-lundu¤um zaman, mahall-i defnini bilmedi¤im hâlde,bence bir rüya-i sad›kada, tahtelarz bir menzil suretinde-ki kabrine girmiflim. Onu flüheda tabaka-i hayat›nda gör-düm. O beni ölmüfl biliyormufl; benim için çok a¤lad›¤›-n› söyledi. Kendisini hayatta biliyor. Fakat Rusun istilâ-s›ndan çekindi¤i için, yeralt›nda kendine güzel bir men-zil yapm›fl. ‹flte bu cüz’î rüya, baz› flerait ve emaratla,geçen hakikate, bana fluhut derecesinde bir kanaat ver-mifltir.

Mektubat | 17 B‹R‹NC‹ MEKTUP

lenme; elde etme, kavuflma.menzil: yer, ev.mesafe: uzakl›k.muhafaza etmek: korumak.mükerrer: tekrarlanm›fl.mütelezziz olmak: lezzet almak.noksan: eksiklik.rivayat: rivayetler; nakledilen ha-ber, söz veya olaylar.rüya-i sad›ka: fleytan›n kar›flma-d›¤›, gerçek olan rüya; do¤ru rü-ya.saadet: mutluluk.sabit: ispatlanm›fl.seyyidüflflüheda: flehitlerin efen-disi.suret: flekil, biçim, görünüfl.flehit: Allah’›n ve yüce dinininad›n› yüceltme u¤runda can›n› fe-da ederek savaflta vurulup ölenMüslüman.flerait: flartlar.fluhut: flahit olma, gözle görme.flüheda: flehitler, Allah’›n ve yücedinini yüceltme u¤runda can›n›feda ederek savaflta vurulup ölenMüslümanlar.tabaka-i hayat: hayat tabakas›,hayat seviyesi, derecesi.tahtelarz: yer alt›.talebe: ö¤renci.tarz-› hayat: yaflama flekli.tenvir: ayd›nlatma, nurland›rma.vak›at: olaylar.

âlem-i berzah: ruhlar›n k›ya-mete kadar kalacaklar› âlem.bâkî: ebedî, sonsuz.berzah: ruhlar›n k›yametekadar bekleyece¤i, dünya ileahiret aras›ndaki yer.cüz’î: küçük.çendan: gerçi.dünyevî: dünyaya ait.ehl-i kubur: kabir ehli, me-zardakiler.emarat: emareler, belirtiler.

emvat: ölüler.esaret: esirlik.firak: ayr›l›k.hadsiz: s›n›rs›z.hakikat: gerçek.hakikî: gerçek.hayat-› berzahiye: berzahaait olan hayat; dünya ile ahi-ret hayat› aras›nda yer alansafhada yaflanan hayat.iltica etmek: s›¤›nmak.ispat: do¤ruyu delillerle gös-

terme.istifade: faydalanma.istilâ: ele geçirme, iflgal.kabir: mezar.kanaat: inanma, görüfl, fikir.kat’î: kesin.lezzet: tad, haz, keyif.mahall-i defin: cesedin gö-müldü¤ü yer.mazhar olmak: nail olmak,eriflmek.mazhariyet: nail olma, fleref-

1. Tirmizî, Cihad: 6; Neseî, Cihad: 35; ‹bni Mâce, Cihad: 16; Darimî, Cihad: 7.

Page 15: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Beflinci tabaka-i hayat: Ehl-i kuburun hayat-› ruha-nîleridir. Evet, mevt tebdil-i mekând›r, ›tlak-› ruhtur, vazi-feden terhistir; idam ve adem ve fenâ de¤ildir. Hadsiz va-k›atla ervah-› evliyan›n temessülleri ve ehl-i keflfe teza-hürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten ve menamen biz-lerle münasebetleri ve vak›a mutab›k olarak bizlere ihba-ratlar› gibi çok delâil, o tabaka-i hayat› tenvir ve ispateder. Zaten beka-i ruha dair Yirmi Dokuzuncu Söz bu ta-baka-i hayat› delâil-i kat’iye ile ispat etmifltir.

‹K‹NC‹ SUAL: Furkan-› Hakîm’de,1 kÓnªnY oø°nùrMnG rºoµt`jnG rºocnƒo∏rÑn«pd nIƒ'«n◊r Gnh närƒnŸrG n≥n∏nN …/òsdnG

gibi ayetlerde, “Mevt dahi hayat gibi mahlûktur; hem birnimettir” diye ifhâm ediliyor. Hâlbuki, zahiren mevt inhi-lâldir, ademdir, tefessühtür, hayat›n sönmesidir, hâdimül-lezzatt›r. Nas›l mahlûk ve nimet olabilir?

Elcevap: Birinci sualin cevab›n›n ahirinde denildi¤i gi-bi, mevt vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, birtebdil-i mekând›r, bir tahvil-i vücuttur, hayat-› bâkiyeyebir davettir, bir mebdedir, bir hayat-› bâkiyenin mukaddi-mesidir. Nas›l ki, hayat›n dünyaya gelmesi bir halk vetakdir iledir; öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk vetakdir ile, bir hikmet ve tedbir iledir. Çünkü, en basit ta-baka-i hayat olan hayat-› nebatiyenin mevti, hayattandaha muntazam bir eser-i sanat oldu¤unu gösteriyor.Zira, meyvelerin, çekirdeklerin, tohumlar›n mevti tefes-sühle, çürümek ve da¤›lmakla göründü¤ü hâlde, gayetmuntazam bir muamele-i kimyeviye ve mizanl› bir

adem: yokluk.ahir: son.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.beka-i ruh: ruhun ebedîli¤i,ölümsüzlü¤ü.dair: alâkal›, ilgili, ait.davet: ça¤r›.delâil: deliller.delâil-i kat’iye: kesin deliller.ehl-i keflif: baz› hakikatleri, Ce-nab-› Hakk›n lütuf ve ihsan› ile bi-len velîler.ehl-i kubur: kabir ehli, mezarda-kiler.ervah-› evliya: velîlerin, ermiflle-rin ruhlar›.eser-i sanat: sanat eseri.fenâ: son bulma, yok olma.Furkan-› Hakîm: do¤ruyu yanl›fl-tan ay›ran hikmetli Kur’ân.gayet: son derece, çok.hâdimüllezzat: lezzetleri mahve-den, y›kan.hadsiz: say›lamayacak kadar çok,s›n›rs›z.halk: yaratma.hayat-› bâkiye: bitmeyen, son-suz hayat, ahiret hayat›.hayat-› nebatiye: bitkilerin ha-yat›.hayat-› ruhanî: ruhanî hayat,ruhtan ibaret olan, cismanî olma-yan hayat, ruhla ilgili hayat.hikmet: kâinattaki ve yarat›l›flta-ki ‹lâhî gaye, yüksek bilgi.›tlak-› ruh: ruhun serbest b›rak›l-mas›.idam: yok olma.ifhâm: anlatma, bildirme, bir ko-nuda bilgi verme.ihbarat: haber vermeler.imtihan: deneme, s›nama.inhilâl: çözülme, bozulma, da¤›l-ma.ispat etmek: do¤ruyu delillerlegöstermek.mahlûk: Allah taraf›ndan yarat›l-m›fl, yarat›k.mebde: bafllang›ç.menamen: uykuda olarak, uyku-dayken.mevt: ölüm.mizan: ölçü.muamele-i kimyeviye: kimyasalifllem.mukaddime: bafllang›ç.muntazam: intizaml›, düzgün;düzenli.mutab›k: uygun.münasebet: alâka, ilgi.

nimet: lütuf, ihsan; iyilik, ha-y›rl› hâl, faydal› fley.paydos: geçici dinlenme; isti-rahat.sair: di¤er, baflka.sual: soru.tabaka-i hayat: hayat taba-kas›, hayat seviyesi, derecesi.tahvil-i vücut: vücudun birbaflka hâle girmesi.takdir: ‹lâhî kader; Allah’›n

ezelî ilmiyle belirlemesi.tebdil-i mekân: yer de¤iflikli-¤i.tedbir: idare etme, çekip çe-virme.tefessüh: çürüme, bozulma.temessül: bir flekil ve suretegirme.tenvir etmek: ayd›nlatmak,nurland›rmak.terhis: serbest b›rakma; gö-

reve son verme.tezahür: görünme.vak›a: olay.vak›at: olaylar.vazife: görev.vazife-i hayat: hayat görevi.yakazaten: uyan›k olarak,uyan›kken.zahiren: görünüflte.zira: çünkü, flu sebepten ki.

1. Hanginiz daha güzel ifller yapacaks›n›z diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayat› da Oyaratt›. (Mülk Suresi: 2.)

18 | MEKTUBATB‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 16: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

imtizacat-› unsuriye ve hikmetli bir teflekkülât-› zerreviye-den ibaret olan bir yo¤urmakt›r ki, bu görünmeyen inti-zaml› ve hikmetli ölümü, sümbülün hayat›yla tezahür edi-yor. Demek çekirde¤in mevti, sümbülün mebde-i hayat›-d›r; belki ayn-› hayat› hükmünde oldu¤u için, flu ölüm da-hi hayat kadar mahlûk ve muntazamd›r.

Hem zîhayat ve meyvelerin yahut hayvanlar›n mide-iinsaniyede ölümleri, hayat-› insaniyeye ç›kmalar›namenfle’ oldu¤undan, “O mevt, onlar›n hayat›ndan dahamuntazam ve mahlûk” denilir.

‹flte en edna tabaka-i hayat olan hayat-› nebatiyeninmevti böyle mahlûk, hikmetli ve intizaml› olsa, tabaka-ihayat›n en ulvîsi olan hayat-› insaniyenin bafl›na gelenmevt, elbette yeralt›na girmifl bir çekirde¤in hava âle-minde bir a¤aç olmas› gibi, yeralt›na giren bir insan daâlem-i berzahta elbette bir hayat-› bâkiye sümbülü vere-cektir.

Amma mevt nimet oldu¤unun ciheti ise, çok vücuhun-dan dört veçhine iflaret ederiz.

• Birincisi: A¤›rlaflm›fl olan vazife-i hayattan ve tekâ-lif-i hayatiyeden azat edip, yüzde doksan dokuz ahbab›-na kavuflmak için, âlem-i berzahta bir visal kap›s› oldu-¤undan, en büyük bir nimettir.

• ‹kincisi: Dar, s›k›nt›l›, da¤da¤al›, zelzeleli dünya zin-dan›ndan ç›kar›p, vüs’atli, sürurlu, ›zt›raps›z bâkî bir ha-yata mazhariyetle, Mahbub-u Bâkî’nin daire-i rahmetinegirmektir.

Mektubat | 19 B‹R‹NC‹ MEKTUP

mazhariyet: nail olma, kavuflma.mebde-i hayat: hayat›n bafllan-g›c›.menfle: esas, kaynak.mevt: ölüm.mide-i insaniye: insan midesi,insana ait sindirim organ›.muntazam: intizaml›, düzgün,düzenli.nimet: lütuf, ihsan; iyilik, hay›rl›hâl, faydal› fley.sümbül: salk›m çiçekli bir bitki.sürur: sevinç.tabaka-i hayat: hayat tabakas›,hayat seviyesi, derecesi.tekâlif-i hayatiye: hayatla ilgilisorumluluklar, hayat›n gerekleri,külfetleri.teflekkülât-› zerreviye: atomla-r›n teflekkülü, flekillenmesi.tezahür etmek: görünmek.ulvî: yüksek, yüce.vazife-i hayat: hayat görevi.vecih: yön.visal: kavuflma.vücuh: yönlervüs’atli: genifl.zelzele: sars›nt›.zîhayat: hayat sahibi, canl›.zindan: hapishane.

ahbap: dostlar.

âlem-i berzah: ruhlar›n k›ya-mete kadar kalacaklar› âlem.

ayn-› hayat: hayat p›nar›; ha-yat›n ta kendisi.

azat etmek: serbest b›rak-mak.

bâkî: ebedî, sonsuz; süreklive kal›c›.

cihet: yön.

çekirdek: tohum.

da¤da¤a: gürültü, pat›rt›; ›zt›-rap ve telâfl.

daire-i rahmet: rahmet da-iresi.edna: en basit, en afla¤›.hava âlemi: atmosfer.hayat-› bâkiye: bitmeyen,sonsuz hayat, ahiret hayat›.hayat-› insaniye: insan haya-t›.hayat-› nebatiye: bitkilerinhayat›.hikmet: kâinattaki ve yarat›-l›fltaki ‹lâhî gaye, yüksek bilgi.hikmetli: ‹lâhî gayeye yöne-lik.

hükmünde: de¤erinde, yerin-de.›zt›rap: afl›r› ac›, s›k›nt›.ibaret olan: meydana gelen,oluflan.imtizacat-› unsuriye: ele-mentlerin birleflmesi, kaynafl-mas›.intizam: düzen, tertip.Mahbub-u Bâkî: devaml›,ölümsüz sevgili, kal›c› sevgili;Allah.mahlûk: Allah taraf›ndan ya-rat›lm›fl, yarat›k.

Page 17: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Üçüncüsü: ‹htiyarl›k gibi, flerait-i hayatiyeyi a¤›rlafl-t›ran birçok esbap vard›r ki, mevti hayat›n pek fevkindenimet olarak gösterir. Meselâ, sana ›zt›rap veren pek ih-tiyar olmufl peder ve validen ile beraber, ceddin cetleri,sefalet-i hâlleriyle senin önünde flimdi bulunsayd›, hayatne kadar nikmet, mevt ne kadar nimet oldu¤unu bilecek-tin. Hem meselâ, güzel çiçeklerin âfl›klar› olan güzel si-neklerin, k›fl›n fledaidi içinde hayatlar› ne kadar zahmetve ölümleri ne kadar rahmet oldu¤u anlafl›l›r.

• Dördüncüsü: Nevm, nas›l ki bir rahat, bir rahmet,bir istirahattir—hususan musibetzedeler, yaral›lar, hasta-lar için. Öyle de, nevmin büyük kardefli olan mevt dahi,musibetzedelere ve intihara sevk eden belâlarla müptelâolanlar için ayn-› nimet ve rahmettir. Amma ehl-i dalâletiçin, müteaddit Sözlerde kat’î ispat edildi¤i gibi, mevt da-hi hayat gibi nikmet içinde nikmet, azap içinde azapt›r;o, bahisten hariçtir.

ÜÇÜNCÜ SUAL: Cehennem nerededir?

Elcevap:2 *G s’pG nÖr«`n¨rdG oºn∏r©nj n’ ¯ 1 $G nóræpY oºr∏p©rdG nÉs‰pG rπob

Cehennemin yeri, baz› rivayatla, “tahtelarz” denilmifltir.3

Baflka yerlerde beyan etti¤imiz gibi, küre-i arz, hareket-iseneviyesiyle, ileride mecma-› haflir olacak bir meydan›netraf›nda bir daire çiziyor. Cehennem ise, arz›n o medar-›senevîsi alt›ndad›r demektir. Görünmemeleri ve hissedil-memeleri, perdeli ve nursuz atefl oldu¤u içindir. Küre-iarz›n seyahat etti¤i mesafe-i azîmede pek çok mahlûkat

arz: yer, dünya.âfl›k: çok afl›r› seven, sevgili.ayn-› nimet ve rahmet: nimetinve ac›man›n, merhametin tâ ken-disi.azap: fliddetli ceza ac›, büyük s›-k›nt›.bahis: konu.belâ: musibet, afet.beyan: anlatma, aç›klama, bildir-me.cet: dede, büyük baba.ehl-i dalâlet: yoldan ç›kanlar;iman ‹slâmdan ç›km›fl olanlar; az-g›n ve sapk›n kimseler.esbap: sebepler.fevkinde: üstünde.hareket-i seneviye: y›ll›k hare-ket.hariç: d›fl›nda.hususan: bilhassa, özellikle.›zt›rap: ac›, s›k›nt›.ispat etmek: do¤ruyu delillerlegöstermek.istirahat: dinlenme.kat’î: kesin.küre-i arz: yer küre.mahlûkat: Allah taraf›ndan yara-t›lanlar, yarat›k.mecma-i haflir: ikinci dirilifl olanhaflirde toplanma yeri.medar-› senevî: dünyan›n günefletraf›nda bir senede döndü¤ü yö-rünge.mesafe-i azîme: büyük uzakl›k.meselâ: örnek olarak.mevt: ölüm.musibetzede: belâya u¤rayan.müptelâ: düflkün, tutulmufl.

müteaddit: çeflitli, birçok.nevm: uyku.nikmet: nimetsizlik, ceza, flid-detli ceza.nimet: lütuf, ihsan; iyilik, ha-y›rl› hâl, faydal› fley.nur: ›fl›k, ayd›nl›k.peder: baba.rahmet: ac›ma, merhamet

etme, esirgeme, ba¤›fllama,flefkat gösterme.rivayat: rivayetler; nakledi-len, haber veya sözler.sefalet-i hâller: hâllerinin se-filli¤i, periflanl›¤›.sevk etmek: yönlendirmek;sürüklemek, götürmek, it-mek.

sual: soru.fledait: fliddetler, zorluklar;eziyetli, zahmetli, s›k›nt›l› du-rumlar, hâller.flerait-i hayatiye: hayat flart-lar›.tahtelarz: yer alt›.valide: anne.zahmet: s›k›nt›, meflakkat.

1. De ki: Ona dair bilgi Allah kat›ndad›r. (Mülk Suresi: 26.)2. Gayb› Allah’tan baflka kimse bilemez. [Ayet ve hadisten muktebes (Bkz. Neml Suresi: 65;

Tirmizî, Sevabü’l-Kur’ân: 7.)]3. Aclûnî, Keflfü'l-Hafâ, 1:281; Hâkim, Müstedrek, 4:568.

20 | MEKTUBATB‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 18: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

var ki, nursuz olduklar› için görünmezler. Kamer, nuruçekildikçe vücudunu kaybetti¤i gibi, nursuz çok küreler,mahlûklar, gözümüzün önünde olup göremiyoruz.

Cehennem ikidir; biri su¤ra, biri kübrad›r. ‹leride, su¤-ra kübraya ink›lâp edece¤i ve çekirde¤i hükmünde oldu-¤u gibi, ileride ondan bir menzil olur.

Cehennem-i Su¤ra, yerin alt›nda, yani merkezindedir.Kürenin alt›, merkezidir. ‹lm-i tabakatülarzca malûmdurki, ekseriya her otuz üç metre hafriyatta, bir derece-i ha-raret tezayüt eder. Demek, merkeze kadar, n›sf-› kutr-uarz alt› bin küsur kilometre oldu¤undan, iki yüz bin dere-ce-i harareti cami, yani iki yüz defa atefl-i dünyevîden fle-dit ve rivayet-i hadise 1 muvaf›k bir atefl bulunuyor.

fiu Cehennem-i Su¤ra, Cehennem-i Kübraya ait çokvezaifi dünyada ve âlem-i berzahta görmüfl ve ehadisler-le iflaret edilmifltir. Âlem-i ahirette, küre-i arz nas›l ki se-kenesini medar-› senevîsindeki meydan-› haflre döker;öyle de, içindeki Cehennem-i Su¤ray› dahi Cehennem-iKübraya, emr-i ‹lâhî ile teslim eder. Ehl-i ‹tizalin baz›imamlar›, “Cehennem sonradan halk edilecektir” deme-leri, hâl-i hâz›rda tamam›yla inbisat etmedi¤inden ve se-kenelerine tam münasip bir tarzda inkiflaf etmedi¤indengalatt›r ve gabavettir.

Hem perde-i gayp içindeki âlem-i ahirete ait menzille-ri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâina-t› küçültüp iki vilâyet derecesine getirmeli, veyahut gözü-müzü büyütüp y›ld›zlar gibi gözlerimiz olmal› ki, yerlerini

Mektubat | 21 B‹R‹NC‹ MEKTUP

ilm-i tabakatülarz: arz›n tabaka-lar›ndan bahseden ilim, jeoloji.imam: mezheple ilgili konulardakendisine uyulan ve önder olankimse.inbisat etmek: yay›lmak, genifl-lemek.ink›lâp: bir hâlden di¤er hale geç-me, de¤iflim, dönüflme.inkiflaf etmek: aç›lmak, ortayaç›kmak, görülmek.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kamer: ay.kübra: en büyük.küre: dünya, yeryüzü.küre-i arz: yer küre, dünya.mahlûk: Allah taraf›ndan yarat›l-m›fl, yarat›k.mahsus: baflkas›nda bulunma-yan bir fleye veya kifliye has olan.malûm: bilinen.mana: anlam.medar-› senevî: dünyam›z›n gü-nefl etraf›nda bir senede döndü-¤ü yörünge.menzil: yer.meydan-› haflir: ikinci dirilifl yeriolan haflir meydan›.muvaf›k: uygun.münasip: uygun, yak›fl›r.n›sf-› kutr-u arz: dünyan›n yar›-çap›.nur: ›fl›k, ayd›nl›k.perde-i gayp: gayp perdesi, gö-rünmeyen âlemin perdesi.rivayet-i hadis: hadiste rivayetedilen, söylenen.sekene: sakin olanlar, oturanlar;bir yerde kalanlar, oturanlar.su¤ra: en küçük.fledit: fliddetli.teslim etmek: bir fleyi baflka biri-ne vermek, b›rakmak.tezayüt etme: artma, ço¤alma.vezaif: vazifeler, ifller.vilâyet: il.vücut: varl›k.

âlem-i ahiret: ahiret âlemi.âlem-i berzah: kabir âlemi,ruhlar›n k›yamete kadar kala-caklar› âlem.atefl-i dünyevî: bu dünyan›natefli.cami: toplayan, içine alan.Cehennem-i Kübra: büyükCehennem.çekirdek: tohum.dair: alâkal›, ilgili, ait.

derece-i hararet: s›cakl›k de-recesi.ehadis: hadisler, Hz. Muham-med’e ait söz, emir ve fiiller.ehl-i ‹tizal: Ehli Sünnet daire-si d›fl›nda bulunan Mutezilemezhebine ba¤l› olan.ekseriya: çok defa.emr-i ‹lâhî: Allah’›n emri.gabavet: anlay›fls›zl›k.galat: yanl›fl, yan›lma, hata.

gayp: gizli olan, göze görün-meyen.hadis: Hz. Muhammed’e aitsöz, emir ve fiil.hafriyat: yeri kaz›p derinlefl-tirmeler, kaz›lar.hâl-i hâz›r: flu zaman; flimdikizaman, flimdiki hâl.halk etmek: yaratmak.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.

1. Buharî, Bed'u'l-Hulk: 10; ‹bni Mâce, 77:7; Müslim, Cennet: 30; Tirmizî, Cehennem: 7; Müsned,2:313.

Page 19: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

görüp tayin edelim. 1 $G nóræpY oºr∏p©rdGnh , ahiret âlemine ait

menziller, bu dünyevî gözümüzle görülmez. Fakat baz› ri-vayat›n iflarat›yla, ahiretteki Cehennem bu dünyam›zla

münasebettard›r. Yaz›n fliddet-i hararetine 2 nºsæ`n¡nL pír«`na røpe

denilmifltir.

Demek, bu dünyevî, küçücük ve sönük ak›l gözüyle obüyük Cehennem görülmez. Fakat ism-i Hakîm’in nu-ruyla bakabiliriz. fiöyle ki:

Arz›n medar-› senevîsi alt›nda bulunan Cehennem-iKübra, yerin merkezindeki Cehennem-i Su¤ray› güyatevkil ederek baz› vezaifini gördürmüfl. Kadîr-i Zülcelâl’inmülkü pek çok genifltir. Hikmet-i ‹lâhiye nereyi göster-mifl ise, Cehennem-i Kübra oraya yerleflir.

Evet, bir Kadîr-i Zülcelâl ve emr-i 3 o¿ƒoµ`n«na røoc ’e malik

bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün önünde, kemal-i hik-met ve intizam ile kameri arza ba¤lam›fl; azamet-i kudretve intizam ile arz› günefle raptetmifl; ve günefli, seyyara-t›yla beraber, arz›n sür’at-i seneviyesine yak›n bir sür’at-le ve haflmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre fiemsüflflü-mus taraf›na bir hareket vermifl; ve donanma elektriklâmbalar› gibi y›ld›zlar› saltanat-› rububiyetine nuranî fla-hitler yapm›fl, onunla saltanat-› rububiyetini ve azamet-ikudretini göstermifl bir Zat-› Zülcelâl’in kemal-i hikmetin-den ve azamet-i kudretinden ve saltanat-› rububiyetindenuzak de¤ildir ki, Cehennem-i Kübray› elektrik lâmbalar›-n›n fabrikas›n›n kazan› hükmüne getirip, ahirete bakan

ahiret: k›yametten sonra kurula-cak olan âlem.âlem: dünya.arz: yer, dünya.azamet-i kudret: kudretin bü-yüklü¤ü.azamet-i kudret ve intizam: güçve düzenin yüceli¤i, büyüklü¤ü,ululu¤u.Cehennem-i Kübra: büyük Ce-hennem.Cehennem-i Su¤ra: küçük Ce-hennem.donanma: bayram günlerindegemilerin ve resmi yerlerin ›fl›k vebayraklarla süslenmesi.dünyevî: dünyaya aitgüya: sanki.Hakîm-i Zülkemal: kemal sahibi,her fleyi faydal› ve hikmetli yara-tan Allah.hararet: s›cakl›k.haflmet-i rububiyet: rabl›¤›n,idare ve terbiye edicili¤in haflme-ti, heybeti, büyüklü¤ü.hikmet-i ‹lâhiye: Allah’›n hikme-ti, varl›klar›n yarat›lmas›ndaki ‹lâ-hî gayeler.hükmüne getirmek: yerine ge-çirmek, durumuna sokmak, hâli-ne getirmek.ihtimal: olabilirlik.ism-i Hakîm: Cenab-› Hakk›n hik-metle, faydalar› takip ederek iflgören, manas›ndaki ismi.iflarat: iflaretler.Kadîr-i Zülcelâl: büyüklük sahibive her fleye gücü yeten Allah.kamer: ay.kemal-i hikmet: tam ve eksiksizbir hikmet.kemal-i hikmet ve intizam: dü-zen ve ‹lâhî amac›n mükemmelli-¤i.malik: sahip.medar-› senevî: dünyam›z›n gü-nefl etraf›nda bir senede döndü-¤ü yörünge.menzil: yer.mülk: varl›k, saltanat; sahip olu-nan üzerinde tasarruf hakk› bulu-

nan fley.münasebettar: ilgili, alâkal›,ba¤lant›l›.nur: ›fl›k, ayd›nl›k.nuranî: nurlu.raptetmek: ba¤lamak.rivayat: rivayetler, nakledilenhaber, söz veya olaylar.saltanat-› rububiyet: kâinat›

terbiye ve idare edici olan Al-lah’›n saltanat›.seyyarat: gezegenler.sür’at: çabukluk, h›zl›l›k.sür’at-i seneviye: dünyan›nbir y›ll›k hareket ve h›z›.flahit: tan›k, görgü tan›¤›.fiemsüflflümus: günefller gü-nefli denilen galaksi veya y›l-

d›z kümesi.fliddet-i hararet: s›cakl›¤›nfliddeti.tayin etmek: belirlemek.tevkil etmek: vekil etmek,geçici olarak görevlendirmek.vezaif: vazifeler, görevler.Zat-› Zülcelâl: celâl ve büyük-lük sahibi zat, Allah.

1. Gerçek bilgi Allah kat›ndad›r.2. Cehennemin hararetindendir. (Hadis-i flerif: Keflfü’l-Hafâ, 29; Buharî, 1: 142, 162.)3. “Ol!” der; o da oluverir. (Yâsin Suresi: 82.)

22 | MEKTUBATB‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 20: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

seman›n y›ld›zlar›n› onunla ifl’al etsin, hararet ve kuvvetversin. Yani, âlem-i nur olan Cennetten y›ld›zlara nur ve-rip, Cehennemden nâr ve hararet göndersin; ayn› hâlde,o Cehennemin bir k›sm›n› ehl-i azaba mesken ve mah-bes yaps›n.

Hem bir Fât›r-› Hakîm ki, da¤ gibi koca bir a¤ac›, t›r-nak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette, o Zat-› Zülcelâl’inkudret ve hikmetinden uzak de¤ildir ki, küre-i arz›n kal-bindeki Cehennem-i Su¤ra çekirde¤inde Cehennem-iKübray› saklas›n.

Elhâs › l : Cennet ve Cehennem, flecere-i hilkattenebed taraf›na uzan›p e¤ilerek giden bir dal›n iki meyve-sidir. Meyvenin yeri ise, dal›n müntehas›ndad›r.

Hem, flu silsile-i kâinat›n iki neticesidir. Neticelerinmahalleri, silsilenin iki taraf›ndad›r. Süflîsi, sakili afla¤› ta-raf›nda; nuranîsi, ulvîsi yukar› taraf›ndad›r.

Hem, flu seyl-i fluunat›n ve mahsulât-› maneviye-i arzi-yenin iki mahzenidir. Mahzenin mekân› ise, mahsulât›nnev’ine göre, fenas› alt›nda, iyisi üstündedir.

Hem, ebede karfl› cereyan eden ve dalgalanan mevcu-dat-› seyyalenin iki havz›d›r. Havz›n yeri ise, seylin dur-du¤u ve tecemmu etti¤i yerdedir. Yani habisat› ve mü-zahrefat› esfelde, tayyibat› ve safiyat› âlâdad›r.

Hem, lütuf ve kahr›n, rahmet ve azametin iki tecelli-gâh›d›r. Tecelligâh›n yeri ise, her yerde olabilir. Rah-man-› Zülcemal ve Kahhar-› Zülcelâl nerede isterse tecel-ligâh›n› açar.

Mektubat | 23 B‹R‹NC‹ MEKTUP

sulât›, neticeleri.mahzen: içinde eflya saklanacakyer, yer alt›, bodrum; depo.mekân: yer.mesken: kal›nacak, oturulacakyer.mevcudat-› seyyale: ak›p gidenvarl›klar.münteha: son, uç.müzahrefat: süprüntüler, pislik-ler, çöpler.nâr: atefl.netice: sonuç.nev: tür, çeflit, cins.nur: par›lt›, ›fl›k, ayd›nl›k.nuranî: nurlu.Rahman-› Zülcemal: güzellik vemerhamet sahibi Allah.rahmet: ac›ma, merhamet etme,flefkat gösterme.safiyat: safî ve temiz olanlar.sakil: a¤›r, a¤›rl›¤› çok; çirkin.sema: gökyüzü.seyl: fliddetli akma, ak›nt›.seyl-i fluunat: Allah’›n icraat›n›ndaima görünmesi ve hakikî mü-essir olan Allah’›n iradesiyle de-vaml› olan, cereyan eden her çe-flit hâdiseler.silsile: zincir, birbirini takip edenfleylerin meydana getirdi¤i s›ra.silsile-i kâinat: kâinat halkas›,zinciri.süflî: afla¤›, baya¤›, adî.flecere-i hilkat: yarat›l›fl a¤ac›.tayyibat: iyi ve güzel fleyler.tecelligâh: ‹lâhî kudret ve aza-metin göründü¤ü yer.tecemmu: toplanma.ulvî: yüksek, yüce.Zat-› Zülcelâl: celâl ve büyüklüksahibi zat, Allah.

âlâ: en yüksek, en yüce.âlem-i nur: nur âlemi.azamet: büyüklük, ululuk.Cehennem-i Kübra: büyükCehennem.Cehennem-i Su¤ra: küçükCehennem.cereyan etmek: bir tarafado¤ru akmak.çekirdek: tohum.ebed: sonsuzluk.ehl-i azap: azap ve ceza gö-recekler.elhâs›l: sonuç olarak.

esfel: en afla¤›.Fât›r-› Hakîm: her fleyi birmaksada uygun ve hikmetlibir flekilde yaratan Allah.fena: kötü, çirkin.habisat: kötü ve pis fleyler.hararet: s›cakl›k, ›s›.havz: havuz.hikmet: ‹lâhî gaye, yüksekbilgi.ifl’al etmek: parlak hale getir-mek, parlatmak.Kahhar-› Zülcelâl: her ankahretmeye gücü yeten bü-

yüklük sahibi Allah.kah›r: üstün gelerek mahvet-me; Allah’›n fliddetli ve azapverici vas›flar›n›n tecellisi.kudret: kuvvet, iktidar.küre-i arz: yer küre.lütuf: iyilik, ihsan.mahal: yer.mahbes: zindan.mahsulât: meydana gelen,elde edilen fleyler; ürünler,neticeler.mahsulât-› maneviye-i arzi-ye: yerkürenin manevî mah-

Page 21: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Amma Cennet ve Cehennemin vücutlar› ise, Onuncuve Yirmi Sekizinci ve Yirmi Dokuzuncu Sözlerde gayetkat’î bir surette ispat edilmifltir. fiurada yaln›z bu kadarderiz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsilekadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havz›n ›rmak ka-dar ve tecelligâh›n, rahmet ve kahr›n vücutlar› kadarkat’î ve yakîndir.

DÖRDÜNCÜ SUAL: Mahbuplara olan aflk-› mecazîaflk-› hakikîye ink›lâp etti¤i gibi, acaba ekser nâsta bulu-nan dünyaya karfl› olan aflk-› mecazî dahi bir aflk-› haki-kîye ink›lâp edebilir mi?

Elcevap: Evet. Dünyan›n fânî yüzüne karfl› olan aflk-›mecazî, e¤er o âfl›k, o yüzün üstündeki zeval ve fenâ çir-kinli¤ini görüp ondan yüzünü çevirse, bâkî bir mahbuparasa, dünyan›n pek güzel ve âyine-i esma-i ‹lâhiye vemezraa-i ahiret olan iki di¤er yüzüne bakmaya muvaffakolursa, o gayrimeflru mecazî aflk, o vakit aflk-› hakikîyeink›lâba yüz tutar. Fakat bir flart ile ki, kendinin zail vehayat›yla ba¤l› karars›z dünyas›n›, haricî dünyaya iltibasetmemektir. E¤er ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini unu-tup, afaka dal›p, umumî dünyay› hususî dünyas› zanne-dip ona âfl›k olsa, tabiat batakl›¤›na düfler, bo¤ulur. Me-¤er ki, harika olarak bir dest-i inayet onu kurtars›n. fiuhakikati tenvir için flu temsile bak:

Meselâ, flu güzel, ziynetli odan›n dört duvar›nda,dördümüze ait dört endam âyinesi bulunsa, o vakit befloda olur: biri hakikî ve umumî, dördü misalî ve hususî.

afak: dünya, gözle görülen âlem.âfl›k: birine, bir fleye tutkun, çokafl›r› seven.aflk-› hakikî: gerçek aflk; ‹lâhîaflk; Allah aflk›.aflk-› mecazî: mecazî, dünyevîaflk; dünyaya karfl› gösterilen afl›-r› arzu, istek.âyine-i esma-i ‹lâhiye: Cenab-›Allah’›n isimlerinin aynas›.bâkî: ebedî, sonsuz; yok olma-yan, sürekli ve kal›c›.dest-i inayet: yard›m eli.ehl-i dalâlet ve gaflet: azg›n,sapk›n ve nefsinin arzular›nauyan kimseler.ekser: pek çok.endam âyinesi: boy aynas›.fânî: ölümlü, geçici.fenâ: yok olma, ölümlülük.gayet: son derece, çok.gayrimeflru: helâl olmayan, dineayk›r› olan.hakikat: gerçek.hakikî: gerçek.haricî: d›flar›daki.havz: havuz.hususî: özel.iltibas etmek: kar›flt›rmak.ink›lâp: bir hâlden di¤er hale geç-me de¤iflim, dönüflme.ispat: do¤ruyu delillerle göster-me.

kah›r: üstün gelerek mahvet-me; Allah’›n fliddetli ve azapverici vas›flar›n›n tecellisi.kat’î: kesin.mahbup: sevgili.mahsulât: elde edilen ürün.mahzen: içinde eflya saklana-cak yer, yer alt›, bodrum, de-po.mecazî aflk: geçici ve kay-bolup giden fleylere duyulanaflk; nefis ve flehvet arzusunadayal› aflk.me¤er: ancak, yaln›z.

meselâ: örnek olarak.mezraa-i ahiret: ahiretin tar-las›.misal: benzer, örnek.muvaffak: baflar›l›.nâs: insanlar.netice: sonuç.rahmet: ac›ma, merhametetme, flefkat gösterme.silsile: zincir, birbirini takipeden fleylerin meydana getir-di¤i s›ra.sual: soru.suret: flekil, tarz, biçim.

tabiat: maddî âlem; kâinat,âlem ve içindekiler.tecelligâh: ‹lâhî kudret veazametin göründü¤ü yer.temsil: örnek, benzetme.tenvir: ayd›nlatma.umumî: herkese ait, genel.vücut: var olma, varl›k.yakîn: kesin flüpheden s›yr›-larak bilme; kesin ve sa¤lambilgi.zail: sona eren, yok olan.zeval: sona erme, yok olma.ziynet: süs.

24 | MEKTUBATB‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 22: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Her birimiz kendi âyinemiz vas›tas›yla, hususî odam›z›nfleklini, hey’etini, rengini de¤ifltirebiliriz. K›rm›z› boyavursak, k›rm›z›; yeflil boyasak, yeflil gösterir. Ve hakeza,âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz. Çirkinlefltirir,güzellefltirir, çok flekillere koyabiliriz. Fakat haricî veumumî oday› ise kolayl›kla tasarruf ve ta¤yir edemeyiz.Hususî oda ile umumî oda hakikatte birbirinin ayn› iken,ahkâmda ayr›d›rlar. Sen bir parmakla odan› harap ede-bilirsin; ötekinin bir tafl›n› bile k›m›ldatamazs›n.

‹flte, dünya süslü bir menzildir. Her birimizin hayat› birendam âyinesidir. fiu dünyadan her birimize birer dünyavar, birer âlemimiz var. Fakat dire¤i, merkezi, kap›s› ha-yat›m›zd›r. Belki o hususî dünyam›z ve âlemimiz, bir sa-hifedir, hayat›m›z bir kalem—onunla sahife-i a’malimizegeçecek çok fleyler yaz›l›yor.

E¤er dünyam›z› sevdikse, sonra gördük ki, dünyam›z,hayat›m›z üstünde bina edildi¤i için, hayat›m›z gibi zail,fânî, karars›zd›r, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz,o hususî dünyam›z âyine oldu¤u ve temsil etti¤i güzel nu-kufl-u esma-i ‹lâhiyeye döner, ondan cilve-i esmaya inti-kal eder.

Hem o hususî dünyam›z, ahiret ve Cennetin muvak-kat bir fidanl›¤› oldu¤unu derk edip, ona karfl› fledit h›rsve talep ve muhabbet gibi hissiyat›m›z› onun neticesi vesemeresi ve sümbülü olan uhrevî fevaidine çevirsek, ovakit o mecazî aflk hakikî aflka ink›lâp eder.

Mektubat | 25 B‹R‹NC‹ MEKTUP

yapt›¤›m›z iyi veya kötü ifllerinyaz›ld›¤› sayfa.semere: meyve.sümbül: salk›m çiçekli bir bitki.fledit: fliddetli.ta¤yir etmek: bozmak, baflkalafl-t›rmak.talep: istek.tasarruf: kullanma; de¤ifliklikleryapma.temsil etmek: bir fleyin sembolüolmak.uhrevî: ahirete ait.umumî: genele ait.vas›ta: arac›.vaziyet: flekil.zail: yok olan, sona eren.

ahiret: k›yametten sonra ku-rulacak olan âlem.ahkâm: hükümler, kararlar;yönetmeler.âlem: dünya.âyine: ayna.bina etmek: yapmak, kur-mak.cilve-i esma: Allah’›n isimleri-nin tecellisi, cilvesinin görün-mesi.derk etmek: anlamak.endam âyinesi: boy aynas›.fânî: ölümlü, geçici.

fevaid: menfaatler, faydalar.hakeza: bunun gibi, benzeri.hakikatte: gerçekte.hakikî aflk: gerçek aflk, ‹lâhîaflk, Allah aflk›.harap etmek: alt üst etmek,bozmak, y›kmak.haricî: d›flar›ya ait.hey’et: görünüfl.hissiyat: hisler, duygular.hususî: özel.ink›lâp: bir hâlden di¤er halegeçme, de¤iflim, dönüflüm.intikal etmek: geçmek, bir

meseleden di¤er bir hususuveya neticeyi anlamak.mecazî aflk: mecazî, dünyevîaflk; dünyaya karfl› gösterilenafl›r› arzu, istek.menzil: yer.muhabbet: sevgi.muvakkat: geçici.netice: sonuç.nukufl-u esma-i ‹lâhiye: Ce-nab-› Allah’›n isimlerinin na-k›fllar›.sahife: sayfa.sahife-i a’mal: amellerin,

Page 23: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yoksa, 1 n¿ƒo≤°pSÉnØrdG oºog n∂p=Ä'dhoG rºo¡°nùoØrfnG rºo¡«°'ùrfnÉna %G Gƒo°ùnf

s›rr›na mazhar olup, nefsini unutup, hayat›n zevalini dü-flünmeyerek hususî, karars›z dünyas›n› ayn› umumî dün-ya gibi sabit bilip kendini lâyemut farz ederek dünyayasaplansa, fledit hissiyat ile ona sar›lsa, onda bo¤ulur gi-der. O muhabbet onun için hadsiz belâ ve azapt›r. Çün-kü, o muhabbetten yetimâne bir flefkat, me’yusâne birrikkat tevellüt eder. Bütün zîhayatlara ac›r, hatta güzel vezevale maruz bütün mahlûkata bir rikkat ve bir firkat his-seder; elinden bir fley gelmez, ye’s-i mutlak içinde elemçeker.

Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o fledit flefkatinelemine karfl› ulvî bir tiryak bulur ki, ac›d›¤› bütün zîha-yatlar›n mevt ve zevalinde bir Zat-› Bâkî’nin bâkî esma-s›n›n daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahlar› bâkîgörür; flefkati bir sürura ink›lâp eder. Hem zeval ve fenâ-ya maruz bütün güzel mahlûkat›n arkas›nda bir cemal-imünezzeh ve hüsnümukaddes ihsas eden bir nak›fl vetahsin ve sanat ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi gö-rür. O zeval ve fenây›, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet veteflhir-i sanat için bir tazelendirmek fleklinde görüp, lez-zetini ve flevkini ve hayretini ziyadelefltirir.

2≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

ij

âyine-i ervah: ruhlar aynas›.azap: s›k›nt›, ›zt›rap.bâkî: ebedî, sonsuz, sürekli vekal›c›.belâ: musibet, s›k›nt›.cemal-i münezzeh: her türlü ku-sur ve çirkinlikten uzak ve mü-nezzeh olan ‹lâhî güzellik.cilve: Allah’›n isimlerinin tecellisieflya ve insanda, ‹lâhî kudreteserlerinin belirip görünmesi.daimî: sürekli, devaml›.elem: üzüntü, tasa, kayg›, ac›.esma: isimler.evvelki: önceki.farz etmek: varsaymak.fenâ: yok olma, son bulma.firkat: ayr›l›k.gaflet: Allah’tan uzaklafl›p nefsi-nin arzular›na dalmak.hadsiz: s›n›rs›z.hayret: hayranl›khissiyat: hisler, duygular.hususî: özel.hüsnümukaddes: tertemiz vetakdis edilmifl olan ‹lâhî güzellik.ihsan: iyilik etme, lütuf.ihsas etmek: hissettirmek.ink›lâp: de¤iflim, dönüflme.lâyemut: ölmez, ölümsüz.mahlûkat: Allah taraf›ndan yara-t›lanlar, yarat›klar.maruz: u¤ram›fl.mazhar olmak: bir fleyin görün-dü¤ü yer olmak.mevt: ölüm.me’yusâne: ümitsizce.muhabbet: sevgi.nak›fl: süs, iflleme.rikkat: merhamet etme, ac›ma.sanat: bir fleyi yapmada gösteri-len ustal›k, hüner.sürur: sevinç.fledit: fliddetli.flefkat: ac›yarak ve esirgeyereksevme.flevk: fliddetli arzu, afl›r› istek; ke-yif nefle.tahsin: süsleme, güzellefltirme.

tecdid-i lezzet: lezzet yeni-lenmesi.temsil eden: sembolü olan.tenvir-i daimî: sürekli nur-land›rma, ayd›nlatma.teflhir-i sanat: sanat›n sergi-lenmesi.tevellüt etmek: do¤mak.tezyid-i hüsün: güzelli¤in ar-

t›r›lmas›, ço¤alt›lmas›.tezyin: süsleme, ziynetlendir-me.tiryak: çare, ilâç.ulvî: yüksek, yüce.umumî: genel, herkese ait.ye’s-i mutlak: tam ümitsizlik.yetimâne: yetimler gibi.Zat-› Bâkî: yok olmayan, sü-

rekli ve kal›c› olan, bütün var-l›klar yok olurken yok olma-yan ve bütün varl›klar yok ol-duktan sonra da zat›yla varolacak tek varl›k olan Allah’›nzat›.zeval: sona erme, yok olma.zîhayat: hayat sahibi, canl›.ziyadeleflme: artt›rma.

1. Allah’› unutanlar gibi olmay›n ki, Allah da onlara kendi ak›betlerini unutturmufltur. Onlar,yoldan ç›km›fl kimselerdir. (Haflir Suresi: 19.)

2. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

26 | MEKTUBATB‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 24: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1| o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

O mezkûr ve malûm talebesinin hediyesine karfl› cevaptan bir parçad›r.

SAL‹SEN: Bana bir hediye gönderdin; gayet ehem-

miyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki,“Kardeflim ve biraderzadem olan Abdülmecid ve Abdur-rahman’dan kabul etmedi¤im gibi senden de kabul et-mem.” Çünkü sen onlardan daha ileri ve ruhuma dahayak›n oldu¤undan, herkesin hediyesi reddedilse, seninkibir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez. Fakat bumünasebetle o kaidenin s›rr›n› söyleyece¤im. fiöyle ki:

Eski Said minnet almazd›. Minnetin alt›na girmekten-se ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meflakkat çekti-¤i hâlde kaidesini bozmad›. Eski Said’in, senin bu bîçarekardefline irsiyet kalan flu hasleti ise, tezehhüt ve sun’îbir isti¤na de¤il, belki dört befl ciddî esbaba istinat eder.

• Bir inc i s i : Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vas›ta-i ceretmekle ittiham ediyorlar, “‹lmi ve dini kendilerine me-dar-› maiflet yap›yorlar” deyip, insafs›zcas›na onlara hü-cum ediyorlar. Bunlar› fiilen tekzip lâz›md›r.

MEKTUBAT | 27 ‹K‹NC‹ MEKTUP

kusur: eksiklik, özür.lâz›m: gerekli.mahsus: hususî, özel.malûm: bilinen.medar-› maiflet: geçim kayna¤›.meflakkat: eziyet, zorluk.mezkûr: zikredilen, ad› geçen.minnet: bir iyilik karfl›s›nda ken-dini manevî olarak borçlu hisset-me.münasebet: vesile.noksan: eksiklik.red: geri çevirme.ruh: karakter, yarat›l›fl.salisen: üçüncü olarak.sun’î: yapmac›k.s›r: bir fleyin kavranmas› en zorve ince yan›. talebe: ö¤renci.tekzip: yalanlama.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden, her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma. tercih: seçme, ye¤leme.tezehhüt: kendini ibadete ver-me.vas›ta-i cer etmek: bir fleyi ka-zanç veya menfaate alet etmek.zahmet: s›k›nt›.

bîçare: çaresiz.biraderzade: kardefl çocu¤u,ye¤en.ciddî: önemli.din: kaideleri Allah taraf›ndanbelirlenen ve peygamberlervas›tas›yla insanlara tebli¤edilen, insanlara dünya veahirette saadet yollar›n› gös-teren sistem.

ehemmiyet: önemli olma.ehl-i dalâlet: do¤ru ve hakyoldan sapanlar, dalâletteolanlar.ehl-i ilim: ilim sahipleri, bi-limle u¤raflanlar. esbap: sebepler.fiilen: yaparak, iflleyerek.haslet: özellik.hediye: birine karfl›l›ks›z ola-

rak verilen fley.hücum: sald›rma.ilim: bilgi.insafs›zca: ac›mas›zcairsiyet: soydan gelen.isti¤na: tok gözlülük; gereksi-nimsizlik.istinat: dayanma.ittiham: suçlama.kaide: esas, kural.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

* ‹kinci Mektup, Barla’da1930’da Türkçe olaraktelif edilmifltir.

Page 25: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• ‹ k inc i s i : Neflr-i hak için enbiyaya ittiba etmeklemükellefiz. Kur’ân-› Hakîm’de, hakk› neflredenler 1 $G n¤nY s’pG n…pörLnG r¿pG ¯ $G n¤nY s’pG n…pörLnG r¿pG diyerek,

insanlardan isti¤na göstermifller. Sure-i Yâsin’de, 2 n¿hoónàr¡oe rºognh GkôrLnG rºoµo∏nÄ°rùnj n’ røne Gƒo©pÑsJpG cümlesi, meselemiz

hakk›nda çok manidard›r.

• Üçüncüsü : Birinci Sözde beyan edildi¤i gibi, Allahnam›na vermek, Allah nam›na almak lâz›md›r. Hâlbuki,ekseriya ya veren gafildir; kendi nam›na verir, z›mnî birminnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikîye ait flük-rü, senay› zahirî esbaba verir, hata eder.

• Dördüncüsü : Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle birhazine ve bir servettir ki, hiçbir fley ile de¤iflilmez. ‹nsan-lardan ahz-› mal edip o tükenmez hazine ve definelerikapatmak istemem. Rezzak-› Zülcelâl’e yüz binler flükre-diyorum ki, küçüklü¤ümden beri beni minnet ve zillet al-t›na girmeye mecbur etmemifl. Onun keremine istina-den, bak›ye-i ömrümü de o kaide ile geçirmesini rahme-tinden niyaz ediyorum.

• Befl inc i s i : Bir iki senedir çok emareler ve tecrübe-lerle kat’î kanaatim oldu ki, halklar›n mal›n›, hususanzenginlerin ve memurlar›n hediyelerini almaya mezunde¤ilim. Baz›lar› bana dokunuyor; belki dokunduruluyor,yedirilmiyor, bazen bana zararl› bir surete çevriliyor. De-mek, gayrin mal›n› almamaya manen bir emirdir ve al-maktan bir nehiydir.

ahz-› mal: mal ve servet toplay›pbiriktirmek.bak›ye-i ömür: ömrün geri kalank›sm›.beyan: aç›klama, izah, anlatma.define: çok de¤erli fleyler, gömü,k›ymetli eflya.ekseriya: ço¤unlukla, çoklukla.emare: alâmet, niflan.emir: buyruk.enbiya: nebîler, peygamberler.esbap: sebepler.gafil: gerçekleri görmeyen, sez-meyen, dikkatsiz, dalg›n.gayr: baflka.hak: do¤ru, gerçek.hâlbuki: oysa ki.halk: insanlar, topluluk.hazine: de¤erli fleylerin konuldu-¤u yer.hususan: bilhassa, özellikle.iktisat: tutum, her hususta itidalüzere bulunma.isti¤na: çekinme, uzak durma. istinat: dayanma.ittiba: tâbi olma, uyma.kaide: esas, kural.kanaat: k›smetine raz› olma.kat’î: kesin.kerem: cömertlik, lütuf, ihsan.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.lâz›m: gerekli.manen: manevî olarak.manidar: ince manal›, anlaml›.mecbur: zorunda kalma.mesele: konu.mezun: izinli.minnet: bir iyilik karfl›s›nda ken-dini manevî olarak borçlu hisset-me.mükâfat: karfl›l›k, ödül.mükellef: vazifeli, görevli.Mün’im-i Hakikî: gerçek nimetverici olan Allah.nam: ad.nehiy: yasaklama.

neflir: yayma.neflr-i hak: hakk› yayma,neflretme.niyaz: yalvarma, dua.rahmet: ac›ma, merhametetme, ba¤›fllama.Rezzak-› Zülcelâl: her birmahlûkunun r›zk›n› veren ce-lâl sahibi Allah.

sena: övme, övgü.servet: zenginli¤i meydanagetiren fley, zenginlik.suret: biçim, flekil.flükür: görülen bir iyili¤e kar-fl›l›k hoflnutluk, memnunlukifade etme, teflekkür.tecrübe: deneyim, s›nama.tevekkül: Allah’a dayanma,

güvenme; gücünün yetmedi-¤i yerde Allah’tan bekleme.ücret: belli bir ifle harcananeme¤in hakk› olarak verilenkarfl›l›k.zahirî: görünürdeki.zillet: hakirlik, horluk.z›mnî: üstü kapal›, örtülü, do-layl› flekilde.

1. Benim mükâfat›m ancak Allah’a aittir. • Benim mükâfat›m ancak Allah’a aittir. (Yunus Su-resi 72; Hûd Suresi: 29; Sebe Suresi: 47.)

2. Do¤ru yolda olan ve sizden bir ücret de istemeyen kimselere uyun. (Yâsin Suresi: 21.)

28 | MEKTUBAT‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 26: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem bende bir tevahhufl var; herkesi, her vakit kabuledemiyorum. Halk›n hediyesini kabul etmek, onlar›n ha-t›r›n› say›p istemedi¤im vakitte onlar› kabul etmek lâz›mgeliyor. O da hofluma gitmiyor. Hem, tasannu ve temel-luktan beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüzyamal› bir libas giymek, bana daha hofl geliyor. Gayrinen âlâ baklavas›n› yemek, en murassa libas›n› giymek veonlar›n hat›r›n› saymaya mecbur olmak, bana nahofl ge-liyor.

• Al t ›nc › s › : Ve isti¤na sebebinin en mühimi, mezhe-bimizce en muteber olan ‹bni Hacer diyor ki: “Salâhatniyetiyle sana verilen bir fley, salih olmazsan kabul etmekharamd›r.” 1

‹flte, flu zaman›n insanlar›, h›rs ve tamâ yüzünden, kü-çük bir hediyesini pek pahal› sat›yorlar. Benim gibi gü-nahkâr bir bîçareyi, salih veya velî tasavvur ederek, son-ra bir ekmek veriyorlar. E¤er, hâflâ, ben kendimi salihbilsem, o alâmet-i gururdur, salâhatin ademine delildir.E¤er kendimi salih bilmezsem, o mal› kabul etmek caizde¤ildir. Hem ahirete müteveccih âmâle mukabil sadakave hediyeyi almak, ahiretin bâkî meyvelerini dünyada fâ-nî bir surette yemek demektir.

2≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

ef

MEKTUBAT | 29 ‹K‹NC‹ MEKTUP

ma.kabul etmek: buyur etmek; al-mak.lâz›m gelmek: gerekmek.libas: elbise.mecbur olmak: zorunda kalmak.mezhep: dinde anlay›fl ve ibadetyolu, dinde tutulan yol.mukabil: karfl›l›k.murassa: süslü.muteber: itibarl›, geçerli, de¤erli,k›ymetli.mühim: önemli.müteveccih: yönelik, yönelen.nahofl: hofl olmayan, zevk ver-meyen.niyet: maksat.sadaka: Allah r›zas› için ihtiyaçsahibi fakirlere yap›lan yard›m.salâhat: dindarl›kta çok ileri olmahâli.salih: dinin emirlerine uyan vehay›rl› ifl yapan, dindar kifli.sebep: neden.suret: biçim.tama: h›rsla isteme, aç gözlülük.tasannu: yapmac›k, zorlayarakbir fleyi oldu¤undan daha de¤erligösterme.tasavvur: düflünme.temelluk: dalkavukluk, yaltak-lanma.tevahhufl: yaln›zlaflma, yabanc›-laflma.vakit: zaman.velî: ermifl, Allah dostu.yama: delik, y›rt›k veya eski biryeri onarmak için kullan›lan uy-gun parça.

adem: yokluk.ahiret: k›yametten sonra ku-rulacak olan âlem, ötekiâlem.âlâ: güzel, tatl›.alâmet-i gurur: gurur belirti-si.âmâl: ameller, ifller.bâkî: ebedî, daimî.bîçare: çaresiz.

caiz: yap›lmas›nda sak›nca ol-mayan.delil: bir meseleyi ispata ya-rayan fley, bürhan, kan›t.fânî: ölümlü, geçici.gayr: baflka.günahkâr: günah iflleyen.halk: insanlar.haram: ‹slâmiyetçe yasakla-nan ifller.

hâflâ: Allah saklas›n.hat›r saymak: önem vermek,önemsemek.hediye: birine karfl›l›ks›z ola-rak verilen fley, arma¤an.hofl: iyi, güzel, zevk verici.hofla gitmek: iyi karfl›lamak,zevk almak.h›rs: aç gözlülük.isti¤na: sak›nma, uzak dur-

1. ‹bni Haceri'l-Heytemî, Tuhfetü'l-Muhtâc Liflerhi'l-Minhâc, 1:178.

2. Bâkî olan yaln›z Allah't›r.

Page 27: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Üçüncü Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

O malûm talebesine gönderilen mektubun bir parças›d›r.

HAM‹SEN: Bir mektupta, buradaki hissiyat›ma his-

sedar olmak arzusunu yazm›flt›n. ‹flte binden birini iflit.Bir gece, yüz tabakal›k irtifada, bir katran a¤ac›n›n ba-

fl›ndaki yuvada, seman›n y›ld›zlarla yald›zlanm›fl güzel yü-züne bakt›m; Kur’ân-› Hakîm’in

3 ¢pùsæ`oµ rdG pQGnƒnérdnG ¯ ¢pùsæ`oîrdÉpH oº°pùrboG B'Ónakaseminde ulvî bir nur-u i’caz ve parlak bir s›rr-› belâgatgördüm. Evet, seyyar y›ld›zlara ve istitar ve intiflarlar›naiflaret eden flu ayet, gayet âlî bir nakfl-› sanat ve âlî birlevha-i ibret, nazar-› temaflaya gösteriyor.

Evet, flu seyyareler, kumandanlar› olan güneflin daire-sinden ç›k›yorlar, sabit y›ld›zlar dairesine girerek semadayeni yeni nak›fllar› ve sanatlar› gösteriyorlar. Bazen ken-dileri gibi parlak bir y›ld›za omuz omuza verir güzel birvaziyet gösteriyorlar. Bazen küçük y›ld›zlar içine girip birkumandan suretini gösteriyorlar. Hususuyla bu mevsim-de, akflamdan sonra, ufukta Zühre y›ld›z› ve fecirdenevvel di¤er parlak bir arkadafl›, gayet flirin ve güzel birvaziyet gösteriyorlar. Sonra, vazife-i teftifliyelerini ve

âlî: yüce, yüksek.arzu: istek, heves.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.bazen: ara s›ra.evvel: önce.fecir: sabah.gayet: son derece, oldukça.hamisen: beflinci olarak.hissedar: ortak.hissiyat: hisler, duygular.hususuyla: özellikle.intiflar: yay›lma.irtifa: yükseklik.istitar: kapanma, örtünme.kasem: yemin.kumandan: komutan.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.kusur: noksan, özür, kabahat.levha-i ibret: ibret levhas›.malûm: bilinen.nak›fl: süs.nakfl-› sanat: sanat süsü.nazar-› temafla: seyir gözü, seyirbak›fl›.

noksan: eksiklik.nur-u i’caz: mu’cizelik nuru.sanat: bir fleyi yapmada gös-terilen ustal›k.sema: gökyüzü.seyyar: gezici.seyyare: gezegen.s›rr-› belâgat: belâgat s›rr›,hâlin gerektirdi¤ine en uygun

flekilde söz söyleme özelli¤i.suret: görünüfl, biçim.tabaka: kat, katman.talebe: ö¤renci.tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden uzak ve yü-ce tutma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-

ma.ulvî: yüksek, yüce.vazife-i teftifliye: kontrol gö-revi.vaziyet: hâl, durum.yald›z: süsleme.yemin: and.Zühre Y›ld›z›: Çoban Y›ld›z›,Venüs.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur k Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Yemin olsun gizlenen ve a盤a ç›kan y›ld›zlara. (Tekvir Suresi: 15-16.)

30 | MEKTUBATÜÇÜNCÜ MEKTUP

* Üçüncü Mektup, Bar-la’da 1930’da Türkçeolarak telif edilmifltir.

Page 28: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

nakfl-› sanatta mekiklik hizmetini ifadan sonra yine dö-nüp, sultanlar› olan güneflin flaflaal› dairesine girip gizle-niyorlar. fiimdi flu hunnes, künnes tabir edilen seyya-relere flu zeminimizi kâinat fezas›nda birer gemi, birertayyare suretinde kemal-i intizamla döndüren ve seyrü-seyahat ettiren Zat›n haflmet-i rububiyetini ve flaflaa-i sal-tanat-› ulûhiyetini günefl gibi parlakl›¤›yla gösteriyorlar.

Bak bir saltanat›n haflmetine ki, gemileri ve tayyarele-ri içinde öyleleri var ki, bin defa küre-i arz kadar bir cesa-mette ve bir saniyede sekiz saat mesafeyi kateden sür’at-tedir. ‹flte, böyle bir Sultana ubudiyet ve imanla intisapetmek ve flu dünyada Ona misafir olmak, ne kadar âlî birsaadet, ne derece büyük bir fleref oldu¤unu k›yas et.

Sonra kamere bakt›m, 1

pË/ón≤rdG p¿ƒoLrôo©rdÉnc nOÉnY »sà`nM n∫pRÉnæne o√ÉnfrQsónb nônªn≤rdGnh ayetinin ga-

yet parlak bir nur-u i’caz› ifade etti¤ini gördüm. Evet, ka-merin takdiri ve tedviri ve tedbir ve tenviri ve zemine vegünefle karfl› gayet dakik bir hesapla vaziyetleri o kadarhayretfeza, o derece harikad›r ki, “Onu öyle tanzimeden ve takdir eden bir Kadîr’e hiçbir fley a¤›r gelmez;onu öyle yapan her fleyi yapabilir” fikrini, temafla edenher bir zîfluura ders verir.

Hem öyle bir tarzda günefli takip ediyor ki, bir saniyekadar yolunu flafl›rm›yor, zerre kadar vazifesinden geri

kalm›yor. Dikkatle bakana 2 o∫ƒo≤o©rdG p¬p©ræ°oU≈/a nÒs nënJ røne n¿ÉnërÑ°oS

dedirtiyor. Hususan May›s’›n ahirinde oldu¤u gibi, baz›

MEKTUBAT | 31 ÜÇÜNCÜ MEKTUP

her fleye gücü yeten Allah.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kamer: ay.katetme: yol alma.kemal-i intizam: tam ve eksiksizdüzen.k›yas: karfl›laflt›rma.küre-i arz: dünya, yer küre.mekik: nak›fl yapmada kullan›lanalet.menzil: yer, durak.mesafe: uzakl›k, ara.misafir: konuk.nakfl-› sanat: sanat süsü.nur-u i’caz: mu’cizenin ayd›nl›¤›,nuru, mu’cizelik nuru.saadet: mutluluk.saltanat: hâkimiyet, otorite.seyrüseyahat: gezip dolaflma,hareket etme ve yolculuk yap-ma.seyyare: gezegen, y›ld›z.sultan: hükümdar.suret: biçim, görünüfl.sür’at: çabukluk, h›z.flaflaa-i saltanat-› ulûhiyet: Ce-nab-› Hakk›n, flaflaal› saltanat›n›nbüyüklü¤ü, gösterifllili¤i.flaflaal›: parlak.fleref: onur.tabir: ifade.takdir: Allah’›n ilmiyle belli birdüzen verilmesi; ölçme, biçme;ölçülü hareket.tanzim: düzenleme, tertipleme.tarz: biçim, suret.tayyare: uçak.tedvir: çevrilme, döndürülme.temafla: hayretle ve dikkatlebakma.tenvir: nurland›rma.ubudiyet: kulluk.vazife: görev.vaziyet: durum, hâl.Zat: azamet ve ululuk sahibi Al-lah.zemin: yeryüzü.zerre: en küçük parça.zîfluur: ak›l, fluur sahibi.

ahir: son.âlî: yüce, yüksek.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.cesamet: büyüklük, irilik.dakik: dikkatli, ölçülü.feza: ucu buca¤› bulunmayanboflluk, uzay.gayet: son derece.

harika: ola¤anüstü.haflmet: ihtiflam, heybet.haflmet-i rububiyet: rabl›¤›n,idare ve terbiye edicili¤inhaflmeti.hayretfeza: hayreti artt›r›c›.hunnes künnes: tak›m y›ld›z-lar, gündüz gizlenen gece gö-rünen seyyar y›ld›zlar.

hurma: hurma a¤ac›n›n mey-vesi, hurma a¤ac›.hususan: bilhassa, özellikle.ifa: yerine getirme.ifade: anlatma.iman: inanma, itikat.intisap: mensup olma, ba¤-lanma.Kadîr: kudret sahibi olan ve

1. Aya gelince, onun için de menziller takdir ettik ki, kurumufl hurma dal›n›n ince yay hâlinial›ncaya kadar incelir. (Yâsin Suresi: 39.)

2. Sanat›nda ak›llar› hayrete düflüren Zat her türlü kusur ve noksandan münezzehtir.

Page 29: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

vakitte ince hilâl fleklinde Süreyya menziline girdi¤i va-kit, hurma a¤ac›n›n e¤ilmifl beyaz bir dal› suretini ve Sü-reyya bir salk›m suretini gösterdi¤inden, o yeflil semaperdesi arkas›nda, hayale nuranî büyük bir a¤ac›n vücu-dunu tahayyül ettirir. Güya, o a¤açtan bir dal›n›n bir siv-ri ucu o perdeyi delmifl, bir salk›m›yla beraber bafl›n› ç›-karm›fl, Süreyya ve hilâl olmufl; ve sair y›ld›zlar da o gay-bî a¤ac›n meyveleri oldu¤unu hayale telkin eder. ‹flte,1

pË/ón≤rdG p¿ƒoLrôo©rdÉnc teflbihinin letafetini, belâgatini gör.

Sonra, 2 Én¡pÑpcÉnæne≈/a Gƒo°ûreÉna k’ƒodnP ¢nVrQn’rG oºoµ`nd nπn©nL …/òsdG nƒog

ayeti hat›r›ma geldi ki, zemin musahhar bir sefine, birmerkûb oldu¤unu iflaret ediyor. O iflaretten, kendimifeza-i kâinatta sür’atle seyahat eden pek büyük birgeminin yüksek bir mevkiinde gördüm. At ve gemi gibibir merkûba binildi¤i zaman, k›raati sünnet 3 olan 4 nÚ/fpôr≤oe o¬nd Ésæ`oc Énenh Gnò'g Énænd nösîn°S …/òsdG n¿ÉnërÑ°oS ayetini oku-

dum.

Hem gördüm ki, küre-i arz, flu hareketle, sinema lev-halar›n› gösteren bir makine vaziyetini ald›, bütün sema-vat› harekete getirdi, bütün y›ld›zlar› muhteflem bir ordugibi sevke bafllad›. Öyle flirin ve yüksek manzaralar› gös-terdi ki, ehl-i fikri mest ve hayran eder. “Fesübhanallah,”dedim. “Ne kadar az bir masrafla ne kadar çok ve büyükve garip ve acip, âlî ve galî ifller görülüyor!” Bu nokta-dan, iki nükte-i imaniye hat›ra geldi.

acip: flafl›lan ve hayret uyand›ranfley.âlî: yüce, yüksek.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.belâgat: sözün düzgün, kusursuz,yerinde, hâlin ve makam›n icab›-na göre söylenmesi.ehl-i fikir: tefekkür sahipleri, dü-flünmeye önem verenler.fesübhanallah: “Allah bütün nok-sanl›klardan münezzehtir,” anla-m›nda olup hayret ifadesidir.feza-i kâinat: uzay.galî: de¤erinden çok pahal› olan.garip: flafl›lacak, bambaflka.gaybî: göze görünmeyenlere ait.güya: sanki.hat›r: zihin, fikir, haf›za.hayal: insan›n zihninde tasarla-y›p, canland›rd›¤› fleyhayran etmek: flafl›rtmak, hay-rette b›rakmak.hilâl: yeni ay.hurma: hurma a¤ac›n›n meyvesi,hurma a¤ac›.k›raat: okuma.kusur: noksan, özür.küre-i arz: dünya, yer küre.letafet: lâtiflik, hoflluk.levha: manzara, görüntü, perde.manzara: bak›l›p seyredilen yer.masraf: harcama.menzil: yer, durak.merkûb: üzerine binilmifl, binek.mest: keyifle kendinden geçme.mevki: yer, makam.muhteflem: görkemli, debdebeli.musahhar: boyun e¤en, emir al-t›na giren.münezzeh: tenzih edilmifl, uzak.noksan: eksiklik.nuranî: nurlu.nükte-i imaniye: ince ve mani-dar imanî husus.perde: örtü.r›z›k: yiyecek, içecek fley, ‹lâhî ni-metler.sair: di¤er, baflka.salk›m: ana saptan ç›kan yan çi-çeklerin, saplar› hep ayn› uzun-lukta olan çiçek durumu.sefine: gemi.sema: gök.

semavat: gökler.sevk: önüne kat›p sürme.seyahat: yolculuk.suret: biçim, görünüfl.sünnet: Hz. Peygamberinyapt›¤› ve Müslümanlar›n da

yapmay› âdet edindi¤i iba-detler.sür’atle: h›zla.Süreyya: Ülker Y›ld›z›, Pervin.tahayyül: hayale getirme.telkin: fikir afl›lama.

teflbih: benzetme.vaziyet: durum, hâl.vücut: varl›k.Zat: azamet ve ululuk sahibiAllah.zemin: yer, dünya.

1. Kurumufl hurma dal›n›n ince yay hâli gibi. (Yâsin Suresi: 39.)2. Üzerinde gezin Allah’›n verdi¤i r›z›ktan yiyin diye yeryüzünü sizin emrinize veren Odur.

(Mülk Suresi: 15.)3. Müslim, Hac: 425; Ebu Davud, Cihad: 72,74; Tirmizî, Daavat: 46.4. Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan o Allah ki, bunu bizim hizmetimize verdi.

Yoksa biz buna güç yetiremezdik. (Zuhruf Suresi: 13.)

32 | MEKTUBATÜÇÜNCÜ MEKTUP

Page 30: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Birincisi: Birkaç gün evvel bir misafirim bana sual et-ti. O flüpheli sualin esas› fludur: “Cennet ve Cehennempek çok uzakt›rlar. Haydi, ehl-i Cennet lütf-u ‹lâhî ileberk ve burak gibi uçarak haflirden geçerler, Cennete gi-derler. Fakat, ehl-i Cehennem, sakil cisimleri ve büyükve a¤›r günahlar›n yükleri alt›nda nas›l gidecekler? Han-gi vas›ta ile?”

‹flte hat›ra gelen fludur: Nas›l ki, meselâ Amerika’da,bütün milletler umumî bir kongreye davet edilse, her mil-let büyük gemisine biner, oraya gider; öyle de, bahr-imuhit-i kâinatta, bir senede yirmi befl bin senelik uzunbir seyahate al›flan küre-i arz, ahalisini al›r, gider, mahflermeydan›na boflalt›r. Hem, her otuz üç metrede bir dere-ce-i hararet tezayüt etti¤i delâletiyle, merkez-i arzda bulu-nan Cehennem ateflinin hadisçe beyan olunan derece-ihararetine muvaf›k iki yüz bin derece-i harareti tafl›yanve hadisin rivayat›na göre dünyada ve berzahta BüyükCehennemin baz› vazifelerini gören ateflini 1 Cehenne-me döker. Sonra, emr-i ‹lâhî ile, daha güzel ve bâkî birsurete tebeddül eder, ahiret âleminden bir menzil olur.

• Hat›ra gelen ikinci nükte: Sâni-i Kadîr, Fât›r-› Ha-kîm, Vahid-i Ehad, kemal-i kudretini ve cemal-i hikmeti-ni ve delil-i vahdetini göstermek için, pek az bir fleyleçok iflleri görmek, pek küçük bir fleyle pek büyük vazife-leri gördürmeyi âdet etmifltir. Baz› Sözlerde demifltim ki:E¤er bütün eflya bir tek Zata isnat edilse, vücup derecesin-de bir sühulet, bir kolayl›k peyda eder. E¤er eflya müte-addit sânilere, esbaplara isnat edilse, imtina derecesinde

MEKTUBAT | 33 ÜÇÜNCÜ MEKTUP

maksada uygun ve hikmetle ya-ratan Allah.günah: Allah’›n emirlerine ayk›r›davran›fl, suç.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir.haflir: k›yametten sonra bütüninsanlar›n topland›klar› yer, mah-fler yeri.hat›r: zihin, fikir, haf›za.imtina: imkâns›zl›k.isnat: dayand›rma.kemal-i kudret: Allah’›n kudreti-nin mükemmelli¤i.kongre: toplant›, kurultay.küre-i arz: dünya, yer küre.lütf-u ‹lâhî: Allah’›n ikram›, ihsa-n›, yard›m›.mahfler meydan›: k›yamettensonra bütün insanlar›n topland›k-lar› yer, haflir meydan›.menzil: yer, durak.merkez-i arz: arz›n merkezi, yerkürenin merkezi.meselâ: örne¤in, misal olarak.millet: ülke.misafir: konuk.muvaf›k: uygun.müteaddit: birden fazla.nükte: ince söz veya mana.peyda: meydana ç›kma.rivayat: rivayetler, haberler, na-killer.sakil: a¤›r.sâni: yaratan, yarat›c›.Sâni-i Kadîr: her fleye gücü yetenve her fleyi sanatl› yaratan Allah.seyahat: yolculuk.sual: soru.suret: biçim, görünüfl.sühulet: uygunluk.flüphe: kuflku.tebeddül: de¤iflme.tezayüt: artma, ço¤alma.umumî: genel.Vahid-i Ehad: bir olan ve birli¤iher bir fleyde tecelli eden Allah.vas›ta: araç, tafl›t.vazife: görev.vücup: lüzum, flart, gereklilik.Zat: azamet ve ululuk sahibi Al-lah.

âdet: al›flkanl›k.ahali: halk.ahiret âlemi: öteki dünya, öl-dükten sonraki sonsuz hayat.bahr-i muhit-i kâinat: geniflkâinat denizi, uzay.bâkî: ebedî, daimî.berk: flimflek.berzah: ruhlar›n k›yametekadar bekleyece¤i yer.beyan: anlatma, bildirme,

izah.burak: Cennete mahsus birbinek vas›tas›, insan ehlini s›-rat köprüsünden geçirecekolan çok h›zl› binek.cemal-i hikmet: Allah’›n hik-metinin güzelli¤i.davet: ça¤›rma.delâlet: iflaret.delil-i vahdet: birlik kan›t›.derece: seviye, düzey.

derece-i hararet: s›cakl›k dü-zeyi.ehl-i Cehennem: Cehennem-likler.ehl-i Cennet: Cennetlikler.emr-i ‹lâhî: Allah’›n emri.esas: as›l, asl›.esbap: sebepler.eflya: fleyler, varl›klar.evvel: önce.Fât›r-› Hakîm: her fleyi bir

1. Buharî, Bed’u’l-Halk: 10; Müslim, Cennet: 30; Tirmizî, Cehennem: 7; Müsned, 2:313.

Page 31: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bir suubet, bir müflkülât ortaya düfler. Çünkü, bir zabit gi-bi veya usta gibi bir tek zat, kesretli efrada ve kesretli tafl-lara bir fiille, bir hareketle ve sühuletle bir vaziyet veripbir netice hâs›l eder ki, e¤er o vaziyeti almas› ve o neti-ceyi istihsal etmesi, o ordudaki efrada ve o direksiz kub-bedeki tafllara havale edilse, pek çok fiillerle, pek çokmüflkülâtla, pek çok kar›fl›kl›klarla ancak yap›labilir.

‹flte, flu kâinattaki raks ve deveran, seyrücevelân ve te-mafla-i tesbihfeflan ve fusûl-i erbaa ve gece gündüzdekiseyeran gibi ef’al, e¤er vahdete verilse, bir tek Zat, birtek emirle, bir tek küreyi tahrik ile mevsimlerin de¤iflme-sindeki acaib-i sanat› ve gece-gündüzün deveran›ndakigaraib-i hikmeti ve y›ld›zlar›n ve flems ve kamerin sûrîhareketlerinde flirin temafla levhalar›n› göstermek gibi, oâlî vaziyetleri ve galî neticeleri istihsal eder. Çünküumum mevcudat ordusu Onundur. ‹stese, arz gibi bir ne-feri umum y›ld›zlara kumandan tayin eder. Koca günefliahalisine ›s›t›c› ve ›fl›k verici bir lâmba; ve elvah-› nukufl-ukudret olan fusûl-i erbaay› da bir mekik; ve sahaif-i kita-bet-i hikmet olan gece-gündüzü de bir yay yapar. Her birgününe, ayr› bir flekilde bir kameri göstererek, evkat›nhesab› için takvimcilik yapt›r›r. Ve y›ld›zlar›n kendilerine,raksa gelen ve cezbeden raks eden melâikenin ellerindesüslü ve flirin, parlak, nazenin misbahlar suretini vermekgibi, arza ait çok hikmetlerini gösterir. E¤er bu vaziyetlerumum mevcudata hükmü ve nizam› ve kanunu ve tedbi-ri müteveccih olan bir Zattan istenilmezse, o vakit umum

acaib-i sanat: hayrette b›rakansanat, sanat harikalar›.ahali: halk.âlî: yüce, yüksek.arz: yer, dünya.cezp etme: kendine çekme.deveran: dönüp dolaflma, dönüfl.ef’al: fiiller, ifller.efrat: fertler, kifliler; askerler.elvah-› nukufl-u kudret: ‹lâhîkudretin nak›fll› levhalar›.evkat: vakitler.fiil: ifl, hareket.fusûl-i erbaa: dört mevsim.galî: de¤erinden çok pahal› olan.garaib-i hikmet: hikmet harika-lar›.hakikî: gerçek.hâs›l: ortaya ç›karma.havale: üstüne b›rakma.hesap: say›sal ifllem.hikmet: ‹lâhî gaye, yüksek bilgi,fayda.hüküm: hâkimiyet, hâkim olma.istihsal: meydana getirme, üret-me, ortaya ç›karma.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kamer: ay.kanun: kaide, yasa.kesretli: çoklu¤u olan, pek çok.kubbe: yar›m küre veya kümbe-timsi flekle benzeyen sema.kumandan: komutan.küre: gök cismi.levha: tablo, görünüfl, manzara.mekik: bulundu¤u yerde durma-y›p devaml› gidip gelici, dokumaaleti.melâike: melekler.mevcudat: mevcutlar, var olanher fley; mahlûklar.misbah: lâmba.müflkülât: zorluklar.müteveccih: yönelmifl.nazenin: ince, nazik.nefer: fert, rütbesiz asker.netice: sonuç.nizam: düzen verme, tanzim et-me.raks: oynama, harekete geçme,cezbeyle dönme.sahaif-i kitabet-i hikmet: hik-metle dolu yaz›lm›fl sahifeler.seyeran: gezme.

seyrücevelân: dolaflma vegezinme yeri.suret: biçim, görünüfl, flekil.sûrî: görünüflte olan, fleklî.suubet: güçlük, zorluk.sühulet: kolayl›k.flems: günefl.

tahrik: harekete geçirme.tayin etmek: atamak.tedbir: idare etme, çekip çe-virme.temafla: seyretme, bak›fl.temafla-i tesbihfeflan: kusur-suzluk ilânc›s› gösteri ve lev-

halar, manzaralar.umum: bütün.vahdet: birlik.vaziyet: durum, hâl, flekil.zabit: subay.Zat: azamet ve ululuk sahibiAllah; kifli.

34 | MEKTUBATÜÇÜNCÜ MEKTUP

Page 32: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

günefller, y›ld›zlar hakikî hareketle ve hadsiz bir sür’atle,hadsiz bir mesafeyi her gün katetmeleri lâz›m gelir.

‹flte, vahdette nihayetsiz sühulet ve kesrette nihayetsizsuubet bulundu¤undand›r ki, ehl-i sanat ve ticaret, kesre-te bir vahdet verir, tâ sühulet ve kolayl›k olsun. Yani, flir-ketler teflkil ederler.

Elhâs › l : Dalâlet yolunda nihayetsiz müflkülât var; hi-dayet ve vahdet yolunda nihayetsiz sühulet var.

1≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

MEKTUBAT | 35 ÜÇÜNCÜ MEKTUP

nihayetsiz: sonsuz.suubet: güçlük, zorluk.sühulet: kolayl›k.sür’at: çabukluk, h›z.flirket: ortakl›k.teflkil: kurma.vahdet: birlik, Allah’a yak›nl›k.

dalâlet: imandan, ‹slâmiyet-ten ve do¤ru yoldan ayr›lma,küfür.ehl-i sanat ve ticaret: ticaretve sanatla u¤raflanlar.

elhâs›l: netice itibar›yla, so-nuç olarak.hadsiz: s›n›rs›z.hidayet: do¤ru, hak olan, ‹slâ-miyet.

katetmek: afl›p geçmek.kesret: çokluk.lâz›m: gerekli olma.mesafe: uzakl›k.müflkülât: zorluklar.

1. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

Page 33: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dördüncü Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1| o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

rºoµpfGnƒrNpG '=¤nYnh rºoµr«n∏nY o¬oJÉncnônHnh o¬oànªrMnQnh $G oΩnÓ°nS3 /√pôN'G '=‹pG ...Énªs«°pSn’

Aziz kardefllerim,

Ben flimdi Çam Da¤›nda, yüksek bir tepede, büyük birçam a¤ac›n›n tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. ‹ns-ten tevahhufl ve vuhufla ünsiyet ettim. ‹nsanlarla sohbetarzu etti¤im vakit, hayalen sizleri yan›mda bulur, bir has-bihal ederim, sizinle müteselli olurum. Bir mâni olmazsa,bir iki ay burada yaln›z kalmak arzusunday›m. Barla’yadönsem, arzunuz veçhile sizden ziyade müfltak oldu¤umflifahî bir musahabe çaresini arayaca¤›z. fiimdi bu çama¤ac›nda hat›ra gelen iki üç hat›ray› yaz›yorum.

• Bir inc i s i : Bir parça mahrem bir s›rd›r. Fakat sen-den s›r saklanmaz. fiöyle ki:

Ehl-i hakikatin bir k›sm› nas›l ki ism-i Vedûd’a mazhar-d›rlar ve azamî bir mertebede o ismin cilveleriyle, mev-cudat›n pencereleriyle Vacibü’l-Vücud’a bak›yorlar; öylede, flu hiç ender hiç olan kardeflinize, yaln›z hizmet-iKur’ân’a istihdam› hengâm›nda ve o hazine-i bînihaye-nin dellâl› oldu¤u bir vakitte, ism-i Rahîm ve ism-i Hakîm

arzu: istek, heves.azamî: nihayet derecede, en faz-la, en çok.aziz: muhterem, de¤erli.cilve: görüntü, akis.çare: ç›k›fl yolu, derman.dellâl: ilân edici, duyurucu.ehl-i hakikat: hakikati arzula-yanlar, gerçe¤i bulanlar.hasbihal: hâlleflme, sohbet.hassaten: özellikle.hat›r: zihin, fikir.hat›ra: an›.hayalen: hayalî olarakhazine-i bînihaye: bitmez, tü-kenmez hazine.hengâm: zaman, s›ra, an.hiç ender hiç: hiç içinde hiç, hiçbir fley, bir hiç kadar.hizmet-i Kur’ân: Kur’ân hizmeti.ins: insan.ism-i Hakîm: Cenab-› Hakk›n hik-metle, faydalar› takip ederek iflgören manas›ndaki ismi.ism-i Rahîm: sonsuz merhametsahibi olan Allah’›n ismi.ism-i Vedûd: seven ve sevilenmanas›nda Cenab-› Hakk›n bir is-mi.istihdam: bir hizmette kullanma,çal›flt›rma.k›s›m: bölüm.kusur: noksan, özür.mahrem: gizli olan.mâni: engel.mazhar: ayna, yans›ma, görün-me yeri.menzil: yer, oturma yeri.mertebe: derece.

mevcudat: var olan her fley,mahlûklar.musahabe: sohbet etme.müfltak: ifltiyakl›, arzulu.müteselli: teselli bulan.noksan: eksiklik.rahmet: ac›ma, merhametetme, ba¤›fllama.s›r: bir fleyin kavranmas› en

zor ve ince yan›flifahî: sözlü olarak.tenzih: Allah’› her türlü eksikve noksandan uzak ve yücetutma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma.tevahhufl: yaln›zlaflma, ya-

banc›laflma.ünsiyet: al›flma.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› ken-dinden olup ezelî ve ebedîolan Allah.vecih: cihet, yön.vuhufl: yabanîler, vahflîler.ziyade: çok, fazla.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

3. Allah’›n selâm›, rahmeti ve bereketi sizin ve kardefllerinizin, hassaten ... ilh., üzerine olsun.

36 | MEKTUBATDÖRDÜNCÜ MEKTUP

* Dördüncü Mektup, Bar-la’da 1930-31 y›llar› ara-s›nda Türkçe olarak telifedilmifltir.

Page 34: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

mazhariyetine medar bir vaziyet verilmifl. Bütün Sözler omazhariyetin cilveleridir. ‹nflaallah, o Sözler 1 GkÒ/ã`nc Gkôr«nN n≈pJhoG rón≤na nánªrµpërdG närDƒoj rønenh s›rr›na mazhar-

d›rlar.

• ‹kincisi: Tarik-› Nakflî hakk›nda denilen

Der tarik-› Nakflibendî lâz›m amed çâr terk;Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk.

olan f›kra-i ranâ birden hat›ra geldi. O hât›ra ile beraber,birden flu f›kra tulû etti:

Der tarik-› aczmendî lâz›m amed çâr çîz;Fakr-› mutlak, acz-i mutlak, flükr-ü mutlak,

flevk-i mutlak ey aziz!”Sonra, senin yazd›¤›n “Bak kitab-› kâinat›n safha-i

rengînine … ilâahir” olan rengîn ve zengin fliir hat›r›mageldi. O fliir ile seman›n yüzündeki y›ld›zlara bakt›m.“Keflke flair olsayd›m, bunu tekmil etseydim” dedim.Hâlbuki fliir ve nazma istidad›m yokken, yine bafllad›m.Fakat naz›m ve fliir yapamad›m. Nas›l hutur etti ise öyleyazd›m. Benim vârisim olan sen, istersen nazma çevir,tanzim et. ‹flte birden hat›ra gelen flu:

Dinle de y›ld›zlar›, flu hutbe-i flîrînine;Name-i nurîni Hikmet, bak ne takrir eylemifl.

Hep beraber nutka gelmifl, hak lisan›yla derler:Bir Kadîr-i Zülcelâl’in haflmet-i sultan›na,

Birer bürhan-› nurefflan›z biz vücud-u Sânia;Hem vahdete, hem kudrete flahitleriz biz.

MEKTUBAT | 37 DÖRDÜNCÜ MEKTUP

lan›lan bir dua.istidat: kabiliyet.Kadîr-i Zülcelâl: büyüklük sahibive her fleye gücü yeten Allah.kitab-› kâinat: kâinat kitab›.kudret: kuvvet, iktidar.lâz›m amed: lâz›m gelir, gerekir.lisan: dil.mazhar: ayna, yans›ma ve gö-rünme yeri.mazhariyet: görünme ve tezahüryeri olma, ayna olma; flereflen-me, nail olma.medar: çerçeve, yörünge.name-i nurîn: nurlu, parlak mek-tup.naz›m: kafiyeli, vezinli söz; fliir.nutuk: konuflma.rengîn: süslü, rengârenk, güzel,lâtif, hofl.safha-i rengîn: rengârenk süslübölümler, k›s›mlar, sayfalar.sema: gökyüzü.flahit: flahitlik eden, tan›k.flair: fliir yazan veya söyleyenkimse.flevk-i mutlak: tam mutluluk vesevinç.flükr-ü mutlak: mutlak bir flüküriçinde olma.takrir: kararlaflt›rma, bildirme.tanzim: s›raya koyma, düzenle-me.tarik-› Nakflî: Nakflibendî tarikati.tekmil: tamamlama.terk-i dünya: dünyay› terk etme.terk-i hestî: varl›¤›, vücudu terketme, düflünmeme.terk-i terk: terkin terki; terk et-meyi b›rakma, düflünmeme.terk-i ukba: ahiretteki mükâfat-lar› terk etme, düflünmeme.tulû: do¤ma.vahdet: birlik.vâris: mirasç›.vaziyet: durum, hâl.vücud-u Sâni: her fleyi sanatlayaratan Allah’›n varl›¤›.

acz-i mutlak: sonsuz ve s›n›r-s›z güçsüzlük.aziz: muhterem.bürhan-› nurefflan: nur saçandelil.cilve: görünme, yans›ma.çâr: dört.çâr çîz: dört fley.der tarik-› aczmendî: Cenab-›Hakka karfl› acz ve fakr›n› his-setme ve bunu bildirme yo-lunda.

der tarik-› Nakflibendî: Nak-flibendî tarikatinde.fakr-› mutlak: tam fakirlik.f›kra: fas›l, bölüm.f›kra-i ranâ: güzel ve lâtifolan k›sa yaz›.hak: do¤ru, her hakk›n sahibiolan Allah.hâlbuki: oysa ki.haflmet-i sultan: sultan›nhaflmeti.hat›r: zihin, fikir.

hât›ra: hat›ra gelen, hat›r-lanan; an›.hikmet: kâinattaki ve yarat›-l›fltaki ‹lâhî gaye, fayda veilim.hutbe-i flîrîn: sevimli ve tatl›konuflmalar.hutur: hat›ra gelme, kalbedo¤ma.ilâahir: sonuna kadar.inflaallah: Allah dilerse, Allahizin verirse manalar›nda kul-

1. Kime hikmet verilmiflse, iflte ona pek çok hay›r verilmifltir. (Bakara Suresi: 269.)

Page 35: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

fiu zeminin yüzünü yald›zlayanNazenin mu’cizat› çün melek seyran›na,fiu seman›n arza bakan, Cennete dikkat edenBinler müdakkik gözleriz biz. (HAfi‹YE)

Tuba-i hilkatten semavat fl›kk›na,Hep Kehkeflan a¤san›na,Bir Cemîl-i Zülcelâl’in dest-i hikmetiyle tak›lm›fl,Pek güzel meyveleriz biz.

fiu semavat ehline birer mescid-i seyyar,Birer hane-i devvar, birer ulvî afliyâne,Birer misbah-› nevvar, birer gemi-i cebbar,Birer tayyareleriz biz.

Bir Kadîr-i Zülkemal’in, bir Hakîm-i Zülcelâl’in,Birer mu’cize-i kudret, birer harika-i sanat-› hâl›kane,Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat,Birer nur âlemiyiz biz.

Böyle yüz bin dil ile, yüz bin bürhan gösteririz;‹flittiririz insan olan insana.Kör olas› dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,Hem iflitmez sözümüzü; hak söyleyen ayetleriz biz.

HAfi‹YE: Yani Cennet çiçeklerinin fidanl›k ve mezraac›¤› olan zemininyüzünde hadsiz mu’cizat-› Kudret teflhir edildi¤inden, semavat âleminde-ki melâikeler, o mu’cizat› ve o harikalar› temafla ettikleri gibi, ecram-› se-maviyenin gözleri hükmünde olan y›ld›zlar dahi, güya melâikeler gibi, ze-min yüzündeki nazenin masnuat› gördükçe, Cennet âlemine bak›yorlar.O muvakkat harikalar› bâkî bir surette Cennette dahi temafla ediyorlar gi-bi, bir zemine, bir Cennete bak›yorlar. Yani o iki âleme nezaretleri var de-mektir.

a¤san: dallar.âlem: Cennet ve dünya; varl›k s›-n›flar›ndan her biri.arz: yer, dünya.afliyâne: mesken, ev, yuva.ayet: delil.bâkî: ebedî, daimî.bürhan: delil.Cemîl-i Zülcelâl: büyüklük vesonsuz güzellik sahibi Allah.Cennet âlemi: varl›k s›n›flar›ndanher biri, Cennetin varl›klar›, Cen-net nimetleri.çün: gibi.dâhiye-i hilkat: yarat›l›fltan dâhîolan, üstün ve harikal›klarla yara-t›lan.dest-i hikmet: hikmet eli.ecram-› semaviye: gök cisimleri.gemi-i cebbar: büyük ve aza-metli gemi.güya: sanki.hadsiz: s›n›rs›z.hak: do¤ru, gerçek.Hakîm-i Zülcelâl: sonsuz büyük-lük sahibi ve her fleyi hikmeteyaratan Allah.hane-i devvar: devaml› dönenhane, y›ld›z.harika-i sanat-› Hâl›kane: yarat›-c›ya yak›fl›r flekildeki sanat hari-kas›.hafliye: dipnot.hükmünde: de¤erinde.Kadîr-i Zülkemal: sonsuz kemalsahibi ve her fleye gücü yeten Al-lah.Kehkeflan: Samanyolu.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.melâike: melekler.melek: Allah’›n nurdan yaratt›¤›,Allah’›n emirlerine tam itaat edenmahlûk.mescid-i seyyar: gezici, seyyarmescit.mezraa: ekilecek yer.misbah-› nevvar: nurlu lâmba.mu’cizat: mu’cizeler.mu’cizat-› kudret: Kudret mu’ci-zeleri.mu’cize-i kudret: Cenab-› Hakk›nkudretinin mu’cizesi.muvakkat: geçici.müdakkik: inceden inceye dik-katle araflt›ran.nadire-i hikmet: bir gayeye bi-naen benzersiz yarat›lan.nazenin: nazl›, narin.

nezaret: bakma, gözetme.nur: par›lt›, ›fl›k.sema: gökyüzü.semavat ehli: gök ehli.semavat: gökler.seyran: seyretme.

suret: biçim, görünüfl.fl›k: seçenek.tayyare: uçak.temafla: seyretme.teflhir: gösterme.tuba-i hilkat: yarat›fl›n nurlu

a¤ac›.

ulvî: yüksek, yüce.

yald›z: parlatmaya yarayanfley, süs.

zemin: yeryüzü.

38 | MEKTUBATDÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 36: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Sikkemiz bir, turram›z bir; Rabbimize müsebbihiz;zikrederiz abîdâne.

Kehkeflan›n halka-i kübras›na mensupbirer meczuplar›z biz.

1≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

MEKTUBAT | 39 DÖRDÜNCÜ MEKTUP

ye eden Allah.sikke: mühür, damga.turra: mühür, damga.zikir: Allah’› çok çok an›p, büyük-lü¤ünü düflünme.

âbidâne: ibadet edene yak›-fl›r surette.

halka-i kübra: en büyük hal-

ka.Kehkeflan: Samanyolu.meczup: cezp edilmifl.

mensup: ba¤l›, ait.müsebbih: tesbih eden.Rab: yaratan, büyüten, terbi-

1. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

Page 37: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Beflinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

S ‹LS‹LE-‹ NAKfiÎN‹N kahraman› ve bir günefli olan

‹mam-› Rabbanî (r.a.) Mektubat’›nda demifl ki: “Hakaik-›imaniyeden bir meselenin inkiflaf›n›, binler ezvak ve me-vacid ve keramata tercih ederim.”

Hem demifl ki: “Bütün tariklerin nokta-i müntehas›,hakaik-› imaniyenin vuzuh ve inkiflaf›d›r.”

Hem demifl ki: “Velâyet üç k›s›md›r: Biri velâyet-i su¤-ra ki, meflhur velâyettir; biri velâyet-i vusta, biri velâyet-ikübrad›r. Velâyet-i kübra ise, veraset-i Nübüvvet yoluyla,tasavvuf berzah›na girmeden, do¤rudan do¤ruya hakika-te yol açmakt›r.”

Hem demifl ki: “Tarik-› Nakflîde iki kanat ile sülûk edi-lir. Yani, hakaik-› imaniyeye sa¤lam bir surette itikat et-mek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki ce-nahta kusur varsa, o yolda gidilmez.” 3

Öyle ise, tarik-› Nakflînin üç perdesi var:

Birisi ve en birincisi ve en büyü¤ü, do¤rudan do¤ru-ya hakaik-› imaniyeye hizmettir ki, ‹mam-› Rabbanî de(r.a.) ahir zaman›nda ona sülûk etmifltir.

ahir zaman: dünyan›n son devre-si.berzah: ara yer, perde.cenah: k›s›m, taraf.ezvak: zevkler.feraiz-i diniye: dinin emretti¤ifarzlar.hakaik-› imaniye: imana ait ha-kikatler, imanî gerçekler; imanî.hakikat: gerçek.imtisal: emre tamamen uyma,emri yerine getirme.inkiflaf: a盤a ç›kma, geliflme,aç›lma, ortaya ç›kma.itikat etmek: inanmak.keramat: kerametler, Allah’›n birikram› olarak, onun sevgili kulla-r›nda görünen ola¤anüstü hâl vehareketler.kusur: noksan, özür.Mektubat: ‹mam-› Rabbanî’ninbir eseri.mesele: çözülmesi istenilen fley,problem.meflhur: tan›nm›fl, herkesçe bili-nen.mevacid: vecd hâlleri, kalbe zevkveren isti¤rak hâlleri.noksan: eksiklik.nokta-i münteha: en son nokta,en son s›n›r.silsile-i Nakflî: Nakflibendî tarika-tinin fleyh ve pir zinciri.suret: tarz, usul, yol.sülûk: bir yola girme.tarik: gidilen, takip edilen yol.tarikat: meslek, Allah’a ulaflmakiçin fleyhin gözetiminde müridintakip edece¤i e¤itim ve usul yolu.tarik-› Nakflî: Nakflibendî tarikati.tasavvuf: ‹slâmiyetin temelprensiplerine dayanarak, Allah’aulaflma yolundaki kalbe, ahlâka,ruha, ait bilgiler, Allah’a ulaflmabilgisi ve yaklafl›m›.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden yüce tutma, mü-nezzeh sayma.tercih: bir fleyi di¤erlerinden üs-

tün tutma, ye¤leme.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma, flan›na lây›k ifadelerle an-ma.velâyet: velîlik, Allah dostlu-¤u.velâyet-i kübra: en büyük

velâyet, tarikat yoluna baflvurmadan peygamber vârisli-¤inden gelen, Allah’a yak›nl›-¤›n geliflmesi ile zahirden ha-kikate geçen velîlik mesle¤i.velâyet-i su¤ra: en küçükvelâyet, küçük derecedekivelîlik.

velâyet-i vusta: orta derece-deki velîlik.veraset-i nübüvvet: pey-gamber vârisli¤i, Peygamberi-mizin vârisi durumunda olan,büyük âlimlerin yolu.vuzuh: aç›kl›k, aç›k olma hâli,aç›k olma durumu.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur k Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

3. Bu bahisler için bak›n›z: ‹mam-› Rabbanî, Mektubat, 1:87 (75. Mektup); 1:98 (91. Mektup;1:99 (94. Mektup); 1:182 (210. Mektup); 1:240 (260. Mektup).

40 | MEKTUBATBEfi‹NC‹ MEKTUP

* Beflinci Mektup, Barla’da1930-31 y›llar› aras›ndaTürkçe olarak telif edil-mifltir.

Page 38: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kincisi, feraiz-i diniyeye ve sünnet-i seniyeye tarikatperdesi alt›nda hizmettir.

Üçüncüsü, tasavvuf yoluyla emraz-› kalbiyenin izale-sine çal›flmak, kalp aya¤›yla sülûk etmektir. Birincisi farz,ikincisi vacip, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.

Madem hakikat böyledir; ben tahmin ediyorum ki,e¤er fieyh Abdülkadir-i Geylânî (r.a.) ve fiah-› Nakflibend(r.a.) ve ‹mam-› Rabbanî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda ol-sayd›lar, bütün himmetlerini hakaik-› imaniyenin ve aka-id-i ‹slâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü, sa-adet-i ebediyenin medar› onlard›r. Onlarda kusur edilse,flekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. ‹mans›z Cennete gi-demez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ek-meksiz insan yaflayamaz, fakat meyvesiz yaflayabilir. Ta-savvuf meyvedir, hakaik-› ‹slâmiye g›dad›r. Eskiden k›rkgünden tut, tâ k›rk seneye kadar bir seyrüsülûk ile baz›hakaik-› imaniyeye ancak ç›k›labilirdi. fiimdi ise, Cenab-›Hakk›n rahmetiyle, k›rk dakikada o hakaika ç›k›lacak biryol bulunsa, o yola karfl› lâkayt kalmak, elbette kâr-› ak›lde¤il. ‹flte, otuz üç adet Sözler, böyle Kur’ânî bir yolu aç-t›¤›n›, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar.

Madem hakikat budur; esrar-› Kur’âniyeye ait yaz›lanSözler, flu zaman›n yaralar›na en münasip bir ilâç, birmerhem ve zulümat›n tehacümat›na maruz heyet-i ‹slâ-miyeye en nafi bir nur ve dalâlet vadilerinde hayrete dü-flenler için en do¤ru bir rehber oldu¤u itikad›nday›m.

MEKTUBAT | 41 BEfi‹NC‹ MEKTUP

lâkayt: ilgisiz, kay›ts›z.maruz: u¤rama, etkilenme.medar: sebep, vesile.merhem: ilâç.münasip: uygun.nafi: faydal›.nur: par›lt›, ›fl›k.perde: örtü.rahmet: ac›ma, merhamet etme,flefkat gösterme.rehber: k›lavuz.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.sarf etmek: harcamak.sebebiyet vermek: sebep olmak,yol açmak.seyr-i sülûk: ruhun manevî ma-kamlardaki seyir ve seyahati, birterbiye yoluna girip devam etme.sülûk: bir yola girme, yol tutma.sünnet: Hz. Muhammed’in(a.s.m.) söz, fiil, emir ve kabulleriveya takrirleri.sünnet-i seniye: Hz. Muham-med’in (a.s.m.) yüce sünneti.flekavet-i ebediye: ebedî, sonsuzs›k›nt› ve azap.fleyh: bir tarikatte en üst derece-de bulunan de¤erli kimse.tahmin: afla¤› yukar› bir fikir söy-leme.takviye: kuvvetlendirme, pekifl-tirme.tarikat: Allah’a ulaflmak için tutu-lan yol, fleyhin gözetiminde müri-din takip edece¤i e¤itim, usul veyolu.tasavvuf: ‹slâmiyetin temelprensiplerine dayanarak, Allah’aulaflma yolundaki kalbe, ahlâka,ruha, ait bilgiler.tehacümat: hücumlar, sald›r›fllar.vacip: yerine getirilmesi Müslü-man için gerekli olan ‹lâhî emir,terki caiz olmayan emir, dini ba-k›mdan flart olan, kesinlik bak›-m›ndan farzdan sonra gelen.zat: kifli, flah›s.zulümat: karanl›klar.

akaid-i ‹slâmiye: ‹slâminançlar› ve esaslar›.Cenab-› Hak: Allah.dalâlet: iman ve ‹slâmiyettenayr›lmak, inançs›zl›k.elbette: kesinlikle, her hâlde.emraz-› kalbiye: kalp hasta-l›klar›.esrar-› Kur’âniye: Kur’ân’a aits›rlar.farz: kesinlikle yap›lmas› ge-rekli olan emir.feraiz-i diniye: dinin emretti-¤i farzlar.

g›da: insan› besleyen fleyler,besin.hakaik: hakikatler, do¤rular.hakaik-› imaniye: iman haki-katleri, imana ait hakikatler,imanî gerçekler.hakaik-› ‹slâmiye: ‹slâmiye-tin gerçekleri, ‹slâmiyetin ha-kikatleri.hakikat: gerçek.heyet-i ‹slâmiye: ‹slâm top-lulu¤u, Müslümanlar.himmet: çal›flma, çabalama,gayret gösterme.

hükmetme: karar verme.hükmünde: de¤erinde.ilâç: deva, çare.itikat: inanma, inanç.izale: giderme.kalp: ‹nsan›n manevî bünye-sindeki hislerin ve duygular›nmerkezi.kâr-› ak›l: akl›n kabul edece-¤i.Kur’ânî: Kur’ân’a uygun.kusur: noksan, özür.lâkayt kalmak: ilgisiz kal-mak, kay›ts›z kalmak.

Page 39: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bilirsiniz ki, e¤er dalâlet cehaletten gelse, izalesi ko-layd›r; fakat, dalâlet fenden ve ilimden gelse, izalesi müfl-küldür. Eski zamanda ikinci k›s›m binde bir bulunuyordu.Bulunanlardan ancak binden biri irflat ile yola gelebilirdi.Çünkü, öyleler kendilerini be¤eniyorlar; hem bilmiyorlar,hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenab-› Hak flu za-manda i’caz-› Kur’ân’›n manevî lemaat›ndan olan ma-lûm Sözleri, flu dalâlet z›nd›kas›na bir tiryak hasiyetinivermifl tasavvurunday›m.

1≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

Bâkî: yok olmayan, sürekli ve ka-l›c› olan, bütün varl›klar yok olur-ken yok olmayan ve bütün var-l›klar yok olduktan sonra da za-t›yla var olacak tek varl›k, Allah.cehalet: bilmezlik, cahillik.Cenab-› Hak: Allah.dalâlet: iman ve ‹slâmiyetten ay-r›lmak, inançs›zl›k.

fen: tecrübî, ispatla meydanagelmifl ilimlere bilgi, teknik,sanata verilen genel ad.

hasiyet: özel fayda; kuvvetve tesir.

i’caz-› Kur’ân: Kur’ân’›nmu’cizeli¤i.

irflat: do¤ru yolu gösterme,do¤ru yola yöneltme, gaflet-ten uyand›rma, Allah yolunugösterme.

izale: giderme, ortadan kal-d›rma.

lemaat: lem’alar, par›lt›lar.

malûm: bilinen.manevî: manaya ait, manevîyönden, manaca.müflkül: zor.tasavvur: düflünce, fikir.tiryak: ilâç.z›nd›ka: dinsizlik, inançs›zl›k.

1. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

42 | MEKTUBATBEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 40: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Alt›nc› Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

nΩGnOÉne rºoµpfGnƒrNpG '=¤nYnh rºoµr«n∏nY o¬oJÉncnônHnh o¬oànªrMnQnh $G oΩnÓ°nS3 p¿GnónbrönØrdG nπnÑr≤nà°rSGnh p¿Gnönªn≤rdG nΩGnOÉnenh p¿Gnörün©rdG nÖnbÉn©nJnh p¿Gnƒn∏nŸrGGAYRETL‹ KARDEfiLER‹M, hamiyetli arkadafllar›m ve

dünya denilen diyar-› gurbette medar-› tesellilerim,

Madem Cenab-› Hak sizleri, fikrime ihsan etti¤i mana-lara hissedar etmifltir; elbette hissiyat›ma da hissedar ol-mak hakk›n›zd›r. Sizleri ziyade müteessir etmemek için,gurbetimdeki firkatimin ziyade elîm k›sm›n› tayyedip, birk›sm›n› sizlere hikâye edece¤im. fiöyle ki:

fiu iki üç ayd›r pek yaln›z kald›m. Bazen on befl yirmigünde bir defa misafir yan›mda bulunur. Sair vakitlerdeyaln›z›m. Hem yirmi güne yak›nd›r da¤c›lar yak›n›mdayok, da¤›ld›lar.

‹flte gece vakti, flu garibâne da¤larda, sessiz, sedas›z,yaln›z, a¤açlar›n hazinâne hemhemeleri içinde, kendimibirbiri içinde befl muhtelif renkli gurbetlerde gördüm.

Bir inc i s i : ‹htiyarl›k s›rr›yla, hemen ekseriyet-i mutla-ka ile, akran ve ahbab›m ve akaribimden yaln›z ve garipkald›m. Onlar beni b›rak›p âlem-i berzaha gittiklerindennefl’et eden hazin bir gurbeti hissettim.

MEKTUBAT | 43 ALTINCI MEKTUP

elîm: çok ac› verici, ac›kl›.Ferkadan: iki kutup y›ld›z›.fikir: ak›l, düflünce.firkat: ayr›l›k, hasret.garibâne: garipçe, kimsesiz.garip: kimsesiz, yabanc›.gayret: çal›flma, çabalama.gurbet: yabanc› yer; gariplik, ya-banc›l›k.hamiyet: mukaddes de¤erlerikoruma duygusu, gayreti.hazin: hüzünlü.hazinâne: hüzünlü bir flekilde,üzücü.hemheme: rüzgâr›n esmesi ilea¤aç yapraklar›ndan ç›kan sesler.hikâye: anlatma, nakletme.hissedar: hisse sahibi, pay sahibi.hissiyat: hisler, duygular.ihsan: lütuf, ikram edilen.kusur: noksan, özür.mana: anlam.medar-› teselli: teselli kayna¤›.muhtelif: çeflitli, farkl›, türlü.müteessir etme: üzme, esef et-me.nefl’et etme: meydana gelme,ileri gelme, oluflma.noksan: eksiklik.rahmet: ac›ma, merhamet etme,flefkat gösterme.sair: di¤er, baflka.seda: ses, seda.tayyetmek: ç›karmak, geçmek,atlamak.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden uzak ve yüce tut-ma, flan›na lây›k ifadelerle anma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma.vakit: zamanziyade: çok, fazla.

ahbap: dostlar.akarip: yak›nlar, akrabalar.akran: eflitler, yafl›tlar.âlem-i berzah: kabir âlemi.

bereket: bolluk, u¤urluluk,mutluluk.Cenab-› Hak: Allah.diyar-› gurbet: gurbet diyar›,

gurbet ili, yurdu.ekseriyet-i mutlak: mutlakço¤unluk, kesin ço¤unluk.elbette: kesinlikle, her hâlde.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Allah’›n selâm›, rahmeti ve bereketi, gece ve gündüz devam ettikçe, sabah ve akflam gel-dikçe, ay ve günefl döndükçe, Ferkadan denilen iki kutup y›ld›z› do¤dukça ikinizin ve kardefl-lerinizin üzerine olsun.

* Alt›nc› Mektup, Barla’da1930-31 y›llar› aras›ndaTürkçe olarak telif edil-mifltir.

Page 41: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, flu gurbet içinde ayr› di¤er bir daire-i gurbet aç›l-d›. O da, geçen bahar gibi alâkadar oldu¤um ekser mev-cudat beni b›rak›p gittiklerinden hâs›l olan firkatli bir gur-beti hissettim. Ve flu gurbet içinde bir daire-i gurbet da-ha aç›ld› ki, vatan›mdan ve akaribimden ayr› düflüp yal-n›z kald›¤›mdan tevellüt eden firkatli bir gurbeti hisset-tim.

Ve flu gurbet içinde, gecenin ve da¤lar›n garibâne va-ziyeti bana rikkatli bir gurbeti daha hissettirdi.

Ve flu gurbetten dahi, flu fânî misafirhaneden ebedülâ-bâd taraf›na harekete amade olan ruhumu fevkalâde birgurbette gördüm. Birden, “Fesübhanallah” dedim. “Bugurbetlere ve karanl›klara nas›l dayan›l›r?” düflündüm.Kalbim feryat ile dedi:

Yâ Rab! Garibem, bîkesem, zaifem, nâtüvanem, ali-lem, âcizem, ihtiyarem.

Bîihtiyarem, el-amangûyem, afcûyem, medethahem;zidergâh et ‹lâhî!

Birden nur-u iman, feyz-i Kur’ân, lütf-u Rahmanimdad›ma yetifltiler. O befl karanl›kl› gurbetleri, beflnuranî ünsiyet dairelerine çevirdiler. Lisan›m1 oπ«/cnƒrdG nºr©pfnh *G ÉnæoÑ°rùnM söyledi; kalbim

tÜnQ nƒognh oâr∏scnƒnJ p¬r«n∏nY nƒog s’pG n¬'dpG n’ *G n»pÑ°rùnM rπo≤na GrƒsdnƒnJ r¿pÉna2 pº«/¶n©rdG ¢pTrön©rdG ayetini okudu; akl›m dahi ›zt›rab›ndan ve

dehfletinden feryat eden nefsime hitaben dedi:

âcizem: güçsüzüm, âcizim.afcûyem: af diliyorum.akarip: akrabalar, yak›nlar.alâkadar: ilgili, münasebetli, ba¤-l›..alîlem: hastay›m.arfl: gö¤ün en yüksek kat›.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.bîihtiyarem: iradesizim, kendiirade ve seçimimle hareket ede-miyorum.bîkesem: kimsesizim.daire-i gurbet: gariplik, yabanc›-l›k dairesi.ebedülâbâd: tükenmez ebedîhayat, Cennet.ekser: en çok, daha ziyade.el-amangûyem: aman diliyorum.fânî: ölümlü, geçici.feryat: yüksek sesle ba¤›rma, ça-¤›rma.fesübhanallah: “Allah’› her türlükusur ve eksiklerden tenzih ede-rim” anlam›nda olup, hayret ifa-desi olarak kullan›l›r, söylenirfevkalâde: ola¤anüstü, al›fl›lm›fl›nd›fl›nda olan hâl.feyz-i Kur’ân: Kur’ân’›n feyzi,Kur’ân’›n verdi¤i ilim, ilham vebereket çoklu¤u .firkat: ayr›l›k, hasret.garibâne: garipçesine, garip gibi.garibem: garibim yaln›z ve kim-sesizim.gurbet: do¤up yaflan›lm›fl yerdenuzakta kalan; yabanc›l›k, gariplikharekete amade: harekete haz›r.hâs›l olan: ç›kan, meydana gelen,beliren.hitaben: hitap ederek, söyleye-rek.›zt›rap: afl›r› elem, s›k›nt›.ibadet: Allah’›n emrettiklerini ye-rine getirme, kulluk, Allah’a karfl›kulluk vazifesini yapmak.ihtiyarem: yafll›y›m.ilâh: ma’bud, kendisine ibadetedilen.‹lâhî: yakar›fl, Ey Allah’›m!imdat: yard›m.kâfi: yeterli.lây›k: yak›fl›r, uygun.lisan: dil.lütf-u Rahman: her varl›¤›n r›zk›-n› çok güzel flekilde karfl›layanCenab-› Hakk›n ba¤›fl›.medethahem: yard›m imdat isti-yorum.mevcudat: var olanlar, varl›klar.misafirhane: yolcular›n konakla-d›¤› yer.nâtüvanem: hâlsiz, iktidars›z veçaresizim.nefis: kiflinin kendisi.

nuranî: nurlu, ayd›nl›k.nur-u iman: imandan gelennur.peygamber: Allah’›n elçisi.Rab: her fleyin maliki, yara-tan, besleyen, mahlûkat› ›slahve terbiye eden, Allah.rikkatli: üzüntülü, ac›kl›.

tevekkül: Allah’a dayanmave güvenme, vekil k›lma, iflibaflkas›na havale etme.tevellüt: do¤ma, meydanagelme.ünsiyet: al›flkanl›k, yak›nl›k.vaziyet: durum, hâl.vekil: kullar›n›n ifllerine ve

r›zk›na kefil olan, her fleyi ida-resi alt›nda bulunduran, ken-disine dayan›lan, gözeten, fla-hit ve koruyucu Allah (c.c.).

zaifem: zay›f ve güçsüzüm.

zidergâh et: senin dergâh›n-dan, kat›ndan, yüce ‹lâhî ka-t›ndan.

1. Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir. (Âl-i ‹mran Suresi: 173.

2. Ey Peygamber, e¤er insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: “Allah bana yeter. Ondan bafl-ka ibadete lây›k hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arfl›n Rabbi de Odur.” (Tev-be Suresi: 129.)

44 | MEKTUBATALTINCI MEKTUP

Page 42: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

B›rak bîçare feryad›, belâdan k›l tevekkül.Zira feryat, belâ ender, hata ender belâd›r bil.

Belâ vereni buldunsa e¤er,Safa ender, vefa ender, atâ ender belâd›r bil!

Madem öyle, b›rak flekvay›, flükret;Çün belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.

Ger bulmazsan, bütün dünyaCefa ender, fenâ ender, heba ender belâd›r bil.

Cihan dolu belâ bafl›nda varken,Ne ba¤›r›rs›n küçücük bir belâdan, gel tevekkül k›l.

Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün.O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Hem, üstatlar›mdan Mevlâna Celâleddin’in nefsinededi¤i gibi dedim:

?râr°ù«/ z‹' nH pôrµo°`T z‹' nH :»/àrØoc ƒoJnh zoâr°ùndnG :pârØochoG1Énænanh oôr≤na p¬ncrQnO p¿nR ¬n≤r∏nM rºnæne»/ær©nj ¬pc râr°ù«/¸ nÓnH pqô°pS nÓnH r¿nó«/°ûnc

O vakit nefsim dahi, “Evet, evet! Acz ve tevekkül ile,fakr ve iltica ile nur kap›s› aç›l›r, zulmetler da¤›l›r.2 pΩnÓ°rSp’Gnh p¿ÉnÁ/’rG pQƒof '¤nY ! oórªnërdnG ” dedi. Meflhur Hikem-i

Atâiye’nin flu f›kras›: 3 o√nónLnh røne nón≤na GnPÉnenh o√nón≤na røne nónLnh GnPÉne

Yani, “Cenab-› Hakk› bulan neyi kaybeder? Ve Onu kay-beden neyi kazan›r?”; yani, “Onu bulan her fleyi bulur;Onu bulmayan, hiçbir fley bulmaz. Bulsa da bafl›na belâ

MEKTUBAT | 45 ALTINCI MEKTUP

hata ender: hata içinde.heba ender: bofla giden, bofllukiçinde.iltica: s›¤›nma.meflhur: tan›nm›fl.nefis: kiflinin kendisi, insan›n için-de bulunan ve kötülü¤ü isteyenduygu.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.Rab: her fleyin maliki, yaratan,büyüten, mahlûkat› ›slah ve ter-biye eden Allah.safa ender: gönül rahatl›¤› içinde.s›r: bir fleyin kavranmas› en zorve ince yan›flekva: flikâyet.flükretme: Allah’›n nimetlerinekarfl› memnunluk gösterme.flükür: Allah’›n nimetlerine karfl›memnunluk gösterme.tebeddül: de¤iflme, baflka flekilalma.tevekkül: vekil k›lma, ifli baflkas›-na havale etme.üstat: bir çok konuda üstün bilgi-ye sahip olan, ö¤retici.vefa ender: vefa içinde, vefa ile.zira: çünkü, ondan ki.zulmet: karanl›k.

acz: zay›fl›k, güçsüzlük.atâ ender: lütuf içinde, ba¤›fliçinde.belâ ender: musibet içinde;musibet, s›k›nt›, imtihan, de-nemebelâbil: bülbüller.

bîçare: çaresiz.cefa ender: cefa, s›k›nt› için-de.Cenab-› Hak: Allah.cihan: dünya.çün: gibi, benzeri, misali.demâ: her zaman.

fakr: fakirlik, ihtiyaç hâli.fenâ ender: fânîlik, gelip geçi-cilik içinde.feryat: yüksek sesle ba¤›rma,ça¤›rma, flikâyet.f›kra: bend, paragraf, k›t’a.ger: e¤er.

1. O, “Ben senin Rabbin de¤il miyim?” dedi; sen “Evet, Rabbimsin” dedin. “Evet” demenin flük-rü nedir? “Belâ” çekmektir. Belân›n s›rr›n›n ne oldu¤unu bilir misin? O, Allah’a karfl› fakr›n› his-setmenin ve Allah’a dayanmad›kça hiçli¤ini bilmenin yoludur. (Bkz.: Divan-› Kebir, s. 157, Ga-zel: 251.)2. ‹man ve ‹slâmiyet nurundan dolay› Allah’a hamd olsun.3. ‹bni Atâullahi'l-‹skenderî, fierhü'l-Hikemi'l-Atâiye, s. 208.

Page 43: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bulur” ne derece âlî bir hakikat oldu¤unu gördüm ve 1 pABÉnHnôo r∏pd '»HƒoW hadisinin s›rr›n› anlad›m, flükrettim.

‹flte, kardefllerim, karanl›kla bu gurbetler çendan nur-uimanla nurland›lar; fakat yine bende bir derece hüküm-lerini icra ettiler ve flöyle bir düflünceyi verdiler: “Mademben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gidece¤im; aca-ba flu misafirhanedeki vazifem bitmifl midir? Tâ ki sizlerive Sözleri tevkil etsem ve bütün bütün alâkam› kessem”fikri hat›r›ma geldi. Onun için sizden sormufltum ki,“Acaba yaz›lan Sözler kâfi midir, noksan› var m›? Yani,vazifem bitmifl midir? Tâ ki rahat-› kalple kendimi nurlu,zevkli, hakikî bir gurbete at›p, dünyay› unutup, MevlânaCelâleddin’in dedi¤i gibi,

»/àr°ùngpR r¿nóo°T rOƒoN »/H ?rOnƒoH ¬p p´Énªn°S /ÊGnO2 r¿nó«/°ûn¸ Én≤nH p¥rhn P r≥n∏r£oe p…Énæna rQnórfnG

deyip, ulvî bir gurbeti arayabilir miyim?” diye sizi o sual-ler ile tasdi’ etmifltim.

3≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®alâka: ilgi, ba¤.âlî: yüce, yüksek.Bâkî: yok olmayan, sürekli ve ka-l›c› olan, bütün varl›klar yok olur-ken yok olmayan tek varl›k, Al-lah.beka: bâkîlik, süreklilik.çendan: gerçi, her ne kadar.fenâ-i mutlak: mutlak yok olufl.fikir: düflünce.garip: gurbette olan, kimsesiz.gurbet: do¤up büyüyüp, yaflan›-lan yerden uzaktaki yer; gariplik,yabanc›l›k.hadis: Hz. Muhammed’e (a.s.m.)ait söz, emir, fiiller.hakikat: gerçek.hakikî: gerçek ile ilgili.hamd: methetme, övme.hat›r: zihin, kalp, ak›l.hat›r›na gelmek: hat›rlamak, ak-l›na gelmekhüküm: karar, emir.icra: yürütme, uygulama.iman: inanmak, itikat; inanç.‹slâmiyet: Müslümanl›k, semavî

dinlerin sonuncusu.kâfi: yeterli.misafirhane: yolcular›n geçicikonaklad›¤› yer.müjde: sevindirici haber.noksan: eksiklik.

nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nur-u iman: imandan gelennur.rahat-› kalp: kalp rahatl›¤›.sema: gökyüzü.sual: soru.

tasdi': bafl a¤r›tma, rahats›zetme.tevkil etme: vekil etme, edil-me.ulvî: yüksek, yüce.vazife: görev, ifl.

1. Müjdeler olsun o gariplere. (Müslim, ‹man: 232; Tirmizî, ‹man: 13; ‹bni Mâce, Fiten: 15; Dari-mî, Rikak: 42; Müsned, 1:184, 2:177, 222, 389, 4:73.) Hadisin tam metni: ‹slâmiyet garip olarakbafllad›, ileride garipli¤e dönecek ve ilk günlerdeki gibi tekrar garip olarak inkiflaf edecektir.Müjdeler olsun o gariplere.)

2. Semâ›n ne oldu¤unu bilir misin? O, varl›ktan geçip fenâ-i mutlakta beka zevkini tatmakt›r.

3. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

46 | MEKTUBATALTINCI MEKTUP

Page 44: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yedinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1| o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

3 ÉkªpFGnO GkónHnG o¬oJÉncnônHnh $G oánªrMnQnh rºoµr«n∏nY oΩnÓ°sùdnGAZ‹Z kardefllerim,

Bana söylemek üzere fiaml› Haf›za iki fley demiflsiniz:

Bir inc i s i : “Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesse-lâm›n Zeyneb’i tezevvücünü, eski zaman münaf›klar› gi-bi yeni zaman›n ehl-i dalâleti dahi medar-› tenkit buluyor-lar; nefsanî, flehevanî telâkki ediyorlar” diyorsunuz.

Elcevap : Yüz bin defa hâflâ ve kellâ! O dâmen-i mu-allâya flöyle pest flübehat›n eli yetiflmez. Evet, on befl ya-fl›ndan k›rk yafl›na kadar, hararet-i gariziyenin galeyan›hengâm›nda ve hevesat-› nefsaniyenin iltihab› zaman›n-da, dost ve düflman›n ittifak›yla kemal-i iffet ve tamam-›ismet ile Haticetü’l-Kübra (r.a.) gibi ihtiyarca bir tek ka-d›nla iktifa ve kanaat eden bir zat›n, k›rktan sonra, yanihararet-i gariziye tevakkufu hengâm›nda ve hevesat-›nefsaniyenin sükûneti zaman›nda kesret-i izdivaç ve te-zevvücat›, bizzarure ve bilbedahe, nefsanî olmad›¤›n› vebaflka ehemmiyetli hikmetlere müstenit oldu¤unu, zerrekadar insaf› olana ispat eder bir hüccettir. O hikmetler-den birisi fludur ki:

MEKTUBAT | 47 YED‹NC‹ MEKTUP

hüccet: delil, kan›t.iktifa: kanaat, yeterli bulma.iltihap: alevlenme, tutuflma.insaf: hakk› ve adaleti düflünerekdavranmaispat: do¤ruyu delillerle göster-me.ittifak: fikir birli¤i etme.kanaat etmek: k›smete raz› ol-mak, yetinmek.kellâ: asla, hay›r, kesinlikle.kemal-i iffet: mükemmel ve ku-sursuz iffet, namusluluk.kesret-i izdivaç: çok evlilik.kusur: noksan, özür.medar-› tenkit: tenkit, elefltiri se-bebi.münaf›k: kâfirli¤ini gizleyerekMüslüman gibi davranan, iki yüz-lü.müstenit: dayanan.nefsanî: nefisle ilgili, nefsin hoflu-na gidecek flekilde.noksan: eksiklik.pest: alçak, afla¤›.rahmet: ac›ma, merhamet etme,flefkat gösterme, koruma.sükûnet: durgunluk, hareketsiz-lik.flehevanî: flehvetle ilgili.flübehat: flüpheler.tamam-› ismet: hiçbir günah iflle-meme, hatadan uzak.telâkki etmek: anlamak, kabuletmek.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden uzak ve yüce tut-ma, flan›na lây›k ifadelerle anma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma.tevakkuf: duraklama, durma.tezevvücat: evlilikler.tezevvüç: izdivaç etme, evlen-me.zat: flah›s, fert; Hz Muhammed.zerre: en küçük parça.

aziz: muhterem, de¤erli.bereket: mutluluklar, hay›r-lar.bilbedahe: aç›ktan, aflikârolarak.bizzarure: zorunlu olarak.daima: her zaman.dâmen-i muallâ: yüce veyüksek etek, namuslu ve fle-

refli kiflinin özelli¤i anlam›ndakullan›l›r.ebeden: daima, sürekli.ehemmiyet: önemli, de¤erli.ehl-i dalâlet: dalâlet ehli, yol-dan ç›kanlar, azg›n ve sapk›nkimseler.galeyan: coflma, kaynama.hararet-i gariziye: duygula-

r›n kuvvetli olmas› hâli, vücuts›cakl›¤›.hâflâ: asla, kat’iyen.hengâm: zaman, an.hengâm›nda: s›ras›nda, za-man›nda.hevesat-› nefsaniye: nefseait istekler.hikmet: gaye, fayda.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki, Onu övüp tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

3. Allah’›n selâm›, rahmeti ve bereketi ebeden ve daima üzerinize olsun.

Page 45: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Zat-› Risaletin akvali gibi, ef’al ve ahvali ve etvar veharekât› dahi menabi-i din ve fleriatt›r ve ahkâm›n me-hazlar›d›r. fi›kk-› zahirîsine Sahabeler hamele olduklar›gibi, hususî dairesindeki mahfî ahvalât›ndan tezahüreden esrar-› din ve ahkâm-› fleriat›n hameleleri ve ravile-ri de Ezvac-› Tahiratt›r ve bilfiil o vazifeyi ifa etmifllerdir.Esrar ve ahkâm-› dinin hemen yar›s›, belki onlardan ge-liyor. Demek bu azîm vazifeye, birçok ve meflrepçe muh-telif ezvac-› tahirat lâz›md›r.

Gelelim Hazret-i Zeyneb’in tezevvücüne:

Yirmi Beflinci Sözün Birinci fiulesinin Üçüncü fiua›n›nmisallerinden olan,1 nøu«pÑsædG nºnJÉnNnh $G n∫ƒo°SnQ røpµ'dnh rºoµpdÉnLpQ røpe mónMnG BÉnHnG lósªnfio n¿Énc Éneayetine dair flöyle yaz›lm›fl ki, insanlar›n tabakat›na görebir tek ayet, müteaddit vücuhlarla, her bir tabakan›n feh-mine göre bir mana ifade ediyor.

• Bir tabakan›n flu ayetten hisse-i fehmi fludur ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n hizmetkâr›veya “O¤lum” hitab›na mazhar olan Zeyd (r.a.), rivayet-isahiha ile itiraf›na binaen, izzetli zevcesini kendine ma-nen küfüv bulmad›¤› için tatlik etmifl. Yani, Hazret-i Zey-neb, baflka yüksek bir ahlâkta yarat›lm›fl ve bir peygam-bere zevce olacak f›tratta oldu¤unu, Zeyd ferasetle his-setmifl. Ve kendisini ona zevç olacak f›tratta kendine kü-füv bulmad›¤›ndan, manevî imtizaçs›zl›¤a sebebiyet ver-di¤i için tatlik etmifltir. Allah’›n emriyle Resul-i Ekrem

ahkâm: emirler, hükümler.ahkâm-› din: dinin hüküm ve ka-nunlar›.ahkâm-› fleriat: fleriat›n hüküm-leri, emirleri.ahlâk: insan›n iyi veya kötü ola-rak vas›fland›r›lmas›na yol açanmanevî nitelikleri.ahval: hâller, durumlar.ahvalât: çeflitli hâller.akval: sözler.Aleyhissalâtü Vesselâm: salâtve selâm onun üzerine olsun.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.azîm: büyük.bilfiil: gerçek olarak uygulama.binaen: -den dolay›.dair: ait, ilgili.ef’al: fiiller, ifller.esrar: s›rlar, gizli hakikatler.esrar-› din: dinin s›rlar›.etvar: hâl ve hareketler, tav›rlar.Ezvac-› Tahirat: Hz. PeygamberEfendimizin (a.s.m.) tertemiz, mü-barek han›mlar›.fehim: anlay›fl.feraset: anlay›fl, kavray›fl kabili-yeti.f›trat: yarat›l›fl.hamele: tafl›yanlar.harekât: hareketler.hisse-i fehim: anlay›fl hissesi,kavray›fltaki pay.hitap: söz.hizmetkâr: hizmetçi.hususî daire: özel olanhususî: özel.ifa: etme, yerine getirme.ifade etmek: anlatmak.imtizaç: uyuflma.itiraf: bildirme, söyleme.izzet: de¤er, fleref.küfüv: denk, eflit.lâz›m: gerekli.mahfî: gizli.mana: anlam.manen: mana bak›m›ndan, ma-nevî yönden.manevî imtizaçs›zl›k: manevîyönden uyumsuzluk, eflitsizlik.manevî: manaya ait.mazhar: eriflme, nail olma.mehaz: menba’, bir fleyin ç›kar›l-d›¤› yer.menabi-i din ve fleriat: ‹slâm di-ni ve kurallar›n›n kaynaklar›.menabi-i din: dinin kaynaklar›.meflrep: huy, yarat›l›fl, ahlâk.misal: örnek.muhtelif: çeflitli.müteaddit: bir çok, çeflitli.nikâhlamak: evlendirmek.

peygamber: Allah’›n elçisi.ravi: rivayet eden, nakleden.resul: Allah’›n elçisi, peygam-ber.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim olan peygamber, Hz.Muhammed (a.s.m.).rivayet-i sahiha: sahih olanrivayet, sa¤lam ve do¤ru ola-rak ulaflan haber.Sahabe: Hz. Muhammed’in

mübarek yüzünü görmekleflereflenen ve onun sohbetle-rine kat›lan mü’min kimse.sebebiyet: sebep olma.fl›kk-› zahirî: görünüflteki fl›k,görünürdeki k›sm›.flua: ›fl›n, par›lt›.flule: ›fl›k.tabaka: topluluk, s›n›f, dere-ce.tabakat: tabakalar, dereceler.

tatlik: boflama.tezahür: görünme.tezevvüç: izdivaç etme, ev-lenme.vazife: görev.vücuh: vecihler, yönler.zat-› risalet: peygamberlikmakam›nda bulunan zat, Hz.Muhammed.zevce: efl, han›m, kad›n.zevç: koca, efl.

1. Muhammed hiçbirinizin babas› de¤ildir. O, Allah’›n resulüdür ve peygamberlerin sonuncu-sudur. (Ahzab Suresi: 40.)

48 | MEKTUBATYED‹NC‹ MEKTUP

Page 46: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Aleyhissalâtü Vesselâm alm›fl. Yani, 1 Én¡ncÉnæ`rLshnR ’n›n ifla-

retiyle, o nikâh bir akd-i semavî oldu¤una delâletiyle, ha-rikulâde ve örf ve muamelât-› zahiriye fevkinde, s›rf ka-derin hükmüyledir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm o hükm-ü kadere ink›yat göstermifltir ve mecbur ol-mufltur; nefis arzusuyla de¤ildir.

fiu kader hükmünün de ehemmiyetli bir hükm-ü fler’îve mühim bir hikmet-i ammeyi ve flümullü bir maslahat-›

umumiyeyi tazammun eden lênônM nÚ/æperDƒoŸrG n¤nY n¿ƒoµnj n’ r≈nµpd2 rºp¡pFBÉn«pYrOnG pêGnhrRnG ≈/a ayet-i kerîmesinin iflaretiyle, büyükle-

rin küçüklere “o¤lum” demeleri, z›har meseleleri gibi,yani kar›s›na “Anam gibisin” dese haram oldu¤u gibi de-¤ildir ki, ahkâm onunla de¤iflsin. Hem büyüklerin raiyet-lerine ve peygamberlerin ümmetlerine pederâne nazarve hitaplar›, vazife-i risalet itibar›ylad›r; flahsiyet-i insani-ye itibar›yla de¤ildir ki, onlardan zevce almak uygun düfl-mesin.

• ‹kinci bir tabakan›n hisse-i fehmi fludur ki:

Bir büyük amir, raiyetine pederâne bir flefkatle bakar.E¤er o amir, zahirî ve bât›nî bir padiflah-› ruhanî olsa,merhamet-i pederin yüz defa flefkatinden ileri gitti¤i için,raiyetinin efrad›, onun hakikî evlâd› gibi, ona peder na-zar›yla bakarlar. Peder nazar› ise, zevç nazar›na ink›lâpedemedi¤inden ve k›z nazar› da zevce nazar›na kolaycade¤iflmedi¤inden; efkâr-› ammede, Peygamberin,

MEKTUBAT | 49 YED‹NC‹ MEKTUP

husus: mevzu, konu.hükm-ü kader: kaderin hükmü,karar›.hükm-ü fler’î: dinî hüküm, dininkonusu.hükmüyle: karar›yla, emriyle.hüküm: karar, emir.‹lâhî akit: Hz. Zeynep’i, Peygam-berimize, Cenab-› Hakk›n nikâhla-mas›.ink›lâp: de¤iflme, dönüflme.ink›yat: boyun e¤me, itaat etme.itibar›yla: özelli¤i bak›m›ndan.kader: Allah’›n meydana gelecekhâdiseleri olmadan önce takdirve tayin etmesi, plânlamas›.maslahat-› umumiye: umuma,genele faydas› olan fley.mecbur olmak: bir ifli yapma zo-runda kalmak.merhamet-i peder: baba sevgisive flefkati.mesele: önemli konu, husus.muamelât-› zahiriye: görünürdavran›fllar, iliflkiler.mühim: önemli.mü’min: iman eden, inanan.nazar: bak›fl, görüfl; bakma.nefis: insan›n içinde bulunan vekötülü¤ü isteyen duygu.nikâh: evlilik.örf: âdet, gelenek.padiflah-› ruhanî: ruhanî padiflah,dini bir hizmetle görevlendirilenpeygamber ya da velî padiflah.peder: baba.pederâne: babaya yak›flacak fle-kilde, baba gibi.raiyet: birinin idaresine ba¤l›olanlar, halk vatandafl.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim olan peygamber, Hz. Muham-med (a.s.m.).flahsiyet-i insaniye: insan›n flah-siyeti.flefkat: ac›yarak ve esirgeyereksevme, içten karfl›l›ks›z merha-met, sevgi.flümullü: kapsaml›.tabaka: topluluk, s›n›f.tazammun: ihtiva etme, içine al-ma.ümmet: hak dine davet için ken-dilerine gönderilen peygambereinan›p ba¤lanan topluluk.vazife-i risalet: peygamberlikvazifesi, görevi.zahirî: görünürdeki.zevce: efl, kad›n.zevç: koca, efl.z›har: bir erke¤in, kar›s›n› veyakar›s›n›n beden, ruh, bafl veyayüz gibi vücudunun bir bölümü-nü, annesi, kardefli ya da kay›nvalidesi gibi evlenmesi haramolan birisine benzeterek ona yak-laflmamaya yemin etmesi.

ahkâm: emirler, hükümler.akd-i semavî: Cenab-› Hakkaverilen söz; Allah huzurundayap›lan antlaflma.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm üzerine olsun.amir: emreden, idareci.arzu: istek, heves.ayet-i kerîme: Kur’ân ayeti.

bât›nî: görünmeyen.delâlet: delil olma, gösterme.efkâr-› amme: genelin dü-flünceleri, kamuoyu.efrat: fertler, bireyler.evlât: çocuklar.fevkinde: üstünde.hakikî: gerçek.haram: ‹slâmiyetçe yasakla-

nan ifller.harikulâde: ola¤anüstü.hikmet-i amme: umumî hik-met, her fleyin alâkal› oldu¤u‹lâhî gaye, kâinattaki umumîve ‹lâhî gaye.hisse-i fehim: anlay›fl hissesi,anlama miktar›.hitap: konuflma.

1. Biz onu sana nikâhlad›k. (Ahzab Suresi: 37.)

2. Tâ ki, evlâtl›klar› han›mlar›n› boflad›ktan sonra, o kad›nla evlenmek hususunda mü’minle-re bir güçlük olmas›n. (Ahzab Suresi: 37.)

Page 47: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

mü’minlerin k›zlar›n› almas› flu s›rra uygun gelmedi¤iiçin, Kur’ân o vehmi def maksad›yla der:

“Peygamber rahmet-i ‹lâhiye hesab›yla size flefkateder, pederâne muamele eder. Ve risalet nam›na sizonun evlâd› gibisiniz. Fakat flahsiyet-i insaniye itibar›ylapederiniz de¤ildir ki, sizden zevce almas› münasip düfl-mesin. Ve sizlere ‘O¤lum’ dese, ahkâm-› fleriat itibar›ylasiz onun evlâd› olamazs›n›z.”

1≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®ahkâm-› fleriat itibar›yla: fleri-at›n hükümleri ve esaslar› bak›-m›ndan.Bâkî: sürekli ve kal›c› olan, bütünvarl›klar yok olurken yok olma-yan ve bütün varl›klar yok olduk-tan sonra da zat›yla var olacaktek varl›k, Allah.def: ortadan kald›rma, giderme.evlât: veletler, çocuklar.itibar›yla: özelli¤iyle, özelli¤i ba-k›m›ndan; bak›m›ndan.maksat: amaç, gaye.

muamele etmek: davran-mak.mü’min: iman eden, inanan.münasip: uygun.nam: ad.peder: baba.pederâne: babaya yak›fl›r fle-

kilde.peygamber: Allah’›n elçisi.rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›nsonsuz rahmeti.risalet: elçilik, peygamberlik.s›r: bir fleyin anlafl›lmas› enzor ve ince olan yan›

flahsiyet-i insaniye: insanflahsiyeti, insan olma özelli¤i.

flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek sevme, içten ve karfl›l›ks›zsevgi.

vehim: zan, flüphe.

zevce: efl, han›m.

1. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

50 | MEKTUBATYED‹NC‹ MEKTUP

Page 48: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Sekizinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | /¬pª°rSÉpH

3

pº«/MsôdG pø'ªrMsôdnG isimleri, 4

pº«/MsôdG pø'ªrMsôdG $G pº°ùH ’e gir-

diklerinin ve her mübarek fleyin bafl›nda zikredilmeleri-nin çok hikmetleri var. Onlar›n beyan›n› baflka vakte ta-likan, flimdilik kendime ait bir hissimi söyleyece¤im.

Kardeflim, ben pº«/MsôdG pø'ªrMsôdnG isimlerini öyle bir nur-u

azam görüyorum ki, bütün kâinat› ihata eder ve her ru-hun bütün hacat-› ebediyesini tatmin edecek ve hadsizdüflmanlar›ndan emin edecek, nurlu ve kuvvetli görünü-yorlar. Bu iki nur-u azam olan isimlere yetiflmek için enmühim buldu¤um vesile, fakr ile flükür, acz ile flefkattir.Yani, ubudiyet ve iftikard›r.

fiu mesele münasebetiyle hat›ra gelen ve muhakkikî-ne, hatta bir üstad›m olan ‹mam-› Rabbanî’ye muhalifolarak diyorum ki:

Hazret-i Yakup Aleyhisselâm›n Yusuf Aleyhisselâmakarfl› fledit ve parlak hissiyat›, muhabbet ve aflk de¤ildir,belki flefkattir. Çünkü, flefkat, aflk ve muhabbetten çokkeskin ve parlak ve ulvî ve nezihtir ve makam-› nübüvve-te lây›kt›r. Fakat muhabbet ve aflk, mecazî mahbuplara

MEKTUBAT | 51 SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

göstermesi.ihata etmek: kuflatmak, kapsa-mak.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.lây›k: yak›fl›r, uygun.makam-› nübüvvet: peygam-berlik makam›.mecazî mahbup: gerçek olma-yan sevgili.mesele: konu.muhakkikîn: gerçekleri araflt›ranve hakikatleri delilleriyle bilenâlimler.muhalif: karfl›, z›t.mübarek: bereketli, hay›rl›.mühim: önemli.münasebet: ilgi, vesile.nezih: temiz, pak.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nur-u azam: çok büyük nur vemuazzam ›fl›k.Rahîm: sonsuz merhamet sahibiolan Allah..Rahman: rahmeti bütün herkeseyay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›nr›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-ne alan rahmetin sahibi Allah.ruh: can, karakter ve yarat›l›fl.fledit: fliddetli.flefkat: içten ve karfl›l›ks›z sevgi.flükür: Allah’›n nimetlerine karfl›memnunluk gösterme, teflekküretme.talikan: erteleyerek.tatmin etmek: doyurmak, kalbegüven vermek.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma.ubudiyet: kulluk, kul oldu¤unubilip Allah’a itaat ve ibadet etme.ulvî: yüksek, yüce.üstat: bir ilim veya sanatta üstünolan ö¤retici, hoca.vakit: zaman.vesile: vas›ta, araç.zikir: anma.

acz: zay›fl›k, güçsüzlük.aflk: fliddetli sevgi.beyan: anlatma, aç›klama.emin: emniyet sahibi, korku-suz.

fakr: fakirlik, ihtiyaç hâli.hacat-› ebediye: sonsuz ihti-yaçlar ve istekler.hadsiz: s›n›rs›z.hat›ra gelen: zihne, fikre ve

kalbe gelen.hikmet: gaye, fayda.hissiyat: hisler, duygular.iftikar: kulun Allah’a karfl› nekadar fakir oldu¤unu hissedip

1. Allah’›n ad›yla.2. Hiçbir fley yoktur ki, Onu övüp tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Rahman ve Rahîm.4. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. (Fatiha Suresi: 1; Neml Suresi: 30.)

Page 49: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ve mahlûklara karfl› derece-i fliddette olsa, o makam-›muallâ-i nübüvvete lây›k düflmüyor. Demek, Kur’ân-›Hakîm’in parlak bir i’caz ile, parlak bir surette gösterdi-¤i ve ism-i Rahîm’in vusulüne vesile olan hissiyat-› Yaku-biye, yüksek bir derece-i flefkattir. ‹sm-i Vedûd’a vesile-ivusul olan aflk ise, Züleyha’n›n Yusuf Aleyhisselâma kar-fl› olan muhabbet meselesindedir. Demek, Kur’ân-›Mu’cizülbeyan, Hazret-i Yakup Aleyhisselâm›n hissiyat›-n› ne derece Züleyha’n›n hissiyat›ndan yüksek göster-miflse, flefkat dahi o derece aflktan daha yüksek görünü-yor.

Üstad›m ‹mam-› Rabbanî, aflk-› mecazîyi makam-› nü-büvvete pek münasip görmedi¤i için demifl ki: “Meha-sin-i Yusufiye, mehasin-i uhreviye nev’inden oldu¤un-dan, ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nev’indende¤ildir ki, kusur olsun.” 1

Ben de derim: “Ey Üstat, o tekellüflü bir tevildir. Ha-kikat flu olmak gerektir ki: O, muhabbet de¤il, belki yüzdefa muhabbetten daha parlak, daha genifl, daha yüksekbir mertebe-i flefkattir.”

Evet, flefkat bütün enva›yla lâtif ve nezihtir. Aflk vemuhabbet ise, çok enva›na tenezzül edilmiyor.

Hem, flefkat pek genifltir. Bir zat, flefkat etti¤i evlâd›münasebetiyle, bütün yavrulara, hatta zîruhlara flefkatiniihata eder ve Rahîm isminin ihatas›na bir nevi âyinedar-l›k gösterir. Hâlbuki aflk, mahbubuna hasr-› nazar edip,her fleyi mahbubuna feda eder; yahut, mahbubunu i’lâ

aflk: fliddetli sevgi.aflk-› mecazî: mecazî aflk, nefisve flehveti doyuran, tatmin edenaflk; Allah sevgisine ulaflt›ran,Onun yaratt›klar›ndan birini sev-me; dünyaya karfl› gösterilen afl›-r› istek.âyinedar: ayna tutan.derece-i flefkat: sevgi ve flefkatmertebesi.derece-i fliddet: fliddet derecesi,fliddetli bir derece.enva: çeflitler.evlât: veletler, çocuklar.feda etmek: u¤runa vermek.hakikat: gerçek.hâlbuki: oysa ki.hasr-› nazar: bir fleye bak›p onadikkat etme, dikkati sadece biryere yöneltme.hissiyat: hisler, duygular.hissiyat-› Yakubiye: Hz. Ya-kup’un (a.s.) hisleri, duygular›.i’caz: mu’cize olma, mu’cizeliközelli¤i.ihata: kuflatma, kapsama.i’lâ: yüceltme.ism-i Rahîm: sonsuz merhametsahibi olan Allah’›n Rahîm ismi.ism-i Vedûd: seven ve sevilenmanas›nda Cenab-› Hakk›n bir is-mi.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan: aç›kla-malar›yla ak›llar› benzerini yap-maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-rîm.kusur: özür, eksiklik.lâtif: hofl, güzel.lây›k: uygun, münasip.mahbup: sevilen, sevgili.mahlûk: Allah taraf›ndan yarat›-lanlar.makam-› muallâ-i nübüvvet:peygamberli¤in yüce makam›.

makam-› nübüvvet: pey-gamberlik makam›.mecazî muhabbet: hakikî ol-mayan muhabbet, sevgi.mehasin-i uhreviye: Ahireteait güzellikler.mehasin-i Yusufiye: Hz. Yu-suf’a (a.s.) ait güzellikler.mertebe-i flefkat: flefkat de-recesi.mesele: ehemmiyetli ifl, ko-nu.

muhabbet: sevgimünasebet: ilgi, vesile.münasip: uygun.nev: tür, çeflit.nezih: temiz.Rahîm: sonsuz merhamet sa-hibi olan Allah..suret: biçim, flekil.flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek sevme, içten ve karfl›l›ks›zmerhamet, sevgi.tekellüf: zorlama.

tenezzül: alçalma, inme.tevil: bir fikir veya sözden birbaflka mana ç›karma, yorum.üstat: bir ilim veya sanattaüstün olan ö¤retici, hoca.vesile: vas›ta, arac›.vesile-i vusul: kavuflma vesi-lesi.vusul: kavuflma, eriflme.zat: kifli.zîruh: ruh sahibi, canl›.

1. ‹mam-› Rabbanî, Mektubat, 3:134 (100. Mektup).

52 | MEKTUBATSEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 50: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ve sena etmek için baflkalar›n› tenzil ve manen zemme-der ve hürmetlerini k›rar. Meselâ, biri demifl: “Güneflmahbubumun hüsnünü görüp utan›yor; görmemek için,bulut perdesini bafl›na çekiyor.” Hey âfl›k efendi! Ne hak-k›n var, sekiz ‹sm-i Azam›n bir sahife-i nuranîsi olan gü-nefli böyle utand›r›yorsun?

Hem, flefkat halistir, mukabele istemiyor, safî ve ivaz-s›zd›r. Hatta en adî mertebede olan hayvanat›n yavrula-r›na karfl› fedakârâne ivazs›z flefkatleri buna delildir. Hâl-buki aflk ücret ister ve mukabele talep eder. Aflk›n a¤la-malar›, bir nevi taleptir, bir ücret istemektir.

Demek, suver-i Kur’âniyenin en parla¤› olan Sure-iYusuf’un en parlak nuru olan Hazret-i Yakup’un (a.s.)flefkati, ism-i Rahman ve Rahîm’i gösterir ve flefkat yo-lu, rahmet yolu oldu¤unu bildirir. Ve o elem-i flefkate de-

va olarak da, 1 nÚ/ªpMsôdG oºnMrQnG nƒognh Ék¶paÉnM lôr«nN *Éna dedirir.

2≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

MEKTUBAT | 53 SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

isim.ivazs›z: karfl›l›ks›z, bedelsiz.mahbup: sevilen, sevgili.manen: manaca, manevî yönden.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek, iyilik etmek, korumak.mertebe: derece, basamak.meselâ: örne¤in.mukabele: karfl›l›k.nev: tür, çeflit.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.Rahîm: sonsuz flefkat ve merha-met sahibi olan Allah.rahmet: ac›ma, merhamet etme,flefkat gösterme.safî: saf olan, temiz.sahife-i nuranî: nurlu, ›fl›kl› sayfa.sena: övme.suver-i Kur’âniye: Kur’ân’›n sure-leri.flefkat: ac›yarak ve koruyaraksevme; içten ve karfl›l›ks›z mer-hamet, sevgi.talep: istek.tenzil: k›ymetten düflürme, al-çaltma.zemmetmek: yermek, kötüle-mek.

adî: basit, s›radan.âfl›k: fliddetli muhabbet bes-leyen.aflk: fliddetli sevgi.Bâkî: sürekli ve kal›c› olan,bütün varl›klar yok olurkenyok olmayan ve bütün varl›k-lar yok olduktan sonra da za-t›yla var olacak tek varl›kolan Allah.

delil: flahit, bürhan, bir mese-leyi ispata yarayan fley.deva: ilâç, çare.elem-i flefkat: flefkat ac›s›.fedakârâne: u¤runa vererek,fedakârca.hâlbuki: oysa ki.halis: içten, samimî, kat›ks›z.hayvanat: hayvanlar.hürmet: sayg›, riayet, ihtiram.

hüsün: güzellik.‹sm-i Azam: en büyük isim;Allah’›n bin bir isminden enbüyük manaca di¤er isimlerikuflatm›fl olan›.ism-i Rahman: bütün mahlû-kat› rahmet ve merhametlekuflatan ve herkese her türlüikram ve ba¤›flta bulunanmanas›nda Cenab-› Hakka ait

1. En iyi koruyucu Allah’t›r. Merhametlilerin en merhametlisi de Odur. (Yusuf Suresi: 64.)

2. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

Page 51: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dokuzuncu Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpHYine o halis talebesine gönderdi¤i mektubun bir

parças›d›r.

SAN‹YEN: Neflr-i envar-› Kur’âniyedeki muvaffak›-

yetin ve gayretin ve flevkin, bir ikram-› ‹lâhîdir, belki birkeramet-i Kur’âniyedir, bir inayet-i Rabbaniyedir. Sizitebrik ediyorum. Keramet ve ikram ve inayetin bahsigeldi¤i münasebetiyle, keramet ve ikram›n bir fark›n›söyleyece¤im. fiöyle ki:

Kerametin izhar›, zaruret olmadan zarard›r. ‹kram›nizhar› ise, bir tahdis-i nimettir.

E¤er kerametle müflerref olan bir flah›s, bilerek harikabir emre mazhar olursa, o hâlde e¤er nefs-i emmaresibâkî ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keflfine itimatetmek ve gurura düflmek cihetinde istidraç olabilir. E¤erbilmeyerek harika bir emre mazhar olursa: Meselâ birisi-nin kalbinde bir sual var. ‹ntak-› bilhak nev’inden onamuvaf›k bir cevap verir; sonra anlar. Anlad›ktan sonrakendi nefsine de¤il, belki kendi Rabbisine itimad› ziyade-leflir ve “Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîz’imvard›r” der, tevekkülünü ziyadelefltirir. Bu k›s›m, hatars›zbir keramettir; ihfas›na mükellef de¤il. Fakat fahir için,

bahis: konu.bâkî: ebedî, daimî.cihet: yön, taraf.emr: emir, ifl, olayfahir: övünme, gurur.gayret: çal›flma, çabalama.Hafîz: koruyucu, yarat›klar› koru-yup gözeten Allah.halis: saf, temiz, her amelini, yal-n›z Allah r›zas› için iflleyen.hatar: tehlike.ihfa: saklamak, gizlemek.ikram: lütfen verilen, ba¤›fl, ih-san.ikram-› ‹lâhî: Allah’›n ikram veihsan›.inayet: yard›m, ‹lâhî yard›m, iyi-lik.inayet-i Rabbaniye: Allah’›n ina-yeti, yard›m›.intak-› bilhak: hakk›n teslim edil-mesi, Hakk›n söyletmesi, Cenab-›Hakk›n konuflturmas›, bir fleyi di-le getirmesi.istidraç: derece derece Allah’›nrahmetinden uzaklafl›p azab›nayaklaflmas› için azg›n ve günah-kâr kiflilere verilen bir tak›m ola-¤anüstü hâller.itimat: güven.izhar: a盤a vurma, aflikâr etme.keramet: Allah’›n ihsan›yla velîle-rin gösterdikleri âdet d›fl› ola¤a-nüstü hâller.keramet-i Kur’âniye: Kur’ân’›nkerameti.keflif: Allah taraf›ndan ilham edil-me, kalp gözüyle görme.kusur: noksan, özür.mazhar: bir fleyin ç›kt›¤›, görün-dü¤ü yer, eriflme, ulaflma, nail ol-ma, flereflenme.meselâ: örnek.muvaffak›yet: baflar›l› olma.muvaf›k: uygun.mükellef: görevli, yükümlü.münasebet: ilgi, vesile, ba¤lant›.müflerref: flereflenme.nefs-i emmare: insan› kötülü¤e

sürükleyen nefis.nefsine: kendine, flahs›na.Neflr-i envar-› Kur’âniye:Kur’ân nurlar›n›n yay›lmas›.nev: çeflit, tür.noksan: eksiklik.Rab: yaratan, büyüten, mah-lûkat› ›slah ve terbiye edenAllah.saniyen: ikinci olarak.

sual: soru.flevk: fliddetli arzu ve istek.tahdis-i nimet: Cenab-› Hak-ka karfl› flükrünü eda etmemaksad›yla kavufltu¤u nimetiizhar etme.talebe: ö¤renci.tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden uzak ve yü-ce tutma.

terbiye: yetifltirme, besleyipbüyütme, e¤itme.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma, flan›na lây›k ifadelerle an-ma.tevekkül: Allah’a dayanmave güvenme.zaruret: zorunluluk.ziyade: fazla, çok.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki, Onu övüp tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

54 | MEKTUBATDOKUZUNCU MEKTUP

* Dokuzuncu Mektup, Bar-la’da 1930’da Türkçe ola-rak telif edilmifltir.

Page 52: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kasten izhar›na çal›flmamal›. Çünkü, onda zahiren insa-n›n kesbinin bir medhali bulundu¤undan, nefsine nispetedebilir.

Amma ikram ise: O, kerametin selâmetli olan ikincinev’inden daha selâmetli, bence daha âlîdir. ‹zhar› tah-dis-i nimettir. Kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendineisnat etmez.

‹flte, kardeflim, hem senin hakk›nda, hem benim hak-k›mda, bahusus Kur’ân hakk›ndaki hizmetimizde eski-den beri gördü¤üm ve yazd›¤›m ihsanat-› ‹lâhiye, bir ik-ramd›r; izhar› tahdis-i nimettir. Onun için, sana karfl›,tahdis-i nimet nev’inden, ikimizin hizmetimize ait muvaf-fak›yat› yaz›yorum. Biliyordum ki, sende fahir de¤il, flü-kür damar›n› tahrik ediyor.

Sa l i sen : Görüyorum ki, flu dünya hayat›nda en bah-tiyar odur ki, dünyay› bir misafirhane-i askerî telâkki et-sin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Veo telâkki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i r›zay› ça-buk elde edebilir. K›r›lacak flifle pahas›na, daimî bir elma-s›n fiyat›n› vermez; istikamet ve lezzetle hayat›n› geçirir.

Evet, dünyaya ait ifller, k›r›lmaya mahkûm flifleler hük-mündedir. Bâkî umur-u uhreviye ise, gayet sa¤lam el-maslar k›ymetindedir. ‹nsan›n f›trat›ndaki fliddetli merakve hararetli muhabbet ve dehfletli h›rs ve inatl› talep vehakeza fledit hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmakiçin verilmifltir. O hissiyat› fliddetli bir surette fânî umur-udünyeviyeye tevcih etmek, fânî ve k›r›lacak fliflelere bâkî

MEKTUBAT | 55 DOKUZUNCU MEKTUP

recesi.misafirhane-i askerî: askerlereait misafirhane.muhabbet: sevgi.muvaffak›yet: baflar›l› olma.nefis: kiflinin kendisi.nefsine: kendine, flahs›na.nev: çeflit, tür.nispet etmek: ba¤lamak.paha: k›ymet, de¤er.salisen: üçüncü olarak.selâmet: eminlik, tehlikeden,korktuklar›ndan ve kötülüklerin-den kurtulma; kurtulufl, eminlik.suret: biçim, flekil.fledit: fliddetli.flükür: Allah’›n nimetlerine karfl›memnunluk gösterme, teflekküretme.tahdis-i nimet: Cenab-› Hakkakarfl› flükrünü eda etme maksa-d›yla, kavufltu¤u nimetin sevinci-ni anlatma.tahrik: harekete geçirme.talep: istek.telâkki: anlama, kabul etme.tevcih etmek: yöneltmek.umur-u dünyeviye: dünyaya aitifller, emirler.umur-u uhreviye: ahirete ait ifl-ler.zahiren: görünüflte, görünürdeki.

âlî: yüksek.bahtiyar: mutlu, mes’ut.bahusus: özellikle, hususiyet-le .bâkî: sonsuz, sürekli, yok ol-mayan.daimî: sürekli, devaml›.damar: huy, his, mizaç.dehfletli: çok fazla, son dere-ce.fahir: övünme, gurur.fânî: ölümlü, geçici.f›trat: yarat›l›fl.gayet: son derece.

hakeza: böylece, bunun gibi.hararetli: s›cak, yo¤un, kuv-vetli, fliddetli.h›rs: aç gözlülük.hissiyat: hisler, duygular.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.ihsanat-› ‹lâhî: Allah’›n ihsan-lar›, lütuflar›, iyilikleri.ikram: ba¤›fl, ihsan.isnat etme: dayand›rma.istikamet: do¤ruluk, dürüst-lük, inanç, düflünce ve niyet-le, tutum ve davran›flta Al-

lah’›n r›zas›na uygun dürüst-lük.iz’an: anlama, kavrama.izhar: a盤a vurma, gösterme.kasten: bile bile, isteyerek.keramet: Allah’›n ihsan›ylavelîlerin gösterdikleri âdet d›-fl› ola¤anüstü hâller.k›ymet: de¤er.kisb: çal›flma, kazanma.mahkûm: mecbur, çaresiz.medhal: girifl, kar›flma, katk›.mertebe-i r›za: Allah’›n r›za-s›na erenlerin mertebesi, de-

Page 53: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

elmas fiyatlar›n› vermek demektir. fiu münasebetle birnokta hat›ra gelmifl; söyleyece¤im. fiöyle ki:

Aflk, fliddetli bir muhabbettir. Fânî mahbuplara müte-veccih oldu¤u vakit, ya o aflk kendi sahibini daimî birazap ve elemde b›rak›r, veyahut o mecazî mahbup, o flid-detli muhabbetin fiyat›na de¤medi¤i için, bâkî bir mah-bubu aratt›r›r; aflk-› mecazî aflk-› hakikîye ink›lâp eder.

‹flte, insanda binlerle hissiyat var. Her birisinin, aflk gi-bi, iki mertebesi var: biri mecazî, biri hakikî.

• Meselâ, endifle-i istikbal hissi herkeste var. fiiddetlibir surette endifle etti¤i vakit, bakar ki, o endifle etti¤i is-tikbale yetiflmek için elinde senet yok. Hem, r›z›k cihe-tinde bir taahhüt alt›nda ve k›sa olan bir istikbal, o flid-detli endifleye de¤miyor. Ondan yüzünü çevirip, kabir-den sonra hakikî ve uzun ve gafiller hakk›nda taahhüt al-t›na al›nmam›fl bir istikbale teveccüh eder.

• Hem, mala ve câha karfl› fliddetli bir h›rs gösterir.Bakar ki, muvakkaten onun nezaretine verilmifl o fânîmal ve afetli flöhret ve tehlikeli ve riyaya medar olan câh,o fliddetli h›rsa de¤miyor. Ondan, hakikî câh olan mera-tib-i maneviyeye ve derecat-› kurbiyeye ve zâd-› ahireteve hakikî mal olan a’mal-i salihaya teveccüh eder. Fenahaslet olan h›rs-› mecazî ise, âlî bir haslet olan h›rs-› ha-kikîye ink›lâp eder.

• Hem meselâ, fliddetli bir inat ile, ehemmiyetsiz, za-il, fânî umurlara karfl› hissiyat›n› sarf eder. Bakar ki, bir

afet: belâ, musibet.âlî: yüce, yüksek.a’mal-i saliha: salih ameller, Al-lah r›zas› için yap›lan iyi ve güzelfleyler.aflk: fliddetli sevgi.aflk-› hakikî: gerçek, her fleyingerçek sahibine duyulan sevgi,Allah sevgisi.aflk-› mecazî: mecazî aflk, gerçeksevgiliye de¤il geçici ve s›n›rl› birgüzelli¤e karfl› duyulan sevgi.azap: ceza, s›k›nt›.bâkî: ebedî, devaml›, yok olma-yan.câh: itibar, makam; mevki.cihet: yön.daimî: sürekli, devaml›.derecat-› kurbiye: Allah’a mane-vî yak›nl›k mertebeleri.ehemmiyet: önemli olma.elem: dert, üzüntü.endifle: kayg›, düflünce.endifle-i istikbal: gelecek kayg›s›.fânî: geçici, ölümlü.fena: kötü, çirkin.gafil: gaflette bulunan, duyars›z,sorumsuz, ahiretten ve Allah’›nemirlerinden habersiz davranan.hakikî: gerçek, do¤ru.haslet: yarat›l›fltan gelen huy vekarakter.hat›r: zihin, fikir.h›rs: aç gözlülük, afl›r› isteklilik.h›rs-› hakikî: Allah r›zas› ve ahi-ret için gösterilen ve hedefine yö-nelen h›rs.h›rs-› mecazî: gelip geçici olan

fleylere karfl› gösterilen h›rs.hissiyat: hisler, duygular.ink›lâp etme: de¤iflme, dö-nüflme.ink›lâp: de¤iflim, dönüflüm.istikbal: gelecek.kabir: mezar.mahbup: sevgili.mecazî: gerçek olmayan,kendi manas› d›fl›nda baflkabir manay› gösteren.medar: sebep, dayanak, vesi-le.meratib-i maneviye: manevî

makam ve mertebeler, dere-celer.mertebe: derece.meselâ: örnek olarak.muhabbet: sevgi.muvakkaten: geçici olarak.münasebet: ba¤lant›, iliflki,vesile.müteveccih: yönelik, yöne-len.nezaret: idare, gözetim.r›z›k: yiyecek, içecek fley.riya: iki yüzlülük, yalandangösterifl.

sarf etmek: harcamak.senet: dayan›lan belge, tapu.suret: biçim, flekil.flöhret: ün, san.taahhüt: garanti alt›na alma.teveccüh: yönelme.umur: ifller.veyahut: ya da.zâd-› ahiret: Ahiret az›¤›, ahi-ret yolculu¤unda lâz›m olaniman ve ibadetler.zail: sona eren, devaml› ol-mayan.

56 | MEKTUBATDOKUZUNCU MEKTUP

Page 54: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

dakika inada de¤meyen bir fleye bir sene inat ediyor.Hem, zararl›, zehirli bir fleye, inat nam›na sebat eder.Bakar ki, bu kuvvetli his, böyle fleyler için verilmemifl.Onu onlara sarf etmek, hikmet ve hakikate münafidir. Ofliddetli inad›, o lüzumsuz umur-u zaileye vermeyip, âlî vebâkî olan hakaik-› imaniyeye ve esasat-› ‹slâmiyeye vehidemat-› uhreviyeye sarf eder. O haslet-i rezile olaninad-› mecazî, güzel ve âlî bir haslet olan hakikî inada,yani hakta fliddetli sebata ink›lâp eder.

‹flte, flu üç misal gibi, insanlar, insana verilen cihazat-›maneviyeyi, e¤er nefsin ve dünyan›n hesab›yla istimaletse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilâne davransa,ahlâk-› rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur. E¤erhafiflerini dünya umuruna ve fliddetlilerini vezaif-i uhrevi-yeye ve maneviyeye sarf etse, ahlâk-› hamideye menfle’,hikmet ve hakikate muvaf›k olarak saadet-i dâreyne me-dar olur.

‹flte, tahmin ederim ki, nasihlerin nasihatleri flu za-manda tesirsiz kald›¤›n›n bir sebebi fludur ki: Ahlâks›z in-sanlara derler: “Haset etme, h›rs gösterme, adavet et-me, inat etme, dünyay› sevme!” Yani, “F›trat›n› de¤ifltir”gibi, zahiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar.E¤er deseler ki, “Bunlar›n yüzlerini hay›rl› fleylere çeviri-niz, mecralar›n› de¤ifltiriniz”; hem nasihat tesir eder,hem daire-i ihtiyarlar›nda bir emr-i teklif olur.

Rab ian : Ulema-i ‹slâm ortas›nda ‹slâm ve iman'›nfarklar› çok medar-› bahis olmufl. Bir k›sm› “‹kisi birdir,”

MEKTUBAT | 57 DOKUZUNCU MEKTUP

yerli yerinde olmas›.iman: inanmak, itikat.inad-› mecazî: gereksiz, hedefsizve faydas›z inat.ink›lâp etme: de¤iflme, dönüfl-me.‹slâm: Hz. Muhammed’in (a.s.m.)kendisine gelen vahiy ile tebli¤buyurdu¤u din.israfat: israflar, savurganl›klar.istimal: kullanma.lüzumsuz: gereksizmâlâyutak: güç yetirilmez, zor.mecra: gidifl yolu, kanal, yön.medar: sebep, vesile, kaynak.medar-› bahis: söz konusu.menfle’: esas, kök.misal: örnek.muvaf›k: uygun.münafi: z›t, ters.nam: ad.nasih: nasihat eden, ö¤üt veren.nasihat: ö¤üt.nefis: insan›n kendisi, flehvet, ga-zap, fazilet gibi fleylerin kayna¤›olan ve kötülü¤e sevk eden kuv-vet.Rabian: dördüncü olarak.saadet-i dâreyn: iki cihan saade-ti, dünya ve ahiret mutlulu¤u.sarf etmek: harcamak.sebat: kararl› olma.tesir: etki.tesirsiz: etkisiz.Ulema-i ‹slâm: ‹slâm âlimleri.umur: ifller.umur-u zaile: kaybolan geçici vefânî ifller.vezaif-i uhreviye ve maneviye:ahirete ait manevî görevler.zahiren: görünüflte, d›fl görünüflbak›m›ndan.

abesiyet: faydas›z ve bofl ol-ma, gayesiz.adavet: düflmanl›k.ahlâk-› hamide: be¤enilen veövülen güzel ahlâk.ahlâk-› rezile: kötü ahlâk.âlî: yüce, yüksek.bâkî: ebedî, devaml›, yok ol-mayan.cihazat-› maneviye: manevîduygular ve hisler.daire-i ihtiyarlar›nda: yap›la-bilecek ve tercih edilebileceks›n›rlar içinde.

ebedî: sonsuz, daimî.emr-i teklif: birini bir fleylegörev yükümlü k›lma ifli, biri-ni bir fleyle sorumlu tutanemir.esasat-› ‹slâmiye: ‹slâm esas-lar›, flartlar›.f›trat: yarat›l›fl, mizaç.gafilâne: sorumsuzca, körükörüne, umursamaz bir flekil-de.hak: do¤ru, gerçek..hakaik-› imaniye: imana aithakikatler, imanî gerçekler.

hakikat: gerçek, do¤ru, birfleyin asl› ve esas›.hakikî: gerçek, do¤ru.haset etmek: k›skanmak.haslet: yarat›l›fl›ndan gelenhuy ve karakter.haslet-i rezile: kötü ve pishuy.h›rs: aç gözlülük.hidemat-› uhreviye: Ahiretleilgili hizmetler.hikmet: ‹lâhî gaye, her fleyinbelirli gayelere yönelik ola-rak, manal›, faydal› ve tam

Page 55: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

di¤er k›sm› “‹kisi bir de¤il, fakat birbirsiz olmaz” demifl-ler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmifller.

Ben flöyle bir fark anlad›m ki: ‹slâmiyet iltizamd›r;iman iz’and›r. Tabir-i di¤erle, ‹slâmiyet hakka tarafgirlikve teslim ve ink›yatt›r; iman ise, hakk› kabul ve tasdiktir.

Eskide baz› dinsizleri gördüm ki, ahkâm-› Kur’âniyeyefliddetli tarafgirlik gösteriyorlard›. Demek, o dinsiz, bir ci-hette hakk›n iltizam›yla ‹slâmiyete mazhard›; dinsiz birMüslüman denilirdi. Sonra baz› mü’minleri gördüm ki,ahkâm-› Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizametmiyorlar; gayrimüslim bir mü’min tabirine mazhar olu-yorlar.

Acaba, ‹slâmiyetsiz iman, medar-› necat olabilir mi?

E lcevap : ‹mans›z ‹slâmiyet sebeb-i necat olmad›¤›gibi, ‹slâmiyetsiz iman da medar-› necat olamaz. Felillâ-hilhamdü velminnetü, Kur’ân’›n i’caz-› manevîsinin fey-ziyle, Risale-i Nur mizanlar›, din-i ‹slâm›n ve hakaik-›Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzdagöstermifllerdir ki, dinsiz dahi onlar› anlasa, taraftar ol-mamak kabil de¤il. Hem, iman ve ‹slâm›n delil ve bür-hanlar›n› o derece kuvvetli göstermifllerdir ki, gayrimüs-lim dahi anlasa, herhâlde tasdik edecektir; gayrimüslimkald›¤› hâlde iman eder.

Evet, Sözler, Tuba-i Cennetin meyveleri gibi tatl› vegüzel olan iman ve ‹slâmiyetin meyvelerini ve saadet-idâreynin mehasini gibi hofl ve flirin öyle neticelerinigöstermifller ki, görenlere ve tan›yanlara nihayetsiz bir

ahkâm-› Kur’âniye: Kur’ân’›n hü-kümleri, emirleri.beyan etme: aç›klama, izah et-mebürhan: kan›t, ispat, do¤ruyuyanl›fltan ay›ran delil.cihet: yön, taraf.delil: k›lavuz, do¤ru yolu göste-ren bir davay›, meseleyi ispatayarayan fley, bürhan.din-i ‹slâm: ‹slâm dinî.Felillâhilhamdü velminnetü:hamd ve minnet sadece Allah’aaittir.feyiz: bereket, ilham, ikram.fikir: düflünce.gayrimüslim: Müslüman olma-yan.hak: do¤ruluk, gerçek.hakaik-› Kur’âniye: Kur’ân aitolan gerçekler.i’caz-› manevî: manevî mu’cize-lik.iltizam: kendisi için gerekli gör-me, taraftar olma; taraftarl›k.iman: inanmak, itikat.ink›yat: boyun e¤me, itaat etme.‹slâm: Hz. Muhammed’in (a.s.m.)kendisine gelen vahiy ile tebli¤buyurdu¤u din.

‹slâmiyet: Müslümanl›k.iz’an: gönülden inanma, flüp-heden uzak kesin bir flekildeinanma.kabil: mümkün.mazhar olmak: eriflmek, ka-vuflmak.mazhar: nail olma, eriflme,flereflenme.medar-› necat: kurtulufl vesi-lesi.medar-› necat: kurtulufl vesi-lesi.mehasin: güzellikler, hüsün-

ler.mizan: ölçü.muhtelif: çeflitli, farkl›.mü’min: iman eden, inanan.Müslüman: ‹slâm dinine gir-mifl olan.netice: sonuç.nihayetsiz: sonsuz.Risale-i Nur: Nur Risalesi.saadet-i dâreyn: iki dünyasaadeti, dünya ve ahiret mut-lulu¤u.sebeb-i necat: kurtulufl sebe-bi.

tabir: ifade, söz.

tabir-i di¤er: baflka bir ifa-deyle.

tarafgirlik: taraftarl›k.

tasdik: do¤rulu¤unu kabuletme.

teslim: do¤rulama, hükmüalt›na girme, boyun e¤me;kendini emrine b›rakma,verme.

Tuba-i Cennet: Cennettekituba a¤ac›.

58 | MEKTUBATDOKUZUNCU MEKTUP

Page 56: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-imevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve ‹s-lâm›n bürhanlar›n› göstermifller ki, nihayetsiz bir iz’an vekuvvet-i iman verirler. Hatta, baz› defa Evrad-› fiah-›Nakflibendîde flahadet getirdi¤im vakit,

1 GkónZ oån©rÑof p¬r«n∏nYnh oäƒoªnf p¬r«n∏nYnh »'«`rënf n∂pd'P '¤nYdedi¤im zaman, nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum.E¤er bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyifeda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz et-mek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa,bir tek hakaik-› imaniyenin vücut bulmas›na bilâtereddütvermesine nefsim itaat ediyor.2Énærbsó°nUnh mÜÉnà`pc røpe nârd nõrfnG BÉnªpH Ésæne'Gnh m∫ƒo°SnQ røpe nâr∏°nSrQnG BÉnªpH Ésæne'Gnhdedi¤im vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyorum.Hakaik-› imaniyenin her birisinin aksini aklen muhal te-lâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divanegörüyorum.

Senin valideynine pek çok selâm ve arz-› hürmet ede-rim. Onlar da bana dua etsinler. Sen benim kardeflim ol-du¤un için, onlar da benim peder ve validem hükmünde-dirler. Hem köyünüze, hususan senden Sözleri iflitenlereumumen selâm ediyorum.

3≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

® ® ®

MEKTUBAT | 59 DOKUZUNCU MEKTUP

Nakflibendî’nin okudu¤u virtler,dualar.farz etmek: var saymak, öyle ka-bul etmek.feda etmek: gözden ç›karma.gayet: son derece.hakaik-› imaniye: iman hakikat-leri.hakikat: gerçek, bir fleyin asl›esas›.hakikat-i imaniye: imana ait ha-kikat, iman hakikati.hususan: bilhassa, özellikle.hükmünde: de¤erinde, yerinde.iltizam: kendisi için gerekli gör-me, taraftarl›k.iman: inanmak, inanç, itikat.inanç: iman etme.‹slâm: Hz. Muhammed’in (a.s.m.)kendisine gelen vahiy ile tebli¤buyurdu¤u din.itaat: boyun e¤me, uyma.iz’an: feraset, anlay›fl.kesretli: çoklu¤u olan, çoklukla.kuvvet-i iman: iman kuvveti.muhal: imkâns›z.nefis: kiflinin kendisi.nihayetsiz: sonsuz.peder: baba.peygamber: Allah’›n elçisi.selâm: selâmet, esenlik.silsile-i mevcudat: yarat›lm›fllarsilsilesi, varl›klar›n zincirlemeba¤lant›s›.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.tarafgirlik: taraftarl›k.telâkki etme: anlama, kabul et-me.umumen: herkese.vakit: zamanvalide: anne.valideyn: anne-baba.vücut bulma: var olma.zerrat: zerreler.

aklen: ak›l yolu ile, mant›kça.

aksi: ters, z›t.

arz-› hürmet: hürmet etme,sayg› gösterme.

Bâkî: sürekli ve kal›c› olan,bütün varl›klar yok olurkenyok olmayan ve bütün varl›k-

lar, yok olduktan sonra da za-t›yla var olacak olan Allah.bilâtereddüt: tereddütsüz,ikilemde kalmaks›z›n.bürhan: delil, kan›t, flahit.divane: deli.ebleh: ahmak, aptal.

ehl-i dalâlet: dalâlet ehli,do¤ru ve hak yol olan ‹slâm-dan uzaklaflan azg›n ve sap-k›n kimseler.

elîm: ac› verici.

Evrad-› fiah-› Nakflibendî: bü-yük ‹slâm mutasavv›f› fiah-›

1. Biz bu inanç üzere yafl›yoruz, bunun üzerinde ölürüz ve yar›n yine bunun üzerine diriltile-ce¤iz. (Ahmed Ziyaeddin Gümüflhanevî, Mecmuatü’l-Ahzab, Evrad-› Nakflibendî, 1:7.)2. Gönderdi¤in her peygambere iman ettik, indirdi¤in her kitaba inand›k ve hepsini do¤rula-d›k. (Ahmed Ziyaeddin Gümüflhanevî, Mecmuatü’l-Ahzab, Evrad-› Nakflibendî, 1:8.)3. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

Page 57: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Onuncu Mektup‹ki sualin cevab›d›r.

2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpHB ‹ R ‹ N C ‹ S ‹ : Otuzuncu Sözün ‹kinci Maksad›n›n ta-

havvülât-› zerrat tarifine dair olan uzun cümlesinin hafli-yesidir.

Kur’ân-› Hakîm’de ‹mam-› Mübin ve Kitab-› Mübinmükerrer yerlerde zikredilmifltir. Ehl-i tefsir, “‹kisi birdir”;bir k›sm› “Ayr› ayr›d›r” demifller. Hakikatlerine dair be-yanatlar› muhteliftir. Hulâsa, “‹lm-i ‹lâhînin ünvanlar›d›r”demifller. Fakat, Kur’ân’›n feyzi ile flöyle kanaatim gelmiflki:

‹mam-› Mübin, ilim ve emr-i ‹lâhînin bir nev’ine bir ün-vand›r ki, âlem-i flahadetten ziyade âlem-i gayba bak›yor.Yani, zaman-› hâlden ziyade, mazi ve müstakbele nazareder. Yani, her fleyin vücud-u zahirîsinden ziyade asl›na,nesline ve köklerine ve tohumlar›na bakar. Kader-i ‹lahî-nin bir defteridir. fiu defterin vücudu, Yirmi Alt›nc› Söz-de, hem Onuncu Sözün hafliyesinde ispat edilmifltir.

Evet, flu ‹mam-› Mübin, bir nevi ilim ve emr-i ‹lâhîninbir ünvan›d›r. Yani, eflyan›n mebadileri ve kökleri veas›llar›, kemal-i intizam ile eflyan›n vücutlar›n› gayet

âlem-i gayp: görünmeyen baflkadünyalar.âlem-i flahadet: gözle gördü¤ü-müz âlem.beyanat: aç›klamalar, izahlar.dair: ait, ilgili.ehl-i tefsir: tefsir ve yorum ya-panlar, Kur’ân’› Kerîm’i mana ba-k›m›ndan yorumlayanlar.emr-i ‹lâhî: Allah’›n emir ve iflleri;ilâhî emir, ifl.feyiz: ilham, bereket, ihsan.gayet: son derece.hakikat: gerçek.hafliye: dipnot.hulâsa: sözün k›sas›, özetle.ilm-i ‹lâhî: Allah’›n ilmi dahilindebulunan her fley.‹mam-› Mübin: ‹lâhî ilim ve emrinbir ünvan› ve gayp âlemine, yanigeçmifl ve gelece¤e bakan, görü-nen varl›¤a de¤il, asla, nesle, kö-ke ve tohuma bakan ‹lâhî emrin,ilmin bir çeflit ünvan›.ispat: do¤ruyu delillerle göster-me.Kader-i ‹lahî: Allah’›n kader ka-nunu.kanaat: görüfl, fikir.kemal-i intizam: tam ve eksiksizdüzen.Kitab-› Mübin: herhangi bir fleyinyarat›c›n›n ilmindeki plan veprograma göre gerçekleflme, vü-cut bulma kayd›; kâinattaki olay-lar› nizam ve intizam içinde cere-yan ettiren kudret kitab›.kök: dip, kaynak, köken.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.kusur: noksan, özür.maksat: istenilen fley, gaye, konu

bafll›¤›.mazi: geçmifl zaman.mebadi: tohum, bafllang›ç.muhtelif: çeflitli.mükerrer: tekrarlanm›fl, çokyerler, tekrar› çok yerlerdeyap›lm›fl.müstakbel: gelecek zaman.nazar: bakma.nesil: kuflak, soy.

nev: çeflit.noksan: eksiklik.sual: soru.tahavvülât-› zerrat: zerrele-rin de¤iflmesi, atomlar›n de¤i-flim, dönüflüm ve hareketleri.tarif: tan›m.tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden uzak ve yü-ce tutma.

tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma.ünvan: ad, s›fat.vücud-u zahirî: görünüfltekivücut, varl›k.vücut: varl›k.zaman-› hâl: flimdiki zaman.zikir: anma, anlatma.ziyade: daha çok, fazla.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki, Onu övüp tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

60 | MEKTUBATONUNCU MEKTUP

Page 58: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

sanatkârâne intaç etmesi cihetiyle, elbette desatir-i ilm-i‹lâhînin bir defteri ile tanzim edildi¤ini gösteriyorlar. Veeflyan›n neticeleri, nesilleri, tohumlar›, ileride gelecekmevcudat›n programlar›n›, fihristelerini tazammun et-tiklerinden, elbette evamir-i ‹lâhiyenin bir küçük mecmu-as› oldu¤unu bildiriyorlar. Meselâ, bir çekirdek, bütüna¤ac›n teflkilât›n› tanzim edecek olan programlar› vefihristeleri ve o fihriste ve programlar› tayin eden o eva-mir-i tekviniyenin küçücük bir mücessemi hükmündedenilebilir.

Elhâs›l: Madem ‹mam-› Mübin, mazi ve müstakbelinve âlem-i gayb›n etraf›nda dal budak salan flecere-ihilkatin bir program›, bir fihristesi hükmündedir; flumanadaki ‹mam-› Mübin, kader-i ‹lâhînin bir defteri, birmecmua-i desatiridir. O desatirin imlâs› ile ve hükmü ile,zerrat vücud-u eflyadaki hidemat›na ve harekât›na sevkedilir.

Amma Kitab-› Mübin ise, âlem-i gayptan ziyade,âlem-i flahadete bakar. Yani, mazi ve müstakbelden ziya-de zaman-› hâz›ra nazar eder ve ilim ve emirden ziyadekudret ve irade-i ‹lâhiyenin bir ünvan›, bir defteri, bir ki-tab›d›r. ‹mam-› Mübin kader defteri ise, Kitab-› Mübinkudret defteridir. Yani, her fleyin vücudunda, mahiyetin-de ve s›fât ve fluunat›nda, kemal-i sanat ve intizamlar›gösteriyor ki, bir kudret-i kâmilenin desatiri ile ve bir ira-de-i nafizenin kavaniniyle vücut giydiriliyor; suretleri ta-yin, teflhis edilip birer miktar-› muayyen, birer flekl-imahsus veriliyor. Demek o kudret ve iradenin küllî ve

MEKTUBAT | 61 ONUNCU MEKTUP

‹lâhî irade.kader defteri: Allah’›n meydanagelecek fleyleri önce bilip takdiretmesi, plânlamas›, ‹lâhî hüküm.kader-i ‹lâhî: Allah’›n kader ka-nunu, Allah’›n meydana gelecekfleyleri olmadan önce bilip takdiretmesi, plânlamas›.kavanin: kanunlar.kemal-i sanat: sanattaki mü-kemmellik.Kitab-› Mübin: herhangi bir fleyinyarat›c›n›n ilmindeki plan veprograma göre gerçekleflme, vü-cut bulma kayd›; kâinattaki olay-lar› nizam ve intizam içinde cere-yan ettiren kudret kitab›.kudret: kuvvet, iktidar.kudret-i kâmile: tam bir kudret,kusursuz ‹lâhî kuvvet.küllî: bütüne ait, umumî.madem: böyle ise.mahiyet: bir fleyin asl›, iç yüzü,nitelik.mana: anlam.mazi: geçmifl zaman.mecmua: tertip ve tanzim edil-mifl fleylerin hepsi, dergi.mecmua-i desatir: kanunlarmecmuas›, kurallar kitab›.meselâ: misal olarak.mevcudat: var olan her fley.miktar-› muayyen: belirli miktar,ölçü.mücessem: cisimlenmifl.müstakbel: gelecek zaman.nazar: bak›fl, görüfl.nesil: soy, kuflak.netice: sonuç.sanatkârâne: sanatkârca, sanatl›bir flekilde.sevk: sürme, yönlendirme.s›fât: vas›f, özellik.suret: biçim, görünüfl.flecere-i hilkat: yarat›l›fl a¤ac›.flekl-i mahsus: özel flekil, kendi-ne özgü biçim.fluunat: ifller, hâller, fiiller.tanzim: düzenleme.tayin: belirleme.tazammun: içinde bulundurma,kapsama.teflhis: flah›sland›rma, ay›rma, fle-killendirme.ünvan: ad, isim.vücud-u eflya: eflyan›n varl›¤›,vücudu.vücut: varl›k, cisim.zaman-› haz›r: flimdiki zaman.zerrat: zerreler, atomlar.ziyade: çok, fazla.

âlem-i gayp: görünmeyen fa-kat varl›¤› kesin olan mahiye-ti Allah taraf›ndan bilinenbaflka dünyalar.âlem-i flahadet: gözle gördü-¤ümüz âlem.cihet: yön, vesile.çekirdek: tohum.desatir: düsturlar, kurallar.desatir-i ilm-i ‹lâhî: ‹lâhî il-min düsturlar›, kurallar›.elbette: mutlaka, her hâlde.elhâs›l: sonuç olarak, k›saca-s›.

evamir-i ‹lâhiye: Allah’›nemirleri.evamir-i tekviniye: kâinattahüküm süren emirler, yarat›-l›fla ait kanunlar.fihriste: katalog, içindekilerlistesi.harekât: hareketler.hidemat: hizmetler, vazifeler.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.hüküm: emir.‹mam-› Mübin: ‹lâhî ilim veemrin bir ünvan ve gayp âle-

mine yani geçmifl ve gelece-¤e bakan, görünen varl›¤a de-¤il, asla, nesle, köke ve tohu-ma bakan ‹lâhî emrin, ilminbir çeflit ünvan›.imlâ: yaz›lma.intaç: netice verme.intizam: düzgünlük.irade: dileme, isteme.irade-i ‹lâhiye: Cenab-› Hak-k›n diledi¤ini yapabilme gücü,iradesi.irade-i nafize: her yere veher fleye tesir ve nüfuz eden

Page 59: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

umumî bir mecmua-i kavanini, bir defter-i ekberi vard›rki, her bir fleyin hususî vücutlar› ve mahsus suretleri onagöre biçilir, dikilir, giydirilir. ‹flte flu defterin vücudu,‹mam-› Mübin gibi, kader ve cüz-i ihtiyarî mesailinde is-pat edilmifltir.

Ehl-i gaflet ve dalâlet ve felsefenin ahmakl›¤›na bak ki,kudret-i Fât›ran›n o Levh-i Mahfuz’unu ve hikmet ve ira-de-i Rabbaniyenin o basîrâne kitab›n›n eflyadaki cilvesi-ni, aksini, misalini hissetmifller; hâflâ, “tabiat” nam›ylatesmiye etmifller, körletmifller.

‹flte, ‹mam-› Mübin’in imlâs› ile, yani kaderin hükmüy-le ve düsturuyla, kudret-i ‹lâhiye, icad-› eflyada her biri bi-rer ayet olan silsile-i mevcudat›, Levh-i Mahv-‹spat deni-len zaman›n sahife-i misaliyesinde yaz›yor, icat ediyor,zerrat› tahrik ediyor. Demek, harekât-› zerrat, o kitabet-ten, o istinsahtan, mevcudat âlem-i gayptan âlem-i flaha-dete ve ilimden kudrete geçmelerinde bir ihtizazd›r, birharekâtt›r.

Amma Levh-i Mahv-‹spat ise, sabit ve daim olanLevh-i Mahfuz-u Azam’›n daire-i mümkinatta, yani mevtve hayata, vücut ve fenâya daima mazhar olan eflyadamütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtas›d›r ki,hakikat-i zaman odur. Evet, her fleyin bir hakikati oldu-¤u gibi, “zaman” dedi¤imiz, kâinatta cereyan eden birnehr-i azîmin hakikati dahi Levh-i Mahv-‹spat’taki kita-bet-i kudretin sahifesi ve mürekkebi hükmündedir.

1 *G s’pG nÖr«n¨rdG oºn∏r©nj n’

akis: yans›ma.âlem-i gayp: görünmeyen baflkadünyalar.âlem-i flahadet: gözle gördü¤ü-müz âlem.ayet: Allah’›n varl›¤›na delâleteden fley.basîrâne: görerek, bilerek.cereyan: ak›m, meydana gelme.cilve: tecelli; ‹lâhî kudret eserleri-nin görünmesi, görüntü, akis.cüz-i ihtiyarî: insandaki az birirade serbestli¤i, az›c›k bir seçmehakk›.daire-i mümkinat: kâinat, imkânâlemi, yarat›lanlar›n tamam›n›nteflkil etti¤i âlem.dalâlet: iman ve ‹slâmiyetten ay-r›lma, azma.defter-i ekber: bütün ‹lâhî ka-nunlar›n içinde yer ald›¤› büyükdefter.düstur: kanun.ehl-i gaflet: dünyaya dald›¤›ndandolay› ahiretin fark›nda olmayan.felsefe: hikmet bilgisi, dine karfl›tav›r sergileyen maddeci felsefe.fenâ: yok olma.gayp: gizli olan.hakikat-i zaman: zaman›n as›lyönü, gerçe¤i.harekât: hareketler.harekât-› zerrat: zerrelerin hare-keti.hâflâ: Allah göstermesin, asla.hikmet: kâinatta ve yarat›l›fltaki‹lâhî gaye, yüksek bilgi.hususî: özel.hükmünde: de¤erinde, yerinde.hükmüyle: karar›yla, emriyle.icad-› eflya: eflyan›n vücuda geti-rilmesi.ihtizaz: hareket geçifl.‹mam-› Mübin: ‹lâhî ilim ve emrinbir ünvan ve gayp âlemine yanigeçmifl ve gelece¤e bakan, görü-nen varl›¤a de¤il, asla, nesle, kö-ke ve tohuma bakan ‹lâhî emrin,ilmin bir çeflit ünvan›.irade-i Rabbaniye: Cenab-› Hak-k›n mahlûkat›n terbiye ve idaresikonusundaki yapabilme gücü.istinsah: yazarak ço¤altmak.kader: Cenab-› hakk›n öncedengelecek fleyleri olmadan önce bi-lip, takdir ve tayin etmesi, plânla-ma.kitabet: yaz› yazma.kitabet-i kudret: kudret kale-miyle yaz›lm›fl kitabet.kudret: kuvvet, iktidar.kudret-i fât›ra: yarat›c› kudret,kuvvet.kudret-i ‹lâhiye: Allah’›n kudreti.Levh-i Mahfuz: Allah’›n ezelî il-miyle kâinatta olmufl ve olacakher fleyin yaz›l› oldu¤u levha.Levh-i Mahfuz-u Azam: her fle-

yin bütün ayr›nt›lar›yla içindeyaz›l› bulundu¤unu gösteren‹lâhî ilmin levhas›, yaz-boztahtas›.Levh-i Mahv-‹spat: Cenab-›Allah’›n yazar, ifade eder,sonra bozar tahtas› hükmün-de olan iflleri.mahsus: bir fleye has olan,özel.mazhar: görünme ve yans›-

ma yeri.mecmua-i kavanin: kanunlartoplulu¤u, kanunlar kitab›.mesail: meseleler.mevcudat: var olan her fley,mahlûklar.mevt: ölüm.mürekkep: kar›fl›mdan mey-dana gelen, birleflik.mütebeddil: de¤iflen.nehr-i azîm: büyük bir nehir

gibi ak›p giden zaman.sahife-i misaliye: misale aitsayfa, as›llar›n misalleri.silsile-i mevcudat: varl›klarsilsilesi, zinciri .suret: biçim, görünüfl.tahrik: harekete geçirme.tesmiye: isimlendirme.umumî: herkese ait, genel.vücut: var olma; varl›k, cisim.zerrat: zerreler.

1. Gayb› Allah’tan baflka kimse bilemez. (Ayetten iktibas, ‹slâmî bir kaide: “Göklerde ve yerde

olanlar gayb› bilmez, onu ancak Allah bilir.” (Neml Suresi: 65.)

62 | MEKTUBATONUNCU MEKTUP

Page 60: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci sual: Meydan-› haflir nerededir?

Elcevap: 1 $G nóræpY oºr∏p©rdGnh Hâl›k-› Hakîm’in her fleyde

gösterdi¤i hikmet-i âliye, hatta tek küçük bir fleye, çokbüyük hikmetleri takmas›yla tasrih derecesinde iflaretediyor ki, küre-i arz serseriyâne, bad›heva azîm bir daire-yi çizmiyor; belki mühim bir fley etraf›nda dönüyor vemeydan-› ekberin daire-i muhitas›n› çiziyor, gösteriyor.Ve bir meflher-i azîmin etraf›nda gezip mahsulât-› mane-viyesini ona devrediyor ki, ileride, o meflherde, enzar-›nâs önünde gösterilecektir.

Demek, yirmi befl bin seneye karip bir daire-i muhita-n›n içinde, rivayete binaen 2 fiam-› fierif k›t’as› bir çekir-dek hükmünde olarak o daireyi dolduracak bir meydan-›haflir bast edilecektir. Küre-i arz›n bütün manevî mahsu-lât›, flimdilik perde-i gayp alt›nda olan o meydan›n def-terlerine ve elvahlar›na gönderiliyor; ve ileride meydanaç›ld›¤› vakit, sekenesini de yine o meydana dökecek, omanevî mahsulâtlar› da gaipten flahadete geçecektir.

Evet, küre-i arz bir tarla, bir çeflme, bir ölçek hükmün-de olarak, o meydan-› ekberi dolduracak kadar mahsulâtvermifl ve onu istiap edecek mahlûkat ondan akm›fl veonu imlâ edecek masnuat ondan ç›km›fl. Demek, küre-iarz bir çekirdek; ve meydan-› haflir, içindekilerle beraberbir a¤açt›r, bir sümbüldür ve bir mahzendir. Evet, nas›l ki,nuranî bir nokta, sür’at-i hareketiyle nuranî bir hat olurveya bir daire olur; öyle de, küre-i arz, sür’atli, hikmetli

MEKTUBAT | 63 ONUNCU MEKTUP

nevî mahsuller, ürünler.mahzen: içinde eflya saklanacakyer, depo.manevî: manaya ait.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.meflher: sergi, gösterme yeri.meflher-i azîm: büyük sergi yeri.meydan-› ekber: en büyük mey-dan.meydan-› haflir: haflir meydan›,insanlar öldükten sonra toplana-ca¤› yer.mühim: önemli.nuranî: nurlu, ayd›n, ›fl›kl›.perde-i gayp: gayp perdesi, ma-nevî âlemleri gözümüzden sakla-yan perde.rivayet: haber.sekene: mesken edinenler, otu-ranlar.serseriyâne: serserice, bafl›boflbir flekilde.sual: soru.sümbül: salk›m çiçekli kokulubitki.sür’at: h›zl›l›k.sür’at-i hareket: sür’atli hareket,hareketin h›z›.flahadet: gözle görünen fleyler.fiam-› fierif: mübarek fiam flehri.tasrih: aç›kça ifade ederek flüpheve tereddütleri silme.

azîm: büyük.bad›heva: boflu bofluna, fay-das›z heves.binaen: -den dolay›.çekirdek: tohum.daire-i muhita: her fleyi ku-flatan daire, gökyüzü.elvah: levhalar.enzar-› nâs: insanlar›n bak›fl-lar›.

gaip: görünmeyen.Hâl›k-› Hakîm: her fleyi hik-metle yaratan Allah.hat: çizgi.hikmet: kâinatta ve yarat›l›fl-taki ‹lâhî gaye, yüksek bilgi.hikmet-i âliye: yüce hikmet,yüksek gaye ve maksat.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.

imlâ etmek: doldurmak, dol-durulmak.istiap: içine alma.karip: yak›n.k›t’a: arazi, memleket.küre-i arz: dünya, yer küre.mahlûkat: Allah taraf›ndanyarat›lanlar.mahsulât: mahsuller, ürünler.mahsulât-› maneviye: ma-

1. ‹lim ancak Allah kat›ndad›r. (Mülk Suresi: 26.)

2. Bu konudaki baz› hadisler: Hâkim, Müstedrek, 2:440; Fethu’l-Kebir, 1:432; Müsned, 4:447; Tir-mizî, K›yamet: 3..

Page 61: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hareketiyle bir daire-i vücudun temessülüne ve o daire-ivücut mahsulât›yla beraber bir meydan-› haflr-i ekberin

teflekkülüne medard›r. 1 $GnóræpY oºr∏p©rdG ÉnªsfpG rπob

2≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

daire-i vücut: varl›klar› kap-sayan alan.mahsulât: mahsuller, eldeedilen fleyler.

medar: dayanak, eksen, kay-nak.meydan-› haflr-i ekber: enbüyük haflir meydan›.

temessül: belirme, görünme;

meydana gelme, kurulma.

1. De ki: ‹lim ancak Allah kat›ndad›r. (Mülk Suresi: 26.)

2. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

64 | MEKTUBATONUNCU MEKTUP

Page 62: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Birinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpHBu Mektup mühim bir ilâç olup, dört ayetin

hazinesinden dört küçük cevherine iflaret eder.

AZ‹Z kardeflim,

fiu dört muhtelif meseleyi muhtelif vakitlerdeKur’ân-› Hakîm nefsime ders vermifl. Arzu edenkardefllerim dahi bundan bir ders veya bir hisse al-malar› için yazd›m. Mebhas itibar›yla baflka baflkadört ayet-i kerîmenin hazine-i hakaik›ndan birer kü-çük cevher numune olarak gösterilmifltir. O dörtmebhastan her bir mebhas›n ayr› bir sureti, ayr› birfaydas› var.

B‹R‹NC‹ MEBHAS:3 ÉkØ«/©°nV n¿Énc p¿Én£r«°sûdG nór«`nc s¿pG

Ey sû-i vesveseden me’yus nefsim!

Tedai-yi hayalât, tahattur-u faraziyat, bir nevi irtisam-›gayriihtiyarîdir. ‹rtisam ise, e¤er hay›rdan ve nuraniyet-ten olsa, hakikatin hükmü bir derece suretine ve misali-ne geçer: güneflin ziyas› ve harareti, âyinedeki misalinegeçti¤i gibi. E¤er flerden ve kesiften olsa, asl›n hükmü vehassas›, suretine geçmez ve timsaline sirayet etmez.

MEKTUBAT | 65 ON B‹R‹NC‹ MEKTUP

hakikat: gerçek.hararet: ›s›, s›cakl›k.hassa: özellik, nitelik.hay›r: iyilik, faydal› ifl.hazine: zengin ve de¤erli kaynak.hazine-i hakaik: hakikatler hazi-nesi, gerçekler hazinesi.hile: tuzak.hisse: pay.hüküm: kuvvet, de¤er, emir, nü-fuz, hâkimiyet.ilâç: deva.irtisam: resmedilme, görüntü.irtisam-› gayriihtiyarî: istemeye-rek hayale gelen düflünceler.itibar›yla: say›lmak üzere, bak›-m›ndan.kesif: fleffaf olmama, koyu.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.kusur: noksan, özür.mebhas: bölüm.mesele: önemli ifl, konu.me’yus: ümitsiz.misal: benzer, numune.muhakkak: flüphesiz.muhtelif: farkl›, çeflit.mühim: önemli.nefis: kiflinin kendisi.nev: çeflit.noksan: eksiklik.numune: örnek.nuraniyet: nurluluk, nur özelli¤i,parlakl›k.sirayet: bulaflma.sû-i vesvese: kötü vesvese, flüp-he.suret: biçim, görünüfl; tarz.fler: kötülük.tahattur-u faraziyat: asl› olma-yan fleylerin hat›ra gelmesi.tedai-yi hayalât: hayale gelifl,hayali ça¤r›fl›m.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden uzak ve yüce tut-ma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma.timsal: görüntü.ziya: ›fl›k.

arzu: isteme.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.

ayet-i kerîme: Kur’ân’›n aye-ti.âyine: ayna.

aziz: muhterem, de¤erli.cevher: öz, as›l, temel.faide: fayda.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur ki, Onu övüp tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Muhakkak ki, fleytan›n hilesi pek zay›ft›r. (Nisâ Suresi: 76.)

Page 63: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Meselâ necis ve murdar bir fleyin âyinedeki sureti ne ne-cistir, ne murdard›r; ve y›lan›n timsali ›s›rmaz.

‹flte flu s›rra binaen, tasavvur-u küfür, küfür de¤il; ta-hayyül-ü fletim, fletim de¤il. Hususan ihtiyars›z olsa ve fa-razî bir tahattur olsa, bütün bütün zarars›zd›r.

Hem ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaatin mezhe-binde, bir fleyin fler’an çirkinli¤i, pisli¤i, nehy-i ‹lâhî sebe-biyledir. Madem ki ihtiyars›z ve r›zas›z bir tahattur-u fara-zîdir, bir tedai-yi hayalîdir; nehiy ona taallûk etmez. Odahi ne kadar çirkin ve pis bir fleyin sureti dahi olsa, çir-kin ve pis olmaz.

‹K‹NC‹ MESELE: Barla yaylas› Tepelice’de çam, kat-ran, karakava¤›n bir meyvesi olup, Sözler mecmuas›nayaz›ld›¤› için buraya yaz›lmam›flt›r. 1

ÜÇÜNCÜ MESELE: fiu iki mesele, Yirmi Beflinci Sö-zün, i’caz-› Kur’ân’a karfl› medeniyetin aczini gösterenmisallerinden bir k›sm›d›r. Kur’ân’a muhalif olan hukuk-umedeniyetin ne kadar haks›z oldu¤unu ispat eden binler

misallerinden iki misal: 2 pÚr `n«`nã`rfo’G ußnM oπrãpe pô`nc sò∏p∏na olan

hükm-ü Kur’ânî, mahz-› adalet oldu¤u gibi, ayn-› merha-mettir.

Evet, adalettir. Çünkü, ekseriyet-i mutlaka itibar›yla birerkek, bir kad›n al›r, nafakas›n› taahhüt eder. Bir kad›nise, bir kocaya gider, nafakas›n› ona yükler, irsiyettekinoksan›n› telâfi eder.

acz: zay›fl›k, güçsüzlük.adalet: hakkaniyet, âdillik.âyine: ayna.ayn-› merhamet: merhametin takendisi, gerçek anlam›yla merha-met.binaen: - den dolay›.ehl-i hak: iman, ‹slâmiyet ve hakyolunda olan.ehl-i sünnet ve cemaat: Hz. Pey-gamberin sünnetinden ayr›lma-yanlar, sünnete uygun hareketedenler.ekseriyet-i mutlaka: kesin ço-¤unluk, genel ço¤unluk.farazî: var say›lan, zan ve tahminedilen.hukuk-u medeniyet: medenîhukuklar, kanunlar.hususan: özellikle.hükm-ü Kur’ânî: Kur’ân’›n hük-mü, emri.i’caz-› Kur’ân: Kur’ân’›n mu’cizeli-¤i.ihtiyars›z: elinde olmadan.irsiyet: soydan gelen.ispat: do¤ruyu delillerle göster-me.itibar›yla: say›lmak üzere.küfür: imans›zl›k, dinsizlik.madem: böyle ise.mahz-› adalet: adaletin ta kendi-si, tam anlam›yla eksiksiz adalet.mecmua: çeflitli konularla ilgiliyaz›lar›n toplanmas›ndan meyda-na gelen kitap.medeniyet: bir toplulu¤un hayattarz›, uygarl›k.meselâ: misal olarak.

mesele: ehemmiyetli ifl, ko-nu.mezhep: bir dinin baz› nokta-larda görüfl farklar› bulunankollar›ndan her biri.misal: benzer, numune; ör-nek.muhalif: ayk›r›, uymayan.murdar: pis, kirli.nafaka: geçimlik, geçim içingerekli olan fleyler.

necis: pis, murdar.nehiy: yasaklama.nehy-i ‹lâhî: Cenab-› Hakk›nyasaklamas›.noksan: eksiklik.r›zas›z: raz› olmadan.suret: flekil, biçim, görünüfl.fler’an: fleriat bak›m›ndan.fletim: çirkin, söz, sövme.taahhüt: garanti alt›na alma.taallûk: ilgili, alâkal› olma.

tahattur: hat›ra getirme.tahattur-u farazî: as›ls›z fley-lerin hat›rlanmas›.tahayyül-ü fletim: kötü fley-leri, sövmeyi hayal etmek.tasavvur-u küfür: küfür olanfleyleri düflünmek.tedai-yi hayalî: hayale gelifl,hayali ça¤r›fl›m.telâfi: eksi¤i giderme.timsal: resim, suret.

1. Bak›n›z: Sözler, s. 353; Yeni Asya Neflriyat, ‹stanbul 2004.

2. Erke¤in hakk›, iki kad›n pay› kadard›r. (Nisâ Suresi: 176.)

66 | MEKTUBATON B‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 64: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem merhamettir. Çünkü, o zaife k›z, pederinden flef-kate ve kardeflinden merhamete çok muhtaçt›r. Hükm-üKur’ân’a göre o k›z, pederinden endiflesiz bir flefkat gö-rür. Pederi ona, “benim servetimin yar›s›n› ellerin ve ya-banîlerin ellerine geçmesine sebep olacak zararl› bir ço-cuk” nazar›yla endifle edip bakmaz. O flefkate endifle vehiddet kar›flmaz. Hem kardeflinden rekabetsiz, hasetsizbir merhamet ve himayet görür. Kardefli ona, “haneda-n›m›z›n yar›s›n› bozacak ve mal›m›z›n mühim bir k›sm›n›ellerin eline verecek bir rakip” nazar›yla bakmaz; o mer-hamete ve himayete bir kin, bir i¤birar katmaz.

fiu hâlde, o f›traten nazik, nazenin ve hilkaten zaife venahife k›z, sureten az bir fley kaybeder; fakat, ona bedel,akaribin flefkatinden, merhametinden tükenmez bir ser-vet kazan›r. Yoksa, rahmet-i Haktan ziyade ona merha-met edece¤iz diye hakk›ndan fazla ona hak vermek, onamerhamet de¤il, fledit bir zulümdür. Belki, zaman-› cahi-liyette gayret-i vahfliyâneye binaen k›zlar›n› sa¤ olarakdefnetmek gibi gaddarâne bir zulmü and›racak flu zama-n›n h›rs-› vahfliyânesi, merhametsiz bir flenaate yol açmakihtimali vard›r. Bunun gibi, bütün ahkâm-› Kur’âniye 1 nÚ/nŸÉn©r∏pd kánªrMnQ s’pG n∑Énær∏°nSrQnG BÉnenh ferman›n› tasdik ediyorlar.

DÖRDÜNCÜ MESELE: 2 ¢oSoó°tùdG p¬ueoÓp `na

‹flte, mim’siz medeniyet, nas›l k›z hakk›nda, hakk›ndanfazla hak verdi¤inden böyle bir haks›zl›¤a sebep oluyor;öyle de, valide hakk›nda, hakk›n› kesmekle, daha deh-fletli haks›zl›k ediyor.

MEKTUBAT | 67 ON B‹R‹NC‹ MEKTUP

mim’siz medeniyet: “deniyet”,materyalist ve dünyaperest me-deniyet.muhtaç: ihtiyaç duyan.mühim: önemli.nahife: zay›f, nazik.nazar: bak›fl.nazenin: nazik, nazl›.nazik: narin, ince.peder: baba.rahmet: merhamet etme, esirge-me, flefkat gösterme.rahmet-i Hak: Hakk›n, Allah’›nrahmeti.rekabet: rakip olma hâli.servet: zenginlik.sureten: suret olarak, görünüfl iti-bar›yla.fledit: çok fliddetli.flefkat: içten ve karfl›l›ks›z mer-hamet.flenaat: fenal›k, kötülük, çirkinlik,alçakl›k.tasdik: do¤rulama.valide: anne.yabanî: vahflî yabanc›.zaife: zay›f.zaman-› cahiliyet: ‹slâmdan ön-ceki cahillik dönemi.ziyade: fazla.zulüm: eziyet, iflkence; haks›zl›k

ahkâm-› Kur’âniye: Kur’ân’›nhükümleri.akarip: akrabalar.âlem: varl›k s›n›flar›ndan herbiri.bedel: karfl›l›k.binaen: -den dolay›.defin: gömme.endifle: düflünce, korku.ferman: emir, buyruk.f›traten: yarat›l›fltan.

gaddarâne: zalimce, gaddar-ca, ac›mas›zca.gayret-i vahfliyâne: vahflî,medeniyetten uzak gurur vehaysiyet.hanedan: büyük aile.haset: k›skanma, k›skançl›k.h›rs-› vahfliyâne: vahflîcegösterilen h›rs.hiddet: öfke, k›zg›nl›k.hilkaten: yarat›l›fltan.

himayet: koruma.hükm-ü Kur’ân: Kur’ân’›nhükmü, emri.i¤birar: gücenme, dar›lma, k›-r›lma.ihtimal: olabilirlik.kin: garaz, gizli düflmanl›k.merhamet: flefkat göster-mek, korumak.mesele: ehemmiyetli ifl, ko-nu.

1. Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya Suresi: 107.)

2. Anneye alt›da bir vard›r. (Nisâ Suresi: 11.)

Page 65: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Evet, rahmet-i Rabbaniyenin en hürmetli, en halâvet-li, en lâtif ve en flirin bir cilvesi olan flefkat-i valide, haka-ik-› kâinat içinde en muhterem, en mükerrem bir haki-kattir. Ve valide, en kerîm, en rahîm, öyle fedakâr birdosttur ki, o flefkat saikas›yla, bir valide, bütün dünyas›-n› ve hayat›n› ve rahat›n›, veledi için feda eder. Hatta,valideli¤in en basit ve en edna derecesinde olan korkaktavuk, o flefkatin küçücük bir lem’as›yla, yavrusunu mü-dafaa için ite at›l›r, aslana sald›r›r.

‹flte böyle muhterem ve muazzez bir hakikati tafl›yanbir valideyi veledinin mal›ndan mahrum etmek, o muh-terem hakikate karfl› ne kadar dehfletli bir haks›zl›k, nederece vahfletli bir hürmetsizlik, ne mertebe cinayetli birhakaret ve arfl-› rahmeti titreten bir küfran-› nimet ve ha-yat-› içtimaiye-i befleriyenin gayet parlak ve nafi bir tir-yak›na bir zehir katmak oldu¤unu, insaniyetperverlik id-dia eden insan canavarlar› anlamazlarsa, elbette hakikî

insanlar anlar. Kur’ân-› Hakîm’in 1¢oSoó°tùdG p¬ueoÓp na hükmü-

nü, ayn-› hak ve mahz-› adalet oldu¤unu bilirler.2≈/bÉnÑrdG nƒog ≈/bÉnÑrdnG

Said Nurs î

® ® ®

arfl-› rahmet: Allah’›n rahmetinintasarruf makam›, arfl›.ayn-› hak: hakk›n, gerçe¤in takendisi.cilve: tecelli, belirme, görünme.cinayet: katl veya o derece a¤›rsuç.edna: en baya¤›, en küçük.elbette: flüphesiz, her hâlde.feda: gözden ç›karma, u¤runaverme.fedakâr: feda eden.gayet: son derece.hakaik-› kâinat: yarat›lanlara aitgerçekler, kâinattaki hakikatler.hakaret: hakirlik, afla¤›lama.hakikî: gerçek.halâvet: tatl›l›k, flirinlik.hatta: üstelik.hayat-› içtimaiye-i befleriye: in-sanlara ait olan sosyal hayat.hüküm: emir, buyruk.hürmet: ihtiram, haysiyet, fleref;sayg›.iddia: davaya kalk›flma.insaniyetperverlik: insaniyetse-verlik.kerîm: cömert, ihsan› bol olan.

Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.küfran-› nimet: nimete karfl›nankörlük etme.lâtif: hofl, güzel.lem’a: par›lt›.mahrum: yoksun.mahz-› adalet: adaletin takendisi, hazinesi.

mertebe: derece.muazzez: çok aziz, muhte-rem.muhterem: sayg› de¤er.müdafaa: savunma.mükerrem: aziz, sayg›de¤er.nafi: faydal›.rahîm: merhamet eden.rahmet-i Rabbaniye: Allah’›nrahmeti, merhameti.

saika: sevk eden, sebep.flefkat: içten ve karfl›l›ks›zmerhamet.flefkat-i valide: ana flefkati.flirin: tatl›.tiryak: ilâç, çare.vahflet: yabanîlik, vahflîlik.valide: anne.velet: çocuk.

1. Anneye alt›da bir vard›r. (Nisâ Suresi: 11.)

2. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

68 | MEKTUBATON B‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 66: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On ‹kinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

3 rºoµpFBÉn≤naoQ '¤nYnh rºoµr«n∏nY oΩnÓ°sùdnG

AZ‹Z kardefllerim,

O gece benden sual ettiniz, ben cevab›n› vermedim.Çünkü, mesail-i imaniyenin münakafla suretinde bahsicaiz de¤ildir. Siz münakafla suretinde bahsetmifltiniz.fiimdilik, münakaflan›z›n esas› olan üç sualinize gayetmuhtasar bir cevap yaz›yorum; tafsilini, Eczac› Efendininisimlerini yazm›fl oldu¤u Sözlerde bulursunuz. Yaln›z, ka-der ve cüz-i ihtiyariye ait Yirmi Alt›nc› Söz hat›r›ma gel-memiflti, size söylememifltim; ona da bak›n›z, fakat ga-zete gibi okumay›n›z.

Eczac› Efendinin o Sözleri mütalâa etmesini havale et-ti¤imin s›rr› fludur ki: O çeflit meselelerdeki flüpheler, er-kân-› imaniyenin zaaf›ndan ileri geliyor. O Sözler ise, er-kân-› imaniyeyi tamam›yla ispat ederler.

Birinci Sualiniz: “Hazret-i Âdem’in (a.s.) Cennettenihrac› ve bir k›s›m benî Âdem’in Cehenneme idhali nehikmete mebnidir?”

MEKTUBAT | 69 ON ‹K‹NC‹ MEKTUP

kusur: noksan, özür.mebni: -den dolay›, bir fleye da-yanan.mesail-i imaniye: imanla ilgilimeseleler, konular.mesele: önemli ifl, konu.muhtasar: k›sa.münakafla: tart›flma, çekiflme.mütalâa: dikkatli okuma.noksan: eksiklik.sual: soru.suret: biçim, flekil.flüphe: kuflku.tafsil: etrafl›ca anlatma.tenzih: Allah’› her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma.zaaf: zay›fl›k.

aziz: fleref sahibi, sayg›n.bahis: bir fley üzerinde etraf-l›ca konuflma, söz etme.benîâdem: Âdem’in çocukla-r›.caiz: geçerli, kabul edilir, sa-k›ncas›z, uygun.cüz-i ihtiyariye: Cenab-› Haktaraf›ndan insanlara verilen

arzu serbestli¤i, seçme gücü,irade.erkân-› imaniye: imana aitesaslar.gayet: son derece.hat›r: zihin, fikir.havale: ulaflt›rma, gönderme.hikmet: ‹lâhî gaye, yüksekbilgi.

idhal: dahil etme, sokma.ihraç: d›flar› ç›karma, ç›kar›l-ma.ispat: do¤ruyu delillerle gös-terme.kader: ‹lâhî hüküm, Allah’›nmeydana gelecek hâdiseleriolmadan önce takdir etmesi,plan ve program›.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

3. Allah’›n selâm› size ve arkadafllar›n›z›n üzerine olsun.

Page 67: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Elcevap: Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memuredilerek gönderilmifltir ki, bütün terakkiyat-› maneviye-ibefleriyenin ve bütün istidadat-› befleriyenin inkiflaf ve in-bisatlar› ve mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i ‹lâhiyeyebir âyine-i camia olmas›, o vazifenin netaicindendir. E¤erHazret-i Âdem Cennette kalsayd›, melek gibi makam›sabit kal›rd›; istidadat-› befleriye inkiflaf etmezdi. Hâlbuki,yeknesak makam sahibi olan melâikeler çoktur; o tarzubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i ‹lâhiye,nihayetsiz makamat› kat’ edecek olan insan›n istidad›namuvaf›k bir dâr-› teklifi iktiza etti¤i için, melâikelerin ak-sine olarak, mukteza-i f›tratlar› olan malûm günahlaCennetten ihraç edildi.

Demek Hazret-i Âdem’in Cennetten ihrac›, ayn-› hik-met ve mahz-› rahmet oldu¤u gibi, küffar›n da Cehenne-me idhalleri hakt›r ve adalettir. Onuncu Sözün Üçüncü‹flaretinde denildi¤i gibi, çendan kâfir az bir ömürde birgünah ifllemifl; fakat o günah içinde nihayetsiz bir cina-yet var. Çünkü, küfür, bütün kâinat› tahkirdir, k›ymetleri-ni tenzil etmektir ve bütün masnuat›n vahdaniyete flaha-detlerini tekziptir ve mevcudat âyinelerinde cilveleri gö-rünen esma-i ‹lâhiyeyi tezyiftir. Onun için, mevcudat›nhakk›n› kâfirden almak üzere, mevcudat›n sultan› olanKahhar-› Zülcelâl’in, kâfirleri ebedî Cehenneme atmas›ayn-› hak ve adalettir. Çünkü, nihayetsiz cinayet, niha-yetsiz azab› ister.

aksi: tersi, z›dd›.âyine: ayna.âyine-i camia: kapsay›c› ayna.ayn-› hak ve adalet: hak ve ada-letin ta kendisi.ayn-› hikmet: hikmetin ta kendi-si.azap: ceza, iflkence.cilve: tecelli, belirme, yans›ma.cinayet: katl veya o derecedea¤›r suç.çendan: gerçi, her ne kadar.dâr-› teklif: Allah’›n emir ve ya-saklar›ndan sorumlu olunan yer,dünya.ebedî: sonsuz, zevalsiz.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isimleri.günah: Allah’›n emirlerine ayk›r›davran›fl.hâlbuki: oysa ki.hikmet: ‹lâhî gaye, yüksek bilgi.?????????hikmet-i ‹lâhiye: Allah’›n hikme-ti, gayesi.idhal: sokma, girme.ihraç: d›flar› ç›karma, ç›kar›lma.iktiza: gerekme.inbisat: yay›lma, geniflleme.inkiflaf: aç›lma, geliflme; meyda-na ç›kma.istidadat-› befleriye: insanî kabi-liyetler, yetenekler.istidat: kabiliyet, yetenek.iflaret: iflaretinde; belirtilen konu-da.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.Kahhar-› Zülcelâl: kay›ts›z flarts›zgalip ve her an kahretmeye gücüyeten büyüklük sahibi Allah.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kat’: yol alma.küffar: kâfirler, dinsizler.küfür: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâr

etme.mahiyet-i insaniye: insan›nesas›, iç yüzü, yap›s›.mahz-› rahmet: rahmetin takendisi.makam: mevki, derece.makamat: makamlar, basa-maklar.malûm: bilinen.masnuat: sanatla yap›lm›flfleyler.melâike: melekler.melek: Allah’›n nurdan yarat-t›¤›, emirlerine tam itaat eden

mahlûk.memur: vazifeli, görevli.mevcudat: var olan her fley,mahlûklar.mukteza-i f›trat: f›trat›n, ya-rat›l›fl›n gere¤i.muvaf›k: uygun, münasip.netaiç: neticeler, sonuçlar.nihayetsiz: sonsuz.sabit: de¤iflmeyen, yerindeduransultan: hükümdar.flahadet: flahitlik.tahkir: hor görme, afla¤›lama.

tavzif: vazifelendirme.tekzip: yalanlama.tenzil: indirme.terakkiyat-› maneviye-i be-fleriye: insanlar›n manevî iler-lemeleri.tezyif: alaya alma, zay›fa ç›-karma.ubudiyet: kulluk.vahdaniyet: Allah’›n bir olu-flu.vazife: görev.yeknesak: devaml› ayn› hâl-de.

70 | MEKTUBATON ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 68: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci sualiniz: “fieytanlar›n halk› ve icad› ne içindir?Cenab-› Hak fleytan› ve flerleri halk etmifl; hikmeti nedir?fierrin halk› flerdir, kabihin halk› kabihtir.”

Elcevap: Hâflâ, halk-› fler fler de¤il, belki kesb-i flerflerdir. Çünkü, halk ve icat bütün netaice bakar. Kesb,hususî bir mübafleret oldu¤u için, hususî netaice bakar.Meselâ, ya¤murun gelmesinin binlerle neticeleri var; bü-tünü de güzeldir. Sû-i ihtiyar›yla baz›lar› ya¤murdan za-rar görse, “Ya¤murun icad› rahmet de¤ildir” diyemez,“Ya¤murun halk› flerdir” diye hükmedemez. Belki sû-i ih-tiyar›yla ve kesbiyle onun hakk›nda fler oldu. Hem ateflinhalk›nda çok faydalar var; bütünü de hay›rd›r. Fakat ba-z›lar, sû-i kesbiyle, sû-i istimaliyle ateflten zarar görse,“Ateflin halk› flerdir” diyemez. Çünkü, atefl yaln›z onuyakmak için yarat›lmam›fl. Belki o, kendi sû-i ihtiyar›yla,yeme¤ini pifliren atefle elini soktu ve o hizmetkâr›n› ken-dine düflman etti.

Elhâs › l : Hayr-› kesîr için flerr-i kalil kabul edilir. E¤erflerr-i kalil olmamak için, hayr-› kesîri intaç eden bir flerterk edilse, o vakit flerr-i kesîr irtikâp edilmifl olur. Mese-lâ, cihada asker sevk etmekte, elbette baz› cüz’î ve mad-dî ve bedenî zarar ve fler olur. Fakat o cihadda hayr-›kesîr var ki, ‹slâm, küffar›n istilâs›ndan kurtulur. E¤er oflerr-i kalil için cihad terk edilse, o vakit hayr-› kesîr git-tikten sonra, flerr-i kesîr gelir. O, ayn-› zulümdür. Hemmeselâ, gangren olmufl ve kesilmesi lâz›m gelen bir par-ma¤›n kesilmesi hay›rd›r, iyidir. Hâlbuki, zahiren bir fler-dir. Parmak kesilmezse, el kesilir; flerr-i kesîr olur.

MEKTUBAT | 71 ON ‹K‹NC‹ MEKTUP

sevk: gönderme, yollama.sual: soru.sû-i ihtiyar: kötü seçim, iradeninkötüye kullan›lmas›.sû-i istimal: bir fleyi kötüye kul-lanma.sû-i kesb: fiilin kötüye kullan›l-mas›, kötülük ifllemek.fler: kötülük.flerr-i kalil: zarar› az miktardaolan.flerr-i kesîr: çok olan kötülük.zahiren: görünüfle göre.

ayn-› zulüm: zulmün ta ken-disi.bedenî: bedene ait.Cenab-› Hak: Hz. Allah.cihad: düflmanla savaflma.cüz’î: küçük.elbette: flüphesiz, her hâlde.elhâs›l: netice itibar›yla, so-nuç olarak.faide: fayda.gangren: vücudun s›n›rl› birk›sm›nda dokular›n hayati-yetlerini kaybetmesi.hâlbuki: oysa ki.

halk: yaratma.halk-› fler: flerrin yarat›l›fl›.hâflâ: asla, kat’iyen.hay›r: faydal› ifl.hayr-› kesîr: faydas› dahaçok olan.hikmet: gizli sebep, ‹lâhî ga-ye.hizmetkâr: hizmetçi.hususî: özel.hükmetmek: karar vermek.icat: yoktan var etme.intaç: netice verme.irtikâp: kötü ifl iflleme.

istilâ: kaplama, ele geçirme.kabih: kötü, çirkin.kesb: ifllemek, yapmak.kesb-i fler: flerli bir ifli iflleme.küffar: kâfirler.lâz›m: gerekli.maddî: madde ile alâkal›, cis-manî.meselâ: misal olarak.mübafleret: giriflme, temas.netaiç: neticeler, sonuçlar.netice: sonuç.rahmet: merhamet etme,esirgeme, flefkat gösterme.

Page 69: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, kâinattaki flerlerin, zararlar›n, beliyyelerin ve fley-tanlar›n ve muz›rlar›n halk ve icatlar› fler ve çirkin de¤il-dir; çünkü çok netaic-i mühimme için halk olunmufllar-d›r. Meselâ, melâikelere fleytanlar musallat olmad›klar›için, terakkiyatlar› yoktur; makamlar› sabittir, tebeddületmez. Keza, hayvanat›n dahi, fleytanlar musallat olma-d›klar› için, mertebeleri sabittir, nak›st›r.

Âlem-i insaniyette ise, meratib-i terakkiyat ve tedenni-yat, nihayetsizdir; Nemrutlardan, Firavunlardan tut, tâs›dd›kîn-› evliya ve enbiyaya kadar gayet uzun bir mesa-fe-i terakki var.

‹flte, kömür gibi olan ervah-› safileyi, elmas gibi olanervah-› âliyeden temyiz ve tefrik için, fleytanlar›n hilka-tiyle ve s›rr-› teklif ve ba’s-› enbiya ile, bir meydan-› imti-han ve tecrübe ve cihad ve müsabaka aç›lm›fl. E¤er mü-cahede ve müsabaka olmasayd›, maden-i insaniyettekielmas ve kömür hükmünde olan istidatlar beraber kala-cakt›. âlây›illiyyindeki Ebu Bekr-i S›dd›k’›n ruhu, esfel-isafilîndeki Ebu Cehil’in ruhuyla bir seviyede kalacakt›.

Demek, fleyatin ve flerlerin yarat›lmas› büyük ve küllîneticeye bakt›¤› için, icatlar› fler de¤il, çirkin de¤il. Belki,sû-i istimalâttan ve kesb denilen mübafleret-i hususiye-den gelen flerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir; icad-›‹lâhîye ait de¤ildir.

E¤er sual etseniz ki: “Bi’set-i enbiya ile beraber,fleytanlar›n vücudundan ekser insanlar kâfir oluyor, küf-re gidiyor, zarar görüyor. ‘El hükmü lilekser’ kaidesince,

âlây›illiyyin: en yüksek mertebe.Âlem-i insaniyet: insanl›k âlemiba’s-› enbiya: insanlara peygam-berlerin gönderilmesi.beliyye: felâket, musibetbi’set-i enbiya: peygamberlerinvazifeli olarak gönderilmeleri.cihad: düflmanla savaflma.ekser: pek çok.el-hükmü lilekser: hüküm ço-¤unlu¤a göre verilir.enbiya: nebîler, peygamberler.ervah-› âliye: yüce ruhlar.ervah-› safile: alçak, kötü ruhlar.esfel-i safilîn: afla¤›lar›n en afla¤›-s›.gayet: son derece.halk: yaratma.hayvanat: hayvanlar.hilkat: yarat›l›fl.hükmünde: de¤erinde.icad-› ‹lâhiye: Allah’›n yoktan varetmesi.icat: yoktan var etme.istidat: kabiliyet, yetenek.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kaide: esas, kural.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kesb: iflleme, yapma.kesb-i insan: insan›n fiil ve hare-ketleri.keza: ayn› flekilde, böylece.küfür: Allah’›n varl›¤›na, birli¤ineinanmama.küllî: bütüne ait, umumî.maden-i insaniyet: insandaki de-¤erler, insanl›¤›n özü.makam: derece, mevki.

72 | MEKTUBATON ‹K‹NC‹ MEKTUP

melâike: melekler.meratib-i terakkiyat: terak-ki, ilerleme mertebeleri.mertebe: derece, mevki.mesafe-i terakki: ilerleme,yükselme mesafesi.meselâ: misal olarak.meydan-› imtihan: imtihanmeydan›, dünya.musallat: rahats›z etme, sa-taflma.muz›r: zarara sokan.mübafleret-i hususiye: husu-sî temaslar, özel giriflimler.

mücahede: savaflma, müca-dele.müsabaka: yar›fl, karfl›laflma.nak›s: noksan, eksik.netaic-i mühimme: önemli,mühim neticeler.netice: sonuç.nihayetsiz: sonsuz.s›dd›kîn-› evliya: s›dd›k olanevliya toplulu¤u, Allah dostla-r› aras›nda sadakatte en ileriolanlar›.s›rr-› teklif: insanlar›n dünya-ya gelip Allah taraf›ndan vazi-

felendirilmelerinin s›rr›.sual: soru.sû-i istimalât: kötüye kullan-malar.fler: kötülük.fleyatin: fleytanlar.tebeddül: de¤iflme.tecrübe: deneyim, s›nama.tedenniyat: gerilemeler.tefrik: birbirinden ay›rma.temyiz: ay›rma, seçme.terakkiyat: terakkiler, yük-selmeler.vücut: var olma.

Page 70: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ekser ondan fler görse, o vakit halk-› fler flerdir. Hattabi’set-i enbiya dahi rahmet de¤il denilebilir.”

Elcevap: Kemiyetin, keyfiyete nispeten ehemmiyetiyok. As›l ekseriyet, keyfiyete bakar. Meselâ, yüz hurmaçekirde¤i bulunsa, toprak alt›na konup su verilmezse vemuamele-i kimyeviye görmezse ve bir mücahede-i haya-tiyeye mazhar olmazsa, yüz para k›ymetinde yüz çekir-dek olur. Fakat su verildi¤i ve mücahede-i hayatiyeyemaruz kald›¤› vakit, sû-i mizac›ndan sekseni bozulsa, yir-misi meyvedar yirmi hurma a¤ac› olsa, diyebilir misin ki,“Suyu vermek fler oldu, ekserîsini bozdu”? Elbette diye-mezsin. Çünkü, o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti. Sek-seni kaybeden, yirmi bini kazanan zarar etmez; fler ol-maz.

Hem meselâ, tavus kuflunun yüz yumurtas› bulunsa,yumurta itibar›yla befl yüz kurufl eder. Fakat o yüz yu-murta üstünde tavus oturtulsa; sekseni bozulsa, yirmisiyirmi tavus kuflu olsa, denilebilir mi ki, “Çok zarar oldu,bu muamele fler oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin ol-du, fler oldu”? Hay›r, öyle de¤il, belki hay›rd›r. Çünkü, otavus milleti ve o yumurta taifesi, dört yüz kurufl fiyat›n-da bulunan seksen yumurtay› kaybedip, seksen lira k›y-metinde yirmi tavus kuflu kazand›.

‹flte, nev-i befler, bi’set-i enbiya ile, s›rr-› teklif ile, mü-cahede ile, fleytanlarla muharebe ile kazand›klar› yüzbinlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiyagibi âlem-i insaniyetin güneflleri, aylar› ve y›ld›zlar› mu-kabilinde, kemiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz

MEKTUBAT | 73 ON ‹K‹NC‹ MEKTUP

mücadelesi, hayatla ilgili u¤rafllar.nev-i befler: insanl›k.nispeten: k›yaslayarak, oranla.rahmet: ac›ma, flefkat gösterme.s›rr-› teklif: insanlar›n dünyayagelip Allah taraf›ndan görevlendi-rilmesinin s›rr›.sû-i mizaç: kötü huy ve tabiat.fler: kötülük.taife: tak›m, familya.tavus: kuyru¤u parlak, güzelrenkli, bir kufl.

âlem-i insaniyet: insanl›k â-lemi.asfiya: Hazret-i Peygamberin(a.s.m.) vârisi hükmünde, o-nun meslek ve gayelerini ha-yata geçirmeye ve tatbikeçal›flan âlim zatlar.bi’set-i enbiya: peygamber-lerin vazifeli olarak gönderil-meleri.ehemmiyet: önem.ekser: ço¤unluk.ekserî: ço¤unluk..ekseriyet: ço¤unluk.

enbiya: nebîler, peygamber-ler.evliya: velîler, Allah dostlar›.halk-› fler: flerrin yarat›l›fl›.hatta: üstelik.hüküm: de¤er, yer.itibar›yla: say›lmak üzere.kemiyet: nicelik, say› çoklu-¤u.kesretli: çoklu¤u olan.keyfiyet: bir fleyin nas›l oldu-¤u, nitelik.kuluçkaya kapanmak: diflikuflun civciv ç›karmak üzere

yumurtalar›n üstüne yatmas›.maruz: bir fleyin tesiri alt›ndabulunan, u¤rama.mazhar: kavuflma, eriflme,nail olma.meselâ: misal olarak.muamele: davran›fl.muamele-i kimyeviye: kim-yevî ifllem.muharebe: savaflma, harp.mukabil: karfl›l›k.mücahede: mücadele, cihadetme.mücahede-i hayatiye: hayat

Page 71: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hayvanat-› muz›rra nev’inden olan küffar› ve münaf›klar›kaybetti.

Üçüncü sualiniz: “Cenab-› Hak musibetleri veriyor,belâlar› musallat ediyor. Hususan masumlara, hatta hay-vanlara, bu zulüm de¤il mi?”

Elcevap: Hâflâ! Mülk Onundur; mülkünde istedi¤i gi-bi tasarruf eder. Hem, acaba, sanatkâr bir zat, bir ücretmukabilinde seni bir model yap›p, gayet sanatkârâneyapt›¤› murassa bir libas› sana giydiriyor; hünerini, ma-haretini göstermek için k›salt›yor, uzat›yor, biçiyor, kesi-yor, seni oturtuyor, kald›r›yor. Sen ona diyebilir misin ki,“Beni güzellefltiren elbiseyi çirkinlefltirdin; bana oturtupkald›rmakla zahmet verdin”? Elbette diyemezsin. Der-sen, divanelik edersin.

Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl göz, kulak, lisan gibiduygularla murassa gayet sanatkârâne bir vücudu sanagiydirmifl. Mütenevvi esmas›n›n nak›fllar›n› göstermekiçin seni hasta eder, müptelâ eder, aç eder, tok eder, su-suz eder, bu gibi ahvalde yuvarlat›r. Mahiyet-i hayatiyeyikuvvetlefltirmek ve cilve-i esmas›n› göstermek için, seniböyle çok tav›rlarda gezdiriyor. Sen e¤er dersen, “Benine için bu mesaibe müptelâ ediyorsun?” Temsilde iflaretedildi¤i gibi, yüz hikmet seni susturacak.

Zaten sükûn ve sükûnet, atalet, yeknesakl›k, tevakkuf,bir nevi ademdir, zarard›r. Hareket ve tebeddül vücuttur,hay›rd›r. Hayat, harekâtla kemalât›n› bulur, beliyyat vas›-tas›yla terakki eder. Hayat, cilve-i esma ile muhtelif

adem: yokluk.ahval: hâller, durumlar.atalet: tembellik.belâ: musibet, afet.beliyyat: belâlar, felâketler.Cenab-› Hak: Hz. Allah.cilve-i esma: Allah’›n isimlerinintecellileri.divanelik: delilik.elbette: flüphesiz, her hâlde.esma: isimler.gayet: son derece.harekât: hareketler.hâflâ: asla, kat’iyen.hay›r: faydal› ifl.hayvanat-› muz›rra: zararl› hay-vanlar.hikmet: ‹lâhî gaye, yüksek bilgi.hususan: bilhassa, özellikle.hüner: ustal›k, beceri.kemalât: faziletler, kemaller, ol-gunluklar.küffar: kâfirler.libas: elbise.lisan: dil.maharet: mahirlik, ustal›k.mahiyet-i hayatiye: hayat›n özmahiyeti.masum: günah› olmayan, suçsuz.

74 | MEKTUBATON ‹K‹NC‹ MEKTUP

mesaip: felâketler.model: örnek, numune.muhtelif: çeflitli.mukabil: karfl›l›k.murassa: süslü, süslenmifl.musallat: rahats›z eden, sa-taflma.musibet: felâket, belâ.mülk: sahip olunan, üzerindetasarruf hakk› bulunan fley,mal.münaf›k: kâfirli¤ini gizleye-rek Müslüman gibi davranan.müptelâ: al›flkanl›k kazan-

m›fl, tutkun; düflkün, tutul-mufl.mütenevvi: çeflit çeflit.nakfl: nak›fl, süs.nev’: tür, çeflit.sanatkâr: sanatla u¤raflan.sanatkârâne: sanatkârca.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük sahibi, her fleyi sanat-la yaratan Allah.sual: soru.sükûn: sakinlik, huzur.sükûnet: durgunluk, sakinlik.tasarruf: güzel idare etme,

kullan›m hakk›.tav›r: tak›n›lan hâl, durum.tebeddül: de¤iflme.temsil: benzetme.terakki: yükselme, ilerleme.tevakkuf: duraklama.vas›ta: arac›.vücut: beden, cisim; varl›k.yeknesak: devaml› ayn› hâl-de olma.zahmet: s›k›nt›, meflakkat.zat: kifli.zulüm: haks›zl›k, eziyet.

Page 72: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

harekâta mazhar olur, tasaffi eder, kuvvet bulur, inkiflafeder, inbisat eder, kendi mukadderat›n› yazmas›na müte-harrik bir kalem olur, vazifesini ifa eder, ücret-i uhreviye-ye kesb-i istihkak eder.

‹flte, münakaflan›z›n içindeki üç sualinizin muhtasarcevaplar› bu kadard›r. ‹zahlar› otuz üç adet Sözlerdedir.

Aziz kardeflim,

Sen bu mektubu Eczac›ya ve münakaflay› iflitenlerdenmünasip gördüklerine oku. Benim taraf›mdan da, yenibir talebem olan Eczac›ya selâm et, de ki:

Mezkûr mesail gibi dakik mesail-i imaniyeyi, mizans›zmücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz de¤il-dir. Mizans›z mücadele oldu¤undan, tiryak iken zehirolur; diyenlere, dinleyenlere zarard›r. Belki böyle mesail-iimaniyenin itidal-i demle, insafla, bir müdavele-i efkârsuretinde bahsi caizdir.

Ve de ki: E¤er senin kalbine bu nevi mesailde flüphe-ler gelirse ve Sözlerden de cevab›n› bulmazsan, hususîbana yazars›n›z.

Hem Eczac›ya de ki: Merhum pederi hakk›nda gördü-¤ü rüya için hat›r›ma flöyle bir mana geldi ki: Merhumpederi doktor olmak münasebetiyle, çok salih ve müba-rek, belki velî insanlara faydas› dokunmufl ve ondanmemnun olan ve menfaat gören o mübareklerin ervah-lar›, onun vefat› hengâm›nda kufllar suretinde, en yak›n

MEKTUBAT | 75 ON ‹K‹NC‹ MEKTUP

münakafla: tart›flma, çekiflme.münasebet: alâka, vesile.münasip: uygun.müteharrik: hareket eden.nev: çeflit.peder: baba.salih: dinin emirlerine uyan, iyive hay›rl› ifller yapan.sual: soru.suret: biçim, tarz.flüphe: tereddüt, kuflku.talebe: ö¤renci.tasaffi: saflaflma, durulaflma.tiryak: ilâç.ücret-i uhreviye: ahirete ait üc-ret.vazife: görev.vefat: ölüm.velî: Allah dostu.

aziz: muhterem, sayg›n.bahis: bir fley hakk›nda sözsöylemek.caiz: yap›lmas›nda sak›nca ol-mayan fley.cemaat: topluluk.ervah: ruhlar.faide: fayda.harekât: hareketler.hat›r: zihin, ak›l.hengâm: zaman, s›ra.hususî: özel.ifa: yerine getirme, yapma.inbisat: yay›lma, geniflleme.

inkiflaf: aç›lma, meydana ç›k-ma.insaf: adaleti ve hakk› düflü-nerek davranma.itidal-i dem: so¤ukkanl›l›k.izah: aç›klama.kesb-i istihkak: hak kazan-ma.mana: anlam.mazhar: kavuflma, eriflme,ayna olma.menfaat: fayda, kâr.merhum: rahmete kavufl-mufl, ölmüfl.

mesail: meseleler, konular.mesail-i imaniye: imanî me-seleler, dini konular.mezkûr: ad› geçen.mizans›z: ölçüsüz.muhtasar: k›salt›lm›fl, özet.mukadderat: Allah taraf›n-dan ezelde takdir olunmuflfleyler.mübarek: bereketli, hay›rl›.mücadele: tart›flma, fikrî çe-kiflme.müdavele-i efkâr: karfl›l›kl›fikir al›flveriflinde bulunma.

Page 73: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

akrabas› olan o¤luna görünmüfl; onun ruhuna flefaatkâ-râne bir hoflamedî nev’inden bir istikbal ettikleri hat›r›mageldi.

O gece burada beraber bulunan bütün dostlara selâmve dua ederim.

1≈pbÉnÑrdG nƒog ≈pbÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

bâkî: ebedî, daimî.hat›r: zihin, ak›l.hoflamedî: hofl geldin demek.istikbal: gelecek.nev’: çeflit.suret: biçim, görünüfl.flefkatkârâne: flefkatli bir flekilde. 1. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

76 | MEKTUBATON ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 74: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Üçüncü Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | /¬pª°rSÉpH

4 …'ƒn¡rdG n™nÑ`sJG pøne '¤nY oΩnÓnŸrGnh ...3 …'óo¡rdG n™nÑ`sJG pøne '¤nY oΩnÓ°sùdnG

AZ‹Z kardefllerim,

Hâl ve istirahatimi ve vesika için adem-i müracaat›m›ve hâl-i âlem siyasetine karfl› lâkaytl›¤›m› pek çok soru-yorsunuz. fiu sualleriniz çok tekerrür etti¤inden, hemmanen de benden soruldu¤undan, flu üç suale yeni Saidde¤il, belki eski Said lisan›yla cevap vermeye mecbur ol-dum.

B‹R‹NC‹ SUAL‹N‹Z: ‹stirahatin nas›l? Hâlin nedir?

Elcevap: Cenab-› Erhamürrâhimîn’e yüz bin flükürediyorum ki, ehl-i dünyan›n bana etti¤i enva-› zulmü, en-va-› rahmete çevirdi. fiöyle ki:

Siyaseti terk ve dünyadan tecerrüt ederek bir da¤›nma¤aras›nda ahireti düflünmekte iken, ehl-i dünya, zul-men beni oradan ç›kar›p nefyettiler. Hâl›k-› Rahîm veHakîm o nefyi bana bir rahmete çevirdi. Emniyetsiz veihlâs› bozacak esbaba maruz o da¤daki inzivay› emniyet-li, ihlâsl› Barla da¤lar›ndaki halvete çevirdi. Rusya’da

MEKTUBAT | 77 ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Hâl›k-› Rahîm: sonsuz merhametve flefkat sahibi yarat›c›, Allah.hâl-i âlem: dünya durumu hâli;flimdiki hâl ve yaflama flekli.halvet: yaln›zl›k, tek bafl›na kal-ma.ihlâs: samimiyet ; ibadet ve dav-ran›fllarda Allah r›zas›ndan baflkabir fleyi düflünmemek.ihlâs: samimiyet; ibadet ve dav-ran›fllarda Allah r›zas›ndan baflkabir fleyi düflünmemek.inziva: yaln›zl›¤a çekilme, dünyaifllerinden vazgeçme.istirahat: dinlenme; rahat, huzur.lâkayt: kar›flmayan, ilgisiz, kay›t-s›z.lisan: dil.manen: mana itibar›yla; manevîolarak.maruz: bir fleyin tesiri alt›nda bu-lunma, u¤rama.mecbur olmak: bir ifli yapma zo-runda kalmak.nefis: insan› devaml› kötülü¤esevk eden duygu.nefiy: sürgün etme.nefyetmek: sürgüne göndermek.rahmet: merhamet etme, ba¤›fl-lama, esirgeme.selâm: rahatl›k, esenlik; dünya-daki belâlar ile ahiretteki azaptankurtulma.siyaset: politika, devlet yönetimisanat›yla ilgili görüfl, anlay›fl.sual: soru.flükür: nimet ve iyili¤in sahibinekarfl› minnet duyma, teflekkür.tâbi: uyan, itaat eden.tecerrüt etmek: soyutlanmak,s›yr›lmak, her fleyden uzaklafl-mak.tekerrür etmek: tekrarlanmak.terk: b›rakma, vazgeçme.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma,Cenab-› Hakk› flan›na lây›k ifade-lerle anma.vesika: belge; hükümet taraf›n-dan verilen izin k⤛d›.zulmen: zulümle.

adem-i müracaat: müracaatetmeme, baflvurmama.ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.arzu: istek, heves.aziz: muhterem, de¤erli.Cenab-› Erhamürrâhimîn:

rahmet, yard›m ve lütuf sa-hiplerinin en merhametlisiolan azamet sahibi olan yüceAllah.ehl-i dünya: dünyaya dal›p,ahireti düflünmeyen.emniyet: güvenlik.enva-› rahmet: rahmet çeflit-

leri.enva-› zulüm: zulüm çeflitle-ri.esbap: sebepler.Hakîm: her fleyi bir maksatlauygun yaratan, hikmet sahibiAllah.hâl: durum, vaziyet.

1. Allah’›n ad›yla.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Selâm do¤ru yola tâbi olanlar›n üzerine olsun. (Taha Suresi: 47.)4. K›nama ve azar da nefsin heva ve arzular›na uyanlara olsun.

* On Üçüncü Mektup, Bar-la’da 1929’da Türkçe ola-rak telif edilmifltir.

Page 75: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

esarette iken niyet ettim ve niyaz ettim ki, ahir ömrüm-de bir ma¤araya çekileyim. Erhamürrâhimîn, bana Bar-la’y› o ma¤ara yapt›, ma¤ara faydas›n› verdi. Fakat s›k›n-t›l› ma¤ara zahmetini, zay›f vücuduma yüklemedi.

Yaln›z, Barla’da iki üç adamda bir vehhaml›k vard›. Ovehhaml›k sebebiyle bana eziyet verildi. Hatta o dostla-r›m, güya istirahatimi düflünüyorlar. Hâlbuki o vehham-l›k sebebiyle hem kalbime, hem Kur’ân’›n hizmetine za-rar verdiler. Hem ehl-i dünya bütün menfîlere vesika ver-di¤i ve canileri hapisten ç›kar›p affettikleri hâlde, banazulüm olarak, vermediler. Benim Rabb-i Rahîm’im, beniKur’ân’›n hizmetinde ziyade istihdam etmek ve Sözlernam›yla, envar-› Kur’âniyeyi bana fazla yazd›rmak için,da¤da¤as›z bir surette beni flu gurbette b›rak›p, bir büyükmerhamete çevirdi.

Hem, ehl-i dünya, dünyalar›na kar›flabilecek bütün nü-fuzlu ve kuvvetli rüesalar› ve fleyhleri, kasabalarda ve fle-hirlerde b›rak›p akrabalar›yla beraber herkesle görüflme-ye izin verdikleri hâlde, beni zulmen tecrit etti, bir köyegönderdi. Hiç akraba ve hemflehrilerimi, bir iki tanesimüstesna olmak üzere, yan›ma gelmeye izin vermedi.Benim Hâl›k-› Rahîm’im, o tecridi benim hakk›mda birazîm rahmete çevirdi. Zihnimi safî b›rak›p, g›llug›fltanazade olarak, Kur’ân-› Hakîm’in feyzini oldu¤u gibi al-maya vesile etti.

Hem, ehl-i dünya, bidayette, iki sene zarf›nda iki adîmektup yazd›¤›m› çok gördü. Hatta flimdi bile on veya

adî: basit, de¤ersiz.ahir ömür: ömrün, hayat›n sondönemleri.azade: hür, özgür.azîm: büyük.bidayet: bafllang›ç.cani: cinayet ifllemifl.da¤da¤a: gürültü, telâfl.ehl-i dünya: dünyaya dal›p, ahi-reti düflünmeyen.envar-› Kur’âniye: Kur’ân nurlar›.Erhamürrâhimîn: merhametedenlerin en merhametlisi.esaret: savafl esirli¤i.eziyet: s›k›nt›.feyiz: ilham, ilim , irfan.g›llug›fl: akl›n de¤iflik fikirler üze-rindeki karars›zl›¤›.gurbet: yabanc› memleket.güya: sözde.Hâl›k-› Rahîm: sonsuz merhametve flefkat sahibi yarat›c›, Allah.

78 | MEKTUBATON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

istihdam etmek: hizmet et-tirmek.istirahat: rahatlama, huzur.Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.menfi: sürgün edilmifl.merhamet: flefkat göster-mek, korumak.müstesna: hariç.nam: isim.niyaz: yakarma, dua.niyet: kalbin bir fleye kararvermesi.

nüfuzlu: etkili, sözü geçerli.ömür: yaflam, hayat.Rabb-i Rahîm: flefkat vemerhamet sahibi olan Cenab-› Hak.rahmet: esirgeme, flefkatgösterme, ac›ma.rüesa: reisler, liderler.safî: temiz, saf.suret: flekil, biçim, tarz.fleyh: bir tekke veya zaviye-de ders veren ve müritleriolan kimse.tecrit etmek: yaln›z bafl›na

b›rakmak.vehham: çok flüphe ve ves-vese eden.vehhaml›k: çok flüphe ve ku-runtu etme.vesika: belge, hükümet tara-f›ndan verilen izin k⤛d›.vesile: vas›ta, sebep.zarf›nda: süresinde, içinde.zihin: anlama, bilme, kavramgücü.ziyade: çok, fazla.zulmen: zulümle, haks›zl›kla.zulüm: haks›zl›k, eziyet.

Page 76: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

yirmi günde veya bir ayda bir iki misafirin s›rf ahiret içinyan›ma gelmesini hofl görmediler, bana zulmettiler. Be-nim Rabb-i Rahîm’im ve Hâl›k-› Hakîm’im, o zulmübana merhamete çevirdi ki, doksan sene manevî birömrü kazand›racak flu fluhur-u selâsede, beni bir halvet-imergubeye ve bir uzlet-i makbuleye koymaya çevirdi. 1 m∫ÉnM pqπoc '¤nY ! oórªnërdnG ; iflte hâl ve istirahatim böyle…

‹K‹NC‹ SUAL‹N‹Z: Neden vesika almak için müracaatetmiyorsun?

Elcevap: fiu meselede ben kaderin mahkûmuyum,ehl-i dünyan›n mahkûmu de¤ilim. Kadere müracaat edi-yorum. Ne vakit izin verirse, r›zk›m› buradan ne vakit ke-serse, o vakit giderim. fiu manan›n hakikati fludur ki:

Bafla gelen her iflte iki sebep var: biri zahirî, di¤eri ha-kikî. Ehl-i dünya zahirî bir sebep oldu, beni buraya getir-di. Kader-i ‹lâhî ise, sebeb-i hakikîdir; beni bu inzivayamahkûm etti. Sebeb-i zahirî zulmetti, sebeb-i hakikî iseadalet etti. Zahirîsi flöyle düflündü: “fiu adam ziyadesiyleilme ve dine hizmet eder; belki dünyam›za kar›fl›r” ihti-maliyle beni nefyedip üç cihetle katmerli bir zulüm etti.Kader-i ‹lâhî ise, benim için gördü ki, hakk›yla ve ihlâslailme ve dine hizmet edemiyorum; beni bu nefye mah-kûm etti. Onlar›n bu katmerli zulmünü muzaaf bir rah-mete çevirdi.

Madem ki nefyimde kader hâkimdir ve o kader âdildir;ona müracaat ederim. Zahirî sebep ise, zaten bahane

MEKTUBAT | 79 ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

istirahat: dinlenme; rahat.kader: ‹lâhî hüküm, Allah’›n tak-dir ve tayin etmesi..Kader-i ‹lâhî: ‹lâhî kader, takdir,Allah’›n takdir ve tayin etmesi.katmer: kat kat.katmerli: kat kat.mahkûm: hükümlü.manevî: manaya ait.merhamet: flefkat göstermek,esirgemek.mesele: önemli ifl, konu.muzaaf: kat kat.müracaat: baflvurma.nefiy etmek: sürgün etme.nefiy: sürgün etme; sürgün edil-me.Rabb-i Rahîm: flefkat ve merha-met sahibi olan Cenab-› Hak.rahmet: merhamet etme, flefkatgösterme.r›z›k: Allah taraf›ndan ayr›lm›fl vetakdir edilmifl olan, nimet, yiye-cek içecek ve giyecek ile ilgilifleyler.sebeb-i hakikî: gerçek sebep.sebeb-i zahirî: görünürdeki se-bep.sual: soru.fluhur-u selâse: üç aylar.uzlet-i makbule: makbul olanyaln›zl›k.vakit: zaman.vesika: belge, hükümet taraf›n-dan verilen izin k⤛d›.zahirî: görünen, görünürdeki.ziyade: fazla.zulüm: haks›zl›k, eziyet.

adalet: hakkaniyet, âdillik.âdil: adaletli olan.ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.bahane: uydurma sebep.cihet: yön.ehl-i dünya: dünyaya ba¤l›,ahireti düflünmeyen.hak: do¤ru.

hakikat: gerçek, do¤ru, birfleyin asl› esas›.hakikî: gerçek.hâkim: üstün olma.hâl: durum, vaziyet.Hâl›k-› Hakîm: yaratt›klar›n-da hikmetli oldu¤unu göste-ren yarat›c›, Allah.halvet-i mergube: istenilenve ra¤bet edilen yaln›zl›k.

hamd: Allah’a karfl› olan flük-ran ve memnuniyetini onuöverek bildirme.

ihlâs: samimiyet, davran›flla-r›nda Allah r›zas›ndan baflkabir fleyi düflünmeme.

ihtimal: olabilirlik.

inziva: dünya ifllerindenuzaklaflma, yaln›zl›¤a çekil-me.

1. Her hâl üzere Allah’a hamd olsun. (Feyzü’l-Kadîr, 1:368, hadis no: 662; Kenzü’l-Ummal, 1:72,181; Tirmizî, 5:578, hadis no: 3599; ‹bni Mâce, 1:92, hadis no: 251; 2:1260, hadis no: 3830.)

Page 77: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

nev’inden bir fleyleri var. Demek onlara müracaat mana-s›zd›r. E¤er onlar›n elinde bir hak veya kuvvetli bir esbapbulunsayd›, o vakit onlara karfl› da müracaat olunurdu.

Bafllar›n› yesin, dünyalar›n› tamamen b›rakt›¤›m veayaklar›na dolafls›n, siyasetlerini büsbütün terk etti¤imhâlde, düflündükleri bahaneler, evhamlar, elbette as›ls›zoldu¤undan, onlara müracaatla o evhamlara bir hakikatvermek istemiyorum. E¤er uçlar› ecnebi elinde olan dün-ya siyasetine kar›flmak için bir ifltiham olsayd›, de¤il se-kiz sene, belki sekiz saat kalmayacak, tereflfluh edecekti,kendini gösterecekti. Hâlbuki, sekiz senedir bir tek gaze-te okumak arzum olmad› ve okumad›m. Dört senedir bu-rada taht-› nezarette bulunuyorum; hiçbir tereflfluh gö-rünmedi. Demek Kur’ân-› Hakîm’in hizmetinin bütün si-yasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki, ço¤u yalanc›l›ktanibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.

Adem-i müracaat›m›n ikinci sebebi fludur ki: Haks›zl›-¤› hak zanneden adamlara karfl› hak dava etmek, hak-ka bir nevi haks›zl›kt›r. Bu nevi haks›zl›¤› irtikâp etmek is-temem.

ÜÇÜNCÜ SUAL‹N‹Z: Dünyan›n siyasetine karfl› neiçin bu kadar lâkayts›n? Bu kadar safahat-› âleme karfl›tavr›n› hiç bozmuyorsun. Bu safahat› hofl mu görüyor-sun? Veyahut korkuyor musun ki, sükût ediyorsun?

Elcevap: Kur’ân-› Hakîm’in hizmeti beni fliddetli birsurette siyaset âleminden menetti; hatta düflünmesini de

adem-i müracaat: müracaat et-meme, baflvurmama.âlem: dünya.arzu: istek, heves.bahane: uydurma sebep.dava: iddia.ecnebi: yabanc›.elbette: flüphesiz, her hâlde.evham: vehimler, kuruntular,flüpheler; yanl›fl ve esass›z düflün-celer.fevkinde: üstünde, üzerinde.hak: do¤ruluk, gerçek; adalet.hakikat: gerçek, as›l.

80 | MEKTUBATON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

haks›zl›k: adaletsizlik, yanl›fl-l›k.ibaret olan: meydana gelen,oluflan.irtikâp etmek: kötü ve fenabir ifl yapmak.ifltiha: fazla istek, arzu.Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.lâkayt: kay›ts›z, ilgisiz, ilgi

göstermeyen.mana: anlam.men etme: mâni olma, en-gelleme.müracaat: baflvurma.nev: çeflit, tür.safahat: safhalar, görünüfller,geliflmeler.safahat-› âlem: dünya olay-lar›, dünyadaki geliflmeler.siyaset: politika, yönetim.

sual: soru.suret: flekil, biçim, tarz.sükût etmek: susmak.taht-› nezaret: gözetim alt›n-da, gözalt›.tav›r: olaylar ve insanlar kar-fl›s›nda tak›n›lan hâl, tutum.tenezzül: inme, alçalma.tereflfluh: s›zma., s›z›nt›.ulviyet: ulvîlik, yücelik.zan: sanma.

Page 78: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bana unutturdu. Yoksa, bütün sergüzeflt-i hayat›m flahit-tir ki, hak gördü¤üm meslekte gitmeye karfl›, korku eli-mi tutup menedememifl ve edemiyor.

Hem neden korkum olacak? Dünya ile, ecelimdenbaflka bir alâkam yok. Çoluk çocu¤umu düflünece¤imyok, mal›m› düflünece¤im yok, hanedan›m›n flerefini dü-flünece¤im yok. Riyakâr bir flöhret-i kâzibeden ibaretolan flan ve fleref-i dünyeviyenin muhafazas›na de¤il,k›r›lmas›na yard›m edene rahmet! Kald› ecelim. O, Hâ-l›k-› Zülcelâl’in elindedir. Kimin haddi var ki, vakti gelme-den ona iliflsin? Zaten izzetle mevti, zilletle hayata tercihedenlerdeniz. Eski Said gibi, birisi flöyle demifl:1

oôrÑn≤rdGphnG nÚ/nŸÉn©rdG n¿hoO oQró°südG Énænd @ Énæ`nær«nH n§t°SnƒnJ n’ ¢lSÉnfoG oørënfnhBelki hizmet-i Kur’ân, beni hayat-› içtimaiye-i siyasi-

ye-i befleriyeyi düflünmekten menediyor. fiöyle ki:Hayat-› befleriye bir yolculuktur. fiu zamanda,

Kur’ân’›n nuruyla gördüm ki, o yol bir batakl›¤a girdi.Mülevves ve ufunetli bir çamur içinde, kafile-i befler dü-fle kalka gidiyor. Bir k›sm› selâmetli bir yolda gider. Birk›sm› mümkün oldu¤u kadar çamurdan, batakl›ktan kur-tulmak için baz› vas›talar› bulmufl. Bir k›sm-› ekseri, oufunetli, pis, çamurlu batakl›k içinde, karanl›kta gidiyor.Yüzde yirmisi, sarhoflluk sebebiyle, o pis çamuru miskü-amber zannederek yüzüne gözüne bulaflt›r›yor; düflerek,kalkarak gider, tâ bo¤ulur. Yüzde sekseni ise, batakl›¤›anlar, ufunetli, pis oldu¤unu hisseder; fakat mütehayyir-dirler, selâmetli yolu göremiyorlar. ‹flte bunlara karfl› ikiçare var:

MEKTUBAT | 81 ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

oluflan.izzet: fleref, yücelik.kabir: mezar.kafile-i befler: insan kafilesi, top-lulu¤u.k›sm-› ekser: ço¤unlukta olan k›-s›m.men etme: mâni olma, engelle-me.meslek: tutulan yol.mevt: ölüm.misküamber: hofl ve güzel koku.muhafaza: koruma.mülevves: kirli, pis.mütehayyir: hayrette kalan, fla-fl›rm›fl.rahmet: merhamet etme, flefkatetme, esirgeme, ba¤›fllama.riyakâr: iki yüzlü, gösteriflçi.selâmetli: tehlikeden, korktukla-r›ndan ve kötülüklerden kurta-ran; güvenli.sergüzeflt-i hayat: hayat hikâye-si.flahidi: tan›k.flan: flöhret, ün.fleref: onur, haysiyet.fleref-i dünyeviye: dünyaya aitflan ve flerefler.flöhret-i kâzibe: yalanc› flöhret.tercih eden: seçen.ufunet: kötü ve pis koku.vas›ta: arac›, araç.zannetme: sanma.zillet: hakirlik, alçakl›k.

alâka: ilgi, iliflki, ba¤.çare: ç›k›fl yolu.ecel: ölüm vakti.had: yetki, s›n›r.hak: do¤ru, gerçek.Hâl›k-› Zülcelâl: sonsuz yüce-lik ve haflmet sahibi, her fleyi

yoktan var eden, yarat›c› olanAllah.

hanedan: tan›nm›fl, büyük ai-le.

hayat-› befleriye: insan haya-t›.

hayat-› içtimaiye-i siyasiye-i

befleriye: insanl›¤›n siyasetleilgili toplum hayat›, insanl›¤›nsosyal ve siyasî hayat›.

hissetme: duyma, sezme.

hizmet-i Kur’ân: Kur’ân hiz-meti.

ibaret olan: meydana gelen,

1. Biz öyle insanlar›z ki, bizim için iflin ortas› yoktur. Ya her fleyin önünde yer al›r, ya da ölürkabre gideriz. [Emir Ebu Firas el-Hemedanî’nin fliiri. (M. Bahaeddin el-Amilî, el-Keflkül, 2/200.)]

Page 79: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Birisi, topuz ile o sarhofl yirmisini ay›ltmakt›r.

‹kincisi, bir nur göstermekle mütehayyirlere selâmetyolunu irae etmektir.

Ben bak›yorum ki, yirmiye karfl› seksen adam, elindetopuz tutuyor. Hâlbuki, o bîçare ve mütehayyir olan sek-sene karfl›, hakk›yla nur gösterilmiyor. Gösterilse de, birelinde hem sopa, hem nur oldu¤u için, emniyetsiz olu-yor. Mütehayyir adam, “Acaba nurla beni celp edip, to-puzla dövmek mi istiyor?” diye telâfl eder. Hem de bazenar›zalarla topuz k›r›ld›¤› vakit, nur dahi uçar veya söner.

‹flte, o batakl›k ise, gafletkârâne ve dalâletpifle olan se-fihâne hayat-› içtimaiye-i befleriyedir. O sarhofllar, dalâ-letle telezzüz eden mütemerritlerdir. O mütehayyir olan-lar, dalâletten nefret edenlerdir, fakat ç›kam›yorlar; kur-tulmak istiyorlar, yol bulam›yorlar, mütehayyir insanlar-d›r. O topuzlar ise siyaset cereyanlar›d›r. O nurlar ise ha-kaik-› Kur’âniyedir. Nura karfl› kavga edilmez, ona karfl›adavet edilmez. S›rf fleytan-› racîmden baflka ondan nef-ret eden olmaz.

‹flte, ben de nur-u Kur’ân’› elde tutmak için, 1 pá°nSÉn«°pqùdGnh p¿Én£r«°sûdG nøpe $ÉpH oPƒoYnG deyip, siyaset topuzunu

atarak, iki elimle nura sar›ld›m. Gördüm ki, siyaset cere-yanlar›nda, hem muvaf›kta, hem muhalifte o nurlar›nâfl›klar› var. Bütün siyaset cereyanlar›n›n ve tarafgirlikle-rin çok fevkinde ve onlar›n garazkârâne telâkkiyatlar›n-dan müberra ve safî olan bir makamda verilen ders-iKur’ân ve gösterilen envar-› Kur’âniyeden hiçbir taraf ve

adavet: düflmanl›k.ar›za: aksama.âfl›k: tutkun, afl›r› seven.bîçare: çaresiz, zavall›.celp etmek: kendine çekmek.cereyan: ak›m, hareket, fikir.dalâlet: do¤ru yoldan ayr›lmak,iman ve ‹slâmiyetten ayr›lmak,azmak.dalâletpifle: dalâlet ve sap›kl›¤›meslek hâline getirmifl.ders-i Kur’ân: Kur’ân dersi.emniyet: inanma, güvenme.envar-› Kur’âniye: Kur’ân nurlar›,›fl›klar›.fevkinde: üstünde, üzerinde.gafletkârâne: gafletli bir flekildeAllah’tan uzaklafl›p nefsinin arzu-lar›na dalarak.garazkârâne: garazkârl›kla, düfl-mancas›na, kötü niyet ve kinle.hakaik-› Kur’âniye: Kur’ân aitolan gerçekler.hayat-› içtimaiye-i befleriye: in-sanlara ait olan sosyal hayat.irae etmek: göstermek.makam: manevî mevki, yer.muhalif: uymayan, bir düflünce-ye karfl› gelen.

muvaf›k: uyan, bir düflünceyikabul eden.müberra: temiz, ar›nm›fl.mütehayyir: hayrette kalm›fl,flafl›rm›fl.mütemerrit: inatç›, hakk› ka-bul etmemekte direnen.nefret etme: i¤renme, tiksin-me.nefret: i¤renme, tiksinme.nur: par›lt›, ›fl›k, ayd›nl›k.

nur-u Kur’ân: Kur’ân nuru.safî: temiz, saf.sefihâne: helâl olmayan zevkve e¤lencelere düflkün ola-rak.selâmetli: tehlikeden, kork-tuklar›ndan ve kötülüklerdenkurtaran; güvenli.siyaset: politika.fleytan-› racîm: tafllanm›fl,kovulmufl fleytan.

tarafgirlik: taraftarl›k, taraftutma.telâkkiyat: telâkkiler, düflün-celer.telâfl etme: endiflelenme,kayg›lanma.telezzüz etmek: lezzetlen-mek.topuz: ucu top fleklinde eskibir silâh.vakit: zaman.

1. fieytan›n ve siyasetin flerrinden Allah’a s›¤›n›r›m.

82 | MEKTUBATON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Page 80: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hiçbir k›s›m çekinmemek ve ittiham etmemek gerekir.Me¤er, dinsizli¤i ve z›nd›kay› siyaset zannedip ona taraf-girlik eden insan suretinde fleytanlar ola veya befler k›ya-fetinde hayvanlar ola!

Elhamdülillâh, siyasetten tecerrüt sebebiyle, Kur’ân’›nelmas gibi hakikatlerini propaganda-i siyaset ittiham› al-t›nda cam parçalar›n›n k›ymetine indirmedim. Belki, git-tikçe o elmaslar k›ymetlerini her taifenin nazar›nda par-lak bir tarzda ziyadelefltiriyor.

r¿nG nB’ rƒnd n…pónàr¡næpd Ésæ`oc Énenh Gnò'¡pd Énæj'óng …/òsdG ! oórªn`◊r G GƒodÉnbnh1 u≥n◊r ÉpH ÉnæuHnQ oπ°oSoQ ränABÉnL rón≤nd *G Énæj'óng

2≈/bÉnÑrdGnƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

;'

On Dördüncü MektupTelif edilmemifltir.

®

MEKTUBAT | 83 ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

taife: topluluk, grup.tarafgirlik: taraftarl›k, taraf tut-ma.tarz: biçim, flekil.tecerrüt: soyutlanma, s›yr›lma.telif: yazma, yaz›lma.zan: sanma.z›nd›ka: dinsizlik, inançs›zl›k.ziyadelefltirmek: artt›rmak, faz-lalaflt›rmak.

Bâkî: yok olmayan sürekli vekal›c› olan, bütün varl›klaryok olurken yok olmayan; Al-lah.befler: insan.elhamdülillâh: Allah’a hamdolsun.elmas: mec. çok de¤erli.

hak: do¤ru, gerçek.hakikat: gerçeklik, do¤ruluk.hamd: teflekkür, flükran, öv-gü.hidayet etmek: do¤ru yolugöstermek. ittiham etme: suçlama.ittiham: suç alt›nda bulunma.

k›ymet: de¤er.nazar: bak›fl, itibar, görüfl.propaganda-i siyaset: siya-set propagandas›.saadet: mutluluk.siyaset: politika.suret: biçim, görünüfl.fler: kötülük.

1. “Bizi bu saadete erifltiren Allah’a hamd olsun. Yoksa Allah hidayet etmeseydi, biz kendili-¤imizden buna eriflemezdik. Gerçekten, Rabbimizin peygamberleri bize hakk› getirdiler” der-ler. (A’raf Suresi: 43.)

2. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

Page 81: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hiçbir k›s›m çekinmemek ve ittiham etmemek gerekir.Me¤er, dinsizli¤i ve z›nd›kay› siyaset zannedip ona taraf-girlik eden insan suretinde fleytanlar ola veya befler k›ya-fetinde hayvanlar ola!

Elhamdülillâh, siyasetten tecerrüt sebebiyle, Kur’ân’›nelmas gibi hakikatlerini propaganda-i siyaset ittiham› al-t›nda cam parçalar›n›n k›ymetine indirmedim. Belki, git-tikçe o elmaslar k›ymetlerini her taifenin nazar›nda par-lak bir tarzda ziyadelefltiriyor.

r¿nG nB’ rƒnd n…pónàr¡næpd Ésæ`oc Énenh Gnò'¡pd Énæj'óng …/òsdG ! oórªn`◊r G GƒodÉnbnh1 u≥n◊r ÉpH ÉnæuHnQ oπ°oSoQ ränABÉnL rón≤nd *G Énæj'óng

2≈/bÉnÑrdGnƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

;'

On Dördüncü MektupTelif edilmemifltir.

®

MEKTUBAT | 83 ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

taife: topluluk, grup.tarafgirlik: taraftarl›k, taraf tut-ma.tarz: biçim, flekil.tecerrüt: soyutlanma, s›yr›lma.telif: yazma, yaz›lma.zan: sanma.z›nd›ka: dinsizlik, inançs›zl›k.ziyadelefltirmek: artt›rmak, faz-lalaflt›rmak.

Bâkî: yok olmayan sürekli vekal›c› olan, bütün varl›klaryok olurken yok olmayan; Al-lah.befler: insan.elhamdülillâh: Allah’a hamdolsun.elmas: mec. çok de¤erli.

hak: do¤ru, gerçek.hakikat: gerçeklik, do¤ruluk.hamd: teflekkür, flükran, öv-gü.hidayet etmek: do¤ru yolugöstermek. ittiham etme: suçlama.ittiham: suç alt›nda bulunma.

k›ymet: de¤er.nazar: bak›fl, itibar, görüfl.propaganda-i siyaset: siya-set propagandas›.saadet: mutluluk.siyaset: politika.suret: biçim, görünüfl.fler: kötülük.

1. “Bizi bu saadete erifltiren Allah’a hamd olsun. Yoksa Allah hidayet etmeseydi, biz kendili-¤imizden buna eriflemezdik. Gerçekten, Rabbimizin peygamberleri bize hakk› getirdiler” der-ler. (A’raf Suresi: 43.)

2. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

Page 82: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Beflinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

AZ‹Z kardeflim,

SEN‹N B‹R‹NC‹ SUAL‹N K‹:

Sahabeler nazar-› velâyetle müfsitleri neden keflfede-mediler? Tâ, Hulefa-i Raflidînin üçünün flehadetini neti-ce verdi. Hâlbuki, küçük Sahabelere, büyük velîlerdendaha büyük deniliyor.

Elcevap: Bunda ‹ki Makam var.

Birinci Makam: Dakik bir s›rr-› velâyetin beyan›ylasual halledilir. fiöyle ki:

Sahabelerin velâyeti, velâyet-i kübra denilen veraset-inübüvvetten gelen, berzah tarik›na u¤ramayarak do¤ru-dan do¤ruya zahirden hakikate geçip, akrebiyet-i ‹lâhiye-nin inkiflaf›na bakan bir velâyettir ki; o velâyet yolu, ga-yet k›sa oldu¤u hâlde gayet yüksektir, harikalar› az, fakatmeziyyat› çoktur. Keflif ve keramet orada az görünür.

Hem, evliyan›n kerametleri ise, ekserîsi ihtiyarî de¤il.Ummad›¤› yerden, ikram-› ‹lâhî olarak bir harika ondanzuhur eder. Bu keflif ve kerametlerin ekserîsi de, seyrü-sülûk zaman›nda tarikat berzah›ndan geçtikleri vakit, adî

adî: baya¤›, afla¤›, s›radan, basit.akrebiyet-i ‹lâhiye: Allah’›n kulaolan yak›nl›¤›.aziz: muhterem.berzah: iki fley aras›ndaki aral›k.beyan: anlatma, aç›klama.dakik: ince.ekserî: ço¤u zaman, çok defa, ço-¤unlukla.evliya: velîler, Allah dostlar›.gayet: son derece, çok.hakikat: gerçek, as›l.hâlbuki: oysa ki.Hulefa-i Raflidîn: do¤ru yoldaolan dört büyük halife: Hz. EbuBekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz.Ali.ihtiyarî: iste¤e ba¤l›, bir kimseniniste¤ine b›rak›lm›fl olan.ikram-› ‹lâhî: Allah’›n ikram veihsan›.inkiflaf: aç›lma, ortaya ç›kma.keramet: Allah’›n velî kullar›ndagörülen ola¤anüstü hâller.keflfetmek: olacak bir fleyi önce-den anlamak.keflif: Allah taraf›ndan ilham edil-me, kalp gözüyle görme.kusur: noksan, özür.meziyyat: meziyetler, üstünlükvas›flar›, özellikler.müfsit: fesat ç›karan, bozguncu.nazar-› velâyet: velîlik bak›fl›.netice: sonuç.noksan: eksiklik.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-

hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’minkimse.seyrüsülûk: bir terbiye yolu-na girip devam etme.s›rr-› velâyet: velîlik s›rr›.sual: soru.flehadet: flehitlik.tarik: yol..

tarikat: Allah’a ulaflmak içinfleyhin yönetiminde müridintakip edece¤i terbiye ve usulyolu.

tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden uzak ve yü-ce tutma.

tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma.

velâyet: velîlik, Allah dostlu-¤u.velâyet-i kübra: en büyükvelîlik.velî: Allah dostu.veraset-i nübüvvet: Pey-gamber vârisli¤i.zahir: görünen, d›fl görünüfl.zuhur: görünme, meydanaç›kma.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

84 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 83: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

befleriyetten bir derece tecerrüt ettiklerinden, hilâf-› âdethâlâta mazhar olurlar.

Sahabeler ise, sohbet-i nübüvvetin in’ikâs›yla ve inci-zab›yla ve iksiriyle, tarikatteki seyrüsülûk daire-i azîminintayy›na mecbur de¤ildirler; bir kademde ve bir sohbettezahirden hakikate geçebilirler.

Meselâ, nas›l ki dün geceki Leyle-i Kadre ulaflmak içiniki yol var:

Biri, bir sene gezip dolafl›p tâ o geceye gelmektir. Bukurbiyeti kazanmak için, bir sene mesafeyi tayyetmek lâ-z›m gelir. fiu ise, ehl-i sülûkun mesle¤idir ki, ehl-i tarika-tin ço¤u bununla gider.

‹kincisi, zamanla mukayyet olan cism-i maddî g›laf›n-dan s›yr›l›p tecerrütle ruhen yükselip, dün geceki Leyle-iKadri öbür gün leyle-i ›yd ile beraber bugünkü gibi haz›rgörmektir. Çünkü, ruh zamanla mukayyet de¤il. Hissi-yat-› insaniye ruh derecesine ç›kt›¤› vakit, o haz›r zamangenifllenir; baflkalar›na nispeten mazi ve müstakbel olanvakitler, ona nispeten haz›r hükmündedir.

‹flte bu temsile göre, dün geceki Leyle-i Kadre geçmekiçin, mertebe-i ruha ç›k›p maziyi haz›r derecesinde gör-mektir. fiu s›rr-› gam›z›n esas› akrebiyet-i ‹lâhiyenin inki-flaf›d›r. Meselâ, günefl bize yak›nd›r; çünkü ziyas›, hara-reti ve misali âyinemizde ve elimizdedir. Fakat biz ondanuza¤›z. E¤er biz nuraniyet noktas›nda onun akrebiyetinihissetsek, âyinemizdeki misali olan timsaline münasebe-timizi anlasak, o vas›ta ile onu tan›sak, ziyas›, harareti,

MEKTUBAT | 85 ON BEfi‹NC‹ MEKTUP

misal: benzer, görüntü.mukayyet: kay›tl›, s›n›rl›.münasebet: ilgi, yak›nl›k, iliflki.müstakbel: gelecek zaman.nispeten: k›yasla, oranla; göre.nuraniyet: nurluluk, parlakl›k,nur özelli¤i.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.seyrüsülûk: bir terbiye yolunagirip devam etme.s›rr-› gam›z: anlafl›lmas› güç vezor olan s›r, mesele.sohbet-i nübüvvet: PeygamberEfendimizin mübarek sohbeti.tarikat: Allah’a ulaflmak için fley-hin yönetiminde müridin takipedece¤i terbiye ve usul yolu.tayyetmek: aflmak, atlamak,geçmek.tecerrüt: soyutlanma, s›yr›lma.temsil: benzetme, örnek.timsal: görüntü, suret.vas›ta: arac›, araç.zahir: görünen, d›fl görünüfl.ziya: ›fl›k.

akrebiyet: daha yak›n olufl,yak›nl›k.akrebiyet-i ‹lâhiye: Allah’›nkula olan yak›nl›¤›.âyine: ayna.befleriyet: beflerîlik, insanl›k.cism-i maddî: maddî beden.daire-i azîm: büyük ve genifldaire.ehl-i sülûk: manevî terbiyeve terakki yoluna girenler.ehl-i tarikat: tarikate men-sup olanlar.esas: as›l, temel.

g›laf: k›l›f.hakikat: gerçek, as›l.hâlât: hâller, durumlar.hararet: s›cakl›k, ›s›.hilâf-› âdet: âdete ayk›r›, ku-ral d›fl›.hissiyat-› insaniye: insana aitduygular, hisler.hükmünde: gibi, de¤erinde.iksir: etkili ve tesirli ilâç.incizap: cezp edilme, çekim,çekicilik.in’ikâs: yans›ma, tesir.inkiflaf: aç›lma, ortaya ç›kma.

kadem: ad›m.kurbiyet: yak›nl›k.lâz›m: gerekli.leyle-i ›yd: bayram gecesi.Leyle-i Kadir: Kadir Gecesi.mazhar olma: nail olma, erifl-me.mazi: geçmifl zaman.mecbur: zorunlu, bir ifli yap-mak zorunda b›rak›lm›fl.mertebe-i ruh: ruh mertebe-si.mesafe: uzakl›k, ara.meselâ: örnek olarak.

Page 84: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hey’eti ne oldu¤unu bilsek, onun akrebiyeti bize inkiflafeder ve yak›n›m›zda onu tan›y›p münâsebettar oluruz.E¤er biz bu’diyetimiz nokta-i nazar›ndan ona yak›nlafl-mak ve tan›mak istesek, pek çok seyr-i fikrîye ve sülûk-uaklîye mecbur oluruz ki, kavanin-i fenniye ile fikren se-mavata ç›k›p semadaki günefli tasavvur ederek, sonramahiyetindeki ziya ve harareti ve ziyas›ndaki elvan-›seb’ay› uzun uzad›ya tetkikat-› fenniye ile anlad›ktan son-ra, birinci adam›n kendi âyinesinde az bir tefekkürle el-de etti¤i kurbiyet-i maneviyeyi ancak elde edebiliriz.

‹flte flu temsil gibi, nübüvvet ve veraset-i nübüvvettekivelâyet, s›rr-› akrebiyetin inkiflaf›na bakar. Velâyet-i saireise, ekserî kurbiyet esas› üzerine gider. Birçok meratipteseyrüsülûka mecbur olur.

‹k inc i Makam : O hâdisata sebebiyet veren ve fe-sad› çeviren birkaç Yahudiden ibaret de¤ildir ki, onlar›keflfetmekle fesad›n önü al›ns›n. Çünkü, pek çok muhte-lif milletlerin ‹slâmiyete girmeleriyle, birbirine z›t ve mu-halif çok cereyanlar ve efkâr kar›flt›. Bahusus, baz›lar›ngurur-u millîleri Hazret-i Ömer’in (r.a.) darbeleriyle deh-fletli yaraland›¤›ndan, seciyeten intikama f›rsat beklerler-di. Çünkü, onlar›n hem eski dini iptal edilmifl, hem me-dar-› flerefi olan eski hükûmeti ve saltanat› tahrip edil-mifl. ‹ntikam›n› bilerek veya bilmeyerek hâkimiyet-i ‹slâ-miyeden almaya hissen taraftar bir suret alm›fl. Onuniçin, “Yahudi gibi zeki ve dessas bir k›s›m münaf›klar, ohâlet-i içtimaiyeden istifade ettiler” denilmifl. Demek ohâdisat›n önünü almak, o vakitteki hayat-› içtimaiyeyi ve

akrebiyet: daha yak›n olufl.âyine: ayna.bahusus: özellikle.bu’diyet: uzakl›k.cereyan: ak›m, hareket.dessas: hileci, aldat›c›.efkâr: fikirler.ekserî: ço¤unlukla, ço¤u zaman.elvan-› seb’a: yedi renk.fesat: kar›fl›kl›k, bozgunculuk.fikren: fikir ile düflünerek.gurur-u millî: millî gurur.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hâkimiyet-i ‹slâmiye: ‹slâmiye-tin hâkimiyeti, egemenli¤i.hâlet-i içtimaiye: sosyal durum;toplumsal hâller, yap›.hararet: s›cakl›k.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,toplum hayat›.hey’et: flekil, suret, yap›.hissen: his itibar›yla, duyguca.hükûmet: yönetim.ibaret: oluflmufl, meydana gel-mifl.inkiflaf: aç›lma, ortaya ç›kma.istifade etme: faydalanma, ya-rarlanma.kavanin-i fenniye: fen ilimleri ileilgili kanunlar.keflfetmek: ortaya ç›karmak,bulmak.kurbiyet: yak›nl›k.kurbiyet-i maneviye: manevîyak›nl›k.mahiyet: nitelik, yap›, esas.mecbur: bir ifli yapmak zorundakalm›fl.medar-› fleref: fleref kayna¤›, ve-silesi.meratip: mertebeler, aflamalar,dereceler.muhalif: ayk›r›, uymayan.

86 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

muhtelif: çeflitli.münaf›k: kâfirli¤ini gizleye-rek Müslüman gibi davranan,iki yüzlü.münasebettar: ilgili, alâkal›;yak›n.nokta-i nazar: bak›fl aç›s›.nübüvvet: nebîlik, peygam-berlik.saltanat: sultanl›k, devlet.sebebiyet verme: sebep ol-ma.seciyeten: huy ve karakteritibar›yla, huy ve karakter ba-

k›m›ndan.sema: gökyüzü.semavat: gökler.seyr-i fikrî: fikir gezintisi, dü-flünme, tefekkür etme.seyrüsülûk: bir terbiye yolu-na girip devam etme.s›rr-› akrebiyet: daha yak›nolma s›rr›.suret: biçim, görünüfl, flekil.sülûk-u aklîye: akl›n bir yoltutmas›.tahrip edilme: harap edilme,y›k›lma.

tasavvur etme: zihinde flekil-lendirme, düflünme.tefekkür: düflünme.temsil: benzetme, örnek.tetkikat-› fenniye: fennî, bi-limsel inceleme ve araflt›rma-lar.velâyet: velîlik, Allah dostlu-¤u.velâyet-i saire: di¤er velîlikusulleri, flekilleri, çeflitleri.veraset-i nübüvvet: pey-gamber vârisli¤i.ziya: ›fl›k.

Page 85: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

muhtelif efkâr› ›slahla olurdu. Yoksa bir iki müfsidin kefl-fedilmesiyle olmazd›.

E¤er den i l se : Hazret-i Ömer’in (r.a.) minber üstün-de, bir ayl›k mesafede bulunan Sâriye nam›ndaki bir ku-

mandan›na 1 nπnÑnérdnG nπnÑnérdnG ,oánjpQÉn°S Énj deyip, Sâriye’ye iflitti-

rip, sevkulceyfl noktas›ndan zaferine sebebiyet veren ke-rametkârâne kumandas› ne derece keskin nazarl› oldu-¤unu gösterdi¤i hâlde, neden yan›ndaki katili Firuz’u okeskin nazar-› velâyetiyle görmedi?

Elcevap: Hazret-i Yakup Aleyhisselâm›n verdi¤i ce-vapla cevap veririz. (HAfi‹YE) Yani, Hazret-i Yakup’tan so-rulmufl ki, “Ne için M›s›r’dan gelen gömle¤inin kokusu-nu iflittin de, yak›n›nda bulunan Kenan kuyusundaki Yu-suf’u görmedin?” Cevaben demifl ki:

“Bizim hâlimiz flimflekler gibidir; bazen görünür, ba-zen saklan›r. Baz› vakit olur ki, en yüksek mevkide otu-rup her taraf› görüyoruz gibi oluruz, baz› vakitte de aya-¤›m›z›n üstünü göremiyoruz.”

Elhâs›l: ‹nsan her ne kadar fail-i muhtar ise de, fakat3 *G nABÉ°nûnj r¿nG B s’pG n¿oDhBÉ°nûnJ BÉnenh s›rr›nca, mefliet-i ‹lâhiye as›ld›r,

MEKTUBAT | 87 ON BEfi‹NC‹ MEKTUP

bozguncu.nam: ad.nazar: bak›fl, görüfl.nazar-› velâyet: velîlik bak›fl›.sebebiyet verme: sebep olma.sevkulceyfl: askerin ordununsevk ve idaresi.vakit: zaman.

efkâr: fikirler.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.fail-i muhtar: kendi istek veiradesiyle ifl gören.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.›slah: iyilefltirme, düzeltme.kerametkârâne: kerametgösterircesine, ola¤anüstü bir

flekilde.keflfetmek: ortaya ç›karmak,bulmak.kumanda: komuta.kumandan: komutan.mana: anlam.mesafe: uzakl›k.mefliet-i ‹lâhiye: Cenab-›

Hakk›n bilgisi, arzusu, iste¤ive iradesi.mevki: yer.minber: camide hatibin hut-be okudu¤u merdivenli kür-sü.muhtelif: çeflitli, farkl›.müfsit: kar›fl›kl›k ç›karan,

1. Ey Sâriye, da¤a dikkat et da¤a! (Müsned, Fezailü’s-Sahabe: 355; Taberî, Tarih, 2:380.)2. Sadi-i fiirazî’nin Gülistan’›ndan al›nm›fl bir fliir olup, manas› hafliyenin bulundu¤u paragrafiçinde verilmifl.3. Allah dilemedikçe siz hiçbir fleyi isteyemezsiniz. (‹nsan Suresi: 30.)

HAfi‹YE: ipójpO ¬nf ¢rûnfÉn©rænc p√Én¸ rQnO Gnôp¸ @ ipó«pæ°pT røngGnÒ p`> piƒoH ¢rTnörüpenRrâr°ùnfÉn¡pf rΩnOrônµjpO oh Gnór«`n> »penO @ râr°ùnfÉn¡pL p¥rônH Éne p∫GnƒrMnG rârØ oµ nH

2 rºnæ«pÑnf rOƒoN p…Én> pâr°ûo> rônH »p¡ nc @ rºnæ«p°ûpf '¤rYnG pΩoQÉnW rônH »p¡ nc

Page 86: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kader hâkimdir. Mefliet-i ‹lâhiye, mefliet-i insaniyeyi geri

verir, 1 oönünÑrdG n»pªoY oQnón≤rdG nABÉnL GnPpG hükmünü icra eder. Kader

söylese, iktidar-› befler konuflmaz, ihtiyar-› cüz’î susar.

‹K‹NC‹ SUAL‹N‹Z‹N MEAL‹:

Hazret-i Ali (r.a.) zaman›nda bafllayan muharebelerinmahiyeti nedir? Muhariplere ve o harpte ölen ve öldürü-lenlere ne nam verebiliriz?

Elcevap: Cemel Vak’as› denilen Hazret-i Ali ile Haz-ret-i Talha ve Hazret-i Zübeyir ve Aifle-i S›dd›ka (rad›yal-lahü teâlâ aleyhim ecmain) aras›nda olan muharebe,adalet-i mahza ile adalet-i izafiye’nin mücadelesidir. fiöy-le ki:

Hazret-i Ali, adalet-i mahzay› esas edip, fieyheyn za-man›ndaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihat etmifl.Muar›zlar› ise, fieyheyn zaman›ndaki saffet-i ‹slâmiyeadalet-i mahzaya müsait idi; fakat mürur-u zamanla ‹slâ-miyetleri zay›f muhtelif akvam hayat-› içtimaiye-i ‹slâmi-yeye girdikleri için, adalet-i mahzan›n tatbikat› çok müfl-kül oldu¤undan, “ehveniflerri ihtiyar” denilen adalet-inisbiye esas› üzerine içtihat ettiler. Münakafla-i içtihadiyesiyasete girdi¤i için, muharebeyi intaç etmifltir.

Madem s›rf lillâh için ve ‹slâmiyetin menafii için içtihatedilmifl ve içtihattan muharebe tevellüt etmifl; elbettehem katil, hem maktul, ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de

adalet-i izafiye: izafî adalet, top-lumun selâmeti için ferdin cüz’îhukukunun feda edilmesini ön-görebilen adalet anlay›fl›.adalet-i mahza: tam adalet, top-lumun selâmeti için ferdin cüz’îhukukunun feda edilemeyece¤iniesas alan adalet anlay›fl›.adalet-i nisbiye: nisbî adalet,tam ve eksiksiz adaletin (adalet-imahza) uygulanmas› mümkünolmad›¤›nda ehveniflerrin (dahaaz kötü) tercih edildi¤i ruhsat-›fler’iye dahilindeki adalet.akvam: milletler, kavimler.ehl-i Cennet: Cennet ehli, Cen-netlik.ehvenifler: iki flerden daha az za-rarl› olan.hadis: Hz. Muhammed’e (a.s.m.)ait söz, emir, fiiller.hâkim: hükmeden.harp: savafl.hayat-› içtimaiye-i ‹slâmiye: ‹s-lâm›n sosyal hayat›.hüküm: karar, emir.icra etme: yürütme, yerine getir-me.içtihat: dinen kesin olarak belir-tilmeyen bir konuda âlimlerinKur’ân ve hadisten hüküm ç›kar-malar›.ihtiyar: seçme, tercih etme.ihtiyar-› cüz’î: cüz’î irade, insanaait s›n›rl› seçme ve dileme özgür-lü¤ü..iktidar-› befler: insan›n iktidarkabiliyeti ve gücü.intaç etme: netice verme.itibar›yla: bak›m›ndan.kader: Cenab-› Hakk›n takdir vetayin etmesi.lillâh: Allah için.mahiyet: hakikat, iç yüz, as›l,esas.maktul: öldürülen.mana: anlam.meal: anlam.menafi: menfaatler, faydalar.mefliet-i ‹lâhiye: Cenab-› Hakk›nbilgisi, arzusu, iste¤i ve iradesi, Al-lah’›n varl›klar üzerindeki iradesi.mefliet-i insaniye: insanlar›n bil-

gisi ve iradesi dahilinde olan,insana ait irade, dileme.muar›z: karfl› ç›kan, muhalif.muharebe: savafl, harp.muharip: harp eden, savaflan.muhtelif: çeflitli, farkl›.mücadele: savaflma.münakafla-i içtihadiye: içti-hat konusunda yap›lan tart›fl-ma.

mürur-u zaman: zaman›ngeçmesi.müsait: uygun.müflkül: zor.nam: ad.saffet-i ‹slâmiye: ‹slâmiyetinsafl›¤›, temizli¤i.s›rf: sadece, yaln›zca.siyaset: politika, devlet idare-si.

sual: soru.

fieyheyn: iki fleyh. Hz. EbuBekir ve Hz. Ömer’e verilenünvan.

tatbikat: uygulamalar, yerinegetirmeler.

tevellüt etme: do¤ma, mey-dana gelme.

zaif: zay›f.

1. Kader gelince, gören göz görmez olur. (Mana itibar›yla hadis: Feyzü’l-Kadîr, hadis no: 3312;

Fethu’l-Kebir, 3:37, 366; Kenzü’l-Ummal, hadis no: 3312.)

88 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 87: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ehl-i sevapt›r diyebiliriz. Her ne kadar Hazret-i Ali’nin iç-tihad› musîb ve mukabilindekilerin hata ise de, yine aza-ba müstahak de¤iller. Çünkü, içtihat eden, hakk› bulsaiki sevap var; bulmazsa, bir nevi ibadet olan içtihat seva-b› olarak bir sevap al›r, hatas›ndan mazurdur. Bizde ga-yet meflhur ve sözü hüccet bir zat-› muhakkik, Kürtçe de-mifl ki:1 rπ« pà`nb rºngnh oπpJÉnb ¬næ«pàs`ænL GnQ rƒnd @ rπ«pbnh o∫Énb ¬nµne r¿ÉnHÉnën°U pqönT …pR

Yani, “Sahabelerin muharebesinde k›ylükàl etme.Çünkü, hem katil ve hem maktul, ikisi de ehl-i Cennet-tirler.”

Adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izah› fludur ki:

Énªs fnÉnµna ¢pVrQn’rG≈pa mOÉ°nùna rhnG ¢mùrØnf pôr«`n pH Ék°ùrØnf nπn à`nb røne2 Ék©«/ªnL ¢nSÉsædG nπnànb

Ayetin mana-i iflarîsiyle, bir masumun hakk›, bütünhalk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâ-meti için feda edilmez. Cenab-› Hakk›n nazar-› merha-metinde, hak hakt›r; küçü¤üne büyü¤üne bak›lmaz. Kü-çük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için,bir ferdin, r›zas› bulunmadan, hayat› ve hakk› feda edil-mez. Hamiyet nam›na, r›zas›yla olsa, o baflka meseledir.

Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için, cüz’ü fedaeder; cemaat için, ferdin hakk›n› nazara almaz. “Ehveni-fler” diye, bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çal›fl›r. Fa-kat, adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gi-dilmez; gidilse, zulümdür.

MEKTUBAT | 89 ON BEfi‹NC‹ MEKTUP

fesat: bozgunculuk, kar›fl›kl›k, fit-ne.gayet: son derece, çok.hamiyet: din, millet vatan gibimukaddes de¤erler ile aile ve ya-k›nlar›n› koruma gayreti ve duy-gusu.hüccet: delil.ibadet: Allah’a karfl› kulluk vazi-fesini yapma.içtihat: dinen kesin olarak belir-tilmeyen bir konuda âlimlerinKur’ân ve hadisten hüküm ç›kar-malar›.izah: aç›klama.kabil-i tatbik: uygulanabilir.k›ylükàl: dedikodu.küll: umum, bütün, genel.maktul: öldürülen.mana-i iflarî: iflaret edilen mana.masum: günah› olmayan, suçsuz.mazur: özürlü, mazeretli.mesele: ehemmiyetli ifl, konu.meflhur: tan›nm›fl.muharebe: savafl, harp.mukabil: karfl›l›k.musîb: isabet eden, isabetli.müstahak: hak etmifl.nam: ad.nazar: dikkat.nazar-› merhamet: merhametkat›nda, merhamet noktas›, mer-hamet bak›m›.nevi: çeflit, tür.r›za: raz› olma, hoflnutluk.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.selâmet: kurtulma, selâmete ç›k-ma; güvenlik.sevap: hay›rl› bir ifle karfl›l›k Allahtaraf›ndan verilen mükâfat, karfl›-l›k.umum: herkes, bütün.zat-› muhakkik: hakikatleri ger-çekleri araflt›ran ve delilleriyle bi-len zat, kifli.zulüm: haks›zl›k, eziyet.

adalet-i izafiye: izafî adalet,toplumun selâmeti için ferdincüz’î hukukun feda edilmesiniöngörebilen adalet anlay›fl›.

adalet-i mahza: tam adalet,toplumun selâmeti için ferdincüz’î hukukunun feda edile-meyece¤ini esas alan adaletanlay›fl›.

ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.azap: ceza, iflkence.cemaat: topluluk.Cenab-› Hak: hakk›n ta ken-disi olan fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.cüz’: fert, bütünün parças›.ehl-i Cennet: Cennet ehli,

Cennetlik.ehl-i sevap: Allah taraf›ndanmükâfata lây›k görülenler.ehvenifler: iki flerden daha azzararl› olan.feda edilme: u¤runa verilme.feda etme: u¤runa verme.feda: u¤runa verme.fert: flah›s, kifli.

1. Nehcü’l-Enâm, Molla Halil Siirdî, s. 18.

2. Kim bir cana k›ymam›fl veya yeryüzünde fesat ç›karmam›fl birisini öldürürse, bütün insan-lar› öldürmüfl gibidir. (Mâide Suresi: 32.)

Page 88: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, ‹mam-› Ali Rad›yallahü Anh, adalet-i mahzay›fieyheyn zaman›ndaki gibi kabil-i tatbiktir deyip, hilâfet-i‹slâmiyeyi o esas üzerine bina ediyordu. Mukabilleri vemuar›zlar› ise, “Kabil-i tatbik de¤il, çok müflkülât› var” di-ye, adalet-i izafiye üzerine içtihat etmifller. Tarihin gös-terdi¤i sair esbap ise, hakikî sebep de¤iller, bahanelerdir.

E¤er desen: Hilâfet-i ‹slâmiye noktas›nda ‹mam-›Ali’nin fevkalâde iktidar›, harikulâde zekâs› ve yüksek li-yakatiyle beraber, seleflerine nispeten muvaffak›yetsizli¤inedendir?

Elcevap: O mübarek zat, siyaset ve saltanattan ziya-de, daha çok mühim baflka vazifelere lây›k idi. E¤er tammuvaffak›yet-i siyasiye ve tamam saltanat olsayd›, “fiah-›Velâyet” ünvan-› manidar›n› bihakk›n kazanamayacakt›.Hâlbuki, zahirî ve siyasî hilâfetin pek çok fevkinde, ma-nevî bir saltanat kazand› ve üstad-› küll hükmüne geçti;hatta k›yamete kadar saltanat-› manevîsi bâkî kald›.

Amma Hazret-i ‹mam-› Ali’nin Vak’a-i S›ffin’de Haz-ret-i Muaviye’nin taraftarlar›yla muharebesi ise, hilâfetve saltanat›n muharebesidir. Yani, Hazret-i ‹mam-› Ali,ahkâm-› dini ve hakaik-› ‹slâmiyeyi ve ahireti esas tutup,saltanat›n bir k›s›m kanunlar›n› ve siyasetin merhametsizmukteziyatlar›n› onlara feda ediyordu. Hazret-i Muaviyeve taraftarlar› ise, hayat-› içtimaiye-i ‹slâmiyeyi saltanatsiyasetleriyle takviye etmek için, azimeti b›rak›p, ruhsat›iltizam ettiler, siyaset âleminde kendilerini mecbur zan-nedip ruhsat› tercih ettiler, hataya düfltüler.

adalet-i izafiye: izafî, göreceliadalet, toplumun selâmeti içinferdin cüz’î hukukunu feda edil-mesini öngörebilen adalet anlay›-fl›.adalet-i mahza: tam adalet, top-lumun selâmeti için ferdin cüz’îhukukunun feda edilemeyece¤iniesas alan adalet anlay›fl›.ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p ebediyen devam edecekolan ikinci hayat.ahkâm-› din: dinin hükümleri vekanunlar›.âlem: dünya.azimet: kullar›n, Allah taraf›ndankendilerine yüklenen görevleretam bir kararl›l›kla uymalar›.bahane: uydurma sebep.bâkî: ebedî, devaml›, sürekli.bihakk›n: hakk›yla.bina etme: yapma, kurma.esbap: sebepler.feda etmek: gözden ç›karmak,u¤runa vermek.fevkalâde: ola¤anüstü.fevkinde: üstünde, üzerinde.hakaik-› ‹slâmiye: ‹slâmiyetinhakikatleri, gerçekleri.hakikî: gerçek.hâlbuki: oysa.harikulâde: ola¤anüstü, hayran-l›k verici.hayat-› içtimaiye-i ‹slâmiye: ‹s-lâm›n sosyal hayat›.hilâfet: halifelik.hilâfet-i ‹slâmiye: ‹slam halifeli¤i;Hz. Peygambere vekil olarakMüslümanlar› ve ‹slâmiyeti koru-ma görevi; ‹slâm devlet reisli¤i.hükmüne: de¤erine, yerine.içtihat: dinen kesin olarak belir-tilmeyen bir konuda âlimlerinKur’ân ve hadisten hüküm ç›kar-malar›.iktidar: güç, kuvvet, idare.iltizam etme: kendisi için gerekligörme.kabil-i tatbik: uygulanabilir.k›yamet: kâinat›n ölümü, dünya-n›n sonu, varl›k âleminin bozulup,da¤›lmas›.lây›k: yak›fl›r, uygun.liyakat: lây›k olma, ehliyet.manevî: manaya ait; madde dfl›olan.mecbur: zorunlu.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek.muar›z: karfl› ç›kan, muhalif.muharebe: savafl, harp.mukabil: karfl›l›k.mukteziyat: gereklilikler.muvaffak›yet-i siyasiye: siyasetibaflarma, siyasî baflar›.

muvaffak›yet: baflar›.mübarek: bereketli, hay›rl›.mühim: önemli.müflkülât: zorluklar, güçlük-ler.nispeten: k›yasla, oranla.ruhsat: mevcut bir hükmün,bir özür sebebiyle, belirli flart-lar içindeki mükellefler içinkolaylaflt›r›lmas›, izin, müsa-ade.sair: baflka, öteki, di¤er.saltanat: sultanl›k, hâkimiyet.saltanat-› manevî: manevî

saltanat, hâkimiyet.selef: öncekiler, önce geçenhalifeler.siyaset: politika, devlet idare-si.siyasî: siyaset gere¤i olan,devlet idaresiyle ilgili olan.fiah-› Velâyet: velîli¤in flah›;velîlik makam›n›n bafl›.fieyheyn: iki fleyh, Hz. EbuBekir ve Hz. Ömer’e verilenünvan.takviye etmek: kuvvetlen-dirme, güçlendirme.

tercih etme: seçme.ünvan-› manidar: manal› ün-van; manevî makam› yüksekünvan.üstad-› küll: herkesin üstad›,her çeflit ilimde ileri bilgisiolan üstat, ö¤retici.Vak’a-i S›ffin: S›ffin vak’as›,olay›.vazife: görev.zahirî: görünürdeki, görünüfl-te.zat: kifli.ziyade: fazla, çok.

.

90 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 89: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Amma Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in Emevîlere karfl›mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi. Yani,Emevîler, devlet-i ‹slâmiyeyi Arap milliyeti üzerine istinatettirip, rab›ta-i ‹slâmiyeti rab›ta-i milliyetten geri b›rakt›k-lar›ndan, iki cihetle zarar verdiler.

Birisi: Milel-i saireyi rencide ederek tevhifl ettiler.Di¤eri: Unsuriyet ve milliyet esaslar›, adaleti ve hakk›

takip etmedi¤inden, zulmeder, adalet üzerine gitmez.Çünkü, unsuriyetperver bir hâkim, millettafl›n› tercih

eder, adalet edemez. 1@ nás«p∏pgÉnérdG nás«pÑ°nün©rdG pâsÑ`nL oás«penÓ°rSp’r nG

2 Énªn∏°rSnG GnPpG mq∆pûrjnôob móu«°nSnh mq∆pûnÑnM mórÑnY nør«nH n¥rôna n’ ferman-› kat’î-

siyle, rab›ta-i diniye yerine rab›ta-i milliye ikame edilmez;edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider.

‹flte, Hazret-i Hüseyin, rab›ta-i diniyeyi esas tutup,muhik olarak onlara karfl› mücadele etmifl, tâ makam-›flehadeti ihraz etmifl.

E¤er den i l se : Bu kadar hakl› ve hakikatli oldu¤uhâlde, neden muvaffak olmad›. Hem neden kader-i ‹lâhîve rahmet-i ‹lâhiye onlar›n feci bir ak›bete u¤ramas›namüsaade etmifl?

Elcevap: Hazret-i Hüseyin’in yak›n taraftarlar› de¤il,fakat cemaatine iltihak eden sair milletlerde, yaralanm›flgurur-u milliyeleri cihetiyle, Arap milletine karfl› bir fikr-iintikam bulunmas›, Hazret-i Hüseyin ve taraftarlar›n›nsafî ve parlak mesleklerine halel verip, ma¤lûbiyetlerinesebep olmufl.

MEKTUBAT | 91 ON BEfi‹NC‹ MEKTUP

halel verme: zarar verme, boz-ma.ihraz etme: nail olma, eriflme,kazanma.ikame etme: yerine koyma, yer-lefltirme.iltihak etme: kat›lma.‹slâm: ‹slâm dini.istinat ettirme: dayand›rma.itibar›yla: bak›m›ndan.kabilecilik: ›rkç›l›k.kader-i ‹lâhî: ‹lâhî kader.ma¤lûbiyet: yenilme, yenilgi.makam-› flehadet: flehitlik ma-kam›.mana: anlam.meal: anlam, mana.meselâ: örnek olarak.mevcut: var olan.milel-i saire: di¤er milletler.millettafl: ayn› milletten olan.milliyet: bir milleti di¤er millet-lerden ay›ran özelliklerin tamam›;ulusall›k.muharebe: savafl, harp.muhik: hakl›muvaffak: baflar›l›.mücadele: savaflma, çekiflme,kavga.müsaade: izin.rab›ta-i diniye: din ba¤›.rab›ta-i ‹slâmiyet: ‹slâmiyet ba¤›.rab›ta-i milliyet: milliyet ba¤›rahmet-i ‹lâhiye: ‹lâhî rahmet,Allah’›n rahmeti.rencide etme: incitme, k›rma.safî: temiz, saf.sair: di¤er, baflka.tercih etme: seçme.tevhifl: korkutma, ürkütüp kaç›r-ma.unsuriyet: ›rkç›l›k.unsuriyetperver: ›rkç›.zulüm: haks›zl›k, eziyet.

âdet: görenek, gelenek.ak›bet: son, netice.bat›l: bofl, hurafe; dinde yeriolmayan, yanl›fl.cahiliyet: ‹slâmdan öncekiküfür ve sap›kl›k devri.cemaat: topluluk.

cihet: yön.devlet-i ‹slâmiye: ‹slâm dev-leti.feci: dehfletli, korkunç, ac›kl›.ferman-› kat’î: kesin emir.fikr-i intikam: intikam fikri,öç alma düflüncesi.

gurur-u milliye: millî gurur.hadis: Hz. Muhammed’e(a.s.m.) ait söz, emir, fiiller.hakikat: gerçek, do¤ru.hâkim: hükmeden.hakkaniyet: hak ve adaleteuygunluk.

1. ‹slâm, Cahiliyetten kalma ›rkç›l›k ve kabilecili¤i ortadan kald›rm›flt›r. (Mana itibar›yla hadisolup, bu hususta birçok hadis vard›r. Meselâ, “‹slâm dini kendinden önceki bat›l davran›fl veâdetleri kökünden söküp atar.” (Keflfü’l-Hafa, 1: 127.)

2. Müslüman olduktan sonra, Habeflli bir köle ile Kureyflli bir efendi aras›nda hiçbir fark yok-tur. (Mana itibar›yla hadistir. Bu mealde birçok hadis mevcuttur. Meselâ Müsned, 3:338; 4:130,202; 5:244; Buharî, Ahkâm: 4.)

Page 90: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Amma kader nokta-i nazar›nda feci ak›betin hikmetiise:

Hasan ve Hüseyin ve onlar›n hanedanlar› ve nesilleri,manevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanat› ilemanevî saltanat›n cem’i gayet müflküldür. Onun için on-lar› dünyadan küstürdü, dünyan›n çirkin yüzünü göster-di; tâ, kalben dünyaya karfl› alâkalar› kalmas›n. Onlar›nelleri muvakkat ve sûrî bir saltanattan çekildi; fakat par-lak ve daimî bir saltanat-› maneviyeye tayin edildiler. Adîvaliler yerine evliya aktaplar›na merci oldular.

ÜÇÜNCÜ SUAL‹N‹Z:

“O mübarek zatlar›n bafl›na gelen o feci gaddarânemuamelenin hikmeti nedir?” diyorsunuz.

Elcevap: Sab›kan beyan etti¤imiz gibi, Hazret-i Hüse-yin’in muar›zlar› olan Emevîler saltanat›nda, merhamet-siz gadre sebebiyet verecek üç esas vard›:

Birisi: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan, “Hükû-metin selâmeti ve asayiflin devam› için eflhas feda edilir.”

‹kincisi: Onlar›n saltanat›, unsuriyet ve milliyete istinatetti¤i için, milliyetin gaddarâne bir düsturu olan, “Mille-tin selâmeti için her fley feda edilir.”

Üçüncüsü: Emevîlerin Haflimîlere karfl› an’anesindekirekabet damar›, Yezit gibi baz›larda bulundu¤u için, flef-katsiz bir gadre kabiliyet göstermiflti.

adî: s›radan, basit.ak›bet: son, neztice.aktap: kutuplar, büyük velîlerdenzaman›n en büyük mürflidi olankimseler.alâka: ilgi, ba¤.asayifl: emniyet, güvenlik.beyan etme: anlatma, aç›klama.cem’: toplanma, bir araya gelme.daimî: sürekli, devaml›.damar: huy, tabiat.düstur: kanun, kaide, prensip.eflhas: flah›slar, fertler.evliya: velîler, Allah dostlar›.feci: dehfletli, korkunç, ac›kl›.feda etme: gözden ç›karma, u¤-runa verme.gaddarâne: gaddarca, ac›mas›z-ca, zalimce.gadir: zulüm, hainlik, ac›mas›zl›k.gayet: son derece, çok.hanedan: kökten asil ve büyükaile.Haflimî: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in kabilesinden gelen.hikmet: gizli sebep, gaye; gizli bi-linmeyen nokta, ‹lâhî gaye.hükûmet: yönetim, devlet.istinat etme: dayanma.

kabiliyet: yatk›nl›k, kabuledebilirlik.kader: ‹lâhî hüküm, Cenab-›Hakk›n takdir ve tayin etme-si.manevî: manaya ait, maddîolmayan.merci: merkez, kaynak.merhamet: flefkat gösterme,koruma, ac›ma.milliyet: bir milleti di¤er mil-letlerden ay›ran özelliklerintamam›; ulusall›k.muamele: davranma, davra-

n›fl.muar›z: karfl› ç›kan, muhalif.muvakkat: geçici.mübarek: bereketli, hay›rl›.müflkül: zor, güç.namzet: aday.nesil: soy.nokta-i nazar: bak›fl aç›s›.rekabet: çekememe, yar›fl-ma.sab›kan: evvelce, bundan ön-ce.saltanat: sultanl›k, hâkimiyet;devlet, otorite.

saltanat-› maneviye: manevîsaltanat.sebebiyet verme: sebep ol-ma.selâmet: güvenlik, kurtulma.siyaset: devlet idaresi, politi-ka.sual: soru.sûrî: görünüflte olan, fleklî.flefkatsiz: ac›mas›z.tayin etme: vazifelendirme,görevlendirme, atama.unsuriyet: ›rkç›l›k.zat: kifli, flah›s.

92 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 91: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dördüncü bir sebep de, Hazret-i Hüseyin’in taraftarla-r›nda bulunuyordu ki, Emevîlerin, Arap milliyetini esastutup, sair milletlerin efrad›na “memalik” tabir ederekköle nazar›yla bakmalar› ve gurur-u milliyelerini k›rmala-r› yüzünden, milel-i saire Hazret-i Hüseyin’in cemaatineintikamkârâne ve müflevvefl bir niyetle iltihak ettiklerin-den, Emevîlerin asabiyet-i milliyelerine fazla dokunmufl,gayet gaddarâne ve merhametsizcesine meflhur faciayasebebiyet vermifllerdir.

Mezkûr dört esbap zahirîdir. Kader noktas›ndan bak›l-d›¤› vakit, Hazret-i Hüseyin ve akrabas›na o facia sebe-biyle hâs›l olan netaic-i uhreviye ve saltanat-› ruhaniye veterakkiyat-› maneviye o kadar k›ymettard›r ki, o facia ileçektikleri zahmet gayet kolay ve ucuz düfler. Nas›l ki birnefer, bir saat iflkence alt›nda flehit edilse, öyle bir mer-tebeyi bulur ki, on sene baflkas› çal›flsa ancak o mertebe-yi bulur. E¤er o nefer flehit olduktan sonra ona sorulabil-se, “Az bir fley ile pek çok fleyler kazand›m” diyecektir.

DÖRDÜNCÜ SUAL‹N‹Z‹N MEAL‹:

Ahir zamanda Hazret-i ‹sa Aleyhisselâm Deccali öl-dürdükten sonra, insanlar ekseriyetle din-i hakka girer-ler. Hâlbuki rivayetlerde gelmifltir ki, “Yeryüzünde AllahAllah diyenler bulundukça k›yamet kopmaz.” 1 Böyleumumiyetle imana geldikten sonra nas›l umumiyetle küf-re giderler?

Elcevap: Hadis-i sahihte rivayet edilen, “Hazret-i ‹saAleyhisselâm›n gelece¤ini ve fleriat-› ‹slâmiye ile amel

MEKTUBAT | 93 ON BEfi‹NC‹ MEKTUP

intikamkârâne: intikam besleye-rek, intikam al›r gibi.kader: ‹lâhî hüküm, Cenab-› Hak-k›n takdir ve tayin etmesi.k›yamet: kâinat›n ölümü, dünya-n›n sonu; varl›k âleminin bozulupda¤›lmas›.k›ymettar: de¤erli, k›ymetli.köle: kul, esir.küfür: Allah’›n varl›¤›na, birli¤ineinanmama, inkâr etme.meal: anlam, mana.memalik: kullar, köleler.merhamet: flefkat gösterme, ko-ruma, ac›ma.mertebe: derece.meflhur: herkesin bildi¤i.mezkûr: zikredilen, an›lan, sözügeçen.milel-i saire: di¤er milletler.milliyet: bir milleti di¤er millet-lerden ay›ran özelliklerin tamam›;ulusall›k.müflevvefl: kar›fl›k.nazar: bak›fl, görüfl.nefer: asker, er.netaic-i uhreviye: ahiretteki ne-ticeler, sonuçlar.niyet: maksat, amaç.rivayet: nakil, Peygamberimiz-den duyulan sözlerin aktar›lmas›.sair: di¤er, baflka, öteki.saltanat-› ruhaniye: ruhanî sal-tanat, manen devam eden hâki-miyet.sebebiyet verme: sebep olma.sual: soru.flehit: Allah yolunda ölen Müslü-man.fleriat-› ‹slâmiye: ‹slâm fleriat›, di-ni.tabir etme: adland›rma.terakkiyat-› maneviye: manevîyükselmeler, ilerlemeler.umumiyet: genellik.vakit: zaman.zahiri: görünürde, d›fl görünüflte.zahmet: s›k›nt›, eziyet.

ahir zaman: dünya hayat›n›nk›yamete yak›n son devresi.amel: dinî emirler ve yasakla-ra göre yap›lan hareket, ifl.asabiyet-i milliye: ›rkç›l›k da-mar›.cemaat: topluluk.Deccal: k›yamet zaman›nayak›n meydana ç›karak fitneve fesada sebep olaca¤›, ‹slâ-mî fleairi tahrip edece¤i ha-

dislerde belirtilmifl yalanc› vezararl› flah›s.din-i hak: hak din, ‹slâmiyet.efrat: fertler, flah›slar.ekseriyet: ço¤unluk.esbap: sebepler.facia: çok ac› veren feci olay,musibet.gaddarâne: gaddarca, ac›ma-s›zca, zalimce.gayet: son derece, çok.

gurur-u milliye: millî gurur.hadis-i sahih: sahih hadis,hakk›nda flüphe edilmeyenve do¤ru senetlere ve ravile-re dayand›r›larak do¤rulu¤ukesin olarak bilinen hadisler.hâs›l olan: meydana gelen,ortaya ç›kan.iltihak etme: kat›lma, sonra-dan girme.imana gelme: inanma.

1. Müslim, ‹man:234; Müsned, 2:107, 201, 268; Hâkim, Müstedrek, 4:494; Kenzü’l-Ummal,14:227, 228.

Page 92: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

edece¤ini, Deccali öldürece¤ini” 1 iman› zay›f olanlar is-tib’at ediyorlar. Onun hakikati izah edilse, hiç istib’at ye-ri kalmaz. fiöyle ki:

O hadisin ve Süfyan ve Mehdî hakk›ndaki hadislerinifade ettikleri mana budur ki:

Ahir zamanda dinsizli¤in iki cereyan› kuvvet bulacak:

Birisi: Nifak perdesi alt›nda risalet-i Ahmediyeyi(a.s.m.) inkâr edecek Süfyan nam›nda müthifl bir flah›s,ehl-i nifak›n bafl›na geçecek, fleriat-› ‹slâmiyenin tahribi-ne çal›flacakt›r. Ona karfl›, Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-inuranîsine ba¤lanan ehl-i velâyet ve ehl-i kemalin bafl›nageçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdî isminde birzat-› nuranî, o Süfyan›n flahs-› manevîsi olan cereyan-›münaf›kaneyi öldürüp da¤›tacakt›r.

‹kinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesindentevellüt eden bir cereyan-› Nemrudâne, gittikçe ahir za-manda felsefe-i maddiye vas›tas›yla intiflar ederek kuvvetbulup, ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. Nas›l birpadiflah› tan›mayan ve ordudaki zabitan ve efrat onunaskerleri oldu¤unu kabul etmeyen vahflî bir adam, herke-se, her askere bir nevi padiflahl›k ve bir gûnâ hâkimiyetverir; öyle de, Allah’› inkâr eden o cereyan efratlar›, bi-rer küçük Nemrut hükmünde nefislerine birer rububiyetverir. Ve onlar›n bafl›na geçen en büyükleri, ispirtizma vemanyetizman›n hâdisat› nev’inden müthifl harikalaramazhar olan Deccal ise, daha ileri gidip, cebbarâne sûrîhükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip ulûhiyetini

âciz: zay›f, güçsüz.ahir zaman: dünya hayat›n›n k›-yamete yak›n son devresi.Âl-i Beyt-i Nebevî: Peygamberi-mizin (a.s.m.) ailesi ve soyundangelenler.cebbarâne: zorbal›kla, cebbarca-s›na, zor kullanarak.cereyan: ak›m, hareket.cereyan-› münaf›kane: münaf›k-l›k ak›m›, cereyan›; münaf›kça ce-reyan.cereyan-› Nemrudâne: Nemrutgibi zulüm ve dinsizlik ile ifl görencereyan.Deccal: k›yamet zaman›na yak›nmeydana ç›karak fitne ve fesadasebep olaca¤›, ‹slâmî fleairi tahripedece¤i hadislerde belirtilmifl ya-lanc› ve zararl› flah›s.efrat: fertler.ehl-i kemal: kemal sahibi olgunkimseler.ehl-i nifak: münaf›klar, iki yüzlü-ler, asl›nda kâfir olup görünüflteMüslüman gibi davrananlar.ehl-i velâyet: velî olanlar, Allah’›ndostlu¤unu kazananlar.felsefe: madde ve hayat› bafllan-g›ç ve gaye bak›m›ndan inceleyenilim, felsefe dine dayand›¤›ndahakikati bulmufl s›rt çevirdi¤indede çeliflkiler içinde kalm›flt›r.felsefe-i maddiye: her fleyi mad-dede arayan ve maddeye dayan-d›ran anlay›fl.gûn: tarz, çeflit.hadis: Hz. Muhammed’e (a.s.m.)ait söz, emir, fiiller.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hâkimiyet: hâkimlik, egemenlik.hükmünde: gibi.hükûmet: yönetim, rejim.icat: yoktan var etme, yaratma.iman: itikat. inanç.inkâr etme: reddetme.intiflar etme: yay›lma; genellefl-me, umumîleflme.ispirtizma: ölülerin ruhlar›yla ba-z› flartlar alt›nda haberleflmeninmümkün bulundu¤una inanangörüfl ve bu maksatla yap›lan fa-aliyet.istib’at: ak›ldan uzak görme.maddiyyun: maddeci, materya-list, maddenin yarat›lmay›p, ezelîve ebedî oldu¤una inanan.manyetizma: telkin ve hipnozyolu ile birini tesir alt›na alma.mazhar olma: eriflme, sahip ol-ma.Mehdî: hadislere göre ahir za-manda tevhidi esas alarak iman›muhafaza edip ‹slâmiyeti hurafe-lerden ve bid’alardan ar›nd›rarakzaman›n anlay›fl›na göre yenile-yecek olan âlim ve önder zat.Nemrut: ‹nanmamakta inat eden

ve Hz. ‹brahim’i atefle att›rankâfir ve zalim hükümdar.nevi: çeflit, tür.nifak: münaf›kl›k, asl›nda kâ-fir olup görünüflte Müslümangibi davranma, iki yüzlülük.risalet-i Ahmediye: Peygam-ber Efendimizin elçili¤i.rububiyet: rabl›k, ilâhl›k.silsile-i nuranî: nurlu, parlaksilsile.sûrî: görünüflte olan, fleklî.

Süfyan: ahir zamanda Müslü-manlar aras›ndan ç›kaca¤› veümmetin karanl›k günler ya-flamas›na sebep olaca¤› sahihhadislerde bildirilen flah›s; ‹s-lâm Decaali.flahs-› manevî: bir toplulu¤utemsil etti¤i varsay›lan mane-vî kiflilik.fleriat-› ‹slâmiye: ‹slâm fleri-at›, dini.tabiiyyun: tabiatç›lar, tabiat›

bir yarat›c› gibi kabul ve izahedenler.

tasavvur etme: zihinde flekil-lendirme, kurma, düflünme.

tevellüt etme: do¤ma.

ulûhiyet: ‹lâhl›k, Allah’›n kâ-inattaki her fleye hâkimiye-tiyle kendisine ibadet ve itaatettirmesi.

zabitan: zabitler, subaylar.

zat-› nuranî: nurlu zat.

1. Tirmizî, Fiten: 62; Müsned, 4:226; Sahih-i Buharî, 4:205; Sahih-i Müslim, 1:136.

94 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 93: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ilân eder. Bir sine¤e ma¤lûp olan ve bir sine¤in kanad›-n› bile icat edemeyen âciz bir insan›n ulûhiyet dava et-mesi, ne derece ahmakças›na bir maskaral›k oldu¤u ma-lûmdur.

‹flte böyle bir s›rada, o cereyan pek kuvvetli göründü-¤ü bir zamanda, Hazret-i ‹sa Aleyhisselâm›n flahsiyet-imaneviyesinden ibaret olan hakikî ‹sevîlik dini zuhuredecek, yani rahmet-i ‹lâhiyenin semas›ndan nüzul ede-cek, hâl-i haz›r Hristiyanl›k dini o hakikate karfl› tasaffiedecek, hurafattan ve tahrifattan s›yr›lacak, hakaik-› ‹slâ-miye ile birleflecek, manen Hristiyanl›k bir nevi ‹slâmiye-te ink›lâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o ‹sevîlikflahs-› manevîsi tâbi ve ‹slâmiyet metbû makam›nda ka-lacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bu-lacakt›r.

Dinsizlik cereyan›na karfl› ayr› ayr› iken ma¤lûp olan‹sevîlik ve ‹slâmiyet, ittihat neticesinde dinsizlik cereyan›-na galebe edip da¤›tacak istidad›nda iken, âlem-i sema-vatta cism-i beflerîsiyle bulunan flahs-› ‹sa Aleyhisselâm,o din-i hak cereyan›n›n bafl›na geçece¤ini, bir Muhbir-iSad›k, bir Kadîr-i Külli fiey’in vaadine istinat ederek ha-ber vermifltir. Madem haber vermifl, hakt›r. Madem Ka-dîr-i Külli fiey vaat etmifl; 1 elbette yapacakt›r.

Evet, her vakit semavattan melâikeleri yere gönderenve baz› vakitte insan suretine vazeden (Hazret-i Cibril’inD›hye suretine girmesi 2 gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervah-tan gönderip befler suretine temessül ettiren, hatta

MEKTUBAT | 95 ON BEfi‹NC‹ MEKTUP

iktida etme: tâbi olma, uyma.iltihak: kat›lma.ink›lâp etme: de¤iflim, dönüflüm.‹sevîlik: Hz. ‹sa’n›n dini; Hristiyan-l›k.istidat: kabiliyet, yetenek.istinat etme: dayanma.ittihat: birlik oluflturma, birlefltir-me.Kadîr-i Külli fiey: her fleye gücüyeten sonsuz kudret sahibi Allah.ma¤lûp: yenilmifl.makam: mevki, yer.malûm: bilinen.manen: manaca.melâike: melekler.metbû: kendisine tâbi olunan,uyulan.Muhbir-i Sad›k: do¤ru sözlü ha-berci, Peygamber Efendimiz.netice: sonuç.nev: çeflit, tür.nüzul etme: inme.rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›n sonsuzrahmeti.ruhanî: gözle görülmeyen, cismiolmayan, elle tutulmayan varl›k-lar.sema: gökyüzü.semavat: gökler.suret: biçim, görünüfl, flekil.flahs-› ‹sa: Hz. ‹sa’n›n (a.s.) flahs›,kendisi.flahs-› manevî: bir toplulu¤utemsil etti¤i varsay›lan manevîkiflilik.flahsiyet-i maneviye: manevîflahsiyet, belirli bir kifli olmay›pbir topluluktan meydana gelenmanevî kifli, flah›s.tâbi: uyan, itaat eden.tahrifat: bir fleyin asl›n› bozma-lar, de¤ifltirmeler.tasaffi etme: saflaflma.temessül: bir flekil ve surete gir-me, görünme.vaat: söz verme.vakit: zaman.vazetme: koyma.zuhur etme: meydana ç›kma.

ahmakça: ak›ls›zca.âlem-i ervah: ruhlar âlemi.âlem-i semavat: gökler âle-mi.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.azîm: büyük.befler: insan.cereyan: ak›m, hareket.cism-i beflerî: befleri ceset,

insanî beden.dava: iddia.din-i hak: hak din.elbette: flüphesiz, her hâlde.galebe etme: galip gelme,üstünlük sa¤lama.hakaik-› ‹slâmiye: ‹slâmiye-tin gerçekleri, ‹slâma ait haki-katler.hakikat: gerçek.

hakikî: gerçek.hâl-i haz›r: flimdiki durum.Hristiyanl›k: Hz. ‹sa’n›n tebli¤etti¤i dinin ad›, ‹sevîlik.hurafat: hurafeler, asl› esas›olmayan, saçma inan›fllar.husus: konu.ibaret olan: meydana gelen,oluflan.ifade buyurma: anlatma.

1. Bu husustaki ‹lâhî vaat, Nisâ Suresinin 156-159. ayetlerinde ifade buyurulur.

2. Buharî, Menak›b: 25; Müslim, Fezailü's-Sahabe: 100; Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 9:276.

Page 94: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ölmüfl evliyalar›n çoklar›n›n ervahlar›n› cesed-i misaliyledünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i ‹saAleyhisselâm›, ‹sa dinine ait en mühim bir hüsnühatime-si için, de¤il sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayat-ta olan Hazret-i ‹sa, belki âlem-i ahiretin en uzak köflesi-ne gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine flöyle bir netice-iazîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya gönder-mek, o Hakîmin hikmetinden uzak de¤il, belki onun hik-meti öyle iktiza etti¤i için vaat etmifl ve vaat etti¤i için el-bette gönderecek.

Hazret-i ‹sa Aleyhisselâm geldi¤i vakit, herkes onunhakikî ‹sa oldu¤unu bilmek lâz›m de¤ildir. Onun mukar-rep ve havâss›, nur-u iman ile onu tan›r. Yoksa, bedahetderecesinde herkes onu tan›mayacakt›r.

Sual: Rivayetlerde gelmifl ki, “Deccalin bir yalanc›cenneti var; kendine tâbi olanlar› ona atar. Hem yalanc›bir cehennemi var; tâbi olmayanlar› ona atar. Hatta okendi merkebinin de bir kula¤›n› cennet gibi, bir kula¤›-n› da cehennem gibi yapm›fl. Azamet-i bedeniyesi bu ka-dard›r, flu kadard›r” 1 diye tarifat var.

Elcevap: Deccalin flahs-› sûrîsi insan gibidir. Ma¤rur,firavunlaflm›fl, Allah’› unutmufl oldu¤undan, sûrî, cebba-râne olan hâkimiyetine ulûhiyet nam›n› vermifl bir fley-tan-› ahmakt›r ve bir insan-› dessast›r. Fakat, flahs-› ma-nevîsi olan dinsizlik cereyan-› azîmi pek cesimdir. Riva-yetlerde Deccale ait tavsifat-› müthifle ona iflaret eder.Bir vakit Japonya’n›n Baflkumandan›n›n resmi, bir aya¤›

âlem-i ahiret: ahiret âlemi.azamet-i bedeniye: bedenin bü-yüklü¤ü.baflkumandan: baflkomutan.bedahet: aç›kl›k, aflikâr.cebbarâne: zorbal›kla, zor kulla-narak.cereyan-› azîm: büyük ak›m, bü-yük fikir ve düflünce ak›m›.ceset: vücut, cisim.cesed-i misal: misalî ceset; mad-dî yap›s› olmayan vücut.cesim: çok büyük, iri.deccal: k›yamet zaman›na yak›nmeydana ç›karak fitne ve fesadasebep olaca¤›, ‹slâmî fleairi tahripedece¤i hadislerde belirtilmifl ya-lanc› ve zararl› flah›s.ervah: ruhlar.evliya: velîler, Allah dostlar›.firavunlaflmak: kendisini firavungibi ilâh seviyesine ç›karacak de-recede büyük görme.hadis: Hz. Muhammed’e (a.s.m.)ait söz, emir, fiiller.hakikaten: gerçekten.hakikî: gerçek.hakîm: her fleyi bir maksatla uy-gun yaratan, hikmet sahibi Allah.Hakîm-i Zülcelâl: sonsuz büyük-lük sahibi ve her fleyi hikmetleyaratan Allah.hâkimiyet: hâkim olufl, hüküm-ranl›k.havas: bilgi ve yaflay›flça üst ta-bakada olanlar, seçkinlerhikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik, faydal› ve yerli yerindeolmas›.hüsnühatime: güzel son.iktiza: lâz›m gelme, gerekme, ge-rektirme.insan-› dessas: dessas insan, hi-lebaz ve aldat›c› insan.lâz›m: gerekli, lüzumlu.ma¤rur: gururlu.meal: mana, anlam.

merkep: binek.mukarrep: yak›nlaflm›fl kim-seler, yak›nlar.mühim: önemli.netice-i azîme: büyük netice.nur-u iman: imandan gelennur.rivayet: nakil, Peygamberi-mizden nakledilen hadisler,sözler.

sema-i dünya: dünyam›zlaba¤lant›l› ve yak›n gökler,gökyüzü.sual: soru.sûrî: görünüflte, fleklen.flahs-› manevî: bir toplulu¤utemsil etti¤i varsay›lan mane-vî kiflilik.flahs-› sûrî: görünürdeki fla-h›s.

fleytan-› ahmak: pek ak›ls›z,ahmak fleytan.tâbi: uyan, itaat eden.tarifat: tarifler, tan›tmalar.tavsifat-› müthifle: müthifl vekorkunç vas›fland›rmalar.ulûhiyet: ilâhl›k, Allahl›k, tan-r›l›k.vaat: söz verme.

1. Birçok hadisin mealleri sual olarak derç edilmifl. Hadislerden baz›lar›: Müsned, 3:420, 4:226;Ebû Davud, Melâhim: 14; Buharî, Enbiya: 3; Müslim, Fiten: 100-105, 109; Ramuzü’l-Ehadis, s.207; Müsnedü’l-Firdevs, 5:510,512)

96 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 95: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bahr-i Muhitte, di¤er aya¤› on günlük mesafedeki PortArthur kal’as›nda tasvir edilmifl; o küçük Japon kuman-dan›n›n bu surette tasviriyle, ordusunun flahs-› manevîsigösterilmifl.

Amma Deccalin yalanc› cenneti ise, medeniyetin cazi-bedar lehviyat› ve fanteziyeleridir. Merkebi ise, flimendi-fer gibi bir vas›tad›r ki, bir bafl›nda atefl oca¤› bulunur;kendine tâbi olmayanlar› bazen atefle atar. O merkebinbir kula¤›, yani di¤er bafl› cennet gibi tefrifl edilmifl; tâbiolanlar› oraya oturtur. Zaten sefih ve gaddar medeniye-tin mühim bir merkebi olan flimendifer, ehl-i sefahat vedünya için yalanc› bir cennet getirir. Bîçare ehl-i diyanetve ehl-i ‹slâm için, medeniyet elinde cehennem zebanîsigibi tehlike getirir, esaret ve sefalet alt›na atar.

‹flte, ‹sevîli¤in din-i hakikîsi zuhur ile ve ‹slâmiyete in-k›lâp etmesiyle, çendan âlemde ekseriyet-i mutlakayanurunu neflreder. Fakat, yine k›yamet kopmas›na yak›ntekrar bir dinsizlik cereyan› bafl gösterir, galebe eder ve1 pônã`rcnÓr `pd oºrµoërdnG kaidesince, yeryüzünde Allah Allah diye-

cek kalmayacak; 2 yani ehemmiyetli bir cemaat küre-iarzda mühim bir mevkie sahip olacak bir surette AllahAllah denilmeyecek demektir. Yoksa, ekalliyette kalanveyahut ma¤lûp düflen ehl-i hak, k›yamete kadar bâkîkalacak; yaln›z, k›yametin kopaca¤› an›nda, k›yametindehfletlerini görmemek için, bir eser-i rahmet olarak,ehl-i iman›n ruhlar› daha evvel kabzedilecek, k›yamet kâ-firlerin bafl›na kopacakt›r. 3

MEKTUBAT | 97 ON BEfi‹NC‹ MEKTUP

düflkün olanlar.ekalliyet: az›nl›k.ekseriyet: ço¤unluk.ekseriyet-i mutlaka: mutlak, ke-sin ço¤unluk.esaret: esirlik, kölelik.eser-i rahmet: rahmet eseri.evvel: önce.fanteziye: bol gösterifl, debdebe,afl›r› süs ve lüks.gaddar: zulmeden, ac›mas›z, za-lim.galebe: galip gelme, yenme, üs-tün gelme.hüküm: karar, emir.ink›lâp etme: dönüflme, de¤ifl-me.‹sevîlik: Hz. ‹sa’n›n dini; Hristiyan-l›k.kabzetmek: almak, teslim al-mak.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kaide: düstur, prensip.kal’a: kale.k›yamet: dünyan›n, kâinat›n ölü-mü, sonu; varl›k âleminin bozu-lup da¤›lmas›.kumandan: komutan.küre-i arz: dünya, yer küre.lehviyat: dinen yasak olan oyunve e¤lenceler.ma¤lûp düflme: yenilme.medeniyet: medenîlik, uygarl›k.merkep: binek.mesafe: uzakl›k.mevki: yer, makam.mühim: önemli.neflretmek: yaymak.nur: ›fl›k, ayd›nl›k.sefalet: sefillik, düflkünlük, peri-flanl›k.sefih: süse, gösterifle, yasak zevkve e¤lenceye afl›r› düflkün olan.suret: biçim, görünüfl, flekil.flahs-› manevî: belli bir kifli olma-y›p bir topluluktan meydana ge-len manevî flah›s.flimendifer: tren.tâbi: uyan, itaat eden.tasvir: resmini yapma.tefrifl etme: döfleme, düzenleme.vas›ta: araç, tafl›t.zebani: Cehennemde vazifeliazap melekleri.zuhur: meydana ç›kma, görün-me.

âlem: dünya.Bahr-i Muhit: Büyük Okya-nus.bâkî: ebedî, kal›c› ve devaml›.bîçare: çaresiz.cazibedar: çekici, cazibeli.cemaat: topluluk.cereyan: ak›m, hareket.çendan: gerçi.

deccal: k›yamet zaman›nayak›n meydana ç›karak fitneve fesada sebep olaca¤›, ‹slâ-mî fleairi tahrip edece¤i ha-dislerde belirtilmifl yalanc› vezararl› flah›s.

din-i hakikî: gerçek ve do¤rudin.

ehemmiyetli: önemli.

ehl-i diyanet: dindar insanlar.ehl-i hak: hak ehli, do¤ru yol-da olanlar.ehl-i iman: inananlar, Allah’ave iman esaslar›na inanankimseler.ehl-i ‹slâm: Müslümanlar.ehl-i sefahat: sefihler, zevk,e¤lence ve yasak fleylere

1. Hüküm ekseriyete göre verilir.2. Müslim, ‹man: 234; Tirmizî, Fiten: 35; Müsned, 3:107.3. ‹bni Hacer, Mütâlibü'l-Aliye, 4:353; Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid, 8:9.

Page 96: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

BEfi‹NC‹ SUAL‹N‹Z‹N MEAL‹:

K›yametin hâdisat›ndan ervah-› bâkiye müteessir ola-caklar m›?

Elcevap: Derecatlar›na göre müteessir olacaklar. Me-lâikelerin tecelliyat-› kahriyede kendilerine göre mütees-sir olduklar› gibi müteessir olurlar. Nas›l ki bir insan, s›-cak bir yerde iken, hariçte kar ve tipi içinde titreyenlerigörse, ak›l ve vicdan itibar›yla müteessir olur. Öyle de, zî-fluur olan ervah-› bâkiye, kâinatla alâkadar olduklar› için,kâinat›n hâdisat-› azîmesinden derecelerine göre müte-essir olmalar›n›; ehl-i azap ise elemkârâne, ehl-i saadetise hayretkârâne, isti¤rapkârâne, belki bir cihette istib-flarkârâne teessüratlar› bulunmas›n›, iflarat-› Kur’âniyegösteriyor. Zira Kur’ân-› Hakîm, her zaman k›yametinacaibini tehdit suretinde zikrediyor, “Göreceksiniz” di-yor. Hâlbuki, cism-i insanî ile onu görenler, k›yamete ye-tiflenlerdir. Demek kabirde cesetleri çürüyen ervahlar›nda o tehdid-i Kur’âniyeden hisseleri var.

ALTINCI SUAL‹N‹Z‹N MEAL‹:

1 o¬n¡rLnhs’pG l∂pdÉng mA∆rnT tπoc Bu ayetin ahirete, Cennete,

Cehenneme ve ehillerine flümulü var m›, yok mu?

Elcevap: fiu mesele, pek çok ehl-i tahkik ve ehl-i ke-flif ve ehl-i velâyetin medar-› bahsi olmufl; flu meseledesöz onlar›nd›r. Hem de flu ayetin çok geniflli¤i ve çokmeratibi var.

acaip: flafl›lacak fleyler.ahiret: k›yametten sonra kurula-cak olan âlem, öteki dünya.alâkadar: ilgili, münasebetli.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.ceset: ölü vücut, beden.cihet: yön.cism-i insanî: insan bedeni.derecat: dereceler.ehil: bir yerde oturan, lây›k olan.ehl-i azap: azap ve ceza görecek-ler.ehl-i keflif: baz› s›rlar› Cenab-›Hakk›n lütuf ve ihsan› ile bilenvelîler.ehl-i saadet: mutlulu¤a erenler.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ran vedelilleriyle bilenler.ehl-i velâyet: velî olanlar, Allah’›ndostlu¤unu kazananlar.elemkârâne: ac›l› bir flekilde,üzüntü duyarak.ervah: ruhlar.ervah-› bâkiye: ebedî, ölümsüzruhlar.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hâdisat-› azîme: büyük hâdise-ler.hariç: d›flar›, d›fl.hayretkârâne: hayret ederek.helâk olma: y›k›lma, mahvolma,yok olma.hisse: pay.istibflarkârâne: müjdelercesine,sevinerek.isti¤rapkârâne: flaflk›nl›k içinde.iflarat-› Kur’âniye: Kur’ân’›n ifla-retleri.kabir: mezar.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.k›yamet: dünyan›n, kâinat›n ölü-mü, sonu; varl›k âleminin bozu-

lup da¤›lmas›.Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.meal: mana, anlam.medar-› bahis: söz konusu.melâike: melekler.meratip: mertebeler, derece-ler.mesele: ehemmiyetli ifl, ko-nu, sorulup cevab› istenenfley.

müstesna: hariç.müteessir olma: etkilenme,tesir alt›nda kalma.sual: soru.suret: biçim, flekil.flümul: içine alma, kaplama.tecelliyat-› kahriye: Cenab-›Hakk›n emir ve yasaklar›nakarfl› gelenleri cezaland›rmakmaksad›yla ilgili Kahhar is-miyle olan kahredici tecellile-ri, görüntüleri.

teessürat: teessürler, etkilen-meler.tehdid-i Kur’âniye: Kur’ân’›ntehdidi, korkutmas›.tehdit: hiddet etme, korkut-ma.vicdan: iyiyi kötüden, hayr›flerden ay›rt etmeye yard›mc›olan ahlâkî duygu.zikretmek: söylemek, an-mak, hat›rlatmak.zîfluur: fluur sahibi, fluurlu.

1. Her fley helâk olup gidicidir—Ona bakan yüzü müstesna. (Kasas Suresi: 88.)

98 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 97: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ehl-i tahkikin bir k›sm-› ekseri demifller ki: “Âlem-i be-kaya flümulü yok.” Di¤er k›sm› ise, “Anî olarak onlar daaz bir zamanda bir nevi helâkete mazhar olurlar. O ka-dar az bir zamanda oluyor ki, fenâya gidip gelmifl hisset-meyecekler.”

Amma baz› müfrit fikirli ehl-i keflfin hükmettikleri fe-nâ-i mutlak ise, hakikat de¤ildir. Çünkü, Zat-› Akdes-i ‹lâ-hî madem sermedî ve daimîdir; elbette s›fât› ve esmas›dahi sermedî ve daimîdirler. Madem s›fât› ve esmas› da-imî ve sermedîdirler; elbette onlar›n âyineleri ve cilvelerive nak›fllar› ve mazharlar› olan âlem-i bekadaki bâkiyatve ehl-i beka, fenâ-i mutlaka, bizzarure, gidemez.

Kur’ân-› Hakîm’in feyzinden flimdilik iki nokta hat›ragelmifl; icmalen yazaca¤›z:

• Birincisi: Cenab-› Hak, öyle bir Kadîr-i Mutlak’t›rki, adem ve vücut, kudretine ve iradesine nispeten ikimenzil gibi, gayet kolay bir surette oraya gönderir ve ge-tirir. ‹sterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir.

Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i mu-hit var. Hem daire-i ilm-i ‹lâhînin harici yok ki, bir fleyona at›ls›n. Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-iharicîdir ve vücud-u ilmîye perde olmufl bir ünvand›r.Hatta bu mevcudat-› ilmiyeye, baz› ehl-i tahkik “a’yân-›sabite” tabir etmifller. Öyle ise, fenâya gitmek, muvakka-ten haricî libas›n› ç›kar›p, vücud-u manevîye ve ilmîyegirmektir. Yani, hâlik ve fânî olanlar, vücud-u haricîyi b›-rak›p, mahiyetleri bir vücud-u manevî giyer, daire-i kud-retten ç›k›p daire-i ilme girer.

MEKTUBAT | 99 ON BEfi‹NC‹ MEKTUP

bollu¤u.gayet: son derece, çok.hakikat: gerçek, do¤ru.hâlik: helâk olan, yoklu¤a giden.hariç: d›fl.haricî: görünen, d›fla ait.hat›r: zihin.helâket: y›k›lma, mahvolma, yokolma.hükmetmek: karar vermek.icmalen: k›saca, özetle.ilm-i muhit: her fleyi ihata edici,kuflat›c› ilim.irade: dileme, istek, tercih.Kadîr-i Mutlak: hiç bir kay›t veflarta tâbi olmaks›z›n her fleyegücü yeten sonsuz kudret sahibi,Allah.k›sm-› ekser: ço¤unluk k›sm›, bü-yük bir k›sm›.kudret: güç, kuvvet, iktidar.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.libas: elbise.mahiyet: nitelik, as›l, esas.mazhar olma: nail olma, eriflme;görünme yeri olma.mazhar: göründü¤ü yer, ayna.menzil: yer.mevcudat-› ilmiye: Allah’›n ilimdairesindeki varl›klar.muvakkaten: geçici olarak.müfrit: ifrat eden, afl›r›ya giden.nak›fl: süs, iflleme.nev: çeflit, tür.nispeten: oranla, k›yasla.sermedî: ebedî, sürekli, devaml›.s›fât: vas›flar, s›fatlar, özellikler.suret: biçim, tarz, flekil.flümul: içine alma, kaplama.tabir etme: adland›rma, yorum-lama, ifade etme.ünvan: ad, nam.vücut: varl›k.vücud-u haricî: vücudu ve varl›¤›ortaya ç›kan, bilinen vücut; mad-dî varl›k; beden.vücud-u ilmî: ilim ve mana ola-rak var olmak.vücud-u manevî: manevî vücut,manevî varl›k.Zat-› Akdes-i ‹lâhî: Allah’›n hertürlü kusur ve noksandan uzakmukaddes ve yüce zat›.

adem: yokluk.adem-i haricî: Allah’›n ilmin-de var oldu¤u hâlde, maddîvarl›klar âlemindeki yokluk.adem-i mutlak: mutlak yok-luk, kesin yokluk.âlem-i beka: sonsuzluk âle-mi, devaml› ve kal›c› olan ahi-ret âlemi.a’yân-› sabite: Allah’›n ilmin-de eflyan›n ezelde sabit olansuret ve hakikatleri.âyine: ayna.bâkiyat: bâkîler, devaml› ve

kal›c› olanlar.bizzarure: mecburen, zorun-lu olarak.Cenab-› Hak: Allah, Hakk›n takendisi olan fleref ve azametsahibi Yüce Allah.cilve: tecelli, görünme, yans›-ma.daire-i ilim: ilim dairesi.daire-i ilm-i ‹lâhî: Allah’›n il-minin dairesi.daire-i kudret: kudret daire-si, Allah’›n ezelî gücünün hâ-kim oldu¤u daire.

ehl-i beka: bâkî olanlar, son-suza dek yaflayanlar.ehl-i keflif: baz› s›rlar› Allah’›nlütuf ve ihsan›yla bilen velîler.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›-ranlar, gerçekleri delilleriylebilenler.esma: isimler.fânî: ölümlü.fenâ: yok olma, yokluk.fenâ-i mutlak: sürekli yokolufl, sonsuza kadar yok ol-ma.feyiz: bereket, ilham, ilim

Page 98: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• ‹kincisi: Çok Sözlerde izah etti¤imiz gibi, her fley,mana-i ismiyle ve kendine bakan vecihte hiçtir; kendi za-t›nda müstakil ve bizatihi sabit bir vücudu yok ve yaln›zkendi bafl›yla kaim bir hakikati yok. Fakat, Cenab-› Hak-ka bakan vecihte ise, yani mana-i harfiyle olsa, hiç de-¤il. Çünkü, onda cilvesi görünen esma-i bâkiye var. Ma-dum de¤il; çünkü, sermedî bir vücudun gölgesini tafl›yor.Hakikati vard›r, sabittir, hem yüksektir. Çünkü, mazharoldu¤u bâkî bir ismin sabit bir nevi gölgesidir.

Hem 1 o¬n¡rLnhs’pG l∂pdÉng mA∆rnT tπoc insan›n elini masivadan

kesmek için bir k›l›çt›r ki; o da, Cenab-› Hakk›n hesab›-na olmayan fânî dünyada, fânî fleylere karfl› alâkalar›kesmek için, hükmü dünyadaki fâniyata bakar. Demek,Allah hesab›na olsa, mana-i harfiyle olsa, livechillâh ol-

sa, masivaya girmez ki, o¬n¡rLnhs’pG l∂pdÉng mA∆rnT tπoc k›l›c›yla

bafl› kesilsin.

Elhâs › l : E¤er Allah için olsa, Allah’› bulsa, gayr kal-maz ki bafl› kesilsin. E¤er Allah’› bulmazsa ve hesab›yla

bakmazsa, her fley gayrd›r. o¬n¡rLnhs’pG l∂pdÉng mAr∆nT tπoc k›l›c›-

n› istimal etmeli, perdeyi y›rtmal›; tâ Onu bulmal›.2≈/bÉnÑrdGnƒog ≈/bÉnÑrdnG

Said Nurs î;'

alâka: ilgi, ba¤.bâkî: ebedî, devaml›, kal›c›.bizatihi: kendi bafl›na, bafll› bafl›-na.Cenab-› Hak: Allah, Hakk›n takendisi olan fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.cilve: tecelli, yans›ma, görüntü.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.esma-i bâkiye: bâkî, ebedî isim-ler, Allah’›n kal›c› ve devaml› isim-leri.

fânî: ölümlü, geçici.fâniyat: fânîler, geçiciler,ölümlüler.gayr: baflka, di¤er.hakikat: gerçek.hüküm: karar.istimal etme: kullanma.izah etme: aç›klama.kaim: ayakta duran, var olan.livechillâh: Allah ad›na, Allah

için.madum: yok, ölü.mana-i harfi: bir fleyin yarat›-c›s›na bakan onu tarif edenmanas›.mana-i ismi: bir fleyin bizzatkendisine bakan ve kendisinitan›tan manas›.masiva: Allah’tan baflka bü-tün varl›klar, Allah’›n d›fl›nda-

ki her fley.mazhar: görünme yeri, ayna.müstakil: ba¤›ms›z, bafll› ba-fl›na.nevi: çeflit, tür.sermedî: ebedî, sürekli, de-vaml›.vecih: yön.vücut: varl›k.zat: öz, flah›s.

1. Her fley helâk olup gidicidir—Ona bakan yüzü müstesna. (Kasas Suresi: 88.)

2. Bâkî olan yaln›z Allah’t›r.

100 | MEKTUBATON BEfi‹NC‹ MEKTUP

Page 99: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Alt›nc› Mektupa

rºogrƒ°nûrNÉna rºoµnd Gƒo©nªnL rónb ¢nSÉsædG s¿pG ¢oSÉsædG oºo¡nd n∫Énb nøj/òs`dnG1 oπ«`/cnƒrdG nºr©pfnh *G ÉnæoÑ°rùnM GoƒdÉnbnh ÉkfÉnÁ/G rºognOGnõ`na

fiU Mektup 2 Ékæpq«nd k’rƒnb o¬nd n’ƒo≤na s›rr›na mazhar olmufl,

fliddetli yaz›lmam›fl.

Çoklar taraf›ndan sarihan ve manen gelen bir sualecevapt›r. fiu cevab› vermek, benim için hofl de¤il, arzuetmiyorum. Her fleyimi Cenab-› Hakk›n tevekkülüneba¤lam›flt›m. Fakat, ben kendi hâlimde ve âlemimde ra-hat b›rak›lmad›¤›m ve yüzümü dünyaya çevirdikleri için,Yeni Said de¤il, bilmecburiye Eski Said lisan›yla, flahs›miçin de¤il, belki dostlar›m› ve Sözlerimi ehl-i dünyan›n ev-ham ve eziyetinden kurtarmak için, hakikat-i hâli hemdostlar›ma, hem ehl-i dünyaya ve ehl-i hükme beyan et-mek için Befl Noktay› beyan ediyorum.

B‹R‹NC‹ NOKTA

Deni lmifl : “Ne için siyasetten çekildin? Hiç yanaflm›-yorsun?”

MEKTUBAT | 101 ON ALTINCI MEKTUP

manen: manevî olarak.mazhar: nail olma, eriflme.Rahîm: sonsuz merhamet sahibiolan Allah.Rahman: rahmeti bütün herkeseyay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›nr›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-ne alan rahmetin sahibi Allah.sarihan: aç›kça.s›r: insan akl›n›n eriflemedi¤i ‹lâhîhikmet, gaye.siyaset: politika, devlet idaresi ileilgili esaslar.sual: soru.tevekkül: Allah’a dayanma vegüvenme.vekil: kendisine dayan›lan, göze-ten, flahit ve koruyucu Allah.ziyadeleflme: artma.

âlem: dünya.arzu: istek, heves.beyan: anlatma, izah, aç›kla-ma.bilmecburiye: mecburiyetle,zorunlu olarak.Cenab-› Hak: Allah; hakk›n ta

kendisi olan fleref ve azametsahibi yüce Allah.

ehl-i dünya: dünyaya dal›p,sadece dünya için yaflayan,ahireti düflünmeyen.

ehl-i hüküm: hükmedenler,hüküm verenler.

evham: vehimler, zanlar, ku-runtular.eziyet: büyük s›k›nt›, meflak-kat.hakikat-i hâl: iflin iç yüzü.iman: inanmak, itikat, inanç.lisan: dil.

1. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla..Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara “Düflman size karfl› büyük bir kuvvet toplad›; on-lardan korkun” dedikleri zaman onlar›n iman› ziyadeleflti ve “Allah bize yeter; O ne güzelvekildir” dediler. (Â-i ‹mran Suresi: 173.)

2. Ona tatl› dille söyleyin. (Taha Suresi: 44.)

* On Alt›nc› Mektup, Bar-la’da 1930-31 y›llar›ndaTürkçe olarak telif edil-mifltir.

Page 100: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Elcevap : Dokuz on sene evveldeki Eski Said, birmiktar siyasete girdi. Belki siyaset vas›tas›yla dine ve il-me hizmet edece¤im diye beyhude yoruldu. Ve gördü ki,o yol meflkûk ve müflkülâtl› ve bana nispeten fuzuliyâne,hem en lüzumlu hizmete mâni ve hatarl› bir yoldur. Ço-¤u yalanc›l›k; ve bilmeyerek ecnebi parma¤›na alet ol-mak ihtimali var.

Hem siyasete giren, ya muvaf›k olur veya muhalifolur. E¤er muvaf›k olsa, madem memur ve mebus de¤i-lim; o hâlde siyasetçilik bana fuzulî ve malâyani bir fley-dir. Bana ihtiyaç yok ki, beyhude kar›flay›m.

E¤er muhalif siyasete girsem, ya fikirle veya kuvvetlekar›flaca¤›m. E¤er fikirle olsa, bana ihtiyaç yok. Çünkümesail tavazzuh etmifl; herkes benim gibi bilir. Beyhudeçene çalmak manas›zd›r. E¤er kuvvetle ve hâdise ç›kar-makla muhalefet etsem, husulü meflkûk bir maksat içinbinler günaha girmek ihtimali var; birinin yüzünden çok-lar belâya düfler. Hem on ihtimalden bir iki ihtimale bi-naen günahlara girmek, masumlar› günaha atmak vicda-n›m kabul etmiyor diye, Eski Said, sigara ile beraber ga-zeteleri ve siyaseti ve sohbet-i dünyeviye-i siyasiyeyi terketti. Buna kat’î flahit, o vakitten beri, sekiz senedir bir tekgazete ne okudum ve ne dinledim. Okudu¤umu ve din-ledi¤imi, biri ç›ks›n, söylesin. Hâlbuki, sekiz sene evvel,günde belki sekiz gazete Eski Said okuyordu. Hem beflsenedir bütün dikkatle benim hâlime nezaret ediliyor. Si-yasetvari bir tereflfluh gören söylesin. Hâlbuki, benim gi-

bi asabî ve 1 pπn«p◊r G p∑rônJ ≈/a oán∏«/◊r G ÉnªsfpG düsturuyla en büyük

asabî: sinirli.belâ: musibet, s›k›nt›.beyhude: boflu bofluna.binaen: -den dolay›, -e dayana-rak.düstur: kaide, kural, prensip.ecnebi: yabanc›.evvel: önce.fuzulî: bofluna, lüzumsuz.fuzuliyâne: bofluna, lüzumsuz.günah: dinen yasaklanan ve suçsay›lan fiiller; uygunsuz fiil, dinîsuç.hâdise: olay.hâlbuki: oysa ki.hatarl›: tehlike.hile: aldatma, kand›rmaya yöne-lik tertip, düzen, desisehusul: olma, meydana gelme,oluflma.ihtimal: olabilirlik.ilim: bilgi, fen.kat’î: kesin.

lüzum: gerekli.maksat: amaç, gaye.malâyani: manas›z, faydas›z,anlams›z.mana: anlam.mâni: engel.masum: günah› olmayan,suçsuz.mebus: seçilen, milletvekili,temsilci.mesail: meseleler.meflkûk: flüpheli.

muhalefet: ayk›r› davranma.muhalif: uymayan, karfl›.muvaf›k: uygun, taraftar.müflkülâtl›: zor, güç.nezaret etme: gözetim alt›n-da tutma.nispeten: göre, oranla.siyaset: devlet idaresi, devle-tin ifllerini düzenleme ve yü-rütme sanat›yla ilgili görüfl veanlay›fl; politika.siyasetvari: siyasî bir ifade ve

tav›rla, siyasetle ilgili.sohbet-i dünyeviye-i siyasi-ye: dünya siyasetiyle ilgilisohbet.flahit: flahitlik eden, tan›k.tavazzuh: aç›kl›¤a kavuflma.tereflfluh: s›zma, s›z›nt›.vakit: zamanvas›ta: arac›l›k.vicdan: iyiyi kötüden ay›rt et-meye yard›mc› olan ahlâkîduygu.

1. Gerçek hile, hilesizliktedir.

102 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

Page 101: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hileyi hilesizlikte bulan pervas›z, alâkas›z bir insan›n, de-¤il sekiz sene, sekiz gün bir fikri gizli kalmaz. Siyasete ifl-tihas› ve arzusu olsayd›, tetkikata, taharriyata lüzum b›-rakmayarak, top güllesi gibi seda verecekti.

‹K‹NC‹ NOKTA

Yeni Said ne için bu kadar fliddetle siyasetten tecen-nüp ediyor?

E lcevap : Milyarlar seneden ziyade olan hayat-› ebe-diyeye çal›flmas›n› ve kazanmas›n›, meflkûk bir iki senehayat-› dünyeviyeye lüzumsuz, fuzulî bir surette kar›flmaile feda etmemek için; hem en mühim, en lüzumlu, ensaf ve en hakikatli olan hizmet-i iman ve Kur’ân için flid-detle siyasetten kaç›yor. Çünkü, diyor:

Ben ihtiyar oluyorum; bundan sonra kaç sene yaflaya-ca¤›m› bilmiyorum. Öyle ise, bana en mühim ifl, hayat-›ebediyeye çal›flmak lâz›m geliyor. Hayat-› ebediyeyi ka-zanmakta en birinci vas›ta ve saadet-i ebediyenin anah-tar› imand›r; ona çal›flmak lâz›m geliyor.

Fakat ilim itibar›yla insanlara dahi bir menfaat dokun-durmak için fler’an hizmete mükellef oldu¤umdan, hiz-met etmek isterim. Lâkin o hizmet, ya hayat-› içtimaiyeve dünyeviyeye ait olacak; o ise elimden gelmez, hemf›rt›nal› bir zamanda sa¤lam hizmet edilmez. Onun için,o ciheti b›rak›p, en mühim, en lüzumlu, en selâmetliolan imana hizmet cihetini tercih ettim. Kendi nefsimekazand›¤›m hakaik-› imaniyeyi ve nefsimde tecrübe

MEKTUBAT | 103 ON ALTINCI MEKTUP

tin ifllerini düzenleme ve yürüt-me sanat›yla ilgili görüfl ve anla-y›fl; politika.suret: biçim, tarz, flekil.fler’an: dinen, fleriata göre.taharriyat: araflt›rmalar.tecennüp: çekinme, sak›nma, ka-ç›nma.tecrübe: deneyim, s›nama.tercih etme: seçme.tetkikat: incelemeler.vas›ta: arac›, araç.ziyade: fazla, çok.

alâka: ilgi, ba¤.arzu: istek, heves.cihet: yön.feda: gözden ç›karma, u¤ru-na verme.fuzulî: bofluna, lüzumsuz, ge-reksiz.gülle: top mermisi.hakaik-› imaniye: iman haki-katleri.hakikat: gerçek, do¤ru.hayat-› dünyeviye: dünyahayat›.hayat-› ebediye: ebedî ve

sonsuz hayat.hayat-› içtimaiye ve dünye-vîye: toplumsal ve dünyayaait hayat.hile: aldatma, kand›rmayayönelik tertip, düzen, desise.hizmet-i iman ve Kur’ân:iman ve Kur’ân hizmeti.ilim: bilgi, fen.iman: inanmak, itikat, inanç.ifltiha: istek, arzu.lâkin: fakat.lâz›m: gerekli.lüzum: gereklilik, gerek.

lüzumsuz: gereksiz.menfaat: fayda.meflkûk: flüpheli.mühim: önemli.mükellef: yükümlü.nefis: flehvet, gazap, faziletgibi fleylerin kayna¤›.pervas›z: korkusuz.saadet-i ebediye: sonsuzmutluluk.seda: ses.saf: temiz, halis.selâmet: salimlik, eminlik.siyaset: devlet idaresi, devle-

Page 102: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

etti¤im manevî ilâçlar›, sair insanlar›n eline geçmek için,o kap›y› aç›k b›rak›yorum. Belki Cenab-› Hak bu hizme-ti kabul eder ve eski günah›ma kefaret yapar. Bu hizme-te karfl› fleytan-› racîmden baflka hiç kimsenin—mü’minolsun, kâfir olsun, s›dd›k olsun, z›nd›k olsun—karfl› gel-meye hakk› yoktur. Çünkü imans›zl›k baflka fleylere ben-zemiyor. Zulümde, f›skta, kebairde birer menhus lezzet-ifleytaniye bulunabilir. Fakat imans›zl›kta hiçbir cihet-i lez-zet yok. Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir,azap içinde azapt›r.

‹flte, böyle hadsiz bir hayat-› ebediyeye çal›flmay› veiman gibi kudsî bir nura hizmeti b›rakmak, ihtiyarl›k za-man›nda lüzumsuz, tehlikeli siyaset oyuncaklar›na at›l-mak, benim gibi alâkas›z ve yaln›z ve eski günahlar›nakefaret aramaya mecbur bir adamda ne kadar hilâf-› ak›l-d›r, ne kadar hilâf-› hikmettir, ne derece bir divaneliktir;divaneler de anlayabilirler.

Amma “Kur’ân ve iman›n hizmeti ne için beni menediyor?” dersen, ben de derim ki:

Hakaik-› imaniye ve Kur’âniye birer elmas hükmündeoldu¤u hâlde, siyaset ile âlûde olsa idim, elimdeki o el-maslar, i¤fal olunabilen avam taraf›ndan, “Acaba taraf-tar kazanmak için bir propaganda-i siyaset de¤il mi?” di-ye düflünürler. O elmaslara adî flifleler nazar›yla bakabi-lirler. O hâlde, ben o siyasete temas etmekle, o elmasla-ra zulmederim ve k›ymetlerini tenzil etmek hükmüne ge-çer. ‹flte, ey ehl-i dünya! Neden benimle u¤rafl›yorsunuz,beni kendi hâlimde b›rakm›yorsunuz?

adî: baya¤›, de¤ersiz, basit.alâka: ilgi, ba¤.âlûde: bulaflm›fl, kar›flm›fl.avam: halk tabakas›, s›radan in-sanlar.azap: ceza, s›k›nt›.Cenab-› Hak: Allah, Hakk›n takendisi olan fleref ve yücelik sahi-bi Allah.cihet-i lezzet: lezzet taraf›, lezzetveren yönü.divane: deli.ehl-i dünya: dünyaya ba¤l›, dün-ya için yaflayan, ahireti düflünme-yen.elem: maddî-manevî ›zt›rap, ac›,keder, üzüntü.elmas: çok k›ymetli bir mücev-her.f›sk: günah, günahkârl›k.günah: dinen yasaklanan ve suçsay›lan fiiller.hadsiz: s›n›rs›z.hakaik-› imaniye ve Kur’âniye:iman ve Kur’ân hakikatleri.hayat-› ebediye: ebedî ve son-suz hayat.hilâf-› ak›l: ak›l d›fl›, akla ayk›r›.hilâf-› hikmet: hikmete z›t, an-lams›z.hükmünde: de¤erinde, yerinde.hükmüne: de¤erine, yerine.i¤fal: yan›ltma, aldatma, kand›r-

104 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

ma.iman: inanmak, itikat, inanç.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti in-kâr eden, dinsiz.kebair: büyük günahlar.kefaret: günahlar›n ba¤›fllan-mas›na vesile olan fley, karfl›-l›k.kudsî: mukaddes, kutsal.lezzet-i fleytaniye: fleytanîlezzet, zevk.lüzumsuz: gereksiz.mecbur: zorunlu olma.men etme: yasaklama, en-

gelleme.menhus: u¤ursuz, kötü, çir-kin.mü’min: iman eden, Allah’ave gönderdiklerine inanan.nazar: bak›fl.nur: par›lt›, ›fl›k, ayd›nl›k.propaganda-i siyaset: siya-set propagandas›.sair: di¤er, öteki, baflka.s›dd›k: hakk› ve hakikati te-reddütsüz kabullenen, Allah’ave peygambere ba¤l›l›kta enileri olan.

siyaset: devlet idaresi, devle-tin ifllerini düzenleme ve yü-rütme sanat›yla ilgili görüfl veanlay›fl; politika.fleytan-› racîm: tafllanm›fl,kovulmufl fleytan.temas: de¤mek.tenzil: indirme, düflürme.z›nd›k: Allah’a ve ahireteinanmayan.zulmet: karanl›k.zulmetmek: eziyet, iflkenceetmek.zulüm: haks›zl›k, eziyet.

Page 103: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

E¤er derseniz: “fieyhler bazen iflimize kar›fl›yorlar. Sa-na da bazen fleyh derler.”

Ben de derim: Hey efendiler! Ben fleyh de¤ilim. Benhocay›m. Buna delil: Dört senedir buraday›m. Bir tekadama tarikat verseydim, flüpheye hakk›n›z olurdu. Bel-ki yan›ma gelen herkese demiflim: “‹man lâz›m, ‹slâmi-yet lâz›m; tarikat zaman› de¤il.”

E¤er derseniz: “Sana Said-i Kürdî derler. Belki sendeunsuriyetperverlik fikri var, o iflimize gelmiyor.”

Ben de derim: Hey efendiler! Eski Said ve YeniSaid’in yazd›klar› meydanda. fiahit gösteriyorum ki, ben1 nás«p∏pgÉnérdG nás«pÑ°nün©rdG pâsÑ`nL oás«`penÓ°rSp r’nG ferman-› kat’îsiyle, eski

zamandan beri menfi milliyet ve unsuriyetperverli¤e, Av-rupa’n›n bir nevi firenk illeti oldu¤undan, bir zehr-i katilnazar›yla bakm›fl›m. Ve Avrupa, o Frenk illetini ‹slâm içi-ne atm›fl; tâ tefrika versin, parçalas›n, yutmas›na haz›rolsun diye düflünür. O Frenk illetine karfl› eskiden beri te-daviye çal›flt›¤›m›, talebelerim ve bana temas edenler bi-liyorlar.

Madem böyledir; hey efendiler, her bir hâdiseyi baha-ne tutup, bana s›k›nt› vermeye sebep nedir acaba? fiark-ta bir nefer hata etse, garpta bir nefere askerlik münase-betiyle zahmet ve ceza vermek veya ‹stanbul’da bir esna-f›n cinayetiyle Ba¤dat’ta bir dükkânc›y› esnafl›k münase-betiyle mahkûm etmek nev’inden, her hâdise-i dünyevi-yede bana s›k›nt› vermek hangi usul iledir, hangi vicdanhükmeder, hangi maslahat iktiza eder?

MEKTUBAT | 105 ON ALTINCI MEKTUP

illet: hastal›k.iman: inanmak, itikat, inanç.‹slâmiyet: Hz. Muhammed’in(a.s.m.) kendisine gelen vahiy iletebli¤ buyurdu¤u din.kabilecilik: kavmiyetçilik.lâz›m: gerekli.mahkûm: hükümlü.maslahat: fayda, gaye.meal: mana, anlam.menfi milliyetçilik: ›rkç›l›k,olumsuz ve zararl› milliyetçilik.meselâ: örnek olarak.münasebet: alâka, ba¤, iliflki.nazar: bak›fl.nefer: asker, er.nev: çeflit, tür.flahit: delil.flark: do¤u.fleyh: tarikat dersi veren manevîlider.talebe: ö¤renci.tarikat: Allah’a ulaflmak için, fley-hin gözetiminde müridin takipedece¤i terbiye usul ve yolu.tefrika: bölünme, parçalanma,ayr›l›k.temas etmek: dokunmak; ilgi-lenmek, u¤raflmak.unsuriyetperverlik: ›rkç›l›k, milli-yetçilik.usul: kanun, düzen, kural.vicdan: iyiyi kötüden ay›rt etme-ye yard›mc› olan ahlâkî duygu.zahmet: s›k›nt›, eziyet.zehr-i katil: öldürücü zehir.

âdet: görenek, usul, al›flkan-l›k.bahane: uydurma sebep.bat›l: dinde yeri olmayan, di-ni hükümlere ayk›r›.bazen: zaman zaman.cinayet: adam öldürme.esnaf: bir sanatla veya dük-

kânc›l›kla geçinen kimse.ferman-› kat’î: kesin emir,buyruk.Frenk: Avrupal›, Frans›z.garp: bat›.hadis: Hz. Muhammed’e(a.s.m.) ait söz, emir, fiiller.hâdise: olay.

hâdise-i dünyeviye: dünyaile ilgili hâdise, olay.hükmetmek: karar vermek.›rkç›l›k: menfi milliyetçilik;olumsuz, zararl› milliyetçilik.ifade: söz, deyifl.iktibas: k›smen aktar›lma.iktiza: gerekme, gerektirme.

1. ‹slâm, Cahiliyetten kalma ›rkç›l›k ve kabilecili¤i ortadan kald›rm›flt›r. [Bu ifade hadislerdeniktibast›r. Meselâ bir hadisin meali flöyledir: “‹slâm dini kendinden önceki bat›l davran›fl veâdetleri kökünden söküp atar” (Buharî, Ahkâm: 4, ‹mare: 36, 37; Ebu Davud, Sünnet: 5; Tir-mizî, Cihad: 39, ‹lim: 16; Neseî, Bey’a: 26; ‹bni Mâce, Cihad: 39; Müsned, 4:69, 70, 199, 204.)

Page 104: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ÜÇÜNCÜ NOKTA

Hâlimi, istirahatimi düflünen ve her musibete karfl› sa-b›rla sükûtumu isti¤rap eden dostlar›m›n flöyle bir sualle-ri var ki: “Sana gelen zahmetlere, s›k›nt›lara nas›l taham-mül ediyorsun? Hâlbuki, eskiden çok hiddetli ve izzetliidin; edna bir tahkire tahammül edemezdin.”

Elcevap : ‹ki küçük hâdiseyi ve hikâyeyi dinleyiniz,cevab›n› al›n›z.

B‹R‹NC‹ H‹KÂYE: ‹ki sene evvel benim hakk›mda bir mü-dür sebepsiz, g›yab›mda tezyifkârâne, hakaretli sözlersöylemiflti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Sa-id damar›yla müteessir oldum. Sonra Cenab-› Hakk›nrahmetiyle flöyle bir hakikat kalbe geldi, s›k›nt›y› izaleedip o adam› da bana helâl ettirdi. O hakikat fludur:

Nefsime dedim: E¤er onun tahkiri ve beyan etti¤i ku-surlar, flahs›ma ve nefsime ait ise, Allah ondan raz› olsunki, benim nefsimin ay›plar›n› söyler. E¤er do¤ru söylemiflise, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan be-ni kurtarmaya yard›md›r. E¤er yalan söylemifl ise, beniriyadan ve riyan›n esas› olan flöhret-i kâzibeden kurtar-maya yard›md›r. Evet, ben nefsim ile musalâha etmemi-flim. Çünkü, terbiye etmemiflim. Benim boynumda veyakoynumda bir akrep bulundu¤unu biri söylese veya gös-terse, ondan dar›lmak de¤il, belki memnun olmak lâz›mgelir.

akrep: zehirli ve öldürücü bir bö-cek.ay›p: kusur.beyan: anlatma, aç›klama.Cenab-› Hak: Allah, Hakk›n takendisi olan fleref ve yücelik sahi-bi Allah.damar: huy, tabiat.edna: en basit, en küçük.evvel: önce.g›yap: haz›r ve mevcut olmama,yokluk.gurur: kibir, böbürlenme, büyük-lenme hissi.hâdise: olay.

106 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

hakaretli sözler: küçük dü-flürücü, onur k›r›c› fleyler bu-lunan sözler.hakikat: gerçek.hâlbuki: oysa ki.helâl etme: alaca¤›ndan,hakk›ndan vazgeçme.hiddet: öfke, k›zg›nl›k.isti¤rap: flafl›rma, hayret et-me.istirahat: dinlenme.izale: giderme.izzet: itibar, fleref, haysiyet.kusur: ay›p, özür.

lâz›m: gerek.memnun: hoflnut, raz›.musalâha: bar›flma.musibet: belâ, s›k›nt›.müteessir: etkilenme, üzül-me.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan hay›rl›ifllerden al›koyan güç; kendiflahs›.rahmet: esirgeme, flefkat,merhamet.riya: iki yüzlülük, gösterifl.sevk: yönlendirme, yönetme.

sükût: susma.

flöhret-i kâzibe: yalanc› flöh-ret.

tahammül: zora dayanma,sabretme, katlanma.

tahkir: hakaret etme, afla¤›-lama; hor görme, küçük gör-me.

terbiye: yetifltirme, iyi ahlâkve edep ö¤renme.

tezyifkârâne: küçük düflü-rürcesine.

zahmet: s›k›nt›, meflakkat.

Page 105: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

E¤er o adam›n tahkirat›, benim imana ve Kur’ân’ahizmetkârl›¤›m s›fat›ma ait ise, o bana ait de¤il. O ada-m›, beni istihdam eden Sahib-i Kur’ân’a havale ediyo-rum. O Aziz’dir, Hakîm’dir.

E¤er s›rf beni sövmek, tahkir etmek, çürütmek nev’in-den ise, o da bana ait de¤il. Ben menfî ve esir ve garipve elim ba¤l› oldu¤undan, haysiyetimi kendi elimle dü-zeltmeye çal›flmak bana düflmez. Belki misafir oldu¤umve bana nezaret eden flu köye, sonra kazaya, sonra vilâ-yete hükmedenlere aittir. Bir insan›n elindeki esirini tah-kir etmek, sahibine aittir; o müdafaa eder. Madem haki-kat budur; kalbim istirahat etti,

1 pOÉnÑp©rdÉpH lÒ°/ünH %G s¿pG $G n‹pG …/ôrenG ¢oVpqƒnaoGnhdedim. O vak›ay› olmam›fl gibi sayd›m, unuttum. Fakatmaatteessüf sonra anlafl›ld› ki, Kur’ân onu helâl etme-mifl.

‹K‹NC‹ H‹KÂYE: fiu senede iflittim ki, bir hâdise olmufl.O hâdisenin vukuundan sonra, yaln›z icmalen vukuunuiflitti¤im hâlde, o vak›a ile ciddî alâkadarm›fl›m gibi birmuamele gördüm. Zaten muhabere etmiyordum; etsemde, pek nadir olarak bir mesele-i imaniyeyi bir dostumayazard›m. Hatta dört senede kardeflime bir tek mektupyazd›m. Ve ihtilâttan hem ben kendimi menediyordum,hem de ehl-i dünya beni men ediyordu. Yaln›z bir iki ah-bapla haftada bir defa görüflebiliyordum. Köye gelen mi-safirler ise, ayda bir-ikisi, baz› bir-iki dakika, bir mesele-iahirete dair benimle görüflüyordu. Bu gurbet hâlimde,

MEKTUBAT | 107 ON ALTINCI MEKTUP

l›flt›rma.istirahat: dinlenme.kaza: ilçe.maatteessüf: üzülerek, ne yaz›kki.men: engelleme, yasaklama.menfî: sürgün edilmifl.mesele-i ahiret: ahiretle ilgilimesele.mesele-i imaniye: imanla ilgilimesele.muamele: davran›fl.muhabere: haberleflme.müdafaa: savunma.nadir: seyrek, az.nev’: çeflit, tür.nezaret: gözetmek, bakmak.Sahib-i Kur’ân: Kur’ân’›n sahibiolan Allah.s›fat: vas›f.s›rf: sadece.tahkir: hakaret etme, afla¤›lama.tahkirat: hakaretler, afla¤›lama-lar.vak›a: hâdise, olay.vilâyet: il.vuku: olma, meydana gelme.

ahbap: dostlar, sevilenler.alâkadar: ilgili, münasebetli.Aziz: çok izzetli, kuvvet vekudret sahibi olan Allah.dair: alâkal›, ilgili.ehl-i dünya: sadece dünyahayat› için yaflayan, ahiretidüflünmeyen.esir: tutsak.garip: kimsesiz; gurbette,

kendi memleketinin d›fl›ndabulunan.gurbet: yabanc› yerde kalma.hâdise: olay.hakikat: gerçek, do¤ru.Hakîm: her fleyi bir maksatlauygun yaratan, hikmet sahibiAllah.havale: b›rakma, gönderme;üstüne b›rakma.

haysiyet: fleref, itibar.helâl: din bak›m›ndan günaholmayan fley.hizmetkâr: hizmetçi.hükmeden: hâkim olan.icmalen: k›saca, özetle.ihtilât: kar›fl›p görüflme, in-sanlarla bir arada bulunma.iman: inanmak, itikat.istihdam: hizmet ettirme, ça-

1. Ben iflimi Allah’a havale ediyorum. fiüphesiz ki Allah kullar›n› hakk›yla görendir. (Mü’minSuresi: 44.)

Page 106: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

garip, yaln›z, kimsesiz, nafaka için çal›flmaya benim gibi-lere muvaf›k olmayan bir köyde, her fleyden, herkestenmen edildim. Hatta, dört sene evvel, harap olmufl bir ca-mii tamir ettirdim. Memleketimde imaml›k ve vaizlik ve-sikam elimde oldu¤undan, o camide dört senedir—Allahkabul etsin—imaml›k etti¤im hâlde, flu mübarek geçenRamazan’da mescide gidemedim. Bazen yaln›z namaz›-m› k›ld›m, cemaatle k›l›nan namaz›n yirmi befl sevab›n-dan ve hayr›ndan mahrum kald›m.

‹flte, bafl›ma gelen bu iki hâdiseye karfl›, aynen iki se-ne evvel o memurun bana karfl› muamelesine gösterdi-¤im sab›r ve tahammülü gösterdim. ‹nflaallah devam daettirece¤im. fiöyle de düflünüyorum ve diyorum ki:

E¤er ehl-i dünya taraf›ndan bafl›ma gelen flu eziyet, flus›k›nt›, flu tazyik, ay›pl› ve kusurlu nefsim için ise, helâlediyorum. Benim nefsim belki bununla ›slah-› hâl eder;hem ona kefaretüzzünup olur. Dünya misafirhanesininsafas›n› çok gördüm; az›c›k cefas›n› görsem, yine flükre-derim.

E¤er imana ve Kur’ân’a hizmetkârl›¤›m cihetiyle ehl-idünya beni tazyik ediyorsa, onun müdafaas› bana ait de-¤il; onu, Aziz-i Cebbar’a havale ediyorum.

E¤er as›ls›z ve riyaya sebep ve ihlâs› k›racak bir flöh-ret-i kâzibeyi k›rmak için teveccüh-ü ammeyi hakk›mdabozmak murat ise, onlara rahmet. Çünkü teveccüh-üammeye mazhar olmak ve halklar›n nazar›nda flöhretkazanmak, benim gibi adamlara zarard›r zannederim.

Aziz-i Cebbar: istedi¤ini mutlakayapabilen, çok izzet sahibi olanAllah.cefa: eziyet, s›k›nt›.cemaat: bir imama uyup namazk›lan Müslümanlar toplulu¤u.cihet: yön.ehl-i dünya: sadece dünya haya-t› için yaflayan, ahireti düflünme-yen.evvel: önce.eziyet: büyük s›k›nt›, zahmet.garip: gurbette kendi memleketi-nin d›fl›nda bulunan.hâdise: olay.halk: topluluk, insanlar.harap: y›k›k, viran, y›k›lm›fl.havale: b›rakma, gönderme.hay›r: fayda, sevap, iyilik.helâl: din bak›m›ndan günah ol-mayan fley.hizmetkâr: hizmetçi.›slah-› hâl: kendi hâlini ›slah et-me, düzeltme.ihlâs: samimiyet, ibadet ve dav-ran›fllarda sadece Allah r›zas›n›gözetme.imam: Müslüman cemaate na-maz k›ld›ran kifli.iman: inanmak, itikat.inflaallah: Allah izin verirse.kefaretüzzünup: günahlar›n ke-fareti, ba¤›fllanmaya vesile.kusur: özür, kabahat.mahrum: yoksun.mazhar: nail olma, eriflme, ka-

108 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

vuflma.memleket: vatan.men: engelleme, yasaklama.mescit: ibadet edilecek yer,cami.misafirhane: geçici bekleme,konaklama yeri.muamele: davran›fl.murat: maksat, ulafl›lmak is-tenen fley, kastedilen, iste-nen.muvaf›k: uygun.mübarek: feyizli, bereketli,hay›rl›.

müdafaa: savunma.nafaka: yiyecek, içecek para-s›, geçim için gerekli olan fley.nazar: bak›fl, düflünce; göz.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan hay›rl›ifllerden al›koyan güç, kendisi.rahmet: esirgeme, flefkatmerhamet.Ramazan: oruç ay›.riya: iki yüzlülük, gösterifl.safa: zevk, e¤lence.flöhret: ün, nam.flöhret-i kâzibe: geçici, yalan-

c› flöhret.

flükür: minnettarl›k duyma,teflekkür.

tahammül: zora dayanma,sabretme, katlanma.

tazyik: zorlama, bask›, fliddet.

teveccüh-ü amme: herkesinilgi ve sevgisi.

vaiz: ibadet yerlerinde dininemir ve yasaklar›n› anlataraknasihat eden.

vesika: belge.

zannetme: sanma.

Page 107: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Benimle temas edenler beni bilirler ki, flahs›ma karfl›hürmet istemiyorum, belki nefret ediyorum. Hatta k›y-mettar mühim bir dostumu, fazla hürmeti için belki ellidefa tekdir etmiflim.

E¤er beni çürütmek ve efkâr-› ammeden düflürtmek,›skat ettirmekten muratlar›, tercümanl›k etti¤im hakaik-›imaniye ve Kur’âniyeye ait ise, beyhudedir. Zira Kur’âny›ld›zlar›na perde çekilmez. Gözünü kapayan yaln›z ken-di görmez; baflkas›na gece yapamaz.

DÖRDÜNCÜ NOKTA

Evhaml› bir kaç sualin cevab›d›r.

Birincisi: Ehl-i dünya bana der: “Ne ile yafl›yorsun?Çal›flmadan nas›l geçiniyorsun? Memleketimizde tembel-ce oturanlar› ve baflkas›n›n sa’yi ile geçinenleri istemiyo-ruz.”

Elcevap : Ben iktisat ve bereketle yafl›yorum. Rez-zak’›mdan baflka kimsenin minnetini alm›yorum ve al-mamaya da karar vermiflim. Evet, günde yüz para, belkik›rk para ile yaflayan bir adam, baflkas›n›n minnetini al-maz.

fiu meselenin izah›n› hiç arzu etmiyordum. Belki birgururu ve bir enaniyeti ihsas eder fikriyle, beyan etmekbana pek nahofltur. Fakat, madem ehl-i dünya evhaml›bir surette soruyorlar; ben de derim ki:

Küçüklü¤ümden beri halklar›n mal›n› kabul etmemek(velev zekât dahi olsa), hem maafl› kabul etmemek (yal-n›z bir iki sene Dârülhikmeti’l-‹slâmiyede dostlar›m›n

MEKTUBAT | 109 ON ALTINCI MEKTUP

Rezzak: bütün yarat›lm›fllar›n r›z-k›n› veren ve ihtiyaçlar›n› karfl›la-yan Allah.sa’y: çal›flma.sual: soru.suret: biçim, tarz, flekil.tekdir: uyarma, ikaz, azarlama.temas etmek: iliflkide ve ileti-flimde bulunmak.tercüman: tercüme eden; birisi-nin veya bir fleyin maksad›n› an-latmaya bir hâli veya bir fleyi ifa-deye vas›ta olan.velev: hatta, ola ki.zekât: Allah için mal›n belli birk›sm›n›n her y›l zekât verilebile-cek kimselere da¤›t›lmas›, ‹slâm›nbir flart›.

arzu: istek, heves.bereket: Allah’tan gelen bol-luk.beyan: anlatma, aç›klama.beyhude: boflu bofluna.Dârülhikmeti’l-‹slâmiye:1918-1922 y›llar› aras›ndafleyhülislâml›¤a ba¤l› olarakfaaliyet gösteren, Bediüzza-man Said Nursî’nin de görevyapt›¤› ‹slam Akademisi hüvi-yetinde ilmi bir kurulufl.efkâr-› amme: umuma aitdüflünce, kamuoyu.

ehl-i dünya: sadece dünyahayat› için yaflayan, ahiretidüflünmeyen.enaniyet: kendini be¤enme,benlik, gurur.evham: vehimler, kuflkular,kuruntular.gurur: kibir, kendini yüksekve de¤erli tutma hissi.hakaik-› imaniye ve Kur’âni-ye: iman ve Kur’ân hakikatle-ri.hürmet: riayet, ihtiram.›skat: düflürme.

ihsas: hissettirme.iktisat: tutumluluk, tasarruf.izah: aç›klama.k›ymettar: de¤erli, k›ymetli.memleket: vatan.mesele: ehemmiyetli konu.minnet: lütuf, ba¤›fl.murat: maksat, ulafl›lmak is-tenen fley, kastedilen, iste-nen.mühim: önemli.nahofl: hofla gitmeyen, hoflolmayan.perde: örtü.

Page 108: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

icbar›yla kabul etmeye mecbur oldum ve o paray› da ma-nen millete iade ettik), hem maiflet-i dünyeviye için min-net alt›na girmemek, bütün ömrümde bir düstur-u haya-t›md›r. Ehl-i memleketim ve baflka yerlerde beni tan›yan-lar bunu biliyorlar. Bu befl seneki nefyimde, çok dostlarbana hediyelerini kabul ettirmek için çok çal›flt›lar; kabuletmedim.

“Öyle ise, nas›l idare edersin?” denilse, derim:Bereket ve ikram-› ‹lâhî ile yafl›yorum. Nefsim çendan

her hakarete, her ihanete müstahak ise de, fakat Kur’ânhizmetinin kerameti olarak, erzak hususunda ikram-› ‹lâhî

olan berekete mazhar oluyorum. 1 rçuónëna n∂pq HnQ pánªr©pæpH ÉsenGnh

s›rr›yla, Cenab-› Hakk›n bana etti¤i ihsanat› yâd edip, birflükr-ü manevî nev’inde birkaç numunesini söyleyece-¤im. Bir flükr-ü manevî olmakla beraber, korkuyorum ki,bir riya ve gururu ihsas ederek o mübarek bereket kesil-sin. Çünkü müftehirâne gizli bereketi izhar etmek, kesil-mesine sebep olur. Fakat, ne çare, söylemeye mecburoldum.

‹flte birisi: fiu alt› ayd›r otuz alt› ekmekten ibaret bir ki-le bu¤day bana kâfi geldi; daha var, bitmemifl. Ne mik-tar kifayet (HAfi‹YE) edecek, bilmiyorum.

‹kincisi: fiu mübarek Ramazan’da, yaln›z iki hanedenbana yemek geldi; ikisi de beni hasta etti. Anlad›m ki,baflkas›n›n yeme¤ini yemekten memnuum. Mütebakisi,bütün Ramazan’da benim idareme bakan mübarek bir

HAfi‹YE: Bir sene devam etti.

bereket: Allah’tan gelen bolluk.Cenab-› Hak: Allah Hakk›n takendisi olan fleref ve yücelik sahi-bi Allah.çendan: her ne kadar, gerçi.düstur-u hayat: hayat prensibi.ehl-i memleket: hemflehri, ayn›memleketten.erzak: yenilecek, içilecek fleyler,r›z›klar.gurur: kibir, kendini yüksek vede¤erli tutma hissi.hakaret: hakirlik, afla¤›lama.hane: ev.hafliye: dipnot, aç›klay›c› not.hususunda: konusunda.icbar: zorlama.idare: az bir fleyle yetinme, ye-rinde harcama; bir ifli yürütme,yönetme, çekip çevirme.ihanet: arkadan vurma, kötülüketme.ihsanat: ihsanlar, lütuflar, ba¤›fl-lar, iyilikler.ihsas: hissettirme.ikram-› ‹lâhî: Allah’›n ikram veihsan›.izhar: a盤a vurma, gösterme.kâfi: yeterli, yeter.keramet: lütuf, ihsan, ikram, ba-¤›fl.kifayet: yeterlilik, yeterli olma.kile: 36,5 kg`a denk gelen bir öl-çü birimi.maiflet-i dünyeviye: dünyaya aitgeçim.mazhar: nail olma, eriflme.mecbur: bir ifli yapmak zorundakalm›fl.memnu: menedilmifl, yasaklan-m›fl.minnet: insan›n yap›lan bir iyilikkarfl›s›nda kendisini borçlu his-setmesi.mübarek: feyizli, bereketli, hay›r-l›.müftehirâne: gururla, iftihar ede-rek.müstahak: hak etmifl, lây›k.mütebaki: geri kalan k›s›m.ne çare: çaresiz.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, hay›rl› ifller-den al›koyan güç.

nefiy: sürgün etme.nev’: çeflit, tür.nimet: lütuf, ihsan, insanafaydal› olan her fley.numune: örnek, misal.

Rab: besleyen, yetifltiren,verdi¤i nimetlerle mahlûkat›terbiye eden Allah.Ramazan: oruç ay›.riya: gösterifl.

flükran: teflekkür etme, min-nettarl›k.flükr-ü manevî: manevî flü-kür.yâd: anma.

1. Rabbinin nimetini flükranla an. (Duha Suresi: 11.)

110 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

Page 109: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hanenin ve sad›k bir arkadafl›m olan o hane sahibi Ab-dullah Çavuflun ihbar› ve flahadetiyle, üç ekmek, bir k›y-ye pirinç bana kâfi gelmifltir. Hatta o pirinç, on befl günRamazan’dan sonra bitmifltir.

Üçüncüsü: Da¤da, üç ay, bana ve misafirlerime birk›yye tereya¤›, her gün ekmekle beraber yemek flart›yla,kâfi geldi. Hatta Süleyman isminde mübarek bir misafi-rim vard›. Benim ekme¤im de ve onun ekme¤i de biti-yordu. Çarflamba günü idi. Dedim ona:

“Git, ekmek getir.” ‹ki saat, her taraf›m›zda kimse yokki, oradan ekmek al›ns›n.

“Cuma gecesi senin yan›nda bu da¤da beraber dua et-mek arzu ediyorum” dedi.

Ben de dedim: “ 1 $G n¤nY Énær∏`scnƒnJ ; kal.”

Sonra hiç münasebeti olmad›¤› hâlde ve bir bahaneyokken, ikimiz yürüye yürüye bir da¤›n tepesine ç›kt›k.‹brikte bir parça su vard›. Bir parça fleker ile çay›m›z var-d›. Dedim:

“Kardeflim, bir parça çay yap.”

O ona bafllad›; ben de derin bir dereye bakar bir kat-ran a¤ac› alt›nda oturdum. Müteessifâne flöyle düflün-düm ki: “Küflenmifl bir parça ekme¤imiz var; bu akflamancak ikimize yeter. ‹ki gün nas›l yapaca¤›z ve bu safîkalp adama ne diyece¤im?” diye düflünmede iken, bir-den bire bafl›m çevrilir gibi bafl›m› çevirdim. Gördüm ki,koca bir ekmek, katran a¤ac›n›n üstünde, dallar› içindebize bak›yor.

MEKTUBAT | 111 ON ALTINCI MEKTUP

ten olan, do¤ru.safî: saf, temiz.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.tevekkül: Allah’a dayanma vegüvenme gücünün yetmedi¤iyerde Allah’tan bekleme.

arzu: istek, heves.bahane: sebep.hane: ev.ibrik: su testisi, kab›.ihbar: haber verme, bildirme.

kâfi: yeterli, yeter.k›yye: okka, 1283 grama kar-fl›l›k gelen a¤›rl›k ölçüsü.mübarek: feyizli, bereketli,hay›rl›.

münasebet: yer, alâka.müteessifâne: eseflenerek,üzülerek.Ramazan: oruç ay›.sad›k: dostlu¤u ve ba¤l›l›¤› iç-

1. Allah’a tevekkül ettik. (Hûd Suresi: 56'dan muktebes.)

Page 110: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dedim: “Süleyman, müjde! Cenab-› Hak bize r›z›kverdi.”

O ekme¤i ald›k; bak›yoruz ki, kufllar ve hayvanat-›vahfliye, hiçbiri iliflmemifl. Yirmi otuz gündür hiçbir insano tepeye ç›kmam›flt›. O ekmek ikimize iki gün kâfi geldi.Biz yerken, bitmek üzere iken, dört sene sad›k bir s›dd›-k›m olan müstakim Süleyman, ekmekle afla¤›dan ç›ka-geldi.

Dördüncüsü: fiu üstümdeki sakoyu, yedi sene evveleski olarak alm›flt›m. Befl senedir elbise, çamafl›r, pabuç,çorap için dört buçuk lira ile idare ettim. Bereket, iktisatve rahmet-i ‹lâhiye bana kâfi geldi.

‹flte, flu numuneler gibi çok fleyler var ve bereket-i ‹lâ-hiyenin çok cihetleri var. Bu köy halk› ço¤unu bilirler.Fakat sak›n bunlar› fahir için zikrediyorum zannetmeyi-niz; belki mecbur oldum. Hem benim için iyili¤e bir me-dar oldu¤unu düflünmeyiniz. Bu bereketler, ya yan›magelen halis dostlar›ma ihsand›r; veya hizmet-i Kur’âniye-ye bir ikramd›r; veya iktisad›n bereketli bir menfaatidir;veyahut “Yâ Rahîm, yâ Rahîm” ile zikreden ve yan›mdabulunan dört kedinin r›z›klar›d›r ki, bereket suretinde ge-lir, ben de ondan istifade ederim. Evet, hazin m›rm›rlar›-n› dikkatle dinlesen, “Yâ Rahîm, yâ Rahîm” çektiklerinianlars›n.

Kedi bahsi geldi, tavu¤u hat›ra getirdi. Bir tavu¤umvar. fiu k›flta yumurta makinesi gibi, pek az fas›la ile hergün rahmet hazinesinden bana bir yumurta getiriyordu.

bahis: konu.bereket: Allah’tan gelen bolluk.bereket-i ‹lâhiye: Allah’tan gelenihsan, bolluk.Cenab-› Hak: Allah, Hakk›n takendisi olan fleref ve yücelik sahi-bi Allah.cihet: yön.evvel: önce.fahir: övünme.fas›la: aral›k, ara.halis: temiz, samimî.hat›r: zihin.hayvanat-› vahfliye: vahflî olan

112 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

hayvanlar.hazin: hüzünlü.hazine: zengin ve de¤erlikaynak.hizmet-i Kur’âniye: Kur’ânhizmeti.idare: tutum, yerinde harca-ma.ihsan: ikram etme, lütuf, ba-¤›fl.ikram: ba¤›fl, ihsan.iktisat: tutumluluk, tasarruf.istifade: faydalanma.kâfi: yeterli, yeter.

mecbur: bir ifli yapmak zo-runda kalm›fl.medar: vesile, sebep.menfaat: fayda, yarar.müjde: sevindirici haber.müstakim: istikametli, do¤ru.numune: örnek, misal.pabuç: ökçesiz ayakkab›.Rahîm: sonsuz merhamet sa-hibi olan Allah.rahmet: Allah’›n kullar›n› esir-gemesi, onlara maddî ve ma-nevî nimetler vermesi.rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›n

sonsuz rahmeti, ‹lâhî rahmet.

r›z›k: yiyecek, içecek fley.

sad›k: dostlu¤u ve ba¤l›l›¤› iç-ten olan, do¤ru.

sako: üste giyilen erkek elbi-sesi, pardösü, palto.

s›dd›k: çok do¤ru, çok ba¤l›.

suret: biçim, tarz.

zannetme: sanma.

zikir: Allah’› anma.

zikretmek: söylemek, an-mak.

Page 111: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem bir gün iki yumurta getirdi; ben de hayrette kald›m.Dostlar›mdan sordum, “Böyle olur mu?” dedim. Dediler:“Belki bir ihsan-› ‹lâhîdir.” Hem flu tavu¤un yaz›n ç›kar-d›¤› küçük bir yavrusu vard›. Ramazan-› fierif’in bafl›ndayumurtaya bafllad›, ta k›rk gün devam etti. Hem küçük,hem k›flta, hem Ramazan’da bu mübarek hâli bir ikram-›Rabbanî oldu¤una, ne benim ve ne de bana hizmetedenlerin flüphemiz kalmad›. Hem ne vakit annesi kesti,hemen o bafllad›, beni yumurtas›z b›rakmad›.

‹kinci vehimli sual: Ehl-i dünya diyorlar ki: “Sananas›l emniyet edece¤iz ki, sen dünyam›za kar›flmayacak-s›n? Seni serbest b›raksak, belki dünyam›za kar›fl›rs›n.Hem nas›l bilece¤iz ki, sen kurnazl›k yapm›yorsun? Ken-dini târik-i dünya gösterip, halk›n mal›n› zahiren almaz,gizli al›r bir kurnazl›k olmad›¤›n› nas›l bilece¤iz?”

Elcevap : Yirmi sene evvelki Divan-› Harb-i Örfîde veHürriyetten daha evvel zamanda çoklara malûm hâl vevaziyetim ve ‹ki Mekteb-i Musibetin fiahadetnamesi na-m›nda o zaman Divan-› Harpteki müdafaat›m kat’î gös-terir ki, de¤il kurnazl›k, belki edna bir hileye tenezzül et-mez bir tarzda hayat geçirmiflim. E¤er hile olsayd›, bubefl sene zarf›nda sizlere temellukkârâne bir müracaatedilecekti. Hileli adam kendini sevdirir, kendini çekmez;i¤fal ve aldatmaya daima çal›fl›r. Hâlbuki, bana karfl› enmühim hücumlara ve tenkitlere mukabil, tezellüle tenez-

zül etmedim. 1 $G n¤nY oâr∏`scnƒnJ deyip, ehl-i dünyaya ar-

kam› çevirdim.

MEKTUBAT | 113 ON ALTINCI MEKTUP

mühim: önemli.müracaat: baflvurma, baflvuru.Ramazan: oruç ay›.Ramazan-› fierif: mübarek fleref-li Ramazan ay›.sual: soru.târik-i dünya: dünyay› terk eden.temellukkârâne: dalkavuklukyaparak, yaltaklanarak.tenezzül: inme, düflme, alçalma.tenkit: elefltiri.tevekkül: Allah’a dayanma vegüvenme, gücünün yetmedi¤iyerde Allah’tan bekleme.tezellül: alçalma, kendini küçükdüflürme.vaziyet: durum.vehim: yanl›fl ve esass›z düflünce,kuruntu, kuflku.zahiren: görünüflte.zarf›nda: süresinde, içinde.

Divan-› Harp: askeri mahke-me.

Divan-› Harb-i Örfî: ‹ttihat veTerakki hükümeti zaman›ndakurulan ve oldukça sert ka-rarlar alan s›k›yönetim mah-kemesi.

edna: en basit, en küçük.

ehl-i dünya: sadece dünyahayat› için yaflayan, ahiretidüflünmeyen.

emniyet: eminlik, güvenlik,güvenme.evvel: önce.evvelki: önceki.hâlbuki: oysa ki.hücum: sald›r›.hürriyet: 1908 de ››. Meflruti-yetin ilân› ile birlikte gerçek-leflen yeni sistemin halk ara-s›ndaki ad›.i¤fal: yan›ltma, aldatma, kan-

d›rma.ihsan-› ‹lâhî: Allah’›n ihsan›,ikram›, ba¤›fl›.ikram-› Rabbanî: Rabbimizinikram›, ihsan›, ba¤›fl›.kat’î: kesin.malûm: bilinen, belli.mukabil: karfl›l›k, karfl›.mübarek: feyizli, bereketli,hay›rl›.müdafaat: savunmalar.

1. Allah’a tevekkül ettim. (Hûd Suresi: 56.)

Page 112: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem de ahireti bilen ve dünyan›n hakikatini keflfeden,akl› varsa piflman olmaz, yeniden dünyaya dönüp u¤rafl-maz. Elli seneden sonra, alâkas›z, tek bafl›yla bir adam,hayat-› ebediyesini dünyan›n bir iki sene gevezeli¤ine,flarlatanl›¤›na feda etmez. Feda etse kurnaz olmaz, belkiebleh bir divane olur. Ebleh bir divanenin elinden ne ge-lir ki onun ile u¤rafl›ls›n?

Amma zahiren tarik-› dünya bât›nen talib-i dünya flüp-

hesi ise: 1 pAƒ°tùdÉpH lInQÉsen’n ¢nùrØsædG s¿pG ∆/ùrØnf oÇpqônHoG BÉnenh s›rr›nca,

ben nefsimi tebrie etmiyorum. Nefsim her fenal›¤› ister.Fakat flu fânî dünyada, flu muvakkat misafirhanede, ihti-yarl›k zaman›nda, k›sa bir ömürde, az bir lezzet için, ebe-dî, daimî hayat›n› ve saadet-i ebediyesini berbat etmek,ehl-i akl›n kâr› de¤il. Ehl-i akl›n ve zîfluurun kâr› olmad›-¤›ndan, nefs-i emmarem ister istemez akla tâbi olmufltur.

Üçüncü vehimli sual: Ehl-i dünya diyorlar ki: “Senbizi sever misin? Be¤eniyor musun? E¤er seversen, ne-den bize küsüp kar›flm›yorsun? E¤er be¤enmiyorsan, bi-ze muar›zs›n; biz muar›zlar›m›z› ezeriz.”

Elcevap : Ben de¤il sizi, belki dünyan›z› sevseydim,dünyadan çekilmezdim. Ne sizi ve ne de dünyan›z› be-¤enmiyorum. Fakat kar›flm›yorum. Çünkü, ben baflkamaksattay›m; baflka noktalar benim kalbimi doldurmufl,baflka fleyleri düflünmeye kalbimde yer b›rakmam›fl. Sizinvazifeniz ele bakmakt›r, kalbe bakmak de¤il. Çünkü ida-renizi, asayiflinizi istiyorsunuz. El kar›flmad›¤› vakit, nehakk›n›z var ki, hiç lây›k olmad›¤›n›z hâlde “Kalp de bizisevsin” demeye?

ahiret: k›yametten sonra kurula-cak olan âlem, öteki dünya.alâka: ilgi.asayifl: huzur, emniyet, düzen,güvenlik.bât›nen: iç yüzünde.divane: deli.ebedî: sonsuz, sürekli.ebleh: pek ak›ls›z, ahmak.ehl-i ak›l: ak›l sahipleri.ehl-i dünya: sadece dünya haya-t› için yaflayan, ahireti düflünme-yen.fânî: ölümlü, geçici.feda: gözden ç›karma, u¤runaverme.fenal›k: kötülük.hakikat: gerçek, mahiyet, esas,as›l.

hayat-› ebediye: ebedî vesonsuz hayat.idare: yönetim, yürütme.keflfetme: bulma, meydanaç›karma.lây›k: yak›fl›r, uygun.maksat: gaye, amaç.misafirhane: geçici beklemeve konaklama yeri.muar›z: karfl› ç›kan, muhalif.muvakkat: geçici.nefis: kötü vas›flar›, nitelikleri

kendisinde toplayan, kötülü-¤e sevk eden hay›rl› ifllerdenal›koyan güç.nefs-i emmare: insan› daimakötülü¤e, yasak zevk ve is-teklere teflvik eden güç, nefis.saadet-i ebediye: sonsuzmutluluk.sevk: sürme.sual: soru.flarlatan: yalanc›, hayâs›z, al-dat›c›.

tâbi: uyan, itaat eden.talib-i dünya: dünyay› iste-yen.târik-i dünya: dünyay› terkeden.tebrie: temize ç›karma.vazife: görev, ifl.vehim: yanl›fl ve esass›z dü-flünce, kuflku, kuruntu.zahiren: görünüflte.zîfluur: fluur sahibi, fluurlu, bi-linçli.

1. Ben nefsimi temize ç›karmam. Çünkü nefis daima kötülü¤e sevk eder. (Yusuf Suresi: 53.)

114 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

Page 113: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Kalbe kar›flsan›z: Evet, ben nas›l bu k›fl içinde bahar›temenni ediyorum ve arzu ediyorum; fakat irade edemi-yorum, getirmeye teflebbüs edemiyorum. Öyle de, hâl-iâlemin salâh›n› temenni ediyorum, dua ediyorum veehl-i dünyan›n ›slah›n› arzu ediyorum. Fakat irade ede-miyorum; çünkü elimden gelmiyor. Bilfiil teflebbüs ede-miyorum; çünkü ne vazifemdir, ne de iktidar›m var.

Dördüncü flüpheli sual: Ehl-i dünya diyorlar ki:“O kadar belâlar gördük ki, kimseye emniyetimiz kalma-d›. Sana nas›l emin olabiliriz ki, f›rsat senin eline geçse,arzu etti¤in gibi kar›flmazs›n?”

Elcevap : Evvelki noktalar size emniyet vermekle be-raber, memleketimde, talebe ve akrabam içinde, benidinleyenlerin ortas›nda, heyecanl› hâdiseler içinde dün-yan›za kar›flmad›¤›m hâlde, diyar-› gurbette ve yaln›z, tekbafl›yla, garip, zay›f, âciz, bütün kuvvetiyle ahirete müte-veccih, ihtilâttan, muhabereden kesilmifl, iman ve ahiretmünasebetiyle uzaktan uza¤a yaln›z baz› ehl-i ahiretidost bulan ve baflka herkese yabanî ve herkes de ona ya-banî nazar›yla bakan bir insan, semeresiz, tehlikeli dün-yan›za kar›flsa, muzaaf bir divane olmak gerektir.

BEfi‹NC‹ NOKTA

Befl küçük meseleye dairdir.

Birincisi

Ehl-i dünya bana diyorlar ki: “Bizim usul-ü medeniye-timizi, tarz-› hayat›m›z› ve suret-i telebbüsümüzü ne içinsen kendine tatbik etmiyorsun? Demek bize muar›zs›n?”

MEKTUBAT | 115 ON ALTINCI MEKTUP

salâh: düzelme, iyileflme.semere: netice, meyve.sual: soru.suret-i telebbüs: giyinme tarz›.flüphe: kuflku.talebe: ö¤renci.tarz-› hayat: hayat tarz›.tatbik: uygulama.temenni: bir fleyin olmas›n› veyaolmamas›n› isteme.teflebbüs: harekete geçme, girifl-me, giriflim.usul-ü medeniyet: medeniyetinusulü, yöntemi, prensibi.vazife: görev, ifl.zaif: zay›f.

âciz: güçsüz.ahiret: k›yametten sonra ku-rulacak olan âlem, öteki dün-ya.arzu: istek, heves.belâ: musibet, s›k›nt›.bilfiil: kendi çal›flmas› ile, fi-ilen, uygulamada.dair: alâkal›, ait, ilgili.divane: deli.diyar-› gurbet: gurbet diyar›,yurdu.ehl-i ahiret: ahiretini düflü-nen, ahiretini esas tutan.

ehl-i dünya: sadece dünyahayat› için yaflayan, ahiretidüflünmeyen.emin olma: güvenme.emniyet: emin; güven.evvel: önce.garip: gurbette kendi memle-ketinin d›fl›nda bulunan.hâdise: olay.hâl-i âlem: dünyan›n vaziye-ti, durumu.›slah: iyilefltirme, düzeltme.ihtilât: kar›fl›p görüflme, in-sanlarla bir arada bulunma.

iktidar: güç yetme.iman: inanmak, itikat.irade: dileme, seçme, karar›yerine getirme gücü.memleket: vatan.mesele: ehemmiyetli ifl, ko-nu.muar›z: karfl› ç›kan, muhalif.muhabere: haberleflme.muzaaf: kat kat, katmerli.münasebet: alâka, ba¤lant›,iliflki.müteveccih: yönelen.nazar: bak›fl, göz.

Page 114: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ben de derim: Hey Efendiler! Ne hakla bana usul-ümedeniyetinizi teklif ediyorsunuz? Hâlbuki siz, beni hu-kuk-u medeniyetten ›skat etmifl gibi, haks›z olarak beflsene bir köyde muhabereden ve ihtilâttan memnu birtarzda ikamet ettirdiniz. Her menfiyi flehirlerde dost veakrabas›yla beraber b›rakt›n›z ve sonra vesika verdi¤inizhâlde, sebepsiz beni tecrit edip, bir iki tane müstesna,hiçbir hemflehri ile görüfltürmediniz. Demek beni efrad-›milletten ve raiyetten saym›yorsunuz. Nas›l kanun-u me-deniyetinizin bana tatbikini teklif ediyorsunuz? Dünyay›bana zindan ettiniz. Zindanda olan bir adama böyle fley-ler teklif edilmez. Siz bana dünya kap›s›n› kapad›n›z.Ben de ahiret kap›s›n› çald›m; rahmet-i ‹lâhiye açt›. Ahi-ret kap›s›nda bulunan bir adama, dünyan›n karma kar›-fl›k usul ve âdât› ona nas›l teklif edilir? Ne vakit beni ser-best b›rak›p, memleketime iade edip hukukumu verdiniz;o vakit usulünüzün tatbikini isteyebilirsiniz.

‹kinci Mesele

Ehl-i dünya diyorlar ki: “Bize ahkâm-› diniyeyi ve ha-kaik-› ‹slâmiyeyi talim edecek resmî bir dairemiz var. Senne salâhiyetle neflriyat-› diniye yap›yorsun? Sen mademnefye mahkûmsun; bu ifllere kar›flmaya hakk›n yok.”

Elcevap : Hak ve hakikat inhisar alt›na al›nmaz.‹man ve Kur’ân nas›l inhisar alt›na al›nabilir? Siz dünya-n›z›n usulünü, kanununu inhisar alt›na alabilirsiniz. Fakathakaik-› imaniye ve esasat-› Kur’âniye, resmî bir flekildeve ücret mukabilinde, dünya muamelât› suretine sokul-maz. Belki bir mevhibe-i ‹lâhiye olan o esrar, halis bir

âdât: âdetler, görenekler, al›fl-kanl›klar.ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p ebediyen devam edecekolan ikinci hayat.ahkâm-› diniye: dine ait hüküm-ler, esaslar.efrad-› millet: milletin fertleri,vatandafllar.ehl-i dünya: sadece dünya haya-t› için yaflayan, ahireti düflünme-yen.esasat-› Kur’âniye: Kur’ân esas-lar›.esrar: s›rlar.hak: do¤ruhakaik-› imaniye: iman hakikat-leri.hakaik-› ‹slâmiye: ‹slâmiyetinhakikatleri, gerçekleri.hakikat: gerçek, do¤ru.hâlbuki: oysa ki.halis: temiz, samimî, içten.hemflehri: ayn› flehirden olan.hukuk-u medeniyet: medenîhaklar, temel hak ve hürriyetler.›skat: düflürme.iade: geri gönderme.ihtilât: kar›fl›p görüflme, insanlar-la bir arada bulunma.ikamet: oturma, bir yerde kalma.iman: inanmak, itikat.inhisar alt›na almak: yaln›z birfleye ait k›lmak, tekeline almak.inhisar: tekel, yaln›z bir fleye aitk›lma.kanun-u medeniyet: medeniyetkanunu, kural›.Kur’ân: Allah taraf›ndan vahiy

116 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

yoluyla Hz. Muhammed’e in-dirilmifl, semavî kitaplar›n so-nuncusu.mahkûm: hükümlü.memleket: vatan.memnu: yasaklanm›fl.menfî: sürgün edilmifl.mesele: ehemmiyetli ifl, ko-nu.mevhibe-i ‹lâhiye: Cenab-›Hakk›n ihsan ve hediyesi.muamelât: muameleler, ifl-lemler, davran›fllar.muhabere: haberleflme.

mukabil: karfl›l›k.müstesna: hariç, d›fl›nda.nefiy: sürgün, bir yerde ika-mete mecbur etme.neflriyat-› diniye: dinî yay›n-c›l›k.rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›nsonsuz rahmeti.raiyet: halk, vatandafllar.resmî: devlet ad›na olan.salâhiyet: yetki.suret: biçim, flekil.talim: ö¤retme, yetifltirme.tarz: flekil, biçim.

tatbik: uygulama.tecrit: yaln›z bafl›na b›rakma,soyutlama.teklif: birinden eziyetli, zah-metli fakat di¤eri hakk›ndayararl› bir ifl isteme; yap›lma-s›n› ve kabulünü isteme.usul: esaslar, yöntem, metot,kural.usul-ü medeniyet: medeni-yetin usulü, yöntemi, prensi-bi.vesika: belge, izin k⤛d›.zindan: hapishane.

Page 115: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

niyetle ve dünyadan ve huzuzat-› nefsaniyeden tecerrütetmek vesilesiyle o feyizler gelebilir.

Hem de sizin o resmî daireniz dahi, memlekette ikenbeni vaiz kabul etti, tayin etti. Ben o vaizli¤i kabul ettim,fakat maafl›n› terk ettim. Elimde vesikam var. Vaizlik,imaml›k vesikas›yla her yerde amel edebilirim. Çünkübenim nefyim haks›z olmufltur. Hem menfîler madem ia-de edildi; eski vesikalar›m›n hükmü bâkîdir.

Saniyen: Yazd›¤›m hakaik-› imaniyeyi do¤rudan do¤-ruya nefsime hitap etmiflim. Herkesi davet etmiyorum;belki ruhlar› muhtaç ve kalpleri yaral› olanlar, o edviye-iKur’âniyeyi aray›p buluyorlar. Yaln›z, medar-› maifletimiçin, yeni huruf ç›kmadan evvel, haflre dair bir risalemitabettirdim. Bunu da, bana karfl› insafs›z eski vali, o risa-leyi tetkik edip, tenkit edecek bir cihet bulamad›¤› için ili-flemedi.

Üçüncü Mesele

Benim baz› dostlar›m, ehl-i dünya bana flüpheli bakt›k-lar› için, ehl-i dünyaya hofl görünmek için benden zahi-ren teberri ediyorlar, belki tenkit ediyorlar. Hâlbuki, kur-naz ehl-i dünya, bunlar›n teberrisini ve bana karfl› içti-naplar›n›, o ehl-i dünyaya sadakate de¤il, belki bir neviriyaya, vicdans›zl›¤a hamledip, o dostlar›ma karfl› fenanazarla bak›yorlar.

Ben de derim: Ey ahiret dostlar›m! Benim Kur’ân’ahizmetkârl›¤›mdan teberri edip kaçmay›n›z. Çünkü, in-flaallah, benden size zarar gelmez. E¤er faraza musibet

MEKTUBAT | 117 ON ALTINCI MEKTUP

kalar›n› kand›rabilen kimse.medar-› maiflet: geçim kayna¤›.memleket: vatan.menfî: sürgün edilmifl.mesele: ehemmiyetli ifl, konu.muhtaç: ihtiyac› olan.musibet: felâket, belâ.nazar: bak›fl, göz.nefis: kiflinin kendisi.nefiy: sürgün, bir yerde ikametemecbur b›rak›lma.nevi: çeflit, tür.niyet: kalbin bir fleye karar ver-mesi.resmî daire: devlet dairesi, kamukuruluflu.risale: belli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.riya: iki yüzlülük.sadakat: içten ba¤l›l›k.saniyen: ikinci olarak.tab’: basma.tayin: görevlendirme.teberri: uzaklaflma.tecerrüt: soyutlanma, s›yr›lma.tenkit: elefltiri; elefltirme.tetkik: inceleme, araflt›rma.vaiz: dini meseleler üzerindeö¤üt vererek irflat eden ibadetyerlerinde dinin emir ve yasakla-r›n› anlatarak nasihat eden.vesika: belge.vesile: vas›ta, sebep.vicdan: insan›n içindeki iyiyi kö-tüden ay›rabilen manevî bir his.zahiren: görünüflte.

ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.amel etmek: çal›flmak, ifl gör-mek.bâkî: ebedî, sürekli, kal›c›.cihet: yön.dair: alâkal›, ilgili.davet: ça¤›rma.edviye-i Kur’âniye: Kur’ân’›ndevalar›, ilâçlar›.ehl-i dünya: sadece dünyahayat› için yaflayan, ahiretidüflünmeyen.

faraza: farz edilsin, varsay›l-s›n.fena: kötü.feyiz: bereket, bolluk.hakaik-› imaniye: iman haki-katleri.hâlbuki: oysa ki.hamletme: yüklenme, yo-rumlama.haflir: Allah’›n, ölüleri diriltipmahflere ç›karmas›, dirilme,ikinci dirilifl.hitap: söz söyleme, konufl-ma.

hizmetkâr: hizmetçi.huruf: harfler.huzuzat-› nefsaniye: nefsinhofluna giden zevk ve hazlar.hüküm: yürürlük.iade: geri verme.içtinap: çekinme, kaç›nma.iliflmek: müdahale etmek,kar›flmak.imam: Müslüman cemaatenamaz k›ld›ran kifli.insafs›z: merhametsiz.inflaallah: Allah’›n izniyle.kurnaz: aç›kgöz, uyan›k, bafl-

Page 116: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

gelse veya bana zulmedilse, siz benden teberri ile kurtu-lamazs›n›z. O hâl ile, musibete ve tokada daha ziyade is-tihkak kesb edersiniz. Hem ne var ki evhama düflüyorsu-nuz?

Dördüncü Mesele

fiu nefiy zaman›nda görüyorum ki, hodfürufl ve siya-set batakl›¤›na düflmüfl baz› insanlar, bana tarafgirâne,rakîbâne bir nazarla bak›yorlar. Güya ben de onlar gibidünya cereyanlar›yla alâkadar›m!

Hey, efendiler! Ben iman›n cereyan›nday›m. Karfl›m-da imans›zl›k cereyan› var. Baflka cereyanlarla alâkamyok. O adamlardan ücret mukabilinde ifl görenler, belkikendini bir derece mazur görüyor. Fakat ücretsiz, hami-yet nam›na bana karfl› tarafgirâne, rakîbâne vaziyet al-mak ve iliflmek ve eziyet etmek, gayet fena bir hatad›r.Çünkü, sab›kan ispat edildi¤i gibi, siyaset-i dünya ile hiçalâkadar de¤ilim. Yaln›z, bütün vaktimi ve hayat›m› haka-ik-› imaniye ve Kur’âniyeye hasr ve vakfetmiflim. Mademböyledir; bana eziyet verip rakîbâne iliflen adam düflün-sün ki, o muamelesi z›nd›ka ve imans›zl›k nam›na imanailiflmek hükmüne geçer.

Beflinci Mesele

Dünya madem fânîdir. Hem madem ömür k›sad›r.Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hemmadem hayat-› ebediye burada kazan›lacakt›r. Hemmadem dünya sahipsiz de¤il. Hem madem flu misafirha-ne-i dünyan›n gayet Hakîm ve Kerîm bir Müdebbiri var.

alâka: iliflki, ba¤.alâkadar: alâkal›, ilgili.cereyan: ak›m, hareket.efendi: sayg›n, muhterem.evham: vehimler, zanlar, kurun-tular.eziyet: büyük s›k›nt›.fânî: geçici, ölümlü.fena: kötü.gayet: son derece, çok.güya: sözde.hakaik-› imaniye ve Kur’âniye:iman hakikatleri.Hakîm: her fleyi bir maksatla, biramaca yönelik hikmetle yapanAllah.hamiyet: din, vatan, gibi mukad-des de¤erleri ve kendi aile ve ya-k›nlar›n› koruma duygusu ve gay-reti.hasr: bir fleye ait k›lma.hayat-› ebediye: ebedî ve son-suz hayat.hey: ey.hodfürufl: kendini be¤enen.hükmüne: yerine, de¤erine.

118 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

iliflmek: müdahale etmek,kar›flmak.iman: inanmak, itikat.imans›zl›k: dinsizlik.ispat: do¤ruyu delillerle gös-terme.istihkak: hak etme.Kerîm: ikram ve ihsan› bololan Allah.kesb: kazanma.lüzumlu: gerekli.mazur: özürlü, mazeretli.mesele: ehemmiyetli ifl, ko-nu.

misafirhane-i dünya: dünyamisafirhanesi.muamele: davran›fl.mukabil: karfl›l›k.musibet: felâket, belâ.Müdebbir: her fleyi öncedenayarlayan idare eden, çekipçeviren Allah.nazar: bak›fl, göz.nefiy: sürgün, bir yerde ika-mete mecbur edilme.rakîbâne: rakipçe, rekabetedercesine.sab›kan: bundan önce, daha

önceden.siyaset: politika, devleti idareetme sanat›.siyaset-i dünya: dünya siya-seti.tarafgirâne: taraf tutarcas›na.teberri: uzaklaflma.vakfetmek: ba¤›fllamak.vazife: görev, ifl.vaziyet: durum.z›nd›ka: dinsizlik.ziyade: fazla, çok.zulüm: haks›zl›k, eziyet.

Page 117: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem madem ne iyilik ve ne fenal›k cezas›z kalmayacak-

t›r. Hem madem 1 Én¡n©r°Soh s’pG Ék°ùrØnf *G o∞u∏nµoj n’ s›rr›nca tek-

lif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zarars›z yol, zararl›yola müreccaht›r. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbe-ler kabir kap›s›na kadard›r. Elbette, en bahtiyar odur ki,dünya için ahireti unutmas›n, ahiretini dünyaya feda et-mesin, hayat-› ebediyesini hayat-› dünyevîye için bozma-s›n, malâyani fleylerle ömrünü telef etmesin, kendini mi-safir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine görehareket etsin, selâmetle kabir kap›s›n› aç›p saadet-i ebe-diyeye girsin. (HAfi‹YE)

*&

MEKTUBAT | 119 ON ALTINCI MEKTUP

telef: yok etme, harcama.zulüm: haks›zl›k, eziyet, kötülük.

ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.bahtiyar: bahtl›, mes’ut, tâ-li’li.dünyevî: dünya ile ilgili, dün-yadaki.ehemmiyet: önem.elbette: flüphesiz, her hâlde.feda: gözden ç›karma, u¤ru-na verme.

fenal›k: kötülük.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hayat-› dünyevîye: dünyahayat›.hayat-› ebediye: ebedî vesonsuz hayat.kabir: mezar.malâyani: manas›z, bofl fley.misafir: konuk.misafirhane: misafirlerin kal-d›¤› ev.

müreccah: tercih edilen.rütbe: mertebe.saadet-i ebediye: sonsuzmutluluk.selâmet: salimlik, güven,esenlik.teklif-i mâlâyutak: kiflininyapamayaca¤›, gücünün yet-meyece¤i bir fleyi ona teklifetme, yükleme.telâkki: kabul etme.

1. Allah bir kimseye gücünün yetti¤inden baflka sorumluluk yüklemez. (Bakara Suresi: 286.)

HAfi‹YE: Bu madem’ler içindir ki, flahs›ma karfl› olan zulümlere, s›k›nt›-lara ald›rm›yorum ve ehemmiyet vermiyorum. “Meraka de¤miyor” diyo-rum ve dünyaya kar›flm›yorum.

Page 118: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Alt›nc› Mektubun Zeyli2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | /¬pª°rSÉpH

Ehl-i dünya, sebepsiz, benim gibi âciz, garip bir adam-dan tevehhüm edip, binler adam kuvvetinde tahayyülederek beni çok kay›tlar alt›na alm›fllar. Barla’n›n bir ma-hallesi olan Bedre’de ve Barla’n›n bir da¤›nda bir iki ge-ce kalmakl›¤›ma müsaade etmemifller. ‹flittim ki, diyorlar:“Said elli bin nefer kuvvetindedir; onun için serbest b›-rakm›yoruz.”

Ben de derim ki: Ey bedbaht ehl-i dünya! Bütün kuv-vetinizle dünyaya çal›flt›¤›n›z hâlde, neden dünyan›n iflinidahi bilmiyorsunuz, divane gibi hükmediyorsunuz? E¤erkorkunuz flahs›mdan ise, elli bin nefer de¤il, belki bir ne-fer elli defa benden ziyade ifller görebilir. Yani, odam›nkap›s›nda durup, bana “Ç›kmayacaks›n” diyebilir.

E¤er korkunuz mesle¤imden ve Kur’ân’a ait dellâll›-¤›mdan ve kuvve-i maneviye-i imaniyeden ise, elli binnefer de¤il, yanl›fls›n›z, meslek itibar›yla elli milyon kuv-vetindeyim, haberiniz olsun! Çünkü, Kur’ân-› Hakîm’inkuvvetiyle, sizin dinsizleriniz dahil oldu¤u hâlde bütünAvrupa’ya meydan okuyorum. Bütün neflretti¤im envar-›imaniye ile, onlar›n fünun-u müspete ve tabiat dedikleri

âciz: güçsüz.bedbaht: bahts›z, zavall›.dellâl: ilân edici, hakka daveteden.divane: deli.ehl-i dünya: sadece dünya haya-t› için yaflayan, ahireti düflünme-

yen.envar-› imaniye: iman nurla-r›.fünun-u müspet: pozitif ilim-ler, ispata dayal› fen ilimleri;maddî ilimler.garip: zavall›.hükmetmek: karar vermek.itibar›yla: yönüyle, de¤eriyle.kuvve-i maneviye-i imani-

ye: imandan kaynaklananmanevî kuvvet.meslek: tutulan yol, gidifl,usul.müsaade: izin.nefer: asker, er; fert, kifli.neflir: da¤›tma, yayma.tabiat: Allah’›n kâinata koy-du¤u kâinat›n düzenini de-vam ettiren tüm kanunlar.

tahayyül: hayal etme.

tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma.

tevehhüm: vehimlenme, ku-runtuya kap›lma, gerçekte ol-mayan› var kabul etme.

zeyil: ek, ilâve.

ziyade: fazla.

1. Allah’›n ad›yla.

2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi:

120 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

* On Alt›nc› Mektubun Zey-li, Barla’da 1931’de Türk-çe olarak telif edilmifltir.

Page 119: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

muhkem kal’alar›n› zirüzeber etmiflim. Onlar›n en büyükdinsiz feylesoflar›n› hayvandan afla¤› düflürmüflüm. Din-sizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa, Al-lah’›n tevfikiyle, beni o mesle¤imin bir meselesinden ge-ri çeviremezler, inflaallah ma¤lûp edemezler.

Madem böyledir; ben sizin dünyan›za kar›flm›yorum,siz de benim ahiretime kar›flmay›n›z. Kar›flsan›z da bey-hudedir.

Takdir-i Hudâ, kuvve-i bâzû ile dönmez,

Bir flem’a ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez!

Benim hakk›mda, müstesna bir surette, pek ziyadeehl-i dünya tevehhüm edip, âdeta korkuyorlar. Bendebulunmayan ve bulunsa dahi siyasî bir kusur teflkil etme-yen ve ittihama medar olmayan fleyhlik, büyüklük, hane-dan, afliret sahibi, nüfuzlu, etba› çok, hemflehrileriyle gö-rüflmek, dünya ahvaliyle alâkadar olmak, hatta siyasetegirmek, hatta muhalif olmak gibi, bende bulunmayanemirleri tahayyül ederek evhama düflmüfller. Hatta ha-piste ve hariçteki, yani kendilerince kabil-i af olmayanla-r›n dahi aflar›n› müzakere ettikleri s›rada, beni âdeta herfleyden menettiler.

Fena ve fânî bir adam›n, güzel ve bâkî flöyle bir sözüvar:

Zulmün topu var, güllesi var, kal’as› varsa,

Hakk›n da bükülmez kolu, dönmez yüzü vard›r.

MEKTUBAT | 121 ON ALTINCI MEKTUP

mesele: ehemmiyetli ifl konu.meslek: tutulan yol, gidifl, usul.Mevlâ: Allah.muhalif: uymayan, karfl›t, z›t.muhkem: sa¤lam.müstesna: benzeri olmayan, ku-ral d›fl›, s›ra d›fl›.müzakere: görüflme, karfl›l›kl› fi-kir al›flverifli.nüfuz: sözü geçer olma, sözü din-lenme; etki, tesir.siyaset: devlet idaresi, devletinifllerini düzenleme ve yürütmesanat›yla ilgili görüfl ve anlay›fl;politika.siyasî: siyasetle ilgili.suret: biçim, flekil.flem’a: mum.fleyh: tarikat kurucusu, bir tari-katte en yüksek mertebeye ulafl-m›fl kifli.tahayyül: hayal etme.takdir-i Hudâ: Allah’›n takdiri.teflkil: meydana getirme, olufl-turma.tevehhüm: vehimlenme, kurun-tuya kap›lma, gerçekte var olma-yan› var kabul etme.tevfik: yard›m, baflar›l› k›lma.zirüzeber: paramparça, yerle bir.ziyade: çok, fazla.zulüm: haks›zl›k, adaletsizlik, ezi-yet.

âdeta: sanki.af: affedilmeahiret: k›yametten sonra ku-rulacak olan âlem, öteki dün-ya.ahval: hâller, durumlar.alâkadar: ilgili, alâkal›.afliret: kabile.bâkî: ebedî, sürekli, kal›c›,ölümsüz.beyhude: bofluna, boflu bo-fluna.ehl-i dünya: sadece dünyahayat› için yaflayan, ahireti

düflünmeyen.etba: tâbi olanlar, uyanlar.evham: vehimler, kuruntular,olmayan bir fleyi olur zanne-derek meraklanmalar.fânî: ölümlü, geçici.fena: kötü.feylesof: filozof, felsefeci.gülle: top mermisi.hak: do¤ru, hakikat, gerçek.hanedan: köklü ve büyük ai-le.hariç: d›fl, d›flar›s›.hemflehri: ayn› flehirden

olan.inflaallah: Allah’›n izniyle.ittiham: suç alt›nda bulunma,suçlama, suçlu duruma dü-flürme.kabil-i af: affedilebilir.kal’a: kale.kusur: özür, suç.kuvve-i bâzû: paz› kuvveti,bilek gücü.ma¤lûp etme: yenme, üstüngelme.medar: sebep.men: yasak etme, engelleme.

Page 120: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ben de derim:

Ehl-i dünyan›n hükmü var, flevketi var, kuvveti varsa,

Kur’ân’›n feyziyle, hadiminde de,fiafl›rmaz ilmi, susmaz sözü vard›r,Yan›lmaz kalbi, sönmez nuru vard›r.

Çok dostlarla beraber, bana nezaret eden bir kuman-dan, mükerreren sual ettiler: “Neden vesika için müraca-at etmiyorsun, istida vermiyorsun?”

Elcevap : Befl alt› sebep için müracaat etmiyorum veedemiyorum:

• Birincisi: Ben ehl-i dünyan›n dünyas›na kar›flmad›mki, onlar›n mahkûmu olay›m, onlara müracaat edeyim.Ben kader-i ‹lâhînin mahkûmuyum ve ona karfl› kusurumvar; ona müracaat ediyorum.

• ‹kincisi: Bu dünya çabuk tebeddül eder bir misafirha-ne oldu¤unu yakînen iman edip bildim; onun için, haki-kî vatan de¤il, her yer birdir. Madem vatan›mda bâkî kal-mayaca¤›m; beyhude ona karfl› çabalamak, oraya git-mek bir fleye yaram›yor. Madem her yer misafirhanedir;e¤er Misafirhane Sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yâr-d›r, her yer yarar. E¤er yâr de¤ilse, her yer kalbe bârd›rve herkes düflmand›r.

• Üçüncüsü: Müracaat kanun dairesinde olur. Hâlbukibu alt› senedir bana karfl› muamele, keyfî ve fevkalka-nundur. Menfiler kanunuyla bana muamele edilmedi.

bâkî: ebedî, daimî.bâr: yük, s›k›nt›, zahmet.beyhude: bofluna, boflu bofluna.ehl-i dünya: sadece dünya haya-t› için yaflayan, ahireti düflünme-yen.fevkalkanun: kanun üstü, kanund›fl›, kanunun kabul etmedi¤i.

122 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

feyiz: bereket, ilim, irfan, il-ham.hadim: hizmetçi.hakikî: gerçek.hâlbuki: oysa ki.hüküm: hâkimiyet, kuvvet,kudret.iman: inanmak, itikat.istida: dilekçe.kader-i ‹lâhî: ‹lâhî kader.kanun: yasa.keyfî: kanun ve nizama uy-gun olmayarak, keyfe, arzu-ya, iste¤e ba¤l›.

kumandan: komutan.kusur: özür, suç.kuvvet: güç, kudret.mahkûm: hükümlü.menfî: sürgün edilmifl.misafirhane: geçici beklemeyeri.muamele: davranma, davra-n›fl.mükerreren: tekrarla, defa-larca.müracaat: baflvurma, baflvu-ru; Cenab-› Hakk›n takdir vetayin etmesi.

nezaret: gözetme, gözetimalt›nda tutma.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.rahmet: merhamet etme,flefkat gösterme.sual: soru.flevket: büyüklük, heybet,debdebe.tebeddül: de¤iflme, baflkalafl-ma.vesika: izin k⤛d›.yakînen: kesin ve flüphesizolarak.yâr: dost, yard›mc›.

Page 121: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hukuk-u medeniyetten ve belki hukuk-u dünyeviyeden›skat edilmifl bir tarzda bana bakt›lar. Bu fevkalkanunmuamele edenlere kanun nam›na müracaat manas›zolur.

• Dördüncüsü: Bu sene, buran›n müdürü, benim na-m›ma, Barla’n›n bir mahallesi hükmünde olan Bedrekaryesinde tebdil-i hava için birkaç gün kalmaya dair mü-racaat etti; müsaade etmediler. Böyle ehemmiyetsiz birihtiyac›ma cevab-› red verenlere nas›l müracaat edilir?Müracaat edilse, zillet içinde faydas›z bir tezellül olur.

• Beflincisi: Haks›zl›¤› hak iddia edenlere karfl› hak da-va etmek ve onlara müracaat etmek bir haks›zl›kt›r, hak-ka karfl› bir hürmetsizliktir. Ben bu haks›zl›¤› ve hakkakarfl› hürmetsizli¤i irtikâp etmek istemem vesselâm.

• Alt›nc› sebep: Bana karfl› ehl-i dünyan›n verdikleri s›-k›nt›, siyaset için de¤il. Çünkü, onlar da bilirler ki, siya-sete kar›flm›yorum, siyasetten kaç›yorum. Belki, bilerekveya bilmeyerek z›nd›ka hesab›na, benim dine merbuti-yetimden beni tazip ediyorlar. Öyle ise, onlara müracaatetmek, dinden piflmanl›k göstermek ve meslek-i z›nd›ka-y› okflamak demektir.

Hem ben onlara müracaat ve dehalet ettikçe; âdil olankader-i ‹lâhî, beni onlar›n zalim eliyle tazip edecektir.Çünkü, onlar diyanete merbutiyetimden beni s›k›yorlar;kader ise, benim diyanette ve ihlâsta noksaniyetim var,ara s›ra ehl-i dünyaya riyâkârl›klar›mdan için beni s›k›-yor. Öyle ise, flimdilik flu s›k›nt›dan kurtuluflum yok.

MEKTUBAT | 123 ON ALTINCI MEKTUP

merbutiyet: ba¤l›l›k.meslek-i z›nd›ka: dinsizlik, iman-s›zl›k mesle¤i.muamele: davranma, davran›fl.müracaat: baflvurma, baflvuru.müsaade: izin.noksaniyet: eksiklik, noksanl›k.riyakâr: gösterifl için davranan.siyaset: devlet idaresi, devletinifllerini düzenleme ve yürütmesanat›yla ilgili görüfl ve anlay›fl.tazip: azap çektirme, s›k›nt› ver-me.tebdil-i hava: hava de¤iflimi.tezellül: afla¤›lanma, alçalma,kendisini küçük düflürme.vesselâm: iflte o kadar.zalim: zulmeden, haks›zl›k eden,ac›mas›z ve haks›z davranan.z›nd›ka: dinsizlik.zillet: hor ve hakir görülme.

âdil: adaletli olan.cevab-› ret: ret cevab›.dair: alâkal›, ilgili.dava: iddia.dehalet: s›¤›nmak, yard›m is-teyifl.diyanet: dini emirlere uyma,dindarl›k.ehemmiyetsiz: önemsiz.ehl-i dünya: sadece dünyahayat› için yaflayan, ahiretidüflünmeyen.faide: fayda, yarar.fevkalkanun: kanun üstü,

kanun d›fl›, kanunun kabuletmedi¤i.hak: do¤ru.hukuk-u dünyeviye: dünya-ya ait haklar, hukuklar.hukuk-u medeniyet: medenîhaklar, temel hak ve hürri-yetler.hükmünde: gibi, de¤erinde.hürmet: sayg›.›skat: düflürme.iddia: bir fikri ›srarla savun-ma.ihlâs: samimiyet, bir ifli bir

ameli baflka bir karfl›l›k bek-lemeksizin s›rf Allah r›zas› içinyapma.irtikâp: kötü ifl yapma, iflle-me.kader: ‹lâhî hüküm, Cenab-›Hakk›n takdir ve tayin etme-si.kader-i ‹lâhî: ‹lâhî kader, Ce-nab-› Hakk›n takdir ve tayinetmesi.kanun: yasa.karye: köy.mana: anlam.

Page 122: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

E¤er ehl-i dünyaya müracaat etsem, kader der: “Ey riya-kâr, bu müracaat›n cezas›n› çek.” E¤er müracaat etmez-sem, ehl-i dünya der: “Bizi tan›m›yorsun, s›k›nt›da kal.”

• Yedinci sebep: Malûmdur ki, bir memurun vazifesi,heyet-i içtimaiyeye muz›r eflhasa meydan vermemek venafîlere yard›m etmektir. Hâlbuki, beni nezaret alt›naalan memur, kabir kap›s›na gelen, misafir bir ihtiyar ada-

ma 1 *G s’pG n¬'dpG =n’ ’taki iman›n lâtif bir zevkini izah etti¤im

vakit, bir cürm-ü meflhut hâlinde beni yakalamak gibi,çok zaman yan›ma gelmedi¤i hâlde, o vakit güya bir ka-bahat iflliyorum gibi yan›ma geldi. ‹hlâs ile dinleyen o bî-çareyi de mahrum b›rakt›; beni de hiddete getirdi. Hâl-buki, burada baz› adamlar vard›; o onlara ehemmiyetvermiyordu. Sonra, edepsizliklerde ve köydeki hayat-› iç-timaiyeye zehir verecek surette bulunduklar› vakit, onla-ra iltifat etmeye ve takdir etmeye bafllad›.

Hem malûmdur ki, zindanda yüz cinayeti bulunan biradam, nezarete memur zabit olsun, nefer olsun, her za-man onlarla görüflebilir. Hâlbuki bir senedir, hem amir,hem nezarete memur hükûmet-i milliyece iki mühim zat,kaç defa odam›n yan›ndan geçtikleri hâlde, kat’a ve as-la, ne benimle görüfltüler ve ne de hâlimi sordular. Benevvel zannettim ki, adavetlerinden yanaflm›yorlar. Sonratahakkuk etti ki, evhamlar›ndan, güya ben onlar› yutaca-¤›m gibi kaç›yorlar!

adavet: düflmanl›k.amir: emreden.bîçare: çaresiz, zavall›.cürm-ü meflhut: suçüstü yakala-mak.edepsizlik: terbiyesizlik, kötü ah-lâkl›l›k.ehemmiyet: önem.ehl-i dünya: sadece dünya haya-t› için yaflayan, ahireti düflünme-yen.eflhas: flah›slar, kifliler.evham: vehimler, kuruntular, ol-mayan bir fleyi olur zannederekmeraklanmalar.evvel: önce.güya: sanki; sözde.hâl: durum.hâlbuki: oysa ki.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,toplum hayat›.heyet-i içtimaiye: sosyal toplu-luklar, toplumsal yap›.hiddet: öfke, k›zg›nl›k.hükûmet-i milliye: millî hükû-met.ihlâs: samimiyet, bir ifli bir amelibaflka bir karfl›l›k beklemeksizins›rf Allah r›zas› için yapma.ilâh: ma’bud, tanr›, ibadet edilen.

iltifat: güzel sözler söyleme,nazik davranma.iman: inanmak, itikat, inanç.izah: aç›klamak.kabahat: kusur, suç.kabir: mezar.kader: ‹lâhî hüküm, Cenab-›Hakk›n takdir ve tayin etme-si.kat’a: hiçbir vakit, asla, kesin-likle.lâtif: hofl, güzel, ince.

mahrum: nasipsiz, yoksun.malûm: bilinen.muz›r: zararl›.mühim: önemli.müracaat: baflvurma, baflvu-ru.nafî: nefyedilen, sürülen, sür-gün edilen.nefer: asker, er.nezaret: gözetme, kontrol,gözetim alt›nda bulundurma.riyakâr: gösterifl için davra-

nan.suret: flekil, biçim, tarz.tahakkuk: bir fleyin do¤rulu-¤unun meydana ç›kmas›.takdir: be¤endi¤ini belirtme.vakit: zamanvazife: görev, ifl.zabit: subay.zannetmek: sanmak.zat: kifli.zindan: hapishane.

1. Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur.

124 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

Page 123: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte flu adamlar gibi eczas› ve memurlar› bulunan birhükûmeti hükûmet diyerek merci tan›y›p müracaat et-mek kâr-› ak›l de¤il, beyhude bir zillettir. Eski Said olsay-d› Antere gibi diyecekti:

1 /‹põræne oôrîna pqõp©rdÉpH oºsæ`n¡nLnh @ nºsæ`n¡né`nc másdpòpH pIÉn«n◊r G oAÉneEski Said yok; Yeni Said ise, ehl-i dünya ile konuflma-

y› manas›z görüyor. “Dünyalar› bafllar›n› yesin! Ne ya-parlarsa yaps›nlar; mahkeme-i kübrada onlarla muhake-me olaca¤›z” der, sükût eder.

• Adem-i müracaat›m›n sebeplerinden, sekizincisi:“Gayrimeflru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz biradavet oldu¤u” kaidesince, âdil olan kader-i ‹lâhî, lây›kolmad›klar› hâlde meyletti¤im flu ehl-i dünyan›n zalimeliyle beni tazip ediyor. Ben de bu azaba müstahak›m de-yip sükût ediyordum. Çünkü, Harb-i Umumîde gönüllüalay kumandan› olarak iki sene çal›flt›m, çarp›flt›m. OrduKumandan› ve Enver Pafla takdirat› alt›nda, k›ymettar ta-lebelerimi, dostlar›m› feda ettim. Yaralan›p esir düfltüm.Esaretten geldikten sonra, Hutuvat-› Sitte gibi eserlerim-le kendimi tehlikeye at›p, ‹ngilizlerin ‹stanbul’a tasallutualt›nda, ‹ngilizlerin bafllar›na vurdum. fiu beni iflkencelive sebepsiz esaret alt›na alanlara yard›m ettim.

‹flte onlar da bana, o yard›m cezas›n› böyle veriyorlar.Üç sene Rusya’da esaretimde çekti¤im zahmet ve s›k›n-t›y›, burada bu dostlar›m bana üç ayda çektirdiler. Hâl-buki, Ruslar beni Kürt gönüllü kumandan› suretinde,

MEKTUBAT | 125 ON ALTINCI MEKTUP

yazd›¤› risalenin ismi.hükûmet: devlet.iftihar: övünme.iflkence: eziyet, zulüm.izzet: itibar, fleref.kader-i ‹lâhî: ‹lâhî kader, Cenab-›Hakk›n takdir ve tayin etmesi.kaide: prensip, kural, düstur.kâr-› ak›l: ak›ll›ca ifl.k›ymettar: de¤erli, k›ymetli.kumandan: komutan.mahkeme-i kübra: en büyükmahkeme, ahirette Allah’›n mah-kemesi.mana: anlam.menzil: yer.merci: baflvurulacak, s›¤›n›lacakyer.merhamet: ac›ma, flefkat göster-me.meyil: yönelme, e¤ilim.muhabbet: sevgi.muhakeme: bir dava ile ilgili ta-raflar›n hâkim huzuruna ç›kmala-r›, duruflma.müracaat: baflvurma, baflvuru.müstahak: hak etmifl.netice: sonuç.suret: biçim, tarz.sükût: susma, sessiz kalma.takdirat: takdirler, övgüler, be-¤endi¤ini belirtmeler.talebe: ö¤renci.tasallut: musallat olma, sataflma,son derece rahats›z etme.tazip: azap çektirme, s›k›nt› ver-me.zahmet: s›k›nt›.zalim: zulmeden, haks›zl›k eden.zillet: hor ve hakir görülme, al-çakl›k, afla¤›l›k.

âb-› hayat: hayat suyu.adavet: düflmanl›k.adem-i müracaat: baflvur-mama.âdil: adaletli.azap: ceza, iflkence, s›k›nt›.beyhude: bofluna, boflu bo-fluna.ceza: karfl›l›k.ecza: cüzler, parçalar, k›s›m-lar.

ehl-i dünya: sadece dünyahayat› için yaflayan, ahiretidüflünmeyen.esaret: esirlik, tutsakl›k.eser: bas›lm›fl kitap.esir: tutsak.feda: gözden ç›karma, u¤ru-na verme.gayrimeflru: helâl olmayan,dine ayk›r›.hâlbuki: oysa ki.

Harb-i Umumî: 1914-1918y›llar› aras›nda cereyan eden“Birinci Dünya Savafl›.”Hutuvat-› Sitte: Alt› Ad›m; ‹s-tanbul’u iflgal eden ‹ngilizlerinMüslüman halk› Osmanl› ida-resinden so¤utmak, kendisi-ne ba¤lamak ve ümitsizlikafl›lamak için yayd›klar› hileve flüpheleri gidermek içinBediüzzaman Hazretlerinin

1. Zilletle içilen âb-› hayat, t›pk› Cehennem gibidir; izzetle Cehennem ise, benim için iftihar et-ti¤im bir menzildir.

Page 124: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Kazaklar› ve esirleri kesen gaddar adam nazar›yla banabakt›klar› hâlde, beni dersten menetmediler. Arkadafl›molan doksan esir zabitlerin k›sm-› ekserîsine ders veriyor-dum. Bir defa Rus kumandan› geldi, dinledi. Türkçe bil-medi¤i için, siyasî ders zannetti, bir defa beni menetti;sonra yine izin verdi. Hem ayn› k›fllada bir oday› camiyapt›k. Ben imaml›k yap›yordum. Hiç müdahale etmedi-ler, ihtilâttan menetmediler, beni muhabereden kesmedi-ler.

Hâlbuki, bu dostlar›m, güya vatandafllar›m ve dindafl-lar›m ve onlar›n menfaat-i imaniyelerine u¤raflt›¤›madamlar, hiçbir sebep yokken, siyasetten ve dünyadanalâkam› kesti¤imi bilirlerken, üç sene de¤il, belki beni al-t› sene s›k›nt›l› bir esaret alt›na ald›lar, ihtilâttan menetti-ler. Vesikam oldu¤u hâlde, dersten, hatta odamda husu-sî dersimi de menettiler, muhabereye set çektiler. Hatta,vesikam oldu¤u hâlde, kendim tamir etti¤im ve dört se-ne imaml›k etti¤im mescidimden beni menettiler. fiimdidahi cemaat sevab›ndan beni mahrum etmek için—da-imî cemaatim ve ahiret kardefllerim—mahsus flu üç ada-ma dahi imamet etmemi kabul etmiyorlar. Hem, isteme-di¤im hâlde birisi bana iyi dese, bana nezaret eden me-mur k›skanarak k›z›yor, nüfuzunu k›ray›m diye vicdans›z-cas›na tedbirler yap›yor, amirlerinden iltifat görmek içinbeni taciz ediyor.

‹flte, böyle vaziyette bir adam, Cenab-› Haktan baflkakime müracaat eder? Hâkim, kendi müddei olsa, elbetteona flekva edilmez. Gel, sen söyle, bu hale ne diyece¤iz?

ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p ebediyen devam edecekolan ikinci hayat.alâka: iliflki, ba¤.amir: emreden.cemaat: bir imama uyup namazk›lan Müslümanlar toplulu¤u.Cenab-› Hak: Allah, Hakk›n takendisi olan fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.daimî: devaml›, sürekli.dindafl: din kardefli, ayn› dindenolan.elbette: flüphesiz, her hâlde.esaret: esirlik, tutsakl›k.esir: tutsak.gaddar: zulüm ve haks›zl›k eden.güya: sözde.hâkim: yarg›ç.hâlbuki: oysa ki.hususî: özel.ihtilât: kar›fl›p görüflme, insanlar-la bir arada bulunma.iltifat: iyi ve güzel muamele, dav-ran›fl.imam: Müslüman toplulu¤a na-maz k›ld›ran kifli.imamet: imaml›k.k›sm-› ekserîsi: büyük k›sm›.k›flla: askerlerin topluca bar›nd›¤›büyük yap›.kumandan: komutan.mahrum: nasipsiz, yoksun.mahsus: bile bile, özellikle.

126 | MEKTUBATON ALTINCI MEKTUP

men: yasaklama, engelleme,mâni olma.menfaat-i imaniye: iman›nverdi¤i fayda, yarar.mescit: ibadet edilecek yer,cami.muhabere: haberleflme.müdahale: kar›flma.müddei: davac›; savc›.müracaat: baflvurma, baflvu-ru.nazar: bak›fl; göz.

nezaret: gözetme, kontrol,gözetim alt›nda bulundurma.nüfuz: sözü geçerli olmak,sözü dinlenme; etki, tesir.set çekme: engel olma.sevap: hay›rl› bir ifle karfl› Al-lah taraf›ndan verilen mükâ-fat.siyaset: devlet idaresi, devle-tin ifllerini düzenleme ve yü-rütme sanat›yla ilgili görüfl veanlay›fl; politika.

siyasî: siyasetle alâkal›.flekva: flikâyet.taciz: rahats›z etme, s›k›nt›verme.tedbir: önlem.vaziyet: durum, hâl.vesika: izin k⤛d›.vicdan: iyiyi kötüden ay›rt et-meye yard›mc› olan ahlâkîduygu.zabit: subay.zannetme: sanma.

Page 125: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Sen ne dersen de, ben derim ki: Bu dostlar›m içindeçok münaf›klar var. Münaf›k kâfirden efleddir. Onun için,kâfir Rusun bana çektirmedi¤ini çektiriyorlar.

Hey bedbahtlar! Ben size ne yapt›m ve ne yap›yo-rum? ‹man›n›z›n kurtulmas›na ve saadet-i ebediyenizehizmet ediyorum. Demek hizmetim halis, lillâh için ol-mam›fl ki, aksülamel oluyor; siz ona mukabil her f›rsattabeni incitiyorsunuz. Elbette mahkeme-i kübrada sizinlegörüflece¤iz.

2

lÒ°/üsædG nºr©pfnh '‹rƒnŸrG nºr©pf @ 1 oπ«/cnƒrdG nºr©pfnh *G ÉnæoÑ°rùnMderim.

3≈/bÉnÑrdGnƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

MEKTUBAT | 127 ON ALTINCI MEKTUP

saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.vekil: kendisine dayan›lan, göze-ten, flahit ve koruyucu Allah (c.c.).

aksülamel: tepki, beklenenind›fl›nda karfl›l›k görme.

bâkî: ebedî, daimî, kal›c›, de-vaml›.

bedbaht: bahts›z, zavall›.

elbette: flüphesiz, her hâlde.

efled: daha fliddetli.halis: temiz, samimî, içten.iman: inanmak, itikat, inanç.kâfi: yeter, yeterli.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti in-kâr eden, dinsiz.

lillâh: Allah için.

mahkeme-i kübra: en büyükmahkeme.

mukabil: karfl›l›k, karfl›.

münaf›k: ikiyüzlü, inanmad›-¤› hâlde inanm›fl görünen kifli.

1. Allah bize kâfidir; O ne güzel vekildir. (Âl-i ‹mran Suresi: 173.)

2. O ne güzel sahip ve ne güzel yard›mc›d›r. (Enfal Suresi: 40; Hac Suresi: 78.)

3. Bâkî olan Ancak Allah’t›r.

Page 126: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Yedinci MektupYirmi Beflinci Lem’an›n Zeyli

Çocuk Taziyenamesi2 p√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | /¬pª°rSÉpH

AZ‹Z ahiret kardeflim Haf›z Halit Efendi,

a

! ÉsfpG BGƒodÉnb lánÑ«°püoe rºo¡rànHÉ°nUnG BGnPpG nøj/òsdnG @ nøj/ôpHÉ°südGpöpqûn`Hnh3 n¿ƒo©pLGnQ p¬r«ndpG BÉsfpGnh

Kardeflim, çocu¤un vefat› beni müteessir etti. Fakat,4 ! oºrµ`oërdnG , kazaya r›za, kadere teslim ‹slâmiyetin bir fli-

ar›d›r. Cenab-› Hak sizlere sabr-› cemîl versin. Merhumuda size zahîre-i ahiret ve flefaatçi yaps›n. Size ve sizin gi-bi müttakî mü’minlere büyük bir müjde ve hakikî bir te-selli gösterecek Befl Noktay› beyan ederiz.

ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p ebediyen devam edecekolan ikinci hayat.aziz: muhterem, çok de¤erli.beyan: aç›klama, anlatma, izah.Cenab-› Hak: Allah, hakk›n takendisi olan fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.haf›z: Kur’ân-› Kerîm’i tamamenezberleyen ve okuyan kimse.hakikî: gerçek.hüküm: karar, emir, hâkimiyet.kader: ‹lâhî hüküm, Cenab-› Hak-k›n takdir ve tayin etmesi.kaza: olaca¤› Cenab-› Hak taraf›n-dan bilinen ve takdir olunan fley-lerin zaman› gelince yarat›lmas›.lem’a: par›lt›.merhum: rahmete kavuflmufl, öl-müfl.musibet: belâ, s›k›nt›.müjde: sevindirici haber.mü’min: iman eden, inanan.müteessir etmek: üzmek, etkile-mek.müttakî: takva sahibi, Allah’tankorkan, onun emir ve yasaklar›natitizlikle uyan.Rahîm: sonsuz flefkat ve merha-met sahibi olan Allah.Rahman: rahmeti bütün herkeseyay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›nr›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-ne alan rahmetin sahibi Allah.r›za: raz› olma, hoflnutluk.sabr-› cemîl: güzel sab›r, r›za gös-tererek dayan›p katlanma.

flefaatçi: günahlar›n ba¤›fllan-mas› için vesile.fliar: sembol, di¤er dinlerden,ay›rt edici iflaret.taziyename: yeni ölmüfl biri-sinin yak›nlar›n› teselli eden

ve ac›lar›n› hafifleten yaz›,mektup.

tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma ve flan›na lây›k ifadelerleanma.

teselli: ac› bir olay› unuttur-ma, ac›s›n› dindirme.teslim: boyun e¤me.vefat: ölüm.zahîre-i ahiret: ahiret az›¤›.zeyil: ek, ilâve.

1. Allah’›n ad›yla.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. • Sabredenleri müjdele. • O sabredenler ki, baflla-

r›na bir musibet geldi¤inde, “Biz Allah’›n kullar›y›z; sonunda yine Ona dönece¤iz” derler.(Bakara Suresi: 155-156.)

4. Hüküm Allah’›nd›r. (Mü’min Suresi: 12.)

128 | MEKTUBATON YED‹NC‹ MEKTUP

* On Yedinci Mektup, Bar-la’da 1930 y›l›nda Türkçeolarak telif edilmifltir.

Page 127: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

MEKTUBAT | 129 ON YED‹NC‹ MEKTUP

ve Allah’tan gelen her fleye ina-nan.müteellim: elemli, ac› duyan.peder: baba.safî: saf, kat›fl›ks›z, halis, temiz.suret: flekil, biçim.teellümat: teellümler, elemler,ac›lar.temin: sa¤lama.tenasül: üremevalide: anne.vefat eden: ölen.velet: çocuk.zat: kifli.zindan: hapishane.

ayet-i kerîme: flerefli ayet,Kur’ân’›n ayeti, her bir cümle-si.bedel: karfl›l›k.bîçare: çaresiz, zavall›.ebedî: sonsuz, daimî.ebeveyn: anne-baba.ehl-i iman: inananlar.elem: dert, üzüntü, ac›, keder.elemsiz: ac›s›z, üzüntüsüz.evlât: çocuk, çocuklar.hakikat: gerçek, do¤ru; bir

fleyin asl› esas›.hâkim: memleketi idareeden, hükümdar.hükümler: kararlar.kablelbulû¤: ergenlik öncesi,bulû¤dan önce.Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.lâtif: hofl, flirin, güzel.lây›k: yak›fl›r, uygun.mahpus: hapsedilmifl.

meal: mana, anlam.medar: vesile, sebep.medar-› saadet: mutlulukvesilesi, kayna¤›.medar-› sürur: sevinç ve ne-fle sebebi, kayna¤›.merhametkâr: merhametli,ac›yan, flefkat ve merhametgösteren.muhabbet: sevgi.müjde: sevindirici haber.mü’min: iman eden, Allah’a

1. Ebediyen yafllanmayacak olan çocuklar. (Vak›a Suresi: 17; ‹nsan Suresi: 19.)

B‹R‹NC‹ NOKTA

Kur’ân-› Hakîm’de 1 n¿hoós∏nflo l¿Gnórdph s›rr› ve meali fludur

ki:

Mü’minlerin kablelbulû¤ vefat eden evlâtlar›, Cennet-te ebedî, sevimli, Cennete lây›k bir surette, daimî çocukkalacaklar›n›; ve Cennete giden peder ve validelerininkucaklar›nda ebedî medar-› sürurlar› olacaklar›n›; ve ço-cuk sevmek ve evlât okflamak gibi en lâtif bir zevki, ebe-veynine temine medar olacaklar›n›; ve her bir lezzetli fle-yin Cennette bulundu¤unu; “Cennet tenasül yeri olma-d›¤›ndan, evlât muhabbeti ve okflamas› olmad›¤›n›” di-yenlerin hükümleri hakikat olmad›¤›n›; hem dünyada onsenelik k›sa bir zamanda teellümatla kar›fl›k evlât sevme-sine ve okflamas›na bedel, safî, elemsiz, milyonlar seneebedî evlât sevmesini ve okflamas›n› kazanmak, ehl-iiman›n en büyük bir medar-› saadeti oldu¤unu flu ayet-i

kerîme n¿hoós∏nflo l¿Gnórdph cümlesiyle iflaret ediyor ve müjde

veriyor.

‹K‹NC‹ NOKTA

Bir zaman, bir zat, bir zindanda bulunuyor. Sevimli birçocu¤u yan›na gönderilmifl. O bîçare mahpus, hem ken-di elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin ede-medi¤i için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Son-ra, merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki:

Page 128: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“fiu çocuk çendan senin evlâd›nd›r; fakat benim raiye-tim ve milletimdir. Onu ben alaca¤›m, güzel bir saraydabeslettirece¤im.”

O adam a¤lar, s›zlar, “Benim medar-› tesellim olan ev-lâd›m› vermeyece¤im” der.

Ona arkadafllar› der ki: “Senin teessürat›n manas›zd›r.E¤er sen çocu¤a ac›yorsan, çocuk flu mülevves, ufunet-li, s›k›nt›l› zindana bedel, ferahl›, saadetli bir saraya gide-cek. E¤er sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaati-ni ar›yorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten flüphelibir menfaatinle beraber, çocu¤un meflakkatlerinden çoks›k›nt› ve elem çekmek var. E¤er oraya gitse, sana binmenfaati var. Çünkü padiflah›n merhametini celbe sebepolur, sana flefaatçi hükmüne geçer. Padiflah onu seninlegörüfltürmek arzu edecek. Elbette görüflmek için onuzindana göndermeyecek, belki seni zindandan ç›kar›p osaraya celp edecek, çocukla görüfltürecek. fiu flartla ki,padiflaha emniyetin ve itaatin varsa.”

‹flte, flu temsil gibi, aziz kardeflim, senin gibi mü’min-lerin evlâd› vefat ettikleri vakit flöyle düflünmeli:

fiu velet masumdur; onun Hâl›k’› dahi Rahîm ve Ke-rîm’dir. Benim nak›s terbiye ve flefkatime bedel, gayetkâmil olan inayet ve rahmetine ald›. Dünyan›n elemli,musibetli, meflakkatli zindan›ndan ç›kar›p Cennetü’l-Fir-devsine gönderdi. O çocu¤a ne mutlu! fiu dünyada kal-sayd›, kim bilir ne flekle girerdi! Onun için ben ona ac›-m›yorum, bahtiyar biliyorum. Kald› kendi nefsime ait

arzu: istek, heves.aziz: muhterem, çok de¤erli.bahtiyar: tâli’li, mutlu.bedel: karfl›l›k.celp: çekmek.Cennetü’l-Firdevs: Firdevs Cen-neti, Cennetin en yüksek derece-si.çendan: gerçi, her ne kadar.elbette: flüphesiz, her hâlde.elem: üzüntü, ac›.emniyet: inanma, güvenmeevlât: çocuk; çocuklar.ferahl›: rahat, s›k›nt›s›z.gayet: son derece, çok.Hâl›k: yoktan yaratan, Allah.hükmüne geçmek: yerine geç-mek, de¤erinde olmak.inayet: yard›m, ihsan, iyilik.itaat: boyun e¤me, emre uyma.kâmil: olgun, mükemmel, eksik-

130 | MEKTUBATON YED‹NC‹ MEKTUP

siz.Kerîm: ikram ve ihsan› bololan Allah.mana: anlam.masum: günah› olmayan,suçsuz.medar-› teselli: teselli kayna-¤›.menfaat: fayda, yarar.merhamet: ac›mak, flefkatgöstermek, iyilik etmek.meflakkat: zahmet, s›k›nt›,imtihan.musibet: belâ, s›k›nt›.

muvakkaten: geçici olarak.mülevves: kirli, pis.mü’min: iman eden, Allah’ave Allah’tan gelen her fleyeinanan.müteessir olma: üzülme, et-kilenme.nak›s: noksan, eksik.nefis: insan›n kendisi, flahs›.padiflah: sultan, hükümdar.Rahîm: sonsuz flefkat vemerhamet sahibi olan Allah.rahmet: merhamet etme,flefkat gösterme, koruma.

raiyet: halk, vatandafl.saadet: mutluluk.flefaatçi: günahlar›n ba¤›fllan-mas› için vesile olan.flefkat: içten karfl›l›ks›z mer-hamet, sevgi.flüpheli: kuflkulu.teessürat: teessürler, üzün-tüler.temsil: benzetme, örnek.terbiye: yetifltirme, e¤itme.ufunetli: kötü ve pis kokulu.velet: çocuk.zindan: hapishane.

Page 129: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

menfaati için, kendime dahi ac›m›yorum, elîm müteessirolmuyorum. Çünkü dünyada kalsayd›, on senelik muvak-kat elemle kar›fl›k bir evlât muhabbeti temin edecekti.E¤er salih olsayd›, dünya iflinde muktedir olsayd›, belkibana yard›m edecekti. Fakat vefat›yla, ebedî Cennetteon milyon sene bana evlât muhabbetine medar ve sa-adet-i ebediyeye vesile bir flefaatçi hükmüne geçer. El-bette ve elbette, meflkûk, muaccel bir menfaati kaybe-den, muhakkak ve müeccel bin menfaati kazanan, elîmteessürat göstermez, me’yusâne feryat etmez.

ÜÇÜNCÜ NOKTA

Vefat eden çocuk, bir Hâl›k-› Rahîm’in mahlûku,memlûkü, abdi ve bütün hey’etiyle Onun masnuu veOna ait olarak ebeveyninin bir arkadafl› idi ki, muvakka-ten ebeveyninin nezaretine verilmifl. Peder ve valideyiona hizmetkâr etmifl. Ebeveyninin o hizmetlerine muka-bil, muaccel bir ücret olarak, lezzetli bir flefkat vermifl.

fiimdi, binden dokuz yüz doksan dokuz hisse sahibiolan o Hâl›k-› Rahîm, mukteza-i rahmet ve hikmet ola-rak, o çocu¤u senin elinden alsa, hizmetine hatime ver-se, sûrî bir hisse ile, hakikî bin hisse sahibine karfl› flek-vay› and›racak bir tarzda me’yusâne hüzün ve feryat et-mek, ehl-i imana yak›flmaz, belki ehl-i gaflet ve dalâleteyak›fl›yor.

MEKTUBAT | 131 ON YED‹NC‹ MEKTUP

muhakkak: kesinlik kazanm›fl.mukabil: karfl›l›k.muktedir: güçlü, kuvvetli.mukteza-i rahmet ve hikmet:rahmetin ve hikmetin bir gere¤i,Allah’›n rahmet ve hikmetinin birgere¤i.muvakkat: geçici.muvakkaten: geçici olarak.müeccel: ertelenmifl, sonraya b›-rak›lm›fl.müteessir olma: üzülme, etki-lenme.nezaret: gözetim, bak›m.peder: baba.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.salih: dindar, dinin emirlerineuyan.sûrî: görünüflte, fleklî, fleklen.flefaatçi: günahlar›n ba¤›fllanmas›için vesile olan.flefkat: içten ve karfl›l›ks›z mer-hamet, sevgi.flekva: flikâyet.teessürat: teessürler, üzüntüler.temin etmek: sa¤lamak.valide: anne.vefat eden: ölen.vefat: ölüm.vesile: vas›ta, arac›.

abd: kul.dalâlet: iman ve ‹slâmiyettenayr›lmak, azmak, sapmak.ebedî: sonsuz, sürekli, de-vaml›.ebeveyn: anne-baba.ehl-i gaflet: dünyaya dald›-¤›ndan dolay› ahiretin fark›n-da olmayan, unutan.ehl-i iman: mü'minler, ina-nanlar, Allah’a ve her fleyinAllah’tan geldi¤ine inanankimseler.elbette: kesinlikle, her hâlde.

elem: üzüntü, ac›.elîm: çok ac› verici, ac›kl›.evlât: çocuk.feryat: flikâyet, ba¤›r›p ça¤›r-ma.hakikî: gerçek.Hâl›k-› Rahîm: sonsuz mer-hamet ve flefkat sahibi yara-t›c›, Allah.hatime: son.hey’et: flekil, yap›.hisse: pay.hizmetkâr: hizmetçi.hükmüne geçmek: yerine

geçmek.hüzün: keder, gam, üzüntü.mahlûk: Allah taraf›ndan ya-rat›lm›fl varl›k.masnu: sanatla yap›lm›fl var-l›k.medar: vesile, sebep.memlûk: köle, kul.menfaat: fayda, yarar.meflkûk: flüpheli.me’yusâne: ümitsizce.muaccel: peflin, hemen veri-len.muhabbet: sevgi.

Page 130: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

DÖRDÜNCÜ NOKTA

E¤er dünya ebedî olsayd›, insan içinde ebedî kalsayd›ve firak ebedî olsayd›, elîmâne teessürat ve me’yusâneteellümat›n bir manas› olurdu. Fakat madem dünya birmisafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmiflse, siz de,biz de oraya gidece¤iz. Ve hem bu vefat ona mahsusde¤il, umumî bir caddedir. Hem madem müfarakat dahiebedî de¤il, ileride hem berzahta, hem Cennette

görüflülecektir; 1“ ! oºrµ`oërdnG ,” demeli. “O verdi, O ald›.

2“ m∫ÉnM pqπoc '¤nY ! oórªnërdnG ” deyip sab›r ile flükretmeli.

BEfi‹NC‹ NOKTA

Rahmet-i ‹lâhiyenin en lâtif, en güzel, en hofl, en flirincilvelerinden olan flefkat, bir iksir-i nuranîdir; aflktan çokkeskindir. Çabuk Cenab-› Hakka vusule vesile olur. Nas›l,aflk-› mecazî ve aflk-› dünyevî pek çok müflkülâtla aflk-›hakikîye ink›lâp eder, Cenab-› Hakk› bulur; öyle de, flef-kat, fakat müflkülâts›z, daha k›sa, daha safî bir tarzda kal-bi Cenab-› Hakka rapteder.

Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gi-bi severler. Veledi elinden al›nd›¤› vakit, e¤er bahtiyarise, hakikî ehl-i iman ise, dünyadan yüzünü çevirir,Mün’im-i Hakikî’yi bulur. Der ki: “Dünya madem fânîdir;de¤miyor alâka-i kalbe.” Veledi nereye gitmiflse, orayakarfl› bir alâka peyda eder, büyük manevî bir hâl kazan›r.

alâka peyda etmek: ilgi duymak.alâka-i kalp: kalben ba¤lanma.aflk-› dünyevî: dünya ile ilgilifleylere karfl› gösterilen afl›r› sev-gi, muhabbet.aflk-› hakikîye: gerçek aflk, Al-lah’a karfl› duyulan fliddetli sevgive muhabbet.aflk-› mecazî: nefis ve flehvetüzerine bina edilmifl aflk, afl›r›sevgi.bahtiyar: tâli’li, k›smetli.berzah: ruhlar›n k›yamete kadarbekleyece¤i, dünya ile ahiret ara-s›ndaki yer, kabir âlemi.Cenab-› Hak: Allah, Hakk›n takendisi olan fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.cilve: yans›ma, görüntü.ebedî: sonsuz, sürekli, devaml›.ehl-i iman: mü’minler, Allah’a veher fleyin Allah’tan geldi¤ine ina-nan kimseler.elîmâne: ac›, elem çekerek.fânî: ölümlü, geçici.firak: ayr›l›k.hakikî: gerçek.hamd: medih, övgü.hüküm: karar, emir.iksir-i nuranî: nurlu, çok tesirliilâç.ink›lâp: de¤iflim, dönüflüm.lâtif: hofl, güzel.mahsus: has, özel.mana: anlam.manevî: manaya ait, manevîyönden.me’yusâne: ümitsizce.misafirhane: misafirlerin kald›¤›yer.müfarakat: ayr›l›k.Mün’im-i Hakikî: nimetin gerçeksahibi olan Allah.müflkülât: zorluklar, güçlükler.peder: baba.

Rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›nsonsuz rahmeti, flefkat vemerhameti.raptetmek: ba¤lamak.sab›r: dayanma, katlanma.safî: samimî, saf, içten.flefkat: içten ve karfl›l›ks›zmerhamet, sevgi.

flükür: nimet ve iyili¤in sahi-bini tan›ma ve ona karfl› min-net duyma.

teellümat: teellümler, elem-ler, ac›lar.

teessürat: teessürler, üzün-tüler.

umumî: herkesle alâkal›, ge-

nel.vakit: zaman.valide: anne.vefat eden: ölen.velet: çocuk.vesile olmak: vas›ta, arac› ol-mak.vusul: kavuflma, eriflme.

1. Hüküm Allah’›nd›r. (Mü’min Suresi: 12.)2. Her hâl üzere Allah’a hamd olsun. o (Feyzü’l-Kadîr, 1:368, hadis no: 662; Kenzü’l-Ummal,

1:72, 181; Tirmizî, 5:578, hadis no: 3599; ‹bni Mâce, 1:92, hadis no: 251; 2:1260, hadis no:3830.)

132 | MEKTUBATON YED‹NC‹ MEKTUP

Page 131: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ehl-i gaflet ve dalâlet, flu befl hakikatteki saadet vemüjdeden mahrumdurlar. Onlar›n hâli ne kadar elîm ol-du¤unu flununla k›yas ediniz ki: Bir ihtiyar han›m, gayetsevdi¤i sevimli bir tek çocu¤unu sekeratta görüp, dünya-da tevehhüm-ü ebediyet hükmünce, gaflet veya dalâletneticesinde, mevti adem ve firak-› ebedî tasavvur etti¤in-den, yumuflak döfle¤ine bedel kabrin topra¤›n› düflünüp,gaflet ve dalâlet cihetiyle, Erhamürrâhimîn’in cennet-irahmetini, firdevs-i nimetini düflünmedi¤inden, ne kadarme’yusâne bir hüzün ve elem çekti¤ini k›yas edebilirsin.

Fakat vesile-i saadet-i dâreyn olan iman ve ‹slâmiyet,mü’mine der ki: fiu sekeratta olan çocu¤un Hâl›k-› Ra-hîm’i, onu bu fânî dünyadan ç›kar›p Cennetine götüre-cek. Hem sana flefaatçi, hem ebedî bir evlât yapacak.

Müfarakat muvakkatt›r, merak etme1@ ! oºrµ`oërdnG

2 n¿ƒo©pLGnQ p¬r«ndpG BÉsfpGnh ! ÉsfpG de, sabret.

3≈/bÉnÑrdGnƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

MEKTUBAT | 133 ON YED‹NC‹ MEKTUP

met, firdevs salk›mlar›, nimetCenneti.gaflet: gafillik, dünyaya dald›¤›n-dan dolay› ahireti unutma, fark›n-da olmama.gayet: son derece, çok.hakikat: gerçek, as›l.Hâl›k-› Rahîm: sonsuz merhametve flefkat sahibi yarat›c›, Allah.hükmünce: karar›nca, karar›nagöre, de¤erlendirmesince.hüküm: karar, emir.hüzün: tasa, üzüntü.iman: inanmak.‹slâmiyet: islâm dini.kabir: mezar.k›yas: karfl›laflt›rma.mahrum: nasipsiz, yoksun.mevt: ölüm.me’yusâne: ümitsizce.muvakkat: geçici.müfarakat: ayr›l›k.müjde: sevindirici haber.mü’min: inanan, Allah’a imaneden.netice: sonuç.saadet: mutluluk.sekerat: ölmek üzere olan bir ki-flinin can çekiflme an›.flefaatçi: günahlar›n ba¤›fllanmas›için vesile olan.tasavvur: tasarlama, düflünme,hayal etme.tevehhüm-ü ebediyet: sonsuz-luk kuruntusu, sonsuza kadar ya-flayaca¤›n› sanmak.vesile-i saadet-i dâreyn: iki ci-han saadetinin mutlulu¤unun se-bebi.

adem: yokluk.

Bâkî: ebedî, daimî, yok olma-yan sürekli ve kal›c› olan, bü-tün varl›klar yok olurken yokolmayan ve bütün varl›klaryok olduktan sonra da zat›ylavar olacak tek varl›k, Allah.

bedel: karfl›l›k.

Cennet-i rahmet: Rahmet

Cenneti.cihet: yön.dalâlet: iman ve ‹slâmiyettenayr›lmak, azmak, sapmak.ebedî: sonsuz, sürekli, de-vaml›.ehl-i gaflet: Allah’a ve ahire-te karfl› duyars›z davranan.elem: üzüntü, ac›, s›k›nt›.

elîm: çok ac› verici, s›k›nt›l›.Erhamürrâhimîn: merhametedenlerin en merhametlisiolan Allah.evlât: çocuk.fânî: ölümlü, geçici.firak-› ebedî: ebedî, sonsuzayr›l›k.firdevs-i nimet: Cennetlik ni-

1. Hüküm Allah’›nd›r. (Mü’min Suresi: 12.) 2. Biz Allah’›n kullar›y›z; sonunda yine Ona dönece¤iz. (Bakara Suresi: 156.)3. Bâkî olan ancak Allah’t›r.

Page 132: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Sekizinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

BU MEKTUP, Üç Mesele-i Mühimmedir.

B‹R‹NC‹ MESELE-‹ MÜH‹MME

Fütuhat-› Mekkiye sahibi Muhyiddin-i Arabî (k.s.) ve‹nsan-› Kâmil denilen meflhur bir kitab›n sahibi SeyyidAbdülkerim (k.s.) gibi evliya-i meflhure, küre-i arz›n taba-kat-› seb’as›ndan ve Kaf Da¤› arkas›ndaki arz-› beyzadanve Fütuhat’ta “meflmefliye” dedikleri acayipten bahsedi-yorlar, “Gördük” diyorlar. Acaba bunlar›n dedikleri do¤-ru mudur? Do¤ru ise, hâlbuki bu yerlerin yerde yerleriyoktur. Hem co¤rafya ve fen onlar›n bu dediklerini kabuledemiyor. E¤er do¤ru olmazsa, bunlar nas›l velî olabilir-ler? Böyle hilâf-› vaki ve hilâf-› hak söyleyen, nas›l ehl-ihakikat olabilir?

Elcevap: Onlar ehl-i hak ve hakikattirler, hem ehl-ivelâyet ve fluhutturlar. Gördüklerini do¤ru görmüfller; fa-kat ihatas›z olan hâlet-i fluhutta ve rüya gibi rü’yetlerinitabirde verdikleri hükümlerinde haklar› olmad›¤› için, k›s-men yanl›flt›r. Rüyadaki adam kendi rüyas›n› tabir ede-medi¤i gibi, o k›s›m ehl-i keflif ve fluhut dahi rü’yetlerini

acaip: flafl›rt›c› ve hayret vericifleyler.arz-› beyza: beyaz dünya, kötü-lükten ar›nm›fl dünya.co¤rafya: yer yüzü flekillerini, ik-lim vb. yönlerini inceleyen ilimdal›.ehl-i hak: hak ehli, iman, ‹slâmi-yet yolunda, do¤ruluk üzerindeolan kimseler.ehl-i hakikat: gerçe¤i buluponun peflinden gidenler; Allahadam›.ehl-i keflif ve fluhut: maddî duy-gularla bilinemeyen gayp âlemiile ilgili hakikatleri keflfeden vegören velîler.ehl-i velâyet: velî olanlar, Allah’›ndostlu¤unu kazananlar.evliya-i meflhure: meflhur velîler,tan›nm›fl, Allah dostlar›.fen: müspet bilimler, fizik, kimyamatematik gibi...hâlbuki: oysa ki.hâlet-i fluhut: Allah’›n varl›k vebirli¤ini gösteren delilleri seyirhâli.hilâf-› hak: hakka z›t, ters.hilâf-› vaki: gerçe¤e z›t, ayk›r›.hükümlerinde: kararlar›nda.ihata: tam kavray›fl, kavrama.k›smen: k›smî olarak.kusur: noksan, özür.küre-i arz: dünya, yer küre.mesele-i mühimme: mühim,önemli mesele.meflhur: ünlü, tan›nm›fl.meflmefliye: baz› evliyan›n kefl-fen müflahede ettikleri gaybî bir

yer, misalî bir âlem.noksan: eksiklik.rü’yet: görme, seyretme.fluhut: müflahede etme, gör-me.

tabakat-› seb’a: yedi tabaka.tabir: aç›klama, yorumlama.tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden uzak ve yü-ce tutma ve flan›na lây›k ifa-

delerle anma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma.velî: Allah dostu.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

134 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 133: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

o hâlde iken kendileri tabir edemezler. Onlar› tabir ede-cek, “asfiya” denilen veraset-i nübüvvet muhakkikleridir.Elbette o k›s›m ehl-i fluhut dahi, asfiya makam›na ç›kt›k-lar› zaman, Kitap ve Sünnetin irflad›yla, yanl›fllar›n› an-larlar, tashih ederler, hem etmifller.

fiu hakikati izah edecek flu hikâye-i temsiliyeyi dinle.fiöyle ki:

Bir zaman ehl-i kalp iki çoban varm›fl. Kendileri a¤açkâsesine süt sa¤›p yanlar›na b›rakt›lar. Kaval tabir ettik-leri düdüklerini, o süt kâsesi üzerine uzatm›fllard›. Birisi“Uykum geldi” deyip yatar. Uykuda bir zaman kal›r. Öte-kisi yatana dikkat eder. Bakar ki, sinek gibi bir fley, yata-n›n burnundan ç›k›p süt kâsesine bak›yor ve sonra kavaliçine girer, öbür ucundan ç›kar, gider. Bir geven alt›nda-ki deli¤e girip kaybolur. Bir zaman sonra, yine o fley dö-ner, yine kavaldan geçer, yatan›n burnuna girer; o dauyan›r.

Der ki: “Ey arkadafl! Acip bir rüya gördüm.”

O da der: “Allah hay›r etsin, nedir?”

Der ki: “Sütten bir deniz gördüm. Üstünde acip birköprü uzanm›fl. O köprünün üstü kapal›, pencereli idi.Ben o köprüden geçtim. Bir meflelik gördüm ki, bafllar›hep sivri. Onun alt›nda bir ma¤ara gördüm, içine girdim,alt›n dolu bir hazine gördüm. Acaba tabiri nedir?”

MEKTUBAT | 135 ON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

meflelik: a¤açl›k.muhakkik: gerçe¤i araflt›r›p bu-lan, delilleriyle ispat eden âlimler.tabir: aç›klama, yorumlama.tashih: düzeltme.veraset-i nübüvvet: Peygambe-rimizin vârisi durumunda olan,büyük âlim ve velîlerin yolu.

acip: garip, hayret verici.asfiya: Hz. Peygamberimizinvârisi hükmünde, onun mes-lek ve gayelerini hayata ge-çirmeye ve tatbike çal›flanâlim zatlar.ehl-i kalp: kalp ehli olanlar,kalbiyle maneviyatta ilerle-yenler.

ehl-i fluhut: gizli hakikatlerigören evliyalar.geven: çal›, dikenli bir bitki.hakikat: gerçek, bir fleyin as-l› ve esas›.hay›r: hay›rl›, faydal› ifl.hazine: define.hikâye-i temsiliye: temsilîhikâye, sembolik.

irflat: do¤ru yolu gösterme.izah: aç›klama, ayr›nt›lar›ylaanlatma.kâse: çanak, kap.kitap ve sünnet: Kur’ân veHz. Muhammed’in Müslü-manlara örnek olan mübareksöz, fiil ve emirleri.makam: yer, manevî mevki.

Page 134: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Uyan›k arkadafl› dedi:

“Gördü¤ün süt denizi, flu a¤aç çanakt›r. O köprü de flukaval›m›zd›r. O bafl› sivri meflelik de flu gevendir. O ma-¤ara da flu küçük deliktir. ‹flte, kazmay› getir, sana hazi-neyi de gösterece¤im.”

Kazmay› getirir. O gevenin alt›n› kazd›lar, ikisini dedünyada mes’ut edecek alt›nlar› buldular.

‹flte, yatan adam›n gördü¤ü do¤rudur. Do¤ru görmüfl;fakat rüyada iken ihatas›z oldu¤u için tabirde hakk› ol-mad›¤›ndan, âlem-i maddî ile âlem-i manevîyi birbirin-den fark etmedi¤inden, hükmü k›smen yanl›flt›r ki, “Benhakikî, maddî bir deniz gördüm” der. Fakat uyan›kadam, âlem-i misal ile âlem-i maddîyi fark etti¤i için, ta-birde hakk› vard›r ki, dedi: “Gördü¤ün do¤rudur, fakathakikî deniz de¤il. Belki flu süt kâsemiz senin hayalinedeniz gibi olmufl, kaval da köprü gibi olmufl ve hake-za…”

Demek oluyor ki, âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi bir-birinden fark etmek lâz›m gelir. Birbirine mezcedilse, hü-kümleri yanl›fl görünür. Meselâ, senin dar bir odan var.Fakat dört duvar›n› kapayacak dört büyük âyine konul-mufl. Sen içine girdi¤in vakit, o dar oday› bir meydan ka-dar genifl görürsün. E¤er desen, “Odam› genifl bir mey-dan kadar görüyorum”; do¤ru dersin. E¤er “Odam birmeydan kadar genifltir” diye hükmetsen, yanl›fl edersin.Çünkü, âlem-i misali âlem-i hakikîye kar›flt›r›rs›n.

136 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

âlem-i hakikî: gerçek âlem.âlem-i maddî: maddî âlem,görünen âlem.âlem-i manevî: maneviyat

âlemi, madde ötesi âlem.âlem-i misal: bütün varl›kla-r›n ve olaylar›n görüntülerininyans›d›¤› madde ötesi âlem.âlem-i ruhanî: ruhlar dünya-s›, gözle görünmeyen ruh âle-mi.âyine: ayna.geven: dikenli ve çal›ms› birbitki.hakeza: bunun gibi.hakikî: gerçek.hazine: define.hüküm: karar, de¤erlendir-

me.hükmetmek: karar vermek,inanca varmak, düflünmek.hükmü: inanc›, de¤erlendir-mesi, karar›.ihata: kavrama, kavray›fl.kâse: çanak, kap.k›smen: k›smî olarak.lâz›m: gerekli.mes’ut: bahtl›, mutlu.meselâ: söz gelifli, örne¤in.mezcetme: kar›flt›rma.tabir: ifade, söz, yorum.vakit: zaman.

Page 135: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, küre-i arz›n tabakat-› seb’as›na dair baz› ehl-i kefl-fin, Kitap ve Sünnetin mizan›yla tartmadan beyan etti¤itasvirat, yaln›z co¤rafya nokta-i nazar›ndaki maddî vazi-yetten ibaret de¤ildir. Meselâ demifller: “Bir tabaka-i arz,cin ve ifritlerindir. Binler sene geniflli¤i var.” Hâlbuki, biriki senede devredilen küremizde o acip tabakalar yerle-flemez. Fakat âlem-i mana ve âlem-i misalde ve âlem-iberzah ve ervahta küremizi bir çam›n çekirde¤i hükmün-de farz etsek, ondan temessül ve teflekkül eden misalî fle-ceresi o çekirde¤e nispeten koca bir çam a¤ac› kadar ol-du¤undan, bir k›s›m ehl-i fluhut, seyr-i ruhanîlerinde, ar-z›n tabakalar›ndan baz›lar›n› âlem-i misalde pek çok ge-nifl görüyorlar, binler sene bir mesafe tuttuklar›n› görü-yorlar. Gördükleri do¤rudur. Fakat âlem-i misal suretenâlem-i maddîye benzedi¤i için, iki âlemi memzuç görü-yorlar, öyle tabir ediyorlar. Âlem-i sahveye döndüklerivakit, mizans›z oldu¤u için, meflhudatlar›n› aynen yazd›k-lar›ndan, hilâf-› hakikat telâkki ediliyor. Nas›l küçük birâyinede büyük bir saray ile büyük bir bahçenin vücud-umisaliyeleri onda yerleflir. Öyle de, âlem-i maddînin birsenelik mesafesinde binler sene vüs’atinde vücud-u misa-lî ve hakaik-› maneviye yerleflir.

HAT‹ME: fiu meseleden anlafl›l›yor ki, derece-i fluhut,derece-i iman-› bilgayptan çok afla¤›d›r. Yani, yaln›z flu-huduna istinat eden bir k›s›m ehl-i velâyetin ihatas›z kefl-fiyat›, veraset-i nübüvvet ehli olan asfiya ve muhakkikî-nin, fluhuda de¤il, Kur’ân’a ve vahye, gaybî fakat safî,ihatal›, do¤ru hakaik-› imaniyelerine dair ahkâmlar›na

MEKTUBAT | 137 ON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

ehl-i velâyet: velî olanlar, Allah’›ndostlu¤unu kazananlar.farz etmek: saymak, öyle kabuletmek.gaybî: gayp âlemine ait.hakaik-› imaniye: iman hakikat-leri, esaslar›.hakaik-› maneviye: mana âlemi-ne ait olan gerçekler.hatime: son söz.hilâf-› hakikat: gerçe¤e ayk›r›.hükmünde: de¤erinde, yerinde.ibaret: oluflan, meydana gelen.ifrit: korkunç ve zararl› cin.ihata: tam kavray›fl, zihnen, ak-len ve bilgiyle kavray›fl.istinat: dayanma, dayanan.keflfiyat: keflifler, manevî âlem-lerde baz› olaylar› ve hakikatlerigörme.kitap ve sünnet: Kur’ân’›n ve Hz.Muhammed’in (a.s.m.) Müslü-manlara örnek olan mübarek söz,fiil ve emirleri.küre: dünya.küre-i arz: dünya, yer küre.memzuç: kar›flm›fl, kar›fl›k.mesafe: uzakl›k.meflhudat: görünen, görülen.misali: görüntüden ibaret, numu-neye ait, örneklik.mizan: terazi, ölçü.muhakkikîn: gerçe¤i araflt›r›p de-lilleriyle bulan âlimler.nispeten: nispetle, k›yasla, oran-la.nokta-i nazar: bak›fl aç›s›.safî: saf, temiz.seyr-i ruhanî: ruhanî ve manevîâlemlerdeki seyir, seyahat.sureten: suret olarak, görünüflbak›m›ndan.flecere: a¤aç.fluhut: müflahede etme, kalp gö-züyle görme.tabaka: kat, katman.tabaka-i arz: yer tabakas›, yerintabakas›.tabakat-› seb’a: yedi tabaka.tabir: aç›klama, yorum.tasvirat: tasvirler, anlat›mlar.telâkki: kabul etme, anlama.temessül: bir flekil ve surete gir-me, görünme.teflekkül: flekillenme, oluflum.vahiy: bir fikrin, hakikatin veyaemrin Allah taraf›ndan peygam-bere bildirilmesi.vaziyet: durum.veraset-i nübüvvet ehli: Pey-gamberimizin vârisi durumundaolan, büyük âlim ve velîler.vücud-u misaliye: misalî vücut,görüntüden ibaret flekil.vüs’at: genifllik.

acip: garip.ahkâm: emirler, hükümler.âlem: varl›k s›n›flar›ndan herbiri, dünya, çevre.âlem-i berzah: kabir âlemi.âlemi ervah: ruhlar âlemi.âlem-i maddî: maddî âlem,görünen âlem.âlem-i mana: gözle gördü¤ü-müz âlemin d›fl›ndaki manaâlemi.âlem-i misal: misal âlemi,bütün varl›klar›n ve olaylar›-n›n görüntülerinin yans›d›¤›

madde ötesi âlem.âlem-i sahve: uyan›kl›k, ay›k-l›k âlemi.arz: yer, dünya.asfiya: Peygamberimizin vâri-si olup onun meslek ve gaye-lerini hayata geçirmeye çal›-flan zatlar.âyine: ayna.beyan: anlatma, aç›klama.cin: gözle görünmez, lâtif ci-simlerden ibaret bir yarat›k.co¤rafya: yer yüzü flekillerini,iklim vb. yönlerini inceleyen

ilim dal›.dair: alâkal›, ilgili; iliflkin, aitderece-i iman-› bilgayb: gay-ba, gözle görünmeyen fleyle-re inanc›n derecesi.derece-i fluhut: flahit olma,görme derecesi.ehl-i keflif: zahir hislerle bilin-meyen hakikatleri Allah’›n lü-tuf ve ihsan›yla bilen velîler.ehl-i fluhut: kâinatta tevhitdelillerini aynen seyreden,‹lâhî ve gizli s›rlar›n› Allah’›nizni ile gören fluhut ehli, velî.

Page 136: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

yetiflmez. Demek bütün ahval ve keflfiyat›n ve ezvak vemüflahedat›n mizan› Kitap ve Sünnettir. Ve mihenkleri,Kitap ve Sünnetin desatir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhak-kikînin kavanin-i hadsiyeleridir.

‹K‹NC‹ MESELE-‹ MÜH‹MME

Sual: Vahdetülvücut meselesi, çoklar taraf›ndan enyüksek makam telâkki ediliyor. Hâlbuki, velâyet-i kübra-da bulunan, baflta Hulefa-i Erbaa olmak üzere Sahabelerve hem baflta Hamse-i Âl-i Aba olarak Eimme-i Ehl-iBeyt ve hem baflta Eimme-i Erbaa olarak Müçtehidîn veTâbiînden, bu çeflit vahdetülvücut meflrebi sarihan görül-memifl. Acaba onlardan sonra ç›kanlar, daha ileri mi git-mifller, daha mükemmel bir cadde-i kübra m› bulmufllar?

Elcevap: Hâflâ! fiems-i Risaletin en yak›n y›ld›zlar›ve en karip vereseleri bulunan o asfiyadan, hiç kimseninhaddi de¤il, daha ileri gidebilsin. Belki cadde-i kübra on-lar›nd›r.

Vahdetülvücut ise, bir meflrep ve bir hâl ve bir nak›smertebedir. Fakat zevkli, nefleli oldu¤undan, seyrüsülûk-ta o mertebeye girdikleri vakit, ço¤u ç›kmak istemiyor-lar, orada kal›yorlar, en münteha mertebe zannediyorlar.

‹flte flu meflrep sahibi, e¤er maddiyattan ve vesaittentecerrüt etmifl ve esbap perdesini y›rtm›fl bir ruh ise, is-ti¤rakkârâne bir fluhuda mazhar ise, vahdetülvücuttande¤il, belki vahdetüflfluhuttan nefl’et eden, ilmî de¤il, hâ-lî bir vahdet-i vücut onun için bir kemal, bir makam te-min edebilir. Hatta, Allah hesab›na kâinat› inkâr etmek

ahval: hâller.asfiya: Hz. Peygamberimizin vâri-si hükmünde, onun meslek vegayelerini hayata geçirmeye vetatbike çal›flan âlim zatlar.asfiya-i muhakkikîn: hakikatitam olarak araflt›ran delilleriyleispat eden büyük ‹slâm âlimleri.cadde-i kübra: büyük ve geniflcadde.desatir-i kudsiye: kudsî düstur-lar, prensipler.eimme-i Ehl-i Beyt: Hz. Peygam-berin neslinden gelen manevî nü-fuz, ilim ve riyaset sahibi imam-lar.Eimme-i Erbaa: Dört imam:‹mam-› Azam Ebu Hanife, ‹mam-›fiafiî, ‹mam-› Malik, ‹mam-› Ah-med bin Hanbel. (r.h.)esbap: sebepler.ezvak: manevî zevkler, hazlar.had: yetki, yetenek.hâlî: hâl, durum ile ilgili.Hamse-i Âl-i Aba: Hz. Peygam-berimizle birlikte k›z› Fat›ma, da-mad› Hz. Ali, torunlar› Hz. Hasanve Hz. Hüseyin’den meydana ge-len beflli heyet. Âl-i Aba da denir.Hulefa-i Erbaa: dört büyük halife.ilmî: ilimle ilgili, ilme dair.isti¤rakkârâne: Allah sevgisi ilekendinden geçen, hayrete düflen.karip: yak›n.kavanin-i hadsiye: sür’atli seziflve anlay›fl kurallar›, prensipleri.kemal: olgunluk, mükemmellik.keflfiyat: keflifler, manevî âlem-lerde baz› olaylar› ve hakikatlerigörme.Kitap: Kur’ân.maddiyat: maddî ve cismanî fley-ler, gözle görülüp elle tutulanfleyler.mazhar: nail olma, kavuflma,eriflme.mihenk: ölçü.mertebe: derece, basamak.mesele-i mühimme: mühim me-sele, önemli konu.meflrep: tarz, metot, usul.mizan: terazi, ölçü.müçtehidîn: ayet ve hadislerdenhüküm ç›karabilen büyük ‹slâmâlimleri.münteha: bir fleyin ulaflabildi¤ison yer, uç nokta.müflahedat: gözle görülen fleyler,gözlemler.nak›s: noksan, kusurlu.nefl’et: oluflma, meydana gelme,ç›kma.Sahabe: Peygamberimizin müba-rek yüzünü görmekle flereflenenve onun sohbetlerine kat›lan

mü’min kimse.sarihan: aç›kça.seyrüsülûk: bir terbiye yolu-na girip devam etme.sual: soru.sünnet: Hz. Muhammed’in(a.s.m.) Müslümanlara örnekolan mübarek söz, fiil veemirleri.flems-i risalet: Peygamberlikgünefli.fluhut: müflahede etme, kalpgözüyle görme.Tâbiîn: Hz. Muhammed’in

(a.s.m.) ashab›yla görüflmüfl,onlardan ders alm›fl olanMüslümanlar.tecerrüt: soyutlanma, s›yr›l-ma.telâkki: anlama, kabul etme.temin etmek: sa¤lamak.vahdet-i vücut: vücud-u ‹lâ-hînin tekli¤i, her fleyde ve heryerde Onun görülmesi.vahdetülvücut: vücudun bir-li¤i, varl›¤›n bir ve tek oldu¤udüflüncesi, varl›¤›n tek oldu-¤unu, her fleyin bir olan Al-

lah’›n de¤iflik görünüflleri ol-du¤una inanc›na dayanan ta-savvufî görüfl:vahdetüflfluhut: ‹lâhî tecelli-lerin belirmesi an›nda Al-lah’tan baflka bir fleyin görül-memesi hâli, kulun her bakt›-¤› fleyde Allah’› görmesi.vakit: zaman.velâyet-i kübra: en büyükvelâyet.verese: vârisler, mirasç›lar.vesait: vas›talar, araçlarzannetmek: sanmak.

138 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 137: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

derecesine gidebilir. Yoksa, esbap içinde dalm›fl ise,maddiyata mütevagg›l ise, vahdetülvücut demesi, kâinathesab›na Allah’› inkâr etmeye kadar ç›kar.

Evet, cadde-i kübra, Sahabe ve Tâbiîn ve asfiyan›n

caddesidir. 1 lánàpHÉnK pABÉn«r°Tn’rG o≥pFBÉn≤nM cümlesi, onlar›n kaide-i

külliyeleridir. Ve Cenab-› Hakk›n, 2 lAr∆nT /¬p∏rãpªnc ¢nùr«nd maz-

munu üzere, hiçbir fley ile müflabeheti yok; tahayyüz vetecezziden münezzehtir. Mevcudatla alâkas›, hâl›k›yettir.Ehl-i vahdetülvücudun dedikleri gibi mevcudat evham vehayalât de¤il. Görünen eflya dahi Cenab-› Hakk›n âsâr›-d›r. “Heme ost” de¤il, “Heme ezost”tur. Yani, “Her fleyO de¤il, belki her fley Ondand›r.” Çünkü, hâdisat ayn-›kadim olamaz. fiu meseleyi iki temsil ile fehme takripedece¤iz.

Bir inc i s i : Meselâ bir padiflah var. O padiflah›n hâ-kim-i âdil ismiyle bir adliye dairesi var ki, o ismin cilvesi-ni gösteriyor. Bir ismi de halifedir; bir meflihat ve bir il-miye dairesi, o ismin mazhar›d›r. Bir de kumandan-›azam ismi var; o isim ile devair-i askeriyede faaliyet gös-terir, ordu o ismin mazhar›d›r.

fiimdi, biri ç›ksa, dese ki: “O padiflah yaln›z hâkim-iâdildir; devair-i adliyeden baflka daire yok.” O vakit,bilmecburiye, adliye memurlar› içinde, hakikî de¤il, itiba-rî bir surette, meflihat dairesindeki uleman›n evsaf›n› veahvalini onlara tatbik edip, z›llî ve hayalî bir tarzda,hakikî adliye içinde tebeî ve z›llî bir meflihat dairesi

MEKTUBAT | 139 ON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

evham: vehimler, zanlar, kurun-tular.evsaf: vas›flar, özellikler.faaliyet: ifllerfehime takrip etmek: ak›l ve an-lay›fla yaklaflt›rmak.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hakikî: gerçek.hâkim-i âdil: adil hâkim, adaletlihâkim.hâl›k›yet: yarat›c›l›k, yaratmak.halife: Müslümanlar›n dini reisi.hayalât: hayaller, hülyalar.hayalî: hayale ait.heme ezost: her fley Ondand›r.heme ost: her fley Odur.ilmiye: ilim adamlar› s›n›f›, e¤i-timle ilgili daire, ilmiye dairesi.inkâr etme: reddetme.itibarî: var say›lan gerçek ve fiilîolmayan.kaide-i külliye: her fleyde geçer-li olan kural.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kumandan-› azam: en büyük ku-mandan, komutan.maddiyat: maddî ve cismanî fley-ler, gözle görülüp elle tutulanfleyler.mazhar olma: zuhur etti¤i, gö-ründü¤ü yer olma.mazmun: meal, mana, kavram,sanatl›, ince ve güzel söz.mesele: konu.meflihat: din iflleri dairesi.mevcudat: var olan her fley, ya-rat›lm›fllar›n tümü.münezzeh: tenzih edilmifl, ar›n-m›fl, uzak.müflabehet: benzeme, benzeyifl.mütevagg›l: bir fleyle ileri dere-cede meflgul olan.padiflah: sultan, hükümdar.Sahabe: Peygamberimizin müba-rek yüzünü görmekle flereflenenve onun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.suret: biçim, tarz.Tâbiîn: Hz. Muhammed’in (a.s.m.)ashab›yla görüflmüfl, onlardanders alm›fl olan Müslümanlar.tahayyüz: yer tutma, yer kapla-ma.tatbik: uygulama.tebeî: dolayl›, baflka bir fleye tâbiolan.tecezzi: parçalara ayr›lma, bölün-me.temsil: misal getirme, örnek.ulema: âlimler.vahdetülvücut: vücudun birli¤i,varl›¤›n bir ve tek oldu¤u düflün-cesi, her fleyin bir olan Allah’›nde¤iflik görünüflleri oldu¤unainanma temeline dayanan tasav-vufî görüflz›llî: gölgeli.

adliye dairesi: yarg› ve karar-lar›n geçerli oldu¤u yer, saha.adliye: mahkeme, yarg›.ahval: hâller, durumlar.alâka: iliflki, ilgi, ba¤.âsâr: eserler.asfiya: Hz. Peygamberin(a.s.m.) vârisi hükmünde,onun meslek ve gayelerinihayata geçirmeye ve tatbikeçal›flan âlim zatlar.

ayn-› kadim: kadimin kendi-si, kadim olan Allah gibi.bilmecburiye: mecburiyetle,zorunlu olarak.cadde-i kübra: büyük ve ge-nifl olan cadde.Cenab-› Hak: Allah.cilve: tecelli, görünme, yans›-ma.derece: basamak, aflama.devair-i adliye: adliye daire-

leri.devair-i askeriye: askerî da-ireler, askere ait olanlar.ehl-i vahdetülvücut: “Al-lah’›n varl›¤› o kadar mükem-meldir ki, di¤er varl›klar Onagöre bir gölge gibi ve varl›k is-mini almaya lây›k de¤iller”fleklinde inanan tasavvufçu-lar.esbap: sebepler.

1. Eflyan›n vücudu kesin bir gerçektir.

2. Onun benzeri hiçbir fley yoktur. (fiurâ Suresi: 11.)

Page 138: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

tasavvur edilir. Hem daire-i askeriyeye ait ahval ve mu-amelât›n›, yine farazî bir tarzda, o memurin-i adliye için-de itibar edip, gayr-i hakikî bir daire-i askeriye itibar edi-lir ve hakeza… ‹flte, flu hâlde, padiflah›n hakikî ismi vehakikî hâkimiyeti, hâkim-i âdil ismidir ve adliyedeki hâki-miyettir. Halife, kumandan-› azam, sultan gibi isimlerihakikî de¤iller, itibarîdirler. Hâlbuki, padiflahl›k mahiyetive saltanat hakikati, bütün isimleri hakikî olarak iktizaeder. Hakikî isimler ise, hakikî daireleri istiyor ve iktizaediyorlar.

‹flte, saltanat-› ulûhiyet, Rahman, Rezzak, Vehhâb,Hallâk, Fa’al, Kerîm, Rahîm gibi pek çok esma-i mukad-deseyi hakikî olarak iktiza ediyor. O hakikî esma dahi,hakikî âyineleri iktiza ediyorlar.

fiimdi, ehl-i vahdetülvücut madem 1 nƒog s’pG nOƒoLrƒne nB’ der,

hakaik-› eflyay› hayal derecesine indirir. Cenab-› Hakk›nVacibü’l-Vücud ve Mevcud ve Vahid ve Ehad isimlerininhakikî cilveleri ve daireleri var. Belki âyineleri, dairelerihakikî olmazsa, hayalî, ademî dahi olsa, onlara zarar et-mez. Belki vücud-u hakikînin âyinesinde vücut rengi ol-mazsa, daha ziyade safî ve parlak olur. Fakat Rahman,Rezzak, Kahhar, Cebbar, Hallâk gibi isimleri ise, tecelli-leri hakikî olmuyor, itibarî oluyor. Hâlbuki, o esmalar,Mevcud ismi gibi hakikattirler, gölge olamazlar; aslîdirler,tebeî olamazlar.

ademî: yoklu¤a ait.adliye: mahkeme, yarg›.ahval: hâller, durumlar.aslî: esas teflkil eden, temelli.âyine: ayna.Cebbar: güçlü ve kudretli, yarat-t›klar›n› istedi¤i emir ve yasa¤›nazorlayan Allah.Cenab-› Hak: Allah.cilve: tecelli, görünme, yans›ma.daire: saha, alan.daire-i askeriye: askerlik dairesi.Ehad: her bir varl›k üzerinde birli-¤inin izleri görünen bir olan vezat› tek olan Allah.ehl-i vahdetülvücut: varl›¤›n tekoldu¤unu kabul eden tasavvufîgörüflü benimseyenler.esma: isimler.esma-i mukaddese: mukaddesisimler; her türlü kusur ve eksik-likten uzak, yüce isimler.Fa’al: her fleyi yaratan, yaratmafiili kesintisiz devam eden Allah.farazî: farz etme, varsay›m esas›-na dayanan.gayr-i hakikî: gerçek olmayan.hakaik-› eflya: varl›klar›n gerçekmahiyeti.hakeza: bunun gibi.hakikat: gerçek, bir fleyin asl›esas›.hakikî daireler: gerçek alanlar.hakikî: gerçek; gerçekten.hâkim-i âdil: adaletli, adil hâkim.hâkimiyet: hâkim olufl, egemen-lik, hâkimlik.hâlbuki: oysa ki.halife: Müslümanlar›n dini reisi.Hallâk: yaratan, çokça yaratan,sürekli her fleyi yaratan, vareden, Allah.hayalî: hayale ait, gerçek olma-yan.iktiza: gerektirme.ismi hakikî: hakikî, gerçek isim.itibar etmek: farazî de¤er, ger-çekte olmayan fakat var say›lande¤er, farz etmek.itibarî: gerçek ve fiilî olmayan,var say›lan.Kahhar: kahreden, kudret vekuvvet sahibi, Allah.Kerîm: ikram ve ihsan› bol olanAllah.kumandan-› azam: en büyük ku-mandan.mahiyet: nitelik, iç yüz.memurîn-i adliye: adliye me-murlar›.Mevcut: vücudu ezelî olan Allah.muamelât: muameleler, ifllemler.Rahîm: sonsuz merhamet sahibiolan Allah.Rahman: rahmeti bütün herkeseyay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›nr›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-

ne alan rahmetin sahibi Allah.Rezzak: bütün yarat›lm›fllar›nr›zk›n› veren ve ihtiyaçlar›n›karfl›layan Allah.safî: saf, duru, temiz.saltanat: sultanl›k, padiflahl›k.saltanat-› ulûhiyet: ortak ka-bul etmeyen ‹lâhî saltanat,hâkimiyet.sultan: hükümdar.tasavvur: zihinde tasarlama,

düflünme.tebeî: dolayl› ba¤›ms›z olma-y›p baflkas›na tâbi olarak.tecelli: görünme, belirme,yans›ma.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurîve zatî olan, varl›¤› baflkas›n›nvarl›¤›na ba¤l› de¤il, kendin-den olup mükerrer ezelî veebedî olan Allah.Vahid: tek, biricik; dengi ve

orta¤› olmayan, benzeri ol-mayan Allah

Vehhâb: herkese hakk› olanher fleyi veren, hak etmedi¤ihâlde ba¤›fllarla ihsan eden,nimetlendiren Allah .

vücut: varl›k.

vücud-u hakikî: gerçek vü-cut, gerçek varl›k.

ziyade: fazla.

1. Ondan baflka hiçbir varl›k yoktur.

140 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 139: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte Sahabe ve asfiya-i müçtehidîn ve eimme-i Ehl-i

Beyt, 1 lánàpHÉnK pABÉn«r°Tn’rG o≥pFBÉn≤nM derler ki, Cenab-› Hakk›n bü-

tün esmas›yla hakikî bir surette tecelliyat› var. Bütün efl-yan›n Onun icad›yla bir vücud-u ar›zîsi vard›r. Ve o vü-cut, çendan Vacibü’l-Vücud’un vücuduna nispeten gayetzay›f ve karars›z bir z›ll, bir gölgedir; fakat hayal de¤il,vehim de¤ildir. Cenab-› Hak, Hallâk ismiyle vücut veri-yor ve o vücudu idame ediyor.

‹kinci Temsil: Meselâ flu menzilin dört duvar›ndadört tane endam âyinesi bulunsa, her bir âyine içindeher ne kadar o menzil öteki üç âyine ile beraber irtisamediyor; fakat her bir âyine kendinin hey’etine ve renginegöre eflyay› kendi içinde ihtiva eyler, kendine mahsus mi-salî bir menzil hükmündedir. ‹flte, flimdi iki adam o men-zile girse, birisi bir tek âyineye bakar, der ki: “Her fleybunun içindedir.” Baflka âyineleri ve âyinelerin içlerinde-ki suretleri iflitti¤i vakit, mesmuat›n› o tek âyinedeki, ikiderece gölge olmufl, hakikati küçülmüfl, tagayyür etmifl oâyinenin küçük bir köflesinde tatbik eder. Hem der: “Benöyle görüyorum, öyle ise hakikat böyledir.”

Di¤er adam ona der ki: “Evet, sen görüyorsun, gördü-¤ün hakt›r. Fakat vakide ve nefsülemirde hakikatin haki-kî sureti öyle de¤il. Senin dikkat etti¤in âyine gibi dahabaflka âyineler var; gördü¤ün kadar küçücük, gölgeningölgesi de¤iller.”

MEKTUBAT | 141 ON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

mesmuat: iflitilenler, duyulanlar.misalî: örneklik, görüntüden iba-ret.nefsülemir: iflin hakikati, asl›.nispeten: nispetle, oranla, k›yas-layarak.Sahabe: Peygamberimizin müba-rek yüzünü görmekle flereflenenve onun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.suret: biçim, görünüfl; tarz.tatbik: uygulama.tecelliyat: tecelliler, yans›malar,görünmeler.tagayyür: de¤iflme, baflkalaflma.temsil: misal getirme, örnek.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî vezatî olan, varl›¤› baflkas›n›n varl›-¤›na ba¤l› de¤il, kendinden oluptekrar ezelî ve ebedî olan Allah.vaki: olan, mevcut.vehim: zan, flüphe, kuruntu.vücut: varl›k.vücud-u ar›zî: vücudu ezelî ol-mayan, yarat›lm›fl, sonradan ya-rat›lan.zaif: zay›f.z›ll: gölge.

asfiya-i müçtehidîn: Kur’ânve sünnetten yola ç›karakhüküm ortaya koyan ve Hz.Peygamberin yolundan gidenilim ve takva sahibi âlim kim-seler.âyine: ayna.Cenab-› Hak: Allah.çendan: gerçi, her ne kadar.eimme-i Ehl-i Beyt: Hz. Pey-gamberin neslinden gelen,

Ehl-i Beytten yetiflen manevînüfuz, ilim ve riyaset sahibiimamlar.endam âyinesi: boy aynas›.esma: isimler.gayet: son derece.hak: do¤ru, gerçek.hakikat: gerçek, as›l, esas.hakikî: gerçek.Hallâk: yaratan, her fleyi, sü-rekli olarak ve çokça yaratan,

her fleyi halk eden Allah.hey’et: flekil, görünüfl, yap›.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.icat: vücuda getirme, yarat-ma.idame: devam ettirme.ihtiva: içine alma.irtisam: resmolma.mahsus: has, özel.menzil: ev, hane.

1. Eflyan›n vücudu kesin bir gerçektir.

Page 140: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, esma-i ‹lâhiyenin her biri, ayr› ayr› birer âyine is-ter. Hem meselâ Rahman, Rezzak hakikatli, as›l oldukla-r› için, kendilerine lây›k r›zka ve merhamete muhtaçmevcudat› ister. Rahman, nas›l hakikî bir dünyada r›zkamuhtaç hakikatli zîruhlar› ister; Rahîm de, öyle hakikî birCenneti ister. E¤er yaln›z Mevcud ve Vacibü’l-Vücud veVahid-i Ehad isimleri hakikî tutulup öteki isimler onlar›niçine gölge olmak haysiyetiyle al›nsa, o esmaya karfl› birhaks›zl›k hükmüne geçer.

‹flte, flu s›rdand›r ki, cadde-i kübra, elbette velâyet-ikübra sahipleri olan Sahabe ve asfiya ve Tâbiîn ve eim-me-i Ehl-i Beyt ve eimme-i müçtehidînin caddesidir ki,do¤rudan do¤ruya Kur’ân’›n birinci tabaka flakirtleridir.

1

oº«/µn◊r G oº«/∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉnænd nºr∏pY '’ n∂nfÉnërÑ°oSn∂sfpG kánªrMnQ n∂rfoónd røpe Énænd rÖngnh Énænàrjnóng rPpG nór©nH ÉnænHƒo∏ob rÆ põoJ n’ Én æs`HnQkánªrMnQ o¬nàr∏°nSrQnG røne Énfpópq«°nS '¤nY rºpq∏°nSnh pqπn°U sºo¡s∏dnG 2 | pÜÉsgnƒrdG nârfnG

3 | nÚ/©nªrLnG =/¬pÑrë°nUnh /¬pd'G '=¤nYnh nÚ/ªndÉn©r∏pd

Hulûsî’nin ‹kinci Sualinin Cevab›na Bir Zeyildir 4

Sual: Muhyiddin-i Arabî vahdetülvücut meselesini enyüksek bir mertebe telâkki etti¤i gibi, ehl-i aflk bir k›s›mevliya-i azîme dahi ona ittiba etmifller; bu meselenin enyüksek mertebe olmad›¤›n›, hem hakikî olmad›¤›n›,

Âl ve Ashap: Peygamberimizinailesi, soyundan olan çocuklar› veona inanan, mübarek yüzünügörmekle sereflenen Onun soh-betlerine kat›lan mü’minler.asfiya: Hz. Peygamberin mirasç›-lar› yerinde, onun meslek ve ga-yelerini hayata geçirmeye ve tat-bike çal›flan âlim zatlar.cadde-i kübra: büyük ve geniflcadde.ehl-i aflk: kalpleri Allah sevgisiyledolu ve vakitlerini Allah’› zikir vetefekkürle geçiren insanlar; Allahsevgisinde çok ileri dereceyeyükselenler.eimme-i Ehl-i Beyt: Hz. Peygam-berin neslinden olup Ehl-i Beyt-ten yetiflen mânevî nüfuz sahibiolan imamlar. eimme-i müçtehidîn: içtihateden imamlar.esma-i ilâhiye: Allah’›n isimleri.evliya-i azîme: büyük velîler.haysiyetiyle: dolay›s›yla, vesile-siyle.hikmet: kâinattaki ve yarat›l›flta-ki ‹lâhî gaye, fayda, yüksek bilgi.hükmüne geçme: yerine geçme.ittiba etme: uyma, tâbi olma, ar-kas›ndan gitme.merhamet: flefkat göstermek,korumak, iyilik.mertebe: derece, mevki, makam.Mevcud: vücudu ezeli ve gerçekvarl›k sahibi olan Allah.mevcudat: varl›klar.meyil: e¤ilim, ilgi, taraftarl›k.muhakkak: flüphesiz, kesin.Rab: yaratan, besleyen, yetiflti-ren verdi¤i nimetlerle mahlûkat››slah ve terbiye eden Allah.Rahîm: sonsuz merhamet ve flef-kat sahibi olan Allah..Rahman: rahmeti bütün herkeseyay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›nr›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-ne alan rahmetin sahibi Allah.rahmet: merhamet etme, flefkatetme, ba¤›fllama.Rezzak: bütün yarat›lm›fllar›n r›z-k›n› veren ve ihtiyaçlar›n› karfl›la-yan Allah.Sahabe: Peygamberimizin müba-rek yüzünü görmekle flereflenenve onun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.salât: Hz. Peygambere dua.flakirt: talebe, ö¤renci.Tâbiîn: Hz. Muhammed’in asha-b›yla görüflmüfl ve onlardan dersalm›fl olan Müslümanlar.telâkki etmek: kabul etmek.tenzih: flan›na lây›k olmayanfleylerden Allah'› uzak tutma.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zaruru vezati olan, varl›¤› kendinden olupezelî ve ebedî olan Allah.

vahdetülvücut: vücudun bir-li¤i; varl›¤›n tek oldu¤unu, herfleyin bir olan Allah’›n de¤iflikgörünüflleri oldu¤una inanan

tasavvufî düflünce.Vahid-i Ehad: bir olan ve bir-li¤i herbir fleyde tecelli edenAllah.

velâyet-i kübra: en büyükvelîlik.zeyil: ek, ilâve.zîruh: ruh sahibi, canl›.

1. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

2. Ey Rabbimiz! Bizi do¤ru yola erifltirdikten sonra kalplerimizi sap›kl›¤a meylettirme. Yücekat›ndan bize bir rahmet ba¤›flla. Muhakkak ki veren Sensin, istediklerimizi bize ba¤›flla-yan Sensin. (Âl-i ‹mran Suresi: 8.)

3. Allah’›m, âlemlere rahmet olarak gönderdi¤in Efendimize ve onun bütün Âl ve Ashab›nasalât ve selâm eyle.

4. Barla Lâhikas›'nda yer alan bu zeyil, makam münasebetiyle aslî yeri olan buraya da derçedilmifltir. (Naflirler)

142 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 141: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

belki bir derece ehl-i sekir ve isti¤rak›n ve ashab-› flevkve aflk›n meflrebi oldu¤unu diyorsun. Öyle ise, muhtasa-ran, s›rr-› veraset-i Nübüvvetle ve Kur’ân’›n sarahatiylegösterilen tevhidin yüksek mertebesi hangisidir? Göster.

Elcevap: Benim gibi, hiç ender hiç âciz bir bîçarenink›sa fikriyle bu yüksek mertebeleri muhakeme etmek,yüz derece haddimin fevkindedir. Yaln›z, Kur’ân-› Ha-kîm’in feyzinden gelen, gayet muhtasar bir-iki nükte söy-leyece¤im. Belki bu meselede faydas› olacak.

Bir inc i Nokta : Vahdetülvücudun meflrebine vesaplanmas›na çok esbap var. Onlardan bir-ikisi k›sacabeyan edilecek.

Birinci Sebep: Mertebe-i rububiyetin hallâk›yetini aza-mî derecesinde zihinlere s›¤›flt›ramad›klar›ndan ve s›rr-›ehadiyetle, her fleyi bizzat kabza-i rububiyetinde tuttu¤u-nu ve her fley kudret ve ihtiyar ve iradesi ile vücut buldu-¤unu kalplerine tam yerlefltiremediklerinden, “Her fleyOdur” veyahut “yoktur” veya “hayaldir” veya “tezahüri-yetidir” veya “cilveleridir” diye kendilerini mecbur bilmifl-ler.

‹kinci Sebep: Firak› hiç istemeyen ve firaktan fliddetlekaçan ve ayr›l›ktan titreyen ve bu’diyetten Cehennemgibi korkan ve zevalden gayet derecede nefret eden vevisali ruhu ve can› gibi seven ve kurbiyeti Cennet gibihadsiz bir ifltiyak ile arzulayan aflk s›fat›, her fleydekiakrebiyet-i ‹lâhiyenin bir cilvesine yap›flmakla, firak vebu’diyeti hiçe say›p, lika ve visali daimî zannederek

MEKTUBAT | 143 ON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

kabza-i rububiyet: terbiye edici-lik avucu, eli.kudret: güç, takat; Cenab-› Hak-k›n bütün kâinata hükmedenezelî ve ebedî gücünü anlatankudsî s›fat›.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.kurbiyet: yak›nl›k.lika: kavuflmak, buluflmak, gö-rüflmek.mecbur bilmek: sorumlu bilmek,yükümlü saymak.mertebe: derece, mevki, makam.mertebe-i rububiyet: terbiyeedicilik mertebesi, derecesi.mesele: konu.meflrep: âdet, yarat›l›fl, ahlâk; ta-kip edilen yol.muhakeme etmek: tartmak, de-¤erlendirmek.muhtasar: k›salt›lm›fl, özet.muhtasaran: k›sa olarak, özetle.nükte: ince manal› söz.sarahat: aç›kl›k.s›fat: nitelik, vas›f, özellik.s›rr-› ehadiyet: Allah’›n her fley-deki Kendine ait birlik tecellisin-deki s›r, mana, kuvvet ve tesiri.s›rr-› veraset-i Nübüvvet: Pey-gamber vârisli¤inin, vekilli¤inins›rr›.tevhit: Allah’›n bir oldu¤una veOndan baflka ilâh olmad›¤›nainanma.tezahüriyet: görüntü, belirti.vahdetülvücut: vücudun birli¤i;varl›¤›n tek oldu¤unu, her fleyinbir olan Allah’›n de¤iflik görünüfl-leri oldu¤una inanma temelinedayanan tasavvufî düflünce.visal: vas›l olma, kavuflma, ayr›-l›ktan kurtulma.vücut: varl›k, var olma.zannetmek: sanmak, öyle oldu-¤unu düflünmek.zeval: sona erme, yok olma.

âciz: güçsüz.akrebiyet-i ‹lâhiye: Allah’aolan yak›nl›k.ashab-› flevk: flevk sahibi, is-tek, sevinç ve hevesli kimse-ler.aflk: fliddetli sevgi; Allah sev-gisi; tasavvufta bir makam.ashab-› aflk: tasavvufta aflkmakam›na eriflenler.azamî: en fazla, en çok.beyan etme: aç›klama; izahetme.bîçare: çaresiz.

bu’diyet: uzakl›k.cilve: güzel ve hofl bir biçim-de görünme; iyi flekilde orta-ya ç›kma, akis, yans›ma.daimî: devaml›.ehl-i sekir: ‹lâhî bir tecelli ilekendinden geçme hâli.esbap: sebepler.fevkinde: üstünde, yüksekderecede.feyiz: bereket; ilim bollu¤umanevî g›da.firak: ayr›l›k, hicran.gayet: çok, pek çok.

had: derece, yetki, de¤er. hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hallâk›yet: yarat›c›l›k.hiç ender hiç: hiç içinde hiç.ihtiyar: irade, kendi iste¤iyleseçme ve hareket etme.irade: isteme, bir fleyi yap-mak veya yapmamak içinolan iktidar, güç.isti¤rak: Allah aflk›yla dünya-y› unutup bütün bütün ken-dinden geçmek.ifltiyak: afl›r› istek, ihtiyaçduyma.

Page 142: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

1 nƒog s’pG nOƒoLrƒne n’ diye aflk›n sekriyle ve o flevk-i beka ve li-

ka ve visalin muktezas›yla, gayet zevkli bir meflreb-i hâli,vahdetülvücutta bulundu¤unu tasavvur ederek, müthifl fi-raklardan kurtulmak için, o vahdetülvücut meselesinimelce ittihaz etmifller.

Demek birinci sebebin menflei, akl›n eli gayet genifl vegayet yüksek olan baz› hakikat-i imaniyeye yetiflmedi¤in-den ve ihata edemedi¤inden ve akl›n iman noktas›ndatamam›yla inkiflaf etmedi¤inden; ve ikinci sebebin men-flei, kalbin aflk noktas›nda fevkalâde inkiflaf›ndan ve ha-rikulâde inbisat›ndan ve geniflli¤inden ileri gelmifltir.

Amma sarahat-i Kur’âniye ile, veraset-i nübüvvetinevliya-i azîmesi ve ehl-i sahve olan asfiyan›n gördüklerimertebe-i uzma-i tevhidî ise, hem çok yüksektir, hem ru-bubiyet ve hallâk›yet-i ‹lâhiyenin mertebe-i uzmas›n›,hem bütün esma-i ‹lâhiyenin hakikî olduklar›n› ifade edi-yor. Ve esasat›n› muhafaza edip ve ahkâm-› rububiyetinmuvazenesini bozmuyor. Çünkü, derler ki: Cenab-› Hak,ehadiyet-i zatiyesiyle ve mekândan münezzehiyetiyle be-raber, her fley bütün fluunat›yla do¤rudan do¤ruya ilmiy-le ihata ve teflhis edilmifl ve iradesiyle tercih ve tahsisedilmifl ve kudretiyle ispat ve icat edilmifltir. Bütün kâina-t› bir tek mevcut gibi icat ve tedbir ediyor. Bir çiçe¤ikolayl›kla halk etti¤i gibi, koca bahar› o sühuletle halkeder; bir fley bir fleye mâni olmaz. Teveccühünde tecezziyok. Ayn› anda her yerde kudret ve ilmiyle tasarruf nok-tas›nda bulunuyor. Tasarrufunda tevzi ve ink›sam yok.

ahkâm-› rububiyet: rububiyetinhükümleri, emirleri.asfiya: safiyet, olgunluk ve takvasahipleri. Cenab-› Hak: Hakk›n tâ kendisiolan fleref ve büyüklük sahibi Al-lah.ehadiyet-i zatiye: Allah’›n zat›naait birlik, teklik.ehl-i sahve: uyan›k hâlde, akl›bafl›nda bulunanlar.esasat: esaslar, temeller.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isimleri.evliya-i azîme: büyük velîler.firak: ayr›l›k, hicran.hakikat-i imaniye: imana ait ha-kikat, do¤ruluk.halk etmek: yaratmak.hallâk›yet-i ‹lâhiye: Allah’›n ya-rat›c›l›¤›.harikulâde: ola¤anüstü, flafl›rt›c›derecede.icat: vücuda getirme, yoktan ya-ratma.ihata: içine alma; tam kavrama;kuflatma.inbisat: geniflleme, yay›lma.ink›sam: k›s›mlar, bölümler.inkiflaf: geliflme, aç›lma, meyda-na ç›kma; terakki etme.irade: isteme, arzu etme, bir fleyiyapmak veya yapmamak içinolan güç.ispat etme: do¤ruyu delil göste-rerek meydana koyma, kan›tla-ma.ittihaz etme: kabul etme, edin-me.kudret: güç, takat; Cenab-› Hak-k›n bütün kâinata hükmedenezelî ve ebedî kudsî s›fat›.lika: kavuflmak, buluflmak, gö-rüflmek.mâni: engel.mekândan münezzeh: mekân-dan ba¤›ms›z olma.melce: s›¤›nak, s›¤›n›lacak yer, il-tica edilecek yer.menfle: bir fleyin ç›kt›¤› yer, kay-nak.mertebe-i uzma: en büyük mer-tebe, derece.mertebe-i uzma-i tevhidî: tevhi-din en büyük mertebesi, Allah’›nbir olmas› gerçe¤inin en büyükderecesi, bunun varl›klarda enbüyük oranda gözlenmesi.meflreb-i hâl: hâl ve gidifl.mevcut: var olan, vücut sahibi,varl›k.muhafaza etmek: korumak.mukteza: gereken, lâz›m gelen.muvazene: ölçülülük, dengeli ol-ma.rububiyet: Cenab-› Hakk›n herzaman, her yerde ve her mahlû-ka muhtaç oldu¤u fleyleri verme-si, terbiye ve idare etmesi.

sarahat-i Kur’âniye: Kur’ân’-›n aç›klamalar›.sekir: sarhoflluk, kendindengeçifl.sühulet: kolayl›k.flevk-i beka: sonsuzluk arzu-su, iste¤ifluunat: fluunlar, olaylar, hâl-ler; emir ve kas›ttaki istekler.tahsis etme: belli bir maksatiçin kullanma, bir fleye özelk›lma.

tasarruf: bir fleyin sahibiolup, idare etme, mülkünü is-tedi¤i gibi kullanma.tasavvur etme: düflünme, ta-sarlama.tecezzi: bölünme, parçalan-ma.tedbir: önlem alma, yönetim.teflhis etme: belirleme, flekilverme, seçme, ay›rma.teveccüh: yönelme, sevgi, il-gi.

tevzi: da¤›tma, paylara ay›r-ma.vahdetülvücut: vücudun bir-li¤i; varl›¤›n tek oldu¤unu, herfleyin bir olan Allah’›n de¤iflikgörünüflleri oldu¤una inanmatemeline dayanan tasavvufîdüflünceveraset-i nübüvvet: pey-gamber vârisi.visal: vas›l olma, kavuflma,ayr›l›ktan kurtulma.

1. Ondan baflka hiçbir varl›k yoktur.

144 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 143: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Alt›nc› Söz ve Otuz ‹kinci Sözün ‹kinci Mevk›f›n›n‹kinci Maksad›nda bu s›r tamam›yla izah ve ispat edilmifl-

tir. 1 pπ«/ãrªsàdG≈pa nánMÉn°ûoe n’ kaidesiyle, temsildeki kusura ba-

k›lmad›¤›ndan, gayet kusurlu bir temsil söyleyece¤im; tâiki meflrebin bir derece fark› anlafl›ls›n.

Meselâ: Harika ve emsalsiz gayet büyük ve gayet ziy-netli, flark ve garba bir anda uçacak ve flimalden cenubaulaflan kanatlar›n› kapay›p açacak, yüz binler nak›fllarlatezyin edilmifl o kanad›n›n her bir tüyünde gayet dâhiyâ-ne sanatlar derç edilmifl olan bir tavus kuflu farz ediyo-ruz.

fiimdi, seyirci iki adam var; ak›l ve kalp kanatlar›yla bukuflun yüksek meziyetlerine ve harika ziynetlerine uçmakistiyorlar.

Birisi, bu tavus kuflunun vaziyetine ve heykeline ve ha-rikulâde her bir tüyündeki kudret nak›fllar›na bakar, ga-yet aflk ve flevk ile sever. Dakik tefekkürü k›smen b›rak›rve aflka yap›fl›r. Fakat görür ki, her gün o sevimli nak›fl-lar, tahavvül ve tebeddül eder. Sevdi¤i ve perestifl etti¤i omahbuplar kayboluyor, zeval buluyor. O adam, kendineteselli vermek ve akl›na s›¤›flt›rmad›¤›, “Vahdet-i hakiki-ye ile rububiyet-i mutlaka ve ehadiyet-i zatiye ile hallâk›-yet-i külliyeye malik bir Nakkafl’›n bir nakfl-› sanat›d›r”demek lâz›m gelirken, o itikat yerine, “Bu tavus kuflun-daki ruh o kadar âlîdir ki, onun sânii onun içindedir veyao, o olmufl. Hem o ruh, vücuduyla müttehit; ve vücudu

MEKTUBAT | 145 ON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

edilen.maksat: maksat, istenilen fley.malik: sahip olan, mülk sahibi.meflrep: âdet, huy, yarat›l›fl, ah-lâk; takip edilen usul, yol.mevk›f: k›s›m, bölüm, durak, is-tasyon.meziyet: iyi ve do¤ru hareket;üstünlük vas›flar›.müttehit: birleflmifl.nak›fl: iflleme, süsleme; bir fleyiçeflitli renklerle ahenkli ve düzen-li bir flekilde boyama.nakkafl: nak›fl yapan, süsleyen.nakfl-› sanat: sanat nakfl›, süslügüzel sanat.perestifl: afl›r› ba¤l›l›k, tapar dere-cesinde sevme, mükemmel sev-gi.rububiyet-i mutlaka: mutlak ru-bubiyet; s›n›rs›z, hiç bir kay›t veflarta tâbi olmadan, her fleyi ku-flatan ve emri alt›nda bulundu-ran, terbiye eden Allah’›n sevkidare edicili¤i.Sâni: her fleyi sanatla yaratan Al-lah.flark: do¤u.flevk: çok fliddetli arzu, nefl’e.flimal: kuzey.tahavvül: bir hâlden di¤er bir ha-le geçme, de¤iflme, dönüflme.tebeddül: baflkalaflma, de¤iflme.tefekkür: düflünme, derinlemesi-ne, inceden inceye düflünme, fik-retme.temsil: örnek, benzetme.teselli: üzüntülü bir kimseyi sözve ö¤ütle ferahland›rma.tezyin: süslemek, donatmak, be-zemek.vahdet-i hakikiye: gerçek birlik.vaziyet: durum, durufl, hâl.vücut: varl›k, var olma.zeval: sona erme, yok olma.ziynet: süs.ziynetli: süslü.

âlî: yüce, yüksek.aflk: fliddetli sevgi; Allah sev-gisi.cenup: güney.dâhiyâne: son derece zekiceve anlayarak.dakik: dikkatli, ölçülü.derç etmek: yerlefltirmek.ehadiyet-i zatiye: Allah’›nzat›na ait birlik ve her fleyindizgininin Cenab-› Hakk›nelinde oluflu.

emsalsiz: eflsiz, benzersiz.farz etmek: saymak, tutmak,kabul etmek.garp: bat›.hallâk›yet-i külliye: genel vekapsaml› yarat›c›l›k, Allah’›nbütün varl›klar›n yarat›c›s› ol-mas›.harika: ola¤anüstü.harikulâde: ola¤anüstü, fla-fl›rt›c› derecede.ispat etme: do¤ruyu delil

göstererek meydana koyma,kan›tlama.itikat: inanç, gönülden tasdikederek inanma.izah: aç›klama.kaide: kural, prensip, usul.k›smen: bir bölüm olarak.kudret nakfl›: Cenab-› Hakk›nbütün kâinata hükmedenezelî ve ebedî kudsî gücüylesüsledi¤i sanatlar.mahbup: sevilen, muhabbet

1. Temsilde hata olmas›n.

Page 144: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ise, suret-i zahiriyle mümteziç oldu¤undan, o ruhun ke-mali ve o vücudun yüksekli¤i, bu cilveleri böyle gösterir,her dakika baflka bir nakfl› ve ayr› bir hüsnü izhar eder,hakikî ihtiyar›yla bir icat de¤il, belki bir cilvedir, bir teza-hürdür.”

Di¤er adam der ki: “Bu mizanl› ve nizaml› gayet sa-natkârâne nak›fllar, kat’î bir surette bir irade ve ihtiyar vekas›t ve mefliet iktiza eder. ‹radesiz bir cilve, ihtiyars›z birtezahür olamaz.

“Evet, tavusun mahiyeti güzel ve yüksektir; fakat,onun mahiyeti, fail olamaz. Belki münfaildir; faili ile hiç-bir cihetle ittihat edemez. Ruhu güzel ve âlîdir; fakat,mucit ve mutasarr›f de¤il, belki ancak mazhar ve medar-d›r. Çünkü, her bir tüyünde, bilbedahe nihayetsiz bir hik-metle bir sanat ve nihayetsiz bir kudretle bir nakfl-› ziy-net görünüyor. Bu ise, iradesiz, ihtiyars›z olamaz. Bu ke-mal-i kudret içinde kemal-i hikmeti ve kemal-i hikmetiçinde kemal-i rububiyeti ve merhameti gösteren sanat-lar, cilve milve ifli de¤il. Bu yald›zl› defteri yazan kâtip,içinde olamaz, onunla ittihat edemez. Belki yaln›z o def-ter o kâtibin yaz› kaleminin ucu ile temas› var, öyle ise okâinat denilen misali tavusun harikulâde ziynetleri, tavusHâl›k›n›n yald›zl› bir mektubudur.”

‹flte flimdi tavusa bak; o mektubu oku, kâtibe “Maflaal-lah, tebarekâllah, sübhanallah” de. Mektubu kâtip zan-neden veya kâtibi mektup içinde tahayyül eden veyamektubu hayal tevehhüm eden, elbette akl›n› aflk perde-sinde saklam›fl, hakikatin hakikî suretini görmemifl.

âlî: yüce, yüksek.bilbedahe: aç›kl›kla, meydandaolarak, besbelli.cihet: yön, taraf.cilve: görünme, akis, yans›ma.fail: bir ifli yapan.hakikat: gerçek.hakikî: gerçek; geçe¤e ait, do¤ru.Hâl›k: “yarat›c›, her fleyi yoktanyaratan” anlam›nda Allah’›n birismi.harikulâde: ola¤anüstü, flafl›rt›c›derecede.hikmet: yarat›l›fltaki ‹lâhî gaye,ilim; güzellik, faydal›l›k.hüsün: güzel.icat: vücuda getirme, yoktan ya-ratma.ihtiyar: irade, kendi iste¤iyle seç-me ve hareket etme, isteme.ihtiyars›z: elinde olmadan.iktiza etme: gerekme, gerektir-me, icap etme.irade: isteme, bir fleyi yapmakveya yapmamak için olan iktidar,güç.iradesiz: irade d›fl›, isteksiz.ittihat etme: ayn› noktada bir-leflme.izhar etme: ortaya koyma, a盤aç›karma; gösterme.kâinat: var olan her fley, bütünvarl›klar, evren.kas›t: bir ifli bile bile yapmak, is-teyerek, niyet ederek.kat’î: kesin.kâtip: yazan, yaz›c›.kemal: olgunluk, mükemmellik.kemal-i hikmet: tam ve eksiksizhikmet, flaflmaz bir hikmet ve ga-ye.kemal-i kudret: kudretin mü-kemmelli¤i.kemal-i rububiyet: Cenab-› Hak-k›n yarat›klar›n› terbiye edicilikve besleyip gözeticilik vasf›n›nmükemmelli¤i.kudret: güç, kuvvet, Cenab-› Hak-k›n bütün kâinata hükmedenezelî ve ebedî kudsî gücü.mahiyet: bir fleyin asl›, iç yüzü.maflaallah: Allah’›n istedi¤i gibi(Allah korusun, Allah saklas›n me-alinde duad›r.)mazhar: nail olma; ortaya ç›kmave görünme yeri.medar: sebep, araç, vesile.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek; korumak, iyilik etmek.mefliet: dilemek, irade, murat, is-tek.misalî: örne¤e benzer, örnek ola-

rak görülen.mizanl›: ölçülü, dengeli.mucit: icat eden, yoktan vareden.mutasarr›f: tasarruf hakk›,kullanma hakk› ve yetkisiolan, bir mal›n sahibi.mümteziç: imtizaç eden,kaynafl›p uyuflan.münfail: yap›lan ifl.nak›fl: iflleme, süsleme.nakfl-› ziynet: süslü nak›fl, ifl-leme.nihayetsiz: sonsuz.

nizam: düzen, ölçüler, pren-sip; usul ve esaslardakiuyumluluk.sanatkârâne: sanatl› bir fle-kilde.suret: flekil, görünüfl, yön.suret-i zahirî: görünürdekiflekil, tarz.sübhanallah: “Allah her türlüeksiklikten uzak ve bütün üs-tün s›fatlara sahiptir” demek;tesbih etmek.tahayyül etme: hayale getir-me, hayalde canland›rma.

tavus: çok süslü bir kufl.

tebârekâllah: Allah mübareketsin maflaallah dua için oku-nan bir kelâm.

temas: de¤mek, dokunma.

tevehhüm etme: vehmetmevar zannetme.

tezahür: görünme, belirme,ortaya ç›kma.

yald›zl›: cilâl›, parlak, süslü.

zan: zannetme, sanma.

ziynet: süs.

146 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 145: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Vahdetülvücut meflrebine sebebiyet veren, aflk›n en-va›ndan en mühim sebep, aflk-› dünyad›r. Mecazî olanaflk-› dünya, aflk-› hakikîye ink›lâp etti¤i zaman, vahdet-ivücuda ink›lâp eder.

Nas›l ki, insandan flahsî bir mahbubu muhabbet-i me-cazî ile sever. Sonra zeval ve fenâs›n› kalbine yerlefltir-meyen bir âfl›k, mahbubuna aflk-› hakikî ile bir beka ka-zand›rmak için, “Ma’bud ve Mahbub-u Hakikî’nin birâyine-i cemalidir” diye kendini teselli eder, bir hakikateyap›fl›r.

Öyle de, koca dünyay› ve kâinat› hey’et-i mecmuas›y-la mahbup ittihaz eden, sonra o muhabbet-i acibe daimîzeval ve firak kamç›lar›yla muhabbet-i hakikîye ink›lâpetti¤i vakit, o çok büyük mahbubunu zeval ve firaktankurtarmak için, vahdetülvücut meflrebine iltica eder.E¤er gayet yüksek ve kuvvetli iman sahibi ise, Muhyid-din-i Arabî’nin emsali gibi zatlara, zevkli, nuranî, makbulbir mertebe olur. Yoksa vartalara düflmek, maddiyata gir-mek, esbapta bo¤ulmak ihtimali var. Vahdet-i fluhut ise,o zarars›zd›r; ehl-i sahv›n da, yüksek bir meflrebidir.

1 o¬nYÉnÑpqJpG ÉnærboRrQGnh Év≤nM s≥n◊r G ÉnfpQnG sºo¡s∏dnG1

oº«/µn◊r G oº«/∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉnænd nºr∏pY '’ n∂nfÉnërÑ°oS

MEKTUBAT | 147 ON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

ink›lâp: köklü de¤iflim, dönüflüm.ittihaz etme: kabul etme, kabul-lenme, edinme.kâinat: var olan her fley, bütünvarl›klar, evren.kamç›lama: etkinli¤ini artt›rma,h›zland›rma.Ma’bud: kendisine ibadet olunan,tap›n›lan, kulluk edilen Allah.maddiyat: maddî fleyler.Mahbub-u Hakikî: gerçek sevgiliolan Allah.mahbup: sevilen, muhabbet edi-len.makbul: kabul edilmifl olan, ge-çerli.mecazî: hakikî olmayan, (edebi-yatta): hakikî manas› ile de¤il deistenileni hat›rlat›r bir kelime ilekonuflma.mertebe: derece, mevki, makam.meflrep: âdet, takip edilen usul,yol.muhabbet-i acibe: hayrete düflü-ren sevgi.muhabbet-i hakikî: gerçek sevgi.muhabbet-i mecazî: mecazî mu-habbet, sevgi.mühim: önemli.nuranî: nurlu, ›fl›k saçan.sebebiyet: sebep olma, vesile ol-ma.flahsî: flahsa ait, kifliye özel.teselli etmek: avutmak, rahatlat-mak.vahdet-i fluhut: kulun her fleyibir olarak görmesi, ‹lâhî tecellile-rin belirmesi an›nda Allah’tanbaflka bir fleyin görülmemesi hâ-li.vahdet-i vücut: vücud-u ‹lâhînintekli¤i, birli¤i, her fleyde ve heryerde Onun görülmesi.vahdetülvücut: vücudun birli¤i;varl›¤›n tek oldu¤unu, her fleyinbir olan Allah’›n de¤iflik görünüfl-leri oldu¤una inanma temelinedayanan tasavvufî düflüncevarta: tehlike, uçurum, çukur yer.zat: flah›s, kifli.zeval: sona erme, yok olma.

aflk-› dünya: dünya ile ilgilifleylere karfl› gösterilen afl›r›sevgi.aflk-› hakikî: gerçek aflk, ‹lâhîaflk.âyine-i cemal: cemal âyinesi,güzelli¤in görünmesi.beka: varl›¤› devam ettirme,sonsuzluk.

daimî: devaml›.ehl-i sahve: akl› bafl›ndaolanlar, uyan›k olanlar.emsal: misaller, denk ve ben-zerler.enva: çeflitler, türler, cinsler.esbap: sebepler.fenâ: yokluk, yok olma.firak: ayr›l›k.

hakikat: gerçek.hey’et-i mecmua: bir fleyinayr›nt› ve parçalar›na bak›l-maks›z›n bütününün göster-di¤i hâl ve manzara.iltica etme: s›¤›nma.iman: inanç, itikat; Hz. Mu-hammed’in tebli¤ etti¤i dinîesaslar› kabul ve tasdik etme.

1. Allah'›m, hakk› hak olarak göster ve ona uyma nimetini bize ihsan eyle.

2. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

Page 146: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ÜÇÜNCÜ MESELE

Hikmet ve ak›l ile halledilmeyen bir mesele-i mühim-

me: 2 oój/ôoj Énªpd lπs©na 1@ m¿rCÉn°T ≈/a nƒog mΩrƒnj tπoc

Sua l : Kâinattaki mütemadiyen flu hayretengiz faaliye-tin s›rr› ve hikmeti nedir? Neden flu durmayanlar durmu-yorlar; daima dönüp tazeleniyorlar?

Elcevap : fiu hikmetin izah› bin sahife ister. Öyle ise,izah›n› b›rak›p gayet muhtasar bir icmalini iki sahifeye s›-¤›flt›raca¤›z.

‹flte, nas›l ki bir flah›s, bir vazife-i f›triyeyi veyahut birvazife-i içtimaiyeyi yapsa ve o vazife için hararetli bir su-rette çal›flsa, elbette ona dikkat eden anlar ki, o vazifeyiona gördüren iki fleydir:

• Birisi: Vazifeye terettüp eden maslahatlar, semere-ler, faydalard›r ki, ona “ille-i gaiye” denilir.

• ‹kincisi: Bir muhabbet, bir ifltiyak bir lezzet vard›r ki,hararetle o vazifeyi yapt›r›yor ki; ona, “dâî ve muktazi”tabir edilir.

Meselâ, yemek yemek, ifltihadan gelen bir lezzet, birifltiyakt›r ki, onu yeme¤e sevk eder. Sonra da, yeme¤inneticesi, vücudu beslemektir, hayat› idame etmektir.

Öyle de, 3 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh flu kâinattaki dehfletengiz ve

hayretnüma hadsiz faaliyet, iki k›s›m esma-i ‹lâhiyeye is-tinat ederek, iki hikmet-i vâsia içindir ki, her bir hikmetide nihayetsizdir:

dâî: sebep, sevk edici sebep.dehfletengiz: dehflet verici, ürkü-tücü.elbette: flüphesiz, her hâlde.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isimleri.faaliyet: ifller, fiiller, hareketler.faide: fayda.gayet: son derece.hadsiz: s›n›rs›z.halletmek: mesele olmaktan,problem olmaktan ç›karmak,çözmek.hararetle: coflkuyla, heyecanl› birflekilde.hararetli: ateflli, coflkulu, s›cak.hayretengiz: hayret veren.hayretnüma: hayret verici.hikmet: felsefe, müspet ilimler;gizli sebep, kâinattaki ve yarat›-l›fltaki ‹lâhî gaye, fayda.hikmet-i vâsia: genifl ve büyükhikmet, sebep ve gaye.icmal: özetleme.idame etme: devam ettirme.ille-i gaiye: as›l sebep, esas gaye.istinat: dayanma.ifltiha: yeme¤e karfl› duyulan is-tek.ifltiyak: afl›r› isteme, arzu etme;flevklenme.izah: aç›klama.kâinat: bütün âlemler, varl›klar,evren.maslahat: uygun ifl, fayda.meselâ: misal olarak.mesele: konu.mesele-i mühimme: mühim,önemli mesele.muhabbet: sevgi.

muhtasar: k›sa, özet.muktazi: gerekçe, icap etti-ren.mütemadiyen: devaml› ola-rak.netice: sonuç.nihayetsiz: sonsuz.sahife: sayfa.semere: meyve, netice.

sevk etme: yönlendirme,ulaflt›rma.s›fat: vas›f, özellik.s›r: bir fleyin anlafl›lmas› vekavranmas› en zor ve inceyan›, manevî hakikat ve bilgi-ler.sual: soru.suret: biçim, tarz.

tabir etme: ifade etme, ad-land›rma.terettüp: ait olma, gerekme.vazife: görev.vazife-i f›triye: yarat›l›fla aitvazife, yarat›l›flla ilgili görevgaye.vazife-i içtimaiye: sosyal va-zife, görev.

1. O her gün yeni bir ifltedir. (Rahman Suresi: 29.)2. O diledi¤ini iflleyendir. (Hûd Suresi: 107; Büruc Suresi: 16.)3. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

148 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 147: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Birincisi: Cenab-› Hakk›n Esma-i Hüsnas›n›n had vehesaba gelmez enva-› tecelliyat› var. Mahlûkat›n tenevvü-leri, o tecelliyat›n tenevvüünden geliyor. O esma ise, da-imî bir surette tezahür isterler. Yani nak›fllar›n› göster-mek isterler. Yani, nak›fllar›n›n âyinelerinde cilve-i cemal-lerini görmek ve göstermek isterler. Yani, kâinat kitab›n›ve mevcudat mektubat›n› ânenfeânen tazelendirmek is-terler. Yani, yeniden yeniye manidar yazmak ve her birmektubu Zat-› Mukaddes ve Müsemma-i Akdes ile bera-ber bütün zîfluurlar›n nazar-› mütalâas›na göstermek veokutturmak iktiza ederler.

‹kinci sebep ve hikmet: Nas›l ki mahlûkattaki faaliyetbir ifltiha, bir ifltiyak, bir lezzetten geliyor; ve hatta her birfaaliyette kat’iyen lezzet vard›r, belki her bir faaliyet birnevi lezzettir.

Öyle de, Vacibü’l-Vücud’a lây›k bir tarzda ve isti¤na-izatîsine ve g›nâ-i mutlak›na muvaf›k bir surette ve ke-mal-i mutlak›na münasip bir flekilde hadsiz bir flefkat-imukaddese ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese var.

Ve o flefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddese-den gelen hadsiz bir flevk-i mukaddes var.

Ve o flevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mu-kaddes var.

Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabir caiz ise, hadsizbir lezzet-i mukaddese var.

MEKTUBAT | 149 ON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

mektubat: mektuplar.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.muhabbet-i mukaddese: mu-kaddes muhabbet, her türlü ku-sur ve eksiklikten uzak yüce sev-gi.muvaf›k: lây›k, uygun.münasip: uygun.Müsemma-i Akdes: en kudsîisimlerle isimlenmifl, en kudsîisimlerin sahibi olan Allah.nak›fl: süs.nazar-› mütalâa: etrafl›ca incele-yip düflünen bir bak›fl.nevi: çeflit.suret: biçim, tarz.sürur-u mukaddes: mukaddesbir sevinç ve ferahl›k; her türlükusur ve eksiklikten yüce birmutluluk.flefkat-i mukaddese: her türlükusur ve noksandan yüce bir flef-kat.flevk-i mukaddes: mukaddesflevk; her türlü kusur ve eksiklik-ten yüce bir arzu ve istek.tabir caiz ise: söz yerinde ise.tecelliyat: tecelliler, görüntüler,yans›malar.tenevvü: çeflitlilik, farkl›l›k.tezahür: zuhur etme, görünme.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî vezatî olan, varl›¤› baflkas›n›n varl›-¤›na ba¤l› de¤il, kendinden olupezelî ve ebedî olan Allah.Zat-› Mukaddes: her türlü nok-san s›fatlardan uzak ve temizolan Allah.zîfluur: fluur sahibi, bilinç sahibi.

ânenfeânen: zamanla, gitgi-de, devaml›.âyine: ayna.Cenab-› Hak: Allah.cilve-i cemal: güzellik görün-tüsü.daimî: devaml›.enva-› tecelliyat: yans›ma vegörünme çeflitleri.esma: isimler.Esma-i Hüsna: Allah’›n güzelisimleri.faaliyet: ifller, fiiller, hareket-ler.

g›nâ-i mutlak: mutlak vesonsuz zenginlik.had: s›n›r.hadsiz: s›n›rs›z.hikmet: gizli sebep, fayda,kâinattaki ve yarat›l›fltaki ‹lâ-hî gaye.iktiza: lâz›m gelme, gerekme.isti¤na-i zatî: zat›na ait s›n›r-s›z zenginlik, Allah’›n hiç birfleye muhtaç olmamas›.ifltiha: istek, arzu.ifltiyak: isteme, arzu etme.kâinat: evren, bütün yarat›l-

m›fllar.kat’iyen: kesin olarak.kemal-i mutlak: her yönüyles›n›rs›z mükemmel olan.lây›k: yak›fl›r, uygun.lezzet-i mukaddese: mukad-des zevk ve lezzet, her türlükusur ve eksiklikten yüce birlezzet.mahlûkat: Allah taraf›ndanyarat›lanlar, yarat›lm›fllar, ya-rat›klar.manidar: ince manal›, anlam-l›.

Page 148: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhum-dan, mahlûkat›n, faaliyet-i kudret içinde ve istidatlar› kuv-veden fiile ç›kmas›ndan ve tekemmül etmesinden nefl’eteden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen veZat-› Rahman-› Rahîm’e ait, tabir caiz ise, hadsiz mem-nuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-› mukaddes vard›rki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.

‹flte, flu hikmet-i dakikay› felsefe ve fen ve hikmet bil-medi¤i içindir ki, fluursuz tabiat› ve kör tesadüfü ve camitesbab› flu gayet derecede alîmâne, hakîmâne, basîrânefaaliyete kar›flt›rm›fllar, dalâlet zulümat›na düflüp nur-uhakikati bulamam›fllar.

1 @ n¿ƒoÑn©r∏nj rºp¡°pVrƒnN≈/a rºogrQnP sºoK *G pπobn∂sfpG kánªrMnQ n∂rfoónd røpe Énænd rÖngnh Énænàrjnóng rPpG nór©nH ÉnænHƒo∏ob rÆ põoJ n’ ÉnæsHnQn∂pJÉnæpFBÉnc pº°pùr∏pW p∞p°TÉnc '¤nY rºu∏°nSnh pqπn°U sºo¡s∏dnG 2@ pÜÉsgnƒrdG nârfnG

¢oVrQn’rG nΩnOÉne /¬pÑrë°nUnh /¬pd'G ='¤nYnh päGnOƒoLrƒnŸrG päGsQnP pOnón©pH3 @ päGnƒ'ª°sùdGnh

4≈/bÉnÑrdGnƒog ≈/bÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

Âl ve Ashap: soy, sülâle ve Saha-beler Hz. Peygamberimizin ailesi,soyundan gelenler ve ona inan›psahip ç›kan mübarek yüzünü gör-mekle flereflenen , onun sohbeti-ne kat›lan mü’minler.alîmâne: her fleyi çok iyi bilerek.Bâkî: yok olmayan sürekli ve ka-l›c› olan, bütün varl›klar yok olur-ken yok olmayan ve bütün var-l›klar yok olduktan sonra da, za-t›yla var olacak olan tek varl›k,Allah.basîrâne: görerek, bilerek.camit: ruhsuz, cans›z.dalâlet: do¤ru yoldan ayr›lma,dinsizlik, azma.esbap: sebepler.faaliyet-i kudret: ‹lâhî kudretinfaaliyetleri, iflleyiflleri.felsefe: hikmet ilminin, varl›¤› veâlemi tevhit inanc›na dayanma-dan inceleyen, akl› önceleyenk›sm›.fen: tecrübî, ispatla meydana gel-mifl ilimler: fizik, kimya, matema-tik ve biyoloji gibi...fiil: olufl, hareket.hadsiz: s›n›rs›z.hakîmâne: hikmetli ; bir maksatve gayeye yönelik olarak, anlam-l› ve tam yerli yerinde.hikmet: hakîmlik, felsefe, müs-pet ilimler.hikmet-i dakika: ince ve hassashikmet, derin ve ince olan ‹lâhîgaye.iftihar-› mukaddes: mukaddesövgü, her türlü kusur ve eksiklik-ten yüce bir iftihar ve sevinç.iktiza: lâz›m gelme, gerekme.istidat: kabiliyet, yetenek.kemal: olgunluk, mükemmellik.kuvve: meleke, potansiyel güç,gerçekleflmemifl, fakat gerçeklefl-me imkân› ve ihtimali olan, iç di-namik.lezzet-i mukaddese: mukaddeszevk ve lezzet, her türlü kusur veeksiklikten yüce bir lezzet.mahlûkat: yarat›lm›fllar, yarat›k-lar.memnuniyet-i mukaddese: Ce-nab-› Hakk›n zat›na ait kusursuzve eksiksiz memnuniyeti.meylettirme: bir tarafa do¤rue¤me, yöneltme.nefl’et: meydana gelme, ç›kma.nur-u hakikat: hakikat nuru, ›fl›-¤›.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,terbiye ve ›slah eden Allah.rahmet: ac›ma, flefkat ve merha-met etme, ba¤›fllama.salât: Hz. Muhammed’e, ashab›-na, ailesine Allah’›n rahmet vema¤firetini, meleklerin isti¤far›n›ve mü’minlerin dualar›n› dileme.

suret: biçim, tarz.fluur: anlay›fl, idrak, bilinç.tabiat: do¤a, maddî âlem,canl› cans›z bütün varl›klar.tekemmül: olgunlaflma, mü-

kemmelleflme.terahhum: merhamet etme,ac›ma, flefkat etme.t›ls›m: gizli s›r.Zat-› Rahman-› Rahîm: yar-

d›m, ihsan ve merhamet sahi-bi olan, Rahman ve Rahîmolan Allah.zerre: atom, molekül.zulümat: karanl›klar.

1. De ki: “[Kitab› indiren] Allah’t›r.” Sonra da onlar› dald›klar› batakta b›rak, oyalana dursun-lar. (En’am Suresi: 91.)

2. Ey Rabbimiz! Bizi do¤ru yola erifltirdikten sonra kalplerimizi sap›kl›¤a meylettirme. Yücekat›ndan bize bir rahmet ba¤›flla. Muhakkak ki veren Sensin, istediklerimizi bize ba¤›flla-yan Sensin. (Âl-i ‹mran Suresi: 8.)

3. Allah’›m, kâinat›n›n t›ls›m›n› açan Hz. Muhammed’e, onun Âl ve Ashab›na yer ve gökler de-vam ettikçe mevcudat›n zerreleri adedince salât ve selâm eyle.

4. Bâkî olan ancak Allah’t›r.

150 | MEKTUBATON SEK‹Z‹NC‹ MEKTUP

Page 149: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Dokuzuncu MektupBU R‹SALE, üç yüzden fazla mu’cizat› beyan eder. Ri-

salet-i Ahmediyenin (a.s.m.) mu’cizesini beyan etti¤i gi-bi, kendisi de o mu’cizenin bir kerametidir. Üç dört neviile harika olmufltur.

• Birincisi: Nakil ve rivayet olmakla beraber, yüz sa-hifeden fazla oldu¤u hâlde, kitaplara müracaat edilme-den, ezber olarak, da¤, ba¤ köflelerinde, üç dört gün zar-f›nda, her günde iki üç saat çal›flmak flart›yla, mecmuuon iki saatte telif edilmesi, harika bir vak›ad›r.

• ‹kincisi: Bu risale, uzunlu¤u ile beraber, ne yazma-s› usanç verir ve ne de okumas› halâvetini kaybeder.Tembel ehl-i kalemi öyle bir flevk ve gayrete getirdi ki, bus›k›nt›l› ve usançl› bir zamanda, bu civarda bir sene zar-f›nda yetmifl adede yak›n nüshalar yaz›ld›¤›, o mu’cize-irisaletin bir kerameti oldu¤unu, muttali olanlara kanaatverdi.

• Üçüncüsü: Acemi ve tevafuktan haberi yok ve bi-ze de daha tevafuk tezahür etmeden evvel, onun ve bafl-ka sekiz müstensihin birbirini görmeden yazd›klar› nüs-halarda, lâfz-› Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ke-limesi, bütün risalede ve lâfz-› Kur’ân beflinci parças›ndaöyle bir tarzda tevafuk etmeleri göründü ki, zerre miktar

MEKTUBAT | 151 ON DOKUZUNCU MEKTUP

ni, kopyas›n› ç›karan.nakil: aktarma, anlatma.nev: çeflit, tür.nüsha: birbirinin ayn› olan yaz›l›metinlerden her biri.risale: belli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.risalet-i Ahmediye: PeygamberEfendimizin peygamberli¤i.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.sahife: sayfa.flevk: afl›r› istek ve heves.telif etmek: kitap yazmak, eserortaya koymak.tevafuk: uygun gelme, birbirinedenk gelme.tezahür etmek: görünmek, orta-ya ç›kmak.usanç: b›kk›nl›k, b›kma.vak›a: olay, hâdise.zarf›nda: içinde.zerre miktar: zerre kadar, çok az.

adet: tane.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak.civar: çevre, yöre, etraf.ehl-i kalem: eli kalem tutan-lar, yazarlar.evvel: önce.gayret: büyük faaliyet, al›fl›l-m›fl›n üstünde çal›flma.halâvet: tatl›l›k, tat; flirinlik.harika: ola¤anüstü vas›flartafl›yan ve hayranl›k hissiuyand›ran.kanaat: görüfl, fikir.

keramet: ikram; Allah’›n velîkullar›nda görülen ola¤anüs-tü hâller veya tabiat üstü hâ-diseler.lâfz-› Kur’ân: Kur’ân lâfz›, ke-limesi.lâfz-› Resul-i Ekrem: Pey-gamber Efendimizin bir ünva-n› olan “Resul-i Ekrem” ifade-si.mecmu: toplam, tüm; bütün,hepsi.mu’cizat: mu’cizeler; Allah ta-raf›ndan verilip, yaln›z pey-

gamberlerin gösterebilecek-leri büyük, harika ifller.mu’cize: Peygamberler tara-f›ndan ortaya konmufl ola¤a-nüstü hâl ve hareketlerdenher biri.mu’cize-i risalet: Peygam-berlik mu’cizesi.muttali olan: bir iflten haber-li olan, bilgi sahibi olan.müracaat: baflvurma, dan›fl-ma; herhangi bir eserden ya-rarlanma.müstensih: bir yaz›n›n sureti-

* On Dokuzuncu Mektup,Barla’da 1929’da Türkçeolarak telif edilmifltir.

Page 150: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

insaf› olan, tesadüfe vermez. Kim görmüflse kat’î hük-mediyor ki, bu bir s›rr-› gaybîdir, mu’cize-i Ahmediyenin(a.s.m.) bir kerametidir.

fiu risalenin bafl›ndaki esaslar çok mühimdirler. Hem,flu risaledeki ehadis, hemen umumen eimme-i hadisçemakbul ve sahih olmakla beraber, en kat’î hâdisat-› risa-leti beyan ediyorlar. O risalenin mezâyâs›n› söylemek lâ-z›m gelse, o risale kadar bir eser yazmak lâz›m geldi¤in-den, müfltak olanlar›, onu bir kere okumas›na havaleediyoruz.

Said Nurs î

• • •

‹htarfiu risalede çok ehadis-i flerife nakletmiflim. Yan›mda

kütüb-ü hadisiye bulunmuyor. Yazd›¤›m hadislerin lâfz›n-da yanl›fl›m varsa, ya tashih edilsin, veyahut “hadis-i bil-manad›r” denilsin. Çünkü, kavl-i racih odur ki, “Nakl-ihadis-i bilmana caizdir.” Yani, hadisin yaln›z manas›n›al›p, lâfz›n› kendi zikreder. Madem öyledir; lâfz›nda yan-l›fl›m varsa, hadis-i bilmana nazar›yla bak›ls›n.

":

beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak.caiz: yap›lmas›nda sak›nca olma-yan; mümkün.ehadis: hadisler, PeygamberEfendimizin sözleri.ehadis-i flerif: hadis-i flerifler, Hz.Peygamberin sözleri.eimme-i hadis: hadis imamlar›;hadis ilminde sözü delil olarakkabul edilen, derin ve genifl bilgisahibi âlimler.hadis: Hz. Muhammed’e (a.s.m)ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-gamberin onaylad›¤› baflkas›naait söz, ifl veya davran›fl.hâdisat-› risalet: Peygamberli¤inispat› için meydana gelen, hâdi-seler, olaylar.hadis-i bilmana: manas› itibar›y-la do¤ru olan hadis.havale etmek: bir ifli veya bir fle-yi birine b›rakmak, göndermek.hükmetmek: karar vermek.ihtar: hat›rlatma, dikkatini çek-me; uyar›.insaf: adaleti ve hakk› düflünerekdavranma.kat’î: kesin, flüphesiz.

kavl-i racih: kabul ve tercihedilmifl söz, kanaat, fikir.keramet: ikram; Allah’›n velîkullar›nda görülen ola¤anüs-tü hâller veya tabiat üstü hâ-diseler.kütüb-ü hadisiye: hadis ki-taplar›.lâf›z: kelime, söz, ifade.makbul: kabul edilmifl olan,reddedilmeyen.mezâyâ: meziyetler, üstünözellikler.mu’cizat-› Ahmediye: Pey-

gamberimiz Hz. Muham-med’in mu’cizeleri.mühim: önemli.müfltak: arzulu, istekli, çok is-teyen.nakletmek: aktarmak, anlat-mak, söylemek.nakl-i hadis-i bilmana: hadi-sin manas›n› nakletme.nazar: düflünce, bak›fl, görüfl.risale: belli bir konuda yaz›l-m›fl küçük kitap.sahih: do¤ru, yanl›fl olmayan;ravilerin kesintisi bulunma-

yan bir senetle rivayet ettik-leri, do¤rulu¤u ve Peygambe-rimize ait oldu¤u flüphe gö-türmeyen hadis.s›rr-› gaybî: gaybî âleme aits›r, gizli s›r.tashih: düzeltme.tesadüf: rastgele, hesapla-madan, kendili¤inden mey-dana gelme.umumen: umumî olarak, ge-nellikle.zikretmek: söylemek, ifadeetmek.

152 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 151: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Mu’cizat-› Ahmediye (a.s.m.)2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

W/¬u∏oc pøjuódG n¤nY o√nôp¡r¶o«pd pq≥n◊r G pøj/Onh …'óo¡rdÉpH o¬ndƒo°SnQ nπn°SrQnG …=/òsdGnƒog

3 $G o∫ƒo°SnQ lósªnëoe | Gkó«/¡n°T $ÉpH '≈Øncnhilâahir.

Risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) dair On DokuzuncuSözle Otuz Birinci Söz, nübüvvet-i Muhammediyeyi(a.s.m.) delâil-i kat’iye ile ispat ettiklerinden, ispat ciheti-ni onlara havale edip, yaln›z onlara bir tetimme olarakOn Dokuz Nükteli ‹flaretler ile, o büyük hakikatin baz›lem’alar›n› gösterece¤iz.

Birinci Nükteli ‹flaretfiu kâinat›n Sahip ve Mutasarr›f›, elbette bilerek yap›-

yor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her taraf› görerek ted-vir ediyor ve her fleyi bilerek, görerek terbiye ediyor veher fleyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydalar› iradeederek tedvir ediyor.

Madem yapan bilir; elbette bilen konuflur.

MEKTUBAT | 153 ON DOKUZUNCU MEKTUP

rin tamam›, bütün âlemler, varl›k-lar.lem’a: par›lt›.mu’cizat-› Ahmediye: Peygam-berimiz Hz. Muhammed’in mu’ci-zeleri.Mutasarr›f: tasarruf eden, tasar-ruf sahibi olan, kendinde kullan-ma hakk› ve yetkisi bulunan, herfleyin sahibi olan, Allah.noksan: eksiklik, tam olmay›fl.nübüvvet-i Muhammediye: Hz.Muhammed’in peygamberli¤i.nükte: herkesin anlayamad›¤›,ancak dikkat edildi¤inde anlafl›-lan ince söz ve mana.Rahîm: çok merhametli olan,esirgeyen, koruyan, ac›yan Allah.Rahman: ister mü’min, ister kâfir;ister iyi isterse kötü olsun; rah-meti bütün herkese yay›lan vebütün yarat›lm›fllar›n r›z›klar›n›veren Allah.resul: elçi, peygamber.risalet-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in peygamberli¤i, elçili¤i.flahit: bir olay›n do¤rulu¤unu tas-dik eden, tan›k.tasarruf etme: güzel idare etme,kullanma.tedvir etmek: çekip çevirmek,idare etmek.tenzih etme: Allah’› flan›na lây›kolmayan fleylerden, her türlü ku-sur ve noksandan uzak ve yücetutma.terbiye etme: besleme, büyüt-me, yetifltirme, kabiliyetlerini ge-lifltirme, e¤itme.tesbih etme: Allah’› bütün kusurve noksan s›fatlardan uzak tut-ma, Cenab-› Hakk› flan›na lây›kifadelerle anma.tetimme: ek, bir konuyu veyaeseri tamamlamak için eklenenk›s›m.

cihet: yön, taraf.delâil-i kat’iye: kesin, flüphe-siz deliller.faide: fayda.gaye: maksat, amaç; hedef;netice.hak: gerçek, do¤ru.

hakikat: gerçek.havale etmek: bir ifli veya birfleyi birine b›rakmak, gönder-mek.hidayet: do¤ru olan, hakolan; ‹slâmiyet.hikmet: kâinattaki ve yarat›-

l›fltaki ‹lâhî gaye ve amacauygunluk.ilâ ahir: sonuna kadar.irade etme: isteme, dileme.ispat etmek: do¤ruyu delil-lerle göstermek.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. • Bütün dinlere üstün k›lmak üzere Resulünü hi-

dayet ve hak din ile gönderen Odur. Buna flahit olarak Allah yeter. • Muhammed Allah’›nResulüdür. (Fetih Suresi: 28-29.)

Page 152: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Madem konuflacak; elbette zîfluur ve zîfikir ve konufl-mas›n› bilenlerle konuflacak.

Madem zîfikirle konuflacak; elbette zîfluurun içinde encemiyetli ve fluuru külli olan insan nev’i ile konuflacakt›r.

Madem insan nev’i ile konuflacak; elbette insanlariçinde kabil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konu-flacak.

Madem en mükemmel ve istidad› en yüksek ve ahlâk›ulvî ve nev-i beflere mukteda olacak olanlarla konuflacak-t›r; elbette, dost ve düflman›n ittifak›yla, en yüksek isti-datta ve en âlî ahlâkta ve nev-i beflerin humsu ona ikti-da etmifl ve n›sf-› arz onun hükm-ü manevîsi alt›na gir-mifl ve istikbal onun getirdi¤i nurun ziyas›yla bin üç yüzsene ›fl›klanm›fl ve beflerin nuranî k›sm› ve ehl-i iman›mütemadiyen günde befl defa onunla tecdid-i biat edip,ona dua-i rahmet ve saadet edip, ona medih ve muhab-bet etmifl olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ilekonuflacak ve konuflmufl; ve resul yapacak ve yapm›fl; vesair nev-i beflere rehber yapacak ve yapm›flt›r.

‹kinci Nükteli ‹flaretResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddia-i nübüvvet

etmifl; Kur’ân-› Azîmüflflan gibi bir ferman› göstermifl veehl-i tahkikin yan›nda bine kadar mu’cizat-› bâhireyi gös-termifltir. 1 O mu’cizat, heyet-i mecmuas›yla, dava-i nü-büvvetin vukuu kadar vücutlar› kat’îdir. Kur’ân-› Ha-kîm’in çok yerlerinde en muannit kâfirlerden nakletti¤i

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.âlî: yüce, yüksek.befler: insan, insanl›k.cemiyetli: pek çok manalar› vehakikatleri kendinde toplayan;bir çok fleyle alâkal› olan.dava-i nübüvvet: peygamberlikdavas›; peygamber oldu¤unu ilânetme.dua-i rahmet ve saadet: mutlu-luk ve rahmet duas›.ehl-i iman: inananlar, iman sa-hipleri.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ranlar,hakikatleri delilleriyle bilen âlim-ler.ferman: emir, buyruk.heyet-i mecmua: hepsi birden,tamam›; bir fleyin bütünününgösterdi¤i hâl ve manzara.hums: beflte bir.hükm-ü manevî: manevî hü-küm, hâkimiyet.iddia-i nübüvvet: peygamberlikiddias›.iktida etmek: tâbi olmak, uy-mak.istidat: kabiliyet, yetenek.istikbal: gelecek, gelecek zaman.ittifak: birleflme; fikir birli¤i, sözbirli¤i.kabil-i hitap: hitaba lây›k, kendi-siyle konuflulabilir, söz anlar.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kat’î: kesin, flüphesiz.Kur’ân-› Azîmüflflan: flan ve flere-fi yüce olan Kur’ân.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.külli: umumî, büyük, genifl.medih etmek: övmek.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cizat-› bâhire: apaç›k mu’ci-zeler.muannit: inatç›, inanmamaktadirenen.

muhabbet etmek: sevmek.mukteda: kendisine uyulan(imam, reis vb.)mütemadiyen: sürekli ola-rak.nakletmek: aktarmak, anlat-mak, söylemek.nev: tür, çeflit, cins.nev-i befler: insanlar; insantürü, insanl›k.n›sf-› arz: dünyan›n yar›s›.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.

nuranî: nurlu, parlak, ›fl›k sa-çan.nükte: ince mana, ancak dik-kat edildi¤inde anlafl›lan incesöz ve mana.rehber: yol gösteren, k›lavuz,delil.resul: peygamber, elçi.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.sair: di¤er, öteki.

fluur: bir fleyi anlama, tan›mave kavrama gücü; anlay›fl, id-rak.tecdid-i biat: söz ve ba¤l›l›¤›yenileme.ulvî: yüksek, yüce.vuku: olma, meydana gelme,ortaya ç›kma.vücut: varl›k, var olma.zîfikir: fikir, düflünce sahibi.zîfluur: fluur sahibi, fluurlu.ziya: ›fl›k.

1. Askalanî, Fethu'l-Bârî, 6:454; Nevevî, fierhu Sahih-i Müslim, 1:2.

154 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 153: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

sihir isnat etmeleri gösteriyor ki, o muannit kâfirler dahimu’cizat›n vücutlar›n› ve vukular›n› inkâr edemiyorlar.Yaln›z, kendilerini aldatmak veya etbalar›n› kand›rmakiçin —hâflâ— sihir demifller.

Evet, mu’cizat-› Ahmediyenin (a.s.m.) yüz tevatür kuv-vetinde bir kat’iyeti vard›r. Mu’cize ise, Hâl›k-› Kâinat ta-raf›ndan onun davas›na bir tasdiktir, sadakte hükmünegeçer.

Nas›l ki, sen bir padiflah›n meclisinde ve daire-i naza-r›nda desen ki, “Padiflah beni filân ifle memur etmifl.”Senden o davaya bir delil istenilse, padiflah “Evet” dese,nas›l seni tasdik eder; öyle de, âdetini ve vaziyetini seniniltimas›nla de¤ifltirirse, “Evet” sözünden daha kat’î, dahasa¤lam, senin davan› tasdik eder.

Öyle de, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm davaetmifl ki: “Ben, flu kâinat Hâl›k›n›n mebusuyum. Delilimde fludur ki: Müstemir âdetini, benim dua ve iltimas›mlade¤ifltirecek. ‹flte, parmaklar›ma bak›n›z, befl musluklubir çeflme gibi ak›tt›r›yor. Kamere bak›n›z, bir parma¤›-m›n iflaretiyle iki parça ediyor. fiu a¤aca bak›n›z, benitasdik için yan›ma geliyor, flahadet ediyor. fiu bir parçataama bak›n›z, iki üç adama ancak kâfi geldi¤i hâlde, ifl-te, iki yüz, üç yüz adam› tok ediyor.” Ve hakeza, yüzermu’cizat› böyle göstermifltir.

fiimdi, flu zat›n delâil-i s›dk› ve berahin-i nübüvveti yal-n›z mu’cizat›na münhas›r de¤ildir. Belki, ehl-i dikkat için,hemen umum harekât› ve ef’ali, ahval ve akvali, ahlâk ve

MEKTUBAT | 155 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.mebus: seçilen, gönderilen; pey-gamber.meclis: topluluk; toplant›.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cizat-› Ahmediye: Peygam-berimiz Hz. Muhammed’in mu’ci-zeleri.muannit: inatç›, inanmamaktadirenen.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.münhas›r: s›n›rl›, s›n›rlanm›fl;mahsus.müstemir: de¤iflmez, sabit; yer-leflmifl, devaml›.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sihir: büyücülük, göz boyama.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.taam: yiyecek.tasdik etmek: do¤rulamak,onaylamak.tasdik: do¤rulama, onaylama.tevatür: bir Hadis-i fierifin, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.umum: bütün, tüm.vaziyet: durum, hâl.vuku: olma, meydana gelme, or-taya ç›kma.vücut: var olma, varl›kzat: flah›s, kifli, fert.

âdet: her zaman yap›lan fley;kanun, usul.ahval: hâller, durumlar.akval: sözler.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.berahin-i nübüvvet: pey-gamberlik delilleri.daire-i nazar: bak›fl, görüfldairesi.dava: takip edilen fikir, iddia.delâil-i s›dk›: do¤rulu¤unundelilleri.

delil: bir davay›, meseleyi is-patlamaya yarayan fley, ka-n›t.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ef’al: fiiller.etba: tâbi olanlar, uyanlar.hakeza: bunun gibi, benzeri.Hâl›k: her fleyi yoktan vareden, yarat›c›; Allah.Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n yara-t›c›s›, Allah.harekât: hareketler.hâflâ: asla, hiçbir zaman, öylede¤il.

hükmüne: yerine, de¤erine.iltimas: yap›lmas›n› isteme,rica.inkâr: reddetme, kabul vetasdik etmeme, inanmama.isnat etmek: dayand›rmak.kâfi: yeterli.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti in-kâr eden, dinsiz.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kamer: ay.kat’î: kesin, flüphesiz.

Page 154: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

etvar›, sîret ve sureti, s›dk›n› ve ciddiyetini ispat eder.Hatta meflhur ulema-i Benîisrailiyeden Abdullah ibni Se-lâm gibi pek çok zatlar, yaln›z o Zat-› Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm›n simas›n› görmekle, “fiu simada yalanyok; flu yüzde hile olamaz” 1 diyerek imana gelmifller.

Çendan muhakkikîn-i ulema, delâil-i nübüvveti vemu’cizat› bin kadar demifller; fakat binler, belki yüz bin-ler delâil-i nübüvvet vard›r. Ve yüz binler yol ile yüz bin-ler muhtelif fikirli adamlar, o zat›n nübüvvetini tasdik et-mifller. Yaln›z Kur’ân-› Hakîm’de, k›rk vech-i i’cazdanbaflka, nübüvvet-i Ahmediyenin (a.s.m.) bin bürhan›n›gösteriyor.

Hem madem nev-i beflerde nübüvvet vard›r. Ve yüzbinler zat, nübüvvet dava edip mu’cize gösterenler gelipgeçmifller. 2 Elbette umumun fevkinde bir kat’iyetle, nü-büvvet-i Ahmediye (a.s.m.) sabittir. Çünkü, ‹sa Aleyhis-selâm ve Mûsa Aleyhisselâm gibi umum resullere nebîdedirten ve risaletlerine medar olan delâil ve evsaf ve va-ziyetler ve ümmetlerine karfl› muameleler, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâmda daha ekmel, daha cami bir su-rette mevcuttur.

Madem hükm-ü nübüvvetin illeti ve sebebi, zat-› Ah-medîde (a.s.m.) daha mükemmel mevcuttur; elbettehükm-ü nübüvvet, umum enbiyadan daha vaz›h birkat’iyet ile ona sabittir.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bürhan: delil.cami: pek çok manalar› ve haki-katleri içinde toplayan.ciddiyet: ciddîlik.çendan: gerçi, her ne kadar.dava: takip edilen fikir, iddia.delâil: deliller.delâil-i nübüvvet: PeygamberEfendimizin (a.s.m.) peygamberlikdelilleri.ekmel: en mükemmel ve en ku-sursuz.enbiya: nebîler, peygamberler.etvar: tav›rlar; olaylar ve insanlarkarfl›s›nda tak›n›lan hâller, tutum-lar.evsaf: vas›flar, s›fatlar, özellikler.fevkinde: üstünde, üzerinde.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.hile: aldatma, desise.hükm-ü nübüvvet: peygamber-lik hükmü.illet: sebep; bir fleye yol açan, birfleyi gerektiren durum.imana gelmek: inanmak, ‹slâmdinini kabul etmek.ispat: do¤ruyu delil göstererekmeydana koyma.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.medar: dayanak noktas›, sebep,vesile.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.mevcut: var.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.muamele: davran›fl, davranma.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.muhakkikîn-i ulema: hakikatleritahkik eden, araflt›ran Müslümanâlimler.muhtelif: çeflitli, farkl›.nebî: haberci, Allah’›n elçisi, pey-gamber.nev-i befler: insan türü, insanl›k.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.nübüvvet-i Ahmediye: Peygam-berimiz Hz. Muhammed’in pey-gamberli¤i.

resul: peygamber, elçi.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.risalet: resullük, elçilik, pey-gamberlik.s›dk: do¤ruluk.sima: yüz, çehre.sîret: ahlâk, karakter.suret: flekil, biçim, tarz; d›fl

görünüfl.tasdik: do¤rulama, onayla-ma.ulema-i Benîisrailiye: ‹srailo-¤ullar›n›n âlimleri, Yahudi bil-ginleri.umum: bütün, herkes; tüm.ümmet: bir peygambere ina-n›p onun yolundan gidenlerintamam›; bütün Müslümanlar.

vaz›h: aç›k, besbelli.vaziyet: durum, hâl.vech-i i’caz: mu’cizelik yönü.zat: flah›s, kifli, fert.Zat-› Ekrem: Allah’›n çok ikra-m›na mazhar olan Peygam-berimiz Hz. Muhammed.zat-› Ahmedî: Peygamberi-miz Hz. Muhammed’in zat›,kiflili¤i.

1. Süyutî, Hasais, 1:473; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:207,247; Miflkâtü’l-Mesabih, hadis no: 5870.

2. Müsned, 5:266; ‹bnü'l-Kayy›m el-Cevzî, Zâdü'l-Meâd (tahkik: el-Arnavud), 1:43-44.

156 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 155: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Üçüncü Nükteli ‹flaretResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n mu’cizat› çok

mütenevvidir. Risaleti umumî oldu¤u için, hemen ekserenva-› kâinattan birer mu’cizeye mazhard›r. Güya, nas›lki bir padiflah-› zîflan›n bir yaver-i ekremi mütenevvi he-diyelerle muhtelif akvam›n mecma› olan bir flehre geldi-¤i vakit, her taife onun istikbaline bir mümessil gönderir,kendi taifesi lisan›yla ona hoflamedî eder, onu alk›fllar;öyle de, Sultan-› Ezel ve Ebedin en büyük yaveri olan Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, âleme teflrif edip veküre-i arz›n ahalisi olan nev-i beflere mebus olarak geldi-¤i ve umum kâinat›n Hâl›k’› taraf›ndan umum kâinat›nhakaik›na karfl› alâkadar olan envar-› hakikat ve hedâ-yâ-i maneviyeyi getirdi¤i zaman, tafltan, sudan, a¤açtan,hayvandan, insandan tut, tâ aydan, güneflten, y›ld›zlarakadar her taife, kendi lisan-› mahsusuyla ve ellerinde bi-rer mu’cizesini tafl›mas›yla, onun nübüvvetini alk›fllam›flve hoflamedî demifl.

fiimdi, o mu’cizat›n umumunu bahsetmek için ciltlerleyaz› yazmak lâz›m gelir. Muhakkikîn-i asfiya, delâil-i nü-büvvetin tafsilât›na dair çok ciltler yazm›fllar. Biz, yaln›zicmali iflaretler nev’inden, o mu’cizat›n kat’î ve manevîmütevatir olan külli enva›na iflaret ederiz.

‹flte, nübüvvet-i Ahmediyenin (a.s.m.) delâili, evvelâ ikik›s›md›r:

• Bir i s i , “irhasat” denilen, nübüvvetten evvel ve ve-lâdeti vaktinde zuhur eden harikulâde hâllerdir.

MEKTUBAT | 157 ON DOKUZUNCU MEKTUP

küre-i arz: yer küre, dünya.lisan: dil.lisan-› mahsus: kendisine ait dil.manevî: manaya ait, maddî ol-mayan.mazhar: bir fleyin ç›kt›¤›, görün-dü¤ü yer; nail olan, eriflen.mebus: peygamber; seçilen, gön-derilen.mecma: toplanma yeri.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.muhakkikîn-i asfiya: safî kalpli,her fleyin gerçe¤ini araflt›r›p bu-lan büyük âlimler.muhtelif: farkl›, çeflitli, birbirineuymayan.mümessil: temsilci.mütenevvi: çeflitli, türlü türlü.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nev: tür, çeflit.nev-i befler: bütün insanlar, in-sanl›k.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.nübüvvet-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in peygamberli¤i.nükte: ince mana, ancak dikkatedildi¤inde anlafl›lan ince söz vemana.padiflah-› zîflan: flan sahibi padi-flah.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risalet: resullük, elçilik, peygam-berlik.Sultan-› Ezel ve Ebed: varl›¤›n›nbafllang›c› ve sonu olmayan kud-ret ve hâkimiyet sahibi olan Al-lah.tafsilât: aç›klamalar, ayr›nt›lar.taife: topluluk, grup, bölük.teflrif etmek: flereflendirmek;gelmek.umum: bütün, tüm; genel, herke-se ait.vakit: zaman.velâdet: do¤um.yaver: görevli, yard›mc›.yaver-i ekrem: en cömert yar-d›mc›, Hz. Muhammed.zuhur: görünme, meydana gel-me, ortaya ç›kma.

ahali: halk.akvam: kavimler, milletler.alâkadar: alâkal›, ilgili.âlem: dünya.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.dair: ait, ilgili.delâil: deliller.delâil-i nübüvvet: Peygam-ber Efendimizin (a.s.m.) pey-gamberlik delilleri.ekser: pek çok.enva: çeflitler.

enva-› kâinat: kâinat›n türle-ri, varl›k çeflitleri.envar-› hakikat: hakikat nur-lar›.evvelâ: birinci olarak, ilk ön-ce.güya: sanki.hakaik: hakikatler, gerçekler.Hâl›k: her fleyi yoktan vareden, yarat›c›; Allah.harikulâde: efli ve benzeri ol-mayan, ola¤anüstü.hedaya-i manevî: manevîhediyeler.

hoflamedî: karfl›lama töreni,hofl geldin merasimi.icmali: k›saca, toplu olarak.irhasat: Hz. Muhammed’inpeygamberli¤inden öncemeydana gelen ve peygam-ber olaca¤›na iflaret eden ha-rika hâller, belirtiler.istikbal: karfl›lama.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kat’î: kesin, flüphesiz.küllî: umumî, çok, büyük.

Page 156: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• ‹ k inc i k › s ›m , sair delâil-i nübüvvettir. ‹kinci k›s›mda iki k›s›md›r:

Biri, nübüvvetinden sonra, fakat nübüvvetini tasdikenzuhura gelen harikalard›r.

‹kincisi, Asr-› Saadetinde mazhar oldu¤u harikalard›r.fiu ikinci k›s›m dahi, iki k›s›md›r:

Biri, zat›nda, sîretinde, suretinde, ahlâk›nda, kemalin-de zahir olan delâil-i nübüvvettir.

‹kincisi, afakî, haricî fleylerde mazhar oldu¤u mu’cizat-t›r. fiu ikinci k›s›m dahi iki k›s›md›r:

Biri manevî ve Kur’ânîdir; di¤eri maddî ve ekvanîdir.fiu ikinci k›s›m dahi iki k›s›md›r:

Biri, dava-i nübüvvet vaktinde, ehl-i küfrün inad›n› k›r-mak veyahut ehl-i iman›n kuvvet-i iman›n› ziyadelefltir-mek için zuhura gelen harikulâde mu’cizatt›r. fiakk-› ka-mer ve parma¤›ndan suyun akmas› ve az taamla çoklar›doyurmas› ve hayvan ve a¤aç ve tafl›n konuflmas› gibiyirmi nevi ve her bir nev’i manevî tevatür derecesinde veher bir nev’in de çok mükerrer efrad› vard›r.

‹kinci k›s›m, istikbalde ihbar etti¤i hâdiselerdir ki, Ce-nab-› Hakk›n talimiyle o da haber vermifl, haber verdi¤igibi do¤ru ç›km›flt›r.

‹flte biz de flu ahirki k›s›mdan bafllay›p icmali bir fihris-te gösterece¤iz. (HAfi‹YE)

HAfi‹YE: Maatteessüf, niyet etti¤im gibi yazamad›m. ‹htiyars›z olarak na-s›l kalbe geldi, öyle yaz›ld›. fiu taksimattaki tertibi tamam›yla müraat ede-medim.

afakî: d›fl dünyaya ait.ahir: son.Asr-› Saadet: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in peygamber olarakdünyada bulundu¤u devre.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru, ger-çek, hakk›n ta kendisi olan Allah.dava-i nübüvvet: peygamberlikdavas›; peygamber oldu¤unu ilânetmek.delâil-i nübüvvet: PeygamberEfendimizin (a.s.m.) peygamberlikdelilleri.efrat: fertler.ehl-i iman: inananlar, iman sa-hipleri.ehl-i küfür: inkâr edenler, kâfir-ler.ekvanî: varl›klarla, yarat›lm›fllarlailgili.fihrist: bir kitapta bulunan fleyle-ri s›rayla gösteren liste.hâdise: olay.haricî: d›flar›ya ait, d›flla ilgili.harika: her zaman rastlanmayan,ola¤anüstü özellikler tafl›yan.harikulâde: efli ve benzeri olma-yan, ola¤anüstü.hafliye: dip not, aç›klay›c› yaz›.icmalî: k›sa, k›saca, topluca.ihbar etmek: haber vermek, bil-dirmek.ihtiyar: irade, tercih, seçme.istikbal: gelecek zaman.kemal: olgunluk, mükemmellik,fazilet.Kur’ânî: Kur’ân’a ait, Kur’ân’la il-gili.kuvvet-i iman: iman kuvveti.maatteessüf: üzülerek belirte-yim ki, yaz›k ki.maddî: maddeyle ilgili.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-

mifl olmas›.manevî: manaya ait, maddîolmayan.mazhar olmak: eriflmek,ulaflmak; bir fleyin ortaya ç›k-t›¤›, göründü¤ü yer olmak.mu’cizat: mu’cizeler; Allah ta-raf›ndan verilip, yaln›z pey-gamberlerin gösterebilecek-leri büyük harika ifller.mükerrer: tekrarlanm›fl.müraat etme: riayet etme,gözetme, uyma.nev: tür, çeflit, cins.

niyet: bir fleyi yapmay› önce-den düflünme.nübüvvet: nebîlik, peygam-berlik.sair: di¤er.sîret: ahlâk, karakter.suret: flekil, d›fl görünüfl, yüz.flakk-› kamer: ay›n ikiye bö-lünmesi; Hz. Muhammed’inCenab-› Hakk›n izniyle, birparmak iflaretiyle ay› ikiyebölmesi suretiyle gösterdi¤ibüyük mu’cize.taam: yemek, yiyecek.

taksimat: k›s›mlara ay›rma.talim: ö¤retme, bilgi kazan-d›rma.tasdiken: tasdik için, do¤rula-mak için.tertip: dizme, s›ralama, düze-ne koyma.zahir olan: görünen.zat: flah›s, kifli.ziyadelefltirmek: artt›rmak,fazlalaflt›rmak.zuhura gelme: görünme,meydana gelme, ortaya ç›k-ma.

158 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 157: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dördüncü Nükteli ‹flaretResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n, Allâmü’l-Gu-

yûb’un talimiyle haber verdi¤i umur-u gaybiye, had vehesaba gelmez. ‹’caz-› Kur’ân’a dair olan Yirmi BeflinciSözde enva›na iflaret ve bir derece izah ve ispat etti¤i-mizden, geçmifl zamana dair ve enbiya-i sab›kaya dair vehakaik-› ‹lâhiyeye ve hakaik-› kevniyeye ve hakaik-› uh-reviyeye dair ihbarat-› gaybiyelerini Yirmi Beflinci Sözehavale edip, flimdilik bahsetmeyece¤iz. Yaln›z, kendin-den sonra Sahabe ve Âl-i Beytin bafl›na gelen ve ümme-tin ileride mazhar olaca¤› hâdisata dair pek çok ihbarat-›sad›ka-i gaybiyesi k›sm›ndan, cüz’î birkaç misaline iflaretedece¤iz. Ve flu hakikat tamam›yla anlafl›lmak için, Alt›Esas, mukaddime olarak beyan edece¤iz:

• B‹R‹NC‹ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-m›n, çendan her hâli ve her tavr›, s›dk›na ve nübüvveti-ne flahit olabilir; fakat her hâli, her tavr› harikulâde ol-mak lâz›m de¤ildir. Çünkü, Cenab-› Hak onu befler sure-tinde göndermifl, tâ insan›n ahval-i içtimaiyelerinde vedünyevî, uhrevî saadetlerini kazand›racak a’mal ve hare-kâtlar›nda rehber olsun ve imam olsun ve her biri birermu’cizat-› kudret-i ‹lâhiye olan adiyat içindeki harikulâdeolan sanat-› Rabbaniyeyi ve tasarruf-u kudret-i ‹lâhiyeyigöstersin. E¤er ef’alinde befleriyetten ç›k›p harikulâde ol-sayd›, bizzat imam olamazd›; ef’aliyle, ahvaliyle, etvar›y-la ders veremezdi.

MEKTUBAT | 159 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hakikatler.hakaik-› uhreviye: ahiret ile ilgiliolan hakikatler, gerçekler.hakikat: gerçek; bir fleyin asl› veesas›.hâl: durum, vaziyet.harikulâde: efli ve benzeri olma-yan, ola¤anüstü.havale etmek: bir ifli veya bir fle-yi baflka birine b›rakmak, gönder-mek.i’caz-› Kur’ân: Kur’ân’›n mu’cizeli-¤i.ihbarat-› gaybiye: gayp âlemin-den verilen haberler.ihbarat-› sad›ka-i gaybiye: gay-ba ait do¤ru haberler.imam: önde ve ileride olan, ken-disine uyulan, rehber.izah: aç›klama.mazhar olmak: eriflmek, ulafl-mak; bir fleyin ortaya ç›kt›¤›, gö-ründü¤ü yer olmak.misal: numune, örnek.mu’cizat-› kudret-i ‹lâhiye: Al-lah’›n kudretinin mu’cizeleri.mukaddime: bafllang›ç, girifl, önsöz.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.nükte: ince mana, ancak dikkatedildi¤inde anlafl›lan ince söz vemana.rehber: yol gösteren, k›lavuz.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.saadet: mutluluk.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.sanat-› Rabbaniye: terbiye ediciolan Allah’›n sanat›.s›dk: do¤ruluk, samimîlik.suret: flekil, biçim, görünüfl.talim: ö¤retme, bilgi kazand›rma.tasarruf-u kudret-i ‹lâhiye: Al-lah’›n kudretinin tasarrufu.tav›r: olaylar ve insanlar karfl›s›n-da tak›n›lan hâl, tutum.uhrevî: ahirete ait, ahiret âlemiy-le ilgili.umur-u gaybiye: gaybî ifller, Al-lah ve onun bildirdi¤i kifliler d›fl›n-da hiç kimsenin bilmedi¤i ifller.ümmet: Hz Peygambere inan›ponun yolundan gidenler, Müslü-manlar.

a’mal: ameller, ifller.adiyat: her zaman olagelen,al›fl›lm›fl, s›radan basit ifller.ahval: hâller, durumlar.ahval-i içtimaiye: sosyal hâl-ler, toplumla ilgili hâller.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.Âl-i Beyt: Hz. Muhammed’inailesinden olan ve neslindengelen kimseler.Allâmü’l-Guyûb: gayb› bilen,görünmeyen fleyleri bilen, Al-

lah.befler: insan.befleriyet: insanl›k.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, izah etmek.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru,gerçek, hakk›n ta kendisi olanAllah.cüz’î : az, küçük.çendan: gerçi, her ne kadar.dair: ait, ilgili.dünyevî: dünyaya ait, dünyaile ilgili.ef’al: fiiller.

enbiya-i sab›ka: geçmifl pey-gamberler.enva: neviler, çeflitler, türler.esas: as›l, temel.etvar: tav›rlar; olaylar ve in-sanlar karfl›s›nda tak›n›lanhâller, tutumlar.had: s›n›r.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hakaik-› kevniye: yarat›l›fla,varl›klara ait olan hakikatler.hakaik-› ‹lâhiye: Allah’a aitolan hakikatler; Allah’›nKur’ân’da aç›klam›fl oldu¤u

Page 158: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Fakat, yaln›z nübüvvetini muannitlere karfl› ispat et-mek için harikulâde ifllere mazhar olur ve indelhace, aras›ra mu’cizat› gösterirdi. Fakat, s›rr-› teklif olan imtihanve tecrübe muktezas›yla, elbette bedahet derecesinde veister istemez tasdike mecbur kalacak derecede mu’cizeolmazd›. Çünkü, s›rr-› imtihan ve hikmet-i teklif iktizaeder ki, akla kap› aç›ls›n ve akl›n ihtiyar› elinden al›nma-s›n. E¤er gayet bedihî bir surette olsa, o vakit akl›n ihti-yar› kalmaz, Ebu Cehil de Ebu Bekir gibi tasdik eder, im-tihan ve teklifin faydas› kalmaz, kömür ile elmas bir se-viyede kal›rd›.

Cây-› hayrettir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm›n, mübalâ¤as›z binler vecihte binler çeflit insan, herbiri bir tek mu’cizesiyle veya bir delil-i nübüvvetle veyabir kelâm›yla veya yüzünü görmesiyle ve hakeza, bireralâmetiyle iman getirdikleri hâlde, bütün bu binler ayr›ayr› insanlar› ve müdakkik ve mütefekkirleri imana geti-ren bütün o binler delâil-i nübüvveti, nakl-i sahih ile veasar-› kat’iye ile flimdiki bedbaht bir k›s›m insanlara kâfigelmiyor gibi, dalâlete sap›yorlar.

• ‹K‹NC‹ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm, hem beflerdir, befleriyet itibar›yla befler gibi muame-le eder; hem resuldür, risalet itibar›yla Cenab-› Hakk›ntercüman›d›r, elçisidir. Risaleti, vahye istinat eder. Vahiyiki k›s›md›r:

Biri vahy-i sarihidir ki, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm onda s›rf bir tercümand›r, mübelli¤dir, müda-halesi yoktur: Kur’ân ve baz› ehadis-i kudsiye gibi.

alâmet: iflaret, iz, belirti.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.âsâr-› kat’iye: kesin deliller, eser-ler.bedahet: aç›kl›k.bedbaht: tâli’siz, zavall›.bedihî: aç›k.befler: insan.befleriyet: insanl›k.cây-› hayret: hayret edilecekfley.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru, ger-çek, hakk›n ta kendisi olan Allah.dalâlet: do¤ru yoldan ayr›lma;‹man ve ‹slâmiyetten ayr›lma.delil-i nübüvvet: peygamberlikdelili.delâil-i nübüvvet: PeygamberEfendimizin (a.s.m.) peygamberlikdelilleri.ehadis-i kudsiye: sözleri Hz. Pey-gambere manas› Allah’a ait olanhadis-i flerifler.faide: fayda.hakeza: bunun gibi, benzeri.harikulâde: efli ve benzeri olma-yan, ola¤anüstü.hikmet-i teklif: insan›n vazifelioluflunun hikmeti.ihtiyar: irade, tercih, seçme.iktiza etmek: gerektirmek.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme.imtihan: deneme, s›nama.indelhace: lâz›m oldu¤unda, ge-rekti¤i zaman.ispat etmek: do¤ruyu delillerleortaya koymak, kan›tlamak.istinat etmek: dayanmak.itibar›yla: bak›m›ndan.kâfi: yeter, yeterli.kelâm: söz, konuflma.mazhar olmak: eriflmek, ulafl-mak; bir fleyin ortaya ç›kt›¤›, gö-ründü¤ü yer olmak.mecbur kalma: bir ifli yapmakzorunda kalma.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.muamele etmek: davranmak.muannit: inatç›, inanmamaktadirenen.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.mukteza: iktiza eden, gereken,lâz›m gelen.mübalâ¤a: abartma, abart›.mübelli¤: tebli¤ eden, haber ve-ren, bildiren.müdahale: kar›flma, araya girme.

müdakkik: tetkik eden, ince-leyen, araflt›ran.mütefekkir: tefekkür eden,düflünen, düflünür.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.nübüvvet: nebîlik, peygam-berlik.resul: peygamber, elçi.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.risalet: resullük, peygamber-

lik, elçilik.s›rf: sadece, ancak, yaln›z.s›rr-› imtihan: bu dünyadaher insan›n karfl› karfl›ya bu-lundu¤u ‹lâhî imtihan›n s›rr›.s›rr-› teklif: insanlar›n dünya-ya gelip Allah taraf›ndan kul-lukla vazifelendirilmelerinins›rr›.suret: flekil, biçim, tarz.tasdik: do¤rulu¤u kabul et-me, onaylama.tecrübe: deneyim; s›nama, s›-nav.

teklif: Allah’›n, insanlar› emirve yasaklar›na uygun hareketetmekle yükümlü ve sorumlututmas›.tercüman: baflkas›n›n duygu-sunu, düflüncesini bildiren, di-le getiren, anlatan.vahiy: bir hakikatin veya biremrin Allah taraf›ndan pey-gamberlere bildirilmesi.vahy-i sarihî: hem sözü, hemmanas› tam ve aç›k olan va-hiy.vecih: tarz, flekil, yön.

160 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 159: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci k›s›m, vahy-i z›mnîdir. fiu k›sm›n mücmel ve hu-lâsas›, vahye ve ilhama istinat eder; fakat tafsilât› ve tas-virat› Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma aittir. O va-hiyden gelen mücmel hâdiseyi tafsil ve tasvirde, zat-› Ah-mediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazen yine ilhama, yavahye istinat edip beyan eder, veyahut kendi ferasetiylebeyan eder. Ve kendi içtihad›yla yapt›¤› tafsilât ve tasvi-rat›, ya vazife-i risalet noktas›nda ulvî kuvve-i kudsiye ilebeyan eder, veyahut örf ve âdet ve efkâr-› amme seviye-sine göre, befleriyeti noktas›nda beyan eder.

‹flte, her hadiste, bütün tafsilât›na vahy-i mahz nokta-s›yla bak›lmaz; befleriyetin muktezas› olan efkâr ve mu-amelât›nda, risaletin ulvî âsâr› aran›lmaz. Madem baz›hâdiseler mücmel olarak mutlak bir surette ona vahyengelir, o da kendi ferasetiyle ve tearüf-ü umumî cihetiyletasvir eder. fiu tasvirdeki müteflabihata ve müflkülâta ba-zen tefsir lâz›m geliyor, hatta tabir lâz›m geliyor. Çünkübaz› hakikatler var ki, temsil ile fehme takrip edilir. Nas›lki bir vakit huzur-u Nebevîde derince bir gürültü iflitildi.Ferman etti ki, “fiu gürültü, yetmifl senedir yuvarlan›p,flimdi Cehennemin dibine düflmüfl bir tafl›n gürültüsü-dür.” Bir saat sonra cevap geldi ki, “Yetmifl yafl›na girenmeflhur bir münaf›k ölüp, Cehenneme gitti.” 1 Zat-› Ah-mediye Aleyhissalâtü Vesselâm›n beli¤ bir temsil ile be-yan etti¤i hâdisenin tevilini gösterdi.

• ÜÇÜNCÜ ESAS: Naklolunan haberler, e¤er tevatürsuretinde olsa, kat’îdir.

MEKTUBAT | 161 ON DOKUZUNCU MEKTUP

lah taraf›ndan insan›n kalbine ve-ya zihnine indirilen mana.istinat etmek: dayanmak.kat’î: kesin, flüphesiz.kuvve-i kudsiye: kudsî kuvvet,Allah’›n s›rlar›n› kendisinde gö-ründü¤ü peygamberlerin kuvveti.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.muamelât: muameleler; davra-n›fllar.muktezas›: gere¤i.mutlak: kay›ts›z, flarts›z.mücmel: k›sa ve az sözle ifadeedilmifl, öz, özet.münaf›k: ara bozucu, iki yüzlülükeden, kalbinde inanç olmad›¤›hâlde inand›¤›n› söyleyerek Müs-lüman gibi davranan.müflkülât: güçlükler, zorluklar;anlama zorluklar›.müteflabihat: benzetmeler;Kur’ân-› Kerîm’in manas› aç›k ol-mayan ayetleri.nakil: aktarma; anlatma, söyle-me.naklolunmak: aktar›lmak, anla-t›lmak, söylenilmek.örf: âdet, gelenek.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risalet: resullük, peygamberlik,elçilik.suret: flekil, biçim, tarz.tafsil: ayr›nt›l› olarak anlatma,aç›klama.tafsilât: aç›klamalar, ayr›nt›lar.takrip etmek: yaklaflt›rmak.tasvir: bir fleyi sözle veya baflkaifade tarz›yla anlatma.tasvirat: tasvirler, bir fleyi yaz›yla,sözle veya baflka ifade tarzlar›ylaanlatmalar.tearüf-ü umumî: genelin bilmesi,genel kabul.tefsir: genifl olarak aç›klama,izah, yorum.temsil: benzetme, örnek verme.tevatür: bir Hadis-i fierif’in, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan rivayetedilmesi.tevil: yorum, yorumlama.ulvî: yüksek, yüce.vahiy: bir hakikatin veya bir em-rin Allah taraf›ndan peygamber-lere bildirilmesi.vahy-i mahz: vahyin ta kendisi,s›rf vahiy.vahy-i z›mnî: gizli vahiy; vahyedayal›, vahiy kaynakl›.vazife-i risalet: peygamberlikvazifesi.zat-› Ahmediye: Peygamberimi-zin kendisi.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.âsâr: eserler, izler.beli¤: belâgatle anlat›lan,maksada ve hale uygun ola-rak anlat›lan.befleriyet: insanl›k.beyan etmek: aç›klamak, bil-dirmek, izah etmek.cihet: yön, taraf.

efkâr-› amme: umumun fikirve düflünceleri.fehim: anlay›fl, kavray›fl.feraset: anlay›fll›l›k, çabuk se-zifl, kavray›fl.ferman: emir, buyruk.hadis: Hz. Muhammed’e aitsöz, emir, fiil veya Hz. Pey-gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz, ifl veya davran›fl.hâdise: olay; haber.

hakikat: gerçek, bir fleyin as-l› ve esas›.hulâsa: öz, özet.huzur-u nebevî: peygambe-rin huzuru, yan›.içtihat: anlay›fl, kanaat;Kur’ân’›n hükümlerine görebir konuda ortaya konulangörüfl.ilham: kalbe gelme, belli bilgivas›talar›na baflvurmadan Al-

1. Müslim, 4:3184, hadis no: 2844, 4:2145, hadis no: 2782; Müsned, 2:271, 3:341, 360.

Page 160: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Tevatür iki k›s›md›r: (HAfi‹YE) Biri sarih tevatür, biri ma-nevî tevatür’dür.

Manevî tevatür de iki k›s›md›r:

Biri sükûtîdir; yani, sükûtla kabul gösterilmifl. Meselâ,bir cemaat içinde bir adam, o cemaatin nazar› alt›nda birhâdiseyi haber verse, cemaat onu tekzip etmezse, sükûtile mukabele etse, kabul etmifl gibi olur. Hususan, haberverdi¤i hâdisede cemaat onunla alâkadar olsa, hem ten-kide müheyya ve hatay› kabul etmez ve yalan› çok çirkingörür bir cemaat olsa, elbette onun sükûtu o hâdiseninvukuuna kuvvetli delâlet eder.

‹kinci k›s›m tevatür-ü manevî fludur ki: Bir hâdiseninvukuuna, meselâ “Bir k›yye taam, iki yüz adam› tok et-mifl” denilse, fakat onu haber verenler ayr› ayr› surettehaber veriyor. Biri bir çeflit, biri baflka bir surette, di¤eribaflka bir flekilde beyan eder; fakat umumen ayn› hâdi-senin vukuuna müttefiktirler. ‹flte, mutlak hâdisenin vu-kuu, mütevatir-i bilmanad›r, kat’îdir. ‹htilâf-› suret ise za-rar vermez.

Hem bazen olur ki, haber-i vahit, baz› flerait dahilindetevatür gibi kat’iyeti ifade eder. Hem bazen olur ki, ha-ber-i vahit, haricî emarelerle kat’iyeti ifade eder.

‹flte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan bizenaklolunan mu’cizat› ve delâil-i nübüvveti, k›sm-› azam›

HAfi‹YE: fiu risalede tevatür lâfz›, Türkçe “flayia” manas›ndaki tevatürde¤il, belki yakîni ifade eden, yalan ihtimali olmayan kuvvetli ihbard›r.

alâkadar: alâkal›, ilgili.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.beyan etmek: aç›klamak, bildir-mek, izah etmek.cemaat: topluluk.dahilinde: içinde.delâil-i nübüvvet: PeygamberEfendimizin (a.s.m.) peygamberlikdelilleri.delâlet etme: delil olma, göster-me, iflaret etme.emare: belirti, iflaret.haber-i vahit: bir kaynaktan gel-mekle beraber meflhur olan ha-dis; bir tek kiflinin haber vermesi.hâdise: vak›a, olay.haricî: d›fl›nda, d›flar›ya ait.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hususan: bilhassa, özellikle.ihbar: haber verme, bildirme.ihtilâf-› suret: görünüflteki ayr›-l›klar, flekil farkl›l›¤›.ihtimal: olabilirlik.kat’î: kesin, flüphesiz.kat’iyet: kesinlik.k›sm-› azam: büyük k›s›m, ço-¤unluk.k›yye: okka, eskiden kullan›lanve 1283 grama karfl›l›k gelen bira¤›rl›k ölçüsü.lâf›z: söz, kelime.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.meselâ: misal olarak, örne¤in,söz gelifli.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mukabele etmek: karfl›l›k ver-mek, karfl›lamak.mutlak: kay›ts›z, flarts›z.müheyya: haz›r.mütevatir-i bilmana: nakledilenbir haberin, baflka ifade ve keli-melerle baflka baflka flekilde ifa-

de edilerek tevatür hâlindegelmesi.müttefik: ittifak eden, birle-flen, birleflmifl.nakil: aktarma, anlatma.nazar: bakma, bak›fl.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.risale: belirli bir konuda yaz›-lan küçük kitap.sarih: aç›k ve net olan.suret: flekil, biçim, tarz.sükût: susma, konuflmama,

söz söylememe.sükûtî: susarak kabullenme.flayia: yay›lm›fl haber, yayg›nolan söylenti.flerait: flartlar.taam: yemek, yiyecek.tekzip etmek: yalanlamak.tenkit: elefltirme, elefltiri.tevatür: bir hadis-i flerifin, ya-lan söylemelerini akl›n kabul-lenemeyece¤i kadar say› vesa¤laml›ktaki bir topluluk ta-raf›ndan rivayet edilmesi.tevatür-ü manevî: bir toplu-

lu¤a ait olay›n o toplulu¤a aitbirisi taraf›ndan nakledilmesive bu naklin toplulu¤un di¤erfertleri taraf›ndan yalanlan-mam›fl olmas›, söyleyenindo¤rulu¤unun, di¤erlerininsusmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.

umumen: hepsi, bütünüyle.

vuku: meydana gelme, olma,olufl.

yakîn: kesin, flüphesiz olarakbilme; do¤rulu¤undan flüpheedilmeyen bilgi.

162 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 161: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

tevatürledir: ya sarihî, ya manevî, ya sükûtî. Ve bir k›s-m›, çendan haber-i vahit iledir; fakat, öyle flerait dahilin-de, nakkad-› muhaddisîn nazar›nda kabule flayan olduk-tan sonra, tevatür gibi kat’iyeti ifade etmek lâz›m gelir.Evet, muhaddisînin muhakkikîninden el-haf›z tabir ettik-leri zatlar, lâakal yüz bin hadisi h›fz›na alm›fl binler mu-hakkik muhaddisler, hem elli sene sabah namaz›n› iflâabdestiyle k›lan müttakî muhaddisler ve baflta Buharî veMüslim olarak Kütüb-ü Sitte-i hadisiye sahipleri olanilm-i hadis dâhîleri, allâmeleri tashih ve kabul ettikleri ha-ber-i vahit, tevatür kat’iyetinden geri kalmaz.

Evet, fenn-i hadisin muhakkikleri, nakkadlar› o derecehadisle hususiyet peyda etmifller ki, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm›n tarz-› ifadesine ve üslûb-u âlîsine vesuret-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesb etmifller ki,yüz hadis içinde bir mevzu’u görse, “Mevzudur” der.“Bu, hadis olmaz ve Peygamberin sözü de¤ildir” der,reddeder. Sarraf gibi, hadisin cevherini tan›r, baflka sözüona iltibas edemez. Yaln›z, ‹bni Cevzî gibi baz› muhak-kikler, tenkitte ifrat edip, baz› ehadis-i sahihaya da mev-zu demifller. Fakat, her mevzu fleyin manas› yanl›flt›r de-mek de¤ildir; belki, “Bu söz, hadis de¤ildir” demektir.

Sua l : An’aneli senedin faydas› nedir ki, lüzumsuz yer-de, malûm bir vak›ada, “an filân, an filân, an filân” der-ler?

Elcevap: Faydalar› çoktur. Ezcümle, bir faydas› fludur:An’ane ile gösteriliyor ki, an’anede dahil olan mevsuk ve

MEKTUBAT | 163 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Kütüb-ü Sitte-i hadisiye: hadisedair alt› kitap meydana gelen ha-dis külliyat›n›n ad›.lâakal: en az›ndan, en az.malûm: bilinen, belli.manevî: mana olarak.meleke: bir ifli uzun süre tekrar-layarak elde edilen ustal›k, yat-k›nl›k, maharet.mevsuk: vesikaya dayanan; ina-n›l›r, güvenilir.mevzu: uydurulan ve hadis diyePeygamberimize dayand›r›lan ha-berler, sözler.muhaddis: hadis ilmiyle u¤raflan,hadis âlimi.muhaddisîn: muhaddisler, hadisilmiyle u¤raflanlar.muhakkik: gerçe¤i araflt›r›p bu-lan, bir fleyin iç yüzünü inceleye-rek vâk›f olan.muhakkikîn: muhakkikler, haki-kati bulup meydana ç›karanlar,hakikati araflt›ranlar.müttakî: takva sahibi, günah veharamdan uzak duran.nakkad: tenkitçi, elefltirici, bir fle-yin iyisini kötüsünden ay›ran.nakkad-› muhaddisîn: hadis il-minde uzman olan araflt›rmac›hadis âlimleri.nazar›nda: düflüncesine göre, gö-zünde.peyda etmek: ortaya koymak,göstermek, a盤a ç›karmak.reddetmek: geri çevirmek, kabuletmemek.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sarih: aç›k ve net olan.sarraf: anlayan, de¤er veren.senet: dayan›lacak fley, bir hadismetninde, o metni rivayet etmiflravilerin, en son raviden bafllaya-rak Hz. Peygambere var›ncayakadar uzanan isimler zinciri.suret-i ifade: anlatma flekli, ifadebiçimi.sükûtî: susarak kabullenmek.flayan: de¤er, lây›k.flerait: flartlar.tabir etme: isimlendirme, ifadeetme.tarz-› ifade: ifade tarz›, anlat›mflekli.tashih: düzeltme.tenkit: temizleme, fazlas›n› veyanl›fl›n› atma; elefltirme, elefltiri.tevatür: bir hadis-i flerifin, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.ünsiyet: yak›nl›k, al›flkanl›k.üslûb-u âlî: yüksek ifade tarz›.vak›a: olay, hâdise.zat: flah›s, kifli, fert.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.allâme: büyük bilgin, ilmi se-viyesi çok yüksek olan âlim.an filân: filândan; filân bildir-di, nakletti.an’ane: hadis naklinin rivayetzincirlemesi.cevher: esas, öz.çendan: gerçi, her ne kadar.dâhî: son derece zeki, anla-y›fll›, uyan›k.ehadis-i sahiha: sahih hadis-

ler, Hz. Muhammed’e ait ol-du¤u kesin olan hadisler, söz-ler.el-haf›z: h›fzeden, ezberle-yen, ezber kabiliyeti mükem-mel olan.ezcümle: bu cümleden ola-rak, meselâ.fenn-i hadis: hadis ilmi.haber-i vahit: bir tek kiflininhaber vermesi; bir kifli kana-l›yla gelen haber veya hadis.hadis: Hz. Muhammed’e aitsöz, emir, fiil veya Hz. Pey-

gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz ifl veya davran›fl.h›fz: koruma, ezberleme.hususiyet: yak›nl›k; özellik.ifrat etmek: afl›r› gitmek; s›-n›r›, ölçüyü aflmak.ilm-i hadis: hadis ilmi; Hz.Muhammed’in sözlerini ince-leyen ve bunlar›n manalar›n›ç›kartan ilim.iltibas etmek: kar›flt›rmak.iflâ: yats›.kat’iyet: kesinlik.kesb etmek: kazanmak.

Page 162: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hüccetli ve sad›k ehl-i hadisin bir nevi icma›n› irae ederve o senette dahil olan ehl-i tahkikin bir nevi ittifak›n›gösterir. Güya o senette, o an’anede dahil olan her birimam, her bir allâme, o hadisin hükmünü imza ediyor,s›hhatine dair mührünü bas›yor.

Sua l : Neden hâdisat-› i’caziye, sair zarurî ahkâm-›fler’iye gibi tevatür suretinde, pek çok tariklerle, çokehemmiyetli nakledilmemifl?

Elcevap : Çünkü ekser ahkâm-› fler’iyeye, ekser nâs,ekser evkatta muhtaçt›r. Farz-› ayn gibi, o ahkâm›n herflahsa alâkas› var. Amma mu’cizat ise, herkesin her birmu’cizeye ihtiyac› yok. E¤er ihtiyaç olsa da, bir defa iflit-mek kâfi gelir. Âdeta farz-› kifaye gibi, bir k›s›m insanlaronlar› bilse yeter.

‹flte bunun içindir ki, baz› olur, bir mu’cizenin vücuduve tahakkuku, bir hükmün vücudundan on derece dahakat’î oldu¤u hâlde, onun ravisi bir iki olur, hükmün ravi-si on yirmi olur.

• DÖRDÜNCÜ ESAS: Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm›n istikbalden haber verdi¤i baz› hâdiseler, cüz’îbirer hâdise de¤il; belki tekerrür eden birer hâdise-i kül-liyeyi cüz’î bir surette haber verir. Hâlbuki, o hâdiseninmüteaddit vecihleri var. Her defa bir vechini beyan eder.Sonra ravi-i hadis, o vecihleri birlefltirir. Hilâf-› vaki gibigörünür.

ahkâm: hükümler, emirler.ahkâm-› fler’iye: fler’î hükümler,fleriat›n esas ve kanunlar›.alâka: ilgi.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.allâme: büyük bilgin, ilmi seviye-si çok yüksek olan âlim.an’ane: hadis naklinin rivayetzincirlemesi.beyan etmek: bildirmek, aç›kla-mak, izah etmek.cüz’î: az, pek az.dair: ait, ilgili.ehemmiyetli: önemli.ehl-i hadis: kendini hadis ilminevermifl olanlar.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ranlar,hakikatleri delilleriyle bilen âlim-ler.ekser: pek çok.evkat: vakitler, zamanlar.farz-› ayn: teker teker, her yü-kümlü Müslüman›n yerine getir-mek zorunda oldu¤u farz.farz-› kifaye: bir k›s›m Müslü-manlar›n yerine getirmesiyle, di-¤erlerinin üzerinden kalkan farz-lar. (Cenaze namaz› gibi)güya: sanki.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz ifl ve-ya davran›fl.hâdisat-› i’caziye: mu’cizeli olay-lar.hâdise: olay.hâdise-i külliye: umumî olan,herkesi ilgilendiren hâdise.hilâf-› vaki: gerçe¤e ayk›r›.hüccet: delil.hüküm: karar, emir.icma: fikir birli¤i.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.irae etmek: göstermek.istikbal: gelecek zaman.ittifak: birleflme; fikir birli¤i, sözbirli¤i.kâfi: yeterli.kat’î: kesin, flüphesiz.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstü

hâl ve hareketlerden her biri.müteaddit: birçok, çeflitli, bir-den fazla.nakletmek: aktarmak, anlat-mak, söylemek.nâs: insanlar.nev: tür, çeflit.ravi: rivayet eden; hadis veyahaberi baflkalar›na aktarankimse; Hz. Peygamberdeniflitti¤i hadisi baflkalar›na ak-taran kimse.ravi-i hadis: hadisin ravisi;hadisi rivayet eden, aktaran.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.sad›k: do¤ru söyleyen.sair: di¤er, baflka, öteki.senet: kuvvetli delil olabile-cek söz; bir hadis metninde, ometni rivayet etmifl ravilerin,en son raviden bafllayarak Hz.Peygambere var›ncaya kadaruzanan isimler zinciri.s›hhat: sahihlik, do¤ruluk,gerçeklik.sual: soru.

suret: flekil, biçim, tarz.

tahakkuk: gerçekleflme,meydana gelme, olma.

tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.

tekerrür etmek: tekrarlan-mak.

tevatür: bir hadis-i flerifin, ya-lan söylemelerini akl›n kabul-lenemeyece¤i bir topluluk ta-raf›ndan rivayet edilmesi.

vecih: yüz, yön, taraf.

vücut: varl›k, var olufl.

zarurî: mecburî, zorunlu.

164 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 163: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Meselâ, Hazret-i Mehdîye dair muhtelif rivayetler var.Tafsilât ve tasvirat, baflka baflkad›r. Hâlbuki, Yirmi Dör-düncü Sözün bir Dal›nda ispat edildi¤i gibi, Resul-i Ek-rem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, her biras›rda kuvve-i maneviye-i ehl-i iman› muhafaza etmekiçin, hem dehfletli hâdiselerde ye’se düflmemek için, hemâlem-i ‹slâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytineehl-i iman› manevî raptetmek için, Mehdîyi haber ver-mifl. Ahir zamanda gelen Mehdî gibi, her bir as›r, Âl-iBeytten bir nevi mehdî, belki mehdîler bulmufl. HattaÂl-i Beytten ma’dud olan Abbasiye hulefas›ndan, BüyükMehdînin çok evsaf›na cami bir mehdî bulmufl. ‹flte, Bü-yük Mehdîden evvel gelen emsalleri, numuneleri olanhulefa-i mehdiyyîn ve aktab-› mehdiyyîn evsaflar›, as›lMehdînin evsaf›na kar›flm›fl ve ondan rivayetler ihtilâfadüflmüfl.

• BEfi‹NC‹ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâm, 1 $G s’pG nÖr«n¨rdG oºn∏r©nj n’ s›rr›nca, kendi kendine gayb›

bilmezdi. Belki Cenab-› Hak ona bildirirdi, o da bildirir-di. Cenab-› Hak hem Hakîm’dir, hem Rahîm’dir. Hikmetve rahmeti ise, umur-u gaybiyeden ço¤unun setrini ikti-za ediyor, müphem kalmas›n› istiyor. Çünkü, flu dünya-da insan›n hofluna gitmeyen fleyler daha çoktur; vukuun-dan evvel onlar› bilmek elîmdir. ‹flte bu s›r içindir ki, ölümve ecel müphem b›rak›lm›fl ve insan›n bafl›na gelecekmusibetler dahi perde-i gaypta kalm›fl.

MEKTUBAT | 165 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hikmet sahibi Allah.hikmet: herkesin bilmedi¤i gizlisebep; gizli, bilinmeyen nokta.hulefa: halifeler, Hz. Muham-med’in vekili olarak Müslümanla-r›n yöneticisi olan kimseler.hulefa-i mehdiyyîn: mehdî olanhalifeler, ahir zamanda gelen Bü-yük Mehdînin baz› özelliklerinesahip olan halifeler.ihtilâf: uyuflmazl›k, bir konudafarkl› görüfl ve düflünüfl, fikir ayr›-l›¤›.iktiza etmek: gerektirmek, lâz›mgelmek.ispat: do¤ruyu delil göstererekmeydana koyma.istinaden: dayanarak.kuvve-i maneviye-i ehl-i iman:mü’minlerin manevî kuvveti, gü-cü.ma’dud: addedilen, say›lan.manevî: mana olarak; fikri, hissi,ruhî.Mehdî: hidayete eren, do¤ru yolututan, hidayete vesile olan. Ha-dislere göre ahir zamanda tevhidiesas alarak iman› muhafaza edip‹slâmiyeti hurafelerden vebid’alardan ar›nd›rarak zaman›nanlay›fl›na göre yenileyecek olanâlim ve önder zat.muhafaza etmek: korumak.muhtelif: çeflitli, farkl›.musibet: felâket, belâ, s›k›nt›.müphem: belirsiz, gizli.nevi: tür, çeflit.numune: örnek, misal.perde-i gayp: gayp perdesi, gizliperde; insanlar›n bilmeyip sadeceAllah’›n bildi¤i gayp âlemindekimanevî perde.raptetmek: ba¤lamak.Rahîm: çok merhametli olan,esirgeyen, koruyan, ac›yan Allah.rahmet: merhamet etme, ac›ma,esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.setr: örtme, gizleme; kapanma,silsile-i nuraniye: nuranî silsile,nurlu nesil.tafsilât: aç›klamalar, ayr›nt›lar.tasvirat: tasvirler, benzetmeli an-lat›mlar.umur-u gaybiye: gaybî ifller, Al-lah ve onun bildirdi¤i kifliler d›fl›n-da hiç kimsenin bilmedi¤i ifller.vahiy: bir hakikatin veya bir em-rin Allah taraf›ndan peygamber-lere bildirilmesi.vuku: meydana gelme, ortayaç›kma, olufl, olma.yeis: ümitsizlik.

ahir zaman: dünya hayat›n›nk›yamete yak›n son devresi.aktab-› mehdiyyîn: Mehdîninbaz› özelliklerini tafl›yan bü-yük velîler; hidayeti, do¤ruyolu gösteren büyük velîler.âlem-i ‹slâmiyet: ‹slâm âle-mi, ‹slâm dünyas›.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

Âl-i Beyt: Hz. Muhammed’inailesinden olan ve neslindengelen kimseler.cami: toplayan, içine alan.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru,gerçek, hakk›n ta kendisi olanAllah.dair: ait, ilgili.ecel: her mahlûkun ve canl›-n›n Allah taraf›ndan takdiredilen ölüm vakti.

ehl-i iman: inananlar, imansahipleri.elîm: çok ac› verici, üzücü.emsal: benzerler, örnekler.evsaf: vas›flar, s›fatlar, özel-likler.gayp: gizli olan, bilinmeyen,göze görünmeyen fley.hâdise: olay.Hakîm: her fleyi bir maksatla,uygun ve hikmetle yaratan,

1. Gayb› Allah’tan baflka kimse bilemez. (Neml Suresinin 65. ayeti ve benzeri di¤er ayetler-den al›nm›fl bir kaidedir.

Page 164: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, hikmet-i Rabbaniye ve rahmet-i ‹lâhiye böyle ik-tiza etti¤i için, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nümmetine karfl› ziyade hassas merhametini ziyade renci-de etmemek ve Âl ve Ashab›na karfl› fledit flefkatini faz-la incitmemek için, vefat-› Nebevîden sonra Âl ve Asha-b›n›n ve ümmetinin bafllar›na gelen müthifl hâdisat› umu-miyetle ve tafsilât›yla göstermemek (HAfi‹YE) mukteza-i hik-met ve rahmettir. Fakat, yine baz› hikmetler için, mühimhâdisat›—fakat dehfletli bir surette de¤il—ona talim et-mifl, o da ihbar etmifl.

Hem, güzel hâdiseleri k›smen mücmel, k›smen tafsilile bildirmifl, o da haber vermifl. Onun haberlerini de, enyüksek bir derece-i takvada ve adlde ve s›dkta çal›flan ve2pQÉsædG nøpe o√nón©r≤ne rCG sƒnÑnàn«r∏na Gkópqªn©nàoe s»n∏nY nÜnònc rønenh hadisindeki

tehditten fliddetle korkan ve 3 $G n¤nY nÜnònc røs‡p oºn∏rXnG rønªna

ayetindeki fliddetli tehditten fliddetle kaçan muhaddisîn-ikâmilîn, bize sahih bir surette o haberleri nakletmifller.

• ALTINCI ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm›n ahval ve evsaf›, siyer ve tarih suretiyle beyan edil-mifl. Fakat o evsaf ve ahval-i galibi, befleriyetine bakar.

HAfi‹YE: Zat-› Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâma, Aifle-i S›dd›kaya kar-fl› ziyade muhabbet ve flefkatini rencide etmemek için, Vak’a-i Cemel hâ-disesinde o bulunaca¤› kat’î gösterilmedi¤ine delil ise, ezvac-› tahirata fer-man etmifl ki: “Keflke bilseydim, hanginiz o vak’ada bulunacak.” Fakatsonra, hafif bir surette bildirilmifl ki, Hazret-i Ali’ye (r.a.) ferman etmifl:

“Seninle Aifle beyninde bir hâdise olsa... 1 Én¡nænerCÉne Én¡r u∏nHnh r≥narQÉna”

ahval: hâller.ahval-i galip: ço¤unlukla meyda-na gelen hâller, durumlar.Aifle-i S›dd›ka: Hz. Aifle, Peygam-berimizin muhterem han›m›.Âl: Peygamberimizin ailesindenve soyundan olanlar.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Ashap: Sahabeler, Hz. Peygambe-ri görmüfl ve onunla konuflmuflolan Müslüman kimseler.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.befleriyet: insanl›k.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.dehflet: büyük korku hâli, kork-ma, ürkme.derece-i takva ve adl ve s›dk:Allah’tan korkma ve adalet vedo¤ruluk derecesi.evsaf: vas›flar, s›fatlar, özellikler.ezvac-› tahirat: Hz. PeygamberEfendimizin iffetli, tertemiz, mü-barek han›mlar›.ferman: emir, buyruk.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz ifl ve-ya davran›fl.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hâdise: olay.hassas: duygulu, çabuk üzülen.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hikmet: herkesin bilmedi¤i gizlisebep; gizli, bilinmeyen nokta.hikmet-i Rabbaniye: Cenab-›Hakk›n hikmet dairesindeki terbi-ye ve idaresi.ihbar: haber verme, bildirme.iktiza etmek: gerektirmek, lâz›mgelmek.kat’î: kesin, flüphesiz.k›smen: bir bak›ma, bir yönden.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek, korumak.muhabbet: sevgi.muhaddisîn-i kâmilîn: hadislerinakleden kâmil, olgun insanlar.mukteza-i hikmet ve rahmet:hikmetin ve rahmetin gere¤i.mücmel: k›sa, öz, özet.nakletmek: aktarmak, anlatmak.rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›n rahme-ti; Allah’›n ac›mas›, merhamet et-mesi ve flefkat göstermesi.rencide etme: incitme, k›rma.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sahih: do¤ru, sa¤lam, flüphesiz.siyer: Peygamberimizin hayat ta-rihi; onun hayat›n›n bütün safha-lar›n› anlatan ve vas›flar›n› nakle-den eserler.suret: yol; flekil, biçim, tarz.fledit: fliddetli.flefkat: ac›yarak ve esirgeyerek

sevme, karfl›l›ks›z merhametetme.tafsil: etrafl›ca bildirme, ay-r›nt›l› anlatma.tafsilât: ayr›nt›lar.talim etmek: ö¤retmek, bilgi-lendirmek.

tehdit: korkutma.umumiyet: umumîlik, genel-lik.ümmet: Hz Peygambere ina-n›p onun yolundan gidenler,Müslümanlar.vak’a: olay.

Vak’a-i Cemel: Cemel Vak’a-s›, Hz. Aifle’nin deve s›rt›ndakat›ld›¤› savafl.vefat-› Nebevî: Peygamberi-mizin vefat›.Zat-› Ahmediye: Hz. Peygam-berin zat›, kiflili¤i.

1. Ona yumuflak davran ve onu güvenli bir yere ulaflt›r. (Müsned, 6:393; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 7:234; Ramuzü’l-Ehadis, s. 303; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:410.)

2. Kim bile bile benim söylemedi¤im bir fleyi söylemiflim gibi uydurursa, Cehennemdeki ye-rine haz›rlans›n. (Buharî, 1:38; Müslim, 1:10; Kettanî, Nazmü’l-Mütenasir Fi’l-Hadisi’l-Müteva-tir, s. 20-24.)

3. Allah ad›na yalan söyleyen kimseden daha zalim kim vard›r? (Zümer Suresi: 32.)

166 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 165: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hâlbuki, o zat-› mübare¤in flahs-› manevîsi ve mahiyet-ikudsiyesi o derece yüksek ve nuranîdir ki, siyer ve tarih-te beyan olunan evsaf, o bâlâ kamete uygun gelmiyor, oyüksek k›ymete muvaf›k düflmüyor.

Çünkü, 1pπpYÉnØrdÉnc oÖnÑ°sùdnG s›rr›nca, her gün, hatta flimdi

de bütün ümmetinin ibadetleri kadar bir azîm ibadet sa-hife-i kemalât›na ilâve oluyor. Nihayetsiz rahmet-i ‹lâhi-yeye, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir istidat ile maz-har oldu¤u gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duas›-na mazhar oluyor.

Ve flu kâinat›n neticesi ve en mükemmel meyvesi veHâl›k-› Kâinat’›n tercüman› ve sevgilisi olan o zat-› mü-bare¤in tamam-› mahiyeti ve hakikat-i kemalât›, siyer vetarihe geçen beflerî ahval ve etvara s›¤›flmaz.

Meselâ, Hazret-i Cebrail ve Mikâil iki muhaf›z yaverhükmünde Gazve-i Bedir’de yan›nda bulunan bir zat-›mübarek, 2 çarfl› içinde bedevî bir Arapla at mübayaas›n-da münazaa etmek, bir tek flahit olan Huzeyme’yi flahitgöstermekle 3 görünen etvar› içinde s›¤›flmaz.

‹flte, yanl›fl gitmemek için, her vakit mahiyet-i befleri-yeti itibar›yla iflitilen evsaf-› adiye içinde, bafl›n› kald›r›phakikî mahiyetine ve mertebe-i risalette durmufl nuranîflahsiyet-i maneviyesine bakmak lâz›md›r. Yoksa, ya hür-metsizlik eder veya flüpheye düfler. fiu s›rr› izah için flutemsili dinle:

MEKTUBAT | 167 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n ve onuniçinde olan her fleyin yarat›c›s›olan Allah.hükmünde: yerinde, de¤erinde.hürmet: sayg›.istidat: kabiliyet, yetenek.itibar›yla: bak›m›ndan.izah: aç›klama.kâinat: yarat›lm›fl fleylerin tama-m›, bütün âlemler, varl›klar.mahiyet: bir fleyin asl›, esas›, ha-kikati; nitelik, özellik.mahiyet-i befleriyet: insanl›kmahiyeti, özelli¤i.mahiyet-i kudsiye: kudsî mahi-yet, mukaddes özellik.mazhar olma: nail olma, eriflme,kavuflma.mertebe-i risalet: peygamberlikmertebesi, derecesi.muhaf›z: koruyan, muhafazaeden.muvaf›k: uygun, yerinde, müna-sip.mübayaa: sat›n alma.münazaa: münakafla, çekiflme.netice: sonuç, son.nihayetsiz: sonsuz, s›n›rs›z.nuranî: nurlu, parlak.rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›n rahme-ti; Allah’›n ac›mas›, merhamet et-mesi ve flefkat göstermesi.sahife-i kemalât: mükemmellik-ler sayfas›.s›r: gizli hakikat, insan›n akl›n›nyetiflemedi¤i ‹lâhî hikmet.siyer: Peygamberimizin hayat ta-rihi; onun hayat›n›n bütün safha-lar›n› anlatan ve vas›flar›n› nakle-den eserler.suret: flekil, biçim, tarz.flahs-› manevî: manevî flah›s;belli bir kifli olmay›p bir cemaat-ten, topluluktan meydana gelenmanevî flah›s.flahsiyet-i maneviye: manevîflahsiyet, manevî kiflilik.tamam-› mahiyet: mahiyetinintamam›, bütün özellikleri.temsil: benzetme, örnek.tercüman: tercüme eden, çevi-ren.ümmet: Hz Peygambere inan›ponun yolundan gidenler, Müslü-manlar.yaver: yard›mc›.zat-› mübarek: mübarek zat, ha-y›rl› kifli.

ahval: hâller.azîm: büyük.bâlâ kamet: yüksek, yüceflahsiyet.bedevî: göçebe, çölde yafla-yan.beflerî: insanla ilgili, insanaait.

beyan: anlatma, aç›klama.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.etvar: tav›rlar; olaylar ve in-sanlar karfl›s›nda tak›n›lanhâller, tutumlar.evsaf: vas›flar, s›fatlar, özel-likler.evsaf-› adiye: normal vas›f-

lar, s›radan, özellikler.Gazve-i Bedir: Bedir Savafl›.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikat-i kemalât: olgunluk-lar›n, mükemmelliklerin ger-çe¤i, esas›.hakikî: gerçek, asl›na uygun,gerçek olan.

1. Bir ifle sebep olan onu iflleyen gibidir.

2. Buharî, Megazi: 11; Ahmedü'l-Benna es-Sa'atî, Fethu'r-Rabbanî, 21:26.

3. Ebu Davud, hadis no: 3607; Müsned, 5:215; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 9:320; Hâkim, Müs-tedrek, 2:17.

Page 166: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Meselâ, bir hurma çekirde¤i var. O hurma çekirde¤itoprak alt›na konup aç›larak koca meyvedar bir a¤aç ol-du. Hem gittikçe tevessü eder, büyür.

Veya tavus kuflunun bir yumurtas› vard›. O yumurtayahararet verildi, bir tavus civcivi ç›kt›. Sonra, tam mükem-mel, her taraf› kudretten yaz›l› ve yald›zl› bir tavus kufluoldu. Hem, gittikçe daha büyür ve güzelleflir.

fiimdi o çekirdek ve o yumurtaya ait s›fatlar, hâller var.‹çinde incecik maddeler var. Hem ondan hâs›l olan a¤açve kuflun da, o çekirdek ve yumurtan›n adî küçük keyfi-yet ve vaziyetlerine nispeten büyük ve âlî s›fatlar› ve key-fiyetleri var.

fiimdi o çekirdek ve o yumurtan›n evsaf›n› a¤aç ve ku-flun evsaf›yla raptedip bahsetmekte lâz›m gelir ki, her va-kit akl-› befler bafl›n› çekirdekten a¤aca kald›r›p baks›n veyumurtadan kufla gözünü tevcih edip dikkat etsin tâ iflit-ti¤i evsaf›, onun akl› kabul edebilsin. Yoksa, “Bir dirhemçekirdekten bin batman hurma ald›m” ve “fiu yumurta,cevv-i asumanda kufllar›n sultan›d›r” dese, tekzip ve in-kâra sapacak.

‹flte, bunun gibi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-m›n befleriyeti, o çekirde¤e, o yumurtaya benzer. Ve va-zife-i risaletle parlayan mahiyeti ise, flecere-i tuba gibi veCennetin tayr-› hümayunu gibidir. Hem daima tekem-müldedir. Onun için, çarfl› içinde bir bedevî ile niza edeno zat› düflündü¤ü vakit, Refrefe binip, Cebrail’i arkadab›rak›p, Kab-› Kavseyne koflup giden zat-› nuranîsine

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.âlî: yüce, yüksek.bahsetmek: bir konu üzerindesöz söylemek, konuflmak.batman: eski a¤›rl›k ölçülerindenolup, yaklafl›k alt› okkaya denkgelen bir a¤›rl›k ölçüsü. (1 okka =1283 gram)bedevî: göçebe, çölde yaflayan.befleriyet: insanl›k.cevv-i asuman: gök yüzü bofllu-¤u.daima: sürekli, devaml›.dirhem: flimdiki 3 grama denkolan eski bir a¤›rl›k ölçüsü birimi.evsaf: vas›flar, nitelikler, özellik-ler.hararet: s›cakl›k, ›s›.inkâr: reddetme, kabul etmeme,inanmama.Kab-› Kavseyn: iki yay mesafesi;Hz. Muhammed’in miraca ç›k›fl›y-la vard›¤› son nokta, bütün yara-t›lanlar› arkas›na al›p Yaratanlamüflerref ve muhatap oldu¤umakam.

keyfiyet: durum, nitelik,özellik.kudret: ‹lâhî güç ve iktidar.mahiyet: nitelik; bir fleyin as-l›, esas›, hakikati.meyvedar: meyveli.nispeten: oranla, k›yasla.niza: münakafla, çekiflme.raptetmek: ba¤lamakRefref: Hz. Muhammed’in Mi-raç mu’cizesi s›ras›nda bindi¤idört binekten biri.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara bir

elçisi olan Hz. Muhammed.s›fât: vas›f, nitelik, hâl, özellik.sultan: padiflah, hükümdar.flecere-i tuba: Cennetteki Tu-ba a¤ac›.tavus: sülüngillerden erke¤i-nin tüyleri uzun, kuyru¤u par-lak, güzel renkli kufl.tayr-› hümayun: mübarek,kutsal kufl.tekemmül: mükemmellefl-me, olgunlaflma.tekzip: yalanlama.tevcih etme: yöneltme, çe-

virme.tevessü etmek: genifllemek,yay›lmak.vazife-i risalet: peygamber-lik vazifesi.vaziyet: hâl, durum.yald›z: eflyaya alt›n veya gü-müfl görüntüsü vermek içinkullan›lan s›v› veya yaprakdurumundaki alt›n gümüfl vebunlar›n taklidi olan madde.zat: flah›s, kifli, fert.zat-› nuranî: nurlu, nurlanm›flzat.

168 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 167: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hayal gözünü kald›r›p bakmak lâz›m gelir. Yoksa ya hür-metsizlik edecek veya nefs-i emmaresi inanmayacak.

Beflinci Nükteli ‹flaretUmur-u gaybiyeye dair hadislerin birkaç misalini zikre-

deriz:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nakl-i sahih ileve mütevatir bir derecede bize vas›l olmufl ki, minber üs-tünde, cemaat-i Sahabe içinde ferman etmifl ki:

1 pør«nànª«/¶nY pør«nànÄpa nør«nH /¬pH *G oíp∏°rüo«°nS lópq«°nS Gnò'g lø°nùnM »/ærHpG

‹flte, k›rk sene sonra ‹slâm›n en büyük iki ordusu kar-fl› karfl›ya geldi¤i vakit, Hazret-i Hasan Rad›yallahü Anh,Hazret-i Muaviye (r.a.) ile musalâha edip, cedd-i emcedi-nin mu’cize-i gaybiyesini tasdik etmifltir.

‹kincisi: Nakl-i sahih ile, Hazret-i Ali’ye (r.a.) demifl:

2 nÚ/bpQÉnŸrGnh nÚ/£p°SÉn≤rdGnh nÚ/ã`pcÉsædG oπpJÉn≤oà°nS Hem Vak’a-i Ce-

mel, hem Vak’a-i S›ffin, hem Vak’a-i Havariç hâdiseleri-ni haber vermifl.

• Hem Hazret-i Ali (r.a.) Hazret-i Zübeyir ile seviflti¤ibir zaman dedi: “Bu sana karfl› muharebe edecek, fakathaks›zd›r.” 3

MEKTUBAT | 169 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hâdise: olay.hak: do¤ru, gerçek.hürmet: sayg›.minber: camide hatibin hutbeokudu¤u merdivenli kürsü.misal: örnek, numune.mu’cize-i gaybiye: gayba aitmu’cize; zaman› gelince ortayaç›kan ve gaybî olarak haber veri-len mu’cize.muharebe: harp, savafl.musalâha: bar›fl, sulh.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.nefs-i emmare: kötülü¤ü emre-den nefis.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.seyyid: efendi, reis, ileri gelen.tasdik: do¤rulama, onaylama.umur-u gaybiye: gaybî ifller; Al-lah ve onun bildirdi¤i kifliler d›fl›n-da hiç kimsenin bilmedi¤i ifller.Vak’a-i Cemel: Cemel Vak’as›,olay›.Vak’a-i Havariç: Haricîler Vak’as›,savafl›.Vak’a-i S›ffin: S›ffin Vak’as›, olay›.vas›l olma: ulaflma.vas›ta: arac›l›k, arac›.zikretmek: anmak, bildirmek,söylemek.

ahit: anlaflma, söz verme,sözleflme.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

cedd-i emced: en büyük cet,dede.

cemaat-i Sahabe: Sahabelercemaati, toplulu¤u.

dair: ait, ilgili.

ferman: emir, buyruk.

hadis: Hz. Muhammed’e aitsöz, emir, fiil veya Hz. Pey-gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz ifl veya davran›fl.

1. Bu benim o¤lum Hasan, Seyyiddir. Allah onun vas›tas›yla iki büyük grubun aras›n› düzel-tecektir. (Buharî, Sulh: 244, Alâmetü’n-Nübüvve: 249.)

2. Sen ahitlerinden dönenler, haktan sapanlar ve hak dinden ayr›lanlarla savaflacaks›n. (Hey-semî, Mecmaü’z-Zevaid, 7:238; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:412, 414; Hâkim, Müstedrek,3:139, 140.)

3. Hâkim, Müstedrek, 3:366, 367; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 7:235; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüv-ve: 6: 412.

Page 168: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem ezvac-› tahirat›na demifl: “‹çinizden birisi, mü-him bir fitnenin bafl›na geçecek ve etraf›nda çoklar kat-

ledilecek.” 1 2 pÖnFrƒn◊r G oÜnÓpc Én¡r«n∏nY oínÑ`ræ`nJnh‹flte flu sahih, kat’î hadisler, otuz sene sonra Hazret-i

Ali’nin (r.a.) Hazret-i Aifle ve Zübeyir ve Talha’ya karfl›Vak’a-i Cemelde ve Muaviye’ye karfl› S›ffin’de; ve Hava-rice karfl› Harevra’da ve Nehruvan’da muharebesi, o ih-bar-› gaybiyenin bir tasdik-› fiilîsidir.

• Hem Hazret-i Ali’ye, “senin sakal›n› senin bafl›n›nkan›yla ›slatt›racak bir adam›” ihbar etmifl. Hazret-i Ali oadam› tan›rm›fl; o da, Abdurrahman ibni Mülcemü’l-Ha-ricidir. 3

• Hem Haricîlerin içinde Züssedye denilen bir adam›,garip bir niflanla alâmet olarak haber vermifltir ki, Hava-riçlerin maktulleri içinde o adam bulunmufl, Hazret-i Alionu hakkaniyetine hüccet göstermifl, hem mu’cize-i Ne-beviyeyi ilân etmifl. 4

• Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ÜmmüSeleme’nin, daha di¤erlerin rivayet-i sahihiyle, habervermifl ki, “Hazret-i Hüseyin, Taff, yani Kerbelâ’da kat-ledilecektir.” 5 Elli sene sonra, ayn› vak’a-i ci¤ersuz vu-kua gelip o ihbar-› gaybîyi tasdik etmifl.

• Hem, mükerreren ihbar etmifl ki: “Benim Âl-i Bey-

tim, benden sonra Gkój/ôr°ûnJnh kÓrànb n¿rƒn≤r∏nj , yani katle ve belâ-

ya ve nefye maruz kalacaklar.” 6 Ve bir derece izah et-mifl, aynen öyle ç›km›flt›r.

alâmet: iz, belirti, iflaret.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Âl-i Beyt: Hz. Muhammed’in aile-sinden olan ve neslinden gelenkimseler.ezvac-› tahirat: Hz. PeygamberEfendimizin iffetli, tertemiz, ha-n›mlar›.fitne: kar›fl›kl›k, fesat.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz ifl ve-ya davran›fl.hakkaniyet: do¤ruluk; hak veadalete uygunluk.Haricî: Hz. Ali’ye isyan eden.Havariç: asiler, zorbalar, isyan-kârlar; Hakemeyn Vak’as›ndansonra Hz. Ali’ye isyan eden toplu-luk.hüccet: delil.ihbar: haber verme, bildirme.ihbar-› gayp: gayptan gelen ha-ber, geçmifl veya gelecek zamanaait haberler.ilân etmek: herkese duyurmak.izah etmek: aç›klamak.kat’î: kesin, flüphesiz.katledilmek: öldürülmek.maktul: öldürülen.maruz kalma: u¤rama; bir fleyinkarfl›s›nda ve tesiri alt›nda bulun-ma.mu’cize-i Nebeviye: Peygambe-rimize ait mu’cize.muharebe: savafl, harp.mühim: önemli.mükerreren: tekrarlayarak, defa-larca.nefiy: sürgün.niflan: iz, belirti, iflaret.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet-i sahih: sahih olan riva-yet, Peygamberimizden do¤ruolarak nakledilmifl hadis.sahih: do¤ru, sa¤lam, flüphesiz.S›ffin: Hz. Ali ile Hz. Muaviye’nin

savaflt›¤› yer ve bu savafl›nad›.tasdik: do¤rulu¤unu kabuletme, do¤rulama.

tasdik-› fiilî: fiilen tasdik edil-me, do¤rulanma.Vak’a-i Cemel: CemelVak’as›, olay›.

vak’a-i ci¤ersuz: ci¤er parça-lay›c› olay.vukua gelme: meydana gel-me, olma.

1. Cem’ü’l-Fevaid, 2:719; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 4:234, Beyhakî, 6:405.2. Ve sana Hav’eb denilen yerin köpekleri havlayacakt›r. (Hâkim, Müstedrek, 3:120; Cem’ü’l-

Fevaid, 2:719; Silsiletü’l-Ehadis-i Sahiha, hadis no: 475.)3. Hâkim, Müstedrek, 3:113, 141; Camiü’s-Sa¤ir, hadis no: 2586; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid,

9:138.4. Buharî, 3:243; Müslim, 2:744, 745; Beyhakî, 6:426.)5. Müsned, 1:85, 3:256; Camiü’s-Sa¤ir, hadis no: 211; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 9:187.6. Hâkim, Müstedrek, 4:116, Ramuzü’l-Ehadis, s. 135; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 14:267.

170 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 169: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

fiu makamda bir mühim sual vard›r ki, denilir ki: Haz-ret-i Ali, o derece hilâfete liyakati oldu¤u ve Resul-i Ek-rem Aleyhissalâtü Vesselâma karabeti ve harikulâde ce-saret ve ilmi ile beraber, neden hilâfette takaddüm ettiril-medi? Ve neden onun hilâfeti zaman›nda ‹slâm çok kefl-mekefle mazhar oldu?”

Elcevap : Âl-i Beytten bir kutb-u azam demifl ki: “Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali’nin (r.a.)hilâfetini arzu etmifl; fakat gaipten ona bildirilmifl ki, mu-rad-› ‹lâhî baflkad›r. O da, arzusunu b›rak›p, murad-› ‹lâ-hîye tâbi olmufl.” 1

Murad-› ‹lâhînin hikmetlerinden birisi flu olmak gerek-tir ki: Vefat-› Nebevîden sonra, en ziyade ittifak ve ittiha-da gelmeye muhtaç olan Sahabeler, e¤er Hazret-i Ali ba-fla geçseydi, Hazret-i Ali’nin hilâfeti zaman›nda zuhuragelen hâdisat›n flahadetiyle ve Hazret-i Ali’nin mümâflat-s›z, pervas›z, zahidâne, kahramanâne, müsta¤niyânetavr› ve flöhretgir-i âlem flecaati itibar›yla, çok zatlarda vekabilelerde rekabet damar›n› harekete getirip tefrikayasebep olmak kaviyyen muhtemeldi.

• Hem, Hazret-i Ali’nin hilâfetinin teehhür etmesininbir s›rr› da fludur ki: Gayet muhtelif akvam›n birbirine ka-r›flmas›yla, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm›n haberverdi¤i gibi sonra inkiflaf eden yetmifl üç f›rka 2 efkâr›n›nesaslar›n› tafl›yan o akvam içinde, fitneengiz hâdisat›nzuhuru zaman›nda Hazret-i Ali gibi harikulâde bir cesa-ret ve feraset sahibi, Haflimî ve Âl-i Beyt gibi kuvvetli,

MEKTUBAT | 171 ON DOKUZUNCU MEKTUP

itibar›yla: bak›m›ndan.ittifak: bir konuda, ortak bir ga-yede anlaflma; fikir birli¤i etme.ittihat: birleflme, birlik olufltur-ma.kabile: göçebe insanlarda ayn›soydan say›lan ve bir bafla itaateden insan toplulu¤u, boy, afliret.kahramanâne: kahramancas›na,yi¤itçesine.karabet: akrabal›k, yak›nl›k.kaviyyen: kuvvetle.keflmekefl: kar›fl›kl›k.kutb-u azam: en büyük kutup,birçok Müslüman›n kendisineba¤land›klar› büyük evliyadanzaman›n en büyük mürflidi.liyakat: lây›k olma, uygunluk.makam: yer.mazhar: bir fleyin ortaya ç›kt›¤›,göründü¤ü yer.muhtelif: çeflitli, farkl›.muhtemel: ihtimal dahilindeolan, olmas› mümkün.murad-› ‹lâhî: Cenab-› Hakk›nmurad›, iste¤i.mühim: önemli.mümâflat: hofl geçinmek için uy-sall›k gösterme, bir kimsenin fik-rine kat›l›yormufl gibi görünme.müsta¤niyâne: tok gönüllülükle,kanaatkâr bir flekilde.pervas›z: korkusuz, çekinmeyen.rekabet: rakip olma ve yar›fla gir-me.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.s›r: gizli hakikat.sual: soru.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.flecaat: yi¤itlik, cesurluk, kahra-manl›k.flöhretgir-i âlem: flöhreti tümdünyaya yay›lm›fl, dünyaca tan›-nan.tâbi olmak: uymak, itaat etmek.takaddüm: öne geçme, ileride ol-ma.tav›r: olaylar ve insanlar karfl›s›n-da tak›n›lan hâl, tutumteehhür: gecikme, sonraya kal-ma.tefrika: ayr›l›k, bölünme.Vefat-› Nebevî: Peygamberimi-zin vefat›.zahidâne: zahit gibi, dinin emirle-rini yerine getirip yasaklar›ndankaç›narak.zat: flah›s, kifli, fert.ziyade: çok, fazla.zuhur: görünme, meydana ç›k-ma.

akvam: kavimler, milletler,uluslar.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.Âl-i Beyt: Hz. Muhammed’inailesinden olan ve neslindengelen kimseler.arzu: istek.cesaret: yi¤itlik, at›lganl›k vegözü pek olma.

efkâr: fikirler, düflünceler, gö-rüfller.feraset: anlay›fll›l›k, çabuk se-zifl, kavray›fl.f›rka: insan toplulu¤u, grup.fitneengiz: fitne ç›karan.gaip: görünmeyen âlem.gayet: çok, son derece.hâdisat: hâdiseler, olaylar.harikulâde: efli ve benzeri ol-mayan, ola¤anüstü.

Haflimî: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in kabilesinden,onun sülâlesinden gelen.hikmet: herkesin bilmedi¤igizli sebep; gizli bilinmeyennokta.hilâfet: halifelik; Peygamberi-mizin vekili olarak din vedünya ifllerinde umumî reis-lik.inkiflaf etme: ortaya ç›kma.

1. Ramuzü’l-Ehadis, s. 293; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs. 5:316; Suyutî, Tarihu’l-Hulefa, s. 64.

2. ‹bni Mâce, Fiten: 17; Ebu Davud, Sünnet: 1; Tirmizî, ‹man: 18.

Page 170: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hürmetli bir kuvvet lâz›m idi ki, dayanabilsin. Evet, da-yand›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n haberverdi¤i gibi, “Ben Kur’ân’›n tenzili için harp ettim; sende tevili için harp edeceksin.” 1

Hem, e¤er Hazret-i Ali (r.a.) olmasayd›, dünya salta-nat›, mülûk-ü Emeviyeyi bütün bütün yoldan ç›karmakmuhtemeldi. Hâlbuki, karfl›lar›nda Hazret-i Ali (r.a.) veÂl-i Beyti gördükleri için, onlara karfl› muvazeneye gel-mek ve ehl-i ‹slâm nazar›nda mevkilerini muhafaza et-mek için, ister istemez, Emeviye Devleti reislerinin umu-mu, kendileri olmasa da, herhâlde teflvik ve tasvipleriyle,etbalar› ve taraftarlar›, bütün kuvvetleriyle hakaik-› ‹slâ-miyeyi ve hakaik-› imaniyeyi ve ahkâm-› Kur’âniyeyi mu-hafazaya ve neflre çal›flt›lar. Yüz binlerle müçtehidîn-imuhakkikîn ve muhaddisîn-i kâmilîn ve evliyalar ve asfi-yalar yetifltirdiler. E¤er karfl›lar›nda Âl-i Beytin gayet kuv-vetli velâyet ve diyanet ve kemalât› olmasayd›, Abbasîle-rin ve Emevîlerin ahirlerindeki gibi, bütün bütün 盤›rdanç›kmak kaviyyen muhtemeldi.

E¤er den i l se : “Neden hilâfet-i ‹slâmiye Âl-i Beyt-iNebevîde takarrür etmedi? Hâlbuki en ziyade lây›k vemüstahak onlard›.”

Elcevap : Saltanat-› dünyeviye aldat›c›d›r. Âl-i Beytise, hakaik-› ‹slâmiyeyi ve ahkâm-› Kur’âniyeyi muhafa-zaya memur idiler. Hilâfet ve saltanata geçen, ya nebî gi-bi masum olmal›, veyahut Hulefa-i Raflidîn ve Ömer binAbdülaziz-i Emevî ve Mehdî-i Abbasî gibi harikulâde bir

ahir: son.ahkâm-› Kur’âniye: Kur’ân’›n hü-kümleri.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Âl-i Beyt: Hz. Muhammed’in aile-sinden olan, neslinden gelenler.Âl-i Beyt-i Nebevî: Peygamberi-mizin ailesi ve soyundan gelenler.asfiya: safiyet, kemalât ve takvasahibi olan; Hz. Peygamberin vâri-si hükmünde, onun meslek vegayelerini hayata geçirmeye veuygulamaya çal›flan zatlar.diyanet: dindarl›k.ehl-i ‹slâm: Müslümanlar, ‹slâmtoplumu.etba: tâbi olanlar, uyanlar.evliya: velîler, Allah dostlar›.hakaik-› imaniye: ‹mana ait ha-kikatler, gerçekler.hakaik-› ‹slâmiye: ‹slâmiyetle il-gili hakikatler, gerçekler.harp: savafl.harikulâde: efli ve benzeri olma-yan, ola¤anüstü.hilâfet: halifelik; Peygamberimi-zin vekili olarak din ve dünya ifl-lerinde umumî reislik.hilâfet-i ‹slâmiye: ‹slâm halifeli¤i.Hulefa-i Raflidîn: dört büyük ha-life.hürmet: haysiyet, fleref.kaviyyen: kuvvetle.kemalât: faziletler, iyilikler, ahlâkve huy güzellikleri.masum: günah›, suçu olmayan.mevki: yer, makam; durum.muhaddisîn-i kâmilîn: hadislerinakleden kâmil, olgun insanlar.muhafaza: koruma.muhtemel: ihtimal dahilindeolan, olmas› mümkün.muvazene: denge.müçtehidîn-i muhakkikîn: haki-katleri araflt›ran, ayet ve hadislerbaflta olmak üzere di¤er dini de-lillerden hüküm ç›karan büyük ‹s-

lâm âlimleri.mülûk-ü Emeviye: Emevîdevlet baflkanlar›.müstahak: hak eden, hak et-mifl.nazar›nda: görüflünde, gö-zünde.nebî: haberci, Allah’›n elçisi,peygamber.neflir: yayma, da¤›tma, her-kese duyurma.

reis: baflkan, amir, bir toplu-lu¤un en üst idarecisi.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.saltanat: sultanl›k, hüküm-darl›k; devlet, hükümet.saltanat-› dünyeviye: dünyasaltanat›.takarrür etme: karar bulma,yerleflme.

tasvip: uygun bulma.tenzil: Kur’ân-› Kerîm’in vahiyyoluyla Peygamberimize ya-vafl yavafl indirilmesi.teflvik: flevklendirme, istek-lendirme, cesaret verme.tevil: yorumlama, yorum.umum: bütün, genel.velâyet: velîlik, Allah dostlu-¤u.ziyade: çok, fazla.

1. Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, hadis no: 32968; Tirmizî, hadis no: 3715, 5:635; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 6:244.

172 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 171: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

zühd-ü kalbi olmal› ki, aldanmas›n. Hâlbuki, M›s›r’da Âl-iBeyt nam›na teflekkül eden devlet-i Fat›miye hilâfeti veAfrika’da Muvahhidîn hükûmeti ve ‹ran’da Safevîler dev-leti gösteriyor ki, saltanat-› dünyeviye Âl-i Beyte yara-maz; vazife-i asliyesi olan h›fz-› dini ve hizmet-i ‹slâmiye-ti onlara unutturur. Hâlbuki, saltanat› terk ettikleri za-man, parlak ve yüksek bir surette ‹slâmiyete ve Kur’ân’ahizmet etmifller.

‹flte, bak: Hazret-i Hasan’›n neslinden gelen aktaplar,hususan Aktab-› Erbaa ve bilhassa Gavs-› Azam olanfieyh Abdülkadir-i Geylânî; ve Hazret-i Hüseyin’in nes-linden gelen imamlar, hususan Zeynelabidin ve Cafer-iSad›k ki, her biri birer manevî mehdî hükmüne geçmifl,manevî zulmü ve zulümat› da¤›t›p, envar-› Kur’âniyeyi vehakaik-› imaniyeyi neflretmifller, cedd-i emcedlerinin bi-rer vârisi olduklar›n› göstermifller.

E¤er den i l se : “Mübarek ‹slâmiyet ve nuranî Asr-›Saadetin bafl›na gelen o dehfletli kanl› fitnenin hikmetive vech-i rahmeti nedir? Çünkü onlar kahra lây›k de¤ilidiler.”

Elcevap : Nas›l ki baharda dehfletli ya¤murlu bir f›rt›-na, her taife-i nebatat›n, tohumlar›n, a¤açlar›n istidatla-r›n› tahrik eder, inkiflaf ettirir; her biri kendine mahsus çi-çek açar, f›trî birer vazife bafl›na geçer. Öyle de, Sahabeve Tabiînin bafl›na gelen fitne dahi çekirdekler hükmün-deki muhtelif ayr› ayr› istidatlar› tahrik edip kamç›lad›.“‹slâmiyet tehlikededir, yang›n var!” diye her taifeyikorkuttu, ‹slâmiyetin h›fz›na koflturdu. Her biri kendi

MEKTUBAT | 173 ON DOKUZUNCU MEKTUP

de sözü delil kabul edilebilecekderecede derin ve genifl bilgi sa-hibi olan âlim.inkiflaf etme: aç›lma, ortaya ç›k-ma.istidat: kabiliyet, yetenek.kah›r: büyük eziyet, zulüm.mahsus: has, özgü.mehdî: hidayete eren, do¤ru yo-lu tutan; hidayete vesile olan, in-sanlar› do¤ru yola ulaflt›ran.muhtelif: çeflitli, farkl›.mübarek: bereketli, feyizli, hay›r-l›.nam›na: ad›na.nesil: soy.neflretmek: da¤›tmak, yaymak,herkese duyurmak.nuranî: nurlu, parlak.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.saltanat: sultanl›k, hükümdarl›k;devlet, hükümet.saltanat-› dünyeviye: dünya sal-tanat›.suret: flekil, biçim, tarz.Tâbiîn: Sahabeleri gören mü’min-ler.tahrik: harekete geçirme, hare-ket ettirme.taife: topluluk, grup.taife-i nebatat: bitkiler toplulu-¤u.teflekkül etme: oluflma, kurul-ma.vâris: mirasç›.vazife: görev, ifl.vazife-i asliye: as›l vazife.vech-i rahmet: rahmet yönü; ac›-ma, flefkat ve merhamet yönü.zulüm: haks›zl›k, eziyet.zulümat: karanl›klar.zühd-ü kalp: kalp sa¤laml›¤›, kal-bin dünya alâkalar›ndan kesilme-si.

Aktab-› Erbaa: dört büyükkutup; dört büyük velî (A.Geylânî, Ahmed-i Bedevî, Ah-med-i Rufaî, Seyyid ‹brahimDessukî.)

aktap: kutuplar; büyük velî-ler.

Âl-i Beyt: Hz. Muhammed’inailesinden olan, neslinden ge-lenler.

Asr-› Saadet: saadet, mutlu-luk asr›; Peygamberimiz vedört halifenin yaflad›¤› devireverilen ad.

cedd-i emced: en büyük cet,dede.dehfletli: büyük korku veren;fliddetli.envar-› Kur’âniye: Kur’ânnurlar›.f›trî: yarat›l›fltan gelen.fitne: kar›fl›kl›k, fesat.Gavs-› Azam: en büyük gavs;Abdülkadir-i Geylânî.hakaik-› imaniye: iman haki-katleri.h›fz: koruma, muhafaza.h›fz-› din: dini koruma.

hikmet: herkesin bilmedi¤igizli sebep; gizli bilinmeyennokta.hilâfet: halifelik, Peygamberi-mizin vekili olarak din vedünya ifllerinde umumî reis-lik.hizmet-i ‹slâmiyet: ‹slâmiye-te yap›lan hizmet.hususan: özellikle.hükmünde: yerinde, de¤erin-de.hükmüne: yerine, de¤erine.imam: önder, rehber; bir ilim-

Page 172: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

istidad›na göre camia-i ‹slâmiyetin kesretli ve muhtelifvazifelerinden bir vazifeyi omzuna ald›, kemal-i ciddiyet-le çal›flt›. Bir k›sm› hadislerin muhafazas›na, bir k›sm› fle-riat›n muhafazas›na, bir k›sm› hakaik-› imaniyenin mu-hafazas›na, bir k›sm› Kur’ân’›n muhafazas›na çal›flt› vehakeza, her bir taife bir hizmete girdi. Vezaif-i ‹slâmiyet-te hummal› bir surette sa’y ettiler. Muhtelif renklerde çokçiçekler aç›ld›. Pek genifl olan âlem-i ‹slâmiyetin aktâr›-na, o f›rt›na ile tohumlar at›ld›; yar› yeri gülistana çevir-di. Fakat, maatteessüf, o güller ve gülistan içinde, ehl-ibid’a f›rkalar›n›n dikenleri dahi ç›kt›.

Güya dest-i kudret, celâl ile o asr› çalkalad›, fliddetletahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektrik-lendirdi. O hareketten gelen bir kuvve-i anilmerkeziyeile, pek çok münevver müçtehitleri ve nuranî muhaddis-leri, kudsî haf›zlar›, asfiyalar›, aktaplar› âlem-i ‹slâm›n ak-târ›na uçurdu, hicret ettirdi. fiarktan garba kadar ehl-i ‹s-lâm› heyecana getirip, Kur’ân’›n hazinelerinden istifadeiçin gözlerini açt›rd›. fiimdi sadede geliyoruz.

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n, umur-u gay-biyeden, haber verdi¤i gibi do¤ru vukua gelen ifller bin-lerdir, pek çoktur. Biz yaln›z cüz’î birkaç misaline iflaretedece¤iz:

‹flte, baflta Buharî ve Müslim, s›hhatle meflhur Kütüb-üSitte-i Hadisiye sahipleri, beyan edece¤imiz haberlerinço¤unda müttefik ve o haberlerin ço¤u manen müteva-tir; ve bir k›sm› dahi, ehl-i tahkik onlar›n s›hhatine ittifaketmesiyle, mütevatir gibi kat’î denilebilir.

aktap: kutuplar; belli bir yer veyamemleketteki evliyan›n bafl› olanen büyük velî.aktâr: taraflar, her taraf, her yer.âlem-i ‹slâm: ‹slâm dünyas›.âlem-i ‹slâmiyet: ‹slâm dünyas›.Aleyhissalâtü Vesselâm: salâtve selâm onun üzerine olsun.asfiya: safiyet, kemalât ve takvasahibi olan; Hz. Peygamberin vâri-si hükmünde, onun meslek vegayelerini hayata geçirmeye veuygulamaya çal›flan zatlar.as›r: yüz y›l, ça¤.beyan etmek: aç›klamak, bildir-mek, izah etmek.camia-i ‹slâmiyet: ‹slâm toplulu-¤u, Müslümanlar.celâl: nihayet derecede büyük-lük, ululuk ve azamet; sertlik, h›-fl›ml›l›k.cüz’î: küçük, pek az.dest-i kudret: kudret eli.ehl-i bid’a: dinin asl›nda olmad›¤›hâlde, sonradan ç›kar›lan fleyleridine mal etmeye çal›flanlar.ehl-i himmet: himmet ve gayretsahipleri.ehl-i ‹slâm: Müslümanlar.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ranlar,hakikatleri delilleriyle bilen âlim-ler.f›rka: insan toplulu¤u, grup, ce-maat.gayret: çal›flma, çabalama.güya: sanki.gülistan: gül bahçesi.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz ifl ve-ya davran›fl.haf›z: Kur’ân-› Kerîm’i tamamenezberleyen ve okuyan kifli; çoksay›da hadis ezberlemifl olankimse.hakeza: bunun gibi, benzeri.hicret: göç.hummal›: hararetli ve hareketli.istidat: kabiliyet, yetenek.istifade: faydalanma, yararlan-ma.ittifak: birleflme; fikir ve söz birli-¤i etme.kat’î: kesin, flüphesiz.kemal-i ciddiyet: tam bir ciddîlik.kesretli: pek çok.kudsî: mukaddes, aziz.kuvve-i anilmerkeziye: merkezigüç, kuvvet; merkez kaç kuvveti.Kütüb-ü Sitte-i hadisiye: hadisedair alt› kitap.maatteessüf: ne yaz›k ki.manen: manevî yönden.misal: örnek, numune.

muhaddis: hadis ilmiyle u¤-raflan, hadis âlimi.muhafaza: koruma.muhtelif: çeflitli, farkl›.müçtehit: içtihat eden; ayetve hadisler baflta olmak üze-re di¤er dini delillerden hü-küm ç›karan büyük ‹slâmâlemlerimünevver: nurlanm›fl, ayd›n-lanm›fl.mütevatir: yalan söylemektebirleflmelerini akl›n kabul et-meyece¤i bir toplulu¤un ver-

di¤i haber ve rivayet ettiklerisahih hadis.müttefik: ittifak etmifl, birlefl-mifl, anlaflm›fl.nuranî: nurlu, parlak.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.sa’y etmek: çal›flmak.s›hhat: do¤ruluk, sa¤laml›k.suret: flekil, biçim, tarz.flark: do¤u.fleriat: Allah taraf›ndan pey-gamber vas›tas›yla bildirilen,

‹lâhî emir ve yasaklara daya-nan hükümlerin hepsi.tahrik etmek: harekete ge-çirmek, hareket ettirmek.taife: topluluk, grup.umur-u gaybiye: gaybî ifller;Allah ve onun bildirdi¤i kiflilerd›fl›nda hiç kimsenin bilmedi-¤i ifller.vazife: görev, ifl.vezaif-i ‹slâmiyet: ‹slâmiyet-le ilgili vazifeler, görevler.vukua gelme: meydana gel-me, ortaya ç›kma.

174 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 173: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, nakl-i sahih-i kat’î ile, Ashab›na haber vermifl ki:“Siz umum düflmanlar›n›za galebe edeceksiniz. Hemfeth-i Mekke, hem feth-i Hayber, hem feth-i fiam, hemfeth-i Irak, hem feth-i ‹ran, hem feth-i Beytü’l-Makdis’emuvaffak olacaks›n›z. Hem o zaman›n en büyük devlet-leri olan ‹ran ve Rum padiflahlar›n›n hazinelerini beyni-nizde taksim edeceksiniz.” 1 Haber vermifl. Hem, “Tah-minim böyle veya zannederim” dememifl, belki görür gi-bi kat’î ihbar etmifl; haber verdi¤i gibi ç›km›fl. Hâlbuki,haber verdi¤i vakit, hicrete mecbur olmufl, Sahabeleriaz, Medine etraf› ve bütün dünya düflmand›.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, çok defa ferman etmifl:2 nönªoYnh môrµ`nH »/HnG …/ór©nH røpe pørjnòsdG pInÒ°/ùpH rºoµ`r«n∏nY

deyip, Ebu Bekir ve Ömer kendinden sonraya kalacak-lar, hem halife olacaklar, hem mükemmel bir surette ver›za-i ‹lâhî ve marzî-i Nebevî dairesinde hareket edecek-ler. Hem Ebu Bekir az kalacak, Ömer çok kalacak vepek çok fütuhat yapacak. 3

• Hem ferman etmifl ki:

o∂r∏oe o≠o∏rÑn«°nSnh Én¡nHpQÉn¨nenh Én¡nbpQÉn°ûne oâj/QoÉna ¢oVrQn’rG n≈pd rânjphoR4 Én¡ræpe /‹ n…phoR Éne »/àseoG

deyip, “fiarktan garba kadar benim ümmetimin eline ge-çecektir. Hiçbir ümmet o kadar mülk zaptetmemifl.” Ha-ber verdi¤i gibi ç›km›fl.

MEKTUBAT | 175 ON DOKUZUNCU MEKTUP

feth-i Irak: Irak’›n fethi.feth-i ‹ran: ‹ran’›n fethi.feth-i Mekke: Mekke’nin Pey-gamber Efendimiz taraf›ndan fet-hi.feth-i fiam: fiam’›n Müslümanlar-ca fethi.fütuhat: fetihler, zaferler.galebe etmek: galip gelmek, üs-tünlük sa¤lamak.garb: bat›.hâkimiyet: hükmedifl, egemen-lik.halife: vekil, Hz. Muhammed’invekili olarak Müslümanlar›n yö-neticisi olan kimse.ihbar: haber verme, bildirme.kat’î: kesin, flüphesiz.marzî-i Nebevî: Peygamberin ar-zusu, iste¤i.mecbur: bir ifli yapmak zorundaolan.mesafe: uzakl›k.muvaffak: baflar›l›.mülk: sahip olunan üzerinde ta-sarruf hakk› bulunan fley; varl›k,saltanat.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme, aktar-ma.padiflah: hükümdar, kral.r›za-i ‹lâhî: Allah’›n r›zas›.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.suret: flekil, biçim, tarz.flark: do¤u.taksim etmek: bölüflmek, pay-laflmak.umum: bütün, tüm.ümmet: bir peygambere inan›ponun yolundan gidenlerin tama-m›; Hz Peygambere inan›p onunyolundan gidenler, Müslümanlar.vakit: zaman.zannetmek: sanmak.zaptetmek: idaresi alt›na almak.

ashap: Sahabeler; Hz. Pey-gamberi görmüfl ve onunlakonuflmufl olan Müslümanlar.

beyninizde: aran›zda.ferman: emir, buyruk.feth-i Beytü’l-Makdis: Ku-

düs’ün fethi.

feth-i Hayber: Hayber’in fet-hi.

1. Birkaç de¤iflik hadisten al›nm›fl haberlerdir. Bunlardan baz›lar›n›n kaynaklar›: Sahih-i ‹bniHibban, 8:241, 243; fierhü’s-Siyeri’l-Kebir, ‹mam-› Muhammed, 1:46; Miflkâtü’l-Mesabih, ha-dis no: 3747; Sahih-i Buharî, 4:253; Sahih-i Müslim, 4:2236, 2237; Fethu’l-Kebir, 1:162, 452.

2. Benden sonra Ebu Bekir ve Ömer’in yoluna s›ms›k› sar›l›n. (Müsned, 5:382, 385, 399, 402;Tirmizî, Menak›b: 16, 37; ‹bni Mâce, Mukaddime: 11; Tuhfetü’l-Ahvezî, 10:147.)

3. Tirmizî, hadis no: 3662; Hâkim, Müstedrek, 3: 75 Cem’ü’l-Fevaid, 2:498.)4. Yer benim için dürüldü. Do¤usu ve bat›s› bana gösterildi. Ümmetimin hâkimiyeti bana gös-

terilen mesafeye kadar ulaflacakt›r. (Müsned, 5:278; Müslim, 4:2215, 8:171, ‹bni Mâce, hadisno: 3952.)

Page 174: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, Gazâ-i Bedir’den evvelferman etmifl:

nás«neoG o nörüne Gnò'g nánÑràoY o´nörüne Gnò'g mπr¡nL »/HnG o nörüne Gnò'g1 m¿nÓoanh m¿nÓoa o´nörüne Gnò'g

deyip, müflrik-i Kureyfl’in reislerinin her biri nerede kat-ledilece¤ini göstermifl ve demifl: “Ben kendi elimleÜbeyy ibni Halef’i öldürece¤im.” 2 Haber verdi¤i gibiç›km›fl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, bir ay uzak mesafede,fiam etraf›nda, Mute nam mevkideki gazve-i meflhuredemuharebe eden Sahabelerini görür gibi ferman etmifl:

sºoK nÖ«°/UoÉna nánMGnhnQ oørHpG Éng nònNnG sºoK nÖ«°/UoÉna lórjnR nánjGsôdG nònNnG3 $G p±ƒo«°oS røpe l∞r«°nS ÉngnònNnG sºoK nÖ«°/UoÉna oônØr©nL ÉngnònNnG

deyip, birer birer hâdisat› Ashab›na haber vermifl. ‹ki üçhafta sonra Ya’le ibni Münebbih meydan-› harpten gel-di; daha söylemeden, Muhbir-i Sad›k (a.s.m.) harbin taf-silât›n› beyan etti. Ya’le kasem etti: “Dedi¤in gibi, aynenöyle oldu.” 4

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmifl:5 Ék°Vƒo°†nY Ékµ`r∏oe o¿ƒoµ`nJ sºoK kánæ°nS n¿ƒoã'∏nK …/ór©nH nánanÓpÿr G s¿pG

sºoK kánanÓpNnh kánªrMnQ o¿ƒoµnj sºoK kánªrMnQnh kIsƒoÑof nCGnónH nôren’rG Gnò'g s¿pGnh6 ÉkJhoônÑnLnh GvƒoàoY o¿ƒoµ`nj sºoK Ék°Vƒo°†nY Ékµ`r∏oe o¿ƒoµnj

Ashap: Sahabeler; Hz. Peygambe-ri görmüfl ve onunla konuflmuflolan Müslüman kimseler, arka-dafllar.beyan etmek: anlatmak, bildir-mek.evvel: önce.ferman: emir, buyruk.Gazâ-i Bedir: Bedir Savafl›.gazve-i meflhure: meflhur savafl.hâdisat: hâdiseler, olaylar.harp: savafl.kasem: yemin, ant.katledilmek: öldürülmek.mevki: yer, mekân.meydan-› harp: harp meydan›,savafl alan›.muharebe: harp, savafl.Muhbir-i Sad›k: do¤ru haberlerveren Peygamberimiz.müflrik-i Kureyfl: Kureyfl müflrik-leri, Allah’a ortak koflan Kureyflli-ler.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme, aktar-ma.nam: ad, isim.reis: bafl, baflkan, lider.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.sancak: bayrak.flehit: Allah’›n ve yüce dinininad›n› yüceltme u¤runda can›n› fe-da ederek savaflta vurulup ölenMüslüman.tafsilât: tafsiller, ayr›nt›lar.

1. Bu Ebu Cehil’in öldürülece¤i yerdir, bu Utbe’nin öldürülece¤i yerdir, bu Ümeyye’nin öldü-rülece¤i yerdir, bu falan ve falan›n öldürülece¤i yerdir. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:343; Sahih-i Müs-lim, 4:2203.)

2. Hâkim, Müstedrek, 2:327.3. Sanca¤› Zeyd ald› ve flehit edildi. Sonra ‹bni Revaha ald›, flehit edildi. Sonra Cafer ald›, flehit

edildi. Sonra onu, Allah’›n k›l›çlar›ndan birisi ald›. (Buharî, 5:182; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal,11:367; Sahihü’l-Camiü’s-Sa¤ir, 1:122.)

4. Hafacî, fierhu'fl-fiifa, 3:210; ‹bni Kayy›m Cevzî, Zâdü'l-Mead (tahkik: Arnavud), 3:385.5. Benden sonra hilâfet otuz senedir. Sonra ›s›r›c› bir saltanata dönüflecek. (Sahihü’l-Camiü’s-

Sa¤ir, hadis no: 3336.)6. Bu ifl [din] peygamberlik ve rahmet olarak bafllad›. Sonra rahmet ve hilâfet olacak. Arka-

s›ndan ›s›r›c› bir saltanat gelecek, daha sonra da yerini serkefllik ve zorbal›¤a b›rakacak.(Kad› ‹yaz, fiifa, 1:338; Müsned, 4:273.)

176 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 175: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

deyip, Hazret-i Hasan’›n alt› ay hilâfetiyle Cihar-› Yâr-›Güzinin (Hulefa-i Raflidînin) zaman-› hilâfetlerini ve on-lardan sonra saltanat flekline girmesini, sonra o saltanat-tan ceberut ve fesad-› ümmet olaca¤›n› haber vermifl.Haber verdi¤i gibi ç›km›fl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmifl:

o¬°nùpÑr∏oj r¿nG ∆'ùnY %G s¿nGnh @ n∞në°rüoŸrG oCGnôr≤nj nƒognh o¿ÉnªrãoY oπnàr≤oj1 o¬n©r∏nN n¿hoój/ôoj rºo¡sfpGnh Ék°ü«/ªnb

deyip, Hazret-i Osman halife olaca¤›n› ve halli istenile-ce¤ini ve mazlum olarak, Kur’ân okurken katledilece¤inihaber vermifl. Haber verdi¤i gibi ç›km›fl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, hacamat edip, mübarekkan›n› Abdullah ibni Zübeyir teberrüken flerbet gibi içti¤i

zaman ferman etmifl: 2¢pSÉsædG nøpe n∂nd lπrjnhnh n∂ræpe ¢pSÉsæ∏pd lπrjnh

deyip, harika bir flecaatle ümmetin bafl›na geçece¤ini vemüthifl hücumlara maruz kalacaklar›n› ve insanlar onunyüzünden dehfletli hâdiselere giriftar olacaklar›n› habervermifl. Haber verdi¤i gibi ç›km›fl. Abdullah ibni Zübeyir,Emevîler zaman›nda, hilâfeti Mekke’de ilân ederek kah-ramanâne çok müsademe etmifl; nihayet Haccac-› Zalimbüyük bir ordu ile üzerine hücum ederek, fliddetli müsa-demeden sonra o kahraman-› âliflan flehit edilmifl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, Emeviye devletinin zuhu-runu 3 ve onlar›n padiflahlar›n›n ço¤u zalim olaca¤›n› ve

MEKTUBAT | 177 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hall: görevine son verilme.hilâfet: halifelik, Peygamberimi-zin vekili olarak din ve dünya ifl-lerinde umumî reislik.Hulefa-i Raflidîn: do¤ru yoldaolan dört büyük halife.ilân etmek: herkese duyurmak.kahramanâne: kahramancas›na,yi¤itçesine.kahraman-› âliflan: flanl› kahra-man.katledilmek: öldürülmek.maruz kalma: u¤rama.mazlum: zulme u¤ram›fl.mübarek: bereketli, feyizli, hay›r-l›.müsademe: çarp›flma, vuruflma.müthifl: korkunç, dehfletli.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme, aktar-ma.nihayet: sonunda.padiflah: hükümdar, sultan.rahmet: ac›ma, merhamet etme,ba¤›fllama, flefkat gösterme.saltanat: sultanl›k, hükümdarl›k;bolluk ve zenginlik, gösteriflli veflatafatl› yaflay›fl.serkefl: asi, isyan eden, bafl kald›-ran.flecaat: yi¤itlik, kahramanl›k, kor-kusuzluk.flehit: Allah’›n ve yüce dinininad›n› yüceltme u¤runda can›n› fe-da ederek savaflta vurulup ölenMüslüman.teberrüken: mübarek görerek,u¤ur sayarak.ümmet: Hz Peygambere inan›ponun yolundan gidenler, Müslü-manlar.zalim: zulmeden, haks›zl›k ya-pan, ac›mas›z.zaman-› hilâfet: hilâfet zaman›,halifelik zaman›.zorba: zor kullanarak baflkalar›-n›n hakk›n› gasp eden, haydut.zuhur: ortaya ç›kma.

ceberut: afl›r› kibir, bask›, zor-lama.dehfletli: büyük korku veren;fliddetli.ferman: emir, buyruk.fesad-› ümmet: ümmetin fe-sada gitmesi, bozulup iyi

özelliklerini kaybetmesi.giriftar olma: tutulma, yaka-lanma.hacamat etmek: kan ver-mek, kan ald›rmak.hadis: Hz. Muhammed’e aitsöz, emir, fiil veya Hz. Pey-

gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz ifl veya davran›fl.

hâdise: olay.

halife: vekil, Hz. Muham-med’in vekili olarak Müslü-manlar›n yöneticisi olan kim-se.

1. Osman Kur’ân okurken flehit edilecek. Umuyorum ki, Allah hilâfet gömle¤ini ona giydire-cek, ancak onlar bu gömle¤i ç›karmak isteyecekler. (‹ki ayr› hadisten muktebestir. (Hâkim,Müstedrek, 3:100, 103; Cem’ü’l-Fevaid, 1:1884, 2:555; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:338, 339.)

2. ‹nsanlar›n senden çekece¤i var. Senin de insanlardan çekece¤in var. (Metalibü’l-Âliye, 4:21.)3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:338; Ali el-Karî, 1:683; Hafacî, fierhu'fl-fiifa, 1:179.

Page 176: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

içlerinde Yezit 1 ve Velid bulunaca¤›n› ve Hazret-i Muavi-

ye ümmetin bafl›na geçece¤ini 2 rípér°SnÉna nârµ`n∏neGnPpGnh ferma-

n›yla r›fk ve adaleti tavsiye etmifl. Ve Emeviyeden sonra,3 Gƒoµ`n∏ne Éne n±Én©r°VnG n¿ƒoµp∏rªnjnh pOƒt°ùdG päÉnjGsôdÉpH ¢pSÉsÑn©rdG oóndnh oêoôrînjdeyip, devlet-i Abbasiyenin zuhurunu ve uzun müddetdevam edece¤ini haber vermifl. Haber verdi¤i gibi ç›k-m›fl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmifl:4 nÜnônàrbGpónb pqönT røpe pÜnôn©r∏pd lπrjnh deyip, Cengiz ve Hülâgû’nun

dehfletli fitnelerini ve Arap devlet-i Abbasiyesini mahve-deceklerini haber vermifl. Haber verdi¤i gibi ç›km›fl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, Sa’d ibni Ebî Vakkasgayet a¤›r hasta iken ona ferman etmifl:

5 n¿hoônN'G n∂pH söp†nà°rùnjnh lΩGnƒrbnG n∂pH n™pØnàrænj »sà`nM o∞s∏`nîoJ n∂s∏`n©nd‹leride büyük bir kumandan olaca¤›n›, çok fütuhat ya-

paca¤›n›, çok milletler ve kavimler ondan menfaat gö-rüp, yani ‹slâm olup ve çoklar zarar görecek, yani dev-letleri onun eliyle harap olaca¤›n› haber vermifl. Haberverdi¤i gibi ç›km›fl. Hazret-i Sa’d ordu-yu ‹slâm bafl›nageçti. Devlet-i ‹raniyeyi zirüzeber etti, çok kavimlerin da-ire-i ‹slâma ve hidayete girmelerine sebep oldu.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, imana gelen Habeflmeliki olan Necafli hicretin yedinci senesinde vefat etti¤igün, Ashab›na haber vermifl, hatta cenaze namaz›n›

adalet: her hak sahibine hakk›n›ntam ve eksiksiz verilmesi.âdil: adaletli olan, her hak sahibi-ne hakk›n› tam ve eksiksiz veren.Arap devlet-i Abbasiyesi: ArapAbbasîler devleti.Ashap: Sahabeler, Hz. Peygambe-ri görmüfl ve onunla konuflmuflolan Müslüman kimseler.daire-i islâm: ‹slâm dairesi.devlet-i Abbasiye: Abbasîlerdevleti, Emevîlerden sonra kuru-lan devlet. (750-1258).Devlet-i ‹raniye: ‹ran devleti.ferman: emir, buyruk.fitne: kar›fl›kl›k, kargafla, fesat.fütuhat: fetihler, zaferler.gayet: son derece, çok.Habefl: bugünkü Etiyopya ülkesi.harap olma: y›k›lma, bozulma.hicret: göç; Hz. PeygamberinMekke’den Medine’ye göçü.hidayet: do¤ru ve hak yol.iktidar: devlet yönetimi, idaresi .iman: inanma, inanç, itikat.kavim: insan toplulu¤u; aralar›n-da töre, dil ve kültür ortakl›¤› bu-lunan boy ve soy bak›m›ndan dabirbirine ba¤l› insan toplulu¤u.kumandan: komutan.mahvetmek: yok etmek, orta-dan kald›rmak.melik: hükümdar, padiflah, kral.

menfaat: fayda, yarar.

müddet: süre, zaman.

nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme,aktarma.

orduyu ‹slâm: ‹slâm ordusu.r›fk: insanlara karfl› yumuflakve hoflgörülü davranma.sancak: bayrak.ümmet: Hz Peygambere ina-

n›p onun yolundan gidenler,Müslümanlar.vefat etme: ölme.zirüzeber: yerle bir, alt üst.zuhur: ortaya ç›kma.

1. Askalanî, Metalibü'l-Âliye, h.no: 4528.2. ‹ktidara geldi¤in zaman yumuflak ve adil ol. (Heysemî, 5:186.)3. Abbas’›n çocuklar› siyah sancaklarla ç›kacaklar ve sahip olduklar›n›n kat kat fazlas›n› elde

edeceklerdir. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:338.)4. Yaklaflmakta olan bir kötülükten dolay› yaz›k oldu Araba!.. (Buharî, Fiten: 60.)5. Baz› insanlar senden fayda görüp, di¤er baz›lar›n›n ise senden zarar görece¤i bir zamana

kadar hayatta b›rak›laca¤›n› ümit ediyorum. (Hilyetü’l-Evliya, 1:94.)

178 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 177: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

k›lm›fl. 1 Bir hafta sonra cevap geldi ki, ayn› günde vefatetmifl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, Cihar-› Yâr-› Güzin ileberaber Uhud veya Hira Da¤›n›n bafl›nda iken da¤ titre-di, zelzelelendi. Da¤a ferman etti ki:

2 ló«/¡n°Tnh l≥j uóp°Unh w»pÑnf n∂r«`n∏nY ÉnªsfpÉna râoÑr KoGdeyip, Hazret-i Ömer ve Osman ve Ali’nin flehit olacak-lar›n› haber vermifl. Haber verdi¤i gibi ç›km›fl.

fiimdi, ey bedbaht, kalpsiz, bîçare adam, “Muham-med-i Arabî ak›ll› bir adam idi” diye o flems-i hakikatekarfl› gözünü yuman bîçare insan! On befl enva-› külliye-imu’cizat›ndan bir tek nev’i olan umur-u gaybiyeden, onbefl ve belki yüz k›sm›ndan bir k›sm›n› iflittin. Manevî te-vatür derecesinde kat’î bir k›sm›n› duydun. fiu ihbar-›gayp k›sm›n›n yüzden birisini ak›l gözüyle gören bir zata“dâhî-i azam” denilir ki, ferasetiyle istikbali keflfediyor.Binaenaleyh, senin gibi haydi deha desek, yüz dâhî-iazam derecesinde bir deha-i kudsiyeyi tafl›yan bir adam,yanl›fl görür mü, yanl›fl haber vermeye tenezzül eder mi?Böyle yüz derece bir deha-i azam sahibinin saadet-i dâ-reyne dair sözlerini dinlememek, elbette yüz derece di-vaneli¤in alâmetidir.

Alt›nc› Nükteli ‹flaret• Nakl-i sahih-i kat’î ile, Hazret-i Fat›ma’ya (r.a.) fer-

man etmifl ki:

MEKTUBAT | 179 ON DOKUZUNCU MEKTUP

feraset: anlay›fll›l›k, çabuk sezifl,kavray›fl.ferman: emir, buyruk.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz ifl ve-ya davran›fl.ihbar-› gayp: gayptan gelen ha-ber, geçmifl veya gelecek zamanaait haberler.istikbal: gelecek, gelecek zaman.kat’î: kesin, flüphesiz.keflif: bir fleyin olaca¤›n› öncedenbilme; Allah taraf›ndan ilhamedilme, kalp gözüyle görme.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme, aktar-ma.nev: tür, çeflit.nükte: herkesin anlayamad›¤›,ancak dikkat edildi¤inde anlafl›-lan ince söz ve mana.saadet-i dâreyn: iki cihan saade-ti, dünya ve ahiret mutlulu¤u.S›dd›k: hakk› ve hakikati tered-dütsüz kabullenen; ‹slâm›n ilk ha-lifesi Hz. Ebu Bekir’in lâkab›.flehit: Allah’›n ve yüce dinininad›n› yüceltme u¤runda can›n› fe-da ederek savaflta vurulup ölenMüslüman.flems-i hakikat: hakikat günefli.tenezzül: alçalma, kendine ayk›r›düflen bir ifli veya durumu kabuletme.umur-u gaybiye: gaybî ifller, Al-lah ve Onun bildirdi¤i kifliler d›fl›n-da hiç kimsenin bilmedi¤i ifller.vefat etme: ölme.zat: flah›s, kifli, fert.zelzele: yer sars›nt›s›, deprem.

alâmet: belirti, iflaret.bedbaht: bahts›z, tâli’siz.bîçare: çaresiz, zavall›.binaenaleyh: bundan dolay›.Cihar-› Yâr-› Güzin: seçkindört dost, dört büyük halife;Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz.

Osman, Hz. Ali.dâhî-i azam: en büyük dâhî,en zeki kifli.dair: ait, ilgili, alâkal›.deha: ola¤anüstü zekâ sahibikimse.deha-i azam: en büyük deha.

deha-i kudsî: kudsî deha, Al-lah vergisi olan ola¤anüstüzekilik.

divane: akl› bafl›nda olma-yan, deli.

enva-› külliye-i mu’cizat: çe-flitli ve çok yönlü mu’cizeler.

1. Buharî, Cenaiz: 57, Menak›bü'l-Ensar: 38; Müslim, Feraiz: 14; Ebu Davud, Cihad: 133; Tirmizî,Cenaiz: 69; Neseî, Cenaiz: 66, 67; ‹bni Mâce, Sadakat: 9, 13; Sahih-i Buharî, 2:109, 111; Sa-hih-i Müslim, 2:656; Cem’ü’l-Fevaid, 1:354.)

2. Sakin ol! Çünkü üzerinde bir Peygamber, bir S›dd›k ve bir fiehit bulunuyor. (Buharî, Feza-ilü’s-Sahabe: 5, 6; Müslim, 4:1880; Ebu Davud, 2:515; Tirmizî, hadis no: 3758.)

Page 178: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

1»/H Ékbƒoëod »/àr«nH pπrgnG o∫shnG pârfnG deyip, “Âl-i Beytimden

herkesten evvel vefat edip, bana iltihak edeceksin” diyesöylemifl. Alt› ay sonra, haber verdi¤i gibi aynen zuhuretmifl.

• Hem Ebu Zer’e ferman etmifl:2 n∑nórMnh oäƒoªnJnh n∑nórMnh ¢oû«/©nJnh Énæog røpe oênôrîoà°nS deyip,

Medine’den nefyedilip, yaln›z hayat geçirip, yaln›z birsahrada vefat edece¤ini haber vermifl. Yirmi sene sonra,haber verdi¤i gibi ç›km›fl.

• Hem, Enes ibni Malik’in halas› olan Ümmü Ha-ram’›n hanesinde uykudan kalkm›fl, tebessüm edip fer-

man etmifl: 3 pIsôp°Sn’rG n¤nY p∑ƒo∏oŸrÉnc pôrënÑrdG ≈pa n¿hoõr¨nj »/àseoG oârjnGnQ

Ümmü Haram niyaz etmifl: “Dua ediniz, ben de onlar-la beraber olay›m.”

Ferman etmifl: “Beraber olacaks›n.”

K›rk sene sonra, zevci olan Ubade ibni Samit refaka-tiyle K›br›s’›n fethine gitmifl; K›br›s’ta vefat edip, mezar›ziyaretgâh olmufl. Haber verdi¤i gibi aynen zuhur etmifl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmifl ki:

4 lÒ/Ñoenh lÜGsònc m∞«/≤nK røpe oêoôrînj Yani, “Sakif kabilesinden

biri dava-i nübüvvet edecek ve biri hunhar zalim zuhuredecek” deyip, nübüvvet dava eden meflhur Muhtar’› veyüz bin adam öldüren Haccac-› Zalimi haber vermifl.

Âl-i Beyt: Hz. Muhammed’in aile-sinden olan, neslinden gelenler.dava etmek: iddia etmek.dava-i nübüvvet: peygamberlikdavas›; peygamber oldu¤unu ilânetmek.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ferman: emir, buyruk.fetih: bir ülkeyi veya yeri ele ge-çirme.hane: ev.hunhar: zalim, kan döken.iltihak etme: kat›lma.kabile: göçebe insanlarda, ayn›soydan say›lan ve bir bafla itaateden insan toplulu¤u, boy, afliret.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme, aktar-ma.nefyedilme: sürgün edilme.niyaz: yalvarma, yakarma.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.

refakat: arkadafll›k, beraber-lik.sahra: çöl.sultan: hükümdar, padiflah.taht: padiflah koltu¤u.tebessüm: gülümseme, hafif-

çe gülme.ümmet: Hz Peygambere ina-n›p onun yolundan gidenler,Müslümanlar.vefat etme: ölme.zalim: zulmeden, haks›zl›k

eden, ac›mas›z.

zevç: koca, efl.

ziyaretgâh: ziyaret yeri.

zuhur etmek: görünmek, or-taya ç›kmak.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:340; Sahih-i Buharî, 4:248; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 7:164.2. Sen buradan ç›kar›lacak, tek bafl›na yaflayacak ve yaln›z öleceksin. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:343;

Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:401; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 98:332; Hâkim, Müstedrek,3:345.)

3. Ben ümmetimi, tahtlar› üzerine kurulmufl sultanlar gibi denizde savafl›rken görüyorum.(Sahihü’l-Camiü’s-Sa¤ir, 6:24; Sahih-i Müslim, 3:1518; Fethu’l-Kebir, 1:175, 2:128, 3:260.)

4. Camiü’l-Usul, 10:99; Cem’ü’l-Fevaid, 2:725; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:478, 480.)

180 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 179: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile,1 Én¡o°ûr«nL ¢oûr«nérdG nºr©pfnh ÉngoÒ/enG oÒ/en’rG nºr©pæna oás«pæ«/£ræn£°rùo≤rdG oínàrØoàn°S

deyip, ‹stanbul’un ‹slâm eliyle fetholaca¤›n› ve Hazret-iSultan Mehmed Fatih’in yüksek bir mertebe sahibi oldu-¤unu haber vermifl. Haber verdi¤i gibi zuhur etmifl.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmifl ki:2 ¢nSpQÉna pABÉnærHnG røpe l∫ÉnLpQ o¬nd Énænd És`jnôtãdÉpH ÉkWƒoæne n¿Énc rƒnd nøjuódG s¿pG

deyip, baflta Ebu Hanife olarak, ‹ran’›n emsalsiz bir su-rette yetifltirdi¤i ulema ve evliyaya iflaret ediyor, haberveriyor.

• Hem ferman etmifl ki:3 Ékªr∏pY ¢pVrQn’rG n¥ÉnÑpW CoÓn` rªnj ¢mûrjnôob oºpdÉnY deyip, ‹mam-› fia-

fiî’ye iflaret edip haber veriyor.

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmifl ki:

røne nπ«/b Én¡ræpe lInópMGnh oán«pLÉsædnG kánbrôpa nÚ/©rÑ°nSnh ÉkKnÓnK »/àseoG o¥pônàrØnàn°S4 »/HÉnër°UnGnh p¬r«n∏nY ÉnfnG Éne n∫Énb rºog

deyip, ümmeti yetmifl üç f›rkaya ink›sam edece¤ini veiçinde f›rka-i naciye-i kâmile, Ehl-i Sünnet ve Cemaat ol-du¤unu haber veriyor.

• Hem ferman etmifl ki: 5 páseo’rG p√pò'g ¢oSƒoéne oásjpQnón≤rdnG

deyip, çok flubelere ink›sam eden ve kaderi inkâr edenKaderiye taifesini haber vermifl. Hem çok flubelere ink›-sam eden Raf›zîleri haber vermifl.

MEKTUBAT | 181 ON DOKUZUNCU MEKTUP

âlim: bilgin, ilim adam›.Ashap: Sahabeler, Hz. Peygambe-ri görmüfl ve onunla konuflmuflolan Müslüman kimseler.Ehl-i Sünnet ve Cemaat: ‹slâm›ilk günkü saf hâliyle kabul ede-rek, dinde olmayan fleyleri kar›fl-t›rmay›p Hz. Peygamberin sünne-tinden ve yolundan ayr›lmayan-lar.emsalsiz: benzersiz.evliya: velîler, Allah dostlar›.ferman: emir, buyruk.fetih: bir ülkeyi veya yeri ele ge-çirme.f›rka: insan toplulu¤u, grubu.f›rka-i naciye-i kâmile: kurtulu-fla eren mükemmel topluluk.Hazret-i Sultan Mehmed: FatihSultan Mehmed Hazretleri.ilim: bilgi.iman: inanma, inanç.inkâr: reddetme, kabul ve tasdiketmeme, inanmama.ink›sam etmek: k›s›mlara ayr›l-mak, bölünmek.kader: takdir, ‹lâhî hüküm; Ce-nab-› Hakk›n ezelî ilmi ile, kâinat-ta olmufl ve olacak bütün fleyle-rin varl›k ve yoklu¤unu, geçmiflve gelece¤ini bilmesi.Kaderiye taifesi: Kaderin insantaraf›ndan meydana getirildi¤inikabul eden Mutezile mezheple-rinden biri. Cebriyecilerin z›dd›olan görüfl.kumandan: komutan.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’e daya-nan Peygamberimiz Hz. Muham-med’in mensup oldu¤u meflhurArap kabilesi.Mecusî: atefle tapan; Zerdüflt di-nini benimseyen, bu dinle ilgiliolan.mertebe: derece.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme, aktar-ma.Raf›zî: Ehl-i Sünnete ayk›r› akideveya fikir sahibi olan kimse.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›114 bölümden her biri.suret: flekil, biçim, tarz.Süreyya y›ld›z›: Ülker (Pervin) y›l-d›z›.flube: bölüm, bölük.tabaka: kat, katman.ulema: âlimler, bilginler, ilim sa-hipleri.ümmet: Hz Peygambere inan›ponun yolundan gidenler, Müslü-manlar.zuhur etmek: görünmek, ortayaç›kmak.

1. ‹stanbul fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden ordune güzel ordudur. (Buharî, Tarihü’s-Sa¤ir, hadis no: 139; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 6:218;Hâkim, Müstedrek, 4:422.)

2. Din (ilmi), Süreyya y›ld›z›na as›l› bulunsa, ‹ranl›lardan baz› kimseler yine de ona ulaflacak-lar. (Buharî, Tefsir: 62; Tirmizî, 47. Surenin tefsiri: 3; Lü'lü ve Mercan, 3:183.)

3. Kureyfl’in âlimi yeryüzünün tabakalar›n› ilimle dolduracakt›r. (Feyzü’l-Kadir, 2:105, hadis no:1460; Aclûnî, Keflfü’l-Hafa, 2:53, 54.)

4. Ümmetim yetmifl üç f›rkaya ayr›lacakt›r. Bu f›rkalardan sadece birisi kurtulacakt›r. ‘Bunlarkimdir?’ diye soruldu. Cevap verdi: Benim ve Ashab›m›n üzerinde bulundu¤u yolda olan-lard›r.” (Darimî, Siyer: 75; Ebu Davud, Sünnet: 1, 4:198; Tirmizî, ‹man: 18; ‹bni Mâce, Fiten: 17.)

5. Kaderi inkâr edenler (Kaderiye f›rkas›), bu ümmetin Mecusîleridir. (Sahihü’l-Camiü’s-Sa¤ir,4:150; Hâkim, Müstedrek, 1:85; Müsned, 2:86, 125, 5:406.)

Page 180: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ‹mam Ali’ye (r.a.) de-mifl:

“Sende, Hazret-i ‹sa (a.s.) gibi, iki k›s›m insan helâke-te gider: Birisi ifrat-› muhabbet, di¤eri ifrat-› adavetle.Hazret-i ‹sa’ya, Nasranî, muhabbetinden hadd-i meflru-dan tecavüz ile, hâflâ, ‘ibnullah’ dediler. 1 Yahudi, adave-tinden çok tecavüz ettiler, nübüvvetini ve kemalini inkârettiler. Senin hakk›nda da, bir k›s›m, hadd-i meflrudantecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir. 2 oás«p°†paGsôdG oºo¡nd o∫Én≤oj lõrÑnf rºo¡nd demifl. “Bir k›sm›, senin adave-

tinden çok ileri gidecekler; onlar da Havariçtir ve Eme-vîlerin müfrit bir k›s›m taraftarlar›d›r ki, onlara ‘Nasibe’denilir.”

E¤er denilse: Âl-i Beyte muhabbeti Kur’ân emredi-yor, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok tefl-vik etmifl. O muhabbet, fiialar için belki bir özür teflkileder. Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir. Neiçin fiialar, hususan Raf›zîler o muhabbetten istifade et-miyorlar? Belki iflaret-i Nebeviye ile, o fart-› muhabbettemahkûmdurlar.

Elcevap : Muhabbet iki k›s›md›r.

Biri: Mana-i harfiyle, yani Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm hesab›na, Cenab-› Hak nam›na Hazret-i Ali ileHasan ve Hüseyin ve Âl-i Beyti sevmektir. fiu muhabbet,Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n muhabbetini

adavet: düflmanl›k, kin.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Âl-i Beyt: Hz. Muhammed’in aile-sinden olan, neslinden gelenler.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru, gerçekhakk›n ta kendisi olan fleref veazamet sahibi olan Allah.ehl-i muhabbet: muhabbetedenler, sevgi besleyenler.ehl-i sekir: akl› ile hareket ede-meyip hissi ve zevki ile hareketeden, ‹lâhî bir tecelli ile kendin-den geçen.fart-› muhabbet: afl›r› sevgi, ifratderecesinde sevmek.hadd-i meflru: meflru s›n›r, kanu-nî s›n›r, fleriat›n uygun gördü¤üs›n›r.hâflâ: asla, hiçbir zaman.Havariç: Haricîler, HakemeynVak’as›ndan sonra Hz. Ali’ye is-yan eden topluluk, grup.helâket: y›k›lma, mahvolma, fe-lâket.hesab›na: ad›na.hususan: özellikle.ibnullah: Allah’›n o¤lu.ifrat-› adavet: düflmanl›¤› afl›r›yagötürme; kin.ifrat-› muhabbet: sevmede afl›r›gitme, sevgide ölçüyü aflma.inkâr: reddetme, kabul ve tasdiketmeme, inanmama.istifade: faydalanma, yararlan-ma.iflaret-i nebevî: Peygamber Efen-dimizin haber vermesi, iflaret et-mesi.kemal: mükemmellik, fazilet; ah-lâk ve huy güzelli¤i.lâkap: takma ad.mahkûm: mecbur.mana-i harfî: bir fleyin yarat›c›s›-na bakan, onu tarif eden ve tan›-

tan manas›.muhabbet: sevgi, dostluk.müfrit: ifrat eden, bir konuda,bir iflte çok ileri giden, afl›r›.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme,aktarma.nam›na: ad›na.Nasibe: Haricîlere verilen birad.

Nasranî: ‹sevî, Hristiyan.nübüvvet: nebîlik, peygam-berlik.Raf›zî: Ehl-i Sünnete ayk›r›akide veya fikir sahibi olankimse.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.fiia: Hz. Ali’nin taraftarl›¤›n›

esas alanlar, fiiî.tecavüz: haddini aflma, sözve harekette ileri gitme.teflkil etme: oluflturma.teflvik etmek: flevklendir-mek, cesaret vermek; özen-dirmek.Yahudi: ‹branî ve ‹srailî dedenilen, Samî kavimlerindenbir ›rk .

1. Müsned, 1:160; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 9:133; Hâkim, Müstedrek, 3:123.2. Onlar›n bir lâkab› vard›r ki, onlara Raf›zî denilir. (Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 10:22; Müsned,

1:103.)

182 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 181: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ziyadelefltirir, Cenab-› Hakk›n muhabbetine vesile olur.fiu muhabbet meflrudur, ifrat› zarar vermez, tecavüz et-mez, baflkalar›n›n zemmini ve adavetini iktiza etmez.

‹kincisi: Mana-i ismiyle muhabbettir. Yani, bizzat onla-r› sever. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm› dü-flünmeden, Hazret-i Ali’nin kahramanl›klar›n› ve kemali-ni ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in yüksek faziletlerinidüflünüp sever. Hatta, Allah’› bilmese de, Peygamberitan›masa da yine onlar› sever. Bu sevmek, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm›n muhabbetine ve Cenab-› Hak-k›n muhabbetine sebebiyet vermez. Hem ifrat olsa, bafl-kalar›n zemmini ve adavetini iktiza eder.

‹flte, iflaret-i Nebeviye ile, Hazret-i Ali hakk›nda ziyademuhabbetlerinden, Hazret-i Ebu Bekri’s-S›dd›k ile Haz-ret-i Ömer’den teberri ettiklerinden, hasarete düflmüfller.Ve o menfi muhabbet, sebeb-i hasarettir.

• Hem, nakl-i sahih kat’î ile, ferman etmifl ki:

rºo¡°nSrCÉnH *G sOnQ pΩhtôdGnh ¢nSpQÉna oäÉnænH rºo¡rànenónNnh nABÉn£r«n£oŸrG Goƒn°ûne GnPpG1 rºpgpQÉn«pN '¤nY rºognQGnôp°T n§s∏°nSnh rºo¡nær«nH

deyip, “Ne vakit size Fars ve Rum k›zlar› hizmet etti; ovakit belân›z, fitneniz içinize girecek, harbiniz dahilî ola-cak, flerirleriniz bafla geçip hay›rl›lar ve iyilerinize musal-lat olacaklar” haber vermifl. Otuz sene sonra haber ver-di¤i gibi ç›km›fl.

MEKTUBAT | 183 ON DOKUZUNCU MEKTUP

aktarma.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Rum: Do¤u Roma ‹mparatorlu¤uve s›n›rlar› içinde yaflayan halk.sebeb-i hasaret: zarara u¤ramasebebi.sebebiyet verme: sebep olma.flerir: fler iflleyen, kötülük yapan.teberri etmek: uzaklaflmak; sev-meyip yüz çevirmek.tecavüz: haddini aflma, söz veharekette ileri gitme.vakit: zaman.vesile: vas›ta, sebep,zem: k›nama, ay›plama, kötüle-me.ziyade: çok, fazla.

adavet: düflmanl›k, kin.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.Cenab-› Hak: Allah; Hakk›n takendisi olan, fleref ve azametsahibi yüce Allah.dahilî: içe dönük.Fars: ‹ran.fazilet: kifliyi ahlâkl›, iyi hare-ket etmeye yönelten manevîkuvvet, erdem.

ferman: emir, buyruk.fitne: kar›fl›kl›k; arabozan, ka-r›flt›r›c›.harp: savafl.hasaret: zarar.ifrat: afl›r› gitme, s›n›r›, ölçüyüaflma.iktiza etmek: gerektirmek.iflaret-i Nebevî: PeygamberEfendimizin iflaret etmesi, ha-ber vermesi.kemal: mükemmellik, fazilet;

ahlâk ve huy güzelli¤i.mana-i isim: bir fleyin bizzatkendisine bakan ve kendisinitan›tan manas›.menfi: olumsuz, negatif.meflru: ‹slâma uygun, helâl,haram ve yanl›fl olmayan.muhabbet: sevgi, dostluk.musallat: rahats›z eden, afl›r›derecede sataflan.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme,

1. Camiü’l-Usul, 10:40; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:237; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 10:232, 237.)

Page 182: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmifl ki:

1

mq»p∏nY r…nónj '¤nY oônÑr«nN oínàrØoJnh deyip, “Hayber kal’as›n›n fet-

hi Ali’nin eliyle olacak.” Me’mulün pek fevkinde, ikincigün bir mu’cize-i Nebeviye olarak, Hayber Kal’as›n›n ka-p›s›n› Hazret-i Ali çekip kalkan gibi istimal ederek fethemuvaffak olduktan sonra, kap›y› yere atm›fl. Sekiz kuv-vetli adam o kap›y› yerden kald›ramam›fl. Bir rivayettek›rk adam kald›ramam›fl.

• Hem ferman etmifl ki:2 lInópMGnh ÉnªogGnƒrYnO p¿ÉnànÄpa nπpànàr≤nJ » sà`nM oánYÉs°ùdG oΩƒo≤nJ n’ diye, S›f-

fin’de Hazret-i Ali ile Muaviye’nin harbini haber vermifl.

• Hem ferman etmifl ki: 3 oán«pZÉnÑrdG oánÄpØrdG o¬o∏oàr≤nJ GkQÉsªnY s¿pG

diye, “Bâ¤î bir taife Ammar’› katledecek.” Sonra, S›ffinharbinde katledildi. Hazret-i Ali, onu Muaviye’nin taraf-tarlar› bâ¤î olduklar›na hüccet gösterdi. Fakat, Muaviyetevil etti. Amr ‹bnü’l-As dedi: “Bâ¤î yaln›z onun katilleri-dir; umumumuz de¤iliz.”

• Hem ferman etmifl ki: 4 Év«nMoônªoY nΩGnOÉne oôn¡r¶nJ n’ nønàpØrdG s¿pG

diye, “Hazret-i Ömer sa¤ kald›kça içinizde fitneler zuhuretmez” haber vermifl; öyle de olmufl.

• Hem, Süheyl ibni Amr daha imana gelmeden esirolmufl. Hazret-i Ömer, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâma demifl ki: “‹zin ver, ben bunun difllerini.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bâ¤î: asi; haks›zl›k eden.dava: takip edilen fikir, iddia.esir: savaflta düflman eline düflenkimse, tutsak, köle.ferman: emir, buyruk.fetih: bir ülkeyi veya yeri ele ge-çirme.fevkinde: üstünde, üzerinde.fitne: kar›fl›kl›k, kargafla, fesat.harp: savafl.Hayber Kal’as›: Hayber Kalesi.hüccet: delil.iman: inanma, inanç.istimal etmek: kullanmak.isyan: baflkald›rma, emre karfl›gelip ayaklanma.k›yamet: son derece büyük y›-k›m, dünyan›n sonu.

me’mul: umulan, ümit edilen.mu’cize-i Nebevî: nebevîmu’cize, Peygamberimizinmu’cizesi.muvaffak: baflar›l›.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme,

aktarma.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veyaolay› nakletme, aktarma.S›ffin: Hz. Ali ile Hz. Muavi-

ye’nin savaflt›¤› yer ve bu sa-vafl›n ad›.taife: topluluk, grup.tevil etme: yorumlama.umum: hep, bütün.zuhur etmek: görünmek, or-taya ç›kmak.

1. Müsned, 5:333.2. Müslümanlardan davalar› ayn› iki grup birbirleriyle savaflmad›kça k›yamet kopmaz. (Sahi-

hü’l-Camiü’s-Sa¤ir, 6:174; Müslim, Fiten: 4.)3. Ammar’› isyanc› bir grup öldürecektir. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:339.)4. Ömer sa¤ kald›kça fitneler bafl göstermeyecektir. (Buharî, 4:238.)

184 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 183: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

çekece¤im Çünkü o, fesahatiyle küffar-› Kureyflî harbi-mize teflvik ediyordu.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-

selâm ferman etmifl ki: 1

oônªoYÉnj n∑tôo°ùnj ÉkeÉn≤ne nΩƒo≤nj r¿nG ∆'ùnYnhdiye, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n vefat›hengâm›nda olan dehfletengiz ve sab›rsûz hâdisede,Hazret-i Ebu Bekri’s-S›dd›k nas›l ki Medine-i Münevve-re’de kemal-i metanetle herkese teselli verip mühim birhutbe ile Sahabeleri teskin etmifl; aynen onun gibi, fluSüheyl, o hengâmda, Mekke-i Mükerreme’de, ayn› EbuBekri’s-S›dd›k gibi Sahabeye teskin ve teselli verip, ma-lûm fesahatiyle Ebu Bekri’s-S›dd›k’›n ayn› hutbesinin me-alinde bir nutuk söylemifl. Hatta iki hutbenin kelimeleribirbirine benzer.

• Hem Süraka’ya ferman etmifl ki:2…'ôr°ùpc r…nQGnƒo°S nâr°ùpÑrdo G GnPpG n∂pH n∞r«nc diye, “Kisran›n iki

bilezi¤ini giyeceksin.” Hazret-i Ömer zaman›nda Kisramahvedildi; ziynetleri ve flahane bilezikleri geldi, Hazret-iÖmer Süraka’ya giydirdi.

Dedi: 3 nánbGnôo°S Énªo¡°nùnÑrdnGnh …'ôr°ùpc Énªo¡nÑn∏n°S …/òsdG ! oórªnërdnG

ihbar-› Nebevîyi tasdik ettirdi.

• Hem ferman etmifl ki:

4 o√nór©nH …'ôr°ùpc 'Óna …'ôr°ùpc nÖngnP GnPpG diye, “Kisra-i Fars

gittikten sonra, daha Kisra ç›kmayacak.” Haber vermifl;hem öyle olmufl.

MEKTUBAT | 185 ON DOKUZUNCU MEKTUP

mükemmel bir dayan›kl›k.Kisra: eskiden ‹ran hükümdarlar›-na verilen ad.Kisra-i Fars: eski ‹ran hükümdar-lar›na verilen isim, ünvan.küffar-› Kureyfl: Kureyfl kâfirleri,müflrikleri.mahvedilme: yok edilme, orta-dan kald›r›lma.makam: yer, mevki.malûm: bilinen, belli.meal: anlam, mana.Medine-i Münevvere: Nurlu Me-dine flehri.Mekke-i Mükerreme: keremli,aziz, mukaddes Mekke flehri.mühim: önemli.nutuk: konuflma.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sab›rsûz: sab›r tafl›ran, dayan›la-mayan.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.flahane: mükemmel, muhteflem.tasdik: do¤rulama, onaylama.teselli verme: ac›s›n› dindirme,güzel sözler söyleyerek rahatlat-ma.teskin: sakinlefltirme, yat›flt›rma,durdurma.teflvik etmek: flevklendirmek,cesaret vermek.vefat: ölüm, ölme.ziynet: süs.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.dehfletengiz: dehflet verici,korkunç.ferman: emir, buyruk.fesahat: güzel ve aç›k konu-

flabilme; dilin do¤ru, düzgün,aç›k ve ak›c› flekilde kullan›l-mas›.hâdise: olay.hamd: methetme, Allah’›nyüceli¤ini övme, teflekkür.harp: savafl.

hengâm: zaman, vakit.hutbe: hatip taraf›ndan min-bere ç›k›larak yap›lan ‹lâhîemirleri hat›rlatan konuflma.ihbar-› Nebevî: Peygamberi-mizin haber vermesi.kemal-i metanet: tam ve

1. Ey Ömer, bu adam›n seni sevindirecek bir makama ç›kaca¤›n› umuyorum! (‹sabe, 2:93-94;Hâkim, Müstedrek, 4:282.)

2. Aliyyü’l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:703.3. Onlar› Kisran›n kollar›ndan ç›kar›p, Süraka’ya takt›ran Allah’a hamd olsun. (Kad› ‹yaz, fiifa,

1:344.)4. Tuhfetü’l-Ahvezî, 6:4562, 463.

Page 184: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem Kisra elçisine demifl: “fiimdi, Kisran›n o¤lufiirviye Perviz, Kisray› öldürdü.” O elçi tahkik etmifl, ay-n› vakitte öyle olmufl; o da ‹slâm olmufl. Baz› ehadiste, oelçinin ad› Firuz’dur. 1

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, Hat›b ibni Beltea’n›n,gizli Kureyfle gönderdi¤i mektubu haber vermifl. Hazret-iAli ile Mikdat’› göndermifl, “Filân mevkide bir flah›staflöyle bir mektup var; al›n›z, getiriniz.” Gittiler, ayn› yer-den ayn› mektubu getirdiler. Hat›b’› celp etti. “Nedenyapt›n?” demifl; o da özür beyan etmifl. Özrünü kabul et-mifl. 2

• Hem, nakl-i sahih ile, Utbe ibni Ebî Leheb hakk›n-

da ferman etmifl ki: 3 $G oÖr∏nc o¬o∏ocrÉnj diye, Utbe’nin ak›-

bet-i fecias›n› haber vermifl. Sonra, Yemen taraf›na gi-derken bir aslan gelip onu yemifl, Peygamber Aleyhissa-lâtü Vesselâm›n hem bedduas›n›, hem haberini tasdik et-mifl.

• Hem, nakl-i sahih ile, feth-i Mekke vaktinde, Haz-ret-i Bilâl-i Habeflî Kâbe dam›na ç›k›p ezan okumufl. Rü-esa-i Kureyflten Ebu Süfyan, Attab ibni Esid ve Haris ib-ni Hiflam oturup konufltular.

Attab dedi: “Pederim Esid bahtiyar idi ki bu günü gör-medi.”

Haris dedi ki: “Muhammed, bu siyah kargadan baflkaadam bulmad› m› ki müezzin yaps›n?” Hazret-i Bilâl-iHabeflî’yi tezyif etti.

ak›bet-i fecîa: feci ak›bet; kötüson.bahtiyar: bahtl›, tâli’li, mutlu.beddua: kötü dua; bir kimseninkötü duruma düflmesi için yap›-lan dua.beyan: aç›klama, bildirme.celp etmek: çekmek.ehadis: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’e ait sözler.ferman: emir, buyruk.feth-i Mekke: Mekke’nin Pey-gamber Efendimiz taraf›ndan fet-hi.

Kisra: eskiden ‹ran hüküm-darlar›na verilen ad.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’edayanan Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mensup oldu-¤u meflhur Arap kabilesi.mevki: yer, mekân.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-

dirilmesi.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme,aktarma.peder: baba.rüesa-i Kureyfl: Kureyfl reis-leri, Kureyfl’in önde gelenleri.tahkik etmek: do¤ru olup ol-mad›¤›n› araflt›rmak, sorufl-

turmak.

tasdik etmek: do¤rulamak,onaylamak.

tezyif etmek: küçük düflür-mek, alay etmek.

vakit: zaman.

vaktinde: zaman›nda, an›n-da.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:343; Aliyyü’l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:00; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 4:390.

2. Sahih-i Buharî, 4:72; Sahih-i Müslim, hadis no: 2494; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:342.)

3. Onu Allah’›n köpe¤i yiyecek. (Aliyyü’l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:664; Cem’ü’l-Fevaid, 2:64.)

186 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 185: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ebu Süfyan dedi: “Ben korkar›m, bir fley demeyece-¤im. Kimse olmasa da, flu Batha’n›n tafllar› ona haberverecek; o bilecek.”

Hakikaten, bir parça sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâ-tü Vesselâm onlara rast geldi, harfiyen konufltuklar›n›söyledi. O vakit Attab ile Haris flahadet getirdiler, Müslü-man oldular. 1

‹flte, ey bîçare mülhit, Peygamber Aleyhissalâtü Ves-selâm› tan›mayan kalpsiz adam! Bak, Kureyfl’in iki mu-annit büyükleri, bir tek ihbar-› gaybî ile imana geldiler.Ne kadar kalbin bozulmufl ki, manevî tevatürle, bu ih-bar-› gaybî gibi binler mu’cizat› iflitiyorsun, yine kanaat-itammen gelmiyor! Her ne ise, sadede dönüyoruz.

• Hem, nakl-i sahih ile, Gazve-i Bedir’de, Hazret-iAbbas Sahabelerin eline esir düfltü¤ü vakitte, fidye-inecat istenilmifl. O da demifl: “Param yok.” Hazret-i Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmifl ki:“Zevcen Ümmü Fadl yan›nda bu kadar paray› filân yer-de b›rakm›fls›n.” Hazret-i Abbas tasdik edip, “‹kimizdenbaflka kimsenin bilmedi¤i bir s›r idi.” O vakit kemal-iiman› kazan›p ‹slâm olmufl. 2

• Hem, nakl-i sahih kat’î ile, muz›r bir sahir olan Le-bid-i Yahudi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm› ren-cide etmek için acip ve müessir bir sihir yapm›fl. Bir tara-¤a saçlar› sarm›fl, üstünde sihir yapm›fl, bir kuyuya atm›fl.

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali’yeve Sahabelere ferman etmifl: “Gidiniz, filân kuyuda buçeflit sihir aletlerini bulup getiriniz.”

MEKTUBAT | 187 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Muhammed’in mensup oldu¤umeflhur Arap kabilesi.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.muannit: inatç›, inanmamaktadirenen.muz›r: zararl›.müessir: tesirli, etkili.mülhit: Allah’a ve dine inanma-yan, dinsiz, imans›z.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.rast gelmek: karfl›laflmak, rastla-mak.rencide etmek: k›rmak, gücen-dirmek.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.sahir: sihir yapan, sihirbaz, büyü-cü.sihir: büyü.flahadet getirme: Kelime-i fiaha-det getirip ‹slâm dinine girme.tasdik: do¤rulu¤unu kabul etme,onaylama.zevce: nikâhl› kad›n, kar›, efl.

acip: hayret veren, hayretteb›rakan.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bîçare: çaresiz, zavall›.esir: savaflta düflman elinedüflen kimse, tutsak, köle.ferman: emir, buyruk.fidye-i necat: kurtulufl bede-

li.filân: ismi belli olmayan, ve-ya söylenmek istenmeyenözel ismin yerini tutar.gazve-i Bedir: Bedir savafl›.hakikaten: gerçekten.harfiyen: harfi harfine; hiçbirde¤ifliklik yapmadan, aynen.ihbar-› gaybî: gayba ait ha-ber, geçmifl veya gelecek za-

mana ait haber.iman: inanma, inanç, itikat.kanaat-i tamme: tam kana-at; kesin flüphe edilmeyendüflünce, fikir.kat’î: kesin, flüphesiz.kemal-i iman: tam ve mü-kemmel bir iman.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’edayanan Peygamberimiz Hz.

1. Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 5:75; Aliyyü’l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:750.2. Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 6:85; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 1:516.

Page 186: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Gitmifller, aynen öyle bulup getirmifller. Her bir ipiaç›ld›kça, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dahi ra-hats›zl›¤›ndan hiffet buluyordu. 1

• Hem, nakl-i sahih ile, Ebu Hüreyre ve Huzeyfe gibimühim zatlar bulundu¤u bir heyette Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm ferman etmifl ki:

2 móoMoG røpe oºn¶rYnG pQÉsædG ≈pa rºocpónMnG o¢Srôp°V diye, birinin irtida-

d›yla müthifl ak›betini haber vermifl.

Ebu Hüreyre dedi: “O heyetten, ben bir adamla ikimizkald›k. Ben korktum. Sonra öteki adam, Yemame Har-binde Müseylime taraf›nda bulunup, mürtet olarak katle-dildi.” ‹hbar-› Nebevînin hakikati ç›kt›.

• Hem, nakl-i sahih ile, Umeyr ve Safvan Müslümanolmadan evvel, mühim bir mala mukabil, Peygamberin(a.s.m.) katline karar verip, Umeyr ise Peygamberin(a.s.m.) katlini niyet ederek Medine’ye gelmifl. Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm Umeyr’i gördü, yan›naça¤›rd›. Dedi: “Safvan ile maceran›z budur.” EliniUmeyr’in gö¤süne koydu; Umeyr “Evet” dedi, Müslü-man oldu. 3

Daha bunlar gibi pek çok sahih ihbarat-› gaybiye vukubulmufl. Meflhur Kütüb-ü Sitte-i sahiha-i hadisiyede zik-redilmifltir ve senetleriyle beyan edilmifltir. Bu risaledebeyan edilen vak›at›n ekseri, tevatür-ü manevî hükmün-de kat’îdir, yakînîdirler. Baflta Buharî ve Müslim—ki,Kur’ân’dan sonra en sahih kitap olduklar›n› ehl-i tahkik

ak›bet: son, sonuç.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ranlar,hakikatleri delilleriyle bilen âlim-ler.ekser: ço¤unluk, en çok.evvel: önce.ferman: emir, buyruk.hakikat: gerçek, do¤ru, bir fleyinasl› ve esas›.harp: savafl.hey’et: topluluk, bir toplulu¤umeydana getiren kiflilerin bütü-nü.hiffet: hafiflik.hükmünde: de¤erinde, yerinde.ihbarat-› gaybiye: gayp âlemin-den haber vermeler, geçmifl vegelecek zamandan haber verme-ler.ihbar-› Nebevî: Peygamberimizinhaber vermesi.irtidat: ‹slâm dininden ç›kma.kat’î: kesin, flüphesiz.katl: öldürme.Kütüb-ü Sitte-i sahiha-i hadisi-ye: alt› sahih hadis kitab›, Sahih-iBuharî, Sahih-i Müslim, Sünen-i‹bni Mâce, Sünen-i Ebu Davud, Sü-nen-i Tirmizî, ve Sünen- Neseî.macera: cereyan eden; olup bi-ten, bafltan geçen fley.meflhur: herkesin bildi¤i, ünlü.mukabil: karfl›l›k olarak, karfl›l›-¤›nda.mühim: önemli.mürtet: Müslüman oldu¤u hâldedinden dönen, dinden ç›kan.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.niyet: bir ifli yapmay› öncedendüflünme, kalbin bir fleye kararvermesi.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risale: belli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.sahih: do¤ru, sa¤lam, güvenilir.

senet: üzerine dayan›lan fley,bir hadis metninde, o metnirivayet etmifl ravilerin, en sonraviden bafllayarak Hz. Pey-gambere var›ncaya kadaruzanan isimler zinciri.

tevatür-ü manevî: bir toplu-lu¤a ait olay›n o toplulu¤a da-

hil birisi taraf›ndan nakledil-mesi ve bu naklin toplulu¤undi¤er fertleri taraf›ndan ya-lanlanmam›fl olmas›, söyleye-nin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdikedilmifl olmas›.

vak›at: olaylar, hâdiseler.

vuku bulma: meydana gel-me.yakîn: hiçbir flekilde flüpheedilmeyecek derecede kesinolan bilgi.zat: flah›s, kifli, fert.zikredilmek: an›lma, bildiril-me.

1. Sahih-i Müslim, 4:1720, hadis no: 2189; Sahih-i Buharî, 4:148; ‹bni Mâce, hadis no: 3545.2. Cehennemde birinizin difli Uhud Da¤›ndan daha büyük olacak. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:342; Aliy-

yü’l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:298.)3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:344; Aliyyü’l-Kàri, fierhü'fl-fiifa, 1:342, 443; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid,

8:284, 286.

188 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 187: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kabul etmifl—ve sair Sahih-i Tirmizî, Neseî ve Ebu Da-vud ve Müstedrek-i Hâkim ve Müsned-i Ahmed ibniHanbel ve Delâil-i Beyhakî gibi kitaplarda an’anesiylebeyan edilmifltir.

fiimdi, ey mülhid-i bîhufl! “Muhammed-i Arabî ak›ll›bir adam idi” deyip geçme. Çünkü flu umur-u gaybiyeyedair ihbarat-› sad›ka-i Ahmediye (a.s.m.) iki fl›ktan hâlîde¤il: Ya diyeceksin ki, “O zat-› kudsiyede öyle keskin birnazar ve genifl bir deha var ki, mazi ve müstakbeli veumum dünyay› görür, bilir ve etraf-› âlemi ve flark ve gar-b› temafla eder bir gözü ve geçmifl ve gelecek bütün za-manlar› keflfeder bir dehas› vard›r.” Bu hâl ise beflerdeolamaz. E¤er olsa, Hâl›k-› Âlem taraf›ndan verilmifl birharika, bir mevhibe olur. Bu ise, tek bafl›yla bir mu’cize-iazamd›r. Veyahut inanacaks›n ki, “O zat-› mübarek, öy-le bir Zat›n memuru ve flakirdidir ki, her fley Onun naza-r›nda ve tasarrufundad›r ve bütün enva-› kâinat ve bütünzamanlar Onun taht-› emrindedir. Defter-i kebirinde herfley yaz›l›d›r; istedi¤i zaman talebesine bildirir ve göste-rir.” Demek, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesse-lâm, Üstad-› Ezelîsinden ders al›r, öyle ders verir.

• Hem, nakl-i sahih ile, Hazret-i Halid’i, harp içinDüvmetü’l-Cendel reisi olan Ükeydir’e gönderdi¤i vakit

ferman etmifl ki: 1 nôn≤nÑrdG oó«°/ünj o√oópénJ n∂sfpG diye, bakar-› vah-

flî av›nda bulaca¤›n›, kavgas›z esir edilece¤ini ihbar et-mifl. Hazret-i Halid gitmifl, aynen öyle bulmufl, esir et-mifl, getirmifl.

MEKTUBAT | 189 ON DOKUZUNCU MEKTUP

mu’cize.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamberimiz Hz.Muhammed.mülhid-i bîhufl: ak›ls›z dinsiz, ser-sem dinsiz.müstakbel: gelecek zaman, gele-cek.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.nazar: bak›fl, görüfl.reis: bafl, baflkan, bir toplulu¤unen üst idarecisi.sair: di¤er, baflka, öteki.flakirt: talebe, ö¤renci.flark: do¤u.fl›k: seçenek.taht-› emrinde: emri alt›nda.talebe: ö¤renci.tasarruf: bir fleyin sahibi olup is-tedi¤i gibi kullanma; idare etme.temafla etmek: bakmak, seyret-mek.umum: bütün, tüm.umur-u gaybiye: gaybî ifller, Al-lah ve onun bildirdi¤i kifliler d›fl›n-da hiç kimsenin bilmedi¤i ifller.Üstad-› Ezelî: Ezelî Üstat; varl›¤›-n›n bafllang›c› olmayan ve bütünilimlerin ö¤reticisi olan Allah.Zat: sonsuz büyüklük ve yüceliksahibi olan Zat, Allah.zat-› kudsî: kudsî zat; Hz, Mu-hammed.zat-› mübarek: mübarek zat, ha-y›rl› kifli.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.an’ane: hadis naklinin rivayetzincirlemesi.bakar-› vahflî: vahflî öküz, ya-ban öküzü.befler: insan.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.dair: ait, ilgili, alâkal›.defter-i kebir: büyük defter.

deha: ola¤anüstü zekâ.enva-› kâinat: var olan fleyle-rin türleri, varl›klar›n çeflitleri.esir: savaflta düflman elinedüflen kimse, tutsak.etraf-› âlem: âlemin her tara-f›.ferman: emir, buyruk.garb: bat›.Hâl›k-› Âlem: âlemin yarat›c›-s›, bütün âlemi yaratan, Allah.hâlî: uzak, müstesna.

harp: savafl.ihbar etmek: haber vermek,bildirmek.ihbarat-› sad›ka-i Ahmedi-ye: Peygamber Efendimizindo¤ru haberleri.keflfetmek: açma, meydanaç›karma.mazi: geçmifl zaman, geçmifl.mevhibe: ihsan, hediye, ba-¤›fl.mu’cize-i azam: en büyük

1. Sen onu yabanî s›¤›r avlarken bulacaks›n. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:344; Hâkim, Müstedrek, 4:519.)

Page 188: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem, nakl-i sahih ile, Kureyfl, Benîhaflimî aleyhin-de yazd›klar› ve Kâbe’nin sakf›na ast›klar› sahife hakk›n-da ferman etmifl ki: “Kurtlar yaz›lar›n›z› yemifl; yaln›z sa-hifedeki esma-i ‹lâhiyeye iliflmemifller.” Haber vermifl.Sonra sahifeye bakm›fllar; aynen öyle olmufl. 1

• Hem, nakl-i sahih ile, “Beytü’l-Makdisin fethindebüyük bir taun ç›kacak” ferman etmiflti. Hazret-i Ömer(r.a.) zaman›nda Beytü’l-Makdis fetholundu ve öyle birtaun ç›kt› ki, üç günde yetmifl bin vefiyat oldu. 2

• Hem, nakl-i sahih ile, o zamanda vücudu olmayanBasra ve Ba¤dat’›n vücuda geleceklerini ve Ba¤dat’a dün-ya hazinelerinin girece¤ini 3 ve Türkler ve Bahr-i Hazaretraf›ndaki milletler ile Araplar muharebe edeceklerini vesonra onlar çoklukla ‹slâmiyete girecek, Araplara, Arap-lar içinde hâkim olacaklar›n› haber vermifl. Demifl ki:

4 rºoµnHÉnbpQ n¿ƒoHpôr°†njnh rºoµnÄr«na n¿ƒo∏ocrCÉnj oºnén©rdG oºoµ«pa nôoãrµnj r¿nG o∂p°Tƒoj

• Hem ferman etmifl ki:

5 m¢ûrjnôob røpe mánªp∏r«nZoG pónj '¤nY »pàseoG o∑ nÓng diye, Emeviyenin,

Yezit ve Velid gibi flerir reislerinin fesad›n› haber vermifl.

• Hem Yemame gibi bir k›s›m yerlerde, irtidat vukubulaca¤›n› haber vermifl. 6

• Hem Gazve-i Meflhure-i Hendek’te ferman etmifl ki:

aleyh: karfl›.Bahr-i Hazar: Hazar Denizi.Benîhaflimî: Haflimo¤ullar›.Beytü’l-Makdis: Mescid-i Aksâ,Kudüs’te bulunan meflhur mu-kaddes mabet.esma-› ‹lâhiye: ‹lâhî isimler, Al-lah’›n isimleri.ferman: emir, buyruk.fesat: fenal›k, kötülük.fetih: bir ülkeyi veya yeri ele ge-çirme.gazve-i meflhure-i Hendek:meflhur Hendek Savafl›.helâk: mahvolma, mahvolufl.irtidat: ‹slâm dininden ç›kma.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’e daya-nan Peygamberimiz Hz. Muham-med’in mensup oldu¤u meflhurArap kabilesi.muharebe: savafl, harp.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.reis: bafl, baflkan, bir toplulu¤un

en üst idarecisi.sahife: sayfa.sakf: tavan, çat›.flerir: fler iflleyen, kötülük ya-

pan.taun: veba, salg›n hastal›k.ümmet: Hz Peygambere ina-n›p onun yolundan gidenler,

Müslümanlar.vefiyat: vefatlar, ölümler.vuku bulmak: olmak, mey-dana gelmek.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:345; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 2:311.2. Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:383; Müsned, 4:195, 196.3. Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 14:218, 279; Müsnedü’l-Firdevs, 2:73; Cem’ü’l-Fevaid, 2:600.4. Pek yak›nda içinizde Arap olmayanlar ço¤alacak, mallar›n›z› yiyecekler ve boyunlar›n›z› vu-

racaklar. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:345.)5. Ümmetimin helâki Kureyflli birkaç yeni yetmenin eliyle olacak. (Buharî, Fiten: 60; Müsned,

2:324.)6. Buharî, 5:141; Müslim, 4:2274; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 5:334-336, 6:358, 360.)

190 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 189: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

1 rºoghoõrZnG ÉnfnGnh GkónHnG pÊhoõr¨nj n’ nÜGnõrMn’rGnh Ék°ûrjnôob s¿pG diye,

“Bundan sonra onlar bana de¤il, belki ben onlara hücumedece¤im.” Haber vermifl; haber verdi¤i gibi ç›km›fl.

• Hem, nakl-i sahih ile, vefat›ndan bir iki ay evvel fer-

man etmifl ki: 2 $G nóræpY Éne nQÉnàrîna nôpq«oN GkórÑnY s¿pG diye, vefat›n›

haber vermifl.

• Hem Zeyd ibni Suvahan hakk›nda ferman etmifl ki:

3 pásæ`n÷rG n‹pG o¬ræpe lƒr°†oY o≥pÑr°ùnj Zeyd’den evvel bir uzvu flehit

edilece¤ini haber vermifl. Bir zaman sonra, NihavendHarbinde bir eli kesilmifl. Demek, en evvel o el flehitolup, manen Cennete gitmifl.

‹flte, bütün bahsetti¤imiz umur-u gaybiye, on k›s›m en-va-› mu’cizat›ndan bir tek nev’idir. O nev’in on k›sm›n-dan bir k›sm›n› söylemedik. fiimdi, bu k›s›mla beraber,i’caz-› Kur’ân’a dair Yirmi Beflinci Sözde gayet genifl ih-bar-› gayp nev’inin dört nev’ini icmalen beyan etmifliz.‹flte buradaki nev’i ile beraber, Kur’ân’›n lisan›yla gayp-tan haber verilen o dört büyük nev’i beraber düflün. Görki, ne kadar kat’î, flüphesiz, parlak, kuvvetli, kavi bir bür-han-› risalettir ki, bütün bütün kalbi, akl› bozulmayan,elbette iman edecek ki, zat-› Ahmediye AleyhissalâtüVesselâm, Hâl›k-› Külli fiey ve Allâmü’l-Guyûb olan birZat-› Zülcelâl’in resulüdür ve Ondan haber al›yor.

MEKTUBAT | 191 ON DOKUZUNCU MEKTUP

yarat›c›s› olan Allah.i’caz-› Kur’ân: Kur’ân’›n mu’cizeli-¤i.icmalen: k›saca, özetle.ihbar-› gayp: gayptan gelen ha-ber, geçmifl veya gelecek zamanaait haberler.iman: inanma, inanç, itikat.kat’î: kesin, flüphesiz.kavi: kuvvetli, güçlü.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’e daya-nan Peygamberimiz Hz. Muham-med’in mensup oldu¤u meflhurArap kabilesi.lisan: dil.manen: manevî olarak.müflrik: Allah’a flirk koflan, ortaktutan.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.nev: tür, çeflit.resul: elçi, peygamber.flehit olmak: Allah’›n ve yüce di-ninin ad›n› yüceltme u¤runda sa-vaflarak can›n› feda etmek.umur-u gaybiye: gaybî ifller, Al-lah ve Onun bildirdi¤i kifliler d›fl›n-da hiç kimsenin bilmedi¤i ifller.uzuv: organ.vefat: ölüm, ölme.Zat-› Zülcelâl: sonsuz büyüklükve haflmet sahibi olan Allah.zat-› Ahmediye: PeygamberEfendimizin zat›, flahs›.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.Allâmü’l-Guyûb: Gayb› Bilen;görünmeyen fleyleri bilen, Al-lah.beyan etmek: anlatmak,

aç›klamak, bildirmek.bürhan-› risalet: elçilik, pey-gamberlik delili.dair: ait, ilgili, alâkal›.enva-› mu’cizat: mu’cizelerinçeflitleri, türleri.evvel: önce.

ferman: emir, buyruk.gayp: manevî âlem; görün-meyen, fakat varl›¤› kesinolan ve mahiyeti Allah tara-f›ndan bilinen baflka âlemler.gayet: çok, son derece.Hâl›k-› Külli fiey: her fleyin

1. Kureyfl ve müflrik gruplar› bundan böyle bana asla savafl açamayacaklar. Onlara savafl açanben olaca¤›m. (Müsned, 4:262; Buharî, 5:141; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 3:457.)

2. Bir kul, ölmekle hayatta kalmak aras›nda serbest b›rak›ld›; o, Allah kat›nda olan› tercih et-ti. (Buharî, 1:126; Müslim, 4:1854; Tâc, 3:306-307.)

3. Ondan önce bir organ› Cennete gidecek. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:343; Cem’ü’l-Fevaid, 2:568.)

Page 190: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yedinci Nükteli ‹flaretMu’cizat-› Nebeviyenin bereket-i taam hususunda olan

k›sm›ndan birkaç kat’î ve manen mütevatir misaline ifla-ret edece¤iz. Bahisten evvel bir Mukaddime zikri müna-siptir.

MUKADD‹ME

fiu gelecek bereketli mu’cizat misalleri, her biri müte-addit tarikle, hatta baz›lar› on alt› tarikle sahih bir suret-te nakledilmifl. Ekserîsi bir cemaat-i kesire huzurunda vu-ku bulmufl; o cemaat içinde muteber ve sad›k insanlar on-lardan bahsedip nakletmifller. Meselâ, “Sa' denilen dörtavuç taamdan yetmifl adam yemifller, tok olmufllar” nak-lediyor. O yetmifl adam onun sözünü iflitiyor, tekzip et-miyor. Demek sükût ile tasdik ediyorlar. Hâlbuki, o asr-›s›dk ve hakikatte ve o hakperest ve ciddî ve do¤ru adamolan Sahabeler, zerre miktar yalan› görse red ve tekzipederler. Hâlbuki, bahsedece¤imiz vak›alar› çoklar rivayetetmifl ve ötekiler de sükût ile tasdik etmifller. Demek, herbir hâdise manen mütevatir gibi kat’îdir.

Hem, Sahabeler, Kur’ân’›n ve ayetlerin h›fz›ndan son-ra, en ziyade Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nef’al ve akvalinin muhafazas›na, bahusus ahkâma vemu’cizata dair ahvaline bütün kuvvetleriyle çal›flt›klar›n›ve s›hhatlerine pek çok dikkat ettiklerini, tarih ve siyerflahadet ediyor. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma

ahkâm: hükümler, emirler.ahval: hâller, durumlar.akval: sözler, lâflar.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.asr-› s›dk ve hakikat: do¤rulukve gerçeklik asr›.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.bahis: bir konu hakk›nda söz söy-leme, konuflma.bahsetmek: sözünü etmek; birkonu hakk›nda konuflmak.bahusus: özellikle.bereket: bolluk, Allah vergisi.bereket-i taam: yiyeceklerle, ye-meklerle ilgili bereket.cemaat: topluluk, bir yere top-lanm›fl insanlar.cemaat-i kesîre: büyük ve kala-bal›k cemaat, topluluk.ef’al: fiiller, davran›fllar.ekserîsi: ço¤unlu¤u.evvel: önce.hâdise: olay.hakperest: haktan ve do¤ruluk-tan ayr›lmayan, hakk› ve do¤ru-lu¤u ciddî seven.h›fz: ezberleme, koruma.husus: mevzu, konu.kat’î: kesin, flüphesiz.kütüb-ü ehadisiye: hadis kitap-lar›.manen: manevî olarak.misal: örnek, numune.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.Mu’cizat-› Nebeviye: Peygambe-rimizin mu’cizeleri.muhafaza: korunma, koruma.mukaddime: bafllang›ç, girifl.muteber: itibar edilir, güvenilir.münasip: uygun, yerinde.müteaddit: birçok, çeflitli.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nakil: aktarma, anlatma

nükte: herkesin anlayamad›-¤›, ancak dikkat edildi¤indeanlafl›lan ince söz ve mana.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.rivayet etmek: bir haberi, sö-zü veya olay› nakletmek; ak-tarmak.sâ: bin dirhemlik (yaklafl›k3200 gram) tah›l ve g›da ölçübirimi.sad›k: do¤ru sözlü.Sahabe: Peygamberimiz Hz.

Muhammed’in mübarek yü-zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.sahih: gerçek, do¤ru, sa¤lam.s›hhat: do¤ruluk; sözün yan-l›fl ve eksik olmamas›.siyer: Peygamberimizin ha-yat tarihi; onun hayat›n›n bü-tün safhalar›n› anlatan ve va-s›flar›n› nakleden eserler.suret: flekil, biçim, tarz.sükût: susma, söz söyleme-me.

flahadet: flahitlik, tan›kl›k.taam: yemek, yiyecek.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tasdik: do¤rulu¤unu kabuletme, onaylama.tekzip: yalanlama.vak›a: olay.vuku: olma, meydana gelme.zerre miktar: çok küçük, çokaz.zikir: anma, bildirme, söyle-me.ziyade: çok, fazla.

192 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 191: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hâli ihmal etme-mifller. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü eha-disiye flahadet ediyor.

Hem, Asr-› Saadette, mu’cizat› ve medar-› ahkâmehadisi, kitabetle çoklar kaydedip yazd›lar. HususanAbâdile-i Seb’a, kitabetle kaydettiler. Hususan, Tercü-manü’l-Kur’ân olan Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ib-ni Amr ‹bnü’l-As, bahusus otuz k›rk sene sonra Tabiîninbinler muhakkikleri, ehadisi ve mu’cizat› yaz› ile kaydet-tiler.

Daha ondan sonra, baflta dört imam-› müçtehit ve bin-ler muhakkik muhaddisler naklettiler; yaz› ile muhafazaettiler.

Daha Hicretten iki yüz sene sonra, baflta Buharî, Müs-lim, Kütüb-ü Sitte-i makbule vazife-i h›fz› omuzlar›na al-d›lar. ‹bni Cevzî gibi fliddetli binler münekkitler ç›k›p, ba-z› mülhitlerin veya fikirsiz veya h›fzs›z veya nâdanlar›nkar›flt›rd›klar› mevzu ehadisi tefrik ettiler, gösterdiler.

Sonra ehl-i keflfin tasdikiyle, yetmifl defa Resul-i Ek-rem Aleyhissalâtü Vesselâm temessül edip yakaza hâlin-de onun sohbetiyle müflerref olan Celâleddin-i Süyutî gi-bi allâmeler ve muhakkikler, ehadis-i sahihan›n elmasla-r›n›, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler. ‹flte, bah-sedece¤imiz hâdiseler, mu’cizeler, böyle elden ele —kuv-vetli, emin, müteaddit ve çok, belki hadsiz ellerden—

sa¤lam olarak bize gelmifl. 1 »pqH nQ pπ°r†na røpe Gnò'g ! oórªnërdnG

MEKTUBAT | 193 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kimse.kitabet: yaz› yazma, bir fleyi ku-rallar›na uygun flekilde kalemealma.kütüb-ü ehadisiye: hadis kitap-lar›.Kütüb-ü Sitte-i makbule: alt›makbul hadis kitab›.medar-› ahkâm: hüküm getiren,hüküm koymaya sebep olan.mevzu ehadis: yalanc›lar›n uy-durdu¤u ve hadis diye Peygam-berimize dayand›rd›¤› haberler,uydurma hadisler.mevzuat: yalanc›lar›n uydurdu¤uve hadis diye Peygamberimize is-nat etti¤i haberler, uydurma ha-disler.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.muhaddis: hadis âlimi, hadis il-miyle u¤raflan âlim.muhafaza etmek: korumak, sak-lamak.muhakkik: tahkik eden, gerçe¤iaraflt›r›p bulan, bir fleyin iç yüzü-nü inceleyerek vâk›f olan.mülhit: ‹slâm dininden ayr›lan,Allah’a ve dine inanmayan.münekkit: tenkit eden, elefltiren;hadisleri inceleyip gözden geçi-ren ve mevzu hadisleri ay›ran ha-dis âlimleri.müflerref olma: flereflenme.müteaddit: birçok, çeflitli.nâdan: cahil, bilgisiz.nakletmek: aktarmak, anlatmak.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahve terbiye eden Allah.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sair: di¤er, baflka, öteki.sîret: bir kimsenin içi, manevî du-rumu, hâli, tavr›, ahlâk ve karak-teri.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.Tâbiîn: Hz. Muhammed’in asha-b›yla görüflmüfl, onlardan hadisdinlemifl ve ders alm›fl olan Müs-lümanlar.tasdik: onaylama, kabul etme.tefrik etmek: ay›rdetmek; seç-mek, birbirinden ay›rmak.temessül etme: görünme; bir fle-yin bir yerde suret ve mahiyetiniaksettirmesi.tercümanü’l-Kur’ân: Kur’ân’›ntercüman›, onu tercüme eden.vazife-i h›fz: ezberleme ve koru-ma görevi.yakaza: uyan›kl›k.

Abâdile-i Seb’a: hadis, ‹slâmhukuku, tefsir gibi ilimlerdeotorite kabul edilen “Yedi Ab-dullahlar” ismiyle flöhret bul-mufl Sahabeler.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.allâme: büyük bilgin, ilmi se-viyesi çok yüksek olan âlim.Asr-› Saadet: saadet, mutlu-luk asr›; Peygamberimiz ve

dört halifenin yaflad›¤› devireverilen ad.bahusus: özellikle.ehadis: hadisler, PeygamberEfendimizin sözleri.ehadis-i sahih: sahih hadis-ler, do¤ru hadisler.ehl-i keflif: keflif ehli; baz› s›r-lar›, bilinmeyen hakikatleri,Cenab-› Hakk›n lütuf ve ihsan›ile bilen velîler.emin: inan›l›r, güvenilir.

hâdise: olay.hadsiz: s›n›rs›z, say›s›z.hamd: övme, yüceltme.h›fz: ezberleme, koruma.hicret: göç, Hz. PeygamberinMekke’den Medine’ye göçü.hususan: bilhassa, özellikle.ihsan: iyilik etme, güzel dav-ranma, ba¤›fllama.imam-› müçtehit: müçtehitimam, dinî meselelerde görüflbelirtme yetkisine sahip olan

1. Allah’a hamd olsun. Bu, Rabbimin ihsan›d›r.

Page 192: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte buna binaen, “Bu zamana kadar uzun mesafedengelen, flu zamandan tâ o zamana kadar bu hâdiseleri na-s›l bilece¤iz ki kar›flmam›fl ve safîdir?” hat›ra gelmemeli-dir.

Berekete dair mu’cizat-› kat’iyenin Birinci Misali:

Baflta Buharî ve Müslim, Kütüb-ü Sitte-i sahiha mütte-fikan haber veriyorlar ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n Hazret-iZeyneb ile tezevvücü velîmesinde, Hazret-i Enes’invalidesi Ümmü Süleym, bir iki avuç hurmay› ya¤ ilekavurarak bir kaba koyup Hazret-i Enes’le PeygamberAleyhissalâtü Vesselâma gönderdi. Enes’e ferman etti ki:“Filân, filân› ça¤›r. Hem, kime tesadüf etsen davet et.”Enes de kime rast geldiyse ça¤›rd›. Üç yüz kadar Sahabegelip Suffe ve Hücre-i Saadeti doldurdular. Ferman etti:

kInôn°ûnY kInôn°ûnY Gƒo≤s∏nënJ Yani, “Onar onar halka olunuz.”

Sonra, mübarek elini o az taam üzerine koydu, dua etti,“Buyurun” dedi. Bütün o üç yüz adam yediler, tok olupkalkt›lar. Enes’e ferman etmifl: “Kald›r.” Enes demifl ki:“Bilmedim, taam kab›n› koydu¤um vakit mi taam çoktu,yoksa kald›rd›¤›m vakit mi çoktu, fark edemedim.” 1

‹kinci Misal: Mihmandar-› Nebevî Ebu Eyyubi’l-

Ensarî, hanesine teflrif-i Nebevî hengâm›nda Ebu Eyyubder ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Ebu Bekri’s-S›dd›k’a kâfi gelecek iki kiflilik yemek yapt›m. Ona

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bereket: bolluk, Allah vergisi.binaen: -dan dolay›, -dan ötürü.dair: ait, ilgili, alâkal›.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ferman: emir, buyruk.hâdise: olay.hane: ev.hengâm: zaman, vakit.hücre-i saadet: saadet odas›;Peygamber Efendimizin odas›.kâfi: yeterli.Kütüb-ü Sitte-i sahiha: sahiholan alt› büyük hadis kitab›.misal: örnek, numune.

mu’cizat-› kat’î: apaç›k vekesin olan mu’cize.mübarek: bereketli, hay›rl›,feyizli.müttefikan: birleflerek, fikirbirli¤iyle.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.safî: saf olan, kat›ks›z.

Sahabe: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mübarek yü-zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.suffe: Hicretten sonra Medinemescidinin hemen yan›ndainfla edilen, içinde bir k›s›mSahabîlerin Kur’ân, hadis, hu-kuk gibi ilimleri tahsil etti¤i

ve bar›nd›¤› yer.taam: yemek, yiyecek.tesadüf etme: rastgelme;karfl›laflma.teflrif-i Nebevî: peygamberingelifli, flereflendirmesi.tezevvüç: evlenme.valide: anne.velîme: dü¤ün yeme¤i.

1. Neseî, Nikâh: 83; Buharî, 4:234, 235; Müslim, hadis no: 234.

194 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 193: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ferman etti: 1 pQÉn°ürfn’rG p±Gnôr°TnG røpe nÚ/ã'∏`nK o rOoG Otuz adam gel-

diler, yediler. Sonra ferman etti: 2 nÚ pqà°pS o´rOoG .

Altm›fl adam daha davet ettim; geldiler, yediler. Sonra

ferman etti: 3 nÚp©rÑ°nS o rOoG .

Yetmifl daha davet ettim; geldiler, yediler. Kaplardayemek daha kald›. Bütün gelenler o mu’cize karfl›s›nda‹slâmiyete girip, biat ettiler. O iki kiflilik taamdan yüz sek-sen adam yediler. 4

Üçüncü Misal: Hazret-i Ömer ‹bnü’l-Hattab ve

Ebu Hüreyre ve Seleme ‹bnü’l-Ekvâ ve Ebu Amratü’l-En-sarî gibi, müteaddit tariklerle diyorlar ki:

Bir gazvede ordu aç kald›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâ-tü Vesselâma müracaat ettiler. Ferman etti ki: “Heybele-rinizde kalan bak›ye-i erzak› toplay›n›z.” Herkes azar bi-rer parça hurma getirdi. En çok getiren, dört avuç geti-rebildi. Bir kilime koydular.

Seleme der ki: “Mecmuunu ben tahmin ettim, otur-mufl bir keçi kadar ancak vard›.” Sonra Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm bereketle dua edip, ferman etti:“Herkes kab›n› getirsin.” Koflufltular, geldiler. O orduiçinde hiçbir kap kalmad›, hepsini doldurdular. Hem, faz-la kald›.

MEKTUBAT | 195 ON DOKUZUNCU MEKTUP

her biri.müracaat etmek: baflvurmak.müteaddit: birçok, çeflitli.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.taam: yemek, yiyecek.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bak›ye-i erzak: r›z›klardan,yiyeceklerden artakalan.biat: ba¤l›l›k yemini, ba¤lan-ma.

dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ensar: Hz Peygambere yak›n-l›k gösteren, onu koruyupyard›m eden Medineli Müslü-manlar.ferman: emir, buyruk.gazve: savafl, harp, çarp›flma.

heybe: içine eflya konulan ikitarafl› küçük torba, çift torba.mecmu: bütün, tüm, hepsi.misal: örnek, numune.mu’cize: Peygamberler tara-f›ndan ortaya konmufl ola¤a-nüstü hâl ve hareketlerden

1. “Ensar›n ileri gelenlerinden otuz kifli ça¤›r.”2. “Altm›fl kifli ça¤›r.”3. “Yetmifl kifli ça¤›r.”4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:294; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 8:303; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:94.

Page 194: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Sahabeden bir ravi demifl: “O bereketin gidiflat›ndananlad›m: E¤er ehl-i arz gelseydi, onlara dahi kâfi gele-cekti.” 1

Dördüncü Misal: Baflta Buharî ve Müslim, kütüb-

ü sahiha beyan ediyorlar ki:

Abdurrahman ibni Ebî Bekri’s-S›dd›k der: Biz yüz otuzSahabe, bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm ile beraberdik. Dört avuç miktar› olan bir sa’ ekmekiçin hamur yap›ld›. Bir keçi dahi kesildi, piflirildi; yaln›zci¤er ve böbrekleri kebap yap›ld›. Kasem ederim, o ke-baptan, yüz otuz Sahabeden her birisine bir parça kesti,verdi. Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm pifl-mifl eti iki kâseye koydu. Biz umumumuz tok oluncayakadar yedik; fazla kald›. Ben fazlas›n› deveye yükledim.2

Beflinci Misal: Kütüb-ü sahiha kat’iyetle beyan

ediyorlar ki:

Gazve-i Garra-i Ahzabda, meflhur yevmü’l-Hendek’te,Hazret-i Cabirü’l-Ensarî kasem ile ilân ediyor: “O günde,dört avuç olan bir sa’ arpa ekme¤inden, bir senelik birkeçi o¤la¤›ndan bin adam yediler ve öylece kald›.”

Hazret-i Cabir der ki: “O gün yemek, hanemde pifli-rildi. Bütün bin adam o sa’dan, o o¤laktan yediler, gitti-ler. Daha tenceremiz dolu kayn›yor, daha hamurumuzekmek yap›l›yor. O hamura, o tencereye mübarek a¤z›-n›n suyunu koyup, bereketle dua etmiflti.” 3

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bereket: bolluk, Allah vergisi.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.ehl-i arz: dünyadakiler, yerdeki-ler.Gazve-i Garra-i Ahzab: BüyükAhzab Savafl›; hendek savafl›.gidiflat: olaylar›n durumu, iflleringidifl tarz›.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz ifl ve-ya davran›fl.kâfi: yeterli.kasem: yemin, ant.

kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve gü-venilir hadis kitaplar›.meflhur: herkesin bildi¤i.misal: örnek, numune.mübarek: bereketli, feyizli,hay›rl›.ravi: Hz. Peygamberden iflitti-¤i hadisi baflkalar›na aktaran

kimse.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.sâ: bin dirhemlik (yaklafl›k3200 gram) tah›l ve g›da ölçübirimi.Sahabe: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mübarek yü-

zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.sefer: vas›ta kullanmadan,beden ile yap›lan yolculuk.umum: bütün, herkes.Yevmü’l-Hendek: Hendeksavafl›n›n yap›ld›¤› gün; Hen-dek’teki çarp›flma günü.

1. Müslim, 1:56, hadis no: 45, 1729; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:293.2. Buharî, 7: 90; Müslim, 3:1626, 1627.3. Buharî, 5:138, 139; Müslim, hadis no: 3029; Kad› ‹yaz, fiifa, 1: 290.

196 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 195: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, flu mu’cize-i bereketi, bin zat›n huzurunda, onlar›ona alâkadar göstererek Hazret-i Cabir kasemle ilân edi-yor. Demek flu hâdise, bin adam rivayet etmifl gibi kat’îdenilebilir.

Alt›nc› Misal: Nakl-i sahih-i kat’î ile, hadim-i Ne-

bevî Hazret-i Enes’in amcas› meflhur Ebu Talha der ki:Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, yetmifl seksenadam›, Enes’in koltu¤u alt›nda getirdi¤i az arpa ekme-¤inden tok oluncaya kadar yedirdi. “O az ekmekleri par-ça parça ediniz” emretti ve bereketle dua etti. Menzil daroldu¤undan, onar onar gelip yediler, tok olarak gittiler. 1

Yedinci Misal: Nakl-i sahih-i kat’î ile, fiifa-i fierif

ve Müslim gibi kütüb-i sahiha beyan ederler ki, Hazret-iCabirü’l-Ensarî diyor:

Bir zat, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan ›ya-li için taam istedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmyar›m yük arpa verdi. Çok zaman o adam ›yaliyle ve mi-safirleriyle o arpadan yediler. Bak›yorlar, bitmiyor. Nok-saniyetini anlamak için ölçtüler. Sonra bereket dahi kalk-t›; noksan olmaya bafllad›. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâma geldi, vak’ay› beyan etti. Ona cevaben fer-

man etti: rºoµpH nΩÉn≤ndnh o¬ræpe rºoà`r∏nc n’n o¬r∏pµ`nJ rºnd rƒnd Yani, “E¤er kile

ile tecrübe etmeseydiniz, hayat›n›zca size yeterdi.” 2

Sekizinci Misal: Tirmizî ve Neseî ve Beyhakî ve

fiifa-i fierif gibi kütüb-i sahiha beyan ediyorlar ki:

MEKTUBAT | 197 ON DOKUZUNCU MEKTUP

lik.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet etmek: bir haber, söz ve-ya olay› nakletmek, aktarmak.taam: yemek, yiyecek.tecrübe etmek: denemek, s›na-mak.vak’a: olay.zat: kifli, flah›s, fert.

alâkadar: alâkal›, ilgili.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bereket: bolluk, Allah vergisi.beyan: anlatma, aç›klama,bildirme.cevaben: cevap olarak.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ferman: emir, buyruk.

hadim-i Nebevî: PeygamberEfendimizin hizmetkâr›.hâdise: olay.›yal: bir kimsenin geçiminiüstlendi¤i kifliler.kasem: yemin, ant.kat’î: kesin, flüphesiz.kile: ölçek; hububat ölçü-münde kullan›lan bir çeflita¤›rl›k ve hacim ölçüsü.

kütüb-i sahiha: do¤ru ve gü-venilir hadis kitaplar›.menzil: yer.misal: örnek, numune.mu’cize-i bereket: bereketleilgili mu’cize.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme,aktarma.noksaniyet: noksanl›k, eksik-

1. Buharî, 3:234, 235; Müslim, hadis no: 1612, 2040; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:291, 297

2. Müslim, Fezail: 16; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:191.

Page 196: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hazret-i Semurete’bni Cündüb der: Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâma bir kâse et geldi. Sabahtan ak-flama kadar fevç fevç adamlar geldiler, yediler. 1

‹flte, Mukaddimede beyan etti¤imiz s›rra binaen, fluvak›a-i bereket yaln›z Semure’nin rivayeti de¤il; belki Se-mure, o yeme¤i yiyen cemaatlerin mümessili gibi, onla-r›n nam›na ve tasdiklerine binaen ilân ediyor.

Dokuzuncu Misal: fiifa-i fierif sahibi ve meflhur

‹bni Ebu fieybe ve Taberanî gibi mevsuk ve sahih mu-hakkikler rivayetiyle, Hazret-i Ebu Hüreyre der:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bana emretti:“Mescid-i fierifin suffesini mesken ittihaz eden yüzden zi-yade fukara-i muhacirîni davet et.” Ben dahi onlar› ara-d›m, toplad›m. Umumumuza bir tabla taam konuldu. Bizistedi¤imiz kadar yedik, kalkt›k. O kâse konuldu¤u vakitnas›l idi, yine öyle dolu kald›. Yaln›z parmaklar›n izi ta-amda görünüyordu. 2

‹flte, Hazret-i Ebu Hüreyre, umum kâmilîn-i Ehl-i Suf-fe tasdikine istinaden, onlar nam›na haber verir. Demek,manen umum Ehl-i Suffe rivayet etmifl gibi kat’îdir. Hemhiç mümkün müdür ki, o haber hak ve do¤ru olmasa, osad›k ve kâmil zatlar sükût edip tekzip etmesinler.

Onuncu Misal: Nakl-i sahih-i kat’î ile Hz. ‹mam-›

Ali der:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Benîabdülmut-talibi cem etti. Onlar k›rk adam idiler. Onlardan baz›lar›

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.binaen: dayanarak.cem etmek: toplamak.cemaat: topluluk, bir yere top-lanm›fl insanlar.davet etmek: ça¤›rmak.Ehl-i Suffe: Suffe Ehli, hayatlar›boyunca Peygamberimizin yan›n-da bulunan Peygamberimizinmescidine bitiflik bir yerde oturanve orada yaflayan, Peygamberi-mizden ders alan Sahabeler.fevç: bölük; topluluk, grup.fukara-i muhacirîn: Medine’yehicret eden muhacirlerin fakirolanlar›.hak: do¤ru, gerçek.istinaden: dayanarak.ittihaz etme: kabul etme, sayma.kâmil: kemale ermifl, olgun, mü-kemmel.kâmilîn-i Ehl-i Suffe: ehl-i suffe-nin kâmilleri, âlimleri.kat’î: kesin, flüphesiz.manen: manevî olarak.Mescid-i fierif: Mescid-i Nebevî;Peygamberimizin mescidi.mesken: oturulacak yer, oturulanev.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.mevsuk: vesikaya dayanan; sa¤-lam, inan›l›r, güvenilir.muhakkik: tahkik eden, gerçe¤iaraflt›r›p bulan, bir fleyin iç yüzü-nü inceleyerek vâk›f olan.mukaddime: bafllang›ç, girifl.mümessil: temsilci.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme, aktar-ma.nam›na: ad›na.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisi

olan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veyaolay› nakletme, aktarma.sad›k: do¤ru, do¤ru sözlü.sahih: do¤ru, güvenilir.s›r: insan›n akl›n›n eriflemedi-¤i ‹lâhî hikmet.Suffa: Hicretten sonra MedineMescidinin hemen yan›nda

infla edilmifl olan, içinde birk›s›m Sahabelerin Kur’ân, Ha-dis, hukuk gibi ilimleri tahsiletti¤i ve bar›nd›¤› bina.sükût: susma, konuflmama,söz söylememe.taam: yemek, yiyecek.tabla: kap, yemek kab›.tasdik: do¤rulu¤unu kabul

etme, onaylama.tekzip: yalanlama.umum: bütün.vak›a-i bereket: bereketmu’cizesinin görüldü¤ü vak›a,olay.vakit: zaman.zat: flah›s, kifli, fert.ziyade: çok, fazla.

1. Tirmizî, 2:205; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:292.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:293; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 8:305,308.

198 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 197: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bir deve yavrusunu yerdi ve dört k›yye süt içerdi. Hâlbu-ki, umum onlara bir avuç kadar bir yemek yapt›; umumyiyip tok oldular. Yemek eskisi gibi kald›. Sonra, üç dörtadama ancak kâfi gelir a¤açtan bir kap içinde süt getir-di. Umumen içtiler, doydular. ‹çilmemifl gibi bâkî kald›. 1

‹flte, Hazret-i Ali’nin flecaati ve sadakati kat’iyetindebir mu’cize-i bereket!

On Birinci Misal: Nakl-i sahih ile, Hazret-i Ali

ve Fat›matü’z-Zehra velîmesinde, Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâm, Bilâl-i Habeflî’ye emretti: “Dört beflavuç un, ekmek yap›ls›n ve bir deve yavrusu kesilsin.”

Hazret-i Bilâl der: Ben taam› getirdim. Mübarek eliniüstüne vurdu. Sonra taife taife Sahabeler geldiler, yedi-ler, gittiler. O yemekten bâkî kalan miktara yine bereket-le dua etti, bütün ezvac-› tahirata, her birine birer kâsegönderildi. Emretti ki: “Hem yesinler, hem yanlar›na ge-lenlere yedirsinler.” 2

Evet, böyle mübarek bir izdivaçta, elbette böyle bir be-reket lâz›md›r ve vukuu kat’îdir.

On ‹kinci Misal: Hazret-i ‹mam-› Cafer-i Sad›k,

pederleri ‹mam-› Muhammedü’l-Bâk›r’dan, o da pederi‹mam-› Zeynelabidin’den, o dahi ‹mam-› Ali’den nakle-der ki:

Fat›matü’z-Zehra, yaln›z ikisine kâfi gelecek bir yemekpiflirdi. Sonra, Ali’yi gönderdi; tâ Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâm gelsin, beraber yesinler. Teflrif etti ve

MEKTUBAT | 199 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sadakat: do¤ruluk; içten ve sami-mî ba¤l›l›k.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.flecaat: yi¤itlik, cesurluk, kahra-manl›k.taam: yemek, yiyecek.taife: topluluk, grup.teflrif etmek: flereflendirmek, fle-ref vermek.umum: bütün.umumen: umumî olarak, bütü-nüyle.velîme: dü¤ün yeme¤i.vuku: meydana gelme, olma,olufl.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bâkî kalma: geriye kalma,artma.bereket: bolluk, Allah vergisi.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ezvac-› tahirat: Hz. Peygam-ber Efendimizin iffetli, müba-

rek han›mlar›.izdivaç: evlilik.kâfi: yeterli.kat’î: kesin, flüphesiz.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.k›yye: okka; eskiden kullan›-lan ve 1283 grama karfl›l›k ge-len bir a¤›rl›k ölçüsü.misal: örnek, numune.

mu’cize-i bereket: bereketleilgili mu’cize.mübarek: bereketli, hay›rl›,feyizli.nakil: aktarma, anlatma.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.peder: baba.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:293; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 8:302,303.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1: 297; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 3:60.

Page 198: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

emretti ki, o yemekten her bir ezvac›na birer kâse gön-derildi. Sonra kendine, hem Ali’ye, hem Fat›ma ve ev-lâtlar›na birer kâse ayr›ld›ktan sonra, Hz. Fat›ma der:“Tenceremizi kald›rd›k, daha dolu olup tafl›yordu. Mefli-et-i ‹lâhiye ile, hayli zaman o yemekten yedik.” 1

Acaba niçin bu nuranî, yüksek silsile-i rivayetten gelenflu mu’cize-i berekete, gözün ile görmüfl gibi inanm›yor-sun? Evet, buna karfl› fleytan dahi bahane bulamaz.

On Üçüncü Misal: Ebu Davud ve Ahmed ibni

Hanbel ve ‹mam-› Beyhakî gibi sadûk imamlar, Dükey-nü’l-Ahmes ibni Saidi’l-Müzeyn’den, hem alt› kardefl ileberaber sohbete müflerref ve Sahabelerden olan Numanibni Mukarrini’l-Ahmesiyyi’l-Müzeyn’den, hem Cerir’dennaklederek, müteaddit tariklerle Hazret-i Ömer ‹bnü’l-Hattab’dan naklediyorlar ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-iÖmer’e emretti: “Ahmesî kabilesinden gelen dört yüz at-l›ya yolculuk için zâdüzahîre ver.” Hazret-i Ömer dedi:“Yâ Resulallah, mevcut zahire, birkaç sa’d›r. Kümesi,oturmufl bir deve yavrusu kadard›r.” Ferman etti: “Git,ver.” O da gitti, yar›m yük hurmadan, dört yüz süvariyekifayet derecesinde zâdüzahîre verdi. Ve dedi: “Hiç nok-san olmam›fl gibi eski hâlinde kald›.” 2

‹flte flu mu’cize-i bereket, dört yüz adamla ve bahususHazret-i Ömer ile münasebettar bir surette vukuagelmifltir; rivayetlerin arkas›nda bunlar var. Bunlar›nsükûtu, tasdiktir; iki üç haber-i vahit deyip geçme.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bahusus: özellikle.ezvaç: han›mlar, efller.ferman: emir, buyruk.haber-i vahit: bir tek kiflinin ha-ber vermesi; bir kifli kanal›yla ge-len haber veya hadis.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.kabile: göçebe insanlarda, ayn›soydan say›lan ve bir bafla itaateden insan toplulu¤u, boy, afliret.kifayet: yeter, yeterlilik.mefliet-i ‹lâhiye: Allah’›n dileme-si, iradesi.mevcut: var olan.mu’cize-i bereket: bereketle ilgi-li mu’cize.münasebettar: ilgili, alâkal›.müflerref: flereflenen, flereflendi-rilmifl.müteaddit: birçok, çeflitli.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nuranî: nurlu, parlak.Resulallah: Allah’›n Resulü, pey-

gamberi, elçisi.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veyaolay› nakletme, aktarma.sâ: bin dirhemlik (yaklafl›k3200 gram) tah›l ve g›da ölçübirimi.sadûk: çok sad›k, do¤ru.

Sahabe: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mübarek yü-zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.

silsile-i rivayet: Hz. Muham-med’in hadislerinin kiflidenkifliye aktar›lmas›yla olufltu-rulan silsile, halka.

suret: flekil, biçim, tarz.

sükût: susma, konuflmama,söz söylememe.süvari: ata binmifl olan, atl›.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tasdik: do¤rulu¤unu kabuletme, onaylama.vukua gelme: meydana gel-me, ortaya ç›kma.zâdüzahîre: az›k ve yiyecek.zahîre: yiyecek.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:294.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:294; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 5:365.

200 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 199: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Böyle hâdiseler haber-i vahit dahi olsa, tevatür-ü mane-vî hükmünde kanaat verir.

On Dördüncü Misal: Baflta Buharî ve Müslim,

kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki:Hazret-i Cabir’in pederi vefat eder. Borcu çok, ziyade

medyun; borç sahipleri de Yahudiler. Cabir, pederininas›l mal›n› guremaya verdi, kabul etmediler. Hâlbuki, ba-¤›ndaki meyveleri, kaç senede deynine kâfi gelmeyecek.Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: “Ba-¤›n meyvelerini kopar›n›z, harman ediniz.” Öyle yapt›-lar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, harman için-de gezdi, dua etti. Sonra Cabir, harmandan pederininbütün guremas›n›n borçlar›n› verdikten sonra, yine, birsenede ba¤dan gelen mahsulât kadar harmanda kald›. 1

Bir rivayette, bütün guremaya verdi¤i kadar kald›. O hâ-diseden borç sahipleri olan Yahudiler çok taaccüp ediphayrette kald›lar.

‹flte flu mu’cize-i bâhire-i bereket, yaln›z Hazret-i Ca-bir gibi birkaç ravilerin haberi de¤il, belki manevî tevatürhükmünde, o hâdise ile münasebettar, hadd-i tevatür de-recesinde çok adamlar› temsil ederek rivayet etmifller.

On Beflinci Misal: Baflta Tirmizî ve ‹mam-›

Beyhakî gibi muhakkikler, Hazret-i Ebu Hüreyre’dennakl-i sahih ile beraber haber veriyorlar ki:

Ebu Hüreyre demifl ki: Bir gazvede (baflka bir rivayet-te Gazve-i Tebük’te), ordu aç kald›. Resul-i Ekrem Aley-

hissalâtü Vesselâm ferman etti: ? mAr∆nT røpe rπng “Bir fley var

MEKTUBAT | 201 ON DOKUZUNCU MEKTUP

ve bu naklin toplulu¤un di¤erfertleri taraf›ndan yalanlanmam›flolmas›, söyleyenin do¤rulu¤u-nun, di¤erlerinin susmas› fleklin-de tasdik edilmifl olmas›.medyun: borçlu, verece¤i bulu-nan.misal: örnek, numune.mu’cize-i bâhire-i bereket: apa-ç›k olan bereket mu’cizesi.muhakkik: tahkik eden, gerçe¤iaraflt›r›p bulan, bir fleyin iç yüzü-nü inceleyerek vâk›f olan.münasebettar: ilgili, alâkal›.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.peder: baba.ravi: rivayet eden, hadis ve habe-ri baflkalar›na aktaran kimse.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.taaccüp etmek: flaflmak, hayretetme.temsil etmek: birinin veya birtoplulu¤un ad›na hareket etmek.tevatür-ü manevî: bir toplulu¤aait olay›n o toplulu¤a ait birisi ta-raf›ndan nakledilmesi ve bu nak-lin toplulu¤un di¤er fertleri tara-f›ndan yalanlanmam›fl olmas›,söyleyenin do¤rulu¤unun, di¤er-lerinin susmas› fleklinde tasdikedilmifl olmas›.vefat etme: ölme.Yahudi: ‹branî ve ‹srailî de deni-len, Sâmi kavimlerinden bir ›rk .ziyade: çok, fazla.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.deyn: borç, verilmesi lâz›mgelen fley.ferman: emir, buyruk.gazve: gazâ, savafl.gazve-i Tebük: Tebük Savafl›.gurema: alacakl›lar.haber-i vahit: bir tek kiflininhaber vermesi; bir kifli kana-l›yla gelen haber veya hadis.

hadd-i tevatür: tevatür dere-cesi, yalan üzerine birleflme-leri mümkün olmayan bir ce-maatin rivayet ettikleri hadi-sin derecesi.hâdise: olay, meydana ç›kanhâl.harman etmek: ürünleri yap-rak, sap, kök, vb. k›s›mlar›n-dan ay›rarak mahsul elde et-mek. harmanda kalmak: ürünlerin

mahsul edildi¤i yerde kalma-s›.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.kâfi: yeterli.kanaat: görüfl, fikir.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve gü-venilir hadis kitaplar›.mahsulât: ürünler.manevî tevatür: bir toplulu-¤a ait olay›n o toplulu¤a aitbirisi taraf›ndan nakledilmesi

1. Buharî, 3:88, 154, 156, 210, 135, 246; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:295.

Page 200: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

m›?” diye emretti. Ben dedim: “Heybede bir parça hur-ma var.” (Bir rivayette, on befl tane imifl.) Dedi: “Getir.”Getirdim. Mübarek elini soktu, bir kabza ç›kard›, birkaba b›rakt›, bereketle dua buyurdular. Sonra onar onaraskeri ça¤›rd›; umumen yediler. Sonra ferman etti: 1 o¬sÑoµnJ n’nh p¬r«n∏nY ¢r†pÑrbGnh p¬pH nârÄpL Éne ròoN Ben ald›m, elimi o

heybeye soktum. Evvel getirdi¤im kadar elime geçti.Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hayat›nda,Ebu Bekir ve Ömer ve Osman hayat›nda o hurmalardanyedim.” Baflka bir tarikte rivayet edilmifl ki: “O hurma-lardan kaç yük, fîsebilillah sarf ettim. Sonra Hazret-i Os-man’›n katlinde o hurma, kab›yla nehb ve garat edildi,gitti.” 2

‹flte, hoca-i kâinat olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Ves-selâm›n kudsî medresesi ve tekkesi olan Suffenin demir-bafl bir mühim talebesi ve müridi ve kuvve-i haf›zan›n zi-yadesi için dua-i Nebeviyeye mazhar olan Hazret-i EbuHüreyre, Gazve-i Tebük gibi bir mecma-› nâsta vukuunuhaber verdi¤i flu mu’cize-i bereket, manen bir ordu sözükadar kat’î ve kuvvetli olmak gerektir.

On Alt›nc› Misal: Baflta Buharî, kütüb-ü sahiha

nakl-i kat’î ile beyan ediyorlar ki:

Hazret-i Ebu Hüreyre aç olmufl. Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm›n arkas›ndan gidip menzil-i saadetegitmifller. Bakarlar ki, bir kadeh süt oraya hediye getiril-mifl. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki:“Ehl-i Suffeyi ça¤›r.” Ben kalbimden dedim ki: “Bu sütün

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bereket: bolluk, hay›r.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.dua-i Nebevî: Peygamberin du-as›.Ehl-i Suffe: Suffe Ehli, hayatlar›boyunca Peygamberimizin yan›n-da bulunan Peygamberimizinmescidine bitiflik bir yerde oturanve orada yaflayan, Peygamberi-mizden ders alan Sahabeler.Fahr-i Âlem: âlemin övüncü, âle-min kendisiyle övündü¤ü Pey-gamber Efendimiz.ferman: emir, buyruk.fîsebilillah: Allah yolunda, s›rf Al-lah için.garat: ya¤malar, çapullar.Gazve-i Tebük: Tebük Savafl›.heybe: içine eflya konulan iki ta-rafl› küçük torba, çifte torba.hoca-i kâinat: kâinat›n hocas›,ö¤retmeni, Hz. Muhammed.kabza: tutam, bir avucun alabile-ce¤i miktar.kadeh: bardak.kat’î: kesin, flüphesiz.katl: öldürülmek.kudsî: mukaddes, aziz; Allah ile il-gili.kuvve-i haf›za: haf›za kuvveti,ezberleme gücü.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve güve-nilir hadis kitaplar›.manen: manevî olarak, manaca.mazhar olma: nail olma, fleref-lenme, kavuflma.mecma-› nâs: insanlar›n toplan-d›¤› yer.medrese: ders okutulan yer,okul.menzil-i saadet: Peygamberimi-zin mübarek evi.misal: örnek, numune.mu’cize-i bereket: bereketle ilgi-li mu’cize.muhafaza etmek: korumak, sak-lamakmübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.mühim: önemli.

mürit: ö¤renci, talebe; Hakk›nve mürflidinin iradesine tâbiolan mü’min kimse.nakl-i kat’î: içinde yanl›fl ihti-mali olmayan nakil, rivayet.nehb: ya¤ma, talan, çapul.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya

olay› nakletme, aktarma.sarf etmek: harcamak, kul-lanmak.suffe: Hicretten sonra Medinemescidinin hemen yan›ndainfla edilen, içinde bir k›s›mSahabîlerin Kur’ân, hadis, hu-kuk gibi ilimleri tahsil etti¤ive bar›nd›¤› yer.talebe: ö¤renci; ö¤renciler,

tahsil görenler.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tekke: Allah’› zikredenlerinzikir ve ders için topland›klar›yer, tekke.umumen: umumî olarak, bü-tünüyle.vuku: meydana gelme, olufl,olma.ziyade: artma, ço¤alma.

1. Getirdi¤ini al, muhafaza et; fakat ölçme.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:295, 296; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:110.

202 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 201: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bütününü ben içebilirim; ben daha ziyade muhtac›m.”Fakat emr-i Nebevî için, onlar› toplad›m, getirdim. Yüzümütecaviz idiler. Ferman etti: “Onlara içir.” Ben de, okadehteki sütü birer birer verdim. Her birisi doyuncayakadar içer, di¤erine veririm. Böyle birer birer içirerek bü-tün Ehl-i Suffe o safî sütten içtiler. Sonra ferman etti ki:1 rÜnôr°TÉna nârfnGnh ÉnfnG nÀp≤nH Ben içtim. ‹çtikçe, “‹ç” ferman

eder. Ta ben dedim: “Seni hak ile irsal eden Zat-› Zülce-lâl’e kasem ederim, yer kalmad› ki içeyim.” Sonra ken-disi ald›, “Bismillâh” deyip, hamd ederek bak›yesini içti.Yüz bin afiyet olsun! 2

‹flte flu safî, halis süt gibi lâtif, flüphesiz mu’cize-i bâhi-re-i bereket befl yüz bin hadisi h›fz›na alan Hazret-i Bu-harî baflta olarak, Kütüb-ü Sitte-i sahiha ile nakilleri, göz-le görmek kadar kat’î olmakla beraber, medrese-i kudsi-ye-i Ahmediye (a.s.m.) olan Suffenin namdar, sad›k, ha-f›z bir flakirdi olan Ebu Hüreyre’nin, umum Ehl-i Suffeyimanen iflhat ederek, âdeta umumunu temsil edip fluihbar› tevatür derecesinde kat’î telâkki etmeyenin, yakalbi bozuk veya akl› yok. Acaba, Hazret-i Ebu Hüreyregibi sad›k ve bütün hayat›n› hâdise ve dine vakfeden, 3 pQÉsædG nøpe o√nón©r≤ne rG sƒnÑnàn«r∏na Gkóuªn©nàoe s»n∏nY nÜnònc rønenh hadisini ifliten

ve nakleden, hiç mümkün müdür ki, h›fz›ndaki ehadis-iNebeviyenin k›ymetini ve s›hhatini flüpheye düflürüpEhl-i Suffenin tekzibine hedef edecek muhalif bir söz ve-ya as›ls›z bir vak’a söylesin? Hâflâ!

MEKTUBAT | 203 ON DOKUZUNCU MEKTUP

halis: saf, kat›ks›z, temiz.hamd: methetme, övme, yücelt-me.hafla: asla, hiçbir zaman.h›fz: ezber, zihinde saklama.h›fz›na alma: ezberleme, zihindesaklama.ihbar: haber verme, bildirme.irsal etmek: göndermek.iflhat etmek: bir dava hakk›ndadelil olarak flahit göstermek.kadeh: bardak.kasem: yemin, and.kat’î: kesin, flüphesiz.k›ymet: de¤er, fleref.Kütüb-ü Sitte-i sahiha: sahih,do¤ru, güvenilir olan alt› büyükhadis kitab›.lâtif: güzel, hofl.manen: manevî olarak.medrese-i kudsiye-i Ahmediye:Peygamberimizin mukaddesmedresesi, okulu.mu’cize-i bâhire-i bereket: apa-ç›k bereket mu’cizesi.muhalif: ayk›r›, z›t.mütecaviz: belli s›n›r› aflan; fazla,çok.nakil: aktarma, anlatma.namdar: nam sahibi, flan ve flöh-ret sahibi.sad›k: do¤ru, do¤ru sözlü.safî: saf olan, temiz, kat›ks›z.s›hhat: do¤ruluk, gerçeklik, sa¤-laml›k.suffe: hicretten sonra MedineMescidinin hemen yan›nda inflaedilmifl olan, içinde bir k›s›m Sa-habelerin Kur’ân, Hadis, hukuk gi-bi ilimleri tahsil etti¤i ve bar›nd›¤›bina.flakirt: talebe, ö¤renci.tekzip: yalanlama.telâkki etme: kabul etme; anla-ma.temsil etmek: birinin veya birtoplulu¤un ad›na hareket etmek.tevatür: bir Hadis-i fierif’in, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.umum: bütün, hep, herkes.vak’a: hâdise, olay.vakfetmek: adamak.Zat-› Zülcelâl: celâl ve büyüklüksahibi Zat, Allah.ziyade: çok, fazla.

afiyet: sa¤l›k, esenlik.bak›ye: artakalan, geriye ka-lan.ehadis-i Nebeviye: peygam-ber hadisleri, sözleri.Ehl-i Suffe: Suffe Ehli, hayat-lar› boyunca Peygamberimi-zin yan›nda bulunan Peygam-

berimizin mescidine bitiflikbir yerde oturan ve orada ya-flayan, Peygamberimizdenders alan Sahabeler.emr-i nebevî: Peygamberi-mizin emri.ferman: emir, buyruk.hadis: Hz. Muhammed’e ait

söz, emir, fiil veya Hz. Pey-gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz, ifl veya davran›fl.haf›z: Kur’ân-› Kerîm’i tama-men ezberleyen ve okuyankimse; çok say›da hadis ez-berlemifl olan kifli.hak: do¤ru, gerçek; adalet.

1. Ben ve sen kald›k; sen de iç.2. Buharî, 8:120; Tirmizî, K›yame: 16.3. Kim bile bile benim söylemedi¤im bir fleyi söyledi diye uydurursa, Cehennemdeki yerine

haz›rlans›n. (Buharî, 1:38; Müslim, 1:10; Kettanî, Nazmü’l-Mütenasir: Fi’l-Hadisi’l-Mütevatir, s.20-24.)

Page 202: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yâ Rab! fiu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nbereketi hürmetine bize ihsan etti¤in maddî ve manevîr›zk›m›za bereket ihsan et!

B‹R NÜKTE-‹ MÜH‹MME: Malûmdur ki, zay›f fleyleriçtima ettikçe kuvvetleflir. ‹ncecik ipler topak yap›lsa,kuvvetli halat olur. Kuvvetli halatlar topak yap›lsa, kimsekoparamaz. ‹flte on befl enva-› mu’cizattan yaln›z bereketk›sm›ndaki mu’cizat› ve o k›sm›n on befl k›sm›ndan an-cak bir k›sm›n› on befl misal ile gösterdik. Her bir misal,tek bafl›yla nübüvveti ispat eder bir derecede kuvvetli idi.Farz-› muhal olarak, bunlar›n bir k›sm›n› kuvvetsiz saysakda, yine kuvvetsiz diyemeyiz. Çünkü, kavi ile ittifak edenkavileflir.

Hem flu on befl misalin içtima›, kat’î, flüphesiz bir te-vatür-ü manevî ile, kuvvetli bir mu’cize-i kübray› gösterir.fiimdi, flu mecmudaki mu’cize-i kübra, bereket mu’cize-lerinden zikredilmemifl olan on dört k›sm-› ahere mezce-dilse, kuvvetli halatlar› topak yapmak gibi, kopar›lmas›mümkün olmayan bir mu’cize-i ekber, içinde görünür.

Sonra, flu mu’cize-i ekberi, sair on dört nevi mu’ciza-t›n mecmuuna ilâve et gör ki, ne derece kuvvetli, sars›l-maz, kat’î bir bürhan-› nübüvvet-i Ahmediyeyi (a.s.m.)gösterir. ‹flte nübüvvet-i Ahmediyenin (a.s.m.) dire¤i, flumecmudan teflekkül eden da¤ gibi kuvvetli bir direktir.fiimdi, cüz’iyatta ve misallerde, suifehimden gelen flüp-helerle, o metin sakf-› muallây› sebats›z ve kabil-i sukutgörmek ne derece ak›ls›zl›k oldu¤unu anlad›n.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bereket: bolluk, hay›rl›l›k, Allahvergisi; u¤urluluk.bürhan-› nübüvvet-i Ahmediye:Hz. Muhammed’in Peygamberli¤i-nin delilleri.cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.enva-› mu’cizat: mu’cizelerin çe-flitleri, türleri.farz-› muhal: imkâns›z› farz et-me; olmayacak bir fleyi olacak-m›fl gibi düflünme, varsay›m.hürmet: fleref, haysiyet.içtima etme: toplanma, bir arayagelme.içtima›: toplanmas›, bir araya gel-mesi.ihsan: ikram, lütuf, ba¤›fl.ispat etmek: do¤ruyu delil göste-rerek meydana koymak.ittifak etmek: birleflmek.kabil-i sukut: sukut edebilir; dü-flebilir, düflmeye meyilli.kat’î: kesin, flüphesiz.kavi: kuvvetli, sa¤lam.k›sm-› âhar: di¤er k›s›m, sonrakik›s›m.maddî: maddeye ait, cismanî.malûm: bilinen, belli.manevî: manaya ait, maddî ol-mayan.mecmu: bütün, toplam, hepsi.metin: sa¤lam, kuvvetli.mezç: katma, kar›flt›rma, birlefl-tirme.misal: örnek, numune.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: Peygamberler taraf›n-

dan ortaya konmufl ola¤a-nüstü hâl ve hareketlerdenher biri.mu’cize-i ekber: en büyükmu’cize.mu’cize-i kübra: en büyükmu’cize.nevi: tür, çeflit.nübüvvet: peygamberlik.nübüvvet-i Ahmedî: Hz. Mu-hammed’in Peygamberli¤i.nükte-i mühimme: çokönemli bölüm.Rab: yaratan, besleyen, bü-

yüten, verdi¤i nimetlerlemahlûkat› ›slah ve terbiyeeden Allah.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.r›z›k: Allah taraf›ndan hercanl› için ayr›lm›fl ve takdiredilmifl olan nimet; yiyecekiçecek fleyler.sair: di¤er, öteki.sakf-i muallâ: yüce, yüksekçat›.sebat: sabit durma, kararl›l›k.

suifehim: kötü anlay›fl.

teflekkül etme: meydanagelme, oluflma.

tevatür-ü manevî: bir toplu-lu¤a ait olay›n o toplulu¤a aitbirisi taraf›ndan nakledilmesive bu naklin toplulu¤un di¤erfertleri taraf›ndan yalanlan-mam›fl olmas›, söyleyenindo¤rulu¤unun, di¤erlerininsusmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.

zikretmek: anmak, söyle-mek, bildirmek.

204 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 203: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Evet, berekete dair o mu’cizeler gösteriyorlar ki, Mu-hammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, umuma r›z›kveren ve r›z›klar› halk eden bir Zat-› Rahîm ve Kerîm’insevgili memurudur, pek hürmetli bir abdidir ki, r›zk›n en-va›nda, hilâf-› âdet olarak, ona hiçten ve s›rf gayptan zi-yafetler gönderiyor.

Malûmdur ki, Ceziretülarap, suyu ve ziraati az bir yer-dir. Onun için ahalisi, hususan bidayet-i ‹slâmdaki Saha-beler, d›yk-› maiflete maruzdurlar. Hem, susuzlu¤a çokdefa giriftar oluyorlard›. ‹flte, bu hikmete binaen, mu’ci-zat-› bâhire-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm›n mü-himleri, taam ve su hususunda tezahür etmifl. Bu harika-lar, dava-i nübüvvete delil ve mu’cize olmaktan ziyade,ihtiyaca binaen, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmabir ikram-› ‹lâhî, bir ihsan-› Rabbanî, bir ziyafet-i Rahma-niye hükmündedir. Çünkü, o mu’cizat› görenler, nübüv-veti tasdik etmifller. Fakat mu’cize zuhur ettikçe, iman zi-yadeleflir, nurun ala nur olur.

Sekizinci ‹flaretSu hususunda tezahür eden bir k›s›m mu’cizat› beyan

eder.

MUKADD‹ME

Malûmdur ki, cemaatler içinde vuku bulan hâdiseler,âhadî bir surette nakledilse, tekzip edilmedi¤i vakit, do¤-rulu¤unu gösterir. Çünkü, insan›n f›trat›nda, yalana

MEKTUBAT | 205 ON DOKUZUNCU MEKTUP

de.hürmet: fleref, haysiyet.ihsan-› Rabbanî: Rabbimizin ih-san›, ikram›, ba¤›fl›.ikram-› ‹lâhî: Allah’›n ikram›, ih-san›.iman: inanma, inanç, itikat.malûm: bilinen, belli.maruz: bir fleyin karfl›s›nda ve te-siri alt›nda bulunan.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cizat-› bâhire-i Ahmediye:Hz. Muhammed’in apaç›k olanmu’cizeleri.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamberimiz Hz.Muhammed.mukaddime: girifl, bafllang›ç.mühim: önemli.nakil: aktarma, anlatma.nurun alâ nur: nur üstüne nur.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.r›z›k: yiyecek, içecek fley, az›k.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.s›rf: sade, yaln›z, tamam›yla.suret: flekil, biçim, tarz.taam: yemek, yenilen fley, yiye-cek, afl.tasdik etmek: do¤rulu¤unu ka-bul etmek, onaylamak.tekzip edilme: yalanlanma.tezahür etme: ortaya ç›kma,meydana gelme, görünme.umum: bütün, herkes.vuku bulma: olma, meydana gel-me, ortaya ç›kma.Zat-› Rahîm ve Kerîm: sonsuzrahmet ve ikram sahibi olan Zat,Allah.ziraat: tar›m, çiftçilik.ziyade: çok, fazla.ziyafet: misafire yedirip içirme;ikram için verilen yemek.ziyafet-i Rahmanî: rahmeti son-suz olan Allah’›n canl›lara ziyafeti.zuhur etme: görünme, meydanaç›kma.

abd: kul.âhadî: tek koldan nakledilenhadis.ahali: halk.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bereket: bolluk, hay›rl›l›k, Al-lah vergisi.beyan: anlatma, aç›klama,bildirme.bidayet-i ‹slâm: ‹slâm›n bafl-lang›c›, ‹slâm›n ilk zamanlar›.binaen: -den dolay›.

cemaat: topluluk, bir yeretoplanm›fl insanlar.Ceziretülarap: Arap Yar›ma-das›.dair: ait, ilgili, alâkal›.dava-i nübüvvet: peygam-berlik davas›; peygamber ol-du¤unu ilân etmek.d›yk-i maiflet: geçim darl›¤›.enva: neviler, türler, çeflitler.f›trat: yarat›l›fl, tabiat, mizaç.gayp: görünmeyen, fakatvarl›¤› kesin olan ve mahiyetiAllah taraf›ndan bilinen baflka

âlemler.giriftar olmak: tutulmak, ya-kalanmak.hâdise: olay, meydana ç›kanhâl.halk etmek: yaratmak.harika: ola¤anüstü özelliklertafl›yan ve hayranl›k hissiuyand›ran fley.hikmet: sebep.hilâf-› âdet: âdete ayk›r›.husus: konu.hususan: özellikle.hükmünde: yerinde, de¤erin-

Page 204: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

yaland›r demeye cibillî bir meyil vard›r. Hususan, her ka-vimden ziyade yalana karfl› sükût etmez Sahabeler olsa;hususan hâdiseler Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-ma taallûk etse; ve bilhassa, nakleden meflahir-i Sahabe-den olsa, elbette o haber-i vahit sahibi, o hâdiseyi görencemaati temsil eder hükmünde rivayet eder.

Hâlbuki, flimdi bahsedece¤imiz mu’cizat-› mâiyeyi, herbir misali çok tariklerle, çok Sahabelerin ellerinden, bin-ler Tabiînin muhakkikleri el at›p alm›fllar, sa¤lam olarakikinci as›r müçtehitlerinin ellerine vermifller. Onlar da,kemal-i ciddiyetle ve hürmetle el at›p, kabul edip, arka-lar›ndaki asr›n muhakkiklerinin ellerine vermifller. Hertabaka, binler kuvvetli ellerden geçip, gele gele tâ asr›m›-za gelmifl. Hem Asr-› Saadette yaz›lan kütüb-ü ehadisiye,sa¤lam olarak devredilip, tâ Buharî ve Müslim gibi ilm-ihadisin dâhî imamlar›n›n eline geçmifl. Onlar da, kemal-itahkik ile meratibini tefrik ederek, s›hhati flüphesiz olan-lar› cem ederek bize ders vermifller, takdim etmifller. 1 GkÒpãnc Gkôr«nN *G oºogGnõnL

‹flte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n mübarekparmaklar›ndan suyun akmas› ve pek çok adama içirme-si mütevatirdir. Öyle bir cemaat nakletmifl ki, yalana itti-faklar› muhaldir. fiu mu’cize gayet kat’îdir. Hem üç defa,üç mecma-› azîmde tekerrür etmifl. Baflta Buharî, Müs-lim, ‹mam-› Malik, ‹mam-› fiuayb, ‹mam-› Katâde gibipek çok ehl-i sahih bir cemaat, Sahabelerden baflta ha-dim-i Nebevî Hazret-i Enes, Hazret-i Cabir, Hazret-i ‹bniMes’ut gibi meflahir-i Sahabenin bir cemaatinden,

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.as›r: yüzy›l, ça¤.Asr-› Saadet: mutluluk asr›; Pey-gamberimiz ve dört halifenin ya-flad›¤› devire verilen ad.bilhassa: özellikle.cem’ etmek: toplamak, bir arayagetirmek.cemaat: topluluk, bir yere top-lanm›fl insanlar.cibillî: yarat›l›fltan olan, yarat›l›fl-tan gelen.dâhî: son derece zeki, anlay›fll›,uyan›k.ehl-i sahih: söyledikleri do¤ru vegüvenilir olan.haber-i vahit: bir tek kiflinin ha-ber vermesi; bir kifli kanal›yla ge-len haber veya hadis.hadim-i Nebevî: PeygamberEfendimizin hizmetkâr›.hâdise: olay, meydana ç›kan hâl.hususan: özellikle.hükmünde: de¤erinde, yerinde.ilm-i hadis: hadis ilmi.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.ittifak: birleflme.kat’î: kesin, flüphesiz.kavim: insan toplulu¤u; aralar›n-da töre, dil ve kültür ortakl›¤› bu-lunan boy ve soy bak›m›ndan dabirbirine ba¤l› insan toplulu¤u.kemal-i ciddiyet: tam bir ciddi-yet.kemal-i tahkik: mükemmelaraflt›rma ve inceleme.kütüb-ü ehadisiye: hadislere da-ir kitaplar.mecma-i azîm: büyük kalabal›k,topluluk.meratip: mertebeler, dereceler.meflahir-i Sahabe: Sahabelerinmeflhurlar›.meyil: yönelme, e¤ilim.misal: örnek, numune.mu’cizat-› mâiye: su ile ilgilimu’cizeler.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.muhakkik: tahkik eden, gerçe¤iaraflt›r›p bulan, bir fleyin iç yüzü-nü inceleyerek vâk›f olan.muhal: imkâns›z, olmas› müm-kün olmayan.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.müçtehit: ayet ve hadisler bafltaolmak üzere, di¤er dini deliller-den hüküm ç›karma bilgi ve ye-tene¤ine sahip olan kifli.mükâfat: ödül.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,

böyle bir toplulu¤un senedinbafl›ndan sonuna kadar yinekendileri gibi bir topluluktanrivayet ettikleri sahih hadis.nakil: aktarma, anlatma.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veyaolay› nakletme, aktarma.Sahabe: Peygamberimiz Hz.

Muhammed’in mübarek yü-zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.s›hhat: do¤ruluk, gerçeklik,sa¤laml›k.sükût etmek: susmak, ko-nuflmamak, söz söylememek.taallûk etmek: alâkal› olmak,ilgilendirmek.Tâbiîn: Sahabeleri gören

Müslümanlar.

takdim etmek: sunmak, arzetmek.

tefrik etme: birbirinden ay›r-ma, ay›rdetmek, seçme.

tekerrür etme: tekrarlanma.

temsil etme: birinin veya birtoplulu¤un ad›na hareket et-me.

ziyade: çok, fazla.

1. Allah onlar› bol hay›rlarla mükâfatland›rs›n.

206 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 205: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

parmaklar›ndan suyun kesretle akmas› ve orduya içirme-si, nakl-i sahih-i kat’î ile beyan edilmifltir. Bu nevi mu’ci-ze-i mâiyeden, pek çok misallerinden, dokuz misali be-yan edece¤iz.

Birinci Misal: Baflta Buharî, Müslim, kütüb-ü sahi-

ha Hazret-i Enes’ten nakl-i sahih ile haber veriyorlar ki:

Hazret-i Enes diyor: “Zevra nam mahalde, üç yüz kiflikadar Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraber-dik. ‹kindi namaz› için abdest almay› emretti. Su bulun-mad›. Yaln›z bir parça su emretti; getirdik. Mübarek elle-rini içine bat›rd›. Gördüm ki, parmaklar›ndan çeflme gi-bi su ak›yor. Sonra, bütün maiyetindeki üç yüz adam gel-diler, umumu abdest al›p, içtiler.” 1

‹flte flu misali, Hazret-i Enes, üç yüz kifliyi temsil ede-rek haber veriyor. Mümkün müdür ki, o üç yüz kifli, fluhabere manen ifltirak etmesinler; hem ifltirak etmedikle-ri hâlde tekzip etmesinler.

‹kinci Misal: Baflta Buharî, Müslim, kütüb-ü sahi-

ha haber veriyorlar ki:

Hazret-i Cabir ibni Abdullahi’l-Ensarî beyan ediyor:“Biz, bin befl yüz kifli Gazve-i Hudeybiye’de susad›k. Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, k›rba denilen deri-den bir kap sudan abdest ald›, sonra elini içine soktu.Gördüm ki, parmaklar›ndan çeflme gibi su ak›yor. Binbefl yüz kifli içip, kaplar›n› o k›rbadan doldurdular.”

MEKTUBAT | 207 ON DOKUZUNCU MEKTUP

elçisi olan Hz. Muhammed.tekzip etmek: yalanlamak.temsil: birinin veya bir toplulu-¤un ad›na hareket etmeumum: bütün.Zevra: Medine çarfl›s›ndaki bir ye-rin ad›.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.Gazve-i Hudeybiye: Hudey-biye Savafl›.ifltirak: ortak olma, kat›lma.kesret: çokluk, fazlal›k, bol-luk.k›rba: ince köseleden veya

deriden yap›lm›fl su kab›.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve gü-venilir hadis kitaplar›.mahal: yer.maiyet: birinin yan›nda bulu-nan, emrinde çal›flan.manen: manevî olarak.misal: örnek, numune.mu’cize-i mâiye: suyla ilgilimu’cize.mübarek: bereketli, hay›rl›,

u¤urlu.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme,aktarma.nam: ad, isim.nev: tür, çeflit.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara bir

1. Buharî, 4:233; Müslim, hadis no: 2279; Neseî, 1:60.

Page 206: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Salim ibni Ebi’l-Ca’d, Cabir’den sormufl: “Kaç kifli idi-niz?”

Cabir demifl ki: “Yüz bin kifli de olsayd›, yine kâfi ge-lirdi. Fakat biz, on befl yüz (yani bin befl yüz) idik.” 1

‹flte, flu mu’cize-i bâhirenin ravileri, manen bin befl yüzkadard›rlar. Çünkü, f›trat-› befleriyede, yalana yalan de-mek bir meyl-i arzusu vard›r. Sahabeler ise, s›dk ve do¤-ruluk için, can ve mal ve peder ve validelerini ve kavimve kabilelerini feda edip, s›dk ve hak için fedaî olduklar›hâlde, hem “Benden bilerek yalan bir fley haber veren,Cehennem ateflinden yerini haz›rlas›n” 2 mealindeki ha-dis-i flerifin tehdidine karfl›, yalana mukabil sükût etme-leri mümkün de¤ildir. Madem sükût ettiler; o haberi ka-bul ettiler, manen ifltirak edip, tasdik ediyorlar demektir.

Üçüncü Misal: Gazve-i Buvat’ta, yine Buharî, Müs-

lim baflta, kütüb-ü sahiha beyan ediyorlar ki:

Hazret-i Cabir dedi ki: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü

Vesselâm ferman etti: pAƒo°VoƒrdÉpH pOÉnf ‘Abdest almak için ni-

da et’ dediler. ‘Su yok’ denildi. Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm dedi: ‘Bir parça su bulunuz.’ Gayet az sugetirdik. Sonra o az su üstüne elini kapad›, bir fleyler oku-

du; bilmedim ne idi. Sonra ferman etti: pÖrcsôdG pánærØnépH ÉnfrOpQYani, ‘Kafilenin büyük tefltini (tekne) getir.’ Bana getiril-di; ben de Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n önü-ne koydum. O da elini içine koydu, parmaklar›n› açt›.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.feda etmek: gözden ç›karmak,u¤runa vermek.fedaî: can›n› esirgemeyen, önem-li bir maksat u¤runa can›n› ver-meye haz›r bulunan.ferman: emir, buyruk.f›trat-› befleriye: insan›n yarat›l›-fl›, insan›n tabiat›.Gazve-i Buvat: Buvat savafl›.hadis-i flerif: mübarek söz, Pey-gamberimizden aktar›lan sözleringenel ad›.hak: do¤ru, gerçek; adalet.ifltirak etme: ortak olma, kat›l-ma.kabile: göçebe insanlarda; ayn›soydan say›lan ve bir bafla itaateden insan toplulu¤u, boy, afliret.kâfi: yeterli.kafile: birlikte yolculuk eden top-luluk.kavim: insan toplulu¤u; aralar›n-da töre, dil ve kültür ortakl›¤› bu-lunan boy ve soy bak›m›ndan dabirbirine ba¤l› insan toplulu¤u.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve güve-nilir hadis kitaplar›.manen: manevî olarak, manaca.

meal: anlam, mana.meyl-i arzu: arzu etme mey-li, isteme e¤ilimi.mu’cize-i bâhire: apaç›kmu’cize.mukabil: karfl›l›k.nida etmek: ba¤›rmak, ses-lenmek; ça¤›rmak.peder: baba.ravi: rivayet eden, hadis ve

haberi baflkalar›na aktarankimse.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.Sahabe: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mübarek yü-zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.

s›dk: do¤ruluk.sükût: susma, konuflmama,söz söylememe.tasdik etme: do¤rulu¤unukabul etme, onaylama.tehdit: gözda¤› verme, kor-kutma.teflt: tekne, le¤en, su kab›.valide: ana, anne.

1. Buharî, 4:234, 5:156; Müslim, hadis no: 1856 Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 4:110.

2. Buharî, 1:38; Müslim, 1:10; Kettanî, Nazmü’l-Mütenasir, s. 20-24.

208 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 207: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ben de o az suyu mübarek eli üzerine döküyordum. Gör-düm ki, mübarek parmaklar›ndan kesretle su akt›. Son-ra teflt doldu. Suya muhtaç olanlar› ça¤›rd›m. Bütün gel-diler, o sudan abdest al›p, içtiler. Ben dedim: ‘Daha kim-se kalmad›.’ Elini kald›rd›; o cefne (yani tekne) lebalepdolu kald›.” 1

‹flte, flu mu’cize-i bâhire-i Ahmediye (a.s.m.) manenmütevatirdir. Çünkü, Hazret-i Cabir o iflte baflta oldu¤uiçin, birinci söz onun hakk›d›r; o, umumun nam›na ilânediyor. Çünkü, o vakit hizmet eden o zat idi; ilân, bafltaonun hakk›d›r.

‹bni Mes’ut da aynen rivayetinde diyor ki: “Ben gör-düm ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n par-maklar›ndan çeflme gibi su ak›yor.” Acaba, meflahir-i s›d-d›kîn-i Sahabeden olan Enes, Cabir, ‹bni Mes’ut gibi bircemaat dese, “Ben gördüm”; görmemesi mümkün mü-dür?

fiimdi flu üç misali birlefltir, ne kadar kuvvetli bir mu’ci-ze-i bâhire oldu¤unu gör. Ve üç tarik birleflse, hakikî te-vatür hükmünde parmaklar›ndan su akmas›n› kat’î ispateder. Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm›n tafltan on iki yerdeçeflme gibi su ak›tmas›, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm›n on parma¤›ndan on musluk suyun akmas›n›nderecesine ç›kamaz. Çünkü, tafltan su akmas› mümkün-dür; adiyat içinde naziri bulunur. Fakat, et ve kemikten,Âb-› Kevser gibi suyun kesretle akmas›n›n naziri, adiyatiçinde yoktur.

MEKTUBAT | 209 ON DOKUZUNCU MEKTUP

birleflmelerini akl›n kabul etme-yece¤i bir toplulu¤un verdi¤i ha-ber, böyle bir toplulu¤un senedinbafl›ndan sonuna kadar yine ken-dileri gibi bir topluluktan rivayetettikleri sahih hadis.nam›na: ad›na.nazir: benzer, efl.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.tarik: yol; bir hadis ya da haberingelifl kanal›.tekne: su kab›.tevatür: bir Hadis-i fierif’in, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.umum: bütün, herkes.zat: kifli, flah›s, fert.

Âb-› Kevser: Kevser Suyu;Cennetteki sulardan biri.adiyat: her zaman olagelen,al›fl›lm›fl, s›radan fleyler.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.aleyhisselâm: ona selâm ol-sun.cefne: tekne.cemaat: topluluk.hadis: Hz. Muhammed’e ait

söz, emir, fiil veya Hz. Pey-gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz, ifl veya davran›fl.hükmünde: yerinde, de¤erin-de.ilân etmek: aç›klamak, her-kese duyurmak.kat’î: kesin, flüphesiz.kesret: çokluk, bolluk, fazla-l›k.lebalep: a¤z›na kadar, dopdo-lu.

manen: manevî olarak.meflahir-i s›dd›kîn-i Sahabe:do¤ruluklar›yla meflhur Saha-beler.misal: örnek, numune.mu’cize-i bâhire-i Ahmedi-ye: Hz. Muhammed’in apaç›kmu’cizeleri.muhtaç: ihtiyac› olan.mübarek: bereketli, hay›rl›,u¤urlu.mütevatir: yalan söylemekte

1. Buharî, 7:148; Müslim, 4:2307, 1309, hadis no: 3014.

Page 208: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dördüncü Misal: Baflta ‹mam-› Malik, Muvatta ki-

tab-› muteberinde, Muaz ibni Cebel gibi meflahir-i Saha-beden haber veriyor ki:

Hazret-i Muaz ibni Cebel dedi ki: “Gazve-i Tebük’tebir çeflmeye rast geldik; sicim kal›nl›¤›nda, güç ile ak›yor-du. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: ‘Birparça o suyu toplay›n›z.’ Avuçlar›nda bir parça toplad›-lar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, onunla elini,yüzünü y›kad›. Suyu çeflmeye koyduk; birden çeflmeninmenfezi aç›l›p, kesretle akt›, bütün orduya kâfi geldi.”

Hatta, bir ravi olan ‹mam ibni ‹shak der ki: Gök gürül-tüsü gibi, toprak alt›nda o çeflmenin suyu gürültü yapa-rak öyle akt›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm,Hazret-i Muaz’a ferman etti ki:

ÉkfÉnæpL nÅp∏oe rónb Énæo¡'g Éne …'ônJ r¿nG lIÉn«nM n∂pH rândÉnW r¿pG oPÉn©oe Énj o∂p°TƒojYani, “Bu eser-i mu’cize olan mübarek su devam edip,

buralar› ba¤a çevirecek; ömrün varsa göreceksin.” 1 Veöyle olmufltur.

Beflinci Misal: Baflta Buharî, Hazret-i Berâ’dan ve

Müslim, Hazret-i Selemeti’bni Ekvâ’dan ve sair kütüb-üsahiha baflka ravilerden müttefikan haber veriyorlar ki:

Gazve-i Hudeybiye’de bir kuyuya rast geldik. Biz, dörtyüz kifli idik. O kuyunun suyu elli kifliyi ancak idare eder-di. Biz suyu çektik, içinde bir fley b›rakmad›k. Resul-i Ek-rem Aleyhissalâtü Vesselâm geldi, kuyunun bafl›na otur-du. Bir kova su istedi; getirdik. Kovan›n içine mübarek

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.

eser-i mu’cize: mu’cize eseri.ferman: emir, buyruk.Gazve-i Hudeybiye: Hudey-biye Savafl›.Gazve-i Tebük: Tebük Savafl›.kâfi: yeterli.kesret: çokluk, bolluk, fazla-l›k.kitab-› muteber: inan›l›r, gü-venilir kitap.

kütüb-ü sahiha: do¤ru ve gü-venilir hadis kitaplar›.menfez: delik.meflahir-i Sahabe: Sahabeninmeflhurlar›.misal: örnek, numune.mübarek: bereketli, hay›rl›,u¤urlu.müttefikan: ittifak ederek,birleflerek, fikir birli¤iyle.

ravi: rivayet eden, hadis vehaberi baflkalar›na aktarankimse.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

sair: di¤er, öteki.

sicim: ip.

1. Müslim, Fezail: 9, 4:1784, 1785, 7:60, hadis no: 10; Muvatta, Sefer: 2; Buharî, 4:235.

210 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 209: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

a¤z›n›n suyunu b›rakt› ve dua etti, sonra o kovay› kuyu-ya döktü. Birden kuyu cofltu ve kaynad›, a¤z›na kadardoldu. Bütün ordu, kendileri ve hayvanat› doyuncaya ka-dar içtiler, kaplar›n› da doldurdular.” 1

Alt›nc› Misal: Yine Müslim ve ‹bni Cerir-i Taberî

gibi, hadisin dahi imamlar› baflta olarak, kütüb-ü sahiha,nakl-i sahih ile, meflhur Ebu Katâde’den haber veriyorlarki:

Ebu Katâde diyor: “Mute gazve-i meflhuresinde, reis-lerin flahadetleri üzerine, imdada gidiyorduk. Bende birk›rba vard›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bana

ferman etti: lº«p¶nY lÉnÑnf Én¡nd o¿ƒoµn«°nùna n∂nànÄn°†«pe s»n∏nY rßnØrMpG Yani,

‘K›rban› sakla; onun büyük ifli var.’ Sonra susuzluk bafl-lad›. Yetmifl iki kifli idik. (Taberî’nin nakline göre, “üç yüzidik.”) Susuz kald›k. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm dedi: ‘K›rban› getir.” Ben getirdim. O da ald›, a¤z›-n› a¤z›na getirdi; içine nefes etti, etmedi, bilmem. Son-ra yetmifl iki kifli geldiler, içtiler, kaplar›n› doldurdular.Sonra ben ald›m; verdi¤im gibi kalm›flt›.” 2

‹flte flu mu’cize-i bâhire-i Ahmediyeyi (a.s.m.) gör, 3 pABÉnŸrG päGnôn£nb pOnón©pH p¬pd'G ' =¤nYnh p¬r«n∏nY rºu∏°nSnh pqπn°U sºo¡s∏dnG de.

Yedinci Misal: Baflta Buharî ve Müslim olarak kü-

tüb-ü sahiha, Hazret-i ‹mran ibni Husayn’dan haber ve-riyorlar ki:

MEKTUBAT | 211 ON DOKUZUNCU MEKTUP

meflhur: tan›nm›fl, ünlü.misal: örnek, numune.mu’cize-i bâhire-i Ahmedî: Hz.Muhammed’in apaç›k mu’cizeleri.Mute gazve-i meflhuresi: mefl-hur Mute savafl›.nakil: aktarma, anlatma.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.reis: bafl; bir toplulu¤un en üstidarecisi.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.flehadet: flehitlik, Allah’›n ve yücedininin u¤runda can›n› feda etme.

âl: aile, soy.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

dâhî: son derece zeki, anla-y›fll›, uyan›k.

ferman: emir, buyruk.

hadis: Hz. Muhammed’e aitsöz, emir, fiil veya Hz. Pey-gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz, ifl veya davran›fl.

hayvanat: hayvanlar.

imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecede

derin ve genifl bilgi sahibiolan âlim.

imdat: yard›m.

k›rba: ince köseleden veyaderiden yap›lm›fl su kab›.

kütüb-ü sahiha: do¤ru ve gü-venilir hadis kitaplar›.

1. Buharî, 4:234; Müslim, 3:1432, hadis no: 1807; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 4:110.

2. Müslim, Mesacid: 311, 1:472, 473; Ebu Davud, hadis no: 437-441.

3. Allah’›m, ona ve âline, suyun damlalar› say›s›nca salât ve selâm eyle.

Page 210: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹mran der: “Bir seferde, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm ile beraber susuz kald›k. Bana ve Ali’ye fer-man etti ki: ‘Filân mevkide bir kad›n, iki k›rba suyu hay-vana yükletmifl, gidiyor; al›p buraya getiriniz.’ Ben ve Aliberaber gittik; ayn› yerde kad›n› su yükü ile bulduk, ge-tirdik. Sonra emretti: ‘Bir kaba, bir parça su boflalt›n›z.’Boflaltt›k. Bereketle dua etti. Sonra, yine suyu o hayvan-daki k›rbaya koyduk. Ferman etti ki: ‘Herkes gelsin, ka-b›n› doldursun.’ Bütün kafile geldi, kaplar›n› doldurdular,içtiler. Sonra ferman etti: ‘Kad›na bir fleyler toplay›n›z.’Kad›n›n ete¤ini doldurdular.”

‹mran diyor ki: “Ben tahayyül ediyordum ki, gittikçeiki k›rba doluyor, daha ziyadelefliyor. Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm o kad›na ferman etti ki:

Én«'≤n°S %G søpµ'dnh ÉkÄr«°nT p∂pFBÉne røpe ròoNrÉnf rºnd ÉsfpÉna » pÑng rPpGYani, ‘Senin suyundan almad›k. Belki Cenab-› Hak bi-

ze hazinesinden su içirdi.’” 1

Sekizinci Misal: Baflta meflhur ‹bni Huzeyme, Sa-

hih’inde, raviler Hazret-i Ömer’den naklediyorlar ki:

“Gazve-i Tebük’te susuz kald›k. Hatta baz›lar› devesinikeser, susuzluktan içini s›kar, içerdi. Ebu Bekri’s-S›dd›k,Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma dua etmek içinrica etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm elini kal-d›rd›; daha elini indirmeden bulut topland›, ya¤mur öylegeldi ki, kaplar›m›z› doldurduk. Sonra su çekildi. Ordu-muza mahsus olarak, hududumuzu tecavüz etmedi.” 2

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bereket: bolluk, hay›rl›l›k, Allahvergisi.Cenab-› Hak: hakk›n ta kendisi

olan, fleref ve azamet sahibiyüce Allah.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ferman: emir, buyruk.Gazve-i Tebük: Tebük Savafl›.hudut: s›n›r.kafile: birlikte yolculuk edentopluluk.k›rba: ince köseleden veya

deriden yap›lm›fl su kab›.mahsus: özel.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.mevki: yer, mekân.nakil: aktarma, anlatma.ravi: rivayet eden, hadis vehaberi baflkalar›na aktarankimse.Resul-i Ekrem: çok cömert,

kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

sefer: yolculuk, seyahat.

tahayyül etmek: hayalindecanland›rmak, hayal etmek.

tecavüz etmek: s›n›r›n› afl-mak.

ziyade: çok, fazla.

1. Buharî, Teyemmüm: 6, 4:233; Müslim, 1:475; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 4:276, 6:130.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:190; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 12:353; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 2:63.

212 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 211: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Demek, tesadüf içine kar›flmam›fl, s›rf bir mu’cize-iAhmediyedir (a.s.m.).

Dokuzuncu Misal: Meflhur Abdullah ibni Amr ‹b-

nü’l-As’›n hafidi ve dört imam›n ona itimat edip ve on-dan tahric-i hadis ettikleri Amr ibni fiuayb’dan nakl-i sa-hih ile haber veriyorlar ki:

Demifl: “Nübüvvetten evvel, Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm, amcas› Ebu Talip’le deveye binip Arafecivar›nda Zilhicaz nam mevkie geldikleri vakit, Ebu Talipdemifl: ‘Ben susad›m.’ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm inmifl, yere aya¤›n› vurmufl, su ç›km›fl; Ebu Talipiçmifltir.” 1

Muhakkikînden birisi demifl ki: “fiu hâdise nübüvvet-ten evvel oldu¤undan, irhasat kabîlinden olmakla bera-ber, bin sene sonra ayn› yerde Arafat çeflmesi ç›kmas›, ohâdiseye binaen bir keramet-i Ahmediye (a.s.m.) say›la-bilir.”

‹flte, flu dokuz misaller gibi, doksan misal olmasa da,belki doksan surette rivayetler, mu’cizat-› mâiyeyi habervermifller. Bafltaki yedi misal, manevî tevatür gibi kat’î vekuvvetlidirler. Ahirdeki iki misal, çendan o derece tarik-leri kuvvetli ve müteaddit de¤il, ravileri çok de¤iller. Fa-kat sekizinci misalde Hazret-i Ömer’den rivayet olunanmu’cize-i Sahabiyeyi teyit ve takviye eden ikinci birmu’cize-i Sahabiye, baflta ‹mam-› Beyhakî ve Hâkim ola-rak, kütüb-ü sahiha, Hazret-i Ömer’den haber veriyorlarki:

MEKTUBAT | 213 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kütüb-ü sahiha: do¤ru ve güve-nilir hadis kitaplar›.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.mevki: yer.misal: örnek, numune.mu’cizat-› mâiye: su ile ilgilimu’cizeler.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.mu’cize-i Sahabiye: Sahabelerleilgili olup, pek ço¤unun gördü¤ütasdik etti¤i mu’cize.muhakkikîn: muhakkikler, haki-kati araflt›ranlar, hakikati bulupmeydana ç›karanlar.müteaddit: birçok, çeflitli.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.nam: ad, isim.Nübüvvet: peygamberlik; Pey-gamberimiz Hz. Muhammed’inPeygamberli¤i.ravi: rivayet eden, hadis ve habe-ri baflkalar›na aktaran kimse.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.s›rf: ancak, yaln›z; büsbütün.suret: flekil, biçim, tarz.tahric-i hadis: hadis dersi alma;hadislerin ilk rivayet edenini ç›-karma.takviye: kuvvetlendirme, sa¤-lamlaflt›rma.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tesadüf: rastlant›; bir fleyin ken-dili¤inden meydana gelmesi.teyit: do¤rulama; kuvvetlendir-me.

ahir: son.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.Arafat: Mekke’nin do¤usun-daki tepe, Hacca gidenlerinarefe günü topland›klar› yer.Arefe: Arafat da¤›.binaen: -den dolay›.civar: yak›n, çevre, etraf.çendan: gerçi.

hâdise: olay, meydana ç›kanhâl.hafit: evlât o¤lu, torun.imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecedederin ve genifl bilgi sahibiolan âlim.irhasat: Hz. Muhammed’inpeygamberli¤inden evvelmeydana gelen ve peygam-ber olaca¤›na iflaret eden ha-

rika hâller, belirtiler.itimat etmek: güvenmek,dayanmak.kabîlinden: türünden, s›n›f›n-dan.kat’î: kesin, flüphesiz.keramet-i Ahmediye: Pey-gamber Efendimizin Allah’›nbir ikram› olarak, kendindegörülen ola¤anüstü hâl ve ha-reketler.

1. Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 2:15-20, 6:141; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:290.

Page 212: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“Hazret-i Ömer, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâmdan ya¤mur duas›n› niyaz etti. Çünkü, ordu suyamuhtaçt›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm elinikald›rd›; birden bulut topland›, ya¤mur geldi, ordunun ih-tiyac› kadar su verdi, gitti.” 1 Âdeta, yaln›z orduya su ver-mek için memur idi; geldi, ihtiyaca göre verdi, gitti.

fiu hâdise, nas›l ki sekizinci misali teyit ve kat’î ispateder; öyle de, flu hâdisede, meflhur allâmelerden ve tas-hihte çok müflkülpesent, hatta çok sahihlere mevzu de-yip kabul etmeyen ‹bni Cevzî gibi bir muhakkik der ki:“fiu hâdise Gazve-i Meflhure-i Bedir’de vuku bulmufl. 2p¬pH rºocnôu¡n£o«pd kABÉne pABÉnªs°ùdG nøpe rºoµr«n∏nY o∫pqõnæojnh ayet-i kerîmesi, o

hâdiseyi beyan edip, ifade eder.”

Madem ayet o hâdiseyi gösterir; kat’iyetinde flüphekalmaz. Hem, dua-i Nebevî ile, birden ve sür’atle ve da-ha elini indirmeden ya¤murun gelmesi, çok tekerrür et-mifl, tek bafl›yla bir mu’cize-i mütevatiredir. Baz› defa ca-mide, minber üstünde elini kald›rm›fl, daha indirmedenya¤m›fl; tevatür ile nakledilmifl. 3

Dokuzuncu ‹flaretResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n enva-› mu’ci-

zat›ndan birisi de, a¤açlar›n insanlar gibi emrini dinleme-leri ve yerinden kalk›p yan›na geldikleridir ki, flu mu’ci-ze-i fleceriye, mübarek parmaklar›ndan suyun akmas› gi-bi, manen mütevatirdir. Müteaddit suretleri var ve çok ta-riklerle gelmifltir.

Aleyhissalâtü Vesselâm: salâtve selâm onun üzerine olsun.allâme: pek çok konuda uzmanolan büyük bilgin, ilmî seviyesiçok yüksek olan âlim.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.ayet-i kerîme: Kur’ân’›n ayeti;azamet ve flerefi olan ayet.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.dua-i Nebevî: Peygamberin du-as›.enva-› mu’cizat: mu’cizelerin tür-leri, çeflitleri.hâdise: olay, ilk defa olan, mey-dana ç›kan hâl.kat’î: kesin, flüphesiz.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.manen: manevî olarak.Meflhure-i Gazve-i Bedir: Mefl-hur Bedir Savafl›.mevzu: yalanc›lar›n uydurdu¤uve hadis diye Peygamberimizedayand›rd›¤› haberler, uydurmahadisler.minber: camide hatibin hutbeokudu¤u merdivenli kürsü.misal: örnek, numune.mu’cize-i mütevatire: çok kim-senin aktard›¤› ve do¤rulu¤unukabul etti¤i mu’cize.mu’cize-i fleceriye: a¤aç ile ilgilimu’cize.muhakkik: tahkik eden, gerçe¤iaraflt›r›p bulan, bir fleyin iç yüzü-nü inceleyerek vâk›f olan.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.müflkülpesent: titiz, zor be¤e-nen, afl›r› itina gösteren.müteaddit: birçok, çeflitli.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nakletmek: aktarmak, anlatmak.niyaz: dua, yalvarma, yakarma.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

sahih: gerçek, do¤ru, yanl›flolmayan.

suret: flekil, biçim.

tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.

tashih: düzeltme, yanl›fllar-dan ar›nd›rma.

tekerrür etmek: tekrarlan-mak.

tevatür: bir hadis-i flerifin, ya-lan söylemelerini akl›n kabul-lenemeyece¤i kadar say› ve

sa¤laml›ktaki bir topluluk ta-raf›ndan aktar›lmas›, rivayetedilmesi.

teyit: kuvvetlendirme, do¤ru-lama.

vuku bulma: meydana gel-me, ortaya ç›kma.

1. Hafacî, fierhü'fl-fiifa, 3:128; Aliyyü'l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:601; Dürerü'l-Mensur, 3:170.

2. Sizi temizlemek için üzerinize gökten ya¤mur indirir. (Enfal Suresi: 11.)

3. Buharî, 2:15, 34, 36, 37, 38, 4:4:236; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:139.

214 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 213: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n emriiçin, a¤aç, yerinden ç›k›p yan›na gelmesi, sarihan müte-vatir denilebilir. Çünkü, meflahir-i s›dd›kîn-i SahabedenHazret-i Ali, Hazret-i ‹bni Abbas, Hazret-i ‹bni Mes’ut,Hazret-i ‹bni Ömer, Hazret-i Ya’le ibni Murre, Hazret-iCabir, Hazret-i Enes ibni Malik, Hazret-i Büreyde, Haz-ret-i Üsame bin Zeyd ve Hazret-i Gaylan ibni Seleme gi-bi Sahabeler, her biri kat’iyetle, ayn› mu’cize-i fleceriye-yi haber vermifl. Tabiînin yüzer imamlar›, mezkûr Saha-belerden her bir Sahabeden, ayr› bir tarikle o mu’cize-ifleceriyeyi nakletmifller, âdeta muzaaf tevatür suretindebize nakletmifller. ‹flte, flu mu’cize-i fleceriye, hiçbir flüp-he kabul etmez bir tevatür-ü manevî-i kat’î hükmündedir.

fiimdi, o mu’cize-i kübran›n, tekerrür etti¤i hâlde, bir-kaç sahih suretlerini birkaç misal ile beyan edece¤iz.

Birinci Misal: Baflta ‹mam-› Mace ve Darimî ve

‹mam-› Beyhakî, nakl-i sahihle, Hazret-i Enes ibni Ma-lik’ten ve Hazret-i Ali’den; ve Bezzaz ve ‹mam-› Beyha-kî, Hazret-i Ömer’den haber veriyorlar ki:

Üç Sahabe demifller: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm, küffar›n tekzibinden müteessir olarak mahzun idi.

Dedi: 1 Éngnór©nH »pænHsònc røne p‹É'HoG n’ kánj'G pÊpQnG uÜnQÉnj Enes’in riva-

yetinde, Hazret-i Cebrail haz›r idi. Vadi kenar›nda bira¤aç vard›. Hazret-i Cebrail’in ilâm›yla, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm o a¤ac› ça¤›rd›; tâ yan›na geldi.Sonra, “Git” dedi; tekrar gitti, yerine yerleflti. 2

MEKTUBAT | 215 ON DOKUZUNCU MEKTUP

küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti inkâredenler.mahzun: hüzünlü, üzüntülü.meflahir-i s›dd›kîn-i Sahabe:do¤ruluklar›yla meflhur Sahabe-ler.mezkûr: zikredilen, ad› geçen,an›lan.misal: örnek, numune.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.mu’cize-i kübra: en büyükmu’cize.mu’cize-i fleceriye: a¤aç ile ilgilimu’cize.muzaaf: kat kat, iki misli, kat-merli.müteessir: etkilenmifl.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,yetifltiren, verdi¤i nimetlerlemahlûkat› ›slah terbiye eden Al-lah.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.sahih: gerçek, do¤ru.sarihan: aç›kça, aç›k olarak.suret: flekil, biçim, tarz.Tâbiîn: Hz. Muhammed’in Saha-beleriyle görüflmüfl, onlardan ha-dis dinlemifl ve ders alm›fl olanMüslümanlar.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tekerrür etmek: tekrarlanmak.tekzip: yalanlama.tevatür: bir hadis-i flerifin, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.tevatür-ü manevî-i kat’î: kesinmanevî tevatür; bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.

hadis: Hz. Muhammed’e(a.s.m.) ait söz, emir, fiil veya

Hz. Peygamberin onaylad›¤›baflkas›na ait söz, ifl veyadavran›fl.

Hazret-i Cebrail: Dört büyükmelekten biri olup; vahiy ge-tirmekle görevli olan melek-tir.

hükmünde: de¤erinde, yerin-de.

imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecedederin ve genifl bilgi sahibiolan âlim.

kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.

1. Yâ Rabbi, bana öyle bir mu’cize göster ki, ondan sonra beni yalanlayanlar› önemsemeye-yim.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:302; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:13; ‹bni Mâce, 2:1336, hadis no: 4028;Darimî, Mukaddime: 3; Müsned, 1:223, 3:113; 4:177.

Page 214: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci Misal: Allâme-i Ma¤rip Kad› ‹yaz fiifa-i fie-

rif’te ulvî bir senetle, do¤ru ve sa¤lam bir an’ane ile,Hazret-i Abdullah ibni Ömer’den haber veriyor ki:

Bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n

yan›na bir bedevî geldi. Ferman etti: ?oójpôoJ nørjnG , “Nere-

ye gidiyorsun?” Bedevî dedi: “Ehlime.” Ferman etti:

?n∂pd'P røpe môr«nN ≈'dpG n∂nd rπng “Ondan daha iyi bir hay›r iste-

miyor musun?” Bedevî dedi: “Nedir?” Ferman etti:

Gkósªnëoe s¿nGnh o¬nd n∂jpôn°T n’ o√nórMnh *G s’pG n¬'dpG 'B’ r¿nG nón¡r°ûnJ r¿nG1 o¬odƒo°SnQnh o√oórÑnY

Bedevî dedi: “Bu flahadete flahit nedir?” Ferman etti:2 oInôoªs°ùdG oInônés°ûdG p√pò'g “Vadi kenar›ndaki a¤aç flahit ola-

cak.”

‹bni Ömer der ki: “O a¤aç yerinden sallanarak ç›kt›,yeri flakketti, geldi, ta Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm›n yan›na. Üç defa Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm, o a¤ac› istiflhat etti, a¤aç da s›dk›na flahadetetti. Emretti; yine yerine gidip yerleflti.” 3

Hazret-i Büreyde, ‹bni Sahibi’l-Eslemî tarik›nda, nakl-isahih ile, Büreyde dedi ki: “Biz Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm›n yan›nda iken, bir seferde bir a’rabî gel-di, bir ayet, yani bir mu’cize istedi. Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm ferman etti:

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.an’ane: hadis naklinin rivayetzincirlemesi.a’rabî: çölde yaflayan Arap, bede-vî.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.bedevî: göçebe, çölde yaflayan.ehil: kar› kocadan her biri.ferman: emir, buyruk.ilâh: tanr›, ma’bud.istiflhat: flahit gösterme, flahittutma.misal: örnek, numune.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.

sefer: yolculuk, seyahat.senet: bir hadis metninde, ometni rivayet etmifl ravilerin,en son raviden bafllayarak Hz.Peygambere var›ncaya kadaruzanan isimler zinciri.s›dk: do¤ruluk.

flahadet: flahit olma, flahitlik,tan›kl›k.

flahadet etmek: Kelime-i fia-hadet getirmek, Allah’tanbaflka ilâh olmad›¤›n› ve Hz.Muhammed’in onun kulu vepeygamberi oldu¤unu kabul

etmek.flahit: flahitlik yapan, tan›k,delil.flakketmek: yarmak, yar›l-mak.flerik: ortak.ulvî: yüksek, yüce.

1. Allah’tan baflka hiçbir ilâh bulunmad›¤›na, Onun bir oldu¤una, hiçbir fleriki olmad›¤›na veMuhammed’in de Onun kulu ve resulü oldu¤una flahitlik etmendir.

2. fiu semure a¤ac›d›r.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:298; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:14, 15.

216 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 215: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

1 p∑ƒoYrónj $G o∫ƒo°SnQ pInônés°ûdG n∂r∏pàpd rπobBir a¤aca iflaret etti; a¤aç, sa¤a ve sola meylederek

köklerini yerden ç›kar›p huzur-u Nebevîye geldi, 2 $G n∫ƒo°SnQÉnj n∂r«n∏nY oΩnÓs°ùdnG dedi. Sonra a’rabî dedi: “Yine

yerine gitsin.” Emretti; yerine gitti. A’rabî dedi: “‹zin ver,sana secde edeyim.” Dedi: “‹zin yok kimseye.” Dedi:“Öyle ise, senin elini aya¤›n› öpece¤im.” ‹zin verdi.3

Üçüncü Misal: Baflta Sahih-i Müslim, kütüb-ü sahi-

ha haber veriyorlar ki:

Cabir diyor: Biz, bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm ile beraberdik. Kaza-i hacet için bir yerarad›. Settareli bir yer yoktu. Sonra, gitti iki a¤aç yan›-na, bir a¤ac›n dal›n› tuttu, çekti. A¤aç itaat ederek bera-ber gitti. Öteki a¤ac›n yan›na getirdi. Mutî devenin yula-r›n› tutup çekildikte geldi¤i gibi, o iki a¤ac› o suretle yan

yana getirdi. Sonra dedi: 4 $G p¿rPpÉpH s»n∏nY ÉnªpÄnàrdpG Yani, “Üs-

tüme birlefliniz” dedi. ‹kisi birleflerek settare oldular. Ar-kalar›nda kaza-i hacet ettikten sonra onlara emretti; yer-lerine gittiler. 5

‹kinci bir rivayette, yine Hazret-i Cabir der ki: Banaemretti ki:

≈p≤nërdpG $G o∫ƒo°SnQ p∂nd o∫ƒo≤nj pInônés°ûdG p√pò'¡pd :rπob oôpHÉnL ÉnjÉnªoµnØr∏nN ¢nùp∏rLnG »sànM p∂pànÑpMÉn°üpH

MEKTUBAT | 217 ON DOKUZUNCU MEKTUP

meyletmek: bir tarafa do¤ru e¤il-mek.misal: örnek, numune.mutî: itaat eden, boyun e¤en.resul: elçi, peygamber.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Resulullah: Allah’›n Resulü, elçisi,peygamberi.sefer: yolculuk, seyahat.settare: örtünecek, gizlenecekyer; örtü, perde.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.a’rabî: çölde yaflayan Arap,bedevî.

hadis: Hz. Muhammed’e aitsöz, emir, fiil veya Hz. Pey-gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz, ifl veya davran›fl.huzur-u Nebevî: Peygamber

Efendimizin huzuru, yan›.kaza-i hacet: ihtiyaç gider-me, ihtiyaç karfl›lama.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve gü-venilir hadis kitaplar›.

1. fiu a¤aca söyle ki, “Resulullah seni ça¤›r›yor.”2. Selâm sana, ey Allah’›n Resulü!3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:299; Hafacî, fierhu’fl-fiifa, 3:49.4. Allah’›n izniyle üstümde birlefliniz.5. Müslim, Züht: 74, 4:2301, 2306, hadis no: 3006, 3012; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:8, 18, 20,

21; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:299.

Page 216: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yani, “O a¤açlara de: Resulullah›n haceti için birlefli-niz.” Ben öyle dedim, onlar da birlefltiler. Sonra, benbeklerken, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ç›ka-geldi, bafl›yla sa¤a sola iflaret etti; o iki a¤aç yerlerine git-tiler. 1

Dördüncü Misal: Nakl-i sahih ile, Resul-i Ekrem

Aleyhissalâtü Vesselâm›n cesur kumandanlar›ndan vehizmetkârlar›ndan olan Üsame bin Zeyd der ki:

Bir seferde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ileberaberdik. Kaza-i hacet için hâlî, settareli bir yer bulun-

muyordu. Ferman etti ki: 2 ?mInQÉnépM rhnG mπrînf røpe …nônJ rπng .

Dedim: “Evet, var.” Emretti ve dedi:

pênôrînªpd nÚpJrÉnJ r¿nG søocoôoerÉnj $G n∫ƒo°SnQ s¿pG søo¡nd rπobnh r≥p∏n£rfpGn∂pd'P nπrãpe pInQÉnépër∏pd rπobnh $G p∫ƒo°SnQ

Yani, “O a¤açlara de ki: ‘Resulullah›n haceti için bir-lefliniz.’ Ve tafllara da de: ‘Duvar gibi toplan›n›z.’” Bengittim, söyledim. Kasem ediyorum ki, a¤açlar birlefltilerve tafllar duvar oldular. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-

selâm, hacetinden sonra yine emretti: 3 nørbpônàrØnj søo¡nd rπob Be-

nim nefsim kabza-i kudretinde olan Zat-› Zülcelâl’e ka-sem ederim, a¤açlar ve tafllar ayr›l›p, yerlerine gittiler.4

fiu, Hazret-i Cabir ve Üsame’nin beyan etti¤i iki hâdi-seyi, aynen Ya’le ibni Murre ve Gaylan ibni Selemeti’s-Sakafî ve Hazret-i ‹bni Mes’ut, Gazve-i Huneyn’de ay-nen haber veriyorlar.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.ferman: emir, buyruk.Gazve-i Huneyn: Huneyn Savafl›.hacet: ihtiyaç.hâdise: olay.hâlî: bofl; kimsenin olmad›¤› ›ss›zyer.hizmetkâr: hizmetçi.kabza-i kudret: kudret eli.

kasem: yemin, and.kaza-i hacet: ihtiyaç gider-me, ihtiyaç karfl›lama.kumandan: komutan.misal: örnek, numune.nefis: hayat, ruh, can.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.Resulullah: Allah’›n Resulü,elçisi, peygamberi.sefer: yolculuk, seyahat.

settare: örtünecek, gizlene-cek yer; örtü perde.

Zat-› Zülcelâl: sonsuz büyük-lük ve haflmet sahibi olan Zat,Allah.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:299; Müslim, Züht: 74, 4:2301, 2306, hadis no: 3006, 3012; Beyhakî, Delâ-ilü’n-Nübüvve, 6:8 , 18, 20, 21.

2. Bir hurma a¤ac› veya bir tafl görüyor musun?3. Ayr›lmalar›n› söyle.4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:300, 301; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:24-25; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal,

12:403.

218 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 217: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Beflinci Misal: ‹mam-› ‹bni Fûrek ki, kemal-i içtihat

ve fazl›ndan kinaye olarak, “fiafi-i Sani” ünvan›n› alanallâme-i as›r, kat’î haber veriyor ki:

Gazve-i Taif’te Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmgece at üstünde giderken uykusu geliyordu. O hâldeiken, bir sidre a¤ac›na rast geldi. A¤aç ona yol verip, at›-n› incitmemek için iki flak oldu; Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm hayvan ile içinden geçti. Ta zaman›m›zakadar o a¤aç iki ayak üstünde muhterem bir vaziyettekald›. 1

Alt›nc› Misal: Hazret-i Ya’le, tarik›nda nakl-i sa-

hihle haber veriyor ki:

Bir seferde, talha veya semure denilen bir a¤aç geldi,Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n etraf›nda tavafeder gibi döndü, sonra yine yerine gitti. Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki:

s»n∏nY nºu∏n°ùoJ r¿nG rânfnPrÉnàr°SpG Én¡sfpGYani, “O a¤aç Cenab-› Haktan istedi ki, bana selâm

etsin.” 2

Yedinci Misal: Muhaddisler, nakl-i sahih ile, ‹bni

Mes’ut’tan beyan ediyorlar ki:

‹bni Mes’ut dedi: Batn-› Nahl denilen nam mevkide,Nusaybin ecinnileri, ihtida için Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâma geldikleri vakit, bir a¤aç o ecinnilerin gel-diklerini haber verdi.

MEKTUBAT | 219 ON DOKUZUNCU MEKTUP

sayg› de¤er, aziz.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.nam: ad, isim.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sefer: yolculuk, seyahat.sidre: Arabistan kiraz›.fiafi-i Sani: ikinci fiafiî.flak olma: yar›lma.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tavaf: bir fleyin etraf›n› dolaflma.ünvan: ad, isim, lâkap.vaziyet: durufl, durum, hâl.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.allâme-i as›r: asr›n âlimi, as-r›n en büyük bilgini.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.Cenab-› Hak: hakk›n ta ken-disi olan, fleref ve azamet sa-

hibi yüce Allah.ecinni: cinler.fazl: fazilet, erdem.ferman: emir, buyruk.Gazve-i Taif: Taif Savafl›.ihtida: hidayete erme; Müslü-man olma.kat’î: kesin, flüphesiz.kemal-i içtihat: içtihad›n mü-

kemmel oluflu.kinaye: maksad› kapal› birflekilde ve dolayl› olarak anla-tan söz.mevki: yer.misal: örnek, numune.muhaddis: hadis ilmiyle u¤-raflan âlim, hadis âlimi.muhterem: hürmete lây›k,

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:301, 302.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:301; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:23, 24.

Page 218: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem ‹mam-› Mücahit, o hadiste ‹bni Mes’ut’tan nak-leder ki: O cinnîler bir delil istediler. Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm bir a¤aca emretti; yerinden ç›k›p gel-di, sonra yine yerine gitti. 1

‹flte, cin taifesine bir tek mu’cize kâfi geldi. Acaba bumu’cize gibi bin mu’cizat ifliten bir insan imana gelmez-

se, cinnîlerin 2 Ék£n£n°T $G n¤nY Énæo¡«pØn°S o∫ƒo≤nj tabir ettikleri fley-

tanlardan daha fleytan olmaz m›?

Sekizinci Misal: Sahih-i Tirmizî, nakl-i sahih ile,

Hazret-i ‹bni Abbas’tan haber veriyorlar ki:

‹bni Abbas dedi ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm bir a’rabîye ferman etti:

$G o∫ƒo°SnQ pqÊnG oón¡r°ûnJnG pán∏rîsædG p√pò'g røpe n¥ròp©rdG Gnò'g oärƒnYnO r¿pG nârjnGnQnG“Ben bu a¤ac›n flu dal›n› ça¤›rsam, yan›ma gelse,

iman edecek misin?”“Evet” dedi.Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ça¤›rd›. O ur-

cun, a¤ac›n›n bafl›ndan kopup Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm›n yan›na atlad›, geldi. Sonra emretti; yineyerine gitti. 3

‹flte, bu sekiz misal gibi çok misaller var; çok tarikler-le nakledilmifller. Malûmdur ki, yedi sekiz urgan toplan-sa, kuvvetli bir halat olur. Binaenaleyh, flu en meflhurs›dd›kîn-i Sahabeden, böyle müteaddit tariklerle ihbaredilen flu mu’cize-i fleceriye, elbette tevatür-ü manevî

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.a’rabî: çölde yaflayan Arap, bede-vî.binaenaleyh: bundan dolay›.cinnîler: cinler.ferman: emir, buyruk.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.ihbar etmek: haber vermek, bil-dirmek.iman: inanma, inanç; ‹slâm dininikabul etme.kâfi: yeterli.malûm: bilinen, belli.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.misal: örnek, numune.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.mu’cize-i fleceriye: a¤aç ile ilgilimu’cize.müteaddit: birçok, çeflitli.nakletmek: aktarmak, anlatmak.

nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

s›dd›kîn-i Sahabe: do¤ruluk-lar› ile tan›nm›fl Sahabîler.

tabir etme: adland›rma.

taife: topluluk, kabile.

tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.

tevatür-ü manevî: bir toplu-lu¤a ait olay›n o toplulu¤a aitbirisi taraf›ndan nakledilmesive bu naklin toplulu¤un di¤erfertleri taraf›ndan yalanlan-

mam›fl olmas›, söyleyenindo¤rulu¤unun, di¤erlerininsusmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.

urcun: kurumufl hurma dal›.

urgan: keten, pamuk, kenevirgibi maddelerden yap›lan in-ce halat.

1. Buharî, 5:58; Ebu Davud, 1:20; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 2:225; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:301.

2. Bizim ak›ls›zlar›m›z ise Allah hakk›nda yalan yanl›fl fleyler söylüyorlar. (Cin Suresi: 4.)

3. Müsned, 3:93; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:15.

220 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 219: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kuvvetindedir; belki tevatür-ü hakikîdir. Zaten Sahabe-den sonra Tabiînin eline geçti¤i vakit, tevatür suretinial›r. Hususan Buharî, Müslim, ‹bni Hibban, Tirmizî gibikütüb-ü sahiha, zaman-› Sahabeye kadar, o yolu o kadarsa¤lam yapm›fllar ve tutmufllar ki, meselâ Buharî’de gör-mek, ayn› Sahabeden iflitmek gibidir.

Acaba, o Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmaa¤açlar, misallerde göründü¤ü gibi, onu tan›y›p, risaleti-ni tasdik edip, ona selâm ederek ziyaret edip, emirlerinidinleyerek itaat etti¤i hâlde, kendilerine insan diyen birk›s›m camit, ak›ls›z mahlûklar onu tan›mazsa, iman et-mezse, kuru a¤açtan çok edna, odun parças› gibi ehem-miyetsiz, k›ymetsiz olarak atefle lây›k olmaz m›?

Onuncu ‹flaretfiu mu’cize-i fleceriyeyi daha ziyade takviye eden mü-

tevatir bir surette nakledilen hânînülciz mu’cizesidir.

Evet, Mescid-i fierif-i Nebevîde, kuru dire¤in büyük bircemaat içinde, muvakkaten firak-› Ahmedîden (a.s.m.)a¤lamas›, beyan etti¤imiz mu’cize-i fleceriyenin misalleri-ni hem teyit eder, hem kuvvet verir. Çünkü o da a¤açt›r;cinsi birdir. Fakat flunun flahs› mütevatirdir. Öteki k›s›m-lar, her birinin nev’i mütevatirdir; cüz’iyatlar›, misalleri,ço¤u sarih tevatür derecesine ç›km›yor.

Evet, Mescid-i fierifte, hurma a¤ac›ndan olan kuru di-rek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hutbe okur-ken ona dayan›yordu. Sonra minber-i flerif yap›ld›¤›

MEKTUBAT | 221 ON DOKUZUNCU MEKTUP

ilgili mu’cize.muvakkaten: geçici olarak.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nev: tür, çeflit.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risalet: elçilik; Allah’›n elçili¤i,peygamberlik.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.sarih: aç›k, belli.suret: flekil, biçim, tarz.Tâbiîn: Hz. Muhammed’in asha-b›yla görüflmüfl, onlardan hadisdinlemifl ve ders alm›fl olan Müs-lümanlar.takviye etme: kuvvetlendirme,sa¤lamlaflt›rma.tasdik etmek: do¤rulu¤unu ka-bul etmek, onaylamak.tevatür: bir hadis-i flerifin, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.tevatür-ü hakikî: yalan söyle-mesi mümkün olmayan kuvvetlibir toplulu¤un rivayet etti¤i, için-de flüpheye yer b›rakmayan riva-yet, incelenerek nakledilen kay›t-l› rivayet.teyit etme: do¤rulama; kuvvet-lendirme.vakit: zaman.zaman-› Sahabe: Sahabe zaman›,Sahabe devri.ziyade: çok, fazla.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.camit: cans›z, kat›.cemaat: topluluk, bir yeretoplanm›fl insanlar.cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.edna: pek afla¤›, çok alçak.ehemmiyet: önem.firak-› Ahmedî: PeygamberEfendimizin ayr›l›¤›.hanînülciz: kuru hurma dire-

¤inin a¤lay›p inlemesi.hususan: özellikle.hutbe: hatip taraf›ndan min-bere ç›k›larak yap›lan ‹lâhîemirleri hat›rlatan konuflma.iman: inanma, inanç; ‹slâmdinini kabul etme.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve gü-venilir hadis kitaplar›.mahlûk: yarat›k.Mescid-i fierif: Medine’de Hz.Peygamberin kabrinin de bu-lundu¤u mescit, PeygamberEfendimizin mescidi.

Mescid-i fierif-i Nebevî: Mes-cid-i fierif; Medine’de Hz. Pey-gamberin kabrinin de bulun-du¤u mescit, PeygamberEfendimizin mescidi.minber-i flerif: PeygamberEfendimizin mescidindekiminber.misal: örnek, numune.mu’cize: Peygamberler tara-f›ndan ortaya konmufl ola¤a-nüstü hâl ve hareketlerdenher biri.mu’cize-i fleceriye: a¤aç ile

Page 220: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

vakit, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm minbere ç›-k›p hutbeye bafllad›. Okurken, direk deve gibi enin edipa¤lad›; bütün cemaat iflitti. Ta Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm yan›na geldi, elini üstüne koydu, onunlakonufltu, teselli verdi; sonra durdu. 1

fiu mu’cize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, pekçok tariklerle, tevatür derecesinde nakledilmifltir.

Evet hanînülciz mu’cizesi çok münteflir ve meflhur vehakikî mütevatirdir. Sahabelerin bir cemaat-i âlîsindenon befl tarikle gelip, Tabiînin yüzer imamlar›, o mu’cize-yi, o tariklerle arkadaki as›rlara haber vermifller. Sahabe-nin o cemaatinden ulema-i Sahabe namdarlar› ve riva-yet-i hadisin reislerinden Hazret-i Enes ibni Malik (ha-dim-i Nebevî), Hazret-i Cabir ibni Abdullahi’l-Ensarî (ha-dim-i Nebevî), Hazret-i Abdullah ibni Ömer, Hazret-i Ab-dullah bin Abbas, Hazret-i Sehl ibni Sa’d, Hazret-i EbuSaidi’l-Hudrî, Hazret-i Übeyy ibni Kâ’b, Hazret-i Bürey-de, Hazret-i Ümmü’l-Mü’minîn Ümmü Seleme gibi me-flahir-i ulema-i Sahabe ve rivayet-i hadisin rüesalar› gibi,her biri bir tarik›n bafl›nda, ayn› mu’cizeyi ümmete habervermifller. Baflta Buharî, Müslim, kütüb-ü sahiha, arkala-r›ndaki as›rlara o mütevatir mu’cize-i kübray›, tarikleriy-le haber vermifller.

‹flte, Hazret-i Cabir, tarik›nda der ki: Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm hutbe okurken, Mescid-i fierifte2 pπrîsædG o ròpL denilen kuru dire¤e dayan›p, okurdu. Min-

ber-i flerif yap›ld›ktan sonra, minbere geçti¤i vakit, direk

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.as›r: yüzy›l, ça¤, devir.cemaat: topluluk, bir imamauyup namaz k›lan Müslümanlartoplulu¤u.cemaat-i âlî: büyük ve yüce ce-maat.dair: ait, ilgili, alâkal›.enîn: inilti, inleme, inleyifl.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.hanînülciz: kuru hurma dire¤inina¤lay›p inlemesi.hutbe: hatip taraf›ndan minbereç›k›larak yap›lan ‹lâhî emirleri ha-t›rlatan konuflma.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.Mescid-i fierif: Medine’de içindePeygamberimizin kabrinin de bu-lundu¤u mescit.meflahir-i ulema-i Sahabe: mefl-hur olan âlim Sahabeler.minber: camide hatibin hutbeokudu¤u merdivenli kürsü.Minber-i fierif: Peygamber Efen-dimizin mescidindeki minber.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.Mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.mu’cize-i kübra: en büyükmu’cize.münteflir: yay›lm›fl, duyulmufl.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nakletmek: aktarmak, anlatmak.namdar: nam sahibi, ünlü, mefl-hur.reis: bafl, baflkan.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.rivayet-i hadis: hadis rivayeti,hadis nakletme ve aktarma.rüesa: reisler, baflkanlar.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.

Tâbiîn: Hz. Muhammed’in as-hab›yla görüflmüfl, onlardanhadis dinlemifl ve ders alm›flolan Müslümanlar.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.teselli: avutma, ac›s›n› dindir-me, güzel sözler söyleyerek

rahatlatma.tevatür: bir Hadis-i fierif’in,yalan söylemelerini akl›n ka-bullenemeyece¤i kadar say›ve sa¤laml›ktaki bir topluluktaraf›ndan aktar›lmas›, riva-yet edilmesi.

ulema-i Sahabe: Sahabeler-den âlim olanlar.

ümmet: Hz Peygambere ina-n›p onun yolundan gidenler,Müslümanlar.

1. Bu hadis ve bunun de¤iflik tariklerle gelen afla¤›daki rivayetlerine dair baz› kaynaklar: Bu-harî 2:11, 3: 80; Müslim, hadis no: 2374; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:303-305; Neseî, 3:1023; Beyhakî,6.66; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 12:411; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 125-132; Kettanî,Nazmü'l-Mütenasir, 135-135; Tirmizî, Cuma: 10; Darimî, Menak›b: 6.

2. Kuru hurma dire¤i.

222 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 221: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

tahammül edemeyerek, hamile deve gibi ses verip inle-yerek a¤lad›.

Hazret-i Enes, tarik›nda der ki: “Camus gibi a¤lad›,mescidi lerzeye getirdi.”

Sehl ibni Sa’d tarik›nda der: “Hem onun a¤lamas›üzerine, halklarda a¤lamak ço¤ald›.”

Hazret-i Übeyy ibni Kâ’b, tarik›nda diyor: “Hem öylea¤lad› ki, inflikak etti.”

Di¤er bir tarikte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâm ferman etti: pôrcuòdG nøpe nón≤na Énªpd '≈µnH Gnò'g s¿pG Yani, “Onun

mevkiinde okunan zikir ve hutbedeki zikr-i ‹lâhînin iftira-k›ndand›r a¤lamas›.”

Di¤er bir tarikte ferman etmifl:

$G p∫ƒo°SnQ '¤nY ÉkftõnënJ pánª'«p≤rdG pΩrƒnj '‹pG Gnònµ'g r∫nõnj rºnd o¬repõnàrdnG rºnd rƒndYani, “Ben onu kucaklay›p teselli vermeseydim, Resu-

lullah›n iftirak›ndan k›yamete kadar böyle a¤lamas› de-vam edecekti.”

Hazret-i Büreyde, tarik›nda der ki: “Ciz a¤lad›ktansonra, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, elini üstü-ne koyup ferman etti:

n∂obhoôoY n∂nd oâoÑrænJ p¬«pa nâræoc …pòsdG p§pFBÉn◊r G n‹pG n∑tOoQnG nârÄp°T r¿pGn∂°oSpôrZnG nârÄp°T r¿pGnh n∑oônªnKnh n∂°oUƒoN oOsónéojnh n∂o≤r∏nN oπoªrµnjnh

1 n∑pônªnK røpe $G oABÉn«pdrhnG oπocrÉnj pásæn÷r G≈pa

MEKTUBAT | 223 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Resulullah: Allah’›n resulü, elçisi,peygamberi.tahammül etmek: sabretmek,dayanmak.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.teselli verme: avutma, ac›s›n›dindirme, güzel sözler söyleyerekrahatlatma.zikir: anma; Allah’›n ad›n› anma.zikr-i ‹lâhî: Allah’› zikretmek.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.camus: manda.ciz: kuru hurma dire¤i.ferman: emir, buyruk.hutbe: hatip taraf›ndan min-bere ç›k›larak yap›lan ‹lâhî

emirleri hat›rlatan konuflmave dualar.

iftirak: ayr›lma, ayr›l›k.

inflikak etmek: yar›lmak, çat-lamak, ikiye ayr›lmak.

k›yamet: dünyan›n sonu, bü-tün ölülerin dirilerek mahfler-de toplanmas›, varl›¤›n bozu-

lup da¤›lmas›, kâinat›n ölü-münden sonra, bütün ölüle-rin dirilip aya¤a kalkmalar›,mahflerde toplanmalar›.

lerze: titreme, titreyifl.

mescit: namaz k›l›nacak yer,cami.

mevki: yer.

1. ‹stersen seni daha önce içinde bulundu¤un bahçeye geri göndereyim; orada kök salas›n,yetiflip büyüyesin, yeni yeni yaprak ç›karas›n, meyve veresin. ‹stersen seni Cennette dike-yim; Allah’›n dostlar› orada meyvelerinden yesin.

Page 222: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Sonra o ciz’i dinledi, ne söylüyor. Ciz söyledi; arkada-ki adamlar da iflitti:

'¤rÑnj n’ m¿Énµne p‘ $G oABÉn«pdrhnG »uæpe oπocrÉnj pásæn÷r Gp‘ »pæ°rSpôrZpGYani, “Cennette beni dik ki, benim meyvelerimden

Cenab-› Hakk›n sevgili kullar› yesin. Hem bir mekân ki,orada beka bulup, çürümek yoktur.”

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: 1 oâr∏n©na rónb . Sonra ferman etti:

2pABÉnænØrdGpQGnO'¤nY pABÉn≤nÑrdG nQGnO nQÉnàrNpG‹lm-i kelâm›n büyük imamlar›ndan meflhur Ebu ‹shak-›

‹sferanî naklediyor ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dire¤in yan›nagitmedi, belki direk onun emriyle onun yan›na geldi.Sonra emretti; yerine döndü.3

Hazret-i Übeyy ibni Kâ’b der ki: fiu hâdise-i harikadansonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki:“Direk minberin alt›na konulsun.” Minberin alt›na konul-du—tâ Mescid-i fierifin tamiri için hedmedilinceye kadar.O vakit Hazret-i Übeyy ibni Kâ’b yan›na ald›; çürüyün-ceye kadar muhafaza edildi.4

Meflhur Hasan-› Basrî, flu hâdise-i mu’cizeyi flakirtleri-ne ders verdi¤i vakit a¤lard› ve derdi ki: “A¤aç, Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâma meyil ve ifltiyak gösteri-yor. Sizler daha ziyade ifltiyaka, meyle müstahaks›n›z.”5

Biz de deriz ki: Evet, hem ona ifltiyak ve meyil ve mu-habbet, onun sünnet-i seniyesine ve fieriat-› Garras›na it-tiba iledir.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bâkî: ebedî, sonsuz, sürekli vekal›c› olan.beka: ebedîlik, sonsuzluk.Cenab-› Hak: hakk›n ta kendisiolan, fleref ve azamet sahibi yüceAllah.ciz: kuru hurma dire¤i.fânî: ölümlü, geçici.ferman: emir, buyruk.hâdise-i harika: insan› hayretedüflüren olay.hâdise-i mu’cize: mu’cize olanhâdise, olay.hedmetmek: y›kmak, harap et-mek.ilm-i kelâm: kelâm ilmi, Cenab-›Hakk›n zat ve s›fatlar›ndan, nü-büvvet, haflir, kader gibi imanaait meselelerden ‹slâmî esaslardairesinde delillere dayal› olarakbahseden ilim.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.ifltiyak: afl›r› isteme, çok fazla ar-zu etme.ittiba: tâbi olma, uyma, itaat et-me.mekân: yer.Mescid-i fierif: Medine’de içindePeygamberimizin kabrinin de bu-lundu¤u mescit.meyil: yönelme, istek, arzu; mu-habbet, sevgi.

minber: camide hatibin hut-be okudu¤u merdivenli kür-sü.muhafaza: koruma, saklama.müstahak: hak etmifl, lây›k.nakletmek: aktarmak, anlat-

mak.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.sünnet-i seniye: Hz. Muham-med’in yüce sünneti; yüksek

hâl, söz, tav›rlar›.flakirt: talebe, ö¤renci.fieriat-› Garra: büyük ve par-lak fleriat, ‹slâmiyet.vakit: zaman.ziyade: çok, fazla.

1. Öyle yapt›m.2. Bâkî yurdu fânî dünyaya tercih etti.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:304.4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:304; ‹bni Mâce, ‹kametü's-Salât: 199; Darimî, Mukaddime: 6.5. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:305.

224 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 223: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

B‹R NÜKTE-‹ MÜH‹MME: E¤er den i l se : “NedenGazve-i Hendek’te dört avuç taamla bin adam› doyur-mak olan mu’cize-i taamiye; ve mübarek parmaklar›n-dan akan su ile, bin befl yüz kifliye suyu doyuruncaya ka-dar içiren mu’cize-i mâiye, neden flu hanîn-i ciz mu’cize-si gibi flaflaa ile, çok kesretli tariklerle nakledilmemifl?Hâlbuki o ikisi, bundan daha ziyade bir cemaatte vukubulmufl.”

Elcevap : Zuhur eden mu’cizeler iki k›s›md›r. Bir k›s-m› nübüvveti tasdik ettirmek için Hazret-i PeygamberAleyhissalâtü Vesselâm elinde izhar ediliyor. Hanîn-i cizflu nevidendir ki, s›rf nübüvvetin tasdiki için bir hüccetolarak zuhura gelmifl ki, mü’minlerin iman›n› ziyadelefl-tirmek ve münaf›klar› ihlâsa ve imana sevk etmek ve küf-far› imana getirmek için zahir olmufl. Onun için, avamve havas, herkes onu gördü; onun neflrine fazla ihtimamedildi.

Fakat flu mu’cize-i taamiye ve mu’cize-i mâiye ise,mu’cizeden ziyade bir keramettir; belki kerametten ziya-de bir ikramd›r, belki ikramdan ziyade ihtiyaca binaen birziyafet-i Rahmaniyedir. Onun için, çendan dava-i nübüv-vete delildir ve mu’cizedir; fakat as›l maksat, ordu aç kal-m›fl, bir çekirdekten bin batman hurmay› halk etti¤i gibi,Cenab-› Hak, hazine-i gayptan bir sa’ taamdan bin ada-ma ziyafet veriyor. Hem, susuz kalm›fl mücahit bir ordu-ya, kumandan-› azam›n parmaklar›ndan, Âb-› Kevser gi-bi su ak›tt›r›p içiriyor.

MEKTUBAT | 225 ON DOKUZUNCU MEKTUP

taya ç›kar›lma.keramet: Allah’›n velî kullar›ndagörülen ola¤anüstü hâller veyatabiatüstü hâdiseler.kesretli: pek çok.kumandan-› azam: en büyük ko-mutan.küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti inkâredenler.maksat: istenilen fley, var›lmakistenen nokta, amaç.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl, ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.mu’cize-i mâiye: suyla ilgilimu’cize.mu’cize-i taam: yemek, yiyecek-le ilgili mu’cize.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.mücahit: cihad eden; din u¤runa,din düflmanlar›yla, Allah r›zas› içinve Allah’›n ad›n› yüceltmek gaye-siyle savaflan.mü’min: iman eden, inanan.münaf›k: ikiyüzlülük eden, kal-binde küfrü gizledi¤i hâlde Müs-lüman görünen, ara bozucu.nakletmek: aktarmak, anlatmak.neflretmek: da¤›tmak, yaymak,herkese duyurmak.nev: çeflit, tür.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.nükte-i mühimme: çok önemlibölüm.sâ: bin dirhemlik (yaklafl›k 3200gram) tah›l ve g›da ölçü birimi.sevk etmek: ulaflt›rmak.s›rf: yaln›z, tamam›yla, tümüyle.flaflaa: parlakl›k, parlama.taam: yemek, yiyecek.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tasdik: do¤rulama, onaylama.vuku bulma: meydana gelme,olma.zahir olmak: görünmek ortayaç›kmak.ziyade: çok, fazla.ziyadelefltirmek: artt›rmak, ço-¤altmak.ziyafet: ikram için verilen yemek.ziyafet-i Rahmanî: çok çok mer-hametli olan Allah’›n mü’min kul-lara haz›rlad›¤› ziyafet.zuhur etmek: görünmek, mey-dana ç›kmak.zuhura gelme: görünme, meyda-na ç›kma.

Âb-› Kevser: Kevser Suyu;Cennetteki sulardan biri.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.avam: halk tabakas›, s›radaninsanlar.batman: eski a¤›rl›k ölçüle-rinden olup, yaklafl›k alt› ok-kaya denk gelen bir a¤›rl›k öl-çüsü. (1 okka = 1283 gram)binaen: -dan dolay›, -danötürü.cemaat: topluluk, bir yere

toplanm›fl insanlar.Cenab-› Hak: hakk›n ta ken-disi olan, fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.çendan: gerçi.dava-i nübüvvet: peygam-berlik davas›; peygamber ol-du¤unu ilân etmek.Gazve-i Hendek: Hendek Sa-vafl›.halk etmek: yaratmak.hanîn-i ciz: kuru hurma dire-¤inin a¤lay›p inlemesi.havas: seçkinler, ayd›nlar.

hazine-i gayp: gayp hazinesi,var olan fakat görünmeyenhazine.hüccet: delil, ispat.ihlâs: samimiyet; bir ifli, birameli, baflka bir karfl›l›k bek-lemeksizin, sadece Allah r›za-s› için yapma.ihtimam edilmek: önem ve-rilmek, özen göstermek.ikram: ba¤›fl, ihsan.iman: inanma, inanç; ‹slâmdinini kabul etme.izhar edilme: gösterilme, or-

Page 224: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte flu s›r içindir ki, mu’cize-i taamiye ve mu’cize-i mâ-iyenin her bir misali, hanîn-i ciz derecesine ç›km›yor. Fa-kat, o iki mu’cizenin cinsleri ve nevileri, külliyet itibar›y-la, hanîn-i ciz gibi mütevatir ve kesretlidir. Hem, taam›nbereketini ve parmaklar›ndan suyun akmas›n› herkes gö-remiyor, yaln›z eserlerini görüyor. Dire¤in a¤lamas›n› iseherkes iflitiyor. Onun için fazla intiflar etti.

E¤er denilse: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-m›n her hâl ve hareketini kemal-i ihtimam ile Sahabelermuhafaza ederek nakletmifller. Böyle mu’cizat-› azîme,neden on yirmi tarik ile geliyor? Yüz tarik ile gelmeliydi.Hem, neden Hazret-i Enes, Cabir, Ebu Hüreyre’den çokgeliyor; Hazret-i Ebu Bekir ve Ömer az rivayet ediyor?”

Elcevap : Birinci fl›kk›n cevab›, Dördüncü ‹flaretinÜçüncü Esas›nda geçmifl. ‹kinci fl›kk›n cevab› ise:

Nas›l ki insan bir ilâca muhtaç olsa, bir tabibe gider;hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder;mesele-i fler’iye müftüden haber al›n›r ve hakeza... Öylede, Sahabe içinde, ehadis-i Nebeviyeyi gelecek as›rlaraders vermek için, ulema-i Sahabeden bir k›s›m, ona ma-nen muvazzaf idiler, bütün kuvvetleriyle ona çal›fl›yorlar-d›. Evet, Hazret-i Ebu Hüreyre bütün hayat›n› hadisinh›fz›na vermifl; Hazret-i Ömer siyaset âlemiyle ve hilâ-fet-i kübra ile meflgul imifl. Onun için, ehadisi ümmeteders vermek için, Ebu Hüreyre ve Enes ve Cabir gibi zat-lara itimat edip, ondan rivayeti az ederdi. Hem, mademS›dd›k, sadûk, sad›k ve musaddak bir Sahabenin meflhur

âlem: dünya.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.as›r: yüzy›l, ça¤.bereket: bolluk, hay›rl›l›k, Allahvergisi.ehadis: hadisler, PeygamberEfendimizin sözleri.ehadis-i Nebeviye: hadis-i flerif-ler, Hz. Peygamber taraf›ndansöylenen sözler.esas: as›l, temel, dip, kök.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.hakeza: bunun gibi, benzeri.hanîn-i ciz: kuru hurma dire¤inina¤lay›p inlemesi.hendese: geometri, mühendislik.h›fz: ezberleme, koruma.hilâfet-i kübra: en büyük halife-lik, Hz. Peygamberin vekilli¤i, ‹s-lâm devlet baflkanl›¤›.intiflar etmek: yay›lmak, da¤›l-mak.itibar›yla: bak›m›ndan, özelli¤iy-le.itimat etmek: güvenmek.kemal-i ihtimam: son derece,dikkat, özen ve titizlikle.kesretli: pek çok.külliyet: bütünlük, genellik.manen: manevî olarak.mesele-i fler’iye: fleriatla ilgilimesele.misal: örnek, numune.mu’cizat-› azîme: büyük mu’ci-zeler.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerin her biri.mu’cize-i mâî: suyla ilgili mu’cize.mu’cize-i taam: yemek, yiyecek-le ilgili mu’cize.muhafaza etmek: korumak, sak-lamak.musaddak: tasdik edilmifl, do¤ru-lanm›fl.muvazzaf: vazifeli, görevli.müftü: fetva veren, il ve ilçelerdedin ifllerine bakan ve dinî mesele-lerle ilgilenen görevli kimse.mütevatir: yalan söylemekte bir-

leflmelerini akl›n kabul etme-yece¤i bir toplulu¤un verdi¤ihaber, böyle bir toplulu¤unsenedin bafl›ndan sonuna ka-dar yine kendileri gibi bir top-luluktan rivayet ettikleri sa-hih hadis.nakletmek: aktarmak, anlat-mak.nev: tür, çeflit.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya

olay› nakletme, aktarma.sad›k: do¤ru, sadakatli, dost-lu¤u ve ba¤l›l›¤› içten olan.sadûk: çok sad›k, do¤ru.Sahabe: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mübarek yü-zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.s›dd›k: çok do¤ru, çok dürüst.s›r: bir fleyin veya iflin dikkat,tecrübe ve yetenek ile anlafl›-labilen en zor ve en ince yan›.siyaset: devlet idaresi; devlet

ifllerini düzenleme ve yürüt-me sanat›yla ilgili görüfl veyaanlay›fl, devlet idaresi ile ilgiliesaslar.

fl›k: k›s›m, seçenek.

taam: yemek, yiyecek, afl.

tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.

ulema-i Sahabe: Sahabeler-den âlim olanlar.

ümmet: Hz Peygambere ina-n›p onun yolundan gidenler,Müslümanlar.

zat: kifli, flah›s, fert.

226 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 225: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bir namdar›, bir tarik ile bir hâdiseyi haber verse, yeterdenilir; baflkas›n›n nakline ihtiyaç da kalmaz. Onun için,baz› mühim hâdiseler iki üç tarik ile geliyor.

On Birinci ‹flaretOnuncu ‹flaret nas›l flecer taifesindeki mu’cize-i Nebe-

viyeyi gösterdi; On Birinci ‹flaret dahi cemadatta, tafl veda¤ taifesinin mu’cize-i Nebeviyeyi gösterdiklerine iflaretedecek. ‹flte, biz de, o çok kesretli misallerinden yedi se-kiz misali zikredece¤iz.

Birinci Misal: Allâme-i Ma¤rip Hazret-i Kad› ‹yaz,

fiifa-i fierif’inde ulvî bir senetle ve Buharî sahibi gibi mü-him imamlardan nakl-i sahih ile haber veriyorlar ki:

Hadim-i Nebevî Hazret-i ‹bni Mes’ut der ki: “Biz Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›nda taam yer-ken, taam›n tesbihlerini iflitiyorduk.” 1

‹kinci Misal: Nakl-i sahih ile, Enes ve Ebu Zer’den

kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki:

Hazret-i Enes (hadim-i Nebevî) demifl ki: “Resul-i Ek-rem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›nda idik. Avucuna kü-çük tafllar› ald›; mübarek elinde tesbih etmeye bafllad›lar.Sonra Ebu Bekri’s-S›dd›k’›n eline koydu; yine tesbih etti-ler.”

Ebu Zerr-i G›farî, tarik›nda der ki: “Sonra Hazret-iÖmer’in eline koydu; yine tesbih ettiler. Sonra ald›, yere

MEKTUBAT | 227 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hadis metninde, o metni rivayetetmifl ravilerin, en son ravidenbafllayarak Hz. Peygambere va-r›ncaya kadar uzanan isimler zin-ciri.flecer: a¤aç.taam: yemek, yiyecek, afl.taife: topluluk.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma,Cenab-› Hakk› flan›na lây›k ifade-lerle anma.ulvî: yüksek, yüce.zikretmek: anmak, söylemek,bildirmek.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.cemadat: cans›z varl›klar.hadim-i Nebevî: PeygamberEfendimizin hizmetkâr›.hâdise: olay.imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecedederin ve genifl bilgi sahibi

olan âlim.kesretli: pek çok.kütüb-ü sahih: sahih, do¤ru,güvenilir kitaplar.misal: örnek, numune.mu’cize-i Nebeviye: Pey-gamberimize ait mu’cize.mübarek: feyizli, bereketli,hay›rl›.mühim: önemli.

nakil: aktarma, anlatma.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.namdar: nam sahibi, ünlü,meflhur.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.senet: dayan›lacak fley; bir

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:306; Buharî, 4:235.

Page 226: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

koydu; sustular. Sonra yine ald›, Hazret-i Osman’›n eli-ne koydu; yine tesbihe bafllad›lar.” Sonra, Hazret-i Enesve Ebu Zer diyorlar ki: “Ellerimize koydu; sustular.” 1

Üçüncü Misal: Hazret-i Ali ve Hazret-i Cabir ve

Hazret-i Aifle-i S›dd›ka’dan nakl-i sahih ile sabittir ki,da¤, tafl Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma 2 $G n∫ƒo°SnQ Énj n∂r«n∏nY oΩnÓ°sùdnG diyorlard›. 3

Hazret-i Ali’nin tarik›nda diyor ki: “Bidayet-i Nübüv-vette, nevahî-i Mekke’de, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm ile beraber gezdi¤imizde, a¤aç ve tafla rast gel-

di¤imiz vakit $G n∫ƒo°SnQ Énj n∂r«n∏nY oΩnÓ°sùdnG diyorlard›.”

Hazret-i Cabir, tarik›nda der ki: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, tafl ve a¤aca rast geldi¤i vakit,ona secde ediyordular. Yani, ink›yat edip

$G n∫ƒo°SnQ Énj n∂r«n∏nY oΩnÓ°sùdnG diyordular.”

Cabir’in bir rivayetinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü

Vesselâm ferman etmifl: 4

s»n∏nY oºu∏°nùoj n¿Énc GkônénM o±pôrYn’n »pqfpGBaz›lar demifller ki, “O, Hacerü’l-Esved’e iflarettir.”

Hazret-i Aifle’nin tarik›nda demifl: “Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm ferman etmifl:

mônén°T n’nh mônénëpH tôoenG n’ oâr∏n©nL pándÉn°SpqôdÉpH oπ«pFBGnôrÑnL »pæn∏nÑr≤nà°rSG Ésªnd5 $G n∫ƒo°SnQ Énj n∂r«n∏nY oΩnÓ°sùdG n∫Énb s’pG

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bidayet-i Nübüvvet: Nübüvvetinilk y›llar›, peygamberli¤in bafllan-g›c›.Cebrail: dört büyük melekten bi-ri, Allah taraf›ndan peygamberle-re vahiy götürmekle vazifeli me-lek.ferman: emir, buyruk.Hacerü’l-Esved: Kâbe’de bulunanmeflhur siyah tafl.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.ink›yat etmek: boyun e¤mek,bafl e¤mek.misal: örnek, numune.nevahî-i Mekke: Mekke’ye ba¤l›olan nahiyeler, bölgeler; Mekkecivar›.resul: elçi, Allah’›n elçisi, peygam-ber.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.secde etmek: bafl e¤mek, bafl›

yere koymak.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.

tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-

ma, Cenab-› Hakk› flan›na lâ-y›k ifadelerle anma.

1. De¤iflik tarikleriyle bu hadisin kaynaklar›: Kad› ‹yaz, fiifa, 1:306; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve,6:66.

2. Selâm sana ey Allah’›n Resulü!3. Üçüncü misalde anlat›lan de¤iflik tariklerdeki bu hadisin baz› kaynaklar›: Kad› ‹yaz, fiifa,

1:306, 307; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:69; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 2:365.4. fiüphesiz ben, bana selâm veren bir tafl tan›yorum. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:306, 307; Beyhakî, De-

lâilü’n-Nübüvve, 6:69; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 2:365.)5. Cebrail bana peygamberli¤i getirince öyle oldu ki, yan›ndan geçti¤im her tafl ve a¤aç mut-

laka, “Sana selâm olsun ey Allah’›n Resulü’ diye beni selâml›yordu. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:37; Tir-mizî 46:3; Darimî, Mukaddime: 3.)

228 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 227: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dördüncü Misal: Nakl-i sahih ile, Hazret-i Ab-

bas’tan haber veriyorlar ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Abbas ve dörto¤lunu (Abdullah, Ubeydullah, Fazl, Kusem) beraber,“mülâet” denilen bir perde alt›na alarak üzerlerine örttü.Dedi:

pQÉsædG nøpe rºogrôoà°rSÉna o√ƒoænH pA 'B’oDƒ'gnh » pHnG oƒræp°Unh » pqªnY Gnò'g uÜnQ Énj1 »pànF 'BÓoªpH rºogÉsjpG …pôrà°nùnc

deyip, dua etti. Birden evin dam› ve kap›s› ve duvarlar›,“Âmin, âmin,” diyerek duaya ifltirak ettiler. 2

Beflinci Misal: Baflta Buharî, ‹bni Hibban, Davud,

Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha, müttefikan Hazret-iEnes’ten, Ebu Hüreyre’den, Osman-› Zinnureyn’denAflere-i Mübeflflereden Sa’d bin Zeyd’den haber veriyor-lar ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-S›dd›k, Ömerü’l-Faruk ve Osman-› Zinnureyn ile UhudDa¤›n›n bafl›na ç›kt›lar. Cebel-i Uhud, ya onlar›n meha-betlerinden veya kendi sürur ve sevincinden lerzeye gel-di, k›m›ldand›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm fer-man etti ki:

3 p¿Gnó«p¡n°Tnh l≥juóp°Unh w»pÑnf n∂r«n∏nY ÉnªsfpÉna oóoMoG Énj râoÑrKoGfiu hadis, Hazret-i Ömer ve Osman flehit olacaklar›na

bir ihbar-› gaybîdir.fiu misalin tetimmesi olarak nakledilmifl ki:

MEKTUBAT | 229 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Cebel-i Uhud: Uhud da¤›.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ferman: emir, buyruk.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.ihbar-› gaybî: gayba ait haber,geçmifl veya gelecek zamana aithaber.ifltirak etme: ortak olma, kat›l-ma.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve güve-nilir hadis kitaplar›.lerze: titreme, titreyifl.mehabet: heybet, ihtiflam, büyükbir kiflinin karfl›s›nda duyulansayg› ve çekinme hissi.misal: örnek, numune.mülâet: Peygamberimizin Hz. Ab-bas ve dört o¤lunu örttü¤ü örtü-nün ad›.müttefikan: ittifak ederek, birle-flerek, fikir birli¤iyle.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.s›dd›k: çok do¤ru, Hakk› ve haki-kati tereddütsüz kabullenen; ‹slâ-m›n ilk halifesi Hz. Ebu Bekir’in lâ-kab›.sürur: sevinç, mutluluk, nefle.flehit: Allah’›n ve yüce dinin ad›n›yüceltme u¤runda can›n› fedaederek savaflta vurulup ölenMüslüman.tetimme: ek, bir konuyu veyaeseri tamamlamak için eklenenk›s›m.Uhud: Medine’ye befl kilometreuzakl›kta bulunan büyük, k›rm›z›bir da¤›n ad›.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

âmin: “Yâ Rabbi! Öyle olsun,kabul eyle!” anlam›nda du-an›n sonunda söylenir.

Aflere-i Mübeflflere: Peygam-berimizin hayatta iken Cen-net ile müjdeledi¤i on Sahabî.

1. Yâ Rab, bu benim amcam ve babam›n öz kardeflidir. Bunlar da onun çocuklar›d›r. Onlar› buperdeyle örttü¤üm gibi, Sen de onlar› Cehennemden öylece koru. (Beyhakî, Delâilü’n-Nü-büvve, 6:71.)

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:168; Tirmizî, 46:3, 6; Darimî, Mukaddime: 3; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve,2:135.

3. Dur ey Uhud! fiüphesiz üzerinde bir peygamber, bir S›dd›k ve iki tane de flehit var. (Beflin-ci misaldeki bu hadisin baz› kaynaklar›: Buharî, Fezailü’s-Sahabe: 5, 56; Müslim, 4:1880; EbuDavud, 2: 515; Tirmizî, hadis no : 3758.)

Page 228: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Mekke’denhicret etti¤i ve küffarlar takibe ç›kt›klar› vakit, Sebir na-m›ndaki da¤a ç›kt›lar. Sebir dedi: “Yâ Resulallah, bendenininiz! Korkar›m, benim üstümde sizi vururlarsa, Allahbeni tazip eder. Onun için korkar›m.” Cebel-i Hira ça¤›r-

d›: s≈ndpG $G n∫ƒo°SnQ Énj “Bana gel.” 1 Bu s›r içindir ki, ehl-i

kalp, Sebir’de havf ve Hira’da da emniyeti hissederler.

Bu misalden anlafl›l›r ki, o koca da¤lar birer müstakilabddir, müsebbihtir ve vazifedard›rlar. Peygamber Aley-hissalâtü Vesselâm› tan›r ve severler; bafl›bofl de¤illerdir.

Alt›nc› Misal: Nakl-i sahih ile, Hazret-i Abdullah

ibni Ömer’den haber veriyorlar ki: Demifl: Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm minberde hutbe okurken,

pánª'«p≤rdG nΩrƒnj o¬oàn°†rÑnb Ék©«pªnL o¢VrQn’rGnh p√pQrónb s≥nM %G GhoQnónb Énenh2 p¬pæ«pªn«pH läÉsjpƒr£ne oäGnƒ'ªs°ùdGnh

ayetini okudu. Ve dedi:3 o∫Én©nàoŸrG oÒ pÑnµrdG ÉnfnG oQÉsÑn÷rG ÉnfnG oQÉsÑn÷rG ÉnfnG o∫ƒo≤njnh o¬n°ùrØnf oºu¶n©oj nQÉsÑn÷r G s¿pGdedi¤i vakit minber öyle sars›ld› ve öyle lerzeye geldi vetitredi; korktuk ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-m› düflürecek bir derecede salland›.” 4

Yedinci Misal: Nakl-i sahih ile, Habrülümme ve

Tercümanü’l-Kur’ân olan Hazret-i ‹bni Abbas ve ha-dim-i Nebevî ve ulema-i azîme-i Sahabeden olan ‹bniMes’ut’tan haber veriyorlar ki:

abd: kul.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.azamet: büyüklük, ululuk, yüce-lik.Cebbar: azamet ve yücelik sahibi,ulu, güçlü ve kudretli, yaratt›klar›-n› istedi¤i emir ve yasa¤›na zorla-yan Allah.Cebel-i Hira: Hira Da¤›.ehl-i kalp: kalp ehli olanlar, kal-biyle manevî terakkide bulunan-lar.emniyet: güvenlik, korkusuzluk.Habrülümme: Abdullah ‹bni Ab-bas’›n, “Ümmetin âlimi” manas›nagelen lâkab›.hadim-i Nebevî: PeygamberEfendimizin hizmetkâr›.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.havf: korku, korkma.hicret: göç, Hz. PeygamberinMekke’den Medine’ye göçü.Hira: Hira da¤›.hutbe: Cuma veya bayram na-mazlar›nda habit taraf›ndan min-bere ç›k›larak yap›lan ‹lâhî emir-leri hat›rlatan konuflma ve dualar.k›yamet: dünyan›n sonu, bütünölülerin dirilerek mahflerde top-lanmas›, varl›¤›n bozulup da¤›l-mas›, kâinat›n ölümünden sonra,bütün ölülerin dirilip aya¤a kalk-malar›, mahflerde toplanmalar›.kudret: güç, kuvvet, iktidar.küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti inkâredenler.lerze: titreme, titreyifl.minber: Camide hatibin hutbeokudu¤u merdivenli kürsü.misal: örnek, numune.müsebbih: tesbih eden, Allah’›bütün kusur ve noksanlardanuzak tutan, Cenab-› Hakk› flan›nalây›k ifadelerle anan.müstakil: bafll› bafl›na, ba¤›ms›z.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.nam: ad, isim.Resul: Allah’›n elçisi, peygamber.Resulallah: Allah’›n elçisi, pey-gamberi.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.takip: iz sürme, yakalamak ama-c›yla izleme.tasarruf: idare etme, sahiplik,kullanma hakk›.

tazip etmek: azap vermek,ac› çektirmek.

tazim etme: büyük sayma,ululama; büyük oldu¤unu be-

lirtme.

Tercümanü’l-Kur’ân: Kur’ân’-›n tercüman›, Kur’ân’› tercü-me eden.

ulema-i azîme-i Sahabe: Sa-habenin büyük âlimlerinden.vakit: zaman.vazifedar: vazifeli, görevli.

1. Ey Allah’›n Resulü, bana gel. (Kad› ‹yaz, fiifa, 1:308.)2. Onlar Allah’›n kudret ve azametini hakk›yla bilemediler. Hâlbuki k›yamet gününde yeryü-

zü bütünüyle Onun tasarrufundad›r; gökler de Onun kudretiyle dürülecektir. (Zümer Sure-si: 67.)

3. Her fley kudretine boyun e¤en, hiçbir fley kudretine karfl› koyamayan sonsuz kudret vebüyüklük sahibi olan Allah, kendisini tazim ediyor ve buyuruyor: “Cebbar Benim, CebbarBenim; her fleyden büyük ve her fleyden yüce olan Benim.”

4. Alt›nc› misaldeki bu hadisin baz› kaynaklar›: Kad› ‹yaz, fiifa, 1:308; Müslim, 4:147, 2148.

230 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 229: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Demifller: “Feth-i Mekke gününde, Kâbe ve etraf›nda,taflta rasasla m›hlanm›fl üç yüz altm›fl sanem vard›.Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, elinde kavse ben-zer bir de¤nekle o sanemlere birer birer iflaret ederek, 1 ÉkbƒognR n¿Énc nπpWÉnÑrdG s¿pG oπpWÉnÑrdG n≥ngnRnh t≥n◊rG nABÉnL deyip, hangisi-

ne iflaret etti; yere düfltü. Sanemin yüzüne iflaret ettiyse,arkas›na düfler; arkas›na iflaret ettiyse, yüz üstüne düflerve hakeza, sanemler yere yuvarland›lar.” 2

Sekizinci Misal: Meflhur Buheyra-i Rahibin meflhur

k›ssas›d›r ki, nübüvvetten evvel, Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâm, amcas› Ebu Talip ve bir k›s›m Kureyflîile beraber fiam taraf›na ticarete gidiyorlar. Buheyra-iRahibin kilisesi civar›na geldikleri vakit oturdular. ‹nsan-lar ile ihtilât etmeyen münzevi Buheyra-i Rahip birdenç›kageldi. Kafile içinde Muhammedü’l-Emin’i (a.s.m.)gördü. Kafileye dedi: “fiu seyyidü’l-âlemîndir ve pey-gamber olacakt›r.” Kureyflîler dediler: “Nerden biliyor-sun?” Mübarek rahip dedi ki: “Siz gelirken bakt›m ki, ha-vada, üstünüzde bir parça bulut vard›. Siz otururken, fluMuhammedü’l-Emin (a.s.m.) taraf›na bulut meyletti, göl-ge yapt›. Hem görüyordum ki; tafl, a¤aç ona secde edergibi bir vaziyet gördüm. Bu ise nebîlere yap›l›r.” 3

‹flte, bu sekiz misal gibi, belki seksen misal var. Bu se-kiz misal birlefltirilse, öyle kopmaz bir zincir olur ki, hiç-bir flüphe onu koparamaz ve sarsamaz. fiu cins mu’cize,umumiyeti itibar›yla, yani cemadat›n dava-i nübüvvetedelil olarak konuflmalar›, manevî tevatür hükmünde

MEKTUBAT | 231 ON DOKUZUNCU MEKTUP

topluluk.kavis: yay.k›ssa: bafltan geçen olay, ibret veders verici hâdise.kilise: Hristiyanlar›n ibadet etti¤ibina.Kureyflî: Kureyfl kabilesindenolan.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.meyletme: bir tarafa do¤ru e¤il-me.m›hlanma: çivilenme.misal: örnek, numune.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerin her biri.muhakkak: kesinlikle, flüphesiz.Muhammedü’l-Emin: “GüvenilirMuhammed” manas›nda Pey-gamberimize verilen bir ünvan.mübarek: hay›rl›, u¤urlu; bere-ketli.münzevi: inzivaya çekilen, her-kesten uzaklafl›p yaln›z yaflayan.nebî: haberci, Allah’›n elçisi, pey-gamber.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.Rahip: Hristiyan din adam›, pa-paz.rasas: kurflun.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sanem: put, Allah’tan baflka tap›-n›lan fley.secde etmek: bafl e¤mek, bafl›yere koymak.Seyyidü’l-Âlemîn: Âlemlerin Re-isi, Efendisi, Hz. Muhammed.ticaret: al›m sat›m.umumiyet: genellik, ço¤unlu¤uiçine alma.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bat›l: yalan, hurafe, dinde ye-ri olmayan.cemadat: cans›z varl›klar.civar: çevre, etraf, yak›n yer.dava-i nübüvvet: peygam-

berlik davas›; peygamber ol-du¤unu ilân etmek.evvel: önce.Feth-i Mekke: Mekke’ninPeygamber Efendimiz taraf›n-dan fethi.hadis: Hz. Muhammed’e aitsöz, emir, fiil veya Hz. Pey-

gamberin onaylad›¤› baflkas›-na ait söz, ifl veya davran›fl.hak: do¤ru, gerçek.hakeza: bunun gibi, benzeri.ihtilât etme: kar›flma, kar›fl›pgörüflme, beraber yaflama.itibar›yla: bak›m›ndan.kafile: birlikte yolculuk eden

1. Hak geldi, bat›l yok oldu. Muhakkak ki bat›l yok olup gidicidir. (‹sra Suresi: 81.)

2. Yedinci misaldeki bu hadisin baz› kaynaklar›: Buharî, 3:178; Müslim, 3:1407, 1408.

3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:308, 364; Beyhakî, 3:161-163; Tuhfetü’l-Ahvezî, 10:90-93, hadis no: 3699.

Page 230: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

yakîni ve kat’iyeti ifade eder. Her bir misal, mecmuunkuvvetinden, kendi kuvvetinden fazla bir kuvvet dahaal›r. Evet, zay›f bir direk, kuvvetli direklerle omuz omuzageldi¤i vakit, muhkemleflir. Zay›f, kuvvetsiz bir adam, as-ker olup orduya girse, öyle kuvvetleflir ki, bin adamameydan okur.

On ‹kinci ‹flaretOn Birinci ‹flaretle alâkadar olan üç misal, fakat gayet

mühim misallerdir.

Birinci Misal:1 n»enQ %G søpµ'd nh nâr«nenQ rPpG nâr«nenQ Énenh

nass-› kat’îsiyle ve ehl-i tahkik umum müfessirlerin tahki-kiyle ve umum ehl-i hadisin ihbar›yla, Gazve-i Bedir’de,flu ayet haber veriyor ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir avuç toprakile küçük tafllar› ald›, küffar ordusunun yüzüne att›, 2 o√ƒoLoƒrdG pângÉn°T dedi. o√ƒoLoƒrdG pângÉn°T kelimesi, bir kelâm

iken onlar›n her birinin kula¤›na gitmesi gibi, o bir avuçtoprak dahi her bir kâfirin gözüne gitti. Her biri kendigözüyle meflgul olup, hücumda iken, birden kaçt›lar.

Hem, Gazve-i Huneyn’de, baflta ‹mam-› Müslim ola-rak, ehl-i hadis haber veriyorlar ki:

alâkadar: alâkal›, ilgili.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.ehl-i hadis: kendini hadis ilminevermifl olanlar.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ranlar,hakikatleri delilleriyle bilen âlim-ler.gayet: son derece, çok.Gazve-i Bedir: Bedir savafl›.Gazve-i Huneyn: Huneyn Savafl›.ifade etmek: anlatmak.ihbar: haber verme, bildirme.

kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti in-kâr eden, dinsiz.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.kelâm: söz.küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti in-kâr edenler.mecmu: bütün, hepsi, top-lam, tüm.misal: örnek, numune.

muhkem: sa¤lam, kuvvetli.müfessir: Kur’ân-› Kerîm’i tef-sir eden, aç›klayan, yorumla-yan ‹slâm âlimi.mühim: önemli.nass-› kat’î: Kur’ân ve hadisinhükmüyle kesinlik kazanma-s›.Resul-i Ekrem: çok cömert,

kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.tahkik: do¤rulu¤unu araflt›r-ma, inceleme.umum: bütün.vakit: zaman.yakîn: kesin, flüphesiz, sonderece emin olarak bilme.zaif: zay›f, kuvvetsiz.

1. Att›¤›n zaman sen atmad›n; ancak Allah att›. (Enfal Suresi: 17.)

2. Kara olas› yüzleri!

232 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 231: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Gazve-i Huneyn’de, Bedir gibi, küffar fliddetle hücum

ederken, yine bir avuç toprak at›p, 1 o√ƒoLoƒrdG pângÉn°T diye-

rek, her birinin kula¤›na bir o√ƒoLoƒrdG pângÉn°T kelimesi girdi-

¤i gibi, biiznillah her birinin yüzüne bir avuç toprak gitti;gözleriyle meflgul olup kaçt›lar. 2

‹flte Bedir’de ve Huneyn’deki harika olan flu hâdise,esbab-› adî ve kudret-i befler dahilinde olmad›¤›ndan,

Kur’ân-› Mu’cizülbeyan 3

'≈enQ %G søpµ'`dnh nâr«nenQ rPpG nâr«nenQ Énenhferman eder. Yani, “O hâdise, kudret-i befler haricinde-dir. Kuvve-i befleriye ile de¤il, belki fevkalâde bir surette,kudret-i ‹lâhiye ile olmufltur.

‹kinci Misal: Baflta Buharî, Müslim, kütüb-ü sahi-

ha haber veriyorlar ki:Gazve-i Hayber’de bir Yahudi kad›n›, bir keçiyi biryan

yap›p piflirmifl, gayet müessir bir zehirle zehirlemifl, Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma göndermifl. Saha-beler yemeye bafllad›lar. Birden ferman etti:

4 láneƒoªr°ùne Én¡sfnG »pærJnônÑrNnG BÉn¡sfpG rºoµnjpórjnG Gƒo©narQpGYani: “Piflirilen keçi bana der ki, ‘Ben zehirliyim’ diye

haber veriyor.” Herkes elini çekti. Fakat o fliddetli zehi-rin tesirinden, Biflr ‹bnü’l-Berâ ald›¤› bir tek lokmadanvefat etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o Zey-neb ismindeki kad›n› ça¤›rd›. Ferman etti: “Neden böyleyapt›n?” O menhuse dedi: “E¤er peygamber isen sanazarar vermeyecek. E¤er padiflah isen, insanlar› senden

MEKTUBAT | 233 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.hâdise: olay, meydana ç›kan hâl.haricinde: d›fl›nda.harika: ola¤anüstü özellikler tafl›-yan ve hayranl›k hissi uyand›ran.kudret-i befler: insan gücü, kuv-veti.kudret-i ‹lâhiye: ‹lâhî kudret, Al-lah’›n güç, kuvvet ve iktidar›.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan: aç›kla-malar›yla ak›llar› benzerini yap-maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-rîm.kuvve-i befleriye: insan gücü,kapasitesi.küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti inkâredenler.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve güve-nilir hadis kitaplar›.menhuse: u¤ursuz, kötü kad›n.meflgul olma: bir iflle u¤raflma.misal: örnek, numune.muhtelif: farkl›, çeflitli.müessir: tesirli, etkili.padiflah: hükümdar, sultan.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Sahabe: Peygamberimizin yüzü-nü görmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.suret: flekil, biçim, tarz.tarik: yol, hadisin gelifl kanal›.tesir: etki.vefat etme: ölme.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.biiznillah: Allah’›n izni ile.biryan: bir çeflit kebap.

esbab-› adî: adî, s›radan, basitsebepler.ferman: emir, buyruk.fevkalâde: ola¤anüstü, nor-malin üstünde.

gayet: son derece, çok.Gazve-i Hayber: Hayber Sa-vafl›.Gazve-i Huneyn: Huneyn Sa-vafl›.

1. Kara olas› yüzleri!

2. Birinci misaldeki muhtelif tariklerle gelen bu hadisin baz› kaynaklar›: Ebu Davud, hadis no:4508, 4509; Müsned, 2:451; Müslim, Cihad: 81, 3:1398, hadis no: 1775, 1777; Beyhakî, 3:78-81, 5:137.

3. Att›¤›n zaman sen atmad›n; ancak Allah att›. (Enfal Suresi: 17.)

4. Çekin ellerinizi! O, bana zehirli oldu¤unu söylüyor.

Page 232: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kurtarmak için yapt›m.” Baz› rivayette onu öldürtmemifl,baz› tarikte öldürtmüfl. Ehl-i tahkik demifl ki: Kendi öl-dürtmemifl; fakat Biflr’in veresesine verilmifl, onlar öldür-müfller. 1

fiu vak’a-i acibedeki vech-i i’caz› gösterecek iki üçnoktay› dinle:

Birincisi: Bir rivayette var ki, o keçinin kavli haberverdi¤i vakit, baz› Sahabeler de iflittiler. 2

‹kincisi: Hem bir rivayette vard›r ki, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm haber verdikten sonra dedi:“Bismillâh deyiniz, ondan sonra yiyiniz; zehir daha tesiretmeyecektir.”

fiu rivayeti, çendan ‹bni Hacer-i Askalanî kabul etme-mifl; fakat baflkalar› kabul etmifller. 3

Üçüncüsü: Hem dessas Yahudiler, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâma ve mukarrebîn-i Sahabeye bir-den darbe vurmak istedikleri hâlde, birden gayptan ha-ber verilmifl gibi hâdisenin inkiflaf› ve desiselerinin akimkalmas› ve o ihbar›n ifade etti¤i vak›a do¤ru ç›kmas›; vehiçbir vakit Sahabeleri nazar›nda mütehalif bir haberigörülmeyen zat-› Ahmediyenin “fiu keçinin kavli banasöylüyor” demesi, herkesin kula¤›yla o keçiden o sözüiflitmesi kadar kanaat-i kat’iyeleri olmufl. 4

Üçüncü Misal: Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm›n

“yed-i beyza” ve “asa” mu’cizesine nazire olarak, üç hâ-disede bir mu’cize-i Ahmediye:

akim: sonuçsuz, baflar›s›z.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.aleyhisselâm: selâm onun üzeri-ne olsun.asa: de¤nek, sopa.çendan: gerçi.desise: hile, aldatma, entrika.dessas: aldat›c›, hileci, hilekâr.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ranlar,hakikatleri delilleriyle bilen âlim-ler.gaip: görünmeyen âlem.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.hâdise: olay, meydana ç›kan hâl.ihbar: haber verme, bildirme.inkiflaf: ortaya ç›kma, a盤a ç›k-ma.kanaat-› kat’iye: kesin kanaat.kavil: söz.misal: örnek, numune.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.mukarrebîn-i Sahabe: Sahabe-lerden peygamberimize yak›nolanlar.mütehalif: ayk›r›, z›t.nazar›nda: bak›fl›nda; yan›nda.nazire: benzer.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.Sahabe: Peygamberimizin yüzü-nü görmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.

tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tesir etmek: etkilemek.vak’a-i acibe: flafl›rt›c›, garipolay.vak›a: olay.

vakit: zaman.vech-i i’caz: mu’cizelik yönü.verese: vârisler, mirasç›lar.yed-i beyza: beyaz el, Hz.Mûsa’n›n Firavuna karfl›

mu’cize olarak parlak görü-nen eli.Zat-› Ahmediye: Peygambe-rimiz Hz. Muhammed’in zat›,kendisi.

1. ‹kinci misaldeki bu hadisin baz› kaynaklar›: Buharî, 2:121, 3:114; Darimî, Mukaddime, 1:35;Kad› ‹yaz, fiifa, 1:316; ‹bnü'l-Kayy›m el-Cevzî, Zâdü’l-Meâd, 3:336; Beyhakî, 6:256, 264.

2. Tebrizî, Miflkâtül-Mesabih, h.no: 5931; Ebu Davud, Diyat: 6; Darimî, Mukaddime: 11.

3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:317-319; Aliyyü'l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:645.

4. Ebu Davud, Diyat: 6; Darimî, Mukaddime: 11; Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 8:295-296; Beyha-kî, Delâilü'n-Nübüvve, 4:262.

234 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 233: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Birincisi: Hazret-i ‹mam-› Ahmed ibni Hanbel, EbuSaidi’l-Hudrî’den tahriç ve tashih eder ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Katâde ibniNuman’a karanl›kl›, ya¤murlu bir gecede bir de¤nek ve-rir ve ferman eder ki: “Sana, lâmba gibi, onar arfl›n hertarafta ›fl›k verecek. Evine gitti¤in zaman bir siyah flah›sgölge göreceksin. O, fleytand›r. Onu hanenden ç›kar,tardet.” Katâde de¤ne¤i al›r, gider. Yed-i beyza gibi ›fl›kverir. Evine gider, o siyah flahs› görür, tardeder. 1

‹kincisi: Bir menba-› garaip olan Gazve-i Kübra-i Be-dir’de, Ukkafle ‹bni’l-Muhass›ni’l-Esedî’nin müflriklerledövüflürken k›l›c› k›r›ld›. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm, ona, k›l›ca mukabil, kal›nca bir de¤nek verdi.Dedi: “Bununla harp et.” Birden, de¤nek, biiznillah,uzun beyaz bir k›l›ç oldu. Onunla harp etti; hayat› mikta-r›nca, tâ Yemame harbinde flehit oluncaya kadar boy-nunda tafl›d›. 2

fiu hâdise, kat’îdir. Çünkü Ukkafle bütün hayat›ndaonunla iftihar etmifl; ve o k›l›ç “el-Avn” nam›yla meflhurolmufl. ‹flte Hazret-i Ukkafle’nin iftihar› ve k›l›c›n “Avn”nam›yla, k›l›çlar›n fevkinde ifltihar›, flu hâdisenin iki hüc-cetidir.

Üçüncüsü: ‹bni Abdi’l-Berr gibi bir allâme-i as›r veehl-i tahkikin büyüklerinden nakil ve tashih ediyorlar ki:

Gazve-i Uhud’da, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm›n halazadesi olan Abdullah ibni Cahfl harp ederken

MEKTUBAT | 235 ON DOKUZUNCU MEKTUP

iftihar: övünme, hakl› olarakövünme.ifltihar: meflhur olma, flöhret ka-zanma.kat’î: kesin, flüphesiz.menba-î garaip: gariplikler, hay-ret verici fleylerin kayna¤›.mukabil: karfl›l›k.müflrik: Allah’a flirk koflan, ortaktutan.nakil: aktarma, anlatma.nam: ad, isim.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.flehit: Allah’›n ve yüce dinininad›n› yüceltme u¤runda can›n› fe-da ederek savaflta vurulup ölenMüslüman.tahriç etme: ç›karmak, hadislerinilk rivayet edenini ortaya ç›kar-mak.tardetmek: kovmak, ç›karmak,uzaklaflt›rmak.tashih: düzeltme, yanl›fllardanar›nd›rma.tasrih etmek: aç›kça anlatmak.yed-i beyza: beyaz el; Hz. Mû-sa’n›n, Firavuna karfl› mu’cize ola-rak, ›fl›k saç›c› ve parlak görüneneli.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.allâme-i as›r: asr›n büyük âli-mi, asr›n bilgini.arfl›n: yaklafl›k 68 cm’ye eflitolan bir uzunluk ölçüsü.avn: yard›m, yard›mc›.

biiznillah: Allah’›n izni ile.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›-ranlar, hakikatleri delilleriylebilen âlimler.el-avn: yard›m, yard›mc›.ferman: emir, buyruk.fevkinde: üstünde, üzerinde.Gazve-i Kübra-i Bedir: bü-

yük Bedir Savafl›.Gazve-i Uhud: Uhud Savafl›.hâdise: olay, meydana ç›kanhâl.halazade: halao¤lu.hane: ev.harp: savafl.hüccet: delil, ispat.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:323; Müsned, 3:65; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 11:381, 12:381, 12:376; Heysemî,Mecmaü’z-Zevaid, 2:166, 167.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:222, 223; Beyhakî, 4:97; ‹bnü'l-Kayy›m el-Cevzî, Zâdü’l-Meâd, 3:186.

Page 234: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

k›l›c› k›r›ld›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onabir de¤nek verdi. O de¤nek onun elinde bir k›l›ç oldu;onun ile harp etti. O eser-i mu’cize olan k›l›ç, bâkî kald›.Meflhur ‹bni Seyyidi’n-Nâs, siyerinde haber veriyor ki:“Bir zaman sonra, Abdullah, o k›l›c› Bu¤a-y› Türkî na-m›nda bir adama iki yüz liraya satt›. 1

‹flte bu iki k›l›ç, asa-i Mûsa gibi birer mu’cizedir. Fakat,asa-i Mûsa, vefat-› Mûsa’dan sonra vech-i i’caz› kalmad›;fakat flunlar bâkî kald›lar.

On Üçüncü ‹flaretMu’cizat-› Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm›n hem

mütevatir, hem misalleri pek çok bir nev’i dahi, hastalarve yaral›lar, nefes-i mübare¤iyle flifa bulmalar›d›r. fiu ne-vi mu’cize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, nev’i iti-bar›yla manevî mütevatirdir. Cüz’iyatlar›, bir k›sm› dahimanevî mütevatir hükmündedir; di¤er k›sm› âhadî isede, ilm-i hadisin müdakkik imamlar› tashih ve tahriç et-tikleri için, kanaat-i ilmiye verir. Biz de, pek çok misalle-rinden birkaç misalini zikredece¤iz.

Birinci Misal: Allâme-i Ma¤rip Kad› ‹yaz, fiifa-i

fierif’inde, ulvî bir an’ane ile ve müteaddit tariklerle, Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n hadimi ve bir ku-mandan› ve Hazret-i Ömer’in zaman›nda ordu-yu ‹slâ-m›n baflkumandan› ve ‹ran’›n fatihi ve Aflere-i Mübeflfle-reden olan Hazret-i Sa’d ibni Ebî Vakkas diyor:

âhadî: tek koldan nakledilen ha-dis.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.an’ane: hadis naklinin rivayetzincirlemesi.asa-i Mûsa: Hz. Mûsa’ya Allah ta-raf›ndan verilen mu’cizeli de¤nek.Aflere-i Mübeflflere: Peygamberi-mizin hayatta iken Cennet ilemüjdeledi¤i on Sahabî.bâkî kalma: geriye kalma.bâkî: sürekli, devaml›, kal›c›.baflkumandan: baflkomutan.cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.eser-i mu’cize: mu’cize eseri, de-lili.fatih: fetheden, açan; bir ülkeyiveya bir yeri ele geçiren.hadim: hizmetçi, hizmet eden.harp: savafl, cenk.hükmünde: de¤erinde, yerinde.ilm-i hadis: hadis ilmi.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.itibar›yla: bak›m›ndan.kanaat-› ilmi: ilmî kanaat, ilmîgörüfl.kumandan: komutan.manevî: manaya ait.misal: örnek, numune.Mu’cizat-› Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizeleri.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl, ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.müdakkik: tetkik eden, incele-yen, inceden inceye araflt›ran.müteaddit: birçok, çeflitli.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,

böyle bir toplulu¤un senedinbafl›ndan sonuna kadar yinekendileri gibi bir topluluktanrivayet ettikleri sahih hadis.nam: ad, isim.nefes-i mübarek: Peygam-berimizin mübarek nefesi.nev: tür, çeflit.ordu-yu ‹slâm: ‹slâm ordusu.Resul-i Ekrem: çok cömert,

kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

siyer: Peygamberimizin ha-yat tarihi; onun hayat›n›n bü-tün safhalar›n› anlatan ve va-s›flar›n› nakleden eserler.

flifa bulma: iyileflme, sa¤l›¤›-na kavuflma.

tahriç etmek: hadislerin ilkrivayet edenini ortaya ç›kar-

mak.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tashih etmek: düzeltmek,yanl›fllardan ar›nd›rmak.ulvî: yüksek, yüce.vech-i i’caz: mu’cizelik yönü.vefat-› Mûsa: Hz. Mûsa’n›nvefat›, ölümü.zikretmek: anmak, bildir-mek, söylemek.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:323; Beyhakî, 3:232, 4:97.

236 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 235: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Gazve-i Uhud’da, ben Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm›n yan›nda idim. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm, o gün kavsi k›r›l›ncaya kadar küffara oklar at-t›. Sonra, bana oklar› veriyordu, “At” diyordu. Nasl’s›z,yani okun uçmas›na yard›m eden kanatlar› olmayan ok-lar› verirdi ve bana emrederdi: “At!” Ben de atard›m; ka-natl› oklar gibi uçard›, küffar›n cesedine yerleflirdi.

O hâlde iken, Katâde ibni Numan’›n gözüne bir okisabet etmifl. Gözünü ç›kar›p, gözünün hadekas› yüzü-nün üstüne indi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmmübarek, flifal› eliyle onun gözünü al›p, eski yuvas›nayerlefltirip; iki gözünden en güzeli olarak, hiçbir fley ol-mam›fl gibi flifa buldu.

fiu vak›a çok ifltihar etmifl. Hatta Katâde’nin bir hafi-di, Hazret-i Ömer ibni Abdülaziz’in yan›na geldi¤i vakit,kendini flöyle tarif etmifl: “Ben öyle bir zat›n hafidiyim ki,Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, onun ç›km›fl gö-zünü yerine koyup, birden flifa buldu. En güzel göz o ol-mufl” diye, naz›m suretinde (HAfi‹YE) Hazret-i Ömer’e söy-lemifl, onun ile kendini tan›tt›rm›fl.

Hem nakl-i sahih ile haber verilmifl ki: Meflhur EbuKatâde’nin, Yevm-i Zîkarad denilen gazvede, bir ok mü-barek yüzüne isabet etmifl. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm, mübarek eliyle meshetmifl. Ebu Katâde der ki:

MEKTUBAT | 237 ON DOKUZUNCU MEKTUP

vuflma.vak›a: olay.zat: flah›s, kifli, fert.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.ceset: gövde, vücut.gazve: savafl, ak›n.Gazve-i Uhud: Uhud Savafl›.hadeka: göz bebe¤i.hafit: evlât o¤lu, torun.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.ifltihar etme: meflhur olma,

ün salma.kavis: yay.küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti in-kâr edenler.meshetme: elle sürme, s›va-ma, silme.metin: paragraf; yaz›n›n ta-mam›, asl›.mübarek: feyizli, bereketli,hay›rl›, u¤urlu.

nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.naz›m: kafiyeli, vezinli söz, fli-ir.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.suret: flekil, biçim, tarz.flifa: iyileflme, sa¤l›¤›na ka-

1. Manas› hafliyeden önce metin içinde verilmifl.

HAfi‹YE: uOsôdG nøn°ùrMnG ≈'Øn£r°üoŸrG u∞nµpH räsOoôna @ o¬oær«nY uónÿrG n¤nY rândÉn°S … pòsdG oørHG ÉnfnG1 xOnQ Éne nør°ùoM Énjnh mør«nY Éne nør°ùoM Én«na @ ÉngpôrenG p∫shn’p rânfÉnc Énªnc ränOÉn©na

Page 236: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“Kat’iyen ve asla ne ac›s›n› ve ne de cerahatini gör-medim.” 1

‹kinci Misal: Baflta Buharî ve Müslim, kütüb-ü sa-

hiha haber veriyorlar ki:

Gazve-i Hayber’de Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm, Aliyy-i Haydarî’yi bayraktar tayin etti¤i hâlde,Ali’nin gözleri hastal›ktan çok a¤r›yordu. Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm tiryak gibi tükürü¤ünü gözünesürdü¤ü dakikada flifa bularak hiçbir fley kalmad›. Sabah-leyin Hayber kal’as›n›n pek a¤›r demir kap›s›n› çekip,elinde kalkan gibi tutup, kal’a-i Hayber’i fethetti.

Hem o vak›ada, Selemeti’bni Ekvâ’n›n baca¤›na k›l›çvurulmufl, yar›lm›fl. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm ona nefes edip, birden aya¤› flifa bulmufl. 2

Üçüncü Misal: Baflta Neseî olarak, erbab-› siyer,

Osman ibni Huneyf’ten haber veriyorlar ki:

Osman diyor ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-m›n yan›na bir ama geldi, dedi: “Benim gözlerimin aç›l-mas› için dua et.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmona ferman etti:

o¬sLnƒnJnGnh n∂o∏nÄ°rSnG pqÊpG sºo¡s∏dG pπobnh pør«nàn©rcnQ pqπn°U sºoK rCÉ°sVnƒnJnh r≥p∏n£rfÉnan∂pqHnQ '‹pG n∂pH o¬sLnƒnJnG pqÊpG oósªnëoe Énj pánªrMsôdG pq»pÑnf mósªnëoe pq»pÑnæpH n∂r«ndpG

3

s»pa o¬r©uØn°T sºo¡s∏dnG … pönünH rønY n∞p°ûrµnj r¿nG

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Ali-i Haydarî: Hz. Ali.âmâ: kör.bayraktar: bayrak tafl›yan.cerahat: iltihap, irin, yara.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.erbab-› siyer: Peygamberimizinhayat›, ahlâk›, sözleri ve yaflay›fl›hakk›nda kitap yazanlar.ferman: emir, buyruk.fethetmek: bir ülkeyi veya biryeri ele geçirmek.Gazve-i Hayber: Hayber Savafl›.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.Hayber: Arap Yar›madas›n›n Hi-caz bölgesinde bulunan bir kasa-ba.kal’a: kale.kal’a-i Hayber: Hayber kalesi.kat’iyen: kat’î olarak, kesinlikle.kütüb-ü sahiha: do¤ru ve güve-nilir hadis kitaplar›.misal: örnek, numune.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahterbiye eden Allah.rahmet: merhamet etme, flefkatgösterme.rekât: namazda bir k›yam, bir rü-kû ve iki secdeden oluflan bölüm.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.flefaat: birinden baflkas›n›n ad›nabir ricada bulunma, ihtiyaç sahi-binin af ve iyili¤e kavuflmas› için

di¤eri taraf›ndan yap›lan ara-c›l›k.flifa: iyileflme, sa¤l›¤›na ka-

vuflma.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tayin etmek: atamak, görev-

lendirmek.tiryak: ilâç.vak›a: olay.

1. Birinci Misaldeki, tariklerle gelen bu hadisin kaynaklar›ndan baz›lar›: Müslim, 4:1876-1880;Beyhakî, 2:650, 3:907, 251, 4:193; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:322.

2. ‹kinci misaldeki hadisin kaynaklar›: Müsned, 1:85, 2:145; Buharî, 4:58, 65, 73; Kad› ‹yaz, fiifa,1:323.

3. fiimdi git, abdest al. Sonra iki rekât namaz k›l ve flöyle dua et: “Yâ Rabbi, rahmet peygam-beri olan Muhammed Peygamberini flefaatçi ederek Sana yöneliyor ve Senden istiyorum.Yâ Muhammed, seni flefaatçi ederek Rabbime yöneliyorum ki, gözlerimi yeniden açs›n. Al-lah’›m, onun benim hakk›mdaki flefaatini kabul eyle.” (Sahihü’l-Camiü’s-Sa¤ir, hadis no:1290.)

238 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 237: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

O gitti, öyle yapt›, geldi. Gözü aç›lm›fl, güzel görüyor-mufl; gördük. 1

Dördüncü Misal: Büyük bir imam olan ‹bni Veheb

haber veriyor ki:

Gazve-i Bedrin on dört flehidinden birisi olan Muavvizibni Afrâ, Ebu Cehil ile dövüflürken, Ebu Cehl-i Lâin, okahraman›n bir elini kesmifl. O da, öteki eliyle elini tu-tup, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›na gel-mifl. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, onun eliniyine yerine yap›flt›rd›, tükürü¤ünü ona sürdü. Birden fli-fa buldu, yine harbe gitti, flehit oluncaya kadar harp et-ti.” 2

Hem yine ‹mam-› Celil ibni Veheb haber veriyor ki: Ogazvede Hubeyb ibni Yesaf’›n omuz bafl›na bir k›l›ç vu-rulmufl ki, bir flakk› ayr›lm›fl gibi dehfletli bir yara aç›lm›fl.Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onun kolunu om-zuna eliyle yap›flt›rm›fl, nefes etmifl; flifa bulmufl. 3

‹flte flu iki vak›a, çendan âhadîdir ve haber-i vahittir;fakat, ‹bni Veheb gibi bir imam tashih etse, Gazve-i Be-dir gibi bir menba-› mu’cizat olan bir gazvede olsa, hembu iki vak›ay› and›racak çok misaller bulunsa, elbette fluiki vak›a kat’î ve vakidir denilebilir.

‹flte, ehadis-i sahiha ile sübut bulan belki bin misal varki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n mübarek eliona flifa olmufl.

* * *

MEKTUBAT | 239 ON DOKUZUNCU MEKTUP

menba-› mu’cizat: mu’cizelerkayna¤›.misal: örnek, numune.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sübut bulma: sabit olma, gerçek-leflme, meydana gelme.flak: yar›k, yar›lma; parça, k›s›m.flehit: Allah’›n ve yüce dinininad›n› yüceltme u¤runda can›n› fe-da ederek savaflta vurulup ölenMüslüman.flifa: iyileflme, sa¤l›¤›na kavuflma.tashih etmek: düzeltmek, yanl›fl-lardan ar›nd›rmak.vak›a: olay.vaki: olmufl, gerçekleflmifl olan.

âhadî: tek koldan nakledilenhadis.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

çendan: gerçi, her ne kadar.

Ebu Cehil-i Lâin: lânetlenmifl

Ebu Cehil.ehadis-i sahiha: sahih, do¤ruhadisler.gazve: savafl.Gazve-i Bedir: Bedir Savafl›.haber-i vahit: bir tek kiflininhaber vermesi; bir kifli kana-

l›yla gelen haber veya hadis.

harp: savafl.

imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecedederin ve genifl bilgi sahibiolan âlim.

kat’î: kesin, flüphesiz.

1. Üçüncü misaldeki hadisin di¤er baz› kaynaklar›: Kad› ‹yaz, fiifa, 322, Tirmizî, 5:569, hadis no:3578.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:324.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:324, Beyhakî, 6:178, 3:97.

Page 238: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bu Parça Alt›n ve Elmas ‹le Yaz›lsa Liyakati Var

Evet, sabıkan bahsi geçmiş, avucunda küçük taş-

ların zikir ve tesbih etmesi; 1 nâr«nenQ rPpG nâr«nenQ Énenh sır-

rıyla, aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşma-na top ve gülle hükmünde, onları inhizama sevk et-

mesi; 2 oônªn≤rdG s≥°nûrfGnh nassı ile, aynı avucunun parma-

ğıyla kameri iki parça etmesi; ve aynı el, çeşme gibion parmağından suyun akması ve bir orduya içirme-si; ve aynı el hastalara ve yaralılara şifa olması, el-bette o mübarek el ne kadar harika bir mu’cize-ikudret-i İlâhiye olduğunu gösterir. Güya, ahbap için-de o elin avucu küçük bir zikirhane-i Sübhanîdir ki,küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih eder-ler. Ve a’dâya karşı, küçücük bir cephane-i Rabbanî-dir ki, içine taş ve toprak girse, gülle ve bomba olur.Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir eczaha-ne-i Rahmanîdir ki, hangi derde temas etse, dermanolur. Ve celâl ile kalktığı vakit, kameri parçalayıp,Kab-ı Kavseyn şeklini verir; ve cemal ile döndüğüvakit, Âb-ı Kevser akıtan on musluklu bir çeşme-irahmet hükmüne girer. Acaba böyle bir Zatın bir tekeli, böyle acip mu’cizata mazhar ve medar olsa; oZatın, Hâlık-ı Kâinat yanında ne kadar makbul oldu-ğu ve davasında ne kadar sadık bulunduğu ve o el ilebiat edenler ne kadar bahtiyar olacakları, bedahetderecesinde anlaşılmaz mı?

Âb-› Kevser: Kevser Suyu; Cen-netteki sulardan biri.acip: hayret veren, hayrette b›ra-kan.a’dâ: düflmanlar.ahbap: dostlar.bahsi geçmifl: sözü edilmifl, konuolarak anlat›lm›fl.bahtiyar: bahtl›, tâli’li, mutlu.bedahet: aç›kl›k.biat etmek: uymak, tâbi olmak,ba¤lanmak.celâl: heybet, haflmet.cemal: güzellik.cephane-i Rabbanî: Rabbanîcephane, Rab olan Allah’a aitcephane.çeflme-i rahmet: rahmet çeflme-si.dava: iddia, gaye; takip edilen fi-kir.derman: ilâç, çare.eczahane-i Rahmanî: merhametve flefkat sahibi olan Allah’›n ec-zahanesi.gülle: top mermisi.Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n yarat›c›s›olan Allah.hükmünde: yerinde, de¤erinde.hükmüne: yerine, de¤erine.inhizama sevk etmek: hezimete,bozguna u¤ratmak.Kab-› Kavseyn: iki yay mesafesi,Hz. Muhammed’in miraca ç›k›fl›y-la vard›¤› son nokta, bütün yara-t›lanlar› arkas›na al›p Yaratanlamüflerref ve muhatap oldu¤umakam.kamer: ay.liyakat: lây›k olma, uygunluk.makbul: kabul edilmifl, geçerli.mazhar: bir fleyin ortaya ç›kt›¤›,göründü¤ü yer.medar: dayanak; kaynak; sebep,vesile.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-

f›ndan verilip, yaln›z peygam-berlerin gösterebilecekleribüyük harika ifller.mu’cize-i kudret-i ‹lâhî: Al-lah’›n sonsuz kudretiyle birmu’cize eseri olarak yaratt›¤›fley.mübarek: bereketli, hay›rl›,u¤urlu.nas: kesin delil veya hüküm

getiren ayet veya hadis.sab›kan: bundan önce.sad›k: do¤ru, gerçek.flifa: iyileflme, sa¤l›¤›na ka-vuflma.temas etmek: dokunmak,de¤mek.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma, Cenab-› Hakk› flan›na lâ-

y›k ifadelerle anma.

vakit: zaman.

Zat: flah›s, kifli, fert.

zikir: Allah’›n adlar›n› anarakdua etme, Allah’› anma.

zikirhane-i Sübhanî: her tür-lü eksiklikten uzak olan Al-lah’›n an›ld›¤› yer.

1. [Ey Muhammed!] Att›¤›n zaman da sen atmad›n… (Enfal Suresi: 17.2. Ay yar›ld›. (Kamer Suresi: 1.

240 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 239: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bir Sual: Deni l i yor k i : “Sen çok fleylere mütevatirdersin. Hâlbuki biz onlar›n ço¤unu yeni iflitiyoruz. Müte-vatir bir fley böyle gizli kalmaz?”

Elcevap : Ulema-i fleriat yan›nda çok mütevatir vebedihî fleyler var ki, onlardan olmayana göre meçhuldür.Ehl-i hadis yan›nda da çok mütevatir var; sairlerin yan›n-da âhadî de olmuyor. Ve hakeza, her fennin ehl-i ihtisa-s›, o fenne göre bedihiyat›, nazariyat› beyan edilir.Umum halk ise, o fennin ehl-i ihtisas›na itimat eder, tes-lim olur veya içine girer, görür.

fiimdi, haber verdi¤imiz hakikî mütevatir veya manevîmütevatir veya tevatür hükmünde kat’iyeti ifade eden va-k›alar, hem ehl-i hadis, hem ehl-i fleriat, hem ehl-i usu-lüddin, hem ekser tabakat-› ulemada hükmünü öyle gös-termifl. Gaflette bulunan avam ve gözünü kapayan nâ-danlar bilmezlerse, kabahat onlara aittir.

Beflinci Misal: ‹mam-› Ba¤avî, tahrici ve tashihi ile

haber veriyor ki:

Aliyyi’bni’l-Hakem’in, Gazve-i Hendek’te küffar›n dar-besiyle aya¤› k›r›ld›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm meshetti; dakikas›nda öyle flifa buldu ki, at›ndan in-medi. 1

Alt›nc› Misal: Baflta ‹mam-› Beyhakî, ehl-i hadis

haber veriyorlar ki:

‹mam-› Ali gayet hasta idi. Izt›rab›ndan, kendi kendinedua edip inliyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm

MEKTUBAT | 241 ON DOKUZUNCU MEKTUP

gerçek olan.halk: insanlar.hüküm: karar, bir davan›n veyabir meselenin incelenmesindensonra var›lan karar.hükmünde: yerinde, de¤erinde.›zt›rap: kuvvetli ac›, afl›r› s›k›nt›.‹mam-› Ali: Hazret-i Ali.itimat etmek: güvenmek.kabahat: suç, kusur.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti inkâredenler.meçhul: bilinmeyen.meshetme: elle sürme, s›vama,silme.misal: örnek, numune.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nâdan: cahil.nazariyat: nazariyeler, ilmî gö-rüfller, düflünceler, teoriler.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sair: di¤er, baflka, öteki.sual: soru.flifa: iyileflme, sa¤l›¤›na kavuflma.tabakat-› ulema: âlimler tabaka-s›, s›n›f›.tahriç: hadislerin ilk rivayet ede-nini ortaya ç›karma.tashih: düzeltme, yanl›fllardanar›nd›rma.teslim olma: do¤rulama, do¤ruoldu¤unu kabul etme; kendini b›-rakma, güvenme.tevatür: bir Hadis-i fierif’in, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.ulema-i fleriat: fleriat âlimleri, dinâlimleri.umum: bütün.vak›a: olay.

âhadî: tek koldan nakledilenhadis.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.avam: halk›n büyük k›sm›, s›-radan insanlar.bedihî: apaç›k olan, aç›k.bedihiyat: delil ve ispata ihti-yac› olmayacak flekilde aç›kve meydanda olan fleyler.

dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ehl-i hadis: kendini hadis il-mine vermifl olanlar.ehl-i ihtisas: ihtisas sahipleri,herhangi bir sahada uzmanolanlar.ehl-i fleriat: fleriat›n hükümve kanunlar›n› bilen kimseler.ehl-i usulüddin: kelâm âlim-leri, dinin usul ve prensipleri-ni bilen kimseler; Allah’›n zat

ve s›fatlar›ndan, peygamber-lik, ahiret ve inançla ilgili di-¤er meselelerden ‹slâmî esas-lar dairesinde bahseden âlim-ler.ekser: pek çok, en çok.fen: ilim, sanat.gaflet: dikkatsizlik, umursa-mazl›k, ihmal.hakeza: bunun gibi, benzeri.hakikî: gerçek, asl›na uygun,

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:323; Beyhakî, 6:185; ‹bni Hacer, 2:507; Aliyyü’l-Karî, fierhü’fl-fiifa, 1:656.

Page 240: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

geldi, dedi: 1 p¬pØr°TG -nG Ve aya¤›yla Hazret-i Ali’ye dokun-

du, “Kalk” dedi. Birden flifa buldu. ‹mam-› Ali der ki:“Ondan sonra o hastal›¤› hiç görmedim.” 2

Yedinci Misal: fiürehbile’l-Cu’fî’nin meflhur k›ssa-

s›d›r ki:Avucunda etten bir ur vard› ki, k›l›c› ve at›n dizginini

tutam›yordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm eliy-le avucundaki uru meshetti ve mübarek eliyle ovdu. Ourdan hiçbir eser kalmad›. 3

Sekizinci Misal: Alt› çocu¤un her biri, ayr› ayr› bi-

rer mu’cize-i Ahmediyeye mazhar oldu.

Birincisi: ‹bni Ebu fieybe (muhakkik-i kâmil ve muhad-dis-i meflhur) haber veriyor ki:

Bir kad›n, bir çocu¤u Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm›n yan›na getirdi. O çocukta bir belâ vard›; konufl-muyordu, aptal idi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm bir su ile mazmaza etti, elini y›kad›, o suyu kad›naverdi, “Çocu¤a içirsin” ferman etti. Çocuk o suyu içtik-ten sonra, hastal›¤›ndan ve belâs›ndan bir fley kalmad›.Öyle bir ak›l ve kemal sahibi oldu ki, ukalâ-i nâs›n fevki-ne ç›kt›. 4

‹kincisi: Nakl-i sahih ile, Hazret-i ‹bni Abbas demifl ki:Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma mecnun bir

çocuk getirildi. Mübarek elini onun gö¤süne koydu; bir-den çocuk istifra etti. ‹çinden küçük h›yar kadar siyah birfley ç›kt›; çocuk flifa buldu, gitti. 5

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.belâ: musibet, s›k›nt›, içinden ç›-k›lmas› zor hâl.eser: iz.ferman: emir, buyruk.fevkine: üstüne, üzerine.‹mam-› Ali: Hazret-i Ali.kemal: olgunluk, mükemmellik.k›ssa: bafltan geçen olay, ibret veders verici hâdise.mazhar: bir fleyin ortaya ç›kt›¤›,göründü¤ü yer.mazmaza etmek: a¤›zda su çal-kalamak, gargara yapmak.mecnun: deli, ak›ls›z.meshetme: elle sürme, s›vama,silme.misal: örnek, numune.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.muhaddis-i meflhur: hadislerinakleden, aktaran meflhur kifli.muhakkik-i kâmil: gerçekleri,

do¤rular›, mükemmel bir fle-kilde araflt›ran ve bilen âlim.

mübarek: bereketli, hay›rl›,u¤urlu.

nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-

dirilmesi.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

flifa: iyileflme, sa¤l›¤›na ka-vuflma.

ukalâ-i nâs: insanlar›n ak›ll›-lar›, zekileri.

ur: hücrelerin afl›r› ço¤alma-s›yla dokularda oluflan et par-ças›, tümör.

1. Allah’›m ona flifa ver.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:323, Müsned, 1:83, 84, 107, 128, Beyhakî, 6:179; Tirmizî, Daavat: 112.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:324; Beyhakî, 6:182.4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:324; Beyhakî, 6:182.5. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:324; Beyhakî, 6:182; 187, Müsned, 4:172; Darimî, 1:11-12.

242 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 241: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Üçüncüsü: ‹mam-› Beyhakî ve Neseî nakl-i sahih ilehaber veriyorlar ki:

Muhammed ibni Hâtib isminde bir çocu¤un kolunakaynayan tencere dökülmüfl, bütün kolunu yakm›fl. Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm meshedip tükürü¤ü-nü sürdü; dakikas›nda flifa buldu. 1

Dördüncüsü: Büyümüfl, fakat lisan› yok, büyükçe birçocuk Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›nageldi. Çocu¤a ferman etmifl: “Ben kimim?” Hiç konufl-

mayan dilsiz çocuk 2 $G o∫ƒo°SnQ nârfnG deyip tekellüme bafl-

lam›fl. 3

Beflinci Çocuk: Âlem-i yakazada, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâmla mükerrer surette müflerref olan Ce-lâleddin-i Süyutî ve asr›n imam›, tahriç ve tashih ile Mü-barekü’l-Yemame ismiyle meflhur bir zat›, daha yenidünyaya geldi¤i vakit, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm›n yan›na getirmifller. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm ona müteveccih olmufl. Çocuk tekellüme bafl-

lam›fl. 4 $G o∫ƒo°SnQ n∂sfnG oón¡r°TnG demifl. Resul-i Ekrem Aley-

hissalâtü Vesselâm, “Bârekâllah” demifl. Çocuk ondansonra büyüyünceye kadar daha konuflmam›fl. O çocuk,bu mu’cize-i Ahmediyeye ve “Bârekâllah” dua-i Nebevî-sine mazhar oldu¤undan, “Mübarekü’l-Yemame” ismiy-le flöhret bulmufl. 5

Alt›nc› Çocuk: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmnamaz k›larken, h›rç›n bir çocuk namaz›n› katedip

MEKTUBAT | 243 ON DOKUZUNCU MEKTUP

mesh: elle sürme, s›vama, silme.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.mükerrer: birçok kere, tekrarla.müflerref olma: flereflenme; gö-rüflme.müteveccih olma: yönelme, birtarafa dönme.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.resul: Allah’›n elçisi, peygamber.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.suret: tarz, flekil, biçim.flifa: iyileflme, sa¤l›¤›na kavuflma.tahriç: hadislerin ilk rivayet ede-nini ortaya ç›karma.tashih: düzeltme, yanl›fllardanar›nd›rma.tekellüm: konuflma, söyleme.zat: flah›s, kifli, fert.

âlem-i yakaza: uyan›kl›k âle-mi.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

as›r: yüzy›l, ça¤.

Bârekâllah: Allah mübareketsin, hay›rl› ve bereketli ol-sun.

dua-i Nebevî: PeygamberEfendimizin duas›.

ferman: emir, buyruk.

imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecedederin ve genifl bilgi sahibiolan âlim.

istifra etmek: kusmak.

lisan: dil; konuflma.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:324; Beyhakî 6:174.2. Sen Allah’›n resulüsün.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:319; Beyhakî, 6:60-61.4. fiahadet ederim ki, sen Allah’›n Resulüsün.5. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:319; Beyhakî, 6:598-65.

Page 242: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

geçti¤inden, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, 1 o√nônKnG r™n£rbG sºo¡s∏dnG demifl. Ondan sonra çocuk daha yürü-

memifl, öyle kalm›fl, h›rç›nl›¤›n›n cezas›n› bulmufl. 2

Yedinci Çocuk: Çocuk tabiat›nda hayâs›z bir kad›n,Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm yemek yerkenlokma istemifl; vermifl. Demifl: “Yok, senin a¤z›ndakiniistiyorum.” Onu da vermifl. O gayet hayâs›z kad›n, olokmay› yedikten sonra, en hayâl› kad›n ve Medine ka-d›nlar›n›n fevkinde bir hayâ sahibi oldu. 3

‹flte bu sekiz misal gibi, seksen de¤il, belki sekiz yüzmisalleri var. Ço¤u kütüb-ü siyer ve ehadiste beyan edil-mifltir.

Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n müba-rek eli, Hekim-i Lokman’›n bir eczahanesi gibi ve tükü-rü¤ü Hazret-i H›z›r’›n âb-› hayat çeflmesi gibi ve nefesiHazret-i ‹sa Aleyhisselâm›n nefesi gibi medetres ve flifa-resan olsa; ve nev-i befler çok musibet ve belâlara girif-tar olsa, elbette Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmahadsiz müracaatlar olmufl, hastalar, çocuklar, mecnunlarpek kesretli gelmifller, cümlesi flifa bulup gitmifller. Hat-ta, k›rk defa hacceden ve k›rk sene sabah namaz›n› yat-s› abdestiyle k›lan, Tabiînin azîm imamlar›ndan ve çokSahabelerle görüflen, Tavus denilen Ebu Abdurrahma-ni’l-Yemanî, kat’iyen haber verir ve hükmeder ve demiflki: “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ne kadarmecnun gelmiflse, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmsinesine elini koymufl ise, kat’iyen flifa bulmufltur; flifabulmayan kalmam›fl.” 4

âb-› hayat: hayat suyu; içeneebedî hayat verdi¤ine inan›lan ef-sanevî su, bengisu.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.aleyhisselâm: selâm onun üzeri-ne olsun.azîm: büyük, yüce.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.ehadis: hadisler, PeygamberEfendimizin sözleri.fevkinde: üstünde, üzerinde.giriftar olma: tutulma, yakalan-ma.haccetmek: hac ibadetini yerinegetirmek.hadsiz: s›n›rs›z.hayâ: utanma, s›k›lma; ar, edep.Hekim-i Lokman: Lokman He-kim.hükmetmek: düflünme ve yarg›-lama sonunda bir karara varmak.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.kat’î: kesin, flüphesiz.kesret: çokluk, bolluk, fazlal›k.kütüb-ü siyer: Peygamberimizinhayat tarihi; onun hayat›n›n bü-tün safhalar›n› anlatan ve vas›fla-r›n› nakleden eserler.mecnun: deli, ak›ls›z.medetres: yard›mc›, yard›meden.misal: örnek, numune.musibet: felâket, belâ, dert, s›k›n-t›.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.nev-i befler: insan nev’i, insanl›k,bütün insanlar.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-

hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’minkimse.sine: gö¤üs, kalp.flifa: bedenî veya ruhî bir has-tal›¤›n son bulmas›, iyileflme,

sa¤l›¤›na kavuflma.flifaresan: flifa da¤›tan, flifaveren.Tâbiîn: Hz. Muhammed’in As-hab›yla görüflmüfl, onlardanhadis dinlemifl ve ders alm›flolan Müslümanlar.

yats›: yatma vakti, akflam na-maz› vaktinin ç›kmas›ndanitibaren sabahleyin ikinci fec-rin do¤ufluna kadar devameden sürede k›l›nmas› gere-ken (vitir namaz› ile beraber)on üç rekâtl›k namaz›n ad›.

1. Allah’›m onun gücünü al.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:328; Beyhakî, 5:243.

3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:325; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 8:312.

4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:335; Aliyyü’l-Karî, fierhü’fl-fiifa, 1:676.

244 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 243: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, Asr-› Saadete yetiflmifl böyle bir imam, böyle kat’îve külli hükmetmiflse, elbette ona gelen hiçbir hasta kal-mam›fl ki, illâ flifa bulmufl. Madem flifa bulmufl; elbettemüracaatlar binler olacakt›r.

On Dördüncü ‹flaretResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n enva-› mu’ci-

zat›ndan bir nev-i azîmi, duas›yla zahir olan harikalard›r.

Evet, flu nevi, kat’î ve hakikî mütevatirdir. Cüz’iyat vemisalleri o kadar çoktur ki, hesap edilmez. Misallerinçoklar› var ki, onlar da mütevatir derecesine ç›km›fllar,belki tevatüre yak›n meflhur olmufllar. Bir k›sm›n› öyleimamlar nakletmifl ki, meflhur mütevatir gibi kat’iyeti ifa-de eder. Biz, flu pek çok misallerinden, tevatüre yak›n vemeflhur derecesinde münteflir baz› misalleri numune ola-rak ve her misalin de birkaç cüz’iyat›n› zikredece¤iz.

Birinci Misal: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâm›n ya¤mur duas› tevatür derecesinde ve çok defa tek-rar ile, daima sür’atle kabul olmas›, baflta ‹mam-› Buha-rî ve ‹mam-› Müslim, eimme-i hadis nakletmifller. Hattabaz› defa, minber-i flerif üstünde ya¤mur duas› için elinikald›r›p, indirmeden ya¤m›fl.

Sab›kan zikretti¤imiz gibi, bir iki defa ordu susuz kal-d›¤› vakit, bulut geliyordu, ya¤mur veriyordu. Hatta,nübüvvetten evvel, cedd-i Nebî Abdülmuttalip, Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n küçüklük zaman›nda

MEKTUBAT | 245 ON DOKUZUNCU MEKTUP

¤un senedin bafl›ndan sonunakadar yine kendileri gibi bir top-luluktan rivayet ettikleri sahihhadis.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nev: türlü, çeflit, cins, tür.nev-i azîm: büyük k›s›m, bölüm.numune: örnek, misal.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sab›kan: az önce geçti¤i gibi.tevatür: bir Hadis-i fierif’in, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.zahir olma: görünme, meydanaç›kma.zikretmek: anmak, söylemek,bildirmek.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.Asr-› Saadet: saadet, mutlu-luk asr›; Peygamberimiz vedört halifenin yaflad›¤› devireverilen ad.cedd-i Nebî: Hz. Muham-med’in dedesi.cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.derece: basamak, artma ve-ya yükselme basama¤›, mer-tebe, kademe.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.

eimme-i hadis: hadis imam-lar›; hadis ilminde sözü delilolarak kabul edilen, derin vegenifl bilgi sahibi âlimler.enva-i mu’cizat: mu’cizelerintürleri, çeflitleri.hakikî: gerçek, asl›na uygun,gerçek olan.hükmetmek: düflünme veyarg›lama sonunda bir kararavarmak.imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecedederin ve genifl bilgi sahibi

olan âlim.kat’î: kesin, flüphesiz.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.küllî: bütüne ait, genel.minber-i flerif: PeygamberEfendimizin mescidindekiminber.misal: örnek, numune.münteflir: yay›lm›fl, duyul-mufl.mütevatir: yalan söylemektebirleflmelerini akl›n kabul et-meyece¤i bir toplulu¤un ver-di¤i haber, böyle bir toplulu-

Page 244: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

mübarek yüzüyle ya¤mur duas›na giderdi. Onun yüzühürmetine gelirdi ki, o hâdise Abdülmuttalip’in bir fliiriy-le ifltihar bulmufl. 1

Hem, vefat-› Nebevîden sonra, Hazret-i Ömer, Haz-ret-i Abbas’› vesile yap›p demifl: “Yâ Rab, bu Senin ha-bibinin amcas›d›r. Onun yüzü hürmetine ya¤mur ver.”Ya¤mur gelmifl. 2

Hem, ‹mam-› Buharî ve Müslim haber veriyorlar ki:Ya¤mur için dua talep edildi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâ-tü Vesselâm dua etti. Ya¤mur öyle geldi ki, mecbur oldu-lar, “Aman dua et, kesilsin.” Dua etti; birden kesildi. 3

‹kinci Misal: Tevatüre yak›n meflhurdur ki, Resul-i

Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Sahabe ve imana gelen-ler daha k›rka vas›l olmadan ve gizli ibadet etmekte iken,dua etti:

4 pΩÉn°ûp¡rdG pørH hpôrªn©pH rhnG pÜÉs£nÿrG pørHpônªo©pH nΩnÓr°Sp’rG sõpYnG sºo¡ s∏dnG

Bir iki gün sonra, Hazret-i Ömer ‹bnü’l-Hattab imanageldi ve ‹slâmiyeti ilân ve i’zaz etmeye vesile oldu, “Fa-ruk” ünvan-› âlîsini ald›. 5

Üçüncü Misal: Baz› Sahabe-i Güzine, ayr› ayr›

maksatlar için dua etmifl. Duas› öyle parlak bir surettekabul olmufl ki, o keramet-i duaiye, mu’cize derecesineç›km›fl.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.habip: sevilen, dost.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl.hâdise: olay.hürmet: fleref.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme.ifltihar bulma: meflhur olma,flöhret bulma.i’zaz etmek: aziz k›lmak, yücelt-mek.keramet-i duaiye: duan›n kera-meti, duan›n ola¤anüstü bir flekil-de kabul edilmesi.maksat: gaye, istenilen fley, ni-yet.misal: örnek, numune.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.muhtelif: çeflitli, farkl›.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahterbiye eden Allah.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-

se.Sahabe-i Güzin: Seçkin Saha-beler.suret: flekil, biçim, tarz.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.tevatür: bir Hadis-i fierif’in,

yalan söylemelerini akl›n ka-bullenemeyece¤i kadar say›ve sa¤laml›ktaki bir topluluktaraf›ndan aktar›lmas›, riva-yet edilmesi.ünvan-› âlî: yüce, yüksek ün-

van.vas›l olma: ulaflma, eriflme.vefat-› Nebevî: Peygamberi-mizin vefat›, ebedî âleme gö-çüflü.vesile: vas›ta, sebep.

1. Birinci misaldeki muhtelif tariklerle gelen hadislerle ilgili baz› kaynaklar: Kad› ‹yaz, fiifa,1:327; Beyhakî, 2:15-20, 6: 139, 147; Müsned, 3:104, 261; Buharî, 2:35, 5:5:25.

2. Buharî, 2:34, 35, 5:25; Beyhakî, 6:147.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:327.4. Allah’›m, ‹slâm› Ömer ibni Hattab veya Amr ibni Hiflam [Ebu Cehil] ile kuvvetlendir.5. Tirmizî, Menak›b: 17; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:327.

246 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 245: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Ezcümle, baflta Buharî ve Müslim haber veriyorlarki, ‹bni Abbas’a flöyle dua etmifl:

1 nπjphrÉsàdG o¬rªu∏nYnh pøjuódG p‘ o¬r¡u≤na sºo¡ s∏dnGDuas› öyle makbul olmufl ki, ‹bni Abbas “Tercüma-

nü’l-Kur’ân” ünvan-› zîflan›n› ve “Habrülümme,” yani“Allâme-i Ümmet” rütbe-i âlîsini kazanm›fl. Hatta çokgenç iken, Hazret-i Ömer onu ulema ve kudema-i Saha-be meclisine al›yordu. 2

• Hem, baflta ‹mam-› Buharî, ehl-i kütüb-ü sahiha ha-ber veriyorlar ki: Enes’in validesi Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâma niyaz etmifl ki: “Senin hadimin olanEnes’in evlât ve mal› hakk›nda bereketle dua et.” O da

dua etmifl, 3 o¬nàr«n£rYnG Éne »pa o¬nd r∑pQÉnHnh o√nóndnhnh o¬ndÉne rôpãrcnG sºo¡s∏dnG de-

mifl. Hazret-i Enes, ahir ömründe kasemle ilân ediyor ki:“Ben kendi elimle yüz evlâd›m› defnetmiflim. Benim ma-l›m ve servetim itibar›yla da, hiçbirisi benim gibi mes’utyaflamam›fl. Benim mal›m› görüyorsunuz ki pek çoktur.Bunlar bütün dua-i Nebeviyenin bereketindendir.” 4

• Hem, baflta ‹mam-› Beyhakî, ehl-i hadis haber veri-yorlar ki: Aflere-i Mübeflflereden Abdurrahman binAvf’a, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kesret-i malve bereketle dua etmifl. O duan›n bereketiyle o kadarservet kazanm›fl ki, bir defa yedi yüz deveyi yükleriyleberaber fîsebilillah tasadduk etmifl. 5

‹flte, dua-i Nebeviyenin bereketine bak›n›z, “Bârekâl-lah” deyiniz.

MEKTUBAT | 247 ON DOKUZUNCU MEKTUP

dua-i Nebeviye: PeygamberEfendimizin duas›.ehl-i hadis: kendini hadis ilminevermifl olanlar.evlât: veletler, çocuklar.ezcümle: bu cümleden olarak,meselâ.fîsebilillah: Allah yolunda, s›rf Al-lah r›zas› için.habrülümme: ümmetin âlimi.hadim: hizmetçi, hizmet eden.ilân etmek: aç›klamak, herkeseduyurmak.kasem: yemin, ant.kesret-i mal: mal çoklu¤u, malbollu¤u.kudema-i Sahabe: Sahabelerinileri gelenleri, k›demlileri, tecrü-belileri.makbul: kabul edilmifl olan, ge-çerli.meclis: topluluk, görüflülecek birmesele için bir araya gelmifl insantoplulu¤u.mes’ut: saadetli, mutlu.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.niyaz: yalvarma, yakarma, rica.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rütbe-i âlî: yüksek rütbe, yüksekderece.servet: zenginlik, varl›k.tasadduk: sadaka verme.Tercümanü’l-Kur’ân: Kur’ân’›ntercüman›.ulema: âlimler, bilginler, ilim sa-hipleri.ünvan-› zîflan: flanl› ünvan.valide: ana, anne.

ahir: son.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.allâme-i ümmet: ümmetinen büyük âlimi.

Aflere-i Mübeflflere: Peygam-berimizin hayatta iken Cen-net ile müjdeledi¤i on Sahabî.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.bârekâllah: Allah mübarek

etsin, hay›rl› ve bereketli ol-sun.bereket: bolluk, hay›rl›l›k, Al-lah vergisi.defnetmek: gömmek.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.

1. Allah’›m, Onu dinde bilgi ve ince anlay›fl sahibi yap ve ona ayetlerin yorumunu ö¤ret.

2. Buharî, 2:148; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:327; Beyhakî, 6:192; Müsned, 1:264, 314, 328, 335.

3. Allah’›m, onun mal›n› ve çocuklar›n› ço¤alt ve ona verdiklerini mübarek k›l.

4. Buharî, 2:53, 100; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:325; Müslim, 1:458, 4:1928; Müsned, 3:190, 6:430.

5. Beyhakî, 6:192; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:327.

Page 246: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem, ‹mam-› Buharî baflta, raviler naklediyorlar ki:Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Urve ibni EbîCa’de’ye ticarette kâr ve kazanç için bereketle dua et-mifl. Urve diyor ki: “Ben, baz› Kûfe çarfl›s›nda duruyor-dum, bir günde k›rk bin kazan›yordum, sonra evime dö-nüyordum.” ‹mam-› Buharî der ki: “Topra¤› da eline al-sa, onda bir kazanç bulurdu.” 1

• Hem, Abdullah ibni Cafer’e kesret-i mal ve bereketiçin dua etmifl. Hazret-i Abdullah ibni Cafer, o dereceservet kazanm›fl ki, o as›rda flöhretgir olmufl. O bere-ket-i dua-i Nebevî ile hâs›l olan serveti kadar, sahavetlede ifltihar etmifl. 2

Bu neviden çok misaller var. Numune için bu dört mi-salle iktifa ediyoruz.

• Hem, baflta ‹mam-› Tirmizî haber veriyor ki: Sa’d ib-ni Ebî Vakkas için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm

dua etmifl. 3 o¬nJnƒrYnO rÖpLnG sºo¡s∏dnG demifl. Sa’d’›n duas›n›n ka-

bulü için dua etmifl. O as›rda, Sa’d’›n bedduas›ndan her-kes korkuyordu. Duas›n›n kabulü de flöhret buldu. 4

• Hem, meflhur Ebu Katâde’ye ferman etmifl:

5 p√pönûnHnh p√pôr©n°T p‘ o¬nd r∑pQÉnH sºo¡s∏dnG n∂n¡rLnh *G nín∏ranG diye, genç

kalmas›na dua etmifl. Ebu Katâde yetmifl yafl›nda vefatetti¤i vakit, on befl yafl›nda bir genç gibi oldu¤u, nakl-isahih ile flöhret bulmufl. 6

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.as›r: yüzy›l, ça¤.beddua: kötü dua, bir kimseninkötü olmas› için yap›lan duabereket: bolluk, hay›rl›l›k, Allahvergisi.bereket-i dua-i Nebevî: Peygam-ber Efendimizin duas›n›n bereke-ti, bollu¤u.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ferman: emir, buyruk.hâs›l olma: meydana gelme, or-taya ç›kma.iktifa etmek: yeterli bulmak, ye-tinmek.ifltihar etme: meflhur olma, ta-n›nma, ün salma.kesret-i mal: mal çoklu¤u, malbollu¤u.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.misal: örnek, numune.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.nakletmek: aktarmak, anlatmak,bildirmek.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.nev: tür, çeflit, cins.numune: örnek, misal.ravi: rivayet eden, hadis ve habe-ri baflkalar›na aktaran kimse.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.

sahavet: el aç›kl›¤›, cömertlik.servet: zenginlik, varl›k, mal.flöhret bulma: herkesçe bi-

linme, tan›nma.flöhretgir: flöhret sahibi.ticaret: al›m sat›m, mal al›m

sat›m›.vakit: zaman.vefat etme: ölme.

1. Buharî, 4:252; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:327; Beyhakî, 6:220.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:327; Beyhakî, 6:220.3. Allah’›m onun duas›n› kabul et.4. Tirmizî, 5:649, hadis no: 3752; Beyhakî, 6:189; 1:327.5. Allah yüzünün güzelli¤ini kal›c› k›ls›n. Allah’›m, onun saç›n› ve tenini mübarek k›l.6. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:327; Beyhakî, 6:192.

248 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 247: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem, meflhur flair Nâbi¤a’n›n k›ssa-i meflhuresidirki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›nda birfliirini okumufl. fiu f›kra:

Gkôn¡r¶ne n∂pd'P n¥rƒna oój/ôof ÉsfpGnh @ Énæo`FBÉnæ°nSnh Énfoóréne nABÉnª°sùdG Énær¨n∏nHYani, “fierefimiz gö¤e ç›kt›; biz, daha üstüne ç›kmak is-tiyoruz.”

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, mülâtefe sure-

tinde ferman etti: ? nÓr«nd ÉnHnG BÉnj nør`jnG '‹pG

Dedi: $G n∫ƒo°SnQ Énj pásæn÷r G n‹pG . Yani, Resul-i Ekrem Aley-

hissalâtü Vesselâm, lâtife olarak dedi: “Gökten öbür ta-rafa nereyi istiyorsun ki, fliirinde oray› niyet ediyorsun?”

Nâbi¤a dedi: “Göklerin fevkinde, Cennete gitmek isti-yoruz.” Sonra, bir manidar fliirini daha okudu.

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dua etti:

n∑Éna *G ¢p†°o†rØnj n’ . Yani, “Senin a¤z›n bozulmas›n.”

‹flte, o dua-i Nebevînin bereketiyle, o Nâbi¤a, yüz yir-mi yafl›nda bir difli noksan olmad›. Hatta baz› bir difli düfl-tü¤ü vakit, yerine bir daha geliyordu. 1

• Hem, nakl-i sahih ile, ‹mam-› Ali için dua etmifl ki:

sôn≤rdGnh sôn◊r G p¬pØrcG sºo¡ s∏dnG Yani, “Yâ Rab, so¤uk ve s›ca¤›n zah-

metini ona gösterme.”

MEKTUBAT | 249 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kerim ve Allah’›n insanlara bir el-çisi olan Hz. Muhammed.suret: flekil, biçim, tarz.vakit: zaman.zahmet: s›k›nt›, eziyet.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.dua-i Nebevî: Peygamberduas›.ferman: emir, buyruk.fevkinde: üstünde, üzerinde.f›kra: paragraf; k›s›m, bölüm.

‹mam-› Ali: Hazret-i Ali.k›ssa-i meflhure: meflhur k›s-sa, ibret ve ders veren mefl-hur hâdise.lâtife: güldürücü güzel söz,ince mana, edep s›n›rlar›n› afl-mayan ince flaka.manidar: manal›, anlaml›.mülâtefe: flakalaflma, lâtife

etme.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.Rab: yaratan, besleyen, bü-yüten, verdi¤i nimetlerlemahlûkat› ›slah terbiye edenAllah.Resul-i Ekrem: çok cömert,

1. Müsned, 1:99, 133; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 6:168; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:328.

Page 248: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte flu dua bereketiyle, ‹mam-› Ali k›flta yaz libas›n› gi-yerdi, yazda k›fl libas›n› giyerdi. Der idi ki: “O duan›n be-reketiyle hiçbir so¤uk ve s›ca¤›n zahmetini çekmiyo-rum.” 1

• Hem, Hazret-i Fat›ma için dua etmifl: Én¡r©péoJ n’ sºo¡s∏dnGYani, “Açl›k elemini ona verme.” Hazret-i Fat›ma der ki:“O duadan sonra açl›k elemini görmedim.” 2

• Hem, Tufeyl ibni Amr, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâmdan bir mu’cize istedi ki, götürüp kavmine gös-

tersin. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm 3 o¬nd rQpqƒnf sºo¡s∏dnG

demifl. ‹ki gözü ortas›nda bir nur zuhur etmifl, sonra de¤-ne¤i ucuna naklolmufl. Bunun ile “zinnur” diye ifltiharbulmufl. 4

‹flte bu vak›alar, ehadis-i meflhuredendir ki, kat’iyetpeyda etmifller.

• Hem, Ebu Hüreyre, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâma flekva etmifl ki, “Nisyan bana ar›z oluyor.”Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmifl, birmendil fleklinde bir fley açm›fl. Sonra mübarek avucu ilegayptan bir fley al›r gibi, öyle avucunu oraya boflaltm›fl.‹ki üç defa öyle yaparak Ebu Hüreyre’ye demifl: “fiimdimendili topla.” Toplam›fl. Bu s›rr-› manevî-i dua-i Nebe-vî ile, Ebu Hüreyre kasem eder ki: “Ondan sonra hiçbirfley unutmad›m.” 5

‹flte bu vak›alar ehadis-i meflhuredendirler.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.ar›z olma: sonradan meydanagelme; bulaflma, yaklaflma.bereket: hay›rl›l›k, u¤urluluk, Al-lah vergisi.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ehadis-i meflhure: meflhur hadis-ler.elem: dert, üzüntü, kayg›; ac›.ferman: emir, buyruk.gaip: görünmeyen âlem.‹mam-› Ali: Hazret-i Ali.ifltihar bulma: meflhur olma,flöhret kazanma, tan›nma.kasem: yemin, and.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.kavim: insan toplulu¤u, kabile,akraba.libas: elbise, giysi, k›yafet.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl, ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.naklolma: geçme, aktar›lma, yerde¤ifltirme.

nisyan: unutkanl›k, unutma.

nur: ›fl›k, ayd›nl›k.

peyda etmek: kazanmak.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara bir

elçisi olan Hz. Muhammed.

s›rr-› manevî-i dua-i Nebevî:Peygamber Efendimizin du-as›ndaki manevî s›r.

flekva: flikâyet, yak›nma.

vak›a: olay.

zahmet: s›k›nt›, eziyet.

zinnur: iki nur, iki ›fl›k sahibi.

zuhur etme: görünme, mey-dana ç›kma, belirme.

1. Müsned, 1:99, 133; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 9:122; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:328.2. Beyhakî, 6:108, 133; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 9:2, 122, 60168; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:328.3. Allah’›m, onun için ›fl›kland›r.4. Beyhakî, 5:359, 1:77; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:328.5. Buharî, 2:60, 3:68, 143, 4:253; Müslim, hadis no:2492; Müsned, 2:240, 274, 427; Beyhakî, 6:201.

250 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 249: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dördüncü Misal: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-

selâm›n bedduas›na mazhar olmufl birkaç vak›ay› beyanederiz:

Birincisi: Perviz denilen Fars padiflah›, name-i Nebe-viyeyi y›rtm›fl. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma

haber geldi. fiöyle beddua etti: o¬rbpqõne sºo¡s∏dnG “Yâ Rab! Nas›l

mektubumu paralad›; Sen de onu ve onun mülkünü par-ça parça et.” 1

‹flte flu bedduan›n tesiriyledir ki, o Kisra Perviz’in o¤lufiirviye, hançer ile onu paralad›; Sa’d bin Ebî Vakkas dasaltanat›n› parça parça etti. Sasaniye Devletinin hiçbiryerde flevketi kalmad›. Fakat Kayser ve sair melikler, na-me-i Nebeviyeye hürmet ettikleri için mahvolmad›lar.

‹kincisi: Tevatüre yak›n meflhurdur ve ayat-› Kur’âniyeiflaret ediyor ki:

Bidayet-i ‹slâmda, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm, Mescidü’l-Haramda namaz k›larken, rüesa-i Kureyfltopland›lar, ona karfl› gayet bed bir muamele ettiler. Oda, o vakit onlara beddua etti.

‹bni Mes’ut der ki: “Kasem ederim, o bed muameleyiyapan ve onun bedduas›na mazhar olanlar›n, Gazve-iBedir’de birer birer lâflelerini gördüm.” 2

Üçüncüsü: Mudariyye denilen Arab›n büyük bir kabi-lesi Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm› tekzip ettikleriiçin, onlara kaht ile beddua etti. Ya¤mur kesildi, kaht ve

MEKTUBAT | 251 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kasem: yemin, and.Kayser: eski Roma ve Bizans im-paratorlar›na verilen ad.Kisra: eskiden ‹ran hükümdarlar›-na verilen ad.lâfle: lefl; ceset.mahvolma: periflan olma, orta-dan kalkma.mazhar: bir fleyin göründü¤ü yer.melik: hükümdar, padiflah, kral.Mescidü’l-Haram: Mekke’de,içinde Kâbe’nin bulundu¤u enbüyük, kutsal ibadet yeri.meflhur: tevatür derecesine vara-mayan ve her nesilde ravisi iki-den afla¤›ya düflmeyen hadisler.muamele: davran›fl, davranma.mülk: bir devlet ve hükümdar›nemir ve idaresi alt›nda bulunanmemleket, ülke.name-i nebevî: Peygamber Efen-dimizin mektubu.name-i Nebeviye: Peygamberefendimizin mektubu.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahterbiye eden Allah.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rüesa-i Kureyfl: Kureyfl’in reisleri,baflkanlar›, ileri gelenleri.sair: di¤er, öteki.saltanat: sultanl›k, hükümdarl›k;devlet.flevket: büyüklük, haflmet.tekzip etmek: yalanlamak.tevatür: bir Hadis-i fierif’in, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.vak›a: olay.vakit: zaman.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

ayat-› Kur’âniye: Kur’ân’›nayetleri.

bed: fena, kötü, çirkin.

beddua: kötü dua, bir kimse-nin kötü olmas› için yap›lan

dua.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.Bidayet-i ‹slâm: ‹slâm›n bafl-lang›c›, ‹slâm›n ilk zamanlar›.Fars: ‹ran.Gazve-i Bedir: Bedir Savafl›.hançer: iki taraf› keskin, bü-

yük b›çak.

hürmet etmek: sayg› göster-mek.

kabile: göçebe insanlarda,ayn› soydan say›lan ve bir ba-fla itaat eden insan toplulu¤u,boy, afliret.

kaht: k›tl›k, kurakl›k.

1. Buharî, 2:25, 4:54, 6:10; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:328; Beyhakî, 4:387.

2. Buharî, 1:37, 2:69, 138, 5:57, 94; Müslim, 3:1418, hadis no: 1794; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:329; Müs-ned, 1:417.

Page 250: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

galâ bafl gösterdi. Sonra Mudariyye kavminden olan ka-bile-i Kureyfl, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma il-timas ettiler. Dua etti; ya¤mur geldi, kahtl›k kalkt›. 1

Bu vak›a tevatür derecesinde meflhurdur.

Beflinci Misal: Hususî adamlara bedduas›n›n deh-

fletli kabulüdür. Bunun çok misalleri var. Kat’î üç misali,numune olarak beyan ederiz.

Birincisi: Utbe ibni Ebî Leheb hakk›nda flöyle beddua

etti: n∂pHnÓpc røpe ÉkÑr∏nc p¬r«n∏nY r§u∏°nS sºo¡s∏dnG Yani, “Yâ Rab! Ona bir

itini musallat et.” Sonra, Utbe sefere giderken, bir aslangelip, kafile içinde onu aray›p bulmufl, parçalam›fl.2

fiu vak›a meflhurdur; eimme-i hadis nakil ve tashih et-mifller.

‹kincisi: Muhallim ibni Cüssame’dir ki, Amir ibni Az-bat’› gadirle katletmiflti. Hâlbuki, Amir’i, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm, onu cihad ve harp için kuman-dan edip bir bölük ile göndermiflti. Muhallim de beraber-di. Bu gadrin haberi Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâma yetiflti¤i vakit hiddet etmifl, 3 pºu∏nëoªpd rôpØr¨nJ n’ sºo¡s∏dnG di-

ye beddua buyurmufl. Yedi gün sonra o Muhallim öldü.Kabre koydular, kabir d›flar›ya att›. Kaç defa koydularsa,yer kabul etmedi. Sonra mecbur oldular; iki tafl ortas›n-da muhkemce bir duvar yap›lm›fl, o surette yeralt›ndasetredilmifl. 4

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.beddua: kötü dua, bir kimseninkötü olmas› için yap›lan dua.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.cihad: Allah yolunda malla vecanla düflmana karfl› savaflma.dehfletli: korkutucu, ürkütücü;ola¤anüstü bir flekilde.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.eimme-i hadis: hadis imamlar›;hadis ilminde sözü delil olarakkabul edilen, derin ve genifl bilgisahibi âlimler.gadir: zulüm, merhametsizlik,haks›zl›k.galâ: k›tl›k, yokluk.harp: savafl.hiddet etmek: öfkelenmek, k›z-mak.hususî: özel.iltimas etmek: yap›lmas›n› iste-mek, rica etmek.kabile-i Kureyfl: Kureyfl kabilesi.kabir: mezar.kafile: birlikte yolculuk eden top-luluk.kaht: k›tl›k, kurakl›k.kat’î: kesin, flüphesiz.katletmek: öldürmek.kavim: kabile, akraba.kumandan: komutan.mecbur olmak: bir ifli yapmakzorunda kalmak.meflhur: tevatür derecesine vara-mayan ve her nesilde ravisi iki-den afla¤›ya düflmeyen hadisler.misal: örnek, numune.muhkem: sa¤lam, kuvvetli.musallat etmek: birini bir baflka-s›n›n bafl›na belâ etmek, sataflt›r-mak.nâkil: aktarma, anlatma.numune: örnek, misal.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,

verdi¤i nimetlerle mahlûkat››slah terbiye eden Allah.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

sefer: yolculuk, seyahat.

setredilme: örtülme, kapat›l-ma.suret: flekil, biçim, tarz.tashih: düzeltme, yanl›fllar-dan ar›nd›rma.tevatür: bir Hadis-i fierif’in,

yalan söylemelerini akl›n ka-bullenemeyece¤i kadar say›ve sa¤laml›ktaki bir topluluktaraf›ndan aktar›lmas›, riva-yet edilmesi.

vak›a: olay.

1. Buharî, 2:37, 6:156, 164, 5:57, 94; Beyhakî, 2:324; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:328.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:329, 343; Beyhakî, 2:335; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, hadis no: 428, 439.3. Allah’›m, Muhallim’i ba¤›fllama.4. ‹bni Mâce, hadis no: 3930; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:329; Beyhakî, 4:305.

252 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 251: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Üçüncüsü: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gö-rüyordu, bir adam sol eliyle yemek yer. Ferman etmifl:

n∂pæ«pªn«pH rπoc “Sa¤ elinle ye!” demifl. O adam demifl:

o™«p£nà°rSnG n’ “Sa¤ elimle yapam›yorum.” Resul-i Ekrem

Aleyhissalâtü Vesselâm demifl: nâr©n£nà°rSG n’ diye beddua

etmifl: “Kald›ramayacaks›n.” ‹flte ondan sonra o adamsa¤ elini hiç kald›ramam›fl. 1

Alt›nc› Misal: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâm›n hem duas›, hem temas›ndan zuhur eden pek çokharikalar›ndan kat’iyet kesb etmifl birkaç hâdiseyi zikre-dece¤iz:

Birincisi: Hazret-i Halid ibni Velid’e (Seyfullah’a) bir-kaç saç›n› verip, nusretine dua etmifl. Hazret-i Halid, osaçlar› külâh›nda h›fzetmifl. ‹flte o saç ve duan›n bereke-ti hürmetine, hiçbir harbe girmemifl, illâ muzaffer ç›k-m›fl. 2

‹kincisi: Selman-› Farisî, evvelce Yahudilerin abdiymifl.Onun seyyidleri, onu azat etmek için çok fleyler istediler.“Üç yüz hurma fidan›n› dikip meyve verdikten sonra,k›rk ok›yye alt›n vermekle azat edilirsin” dediler. Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâma geldi, beyan-› hâl etti.Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kendi eliyle, Me-dine civar›nda üç yüz fidan› dikti. Yaln›z bir tanesini bafl-kas› dikti. O sene zarf›nda, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm›n dikti¤i bütün fidanlar meyve verdi. Yaln›z bir

MEKTUBAT | 253 ON DOKUZUNCU MEKTUP

misal: örnek, numune.muzaffer ç›kma: zafer kazanma,galip gelme.nusret: Allah’›n yard›m›; baflar›,zafer.ok›yye: eskiden kullan›lan bira¤›rl›k birimi, yaklafl›k dört yüzdirhem (1 dirhem=3 gr.)Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Seyfullah: Allah’›n k›l›c›, Ashab-›Kiramdan Hz. Halid bin Velid’ePeygamberimiz taraf›ndan veri-len ünvan.seyyid: efendi, sahip.temas: de¤me.zarf›nda: belli bir sürede, belli birsüre içinde.zikretmek: anmak; bildirmek,söylemek.zuhur etme: görünme, ortayaç›kma.

abd: kul, köle.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

azat: serbest b›rakma, hürri-yetine kavuflturma.

beddua: kötü dua, bir kimse-nin kötü olmas› için dua.

bereket: Allah vergisi, u¤urlu-luk, hay›rl›l›k.beyan-› hâl: hâlini bildirme,hâlini anlatma.civar: çevre, yöre, etraf.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ferman: emir, buyruk.hâdise: olay.

harp: savafl.h›fzetmek: saklamak, koru-mak.hürmet: fleref.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.kesb etmek: kazanmak.külâh: eskiden giyilen, ucusivri veya yüksek bafll›k.

1. Beyhakî, 3:138, 243; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:328, 329; Müslim, 3:1599, hadis no: 20921; Darimî, 2:97.

2. Beyhakî 6: 249; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:331, Hâkim, Müstedrek, 3:289, Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid,9:349.

Page 252: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

tek baflkas› dikmiflti; o tek, meyve vermedi. Resul-i Ek-rem Aleyhissalâtü Vesselâm onu ç›kard›, yeniden dikti.O da meyve verdi.

Hem, tavuk yumurtas› kadar bir alt›n›, a¤z›n›n tükürü-¤ünü ona sürdü, dua etti, Selman’a verdi. Dedi: “Git, Ya-hudilere ver.” Selman-› Farisî gidip o alt›ndan k›rk ok›y-yeyi onlara verdi. O tavuk yumurtas› kadar olan alt›n, es-kisi gibi bâkî kald›. 1

‹flte flu vak›a Hazret-i Selman-› Pak›n sergüzeflte-i ha-yat›n›n en mühim bir hâdise-i mu’cizekârânesidir; mute-ber ve mevsuk imamlar haber vermifller.

Üçüncüsü: Ümmü Malik isminde bir Sahabiye, “ukke”denilen küçük bir ya¤ tulumundan, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâma ya¤ hediye ederdi. Bir defa Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona dua edip ukkeyi ver-mifl, ferman etmifl ki: “Onu boflalt›p s›kmay›n›z.” ÜmmüMalik ukkeyi alm›fl. Ne vakit evlâtlar› ya¤ isterlerse, be-reket-i dua-i Nebevî ile, ukkede ya¤ bulurlard›. Hayli za-man devam etti. Sonra s›kt›lar, bereket kesildi. 2

Yedinci Misal: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâm›n duas›yla ve temas›yla sular›n tatl›laflmas› ve güzelkoku vermesinin çok hâdiseleri var. ‹ki üç taneyi numu-ne olarak beyan ederiz.

Birincisi: ‹mam-› Beyhakî baflta, ehl-i hadis haber ve-riyorlar ki: Bi’r-i Kuba denilen kuyunun suyu baz› kesili-yordu, yani bitiyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm abdest suyunu içine koyup dua ettikten sonra,kesretle devam etti, daha hiç kesilmedi. 3

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bâkî: geride kalan, artakalan.bereket: bolluk, Allah vergisi.bereket-i dua-i Nebevî: Peygam-berimizin duas›n›n bereketi, bol-lu¤u.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ehl-i hadis: kendini hadis ilminevermifl olanlar.evlât: çocuk.ferman: emir, buyruk.hâdise: olay.hâdise-i mu’cizekârâne: mu’ci-zeli hâdise, harika, ola¤anüstüolay.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.kesret: çokluk, bolluk, fazlal›k,mevsuk: vesikaya dayanan; sa¤-lam, inan›l›r, güvenilir.

misal: örnek, numune.muteber: itibar edilen; güve-nilir.mühim: önemli.numune: örnek, misal.ok›yye: eskiden kullan›lan bira¤›rl›k birimi, dört yüz dirhem

(1 dirhem = 3gr.)

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

Sahabî: Sahabeden olan kifli;Hz. Muhammed’i görmüfl veonun sohbetinde bulunmufl

mü’min kimse.sergüzeflte-i hayat: hayatmaceras›.temas: de¤me.ukke: tulum, deriden yap›lankap.vak›a: olay.

1. Müsned, 5:441, 442, 6:112, 150, 209; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:332; Hâkim, Müstedrek, 2:16; Heysemî,Mecmaü’z-Zevaid, 9:332.

2. Müsned, 3:242, 340, 347; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:332; Müslim, hadis, no: 2280; Beyhakî, 6:113, 123.3. Beyhakî, 6:136; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:331; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 6:101.

254 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 253: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kincisi: Baflta Ebu Nuaym Delâil-i Nübüvvet’te, ehl-ihadis haber veriyorlar ki: Enes’in evindeki kuyuya, Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm tükürü¤ünü içineat›p dua etmifl; Medine-i Münevvere’de en tatl› su o ol-mufl. 1

Üçüncüsü: ‹bni Mace haber veriyor ki: Mâ-i zemzem-den bir kova su, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmagetirdiler. Bir parça a¤z›na ald›, kovaya boflaltt›. Kovamisk gibi rayiha verdi. 2

Dördüncüsü: ‹mam-› Ahmed ibni Hanbel haber veri-yor ki: Bir kuyudan bir kova su ç›kard›lar. Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm, içine a¤z›n›n suyunu ak›t›p ku-yuya boflaltt›ktan sonra misk gibi rayiha vermeye baflla-d›. 3

Beflincisi: Ricalullahtan ve ‹mam-› Müslim ve ulema-ima¤ribin mutemedi ve makbulü olan Hammad ibni Se-leme haber veriyor ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm, deriden bir tuluk su doldurup a¤z›na üflemifl, duaetmifl. Ba¤lad›, bir k›s›m Sahabeye verdi: “A¤z›n› açma-y›n›z; yaln›z abdest ald›¤›n›z vakit aç›n›z” demifl. Gitmifl-ler, abdest almak vaktinde a¤z›n› açm›fllar. Görüyorlar ki,halis bir süt, a¤z›nda da kaymak ya¤. 4

‹flte bu befl cüz’ü, baz›lar› meflhur, baz› da mühimimamlar naklediyorlar. Bunlar ve burada nakledilmeyen-lerle mecmuu, manevî tevatür gibi bir mu’cize-i mutlaka-n›n tahakkukunu gösteriyorlar.

MEKTUBAT | 255 ON DOKUZUNCU MEKTUP

¤a ait olay›n o toplulu¤a ait birisitaraf›ndan nakledilmesi ve bunaklin toplulu¤un di¤er fertleritaraf›ndan yalanlanmam›fl olma-s›, söyleyenin do¤rulu¤unun, di-¤erlerinin susmas› fleklinde tasdikedilmifl olmas›.mecmuu: bütünü, hepsi, toplam›.Medine-i Münevvere: Nurlu Me-dine flehri.meflhur: tevatür derecesine vara-mayan ve her nesilde ravisi iki-den afla¤›ya düflmeyen hadisler.misk: bir cins güzel koku.mu’cize-i mutlaka: mutlak suret-te olmufl mu’cize, meydana gel-di¤inden flüphe edilmeyen mu’ci-ze.mutemet: itimat edilir, güvenilir.mühim: önemli.nakil: aktarma, anlatma.rayiha: hofl koku.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Ricalullah: Allah adamlar›, Allaherleri, gayp erenleri.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.tahakkuk: gerçekleflme, meyda-na gelme.tuluk: deriden yap›lm›fl su kab›.ulema-i ma¤rip: Bat›da yetiflmiflâlimler, kuzeybat› Afrika ve Endü-lüs âlimleri.vakit: zaman.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

cüz: k›s›m, parça.

Delâil-i Nübüvvet: Peygam-ber Efendimizin (a.s.m.) pey-gamberlik delilleri; Ebu Nu-

aym’›n eserinin ad›.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ehl-i hadis: kendini hadis il-mine vermifl olanlar.halis: saf, kat›ks›z, temiz.imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecede

derin ve genifl bilgi sahibiolan âlim.

mâ-i zemzem: zemzem su-yu.

makbul: kabul edilmifl olan,reddedilmeyen, geçerli.

manevî tevatür: bir toplulu-

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:331, 2:332.2. ‹bni Mâce, 1:216, hadis no: 659; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:332.3. ‹bni Mâce, 1:2167; Fethu’r-Rabbanî, 22:667.4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:334.

Page 254: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Sekizinci Misal: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâm›n mesh ve duas›yla, sütsüz ve k›s›r keçilerin, müba-rek elinin temas›yla ve duas›yla sütlü, hem çok sütlü ol-malar› misalleri ve cüz’iyatlar› çoktur. Biz yaln›z meflhurve kat’î iki üç misali numune olarak zikrediyoruz.

Birincisi: Ehl-i siyerin bütün muteber kitaplar› haberveriyorlar ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, EbuBekri’s-S›dd›k ile beraber hicret ederken, Âtiket bintiHuzaiyye denilen Ümmü Ma’bed hanesine gelmifller.Gayet zay›f, sütsüz, k›s›r bir keçi orada vard›. Resul-i Ek-rem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ümmü Ma’bed’e fermanetti: “Bunda süt yok mudur?” Ümmü Ma’bed demifl ki:“Bunun vücudunda kan yoktur; nereden süt verecek.”Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gidip o keçininbeline elini sürmüfl, memesini de meshetmifl, dua etmifl.Sonra demifl: “Kap getiriniz, sa¤›n›z.” Sa¤d›lar. Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-S›dd›k ile iç-tikten sonra, o hane halk› da doyuncaya kadar içmifller.O keçi kuvvetlenmifl, öyle de mübarek kalm›fl. 1

‹kincisi: fiat-› ‹bni Mes’ut’un meflhur k›ssas›d›r ki: ‹bniMes’ut, ‹slâm olmadan evvel, baz›lar›n çoban›yd›. Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-S›dd›k ile be-raber, ‹bni Mes’ut’un keçileriyle bulundu¤u yere gitmifl-ler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ‹bni Mes’ut’-tan süt istemifl. O da demifl: “Keçiler benim de¤il, bafl-kas›n›n mal›d›rlar.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm demifl: “K›s›r, sütsüz bir keçi bana getir.” O da iki se-nedir teke görmemifl bir keçi getirdi. Resul-i Ekrem

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ehl-i siyer: siyer ilmiyle u¤raflan-lar, ‹slâm tarihçileri.ferman: emir, buyruk.

hane: ev.hicret: Hz. Peygamberin Mek-ke’den Medine’ye göçü.kat’î: kesin, flüphesiz.k›s›r: döl vermeyen, ço¤ala-mayan, üreme imkân›, kabili-yeti olmayan.k›ssa: bafltan geçen olay, ib-ret ve ders verici hâdise.mesh: elle sürme, s›vama, sil-

me.meflhur: tevatür derecesinevaramayan ve her nesilde ra-visi ikiden afla¤›ya düflmeyenhadisler.misal: örnek, numune.muteber: itibar edilen, güve-nilir.mübarek: bereketli, hay›rl›,u¤urlu.

numune: örnek, misal.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

temas: de¤me.

zay›f: zay›f, güçsüz, kuvvet-siz.

zikretmek: anmak, bildir-mek, söylemek.

1. Hâkim, Müstedrek, 3:9; Kad› ‹yaz, fiifa, 1; ‹bnü’l-Cevzî, 1:138; Beyhakî, 6:83.

256 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 255: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Aleyhissalâtü Vesselâm eliyle onun memesine meshedipdua etmifl. Sonra sa¤m›fllar, halis bir süt alm›fllar, içmifl-ler. ‹bni Mes’ut bu mu’cizeyi gördükten sonra iman et-mifl. 1

Üçüncüsü: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nmurdias›, yani süt annesi olan Halime-i Sa’diye’nin keçi-lerinin k›ssa-i meflhuresidir ki: O kabilede bir derecekahtl›k vard›. Hayvanat zay›f ve sütsüz oluyordular. Vetok oluncaya kadar yemiyorlard›. Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâm oraya, süt annesinin yan›na gönderildi-¤i zaman, onun bereketiyle, Halime-i Sa’diye’nin keçile-ri, akflam vakti, baflkalar›n›n hilâf›na olarak, hem tok vememeleri dolu olarak geliyorlard›. 2

‹flte bunun gibi, siyer kitaplar›nda daha baflka cüz’iyat-lar› var. Fakat bu numuneler as›l maksada kâfidir.

Dokuzuncu Misal: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü

Vesselâm, baz› zatlar›n bafl›n› ve yüzünü mübarek eliylemeshedip dua ettikten sonra zahir olan harikalar›n çokcüz’iyat›ndan, ifltihar bulmufl birkaç›n› numune olarakbeyan ediyoruz.

Birincisi: Ömer ibni Sa’d’›n bafl›na elini sürmüfl, duaetmifl. Seksen yafl›nda o adam, o duan›n bereketiyle, öl-dü¤ü vakit bafl›nda beyaz yoktu. 3

‹kincisi: Kays ibni Zeyd’in bafl›na elini koyup, meshe-dip dua etmifl. O duan›n bereketiyle, yüz yafl›na girdi¤ivakit, meshin tesiriyle, bütün bafl› beyaz, yaln›z Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n elini koydu¤u yer simsi-yah olarak kalm›fl. 4

MEKTUBAT | 257 ON DOKUZUNCU MEKTUP

ayn› soydan say›lan ve bir baflaitaat eden insan toplulu¤u, boy,afliret.kâfi: yeterli.kahtl›k: k›tl›k, kurakl›k.k›ssa-i meflhure: meflhur k›ssa,ibret ve ders veren meflhur hâdi-se.maksat: kastedilen, istenilen fley;var›lmak istenen nokta.meshetmek: elle sürme, s›vama.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl, ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.murdia: süt anne.numune: örnek, misal.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.siyer: Peygamberimizin hayat ta-rihi; onun hayat›n›n bütün safha-lar›n› anlatan ve vas›flar›n› nakle-den eserler.tabakat: tabakalar.tesir: etki.vakit: zaman.zahir olan: görünen, ortaya ç›-kan.zat: flah›s, kifli, fert.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bereket: bolluk, hay›rl›l›k, Al-lah vergisi.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.

cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.halis: saf, kat›ks›z, temiz.harika: ola¤anüstü özelliklertafl›yan ve hayranl›k hissiuyand›ran.hayvanat: hayvanlar.

hilâf›na: z›dd›na, tersine, ak-sine.iman: inanma; ‹slâm dininikabul etme,ifltihar bulma: meflhur olma,flöhret kazanma.kabile: göçebe insanlarda,

1. ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 6:102; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:333; Fethu’r-Rabbanî, 22:52, 65.2. Tabakat, 1:97; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:366; ‹bnü’l-Cevzî, 1:57.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:134.4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:334.

Page 256: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Üçüncüsü: Abdurrahman ibni Zeyd ‹bnü’l-Hattab,hem küçük, hem çirkindi. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm eliyle bafl›n› meshedip dua etmifl. O duan›n be-reketiyle, kametçe en bâlâ kamet ve suretçe en güzel birsurete girmifl. 1

Dördüncüsü: Âiz ibni Amr’›n Gazve-i Huneyn’de yüzüyaralanm›fl. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, eliy-le yüzündeki kan› silmifl. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm›n elinin temas etti¤i yer, parlak bir nuraniyet

vermifl ki, muhaddisler p¢SnônØrdG pIsôo¨nc tabir etmifller. Yani,

“doru at›n aln›ndaki beyaz gibi,” temas yeri öyle parl›-yordu. 2

Beflincisi: Katâde bin Selman’›n yüzüne elini sürmüfl,dua etmifl. Katâde’nin yüzü ayna gibi parlamaya baflla-m›fl. 3

Alt›nc›s›: Ümmü’l-Mü’minîn Ümmü Seleme’nin k›z› veResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n üvey k›z› Zey-neb’e, küçükken, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmonun yüzüne abdest suyu at›p taltif etmifl. O suyun tema-s›ndan sonra, Zeyneb’in hüsün ve cemali acip suret al-m›fl, bediülcemal olmufl. 4

‹flte, flu cüz’iyatlar gibi daha çok misaller var. Onlar›nço¤unu eimme-i hadis nakletmifller. Bu cüz’iyat›n her bi-rini haber-i vahit ve zay›f farz etsek dahi, yine mecmuu,

acip: hayret veren, hayrette b›ra-kan.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bâlâ kamet: uzun boy.bediülcemal: eflsiz güzellik.bereket: bolluk, hay›rl›l›k, Allahvergisi.cemal: güzellik; yüz güzelli¤i.cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.eimme-i hadis: hadis imamlar›;hadis ilminde sözü delil olarakkabul edilen, derin ve genifl bilgisahibi âlimler.farz etmek: bir netice elde et-mek için ihtimalli veya gerçekolarak kabul edilen bir tahmindebulunmak; saymak.Gazve-i Huneyn: Huneyn Savafl›.haber-i vahit: bir tek kiflinin ha-ber vermesi; bir kifli kanal›yla ge-len haber veya hadis.

hüsün: güzellik.kamet: boy, endam.mecmuu: bütünü, hepsi, top-lam›.mesh etme: elle sürme, s›va-ma.misal: örnek, numune.

nakletmek: aktarmak, anlat-mak.nuraniyet: nurluluk, parlak-l›k, ayd›nl›k.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

suret: flekil, biçim, görünüfl.tabir etmek: adland›rmak.taltif: iltifat etme, lütuf ve iyi-likte bulunma.temas: de¤me.Ümmü’l-Mü’minîn: Mü’min-lerin Annesi.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:335.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:324.

3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:374; Beyhakî, 6:217.

4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:334; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 9:259.

258 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 257: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

manevî bir tevatür hükmünde, mutlak bir mu’cize-i Ah-mediye Aleyhissalâtü Vesselâm› gösterir. Çünkü bir hâ-dise ayr› ayr› ve çok suretlerle nakledilse, as›l hâdiseninvukuu kat’î olur. Suretlerin her biri zay›f dahi olsa, yineas›l hâdiseyi ispat ediyor.

Meselâ, bir gürültü iflitildi. Baz›lar dediler ki, “Filân evharap oldu.” Di¤eri, “Baflka ev harap oldu” dedi. Dahabaflkas›, baflka bir evi söyledi, ve hakeza… Her bir riva-yet, haber-i vahit de, zay›f da, hilâf-› vaki de olabilir. Fa-kat as›l vak›a ki, bir ev harap olmufl; o kat’îdir, onda bü-tün müttefiktirler. Hâlbuki, bahsetti¤imiz flu alt› cüz’iyat,hem sahihtirler, hem baz›lar› flöhret derecesine ç›km›fl-lar. Faraza bunlar›n her birini zay›f addetsek, temsildemutlak bir hane harap olmas› gibi, yine cüz’iyat›n mec-muunda, mutlak bir mu’cize-i Ahmediye AleyhissalâtüVesselâm›n vücudunu kat’iyen gösterir.

‹flte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n mu’ci-zat-› bâhiresi, her bir nevide kat’î olarak mevcuttur.Cüz’iyat› dahi, o küllî ve mutlak mu’cizenin suretleri ve-yahut numuneleridir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm›n nas›l ki eli, parmaklar›, tükürü¤ü, nefesi, sözü, ya-ni duas›, çok mu’cizat›n mebdei oluyor; aynen öyle de,Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n sair letaifi veduygular› ve cihazat›, çok harikalara medard›r. Kütüb-üsiyer ve tarih, o harikalar› beyan etmifller, sîret ve suretve duygular›nda çok delâil-i nübüvvet bulundu¤unu gös-termifller.

MEKTUBAT | 259 ON DOKUZUNCU MEKTUP

manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.mebde: kaynak, bafllang›ç.mecmuu: bütünü, hepsi, toplam›.medar: dayanak, sebep, vesile.meselâ: örnek olarak.mevcut: var.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cizat-› bâhire: apaç›k mu’ci-zeler.mu’cize-i Ahmediye: Peygambe-rimiz Hz. Muhammed’in mu’cize-si.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl, ola¤anüstühâl ve hareketlerden her biri.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.mutlak: kay›ts›z, flarts›z; kesin.müttefik: ittifak etmifl, birleflmifl;fikirce beraber olan.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nev: tür, çeflit.numune: örnek, misal.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.rivayet: bir haber, söz veya olay›nakletme, aktarma.sahih: gerçek, do¤ru, yalan olma-yan.sair: di¤er, öteki.sîret: ahlâk, karakter.suret: flekil, biçim, tarz; görünüfl.temsil: benzetme, örnek; özellik-le ö¤üt al›ns›n diye mesel anlat-ma.vak›a: olay.vukuu: oluflu, meydana gelmesi.

addetmek: saymak, kabuletmek.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bahsetmek: sözünü etmek.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.cihazat: cihazlar, azalar, or-ganlar.cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.delâil-i nübüvvet: Peygam-ber Efendimizin (a.s.m.) pey-gamberlik delilleri.

dua: Allah’a yalvarma, niyaz.faraza: farz edelim ki, söz ge-lifli.filân: belli olmayan veya söy-lenmesi gerekli olmayan özelismin yerini tutar.haber-i vahit: bir tek kiflininhaber vermesi.hâdise: olay.hakeza: bunun gibi, benzeri.hane: ev.harap olma: y›k›lma, bozul-ma.hilâf-› vaki: gerçe¤e z›t, vuku

bulana ayk›r›.hükmünde: yerinde, de¤erin-de.kat’î: kesin, flüphesiz.kat’iyen: kesin olarak, kesin-likle.küllî: umumî, bütün, hepsi.Kütüb-ü siyer: Peygamberi-mizin hayat tarihi; onun ha-yat›n›n bütün safhalar›n› an-latan ve vas›flar›n› nakledeneserler.letaif: lâtifeler, manevî duy-gular.

Page 258: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Beflinci ‹flaretNas›l ki tafllar, a¤açlar, kamer, günefl onu tan›yorlar,

birer mu’cizesini göstermekle nübüvvetini tasdik ediyor-lar; öyle de, hayvanat taifesi, ölüler taifesi, cinler taifesi,melâikeler taifesi o zat-› mübare¤i tan›yorlar ve nübüvve-tini tasdik ediyorlar ki, onlar, onu tan›d›klar›n›, her bir ta-ifesi baz› mu’cizat›n› göstermekle gösteriyorlar ve nübüv-vetinin tasdikini ilân ediyorlar.

fiu On Beflinci ‹flaretin Üç fiubesi var.

B‹R‹NC‹ fiUBES‹: Hayvanat cinsi, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm› tan›yorlar ve mu’cizat›n› da izhar edi-yorlar. fiu fiubenin çok misalleri var. Biz yaln›z burada,meflhur ve manevî tevatür derecesinde kat’î olmufl veyamuhakkikîn-i eimmenin makbulü olmufl veya ümmet te-lâkki-i bilkabul etmifl olan bir k›s›m hâdiseleri, numuneolarak zikredece¤iz:

Birinci Hâdise:

• Manevî tevatür derecesinde bir flöhretle, Resul-i Ek-rem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-S›dd›k ile, küf-far›n takibinden kurtulmak için tahassun ettikleri Gar-›Sevr’in kap›s›nda, iki nöbetçi gibi, iki güvercin gelip bek-lemeleri 1 ve örümcek dahi, perdedar gibi, harika birtarzda, kal›n bir a¤ ile ma¤ara kap›s›n› örtmesidir. Hat-ta, rüesa-i Kureyflten, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm›n eli ile Gazve-i Bedir’de öldürülen Übeyy ibni Ha-lef ma¤araya bakm›fl. Arkadafllar› demifller: “Ma¤araya

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Gar-› Sevr: Sevr Ma¤aras›; Pey-gamberimizin (a.s.m.) hicret esna-s›nda müflriklere karfl› s›¤›nda¤ama¤ara.Gazve-i Bedir: Bedir Savafl›.hâdise: olay.hayvanat: hayvanlar.izhar etme: gösterme, a盤a ç›-karma.kamer: ay.kat’î: kesin, flüphesiz.küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti inkâredenler.makbul: kabul edilmifl, geçerli,reddedilmeyen.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.melâike: melekler.meflhur: Tevatür derecesine va-ramayan ve her nesilde ravisi iki-den afla¤›ya düflmeyen hadisler.misal: örnek, numune.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl, ola¤anüstü

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:349; Müsned, (tahkik Ahmed fiakir), 4:269, no: 2009.)

260 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

hâl ve hareketlerden her biri.muhakkikîn-i eimme: haki-katleri araflt›r›p bulan, bir me-selenin iç yüzünü inceleyerekvâk›f olan imamlar.numune: örnek, misal.nübüvvet: nebîlik, peygam-berlik.perdedar: perde olan, perde-leyen.Resul-i Ekrem: çok cömert,

kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.rüesa-i Kureyfl: Kureyfl’in re-isleri, baflkanlar›, ileri gelenle-ri.flube: bölüm, k›s›m.tahassun etmek: s›¤›nmak.taife: topluluk.takip: peflinden gitme, kova-lama.tasdik etmek: do¤rulamak,

onaylamak.telâkki-i bilkabul etmek: ka-bul ile karfl›lamak, kabul et-mek.ümmet: Hz Peygambere ina-n›p onun yolundan gidenler,Müslümanlar.zat-› mübarek: mübarek, ha-y›rl› zat Hz. Muhammed.zikretmek: anmak, bildir-mek, söylemek.

Page 259: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

girelim.” O demifl: “Nas›l girelim? Burada bir a¤ görüyo-rum ki, Hazret-i Muhammed tevellüt etmeden bu a¤ ya-p›lm›fl gibidir. Bu iki güvercin iflte orada duruyor. Adamolsa, orada dururlar m›?” 1

• ‹flte bunun gibi, mübarek güvercin taifesi, feth-iMekke’de dahi Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nbafl› üzerinde gölge yapt›klar›n›, ‹mam-› Celil ibni Vehebnaklediyor. 2

• Hem nakl-i sahih ile Hazret-i Aifle-i S›dd›ka haberveriyor ki: Güvercin gibi, dâcin denilen bir kufl hanemiz-de vard›. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm haz›r ol-sa idi, hiç debelenmezdi, sükûtla dururdu. Ne vakit Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ç›ksa idi, o kufl bafl-lard› harekete; giderdi, gelirdi, hiç durmuyordu. 3

Demek o kufl, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›dinliyordu, huzurunda temkin ile sükût ederdi.

‹kinci Hâdise:

Befl alt› tarikle manevî bir tevatür hükmünü alm›fl kurthâdisesidir ki, bu k›ssa-› acibe çok tariklerle meflhur Sa-habelerden nakledilmifl. Ezcümle, Ebu Saidi’l-Hudrî veSeleme ibni Ekvâ ve ‹bni Ebî Veheb ve Ebu Hüreyre vebir vak’a sahibi çoban (Uhban) gibi müteaddit tariklerlehaber veriyorlar ki:

• Bir kurt, keçilerden birini tutmufl; çoban, kurdunelinden kurtarm›fl. Zi’b demifl: “Allah’tan korkmad›n, be-nim r›zk›m› elimden ald›n.” Çoban demifl: “Acayip! Zi’bkonuflur mu?” Zi’b ona demifl: “Acip senin hâlindedir ki,

MEKTUBAT | 261 ON DOKUZUNCU MEKTUP

fertleri taraf›ndan yalanlanmam›flolmas›, söyleyenin do¤rulu¤u-nun, di¤erlerinin susmas› fleklin-de tasdik edilmifl olmas›.meflhur: tan›nm›fl.mübarek: hay›rl›, u¤urlu.müteaddit: birçok, çeflitli.nakletmek: aktarmak, anlatmak,söylemek.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.r›z›k: yiyecek.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.sükût: susma, sessizlik.taife: topluluk.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.temkin: a¤›rbafll›l›k, ihtiyatl› ha-reket etme.tevellüt etmek: do¤mak.vak’a: olay.vakit: zaman.zi’b: kurt.

acayip: flafl›rt›c› ve hayret ve-rici fley.acip: flafl›lan ve hayret uyan-d›ran fley.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.dâcin: ehlîlefltirilebilen bir

kufl cinsi.ezcümle: bu cümleden ola-rak, meselâ.feth-i Mekke: Mekke’ninPeygamber Efendimiz taraf›n-dan fethi.hâdise: olay.hane: ev.

hükmünü almak: yerine geç-mek.

k›ssa-› acibe: hayret verenibretli k›ssa, ola¤anüstü olay.

manevî tevatür: bir toplulu-¤a ait olay›n o toplulu¤a aitbirisi taraf›ndan nakledilmesive bu naklin toplulu¤un di¤er

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1: 313; Beyhakî, 2:213, 214, 471; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 6:52-53.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:313.

3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:309; Beyhakî, 6:31.

Page 260: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bu yerin arka taraf›nda bir zat var ki, sizi Cennete davetediyor, peygamberdir; onu tan›m›yorsunuz.” Bütün ta-rikler kurdun konuflmas›nda müttefik olmakla beraber,kuvvetli bir tarik olan Ebu Hüreyre, ihbar›nda diyor ki:“Çoban kurda demifl: “Ben gidece¤im, fakat kim benimkeçilerime bakacak?” Zi’b demifl: “Ben bakaca¤›m.” Ço-ban ise, çobanl›¤› kurda devredip gelmifl, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm› görmüfl, iman etmifl, dönüp git-mifl. Zi’bi çoban bulmufl; zayiat yok. Bir keçi ona kesmifl;çünkü ona üstatl›k etmifl.” 1

• Bir tarikte, rüesa-i Kureyflten Ebu Süfyan ile Safvanbir kurdu gördüler; bir ceylân› takip edip Harem-i fierifegirdi. Kurt dönmüfl. Sonra taaccüp etmifller. Kurt konufl-mufl, risalet-i Ahmediyeyi haber vermifl. Ebu Süfyan,Safvan’a demifl ki: “Bu k›ssay› kimseye söylemeyelim.Korkar›m, Mekke boflal›p onlara iltihak edecekler.” 2

Elhâs›l, kurt k›ssas› kat’î ve manevî mütevatir gibi ka-naat verir.

Üçüncü Hâdise:

• Befl alt› tarikle, mühim Sahabelerden nakledilen ce-mel hâdisesidir ki: Ezcümle, Ebu Hüreyre ve Sa’lebe binMalik ve Cabir ibni Abdullah ve Abdullah ibni Cafer veAbdullah ibni Ebî Evfâ gibi müteaddit tarikler ve o tarik-lerin bafl›ndaki Sahabeler, müttefikan haber veriyorlar ki:Deve gelmifl, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma, ta-hiyye-i ikram nev’inden secde edip konuflmufl. Ve birkaçtarikte haber veriliyor ki, o deve bir ba¤da k›zm›fl, vahflî

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.cemel: deve.davet: ça¤›rma, ça¤r›.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.ezcümle: bu cümleden olarak,meselâ.hâdise: olay.Harem-i fierif: kâfir ve müflrikle-rin girmesi yasak olup canl›lar›nöldürülmesi yasaklanan kutsalKâbe ve civar›.ihbar: haber verme, bildirme.iltihak etmek: kat›lmak.iman: inanma; ‹slâm dinini kabuletme.kanaat: görüfl, fikir.kat’î: kesin, flüphesiz.k›ssa: bafltan geçen olay, ibret veders verici hâdise.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.mühim: önemli.müteaddit: birçok, çeflitli.müttefik: ittifak etmifl, birleflmifl.müttefikan: ittifak ederek, birle-flerek.nakletmek: aktarmak, anlatmak,

söylemek.nev: tür, çeflit.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.risalet-i Ahmediye: Peygam-ber Efendimizin peygamberli-¤i.rüesa-i Kureyfl: Kureyfl’in re-

isleri, baflkanlar›, ileri gelenle-ri.

Sahabe: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mübarek yü-zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.

secde: bafl e¤me.

taaccüp etmek: flaflmak,

hayret etmek, flaflakalmak.tahiyye-i ikram: hürmet vesayg›yla selâmlama.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.üstat: ö¤retici, hoca.vahflî: ürkek, korkak.zat: flah›s, kifli, fert.zayiat: kay›p, zarar.zi’b: kurt.

1. Beyhakî, 6:39; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 12:41; Müsned, 3:83; Tirmizî, 4:476.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:331; Fethu’r-Rabbanî, 2:240.

262 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 261: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

olmufl, yan›na kimseyi sokmuyor, hücum ediyordu. Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm girdi; deve geldi, ik-ramen secde etti, yan›nda ›ht›. Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm yular takt›. Deve, Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâma dedi: “Beni çok meflakkatli fleylerdeçal›flt›rd›lar; flimdi de beni kesmek istiyorlar. Onun içink›zd›m.” Deve sahibine söyledi: “Böyle midir?” “Evet”dediler. 1

• Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n Adbâismindeki devesi, vefat-› Nebevîden sonra kederinden neyedi, ne içti, tâ öldü. Hem o deve, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm ile mühim bir k›ssay› konufltu¤unu,Ebu ‹shak-› ‹sferanî gibi baz› mühim imamlar haber ver-mifller. 2

• Hem nakl-i sahih ile, Cabir ibni Abdullah’›n bir se-ferde devesi çok yorulmufltu, daha yürüyemiyordu. Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o deveye ufak birdürtmek ile dürttü. O deve, o iltifat-› Ahmedîden o kadarbir çeviklik, bir sevinçlik peyda etti ki, daha sür’atindendizgini zaptedilmiyor, yolda yetiflilmiyordu. Hazret-i Ca-bir haber veriyor. 3

Dördüncü Hâdise:

• Baflta ‹mam-› Buharî, eimme-i hadis haber veriyor-lar ki: Bir defa, gecede, Medine-i Münevvere’nin haricin-de, düflman hücum ediyor gibi mühim bir hâdise iflaaedildi. Sonra cesur atl›lar ç›kt›lar, gittiler. Yolda görüyor-lar, bir zat geliyor. Bakt›lar, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâmd›r. Ferman etmifl: “Bir fley yoktur.” Meflhur

MEKTUBAT | 263 ON DOKUZUNCU MEKTUP

ret ve ders verici hâdise.Medine-i Münevvere: nurlu Me-dine flehri.meflakkatli: zahmetli, s›k›nt›l›,zor.mühim: önemli.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.peyda etmek: kazanmak, eldeetmek.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.secde etmek: bafl e¤mek.sefer: yolculuk, seyahat.sür’at: çabukluk, h›zvefat-› Nebevî: Peygamberimizinvefat›, ebedî âleme göçüflü.yular: hayvanlar› bir yere ba¤la-mak, tutmak veya yedekte çek-mek için bafllar›na tak›lan ip veyaba¤.zaptetmek: idaresi alt›na almak.zat: flah›s, kifli, fert.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.çevik: h›zl› ve hareketli, ça-buk hareket edebilen.dizgin: binek hayvanlar›n›idare etmeye yarayan kay›fl.eimme-i hadis: hadis imam-lar›; hadis ilminde sözü delil

olarak kabul edilen, derin vegenifl bilgi sahibi âlimler.ferman: emir, buyruk.hâdise: olay.haricinde: d›fl›nda.›hmak: çökmek.ikramen: hürmet ederek,sayg› göstererek.iltifat-› Ahmedî: Hz. Muham-

med’in iltifat›, ilgi göstermesi.imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecedederin ve genifl bilgi sahibiolan âlim.iflaa etmek: haber yaymak,herkese duyurmak.keder: üzüntü, gam.k›ssa: bafltan geçen olay, ib-

1. Müsned, 3:158; Beyhakî, 6:18; Müslim, 1:268, hadis no: 79.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:313.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:331; Buharî, 7:6; Beyhakî, 6:151.

Page 262: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ebu Talha’n›n at›na binip, flecaat-i kudsiyesi muktezas›n-ca, herkesten evvel gitmifl, tahkik etmifl ve dönmüfltü.

Ebu Talha’ya ferman etmifl: GkôrënH n∂n°Snôna oärónLnh Yani,

“Senin at›n, sarsmadan, gayet çabuktur.” Hâlbuki, EbuTalha’n›n at›, “katuf” tabir edilen yürüyüflsüz k›sm›ndanidi. O geceden sonra, hiçbir at ona karfl› yürüyüflte mu-kabele edemiyordu. 1

• Hem nakl-i sahih ile, bir defa Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâm seferde, namaz k›lacak vaktinde, at›nadedi: “Dur!” O da durdu, namaz bitinceye kadar hiçbirazas›n› k›m›ldatmad›. 2

Beflinci Hâdise:

• Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n hizmetkâr›Sefine, Yemen Valisi Muaz ibni Cebel’in yan›na gitmekiçin, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan emir al›pgitmifl. Yolda bir aslan rast gelmifl. O Sefine ona demifl:“Ben Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n hizmetkâ-r›y›m.” Aslan ses verip ayr›lm›fl, iliflmemifl. Di¤er bir ta-rikte haber veriyorlar ki: Sefine döndü¤ü vakit yolu kay-betmifl, bir aslana rast gelmifl; aslan ona iliflmemekle be-raber, yolu da göstermifl. 3

• Hem Hazret-i Ömer’den haber veriyorlar ki, demifl:Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›na bir bede-vî geldi. Arapça dabb denilen bir susmar, yani keler elin-de idi. Dedi: “E¤er bu hayvan sana flahadet etse ben sa-na iman getiririm, yoksa iman getirmem.”

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.aza: organ, uzuv.bedevî: göçebe, çölde yaflayan.dabb: keler, kertenkele.ferman: emir, buyruk.hâdise: olay.hizmetkâr: hizmetçi.iman: inanma, tasdik; ‹slâm dininikabul etme.katuf: tembel; yürüyüflü a¤›r, ya-vafl olan hayvan.keler: sürüngenler s›n›f›n›n keler-ler tak›m›ndan olan hayvanlar›n

genel ad›.mukabele etmek: karfl›l›kvermek.muktezas›nca: gere¤ince.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.Resul-i Ekrem: çok cömert,

kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.sefer: yolculuk, seyahat.susmar: keler, kertenkele.flahadet etmek: flahitlik, ta-n›kl›k etmek; Kelime-i fiaha-det getirmek.flecaat-i kudsiye: mukaddes

yi¤itlik, kudsî kahramanl›k.

tabir etme: ifade etme, de-me.

tahkik: do¤ru olup olmad›¤›n›araflt›rma, inceleme.

tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.

vakit: zaman.

1. Buharî, Cihad: 55; ‹bni Mâce, Cihad: 9; Müslim, 4:1803, hadis no: 2307; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:330.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:315.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:314; Beyhakî, 6:45-47.

264 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 263: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o hayvandansordu. O susmar fasih bir dille risaletine flahadet etti. 1

• Hem Ümmü’l-Mü’minîn Ümmü Seleme haber veri-yor ki: Bir ceylân Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmile konuflmufl ve risaletine flahadet etmifl. 2

‹flte bunun gibi çok misaller var. Hem de kat’î flöhretbulmufl birkaç numuneyi gösterdik. Ve Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm› tan›mayana ve itaat etmeyenederiz:

Ey insan, ibret al›n›z! Kurt, aslan, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm› tan›yor, itaat ediyorlar. Sizlerin hay-vandan, kurttan afla¤› düflmemeye çal›flman›z iktiza eder.

‹K‹NC‹ fiUBE: Cenazelerin ve cinlerin ve melâikelerinResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm› tan›malar›d›r. Bu-nun da çok hâdiseleri var. Numune için, flöhret bulmuflve mevsuk imamlar haber vermifl birkaç numuneyi, ev-velâ cenazelerden gösterece¤iz. Amma cin ve melâikeise, o mütevatirdir; onlar›n misalleri bir de¤il, bindir.

n ‹flte ölülerin konuflmas› misallerinden,

• Birincisi fludur ki: Ulema-i zahir ve bât›n›n Tâbiîn

zaman›nda en büyük reisi ve ‹mam-› Ali’nin mühim vesad›k bir flakirdi olan Hasan-› Basrî haber veriyor ki:

Bir adam, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n ya-n›na gelerek, a¤lay›p s›zlad›. Dedi: “Benim küçük bir k›-z›m vard›; flu yak›n derede öldü, oraya att›m.”

MEKTUBAT | 265 ON DOKUZUNCU MEKTUP

leri sahih hadis.numune: örnek, misal.reis: bafl, baflkan.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risalet: resullük, peygamberlik,elçilik.sad›k: do¤ru; dostlu¤u ve ba¤l›l›¤›içten olan.susmar: keler, kertenkele.flahadet etmek: flahitlik, tan›kl›ketmek; Kelime-i fiahadet getir-mek.flakirt: talebe, ö¤renci.Tâbiîn: Hz. Muhammed’in asha-b›yla görüflmüfl, onlardan hadisdinlemifl ve ders alm›fl olan Müs-lümanlar.ulema-i zahir ve bât›n: dininhem aç›k hükümlerini hem demana ve s›rlar›n› bilen âlimler.Ümmü’l-Mü’minîn: Mü’minlerinAnnesi.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.evvelâ: birinci olarak, önce-likle.fasih: güzel, aç›k ve düzgün.hâdise: olay.ibret: bir olaydan ders alma,ders ç›karma,iktiza etmek: lâz›m gelmek,

gerekmek.imam: bir ilimde sözü delilkabul edilebilecek derecedederin ve genifl bilgi sahibiolan âlim.itaat etme: boyun e¤me, uy-ma, dinleme.kat’î: kesin, flüphesiz.melâike: melekler.mevsuk: vesikaya dayanan;

sa¤lam, inan›l›r, güvenilir.misal: örnek, numune.mühim: önemli.mütevatir: yalan söylemektebirleflmelerini akl›n kabul et-meyece¤i bir toplulu¤un ver-di¤i haber, böyle bir toplulu-¤un senedin bafl›ndan sonu-na kadar yine kendileri gibibir topluluktan rivayet ettik-

1. Beyhakî, 6: 36; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 12:355, 358.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:266; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 6:148.

Page 264: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona ac›d›. Onadedi: “Gel oraya gidece¤iz.” Gittiler. Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm, o ölmüfl k›z› ça¤›rd›: “Yâ fülâne!” de-

di. Birden, o ölmüfl k›z 1 n∂rjnór©n°Snh n∂r«sÑnd dedi. Resul-i Ek-

rem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: “Tekrar pederve validenin yan›na gelmeyi arzu eder misin?” O dedi:“Yok, ben onlardan daha hay›rl›s›n› buldum.” 2

• ‹kincisi: ‹mam-› Beyhakî ve ‹mam-› ‹bni Adiyy gi-

bi baz› mühim imamlar, Hazret-i Enes ibni Malik’ten ha-ber veriyorlar ki: Enes demifl: Bir ihtiyare kad›n›n bir teko¤lu vard›, birden vefat etti. O saliha kad›n çok mütees-sir oldu. Dedi: “Yâ Rab! Senin r›zan için, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm›n biat› ve hizmeti için hicret edipburaya geldim. Benim hayat›mda istirahatimi temin ede-cek tek evlât盤›m›, o Resulün hürmetine ba¤›flla.” Enesder: O ölmüfl adam kalkt›, bizimle yemek yedi. 3

‹flte flu hâdise-i acibeye iflaret ve ifade eden ‹mam-›Busayrî’nin Kaside-i Bürde’de flu f›kras›d›r:

pºnepqôdG ¢nSpQGnO '≈Yróoj nÚ/M o¬oªr°SG»n«rMnG @ Ékªn¶pY o¬oJÉnj'G o√nQrónb rânÑn°SÉnf rƒndYani, “E¤er alâmetleri, onun kadrine muvaf›k derece-

sinde azametini ve makbuliyetini gösterse idiler, de¤il ye-ni ölmüfller, belki onun ismiyle çürümüfl kemikler de ih-ya edilebilirdi.”alâmet: iz, iflaret, belirti.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.azamet: büyüklük.biat: tâbi olma, ba¤lanma, uyma.ferman: emir, buyruk.f›kra: paragraf; k›s›m, bölüm.hâdise-i acibe: flafl›lacak, hayretedilecek olay.hicret: göç.hürmet: fleref, haysiyet.ihtiyare: yafll›, ihtiyar kad›n.ihya: canland›rma, diriltme, yeni-den hayata döndürme.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.istirahat: dinlenme, rahatlama.

kadir: k›ymet, de¤er.makbuliyet: makbullük, ka-bul edilmifllik.muvaf›k: uygun, uyar.mühim: önemli.müteessir olma: üzülme, ke-derlenme; etkisinde kalma.peder: baba.

Rab: yaratan, besleyen, bü-yüten, verdi¤i nimetlerlemahlûkat› ›slah ve terbiyeeden Allah.

resul: elçi, peygamber.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

r›za: raz› olma, hoflnutluk,memnunluk.saliha: dinin emir ve yasakla-r›na göre hareket eden, takvasahibi.temin etmek: sa¤lamak.valide: ana, anne.vefat: ölüm, ölme.

1. Buyurun! Emredin.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:320.3. Beyhakî, 6:50; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:320.

266 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 265: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Üçüncü Hâdise: Baflta ‹mam-› Beyhakî gibi ravi-

ler, Abdullah ibni Ubeydullahi’l-Ensarî’den haber veriyor-lar ki, Abdullah demifl: Sabit ibni Kays ibni fiemmas’›nYemame harbinde flehit düfltü¤ü ve kabre koydu¤umuzvakit, ben haz›rd›m. Kabre konurken, birden ondan bir

ses geldi: oó«p¡°sûdG oônªoYnh o≥juó°uüdG pôrµnH ƒoHnGnh $G o∫ƒo°SnQ lósªnëoe1

oº«pMsôdG tônÑrdG o¿ÉnªrãoYnh dedi. Sonra açt›k, bakt›k; ölü, can-

s›z.” 2

‹flte, o vakit, daha Hazret-i Ömer hilâfete geçmeden,flahadetini haber veriyor.

• Dördüncü Hâdise: ‹mam-› Taberanî ve Ebu Nu-

aym, Delâil-i Nübüvvet’te Numan ibni Beflir’den haberveriyorlar ki:

Zeyd ibni Harice, çarfl› içinde birden düflüp vefat etti.Eve getirdik. Akflam ve yats› aras›nda, etraf›nda kad›nlar

a¤larken, birden: Gƒoàp°ürfnG ,Gƒoàp°ürfnG “Susunuz!” dedi. Sonra,

fasih bir lisanla, 3$G n∫ƒo°SnQ Énj n∂r«n∏nY oΩnÓs°ùdnG ,$G o∫ƒo°SnQ lósªnëoe

diyerek bir miktar konufltu. Sonra bakt›k ki, cans›z, ve-fat etmifl.” 4

‹flte, cans›z, cenazeler onun risaletini tasdik etse, can-l› olanlar tasdik etmese; elbette o “cani” canl›lar, cans›z-lardan daha cans›z ve ölülerden daha ölüdürler.

MEKTUBAT | 267 ON DOKUZUNCU MEKTUP

merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek, korumak, iyilik etmek.ravi: rivayet eden, hadis ve habe-ri baflkalar›na aktaran kimse, Hz.Peygamberden iflitti¤i hadisi bafl-kalar›na aktaran kimse.resul: elçi, peygamber.risalet: resullük, peygamberlik,elçilik.flehadet: flehitlik, Allah’›n ve yücedininin ad›n› yüceltme u¤rundacan›n› feda etme; ‹slâm fleriat›nagöre bir mü’minin haks›z yere öl-dürülmesi.flehit: Allah’›n ve yüce dinininad›n› yüceltme u¤runda can›n› fe-da eden; ‹slâm dinine göre haks›zyere öldürülmüfl mü’min kimse.tasdik etmek: do¤rulu¤unu ka-bul etmek, onaylamak.vefat: ölüm, ölme.

cani: cinayet ifllemifl kimse;ac›mas›z, gaddar.Delâil-i Nübüvvet: Peygam-ber Efendimizin (a.s.m.) pey-gamberlik delilleri; Ebu Nu-

aym’›n eserinin ad›..fasih: güzel, aç›k ve düzgün.hâdise: olay.harp: savafl.hilâfet: halifelik, Peygamberi-

mizin vekili olarak din vedünya ifllerinde umumî reis-lik.kabir: mezar.lisan: dil.

1. Muhammed Allah’›n resulüdür, Ebu Bekir S›dd›kt›r, Ömer flehittir, Osman ise iyiliksever vemerhametlidir.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:320; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 6:157-158.3. Muhammed Allah’›n resulüdür. Selâm sana ey Allah’›n Resulü!4. ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 6:293; Beyhakî, 6:55; Mu’cemü’t-Taberanî, 5:5140-5145.

Page 266: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

n Amma, melâikelerin Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâma hizmeti ve görünmesi ve cinnîlerin ona imanve itaati mütevatirdir, nass-› Kur’ân ve çok ayatla musar-raht›r.

Gazve-i Bedir’de befl bin melâike, nass-› Kur’ân ile,önde, Sahabeler gibi ona hizmet edip asker olmufllar.Hatta o melekler, melâikeler içinde Ashab-› Bedir gibifleref kazanm›fllar. 1

fiu meselede iki cihet var:

Birisi: Cin ve melâikenin taifeleri, hayvan ve insan›ntaifeleri gibi, vücutlar› kat’î ve bizimle münasebettar ol-du¤u, Yirmi Dokuzuncu Sözde, iki kere iki dört eder de-recesinde bir kat’iyetle ispat etmifliz. Onlar›n ispat›n› oSöze havale ederiz.

‹kinci Cihet: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nflerefiyle, eser-i mu’cizesi olarak, efrad-› ümmeti onlar›görmek ve konuflmakt›r.

‹flte, baflta Buharî ve ‹mam-› Müslim, eimme-i hadismüttefikan haber veriyorlar ki:

• Bir defa melek, yani Hazret-i Cebrail, beyaz libasl›bir insan suretinde gelmifl. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm Sahabeleri içinde otururken, yan›na gitmifl,

demifl: o¿Én°ùrMp’rG Énenh o¿ÉnÁp’rG Énenh oΩnÓr°Sp’rG Éne Yani, “‹man, ‹s-

lâm, ihsan nedir? Tarif et.”

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Ashab-› Bedir: Bedir Savafl›ndabulunan Sahabeler.ayat: Kur’ân ayetleri, cümleleri.cihet: yön, yan, taraf.cinnî: cin taifesinden olan.efrad-› ümmet: ümmetin fertleri.eimme-i hadis: hadis imamlar›;hadis ilminde sözü delil olarakkabul edilen, derin ve genifl bilgisahibi âlimler.eser-i mu’cize: mu’cize eseri.Gazve-i Bedir: Bedir Savafl›.havale etmek: bir ifli veya bir fle-yi baflka birine b›rakmak, gönder-mek.ihsan: ibadeti ve kullu¤u Allah’›sanki görüyormufl gibi yerine ge-tirme.iman: inanma, inanç, itikat; ‹slâmdinini kabul etme.kat’î: kesin, flüphesiz.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.

libas: elbise, k›yafet.melâike: melekler.mesele: ehemmiyetli, önemlikonu.musarrah: aç›k, apaç›k; ayr›n-t›lar›yla anlat›lm›fl.münasebettar: ilgili, alâkal›.mütevatir: yalan söylemektebirleflmelerini akl›n kabul et-meyece¤i bir toplulu¤un ver-di¤i haber, böyle bir toplulu-

¤un senedin bafl›ndan sonu-na kadar yine kendileri gibibir topluluktan rivayet ettik-leri sahih hadis.müttefikan: ittifak ederek,birleflerek; fikir birli¤iyle.nass-› Kur’ân: Kur’ân-› Ke-rîm’in aç›k ve kesin hükmü.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

Sahabe: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mübarek yü-zünü görmekle flereflenen veonun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.suret: flekil, biçim; görünüfl,k›l›k.fleref: manevî büyüklük, yü-celik.taife: topluluk.vücut: varl›k, var olma.

1. Buharî, 7:242.

268 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 267: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm tarif etmifl.Oradaki cemaat-i Sahabe hem ders alm›fl, hem de o za-t› iyi görmüfller. O zat, misafir gibi görünürken, üstündealâmet-i sefer eseri hiç yoktu. Kalkt›, birden kayboldu. Ovakit Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman et-mifl ki: “Size ders vermek için, Cebrail böyle yapt›.” 1

• Hem haber-i sahih ile ve haber-i kat’î ile ve manevîtevatür derecesinde, eimme-i hadis haber veriyorlar ki,Hazret-i Cebrail’i çok defa, hüsnücemal sahibi olan D›h-ye suretinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nyan›nda Sahabeler görüyorlard›. 2

• Ezcümle, Hazret-i Ömer ve ‹bni Abbas ve Üsamebin Zeyd ve Haris ve Aifle-i S›dd›ka ve Ümmü Seleme,kat’iyen sabittir ki, bunlar kat’iyen haber veriyorlar ki:“Biz Hazret-i Cebrail’i D›hye suretinde, Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm›n yan›nda çok görüyoruz.” 3

Acaba hiç mümkün müdür ki, bu zatlar, görmeden,görüyoruz desinler?

• Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, Aflere-i Mübeflflereden,‹ran fatihi Sa’d ibni Ebî Vakkas haber veriyor ki: Gazve-iUhud’da, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n iki ta-raf›nda, iki beyaz libasl›, ona nöbettar gibi, muhaf›z su-retinde gördük. ‹kisi de anlafl›ld› ki, meleklerdir. Ve Haz-ret-i Cebrail ile Mikâil oldu¤unu anlad›k. 4

Acaba böyle bir kahraman-› ‹slâm “Gördük” dese;görmemek mümkün müdür?

MEKTUBAT | 269 ON DOKUZUNCU MEKTUP

fatih: fetheden, açan; bir ülkeyiveya bir yeri ele geçiren.ferman: emir, buyruk.Gazve-i Uhud: Uhud Savafl›.haber-i kat’î: do¤rulu¤u kesinolan haber.haber-i sahih: do¤ru haber.hüsnücemal: yüz güzelli¤i,kahraman-› ‹slâm: ‹slâm kahra-man›.kat’î: kesin, flüphesiz.libas: elbise, k›yafet.manevî tevatür: bir toplulu¤a aitolay›n o toplulu¤a ait birisi tara-f›ndan nakledilmesi ve bu naklintoplulu¤un di¤er fertleri taraf›n-dan yalanlanmam›fl olmas›, söy-leyenin do¤rulu¤unun, di¤erleri-nin susmas› fleklinde tasdik edil-mifl olmas›.muhaf›z: muhafaza eden, koru-yan, koruyucu.nakl-i sahih-i kat’î: kesinlikledo¤ru olan haberi bildirme, aktar-ma.nöbettar: nöbetçi.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.suret: flekil, biçim; görünüfl.vakit: zaman.zat: flah›s, kifli, fert.

alâmet-i sefer: yolculuk be-lirtisi.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.Aflere-i Mübeflflere: Peygam-

berimizin hayatta iken Cen-net ile müjdeledi¤i on Sahabî.cemaat-i Sahabe: Sahabelercemaati, Peygamberimizinarkadafllar›n›n oluflturdu¤utopluluk.

eimme-i hadis: hadis imam-lar›; hadis ilminde sözü delilolarak kabul edilen, derin vegenifl bilgi sahibi âlimler.ezcümle: bu cümleden ola-rak, meselâ.

1. Buharî, ‹man: 37; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:341.2. Buharî, Fezailü’l-Ashap: 30; Ahmed ibni Hanbel, Fezailü’s-Sahabe (tahkik: Vasiyyullah), no:

1817, 1853, 1918; Müsned, 1:212; Askalanî, ‹sabe, 1:598; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:361; Beyhakî, 7:52,87.

3. Buharî, 4:250; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:361; Beyhakî, 7:52, 87.4. Buharî, Megazî: 18, Libas: 24; Müslim, Fezail: 46, 47, no: 2306; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:361.

Page 268: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem Ebu Süfyan ibni Haris ibni Abdülmuttalip (am-mizade-i Nebevî), nakl-i sahih ile haber veriyor ki: Gaz-ve-i Bedir’de, gök ile yer aras›nda, beyaz libasl›, atl› zat-lar› gördük.” 1

• Hem Hazret-i Hamza, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâmdan niyaz etti ki: “Ben Cebrail’i görmek istiyo-rum.” Kâbe‘de ona gösterdi. Dayanamad›, bîhufl oldu,yere düfltü. 2

Bu çeflit melâikeleri görmek vukuat› çoktur. Bütün buvukuat, bir nevi mu’cize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesse-lâm› gösteriyor ve delâlet ediyor ki, onun misbah-› nü-büvvetine melâikeler dahi pervanelerdir.

n Cinn î le r i se , onlar ile görüflmek ve görmek, de-¤il Sahabeler, belki avam-› ümmet dahi çoklar› ile görüfl-meleri çok vuku buluyor. Fakat en kat’î, en sahih haberile, eimme-i hadis bize diyorlar ki:

• ‹bni Mes’ut: “Batn-› Nahl’de, ecinnilerin ihtidas› ge-cesinde ecinnileri gördüm ve Sudan kabilesinden Zut de-nilen uzun boylu taifeye benzettim. Onlara benziyordu-lar.” 3

• Hem meflhurdur ve hadis imamlar› tahriç ve kabulettikleri Hazret-i Halid ibni Velid vak’as›d›r ki, Uzza deni-len sanemi tahrip ettikleri vakit, siyah bir kad›n fleklinde,o sanem içinden bir cinniye ç›kt›. Hazret-i Halid bir k›l›çile o cinniyeyi iki parça etti. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm, o hâdise için ferman etmifl ki: “Uzza sanemiiçinde ona ibadet ediliyordu. Daha ona ibadet edilmez.”4

aleyhissalâtü vesselâm: Allah’›nsalât ve selâm› onun üzerine ol-sun.ammizade-i Nebevî: Peygambe-rin amcas›n›n o¤lu.avam-› ümmet: ümmetin avamk›sm›, halk tabakas›.bîhufl olma: kendinden geçme.cinnî: cin taifesinden olan.delâlet: delil olma, iflaret göster-me.ecinniler: cinler.eimme-i hadis: hadis imamlar›;hadis ilminde sözü delil olarakkabul edilen, derin ve genifl bilgisahibi âlimler.ferman: emir, buyruk.Gazve-i Bedir: Bedir Gazvesi; Be-dir savafl›, ‹slâm tarihinin ilk flid-detli savafl›.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya Hz. Peygamberinonaylad›¤› baflkas›na ait söz, iflveya davran›fl;hâdise: vak›a, olay,ibadet etmek: tapmak, kulluktabulunmak.ihtida: hidayete erme, ‹slâm› ka-bul etme, Müslüman olma.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.Kâbe: Mekke’ de Harem-i fierif’inortas›nda bulunan kutsal bina,yeryüzünde Allah’a adanm›fl ilkmabet, beytullah.kabile: ayn› soydan say›lan ve birbafla itaat eden insan toplulu¤u,boy, afliret.kat’î: kesin, flüphesiz.libas: elbise, k›yafet.melâike: melekler.misbah-› nübüvvet: Peygamber-lik kandili, lâmbas›, ›fl›¤›.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesinakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek haber bildirilmesi.nev: tür, çeflit, cins.niyaz etmek: istemek, dilemek.pervane: geceleri ›fl›¤›n etraf›ndadönen küçük kelebek.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisi

olan Hz. Muhammed.Sahabe: Peygamberimizinmübarek yüzünü görmekleflereflenen ve onun sohbetle-rine kat›lan mü’min kimse.sahih: gerçek, do¤ru, sa¤lam.sanem: put.

tahrip etmek: harap etmek,k›r›p dökmek.tahriç: hadislerin ilk rivayetedenini ortaya ç›karma.taife: topluluk, grup.uzza: ‹slâmiyetten önce,Araplar›n tapt›klar› büyük

putlardan birisinin ismi.

vak’a: hâdise, olay.

vuku bulma: meydana gel-me, gerçekleflme.

vukuat: vak’alar, olaylar.

zat: kifli, flah›s, fert.

1. Müsned, 1:147, 353; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:362; Beyhakî, 4:151.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:362.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:343, 2:361.4. ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 4:316; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:362.

270 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 269: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem Hazret-i Ömer’den meflhur bir haberdir ki, de-mifl: Biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›n-da iken, ihtiyar fleklinde, elinde bir asa, “Hâme” ismin-de bir cinnî geldi, iman etti. Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm, ona k›sa surelerden birkaç sureyi ders verdi.Dersini ald›, gitti. 1

fiu ahirki hâdiseye, çendan baz› hadis imamlar› iliflmifl-ler. Fakat mühim imamlar, s›hhatine hükmetmifller. Herne ise, bu nevide uzun söylemeye lüzum yok; misalleriçoktur.

Hem deriz ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nnuruyla, terbiyesiyle ve onun arkas›nda gitmesiyle, binlerfieyh-i Geylânî gibi aktaplar, asfiyalar, melâikeler ve cin-lerle görüflmüfller ve konufluyorlar; ve bu hâdise, yüz te-vatür derecesinde ve çok kesrettedir. 2 Evet, ümmet-iMuhammed’in (a.s.m.) melâike ve cinlerle temaslar› vetekellümleri ise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nterbiye ve irflad-› i’cazkârânesinin bir eseridir.

ÜÇÜNCÜ fiUBE: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-m›n h›fz› ve ismeti, bir mu’cize-i bâhiredir.

3¢pSÉsædG nøpe n∂oª°pür©nj *Gnh ayet-i kerîmesinin hakikat-i bâ-

hiresi, çok mu’cizat› gösterir.

Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ç›kt›¤›vakit, de¤il yaln›z bir taifeye, bir kavme, bir k›s›m ehl-isiyasete veya bir dine, belki umum padiflahlara ve umumehl-i dine tek bafl›yla meydan okudu. Hâlbuki onun

MEKTUBAT | 271 ON DOKUZUNCU MEKTUP

u¤raflanlarhadis imamlar›: hadis ilmindesözü delil kabul edilebilecek de-recede derin ve genifl bilgi sahibiolan âlimler.hâdise: vak›a, olay.hakikat-i bâhire: apaç›k hakikat,gerçek.h›fz: korunma, koruma.hükmetmek: karar vermek.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme.irflad-› i’cazkârâne: mu’cize gös-terircesine, harika ve ola¤anüstübir biçimde do¤ru yolu gösterme.ismet: günahs›zl›k, masumluk.kavim: aralar›nda töre, dil ve kül-tür ortakl›¤› bulunan boy ve soybak›m›ndan da birbirine ba¤l› in-san toplulu¤u.kesret: çokluk.melâike: melekler.meflhur: tevatür derecesine vara-mayan ve her nesilde ravisi iki-den afla¤›ya düflmeyen hadisler.misal: örnek, numune.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize-i bâhire: apaç›k mu’cize.mühim: önemli.nev: tür, çeflit.nur: ayd›nl›k, parlakl›k, ›fl›k.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.s›hhat: do¤ruluk, gerçeklik.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›114 bölümden her biri.taife: kabile, topluluk, grup.tekellüm: konuflma.temas: görüflme.terbiye: e¤itim; ‹slâm esaslar›nauygun olarak insan düflüncesinin,tav›r, tutum, davran›fl ve duygu-lar›n›n düzenlenmesi.tevatür: bir Hadis-i fierif’in, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.umum: bütün, genel, tüm.ümmet-i Muhammed: Hz. Mu-hammed’e inan›p onun yolundangiden Müslümanlar.vakit: zaman.

ahir: son, sonraki.

aktap: kutuplar; belli bir yerveya memleketteki evliyan›nbafl› olan en büyük velî.

aleyhissalâtü vesselâm: Al-lah’›n salât ve selâm› onunüzerine olsun.

asa: de¤nek, sopa.

asfiya: Peygamber Efendimi-zin vârisi hükmünde oluponun meslek ve gayelerinihayata geçirmeye ve uygula-maya çal›flan âlim zatlar.

ayet-i kerîme: Kur’ân’›n aye-

ti; azamet ve flerefi olan ayet.cinnî: cin taifesinden olan.çendan: gerçi, her ne kadar.ehl-i din: din sahipleri, dindarolanlar.ehl-i siyaset: ülkenin idare-siyle meflgul olanlar, siyasetle

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:362; Beyhakî, 5:416, 418; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 3:166.

2. ‹bni Teymiye, et-Tevessül ve’l-Vesile, s. 24; ‹bni Teymiye, Mecmu-u Tetava, 11:307.

3. Allah seni insanlardan korur. (Mâide Suresi: 67.)

Page 270: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

amcas› en büyük düflman ve kavim ve kabilesi düflmaniken, yirmi üç sene nöbettars›z, tekellüfsüz, muhafazas›zve pek çok defa suikasta maruz kald›¤› hâlde, kemal-i sa-adetle, rahat döfle¤inde vefat edip Mele-i Âlâya ç›kmas›-

na kadar h›fz ve ismeti 1¢pSÉsædG nøpe n∂oª°pür©nj *Gnh ne kadar

kuvvetli bir hakikati ifade etti¤ini ve ne kadar metin birnokta-i istinat oldu¤unu, günefl gibi gösterir. Biz, yaln›znumune için, kat’iyet kesb etmifl birkaç hâdiseyi zikrede-ce¤iz.

Birinci Hâdise: Ehl-i siyer ve hadis müttefikan ha-

ber veriyorlar ki: Kureyfl kabilesi, Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâm› öldürtmek için kat’î ittifak ettiler. Hatta,insan suretine girmifl bir fleytan›n tedbiriyle, Kureyfl içi-ne fitne düflmemek için, her kabileden lâakal bir adamiçinde bulunup, iki yüze yak›n, Ebu Cehil ve Ebu Le-heb’in taht-› hükmünde olarak, Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm›n hane-i saadetini bast›lar. Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm›n yan›nda Hazret-i Ali vard›.Ona dedi: “Sen bu gece benim yata¤›mda yat.” Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm beklemifl, tâ Kureyfl gel-mifl, bütün hanenin etraf›n› tutmufllar. O vakit ç›kt›, birparça toprak bafllar›na att›, hiçbirisi onu görmedi, içle-rinden ç›kt›, gitti. 2 Gar-› Sevr’de iki güvercin ve birörümcek, bütün Kureyfle karfl› ona nöbettar olup muha-faza ettiler. 3

‹kinci Hâdise: Vak›at-› kat’iyedendir ki, ma¤aradan

ç›k›p Medine taraf›na gittikleri vakit, Kureyfl rüesas›,

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.ehl-i siyer ve hadis: siyer, ‹slâmtarihi ve hadis ilmiyle u¤raflanlar.fitne: kar›fl›kl›k, bozgunculuk.Gar-› Sevr: Sevr Ma¤aras›; Pey-gamberimizin (a.s.m.) hicret esna-s›nda müflriklere karfl› s›¤›nda¤ama¤ara.hâdise: olay, haber.hakikat: gerçek.hane: ev, mesken.hane-i saadet: Peygamberimizinmübarek evi.h›fz: koruma, korunma.ismet: günahs›zl›k, masumluk.ittifak etmek: fikir birli¤i, söz bir-li¤i etmek; birleflmek.kabile: ayn› soydan say›lan ve birbafla itaat eden insan toplulu¤u,boy, afliret.kat’î: kesin, flüphesiz.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.kavim: aralar›nda töre, dil ve kül-tür ortakl›¤› bulunan boy ve soybak›m›ndan da birbirine ba¤l› in-san toplulu¤u.kemal-i saadet: tam ve mükem-mel bir saadet, mutluluk.kesb etmek: kazanmak.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’e daya-nan Peygamberimiz Hz. Muham-med’in mensup oldu¤u meflhurArap kabilesi.lâakal: en az.maruz kalma: u¤rama; bir fleyinkarfl›s›nda, tesiri alt›nda bulunma.Mele-i Âlâ: melekler âlemi; Allahkat›nda en yüksek ve Allah’a enyak›n makam.muhafaza etmek: korumak.müttefikan: birleflerek, fikir birli-¤i ederek.

nokta-i istinat: dayanaknoktas›.nöbettar: nöbet tutan, nö-betçi.numune: örnek, misal.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.rüesa: reisler, baflkanlar.

suikast: birini öldürmeyekastetme.suret: flekil, biçim; görünüfl,k›l›k.tahkik: do¤rulu¤unu araflt›r-ma, inceleme.taht-› hükmünde: hükmü al-t›nda, idaresi ve emri alt›nda.tedbir: idare etme, çekip çe-

virme.tekellüf: zahmet.vak›at-› kat’iye: kesin olarakmeydana gelen vak›alar,olaylar.vakit: zaman.vefat etme: ölme.zikretmek: anmak, bildir-mek, söylemek.

1. Allah seni insanlardan korur. (Mâide Suresi: 67.)2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:349; Müsned, (tahkik Ahmed fiakir), 4:269, no: 2009.)3. Beyhakî, 2:465; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:349.

272 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 271: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

mühim bir mal mukabilinde, Süraka isminde gayet cesurbir adam› gönderdiler; tâ takip edip, onlar› öldürmeyeçal›fls›n. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bek-ri’s-S›dd›k ile beraber gardan ç›k›p giderken gördüler ki,Süraka geliyor. Ebu Bekri’s-S›dd›k telâfl etti. Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm ma¤arada dedi¤i gibi,1 Énæn©ne %G s¿pG r¿nõrënJ n’ dedi. Süraka’ya bir bakt›; Süraka’n›n

at›n›n ayaklar› yere sapland›, kald›. Tekrar kurtuldu, yinetakip etti. Tekrar at›n›n ayaklar›n›n sapland›¤› yerden du-man gibi bir fley ç›k›yordu. O vakit anlad› ki, ne onunelinden ve ne de kimsenin elinden gelmez ki, ona iliflsin.“El-aman!” dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmaman verdi. Fakat dedi: “Git öyle yap ki, baflkas› gelme-sin.” 2

fiu hâdise münasebetiyle bunu da beyan ederiz ki: Sa-hih bir surette haber veriyorlar: Bir çoban, onlar› gör-dükten sonra Kureyfle haber vermek için Mekke’ye git-mifl. Mekke’ye dahil oldu¤u vakit, ne için geldi¤ini unut-mufl. Ne kadar çal›flm›fl ise, hat›r›na getirememifl. Mec-bur olmufl, dönmüfl. Sonra anlam›fl ki, ona unutturul-mufl. 3

Üçüncü Hâdise: Gazve-i Gatfan ve Enmar’da, mü-

teaddit tariklerle eimme-i hadis haber veriyorlar ki: Gav-res isminde cesur bir kabile reisi, kimse görmeden, tamResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n bafl› üzerine ge-lerek, yal›n k›l›ç elinde oldu¤u hâlde, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâma dedi:

MEKTUBAT | 273 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Muhammed’in mensup oldu¤umeflhur Arap kabilesi.mukabilinde: karfl›l›¤›nda.mühim: önemli.münasebet: ilgi, alâka, vesile.müteaddit: ayr› ayr›, birçok, çe-flitli.reis: bafl, baflkan,Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sahih: do¤ru, gerçek.suret: biçim, flekil, tarz.takip etmek: peflinden gitmek.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.vakit: zaman.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

aman verme: ba¤›fllama, af-fetme.

beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.

dahil olma: içine girme.

eimme-i hadis: hadis imam-lar›; hadis ilminde sözü delilolarak kabul edilen, derin vegenifl bilgi sahibi âlimler.

el-aman: affet, ba¤›flla.

gar: ma¤ara.

Gazve-i Gatfan ve Enmar:Gatfan ve Enmar savafllar›.

hâdise: olay.

hat›ra getirememek: hat›rla-yamamak.

kabile: ayn› soydan say›lanve bir bafla itaat eden insantoplulu¤u, boy, afliret.

Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’edayanan Peygamberimiz Hz.

1. Üzülme, Allah bizimle beraberdir. (Tevbe Suresi:40.)2. Buharî, 4:246; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:350; Beyhakî, 2:483.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:351.

Page 272: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“Kim seni benden kurtaracak?”

Demifl: “Allah.” Sonra böyle dua etti:1 nârÄp°T ÉnªpH p¬«pæpØrcG sºo¡ s∏dnG

Birden o Gavres, iki omzu ortas›na gayptan bir darbeyer, o k›l›ç elinden düfler, yere yuvarlan›r.

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm k›l›c› eline al›r,“fiimdi seni kim kurtaracak?” der; sonra affeder.

O adam, gider taifesine. O pek cür’etkâr, cesur ada-ma herkes hayrette kal›r.

“Ne oldu sana? Ne için bir fley yapamad›n?” dediler.O dedi: “Hâdise böyle oldu. Ben flimdi insanlar›n en

iyisinin yan›ndan geliyorum.” 2

Hem flu hâdise gibi, Gazve-i Bedir’de bir münaf›k, Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm› bir gaflet vaktinde,kimse görmeden, tam arkas›ndan k›l›ç kald›r›p vururken,birden Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bakm›fl. Otitreyip, k›l›ç elinden yere düflmüfl. 3

Dördüncü Hâdise: Manevî tevatüre yak›n bir flöh-

retle ve ekser ehl-i tefsirin

@ n¿ƒoënªr≤oe rºo¡na p¿ÉnbrPn’rG n‹pG n»p¡na k’nÓrZnG rºp¡pbÉnærYnG p‘ Énær∏n©nL ÉsfpGrºognÉær«n°ûrZnÉna Gvón°S rºp¡pØr∏nN røpenh Gvón°S rºp¡jpórjnG pør«nH røpe Énær∏n©nLnh

4 n¿hoôp°ürÑoj n’ rºo¡naayetinin sebeb-i nüzulü ve ehl-i tefsir allâmeleri ve ehl-ihadis imamlar› haber veriyorlar ki:

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.allâme: büyük âlim.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.cür’etkâr: cesur, yi¤it.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ehl-i hadis: hadis ilmiyle u¤ra-flanlar.ehl-i tefsir: Kur’ân-› Kerîm’in ma-nas›n› aç›klayanlar, yorumlayan-lar.ekser: pek çok.gaflet: bofl bulunma, dikkatsizlik.gaip: görünmeyen, görünmeyenâlem.Gazve-i Bedir: Bedir Savafl›.hâdise: olay.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin ve

genifl bilgi sahibi olan âlim.münaf›k: kalbinde küfrü giz-ledi¤i hâlde Müslüman görü-nen, ikiyüzlü.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara bir

elçisi olan Hz. Muhammed.sebeb-i nüzul: inme sebebi,Kur’ân ayetinin indirilme se-bebi.taife: kavim, kabile, topluluk.tevatür: bir hadis-i flerifin, ya-

lan söylemelerini akl›n kabul-lenemeyece¤i kadar say› vesa¤laml›ktaki bir topluluk ta-raf›ndan aktar›lmas›, rivayetedilmesi.vakit: zaman, an.

1. Allah’›m, diledi¤in bir tarzda, benim için onun hakk›ndan gel.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:347, 348; Müslim, 4:1786; Beyhakî, 3:373, 379.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:347.4. Biz onlar›n boyunlar›na öyle halkalar geçirdik ki, çenelerine kadar dayan›r da hakka boyun

e¤mezler. • Bir de önlerine bir set, arkalar›na bir set çekip gözlerini kapatt›k; art›k hakk›göremezler. (Yâsin Suresi: 8-9.)

274 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 273: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ebu Cehil yemin etmifl ki, “Ben secdede Muhammed’igörsem, bu taflla onu vuraca¤›m.” Büyük bir tafl al›p git-mifl. Secdede gördü¤ü vakit kald›r›p vurmakta iken, elle-ri yukar›da kalm›fl. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmnamaz› bitirdikten sonra kalkm›fl; Ebu Cehil’in eli çözül-müfl. O ise, ya Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nmüsaadesiyle, veyahut ihtiyaç kalmad›¤›ndan çözülmüfl.1

Hem, yine Ebu Cehil kabilesinden, bir tarikte Velid ib-ni Mu¤ire, yine Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›vurmak için büyük bir tafl› al›p, secdede iken vurmayagitmifl, gözü kapanm›fl. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm› Mescid-i Haramda görmedi, geldi. Onu gönde-renleri de görmüyordu; yaln›z seslerini iflitiyordu. Ta Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namazdan ç›kt›; ihti-yaç kalmad›¤›ndan onun gözü de aç›ld›. 2

Hem nakl-i sahih ile Ebu Bekri’s-S›dd›k’tan haber ve-

riyorlar ki: Sure-i 3 mÖn¡nd »pHnG BGnónj râsÑnJ nazil olduktan sonra,

Ebu Leheb’in kar›s› Ümmü Cemil denilen 4 pÖn£n◊rG nándÉsªnM

bir tafl al›p Mescid-i Harama gelmifl. Ebu Bekir ile Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm orada oturuyorlar-m›fl. Gözü Ebu Bekri’s-S›dd›k’› görüyor, soruyor: “Yâ EbâBekir! Senin arkadafl›n nerede? Ben iflitmiflim ki, benihicvetmifl. Ben görsem, bu tafl› a¤z›na vuraca¤›m.” Ya-n›nda iken Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm›görmemifl. Elbette, h›fz-› ‹lâhîde olan Sultan-› Levlâki,böyle bir Cehennem oduncusu, onun huzuruna girip gö-remez. A¤z›na m› düflmüfl? 5

MEKTUBAT | 275 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.set: perde, engel.Sultan-› Levlâk: “Sen olmasayd›nbu âlemi yaratmazd›m” manas›n-da Allah’›n hitab›na mazhar olansultan; Hz. Muhammed.tarik: yol; hadisin gelifl kanal›.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.

h›fz-› ‹lâhî: Allah’›n korumas›.

hiciv: elefltirme, yerme.

kabile: afliret, kavim.

Mescid-i Haram: Mekke-iMükerreme’de, içinde Kâ-be’nin bulundu¤u en büyük,mukaddes ibadet yeri.

müsaade: izin.

nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek haber bil-dirilmesi.

nazil olma: inme, indirilme.

1. Müslim, hadis no: 2797; Müsned, 1:248, 2:37; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:351; Beyhakî, 2:190, 197.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:351; Beyhakî, 3:197.

3. Elleri kurusun Ebu Leheb’in! (Tebbet Suresi: 1.)

4. Odun hammal› (Tebbet Suresi: 4.)

5. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:348; Beyhakî, 2:195.

Page 274: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Beflinci Hâdise: Haber-i sahih ile haber veriliyor ki:

Amir ibni Tufeyl ve Erbed ibni Kays, ikisi ittifak ederek,Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›na gitmifller.Amir demifl: “Ben onu meflgul edece¤im, sen onu vura-caks›n.” Sonra bak›yor ki, bir fley yapm›yor. Gittiktensonra arkadafl›na dedi: “Neden vurmad›n?” Dedi: “Nas›lvuraca¤›m? Ne kadar niyet ettim; bak›yorum ki, ikimizinortas›na sen geçiyorsun. Seni nas›l vuraca¤›m?” 1

Alt›nc› Hâdise: Nakl-i sahih ile haber veriliyor ki:

Gazve-i Uhud’da veya Huneyn’de, fieybe ibni Osmani’l-Hacebiyye —ki, Hazret-i Hamza onun hem amcas›n›,hem pederini öldürmüfltü— intikam›n› almak için gizligeldi. Tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n arka-s›ndan yal›n k›l›ç kald›rd›. Birden k›l›ç elinden düfltü. Re-sul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bakt›, elini gö¤-süne koydu. fieybe der ki: “O dakikada dünyada ondandaha sevgili adam bana olmazd›.” ‹mana geldi. Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: “Haydi, git,harp et.” fieybe dedi: “Ben gittim, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm önünde harp ettim. E¤er o vakit pe-derim de rast gelseydi vuracakt›m.” 2

Hem feth-i Mekke gününde, Fedâle nam›nda birisi,Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n yan›na, vurmakniyetiyle geldi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmona bak›p tebessüm etti. “Nefsinle ne konufltun?” dedive Fedâle için taleb-i ma¤firet etti. Fedâle imana geldi vededi ki: “O vakit ondan daha ziyade dünyada sevgilim ol-mazd›.” 3

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.ferman: emir, buyruk.feth-i Mekke: Mekke’nin Pey-gamber Efendimiz taraf›ndan fet-hi.Gazve-i Uhud veya Huneyn:Uhud veya Huneyn Savafl›.haber-i sahih: do¤ru ve güvenilirhaber, hadis.hâdise: olay.harp: savafl.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme.ittifak etmek: fikir birli¤i etmek;

birleflmek.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, do¤ru, gerçek, güvenilirhaber bildirilmesi.nam: ad.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü-¤e sevk eden, flehevî istekleri

kamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-koyan güç.niyet: bir ifli yapmay› önce-den düflünme, kalbin bir fleyekarar vermesi.peder: baba.rast gelme: karfl›laflma, karfl›-s›na gelme.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.taleb-i ma¤firet: günahlar›naff›n› isteme.tebessüm etmek: gülümse-mek.ziyade: çok, fazla.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:353, Mu’cemü’t-Taberanî, 10: 107; Beyhakî, 5:318.

2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:353.

3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:354.

276 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 275: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yedinci Hâdise: Nakl-i sahih ile, Yahudiler, suikast

niyetiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n oturdu-¤u yere, üstünden büyük bir tafl atmak an›nda, Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm o dakikada h›fz-› ‹lâhî ilekalkm›fl; o suikast da akim kalm›fl. 1

Bu yedi misal gibi çok hâdiseler vard›r. Baflta ‹mam-›Buharî ve ‹mam-› Müslim ve eimme-i hadis, Hazret-i

Aifle’den naklediyorlar ki: 2 ¢pSÉsædG nøpe n∂oª°pür©nj *Gnh ayeti

nazil olduktan sonra, ara s›ra Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâm› muhafaza eden zatlara ferman etti:

sπnLnh sõnY »uHnQ » pænªn°ünY rón≤na GƒoapönürfG ¢oSÉsædG Én¡tj nG BÉnj Yani, “Nö-

bettarl›¤a lüzum yok. Benim Rabbim beni h›fzediyor.” 3

‹flte flu Risale de, bafltan buraya kadar gösteriyor ki:fiu kâinat›n her nev’i, her âlemi, Resul-i Ekrem Aley-

hissalâtü Vesselâm› tan›r, alâkadard›r; her bir nev-i kâ-inatta onun mu’cizat› görünüyor. Demek, o zat-› Ahme-diye (a.s.m.) Cenab-› Hakk›n —fakat kâinat›n Hâl›k› iti-bar›yla ve bütün mahlûkat›n Rabbi ünvan›yla— memuru-dur ve resulüdür.

Evet, nas›l ki bir padiflah›n büyük ve müfettifl bir me-murunu her bir daire bilir ve tan›r; hangi daireye girse,onunla münasebettar olur. Çünkü umumun padiflah› na-m›na bir memuriyeti var. E¤er, meselâ yaln›z adliye mü-fettifli olsa, o vakit adliye dairesiyle münasebettar olur;baflka daireler onu pek tan›maz. Ve askeriye müfettifli ol-sa, mülkiye dairesi onu bilmez.

MEKTUBAT | 277 ON DOKUZUNCU MEKTUP

fleyi yoktan var eden, yarat›c›; Al-lah.h›fzetme: koruma, himaye etme.h›fz-› ‹lâhî: Allah’›n korumas›.itibar›yla: olmas› bak›m›ndan.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.mahlûkat: yarat›lm›fllar, Allah ta-raf›ndan yarat›lanlar.meselâ: örne¤in.misal: örnek, numune.mu’cizat: mu’cizeler.muhafaza etmek: korumak.müfettifl: teftifl eden, denetle-yen.mülkiye: ülkenin yönetimi ile il-gilenen daire.münasebettar: ilgili, alâkal›.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nakl-i sahih: flüphe duyulmayan,do¤ru, gerçek, güvenilir haber bil-dirilmesi.nam›na: ad›na, hesab›na.nazil olma: inme, indirilme.nev: tür, çeflit.nev-i kâinat: kâinattaki her birtür, her bir varl›k çeflidi.niyet: bir ifli yapmay› öncedendüflünme, maksat.nöbettarl›k: nöbetçilik.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahve terbiye eden Allah.resul: elçi, peygamber.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risale: belli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.suikast: birisini öldürmeye kas-tetme.umum: bütün, herkes, genel.ünvan: isim, s›fat.vakit: zaman.zat: kifli, flah›s, fert.zat-› Ahmediye: PeygamberEfendimizin zat›, flahs›, kiflili¤i.

adliye: mahkeme, yarg›lamaiflleriyle u¤raflan daire.akim: neticesiz, sonuçsuz.alâkadar: alâkal›, ilgili.âlem: dünya; varl›k s›n›flar›n-dan her biri.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-

sun.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru,gerçek, hakk›n ta kendisiolan, fleref ve azamet sahibiolan Allah.daire: saha, alan; devlet kuru-

lufllar›ndan her biri.eimme-i hadis: hadis imam-lar›; hadis ilminde sözü delilolarak kabul edilen, derin vegenifl bilgi sahibi âlimler.ferman: emir, buyruk.hâdise: olay.Hâl›k: yoktan yaratan, her

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:352.

2. Allah seni insanlardan korur. (Mâide Suresi: 67.)

3. Tirmizî, 5:351, hadis no: 3406; Beyhakî, 2:184; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364.

Page 276: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Öyle de, anlafl›l›yor ki: Bütün devair-i saltanat-› ‹lâhi-yede, melekten tut, tâ sine¤e ve örümce¤e kadar her birtaife onu tan›r ve bilir veya bildirilir. Demek, hatemü’l-enbiya ve resul-i Rabbülâlemîn’dir ve umum enbiyan›nfevkinde, risaletinin flümulü var.

On Alt›nc› ‹flaret‹rhasat denilen, bi’set-i nübüvvetten evvel, fakat nü-

büvvetle alâkadar olarak vücuda gelen harikalar dahi de-lâil-i nübüvvettir. fiu da üç k›s›md›r.

B‹R‹NC‹ KISIM

Nass-› Kur’ân’la, Tevrat, ‹ncil, Zebur ve suhuf-u enbi-yan›n, nübüvvet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmadair verdikleri haberdir. Evet, madem o kitaplar semavî-dirler ve madem o kitap sahipleri enbiyad›rlar; elbette veher hâlde, onlar›n dinlerini nesheden ve kâinat›n fleklinide¤ifltiren ve yerin yar›s›n› getirdi¤i bir nur ile ›fl›kland›-ran bir zattan bahsetmeleri, zarurî ve kat’îdir. Evet, kü-çük hâdiseleri haber veren o kitaplar, nev-i beflerin enbüyük hâdisesi olan hâdise-i Muhammediye Aleyhissalâ-tü Vesselâm› haber vermemek kabil midir?

‹flte, madem bilbedahe haber verecekler; herhâlde yatekzip edecekler—tâ ki dinlerini tahripten ve kitaplar›n›nesihten kurtars›nlar—veya tasdik edecekler—tâ ki o ha-kikatli zat ile dinleri hurafattan ve tahrifattan kurtulsun.

alâkadar: alâkal›, ilgili.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bi’set-i nübüvvet: peygamberlikverilmesi, peygamberli¤in bafl-lang›c›.dair: alâkal›, ilgili.delâil-i nübüvvet: PeygamberEfendimizin (a.s.m.) peygamberlikdelilleri.devair-i saltanat-› ‹lâhiye: ‹lâhîsaltanat›n, hâkimiyetin daireleri.enbiya: nebîler, peygamberler.evvel: önce.fevkinde: üstünde, üzerinde.hâdise: olay.hâdise-i Muhammediye: Hz. Mu-hammed’in hâdisesi, Peygamber-li¤i.hakikat: gerçek, do¤ru.hatemü’l-enbiya: peygamberle-rin sonuncusu.hurafat: hurafeler; dinin asl›nauymayan, sonradan dini bilgileraras›na kar›flm›fl olan fleyler, bat›linan›fllar.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.irhasat: Hz. Muhammed’in Pey-gamberli¤inden önce meydanagelen ve peygamber olaca¤›naiflaret eden harika hâller, belirti-ler.kabil: olabilir, mümkün, ihtimaldairesinde.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kat’î: kesin, flüphesiz.nass-› Kur’ân: Kur’ân-› Kerîm’inkesin, flüpheye ihtimal b›rakma-

278 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

yan aç›k hükmü.neshetme: geçersiz yapma;var olan fler’î bir hükmün yi-ne fler’î bir hükümle kald›r›l-mas›, sonraki hükmün öncekihükmün yerini almas›.nesih: geçersiz yapma; varolan fler’î bir hükmün yinefler’î bir hükümle kald›r›lmas›,sonraki hükmün önceki hük-mün yerini almas›.nev-i befler: insan nev’i, in-sanl›k, bütün insanlar.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.

nübüvvet: nebîlik, peygam-berlik.nübüvvet-i Ahmediye: Hz.Muhammed’in peygamberli-¤i.resul-i Rabbülâlemîn: Âlem-lerin Rabbi olan Allah’›n elçisi.risalet: resullük, elçilik, pey-gamberlik.semavî: gökten gelen, Allahtaraf›ndan olan, ‹lâhî.suhuf-u enbiya: peygamber-lere gelen sahifeler.flümul: kaplama, içine alma.

tahrip: y›k›lma, bozulma.tahrifat: bozulmalar.taife: topluluk, grup.tasdik etmek: do¤rulu¤unukabul etmek, onaylamak.tekzip etmek: yalanlamak.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.umum: bütün, tüm.zarurî: mecburî, zorunlu.zat: kifli, flah›s, fert.Zebur: Hz. Davud’a nazil olanmukaddes kitap.

Page 277: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hâlbuki, dost ve düflman›n ittifak›yla, tekzip emaresi hiç-bir kitapta yoktur. Öyle ise, tasdik vard›r.

Madem mutlak bir surette tasdik vard›r ve madem flutasdikin vücudunu iktiza eden kat’î bir illet ve esasl› birsebep vard›r; biz dahi, o tasdikin vücuduna delâlet edenüç hüccet-i kàt›a ile ispat edece¤iz.

Birinci Hüccet: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâm, Kur’ân’›n lisan›yla onlara der ki: “Kitaplar›n›zda be-nim tasdikim ve evsaf›m vard›r. Benim beyan etti¤imfleylerde, kitaplar›n›z beni tasdik ediyor.”

1 @ nÚpbpOÉn°U rºoàræoc r¿pG BÉngƒo∏rJÉna páj'QrƒsàdÉpH GƒoJrÉna rπobÉnæn°ùoØrfnGnh rºocnABÉ°nùpfnh ÉnfnABÉ°nùpfnh rºocnABÉnærHnGnh ÉnfnABÉnærHnG o´rónf GrƒndÉn©nJ rπob

2 @ nÚpHpPÉnµrdG n¤nY $G nánær©nd rπn©rénæna rπp¡nàrÑnf sºoK rºoµ°nùoØrfnGnhgibi ayetlerle onlara meydan okuyor. “Tevrat’›n›z› getiri-niz, okuyunuz. Ve geliniz; biz çoluk ve çocu¤umuzu al›p,Cenab-› Hakk›n dergâh›na el aç›p, yalanc›lar aleyhindelânetle dua edece¤iz” diye mütemadiyen onlar›n bafl›navurdu¤u hâlde, hiç Yahudi bir âlim veya Nasranî bir k›s-sis, Onun bir yanl›fl›n› gösteremedi. E¤er gösterseydi,pek çok kesrette bulunan ve pek çok inatl› ve hasetliolan kâfirler ve münaf›k Yahudiler ve bütün âlem-i küfür,her tarafta ilân edeceklerdi.

Hem demifl: “Ya yanl›fl›m› bulunuz; veyahut sizinlemahvoluncaya kadar cihad edece¤im.” Hâlbuki, bunlarharbi ve periflaniyeti ve hicreti ihtiyar ettiler. Demek

MEKTUBAT | 279 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hüccet: delil, kan›t.hüccet-i kàt›a: kesin, flüphesizdelil.ihtiyar etmek: tercih etmek, seç-mek.iktiza etmek: gerektirmek.ilân etmek: duyurmak, yaymak.illet: sebep; bir fleye yol açan, birfleyi gerektiren durum.ispat: do¤ruyu delil göstererekortaya koyma.ittifak: fikir birli¤i, söz birli¤i; bir-leflme.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kat’î: kesin, flüphesiz.kesret: çokluk, bolluk, fazlal›k.k›ssis: keflifl, papaz, Hristiyan dinadam›.lisan: dil.mahv: yok etme, ortadan kald›r-ma.münaf›k: ikiyüzlü, ara bozucu.mütemadiyen: sürekli olarak,devaml›.Nasranî: ‹sevî, Hristiyan.niyaz: yalvarma, dua.periflaniyet: periflanl›k, da¤›n›k-l›k.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.suret: biçim, flekil, tarz.tasdik: do¤rulu¤unu kabul etme,onaylama.tekzip: yalanlama.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.vücut: varl›k.

âlem-i küfür: küfür dünyas›,inançs›zl›k dünyas›.aleyh: karfl›, ona, onun üzeri-ne.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.âlim: bilgin, ilim adam›.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.

beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru,gerçek, hakk›n ta kendisiolan, fleref ve azamet sahibiolan Allah.cihad: düflmanla savaflma, Al-lah yolunda malla ve canladüflmana karfl› savaflma.delâlet etmek: delil olmak,

göstermek.dergâh: huzur, büyük bir hu-zura girilecek kap›.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.emare: belirti, iflaret.evsaf: vas›flar, s›fatlar, özel-likler.harp: savafl.haset: k›skançl›k, çekemezlik.hicret: göç.

1. Al-i ‹mran Suresi: 93.

2. Al-i ‹mran Suresi: 61.

Page 278: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

yanl›fl›n› bulamad›lar. Bir yanl›fl bulunsayd› onlar kurtu-lurlard›.

‹kinci Hüccet: Tevrat, ‹ncil ve Zebur’un ibareleri,

Kur’ân gibi i’cazlar› olmad›¤›ndan, hem mütemadiyentercüme tercüme üstüne oldu¤undan, pek çok yabanîkelimeler, içlerine kar›flt›. Hem müfessirlerin sözleri veyanl›fl tevilleri, onlar›n ayetleriyle iltibas edildi. Hem baz›nâdanlar›n ve baz› ehl-i garaz›n tahrifat› da ilâve edildi.fiu surette, o kitaplarda tahrifat, ta¤yirat ço¤ald›. Hatta,fieyh Rahmetullâh-› Hindî (allâme-i meflhur), kütüb-ü sa-b›kan›n binler yerde tahrifat›n›, keflifllerine ve Yahudi veNasarâ ulemas›na ispat ederek iskât etmifl. ‹flte bu kadartahrifatla beraber, flu zamanda dahi, meflhur Hüseyin-iCisrî (rahmetullâhi aleyh), o kitaplardan yüz on delil, nü-büvvet-i Ahmediyeye dair ç›karm›flt›r. Risale-i Hamidi-ye’de yazm›fl, o risaleyi de Manast›rl› merhum ‹smailHakk› tercüme etmifl. Kim arzu ederse ona müracaateder, görür.

Hem pek çok Yahudi ulemas› ve Nasarâ ulemas› ikrarve itiraf etmifller ki, “Kitaplar›m›zda Muhammed-i ArabîAleyhissalâtü Vesselâm›n evsaf› yaz›l›d›r.” Evet gayrimüs-lim olarak, baflta meflhur Rum meliklerinden Herakl iti-raf etmifl, demifl ki: “Evet, ‹sa Aleyhisselâm, MuhammedAleyhissalâtü Vesselâmdan haber veriyor.” 1

Hem Rum meliki Mukavk›s nam›nda M›s›r hâkimi veulema-i Yehudun en meflhurlar›ndan ‹bni Sûriya ve ‹bniAhtab ve onun kardefli Kâ’b bin Esed ve Zübeyir bin Ba-t›ya gibi meflhur ulema ve reisler, gayrimüslim kald›klar›

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.allâme-i meflhur: meflhur, büyükâlim.arzu: istek, heves.ayet: ‹lâhî söz, Allah kelâm›.dair: alâkal›, ilgili, ait.ehl-i garaz: kin ve düflmanl›k gü-denler.evsaf: vas›flar, özellikler.gayrimüslim: Müslüman olma-yan.hâkim: memleketi idare eden,hükümdar.hüccet: delil, ispat.i’caz: mu’cizelik özelli¤i.ibare: cümle, paragraf.ikrar: saklamay›p aç›ktan söyle-me, kabul etme.ilâve: ekleme, katma.iltibas edilme: kar›flt›r›lma.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.iskât: susturma, tart›flmada ce-vap veremeyecek hâle getirme.ispat: do¤ruyu delil göstererekmeydana koyma.keflifl: papaz, Hristiyan rahibi.kütüb-ü sab›ka: ad› geçen, bah-sedilen kitaplar.melik: hükümdar, kral.merhum: rahmete kavuflmufl, öl-müfl.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamberimiz Hz.Muhammed.müfessir: tefsir eden, aç›klayan,yorumlayan.müracaat etmek: baflvurmak.mütemadiyen: sürekli olarak,devaml›.nâdan: cahil, haddini bilmez.

nam: ad.Nasarâ: Hristiyanlar.nübüvvet-i Ahmediye: Hz.Muhammed’in Peygamberli¤i.rahmetullâhi aleyh: Allah’›nrahmeti onun üzerine olsun.reis: bafl, baflkan.risale: belli bir konuda yaz›l-m›fl küçük kitap.Risale-i Hamidiye: Hüseyin-iCisrî’nin en mühim eseridir.

Rum: Romal›, Do¤u Roma ‹m-paratorlu¤u s›n›rlar› içinde ya-flayan.suret: biçim, flekil, tarz.ta¤yirat: de¤ifltirmeler, bafl-kalaflt›rmalar, bozmalar.tahrifat: bozmalar, de¤ifltir-meler.tercüme: bir sözü bir dildenbaflka bir dile çevirme.tevil: yorum, bir fikir veya

sözden bir baflka mana ç›kar-ma.

Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.

ulema: âlimler, bilginler, ilimsahipleri.

ulema-i Yehud: Yahudi âlim-leri.

Zebur: Hz. Davud’a nazil olanmukaddes kitap.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364; Tirmizî, 2:167.

280 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 279: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hâlde ikrar etmifller ki, “Evet, kitaplar›m›zda Onun evsa-f› vard›r; ondan bahsediyorlar.” 1

Hem Yehudun meflhur ulemas›ndan ve Nasarân›nmeflhur k›ssislerinden, kütüb-ü sab›kada evsaf-› Muham-mediyeyi (a.s.m.) gördükten sonra inad› terk edip imanagelenler, evsaf›n› Tevrat ve ‹ncil’de göstermifller ve sairYahudi ve Nasranî ulemas›n› onunla ilzam etmifller.

Ezcümle : Meflhur Abdullah ibni Selâm ve Veheb ib-ni Münebbih ve Ebu Yasir ve fiâmul (Ki bu zat, melik-iYemen Tübba zaman›nda idi. Tübba, nas›l g›yaben vebi’setten evvel iman getirmifl; fiâmul da öyle).2 Ve Sâ-ye’nin iki o¤lu olan Esid ve Sa’lebe ki; ‹bni Heyebân de-nilen bir arif-i billâh, bi’setten evvel Benînadr kabilesine

misafir olmufl, 3 p¬pJnôrépg oQGnO Gnò'g pq»pÑnf oQƒo¡oX lÖjpônb demifl, ora-

da vefat etmifl. Sonra, o kabile Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm ile harp ettikleri zaman, Esid ve Sa’lebemeydana ç›kt›lar, o kabileye ba¤›rd›lar:

n¿ÉnÑr«ng oørHpG p¬«pa rºoµr«ndpG nón¡nY … pòsdGnƒog $GnhYani, “‹bni Heyban’›n haber verdi¤i zat budur; onunla

harp etmeyiniz.” 4 Fakat onlar, onlar› dinlemediler, belâ-lar›n› buldular.

Hem ulema-i Yehuddan ‹bni Bünyamin ve Muhayr›kve Kâ’bü’l-Ahbar gibi çok ulema-i Yehud, evsaf-› Nebe-viyeyi kitaplar›nda gördüklerinden, imana gelmifller, sairimana gelmeyenleri de ilzam etmifller. 5

MEKTUBAT | 281 ON DOKUZUNCU MEKTUP

likleri.evvel: önce.ezcümle: bu cümleden olarak,örnek olarak.g›yaben: görmeden, uzaktan, bu-lunmad›¤› hâlde.harp: savafl.hicret: göç.ikrar: saklamay›p aç›ktan söyle-me, kabul etme.ilzam etmek: susturmak, cevapveremez hale getirmek.iman: inanma; ‹slâm dinini kabuletme.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.kabile: ayn› soydan say›lan insantoplulu¤u, boy, afliret.k›ssis: keflifl, papaz, Hristiyan dinadam›.kütüb-ü sab›ka: ad› geçen, bah-sedilen kitaplar.melik-i Yemen: Yemen padiflah›.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.Nasarâ: Hristiyanlar.Nasranî: ‹sevî, Hristiyan.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sair: di¤er, öteki.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.Tübba: Hz. Muhammed’in pey-gamber olmadan önce gelece¤inihaber veren ve manzum olarakiman›n› ilân eden bir Yemen pa-diflah›.ulema: âlimler, bilginler, ilim sa-hipleri.ulema-i Yehud: Yahudi âlimleri.vefat etme: ölme.Yehud: Yahudi, ‹srailo¤ullar›.zat: kifli, flah›s, fert.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.arif-i billâh: Allah’› tan›yan,bilen.

belâ: musibet, ceza.bi’set: Hz. Muhammed’inPeygamber olarak gönderil-mesi.evsaf: vas›flar, özellikler.

evsaf-› Muhammediye: Pey-gamber Efendimizin vas›flar›,özellikleri.evsaf-› Nebeviye: Peygam-ber Efendimizin vas›flar› özel-

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:383; Beyhakî, 3:362; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 4:80, 81.

2. Beyhakî, 1:367, 2:526; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 11:401, 12:390-408; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364; Tir-mizî, 2:206.

3. Bir peygamberin ortaya ç›kmas› yak›nd›r. Buras› da onun hicret edece¤i yerdir.

4. Beyhakî, 2:80-81, 4:31; Aliyyü'l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:744-745.

5. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:365; Beyhakî, 3:161-163.

Page 280: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem ulema-i Nasarâdan, meflhur, bahsi geçen Buhey-ra-i Rahip ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm fiamtaraf›na amcas›yla gitti¤i vakit on iki yafl›ndayd›. Buhey-ra-i Rahip, onun hat›r› için Kureyflîleri davet etmifl. Bak-t› ki, kafileye gölge eden bir parça bulut, daha kafile ye-rinde gölge ediyor. “Demek arad›¤›m adam orada kal-m›fl.” Sonra adam göndermifl, onu da getirtmifl. Ebu Ta-lip’e demifl: “Sen dön, Mekke’ye git. Yahudiler hasuttur-lar. Bunun evsaf› Tevrat’ta mezkûrdur; h›yanet ederler.”1

Hem Nasturü’l-Habefle ve Habefl Reisi olan Necafli,evsaf-› Muhammediyeyi kitaplar›nda gördükleri için, be-raber iman etmifller. 2

Hem Da¤at›r isminde meflhur bir Nasranî âlimi, evsa-f› görmüfl, iman etmifl. Rumlar içinde ilân etmifl; flehitedilmifl. 3

Hem Nasranî rüesas›ndan Haris ibni Ebî fiümeri’l-Ga-sanî ve fiam’›n büyük dinî reisleri ve melikleri, yani Sa-hib-i ‹lya ve Herakl ve ‹bni Natûr ve Cârud gibi meflhurzatlar, kitaplar›nda evsaf›n› görmüfller ve iman etmifller.Yaln›z Herakl, dünya saltanat› için iman›n› izhar etme-mifl. 4

Hem bunlar gibi, Selmanü’l-Farisî, o da evvel Nasranîidi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n evsaf›n› gör-dükten sonra onu ar›yordu. 5

Hem Temim nam›nda mühim bir âlim, hem meflhurHabefl Reisi Necafli, hem Habefl Nasarâs›, hem Necran

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.âlim: bilgin, ilim adam›.bahsi geçen: sözü edilen, anlat›-lan.davet etmek: ça¤›rmak.evsaf: vas›flar, özellikler.evsaf-› Muhammediye: Peygam-ber Efendimizin vas›flar›, özellik-leriHabefl: Afrika’n›n do¤usunda, bu-günkü Etiyopya.hasûd: hasetçi, k›skanç, çekeme-yen.h›yanet: hainlik, ihanet.ilân etmek: aç›klamak, herkeseduyurmak.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme.izhar etmek: a盤a vurmak, gös-termek, belirtmek.kafile: birlikte yolculuk eden top-luluk.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’e daya-nan Peygamberimiz Hz. Muham-med’in mensup oldu¤u meflhurArap kabilesi.melik: hükümdar, kral.meflhur: tan›nm›fl, ünlü.mezkûr: zikredilen, ad› geçen,an›lan.mühim: önemli.nam: ad.Nasarâ: Hristiyanlar.Nasranî: ‹sevî, Hristiyan.Necafli: Habefl hükümdarlar›naverilen ünvan.reis: bafl, baflkan.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisi

olan Hz. Muhammed.

Rum: Romal›, Do¤u Roma ‹m-paratorlu¤u s›n›rlar› içinde ya-flayan.

rüesa: reisler, baflkanlar.

saltanat: sultanl›k, hüküm-darl›k.

flehit: din, vatan, bayrak,inanç gibi yüce de¤erler u¤-runda ölen Müslüman kimse.

Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.

ulema-i Nasarâ: Hristiyanâlimleri.

zat: kifli, flah›s, fert.

1. Beyhakî, 2:24, 5:382; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364.3. Beyhakî, 1:365, 2:526; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 11:401, 12:390-408.4. Buharî, 1:7; Mu’cemü’t-Taberanî, 3:21085. Beyhakî, 2:82; Müsned, 5:437; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364.

282 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 281: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

papazlar›, bütün müttefikan haber veriyorlar ki: “Biz ev-saf-› Nebeviyeyi kitaplar›m›zda gördük, onun için imanageldik.” 1

Üçüncü Hüccet: ‹flte, bir numune olarak Tevrat, ‹n-

cil, Zebur’un, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâmaait ayetlerinin birkaç numunesini gösterece¤iz.

Bir inc i s i : • Zebur’da flöyle bir ayet var:2 pInôrànØrdG nór©nH pásæ°tùdG nº«p≤oe Énænd rån©rHG sºo¡s∏dnG

Mukimü’s-Sünne ise, ism-i Ahmedîdir.

• ‹ncil’in ayeti:3 Én£«p∏rbnQÉnØrdG oºoµnd nån©rÑn«pd rºoµ«pHnGnh » pHnG '‹pG lÖpgGnP »ufpG oí«°pùnŸrG n∫Énb

Yani, “Ben gidiyorum, tâ size Faraklit gelsin.” Yani,Ahmed gelsin.

• ‹ncil’in ikinci bir ayeti:4 pónHn’rG n‹pG rºoµn©ne o¿ƒoµnj Ék£«p∏rbnQÉna » uHnQ røpe oÖo∏rWnG »ufpG

Yani, “Ben Rabbimden, hakk› bat›ldan fark eden birPeygamberi istiyorum ki, ebede kadar beraberinizde bu-

lunsun.” Faraklit, 5 pπpWÉnÑrdGnh pq≥n◊rG nør«nH o¥pQÉnØrdnG manas›nda,

Peygamberin o kitaplarda ismidir.

• Tevrat’›n ayeti:

n¥rƒna o√oónj røne Éngpóndnh røpe o¿ƒoµnjnh oóp∏nJ nônLÉng s¿pG nº«pgGnôrHp’ n∫Énb %G s¿pG6 p ƒo°ûoÿrÉpH p¬r«ndpG lánWƒo°ùrÑne p™«pªn÷rG oónjnh p™«pªn÷rG

MEKTUBAT | 283 ON DOKUZUNCU MEKTUP

n›, Hz. ‹sa ile Hz. Muhammed ara-s›ndaki devre.hak: do¤ru, gerçek.hüccet: delil.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.ism-i Ahmedî: Peygamber Efen-dimizin Zebur’da geçen ismi, Ah-med.mana: anlam.Mukimü’s-Sünne: sünneti ihyaedecek olan zat.müttefikan: birleflerek, fikir birli-¤iyle.numune: örnek, misal.papaz: Hristiyan din adam›, rahip.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahve terbiye eden Allah.sünnet: iyi ahlâk, davran›fl ; Al-lah’›n kanunu; Peygamberimizinmübarek söz, fiil ve emirleri, ka-bul ettikleri fleyler.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.zat: flah›s, kifli, fert.Zebur: Hz. Davud’a nazil olan mu-kaddes kitap.

ayet: ‹lâhî söz, delil; ‹ncil’denbir cümle; Tevrat’tan bir cüm-le; Zebur’dan bir cümle.

bat›l: do¤ru olmayan, yalan,yanl›fl.

ebed: sonu olmayan gelecekzaman, sonsuzluk.

evsaf-› Nebeviye: Peygam-ber Efendimizin vas›flar›, özel-likleri.

Faraklit: Hz. Muhammed’in‹ncil’de geçen ve hak ile bat›-l› birbirinden ay›ran, anlam›nagelen ismi.

fetret: manevî buhran zama-

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364; Risale-i Hamidiye, Türkçe Tercümesi 1:240.2. Allah’›m, fetret döneminden sonra bize sünneti yerlefltiren zat› gönder.3. Yuhanna ‹ncil’i, Ishah: 14.4. Yuhanna ‹ncil’i, Ishah: 14.5. Hak ile bat›l›n aras›n› ay›ran.6. Sefrü’t-Tekvin, Ishah: 17.

Page 282: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yani, “Hazret-i ‹smail’in validesi olan Hacer, evlât sa-hibesi olacak. Ve onun evlâd›ndan öyle birisi ç›kacak ki,o veledin eli, umumun fevkinde olacak ve umumun elihuflû ve itaatle ona aç›lacak.”

• Tevrat’›n ikinci bir ayeti:

…pôrLoGnh n∂n∏rãpe rºp¡pJnƒrNpG =»pænH røpe Év«pÑnf rºo¡nd lº«p≤oe uÊpG ∆ nSƒoe Énj n∫Énbnhoºs∏nµnànj …pòsdG pq»pÑsædG n∫rƒnb oπnÑr≤nj n’ …pòsdG oπoLsôdGnh p¬pªna ≈ pa p‹rƒnb

1 o¬ræpe oºp≤nàrfnG ÉnfnÉna » pªr°SpÉpHYani, “Benîisrailin kardeflleri olan Benîismailden, se-

nin gibi birini gönderece¤im. Ben sözümü onun a¤z›nakoyaca¤›m; Benim vahyimle konuflacak. Onu kabul et-meyene azap verece¤im.”

• Tevrat’›n üçüncü bir ayeti:

p¢SÉsæ∏pd rânLpôrNoG máseoG oôr«nN rºog káseoG páj'QrƒsJG p≈a oópLnG uÊpG uÜnQ ∆ nSƒoe n∫Énb»pàseoG rºo¡r∏n©rLÉna $ÉpH n¿ƒoæperDƒojnh pônµ`ræoŸrG pønY n¿rƒn¡rænjnh p±hoôr©nŸrÉpH n¿hoôoerÉnj

2 mósªnëoe oáseoG n∂r∏pJ n∫Énb‹htar: “Muhammed” ismi, o kitaplarda Müfleffah ve

el-Münhamenna ve H›myata gibi Süryanî isimlersuretinde, “Muhammed” manas›ndaki ‹branîisimleriyle gelmifl. Yoksa sarih “Muhammed” is-mi az vard›. Sarih miktar›n› dahi hasûd Yahudilertahrif etmifller.

ayet: Tevrat’tan bir cümle, delil.azap: ceza, büyük s›k›nt›, fliddetliac›.Benîismail: ‹smailo¤lullar›.Benîisrail: ‹srailo¤ullar›, Yahudi-ler.el-Münhamenna: Peygamberi-mizin Muhammed manas›ndaTevrat’taki ismi.evlât: çocuklar.fevkinde: üstünde, üzerinde.hasûd: son derece k›skanç, çeke-meyen.H›myata: Peygamberimizin Mu-hammed manas›nda Tevrat’takiismi.huflû: korku ve sayg› ile boyune¤me, bu duygunun meydanagetirdi¤i korku ile kar›fl›k sevgi-den gelen edepli bir hâl.‹branî: Yahudi milletinden olan,Yahudi, Yahudiler Hz. ‹brahim’i enbüyük atalar› sayd›klar› için ken-dilerine ‹branî demifllerdir.ihtar: hat›rlatma, dikkatini çek-me, uyar›.iman: inanma, Allah’a inanma.itaat: boyun e¤me, emre uyma.mana: anlam.Müfleffah: Peygamberimizin Mu-hammed manas›nda Tevrat’takiismi.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahve terbiye eden Allah.sahibe: bir fleyin sahibi olan ka-d›n.sarih: aç›k.suret: flekil, biçim, tarz.Süryanî: Suriye ve Türkiye’ningüney do¤usunda yaflayan, Samî›rk›ndan bir Hristiyan toplulu¤u.tahrif etmek: bozmak, de¤ifltir-mek.

Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.

umum: bütün, herkes, genel.

ümmet: bir peygambere ina-n›p onun yolundan gidenlerin

tamam›.

vahiy: bir fikrin, bir hakikatinveya bir emrin Allah taraf›n-dan peygamberlere bildiril-mesi.

valide: ana, anne.

velet: çocuk.

Yahudi: ‹branî ve ‹srailî dedenilen, Samî kavimlerindenbir ›rk, bu ›rktan olan.

1. Tesniye, Ishah: 18.2. Mûsa flöyle dedi: “Rabbim, ben Tevrat’ta bir ümmet görüyorum ki, onlar insanlar için ç›ka-

r›lm›fl en hay›rl› ümmettir. ‹yili¤i emreder, kötülükten sak›nd›r›rlar ve Allah’a iman ederler.Onlar› benim ümmetim yap.” Allah buyurdu: “O, Muhammed’in ümmetidir.” (Tevrat, Efl'›ya,Ishah: 42.)

284 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 283: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Zebur’un ayeti:

Gkóu«n°S ÉkbpOÉn°U Gkósªnëoenh nónªrMnG »sªn°ùoj w»pÑnf n∑nór©nH » pJrÉnj oOohGnO Énj1 láneƒoMrône o¬oàseoG

Hem Abâdile-i Seb’adan ve kütüb-ü sab›kada çok tet-kikat yapan Abdullah ibni Amr ‹bnü’l-As ve meflhur ule-ma-i Yehuddan en evvel ‹slâma gelen Abdullah ibni Se-lâm ve meflhur Kâ’bü’l-Ahbar denilen Benîisrailin allâ-melerinden, o zamanda daha çok tahrifata u¤ramayanTevrat’ta aynen flu gelecek ayeti ilân ederek göstermifl-ler. Ayetin bir parças› fludur ki: Hazret-i Mûsa ile hitap-tan sonra, gelecek peygambere hitaben flöyle diyor:

nÚ pq«pqeoÓpd GkRrôpMnh Gkôjpõnfnh GköpqûnÑoenh GkópgÉn°T n∑Énær∏n°SrQnG BÉsfpG t»pÑsædG Én¡tjnG ÉnjmÜÉsîn°U n’nh mß«p∏nZ n’nh xßnØpH n¢ùr«nd nπucnƒnàoŸrG n∂oàr«sªn°S …pórÑnY nârfnGo¬n°†pÑr≤nj røndnh oôpØr¨njnh ƒoØr©nj rπnH nánÄpq«°sùdG pánÄpq«°sSÉpH o™narónj n’nh p¥Gnƒr°Sn’rGp≈a

2 *G s’pG n¬'dpG nB’ Gƒodƒo≤nj r¿nÉpH nABÉnLrƒn©rdG nás∏pŸrG p¬pH nº«p≤oj » sànM *G

• Tevrat’›n bir ayeti daha:

pΩÉs°TÉpH o¬oµr∏oenh nánÑr«n£pH o¬oJnôrépgnh násµnªpH o√oópdrƒne $G o∫ƒo°SnQ lósªnëoe3 n¿hoOÉsªn◊r G o¬oàseoGnh

‹flte flu ayette “Muhammed” lâfz›, “Muhammed” ma-nas›nda Süryanî bir isimde gelmifltir.

MEKTUBAT | 285 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Abâdile-i Seb’a: hadis, ‹slâm hu-kuku, Tefsir gibi ilimlerde otoritekabul edilen “Yedi Abdullahlar”ismiyle flöhret bulmufl Sahabîler.allâme: büyük bilgin, ilmî seviye-si çok yüksek olan âlim.ayet: Tevrat’tan bir cümle; Ze-bur’dan bir cümle; delil.Benîisrail: ‹srailo¤ullar›, Yahudi-ler.hak: gerçek, do¤ru.hamd: Allah’a karfl› olan flükrünüve memnuniyetini onu överekbildirme.hicret: göç; Hz. PeygamberinMekke’den Medine’ye göçü.hitaben: hitap ederek, söyleye-rek.hitap: birine söz söyleme, konufl-ma.hükümranl›k: hâkimiyet, ege-menlik.ilâh: tanr›, kendisine ibadet edi-len.ilân etmek: aç›klamak, herkeseduyurmak.kütüb-ü sab›ka: bahsedilen, ad›geçen kitaplar.lâf›z: söz, kelime.mana: anlam.müjdeleyici: güzel ve hay›rl› ha-ber verici.Mütevekkil: tevekkül eden, ge-rekenleri yapt›ktan sonra iflini Al-lah’a havale eden; Peygamberi-mizin Tevrat’ta geçen isimlerin-den birisad›k: sözünde, vaadinde, iflindedo¤ru olan.seyyid: efendi, reis.Süryanî: Suriye ve Türkiye’ningüney do¤usunda yaflayan, Samî›rk›ndan bir Hristiyan toplulu¤u.flahit: tan›k; Allah’›n birli¤ine,emir ve yasaklar›na, kullar›n yap-t›klar›na flahitlik eden Hz. Mu-hammed.tahrifat: bozulmalar, de¤ifltirme-ler.tetkikat: araflt›rmalar, inceleme-ler.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.Teybe: Medine.ulema-i Yehud: Yahudi âlimleri.ümmet: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’e inan›p onun yolundangidenlerin tamam›.ümmî: okuma yazmas› olmayan.Zebur: Hz. Davud’a indirilen kut-sal kitap.

1. Ey Davud! Senden sonra bir peygamber gelecek; ismi Ahmed, Muhammed, Sad›k ve Sey-yid’dir. Ümmetine rahmet k›l›nm›flt›r. (Aliyyü'l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:739.)

2. Ey Peygamber! Biz seni bir flahit, müjdeleyici, uyar›c› ve ümmîleri (Müslümanlar) koruyucuolarak gönderdik. Sen Benim kulumsun. Sana “Mütevekkil” ismini verdim. Sen kat› yürek-li ve kaba de¤ilsin. Çarfl› ve pazarlarda ba¤›r›p ça¤›ramazs›n. Kötülü¤e, kötülükle karfl›l›kvermezsin. Aksine, af eder, ba¤›fllars›n. Hak din bozulmufl oldu¤u hâlde, insanlar “Allah’tanbaflka hiçbir ilâh yoktur” diyerek gerçek dini seninle yerleflinceye kadar Allah, can›n› alma-yacakt›r. (Tevrat, Efl’›ya, Ishah: 42)

3. Muhammed Allah’›n Resulüdür. Mekke’de do¤acakt›r. Teybe’ye (Medine) hicret edecektir.Hükümranl›¤› fiam’a ulaflacakt›r. Ümmeti ise çok çok hamd eden kimselerdir. (Darimî,Mukaddime: 2; Aliyyü'l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:739.)

Page 284: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Tevrat’›n di¤er bir ayeti daha:1 nπucnƒnàoŸrG n∂oàr«sªn°S p‹ƒo°SnQnh … pórÑnY nârfnG

‹flte flu ayette, Benîishak›n kardeflleri olan Benîismail-den ve Hazret-i Mûsa’dan sonra gelen Peygambere hi-tap ediyor.

• Tevrat’›n di¤er bir ayeti daha:2 mß«p∏nZ n’nh xßnØpH n¢ùr«nd oQÉnàrîoŸrG n…pórÑnY

‹flte, “Muhtar”›n manas› “Mustafa”d›r, hem ism-i Ne-bevîdir.

• ‹ncil’de, ‹sa’dan sonra gelen ve ‹ncil’in birkaç ayetin-de “Âlem Reisi” ünvan›yla müjde verdi¤i Nebînin tarifi-ne dair:

3 n∂pd'ònc o¬oàseoGnh p¬pH oπpJÉn≤oj mójpónM røpe lÖ«p°†nb o¬n©ne‹flte flu ayet gösteriyor ki, “Sahibüsseyf ve cihada me-

mur bir Peygamber gelecektir.” Kadîb-i hadid k›l›ç de-mektir. Hem ümmeti de onun gibi sahibüsseyf, yani ci-hada memur olaca¤›n›, Sure-i Fethin ahirinde

…'ƒnàr°SÉna nßn∏r¨nàr°SÉna o√nQnP'Éna o¬nÄr£n°T nênörNnG m rQ nònc pπ«pérfp’rG≈pa rºo¡o∏nãnenh4 nQÉsØoµrdG oºp¡pH nß«p¨n«pd n GsQtõdG oÖpér©oj p¬pbƒo°S '¤nY

ayeti, ‹ncil’in flu ayeti gibi, baflka ayetlerine iflaret edip,Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, sahibüsseyf ve ci-hada memur oldu¤unu, ‹ncil ile beraber ilân ediyor.

ahir: son.âlem: dünya, bütün yarat›lm›fllar.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsunayet: ‹ncil’den bir cümle, delil;Kur’ân’›n her bir cümlesi; Tev-rat’tan bir cümle, delil.Benîishak: ‹shako¤ullar›.Benîismail: ‹smailo¤ullar›.cihad: Allah yolunda malla vecanla düflmana karfl› savaflma,din için hizmet etme.dair: ilgili, alâkal›, ait.hitap etmek: birine söz söyle-mek, konuflmak.ilân etmek: aç›klamak, herkeseduyurmak.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.ism-i Nebevî: Peygamberimiz Hz.Muhammed’in ismi.kadîb-i hadid: demir çubuk, k›l›ç.mana: anlam.memur: emir ile hareket eden,görevli.Muhtar: Peygamberimizin Tev-rat’ta geçen isimlerinden biri; se-çilmifl, seçkin.Mustafa: seçkin, seçilmifl, Pey-gamber Efendimizin mübarekisimlerinden biri.müjde: sevindirici, iyi haber.mütevekkil: tevekkül eden, ge-rekenleri yapt›ktan sonra iflini Al-lah’a havale eden.

nebî: haberci, peygamber, el-çi.

reis: bafl, baflkan,

resul: peygamber, elçi

sahibüsseyf: k›l›ç sahibi.

Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.

ümmet: Peygamberimiz Hz.

Muhammed’e inan›p onunyolundan gidenlerin tamam›.

ünvan: ad, isim.

vas›f: nitelik, özellik, s›fât.

1. Sen Benim kulum ve resulümsün. Sana “Mütevekkil” ad›n› verdim. (Tesniye, Ishah: 18.)

2. Seçkin kulum, kat› yürekli ve kaba de¤ildir. (Tesniye, Ishah: 18.)

3. Yan›nda k›l›c› vard›r, onunla savaflacakt›r. Ümmeti de öyledir.

4. ‹ncil’deki vas›flar› ise flöyledir: Onlar filizini ç›karm›fl, sonra git gide kuvvet bulmufl, kal›nlafl-m›fl ve gövdesi üzerine yükselmifl bir ekine benzer ki, bu çiftçilerin hofluna gider. (Fetih Su-resi: 29.)

286 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 285: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Tevrat’›n Beflinci Kitab›n›n Otuz Üçüncü Bab›nda fluayet var:

“Hak Teâlâ, Tur-i Sina’dan ikbal edip bize Sâir’den tu-lû etti ve Faran Da¤lar›nda zahir oldu.” 1

‹flte flu ayet, nas›l ki Tûr-i Sina’da “ikbal-i Hak” f›kra-s›yla nübüvvet-i Mûseviyeyi ve fiam Da¤lar›ndan ibaretolan Sâir’den “tulû-u Hak” f›kras›yla nübüvvet-i ‹seviyeyiihbar eder; öyle de, bilittifak Hicaz Da¤lar›ndan ibaretolan Faran Da¤lar›ndan “zuhur-u Hak” f›kras›yla, bizza-rure risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) haber veriyor.

Hem Sure-i Fethin ahirinde 2 páj'QrƒsàdG≈pa rºo¡o∏nãne n∂pd'P hük-

münü tasdiken, Tevrat’ta Faran Da¤lar›ndan zuhur edenPeygamberin Sahabeleri hakk›nda flu ayet var: “Kudsîle-rin bayraklar› beraberindedir. Ve onun sa¤›ndad›r.”“Kudsîler” nam›yla tavsif eder. Yani, “Onun Sahabelerikudsî, salih evliyalard›r.”

• Efl’›ya Peygamberin kitab›nda, K›rk ‹kinci Bab›ndaflu ayet vard›r:

“Hak Sübhanehü, ahir zamanda, kendinin ›st›fagerdeve bergüzidesi kulunu ba’s edecek ve ona, RuhüleminHazret-i Cibril’i yollay›p din-i ‹lâhîsini ona talim ettire-cek. Ve o dahi, Ruhüleminin talimi veçhile nâsa talim ey-leyecek ve beynennâs hak ile hükmedecektir. O bir nur-dur, halk› zulümattan ç›karacakt›r. Rabbin bana kablelvu-ku bildirdi¤i fleyi ben de size bildiriyorum.” 3

MEKTUBAT | 287 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hüküm: karar, emir.›st›fagerde: seçilmifl.ibaret olan: meydana gelen, olu-flan.ihbar etmek: haber vermek, bil-dirmek.ikbal: yönelmek, teveccüh et-mek.ikbal-i Hak: Cenab-› Hakk›n Tûr-iSina’da Hazret-i Mûsa’y› kabulüesnas›nda tecelli edifli mu’cizesiy-le insano¤luna yönelmesi, tevec-cühü.kablelvuku: olmadan önce.kudsî: aziz, Allah’a mensup.nam: ad, isim.nâs: insanlar.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nübüvvet-i ‹seviye: Hz. ‹sa’n›npeygamberli¤i.nübüvvet-i Mûseviye: Hz. Mû-sa’n›n peygamberli¤i.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahve terbiye eden Allah.risalet-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in peygamberli¤i.Ruhülemin: vahiy mele¤i Hz.Cebrail.Sahabe: Peygamberimizin müba-rek yüzünü görmekle flereflenenve onun sohbetlerine kat›lanmü’min kimse.Sair: flimdiki Filistin.salih: dinin emir ve yasaklar›nauygun hareket eden, Allah’›n sev-gili kulu.talim: ö¤retme, e¤itme.tasdiken: tasdik ederek, do¤rula-yarak.tavsif: vas›fland›rma, özelliklerinianlatma.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.tulû: do¤ma, görünme, meydanaç›kma.tulû-u Hak: hakk›n do¤mas›; fiamcivar›nda do¤an Hz. ‹sa’ya gönde-rilen dinle Cenab-› Hakk›n âdetado¤mas›, görünmesi.Tûr-i Sina: Sina Da¤›; Cenab-›Hakk›n Hz. Mûsa’ya tecelli etti¤ive Tevrat’› indirdi¤i, bugün M›s›rtopraklar›nda olan da¤.vas›f: hâl, nitelik, s›fât, özellik.veçhile: yoluyla.zahir olmak: görünmek.zuhur etmek: görünmek, ortayaç›kmak.zuhur-u Hak: hakk›n ortaya ç›k-mas›, do¤mas›; Hicaz bölgesindedo¤an Peygamberimize gönderi-len dinle Cenab-› Hakk›n âdetakendini göstermesi ortaya ç›kma-s›.zulümat: karanl›klar; dinsizlik, zu-lüm ve küfür.

ahir: son.ahir zaman: dünya hayat›n›nk›yamete yak›n son devresi.ayet: Tevrat’tan bir cümle.bab: bir kitab›n bölümlerin-den her biri.ba’s etme: Allah’›n peygam-ber gönderimesi.bergüzide: seçkin, seçilmifl.beynennâs: insanlar aras›n-

da.bilittifak: ittifakla, birlikte.bizzarure: ister istemez, zo-runlu olarak.din-i ‹lâhî: Allah’›n dini; ‹lâhîdin.evliya: velîler, Allah dostlar›.Faran: Mekke da¤lar›na ‹n-cil'de verilen isim.f›kra: bölüm, k›s›m.

Hak Sübhanehü: hakk›n takendisi, her türlü kusur venoksandan uzak olan Allah.Hak Teâlâ: hakk›n ta kendisiolan yüce Allah.hak: do¤ru, gerçek.halk: insanlar.Hicaz: Arabistan’da Mekke-iMükerreme ile Medine-i Mü-nevvere’yi içine alan bölge.

1. Tevrat, Tesniye, Bab 33, ayet 1.2. Bu onlar›n Tevrat’taki vasf›d›r. (Fetih Suresi: 29.)3. Kitab-› Mukaddes (Türkçe tercüme) Bab: 4, ‹flaya, ayet 1-4, 7, 9, s. 704.

Page 286: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte flu ayet, gayet sarih bir surette, Ahir Zaman Pey-gamberi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm›n ev-saf›n› beyan ediyor.

• Miflâil nam›yla müsemma Mihâil Peygamberin kita-b›n›n Dördüncü Bab›nda flu ayet var:

“Ahir zamanda bir ümmet-i merhume kaim olup, ora-da Hakka ibadet etmek üzere mübarek da¤› ihtiyar eder-ler. Ve her iklimden orada birçok halk toplan›p Rabb-iVahide ibadet ederler, Ona flirk etmezler.” 1

‹flte flu ayet, zahir bir surette, dünyan›n en mübarekda¤› olan Cebel-i Arafat ve orada her iklimden gelen ha-c›lar›n tekbir ve ibadetlerini ve ümmet-i merhume na-m›yla flöhretfliar olan ümmet-i Muhammediyeyi tarif edi-yor.

• Zebur’da, Yetmifl ‹kinci Bab›nda flu ayet var:

“Bahirden bahre malik ve nehirlerden arz›n makta vemüntehas›na kadar malik ola… Ve kendisine Yemen veCezayir mülûkü hediyeler götüreler… Ve padiflahlar onasecde ve ink›yat edeler… Ve her vakit ona salât ve hergün kendisine bereketle dua oluna… Ve envar›, Medi-ne’den münevver ola… Ve zikri, ebedülâbâd devamede… Onun ismi, flemsin vücudundan evvel mevcuttur;onun ad› günefl durdukça münteflir ola...” 2

‹flte flu ayet, pek aflikâr bir tarzda Fahr-i Âlem Aleyhis-salâtü Vesselâm› tavsif eder. Acaba Hazret-i Davud Aley-hisselâmdan sonra, Muhammed-i Arabî AleyhissalâtüVesselâmdan baflka hangi nebî gelmifl ki, flarktan garba

ahir zaman: dünya hayat›n›n k›-yamete yak›n son devresi.aleyhissalâtü vesselâm›: salâtve selâm onun üzerine olsun.aleyhisselâm: Allah’›n selâm›onun üzerine olsun.arz: yer, dünya.aflikâr: aç›k.ayet: Tevrat’tan bir cümle, delil;Zebur’dan bir cümle, delil.bab: kap›, bölüm, k›s›m.bahirden bahre: denizden deni-ze.bereket: bolluk, çokluk.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.Cebel-i Arafat: Arafat Da¤›, Mek-ke-i Mükerreme’de bulunan mü-barek da¤›n ismi.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ebedülâbâd: sonsuzluklar›n son-suzlu¤u, sonsuzluk.envar: nurlar, ayd›nl›klar, ›fl›klar.evsaf: vas›flar, özellikler.Fahr-i Âlem: âlemin kendisiyleövündü¤ü Peygamber Efendimiz.garp: bat›.gayet: son derece, çok.Hak: Allah.ihtiyar etmek: seçmek, tercih et-mek.ink›yat etmek: boyun e¤mek.kaim: ayakta duran.makta: kesilen yer, kesinti yeri,bafllang›ç yeri.malik: sahip.mevcut: var olan, yarat›lm›fl.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamber Efendi-miz Hz, Muhammed.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.mülûk: melikler, hükümdarlar,krallar.münevver: nurlanm›fl, ayd›nlat›l-m›fl.münteha: uç, son nokta.münteflir: yay›lm›fl, yayg›n.müsemma: isimlendirilmifl, ad-land›r›lm›fl.nam: ad.nebî: haberci, peygamber, elçi.Rabb-i Vahid: bir, tek ve eflsizterbiye edici olan Allah.salât: Hz. Peygambere dua; Hz.Muhammed’e, ashab›na, ailesineAllah’›n rahmet ve ma¤firetini,meleklerin isti¤far›n› ve mü’min-lerin dualar›n› dileme; “Allahüm-

me salli alâ seyyidinâ Mu-hammedin ve alâ âli seyyidi-nâ Muhammed” deme.sarih: aç›k.suret: flekil, biçim, tarz.flark: do¤u.flems: günefl.flirk: Allah’a ortak koflma.flöhretfliar: flöhretli, flöhret

sahibi.tarz: biçim, flekil.tavsif etmek: vas›fland›rmak,özelliklerini anlatmak.tekbir: Allah en büyüktürmanas›na gelen Allahü Ekbersözünü söyleme.ümmet-i merhume: ‹lâhîmerhamete mazhar olan üm-

met.ümmet-i Muhammediye: Hz.Muhammed’e uyan ve onunyolundan giden Müslümanlar.vücut: varl›k.zahir: görünen, aç›k,Zebur: Hz. Davud’a indirilenkutsal kitap.zikir: anma, an›lma.

1. Kitab-› Mukaddes (Türkçe tercüme) Bab: 4, Mika, ayet 1-2, s. 877.

2. Kitab-› Mukaddes (Türkçe tercüme) Bab, 72, Mezmurlar, s. 581, 582.

288 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 287: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kadar dinini neflretmifl ve mülûkü cizyeye ba¤lam›fl vepadiflahlar› kendine secde eder gibi bir ink›yat alt›na al-m›fl ve her gün nev-i beflerin humsunun salâvat ve duala-r›n› kendine kazanm›fl ve envar› Medine’den parlam›flkim var? Kim gösterilebilir?

• Hem, Türkçe Yuhanna ‹ncil’inin On Dördüncü Babve otuzuncu ayeti fludur:

“Art›k sizinle çok söyleflmem. Zira bu Âlemin Reisigeliyor. Ve bende onun nesnesi asla yoktur.” ‹flte, “Âle-min Reisi” tabiri, “Fahr-i Âlem” demektir. “Fahr-i Âlem”ünvan› ise, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm›nen meflhur ünvan›d›r.

• Yine ‹ncil-i Yuhanna, On Alt›nc› Bab ve yedinci aye-ti fludur:

“Amma ben size hakk› söylüyorum. Benim gitti¤im,size faydal›d›r. Zira ben gitmeyince, Tesellici size gel-mez.”

‹flte, bak›n›z: Reis-i Âlem ve insanlara hakikî teselliveren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdanbaflka kimdir? Evet, Fahr-i Âlem odur ve fânî insanlar›idam-› ebedîden kurtar›p, teselli veren odur.

• Hem, ‹ncil-i Yuhanna, On Alt›nc› Bab, sekizinci aye-ti:

“O dahi geldikte, dünyay›, günaha dair, salâha dair vehükme dair ilzam edecektir.”

MEKTUBAT | 289 ON DOKUZUNCU MEKTUP

miz Hz. Muhammed.mülûk: melikler, hükümdarlar,krallar.neflretmek: yaymak.nev-i befler: insanl›k.Reis-i Âlem: bütün âlemin reisi;efendisi, Hz. Muhammedsalâh: düzelme, iyileflme; bar›fl,rahatl›k.salâvat: Hz. Muhammed’e rah-met ve esenlik dileme, ona sayg›gösterme, salât ve selâm etme.tabir: ifade, söz.teselli: ac›s›n› dindirme, güzelsözler söyleyerek rahatlatma.ünvan: ad, isim, s›fâtYuhanna ‹ncil’i: dört ‹ncil’den bi-risi, Hz. ‹sa’n›n Havarilerinden Yu-hanna taraf›ndan yaz›lan ‹ncil.zira: çünkü.

Âlemin Reisi: Âlemlerin Efen-disi olan Fahr-i Âlem Hz. Mu-hammed.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.ayet: ‹ncil’den bir cümle, delil.bab: bir kitab›n bölümlerin-den her biri.cizye: vergi, Müslümanlar›nfethettikleri yerlerde, Müslü-man olmayanlardan al›nan vedevlet teminat› alt›nda bu-lunman›n karfl›l›¤› olan vergi.

dair: alâkal›, ilgili, ait.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.envar: nurlar, ayd›nl›klar, ›fl›k-lar.Fahr-i Âlem: âlemin övünçkayna¤›, âlemin kendisiyleövündü¤ü Peygamberimiz.faide: fayda, yarar, hay›r.fânî: ölümlü, geçici.hakikî: gerçek, asl›na uygun,gerçek olan.hums: beflte bir.hüküm: karar, emir; hâkimi-yet.

idam-› ebedî: dirilmemeküzere sonsuza kadar yokolufl.ilzam etmek: susturmak, fik-ren cevap veremez hale ge-tirmek.‹ncil-i Yuhanna: Yuhanna ‹n-cil’i, dört ‹ncil’den birisi, Hz.‹sa’n›n havarilerinden Yuhan-na taraf›ndan yaz›lan ‹ncil.ink›yat: boyun e¤me.meflhur: herkesin bildi¤i.Muhammed-i Arabî: Arapla-r›n içinden ç›kan Peygamberi-

Page 288: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, dünyan›n fesad›n› salâha çeviren ve günahlardanve flirkten kurtaran ve siyaset ve hâkimiyet-i dünyay› teb-dil eden, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdanbaflka kim gelmifl?

• Hem, ‹ncil-i Yuhanna On Alt›nc› Bab on birinci ayet:

“Zira bu Âlemin Reisinin gelmesinin hükmü gelmifl-tir.”

‹flte, “Âlemin Reisi” (HAfi‹YE) elbette seyyidü’l-befler olanAhmed-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmd›r.

• Hem, ‹ncil-i Yuhanna On ‹kinci Bab ve on üçüncüayet:

“Amma o Hak Ruhu geldi¤i zaman, sizi bilcümle ha-kikate irflat edecektir. Zira kendisinden söylemiyor; bil-cümle iflitti¤ini söyleyerek, gelecek nesnelerden size ha-ber verecek.”

‹flte bu ayet sarihtir. Acaba umum insanlar› birden ha-kikate davet eden ve her haberini vahiyden veren veCebrail’den iflitti¤ini söyleyen ve k›yamet ve ahirettentafsilen haber veren, Muhammed-i Arabî AleyhissalâtüVesselâmdan baflka kimdir? Ve kim olabilir?

• Hem kütüb-ü enbiyada, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm›n Muhammed, Ahmed, Muhtar manas›nda

HAfi‹YE: Evet, o zat öyle bir reis ve sultand›r ki, bin üç yüz elli senedeve ekser as›rlardan her bir as›rda, lâakal üç yüz elli milyon tebaas› ve ra-iyeti var; kemal-i teslim ve ink›yatla evamirine itaat ederler, her gün onaselâm etmekle tecdid-i biat ederler.

ahiret: öbür dünya, k›yamettensonra kurulacak olan âlem; dün-ya hayat›ndan sonra bafllay›psonsuza kadar devam edecekolan ikinci hayat.Ahmed-i Muhammed: Hz. Mu-hammed.âlem: dünya, bütün yarat›lm›fllar.Âlemin Reisi: âlemlerin Efendisiolan Fahr-i Âlem Hz. Muhammed.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.as›r: yüzy›l, ça¤.ayet: ‹ncil’den bir cümle, delil.bab: kap›, bir kitab›n bölümlerin-den her biri.bilcümle: bütünüyle, tamamen.davet etmek: ça¤›rmak.ekser: en çok, pek çok.evamir: emirler, buyruklar.fesat: bozukluk, kötülük, kar›fl›k-l›k.Hak Ruhu: gerçek do¤ru, hakika-tin ruhu Hz. Muhammed.hakikat: gerçek, do¤ru, bir fleyinasl› ve esas›.hâkimiyet-i dünya: dünya hâki-miyeti, dünyaya hükmetme.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hüküm: emir; bir konu, ifl veyakimse hakk›nda verilen karar.‹ncil-i Yuhanna: Yuhanna ‹ncil’i,dört ‹ncil’den birisi, Hz. ‹sa’n›n ha-varilerinden Yuhanna taraf›ndanyaz›lan ‹ncil.ink›yat: boyun e¤me, ba¤lanma.irflat etmek: do¤ru yolu göster-mek.itaat etmek: boyun e¤mek, em-re uymak.kemal-i teslim: tam bir ba¤l›l›k,teslimiyet.k›yamet: dünyan›n sonu, bütünölülerin dirilerek mahflerde top-lanmas›, varl›¤›n bozulup da¤›l-mas›, kâinat›n ölümü.

kütüb-ü enbiya: peygamber-lere gelen kitaplar.lâakal: hiç de¤ilse, en az›n-dan.Muhammed-i Arabî: Arapla-r›n içinden ç›kan Peygamberi-miz Hz. Muhammed.muhtar: seçilmifl, seçkin.nesne: fley.raiyet: halk, vatandafl.reis: bafl, baflkan; efendi.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

salâh: düzelme, iyileflme; ba-r›fl, rahatl›k.sarih: aç›k, belli.seyyidü’l-befler: insanlar›nseyyidi, efendisi; Hz. Muham-med.siyaset: hükümet etme, dev-let idaresi; devlet ifllerini dü-zenleme ve yürütme sanat›y-la ilgili görüfl veya anlay›fl.devlet idaresi ile ilgili esaslar.sultan: hükmeden, hâkimiyetsahibi.flirk: Allah’a ortak koflma.

tafsilen: ayr›nt›l› olarak.

tebaa: ümmet, halk, ahali.

tebdil etmek: de¤ifltirmek,dönüfltürmek.

tecdid-i biat: ba¤l›l›¤› yenile-me.

umum: bütün, tüm.

vahiy: bir fikrin, bir hakikatinveya bir emrin Allah taraf›n-dan peygamberlere bildiril-mesi.

zat: kifli, flah›s, fert.

zira: çünkü.

290 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 289: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Süryanî ve ‹branî isimleri var. ‹flte Hazret-i fiuayb’›n su-hufunda ismi, “Muhammed” manas›nda Müfleffah’t›r. 1

Hem Tevrat’ta, yine “Muhammed” manas›nda Münha-menna, hem “Nebiyyü’l-Haram” manas›nda H›myata; 2

Zebur’da el-Muhtar 3 ismiyle müsemmad›r. Yine Tev-rat’ta el-Hatemü’l-Hatem, 4 hem Tevrat’ta ve Zebur’daMukimü’s-Sünne, 5 hem Suhuf-u ‹brahim ve Tevrat’taMazmaz’d›r. 6 Hem Tevrat’ta Ahyed’dir.

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demifl:7 oón«rMnG páj'QrƒsàdG≈panh ,oónªrMnG pπ«pérfp’rG≈panh ,lósªnëoe p¿'G rôo≤rdG≈pa » pªr°SpGbuyurmufltur.

• Hem ‹ncil’de, esma-i Nebevîden

pInhGnôp¡rdGnh pÖ«p°†n≤rdG oÖpMÉn°U yani, “Seyf ve Asa Sahibi.” 8

Evet, sahibüsseyf enbiyalar içinde en büyü¤ü, ümmetiy-le cihada memur; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm-d›r.

• Yine ‹ncil’de, Sahibü’t-Tâc’d›r.9 Evet, “Sahibü’t-Tâc”ünvan›, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma mahsus-tur. Tâc; amâme, yani sar›k demektir. Eski zamanda,milletler içinde, milletçe umumiyet itibar›yla sar›k ve agelsaran, kavm-i Arapt›r. ‹ncil’de Sahibü’t-Tâc, kat’î olarakResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demektir.

• Hem, ‹ncil’de el-Baraklit veyahut el-Faraklit ki, ‹nciltefsirlerinde “Hak ve bat›l› birbirinden tefrik eden hakpe-rest” manas› verilmifl ki, sonra gelecek insanlar› hakkasevk edecek zat›n ismidir.

MEKTUBAT | 291 ON DOKUZUNCU MEKTUP

agel: sar›k.Ahyed: Hz. Peygamberin Tev-rat’taki ismi.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.amâme: imame, sar›k.asa: de¤nek, sopa.bat›l: yalan, yanl›fl.cihad: Allah yolunda malla vecanla düflmana karfl› savaflma.el-hatemü’l-hatem: en son mü-hür; Hz Muhammed’in Tevrat’tageçen bir ismi.el-muhtar: seçilmifl, seçkin.enbiya: nebîler, peygamberler,haberciler.esma-i Nebevî: Peygamberimizinisimleri.hakperest: do¤ruluktan ve hak-tan ayr›lmayan.H›myata: Peygamberimizin Tev-rat’ta "Mescid-i Haram peygam-beri" manas›ndaki ismi.‹branî: ‹branîce. (Yahudiler Hz. ‹b-rahim’i en büyük atalar› sayd›kla-r› için kendilerine ‹branî demifller-dir.)itibar›yla: bak›m›ndan.kat’î: kesin, flüphesiz.kavm-i Arap: Arap milleti.mahsus: baflkas›nda bulunma-yan, bir fleye veya kifliye hasolan, özel.mukimü’s-sünne: sünneti ihyaedecek olan zat.müsemma: isimlendirilmifl, ad-land›r›lm›fl.Nebiyyü’l-Haram: Mescid-i Ha-ram Peygamberi.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sahibüsseyf: k›l›ç sahibi.Sahibü’t-Tâc: tâc, sar›k sahibi; Hz.Muhammed’in ‹ncil’de geçen ad›.sevk etmek: ulaflt›rmak.seyf: k›l›ç.suhuf: sayfalar; baz› peygamber-lere verilen ve ‹lâhî emirleri içe-ren sayfalar.Suhuf-u ‹brahim: Hz. ‹brahim’eindirilen sayfalar.Süryanî: Süryanîce (Suriye veTürkiye’nin güney do¤usunda ya-flayan, Samî ›rk›ndan bir Hristiyantoplulu¤u.)tefrik etmek: ay›rmak.tefsir: aç›klama, izah, yorum.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.umumiyet: umumîlik, genellik.ümmet: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’e inan›p onun yolundangidenlerin tamam›.Zebur: Hz. Davud’a indirilen kut-sal kitap.

1. Halebî, Sîretü'l-Halebiye, 1:353; Nebhanî, Hüccetullah ale’l-Âlemîn, 112; Kastalanî,Mevahibü'l-Ledünniye, 6:189.

2. Halebî, Sîretü'l-Halebiye, 1:346; Nebhanî, Hüccetullah, ale’l-Âlemîn, 112-113.

3. Halebî, Sîretü'l-Halebiye, 1:353; Nebhanî, Hüccetullah, ale’l-Âlemîn, 112; Kastalanî,Mevahibü'l-Ledünniye, 6:189; Aliyyü'l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:739.

4. Nebhanî, Hüccetullah, ale’l-Âlemîn, 114.

5. Nebhanî, Hüccetullah, ale’l-Âlemîn, 115.

6. Halebî, Sîretü'l-Halebiye, 1:353; Nebhanî, Hüccetullah, ale’l-Âlemîn, 113.

7. Benim ismim Kur’ân’da Muhammed, ‹ncil’de Ahmed, Tevrat’ta ise Ahyed’dir. (el-Envarü’l-Muhammediye mine’l-Mevahibü’l-Ledünniye, s. 143.)

8. Aliyyü'l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:739.

9. Aliyyü'l-Karî, fierhü'fl-fiifa, 1:739.

Page 290: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹ncil’in bir yerinde, ‹sa Aleyhisselâm demifl: “Ben gi-dece¤im, tâ Dünyan›n Reisi gelsin.” Acaba Hazret-i ‹saAleyhisselâmdan sonra dünyan›n reisi olacak ve hak vebat›l› fark ve temyiz edip Hazret-i ‹sa Aleyhisselâm›n ye-rinde insanlar› irflat edecek, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâmdan baflka kim gelmifltir? Demek Hazret-i ‹saAleyhisselâm, ümmetine daima müjde ediyor ve haberveriyor ki, “Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Benonun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim.” Nas›l ki, fluayet-i kerîme:

rºoµr«ndpG $G o∫ƒo°SnQ uÊpG nπ«pFBGnôr°SpG »pænH Énj nºnjrône oørHG ∆nù«pY n∫Énb rPpGnh≈pJrÉnj m∫ƒo°SnôpH Gkôu°ûnÑoenh páj'QrƒsàdG nøpe s…nónj nør«nH Énªpd Ékbuón°üoe

(HAfi‹YE) 1 oónªrMnG o¬oªr°SG …pór©nH røpe

HAfi‹YE: n¿hoOÉsªn◊r G o¬oàseoG Seyyah-› Meflhur Evliya Çelebi, Hazret-i

fiem’un-u Safa’n›n türbesinde, ceylân derisinde yaz›l› ‹ncil-i fierif’te bugelen ayeti okumufltur. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hakk›nda

nazil olan ayet: ¿ƒàjG Bir o¤lan, ¿ƒ«HQRG yani ‹brahim neslinden ola,

¿ƒàahô`> peygamber ola, Ú∏°ùZƒd yalanc› olmaya, âæH onun ä’hõaG mev-

lidi Mekke ola, Ò°TƒdÉc ¬c salihlikle gelmifl ola, ÚpæeƒfƒJ onun mübarek ad›

HAfi‹YEC‹K nâ« peGnƒne Ahmed Muhammed ola. ¿hóØ°ùjG Ona uyanlar

¢ùjOôcÉJ bu cihan ›ss› olalar, å«H â°ù«`H dahi ol cihan ›ss› ola.

HAfi‹YEC‹K: Bu Mevamît kelimesi Memed’den ve Memed dahi Muham-med’den tahrif edilmifl.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.ayet: ‹ncil’den bir cümle, delil.ayet-i kerîme: Kur’ân’›n ayeti;azamet ve flerefi olan ayet.bat›l: do¤ru olmayan, yalan, yan-l›fl.cihan: dünya, kâinat, âlem.fark: ay›rma, seçme.hak: do¤ru, gerçekhafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.Hazret-i fiem’un-u Safa: Hz.‹sa’n›n havarilerindendir, türbesiAntakya’da Habib-i Neccar Cami-inin avlusundad›r.›ss› olmak: sahibi olmak.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.‹ncil-i fierif: Hz. ‹sa’ya indirilenkutsal kitap; ‹ncil.irflat: do¤ru yolu gösterme.mevlidi: do¤umu; do¤um yeri.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konmufl, ola¤anüstü

hâl ve hareketlerden her biri.mukaddime: bafllang›ç.mübarek: bereketli, hay›rl›,u¤urlu.nazil olma: inme.nesil: kuflak, nesil, soy.reis: bafl, baflkan.

Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.Seyyah-› Meflhur: MeflhurGezgin.sihir: büyü, büyücülük.temyiz etmek: ay›rmak, iyiyi

kötüden ay›rdetmek.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.türbe: mezar, kabir.ümmet: bir peygambere ina-n›p onun yolundan gidenlerintamam›.

1. Hani Meryem o¤lu ‹sa “Ey ‹srailo¤ullar›,” demiflti. “Ben, daha önce indirilen Tevrat’› do¤ru-lamak ve benden sonra gelecek Ahmed ismindeki bir peygamberi müjdelemek üzere si-ze Allah taraf›ndan gönderilmifl bir peygamberim.” O aç›k ve kesin mu’cizeler getirdi¤inde,“Bu apaç›k bir sihirdir” dediler. (Saf Suresi: 6.)

292 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 291: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Evet, ‹ncil’de Hazret-i ‹sa Aleyhisselâm, çok defalarümmetine müjde veriyor. ‹nsanlar›n en mühim bir reisigelece¤ini; ve o zat› da baz› isimler ile yâd ediyor. Oisimler elbette Süryanî ve ‹branîdirler. Ehl-i tahkik, gör-müfller. O isimler, “Ahmed, Muhammed, Fariku’n-bey-ne’l-Hakk› ve’l-Bat›l” manas›ndad›rlar. Demek ‹sa Aley-hisselâm çok defa Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâmdanbeflaret veriyor.

Sual: E¤er desen : “Neden Hazret-i ‹sa Aleyhisse-lâm her nebîden ziyade müjde veriyor; baflkalar yaln›zhaber veriyorlar, müjde sureti azd›r?”

Elcevap : Çünkü, Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm,‹sa Aleyhisselâm› Yahudilerin müthifl tekzibinden ve müt-hifl iftiralar›ndan ve dinini müthifl tahrifattan kurtarmak-la beraber; ‹sa Aleyhisselâm› tan›mayan Benîisrailin su-ubetli fleriat›na mukabil, sühuletli ve cami ve ahkâmcafleriat-› ‹seviyenin noksan›n› ikmal edecek bir fleriat-i âli-yeye sahiptir. ‹flte onun için, çok defa “Âlemin Reisi ge-liyor” diye müjde veriyor.

‹flte Tevrat, ‹ncil, Zebur’da ve sair suhuf-u enbiyadaçok ehemmiyetle, ahirde gelecek bir peygamberden ba-hisler var, çok ayetler var—nas›l bir k›s›m numunelerinigösterdik. Hem çok namlar ile o kitaplarda mezkûrdur.Acaba bütün bu kütüb-ü enbiyada, bu kadar ehemmiyet-le, mükerrer ayetlerde bahsettikleri Ahir zaman Peygam-beri, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdanbaflka kim olabilir?

MEKTUBAT | 293 ON DOKUZUNCU MEKTUP

numune: örnek, misal.reis: bafl, baflkan.sair: di¤er, baflka, öteki.sual: soru.suhuf-u enbiya: Peygamberlereverilen sahifeler.suret: biçim, flekil, tarz.suubetli: zor.sühuletli: kolay.Süryanî: Süryanîce (Suriye veTürkiye’nin güney do¤usunda ya-flayan, Samî ›rk›ndan bir Hristiyantoplulu¤u).fleriat: Allah taraf›ndan peygam-ber vas›tas›yla bildirilen, ‹lâhîemir ve yasaklara dayanan hü-kümlerin hepsi.fleriat-› ‹seviye: Hz. ‹sa’n›n getir-di¤i fleriat.fleriat-› âliye: yüce, üstün fleriat.tahrifat: bozmalar, de¤ifltirmeler,tekzip: yalanlama.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.ümmet: bir peygambere inan›ponun yolundan gidenlerin tama-m›.yâd etmek: anmak, hat›ra getir-mek.zat: flah›s, kifli, fert.Zebur: Hz. Davud’a nazil olan mu-kaddes kitap.ziyade: çok, fazla,

ahir zaman: dünya hayat›n›nk›yamete yak›n son devri.ahir: son,ahkâm: hükümler, emirler,kanunlar.Âlemin Reisi: âlemlerin efen-disi olan Hz. Muhammed.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.aleyhisselâm: selâm onunüzerine olsun.ayet: ‹lâhî söz, delil.bahis: bir konunun bölümleri.

Benîisrail: ‹srailo¤ullar›.beflaret: müjde, sevindiricihaber.cami: pek çok manalar› vehakikatleri içinde toplayan.ehemmiyet: önem.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›-ranlar, delilleriyle bilip gerçe-¤in peflinden gidenler.Fariku’n-beyne’l-Hakk› ve’l-Bat›l: Hak ve bat›l›n aras›n›ay›rt eden.‹branî: ‹branîce (Yahudiler Hz.‹brahim’i en büyük atalar›

sayd›klar› için kendilerine ‹b-ranî demifllerdir.)ikmal: tamamlama.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderil-mifl olan ‹lâhî kitap.kütüb-ü enbiya: Peygamber-lere gelen kitaplar.mezkûr: an›lm›fl.mukabil: karfl›, karfl›l›k.mükerrer: tekrarlanm›fl, tek-rarlanan.nam: ad.nebî: haberci, elçi, peygam-ber.

Page 292: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹K‹NC‹ KISIM

‹rhasattan ve delâil-i nübüvvetten maksat fludur ki:“Bi’set-i Ahmediyeden evvel, zaman-› fetrette kâhinler,hem o zaman›n bir derece evliya ve arif-i billâh olan birk›s›m insanlar›, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›ngelece¤ini haber vermifller ve ihbarlar›n› da neflretmifller,fliirleriyle gelecek as›rlara b›rakm›fllar. Onlar çoktur.

n Biz, ehl-i siyer ve tarihin nakil ve kabul ettikleri mefl-hur ve münteflir olan bir k›sm›n› zikredece¤iz.

• Ezcümle, Yemen padiflahlar›ndan Tübba isminde birmelik, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n evsaf›n›eski kitaplarda görmüfl, iman etmifl. fiöyle bir fliirini ilânetmifl:

pºn°ùsædG ipQÉnH $G nøpe l∫ƒo°SnQ o¬sfnG @ nónªrMnG '¤nY oäróp¡n°TxºnY nørHGnh o¬nd GkôjpRnh oâræoµnd @ p√pôrªoY '‹pG ipôrªoY sóoe rƒn∏na

Yani, “Ben, Ahmed’in (a.s.m.) risaletini tasdik ediyo-rum. Ben onun zaman›na yetiflseydim, ona vezir ve am-mizade olurdum.” (Yani, Ali gibi olurdum.) 1

• ‹kincisi: Meflhur Kuss bin Saide ki, kavm-i Arab›n enmeflhur ve mühim hatibi ve muvahhit bir zat-› ruflenza-mirdir. ‹flte flu zat da, bi’set-i nebevîden evvel risalet-i Ah-mediyeyi flu fliirle ilân ediyor:

nåp©oH rónb mq»pÑnf nôr«nN nónªrMnG Énæ«pa nπn°SrQnG2 såoMnh lÖrcnQ o¬nd sènY Éne *G p¬r«n∏nY s¤n°U

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.ammizade: amca çocu¤u.arif-i billâh: Allah’› bilen, tan›yan.as›r: yüzy›l, ça¤.bi’set-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in peygamber olarak gönde-rilmesi.bi’set-i nebevî: Hz. Muham-med’in peygamberlikle görevlen-dirilmesi.delâil-i nübüvvet: PeygamberEfendimizin (a.s.m.) peygamberlikdelilleri.ehl-i siyer: Peygamber Efendimi-zin hayat›n› araflt›ranlar.evliya: velîler, Allah dostlar›.evsaf: vas›flar, özellikler.evvel: önce.hatip: toplulu¤a karfl› konuflan,güzel ve düzgün söz söyleyen.ihbar: haber verme, bildirme, du-yurma.ilân etmek: aç›klamak, herkeseduyurmak.iman: inanma.irhasat: Hz. Muhammed’in pey-gamberli¤inden evvel meydanagelen ve peygamber olaca¤›naiflaret eden harika hâller, belirti-ler.kafile: birlikte yolculuk eden top-luluk.kâhin: gelecekten haber vermekiddias›nda bulunan kimse.kavm-i Arap: Arap kavmi, milleti.maksat: kastedilen, var›lmak is-tenen nokta.melik: hükümdar, padiflah, kral.meflhur: tan›nm›fl, flöhretli, ünlü.muvahhit: Allah’› birleyen, Ce-nab-› Hakk›n varl›¤›na ve birli¤ineinanan.mühim: önemli.münteflir: yay›lm›fl, duyulmufl.nakil: aktarma, anlatma.neflretmek: yaymak.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risalet: resullük, elçilik, peygam-berlik.

risalet-i Ahmediye: Peygam-ber Efendimizin peygamberli-¤i.

salât: rahmet, Hz. Peygambe-re dua.

tasdik etmek: do¤rulamak,

kabul etmek.teflvik: flevklendirmek, cesa-ret vermek.vezir: hükümdar vekili.zaman-› fetret: fetret zama-n›, insanlara peygamber gön-

derilmeyen manevî buhranzaman›.zat: kifli, flah›s, fert.zat-› ruflenzamir: hakikatleribilen, gönlü ayd›n kifli.zikir: anma, bildirme.

1. ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 2:166; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:363.2. Bize, gönderilenlerin en hay›rl›s›, peygamberlerin en üstünü olarak Ahmed’i gönderdi. Ka-

fileler onu ziyaret için yollara düfltükçe ve bu teflvik edildikçe, Allah ona salât eylesin. (Ka-d› ‹yaz, fiifa, 1:363.)

294 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 293: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Üçüncüsü: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›necdad›ndan olan Kâ’b bin Lüeyy, nübüvvet-i Ahmediye-yi (a.s.m.) ilham eseri olarak flöyle ilân etmifl:

ÉngoÒ pÑnN Ékbhoón°U GkQÉnÑrNnG oôpÑrîo«na @ lósªnëoe t»pÑsædG ≈pJrÉnj mán∏rØnZ '¤nYYani, “Füc’eten, Muhammedü’n-Nebî gelecek, do¤ru

haberleri verecek.” 1

• Dördüncüsü: Yemen padiflahlar›ndan Seyf ‹bni Zîye-zen, kütüb-ü sab›kada Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm›n evsaf›n› görmüfl, iman etmifl, müfltak olmufl idi.Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n ceddi Abdül-muttalip Yemen’e kafile-i Kureyfl ile gitti¤i zaman, Seyfibni Zîyezen, onlar› ça¤›rm›fl, onlara demifl ki:

n∂sfpGnh oáneÉnep’rG o¬nd rânfÉnc láneÉn°T p¬r«nØrànc nør«nH lóndnh náneÉn¡pàpH nópdoh GnPpGo√tónénd pÖp∏s£oŸrG nórÑnY Énj

Yani, “Hicaz’da bir çocuk dünyaya gelir. Onun iki om-zu aras›nda hatem gibi bir niflan var. ‹flte o çocuk umuminsanlara imam olacak.” Sonra, gizli Abdülmuttalip’i ça-¤›rm›fl, “O çocu¤un ceddi de sensin” diye kerametkârâ-ne, bi’setten evvel haber vermifl. 2

• Beflincisi: Varaka bin Nevfel (Hatice-i Kübra’n›n am-mizadelerinden), bidayet-i vahiyde, Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm telâfl etmifl. Hatice-i Kübra, o hâdise-yi meflhur Varaka bin Nevfel’e hikâye etmifl. Varaka de-mifl: “Onu bana gönder.” Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm Varaka’n›n yan›na gitmifl, mebde-i vahiydekivaziyeti hikâye etmifl. Varaka demifl:

MEKTUBAT | 295 ON DOKUZUNCU MEKTUP

rehber.iman: inanma.kafile-i Kureyfl: Kureyfl kafilesi,toplulu¤u.kerametkârâne: keramet göste-rerek.kütüb-ü sab›ka: önceki, geçmiflkitaplar.mebde-i vahiy: vahyin bafllang›-c›.Muhammedü’n-Nebî: Peygam-berimiz Hz. Muhammed.niflan: iz, belirti.nübüvvet-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in Peygamberli¤i.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.umum: bütün, tüm.vaziyet: hâl, durum.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.ammizade: amcao¤lu.bidayet-i vahiy: vahyin bafl-lang›c›.bi’set: Hz. Muhammed’inpeygamberlikle görevlendiril-mesi.cet: ata, dede.

ecdat: dedeler, atalar.evsaf: vas›flar, özellikler.füc’eten: ans›z›n, birden bire.hâdise: olay, meydana ç›kanhâl.hatem: mühür, damga.Hatice-i Kübra: Hz. Hatice, enbüyük Hatice anlam›nda Hz.Peygamberin ilk ve en büyükhan›m›n›n s›fat›.

Hicaz: Arabistan’da Mekke-iMükerreme ile Medine-i Mü-nevvere’yi içine alan bölge.ilân etmek: aç›klamak, her-kese duyurmak.ilham: belli bilgi vas›talar›nabaflvurmadan Allah taraf›n-dan insan›n kalbine veya zih-nine indirilen mana.imam: önder ve ileride olan,

1. ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 2:244; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364.2. Beyhakî, 2:9; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 2:328; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:143.

Page 294: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

∆nù«pY n∂pH nösûnHnh oôn¶nàræoŸrG t»pÑsædG nârfnG n∂sfnG oón¡r°TnG uÊpG oósªnëoe Énj röuûnH

Yani, “Telâfl etme, o hâlet vahiydir. Sana müjde! ‹nti-zar edilen nebî sensin. ‹sa seninle müjde vermifl.” 1

• Alt›nc›s›: Askalâni’l-H›myerî nam arif-i billâh, bi’set-ten evvel Kureyflîleri gördü¤ü vakit, “‹çinizde dava-i nü-büvvet eden var m›?” “Yok” derlerdi. Sonra, bi’set vak-tinde yine sormufl. “Evet,” demifller. “Biri dava-i nübüv-vet ediyor.” Demifl: “‹flte, âlem onu bekliyor.” 2

• Yedincisi: Nasarâ ulema-i benam›ndan ‹bnü’l-Âlâ,bi’setten ve Peygamberi görmeden evvel haber vermifl.Sonra gelmifl, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesse-lâm› görmüfl, demifl:

pπ«pérfp’rG≈pa n∂nànØp°U oärónLnh rón≤nd pq≥n◊rÉpH n∂nãn©nH … pòsdGnhp∫ƒoànÑrdG oørHpG n∂pH nösûnHnh

Yani, “Ben senin s›fât›n› ‹ncil’de gördüm, iman ettim.‹bni Meryem, ‹ncil’de senin gelece¤ini müjde etmifl.” 3

• Sekizincisi: Bahsi geçen Habefl Padiflah› Necafli de-

mifl: pánæn£r∏°sùdG p√pò'g rønY k’nónH o¬nànerópN p‹ nâr«nd Yani, “Keflke flu

saltanata bedel, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesse-lâm›n hizmetkâr› olsayd›m. O hizmetkârl›k, saltanat›npek fevk›ndedir.” 4

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.arif-i billâh: Allah’› bilen, tan›yan.bahsi geçen: söz edilen, sözü ge-çen.bedel: karfl›l›k.bi’set: Hz. Muhammed’in Pey-gamberlikle görevlendirilmesi.dava-i nübüvvet: Peygamberlikdava etmek, Peygamber oldu¤u-nu ilân etmek.fevkinde: üstünde, üzerinde.hâlet: hâl, durum.hizmetkâr: hizmetçi.iman: inanma, ‹slâmiyeti kabuletme.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.

intizar edilen: beklenen.Kureyflî: Kureyfl kabilesindenolan kimse.Muhammed-i Arabî: Arapla-r›n içinden ç›kan Peygamberi-miz Hz. Muhammed.müjde: sevindirici haber.

nam: ad.Nasarâ ulema-i benam›:Hristiyanlar›n meflhur âlimle-ri.Nebî: haberci, peygamber.Necafli: Habefl hükümdarlar›-na verilen ünvan.

saltanat: sultanl›k, hüküm-darl›k.s›fât: vas›flar, özellikler.vahiy: bir fikrin, bir hakikatinveya bir emrin Allah taraf›n-dan peygamberlere bildiril-mesi.

1. Müsned, 4:304; Buharî, 1:3, 6:215; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:363.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:363.3. Alliyyü’l-Karî, fierhü’fl-fiifa, 1:744.4. Beyhakî, 2:285; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:364.

296 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 295: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

n fiimdi, ilham-› Rabbanî ile gayptan haber veren buariflerden sonra, gayptan ruh ve cin vas›tas›yla haberveren kâhinler, pek sarih bir surette Resul-i Ekrem Aley-hissalâtü Vesselâm›n gelece¤ini ve nübüvvetini habervermifller. Onlar çoktur; biz, onlardan meflhurlar› ve ma-nevî tevatür hükmüne geçmifl ve ekser tarih ve siyerdenakledilmifl birkaç›n› zikredece¤iz. Onlar›n uzun k›ssala-r›n› ve sözlerini siyer kitaplar›na havale edip, yaln›z ic-malen bahsedece¤iz.

• Birincisi: fi›kk isminde meflhur bir kâhindir ki, bir gö-zü, bir eli, bir aya¤› varm›fl—âdeta yar›m insan. ‹flte okâhin, manevî tevatür derecesinde kat’î bir surette tarih-lere geçmifl ki, risalet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâ-m› haber verip, mükerreren söylemifltir. 1

• ‹kincisi: Meflhur fiam kâhini Satih’tir ki, kemiksiz,âdeta azas›z bir vücut, yüzü gö¤sü içinde bir acube-i hil-kat ve çok da yaflam›fl bir kâhindir. Gayptan verdi¤i do¤-ru haberler, o zaman insanlarda flöhret bulmufl. HattaKisra, yani Fars padiflah›, gördü¤ü acip rüyay› ve velâ-det-i Ahmediye (a.s.m.) zaman›nda saray›n on dört flere-fesinin düflmesinin s›rr›n› Satih’ten sormak için, Muyzandenilen âlim bir elçisini göndermifl. Satih demifl: “Ondört zat, sizlerde hâkimiyet edecek, sonra saltanat›n›zmahvolacak. Hem birisi gelecek, bir din izhar edecek. ‹fl-te, o, sizin din ve devletinizi kald›racak” mealinde, Kisra-ya haber göndermifl. ‹flte o Satih, sarih bir surette, AhirZaman Peygamberinin gelmesini haber vermifl. 2

MEKTUBAT | 297 ON DOKUZUNCU MEKTUP

se.kat’î: kesin, flüphesiz.k›ssa: bafltan geçen olay, macera,ibret verici hikâye.Kisra: eskiden ‹ran hükümdarlar›-na verilen ad.mahvolma: bitme, yok olma.manevî tevatür: yalan üzerinebirleflmeleri mümkün olmayanbir toplulu¤un bir olay› mana yö-nünden aktarmas› veya aktar›l›r-ken susmak suretiyle do¤rulu¤u-nu tasdik etmesi.meal: anlam, mana,meflhur: tan›nm›fl, flöhretli, ünlü,mükerreren: defalarca, tekrarla.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risalet-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in peygamberli¤i.saltanat: sultanl›k, hükümdarl›k;devlet.sarih: aç›k.s›r: gizli hakikat, sebep.siyer: Peygamberimizin hayat ta-rihi; onun hayat›n›n bütün safha-lar›n› anlatan ve vas›flar›n› nakle-den eserler.suret: biçim, flekil, tarz.flerefe: burç, kule.vas›ta: arac›l›k.velâdet-i Ahmediye: Peygambe-rimiz Hz Muhammed’in do¤uflu.zat: kifli, flah›s, fert.zikretmek: anmak, bildirmek.

acip: flafl›rt›c›, hayret verici.acube-i hilkat: yarat›l›fl gari-besi, yarat›l›fl› çok tuhaf olan.ahir zaman: dünya hayat›n›nk›yamete yak›n son devresi.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.âlim: bilgili, bilgin.

arif: bilen, bilgi sahibi,bahis: bir konu hakk›nda sözsöyleme, konuflma.ekser: pek çok.Fars: ‹ran.gaip: görünmeyen âlem.hâkimiyet: hâkim olma hâli,egemenlik.havale etmek: b›rakmak.

icmalen: k›saca, özetle.ilham-› Rabbanî: belli bilgivas›talar›na baflvurmadan Al-lah taraf›ndan insan›n kalbineveya zihnine indirilen mana.izhar etme: ortaya ç›karma,gösterme.kâhin: gelecekten haber ver-mek iddias›nda bulunan kim-

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:365.

2. Beyhakî. 2:126-129; Kad› ‹yaz, fiifa. 1:365.

Page 296: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Hem kâhinlerden Sevad ibni Karibi’d-Devsî ve Hu-nâfir ve Ef’asiye Necran ve Cizl ibni Cizli’l-Kindî ve ‹bniHalasati’d-Devsî ve Fat›ma binti Numan-› Necâriye gibimeflhur kâhinler, siyer ve tarih kitaplar›nda tafsilen be-yan ettikleri vecih üzere, Ahirzaman Peygamberinin ge-lece¤ini, o peygamber de Muhammed Aleyhissalâtü Ves-selâm oldu¤unu haber vermifller. 1

• Hem Hazret-i Osman’›n akrabas›ndan Sa’d ibni Bin-ti Küreyz, kâhinlik vas›tas›yla, Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm›n nübüvvetini gayptan haber alm›fl. Bida-yet-i ‹slâmiyette, Hazret-i Osman-› Zinnureyn’e demifl ki:“Sen git, iman et.” Osman, bidayette gelmifl, iman et-mifl. ‹flte o Sa’d, o vak›ay› böyle bir fliirle söylüyor:2 pq≥n◊rG n‹pG …pór¡nj *Gnh o√oór°ToQ Én¡pH@»pàsdG n‹pG p‹rƒn≤pH n¿ÉnªrãoY *G …nóng

n Hem kâhinler gibi, “hatif” denilen, flahs› görünme-yen ve sesi iflitilen cinnîler, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm›n gelece¤ini mükerreren haber vermifller.

• Ezcümle, Zeyyab ‹bnü’l-Haris’e , hatif-i cinni böyleba¤›rm›fl, onun ve baflkas›n›n sebeb-i ‹slâm› olmufl:

nÜÉnéo©rdG nÖnén©rdG p™nªr°SpG oÜÉnjnP Énj oÜÉnjnP Énj3 oÜÉnéoj nÓna násµnªpH ƒoYrónj pÜÉnàpµrdÉpH lósªnëoe nåp©oH

• Yine bir hatif-i cinnî, Sâmia ibni Karreti’l-Gatafa-nî’ye böyle ba¤›rm›fl, baz›lar›n› imana getirmifltir:

4 n™nªn≤rfÉna lπpWÉnH nôueoOnh n™n£n°ùna t≥n◊rG nABÉnL

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.bidayet: bafllang›ç.bidayet-i ‹slâmiyet: ‹slâm›n do-¤uflu, bafllang›c›.cinnî: cin taifesinden olan.ezcümle: bu cümleden olarak,örne¤in.gaip: görünmeyen âlem.Hak: do¤ru, gerçekhatif: sesi iflitilen ve kendisi gö-rülmeyen gayptan haber verencin.hatif-i cinnî: sesi iflitilen fakatkendisi görülmeyen gayptan ha-ber veren cin.hidayet: do¤ru ve hak yolu, ‹slâ-m› kabul etme.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme.kâhin: gelecekten haber vermekiddias›nda bulunan kimse.meflhur: tan›nm›fl, flöhretli, ünlü.mükerreren: tekrarla, defalarca.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.sâye: sebep.sebeb-i ‹slâm: ‹slâm dinine gir-

mesine sebep.siyer: Peygamberimizin ha-yat tarihi; onun hayat›n›n bü-

tün safhalar›n› anlatan ve va-s›flar›n› nakleden eserler.tafsilen: ayr›nt›l› olarak.

vak›a: olay.vas›ta: arac›, arac›l›k.vecih: flekil, tarz, yön.

1. Beyhakî, 2:248; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:365; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 2:335.

2. Allah benim sözlerimle Osman’› öyle bir yola iletti ki, hidayeti o sayededir. Hak yola iletenyaln›zca Allah’t›r. (Süyutî, Hasâisü’l-Kübra, 1:258.)

3. Ey Zeyyab, ey Zeyyab! En hayret verici bir haberi dinle: Muhammed, kitap ile gönderildi;Mekke’de insanlar› hakka davet ediyor. Fakat davetine uyulmuyor. (Suyuti, Hasâisü’l-Küb-ra, 1:358; Halebî, Sîretü’l-Halebiye, 1:335-337.)

4. Hak gelip parlad›; bat›l ise y›k›ld› ve sökülüp at›ld›. (Süyutî, Hasâisü’l-Kübra, 1:252, 271; Aliy-yü’l-Karî, fierhü’fl-fiifa, 1:748.)

298 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 297: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bu hatiflerin beflaretleri ve haber vermeleri pek mefl-hurdur ve çoktur.

n Hem nas›l kâhinler, hatifler haber vermifller; öylede, sanemler dahi ve sanemlere kesilen kurbanlar dahiResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n risaletini habervermifller.

• Ezcümle, k›ssa-i meflhuredendir ki, Mâzen kabilesi-

nin sanemi ba¤›r›p demifl: 1 p∫nõræoŸrG pq≥n◊rÉpH nABÉnL oπn°SrôoŸrG t»pÑsædG Gnò'g

diyerek, risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) haber vermifl.

• Hem Abbas ibni Merdas’›n sebeb-i ‹slâmiyeti olanmeflhur vak›a fludur ki: D›mar nam›nda bir sanemi var-m›fl. O sanem bir gün böyle bir ses vermifl:

mósªnëoe pq»pÑsædG nøpe p¿Én«nÑrdG nπrÑnb kIsóoe oónÑr©oj n¿Éncnh oQÉnªp°V …'O rhnG

Yani, “Muhammed gelmeden evvel bana ibadet edili-yordu. fiimdi Muhammed’in beyan› gelmifl; daha o dalâ-let olamaz.” 2

• Hazret-i Ömer, ‹slâmiyetten evvel saneme kesilenbir kurbandan böyle iflitmifl:

3 *G s’pG n¬'dpG 'B’ o∫ƒo≤nj rí«p°üna lπoLnQ rí«pénf lôrenG rí«pHsòdG n∫'G BÉnj

‹flte bu numuneler gibi çok vak›alar var; mevsuk kitap-lar kabul edip nakletmifller.

MEKTUBAT | 299 ON DOKUZUNCU MEKTUP

mek iddias›nda bulunan kimse.k›ssa-i meflhure: meflhur k›ssa,meflhur olmufl hâdise.lâ ilâhe illallah: Allah’tan baflkailâh yoktur.meflhur: herkesin bildi¤i, ünlü.mevsuk: vesikal›, delilli; sa¤lam,inan›l›r,.nakletmek: aktarmak, anlatmak.numune: örnek, misal,Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risalet: resullük, elçilik, peygam-berlik.risalet-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in Peygamberli¤i.sanem: put.sebeb-i ‹slâmiyet: ‹slâmiyete gir-me, Müslüman olma sebebi.vak›a: olay.zat: kifli, flah›s, fert.

aleyhissalâtü vesselâm›n:salât ve selâm onun üzerineolsun.bat›l: yalan, yanl›fl, do¤ru ol-mayan.beflaret: müjde, sevindirici

haber.beyan: aç›klama, bildirme,izah.dalâlet: sap›kl›k, inançs›zl›k,inkâr.ezcümle: bu cümleden ola-

rak, örne¤in.hak: do¤ru, gerçek.hatif: sesi iflitilen fakat kendi-si görülmeyen gayptan haberveren cin.kâhin: gelecekten haber ver-

1. Bu, gönderilen peygamberdir. ‹ndirilen hak bir kitap getirmifltir. (Beyhakî, Delâilü’n-Nübüv-ve, 2:255; ‹bni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 2:337.)

2. Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 12:472; Beyhakî, 1:118.3. Ey Zebih denilen Hz. ‹smail’in çocuklar›! Baflar›ya ulaflacak bir durum var. Aç›k ve net söz-

lü bir zat “La ilâhe illallah” diyor. (Buharî, 5:61, Menak›bü’l-Ensar: 35; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal,12:363; Fethu’r-Rabbanî, 20:2030.)

Page 298: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

n Nas›l ki kâhinler, arif-i billâhlar, hatifler, hatta sa-nemler ve kurbanlar risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) habervermifller, her bir hâdise dahi bir k›s›m insanlar›n iman›-na sebep olmufl. Öyle de, baz› tafllar üstünde ve kabirler-de ve kabirlerin mezar tafllar›nda, hatt-› kadim ile 1

lÚpenG líp∏°rüoe lósªnëoe gibi ibareler bulunmufl, onunla bir k›-

s›m insanlar imana gelmifller. 2 Evet, hatt-› kadim ile ba-

z› tafllarda bulunan lÚpenG líp∏°rüoe lósªnëoe Resul-i Ekrem Aley-

hissalâtü Vesselâmdan ibarettir. Çünkü, ondan evvel, za-man›na pek yak›n, yaln›z yedi Muhammed ismi var, bafl-ka yoktur. O yedi adam›n hiçbir cihetle “muslih-i emin”tabirine liyakatleri yoktur.

ÜÇÜNCÜ KISIM

‹rhasattan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›nvelâdeti hengâm›nda vücuda gelen harikalard›r ve hâdi-selerdir. O hâdiseler, onun velâdetiyle alâkadar bir suret-te vücuda gelmifl.

Hem bi’setten evvel baz› hâdiseler var ki, do¤rudando¤ruya birer mu’cizesidir. Bunlar çoktur. Numune ola-rak, meflhur olmufl ve eimme-i hadis kabul etmifl ve s›h-hatleri tahakkuk etmifl birkaç numuneyi zikredece¤iz.

Birincisi: Velâdet-i Nebevî gecesinde, hem annesi,hem annesinin yan›nda bulunan Osman ibni As’›n anne-si, hem Abdurrahman ibni Avf’›n annesinin gördükleriazîm bir nurdur ki, üçü de demifller: “Velâdeti an›nda biz

alâkadar: alâkal›, ilgili, iliflkili.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsunarif-i billâh: Allah’› bilen, tan›yan.azîm: büyük.bi’set: Hz. Muhammed’in Pey-gamberlikle görevlendirilmesi.cihet: yön, yan.eimme-i hadis: hadis imamlar›;hadis ilminde sözü delil olarakkabul edilen, derin ve genifl bilgisahibi âlimler.emin: inan›l›r, güvenilir.hâdise: olay.hatif: sesi iflitilen fakat kendisigörülmeyen, gayptan haber ve-ren cin.hatt-› kadim: eski yaz›.hengâm: zaman, an.›slah: iyilefltirme, düzeltme.ibare: cümle, bir fikri anlatan birveya birkaç cümlecik yaz›.ibaret: meydana gelen, oluflan.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme,irhasat: Hz. Muhammed’in Pey-gamberli¤inden önce meydanagelen ve peygamber olaca¤›naiflaret eden harika hâller, belirti-ler.kabir: mezar.kâhin: gelecekten haber vermekiddias›nda bulunan kimse.liyakat: lây›k olma, uygunluk.meflhur: tevatür derecesine vara-mayan ve her nesilde ravisi iki-den afla¤›ya düflmeyen hadisler.mu’cize: Allah taraf›ndan meyda-na getirilen ve peygamberli¤edelil olan ola¤anüstü hâller.

muslih-i emin: güvenilir ›slahedici, emin ve ›slah edici kifliolan Hz. Muhammed.numune: örnek, misal.nur: ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k,Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.risalet-i Ahmediye: Hz. Mu-

hammed’in peygamberli¤i.sanem: put.s›hhat: sahihlik, do¤ruluk,suret: biçim, flekil, tarz.tabir: ifade, söz.tahakkuk: gerçekleflme, birfleyin do¤rulu¤unun meyda-na ç›kmas›,velâdet: do¤ma, dünyaya

gelme.

velâdet-i Nebevî: Peygam-ber Efendimizin do¤uflu, dün-yaya gelifli.

vücuda gelme: meydana gel-me.

zikretmek: anmak, bildir-mek.

1. Muhammed, ›slah edici ve emindir.

2. Tirmizî, 46:2; Müsned, 4:215; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:467.

300 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 299: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

öyle bir nur gördük ki, o nur maflr›k ve ma¤ribi bize ay-d›nlatt›rd›.” 1

‹kincisi: O gece Kâbe’deki sanemlerin ço¤u, bafl afla¤›düflmüfl. 2

Üçüncüsü: Meflhur Kisran›n eyvan›, yani saray-› mefl-huresi o gece sallan›p inflikak etmesi ve on dört flerefe-sinin düflmesidir.3

Dördüncüsü: Sava’n›n takdis edilen küçük denizinin ogecede yere batmas› ve ‹stahrâbâd’da bin senedir daimaifl’al edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin ma’bud it-tihaz ettikleri ateflin velâdet gecesinde sönmesi…4

‹flte flu üç dört hâdise iflarettir ki, o yeni dünyaya ge-len zat, ateflperestli¤i kald›racak, Fars saltanat›n›n sara-y›n› parçalayacak, izn-i ‹lâhî ile olmayan fleylerin takdisi-ni men edecektir.

Beflincisi: Çendan velâdet gecesinde de¤il, fakat velâ-dete pek yak›n oldu¤u cihetle, o hâdiseler de irhasat-›

Ahmediyedir (a.s.m.) ki, Sure-i 5 n∞r«nc nônJ rºndnG ’de nass-›

kat’î ile beyan edilen “Vak’a-i Fil”dir ki, Kâbe’yi tahripetmek için, Ebrehe nam›nda Habefl meliki gelip, Fil-iMahmudî nam›nda cesim bir fili öne sürüp gelmifl. Mek-ke’ye yak›n oldu¤u vakit fil yürümemifl. Çare bulamam›fl,dönmüfller. Ebabil kufllar› onlar› ma¤lûp etmifl ve periflanetmifl; kaçm›fllar. Bu k›ssa-i acibe, tarih kitaplar›nda taf-silen meflhurdur. ‹flte flu hâdise, Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm›n delâil-i nübüvvetindendir. Çünkü velâde-te pek yak›n bir zamanda, k›blesi ve mevlidi ve sevgili

MEKTUBAT | 301 ON DOKUZUNCU MEKTUP

Fil-i Mahmudî: Habeflî YemenValisi Ebrehe’nin Kâbe’yi y›kmakiçin geldi¤i zaman, ordusunda bu-lunan Mahmud adl› fil.hâdise: olay,inflikak etmek: yar›lmak, bölün-mek.irhasat-› Ahmediye: Hz. Muham-med’in Peygamberli¤inden öncemeydana gelen ve peygamberolaca¤›na iflaret eden harika hâl-ler, belirtiler.‹stahrâbâd: atefle tapan Mecusî-lerin sürekli yanan ve Hz. Mu-hammed’in do¤du¤u gece sönenateflin bulundu¤u yer.ifl’al edilen: yak›lan, tutuflturulan.ittihaz etmek: edinmek, kabuletmek.izn-i ‹lâhî: Allah’›n izni.Kâbe: Hicaz’da Mekke-i Mükerre-me’de Harem-i fierif’in ortas›ndabulunan kutsal bina, yeryüzündeAllah’a adanm›fl ilk mabet, bey-tullah.k›ble: namaza bafllarken yöneli-nen taraf.k›ssa-i acibe: hayret veren k›ssa,benzeri olmayan yaflanm›fl olay.Kisra: eskiden ‹ran hükümdarlar›-na verilen ad.ma’bud: kendisine ibadet edilen.ma¤lûp: yenilen.ma¤rip: bat›.maflr›k: do¤u.Mecusî: atefle tapan, Zerdüflt di-nini benimseyen.melik: hükümdar, padiflah, kral.men etmek: yasak etmek, engel-lemek.mevlit: do¤um yeri.nam: ad.nass-› kat’î: Kur’ân ve hadisin ke-sin hükmü.nur: ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.saltanat: sultanl›k, hükümdarl›k;devlet.sanem: put.saray-› meflhure: meflhur saray.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›114 bölümden her biri.flerefe: burç, kule.tafsilen: ayr›nt›l› olarak.tahrip etmek: harap etmek, y›k-mak, bozmak.takdis etmek: kutsallaflt›rmak,mukaddes saymak.Vak’a-i Fil: Fil vak’as›; Kâbe’yiy›kmaya gelen Ebrehe’nin filleresahip ordusu ile ilgili olarak mey-dana gelen hâdise.velâdet: do¤ma, dünyaya gelme.zat: flah›s, fert, kifli.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.ateflperest: atefle tapan, Me-cusî.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.

cesim: çok büyük, cüsseli.cihet: yan, yön.çendan: gerçi.delâil-i nübüvvet: Peygam-ber Efendimizin (a.s.m.) pey-gamberlik delilleri.ebabil: da¤ k›rlang›c›.

Ebrehe: Hz. Muhammed’indo¤umundan elli gün kadarönce Kâbe’yi y›kmaya gelenHabefl Ordusu Kumandan›.eyvan: köflk, saray; kemerli,yüksek bina.Fars: ‹ran.

1. Mu’cemü’t-Taberanî, 25:355, 357; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:366; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 12:392; Bey-hakî, 1:80, 92.

2. Beyhakî, 1:19.3. Beyhakî, 1:126; 2:272.4. Beyhakî, 1:127; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:366.5. Fil Suresinin di¤er ad›. (Surenin ilk kelimeleri)

Page 300: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

vatan› olan Kâbe-i Mükerreme, gaybî ve harika bir suret-te, Ebrehe’nin tahribinden kurtulmufltur.

Alt›nc›s›: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kü-çüklü¤ünde, Halime-i Sa’diye’nin yan›nda iken, Halimeve Halime’nin zevcinin flahadetleriyle, güneflten rahats›zolmamak için, çok defa üstünde bir bulut parças›n›n onagölge etti¤ini görmüfller ve halka söylemifller ve o vak›as›hhatle flöhret bulmufl. 1

Hem, fiam taraf›na on iki yafl›nda iken gitti¤i vakit,Buheyra-i Rahibin flahadetiyle, bir parça bulut, Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n bafl›na gölge etti¤inigörmüfl ve göstermifl. 2

Hem yine bi’setten evvel, Resul-i Ekrem AleyhissalâtüVesselâm, bir defa Hatice-i Kübra’n›n Meysere isminde-ki hizmetkâr›yla ticaretten geldi¤i zaman, Hatice-i Küb-ra, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n bafl›nda ikimele¤in bulut tarz›nda gölge ettiklerini görmüfl, kendihizmetkâr› olan Meysere’ye demifl. Meysere dahi Hati-ce-i Kübra’ya demifl: “Bütün seferimizde ben öyle görü-yordum.” 3

Yedincisi: Nakl-i sahih ile sabittir ki: Resul-i EkremAleyhissalâtü Vesselâm, bi’setten evvel, bir a¤ac›n alt›n-da oturdu; o yer kuru idi, birden yeflillendi. A¤ac›n dalla-r›, Onun bafl› üzerine e¤ilip k›vr›larak gölge yapm›flt›r. 4

Sekizincisi: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmufak iken Ebu Talip’in evinde kal›yordu. Ebu Talip, çolukve çocu¤u ile, onunla beraber yerlerse kar›nlar› doyard›.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.bi’set: Hz. Muhammed’in pey-gamberlikle görevlendirilmesiEbrehe: Hz. Muhammed’in do¤u-mundan elli gün kadar önce Kâ-be’yi y›kmaya gelen Habefl Ordu-su Kumandan›.gaybî: gözle görülmeyecek birflekilde.Hatice-i Kübra: Hz. Hatice, en bü-yük Hatice anlam›nda Hz. Pey-gamberin ilk ve en büyük han›-m›n›n s›fat›.hizmetkâr: hizmetçi.

Kâbe-i Mükerreme: büyük,yüce, ulu Kâbe.nakl-i sahih: flüphe duyulma-yan, kesinlikle do¤ru olan,haber bildirilmesi.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara bir

elçisi olan Hz. Muhammed.sefer: yolculuk, seyahat.s›hhat: sahihlik, do¤ruluk,sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›-¤› 114 bölümden her biri.suret: biçim, tarz, flekil.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.

flöhret bulma: herkes tara-f›ndan bilinme.tahrip: harap etme, y›kma,k›r›p dökme.ticaret: al›m sat›m.vak›a: olay.zevç: koca, efl.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:368.2. Tirmizî, 4:3; Tabakat, 1:83, 101.3. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:368; Beyhakî, 2:65.4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1: 368; Tirmizî, 45:97.

302 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 301: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ne vakit o zat yemekte bulunmazsa, tok olmuyorlard›. 1

fiu hâdise hem meflhurdur, hem kat’îdir.

• Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n küçük-lü¤ünde ona bakan ve hizmet eden Ümmü Eymen de-mifl: “Hiçbir vakit Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmaçl›k ve susuzluktan flikâyet etmedi—ne küçüklü¤ünde vene de büyüklü¤ünde.” 2

Dokuzuncusu: Murdias› olan Halime-i Sa’diye’nin ma-l›nda ve keçilerinin sütünde, kabilesinin hilâf›na olarakçok bereketi ve ziyade olmas›d›r. 3 Bu vak›a hem mefl-hurdur, hem kat’îdir.

• Hem sinek onu taciz etmezdi, onun cesed-i mübare-¤ine ve libas›na konmazd›. 4 Nas›l ki, evlâd›ndan SeyyidAbdülkadir-i Geylânî (k.s.) dahi, ceddinden o hâli irsiyetalm›flt›; sinek ona da konmazd›.

Onuncusu: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdünyaya geldikten sonra, bahusus velâdet gecesinde, y›l-d›zlar›n düflmesinin ço¤almas›d›r ki, flu hâdise, On Be-flinci Sözde kat’iyen bürhanlar›yla ispat etti¤imiz üzere,flu y›ld›zlar›n sukutu, fleyatin ve cinlerin gaybî haberler-den kesilmesine alâmet ve iflarettir. ‹flte, madem Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm vahiy ile dünyaya ç›kt›; el-bette yar›m yamalak ve yalanlar ile kar›fl›k, kâhinlerin vegayptan haber verenlerin ve cinlerin ihbarat›na set çek-mek lâz›md›r ki, vahye bir flüphe iras etmesinler ve vah-ye benzemesin. Evet, bi’setten evvel kâhinlik çoktu.Kur’ân nazil olduktan sonra onlara hatime çekti. Hatta

MEKTUBAT | 303 ON DOKUZUNCU MEKTUP

ihbarat: ihbarlar, haber vermeler,bildirmeler.iras etmek: vermek, getirmek,sebep olmak.irsiyet: soydan gelen, soya çe-kim.ispat: do¤ruyu delil göstererekmeydana koyma.kabile: göçebe insanlarda, ayn›soydan say›lan ve bir bafla itaateden insan toplulu¤u, boy, afliret.kâhin: gelecekten haber vermekiddias›nda bulunan kimse.kat’î: kesin, flüphesiz.libas: elbise.murdia: süt anne.nazil olmak: inmek, indirilmek.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.Seyyid: Hz. Muhammed’in torunuHz. Hasan’›n soyundan olan kim-se.sukut: düflme, afla¤› inme.fleyatin: fleytanlar.taciz etmek: rahats›z etmek, s›-k›nt› vermek.vahiy: bir fikrin, bir hakikatin ve-ya bir emrin Allah taraf›ndanpeygamberlere bildirilmesi.vak›a: hâdise.velâdet: do¤ufl, dünyaya gelme.zat: flah›s, kifli, fert.ziyade: çok, fazla.

alâmet: iz, belirti, iflaret.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.bahusus: özellikle.bereket: Allah’tan gelen bol-luk.

bi’set: Hz. Muhammed’inPeygamberlikle görevlendiril-mesi.bürhan: delil, ispat.cet: dede, ata.cesed-i mübarek: mübarekvücut, beden.

evlât: veletler, çocuklar.gaip: görünmeyen âlem.gaybî: baflka âlemdekilereait.hâdise: olay.hatime: son,hilâf: ters, karfl›, z›t.

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:367.2. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:368; Beyhakî, 6:125.3. Alliyyü’l-Karî, fierhü’fl-fiifa, 1:750.4. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:368.

Page 302: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

çok kâhinler imana geldiler. Çünkü daha cinler taifesin-den olan muhbirlerini bulamad›lar. Demek Kur’ân hati-me çekmiflti. ‹flte, eski zaman kâhinleri gibi, flimdi demedyumlar suretinde yine bir nevi kâhinlik, Avrupa’da,ispirtizmac›lar›n içlerinde bafl göstermifl. Her ne ise…

Elhâs › l : Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n nü-büvvetinden evvel nübüvvetini tasdik ettiren ve tasdikeden pek çok vak›alar, pek çok zatlar zahir olmufllar.Evet, dünyaya manen reis olacak (HAfi‹YE) ve dünyan›nmanevî fleklini de¤ifltirecek ve dünyay› ahirete mezraayapacak ve dünyan›n mahlûkat›n›n k›ymetlerini ilân ede-cek ve cin ve inse saadet-i ebediyeye yol gösterecek vefânî cin ve insi idam-› ebedîden kurtaracak ve dünyan›nhikmet-i hilkatini ve t›ls›m-› mu¤lâk›n› ve muammas›n›açacak ve Hâl›k-› Kâinat›n makas›d›n› bilecek ve bildire-cek ve O Hâl›k› tan›y›p umuma tan›tt›racak bir zat, elbet-te o daha gelmeden her fley, her nev’, her taife onun ge-lece¤ini sevecek ve bekleyecek ve hüsnüistikbal edecekve alk›fllayacak ve Hâl›k› taraf›ndan bildirilirse o da bildi-recek. Nas›l ki, sab›k ‹flaretlerde ve misallerde gördük ki,her bir nev-i mahlûkat, onu hüsnüistikbal ediyor gibimu’cizat›n› gösteriyorlar, mu’cize lisan›yla nübüvvetinitasdik ediyorlar.

HAfi‹YE: Evet, Sultan-› Levlâke Levlâk, öyle bir reistir ki, bin üç yüz ellisenedir saltanat› devam ediyor. Birinci as›rdan sonra her bir as›rda lâakalüç yüz elli milyon tebaas› ve raiyeti vard›r. Küre-i arz›n yar›s›n› bayra¤› al-t›na alm›fl; ve tebaas› kemal-i teslimiyetle ona her gün salâtüselâm ile tec-did-i biat ederek emirlerine itaat ederler.

ahiret: öbür dünya, dünya haya-t›ndan sonra bafllay›p sonsuzakadar devam edecek olan ikincihayat.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.as›r: yüzy›l, ça¤.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.evvel: önce.fânî: ölümlü, geçici.Hâl›k: yoktan yaratan, her fleyiyoktan var eden, yarat›c›; Allah.Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n ve onuniçinde olan her fleyin yarat›c›s›,Allah.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hatime: son.hikmet-i hilkat: yarat›l›fl hikmetive gayesi.hüsnüistikbal: güzel karfl›lama.idam-› ebedî: dirilmemek üzeresonsuz yok olufl.iman: inanma, ‹slâm dinini kabuletme.ins: insan.ispirtizma: ölülerin ruhlar›yla ba-z› flartlar alt›nda haberleflmeninmümkün oldu¤una inanan görüflve bu maksatla yap›lan faaliyet.kâhin: gelecekten haber vermekiddias›nda bulunan kimse.kemal-› teslimiyet: tam bir tesli-miyet.küre-i arz: dünya, yer küre.lâakal: hiç de¤ilse, en az›ndan.lisan: dil.mahlûkat: yarat›lm›fllar, yarat›k-lar.makas›d: maksatlar, gayeler.manen: manevî olarak.manevî: manevî yönden, mana-ca.medyum: ruhlar aras›nda arac›l›ketti¤ine ve gelece¤i bildi¤ine ina-n›lan kimse.mezraa: tarla, ekilecek yer.misal: örnek, numune.muamma: manas› zor anlafl›l›rfley.mu’cizat: mu’cizeler, Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: Allah taraf›ndan verilip,

yaln›z peygamberlerin göste-rebilecekleri büyük harika ifl.muhbir: haber veren, haber-ci.nev: tür, çeflit.nev-i mahlûkat: yarat›klar›nçeflitleri, türleri.nübüvvet: nebîlik, peygam-berlik.raiyet: halk, tâbi olanlar.reis: bafl, baflkan.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.

saadet-i ebediye: sonu ol-mayan, sonsuz mutluluk.sab›k: geçen, geçmifl, önceki.salâtüselâm: PeygamberEfendimiz için yap›lan dua veniyaz.saltanat: hâkimiyet.Sultan-› Levlâke Levlâk: Al-lah’›n “Sen olmasayd›n; felek-leri, âlemleri yaratmazd›m”dedi¤i Peygamberimiz Hz.Muhammed.suret: biçim, flekil, tarz.taife: topluluk.

tasdik: onaylama, do¤rula-ma.

tebaa: halk, ümmet.

tecdid-i biat: ba¤l›l›k sözünüyenileme.

t›ls›m-› mu¤lâk: anlafl›lmas›zor, kapal›, gizli s›r.

umum: bütün, herkes.

vak›a: olay.

zahir olmak: ortaya ç›kmak,görünmek.

zat: flah›s, kifli, fert.

304 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 303: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

On Yedinci ‹flaretResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n Kur’ân’dan

sonra en büyük mu’cizesi, kendi zat›d›r. Yani, onda içti-ma etmifl ahlâk-› âliyedir ki, her bir haslette en yüksek ta-bakada oldu¤una, dost ve düflman ittifak ediyorlar. Hat-ta flecaat kahraman› Hazret-i Ali, mükerreren diyordu:“Harbin dehfletlendi¤i vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhis-salâtü Vesselâm›n arkas›na iltica edip tahassun ediyor-duk.” 1 Ve hakeza, bütün ahlâk-› hamidede en yüksek veyetiflilmeyecek bir dereceye malikti. fiu mu’cize-i ekberiallâme-i ma¤rip Kad› ‹yaz’›n fiifa-i fierif’ine havale ediyo-ruz. Elhak, o zat, o mu’cize-i ahlâk-› hamideyi pek güzelbeyan edip ispat etmifltir.

Hem, pek büyük ve dost ve düflmanla musaddak birmu’cize-i Ahmediye (a.s.m.), fleriat-› kübras›d›r ki, nemisli gelmifl ve ne de gelecek. fiu mu’cize-i azam›n birderece beyan›n›, bütün yazd›¤›m›z otuz üç Söz ve otuzüç Mektuba ve otuz bir Lem’aya ve on üç fiuaa havaleediyoruz.

Hem, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n müte-vatir ve kat’î bir mu’cize-i kübras›, flakk-› kamerdir. Evet,flu inflikak-› kamer, çok tariklerle mütevatir bir surette,‹bni Mes’ut, ‹bni Abbas, ‹bni Ömer, ‹mam-› Ali, Enes,Huzeyfe gibi pek çok eaz›m-› Sahabeden müteaddittariklerle haber verilmekle beraber, nass-› Kur’ân’la, 2 oônªn≤rdG s≥n°ûrfGnh oánYÉs°ùdG pânHnônàrbpG ayeti, o mu’cize-i kübray›

MEKTUBAT | 305 ON DOKUZUNCU MEKTUP

med’in Cenab-› Hakk›n izniyle, birparmak iflaretiyle ay› ikiye böl-mesi suretiyle gösterdi¤i büyükmu’cize.ittifak etmek: birleflmek; fikirbirli¤i, söz birli¤i etmek.kat’î: kesin, flüphesiz.malik: sahip.misil: benzer, efl.mu’cize: Allah taraf›ndan verilip,yaln›z peygamberlerin gösterebi-lecekleri büyük harika ifl.mu’cize-i ahlâk-› hamide: güzelve övülmüfl ahlâk›n mu’cizesi.mu’cize-i Ahmediye: Peygambe-rimiz Hz. Muhammed’in mu’cize-si.mu’cize-i azam: büyük mu’cize.mu’cize-i ekber: en büyük mu’ci-ze.mu’cize-i kübra: en büyükmu’cize.musaddak: tasdik olunmufl, do¤-rulanm›fl.mükerreren: tekrarlayarak, tek-rar tekrar.müteaddit: birçok, çeflitli.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nass-› Kur’ân: Kur’ân-› Kerîm’inkesin, flüpheye ihtimal b›rakma-yan hükmü. Kur’ân’›n delilli¤i.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.suret: biçim, flekil, tarz.flakk-› kamer: ay›n ikiye bölün-mesi; Hz. Muhammed’in Cenab-›Hakk›n izniyle, bir parmak iflare-tiyle ay› ikiye bölmesi suretiylegösterdi¤i büyük mu’cize.flecaat: yi¤itlik, cesurluk, korku-suzluk.fleriat-› kübra: büyük fleriat.tabaka: derece.tahassun etmek: s›¤›nmak.tarik: yol; bir hadis ya da haberingelifl kanal›.zat: flah›s, fert, kifli..

ahlâk-› âliye: yüksek, üstünahlâk.ahlâk-› hamide: be¤enilen veövülen güzel ahlâk.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.Allâme-i Ma¤rip: kuzey Afri-ka’n›n (K. Bat› Afrika ve Endü-

lüs) en büyük âlimi.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.beyan: anlatma, aç›klama.dehflet: büyük korku hâli.eaz›m-› Sahabe: Sahabelerinen büyükleri, ileri gelenleri.elhak: gerçekten, do¤ru.hakeza: bunun gibi, benzeri.

harp: savafl.haslet: yarat›l›fltan gelen huy,karakter, özellik.havale etmek: b›rakmak.içtima etmek: toplanmak.iltica etmek: s›¤›nmak; gü-venmek, dayanmak.inflikak-› kamer: ay›n yar›l›pikiye ayr›lmas›; Hz. Muham-

1. Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 12:347, 419.

2. K›yamet yaklaflt›, ay yar›ld›. (Kamer Suresi: 1.)

Page 304: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

âleme ilân etmifltir. O zaman›n inatç› Kureyfl müflrikleri,flu ayetin verdi¤i habere karfl› inkâr ile mukabele etme-mifller, belki yaln›z “Sihirdir” demifller. Demek, kâfirler-ce dahi kamerin inflikak› kat’îdir. fiu mu’cize-i kübray›,flakk-› kamere dair yazd›¤›m›z Otuz Birinci Söze zeyilolan fiakk-› Kamer Risalesine havale ederiz.

Hem, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nas›l kiarz ahalisine inflikak-› kamer mu’cizesini göstermifl; öylede, semavat ahalisine, Miraç mu’cize-i ekberini göster-mifltir. ‹flte, Miraç denilen flu mu’cize-i azam›, Otuz Birin-ci Söz olan Miraç Risalesine havale ederiz. Çünkü o ri-sale, o mu’cize-i kübray›, ne kadar nuranî ve âlî ve do¤-ru oldu¤unu kat’î bürhanlarla, hatta mülhitlere karfl› daispat etmifltir. Yaln›z, mu’cize-i Mirac›n mukaddimesiolan Beytü’l-Makdis seyahati ve sabahleyin Kureyfl kav-mi ondan Beytü’l-Makdisin tarifat›n› istemesi üzerine hâ-s›l olan bir mu’cizeyi bahsedece¤iz. fiöyle ki:

Miraç gecesinin sabah›nda, Mirac›n› Kureyfle haberverdi. Kureyfl tekzip etti. Dediler: “E¤er Beytü’l-Makdisegitmifl isen, Beytü’l-Makdisin kap›lar›n› ve duvarlar›n› veahvalini bize tarif et.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Ves-selâm ferman ediyor ki:

p¢Spór≤nŸrG nâr«nH p‹ *G≈s∏néna t§nb o¬n∏rãpe rÜoôrcnG rºnd ÉkHrônc oârHnônµna1 p¬r«ndpG oôo¶rfnG ÉnfnGnh o¬tàn©næna o¬oàrjnGnQ »sànM o¬nær«nHnh »pær«nH nÖoéo◊rG n∞n°ûncnhYani, “Onlar›n tekziplerinden ve suallerinden pek çok

s›k›ld›m. Hatta öyle bir s›k›nt› hiç çekmemifltim. Birden,

ahali: halk, millet.ahval: hâller, durumlar.âlem: dünya, kâinat.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.âlî: yüce, yüksek.arz: dünya, yeryüzü.bahsetmek: bir konu hakk›ndasöz söylemek, konuflmak.Beytü’l-Makdis: Mescid-i Aksâ,Kudüs’teki meflhur kutsal mabet.bürhan: delil,dair: alâkal›, ait, ilgili.ferman: emir, buyruk.hâs›l olan: meydana gelen, orta-ya ç›kan.havale etmek: b›rakmak.ilân etmek: aç›klamak, herkeseduyurmak.inkâr: reddetme, kabul ve tasdiketmeme.inflikak: yar›lma, bölünme, ikiyeayr›lma.inflikak-› kamer: ay›n yar›l›p iki-ye ayr›lmas›; Hz. Muhammed’inCenab-› Hakk›n izniyle, bir par-mak iflaretiyle ay› ikiye bölmesisuretiyle gösterdi¤i büyük mu’ci-ze.ispat: do¤ruyu delil göstererekmeydana koyma.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kamer: ay.kat’î: kesin, flüphesiz.kavim: kabile, topluluk.k›yamet: dünyan›n sonu, bütünölülerin dirilerek mahflerde top-lanmas›, varl›¤›n bozulup da¤›l-mas›.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’e daya-nan Peygamberimiz Hz. Muham-med’in mensup oldu¤u meflhurArap kabilesi.Miraç: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in, Cenab-› Hakk›n hu-zuruna ruhen, cismen, hâlen ç›k-mas› mu’cizesi.mu’cize: Allah taraf›ndan verilip,yaln›z peygamberlerin gösterebi-lecekleri büyük harika ifl.mu’cize-i azam: en büyük mu’ci-ze.mu’cize-i ekber: en büyük mu’ci-ze.mu’cize-i kübra: en büyükmu’cize.mu’cize-i Miraç: Peygamberimiz

Hz. Muhammed’in Miraca ç›-k›fl mu’cizesi.mukabele etmek: karfl›l›kvermek, karfl›lamak.mukaddime: girifl, bafllang›ç.mülhit: Allah’a ve dine inan-mayan, dinsiz.müflrik: Allah’a flirk koflan, or-tak tutan.nuranî: nurlu, parlak.Resul-i Ekrem: çok cömert,

kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.risale: belli bir konuda yaz›l-m›fl küçük kitap.semavat: semalar, gökler.seyahat: yolculuk.sihir: büyü, büyücülük.sual: soru.flakk-› kamer: ay›n ikiye bö-lünmesi; Hz. Muhammed’inCenab-› Hakk›n izniyle, bir

parmak iflaretiyle ay› ikiyebölmesi suretiyle gösterdi¤ibüyük mu’cize.

tarif etmek: bir fleyi bellinoktalar ve iflaretlerle ince-den inceye anlat›p tan›tmak;tan›m.

tarifat: tarifler, tan›tmalar.

tekzip: yalanlama.

zeyil: ek, ilâve.

1. Buharî, 5:66, 6:104; Müslim, 1:156-157; Kad› ‹yaz, fiifa, 1:191.

306 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 305: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Cenab-› Hak, Beytü’l-Makdisi bana gösterdi; ben deBeytü’l-Makdise bak›yorum, birer birer her fleyi tarif edi-yordum.” ‹flte o vakit, Kureyfl, bakt›lar ki, Beytü’l-Mak-disten do¤ru ve tam haber veriyor.

Hem, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Kureyfledemifl ki: “Yolda giderken sizin bir kafilenizi gördüm. Ka-fileniz yar›n filân vakitte gelecek.” Sonra o vakit kafileyemuntaz›r kald›lar. Kafile bir saat teehhür etmifl. Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n ihbar› do¤ru ç›kmakiçin, ehl-i tahkikin tasdikiyle, günefl bir saat tevakkuf et-mifl. Yani, arz onun sözünü do¤ru ç›karmak için, vazife-sini, seyahatini bir saat tatil etmifltir ve o tatili güneflin sü-kûnetiyle göstermifltir. 1

‹flte, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm›n birtek sözünün tasdiki için, koca arz vazifesini terk eder, ko-ca günefl flahit olur. Böyle bir zat› tasdik etmeyen ve em-rini tutmayan›n ne derece bedbaht oldu¤unu ve onu tas-

dik edip emrine 2 Énær©nWnGnh Énær©pªn°S diyenlerin ne kadar bah-

tiyar olduklar›n› anla, 3 pΩnÓr°Sp’rGnh p¿ÉnÁp’rG n¤nY ! oórªnërdnG de.

On Sekizinci ‹flaretResul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n en büyük ve

ebedî ve yüzer delâil-i nübüvveti cami ve k›rk vecihle i’ca-z› ispat edilmifl bir mu’cizesi dahi Kur’ân-› Hakîm’dir. ‹fl-te flu mu’cize-i ekberin beyan›na dair Yirmi Beflinci Söz,

MEKTUBAT | 307 ON DOKUZUNCU MEKTUP

mümkün olmayacak derecedegüzel söz ve düzgün söz söyleme.ihbar: haber verme, bildirme.iman: inanma, inanç, ‹slâm dininikabul etme.kafile: birlikte yolculuk eden top-luluk.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’e daya-nan Peygamberimiz Hz. Muham-med’in mensup oldu¤u meflhurArap kabilesi.mu’cize: Allah taraf›ndan verilip,yaln›z peygamberlerin gösterebi-lecekleri büyük harika ifl.mu’cize-i ekber: en büyük mu’ci-ze.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamberimiz Hz.Muhammed.muntaz›r kalmak: beklemek, gö-zetmek.nimet: iyilik, lütuf, ba¤›fl, hay›rl›hâl, faydal› fley.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.seyahat: yolculuk, gezi.sükûnet: durgunluk, hareketsiz-lik.flahit: tan›k.tasdik etmek: do¤rulamak,onaylamak.teehhür etmek: geri kalmak, ge-cikmek.tevakkuf etmek: duraklamak,durmak,vazife: görev.vecih: yön, flekil.zat: flah›s, fert, kifli.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.arz: dünya, yeryüzü.bedbaht: bahts›z, zavall›.beyan: aç›klama, izah.Beytü’l-Makdis: Mescid-i Ak-sâ, Kudüs’teki meflhur kutsal

mabet.cami: toplayan, içine alan.Cenab-› Hak: Hakk›n ta ken-disi olan fleref ve azamet sa-hibi Allah.dair: alâkal›, ait, ilgili.delâil-i nübüvvet: peygam-berlik delilleri.

ebedî: sonsuz, sürekli.

ehl-i tahkik: tahkik ehli; ger-çe¤i araflt›ranlar, hakikatleridelilleriyle bilen âlimler.

hamd: Allah’a karfl› olan flük-rünü ve memnuniyetini onuöverek bildirme.

i’caz: âciz b›rakma; taklidi

1. Kad› ‹yaz, fiifa, 1:284; Süyutî, Dürerü’l-Müntesire, 193.2. ‹flittik ve itaat ettik. (Bakara Suresi: 285.)3. ‹man ve ‹slâm nimetinden dolay› Allah’a hamd olsun.

Page 306: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

takriben yüz elli sahifede, k›rk vech-i i’caz›n› icmalen be-yan ve ispat etmifltir. Öyle ise, flu mahzen-i mu’cizat olanmu’cize-i azam› o Söze havale ederek, yaln›z iki üç nük-teyi beyan edece¤iz.

B‹R‹NC‹ NÜKTE

E¤er den i l se : “‹’caz-› Kur’ân belâgattedir. Hâlbukiumum tabakat›n haklar› var ki, i’caz›nda hisseleri bulun-sun. Hâlbuki, belâgatteki i’caz› binde ancak bir muhak-kik âlim anlayabilir.”

Elcevap : Kur’ân-› Hakîm’in her tabakaya karfl› birnevi i’caz› vard›r. Ve bir tarzda, i’caz›n›n vücudunu ihsaseder.

Meselâ, ehl-i belâgat ve fesahat tabakas›na karfl› hari-kulâde belâgatteki i’caz›n› gösterir.

Ve ehl-i fliir ve hitabet tabakas›na karfl› garip, güzel,yüksek üslûb-u bedîin i’caz›n› gösterir. O üslûp herkesinhofluna gitti¤i hâlde, kimse taklit edemiyor. Mürur-u za-man, o üslûbu ihtiyarlatm›yor; daima genç ve tazedir.Öyle muntazam bir nesir ve mensur bir naz›md›r ki, hemâlî, hem tatl›d›r.

Hem, kâhinler ve gayptan haber verenler tabakas›nakarfl›, harikulâde ihbarat-› gaybiyedeki i’caz›n› gösterir.

Ve ehl-i tarih ve hâdisat-› âlem ulemas› tabakas›na kar-fl› Kur’ân’daki ihbarat ve hâdisat-› ümem-i salife ve ahvalve vak›at-› istikbaliye ve berzahiye ve uhreviyedeki i’caz›-n› gösterir.

ahval: hâller, durumlar,âlî: yüce, yüksek.âlim: bilgili, bilgin, ilim ile u¤ra-flan.belâgat: sözün düzgün, kusursuz,yerinde ve hâlin ve makam›n ica-b›na göre söylenmesi.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.beyan: aç›klama, izah.daima: sürekli, her zaman.ehl-i belâgat: güzel, kusursuz sözsöyleyenler, edipler, edebiyatç›-lar.ehl-i fesahat: do¤ru, düzgün,aç›k ve ak›c› flekilde söz söyle-yenler.ehl-i fliir: fliir ile u¤raflanlar, flair-ler.ehl-i tarih: tarihçiler, tarih ilmiyleu¤raflanlar.gaip: görünmeyen âlem.hâdisat-› âlem: âlemde meyda-na gelen olaylar.hâdisat-› ümem-i salife: geçmifl-teki milletlerin yaflad›¤› olaylar.harikulâde: hayranl›k verici, ola-¤anüstü.havale etmek: b›rakmak.hisse: pay.hitabet: hitap etme sanat›, güzelve düzgün söz söyleme, hatiplik.i’caz: mu’cizelik özelli¤i; taklidimümkün olmayacak derecedegüzel ve düzgün söz söyleme.‹’caz-› Kur’ân: Kur’ân’›n mu’cizeli-¤i.icmalen: k›saca, özetle.ihbarat: ihbarlar, haber vermeler,bildirmeler.ihbarat-› gaybiye: gayp âlemin-den haber vermeler.ihsas etme: hissettirme, hat›rlat-ma.ispat: do¤ruyu delil göstererekmeydana koyma.kâhin: gelecekten haber vermekiddias›nda bulunan kimse,Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-

resinde say›s›z hikmet ve fay-dalar bulunan Kur’ân.mahzen-i mu’cizat: mu’cize-lerin mahzeni, mu’cizelerintoplu bulundu¤u, içinde sak-land›¤› (kitap).mensur: nesir, düz yaz›.meselâ: örne¤in.mu’cize-i azam: en büyükmu’cize.muhakkik: gerçe¤i araflt›ran,bir fleyin iç yüzünü inceleye-rek vâk›f olan.muntazam: düzenli, tertipli.

mürur-u zaman: zaman›ngeçmesi.naz›m: dizilifl, tertip.nesir: düz yaz›.nev: çeflit, tür.nükte: herkesin anlayamad›-¤›, ancak dikkat edildi¤indeanlafl›lan ince söz ve mana.sahife: sayfa.tabaka: topluluk, s›n›f, zümre.tabakat: tabakalar.taklit etmek: benzerini yap-mak.takriben: tahminen, yaklafl›k

olarak, afla¤› yukar›.

ulema: âlimler, bilginler, ilimsahipleri.

umum: bütün, tüm.

üslûb-u bedîi: eflsiz güzellik-teki ifade tarz›.

üslûp: ifade tarz›, ifade biçimi.

vak›at-› istikbaliye ve ber-zahiye ve uhreviye: ahiretle,kabir hayat›yla ve gelecekleilgili olaylar.

vech-i i’caz: mu’cizelik yönü.

vücut: var olma, varl›k.

308 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 307: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ve içtimaiyat-› befleriye ulemas› ve ehl-i siyaset taba-kas›na karfl›, Kur’ân’›n desatir-i kudsiyesindeki i’caz›n›gösterir. Evet, o Kur’ân’dan ç›kan fleriat-› kübra, o s›rr-›i’caz› gösterir.

Hem maarif-i ‹lâhiye ve hakaik-› kevniyede tevagguleden tabakaya karfl›, Kur’ân’daki hakaik-i kudsiye-i ‹lâhi-yedeki i’caz› gösterir veya i’caz›n vücudunu ihsas eder.

Ve ehl-i tarikat ve velâyete karfl›, Kur’ân bir deniz gibidaima temevvüçte olan ayat›n›n esrar›ndaki i’caz›n› gös-terir.

Ve hakeza, k›rk tabakadan her tabakaya karfl› bir pen-cere açar, i’caz›n› gösterir. Hatta, yaln›z kula¤› bulunanve bir derece mana fehmeden avam tabakas›na karfl›,Kur’ân’›n okunmas›yla, baflka kitaplara benzemedi¤ini,kulak sahibi tasdik eder. Ve o âmî der ki: “Ya bu Kur’ânbütün dinledi¤imiz kitaplar›n afla¤›s›ndad›r—bu ise, hiç-bir düflman dahi diyemez ve hem yüz derece muhaldir.Öyle ise, bütün iflitilen kitaplar›n fevkindedir. Öyle ise,mu’cizedir.” ‹flte bu kulakl› âmînin fehmetti¤i i’caz›, onayard›m için bir derece izah edece¤iz. fiöyle ki:

Kur’ân-› Mu’cizülbeyan, meydana ç›kt›¤› vakit, bütünâleme meydan okudu ve insanlarda iki fliddetli his uyan-d›rd›:

Birisi: Dostlar›nda hiss-i taklidi, yani sevgili Kur’ân’›nüslûbuna karfl› benzemeklik arzusu ve onun gibi konufl-mak hissi.

MEKTUBAT | 309 ON DOKUZUNCU MEKTUP

fley.s›rr-› i’caz: mu’cizelik s›rr›.fleriat-› kübra: Allah’›n kâinatakoydu¤u büyük kanun; ‹slâmiyet.tabaka: zümre, s›n›f.tasdik etmek: onaylamak, do¤-rulamak.temevvüç: dalgalanma, çalkalan-ma.tevaggul: çok u¤raflma, meflgulolma.ulema: âlimler, bilginler, ilim sa-hipleri.üslûp: ifade tarz›, ifade biçimi.vücut: var olufl, varl›k.

âlem: dünya, cihan.âmî: cahil, okumam›fl.arzu: istek, heves.avam: halk.ayat: ayetler, deliller.desatir-i kudsiye: kutsalprensipler, kurallar.ehl-i siyaset: siyasetle u¤ra-flanlar, siyasetçiler.ehl-i tarikat ve ehli velâyet:tarikate mensup olanlar veAllah dostlar›.fehmetmek: anlamak.fevkinde: üstünde, üzerinde.

hakaik-› kevniye: kâinatla,yarat›l›flla ilgili gerçekler.hakaik-› kudsiye-i ‹lâhiye:Allah’a ait olan kutsal haki-katler, gerçekler.hakeza: bunun gibi, benzeri.his: duygu.hiss-i taklit: taklit hissi, ben-zerini yapma duygusu.i’caz: mu’cizelik özelli¤i; takli-di mümkün olmayacak dere-cede güzel ve düzgün sözsöyleme.içtimaiyat-› befleriye ulema-

s›: toplum bilimciler, sosyo-loglar.ihsas: hissettirme, sezdirme.izah: aç›klama, anlatma.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:aç›klamalar›yla ak›llar› benze-rini yapmaktan âciz b›rakanKur’ân-› Kerîm.maarif-i ‹lâhiye: ‹lâhî bilgiler.mu’cize: peygamberler tara-f›ndan ortaya konulan ve in-sanlar›n benzerini yapmaktanâciz kald›klar› fley.muhal: imkâns›z, olmayacak

Page 308: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kincisi: Düflmanlarda bir hiss-i tenkit ve muaraza, ya-ni Kur’ân üslûbuna mukabele etmekle dava-i i’caz› k›r-mak hissi.

‹flte bu iki hiss-i fledit ile, milyonlar Arabî kitaplar ya-z›lm›fllar; meydandad›r. fiimdi, bütün bu kitaplar›n en be-li¤leri, en fasihleri Kur’ân’la beraber okundu¤u vakit, herkim dinlese, kat’iyen diyecek ki, “Kur’ân bunlar›n hiçbi-risine benzemiyor. Demek Kur’ân, umum bu kitaplar›nderecesinde de¤ildir. Öyle ise, herhâlde, ya Kur’ân umu-munun alt›nda olacak—o ise yüz derece muhal olmaklaberaber, hiç kimse, hatta fleytan bile olsa diyemez. (HAfi‹-

YE) Öyle ise, Kur’ân-› Mu’cizülbeyan, yaz›lan umum ki-taplar›n fevkindedir.”

Hatta, manay› da fehmetmeyen cahil âmî tabakayakarfl› da, Kur’ân-› Hakîm, usand›rmamak suretiyle i’caz›-n› gösterir. Evet, o âmî, cahil adam der ki: “En güzel, enmeflhur bir beyti iki üç defa iflitsem, bana usanç veriyor.fiu Kur’ân ise hiç usand›rm›yor; gittikçe daha ziyade din-lemesi hofluma gidiyor. Öyle ise bu, insan sözü de¤ildir.”

Hem h›fza çal›flan çocuklar›n tabakas›na karfl› dahi,Kur’ân-› Hakîm, o nazik, zay›f, basit ve bir sahife kitab›h›fz›nda tutamayan o çocuklar›n küçük kafalar›nda, o bü-yük Kur’ân ve çok yerlerinde iltibas ve müflevvefliyetesebebiyet veren, birbirine benzeyen ayetlerin ve cümle-lerin teflabühüyle beraber, kemal-i sühuletle, kolayl›kla o

HAfi‹YE: Yirmi Alt›nc› Mektubun ehemmiyetli Birinci Mebhas›, flu cüm-lenin hafliyesi ve izah›d›r.âmî: okumam›fl, cahil.

Arabî: Arapça.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.beli¤: belâgatle, düzgün olarakmeram›n› anlatan, sanatl› söz ve-ya eser.beyit: iki m›sradan oluflan fliir.cahil: okuma yazmas› olmayan,bilgisiz.dava-i i’caz: mu’cize olufl davas›.derece: mertebe, de¤er.ehemmiyet: önem.fasih: güzel, aç›k ve düzgün.fehmetmek: anlamak.fevkinde: üstünde, üzerinde.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.h›fz: ezberleme.his: duygu.

310 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

hiss-i fledit: fliddetli his, duy-gu.hiss-i tenkit: tenkit hissi,elefltirme duygusu.i’caz: mu’cizelik özelli¤i; takli-di mümkün olmayacak dere-cede güzel ve düzgün sözsöyleme.iltibas: kar›flt›rma.izah: aç›klama.kat’iyen: kesinlikle, hiçbir za-man, asla.kemal-i sühulet: tam bir ko-layl›k.

Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:aç›klamalar›yla ak›llar› benze-rini yapmaktan âciz b›rakanKur’ân.mana: anlam.mebhas: bahis, konu, k›s›m,bölüm.muaraza: karfl› gelme, sözmücadelesi.muhal: imkâns›z.mukabele etmek: karfl›l›k

vermek, karfl› gelmek.müflevvefliyet: kar›fl›kl›k.nazik: narin, ince.sahife: sayfa.sebebiyet: sebep olma.suret: biçim, flekil, tarz.teflabüh: birbirine benzeme,benzeflme.umum: bütün, tüm.usanç: b›kk›nl›k.üslûp: ifade tarz›, ifade biçimi.zaif: zay›f.ziyade: çok, fazla.

Page 309: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

çocuklar›n haf›zalar›nda yerleflmesi suretinde, i’caz›n›onlara dahi gösterir.

Hatta, az sözden ve gürültüden müteessir olan hasta-lara ve sekeratta olanlara karfl›, Kur’ân’›n zemzemesi vesedas›, zemzem suyu gibi onlara hofl ve tatl› geldi¤i ci-hetle, bir nevi i’caz›n› onlara da ihsas eder.

Elhâs › l : K›rk muhtelif tabakata ve ayr› ayr› insanlara,k›rk vecihle, Kur’ân-› Hakîm i’caz›n› gösterir veya i’caz›-n›n vücudunu ihsas eder, kimseyi mahrum b›rakmaz.Hatta yaln›z gözü bulunan (HAfi‹YE) kulaks›z, kalpsiz, ilim-siz tabakas›na karfl› da, Kur’ân’›n bir nevi alâmet-i i’caz›vard›r. fiöyle ki:

Haf›z Osman hatt›yla ve basmas›yla olan Kur’ân-›Mu’cizülbeyan’›n yaz›lan kelimeleri birbirine bak›yor.

Meselâ, Sure-i Kehf’te 1

rºo¡oÑr∏nc rºo¡oæpeÉnK nh kelimesi alt›nda

yapraklar delinse, Sure-i Fât›r’daki 2 mÒ pªr£pb kelimesi az bir

inhirafla görünecek ve o kelbin ismi de anlafl›lacak. Ve

Sure-i Yâsin’de iki defa 3 n¿hoön†rëoe birbiri üstüne;

MEKTUBAT | 311 ON DOKUZUNCU MEKTUP

muhtelif: farkl›, çeflitli.müteessir olma: etkilenme, ra-hats›z olma.nev: tür, çeflit.seda: ses, yank›.sekerat: ölmek üzere olan bir ki-flinin kendinden geçmesi an›.suret: biçim, flekil, tarz.tabakat: tabakalar.vecih: yön, flekil, tarz.zemzem: Kâbe-i Mükerreme’ninyan›nda bulunan kuyunun ad› vebu kuyunun suyu, lezzetli su.zemzeme: ezgili hofl, na¤melises.

alâmet-i i’caz: mu’cize belir-tisi, mu’cize iflareti.cihet: yan, yön.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.haf›za: ezberleme kuvveti.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hat: yaz›.i’caz: mu’cizelik özelli¤i; takli-

di mümkün olmayacak dere-cede güzel ve düzgün sözsöyleme.ihsas etmek: hissettirmek.inhiraf: sapma; de¤iflme, bo-zulma.kelp: köpek.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve

suresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.

Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:aç›klamalar›yla ak›llar› benze-rini yapmaktan âciz b›rakanKur’ân

mahrum: nasipsiz, yoksun.

meselâ: örnek olarak.

1. Sekizincileri köpekleriydi. (Kehf Suresi: 22.)2. K›tmir: Ashab-› Kehf’in köpeklerinin ad›. (Fât›r Suresi: 13.)3. Haz›r k›l›nanlar. (Yâsin Suresi, 32, 53, 75.)

HAfi‹YE: Yaln›z gözü bulunan, kulaks›z, kalpsiz tabakas›na karfl› vech-ii’caz›, burada gayet mücmel ve muhtasar ve nak›s kalm›flt›r. Fakat buvech-i i’caz› Yirmi Dokuzuncu ve Otuzuncu Mektuplarda (HAfi‹YEC‹K) gayetparlak ve nuranî ve zahir ve bâhir gösterilmifltir; hatta körler de görebilir.O vech-i i’caz› gösterecek bir Kur’ân yazd›rd›k; inflaallah tab edilecek,herkes de o güzel vechi görecektir.

HAfi‹YEC‹K: Otuzuncu Mektup pek parlak tasavvur ve niyet edilmiflti. Fa-kat yerini baflkas›na, ‹flaratü’l-‹’caz’a verdi. Kendisi meydana ç›kmad›.

Page 310: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ve’s-Saffat’taki 1 nøjpön†rëoe ve

2 n¿hoön†rëoe hem birbirine,

hem onlara bak›yor; biri delinse, ötekiler az bir inhiraflagörünecek. Meselâ, Sure-i Sebe’nin ahirinde, Sure-i Fâ-

t›r’›n evvelindeki iki 3»'ærãne birbirine bakar. Bütün Kur’ân’-

da yaln›z üç »'ærãne ’dan ikisi birbirine bakmalar› tesadüfî

olamaz.

Ve bunlar›n emsali pek çoktur. Hatta bir kelime, beflalt› yerde yapraklar arkas›nda az bir inhirafla birbirinebak›yorlar. Ve Kur’ân’›n birbirine bakan iki sahifesinde,birbirine bakan cümleleri k›rm›z› kalemle yaz›lan birKur’ân’› ben gördüm, “fiu vaziyet dahi, bir nevi mu’cize-nin emaresidir” o vakit dedim. Daha sonra bakt›m ki,Kur’ân’›n, müteaddit yapraklar arkas›nda birbirine bakarçok cümleleri var ki, manidar bir surette birbirine bakar.

‹flte, tertib-i Kur’ân irflad-› Nebevî ile, münteflir ve mat-bu Kur’ân’lar da ilham-› ‹lâhî ile oldu¤undan, Kur’ân-›Hakîm’in nakfl›nda ve o hatt›nda bir nevi alâmet-i i’caziflareti var. Çünkü, o vaziyet ne tesadüfün ifli ve ne defikr-i beflerin düflünüflüdür. Fakat baz› inhiraf var ki, o datab’›n noksan›d›r ki, tam muntazam olsayd›, kelimelertam birbiri üzerine düflecekti.

Hem, Kur’ân’›n Medine’de nazil olan mutavass›t veuzun surelerinin her bir sahifesinde lâfzullah pek bedî birtarzda tekrar edilmifl. A¤leben ya befl, ya alt›, ya yedi, yasekiz, ya dokuz, ya on bir adet tekrar ile beraber, bir yap-

a¤leben: ço¤unlukla, genellikle.ahir: son.alâmet-i i’caz: mu’cizelik belirtisi,mu’cizelik iflareti.bâhir: aç›k, apaç›k.bedî: eflsiz, harika, güzel.emare: belirti, iflaret.emsal: örnekler, benzerler.fikr-i befler: insanlar›n fikri, in-sanlar›n düflüncesi.gayet: son derece, çok.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hat: yaz›.ilham-› ‹lâhî: Allah taraf›ndankalbe indirilen ilham.inhiraf: sapma, de¤iflme, bozul-ma.inflaallah: Allah izin verirse.irflad-› Nebevî: Peygamberindo¤ru yolu göstermesi.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.lâfzullah: Allah lâfz›, Allah keli-mesi.manidar: manal›, anlaml›.matbu: tab edilmifl, bas›lm›fl.meselâ: örnek olarak.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›k-lar› fley.muhtasar: k›salt›lm›fl, k›sa, özet.muntazam: derli-toplu, düzenli,tertipli.mutavass›t: orta hâlli, orta dere-celimücmel: k›sa, öz, özet.münteflir: neflredilmifl, bas›lm›flve yay›lm›fl.müteaddit: birçok, çeflitli.nak›s: noksan, eksik.

nak›fl: süs, iflleme.nazil olma: inme, indirilme.nev: tür, çeflit, cins.niyet: bir ifli yapmay› önce-den düflünme.nuranî: nurlu, parlak.sahife: sayfa.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›-¤› 114 bölümden her biri.

suret: biçim, flekil, tarz.tab: kitap bask›s›, kitap bas-ma.tasavvur: hayal etme, dü-flünme.tertib-i Kur’ân: Kur’ân’dakisurelerin düzenlenmesi, s›ra-lanmas›.tesadüf: rastlant›; kendili¤in-

den meydana gelme.tesadüfî: rastgele, tesadüfolarak, kendili¤inden meyda-na gelerek.vakit: zaman.vaziyet: durum, hâl.vech-i i’caz: mu’cizelik yönü.vecih: yön, tarz, flekil.zahir: görünür, aç›k.

1. Haz›r k›l›nanlar. (Saffat Suresi: 57.)

2. Haz›r k›l›nanlar. (Saffat Suresi: 127; 158.)

3. ‹kifler. (Sebe Suresi: 46; Nisâ Suresi: 3.)

312 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 311: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ra¤›n iki yüzünde ve karfl› karfl›ya gelen sahifede güzel vemanidar bir münasebet-i adediye gösterir. (HAfi‹YE 1, 2, 3, 4)

MEKTUBAT | 313 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hitam bulma: sona erme, bitme.i’caz: mu’cizelik özelli¤i; taklidimümkün olmayacak derecedegüzel ve düzgün söz söyleme.ifade-i Furkan: Kur’ân’›n ifadesi,anlat›m›, söyleyifl tarz›.ihlâl etmek: bozmak.‹lâhî huzur: insan›n kendisini Al-lah’›n manevî huzurunda oldu¤u-nu bilmesi hâli.‹sm-i Azam: Cenab-› Hakk›n binbir isminden en büyük ve mana-ca di¤er isimleri kuflatm›fl olan›.iflmam etme: hissettirme.ittihat: birleflme; fikir birli¤i etme.ittihaz etmek: kabul etmek.izzet: fleref, yücelik, üstünlük.kabil-i taklit: taklit edilebilir,benzeri yap›labilir.kafiye: fliirde m›sra sonunda sesuyuflmas›.kahtugalâ: yokluk ve k›tl›k.kat’iyen: kesinlikle, hiçbir zaman,asla.lâf›z: söz, kelime.lâtif: güzel, hofl.manidar: manal›, anlaml›.mazhar olma: flereflenme, ka-vuflma; görünme yeri, ayna olma.mertebe-i ulvî: yüce mertebe,yüksek derece.mezâyâ: meziyetler, üstünlükler.mezâyâ-i fesahat: aç›k ve düz-gün ifade üstünlükleri.meziyet: üstünlük vasf›, özelli¤i.muaraza etmek: karfl› gelmek,sözle mücadele etmek.mukaddes: kutsal, her türlü çir-kinlikten ve eksiklikten ar›nm›fl.müdayene ayeti: Bakara Suresi-nin 282. ayeti.mümtaz: üstün, seçkin.münacat: dua etme, yalvarma.münasebet-i adediye: say›cadenklik, uygunluk.nazar: dikkat, bak›fl.naz›m: tertip, dizilifl, düzen.nevi: tür, çeflit.nihayet: son.nokta-i nazar: bak›fl aç›s›.Rab: besleyen büyüten, ›slah veterbiye eden Allah.sanat-› lâfz›ye: ifadelerin sanatl›kullan›lmas›.sebeb-i ref: ortadan kald›rma se-bebi.s›rr-› i’caz: mu’cize oluflun s›rr›.suret: biçim, flekil, tarz.Süreyya y›ld›z›: Ülker (Pervin) y›l-d›z›.tanzir etmek: benzerini yapmak.ukul-ü befleriye: insanlar›n ak›l-lar›.ulvî: yüksek, yüce.üslûp: ifade tarz›, ifade biçimi.vahid-i k›yasî: ölçü birimi.virt: belli zamanlarda s›k s›k vedevaml› okunan zikir ve dua.

alâmet: belirti, iflaret, iz.âlem-i ahiret: ahiret âlemi.âlem-i rububiyet: Cenab-›Hakk›n terbiye, idare ve ira-desinin icra edildi¤i âlem.âlî: yüce, yüksek.belâgat: hâlin ve makam›ngere¤ine uygun anlatma.beyan-› Kur’ân: Kur’ân’›n

aç›klamas›, anlat›m›.cem’iyet: çok manalar› veözellikleri içine alan.cihet: yön, yan.derece-i iman: iman›n dere-cesi.ehl-i münacat ve zikir: Al-lah’› bolca an›p dua edenler.fehmetmek: anlamak.

fesahat: aç›kl›k ve ak›c›l›k.f›trî: yarat›l›fla uygun.Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n yara-t›c›s› olan Allah.has: hususî, özel.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.haflmet: ihtiflam, heybet.hat›r: düflünce; hâl; his.hitap: söz, söz söyleme.

1. De ki: And olsun, e¤er bu Kur’ân’›n benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya top-lan›p da hepsi birbirine yard›mc› olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (‹sra Suresi:88.)

2. Yer nerede, Süreyya y›ld›z› nerede!

HAfi‹YE 1: Hem, ehl-i zikir ve münacata karfl›, Kur’ân’›n ziynetli ve ka-fiyeli lâfz› ve fesahatli, sanatl› üslûbu ve nazar› kendine çevirecek belâga-tin mezâyâs› çok olmakla beraber, ulvî ciddiyeti ve ‹lâhî huzuru vecem’iyet hat›r› veriyor, ihlâl etmiyor. Hâlbuki, o çeflit mezâyâ-i fesahat vesanat-› lâfz›ye ve naz›m ve kafiye, ciddiyeti ihlâl eder, zerafeti iflmam edi-yor, huzuru bozar, nazar› da¤›t›r. Hatta münacat›n en lâtifi ve en ciddîsive en ulvî naz›ml› ve M›s›r’›n kahtugalâs›n›n sebeb-i ref’i olan ‹mam-› fia-fiî’nin meflhur bir münacat›n› çok defa okuyordum. Gördüm ki, naz›ml›,kafiyeli oldu¤u için, münacat›n ulvî ciddiyetini ihlâl eder. Sekiz dokuz se-nedir virdimdir. Hakikî ciddiyeti, ondaki kafiye ve naz›mla birlefltireme-dim. Ondan anlad›m ki, Kur’ân’›n has, f›trî, mümtaz olan kafiyelerinde,naz›m ve mezâyâs›nda bir nevi i’caz› var ki, hakikî ciddiyeti ve tam huzu-ru muhafaza eder, ihlâl etmez. ‹flte, ehl-i münacat ve zikir, bu nevi i’caz›aklen fehmetmezse de, kalben hisseder.HAfi‹YE 2: Kur’ân-› Mu’cizülbeyan’›n manevî bir s›rr-› i’caz› fludur ki:Kur’ân, ‹sm-i Azama mazhar olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-m›n pek büyük ve pek parlak derece-i iman›n› ifade ediyor.

Hem, mukaddes bir harita gibi, âlem-i ahiretin ve âlem-i rububiyetinyüksek hakikatlerini beyan eden, gayet büyük ve genifl ve âlî olan hak di-nin mertebe-i ulviyesini f›trî bir tarzda ifade ediyor, ders veriyor.

Hem, Hâl›k-› Kâinat›n, umum mevcudat›n Rabbi cihetinde, hadsiz iz-zet ve haflmetiyle hitab›n› ifade ediyor. Elbette bu suretteki ifade-i Fur-

kan’a ve bu tarzdaki beyan-› Kur’ân’a karfl›, tøp÷rGnh o¢ùrfp’rG pân©nªnàrLG pøpÄnd rπob1

p¬p∏rãpªpH n¿ƒoJrÉnj n’ p¿'Grôo≤rdG Gnò'g pπrãpªpH GƒoJrÉnj r¿nG '¤nY s›rr›yla bütün ukul-ü befleriye itti-

hat etse bir tek ak›l olsa dahi, karfl›s›na ç›kamaz, muaraza edemez. 2

ÉsjnôtãdG nøpe GnôsãdG nørjnG Çünkü, flu üç esas nokta-i nazar›nda, kat’iyen kabil-i

taklit de¤ildir ve tanzir edilmez!HAfi‹YE 3: Kur’ân-› Hakîm’in umum sahifeleri ahirinde ayet tamam olu-yor. Güzel bir kafiye ile nihayeti hitam buluyor. Bunun s›rr› fludur ki: Enbüyük ayet olan Müdayene ayeti sahifeler için, Sure-i ‹hlâs ve Kevser sa-t›rlar için bir vahid-i k›yasî ittihaz edildi¤inden, Kur’ân-› Hakîm’in bu gü-zel meziyeti ve i’caz alâmeti görülüyor. å

Page 312: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹K‹NC‹ NÜKTE

Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm›n zaman›nda sihrin reva-c› oldu¤undan, mühim mu’cizat› ona benzer bir tarzdageldi¤i; ve Hazret-i ‹sa Aleyhisselâm›n zaman›nda ilm-it›p revaçta oldu¤undan, mu’cizat›n›n galibi o cinsten gel-di¤i gibi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n dahizaman›nda Ceziretülarap’ta en ziyade revaçta dört fleyidi: Birincisi belâgat ve fesahat, ikincisi fliir ve hitabet,üçüncüsü kâhinlik ve gayptan haber vermek, dördüncü-sü hâdisat-› maziyeyi ve vak›at-› kevniyeyi bilmekti. ‹flte,Kur’ân-› Mu’cizülbeyan, geldi¤i zaman, bu dört nevi ma-lûmat sahiplerine karfl› meydan okudu.

• Baflta, ehl-i belâgate birden diz çöktürdü; hayretleKur’ân’› dinlediler.

HAfi‹YE 4: Bu makam›n bu mebhas›nda gayet ehemmiyetli ve haflmet-li ve büyük ve Risale-i Nur’un muvaffak›yeti noktas›nda gayet ziynetli vesevimli ve müflevvik kerametin, pek az ve cüz’î vaziyet ve k›sac›k numu-nelerine ve küçücük emarelerine, acelelik belâs›yla iktifa edilmifl. Hâlbu-ki o büyük hakikat ve o sevimli keramet ise, tevafuk nam›yla befl alt› ne-vileri ile Risale-i Nur’un bir silsile-i kerametini ve Kur’ân’›n göze görünenbir nevi i’caz›n›n lemaat›n› ve rumuzat-› gaybiyenin bir menba-› iflarat›n›teflkil ediyor. Sonradan, Kur’ân’da lâfzullah›n tevafukundan ç›kan birlem’a-i i’caz› gösteren yald›z ile bir Kur’ân yazd›r›ld›. Hem Rumuzat-› Se-maniye nam›ndaki sekiz küçük risaleler, hurufat-› Kur’âniyenin tevafuka-t›ndan ç›kan münasebet-i lâtife ve iflarat-› gaybiyelerinin beyan›nda telifedildi. Hem Risale-i Nur’u tevafuk s›rr›yla tasdik ve takdir ve tahsin edenKeramet-i Gavsiye ve üç Keramet-i Aleviye ve ‹flarat-› Kur’âniye nam›n-daki befl adet risaleler yaz›ld›. Demek, Mu’cizat-› Ahmediyenin telifinde obüyük hakikat icmalen hissedilmifl. Fakat, maatteessüf, müellif yaln›z birt›rna¤›n› görüp göstermifl, daha arkas›na bakmayarak koflup gitmifl.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.aleyhisselâm: selâm onun üzeri-ne olsun.belâgat: hâlin ve makam›n gere-¤ine uygun anlatma.beyan: anlatma, aç›klama, bildir-me.Ceziretülarap: Arap yar›madas›.cüz’î: az, küçük, s›n›rl›.ehemmiyetli: önemli.ehl-i belâgat: güzel, kusursuz sözsöyleyenler, edipler, edebiyatç›-lar.emare: iz, belirti, iflaret.fesahat: dilin do¤ru, düzgün, aç›kve ak›c› flekilde kullan›lmas›.gaip: görünmeyen âlem.galibi: ço¤unlu¤u.gayet: çok, son derece.hâdisat-› maziye: geçmiflte mey-dana gelen olaylar,hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.haflmet: ihtiflam, heybet, büyük-lük.hitabet: hitap etme sanat›, güzelve düzgün söz söyleme, hatiplik.hurufat-› Kur’âniye: Kur’ân’›nharfleri.i’caz: mu’cizelik özelli¤i; taklidimümkün olmayacak derecedegüzel ve düzgün söz söyleme.icmalen: k›saca, özetle.iktifa etmek: yeterli bulmak, ye-tinmek.ilm-i t›p: t›p ilmi.iflarat-› gaybiye: gaybî olarak ve-rilen iflaretler.iflarat-› Kur’âniye: Kur’ân’›n ifla-retleri.kâhin: gaipten, gelecekten habervermek iddias›nda bulunan kim-se.keramet: lütuf, ba¤›fl; Allah’›n ve-lî kullar›nda görülen ola¤anüstühâller veya tabiatüstü hâdiseler.keramet-i Aleviye: Hz. Ali’ye aitkeramet.keramet-i Gavsiye: Seyyid Ab-dülkadir Geylânî’nin kerameti.lâfzullah: Allah lâfz›, Allah keli-mesi.lem’a-i i’caz: mu’cizelik par›lt›s›.lemaat: par›lt›lar.maatteessüf: üzülerek, ne yaz›kki.malûmat: bilgiler.mebhas: bahis, konu.menba-› iflarat: iflaretler kayna¤›,merkezi.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cizat-› Ahmediye: Peygam-ber Efendimizin gösterdi¤i mu’ci-zelerden bahseden eser, 19. Mek-tup.

muvaffak›yet: Allah’›n yard›-m›yla baflar›l› olma.müellif: telif eden, yazar.mühim: önemli.münasebet-i lâtife: güzelmünasebetler, uygunluklar.müflevvik: teflvik eden, istekve heves artt›ran.nevi: tür, çeflit.numune: örnek, misal.nükte: herkesin anlayamad›-¤›, ancak dikkat edildi¤indeanlafl›lan ince söz ve mana.revaç: geçerlik, ra¤bet, de¤er.

risale: belli bir konuda yaz›l-m›fl küçük kitap.rumuzat-› gaybiye: gaybî re-mizler, iflaretler.silsile-i keramet: kerametzinciri.tahsin: be¤enme, güzel bul-ma.takdir: be¤enme, be¤endi¤inibelirtme.tasdik: do¤rulama, onayla-ma.telif: yazma, kaleme alma.teflkil etmek: meydana getir-

mek, oluflturmak.tevafuk: uygunluk, bir metin-de harflerin veya kelimelerinbirbirine denk gelmesi.tevafukat: uygunluklar, birmetinde harflerin veya keli-melerin birbirine denk gel-meleri.vak›at-› kevniye: kâinat vevarl›klarla ilgili olaylar.yald›z: alt›n, gümüfl ve bunla-r›n taklidi olan madde.ziynetli: süslü.ziyade: çok, fazla.

314 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 313: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• ‹kincisi, ehl-i fliir ve hitabet, yani muntazam nutukokuyan ve güzel fliir söyleyenlere karfl› öyle bir hayretverdi ki, parmaklar›n› ›s›rtt›. Alt›n ile yaz›lan en güzel fli-irlerini ve Kâbe duvarlar›na medar-› iftihar için as›lanmeflhur Muallâkat-› Seb’alar›n› indirtti, k›ymetten düflür-dü.

• Hem, gayptan haber veren kâhinleri ve sahirleri sus-turdu. Onlar›n gaybî haberlerini onlara unutturdu. Cinnî-lerini tardettirdi. Kâhinli¤e hatime çektirdi.

• Hem, ümem-i salifenin vakayiine ve hâdisat-› âleminahvaline vâk›f olanlar› hurafattan ve yalandan kurtar›p,hakikî hâdisat-› maziyeyi ve nurlu olan vakayi-i âlemi on-lara ders verdi.

‹flte bu dört tabaka, Kur’ân’a karfl› kemal-i hayret vehürmetle onun önüne diz çökerek flakirt oldular. Hiçbiri-si hiçbir vakit bir tek sureyle muarazaya kalk›flamad›lar.

E¤er den i l se : “Nas›l biliyoruz ki, kimse muarazaedemedi ve muaraza kabil de¤il?”

Elcevap : E¤er muaraza mümkün olsayd›, herhâldeteflebbüs edilecekti. Çünkü, muarazaya ihtiyaç fledit idi.Zira dinleri, mallar›, canlar›, ›yalleri tehlikeye düflüyor;muaraza edilseydi kurtulurlard›. E¤er muaraza mümkünolsayd›, herhâlde muaraza edecektiler. E¤er muarazaedilseydi, muaraza taraftarlar› kâfirler, münaf›klar çok,hem pek çok oldu¤undan, herhâlde muarazaya taraftarç›k›p iltizam ederek herkese neflredeceklerdi—nas›l ki,

MEKTUBAT | 315 ON DOKUZUNCU MEKTUP

münaf›k: kalbinde küfrü gizledi¤ihâlde Müslüman görünen, arabozucu.neflretmek: da¤›tmak, yaymak,herkese duyurmak.nur: ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k,nutuk: bir toplulu¤a karfl› yap›lankonuflma, hitap.sahir: sihir yapan, sihirbaz, büyü-cü.flakirt: talebe, ö¤renci.fledit: fliddetli.tardettirme: kovdurma.teflebbüs etmek: giriflmek, birfleyi yapmaya kalk›flmak.ümem-i salife: geçmifl ümmetler,milletler.vakayi: olaylar, hâdiseler.vakayi-i âlem: dünyada meyda-na gelen olaylar.vâk›f olan: bilen.vakit: zaman.zira: çünkü.

ahval: hâller, durumlar.cinnî: cin taifesinden olan.ehl-i fliir ve hitabet: fliir vedüzgün söz söyleme sanat›y-la u¤raflanlar.gaip: görünmeyen âlem.gaybî: baflka âlemdekilereait.hâdisat-› âlem: dünyadameydana gelen olaylar.hâdisat-› maziye: geçmifltemeydana gelen olaylar.hatime: son, nihayet.hurafat: hurafeler, asl› esas›

olmayan bat›l rivayetler, bat›linan›fllar.iltizam etmek: gerekli gör-mek, taraftarl›k yapmak.›yal: bir kimsenin geçindir-mekle yükümlü, oldu¤u kim-seler.kabil: mümkün, olabilir, ihti-mal dairesinde.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti in-kâr eden, dinsiz.kâhin: gaipten, gelecektenhaber vermek iddias›nda bu-lunan kimse.

kemal-› hayret ve hürmet:tam bir flaflk›nl›k ve sayg›.medar-› iftihar: övünme se-bebi.Muallâkat-› Seb’a: yedi ask›;Kur’ân nazil olmadan önce,cahiliyet devrinde meflhurArap flairlerinin en be¤enilmiflfliirlerinden, Kâbe’nin duvar›-na ast›klar› yaz›lar ve fliirler.muaraza: karfl› gelme, sözlemücadele etme.muntazam: derli-toplu, dü-zenli, tertipli.

Page 314: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹slâmiyetin aleyhinde her fleyi neflretmifller. E¤er neflret-seydiler ve muaraza olsayd›, herhâlde tarihlere, kitapla-ra flaflaal› bir surette geçecekti. ‹flte, meydanda bütün ta-rihler, kitaplar; hiçbirisinde, Müseylime-i Kezzab’›n bir-kaç f›kras›ndan baflka yoktur.

Hâlbuki, Kur’ân-› Hakîm, yirmi üç sene mütemadiyendamarlara dokunduracak ve inad› tahrik edecek bir tarz-da meydan okudu. Ve derdi ki:

“fiu Kur’ân’›n, Muhammedü’l-Emin gibi bir ümmîdennazirini yap›n›z ve gösteriniz.

“Haydi, bunu yapam›yorsunuz; o zat ümmî olmas›n,gayet âlim ve kâtip olsun.

“Haydi, bunu da getiremiyorsunuz; bir tek zat olma-s›n. Bütün âlimleriniz, beli¤leriniz toplans›n, birbirineyard›m etsin. Hatta güvendi¤iniz âliheleriniz size yard›metsin.

“Haydi, bununla da yapamayacaks›n›z; eskiden yaz›l-m›fl beli¤ eserlerden de istifade edip, hatta gelecekleri deyard›ma ça¤›r›p, Kur’ân’›n nazirini gösteriniz, yap›n›z.

“Haydi, bunu da yapam›yorsunuz; Kur’ân’›n mecmu-una olmas›n da, yaln›z on suresinin nazirini getiriniz.

“Haydi, on suresine mukabil, hakikî, do¤ru olarak birnazire getiremiyorsunuz; haydi, hikâyelerden, as›ls›z k›s-salardan terkip ediniz, yaln›z nazm›na ve belâgatine na-zire olsun getiriniz.

“Haydi, bunu da yapam›yorsunuz; bir tek suresininnazirini getiriniz.

aleyh: karfl›, karfl›t, z›t.âlihe: bat›l ilâhlar, tanr›lar.âlim: bilgili, bilgin, ilim ile u¤ra-flan.belâgat: sözün düzgün, kusursuz,yerinde ve hâlin ve makam›n ica-

316 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

b›na göre söylenmesi.beli¤: belâgatle anlat›lan,düzgün ve sanatl›; belâgatle,düzgün olarak anlatan.f›kra: paragraf, bölüm, k›s›m.gayet: çok, son derece.hakikî: gerçek, asl›na uygun,gerçek olan.istifade etmek: faydalan-mak, yararlanmak.kâtip: yazan, yaz›c›.k›ssa: ibret verici hikâye.Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet ve

faydalar bulunan Kur’ân.mecmuu: bütünü, hepsi.muaraza: karfl› gelme, sözmücadelesi.Muhammedü’l-Emin: her ba-k›mdan güvenilir olan Pey-gamberimiz.mukabil: karfl›, karfl›l›k.mütemadiyen: sürekli ola-rak.nazir: benzer, efl.nazire: örnek, benzer.naz›m: tertip, düzen, dizilifl.neflretmek: da¤›tmak, yay-

mak, herkese duyurmak.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›-¤› 114 bölümden her biri.suret: biçim, flekil, tarz.flaflaal›: parlak, göz al›c›.tahrik etmek: harekete ge-çirmek.tarz: biçim, flekil, suret.terkip: birkaç fleyin birlefltiri-lerek yeni bir fley meydanagetirilmesi, sentez.ümmî: okuma yazmas› olma-yan.zat: kifli, flah›s, fert.

Page 315: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“Haydi, sure uzun olmas›n; k›sa bir sure olsun, naziri-ni getiriniz. Yoksa din, can, mal, ›yalleriniz dünyada da,ahirette de tehlikeye düflecektir.”

‹flte, sekiz tabakada ilzam suretinde, Kur’ân-› Hakîmyirmi üç senede de¤il, belki bin üç yüz senede bütün insve cinne karfl› bu meydan› okumufl ve okuyor. Hâlbuki,evvelki zamanda o kâfirler can, mal ve ›yalini tehlikeyeat›p en dehfletli yol olan harp yolunu ihtiyar ederek, enkolay ve en k›sa olan muaraza yolunu terk ettiler. Demekmuaraza yolu mümkün de¤ildi.

‹flte, hiçbir âk›l, hususan o zamanda Ceziretülarap’ta-ki adamlar, hususan Kureyflîler gibi zeki adamlar, bir tekedipleri Kur’ân’›n bir tek suresine nazire yap›p Kur’ân’›nhücumundan kurtulmas›n› temin ederek, k›sa ve kolayyolu terk edip can, mal, ›yalini tehlikeye at›p en müflkü-lâtl› yola sülûk eder mi?

Elhâs›l, meflhur Câh›z’›n dedi¤i gibi, “Muaraza-i bilhu-ruf mümkün olmad›, muharebe-i bissüyufa mecbur oldu-lar.”

E¤er den i l se : Baz› muhakkik ulema demifller ki:“Kur’ân’›n bir suresine de¤il, bir tek ayetine, hatta birtek cümlesine, hatta bir tek kelimesine muaraza edilmezve edilmemifl.” Bu sözler mübalâ¤a görünüyor ve ak›lkabul etmiyor. Çünkü, beflerin sözlerinde Kur’ân cümle-lerine benzeyen çok cümleler var. Bu sözün s›rr-› hikme-ti nedir?

MEKTUBAT | 317 ON DOKUZUNCU MEKTUP

bir fleyin iç yüzünü inceleyerekvâk›f olan.muharebe-i bissüyuf: k›l›çla sa-vaflmak, silâhla mücadele etmek.mübalâ¤a: afl›r› büyütme, abart-ma, abart›.müflkülât: güçlükler, zorluklar.nazir: benzer, efl.nazire: örnek, benzer.s›rr-› hikmet: hikmetin s›rr›, her-kesin bilmedi¤i gizli sebep.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›114 bölümden her biri.suret: biçim, flekil, tarz.sülûk: bir yola girme, bir yol tut-ma.temin etmek: sa¤lamak; teminederek, sa¤layarak.temin: sa¤lama, karfl›lama.terk etmek: b›rakmak, vazgeç-mek.ulema: âlimler, bilginler, ilim sa-hipleri.

ahiret: öbür dünya, dünyahayat›ndan sonra bafllay›pebediyen devam edecek olanikinci hayat.âk›l: ak›ll›.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.befler: insan.Ceziretülarap: Arap yar›ma-das›.edip: güzel ve sanatl› söz söy-leyen veya yazan.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.harp: savafl.

hususan: özellikle.ihtiyar etmek: seçmek, ter-cih etmek.ilzam: susturma, tart›flmadakuvvetli deliller ve belgeleröne sürerek karfl›dakini ce-vap veremez hale getirme.ins: insan.›yal: bir kimsenin geçindir-mekle yükümlü oldu¤u kim-seler.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti in-kâr eden, dinsiz.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve

suresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.Kureyfl: kökü Hz. ‹brahim’edayanan Peygamberimiz Hz.Muhammed’in mensup oldu-¤u meflhur Arap kabilesi.mecbur: bir ifli yapmak zo-runda kalm›fl.muaraza: karfl› gelmek, sözlemücadele etmek.muaraza-i bilhuruf: söz, yaz›veya fikir ile birisine karfl› ç›k-mak.muhakkik: gerçe¤i araflt›ran,

Page 316: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Elcevap : ‹’caz-› Kur’ân’da iki mezhep var:

Mezheb-i ekser ve racih odur ki: Kur’ân’daki letaif vebelâgat ve mezâyâ-i maani, kudret-i beflerin fevkindedir.

‹kinci, mercuh mezhep odur ki: Kur’ân’›n bir suresinemuaraza kudret-i befler dahilindedir; fakat, Cenab-› Hak,mu’cize-i Ahmediye (a.s.m.) olarak menetmifl. Nas›l kibir adam aya¤a kalkabilir; fakat eser-i mu’cize olarak birnebî dese ki, “Sen kalkamayacaks›n”; o da kalkamazsa,mu’cize olur. fiu mezheb-i mercuha “Sarfe Mezhebi” de-nilir. Yani, Cenab-› Hak cin ve insi menetmifl ki,Kur’ân’›n bir suresine mukabele edemesinler. E¤er menetmeseydi, cin ve ins bir suresine mukabele ederdi. ‹flte,flu mezhebe göre, “Bir kelimesine de muaraza edilmez”diyen uleman›n sözleri hakikattir. Çünkü, madem Ce-nab-› Hak i’caz için onlar› men etmifl; muarazaya a¤›zla-r›n› açamazlar. A¤›zlar›n› açsalar da, izn-i ‹lâhî olmazsakelimeyi ç›karamazlar.

Amma mezheb-i racih ve ekser olan mezheb-i evvelegöre dahi, o uleman›n beyan etti¤i fikrin flöyle bir incevechi vard›r ki:

Kur’ân-› Hakîm’in cümleleri, kelimeleri birbirine ba-kar. Baz› olur, bir kelime on yere bakar; onda, on nük-te-i belâgat, on münasebet bulunuyor—nas›l ki ‹flaratü’l-‹’caz nam›ndaki tefsirde, Fatiha’n›n baz› cümleleri içinde

ve 1 p¬«pa nÖrjnQ n’ oÜÉnà`pµrdG n∂pd'P @ = =⁄G cümleleri içinde, flu

nüktelerden baz› numuneleri göstermifliz.

belâgat: sözün düzgün, kusursuz,yerinde ve hâlin ve makam›n ica-b›na göre söylenmesi.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak.Cenab-› Hak: Allah; Hakk›n takendisi olan, fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.ekser: ço¤unluk.eser-i mu’cize: mu’cize eseri.fevkinde: üstünde, üzerinde.hakikat: gerçek, do¤ru.i’caz: mu’cizelik özelli¤i, taklidimümkün olmayacak derecedegüzel ve düzgün söz söyleme.i’caz-› Kur’ân: Kur’ân’›n mu’cizeli-¤i.ins: insan.izn-i ‹lâhî: Allah’›n izni.kudret-i befler: insan gücü, kuv-veti.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.letaif-i belâgat: belâgatteki ince-likler, ifadelerdeki edebî güzellik-ler.men etmek: yasaklamak, engel-lemek.mercuh: baflkas› ona tercih edil-mifl olan.mezâyâ-i maani: manalardakimeziyetler, üstünlükler.mezhep: gidilen, tutulan yol; ta-kip edilen görüfl.mezheb-i ekser ve racih: üstünolan, tercih edilen ve ço¤unlu¤ungörüflü, yolu.mezheb-i evvel: ilk mezhep, ilkgörüfl.mezheb-i mercuha: tercihte ikin-ci derecede olan, baflkas› kendisi-ne tercih edilen mezhep, görüfl.mezheb-i racih: tercih edilenmezhep; üstün olan görüfl.muaraza etmek: karfl› gelmek,

sözle mücadele etmek.muaraza: karfl› gelme, sözlemücadele etme.mu’cize: peygamberler tara-f›ndan ortaya konulan ve in-sanlar›n benzerini yapmaktanâciz kald›klar› fley.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.mukabele etmek: karfl›l›k

vermek, karfl› gelmek.münasebet: ilgi, ba¤lant›.nam: ad, isim.nebî: peygamber.numune: örnek, misal.nükte: herkesin anlayamad›-¤›, ancak dikkat edildi¤indeanlafl›lan ince söz ve mana.nükte-i belâgat: düzgün, ku-sursuz ve yerinde söylenen

sözlerdeki ince ve zarif mana.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›-¤› 114 bölümden her biri.tefsir: Kur’ân’›n mana bak›-m›ndan izah›, Kur’ân-› Kerîm’iaç›klamak maksad›yla yaz›-lan kitap.ulema: âlimler, bilginler, ilimsahipleri.vecih: yüz, yön.

1. Elif lam mim. • fiu yüce kitap ki, onda asla flüphe yoktur. (Bakara Suresi: 1-2.)

318 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 317: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Meselâ, nas›l ki münakkafl bir sarayda, müteaddit,muhtelif nak›fllar›n dü¤ümü hükmünde bir tafl›, bütün na-k›fllara bakacak bir yerde yerlefltirmek, bütün o duvar›nukufluyla bilmeye mütevakk›ft›r. Hem nas›l ki, insan›nbafl›ndaki göz bebe¤ini yerinde yerlefltirmek, bütün cese-din münasebat›n› ve vezaif-i acibesini ve gözün o vezaifekarfl› vaziyetini bilmekle oluyor. Öyle de, ehl-i hakikatinçok ileri giden bir k›sm›, Kur’ân’›n kelimat›nda pek çokmünasebat› ve sair ayetlere, cümlelere bakan vücuhlar›,alâkalar› göstermifller. Hususan ulema-i ilm-i huruf dahaileri gidip, bir harf-i Kur’ân’da bir sahife kadar esrar›, eh-line beyan ederek ispat etmifller.

Hem madem Hâl›k-› Külli fiey’in kelâm›d›r; her bir ke-limesi, kalp ve çekirdek hükmüne geçebilir. Etraf›nda es-rardan müteflekkil bir cesed-i manevîye kalp; ve flecere-imaneviyeye çekirdek hükmüne geçebilir.

‹flte, insan›n sözlerinde, Kur’ân’›n kelimeleri gibi keli-meler, belki cümleler, ayetler bulunabilir. Fakat, Kur’ân’-da çok münasebat gözetilerek bir tarz ile yerlefltirildi¤iyerde, bir ilm-i muhit lâz›m ki, öyle yerli yerine yerleflsin.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE

Kur’ân-› Mu’cizülbeyan’›n hulâsatülhulâsa bir icmal-imahiyeti için, bir vakit Arabî ibare ile bir tefekkür-ü ha-kikîyi Cenab-› Hak benim kalbime ihsan etmiflti. fiimdi,aynen o tefekkürü Arabî olarak yazaca¤›z, sonra mana-s›n› beyan edece¤iz. ‹flte:

MEKTUBAT | 319 ON DOKUZUNCU MEKTUP

k›s›m: bölüm, kol, dal.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan: aç›kla-malar›yla ak›llar› benzerini yap-maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-rîm, izah› insan gücünün üstündeolan Kur’ân-› Kerim.meselâ: örnek olarak.muhtelif: çeflitli, farkl›.münakkafl: nak›fll›, ifllemeli, süs-lü.münasebet: münasebetler, ilgi-ler, ba¤lar.müteaddit: birçok, çeflitli.müteflekkil: meydana gelmifl,oluflmufl.mütevakk›f: ba¤l›.nak›fl: iflleme, süs.nukufl: nak›fllar, ifllemeler.sahife: sayfa.sair: di¤er, baflka, öteki.flecere-i maneviye: manevî a¤aç.tarz: biçim, flekil, kendine hasolufl.tefekkür: bir mesele hakk›ndazihni faaliyet gösterme, düflün-me, fikir üretme.tefekkür-ü hakikî: gerçek, as›ltefekkür.ulema-i ilm-i huruf: harf ilmiyleu¤raflan âlimler.vaziyet: durum, hâl.vezaif: vazifeler, görevler.vezaif-i acibe: hayrette b›rakan,harika, flafl›rt›c› görevler.vücuh: vecihler, yönler, yüzler.

alâka: ilgi.Arabî: Arapça.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru,gerçek, Hakk›n ta kendisiolan, fleref ve azamet sahibiyüce Allah.ceset: gövde, vücut, beden.cesed-i manevî: manevî vü-cut, varl›k.ehil: kabiliyetli, yetenekli, lâ-

y›k olan.ehl-i hakikat: gerçe¤i ve do¤-ruyu bulup onun peflinden gi-denler.esrar: s›rlar, gizlenilen ve bi-linmeyen fleyler.Hâl›k-› Külli fiey: kâinatta varolan her fleyin yarat›c›s›, Al-lah.harf-i Kur’ân: Kur’ân harfi.hulâsatülhulâsa: hulâsan›nhulâsas›, özünün özü.hususan: özellikle.hükmünde: yerinde, de¤erin-

de.hükmüne geçmek: yerinegeçmek, de¤erinde olmak.ibare: cümle, paragraf, ifade.icmal-i mahiyet: mahiyetinözeti.ihsan etmek: ba¤›fllamak, ik-ram etmek.ilm-i muhit: her fleyi ihataedici, kuflat›c› ilim.ispat: do¤ruyu delil göstere-rek meydana koyma.kelâm: söz.kelimat: kelimeler, sözler.

Page 318: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

p¬pdnÓnLnh p¬pdÉnªnL p±Én°UrhnÉpH nìsönUnh p¬pàs«pfGnórMnh '¤nY nóp¡n°T røne n¿ÉnërÑo°Sp ÉnªrLpG pqöpùpd …phÉnërdnG tâu°ùdG o¬oJÉn¡pL oQsƒnæoŸrG oº«pµn◊rG o¿'Grôo≤rdnG p¬pdÉnªncnhpQÉn°ürYn’rG p‘ nÚpØp∏nàrîoŸrG nøjpóuMnƒoŸrGnh pABÉn«pdrhn’rGnh pABÉn«pÑrfn’rG pÖoà`oc pqπocp≥jpór°ünJ '¤nY rºp¡pdƒo≤oYnh rºp¡pHƒo∏o≤pH nÚp≤pØsàoŸrG p∂pdÉn°ùnŸrGnh pÜpQÉn°ûnŸrGnhnƒognh p∫ÉnªrLp’rG p¬rLnh '¤nY p¬peÉnµrMnG päÉs«u∏ocnh p¿'Grôo≤rdG päÉn°SÉn°SnGpánjGnóp¡rdG oør«nYnh p¬r«n∏nY p∫nõræoŸrGnh p∫nõræoŸrGnh p∫põræoŸrG p ÉnªrLpÉpH p≈rMnƒrdG o¢†rënepÚp≤n«rdÉpH p≥pFBÉn≤n◊rG o™nªrénenh pInQhoös†dÉpH p¿ÉnÁp’rGpQGnƒrfnG o¿nór©nenh pángGnónÑrdÉpHpInóngÉn°ûoŸrÉpH nÚp∏peÉnµrdG pQÉnªrKn’rGhoPnh p¿Én«n©rdÉpH pInOÉn©s°ùdG n‹pG lπ°pUƒoenhp≥jpQÉnØnJ røpe p¥pOÉs°üdG p¢Srón◊rÉpH u¿Én÷rGnh p¢ùrfp’rGnh p∂n∏nŸrG o∫ƒoÑr≤nenhnÚ p∏peÉnµrdG pAnBÓn≤o©rdG p¥ÉnØuJÉpH pás«p∏r≤n©rdG pπpFn=’sódÉpH oósjnDƒoŸrGnh päGnQÉnen’rGp¿GnórLpƒrdG p¿ÉnærÄpªrWpG pInOÉn¡n°ûpH pánª«p∏s°ùdG pInôr£pØrdG pán¡pL røpe o¥són°üoŸrGnhpInóngÉn°ûoŸrÉpH p¿ÉnesõdG pqône '¤nY p√pRÉnérYpG o¬rLnh »pbÉnÑrdG oásjpónHn’rG oInõpér©oŸrGnhp¿Én«rÑ°uüdG pÖnà`rµne '‹pG '=¤rYn’rG pCÓn``nŸrG nøpe p√pOÉn°TrQpG oInôpFGnO o§p°ùnÑræoŸrGnhpôn°ünÑrdGhoP nƒog Gnòncnh nÚu« pÑs°üdG n™ne oánµ=pÄ'∏nªrdnG m¢SrQnO pør«nY røpe oó«pØnàr°ùnjoÖu∏n≤ojnh Én¡pH o§«pëojnh pQƒo¡t¶dGnh pìƒo°VoƒrdG p∫ÉnªnµpH nABÉn«r°Tn’rG …nônj p≥n∏r£oŸrG

320 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 319: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

p¬uØnc≈ pa nánYÉ°sùdG pánYÉ°sùdG o™pfÉn°U oÖu∏n≤oj Énªnc Énænd o¬oapqôn©ojnh p√pónj ≈ pa nºndÉn©rdGGkQsônµoe o∫ƒo≤nj … pòsdG nƒog p¿És°ûdG oº«p¶n©rdG o¿'Grôo≤rdG Gnò'¡na p¢SÉsæ∏pd Én¡oapqôn©ojnh

.*G s’pG n¬'dpG 'B’ o¬sfnG rºn∏rYÉna :nƒog s’pG n¬'dpG 'B’ *nG

‹flte flu tefekkür-ü Arabînin tercümesi ve meali fludurki:

Yani, Kur’ân-› Mu’cizülbeyan’›n alt› ciheti parlakt›r venurludur. Evham ve flübehat, içine giremez. Çünkü, ar-kas› Arfla dayan›yor; o cihette nur-u vahiy var. Önündeve hedefinde saadet-i dâreyn var; ebede, ahirete el at-m›fl, Cennet ve saadet nuru var. Üstünde sikke-i i’cazparl›yor. Alt›nda bürhan ve delil direkleri var. ‹çi halis hi-

dayet; sa¤› 1 n¿ƒo∏p≤r©nj nÓnanG ’lar ile ukulü istintakla “Sadakte”

dedirtiyor. Solunda, kalplere ezvak-› ruhanî vermekle,vicdanlar› istiflhat ederek “Bârekâllah” dediren Kur’ân-›Mu’cizülbeyan’a hangi köfleden, hangi cihetten evhamve flübehat›n h›rs›zlar› girebilir?

Evet, Kur’ân-› Mu’cizülbeyan, as›rlar›, meflrepleri,meslekleri muhtelif olan enbiyan›n, evliyan›n, muvahhi-dînin kitaplar›n›n s›rr-› icma›n› camidir. Yani, bütün oehl-i kalp ve ak›l, Kur’ân-› Hakîm’in mücmel ahkâm›n›ve esasat›n› tasdik eder bir surette, o esasat› kitaplar›ndazikredip kabul etmifller. Demek onlar, Kur’ân flecere-i se-mavîsinin kökleri hükmündedirler.

MEKTUBAT | 321 ON DOKUZUNCU MEKTUP

istintak: söyletme, konuflturma.istiflhat etmek: flahit göstermek.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan: aç›kla-malar›yla ak›llar› benzerini yap-maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-rîm.meal: anlam, mana.meslek: usul, tarz, tutulan yol.meflrep: yarat›l›fl, huy, mizaç; ha-reket tarz›.muhtelif: çeflitli, farkl›.muvahhidîn: muvahhitler, Al-lah’›n varl›¤›na ve birli¤ine ina-nanlar.mücmel: öz, özet, k›sa.nur: ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.nur-u vahiy: vahiy nuru.saadet: mutluluk.saadet-i dâreyn: iki cihan saade-ti, dünya ve ahiret mutlulu¤u.Sadakte: do¤ru söyledin.s›rr-› icma: icma s›rr›, da¤›n›kfleyleri bir araya getirip toplamas›rr›.sikke-i i’caz: mu’cizelik iflareti,sikkesi, damgas›.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›114 bölümden her biri.suret: biçim, flekil, tarz.flecere-i semavî: semavî a¤aç;kökleri ‹lâhî ve semavî hakikatle-re dayanan manevî a¤aç.flübehat: flüpheler.tasdik etmek: onaylamak, do¤-rulamak.tefekkür: bir mesele hakk›ndazihni faaliyet gösterme, düflün-me, fikir üretme.tercüme: bir sözü bir dilden bafl-ka bir dile çevirme, çeviri.ukul: ak›llar.vicdan: iyiyi kötüden, hayr› fler-den ay›rt etmeye yard›mc› olanahlâkî duygu, his.zikretmek: anmak, bildirmek.

ahiret: öbür dünya, dünyahayat›ndan sonra bafllay›pebediyen devam edecek olanikinci hayat.ahkâm: emirler, hükümler.Arabî: Arapça.arfl: Allah’›n kudret ve salta-nat›n›n tecelli etti¤i yer.as›r: ça¤, yüzy›l.Bârekâllah: Allah mübareketsin, hay›rl› ve bereketli ol-

sun.bürhan: delil.cami: toplayan, içine alan.cihet: yan, yön, taraf.ebed: sonsuzluk.ehl-i kalp: kalp ehli olanlar,kalbiyle manevî terakkidebulunanlar.enbiya: nebîler, peygamber-ler.esasat: esaslar, temeller.

evham: vehimler, kuflkular,kuruntular.evliya: velîler, Allah dostlar›.ezvak-› ruhanî: ruhanî, ma-nevî zevkler.halis: saf, kat›ks›z; sadece,gerçek.hidayet: do¤ru ve hak olan,‹slâmiyet.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.

1. Ak›l etmezler mi? (Yâsin Suresi: 68.)

Page 320: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, Kur’ân-› Hakîm vahye istinat ediyor ve vahiydir.Çünkü, Kur’ân’› nazil eden Zat-› Zülcelâl, mu’cizat-› Ah-mediye (a.s.m.) ile, Kur’ân vahiy oldu¤unu gösterir, ispateder. Ve nazil olan Kur’ân dahi, üstündeki i’caz ile gös-terir ki, Arfltan geliyor. Ve münzel-i aleyh olan Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n bidayet-i vahiydeki telâ-fl› ve nüzul-ü vahiy vaktindeki vaziyet-i bîhuflu ve herkes-ten ziyade Kur’ân’a karfl› ihlâs ve hürmeti gösteriyor ki,vahiy olup ezelden geliyor, ona misafir oluyor.

Hem o Kur’ân, bilbedahe mahz-› hidayettir. Çünküonun muhalifi, bilmüflahede, küfrün dalâletidir.

Hem, bizzarure, Kur’ân envar-› imaniyenin madenidir.Elbette envar-› imaniyenin aksi zulümatt›r. Çok Sözlerdebunu kat’î olarak ispat etmifliz.

Hem Kur’ân, bilyakîn, hakaik›n mecma›d›r; hayalât vehurafat, içine giremez. Teflkil etti¤i hakikatli âlem-i ‹slâ-miyet, izhar etti¤i esasl› fleriat ve gösterdi¤i âlî kemalât›nflahadetiyle, âlem-i gayba ait olan bahislerinde dahi,âlem-i flahadetteki bahisleri gibi ayn-› hakaik oldu¤unuve içinde hilâf bulunmad›¤›n› ispat eder.

Hem Kur’ân, bilayan ve flüphesiz, saadet-i dâreyneisal eder, befleri ona sevk eder. Kimin flüphesi varsa, birdefa Kur’ân’› okusun ve dinlesin, ne diyor?

Hem, Kur’ân’›n verdi¤i meyveler hem mükemmeldir,hem hayattard›r. Öyle ise, Kur’ân a¤ac›n›n kökü hakikat-tedir, hayattard›r. Çünkü meyvenin hayat›, a¤ac›n haya-t›na delâlet eder. ‹flte, bak, her as›rda ne kadar asfiya ve

âlem-i gayp: varl›¤› kesin olan vemahiyeti Allah taraf›ndan bilinen,görünmeyen baflka dünyalar.âlem-i ‹slâmiyet: ‹slâm dünyas›.âlem-i flahadet: flahadet âlemi,gözle gördü¤ümüz âlem.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.âlî: yüce, yüksek.arfl: Allah’›n kudret ve saltanat›-n›n tecelli etti¤i yer.asfiya: Peygamber Efendimizinvârisi hükmünde olup onun mes-lek ve gayelerini hayata geçirme-ye ve uygulamaya çal›flan âlimzatlar.as›r: ça¤, yüzy›l.ayn-› hakaik: gerçeklerin ta ken-disi.bahis: konu; bir konu hakk›ndasöz söyleme, konuflma.befler: insan, insanl›k.bidayet-i vahiy: vahyin bafllang›-c›.bilayan: aç›k bir flekilde.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bilmüflahede: görür flekilde, gör-me derecesinde.bilyakîn: delil ile flüphesiz ve te-reddütsüz.bizzarure: ister istemez, zorunluolarak.dalâlet: iman ve ‹slâmiyetten ay-r›lmak, sap›kl›k.delâlet: delil olma, gösterme.envar-› imaniye: iman nurlar›.ezel: bafllang›c› olmama.hakaik: hakikatler, do¤rular, ger-çekler.hakikat: gerçek, do¤ru.hayalât: hayaller.hayattar: canl›, yaflayan.hilâf: ters, z›t; yalan.hurafat: hurafeler, asl› ve esas›olmayan inan›fllar.hürmet: sayg›.i’caz: mu’cizelik özelli¤i; taklidimümkün olmayacak derecedegüzel ve düzgün söz söyleme.ihlâs: samimiyet, bir ifli, bir ame-li, baflka bir karfl›l›k beklemeksi-zin, s›rf Allah r›zas› için yapma.isal etmek: ulaflt›rmak, götür-mek.ispat: do¤ruyu delillerle göstere-rek ortaya koyma.istinat etmek: dayanmak.izhar etmek: ortaya ç›karmak,göstermek.kat’î: kesin, flüphesiz.kemalât: mükemmellikler, fazi-letler.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.

küfür: Allah’›n varl›¤›na, birli-¤ine inanmama, dinsizlik.maden: kaynak.mahz-› hidayet: hakka gidenyolun asl›, yol göstericili¤in enüstünü.mecma: toplanma yeri.mu’cizat-› Ahmediye: HzMuhammed’in mu’cizesi.muhalif: z›t, karfl›t.münzel-i aleyh: kendisineAllah taraf›ndan indirilmifl.nazil etmek: indirmek.nazil olmak: indirilmek.

nüzul-ü vahiy: vahyin gelifli.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim ve Allah’›n insanlara birelçisi olan Hz. Muhammed.saadet-i dâreyn: iki cihan sa-adeti, dünya ve ahiret mutlu-lu¤u.sevk etmek: ulaflt›rmak.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.fleriat: Allah taraf›ndan pey-gamber vas›tas›yla bildirilen,‹lâhî emir ve yasaklara daya-nan hükümlerin hepsi.telâfl: endifle, kayg›.

teflkil etmek: meydana getir-mek, oluflturmak.vahiy: bir fikrin, bir hakikatinveya bir emrin Allah taraf›n-dan peygamberlere bildiril-mesi.vakit: zaman, an.vaziyet-i bîhufl: kendindengeçme hâli.Zat-› Zülcelâl: sonsuz büyük-lük ve haflmet sahibi olan Zat,Allah.ziyade: çok, fazla.zulümat: karanl›klar.

322 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 321: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

evliya gibi mükemmel ve kâmil zîhayat ve zînur meyve-ler vermifl.

Hem, hadsiz müteferrik emarelerden nefl’et eden birhads ve kanaatle, Kur’ân, hem ins, hem cin, hem mele-¤in makbulü ve mergubudur ki, okundu¤u vakit, onlar ifl-tiyakla pervane gibi etraf›na toplan›yorlar.

Hem, Kur’ân vahiy olmakla beraber, delâil-i akliye ileteyit ve tahkim edilmifl. Evet, kâmil ukalân›n ittifak› bu-na flahittir. Baflta ulema-i ilm-i kelâm›n allâmeleri ve ‹bniSina, ‹bni Rüfld gibi felsefenin dâhîleri, müttefikan esa-sat-› Kur’âniyeyi usulleriyle, delilleriyle ispat etmifller.

Hem Kur’ân, f›trat-› selime cihetiyle musaddakt›r.E¤er bir ar›za ve bir maraz olmazsa, her bir f›trat-› seli-me onu tasdik eder. Çünkü itminan-› vicdan ve istirahat-ikalp, onun envar›yla olur. Demek, f›trat-› selime, vicda-n›n itminan› flahadetiyle onu tasdik ediyor. Evet, f›trat, li-san-› hâliyle Kur’ân’a der: “f›trat›m›z›n kemali sensiz ola-maz.” fiu hakikati çok yerlerde ispat etmifliz.

Hem Kur’ân, bilmüflahede ve bilbedahe, ebedî ve da-imî bir mu’cizedir. Her vakit i’caz›n› gösterir. Sair mu’ci-zat gibi sönmez, vakti bitmez; ebedîdir.

Hem, Kur’ân’›n mertebe-i irflad›nda öyle bir genifllikvar ki, bir tek dersinde, Hazret-i Cibril (a.s.), bir t›fl-› nev-resîde ile omuz omuza o dersi dinler, hisselerini al›rlar.Ve ‹bni Sina gibi en dahi feylesof, en âmî bir ehl-i k›ra-atle diz dize ayn› dersi okurlar, derslerini al›rlar. Hatta ba-zen olur ki, o âmî adam, kuvvet ve saffet-i iman cihetiy-le, ‹bni Sina’dan daha ziyade istifade eder.

MEKTUBAT | 323 ON DOKUZUNCU MEKTUP

istifade etmek: faydalanmak,yararlanmak.istirahat-i kalp: kalben rahatla-mak.ifltiyak: çok kuvvetli arzu ve is-tek.itminan: inanma, tam olarak bil-me, tatmin olmuflluk.itminan-› vicdan: vicdan rahatl›-¤›, vicdanen emin olma.ittifak: birleflme, fikir birli¤i.kâmil: olgun, eksiksiz, mükem-mel.kemal: olgunluk, mükemmellik.lisan-› hâl: hâl dili, bir fleyin duru-flu ve görünüflü ile bir mana ifadeetmesi.makbul: kabul edilen, kabul gö-ren.maraz: hastal›k.mergup: ra¤bet edilen, be¤eni-len.mertebe-i irflat: irflat etme mer-tebesi; do¤ru yolu gösterme ma-kam›, derecesi.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›k-lar› fley.musaddak: do¤rulanm›fl, gerçek-li¤i kabul edilmifl.müteferrik: çeflitli, ayr› ayr›.müttefikan: birleflerek, fikir birli-¤iyle.nefl’et etmek: meydana gelmek,ç›kmak.pervane: geceleri ›fl›¤›n etraf›ndadönen küçük kelebek, gece kele-be¤i.saffet-i iman: iman safl›¤›, temiz-li¤i.sair: di¤er, baflka.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.tahkim: kuvvetlendirme, sa¤lam-laflt›rma.tasdik etmek: do¤rulamak,onaylamak.teyit: do¤rulama.t›fl-› nevresîde: yeni yetiflmifl ço-cuk.ukalâ: ak›ll›lar.ulema-i ilm-i kelâm: kelâm ilmiâlimleri.usul: esaslar, kaideler, metot.vahiy: bir fikrin, bir hakikatin ve-ya bir emrin Allah taraf›ndanpeygamberlere bildirilmesi.vakit: zaman.vicdan: iyiyi kötüden, hayr› fler-den ay›rt etmeye yard›mc› olanahlâkî duygu, his.zîhayat: hayat sahibi, canl›lar.zînur: nurlu.ziyade: çok, fazla.

allâme: pek çok konuda ihti-sas sahibi büyük âlim, bilgin.âmî: âlim olmayan, s›radakimse, tahsil görmemifl.bilbedahe: apaç›k olarak.bilmüflahede: görür flekilde,görme derecesinde.cihet: yan, yön, taraf.dâhî: efline az rastlan›r, sonderece zeki; deha ve hikmetsahibi.daimî: sürekli, devaml›.delâil-i akliye: aklî ve mant›-kî deliller.

ebedî: sonsuz, sonu olmayan.ehl-i k›raat: Kur’ân-› Kerîm’iokuyanlar.emare: belirti, iz.envar: nurlar, ayd›nl›klar.esasat-› Kur’âniye: Kur’ân’›nesaslar›, hükümleri.felsefe: hikmet bilgisi, maddeve hayat› bafllang›ç ve gayebak›m›ndan inceleyen ilim,felsefe dine dayand›¤›nda ha-kikati bulmufl, s›rt çevirdi¤in-de çeliflkiler içerisinde kalm›fl-t›r.

feylesof: filozof; felsefeyleu¤raflan âlim, ak›ll› kimse.f›trat: yarat›l›fl.f›trat-› selime: do¤ru ve do¤-ruluk üzerine yarat›l›fl; bozul-mam›fl yarat›l›fl, sa¤lam huy,tabiat.hads: güçlü sezgi, sezifl.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.i’caz: mu’cizelik özelli¤i, takli-di mümkün olmayacak dere-cede güzel ve düzgün sözsöyleme.ins: insan.

Page 322: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, Kur’ân’›n içinde öyle bir göz var ki, bütün kâ-inat› görür, ihata eder ve bir kitab›n sahifeleri gibi kâina-t› göz önünde tutar, tabakat›n› ve âlemlerini beyan eder.Bir saatin sanatkâr› nas›l saatini çevirir, açar, gösterir, ta-rif eder; Kur’ân dahi, elinde kâinat› tutmufl, öyle yap›yor.

‹flte flöyle bir Kur’ân-› Azîmüflflan’d›r ki, 1 *G s’pG n¬'dpG nB’ o¬s`fnG rºn∏rYÉna der, vahdaniyeti ilân eder.

pánª'«p≤rdG≈panh Ék°ùpfƒoe pôrÑn≤rdG≈panh Ékæj/ônb Én«rf tódG≈pa Énænd n¿'Grôo≤rdG pπn©rLG sºo¡s∏dnGpásæn÷r G≈panh ÉkHÉnépMnh Gkôràp°S pQÉsædG nøpenh GkQƒof p•GnöpqüdG n¤nYnh Ék©«/Øn°T

@ ÉkeÉnepGnh kÓ«/dnO Én¡u∏oc päGnôr«nÿr G n‹pGnh Ék≤«/anQp¿'Grôo≤rdG n¿ÉngrôoH rQuƒnfnh p¿'Grôo≤rdGnh p¿ÉnÁ/’rG pQƒoæpH ÉnfnQƒoÑobnh ÉnænHƒo∏ob rQuƒnf -nG

oInÓ°südG p¬pd'G ='¤nYnh p¬r«n∏nY o¿'Grôo≤rdG p¬r«n∏nY n∫põrfoG røne pánerôoëpHnh pq≥nëpH2 rÚ pe'G p¿Ésæn◊r G pø'ªrMsôdG nøpe oΩnÓ°sùdGnh

On Dokuzuncu Nükteli ‹flaretSab›k ‹flaretlerde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-

lâm Cenab-› Hakk›n Resulü oldu¤u gayet kat’î ve flüphe-siz bir surette ispat edildi. ‹flte, risaleti binler delâil-ikat’iye ile sabit olan Muhammed-i Arabî AleyhissalâtüVesselâm, vahdaniyet-i ‹lâhiyenin ve saadet-i ebediyeninen parlak bir delili ve en kat’î bir bürhan›d›r. Biz flu ‹fla-rette, o muflr›k, parlak delile ve nat›k-› sad›k bürhana,

âl: aile.âlem: dünya, varl›k s›n›flar›ndanher biri.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Âmin: “Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-bul eyle!” anlam›nda duan›n so-nunda söylenir.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.bürhan: delil.Cenab-› Hak: Allah; Hakk›n takendisi olan, fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.delâil-i kat’iye: kesin ve flüphesizdeliller.gayet: çok, son derece.Hannan: çok ac›yan, çok merha-met eden, Allah.hürmet: fleref.ihata etmek: sarmak, kuflatmak.ilâh: tanr›, ma’bud.iman: inanma, inanç.ispat: do¤ruyu delil göstererekmeydana koyma.kabir: mezar.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kat’î: kesin.k›yamet: dünyan›n sonu, kâina-t›n ölümü, varl›¤›n bozulup da¤›l-mas›.Kur’ân-› Azîmüflflan: flan ve flere-fi yüce olan Kur’ân.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamberimiz HzMuhammed.muflr›k: parlayan. ayd›nlatan, nursaçan.nat›k-› sad›k: dosdo¤ru konuflan.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.Rahman: bütün varl›klar›n r›z›k-lar›n› veren Allah.rehber: yol gösteren, k›lavuz, de-lil.resul: elçi, peygamber.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.risalet: resullük, elçilik, peygam-berlik.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.sab›k: geçen, geçmifl.sahife: sayfa.salât ve selâm: dua ve selâm, Al-lah’›n rahmeti, bereketi, esenli¤i.sanatkâr: sanatla u¤raflan, usta.S›rat Köprüsü: Cennete girebil-mek için herkesin üzerinden geç-meye mecbur oldu¤u ve Cehen-nem üzerine kurulmufl olan köp-rü.siper: arkas›na saklan›lacak fley,koruyucu engel, kalkan.

suret: biçim, flekil, tarz.flefaat: Hz. Peygamberin vedi¤er salih kullar›n, baz› gü-nahkâr mü’minleri ba¤›flla-mas›n› Allah’tan dilemeleri.

tabakat: tabakalar.ünsiyet: al›flkanl›k, dostluk,arkadafll›k.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.

vahdaniyet-i ‹lâhiye: ‹lâhîbirlik; Allah’›n bir, tek olmas›.yoldafl: yol arkadafl›.zat: flah›s, kifli; Hz. Muham-med.

1. Bil ki: Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)2. Allah’›m! Kur’ân’› bize dünyada bir dost, kabirde ünsiyetli bir yoldafl, k›yamette bir flefaat-

çi, S›rat Köprüsünde bir nur, Cehennem atefline karfl› bir örtü ve siper, Cennette bir arka-dafl ve bütün hay›rlara götüren rehber ve önder k›l.

Allah’›m! Kalplerimizi ve kabirlerimizi iman ve Kur’ân nuruyla nurland›r. Kur’ân ve ken-disine Kur’ân indirilen zat—Rahman ve Hannan olan Allah’›n salât ve selâm› onun ve âlininüzerine olsun—hürmetine bize Kur’ân’›n bürhanlar›n› parlat, âmin.

324 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 323: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hulâsatülhulâsa bir icmal ile küçük bir tarif yapaca¤›z.Çünkü, madem o delildir ve neticesi marifet-i ‹lâhiyedir;elbette delili tan›mak ve vech-i delâletini bilmek lâz›md›r.Öyle ise, biz de gayet muhtasar bir hulâsa ile, vech-i de-lâletini ve s›hhatini beyan edece¤iz. fiöyle ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, flu kâinat›nmevcudat› gibi, Hâl›k-› Kâinat›n vücuduna ve vahdetinekendi zat› delâlet etti¤i gibi, o kendi delâlet-i zatiyesini,bütün mevcudat›n delâletiyle beraber, lisan›yla ilân et-mifltir. Madem delildir; biz o delilin hüccet ve istikameti-ne ve s›dk ve hakkaniyetine on befl esasta iflaret ederiz:

B‹R‹NC‹ ESAS: Hem zat›yla, hem lisan›yla, hem delâ-let-i hâliyle, hem kàliyle kâinat›n Sâniine delâlet eden fludelil, hem hakikat-i kâinatça musaddak, hem sad›kt›r.Çünkü, bütün mevcudat›n vahdaniyete delâletleri, elbet-te, vahdaniyeti söyleyen zat› tasdik hükmündedir. De-mek, söyledi¤i dava da umum kâinatça musaddakt›r.

Hem beyan etti¤i kemal-i mutlak olan vahdaniyet-i ‹lâ-hiye ve hayr-› mutlak olan saadet-i ebediye, bütün haka-ik-› âlemin hüsün ve kemaline muvaf›k ve mutab›k oldu-¤undan, o, davas›nda elbette sad›kt›r.

Demek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vah-daniyet-i ‹lâhiyeye ve saadet-i ebediyeye bir bürhan-› na-t›k-› sad›k ve musaddakt›r.

‹K‹NC‹ ESAS: Hem, o delil-i sad›k ve musaddak, ma-dem umum enbiyan›n fevkinde binler mu’cizat ve neshe-dilmeyen bir fleriat ve umum cin ve inse flamil bir davet

MEKTUBAT | 325 ON DOKUZUNCU MEKTUP

hulâsatülhulâsa: özünün özü.hüccet: delil,hükmünde: de¤erinde, yerinde.hüsün: güzellik.icmal: öz, özet.ilân: aç›klamak, herkese duyur-mak.ins: insan, befler, âdemo¤lu.istikamet: do¤ruluk.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kàl: söz, lâf.kemal: mükemmellik, kusursuz-luk, tam ve eksiksiz olma.kemal-i mutlak olmak: her yö-nüyle mükemmel ve kusursuz ol-mak.lisan: dil.marifet-i ‹lâhiye: Allah’› bilme vetan›ma.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.muhtasar: k›salt›lm›fl, k›sa, özet.musaddak: do¤rulanm›fl, gerçek-li¤i kabul edilmifl.mutab›k: uygun.muvaf›k: uygun, lây›k.neshedilmek: geçersiz yap›lmak,ortadan kald›r›lmak, iptal edil-mek.netice: sonuç.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rim ve Allah’›n insanlara bir elçisiolan Hz. Muhammed.saadet-i ebedî: sonsuz mutluluk.sad›k: do¤ru, gerçek.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.s›dk: do¤ruluk.s›hhat: do¤ruluk, sa¤laml›k.flamil: içine alan, kaplayan.fleriat: Allah taraf›ndan peygam-ber vas›tas›yla bildirilen, ‹lâhîemir ve yasaklara dayanan hü-kümlerin hepsi.tasdik: do¤rulama, onaylama.umum: genel, bütün, tüm.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›, Allah’›n bir oluflu.vahdaniyet-i ‹lâhiye: ‹lâhî birlik,Allah’›n bir ve tek olmas›.vahdet: birlik, teklik.vech-i delâlet: delil olma yönü,sebebi.zat: büyüklük ve yücelik sahibizat olan Allah.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.bürhan-› nat›k-› sad›k vemusaddak: dosdo¤ru konu-flan ve do¤rulanan delil, bür-han.dava: takip edilen fikir, iddia.davet: ça¤r›.delâlet: delil olma, iflaret et-me, gösterme.delâlet-i hâl: hâlin delil olma-

s›; hâlin iflaret etmesi ve bil-dirmesi.delâlet-i zatiye: kendi zat›ile, bizzat kendisini eserleri ilegöstermek suretiyle olan de-lâlet.delil-i sad›k ve musaddak:do¤rulanm›fl, gerçekli¤i kabuledilmifl ve do¤ru delil.enbiya: nebîler, peygamber-ler.esas: as›l, temel.fevkinde: üstünde, üzerinde.gayet: çok, son derece.

hakaik-› âlem: kâinattaki ha-kikatler, gerçekler.hakikat-› kâinat: kâinat›nhakikati, gerçe¤i; yarat›lm›flolan her fleyin asl›, esas›.hakkaniyet: gerçekçilik, do¤-ruluk, haktan ve do¤ruluktanayr›lmama.Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n veonun içinde olan her fleyinyarat›c›s›, Allah.hayr-› mutlak: sonsuz ve s›-n›rs›z hay›r, iyilik.hulâsa: öz, özet.

Page 324: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

sahibi oldu¤undan, elbette umum enbiyan›n reisidir. Öy-le ise, umum enbiyan›n mu’cizatlar›n›n s›rr›n› ve ittifak-lar›n› camidir. Demek, bütün enbiyan›n kuvvet-i icma› vemu’cizatlar›n›n flahadeti, onun s›dk ve hakkaniyetine birnokta-i istinat teflkil eder.

Hem, onun terbiyesi ve irflad› ve nur-u fleriat›yla kemalbulan bütün evliya ve asfiyan›n sultan› ve üstad›d›r. Öyleise, onlar›n s›rr-› kerametlerini ve icmakârâne tasdikleri-ni ve tahkiklerinin kuvvetini camidir. Çünkü onlar üstat-lar›n›n açt›¤› ve kap›y› aç›k b›rakt›¤› yolda gitmifller, ha-kikati bulmufllar. Öyle ise, onlar›n bütün kerametleri vetahkikatlar› ve icmalar›, o mukaddes üstatlar›n›n s›dk vehakkaniyeti için bir nokta-i istinat temin eder.

Hem, o bürhan-› vahdaniyet, sab›k ‹flaretlerde görül-dü¤ü gibi, o kadar kat’î, yakînî ve bâhir mu’cizeleri veharika irhasatlar› ve flüphesiz delâil-i nübüvveti var ve ozat› öyle bir tasdik ediyor ki, kâinat toplansa onlar›n tas-dikini iptal edemez.

ÜÇÜNCÜ ESAS: Hem o mu’cizat-› bâhire sahibi olanvahdaniyet dellâl› ve saadet-i ebediye müjdecisi, kendizat-› mübare¤inde öyle ahlâk-› âliye ve vazife-i risaletin-de öyle secaya-i samiye ve tebli¤ etti¤i fleriat ve dinindeöyle hasail-i galiye vard›r ki, en fledit düflman dahi onutasdik ediyor, inkâra mecal bulam›yor. Madem zat›nda vevazifesinde ve dininde en yüksek ve güzel ahlâklar› ve enulvî ve mükemmel seciyeleri ve en k›ymettar ve makbulhasletleri bulunuyor; elbette o zat, mevcudattaki kemalâ-t›n ve ahlâk-› âliyenin misali ve mümessili ve timsali ve

ahlâk-› âliye: yüksek, yüce veüstün ahlâk.asfiya: Peygamber Efendimizinvârisi hükmünde olup onun mes-lek ve gayelerini hayata geçirme-ye ve uygulamaya çal›flan âlimzatlar.bâhir: aç›k, apaç›k.bürhan-› vahdaniyet: Allah’›ntek, bir oldu¤unun delili, ispat›.cami: toplayan, içine alan.Peygamber Efendimizin (a.s.m.)peygamberlik delilleri.dellâl: ilân edici; hakka daveteden.enbiya: nebîler, peygamberler.hakkaniyet: do¤ruluk, haktan vedo¤ruluktan ayr›lmama.hasail-i galiye: yüksek ve üstüngayeler, özellikler.haslet: güzel huy, karakter, iyiözellik.icma: bir meselede âlimlerin itti-fak etmeleri, ayn› görüflte olma-lar›.icmakârâne: topluca, fikir birli¤iederek.irhasat: Hz. Muhammed’in Pey-gamberli¤inden önce meydanagelen ve peygamber olaca¤›naiflaret eden harika hâller, belirti-ler.irflat: do¤ru yolu gösterme.ittifak: birleflme, fikir ve söz birli-¤i.kemal: olgunluk, mükemmellik.kemalât: kemaller, olgunluklar,mükemmellikler.keramet: Allah’›n velî kullar›ndagörülen ola¤anüstü hâller veyatabiatüstü hâdiseler.k›ymettar: k›ymetli, de¤erli.kuvvet-i icma: toplanma, birlikkuvveti; bir konuda ayn› sözüsöyleme, fikir birli¤ine varman›nkuvvetimakbul: kabul edilmifl olan, ge-çerli.mecal: güç, kuvvet; imkân, f›rsat.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cizat-› bâhire: apaç›k mu’ci-zeler.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›k-lar› fley.mukaddes: kutsal, temiz, ay›p venoksanlardan kurtulmufl.mümessil: temsilci.nokta-i istinat: dayanak noktas›.nur-u fleriat: fleriat›n nuru, ›fl›¤›.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.

sab›k: geçen, geçmifl.secaya-i samiye: yüksek vek›ymetli seciyeler, karakter-ler, vas›flar.seciye: huy, karakter.s›dk: do¤ruluk.s›rr-› keramet: keramettekis›r ve hakikat.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.fledit: fliddetli.fleriat: Allah taraf›ndan pey-gamber vas›tas›yla bildirilen,‹lâhî emir ve yasaklara daya-nan hükümlerin hepsi, ‹slâm

dini.tahkik: do¤rulu¤unu araflt›r-ma, inceleme.tahkikat: do¤rulu¤unu arafl-t›rmalar, incelemeler.tasdik: do¤rulama, onayla-ma.tebli¤: ulaflt›rma, bildirme.temin: sa¤lama, karfl›lama.terbiye: e¤itim; dünya ve ahi-rette mutlulu¤a lây›k olacakinsan yetifltirme, do¤ru yolugösterme.teflkil etmek: meydana getir-

mek, oluflturmak.timsal: örnek, numune.ulvî: yüksek, yüce.üstat: ö¤retici, ö¤retmen.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.vazife-i risalet: peygamber-lik vazifesi.yakînî: flüphesiz, kesin bir fle-kilde.zat: flah›s, kifli, fert.zat-› mübarek: bereketli, ha-y›rl›, u¤urlu flah›s, kiflilik.zat›nda: flahs›nda, kendinde.

326 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 325: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

üstad›d›r. Öyle ise, zat›nda ve vazifesinde ve dininde flukemalât ise, hakkaniyetine ve s›dk›na o kadar kuvvetli birnokta-i istinatt›r ki, hiçbir cihette sars›lmaz.

DÖRDÜNCÜ ESAS: Hem, maden-i kemalât ve mual-lim-i ahlâk-› âliye olan o dellâl-› vahdaniyet ve saadet,kendi kendine söylemiyor, belki söylettiriliyor. Evet, Hâ-l›k-› Kâinat taraf›ndan söylettiriliyor. Üstad-› Ezelîsindenders al›r, sonra ders verir. Çünkü, sab›k ‹flaretlerde k›s-men beyan edilen binler delâil-i nübüvvetle, Hâl›k-› Kâ-inat, bütün o mu’cizat› onun elinde halk etmekle göster-di ki, o, Onun hesab›na konufluyor, Onun kelâm›n› teb-li¤ ediyor.

Hem, ona gelen Kur’ân ise, içinde, d›fl›nda k›rk vech-ii’caz ile gösterir ki, o, Cenab-› Hakk›n tercüman›d›r.

Hem o kendi zat›nda bütün ihlâs›yla ve takvas›yla veciddiyetiyle ve emanetiyle ve sair bütün ahval ve etvar›y-la gösterir ki, o kendi nam›na, kendi fikriyle demiyor,belki Hâl›k› nam›na konufluyor.

Hem, onu dinleyen bütün ehl-i hakikat, keflif ve tah-kikle tasdik etmifller ve ilmelyakîn iman etmifller ki, okendi kendine konuflmuyor; belki Hâl›k-› Kâinat onu ko-nuflturuyor, ders veriyor, onunla ders verdiriyor.

Öyle ise, onun s›dk ve hakkaniyeti, bu dört gayet kuv-vetli esaslar›n icma›na istinat eder.

MEKTUBAT | 327 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kemalât: kemaller, olgunluklar,mükemmellikler.keflif: Allah taraf›ndan ilhamolunmas›yla gizli bir fleyin bulu-nup meydana ç›kar›lmas›.k›smen: bir bölüm olarak veyabaz› bak›mdan.maden-i kemalât: mükemmel-likler kayna¤›.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.muallim-i ahlâk-› âliye: yüksekve yüce ahlâk› ö¤reten, ders ve-ren.nam›na: ad›na, hesab›na.nokta-i istinat: dayanak noktas›.saadet: mutluluk.sab›k: geçen, geçmifl, önceki.sair: di¤er, öteki.s›dk: do¤ruluk.tahkik: do¤rulu¤unu araflt›rma,inceleme.takva: Allah’tan korkma, Allah’›nemirlerini tutup azab›ndan ko-runma, Allah’›n yasaklar›ndan ka-ç›nmada son derece titizlik gös-terme.tasdik etmek: do¤rulamak,onaylamak.tebli¤ etmek: ulaflt›rmak, bildir-mek.Üstad-› Ezelî: ezelî üstat, bütünilim ve bilgilerin, marifetlerin ö¤-reticisi, Hakîm-i Ezelî; Cenab-›Hak.üstat: ö¤retici, ö¤retmen.vazife: görev.vech-i i’caz: mu’cizelik yönü.zat›nda: kendinde, flahs›nda.

ahval: hâller, durumlar.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.Cenab-› Hak: Allah; Hakk›n takendisi olan, fleref ve azametsahibi yüce Allah.ciddiyet: ciddîlik.cihet: yan, yön, taraf.delâil-i nübüvvet: Peygam-ber Efendimizin (a.s.m.) pey-gamberlik delilleri.dellâl-› vahdaniyet ve sa-adet: Allah’›n birli¤ine vemutlulu¤a ça¤›r›p ilân eden.

ehl-i hakikat: gerçe¤i ve do¤-ruyu bulup onun peflinden gi-denleremanet: güvenilirlik.etvar: tav›rlar; olaylar ve in-sanlar karfl›s›nda tak›n›lanhâller, tutumlar.gayet: çok, son derece.hakkaniyet: do¤ruluk, hak-tan ve do¤ruluktan ayr›lma-ma.Hâl›k: yoktan yaratan, herfleyi yoktan var eden, yarat›-c›; Allah.

Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n veonun içinde olan her fleyinyarat›c›s›, Allah.halk etmek: yaratmakicma›na: toplam›na.ihlâs: samimiyet, bir ifli, birameli, baflka bir karfl›l›k bek-lemeksizin, s›rf Allah r›zas›için yapma.ilmelyakîn: ilim yoluyla kesinve flüphesiz olarak bilmek.iman: inanma, itikat, tasdik.istinat etmek: dayanmak.kelâm: söz, konuflma.

Page 326: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

BEfi‹NC‹ ESAS: Hem o tercüman-› kelâm-› ezelî, er-vahlar› görüyor, melâikelerle sohbet ediyor, cin ve insi deirflat ediyor. De¤il ins ve cin âlemi, belki âlem-i ervah veâlem-i melâike fevkinde ders al›yor ve maveras›nda mü-nasebeti var ve ›tt›lâ› vard›r. Sab›k mu’cizat› ve tevatürlekat’î macera-i hayat›, flu hakikati ispat etmifltir. Öyle ise,kâhinler ve sair gayptan haber verenler gibi, onun ha-berlerine de¤il cin, de¤il ervah, de¤il melâike, belki Cib-ril’den baflka, Melâike-i Mukarrebîn dahi kar›flam›yor.Hatta, ekser evkatta onun arkadafl› olan Hazret-i Cebra-il’i dahi baz› geri b›rak›yor.

ALTINCI ESAS: Hem o melek, cin ve beflerin seyyidiolan zat, flu kâinat a¤ac›n›n en münevver ve mükemmelmeyvesi ve rahmet-i ‹lâhiyenin timsali ve muhabbet-iRabbaniyenin misali ve hakk›n en münevver bürhan› vehakikatin en parlak sirac› ve t›ls›m-› kâinat›n miftah› vemuamma-i hilkatin keflflaf› ve hikmet-i âlemin flarihi vesaltanat-› ‹lâhiyenin dellâl› ve mehasin-i sanat-› Rabbani-yenin vassaf›; ve camiiyet-i istidat cihetiyle, o zat mevcu-dattaki kemalât›n en mükemmel enmuzecidir. Öyle ise,o zat›n flu evsaf› ve flahsiyet-i maneviyesi iflaret eder, bel-ki gösterir ki, o zat kâinat›n ille-i gaiyesidir. Yani, “O za-ta flu kâinat›n Hâl›k› bakm›fl, kâinat› halk etmifltir. E¤eronu icat etmeseydi, kâinat› dahi icat etmezdi” denilebilir.Evet, cin ve inse getirdi¤i hakaik-› Kur’âniye ve envar-›imaniye ve zat›nda görünen ahlâk-› âliye ve kemalât-› sa-miye, flu hakikate flahid-i kàt›d›r.

ahlâk-› âliye: yüksek, yüce veüstün ahlâk.âlem-i ervah: ruhlar âlemi.âlem-i melâike: melekler âlemi,melekler dünyas›.befler: insan, insanl›k.bürhan: delil.camiiyet-i istidat: kabiliyetinkapsaml› oluflu.Cibril: Cebrail, dört büyük melek-ten biri olup vahiy getirmekle gö-revli olan melektir.cihet: yön, yan, taraf.dellâl: ilân edici, duyurucu.ekser: pek çok.enmuzeç: numune, örnek, mo-del.envar-› imaniye: iman nurlar›.ervah: ruhlar.evkat: vakitler, zamanlar.evsaf: vas›flar, özellikler.fevkinde: üstünde, üzerinde.gaip: görünmeyen âlem.hak: do¤ru, gerçek; her fleyi hak-k›yla yaratan, varl›¤› hak olan veher hakk›n sahibi olan Allah.hakaik-› Kur’âniye: Kur’ân’›n ha-kikatleri, gerçekleri.Hâl›k: yoktan yaratan, her fleyiyoktan var eden, yarat›c›; Allah.halk etmek: yaratmak.hikmet-i âlem: âlemin hikmeti,kâinat›n yarat›lmas›ndaki gayeve fayda.›tt›lâ: haberi olma, bilgisi bulun-ma.icat: vücuda getirme, yoktan varetme, yaratma.ille-i gaiye: as›l sebep, elde edil-meye çal›fl›lan as›l gaye ve netice.ins: insan.irflat etmek: do¤ru yolu göster-mek.kâhin: gaipten, gelecekten habervermek iddias›nda bulunan kim-se,kemalât: mükemmellikler, ku-sursuzluklar, olgunluklar.kemalât-› samiye: yüksek fazi-letler ve mükemmellikler.keflflaf: keflfeden, s›rlar› çözen,gizli manalar› ortaya ç›karan.macera-i hayat: hayat maceras›,hayat seyri.mavera: öteler; görünen, yafla-nan âlemin ötesi.mehasin-i sanat-› Rabbaniye:her fleyi yaratan, besleyen, büyü-ten, uyum içinde sevk ve idareeden Allah’a ait sanatlardaki gü-zellikler.melâike: melekler.melâike-i mukarrebîn: Allah’aen yak›n melekler.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.miftah: anahtar.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-

f›ndan verilip, yaln›z peygam-berlerin gösterebilecekleribüyük harika ifller.muamma-i hilkat: yarat›l›fl-taki s›r ve gizlilikler.muhabbet-i Rabbaniye: ter-biye edici Allah’› sevme; Allahsevgisi.münasebet: ilgi, alâka, ba¤-lant›.münevver: nurlu, nurlanm›fl.rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›nrahmeti; Allah’›n ac›mas›, flef-kat ve merhamet etmesi.

sab›k: geçen, geçmifl, önceki.sair: di¤er, baflka, öteki.saltanat-› ‹lâhiye: Allah’›nsaltanat›, hâkimiyeti.seyyid: efendi, reis.siraç: lâmba, mefl’ale, ›fl›k.flahid-i kàt›: do¤rulu¤undanflüphe edilmeyen, kesin flahit.flahsiyet-i maneviye: mane-vî flahsiyet, manevî kiflilik.flarih: flerh eden, aç›klayan,izah eden.tercüman-› kelâm-› ezelî: Al-lah’›n ezelî kelâm›n›n tercü-

man› Hz Muhammed.

tevatür: bir hadis-i flerifin, ya-lan söylemelerini akl›n kabul-lenemeyece¤i kadar say› vesa¤laml›ktaki bir topluluk ta-raf›ndan aktar›lmas›, rivayetedilmesi.

t›ls›m-› kâinat: kâinat›n t›ls›-m›, kâinat›n gizli s›rr›.

timsal: örnek, numune.

vassaf: vas›fland›ran, bir fle-yin vas›flar›n›, özelliklerini bil-direrek anlatan veya öven.

328 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 327: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

YED‹NC‹ ESAS: Hem o bürhan-› hak ve sirac-› haki-kat, öyle bir din ve fleriat göstermifltir ki, iki cihan›n sa-adetini temin edecek desatiri camidir. Ve cami olmaklaberaber, kâinat›n hakaik›n› ve vezaifini ve Hâl›k-› Kâ-inat’›n esmas›n› ve s›fât›n›, kemal-i hakkaniyetle beyanetmifltir.

‹flte o ‹slâmiyet ve fleriat, öyle bir tarzda muhit ve mü-kemmeldir ve öyle bir surette kâinat› kendiyle berabertarif eder ki; onun mahiyetine dikkat eden elbette anlarki; o din, bu güzel kâinat› yapan Zat›n, o kâinat› kendiy-le beraber tarif edecek bir beyannamesidir ve bir tarife-sidir. Nas›l ki bir saray›n ustas›, o saraya münasip bir ta-rife yapar, kendini vas›flar›yla göstermek için bir tarifekaleme al›r; öyle de, din ve fleriat-i Muhammediyede(a.s.m.) öyle bir ihata, bir ulviyet, bir hakkaniyet görünü-yor ki, kâinat› halk ve tedbir edenin kaleminden ç›kt›¤›n›gösterir. Ve o kâinat› güzelce tanzim eden kim ise, flu di-ni güzelce tanzim eden yine Odur. Evet, o nizam-› ek-mel, elbette bu nazm-› ecmeli ister.

SEK‹Z‹NC‹ ESAS: ‹flte, mezkûr s›fatlarla muttas›f veher cihetle sars›lmaz kuvvetli istinat noktalar›na dayananMuhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, âlem-i fla-hadete müteveccih olarak, âlem-i gayp nam›na, cin veinsin bafllar› üzerine ilân ederek, istikbalde gelecek as›r-lar arkas›nda duran akvama ve milletlere hitap edip öy-le bir nida eder ki, umum cin ve inse, umum yerlere,umum as›rlara iflittiriyor. Evet, iflitiyoruz.

MEKTUBAT | 329 ON DOKUZUNCU MEKTUP

varl›klar.kemal-i hakkaniyet: tam, mü-kemmel ve kusursuz bir do¤ru-luk.mahiyet: bir fleyin asl›, esas›, ha-kikati, neden ibaret oldu¤u.mezkûr: zikredilen, ad› geçen,an›lan.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamberimiz Hz.Muhammed.muhit: ihata eden, kuflatan, sa-ran.muttas›f: s›fatlanan, kendisindebir hâl, bir s›fât bulunan.münasip: uygun, yak›fl›r, lây›k.müteveccih: dönmüfl, yönelmifl.nam›na: ad›na, hesab›na.nazm-› ecmel: en güzel düzen,tertip.nida etmek: seslenmek, ça¤›r-mak.nizam-› ekmel: en mükemmelve kusursuz düzen.saadet: mutluluk.s›fât: hâl, nitelik, vas›f.sirac-› hakikat: hakikat, do¤ruluk›fl›¤›.suret: biçim, flekil, tarz.fleriat: Allah taraf›ndan peygam-ber vas›tas›yla bildirilen, ‹lâhîemir ve yasaklara dayanan hü-kümlerin hepsi.fleriat-› Muhammediye: Hz Mu-hammed’in getirdi¤i ‹lâhî emir veyasaklara dayanan hükümlerinhepsi.tanzim etmek: s›ralamak, düzen-lemek.tarife: bir fleyi gerekti¤i flekildeanlat›p bildiren yaz›.tarz: biçim, flekil, suret.tedbir etmek: idare etmek, çekipçevirmek.temin etmek: sa¤lamak, karfl›la-mak.ulviyet: yücelik, yükseklik.umum: bütün, tüm.vas›f: hâl, nitelik, hususiyet, özel-lik.vezaif: vazifeler, görevler.Zat: sonsuz büyüklük ve azametsahibi olan Allah.

akvam: kavimler, milletler.âlem-i gayp: gayp âlemi; gö-rünmeyen, fakat varl›¤› kesinolan ve mahiyeti Allah tara-f›ndan bilinen baflka dünya-lar.âlem-i flahadet: gözle gördü-¤ümüz, flahit oldu¤umuzâlem, kâinat.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.as›r: yüzy›l, ça¤.beyan etmek: anlatmak,

aç›klamak, bildirmek.beyanname: yaz›l› aç›klama.bürhan-› hak: Hakk›n bürha-n›, Allah’›n varl›¤›n›n delili.cami: toplayan, içine alan.cihan: dünya, âlem.cihet: yan, yön, taraf.desatir: düsturlar, prensipler.esma: isimler.hakaik: hakikatler, do¤rular,gerçekler.hakkaniyet: do¤ruluk, hak-tan ve do¤ruluktan ayr›lma-ma.

Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n veonun içindeki her fleyin yara-t›c›s› olan Allah.halk: yaratmak.hitap etmek: birine söz söy-lemek, konuflmak.ihata: kuflatma, sarma.ilân etmek: aç›klamak, her-kese duyurmak.ins: insan, âdemo¤lu.istikbal: gelecek zaman.istinat: dayanma, dayanak.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,

Page 328: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

DOKUZUNCU ESAS: Hem öyle yüksek, kuvvetli hitapediyor ki, bütün as›rlar onu dinler. Evet, aks-i sedas›n›her bir as›r iflitiyor.

ONUNCU ESAS: Hem o zat›n gidiflat›nda görünüyorki: Görüyor, öyle haber veriyor. Çünkü, en tehlikeli va-kitlerde, kemal-i metanetle, tereddütsüz, telâfls›z söylü-yor. Baz› olur, tek bafl›yla dünyaya meydan okuyor.

ON B‹R‹NC‹ ESAS: Hem bütün kuvvetiyle, öyle kuv-vetli davet edip ça¤›r›r ki, yar› yeri ve nev-i beflerin befl-

te birini, sesine karfl› “Lebbeyk!” dedirtti, 1 Énær©n£nYnh Énær©pªn°S

söylettirdi.

ON ‹K‹NC‹ ESAS: Hem öyle bir ciddiyetle davet ve öy-le esasl› bir surette terbiye eder ki, düsturlar›n› as›rlar›ncephesinde ve aktâr›n tafllar›nda nakflediyor ve dehirle-rin yüzlerinde payidar ediyor.

ON ÜÇÜNCÜ ESAS: Hem, tebli¤ etti¤i ahkâm›n sa¤-laml›¤›na öyle bir vüsuk ve güvenmekle söylüyor ve da-vet ediyor ki, dünya toplansa, onu bir hükmünden geriçevirip piflman edemez. Buna flahit, bütün tarih-i hayat›ve siyer-i seniyesidir.

ON DÖRDÜNCÜ ESAS: Hem öyle bir itminan ile, biritimat ile davet eder, tebli¤ eder ki, kimseden minnet al-maz, hiçbir müflkülâta karfl› telâfl etmez. Tereddütsüz,kemal-i samimiyetle ve saffetle ve herkesten evvel kendi-si amel edip kabul ederek, getirdi¤i ahkâm› ilân eder.

ahkâm: hükümler, emirler, ka-nunlar.aks-i seda: ses yank›lanmas›.aktâr: her taraf, her yer.amel etmek: dinin emir ve ya-saklar›na göre davranmak.as›r: yüzy›l, ça¤.cephe: yüz, ön, taraf.ciddiyet: ciddîlik.davet: ça¤›rma, ça¤r›.dehir: zaman, ça¤, devir.düstur: kanun, kural, prensip.evvel: önce.gidiflat: gidifl tarz›; tutumlar, dav-ran›fllar.hitap etmek: birine söz söyle-mek, konuflmak.hüküm: karar, emir.ilân etmek: aç›klamak, herkeseduyurmak.itaat etmek: boyun e¤mek, uy-mak.itimat: güvenme.itminan: tatmin olmuflluk, tamolarak inanma ve bilme.kemal-i metanet: mükemmel birdayan›kl›l›k.kemal-i samimiyet: tam bir sa-mimiyetle.lebbeyk: buyurun, emredin efen-dim.minnet: bir iyilik karfl›s›nda ken-dini manevî olarak borçlu hisset-me, yük alt›nda kalma, boyun

e¤ip yalvarmak.müflkülât: güçlükler, zorluk-lar.nakfletmek: süslemek, iflle-mek.nev-i befler: insan türü, in-sanl›k, bütün insanlar.payidar: iyice yerleflmifl, sü-rekli, kal›c›.saffet: safl›k, halislik, temizlik.Siyer-i Seniye: Peygamberi-

mizin hayat tarihi; onun ha-yat›n›n bütün safhalar›n› an-latan ve vas›flar›n› nakledeneserler.suret: biçim, flekil, tarz.flahit: tan›k.tarih-i hayat: hayat tarihi.tebli¤ etmek: ulaflt›rmak, bil-dirmek.telâfl: acelecilik, endifle, kay-g›.

terbiye: e¤itim, dünya ve ahi-rette mutlulu¤a lây›k olacakinsan yetifltirme, do¤ru yolugösterme.

tereddüt: karars›zl›k, flüphe-de kalma, duraksama.

vakit: zaman, an.

vüsuk: sa¤lam inanma, gü-venme; güvenilirlik.

zat: kifli, flah›s, fert.

1. ‹flittik ve itaat ettik. (Bakara Suresi: 285.)

330 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 329: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Buna flahit ise, herkesçe, dost ve düflmanca malûm olanmeflhur zühdü ve isti¤nas› ve dünyan›n fânî müzeyyena-t›na adem-i tenezzülüdür.

ON BEfi‹NC‹ ESAS: Hem getirdi¤i dine herkesten zi-yade itaati ve Hâl›k’›na karfl› herkesten ziyade ubudiyetive menhiyata karfl› herkesten ziyade takvas› kat’iyengösterir ki, o, Sultan-› Ezel ve Ebedin mübelli¤idir, elçisi-dir. Ve o, Ma’bud-u Bilhakk›n en halis abdidir ve kelâm-›ezelînin tercüman›d›r.

fiu on befl adet esaslar›n neticesi fludur ki: Mezkûr ev-saf ile muttas›f flu zat, bütün kuvvetiyle, bütün hayat›nda

mükerreren ve mütemadiyen 1 *G s’pG n¬'dpG nB’ o¬sfnG rºn∏rYÉna der,

vahdaniyeti ilân eder.2 p¬pàseoG päÉnæn°ùnM nOnónY p¬pd'G '=¤nYnh p¬r«n∏nY rºu∏°nSnh pqπn°U -nG

3 oº«pµn◊r G oº«p∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉnænd nºr∏pY '’ n∂nfÉnërÑ°oS

®

MEKTUBAT | 331 ON DOKUZUNCU MEKTUP

isti¤na: Cenab-› Hak’tan baflkakimsenin minneti alt›na girme-me, Cenab-› Hak’tan baflkas›naihtiyac›n› arz etmeme.itaat: boyun e¤me, uyma.kat’î: kesin, flüphesiz.kelâm-› ezelî: ezelî söz, varl›¤›nabafllang›ç olmayan Allah’›n sözü;Kur’ân-› Kerîm ayetleri.Ma’bud-u Bilhak: as›l ibadet edi-lecek, hakk›yla ibadete lây›k olanAllah.malûm: bilinen, belli.menhiyat: Allah’›n yasaklad›¤› vedinen haram edilen fleyler.mezkûr: zikredilen, ad› geçen,an›lan.muttas›f: s›fatlanan, kendisindebir hâl, bir s›fat bulunan.mübelli¤: tebli¤ eden, haber ve-ren, bildiren.mükerreren: defalarca, tekrarla.mütemadiyen: sürekli olarak,devaml›.müzeyyenat: süslenmifl fleyler,süslemeler.netice: sonuç, öz, özet.salât: Hz. Peygambere dua; Hz.Muhammed’e, ashab›na, ailesineAllah’›n rahmet ve ma¤firetini,meleklerin isti¤far›n› ve mü’min-lerin dualar›n› dileme, Allahüm-me salli alâ seyyidinâ Muhamme-din ve alâ âli seyyidinâ Muham-med deme.Sultan-› Ezel ve Ebed: Ezel veEbed Sultan›; varl›¤›n›n bafllang›c›ve sonu olmayan kudret ve hâki-miyet sahibi Allah.takva: Allah’tan korkma, Allah’›nemirlerini tutup azab›ndan ko-runma, Allah’›n yasaklar›ndan ka-ç›nmada azamî titizlik gösterme.tenzih etmek: Allah’› flan›na lây›kolmayan fleylerden, her türlü ek-sik ve noksandan uzak ve yücetutma.tercüman: baflkas›n›n düflüncesi-ni dile getiren, bildiren, anlatan.ubudiyet: kulluk.ümmet: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’e inan›p onun yolundangidenlerin tamam›.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.zat: kifli, flah›s, fert.ziyade: çok, fazla.züht: nefsî ve dünyevî arzular›terk etme, Allah korkusuyla gü-nahlardan kaç›n›p vaktini ibadet-le geçirme, takva.

abd: kul.adem-i tenezzül: tenezzületmeme.Ehl-i Beyt: Peygamberimizinevine mensup ve onun nes-linden olanlar.evsaf: vas›flar, özellikler.

fânî: geçici, ölümlü.Hâl›k: yoktan yaratan, herfleyi yoktan var eden, yarat›-c›; Allah.halis: saf; her amelini, yaln›zAllah r›zas› için iflleyen.hikmetle yapmak: belirli ga-

yelere yönelik olarak, faydal›,anlaml› ve yerli yerinde yap-mak.

ilâh: tanr›, ma’bud, kendisinetap›n›lan fley.

ilân etmek: aç›klamak, her-kese duyurmak.

1. Bil ki: Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)

2. Allah’›m! Ona ve onun Ehl-i Beytine, ümmetinin iyilikleri say›s›nca salât ve selâm eyle.

3. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

Page 330: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bir ‹kram-› ‹lâhî veBir Eser-i ‹nayet-i Rabbaniye

1 rçuónëna n∂uHnQ pánªr©pæpH ÉsenGnh mazmununa mâsadak olmak

emeliyle deriz:

fiu risalenin telifinde Cenab-› Hakk›n bir eser-i inaye-tini ve rahmetini zikredece¤im. Ta, flu risaleyi okuyanlarehemmiyetle baks›nlar.

‹flte, flu risalenin telifi hiç kalbimde yoktu. Çünkü risa-let-i Ahmediyeye (a.s.m.) dair Otuz Birinci ve On Doku-zuncu Sözler yaz›lm›flt›. Birden bire flu risaleyi yazmakiçin mücbir bir hat›ra kalbe geldi.

Hem, kuvve-i haf›zam, musibetler neticesi olarak sön-müfltü. Hem, meflrebimde, yazd›¤›m eserlerde nakil su-retiyle, kàle-kile suretiyle gitmemifltim. Hem, yan›mdakütüb-ü hadisiye ve siyer kitaplar› yoktur. Bununla bera-ber, “Tevekkeltü alellah” diyerek bafllad›m.

Öyle bir muvaffak›yet oldu ki, Eski Said’in kuvve-i ha-f›zas›ndan ziyade haf›zam yard›m etti. Her iki üç saatte,sür’atle otuz k›rk sahife yaz›ld›. Bir tek saatte on befl sa-hife yaz›l›yordu. Ekser Buharî, Müslim, Beyhakî, Tirmi-zî, fiifa-i fierif, Ebu Nuaym, Taberî gibi kitaplardan nak-lediliyor. Hâlbuki, bu nakilde hata olsa—hadis oldu¤u

Cenab-› Hak: Allah; Hakk›n takendisi olan, fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.dair: alâkal›, ilgili, ait.ehemmiyet: önem.ekser: en çok, ço¤unlukla.emel: ümit, arzu.eser-i inayet: bir yard›m ve des-tek eseri, vesilesi.eser-i inayet-i Rabbaniye: Al-lah’›n yard›m›n›n eseri.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil veya davran›fl.haf›za: ezberleme, koruma kuv-veti.ikram-› ‹lâhî: Allah’›n ikram›, lüt-fu ve ihsan›.kàle-kîle: “dedi-denildi” fleklindeyap›lan aktarmalar.kuvve-i haf›za: haf›za gücü.kütüb-ü hadisiye: hadis kitaplar›.mâsadak: do¤rulay›c›; bir söz ve-ya hükmü do¤rulayan husus.mazmun: mana, meal, anlamiçeri¤i.meflrep: yarat›l›fl, huy, mizaç; ha-reket tarz›.musibet: belâ, dert, s›k›nt›.muvaffak›yet: Allah’›n yard›m›y-la baflar›l› olma.

mücbir: zorlayan, mecbureden.nâkil: aktarma.nakletmek: aktarmak.nimet: iyilik, lütuf, ihsan, ba-¤›fl.Rab: yaratan, besleyen, bü-yüten, verdi¤i nimetlerlemahlûkat› ›slah ve terbiyeeden Allah.rahmet: Allah’›n kullar›n› esir-

gemesi, onlara ac›y›p ba¤›flla-mas›, onlara maddî ve mane-vî nimetler vermesi.risale: belli bir konuda yaz›l-m›fl küçük kitap.risalet-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in peygamberli¤i.siyer: Peygamberimizin ha-yat tarihi; onun hayat›n›n bü-tün safhalar›n› anlatan ve va-s›flar›n› nakleden eserler.

suret: biçim, flekil, tarz.sür’at: çabukluk, h›z.telif: yazma, kaleme alma.tevekkeltü alâllah: Allah’atevekkül ettim, Allah’a gü-vendim, dayand›m.yâd etmek: hat›rlamak, an-mak.zikretmek: anmak, bildir-mek.ziyade: çok, fazla.

1. Rabbinin nimetini yâd et. (Duhâ Suresi: 11.)

332 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 331: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

için—günah olmas› lâz›m geldi¤inden, kalbim titriyordu.Fakat anlafl›ld› ki, inayet var ve flu risaleye ihtiyaç var. ‹n-flaallah, sahih bir surette yaz›lm›flt›r. fiayet baz› elfaz-› ha-disiyede veya ravilerin isminde bir yanl›fl bulunsa, tashihedilerek müsamaha ile bakmalar›n› ihvanlar›mdan ricaediyorum.

Said Nurs îEvet, biz müsveddeyi yaz›yorduk; Üstad›m›z da söylüyordu.

Yan›nda hiç kitap yoktu, hiç müracaat da etmiyordu. Birdenbire, gayet sür’atli söylüyordu; biz de yaz›yorduk. ‹ki üç saatteotuz k›rk, daha fazla sahife yaz›yorduk. Bizim de kanaatimizgeldi ki, bu muvaffak›yet, mu’cizat-› Nebeviyenin bir kerame-tidir.

Daimî Hizmetkâr› Müsvedde Müsveddehizmetkâr› ve müsvedde kâtibi ve ve tebyiz

Abdullah Çavufl kâtibi ahiret kardefli kâtibi Süleyman Sami Haf›z Halid Haf›z Tevfik

®

MEKTUBAT | 333 ON DOKUZUNCU MEKTUP

tebyiz: beyazlatma, müsveddeyitemize çekme.üstat: ö¤retici, ö¤retmen.

ahiret: öbür dünya, dünyahayat›ndan sonra bafllay›pebediyen devam edecek olanikinci hayat.daimî: sürekli, devaml›.elfaz-› hadisiye: hadislerdekilâf›zlar ve ifadeler.gayet: son derece, çok.hizmetkâr: hizmetçi.ihvan: kardefller.inayet: yard›m.inflaallah: Allah’›n izniyle, di-lemesiyle.kanaat: inanma; fikir, düflün-

ce.kâtip: yazan, yaz›c›.keramet: Allah’›n velî kulla-r›nda görülen ola¤anüstü hâl-ler veya tabiatüstü hâdiseler.mu’cizat-› nebevî: Peygam-berimiz Hz. Muhammed’inmu’cizeleri.muvaffak›yet: baflar›, baflar›l›olma.müracaat etmek: baflvur-mak, herhangi bir eserdenyararlanmak.müsamaha: hoflgörü, tole-

rans.müsvedde: sonradan temizeçekilmek üzere yaz›lan ilk ya-z›.ravi: rivayet eden, bir hadisveya haberi baflkalar›na akta-ran kimse.risale: belli bir konuda yaz›l-m›fl küçük kitap.sahih: do¤ru, yanl›fl olmayan.suret: biçim, flekil, tarz.sür’at: çabukluk, h›z.tashih: düzeltme, yanl›fl›n› gi-derme.

Page 332: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Mu’cizat-› Ahmediyenin Birinci ZeyliOn Dokuzuncu Söz, Risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) ve

zeyli flakk-› kamer mu’cizesine dair oldu¤undan;makam münasebetiyle buraya al›nm›flt›r.

1 WOn Dört Reflahat› tazammun eden On Dördüncü

Lem’an›n

B‹R‹NC‹ REfiHASI: Rabbimizi bize tarif eden üç büyükkülli muarrif var. Birisi flu kitab-› kâinatt›r ki, bir nebze,flahadetini on üç lem’a ile, Nur Risalesinden On ÜçüncüDersten iflittik. Birisi flu kitab-› kebirin ayet-i kübras› olanHatemü’l-Enbiya Aleyhissalâtü Vesselâmd›r. Birisi deKur’ân-› Azîmüflflan’d›r. fiimdi, flu ikinci bürhan-› nat›kîolan Hatemü’l-Enbiya Aleyhissalâtü Vesselâm› tan›mal›-y›z, dinlemeliyiz.

Evet, o bürhan›n flahs-› manevîsine bak:

Sath-› arz bir mescit, Mekke bir mihrap, Medine birminber; o bürhan-› bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissa-lâtü Vesselâm bütün ehl-i imana imam, bütün insanlarahatip, bütün enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütünenbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzaki-ri; bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya taravettar

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.ayet-i kübra: en büyük ayet, enbüyük delil.bir nebze: bir parça, az miktar.bürhan: delil, flahit.bürhan-› bâhir: apaç›k delil.bürhan-› nat›k: konuflan delil.dair: alâkal›, ilgili, ait.ehl-i iman: inananlar, iman sa-hipleri, ‹slâm dinini kabul edenler.enbiya: nebîler, peygamberler.evliya: velîler, Allah dostlar›.halka-i zikir: zikir halkas›, zikiresnas›nda daire fleklinde oturma.Hatemü’l-Enbiya: Nebîlerin, Pey-gamberlerin sonuncusu olan Hz.Muhammed.hatip: hitap eden, toplulu¤a karfl›konuflan.hayattar: canl›, yaflayan.imam: namazda kendisine uyu-lan, Müslüman cemaate namazk›ld›ran kifli.kitab-› kâinat: kâinat kitab›.kitab-› kebir: büyük kitapKur’ân-› Azîmüflflan: flan ve flere-fi yüce olan Kur’ân.küllî: umumî, kapsaml›.lem’a: par›lt›makam: yer, mevki.mescit: namaz k›l›nacak, ibadetedilecek yer.minber: camide hatibin hutbeokudu¤u merdivenli kürsü.muarrif: tarif edici, tan›t›c›.Mu’cizat-› Ahmediye: Peygam-ber Efendimizin gösterdi¤i mu’ci-zeler.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›k-

lar› ola¤anüstü hâller.münasebet: ilgi, alâka, uy-gunluk.mürekkep: iki veya daha çokfleyin birleflmesinden meyda-na gelen, oluflan.Rab: yaratan, besleyen, bü-yüten, verdi¤i nimetlerlemahlûkat› ›slah ve terbiyeeden Allah.reis: bafl, baflkan.

reflahat: s›z›nt›lar.reflha: s›z›nt›.risalet-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in Peygamberli¤i.sath-› arz: yeryüzü.serzakir: zikredenlerin bafl›.seyyid: efendi, reis.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.flahs-› manevî: manevî flah›s,belli bir kifli olmay›p bir ce-maatten, topluluktan meyda-

na gelen manevî flah›s.flakk-› kamer: ay›n ikiye bö-lünmesi; Hz. Muhammed’inCenab-› Hakk›n izniyle, birparmak iflaretiyle ay› ikiyebölmesi suretiyle gösterdi¤ibüyük mu’cize.taravettar: taze, taptaze.tazammun etmek: içindebulundurmak, içine almak.zeyil: ek, ilâve.

1. Rahman ve Rahîm olan Allah'›n ad›yla.

334 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 333: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

semereleri bir flecere-i nuraniyedir ki, her bir davas›n›,mu’cizatlar›na istinat eden bütün enbiya ve kerametleri-ne itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.

Zira, o 1 *G s’pG n¬ndpG nB’ der, dava eder. Bütün sa¤ ve sol, yani

mazi ve müstakbel taraflar›nda saf tutan o nuranî zakir-ler, ayn› kelimeyi tekrar ederek, icma ederek manen

“Sadakte ve bilhakk› natakte” 2 nâr≤n£nf u≥n r◊ÉpHnh nârb nó°nU

derler.

Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesaps›z imzalarlateyit edilen bir müddeaya parmak kar›flt›rs›n.

‹K‹NC‹ REfiHA: O nuranî bürhan-› tevhit, nas›l ki ikicenah›n icma ve tevatürüyle teyit ediliyor; öyle de, Tev-rat ve ‹ncil gibi kütüb-ü semaviyenin (HAfi‹YE) yüzler iflarat›ve irhasat›n binler rumuzat› ve hatiflerin meflhur beflara-t› ve kâhinlerin mütevatir flehadat› ve flakk-› kamer gibibinler mu’cizat›n›n delâlât› ve fleriat›n hakkaniyeti ile te-yit ve tasdik ettikleri gibi, zat›nda gayet kemaldeki ah-lâk-› hamidesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki seca-ya-i galiyesi ve kemal-i emniyeti ve kuvvet-i iman›n› vegayet itminan›n› ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâ-de takvas›, fevkalâde ubudiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fev-kalâde metaneti, davas›nda nihayet derecede sad›k oldu-¤unu günefl gibi aflikâre gösteriyor.

MEKTUBAT | 335 ON DOKUZUNCU MEKTUP

tatmin olmuflluk.kâhin: gaipten haber vermek id-dias›nda bulunan kimse.kemal: olgunluk, mükemmellik.kemal-i emniyet: tam bir emni-yet; tam bir güven duygusu, gü-venilirlik.keramet: Allah’›n velî kullar›ndagörülen ola¤anüstü hâller veyatabiatüstü hâdiseler.kuvvet-i iman: iman kuvveti.kütüb-ü semaviye: semavî ki-taplar.mazi: geçmifl zaman.metanet: sa¤laml›k, kararl›l›k, da-yan›kl›l›k.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.müddea: iddia edilen fley.müstakbel: gelecek zaman.mütevatir: yalan üzerinde birlefl-meleri mümkün olmayan bir top-lulu¤un nakletti¤i haber.nuranî: nurlu.reflha: s›z›nt›.rumuzat: rumuzlar, iflaretler.sad›k: do¤ru, gerçek.saf tutmak: yan yana dizilereks›ralanmak.secaya-i galiye: çok k›ymetli veyüksek seciyeler, huylar.semere: meyve; netice, sonuç.flakk-› kamer: ay›n ikiye bölün-mesi; Hz. Muhammed’in Cenab-›Hakk›n izniyle, bir parmak iflare-tiyle ay› ikiye bölmesi suretiylegösterdi¤i büyük mu’cize.flecere-i nuraniye: nurlu a¤aç.flehadat: flahadetler, flahitlikler.fleriat: Allah taraf›ndan peygam-ber vas›tas›yla bildirilen, ‹lâhîemir ve yasaklara dayanan hü-kümlerin hepsi.tahrif: de¤ifltirilme, bozulma.takva: Allah korkusuyla dinin ya-sak etti¤i fleylerden kaç›nma, Al-lah’›n yasaklar›ndan kaç›nmadaazamî titizlik gösterme.tasdik: do¤rulama, onaylama.tasrihat: aç›k flekilde anlatmalar,izah etmeler.tevatür: bir topluluk taraf›ndannakledilen, içinde yalan ihtimalibulunmayan ve do¤rulu¤u kesinolan haber.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.teyit: kuvvetlendirme, destekle-me, sa¤lamlaflt›rma.ubudiyet: kulluk.vehim: yanl›fl ve esass›z düflünce,flüphe.vüsuk: do¤ruluk, güvenilirlik;sa¤lam inanma güvenme.zakir: zikreden, Allah’› anan.zira: çünkü.

ahlâk-› hamide: övülmüfl,güzel ahlâk.aflikâre: aç›k bir flekilde.beflarat: müjdeler, sevindiricive hay›rl› haberler.bürhan-› tevhit: Allah’›n birli-¤inin delili, ispat›.cenah: kanat, taraf.delâlât: kan›t olufllar, iflaret-ler.enbiya: peygamberler.

fevkalâde: ola¤anüstü, nor-malin üstünde.hakkaniyet: do¤ruluk, hakve adalete uygunluk.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hatif: sesi iflitilen, kendisi gö-rülmeyen ve gayptan haberveren cin.hüsün: güzellik.icma: fikir birli¤i.ilâh: tanr›, ma’bud, kendisine

tap›n›lan fley.irhasat: Hz. Muhammed’inpeygamberli¤inden öncemeydana gelen ve peygam-ber olaca¤›na iflaret eden ola-¤anüstü hâller ve olaylar.istinat etmek: dayanmak.iflarat: iflaretler.itimat etmek: güvenmek,dayanmak.itminan: inanma, kararl›l›k,

1. Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Saffat Suresi: 35; Muhammed Suresi: 19.)

2. Do¤ru dedin ve söyledi¤in hakt›r.

HAfi‹YE: Hüseyin-i Cisrî Risale-i Hamidiye’sinde yüz on dört iflarat› o ki-taplardan ç›karm›flt›r. Tahriften sonra bu kadar bulunsa, elbette daha ev-vel çok tasrihat varm›fl.

Page 334: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ÜÇÜNCÜ REfiHA: E¤er istersen, gel, Asr-› Saadete,Ceziretülarap’a gideriz. Hayalen olsun onu vazife bafl›n-da görüp ziyaret ederiz.

‹flte, bak: Hüsnüsîret ve cemal-i suret ile mümtaz birzat› görüyoruz ki, elinde mu’ciznüma bir kitap, lisan›ndahakaikaflina bir hitap, bütün benîâdeme, belki cin ve in-se ve mele¤e, belki bütün mevcudata karfl› bir hutbe-iezeliyeyi tebli¤ ediyor. S›rr-› hilkat-i âlem olan muam-ma-i acibânesini hal ve flerh edip ve s›rr-› kâinat olan t›l-s›m-› mu¤lâk›n› fetih ve keflfederek, bütün mevcudattansorulan, bütün ukulü hayret içinde meflgul eden üç müfl-kül ve müthifl sual-i azîm olan “Necisin? Nereden geli-yorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine mukni, makbulcevap verir.

DÖRDÜNCÜ REfiHA: Bak, öyle bir ziya-i hakikat nefl-reder ki, e¤er onun o nuranî daire-i hakikat-i irflad›ndanhariç bir surette kâinata baksan, elbette kâinat›n fleklinibir matemhane-i umumî hükmünde ve mevcudat› birbi-rine ecnebi, belki düflman ve camidat› dehfletli cenazelerve bütün zevilhayat› zeval ve firak›n sillesiyle a¤layan ye-timler hükmünde görürsün.

fiimdi bak, onun neflretti¤i nur ile, o matemhane-iumumî, flevkucezbe içinde bir zikirhaneye ink›lâp etti. Oecnebi, düflman mevcudat, birer dost ve kardefl fleklinegirdi. O camidat-› meyyite-i samite, birer munis memur,birer musahhar hizmetkâr vaziyetini ald›. Ve o a¤lay›c›ve flekva edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde za-kir veya vazife paydosundan flakir suretine girdi.

Asr-› Saadet: mutluluk ça¤›, Pey-gamber Efendimizin peygamberolarak dünyada bulundu¤u devir.benîâdem: âdemo¤ullar›, insan-lar.camidat: cans›zlar.camidat-› meyyite-i samite: sus-kun, ölü ve cans›z varl›klar.cemal-i suret: yüzdeki güzellik,görünüfl güzelli¤i.cenaze: ölü.Ceziretülarap: Arap yar›madas›.daire-i hakikat-i irflat: do¤ru yo-lu gösteren hakikat dairesi.dehfletli: korkutucu, ürkütücü.ecnebi: yabanc›.fetih: açma.firak: ayr›l›k, ayr›lma.hakaikaflina: gerçekleri bilen, ha-kikatleri tan›yan.hal: çözme, flüphe edilmeyecekflekilde aç›klama.hariç: bir fleyin d›fl›, d›flar›s›.hayalen: hayalî bir flekilde, zihin-de tasarlay›p canland›rarak.hitap: bir gruba veya bir toplulu-¤a karfl› konuflma, söz söyleme.hizmetkâr: hizmetçi.hutbe-i ezeliye: ezelî hutbe.hükmünde: de¤erinde, yerinde.hüsnüsîret: ahlâk güzelli¤i, iç gü-zellik.ink›lâp etmek: de¤iflmek, dönüfl-mek.ins: insan.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.keflfetmek: açmak; bir s›rr› ö¤-renmek, meydana ç›karmak.lisan: dil.matemhane-i umumî: herkesinyas tuttu¤u yer.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.mu’ciznüma: mu’cizeli, mu’cizegösteren.muamma-i acibâne: hayret veri-ci, flafl›rt›c›, anlafl›lmaz ve bilin-mez ifl.mukni: ikna eden, inand›ran, ye-terli derecede izah ve ispat eden.munis: al›fl›lm›fl, cana yak›n, se-vimli.musahhar: boyun e¤en.mümtaz: seçkin, üstün.müflkül: zor, kolay anlafl›lama-yan.necisin: kimsin.

neflretmek: da¤›tmak, yay-mak.nur: ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.nuranî: nurlu, parlak.paydos: ara verme, istirahat;ifli b›rakt›rmak, tatil ettirmekiçin söylenir.reflha: s›z›nt›.s›rr-› kâinat: kâinat›n s›rr›.s›rr-› hilkat-i âlem: âleminyarat›l›fl s›rr›.sille: tokat, darbe.sual: soru.sual-i azîm: büyük soru.

suret: biçim, flekil, tarz.flakir: flükreden.flekva: flikâyet, yak›nma.flerh etmek: aç›klamak, izahetmek.flevkucezbe: flevk ve cezbe;fliddetli arzu, istek ve kendin-den geçme.tebli¤ etmek: bildirmek,ulaflt›rmak.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma, Cenab-› Hakk› flan›na lâ-y›k ifadelerle anma.

t›ls›m-› mu¤lâk: anlafl›lmas›zor, kapal›, gizli s›r.ukul: ak›llar.vazife: görev.vaziyet: durum, hâl.yetim: babas›z, koruyucusuz.zakir: zikreden.zat: kifli, flah›s.zeval: sona erme, yok olma.zevilhayat: hayat sahipleri,canl›lar.zikirhane: Allah’›n zikredildi¤iyer.ziya-i hakikat: hakikat ›fl›¤›.

336 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 335: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

BEfi‹NC‹ REfiHA: Hem o nur ile, kâinattaki harekât,tenevvüat, tebeddülât, tagayyürat, manas›zl›ktan ve abe-siyetten ve tesadüf oyuncakl›¤›ndan ç›k›p, birer mektu-bat-› Rabbaniye, birer sahife-i ayat-› tekviniye, birer me-râyâ-i esma-i ‹lâhiye ve âlem dahi bir kitab-› hikmet-i Sa-medâniye mertebesine ç›kt›lar.

Hem insan› bütün hayvanat›n mâdûnuna düflürenhadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacat› ve bütün hayvanlar-dan daha bedbaht eden, vas›ta-i nakl-i hüzün ve elem vegam olan akl› o nur ile nurland›¤› vakit, insan bütün hay-vanat, bütün mahlûkat üstüne ç›kar. O nurlanm›fl acz,fakr; ak›l ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fizar ile naz-dar bir halife-i zemin olur. Demek, o nur olmazsa, kâinatda, insan da, hatta her fley dahi hiçe iner. Evet, elbetteböyle bedî bir kâinatta, böyle bir zat lâz›md›r; yoksa, kâ-inat ve eflâk olmamal›d›r.

ALTINCI REfiHA: ‹flte, o zat, bir saadet-i ebediyeninmuhbiri, müjdecisi ve rahmet-i bînihayenin kâflifi ve ilân-c›s› ve saltanat-› rububiyetin mehasininin dellâl›, seyircisive künuz-u esma-i ‹lâhiyenin keflflaf›, göstericisi oldu¤un-dan, böyle baksan—yani ubudiyeti cihetiyle—onu bir mi-sal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir fleref-i insaniyet,en nuranî bir semere-i flecere-i hilkat göreceksin. fiöylebaksan—yani risaleti cihetiyle—bir bürhan-› hak, bir si-rac-› hakikat, bir flems-i hidayet, bir vesile-i saadet görür-sün.

MEKTUBAT | 337 ON DOKUZUNCU MEKTUP

mâdûn: afla¤› derece, alt.mahlûkat: yarat›lm›fllar, Allah ta-raf›ndan yarat›lanlar.mana: anlam.mehasin: güzellikler, iyilikler.mektubat-› Rabbaniye: her fleyiterbiye eden Allah’›n yaratt›¤› veher biri bir mektup gibi manalarifade eden varl›klar.merâyâ-i esma-i ‹lâhiye: ‹lâhîisimlerin aynalar›.misal-i muhabbet: sevgi örne¤i.muhbir: haber veren, haberci.nazdar: nazl›.nazenin: nazl›, narin.niyaz: yalvarma, yakarma, dua.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nuranî: nurlu, ›fl›kl›, parlak.rahmet-i bînihaye: sonsuz rah-met.reflha: s›z›nt›.risalet: resullük, peygamberlik.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.sahife-i ayat-› tekviniye: yarat›-l›fla ve olufla ait ayet ve delillerinsayfas›.saltanat-› rububiyet: kâinat› ter-biye ve idare edici olan Allah’›nsaltanat›, hâkimiyeti.semere-i flecere-i hilkat: yarat›-l›fl a¤ac›n›n meyvesi.sirac-› hakikat: hakikat, do¤ruluk›fl›¤›.sultan: padiflah, hükümdar.flems-i hidayet: hidayet günefli.fleref-i insaniyet: insanl›¤›n flere-fi.tebeddülât: de¤ifliklikler, baflka-laflmalar.tagayyürat: de¤iflmeler, baflka-laflmalar.tenevvüat: çeflitlenmeler.tesadüf: rastlant›.timsal-i rahmet: rahmet sembo-lü, örne¤i.ubudiyet: kulluk.vas›ta-i nakl-i hüzün ve elem vegam: üzüntü, ac› ve s›k›nt›y› nak-leden, sebep olan vas›ta.vesile-i saadet: mutluluk vesile-si, sebebi.zaaf: zay›fl›k, kuvvetsizlik.zat: kifli, flah›s, fert.

abesiyet: faydas›z, gayesiz vebofl olma.acz: zay›fl›k, güçsüzlük.âlem: kâinat, dünya.bedbaht: bahts›z, zavall›.bedî: efli ve benzeri olmayan,eflsiz güzel.bürhan-› hak: Hakk›n bürha-n›, Allah’›n varl›¤›n›n delili.cihet: yan, yön, taraf.dellâl: ilân edici; hakka daveteden.eflâk: felekler, âlemler, gök-ler.

fakr: fakirlik, yoksulluk.fizar: a¤lay›p inleme.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.halife-i zemin: yerin halifesi;dünyadaki bütün varl›klarüzerinde tasarruf eden.harekât: hareketler.hayvanat: hayvanlar.ihtiyacat: ihtiyaçlar.ilân: aç›klamak, herkese du-yurmak.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.

kâflif: keflfeden, meydana ç›-karan.

keflflaf: keflfeden, s›rlar› çö-zen, gizli manalar› ortaya ç›-karan.

kitab-› hikmet-i Samedâni-ye: kendisi hiçbir fleye muh-taç olmad›¤› hâlde her fleyKendisine muhtaç olan Al-lah’›n yaratt›¤› ve hikmetli birkitap gibi manalar ifade edenkâinat.

künuz-u esma-i ‹lâhiye: Al-lah’›n isimlerinin hazineleri.

Page 336: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, bak: Nas›l berk-i hatif gibi, onun nuru flarktangarb› tuttu. Ve n›sf-› arz ve hums-u befler onun hediye-ihidayetini kabul edip h›rz-› can etti. Bizim nefis ve fleyta-n›m›za ne oluyor ki, böyle bir zat›n bütün davalar›n›n

esas› olan 1 *G s’pG n¬ndpG nB’ ’›, bütün meratibiyle beraber ka-

bul etmesin?

YED‹NC‹ REfiHA: ‹flte, bak: fiu cezire-i vâsiada vahflîve âdetlerine mutaass›p ve inatç› muhtelif akvam›, ne ça-buk âdât ve ahlâk-› seyyie-i vahfliyânelerini def’aten kal’ve ref’ ederek bütün ahlâk-› hasene ile teçhiz edip bütünâleme muallim ve medenî ümeme üstat eyledi. Bak, de-¤il zahiri bir tasallut, belki ak›llar›, ruhlar›, kalpleri, nefis-leri fetih ve teshir ediyor. Mahbub-u kulûp, muallim-iukul, mürebbî-i nüfus, sultan-› ervah oldu.

SEK‹Z‹NC‹ REfiHA: Bilirsin ki, sigara gibi küçük birâdeti, küçük bir kavimde, büyük bir hâkim, büyük birhimmetle, ancak daimî kald›rabilir. Hâlbuki, bak, bu zatbüyük ve çok âdetleri, hem inatç›, mutaass›p, büyük ka-vimlerden, zahiri küçük bir kuvvetle, küçük bir himmet-le, az bir zamanda ref’ edip, yerlerine öyle secaya-i âli-yeyi—ki, dem ve damarlar›na kar›flm›fl derecede sabitolarak—vaz’ ve tespit eyliyor. Bunun gibi daha pek çokharika icraat› yap›yor.

‹flte, flu Asr-› Saadeti görmeyenlere, Ceziretülarap’›gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu als›nlar, ora-ya gitsinler, yüz sene çal›fls›nlar! O zat›n, o zamana

âdât: âdetler, al›flkanl›klar.âdet: al›flkanl›k.ahlâk-› seyyie-i vahfliyâne: vah-flîce olan kötü ahlâk.ahlâk-› hasene: güzel ahlâk, gü-zel huy.akvam: kavimler, milletler.âlem: dünya; insanlar.Asr-› Saadet: saadet, mutlulukasr›; Peygamberimiz Hz. Muham-med’in peygamber olarak dünya-da bulundu¤u devir.berk-i hatif: göz kamaflt›ran flim-flek.cezire-i vâsia: genifl yar›mada.Ceziretülarap: Arap Yar›madas›.daimî: sürekli, devaml›.dava: takip edilen fikir, iddia.def’aten: ani olarak, birdenbire.dem: kan.esas: as›l, temel, kök.fetih: açma.feylesof: filozof, felsefe ile u¤ra-flan.garb: bat›.hâkim: memleketi idare eden,hükümdar.harika: ola¤anüstü vas›flar tafl›-yan ve hayranl›k hissi uyand›ran.hediye-i hidayet: Peygamberi-mizin insanlar› hidayete, do¤ruyola sevk edicili¤i.h›rz-› can: ba¤r›na bas›p can› gibikoruma.himmet: çal›flma, çabalama, gay-ret gösterme.hums-u befler: insanlar›n befltebiri.icraat: ifller.kal’: koparma, sökme, temelin-den y›k›p atma.kavim: insan toplulu¤u.lâ ilâhe illallah: Allah’tan baflkahiçbir ilâh yoktur.mahbub-u kulûp: kalplerin sev-gilisi.medenî: flehirli; hayat tarz›, bilgiseviyesi bak›m›ndan yüksek du-rumda olan.meratip: mertebeler, dereceler.muallim: ö¤retici, ö¤retmen, ho-ca.muallim-i ukul: ak›llar›n mualli-mi, ö¤reticisi, ö¤retmeni.muhtelif: çeflitli, farkl›.mutaass›p: eski adet ve gelenek-lerine afl›r› ba¤l› olup, yenilik ka-bul etmeyen.mürebbî-i nüfus: nefislerin terbi-yecisi.nefis: kötü vas›flar›, nitelikleri

kendisinde toplayan, kötülü-¤e sevk eden, flehevî isteklerikamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-koyan güç.n›sf-› arz: dünyan›n yar›s›.nur: ayd›nl›k, par›lt›, ›fl›k.ref etmek: kald›rmak.reflha: s›z›nt›.sabit: de¤iflmeyen, hep ayn›kalan.secaya-i âliye: yüksek seci-

yeler, yüksek ahlâkî de¤erler.sultan-› ervah: ruhlar›n sulta-n›.flark: do¤u.tasallut: tahakküm, bask›,otorite.teçhiz: cihazlanma, gereklifleyleri tamamlama, donat-ma.teshir etmek: emri alt›na al-mak, boyun e¤dirmek.

ümem: ümmetler, milletler.

üstat: ö¤retici, ö¤retmen.

vahflî: yabanî, merhametsiz,medenîleflmemifl.

vaz’ ve tespit eylemek: koy-mak ve sa¤lamca yerlefltir-mek.

zahirî: görünen, görünürde.

zat: kifli, flah›s, fert.

1. Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Saffat Suresi: 35; Muhammed Suresi: 19.)

338 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 337: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

nispeten bir senede yapt›¤›n›n yüzden birisini acaba ya-pabilirler mi?

DOKUZUNCU REfiHA: Hem bilirsin, küçük bir adam,küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir me-selede, münazaral› bir davada, hicaps›z, pervas›z, küçükfakat hacaletaver bir yalan›, düflmanlar› yan›nda, hilesinihissettirmeyecek derecede teessür ve telâfl göstermedensöyleyemez.

fiimdi bak bu zata: Pek büyük bir vazifede, pek büyükbir vazifedar; pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emni-yete muhtaç bir hâlde, pek büyük bir cemaatte, pek bü-yük husumet karfl›s›nda, pek büyük meselelerde, pek bü-yük davada, pek büyük bir serbestiyetle, bilâperva, bilâ-tereddüt, bilâhicap, telâfls›z, samimî bir saffetle, büyükbir ciddiyetle, has›mlar›n›n damarlar›na dokunduracakfledit, ulvî bir surette söyledi¤i sözlerinde hiç hilâf bulu-nabilir mi? Hiç hile kar›flmas› mümkün müdür? Kellâ!

1 ≈'Mƒoj l»rMnh s’pG nƒog r¿pGEvet, hak aldatmaz, hakikatbin aldanmaz. Hak olan

mesle¤i hileden müsta¤nidir; hakikatbinin gözüne haya-lin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldats›n?

ONUNCU REfiHA: ‹flte, bak: Ne kadar merakaver, nekadar cazibedar, ne kadar lüzumlu, ne kadar dehfletli ha-kaik› gösterir ve mesaili ispat eder. Bilirsin ki, en ziyadeinsan› tahrik eden merakt›r. Hatta, e¤er sana denilse,“Yar› ömrünü, yar› mal›n› versen, Kamerden ve Müflte-riden biri gelir, Kamerde ve Müflteride ne var, ne yok,ahvalini sana haber verecek. Hem do¤ru olarak senin

MEKTUBAT | 339 ON DOKUZUNCU MEKTUP

flündürücü.mesail: meseleler; ehemmiyetli,önemli ifller.mesele: ehemmiyetli, önemli ifl.meslek: tutulan yol.muhtaç: ihtiyac› olan.münazaral›: tart›flmal›.müsta¤ni: ihtiyaç duymayan.müflteri: Jüpiter.nispeten: oranla, göre.pervas›z: korkmadan, çekinme-den.reflha: s›z›nt›.saffet: safl›k, temizlik; hiledenuzak olma hâli.samimî: içten, aç›k yüreklilikle.serbestiyet: rahat ve serbest ol-ma hâli.suret: biçim, flekil, tarz.fledit: fliddetli.tahrik etmek: harekete geçir-mek.teessür: bir fleyin etkisini duyma,etkilenme.telâfl: endifle, kayg›.ulvî: yüksek, yüce.vahiy: bir fikrin, bir hakikatin ve-ya bir emrin Allah taraf›ndanpeygamberlere bildirilmesi.vazife: görev.vazifedar: görevli.zat: kifli, flah›s, fert.ziyade: çok, fazla.

ahval: hâller, durumlar.bilâhicap: hicaps›z, perdesiz,aç›ktan, sak›nmadan.bilâperva: korkusuzca, çekin-meden.bilâtereddüt: tereddüt etme-den.cazibedar: çekici.cemaat: topluluk.ciddiyet: ciddîlik.dava: takip edilen fikir, iddia.

emniyet: güvenlik.hacaletaver: utand›r›c›, utan-d›ran.hakaik: hakikatler, do¤rular,gerçekler.hakikat: gerçek, do¤ru.hakikatbin: hakikati gören.hak: do¤ru, gerçek, hakikat.has›m: düflman.haysiyet: fleref, onur, itibar.hicaps›z: utanmadan, s›k›l-

madan.hilâf: terslik, ayk›r›l›k; yalan.hile: sahtekârl›k, desise.husumet: düflmanl›k.ispat: do¤ruyu delil göstere-rek meydana koyma.kamer: ay.kellâ: hiç bir zaman, asla, ke-sinlikle.lüzumlu: gerekli.merakaver: merak verici, dü-

1. O ancak kendisine vahyolunan› söyler. (Necm Suresi: 4.)

Page 338: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

istikbalini ve bafl›na ne gelece¤ini do¤ru olarak haber ve-recek”; merak›n varsa, vereceksin.

Hâlbuki, flu zat öyle bir Sultan›n ahbar›n› söylüyor ki,memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervane etraf›n-da döner. O Arz olan o pervane ise, bir lâmba etraf›ndapervaz eder; ve o Günefl olan lâmba ise, o Sultan›n bin-ler menzillerinden bir misafirhanesinde binler misbahlariçinde bir lâmbas›d›r.

Hem öyle acayip bir âlemden hakikî olarak bahsedi-yor ve öyle bir ink›lâptan haber veriyor ki, binler küre-iarz bomba olsa, patlasalar, o kadar acip olmaz. Bak,onun lisan›nda 3 oánYpQÉn≤rdnG 2@ ränôn£nØrfG oABÉnª°sùdG GnPpG 1@ ränQuƒoc ¢oùrªs°ûdG GnPpGgibi sureleri iflit.

Hem öyle bir istikbalden do¤ru olarak haber veriyorki, flu dünyevî istikbal ona nispeten bir katre serap hük-mündedir.

Hem öyle bir saadetten pek ciddî olarak haber veriyorki, bütün saadet-i dünyeviye ona nispeten bir berk-i za-ilin bir flems-i sermede nispeti gibidir.

ON B‹R‹NC‹ REfiHA: Böyle acip ve muammaâlûd flukâinat›n perde-i zahiriyesi alt›nda, elbette ve elbette böy-le acayip bizi bekliyor. Böyle acaibi haber verecek, böy-le harika ve fevkalâde mu’ciznüma bir zat lâz›md›r.

Hem bu zat›n gidiflat›ndan görünüyor ki, o, görmüfl vegörüyor ve gördü¤ünü söylüyor.

acayip: flafl›rt›c› ve hayret vericifleyler.acip: flafl›rt›c›, hayret verici.ahbar: haberler.âlem: dünya.arz: dünya.dünyevî: dünyaya ait.felâket: çok zarar do¤uran du-rum, büyük belâ.fevkalâde: ola¤anüstü.gidiflat: ifllerin gidifl tarz›; tutum,davran›fl.hakikî: gerçek, asl›na uygun,gerçek olan.harika: ola¤anüstü özellikler tafl›-yan ve hayranl›k hissi uyand›ran.hükmünde: de¤erinde, yerinde.ink›lâp: de¤iflim, dönüflüm.istikbal: gelecek zaman.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kamer: ay.katre: damla.küre-i arz: dünya, yer küre.lisan: dil.memleket: ülke.menzil: yer.misbah: lâmba.mu’ciznüma: mu’cizeli, mu’cize

gösteren.muammaâlûd: kar›fl›k, anla-fl›lmaz ve kolay bilinmez ifl.nispet: ölçü, oran.nispeten: k›yasla, oranla.perde-i zahiriye: görünürde-ki perde.pervane: geceleri ›fl›¤›n etra-

f›nda dönen küçük kelebek.pervaz etmek: uçmak.reflha: s›z›nt›.saadet-i dünyeviye: dünya-ya ait mutluluk.serap: s›cak günlerde çorakyerlerde gündüz ortas›nda sugibi görünen bu¤u, sis.

sultan: padiflah, hükümdar;mutlak iktidar sahibi olan; Al-lah.

sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›-¤› 114 bölümden her biri.

flems-i sermed: daimî, sürek-li olan günefl.

zat: kifli, flah›s.

1. Günefl dürülüp topland›¤›nda. (Tekvir Suresi: 1.)2. Gök yar›ld›¤› zaman. (‹nfitar Suresi: 1.)3. Çarpacak olan felâket. (Karia Suresi: 1.)

340 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 339: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, “Bizi nimetleriyle perverde eden flu semavat vearz›n ‹lâh›, bizden ne istiyor, marziyat› nedir”; pek sa¤-lam olarak bize ders veriyor.

Hem, bunlar gibi daha pek çok merakaver, lüzumluhakaik› ders veren bu zata karfl› her fleyi b›rak›p ona kofl-mak, onu dinlemek lâz›m gelirken, ekser insanlara ne ol-mufl ki, sa¤›r olup kör olmufllar, belki divane olmufllar kibu hakk› görmüyorlar, bu hakikati iflitmiyorlar, anlam›-yorlar?

ON ‹K‹NC‹ REfiHA: ‹flte, flu zat, flu mevcudat Hâl›k›-n›n vahdaniyetine hakkaniyeti derecesinde hak bir bür-han-› nat›k, bir delil-i sad›k oldu¤u gibi, haflrin ve sa-adet-i ebediyenin dahi bir bürhan-› kàt››, bir delil-i sat›-›d›r. Belki, nas›l ki o zat, hidayetiyle saadet-i ebediyeninsebeb-i husulü ve vesile-i vusulüdür; öyle de, duas›yla, ni-yaz›yla o saadetin sebeb-i vücudu ve vesile-i icad›d›r. Ha-flir meselesinde geçen flu s›rr›, makam münasebetiyletekrar ederiz:

‹flte, bak: O zat öyle bir salât-› kübrada dua ediyor ki,güya flu cezire, belki arz, onun azametli namaz›yla na-maz k›lar, niyaz eder.

Bak, hem öyle bir cemaat-i uzmada niyaz ediyor ki,güya benîâdemin zaman-› Âdem’den asr›m›za, k›yametekadar bütün nuranî, kâmil insanlar, ona ittiba ile iktidaedip duas›na âmin diyorlar.

Hem bak, öyle bir hacet-i amme için dua ediyor ki,de¤il ehl-i arz, belki ehl-i semavat, belki bütün mevcudat,

MEKTUBAT | 341 ON DOKUZUNCU MEKTUP

‹lâh: tanr›, ma’bud, kendine iba-det edilen.ittiba: tâbi olma, uyma, arkas›n-dan gitme.kâmil: kemale ermifl, olgun, mü-kemmel.k›yamet: dünyan›n sonu, bütünölülerin dirilerek mahflerde top-lanmas›, varl›¤›n bozulup da¤›l-mas›, kâinat›n ölümü.lüzumlu: gerekli.makam: yer, mevki.marziyat: Allah’›n r›zas›n› kazan-d›racak hâl ve hareketler.merakaver: merak verici, düflün-dürücü.mesele: ehemmiyetli, önemli ifl.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.münasebet: ilgi, alâka.nimet: Allah’›n ba¤›fllad›¤› maddîve manevî lütuf ve ikramlar.niyaz: yalvarma, yakarma, dua.nuranî: nurlu, parlak.perverde eden: besleyen, koru-yan.reflha: s›z›nt›.saadet: mutluluk.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.salât-› kübra: en büyük namaz.sebeb-i husul: meydana gelmesebebi.sebeb-i vücut: varl›k sebebi.semavat: semalar, gökler.s›r: insan›n akl›n›n eriflemedi¤i‹lâhî hikmet.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.vesile-i icat: var edilifl vesilesi,sebebi.vesile-i vusul: kavuflma vesilesi,sebebi.zaman-› Âdem: Hz. Âdem zama-n›, insanl›¤›n ilk devresi.zat: kifli, flah›s.

âmin: “Yâ Rabbi! Öyle olsun,kabul eyle!”arz: yer, dünya.as›r: yüzy›l.azametli: büyük.benîâdem: âdemo¤ullar›, in-sanlar.bürhan-› nat›k: konuflan de-lil.bürhan-› kàt›: sa¤lam delil.cemaat-i uzma: çok büyükcemaat.cezire: ada, yar›mada.delil-i sad›k: do¤ruyu göste-

ren delil, do¤ru delil.delil-i sât›: parlak delil.divane: deli, akl› bafl›nda ol-mayan.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ehl-i arz: dünyadakiler, yer-dekiler.ehl-i semavat: semavat ehli,melekler.ekser: pek çok.güya: sanki.hacet-i amme: herkesin ihti-yac› olan fley.hak: do¤ru, gerçek.

hakaik: hakikatler, do¤rular.hakikat: gerçek, do¤ru.hakkaniyet: do¤ruluk.Hâl›k: her fleyi yoktan vareden, yarat›c›; Allah.haflir: k›yametten sonra bü-tün insanlar›n bir yere toplan-malar›, Allah’›n, ölüleri diriltipmahflere ç›karmas›, k›yamet.hidayet: do¤ru ve hak yoldaolma.iktida etmek: birini örnekalarak ona benzemeye çal›fl-mak, uymak.

Page 340: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

niyaz›na, “Evet, yâ Rabbena, ver, biz dahi istiyoruz” de-yip ifltirak ediyorlar.

Hem öyle fakirâne, öyle hazinâne, öyle mahbubâne,öyle müfltakane, öyle tazarrukârâne niyaz ediyor ki, bü-tün kâinat› a¤latt›r›yor, duas›na ifltirak ettiriyor.

Bak, hem öyle bir maksat, öyle bir gaye için dua edi-yor ki, insan› ve âlemi, belki bütün mahlûkat› esfel-i sa-filînden, sukuttan, k›ymetsizlikten, faydas›zl›ktan âlây›il-liyyine, yani k›ymete, bekaya, ulvî vazifeye ç›kar›yor.

Bak, hem öyle yüksek bir fizar-› istimdatkârâne ve öy-le tatl› bir niyaz-› istirhamkârâne ile istiyor, yalvar›yor ki,güya bütün mevcudata ve semavata ve Arfla iflittirip, vec-de getirip, duas›na “Âmin, Allahümme âmin” dedirtiyor.

Bak, hem öyle Semî, Kerîm bir Kadîr’den, öyle Basîr,Rahîm bir Alîm’den hacetini istiyor ki, bilmüflahede enhafî bir zîhayat›n en hafî bir hacetini, bir niyaz›n› görür,iflitir, kabul eder, merhamet eder. Çünkü, istedi¤ini—ve-lev lisan-› hâl ile olsun—verir. Ve öyle bir suret-i hakîmâ-ne, basîrâne, rahîmânede verir ki, flüphe b›rakmaz, buterbiye ve tedbir öyle bir Semî ve Basîr ve öyle bir Ke-rîm ve Rahîm’e hast›r.

ON ÜÇÜNCÜ REfiHA: Acaba bütün efaz›l-› benîâdemiarkas›na al›p, arz üstünde durup, Arfl-› Azama mütevec-cihen el kald›r›p dua eden flu fleref-i nev-i insan ve ferid-ikevnüzaman ve bihakk›n Fahr-i Kâinat ne istiyor?

âlây›illiyyin: yüceler yücesi, enyüksek mertebe.âlem: kâinat, dünya, bütün yara-t›lm›fllar.Alîm: her fleyi hakk›yla bilen Al-lah.Allahümme âmin: ey Allah’›mkabul eyle.arfl: Allah’›n kudret ve saltanat›-n›n tecelli etti¤i yer.Arfl-› Azam: büyük Arfl, Allah’›nkudret ve saltanat›n›n büyük da-iresi.arz: yer, dünya.Basîr: her fleyi gören Allah.basîrâne: görerek.beka: ebedîlik, sonsuzluk, de-vaml›l›k.bihakk›n: tamam›yla, hakk›yla.bilmüflahede: görerek, görüldü-¤ü gibi.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.efaz›l-› benîâdem: insanl›¤›n enfaziletlileri.esfel-i safilîn: afla¤›lar›n en afla¤›-s›.Fahr-i Kâinat: kâinat›n kendisiyleövündü¤ü zat olan PeygamberEfendimiz Hz. Muhammed.fakirâne: fakirce, muhtaç bir fle-kilde.ferid-i kevnüzaman: zaman vevarl›¤›n bir tanesi.fizar-› istimdatkârâne: yard›misteyerek inleyip a¤lamak.gaye: maksat, amaç; netice, so-nuç.güya: sanki.hacet: ihtiyaç.hafî: gizli, sakl›.has: ait, mahsus, özel.hazinâne: hüzünlü bir flekilde.ifltirak: kat›lma.Kadîr: kudret sahibi olan ve herfleye gücü yeten Allah.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.Kerîm: ikram ve ihsan› bol olanAllah.k›ymet: de¤er.lisan-› hâl: hâl dili; bir fleyin duru-flu ve görünüflü ile bir mana ifadeetmesi.mahbubâne: sevimli bir flekilde.mahlûkat: yarat›lm›fllar, Allah ta-raf›ndan yarat›lanlar.maksat: kastedilen, istenilen fley.merhamet: ac›mak, flefkat gös-

termek, korumak, iyilik et-mek.mevcudat: var olan her fley,varl›klar.müfltakane: flevkle, çok iste-yerek.müteveccihen: yönelerek,dönerek.niyaz: yalvarma, yakarma,dua.niyaz-› istirhamkârâne:merhamet isteyerek dua et-mek, yalvarmak.Rahîm: sonsuz flefkat ve

merhamet sahibi Allah.rahîmâne: flefkat ve merha-metli bir flekilde.reflha: s›z›nt›.semavat: semalar, gökler.Semî: gizli sakl› her fleyi du-yan ve kullar›n›n dualar›n› ka-bul eden Allah.sukut: düflme, düflüfl.suret-i hakîmâne: hikmetlibir flekilde.fleref-i nev-i insan: insan tü-rünün flerefi.tazarrukârâne: yalvar›p ya-

kararak.tedbir: idare etme, çekip çe-virme.terbiye: besleme, ihtiyaçlar›-n› giderme, yetifltirme, bü-yütme.ulvî: yüksek, yüce.vazife: görev.vecde getirme: kendini kay-bedecek flekilde hislendirme.velev: e¤er, hatta.yâ Rabbena: ey bizim Rabbi-miz.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

342 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 341: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bak, dinle: Saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor, likaistiyor, Cennet istiyor. Hem, merâyâ-i mevcudatta ahkâ-m›n› ve cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i ‹lâ-hiye ile beraber istiyor. Hatta, e¤er rahmet, inayet, hik-met, adalet gibi, hesaps›z o matlûbun esbab-› mucibesiolmasayd›, flu zat›n tek duas›, bahar›m›z›n icad› kadarkudretine hafif gelen flu Cennetin binas›na sebebiyet ve-recekti.

Evet, nas›l ki onun risaleti flu dâr-› imtihan›n aç›lmas›-na sebebiyet verdi; öyle de, onun ubudiyeti dahi ötekidâr›n aç›lmas›na sebeptir. Acaba ehl-i ak›l ve tahkike 1 n¿Énc Ésªpe o nórHnG p¿Énµrep’rG≈pa ¢nùr«nd dediren flu meflhut inti-

zam-› faik, flu rahmet içinde kusursuz hüsnüsanat ve mi-silsiz cemal-i rububiyet, hiç böyle bir çirkinli¤i, böyle birmerhametsizli¤i, böyle bir intizams›zl›¤› kabul eder mi ki,en cüz’î, en ehemmiyetsiz arzular›, sesleri ehemmiyetleiflitip ifa etsin, en ehemmiyetli, en lüzumlu arzular›ehemmiyetsiz görüp iflitmesin, anlamas›n, yapmas›n?Hâflâ ve kellâ, yüz bin defa hâflâ! Böyle bir cemal, böylebir çirkinli¤i kabul etmez, çirkin olmaz.

Yahu, ey hayalî arkadafl›m! fiimdilik kâfidir, geri git-meliyiz. Yoksa yüz sene flu zamanda, flu cezirede kalsak,yine o zat›n garaib-i icraat›n› ve acaib-i vezaifini, yüzdenbirisine, tamamen ihata edip, temaflas›nda doyamay›z.fiimdi, gel, üstünde dönece¤imiz her asra birer birer ba-kaca¤›z. Bak, nas›l her as›r, o flems-i hidayetten ald›klar›feyiz ile çiçek açm›fllar; Ebu Hanife, fiafiî, Bayezit-i Bis-tamî, fiah-› Geylânî, fiah-› Nakflibend, ‹mam-› Gazalî,

MEKTUBAT | 343 ON DOKUZUNCU MEKTUP

fan.garaib-i icraat: hayret verici ifller.hâflâ: asla, hiçbir vakit.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik, faydal›, anlaml› ve yerliyerinde olmas›.hüsnüsanat: sanat güzelli¤i.icat: vücuda getirme, yoktan varetme.ifa etmek: yerine getirmek.ihata etmek: kuflatmak; mü-kemmel bir flekilde anlamak,kavramak.imkân: olabilecek hâlde bulun-ma, mümkün olma, olabilirlik.inayet: yard›m.intizam: düzen.intizam-› faik: üstün düzen, dü-zenlilik.kâfi: yeterli.kellâ: hiç bir zaman, asla, kesin-likle.kudret: Allah’›n bütün varl›¤› çev-releyen ezelî ve sonsuz kuvveti.lika: Allah’› görme ve kavuflma.lüzumlu: gerekli.matlûp: talep edilen, istenilenfley.merâyâ-i mevcudat: varl›klar ay-nas›.merhamet: ac›ma, flefkat göster-me, koruma, iyilik etme, muhtaç-lara yard›mda bulunma, koruma.meflhut: görünen.misilsiz: benzersiz, eflsiz.mükemmel: tamamlanm›fl, tam,noksans›z, eksiksiz.rahmet: Allah’›n kullar›n› koru-mas›, onlara ac›y›p ba¤›fllamas›,onlara maddî ve manevî nimetlervermesi, onlar›n günahlar›n› sil-mesi.risalet: resullük, peygamberlik.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.sebebiyet vermek: sebep olmak,gerektirmek.flems-i hidayet: hidayet günefli.temafla: bakma, bak›p seyretme.ubudiyet: kulluk.zat: kifli, flah›s, fert.

acaib-i vezaif: hayret verici,flafl›rt›c› vazifeler.adalet: her hak sahibine hak-k›n›n tam ve eksiksiz verilme-si.ahkâm: hükümler, emirler.arzu: istek.as›r: yüzy›l, ça¤.beka: ebedîlik, sonsuzluk, de-vaml›l›k.

cemal: güzellik.cemal-i rububiyet: Allah’›nrabl›¤›na has olarak bütünmahlûkat› besleme, büyütmeve terbiye etmesindeki gü-zellik.cezire: ada, yar›mada.cüz’î: küçük, k›ymetsiz.dâr: yer.dâr-› imtihan: imtihan yeri.

dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ehemmiyet: önem.ehl-i ak›l ve tahkik: ak›l sa-hipleri ve gerçekleri araflt›ran-lar.esbab-› mucibe: gerektirensebepler.esma-i kudsiye-i ‹lâhiye: Al-lah’›n mukaddes isimleri.feyiz: bolluk, bereket; ilim, ir-

1. ‹mkân dairesi içinde, flu andaki durumdan daha mükemmeli, daha üstünü, daha güzeli

yoktur. (‹mam-› Gazalî)

Page 342: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

adedince: say›s›nca.Arfl-› Azîm: Cenab-› Hakk›n kud-ret ve saltanat›n›n büyük dairesi,Allah’›n yücelik ve egemenli¤inintecelli etti¤i yer.cinnî: cin taifesinden olan.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.evliya: velîler, Allah dostlar›.Furkan-› Hakîm: do¤ruyu yanl›fl-tan ay›ran hikmetli Kur’ân.harikulâde: ola¤anüstü.hatif: sesi iflitilen fakat kendisigörülmeyen, gaipten haber verencin.hidayeteda: hidayet veren; do¤-ru yola, ‹slâma girmeye sebepolan.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.kâhin: gaipten haber vermek id-dias›nda bulunan kimse.kat’î: kesin.kile: ölçek; hububat ölçümündekullan›lan bir çeflit a¤›rl›k ve ha-cim ölçüsü.meflhudat: görünenler.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’ciznüma: mu’cizeli, mu’cizegösteren.münevver: nurlu, ayd›nlanm›fl.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.Rahman-› Rahîm: dünya ve ahi-rette, yaratt›¤› varl›klara sonsuzrahmet, flefkat ve merhametiyledavranan Allah.risalet: resullük, peygamberlik.salât: Hz. Peygambere dua; Hz.Muhammed’e, ashab›na, ailesineAllah’›n rahmet ve ma¤firetini,meleklerin isti¤far›n› ve mü’min-lerin dualar›n› dileme, Allahüm-me salli alâ seyyidinâ Muhamme-din ve alâ âli seyyidinâ Muham-med deme.salâvat: Hz. Muhammed’e rah-met ve esenlik dileme, ona sayg›gösterme, salât ve selâm etme.selâm: rahatl›k, selâmet, esenlik.sür’at: çabukluk, h›z.tafsilât: etrafl› olarak bildirmeler,ayr›nt›lar.talik etmek: belli bir zamana b›-rakmak.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.ümmet: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’e inan›p onun yolundangidenlerin tamam›.vakit: zaman.Zebur: Hz. Davud’a indirilen kut-sal kitap.

1. Rahman-› Rahîm olan Allah’›n, Furkan-› Hakîm’i Arfl-› Azîmden kendisine indirdi¤i EfendimizMuhammed’e (a.s.m.) ümmetinin iyilikleri adedince milyon salât ve milyon selâm olsun.

2. Risaletini ‹ncil, Tevrat ve Zebur’un müjdeledi¤i; nübüvvetini do¤du¤undan hemen önce vedo¤umu an›nda meydana gelen harikulâde hâllerin, cinnî hatiflerin, insanlardan evliya vekâhinlerin haber verdi¤i; iflaretiyle ay›n ikiye bölündü¤ü Efendimiz Muhammed’e (a.s.m.)ümmetinin al›p verdi¤i nefesler say›s›nca milyon salât ve milyon selâm olsun. Ça¤›rmas›y-la, a¤açlar›n, yan›na geldi¤i, duas›yla ya¤murun sür’atle ya¤d›¤›, bulutun s›caktan korumakiçin bafl›nda gölge yapt›¤›, bir kilelik yiyece¤inden yüzlerce insan›n doydu¤u, parmaklar›aras›ndan suyun üç defa Kevser gibi akt›¤›; Allah’›n kertenkeleyi, ceylân›, kuru hurma di-re¤ini, koyun paças›n›, deveyi, da¤›, tafl› ve çak›l tafllar›n› onun için konuflturdu¤u; Mirac›nve, “Göz ne flaflt›, ne de baflka bir fleye bakt›” (Necm Suresi: 17.) ayetinin sahibi Efendimizve flefaatçimiz Muhammed’e, (a.s.m.) ilk indi¤i andan itibaren k›yamete kadar Kur’ân’›n,her okuyan›n okudu¤unda hava dalgalar›n›n aynalar›nda Allah’›n izni ile temessül eden

344 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

‹mam-› Rabbanî gibi milyonlar münevver meyveler veri-yor.

Meflhudat›m›z›n tafsilât›n› baflka vakte talik edip, omu’ciznüma ve hidayetedaya, bir k›s›m kat’î mu’cizat›naiflaret eden bir salâvat getirmeliyiz.

¢pTrôn©dG nøpe pº«pMsôdG pønªrMsôdG nøpe oº«pµn◊rG o¿ÉnbrôoØrdG p¬r«n∏nY n∫põrfoG røne n¤nYpOnón©pH mΩnÓn°S p∞rdnG o∞rdnGnh mInÓn°U p∞rdnG o∞rdnG mósªnëoe Énfpóu«°nS pº«p¶n©rdGoQƒoHsõdGnh oπ«pérfp’rGnh oájnQrƒsàdG p¬pàndÉn°SpôpH nösûnH røne n¤nY 1@ p¬pàseoG päÉnæn°ùnM¢pùrfp’rG oABÉn«pdrhnGnh uøpérdG o∞pJGnƒngnh oäÉn°UÉngrQp’rG p¬pJsƒoÑoæpH nösûnHnhp∞rdnG o∞rdnG mósªnëoe Énfpóu«°nS ,oônªn≤rdG p¬pJnQÉn°TpÉpH s≥n°ûrfGnh pönûnÑrdG oøpgGnƒncnh,oônés°ûdG p¬pJnƒrYnópd ränABÉnL røne n¤nY@p¬pàseoG p¢SÉnØrfnG pOnón©pH mΩnÓn°Snh mInÓn°Urøpe n™nÑn°Tnh uônërdG nøpe oáneÉnªn rdG o¬ràs∏nXnGnh ,oôn£nªrdG p¬pFBÉnYoópH kánYrôo°S n∫nõnfnhp¬p©pHÉn°UnG pør«nH røpe oABÉnªrdG n™nÑnfnh ,pôn°ûnÑdG nøpe länÉpe p¬peÉn©nW røpe m Én°Un rõpérdGnh n»rÑs¶dGnh sÖs°†dG o¬nd *G n≥n£rfnGnh pônKrƒnµrdÉnc mäGsône nçnÓnKÉnenh pêGnôr©pŸrG pÖpMÉn°U nQnónŸrGnh nônénërdGnh nπnÑnérdGnh nπnªnérdGnh n´GnQuòdGnhmΩnÓn°Snh mInÓn°U p∞rdnG o∞rdnG mósªnëoe Énæp©«pØn°Tnh Énfpóu«°nS @ zoönünÑrdG nÆGnRp¿rPpÉpH pán∏uãnªnàoªrdG päÉnªp∏nµrdG p≈a pán∏uµ°nûnàoªrdG p±hoôoërdG uπoc pOnón©pH

Page 343: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

p¿ nGrôo≤rdG nøpe mánªp∏nc uπoc pánFBGnôpb nóræpY pABGnƒn¡rdG päÉnLtƒnªnJ ÉnjGnône p‘ pønªrMsôdGÉnærªnMrQGnh ÉnændrôpØrZGnh p¿ÉnesõdG pôpNnG = n‹pG p∫hoõtædG p∫shnG røpe mApQÉnb uπoc røpe

2 @ rÚpenG Én¡ræpe mInÓn°U uπoµpH Énæn¡ndpG BÉnjfiuaat-› Marifetinnebî 3 nam›ndaki Türkçe bir risalede ve On

Dokuzuncu Mektupta ve flu Sözde icmalen iflaret etti¤imiz delâ-il-i nübüvvet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) beyan etmiflim. Hem ondaKur’ân-› Hakîm’in vücuh-u i’caz› icmalen zikredilmifl. Yine Le-maat nam›nda Türkçe bir risalede ve Yirmi Beflinci SözdeKur’ân’›n k›rk vecihle mu’cize oldu¤unu icmalen beyan ve k›rkvücuh-u i’caz›na iflaret etmiflim. O k›rk vecihte, yaln›z naz›mdaolan belâgati, ‹flaratü’l-‹’caz nam›ndaki bir tefsir-i Arabîde k›rk sa-hife içinde yazm›fl›m. E¤er ihtiyac›n varsa flu üç kitaba müracaatedebilirsin.

ON DÖRDÜNCÜ REfiHA: Mahzen-i mu’cizat vemu’cize-i kübra olan Kur’ân-› Hakîm, nübüvvet-i Ahme-diye (a.s.m.) ile vahdaniyet-i ‹lâhiyeyi o derece kat’î ispatediyor ki, baflka bürhana hacet b›rakm›yor. Biz de onuntarifine ve medar-› tenkit olmufl bir iki lem’a-i i’caz›naiflaret ederiz.

‹flte, Rabbimizi bize tarif eden Kur’ân-› Hakîm, flu ki-tab-› kebir-i kâinat›n bir tercüme-i ezeliyesi, flu sahaif-iarz ve semada müstetir künuz-u esma-i ‹lâhiyenin keflfla-f›, flu sutur-u hâdisat›n alt›nda muzmer hakaik›n miftah›,flu âlem-i flahadet perdesi arkas›ndaki âlem-i gayp cihe-tinden gelen iltifatat-› Rahmaniye ve hitabat-› Ezeliyeninhazinesi, flu âlem-i maneviye-i ‹slâmiyenin günefli, teme-li, hendesesi, avalim-i uhreviyenin haritas›, zat ve s›fât

MEKTUBAT | 345 ON DOKUZUNCU MEKTUP

keflflaf: keflfeden, s›rlar› çözen,gizli manalar› ortaya ç›karan.Kevser: Cennette bulunan birakarsu.kitab-› kebir-i kâinat: büyük kâ-inat kitab›.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.künuz-u esma-i ‹lâhiye: Allah’›nisimlerinin hazineleri.lem’a-i i’caz: mu’cizelik par›lt›s›.mahzen-i mu’cizat: mu’cizelerinmahzeni, mu’cizelerin toplu bu-lundu¤u, içinde sakland›¤› (kitap).medar-› tenkit: elefltiri sebebi.miftah: anahtar.miraç: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in, Cenab-› Hakk›n hu-zuruna ruhen, cismen, hâlen ç›k-mas› mu’cizesi.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›¤›hâl, durum.mu’cize-i kübra: en büyükmu’cize.muzmer: gizli, sakl›.müracaat etmek: baflvurmak,herhangi bir eserden yararlan-mak.müstetir: gizlenen, gizli, örtülü.naz›m: dizilifl, tertip.nübüvvet-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in peygamberli¤ireflha: s›z›nt›.risale: belli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.sahaif-i arz ve sema: yeryüzü vegökyüzü sayfalar›.salât: Hz. Peygambere dua; Hz.Muhammed’e, ashab›na, ailesineAllah’›n rahmet ve ma¤firetini,meleklerin isti¤far›n› ve mü’min-lerin dualar›n› dileme.salâvat: salâtlar, dualar.selâm: rahatl›k, selâmet, esenlik.s›fât: s›fatlar, vas›flar, nitelikler.sutur-u hâdisat: hâdiselerin,olaylar›n sat›rlar›.flefaat: Hz. Peygamberin ve di¤ersalih kullar›n, baz› günahkârmü’minleri ba¤›fllamas›n› Al-lah’tan dilemeleri.tefsir-i Arabî: Arapça tefsir.temessül: bir fleyin bir yerde su-ret ve mahiyetini aksettirmesi.tercüme-i ezeliye: ezelî tercüme;Allah’›n kelâm› olan ve bütünvarl›klar›n mana, mahiyet ve va-zifelerini aç›klayan mevcudat›ntercümesi hükmündeki Kur’ân-›Kerîm.vahdaniyet-i ‹lâhiye: ‹lâhî birlik;Allah’›n bir, tek olmas›.vecih: yön, taraf.vücuh-u i’caz: mu’cizelik yönleri.zikretmek: anmak, bildirmek.

âlem-i gayp: varl›¤› kesinolan ve mahiyeti Allah tara-f›ndan bilinen, görünmeyenbaflka dünyalar.âlem-i flahadet: flahadet âle-mi, gözle gördü¤ümüz âlem.avalim-i uhreviye: ahiretâlemleri.âlem-i maneviye-i ‹slâmiye:‹slâmiyetin manevî âlemi.

belâgat: söz ve yaz›da sanat-l› ve tesirli ifade; sözün güzelolmakla beraber yerinde, hâlve makama uygun olmas›.beyan: anlatma, aç›klama.bürhan: delil.delâil-i nübüvvet-i Ahmedi-ye: Hz. Muhammed’in Pey-gamberlik delilleri.hacet: ihtiyaç.

hakaik: hakikatler, do¤rular,gerçekler.hendese: geometri, flekil.hitabat-› ezelîye: ezelî hitap-lar.icmalen: k›saca, özetle.iltifatat-› rahmaniye: hiç birfleyi hariç b›rakmayarak herfleye flefkat ve merhametlebakan Allah’›n iltifatlar›.

her kelimesindeki her harfi say›s›nca salât ve selâm olsun. Bu salâvatlar›n her birisi hür-metine bizi ba¤›flla, bize merhamet et, ey ‹lâh›m›z! Âmin.

3. Rumî 1339’da, ‹stanbul’da Türkçe olarak telif edilen fiuaat risalesidir.

Page 344: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ve fluun-u ‹lâhiyenin kavl-i flarihi, tefsir-i vaz›h›, bürhan-›nat›k›, tercüman-› sat››, flu âlem-i insaniyetin mürebbîsi,hikmet-i hakikîsi, mürflit ve hadisi; hem bir kitab-› hikmetve fleriat, hem bir kitab-› dua ve ubudiyet, hem bir kitab-›emir ve davet, hem bir kitab-› zikir ve marifet gibi, befle-rin bütün hacat-› maneviyesine karfl› birer kitap ve bütünmuhtelif ehl-i mesalik ve meflarip olan evliya ve S›dd›kî-nin, asfiya ve muhakkikînin her birinin meflreplerine lâ-y›k birer risale ibraz eden bir kütüphane-i mukaddesedir.

Sebeb-i kusur tevehhüm edilen tekrarat›ndaki lem’a-ii’caza bak ki: Kur’ân hem bir kitab-› zikir, hem bir ki-tab-› dua, hem bir kitab-› davet oldu¤undan, içinde tek-rar müstahsendir, belki elzem ve eblâ¤d›r. Ehl-i kusurunzann› gibi de¤il. Zira, zikrin fle’ni, tekrar ile tenvirdir; du-an›n fle’ni, terdat ile takrirdir; emir ve davetin fle’ni, tek-rar ile te’kittir.

Hem, herkes her vakit bütün Kur’ân’› okumaya muk-tedir olamaz, fakat bir sureye galiben muktedir olur.Onun için, en mühim makas›d-› Kur’âniye ekser uzunsurelerde derç edilerek, her bir sure bir küçük Kur’ânhükmüne geçmifl. Demek, hiç kimseyi mahrum etme-mek için, tevhit ve haflir ve k›ssa-i Mûsa gibi baz› mak-satlar tekrar edilmifl.

Hem, cismanî ihtiyaç gibi, manevî hacat dahi muhte-liftir. Baz›s›na insan her nefes muhtaç olur: cisme hava,ruha Hû gibi. Baz›s›na her saat: Bismillâh gibi ve hake-za… Demek, tekrar-› ayet, tekerrür-ü ihtiyaçtan ileri

âlem-i insaniyet: insanl›k âlemi.asfiya: Peygamber Efendimizinvârisi hükmünde olup onun mes-lek ve gayelerini hayata geçirme-ye ve uygulamaya çal›flan âlimzatlar.bürhan-› nat›k: konuflan delil.cismanî: maddî, vücutla alâkal›.derç etmek: yerlefltirmek, koy-mak.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.eblâ¤: en beli¤, yerinde ve güzelsöz söylemenin en üstünü.ehl-i kusur: kusur arayanlar.ehl-i mesalik ve meflarip: mane-vî usul, tarz ve yol sahipleri.ekser: pek çok.elzem: daha lâz›m, çok gerekli.evliya: velîler, Allah dostlar›.galiben: ço¤u zaman, ço¤unlukla.hacat: ihtiyaçlar, gerekli fleyler.hacat-› maneviye: manevî ihti-yaçlar.hâdî: hidayet veren, do¤ru yolugösteren.hakeza: bunun gibi, benzeri.haflir: k›yametten sonra bütüninsanlar›n bir yere toplanmalar›,Allah’›n, ölüleri diriltip mahflereç›karmas›, k›yamet.hikmet-i hakikî: gerçek hikmet.Hû: O, Allah.hükmüne: yerine.ibraz eden: ortaya koyan, göste-ren.kavl-i flarih: aç›klay›c› söz.k›ssa-i Mûsa: Hz. Mûsa’n›n k›ssa-s›, Hz. Mûsa’n›n bafl›ndan geçenönemli olaylar›n anlat›ld›¤› k›ssa.kitab-› davet: davet kitab›, ça¤r›kitab›.kitab-› dua: dua kitab›.kitab-› dua ve ubudiyet: dua vekulluk kitab›.kitab-› emir ve davet: emir vedavet kitab›.kitab-› hikmet ve fleriat: hikmetve kanun kitab›.kitab-› zikir ve marifet: zikir veAllah’› tan›tan kitap.kitab-› zikir: zikir kitab›.kütüphane-i mukaddese: mu-kaddes kütüphane.lem’a-i i’caz: mu’cizelik par›lt›s›.mahrum: yoksun, nasipsiz.makas›d-› Kur’âniye: Kur’ân’›nmaksatlar› ve gayeleri.maksat: kastedilen, istenilen fley,gaye.manevî: ruha ve içe ait olan, ruhî.meflrep: huy, mizaç; hareket tar-z›.muhakkikîn: tahkik eden, gerçe-¤i araflt›r›p bulan, bir fleyin iç yü-zünü inceleyerek vâk›f olan.muktedir: gücü yeten.mühim: önemli.mürebbî: terbiye edici, e¤itici.

mürflit: do¤ru yolu gösteren,rehber, k›lavuz.müstahsen: be¤enilmifl, gü-zel, makbul.risale: belli bir konuda yaz›l-m›fl küçük kitap.sebeb-i kusur: kusur sebebi.s›dd›kîn: s›dd›klar, samimi-yetle iman etmifl olan ve bu-nun gere¤ine tam olarakuyanlar.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›-¤› 114 bölümden her biri.fle’ni: gere¤i, özelli¤i.

fluun-u ‹lâhiye: Allah’a ait ifl-ler olaylar, hâdiseler; ‹lâhîolan hâller.takrir: yerlefltirme, sa¤lam-laflt›rma.tefsir-i vaz›h: aç›k tefsir, ko-lay anlafl›l›r aç›klama.tekerrür-ü ihtiyaç: ihtiyac›ntekrarlanmas›.te’kit: kuvvetlendirme, sa¤-lamlaflt›rma.tekrarat: tekrarlar.tekrar-› ayet: ayetin tekrar›.tenvir: nurland›rma, nurlan-

ma.

tercüman-› sât›: parlak ter-cüman.

terdat: tekrar.

tevehhüm: zannetme, ger-çekte var olmayan› var kabuletme.

tevhit: birleme; Allah’›n varl›-¤›n›, birli¤ini, dengi ve orta¤›olmad›¤›n› kabul etme.

zan: zannetme, sanma.

zikir: Allah’› anma.

zira: çünkü.

346 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 345: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

gelmifl; ve o ihtiyaca iflaret ederek, uyand›r›p teflvik et-mek, hem ifltiyak› ve ifltihay› tahrik etmek için tekrareder.

Hem Kur’ân, müessistir, bir Din-i Mübinin esasat›d›rve flu âlem-i ‹slâmiyetin temelleridir ve hayat-› içtimaiye-ibefleriyeyi de¤ifltirip, muhtelif tabakat›n, mükerrer sual-lerine cevapt›r. Müessise, tespit etmek için tekrar lâz›m-d›r, te’kit için terdat lâz›md›r, teyit için takrir, tahkik, tek-rir lâz›md›r.

Hem öyle mesail-i azîme ve hakaik-› dakikadan bahse-diyor ki, umumun kalplerinde yerlefltirmek için çok defamuhtelif suretlerde tekrar lâz›md›r.

Bununla beraber, sureten tekrard›r. Fakat manen herbir ayetin çok manalar›, çok faydalar›, çok vücuh ve ta-bakat› vard›r. Her bir makamda ayr› bir mana ve faydave maksatlar için zikrediliyor.

Hem Kur’ân’›n, mesail-i kevniyenin baz›s›nda iphamve icmali ise, irfladî bir lem’a-i i’cazd›r. Ehl-i ilhad›n te-vehhüm ettikleri gibi medar-› tenkit olamaz ve sebeb-ikusur de¤ildir.

E¤er desen : “Acaba neden Kur’ân-› Hakîm, felse-fenin mevcudattan bahsetti¤i gibi etmiyor? Baz› mesailimücmel b›rak›r, baz›s›n› nazar-› umumîyi okflayacak,hiss-i ammeyi rencide etmeyecek, fikr-i avam› taciz edipyormayacak bir suret-i basitâne-i zahirânede söylüyor.”

MEKTUBAT | 347 ON DOKUZUNCU MEKTUP

manen: mana itibar›yla, manaca.medar-› tenkit: tenkit sebebi.mesail: meseleler.mesail-i azîme: büyük mesele-ler.mesail-i kevniye: yarat›l›flla ilgilimeseleler.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.muhtelif: çeflitli, farkl›.mücmel: öz olarak, k›sa, özet.müessis: tesis eden, kuran; ka-nun ve usul gibi fleyler koyup te-mellefltiren.mükerrer: tekrarlanm›fl, tekrarla-nan.nazar-› umumî: umumun bak›fl›,genelin anlay›fl›.rencide etmek: incitmek.sebeb-i kusur: kusur sebebi.sual: soru.suret: flekil, biçim, tarz.sureten: görünüfl itibar›yla, görü-nüflte.suret-i basitâne-i zahirâne: gö-rünüflteki basit bir flekil.tabakat: tabakalar, dereceler.taciz etmek: rahats›z etmek.tahkik: do¤rulu¤unu araflt›rma,inceleme.tahrik etmek: harekete geçir-mek.takrir: yerlefltirme, sa¤lamlaflt›r-ma.te’kit: kuvvetlendirme, sa¤lam-laflt›rma.tekrir: tekrarlama.terdat: tekrar.tespit: sa¤lamca yerlefltirme.teflvik etmek: flevklendirmek,heveslendirmek.tevehhüm etmek: zannetmek,gerçekte var olmayan› var kabuletmek.teyit: kuvvetlendirme, sa¤lam-laflt›rma.umum: bütün, tüm.vücuh: yönler.zikretmek: anmak, bildirmek.

âlem-i ‹slâmiyet: ‹slâm âle-mi.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.bahsetmek: bir konu hakk›n-da söz söylemek, konuflmak.din-i mübin: hak ve hakikatiaç›klayan din, ‹slâm.ehl-i ilhad: dinsizler, imans›z-lar, inkârc›lar.esasat: esaslar, kökler, te-meller.felsefe: madde ve hayat›bafllang›ç ve gaye bak›m›n-

dan inceleyen ilim. Felsefe di-ne dayand›¤›nda hakikati bul-mufl, s›rt çevirdi¤inde de çe-liflkiler içerisinde kalm›flt›r.fikr-i avam: halk›n düflünce-si.hakaik-› dakika: ince haki-katler.hayat-› içtimaiye-i befleriye:insanlar›n toplum hayat›.hiss-i amme: toplumsal duy-gu; sosyal duygu.icmal: k›saltma, özetleme,ayr›nt›lar›na girmeme.

ipham: kapal› b›rakma.irflat: do¤ru yolu gösterme.ifltiha: istek, arzu; açl›k, ifltah.ifltiyak: flevklenme, afl›r› iste-me, arzu etme.Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.lem’a-i i’caz: mu’cizelik par›l-t›s›.makam: yer, mevki.maksat: kastedilen, istenilenfley; gaye, amaç.mana: anlam.

Page 346: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Cevaben deriz ki: Felsefe, hakikatin yolunu flafl›rm›flonun için… Hem, geçmifl derslerden ve Sözlerden elbet-te anlam›fls›n ki, Kur’ân-› Hakîm flu kâinattan bahsedi-yor, tâ zat ve s›fât ve esma-i ‹lâhiyeyi bildirsin. Yani bukitab-› kâinat›n maanisini anlatt›r›p, tâ Hâl›k’›n› tan›tt›r-s›n. Demek, mevcudata kendileri için de¤il, belki Mucit-leri için bak›yor. Hem, umuma hitap ediyor. ‹lm-i hikmetise, mevcudata mevcudat için bak›yor. Hem, hususanehl-i fenne hitap ediyor. Öyle ise, madem ki Kur’ân-›Hakîm mevcudat› delil yap›yor, bürhan yap›yor; delil za-hiri olmak, nazar-› umuma çabuk anlafl›lmak gerektir.Hem madem ki Kur’ân-› Mürflit bütün tabakat-› beflerehitap eder; kesretli tabaka ise, tabaka-i avamd›r. Elbetteirflat ister ki, lüzumsuz fleyleri ipham ile icmal etsin; vedakik fleyleri temsil ile takrip etsin; ve ma¤lâtalara düflür-memek için, zahiri nazarlar›nda bedihî olan fleyleri lü-zumsuz, belki zararl› bir surette ta¤yir etmemektir.

Meselâ, günefle der, “Döner bir siraçt›r, bir lâmbad›r.”Zira, güneflten, günefl için, mahiyeti için bahsetmiyor.Belki bir nevi intizam›n zembere¤i ve nizam›n merkezioldu¤undan, intizam ve nizam ise Sâniin âyine-i marife-ti oldu¤undan bahsediyor.

Evet, der: 1 ipôrén J ¢oùrªs°ûdGnh “Günefl döner.” Bu “döner”

tabiriyle, k›fl-yaz, gece-gündüzün deveran›ndaki munta-zam tasarrufat-› kudreti ihtar ile azamet-i Sânii ifhameder. ‹flte, bu “dönmek” hakikati ne olursa olsun, mak-sut olan ve hem mensuç, hem meflhut olan intizama te-sir etmez.

âyine-i marifet: marifet aynas›;Allah’› tan›ma ve bilme vas›tas›.azamet-i Sâni: her fleyi sanatl›olarak yaratan Allah’›n büyüklü-¤ü.bahsetmek: bir konu hakk›ndasöz söylemek.bedihî: aç›k.bürhan: delil.dakik: ince.deveran: dönüp dolaflma, dön-me.ehl-i fen: fen ilimleri ile u¤raflan-lar.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isimleri.felsefe: madde ve hayat› bafllan-g›ç ve gaye bak›m›ndan incele-yen ilim. Felsefe dine dayand›¤›n-da hakikati bulmufl, s›rt çevirdi-¤inde de çeliflkiler içerisinde kal-m›flt›r.hakikat: gerçek, do¤ru, bir fleyinasl› ve esas›.Hâl›k: yoktan yaratan, her fleyiyoktan var eden, yarat›c›; Allah.hitap etmek: söz söylemek, ko-nuflmak.hususan: bilhassa, özellikle.icmal etmek: k›saltmak, özetle-mek, ayr›nt›lar›na girmemek.ifham etmek: anlatmak, bildir-mek.ihtar: hat›rlatma, dikkatini çek-me.ilm-i hikmet: hikmet ilmi, felsefe.intizam: düzen, düzenlilik.ipham: kapal› b›rakma.irflat: do¤ru yolu gösterme.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kesretli: çok, kalabal›k.kitab-› kâinat: kâinat kitab›.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.Kur’ân-› Mürflit: hak ve do¤ruyolu gösteren Kur’ân.maani: manalar, anlamlar.ma¤lâta: zihni kar›flt›racak bofl,saçma ve manas›z söz.mahiyet: iç yüz, nitelik, özellik.maksut: maksat; kastedilen, iste-nilen.mensuç: dokunmufl, örülmüfl.meselâ: örnek olarak.meflhut: görünen.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.Mucid: icat eden, yaratan, yoktanvar eden Allah.muntazam: düzenli, tertipli.nazar: bak›fl.nazar-› umum: umumun bak›fl›,

genelin anlay›fl›.nev: tür, çeflit.nizam: düzen, düzgünlük.Sâni: her fleyi sanatl› olarakyaratan Allah.s›fât: s›fatlar, vas›flar, hâller,nitelikler.siraç: kandil, lâmba.suret: biçim, flekil, tarz.tabaka-i avam: halk tabaka-s›.

tabakat-› befler: befler taba-kalar›; sosyal tabakalar, s›n›f-lar.tabir: ifade, söz.ta¤yir etmek: bozmak, de-¤ifltirmek.takrip etmek: yaklaflt›rmak,yanaflt›rmak.tasarrufat-› kudret: Cenab-›Allah’›n kudretinin iflleri, icra-atlar›.

temsil: benzetme, misal ge-tirme, örnekleme.tesir: etki.umum: genel, bütün, herkes.zahirî: görünen, görünürdeki,görünüflteki.Zat: sonsuz büyüklük ve yü-celik sahibi olan Allah’›n zat›.zemberek: hareketi sa¤layangüç kayna¤›.zira: çünkü.

1. Yâsin Suresi: 38.

348 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 347: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, der: 1 ÉkLGnôp°S ¢nùrªs°ûdG nπn©nLnh fiu “siraç” tabiriyle

âlemi bir kas›r suretinde, içinde olan eflya ise insana vezîhayata ihzar edilmifl müzeyyenat ve mat’umat ve leva-z›mat oldu¤unu ve günefl dahi musahhar bir mumdar ol-du¤unu ihtar ile, rahmet ve ihsan-› Hâl›k› ifham eder.

fiimdi bak, flu sersem ve geveze felsefe ne der? Bak,diyor ki: “Günefl bir kütle-i azîme-i mayia-i nâriyedir. On-dan f›rlam›fl olan seyyarat› etraf›nda döndürüp, cesame-ti bu kadar, mahiyeti böyledir, flöyledir…” Muhifl bir deh-fletten, müthifl bir hayretten baflka ruha bir kemal-i ilmivermiyor. Bahs-i Kur’ân gibi etmiyor. Buna k›yasen, bâ-t›nen kof, zahiren mutantan felsefî meselelerin ne k›y-mette oldu¤unu anlars›n. Onun flaflaa-i sûriyesine alda-n›p, Kur’ân’›n gayet mu’ciznüma beyan›na karfl› hürmet-sizlik etme.

‹htar: Arabî Risale-i Nur’da On Dördüncü Reflhan›n Alt› Katresi var.Bahusus Dördüncü Katrenin Alt› Nüktesi var. Kur’ân-› Ha-kîm’in k›rk kadar enva-› i’caz›ndan on beflini beyan eder. Onaiktifaen burada ihtisar ettik. ‹stersen ona müracaat et; bir ha-zine-i mu’cizat bulursun.

nór©nHnh ÉnæpJÉn«nMp‘ Énænd Ék°ùpfƒoenh ,mABGnO uπoc Énænd kABÉnØp°T n¿nGrôo≤rdG pπn©rLG sºo¡s∏dnG,Ék©«pØn°T páneÉn«p≤rdG p‘nh ,Ék°ùpfƒoe pôrÑn≤rdG p‘nh ,Ékæj pônb Én«rf tódG p‘nh ,ÉnæpJÉn` n‡,Ék≤«panQ pásænérdGp‘nh ,ÉkHÉnépMnh Gkôràp°S pQÉsædG nøpenh ,GkQƒof p•GnöuüdG n¤nYnhn∂penôncnh n∑pOƒoLnh n∂p∏r°†nØpH ,ÉkeÉnepGnh kÓ«pdnO Én¡u∏oc päGnôr«nîrdG n‹pGnh

MEKTUBAT | 349 ON DOKUZUNCU MEKTUP

özetlemek.ihzar etmek: haz›r etmek, haz›r-lamak.iktifaen: yeterli görerek.kandil: lâmba, bir tür ayd›nlatmaaleti.kas›r: saray.katre: damla.kemal-i ilmî: ilmî olgunluk, mü-kemmellik.k›yasen: göre, k›yasla, oranla.k›ymet: de¤er.kof: içi bofl.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.kütle-i azîme-i mayia-i nâriye:s›v› hâldeki büyük atefl kütlesi.levaz›mat: ihtiyaç maddeleri, lâ-z›m olan fleyler.mahiyet: iç yüz, nitelik, özellik.mat’umat: taamlar, yenecek fley-ler.mesele: konu, düflünülüp halledi-lecek ifl.mu’ciznüma: mu’cizeli, mu’cizegösteren.muhifl: korku ve dehflet veren,ürküten.mumdar: ayd›nlatan, ›fl›k veren.musahhar: boyun e¤en, emreverilmifl.mutantan: tantanal›, debdebeli,gösteriflli, süslü.müracaat: baflvurma, herhangibir eserden yararlanma.müthifl: dehflet veren, ürküten,korkutan.müzeyyenat: süslenmifl, süslüfleyler.nükte: herkesin anlayamad›¤›,ancak dikkat edildi¤inde anlafl›-lan ince söz ve mana.rahmet: Allah’›n kullar›n› esirge-mesi, onlara ac›y›p ba¤›fllamas›,onlara maddî ve manevî nimetlervermesi, onlar›n günahlar›n› sil-mesi.reflha: s›z›nt›.sersem: akl› ve zihni kar›flm›flolan.seyyarat: gezegenler.siraç: kandil, lâmba.suret: flekil, biçim, görünüfl.flaflaa-i sûriye: görünüflteki par-lakl›k, gösterifllilik.tabir: ifade, söz, deyim.zahiren: görünüflte.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

âlem: kâinat, dünya, cihan.Arabî: Arapça.bahs-i Kur’ân: Kur’ân’›n bah-si, sözü.bahusus: özellikle.bât›nen: iç yüzünde.beyan: anlatma, aç›klama,izah.cesamet: büyüklük, irilik.dehflet: büyük korku hâli,ürkme.

enva-› i’caz: mu’cizeli¤inin,üstün vas›f ve güzelli¤inin çe-flitleri.felsefe: madde ve hayat›bafllang›ç ve gaye bak›m›n-dan inceleyen ilim. Felsefe di-ne dayand›¤›nda hakikati bul-mufl, s›rt çevirdi¤inde de çe-liflkiler içerisinde kalm›flt›r.felsefî: felsefe ile ilgili.hazine-i mu’cizat: mu’cizele-

rin bulundu¤u hazine.hürmet: sayg›.ifhâm etmek: anlatmak, bil-dirmek.ihsan-› Hâl›k: Yarat›c›n›n ih-san›; Cenab-› Hakk›n mahlû-kat›na vermifl oldu¤u bütünnimetler, ikramlar, hediyeler.ihtar: hat›rlatma, dikkatiniçekme.ihtisar etmek: k›saltmak,

1. Günefli de bir kandil olarak asm›flt›r. (Nuh Suresi: 16.)

Page 348: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

nÚ penG nÚpªpMGsôdG nºnMrQnG BÉnjnh nÚpenôrcn’rG nΩnôrcnG BÉnj n∂pànªrMnQnh'=¤nYnh oº«pµnërdG o¿ÉnbrôoØrdG p¬r«n∏nY n∫põrfoG røne '¤nY rºu∏n°Snh uπn°U sºo¡ s∏dnG

1 nÚ penG @ nÚp©nªrLnG =p¬pÑrën°Unh p¬pdnG»pbÉnÑrdG nƒog »pbÉnÑrdnG

Said Nurs î

®

ahiret: öbür dünya, dünya haya-t›ndan sonra bafllay›p ebediyendevam edecek olan ikinci hayat.Âl: aile.âmin: “Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-bul eyle!”Ashap: Sahabeler, Hz. Peygambe-ri görmüfl ve onunla konuflmuflolan Müslüman kimseler.bat›l: bofl, yalan, gerçe¤e uyma-yan.cömert: kerem sahibi, ikramc›.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.fazl: fazilet; lütuf, iyilik.hak: do¤ru, gerçek, hakikat.kabir: mezar.kerem: cömertlik, lütuf, ihsan,ba¤›fl.k›yamet: dünyan›n sonu, kâina-t›n ölümü, varl›¤›n bozulup da¤›l-mas›.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek, korumak, iyilik etmek.nur: ›fl›k, ayd›nl›k.rahmet: Allah’›n kullar›n› esirge-mesi, onlar› ac›yarak ba¤›fllamas›,onlara maddî ve manevî nimetlervermesi, onlar›n günahlar›n› sil-mesi.rehber: yol gösteren, k›lavuz.salât: Hz. Peygambere dua; Hz.Muhammed’e, ashab›na, ailesineAllah’›n rahmet ve ma¤firetini,meleklerin isti¤far›n› ve mü’min-lerin dualar›n› dileme, Allahüm-me salli alâ seyyidinâ Muhamme-din ve alâ âli seyyidinâ Muham-med deme.selâm: rahatl›k, selâmet, esenlik.sevk etmek: ulaflt›rmak.s›rat: yol; ‹slâm inanc› usulünegöre, Cehennem üzerine çekilmifloldu¤una inan›lan, k›ldan ince k›-l›çtan keskin, geceden karanl›kgibi mecazî ifadelerle vas›fland›r›-lan, mahiyetini tam olarak kavra-

yamad›¤›m›z köprü, S›ratköprüsü.flefaat: Hz. Peygamberin vedi¤er salih kullar›n, baz› gü-

nahkâr mü’minleri ba¤›flla-mas›n› Allah’tan dilemeleri.flifa: bedenî veya ruhî bir has-tal›¤›n son bulmas›, iyileflme.

yoldafl: yol arkadafl›.

zat: kifli, flah›s, fert.

1. Allah’›m! Kur’ân’› her türlü hastal›klar›m›za flifa k›l; dünya hayat›m›zda ve öldükten sonradost; dünyada yoldafl, kabirde arkadafl, k›yamette flefaatçi, S›rat üzerinde nur, Cehennematefline karfl› perde ve siper, Cennette arkadafl ve bütün hay›rlara sevk eden rehber ve ön-der k›l. Bunu fazl›n, cömertli¤in, keremin ve rahmetinle yap ey merhametlilerin en merha-metlisi ve ey bütün cömertlerden daha cömert olan Rabbimiz! Duam›z› kabul buyur.

Allah’›m! Kendisine hakla bat›l› ay›rt eden Kur’ân-› Hakîm’in indirildi¤i zata, onun bütünÂl ve Ashab›na salât ve selâm eyle. Âmin.

350 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 349: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

fiakk-› Kamer Mu’cizesine Dairdir(On Dokuzuncu ve Otuz Birinci Sözlerin Zeyli)

WGƒo°Vpôr©oj kánj'G Grhnônj r¿pGnh @ oônªn≤rdG s≥n°ûrfGnh oánYÉs°ùdG pânHnônàrbpG

1

wôpªnà°rùoe lôrëp°S Gƒodƒo≤njnhKamer gibi parlak bir mu’cize-i Ahmediye (a.s.m.)

olan inflikak-› kameri, evham-› faside ile inhisafa u¤rat-mak isteyen feylesoflar ve onlar›n muhakemesiz mukal-litleri diyorlar ki:

“E¤er inflikak-› kamer vuku bulsa idi, umum âlememalûm olurdu; bütün tarih-i beflerin nakletmesi lâz›m ge-lirdi.”

Elcevap : ‹nflikak-› kamer, dava-i nübüvvete delil ol-mak için, o davay› ifliten ve inkâr eden haz›r bir cema-ate, gecede, vakt-i gaflette, ani olarak gösterildi¤inden,hem ihtilâf-› metâli ve sis ve bulut gibi rü’yete mâni es-bab›n vücudu ile beraber, o zamanda medeniyet taam-müm etmedi¤inden ve hususî kald›¤›ndan ve tarassudat-›semaviye pek az oldu¤undan, bütün etraf-› âlemde gö-rülmek, umum tarihlere geçmek, elbette lâz›m de¤ildir.fiakk-› kamer yüzünden bu evham bulutlar›n› da¤›tacakçok noktalardan, flimdilik Befl Noktay› dinle.

MEKTUBAT | 351 ON DOKUZUNCU MEKTUP

etmemek, inanmamak.inflikak-› kamer: ay›n yar›l›p iki-ye ayr›lmas›; Hz. Muhammed’inCenab-› Hakk›n izniyle, bir par-mak iflaretiyle ay› ikiye bölmesisuretiyle gösterdi¤i büyük mu’ci-ze.kamer: ay.k›yamet: dünyan›n sonu, varl›¤›nbozulup da¤›lmas›, kâinat›n ölü-mü.lâz›m: gerekli.malûm: bilinen.mâni: engel.medeniyet: bir toplulu¤un hayattarz›, bilgi seviyesi, sanat gücü,maddî ve manevî varl›¤› ile ilgiliözelliklerin tamam›.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›¤›hâl, durum.mu’cize-i Ahmediye: Hz. Mu-hammed’in mu’cizesi.muhakeme: düflünme, ak›l yü-rütme, de¤erlendirme.mukallit: taklitçi, taklit eden.nakletmek: aktarma, anlatmak.Rahîm: sonsuz flefkat ve merha-met sahibi Allah.Rahman: ister mü’min, ister kâfir;ister iyi isterse kötü olsun; rah-meti bütün herkese yay›lan vebütün yarat›lm›fllar›n r›z›klar›n› vegeçim flekillerini içine alan rah-metin sahibi Allah.rü’yet: görme, görüfl.sihir: büyü, büyücülük.flakk-› kamer: ay›n ikiye bölün-mesi; Hz Muhammed’in Allah’›nizniyle ay› bir parmak iflaretiyleikiye bölmesi.taammüm: umumîleflme, yay-g›nlaflma.tarassudat-› semaviye: gökyüzüile ilgili gözlem.tarih-i befler: insanl›¤›n geçmifli,insanl›k tarihi.umum: bütün, tüm.vakt-i gaflet: gaflet an›; uykuvakti.vuku bulma: olma, meydana gel-me.zeyil: ek, ilâve.

Sahife 351

âlem: dünya; insanlar.anî: bir anda, o anda.cemaat: topluluk.dair: alâkal›, ilgili, ait.dava: takip edilen fikir, iddia.dava-i nübüvvet: Peygam-berlik dava etmek, Peygam-

ber oldu¤unu ilân etmek.esbap: sebepler.etraf-› âlem: dünyan›n hertaraf›.evham: vehimler, flüpheler,esass›z fleyler, kuruntular.evham-› faside: as›ls›z, boflkuruntular.feylesof: felsefe ile u¤raflan,

filozof.hususî: bir yere has olan,özel.ihtilâf-› metâli: ay›n do¤uflu-nun zaman olarak, farkl› yer-lerde farkl› oluflu.inhisafa u¤ratmak: gözdendüflürmek; söndürmek.inkâr etmek: kabul ve tasdik

1. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. • K›yamet yaklaflt›, ay yar›ld›. • Onlar bir mu’cize

görseler yüz çevirir ve “Bu kuvvetli bir sihirdir” derler. (Kamer Suresi: 1-2.)

Page 350: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

B‹R‹NC‹ NOKTA

O zaman, o zemindeki küffar›n gayet fledit derecedeinatlar› tarihen malûm ve meflhur oldu¤u hâlde, Kur’ân-›

Hakîm’in 1

oônªn≤rdG s≥n°ûrfGnh demesiyle flu vak’ay› umum âle-

me ihbar etti¤i hâlde, Kur’ân’› inkâr eden o küffardanhiçbir kimse, flu ayetin tekzibine, yani ihbar etti¤i flu va-k›an›n inkâr›na a¤›z açmam›fllar. E¤er o zamanda o hâ-dise, o küffarca kat’î ve vaki bir hâdise olmasa idi, flu sö-zü serriflte ederek gayet dehfletli bir tekzibe ve Peygam-berin iptal-i davas›na hücum göstereceklerdi. Hâlbuki, fluvak’aya dair siyer ve tarih, o vak’a ile münasebettar küf-far›n adem-i vukuuna dair hiçbir fleyini nakletmemifller-

dir. Yaln›z, 2

wôpªnà°rùoe lôrëp°S Gƒodƒo≤njnh ayetinin beyan etti¤i gi-

bi, tarihçe menkul olan fludur ki:

O hâdiseyi gören küffar “Sihirdir” demifller ve “Bizesihir gösterdi. E¤er sair taraflardaki kervan ve kafilelergörmüfllerse, hakikattir. Yoksa bize sihir etmifl” demifller.Sonra, sabahleyin Yemen ve baflka taraflardan gelen ka-fileler ihbar ettiler ki, “Böyle bir hâdiseyi gördük.” Son-ra küffar, Fahr-i Âlem (a.s.m.) hakk›nda, hâflâ, “Yetim-iEbu Talip’in sihri semaya da tesir etti” dediler. 3

‹K‹NC‹ NOKTA

Sa’d-› Taftazanî gibi eaz›m-› muhakkikînin ekseri de-mifller ki: “‹nflikak-› kamer, parmaklar›ndan su akmas›,umum bir orduya su içirmesi, camide hutbe okurken

adem-i vuku: meydana gelme-me.âlem: dünya.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.dair: alâkal›, ilgili, ait.eaz›m-› muhakkikînin: gerçe¤iinceleyenlerin, araflt›ranlar›n enbüyükleri.ekser: pek çok, ço¤unluk.Fahr-i Âlem: âlemin kendisiyleövündü¤ü Peygamberimiz HzMuhammed.gayet: son derece, çok.hâdise: olay.hakikat: gerçek, do¤ru.hâflâ: asla, kesinlikle öyle de¤il.hutbe: hatip taraf›ndan minbereç›k›larak yap›lan ‹lâhî emirleri ha-t›rlatan konuflma ve dualar.ihbar etmek: haber vermek, bil-dirmek, duyurmak.inkâr: reddetme, kabul ve tasdiketmeme, inanmama.inflikak-› kamer: Ay›n ikiye bö-lünmesi, Hz. Peygamberin müfl-riklere karfl› göstermifl oldu¤uay›n yar›l›p ikiye ayr›lma mu’cize-si.iptal-i dava: davay› iptal etme,iddiay› çürütme.kafile: birlikte yolculuk eden top-luluk.kat’î: kesin, flüphesiz.kervan: uzak yerlere yolcu ve ti-carî eflya tafl›yan kafile.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.küffar: kâfirler, ‹slâmiyeti inkâr

edenler.malûm: bilinen.menkul: nakledilen, bildirilen,aktar›lan.meflhur: herkesin bildi¤i, flöh-retli.münasebettar: ilgili, alâkal›.nakletmek: aktarmak, anlat-mak, söylemek.

sair: di¤er, baflka, öteki.sema: gökyüzü, gök.serriflte: bafla kakmak; ipucusihir: büyü, büyücülük.siyer: Peygamberimizin ha-yat tarihi; onun hayat›n›n bü-tün safhalar›n› anlatan ve va-s›flar›n› nakleden eserler.fledit: fliddetli.

tekzip: yalanlama.tesir: etki.umum: bütün, tüm.vak›a: hâdise, olay.vaki: olmufl, meydana gel-mifl.yetim-i Ebu Talip: Ebu Ta-lip’in yetimi.zemin: yer, yeryüzü.

1. Ay yar›ld›. (Kamer Suresi: 1.)2. “Bu kuvvetli bir sihirdir” derler. (Kamer Suresi: 2.)3. Tirmizî, Tefsirü'l-Kur'ân: 54; Müsned, 3:165; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 2:268.

352 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 351: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

dayand›¤› kuru dire¤in müfarakat-› Ahmediyeden (a.s.m.)a¤lamas›, umum cemaatin iflitmesi gibi mütevatirdir. 1

Yani, öyle tabakadan tabakaya bir cemaat-i kesire nak-letmifltir ki, kizbe ittifaklar› muhaldir. Hâle gibi meflhurbir kuyruklu y›ld›z›n bin sene evvel ç›kmas› gibi müteva-tirdir. Görmedi¤imiz Serendip Adas›n›n vücudu gibi, te-vatürle vücudu kat’îdir” demifller. ‹flte böyle gayet kat’î vefluhudî mesailde teflkikat-› vehmiye yapmak, ak›ls›zl›kt›r.Yaln›z muhal olmamak kâfidir. Hâlbuki, flakk-› kamer, birvolkanla inflikak eden bir da¤ gibi mümkündür.

ÜÇÜNCÜ NOKTA

Mu’cize, dava-i nübüvvetin ispat› için, münkirleri iknaetmek içindir, icbar etmek için de¤ildir. Öyle ise, dava-inübüvveti iflitenler için, ikna edecek bir derecede mu’ci-ze göstermek lâz›md›r. Sair taraflara göstermek veyahuticbar derecesinde bir bedahetle izhar etmek, Hakîm-iZülcelâl’in hikmetine münafi oldu¤u gibi, s›rr-› teklife da-hi muhaliftir. Çünkü, akla kap› açmak, ihtiyar› elinden al-mamak, s›rr-› teklif iktiza ediyor. E¤er Fât›r-› Hakîm, in-flikak-› kameri, feylesoflar›n hevesat›na göre bütün âle-me göstermek için bir iki saat öyle b›raksa idi ve beflerinumum tarihlerine geçse idi, o vakit sair hâdisat-› semavi-ye gibi, ya dava-i nübüvvete delil olmazd› ve risalet-i Ah-mediyeye (a.s.m.) hususiyeti kalmazd›; veyahut bedahetderecesinde öyle bir mu’cize olacakt› ki, akl› icbar ede-cek, akl›n ihtiyar›n› elinden alacak, ister istemez nübüv-veti tasdik edecek; Ebu Cehil gibi kömür ruhlu, Ebu Bek-ri’s-S›dd›k gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kal›p,

MEKTUBAT | 353 ON DOKUZUNCU MEKTUP

ihtiyar: seçme, tercih, irade.ikna etmek: bir kanaati, fikri, dü-flünceyi kabul ettirmek; inanma-s›n› sa¤lamak.iktiza etmek: gerektirmek.inflikak etmek: yar›lmak, ikiyeayr›lmak.inflikak-› kamer: ay›n yar›l›p iki-ye ayr›lmas›; Hz. Muhammed’inCenab-› Hakk›n izniyle, bir par-mak iflaretiyle ay› ikiye bölmesisuretiyle gösterdi¤i büyük mu’ci-ze.ittifak: birleflme, söz birli¤i.izhar etmek: göstermek.kâfi: yeterli, yeter.kizb: yalan.mesail: meseleler.meflhur: herkesin bildi¤i, flöhretli.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›¤›fley.muhal: imkâns›z.muhalif: z›t, ayk›r›.müfarakat-› Ahmediye: Pey-gamberimiz Hz. Muhammed’denayr›lma.münafi: z›t, ters, ayk›r›.münkir: inkâr eden, inkârc›, din-siz.mütevatir: yalan söylemekte bir-leflmelerini akl›n kabul etmeye-ce¤i bir toplulu¤un verdi¤i haber,böyle bir toplulu¤un senedin ba-fl›ndan sonuna kadar yine kendi-leri gibi bir topluluktan rivayet et-tikleri sahih hadis.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik.risalet-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in peygamberli¤i.sair: di¤er, baflka, öteki.s›rr-› teklif: teklif s›rr›, insanlar›ndünyaya gelip Allah taraf›ndankullukla vazifelendirilmelerinins›rr›.flakk-› kamer: Ay›n ikiye bölün-mesi; Hz. Muhammed’in Cenab-›Hakk›n izniyle, bir parmak iflare-tiyle ay› ikiye bölmesi suretiylegösterdi¤i büyük mu’cize.fluhudî: görünebilir olana ait veonunla ilgili.tabaka: topluluk, s›n›f, nesil, ku-flak.tasdik etmek: do¤rulu¤unu ka-bul etmek.teflkikat-› vehmiye: vehmî veas›ls›z olan flek ve flüpheler.tevatür: bir hadis-i flerifin, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.umum: bütün, tüm.volkan: yanarda¤.

âlem: dünya; insanlar.bedahet: aç›kl›k.befler: insanl›k.cemaat: topluluk, bir yeretoplanm›fl insanlar.cemaat-i kesîre: büyük vekalabal›k cemaat, topluluk.dava-i nübüvvet: peygam-berlik dava etmek, peygam-ber oldu¤unu ilân etmek.Fât›r-› Hakîm: her fleyi bir

maksada uygun, yerli yerindeve benzersiz flekilde yaratanAllah.feylesof: felsefe ile u¤raflan,filozof.hâdisat-› semaviye: gökyü-zünde meydana gelen olay-lar.Hakîm-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük sahibi olan ve her fle-yi belirli gayelere yönelik,

yerli yerinde, faydal›, anlaml›yaratan Allah.hevesat: hevesler, istekler,arzular.hikmet: belirli gayelere yö-nelik, yerli yerinde, faydal› veanlaml› olufl.hususiyet: hususîlik, ay›r›c›özellik.icbar etmek: zorlamak.icbar: zorlama.

1. ‹bni Teymiye, Cevabü's-Sahih, 1:414, 2:44; Taftazanî, fierhü'l-Makas›t, 5: 17.

Page 352: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

s›rr-› teklif zayi olacakt›. ‹flte bu s›r içindir ki, hem ani,hem gece, hem vakt-i gaflet, hem ihtilâf-› metâli, ve sisve bulut gibi sair mevanii perde ederek umum âlemegösterilmedi veyahut tarihlere geçirilmedi.

DÖRDÜNCÜ NOKTA

fiu hâdise, gece vakti herkes gaflette iken, ani bir su-rette vuku buldu¤undan, etraf-› âlemde elbette görülme-yecek. Baz› efrada görünse de, gözüne inanmayacak.‹nand›rsa da, elbette böyle mühim bir hâdise, haber-i va-hit ile tarihlere bâkî bir sermaye olmayacak.

Baz› kitaplarda “Kamer iki parça olduktan sonra yereinmifl” ilâvesi ise, ehl-i tahkik reddetmifllerdir. “fiu mu’ci-ze-i bâhireyi k›ymetten düflürmek niyetiyle, belki bir mü-naf›k ilhak etmifl” demifller. 1

Hem meselâ, o vakit cehalet sisiyle muhat ‹ngiltere,‹spanya’da yeni gurup, Amerika’da gündüz, Çin’de, Ja-ponya’da sabah oldu¤u gibi, baflka yerlerde baflka es-bab-› mâniaya binaen elbette görülmeyecek. fiimdi buak›ls›z muterize bak, diyor ki, “‹ngiltere, Çin, Japon,Amerika gibi akvam›n tarihleri bundan bahsetmiyor; öy-le ise vuku bulmam›fl.” Bin nefrin onun gibi Avrupa kâ-selislerinin bafl›na!

BEfi‹NC‹ NOKTA

‹nflikak-› kamer, kendi kendine, baz› esbaba binaenvuku bulmufl, tesadüfî, tabiî bir hâdise de¤il ki, adî ve ta-biî kanunlar›na tatbik edilsin. Belki, flems ve kamerin

adî: al›fl›lm›fl olan, her zamankigibi.akvam: kavimler, milletler.âlem: dünya; insanlar.ani: bir anda.bahsetmek: bir konu hakk›ndasöz söylemek.bâkî: devaml›, sürekli, kal›c›.binaen: -den dolay›, -den ötürü.cehalet: cahillik, bilgisizlik.efrat: fertler; flah›slar, kifliler.ehl-i tahkik: gerçekleri araflt›ran-lar, gerçekleri delilleriyle bilenâlimler.esbap: sebepler.esbab-› mânia: engel olan se-bepler.etraf-› âlem: dünyan›n her taraf›.gaflet: dalg›nl›k.haber-i vahit: bir tek kiflinin ha-ber vermesi; bir kifli kanal›yla ge-len haber veya hadis.hâdise: olay.ihtilâf-› metâli: ay›n do¤uflununzaman olarak, farkl› yerlerdefarkl› oluflu.ilhak etmek: ilâve etmek, ekle-mek, katmak.inflikak-› kamer: ay›n yar›l›p iki-ye ayr›lmas›; Hz. Muhammed’inCenab-› Hakk›n izniyle, bir par-mak iflaretiyle ay› ikiye bölmesisuretiyle gösterdi¤i büyük mu’ci-ze.kamer: ay.kâselis: çanak yalay›c›, dalkavuk.k›ymet: de¤er, itibar.meselâ: örnek olarak.mevani: mâniler, engeller.mu’cize-i bâhire: apaç›k mu’cize.

muhat: kuflat›lm›fl, etraf› çev-rilmifl.muteriz: itiraz eden, karfl› ç›-kan.mühim: önemli.münaf›k: kalbinde küfrü giz-ledi¤i hâlde Müslüman görü-nen, kâfirli¤ini gizleyerekMüslüman gibi davranan.nefrin: nefret; lânet.niyet: maksat, gaye, amaç.

sair: di¤er, baflka, öteki.sermaye: bilgi.s›r: gizli tutulan fley; ‹lâhî hik-met, sebep.s›rr-› teklif: teklif s›rr›, insan-lar›n dünyaya gelip Allah ta-raf›ndan kullukla vazifelendi-rilmelerinin s›rr›.suret: flekil, biçim, tarz.flems: günefl.tabiî: tabiat gere¤i, do¤al.

tabiî kanunlar: tabiatla ilgili,tabiatta geçerli olan kanun-lar.tatbik etmek: uygulamak.tesadüfî: rastgele.umum: bütün, tüm.vakt-i gaflet: gaflet an›, uykuvakti.vuku bulmak: meydana gel-mek, ortaya ç›kmak, olmak.zayi olmak: kaybolmak.

1. Aliyyü'l-Karî, Esrarü'l-Merfua, s. 398.

354 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 353: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hâl›k-› Hakîm’i, Resulünün risaletini tasdik ve davas›n›tenvir için, harikulâde olarak o hâdiseyi ika etmifltir.S›rr-› irflat ve s›rr-› teklif ve hikmet-i risaletin iktizas›yla,hikmet-i rububiyetin istedi¤i insanlara, ilzam-› hüccet içingösterilmifltir. O s›rr-› hikmetin iktiza etmedikleri, isteme-dikleri ve dava-i nübüvveti henüz iflitmedikleri aktâr-› ze-mindeki insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve ihti-lâf-› metâli haysiyetiyle, baz› memleketin kameri dahaç›kmamas› ve baz›lar›n güneflleri ç›kmas› ve bir k›sm›n›nsabah› olmas› ve bir k›sm›n›n günefli yeni gurup etmesigibi, o hâdiseyi görmeye mâni pek çok esbaba binaengösterilmemifl. E¤er umum onlara dahi gösterilse idi, ohâlde ya iflaret-i Ahmediyenin (a.s.m.) neticesi ve mu’ci-ze-i nübüvvet olarak gösterilecekti; o vakit risaleti beda-het derecesine ç›kacakt›, herkes tasdike mecbur olurdu,akl›n ihtiyar› kalmazd›—iman ise, akl›n ihtiyar›ylad›r—s›rr-› teklif zayi olurdu. E¤er s›rf bir hâdise-i semaviyeolarak gösterilse idi, risalet-i Ahmediye (a.s.m.) ile müna-sebeti kesilirdi ve onunla hususiyeti kalmazd›.

Elhâs › l : fiakk-› kamerin imkân›nda flüphe kalmad›,kat’î ispat edildi. fiimdi, vukuuna delâlet eden çok bür-hanlar›ndan alt›s›na (HAfi‹YE) iflaret ederiz. fiöyle ki:

Ehl-i adalet olan Sahabelerin, vukuuna icma›; ve ehl-i

tahkik umum müfessirlerin, 1

oônªn≤rdG s≥n°ûrfGnh tefsirinde

onun vukuuna ittifak›; ve ehl-i rivayet-i sad›ka bütün

MEKTUBAT | 355 ON DOKUZUNCU MEKTUP

haysiyet: özellik.hikmet-i risalet: Peygamberli¤inhikmeti, maksad›.hikmet-i rububiyet: her fleyi ida-re ve terbiye eden Allah’›n hik-meti.hususiyet: hususîlik, özellik.hüccet: delil.icma: fikir birli¤i.ihtilâf-› metâli: ay›n do¤uflununzaman olarak, farkl› yerlerdefarkl› oluflu.ihtiyar: seçme, tercih, irade.ika etmek: yapmak, meydanagetirmek.iktiza: gerektirme.ilzam-› hüccet: susturmaya delilolarak.iman: inanma, inanç; ‹slâmiyetikabul etme.iflaret-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in Peygamberli¤ine olan ifla-ret.ittifak: birleflme, fikir birli¤i etme.kamer: Ay.kat’î: kesin, flüphesiz.maatteessüf: üzüntüyle ifade et-mek gerekir ki... ; ne yaz›k ki...makam: yer, mevki.mâni: engel.mecbur: zorlanm›fl, bir ifli yap-mak zorunda kalm›fl.memleket: ülke, yurt.mu’cize-i nübüvvet: Peygamber-lik mu’cizesi.müfessir: Kur’ân-› Kerîm’i tefsireden, yorumlayan ‹slâm âlimi.münasebet: ilgi, alâka, ba¤.resul: elçi, peygamber.risalet: resullük, peygamberlik.risalet-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in peygamberli¤i.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.s›rr-› hikmet: hikmetin s›rr›.s›rr-› irflat: insanlara do¤ru yolugöstermenin s›rr›, hakikati.s›rr-› teklif: teklif s›rr›, insanlar›ndünyaya gelip Allah taraf›ndankullukla görevlendirilmelerinins›rr›.suret: biçim, flekil, tarz.flakk-› kamer: ay›n ikiye bölün-mesi; Hz. Muhammed’in Cenab-›Hakk›n izniyle, bir parmak iflare-tiyle ay› ikiye bölmesi suretiylegösterdi¤i büyük mu’cize.tasdik: do¤rulama, onaylama;do¤rulu¤unu kabul etme.tefsir: Kur’ân’›n mana bak›m›n-dan izah›, aç›klanmas›.tenvir: nurland›rma, ayd›nlatma.vuku: olma, meydana gelme, or-taya ç›kma.zayi olmak: kaybolmak.

aktâr-› zemin: zeminin dörtbir yan›, dünyan›n her köflesi.bedahet: aç›kl›k.bürhan: delil.dair: alâkal›, ilgili, ait.dava: takip edilen fikir, iddia.dava-i nübüvvet: peygam-berlik dava etmek. peygam-ber oldu¤unu ilân etmek.delâlet: delil olma, gösterme.ehl-i adalet: adalet ehli, âdil

olanlar, adaletten flaflmayan-lar.ehl-i rivayet-i sad›ka: do¤ru-lar› rivayet edenler, sadecedo¤ru olan fleyleri nakleden-ler.ehl-i tahkik: gerçekleri arafl-t›ranlar, gerçekleri delilleriylebilen âlimler.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.esbap: sebepler.

gurup: batma.hâdise-i semaviye: gökyü-zünde meydana gelen hâdi-se, olay.Hâl›k-› Hakîm: her fleyi belir-li gayelere yönelik, faydal›,anlaml› yerli yerinde yaratanYarat›c›, Allah.harikulâde: ola¤anüstü, eflive benzeri olmayan.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.

1. Ay yar›ld›. (Kamer Suresi: 1.)

HAfi‹YE: Yani, alt› defa icma suretinde, vukuuna dair alt› hüccet vard›r.Bu makam çok izaha lây›k iken, maatteessüf k›sa kalm›flt›r.

Page 354: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

muhaddisînin, pek çok senetlerle ve muhtelif tariklerlevukuunu nakletmesi; 1 ve ehl-i keflif ve ilham bütün evli-ya ve S›dd›kînin flahadeti; ve ilm-i kelâm›n meslekçe bir-birinden çok uzak olan imamlar›n›n ve mütebahhir ule-man›n tasdiki; ve nass-› kat’î ile dalâlet üzerine icmalar›vaki olmayan ümmet-i Muhammediyenin (a.s.m.) 2 ovak’ay› telâkki-i bilkabul etmesi, günefl gibi inflikak-› ka-meri ispat eder.

Elhâs›l, buraya kadar tahkik nam›na ve hasm› ilzamhesab›na idi. Bundan sonraki cümleler, hakikat nam›nave iman hesab›nad›r. Evet, tahkik öyle dedi; hakikat isediyor ki:

Sema-i risaletin kamer-i müniri olan Hatem-i Divan-›Nübüvvet, nas›l ki mahbubiyet derecesine ç›kan ubudiye-tindeki velâyetin keramet-i uzmas› ve mu’cize-i kübras›olan Miraç ile, yani bir cism-i arz› semavatta gezdirmek-le semavat›n sekenesine ve âlem-i ulvî ehline rüçhaniye-ti ve mahbubiyeti gösterildi ve velâyetini ispat etti. Öylede, arza ba¤l›, semaya as›l› olan kameri, bir arzl›n›n ifla-retiyle iki parça ederek, arz›n sekenesine, o arzl›n›n risa-letine öyle bir mu’cize gösterildi ki, zat-› Ahmediye(a.s.m.), kamerin aç›lm›fl iki nuranî kanad› gibi, risalet vevelâyet gibi iki nuranî kanad›yla, iki ziyadar cenah ileevc-i kemalâta uçmufl, tâ Kab-› Kavseyne ç›km›fl; hemehl-i semavat, hem ehl-i arza, medar-› fahir olmufltur.

3 päGnƒ'ª°sùdGnh ¢pVrQn’rG nCÓr` pe oäÉnª«p∏°rùsàdGnh oInÓ°südG p¬pd'G ='¤nYnh p¬r«n∏nY4

oº«pµn`◊r G oº«p∏n©rdG nârfnG n∂sfpG BÉ'ænàrªs∏nY É'e s’pG BÉ'ænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑ°oS

âlem-i ulvî: yüce âlem.cenah: kanat, taraf, k›s›m.cism-i arz: dünyaya ait cisim.dalâlet: iman ve ‹slâmiyetten ay-r›lmak, do¤ru yoldan ayr›lma.ehl-i arz: dünyada bulunanlar.ehl-i keflif ve ilham: keflif ve il-ham ehli; baz› s›rlar›, bilinmeyenhakikatleri, Cenab-› Hakk›n lütfuve ilham› ile bilen velîler.ehl-i semavat: semavat ehli, me-lekler.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.evc-i kemalât: mükemmellikle-rin en üst derecesi, zirvesi.hatem-i divan-› nübüvvet: pey-gamberlik meclisinin mührü olanPeygamberimiz.hikmet: belirli gayelere yönelik,faydal› ve yerli yerinde olufl.icma: fikir birli¤i.ilm-i kelâm: kelâm ilmi, Cenab-›Hakk›n zat ve s›fatlar›ndan, nü-büvvet, haflir, kader gibi imanaait meselelerden ‹slâmî esaslardairesinde delillere dayal› olarakbahseden ilim.ilzam: susturma, cevap veremezhale getirme.inflikak-› kamer: Hz. Muham-med’in Cenab-› Hakk›n izniyle, birparmak iflaretiyle ay› ikiye böl-mesi suretiyle gösterdi¤i büyükmu’cize.Kab-› Kavseyn: iki yay mesafesi.Hz. Muhammed’in Miraca ç›k›fl›ylavard›¤› son nokta. Bütün yarat›-lanlar› arkas›na al›p Yaratanlamüflerref ve muhatap oldu¤umakam.kamer-i münir: parlak ay.keramet-i uzma: en büyük kera-met.mahbubiyet: sevilecek hâlde bu-lunma.medar-› fahir: övünme sebebi.mu'cize-i kübra: en büyükmu'cize.muhaddisîn: muhaddisler, hadisilmiyle u¤raflanlar.mütebahhir: çok bilgili, derin bil-gi sahibi.nakletme: aktarma, anlatma.nass-› kat’î: kesin hüküm; Kur’ânve hadis hükmüyle kesinlik kaza-nan hususlar.nuranî: nurlu, ›fl›kl›, parlak.risalet: peygamberlik, resullük,elçilik.rüçhaniyet: üstünlük.sekene: sakinler; bir yerde otu-ranlar, yaflayanlar.sema-i risalet: peygamberlik se-mas›, gö¤ü.semavat: semalar, gökler.senet: bir hadis metnini rivayeteden ravilerin, en sondan Hz.Peygambere var›ncaya kadar

uzanan isimler zinciri.s›dd›kîn: s›dd›klar, do¤ru söz-lü olanlar; samimiyetle imanetmifl olan ve bunun gere¤i-ne tam olarak uyanlar.tahkik: araflt›rma, inceleme.tarik: yol.

telâkki-i bilkabul: oldu¤u verivayet edildi¤i gibi kabul edi-lip inan›lmas›.tenzih etme: her türlü eksikve noksandan uzak ve yücetutma.ubudiyet: kulluk.

vaki olmayan: meydanagelmeyen.vuku: olma, meydana gelme,olufl.zat-› Ahmediye: Peygambe-rimizin zat›, flahsiyeti.ziyadar: ›fl›kl›, parlak.

1. Buharî, Tefsir: 1, Menak›b: 27; Müslim, S›fatü'l-Münaf›kîn: 44, 45, 46, 48; Tirmizî, Tefsir: 54;Müsned, 4:82.

2. Ebu Davud, Fiten ve Melâhim: 1; Tirmizî, Fiten: 7; ‹bni Mâce, Fiten: 7.3. Ona ve Âline yer ve gökler dolusu rahmet ve selâmlar olsun.4. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-

miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

356 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 355: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Mu’cizat-› Ahmediye (a.s.m.)Zeylinin Bir Parças›d›r

Risalet-i Ahmediye (a.s.m.) delâili hakk›nda olup, Miraç Ri-salesinin Üçüncü Esas›n›n nihayetindeki üç mühim müfl-külden birinci müflküle ait suale, muhtasar bir fihriste sure-tinde verilen cevapt›r.

Sua l : fiu mirac-› azîm, ne için Muhammed-i ArabîAleyhissalâtü Vesselâma mahsustur?

Elcevap : fiu birinci müflkülünüz, otuz adet Sözlerdetafsilen halledilmifltir. Yaln›z flurada, zat-› Ahmediyenin(a.s.m.) kemalât›na ve delâil-i nübüvvetine ve o Mirac-›Azama en elyak o oldu¤una icmali iflaretler nev’inde birmuhtasar fihriste gösteriyoruz. fiöyle ki:

Evvelâ: Tevrat, ‹ncil, Zebur gibi kütüb-ü mukaddese,pek çok tahrifata maruz olduklar› hâlde, flu zamanda da-hi, Hüseyin-i Cisrî gibi bir muhakkik, nübüvvet-i Ahme-diyeye (a.s.m.) dair o kitaplardan, yüz on dört iflarî befla-retleri ç›kar›p Risale-i Hamidiye’de göstermifltir.

Saniyen: Tarihçe müspettir ki, fi›kk ve Satih gibi mefl-hur iki kâhinin, nübüvvet-i Ahmediyeden (a.s.m.) birazevvel, nübüvvetine ve Ahir Zaman Peygamberi oldu¤u-na beyanatlar› gibi çok beflaretler, sahih bir surette tari-hen nakledilmifltir.

MEKTUBAT | 357 ON DOKUZUNCU MEKTUP

mayan, bir fleye veya kifliye hasolan, özel.maruz olma: bir fleyin karfl›s›ndave tesiri alt›nda bulunma, u¤ra-ma.meflhur: flöhretli, ünlü.Mirac-› Azîm: büyük miraç; Pey-gamberimiz Hz. Muhammed’in,Cenab-› Hakk›n huzuruna ruhen,cismen, hâlen ç›kmas› mu’cizesi.mu’cizat-› Ahmediye: Peygam-berimiz Hz. Muhammed’in mu’ci-zeleri.muhakkik: gerçe¤i araflt›ran, birfleyin iç yüzünü inceleyerek vâk›folan.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamberimiz Hz.Muhammed.muhtasar: k›salt›lm›fl, k›sa, özet.mühim: önemli.müflkül: güçlük, zorluk.nakletmek: aktarmak, anlatmak.nev: tür, çeflit.nihayet: son.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik,Allah’›n elçili¤i.risalet-i Ahmediye: peygamberi-miz Hz. Muhammed’in peygam-berli¤i.sabit: ispat edilmifl, ispatlanm›fl.sahih: gerçek, do¤ru, sa¤lam.saniyen: ikinci olarak.sual: soru.suret: biçim, flekil, tarz.tafsilen: ayr›nt›l› olarak.tahrifat: bozmalar, de¤ifltirmeler.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.zat-› Ahmediye: PeygamberimizHz Muhammed’in zat›, flahsiyeti.Zebur: Hz. Davud’a indirilen mu-kaddes kitap.zeyil: ek, ilâve.

ahir zaman: dünya hayat›n›nk›yamete yak›n son devri.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.beflaret: müjde, sevindiricihaber.beyanat: aç›klamalar, izahlar.dair: alâkal›, ilgili, ait.delâil: deliller, ispat vas›talar›.delâil-i nübüvvet: Peygam-ber Efendimizin (a.s.m.) pey-gamberlik delilleri.elyak: daha lây›k, çok yak›fl›r.

esas: as›l, temel.evvelâ: birinci olarak, ilk ön-ce.fihrist: bir kitapta ne bulun-du¤unu s›ra ile gösteren liste.fihriste: bir kitapta veya birdükkânda bulunan fleyleri s›-rayla gösteren liste.halletmek: çözmek, flüpheedilmeyecek bir flekilde aç›k-lamak.icmalî: k›saca, k›sa, özetle.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderil-mifl olan ‹lâhî kitap.

iflarî: iflaretle olan, bir kelime-nin aç›k manas›na ba¤l› ola-rak ikinci ve üçüncü derecedeiflaret yolu ile yap›lan aç›kla-ma.kâhin: gaipten, gelecektenhaber vermek iddias›nda bu-lunan kimse.kemalât: kemaller, mükem-mellikler, ahlâk ve huy güzel-likleri.kütüb-ü mukaddese: kutsalkitaplar.mahsus: baflkas›nda bulun-

Page 356: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Salisen: Velâdet-i Ahmediye (a.s.m.) gecesinde Kâ-be’deki sanemlerin sukutuyla, Kisra-i Farisin saray-› mefl-huresi olan eyvan› inflikak etmesi gibi, irhasat denilenyüzer harikalar, tarihçe meflhurdur.

Rabian: Bir orduya parma¤›ndan gelen suyu içirmesive camide, bir cemaat-i azîme huzurunda, kuru dire¤in,minberin naklinden dolay› müfarakat-i Ahmediyeden

(a.s.m.) deve gibi enin ederek a¤lamas›, 1

oônªn≤rdG s≥n°ûrfGnhnass› ile, flakk-› kamer gibi, muhakkiklerin tahkikat›ylabine bali¤ olan mu’cizat›yla serfiraz oldu¤unu tarih ve si-yer gösteriyor.

Hamisen: Dost ve düflman›n ittifak›yla ahlâk-› hasene-nin flahs›nda en yüksek derecede; ve bütün muamelât›-n›n flahadetiyle, secaya-i samiye, vazifesinde ve tebliga-t›nda en âlî bir derecede; ve din-i ‹slâmdaki mehasin-iahlâk›n flahadetiyle, fleriat›nda en âlî hisal-i hamide enmükemmel derecede bulundu¤una ehl-i insaf ve dikkattereddüt etmez.

Sadisen: Onuncu Sözün ‹kinci ‹flaretinde iflaret edildi-¤i gibi, ulûhiyet, mukteza-i hikmet olarak tezahür isteme-sine mukabil, en azamî bir derecede, zat-› Ahmediye(a.s.m.), dinindeki azamî ubudiyetle en parlak bir derece-de göstermifltir.

Hem Hâl›k-› Âlem’in nihayet kemaldeki cemalini birvas›ta ile mukteza-i hikmet ve hakikat olarak göstermekistemesine mukabil, en güzel bir surette gösterici ve tarifedici, bilbedahe, yine o zatt›r.

ahlâk-› hasene: güzel ahlâk.âlî: yüce, yüksek.azamî: en fazla, en büyük.bali¤: eriflmifl, ulaflm›fl.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.cemaat-i azîme: büyük ve kala-bal›k cemaat, topluluk.cemal: güzellik.din-i ‹slâm: ‹slâm dinî.ehl-i insaf: insafl› olanlar.enîn: inilti, inleme.eyvan: kemerli, yüksek bina; sa-ray, köflk.Hâl›k-› Âlem: âlemin yarat›c›s›,bütün âlemi yaratan, Allah.hamisen: beflinci olarak.harika: ola¤anüstü, hayranl›k his-si uyand›ran.hisal-i hamide: övülmeye lây›kgüzel huylar.inflikak: yar›lma, ikiye ayr›lma.irhasat: Hz. Muhammed’in pey-gamberli¤inden önce meydanagelen ve peygamber olaca¤›naiflaret eden harika hâller.ittifak: birleflme, fikir ve söz birli-¤i.kemal: mükemmellik.Kisra-i Faris: Fars kisras›, ‹ran pa-diflah›.mehasin-i ahlâk: ahlâkî güzellik-ler.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.muamelât: muameleler, ifller,davran›fllar.muhakkik: gerçe¤i araflt›ran, birfleyin iç yüzünü inceleyerek vâk›folan.mukabil: karfl›l›k.mukteza-i hikmet: hikmetin ge-re¤i.mukteza-i hikmet ve hakikat:hakikatin ve hikmetin gere¤i.müfarakat-i Ahmediye: Pey-gamber Efendimizin ayr›l›¤›.nakil: aktarma, yer de¤ifltirme,tafl›ma.nas: Kur’ân’›n aç›k ve kesin hük-mü.nihayet: son derece.rabian: dördüncü olarak.sadisen: alt›nc› olarak.salisen: üçüncü olarak.sanem: put, Allah’tan baflka tap›-n›lan fley.saray-› meflhure: meflhur saray.secaya-› samiye: yüksek seciye-ler, karakterler, ahlâklar.serfiraz: üstün; bafl üstünde.siyer: Peygamberimizin hayat ta-rihi; onun hayat›n›n bütün safha-lar›n› anlatan ve vas›flar›n› nakle-den eserler.sukut: düflme.suret: biçim, flekil, tarz.

flahadet: flahitlik, tan›kl›k.flakk-› kamer: ay›n ikiye bö-lünmesi; Hz. Muhammed’inCenab-› Hakk›n izniyle, birparmak iflaretiyle ay› ikiyebölmesi suretiyle gösterdi¤ibüyük mu’cize.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.fleriat: Allah taraf›ndan pey-gamber vas›tas›yla bildirilen,‹lâhî emir ve yasaklara daya-nan hükümlerin hepsi.

tahkikat: araflt›rmalar, ince-lemeler.tebligat: tebli¤ler, Peygam-berlerin Allah’›n emrini kulla-ra bildirmeleri ve hakka da-vet etmeleri.tereddüt: karars›zl›k, bir ko-nuda flüphede kalma.tezahür: ortaya ç›kma, gö-rünme.ubudiyet: kulluk, ibadet et-me.

ulûhiyet: ilâhl›k, Allah’›n kâ-inattaki her fleyi hâkimiyetiy-le kendisine ibadet ve itaatettirmesi.vas›ta: arac›.vazife: görev.velâdet-i Ahmediye: Pey-gamberimiz Hz Muham-med’in do¤uflu.zat: kifli, flah›s, fert.zat-› Ahmediye: Peygambe-rimizin zat›, flahs›.

1. Ay yar›ld›. (Kamer Suresi: 1.)

358 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 357: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem Sâni-i Âlem’in nihayet cemalde olan kemal-i sa-nat› üzerine enzar-› dikkati celp etmek, teflhir etmek is-temesine mukabil, en yüksek bir seda ile dellâll›k eden,yine bilmüflahede o zatt›r.

Hem bütün âlemlerin Rabbi, kesret tabakat›nda vah-daniyeti ilân etmek istemesine mukabil, en azamî bir de-recede bütün meratib-i tevhidi ilân eden, yine bizzarureo zatt›r.

Hem Sahib-i Âlem’in nihayet derecede âsâr›ndaki ce-malin iflaretiyle, nihayetsiz hüsnüzatîsini ve cemalininmehasinini ve hüsnünün letaifini âyinelerde mukteza-ihakikat ve hikmet olarak görmek ve göstermek isteme-sine mukabil, en flaflaal› bir surette âyinedarl›k eden vegösteren ve sevip ve baflkas›na sevdiren, yine bilbedaheo zatt›r.

Hem flu saray-› âlemin Sânii, gayet harika mu’cizelerile ve gayet k›ymettar cevahirler ile dolu hazine-i gaybi-yelerini izhar ve teflhir istemesi ve onlarla kemalât›n› ta-rif etmek ve bildirmek istemesine mukabil, en azamî birsurette teflhir edici, tavsif edici ve tarif edici, yine bilbe-dahe o zatt›r.

Hem flu kâinat›n Sânii, flu kâinat› enva-› acayip ve ziy-netlerle süslendirmek suretinde yapmas› ve zîfluur mah-lûkat›n› seyir ve tenezzüh ve ibret ve tefekkür için ona id-hal etmesi ve mukteza-i hikmet olarak onlara o âsâr vesanayiin manalar›n›, k›ymetlerini ehl-i temafla ve tefek-küre bildirmek istemesine mukabil, en azamî bir surette

MEKTUBAT | 359 ON DOKUZUNCU MEKTUP

âlem: dünya.âsâr: eserler.âyine: ayna.âyinedarl›k: aynal›k.azamî: en fazla, en çok.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bilmüflahede: bizzat flahitolarak, görüldü¤ü gibi.bizzarure: ister istemez, zo-runlu olarak.celp etmek: çekmek.cemal: güzellik.cevahir: cevherler.dellâl: ilân edici, duyurucu.

ehl-i temafla ve tefekkür:gezip görenler, seyredenlerve düflünenler.enva-› acayip: hayret vericitürler, flafl›rt›c› fleylerin çeflit-leri.enzar-› dikkat: dikkatli ba-k›fllar.gayet: son derece, çok.hazine-i gaybiye: gayp âle-mindeki ‹lâhî hazine ve zen-ginlik.hüsün: güzellik.hüsnüzatî: zat›n›n güzelli¤i,

kendisinde olan güzellik.ibret: bir olaydan, bir durum-dan ders alma, ders ç›karma.idhal etmek: dahil etmek, içi-ne almak.ilân etmek: aç›klamak, her-kese duyurmak.izhar: meydana ç›karma, gös-terme.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kemalât: mükemmellikler.kemal-i sanat: sanattaki mü-

kemmellik.kesret: çokluk.k›ymet: de¤er.k›ymettar: k›ymetli, de¤erli.letaif: incelikler, güzellikler.mahlûkat: yarat›lm›fllar, yarat›k-lar.mana: anlam.mehasin: hüsünler, güzellikler.meratib-i tevhit: tevhidin merte-beleri, Allah’›n bir oldu¤una inan-man›n dereceleri.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›k-lar› fley.mukabil: karfl›l›k.mukteza-i hakikat ve hikmet:hikmetin ve hakikatin gere¤i.mukteza-i hikmet: hikmetin ge-re¤i.nihayet: son derece.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahve terbiye eden Allah.seda: ses.Sahib-i Âlem: âlemin sahibi olanAllah.sanayi: sanatlar, ustal›klar, hü-nerler.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.Sâni-i Âlem: bütün âlemi sanatlayaratan Allah.saray-› âlem: âlem saray›, dünyasaray›.seyir: gezme, gezinti.suret: biçim, flekil, görünüfl.flaflaal›: parlak, gösteriflli.tabakat: tabakalar.tavsif: vas›fland›rma, özelliklerinianlatma.tefekkür: bir mesele hakk›ndazihni faaliyet gösterme, düflün-me, fikir üretme.tenezzüh: gezinti, rahatlama vee¤lenme amac›yla yap›lan gezin-ti.teflhir etmek: göstermek, sergi-lemek.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.zat: kifli, flah›s, fert.ziynet: süs.zîfluur: fluurlu, fluur sahibi.

Page 358: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

cin ve inse, belki ruhanîlere ve melâikelere de Kur’ân-›Hakîm vas›tas›yla rehberlik eden, yine bilbedahe o zatt›r.

Hem flu kâinat›n Hâkim-i Hakîm’i, flu kâinat›n tahav-vülât›ndaki maksat ve gayeyi tazammun eden t›ls›m-›mu¤lâk›n› ve mevcudat›n “nereden, nereye ve ne olduk-lar›” olan flu üç sual-i müflkülün muammas›n› bir elçi va-s›tas›yla umum zîfluurlara açt›rmak istemesine mukabil,en vaz›h bir surette ve en azamî bir derecede hakaik-›Kur’âniye vas›tas›yla o t›ls›m› açan ve o muammay› hal-leden, yine bilbedahe o zatt›r.

Hem flu âlemin Sâni-i Zülcelâl’i, bütün güzel masnu-at›yla kendini zîfluur olanlara tan›tt›rmas› ve k›ymetli ni-metlerle kendini onlara sevdirmesi, bizzarure, onun mu-kabilinde zîfluur olanlara marziyat› ve arzu-yu ‹lâhiyeleri-ni bir elçi vas›tas›yla bildirmesini istemesine mukabil, enala ve ekmel bir surette, Kur’ân vas›tas›yla o marziyat vearzular› beyan eden ve getiren, yine bilbedahe o zatt›r.

Hem Rabbülâlemîn, meyve-i âlem olan insana âlemiiçine alacak bir vüs’at-i istidat verdi¤inden ve bir ubudi-yet-i külliyeye müheyya etti¤inden ve hissiyatça kesreteve dünyaya müptelâ oldu¤undan bir rehber vas›tas›ylayüzlerini kesretten vahdete, fânîden bâkîye çevirmek is-temesine mukabil, en azam bir derecede, en ebl⤠birsurette, Kur’ân vas›tas›yla en ahsen bir tarzda rehberlikeden ve risaletin vazifesini en ekmel bir tarzda ifa eden,yine bilbedahe o zatt›r.

ahsen: en güzel.âlâ: yüce, yüksek.âlem: dünya, bütün yarat›lm›fllar,kâinat.arzu: istek.arzu-yu ‹lâhiye: Allah’›n r›zas› vekullar›ndan iste¤i.azamî: en fazla, en çok.bâkî: ebedî, devaml›, sürekli, kal›-c›.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bizzarure: ister istemez, zorunluolarak.eblâ¤: en beli¤, güzel, veciz veaç›k flekilde.ekmel: en mükemmel, en kusur-suz.fânî: ölümlü, geçici.gaye: maksat, hedef.hakaik-› Kur’âniye: Kur’ân’›n ha-kikatleri, gerçekleri.Hâkim-i Hakîm: her fleyi hikmet-le yapan hükmedici, Allah.halletmek: çözmek, flüphe edil-meyecek bir flekilde aç›klamak.hissiyat: hisler, duygular.ifa etmek: yapmak, gerçeklefltir-mek, yerine getirmek.ins: insan, befler, âdemo¤lu.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kesret: çokluk.k›ymet: de¤er.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.maksat: kastedilen, istenilen fley,var›lmak istenen nokta.marziyat: Allah’›n r›zas›n› kazan-d›racak hâl ve hareketler.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.melâike: melekler.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.meyve-i âlem: âlemin meyvesi,neticesi.muamma: manas› zor anlafl›l›rfley, anlam› gizli ve güç anlafl›l›rsöz, çözülmesi güç ifl.

mukabil: karfl›l›k.müheyya: haz›r, haz›rlanm›fl.müptelâ: tutkun, tutulmufl,düflkün.nimet: Allah’›n ba¤›fllad›¤›maddî ve manevî lütuf ve ik-ramlar.Rabbülâlemîn: ÂlemlerinRabbi, bütün âlemleri idareve terbiye eden Allah.rehber: yol gösteren, k›lavuz.risalet: resullük, peygamber-lik.ruhanî: gözle görülmeyen,

cismi olmayan, elle tutulama-yan varl›klar.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük sahibi, her fleyi sanat-la yaratan Allah.sual-i müflkül: en zor soru.suret: biçim, flekil, tarz.tahavvülât: de¤iflmeler, birhâlden di¤er hale geçmeler.tarz: biçim, flekil; usul, yol.tazammun etmek: içine al-mak, içinde bulundurmak.t›ls›m: herkesin bilip çözeme-di¤i gizli s›r.

t›ls›m-› mu¤lâk: anlafl›lmas›zor, kapal›, gizli s›r.ubudiyet-i külliye: büyük,genifl ve umumî kulluk.umum: bütün, tüm.vahdet: birlik.vas›ta: arac›l›k.vaz›h: aç›k.vazife: görev.vüs’at-i istidat: kabiliyet ge-niflli¤i.zat: kifli, flah›s, fert.zîfluur: fluurlu, fluur sahibi.

360 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 359: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, mevcudat›n en eflrefi olan zîhayat ve zîhayat için-de en eflref olan zîfluur ve zîfluur içinde en eflref olan ha-kikî insan ve hakikî insan içinde geçmifl vezaifi en azamîbir derecede, en ekmel bir surette ifa eden zat, elbettebir Mirac-› Azam ile Kab-› Kavseyne ç›kacak, saadet-iebediye kap›s›n› çalacak, hazine-i rahmetini açacak,iman›n hakaik-› gaybiyesini görecek, yine o olacakt›r.

Sabian: Bilmüflahede, flu masnuatta gayet güzel tahsi-nat, nihayet derecede süslü tezyinat vard›r. Ve bilbedahe,flöyle tahsinat ve tezyinat, onlar›n Sâniinde gayet fliddet-li bir irade-i tahsin ve kast-› tezyin var oldu¤unu gösterir.Ve irade-i tahsin ve tezyin ise, bizzarure, o Sâni’de sana-t›na karfl› kuvvetli bir ra¤bet ve kudsî bir muhabbet oldu-¤unu gösterir. Ve masnuat içinde en cami ve letaif-isanat› birden kendinde gösteren ve bilen ve bildiren vekendini sevdiren ve baflka masnuattaki güzellikleri 1 *G nABÉ°nTÉne deyip istihsan eden, bilbedahe o sanatperver

ve sanat›n› çok seven Sâniin nazar›nda en ziyade mah-bup, o olacakt›r.

‹flte, masnuat› yald›zlayan mezâyâ ve mehasine vemevcudat› ›fl›kland›ran letaif ve kemalâta karfl› 2

oönÑrcnG *nG ,*G nABÉ°nTÉne ,$G n¿ÉnërÑ°oS diyerek semavat› ç›nlatt›-

ran ve Kur’ân’›n na¤amat›yla kâinat› velveleye verdiren,istihsan ve takdir ile, tefekkür ve teflhir ile, zikir ve tevhitile, ber ve bahri cezbeye getiren, yine bilmüflahede o zat-t›r.

MEKTUBAT | 361 ON DOKUZUNCU MEKTUP

zellefltirme ve süsleme iradesi.irade-i tahsin: güzellefltirme arzuve iradesi.istihsan etmek: güzel bulmak,be¤enmek.istihsan: güzel bulma, be¤enme.Kab-› Kavseyn: iki yay mesafesi.Hz. Muhammed’in miraca ç›k›fl›y-la vard›¤› son nokta. Bütün yara-t›lanlar› arkas›na al›p Yaratanlamüflerref ve muhatap oldu¤umakam.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kast-› tezyin: süsleme kast›,amac›.kemalât: mükemmellikler.kudsî: mukaddes, kutsal, kusur-suz ve yüce.letaif: güzellikler, incelikler.letaif-i sanat: sanattaki letafetve güzellik.mahbup: sevilmifl, sevilen, sevgi-li.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.mehasin: hüsünler, güzellikler.mevcudat: var olanlar, varl›klar.mezâyâ: meziyetler, üstünlüközellikleri.Mirac-› Azam: en büyük miraç;Peygamberimiz Hz. Muham-med’in Cenab-› Hakk›n huzurunaruhen, cismen, hâlen ç›kmas›mu’cizesi.na¤amat: na¤meler, güzel sesler.nazar: bak›fl, görüfl.ra¤bet: istek, arzu.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.sabian: yedinci olarak.sanatperver: sanat sever.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.semavat: semalar, gökler.suret: biçim, flekil, tarz.tahsinat: güzellefltirmeler, süsle-meler.takdir: k›ymet verme; be¤enme.tefekkür: bir mesele hakk›ndazihni faaliyet gösterme, düflün-me, fikir üretme.teflhir: gösterme, sergileme.tevhit: birleme, Allah’›n varl›¤›n›,birli¤ini, dengi ve orta¤› bulunma-d›¤›n› kabul etme.tezyinat: süsler, süslemeler.velvele: coflku, hayk›r›fl.vezaif: vazifeler, görevler, ifller.yald›zlamak: eflyaya alt›n veyagümüfl görüntüsü vermek için s›-v› veya yaprak durumundaki al-t›n, gümüfl ve bunlar›n taklidiolan maddelerle süslemek.zîhayat: hayat sahibi, canl›.zikir: anma, Allah’› anma.zîfluur: fluurlu, fluur sahibi.ziyade: çok, fazla.

azamî: en fazla, en çok.bahir: deniz.ber: kara, toprak.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bilmüflahede: bizzat flahitolarak, görüldü¤ü gibi.bizzarure: ister istemez, zo-runlu olarak.cami: pek çok manalar› vehakikatleri içinde, üzerinde

toplayan.cezbe: ruhî heyecan, coflkun-luk, ruhun coflkunlukla ken-dinden geçme hâli.ekmel: en mükemmel, enkusursuz.eflref: en flerefli, daha flerefli.gayet: son derece, çok.hakaik-› gaybiye: gizli olan,bilinmeyen ve görünmeyen

gerçekler.hakikî: gerçek, asl›na uygun,gerçek olan.hazine-i rahmet: rahmet ha-zinesi.ifa etmek: yapmak, gerçek-lefltirmek, yerine getirmek.iman: inanma, ‹slâm›n gerek-li olan esaslar›na inanma.irade-i tahsin ve tezyin: gü-

1. Allah dilemifl, ne güzel yaratm›fl.

2. Allah her türlü noksan s›fattan münezzehtir. Allah dilemifl, ne güzel yaratm›fl. Allah en bü-yüktür ve en yücedir.

Page 360: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, böyle bir zat ki, 1 pπpYÉnØrdÉnc oÖnÑ°sùdnG s›rr›nca, bütün

ümmetinin iflledi¤i hasenat›n bir misli onun kefe-i miza-n›nda bulunan ve umum ümmetinin salâvat› onun mane-vî kemalât›na imdat 2 veren ve risaletinde gördü¤ü veza-ifin netaicini ve manevî ücretleriyle beraber rahmet vemuhabbet-i ‹lâhiyenin nihayetsiz feyzine mazhar olan birzat, elbette Miraç merdiveniyle Cennete, Sidretü’l-Mün-teha’ya, Arfla ve Kab-› Kavseyne kadar gitmek, 3 ayn›hak, nefs-i hakikat ve mahz-› hikmettir. (HAfi‹YE)

»pbÉnÑrdG nƒog» pbÉnÑrdnGSaid Nurs î

HAfi‹YE: En mühim bir ceride-i ‹slâmiyede umum âlem-i ‹slâma taallûkeden ve gayet ehemmiyetli siyasîlerden ve hayat-› içtimaiye ile çokalâkadar olan umum hukukçulardan 1927 senesinde Avrupa’da toplananbir kongrede mühim ecnebi feylesoflar, fleriat-i Muhammediyeye (a.s.m.)dair bu afla¤›da yaz›lan Arabî f›kran›n ayn›n› kendi lisanlar›yla söylemifl-ler. O Arabî ceridenin nakletti¤i Arabî ifadeyi aynen yaz›yoruz ve ter-cümesini de Arabî ifadenin alt›na ilâve ediyoruz. Nur Çeflmesi’ninahirinde yaz›lan ecnebi feylesoflardan k›rk üç tanesinin beyanat›, bu ikikahraman feylesofun beyanat›yla k›rk befl tane flahid-i sad›k oluyor.

oABGnórYn’rG p¬pH ränóp¡n°T Éne oπr°†nØrdnG “Fazilet odur ki, düflmanlar dahi onu tasdik et-

sin.”Arabî ceridenin beyanat›:

oó«pªnY n∫Énb ..pºndÉn©r∏pd Én¡pMnÓn°Unh pΩnÓr°Sp’rG …pOÉnÑne pqƒoªo°ùpH pÜrôn¨rdG oA=Énªn∏oY »sànM n±nônàrYG pónbnh1927 pánæn°S≈pa póp≤n©ræoŸrG nÚpq«pbƒo≤o◊rG nôpªnJrDƒoe≈pa r∫ƒoÑn°T oPÉnàr°So’rG Énæ«pa pán©peÉnépH p¥ƒo≤o◊r G pás«u∏ocp¬pàs«ueoG nºrZnQ o¬sfnG rPpG Én¡r«ndpG (Ω.¢U.´) mósªnëoªnc mπoLnQ pÜÉn°ùpàrfÉpH oôpînàrØnànd násjpôn°ûnÑrdG s¿nG)Éne nón©r°SnG nÚ u«pFÉnHhoQrhn’rG oørënf o¿ƒoµnæ°nS p™jpôr°ûnàpH n»pJrÉnj r¿nG Ékfrônb nôn°ûnY nán©r°†pH nπrÑnb n Én£nàr°SG

ahir: son.alâkadar: alâkal›, ilgili.âlem-i ‹slâm: ‹slâm âlemi, ‹slâmdünyas›.Arabî: Arapça.arfl: Allah’›n kudret ve saltanat›-n›n tecelli etti¤i yer.beyanat: aç›klamalar, izahlar.ceride: gazete.ceride-i ‹slâmiye: ‹slâmî gazete.ecnebi: yabanc›, baflka milletler-den olan.ehemmiyetli: önemli.fazilet: kifliyi ahlâkl›, iyi hareketetmeye yönelten manevî kuvvet,erdem.feyiz: bolluk, bereket; ihsan, ba-¤›fl.feylesof: felsefe ile u¤raflan, filo-zof.f›kra: bölüm, k›s›m.gayet: son derece, çok.hasenat: iyi ameller, iyi ifller, ha-y›rlar.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,toplum hayat›.ifade: söz; k›s›m, bölüm.ilâve etmek: eklemek.Kab-› Kavseyn: iki yay mesafesi.Hz. Muhammed’in miraca ç›k›fl›y-la vard›¤› son nokta, bütün yara-t›lanlar› arkas›na al›p Yaratanlamüflerref ve muhatap oldu¤umakam.kefe-i mizan: terazinin gözü, te-razi kefesi.kemalât: mükemmellikler.kongre: çeflitli devletlerden yö-neticilerin, elçilerin, delegelerinkat›lmas›yla yap›lan toplant›.mahz-› hikmet: hikmetin ta ken-disi; belirli gayelere yönelik, an-laml›, faydal› ve yerli yerinde olu-flun ta kendisi.manevî: manaya ait, maddî ol-mayan.mazhar olmak: nail olma, kavufl-ma, eriflme.Miraç: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in, Cenab-› Hakk›n hu-zuruna ruhen, cismen, hâlen ç›k-mas› mu’cizesi.misil: benzer, efl.muhabbet-i ‹lâhiye: Allah sevgi-si.nakletmek: aktarmak.nefs-i hakikat: gerçe¤in tâ ken-disi.netaiç: neticeler, sonuçlar.rahmet: Allah’›n kullar›n› esirge-mesi, onlara ac›y›p ba¤›fllamas›,onlara maddî ve manevî nimetlervermesi, onlar›n günahlar›n› sil-mesi.risalet: resullük, peygamberlik.salâvat: dua; Hz. Muhammed’erahmet ve esenlik dileme, ona

sayg› gösterme, salât ve se-lâm etme; Hz. Peygamberememnuniyet ve ba¤l›l›k içinyap›lan dualar.

Sidretü’l-Münteha: yedincikat gökte oldu¤u rivayet edi-len ve Peygamberimizin mi-raçta ulaflt›¤› makamlardan

bir tanesi.flahid-i sad›k: do¤ru sözlü fla-hit.fleriat-› Muhammediye: Hz.Muhammed’in getirdi¤i, tarifetti¤i, bildirdi¤i ‹lâhî emir veyasaklara dayanan hükümle-rin hepsi.

taallûk etmek: ilgilendirmek.tasdik: do¤rulama, onayla-ma.tercüme: çevirme, çeviri.ümmet: Peygamberimiz Hz.Muhammed’e inan›p onunyolundan gidenlerin tamam›.vezaif: vazifeler, ifller.

1. Bir fleye sebep olan onu iflleyen gibidir. [“Hayr›n yolunu gösteren, onu iflleyen gibidir“ ha-disinden al›nan bir ölçü. (Feyzü'l-Kadir, c. 3, s. 537, h.no: 4250; Aclunî, Keflfü'l-Hafâ, 1:399;Tirmizî, ‹lim: 14; Müsned, 5:357.

2. Ahzab Suresi: 56; Buharî, Ezan: 8; Müslim, Salât: 14; Ebu Davud, Salât: 37.3. Bkz.: Necm Suresi: 4-18.

362 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 361: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

MEKTUBAT | 363 ON DOKUZUNCU MEKTUP

le geçifl, hâl de¤ifltirme.itikat etmek: inanmak, gönüldentasdik ederek inanmak.itiraf: herhangi bir fleyi gizleme-yip söylemek.kâfi: yeterli.k›ymet: de¤er.kongre: çeflitli devletlerden yö-neticilerin, elçilerin, delegelerinkat›lmas›yla yap›lan toplant›.külliyetü’l-hukuk: genel hukuk.makam-› takdir: be¤enilme ma-kam›, yeri.mes’ut: saadetli, mutlu.misil: benzer, efl.muhakkak: kesinlikle, flüphesiz.muhtelif: çeflitli, farkl›.müsalemet: herkesle bar›fl içindeolma, sulh, bar›fl›kl›k.müsalemet-i umumiye: umu-mun selâmeti; insanl›¤›n bar›fl›.müflkülât: zorluklar.nam: ad, isim; ün, flan.reis: bafl, baflkan, bir heyet veyameclisteki üyelerin bafl›.saadet: mutluluk.saadet-i hayat: hayat›n mutlulu-¤u.saadet-i hayatiye: hayattakimutluluk.sîret: bir kimsenin içi, manevî du-rumu, hâli, tavr›, ahlâk ve karak-teri.fledit: fliddetli.fleriat: Allah taraf›ndan peygam-ber vas›tas›yla bildirilen, ‹lâhîemir ve yasaklara dayanan hü-kümlerin hepsi.tarz: biçim, flekil.tasfiye: saflaflt›rma, ar›tma, te-mizleme.temin etmek: sa¤lamak, karfl›la-mak.terakki: yükselme, ilerleme, ge-liflme.tercüme: bir sözü bir dilden bafl-ka bir dile çevirme; bir dildenbaflka bir dile çevrilmifl eser, çevi-ri.ulema: âlimler, bilginler, ilim sa-hipleri.ümmî: okuma yazmas› olmayan.üstat: bilim veya sanat alan›ndaüstün bilgisi ve yetene¤i olankimse.vacip: zorunlu.yekta: tek, eflsiz.zat: kifli, flah›s, fert.

acip: hayrette b›rakan.ahir: son.âlem: dünya; yeryüzü.as›r: yüzy›l, ça¤.befler: insan, insanl›k.befleriyet: insanl›k.celp etmek: çekmek.cemiyet: topluluk, hey’et, ko-misyon.din-i ferit: tek ve benzersizolan hak din, ‹slâm dini.din-i Muhammedî: Peygam-berimiz Hz. Muhammed’ingetirdi¤i din, ‹slâmiyet.

emsalsiz: eflsiz, benzersiz.etvar: tav›rlar, hâl ve hare-ketler.evvel: önce.feylesof: felsefe ile u¤raflan,filozof.Garb: Bat›.gayet: son derece, çok.hakikat: gerçek, bir fleyin as-l› ve esas›.halâskâr: kurtar›c›.hazmetmek: sindirmek.hukukiyyun: hukukçular.hulâsa: öz.

husul: meydana gelme.hükmetmek: hâkim olmak,karar vermek.›slah: iyi duruma getirme, iyi-lefltirme, düzeltme.iftihar etmek: övünmek.ikrar: saklamay›p aç›ktansöyleme, tasdik ve kabul et-me, do¤rulama.insaniyet: insanl›k, bütün in-sanlar.intisap: mensup olma, ba¤-lanma.istihale: bir hâlden baflka ha-

mósªnëoe oøjpO n¿Énc rón≤nd) rƒn°T rOrQÉnfrônH n∫Énbnh (mΩÉnY r»nØrdnG nór©nH p¬pànªr«pb '‹pG Énær∏n°Unh rƒnd o¿ƒoµnfo¬sfn’ mán°ûpgróoe másjpƒn«nM røpe p¬r«n∏nY …pƒn£rænj Énªnd ÉkªpFGnO ≈ peÉ°sùdG s…pôjpór≤sàdG o™p°Vrƒne (˜)

…pòsdGnh pánØp∏nàrîoŸrG pIÉn«n◊rG pQGnƒrWn’ pºr°†n¡rdG oánµn∏ne o¬nd …pòsdG oó«pMnƒrdG oøjuódG nƒog p‹ oìƒo∏nj Éne '¤nYlósªnëoe »nYróoj s¿nG ÉkÑpLGnh …nQnGnh p¢SÉsædG nøpe mπr«nL tπoc p¬r«ndpG nÜnòréoj r¿nG n∂pdnòpd o™«p£nàr°ùnjpåjpónërdG pºndÉn©rdG náneÉnYnR ≈ sdnƒnJ GnPpG o¬n∏rãpe kÓoLnQ s¿nG oóp≤nàrYGnh pás«pfÉn°ùrfp’rG nòp≤ræoe (˜)

nánªndÉn°ùoŸrG »pær©nj) nInOÉn©s°ùdGnh nánenÓs°ùdG pºndÉn©rdG p‘ sπnMnGnh p¬pJnÓpµr°ûoe uπnM p‘ nínénf(Én¡r«ndpG pΩrƒn«rdG pºn∏n©rdG oánLÉnM són°TnG Énenh (s»peƒoªo©rdG nír∏t°üdGnh

Tercümenin bir hulâsas›:Evet, Garp ulemas› ve feylesoflar› itiraf ve ikrar etmifller ki, “‹slâmiye-

tin kanunlar›, yüksek bir tarzda âlemin ›slah›na kâfidir.”Hem, Külliyetü’l-Hukuk Kongresinin cemiyetinde, bütün hukukiyyu-

nun topland›¤› o kongrede, 1927 senesinde, onun reisi feylesof üstatShebol (fiebol) demifl ki: “Muhammed’in (a.s.m.) befleriyete intisab›ylabütün befleriyet muhakkak iftihar eder. Çünkü o zat ümmî olmas›yla be-raber, on üç as›r evvel öyle bir fleriat getirmifl ki, biz Avrupal›lar, iki binsene sonra onun k›ymetine ve hakikatine yetiflsek en mes’ut, en saadet-li oluruz.”

‹kincisi veyahut Nur Çeflmesi’nin ahirine ilâve edilenlerle k›rk beflincisiolan Bernard Shaw demifl: “Din-i Muhammedînin (a.s.m.) en yüksek ma-kam-› takdire ç›kmas›n›n sebebi, gayet acip ve sa¤lam bir hayat› temin et-mesidir. Bana aç›lan budur ki: O din tek, yekta, emsalsiz bir din-i feritolup, bütün muhtelif ayr› ayr› hayat›n etvarlar›n› ve çeflitlerini hazmettiri-yor. Yani, ›slah ve istihale tarz›nda tasfiye ve terakki ettiriyor. Hem Mu-hammed’in (a.s.m.) dini öyle bir dindir ki, insan›n ayr› ayr› bütün millet-lerini kendine celp edebilir. Ben görüyorum ve itikat ediyorum ki, beflerevaciptir ki, desin, ‘Muhammed (a.s.m.) insaniyetin halâskâr›d›r.’ Ve halâs-karl›k nam› ona verilmek lâz›md›r.”

Hem diyor: “Ben itikat ediyorum ki, Muhammed’in (a.s.m.) misli, yanisîretinde, tarz›nda bir adam flimdiki yeni âleme reis olsa, hükmetse, buyeni âlemin müflkülât›n› halledip, bu yeni karma kar›fl›k âlemde müsale-met-i umumiyeye ve saadet-i hayat›n husulüne sebep olacak. Evet, bu ye-ni âlemin müsalemet ve saadet-i hayatiyeye ne kadar fledit ihtiyac› var ol-du¤unu herkes anlar.

Page 362: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ayetü’l-Kübra RisalesininRisalet-i Ahmediyeden Bahseden

On Alt›nc› Mertebesi

Makam münasebetiyle buraya ilhak edilmifltir.

Sonra, o dünya seyyah› kendi akl›na dedi ki:

“Madem bu kâinat›n mevcudat›yla Malik’imi ve Hâ-l›k’›m› ar›yorum; elbette her fleyden evvel bu mevcudat›nen meflhuru ve a’dâs›n›n tasdikiyle dahi en mükemmelive en büyük kumandan› ve en namdar hâkimi ve sözceen yükse¤i ve ak›lca en parla¤› ve on dört asr› fazileti ileve Kur’ân’› ile ›fl›kland›ran Muhammed-i Arabî Aleyhis-salâtü Vesselâm› ziyaret etmek ve arad›¤›m› ondan sor-mak için Asr-› Saadete beraber gitmeliyiz” diyerek, akl›y-la beraber o asra girdi, gördü ki:

O as›r, hakikaten, o zat (a.s.m.) ile bir saadet-i befleri-ye asr› olmufl. Çünkü, en bedevî, ve en ümmî bir kavmi,getirdi¤i nur vas›tas›yla, k›sa bir zamanda dünyaya üstatve hâkim eylemifl.

Hem kendi akl›na dedi: “Biz, en evvel bu fevkalâde za-t›n (a.s.m.) bir derece k›ymetini ve sözlerinin hakkaniye-tini ve ihbarat›n›n do¤rulu¤unu bilmeliyiz. Sonra Hâ-l›k’›m›z› ondan sormal›y›z” diyerek taharriye bafllad›.Buldu¤u hadsiz kat’î delillerden, burada, yaln›z dokuzküllîlerine birer k›sa iflaret edilecek.

a’dâ: düflmanlar.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.as›r: yüzy›l, ça¤.Asr-› Saadet: mutluluk asr›; Pey-gamberimiz Hz. Muhammed’inpeygamber olarak dünyada bu-lundu¤u devir.bahsetmek: söz etmek, anlat-mak.bedevî: göçebe, çölde yaflayan,medenî olmayan.delil: bir davay›, meseleyi ispatayarayan fley.evvel: önce.fazilet: kifliyi ahlâkl›, iyi hareketetmeye yönelten manevî kuvvet,erdem; iyi ahlâk, iyi huy.fevkalâde: ola¤anüstü, çok üs-tün.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikaten: gerçekten.hâkim: hükmeden, amir, idareci.hakkaniyet: do¤ruluk.Hâl›k: yoktan yaratan, her fleyiyoktan var eden, yarat›c›; Allah.ihbarat: haber vermeler, bildir-meler.ilhak etmek: ilâve etmek, ekle-

364 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

mek.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kat’î: kesin.kavim: insan toplulu¤u.k›ymet: de¤er.kumandan: komutan.külliyet: bütünlük, umumîlik,genellik.makam: yer.Malik: her fleyin gerçek sahi-bi olan Allah.mertebe: derece, basamak.

meflhur: tan›nm›fl, herkesinbildi¤i, flöhretli, ünlü.mevcudat: var olan her fley,varl›klar.Muhammed-i Arabî: Arapla-r›n içinden ç›kan Peygamberi-miz Hz. Muhammed.münasebet: iki fley aras›nda-ki uygunluk; ilgi, alâka.namdar: nam sahibi; flan veflöhret sahibi.nur: ›fl›k, ayd›nl›k.risalet-i Ahmediye: Peygam-ber efendimizin peygamberli-

¤i.saadet-i befleriye: insanl›¤›nmutlulu¤u.seyyah: yolcu, gezgin.taharri: araflt›rma.tasdik: do¤rulu¤unu kabuletme, do¤rulama, onaylama.ümmî: okuma yazmas› olma-yan.üstat: ö¤retici, ö¤retmen.vas›ta: arac›l›k.zat: flah›s, kifli, fert.ziyaret etmek: görmeye git-mek.

Page 363: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Bir inc i s i : Bu zatta (a.s.m.), hatta düflmanlar›n›n tas-dikiyle dahi, bütün güzel huylar›n ve hasletlerin bulunma-

s›; ve 2»'enQ %G søpµ'dnh nâr«nenQ rPpG nâr«nenQ Énenh 1@ oônªn≤rdG s≥n°ûrfGnh

ayetlerinin sarahatiyle, bir parma¤›n›n iflaretiyle kameriki parça olmas›; ve bir avucu ile a’dâs›n›n ordusuna at-t›¤› az bir toprak, umum o ordunun gözlerine girmesiylekaçmalar›; ve susuz kalm›fl kendi ordusuna, befl parma-¤›ndan akan Kevser gibi akan suyu kifayet derecesindeiçirmesi gibi, nass-› kat’î ile ve bir k›sm› tevatür ile yüzermu’cizat›n onun elinde zahir olmas›d›r. Bu mu’cizat›n üçyüzden ziyade bir k›sm›, On Dokuzuncu Mektup Mu’ci-zat-› Ahmediye (a.s.m.) nam›ndaki harika ve kerametlibir risalede kat’î delilleriyle beraber beyan edildi¤inden,onlar› ona havale ederek dedi ki:

“Bu kadar ahlâk-› hasene ve kemalâtlâ beraber, bu ka-dar mu’cizat-› bâhiresi bulunan bir zat (a.s.m.), elbette endo¤ru sözlüdür. Ahlâks›zlar›n ifli olan hileye, yalana, yan-l›fla tenezzül etmesi kabil de¤il.”

‹ k inc i s i : Elinde, bu kâinat Sahibinin bir ferman› bu-lundu¤u ve o ferman› her as›rda üç yüz milyondan ziya-de insanlar›n onu kabul ve tasdik ettikleri ve o fermanolan Kur’ân-› Azîmüflflan’›n, yedi vecihle harika olmas›-d›r. Ve bu Kur’ân’›n, k›rk vecihle mu’cize oldu¤unu veKâinat Hâl›k›n›n sözü bulundu¤unu, kuvvetli delilleriyleberaber Yirmi Beflinci Söz Mu’cizat-› Kur’âniye nam›ndave Risale-i Nur’un bir günefli olan meflhur bir risalede taf-silen beyan edilmesinden, onu ona havale ederek dedi:

MEKTUBAT | 365 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kemalât: faziletler, mükemmel-likler; insandaki ahlâk ve huy gü-zellikleri.keramet: Allah’›n velî kullar›ndagörülen ola¤anüstü hâller veyatabiatüstü hâdiseler.Kevser: Cennette bulunan birakarsu.kifayet: yeter, yetme, yeterlilik.Kur’ân-› Azîmüflflan: flan ve flere-fi yüce olan Kur’ân.mu’cizat: mu’cizeler; Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mu’cizat-› bâhire: apaç›k mu’ci-zeler.mu’cizat-› Kur’âniye: Kur’ân’›nmu’cizeleri.mu’cizat-› Ahmediye: Peygam-berimiz Hz. Muhammed’in gös-terdi¤i mu’cizeler.mu’cize: Peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz kald›k-lar› fley.nam: ad, isim.nass-› kat’î: kesin delil; Kur’ân vehadisin hükmüyle kesinlik kaza-nan hususlar.risale: belli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.sarahat: aç›kl›k.tafsilen: ayr›nt›l› olarak.tasdik etmek: do¤rulu¤unu ka-bul etmek, onaylamak.tenezzül etmek: inmek, alçal-mak, kendine ayk›r› düflen bir ifliveya durumu kabul etmek.tevatür: bir hadis-i flerifin, yalansöylemelerini akl›n kabulleneme-yece¤i kadar say› ve sa¤laml›kta-ki bir topluluk taraf›ndan aktar›l-mas›, rivayet edilmesi.umum: bütün, tüm.vecih: yön, taraf.zahir olma: görünme, ortaya ç›k-ma.zat: flah›s, kifli, fert.ziyade: çok, fazla.

a’dâ: düflmanlar.ahlâk-› hasene: güzel ahlâk,güzel huy.as›r: ça¤, yüzy›l.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.delil: bir davay›, meseleyi is-

pata yarayan fley.ferman: emir, buyruk.Hâl›k: yoktan yaratan, herfleyi yoktan var eden, yarat›-c›; Allah.haslet: huy, meziyet; güzelhuy, iyi özellik.havale etmek: bir ifli veya birfleyi baflka birine b›rakmak.

huy: yarat›l›fltan olan karak-ter, mizaç, ahlâk.kabil: olabilir, mümkün; ka-bul eden.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kamer: ay.kat’î: kesin, flüphesiz.

1. Ay yar›ld›. (Kamer Suresi: 1.)2. Att›¤›n zaman da sen atmad›n, ancak Allah att›. (Enfal Suresi: 17.)

Page 364: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“Böyle ayn-› hak ve hakikat bir ferman›n tercüman› vetebli¤ edicisi bir zatta (a.s.m.), fermana cinayet ve fer-man sahibine h›yanet hükmünde olan yalan olamaz vebulunamaz.”

Üçüncüsü : O zat (a.s.m.) öyle bir fleriat ve bir ‹slâ-miyet ve bir ubudiyet ve bir dua ve bir davet ve bir imanile meydana ç›km›fl ki, onlar›n ne misli var ne de olur. Veonlardan daha mükemmel, ne bulunmufl ve ne de bulu-nur. Çünkü, ümmî bir zatta (a.s.m.) zuhur eden o fleriat,on dört asr› ve nev-i beflerin humsunu, âdilâne, hakkani-yet üzere, müdakkikane hadsiz kanunlar›yla idare etme-si, emsal kabul etmez.

Hem, ümmî bir zat›n (a.s.m.) ef’al ve akval ve ahvalin-den ç›kan ‹slâmiyet, her as›rda üç yüz milyon insan›nrehberi ve mercii; ve ak›llar›n›n muallimi ve mürflidi; vekalplerinin münevviri ve musaffîsi; ve nefislerinin müreb-bîsi ve müzekkisi; ve ruhlar›n›n medar-› inkiflafat› ve ma-den-i terakkiyat› olmas› cihetiyle, misli olamaz ve olama-m›fl.

Hem, dininde bulunan bütün ibadat›n bütün enva›ndaen ileri olmas›; ve herkesten ziyade takvada bulunmas›ve Allah’tan korkmas›; ve fevkalâde daimî mücahedat veda¤da¤alar içinde tam tam›na ubudiyetin en ince esrar›-na kadar müraat›; ve hiç kimseyi taklit etmeyerek tammanas›yla, müptediyâne fakat en mükemmel olarak, ip-tida ve intihay› birlefltirerek yapmas›, elbette misli görül-mez ve görülmemifl.

âdilâne: adaletli bir flekilde.ahval: hâller, durumlar.akval: sözler, lâflar.as›r: ça¤, yüzy›l.ayn-› hak ve hakikat: gerçe¤inve do¤runun ta kendisi.cihet: yan, yön.cinayet: adam öldürme; bu dere-cede a¤›r suç.da¤da¤a: s›k›nt›, ›zt›rap, kar›fl›kl›k.daimî: sürekli, devaml›.davet: ça¤›rma, ça¤r›.dua: Allah’a yalvarma, niyaz.ef’al: fiiller.emsal: efl, benzer.enva: çeflitler, türler, neviler.esrar: s›rlar.ferman: emir, buyruk.fevkalâde: ola¤anüstü, normalinüstünde.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakkaniyet: hak ve adalete uy-gunluk, do¤ruluk.h›yanet: hainlik, ihanet.hums: beflte bir.hükmünde olan: yerinde olan,yerine geçen.ibadat: ibadetler.idare etmek: bir ifli yürütmek,çekip çevirmek.iman: inanma, inanç.intiha: uç, son.iptida: ilk, bafllang›ç.maden-i terakkiyat: terakkilerin,ilerlemelerin kayna¤›.mana: anlam.medar-› inkiflaf: geliflmeye, yük-selmeye sebep olan.merci: kaynak, baflvurulacak yer.misil: benzer, efl.muallim: ö¤retici, ö¤retmen, ho-ca.musaffi: saflaflt›ran, ar›nd›ran.mücahedat: mücahedeler, savafl-malar.müdakkikane: inceden inceyearaflt›rarak.

münevvir: nurland›ran, ay-d›nlatan, ›fl›kland›ran.müptediyâne: ilk kez yap›yorgibi; acemi gibi.müraat etmek: riayet etmek,uymak.mürebbî: terbiye eden, e¤i-ten, yetifltiren.mürflit: irflat eden, do¤ru yo-lu gösteren.müzekkî: temizleyen.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü-¤e sevk eden, flehevî istekleri

kamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-koyan güç.nev-i befler: insan türü, in-sanl›k, bütün insanlar.rehber: yol gösteren, k›lavuz.fleriat: Allah taraf›ndan pey-gamber vas›tas›yla bildirilen,‹lâhî emir ve yasaklara daya-nan hükümlerin hepsi.takva: Allah’tan korkma, Al-lah korkusuyla dinin yasaketti¤i fleylerden kaç›nma, Al-lah’›n emirlerini tutup azab›n-dan korunma.

tebli¤: ulaflt›rmak, bildirmek.tercüman: tercüme eden,baflka bir dilde yaz›lm›fl veyasöylenmifl bir fleyi yine baflkadile çeviren; çeflitli, hâl, du-rum, maksat veya düflüncele-ri anlatan, aktaran.ubudiyet: kulluk.ümmî: okuma yazmas› olma-yan.zat: kifli, flah›s, fert.ziyade: çok, fazla.zuhur: görünme, ortaya ç›k-ma.

366 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 365: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, binler dua ve münacatlar›ndan yaln›z Cevflenü’l-Kebir ile, öyle bir marifet-i Rabbaniye ile, öyle bir dere-cede Rabbini tavsif ediyor ki, o zamandan beri gelenehl-i marifet ve ehl-i velâyet, telâhuk-u efkâr ile beraber,ne o mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife yeti-flememeleri gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur.Risale-i Münacat›n bafl›nda, Cevflenü’l-Kebir’in doksandokuz f›kras›ndan bir f›kran›n k›sac›k bir mealinin beyanedildi¤i yere bakan adam, “Cevflen’in dahi misli yoktur”diyecek.

Hem, tebli¤-i risalette ve nâs› hakka davette o derecemetanet ve sebat ve cesaret göstermifl ki, büyük devlet-ler ve büyük dinler, hatta kavim ve kabilesi ve amcas›ona fliddetli adavet ettikleri hâlde, zerre miktar bir eser-itereddüt, bir telâfl, bir korkakl›k göstermemesi ve tek ba-fl›yla bütün dünyaya meydan okumas› ve bafla da ç›kar-mas› ve ‹slâmiyeti dünyan›n bafl›na geçirmesi ispat ederki, tebli¤ ve davette dahi misli olmam›fl ve olamaz.

Hem, imanda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve harika biryakîn ve mu’cizâne bir inkiflaf ve cihan› ›fl›kland›ran birulvî itikat tafl›m›fl ki, o zaman›n hükümran› olan bütün ef-kâr› ve akideleri ve hükeman›n hikmetleri ve ruhanî reis-lerin ilimleri ona muar›z ve muhalif ve münkir olduklar›hâlde, onun ne yakînine, ne itikad›na, ne itimad›na, neitminan›na hiçbir flüphe, hiçbir tereddüt, hiçbir zaaf, hiç-bir vesvese vermemesi ve maneviyatta ve meratib-i ima-niyede terakki eden baflta Sahabeler bütün ehl-i velâyet,onun, her vakit mertebe-i iman›ndan feyiz almalar› ve

MEKTUBAT | 367 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kalben güvenip dayanma.itminan: tam olarak bilme veinanma.kabile: göçebe insanlarda, ayn›soydan say›lan ve bir bafla itaateden insan toplulu¤u, afliret, oy-mak.kavim: akraba, kabile; aralar›ndatöre, dil ve kültür ortakl›¤› bulu-nan boy ve soy bak›m›ndan dabirbirine ba¤l› insan toplulu¤u.maneviyat: dinden, imandan vemukaddesattan gelen kuvvet.marifet-i Rabbaniye: her fleyinRabbi olan Allah’a ait marifet,ilim, bilgi; yaratan, besleyen, bü-yüten varl›klar› uyum içinde sevkve idare eden Allah’› bilme ve ta-n›ma.meal: anlam, mana.meratib-i imaniye: iman›n mer-tebeleri, dereceleri.mertebe-i iman: iman derecesi,mertebesi.mertebe-i marifet: Allah’› bilme,tan›ma mertebesi; bilgi ve irfanderecesi.metanet: sa¤laml›k, dayan›kl›l›k.misil: benzer, efl.muar›z: karfl› ç›kan, muhalif, z›t.mu’cizâne: mu’cizeli bir flekilde.muhalif: bir fiil veya düflünceyekarfl› gelen, karfl›, ayk›r›.münacat: dua etme, yalvarma.münkir: inkâr eden, kabul etme-yen.nâs: insanlar.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,verdi¤i nimetlerle mahlûkat› ›slahve terbiye eden Allah.Risale-i Münacat: Münacat Risa-lesi. (3. fiua ).ruhanî: islâm d›fl›ndaki dinlerdedin adam›.Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.sebat: yerinde durma, kararl›l›k,azim.tavsif: vas›fland›rma, s›fatlar›n› veözelliklerini ortaya koyma, etrafl›-ca tarif etme.tebli¤: ulaflt›rmak, bildirmek.tebli¤-i risalet: peygamberli¤intebli¤i, ilân›.telâhuk-u efkâr: fikirlerin birbiri-ne eklenmesi.terakki: ilerleme, yükselme, ge-liflme.ulvî: yüksek, yüce.vesvese: flüphe, kuruntu.yakîn: kesin ve flüphesiz olarakbilme.zaaf: zay›fl›k, kuvvetsizlik.zerre miktar: çok çok az, çok kü-çük.

adavet: düflmanl›k.akide: inanç.beyan: anlatma, aç›klama.Cevflen: z›rh, PeygamberimizHz Muhammed’e vahiyle ge-len, Allah’›n isimlerini içinealan benzersiz bir dua.Cevflenü’l-Kebir: büyük z›rh,Peygamberimiz Hz Muham-med’e vahiyle gelen, Allah’›nisimlerini içine alan benzersizbir dua.cihan: dünya, kâinat, âlem.derece-i tavsif: vas›fland›r-

ma, s›fatlar›n› ve özellikleriniortaya koyma derecesi.efkâr: fikirler, düflünceler, gö-rüfller.ehl-i marifet: Allah’› bilen, ta-n›yan ilim ve irfan sahibi kim-seler.ehl-i velâyet: velî olanlar; Al-lah’›n dostlu¤unu kazananlar.eser-i tereddüt: karars›zl›kbelirtisi.fevkalâde: ola¤anüstü, nor-malin üstünde.feyiz: ilim, irfan, ilham, bere-

ket.f›kra: k›s›m, bölüm.hikmet: yüksek bilgi.hükema: filozoflar, âlimler,çok bilgili kimseler.hükümran olan: hâkim olan,hüküm süren.iman: inanma, inanç, itikat.inkiflaf: aç›lma, ortaya ç›kma,görülme; geliflme.ispat: do¤ruyu delil göstere-rek meydana koyma.itikat: inanma, inanç.itimat: güvenme, bir fleye

Page 366: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

onu en yüksek derecede bulmalar›, bilbedahe gösterir ki,iman› dahi emsalsizdir.

‹flte, böyle emsalsiz bir fleriat ve misilsiz bir ‹slâmiyetve harika bir ubudiyet ve fevkalâde bir dua ve cihanpe-sendâne bir davet ve mu’cizâne bir iman sahibinde, el-bette hiçbir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz diye anla-d› ve akl› dahi tasdik etti.

Dördüncüsü : Enbiyalar›n (aleyhimüsselâm) icma›,nas›l ki vücut ve vahdaniyet-i ‹lâhiyeye gayet kuvvetli birdelildir; öyle de, bu zat›n (a.s.m.) do¤rulu¤una ve risale-tine gayet sa¤lam bir flahadettir. Çünkü, enbiya aleyhi-müsselâm›n do¤ruluklar›na ve peygamber olmalar›namedar olan ne kadar kudsî s›fatlar, mu’cizeler ve vazife-ler varsa, o zatta (a.s.m.) en ileride oldu¤u tarihçe mu-saddakt›r. Demek onlar, nas›l ki lisan-› kàl ile Tevrat, ‹n-cil ve Zebur ve suhuflar›nda bu zat›n (a.s.m.) gelece¤inihaber verip insanlara beflaret vermifller—ki kütüb-ü mu-kaddesenin o beflaretli iflarat›ndan yirmiden fazla ve pekzahir bir k›sm› On Dokuzuncu Mektupta güzelce beyanve ispat edilmifl—öyle de, lisan-› hâlleriyle, yani nübüv-vetleriyle ve mu’cizeleriyle, kendi mesleklerinde ve vazi-felerinde en ileri, en mükemmel olan bu zat› tasdik edipdavas›n› imza ediyorlar. Ve lisan-› kàl ve icma ile vahda-niyete delâlet ettikleri gibi, lisan-› hâl ile ve ittifak ile debu zat›n sad›k›yetine flahadet ediyorlar diye anlad›.

Befl inc i s i : Bu zat›n düsturlar›yla ve terbiyeti ve teba-iyetiyle ve arkas›ndan gitmeleriyle hakka, hakikate,

aleyhimüsselâm: Allah’›n selâm›onlar›n üzerine olsun.beflaret: müjde, sevindirici haber.beyan: anlatma, aç›klama.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.cihanpesendâne: dünyaya mey-dan okurcas›na.cihet: yan, yön, taraf.delâlet etme: delil olma, göster-me; iflaret etme.delil: kan›t.düstur: kanun, kural, prensip.emsalsiz: eflsiz, benzersiz.enbiya: nebîler, peygamberler.fevkalâde: ola¤anüstü, normalinüstünde.icma: fikir birli¤i.iman: inanma, inanç, itikat.‹ncil: Hazret-i ‹sa’ya gönderilmiflolan ‹lâhî kitap.ispat: do¤ruyu delil göstererekmeydana koyma.ittifak: birleflme, fikir ve söz birli-¤i.kudsî: mukaddes, kutsal, kusur-suz ve yüce.kütüb-ü mukaddese: kutsal ki-taplar.lisan-› hâl: hâl dili, bir fleyin duru-flu ve görünüflü ile bir mana ifadeetmesi.lisan-› kàl: söz ile anlat›m, konufl-ma dili.medar: dayanak, sebep, vesile.meslek: usul, tarz, tutulan yol.misilsiz: benzersiz, eflsiz.mu’cizâne: mu’cizeli bir flekilde.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve benzerini

yapmaktan insanlar›n âcizkald›klar› fley.musaddak: do¤rulanm›fl, ger-çekli¤i kabul edilmifl.nübüvvet: nebîlik, peygam-berlik.risalet: resullük, peygamber-lik.sad›k›yet: do¤ruluk, sadakat.s›fât: vas›f, nitelik, özellik.suhuf: sahifeler, Allah’›n dörtbüyük kitab›n d›fl›nda Cebrailvas›tas›yla, sahifeler fleklindebaz› peygamberlerine gön-

derdi¤i ‹lâhî emirler; bu emir-leri içinde bulunduran sahife-ler.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.fleriat: Allah taraf›ndan pey-gamber vas›tas›yla bildirilen,‹lâhî emir ve yasaklara daya-nan hükümlerin hepsi.tasdik etmek: do¤rulu¤unukabul etmek, onaylamak.tebaiyet: tâbi olma, uyma.terbiye: e¤itim, ‹slâm esasla-r›na uygun olarak, dünya veahirette mutlulu¤a lây›k ola-

cak insan yetifltirme.Tevrat: Hz. Mûsa’ya indirilmiflolan ‹lâhî kitap.ubudiyet: kulluk.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.vahdaniyet-i ‹lâhiye: ‹lâhîbirlik, Allah’›n bir, tek olmas›.vazife: görev, ifl.vücut: var olufl, varl›k.zahir: görünen, aç›k.zat: kifli, flah›s, fert.Zebur: Hz. Davud’a indirilenmukaddes kitap.

368 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 367: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kemalâta, keramata, keflfiyata, müflahedata yetiflen bin-lerce evliya, vahdaniyete delâlet ettikleri gibi, üstatlar›olan bu zat›n sad›k›yetine ve risaletine icma ve ittifaklaflahadet ediyorlar. Ve âlem-i gayptan verdi¤i haberlerinbir k›sm›n› nur-u velâyetle müflahede etmeleri; ve umu-munu, nur-u iman ile, ya ilmelyakîn veya aynelyakîn ve-ya hakkalyakîn suretinde itikat ve tasdik etmeleri, üstat-lar› olan bu zat›n derece-i hakkaniyet ve sad›k›yetini gü-nefl gibi gösterdi¤ini gördü.

Al t ›nc › s › : Bu zat›n, ümmîli¤iyle beraber, getirdi¤i ha-kaik-› kudsiye ve ihtira etti¤i ulûm-u âliye ve keflfetti¤imarifet-i ‹lâhiyenin dersiyle ve talimiyle mertebe-i ilmiye-de en yüksek makama yetiflen milyonlar asfiya-i müdak-kikîn ve s›dd›kîn-i muhakkikîn ve dâhî-i hükema-i mü’mi-nîn, bu zat›n üssülesas davas› olan vahdaniyeti kuvvetlibürhanlar›yla bilittifak ispat ve tasdik ettikleri gibi, bumuallim-i ekberin ve bu üstad-› azam›n hakkaniyetine vesözlerinin hakikat oldu¤una ittifakla flahadetleri, gündüzgibi bir hüccet-i risaleti ve sad›k›yetidir. Meselâ, Risale-iNur, yüz parças› ile, sadakatinin bir tek bürhan›d›r.

Yedinc i s i : Âl ve Ashap nam›nda nev-i beflerin enbi-yadan sonra feraset ve dirayet ve kemalâtlâ en meflhur,en muhterem, en namdar›, en dindar, en keskin nazarl›taife-i azîmesi; kemal-i merak ile ve gayet dikkat ve niha-yet ciddiyetle bu zat›n bütün gizli ve aflikâr hâllerini vefikirlerini ve vaziyetlerini taharri ve teftifl ve tetkiketmeleri neticesinde, bu zat›n dünyada en sad›k ve enyüksek ve en hakl› ve hakikatli oldu¤una ittifakla icma ile

MEKTUBAT | 369 ON DOKUZUNCU MEKTUP

me.ilmelyakîn: ilim yoluyla kesin veflüphesiz olarak bilme.itikat: inanma, inanç, gönüldentasdik ederek inanma.ittifak: birleflme, birliktelik.kemalât: faziletler, mükemmel-likler, insandaki ahlâk ve huy gü-zellikleri.kemal-i merak: tam bir merak.keramat: kerametler, velîlerinola¤anüstü sözleri ve hâlleri.keflfetmek: açmak, meydana ç›-karmak.keflfiyat: evliyan›n, Allah’›n ilhametmesiyle gösterdikleri gaypla il-gili manevî s›rlar, keflifler.marifet-i ‹lâhiye: Allah’› bilme vetan›ma.mertebe-i ilmiye: ilim derecesi,bilgi mertebesi.muallim-i ekber: en büyük ö¤re-tici, ö¤retmen.muhterem: sayg› de¤er, hürmetelây›k.müflahedat: gözle görülen fleyler,gözlemler.müflahede etmek: bir fleyi gözlegörmek, gözlemlemek.namdar: nam sahibi; flan ve flöh-ret sahibi.nazar: görüfl, bak›fl.nev-i befler: insan türü, insanl›k,bütün insanlar.nur-u iman: imandan gelen nur,ayd›nl›k, parlakl›k.nur-u velâyet: velîlik nuru.risalet: resullük, peygamberlik.sadakat: do¤ruluk, ba¤l›l›k.sad›k: do¤ru; sözünde, vaadinde,iflinde do¤ru olan.sad›k›yet: do¤ruluk, sadakat.s›dd›kîn-i muhakkikîn: ehl-i tah-kik olan sad›k âlimler, her zamando¤ruluk üzerine olan, Allah’a vepeygambere sadakatte en ilerideolan ve gerçekleri tam olarakaraflt›r›p delilleriyle ispat eden ‹s-lâm âlimleri.suret: biçim, flekil, tarz.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.taharri: arama, araflt›rma, incele-me.taife-i azîme: büyük bir topluluk.talim: ö¤retme, e¤itme.tasdik etmek: do¤rulu¤unu ka-bul etmek, onaylamak.tetkik: inceden inceye araflt›rma.teftifl: kontrol etme.ulûm-u âliye: yüksek ilimler.ümmî: okuma yazmas› olmayan.üssülesas: en temel esas.üstad-› azam: en büyük üstatolan Hz. Muhammed.üstat: ö¤retici; ö¤retmen.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i.vaziyet: durum, hâl.zat: kifli, flah›s, fert.

Âl: Peygamber Efendimizinmübarek soyundan gelenler.

âlem-i gayp: gayp âlemi; gö-rünmeyen, fakat varl›¤› kesinolan ve mahiyeti Allah tara-f›ndan bilinen baflka dünya-lar.

asfiya-i müdakkikîn: ayet vehadislere dayanarak do¤ru veisabetli hükümler ç›karanâlimler.

Ashap: Sahabeler; Hz. Pey-gamberî gören ve onunla ko-nuflan Müslüman kimseler.

aynelyakîn: görür derecedekesin ve flüphesiz bilme.bilittifak: ittifakla, birlikte.bürhan: delil.delâlet etme: iflaret etme,delil olma, gösterme.derece-i hakkaniyet: do¤ru-luk, gerçekçilik derecesi.dirayet: kararl› dayan›kl›,sa¤lam.feraset: anlay›fll›l›k, çabuk se-zifl, kavray›fl.hakaik-› kudsiye: kutsal ha-kikatler, gerçekler.

hakkalyakîn: yaflayarak bil-me, bilginin en kesin hâli.hakkaniyet: do¤ruluk, hakl›-l›k.hüccet-i risalet ve sad›k›yet:peygamberlik ve do¤rulukdelili.hükema-i mü’minîn: imanetmifl âlimler, bilginler, filo-zoflar.icma: fikir birli¤i.ihtira etme: yeni bir fley bul-ma; benzeri görülmemifl birfley icat etme, vücuda getir-

Page 368: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

sars›lmaz tasdikleri ve kuvvetli imanlar›, güneflin ziyas›nadelâlet eden gündüz gibi bir delildir diye anlad›.

Sekizincisi: Bu kâinat, nas›l ki kendini icat ve idare vetertip eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile, bir saray gi-bi, bir kitap gibi, bir sergi gibi, bir temaflagâh gibi tasar-ruf eden Sâniine ve Kâtibine ve Nakkafl›na delâlet eder;öyle de, kâinat›n hilkatindeki makas›d-› ‹lâhiyeyi bilecekve bildirecek ve tahavvülât›ndaki Rabbanî hikmetleri ta-lim edecek ve vazifedarâne harekât›ndaki neticeleri dersverecek ve mahiyetindeki k›ymetini ve içindeki mevcuda-t›n kemalât›n› ilân edecek ve o kitab-› kebirin manalar›n›ifade edecek bir yüksek dellâl, bir do¤ru keflflaf, bir mu-hakkik üstat, bir sad›k muallim istedi¤i ve iktiza etti¤i veherhâlde bulunmas›na delâlet etti¤i cihetle, elbette bu va-zifeleri herkesten ziyade yapan bu zat›n hakkaniyetineve bu kâinat Hâl›k›n›n en yüksek ve sad›k bir memuru ol-du¤una flahadet etti¤ini bildi.

Dokuzuncusu: Madem bu sanatl› ve hikmetli masnu-at›yla kendi hünerlerini ve sanatkârl›¤›n›n kemalât›n› tefl-hir etmek; ve bu süslü, ve ziynetli nihayetsiz mahlûkat›y-la kendini tan›tt›rmak ve sevdirmek; ve bu lezzetli ve k›y-metli hesaps›z nimetleriyle kendine teflekkür ve hamd et-tirmek; ve bu flefkatli ve himayetli umumî terbiye ve ia-fle ile, hatta a¤›zlar›n en ince zevklerini ve ifltihalar›n hernev’ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbanîit’amlar ve ziyafetlerle kendi rububiyetine karfl› minnetta-râne, müteflekkirâne ve perestiflkârâne ibadet ettirmek;

cihet: yön, yan, taraf.delâlet etmek: iflaret etmek, de-lil olmak, göstermek.delil: kan›t.dellâl: ilân edici; yay›c›.hakkaniyet: do¤ruluk, haktan vedo¤ruluktan ayr›lmama.Hâl›k: yoktan yaratan, her fleyiyoktan var eden, yarat›c›; Allah.hamd: Allah’a karfl› olan flükrünüve memnuniyetini onu överekbildirme.harekât: hareketler.herhâlde: tabiî ki, elbette, mutla-ka, her hâlükârda.hikmet: kâinattaki ve yarat›l›flta-ki ‹lâhî gaye.hilkat: yaratma, yarat›l›fl.himayet: koruma, esirgeme.hüner: marifet, bilgililik, ustal›k,maharet.iafle: geçindirme, besleme, yaflat-ma.icat: vücuda getirme, yoktan varetme.ifade etmek: anlatmak, söyle-mek.ihzar edilen: haz›rlanan.iktiza etmek: gerektirmek.ilân: aç›klama, duyurma.iman: inanma, inanç, itikat.ifltiha: ifltah, açl›k, istek.it’am: yemek yedirme, doyurma;yiyecek.Kâtip: bütün varl›klar› bir kitapyazar gibi mükemmel flekilde ya-ratan Allah.kemalât: mükemmellikler.keflflaf: keflfeden, s›rlar› çözen,gizli manalar› ortaya ç›karan.k›ymet: de¤er.kitab-› kebir: büyük kitap.mahiyet: bir fleyin asl›, esas›, ha-kikati, iç yüzü.mahlûkat: yarat›lm›fllar, Allah ta-raf›ndan yarat›lanlar.makas›d-› ‹lâhiye: Allah’›n gözet-ti¤i yüce maksatlar, gayeler.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.minnettarâne: iyilik yapan birisi-ne karfl› teflekkür duygusu tafl›-yarak.muallim: ö¤retici, ö¤retmenmuhakkik: gerçe¤i araflt›ran, birfleyin iç yüzünü inceleyerek vâk›folan.müteflekkirâne: teflekkür ede-rek.Nakkafl: her fleyi sanatl› bir flekil-de nak›fl nak›fl iflleyen Allah.nevi: tür, çeflit.perestiflkârâne: taparcas›na, afl›r›derecede severek.Rabbanî: Allah’a ait; her fleyi ya-ratan, besleyen, büyüten, uyumiçinde sevk ve idare eden Allah’lailgili.rububiyet: rabl›k; Cenab-› Allah’›n

her zaman, her yerde, hervarl›¤a muhtaç oldu¤u fleylerivermesi onlar› sevk ve idareetmesi.sad›k: do¤ru; sözünde, va-adinde, iflinde do¤ru olan.Sâni: her fleyi sanatl› olarakyaratan Allah.suret: biçim, flekil, tarz.flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek sevme, içten ve karfl›l›ks›zmerhamet.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.tahavvülât: bir hâlden di¤er

hale geçmeler, de¤iflmeler.takdir: bir fleyin miktar›n› vefleklini, hayat fleklini belirle-me, tayin etme.talim etmek: ö¤retmek.tasarruf etmek: kullanmak,idare etmek.tasdik: kabul etme, onay.tasvir: anlatma, ifade etme;flekil verme.tatmin etmek: doyurmak.tedbir: idare etme, çekip çe-virme.temaflagâh: seyir ve gezinti

yeri.terbiye: besleme, yetifltirme,büyütme; sevk ve idare.tertip: düzene koyma, dü-zenleme.teflhir: gösterme, sergileme.umumî: herkesle ilgili, herke-se ait.üstat: ö¤retici, ö¤retmen.vazifedarâne: görevliymifl gi-bi, görevli olarak.ziya: ›fl›k, ayd›nl›k, parlakl›k.ziyade: çok, fazla.

370 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 369: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ve mevsimlerin tebdili ve gece ve gündüzün tahvili ve ih-tilâf› gibi, azametli ve haflmetli tasarrufat ve icraat vedehfletli ve hikmetli faaliyet ve hallâk›yet ile kendi ulûhi-yetini izhar ederek, o ulûhiyetine karfl› iman ve teslim veink›yat ve itaat ettirmek; ve her vakit iyili¤i ve iyileri hi-maye, ve fenal›¤› ve fenalar› izale ve semavî tokatlarlazalimleri ve yalanc›lar› imha etmek cihetiyle, hakkaniyetve adaletini göstermek isteyen perde arkas›nda birisi var.Elbette ve herhâlde, o gaybî Zat›n yan›nda en sevgilimahlûku ve en do¤ru abdi, Onun mezkûr maksatlar›natam hizmet ederek, hilkat-i kâinat›n t›ls›m›n› ve muam-mas›n› hal ve keflfeden ve daima o Hâl›k’›n›n nam›na ha-reket eden ve Ondan istimdat eden ve muvaffak›yet iste-yen ve Onun taraf›ndan imdada ve tevfike mazhar olanMuhammed-i Kureyflî (a.s.m.) denilen bu zat olacak.

Hem akl›na dedi: Madem bu mezkûr dokuz hakikatlerbu zat›n s›dk›na flahadet ederler; elbette bu âdem, benî-âdemin medar-› flerefi ve bu âlemin medar-› iftihar›d›r.Ve ona “Fahr-i Âlem” ve “fieref-i Benîâdem” denilmesipek lây›kt›r. Ve onun elinde bulunan ferman-› Rahmanolan Kur’ân-› Mu’cizülbeyan’›n haflmet-i saltanat-› mane-viyesinin n›sf-› arz› istilâs› ve flahsî kemalât› ve yüksekhasletleri gösteriyor ki, bu âlemde en mühim zat budur;Hâl›k’›m›z hakk›nda en mühim söz onundur.

‹flte gel, bak, bu harika zat›n yüzer zahir ve bâhir kat’îmu’cizelerinin kuvvetine ve dinindeki binler âlî ve esasl›hakikatlerine istinaden bütün davalar›n›n esas› ve bütün

MEKTUBAT | 371 ON DOKUZUNCU MEKTUP

ayr›l›k.iman: inanma, inanç, itikat.imha etmek: yok etmek, mah-vetmek, ortadan kald›rmak.ink›yat: boyun e¤me, ba¤lanma,kay›t alt›na girme.istimdat etmek: yard›m istemek.istinaden: dayanarak, güvene-rek.izale: giderme, ortadan kald›rma,yok etme.izhar etmek: a盤a vurmak, gös-termek, belirtmek.kemalât: faziletler, mükemmel-likler; ahlâk ve huy güzellikleri.keflfetmek: açmak; bir s›rr› ö¤-renmek, meydana ç›karmak.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan: aç›kla-malar›yla ak›llar› benzerini yap-maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-rîm.mahlûk: yarat›lm›fl, yarat›k.maksat: kastedilen, istenilen fley,var›lmak istenen nokta.mazhar olmak: nail olmak, ka-vuflmak, eriflmek.medar-› iftihar: iftihar sebebi,övünç kayna¤›.medar-› fleref: fleref kazand›ransebep, fleref kayna¤›.mezkûr: zikredilen, ad› geçen,an›lan.muamma: manas› zor anlafl›l›rfley, çözülmesi güç ifl.mu’cize: peygamberler taraf›n-dan ortaya konulan ve benzeriniyapmaktan insanlar›n âciz kald›¤›fley.Muhammed-i Kureyflî: Kureyflkabilesine mensup olan Hz. Mu-hammed.muvaffak›yet: baflar›, baflar›l› ol-ma.n›sf-› arz: dünyan›n yar›s›.semavî: Allah taraf›ndan olan, ‹lâ-hî.s›dk: do¤ruluk.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.fleref-i benîâdem: insanl›¤›n fle-refi; insano¤lunun fleref kayna¤›.tahvil: bir hâlden bir hale getir-me, de¤ifltirme.tasarrufat: tasarruflar, faaliyetler,ifller, icraatlar.tebdil: de¤ifltirme, de¤ifltirilme.teslim: karfl›s›ndakinin hükmü al-t›na girme, boyun e¤me, r›za gös-terme.tevfik: baflar›, Allah’›n yard›m›.t›ls›m: herkesin bilip çözemedi¤igizli s›r.ulûhiyet: ilâhl›k; Allah’›n, hâkimi-yeti ile kâinattaki her fleyi kendi-sine ibadet ve itaat ettirmesi.zahir: görünen, aç›k.zalim: zulmeden, ac›mas›z vehaks›z davranan.

abd: kul.âdem: insan.âlem: dünya, kâinat, bütünyarat›lm›fllar.âlî: yüce, yüksek.azamet: büyüklük, yücelik.bâhir: apaç›k, belli; parlak.benîâdem: âdemo¤ullar›, in-sanlar, insanl›k.cihet: yön, yan.dava: takip edilen fikir, iddia.esas: as›l, temel, kök.esasl›: temelli, köklü; do¤ru,gerçek.

Fahr-i Âlem: Âlemin övüncü,âlemin kendisiyle övündü¤üPeygamberimiz.ferman-› Rahman: Rahmanolan Allah’›n ferman›, emri.gaybî: gözle görünmeyen.hakkaniyet: hak ve adaleteuygunluk.Hâl›k: her fleyi yoktan vareden, yarat›c›; Allah.hal: çözme, flüphe edilmeye-cek flekilde aç›klama.hallâk›yet: yarat›c›l›k.haslet: güzel huy, iyi özellik.

haflmet: ihtiflam, heybet, bü-yüklük.haflmet-i saltanat-› manevi-ye: manevî saltanat›n haflme-ti, heybeti, büyüklü¤ü.hikmetli: belirli gayelere yö-nelik, faydal›, anlaml› ve yerliyerinde.hilkat-i kâinat: kâinat›n ya-rat›l›fl›.himaye: koruma, esirgeme.icraat: yap›lan ifller, uygula-nan fleyler.ihtilâf: farkl›l›k, uyuflmazl›k,

Page 370: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hayat›n›n gayesi, Vacibü’l-Vücud’un vücuduna ve vahde-tine ve s›fât›na ve esmas›na delâlet ve flahadet ve o Va-cibü’l-Vücud’u ispat ve ilân ve i’lâm etmektir.

Demek, bu kâinat›n manevî günefli ve Hâl›k’›m›z›n enparlak bürhan›, bu “Habibullah” denilen zatt›r ki, onunflahadetini teyit ve tasdik ve imza eden aldanmaz ve al-datmaz üç büyük icma var.

• Birincisi: “E¤er perde-i gayp aç›lsa yakînim ziyade-leflmeyecek” diyen ‹mam-› Ali (r.a.) ve yerde iken Arfl-›Azam› ve ‹srafil’in azamet-i heykelini temafla edenGavs-› Azam (k.s.) gibi keskin nazar ve gaypbîn gözleribulunan binler aktap ve evliya-i azîmeyi cami ve Âl-i Mu-hammed (Aleyhissalâtü Vesselâm) nam›yla flöhretfliar-›âlem olan cemaat-i nuraniyenin icma ile tasdikleridir.

• ‹kincisi: Bedevî bir kavim ve ümmî bir muhitte, ha-yat-› içtimaiyeden ve efkâr-› siyasiyeden hâlî ve kitaps›zve fetret asr›n›n karanl›klar›nda bulunan ve pek az bir za-manda en medenî ve malûmatl› ve hayat-› içtimaiyede vesiyasiyede en ileri olan milletlere ve hükûmetlere üstat verehber ve diplomat ve hâkim-i adil olarak flarktan garbakadar cihanpesendâne idare eden ve “Sahabe” nam›yladünyada namdar olan cemaat-i meflhurenin, ittifak ile,can ve mallar›n›, peder ve afliretlerini feda ettiren birkuvvetli iman ile tasdikleridir.

• Üçüncüsü: Her as›rda binlerle efrad› bulunan ve herfende dâhiyâne ileri giden ve muhtelif mesleklerde çal›flanve ümmetinde yetiflen hadsiz muhakkik ve mütebahhir

aktap: kutuplar; belli bir yer veyamemleketteki evliyan›n bafl› olanen büyük velî.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Âl-i Muhammed: Hz. Muham-med’in neslinden gelenler.Arfl-› Azam: en büyük arfl, Al-lah’›n kudret ve saltanat›n›n, hâ-kimiyetinin tecelli etti¤i yer.afliret: kabile, göçebe hâlinde ya-flayan ço¤unlukla bir soydan ge-len insanlar.azamet-i heykel: heybetli, bü-yük görüntü.bedevî: göçebe, çölde yaflayan,medenî olmayan.bürhan: delil.cami: toplayan, içine alan, kap-saml›.cemaat-i meflhure: meflhur vetan›nm›fl cemaat.cemaat-i nuraniye: nuranî, nurlucemaat.cihanpesendâne: dünyaya mey-dan okurcas›na.dâhiyâne: dâhîce, çok zekice.delâlet: iflaret; delil olma, göster-me.diplomat: siyasette becerikliolan, siyasetçi.efkâr-› siyasiye: siyasî fikirler,düflünceler.efrat: fertler, bireyler.esma: isimler, adlarevliya-i azîme: büyük velîler.fen: deneye ve tecrübeye daya-nan, ispatla meydana gelmifl ilim-lere verilen genel ad; sanat, ilim.fetret: iki peygamber aras›ndapeygambersiz geçen zaman. (Hz.‹sa ile Hz. Muhammed aras›ndakidevre)Gavs-› Azam: en büyük Gavs, ev-liya; Abdülkadir Geylânî Hazretle-rinin ünvan›.gaypbin: gayb› gören, görünme-yeni gören.gaye: maksat, amaç, hedef.habibullah: Allah’›n en sevgili ku-lu olan Hz. Muhammed.hâkim-i âdil: adalet ile ifl görenhâkim, hükmedici.Hâl›k: yoktan yaratan, her fleyiyoktan var eden, yarat›c›; Allah.hâlî: uzak, ›ss›z.hayat-› içtimaiye ve siyasiye:sosyal ve siyasî hayat.hayat-› içtimaiye: toplum hayat›,sosyal hayat.icma: fikir birli¤i; bir meseledeâlimlerin ayn› görüflte olmas›.i’lâm: bildirme, anlatma, haber-dar etme.ilân: aç›klama, duyurma.ittifak: birleflme, fikir birli¤i etme.malûmatl›: bilgili.manevî: manaya ait, maddî ol-

mayan.muhakkik: gerçe¤i araflt›r›pbulan, bir fleyin iç yüzünü in-celeyerek vâk›f olan.muhtelif: çeflitli, farkl›.perde-i gayp: gayp perdesi,gizli perde; insanlar›n bilme-yip sadece Allah’›n bildi¤igayp âlemdeki manevî perde.rehber: yol gösteren, k›lavuz.Sahabe: Peygamberimizi gö-ren ve onun sohbetlerine ka-t›lan mü’min kimse.s›fât: s›fatlar, nitelikler, vas›f-

lar.flark: do¤u.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.flöhretfliar-› âlem: flöhretiâleme, dünyaya yay›lm›fl,dünyaca tan›nan.tasdik: kabul etme, onayla-ma.temafla etmek: hayretle vedikkatle bakmak, seyretmek.teyit: kuvvetlendirme; do¤ru-lama, destekleme.ümmet: Peygamberimizeinan›p yolundan gidenler.

ümmî: okuma yazmas› olma-yan.üstat: ö¤retici, ö¤retmen.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurîve zatî olan; varl›¤› baflkas›n›nvarl›¤›na ba¤l› de¤il, kendin-den olup ezelî ve ebedî olanAllah.vahdet: birlik.vücut: var olufl, varl›k.yakîn: kesin ve flüphesiz ola-rak bilme.ziyadeleflmek: artmak, ço-¤almak.

372 | MEKTUBATON DOKUZUNCU MEKTUP

Page 371: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ulemas›n›n cemaat-i uzmas›n›n tevafuk ile ve ilmelyakînderecesinde tasdikleridir.

Demek, bu zat›n vahdaniyete flahadeti, flahsî ve cüz’îde¤il; belki, umumî ve küllî ve sars›lmaz ve bütün fleytan-lar toplansa karfl›s›na hiçbir cihetle ç›kamaz bir flahadet-tir diye hükmetti.

‹flte, Asr-› Saadette akl›yla beraber seyahat eden dün-ya misafiri ve hayat yolcusunun o medrese-i nuraniye-den ald›¤› derse k›sa bir iflaret olarak, Birinci Makam›nOn Alt›nc› Mertebesinde, böyle,

'¤nY s∫nO … pòsdG oónMn’rG oópMGnƒrdnG pOƒoLoƒrdG oÖpLGnƒrdG *G s’pG n¬'dpG nB’nΩnO'G »pænH p rƒnf o±nôn°Tnh pºndÉn©rdG oôrîna p¬pJnórMnh ≈ pa p√pOƒoLoh p܃oLohpásjpƒr∏oYnh p¬pJn’Énªnc pInôrãncnh p¬pæjpO pán©r°Soh pánªr°ûnMnh p¬pf'Grôob pánæn£r∏n°S pánªn¶n©pHpä'CÉpe pIsƒo≤pH nøngrônHnh nóp¡n°T Gnòncnh | p¬pFBGnórYnG p≥jpór°ünàpH » sànM p¬pbnÓrNnGp±n’'G pIsƒo≤pHnh pánbsón°üoŸrG pánbuón°üoŸrG päGnôpgÉnÑrdG päGnôpgÉs¶dG päGnõpér©oŸrGp¥ÉnØuJÉpHnh pQGnƒrfn’rG iphnP p¬pd'G p ÉnªrLpÉpH pán©pWÉn≤rdG pán©pWÉs°ùdG p¬pæjpO p≥pFBÉn≤nM

p¬pàseoG » p≤u≤nëoe p≥oaGnƒnàpHnh pQÉn°ürHn’rG iphnP p¬pHÉnër°UnG1 pInQGsƒsædGpôpFBÉ°nünÑrdGnh pÚpgGnônÑrdG iphnP

denilmifltir.2 ≈pbÉnÑrdG nƒog»pbÉnÑrdnG

Said Nurs î

MEKTUBAT | 373 ON DOKUZUNCU MEKTUP

kal›c› olan; bütün varl›klar yok olurken yokolmayan ve bütün varl›klar yok olduktansonra da zat›yla var olacak tek varl›k; Allah.basiret: kalp gözüyle görme, do¤ru ve ölçü-lü görüfl.bürhan: delil.cemaat-i uzma: çok büyük cemaat.cihet: yan, yön.cüz’î: küçük, az; parçaya ait olan.delâlet etmek: iflaret etmek, delil olmak,göstermek.Ehl-i Beyt: Peygamberimizin evine mensupve onun neslinden olanlar.Fahr-i Âlem: âlemin övüncü, âlemin kendi-siyle övündü¤ü Peygamberimiz.hakaik: hakikatler, do¤rular, gerçekler.haflmet-i vüs’at: geniflli¤inin heybeti, bü-yüklü¤ü, azameti.hükmetmek: karar vermek.icma: fikir birli¤i.ilâh: tanr›, kendine ibadet edilen, tap›n›lan.ilmelyakîn: ilim yoluyla kesin olarak bilmek.ittifak: bir konuda, ortak bir gayede anlafl-ma; fikir birli¤i etme, birleflme.kàt›: kesin, flüphesiz.kemalât: faziletler, mükemmellikler; ahlâkve huy güzellikleri.kesret: çokluk, bolluk, fazlal›k.keza: ayn› flekilde.küllî: bütüne ait, umumî, büyük.medrese-i nuraniye: nur saçan medrese,nurlu dershane.mu’cize: peygamberler taraf›ndan ortayakonulan benzerini yapmaktan insanlar›nâciz kald›¤› fley.muhakkikîn-i ümmet: ümmetin, Müslü-manlar›n hakikatleri araflt›r›p bulanlar›.musaddak: tasdik edilmifl, do¤rulanm›fl, ger-çekli¤i kabul edilmifl.musadd›k: tasdik eden, gerçekli¤ini do¤ru-layan.mütebahhir: çok bilgili, derin bilgi sahibi.nazar: bak›fl; dikkat.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nuranî: nurlu, ›fl›kl›, parlak.sât›: yükselip meydana ç›kan; parlak, nursaçan.seyahat: yolculuk, gezi.flahadet: flahitlik, tan›kl›k; iflaret.flahsî: kiflisel, kifliye özel.fleref-i nev-i benîâdem: insano¤lunun, in-san türünün flerefi.tasdik etme: kabul etme, onaylama.tevafuk: uygun gelme, uygunluk.ulema: âlimler, bilginler, ilim sahipleri.ulviyet: ulvîlik, yücelik, yükseklik.umumî: umuma ait, herkesle alâkal›, genel.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî ve zatî olan;varl›¤› baflkas›n›n varl›¤›na ba¤l› de¤il, ken-dinden olup ezelî ve ebedî olan Allah.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i ve varl›¤›.vahdet: birlik.Vahidü’l-Ehad: bir olan ve birli¤i her fleydetecelli eden Allah.vücub-u vücut: varl›¤› gerekli ve zorunlu ol-mak, olmamas› imkâns›z olmak.zahir: görünen, aç›k.

Ashap: Sahabeler, Hz. Pey-gamberi görmüfl ve onunlakonuflmufl olan Müslümankimseler.

Asr-› Saadet: mutluluk asr›;Peygamberimiz Hz. Muham-med’in peygamber olarakdünyada bulundu¤u devir.

azamet-i saltanat: saltana-t›n, hâkimiyetin büyüklü¤ü.bâhir: aç›k, apaç›k; parlak.Bâkî: yok olmayan, sürekli ve

1. Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vacibü’l-Vücud ve Vahidü’l-Ehad’dir ki,Kur’ân’›n›n azamet-i saltanat›, dininin haflmet-i vüs’ati, kemalât›n›n kesreti ve hatta düfl-manlar›n›n dahi tasdik ettikleri ahlâk›n›n ulviyeti ile fahr-i âlem ve fleref-i nev-i benîâdemolan zat (a.s.m.), Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna delâlet eder. Ve keza, o zat(a.s.m.), zahir ve bâhir ve musadd›k ve musaddak mu’cizelerinin kuvvetiyle ve dininin sa-t› ve kàt› binler hakaik›n›n kuvvetiyle ve nurlar sahibi Ehl-i Beytinin icma›yla ve nazar sa-hibi Ashab›n›n ittifak›yla ve nuranî bürhan ve basiret sahibi muhakkikîn-i ümmetinin te-vafukuyla, Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna flahadet edip ispat eder.

2. Bâkî olan ancak Allah’t›r.

Page 372: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirminci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh | 1 o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

Woâ«pªojnh»p«rëoj oórªn◊rG o¬ndnh o∂r∏oŸrG o¬nd o¬nd n∂jpôn°T n’ o√nórMnh *G s’pG n¬'dpG nB’3

oÒ°pünŸrG p¬r«ndpGnh lôjpónb mAr∆nT pqπoc '¤nY nƒognh oôr«nÿrG p√pón«pH oäƒoªnj n’ w»nMnƒognh

SABAH VE AKfiAM namaz›ndan sonra tekrar› pekçok fazileti bulunan 4 ve bir rivayet-i sahihada ‹sm-iAzam mertebesini tafl›yan 5 flu cümle-i tevhidiyenin onbir kelimesi var. Her bir kelimesinde, hem birer müjdeve beflaret, hem birer mertebe-i tevhid-i rububiyet,hem bir ‹sm-i Azam noktas›nda bir kibriya-i vahdet vebir kemal-i vahdaniyet vard›r. Bu büyük ve ulvî hakikat-lerin izah›n› sair Sözlere havale edip, bir vaade binaen,flimdilik mücmel bir hulâsa suretinde iki Makam, birMukaddime ile ona bir fihriste yapaca¤›z.

MukaddimeKat’iyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve f›trat›n en

yüce neticesi iman-› billâht›r. Ve insaniyetin en âlî mer-tebesi ve befleriyetin en büyük makam›, iman-› billâhiçindeki marifetullaht›r. Cin ve insin en parlak saadeti ve

âlî mertebe: yüce mertebe, yük-sek derece.bâkî âlem: ebedî, sonsuz, süreklive kal›c› olan âlem.beflaret: müjde, sevindirici haber.befleriyet: insanl›k.cümle-i tevhidiye: Allah’›n birli-¤iyle ilgili cümle.ebed: sonu olmayan gelecek za-man, sonsuzluk, daîmilik.ebedî: varl›¤›n›n sonu olmayan.ezel: bafllang›c› olmayan geçmiflzaman, öncesizlik.ezelî: varl›¤›n›n bafllang›c› olma-yan.fihriste: liste.f›trat: yarat›l›fl.gaye: maksat, hedef; netice. hamd: methetme, övme.havale etme: b›rakma, bir ifli ve-ya bir fleyi baflka birine b›rakma.hilkat: yarat›l›fl.hulâsa: özet olarak.iman-› billâh: Allah’a iman.ins: insan‹sm-i Azam: Cenab-› Hakk›n binbir isminden en büyük ve mana-ca di¤er isimleri kuflatm›fl olan›.kemal-i vahdaniyet: Allah’›n bir-li¤inin mükemmelli¤i.kibriya-i vahdet: Cenab-› Allah’›nbirli¤inin büyüklük ve azameti.marifetullah: Allah’› bilme, isimve s›fatlar›yla tan›ma.mertebe-i tevhid-i rububiyet:bütün varl›klar› terbiye ve idareedici olan Allah’›n birli¤ine inan-man›n mertebesi, derecesi. minnet: iyili¤e karfl› duyulan flü-kür hissi.mukaddime: bafllang›ç, girifl.mücmel: k›sa ve özet hâlinde.mülk: sahip olunan üzerinde ta-sarruf hakk› bulunan fley; varl›k.Rahîm: çok merhametli olan,esirgeyen, koruyan, ac›yan Allah.rivayet-i sahiha: Peygamberi-mizden do¤ru olarak, sahih ola-rak nakledilmifl hadisler.saadet: mutluluk.suret: biçim.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden, her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma,münezzeh sayma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksanlardan uzak tutma, Ce-nab-› Hakk› flan›na lây›k ifadeler-le anma.ulvî: yüksek, yüce.vaat: söz verme.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

3. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. • Allah’tan baflka ibadete lây›k hiçbir ilâh yoktur.O birdir. Allah bir olur, orta¤› yoktur. Mülk Onundur. Ezelden ebede her türlü hamd ve öv-gü, flükür ve minnet Ona mahsustur ve Ona lây›kt›r. Hayat› veren ve devam ettiren yineOdur. Ölümü de yaratan ve bâkî âleme alan da Odur. O ezelî ve ebedî hayat sahibidir. Herhay›r Onun elindedir; yap›lan her hayr› da kaydeder ve karfl›l›¤›n› verir. Onun her fleye gü-cü yeter ve hiçbir fley Ona a¤›r gelmez. Dönüfl yaln›z Onad›r. (Buharî, Ezan: 155, Teheccüt:21, Cihad: 133; Müslim, Zikir: 28, 30, 74, 75, 76, Vitir: 24, Cihad: 158; Tirmizî, Mevakit: 108,Hac: 104; ‹bni Mâce, Menasik: 34, Edep: 58, Dua: 10, 14, 16; Ebu Davud, Menasik: 56; Darimî,Salât: 88, 90; Müsned, 1:47, 2:5, 3:320.)

4. Müsned, 4:50, 5:415; Mecmaü’z-Zevaid, 10:107.

5. ‹bni Mâce, Dua: 9.

374 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

* Yirminci Mektup, Bar-la’da 1928’de Türkçe ola-rak telif edilmifltir.

Page 373: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

en tatl› nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullaht›r.Ve ruh-u befler için en halis sürur ve kalb-i insan için ensafî sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.

Evet, bütün hakikî saadet ve halis sürur ve flirin nimetve safî lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtad›r;onlar, onsuz olamaz. Cenab-› Hakk› tan›yan ve seven,nihayetsiz saadete, nimete, envara, esrara, ya bilkuvveveya bilfiil mazhard›r. Onu hakikî tan›mayan, sevmeyen,nihayetsiz flekavete, âlâma ve evhama manen ve madde-ten müptelâ olur.

Evet, flu periflan dünyada, avare nev-i befler içinde, se-meresiz bir hayatta, sahipsiz, hamîsiz bir surette, âciz,miskin bir insan, bütün dünyan›n sultan› da olsa kaç pa-ra eder? ‹flte bu avare nev-i befler içinde, bu periflan, fâ-nî dünyada, insan sahibini tan›mazsa, malikini bulmazsa,ne kadar bîçare sergerdan oldu¤unu herkes anlar. E¤ersahibini bulsa, malikini tan›sa, o vakit rahmetine ilticaeder, kudretine istinat eder; o vahfletgâh dünya bir te-nezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.

Birinci Makamfiu kelâm-› tevhidînin on bir kelimesinin her birinde bi-

rer müjde var. Ve o müjdede birer flifa ve o flifada birerlezzet-i maneviye bulunur.

MEKTUBAT | 375 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

müjde: sevindirici haber, iyi ha-ber.müptelâ: tutulmufl, tutkun, ba-¤›ml›.nev-i befler: insano¤lu, insanlar.nihayetsiz: sonsuz.nimet: Allah’›n ba¤›fllad›¤› maddîve manevî lütuf ve ikramlar.periflan: da¤›n›k.rahmet: ac›ma, merhamet etme.ruh-u befler: insan ruhu.saadet: mutluluk.safî: saf, temiz, duru.semere: netice; fayda, menfaat.sergerdan: bafl› dönmüfl, flaflk›n.sultan: padiflah, hükümdar.suret: flekil, biçim.sürur: sevinç.flekavet: s›k›nt›, mutsuzluk.flifa: bir hastal›¤›n son bulmas›,iyileflme.tenezzühgâh: gezinti yeri.ticaretgâh: ticaret yap›lan yer,al›flverifl yeri.vahfletgâh: yaln›zl›k yeri, korkuveren ›ss›z yer.

âciz: gücü yetmez, güçsüz.âlâm: elemler, ac›lar, s›k›nt›-lar.avare: serseri; da¤›n›k, peri-flan.bîçare: çaresiz, zavall›.bilfiil: fiilen, gerçekleflerek,niyet ve düflünce olarak de¤iliflle, fiille.bilkuvve: daha fiiliyata geç-memifl, kabiliyet ve potansi-yel hâlinde, düflünce hâlinde,niyet olarak.envar: nurlar.

esrar: s›rlar.evham: vehimler, kuruntular, fânî: geçici, ölümlü.hakikî: do¤ru, gerçek.halis: saf, kat›ks›z.hamî: koruyan, himaye eden.iltica etme: s›¤›nma.istinat etme: dayanma, gü-venme. kalb-i insan: insan kalbi.kelâm-› tevhit: Allah’›n birli-¤inden bahseden söz.kudret: güç, kuvvet, iktidar.lezzet-i maneviye: manevî

lezzet.lezzet-i ruhaniye: ruhanî lez-zet, cismanî olmayan lezzetve zevk.makam: durak.malik: sahip.manen: manevî olarak.marifetullah: Allah’› bilme,isim ve s›fatlar›yla tan›ma.mazhar: nail olma, eriflme,kavuflma.miskin: zavall›.muhabbetullah: Allah sevgi-si.

Page 374: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

B‹R‹NC‹ KEL‹ME

*G s’pG n¬'dpG nB’ ’ta flöyle bir müjde var ki:

Hadsiz hacata müptelâ, nihayetsiz a’dân›n hücumunahedef olan ruh-u insanî flu kelimede öyle bir nokta-i is-timdat bulur ki, bütün hacat›n› temin edecek bir hazine-irahmet kap›s›n› ona açar. Ve öyle bir nokta-i istinat bu-lur ki, bütün a’dâs›n›n flerrinden emin edecek bir kud-ret-i mutlakan›n sahibi olan kendi Ma’budunu ve Hâ-l›k’›n› bildirir ve tan›tt›r›r, sahibini gösterir, maliki kim ol-du¤unu irae eder. Ve o irae ile, kalbi vahflet-i mutlakadanve ruhu hüzn-ü elîmden kurtar›p, ebedî bir ferah›, daimîbir süruru temin eder.

‹K‹NC‹ KEL‹ME

o√nórMnh fiu kelimede flifal›, saadetli bir müjde vard›r.

fiöyle ki:

Kâinat›n ekser enva›yla alâkadar ve o alâkadarl›k yü-zünden periflan ve keflmekefl içinde bo¤ulmak derecesi-

ne gelen ruh-u befler ve kalb-i insan, o√nórMnh kelimesinde

bir melce, bir halâskâr bulur ki, onu bütün o keflmekefl-

ten, o periflaniyetten kurtar›r. Yani, o√nórMnh manen der:

Allah birdir. Baflka fleylere müracaat edip yorulma,onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edipboyun e¤me, onlar›n arkas›na düflüp zahmet çekme, a’dâ: düflmanlar.

alâkadar: alâkal›, ilgili. daimî: sürekli, devaml›.ebedî: sonu olmayan, sürekli,sonsuz.ekser: pek çok.enva: neviler, türler.ferah: rahatl›k, iç aç›kl›¤›, nefle.hacat: ihtiyaçlar.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.halâskâr: kurtar›c›.Hâl›k: yarat›c›, her fleyi yoktanyaratan; Allah.hazine-i rahmet: rahmet hazine-si.hüzn-ü elîm: elem verici hüzün,ac› verici üzüntü.irae etmek: göstermek.

376 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›.kalb-i insan: insan kalbi.keflmekefl: kar›fl›kl›k, karga-fla.kudret-i mutlaka: sonsuz ves›n›rs›z kudret.Ma’bud: her fleyin kendisineibadet etti¤i ve ibadete lây›ktek varl›k olan Allah.malik: sahip.manen: manevî olarak.melce: s›¤›nak.minnet: bir iyili¤e karfl› ken-

disini manevî borçlu bilme.müjde: sevindirici haber, iyihaber.müptelâ: tutulmufl, tutkun,ba¤›ml›.müracaat: baflvurma, dan›fl-ma. nihayetsiz: sonsuz.nokta-i istimdat: yard›m di-leme noktas›.nokta-i istinat: dayanaknoktas›.periflaniyet: periflanl›k.ruh-u befler: insan ruhu.

ruh-u insanî: insan ruhu.saadet: mutluluk.sürur: sevinç.fler: kötülük, fenal›k.flifa: flifa bulma, iyileflme.temelluk: yalakal›k, dalka-vukluk, yaltaklanma.temin etme: sa¤lama, eldeetme.tezellül etme: alçalma, horve hakir duruma düflme.vahflet-i mutlaka: s›n›rs›z vetam bir yaln›zl›k.zahmet: s›k›nt›, meflakkat.

Page 375: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-› Kâinat birdir,her fleyin anahtar› Onun yan›nda, her fleyin dizginiOnun elindedir, her fley Onun emriyle halledilir. Onu bul-san, her matlûbunu buldun; hadsiz minnetlerden, korku-lardan kurtuldun.”

ÜÇÜNCÜ KEL‹ME

o¬nd n∂j/önT n’ Yani, nas›l ki ulûhiyetinde ve saltanat›nda

fleriki yoktur; Allah bir olur, müteaddit olamaz. Öyle de,rububiyetinde ve icraat›nda ve icadat›nda dahi fleriki yok-tur.

Bazen olur ki, sultan bir olur, saltanat›nda fleriki ol-maz; fakat icraat›nda, onun memurlar› onun fleriki say›-l›rlar ve onun huzuruna herkesin girmesine mâni olurlar,“Bize de müracaat et” derler. Fakat, Ezel-Ebed Sultan›olan Cenab-› Hak, saltanat›nda fleriki olmad›¤› gibi, icra-at-› rububiyetinde dahi muinlere, fleriklere muhtaç de¤il-dir. Emir ve iradesi, havl ve kuvveti olmazsa, hiçbir fleyhiçbir fleye müdahale edemez. Do¤rudan do¤ruya her-kes Ona müracaat edebilir. fieriki ve muini olmad›¤›n-dan, o müracaatç› adama “Yasakt›r, Onun huzuruna gi-remezsin” denilmez.

‹flte, flu kelime ruh-u befler için flöyle bir müjde verir ki:

‹man› elde eden ruh-u befler, mânisiz, müdahalesiz,hailsiz, mümanaats›z, her hâlinde, her arzusunda, heranda, her yerde o ezel ve ebed ve hazain-i rahmet ma-liki ve defain-i saadet sahibi olan Cemîl-i Zülcelâl,

MEKTUBAT | 377 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

müracaat: baflvurma, dan›flma.müteaddit: birden fazla, birçok.rububiyet: Cenab-› Hakk›n herzaman, her yerde ve her mahlû-ka muhtaç oldu¤u fleyleri verme-si, onu terbiye etmesi ve idaresialt›nda bulundurmas› vasf›.ruh-u befler: insan ruhu.saltanat: hâkimiyet, hükümran-l›k.sultan: hükümdar, padiflah.Sultan-› Kâinat: kâinat›n Sultan›ve Sahibi olan Allah.flerik: ortak (yard›mc›lar).ulûhiyet: ilâhl›k.

arzu: istek.Cemîl-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük, haflmet, izzet ve gü-zellik sahibi Allah.defain-i saadet: mutluluk de-fineleri.dizgin: yönetimi elinde bu-lundurma.ebed: sonu olmayan gelecekzaman, sonsuzluk.Ezel-Ebed Sultan›: bafllang›c›,sonu olmayan hüküm sahibiAllah.ezel: bafllang›c› olmayan geç-

mifl zaman, öncesizlik.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hail: perde, engel.havl: güç, kuvvet.hazain-i rahmet: Allah’›n flef-kat ve merhamet hazineleri.huzur: ön, karfl›.icadat: icatlar, yaratmalar.icraat: ifller, faaliyetler.icraat-› rububiyet: bütünvarl›klar› idare ve terbiye edi-ci olan Cenab-› Allah’›n Rab-banî icraat›, faaliyeti.iman: Allah’a inanma.

irade: dileme, tercih ve istekgücü.malik: sahip.mâni: engel.matlûp: istenilen, aran›lanfley.minnet: bir iyili¤e karfl› ken-disini manevî borçlu bilme.muin: yard›mc›, muavin.müdahale: kar›flma, el atma.müjde: sevindirici haber, iyihaber.mümanaat: mâni olma, en-gel olma, önleme.

Page 376: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Kadîr-i Zülkemal’in huzuruna girip hacat›n› arz edebilir.Ve rahmetini bulup kudretine istinat ederek kemal-i fe-rah ve süruru kazanabilir.

DÖRDÜNCÜ KEL‹ME

o∂r∏oŸrG o¬nd Yani, mülk umumen Onundur. Sen, hem

Onun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde ça-l›fl›yorsun.

fiu kelime flöyle flifal› bir müjde veriyor ve diyor:

Ey insan! Sen kendini kendine malik sayma. Çünküsen kendini idare edemezsin. O yük a¤›rd›r; kendi bafl›-na muhafaza edemezsin, belâlardan sak›n›p levaz›mat›n›yerine getiremezsin. Öyle ise, beyhude ›zt›raba düflüpazap çekme. Mülk baflkas›n›nd›r. O Malik, hem Ka-dîr’dir, hem Rahîm’dir. Kudretine istinat et; rahmetini it-tiham etme. Kederi b›rak, keyfini çek; zahmeti at, safa-y› bul.

Hem der ki: Manen sevdi¤in ve alâkadar oldu¤un veperiflaniyetinden müteessir oldu¤un ve ›slah edemedi¤influ kâinat bir Kadîr-i Rahîm’in mülküdür. Mülkü sahibineteslim et, Ona b›rak; cefas›n› de¤il, safas›n› çek. O hemHakîm’dir, hem Rahîm’dir; mülkünde istedi¤i gibi tasar-ruf eder, çevirir. Dehflet ald›¤›n zaman, ‹brahim Hakk› gi-bi “Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler” de,pencerelerden seyret, içlerine girme.

alâkadar: alâkal›, ilgili.arz etme: sunma; söyleme.azap: eziyet, iflkence; büyük s›-k›nt›, fliddetli ac›.belâ: musibet, s›k›nt›.beyhude: bofluna, bofl yere.cefa: eziyet, s›k›nt›.hacat: ihtiyaçlar.Hakîm: her fleyi bir maksatla, uy-gun ve hikmetle yaratan, hikmetsahibi Allah.huzur: hürmet edilmesi gerekenbüyük kimselerin yan›, kat›.idare etme: yönetme; bir ifli yü-rütme, çekip çevirme.›slah etme: iyi bir hale koyma,iyilefltirme, düzeltme.istinat etme: dayanma, güven-me.ittiham etme: suçlama.›zt›rap: üzüntü veren bir duru-mun meydana getirdi¤i kuvvetliac›, afl›r› s›k›nt›.Kadîr: sonsuz kudret sahibi olanve her fleye gücü yeten Allah.Kadîr-i Rahîm: çok merhametliolan ve her fleye gücü yeten, Al-lah.Kadîr-i Zülkemal: sonsuz kemalsahibi olan ve her fleye gücü ye-

378 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

ten Allah.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.keder: gam, ac›, üzüntü.kemal-i ferah ve sürur: mü-kemmel bir ferahl›k ve se-vinç.kudret: güç, kuvvet, iktidar.levaz›mat: lâz›m olan fleyler,ihtiyaç maddeleri.Malik: her fleyin gerçek sahi-bi olan Allah; sahip.manen: manevî olarak.memlûk: kul, köle.

Mevlâ: sahip, koruyucu; Al-lah.muhafaza: koruma, saklama.müjde: sevindirici haber, iyihaber.mülk: sahip olunan, üzerindetasarruf hakk› bulunulan fley;varl›k; saltanat.müteessir: tesir alt›nda kal-m›fl, etkilenmifl, üzülmüfl.periflaniyet: periflanl›k, da¤›-n›kl›k.Rahîm: çok merhametli olan,esirgeyen, koruyan, ac›yan

Allah.rahmet: ac›ma, merhametetme, esirgeme, ba¤›fllama.safa: rahat ve huzur.flifa: hastal›¤› iyilefltirici, iyi-leflme.tasarruf etme: mülkünü iste-di¤i gibi kullanma.teslim etme: b›rakma, terketme.umumen: bütün, hep, tama-men.zahmet: s›k›nt›, eziyet, me-flakkat.

Page 377: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

BEfi‹NC‹ KEL‹ME

oórªn◊r G o¬nd Yani, hamd ve sena, medih ve minnet Ona

mahsustur, Ona lây›kt›r. Demek nimetler Onundur veOnun hazinesinden ç›kar. Hazine ise daimîdir.

‹flte flu kelime flöyle müjde verip diyor ki:Ey insan! Nimetin zevalinden elem çekme. Çünkü

rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevalini düflünüp,o elemden feryat etme. Çünkü o nimet meyvesi bir rah-met-i bînihayenin semeresidir. A¤ac› bâkî ise, meyve git-se de yerine gelen var. Nimetin lezzeti içinde, o lezzettenyüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-› rahmeti hamdile düflünüp, lezzeti, birden yüz derece yapabilirsin. Na-s›l ki bir padiflah-› zîflan›n sana hediye etti¤i bir elma lez-zeti içinde yüz, belki bin elman›n lezzetinin fevkinde biriltifat-› flahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder; öyle de,

oórªn◊r G o¬nd kelimesiyle, yani hamd ve flükür ile, yani nimet-

ten in’am› hissetmekle, yani Mün’im’i tan›makla vein’am› düflünmekle, yani Onun rahmetinin iltifat›n› veflefkatinin teveccühünü ve in’am›n›n devam›n› düflün-mekle, nimetten bin derece daha leziz, manevî bir lezzetkap›s›n› sana açar.

ALTINCI KEL‹ME

»/«rëoj Yani, hayat› veren Odur. Ve hayat› r›z›k ile ida-

me eden de Odur. Ve levaz›mat-› hayat› da ihzar eden yi-ne Odur. Ve hayat›n âlî gayeleri Ona aittir ve mühim

MEKTUBAT | 379 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

meye sebep olan fley.minnet: bir iyili¤e karfl› kendisinimanevî borçlu bilme.mühim: önemli.müjde: sevindirici haber, iyi ha-ber.Mün’im: nimet veren, ikrameden Allah.nimet: Allah’›n ba¤›fllad›¤› maddîve manevî lütuf ve ikramlar; iyi-lik, ihsan, ikramlar.padiflah-› zîflan: flan ve fleref sa-hibi padiflah.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama.rahmet-i bînihaye: sonsuz rah-met.r›z›k: yiyecek, içecek fley, az›k.semere: netice, sonuç.sena: övme, övüfl.flefkat: ac›yarak ve esirgeyereksevme.flükür: görülen bir iyili¤e karfl›l›khoflnutluk, memnunluk.teveccüh: yönelme, yönelifl.zeval: sona erme, yok olma.ziyade: çok, fazla.

âlî: yüce, yüksek.bâkî: sonsuz, sürekli ve kal›c›olan.daimî: sürekli, devaml›.elem: ac›, dert, üzüntü, kayg›.feryat etme: yüksek sesleba¤›rma.fevkinde: üstünde, üzerinde.gaye: maksat, hedef.hamd: methetme, flükür, öv-me; kullar›n Allah’a karfl› olanmemnuniyetlerini onu öve-rek ve flükrederek bildirmesi.hazine: k›ymetli fleylerin sak-

land›¤› yer.idame etme: devam ettirme,sürdürme.ihsan etme: ba¤›fllama, ik-ram etme.ihsas etme: hissettirme, sez-dirme.ihzar etme: haz›rlama, haz›retme.iltifat: ilgi gösterme; lütuf, ik-ram, ba¤›fl.iltifat-› rahmet: Allah’›n son-suz rahmetinin lütuf ve ihsa-n›.

iltifat-› flahane: yüksek iltifat,lütuf; padiflaha yak›fl›r flekildeyap›lan lütuf, özel muamele.in’am: nimet verme, nimet-lendirme.lây›k: uygun, yak›fl›r, müna-sip.levaz›mat-› hayat: hayat içingerekli olan ihtiyaç maddele-ri.lezzet: tat alma.mahsus: ait, özel.manevî: ruhî; fikri, hissi.medih: övmeye ve methet-

Page 378: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

neticeleri Ona bakar; yüzde doksan dokuz meyvesiOnundur.

‹flte flu kelime, flöyle fânî ve âciz beflere nida eder, müj-de verir ve der:

Ey insan! Hayat›n a¤›r tekâlifini omzuna al›p zahmetçekme. Hayat›n fenâs›n› düflünüp hüzne düflme. Yaln›zdünyevî, ehemmiyetsiz meyvelerini görüp, dünyaya geli-flinden piflmanl›k gösterme. Belki, o sefine-i vücudunda-ki hayat makinesi, Hayy-› Kayyum’a aittir. Masarif ve le-vaz›mat›n› O tedarik eder. Ve o hayat›n pek kesretli ga-yeleri ve neticeleri var ve Ona aittir. Sen o gemide birdümenci neferisin; vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfinebak. O hayat sefinesi ne kadar k›ymettar oldu¤unu ve nekadar güzel faydalar verdi¤ini ve o sefine sahibi Zat›n nekadar Kerîm ve Rahîm oldu¤unu düflün, mesrur ol veflükret. Ve anla ki, vazifeni istikametle yapt›¤›n vakit, osefinenin verdi¤i bütün netaiç, bir cihetle senin defter-ia’maline geçer, sana bir hayat-› bâkiyeyi temin eder, se-ni ebedî ihya eder.

YED‹NC‹ KEL‹ME

oâ«/ªojnh Yani, mevti veren Odur. Yani, hayat vazifesin-

den terhis eder, fânî dünyadan yerini tebdil eder, külfet-ihizmetten azat eder. Yani, hayat-› fâniyeden, seni ha-yat-› bâkiyeye al›r.

‹flte flu kelime, flöylece fânî cin ve inse ba¤›r›r, der ki:Sizlere müjde! Mevt idam de¤il, hiçlik de¤il, fenâ de-

¤il, ink›raz de¤il, sönmek de¤il, firak-› ebedî de¤il, adem

âciz: gücü yetmez, güçsüz.adem: yokluk.azat etme: serbest b›rakma.befler: insan, âdemo¤lu.cihet: yön.defter-i a’mal: insanlar›n iflledi¤ive yapt›¤› fleylerin kaydedildi¤idefter.dünyevî: dünya ile ilgili.ebedî: hiç son bulmayacak flekil-de süren.ehemmiyetsiz: önemsiz.fânî: ölümlü, geçici.fenâ: son bulma, ölümlülük; yokolma.firak-› ebedî: sonsuz ayr›l›k.gaye: maksat, hedef.hayat-› bâkiye: sonsuz hayat,ahiret hayat›.hayat-› fâniye: geçici, ölümlü.Hayy-› Kayyum: her canl›ya ha-yat veren ve onlar› ayakta tutan,Allah.hüzün: üzüntü.idam: yok etmek.ihya: hayat verme, canland›rma,diriltme.ink›raz: son bulma.ins: insan.istikamet: do¤ruluk, dürüstlük.

380 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Kerîm: yaratt›klar›na karfl›l›kbeklemeden ba¤›flta bulu-nan, kullar›na nimetler ihsaneden, günahlar› örten, günahiflleyeni affeden, Allah.kesretli: çok.k›ymettar: k›ymetli, de¤erli.külfet-i hizmet: hizmetinzahmeti, zorlu¤u.levaz›mat: ihtiyaç maddeleri.masarif: masraflar.mesrur: sürurlu, sevinçli,memnun.mevt: ölüm, vefat.

müjde: sevindirici haber, iyihaber.nefer: asker.netaiç: neticeler, sonuçlar.netice: sonuç.nida etme: ça¤›rma, seslen-me.Rahîm: çok merhametli olan,esirgeyen, koruyan, ac›yanAllah.sefine: gemi, vapur.sefine-i vücut: insan bedeni.flükretmek: görülen bir iyili-¤e karfl›l›k hoflnutluk, mem-

nunluk ve minnettarl›k ifadeetmek.

tebdil etme: de¤ifltirme.

tedarik etme: sa¤lama, karfl›-lama, temin etme.

tekâlif: yükler, sorumluluklar.

temin etme: sa¤lama, eldeetme.

terhis etme: serbest b›rak-ma.

vazife: görev, ifl.

Zat: sonsuz büyüklük ve yü-celik sahibi Allah.

Page 379: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

de¤il, tesadüf de¤il, failsiz bir in’idam de¤il; belki, bir Fa-il-i Hakîm-i Rahîm taraf›ndan bir terhistir, bir tebdil-i me-kând›r, saadet-i ebediye taraf›na, vatan-› aslîlerine birsevkiyatt›r, yüzde doksan dokuz ahbab›n mecma› olanâlem-i berzaha bir visal kap›s›d›r.

SEK‹Z‹NC‹ KEL‹ME

oäƒoªnj n’ w»nMnƒognh Yani, bütün kâinat›n mevcudat›nda

görünen ve vesile-i muhabbet olan kemal ve hüsün ve ih-san›n hadsiz bir derece fevkinde bir cemal ve kemal veihsan›n sahibi ve bütün mahbuplara bedel bir tek cilve-icemali kâfi gelen bir Ma’bud-u Lemyezel, bir Mahbub-uLâyezal’in ezelî ve ebedî bir hayat-› daimîsi var ki, flaibe-izeval ve fenâdan münezzeh ve avar›z-› naks ve kusurdanmüberrad›r.

‹flte flu kelime, cin ve inse ve bütün zîfluura ve ehl-imuhabbet ve aflka ilân eder ki:

Sizlere müjde! Mahbuplar›n›zdan nihayetsiz firaklar›nyaralar›n› tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâ-kî’niz var. Madem O var ve bâkîdir; baflkalar› ne olursaolsun, merak çekmeyiniz. Belki o mahbuplarda sebeb-imuhabbetiniz olan hüsün ve ihsan, fazl ve kemal, oMahbub-u Bâkî’nin cilve-i cemal-i bâkîsinden, çok per-delerden geçip, gayet zay›f bir gölgenin gölgesidir. Onla-r›n zevalleri sizleri incitmesin. Çünkü onlar bir nevi âyi-nelerdir. Âyinelerin de¤iflmesi, flaflaa-i cemalin cilvesinitazelefltirir, güzellefltirir. Madem O var; her fley var.

MEKTUBAT | 381 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

in’idam: yok olma.ins: insan.kâfi: yeterli, yeter.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kemal: kusursuzluk, mükemmel-lik.kusur: eksiklik, noksan.Ma’bud-u Lemyezel: hiçbir za-man yok olmayan, bâkî ve ibade-te lây›k olan Allah.Mahbub-u Bâkî: ölümsüz ve son-suz sevgili olan Allah.Mahbub-u Lâyezal: hiç bir za-man yok olmayan, ölümsüz, son-suz sevgili; Allah.mahbup: sevilmifl, sevilen.mecma: toplan›lacak yer.merhem: ilâç.mevcudat: varl›klar, yarat›lm›flfleylerin tamam›.müberra: kusurdan uzak ve ar›n-m›fl.müjde: iyi haber.münezzeh: ar›nm›fl, kusurdanuzak.nevi: çeflit.nihayetsiz: sonsuz.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.sebeb-i muhabbet: sevgi vedostlu¤un sebebi veya vas›tas›.sevkiyat: yollamak, göndermek.flaibe-i zeval ve fenâ: yok olupgitme flüphesi.flaflaa-i cemal: gösteriflli güzellik.tebdil-i mekân: yer de¤ifltirme.terhis: serbest b›rakma.tesadüf: rastlant›.vatan-› aslî: as›l vatan.vesile-i muhabbet: sevgi sebebi.visal: ulaflma, kavuflma.zeval: sona erme, yok olma.zîfluur: fluur sahibi.

ahbap: dostlar, sevilenler.âlem-i berzah: ruhlar›n k›ya-mete kadar kalacaklar› âlem;kabir âlemi.aflk: fliddetli sevgi, candansevme.avar›z-› naks: eksiklikten do-¤an, ar›zalar, bozukluklar.âyine: ayna.bâkî: yok olmayan, sürekli vekal›c› olan.bedel: karfl›l›k, karfl›.cemal: güzellik.cilve: tecelli, güzel ve hofl bir

biçimde görünme.cilve-i cemal: güzellik görün-tüsü, yans›mas›.cilve-i cemal-i bâkî: sonsuz‹lâhî güzellik görüntüsü, yan-s›mas›.ebedî: hiç son bulmayacakflekilde süren.ehl-i muhabbet: Allah sevgisiile dolu olanlar.ezelî: varl›¤›n›n bafllang›c› ol-mayan.fail: bir ifli yapan, eden.Fail-i Hakîm-i Rahîm: her fle-

yi rahmet ve hikmetle yapan;Allah.fazl: cömertlik, iyilik, ihsan.fevkinde: üstünde, üzerinde.firak: ayr›l›k.gayet: son derece, çok.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hayat-› daimî: devaml› ve so-nu olmayan hayat.hüsün: güzellik.ihsan: iyilik etme, güzel dav-ranma, lütuf, ba¤›fl, yard›m.ilân etme: bildirme, duyur-ma.

Page 380: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

DOKUZUNCU KEL‹ME

oôr«nÿr G p√pón«pH Yani, her hay›r Onun elindedir; her yapt›¤›-

n›z hayrat Onun defterine geçer; her iflledi¤iniz a’mal-isaliha, yan›nda kaydedilir.

‹flte flu kelime, cin ve inse nida edip müjde veriyor, di-yor ki:

Ey bîçareler! Mezaristana göçtü¤ünüz zaman “Eyvah,mal›m›z harap olup, sa’yimiz heba oldu. fiu güzel ve ge-nifl dünyadan gidip, dar bir topra¤a girdik” demeyiniz,feryat edip me’yus olmay›n›z. Çünkü sizin her fleyinizmuhafaza ediliyor. Her ameliniz yaz›lm›flt›r, her hizmeti-niz kaydedilmifltir. Hizmetinizin mükâfat›n› verecek veher hay›r elinde ve her hayr› yapabilecek bir Zat-› Zülce-lâl, sizi celp edip yer alt›nda muvakkaten durdurur, son-ra huzuruna ald›r›r. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve va-zifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gi-diyorsunuz. Hizmet, meflakkat bitti; ücret almaya gidi-yorsunuz.

Evet, geçen bahar›n defter-i a’malinin sayfalar› ve hi-demat›n›n sandukçalar› olan tohumlar›, çekirdekleri mu-hafaza eden ve ikinci baharda gayet flaflaal›, belki yüz de-rece asl›ndan daha bereketli bir tarzda muhafaza eden,neflreden Kadîr-i Zülcelâl, elbette sizin de netaic-i haya-t›n›z› öyle muhafaza ediyor. Ve hizmetinize pek kesretlibir surette mükâfat verecektir.

a’mal-i saliha: Allah’›n r›zas›nauygun hay›rl› ifller.amel: fiil, ifl, emek.bereket: bolluk, gürlük.bîçare: çaresiz, zavall›.celp etmek: çekmekdefter-i a’mal: insanlar›n iflledi¤ive yapt›¤› fleylerin kaydedildi¤idefter.

382 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

feryat etme: yüksek sesleba¤›rma.gayet: son derece, çok.harap olma: y›k›lma, alt üstolma.hay›r: iyilik.hayrat: iyilikler.heba olma: bofla gitme.hidemat: hizmetler, vazifeler.huzur: yan, kat.ins: insan.Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük, haflmet, izzet ve kud-ret sahibi, Allah.

kesretli: çok, bol.meflakkat: zahmet, s›k›nt›,zorluk.me’yus: ümitsiz.mezaristan: mezarl›k.muhafaza edilme: korunma,saklanma.muhafaza: koruma, saklama.muvakkaten: geçici olarak.müjde: sevindirici haber, iyihaber.mükâfat: ödül.neflretme: da¤›tma, yayma.netaic-i hayat: hayat›n so-

nuçlar›, neticeleri.nida: ça¤›rma, seslenme.rahmet: ac›ma, merhametetme.sandukça: küçük sand›k.sa’y: çal›flma, çabalama.suret: flekil, biçim.flaflaal›: gösteriflli.vazife: görev, ifl.zahmet: s›k›nt›.Zat-› Zülcelâl: sonsuz büyük-lük, haflmet, izzet sahibi olanZat; Allah.

Page 381: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ONUNCU KEL‹ME

lôj/ónb mAr∆nT pqπoc '¤nY nƒognh Yani, O Vahid’dir, Ehad’dir, her

fleye kadirdir. Hiçbir fley Ona a¤›r gelmez. Bir bahar›halk etmek, bir çiçek kadar Ona kolayd›r. Cenneti halketmek, bir bahar kadar Ona rahatt›r. Her günde, her se-nede, her as›rda yeniden yeniye icat etti¤i hadsiz masnu-at›, nihayetsiz kudretine nihayetsiz lisanlarla flahadetederler.

‹flte flu kelime dahi flöyle müjde eder; der ki:Ey insan! Yapt›¤›n hizmet, etti¤in ubudiyet boflu boflu-

na gitmez. Bir dâr-› mükâfat, bir mahall-i saadet seniniçin ihzar edilmifltir. Senin flu fânî dünyana bedel, bâkîbir Cennet seni bekler. ‹badet etti¤in ve tan›d›¤›n Hâl›k-›Zülcelâl’in vaadine iman ve itimat et. Ona, vaadinde hulfetmek muhaldir. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyetyoktur. ‹fllerine acz müdahale edemez. Senin küçük bah-çeni halk etti¤i gibi, Cenneti dahi senin için halk edebi-lir ve halk etmifl ve sana vaat etmifl. Ve vaat etti¤i için,elbette seni onun içine alacak.

Madem bilmüflahede görüyoruz, her senede, yeryü-zünde hayvanat ve nebatat›n üç yüz binden ziyade enva-lar›n› ve milletlerini kemal-i intizam ve mizan ile, kemal-isür’at ve sühuletle haflredip neflreder; elbette böyle birKadîr-i Zülcelâl, vaadini yerine getirmeye muktedirdir.

Hem madem her senede, öyle bir Kadîr-i Mutlak, hafl-rin ve Cennetin numunelerini binler tarzda icat ediyor.

Hem madem bütün semavî fermanlar› ile saadet-i ebe-diyeyi vaat edip Cenneti müjde veriyor.

MEKTUBAT | 383 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

ret sahibi, Allah.kemal-i intizam ve mizan: mü-kemmel bir düzen ve ölçü.kemal-i sür’at ve sühulet: mü-kemmel bir h›z ve kolayl›k.kudret: güç, kuvvet.lisan: dil.mahall-i saadet: saadet ve mut-luluk yeri; Cennet.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.muhal: imkâns›z, olmas› müm-kün olmayan.muktedir: gücü yeten, güçlü,kuvvetli.müdahale: kar›flma, el atma.müjde: sevindirici haber, iyi ha-ber.nebatat: bitkiler.neflretme: da¤›tma, yayma.nihayetsiz: sonsuz.noksaniyet: noksanl›k, eksiklik.numune: örnek, misal.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.semavî: Allah taraf›ndan olan, ‹lâ-hî.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.tarz: biçim, flekil.ubudiyet: kulluk.vaat etmek: söz vermek.vaat: söz verme.Vahid: bir, tek; efli, benzeri, orta-¤› olmayan Allah.ziyade: çok, fazla.

acz: zay›fl›k, güçsüzlük.as›r: yüzy›l, ça¤.bâkî: sürekli ve kal›c› olan.bedel: karfl›l›k, karfl›.bilmüflahede: bizzat görerek.cihet: yön.dâr-› mükâfat: mükâfat yur-du, ahiret; Cennet.Ehad: her bir fleyde birli¤i te-celli eden, görünen Allah.enva: neviler, türler.fânî: ölümlü, geçici.ferman: emir, buyruk.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.

Hâl›k-› Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük, haflmet, izzet sahibiyarat›c›; Allah.halk etmek: yaratmak.haflir: k›yametten sonra bü-tün insanlar›n diriltilip bir ye-re toplanmalar›.haflretme: toplama, bir arayagetirme.hayvanat: hayvanlar.hulf etmek: verdi¤i sözü tut-mamak.ibadet: Allah’›n emrettikleriniyerine getirme.

icat etmek: vücuda getir-mek, yoktan yaratmak.ihzar: haz›rlama.iman etmek: inanmak.itimat etmek: güvenmek.kadir: gücü yeten; kudret vekuvvet sahibi ve her fleye gü-cü yeten.Kadîr-i Mutlak: hiç bir kay›tve flarta tâbi olmaks›z›n herfleye gücü yeten sonsuz kud-ret sahibi, Allah.Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük, haflmet, izzet ve kud-

Page 382: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem madem bütün icraat› ve fluunat› hak ve hakikat-tir ve s›dk ve ciddiyetledir.

Hem madem âsâr›n›n flahadetiyle, bütün kemalâtOnun nihayetsiz kemaline delâlet ve flahadet eder; vehiçbir cihette naks ve kusur Onda yoktur.

Hem madem hulfülvaat ve hilâf ve kizb ve aldatmak,en çirkin bir haslet ve naks ve kusurdur.

Elbette ve elbette, o Kadîr-i Zülcelâl, o Hakîm-i Zülke-mal, o Rahîm-i Zülkemal, vaadini yerine getirecek, sa-adet-i ebediye kap›s›n› açacak, Âdem baban›z›n vatan-›aslîsi olan Cennete sizleri, ey ehl-i iman, idhal edecektir.

ON B‹R‹NC‹ KEL‹ME

oÒ°/ünŸrG p¬r«ndpGnh Yani, ticaret ve memuriyet için, mühim va-

zifelerle bu dâr-› imtihan olan dünyaya gönderilen insan-lar, ticaretlerini yap›p, vazifelerini bitirip ve hizmetleriniitmam ettikten sonra, yine onlar› gönderen Hâl›k-› Zül-celâl’ine dönecekler ve Mevlâ-i Kerîm’lerine kavuflacak-lar. Yani, bu dâr-› fânîden gidip dâr-› bâkîde Huzur-u Kib-riyaya müflerref olacaklar. Yani, esbap da¤da¤as›ndan vevesaitin karanl›k perdelerinden kurtulup, Rabb-i Ra-hîm’lerine, makarr-› saltanat-› ebedîsinde perdesiz kavu-flacaklar. Do¤rudan do¤ruya, herkes, kendi Hâl›k’› veMa’bud’u ve Rabbi ve Seyyidi ve Malik’i kim oldu¤unubilecek ve bulacaklar.

‹flte, flu kelime bütün müjdelerin fevkinde flöyle müjdeeder ve der ki:

Âdem: Cenab-› Allah’›n yaratt›¤›ilk insan ve insanl›¤›n ilk atas›d›r.âsâr: eserler.ciddiyet: ciddîlik.cihet: yön, taraf.da¤da¤a: gürültü, ›zt›rap; bofl ye-re telâfl ve zorluklar.dâr-› bâkî: bâkî, ebedî dünya;ahiret.dâr-› fânî: ölümlü, gelip geçici;dünya.dâr-› imtihan: imtihan yeri.delâlet: iflaret; delil olma, göster-me.ehl-i iman: iman sahipleri, ‹slâmdinini kabul edenler.esbap: sebepler, vas›talar.fevkinde: üstünde, üzerinde.hak: do¤ru.hakikat: gerçek.Hakîm-i Zülkemal: her fleyi fay-dal› ve hikmetli yaratan Allah.Hâl›k: yarat›c›; Allah.Hâl›k-› Zülcelâl: sonsuz büyük-lük, haflmet, izzet sahibi yarat›c›,Allah.haslet: huy, karakter, özellik.hilâf: yalan; cayma, vazgeçme.hulfülvaat: verdi¤i sözü yerinegetirmeme.huzur-u kibriya: Allah’›n huzuru.icraat: ifller, faaliyetler.idhal etmek: dahil etmek, içinealmak, sokmak.itmam etme: tamamlama, bitir-me.Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz büyük-lük, haflmet, izzet ve kudret sahi-bi, Allah.kemal: kusursuzluk, mükemmel-lik.

384 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

kemalât: mükemmellikler,kusursuzluklar.kizb: yalan söyleme.kusur: eksiklik, noksanl›k.Ma’bud: kulluk edilen, Allah.makarr-› saltanat-› ebedî:ebedî saltanat yeri, sonsuzsaltanat merkezi; ahiret yeri.Malik: her fleyin gerçek sahi-bi olan Allah.memuriyet: memurluk.Mevlâ-i Kerîm: ikram ve ih-san sahibi olan Cenab-› Hak.mühim: önemli.

müjde: sevindirici haber, iyihaber.müflerref: flereflendirilmifl,kendisine fleref verilmifl, yü-celtilmifl.naks: noksan, eksiklik.nihayetsiz: sonsuz.Rab: yaratan, besleyen, bü-yüten, yetifltiren, verdi¤i ni-metlerle mahlûkat› ›slah veterbiye eden Allah.Rabb-i Rahîm: flefkat vemerhamet sahibi olan Allah.Rahîm-i Zülcemal: güzellik

sahibi olan ve yaratt›klar›nakarfl› sonsuz flefkat ve mer-hametli olan Allah.saadet-i ebediye: sonsuzmutluluk.Seyyid: efendimiz ve sahibi-miz olan Allah.s›dk: do¤ruluk.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.fluunat: ifller, fiiller, emirler.vaat: söz verme.vatan-› aslî: as›l vatan.vazife: görev, ifl.vesait: vas›talar, arac›lar.

Page 383: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevkolunuyorsun? Otuz ‹kinci Sözün ahirinde denildi¤i gibi,dünyan›n bin sene mes’udâne hayat›, bir saat hayat›namukabil gelmeyen Cennet hayat›n›n; ve o Cennet haya-t›n›n dahi bin senesi, bir saat rü’yet-i cemaline mukabilgelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâl’in daire-i rahmetine vemertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun vemüfltak oldu¤unuz mecazî mahbuplarda ve bütün mev-cudat-› dünyeviyedeki hüsün ve cemal, Onun cilve-i ce-malinin ve hüsnüesmas›n›n bir nevi gölgesi; ve bütünCennet, bütün letaifiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün ifl-tiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve cazibeler, birlem’a-i muhabbeti olan bir Ma’bud-u Lemyezel’in, birMahbub-u Lâyezal’in daire-i huzuruna gidiyorsunuz. Veziyafetgâh-› ebedîsi olan Cennete ça¤r›l›yorsunuz. Öyleise, kabir kap›s›na a¤layarak de¤il, gülerek giriniz.

Hem flu kelime flöyle müjde veriyor, diyor ki:

Ey insan! Fenâya, ademe, hiçli¤e, zulümata, nisyana,çürümeye, da¤›lmaya ve kesrette bo¤ulmaya gitti¤inizitevehhüm edip düflünmeyiniz. Siz fenâya de¤il, bekayagidiyorsunuz; ademe de¤il, vücud-u daimîye sevk olunu-yorsunuz; zulümata de¤il, âlem-i nura giriyorsunuz. Sa-hip ve Malik-i Hakikî’nin taraf›na gidiyorsunuz ve Sul-tan-› Ezelînin payitaht›na dönüyorsunuz. Kesrette bo¤ul-maya de¤il, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz. Fira-ka de¤il, visale müteveccihsiniz.

***

MEKTUBAT | 385 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

mahbup: sevilmifl, sevilen.Malik-i Hakikî: her fleyin gerçeksahibi olan Allah.mecazî: gerçek olmayan.meftun: gönül vermifl, tutkun.mertebe-i huzur: huzur seviyesi,derecesi.mes’udâne: mutluca.mevcudat-› dünyeviye: dünya-daki varl›klar.mukabil: karfl›l›k.müjde: sevindirici haber, iyi ha-ber.müptelâ: tutulmufl, tutkun, ba-¤›ml›.müfltak: ifltiyakl›, arzulu, fazla is-tekli.müteveccih: bir tarafa dönen,yönelen, yönelmifl.nevi: tür, çeflit.nisyan: unutulma; unutma, aklagelmeme.payitaht: hükümet merkezi, bafl-flehir.rü’yet-i cemal: Cenab-› Hakk›ncemalini, güzelli¤ini görme.sevk: gönderme, yollama.Sultan-› Ezelî: kudret, kuvvet vehükümranl›¤›n›n bafllang›c› olma-yan Allah.teneffüs etme: nefes alma, so-luklanma.tevehhüm etme: kuruntuya ka-p›lma; gerçekte olmayan bir fleyivar zannederek ümitsizli¤e vekorkuya düflme.vahdet: birlik.visal: kavuflma, ulaflma.vücud-u daimî: sürekli, ebedî vü-cut.ziyafetgâh-› ebedî: sonsuz veebedî ziyafet yeri.zulümat: karanl›klar.

adem: yokluk.ahir: son.âlem-i nur: nur âlemi, ayd›n-l›k âlemi.beka: sonsuzluk; ebedî haya-ta kavuflma.cazibe: cezbedicilik, çekicilik,çekim.cemal: yüz güzelli¤i, güzellik.Cemîl-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük, haflmet, izzet ve gü-zellik sahibi Allah.cilve-i cemal: güzellik görün-tüsü.

cilve-i rahmet: Cenab-› Hak-k›n merhamet, flefkat ve lüt-funun görüntüsü, rahmet te-cellileri.daire-i huzur: huzur dairesi.daire-i rahmet: merhamet,ac›ma, flefkat dairesi.fenâ: yokluk, yok olma, sonbulma.firak: ayr›l›k, ayr›lma.hüsnüesma: isimlerin güzelli-¤i.hüsün: güzellik.incizap: cezbedilme, çekilme,

kap›lma.ifltiyak: afl›r› isteme, çok fazlaarzu etme.kabir: mezar.kesret: çokluk.lem’a-i muhabbet: muhab-bet par›lt›s›, sevgi par›lt›s›.letaif: güzellik, hoflluk.Ma’bud-u Lemyezel: hiçbirzaman yok olmayan, bâkî veibadete lây›k olan Allah.Mahbub-u Lâyezal: hiç birzaman yok olmayan sevgiliolan Allah.

Page 384: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci Makam‹sm-i Azam noktas›nda, tevhidin ispat›na muhtasar bir

iflarettir.

B‹R‹NC‹ KEL‹ME

*G s’pG n¬'dpG nB’ ’ta, bir tevhid-i ulûhiyet ve ma’budiyet var-

d›r. fiu mertebenin gayet kuvvetli bir bürhan›na flöyle ifla-ret ederiz ki:

fiu kâinat yüzünde, hususan zeminin sahifesinde, ga-yet muntazam bir faaliyet görünüyor. Ve gayet hikmetlibir hallâk›yet müflahede ediyoruz. Ve gayet intizaml› birfettahiyet, yani her fleye lây›k bir flekil açmak ve suretvermek, aynelyakîn görüyoruz. Hem gayet flefkatli, ke-remli, rahmetli bir vehhabiyet ve ihsanat görüyoruz. Öy-le ise, bizzarure, flu hâl ve keyfiyet, Fa’al, Hallâk, Fettah,Vehhâb bir Zat-› Zülcelâl’in vücub-u vücudunu ve vahde-tini ispat eder, belki ihsas eder.

Evet, mevcudat›n mütemadiyen zevalleri, tazelenme-leri gösteriyor ki, o mevcudat; bir Sâni-i Kadîr’in kudsîesmas›n›n cilveleri ve envar-› esmaiyesinin gölgeleri veef’alinin eserleri ve kalem-i kader ve kudretin nak›fllar› vesahifeleri ve cemal-i kemalinin âyineleridir.

fiu hakikat-i uzmaya ve flu tevhidin mertebe-i ulyas›na,flu kâinat›n Sahibi, bütün gönderdi¤i mukaddes kitaplarve suhuflar›yla, o tevhidi gösterdi¤i gibi, bütün ehl-i ha-kikat ve kâmilîn-i nev-i befler tahkikatlar›yla ve keflfiyat-lar›yla ayn› mertebe-i tevhidi gösteriyorlar. Ve kâinat

âyine: ayna.aynelyakîn: gözle görür derece-de kesin olarak bilme veya buderecede inanma.bizzarure: kesinlikle, mecburen.bürhan: delil, ispat.cemal-i kemal: mükemmellikte-ki güzellik.cilve: eflya ve insanda, ‹lâhî kud-ret eserlerinin belirip görünmesi.ef’al: fiiller, ifller.ehl-i hakikat: do¤ruyu ve gerçe-¤i bulup onun peflinden gidenler.envar-› esmaiye: Allah’a ait gü-zel isimlerin nurlar›.esma: isimler, adlar.Fa’al: çok iflleyen, daima faaliyet-te bulunan Allah.Fettah: fetheden, her fleye lây›kbir flekil açan ve suret veren Ce-nab-› Hak.fettahiyet: Cenab-› Hakk›n herfleye lây›k bir flekil açma ve suretverme s›fat›.gayet: son derece, çok.hakikat-i uzma: en büyük ger-çek.Hallâk: sürekli olarak yaratan,her fleyi halk eden, Allah.hallâk›yet: yarat›c›l›k.hikmet: belirli gayelere yönelik,faydal›, anlaml› ve yerli yerindeolufl.hususan: özellikle.ihsanat: ihsanlar, iyilikler.ihsas etme: hissettirme.intizaml›: düzenli, tertipli.‹sm-i Azam: Cenab-› Hakk›n binbir isminden en büyük ve mana-ca di¤er isimleri kuflatm›fl olan›.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.kâinat: bütün âlemler, yarat›lm›flolan fleylerin tamam›, varl›klar.kalem-i kader ve kudret: Al-lah’›n olacak hâdiseleri olmadanönce bilip yazmas›, takdir etmesive güç ve kuvveti ile yaratmas›.kâmilîn-i nev-i befler: insanlar›nen olgunlar›, mükemmelleri.kerem: cömertlik, lütuf, ihsan,ba¤›fl.keflfiyat: keflifler, evliyan›n, Al-lah’›n ilham etmesiyle gösterdik-leri gaypla ilgili s›rlar, manevî s›r-lar.keyfiyet: durum, vaziyet.kudsî: mukaddes, kutsal.mertebe: derece, basamak.mertebe-i tevhit: tevhit merte-besi.mertebe-i ulya: en yüce merte-be.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.muhtasar: k›sa, özet.mukaddes: kutsal.muntazam: düzgün, düzenli, ter-

tipli.müflahede etme: gözlemle-mek.mütemadiyen: sürekli ola-rak.rahmet: ac›ma, merhametetme, esirgeme.Sâni-i Kadîr: her fleye gücüyeten ve her fleyi sanatl› ya-ratan Allah.suhuf: Allah’›n sahifeler flek-linde baz› peygamberlerinegönderdi¤i ‹lâhî emirler; buemirleri ihtiva eden sahife-

ler.(Hz. Âdem’e 10 sahife; Hz.fiit’e 50 sahife; Hz. ‹dris’e 30sahife; Hz. ‹brahim’e 10 sahifeolmak üzere toplam 100 sahi-fedir.)suret: biçim, görünüfl.flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek sevme.tahkikat: araflt›rmalar, sorufl-turmalar.tevhid-i ulûhiyet ve ma’bu-diyet: ‹lâhl›¤›n ve kendisineibadet edilecek olan varl›¤›nbilinmesi ve yaln›z bir olan

Allah’›n kabul edilmesi.tevhit: Allah’›n varl›¤›, birli¤i.vahdet: birlik.Vehhâb: karfl›l›ks›z olarak ba-¤›fllayan, Allah.vehhabiyet: ba¤›fllay›c›l›k.vücub-u vücut: varl›¤› gerek-li, zarurî ve vacip olmak, ol-mamas› imkâns›z olmak.Zat-› Zülcelâl: sonsuz büyük-lük, haflmet, izzet sahibi olanzat, Allah.zemin: yeryüzü.zeval: bat›fl, kaybolufl.

386 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 385: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

dahi, acz ve fakr›yla beraber, mazhar oldu¤u daimîmu’cizat-› sanat›n ve havarik-› iktidar, hazain-i servetinflahadetiyle, ayn› mertebe-i tevhide iflaret eder. Demek,fiahid-i Ezelî, bütün kütüp ve suhufuyla; ve ehl-i fluhut,bütün tahkikat ve küflufuyla; ve âlem-i flahadet, bütünmuntazam ahval ve hakîmâne fluunat›yla o mertebe-itevhitte bilicma ittifak ediyorlar.

‹flte, o Vahid-i Ehadi kabul etmeyen, ya nihayetsizilâhlar› kabul edecek veyahut ahmak Sofestaî gibi hemkendini, hem kâinat›n vücudunu inkâr edecek.

‹K‹NC‹ KEL‹ME

o√nórMnh ‹flte flu kelime sarih bir mertebe-i tevhidi göste-

rir. fiu mertebeyi dahi azamî bir surette ispat eden gayetkuvvetli bir bürhan›na flöyle iflaret ederiz ki:

Biz gözümüzü açt›kça, kâinat yüzüne nazar›m›z› sald›r-d›kça, en evvel gözümüze iliflen, âmm ve mükemmel birnizamd›r ve flamil, hassas bir mizand›r. Görüyoruz, herfley dakik bir nizam ile, hassas bir mizan ve ölçü içinde-dir.

Daha bir parça dikkat-i nazar ettikçe, yeniden yeniyebir tanzim ve tevziniyet gözümüze çarp›yor. Yani, birisiintizam ile o nizam› de¤ifltiriyor ve tart› ile o mizan› ta-zelendiriyor. Her fley bir model olup, pek kesretli mun-tazam ve mevzun suretler giydiriliyor.

MEKTUBAT | 387 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

dikleri gaypla ilgili s›rlar, manevîs›rlar.kütüp: kitaplar.mazhar olma: nail olma, eriflme,kavuflma; görünme yeri olma.mertebe: derece.mertebe-i tevhit: tevhit merte-besi.mevzun: ölçülü.mizan: ölçü, denge.model: örnek, numune.mu’cizat-› sanat: sanat mu’cize-leri.muntazam: düzgün, düzenli, ter-tipli.mükemmel: noksans›z, tam, ek-siksiz.nazar: bak›fl, bakma.nihayetsiz: sonsuz.nizam: düzen.sarih: aç›k.Sofestaî: Allah’› kabul etmemekiçin kâinat› ve kendi varl›¤›n› dainkâr eden.suhuf: Allah’›n sahifeler fleklindebaz› peygamberlerine gönderdi¤i‹lâhî emirler; bu emirleri ihtivaeden sahifeler. (Hz. Âdem’e 10 sa-hife; Hz. fiit’e 50 sahife; Hz. ‹dris’e30 sahife; Hz. ‹brahim’e 10 sahifeolmak üzere toplam 100 sahife-dir.)suret: biçim, tarz; flekil, görüntü,resim.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.fiahid-i Ezelî: ezelden ebede herfleyi gören ve her fleye flahit olanCenab-› Hak.flamil: genel, kaplayan. fluunat: ifller, fiiller, faaliyetler.tahkikat: araflt›rmalar, sorufltur-malar.tanzim: düzenleme, s›raya koy-ma.tevziniyet: dengelilik, ölçülülük.Vahid-i Ehad: bir olan ve birli¤iher fleyde tek tek tecelli eden,görünen Allah.vücut: varl›k.

acz: zay›fl›k, güçsüzlük.ahmak: pek ak›ls›z, sersem. ahval: hâller, durumlar.âlem-i flahadet: gözle gördü-¤ümüz âlem.âmm: umumî, genel.azamî: en fazla. bilicma: toplu hâlde, fikir bir-li¤iyle.bürhan: delil.daimî: sürekli, devaml›.dakik: ince.dikkat-i nazar: dikkatli bak›fl.ehl-i fluhut: kâinatta tevhit

delillerini seyreden, ‹lâhî gizlis›rlar›, hakikatleri Allah’›n iz-niyle gören evliyalar.fakr: fakirlik, yoksulluk.gayet: son derece.hakîmâne: hikmetli bir flekil-de; belirli gayelere yönelik,yerli yerinde olarak. faydal›bir flekilde.hassas: incelikli.havarik-› iktidar: Allah’›nkudretinin harikal›klar›.hazain-i servet: servet, zen-ginlik hazineleri.

ilâh: kendisine ibadet edilen.inkâr etme: reddetme, inan-mama.intizam: düzen, tertipli olma.ispat: delil ve flahit göstere-rek do¤ruyu ortaya koyma.ittifak etme: birleflme, fikirbirli¤i etme. kâinat: bütün âlemler, yara-t›lm›fl olan fleylerin tamam›,bütün âlemler, varl›klar.kesretli: çok.küfluf: keflifler, evliyan›n, Al-lah’›n ilham etmesiyle göster-

Page 386: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Daha ziyade dikkat ettikçe, o tanzim ve tevzin alt›ndabir hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hik-met ve maslahat gözetiliyor; bir hak, bir fayda takip edi-liyor.

Daha ziyade dikkat ettikçe, gayet hakîmâne bir faali-yet içinde bir kudretin tezahürat› ve her fleyin her fle’ni-ni ihata eden gayet muhit bir ilmin cilveleri nazar-› fluuru-muza çarp›yor.

Demek, bütün mevcudattaki flu nizam ve mizan, umu-ma âmm bir tanzim ve tevzini; ve o tanzim ve tevzin,âmm bir hikmet ve adaleti; ve o hikmet ve adalet, birkudret ve ilmi gözümüze gösteriyor. Demek, bir Kadîr-iKülli fiey ve bir Alîm-i Külli fiey, flu perdeler arkas›ndaakla görünüyor.

Hem her fleyin evveline ve ahirine bak›yoruz; hususanzîhayat nev’inde görüyoruz ki, bafllang›çlar›, as›llar›, kök-leri, hem meyveleri ve neticeleri öyle bir tarzdad›r ki, gü-ya tohumlar›, as›llar› birer tarife, birer program fleklinde,bütün o mevcudun cihazat›n› tazammun ediyor. Ve neti-cesinde ve meyvesinde, yine bütün o zîhayat›n manas›süzülüp onda tecemmu eder, tarihçe-i hayat›n› ona b›ra-k›r. Güya onun asl› olan çekirde¤i, desatir-i icadiyesininbir mecmuas›d›r. Ve meyvesi ve semeresi ise, evamir-iicadiyesinin bir fihristesi hükmünde görüyoruz.

Sonra o zîhayat›n zahirine ve bât›n›na bak›yoruz, ga-yet derecede hikmetli bir kudretin tasarrufat› ve nafiz bir

adalet: her hak sahibine hakk›n›ntam ve eksiksiz verilmesiahir: son.Alîm-i Külli fiey: her fleyi bilen veher fley ilminde bulunan Allah.âmm: genel. bât›n: iç yüz, iç.cihazat: cihazlar.cilve: görünme, yans›ma.desatir-i icadiye: yoktan yarat-man›n, vücuda getirmenin ka-nunlar›.evamir-i icadiye: yoktan var et-me emirleri, kanunlar›.evvel: önce.faaliyet: çal›flma, hareket.faide: fayda.fihriste: bir kitapta bulunan fley-leri s›rayla gösteren liste.gayet: son derece.güya: sanki.hakîmâne: hikmetli bir flekilde;belirli gayelere yönelik, yerli ye-rinde olarak, faydal› bir flekilde.hikmet: gaye, fayda, anlam; herfleyin belirli gayelere yönelik ola-rak, manal›, faydal› ve tam yerliyerinde olmas›.hususan: özellikle.ihata etme: kuflatma, sarma.Kadîr-i Külli fiey: her fleye gücüyeten sonsuz kudret sahibi, Allah.

kudret: güç, kuvvet.mana: anlam.maslahat: fayda, gaye.mecmua: toplan›p biriktiril-mifl, düzenlenmifl ve s›ralan-m›fl fleylerin hepsi.mevcudat: var olan her fley,varl›klarmevcut: varl›k.mizan: ölçü.muhit: kuflatan, saran.nafiz: hükmü geçen, etkili.nazar-› fluur: fluurlu bak›fl.netice: sonuç.

nev’: çeflit, tür.nizam: düzen.semere: meyve.fle’n: durum, hâl.tanzim: düzenleme, s›rayakoyma.tarife: bir fleyi gerekti¤i flekil-de anlat›p bildiren yaz›.tarihçe-i hayat: bir fleyin do-¤umundan ölümüne kadarbafl›ndan geçen fleyler, hayathikâyesi.tarz: flekil, biçim.tasarrufat: tasarruflar, bir fle-

yin sahibi olup idare etmeler,mülkünü istedi¤i gibi kullan-malar.tazammun etme: içinde bu-lundurma.tecemmu’ etme: toplanma,birikme.tevzin: ölçülü hale koyma; öl-çülü yapma.tezahürat: görüntüler.umum: genel.zahir: d›fl yüz.zîhayat: hayat sahibi, canl›.ziyade: çok.

388 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 387: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

iradenin tasvirat› ve tanzimat› görünüyor. Yani, bir kuv-vet ve kudret icat eder; bir emir ve irade suret giydirir.

‹flte, bütün mevcudat, böyle evveline dikkat ettikçe, birilmin tarifenamesi; ve ahirine dikkat ettikçe, bir Sâniinplân› ve beyannamesi; ve zahirine bakt›kça, bir Fail-iMuhtar’›n ve Mürîd’in gayet sanatl› ve tenasüplü bir hul-le-i sanat›; ve bât›n›na bakt›kça, bir Kadîr’in gayet mun-tazam bir makinesini müflahede ediyoruz.

‹flte flu hâl ve keyfiyet, bizzarure ve bilbedahe ilân ederki, hiçbir fley, hiçbir zaman, hiçbir mekân, bir tek Sâni-iZülcelâl’in kabza-i tasarrufundan hariç olamaz. Her birfley ve bütün eflya, bütün fluunat›yla bir Kadîr-i Mürîd’inkabza-i tasarrufunda tedbir edilir ve bir Rahman-› Ra-hîm’in tanzimiyle ve lütfuyla güzellefltiriliyor ve bir Han-nan-› Mennan’›n tezyiniyle süslendiriliyor.

Evet, bafl›nda fluur ve yüzünde gözü bulunan, flu kâ-inat ve flu mevcudattaki nizam ve mizan ve tanzim vetevzin, bir tek, yekta, Vahid, Ehad, Kadîr, Mürîd, Alîm,Hakîm bir Zat›, vahdaniyet mertebesinde gösterir. Evet,her fleyde bir birlik var. Birlik ise biri gösterir. Meselâ,dünyan›n lâmbas› olan günefl birdir; öyle ise dünyan›nmaliki dahi birdir. Meselâ, zemin yüzündeki zîhayatlar›nhizmetçileri olan hava, atefl, su birdir; öyle ise onlar› is-tihdam eden ve bizlere musahhar eden dahi birdir.

MEKTUBAT | 389 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

keyfiyet: durum, vaziyet.kudret: güç, kuvvet.lütuf: iyilik, ihsan, ikram.malik: sahip.mekân: yer.mertebe: derece.mevcudat: var olan her fley, var-l›klar.mizan: ölçü.muntazam: düzgün, düzenli, ter-tipli.musahhar eden: emri alt›na alan,boyun e¤diren.Mürîd: irade eden, isteyen; herfleyi istedi¤i gibi yapan Allah.müflahede etme: bir fleyi gözlegörme, gözlem.nizam: düzen.Rahman-› Rahîm: Rahman veRahîm olan Allah; dünya ve ahi-rette yaratt›klar›na sonsuz rah-met, flefkat ve merhametiylemuamele eden Allah.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklük,haflmet, izzet sahibi olan ve herfleyi sanatla yaratan Allah.suret: flekil, resim, biçim, görün-tü.fluunat: hâller, ifller.fluur: kavrama gücü, anlay›fl, id-rak.tanzim: düzenleme, s›raya koy-ma.tanzimat: tanzimler, düzenleme-ler.tarifename: bir fley hakk›ndakiayr›nt›l› aç›klama, tarif.tasvirat: tasvirler, anlat›mlar.tedbir edilme: idare edilme, çe-kip çevrilme.tenasüplü: uyumlu, uygun. tevzin: ölçülü yapma.tezyin: süsleme, ziynetlendirme.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.Vahid: bir, tek, dengi ve orta¤› ol-mayan, efli, benzeri olmayan Al-lahyekta: tek, eflsiz.zahir: görünen, d›fl yüz.Zat: as›l varl›k; sonsuz büyüklükve yücelik sahibi Allah.zemin: yer.zîhayat: hayat sahibi.

ahir: son.Alîm: her fleyi hakk›yla bilenAllah.bât›n: iç yüz, iç.beyanname: yaz›l› aç›klama,bildiri.bilbedahe: apaç›k bir flekilde,aç›kl›kla.bizzarure: zorunlu olarak.Ehad: bir olan; her bir fleydebirli¤i tecelli eden, görünenAllah.evvel: önce.Fail-i Muhtar: kendi istek ve

iradesiyle ifl gören, kendi ar-zusuyla faaliyette bulunanAllah.gayet: son derece.Hakîm: her fleyi bir maksatlauygun ve hikmetle yaratan,hikmet sahibi Allah.hâl: durum.Hannan-› Mennan: merha-met ve ihsan› bol olan, Allah.hulle-i sanat: sanat elbisesi.icat: vücuda getirme, yarat-ma.irade: dileme, isteme.

istihdam eden: bir hizmettekullanan, çal›flt›ran.kabza-i idare: eli, tasarrufualt›nda olma.kabza-i tasarruf: idare eli, ta-sarrufu alt›nda olma.Kadîr: kudret sahibi olan veher fleye gücü yeten Allah.Kadîr-i Mürîd: irade etti¤i herfleyi yapmaya gücü yeten, Al-lah.kâinat: yarat›lm›fl fleylerin ta-mam›, bütün âlemler, varl›k-lar.

Page 388: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ÜÇÜNCÜ KEL‹ME

o¬nd n∂j/önT n’ fiu kelimeyi, Otuz ‹kinci Sözün Birinci Mev-

k›f› gayet kuvvetli ve flaflaal› bir surette ispat etti¤inden,ona havale ederiz. Onun fevkinde beyan olamaz; ondandaha ileri beyana lüzum yok ve izah edilmez.

DÖRDÜNCÜ KEL‹ME

o∂r∏oŸrG o¬nd Yani, ferflten Arfla, serâdan Süreyya’ya, zer-

rattan seyyarata, ezelden ebede kadar her bir mevcut,semavat ve arz, dünya ve ahiret, her fley Onun mülkü-dür. Malikiyet mertebe-i uzmas›, tevhid-i azam suretindeOnundur. fiu mertebe-i uzma-i malikiyet ve makam-›azam-› tevhidin bir hüccet-i kübras›, lâtif bir zamanda velâtif bir hat›rada, Arabî ibaresinde, flu âcizin hat›r›na ilkaedildi. O lâtif hat›ran›n hat›r› için, ayn› ibare-i Arabiyeyikaydedip, sonra mealini yazaca¤›z.

o ƒoæ°rüne @ pÒ/ °südG pºndÉn©rdG nò'¡nc nÒ/Ñnµ rdG nºndÉn©rdG n∑GnP s¿n’p o∂r∏oŸrG o¬ndo√oOÉnéj/G @ Gkópé°rùne o√nôs«°nU n∑Gnòpd o¬oYGnórHpG @ /√pQnónb o܃oà`rµ`ne /¬pJnQróobGnò'¡pd o√oOÉnéjpG @ Ékµ`r∏pe n∑GnP nÒs nU n∑Gnòpd o√oDhBÉ°nûrfpG @ GkópLÉn°S o√nÒs nU Gnò'¡pdGnò'g≈/a o¬oà`n¨rÑ°pU @ ÉkHÉnà`pc ränôngÉn¶nJ n∑GnP ≈/a o¬oàn©ræn°U @ Ékcƒo∏rªne o√nôs«n°UGnò'g ≈/a o¬oànªrMnQ @ o¬nànªr°ûpM oôp¡r¶oJ n∑GnP ≈/a o¬oJnQróob @ ÉkHÉn£pN ränôngGnõnJ

âciz: gücü yetmez, güçsüz.ahiret: öteki dünya.Arabî: Arapça.Arfl: Allah’›n büyüklü¤ünün veyüceli¤inin tecelli etti¤i, belirdi¤iyer.arz: yer, dünya.beyan: anlatma, aç›klama.ebed: sonu olmayan gelecek za-man, sonsuzluk.ezel: bafllang›c› olmayan geçmiflzaman, öncesizlik.ferfl: yeryüzü.fevkinde: üstünde.gayet: son derece.

390 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

hat›r: zihin, fikir, haf›za.hat›ra: an›, geçmiflte yaflananfleylerin zihinde kalan izi.havale etme: bir ifli veya birfleyi baflka birine b›rakma.hüccet-i kübra: en büyükhüccet, delil.ibare: cümle.ibare-i Arabiye: Arapça cüm-le.ilka edilme: b›rakma, atma,koyma.ispat: delil ve flahit göstere-rek do¤ruyu ortaya koyma.

izah: aç›klama yapma.lâtif: hofl, güzel.lüzum: ihtiyaç, gereklilik.makam-› azam-› tevhit: Al-lah’›n birli¤inin en yüksekmakam›.malikiyet: malik ve sahip ol-ma, sahiplik.meal: anlam, mana.mertebe-i uzma: en büyükmertebe.mertebe-i uzma-i malikiyet:Cenab-› Hakk›n her fleye sa-hip olmas›n›n en büyük mer-

tebesi.mevcut: varl›k.mülk: sahip olunan, üzerindetasarruf hakk› bulunulan fley;varl›k.semavat: semalar, gökler.serâ: yer.seyyarat: gezegenler.suret: flekil, biçim.Süreyya: Ülker (Pervin) y›ld›z›.flaflaal›: gösteriflli, göz al›c›.tevhid-i azam: en büyük tev-hit hakikati.zerrat: zerreler, atomlar.

Page 389: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Gnò'g≈/a o¬oà`nªr©pf @ oópMGnƒrdG nƒog oón¡°rûnJ n∑GnP≈/a o¬oà`nªr°ûpM @ o¬nànªr©pf oºu¶næoJo¬oªnJÉnN @ pABGnõrLn’rGnh pqπoµrdG ≈pa n∑GnP ≈/a o¬oà`sµ°pS @ oónMn’rGnƒog oøp∏r©oJ

pABÉ°n†rYn’rGnh pºr°ùpérdGp‘ Gnò'g ≈/a

Birinci F›kra: ï=dG ...nÒ/Ñnµ rdG nºndÉn©rdG n∑GnP

Yani, flu kâinat denilen âlem-i ekber ve insan denilenonun misal-i musa¤¤ar› olan âlem-i asgar, kudret ve ka-der kalemiyle yaz›lan afakî ve enfüsî vahdaniyet delâilinigösteriyorlar.

Evet, kâinattaki sanat-› muntazaman›n, küçük bir mik-yasta, numunesi insanda vard›r. O daire-i kübradaki sa-nat Sâni-i Vahid’e flahadet etti¤i gibi, flu insanda olan kü-çük mikyastaki hurdebinî sanat dahi yine o Sânia iflareteder, vahdetini gösterir.

Hem, nas›l ki, flu insan gayet manidar bir mektub-uRabbanîdir, muntazam bir kaside-i kaderdir; öyle de, flukâinat dahi ayn› o kalem-i kaderle, fakat büyük bir mik-yasta yaz›lm›fl muntazam bir kaside-i kaderdir.

Hiç mümkün müdür ki, hadsiz alâmet-i farika ile bü-tün insanlara bakan flu insan yüzündeki sikke-i vahdeteve bütün mevcudat› omuz omuza, el ele, bafl bafla verenkâinat üstündeki hatem-i vahdaniyete, Vahid-i Ehad’denbaflka bir fleyin müdahalesi bulunsun?

MEKTUBAT | 391 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

mevcudat: yarat›lm›fl fleylerin ta-mam›, varl›klar.mikyas: ölçü, ölçek.misal-i musa¤¤ar: küçültülmüflörnek.muntazam: düzgün, düzenli, ter-tipli.müdahale: kar›flma, el atma, ara-ya girme.numune: örnek, misal.sanat-› muntazama: düzenli sa-nat.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.Sâni-i Vahid: bir olan ve her fleyisanatla yaratan Allah.sikke-i vahdet: Allah’›n birli¤inigösteren kendi zat›na has mühür,iflaret.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.vahdet: birlik.Vahid-i Ehad: bir olan ve birli¤iher bir fleyde tecelli eden, görü-nen Allah.

afakî: d›fl dünyaya ait.alâmet-i farika: bir fleyi di-¤erlerinden farkl› k›lan özel-lik.âlem-i asgar: en küçük âlem.âlem-i ekber: en büyükâlem.daire-i kübra: en büyük da-ire.delâil: deliller, ispat vas›talar›.enfüsî: kiflinin iç dünyas›ylailgili, flahsî.gayet: son derece.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.

hatem-i vahdaniyet: Cenab-›Allah’›n birlik ve benzersizlikmührü.

hurdebinî: gözle görülmeye-cek kadar küçük, mikrosko-bik.

kader: Cenab-› Hakk›n ezelîilmi ile, kâinatta olmufl veolacak bütün fleylerin varl›kve yoklu¤unu, geçmifl ve ge-lece¤ini bilmesi, takdir ve ta-yin etmesi.

kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.

kalem-i kader: kader kalemi,Allah’›n olacak hâdiseleri ol-madan önce bilip yazmas›,takdir etmesi.kaside-i kader: ‹lâhî takdir veölçülerle yarat›lan, yarat›c›s›n›öven, bir kaside gibi olan var-l›klar.kudret: güç, kuvvet.manidar: manal›, anlaml›.mektub-u Rabbanî: her birimükemmel bir sanat ve hik-metle yarat›lan Rabbanî var-l›klar.

Page 390: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci F›kra: ï=dG ...n∑Gnòpd o¬oYGnórHpG Meali fludur:

Sâni-i Hakîm, âlem-i ekberi öyle bedî bir surette halkedip ayat-› kibriyas›n› üstünde nakfletmifl ki, kâinat› birmescid-i kebir flekline döndürmüfl. Ve insan› dahi öylebir tarzda icat edip, ona ak›l vererek, onunla o mu'cizat-›sanat›na ve o bedî kudretine karfl› secde-i hayret ettire-rek, ona ayat-› kibriyay› okutturup, kemerbeste-i ubudi-yet ettirerek, o mescid-i kebirde bir abd-i sacit f›trat›ndayaratm›flt›r. Hiç mümkün müdür ki, flu mescid-i kebiriniçindeki sacitlerin, âbidlerin ma’bud-u hakikîleri, o Sâni-iVahid-i Ehad’den baflkas› olabilsin?

Üçüncü F›kra: ï=dG ...n∑Gnòpd o¬oFBÉ°nûrfpG Meali fludur ki:

O Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl, âlem-i ekberi, bahusus kü-re-i arz yüzünü öyle bir surette infla ederek yapm›flt›r ki,birbiri içinde hadsiz daireler olup, her bir daire bir tarlahükmünde olup, vakit be vakit, mevsim be mevsim, as›rbe as›r eker, biçer, mahsulât al›r. Mütemadiyen mülkünüçal›flt›r›r, tasarruf eder.

En büyük daire olan zerrat âlemini bir tarla yap›p, herzaman kâinat kadar mahsulât›, kudretiyle, hikmetiyle on-da eker, biçer, kald›r›r. Âlem-i flahadetten âlem-i gayba,daire-i kudretten daire-i ilme gönderir.

Sonra, mutavass›t bir daire olan zemin yüzünü, aynenöyle bir mezraa yapm›fl ki, mevsim be mevsim âlemleri,envalar›, içinde eker, biçer, kald›r›r. Manevî mahsulât›n›dahi, gaybî, uhrevî, misalî ve manevî âlemlerine gönde-rir.

abd-i sacit: Allah’a secde edenkul.âbid: ibadet eden, kulluk eden.âlem: dünya, evren.âlem-i ekber: en büyük âlem;kâinat.âlem-i gayp: varl›¤› kesin olan vemahiyeti Allah taraf›ndan bilinenbaflka dünyalar.âlem-i flahadet: gözle gördü¤ü-müz âlem.as›r be as›r: as›r as›r, as›rdan as-ra.ayat-› kibriya: Allah’›n büyüklü-¤üne, azametine ve celâline ifla-ret eden ayetler, deliller.bahusus: özellikle.bedî: efli ve benzeri olmayan, efl-siz güzel.daire-i ilim: Allah’›n her fleyi kap-sayan ilminin dairesi.daire-i kudret: Allah’›n ezelî gü-cünün hâkim oldu¤u daire.enva: neviler, türler.f›trat: yarat›l›fl.gaybî: gayba ait, göze görünme-yenlere ait.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.halk etme: yaratma.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik olarak manal›, faydal› vetam yerli yerinde olmas›.icat: vücuda getirme, yoktan varetme, yaratma.infla etmek: yapmak, bina et-mek; vücuda getirmek, yarat-mak.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kemerbeste-i ubudiyet: namaz-daki gibi el ba¤lay›p Allah’›n hu-zurunda durmak.kudret: güç, kuvvet.küre-i arz: dünya, yer küre.ma’bud-u hakikî: as›l ve gerçekibadet edilmeye lây›k olan; Allah.mahsulât: ürünler.

392 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl: bü-tün mülkün gerçek sahibi,sonsuz büyüklük, haflmet,izzet sahibi olan Allah.manevî: madde d›fl›, soyut,görülmeyen.meal: anlam, mana.mescid-i kebir: büyük mes-cit.mevsim be mevsim: mevsimmevsim, mevsimden mevsi-me.mezraa: tarla, ekilecek yer.misalî: görüntülere ait.

mu’cizat-› sanat: sanatmu’cizeleri.mutavass›t: orta dereceli, or-ta hâlli.mülk: sahip olunan üzerindetasarruf hakk› bulunan fley;mal.mütemadiyen: sürekli ola-rak.nakfletmek: ifllemek.sacit: secde eden.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanat-la ve hikmetle yaratan Allah.Sâni-i Vahid-i Ehad: bir olan

ve birli¤i her fleyde tecellieden, görünen ve her fleyi sa-natla yapan Allah.secde-i hayret: flaflmaktandolay› Allah’a flükür için yap›-lan secde.suret: flekil, biçim.tasarruf etme: mülkünü iste-di¤i gibi kullanma.uhrevî: ahirete dair.vakit be vakit: vakit vakit,zaman zaman, zamanla.zemin: yer.zerrat: zerreler, atomlar.

Page 391: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Daha küçük bir daire olan bir bahçeyi, yine, yüz defa,bin defa kudretle doldurup hikmetle boflaltt›r›yor. Dahaküçük bir daire olan bir zîhayat›, meselâ bir a¤ac›, bir in-san›, yüz defa onun kadar ondan mahsulât al›r.

Demek, o Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl, küçük-büyük,cüz’î-küllî her fleyi birer model hükmünde infla ederek,yüzler tarzda taze taze nak›fllarla münakkafl mensucat-›sanat›n› onlara giydirir, cilve-i esmas›n›, mu’cizat-› kudre-tini izhar eder. Kendi mülkünde her bir fleyi birer sahifehükmünde infla etmifl. Her sahifede, yüzer tarzda mani-dar mektubat›n› yazar; hikmetinin, ayat›n› izhar eder, zî-fluurlara okutturur.

fiu âlem-i ekberi, mülk fleklinde infla etmekle beraber,flu insan› dahi öyle bir surette halk etmifltir ve ona öylecihazat ve aletler ve havâs ve hissiyatlar ve bilhassa ne-fis, heva ve ihtiyaç ve ifltiha ve h›rs ve dava vermifltir ki,o genifl mülkünde, bütün mülke muhtaç bir memlûk hük-müne getirmifltir.

‹flte, hiç mümkün müdür ki, pek büyük olan âlem-izerrattan tâ bir sine¤e kadar bütününü mülk ve tarla ya-pan ve küçük insan› o büyük mülke naz›r ve müffettifl veçiftçi ve tüccar ve dellâl ve âbid ve memlûk yapt›ran vekendine muhterem bir misafir ve sevgili bir muhatap it-tihaz eden o Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl’den baflka, o mül-ke tasarruf edip o memlûke seyyid olabilsin?

MEKTUBAT | 393 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

mu’cizat-› kudret: kudret mu’ci-zeleri.muhatap: kendisine söz söyleni-len, konuflulan kimse.muhtaç: ihtiyac› olan.muhterem: sayg› de¤er.müffettifl: kontrol eden; araflt›-ran, araflt›r›c›.mülk: sahip olunan, üzerinde ta-sarruf hakk› bulunan fley; mal.münakkafl: nak›fll›, süslenmifl.nak›fl: süs.naz›r: bakan, gözeten.nefis: insandaki bedenî, yeme, iç-me, flehvet gibi biyolojik ihtiyaç-lara duyulan tabiî istek.sahife: sayfa.seyyid: efendi, sahip. suret: flekil, biçim.tarz: flekil, biçim, usul.tasarruf etme: mülkünü istedi¤igibi kullanma.tüccar: ticaretle u¤raflan kimse.zîhayat: hayat sahibi, canl›.zîfluur: fluurlu, fluur sahibi.

abd: kul, köle.âlem-i ekber: en büyükâlem; kâinat.âlem-i zerrat: zerreler âlemi,atomlar âlemi.ayat: ayetler, deliller.bilhassa: özellikle.cihazat: uzuvlar, organlar.cilve-i esma: Allah’›n isimleri-nin varl›klardaki eseri, görün-tüsü.cüz’î-küllî: az-çok.dava: iddia.dellâl: ilân edici.

halk etme: yaratma.havâs: duyular, duygular.heva: istek, arzu.hikmet: her fleyin belirli ga-yelere yönelik olarak, manal›,faydal› ve tam yerli yerindeolmas›.h›rs: afl›r› istek, fliddetli arzu.hissiyat: duygular.hükmüne: yerine, de¤erine.infla etmek: yapmak, bina et-mek.ifltiha: ifltah, açl›k.ittihaz etme: kabul etme,

sayma.izhar etme: gösterme, mey-dana ç›karma.kudret: güç, kuvvet.mahsulât: ürünler.Malikü’l-Mülk-ü Zülcelâl: bü-tün mülkün gerçek sahibi,sonsuz büyüklük, haflmet,izzet sahibi olan Allah.manidar: manal›, anlaml›.mektubat: mektuplar.memlûk: köle, kul.mensucat-› sanat: sanat do-kumalar›.

Page 392: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dördüncü F›kra: ï=dG ...n∑GnP /‘ o¬oàn©ræn°U ibaresidir.

Meali fludur ki:

Sâni-i Zülcelâl’in âlem-i ekberdeki sanat› o derece ma-nidard›r ki, o sanat bir kitap suretinde tezahür edip, kâ-inat› bir kitab-› kebir hükmüne getirdi¤inden, akl-› befler,hakikî fenn-i hikmet kütüphanesini ondan ald› ve onagöre yazd›. Ve o kitab-› hikmet, o derece hakikatle ba¤-l› ve hakikatten medet al›yor ki, büyük Kitab-› Mübin’inbir nüshas› olan Kur’ân-› Hakîm fleklinde ilân edildi.

Hem nas›l ki, kâinattaki sanat›, kemal-i intizam›ndankitap flekline girdi; insandaki s›bgat› ve nakfl-› hikmeti da-hi hitap çiçe¤ini açt›. Yani, o sanat, o derece manidar vehassas ve güzeldir ki, o makine-i zîhayattaki cihazat›, fo-nograf gibi nutka geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-itakvim içinde bir s›bga-i Rabbaniye vermifl ki, o maddî,cismanî, camit kafada manevî, gaybî, hayattar olan be-yan ve hitap çiçe¤i aç›ld›. Ve o insan kafas›ndaki kabili-yet-i nutuk ve beyana, o derece ulvî cihazat ve istidatverdi ki, Sultan-› Ezelî’ye muhatap olacak bir makamdainkiflaf ettirdi, terakki verdi. Yani, f›trat-› insaniyedekis›bga-i Rabbaniye, hitab-› ‹lâhî çiçe¤ini açt›.

Hiç mümkün müdür ki, kitap derecesine gelen bütünmevcudattaki sanata ve hitap makam›na gelen insanda-ki o s›bgaya Vahid-i Ehad’den baflkas› kar›flabilsin? Hâ-flâ!

ahsen-i takvim: Cenab-› Hakk›nher fleyi en mükemmel ve güzelbiçimde yaratmas›.akl-› befler: insan akl›.âlem-i ekber: en büyük âlem;kâinat.beyan: aç›klama, izah.camit: cans›z.cihazat: organlar, donan›mlar.cismanî: maddî ve cisimli olmak.fenn-i hikmet: felsefe ilmi.f›trat-› insaniye: insan tabiat›,yarat›l›fl›.fonograf: sesleri kaydeden vekaydedilmifl sesleri çalan cihaz.gaybî: bilinmeyen, görünmeyen. hakikat: gerçek.hakikî: gerçek.hâflâ: asla, hiçbir zaman.hayattar: canl›, yaflayan.hitab-› ‹lâhî: Allah’›n kendi zat›namahsus olarak hitab›.hitap çiçe¤i: konuflabilme, sözsöyleyebilme, ifade edebilme ye-tene¤i.hitap: söz söyleme, konuflma,nutuk.hükmüne: yerine, de¤erine.ibare: cümle.inkiflaf: gelifltirme, meydana ç›k-ma.istidat: kabiliyet, yetenek.kabiliyet-i nutuk: konuflma ka-biliyeti.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kemal-i intizam: intizam›n mü-kemmel oluflu, tam ve eksiksizdüzen.kitab-› hikmet: hikmet kitab›,varl›klar›n yarat›l›fl sebepleriniaç›klayan kitap.kitab-› kebir: büyük kitap.Kitab-› Mübin: herhangi bir fleyinyarat›c›s›n›n ilmindeki plan veprograma göre gerçekleflme, vü-cut bulma kayd›; kâinattaki olay-lar› nizam ve intizam içinde cere-yan ettiren kudret kitab›.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-

394 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

resinde say›s›z hikmet ve fay-dalar bulunan Kur’ân.maddî: madde ile alâkal›.makam: manevî mevki.makine-i zîhayat: canl› ma-kine.manevî: maddî olmayan.manidar: manal›, anlaml›.meal: anlam, mana.medet: yard›m.mevcudat: yarat›lm›fl fleyle-rin tamam›, kâinat.muhatap: kendisine söz söy-lenilen, konuflulan.

nakfl-› hikmet: her fleyi bellibir maksat ve fayda ile yara-tan Allah’›n nak›fllar›, süsleri.nutuk: konuflma, dile gelme.nüsha: bir kitaptan veya ya-z›l› bir fleyden ç›kar›lan suret.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük, haflmet, izzet sahibiolan ve her fleyi sanatla yara-tan, Allah.s›bga: boya.s›bga-i Rabbaniye: Cenab-›Hakk›n diledi¤i tarz, renk, bi-çim ve flekilde yaratmas›;

Rabbanî boya, sanat.s›bgat: boyalar.Sultan-› Ezelî: ezelî sultan;kudret, kuvvet ve hükümran-l›¤›n›n bafllang›c› olmayan Al-lah.suret: flekil, biçim.terakki: ilerleme, geliflme.tezahür etme: görünme, be-lirme.ulvî: yüce, yüksek.Vahid-i Ehad: bir olan ve bir-li¤i her bir fleyde tecelli eden,görünen Allah.

Page 393: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Beflinci F›kra: ï=dG ...n∑GnP /‘ o¬oJnQróob ibaresidir. Me-

ali fludur ki:

Kudret-i ‹lâhiye, âlem-i ekberde haflmet-i rububiyetinigösteriyor. Rahmet-i Rabbaniye ise, âlem-i asgar olan in-sanda nimetleri tanzim ediyor. Yani, Sâniin kudreti, kib-riya ve celâl noktas›nda, kâinat› öyle muhteflem bir sarayfleklinde icat ediyor ki, günefli büyük bir elektrik lâmba-s›, kameri kandil ve y›ld›zlar› mumlar meyveleriyle yald›z-lar, elektrikler. Ve zemin yüzünü bir sofra, bir tarla, birbahçe, bir haliçe ve da¤lar› bir mahzen, birer direk, birerkal’a ve hakeza, bütün eflyay› büyük bir mikyasta o bü-yük saray›n levaz›mat› flekline getirerek flaflaal› bir suret-te haflmet-i rububiyetini gösterdi¤i gibi; cemal noktas›n-da, rahmeti dahi, en küçük zîhayata kadar her zîruha en-va-› nimetini verir, onun ile tanzim eder, bafltan afla¤›yakadar nimetlerle süsleyip lütuf ve keremle tezyin eder veo haflmet-i celâliyeye karfl› cemal-i rahmetini o küçücüklisanlarla, o büyük lisana karfl› ç›kar›r.

Yani, günefl ve arfl gibi büyük cirimler, haflmet lisan›y-la “Yâ Celîl, yâ Kebîr, yâ Azîm” dedikleri vakit, sinek vesemek gibi o küçücük zîhayatlar dahi rahmet lisan›yla“Yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Kerîm” diyerek, o musika-ikübraya lâtif na¤amatlar›n› kat›yorlar, tatl›laflt›r›yorlar.

Hiç mümkün müdür ki, o Celîl-i Zülcemal’den ve oCemîl-i Zülcelâl’den baflka bir fley, kendi bafl›yla fluâlem-i ekber ve asgara icat cihetinde müdahale edebil-sin? Hâflâ!

MEKTUBAT | 395 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

kal’a: büyük hisar, kale.kamer: ay.kandil: lâmba.Kebîr: ey büyüklük sahibi Allah.kerem: cömertlik, lütuf, ba¤›fl.Kerîm: ey sonsuz ikram ve ihsansahibi Allah.kibriya: Cenab-› Allah’›n azametive kudreti, her cihetle büyüklü-¤ü.kudret: güç, kuvvet.kudret-i ‹lâhiye: Allah’›n kudreti,Allah’›n güç, kuvvet ve iktidar›.lâtif: hofl, güzel yumuflak.levaz›mat: lâz›m olan fleyler, ihti-yaç maddeleri.lisan: dil.lütuf: iyilik, ikram ve yard›mdabulunma.mahzen: içinde eflya saklanacakyer; depo.meal: mana, anlam.mikyas: ölçü, ölçek.musika-i kübra: en büyük musi-ki, bütün kâinatta cereyan eden‹lâhî musika.müdahale etme: kar›flma, el at-ma.na¤amat: na¤meler, güzel sesler.nimet: iyilik, ihsan, Allah’›n ba¤›fl-lad›¤› maddî ve manevî lütuf veikramlar.Rahîm: sonsuz merhamet ve flef-kat sahibi Allah.rahmet: ac›ma, merhamet etme.rahmet-i Rabbaniye: Allah’›nrahmeti, merhameti, flefkati.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.semek: bal›k.suret: flekil, biçim, tarz.flaflaal›: gösteriflli, parlak.tanzim: düzenleme.tezyin etme: süsleme, ziynetlen-dirme.yâ: ey.yald›z: eflyaya alt›n veya gümüflgörüntüsü vermek için kullan›lans›v› veya yaprak durumundaki al-t›n, gümüfl ve bunlar›n taklidiolan madde.zemin: yer.zîhayat: hayat sahibi, canl›.zîruh: ruh sahibi, ruhlu.

âlem-i asgar: en küçük âlem.âlem-i ekber ve asgar: enbüyük ve en küçük âlem. âlem-i ekber: en büyükâlem; kâinat.arfl: Allah’›n büyüklü¤ünün,yüceli¤inin tecelli etti¤i yer. Azîm: büyüklük sahibi Allah.celâl: büyüklük, azamet,haflmet, ululuk.Celîl: sonsuz büyüklük vehaflmet sahibi Allah.Celîl-i Zülcemal: cemal vebüyüklük sahibi Allah.

cemal: güzellik.cemal-i rahmet: rahmetingüzelli¤i.Cemîl: sonsuz güzellik sahibiAllah.Cemîl-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük, haflmet, izzet ve gü-zellik sahibi Allah.cihet: yön, taraf.cirim: kütle, cans›z cisim.enva-› nimet: nimet çeflitleri,türleri.hakeza: bunun gibi, benzeri.haliçe: ince dokunmufl küçük

hal›.hâflâ: asla, hiçbir zaman.haflmet: heybet, ihtiflam.haflmet-i celâliye: büyüklükve azametten kaynaklananululuk.haflmet-i rububiyet: rabl›¤›n,idare ve terbiye edicili¤inhaflmeti, heybeti, büyüklü¤ü.ibare: cümle.icat: vücuda getirme, yarat-ma.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.

Page 394: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Alt›nc› F›kra: ï=dG ...n∑GnP ≈/a o¬oànªr°ûpM ibaresidir.

Meali fludur ki:

Yani, kâinat›n hey’et-i mecmuas›nda tezahür edenhaflmet-i rububiyet, vahdaniyet-i ‹lâhiyeyi ispat edip gös-terdi¤i gibi, zîhayatlar›n cüz’iyatlar›na mukannen erzak-lar›n› veren nimet-i Rabbaniye dahi ehadiyet-i ‹lâhiyeyiispat edip gösterir. Vahidiyet ise, bütün o mevcudat biri-nindir ve birine bakar ve birinin icad›d›r demektir. Ehadi-yet ise, her bir fleyde Hâl›k-› Külli fiey’in ekser esmas› te-celli ediyor demektir. Meselâ, güneflin ziyas›, bütün zemi-nin yüzünü ihata etti¤i haysiyetiyle, vahidiyet misalinigösterir. Ve her bir fleffaf cüzde ve su katrelerinde, güne-flin ziyas› ve harareti ve ziyas›ndaki yedi rengi ve bir ne-vi gölgesi bulunmas›, ehadiyet misalini gösterir. Ve herbir fleyde, hususan zîhayatta ve bilhassa her bir insanda,o Sâniin ekser esmas› onda tecelli etti¤i cihetle, ehadiye-ti gösterir.

‹flte flu f›kra iflaret eder ki, kâinatta tasarruf eden hafl-met-i rububiyet, o koca günefli flu zemin yüzündeki zîha-yatlara bir hizmetkâr, bir lâmba, bir ocak; ve koca küre-izemini onlara bir beflik, bir menzil bir ticaretgâh; ve ate-fli her yerde haz›r bir aflç› ve dost; ve bulutu süzgeç vemurdia; ve da¤lar› mahzen ve ambar; ve havay› zîhaya-ta enfas ve nüfusa yelpaze; ve suyu yeniden hayata gi-renlere süt emziren dâye ve hayvanata âb-› hayat verenbir flerbetçi hükmüne getiren rububiyet-i ‹lâhiye, gayetvaz›h bir surette vahdaniyet-i ‹lâhiyeyi gösterir.

âb-› hayat: hayat suyu.ambar: depo.bilhassa: özellikle.cihet: yön, taraf.cüz: parça.cüz’iyat: cüzler, parçalar, k›s›m-lar; fertler. dâye: sütnine, çocu¤a bakan, da-d›.ehadiyet: birlik, Allah’›n birli¤i, Al-lah’›n her bir fleyde birli¤ini gös-termesi.ehadiyet-i ‹lâhiye: Cenab-› Al-lah’›n her bir fleyde birli¤inin te-celli etmesi, görünmesi.ekser: pek çok.enfas: nefesler, soluklar.erzak: r›z›klar.esma: isimler, adlar.f›kra: paragraf; bölüm, k›s›m.gayet: son derece.Hâl›k-› Külli fiey: kâinatta mev-cut olan her fleyin yarat›c›s›, Al-lah.hararet: s›cakl›k, ›s›.haflmet-i rububiyet: rabl›¤›n,idare ve terbiye edicili¤in haflme-ti, heybeti, büyüklü¤ü.haysiyetiyle: özellik; k›ymet, de-rece; mesnet, mertebe.hayvanat: hayvanlar.hey’et-i mecmua: bir fleyin ta-mam›, hepsi.hizmetkâr: hizmetçi.hususan: özellikle.hükmüne: yerine, de¤erine.ibare: cümle.icat: vücuda getirme, yaratma.ihata etme: kuflatma, sarma.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.katre: damla.

küre-i zemin: yerküre, dün-ya.mahzen: içinde eflya saklana-cak yer; depo.meal: mana, anlam.menzil: yer, mekân.mevcudat: yarat›lm›fl fleyle-rin tamam›, varl›klar.mukannen: belli, belirli, za-man› veya niteli¤i belli.murdia: süt anne.nevi: tür, çeflit.nimet-i Rabbaniye: bütünmahlûkat› idare ve terbiye

eden Allah’›n nimeti.nüfus: nefisler, canlar.rububiyet-i ‹lâhiye: Allah’›nterbiye ve idare edicili¤i.Sâni: her fleyi sanatl› olarakyaratan Allah.suret: flekil, biçim.fleffaf: saydam.flerbet: meyve suyu ile fle-kerli su kar›flt›r›larak yap›laniçecek.tasarruf etme: bir fleyin sahi-bi olup idare etme.tecelli etme: görünme, Ce-

nab-› Hakk›n güzel isimlerininkâinatta ve insanlarda görün-mesi.tezahür etme: görünme, or-taya ç›kma.ticaretgâh: ticaret yap›lanyer.vahdaniyet-i ‹lâhiye: ‹lâhîbirlik, Allah’›n bir, tek olmas›.vahidiyet: birlik.vaz›h: aç›k, aflikâr.zemin: yer.zîhayat: hayat sahibi, canl›.ziya: ›fl›k.

396 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 395: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Evet, Hâl›k-› Vahid’den baflka kim günefli arzl›lara mu-sahhar bir hizmetkâr eder? Ve o Vahid-i Ehad’den bafl-ka kim havay› elinde tutar, pek çok vazifelerle tavzif ediprûy-i zeminde çevik çalâk bir hizmetkâr eder? Ve o Va-hid-i Ehad’den baflka kimin haddine düflmüfltür ki, atefliaflç› yaps›n ve kibrit bafl› kadar bir zerrecik atefle binlerbatman eflyay› yuttursun? Ve hakeza, her bir fley, her birunsur, her bir ecram-› ulviye, o haflmet-i rububiyet nok-tas›nda Vahid-i Zülcelâl’i gösterir.

‹flte, celâl ve haflmet noktas›nda vahidiyet göründü¤ügibi, cemal ve rahmet noktas›nda dahi nimet ve ihsan,ehadiyet-i ‹lâhiyeyi ilân eder. Çünkü, zîhayatta ve bilhas-sa insanda, o derece sanat-› camia içinde, hadsiz enva-›nimeti anlayacak, kabul edecek, isteyecek cihazat vealetler vard›r ki, bütün kâinatta tecelli eden bütün esma-s›n›n cilvesine mazhard›r. Âdeta bir nokta-i mihrakiyehükmünde, bütün Esma-i Hüsnay› birden mahiyetininâyinesiyle gösterir ve onunla ehadiyet-i ‹lâhiyeyi ilâneder.

Yedinci F›kra: @ pABGnõrLn’rGnh pqπoµrdGp‘ n∑GnP ≈/a o¬oà`sµp°SpABÉ°n†rYn’rGnh pºr°ùpérdG p‘ Gnò'g ≈/a o¬oªnJÉnN Meali fludur ki:

Sâni-i Zülcelâl, âlem-i ekberin heyet-i mecmuas›ndabir sikke-i kübras› oldu¤u gibi, bütün eczas›nda ve enva-›nda dahi birer sikke-i vahdet koymufltur. Âlem-i asgarolan insan›n cisminde ve yüzünde birer hatem-i vahdani-yet bast›¤› gibi, her bir azas›nda dahi birer mühr-ü vah-deti vard›r.

MEKTUBAT | 397 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

haflmet-i rububiyet: rabl›¤›n,idare ve terbiye edicili¤in haflme-ti, heybeti, büyüklü¤ü.hatem-i vahdaniyet: Cenab-› Al-lah’›n birlik ve benzersizlik müh-rü.hey’et-i mecmua: genel yap›, birfleyin tamam›. hizmetkâr: hizmetçi.hükmünde: yerinde, de¤erinde.ihsan: iyilik etme, güzel davran-ma, lütuf, ba¤›fl, yard›m.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.mahiyet: bir fleyin asl›, esas›, ni-telik.mazhar: bir fleyin ortaya ç›kt›¤›,göründü¤ü yer.meal: mana, anlam.musahhar: boyun e¤en, emir al-t›na giren.mühr-ü vahdet: Allah’›n birli¤inigösteren mühür, iflaret.nimet: iyilik, ihsan, Allah’›n ba¤›fl-lad›¤› maddî ve manevî lütuf veikramlar.nokta-i mihrakiye: hareket nok-tas›, odak noktas›.rahmet: ac›ma, merhamet etme.rûy-i zemin: yeryüzü.sanat-› camia: pek çok fleyi ken-dinde toplayan sanat.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklük,haflmet, izzet sahibi olan ve herfleyi sanatla yaratan Allah.sikke-i kübra: en büyük sikke,mühür.sikke-i vahdet: Allah’›n birli¤inigösteren kendi zat›na has sikke,mühür, iflaret.tavzif: vazifelendirme, görevlen-dirme.tecelli etme: Cenab-› Hakk›n gü-zel isimlerinin kâinatta ve insan-larda görünmesi.unsur: madde, element; bir fleyinparças›.Vahid-i Ehad: bir olan ve birli¤iher bir fleyde görünen Allah.Vahid-i Zülcelâl: sonsuz büyük-lük, haflmet, izzet sahibi ve birolan Allah.vahidiyet: birlik, Cenab-› Hakk›nher fleyde birden görülen birliktecellisi.vazife: görev, ifl.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

âdeta: sanki.âlem-i asgar: en küçük âlem.âlem-i ekber: en büyükâlem; kâinat.arzl›: yerde yaflayan.âyine: ayna.aza: organlar, uzuvlar.batman: eski a¤›rl›k ölçüle-rinden olup, iki okka ile sekizokka aras›nda de¤iflen a¤›rl›kölçüsü. (1 okka = 1283gram)bilhassa: özellikle.celâl: büyüklük, azamet, ulu-luk.

cemal: güzellik.cihazat: uzuvlar, organlar.cilve: Allah’›n isimlerinin var-l›klar üzerinde aksederek gö-rünmesi.çevik çalâk: hareketli, çal›fl-kan.ecram-› ulviye: büyük gökcisimleri, y›ld›zlar ve gezegen-ler.ecza: cüzler, parçalar, k›s›m-lar.ehadiyet-i ‹lâhiye: Cenab-›Allah’›n her bir fleyde birli¤i-

nin görünmesi.enva: çeflitler, türler.enva-› nimet: nimet çeflitleri,türleri.esma: isimler, adlar.Esma-i Hüsna: Allah’›n güzelisimleri.had: yetki, s›n›r.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakeza: bunun gibi, benzeri.Hâl›k-› Vahid: bir ve tek olanyarat›c›, Allah.haflmet: büyüklük, heybet,ihtiflam.

Page 396: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Evet, o Kadîr-i Zülcelâl, her fleyde, külliyatta ve cüz’i-yatta, y›ld›zlarda ve zerrelerde birer sikke-i vahdet koy-mufltur ki, Ona flahadet eder; ve birer mühr-ü vahdani-yet basm›flt›r ki, Ona delâlet eder. fiu hakikat-i uzma,Yirmi ‹kinci Sözde ve Otuz ‹kinci Sözde ve Otuz Üçün-cü Mektubun otuz üç adet Penceresinde gayet parlak vekat’î bir surette izah ve ispat edildi¤inden, onlara havaleedip sözü keser, burada hatime veririz.

BEfi‹NC‹ KEL‹ME

oórªn◊r G o¬nd Yani, bütün mevcudatta sebeb-i medih ve se-

na olan kemalât onundur. Öyle ise, hamd dahi Ona ait-tir. Ezelden ebede kadar her kimden her kime karfl› ge-len ve gelecek methüsena Ona aittir. Çünkü, sebeb-i me-dih olan nimet ve ihsan ve kemal ve cemal ve medar-›hamd olan her fley Onundur, Ona aittir. Evet, ayat-›Kur’âniyenin iflarat›yla, bütün mevcudattan daimî bir su-rette dergâh-› ‹lâhiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbih-tir, bir secdedir, bir duad›r ve bir hamdüsenad›r ki, daimîo dergâha gidiyor.

fiu hakikat-i tevhidi ispat eden bir bürhan-› azama flöy-le iflaret ederiz ki:

fiu kâinata bakt›¤›m›z vakit, ba¤istan fleklinde, sakf› ul-vî y›ld›zlarla yald›zlanm›fl, zemini ziynetli mevcudatla flen-lenmifl surette görünüyor. ‹flte flu ba¤istandaki munta-zam nuranî ecram-› ulviye ve hikmetli ve ziynetli mevcu-dat-› süfliye, umumen her biri, lisan-› mahsusuyla derler

ayat-› Kur’âniye: Kur’ân’›n ayet-leri.ba¤istan: ba¤, bahçe.bürhan-› azam: en büyük delil.cemal: güzellik.cüz’iyat: bir bütünün yap› tafllar›;küçük parçalar.daimî: sürekli, devaml›.delâlet etme: delil olma, göster-me.dergâh: büyük bir huzura girile-cek kap›, kap› önü; makam.dergâh-› ‹lâhiye: Cenab-› Hakk›ndergâh›, kap›s›, kat›.ebed: sonu olmayan gelecek za-man, sonsuzluk.ecram-› ulviye: büyük gök cisim-leri, y›ld›zlar ve gezegenler.ezel: bafllang›c› olmayan geçmiflzaman, öncesizlik.gayet: son derece.hakikat-i tevhit: Allah’›n bir vetek oldu¤u ve ondan baflka ‹lâholmad›¤› gerçe¤i.hakikat-i uzma: en büyük haki-kat, gerçek.hamd: methetme, övme; kullar›nAllah’a karfl› olan memnuniyetle-rini onu överek ve flükrederekbildirmesi.hamdüsena: flükür ve övgü.hatime: son.havale etme: b›rakma, bir ifli ve-ya bir fleyi baflka birine b›rakma.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik olarak, manal›, faydal› vetam yerli yerinde olmas›.ihsan: lütuf, ba¤›fl, yard›m iyiliketme, ba¤›fllama, ikram etme.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.iflarat: iflaretler.izah etme: aç›klama.Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz büyük-lük, haflmet, izzet ve kudret sahi-bi, Allah.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kat’î: kesin, flüphesiz.kemal: kusursuz, tam ve mü-kemmel olma; mükemmellik.kemalât: mükemmellikler, ku-sursuzluklar.külliyat: bütünler, parçalardan,birim elemanlardan meydana ge-lenler; büyük cisimler.lisan-› mahsus: kendisine ait dil,kendine ait tarz.

medar-› hamd: flükür sebebi.methüsena: methedip övme.mevcudat: yarat›lm›fl fleyle-rin tamam›, varl›klar.mevcudat-› süfliye: küçükvarl›klar.muntazam: intizaml›, düz-gün, düzenli.mühr-ü vahdaniyet: Cenab-›Hakk›n birli¤ini gösteren mü-hür, özellik, iflaret.nimet: iyilik, ihsan, Allah’›nba¤›fllad›¤› maddî ve manevîlütuf ve ikramlar.

nuranî: nurlu.sakf: tavan, çat›, dam.sebeb-i medih ve sena: met-hedip övme sebebi.sebeb-i medih: övme sebebi.sikke-i vahdet: Allah’›n birli-¤ini gösteren kendi zat›na hassikke, mühür, iflaret.suret: flekil, biçim, tarz.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.flen: sevinçli, nefleli.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksanlardan uzak tutma,Cenab-› Hakk› flan›na lây›k

ifadelerle anma.ubudiyet: kulluk.ulvî: yüksek, yüce.umumen: bütün, hep; genel-likle.yald›z: eflyaya alt›n veya gü-müfl görüntüsü vermek içinkullan›lan s›v› veya yaprakdurumundaki alt›n, gümüfl vebunlar›n taklidi olan madde.zemin: yer.zerre: maddenin en küçükparças›, atom.ziynet: süs.

398 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 397: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ki: “Biz bir Kadîr-i Zülcelâl’in mu’cizat-› kudretiyiz; birHâl›k-› Hakîm ve bir Sâni-i Kadîr’in vahdetine flahadetederiz.”

Ve flu ba¤istan-› âlem içindeki küre-i arza bak›yoruz,görüyoruz ki, bir bahçe fleklinde, rengârenk yüz binlersüslü çiçekli nebatat taifeleri onda serilmifl ve çeflit çeflityüz binler enva-› hayvanat onda serpilmifltir.

‹flte flu zemin bahçesinde, bütün o süslü nebatat ve ziy-netli hayvanat, muntazam suretleriyle ve mevzun flekille-riyle ilân ediyorlar ki, “Biz bir tek Sâni-i Hakîmin sana-t›ndan birer mu’cizesi, birer harikas›y›z ve vahdaniyetinbirer dellâl›, birer flahidiyiz.”

Hem, o bahçedeki a¤açlar›n bafllar›na bakar, görürüzki: Gayet derecede alîmâne, hakîmâne, kerîmâne, lâtifâ-ne, cemîlâne yap›lm›fl muhtelif suretlerde meyveleri, çi-çekleri görüyoruz. ‹flte flunlar, bilumum bir lisan ile ilânederler ki, “Biz bir Rahman-› Zülcemal’in ve bir Rahîm-iZülkemal’in mu’ciznüma hediyeleriyiz, hayretnüma ih-sanlar›y›z.”

‹flte, ba¤istan-› kâinattaki ecram ve mevcudat ve kü-re-i arz bahçesindeki nebatat ve hayvanat ve eflcar venebatat›n bafllar›ndaki ezhar ve semerat, nihayet derece-de yüksek bir seda ile flahadet eder, ilân eder, derler ki:

Bizim Hâl›k’›m›z ve Musavvir’imiz ve bizi hediye verenKadîr-i Zülkemal, Hakîm-i Bîmisal, Kerîm-i Pürneval herfleye kadirdir. Hiçbir fley Ona a¤›r gelmez, hiçbir fley da-ire-i kudretinden hariç olamaz. Kudretine nispeten,

MEKTUBAT | 399 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

ret sahibi Allah.Kadîr-i Zülkemal: sonsuz kemalve kudret sahibi olan, Allah.kerîmâne: cömertçe, bol ihsanile.Kerîm-i Pürneval: her türlü ni-meti bolca ikram eden, sonsuzkerem sahibi Allah.kudret: güç, kuvvet.küre-i arz: dünya, yer küre.lâtifâne: hofl ve güzel bir flekilde.lisan: dil.mevcudat: varl›klar.mevzun: ölçülü.mu’cizat-› kudret: kudret mu’ci-zeleri.mu’cize: Cenab-› Hakk›n kudre-tiyle meydana gelen, insanlar›nbenzerini yapmaktan âciz olduk-lar› harikal›klar.mu’ciznüma: mu’cizeli.muhtelif: çeflitli, farkl›.muntazam: intizaml›, düzgün,düzenli.Musavvir: her fleye kendine lây›kgüzel flekil ve suretler veren Al-lah.nebatat: bitkiler.nihayet: son.nispeten: nispetle, oranla, göre.Rahîm-i Zülkemal: sonsuz kemalsahibi olan, mükemmel bir mer-hamet ile ba¤›fllayan ve muhafa-za eden Allah.Rahman-› Zülcemal: her türlügüzellik sahibi olan, merhametlive flefkatli, Allah.rengârenk: çeflitli renkleri olan.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanatla vehikmetle yaratan Allah.Sâni-i Kadîr: her fleye gücü yetenve her fleyi sanatl› yaratan Allah.seda: ses.semerat: meyveler.suret: flekil, biçim; görünüfl.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.taife: gurup, topluluk.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.vahdet: birlik.zemin: yeryüzü.ziynet: süs.

alîmâne: her fleyi çok iyi bile-rek.ba¤istan-› âlem: âlemin bah-çeleri, ba¤lar›.ba¤istan-› kâinat: kâinatbahçesi.bilumum: genel olarak.cemîlâne: güzelce, en güzelbir flekilde.daire-i kudret: Allah’›n son-suz güç ve kudretinin hâkimoldu¤u daire.dellâl: ilân edici.ecram: gök cisimleri.

enva-› hayvanat: hayvanla-r›n türleri, çeflitleri.eflcar: a¤açlar.ezhar: çiçekler.gayet: son derece.hakîmâne: hikmetli bir flekil-de; belirli gayelere yönelik,yerli yerinde olarak, faydal›bir flekilde.Hakîm-i Bîmisal: misilsiz vebenzersiz hikmet sahibi olan,Allah.Hâl›k: yoktan yaratan, herfleyi yoktan var eden, yarat›-

c›; Allah.Hâl›k-› Hakîm: hikmetle ya-ratan, yaratt›klar›nda hikmet-li oldu¤unu gösteren yarat›c›,Allah.hariç: d›flta kalan.hayretnüma: hayret veren.hayvanat: hayvanlar.ihsan: iyilik etme, ikram et-me, lütuf, ba¤›fl, yard›m.kadir: bir ifli yapmaya gücüyeten.Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük, haflmet, izzet ve kud-

Page 398: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

zerreler, y›ld›zlar birdir. Küllî, cüz’î kadar kolayd›r. Cüz,küll kadar k›ymetlidir. En büyük, en küçük kadar kudre-tine nispeten rahatt›r. Küçük, büyük kadar sanatl›d›r; bel-ki sanatça, küçük büyükten daha büyüktür. Bütün mazi-deki acaib-i kudreti olan vukuat flahadet eder ki, o Ka-dîr-i Mutlak, bütün istikbaldeki acaib-i imkânata mukte-dirdir. Dünü getiren, yar›n› getirdi¤i gibi, maziyi icateden o Zat-› Kadîr, istikbali dahi icat eder. Dünyay› ya-pan o Sâni-i Hakîm, ahireti de yapar. Evet, Ma’bud-uBilhak yaln›z o Kadîr-i Zülcelâl oldu¤u gibi, Mahmûd-uBil›tlak yine yaln›z Odur. ‹badet Ona mahsus oldu¤u gi-bi, hamdüsena dahi Ona hast›r.

Hiç mümkün müdür ki, semavat ve arz› halk eden birSâni-i Hakîm, semavat ve arz›n en mühim neticesi vekâinat›n en mükemmel meyvesi olan insanlar› bafl›boflb›raks›n, esbap ve tesadüfe havale etsin, hikmet-i bâhi-resini abesiyete kalbetsin? Hâflâ!

Hiç mümkün müdür ki, Hakîm, Alîm bir Zat, bir a¤a-c› gayet ehemmiyetle tedbir ve tasvir edip ve gayet dere-cede hikmetle idare ve terbiye etti¤i hâlde, o a¤ac›n ga-yesi, faydas› olan meyvelerine bakmay›p ehemmiyet ver-mesin; h›rs›z ellere, bofl yerlere da¤›ls›n, zayi olsun? El-bette bakmamak, ehemmiyet vermemek olamaz. Çünküa¤aca ehemmiyet vermek, meyveleri içindir. ‹flte, flu kâ-inat›n zîfluuru ve en mükemmel meyvesi ve neticesi vegayesi, insand›r. fiu kâinat›n Sâni-i Hakîm’i, mümkünmüdür ki, flu zîfluur meyvelerin meyveleri olan hamd ve

abesiyet: faydas›z ve bofl olma.acaib-i imkânat: gerçekleflmesimümkün olan flafl›rt›c› fleyler, ifl-ler, durumlar.acaib-i kudret: ‹lâhî kudretin in-san› hayrette b›rakan harika iflle-ri.ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p ebediyen devam edecekolan ikinci hayat.Alîm: her fleyi hakk›yla bilen Al-lah.arz: yer, dünya.cüz’î: en küçük.ehemmiyet: önem.esbap: sebepler.faide: fayda.gaye: maksat, hedef.gayet: son derece.Hakîm: her fleyi bir maksatla uy-gun ve hikmetle yaratan, hikmetsahibi Allah.halk etme: yaratma.hamd: methetme, övme.hamdüsena: flükür ve övgü.has: hususî, özel.hâflâ: asla, hiçbir zaman.havale etme: bir ifli veya bir fleyibaflka birine b›rakma.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik olarak, manal›, faydal› vetam yerli yerinde olmas›. hikmet-i bâhire: genifl ve büyükhikmet.ibadet: kulluk.icat: vücuda getirme, yoktan ya-ratma.idare etme: yönetme; çekip çe-virme.istikbal: gelecek.Kadîr-i Mutlak: hiç bir kay›t veflarta tâbi olmaks›z›n her fleyegücü yeten sonsuz kudret sahibi,Allah.Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz büyük-lük, haflmet, izzet ve kudret sahi-bi, Allah.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kalbetmek: dönüfltürmek, de¤ifl-tirmek.

kudret: güç, kuvvet.küllî: bütünü, hepsi; büyük,çok.Ma’bud-u Bilhak: as›l ibadetedilecek, hakk›yla ibadete lâ-y›k olan Allah.Mahmûd-u Bil›tlak: s›n›rs›zolarak ve her zaman övülme-ye ve hamde lây›k olan Ce-nab-› Allah.mahsus: bir fleye veya kifliyehas olan; lây›k.mazi: geçmifl zaman.muktedir: gücü yeten.

mühim: önemli.netice: sonuç.nispeten: nispetle, oranla,göre.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanat-la ve hikmetle yaratan Allah.semavat: gökler.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.tasvir: flekil ve suret verme.tedbir: idare etme, çekip çe-virme.terbiye: besleme, büyütme,yetifltirme.tesadüf: rastlant›.

vukuat: hâdiseler, olaylar.

Zat: sonsuz büyüklük ve yü-celik sahibi Zat, Allah.

Zat-› Kadîr: her fleye gücüyeten Zat; kudret sahibi Allah.

zayi: elden ç›km›fl, yitik.

zerre: maddenin en küçükparças›; atom ve atom alt›parçac›klar.

zîfluur: fluurlu, fluur sahibi.

400 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 399: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ibadeti, flükür ve muhabbeti baflkalara verip hikmet-i bâ-hiresini hiçe indirsin, veyahut kudret-i mutlakas›n› aczekalbettirsin, veyahut ilm-i muhitini cehle çevirsin? Yüzbin defa hâflâ!

Hiç mümkün müdür ki, flu kâinat saray›n›n binas›nda-ki makas›d-› Rabbaniyenin medar› olan zîfluur ve zîflu-urun serfiraz› olan nev-i insan›n mazhar oldu¤u nimetle-re mukabil izhar ettikleri flükür ve ibadeti, o saray-› kâ-inat›n Sâniinden baflkas›na gitsin? Ve o Sâni-i Zülcelâl, ogayetülgaye olan flükür ve ibadeti, baflkalara gitmesinemüsaade etsin?

Hem hiç mümkün müdür ki, hadsiz enva-› nimetiylekendini zîfluurlara sevdirsin ve hadsiz mu’cizat-› sanat›y-la kendini onlara tan›tt›rs›n; sonra onlar›n flükür ve iba-detlerini, hamd ve muhabbetlerini, marifet ve minnettar-l›klar›n› esbaba ve tabiata terk edip ehemmiyet verme-sin, hikmet-i mutlakas›n› inkâr ettirsin, saltanat-› rububi-yetini hiçe indirsin? Yüz bin defa hâflâ ve kellâ!

Hiç mümkün müdür ki, bir bahar› halk edemeyen vebütün meyveleri icat edemeyen ve yeryüzünde sikkeleribir olan bütün elmalar› infla edemeyen, onlar›n bir misal-imusa¤¤ar› olan bir elmay› halk edip ve o elmay› nimetolarak birisine yedirsin, flükrünü kazans›n, Mahmûd-uBil›tlak’a hamd noktas›nda ifltirak etsin? Hâflâ! Çünkü,bir elmay› halk eden kim ise, bütün dünyaya gelen elma-lar› icat eden yine O olabilir. Çünkü sikke birdir. Hem,elmalar› icat eden kim ise, bütün dünyada medar-› r›z›k

MEKTUBAT | 401 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

ye ve hamde lây›k olan Cenab-›Allah.makas›d-› Rabbaniye: terbiyeedici olan Cenab-› Hakk›n mak-satlar›, gayeleri.marifet: bilme, tan›ma.mazhar olmak: nail olmak, erifl-mek, kavuflmak.medar: yörünge, dayanak nokta-s›.medar-› r›z›k: r›zk›n sebebi, r›z›k-lanma sebebi olan fleyler.minnettar: iyilik yapan birisinekarfl› teflekkür duygusu içindeolan.misal-i musa¤¤ar: küçültülmüflörnek.mu’cizat-› sanat: sanat mu’cize-leri.muhabbet: sevgi.mukabil: karfl›l›k.müsaade etme: izin verme.nev-i insan: insan nevi, türü.nimet: iyilik, ihsan, Allah’›n ba¤›fl-lad›¤› maddî ve manevî lütuf veikramlar.saltanat-› rububiyet: kâinat› ter-biye ve idare edici olan Allah’›nsaltanat›.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklüksahibi olan ve her fleyi sanatlayaratan, Allah.saray-› kâinat: kâinat saray›.serfiraz: benzerlerinden üstünolan, baflta gelen, seçkin.sikke: mühür, damga.flükür: görülen bir iyili¤e karfl›l›khoflnutluk, memnunluk ve min-nettarl›k ifade etme, teflekkür.tabiat: kâinat, âlem ve içindeki-ler; maddî âlem, do¤a.zîfluur: fluurlu, fluur sahibi.

acz: güçsüzlük.cehil: cahillik, bilgisizlik.ehemmiyet: önem.enva-› nimet: nimet çeflitleri,türleri.esbap: sebepler, vas›talar.gayetülgaye: as›l maksat, ga-yenin gayesi.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.halk etmek: yaratmak.hamd: methetme, övme.hâflâ: asla, hiçbir zaman.hikmet-i bâhire: genifl ve bü-yük hikmet.

hikmet-i mutlaka: s›n›rs›zhikmet, her yerde kendinigösteren gayeli, faydal› iflle-yifl.ibadet: kulluk.icat etmek: vücuda getir-mek, yoktan yaratmak.ilm-i muhit: her fleyi ihataedici, kuflat›c› ilim.inkâr etme: reddetme, kabuletmeme.infla etmek: yapmak, bina et-mek.ifltirak etmek: ortak olmak,

kat›lmak.izhar etme: gösterme, mey-dana ç›karma.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.kalbettirme: dönüfltürme,de¤ifltirme.kellâ: kesinlikle, asla, hiç birzaman.kudret-i mutlaka: mutlakkudret, sonsuz ve s›n›rs›zkudret.Mahmûd-u Bil›tlak: s›n›rs›zolarak ve her zaman övülme-

Page 400: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

olan hububat ve semerat› halk eden yine Odur. Demek,en küçük cüz’î bir zîhayata en cüz’î bir nimeti veren,do¤rudan do¤ruya Kâinat›n Hâl›k’›d›r ve Rezzak-› Zülce-lâl’dir. Öyle ise, flükür ve hamd do¤rudan do¤ruya Onaaittir. Öyle ise, hakikat-i kâinat, daima hak lisan›yla der:

1 pónHn’rG n‹pG p∫nRn’rG nøpe mónMnG pqπoc røpe oórªn◊r G o¬ndALTINCI KEL‹ME

»/«rëoj Yani, hayat veren yaln›z Odur. Öyle ise, her fle-

yin hâl›k› dahi yaln›z Odur. Çünkü, kâinat›n ruhu, nuru,mâyesi, esas›, neticesi, hulâsas› hayatt›r. Hayat› verenkim ise, bütün kâinat›n hâl›k› da Odur. Hayat› veren el-bette Odur, Hayy ü Kayyum’dur.

‹flte flu mertebe-i tevhidin bürhan-› azam›na flöyle ifla-ret ederiz ki:

Baflka bir Sözde izah ve ispat edildi¤i gibi, zemin yü-zünün sahras›nda çad›rlar› kurulmufl gayet muhteflem zî-hayatlar ordusunu görüyoruz. Evet, Hayy ü Kayyum’unhadsiz ordular›ndan, her bahar mevsiminde yeni silâh al-t›na al›nm›fl, gayptan gelen taze bir ordu meydana ç›k-m›fl görüyoruz. fiu orduya bak›yoruz ki: Nebatat taifele-rinden iki yüz binden ziyade ve hayvanat milletlerindenyine yüz binden fazla çeflit çeflit, muhtelif kavimler görü-yoruz. Her bir milletin, her bir taifenin elbisesi ayr›, er-zak› ayr›, talimat› ayr›, terhisat› ayr›, silâhlar› ayr›, müd-det-i askeriyeleri ayr› oldu¤u hâlde, bir Kumandan-›Azam, hadsiz kudret ve hikmetiyle ve nihayetsiz ilim ve

bürhan-› azam: en büyük delil.cüz’î: az, az›c›k; ufak tefek fley.ebed: sonu olmayan gelecek za-man, sonsuzluk.erzak: r›z›klar.ezel: bafllang›c› olmayan geçmiflzaman, öncesizlik.gaip: görünmeyen âlem.gayet: son derece.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hak: gerçek.hakikat-i kâinat: kâinat›n iç yü-zündeki hakikat, gerçekler.Hâl›k: yoktan yaratan, her fleyiyoktan var eden, yarat›c›; Allah.halk etmek: yaratmak.hamd: methetme, övme.hayvanat: hayvanlar.Hayyü Kayyum: her canl›ya ha-yat veren ve onlar› ayakta tutanAllah.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik olarak, manal›, faydal› vetam yerli yerinde olmas›.hububat: taneli bitkiler; bu¤day,arpa vb. tah›l.hulâsa: bir fleyin özü, esas›, temelk›sm›.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.izah etme: aç›klama yapma.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kavim: topluluk.kudret: güç, kuvvet.Kumandan-› Azam: en büyükkomutan; her yere ve her fleye

hükmeden en büyük Kuman-dan, Allah.lisan: dil.mahsus: bir fleye veya kifliyehas olan; lây›k.mâye: maya, as›l ve gereklimadde.mertebe-i tevhit: tevhit mer-tebesi.muhtelif: çeflitli, farkl›.muhteflem: ihtiflaml›, gör-kemli.

müddet-i askeriye: askerliksüresi.nebatat: bitkiler.netice: sonuç.nihayetsiz: sonsuz.nimet: yiyecek ve içecekfleyler.Rezzak-› Zülcelâl: her birmahlûkunun r›zk›n› veren ce-lâl sahibi Allah.sahra: ova.semerat: meyveler.

flükür: görülen bir iyili¤e kar-fl›l›k hoflnutluk, memnunlukve minnettarl›k ifade etme,teflekkür.taife: gurup, topluluk.talimat: talimler, e¤itimler,emirler.terhisat: izin vermeler, ser-best b›rak›lmalar.zemin: yer.zîhayat: hayat sahibi, canl›.ziyade: fazla, çok.

1. Ezelden ebede kadar her kimden gelse, bütün hamdler yaln›zca Ona mahsustur.

402 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 401: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

iradesiyle, bitmez rahmetiyle, tükenmez hazinesiyle, hiç-birini unutmayarak, flafl›rmayarak, kar›flt›rmayarak, ge-ciktirmeyerek, ayr› ayr› bütün o üç yüz binden ziyademilletleri ve taifeleri kemal-i intizam ile, tamam-› mizanile, vakti vaktine, ayr› ayr› erzaklar›n›, ayr› ayr› elbisele-rini, ayr› ayr› silâhlar›n› vererek, ayr› ayr› talimat yapt›ra-rak, ayr› ayr› terhisat etti¤ini, gözü bulunan, bilmüflahe-de görür ve kalbi bulunan, biaynelyakîn tasdik eder.

‹flte, hiç mümkün müdür ki, flu ihya ve idareye ve fluterbiye ve iafleye, o orduyu bütün fluunat›yla ihata edenbir ilm-i muhitin ve o orduyu bütün levaz›mat›yla idareeden bir kudret-i mutlakan›n sahibinden baflkas› kar›fla-bilsin, müdahale edebilsin, onda hissesi olsun? Yüz bin-ler defa hâflâ!

Malûmdur ki, bir taburda on millet bulunsa, ayr› ayr›teçhiz etmesi on tabur kadar güç oldu¤undan, âciz in-sanlar, ister istemez bir tarzda teçhize mecbur olmufllar.Hâlbuki, Hayy ü Kayyum, flu muhteflem ordusu içinde,üç yüz binden ziyade milletlere ayr› ayr› teçhizat-› haya-tiyeyi veriyor. Hem külfetsiz, müflkülâts›z, kolay bir tarz-da, hafif bir flekilde, gayet hakîmâne ve intizamperverâ-

ne veriyor. Ve koca orduya bir tek lisan ile, 1»/«rëoj …/òsdGnƒog

dedirtip, kâinat mescidinde o cemaat-i uzmaya 2 ïdG ...lΩrƒnf n’nh lánæp°S o√oòoNrÉnJ n’ oΩƒt«n≤rdG t»nërdG nƒog s’pG n¬'dpG nB’ *nGokutturuyor.

MEKTUBAT | 403 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

Hayy: gerçek, ezelî ve ebedî ha-yat sahibi olan, Allah.Hayy ü Kayyum: her canl›ya ha-yat veren ve onlar› ayakta tutanAllah.hisse: pay.iafle: geçindirme, besleme, yedi-rip içirme.ibadet: kulluk.idare etme: yönetme; bir ifli yü-rütme, çekip çevirme.ihata etme: kuflatma, sarma.ihya: hayat verme, diriltme, can-land›rma. ilâh: kendisine ibadet edilen.ilm-i muhit: her fleyi ihata edici,kuflat›c› ilim.intizamperverâne: her fleyi ter-tipli ve düzenli yaparak.irade: dileme, karar verebilme vebu karar› yerine getirme gücü.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.Kayyum: her fleyin varl›¤› onunlaayakta duran ve devam eden, Al-lah.kemal-i intizam: intizam›n mü-kemmel oluflu, tam ve eksiksizdüzen.kudret-i mutlaka: sonsuz ve s›-n›rs›z kudret.külfet: s›k›nt›, zorluk.lây›k: uygun, yak›fl›r.levaz›mat: ihtiyaç maddeleri, lâ-z›m olan fleyler.lisan: dil.malûm: bilinen.mecbur olmufl: bir ifli yapmakzorunda kalm›fl.mescit: ibadet edilecek yer.müdahale etme: kar›flma, el at-ma, araya girme.müflkülât: güçlükler, zorluklar.rahmet: ac›ma, merhamet etme.fluunat: keyfiyet ve hâller; ifller,fiiller, faaliyetler.tabur: askerî birlik.taife: gurup, topluluk.talimat: talimler, e¤itimler, emir-ler.tamam-› mizan: ölçünün tam ol-mas›.tasdik: do¤rulu¤unu kabul etme,do¤rulama.teçhiz etme: donatma, haz›rla-ma.teçhizat-› hayatiye: hayat› temineden, hayatla ilgili donan›mlar.tedbir: idare etme, çekip çevir-me.terbiye: besleme, yetifltirme, bü-yütme.terhisat: izin vermeler, serbestb›rak›lmalar.vücut: var olma, varl›k.ziyade: fazla, çok.

âciz: gücü yetmez, güçsüz.beka: sonsuzluk, devaml›l›k.biaynelyakîn: görür derece-de kesin olarak bilme, görürgibi bilme.bilmüflahede: görerek, bizzatflahit olarak.

cemaat-i uzma: en büyüktopluluk.ebedî: sonu olmayan, sürekli,hiç son bulmayacak flekildesüren.erzak: r›z›klar.ezelî: bafllang›c› olmayan,

bafllang›çs›z.gayet: son derece.hakîmâne: hikmetli bir flekil-de; belirli gayelere yönelik,yerli yerinde olarak. faydal›bir flekilde.hâflâ: asla, hiçbir zaman.

1. Hayat› veren ancak Odur.

2. Allahü Teâlâ ki, Ondan baflka ibadete lây›k hiçbir ilâh yoktur. O Hayy’d›r, ezelî ve ebedî ha-yat sahibidir; O Kayyum’dur, varl›¤› için hiçbir sebebe ihtiyac› olmad›¤› gibi, bütün eflyaOnun yaratmas›yla ve tedbiriyle devam eder ve vücutta kal›r, beka bulur. Onu ne uyukla-ma ve ne de uyku tutmaz… (Bakara Suresi: 255.)

Page 402: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

YED‹NC‹ KEL‹ME

oâ«/ªojnh Yani, mevti veren Odur. Yani, hayat› veren O

oldu¤u gibi, hayat› alan, mevti veren dahi yine Odur.

Evet, mevt yaln›z tahrip ve sönmek de¤ildir ki, esbabaverilsin, tabiata havale edilsin. Belki, nas›l bir tohum za-hiren ölüp çürüyor; fakat bât›nen bir sümbülün hayat›nave yo¤urmas›na, yani cüz’î tohumluk hayat›ndan küllîsümbül hayat›na geçiyor. Öyle de, mevt dahi zahiren birinhilâl ve bir intifa göründü¤ü hâlde, hakikatte, insan içinhayat-› bâkiyeye ünvan ve mukaddeme ve mebde oluyor.Öyle ise, hayat› veren ve idare eden Kadîr-i Mutlak, yineelbette mevti dahi O icat eder.

fiu kelimedeki mertebe-i uzma-i tevhidin bir bürhan-›azam›na flöyle iflaret ederiz ki:

Otuz Üçüncü Mektubun Yirmi Dördüncü Penceresin-de beyan edildi¤i gibi, flu mevcudat, irade-i ‹lâhiye ileseyyaledir. fiu kâinat, emr-i Rabbanî ile seyyaredir. fiumahlûkat, izn-i ‹lâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyenak›yor, âlem-i gayptan gönderiliyor, âlem-i flahadette vü-cud-u zahirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazamanya¤›yor, iniyor. Ve emr-i Rabbanî ile, mütemadiyen istik-balden gelip hale u¤rayarak teneffüs eder, maziye dökü-lür.

‹flte flu mahlûkat›n flu seyelân›, gayet hakîmâne rah-met ve ihsan dairesinde; ve flu seyeran›, gayet alîmâne,hikmet ve intizam dairesinde; ve flu cereyan› gayet rahî-mâne flefkat ve mizan dairesinde, bafltan afla¤›ya kadar

âlem-i gayp: varl›¤› kesin olan vemahiyeti Allah taraf›ndan bilinenbaflka dünyalar.âlem-i flahadet: gözle gördü¤ü-müz âlem.alîmâne: her fleyi en iyi bilen Al-lah’a yarafl›r flekilde.bât›nen: iç yüzünde, içinden ola-rak.beyan etme: anlatma, aç›klama,bildirme.bürhan-› azam: en büyük delil.cereyan: bir tarafa do¤ru ak›fl.cüz’î: pek az, küçük; ferdi.emr-i Rabbanî: Allah’›n emri.esbap: sebepler.gayet: son derece, çok.hakikat: gerçek.hakîmâne: hikmetli bir flekilde;belirli gayelere yönelik, yerli ye-rinde olarak. faydal› bir flekilde.havale etme: b›rakma, bir ifli ve-ya bir fleyi baflka birine b›rakma.hayat-› bâkiye: sonsuz hayat,ahiret hayat›.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik olarak, manal›, faydal› vetam yerli yerinde olmas›.icat etme: vücuda getirme, yok-tan var etme.idare etme: yönetme.ihsan: iyilik etme, güzel davran-ma, ba¤›fllama.inhilâl: çözülüp ayr›lma, da¤›lma,erime.intifa: ortadan yok olma; sönme.intizam: düzen, düzgünlük, ter-tipli olma.irade-i ‹lâhiye: Allah’›n iradesi,dilemesi.istikbal: gelecek, gelecek zaman.izn-i ‹lâhî: Allah’›n izni.Kadîr-i Mutlak: hiç bir kay›t veflarta tâbi olmaks›z›n her fleyegücü yeten sonsuz kudret sahibi,Allah.

404 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.küllî: umumî, bütün, çok faz-la, büyük.mahlûkat: Allah taraf›ndanyarat›lanlar, varl›klar.mazi: geçmifl zaman.mebde: bafllang›ç.mertebe-i uzma-i tevhit: enbüyük tevhit mertebesi.mevcudat: varl›klar.mevt: ölüm, vefat.mizan: ölçü.mukaddeme: bafllang›ç, girifl.

muntazaman: düzgün ola-rak, düzenli olarak.mütemadiyen: sürekli ola-rak, devaml› olarak.rahîmâne: merhamet ederekve flefkatli bir flekilde.rahmet: ac›ma, merhametetme.seyelân: ak›fl, akma.seyeran: gezme, hareket et-me.seyyale: ak›c›, ak›p giden.seyyare: gezegen, y›ld›z.sümbül: sümbül, keskin ko-

kulu bitki.

flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek sevme.

tabiat: canl›, cans›z bütünvarl›klar; do¤a, maddî âlem.

tahrip: y›k›lma, harap olma,bozulma.

teneffüs etmek: nefes al-mak.

ünvan: ad, isim.

vücud-u zahirî: görünüfltekivücut, varl›k.

zahiren: görünüfle göre.

Page 403: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hikmetlerle, maslahatlarla, neticelerle ve gayelerle yap›-l›yor. Demek, bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Hakîm-i Zülkemal,mütemadiyen tavaif-i mevcudat› ve her taife içindekicüz’iyat› ve o taifelerden teflekkül eden âlemleri, kudre-tiyle hayat verip tavzif eder, sonra hikmetiyle terhis edipmevte mazhar eder, âlem-i gayba gönderir, daire-i kud-retten, daire-i ilme çevirir.

‹flte, hiç mümkün müdür ki, flu kâinat› heyet-i mecmu-as›yla çevirmeye muktedir olmayan ve bütün zamanlarahükmü geçmeyen ve âlemleri hayata, mevte bir fert gibimazhar etmeye kudreti yetmeyen ve baharlar›, bir çiçekgibi hayat verip, yeryüzüne tak›p, sonra mevt ile ondankopar›p alamayan bir zat, mevt ve imateye sahip ç›kabil-sin? Evet, en cüz’î bir zîhayat›n mevti dahi, hayat› gibibütün hakaik-› hayat ve enva-› mevt elinde bulunan birZat-› Zülcelâl’in kanunuyla, izniyle, emriyle, kuvvetiyle,ilmiyle olmak zarurîdir.

SEK‹Z‹NC‹ KEL‹ME

oäƒoªnj n’ w»nMnƒognh Yani, hayat› daimîdir, ezelî ve ebedîdir.

Mevt ve fenâ, adem ve zeval Ona ar›z olamaz. Çünkühayat, Ona zatîdir. Zatî olan, zail olamaz. Evet, ezelîolan, elbette ebedîdir. Kadim olan, elbette bâkîdir. Vaci-bü’l-Vücud olan, elbette sermedîdir.

Evet, bir hayat ki, bütün vücut, bütün envar›yla onungölgesidir; nas›l adem ona ar›z olabilir?

MEKTUBAT | 405 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

Kadîr-i Zülcelâl: sonsuz büyük-lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-lah.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kudret: güç, kuvvet.maslahat: fayda, maksat.mazhar etme: erifltirme, kavufl-turma.mevt: ölüm.muktedir olma: gücü yetme, ik-tidar sahibi olma.mütemadiyen: sürekli olarak,devaml› olarak.netice: sonuç.sermedî: sürekli, devaml›, ölüm-süz.taife: gurup, topluluk.tavaif-i mevcudat: varl›klar›ntürleri, çeflitleri, k›s›mlar›.tavzif etme: vazifelendirme, gö-revlendirme.terhis etme: izin verme, serbestb›rakma.teflekkül etme: meydana gelme,oluflma.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› gerekliolan yoklu¤u düflünülemeyen;var olmak için hiç bir sebebe ihti-yac› bulunmayan Allah.vücut: varl›k.zail olma: sona erme, yok olma.zarurî: mecburî, zorunlu.zat: kifli.Zat-› Zülcelâl: sonsuz büyüklükve haflmet sahibi olan zat, Allah.zatî: kendisine ait.zeval: sona erme, yok olma,ölüm.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

adem: yokluk.âlem: dünya.âlem-i gayp: varl›¤› kesinolan ve mahiyeti Allah tara-f›ndan bilinen baflka dünya-lar.ar›z olma: yaklaflma, iliflme.bâkî: sürekli ve kal›c› olan,ölümsüz.cüz’î: küçük.cüz’iyat: fertler, bireyler.daimî: sürekli, devaml›.daire-i ilim: ilim dairesi.daire-i kudret: Allah’›n ezelî

ve sonsuz gücünün hâkim ol-du¤u daire.ebedî: sürekli, hiç son bulma-yacak flekilde süren.enva-› mevt: ölüm çeflitleri,türleri.envar: nurlar.ezelî: bafllang›c› olmayan,bafllang›çs›z, öncesiz.fenâ: yok olma, yokluk.fert: flah›s, kifli.gaye: maksat, amaç.hakaik-› hayat: hayat›n ger-çekleri.

Hakîm-i Zülkemal: kemal sa-hibi, her fleyi faydal› ve hik-metli yaratan, Allah.heyet-i mecmua: genel yap›,bütün.hikmet: her fleyin belirli ga-yelere yönelik olarak, manal›,faydal› ve tam yerli yerindeolmas›.hüküm: emir, karar; hâkimi-yet.imate: öldürme.kadim: ezelî, öncesiz, bafllan-g›c› olmayan.

Page 404: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Evet, bir hayat ki, vacip bir vücut onun lâz›m› ve ün-van›d›r; elbette adem ve fenâ hiçbir cihetle ona ar›z ola-maz.

Evet, bir hayat ki, bütün hayatlar mütemadiyen onuncilvesiyle zuhura gelir ve bütün hakaik-› sabite-i kâinatona istinat eder, onunla kaimdir; elbette hiçbir cihetle fe-nâ ve zeval ona ar›z olamaz.

Evet, bir hayat ki, onun bir lem’a-i cilvesi, maruz-u fe-nâ ve zeval olan eflya-i kesireye bir vahdet verip bekayamazhar eder ve da¤›lmaktan kurtar›r ve vücudunu muha-faza eder ve bir nevi bekaya mazhar eder. Yani, hayat,kesrete bir vahdet verir, ibka eder; hayat gitse da¤›l›r, fe-nâya gider. Elbette, öyle hadsiz lemaat-› hayatiye bir cil-vesi olan hayat-› vacibeye, zeval ve fenâ yanaflamaz.

fiu hakikate flahid-i kàt›, flu kâinat›n zeval ve fenâs›d›r.Yani, mevcudat, vücutlar›yla, hayatlar›yla nas›l ki oHayy-› Lâyemut’un hayat›na ve o hayat›n vücub-u vücu-duna delâlet ve flahadet ederler; (HAfi‹YE) öyle de, mevtle-riyle, zevalleriyle o hayat›n bekas›na, sermediyetine de-lâlet eder ve flahadet ederler. Çünkü, mevcudat zevalegittikten sonra, arkalar›nda yine kendileri gibi hayatamazhar olup yerlerine geldiklerinden, gösteriyor ki,

HAfi‹YE: Hazret-i ‹brahim Aleyhisselâm›n Nemrut’a karfl› imate ve ihya-da güneflin tulû ve gurubuna intikali, cüz’î imate ve ihyadan küllî imate veihyaya intikaldir ve bir terakkidir. O delilin en parlak ve en genifl dairesi-ni göstermektedir. Yoksa bir k›s›m ehl-i tefsirin dedikleri gibi, hafî delili b›-rak›p, zahir delile ç›kmak de¤ildir.

adem: yokluk.ar›z olma: yaklaflma, iliflme.beka: ebedîlik, sonsuzluk, de-vaml›l›k.cihet: yön, taraf.cilve: ‹lâhî kudret eserlerinin beli-rip görünmesi, yans›mas›.delâlet etme: delil olma, göster-me.eflya-i kesîre: pek çok eflya.fenâ: yok olma, yokluk.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakaik-› sabite-i kâinat: kâinat-ta geçerli olan de¤iflmez gerçek-ler.hakikat: gerçek.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hayat-› vecibe: varl›¤› gerekliolan hayat.Hayy-› Lâyemut: ölümsüz ve da-imî hayat sahibi olan Allah.ibka etme: bâkîlefltirme, sürekli

ve kal›c› k›lma.istinat etme: dayanma.kaim: ayakta duran, var olan.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.kesret: çokluk.lâz›m›: gere¤i.lemaat-› hayatiye: hayat pa-r›ldamalar›.lem’a-i cilve: cilvenin, görün-tünün par›lt›s›.maruz-u fenâ ve zeval: yokolmakla, sona ermekle karfl›karfl›ya.

mazhar etme: erifltirme, ka-vuflturma.mazhar olma: eriflme, kavufl-ma.mevcudat: varl›klar.mevt: ölüm.muhafaza etme: koruma,saklama.mütemadiyen: sürekli ola-rak, devaml› olarak.nevi: çeflit, tür.sermediyet: ebedîlik, sürekli-lik, sonsuzluk.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.

flahid-i kàt›: do¤rulu¤undanflüphe edilmeyen, kesin flahit.ünvan: ad, isim.vacip: varl›¤› zorunlu olan.vahdet: birlik.vahdet: birlik.vücub-u vücut: varl›¤› gerek-li, zarurî ve vacip olmak olma-mas› imkâns›z olmak.vücut: varl›k.zeval: sona erme, yok olma.zuhura gelme: görünme,meydana ç›kma.

406 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 405: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

daimî bir zîhayat var ki, mütemadiyen cilve-i hayat› taze-lendiriyor. Nas›l ki günefle karfl› cereyan eden bir nehrinyüzünde kabarc›klar parlar, gider. Gelenler ayn› parla-may› gösterip, taife taife arkas›nda parlay›p, sönüp gi-der. Bu sönmek, parlamak vaziyetiyle, yüksek, daimî birgüneflin devam›na delâlet ederler. Öyle de, flu mevcu-dat-› seyyaredeki hayat ve mevtin de¤iflmeleri ve müna-vebeleri, bir Hayy-› Bâkî’nin beka ve devam›na flahadetederler.

Evet, flu mevcudat, âyinelerdir. Fakat zulmet nura âyi-ne oldu¤u gibi, hem karanl›k ne derece fliddetli ise o de-rece nurun parlamas›n› gösterdi¤i gibi, çok cihetlerle z›d-diyet noktas›nda âyinedarl›k ederler. Meselâ, nas›l kimevcudat acziyle kudret-i Sânia âyinedarl›k eder, fakr›y-la g›nâs›na âyinedar olur; öyle de, fenâs›yla bekas›na âyi-nedarl›k eder.

Evet, zeminin yüzü ve yüzündeki eflcar›n k›fltaki vazi-yet-i fakirâneleri ve baharda flaflaapafl olan servet ve g›-nâlar›, gayet kat’î bir surette, bir Kadîr-i Mutlak ve Ga-nî-i Alel›tlak’›n kudret ve rahmetine âyinedarl›k eder.Evet bütün mevcudat, güya lisan-› hâl ile, Veysel Karanîgibi flöyle münacat ederler, derler ki:

“Yâ ‹lâhenâ! Rabbimiz Sensin. Çünkü biz abdiz. Nef-simizin terbiyesinden âciziz. Demek bizi terbiye edenSensin.

“Hem Sensin Hâl›k. Çünkü biz mahlûkuz, yap›l›yoruz.

MEKTUBAT | 407 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

kat’î: kesin, flüphesiz.kudret: güç, kuvvet.kudret-i Sâni: her fleyi sanatkâr-ca yaratan Cenab-› Hakk›n kudre-ti.küllî: umumî, bütün. lisan-› hâl: hâl dili, bir fleyin duru-flu ve görünüflü ile bir mana ifadeetmesi.mahlûk: yarat›lm›fl.mevcudat: varl›klar.mevcudat-› seyyare: bir yerdedurmay›p yer de¤ifltiren varl›klar.mevt: ölüm.münacat: Allah’a dua etme, yal-varma.münavebe: nöbetleflme, nöbetleifl görme.mütemadiyen: sürekli olarak,devaml› olarak.nefis: insan› maddî zevk ve istek-lere sevk eden duygu.nur: ayd›nl›k.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,yetifltiren, verdi¤i nimetlerlemahlûkat› ›slah ve terbiye edenAllah.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme.servet: zenginlik, varl›k.suret: flekil, biçim.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.flaflaapafl: parlakl›k, canl›l›k ya-yan.taife taife: grup grup.terakki: ilerleme, geliflme, yük-selme.terbiye: belli bir amaca eriflecekflekilde gelifltirme, olgunlaflt›rma.tulû: do¤ma, do¤ufl.vaziyet: durum, hâl.vaziyet-i fakirâne: fakirce du-rum.zahir: görünen.zemin: yer.z›ddiyet: z›tl›k, karfl›tl›k.zîhayat: hayat sahibi, canl›.zulmet: karanl›k.

abd: kul, köle.âciz: gücü yetmez, güçsüz.acz: zay›fl›k, güçsüzlük.âyine: ayna.âyinedar: ayna tutucu olma.beka: ebedîlik, sonsuzluk, de-vaml›l›k.cereyan: bir tarafa do¤ruak›fl, ak›m; geçifl, gidifl.cihet: yön.cilve-i hayat: hayat cilveleri,görüntüleri.cüz’î: az, küçük, ferdî.daimî: sürekli, devaml›.

delâlet etme: delil olma, gös-terme.ehl-i tefsir: tefsir ve yorumyapanlar, Kur’ân-› Kerîm’inmanas›n› aç›klayanlar.eflcar: a¤açlar.fakr: fakirlik, yoksulluk.fenâ: yok olma, yokluk.Ganî-i Alel›tlak: her cihetlesonsuz zenginlik sahibi Allah.gayet: son derece, çok.g›nâ: zenginlik.gurup: batma, bat›fl.güya: sanki.

hafî: gizli, sakl›.Hâl›k: her fleyi yoktan vareden, yarat›c›; Allah.hafliye: dipnot.Hayy-› Bâkî: sonsuz, bâkî birhayat›n sahibi olan Allah.ihya: canland›rma, diriltme.‹lâhenâ: ‹lâh›m›z.imate: öldürme.intikal: geçme, ulaflma.Kadîr-i Mutlak: hiç bir kay›tve flarta tâbi olmaks›z›n herfleye gücü yeten sonsuz kud-ret sahibi, Allah.

Page 406: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“Hem Rezzak Sensin. Çünkü biz r›zka muhtac›z; eli-miz yetiflmiyor. Demek bizi yapan ve r›zk›m›z› verenSensin.

“Hem Sensin Malik. Çünkü biz memlûküz. Bizdenbaflkas› bizde tasarruf ediyor. Demek Malik’imiz Sensin.

“Hem, Sen Aziz’sin, izzet ve azamet sahibisin. Biz zil-letimize bak›yoruz; üstümüzde bir izzet cilveleri var. De-mek Senin izzetinin âyinesiyiz.

“Hem Sensin Ganî-i Mutlak. Çünkü biz fakiriz; fakr›-m›z›n eline yetiflmedi¤i bir g›nâ veriliyor. Demek GanîSensin, veren Sensin.

“Hem Sen Hayy-› Bâkî’sin. Çünkü biz ölüyoruz; ölme-mizde ve dirilmemizde bir daimî hayat verici cilvesini gö-rüyoruz.

“Hem Sen Bâkî’sin. Çünkü biz, fenâ ve zevalimizdeSenin devam ve bekan› görüyoruz.

“Hem cevap veren, atiyye veren Sensin. Çünkü biz,umum mevcudat, kàlî ve hâlî dillerimizle daimî ba¤›r›p is-tiyoruz, niyaz edip yalvar›yoruz. Arzular›m›z yerlerinegeliyor, maksutlar›m›z veriliyor. Demek bize cevap verenSensin.”

Ve hakeza, bütün mevcudat›n küllî ve cüz’î her birisibirer Veysel Karanî gibi, bir münacat-› maneviye suretin-de bir âyinedarl›klar› var. Acz ve fakr ve kusurlar›yla kud-ret ve kemal-i ‹lâhîyi ilân ediyorlar.

acz: zay›fl›k, güçsüzlük.arzu: istek, heves.atiyye: hediye, nimet.âyine: ayna.âyinedar: ayna tutucu olma..azamet: büyüklük, ululuk, yüce-lik.Aziz: izzetli, kuvvet ve kudret sa-hibi olan Allah.Bâkî: bütün varl›klar yok olurkenyok olmayan ve bütün varl›klaryok olduktan sonra da zat›yla varolacak tek varl›k; Allah.beka: ebedîlik, sonsuzluk, de-vaml›l›k.cilve: yans›ma, görünme.cüz’î: az, küçük, ferdî.daimî: sürekli, devaml›.fakir: zavall›, bîçare, âciz.

408 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

fakr: fakirlik, yoksulluk.fenâ: yok olma, yokluk.Ganî: bütün varl›klara sahip,zengin olan Allah.Ganî-i Mutlak: sonsuz ve s›-n›rs›z zenginlik sahibi ve hiçbir fleye ihtiyac› olmayan Al-lah.g›nâ: zenginlik, bolluk.hakeza: bunun gibi, benzeri..hâlî: bir fleyi hâl ile anlatma.Hayy-› Bâkî: sonsuz, bâkî birhayat›n sahibi olan Allah.izzet: de¤er, itibar, fleref, yü-

celik.kàlî: sözlü, dil ile.kemal-i ‹lâhî: ‹lâhî mükem-mellik, kusursuzluk.kudret: güç, kuvvet.kusur: eksiklik, noksan.küllî: umumî, bütün, hepsi.maksut: istek, arzu, gaye.Malik: her fleyin gerçek sahi-bi olan Allah.memlûk: köle, kul.mevcudat: varl›klar.muhtaç: ihtiyac› olan, ihtiyaçiçinde bulunan.

münacat-› maneviye: mane-vî olarak yap›lan dualar.niyaz: yalvarma, yakarma.Rezzak: bütün yarat›lm›fllar›nr›zk›n› veren ve ihtiyaçlar›n›karfl›layan Allah.r›z›k: yiyecek, içecek fley,az›k.suret: flekil, biçim, tarz.tasarruf etme: bir fleyin sahi-bi olup idare etme.umum: bütün.zeval: sona erme, yok olma.zillet: hakirlik, afla¤›l›k.

Page 407: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

DOKUZUNCU KEL‹ME

oôr«nÿr G p√pón«pH Yani, bütün hayrat Onun elinde, bütün ha-

senat Onun defterinde, bütün ihsanat Onun hazinesin-dedir. Öyle ise, hay›r isteyen Ondan istemeli, iyilik arzueden Ona yalvarmal›.

fiu kelimenin hakikatini kat’î bir surette göstermekiçin, ilm-i ‹lâhînin hadsiz delillerinden bir genifl delilinemarelerine ve lem’alar›na flöyle iflaret eder ve deriz ki:

fiu kâinatta görünen ef’al ile tasarruf edip icat edenSâniin, bir muhit ilmi var. Ve o ilim Onun zat›n›n hassa-ilâz›me-i zaruriyesidir; infikâki muhaldir. Nas›l ki güneflinzat› bulunup ziyas› bulunmamak kabil de¤il; öyle de, bin-ler derece ondan ziyade kabil de¤ildir ki, flu muntazammevcudat› icat eden Zat›n ilmi, ondan infikâk etsin.

fiu ilm-i muhit, o Zata lâz›m oldu¤u gibi, taallûk cihe-tiyle her fleye dahi lâz›md›r. Yani, hiçbir fley Ondan giz-lenmesi kabil de¤ildir. Perdesiz, günefle karfl› zemin yü-zündeki eflya, günefli görmemesi kabil olmad›¤› gibi, oAlîm-i Zülcelâl’in nur-u ilmine karfl› eflyan›n gizlenmesi,bin derece daha gayr-i kabildir, muhaldir. Çünkü, huzurvar. Yani, her fley daire-i nazar›ndad›r ve mukabildir vedaire-i fluhudundad›r ve her fleye nüfuzu var. fiu camitgünefl, flu âciz insan, flu fluursuz röntgen flua› gibi zînur-lar, hâdis, nak›s ve ar›zî olduklar› hâlde, onlar›n nurlar›,mukabilindeki her fleyi görüp nüfuz ederlerse, elbette va-cip ve muhit ve zatî olan nur-u ilm-i ezelîden hiçbir fley

MEKTUBAT | 409 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

muhit: kuflatan, saran.mukabil: karfl›, karfl›l›k.muntazam: intizaml›, düzgün,düzenli.nak›s: noksan, eksik, tam olma-yan.nur-u ilim: ilmin nuru, ayd›nl›¤›.nur-u ilm-i ezelî: Allah’›n ezelî il-minin nuru, ›fl›¤›.nüfuz: bir kimsenin emir ve hü-kümlerinin ifllemesi, geçerli olma-s›; içe geçme, iflleme.röntgen: gözle görülmeyen fakatvücudun et k›sm›ndan geçerekfilme tesir eden, hastal›klar›n tefl-hisinde kullan›lan ›fl›n, X ve gama›fl›nlar›. Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.suret: flekil, biçim.flua: ›fl›n.fluur: tan›ma ve kavrama gücü;anlay›fl, idrak.taallûk: ilgili olma.tasarruf etme: mülkünü istedi¤igibi kullanma.vacip: varl›¤› zorunlu olan.Zat: büyüklük ve yücelik sahibiolan Zat, Allah; kendi.zat›: kendisi.zatî: zata ait, zat›n kendisindenolan.zemin: yer.zînur: nurlu.ziya: ›fl›k.ziyade: fazla, çok.

âciz: gücü yetmez, güçsüz.Alîm-i Zülcelâl: celâl ve son-suz ilim sahibi Allah.ar›zî: sonradan ç›kan.arzu: istek, heves.camit: cans›z.cihet: yön.daire-i nazar: bak›fl, görüfldairesi.daire-i fluhut: görüfl dairesi.ef’al: fiiller, ifller.emare: belirti, iflaret.gayrikabil: mümkün olma-yan, imkâns›z.

hâdis: sonradan olan fley.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikat: gerçek.hasenat: güzellikler, iyilikler.hassa-i lâz›me-i zaruriye: birfleyde bulunmas› mutlaka ge-rekli olan hususiyet, özellik,nitelik.hay›r: iyilik.hayrat: hay›rlar, iyilikler.huzur: haz›r olma, haz›r bu-lunma.icat etme: vücuda getirme,yoktan var etme.

ihsanat: iyilikler, ba¤›fllar.ilm-i ‹lâhî: Allah’›n her fleyikuflatan ilmi.ilm-i muhit: her fleyi ihataedici, kuflat›c› ilim.infikâk: ayr›lma, ayr› düflme.kabil: olabilir, mümkün.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.kat’î: kesin, flüphesiz.lem’a: par›lt›.mevcudat: varl›klar.muhal: olmas› mümkün ol-mayan.

Page 408: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

gizlenemez ve haricinde kalamaz. fiu hakikate iflareteden, kâinat›n had ve hesaba gelmez alâmetleri, ayetle-ri vard›r. Ezcümle:

Bütün mevcudatta görünen bütün hikmetler, o ilmeiflaret eder. Çünkü, hikmet ile ifl görmek, ilim ile olur.

Hem bütün inayetler, tezyinatlar, o ilme iflaret eder.‹nayetkârâne, lütufkârâne ifl gören, elbette bilir ve bile-rek yapar.

Hem her biri birer mizan içindeki bütün intizaml› mev-cudat ve her biri birer intizam içindeki bütün mizanl› veölçülü hey’at, yine o ilm-i muhite iflaret eder. Çünkü, in-tizam ile ifl görmek, ilim ile olur. Ölçü ile, tart› ile sanat-kârâne yapan, elbette kuvvetli bir ilme istinaden yapar.

Hem bütün mevcudatta görünen muntazam miktarlar,hikmet ve maslahata göre biçilmifl flekiller, bir kazan›ndüsturuyla ve kaderin pergâr› ile tanzim edilmifl gibimeyvedar vaziyetler ve hey’etler, bir ilm-i muhiti gösteri-yor. Evet, eflyaya ayr› ayr› muntazam suretler vermek,her fleyin mesalih-i hayatiyesine ve vücuduna lây›k mah-sus bir flekil vermek, bir ilm-i muhit ile olur, baflka suret-te olamaz.

Hem bütün zîhayata, her birisine lây›k bir tarzda, mü-nasip vakitte, ummad›¤› yerde r›z›klar›n› vermek, birilm-i muhit ile olur. Çünkü r›zk› gönderen, r›zka muhtaçolanlar› bilecek, tan›yacak, vaktini bilecek, ihtiyac›n› id-rak edecek; sonra r›zk›n› lây›k bir tarzda verebilir.

alâmet: iflaret, belirti, iz.ayet: delil.düstur: kural, prensip, esas.ezcümle: bu cümleden, meselâ,bundan dolay›.had: s›n›r.hakikat: gerçek.hariç: d›fl, d›flar›s›.hey’at: heyetler; flekiller, yap›lar.hey’et: flekil, yap›.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik olarak, manal›, faydal› veyerli yerinde olmas›.idrak etme: anlama, kavrama.ilm-i muhit: her fleyi ihata edici,kuflat›c› ilim.inayet: yard›m; ihsan, lütuf.

410 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

inayetkârâne: yard›m edeneyak›fl›r flekilde.intizam: düzen, tertip.istinaden: dayanarak.kader: Cenab-› Hakk›n ezelîilmi ile, kâinatta olmufl veolacak bütün fleylerin varl›kve yoklu¤unu, geçmifl ve ge-lece¤ini bilmesi, takdir ve ta-yin etmesi.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.kaza: olaca¤› Cenab-› Hak ta-raf›ndan bilinen ve takdir olu-

nan fleylerin zaman› gelinceyarat›lmas›, olmas›, meydanaç›kmas›.lây›k: uygun, yak›fl›r.lütufkârâne: lütfederek, iyilikve ihsanda bulunarak.mahsus: has, özel.maslahat: fayda, yarar.mesalih-i hayatiye: hayatiçin faydal›, gerekli olan fley-ler.mevcudat: varl›klar.meyvedar: meyveli.mizan: ölçü.

muhtaç: ihtiyac› olan.muntazam: düzenli.münasip: uygun.pergâr: pergel.r›z›k: yiyecek, içecek fley.sanatkârâne: sanatkârca, birsanatkâra yak›flacak yolda.suret: flekil, biçim.tanzim etme: düzenleme.tezyinat: süslemeler.vaziyet: hâl, durum.vücut: var olma, varl›k.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

Page 409: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem umum zîhayat›n, ipham ünvan› alt›nda bir ka-nun-u taayyüne ba¤l› olan ecelleri, ölümleri bir ilm-i mu-hiti gösteriyor. Çünkü her taifenin, gerçi fertlerin zahirenmuayyen bir vakt-i eceli görünmüyor, fakat o taifenin ikihad ortas›nda mahdut bir zamanda ecelleri muayyendir.O ecel hengâm›nda, o fleyin arkas›nda vazifesini idameedecek olan neticesinin, meyvesinin, çekirde¤inin muha-fazas› ve bir taze hayata ink›lâp ettirmesi, yine o ilm-imuhiti gösteriyor.

Hem bütün mevcudata flamil, her bir mevcuda lây›kbir surette rahmetin taltifat›, bir rahmet-i vâsia içinde birilm-i muhiti gösteriyor. Çünkü, meselâ, zîhayat›n etfalle-rini süt ile iafle eden ve zeminin suya muhtaç nebatat›naya¤mur ile yard›m eden, elbette etfali tan›r, ihtiyaçlar›n›bilir ve o nebatat› görür ve ya¤murun onlara lüzumunuderk eder; sonra gönderir. Ve hakeza, bütün hikmetli,inayetli rahmetinin hadsiz cilveleri, bir ilm-i muhiti gös-teriyor.

Hem bütün eflyan›n sanat›ndaki ihtimamat ve sanat-kârâne tasvirat ve mahirâne tezyinat, bir ilm-i muhitigösteriyor. Çünkü, binler vaziyet-i muhtemele içinde,muntazam ve müzeyyen, sanatl› ve hikmetli bir vaziyetiintihap etmek, derin bir ilim ile olur. Bütün eflyadaki flutarz-› intihabat, bir ilm-i muhiti gösteriyor.

Hem icat ve ibda-i eflyada kemal-i sühulet, bir ilm-i ek-mele delâlet eder. Çünkü bir iflte kolayl›k ve bir vaziyet-te sühulet, derece-i ilim ve maharetle mütenasiptir.

MEKTUBAT | 411 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

lüzum: gerekme, ihtiyaç, gerek-lik.maharet: ustal›k, beceriklilik, hü-ner.mahdut: s›n›rlanm›fl.mahirâne: maharetle, ustaca.mevcudat: varl›klar.mevcut: varl›k.muayyen: belli, belirli.muhafaza: koruma, saklama.muhtaç: ihtiyac› olan.muntazam: düzenli, tertipli.mütenasip: birbirine uygun, öl-çülü, orant›l›.müzeyyen: süslenmifl, süslü.nebatat: bitkiler.netice: sonuç.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama.rahmet-i vâsia: bütün mahlûkat›içine alan genifllikte ve bol rah-met.sanatkârâne: sanatl› bir biçimde,bir sanatkâra yak›flacak flekilde.suret: flekil, biçim.sühulet: kolayl›k.flamil: içine alan, kaplayan, çev-releyen.taife: gurup, topluluk.taltifat: lütuf ve iyilikte bulunmaiflleri.tarz-› intihabat: seçmelerin tarz›,biçimi.tasvirat: tasvirler; flekil ve suretvermeler.tezyinat: süslemeler.umum: bütün.ünvan: ad, isim.vakt-i ecel: ölüm vakti.vazife: görev.vaziyet: durum, hâl.vaziyet-i muhtemel: ihtimal da-hilinde olan vaziyet, mümkünolabilir durum.zahiren: görünüflte, görünüfle gö-re.zemin: yeryüzü.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

cilve: yans›ma, görünme.delâlet: delil olma, gösterme.derece-i ilim: bilme derecesi,bilgi mertebesi.derk etme: anlama, kavra-ma.ecel: her mahlûkun ve canl›-n›n Allah taraf›ndan takdiredilen ölüm vakti.etfal: çocuklar, t›f›llar.fert: flah›s, kifli.had: s›n›r.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakeza: bunun gibi, benzeri.

hengâm: zaman, an.hikmet: her fleyin belirli ga-yelere yönelik olarak, manal›,faydal› ve yerli yerinde olma-s›.iafle: geçindirme, besleme.ibda-i eflya: eflyan›n yoktanyarat›lmas›.idame etme: devam ettirme,sürdürme.ihtimamat: özenle ifl görme-ler, özen göstermeler.ilm-i ekmel: en mükemmelilim, tam ve eksiksiz ilim.

ilm-i muhit: her fleyi ihataedici, kuflat›c› ilim.inayet: yard›m; ihsan, lütuf.ink›lâp ettirme: de¤ifltirme,dönüfltürme.intihap etme: seçme, tercihetme.ipham: belirsizlik, kapal›l›k,gizlilik.kanun-u taayyün: belirginolma kanunu.kemal-i sühulet: kolayl›¤›nson derecesi, tam bir kolayl›k.lây›k: uygun, yak›fl›r.

Page 410: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ne kadar ziyade bilse, o derece kolay yapar. ‹flte flu s›r-ra binaen, her biri birer mu’cize-i sanat olan mevcudatabak›yoruz ki, hayretnüma bir derecede sühuletle, kolay-l›kla, külfetsiz, da¤da¤as›z, k›sa bir zamanda, fakatmu’ciznüma bir surette icat edilir. Demek, hadsiz bir ilimvard›r ki, hadsiz sühuletle yap›l›r.

Ve hakeza, mezkûr emareler gibi binler alâmet-i sad›-ka var ki, flu kâinatta tasarruf eden Zat›n muhit bir ilmivard›r. Ve her fleyi bütün fluunat›yla bilir, sonra yapar.

Madem flu Kâinat Sahibinin böyle bir ilmi vard›r; el-bette insanlar› ve insanlar›n amellerini görür ve insanlarneye lây›k ve müstahak olduklar›n› bilir; hikmet ve rah-metin muktezas›na göre onlarla muamele eder ve ede-cek. Ey insan! Akl›n› bafl›na al, dikkat et, nas›l bir Zat se-ni bilir ve bakar, bil ve ay›l!

E¤er den i l se : “Yaln›z ilim kâfi de¤ildir, irade dahilâz›md›r. ‹rade olmazsa ilim kâfi gelmez.”

Elcevap : Bütün mevcudat nas›l ki bir ilm-i muhitedelâlet ve flahadet eder; öyle de, o ilm-i muhit sahibininirade-i külliyesine dahi delâlet eder. fiöyle ki:

Her bir fleye, hususan her bir zîhayata, pek çok mü-flevvefl ihtimalât içinde, muayyen bir ihtimal ile; ve pekçok akim yollar içinde, neticeli bir yol ile; ve pek çok im-kânat içinde mütereddit iken gayet muntazam bir teflah-hus verilmesi, hadsiz cihetlerle bir irade-i külliyeyi göste-riyor.

akim: neticesiz, sonuçsuz.alâmet-i sad›ka: do¤ruluk belirti-si.amel: fiil, ifl, emek.cihet: yön.da¤da¤a: gürültü, telâfl, s›k›nt›.delâlet etme: delil olma, iflaretetme.emare: iflaret, belirti.gayet: son derece.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakeza: bunun gibi, benzeri.hayretnüma: hayret veren, hay-ret verici.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik olarak, manal›, faydal› veyerli yerinde olmas›.hususan: özellikle.icat: yoktan var etme yaratma.ihtimalât: olmas› mümkün olanfleyler.ilm-i muhit: her fleyi ihata edici,kuflat›c› ilim.imkânat: olabilirlikler.irade: dileme, karar verebilme vebu karar› yerine getirme gücü.irade-i külliye: Cenab-› Hakk›n

412 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

her fleye hâkim olan ve herfleyi içine alan iradesi.kâfi: yeterli, yeter.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.külfet: zahmet, s›k›nt›, zorluk.lây›k: uygun, yak›fl›r.mevcudat: varl›klar, yarat›l-m›fl fleylerin tamam›.mezkûr: ad› geçen.mu’ciznüma: mu’cizeli,mu’cize gösteren.muamele etmek: davran-mak.

muayyen: belli, belirli; karar-laflt›r›lm›fl.mu’cize-i sanat: sanat mu’ci-zesi.muhit: kuflatan, saran.mukteza: gereken, lâz›m ge-len, gerekli olan.muntazam: düzenli, tertipli.müstahak: hak eden, hak et-mifl.müflevvefl: kar›fl›k, düzensiz,da¤›n›k.mütereddit: karars›z.netice: sonuç.

rahmet: ac›ma, merhametetme, esirgeme, ba¤›fllama.suret: flekil, biçim.sühulet: kolayl›k.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.fluunat: fiiller, hâller, ifller.tasarruf etme: mülkünü iste-di¤i gibi kullanma, yönetme.teflahhus verilme: flah›s hâli-ne girme, cisimlenme.Zat: büyüklük ve yücelik sa-hibi olan Zat, Allah.zîhayat: hayat sahibi, canl›.ziyade: fazla, çok.

Page 411: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Çünkü, her fleyin vücudunu ihata eden hadsiz imkânatve ihtimalât içinde ve semeresiz, akim yollarda ve kar›fl›kve yeknesak, sel gibi mizans›z akan camit unsurlardan,gayet hassas bir ölçü ile, nazik bir tart› ile ve gayet incebir intizam ile, nazenin bir nizam ile verilen mevzun fle-kil ve muntazam teflahhus, bizzarure ve bilbedahe, belkibilmüflahede, bir irade-i külliyenin eseri oldu¤unu göste-rir.

Çünkü, hadsiz vaziyetler içinde bir vaziyeti intihap et-mek, bir tahsis, bir tercih, bir kas›t ve bir irade ile olur;ve amd ve arzu ile tahsis edilir. Elbette tahsis, bir muhas-s›s› iktiza eder; tercih, bir müreccihi ister. Muhass›s vemüreccih ise iradedir. Meselâ, insan gibi yüzler muhtelifcihazat ve alât›n makinesi hükmünde olan bir vücudun,bir katre sudan; ve yüzer muhtelif azas› bulunan bir ku-flun, basit bir yumurtadan; ve yüzer muhtelif k›s›mlaraayr›lan bir a¤ac›n, basit çekirdekten icatlar›, kudret ve il-me flahadet ettikleri gibi, gayet kat’î ve zarurî bir tarzda,onlar›n Sâniinde bir irade-i külliyeye delâlet ederler ki, oirade ile, o fleyin her fleyini tahsis eder. Ve o irade ile,her cüz’üne, her uzvuna, her k›sm›na ayr›, has bir flekilverir, bir vaziyet giydirir.

Elhâs › l : Nas›l ki eflyada, meselâ hayvanattaki ehem-miyetli azan›n, esasat ve netaiç itibar›yla birbirlerine ben-zeyiflleri ve tevafuklar› ve bir tek sikke-i vahdet izhar et-meleri, nas›l kat’î olarak delâlet ediyor ki, umum hayva-nat›n Sânii birdir, Vahid’dir, Ehad’dir; öyle de, o hayva-nat›n ayr› ayr› teflahhuslar› ve simalar›ndaki baflka baflka

MEKTUBAT | 413 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

irade: dileme, karar verebilme vebu karar› yerine getirme gücü.irade-i külliye: Cenab-› Hakk›nher fleye hâkim olan ve her fleyiiçine alan iradesi.itibar›yla: bak›m›ndan.izhar etme: gösterme, a盤a ç›-karma.kas›t: bile bile; istek, niyet.kat’î: kesin, flüphesiz.katre: damla.kudret: güç, kuvvet.mevzun: ölçülü.mizan: ölçü.muhass›s: tahsis eden, belirleyici.muhtelif: çeflitli, farkl›.muntazam: tertipli, düzenli.müreccih: tercih eden.nazenin: narin, ince yap›l›.nazik: ince, hassas.netaiç: neticeler, sonuçlar.nizam: düzen, kanun.Sânii: her fleyi sanatl› olarak ya-ratan Allah.semere: meyve; fayda; netice,sonuç.sikke-i vahdet: birlik mührü, Al-lah’›n birli¤ini gösteren kendi za-t›na has mühür, iflaret.sima: yüz, çehre.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.tahsis: belirleme; bir fleye veyabir kimseye bir özellik kazand›r-ma.tercih: seçmek, tercih etme.teflahhus: belirli bir kiflili¤e vemaddî yap›ya sahip k›lma.tevafuk: denk gelme, uygunluk.umum: bütün.unsur: madde.uzuv: organ.Vahid: bir, tek, dengi ve orta¤› ol-mayan, efli, benzeri olmayan Al-lahvaziyet: durum, hâl.vücut: varl›k.yeknesak: devaml› ayn› hâlde,de¤iflmeden, monoton.zarurî: mecburî, zorunlu.

akim: neticesiz, sonuçsuz.alât: aletler.amd ve arzu: bilgi, niyet,kas›t ve istek.aza: organlar, uzuvlar, parça-lar.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bilmüflahede: görerek, görürflekilde.bizzarure: zarurî olarak, ke-sinlikle, mecburen.camit: cans›z.cihazat: cihazlar, azalar, or-ganlar.

cüz’: k›s›m, parça.delâlet etme: delil olma, ifla-ret etme.Ehad: bir olan; her bir fleydebirli¤i tecelli eden, görünenAllah.ehemmiyetli: önemli.elhâs›l: k›sacas›, sonuç ola-rak, özetle.esasat: esaslar, temeller, as›l-lar.gayet: son derece. hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.has: hususî, özel.

hassas: duyarl›, incelikli.hayvanat: hayvanlar.icat: yoktan var etme yarat-ma.ihata etme: bir fleyin etraf›n›çevirme, sarma, kuflatma.ihtimalât: olmas› mümkünolan fleyler.iktiza etme: gerekli olma.imkânat: olabilirlikler.intihap etmek: seçmek, ter-cih etmek.intizam: düzgünlük, düzenliolufl.

Page 412: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hikmetli taayyün ve temeyyüzleri delâlet eder ki, onlar›nSâni-i Vahid’i, Fail-i Muhtar’d›r ve iradelidir; istedi¤iniyapar, istemedi¤ini yapmaz, kas›t ve irade ile ifller.

Madem ilm-i ‹lâhiye ve irade-i Rabbaniyeye mevcudatadedince, belki mevcudat›n fluunat› adedince delâlet veflahadet vard›r; elbette bir k›s›m feylesoflar›n irade-i ‹lâ-hiyeyi nefiy ve bir k›s›m ehl-i bid’at›n kaderi inkâr ve birk›s›m ehl-i dalâletin cüz’iyata adem-i ›tt›lâ›n› iddia etme-leri ve tabiiyyunun bir k›s›m mevcudat› tabiat ve esbabaisnat etmeleri, mevcudat adedince muzaaf bir yalanc›l›k-t›r ve mevcudat›n fluunat› adedince muzaaf bir dalâlet di-vaneli¤idir. Çünkü, hadsiz flahadet-i sad›kay› tekzipeden, hadsiz bir yalanc›l›k ifllemifl olur.

‹flte, mefliet-i ‹lâhiye ile vücuda gelen ifllerde, “inflaal-lah, inflaallah” yerinde, bilerek “tabiî, tabiî” demek nekadar hata ve muhalif-i hakikat oldu¤unu k›yas et.

ONUNCU KEL‹ME

lôj/ónb mAr∆nT pqπoc '¤nY nƒognh Yani, hiçbir fley ona a¤›r gelemez.

Daire-i imkânda ne kadar eflya var; o eflyaya gayet ko-lay vücut giydirebilir. Ve o derece ona kolay ve rahatt›r

ki, 1ï=dG ...ÉkÄr«°nT nOGnQnG BGnPpG =o√oôrenG BÉnªsfpG s›rr›yla, güya yaln›z em-

reder; yap›l›r.

Nas›l ki gayet mahir bir sanatkâr, ziyade kolay bir tarz-da, elini ifle dokundurur dokundurmaz, makine gibi ifller.Ve o sür’at ve mahareti ifade için denilir ki, “O ifl ve

adem-i ›tt›lâ: bilmeme, tan›ma-ma.cüz’iyat: ehemmiyetsiz, de¤ersiz,ufak tefek fleyler.daire-i imkân: imkân âlemi; kâ-inat.dalâlet: do¤ru yoldan ayr›lma,bat›la yönelme; iman ve ‹slâmi-yetten ayr›lma.delâlet: delil olma, iflaret etme.divanelik: delilik, ak›ls›zl›k.ehl-i bid’at: dinin asl›nda olmad›-¤› hâlde, sonradan ç›kar›lan zarar-l› fleyleri dine mal etmeye çal›-flanlar.ehl-i dalâlet: yoldan ç›kanlar, ;iman ve ‹slâmdan ç›km›fl olanlar.esbap: sebepler.Fail-i Muhtar: kendi istek ve ira-desiyle ifl gören, kendi arzusuylafaaliyette bulunan, Allah.feylesof: felsefe ile u¤raflan, filo-zof.gayet: son derece.güya: sanki.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik olarak, manal›, faydal› veyerli yerinde olmas›.iddia: bir fikri ›srarla savunma.ifade: anlatma.ilm-i ‹lâhiye: Allah’›n her fleyi ku-flatan sonsuz ilmi.inkâr: reddetme, kabul etmeme.inflaallah: Allah isterse, Allah di-lerse.irade: dileme, karar verebilme vebu karar› yerine getirme gücü.irade-i ‹lâhiye: Allah’›n iradesi,dilemesi.irade-i Rabbaniye: bütün varl›k-lar› terbiye eden, idaresi ve hâki-miyeti alt›nda bulunduran Al-lah’›n iradesi, dilemesi.isnat etme: dayand›rma.kader: Cenab-› Hakk›n ezelî ilmiile, kâinatta olmufl ve olacak bü-tün fleylerin varl›k ve yoklu¤unu,geçmifl ve gelece¤ini bilmesi, tak-dir ve tayin etmesi.kas›t: bir ifli bile bile yapmak; is-

teyerek, amaç, hedef.k›yas etme: karfl›laflt›rma,oranlama.maharet: ustal›k, beceriklilik.mahir: maharetli, becerikli.mefliet-i ‹lâhiye: Allah’›n var-l›klar üzerindeki iradesi.mevcudat: varl›klar.muhalif-i hakikat: gerçe¤eayk›r›.muzaaf: kat kat.nefiy: inkâr, reddetme.

sanatkâr: sanatla u¤raflan,usta.Sâni-i Vahid: bir olan ve herfleyi sanatla yaratan Allah.sür’at: h›z.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.flahadet-i sad›ka: do¤ru fla-hitlik.fluunat: hâller, ifller, fiiller.taayyün: belirlenme, belli ol-ma.tabiat: yarat›lm›fl olan fleyle-

rin tamam›; âlem ve içindeki-ler, maddî âlem, do¤a.tabiî: do¤al.tabiiyyun: tabiatç›lar, mater-yalistler.tarz: flekil, biçim.tekzip: yalanlama.temeyyüz: benzerlerindenfarkl› olma, seçilme.vücut: beden; varl›k.ziyade: çok, fazla.

1. Bir fleyin olmas›n› murat etti¤i zaman… ilâahir. (Yâsin Suresi: 82.)

414 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 413: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

sanat ona o kadar musahhard›r ki, güya emriyle, dokun-mas›yla ifller oluyor, sanatlar vücuda geliyor.” Öyle de,Kadîr-i Zülcelâl’in kudretine karfl›, eflyan›n nihayet dere-cede musahhariyet ve itaatine ve o kudretin nihayetderecede külfetsiz ve sühuletle ifl gördü¤üne iflareten, 1 o¿ƒoµn«na røoc o¬nd n∫ƒo≤nj r¿nG ÉkÄr«°nT nOGnQnG BGnPpG =o√oôrenG BÉnªsfpG ferman eder.

fiu hakikat-i uzman›n hadsiz esrar›ndan befl s›rr›n›,Befl Nüktede beyan edece¤iz.

Birincisi: Kudret-i ‹lâhiyeye nispeten en büyük fley,en küçük fley kadar kolayd›r. Bir nev’in umum efrad›ylaicad›, bir fert kadar külfetsiz ve rahatt›r. Cenneti halk et-mek, bir bahar kadar kolayd›r. Bir bahar› icat etmek, birçiçek kadar rahatt›r.

fiu s›rr› izah ve ispat eden, haflre dair Onuncu Sözünahirinde, hem melâike ve beka-i ruh ve haflre dair YirmiDokuzuncu Sözde haflir meselesinde, Üçüncü Esas›n be-yan›nda zikredilen nuraniyet s›rr›, fleffafiyet s›rr›, muka-bele s›rr›, muvazene s›rr›, intizam s›rr›, itaat s›rr›, tecer-rüt s›rr›, alt› temsil ile ispat edilerek gösterilmifltir ki, kud-ret-i ‹lâhiyeye nispeten y›ld›zlar, zerreler gibi kolayd›r;hadsiz efrat, bir fert kadar külfetsiz ve rahatça icat edilir.Madem o iki Sözde bu alt› s›r ispat edilmifl; onlara hava-le ederek, burada k›sa keseriz.

‹kincisi: Kudret-i ‹lâhiyeye nispeten her fley müsavioldu¤una delil-i kàt› ve bürhan-› sât› fludur ki:

MEKTUBAT | 415 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

tererek do¤ruyu ortaya koyma.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.itaat: boyun e¤me, emre uyma.izah etme: aç›klama yapma.Kadîr-i Zülcelâl: büyüklük sahibive her fleye gücü yeten Allah.kudret: güç, kuvvet.Kudret-i ‹lâhiye: Allah’›n kudreti,Allah’›n bütün varl›klar› kuflatansonsuz güç, kuvvet ve iktidar›.külfet: zahmet, s›k›nt›, zorluk.melâike: melekler.mukabele: karfl›l›k verme, karfl›-lama.murat: istek, arzu dilek.musahhar: boyun e¤en, emir al-t›na giren.musahhariyet: emre boyun e¤-me hâli.muvazene: denklik, denge.müsavi: eflit, denk.nevi: çeflit, tür.nihayet: son derece.nispeten: k›yasla, oranla.nuraniyet: ayd›nl›k.nükte: herkesin anlayamad›¤›,ancak dikkat edildi¤inde anlafl›-lan ince mana.s›r: gizli gerçek, ‹lâhî hikmet.sühulet: kolayl›k.fleffafiyet: fleffafl›k, saydaml›k.tecerrüt: s›yr›lma, her fleydenuzak olma.temsil: misal getirme, örnek,benzetme.umum: bütün.vücuda gelmek: var olmak, mey-dana gelmek.zerre: maddenin en küçük parça-s›, atom.zikredilme: an›lma, bildirilme.

ahir: son.beka-i ruh: ruhun ebedîli¤i,sonsuzlu¤u, ölümsüzlü¤ü.beyan etme: anlatma, aç›kla-ma, bildirme.bürhan-› sât›: aç›k, apaç›kolan delil.dair: alâkal›, ait, ilgili.delil-i kàt›: kesin delil, kan›t.efrat: fertler, tek olanlar, bir-ler.

esrar: s›rlar, gizli gerçekler.ferman: emir, buyruk.fert: flah›s; tek olan.güya: sanki.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikat-i uzma: en büyükhakikat.halk etmek: yaratmak.haflir: k›yametten sonra bü-tün insanlar›n diriltilip bir ye-re toplanmalar›, Allah’›n, ölü-

leri diriltip mahflere ç›karma-s›.havale etmek: bir ifli veya birfleyi baflka birine b›rakmak.icat edilmek: vücuda getiril-mek, yoktan yarat›lmak.icat etmek: vücuda getir-mek, yoktan yaratmak.intizam: düzenli olufl, tertipliolma.ispat etme: delil ve flahit gös-

1. Bir fleyin olmas›n› murat etti¤i zaman, Onun ifli “Ol demektir; o da oluverir. (Yâsin Suresi:82.)

Page 414: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hayvanat ve nebatat›n icad›nda, gözümüzle görüyo-ruz, hadsiz bir sahavet ve kesret içinde, nihayet derece-de bir itkan, bir hüsnüsanat bulunuyor. Hem nihayet de-recede kar›fl›kl›k ve ihtilât içinde, nihayet derecede birimtiyaz ve tefrik görünüyor. Hem nihayet derecede meb-zuliyet ve vüs’at içinde, nihayet derecede sanatça k›y-mettarl›k ve hilkatçe güzellik bulunuyor. Hem nihayetderecede sanatkârâne bir surette, çok cihazata ve çokzamana muhtaç olmakla beraber, gayet derecede sühu-letle ve sür’atle icat ediliyor. Âdeta birden ve hiçten, omu’cizat-› sanat vücuda geliyor.

‹flte, bilmüflahede, her mevsimde rûy-i zeminde gördü-¤ümüz bu faaliyet-i kudret, kat’iyen delâlet eder ki, fluef’alin menba› olan kudrete nispeten, en büyük fley enküçük fley kadar kolayd›r. Ve hadsiz efrad›n icad› ve ida-releri, bir fert kadar rahatça icat ve idare edilir.

Üçüncüsü: fiu kâinatta, flu görünen tasarrufat veef’al ile hükmeden Sâni-i Kadîr’in kudretine nispeten, enbüyük küll, en küçük cüz kadar kolay gelir. Efratça kes-retli bir küllînin icad›, bir tek cüz’înin icad› kadar sühulet-lidir. Ve en adî bir cüz’îde, en yüksek bir k›ymet-i sanatgösterilebilir.

fiu hakikatin s›rr-› hikmeti üç menbadan ç›kar:

Evvelâ, imdad-› vahidiyetten.

Saniyen, yüsr-ü vahdetten.

Salisen, tecelli-i ehadiyetten.

adî: de¤ersiz, basit.bilmüflahede: bizzat flahit olarak,görerek.cihazat: cihazlar, kendilerine ihti-yaç duyulan aletler.cüz’: k›s›m, parça.cüz’î: azl›k; parçaya ait olan; çokaz; fert.delâlet etmek: delil olmak, iflaretetmek.ef’al: fiiller, ifller.efrat: fertler, tek olanlar.faaliyet-i kudret: Allah’›n kudre-tinin faaliyeti, iflleyifli ve neticele-ri.fert: tek olan, bir.gayet: son.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikat: gerçek, esas.hayvanat: hayvanlar.hilkat: yarat›l›fl.hüsnüsanat: güzel sanat.icat: vücuda getirmek, yoktanyaratmak.idare etmek: yönetmek, çekipçevirmek.ihtilât: kar›fl›kl›k.imdad-› vahidiyet: kâinattakibütün varl›klar›n, yarat›lm›fllar›nbir elden ç›km›fl olmas›n›n, kâ-inatta yap›lan faaliyetlerde sa¤la-d›¤› kolayl›k, yard›m ve destek.imtiyaz: ayr›cal›k.itkan: sa¤lam yap›l›fl, pürüzsüzyapma.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kat’iyen: kesin olarak, kesinlikle.kesret: çokluk, bolluk.kesretli: çok say›da.k›ymet-i sanat: sanattaki k›y-mettarl›k.k›ymettar: de¤erli, pahal›, k›y-metli.

416 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

kudret: güç, kuvvet.küll: bütün, tüm.küllî: çokluk.mebzuliyet: bolluk, çokluk.menba: kaynak.mu’cizat-› sanat: sanatmu’cizeleri.muhtaç: ihtiyac› olan.nebatat: bitkiler.nihayet: son.nispeten: k›yasla, oranla.rûy-i zemin: yeryüzü.sahavet: cömertlik.salisen: üçüncü olarak.

sanatkârâne: sanatkârca, sa-natl› bir flekilde.Sâni-i Kadîr: her fleye gücüyeten ve her fleyi sanatl› ya-ratan Allah.saniyen: ikinci olarak.s›rr-› hikmet: herkesin bil-medi¤i gizli sebep.suret: flekil, biçim.sühulet: kolayl›k. tasarrufat: kullanma ve yö-netme ifllemleri.tecelli-i ehadiyet: Cenab-›Hakk›n her bir fleyde bütün

isimleriyle olan tecellisi. (Gü-neflin, denizin her damlas›ndabütün özelliklerinin birlikteaksetmesi, yans›mas› gibi.)

tefrik: birbirinden ay›rma,seçme, ay›rdetme.

vücuda gelmek: meydanagelmek.

vüs’at: genifllik.

yüsr-ü vahdet: birli¤in kolay-l›¤›, bir iflin bir elde ve birmerkezde yap›lmas›n›n ko-layl›¤›..

Page 415: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

• Birinci menba olan imdad-› vahidiyet: Yani, her fleyve bütün eflya, bir tek zat›n mülkü olsa, o vakit, vahidi-yet cihetiyle her bir fleyin arkas›nda bütün eflyan›n kuv-vetini tahflit edebilir. Ve bütün eflya, bir tek fley gibi ko-layca idare edilir. fiu s›rr›, flöyle bir temsil ile fehme tak-rip için deriz:

Meselâ, nas›l ki bir memleketin tek bir padiflah› bulun-sa, o padiflah o vahdet-i saltanat kanunu cihetiyle, herbir neferin arkas›nda bir ordu kuvvet-i maneviyesini tah-flit edebilir; ve edebildi¤i için, o tek nefer, bir flah› esiredebilir ve flah›n fevkinde, padiflah› nam›na hükmedebi-lir. Hem o padiflah, vahidiyet-i saltanat s›rr›yla, bir nefe-ri ve bir memuru istihdam ve idare etti¤i gibi, bütün or-duyu ve bütün memurlar›n› idare edebilir. Güya vahidi-yet-i saltanat s›rr›yla, herkesi, her fleyi, bir ferdin imdad›-na gönderebilir. Ve her bir ferdi, bütün efrat kadar birkuvvete istinat edebilir, yani ondan medet alabilir. E¤er ovahidiyet-i saltanat ipi çözülse ve bafl›bozuklu¤a dönse, ovakit her bir nefer, hadsiz bir kuvveti birden kaybedip,yüksek bir makam-› nüfuzdan sukut eder, adî bir adammakam›na gelir. Ve onlar›n idare ve istihdamlar›, efratadedince müflkülât peyda eder.

Aynen öyle de, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , flu kâinat›n Sânii, Va-

hid oldu¤undan, her bir fleye karfl›, bütün eflyaya müte-veccih olan esmay› tahflit eder. Ve nihayetsiz bir sanatla,k›ymettar bir surette icat eder. Lüzum olsa, bütün eflyaile bir tek fleye bakar, bakt›r›r, medet verir ve kuvvetli

MEKTUBAT | 417 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

menba: kaynak.mülk: üzerinde tasarruf hakk›bulunan fley, mal.müflkülât: güçlükler, zorluklar.müteveccih olan: yönelen.nefer: rütbesiz asker, er.nihayetsiz: s›n›rs›z, sonsuz.padiflah: sultan, hükümdar.peyda etme: meydana gelme,ortaya ç›kma.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.s›r: gizli hakikat.sukut etmek: düflmek.suret: flekil, biçim.flah: padiflah, sultan, hükümdar.tahflit etmek: toplamak, y›¤mak;desteklemek.tahflit: y›¤ma, toplama; destekle-me.takrip: yaklaflt›rma, yanaflt›rma.temsil: misal getirme, örnek,benzetme.vahdet-i saltanat: Allah’›n salta-nat›nda, hâkimiyetinde bir ve tekoluflu.Vahid: bir, tek, efli, benzeri olma-yan Allahvahidiyet: birlik.vahidiyet-i saltanat: saltanat›nbirli¤i; hâkimiyetin tek bir kifliyeait olmas›.zat: kifli, flah›s.

adî: de¤ersiz, basit.cihet: yön.efrat: fertler, tek olanlar.esir: tutsak.esma: isimler, adlar.fehim: anlama, anlay›fl, ak›l.fert: flah›s, kifli.fevkinde: üstünde.güya: sanki.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.icat etmek: vücuda getir-mek, yoktan yaratmak .

idare etmek: yönetmek; çe-kip çevirmek.imdad-› vahidiyet: kâinattakibütün varl›klar›n, yarat›lm›fl-lar›n bir elden ç›km›fl olmas›-n›n, kâinatta yap›lan faaliyet-lerde sa¤lad›¤› kolayl›k, yar-d›m ve destek.istihdam: hizmet ettirme, ça-l›flt›rma.istinat etmek: dayanmak.kâinat: bütün âlemler, varl›k-

lar.k›ymettar: k›ymetli, de¤erli.kuvvet-i maneviye: manevîkuvvet.lüzum: lâz›m olma hâli, ge-rekme, ihtiyaç.makam: mevki, yer.makam-› nüfuz: tesir, etkimakam›.medet vermek: yard›m et-mek.medet: yard›m.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

Page 416: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

yapar. Ve bütün eflyay› dahi, o vahidiyet s›rr›yla, bir tekfley gibi icat eder, tasarruf eder, idare eder.

‹flte, flu imdad-› vahidiyet s›rr›ylad›r ki, flu kâinatta ni-hayet derecede mebzuliyet ve ucuzluk içinde, nihayet de-recede sanatça ve k›ymetçe yüksek ve âlî bir keyfiyet gö-rünüyor.

• ‹kinci menba olan yüsr-ü vahdet: Yani, birlik usulüy-le, bir merkezde, bir elden, bir kanunla olan ifller, gayetderecede kolayl›k veriyor. Müteaddit merkezlere, müte-addit kanuna, müteaddit ellere da¤›lsa, müflkülât peydaeder.

Meselâ, nas›l ki bir ordunun bütün neferat›n›n bir mer-kezden, bir kanunla, bir kumandan-› azam emriyle esa-sat-› teçhiziyeleri yap›lsa, bir tek nefer kadar kolay olur.E¤er ayr› ayr› fabrikalarda, ayr› ayr› merkezlerde teçhi-zatlar› yap›lsa, bir ordunun teçhizine lâz›m olan bütünaskerî fabrikalar, bir tek neferin teçhizat› için lâz›m gelir.Demek, e¤er vahdete istinat edilse, bir ordu, bir neferkadar kolay olur. E¤er vahdet olmazsa, bir nefer, bir or-du kadar, teçhizin esasat› cihetinde müflkülât peyda eder.

Hem bir a¤ac›n meyvelerine, vahdet noktas›nda birmerkeze, bir kanuna, bir köke istinaden madde-i hayati-ye verilse, binler meyveler, tek bir meyve gibi kolay olur.E¤er her bir meyve ayr› ayr› merkeze raptedilse ve ayr›ayr› yerden mevadd-› hayatiyeleri gönderilse, her birmeyve bütün a¤aç kadar müflkülât peyda eder. Çünkü,

âlî: yüce, yüksek.cihet: yön.esasat: esaslar.esasat-› teçhiziye: lâz›m olanesas teçhiz ve donan›mlar.gayet: son.icat etmek: vücuda getirmek,yoktan yaratmak .idare etmek: yönetme, bir ifli yü-rütme, çekip çevirme.imdad-› vahidiyet: kâinattakibütün varl›klar›n, yarat›lm›fllar›nbir elden ç›km›fl olmas›n›n, kâ-

418 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

inatta yap›lan faaliyetlerdesa¤lad›¤› kolayl›k, yard›m vedestek.istinaden: dayanarak.istinat edilme: dayand›r›lma.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.keyfiyet: nitelik, durum,özellik.kumandan-› azam: en büyükkomutan.madde-i hayatiye: hayat içinlâz›m olan madde.mebzuliyet: ucuzluk, bolluk.

menba: kaynak.mevadd-› hayatiye: hayatiçin gerekli, zorunlu madde-ler.müflkülât: güçlükler, zorluk-lar.müteaddit: çeflitli, birden faz-la.nefer: rütbesiz asker, er.neferat: rütbesiz askerler, er-ler.nihayet: son.peyda etmek: meydana gel-mek, ortaya ç›kmak.

raptedilme: ba¤lanma.

s›r: gizli hakikat.

tasarruf etme: bir fleyin sahi-bi olup idare etme, mülkünüistedi¤i gibi kullanma.

teçhiz: cihazlama, donatma.

teçhizat: cihazlar, donan›m.

usul: metot, yol, tarz.

vahidiyet: birlik.

yüsr-ü vahdet: birli¤in kolay-l›¤›, bir iflin bir elde ve birmerkezde yap›lmas›n›n ko-layl›¤›.

Page 417: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bütün a¤aca lâz›m olan mevadd-› hayatiye, her bir mey-ve için dahi lâz›md›r.

‹flte, flu iki temsil gibi, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , flu kâinat›n Sâ-

nii, Vahid-i Ehad oldu¤u için, vahdetle ifl görür. Ve vah-detle ifl gördü¤ü için, bütün eflya bir tek fley kadar kolayolur. Hem bir tek fleyi, sanatça bütün eflya kadar k›ymet-li yapabilir. Ve hadsiz efrad›, gayet k›ymettar bir suretteicat ederek, flu görünen hadsiz mebzuliyet ve nihayetsizucuzluk lisan›yla, cûd-u mutlak›n› gösterir ve hadsiz saha-vetini ve nihayetsiz hallâk›yetini izhar eder.

• Üçüncü menba olan tecelli-i ehadiyet: Yani, Sâni-iZülcelâl, cisim ve cismanî olmad›¤› için, zaman ve me-kân Onu kay›t alt›na alamaz. Ve kevn ve mekân, Onunfluhuduna ve huzuruna müdahale edemez. Ve vesait veecram, Onun fiiline perde çekemez. Teveccühünde te-cezzi ve ink›sam olmaz. Bir fley bir fleye mâni olmaz.Hadsiz ef’ali, bir fiil gibi yapar. Onun içindir ki, bir çekir-dekte koca bir a¤ac› manen derç etti¤i gibi, bir âlemi birtek fertte derç edebilir. Bütün âlem, bir tek fert gibidest-i kudretinde çevrilir. fiu s›rr› baflka Sözlerde izah et-ti¤imiz gibi, deriz ki:

Nas›l ki nuraniyet itibar›yla bir derece kay›ts›z olan gü-neflin timsali her bir cilâl›, parlak fleyde temessül eder.Binlerle, milyonlarla âyineler nuruna mukabil gelse, birtek âyine gibi, ink›sam etmeden, bizzat her birinde cil-ve-i misaliyesi bulunur. E¤er âyinenin istidad› olsa,

MEKTUBAT | 419 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

lisan: dil.manen: mana itibar›yla, manaca.mâni: engel.mebzuliyet: bolluk, çokluk.mekân: yer.menba: kaynak.mevadd-› hayatiye: hayat içingerekli, zorunlu maddeler.mukabil: karfl›l›k.müdahale etmek: kar›flmak, elatmak.nihayetsiz: sonsuz.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nuraniyet: nur saç›c› olma.sahavet: cömertlik.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.Sâni-i Zülcelâl: her fleyi sanatlayaratan, celâl sahibi Allah.suret: flekil, biçim.fluhut: flahit olma, görme.tecelli-i ehadiyet: Cenab-› Hak-k›n her bir fleyde bütün isimleriy-le olan tecellisi.tecezzi: bölünme, parçalanma.temsil: örnek, benzetme.teveccüh: yönelme, yönelifl.timsal: suret, flekil, örnek, numu-ne.vahdet: birlik.Vahid-i Ehad: bir olan ve birli¤iher bir fleyde tecelli eden, görü-nen Allah.vesait: vas›talar.

âlem: dünya, cihan.âyine: ayna.bizzat: flahsen, kendisi, kendi.cilve-i misaliye: yans›yan gö-rüntü.cismanî: maddî ve cisimli.cûd-u mutlak: Cenab-› Al-lah’›n mutlak cömertli¤i.derç etmek: yerlefltirmek.dest-i kudret: Allah’›n kudreteli, yapabilme gücü.ecram: cirimler, cisimler, küt-

leler.ef’al: fiiller, ifller.efrat: fertler, tek olanlar.fert: flah›s, kifli.gayet: son derece, çok.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hallâk›yet: yarat›c›l›k.huzur: yan, kat, ön.icat etmek: vücuda getir-mek, yoktan yaratmak.ink›sam: bölünme, k›s›mlaraayr›lma.

istidat: yetenek, kabiliyet.itibar›yla: özelli¤iyle, bak›-m›ndan.izah etmek: aç›klamak, birkonuyu ayr›nt›lar›yla ortayakoymak.izhar etmek: meydana ç›kar-mak, göstermek.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kevn: varl›k, kâinat, âlem.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

Page 418: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

günefl, azametiyle onda âsâr›n› gösterebilir. Bir fley birfleye mâni olamaz. Binler, bir gibi ve binler yere bir yergibi kolay girer. Her bir yer, binler yer kadar o güneflincilvesine mazhar olur.

‹flte, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , flu kâinat Sâni-i Zülcelâl’inin, nur

olan bütün s›fât›yla ve nuranî olan bütün esmas›yla, te-veccüh-ü ehadiyet s›rr›yla öyle bir tecellisi var ki, hiçbiryerde olmad›¤› hâlde, her yerde hâz›r ve naz›rd›r. Tevec-cühünde ink›sam olmaz. Ayn› anda, her yerde, külfetsiz,müzahamesiz, her ifli yapar.

‹flte, flu imdad-› vahidiyet ve yüsr-ü vahdet ve tecelli-iehadiyet s›rr›ylad›r ki, bütün mevcudat bir tek Sânia ve-rildi¤i vakit, o bütün mevcudat bir tek mevcut gibi kolayve sühuletli olur. Ve her bir mevcut, hüsnüsanatça, bütünmevcudat kadar k›ymetli olabilir. Nas›l ki mevcudat›nhadsiz mebzuliyet içinde, her bir fertte hadsiz dekaik-›sanat›n bulunmas› bu hakikati gösteriyor. E¤er o mevcu-dat do¤rudan do¤ruya bir tek Sânia verilmezse, o zamanher bir mevcut bütün mevcudat kadar müflkülâtl› olur vebütün mevcudat bir tek mevcut k›ymetine sukut eder,iner. fiu hâlde ya hiçbir fley vücuda gelmeyecek veya gel-se de k›ymetsiz, hiçe inecektir.

‹flte flu s›rdand›r ki, ehli felsefenin en ziyade ileri giden-leri olan Sofestaîler, tarik-› haktan yüzlerini çevirdiklerin-den, küfür ve dalâlet tarik›na bakm›fllar; görmüfller ki,flirk yolu, tarik-› haktan ve tevhit yolundan yüz bin defa

âsâr: eserler.azamet: büyüklük.cilve: yans›ma, görüntü.dalâlet: do¤ru yoldan ayr›lma,bat›la yönelme; inançs›zl›k.dekaik-› sanat: sanat incelikleri.ehli felsefe: felsefe ile u¤raflan-lar.esma: isimler, adlar.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikat: gerçek.hâz›r: haz›r; her an var olan.hüsnüsanat: sanattaki güzellik.imdad-› vahidiyet: kâinattakibütün varl›klar›n, yarat›lm›fllar›nbir elden ç›km›fl olmas›n›n, kâ-inatta yap›lan faaliyetlerde sa¤la-d›¤› kolayl›k, yard›m ve destek.ink›sam: k›s›mlara ayr›lma, bö-lünme.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.küfür: Allah’›n varl›¤›na, birli¤ineinanmama, külfet: s›k›nt›, zorluk.mâni: engel.mazhar: görünme yeri, ayna.mebzuliyet: bolluk, çokluk.mevcudat: varl›klar.mevcut: varl›k.müflkülât: güçlükler, zorluklar.müzahamesiz: zahmet çekme-den, s›k›nt›s›z.naz›r: bakan, gözeten.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nuranî: nurlu olan, parlak.

Sâni: her fleyi sanatl› bir flekil-de yapan ve yaratan Allah.Sâni-i Zülcelâl: her fleyi sa-natla yaratan celâl sahibi Al-lah.s›fât: s›fatlar, vas›flar, hâller.Sofestaî: Allah’› kabul etme-mek için kâinat› ve kendi var-l›¤›n› da inkâr eden.sukut etmek: düflmek.sühulet: kolayl›k.flirk: Allah’a ortak koflma.

tarik: yol.tarik-› hak: hak ve hakikatyolu.tecelli: yans›ma, görünme.tecelli-i ehadiyet: Cenab-›Hakk›n her bir fleyde bütünisimleriyle tecelli etmesi.teveccüh: yönelme, yönelifl.teveccüh-ü ehadiyet: Al-lah’›n, her bir fleyde birli¤inintecelli etmesi manas›ndakiehadiyet s›fat›yla bir fleye yö-

nelmesi.tevhit: birleme; Allah’›n biroldu¤una inanma, Allah’›nvarl›¤›n› birli¤ini, dengi ve or-ta¤› olmad›¤›n› kabul etme.vücuda gelmek: meydanagelmek, var olmak.yüsr-ü vahdet: birli¤in kolay-l›¤›, bir iflin bir elde ve birmerkezde yap›lmas›n›n ko-layl›¤›.ziyade: çok, fazla.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

420 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 419: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

daha müflkülâtl›d›r, nihayet derecede gayr-i makuldür.Onun için, bilmecburiye, her fleyin vücudunu inkâr ede-rek ak›ldan istifa etmifller.

Dördüncüsü: fiu kâinatta, flu görünen ef’al ile ta-sarruf eden Zat-› Kadîr’in kudretine nispeten Cennetinicad› bir bahar kadar kolay ve bir bahar›n icad› bir çiçekkadar kolayd›r. Ve bir çiçe¤in mehasin-i sanat› ve letaif-ihilkati, bir bahar kadar letafetli ve k›ymetli olabilir.

fiu hakikatin s›rr› üç fleydir:

Birincisi: Sâni’deki vücup ile tecerrüt.‹kincisi: Mahiyetinin mübayenetiyle adem-i takayyüt.Üçüncüsü: Adem-i tahayyüz ile adem-i tecezzidir.

•Birinci S›r: Vücup ile tecerrüdün hadsiz kolayl›¤a venihayetsiz sühulete sebebiyet vermeleri, gayet derin birs›rd›r. Onu bir temsil ile fehme takrip edece¤iz. fiöyle ki:

Vücut mertebeleri muhteliftir; ve vücut âlemleri ayr›ayr›d›r. Ayr› ayr› olduklar› için, vücutta rüsuhu bulunanbir tabaka-i vücudun bir zerresi, o tabakadan daha hafifbir tabaka-i vücudun bir da¤› kadard›r ve o da¤› istiapeder. Meselâ, âlem-i flahadetten olan kafadaki hardal ka-dar kuvve-i haf›za, âlem-i manadan bir kütüphane kadarvücudu içine al›r. Ve âlem-i haricîden olan t›rnak kadarbir âyine-i vücudun âlem-i misal tabakas›ndan koca birflehri içine al›r. Ve o âlem-i haricîden olan o âyine ve ohaf›zan›n fluurlar› ve kuvve-i icadiyeleri olsayd›, bir zerre-cik vücud-u haricîleri kuvvetiyle, o vücud-u manevîde vemisalîde hadsiz tasarrufat ve tahavvülât yapabilirlerdi.

MEKTUBAT | 421 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

te¤iyle çekilme.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kudret: güç, kuvvet.kuvve-i haf›za: haf›za gücü, ha-t›rda tutma, kabiliyeti.kuvve-i icadiye: icat etme kabili-yeti, gücü.letafetli: güzel, hofl.letaif-i hilkat: yarat›l›fltaki güzel-likler, incelikler.mahiyet: nitelik, özellik.mehasin-i sanat: sanat güzellik-leri.mertebe: derece.misali: bir fleyin benzer hâli, ben-zer.muhtelif: çeflitli, farkl›.mübayenet: farkl›l›k.müflkülât: güçlükler, zorluklar.nihayet: son.nihayetsiz: sonsuz.rüsuh: sa¤lam olma, sa¤laml›k.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.sühulet: kolayl›k.fluur: kavrama gücü; anlay›fl, id-rak.tabaka-i vücut: varl›k tabakas›;vücut tabakas›.tahavvülât: tahavvüller, de¤ifl-meler.takrip etmek: yaklaflt›rma, ya-naflt›rma.tasarruf etme: bir fleyin sahibiolup idare etme, mülkünü istedi-¤i gibi kullanma.tasarrufat: kullanma ve yönet-me ifllemleri.tecerrüt: s›yr›lma, her fleydenuzak olma.temsil: örnek, benzetme.vücud-u haricî: vücudu ve varl›¤›ortaya ç›kan, bilinen.vücud-u manevî: manevî vücut,manevî varl›k.vücup: vacip olma, gerekli olma,gerekme.vücut: varl›k, var olufl.Zat-› Kadîr: her fleye gücü yetenzat, sonsuz kudret sahibi Allah.zerre: en küçük parça.zerrecik: en küçük parça.

adem-i tahayyüz: hacimsiz-lik, yer kaplamamak, yer ileba¤l› olmama.adem-i takayyüt: kay›ts›zl›k,ba¤l› olmama.adem-i tecezzi: parçalan-mazl›k, bölünmez olufl.âlem: dünya, cihan.âlem-i haricî: d›fl âlem, dün-ya.âlem-i mana: manalar›noluflturdu¤u âlem, gözle gör-dü¤ümüz âlemin d›fl›ndakiâlem.

âlem-i misal: görüntüler âle-mi.âlem-i flahadet: flahadet âle-mi, gözle gördü¤ümüz flahitoldu¤umuz âlem.âyine: ayna.âyine-i vücut: vücut aynas›,varl›k aynas›.bilmecburiye: mecburen, zo-runlu olarak.ef’al: fiiller, ifller.fehim: anlay›fl, kavray›fl; ak›l.gayet: son derece, çok.gayrimakul: ak›l d›fl›, akla uy-

mayan, mant›kl› olmayan.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.haf›za: bellek. hakikat: gerçek.hardal: tohumlar› oldukçaküçük ve hafif olan turpgiller-den bir bitki.icat: vücuda getirme, yoktanyaratma.inkâr etmek: reddetmek, ka-bul etmemek.istiap etme: içine alma, kap-lama.istifa etme: bir iflten kendi is-

Page 420: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Demek, vücut rüsuh peyda ettikçe, kuvvet ziyadeleflir;az bir fley, çok hükmüne geçer. Hususan vücut rüsuh-utam kazand›ktan sonra, maddeden mücerret ise, kay›talt›na girmezse, o vakit cüz’î bir cilvesi, sair hafif taba-kat-› vücudun çok âlemlerini çevirebilir.

‹flte, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , flu kâinat›n Sâni-i Zülcelâl’i, Va-

cibü’l-Vücud’dur. Yani, Onun vücudu zatîdir, ezelîdir,ebedîdir, ademi mümtenidir, zevali muhaldir ve tabakat-›vücudun en rasihi, en esasl›s›, en kuvvetlisi, en mükem-melidir. Sair tabakat-› vücut, Onun vücuduna nispetengayet zay›f bir gölge hükmündedir. Ve o derece Vücud-uVacip, rasih ve hakikatli; ve vücud-u mümkinat o derecehafif ve zay›ft›r ki, Muhyiddin-i Arabî gibi çok ehl-i tah-kik, sair tabakat-› vücudu evham ve hayal derecesine in-

dirmifller, nƒog s’pG nOƒoLrƒne nB’ demifller. Yani, “Vücud-u Va-

cib’e nispeten baflka fleylere vücut denilmemeli; onlarvücut ünvan›na lây›k de¤illerdir” diye hükmetmifller.

‹flte, Vacibü’l-Vücud’un hem vacip, hem zatî olan kud-retine karfl›, mevcudat›n hem hâdis, hem ar›zî vücutlar›ve mümkinat›n hem karars›z, hem kuvvetsiz sübutlar›, el-bette nihayet derecede kolay ve hafif gelir. Bütün ruhla-r› haflr-i azamda ihya edip muhakeme etmek, bir bahar-da, belki bir bahçede, belki bir a¤açta haflir ve neflretti¤iyaprak ve çiçek ve meyveler kadar kolayd›r.

•‹kinci S›r: Mübayenet-i mahiyet ve adem-i takayyü-dün kolayl›¤a sebebiyeti ise fludur ki:

adem: yokluk.adem-i takayyüt: kay›ts›zl›k;ba¤l›, s›n›rl› olmay›fl.âlem: dünya.ar›zî: sonradan olan.cilve: yans›ma, görünme.cüz’î: pek az.ebedî: sonu olmayan, sürekli.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ranlar;hakikatleri delilleriyle bilen âlim-ler.evham: vehimler, kuruntular,kuflkular; olmayan bir fleyi olurzannetmeler.ezelî: öncesiz, bafllang›çs›z, varl›-¤›n›n bafllang›c› olmayan.gayet: son derece, çok.hâdis: sonradan olan.hakikat: gerçek.haflr-i azam: k›yametten sonrabütün insanlar›n bir yere toplan-malar›, Allah’›n ölüleri diriltipmahflere ç›karmas›.hususan: özellikle.hükmetmek: bir meselenin ince-lenmesinden sonra bir kararavarmak.hükmünde: de¤erinde, gibi.hükmüne geçmek: yerine geç-mek, onun gibi olmak.ihya: hayat verme, diriltme.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kudret: güç, kuvvet.lâ mevcude illâ hû: ondan baflkahiçbir gerçek varl›k yoktur.lây›k: uygun, yak›fl›r.mevcudat: varl›klar.muhakeme etmek: yarg›lamak, muhal: imkâns›z.mübayenet-i mahiyet: mahiyet-teki farkl›l›k, ayr›l›k.mücerret: gözle görülmeyen, elletutulmayan, soyut.mümkinat: varl›¤› ile yoklu¤u im-kân dahilinde olup, Allah’›n varetmesine ba¤l› olanlar.mümteni: mümkün olmayan,imkâns›z.neflretmek: yaymak. nihayet: son.nispeten: k›yasla, oranla.peyda etmek: kazanmak, edin-mek.rasih: sa¤lam.rüsuh: sa¤lam olma, sa¤laml›k.

rüsuh-u tam: tam bir sa¤-laml›k.sair: di¤er, baflka, öteki.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük sahibi, her fleyi sanat-la yaratan Allah.sübut: sabit olma.tabakat-› vücut: vücut taba-kalar›.ünvan: ad, isim.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî

ve flart olan; varl›¤› gerekliolan yoklu¤u düflünüleme-yen; varl›¤› zatî, ezelî olupvarl›¤› vücut tabakalar›n›n ensa¤lam›, en kuvvetlisi ve enmükemmeli olan Allah.

vacip: gerekli, zorunlu.

vücud-u mümkinat: var ve-ya yok olmas› eflit olup varl›-¤› ve yoklu¤u için Allah’›n ter-cihine muhtaç olan fleyler; Al-

lah’›n d›fl›ndaki bütün varl›k-lar.Vücud-u Vacip: varl›¤› gerek-li, olmazsa olmaz olan Al-lah’›n varl›¤›.vücut: varl›k.zaif: zay›f, güçsüz, kuvvetsiz.zatî: zat›n kendisinden olan,kendine ait.ziyadeleflmek: artmak, ço-¤almak.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

422 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 421: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Sâni-i Kâinat, elbette kâinat cinsinden de¤ildir. Mahi-yeti, hiçbir mahiyete benzemez. Öyle ise, kâinat daire-sindeki mânialar, kay›tlar Onun önüne geçemez, Onunicraat›n› takyit edemez; bütün kâinat› birden tasarrufedip çevirebilir. E¤er kâinat yüzündeki görünen tasarru-fat ve ef’al, kâinata havale edilse, o kadar müflkülât vekar›fl›kl›¤a sebebiyet verir ki, hiçbir intizam kalmad›¤› gi-bi, hiçbir fley dahi vücutta kalmaz, belki vücuda gelemez.

Meselâ, nas›l ki kemerli kubbelerdeki ustal›k sanat› okubbedeki tafllara havale edilse ve bir taburun zabite aitidaresi neferata b›rak›lsa, ya hiç vücuda gelmez, veyahutçok müflkülât ve kar›fl›kl›k içinde, intizams›z bir vaziyetalacak. Hâlbuki, o kubbelerdeki tafllara vaziyet vermekiçin, tafl nev’inden olmayan bir ustaya verilse ve taburda-ki neferat›n idaresi, mertebe itibar›yla zabitlik mahiyetinihaiz olan bir zabite havale edilse, hem sanat kolay olur,hem tedbir ve idare sühuletli olur. Çünkü tafllar ve nefer-ler birbirine mâni olurlar; usta ve zabit ise, mânisiz, hernoktaya bakar, idare eder.

‹flte, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , Vacibü’l-Vücud’un mahiyet-i kud-

siyesi, mahiyat-› mümkinat cinsinden de¤ildir. Belki, bü-tün hakaik-› kâinat, o mahiyetin Esma-i Hüsnas›ndanolan Hak isminin flualar›d›r. Madem mahiyet-i mukadde-sesi hem Vacibü’l-Vücud’dur, hem maddeden mücerret-tir, hem bütün mahiyata muhaliftir; misli, misali, mesiliyoktur. Elbette, o Zat-› Zülcelâl’in o kudret-i ezeliyesinenispeten bütün kâinat›n idaresi ve terbiyesi, bir bahar,belki bir a¤aç kadar kolayd›r. Haflr-i azam ve dâr-› ahiret,

MEKTUBAT | 423 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

mahiyat: özellikler, nitelikler.mahiyat-› mümkinat: yarat›lan-lar›n mahiyetleri, kimlikleri, yap›-lar›.mahiyet: özellik, nitelik.mahiyet-i kudsiye: her türlünoksanl›ktan uzak mahiyet.mahiyet-i mukaddese: mukad-des mahiyet; kusur ve noksanlar-dan uzak, temiz, kutsal mahiyet.mâni: engel.mânialar: engeller, zorluklar.mesil: ayn›, efl.misal: örnek.misli: benzer.muhalif: karfl›t, z›t.mücerret: cisim hâlinde bulun-mayan, gözle görülmeyen, elletutulmayan, soyut.müflkülât: güçlükler, zorluklar.nefer: rütbesiz asker, er.neferat: rütbesiz askerler, erler.nevi: çeflit, tür.nispeten: k›yasla, oranla.Sâni-i Kâinat: kâinat› mükemmelbir sanatla yaratan Allah.sebebiyet verme: sebep olma.sühulet: kolayl›k.flua: ›fl›n.tabur: askerî birlik.takyit etmek: kay›t alt›na almak,s›n›rland›rmak.tasarruf etme: bir fleyin sahibiolup idare etme, mülkünü istedi-¤i gibi kullanma.tasarrufat: bir fleyin sahibi olupidare etmeler, mülkünü istedi¤igibi kullanmalar.tedbir: idare etme, yönetme.terbiye: besleme, yetifltirme, bü-yütme.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî veflart olan; varl›¤› gerekli olan yok-lu¤u düflünülemeyen; varl›¤› zatî,ezelî olup varl›¤› vücut tabakala-r›n›n en sa¤lam›, en kuvvetlisi veen mükemmeli olan Allah.vaziyet: durum, durufl, hâl.zabit: subay.Zat-› Zülcelâl: celâl ve büyüklüksahibi zat, Allah.

dâr-› ahiret: ahiret yurdu.ef’al: fiiller, ifller.Esma-i Hüsna: Allah’›n güzelisimleri.haiz olan: tafl›yan, sahip olan.Hak: her fleyi hakk›yla yara-tan, varl›¤› hak olan ve herhakk›n sahibi olan Allah.hakaik-› kâinat: yarat›lanlaraait gerçekler.haflr-i azam: büyük haflir; k›-

yametten sonra bütün insan-lar›n bir yere toplanmalar›, Al-lah’›n ölüleri diriltip mahflereç›karmas›.havale etmek: bir ifli veya birfleyi baflka birine b›rakmak.icraat: ifller; ifl yapma, faali-yet.idare etme: yönetme; çekipçevirme.intizam: düzen, tertip, düz-

günlük.intizams›z: düzensiz, tertip-siz.kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.kubbe: yar›m küre veyakümbetimsi yap›lan bina da-m›.kudret-i ezeliye: bafl›-sonuolmayan sonsuz ‹lâhî kudret,kuvvet.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

Page 422: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Cennet ve Cehennemin icad›, bir güz mevsiminde ölmüfla¤açlar›n yeniden bir baharda ihyalar› kadar kolayd›r.

•Üçüncü S›r: Adem-i tahayyüz ve adem-i tecezzininnihayet derecede olan kolayl›¤a sebebiyet vermelerinins›rr› ise fludur ki:

Madem Sâni-i Kadîr mekândan münezzehtir; elbettekudretiyle her mekânda haz›r say›l›r. Ve madem tecezzive ink›sam yoktur; elbette her fleye karfl› bütün esmas›y-la müteveccih olabilir. Ve madem her yerde haz›r ve herfleye müteveccih olur; öyle ise mevcudat ve vesait ve ec-ram, Onun ef’aline mümanaat etmez, ta’vik etmez; bel-ki hiç lüzum yok. Faraza lüzum olsa, elektri¤in telleri gi-bi ve a¤ac›n dallar› gibi ve insan›n damarlar› gibi, eflya,vesile-i teshilât ve vas›ta-i vusul-ü hayat ve sebeb-isür’at-i ef’al hükmüne geçer. Ta’vik, takyit, men ve mü-dahale flöyle dursun, belki teshil ve tesri ve isale vesilehükmüne geçer. Demek, Kadîr-i Zülcelâl’in tasarrufat-›kudretine, her fley itaat ve ink›yat cihetinde —ihtiyaçyok; e¤er ihtiyaç olsa— kolayl›¤a vesile olur.

Elhâs › l : Sâni-i Kadîr, külfetsiz, mualecesiz, sür’atle,sühuletle, her fleyi, o fleye lây›k bir surette halk eder. Kül-liyat› cüz’iyat kadar kolay icat eder. Cüz’iyat› külliyat ka-dar sanatl› halk eder.

Evet, külliyat› ve semavat› ve arz› halk eden kim ise,semavat ve arzda olan cüz’iyat› ve efrad-› zîhayatiyeyihalk eden elbette yine Odur ve Ondan baflka olamaz.Çünkü o küçük cüz’iyat, o külliyat›n meyveleri, çekirdek-leri, misal-i musa¤¤arlar›d›r.

adem-i tahayyüz: hacimsizlik,yer ile ba¤l› olmama.adem-i tecezzi: parçalanmazl›k,bölünmez olufl.arz: yer, dünya.cihet: yön.cüz’iyat: bir bütünün yap› tafllar›;küçük parçalar.ecram: cirimler, kütleler; geze-genler.ef’al: fiiller, ifller.efrad-› zîhayatiye: can tafl›yanfertler, hayat sahiplerinin tama-m›.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.esma: isimler, adlar.faraza: farz edelim ki, söz gelifli.güz: sonbahar.halk eden: yaratan.halk etmek: yaratmak.icat etmek: vücuda getirmek,yoktan yaratmak.ihya: hayat verme, diriltme.ink›sam: bölünme, k›s›mlara ay-r›lma.ink›yat: boyun e¤me, bafl e¤me.isale: ak›tma, hareket ettirme.itaat: boyun e¤me, emre uyma.Kadîr-i Zülcelâl: büyüklük sahibive her fleye gücü yeten Allah.kudret: güç, kuvvet.külfetsiz: s›k›nt›s›z, zahmetsiz.külliyat: bütünler, parçalardan,birim elemanlardan meydana ge-lenler; büyük cisimler.lây›k: uygun, yak›fl›r.mekân: yer.men: mâni, engel.mevcudat: bütün âlemler, kâ-inat.misal-i musa¤¤ar: küçültülmüfl

424 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

örnek.mualecesiz: zahmetsiz, s›k›n-t›s›z.müdahale: kar›flma, el atma,araya girme.mümanaat: mâni olma, en-gel olma.münezzeh: uzak, ar›nm›fl, te-miz; bir fleye ihtiyac› bulun-mayan.müteveccih olma: yönelme.nihayet: son.Sâni-i Kadîr: her fleye gücüyeten ve her fleyi sanatl› ya-

ratan Allah.sebeb-i sür’at-i ef’al: fiillerinsür’at kazanmas›, h›zlanmas›sebebi.sebebiyet: sebep olma.semavat: semalar, gökler.suret: flekil, biçim.sühulet: kolayl›k.ta’vik: geciktirme, ilerlemesi-ne engel olma.takyit: kay›t ve flarta ba¤la-ma, s›n›rland›rma.tasarrufat-› kudret: Cenab-›Allah’›n kudretinin iflleri, icra-

atlar›.tecezzi: parçalara ayr›lma,bölünme.teshil: kolaylaflt›rma, kolayhale getirme.tesri: h›zland›rma, sür’at ver-me, çabuklaflt›rma.vas›ta-i vusul-ü hayat: haya-ta kavuflma vas›tas›, vesilesi,arac›.vesait: vas›talar, araçlar.vesile: sebep, vas›ta, araç.vesile-i teshilât: kolayl›k ve-silesi.

Page 423: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem o cüz’iyat› icat eden kim ise, cüz’iyat› ihata edenunsurlar› ve semavat ve arz› dahi o halk etmifltir. Çünkü,görüyoruz ki, cüz’iyat, külliyata nispeten birer çekirdek,birer küçük nüsha hükmündedir. Öyle ise, o cüz’îleri halkeden Zat›n elinde, anas›r-› külliye ve semavat ve arz bu-lunmal›d›r. Tâ ki, hikmetinin düsturlar›yla ve ilminin mi-zanlar›yla, o küllî ve muhit mevcudat›n hulâsalar›n›, ma-nalar›n›, numunelerini, o küçücük misal-i musa¤¤arlarhükmünde olan cüz’iyatta derç edebilsin.

Evet, acaib-i sanat ve garaib-i hilkat noktas›nda cüz’iy-at külliyattan geri de¤il; çiçekler y›ld›zlardan afla¤› de¤il;çekirdekler a¤açlar›n mâdûnunda de¤il. Belki, çekirdek-teki nakfl-› kader olan manevî a¤aç, ba¤daki nesc-i kud-ret olan mücessem a¤açtan daha aciptir. Ve hilkat-i insa-niye, hilkat-i âlemden daha aciptir. Nas›l ki bir cevher-ifert üstünde, esîr zerrat›yla bir Kur’ân-› hikmet yaz›lsa,semavat yüzündeki y›ld›zlarla yaz›lan bir Kur’ân-› aza-metten k›ymetçe daha ehemmiyetli olabilir; öyle de, çokküçük cüz’iyatlar var, mu’cizat-› sanatça külliyattan üs-tündür.

Beflincisi: Sab›k beyanat›m›zda, icad-› mahlûkatta

görünen hadsiz kolayl›k, gayet derecede çabukluk, niha-yetsiz sür’at-i ef’al, nihayetsiz sühuletle icad-› eflyan›n s›r-lar›n› hikmetlerini bir derece gösterdik. ‹flte flu nihayetsizsür’at ve hadsiz sühuletle vücud-u eflya, ehl-i hidayeteflöyle kat’î bir kanaat verir ki:

MEKTUBAT | 425 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

icad-› mahlûkat: yarat›lm›fllar›nvücuda gelmeleri, yoktan yarat›l-malar›.icat etmek: vücuda getirmek,yoktan yaratmak.ihata etmek: sarmak, kuflatmak.kanaat: fikir, görüfl, inanma.kat’î: kesin, flüphesiz.Kur’ân-› azamet: büyüklük veyüceli¤in Kur’ân’›.Kur’ân-› hikmet: hikmet Kur’ân’›.küllî: bütüne ait; umumî, çok, bü-yük, çok miktarda.külliyat: büyük ve bütün olan.mâdûn: afla¤›, alt, alt derece.mana: anlam.manevî: manaya ait, maddî ol-mayan.mevcudat: varl›klar.misal-i musa¤¤ar: küçültülmüflörnek.mizan: ölçü.mu’cizat-› sanat: sanat mu’cize-leri.muhit: kuflatan, saran.mücessem: cisimlenmifl, cisimhâline gelmifl.nakfl-› kader: kader yaz›s›, al›nyaz›s›.nesc-i kudret: ‹lâhî kudret doku-mas›.nihayetsiz: sonsuz.nispeten: k›yasla, oranla.numune: örnek.nüsha: yaz›l›, yaz›lm›fl fley.sab›k: geçen, geçmifl, önceki.semavat: semalar, gökler.sühulet: kolayl›k.sür’at-i ef’al: fiillerdeki sür’at, h›z.unsur: madde, element.vücud-u eflya: eflyan›n varl›¤›,vücudu, meydana gelmesi.Zat: büyüklük ve yücelik sahibiolan Zat, Allah.zerrat: zerreler, atomlar.

acaib-i sanat: sanat harikala-r›.acip: harika; flafl›lacak, hayretedilecek fley.anas›r-› külliye: dünyan›nher taraf›na yay›lm›fl olan un-surlar, maddeler, elementler.arz: yer, dünya.beyanat: aç›klamalar, izahlar.cevher-i fert: ferdin cevheri,en küçük cisim, atom.cüz’iyat: ufak tefek fleyler.cüz’î: az, pek az; parçaya aitolan.

derç etme: yerlefltirme.düstur: kanun, kaide, kural,prensip.ehemmiyet: önemli.ehl-i hidayet: hidayette vedo¤ru yolda olanlar.esîr: kâinattaki boflluklar› dol-duran, havadan hafif olup ›s›ve ›fl›¤› nakleden madde.garaib-i hilkat: yarat›l›fl hari-kalar›.gayet: son derece, hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.halk eden: yaratan.

halk etmek: yaratmak.hikmet: gaye, fayda, yarar;herkesin bilmedi¤i gizli se-bep; gizli, bilinmeyen nokta,‹lâhî gaye.hilkat-i âlem: âlemin yarat›l›-fl›.hilkat-i insaniye: insanl›¤›nyarat›l›fl›.hulâsa: bir fleyin özü, esas›,temel k›sm›.icad-› eflya: eflyan›n vücudagetirilmesi, varl›klar›n yarat›l-mas›.

Page 424: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Mahlûkat› icat eden Zat›n kudretine nispeten Cennet-ler, baharlar kadar; baharlar, bahçeler kadar; bahçeler,çiçekler kadar kolay gelir.

1 mInópMGnh ¢mùrØ`næ`nc s’pG rºoµ oã`r©nH n’nh rºoµo≤r∏nN Énes›rr›yla, nev-i beflerin haflir ve neflri, bir tek nefsin imateve ihyas› gibi sühuletlidir. 2 n¿hoôn°†rëoe Énærjnónd l™«/ªnL rºogGnPpÉna kInópMGnh kánër«n°U s’pG rânfÉnc r¿pG tasrihiyle, bütün insanlar› haflirde ihya etmek, istirahatiçin da¤›lan bir orduyu bir boru sesiyle toplamak kadarkolayd›r.

‹flte flu hadsiz sür’at ve nihayetsiz sühulet, bilbedahe,kudret-i Sâniin kemaline ve her fley Ona nispeten kolayoldu¤una delil-i kat’î ve bürhan-› yakînî oldu¤u hâlde,ehl-i dalâletin nazar›nda Sâniin kudretiyle eflyan›n teflkilive icad› —ki, vücup derecesinde sühuletlidir— bin dere-ce muhal olan kendi kendine teflekkül ile iltibasa sebepolmufltur. Yani baz› adî fleylerin vücuda gelmelerini çokkolay gördükleri için, onlar›n teflkilini, teflekkül teveh-hüm ediyorlar. Yani, “icat edilmiyorlar, belki kendi ken-dine vücut buluyorlar.” ‹flte, gel, ahmakl›¤›n nihayetsizderecat›na bak ki, nihayetsiz bir kudretin delilini, onunademine delil yapar; nihayetsiz muhalât kap›s›n› açar.Çünkü o hâlde, Sâni-i Âleme lâz›m olan nihayetsiz kud-ret ve muhit ilim gibi evsaf-› kemal, her mahlûkun herzerresine verilmek lâz›m gelir; tâ kendi kendine teflekküledebilsin.

adem: yokluk.adî: de¤ersiz, basit.ahmak: ak›ls›z, sersem, kal›n ka-fal›.bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bürhan-› yakînî: kesin ve inand›-r›c› delil.delil-i kat’î: kesin ve inand›r›c›delil.derecat: dereceler, basamaklar.ehl-i dalâlet: do¤ru ve hak yol-dan sapanlar.evsaf-› kemal: mükemmellik va-s›flar›, s›fatlar›, özellikler.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.haflir: k›yametten sonra bütüninsanlar›n diriltilip bir yere top-lanmalar›, Allah’›n, ölüleri diriltipmahflere ç›karmas›.huzur: kat, makam, ön.icat: vücuda getirme, yoktan ya-ratma.ihya: hayat verme, canland›rma,diriltme.iltibas: kar›flt›rma.imate: öldürme, ölüme sebep ol-ma.istirahat: dinlenme, rahatlama.kemal: tam ve mükemmel olma;mükemmellik.kudret: güç, kuvvet, iktidar.kudret-i Sâni: her fleyi sanatl› birflekilde yaratan Cenab-› Hakk›nkudreti.mahlûk: yarat›lm›fl, yarat›k.mahlûkat: yarat›lm›fllar, Allah ta-raf›ndan yarat›lanlar.muhal: imkâns›z.muhalât: olmas› mümkün olma-

yanlar.muhit: kuflatan, saran.nazar: bak›fl, görüfl, düflünce.nefis: can.neflir: da¤›tma, yayma.nev-i befler: insan türü, bü-tün insanlar.nihayetsiz: sonsuz.nispeten: k›yasla, oranla.

Sâni: her fleyi sanatl› olarakyaratan Allah.Sâni-i Âlem: bütün âlemi sa-natla yaratan Allah.sühulet: kolayl›k.tasrih: aç›k aç›k söyleme.teflekkül etme: flekillenme,flekil alma.teflkil: flekillendirme, flekil

verme.tevehhüm: vehimlenme, ku-runtuya kap›lma.vücup: gereklilik, zorunluluk.vücut: varl›k.Zat: büyüklük ve yücelik sa-hibi olan Zat, Allah.zerre: çok küçük parça, mo-lekül, atom.

1. Sizin yarat›lman›z da, diriltilmeniz de tek bir kiflinin yarat›l›p diriltilmesi gibidir. (Lokman Su-resi: 28.)

2. Tek bir sesledir ki, hepsi birden toplan›p huzurumuza getirilirler. (Yâsin Suresi: 53.)

426 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 425: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ON B‹R‹NC‹ KEL‹ME

oÒ°/ünŸrG p¬r«ndpGnh Yani, dâr-› fânîden dâr-› bâkîye dönülecek

ve Kadim-i Bâkî’nin makarr-› saltanat-› ebediyesine gidi-lecek. Ve kesret-i esbaptan, Vahid-i Zülcelâl’in daire-ikudretine gidilecek; dünyadan ahirete geçilecek. Merci-iniz onun dergâh›d›r, melceiniz onun rahmetidir ve hake-za…

fiu kelimenin, bunlar gibi, ifade etti¤i pek çok hakikat-ler var. fiu hakikatlerin içinde, saadet-i ebediye ile Cen-nete dönece¤inizi ifade eden hakikat ise, Onuncu Sözünon iki bürhan-› kat’î-yi yakîni ile ve Yirmi Dokuzuncu Sö-zün pek çok delâil-i kàt›ay› tazammun eden alt› esas›ylao derece kat’î ispat edilmifltir ki, baflka beyana hacet b›-rakm›yor. Gurup eden güneflin ertesi sabah yeniden tulûedece¤i kat’iyetinde, o iki Söz ispat etmifller ki, flu dün-yan›n manevî günefli olan hayat dahi harab-› dünya ilegurubundan sonra, haflrin sabah›nda bâkî bir surette tu-lû edecektir. Ve cin ve insin bir k›sm› saadet-i ebediyeyeve bir k›sm› da flekavet-i ebediyeye mazhar olacakt›r.

Madem Onuncu ve Yirmi Dokuzuncu Sözler bu haki-kati kemaliyle ispat etmifller, sözü onlara havale edip,yaln›z deriz ki:

Sab›k beyanatta kat’î ispat edildi¤i üzere, nihayetsizbir ilm-i muhit ve hadsiz bir irade-i külliye ve nihayetsizbir kudret-i mutlaka sahibi olan flu kâinat›n Sâni-i Ha-kîm’i ve flu insanlar›n Hâl›k-› Rahîm’i, bütün semavî

MEKTUBAT | 427 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kat’î: kesin, flüphesiz.kat’iyet: kat’îlik, kesinlik.kemal: mükemmellik, kusursuz-luk; tam ve eksiksiz olma.kesret-i esbap: sebeplerin çoklu-¤u.kudret-i mutlaka: sonsuz ve s›-n›rs›z kudret.makarr-› saltanat-› ebediye:ebedî saltanat merkezi; ahiret di-yar›.manevî: manaya ait, maddî ol-mayan.mazhar olma: nail olma, eriflme,kavuflma.melce: s›¤›n›lacak yer, s›¤›nak.merci: dönülecek, s›¤›n›lacak,baflvurulacak yer.nihayetsiz: sonsuz.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.sab›k: geçen, geçmifl, önceki.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanatla vehikmetle yaratan Allah.semavî: Allah taraf›ndan olan, ‹lâ-hî; gökten gelen.suret: flekil, biçim, tarz.flekavet-i ebediye: sonsuz s›k›nt›ve iflkence, bitmeyen azap.tazammun etme: içinde bulun-durma.tulû etme: do¤ma.Vahid-i Zülcelâl: celâl, haflmetsahibi ve bir olan Allah.

ahiret: öbür dünya.bâkî: sürekli ve kal›c›.beyan: anlatma, aç›klama,izah.beyanat: aç›klamalar, izahlar.bürhan-› kat’î: kat’î, kesindelil.daire-i kudret: kudret daire-si; kuvvet, güç dairesi.dâr-› bâkî: devaml› ve kal›c›yer, ahiret.dâr-› fânî: ölümlü, gelip geçi-ci yer, dünya.delâil-i kàt›a: kat’î, kesinlefl-

mifl deliller.dergâh: büyük bir huzura gi-rilecek kap›, huzur.hacet: ihtiyaç; gerek.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakeza: bunun gibi, benzeri.hakikat: gerçek.Hâl›k-› Rahîm: Sonsuz mer-hamet ve flefkat sahibi yara-t›c›, Allah.harab-› dünya: dünyan›n ha-rap olmas›, y›k›lmas›.haflir: k›yametten sonra bü-tün insanlar›n diriltilip bir ye-

re toplanmalar›.havale etme: bir ifli veya birfleyi baflka birine b›rakma.ifade etme: anlatma.ilm-i muhit: her fleyi ihataedici, kuflat›c› ilim.ins: insan.irade-i külliye: Cenab-› Hak-k›n her fleye hâkim olan veher fleyi içine alan iradesi.ispat: do¤ruyu delillerle gös-terme.Kadim-i Bâkî: ezelî ve ebedîolan, Allah.

Page 426: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kitaplar› ve fermanlar›yla Cenneti ve saadet-i ebediyeyinev-i beflerin ehl-i iman›na vaat etmifltir. Madem vaat et-mifltir; elbette yapacakt›r. Çünkü vaadinde hulf etmek,Ona muhaldir. Çünkü vaadini ifa etmemek, gayet çirkinbir noksand›r. Kâmil-i Mutlak, noksandan münezzeh vemukaddestir. Vaat etti¤ini yapmamak, ya cehlinden veyaaczinden yapamaz. Hâlbuki, o Kadîr-i Mutlak ve Alîm-iKülli fiey hakk›nda, cehil ve acz muhal oldu¤undan,hulf-ü vaat dahi muhaldir.

Hem, baflta Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm ola-rak bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve ehl-i iman, müte-madiyen o Rahîm-i Kerîm’den vaat etti¤i saadet-i ebedi-yeyi rica edip yalvar›yorlar ve niyaz edip istiyorlar.

Hem bütün Esma-i Hüsna ile beraber istiyorlar. Çün-kü, baflta flefkati ve rahmeti, adaleti ve hikmeti ve Rah-man ve Rahîm, Âdil ve Hakîm isimleri ve rububiyeti vesaltanat› ve Rab ve Allah isimleri gibi ekser Esma-i Hüs-nas›, daire-i ahireti ve saadet-i ebediyeyi iktiza ve istilzamederler ve tahakkukuna flahadet ve delâlet ediyorlar. Bel-ki, Onuncu Sözde ispat edildi¤i gibi, bütün mevcudat bü-tün hakaik›yla dâr-› ahirete iflaret ediyorlar.

Hem, ferman-› azam olan Kur’ân-› Hakîm, binler ayatve beyyinat›yla ve berahin-i sad›ka-i kat’iyesiyle o haki-kati gösteriyor ve talim ediyor. Ve nev-i beflerin mâbihi-liftihar› olan Habib-i Ekrem, binler mu’cizat-› bâhireyeistinat ederek, bütün hayat›nda, bütün kuvvetiyle o

acz: âcizlik, güçsüzlük.adalet: her hak sahibine hakk›n›ntam ve eksiksiz verilmesi.Âdil: her hak sahibine hakk›n› ve-ren, her zaman adaletle hükme-den Allah.aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.Alîm-i Külli fiey: her fleyi bilen veher fley ilmi dahilinde olan Allah. asfiya: samimî, saf, tuttu¤u yoldo¤ru olan takva sahibi kimseler.ayat: ayetler; iflaretler, deliller.berahin-i sad›ka-i kat’iye: kesinve dosdo¤ru deliller.beyyinat: aç›k deliller.cehil: cahillik, bilgisizlik.daire-i ahiret: ahiret yeri, ahiretâlemi.dâr-› ahiret: ahiret yeri, ahiretyurdu.delâlet: delil olma, gösterme.ehl-i iman: inananlar, iman sa-hipleri.ekser: pek çok.enbiya: nebîler, peygamberler.Esma-i Hüsna: Allah’›n güzelisimleri.Fahr-i Âlem: âlemin kendisiyleövündü¤ü Peygamberimiz Hz.Muhammed.ferman: emir, buyruk.ferman-› azam: en büyük fer-man, emir, buyruk.Habib-i Ekrem: Allah’›n en cö-mert ve sevgili kulu olan Hz. Mu-hammed.hakaik: hakikatler, gerçekler; as›lve esaslar.Hakîm: her fleyi bir maksatla uy-gun ve hikmetle yaratan, hikmetsahibi Allah.hikmet: herkesin bilmedi¤i gizlisebep, ‹lâhî gaye; yerli yerinde,faydal› ve anlaml› olufl.hulf etmek: caymak, vazgeçmek.hulf-ü vaat: sözden dönme.ifa etmeme: yerine getirmeme.iktiza etme: gerektirme.ispat: kan›tlama.istilzam etme: lüzumlu k›lma,gerektirme.istinat etme: dayanma.Kadîr-i Mutlak: hiç bir kay›t veflarta tâbi olmaks›z›n her fleyegücü yeten sonsuz kudret sahibi,Allah.Kâmil-i Mutlak: s›n›rs›z mükem-mellik ve kusursuzlu¤un sahibiAllah.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.mâbihiliftihar: iftihar vesilesi,övünç kayna¤›.mevcudat: varl›klar.mu’cizat-› bâhire: apaç›k mu’ci-zeler.

muhal: imkâns›z.mukaddes: kutsal, her türlükusur ve noksandan uzak.münezzeh: uzak, ar›nm›fl, te-miz.mütemadiyen: sürekli ola-rak.nev-i befler: insan türü, in-sanl›k.niyaz: dua, yalvarma.noksan: eksiklik.Rab: her varl›¤a ihtiyaçlar›n›veren, yetifltiren, sevk, idareve terbiye eden Allah.

Rahîm: merhametli, ac›yan,ac›y›p esirgeyen Allah.Rahîm-i Kerîm: ikram› bololan ve kullar›na çok çokmerhamet eden Allah.Rahman: rahmeti bütün her-kese yay›lan ve bütün yarat›l-m›fllar›n r›z›klar›n› ve geçimflekillerini içine alan rahmetinsahibi Allah.rahmet: ac›ma, merhametetme, esirgeme, ba¤›fllama.rububiyet: Cenab-› Allah’›nher zaman, her yerde, her

mahlûka muhtaç oldu¤u fley-leri vermesi, onlar› idare veterbiye etmesi s›fat›.

saadet-i ebediye: sonsuzmutluluk.

flahadet: flahitlik, tan›kl›k.

flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek sevme, içten ve karfl›l›ks›zmerhamet, karfl›l›k bekleme-den yard›m etme.

tahakkuk: gerçekleflme.

talim etme: ö¤retme, yetifl-tirme, e¤itme.

428 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 427: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Âl ve Ashap: Peygamberimizinâilesinden olanlar ve Sahabeler.âmin: “Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-bul eyle!” anlam›nda duan›n so-nunda söylenir.bereket: bolluk, bereket; mutlu-luk, saadet.Erhamürrâhimîn: merhametedenlerin en merhametlisi.hakikat: gerçek.haflreylemek: k›yametten sonrabütün insanlar› diriltip bir yeretoplamak.hikmetle yapmak: belirli gayele-re yönelik, faydal›, anlaml› veyerli yerinde yapmak.ihsan: ikram, lütuf, ba¤›fl, iyilik.ispat etme: do¤ruyu delillerlegösterme.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek, korumak, iyilik etmek.meyletme: yönelme, e¤ilim gös-terme.nasip: k›smet; ulafl›lan, elde edi-lebilen fley.naflir: neflreden, da¤›tan, yayan;eser yay›nlayan.noksan: eksiklik.Rab: her varl›¤a muhtaç oldu¤ufleyleri veren, yetifltiren, onlar›idare ve terbiye eden Allah.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.salât: Hz. Peygambere dua; Hz.Muhammed’e, ashab›na, ailesineAllah’›n rahmet ve ma¤firetini,meleklerin isti¤far›n› ve mü’min-lerin dualar›n› dileme.flefaat: Hz. Peygamberin ve di¤ersalih kullar›n, baz› günahkârmü’minleri ba¤›fllamas›n› Al-lah’tan dilemeleri.tenzih etme: Allah’› flan›na lây›kolmayan fleylerden, her türlü ek-sik ve noksandan uzak ve yücetutma.tevbe: ifllenmifl bir günahtan pifl-manl›k duyup bir daha iflleme-mek üzere söz verme.zat: kifli, flah›s, fert; Hz. Muham-med.

hakikati ders vermifl, ispat etmifl, ilân etmifl, görmüfl vegöstermifl.

pπrgnG ¢pSÉnØrfnG pOnón©pH /¬pÑrë°nUnh /¬pd'G ='¤nYnh p¬r«n∏nY r∑pQÉnHnh rºu∏°nSnh pqπn°U -nGÉnæj/ópdGnhnh Gkó«/©n°S o¬nÑpMÉn°Unh o√nAÉn≤naoQnh o√nöpTÉnfnh ÉnfröoûrMGnh pásæ`n`÷r G≈pa pásæn÷rGnásæ`n÷r G Énær∏pNrOnGnh o¬nànYÉnØn°T ÉnærboRrQGnh /¬pFBGnƒpd nârënJ ÉnæpJGnƒnNnGnh ÉnænfGnƒrNpGnh

1 nÚ/e'G nÚ/e'G nÚ/ªpMGsôdG nºnMrQnG BÉnj n∂pànªrMnôpH /¬pHÉnë°rUnGnh /¬pd'G n™nenór©nH ÉnænHƒo∏ob rÆpõoJ n’ Énæs`HnQ 2@ ÉnfrÉn£rNnG rhnG BÉnæ«°pùnf r¿pG BÉnfròpNGnDƒoJ n’ Énæs`HnQ

3 oÜÉsgnƒrd G nârfnG n∂sfpG kánªrMnQ n∂rfoónd røpe Énænd rÖngnh Énænàrjnóng rPpGrøpe kInór≤oY rπo∏rMGnh @ …/ôrenG /‹ rô°uùnjnh @ …/Qrón°U /‹ rìnô°rTG uÜnQ

4@ /‹rƒnb Gƒo¡n≤rØnj @ /ÊÉn°ùpdnârfnG n∂sfpG Énær«n∏nY rÖoJnh @ oº«/∏n©rdG o™«/ªs°ùdG nârfnG n∂sfpG Ésæpe rπsÑn≤nJ Énæs HnQ

5

oº«/MsôdG oÜGsƒsàdG6 oº«/µn◊r G oº«/∏n©rdG nârfnG n∂sfpG Énænàrªs∏`nY Éne s’pG BÉnænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑ°oS

x

MEKTUBAT | 429 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

1. Allah’›m, ona, Âline ve Ashab›na, Cennet ehlinin Cennette al›p verdikleri nefesler say›s›ncasalât, selâm ve bereket ihsan eyle. Bizi ve bu kitab›n naflirini, arkadafllar›n›, sahibi olan Sa-id’i, anne ve babalar›m›z›, erkek ve k›z kardefllerimizi o zat›n sanca¤› alt›nda saidler olarakhaflreyle. Onun flefaatini bize nasip et. Onun Âl ve Ashab›yla birlikte bizi Cennete koy. Bu-nu rahmetinle ihsan eyle, ey Erhamürrâhimîn! Âmin, âmin.

2. Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düfler de bir kusur ifllersek bizi onunla hesaba çekme.(Bakara Suresi: 286.)

3. Ey Rabbimiz! Bizi do¤ru yola erifltirdikten sonra kalplerimizi sap›kl›¤a meylettirme. Yücekat›ndan bize bir rahmet ba¤›flla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bizeba¤›fllayan Sensin. (Âl-i ‹mran Suresi: 8.)

4. Ey Rabbim, gönlüme genifllik ver. ‹flimi kolaylaflt›r. Dilimdeki tutuklu¤u çöz—tâ ki sözümüiyice anlas›nlar. (Taha Suresi: 25-28.)

5. Ey Rabbimiz! Dualar›m›z› kabul buyur. Her fleyi hakk›yla ifliten de, her fleyi hakk›yla bilen

de ancak Sensin. • Muhakkakki tevbeleri çok kabul eden veçok merhamet eden ancakSensin. (Bakara Suresi: 127,128.)

6. Seni her türlü noksandan ten-zih ederiz. Senin bize ö¤retti-¤inden baflka bizim hiçbir bil-gimiz yoktur. Sen her fleyihakk›yla bilir, her ifli hikmetleyapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

Page 428: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirminci Mektubun Onuncu Kelimesine Zeyildir

2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh |1 o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

W3 o܃o∏o≤rdG tøpÄnªr£nJ $G pôrcpòpH nB’nG

4 n¿ƒo°ùpcÉn°ûnàoe oABÉncnôo°T p¬«/a kÓoLnQ kÓnãne *G nÜnôn°V

Sual : Sen çok yerlerde demiflsin ki: “Vahdette ni-

hayet derecede kolayl›k var; kesrette ve flirkte nihayetmüflkülât oluyor. Vahdette vücup derecesinde bir sühuletvar; flirkte imtina derecesinde bir suubet var” diyorsun.Hâlbuki, gösterdi¤in müflkülât ve muhalât, vahdet tara-f›nda da cereyan eder. Meselâ, diyorsun: “E¤er zerrelermemur olmazlarsa, her bir zerrede, ya bir ilm-i muhit ve-ya bir kudret-i mutlaka veya hadsiz manevî makineler,matbaalar bulunmak lâz›m gelir. Bu ise yüz derece mu-haldir.” Hâlbuki, o zerreler memur-u ‹lâhî de olsalar, yi-ne öyle bir mazhariyet lâz›m gelir; tâ hadsiz muntazamvazifelerini yapabilsinler. Bunun hallini isterim.

Elcevap : Çok Sözlerde izah ve ispat etmifliz ki, bü-

tün mevcudat bir tek Sânia verilse, bir tek mevcut gibi

cereyan etme: meydana gelme,olma.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.ilm-i muhit: her fleyi ihata eden,kuflatan ilim.imtina: imkâns›zl›k.ispat etmek: do¤ruyu delillerlegöstermek.izah etmek: aç›klamak.kesret: çokluk.kudret-i mutlaka: sonsuz ve s›-n›rs›z kudret.kusur: eksiklik, noksanl›k; ay›p,özür.manevî: maddî olmayan, mana-ya ait.mazhariyet: kavuflma flereflen-me, elde etme, nail olma.memur-u ‹lâhî: Allah’›n memuru.mevcudat: yarat›lm›fl fleylerin ta-mam›, varl›klar.mevcut: varl›k.muhal: imkâns›z.muhalât: muhaller, olmayacakfleyler, imkâns›zl›klar.muntazam: düzenli.müflkülât: güçlükler, zorluklar.nihayet: son.noksan: eksiklik.Sâni: her fleyi sanatl› bir flekilde

yaratan Allah.sual: soru.suubet: güçlük, zorluk.sühulet: kolayl›k.flirk: Allah’a ortak koflma.tenzih etme: Allah’› flan›nalây›k olmayan fleylerden, her

türlü eksik ve noksandanuzak ve yüce tutma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma, Cenab-› Hakk› flan›na lâ-y›k ifadelerle anma.tevhit: Allah’›n bir oldu¤una

inanma.vahdet: birlik.vazife: görev, ifl.vücup: varl›¤› gerekli olma,gerekme.zerre: en küçük parça; atom.zeyil: ek, ilâve.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’› anmakla huzur bulur. (Ra’d Suresi: 28.)4. Allah, flirk ile tevhit aras›ndaki fark› anlaman›z için, birçok geçimsiz kimsenin ortakl›¤› al-

t›ndaki köle misalini verdi. (Zümer Suresi: 29.)

430 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 429: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kolay ve sühuletli olur. E¤er müteaddit esbaba ve tabiataisnat edilse, bir tek sinek semavat kadar, bir çiçek bir ba-har kadar, bir meyve bir bahçe kadar müflkülâtl› ve su-ubetli olur. Madem flu mesele baflka Sözlerde izah ve is-pat edilmifl; onlara havale edip, flurada yaln›z üç iflaretile o hakikate karfl› nefsin itminan›n› temin edecek üçtemsil beyan edece¤iz.

B‹R‹NC‹ TEMS‹L: Meselâ, fleffaf parlak bir zerrecik,bizzat kendi bafl›yla, bir kibrit bafl› kadar bir nur, içindeyerleflmez ve ona mastar olamaz. Kendi cirmi kadar vemahiyeti miktar›nca, bilasale, cüz’î zerre gibi bir nuruolabilir. Fakat o zerrecik, günefle intisap edip, ona karfl›gözünü aç›p baksa, o vakit, o koca günefli ziyas›yla, el-van-› seb’as›yla, hararetiyle, hatta mesafesiyle içine ala-bilir ve bir nevi tecelli-i azam›na mazhar olur. Demek, ozerre kendi kendine kalsa, bir zerre kadar ancak ifl göre-bilir. E¤er günefle memur ve mensup ve mir’at say›lsa,günefl gibi, güneflin icraat›ndaki bir k›s›m cüz’î numune-lerini gösterebilir.

‹flte, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , her bir mevcut, hatta her bir zer-

re, e¤er kesrete ve flirke ve esbaba ve tabiata ve kendikendine isnat edilse, o vakit her bir zerre, her bir mev-cut, ya bir ilm-i muhit ve kudret-i mutlaka sahibi olmal›;veyahut hadsiz manevî makine ve matbaalar, içinde te-flekkül etmeli—tâ ona tevdi edilen acip vazifeleri yapabil-sin. E¤er o zerreler Vahid-i Ehade isnat edilse, o vakither bir masnu, her bir zerre Ona mensup olur, Onun

MEKTUBAT | 431 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

mastar: kaynak, temel.mazhar olma: görünme yeri ol-ma; kavuflma, eriflme.mensup: ba¤l›; alâkas› bulunan.mevcut: varl›k.mir’at: ayna.müflkülât: güçlükler, zorluklar.müteaddit: çeflitli, bir çok, birdenfazla.nefis: can.nevi: çeflit, tür.numune: örnek, misal.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.semavat: semalar, gökler.suubet: güçlük, zorluk.sühulet: kolayl›k.fleffaf: saydam, içinden ›fl›k ge-çen, bir taraf›ndan bak›ld›¤›ndadi¤er taraf› da görülen.flirk: Allah’a ortak koflma.tabiat: âlem ve içindekiler, mad-dî âlem, do¤a; yarat›lm›fl olanfleylerin tamam›; âlem ve içinde-kiler, maddî âlem, do¤a.tecelli-i azam: en büyük tecelli,yans›ma.temin etme: sa¤lama.temsil: örnek, benzetme.teflekkül etme: meydana gelme,oluflma.tevdi etme: emanet olarak b›-rakma, emanet etme.Vahid-i Ehad: bir olan ve birli¤iher bir fleyde tecelli eden Allah.vakit: zaman; an.vazife: görev, ifl.zerre: en küçük parça; atom.zerrecik: en küçük parçac›k.ziya: ›fl›k.

acip: harika; flafl›rt›c›, hayretverici.beyan etme: aç›klama, izahetme.bilasale: bizzat, kendisi.bizzat: kendisi, flahs›.cirim: cisim, hacim, kütle, vü-cut.cüz’î: pek az.elvan-› seb’a: yedi renk.esbap: sebepler.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.

hakikat: gerçek.hararet: s›cakl›k, ›s›.havale etme: bir ifli veya birfleyi baflka birine b›rakma.icraat: ifller; faaliyet.ilm-i muhit: her fleyi ihataeden, kuflatan ilim.intisap etme: ba¤lanma.isnat etme: dayand›rma.ispat etme: do¤ruyu delillerlegösterme.itminan: inanma, tam olarak

bilme, tatmin olmuflluk.izah etme: aç›klama.kesret: çokluk.kudret-i mutlaka: sonsuz ves›n›rs›z kudret.mahiyet: as›l, esas, hakikat,iç yüz.manevî: maddî olmayan; ma-naya ait.masnu: sanatl› bir flekilde ya-p›lm›fl, sanat de¤eri yüksekfley.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

Page 430: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

memuru hükmüne geçer. fiu intisab› onu tecelliye maz-har eder. Bu mazhariyet ve intisapla, nihayetsiz bir ilimve kudrete istinat eder. Hâl›k’›n›n kuvvetiyle, milyonlardefa kuvvet-i zatîsinden fazla iflleri, vazifeleri, o intisap veistinat s›rr›yla yapar.

‹K‹NC‹ TEMS‹L: Meselâ iki kardefl var. Birisi cesur,kendine güvenir; di¤eri hamiyetli, milliyetperverdir.

Bir muharebe zaman›nda, kendine güvenen adamdevlete intisap etmez, kendi bafl›yla ifl görmek ister. Ken-di kuvvetinin menbalar›n› belinde tafl›maya mecbur olur.Teçhizat›n›, cephanelerini kendi kuvvetine göre çekme-ye muztard›r. O flahsî ve küçük kuvvet miktar›nca, düfl-man ordusunun bir onbafl›s›yla ancak mücadele eder;fazla bir fley elinden gelmez.

Öteki kardefl kendine güvenmiyor ve kendisini âciz,kuvvetsiz biliyor; padiflaha intisap etti, askere kaydedildi.O intisap ile, koca bir ordu ona nokta-i istinat oldu. Veo istinat ile, arkas›nda padiflah›n himmetiyle bir ordununmanevî kuvveti tahflit edilebilir bir kuvve-i maneviye ileharbe at›ld›. Tâ düflman›n ma¤lûp ordusu içindeki flah›nbüyük bir müflirine rast geldi. Kendi padiflah› nam›na,“Seni esir ediyorum, gel” der, esir eder, getirir.

fiu hâlin s›rr› ve hikmeti fludur ki:

Evvelki bafl›bozuk, kendi menba-› kuvvetini ve teçhiza-t›n› kendisi tafl›maya mecbur oldu¤u için, gayet cüz’î iflgörebilirdi. fiu memur ise, kendi kuvvetinin menba›n›

âciz: güçsüz, elinden bir fley gel-meyen.cephane: mermi; savafl malze-mesi.cüz’î: az, pek az.gayet: son derece.Hâl›k: her fleyi yoktan var eden,yarat›c›; Allah.hamiyetli: din, millet, bayrak, va-tan gibi mukaddes de¤erleri ko-ruma duygusu ve gayreti olan.harp: savafl.hikmet: gizli sebep; bilinmeyennokta.himmet: yard›m; ciddî gayretgösterme, çal›flma.hükmüne geçmek: yerine geç-mek, gibi olmak.intisap: ba¤lanma.

432 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

istinat: dayanma.kudret: güç, kuvvet.kuvve-i maneviye: manevîgüç, moral.kuvvet-i zatî: flahsî güç; ken-disinde var olan kuvvet, güç.ma¤lûp: yenilmifl.manevî: manaya ait, maddîolmayan.mazhar etme: kavuflturma,erifltirme; görünme yeri yap-ma.mazhariyet: kavuflma, flere-flenme, elde etme, nail olma.

mecbur olmak: bir ifli yap-mak zorunda kalma.menba: kaynak.menba-› kuvvet: kuvvetkayna¤›.muharebe: harp, savafl.muztar: çaresiz kalm›fl, birfleyi yapmak zorunda kalm›fl.mücadele etme: savaflma,çat›flma.müflir: mareflal.nihayetsiz: s›n›rs›z, sonsuz.nokta-i istinat: dayanaknoktas›.

rast gelmek: karfl›laflmak.s›r: anlafl›lmas› zor, ince yan.s›rr-› hikmet: herkesin bil-medi¤i gizli sebep.flah: padiflah, sultan, hüküm-dar.flahsî: kiflisel, kifliye özel.tahflit etme: y›¤ma, biriktir-me; destekleme, yard›m et-me.tecelli: yans›ma, görünme.teçhizat: cihazlar, donan›m.temsil: örnek, benzetme.vazife: görev, ifl.

Page 431: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

tafl›maya mecbur de¤il; belki onu ordu ve padiflah tafl›-yor. Mevcut telgraf ve telefon teline makinesini küçük birtel ile raptetmek gibi, flu adam bu intisapla kendini ohadsiz kuvvete rapteder.

‹flte, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , e¤er her mahlûk, her zerre, do¤-

rudan do¤ruya Vahid-i Ehade isnat edilse ve onlar Onaintisap etseler, o vakit o intisap kuvvetiyle ve Seyyidininhavliyle, emriyle, kar›nca Firavunun saray›n› bafl›na y›-kar, bafl afla¤› atar; sinek Nemrut’u gebertip Cehennemeatar; bir mikrop en cebbar bir zalimi kabre sokar; bu¤-day tanesi kadar çam çekirde¤i, bir da¤ gibi bir çam a¤a-c›n›n destgâh› ve makinesi hükmüne geçer; havan›n zer-resi, bütün çiçeklerin, meyvelerin ayr› ayr› ifllerinde, te-flekkülâtlar›nda muntazaman, güzelce çal›flabilir. Bütünbu kolayl›k, bilbedahe, memuriyet ve intisaptan ileri ge-liyor. E¤er ifl bafl›bozuklu¤a dönse, esbaba ve kesrete vekendi kendilerine b›rak›l›p flirk yolunda gidilse, o vakither fley cirmi kadar ve fluuru miktar›nca ifl görebilir.

ÜÇÜNCÜ TEMS‹L: Meselâ, iki arkadafl var; hiç gör-medikleri bir memleketin ahvaline dair istatistikli bir ne-vi co¤rafya yazmak istiyorlar.

Birisi, o memleketin padiflah›na intisap edip, telgrafve telefon dairesine girer, on paral›k bir tel ile kendi te-lefon makinesini devletin teline rapteder. Her yer ile gö-rüflür, muhabere eder, malûmat al›r. Gayet muntazam vemükemmel co¤rafya istatisti¤ine ait sanatkârâne bir eseryapar.

MEKTUBAT | 433 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

temsil: benzetme, örnek.teflekkülât: oluflumlar, meydanagelifller.Vahid-i Ehad: Bir olan ve birli¤iher bir fleyde tecelli eden Allah.zalim: zulmeden; haks›zl›k ve kö-tülük yapan.zerre: en küçük parça; atom.

ahval: hâller, durumlar.bilbedahe: aç›k bir flekilde.cebbar: zorba, zorlay›c›, zorkullanan.cirim: cisim, hacim, kütle, vü-cut.esbap: sebepler.gayet: son derece.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.havl: güç, kuvvet.intisap: ba¤lanma.isnat etme: dayand›rma.

istatistik: çeflitli olaylar›, birneticeye ulaflmak veya buolaylardan bir hüküm ç›kar-mak amac›yla düzenli flekildetoplay›p say›larla göstermeilmi.kesret: çokluk.mahlûk: yarat›lm›fl, yarat›k.malûmat: bilgiler.mecbur: bir ifli yapma zorun-da kalm›fl.memuriyet: memurluk.

mevcut: var olan.muhabere: haberleflme.muntazam: düzenli, düzgün.muntazaman: düzenli olarak.nevi: çeflit, tür.raptetmek: ba¤lamak.sanatkârâne: sanatkârca, sa-natl› bir flekilde.Seyyid: Efendi; Allah.flirk: Allah’a ortak koflma.fluur: tan›ma ve kavrama gü-cü; anlay›fl, idrak.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

Page 432: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Öteki arkadafl ise, ya elli sene mütemadiyen gezecekve müflkülâtla her yeri görüp, her hâdiseyi iflitecek; ve-yahut milyonlarla liray› sarf edip, devletin tel ve telefontemdidat› kadar ve padiflah gibi telgraf sahibi olacak. Tâ,evvelki arkadafl› gibi o mükemmel eseri yaps›n.

Öyle de, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , e¤er hadsiz eflya ve mahlû-

kat Vahid-i Ehade verilse, o vakit o irtibat ile her fley bi-rer mazhar olur. O fiems-i Ezelînin tecellisine mazhari-yetle, kavanin-i hikmetine ve desatir-i ilmiyesine ve ne-vamis-i kudretine irtibat peyda eder. O vakit, havl vekuvvet-i ‹lâhiye ile her fleyi görür bir gözü ve her yere ba-kar bir yüzü ve her ifle geçer bir sözü hükmünde bir cil-ve-i Rabbaniyeye mazhar olur. E¤er o intisap kesilse, ofley, bütün eflyadan dahi ink›ta eder, cirmi kadar bir kü-çüklü¤e s›¤›fl›r. O hâlde bir ulûhiyet-i mutlaka sahibi ol-mal› ki, evvelki vaziyette gördü¤ü iflleri görebilsin.

Elhâs › l : Vahdet ve iman yolunda, vücup derecesindebir sühulet ve kolayl›k var; flirk ve esbapta imtina dere-cesinde müflkülât ve suubet var. Çünkü bir vahit, külfet-siz olarak kesir eflyaya bir vaziyet verir ve bir neticeyi is-tihsal eder. E¤er o vaziyeti almay› ve o neticeyi istihsaletmeyi, o eflya-i kesireye havale edilse, o vakit pek çokkülfetle ve pek çok hareketlerle ancak o vaziyet al›n›r veo netice istihsal edilir.

Meselâ, Üçüncü Mektupta denildi¤i gibi, semavatmeydan›nda, flems ve kamer kumandas› alt›nda y›ld›zlarordusunu harekete getirmekle, her gece ve her sene,

cilve-i Rabbaniye: bütün varl›k-lar› idare ve terbiye eden Allah’›nkudret ve iradesinin cilvesi, yans›-mas›.cirim: cisim, hacim, kütle, vücut.desatir-i ilmiye: ilmin düsturlar›,kurallar›.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.esbap: sebepler.eflya-i kesîre: pek çok eflyahâdise: olay.hadsiz: s›n›rs›z.havale: bir ifli veya bir fleyi baflkabirine b›rakma.havl: güç, kuvvet.iman: Allah’a inanma.imtina: imkâns›zl›k.ink›ta’ etme: kesilme.intisap: ba¤lanma.irtibat: bir fleye ba¤l› olma, ba¤-lanma.istihsal: meydana getirme, eldeetme, üretme.kamer: ay.kavanin-i hikmet: hikmet ka-nunlar›.kesîr: çok; çeflitli, türlü.kuvvet-i ‹lâhiye: ‹lâhî kuvvet; Al-lah’›n kuvvetikülfet: s›k›nt›, zorluk.mahlûkat: yarat›lm›fllar, yarat›k-lar.mazhar olma: görünme yeri ol-ma; kavuflma, eriflme.mazhariyet: bir fleyin göründü¤üyer olma; sahip olma, nail olma.

müflkülât: güçlükler, zorluk-lar.mütemadiyen: sürekli ola-rak.netice: sonuç.nevamis-i kudret: kudret ka-nunlar›.peyda etme: meydana gel-me, ortaya ç›kma.sarf etme: harcama.semavat: semalar, gökler.

suubet: güçlük, zorluk.sühulet: kolayl›k.flems: günefl.fiems-i Ezelî: varl›¤›n›n bafl-lang›c› olmayan ve her fleyinurland›ran Cenab-› Hak.flirk: Allah’a ortak koflma.tecelli: yans›ma, görünme.temdidat: uzatmalar, devamettirmeler; uzanan hatlar.ulûhiyet-i mutlaka: hiçbir

kayda ve flarta ba¤l› olmaks›-z›n s›n›rs›z ilâhl›k.

vahdet: birlik.

Vahid-i Ehad: bir olan ve bir-li¤i her bir fleyde ayr› ayr› gö-rünen Allah.

vahit: bir, tek.

vaziyet: durum, hâl.

vücup: varl›¤› gerekli olma,gereklilik, zorunluluk.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

434 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

Page 433: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

flaflaal›, tesbihkârâne bir seyeran ve cereyan vermek de-mek olan cazibedar, sevimli vaziyet-i semaviye ve mev-simlerin de¤iflmesi gibi büyük maslahatlar›n vücut bulma-s› demek olan o ulvî, hikmetli netice-i arziye, e¤er vah-dete verilse, o Sultan-› Ezel, kolayca küre-i arz gibi birneferi, o vaziyet ve o netice için ecram-› ulviyeye kuman-dan tayin eder. O vakit, arz, emir ald›ktan sonra, memu-riyet neflesinden, Mevlevî gibi zikir ve semâa kalkar, azbir masrafla o güzel vaziyet hâs›l olur, o mühim neticevücut bulur. E¤er arza “Sen dur, kar›flma” denilse ve onetice ve o vaziyetin istihsali de semavata havale edilseve vahdetten kesrete ve flirke gidilse, her gün ve her se-ne, binler derece küre-i arzdan büyük olan milyonlaradedince y›ld›zlar hareket etmek, milyarlar sene mesafe-yi yirmi dört saatte ve bir senede kestirmek lâz›md›r.

Net ice - i Meram : Kur’ân ve ehl-i iman, hadsiz mas-nuat› bir Sâni-i Vahid’e verir, do¤rudan do¤ruya her ifliOna isnat eder, vücup derecesinde sühuletli bir yolda gi-der, sevk eder. Ve ehl-i flirk ve tu¤yan, bir masnu-u vahi-di hadsiz esbaba isnat ederek, imtina derecesinde su-ubetli bir yolda gider. fiu hâlde, Kur’ân yolunda bütünmasnuatla, dalâlet yolunda bir masnu-u vahit beraberdir-ler. Hatta, belki bütün eflyan›n vahitten sudûru, bir vahi-din hadsiz eflyadan sudûrundan çok derece eshel ve ko-layd›r. Nas›l ki bir zabit, bin neferin tedbirini bir nefer gi-bi kolay yapar. Ve bir neferin tedbiri bin zabite havaleedilse, bin nefer kadar müflkülâtl› olur, keflmekefle sebe-biyet verir.

MEKTUBAT | 435 Y‹RM‹NC‹ MEKTUP

mühim: önemli.müflkülâtl›: zor, güç.nefer: rütbesiz asker, er.netice: sonuç.netice-i arziye: yeryüzünde yeti-flen ürünler, yerin neticeleri,meyveleri.netice-i meram: gaye ve maksa-d›n neticesi, sonucu.Sâni-i Vahid: bir olan ve her fleyisanatla yaratan Allah.sebebiyet verme: sebep olma.sema: gökyüzü, gök.semavat: semalar, gökler.sevk etme: gönderme, yollama,ulaflt›rma.seyeran: gezme, hareket etme.sudûr : meydana ç›kma, ç›kma,olma.Sultan-› Ezel: kudret ve hüküm-ranl›¤›n›n bafllang›c› olmayan Al-lah.suubet: güçlük, zorluk.sühulet: kolayl›k.flaflaal›: gösteriflli, göz al›c› bir fle-kilde.flirk: Allah’a ortak koflma.tayin etme: atama.tedbir: önlem.tesbihkârâne: tesbih ederek.ulvî: yüksek, yüce.vahdet: birlik.vahit: bir, tek.vaziyet: durum, hâl.vaziyet-i semaviye: gökyüzününçeflitli hâl ve vaziyetlere girmesi.vücup: varl›¤› gerekli olma, kesin-lik, zorunlulukvücut bulma: var olma.zabit: subay.zikir: Allah’› anma.

arz: yer, dünya.cazibedar: cazibeli, çekici.cereyan: bir tarafa do¤ruak›fl, ak›m.dalâlet: do¤ru yoldan ayr›l-ma, bat›la yönelme; inançs›z-l›k.ecram-› ulviye: yüksektekikütleler, y›ld›zlar ve gezegen-ler.ehl-i iman: inananlar, imansahipleri.ehl-i flirk ve tu¤yan: Allah’aortak koflanlar, isyan ve az-

g›nl›kta ileri gidenler.esbap: sebepler.eshel: daha kolay, en kolay.hadsiz: s›n›rs›z.hâs›l olma: meydana gelme.havale etme: bir ifli veya birfleyi baflka birine b›rakma.hikmetli: belirli gayelere yö-nelik, anlaml›, faydal›, yerliyerinde olan.imtina: imkâns›zl›k.isnat etme: dayand›rma.istihsal: meydana getirme,elde etme.

kesret: çokluk.keflmekefl: karmafl›kl›k, kar›-fl›kl›k.küre-i arz: dünya, yer küre.maslahat: fayda, yarar.masnuat: sanatla yap›lm›flfleyler.masnu-u vahit: bir tek sanat-kâr›n elinden ç›km›fl olan ha-rika sanat.masraf: harcama.memuriyet: memurluk.Mevlevî: Mevlevîlik tarikatinemensup kimse.

Page 434: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte flu hakikati, flu ayet-i azîme, ehl-i flirkin bafl›na vu-ruyor, da¤›t›yor:

mπoLnôpd Ékªn∏n°S kÓoLnQnh n¿ƒo°ùpcÉn°ûnàoe oABÉncnöoT p¬«/a kÓoLnQ kÓnãne *G nÜnönV1 n¿ƒoªn∏r©nj n’ rºogoônã`rcnG rπnH ! oórªnërdnG kÓnãne p¿Énjpƒnà°rùnj rπng

2 oº«/µn◊r G oº«/∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉ'ænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑ°oS/¬pd'G ='¤nYnh päÉnæpFBÉnµrdG päGsQnP pOnón©pH mósªnëoe Énfpóu«°nS '¤nY rºu∏n°Snh pqπn°U -nG

nÚ/ªndÉn©rdG uÜnQ ! oórªn◊r Gnh @ nÚ/e'G nÚ/©nªrLnG =/¬pÑrën°Unhn∂j/önT n’ o√nórMnh nƒog s’pG n¬'dpG nB’ røne Énj oónªn°U Énj oópMGnh Énj oónMnG BÉnj -nGrøne Énj ..oâ«/ªojnh »/«rëoj røne Énjnh ..oórªn◊r G o¬ndnh o∂r∏oŸrG o¬nd røne Énj ..o¬ndpq≥nëpH oÒ p°ünŸrG p¬r«ndpG røne Énj lôjpónb mAr∆nT pqπoc '¤nYnƒog røne Énj ..oôr«nÿr G p√pón«pHÉn¡nÑpMÉn°Unh o√nAÉn≤naoQnh pándÉn°SpqôdG p√pò'g nôp°TÉnf rπn©rLpG päÉnªp∏nµrdG p√pò'gpQ Gnôr°SnG

nÚ/≤u≤nëoŸrG nÚ/≤jpóu°üdG nøpenh nÚ/∏peÉnµrdG nøj/óuMnƒoŸrG nøpe Gkó«/©n°S3 @ nÚ/e'G nÚ/≤sàoŸrG nÚ/æperDƒoŸrG nøpenh

pQGnôr°Sn’p Gkôp°TÉnf pÜÉnà`pµrdG nò ng nôp°TÉnf rπn©rLpG n∂pàsjpónMnG pqöpS pq≥nëpH sºo¡ s∏dnGp≥pFÉn≤nëpH Ék≤pWÉnf o¬nfÉn°ùpdnh p¿ÉnÁp’rG pQGnƒrf n’p Gkôn¡r¶ne o¬nÑr∏nbnh pó«/MrƒsàdG

4 nÚ/e'G ...nÚ/e'G ...nÚ/e'G @ p¿'Grôo≤rdG

®

Âl ve Ashap: Peygamberimizinâilesinden olanlar ve Sahabeler.âmin: kabul et.ayet-i azîme: büyük, yüce ayet.Ehad: bir olan; her bir fleyde birli-¤i tecelli eden, görünen Allah.ehadiyet: birlik.ehl-i flirk: Allah’a ortak koflanlar.envar: nurlar.hikmetle yapmak: belirli gayele-re yönelik olarak, anlaml›, faydal›ve yerli yerinde olarak yapmak.kadir: gücü yeten.kâmil: olgun, mükemmel.mahsus: ait; lây›k.mazhar etme: kavuflturma, erifl-tirme.mazhar: görünme yeri.muhakkik: gerçe¤i araflt›r›pbulan, bir meselenin iç yüzünüinceleyerek vâk›f olan.muvahhit: Cenab-› Hakk›n var-l›¤›na ve birli¤ine inanan, Allah’›birleyen.müttakî: takva sahibi, sak›nan,çekinen; günah ve haramdanuzak duran, naflir: neflreden, yayan; eseryay›nlayan.Rab: her varl›¤a muhtaç oldu¤ufleyleri veren, yetifltiren, onlar›idare ve terbiye eden Allah.risale: belirli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.salât: Hz. Peygambere dua; Hz.Muhammed’e, ashab›na, ailesineAllah’›n rahmet ve ma¤firetini,meleklerin isti¤far›n› ve mü’min-lerin dualar›n› dileme.Samed: her fley kendisine muh-taç oldu¤u hâlde, kimseye ve hiç-bir fleye muhtaç olmayan, herfleyin varl›¤› ve devam› kendisineba¤l› olan Allah.s›dd›k: do¤ru, dürüst olan kifli.flerik: ortak.flirk: Allah’a ortak koflma.tenzih etme: Allah’› flan›na lây›kolmayan fleylerden, her türlünoksanl›ktan uzak tutma.tevhit: Allah’›n bir oldu¤unainanma.Vahid: bir, tek, efli, benzeri ol-mayan Allah.

1. Allah, flirk ile tevhit aras›ndakifark› anlaman›z için, birçok ge-çimsiz kimsenin ortakl›¤› alt›n-daki bir köle ile, tek bir efendi-ye ba¤l› olan bir köleyi misalolarak verdi. Bu ikisinin duru-mu bir olur mu? Allah’a ortakkoflmak ile tek bir Allah’aiman etmek aras›ndaki fark daböyledir. Hamd Allah’a mah-sustur; fakat onlar›n ço¤u bu-nu bilmez. (Zümer Suresi: 29.)

436 | MEKTUBATY‹RM‹NC‹ MEKTUP

2. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

3. Allah’›m! Efendimiz Muhammed’e, bütün Âl ve Ashab›na, kâinat›n zerreleri say›s›nca salâtve selâm eyle. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

4. Ey Allah’›m, yâ Ehad, yâ Vahid, yâ Samed! Ey kendisinden baflka ilâh olmayan ve fleriki bu-lunmayan, bir olan! Ey mülk ve hamd kendisine mahsus olan! Ey hayat veren ve ölümemazhar eden! Ey her hay›r elinde olan! Ey her fleye kadir olan! Ey dönüfl sadece kendisi-ne olan! Bu kelimeler hürmetine, bu risalenin naflirini, onun arkadafllar›n› ve sahibini saidolarak kâmil muvahhitlerden, muhakkik s›dd›klardan ve müttakî mü’minlerden eyle!Âmin.

Allah’›m! Ehadiyetinin s›rr› hürmetine, bu kitab›n naflirini tevhidin esrar›na bir naflir, kal-bini iman›n envar›n›n mazhar›, dilini de Kur’ân hakikatlerinin lisan› eyle. Âmin, âmin, âmin.

Page 435: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirmi Birinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh | 1 o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

Wx±oG Énªo¡nd rπo≤nJ nÓna ÉnªognÓpc rhnG BÉnªogoónMnG nônÑpµrdG n∑nóræpY søn o∏rÑnj ÉsepGu∫tòdG nìÉnænL Énªo¡nd r¢†pØrNGnh@ÉkÁ/ônc k’rƒnb Énªo¡nd rπobnh Énªogrôn¡rænJ n’nhoºn∏rYnG rºoµtH nQ @ GkÒ/ n°U /ÊÉn«sHnQ Énªnc Énªo¡rªnMrQG uÜnQ rπobnh pánªrMsôdG nøpe3 @GkQƒoØnZ nÚ/HGshnÓr``pd n¿Énc o¬sfpÉna nÚ/ëpdÉn°U GƒofƒoµnJ r¿pG rºoµp°SƒoØof/‘ ÉnªpH

EY HANES‹NDE ihtiyar bir valide veya pederi veya

akrabas›ndan veya iman kardefllerinden bir amelmandeveya âciz, alil bir flah›s bulunan gafil! fiu ayet-i kerîmeyedikkat et, bak: Nas›l ki bir ayette, befl tabaka ayr› ayr› su-rette, ihtiyar valideyne flefkati celp ediyor!

Evet, dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerinevlâtlar›na karfl› flefkatleridir. Ve en âlî hukuk dahi, onla-r›n o flefkatlerine mukabil hürmet haklar›d›r. Çünkü on-lar, hayatlar›n› kemal-i lezzetle evlâtlar›n›n hayat› için fe-da edip sarf ediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiflve canavara ink›lâp etmemifl her bir velet, o muhterem,

MEKTUBAT | 437 Y‹RM‹ B‹R‹NC‹ MEKTUP

celp etme: çekme, çekifl.evlât: çocuklar.feda: u¤runa verme, harcama.gafil: gaflette bulunan, ihmaleden, dikkatsiz, dalg›n.hak: do¤ru, gerçek.hakikat: gerçek, hayalî olmayan.haklar: hukuka uygun olan.hane: ev, mesken.hukuk: haklar, esaslar, kurallarhürmet: sayg›.iman: inanmak, itikat.ink›lâp etme: dönüflüm, dönüfl-me.insaniyet: insanl›k.kemal-i lezzet: lezzetin mükem-melli¤i, tam ve mükemmel lez-zet.kusur: eksiklik, noksan.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek, korumak, iyilik etmek.muhakkak: do¤rulu¤u kesinlikkazanm›fl, flüphesiz.muhterem: sayg› de¤er.mukabil: karfl›, karfl›l›k olarak.noksan: eksiklik, azl›k.peder: baba, ata.Rab: efendi, her fleyin sahibi, ya-ratan, büyüten, terbiye eden Al-lah.Rahîm: merhamet eden, ba¤›flla-yan, flefkatle koruyan Allah.Rahman: ister mü’min, ister kâfir,ister iyi isterse kötü olsun; rah-meti bütün herkese yay›lan vebütün yarat›lm›fllar›n r›z›klar›n› vegeçim flekillerini içine alan rah-metin sahibi Allah.salih: iyi, dindar, faziletli, Allahkorkusuyla yaflayan.sarf: harcama, kullanma.sukut etme: düflme, kaybetme.suret: biçim, görünüfl, tarz.flah›s: kifli, kimse, insan.flefkat: içten ve karfl›l›ks›z mer-hamet, sevgi.tabaka: s›n›f, derece, basamak.tenzih: Allah’›, her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma,münezzeh sayma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma.tevazu: alçak gönüllülük.valide: ana, anne.valideyn: anne, baba.velet: çocuk, evlât.

âciz: güçsüz, zavall›, zay›f.âlî: yüce, yüksek.alil: hasta, hastal›kl›.

amelmande: ifl göremez du-rumda olan, veya sakat insan.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-

si.ayet-i kerîme: Kur’ân’›n aye-ti; azamet ve flerefi olan ayet.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. • Anne ve babadan biri veya her ikisi senin yan›n-

da ihtiyarl›k ça¤›na eriflecek olursa, onlara sak›n “öf” bile deme, onlar› azarlama, onlaragüzel söz söyle. • Onlara merhamet ve tevazu kanad›n› ger ve de ki: “Ey Rabbim, nas›lonlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.” •Sizin içinizde olan› Rabbiniz hakk›yla bilir. E¤er siz salih kimseler olursan›z, muhakkak ki Okendisine yönelenler için çok ba¤›fllay›c›d›r. (‹sra Suresi: 23-25.)

Page 436: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

sad›k, fedakâr dostlara halisâne hürmet ve samimânehizmet ve r›zalar›n› tahsil ve kalplerini hoflnut etmektir.(Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve day›, anahükmündedir.)

‹flte, o mübarek ihtiyarlar›n vücutlar›n› istiskal edipölümlerini arzu etmek ne kadar vicdans›zl›k ve ne kadaralçakl›kt›r, bil, ay›l. Evet, hayat›n› senin hayat›na fedaedenin zeval-i hayat›n› arzu etmek, ne kadar çirkin birzulüm, bir vicdans›zl›k oldu¤unu anla.

Ey derd-i maifletle müptelâ olan insan! Bil ki, seninhanendeki bereket dire¤i ve rahmet vesilesi ve musibetdafias›, hanendeki o istiskal etti¤in ihtiyar veya kör akra-band›r. Sak›n deme, “Maifletim dard›r, idare edemiyo-rum.” Çünkü onlar›n yüzünden gelen bereket olmasay-d›, elbette senin d›yk-› maifletin daha ziyade olacakt›. Buhakikati benden inan. Bunun çok kat’î delillerini biliyo-rum; seni de inand›rabilirim. Fakat uzun gitmemek içink›sa kesiyorum; flu sözüme kanaat et. Kasem ederim, fluhakikat gayet kat’îdir. Hatta nefis ve fleytan›m dahi bunakarfl› teslim olmufllar. Nefsimin inad›n› k›ran ve fleytan›-m› susturan bir hakikat, sana kanaat vermeli.

Evet, kâinat›n flahadetiyle, nihayet derecede Rahman,Rahîm ve Lâtif ve Kerîm olan Hâl›k-› Zülcelâl-i Velikram,çocuklar› dünyaya gönderdi¤i vakit, arkalar›ndan r›z›kla-r›n› gayet lâtif bir surette gönderip ve memeler muslu-¤undan a¤›zlar›na ak›tt›¤› gibi, çocuk hükmüne gelen veçocuklardan daha ziyade merhamete lây›k ve flefkate

arzu etmek: istemek.bereket: bolluk, bereket.dafia: defeden, kovan, savan,savuflturan.delil: bir davay›, meseleyi ispatayarayan fley, flahit, belge, tan›k.derd-i maiflet: geçim derdi, s›k›n-t›s›.d›yk-› maiflet: geçim darl›¤›, ge-çim s›k›nt›s›.elbette: kesinlikle.feda: u¤runa verme, harcama.fedakâr: özverili.gayet: nihayet, son derece.hakikat: gerçek, bir fleyin asl›esas›.Hâl›k-› Zülcelâl-i Velikram: son-suz büyüklük ve görkemlilik sahi-bi, ikram› sonsuz olan Allah.halisâne: içten ve samimî bir fle-kilde.hane: ev, mesken.hükmünde: de¤erinde, yerinde.hükmüne gelme: yerine geçme,gibi olma.hürmet: sayg›.inat: diretme.istiskal etme: afla¤›lama, horgörme.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün varl›klar.kalplerini hoflnut etmek: gönül-lerini memnun etme.kanaat etmek: inanmak.kanaat vermek: inand›rmak.kasem: yemin.kat’î: kesin, flüphesiz.Kerîm: “ikram ve ihsan› bol son-suz ve cömertlik sahibi olan” an-lam›nda Allah’›n bir ismi.Lâtif: Allah’›n güzel isimlerindençok lütuf ve ba¤›flta bulunan,sonsuz güzellik ve nezaket sahibi;hofl, güzel.lây›k: yak›flan, uygun, münasip.maiflet: geçinmek için gerekliolan fley, geçim.merhamet: içten ve karfl›l›ks›zmerhamet, sevgi.musibet: felâket, ans›z›n gelenbelâ, dert, s›k›nt›.mübarek: bereketli, hay›rl›, u¤ur-lu.müptelâ: bir fleye düflkün ve tu-tulmufl olan, ba¤›ml›.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü¤esevk eden, flehevî istekleri kam-

ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›ko-yan güç.nihayet: son derece.peder: baba, ata.Rahîm: her bir varl›¤a flefkatve merhamet gösteren Allah.Rahman: rahmeti bütün her-kese yay›lan ve bütün yarat›l-m›fllar›n r›z›klar›n› ve geçimflekillerini içine alan rahmetinsahibi Allah.rahmet: Allah’›n kullar›n› esir-gemesi, onlara ac›y›p ba¤›flla-mas›, onlara maddî ve mane-

vî nimetler vermesi, onlar›ngünahlar›n› silmesi.r›za: hoflnutluk, memnunluk.r›z›k: Allah taraf›ndan hercanl› için ayr›lm›fl olan nimet,yiyecek içecek ve giyecek ileilgili fleyler.sad›k: ba¤l›l›¤› içten ve ger-çek olan.samimâne: samimî bir tav›r-la, içtenlikle.suret: biçim, görünüfl, tarz.flahadet: flahit olma, flahitlik.flefkat: ac›yarak ve esirgeye-

rek sevme.tahsil: elde etme, kazanma.teslim: do¤rulama, do¤ru ol-du¤unu kabul etme, boyune¤me.vesile: vas›ta, sebep.vicdan: iyiyi kötüden, hayr›flerden ay›rt etmeye yard›mc›olan ahlâkî duygu.zeval-i hayat: hayat›n sön-mesi, kaybolmas›.ziyade: çok, fazla, art›k.zulüm: haks›zl›k, eziyet, cefa,iflkence, adaletsizlik.

438 | MEKTUBATY‹RM‹ B‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 437: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

muhtaç olan ihtiyarlar›n r›z›klar›n› dahi, bereket suretin-de gönderir. Onlar›n iaflelerini, tamahkâr ve bahil insan-lara yükletmez.

1 oÚ/ànŸrG pIsƒo≤rdGhoP o¥GsRsôdG nƒog %G s¿pG2 rºocÉsjpGnh Én¡oboRrônj *G Én¡nbrRpQ oπpªrënJ n’ másHBGnO røpe røpqjnÉncnh

ayetlerinin ifade ettikleri hakikati, bütün zîhayat›n enva-›mahlûklar› lisan-› hâl ile ba¤›r›p o hakikat-i kerîmâneyisöylüyorlar.

Hatta de¤il yaln›z ihtiyar akraba, belki insanlara arka-dafl verilen ve r›z›klar› insanlar›n r›z›klar› içinde gönderi-len kedi gibi baz› mahlûklar›n r›z›klar› dahi bereket sure-tinde geliyor. Bunu teyit eden ve kendim gördü¤üm birmisal:

Benim yak›n dostlar›m bilirler ki, iki üç sene evvel hergün yar›m ekmek—o köyün ekme¤i küçük idi—muay-yen bir tay›n›m vard› ki, çok defa bana kâfi gelmiyordu.Sonra dört kedi bana misafir geldiler. O ayn› tay›n›mhem bana, hem onlara kâfi geldi. Çok kere de fazla ka-l›rd›.

‹flte flu hâl o derece tekerrür edip bana kanaat verdi ki,ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. Kat’î birsurette ilân ediyorum, onlar bana bâr de¤il. Hem onlarbenden de¤il, ben onlardan minnet al›rd›m.

Ey insan! Madem canavar suretinde bir hayvan, insan-lar›n hanesine misafir geldi¤i vakit berekete medar olu-yor; öyle ise, mahlûkat›n en mükerremi olan insan ve

MEKTUBAT | 439 Y‹RM‹ B‹R‹NC‹ MEKTUP

bep, vesile.minnet almak: manevî olarakkendini borçlu hissetmek.misal: örnek, numune.muayyen: tayin edilmifl, belirli.muhtaç: ihtiyac› olan.mutlak: yaln›z, tek, salt.mükerrem: ikram edilmifl, sayg›gösterilmifl.nice: bir çok.r›z›k: Allah taraf›ndan her canl›için ayr›lm›fl olan nimet, yiyecekiçecek.suret: biçim, flekil, tarz.tamahkâr: aç gözlü.tay›n: asker ekme¤i, erzak, yiye-cek.tekerrür: tekrarlanma.teyit: pekifltirme, do¤rulama.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.bahil: hasis, cimri.bâr: yük, a¤›rl›k, s›k›nt›.bereket: bolluk, bereket,mutluluk.enva-› mahlûk: çeflitli yara-t›klar.hakikat: gerçek, bir fleyin as-l› esas›.

hakikat-i kerîmâne: ikramve ihsan edilen ‹lâhî gerçeknimetler.hane: ev, mesken.iafle: yaflatma, geçindirme,besleme.ifade: anlatma.istifade: faydalanma, yarar-lanma.kâfi: yeterli.

kanaat: inanç, düflünce.kat’î: kesin, flüphesiz.kudret: güç.lisan-› hâl: hâl dili.madem: de¤il mi ki.mahlûk: halk edilmifl, yarat›l-m›fl.mahlûkat: yarat›lanlar, yara-t›klar.medar: dayanak noktas›, se-

1. fiüphesiz ki r›z›k veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’t›r. (Zariyat Suresi: 58.)2. Yeryüzünde yürüyen ve kendi r›zk›n› yüklenemeyen nice canl›n›n ve sizin r›zk›n›z› Allah

verir. (Ankebut Suresi: 60.)

Page 438: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

insanlar›n en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i ima-n›n en ziyade hürmet ve merhamete flayan aceze, alil ih-tiyareler; ve alil ihtiyarlar›n içinde flefkat ve hizmet vemuhabbete en ziyade lây›k ve müstahak bulunan akraba-lar; ve akrabalar›n içinde dahi en hakikî dost ve en sad›kmuhip olan peder ve valide, ihtiyarl›k hâlinde bir hane-de bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vas›ta-i rahmet

ve, 1 ÉvÑ°nU oAnBÓnÑrdG oºoµr«n∏nY sÖo°ünd o™sctôdG oñƒo«°tûdG n’ rƒnd s›rr›yla, ya-

ni “Beli bükülmüfl ihtiyarlar›n›z olmasa idi, belâlar sel gi-bi üstünüze dökülecekti” ne derece sebeb-i def-i musibetolduklar›n› sen k›yas eyle.

‹flte, ey insan, akl›n› bafl›na al. E¤er sen ölmezsen, ih-

tiyar olacaks›n. 2 pπnªn©rdG p¢ùræpL røpe oABGnõnérdnG s›rr›yla, sen vali-

deynine hürmet etmezsen, senin evlâd›n dahi sana hiz-met etmeyecektir. E¤er ahiretini seversen, iflte sana mü-him bir define: Onlara hizmet et, r›zalar›n› tahsil eyle.E¤er dünyay› seversen, yine onlar› memnun et ki, onla-r›n yüzünden hayat›n rahatl› ve r›zk›n bereketli geçsin.Yoksa onlar› istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek veonlar›n nazik ve seriütteessür kalplerini rencide etmek

ile, 3 oInôpN'’rGnh Én«rftódG nöpùnN s›rr›na mazhar olursun. E¤er

rahmet-i Rahman istersen, o Rahman’›n vedialar›na vesenin hanendeki emanetlerine rahmet et.

Ahiret kardefllerimden Mustafa Çavufl isminde bir zatvard›. Dininde, dünyas›nda muvaffak›yetli görüyordum,

aceze: düflkünler, güçsüzler.ahiret: k›yametten sonra kurula-cak sonsuz hayat yurdu, ikincihayat.alil: hasta, sakat.amel: fiil, ifl, emek.belâlar: s›k›nt› ve ›zt›raplar.bereket: bolluk, mutluluk.define: de¤eri yüksek olan malveya kimse.ehl-i iman: inananlar, mü’minler.emanet: güvenilen kimseye b›ra-k›lan fley, eflya veya kimse.evlât: veletler, çocuklar.hakikî: gerçek, do¤ru.hane: ev, mesken.hürmet: sevgi, sayg› göstermek.ihtiyare: yafll›, ihtiyar kad›n.istiskal etme: a¤›r bulup hofllan-mama, de¤er vermeme.k›yas etmek: karfl›laflt›rmak,oranlamak.lây›k: yak›flan, uygun.mazhar olmak: eriflmek, ulafl-mak.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek.muhabbet: sevgi, sayg›.muhip: seven, muhabbet eden.muvaffak›yet: Allah’›n yard›m›y-la baflar›l› olma.mühim: önemli.müstahak: hak eden, hak etmifl.nazik: narin, ince.peder: baba, ata.Rahman: rahmeti bütün herkeseyay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›nr›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-ne alan rahmetin sahibi Allah.rahmet: ac›ma, merhamet etme,flefkat etme, koruma.rahmet-i Rahman: Rahman olanAllah’›n rahmeti, flefkat ve mer-hameti her fleyi kuflatan Allah’›nrahmeti.rencide etmek: üzmek, incitmek.r›za: raz›l›k, hoflnutluk, memnun-

luk.r›z›k: nimet, yiyecek içecek,az›k.sad›k: do¤ru, sadakatli, dost-lu¤u ve ba¤l›l›¤› içten olan.sebeb-i def-i musibet: musi-beti, s›k›nt›lar› uzaklaflt›rmasebebi.seriütteessür: çabuk etkile-

nen, çabuk üzülen.s›r: anlafl›l›p kavranmas› zorolan ince esaslar.flayan: yak›fl›r, de¤er, uygun.flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek sevme, içten karfl›l›ks›zsevme.tahsil: elde etme, kazanma.temenni: dilek, istek, arzu.

valide: ana, anne.valideyn: anne, baba.vas›ta-i rahmet: rahmet va-s›tas›, rahmet arac›.vedia: emanet.vesile-i bereket: bereket se-bebi, bolluk vesilesi.ziyade: çok, fazla.ziyan: zarar, kay›p.

1. Süyutî, Kenzü’l-Ummal, 9:167; Keflfü’l-Hafa, 2:163; Mu’cemü’t-Taberanî, 22:785.2. Her amel kendi cinsinden bir fleyle karfl›l›k görür.3. O, dünyada da, ahirette de ziyana u¤ram›flt›r. (Hac Suresi, 11.)

440 | MEKTUBATY‹RM‹ B‹R‹NC‹ MEKTUP

Page 439: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

s›rr›n› bilmezdim. Sonra anlad›m ki, o muvaffak›yetin se-bebi: O zat ise, ihtiyar peder ve validelerinin haklar›n›anlam›fl ve o hukuka tam riayet etmifl ve onlar›n yüzün-den rahat ve rahmet bulmufl, inflaallah ahiretini de tamiretmifl. Bahtiyar olmak isteyen ona benzemeli.

zpäÉn¡seo’rG pΩGnórbnG nârënJ oásænérdnG :n∫Énb røne '¤nY rºu∏n°Snh pqπn°U sºo¡ s∏dnG1 nÚp©nªrLnG =p¬pÑrën°Unh p¬pd'G '¤nYnh

2 oº«pµn◊rG oº«p∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉ'ænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑo°S

®

MEKTUBAT | 441 Y‹RM‹ B‹R‹NC‹ MEKTUP

met ve ma¤firetini, meleklerin is-ti¤far›n› ve mü’minlerin dualar›n›dileme.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden, her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma,münezzeh sayma.valide: ana, anne.zat: kifli, flah›s.

ahiret: k›yametten sonra ku-rulacak sonsuz hayat yurdu,ikinci hayat.

Âl ve Ashab›: Hz. Peygambe-rin nesli ve Sahabe arkadaflla-r›.

bahtiyar: bahtl›, tâli’li, mutlu.

hikmet: kâinattaki ve yarat›-

l›fltaki ‹lâhî gaye.hukuk: haklar.inflaallah: Allah izin verirsemanalar›nda kullan›lan birdua.muvaffak›yet: Allah’›n yard›-m›yla baflar›l› olma.noksan: eksiklik, kusurlu.

peder: baba, ata.

rahmet: ac›ma, merhametetme, koruma, ba¤›fllama,flefkat gösterme.

riayet: uyma, gözetme, uy-gun davran›fl.

salât: Hz. Muhammed’e, as-hab›na, ailesine Allah’›n rah-

1. Allah’›m, “Cennet annelerin ayaklar› alt›ndad›r” (Camiü’s-Sa¤ir, 3642; Kenzü’l-Ummal,16:461.) diyen zata, onun bütün Âl ve Ashab›na salât ve selâm olsun.

2. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

Page 440: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirmi ‹kinci Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh | 1 o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

fiu Mektup ‹ki Mebhast›r. Birinci Mebhas, ehl-i iman› uhuvvete ve muhabbete davet eder.

Birinci MebhasW

3 @ rºoµrjnƒnNnG nør«nH Gƒoëp∏°rUnÉna lInƒrNpG n¿ƒoæperDƒoŸrG nÉs‰pGlInhGnónY o¬nær«nHnh n∂nær«nH …pòsdG GnPpÉna oø°nùrMnG n≈pg »pàsdÉpH r™narOpG

4 @ lº«pªnM w≈pdnh o¬sfnÉnc5 @ nÚpæ°pùrëoŸrG tÖpëoj *Gnh p¢SÉsædG pønY nÚpaÉn©rdGnh nßr«n¨rdG nÚpªpXÉnµ`rdGnh

Mü’minlerde nifak ve flikak, kin ve adavete sebebi-

yet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hik-metçe ve insaniyet-i kübra olan ‹slâmiyetçe ve hayat-›flahsiyece ve hayat-› içtimaiyece ve hayat-› maneviyeceçirkin ve merduttur, muz›r ve zulümdür ve hayat-› befle-riye için zehirdir. fiu hakikatin gayet çok vücuhundan al-t› vechini beyan ederiz.

adavet: düflmanl›k, husumet.ancak: sadece, yaln›z.beyan: anlatma, aç›klama.davet: ça¤›rma, ça¤r›.ehl-i iman: inananlar, iman sa-hipleri.gayet: son derece.hakikat: gerçek, as›l, esas.haset: k›skançl›k, çekemezlik.hayat-› befleriye: insanl›k hayat›.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,cemiyet hayat›, toplum hayat›.hayat-› maneviye: manevî ha-yat.hayat-› flahsiye: flahsa ait hayat,özel yaflam.hikmetçe: hikmet yönünden, kâ-inatta ve yarat›l›fltaki ‹lâhî gayeve ahlâk bak›m›ndan.inat: bir konuda, sözünde ayakdireme.insaniyet-i kübra: en büyük in-sanl›k.‹slâmiyet: Müslümanl›k.kin: gizli düflmanl›k, garaz.kusur: eksiklik, özür.mebhas: bahis, konu.merdut: reddolunmufl, kovul-mufl.muz›r: ziyan veren, zararl›.mü’min: iman eden, inanan.nifak: bozgunculuk, iki yüzlülük.noksan: eksiklik, azl›k.sebebiyet: sebep olma, gerektir-me.flikak: ayr›l›k, parçalanma.takva: Allah korkusuyla dinin ya-sak etti¤i fleylerden sak›nma, di-nin emir ve yasaklar›n› titizlikleyerine getirme.

tarafgirlik: taraf tutmak, ta-raftarl›k.tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden, her türlüeksik ve noksandan uzak veyüce tutma, münezzeh say-

ma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma, flan›na uygun ifadelerleanma.uhuvvet: kardefllik, din kar-

deflli¤i.vecih: yön.vücuh: yönler.zehir: öldürücü madde.zulüm: haks›zl›k, eziyet, ada-letsizlik.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Mü’minler ancak kardefltirler; siz de kardefllerinizin aras›n› düzeltin (Hucurat Suresi: 10.)4. Kötülü¤e iyili¤in en güzeliyle karfl›l›k ver. Bir de bakars›n, aran›zda düflmanl›k bulunan kim-

se candan bir dost oluvermifltir. (Fuss›let Suresi: 34.)5. O takva sahipleri, bollukta ve darl›kta ba¤›flta bulunanlar, öfkelerini yutanlar ve insanlar›n

kusurlar›n› affedenlerdir. (Âl-i ‹mran Suresi: 134.)

442 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 441: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Birinci Vecih

Hakikat nazar›nda zulümdür.

Ey mü’mine kin ve adavet besleyen insafs›z adam! Na-s›l ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninleberaber dokuz masum ile bir cani var. O gemiyi gark veo haneyi ihrak etmeye çal›flan bir adam›n ne derece zul-metti¤ini bilirsin. Ve zalimli¤ini, semavata iflittirecek de-recede ba¤›racaks›n. Hatta bir tek masum, dokuz caniolsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle bat›r›lmaz.

Aynen öyle de, sen, bir hane-i Rabbaniye ve bir sefi-ne-i ‹lâhiye olan bir mü’minin vücudunda iman ve ‹slâmi-yet ve komfluluk gibi, dokuz de¤il, belki yirmi s›fat-› ma-sume varken, sana muz›r olan ve hofluna gitmeyen bircani s›fat› yüzünden ona kin ve adavet ba¤lamakla o ha-ne-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrak›na, tahripve batmas›na teflebbüs veya arzu etmen, onun gibi flenîve gaddar bir zulümdür.

‹kinci Vecih

Hem, hikmet nazar›nda dahi zulümdür.

Zira malûmdur ki, adavet ve muhabbet, nur ve zulmetgibi z›tt›rlar. ‹kisi, mana-i hakikîsinde olarak beraber cemolamazlar.

MEKTUBAT | 443 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

sefine-i ‹lâhiye: Allah’a aid birgemi.semavat: semalar, gökler.s›fat: nitelik, özellik.s›fat-› masume: suçsuz s›fat.flenî: fena, çirkin.tahrip: harap etme, y›kma.teflebbüs etme: bir ifle giriflme,kalk›flma.vecih: taraf; yön.zalim: zulmeden, haks›zl›k eden.zira: çünkü.zulmet: karanl›k.zulüm: haks›zl›k, eziyet, adalet-sizlik.

adavet: düflmanl›k, husumet.arzu etme: isteme.cani: cinayet ifllemifl kimse,ac›mas›z, gaddar.cem olma: bir yere getirme,bir araya toplama.gaddar: ac›mas›z, zalim.gark etmek: bat›rmak, bo¤-mak.hakikat: gerçek, as›l, esas.hane: ev, mesken, beyt, ika-met edilen yer.hane-i maneviye-i vücut:vücudun manevî evi, hanesi;

vücudun mana dolu evi.hane-i Rabbaniye: Allah’a aitolan ev.hikmet: kâinattaki ve yarat›-l›fltaki ‹lâhî gaye, her fleyinbelirli gayelere yönelik ola-rak, manal›, faydal› ve tamyerli yerinde olmas›.ihrak: atefle atma, yakma.iman: inanmak, itikat; inanç.insafs›z: adaletli ve hakl› dav-ranmayan.‹slâmiyet: Müslümanl›k.kanun-u adalet: adalet ka-

nunu.kin: öç almay› amaçlayan giz-li düflmanl›k.malûm: bilinen.mana-i hakikî: hakikî mana,gerçek anlam.manen: iç varl›k bak›m›ndan,manevî yönden, manaca.masum: günah›, kötülü¤ü ol-mayan, suçsuz.muz›r: zararl›.mü’min: iman eden, inanan.nazar: bak›fl, görüfl.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.

Page 442: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

E¤er muhabbet, kendi esbab›n›n rüçhaniyetine görebir kalpte hakikî bulunsa, o vakit adavet mecazî olur, ac›-mak suretine ink›lâp eder. Evet, mü’min, kardeflini severve sevmeli. Fakat fenal›¤› için yaln›z ac›r. Tahakkümlede¤il, belki lütufla ›slah›na çal›fl›r. Onun için, nass-› hadisile, “Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat-› mü-kâleme etmeyecek.” 1

E¤er esbab-› adavet galebe çal›p, adavet, hakikatiylebir kalpte bulunsa, o vakit muhabbet mecazî olur, tasan-nu ve temelluk suretine girer.

Ey insafs›z adam! fiimdi bak ki, mü’min kardefline kinve adavet ne kadar zulümdür. Çünkü, nas›l ki sen adî,küçük tafllar› Kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-iUhud’dan daha büyük desen, çirkin bir ak›ls›zl›k edersin;aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan iman ve Cebel-iUhud azametinde olan ‹slâmiyet gibi çok evsaf-› ‹slâmiyemuhabbeti ve ittifak› istedi¤i hâlde, mü’mine karfl› ada-vete sebebiyet veren ve adî tafllar hükmünde olan baz›kusurat› iman ve ‹slâmiyete tercih etmek, o derece insaf-s›zl›k ve ak›ls›zl›k ve pek büyük bir zulüm oldu¤unu, ak-l›n varsa anlars›n.

Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Vevahdet-i itikat dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder. Evet,inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburdabulunmakla, o adama karfl› dostâne bir rab›ta anlars›n;ve bir kumandan›n emri alt›nda beraber bulundu¤unuz-dan, arkadaflâne bir alâka telâkki edersin; ve bir memle-kette beraber bulunmakla, uhuvvetkârâne bir münasebet

adavet: düflmanl›k, husumet.adî: baya¤›, de¤ersiz.alâka: ilgi, iliflki, ba¤.arkadaflâne: arkadaflças›na.azamet: büyüklük.Cebel-i Uhud: Uhud da¤›.dostâne: dostça.ehemmiyet: pek önemli olma,de¤erlilik.elbette: kesinlikle, flüphesiz.esbab-› adavet: düflmanl›¤› ge-rektiren sebepler.esbap: nedenler, sebepler, vas›-talar.evsaf-› ‹slâmiye: ‹slâmî özellikler.fenal›k: kötülük.galebe: galip gelme, üstünlük.hakikat: gerçek, as›l.hakikî: gerçek.hükmünde: de¤erinde, yerinde.›slah: iyilefltirme, düzeltme.iktiza etmek: lâz›m gelmek, ge-rekmek.iman: inanma, itikat.inkâr: reddetme.ink›lâp etme: de¤iflme.insaf: hakk› ve adaleti gözeterekdavranma.‹slâmiyet: Müslümanl›k.ittifak: fikir birli¤i etme, söz birli-¤i.Kâbe hürmetinde: Kâbe (Allah’›nevi) sayg›nl›¤›nda.kat-› mükâleme etmek: konufl-may› kesmek, konuflmamak.kin: gizli düflmanl›k, garaz.kumandan: komutan.kusurat: kusurlar, eksiklikler.lütufla: güzellikle, iyilikle, dostça.mecazî: kelimenin kendisi içinkondu¤u gerçek anlam›n›n d›fl›n-da.

muhabbet: sevgi.mü’min: iman eden, inanan.münasebet: uygunluk, ilgi,iliflki.nass-› hadis: hadis sözü, ha-disin delil olmas›.rab›ta: ilgi, alâka.rüçhaniyet: üstünlük.sebebiyet: sebep olma.suret: biçim, görünüfl.

tabur: alaydan küçük askerîbirlik.tahakküm: zorbal›k etme,bask›.tasannu: yapmac›k.telâkki: anlama, anlay›fl.temelluk: dalkavukluk, yal-taklanma.tercih etmek: seçmek, üstüntutmak, öne almak.

tevhid-i iman: inançtan ge-len birlik, inanç birli¤i.tevhid-i kulûp: gönül birli¤i,kalplerin birli¤i.uhuvvetkârâne: kardeflçesi-ne.vahdet-i içtimaiye: sosyalbirlik, beraberlik.vahdet-i itikat: inanç birli¤i.zulüm: haks›zl›k, eziyet.

1. Müslim, Birr: 23, 25, 26; Ebu Davud, Edep: 47; Tirmizî, Birr: 21, 24; ‹bni Mâce, Mukaddime: 7;

Müsned, 1:176, 183, 3:110, 165, 199, 209, 255, 4:20, 327, 328, 5:416, 421, 422.

444 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 443: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hissedersin. Hâlbuki, iman›n verdi¤i nur ve fluur ile vesana gösterdi¤i ve bildirdi¤i Esma-i ‹lâhiye adedince vah-det alâkalar› ve ittifak rab›talar› ve uhuvvet münasebetle-ri var.

Meselâ, her ikinizin Hâl›k’›n›z bir, Malik’iniz bir,Ma’bud’unuz bir, Râz›k’›n›z bir; bir, bir, bine kadar bir,bir. Hem, Peygamberiniz bir, dininiz bir, k›bleniz bir; bir,bir, yüze kadar bir, bir. Sonra, köyünüz bir, devletiniz bir,memleketiniz bir; ona kadar bir, bir. Bu kadar “bir,bir”ler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifak›, muhabbet veuhuvveti iktiza etti¤i ve kâinat› ve küreleri birbirine ba¤-layacak manevî zincirler bulunduklar› hâlde, flikak ve ni-faka, kin adavete sebebiyet veren örümcek a¤› gibiehemmiyetsiz ve sebats›z fleyleri tercih edip mü’minekarfl› hakikî adavet etmek ve kin ba¤lamak, ne kadar orab›ta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-› muhabbetekarfl› bir istihfaf ve o münasebat-› uhuvvete karfl› ne de-rece bir zulüm ve itisaf oldu¤unu, kalbin ölmemifl ise, ak-l›n sönmemifl ise anlars›n.

Üçüncü Vecih

Adalet-i mahzay› ifade eden 1 …'ôrNoG nQrRph lInQpRGnh oQpõnJ n’nh

s›rr›na göre, bir mü’minde bulunan cani bir s›fat yüzün-den, sair masum s›fatlar›n› mahkûm etmek hükmündeolan adavet ve kin ba¤lamak, ne derece hadsiz bir zulümoldu¤unu; ve bahusus bir mü’minin fena bir s›fat›ndan

MEKTUBAT | 445 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

k›ble: namaza bafllarken yöneli-nen taraf; Kâbe-i Muazzaman›nbulundu¤u yön.kin: gizli düflmanl›k, garaz.küre: dünya, yeryüzü.Ma’bud: kendisine ibadet olunan,kulluk edilen, Allah.mahkûm etme: hükmetme, ce-zaland›rma.Malik: sahip, her fleyin hakikî sa-hibi olan Allah.manevî: manaya ait, maddî ol-mayan; ruha ve içe ait olan, dü-flünce bak›m›ndan.masum: kötülü¤ü olmayan, suç-suz.muhabbet: sevgi.mü’min: iman eden, inanan.münasebet: ba¤lant›, ilgi, iliflki.münasebat-› uhuvvet: kardefllikiliflkileri.nifak: iki yüzlülük, bozgunculuk.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.peygamber: haber getiren, Al-lah’›n elçisi, nebî, resul.rab›ta: iki fleyi birbirine ba¤layanfley, ilgi, alâka.rab›ta-i vahdet: birlik, beraberlikba¤›.Râz›k: bütün yarat›klar›n r›z›klar›-n› veren, r›z›kland›ran, Allah.sair: di¤er, baflka, gayri, öteki.sebats›z: karars›z,de¤iflken.sebebiyet: sebep olma, gerektir-me.s›fat: hâl, niflan, nitelik, vas›f.flikak: uyuflmazl›k, k›rg›nl›k, ayr›-l›k.fluur: kavrama gücü, bilinç.tevhit: birleme, birlefltirme.uhuvvet: kardefllik.vahdet: birlik.vecih: yön, flekil.vifak: ayn› düflüncede olma,uyum.zulüm: haks›zl›k, adaletsizlik, ezi-yet.

adalet-i mahza: gerçek, ku-sursuz adalet.adavet: düflmanl›k, husumet,kin.adet: say›.alâka: ilgi, iliflki, ba¤.bahusus: özellikle.cani: ac›mas›z, gaddar, zalim.ehemmiyet: pek önemli ol-ma, de¤erlilik.esbab-› muhabbet: sevgi vedostlu¤u gerektiren sebepler.

esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isim-leri.fena: kötü, uygunsuz.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikî: gerçek.hâlbuki: oysa ki.Hâl›k: yoktan yaratan, herfleyi yoktan var eden, yarat›-c›; Allah.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.hürmet: sayg›.

ifade: anlatma, söyleyifl tarz›.iktiza etmek: gerektirme, ge-rekli olmak.iman: inanç, itikat.istihfaf: küçümseme, hafifealma.itisaf: do¤ru yoldan ayr›lma,sap›tma.ittifak: ortak bir konuda, an-laflma, birleflme, söz birli¤i.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, evren.

1. Hiçbir günahkâr, baflkas›n›n günah›n› yüklenmez. (Fât›r Suresi: 18.)

Page 444: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

dar›l›p, küsüp, o mü’minin akrabas›na adavetini teflmil

etmek, 1 lΩƒo∏n¶nd n¿Én°ùrfp’rG s¿pG sîga-i mübalâ¤a ile gayet azîm

bir zulüm etti¤ini, hakikat ve fleriat ve hikmet-i ‹slâmiyesana ihtar etti¤i hâlde, nas›l kendini hakl› bulursun, “Be-nim hakk›m var” dersin?

Hakikat nazar›nda sebeb-i adavet ve fler olan fenal›k-lar, fler ve toprak gibi kesiftir; baflkas›na sirayet ve in’ikâsetmemek gerektir. Baflkas› ondan ders al›p fler ifllese, obaflka meseledir. Muhabbetin esbab› olan iyilikler, mu-habbet gibi nurdur; sirayet ve in’ikâs etmek, fle’nidir. Veondand›r ki, “Dostun dostu, dosttur” sözü, durub-u em-sal s›ras›na geçmifltir. Hem onun içindir ki, “Bir göz ha-t›r› için çok gözler sevilir” sözü umumun lisan›nda gezer.

‹flte ey insafs›z adam! Hakikat böyle gördü¤ü hâlde,sevmedi¤in bir adam›n sevimli, masum bir kardefline vetaallûkat›na adavet etmek ne kadar hilâf-› hakikat oldu-¤unu, hakikatbin isen anlars›n.

Dördüncü VecihHayat-› flahsiye nazar›nda dahi zulümdür.

fiu Dördüncü Vechin esas› olarak, birkaç düsturu din-le:

Bir inc i s i : Sen mesle¤ini ve efkâr›n› hak bildi¤in va-kit, “Mesle¤im hakt›r veya daha güzeldir” demeye hak-k›n var. Fakat, “Yaln›z hak benim mesle¤imdir” demeyehakk›n yoktur.

adavet: düflmanl›k, husumet.azîm: büyük.durub-u emsal: atasözler, mefl-hur sözler.düstur: kural, prensip.efkâr: düflünceler, fikirler, görüfl-ler.esbap: nedenler, sebepler.fena: kötü, iyi olmayan, uygun-suz.gayet: nihayet, son derece.hak: do¤ru, gerçek.hakikat: gerçek, bir fleyin asl›esas›.hakikatbin: hakikati gören, ger-çe¤i gören.hat›r: sayg›nl›k.hayat-› flahsiye: kiflisel hayat,özel yaflam.hikmet-i ‹slâmiye: ‹slâm›n gözet-ti¤i fayda, ‹slâmiyetin amac›.hilâf-› hakikat: gerçe¤e z›t.ihtar: hat›rlatma, uyarma.

in’ikâs etmek: yans›tmak,aksetmek.insaf: hakk› ve adaleti düflü-nerek davranma.keflif: kaba, yo¤un, fleffaf ol-mayan.lisan: konuflma dili.masum: günah›, kötülü¤ü ol-mayan, suçsuz.muhabbet: sevgi.mü’min: iman eden, inanan.nazar: görüfl, bak›fl.

nur: ayd›nl›k, ›fl›k,sebeb-i adavet: düflmanl›ksebebi.sîga-i mübalâ¤a: abart› kipi,mübalâ¤a sîgas›; bir fleyinpek mühim veya çok fazla ol-du¤unu ifade eden kelimehâli, kip.sirayet: geçme, bulaflma, ya-y›lma.fle’n: hâl, durum, belirleyici,özellik,

fler: kötülük, fenal›k.

fleriat: Allah taraf›ndan bildi-rilen hükümlerin hepsi, din,‹slâmiyet.

taallûkat: yak›nlar, akrabalar.

teflmil etmek: yaymak, ge-niflletmek.

umum: bütün, genel.

vecih: yön, taraf.

zulüm: haks›zl›k, eziyet.

1. Muhakkak ki insan çok zalimdir. (‹brahim Suresi: 34.)

446 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 445: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

p§rît°ùdG nør«nY søpµ'dnh @ lán∏«p∏nc mÖr«nY pqπoc rønY Én°VpqôdG oør«nYnh1 ÉnjphÉn°ùnŸrG …pórÑoJ

s›rr›nca, insafs›z nazar›n ve düflkün fikrin hakem olamaz,baflkas›n›n mesle¤ini butlan ile mahkûm edemez.

‹ k inc i Düs tur : Senin üzerine hakt›r ki, her söyledi-¤in hak olsun. Fakat her hakk› söylemeye senin hakk›nyoktur. Her dedi¤in do¤ru olmal›; fakat her do¤ruyu de-mek do¤ru de¤ildir. Zira, senin gibi niyeti halis olmayanbir adam, nasihati bazen damara dokundurur, aksülamelyapar.

Üçüncü Düs tur : Adavet etmek istersen, kalbindekiadavete adavet et, onun ref’ine çal›fl. Hem, en ziyade sa-na zarar veren nefs-i emmarene ve heva-i nefsine ada-vet et, ›slah›na çal›fl. O muz›r nefsin hat›r› için mü’min-lere adavet etme. E¤er düflmanl›k etmek istersen, kâfir-ler, z›nd›klar çoktur; onlara adavet et. Evet, nas›l ki mu-habbet s›fat› muhabbete lây›kt›r; öyle de, adavet hasleti,her fleyden evvel kendisi adavete lây›kt›r.

E¤er hasm›n› ma¤lûp etmek istersen, fenal›¤›na karfl›iyilikle mukabele et. Çünkü, e¤er fenal›kla mukabeleedersen, husumet tezayüt eder. Zahiren ma¤lûp bileolsa, kalben kin ba¤lar, adaveti idame eder. E¤er iyiliklemukabele etsen, nedamet eder, sana dost olur. 2 GkOsônªnJ nº«pÄs∏dG nârenôrcnG nârfnG r¿pGnh @ o¬nà`rµn∏ne nË pônµrdG nârenôrcnG nârfnG =GnPpGhükmünce, mü’minin fle’ni, kerîm olmakt›r. Senin ikra-m›nla sana musahhar olur. Zahiren leîm bile olsa, iman

MEKTUBAT | 447 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

nefsin zararl› ve günah olan istek-leri.husumet: düflmanl›k.hükmünce: karar›nca, de¤erince,prensibi gere¤ince.›slah: iyilefltirme, düzeltme.idame etmek: devam ettirmek.ikram: ba¤›fl, ihsan.iman: inanmak, itikat.insafs›z: vicdans›z.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kerîm: flerefli, cömert, ikram sa-hibi.kusur: eksiklik, ay›p, kabahat.lây›k: yak›flan, uygun.leîm: adî, baya¤›; cimri.ma¤lûp: yenilmifl, yenilme.mahkûm: hükümlü, tutuklu.muhabbet: sevgi.muhakkak: do¤rulu¤u kesinlikkazanm›fl, flüphesiz.mukabele: karfl›l›k verme.musahhar: boyun e¤en, emreuyan.muz›r: zararl›.mü’min: iman eden, inanan.nasihat: ö¤üt.nazar: görüfl, bak›fl.nedamet: piflmanl›k.nefis: insan› e¤lenceye, zevkli velezzetli fleylere sevk eden güç,duygu.nefis-i emmarene: insan› daimakötülü¤e, yasak zevk ve istekleresevk eden duygu.niyet: bir ifli yapmay› öncedendüflünme, kalbin bir fleye kararvermesi.ref’ine çal›flmak: kald›rmaya ça-l›flmak.r›za: raz› olma, hoflnutluk, mem-nunluk.s›fat: hâl, belirleyici özellik, nite-lik.fle’n: özellik.tarafgirlik: taraf tutmak.tezayüt: artma, ço¤alma.zahiren: görünüfle göre, görünür-de.zalim: zulmeden, haks›zl›k eden,ac›mas›z, gaddar.z›nd›k: dinsiz, imans›z, münkir.zira: çünkü, onun için.ziyade: çok, fazla.

adavet: düflmanl›k, kin.aksülamel: ters tepki.butlan: temelsizlik, çürüklük.damara dokunmak: biriniduyarl› oldu¤u konuda k›zd›r-mak.düstur: kural, prensip, esas.fena: kötülük.

garazkâr: düflmanl›k güden,kötü kas›t sahibi.

günah: Allah’›n emirlerine ay-k›r› davran›fl, uygunsuz fiil, di-nî suç.

günahkâr: günah iflleyen,suçlu.

hak: pay, hisse; do¤ru, ger-

çek.hakem: hakl›y› haks›z› ay›r-deden, yarg›ç.halis: hilesiz, saf, duru.has›m: düflman.haslet: karakter, huy.hat›r: ilgi, sayg›,heva-i nefis: nefsin hevas›,

1. Tarafgirlik ve r›za nazar› hiçbir kusuru görmez. Garazkârl›kla bakan ise, gizli kusurlar› daa盤a ç›kar›r. (Ali Mâverdî, Edebü’d-Dünya ve’d-Din, s. 10; Divanü’fl-fiafiî, s. 91.)

2. fieref ve izzet sahibi birine iyilik etsen, onu elde edersin. Afla¤›l›k ve kötü birine iyilik et-sen, o daha da azar. (fierh-i Divani’t-Tayyib, s. 710. Mütenebbi’ye ait bir beyit.)

Page 446: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

cihetinde kerîmdir. Evet, fena bir adama “‹yisin, iyisin”desen iyileflmesi ve iyi adama “Fenas›n, fenas›n” desenfenalaflmas› çok vuku’ bulur. Öyle ise,

1@ ÉkeGnôpc Ghtône pƒr s∏dÉpH Ghtône GnPpGnh2@ lº«/MnQ lQƒoØnZ *G s¿pÉna GhoôpØr¨nJnh GƒoënØ°rünJnh GƒoØr©nJ r¿pGnh

gibi desatir-i kudsiye-i Kur’âniyeye kulak ver. Saadet veselâmet ondad›r.

Dördüncü Düs tur : Ehl-i kin ve adavet, hem nefsi-ne, hem mü’min kardefline, hem rahmet-i ‹lâhiyeye zul-meder, tecavüz eder. Çünkü, kin ve adavet ile nefsini birazab-› elîmde b›rak›r. Hasm›na gelen nimetlerden azab›ve korkusundan gelen elemi nefsine çektirir, nefsine zul-meder.

E¤er adavet hasetten gelse, o bütün bütün azapt›r.Çünkü, haset evvelâ hasidi ezer, mahveder, yand›r›r.Mahsut hakk›nda zarar› ya azd›r veya yoktur.

Hasedin çaresi: Hasit adam, haset etti¤i fleylerin ak›-betini düflünsün. Tâ anlas›n ki, rakibinde olan dünyevîhüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet fânîdir, muvakkat-t›r; faydas› az, zahmeti çoktur. E¤er uhrevî meziyetlerise, zaten onlarda haset olamaz. E¤er onlarda dahi ha-set yapsa, ya kendisi riyakârd›r; ahiret mal›n› dünyadamahvetmek ister. Veyahut mahsudu riyakâr zanneder,haks›zl›k eder, zulmeder.

Hem, ona gelen musibetlerden memnun ve nimetler-den mahzun olup, kader ve rahmet-i ‹lâhiyeye, onun

adavet: düflmanl›k, kin.ahiret: öbür dünya, öteki dünya.ak›bet: sonuç, netice.azab-› elîm: ac› ve ›zt›rap verenazap.azap: ceza, fliddetli ac›.azmak: kötülü¤ü artmak.cihet: yön, taraf.desatir-i kudsiye-i Kur’âniye:Kur’ân’›n kudsî düsturlar›, pren-sipleri.dünyevî: dünya ile ilgili.düstur: kural, prensip, esas.ehl-i kin: kin güdenler.elem: üzüntü, kayg›, tasa.faide: fayda, kâr, kazanç.fânî: ölümlü, geçici.fena: kötü.haset: k›skançl›k, çekemezlik.has›m: düflman.hasit: haset eden, k›skanan.hüsün: güzellik.izzet: de¤er, itibar, fleref.kader: Cenab-› Hakk›n ezelî ilmiile, kâinatta olmufl ve olacak bü-tün fleylerin varl›k ve yoklu¤unu,geçmifl ve gelece¤ini bilmesi,plânlamas›, takdir etmesi.kerîm: flerefli, cömert, ikram sa-hibi.kin: gizli düflmanl›k.kusur: eksiklik, ay›p, kabahat.merhamet etmek: ac›mak, flef-kat göstermek, korumak, ba¤›flla-mak.mahsut: haset edilen, k›skan›lan.mahv: yok etme, silme.mahvetmek: yok etmek, da¤›t-mak, düzeni bozmak.mahzun: kayg›l›, dertli, üzüntülü.memnun: hoflnut, raz›, sevinçli.mertebe: derece, basamak.meziyet: bir kifliyi baflkalar›ndanay›ran belirgin özellik.muhafaza etmek: korumak, sak-lamak.musibet: felâket, s›k›nt›.muvakkat: süresiz, geçici.mü’min: iman eden, inanan.nefis: insan›n kendisi; kötü vas›f-lar›, nitelikleri kendisinde topla-

yan, kötülü¤e sevk eden, fle-hevî istekleri kamç›lay›p ha-y›rl› ifllerden al›koyan güç.

nefsine zulmetmek: kendinezulmetmek, eziyet etmek.

nimet: iyilik, lütuf, ihsan, ba-¤›fl.

rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›n her

fleyi kuflatan sonsuz rahmeti.rakip: birine karfl›t olmak.riyakâr: gösteriflçi, iki yüzlü.saadet: mutluluk, huzur.selâmet: esenlik, güven.servet: zenginlik, varl›k.fleref: manevî büyüklük,onur.

tecavüz: haddini aflma.uhrevî: ahirete ait, ahiret âle-miyle ilgili.vuku: meydana gelme.zahmet: s›k›nt›, zor, güç.zan: zannetme, sanma.zulüm: haks›zl›k, adaletsizlik;eziyet.

1. Bofl sözlerle, çirkin davran›fllarla karfl›laflt›klar› zaman, izzet ve flereflerini muhafaza ederekoradan geçip giderler. (Furkan Suresi: 72.)

2. E¤er onlar› affeder, kusurlar›na bakmaz ve ba¤›fllarsan›z, flüphesiz ki Allah da çok ba¤›flla-y›c› ve çok merhamet edicidir. (Tegabün Suresi: 14.)

448 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 447: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hakk›nda etti¤i iyiliklerden küsüyor. Âdeta kaderi tenkitve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkit eden, bafl›n› örsevurur, k›rar; rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum ka-l›r.

Acaba, bir gün adavete de¤meyen bir fleye bir senekin ve adavetle mukabele etmeyi hangi insaf kabul eder;bozulmam›fl hangi vicdana s›¤ar?

Hâlbuki, mü’min kardeflinden sana gelen bir fenal›¤›bütün bütün ona verip onu mahkûm edemezsin. Çünkü,

Evvelâ: Kaderin onda bir hissesi var. Onu ç›kar›p, okader ve kaza hissesine karfl› r›za ile mukabele etmek ge-rektir.

Saniyen: Nefis ve fleytan›n hissesini de ay›r›p, o ada-ma adavet de¤il, belki nefsine ma¤lûp oldu¤undan, ac›-mak ve nedamet edece¤ini beklemek.

Salisen: Sen kendi nefsinde görmedi¤in veya görmekistemedi¤in kusurunu gör, bir hisse de ona ver.

Sonra, bakî kalan küçük bir hisseye karfl›, en selâmet-li ve en çabuk hasm›n› ma¤lûp edecek af ve safh ile veulüvvücenapl›kla mukabele etsen, zulümden ve zarardankurtulursun. Yoksa, sarhofl ve divane olan ve flifleleri vebuz parçalar›n› elmas fiyat›yla alan cevherci bir Yahudigibi, befl paraya de¤meyen fânî, zail, muvakkat, ehem-miyetsiz umur-u dünyeviyeye, güya ebedî dünyada durupebedî beraber kalacak gibi fledit bir h›rs ile ve daimî birkin ile, mütemadiyen bir adavetle mukabele etmek,

MEKTUBAT | 449 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

mahrum: bir fleye sahip olama-yan, yoksun.mukabele etmek: karfl›l›k ver-mek, karfl›lamak.muvakkat: süresiz, geçici.mü’min: iman eden, inanan.mütemadiyen: sürekli olarak,devaml›.nedamet etmek: piflmanl›k duy-mak.nefis: insan›n kendisi, kötü vas›f-lar›, nitelikleri kendisinde topla-yan, kötülü¤e sevk eden, flehevîistekleri kamç›lay›p hay›rl› ifller-den al›koyan güç, duygu.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.r›za: hoflnutluk, memnunluk.safh: ba¤›fllama, hofl karfl›lama.salisen: üçüncü olarak.saniyen: ikinci olarak.selâmet: eminlik; korku ve endi-fleden uzak olma, kurtulufl, esen-lik.fledit: fliddetli, sert.tenkit: elefltirme, elefltiri.ulüvvücenap: alicenapl›k, keremve cömertlik.umur-u dünyeviye: dünya iflleri.vicdan: iyiyi kötüden, hayr› fler-den ay›rt etmeye yard›mc› olanahlâkî duygu.zail: zeval bulan, sona eren.zulüm: haks›zl›k, adaletsizlik.

adavet: düflmanl›k, kin.âdeta: sanki, düpedüz.af ve safh: af ve ba¤›fllama.bakî kalan: artakalan.bafl›n› örse vurmak: kendinizor duruma düflürmek, bafl›n›belâya sokmak.cevher: esas, maya, öz, hü-ner, marifet.daimî: sürekli, devaml›.divane: deli, budala.ebedî: sonsuz, sürekli.ehemmiyet: pek önemli ol-ma, de¤erlilik.

elmas: çok k›ymetli bir mü-cevher.fânî: ölümlü.fena: kötü.güya: sanki, sözde.has›m: düflman.h›rs: k›zg›nl›k, öfke.hisse: pay, nasip, k›smet.insaf etmek: vicdan, hakk› veadaleti gözeterek davranma.itiraz etme: karfl› ç›kma.kader: Cenab-› Hakk›n ezelîilmi ile, kâinatta olmufl veolacak bütün fleylerin varl›k

ve yoklu¤unu, geçmifl ve ge-lece¤ini bilmesi, takdir veplânlamas›.kaza: olaca¤› Cenab-› Hak ta-raf›ndan bilinen ve takdir olu-nan fleylerin zaman› gelinceyarat›lmas›, her konuda Al-lah’›n hükmünün yürümesi.kin: gizli düflmanl›k.kusur: eksiklik, ay›p, suç, his-se: pay.ma¤lûp: yenilmifl, yenilme.mahkûm etmek: hükmet-mek, cezaland›rmak.

Page 448: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

sîga-i mübalâ¤a ile, bir zalûmiyettir veya bir sarhofllukturve bir nevi divaneliktir.

‹flte, hayat-› flahsiyece bu derece muz›r olan adaveteve fikr-i intikama, e¤er flahs›n› seversen yol verme ki kal-bine girsin. E¤er kalbine girmifl ise, onun sözünü dinle-me. Bak, hakikatbin olan Haf›z-› fiirazî’yi dinle:

≈pYGnõpænH rOnR rQnG ¬pc »pà°rù«pYÉnàne ¬nf Én«rfoOYani, “Dünya öyle bir meta de¤il ki, bir nizaa de¤sin.”

Çünkü, fânî ve geçici oldu¤undan, k›ymetsizdir. Kocadünya böyle ise, dünyan›n cüz’î iflleri ne kadar ehemmi-yetsiz oldu¤unu anlars›n.

Hem demifl:

âr°ùnarônMhoO røjpG pÒp°ùrØnJ »pà«pchoP p¢ûpjÉn°SBGi'QGnóoe r¿Énænªr°ToO ÉnH räshoôoe r¿Énàp°ShoO ÉnH

Yani, “‹ki cihan›n rahat ve selâmetini iki harf tefsireder, kazand›r›r: dostlar›na karfl› mürüvvetkârâne muafle-ret ve düflmanlar›na sulhkârâne muamele etmektir.” 1

E¤er dersen : “‹htiyar benim elimde de¤il; f›trat›m-da adavet var. Hem, damar›ma dokundurmufllar, vazge-çemiyorum.”

Elcevap : Suihulk ve fena haslet eseri gösterilmezseve g›ybet gibi fleylerle ve muktezas›yla amel edilmezse,kusurunu da anlasa, zarar vermez. Madem ihtiyar seninelinde de¤il, vazgeçemiyorsun. Senin manevî bir neda-met, gizli bir tevbe ve z›mnî bir isti¤far hükmünde olan

adavet: düflmanl›k, kin.amel: fiil, ifl, emek.cihan: dünya, âlem.cüz’î: pek az, küçük.damar›na dokundurmak: biriniduyarl› oldu¤u bir konuda k›zd›r-mak, rahats›zl›k vermek.divanelik: delilik.ehemmiyetsiz: önemsiz.fânî: ölümlü, geçici.fena: kötü; iyi olmayan, uygun-suz.f›trat: yarat›l›fl, tabiat, mizaç, huy.fikr-i intikam: intikam düflünce-si.g›ybet: aleyhte konuflma, arka-dan çekifltirme, dedikodu.hakikatbin: gerçe¤i gören.haslet: mizaç, karakter, huy.hayat-› flahsiye: kiflisel hayat.hükmünde: de¤erinde, yerinde.

ihtiyar: irade, dileme, tercih.isti¤far: Allah’tan günahlar›-n›n ba¤›fllanmas›n› isteme.k›ymet: de¤er, paha, bedel,tutar.manevî: manevî yönden, ru-ha ve içe ait, ruhî.meta: mal, sermaye.muamele etmek: davran-mak.muafleret: birlikte yaflay›p iyigeçinme, görgü.

mukteza: iktiza eden, gere-ken.muz›r: zararl›.mürüvvetkârâne: iyilikle, cö-mertlikle.nedamet: piflmanl›k.nevi: türlü, çeflit.niza: kavga.sebeb-i niza: kavga sebebi.selâmet: eminlik, kurtulufl,esenlik.sîga-i mübalâ¤a: abart› kipi,

mübalâ¤a sîgas›; bir fleyinpek mühim veya çok fazla ol-du¤unu ifade eden kelimehâli.suihulk: kötü ahlâk.sulhkârâne: bar›fl›k, bar›fliçinde.flah›s: kifli, kimse.tevbe: piflmanl›k.zalûmiyet: çok fliddetli zu-lüm.z›mnî: üstü kapal›, örtülü.

1. Divan-› Haf›z, s. 14, 5. Gazel.

450 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 449: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kusurunu bilmen ve o haslette haks›z oldu¤unu anlaman,onun flerrinden seni kurtar›r. Zaten bu Mektubun buMebhas›n› yazd›k, tâ bu manevî isti¤far› temin etsin;haks›zl›¤› hak bilmesin, hakl› hasm›n› haks›zl›kla teflhiretmesin.

Cây-› Dikkat Bir Hâdise

Bir zaman, bu garazkârâne tarafgirlik neticesi olarakgördüm ki, mütedeyyin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine mu-halif bir âlim-i salihi, tekfir derecesinde tezyif etti. Vekendi fikrinde olan bir münaf›¤›, hürmetkârâne methet-ti. ‹flte, siyasetin bu fena neticelerinden ürktüm,1 pán°SÉn«°pqùdGnh p¿Én£r«°sûdG nøpe $ÉpH oPƒoYnG dedim. O zamandan beri

hayat-› siyasiyeden çekildim.

Beflinci VecihHayat-› içtimaiyece, inat ve tarafgirlik gayet muz›r ol-

du¤unu beyan eder.

E¤er den i l se : “Hadiste, 2 lánªrMnQ »pàseoG o±nÓpàrNpG denil-

mifl. ‹htilâf ise tarafgirli¤i iktiza ediyor.

“Hem, tarafgirlik maraz›, mazlum avam›, zalim havas-s›n flerrinden kurtar›yor. Çünkü bir kasaban›n ve bir kö-yün havass› ittifak etseler, mazlum avam› ezerler. Taraf-girlik olsa, mazlum bir tarafa iltica eder, kendisini kurta-r›r.

MEKTUBAT | 451 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

hayat-› siyasiye: siyaset hayat›,politik hayat.hürmetkârâne: sevgi, sayg› gös-tererek, hürmet ederek.ihtilâf: anlaflmazl›k, uyuflmazl›k,ayk›r›l›k.iktiza: lâz›m gelme, gerekme, ge-reklilik.iltica: s›¤›nma, güvenme.ittifak: bir konuda, uyuflma, bir-leflme.kasaba: ilçe.manevî isti¤far: manevî yöndenaf dileme.maraz: hastal›k, huysuzluk.mazlum: zulüm görmüfl, zulmeu¤ram›fl.mebhas: bahis, bölüm, konu.medih: övme, birinin iyi fleylerinisöyleme.muhalif: z›t, ayk›r›.muz›r: zararl›.münaf›k: nifak sokan, ikiyüzlü,ara bozucu.mütedeyyin: dindar, dine ba¤l›.netice: sonuç, ak›bet, nihayet.rahmet: ac›ma, merhamet etme,koruma, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.siyaset: politik taraftarl›k.fler: kötülük, fenal›k.tarafgirlik: taraf tutmak.tekfir: bir kimseyi yapt›¤› bir ifl-ten veya bir sözden dolay› kâfirsayma, kâfirlikle suçlama.temin etme: sa¤lama, karfl›lama.teflhir etme: gösterme, sergile-me.tezyif: çürütme, küçük düflürme.ümmet: bütün Müslümanlar.ürkmek: korkmak.vecih: yön, taraf.zalim: zulmeden, haks›zl›k eden.

âlim-i salih: salih âlim, dininemretti¤i flekilde hareketeden ve yararl› ifller yapanâlim.

avam: halk tabakas›, s›radaninsanlar.

beyan: anlatma, bildirme.

cây-› dikkat: dikkate de¤er,dikkat çekici.

ehl-i ilim: ilim sahipleri.fena: kötü, uygunsuz.fikr-i siyasî: siyasî düflünce,siyasî fikir.garazkârâne: garazkârl›kla,düflmancas›na.gayet: nihayet, son derece.hadis: Hz. Muhammed’e(a.s.m.) ait söz, emir, fiil.

hâdise: olay, haber.hak: do¤ru.haks›zl›k: zulüm, adaletsizlik.has›m: düflman.haslet: karakter, huy.havas: üst tabaka, yönetici-ler.hayat-› içtimaiye: sosyal ha-yat, toplum hayat›.

1. fieytan›n ve siyasetin flerrinden Allah’a s›¤›n›r›m.2. Ümmetimin ihtilâf› rahmettir. (Aclûni, Keflfü’l-Hafa, 1:66-68; Münavi, Feyzü’l-Kadîr, 1:210-

212.)

Page 450: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“Hem, tesadüm-ü efkârdan ve tehalüf-ü ukulden haki-kat tamam›yla tezahür eder.”

Elcevap :Birinci suale deriz ki: Hadisteki ihtilâf ise, müspet ih-

tilâft›r. Yani, her biri kendi mesle¤inin tamir ve revac›nasa’y eder. Baflkas›n›n tahrip ve iptaline de¤il, belki tek-mil ve ›slah›na çal›fl›r. Amma menfi ihtilâf ise —ki garaz-kârâne, adavetkârâne, birbirinin tahribine çal›flmakt›r—hadisin nazar›nda merduttur. Çünkü birbiriyle bo¤uflan-lar, müspet hareket edemezler.

‹kinci suale deriz ki: Tarafgirlik, e¤er hak nam›na olsa,hakl›lara melce’ olabilir. Fakat, flimdiki gibi garazkârâne,nefis hesab›na olan tarafgirlik, haks›zlara melcedir ki,onlara nokta-i istinat teflkil eder. Çünkü, garazkârâne ta-rafgirlik eden bir adama fleytan gelse, onun fikrine yar-d›m edip taraftarl›k gösterse, o adam o fleytana rahmetokuyacak. E¤er mukabil tarafa melek gibi bir adam gel-se, ona —hâflâ— lânet okuyacak derecede bir haks›zl›kgösterecek.

Üçüncü suale deriz ki: Hak nam›na, hakikat hesab›naolan tesadüm-ü efkâr ise, maksatta ve esasta ittifak ileberaber, vesailde ihtilâf eder. Hakikatin her köflesini izharedip, hakka ve hakikate hizmet eder. Fakat tarafgirâneve garazkârâne, firavunlaflm›fl nefs-i emmare hesab›nahodfüruflluk, flöhretperverâne bir tarzdaki tesadüm-üefkârdan bârika-i hakikat de¤il, belki fitne ateflleri ç›-k›yor. Çünkü, maksatta ittifak lâz›m gelirken, öylelerinefkâr›n›n küre-i arzda dahi nokta-i telâkkisi bulunmaz.

adavetkârâne: düflmanca.bârika-i hakikat: hakikat flimfle-¤i, parlakl›¤›.efkâr: düflünceler, fikirler, görüfl-ler.firavun: zalim, merhametsiz.fitne: fesat, kar›flt›r›c›, bozguncu-luk.garazkârâne: düflmanca.hadis: Hz. Muhammed’e (a.s.m.)ait söz, davran›fl.hak: gerçek, do¤ru.hakikat: gerçek, bir fleyin asl› veesas›.haks›zl›k: adaletsizlik.hâflâ: asla, kesinlikle öyle de¤il.hodfüruflluk: kendi kendini be-¤enme.›slah: iyilefltirme, düzeltme.ihtilâf: anlaflmazl›k, uyuflmazl›k,ayk›r›l›k.iptal: geçersiz k›lma.ittifak: uyuflma, birleflme, birlik.izhar: a盤a vurma, meydana ç›-karma.küre-i arz: dünya, yer küre.lânet okumak: bir kimsenin Al-lah’›n merhametlerinden yoksunkalmas›n› istemek, beddua.lâz›m: gerek, gerekli.maksat: kastedilen, istenilen fley.melce’: s›¤›n›lacak yer, bar›nak.melek: Allah’›n nurdan yaratt›¤›,göze her zaman görülemeyenvarl›klar.menfi: negatif, olumsuz.mukabil: karfl›, karfl›l›k.müspet: do¤rulu¤u anlafl›lm›fl, is-

452 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

patlanm›fl, olumlu, pozitif.nam›na: ad›na.nazar: bak›fl, görüfl.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü-¤e sevk eden, flehevî isteklerikamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-koyan güç, duygu.nefis-i emmare: insan› kötü-lü¤e sürükleyen nefis, yasakzevk ve e¤lencelere teflvikeden duygu.nokta-i istinat: dayanaknoktas›, güvenme noktas›.

nokta-i telâki: uygun ve kar-fl›l›kl› nokta, buluflma noktas›.rahmet: ac›ma, merhametetme, koruma, ba¤›fllama,flefkat gösterme.revaç: sürüm, geçerlik, ra¤-bet.sual: soru.flöhretperverâne: flöhreti se-verek.tahrip: harap etme, y›kma.tarafgirâne: taraftarl›k göste-rerek.tarafgirlik: taraf tutmak.

tehalüf-ü ukul: ak›llar›n ihti-lâf›, düflüncelerin farkl› oluflu.

tekmil: tamamlama, eksikle-rini giderme.

tesadüm-ü efkâr: fikirlerinçarp›flmas›.

teflkil etme: meydana getir-me, ortaya koyma; flekil ver-mek, oluflturmak.

tezahür etme: meydana ç›k-ma, görünme.

vesail: vesileler, sebepler.

Page 451: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hak nam›na olmad›¤› için, nihayetsiz müfritâne gider,kabil-i iltiyam olmayan inflikaklara sebebiyet verir. Hal-iâlem buna flahittir.

Elhâs › l :3 ! oºrµo◊r Gnh 2@ $G»pa ¢o†r oÑrdGnh 1@ ! tÖoërdnG

olan desatir-i âliye, düstur-u harekât olmazsa, nifak ve fli-kak meydan al›r.

Evet, ! oºrµo◊r Gnh @ $G»pa ¢o†r¨oÑrdnG demezse, o düsturlar›

nazara almazsa, adalet etmek isterken zulmeder.

Cây- › i b re t b i r hâd i se : Bir vakit, ‹mam-› Ali Ra-d›yallahü Anh bir kâfiri yere atm›fl. K›l›c›n› çekip kesece-¤i zaman, o kâfir ona tükürmüfl. O, kâfiri b›rakm›fl, kes-memifl. O kâfir ona demifl ki: “Neden beni kesmedin?”

Dedi: “Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükür-dün; hiddete geldim. Nefsimin hissesi kar›flt›¤› için ihlâ-s›m zedelendi. Onun için seni kesmedim.”

O kâfir ona dedi: “Beni çabuk kesmen için seni hidde-te getirmekti. Madem dininiz bu derece safî ve halistir; odin hakt›r” dedi.

Hem, medar- › d ikka t b i r vak ›a : Bir zaman birhâkim, bir h›rs›z›n elini kesti¤i vakit, eser-i hiddet göster-di¤i için, ona dikkat eden âdil amiri onu o vazifeden az-letmifl. Çünkü fleriat nam›na, kanun-u ‹lâhî hesab›na kes-se idi, nefsi ona ac›yacak idi. Ve kalbi hiddet etmeyip, fa-kat merhamet de etmeyecek bir tarzda kesecekti. De-mek, nefsine o hükümden bir hisse ç›kard›¤› için, adalet-le ifl görmemifltir.

MEKTUBAT | 453 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

hâdise: olay.hak: do¤ru, do¤ruluk.hâl-i âlem: dünyan›n vaziyeti,durumu.halis: hilesiz, temiz, samimî.hiddet: öfke, k›zg›nl›k.hisse: pay.hüküm vermek: karar vermek;kanaat getirmek.ihlâs: halis, içten, samimî, yap›lanibadet ve ifllerde yaln›z Allah r›za-s›n› esas maksat yapmak.‹mam-› Ali: Hz. Ali Efendimiz.inflikak: bölünme, ikiye ayr›lma.kabil-i iltiyam: yaran›n hastal›¤›niyileflebilmesi, flifa bulur olmas›.kâfir: dinsiz.kanun-u ‹lâhî: Allah’›n koydu¤ukanun.medar-› dikkat: dikkat çekici.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek, korumak, iyilik etmek.müfritâne: çok afl›r›ya kaçarak.nam›na: ad›na.nazara almak: dikkate almak,önemsemek, de¤er vermek.nefis: insan›n kendisi, kötü vas›f-lar›, nitelikleri kendisinde topla-yan, kötülü¤e sevk eden, flehevîistekleri kamç›lay›p hay›rl› ifller-den al›koyan güç, kiflinin kendisi.nifak: iki yüzlülük, münaf›kl›k,bozgunculuk.nihayetsiz: sonsuz.rad›yallahü anh: Allah ondan ra-z› olsun.safî: saf olan, duru, temiz.sebebiyet: sebep olma, gerektir-me.flahit: flahitlik yapan, flahit.fleriat: Allah taraf›ndan peygam-ber vas›tas›yla bildirilen, ‹lâhîemir ve yasaklara dayanan hü-kümlerin hepsi, ‹slâmiyet.flikak: uyuflmazl›k, anlaflmazl›k.vak›a: vuku bulmufl, olay.vazife: ödev, görev.zedelenmek: zarar görmek.zulüm: haks›zl›k, iflkence, adalet-sizlik.

adalet: hakkaniyet, âdillik,haks›zl›ktan uzaklaflma, dü-zenli ve dengeli davranma.

âdil: adaletli olan, do¤rulukgösteren.

amir: emreden, üst, yetkili.

azletmek: görevine son ver-

me.bu¤z: kin, nefret.cây-› ibret: ibret edileceknokta, ibret verici.desatir-i âliye: yüksek pren-sipler.düstur: kural, prensip.

düstur-u harekât: hareket-lere, davran›fllara prensip.

elhâs›l: sonuç olarak, özetle.

eser-i hiddet: öfke eseri, öfkebelirtisi.

hadis: Hz. Muhammed’e(a.s.m.) ait söz, emir, fiil.

1. Allah için sevmek.(Buharî, ‹man: 1, Ebu Davud, Sünnet: 2; Müsned, 5:146; Feyzü’l-Kadîr, 2:28,hadis no:1241.)

2. Allah için bu¤zetmek (Buharî, ‹man: 1, Ebu Davud, Sünnet: 2; Müsned, 5:146; Feyzü’l-Kadîr,2:28, hadis no:1241.)

3. Allah için hüküm vermek. (Buharî, ‹man: 1; Ebu Davud, Sünnet: 2.)

Page 452: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Cây-› teessüf bir hâlet-i içtimaiye ve kalb-i ‹slâ-m› a¤latacak müthifl bir maraz-› hayat-› içtimaî:

“Haricî düflmanlar›n zuhur ve tehacümünde dahilîadavetleri unutmak ve b›rakmak” olan bir maslahat-› iç-timaiyeyi en bedevî kavimler dahi takdir edip yapt›klar›hâlde, flu cemaat-i ‹slâmiyeye hizmet dava edenlere neolmufl ki, birbiri arkas›nda tehacüm vaziyetini alan had-siz düflmanlar varken, cüz’î adavetleri unutmay›p, düfl-manlar›n hücumuna zemin haz›r ediyorlar? fiu hâl bir su-kuttur, bir vahflettir, hayat-› içtimaiye-i ‹slâmiyeye bir h›-yanettir.

Medar-› ibret bir hikâye: Bedevî afliretlerinden Hase-nan afliretinin birbirine düflman iki kabilesi varm›fl. Birbi-rinden, belki elli adamdan fazla öldürdükleri hâlde, Sip-kân veya Hayderan aflireti gibi bir kabile karfl›lar›na ç›k-t›¤› vakit, o iki düflman taife, eski adaveti unutup, omuzomuza verip, o haricî aflireti def edinceye kadar dahilîadaveti hat›rlar›na getirmezlerdi.

‹flte, ey mü’minler! Ehl-i iman afliretine karfl› tecavüzvaziyetini alm›fl ne kadar afliret hükmünde düflmanlar ol-du¤unu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi, yüz da-ireden fazla vard›r. Her birisine karfl›, tesanüt ederek, elele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken, onlar›nhücumunu teshil etmek, onlar›n harim-i ‹slâma girmele-ri için kap›lar› açmak hükmünde olan garazkârâne taraf-girlik ve adavetkârâne inat, hiçbir cihetle ehl-i imana ya-k›fl›r m›? O düflman daireler, ehl-i dalâlet ve ilhaddan tut,tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyan›n ehval ve mesaibine

adavet: düflmanl›k, kin.adavetkârâne: düflmanca.âlem: dünya, cihan.afliret: bir soydan gelen insantoplulu¤u, kabile.bedevî: göçebe, çölde yaflayan.cay-› teessüf: teessüf edilen,üzüntü veren.cemaat-i ‹slâmiye: ‹slâm cema-ati, ‹slâm toplulu¤u, Müslümanlar.cihet: yan, yön, taraf.cüz’î: az, küçük, pek az.dahilî: içe dönük, iç ile ilgili.dava: takip edilen fikir, iddia, ül-kü.def: uzaklaflt›rma, kovma.ehl-i dalâlet: dalâlet ehli; do¤ruve hak yoldan ç›kanlar.ehl-i iman: inananlar, iman sa-hipleri.ehl-i küfür: küfür ehli, kâfirler,inançs›zlar.ehval: korkular, dehfletler.garazkârâne: düflmanca.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hâlet-i içtimaiye: içtimaî hâl,sosyal durum.haricî: d›flla ilgili, d›fltaki.harim-i ‹slâm: ‹slâm›n mukaddesyerleri, mukaddes ocak, belde.hasen: güzel ifller.hat›r: zihin, fikir, ilgi.hayat-› içtimaiye-i ‹slâmiye: ‹s-lâmiyetin getirmifl oldu¤u kural-lar çerçevesinde oluflturulan top-lum hayat›.

454 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

h›yanet: hainlik, ihanet, ken-dine olan güveni kötüye kul-lanma.hücum: sald›rma.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.ilhad: dinsizlik.kabile: ayn› soydan say›laninsan toplulu¤u, boy, afliret,oymak.kalb-i ‹slâm: ‹slâm›n kalbi,Müslümanlar›n kalbi.kavim: insan toplulu¤u.maraz-› hayat-› içtimaî: sos-

yal hayat›n hastal›¤›.maslahat-› içtimaiye: top-lum yarar›, sosyal fayda.mecbur: zorunluluk.medar-› ibret: ibret sebebi,ibret verici.mesaip: felâketler, zorluklar.müdafaa: savunma.mü’min: iman eden, inanan.Sipkân ve Hayderan: do¤uAnadolu’da iki afliretin ad›.sukut: düflme, düflüfl, afla¤›inme.taife: bölük, tak›m, familya.

takdir: ölçme, de¤er biçme,be¤enme.tarafgirlik: taraf tutmak.tecavüz: haddini aflma, sal-d›rma.tehacüm: hücum etme, sal-d›rma.tesanüt: dayan›flma, omuz-dafll›k.teshil etmek: kolaylaflt›rmak.vaziyet: durum, durufl.zemin: yer; yüzey, sat›h.zuhur: görünme, meydanaç›kma.

Page 453: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kadar, birbiri içinde size karfl› zararl› bir vaziyet alan, bir-biri arkas›nda size hiddet ve h›rs ile bakan, belki yetmiflnevi düflmanlar var. Bütün bunlara karfl› kuvvetli silâh›nve siperin ve kal’an, uhuvvet-i ‹slâmiyedir. Bu kal’a-i ‹s-lâmiyeyi küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak, nekadar hilâf-› vicdan ve ne kadar hilâf-› maslahat-› ‹slâmi-ye oldu¤unu bil, ay›l.

Ehadis-i flerifede gelmifl ki: “Ahir zaman›n Süfyan veDeccal gibi nifak ve z›nd›ka bafl›na geçecek eflhas-› müt-hifle-i muz›rralar›, ‹slâm›n ve beflerin h›rs ve flikak›ndanistifade ederek, az bir kuvvetle nev-i befleri hercümerçeder ve koca âlem-i ‹slâm› esaret alt›na al›r.” 1

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret alt›na girmemek is-terseniz, akl›n›z› bafl›n›za al›n›z. ‹htilâf›n›zdan istifade

eden zalimlere karfl› 2 lInƒrNpG n¿ƒoæperDƒoŸrG nÉs‰pG kal’a-i kudsiyesi içi-

ne giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayat›n›z› muhafa-za ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.

Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle bo¤uflurken, birçocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki da¤ birbirinekarfl› muvazenede bulunsa, bir küçük tafl, muvazeneleri-ni bozup onlarla oynayabilir; birini yukar›, birini afla¤› in-dirir. ‹flte, ey ehl-i iman! ‹htiraslar›n›zdan ve husumetkâ-râne tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuv-vetle ezilebilirsiniz. Hayat-› içtimaiyenizle alâkan›z varsa,3 Ék°†r©nH o¬°o†r©nH tó°oûnj ¢pUƒ°oUrônŸrG p¿Én«ræoÑrdÉnc pøperDƒoªr∏pd oøperDƒoªrdnG düstur-u

âliyeyi düstur-u hayat yap›n›z; sefalet-i dünyeviyeden veflekavet-i uhreviyeden kurtulunuz.

MEKTUBAT | 455 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

sahipleri.esaret: esirlik, kölelik.eflhas-› müthifle-i muz›rra: müt-hifl zararl› flah›slar.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,toplum hayat›.hercümerç: alt üst, darmada¤›n.h›rs: k›zg›nl›k.hiddet: öfke.hilâf-› maslahat-› ‹slâmiye: ‹slâ-m›n güzelliklerine, faydalar›na vegereklerine ters.hilâf-› vicdan: vicdana ayk›r›.hukuk: haklar, kanunun verdi¤ihaklar.husumetkârâne: düflmanca.ihtilâf: anlaflmazl›k, uyuflmazl›k.ihtiras: afl›r›, taflk›n, ola¤an d›fl› is-tek.‹slâm: ‹slâm dini, Müslümanl›k,Müslümanlar.istifade: faydalanma, yararlan-ma.kal’a-i ‹slâmiye: ‹slâm›n kuvvetlikalesi.kal’a-i kudsiye: kutsal kale.malûm: bilinen.mizan: terazi, ölçü aleti.muhafaza: koruma, saklama, h›f-zetme.muvazene: denklik, denge.müdafaa: savunma.mü’min: iman eden, inanan.nev: türlü, çeflit.nev-i befler: insan nev’i, insanl›k.nifak: iki yüzlülük, münaf›kl›k,bozgunculuk.sefalet-i dünyeviye: dünya ha-yat›ndaki sefalet, yoksulluk.siper: arkas›na saklan›lacak fley.Süfyan: ahir zamanda ‹slâmî de-¤erleri tahrip edece¤i, zulüm, y›-k›m ve aldatma ile ifl görece¤i ha-dislerde belirtilen flah›s; Müslü-manlar içinde ç›kacak olan Dec-cal.flekavet-i uhreviye: ahirette kö-tü duruma düflme.flikak: uyuflmazl›k, ayr›l›k.tahassun etmek: s›¤›nmak.tarafgirlik: taraf tutmak.uhuvvet-i ‹slâmiye: ‹slâm kar-deflli¤i.vaziyet: durum, durufl.zalim: zulmeden, haks›zl›k eden.z›nd›ka: dinsizlik, inançs›zl›k.zillet: hakirlik, afla¤›l›k.

adavet: düflmanl›k, kin.ahir zaman: dünyan›n sonzaman›.alâka: ilgi, iliflki, ba¤.âlem-i ‹slâm: ‹slâm âlemi, ‹s-lâm dünyas›.ay›l: uyan.

bahane: vesile, sebep.

befler: insan, insanl›k.

bina: ev, yap›.

Deccal: hadislerde ahir za-manda insanlar aras›ndan ç›-kaca¤› bildirilen dinsiz ve mü-naf›k olan dehfletli flah›s.

düstur-u âliye: yüksek pren-sip, kural.

düstur-u hayat: hayat pren-sibi, kural›.

ehadis-i flerife: hadis-i flerif-ler.

ehl-i iman: inananlar, iman

1. Hâkim, Müstedrek, 4: 529-530; ‹bni Hibban, Sahih, 8:286.2. Mü’minler ancak kardefltirler. (Hucurat Suresi: 10.)3. Mü’min için mü’min, sa¤lam yap›lm›fl bir binan›n birbirine kuvvet veren tafllar› gibidir. (Bu-

harî, Salât: 88, Edep: 36, Mezalim: 5; Müslim, Birr: 65; Tirmizî, Birr: 18; Neseî, Zekât: 67; Müs-ned, 4:405, 409.)

Page 454: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Alt›nc› VecihHayat-› maneviye ve s›hhat-i ubudiyet, adavet ve inat

ile sars›l›r. Çünkü, vas›ta-i halâs ve vesile-i necat olan ih-lâs zayi olur. Zira, tarafgir bir muannit, kendi a’mal-i hay-riyesinde hasm›na tefevvuk ister. Halisen livechillâhamele pek de muvaffak olamaz. Hem, hüküm ve mu-amelât›nda tarafgirini tercih eder, adalet edemez. ‹flte,ef’al ve a’mal-i hayriyenin esaslar› olan ihlâs ve adalet,husumet ve adavetle kaybolur.

fiu Alt›nc› Vecih çok uzundur. Fakat kabiliyet-i makamk›sa oldu¤undan, k›sa kesiyoruz.

@

adalet: her hak sahibine hakk›n›ntam ve eksiksiz verilmesi, hakka-niyet, âdillik.adavet: düflmanl›k, kin.a’mal-i hayriye: hay›rl› ifller, ha-y›rl› ameller.amel: fiil, ifl, emek.ef’al: fiiller, ifller, ameller.

456 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

halisen livechillâh: halis vehilesizce, sadece Allah için.has›m: muhalif, düflman.hayat-› maneviye: manevîhayat.husumet: düflmanl›k, karfl›t-l›k.hüküm: karar, emir.ihlâs: halis, içten, samimî, dü-rüstlük, ibadet ve davran›fllar-

da sadece Allah r›zas›n› gö-zetme.kabiliyet-i makam: konununuygunlu¤u, makam›n etki gü-cü ve kabiliyeti.muamelât: ifllemler.muannit: inatç›, ayak dire-yen.muvaffak: baflarm›fl, baflar›l›.s›hhat-i ubudiyet: kulluktaki

s›hhat, do¤ruluk, sa¤laml›k.tarafgir: taraf tutan, taraftar.tefevvuk: üstün olma, üstün-lük.vas›ta-i halâs: kurtulufl arac›.vecih: yön, taraf.vesile-i necat: kurtulufl vesi-lesi, arac›.zayi: elden ç›kan, yitik, zarar.zira: çünkü, flu sebepten ki.

Page 455: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci MebhasW

1 @ oÚpànŸrG pIsƒo≤rdGhoP o¥GsRsôdG nƒog %G s¿ pG

rºocÉsjpGnh Én¡oboRrônj *G Én¡nbrRpQ oπpªrën J n’ másHBGnO røpe røuj nÉncnh2 @ oº«p∏n©rdG o™«pªs°ùdG nƒognh

EY EHL-‹ ‹MAN! Sab›kan, adavet ne kadar zararl› ol-

du¤unu anlad›n. Hem anla ki, adavet kadar hayat-› ‹slâ-miyeye en müthifl bir maraz-› muz›r dahi h›rst›r.

H›rs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumi-yet ve sefaleti getirir. Evet, her milletten ziyade h›rs iledünyaya sald›ran Yahudi milletinin zillet ve sefaleti, buhükme bir flahid-i kàt›d›r.

Evet, h›rs, zîhayat âleminde en genifl bir daireden tut,tâ en cüz’î bir ferde kadar suitesirini gösterir. Tevekkül-vari taleb-i r›z›k ise, bilâkis medar-› rahatt›r ve her yerdehüsnütesirini gösterir.

‹flte, bir nevi zîhayat ve r›zka muhtaç olan meyvedara¤açlar ve nebatlar, tevekkülvari, kanaatkârâne yerlerin-de durup h›rs göstermediklerinden, r›z›klar› onlara ko-flup geliyor. Hayvanlardan pek fazla evlât besliyorlar.Hayvanat ise, h›rs ile r›z›klar› peflinde kofltuklar› için, pekçok zahmet ve noksaniyet ile r›z›klar›n› elde edebiliyor-lar.

MEKTUBAT | 457 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

illet: hastal›k.kanaatkârâne: k›smete raz› olupelindekiyle yetinerek.kudret: güç, kuvvet, iktidar.mahrumiyet: mahrumluk, yok-sunluk.maraz-› muz›r: zararl› hastal›k.mebhas: bir bahisle ilgili k›s›m,bölüm.medar-› rahat: rahatlama sebebi.mutlak: kay›ts›z, flarts›z.nebat: bitki.nev: türlü, çeflit, cins.nice: bir çok.noksaniyet: eksiklik, noksanl›k.r›z›k: yiyecek, içecek fley, az›k,Allah taraf›ndan her canl› için ay-r›lm›fl ve takdir edilmifl olan ni-met.r›zka muhtaç: Allah taraf›ndanher canl› için ayr›lm›fl ve takdiredilmifl olan nimete ihtiyac› olan.sab›kan: az önce geçti¤i gibi.sebeb-i haybet: mahrum olmasebebi, ümitsizlik, yoksunluk se-bebi.sefalet: sefillik, yoksulluk.suitesir: kötü tesir.flahid-i kàt›: flahitli¤inden, do¤ru-lu¤undan flüphe edilmeyen.taleb-i r›z›k: r›z›k ve nimet iste-me, bunun için çal›flma.tevekkülvari: Allah’a güvenerek.zahmet: s›k›nt›, zor, güç.zîhayat: hayat sahibi, canl›.zillet: hakirlik, horluk, küçülme.ziyade: çok, fazla, art›k.

adavet: düflmanl›k, kin.âlem: dünya.bilâkis: aksine, tam tersineolarak.cüz’î: az, parçaya ait olan.ehl-i iman: inananlar, iman

sahipleri.evlât: veletler, çocuklar.fert: flah›s, kifli.hak: gerçek, do¤ru.hayat-› ‹slâmiye: ‹slâmî ku-rallara uygun olan hayat.

hayvanat: hayvanlar.h›rs: aç gözlülük, tamahkâr-l›k.hüküm: karar, emir.hüsnütesir: güzel tesir, iyi et-ki.

1. fiüphesiz ki r›z›k veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’t›r. (Zariyat Suresi: 58.)2. Yeryüzünde yürüyen ve kendi r›zk›n› yüklenemeyen nice canl›n›n ve sizin r›zk›n›z› Allah

verir. O her fleyi hakk›yla ifliten, her fleyi hakk›yla bilendir. (Ankebut Suresi: 60.)

Page 456: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, hayvanat dairesi içinde zaaf ve acz lisan-› hâliy-le tevekkül eden yavrular›n meflru ve mükemmel ve lâtifr›z›klar› hazine-i rahmetten verilmesi; ve h›rs ile r›z›klar›-na sald›ran canavarlar›n gayrimeflru ve pek çok zahmetile kazand›klar› nahofl r›z›klar› gösteriyor ki, h›rs sebeb-imahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.

Hem, daire-i insaniye içinde her milletten ziyade h›rsile dünyaya yap›flan ve aflk ile hayat-› dünyeviyeye ba¤-lanan Yahudi milleti, pek çok zahmet ile kazand›¤›, ken-dine faydas› az, yaln›z hazinedarl›k etti¤i gayrimeflru birservet-i riba ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet vesefalet, katl ve ihanet gösteriyor ki, h›rs maden-i zillet vehasarettir.

Hem, haris bir insan her vakit hasarete düfltü¤üne da-

ir o kadar vak›alar var ki, 1

lôp°SÉnN lÖpFÉnN¢oüjpônërdnG darb›me-

sel hükmüne geçmifl, umumun nazar›nda bir hakikat-iamme olarak kabul edilmifltir.

Madem öyledir; e¤er mal› çok seversen, h›rs ile de¤il,belki kanaat ile mal› talep et, tâ çok gelsin.

Ehl-i kanaat ile ehl-i h›rs, iki flahsa benzer ki, büyük birzat›n divanhanesine giriyorlar.

Birisi kalbinden der: “Beni yaln›z kabul etsin; d›flar›da-ki so¤uktan kurtulsam bana kâfidir. En afla¤›daki iskem-leyi de bana verseler, lütuftur.”

acz: zay›fl›k, güçsüzlük.aflk: fliddetli sevgi, ilgi.dair: ait, ilgili.daire-i insaniye: insanl›k dairesi,alan›, insanl›k dünyas›.darb›mesel: ata sözü, vecize.divanhane: kabul salonu, büyüksalonehl-i h›rs: h›rs gösterenler, açgözlü olanlar.ehl-i kanaat: Allah’›n verdi¤i r›z-ka memnun olup onunla yeti-nenler.faide: fayda, yararl›l›k.gayrimeflru: meflru olmayan, di-ne ayk›r›, haram.hakikat-i amme: umumî, genel-de geçerli olan do¤ru.haris: çok h›rsl› olan, aç gözlü.hasaret: hasar, zarar, ziyan.hayat-› dünyeviye: dünyaya aitolan hayat.hayvanat dairesi: hayvanlar âle-mi, sahas›, hayvanlar dünyas›.hazinedar: mal› muhafazaya me-mur olan.hazine-i rahmet: rahmet hazine-si.h›rs: aç gözlülük, tamahkârl›k.hükmüne geçmek: yerine geç-mek.ihanet: haks›zl›k etme, kötülüketme.iskemle: oturak.kâfi: yeterli.kanaat: k›smetine raz› olma, elin-dekiyle yetinme.katl: öldürme, katletme.lâtif: hofl, güzel, nazik, narin.lisan-› hâl: hâl dili, beden dili.lütuf: güzellik, iyilik.

maden-i zillet: alçalma kay-na¤›.meflru: fleriata uygun, ‹lâhîkanunu uygun.muvaffak›yet: baflar›.mükemmel: tam, eksiksiz.nahofl: hofl olmayan, hoflagitmeyen.nazar: bak›fl, fikir, iç gözlem.r›z›k: yiyecek, içecek fley,az›k, Allah taraf›ndan her can-l› için ayr›lm›fl ve takdir edil-

mifl olan nimet.sebeb-i mahrumiyet: mah-rum olma nedeni, yoksunluksebebi.sefalet: sefillik, yoksulluk.servet-i riba: faiz serveti.sille-i zillet: afla¤›l›k ve hor-lanma sebebi.flah›s: kifli, kimse, fert.talep: isteme, dileme.tevekkül etme: Allah’a da-yanma ve güvenme.

umum: bütün, genel.vak›a: vuku bulmufl, olmufl,olay.vesile-i rahmet: rahmeti ka-zanma sebebi.Yahudi: ‹branî ve ‹srailî dedenilen, Samî kavimlerindenbir ›rk .zaaf: zay›fl›k, kuvvetsizlik.zahmet: s›k›nt›, zor, güç.zat: kifli, flah›s, fert.ziyade: çok, fazla, art›k.

1. H›rs, hasaret ve muvaffak›yetsizli¤in sebebidir.

458 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 457: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci adam, güya bir hakk› varm›fl gibi ve herkes onahürmet etmeye mecbur imifl gibi, ma¤rurâne der ki:“Bana en yukar› iskemleyi vermeli.” O h›rs ile girer, gö-zünü yukar› mevkileri diker, onlara gitmek ister. Fakat di-vanhane sahibi onu geri döndürüp afla¤› oturtur. Ona te-flekkür lâz›mken, teflekküre bedel kalbinden k›z›yor. Te-flekkür de¤il, bilâkis hane sahibini tenkit ediyor. Hane sa-hibi de ondan istiskal ediyor.

Birinci adam mütevaziâne giriyor, en afla¤›daki iskem-leye oturmak istiyor. Onun o kanaati, divanhane sahibi-nin hofluna gidiyor. “Daha yukar› iskemleye buyurun”der. O da gittikçe teflekkürat›n› ziyadelefltirir, memnuni-yeti tezayüt eder.

‹flte, dünya bir divanhane-i Rahman’d›r. Zemin yüzübir sofra-i Rahmettir. Derecat-› erzak ve meratib-i nimetdahi iskemleler hükmündedir.

Hem, en cüz’î ifllerde de herkes h›rs›n suitesirini his-sedebilir.

Meselâ, iki dilenci bir fley istedikleri vakit, h›rs ile ilhaheden dilenciden istiskal edip vermemek, di¤er sakin di-lenciye merhamet edip vermek, herkes kalbinde hisse-der.

Hem meselâ, gecede uykun kaçm›fl; sen yatmak iste-sen, lâkayt kalsan, uykun gelebilir. E¤er h›rs ile uyku is-tesen, “Aman yatay›m, aman yatay›m” dersen, bütünbütün uykunu kaç›r›rs›n.

MEKTUBAT | 459 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

mütevaziâne: alçak gönüllülükle.sofra-i rahmet: rahmet sofras›,ba¤›fl ve ihsan.suitesir: kötü tesir, etki.tenkit: elefltirme, elefltiri.teflekkürat: teflekkürler, mem-nuniyet ifade etmeler.tezayüt etme: ço¤alma, artma.zemin: yer; yeryüzü.ziyade: çok, fazla.

bedel: de¤er, karfl›l›k.bilâkis: aksine, tam tersineolarak.cüz’î: az, parçaya ait olan,pek az.derecat-› erzak: r›z›klar›n de-receleri, basamaklar›.divanhane: kabul salonu, ge-nifl büyük salon.divanhane-i Rahman: rah-met ve flefkati s›n›rs›z olan,Allah’›n genifl salonu, yeryü-zü.güya: söyleyen, konuflan.

hak: do¤ru; pay, hisse.hane: ev, mesken.h›rs: aç gözlülük, afl›r› istekli-lik.hükmünde: yerinde, de¤erin-de.hürmet: ihtiram, sayg›.ilhah: ›srar etme.iskemle: oturak.istiskal: so¤uk davran›fllarlahofllanmad›¤›n› belli etme.kanaat: k›smetine raz› olma,yetinme.lâkayt: kar›flmayan, ilgisiz.

lâz›m: gerekli, lüzumlu.ma¤rurâne: gururlanarak.mecbur: bir ifli yapmak zo-runda kalm›fl.memnuniyet: memnunluk,sevinçli olufl.meratib-i nimet: nimet dere-celeri.merhamet: ac›mak, flefkatgöstermek, korumak, iyiliketmek.meselâ: misal olarak, söz ge-lifli.mevki: yer.

Page 458: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem meselâ, mühim bir netice için birisini h›rs ilebeklersin. “Aman gelmedi, aman gelmedi” deyip, en ni-hayet h›rs senin sabr›n› tüketip, kalkar gidersin. Bir da-kika sonra o adam gelir; fakat bekledi¤in o mühim neti-ce bozulur.

fiu hâdisat›n s›rr› fludur ki:

Nas›l ki bir ekme¤in vücudu, tarla, harman, de¤irmen,f›r›na terettüp eder. Öyle de, tertib-i eflyada bir teenni-ihikmet vard›r. H›rs sebebiyle, teenni ile hareket etmedi-¤i için, o tertipli eflyadaki manevî basamaklar› müraat et-mez; ya atlar, düfler veyahut bir basama¤› noksan b›ra-k›r, maksada ç›kamaz.

‹flte, ey derd-i maifletle sersem olmufl ve h›rs-› dünyaile sarhofl olmufl kardefller!

H›rs bu kadar muz›r ve belâl› bir fley oldu¤u hâlde, na-s›l h›rs yolunda her zilleti irtikâp ve haram-helâl demeyipher mal› kabul ve hayat-› uhreviyeye lâz›m çok fleyleri fe-da ediyorsunuz; hatta, erkân-› ‹slâmiyenin mühim birrüknü olan zekât› h›rs yolunda terk ediyorsunuz? Hâlbu-ki, zekât, her flah›s için sebeb-i bereket ve dafi-i beliyyat-t›r. Zekât› vermeyenin, herhâlde elinden zekât kadar birmal ç›kacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir, ya bir musi-bet gelip alacakt›r.

Hakikatli bir rüya-i hayaliyede, Birinci Harb-i Umumî-nin beflinci senesinde, bir acip rüyada benden soruldu:

“Müslümanlara gelen bu açl›k, bu zayiat-› maliye vemeflakkat-i bedeniye nedendir?”

acip: hayret uyand›ran fley; garip.belâ: musibet, gam, keder, afet,s›k›nt›.dafi-i beliyyat: belâlar› savufltu-ran.de¤irmen: ö¤üten araç veya alet.derd-i maiflet: geçim s›k›nt›s›.erkân-› ‹slâmiye: ‹slâmiyetinesaslar›, temelleri, rükünleri.feda etme: gözden ç›karma, u¤-runa verme.hadisat: olaylar.hakikat: gerçek, hayali olmayan,görülen.haram-helâl: dinin yasaklad›¤› veyap›lmas›na izin verdi¤i fley.Harb-i Umumî: Birinci Dünya Sa-vafl›.harman: tah›l tanelerinin saman-dan ayr›lmas› için yap›lan ifl.hayat-› uhreviye: uhrevî hayat,ahirete ait olan hayat.h›rs: aç gözlülük, afl›r› istek.h›rs-› dünya: dünyaya karfl› gös-terilen açgözlülük.irtikâp etme: kötü ifl iflleme, kö-tülük etme.lâz›m: gerek, gerekli, lüzumlu.lüzumsuz: gereksiz.maksat: kastedilen, istenilen fley.manevî: manaya ait, maddî ol-mayan, manevî bak›mdan.meselâ: misal olarak, örnek.meflakkat-i bedeniye: vücut iti-bar›yla, bedenen çekilen zorluk-lar, meflakkatler.musibet: felâket, s›k›nt›.muz›r: zararl›, zarara sokan.

460 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

mühim: önemli.müraat etmek: tatbik etmek,gözetmek, uygulamak.Müslüman: ‹slâm dinindenolan, mü’min, Müslim.netice: sonuç, özet.noksan: eksiklik, azl›k.rükün: esas, kaide, prensip.rüya-i hayaliye: hayalde gö-rülen rüya.sab›r: sab›r, dayanma, katlan-ma, zorluklara dayanma gü-cü; Allah’a tevekkül edip s›-k›nt›lara gö¤üs germe, nefsi-

ne hâkim olma, günaha soka-cak ifllere veya fleylere karfl›kendini tutma.sebeb-i bereket: bereket se-bebi, bolluk ve saadet nede-ni.flah›s: insan.teenni: acele etmeden, dik-katli davranma.teenni-i hikmet: belli faydave gayeleri takip eden ölçülüdüflünceli davran›fl.terettüp etme: gerekme,belli bir s›ray› gerektirme.

terk: b›rakma, sal›verme,vazgeçme.

tertib-i eflya: eflyan›n s›ralan-mas›, belli bir düzende gel-mesi.

tertip: düzenleme, s›ralama.

zayiat-› maliye: malî zarar veziyan.

zekât: ‹slâm›n befl flart›ndanbiri, Allah için mal›n belli birk›sm›n›n her y›l zekât verile-bilecek kimselere da¤›t›lmas›.

zillet: hakirlik, horluk.

Page 459: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Rüyada demifltim:

“Cenab-› Hak bir k›s›m maldan onda bir, (HAfi‹YE 1) veyabir k›s›m maldan k›rkta bir, (HAfi‹YE 2) kendi verdi¤i mal›n-dan birisini bizden istedi—tâ bize fukaralar›n dualar›n›kazand›rs›n ve kin ve hasetlerini men etsin. Biz, h›rs›m›ziçin tamahkârl›k edip vermedik. Cenab-› Hak, mütera-kim zekât›n›, k›rkta otuz, onda sekizini ald›.

“Hem her senede yaln›z bir ayda, yetmifl hikmetli biraçl›k bizden istedi. Biz nefsimize ac›d›k; muvakkat ve lez-zetli bir açl›¤› çekmedik. Cenab-› Hak, ceza olarak, yet-mifl cihetle belâl› bir nevi orucu befl sene cebren bize tut-turdu.

“Hem yirmi dört saatte bir tek saati, hofl ve ulvî, nu-ranî ve faydal› bir nevi talimat-› Rabbaniyeyi bizden iste-di. Biz tembellik edip o namaz› ve niyaz› yerine getirme-dik. O tek saati di¤er saatlere katarak zayi ettik. Cenab-›Hak, onun kefareti olarak, befl sene talim ve talimat vekoflturmakla bize bir nevi namaz k›ld›rd›” demifltim.

Sonra ay›ld›m, düflündüm, anlad›m ki, o rüya-i hayali-yede pek mühim bir hakikat vard›r. Yirmi Beflinci Sözde,medeniyetle hükm-ü Kur’ân’› muvazene bahsinde ispatve beyan edildi¤i üzere, beflerin hayat-› içtimaîsinde bü-tün ahlâks›zl›¤›n ve bütün ihtilâlât›n menflei iki kelimedir:

MEKTUBAT | 461 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

ma hâli, denklik, denge.mühim: önemli.müterakim: biriken.namaz: ‹slâm›n befl flart›ndan biriolan salât.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü¤esevk eden, flehevî istekleri kam-ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyangüç; insan›n kendisi.nesl-i hayvanî: hayvan cinsinev: türlü, çeflit.niyaz: yalvarma, rica, dua.nuranî: nurlu, ›fl›kl›, parlak.oruç: ‹slâm dininin befl temelesas›ndan biri.r›bh-i ticarî: ticarî kazanç, kâr.rüya-i hayaliye: hayalde görülenrüya.talim: yetifltirme, e¤itme.talimat: talimler, e¤itimler.talimat-› Rabbaniye: Allah’›nemretti¤i ruhî ve bedenî e¤itim-ler.tamahkâr: aç gözlü, cimri.ulvî: yüksek, yüce.zayi: yitik, zarar, ziyan.zekât: ‹slâm›n befl flart›ndan biri.

HAfi‹YE 1: Yani, her sene taze verdi¤i bu¤day gibi mallardan onda bir.HAfi‹YE 2: Yani, eskiden verdi¤i k›rktan ki, her senede galiben ve lâakalr›bh-› ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle, o k›rktan taze olarak on adet ve-rir.

ahlâks›zl›k: ahlâka ayk›r›,tersbahis: konu, mevzu.belâ: musibet, gam, s›k›nt›.befler: insan, insanl›k.beyan: anlatma, aç›k söyle-me.cebren: zorla.Cenab-› Hak: Hz. Allah.cihet: yön, taraf.faide: faydafukara: fakirler, yoksullar .galiben: üstünlükle, ço¤u ke-re.

hakikat: gerçek, bir fleyin as-l› ve esas›.haset: k›skançl›k, çekemezlik.hafliye: dipnot, aç›klay›c› yaz›.hayat-› içtimaî: sosyal, top-lum hayat›h›rs: aç gözlülükhikmet: kâinattaki ve yarat›-l›fltaki ‹lâhî gaye; fayda.hüküm-ü Kur’ân: Kur’ân’›nhükmü, emri.ihtilâlât: ihtilâller, ayaklan-malar, isyan etmeler,ispat: do¤ruyu delillerle gös-

terme, kan›t.kefaret: karfl›l›k.kin: gizli düflmanl›k.lâakal: hiç de¤ilse, en az›n-dan.medeniyet: medenîlik, uy-garl›k, bir toplumun hayattarz›.men etme: yasak etme, mâ-ni olma.menflei: dayanak, ç›k›fl nok-tas›.muvakkat: süresiz, geçici.muvazene: iki fleyin eflit ol-

Page 460: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Birisi: “Ben tok olduktan sonra, baflkas› açl›ktan ölse,bana ne?”

‹kincisi: “Sen çal›fl, ben yiyeyim.”

Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-› riba ve terk-izekâtt›r. Bu iki müthifl maraz-› içtimaîyi tedavi edecek tekçare, zekât›n bir düstur-u umumî suretinde icras› ile, vü-cub-u zekât ve hurmet-i ribad›r.

Hem, de¤il yaln›z eflhasta ve hususî cemaatlerde, bel-ki umum nev-i beflerin saadet-i hayat› için en mühim birrükün, belki devam-› hayat-› insaniye için en mühim birdirek, zekâtt›r. Çünkü, beflerde, havas ve avam, iki taba-ka var. Havastan avama merhamet ve ihsan; ve avam-dan havassa karfl› hürmet ve itaati temin edecek, zekât-t›r. Yoksa, yukar›dan avam›n bafl›na zulüm ve tahakküminer; avamdan zenginlere karfl› kin ve isyan ç›kar. ‹ki ta-baka-i befler, daimî bir mücadele-i maneviyede, bir kefl-mekefl-i ihtilâfta bulunur. Gele gele, tâ Rusya’da oldu¤ugibi, sa’y ve sermaye mücadelesi suretinde bo¤uflmayabafllar.

Ey ehl-i kerem ve vicdan! Ve ey ehl-i sahavet ve ihsan!‹hsanlar zekât nam›na olmazsa, üç zarar› var. Bazen defaydas›z gider. Çünkü, Allah nam›na vermedi¤in için,manen minnet ediyorsun, bîçare fakiri minnet esareti al-t›nda b›rak›yorsun. Hem makbul olan duas›ndan mah-rum kal›yorsun. Hem hakikaten Cenab-› Hakk›n mal›n›ibad›na vermek için bir tevziat memuru oldu¤un hâlde,kendini sahib-i mal zannedip bir küfran-› nimet ediyor-sun.

avam: kültürlü yüksek tabaka-dan olmayan, s›radan insanlar.bazen: ara s›rabefler: insan, insanl›k.bîçare: çaresiz, zavall›, flaflk›n.cemaat: topluluk, tak›m, bölük.cereyan-› riba: faizcilik, faizin de-vam etmesi.daimî: sürekli, devaml›.düstur-u umumî: genel prensip,kural.ehl-i kerem: ikram eden mert in-sanlar.ehl-i sahavet ve ihsan: ba¤›fl, ik-ram sahibi ve cömert olanlar.ehl-i vicdan: iyiyi kötüden, hayr›flerden ay›rt etmeye yard›mc›olan üstün ahlâkî duygu sahiple-ri.esaret: esirlik, kölelik.eflhasta: flah›sta, insanda.faidesiz: yarars›z, faydas›zhakikaten: gerçekten, do¤rusu.havas: üst tabaka, zenginler.hurmet-i riba: faizin haram ol-mas›, faizcili¤in yasaklanmas›.hususî: özel, flahsî.hürmet: sayg›, ihtiram.ibad: kullar, insanlar.icra: yürütme, bir ifli yerine getir-me.idame: devam ettirme, sürdür-me.ihsan: iyilik etme, ikram etme,lütuf, ba¤›fl, yard›m.isyan: baflkald›rma, itaatsizlik.itaat etme: boyun e¤me, uyma.keflmekefl-i ihtilâf: ayr›l›ktan ge-len kar›fl›kl›k.kin: gizli düflmanl›k.küfran-› nimet etme: nimetekarfl› nankörlük etmemahrum kalmak: istedi¤ini, dile-di¤ini elde edememek, yoksunkalmak.makbul: reddedilmeyen, geçerli.manen: gönülce, psikolojik ola-rak.maraz-› içtimaî: sosyal hastal›k.

462 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

merhamet: ac›mak, flefkatgöstermek, korumak.minnet etme: boyun e¤me.minnet: iyili¤e karfl› duyulanflükür hissimücadele: çekiflme, at›flmamücadele-i maneviye: ma-nevî olarak verilen mücadele.mühim: önemli.nam›na: ad›na.nev-i befler: insanl›k.rükün: esas, flart, prensip.saadet-i hayat: hayat›n mut-lulu¤u, canl›l›¤›n vermifl oldu-

¤u mutluluk.sahib-i mal: mal›n sahibi, malsahibi.sa’y: çal›flma, çabalama.sermaye: ana para, varl›k,servet.suret: biçim, görünüfl.tabaka: kat, katman, derece.tabaka-i befler: ‹nsan taba-kas›, toplumu meydana geti-ren s›n›flar.tahakküm: zorbal›k etme,zorla hükmetme.tedavi: iyilefltirme.

terk-i zekât: zekât›n verilme-mesi, terk edilmesi.

tevziat: da¤›t›m.

umum: hep, bütün, herkes,genel olma, bütün insanlar.

vücub-u zekât: zekât›n farzolmas›.

zan: zannetme, sanma.

zekât: ‹slâm›n befl flart›ndanbiri, Allah için mal›n belli birk›sm›n›n her y›l zekât verile-bilecek kimselere da¤›t›lmas›.

zulüm: haks›zl›k, adaletsizlik.

Page 461: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

E¤er zekât nam›na versen, Cenab-› Hak nam›na ver-di¤in için bir sevap kazan›yorsun, bir flükran-› nimet gös-teriyorsun. O muhtaç adam dahi sana tabasbus etmeyemecbur olmad›¤› için, izzet-i nefsi k›r›lmaz ve duas› seninhakk›nda makbul olur.

Evet, zekât kadar, belki daha ziyade nafile ve ihsan,yahut sair suretlerde verip riya ve flöhret gibi, minnet vetezlil gibi zararlar› kazanmak nerede? Zekât nam›na oiyilikleri yap›p, hem farz› eda etmek, hem sevab›, hemihlâs›, hem makbul bir duay› kazanmak nerede?

1 oº«pµn◊rG oº«p∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉ'ænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑo°SpøperDƒoªr∏pd oøperDƒoªrdnG :n∫Énb …pòsdGp¿ mósªnëoe Énfpópq«°nS '¤nY rºu∏n°Snh pqπn°U sºo¡ s∏dnG

lõrænc oánYÉnæn≤rdnG :n∫Énbnh zÉk°†r©nH o¬°o†r©nH tóo°ûnj ¢pUƒo°UrônŸrG p¿Én«ræoÑrdÉnc@ nÚ pe'G nÚp©nªrLnG =p¬pÑrën°Unh p¬pd'G '=¤nYnh z»'ærØnjn’

2 nÚ pªndÉn©rdG uÜnQ ! oórªn◊rGnh

x

MEKTUBAT | 463 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

hak: do¤ru, gerçek.hamd: Allah’›n yüceli¤ini övme.hazine: zengin ve de¤erli kaynak.hikmet: kâinattaki ve yarat›l›flta-ki ‹lâhî gaye, fayda.ihlâs: halis, içten, samimî, ibadetve davran›fllarda sadece Allah r›-zas›n› gözetme.ihsan: iyilik etme, ikram etme,lütuf, ba¤›fl.izzet-i nefis: insan›n kendi de¤e-rini ve flahsiyetini afla¤›lamaks›z›nvarl›¤›na sayg› duymas› .kanaat: k›smete raz› olma, yetin-me.makbul: reddedilmeyen, geçerli.mecbur: bir ifli yapmak zorundakalan.minnet: iyili¤e karfl› duyulan flü-kür hissi, boyun e¤me.muhtaç: ihtiyac› olan, yoksul.mü’min: Allah’a, onun birli¤ineinanan.nafile: farz ve vacip olmayan faz-la ibadet.nam›na: ad›nanoksan: eksiklik.Rab: her fleyin sahibi, yaratan,büyüten, terbiye eden.riya: iki yüzlülük, samimiyetsizliksair: di¤er, baflka.salât: Hz. Peygambere dua.sevap: ödül, mükâfat.suret: biçim, görünüfl.flöhret: ün, ad, san.flükran-› nimet: Allah’›n verdi¤inimetlere flükürle karfl›l›k ver-mek.tabasbus: yaltaklanma, riyakârl›ketme.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden, her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma,münezzeh sayma.tezlil: afla¤›lama, küçük düflürme.yahut: ya da bunun gibi.zekât: artma, bereket, ‹slâm›nbefl flart›ndan, Allah için mal›nbelli bir k›sm›n›n her y›l zekât ve-rilebilecek kimselere da¤›t›lmas›.ziyade: çok, fazla.

Âl ve Ashap: Peygamberimi-zin ailesinden olanlar ve Sa-habeler.âlem: dünya, cihan, bütünyarat›lm›fllar.âmin: “Yâ Rabbi! kabul eyle!”

anlam›nda duan›n sonundasöylenir.bina: yap›.Cenab-› Hak: Allah; do¤ru,gerçek, Hakk›n ta kendisiolan, fleref ve azamet sahibi

yüce Allah).eda etmek: ödemek, yerinegetirmekefendi: sayg›de¤erfarz: ‹slâmiyette kesin olarakyap›lmas› gereken emir.

1. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

2. Allah’›m! “Mü’min için mü’min, sa¤lam yap›lm›fl bir binan›n birbirine kuvvet veren tafllar›gibidir.” (Buharî, Salât: 88, Edep: 36, Mezalim: 5; Müslim, Birr: 65; Tirmizî, Birr: 18; Neseî, Ze-kât: 67; Müsned, 4:405, 409.) ve “Kanaat tükenmeyen bir hazinedir” [Fethu’l-Kebir, 2:309] di-yen Efendimiz Muhammed’e, onun Âl ve Ashab›n›n hepsine salât ve selâm eyle. Âmin.Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Page 462: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

HatimeG›ybet hakk›ndad›r.

2 p√pórªnëpH oí`pqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh | 1 p¬pª°rSÉpH

Yirmi Beflinci Sözün Birinci fiulesinin Birinci fiua›n›nBeflinci Noktas›n›n, makam-› zem ve zecrin misallerin-den olan bir tek ayetin, mu’cizâne alt› tarzda g›ybettentenfir etmesi, Kur’ân’›n nazar›nda g›ybet ne kadar flenîbir fley oldu¤unu tamam›yla gösterdi¤inden, baflka beya-na ihtiyaç b›rakmam›fl. Evet, Kur’ân’›n beyan›ndan son-ra beyan olamaz; ihtiyaç da yoktur.

‹flte, 3 Ékà r«ne p¬«pNnG nºrënd nπocrÉnj r¿nG rºocoónMnG tÖpëo j nG ayetinde alt›

derece zemmi zemmeder, g›ybetten alt› mertebe fliddet-le zecreder. fiu ayet bilfiil g›ybet edenlere müteveccih ol-du¤u vakit, manas› gelecek tarzda oluyor. fiöyle ki:

Malûmdur, ayetin bafl›ndaki hemze, sormak “âyâ”manas›ndad›r. O sormak manas›, su gibi, ayetin bütünkelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü z›mnî var.

‹flte birincisi: Hemze ile der: “Âyâ, sual ve cevap ma-halli olan akl›n›z yok mu ki, bu derece çirkin bir fleyi an-lam›yor?”

âyâ: acaba, nas›l oluyor.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.beyan: anlatma, bildirme.bilfiil: gerçek olarak, fiilen.g›ybet: arkadan çekifltirme, kötüsöz söyleme.hatime: bir eserin sonuç k›sm›.hemze: Arapça harflerinden elif.hüküm-ü z›mnî: gizli, örtülü hü-küm.

kusur: eksiklik, noksanmahalli: yerimakam-› zem: k›nama, ay›p-lama yeri.malûm: bilinen.mana: anlam.mertebe: derece, basamak.misal: bir fleyin benzer hâli.mu’cizâne: mu’cize gibi.

müteveccih: yönelen.nazar: görüfl.noksan: eksiklik, azl›k.sual: soru.flenî: fena, kötü, çirkin.tenfir: nefret ettirme, i¤ren-dirme.tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden, her türlü

eksik ve noksandan uzak veyüce tutma, münezzeh say-ma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma.zecir: önleme, yasak etme,yasaklama.zem: yerme, k›nama.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.

2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

3. Sizden biri, ölü kardeflinin etini yemekten hofllan›r m›? (Hucurat Suresi: 12.)

464 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 463: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kincisi: tÖpëo j lâfz›yla der: “Âyâ, sevmek ve nefret et-

mek mahalli olan kalbiniz bozulmufl mu ki, en menfur birifli sever?”

Üçüncüsü: rºocoónMnG kelimesiyle der: “Cemaatten haya-

t›n› alan hayat-› içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmufl ki,böyle hayat›n›z› zehirleyen bir ameli kabul eder?”

Dördüncüsü: nºrënd nπocrÉnj r¿nG kelâm›yla der: “‹nsaniyetiniz

ne olmufl ki, böyle canavarcas›na, arkadafl›n›z› difl ileparçalamay› yap›yorsunuz?”

Beflincisi: p¬«pNnG kelimesiyle der: “Hiç rikkat-i cinsiye-

niz, hiç s›la-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle,kardefliniz olan bir mazlumun flahs-› manevîsini insafs›z-ca diflliyorsunuz? Ve hiç akl›n›z yok mu ki, kendi azan›z›kendi diflinizle divane gibi ›s›r›yorsunuz?”

Alt›nc›s›: Ékà r«ne kelâm›yla der: “Vicdan›n›z nerede? F›t-

rat›n›z bozulmufl mu ki, en muhterem bir hâlde bir kar-deflinize karfl›, etini yemek gibi en müstekreh bir ifli ya-p›yorsunuz?”

Demek, flu ayetin ifadesiyle ve kelimelerin ayr› ayr›delâletiyle, zem ve g›ybet, aklen ve kalben ve insaniye-ten ve vicdanen ve f›traten ve milliyeten mezmumdur. ‹fl-te, bak, nas›l flu ayet icazkârâne alt› mertebe zemmizemmetmekle, i’cazkârâne alt› derece o cürümden zec-reder.

MEKTUBAT | 465 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

müstekreh: tiksinilen, i¤renilen.nefret: i¤renme, tiksinme.rikkat-i cinsiye: insan›n kendicinsinden olana ac›mas›.s›la-i rahim: akrabalarla olanba¤lant›.flahs-› manevî: haz›rda bulunma-yan birinin manevî kiflili¤i.vicdan: iyiyi kötüden, hayr› fler-den ay›rt etmeye yard›mc› olanahlâkî duygu.vicdanen: vicdan bak›m›ndan, iç-ten, ahlâkî aç›dan.zecir: önleme, yasak etme.zem: yerme, k›nama.zemmi zem: çekifltirmek ve kö-tüleme iflini kötüleme.

amel: fiil, ifl, emek.aya: acaba, nas›l oluyor.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.aza: uzuvlar, organlar.cemaat: topluluk, insan top-lulu¤u, tak›m, bölük.cihet: yön, taraf.cürüm: günahdelâlet: delil olma, gösterme.divane: deli.f›trat: yarat›l›fl.f›traten: yarat›l›fl bak›m›n-dan.

g›ybet: arkadan çekifltirme,kötüleme.hayat-› içtimaiye: sosyal ha-yat, toplum hayat›.icazkârâne: benzerini yap-maktan insanlar› âciz b›raka-rak, mu’cizeli bir flekilde; azsözle çok manalar anlatarak,veciz bir flekilde.insafs›z: ac›mas›z, hak veadalete z›t, ayk›r›.insaniyet: insanl›k, bütün in-sanlar.kelâm: söz, lâf›z.

lâf›z: söz, kelime.mahalli: yer, mahalli, yeri.mazlum: zulüm görmüfl, zul-me u¤ram›fl.medeniyet: medenîlik.menfur: nefret edilen, sevil-meyen, i¤renç.mertebe: derece, basamak.mezmum: afla¤›lanan, yeri-len.milliyeten: ayn› millettenolan, millet sevgisi bak›m›n-dan.muhterem: sayg› de¤er.

Page 464: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

G›ybet, ehl-i adavet ve haset ve inad›n en çok istimalettikleri alçak bir silâht›r. ‹zzet-i nefis sahibi, bu pis silâhatenezzül edip istimal etmez. Nas›l meflhur bir zat demifl:1 lór¡nL o¬nd n’ røne oór¡nL mÜÉn«pàrZpG tπoµna @ mánÑr«p pH mABGnõnL rønY∆pùrØnf oôpqÑncoGnh

Yani, “Düflman›ma g›ybetle ceza vermekten nefsimiyüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü g›ybet,zay›f ve zelil ve afla¤›lar›n silâh›d›r.”

G›ybet odur ki, g›ybet edilen adam haz›r olsa idi veiflitse idi, kerahet edip dar›lacakt›. E¤er do¤ru dese, za-ten g›ybettir. E¤er yalan dese, hem g›ybet, hem iftirad›r;iki katl› çirkin bir günaht›r. 2

G›ybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:

Birisi: fiekva suretinde, bir vazifedar adama der; tâyard›m edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin vehakk›n› ondan als›n.

Birisi de: Bir adam onunla teflrik-i mesai etmek ister,seninle meflveret eder. Sen de, s›rf maslahat için, garaz-s›z olarak, meflveretin hakk›n› eda etmek için desen:“Onun ile teflrik-i mesai etme. Çünkü zarar göreceksin.”

Birisi de: Maksad› tahkir ve teflhir de¤il, belki maksa-d› tarif ve tan›tt›rmak için dese: “O topal ve serseri adamfilân yere gitti.”

Birisi de: O g›ybet edilen adam fas›k-› mütecahirdir.Yani, fenal›ktan s›k›lm›yor, belki iflledi¤i seyyiatla iftihar

caiz: yap›lmas›nda sak›nca olma-yan.eda etmek: ödemek.ehl-i adavet: düflmanl›k besle-yenlerfas›k-› mütecahir: aç›ktan a盤akimseden s›k›lmadan günah iflle-yen.fena: kötü huylu.garaz: kötü kas›t.g›ybet: arkadan çekifltirme, kötü-leme.günah: Allah’›n emirlerine ayk›r›davran›fl.haset: çekemezlik.iftihar: övünme.iftira: asl› olmadan birine suçyükleme.istimal etmek: kullanmak.izale etme: giderme, giderilme.izzet-i nefis: insan›n a¤›rbafl-l›l›¤›n› ve flerefini korumaya özengöstermesi.kabahat: suç, uygunsuz ifl.kerahet: i¤renme, nefret etmemahsus: özel.maksat: kastedilen, istenilen fley.maslahat: yerine göre icap edenifl, faydal› davran›fl.meflhur: ünlü, naml›.meflveret: dan›flma.münker: reddedilen, fleriata göreyap›lmas› caiz olmayan, kötülük.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü¤esevk eden, flehevî istekleri kam-ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyangüç, insan›n kendisi.serseri: düflüncesiz, bir gayesi ol-mayan bafl›bofl.

seyyiat: fenal›klar, kötülük-ler.suret: biçim, görünüfl.flekva: flikâyet, yak›nma.tahkir: hakaret etme, küçükgörme.

tarif: bir fleyi tan›tmak; ta-n›m.tenezzül etmek: kendine ay-k›r› düflen bir ifli veya durumukabul etmek, alçalmak.teflhir: gösterme, sergileme.

teflrik-i mesai etmek: birlik-te çal›flmak.vazifedar: vazifeli, ifl gören,görevli.zat: kifli, flah›s.zelil: alçak, afla¤›l›k.

1. Nâs›f el-Yâzicî, fierhu Divani’l-Mütenebbî, 1:429.

2. Müslim, Birr: 70; Ebu Davud, Edep: 35; Tirmizî, Birr: 23; Darimî, Rikak: 6; Müsned, 2:230.

466 | MEKTUBATY‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

Page 465: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ediyor, zulmü ile telezzüz ediyor, s›k›lmayarak aflikâre birsurette iflliyor.

‹flte bu mahsus maddelerde, garazs›z ve s›rf hak vemaslahat için g›ybet caiz olabilir. Yoksa, g›ybet, nas›l ateflodunu yer, bitirir; g›ybet dahi a’mal-i salihay› yer, bitirir.

E¤er g›ybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit, 1 o√ÉnærÑnàrZG pønªpdnh Énænd rôpØrZG sºo¡s∏dnG demeli, sonra g›ybet edilen

adama ne vakit rast gelse, “Beni helâl et” demeli.2 ≈pbÉnÑrdG nƒog» pbÉnÑrdnG

Said Nurs î

®

MEKTUBAT | 467 Y‹RM‹ ‹K‹NC‹ MEKTUP

eden ifl, faydal› davran›fl, bar›fl.rast gelmek: bir kimse ile karfl›-laflmak.s›rf: ancak, yaln›z.suret: biçim, görünüfl.telezzüz: lezzet, hofllanma.zulüm: haks›zl›k, eziyet, adalet-sizlik.

a’mal-i saliha: salih ameller,Allah’›n r›zas›na uygun yap›l-m›fl iyi ve hay›rl› ifller.aflikâre: apaç›k.Bâkî: yok olmayan, sürekli vekal›c› olan, bütün varl›klaryok olurken yok olmayan ve

bütün varl›klar yok olduktansonra da zat›yla var olacakolan tek varl›k; Allah.caiz: yap›lmas›nda sak›nca ol-mayan.garazs›z: düflmanl›k besle-meyen, garaz› olmayan.

g›ybet: dedikodu, arkadançekifltirme, kötüleme.hak: do¤ru, gerçek.helâl etmek: ba¤›fllamak, af-fetmek.mahsus: özel.maslahat: yerine göre icap

1. Allah’›m, bizi ve g›ybet etti¤imiz kifliyi ba¤›flla. (Süyutî, Fethu’l-Kebir, 1:84.)

2. Bâkî olan ancak Allah’t›r.

Page 466: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirmi Üçüncü Mektup2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh | 1 o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

p≥pFÉnbnO päGnôp°TÉnY pOnón©pH GkónHnG o¬oJÉncnônHnh *G oánªrMnQnh rºoµ r«n∏nY oΩnÓ°sùdnG3 n∑pOƒoLoh päGsQnPnh n∑pôrªoY

AZ‹Z, GAYRETL‹, ciddî, hakikatli, halis, dirayetli karde-

flim,

Bizim gibi hakikat ve ahiret kardefllerin, ihtilâf-› zamanve mekân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mâni teflkiletmez. Biri flarkta, biri garpta, biri mazide, biri müstak-belde, biri dünyada, biri ahirette olsa da, beraber say›la-bilirler ve sohbet edebilirler. Hususan bir tek maksat içinbir tek vazifede bulunanlar, birbirinin ayn› hükmündedir-ler. Sizi her sabah yan›mda tasavvur edip, kazanc›m›n birk›sm›n›, bir sülüsünü —Allah kabul etsin— size veriyo-rum. Duada, Abdülmecit ve Abdurrahman ile berabersi-niz. ‹nflaallah her vakit hissenizi al›rs›n›z.

Sizin dünyaca baz› müflkülât›n›z, senin hesab›na benibir parça müteessir etti. Fakat madem dünya bâkî de¤ilve musibetlerinde bir nevi hay›r vard›r; senin bedeline“Yâ Hû, bu da geçer!” kalbime geldi.

ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p ebediyen devam edecekolan ikinci hayat.aziz: sayg›n, de¤erli.bâkî: sürekli ve kal›c› olan.bedel: karfl›l›k, bir fleyin yerine.bereket: bolluk, mutluluk.dakikan›n afliresi: dakikan›nonuncu kuvveti (6010 saniye).dirayet: zekâ, ak›l, yetenek vetecrübe sahibi olma.ebed: sonsuzluk, daîmilik.garb: bat›.gayret: çal›flma, çabalama.hakikat: do¤ru, gerçek.halis: hilesiz, temiz.hay›r: iyi fley, fayda.hisse: pay, nasip, k›smet.hususan: bilhassa, özellikle.hükmünde: de¤erinde, yerinde.ihtilâf-› zaman ve mekân: yer vezaman farkl›l›¤›.inflaallah: Allah isterse, Allah di-lerse.kusur: eksiklik, noksan.madem: çünkü.maksat: kastedilen, istenilen fley.mâni: meneden, engel olan.mazi: geçmifl zaman.musibet: felâket, belâ, s›k›nt›.müstakbel: gelecek zaman.müflkülât: güçlükler, sorunlar.

müteessir: üzülmüfl, etkilen-mifl.nev: türlü, çeflit.noksan: eksiklik, kusurlu.rahmet: ac›ma, merhametetme, koruma, ba¤›fllama,flefkat gösterme.sülüs: üçte bir.

flark: do¤u.

tasavvur etme: düflünme,hayal etme.

tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden, her türlüeksik ve noksandan uzak veyüce tutma, münezzeh say-ma.

tesbih: Cenab-› Hakk› flan›nalây›k ifadelerle anma.teflkil: meydana getirme,oluflturma.ünsiyet: dostluk, arkadafll›k.vazife: ödev, görev.Yâ Hû: Yâ Allah.zerre: atom.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Ömür dakikalar›n›n aflireleri ve vücudunun zerreleri say›s›nca, Allah’›n selâm›, rahmeti ve

bereketi ebeden üzerinize olsun.

468 | MEKTUBATY‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

* Yirmi Üçüncü Mektup,Barla’da 1933’te Türkçeolarak telif edilmifltir.

Page 467: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

1 pInôpN'’rG o¢ûr«nY s’pG n¢ûr«nY n’ düflündüm.

2

nøj/ôpHÉ°südG n™ne %G s¿ pG okudum, 3 n¿ƒo©pLGnQ p¬r«ndpG BÉsfpGnh ! ÉsfpG de-

dim. Senin yerine teselli buldum. Cenab-› Hak bir abdi-ni severse, dünyay› ona küstürür, çirkin gösterir. ‹nflaal-lah sen de o sevgililerin s›n›f›ndans›n. Sözlerin neflrinemânilerin ço¤almas› sizi müteessir etmesin. ‹nflaallah,neflretti¤in miktar bir rahmete mazhar oldu¤u zaman,pek bereketli bir surette o nurlu çekirdekler, kesretli çi-çekler açacaklar.

Baz› sualler soruyorsunuz. Aziz kardeflim, yaz›lan ga-lip Sözler ve Mektuplar, ihtiyars›z, def’î ve anî bir suret-te kalbe geliyordu, güzel oluyordu. E¤er ihtiyar ile, EskiSaid gibi kuvve-i ilmiye ile düflünüp cevap versem, sönükdüfler, noksan olur. Bir miktard›r ki, tulûat-› kalbiye te-vakkuf etmifl, haf›za kamç›s› k›r›lm›fl. Fakat cevaps›z kal-mamak için gayet muhtasar birer cevap yazaca¤›z.

Birinci Sualiniz: Mü’minin mü’mine en iyi duas› na-s›l olmal›d›r?

Elcevap : Esbab-› kabul dairesinde olmal›. Çünkü ba-z› flerait dahilinde dua makbul olur. fierait-i kabulün içti-ma› nispetinde makbuliyeti ziyadeleflir.

Ezcümle, dua edilece¤i vakit, isti¤far ile manevî temiz-lenmeli; sonra makbul bir dua olan salâvat-› flerifeyi fle-faatçi gibi zikretmeli ve ahirde yine salâvat getirmeli.Çünkü, iki makbul duan›n ortas›nda bir dua makbul olur.

MEKTUBAT | 469 Y‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

yi isteme.kalbe gelmek: manalar›n kalbehat›rlat›lmas›.kamç›: harekete geçirme arac›.kesret: çokluk.kul: Allah’›n yaratt›¤› varl›k, insan.kuvve-i ilmiye: ilim kuvveti, il-min gücü.makbul: reddedilmeyen, kabulgören.makbuliyet: be¤enilmifllik, ge-çerlilik.mâni: meneden, engel.mazhar: bir fleyin ç›kt›¤› yer, zu-hur etti¤i, göründü¤ü yer.muhtasar: ihtisar edilmifl, özet.mü’min: iman eden, inanan.müteessir: üzülmüfl, etkilenmifl.neflir: da¤›tma, yayma.nispet: oranla.noksan: eksiklik, kusurlu.nur: ayd›nl›k.rahmet: ac›ma, merhamet etme,koruma, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.salâvat: Hz. Muhammed’e (a.s.m.)rahmet ve esenlik dileme.salâvat-› flerife: PeygamberEfendimiz (a.s.m.) için yap›lan rah-met duas›.sual: soru.suret: biçim, görünüfl.flefaat: birinden baflkas›n›n ad›nabir ricada bulunma, günahlar›naff› için Peygamber Efendimizinve Allah kat›nda makbul kiflilerin,Allah’›n izniyle arac›l›k yapmas›.flerait: flartlar.flerait-i kabul: kabul flartlar›.teselli: güzel sözler söyleyerekrahatlatma.tevakkuf etme: duraklama.tulûat-› kalbiye: kalbe do¤an il-ham ve manalar.zikir: anma.ziyade: çok, fazla.

abd: kul, insan.ahir: en sonra.ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.anî: bir anda.aziz: sevgili, de¤erli.bereket: bolluk, mutluluk, Al-

lah vergisi.def’î: hemen, bir anda.esbab-› kabul: kabul sebep-leri, nedenleri.ezcümle: özellikle, bu cümle-den olarak.galip: galebe eden, çoklukla.gayet: fazla, son derece.

haf›za: ‹nsanda hat›rlamahassesi, bellek.içtimaî: toplanma.ihtiyars›z: elinde olmadan,irade d›fl›.inflaallah: Allah isterse, Allahdilerse.isti¤far: af dileme, affedilme-

1. Gerçek hayat, ancak ahiret hayat›d›r. (Buharî, Rikak: 1; Müslim, Cihad: 126-127; Tirmizî, Me-nak›b: 55; ‹bni Mâce, Mesacid: 3; Müsned, 2:381, 3:172, 180, 216, 276.)

2. Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara Suresi: 153.)3. Muhakkak ki biz Allah’›n kullar›y›z ve yine Ona döndürülece¤iz. (Bakara Suresi: 156.)

Page 468: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, pÖr«n¨rdG pôr¡n¶pH yani “g›yaben ona dua etmek,”

Hem hadiste ve Kur’ân’da gelen me’sur dualarla duaetmek; meselâ,

1 pInôpN'’rGnh Én«rftódGnh pøj uódG≈pa o¬ndnh p‹ nán«paÉn©rdGnh nƒrØn©rdG n∂o∏nÄ°rSnG uÊG -nG2 pQÉsædG nÜGnònY Énæpbnh kánæn°ùnM pInôpN'’rG p‘nh kánæ°nùnM Én«`rftódG≈pa ÉnæpJ'G BÉnæs`HnQ

gibi cami dualarla dua etmek,

Hem hulûs ve huflû ve huzur-u kalp ile dua etmek,

Hem namaz›n sonunda, bilhassa sabah namaz›ndansonra,

Hem mevaki-i mübarekede, hususan mescitlerde,

Hem Cuma’da, hususan saat-i icabede,

Hem fluhur-u selâsede, hususan leyali-i meflhurede,

Hem Ramazan’da, hususan Leyle-i Kadirde dua et-mek, kabule karin olmas› rahmet-i ‹lâhiyeden kaviyyenme’muldür.

O makbul duan›n ya aynen dünyada eseri görünür;veyahut dua olunan›n ahiretine ve hayat-› ebediyesi cihe-tinde makbul olur. Demek, ayn› maksat yerine gelmez-se, dua kabul olmad› denilmez, belki daha iyi bir surettekabul edilmifl denilir.

afiyet: sa¤l›k, esenlik.ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p ebediyen devam edecekolan ikinci hayat.azap: günahlara karfl› ahirette çe-kilecek ceza.bilhassa: özelliklecami: pek çok manalar› ve haki-katleri içinde toplayan, birçokfleyle alâkal› olan; kapsaml›.cihet: yön, taraf.g›yaben: haz›r ve mevcut bulun-maks›z›n, ard›ndan.hadis: Hz. Muhammed’e (a.s.m.)ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-gamberin onaylad›¤› söz, ifl veyadavran›fl.hayat-› ebediye: ebedî ve son-suz hayat, ahiret hayat›.hulûs: safl›k, gönül temizli¤i, sa-mimîlik.hususan: özellikle, bilhassa.huflû: Allah’a karfl› korku ve say-g› ile boyun e¤me.huzur-u kalp: kalp huzuru, gönülrahatl›¤›.karin: yak›n, bir fleye kavuflan,bir fleyi elde eden.kaviyyen: kesinlikle, kuvvetle.leyali-i meflhure: meflhur, müba-rek geceler.Leyle-i Kadir: Kadir Gecesi; Ra-mazan ay›n›n son on günü içindebulunan en hay›rl› gece.

makbul: geçerli, kabul gören.maksat: kastedilen, istenilenfley.me’mul: umulan, ümit edilen.mescit: cami, namaz k›l›nanyer.meselâ: misal olarak, örnek.me’sur: tesirli, etkili.

mevaki-i mübarek: müba-rek, temiz yerler.

Rab: her fleyin sahibi, yara-tan, büyüten, terbiye eden.

rahmet-i ‹lâhiye: Allah’›nsonsuz rahmeti, ‹lâhî rahmet.

Ramazan: oruç ay›, Kur’ân-›Kerîm’in nazil olmaya baflla-

d›¤› mübarek aylar›n enönemlisi.

saat-i icabe: dualar›n kabuloldu¤u gizli vakitler.

suret: biçim, görünüfl.

fluhur-u selâse: üç aylar; Re-cep, fiaban ve Ramazan ayla-r›.

1. Allah’›m, Senden kendim ve onun için dinde, dünyada ve ahirette af ve afiyet diliyorum.(Hâkim, Müstedrek, 1:517.)

2. Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver. Ve bizi Cehennem azab›ndankoru. (Bakara Suresi: 201.)

470 | MEKTUBATY‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Page 469: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci Sualiniz: Sahabe-i Kiram hazerat›na rad›yalla-hü anh denildi¤ine binaen, baflkalara da bu manada söy-lemek muvaf›k m›d›r?

Elcevap : Evet, denilir. Çünkü Resul-i Ekremin bir fli-ar› olan aleyhissalâtü vesselâm kelâm› gibi, rad›yallahüanh terkibi Sahabeye mahsus bir fliar de¤il. Belki Saha-be gibi, veraset-i nübüvvet denilen velâyet-i kübrada bu-lunan ve makam-› r›zaya yetiflen Eimme-i Erbaa, fiah-›Geylânî, ‹mam-› Gazalî, ‹mam-› Rabbanî gibi zatlara de-nilmeli. Fakat örf-ü ulemada Sahabeye rad›yallahü anh,Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne rahimehullah, onlardan sonra-kilere gaferehullah ve evliyaya kuddise sirruhu denilir.

Üçüncü Sualiniz: Baflta müçtehidîn-i izam imamlar›m› efdal, yoksa hak tarikatlerin flahlar›, aktaplar› m› ef-daldir?

Elcevap : Umum müçtehidîn de¤il; belki Ebu Hanife,Malik, fiafiî, Ahmed ibni Hanbel, flahlar›n, aktaplar›nfevkindedirler. Fakat hususî faziletlerde fiah-› Geylânî gi-bi baz› harika kutuplar, bir cihette daha parlak makamasahiptirler. Fakat küllî fazilet imamlar›nd›r. Hem tarikatflahlar›n›n bir k›sm› müçtehitlerdendir. Onun için umummüçtehidîn, aktaptan daha efdaldir denilmez. FakatEimme-i Erbaa, Sahabeden ve Mehdîden sonra en efdal-lerdir denilir.

Dördüncü Sualiniz:1 nøjpôpHÉ°südG n™ne %G s¿pG ’de hikmet

ve gaye nedir?

MEKTUBAT | 471 Y‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

kutup: Allah dostlar›n›n (velîlerin)en büyü¤ü, hakikat-i Muhamme-dîye mazhar olan kifli.küllî: kapsaml›, büyük.makam: tabaka, manevî mevki.makam-› r›za: memnunluk mer-tebesi, r›za makam›.Mehdî: tevhidi esas alarak iman›muhafaza edip ‹slâmiyeti hurafe-lerden ve bid’alardan ar›nd›rarakzaman›n anlay›fl›na göre yenile-yecek olan âlim ve önder zat.muvaf›k: yerinde, uygun.müçtehidîn: ayet ve hadislerbaflta olmak üzere di¤er dini de-lillerden hüküm ç›karma bilgi vekabiliyetine sahip olanlar; müçte-hitler.müçtehidîn-i izam: büyük müç-tehitler.müçtehit: içtihat eden, ayet vehadisler baflta olmak üzere di¤erdinî delillerden hüküm ç›karanbüyük islâm âlimi.örf-ü ulema: âlimler aras›nda ge-çerli olan, âlimler aras›ndaki gele-nek.rad›yallahü anh: Allah ondan ra-z› olsun.rahimehullah: Allah ona merha-met eylesin.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rîm olan peygamber, Hz. Muham-med (a.s.m.)Sahabe: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed’in mübarek yüzünügörmekle flereflenen ve onunsohbetlerine kat›lan mü’min kim-se.Sahabe-i Kiram: cömert, flerefsahibi, temiz Sahabeler Peygam-berimizi dünya gözüyle görüponun yolundan gidenler.flah: en üstün, baz› tasavvuf bü-yüklerinin ünvan›.fiah-› Geylânî: fieyh AbdülkadirGeylânî.fliar: iflaret, niflan, ‹slâma sembololmufl ifl ve iflaretler.Tâbiîn: Sahabelerden sonra gelenve onlardan ders alm›fl Müslü-manlar.tarikat: Allah’a ulaflmak için, fley-hin gözetiminde müridin takipedece¤i terbiye usul ve yolu.Tebe-i Tâbiîn: Tabiîni görmüfl ve-ya onlardan ders alm›fl Müslü-manlar.terkip: sentez, birlefltirme.velâyet-i kübra: en büyük velîlik;tarikat berzah›na u¤ramadan, za-hirden hakikate geçen ve pey-gamber mirasç›l›¤›ndan gelin velî-lik.veraset-i nübüvvet: Peygambervârisli¤i, âlim ve velîlerin yolu.zat: say›lan, muteber kifli.

aktap: kutuplar, büyük velî-lerden zaman›n en büyükmürflidi olan kimseler, büyükzatlar.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun anlam›nda Peygamberi-miz Hz. Muhammed’in ismiduyulunca söylenen dua.binaen: -den dolay›, bu se-bepten.cihet: yön, taraf.

efdal: en üstün; hünerliler, enfaziletliler.Eimme-i Erbaa: dört imam.‹mam-› Azam Ebu Hanife,‹mam-› fiafiî, ‹mam Malik,‹mam Ahmed bin Hanbel.(r.a.)evliya: Allah dostlar›, velîler.fazilet: erdem, iyi ahlâk, de-¤er.fevk: üst, üzeri.gaferehullah: Allah onu ba-¤›fllas›n.

gaye: maksat, sonuç.hazerat: hazretler, kutlu in-sanlar.hikmet: bilinmeyen nokta,kâinattaki ve yarat›l›fltaki ‹lâ-hî gaye fayda.imam: mezheple ilgili konu-larda kendisine uyulan ve ön-der olan kimse.kuddise sirruhu: ‹lâhî hik-metten ö¤rendi¤i fleyler te-miz u¤urlu olsun.

1. Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara Suresi: 153.)

Page 470: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

E l cevap : Cenab-› Hak, Hakîm ismi muktezas›olarak, vücud-u eflyada bir merdivenin basamaklar› gibibir tertip vazetmifl. Sab›rs›z adam, teenni ile hareketetmedi¤i için, basamaklar› ya atlar düfler veya noksanb›rak›r, maksut dam›na ç›kamaz. Onun için h›rs mahru-miyete sebeptir. Sab›r ise müflkülât›n anahtar›d›r ki, 2 pênônØrdG oìÉnà`rØpe oÈr °südGnh 1@ lôp°SÉnN lÖpFÉnN ¢oüj/ônërdnG durub-u

emsal hükmüne geçmifltir. Demek, Cenab-› Hakk›n ina-yet ve tevfiki, sab›rl› adamlarla beraberdir. Çünkü sab›rüçtür:

Biri: Masiyetten kendini çekip sabretmektir. fiu sab›r

takvad›r. 3 nÚ/≤sà oŸrG n™ne %G s¿pG s›rr›na mazhar eder.

‹kincisi: Musibetlere karfl› sab›rd›r ki, tevekkül ve tes-

limdir. 5 nøj/ôpHÉ°südG tÖpëoj %G s¿pG 4@ nÚ/∏ucnƒnàoŸrG tÖpëoj %G s¿pG flere-

fine mazhar ediyor. Ve sab›rs›zl›k ise, Allah’tan flikâyetitazammun eder; ve ef’alini tenkit ve rahmetini ittiham vehikmetini be¤enmemek ç›kar.

Evet, musibetin darbesine karfl› flekva suretiyle elbetteâciz ve zay›f insan a¤lar. Fakat flekva Ona olmal›; Ondanolmamal›. Hazret-i Yakup Aleyhisselâm›n6 $G n‹pG pqÊrõoMnh »pqã`nH Gƒoµr°TnG BÉnªsfpG n∫Énb demesi gibi olmal›. Ya-

ni, musibeti Allah’a flekva etmeli; yoksa Allah’› insanlaraflekva eder gibi “Eyvah! Of!” deyip, “Ben ne ettim ki bu

âciz: eli yetmez, gücü yetmez.aleyhisselâm: ona selâm olsun.Cenab-› Hak: Hakk›n tâ kendisiolan, fleref ve yücelik sahibi Allah.dam: tavan; hedef.durub-u emsal: atasözleri.ef’al: fiiller, ifller.elbette: kesinlikle.Hakîm: her fleyi bir maksatla uy-gun ve hikmetle yaratan, hikmetsahibi Allah.hasaret: hasar, zarar.h›rs: aç gözlülük, afl›r› istek.hikmet: kâinattaki ve yarat›l›flta-ki ‹lâhî gaye, gizli sebep.hükmüne geçmek: yerine geç-mek.inayet: Allah’tan gelen yard›m.ittiham: suçlama.mahrumiyet: mahrumluk, istedi-¤ini elde edememe.maksut: kastedilen, istenilen fley.masiyet: asilik, itaatsizlik, günah.mazhar etmek: kavuflturmak.muhakkak: do¤rulu¤u kesinlikkazanm›fl.mukteza: iktiza eden, gerekliolan.musibet: felâket, dert, s›k›nt›.muvaffak›yet: Allah’›n yard›m›y-la baflar›l› olma.müflkülât: müflküller, zorluklar.noksan: eksiklik, kusurlu.rahmet: Allah’›n kullar›n› koru-mas›, onlara ac›y›p ba¤›fllamas›,onlara maddî ve manevî nimetlervermesi.sab›r: dayanma, katlanma.suret: biçim, görünüfl.flekva: flikâyet, yak›nma.fleref: iyi ahlâk ve faziletler sonu-cu meydana gelen manevî yüce-lik.flikâyet: s›zlanma, yak›nma.takva: Allah’tan korkma, Allah’›nemirlerini tutup, günahlardan sa-k›nma.tazammun etme: içine alma,kapsama.

teenni: acele etmeden, dik-katli davranma.tenkit: elefltirme, elefltiri.tertip: düzenleme, s›ralama.teslim: Allah’a b›rakma.

tevekkül: Allah’a dayanmave güvenme, Onu vekil kabuletme.tevfik: bir fleyi uygun duru-ma getirme.

vaz’: koyma, konulma, tayinetme.vücud-u eflya: eflyan›n varl›-¤›.zaif: eksik, güçsüz.

1. H›rs, hasaret ve muvaffak›yetsizli¤in sebebidir.2. Sab›r kurtuluflun anahtar›d›r. (Aclûni, Keflfü’l-Hafa, 2:21.)3. Allah takva sahipleriyle beraberdir. (Bakara Suresi: 194.)4. Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever. (Âl-i ‹mran Suresi: 159.)5. Muhakkak ki Allah sabredenleri sever. (Âl-i ‹mran Suresi: 146. ayetten muktebes)6. De ki: Ben derdimi de, üzüntümü de ancak Allah’a sunar›m. (Yusuf Suresi: 86.)

472 | MEKTUBATY‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Page 471: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bafl›ma geldi?” diyerek âciz insanlar›n rikkatini tahrik et-mek zarard›r, manas›zd›r.

Üçüncü sab›r: ‹badet üzerine sab›rd›r ki, flu sab›r onumakam-› mahbubiyete kadar ç›kar›yor, en büyük makamolan ubudiyet-i kâmile canibine sevk ediyor.

Beflinci Sualiniz: Sinn-i mükellefiyet on befl sene ka-bul ediliyor. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm,nübüvvetten evvel nas›l ibadet ederdi?

Elcevap : Hazret-i ‹brahim Aleyhisselâm›n, Arabis-tan’da çok perdeler alt›nda cereyan eden bak›ye-i diniile. Fakat farziyet ve mecburiyet suretiyle de¤il, belki ih-tiyar›yla ve mendubiyet suretiyle ibadet ederdi. fiu haki-kat uzundur; flimdilik k›sa kals›n.

Alt›nc› Sualiniz: Sinn-i kemal itibar olunan k›rk yafl›n-da nübüvvetin gelmesi ve ömr-ü saadetlerinin altm›fl üçolmas›ndaki hikmet nedir?

Elcevap : Hikmetleri çoktur. Birisi fludur ki:

Nübüvvet gayet a¤›r ve büyük bir mükellefiyettir. Me-lekât-› akliye ve istidadat-› kalbiyenin inkiflaf› ve tekem-mülü ile o a¤›r mükellefiyet tahammül edilir. O tekem-mülün zaman› ise k›rk yafl›d›r. Hem, hevesat-› nefsaniye-nin heyecanl› zaman› ve hararet-i gariziyenin galeyanl›hengâm› ve ihtirasat-› dünyeviyenin feveranl› vakti olangençlik ve flebabiyet ise, s›rf ‹lâhî ve uhrevî ve kudsî olanvezaif-i nübüvvete muvaf›k düflmüyor. K›rktan evvel nekadar ciddî ve halis bir adam olsa da, flöhretperestlerin

MEKTUBAT | 473 Y‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

kapasitesi ve yetene¤i.itibar edilen: kabul edilen, de-¤erlendirilen.kudsî: mukaddes, kutlu, yüce, te-miz.makam: manevî mevki, derece,basamak.makam-› mahbubiyet: Allah’›nsevgisini kazanma makam›, dere-cesi.mana: anlam.mecburiyet: mecbur olma, zo-runluluk.melekât-› akliye: tecrübe netice-si aklen bilinen kolayl›k, tecrübe-den do¤an bilgililik, meleke.mendubiyet: emir olmad›¤› hâl-de, yap›lmas› hay›r ve sevap olanifller.muvaf›k: yerinde, uygun.mükellefiyet: mükellef olma hâ-li, yükümlülük; mecburiyet.nübüvvet: nebîlik, peygamberlik,Allah’›n elçili¤i.ömr-ü saadet: mutlu ömür. Pey-gamberimizin altm›fl üç y›l olansaadetli ömrü.perde: örtü.rikkat: merhamet, ac›ma, baflka-lar›n›n düfltü¤ü durumdan etki-lenme olay›.sevk etme: gönderme, ulaflt›rma.s›rf: ancak, yaln›z.sinn-i kemal: olgunluk, yetkinlikyafl›.sinn-i mükellefiyet: yükümlülükyafl›, dini emirleri, yerine getirmemecburiyetinin yafl›.sual: soru.suret: biçim, görünüfl.flebabiyet: gençlik.flöhretperest: flöhret düflkünü.tahammül: katlanma, sabretme.tahrik etmek: harekete geçir-mek, etkilemek.tekemmül: olgunlaflma, mükem-melleflme.ubudiyet-i kâmile: mükemmelkulluk vazifesi.uhrevî: ahirete hayat› ile ilgili.vezaif-i nübüvvet: peygamberlikgörevleri.

âciz: eli yetmez, gücü yet-mez.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun anlam›nda Peygamberi-mize dua.aleyhisselâm: Ona selâm ol-sun.Arabistan: Arap ülkesi.bak›ye-i din: geçmifl dinler-den kalan izler, kal›nt›lar.canip: yön, cihet, taraf.cereyan etme: ak›m hâlindedevam etme.

evvel: önce.farziyet: farz olarak, farz flek-linde.feveran: kaynama, f›flk›rma.galeyan: coflma, kaynama,coflup taflma.gayet: nihayet, son derece.hakikat: gerçek, do¤ru, as›l.halis: hilesiz, kat›ks›z, samimî.hararet-i gariziye: vücudunnormal ›s›s›.hengâm: zaman, ça¤.hevesat-› nefsaniye: nefseait istekler, nefsin gelip geçici

olan çirkin arzu ve istekleri.hikmet: kâinattaki ve yarat›-l›fltaki ‹lâhî gaye, sebep.ibadet: Allah’›n emrettikleriniyerine getirme, Allah’a karfl›kulluk görevini yerine getir-me.ihtirasat-› dünyeviye: dün-yaya ait ifllerde gösterilenh›rslar, afl›r› istekler.‹lâhî: Allah’la ilgili.inkiflaf: aç›lma, ortaya ç›kma,görülme.istidadat-› kalbiye: kalbin

Page 472: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hat›rlar›na, “Belki dünyan›n flanüflerefi için çal›fl›r” veh-mi gelir. Onlar›n ittiham›ndan çabuk kurtulamaz. Fakatk›rktan sonra, madem kabir taraf›na nüzul bafll›yor vedünyadan ziyade ahiret ona görünüyor; harekât vea’mal-i uhreviyesinde çabuk o ittihamdan kurtulur vemuvaffak olur. ‹nsanlar da suizandan kurtulur, halâs olur.

Amma ömr-ü saadetinin altm›fl üç olmas› ise, çok hik-metlerinden birisi fludur ki:

fier’an, ehl-i iman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm› gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbirfleyinden nefret etmemek ve her hâlini güzel görmeklemükellef oldu¤undan, altm›fltan sonraki meflakkatli vemusibetli olan ihtiyarl›k zaman›nda, Habib-i Ekremini b›-rakm›yor; belki imam oldu¤u ümmetin ömr-ü galibi olanaltm›fl üçte mele-i âlâya gönderiyor, yan›na al›yor, her ci-hette imam oldu¤unu gösteriyor.

Yedinci Sualiniz: tönTnh rºoµpdƒo¡oµpH n¬sÑ°nûnJ røne rºoµpHÉnÑn°T oôr«nN1

rºoµpHÉnÑ°nûpH n¬sÑ°nûnJ røne rºoµpdƒo¡oc hadis midir? Bundan murat

nedir?

Elcevap : Hadis olarak iflitmiflim. Murat da fludur ki:

En hay›rl› genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düflünüpahiretine çal›flarak, gençlik hevesat›na esir olmay›p gaf-lette bo¤ulmayand›r. Ve ihtiyarlar›n›z›n en kötüsü odurki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocuk-ças›na hevesat-› nefsaniyeye tâbi olur.”

a’mal-i uhreviye: ahirete ait ifl,hareket ve ibadetler.ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p ebediyen devam edecekolan ikinci hayat.aleyhissalâtü vesselâm: “salâtve selâm onun üzerine olsun,”anlam›nda Peygamberimize dua.cihet: yön, sebep, vesile.ehl-i iman: inananlar, iman sa-hipleri.esir: tutsak, köle, düflkün.gaflet: dikkatsizlik, Allah’tanuzaklafl›p nefsinin arzular›na dal-mak.gayet: nihayet, son derece.Habib-i Ekrem: Allah’›n sevgilikulu, insanl›¤›n en flereflisi olanHz. Peygamberimiz.hadis: Hz. Muhammed’e (a.s.m.)ait söz, emir, fiil.halâs: kurtulma, kurtulufl.harekât: hareketler.hat›r: insan›n düflünme ve ak›ldatutma gücü.hay›rl›: yararl›, faydal›.hevesat: hevesler, gelip geçici is-tekler.hevesat-› nefsaniye: nefsin gelipgeçici olan arzu ve istekleri.hikmet: kâinattaki ve yarat›l›flta-ki ‹lâhî gaye, fayda; gizli sebep.hürmet: sayg›.imam: önde ve ileride olan, delil,rehber.ittiham: suç alt›nda bulunma.kabir: mezar.

meal: anlam, mana.mele-i âlâ: semavat›n enyüksek derecesi.meflakkat: zahmet, s›k›nt›.murat: istek, istenilen.musibet: felâket, dert, s›k›nt›.muvaffak: baflar›l›.mükellef: vazifeli, yükümlü.nefret: i¤renme, tiksinme.nüzul: yukar›dan afla¤›ya in-

me.ömr-ü galip: ömür s›n›r›, ço-¤unlu¤un ömür süresi.ömr-ü saadet: mutlu ömür.Peygamberimizin altm›fl üçy›l olan saadetli ömrü.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerîm olan peygamber.sual: soru.suizan: bir kimse hakk›nda

kötü düflünceye sahip olma.

flanüfleref: büyüklük hâli.

fler’an: fleriat bak›m›ndan, di-ni hükümlere göre.

tâbi: uyan, itaat eden.

ümmet: bütün Müslümanlar.

vehim: belirsiz ve manas›zkorku, kuruntu.

ziyade: çok, fazla.

1. Meali cevapta verilmifl. (Münavi, Feyzü’l-Kadîr, 3:487; ‹mam-› Gazalî, ‹hya-i Ulûmiddin, 1:142.)

474 | MEKTUBATY‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Page 473: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Senin levhanda gördü¤ün ikinci parçan›n sahih suretifludur ki: Ben bafl›m›n üstünde onu bir levha-i hikmetolarak talik etmiflim. Her sabah ve akflam ona bakar›m,dersimi al›r›m.

Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise, her fleydosttur.

Yâran istersen Kur’ân yeter. Evet, ondaki enbiya vemelâike ile hayalen görüflür ve vukuatlar›n› seyredip ün-siyet eder.

Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisateder; iktisat eden bereket bulur.

Düflman istersen nefis yeter. Evet, kendini be¤enenbelây› bulur, zahmete düfler; kendini be¤enmeyen safay›bulur, rahmete gider.

Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düflünen,hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddî çal›fl›r.

Yedinci meselenize bir sekizinciyi ben ilâve ediyorum.fiöyle ki:

Bir iki gün evvel bir haf›z, Sure-i Yusuf’tan bir aflir, tâ1 nÚpëpdÉ°südÉpH »pær≤përdnGnh Ékªp∏°rùoe »pæs anƒnJ ’e kadar okudu. Birden

anî bir surette bir nükte kalbe geldi.

Kur’ân’a ve imana ait her fley k›ymetlidir; zahiren nekadar küçük olursa olsun, k›ymetçe büyüktür. Evet, sa-adet-i ebediyeye yard›m eden, küçük de¤ildir. Öyle ise,

MEKTUBAT | 475 Y‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

mü’min, Müslim, dindar.nasihat: ö¤üt; yol gösterme.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü¤esevk eden, flehevî istekleri kam-ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyangüç, duygu.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana.rahmet: Allah’›n kullar›n› esirge-mesi, onlara ac›y›p ba¤›fllamas›,onlara maddî ve manevî nimetlervermesi, onlar›n günahlar›n› sil-mesi.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.safa: rahat ve huzurlu olma.sahih: gerçek, do¤ru.salih: ibadetlerinde samimî ve ih-lâsl› olan Müslümanlar.suret: biçim, görünüfl.talik etme: bir yere asma.ünsiyet: dostluk, arkadafll›k.vukuat: vak’alar, olaylar.yâran: dostlar, sad›k arkadafllar.zahiren: görünüfle göre, görünür-de.zahmet: s›k›nt›.

ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.aflir: on ayetlik.belâ: musibet, s›k›nt›.bereket: bolluk, mutluluk.enbiya: peygamberler.evvel: önce, ilk.haf›z: Kur’ân-› Kerîm’i tama-men ezberleyen ve okuyan

kimse.hubb-u dünya: dünya sevgi-si.iktisat: biriktirme, art›rma,tutumluluk.iman: inanmak, itikat, inanç.kanaat: k›smete raz› olma,yetinme.levha: çerçevelenerek duva-ra as›lan hat, yaz›.

levha-i hikmet: hikmet lev-has›, ahlâkî söz, ö¤üt vericifaydal› k›sa söz.

melâike: melekler, Allah’›nemirlerine tam itaat edenvarl›klar.

mesele: cevab› istenen soru,konu.

Müslüman: islâm dinine gir-mifl, islâm dininden olan,

1. Benim can›m› Müslüman olarak al ve beni salihlere kat. (Yusuf Suresi: 101.)

Page 474: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“fiu küçük bir nüktedir, flu izaha ve ehemmiyete de¤-mez” denilmez. Elbette, flu çeflit mesailde en birinci tale-be ve muhatap olan ve nüket-i Kur’âniyeyi takdir eden‹brahim Hulûsî, o nükteyi iflitmek ister. Öyle ise dinle:

En güzel bir k›ssan›n güzel bir nüktesidir. Ahsenülka-sas olan k›ssa-i Yusuf Aleyhisselâm›n hatimesini haber

veren 1 nÚpëpdÉ°südÉpH »pær≤përdnGnh Ékªp∏°rùoe »pæs anƒnJ ayetinin ulvî ve lâ-

tif ve müjdeli ve i’cazkârâne bir nüktesi fludur ki:

Sair ferahl› ve saadetli k›ssalar›n ahirindeki zeval ve fi-rak haberlerinin ac›lar› ve elemi, k›ssadan al›nan hayalîlezzeti ac›laflt›r›yor, k›r›yor. Bahusus kemal-i ferah ve sa-adet içinde bulundu¤unu ihbar etti¤i hengâmda mevtinive firak›n› haber vermek daha elîmdir; dinleyenlere “Ey-vah!” dedirtir. Hâlbuki flu ayet, k›ssa-i Yusuf’un en par-lak k›sm› ki, Aziz-i M›s›r olmas›, peder ve validesiyle gö-rüflmesi, kardeflleriyle seviflip tan›flmas› olan, dünyadaen büyük saadetli ve ferahl› bir hengâmda, Hazret-i Yu-suf’un mevtini flöyle bir surette haber veriyor ve diyor ki:

fiu ferahl› ve saadetli vaziyetten daha saadetli, dahaparlak bir vaziyete mazhar olmak için, Hazret-i Yusufkendisi Cenab-› Haktan vefat›n› istedi ve vefat etti, o sa-adete mazhar oldu.

Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedarbir saadet ve ferahl› bir vaziyet, kabrin arkas›nda vard›rki, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikatbin bir zat, ogayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet ac› olan mev-ti istedi; tâ öteki saadete mazhar olsun.

ahir: son, sonraki.ahsenülkasas: Kur’ân’daki k›ssa-lar›n en güzel olan›.aleyhisselâm: ona selâm olsun.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.Aziz-i M›s›r: M›s›r azizi, Hz. Yusuf,yönetici baflkan.bahusus: hususiyetle, özellikle.cazibedar: çekici, cazibeli.dünyevî: dünya ile ilgili.ehemmiyet: önem, de¤er.elbette: kesinlikle, her hâlde.elem: dert, üzüntü.elîm: çok dert veren, ac›kl›.ferah: gönül aç›kl›¤›, sevinç.firak: ayr›l›k.gayet: nihayet, son derece.hakikatbin: hakikati gören, haki-kati anlayan.hâlbuki: hakikat ve do¤rusu flu-dur ki.hatime: son, nihayet, bitifl.hayalî: hayale ait, hayalle ilgili.hengâm: zaman, vakit.i’cazkârâne: benzerini yapmak-tan insanlar› âciz b›rakarak,mu’cizeli bir flekilde.ihbar: haber verme, bildirme.izah: anlatma, aç›klama yapma.kabir: mezar.kemal-i ferah: mükemmel bir fe-rahl›k.k›ssa: anlat›lan, ibret verici hikâ-ye.

k›ssa-i Yusuf: Hz. Yusuf’unk›ssas›, hikâyesi.lâtif: hofl, güzel.mazhar olmak: kavuflmak;eriflmek.mazhar: nail olmufl, eriflmifl,kavuflmufl.mesail: meseleler.mevt: ölüm, vefat.muhatap: konuflulan kimse.

müjde: sevindirici haber.nüket-i Kur’âniye: Kur’ân’da-ki ince konular.nükte: herkesin anlayamad›-¤› ince mana.peder: baba.saadet: mutluluk, kutluluk,bahtiyarl›k.sair: di¤er, baflka.suret: biçim, görünüfl.

takdir: be¤enme, lüzumunuanlama.talebe: ö¤renci.ulvî: yüksek, yüce.valide: ana, anne.vaziyet: durum, durufl.vefat: ölüm.zat: kifli, flah›s.zeval: zail olma, sona erme,yok olma.

1. Benim can›m› Müslüman olarak al ve beni salihlere kat. (Yusuf Suresi: 101.)

476 | MEKTUBATY‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Page 475: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, Kur’ân-› Hakîm’in flu belâgatine bak ki, k›ssa-iYusuf’un hatimesini ne suretle haber verdi. O haberdedinleyenlere elem ve teessüf de¤il, belki bir müjde ve birsürur ilâve ediyor.

Hem irflat ediyor ki: Kabrin arkas› için çal›fl›n›z, haki-kî saadet ve lezzet ondad›r.

Hem Hazret-i Yusuf’un âlî s›dd›k›yetini gösteriyor vediyor: Dünyan›n en parlak ve en sürurlu hâleti dahi onagaflet vermiyor, onu meftun etmiyor; yine ahireti istiyor.

1 ≈pbÉnÑrdG nƒog»pbÉnÑrdnGSaid Nurs î

®

MEKTUBAT | 477 Y‹RM‹ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

suret: biçim, görünüfl.sürur: sevinç, mutluluk.teessüf: üzülme.

ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.âlî: yüce, yüksek.Bâkî: ebedî, sürekli, var olanAllah.belâgat: iyi, güzel, pürüzsüzderin anlam› olan söz söyle-me.elem: dert, üzüntü.

gaflet: dikkatsizlik, Allah’tanuzaklafl›p nefsinin arzular›nadalmak.hakikî: gerçek, do¤ru.hâlet: hâl, durum.hatime: son, nihayet.irflat: do¤ru yolu gösterme.kabir: mezar.k›ssa-i Yusuf: Hz. Yusuf’unk›ssas›, hikâyesi.

Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.meftun: gönül vermifl, düfl-kün, tutkun.müjde: sevindirici haber.saadet: mutluluk, kutluluk,bahtiyarl›k.s›dd›k›yet: s›dd›kl›k, do¤ru-luk.

1. Bâkî olan ancak Allah’t›r.

Page 476: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirmi Dördüncü MektupW

1 oój/ôoj Éne oºoµrënjnh @ oABÉ°nûnj Éne *G oπn©rØnj

Sual : Eaz›m-› esma-i ‹lâhiyeden olan Rahîm ve

Hakîm ve Vedûd’un iktiza ettikleri flefkatperverâne terbi-ye ve maslahatkârâne tedbir ve muhabbettarâne taltif,nas›l ve ne suretle müthifl ve muvahhifl olan mevt veadem ile, zeval ve firak ile, musibet ve meflakkat ile tev-fik edilebilir? Haydi, insan saadet-i ebediyeye gitti¤i için,mevt yolunda geçti¤ini hofl görelim. Fakat bu nazik venazenin ve zîhayat olan eflcar ve nebatat envalar› ve çi-çekleri ve vücuda lây›k ve hayata âfl›k ve bekaya müfltakolan hayvanat taifelerini, mütemadiyen hiçbirini b›rak-mayarak ifnalar›nda ve gayet sür’atle onlara göz açt›r-mayarak idamlar›nda ve onlara nefes ald›rmayarak me-flakkatle çal›flt›rmalar›nda ve hiçbirini rahatta b›rakmaya-rak musibetlerle ta¤yirlerinde ve hiçbirini müstesna et-meyerek öldürmelerinde ve hiçbiri durmayarak zevalle-rinde ve hiçbiri memnun olmayarak firaklar›nda hangiflefkat ve merhamet var, hangi hikmet ve maslahat bulu-nur, hangi lütuf ve merhamet yerleflebilir?

adem: yokluk, hiçlik.beka: kal›c›l›k, devaml›l›k.eaz›m-› esma-i ‹lâhiye: Cenab-›Hakk›n büyük isimleri.enva: türler, çeflitler.eflcar: a¤açlar.firak: ayr›l›k, ayr›lma.gayet: son derece.Hakîm: Her fleyi bir maksatla uy-gun ve hikmetle yaratan, hikmetsahibi Allah.hayata âfl›k: hayat› seven.hayvanat: hayvanlar.hikmet: herkesin bilmedi¤i gizlisebep; gizli, bilinmeyen nokta.hükmetmek: karar vermek, hâ-kim olmak.idam: yok etme.ifna: öldürme, yok etme.iktiza: gerekme, gerektirme.lây›k: uygun, yak›fl›r.lütuf: iyilik, güzellik.maslahat: fayda; yarar.maslahatkârâne: faydalar› göze-terek.memnun: hoflnut, raz›.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek.meflakkat: s›k›nt›, zorluk.mevt: ölüm, vefat.muhabbettarâne: sevgi besleye-rek, muhabbetle.musibet: belâ, s›k›nt›.muvahhifl: dehflet veren, korku-tan, korkutucu.müstesna: d›fl›nda tutma.müfltak: istekli, düflkün.mütemadiyen: devaml› olarak.

müthifl: ürküten, korkutan,dehfletli.nazenin: nazl›, ince yap›l›.nazik: narin, zarif, güzel.nebatat: bitkiler.nefes: soluk.Rahîm: sonsuz merhamet veflefkat sahibi, her bir varl›ktatecellisi bulunan Allah.saadet-i ebediye: sonsuzmutluluk, Cennet.sual: soru.

suret: flekil, biçim.sür’at: çabukluk, h›zl›l›k.flefkat: ac›ma, merhamet et-me.flefkatperverâne: flefkat et-meyi seven birine yak›fl›rtarzda, sevgi ve merhametle.ta¤yir: de¤ifltirme.taife: topluluk.taltif: iyilik yapmak ve nimetvermek.tedbir: idare etme, çekip çe-

virme.terbiye: besleme, yetifltirme,büyütme; e¤itme.tevfik etme: ba¤daflt›rma.Vedûd: Çok flefkatli olan veçok sevgi beslenen, seven vesevilen Allah.vücut: varl›k; var olufl.zeval: kaybolma, yok olma;sona erme, yok olma.zîhayat: canl›.

1. Allah diledi¤ini yapar. (‹brahim Suresi: 27.) • Ve diledi¤ine hükmeder. (Mâide Suresi: 1.)

478 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

* Yirmi Dördüncü Mektup,Barla’da 1928’de Türkçeolarak telif edilmifltir.

Page 477: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Elcevap : Dâî ve muktaziyi gösteren Befl Remiz ile vegayeleri ve faydalar› gösteren Befl ‹flaretle flu suali halle-den çok genifl ve derin ve çok yüksek olan hakikat-i uz-maya uzaktan uza¤a bakt›rmaya çal›flaca¤›z.

Birinci MakamBefl Remizdir.

B‹R‹NC‹ REM‹Z

Yirmi Alt›nc› Sözün hatimelerinde denildi¤i gibi, nas›lki bir mahir sanatkâr, k›ymettar bir elbiseyi murassa vemünakkafl surette yapmak için, bir miskin adam›, lây›koldu¤u bir ücrete mukabil model yaparak, kendi sanat vemaharetini göstermek için, o elbiseyi o miskin adam üs-tünde biçer, keser, k›salt›r, uzat›r; o adam› da oturtur, kal-d›r›r, muhtelif vaziyetler verir. fiu miskin adam›n hiçbirhakk› var m›d›r ki, o sanatkâra desin: “Beni güzellefltirenbu elbiseye neden iliflip tebdil ve ta¤yir ediyorsun ve be-ni kald›r›p oturtup meflakkatle benim istirahatimi bozu-yorsun?”

Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl, her bir nevi mevcuda-t›n mahiyetini birer model ittihaz ederek ve nukufl-u es-mas›yla kemalât-› sanat›n› göstermek için, her bir fleye,hususan zîhayata, duygularla murassa bir vücut libas›n›giydirerek, üstünde kalem-i kaza ve kaderle nak›fllar ya-par, cilve-i esmas›n› gösterir. Her bir mevcuda dahi, onalây›k bir tarzda bir ücret olarak, bir kemal, bir lezzet, bir

MEKTUBAT | 479 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

süslenmifl, süslü.münakkafl: nak›fll›, ifllemeli.nak›fl: iflleme, süsleme.nevi: tür, çeflit.nukufl-u esma: isimlerin nak›flla-r›.remiz: iflaret.sanatkâr: sanatla u¤raflan, usta.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklüksahibi, her fleyi sanatla yaratanAllah.sual: soru.suret: biçim, flekil.ta¤yir: bozma, de¤ifltirme.tebdil: de¤ifltirme.vaziyet: durum, durufl.vücut: beden.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

cilve-i esma: Allah’›n isimleri-nin varl›klardaki yans›mas› vegörüntüsü.dâî: sebep, illet.elcevap: cevap, sorulan fleyeverilen karfl›l›k.faide: fayda, menfaat.gaye: maksat, hedef, amaç.hakikat-i uzma: en büyükgerçek.hatime: bir eserin sonuç k›s-m›.hususan: bilhassa, özellikle.istirahat: rahat etme.

ittihaz: edinme, alma.kalem-i kaza ve kader: Ce-nab-› Hakk›n takdir ve tayinetmesi ve önceden takdir et-ti¤i fleylerin, zaman› ve yerigeldi¤inde meydana gelmesi.kemal: mükemmellik, olgun-luk.kemalât-› sanat: sanattakimükemmellikler.k›ymettar: k›ymetli, de¤erli.lây›k: uygun, yak›fl›r.libas: elbise.maharet: ustal›k, beceriklilik,

hüner.mahir: hünerli, becerikli, usta.mahiyet: nitelik, özellik.makam: durulacak yer; du-rak.meflakkat: güçlük, zorluk.mevcudat: varl›klar.mevcut: varl›k.miskin: zavall›.model: örnek, numune.muhtelif: de¤iflik, farkl›.mukabil: karfl›l›k, karfl›l›¤›nda.muktazi: gerekçe.murassa: k›ymetli fleylerle

Page 478: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

feyiz veriyor. 1 oABÉ°nûnj n∞r«nc /¬pµr∏oe ≈/a o±sönünànj p∂r∏oŸrG o∂pdÉne s›rr›-

na mazhar olan o Sâni-i Zülcelâl’e karfl› hiçbir fleyin hak-k› var m›d›r ki, desin, “Bana zahmet veriyorsun, benimistirahatimi bozuyorsun.” Hâflâ!

Evet, mevcudat›n hiçbir cihetle Vacibü’l-Vücud’a karfl›haklar› yoktur ve hak dava edemezler. Belki haklar› da-ima flükür ve hamd ile, verdi¤i vücut mertebelerinin hak-k›n› eda etmektir. Çünkü verilen bütün vücut mertebele-ri vukuatt›r; birer illet ister. Fakat, verilmeyen mertebelerimkânatt›r. ‹mkânat ise ademdir, hem nihayetsizdir.Ademler ise illet istemezler. Nihayetsize illet olamaz.

Meselâ, madenler diyemezler: “Niçin nebatî olma-d›k?” fiekva edemezler. Belki, vücud-u madenîye mazharolduklar› için, haklar› Fât›r’›na flükrand›r.

Nebatat, “Niçin hayvan olmad›m” deyip flekva ede-mez. Belki, vücut ile beraber, hayata mazhar oldu¤u için,hakk› flükrand›r.

Hayvan ise, “Niçin insan olmad›m?” diye flikâyet ede-mez. Belki, hayat ve vücut ile beraber, k›ymettar bir ruhcevheri ona verildi¤i için, onun üstündeki hakk› flükran-d›r. Ve hakeza, k›yas et.

Ey insan-› müflteki! Sen madum kalmad›n, vücut ni-metini giydin, hayat› tatt›n, camit kalmad›n, hayvan ol-mad›n, ‹slâmiyet nimetini buldun, dalâlette kalmad›n,s›hhat ve selâmet nimetini gördün ve hakeza…

adem: yokluk, hiçlik.camit: cans›z, ruhsuz.cevher: öz.cihet: yön.dalâlet: hak yoldan ayr›lmak,iman ve ‹slâmiyetten ayr›lmak.dava etme: iddia etme, isteme.eda etmek: yerine getirmek.Fât›r: benzersiz ve harika fleyleriyaratan, her fleyi farkl› f›tratlardave özelliklerde yaratan Allah.feyiz: manevî g›da.hakeza: bunun gibi, benzeri.hamd: methetme, övme, yücelt-me.hâflâ: asla, kat’iyen.illet: esas sebep.imkânat: olabilirlikler, olmas› veolmamas› ihtimal dahilinde olan-lar.insan-› müflteki: flikâyet eden in-san.istirahat: rahatlama, rahat.k›yas: karfl›laflt›rma.k›ymettar: k›ymetli, de¤erli.madum: yok olan, hiçli¤e mah-kûm.mazhar: eriflme, nail olma; ka-vuflma, flereflenme.mertebe: derece.

meselâ: örnek olarak.mevcudat: varl›klar.mülk: üzerinde tasarruf hakk›bulunan fley.nebatat: bitkiler.nebatî: bitkisel.nihayetsiz: sonsuz.nimet: Allah’›n ba¤›fllad›¤›maddî ve manevî lütuf ve ik-ramlar.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük sahibi, her fleyi sanat-

la yaratan Allah.selâmet: esenlik ve güven.s›hhat: sa¤l›k.s›r: manevî hakikat ve mari-fetler, gizli tutulan fley.flekva: flikâyet, yak›nma.flükran: teflekkür etme, min-nettarl›k; Allah’›n verdi¤i ni-metlere karfl› minnettar ol-ma.tasarruf: kullanma, idare et-me.

Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurîve zatî olan; varl›¤› baflkas›n›nvarl›¤›na ba¤l› de¤il, kendin-den olup ezelî ve ebedî olanAllah.vukuat: meydana gelmiflolaylar.vücud-u madenî: madenselvarl›k; cans›z varl›k.vücut: var olma, varl›k, be-den.zahmet: s›k›nt›, eziyet.

1. Mülk sahibi, mülkünde diledi¤i gibi tasarruf eder.

480 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 479: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ey nankör! Daha sen nerede hak kazan›yorsun ki, Ce-nab-› Hakk›n sana verdi¤i mahz-› nimet olan vücut mer-tebelerine mukabil flükretmeyerek, imkânat ve ademiyatnev’inde ve senin eline geçmedi¤i ve sen lây›k olmad›¤›nyüksek nimetlerin sana verilmedi¤inden, bat›l bir h›rslaCenab-› Haktan flekva ediyorsun ve küfran-› nimet edi-yorsun?

Acaba, bir adam, minare bafl›na ç›kmak gibi âlî dere-catl› bir mertebeye ç›ks›n, büyük makam bulsun, her ba-samakta büyük bir nimet görsün; o nimetleri verene flük-retmesin ve desin: “Niçin o minareden daha yükse¤ineç›kamad›m?” diye flekva ederek a¤lay›p s›zlas›n. Ne ka-dar haks›zl›k eder ve ne kadar küfran-› nimete düfler, nekadar büyük divanelik eder; divaneler dahi anlar.

Ey kanaatsiz, h›rsl› ve iktisats›z, israfl› ve haks›z, flek-val›, gafil insan! Kat’iyen bil ki, kanaat ticaretli bir flük-rand›r; h›rs hasaretli bir küfrand›r. Ve iktisat, nimete gü-zel ve menfaatli bir ihtiramd›r; israf ise nimete çirkin vezararl› bir istihfaft›r. E¤er akl›n varsa, kanaate al›fl ve r›-zaya çal›fl. Tahammül etmezsen, “Yâ Sabûr” de ve sab›riste, hakk›na raz› ol, teflekki etme. Kimden kime flekvaetti¤ini bil, sus. Herhâlde flekva etmek istersen, nefsiniCenab-› Hakka flekva et; çünkü, kusur ondad›r.

‹K‹NC‹ REM‹Z

On Sekizinci Mektubun ahirki meselesinin ahirindedenildi¤i gibi, Hâl›k-› Zülcelâl, hayretnüma, dehfletengizbir surette bir faaliyet-i rububiyetiyle mevcudat› mütema-diyen tebdil ve tecdit etti¤inin bir hikmeti budur:

MEKTUBAT | 481 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

küfran-› nimet: nimete karfl›nankörlük etmek.lây›k: yak›fl›r, münasip.mahz-› nimet: gerçek nimet.makam: manevî mevki.menfaat: fayda, kâr.mertebe: derece.mesele: konu.mevcudat: varl›klar.mukabil: karfl›l›k, karfl›l›¤›nda.mütemadiyen: sürekli olarak.nankör: verilen nimetin ve yap›-lan iyili¤in de¤erini bilmeyen,flükretmeyen.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü¤esevk eden, flehevî istekleri kam-ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyangüç.nevi: çeflit, tür.nimet: Allah’›n ba¤›fllad›¤› maddîve manevî lütuf ve ikramlar.remiz: iflaret.r›za: raz› olma, hoflnutluk.sab›r: zorluklara dayanma vekatlanma gücü.suret: biçim, flekil.flekva: flikâyet, yak›nma.flükran: teflekkür etme, minnet-tarl›k.flükür: Allah’›n verdi¤i nimetlerekarfl› minnettar olma.tahammül: dayanma, katlanma.tebdil: de¤ifltirme.tecdit: yenileme.teflekki: flikâyet etme, s›zlanma.vücut: var olufl, varl›k.Yâ Sabûr: ey çok sab›rl› olan Al-lah.

ademiyat: yokluklar, hiçlik-ler.ahir: son.ahirki: son gelen.âlî: yüce, yüksek.bat›l: bofl ve manas›z olan,do¤ru ve hakl› olmayan.dehfletengiz: dehflet verici.derecat: dereceler, mertebe-ler.divane: deli, akl› bafl›nda ol-mayan.divanelik: delilik, ak›ls›zl›k.faaliyet-i rububiyet: Allah’›n

kâinattaki bütün varl›klar›nihtiyaçlar›n› gidermesi, büyü-tüp yetifltirmesi, onlar› uyumiçinde sevk ve idare etmesiiflleri.gafil: duyars›z, sorumsuz, ih-malkâr.Hâl›k-› Zülcelâl: celâl, azametve kibriya sahibi yarat›c› Al-lah.hasaret: hasar, zarar, ziyan.hayretnüma: hayret verici.hikmet: herkesin bilmedi¤igizli sebep; gizli, bilinmeyen

nokta.h›rs: aç gözlülük, afl›r› istek.ihtiram: hürmet etme, sayg›gösterme.iktisat: tutumluluk.imkânat: olabilirlikler.israf: savurganl›k.istihfaf: hafife alma.kanaat: k›smete raz› olma,elindekiyle yetinme.kat’iyen: kesinlikle.kusur: eksiklik, suç, kabahat.küfran: iyilik bilmeme, görü-len iyili¤i unutma, nankörlük.

Page 480: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Nas›l ki, mahlûkatta faaliyet ve hareket bir ifltiha, birifltiyak, bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor. Hattadenilebilir ki, her bir faaliyette bir lezzet nev’i vard›r; bel-ki her bir faaliyet bir çeflit lezzettir. Ve lezzet dahi bir ke-male müteveccihtir; belki bir nevi kemaldir.

Madem faaliyet bir kemal, bir lezzet, bir cemale iflareteder. Ve madem Kemal-i Mutlak ve Kâmil-i Zülcelâl olanVacibü’l-Vücud, zat ve s›fât ve ef’alinde bütün enva-› ke-malâta camidir.

Elbette o Zat-› Vacibü’l-Vücud’un vücub-u vücudunave kudsiyetine lây›k bir tarzda ve isti¤na-i zatîsine ve g›-nâ-i mutlak›na muvaf›k bir surette ve kemal-i mutlak›nave tenezzüh-ü zatîsine münasip bir flekilde, hadsiz bir flef-kat-i mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezze-hesi vard›r.

Elbette o flefkat-i mukaddeseden ve o muhabbet-i mü-nezzeheden gelen hadsiz bir flevk-i mukaddes vard›r.

Ve o flevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mu-kaddes vard›r.

Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabiri caiz ise, had-siz bir lezzet-i mukaddese vard›r.

Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber, hadsizOnun merhameti cihetiyle, faaliyet-i kudreti içinde, mah-lûkat›n›n istidatlar› kuvveden fiile ç›kmas›ndan ve tekem-mül etmesinden nefl’et eden, o mahlûkat›n memnuniyet-lerinden ve kemallerinden gelen, Zat-› Rahman ve Ra-hîm’e ait, tabiri caiz ise, hadsiz memnuniyet-i mukaddese

cami: toplayan, içine alan.cemal: güzellik.cihet: yön.ef’al: fiiller, ifller.enva-› kemalât: mükemmellikle-rin ve kusursuzluklar›n çeflitleri.faaliyet: hareket, gayret; aktivite,etkinlik, canl›l›k.faaliyet-i kudret: Allah’›n her fle-yi kuflatan sonsuz kudretiylemeydana gelen ifller ve icraatlar.fiil: ifl, olufl, hareket.g›nâ-i mutlak: s›n›rs›z zenginlik.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.istidat: kabiliyet, yetenek.isti¤na-i zatî: flahs›na ait, zat›n-dan kaynaklanan zenginlik.ifltiha: istek, arzu.ifltiyak: flevklenme, afl›r› isteme.Kâmil-i Zülcelâl: eksiksiz ve ku-sursuz bir heybet ve celâl sahibiAllah.kemal: kusursuzluk, mükemmel-lik; olgunluk.Kemal-i Mutlak: her yönüylemükemmel olan Allah.kudsiyet: kusur ve noksanlardanuzak olufl.kuvve: potansiyel güç ve duygu,kabiliyet.lây›k: uygun, yak›fl›r,lezzet-i mukaddese: her türlünoksanl›ktan uzak, kutsal bir lez-zet.mahlûkat: yarat›lm›fllar, varl›klar.memnuniyet: memnunluk, raz›-l›k, hoflnutluk.memnuniyet-i mukaddese: hertürlü kusur ve noksanlardan uzakAllah’a ait kutsal bir memnuni-yet.merhamet: ac›mak, flefkat gös-termek, korumak, iyilik etmek.muhabbet-i münezzehe: terte-miz ve kusursuz sevgi.muvaf›k: uygun.münasip: uygun.müteveccih: yönelmifl, dönmüfl.nefl’et: meydana gelme, oluflma.nevi: çeflit.nihayetsiz: sonsuz.

suret: flekil, biçim.sürur-u mukaddes: mukad-des bir sevinç ve ferahl›k.s›fât: nitelikler, vas›flar, özel-likler.flefkat-i mukaddese: bütünkusurlardan uzak, temiz kut-sal bir flefkati.flevk-i mukaddes: çirkinlik-lerden ve kusurlardan uzakolan kutsal flevk.tabiri caizse: aç›klamak, ifa-de etmek, söylemek uygun-sa.

tekemmül: olgunlaflma, mü-kemmelleflme.

tenezzüh-ü zatî: Allah’›n yü-ce zat›n›n her türlü kusur venoksandan uzak ve temizoluflu.

Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurîve zatî olan; varl›¤› baflkas›n›nvarl›¤›na ba¤l› de¤il, kendin-den olup ezelî ve ebedî olanAllah.

vücub-u vücut: varl›¤› gerek-li olma, olmamas› imkâns›zolma, varl›¤› zarurî ve vacip

olma, vazgeçilmez olma.

Zat: Cenab-› Hakk›n flahs›,kendisi; azamet ve ululuk sa-hibi olan yüce Allah’›n zat›.

Zat-› Rahman ve Rahîm: ya-ratt›¤› bütün varl›klar›n ihti-yaçlar›n› gideren, dünya veahirette kullar›na yard›meden sonsuz rahmet sahibiAllah’›n yüce zat›.

Zat-› Vacibü’l-Vücud: varl›¤›mutlak gerekli olan Zat, Ce-nab-› Allah.

482 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 481: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ve hadsiz iftihar-› mukaddes vard›r ki, hadsiz bir surette,hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.

Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve ta¤yir vetahvil ve tahribi dahi iktiza ediyor.

Ve o hadsiz ta¤yir ve tebdil dahi, mevt ve ademi, ze-val ve firak› iktiza ediyor.

Bir zaman, hikmet-i befleriyenin masnuat›n gayelerinedair gösterdi¤i faydalar, nazar›mda çok ehemmiyetsizgöründü. Ve ondan bildim ki, o hikmet abesiyete gider.Onun için, feylesoflar›n ileri gidenleri, ya tabiat dalâleti-ne düfler veya Sofestaî olur veya ihtiyar ve ilm-i Sânii in-kâr eder veya Hâl›k’a “mucib-i bizzat” der.

‹flte o zaman, rahmet-i ‹lâhiye, Hakîm ismini imdad›-ma gönderdi; bana da masnuat›n büyük gayelerini gös-terdi. Yani, her bir masnu öyle bir mektub-u Rabbanîdirki, umum zîfluur onu mütalâa eder.

fiu gaye bir sene bana kâfi geldi. Sonra sanattaki ha-rikalar inkiflaf etti; o gaye kâfi gelmemeye bafllad›. Dahaçok büyük di¤er bir gaye gösterildi. Yani, her bir masnu-un en mühim gayeleri Sâniine bakar; Onun kemalât-› sa-nat›n› ve nukufl-u esmas›n› ve murassaat-› hikmetini vehedâyâ-i rahmetini Onun nazar›na arz etmek ve cemalve kemaline bir âyine olmakt›r, bildim.

fiu gaye hayli zaman bana kâfi geldi. Sonra, sanat veicad-› eflyadaki hayretengiz faaliyet içinde, gayet derece-de sür’atli ta¤yir ve tebdildeki mu’cizat-› kudret ve

MEKTUBAT | 483 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

inkâr: reddetme, kabul etmeme,inanmama.inkiflaf: ortaya ç›kma.kâfi: yeterli.kemal: mükemmellik, kusursuz-luk.kemalât-› sanat: sanattaki mü-kemmellikler.masnu: sanatla yap›lm›fl varl›k.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.mektub-u Rabbanî: Allah’›n sa-natla ve hikmetle yaratt›¤› ve birmektup gibi mana ve mesaj içe-ren eser, varl›k.mevt: ölüm, vefat.mu’cizat-› kudret: kudret mu’ci-zeleri.mucib-i bizzat: Allah’› “mecburolmak” ile vas›fland›ran felsefîgörüflün Ona izafe etti¤i s›fat:“Her fleyi yapmaya bizzat mecburolan.” Allah’›n iradesini kabul et-meyen felsefî görüfl.murassaat-› hikmet: hikmet süs-lemeleri.mühim: önemli.mütalâa: düflünerek okuma vedikkatlice inceleme.nazar: bak›fl, göz.nukufl-u esma: isimlerin nak›flla-r›.rahmet-i ‹lâhiye: ‹lâhî rahmet,Allah’›n sonsuz rahmetiSâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.Sofestaî: Sofist, Allah’› kabul et-memek için kâinat› ve kendi var-l›¤›n› da inkâr eden.suret: flekil, biçim.sür’at: çabukluk, h›z, h›zl›l›k.tabiat dalâleti: materyalist dü-flünce; tabiat için, “her fley kendikendine oluyor” düflüncesi.ta¤yir: de¤ifltirme.tahrip: y›kma, bozma.tahvil: bir hâlden bir hale getir-me.tebdil: de¤ifltirme, baflka bir halegetirme.umum: bütün.zeval: sona erme, yok olma.zîfluur: fluur sahibi, bilinçli.

abesiyet: faydas›z, bofl, lü-zumsuz, gayesiz olufl; akla,gerçe ayk›r›l›k.adem: yokluk, hiçlik.arz etmek: sunmak.âyine: ayna.cemal: güzellik.dair: alâkal›, ait, ilgili.ehemmiyetsiz: önemsiz, k›y-metsiz.faaliyet: çal›flma, ifl görme.faide: fayda, menfaat.feylesof: felsefe ile u¤raflan,filozof.

firak: ayr›l›k, ayr›lma.gaye: maksat, hedef; netice.gayet: son derece.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.Hakîm: her fleyi belirli gaye-lere yönelik, anlaml› ve yerliyerinde yaratan sonsuz hik-met sahibi Allah.Hâl›k: yoktan yaratan Allah.harika: hayranl›k hissi uyan-d›ran fley; ola¤anüstü vas›flartafl›yan olan fley.hayretengiz: hayret veren,hayret verici.

hedâyâ-i rahmet: rahmethediyeleri.hikmet: gaye, fayda, anlam.hikmet-i befleriye: beflerîilim, felsefe.icad-› eflya: varl›klar›n vücu-da getirilmesi, yarat›lmas›.iftihar-› mukaddes: her türlükusur ve noksanlardan uzakolan Allah’a ait kutsal övünç.ihtiyar: tercih, irade.iktiza etme: gerektirme.ilm-i Sâni: her fleyi sanatl› ya-ratan Cenab-› Hakk›n ilmi.

Page 482: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

fluunat-› rububiyet göründü. O vakit bu gaye dahi kâfigelmemeye bafllad›. Belki flu gaye kadar büyük bir muk-tazi ve dâî dahi lâz›md›r bildim. ‹flte o vakit, flu ‹kinci Re-mizdeki muktaziler ve gelecek ‹flaretlerdeki gayeler gös-terildi ve yakînen bana bildirildi ki, kâinattaki kudretin fa-aliyeti ve seyrüseyelân-› eflya o kadar manidard›r ki, o fa-aliyetle Sâni-i Hakîm enva-› kâinat› konuflturuyor. Güyagöklerin ve zeminin müteharrik mevcutlar› ve hareketle-ri, onlar›n o konuflmalar›ndaki kelimelerdir; ve taharrükise, bir tekellümdür. Demek faaliyetten gelen harekât vezeval, bir tekellümat-› tesbihiyedir. Ve kâinattaki faaliyetdahi, kâinat›n ve enva›n›n sessizce bir konuflmas› ve ko-nuflturmas›d›r.

ÜÇÜNCÜ REM‹Z

Eflya, zeval ve ademe gitmiyor; belki daire-i kudrettendaire-i ilme geçiyor, âlem-i flahadetten âlem-i gayba gidi-yor, âlem-i tagayyür ve fenâdan âlem-i nura, bekaya mü-teveccih oluyor.

Hakikat nokta-i nazar›nda eflyadaki cemal ve kemal,esma-i ‹lâhiyeye aittir ve onlar›n nukufl ve cilveleridir.Madem o esma bâkîdirler ve cilveleri daimîdir; elbettenak›fllar› teceddüt eder, tazelenir, güzelleflir. Ademe vefenâya gitmiyor; belki yaln›z itibarî taayyünleri de¤iflir.Ve medar-› hüsün ve cemal ve mazhar-› feyiz ve kemalolan hakikatleri ve mahiyetleri ve hüviyet-i misaliyeleribâkîdirler.

adem: yokluk, hiçlik.âlem-i gayp: varl›¤› kesin olan vemahiyeti Allah taraf›ndan bilinen,görünmeyen baflka dünyalar.âlem-i nur: nur âlemi, ayd›nl›kâlemi.âlem-i flahadet: gözle gördü¤ü-müz âlem.âlem-i tagayyür ve fenâ: her fle-yin, ayn› kalmay›p devaml› de¤ifl-ti¤i ve son bulup yok oldu¤uâlem.bâkî: devaml›, sürekli.beka: sonsuzluk, devaml›l›k vekal›c›l›k.cemal: güzellik.cilve: yans›ma, görüntü.dâî: sebep, illet.daimî: sürekli, devaml›.daire-i ilim: ilim dairesi.daire-i kudret: Allah’›n ezelî vesonsuz gücünün hâkim oldu¤udaire.enva: çeflitler, türler, neviler.enva-› kâinat: varl›k türleri, var-l›klar›n çeflitleri.esma: isimler.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isimleri.faaliyet: çal›flma, ifl görme.fenâ: yok olma, yokluk, geçip git-me.gaye: maksat, hedef; netice.güya: sanki.hakikat: gerçek, do¤ru.harekât: hareketler.hüviyet-i misaliye: örnek mahi-yet, özellik.itibarî: gerçek olmayan, varsay›-lan.kâfi: yeterli.kâinat: varl›klar, bütün âlemler.kemal: mükemmellik, kusursuz-luk.kudret: güç, kuvvet.

mahiyet: bir fleyin asl›, esas›,niteli¤i.manidar: anlaml›, manal›.mazhar-› feyiz ve kemal:mükemmellik ve bereketeeriflme, kavuflma, feyiz ve ke-mali yans›tan, gösteren.medar-› hüsün ve cemal: gü-zellik kayna¤›.mevcut: varl›k.muktazi: gerekçe, gereklilik.müteharrik: hareket eden,hareketli.müteveccih: yönelmifl, yöne-

len.nak›fl: iflleme, süs.nokta-i nazar: bak›fl aç›s›.nukufl: nak›fllar, ifllemeler.remiz: iflaret.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanat-la ve hikmetle yaratan Allah.seyrüseyelân-› eflya: varl›k-lar›n hareketleri.fluunat-› rububiyet: idare veterbiye edici Rabbimizin zat›-na mahsus iflleri, fluunlar›.taayyün: meydana ç›kma,belirlenme.

taharrük: hareket etme, ha-reketlenme.teceddüt: tazelenme, yeni-lenme.tekellüm: söyleme, konufl-ma.tekellümat-› tesbihiye: Al-lah’› her türlü kusur ve nok-sanlardan uzak tutarak onuflan›na lây›k ifadelerle anankonuflmalar.yakînen: kesin olarak.zemin: yer, yeryüzü.zeval: sona erme, yok olma.

484 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 483: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Zîruh olmayanlar, do¤rudan do¤ruya onlardaki hüsünve cemal, esma-i ‹lâhiyeye aittir; fleref onlarad›r, medihonlar›n hesab›na geçer, güzellik onlar›nd›r, muhabbetonlara gider; o âyinelerin de¤iflmesiyle onlara bir zarariras etmez.

E¤er zîruh ise, zevilukulden de¤ilse, onlar›n zeval ve fi-rak› bir adem ve fenâ de¤il, belki vücud-u cismanîden vevazife-i hayat›n da¤da¤as›ndan kurtulup, kazand›klar› va-zifenin semerelerini bâkî olan ervahlar›na devrederek,onlar›n, o ervah-› bâkiyeleri dahi birer esma-i ‹lâhiyeyeistinat ederek devam eder, belki kendine lây›k bir saade-te gider.

E¤er o zîruhlar zevilukulden ise, zaten saadet-i ebedi-yeye ve maddî ve manevî kemalâta medar olan âlem-ibekaya ve o Sâni-i Hakîm’in dünyadan daha güzel, da-ha nuranî olan âlem-i berzah, âlem-i misal, âlem-i ervahgibi di¤er menzillerine, baflka memleketlerine bir seyrü-seferdir; bir mevtüadem ve zevalüfirak de¤il, belki kema-lâta kavuflmakt›r.

Elhâs›l: Madem Sâni-i Zülcelâl vard›r ve bâkîdir ve s›-fât ve esmas› daimî ve sermedîdirler; elbette o esman›ncilveleri ve nak›fllar›, bir manevî beka içinde teceddüteder; tahrip ve fenâ, idam ve zeval de¤ildirler. Malûmdurki, insan, insaniyet cihetiyle, ekser mevcudatla alâkadar-d›r. Onlar›n saadetleriyle mütelezziz ve helâketleriyle mü-teellimdir. Hususan zîhayat ile, ve bilhassa nev-i beflerleve bilhassa sevdi¤i ve istihsan etti¤i ehl-i kemalin âlâm›y-la daha ziyade müteellim ve saadetleriyle daha ziyade

MEKTUBAT | 485 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

insaniyet: insanl›k.iras: verme, sebep olma.istihsan: güzel bulma, be¤enme.istinat: dayanma.kemalât: mükemmellikler, üstünve kusursuz özellikler.lây›k: uygun, münasip.maddî: madde ile alâkal›.malûm: bilinen.manevî: maddî olmayan.medar: kaynak.medih: övme, övgü.menzil: yer, durak.mevt ü adem: ölüm ve yokluk.muhabbet: sevgi.müteellim: ac› ve üzüntü duyan.mütelezziz: lezzet alan.nak›fl: iflleme, süs.nev-i befler: insanl›k.nuranî: nurlu, ›fl›kl›, parlak.saadet: mutluluk.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanatla vehikmetle yaratan Allah.Sâni-i Zülcelâl: sonsuz büyüklüksahibi, her fleyi sanatla yaratanAllah.semere: meyve.sermedî: sürekli, devaml›.seyrüsefer: yolculuk.s›fat: hâl, nitelik, vas›f.fleref: yücelik.tahrip: y›kma, bozma.teceddüt: tazelenme, yenilenme.vazife: görev.vazife-i hayat: hayat vazifesi, gö-revi.vücud-u cismanî: cisim hâlindekimaddî vücut.zeval: sona erme, yok olma.zevalüfirak: kaybolufl ve ayr›l›k.zevilukul: ak›l sahipleri.zîhayat: hayat sahibi.zîruh: ruh sahibi.ziyade: çok, fazla,

adem: yokluk, hiçlik.âlâm: kederler, elemler, ac›-lar.âlem-i beka: sonsuzluk âle-mi, ahiret.âlem-i berzah: ruhlar›n k›ya-mete kadar kalacaklar› âlem;kabir âlemi.âlem-i ervah: ruhlar âlemi.âlem-i misal: görüntüler âle-mi, dünyadaki ifllerin görün-tülendi¤i ve gözlendi¤i, ruhla-r›n bulundu¤u âlem.âyine: ayna.

bâkî: devaml›, sürekli.beka: devaml›l›k ve kal›c›l›k,sonsuzluk.bilhassa: özellikle.cemal: güzellik.cihet: yan, taraf.cilve: yans›ma, görüntü.da¤da¤a: s›k›nt›, ›zt›rap; kar-gafla.daimî: sürekli, devaml›.ehl-i kemal: de¤erli kemalsahibi olan kifliler.ekser mevcudat: varl›klar›nço¤u.

elhâs›l: sonuç olarak, özetle.ervah: ruhlar.ervah-› bâkiye: kalan ebedîruhlar; yok olmayan ruhlar.esma: isimler.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isim-leri.fenâ: yok olma, yokluk, geçipgitme.firak: ayr›l›k, ayr›lma.helâket: mahvolma, mahvo-lufl.hususan: özellikle.hüsün: güzellik.

Page 484: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

mes’ut olur. Hatta, flefkatli bir valide gibi, kendi saadeti-ni ve rahat›n› onlar›n saadeti için feda eder.

‹flte her mü’min, derecesine göre, nur-u Kur’ân ves›rr-› iman ile, bütün mevcudat›n saadetleriyle ve bekala-r›yla ve hiçlikten kurtulmalar›yla ve k›ymettar mektubat-›Rabbaniye olmalar›yla mes’ut olabilir ve dünya kadar birnur kazanabilir. Herkes derecesine göre bu nurdan isti-fade eder.

E¤er ehl-i dalâlet ise, kendi elemiyle beraber, bütünmevcudat›n helâketiyle ve fenâs›yla ve zahirî idamlar›yla,zîruh ise âlâmlar›yla müteellim olur. Yani, onun küfrü,onun dünyas›na adem doldurur, onun bafl›na boflalt›r;daha Cehenneme gitmeden Cehenneme gider.

DÖRDÜNCÜ REM‹Z

Çok yerlerde dedi¤imiz gibi, bir padiflah›n sultan, ha-life, hâkim, kumandan gibi muhtelif ünvanlar ve s›fatlar-dan nefl’et eden muhtelif ayr› ayr› devair-i teflkilât› oldu-¤u gibi, Cenab-› Hakk›n Esma-i Hüsnas›n›n had ve hesa-ba gelmez türlü türlü tecelliyat› vard›r. Mahlûkat›n tenev-vüleri ve ihtilâflar›, o tecelliyat›n tenevvülerinden ileri ge-liyor.

‹flte, her kemal ve cemal sahibi, f›traten cemal ve ke-malini görmek ve göstermek istemesi s›rr›nca, o muhte-lif esma dahi, daimî ve sermedî olduklar› için, daimî birsurette Zat-› Akdes hesab›na tezahür isterler. Yani nak›fl-lar›n› görmek isterler. Yani, kendi nak›fllar›n›n âyinelerin-de cilve-i cemallerini ve in’ikâs-› kemallerini görmek ve

adem: yokluk, hiçlik.âlâm: , elemler, kederler, ac›lar.âyine: ayna,beka: devaml›l›k ve kal›c›l›k, son-suzluk.cemal: güzellik.cilve-i cemal: güzellik görüntüsü,yans›mas›.daimî: sürekli, devaml›.devair-i teflkilât: teflkilât dairele-ri.ehl-i dalâlet: ‹slâmiyetten ayr›-lanlar, do¤ru yoldan ç›kanlar.elem: dert, üzüntü, kayg›, ac›.esma: adlar, isimler.Esma-i Hüsna: Allah’›n güzelisimleri.feda: gözden ç›karma, u¤runaverme.fenâ: yok olufl, yokluk.f›traten: yarat›l›fl itibar›yla.had ve hesaba gelmemek: say›-s›z ve s›n›rs›z olmak.hâkim: hükmeden, yarg›ç.halife: vekil, birinin yerine geçenkimse.helâket: y›k›lma, mahvolma.idam: yoklu¤a gitme, yok olma.ihtilâf: farkl›l›k.in’ikâs-› kemal: mükemmelli¤inaksetmesi, yans›mas›.istifade: faydalanma, yararlan-ma.kemal: mükemmellik, üstün vekusursuz özellik.kumandan: komutan.

küfür: inkâr, inançs›zl›k.k›ymettar: de¤erli, k›ymetli.mahlûkat: yarat›lm›fllar, var-l›klar.mektubat-› Rabbaniye: herfleyi terbiye eden Allah’›n ya-ratt›¤› ve her biri bir mektupgibi manalar ifade eden var-l›klar.mes’ut: saadetli, mutlu.mevcudat: varl›klar.muhtelif: çeflitli, farkl›.mü’min: Allah’a inanan.müteellim: ac› ve üzüntü du-

yan.nak›fl: iflleme, süs.nefl’et: meydana gelme.nur: ayd›nl›k.nur-u Kur’ân: Kur’ân nuru.remiz: iflaret.saadet: mutluluk,sermedî: sürekli, daimî.sultan: hükümdar, iktidar sa-hibi.suret: flekil, biçim.s›fat: hâl, nitelik, vas›f.s›rr-› iman: iman s›rr›, imanhakikati.

flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek içten, karfl›l›ks›z sevme.tecelliyat: yans›malar, görün-tüler.tenevvü: çeflitlilik.tezahür: ortaya ç›kma, gö-rünme.ünvan: isim, lâkap.valide: ana, anne.zahirî: görünen, görünürdeki.Zat-› Akdes: her türlü kusurve noksandan uzak olan zat;Allah.zîruh: ruh sahibi.

486 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 485: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

göstermek isterler. Yani, kâinat kitab-› kebirini ve mev-cudat›n muhtelif mektubat›n› ânenfeânen tazelendirmek,yani yeniden yeniye manidar yazmak, yani bir tek sahi-fede ayr› ayr› binler mektubat› yazmak ve her bir mektu-bu Zat-› Mukaddes ve Müsemma-i Akdes’in nazar-› fluhu-duna izhar etmekle beraber, bütün zîfluurun nazar-› mü-talâas›na göstermek ve okutturmak iktiza ederler. Bu ha-kikate iflaret eden flu hakikatli fliire bak:

Kitab-› âlemin yapraklar›, enva-› nâma’dut,Huruf ile kelimat› dahi efrad-› nâmahdut.Yaz›lm›fl destgâh-› Levh-i Mahfuz-u hakikatte,Mücessem lâfz-› manidard›r âlemde her mevcut.

1 oπpFBÉ°nSnQ n∂r«ndpG '¤rYn’rG pÓn `nŸrG nøpe @ Én¡sfpÉna päÉnæpFBÉnµ`rdG nQƒo£o°S rπsenÉnJBEfi‹NC‹ REM‹Z

‹ki Nüktedir.

Birinci Nükte: Madem Cenab-› Hak var; her fley var.Madem Cenab-› Vacibü’l-Vücud’a intisap var; her fleyiçin bütün eflya var. Çünkü, Vacibü’l-Vücud’a nispetleher bir mevcut, bütün mevcudata, vahdet s›rr›yla bir irti-bat peyda eder. Demek, Vacibü’l-Vücud’a intisab›n› bilenveya intisab› bilinen her bir mevcut, s›rr-› vahdetle, Vaci-bü’l-Vücud’a mensup bütün mevcudatla münasebettarolur. Demek her bir fley, o intisap noktas›nda hadsiz en-var-› vücuda mazhar olabilir; firaklar, zevaller, o noktadayoktur. Bir an-› seyyale yaflamak, hadsiz envar-› vücudamedard›r.

MEKTUBAT | 487 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

izhar: gösterme, belirtme.kâinat: bütün âlemler, varl›klar.kelimat: kelimeler, sözler.kitab-› âlem: âlem kitab›.kitab-› kebir: büyük kitap, kâ-inat.lâfz-› manidar: anlaml› söz, keli-me.manidar: anlaml›.mazhar: kavuflma, nail olma,eriflme.medar: sebep, vesile, kaynak.mektubat: mektuplar; Allah’›nkendini kullar›na tan›tmak vesevdirmek için yaratt›¤› sanateserleri.Mele-i Âlâ: en yüsek heyet, top-luluk; melekler âlemi.mensup: ba¤l›.mevcudat: varl›klar.mevcut: var olan, varl›k.muhtelif: çeflitli, farkl›.mücessem: cisimleflmifl, maddîyap›da olan.münasebettar: ilgili, ba¤lant›l›.Müsemma-i Akdes: en kudsîisimlerle isimlenmifl, en kudsîisimlerin sahibi olan Allah.nazar-› mütalâa: inceleyerekbakmak.nazar-› fluhut: flahitlerin, tan›kla-r›n görüfl ve düflünceleri.nispet: ba¤l›l›k, ba¤.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.remiz: iflaret.sahife: sayfa.s›rr-› vahdet: birlik s›rr›.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî vezatî olan; varl›¤› baflkas›n›n varl›-¤›na ba¤l› de¤il, kendinden olupezelî ve ebedî olan Allah.vahdet: birlik.Zat-› Mukaddes: her türlü nok-san s›fatlardan uzak ve temizolan Allah.zeval: sona erme, yok olma.zîfluur: fluur sahibi.

âlem: kâinat, cihan.ânenfeânen: devaml›.an-› seyyale: bir anda ak›pgiden zaman dilimi.Cenab-› Vacibü’l-Vücud: var-l›¤› zarurî ve zatî olan; varl›¤›baflkas›n›n varl›¤›na ba¤l› de-¤il, kendinden olup ezelî veebedî olan yüce Allah.destgâh-› Levh-i Mahfuz-u

hakikat: her fleyin bütün de-taylar›yla ve hakikatleriyleyaz›l› oldu¤u kader levhas›n›ntezgâh›.

efrad-› nâmahdut: say›s›zfertler.

envar-› vücut: varl›¤›n nurla-r›.

enva-› nâma’dut: say›lmas›mümkün olmayan türler, sa-

y›s›z çeflitler.firak: ayr›l›k, ayr›lma.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikat: gerçek, do¤ru.huruf: harfler.iktiza etme: gerektirme.intisap: mensup olma, ba¤-lanma.irtibat peyda etmek: ba¤lan-t› kurmak.

1. Kâinat›n sat›rlar›n› dikkatle oku. Zira onlar, sana Mele-i Âlâdan gönderilen birer mektuptur.

Page 486: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

E¤er o intisap olmazsa ve bilinmezse, hadsiz firaklarave zevallere ve ademlere mazhar olur. Çünkü, o hâlde,alâkadar olabilece¤i her bir mevcuda karfl› bir firak› vebir iftirak› ve bir zevali vard›r. Demek, kendi flahsî vücu-duna, hadsiz ademler ve firaklar yüklenir. Bir milyon se-ne vücutta kalsa da, intisaps›z, evvelki noktas›ndaki o in-tisaptaki bir an yaflamak kadar olamaz.

Onun için, ehl-i hakikat demifller ki: “Bir an-› seyyalevücud-u münevver, milyon sene bir vücud-u ebtere mü-reccaht›r.” Yani, Vücud-u Vacib’e nispet ile bir an vücut,nispetsiz milyon sene bir vücuda müreccaht›r.

Hem bu s›r içindir ki, ehl-i tahkik demifller: “Envar-›vücut ise, Vacibü’l-Vücud’u tan›maklad›r.” Yani, o hâldekâinat, envar-› vücut içinde olarak melâike ve ruhaniyatve zîfluurlar ile dolu görünür. E¤er Onsuz olsa, adem zu-lümatlar›, firak ve zeval elemleri her bir mevcudu ihataeder. Dünya, o adam›n nazar›nda, bofl ve hâlî bir vahflet-gâh suretinde görünür.

Evet, nas›l ki bir a¤aç meyvelerinin her birisi, a¤ac›nbafl›ndaki bütün meyvelere karfl› birer nispeti var. Ve onispetle birer kardefli, arkadafl› mevcut oldu¤undan, on-lar›n adedince ar›zî vücutlar› vard›r. Ne vakit o meyvea¤ac›n bafl›ndan kesilse, her bir meyveye karfl› bir firakve zeval hâs›l olur. Her bir meyve onun için madum hük-mündedir. Haricî bir zulmet-i adem ona hâs›l oluyor. Öy-le de, kudret-i Ehad-i Samed’e intisap noktas›nda, herfley için bütün eflya var. E¤er intisap olmazsa, her fleyiçin, eflya adedince haricî ademler var.

adem: yokluk, hiçlik.adet: say›.alâkadar: ilgili, alâkal›.an-› seyyale: bir anda ak›p gidenzaman dilimi.ar›zî: sonradan ortaya ç›kan.ehl-i hakikat: gerçe¤i buluponun peflinden gidenler.ehl-i tahkik: gerçe¤i araflt›ran vedelilleriyle bilen âlimler.elem: dert, üzüntü, kayg›, ac›envar-› vücut: varl›k nurlar›.evvel: önce, ilk, birinci.firak: ayr›l›k, ayr›lma.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hâlî: bofl.haricî: d›fltaki, d›flar›ya ait.hâs›l olmak: meydana gelmek.hükmünde: yerinde.iftirak: ayr›lma, da¤›lma.ihata: sarma, kuflatma.intisap: mensup olma, ba¤lanma.

kâinat: bütün âlemler, varl›k-lar.kudret-i Ehad-i Samed: hiçbir fleye muhtaç olmayan vetek olan Cenab-› Hakk›n kud-reti.madum: yok, ölü.mazhar: kavuflma, nail olma,eriflme.melâike: melekler.mevcut: var olan, varl›k.müreccah: tercih edilen, üs-tün.nazar: bak›fl, göz; fikir.

nispet: ba¤l›l›k, ilgi, ba¤.ruhaniyat: madde âlemindenbaflka bir âlemde, ruhlar âle-minde yaflayan varl›klar, cin-ler ve melekler.suret: flekil, biçim.flahsî: kendine ait.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurîve zatî olan; varl›¤› baflkas›n›nvarl›¤›na ba¤l› de¤il, kendin-den olup ezelî ve ebedî olanAllah.vahfletgâh: yaln›zl›k yeri.vücud-u ebter: biten, tüke-

nen vücut.vücud-u münevver: nurlan-m›fl vücut.Vücud-u Vacib: varl›¤› zarurîve zatî olan; varl›¤› baflkas›n›nvarl›¤›na ba¤l› de¤il, kendin-den olup ezelî ve ebedî olanAllah’›n vücudu.vücut: var olufl, varl›k; beden.zeval: sona erme, yok olma.zîfluur: ak›l, fluur sahibi.zulmet-i adem: yokluk ka-ranl›¤›.zulümat: karanl›klar.

488 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 487: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte flu Remizden, iman›n azamet-i envar›na bak vedalâletin dehfletli zulümat›n› gör. Demek, iman, flu Re-mizde beyan edilen hakikat-i âliye-i nefsülemriyenin ün-van›d›r; ve iman ile ondan istifade edebilir. E¤er iman ol-mazsa, nas›l ki kör, sa¤›r, dilsiz, ak›ls›z adama her fleymadumdur; öyle de imans›za her fley madumdur, zulü-matl›d›r.

‹kinci Nükte: Dünyan›n ve eflyan›n üç tane yüzü var:

Birinci yüzü esma-i ‹lâhiyeye bakar, onlar›n âyineleri-dir. Bu yüze zeval ve firak ve adem giremez; belki taze-lenmek ve teceddüt var.

‹kinci yüzü ahirete bakar, âlem-i bekaya nazar eder,onun tarlas› hükmündedir. Bu yüzde, bâkî semereler vemeyveler yetifltirmek var; bekaya hizmet eder, fânî fley-leri bâkî hükmüne getirir. Bu yüzde dahi mevt ve zevalde¤il, belki hayat ve beka cilveleri var.

Üçüncü yüzü fânîlere, yani bizlere bakar ki, fânîlerinve ehl-i hevesat›n maflukas› ve ehl-i fluurun ticaretgâh› vevazifedarlar›n meydan-› imtihanlar›d›r. ‹flte bu üçüncü yü-zündeki fenâ ve zeval, mevt ve ademin ac›lar›na ve yara-lar›na merhem için, o üçüncü yüzün iç yüzündeki bekave hayat cilveleri var.

Elhâs›l, flu mevcudat-› seyyale, flu mahlûkat-› seyyare,Vacibü’l-Vücud’un envar-› icat ve vücudunu tazelendir-mek için müteharrik âyineler ve de¤iflen mazharlard›r.

* * *

MEKTUBAT | 489 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

mazhar: bir fleyin göründü¤ü yer.merhem: ilâç.mevcudat-› seyyale: ak›p gidenvarl›klar, ayn› yerde ve hâlde kal-may›p devaml› de¤iflen varl›klar.mevt: ölüm, vefat.meydan-› imtihan: imtihan mey-dan›, deneme ve s›nama yeri.müteharrik: hareket eden, hare-ketli.nazar: bakma, bak›flnükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.remiz: iflaret.semere: meyve.tarla hükmünde: tarla yerinde.teceddüt: tazelenme, yenilenme.ticaretgâh: ticaret yap›lan yer.ünvan: isim, flöhret.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî vezatî olan; varl›¤› baflkas›n›n varl›-¤›na ba¤l› de¤il, kendinden olupezelî ve ebedî olan Allah.vazifedar: görevli, vazifeli.zeval: sona erme, yok olma.zulümat: karanl›klar.

adem: yokluk, hiçlik.ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.âlem-i beka: sonsuzluk âle-mi, ahiret.âyine: ayna.azamet-i envar: nurlar›n bü-yüklü¤ü.bâkî: kal›c›, devaml›, sürekli.beka: ebedîlik, kal›c›l›k, de-vaml›l›k.beyan: anlatma, aç›klama.cilve: yans›ma, görüntü.

dalâlet: iman ve ‹slâmiyettenayr›lmak, do¤ru yoldan ayr›l-ma.ehl-i hevesat: nefsinin gayri-meflru, haram isteklerineuyanlar.ehl-i fluur: fluurlular, bilinçli-ler.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.envar-› icat ve vücut: yok-tan var etme ve varl›k nurlar›.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isim-leri.fânî: ölümlü, geçici.

fenâ: yok olma, yokluk.firak: ayr›l›k, ayr›lma.hakikat-i âliye-i nefsülemri-ye: iflin esasta ve asl›nda yü-celi¤i hakikati, gerçe¤i.hükmünde: gibi, yerinde.iman: Allah’a inanma.imans›z: Allah’a inanmayan.istifade: faydalanma, yarar-lanma.madum: yok, ölü.mahlûkat-› seyyare: gezici,seyyar varl›klar.mâfluk: aflkla sevilen, sevgili.

Page 488: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci MakamBir Mukaddime, Befl ‹flarettir.

MUKADD‹ME: ‹ki Mebhast›r.

Birinci Mebhas: Bu gelecek Befl ‹flarette, fluunat-› ru-bubiyeti rasat etmek için, birer sönük, küçük dürbünnev’inden birer temsil yaz›lacakt›r. Bu temsiller, fluunat-›rububiyetin hakikatini tutamaz, ihata edemez, mikyasolamaz; fakat bakt›rabilir. O gelecek temsilâtta ve geçenRemizlerde, Zat-› Akdes’in fluunat›na münasip olmayantabirat, temsilin kusuruna aittir. Meselâ, lezzet ve sürurve memnuniyetin bizce malûm manalar›, fluunat-› mu-kaddeseyi ifade edemiyor; fakat birer ünvan-› mülâhaza-d›r, birer mirsad-› tefekkürdür.

Hem dahi flu temsiller, muhit, azîm bir kanun-u rubu-biyetin küçük bir misalde ucunu göstermekle, rububiye-tin fluunat›nda o kanunun hakikatini ispat ediyor. Mese-lâ, “Bir çiçek vücuttan gider, binler vücut b›rakarak öylegider” denilmifl. Onunla azîm bir kanun-u rububiyeti gös-teriyor ki, bütün bahar, belki bütün dünyadaki mevcudat-ta bu kanun-u rububiyet cereyan ediyor.

Evet, Hâl›k-› Rahîm, bir kuflun tüylü libas›n› hangi ka-nun ile de¤ifltiriyor, tazelendiriyor; o Sâni-i Hakîm, ayn›kanun ile, her sene küre-i arz›n libas›n› tecdit eder. Hemo ayn› kanun ile, her as›rda dünyan›n fleklini tebdil eder.

as›r: yüzy›l.azîm: büyük, yüce.cereyan etme: meydana gelme.hakikat: gerçek, bir fleyin asl› veesas›.Hâl›k-› Rahîm: sonsuz merhametve flefkat sahibi yarat›c›, Allah.ifade: anlatma, bildirme.ihata: kapsama, kuflatma.ispat: do¤ruyu delillerle göster-me, kan›tlama.kanun-u rububiyet: idare ve ter-biye edicilik kanunu.kusur: eksiklik, noksan.küre-i arz: dünya, yer küre.libas: elbise.makam: k›s›m, bölüm.malûm: bilinen.mana: anlam.mebhas: bahis, konu, bölüm.memnuniyet: memnunluk, raz›-l›k.meselâ: örnek olarak.mevcudat: varl›klar, yarat›lm›fllar.mikyas: ölçü.mirsad-› tefekkür: tefekkür vegözleme arac›.misal: örnek, numune.muhit: kuflatan, saran, kapsaml›.mukaddime: bafllang›ç, ön söz,girifl bölümü.münasip: uygun, yak›fl›r.nevi: çeflit, tür.rasat etmek: gözetlemek.

remiz: iflaret.rububiyet: rabl›k; Allah’›n herzaman, her yerde, her mahlû-ka muhtaç oldu¤u fleylerivermesi, yetifltirmesi onlar›uyum içinde sevk ve idare et-mesi; terbiye edicilik.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanat-la ve hikmetle yaratan Allah.sürur: sevinç, mutluluk.fluunat: Allah’›n yüce zat›n›ngere¤i olan ve zat›ndan ayr›l-mayan ifller, fiiller, kutsal hâlve keyfiyetler.

fluunat-› mukaddese: Al-lah’›n yüce zat›n›n gere¤i olanve zat›ndan ayr›lmayan kusurve noksanlardan uzak, kutsalhal ve keyfiyetler.fluunat-› rububiyet: idare veterbiye edici Rabbimizin zat›-na mahsus kutsal ifl, fiil, hâlve keyfiyetler.tabirat: tabirler, deyimler,sözler.tebdil: de¤ifltirme, dönüfltür-me, baflka bir hale getirme.tecdit: yenileme, tazeleme.

temsil: benzetme, içinde kar-fl›laflt›rmalar ve benzetmelerbulunan örnek.temsilât: temsiller, örneklen-dirmeler.ünvan-› mülâhaza: bir fleyinhakikatini bir derece düflüne-bilmek için olan isim ve vas›-ta.vücut: varl›k, beden.Zat-› Akdes: en mukaddeszat, her türlü kusur ve nok-sandan uzak ve pak olan zat;Allah.

490 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 489: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem ayn› kanun ile, k›yamet vaktinde kâinat›n suretinita¤yir edip de¤ifltirir.

Hem hangi kanun ile zerreyi Mevlevî gibi tahrik eder-se, ayn› kanun ile küre-i arz› meczup ve semaa kalkanMevlevî gibi döndürüyor. Ve o kanun ile âlemleri böyleçeviriyor ve manzume-i flemsiyeyi gezdiriyor.

Hem hangi kanun ile senin bedenindeki hüceyrat›nzerrelerini tazelendiriyor, tamir ve tahlil ediyorsa, ayn›kanun ile senin ba¤›n› her sene tecdit eder ve her mev-simde çok defa tazelendirir. Ayn› kanun ile, zemin yüzü-nü her bahar mevsiminde tecdit eder, taze bir peçe üstü-ne çeker.

Hem o Sâni-i Kadîr, hangi kanun-u hikmetle bir sine-¤i ihya eder; ayn› kanun ile flu önümüzdeki ç›nar a¤ac›-n› her baharda ihya eder. Ve o kanun ile küre-i arz› yineo baharda ihya eder. Ve ayn› kanun ile haflirde mahlûka-t› da ihya eder. fiu s›rra iflareten,1 mInópMGnh m¢ùrØnænc s’pG rºoµoãr©nH n’nh rºoµo≤r∏nN Éne Kur’ân ferman eder.

Ve hakeza, k›yas et. Bunlar gibi çok kavanin-i rububi-yet vard›r ki, zerreden tâ mecmu-u âleme kadar cereyanediyor. ‹flte, faaliyet-i rububiyetin içindeki flu kanunlar›nazametine bak ve geniflli¤ine dikkat et ve içindeki s›rr-›vahdeti gör, her bir kanun bir bürhan-› vahdet oldu¤unubil. Evet, flu çok kesretli ve çok azametli kanunlar, her bi-ri ilim ve iradenin cilvesi olmakla beraber, hem vahit,hem muhit oldu¤u için, Sâniin vahdaniyetini ve ilim veiradesini gayet kat’î bir surette ispat ederler.

MEKTUBAT | 491 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

kanun-u hikmet: her fleyin bellibir amaca yönelik, yerli yerindeve faydal› ifllemesini sa¤layankanun.kat’î: kesin, flüphesiz.kavanin-i rububiyet: Allah’›n herbir varl›¤a, yarat›l›fl gayelerineulaflmalar› için muhtaç oldu¤ufleyleri vermesi, onlar› terbiyeedip idaresi ve egemenli¤i alt›ndabulundurmas› ile ilgili kanunlar.kesret: çokluk, fazlal›k.küre-i arz: dünya, yer küre.k›yamet: kâinat›n ölümü, tahripedilip, y›k›lmas›.k›yas: karfl›laflt›rma.mahlûkat: yarat›lm›fllar, yarat›k-lar.manzume-i flemsiye: günefl sis-temi.mecmu-u âlem: bütün âlem, kâ-inat›n tamam›.meczup: kendinden geçmifl, cez-beye tutulmufl.Mevlevî: Mevlevîlik tarikatinemensup kimse.muhit: kuflatan, saran; her yerdegeçerli.peçe: kad›nlar›n yüzlerini örttük-leri tüle benzer örtü.Sâni: her fleyi sanatl› olarak yara-tan Allah.Sâni-i Kadîr: her fleye gücü yetenve her fleyi sanatl› yaratan Allah.sema: Mevlevî ayinlerinde tarikatmensuplar›n›n musiki eflli¤indecezbe hâlinde ayakta dönme ha-reketi.suret: flekil, biçim.s›rr-› vahdet: birlik s›rr›.ta¤yir: de¤ifltirme, baflkalaflt›rma,bozma.tahlil: ayr›flt›rma, çözümleme,analiz.tahrik: hareket ettirme, hareketegeçirme,tecdit: yenileme, tazeleme.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.vahit: bir, tek.zemin: yer, yeryüzü.zerre: en küçük parça, atom.

âlem: dünya.azamet: büyüklük, yücelik.bürhan-› vahdet: birlik delili;Allah’›n birli¤ini gösteren delil.cereyan etme: olma, mey-dana gelme; gidifl, geçifl.cilve: yans›ma, görüntü.faaliyet-i rububiyet: her fleyiterbiye eden Allah’›n kendizat›na has, durmayan faaliye-

ti ve icraat›.ferman: emir, buyruk.gayet: son derece, çok.hakeza: böyle, bunun gibi.haflir: öldükten sonra ahiretâleminde tekrar diriltilip Al-lah’›n huzurunda toplanma.hüceyrat: hücreler, hücrecik-ler.ihya: diriltme, hayat verme,

irade: dileme, isteme, bir fleyiyapma veya yapmama konu-sunda karar verebilme ve bukarar› yerine getirme gücü.

ispat: do¤ruyu delillerle gös-terme, kan›tlama.

iflareten: iflaret ederek.

kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.

1. Sizin yarat›lman›z da, diriltilmeniz de tek bir kiflinin yarat›l›p diriltilmesi gibidir. (Lokman

Suresi: 28.)

Page 490: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹flte, ekser Sözlerdeki ekser temsilât, böyle kanunlar›nuçlar›n› birer cüz’î misal ile göstermekle, müddeada ayn›kanunun vücuduna iflaret eder. Madem temsil ile kanu-nun tahakkuku gösteriliyor; bürhan-› mant›kî gibi yakînîbir surette müddeay› ispat eder. Demek, Sözlerdeki ek-ser temsiller birer bürhan-› yakînî, birer hüccet-i kàt›ahükmündedir.

‹kinci Mebhas: Onuncu Sözün Onuncu Hakikatindedenildi¤i gibi, bir a¤ac›n ne kadar meyveleri ve çiçeklerivard›r; her bir meyvenin, her bir çiçe¤in o kadar gayele-ri, hikmetleri vard›r. Ve o hikmetler üç k›s›md›r:

Bir k›sm› Sânia bakar, esmas›n›n nak›fllar›n› gösterir.

Bir k›sm› zîfluurlara bakar ki, onlar›n nazarlar›nda k›y-mettar mektubat ve manidar kelimatt›r.

Bir k›sm› kendi nefsine ve hayat›na ve bekas›na bakar;ve insana faydal› ise, insan›n menfaatine göre hikmetle-ri vard›r.

‹flte, her bir mevcudun böyle kesretli gayeleri bulundu-¤unu bir vakit düflünürken, hat›r›ma Arabî tarzda ve ge-lecek Befl ‹flaretin esasat›na nota hükmünde olarak, kül-lî gayelere iflaret eden flu f›kralar gelmifltir:

pOtónénàpd lándGsƒnL ÉnjGnônenh lándÉs«°nS oôpgÉn¶ne oán∏«/∏n÷rG oäGnOƒoLrƒnŸrG p√pò'gnh@ pásjpQÉnÑpàrYp’rG päÉnæt«n©sàdG p∫tónÑnàpH o¬nfÉnërÑo°S /√pOÉnéj/G pQGnƒrfnG päÉn«u∏nénJ:Ék«pfÉnKnh @ pás«pdÉnãpŸrG päÉsjpƒo¡rdGnh pán∏«/ªn÷rG pÊÉn©nŸrG p®ÉnØrëpàr°SpG n™ne :k’shnGArabî: Arapça.

beka: kal›c›l›k, devaml›l›k.bürhan-› mant›kî: mant›k kural-lar›na uygun delil.bürhan-› yakînî: kesin, inand›r›c›ve flüpheden uzak delil.cüz’î: küçük.ekser: pek çok.esasat: esaslar, temeller.esma: adlar, isimler.faide: fayda, menfaat, yarar.f›kra: bölüm.gaye: maksat, amaç, netice, so-nuç.hakikat: gerçek, bir fleyin asl› veesas›.hat›r: zihin, fikir, kalp.hikmet: amaç, sebep; belirli ga-yelere yönelik, faydal›, manal› ve

yerli yerinde olufl.hüccet-i kàt›a: kesin ve hiç-bir flüpheye yer b›rakmayandelil.hükmünde: yerinde, de¤erin-de.ispat: do¤ruyu delillerle gös-terme, kan›tlama.kelimat: kelimeler, sözler.kesret: çokluk, fazlal›k.küllî: büyük, genifl.k›ymettar: de¤erli, k›ymetli.manidar: anlaml›.mebhas: bahis, konu, bölüm.

mektubat: mektuplar, birmana ve mesaj içeren yaz›l›fleyler.menfaat: fayda, yarar.mevcut: varl›k, yarat›lm›flfley.misal: örnek, numune.müddea: iddia edilen fley.nak›fl: iflleme, süs.nazar: bak›fl, göz; fikir, düflün-ce.nefis: kendisi.nota: özlü düflünce, bildiri.Sânia: sanatkâra, her fleyi sa-

natl› bir flekilde yaratan Al-lah’a.suret: biçim, flekil, tarz.tahakkuk: gerçekleflme.tarz: flekil, biçim.temsil: benzetme, içinde kar-fl›laflt›rmalar ve benzetmelerbulunan örnek.temsilât: temsiller, örneklen-dirmeler.vücut: varl›k.yakînî: flüphe edilmeyecekkesinlikte.zîfluur: ak›l, fluur sahibi.

492 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 491: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

pôr°ûnf n™ne :ÉkãpdÉnKnh @ pás«pMrƒs∏dG pꃰoùtædGnh pás«pÑr«n rdG p≥pFÉn≤n◊rG pêÉnàrfpG n™nep¿nÓrYpG n™ne :Ék©pHGnQnh @ pásjpónerôs°ùdG pôpXÉnænŸrGnh pásjphnôrNo’rG päGnônªsãdG:Ék°ùpeÉnNnh @ pás«pFBÉnªr°Sn’rG päÉn«n°†nàr≤oŸrG pQÉn¡rXpGnh pás«pfÉsHsôdG päÉnë«/Ñr°ùsàdG

pás«pªr∏p©rdG pópgÉn°ûnŸrGnh pás«pfÉnërÑt°ùdG päÉnfoDƒt°ûdG pQƒo¡o¶pd‹flte bu befl f›krada, gelecekte bahsedece¤imiz ‹flarat›n

esasat› var. Evet, her bir mevcut, hususan zîhayat olan-lar›n, befl tabaka ayr› ayr› hikmetleri ve gayeleri var. Na-s›l ki, meyvedar bir a¤aç, birbirinin üstündeki dallar› se-mere verir; öyle de, her bir zîhayat›n, befl tabaka muhte-lif gayeleri bulunur ve hikmetleri var.

Ey insan-› fânî! Senin cüz’î bir çekirdek hükmündekikendi hakikatini, meyvedar bir flecere-i bâkiyeye ink›lâpetmesini ve Befl ‹flarette gösterilen on tabaka meyveleri-ni ve on nevi gayelerini elde etmesini istersen, hakikîiman› elde et. Yoksa, bütün onlardan mahrum kalmaklaberaber, o çekirdek içinde s›k›fl›p çürüyeceksin.

B‹R‹NC‹ ‹fiARET

pán∏«pªn÷rG pÊÉn©nŸrG p®ÉnØrëpàr°SpG n™ne pásjpQÉnÑpàrYp’rG päÉnæt«n©sàdG p∫tónÑnàpH :k’shnÉnapás«pdÉnãpŸrG päÉsjpƒo¡rdGnh f›kras› ifade ediyor ki:

Bir mevcut, vücuttan gittikten sonra, zahiren kendisiademe, fenâya gider; fakat ifade etti¤i manalar bâkî ka-l›r, mahfuz olur. Hüviyet-i misaliyesi ve sureti ve mahiye-ti dahi âlem-i misalde ve âlem-i misalin numuneleri olan

MEKTUBAT | 493 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

flecere-i bâkiye: devaml› ve kal›-c› a¤aç.tabaka: s›n›f, derece.vücut: var olma, varl›k.zahiren: görünüflte, görünüfle gö-re.zîhayat: hayat sahibi.

adem: yokluk, hiçlik.âlem-i misal: görüntüler âle-mi, dünyadaki ifllerin görün-tülendi¤i ve gözlendi¤i, ruhla-r›n bulundu¤u âlem.bâkî: kal›c›, devaml›.cüz’î: küçük.esasat: esaslar, temeller.fenâ: yok olma, yokluk.f›kra: k›s›m, bölüm.gaye: maksat, hedef, netice,sonuç.hakikat: gerçek, bir fleyin as-l› ve esas›.

hakikî: gerçek.hikmet: belirli gayelere yö-nelik, faydal›, manal› ve yerliyerinde olufl.hususan: bilhassa, özellikle.hükmünde: yerinde, de¤erin-de.hüviyet-i misaliye: bir fleyinyans›yan misali kimli¤i.ifade: anlatma, bildirme.iman: Allah’a inanma.ink›lâp etme: dönüflme.insan-› fânî: ölümlü, geçiciolan insan.

iflarat: iflaretler.mahfuz: korunmufl.mahiyet: bir fleyin asl›, esas›,bütün özellikleri.mahrum: istedi¤ini, elde ede-meyen, yoksun kalan.mana: anlam.mevcut: var olan, varl›k.meyvedar: meyveli.muhtelif: çeflitli, farkl›.nevi: tür, çeflit.numune: örnek.semere: meyve.suret: biçim, flekil.

Page 492: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

elvah-› mahfuzada ve elvah-› mahfuzan›n numuneleriolan kuvve-i haf›zalarda kal›r. Demek, bir vücud-u sûrîkaybeder, yüzer vücud-u manevî ve ilmî kazan›r.

Meselâ, nas›l ki bir sahifenin tab’›na medar olan mat-baa hurufat›na bir vaziyet ve bir tertip verilir ve bir sahi-fenin tab’›na medar olur; ve o sahife ise, suretini ve hü-viyetini, bas›lan müteaddit yapraklara verip ve manalar›-n› çok ak›llara neflrettikten sonra, o matbaa hurufat›n›nvaziyeti ve tertibi de de¤ifltirilir. Çünkü daha ona lüzumkalmad›; hem baflka sahifelerin tab’› lâz›m geliyor. ‹flte,aynen bunun gibi, flu mevcudat-› arziye, hususan nebati-ye, kalem-i kader-i ‹lâhî onlara bir tertip, bir vaziyet ve-rir; bahar sahifesinde kudret onlar› icat eder; ve güzelmanalar›n› ifade ederek, suretleri ve hüviyetleri âlem-imisal gibi âlem-i gayb›n defterine geçtikleri için, hikmetiktiza ediyor ki, o vaziyet de¤iflsin, tâ yeni gelecek di¤erbahar sahifesi yaz›ls›n, onlar dahi manalar›n› ifade etsin-ler.

‹K‹NC‹ ‹fiARET

pás«pMrƒs∏dG pêƒo°ùtædGnh pás«pÑr«n¨rdG p≥pFÉn≤n◊rG pêÉnàrfpG n™ne :Ék«pfÉnKnhBu f›kra iflaret eder ki:Her bir fley, cüz’î olsun küllî olsun, vücuttan gittikten

sonra—hususan zîhayat olsa—çok hakaik-› gaybiye neti-ce vermekle beraber, âlem-i misalin defterlerinde olanlevh-i misalî üstünde etvar-› hayat› adedince suretleri b›-rak›p, o suretlerden manidar olan ve mukadderat-› haya-tiye denilen sergüzeflt-i hayatiyeleri yaz›l›r ve ruhaniyatabir mütalâagâh olur.

âlem-i gayp: varl›¤› kesin olan vemahiyeti Allah taraf›ndan bilinen,görünmeyen baflka dünyalar.âlem-i misal: görüntüler âlemi,dünyadaki ifllerin görüntülendi¤ive gözlendi¤i, ruhlar›n bulundu¤uâlem.cüz’î: az, küçük, ferdi.elvah-› mahfuza: her fleyin ka-derinin kaydedilip korundu¤umanevî levhalar.etvar-› hayat: hayat boyu yafla-nan de¤iflimler, hâller.f›kra: k›s›m, bölüm.hakaik-› gaybiye: gizli ve bilin-meyen gerçekler.hikmet: her fleyin belirli gayelereyönelik, anlaml›, faydal› ve yerliyerinde olmas›.hurufat: harfler, matbaada kulla-n›lan dökme harfler.hususan: özellikle.hüviyet: kimlik.icat: yaratma, var etme.ifade: anlatma, bildirme.iktiza etme: gerektirme.kalem-i kader-i ‹lâhî: Allah’›n ka-der kalemi, Cenab-› Allah’›n herfleyi önceden takdir buyurupyazmas›.kudret: Allah’›n sonsuz güç vekuvveti.kuvve-i haf›za: haf›za gücü.küllî: büyük, çok, umumî.

levh-i misal: yarat›lan fleyle-rin bütün hâllerinin görüntü-lendi¤i, kay›t edildi¤i levha,yer.lüzum: ihtiyaç, gereklik.mana: anlam.manidar: anlaml›.matbaa: kitap, dergi, gazetevb. fleylerin bas›ld›¤› makine,yer.medar: sebep, vas›ta, kay-nak.meselâ: örnek olarak.mevcudat-› arziye: yeryü-

zündeki varl›klar.mukadderat-› hayatiye: ha-yat boyu bafla gelmesi takdiredilmifl olaylar.mütalâagâh: okuma, incele-me ve düflünme yeri.müteaddit: ayr› ayr›, çeflitli.nebatiye: bitki olanlar.neflretme: yayma, da¤›tma.netice: sonuç.numune: örnek.ruhaniyat: maddî yap›s› ola-mayan ruhtan yarat›lm›fl var-l›klar.

sahife: sayfa.sergüzeflt-i hayatiye: hayatmaceras›, yaflananlar.suret: flekil, biçim.tab’: bask›, bas›lma.tertip: düzenleme, s›ralama.vaziyet: durum, durufl, hâl.vücud-u manevî ve ilmi: gö-rünmeyen, ilmi ve manevîvücut.vücud-u sûrî: görünen vücut,varl›k.vücut: varl›k.zîhayat: hayat sahibi.

494 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 493: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Nas›l ki, meselâ bir çiçek vücuttan gider; fakat yüzertohumcuklar›n› ve tohumcuklarda mahiyetini vücutta b›-rakmakla beraber, küçük elvah-› mahfuzada ve elvah-›mahfuzan›n küçük numuneleri olan haf›zalarda binler su-retini b›rak›p, zîfluurlara etvar-› hayat›yla ifade etti¤i tes-bihat-› Rabbaniye ve nukufl-u esmaiyeyi okutturur, sonragider. Öyle de, yeryüzünün saks›s›nda güzel masnuatlamünakkafl olan bahar mevsimi, bir çiçektir. Zahiren ze-val bulur, ademe gider; fakat onun tohumlar› adedinceifade ettikleri hakaik-› gaybiye ve çiçekleri adedince nefl-retti¤i hüviyet-i misaliye ve mevcudat› adedince göster-dikleri hikmet-i Rabbaniyeyi kendine bedel olarak vücut-ta b›rak›p, sonra bizden saklan›r. Hem, o giden bahar›narkadafllar› olan sair baharlara yer boflalt›r; tâ onlar ge-lip vazife görsünler. Demek o bahar, zahirî bir vücudu ç›-kar›r, manen bin vücut giyer.

ÜÇÜNCÜ ‹fiARET

pásjpónerôs°ùdG pôpXÉnænŸrGnh pásjphnôrNo’rG päGnônªsãdG pôr°ûnf n™ne :ÉkãpdÉnKnh f›kras›

ifade ediyor ki:Dünya bir destgâh ve bir mezraad›r; ahiret pazar›na

münasip olan mahsulât› yetifltirir. Çok Sözlerde ispat et-mifliz: Nas›l ki cin ve insin amelleri ahiret pazar›na gön-deriliyor; öyle de, dünyan›n sair mevcudat› dahi, ahirethesab›na çok vazifeler görüyorlar ve çok mahsulât yetifl-tiriyorlar. Belki küre-i arz onlar için geziyor. Belki denile-bilir ki, onun içindir. Bu sefine-i Rabbaniye, yirmi dörtbin senelik bir mesafeyi bir senede geçip meydan-› hafl-rin etraf›nda dönüyor.

MEKTUBAT | 495 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

m›fl fleyler.meydan-› haflir: haflir meydan›,k›yametten sonra bütün insanla-r›n hesap için topland›¤› yer.mezraa: tarla.münakkafl: nak›fllanm›fl, süslen-mifl.münasip: uygun, yak›fl›r.neflir: da¤›tma, yayma.nukufl-u esma: isimlerin nak›flla-r›, ifllemeleri.numune: örnek.sair: di¤er, baflka, öteki.sefine-i Rabbaniye: Rabbanî ve‹lâhî bir gemi olan dünyam›z.suret: biçim, flekil, görüntü.tesbihat-› Rabbaniye: Allah’›öven, kusur ve noksanlardanuzak oldu¤unu ifade eden sözler.tezgâh: üretim aleti, yeri.vazife: görev, ifl.vücut: varl›k, beden.zahiren: görünüflte.zahirî: görünen, görünürdeki.zeval: sona erme, yok olma.zîfluur: fluur sahibi.

adem: yokluk, hiçlik.adet: say›.ahiret: dünya hayat›ndansonra bafllay›p ebediyen de-vam edecek olan ikinci hayat.amel: ifl, davran›fl.bedel: karfl›l›k; yerine.cin: bir cins ateflten yarat›l-m›fl olup dünyan›n insandansonra en mühim sakini.elvah-› mahfuza: her fleyinkaderinin kaydedilip korun-du¤u manevî levhalar.etvar-› hayat: hayat boyu

yaflanan de¤iflimler, hâller.f›kra: k›s›m, bölüm.haf›za: bellek.hakaik-› gaybiye: gizli ve bi-linmeyen gerçekler.hikmet-i Rabbaniye: her fle-yin Rabbi olan Allah’›n tedbir,terbiye ve idaresinin belirligayelere yönelik anlaml›, fay-dal› ve yerli yerinde olmas›.hüviyet-i misaliye: as›llar›ntemsilcisi ve numunesi olangörüntülere ait kimlik.ifade: anlatma, bildirme.

ins: insan, âdemo¤lu.ispat: do¤ruyu delillerle gös-terme, kan›tlama.küre-i arz: dünya, yer küre.mahiyet: bir fleyin asl›, esas›,bütün özellikleri.mahsulât: ürünler, neticeler.manen: manevî yönden; gö-rünmeyen.masnuat: sanatla yap›lm›flfleyler.mesafe: uzakl›k, uzunluk.meselâ: örnek olarak.mevcudat: varl›klar, yarat›l-

Page 494: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Meselâ, ehl-i Cennet elbette arzu ederler ki, dünyamaceralar›n› tahattur etsinler ve birbirine nakletsinler.Belki o maceralar›n levhalar›n› ve misallerini görmeyiçok merak ederler. Elbette, sinema perdelerinde görmekgibi, o levhalar›, o vak’alar› müflahede etseler, çok müte-lezziz olurlar. Madem öyledir; herhâlde dâr-› lezzet ve

menzil-i saadet olan dâr-› Cennette, 1 nÚ/∏pHÉn≤nàoe mQoôo°S '¤nY ifla-

retiyle, sermedî manzaralarda, dünyevî maceralar›n mu-haveresi ve dünyevî hâdisat›n manzaralar› Cennette bu-lunacakt›r.

‹flte bu güzel mevcudat›n bir an görünmesiyle kaybol-mas› ve birbiri arkas›ndan gelip geçmesi, menaz›r-› ser-mediyeyi teflkil etmek için bir fabrika tezgâhlar› hükmün-de görünüyor. Meselâ, nas›l ki ehl-i medeniyet fânî vazi-yetlere bir nevi beka vermek ve ehl-i istikbale yadigâr b›-rakmak için, güzel veya garip vaziyetlerin suretlerini al›psinema perdeleriyle istikbale hediye ediyor; zaman-› ma-ziyi zaman-› hâlde ve istikbalde gösteriyor ve derç edi-yorlar. Aynen öyle de, flu mevcudat-› bahariye ve dünye-viyede k›sa bir hayat geçirdikten sonra, onlar›n Sâni-iHakîm’i, âlem-i bekaya ait gayelerini o âleme kaydet-mekle beraber, âlem-i ebedîde, sermedî manzaralardaonlar›n etvar-› hayatlar›nda gördükleri vezaif-i hayatiyeyive mu’cizat-› Sübhaniyeyi menaz›r-› sermediyede kaydet-mek, mukteza-i ism-i Hakîm ve Rahîm ve Vedûd’dur.

âlem: dünya.âlem-i beka: sonsuzluk âlemi,ahiret.âlem-i ebedî: ebedî âlem, sonsuzâlem.arzu: istek, heves.beka: kal›c›l›k, devaml›l›k.dâr-› Cennet: Cennet diyar›.dâr-› lezzet: lezzet yeri, zevk vekeyif yeri; Cennet.derç etme: yerlefltirme.dünyevî: dünyaya ait.ehl-i Cennet: Cennet ehli, Cen-nette yaflayanlar.ehl-i istikbal: gelecek nesil.ehl-i medeniyet: medenî, flehirliinsanlar.etvar-› hayat: hayat boyu yafla-nan de¤iflimler, hâller.fânî: geçici.gaye: maksat; netice, sonuç.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hükmünde: yerinde, de¤erinde.istikbal: gelecek.levha: görüntü, manzara.macera: olup biten, baflta geçentehlikeli ve heyecanl› olay.menaz›r-› sermediye: sürekli gö-rüntüler, devaml› manzaralar.menzil-i saadet: mutluluk yeri.meselâ: örnek olarak.mevcudat: varl›klar, yarat›lm›flfleyler.mevcudat-› bahariye: baharmevsiminde ortaya ç›kan varl›k-lar.misal: örnek; bir fleyin benzer hâ-li; görüntü.mu’cizat-› Sübhaniye: her türlü

kusur ve noksandan uzakolan Allah’›n hayranl›k uyan-d›ran mu’cizeleri.muhavere: konuflma, sohbetetme.mukteza-i ism-i Hakîm veRahîm ve Vedûd: her fleyihikmetle yaratan, sonsuzmerhamet ve flefkat sahibiolan, seven ve sevilen Allah’›nHakîm, Rahîm, Vedûd isimle-rinin gere¤i.

müflahede: seyretme, bak-ma, görme.mütelezziz olma: lezzet al-ma.nakletme: anlatma.nevi: tür, çeflit.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanat-la ve hikmetle yaratan Allah.sermedî: ebedî, sürekli,ölümsüz.suret: resim, görüntü.tahattur: hat›rlama.

teflkil: oluflturma, yapma.tezgâh: üretim aleti, yeri.vak’a: hâdise, olay.vaziyet: hâl, durum.vezaif-i hayatiye: hayatla il-gili vazifeler, görevler.yadigâr: bir kimseyi veyaolay› hat›rlatan fley; miras.zaman-› hâl: flimdiki zaman.zaman-› mazi: geçmifl za-man.

1. Karfl›l›kl› tahtlarda kardefl kardefl otururlar. (Hicr Suresi: 47.)

496 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 495: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

DÖRDÜNCÜ ‹fiARET

päÉn«n°†nàr≤oŸrG pQÉn¡rXpGnh pás«pfÉsHsôdG päÉnë«pÑr°ùsàdG p¿nÓrYpG n™ne :Ék©pHGnQnhpás«pFBÉnªr°Sn’rG f›kras› ifade ediyor ki:

Mevcudat, etvar-› hayat›yla, müteaddit enva-› tesbi-hat-› Rabbaniyeyi yap›yor. Hem esma-i ‹lâhiyenin iktizave istilzam ettikleri hâlât› gösteriyor ki; meselâ Rahîm is-mi flefkat etmek ister, Rezzak ismi r›z›k vermek iktizaeder, Lâtif ismi lütfetmek istilzam eder. Ve hakeza, bütünesman›n birer birer muktezas› vard›r. ‹flte, her bir zîha-yat, hayat›yla ve vücuduyla o esman›n muktezas›n› gös-termekle beraber, cihazat› adedince, Sâni-i Hakîm’e tes-bihat yap›yorlar.

Meselâ, nas›l ki bir insan güzel meyveler yer. O mey-veler midesinde da¤›l›r, erir, zahiren mahvolur. Fakat a¤-z›ndan, midesinden baflka bütün hüceyrat-› bedeniyedefaaliyetkârâne bir lezzet, bir zevk vermekle beraber, ak-târ-› bedendeki vücudu ve hayat› beslemek ve idame-ihayat etmek gibi pek çok hikmetlerin vücuduna medaroluyor. O taam, kendisi de, vücud-u nebatîden hayat-› in-saniye tabakas›na ç›k›yor, terakki ediyor.

Aynen öyle de, flu mevcudat zeval perdesinde saklan-d›klar› vakit, onlar›n yerinde, her birisinin pek çok tesbi-hat› bâkî kalmakla beraber, pek çok esma-i ‹lâhiyenin denukufllar›n› ve mukteziyat›n› o esman›n ellerine b›rak›r,yani bir vücud-u bâkiyeye tevdi ederler, öyle giderler.

MEKTUBAT | 497 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

mukteziyat: bir fleyi gerekli k›lansebepler.müteaddit: ayr› ayr›, çeflitli.nukufl: nak›fllar, ifllemeler.Rahîm: sonsuz merhamet ve flef-kat sahibi olan Allah.Rezzak: bütün yarat›lm›fllar›n r›z-k›n› veren ve ihtiyaçlar›n› karfl›la-yan Allah.r›z›k: yiyecek, içecek, kendisin-den yararlan›lan fley.Sâni-i Hakîm: her fleyi sanatl› birflekilde ve belirli gayelere yöne-lik, yerli yerinde yaratan Allah.flefkat: ac›yarak ve esirgeyerekkarfl›l›ks›z sevme.taam: yemek, afl.tabaka: s›n›f, derece.terakki: ilerleme, yükselme.tesbihat: tesbihler, Allah’›n bütünnoksan s›fatlardan uzak ve bütünkemal s›fatlara sahip oldu¤unuifade eden sözler.tevdi etme: b›rakma.vücud-u bâkiye: sürekli vücut.vücud-u nebatî: bitkisel vücut.zahiren: görünüflte.zeval: sona erme, yok olma.zîhayat: hayat sahibi.

aktar-› beden: bedenin k›-s›mlar›, her taraf›.bâkî: devaml›, kal›c›cihazat: cihazlar; azalar, or-ganlar.enva-› tesbihat-› Rabbaniye:her fleyin Rabbi olan Allah’›nkusur ve noksanlardan uzakoldu¤unu ifade etmenin çe-flitleri.esma: adlar, isimler.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isim-leri.etvar-› hayat: hayat tav›rlar›,

de¤iflimleri.faaliyetkârâne: faaliyet gös-tererek.f›kra: k›s›m, bölüm.hakeza: bunun gibi, benzerihâlât: hâller, durumlar, vazi-yetler.hayat-› insaniye: insan haya-t›.hikmet: belirli gayelere yö-nelik, faydal›, yerli yerindeolufl.hüceyrat-› bedeniye: vücuthücreleri.

idame-i hayat: hayat› devamettirme.ifade: anlatma, bildirme.iktiza etme: gerektirme.istilzam etmek: gerektirmek.Lâtif: sonsuz lütuf ve ihsansahibi olan Allah.lütuf: iyilik, ihsan, ba¤›fl.medar: kaynak, sebep, vesile.meselâ: örne¤in.mevcudat: varl›klar, yarat›l-m›fl fleyler.mukteza: gerekli olan; gerek-tirici sebep.

Page 496: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Acaba fânî ve muvakkat bir vücudun gitmesiyle, onunyerine bir nevi bekaya mazhar binler vücut kalsa, denilirmi ki, “Ona yaz›k oldu” veyahut “Abes oldu” veyahut“fiu sevimli mahlûk neden gitti?” flekva edilebilir mi?Belki onun hakk›ndaki rahmet, hikmet, muhabbet öyleiktiza ediyorlar ve öyle olmak gerektir. Yoksa, bir tek za-rar gelmemek için, binler menfaati terk etmek lâz›m ge-lir ki, o hâlde binler zarar olur.

Demek Rahîm, Hakîm ve Vedûd isimleri, zevale ve fi-raka muar›z de¤iller; belki istilzam edip iktiza ediyorlar.

BEfi‹NC‹ ‹fiARET

pás«pªr∏p©rdG pópgÉn°ûnŸrGnh pás«pfÉnërÑ°tùdG päÉnfoDƒt°ûdG pQƒo¡o¶pd :Ék°ùpeÉnNnh f›k-

ras› ifade ediyor ki:

Mevcudat, hususan zîhayat olanlar, vücud-u sûrîdengittikten sonra, bâkî çok fleyleri b›rak›rlar, öyle giderler.

‹kinci Remizde beyan edildi¤i gibi, Zat-› Vacibü’l-Vü-cud’un kudsiyet ve isti¤na-i kemaline muvaf›k bir tarzdave ona lây›k bir surette, hadsiz bir muhabbet, nihayetsizbir flefkat, gayetsiz bir iftihar, tabiri caiz ise, mukaddes,hadsiz bir memnuniyet, bir sevinç—tabirde hata olma-s›n—hadsiz bir lezzet-i mukaddese, bir ferah-› münez-zeh, fluunat-› rububiyetinde bulunur ki, onlar›n âsâr› bil-müflahede görünüyor. ‹flte o fluunat iktiza ettikleri hayret-nüma faaliyet içinde, mevcudat, tebdil ve ta¤yir ile, zevalve fenâ içinde sür’atle sevk ediliyor, mütemadiyen âlem-iflahadetten âlem-i gayba gönderiliyor. Ve o fluunat›n

abes: bofl, anlams›z, gayesiz.âlem-i gayp: varl›¤› kesin olan vemahiyeti Allah taraf›ndan bilinen,görünmeyen baflka dünyalar.âlem-i flahadet: flahadet âlemi,gözle gördü¤ümüz âlem.asar: eserler.bâkî: devaml›, kal›c›.beka: kal›c›l›k, devaml›l›k.beyan: anlatma, bildirme.bilmüflahede: görerek, bizzat fla-hit olarak.caiz: uygun, olabilir.faaliyet: çal›flma, ifl görme.fânî: geçici, ölümlü.fenâ: yok olma, geçip gitme.ferah-› münezzeh: kusur ve nok-sanlardan uzak, tam huzur, ferah.firak: ayr›l›k, hicran.f›kra: bölüm, k›s›m.gayetsiz: nihayetsiz, sonsuz.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.Hakîm: her fleyi bir maksatla,manal›, yerli yerinde yaratan,sonsuz hikmet sahibi Allah.hayretnüma: hayret veren.hikmet: belirli gayelere yönelik,faydal›, anlaml›, yerli yerindeolufl.hususan: bilhassa, özellikle.ifade: anlatma, bildirme.iftihar: övünme,iktiza etme: gerektirme.isti¤na-i kemal: mükemmel zen-ginlik, hiçbir fleye ihtiyaç duyma-yan mükemmellik.istilzam etme: gerektirme.kudsiyet: kutsall›k, kusur ve nok-sanlardan uzak olufl.lezzet-i mukaddes: her türlü ku-sur ve noksandan uzak lezzet.mahlûk: varl›k, yarat›k.mazhar: eriflme, nail olma.menfaat: fayda, yarar.mevcudat: varl›klar, yarat›lm›flfleyler.muar›z: ters, z›t.muhabbet: sevgi.

mukaddes: kutsal, her türlükusur ve noksandan uzak.muvaf›k: uygun.muvakkat: geçici, süreli.mütemadiyen: sürekli ola-rak, devaml›.nevi: tür, çeflit.nihayetsiz: sonsuz.Rahîm: sonsuz merhamet veflefkat sahibi olan Allah.rahmet: ac›ma, merhametetme, esirgeme, ba¤›fllama,flefkat gösterme.remiz: iflaret.

sevk: gönderme, yollama.suret: flekil, biçim, tarz.flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek karfl›l›ks›z sevme,flekva: flikâyet, yak›nma.fluunat: Allah’›n yüce zat›n›ngere¤i olan ve zat›ndan ayr›l-mayan ifller, fiiller.fluunat-› rububiyet: idare veterbiye edici Rabbimizin zat›-na mahsus ifl, fiil, hâl ve key-fiyetleri.tabir: ifade, deyim, aç›klama.ta¤yir: de¤ifltirme, baflkalafl-

t›rma, bozma.tarz: flekil biçimtebdil: de¤ifltirme, baflka birhale getirme.Vedûd: çok flefkatli olan veçok sevgi beslenen, seven vesevilen Allah.vücud-u sûrî: görünen vücut,varl›k.Zat-› Vacibü’l-Vücud: varl›¤›mutlaka gerekli olan zat, Ce-nab-› Allah.zeval: sona erme, yok olma.zîhayat: hayat sahibi.

498 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 497: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

cilveleri alt›nda, mahlûkat, daimî bir seyrüseyelân, birhareket ve cevelân içinde çalkanmakta ve ehl-i gafletinkulaklar›na vaveylâ-i firak ve zevali ve ehl-i hidayetinsem’ine velvele-i zikir ve tesbihi da¤›tmaktad›rlar.

Bu s›rra binaen, her bir mevcut, Vacibü’l-Vücud’unbâkî fluunat›n›n tezahürüne bâkî birer medar olacak ma-nalar›, keyfiyetleri, hâletleri vücutta b›rak›p öyle gidiyor-lar. Hem o mevcut, bütün müddet-i hayat›nda geçirdi¤ietvar ve ahvali, ilm-i ezelînin ünvanlar› olan ‹mam-› Mü-bin, Kitab-› Mübin, Levh-i Mahfuz gibi vücud-u ilmî da-irelerinde vücud-u haricîsini temsil eden mufassal bir vü-cut dahi b›rak›p öyle giderler. Demek, her fânî, bir vücu-du terk eder, binler bâkî vücutlar› kazan›r, kazand›r›r.

Meselâ, nas›l ki harikulâde bir fabrika makinesine adîbaz› maddeler at›l›r; içinde yanarlar, zahiren mahvolur,fakat o fabrikan›n inbiklerinde çok k›ymettar kimya mad-deleri ve edviyeler teressüp eder. Hem onun kuvvetiyleve buhar›yla o fabrikan›n çarklar› döner; bir taraftan ku-mafllar› dokumas›na, bir k›sm› kitap tab’›na, bir k›sm› dafleker gibi baflka k›ymettar fleyleri imal etmesine medaroluyor ve hakeza… Demek, o adî maddelerin yanmas›y-la ve zahiren mahvolmas›yla binler fleyler vücut buluyor.Demek, adî bir vücut gider, âlî çok vücutlar› irsiyet b›ra-k›r. ‹flte, flu hâlde, o adî maddeye “Yaz›k oldu” denilirmi? “Fabrika sahibi neden ona ac›mad›, yand›rd›; o se-vimli maddeleri mahvetti?” flikâyet edilir mi?

MEKTUBAT | 499 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

plân ve programa göre gerçeklefl-mesi, vücut bulmas› kayd›; kâ-inatta meydana gelen olaylar› ni-zam ve intizam içinde cereyanettiren kudret kitab›.k›ymettar: de¤erli, k›ymetli.Levh-i Mahfuz: korunmufl levha,Allah’›n ezelî ilmiyle kâinatta ol-mufl ve olacak fleylerin yaz›l› ol-du¤u levha.mahlûkat: yarat›lm›fllar, varl›klar.mahv: yok olma.mana: anlam;medar: kaynak, sebep, vesile.meselâ: örnek olarak.mevcut: varl›k.mufassal: ayr›nt›l›, detayl›.müddet-i hayat: hayat süresi.sem’: iflitme, kulak.seyrüseyelân: ak›p gitme.fluunat: Allah’›n yüce zat›n›n ge-re¤i olan ve zat›ndan ayr›lmayanifl, fiil, hâl ve keyfiyetler.tab’: basma.temsil: benzetme, içinde benzet-meler ve karfl›laflt›rmalar bulunanörnek.teressüp etme: süzülme.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma,flan›na lây›k ifadelerle anma.tezahür: belirme, görünme.ünvan: ad, isim.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî vezatî olan; varl›¤› baflkas›n›n varl›-¤›na ba¤l› de¤il, kendinden olupezelî ve ebedî olan Allah.vaveylâ-i firak: ayr›l›k feryad›.velvele-i zikir: zikir sesleri.vücud-u haricî: görünen maddîvücut, varl›k.vücud-u ilmî: görünmeyen, ilimseviyesindeki vücut, varl›k.zahiren: görünüflte.zeval: sona erme, yok olma.

adî: basit.ahval: hâller, durumlar,âlî: yüce, yüksek.bâkî: devaml›, sürekli.binaen: -den dolay›.cevelân: dolaflma, gezme.cilve: yans›ma görüntü; ‹lâhîtecelli.daimî: sürekli, devaml›.edviye: ilâçlar, devalar.ehl-i gaflet: dünyaya dald›-¤›ndan dolay› ahiretin fark›n-da olmayan; varl›klar›n yara-t›l›fl hikmetini bilmeyen.

ehl-i hidayet: Allah’a imanedip do¤ru yola ulaflm›fl olan-lar.etvar: tav›rlar, hâller.fânî: geçici, ölümlü.hakeza: bunun gibi, benzeri.hâlet: durum, hâl.harikulâde: fevkalâde, ola¤a-nüstü.ilm-i ezelî: ezelî ilim, Cenab-›Hakk›n her fleyi ve bütün za-manlar› kuflatan ilmi.imal etme: üretme, yapma.‹mam-› Mübin: gayp âlemine

yani geçmifl ve gelece¤e ba-kan, zahirde görünen vücudade¤il, asla, nesle, köke ve to-huma bakan ‹lâhî emrin birnevi ünvan›; herhangi bir fle-yin bütün özelliklerinin Yara-t›c›n›n ilmindeki plan ve prog-ram›n›n kayd›.imbik: süzme aleti.irsiyet b›rakma: miras b›rak-ma.keyfiyet: hâl, durum, özellik.Kitab-› Mübin: herhangi birfleyin yarat›c›n›n ilmindeki

Page 498: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Aynen öyle de, 1 '¤rYn’rG oπnãnŸrG !nh , Hâl›k-› Hakîm ve Ra-

hîm ve Vedûd, mukteza-i rahmet ve hikmet ve vedûdiyetolarak kâinat fabrikas›na hareket veriyor. Her bir vü-cud-u fânîyi çok bâkî vücutlara çekirdek yapar, makas›d-›Rabbaniyesine medar eder, fluunat-› Sübhaniyesine maz-har k›lar, kalem-i kaderine mürekkep ittihaz eder ve kud-retin dokunmas›na bir mekik yapar ve daha bilmedi¤imizpek çok inayat-› galiye ve makas›d-› âliye için kendi fa-aliyet-i kudretiyle kâinat› faaliyete getirir. Zerrat› cevelâ-na, mevcudat› seyerana, hayvanat› seyelâna, seyyarat›deverana getirir, kâinat› konuflturur, ayat›n› ona sessizsöylettirir ve ona yazd›r›r. Ve mahlûkat-› arziyeyi, rububi-yeti noktas›nda, havay› emir ve iradesine bir nevi arfl, venur unsurunu ilim ve hikmetine di¤er bir arfl, ve suyu ih-san ve rahmetine baflka bir arfl, ve topra¤› h›fz ve ihya-s›na bir çeflit arfl yapm›fl; o arfllardan üçünü mahlûkat-›arziye üstünde gezdiriyor.

Kat’iyen bil ki, bu Befl Remizde ve Befl ‹flarette göste-rilen parlak hakikat-i âliye, nur-u Kur’ân ile görünür veiman›n kuvvetiyle sahip olunabilir. Yoksa, o hakikat-i bâ-kiye yerine, gayet müthifl bir zulümat geçer. Ehl-i dalâletiçin dünya firaklar ve zevallerle dolu ve ademler ile mâ-lâmâldir. Kâinat, onun için manevî bir Cehennem hük-müne geçer, her fley onun için anî bir vücut ile hadsiz biradem ihata ediyor. Bütün mazi ve müstakbel, zulümat-›ademle memlûdur; yaln›z k›sac›k bir zaman-› hâlde birhazin nur-u vücut bulabilir. Fakat s›rr-› Kur’ân ve nur-uiman ile, ezelden ebede kadar bir nur-u vücut görünür,

adem: yokluk, hiçlik.arfl: Allah’›n hâkimiyetinin, kud-retinin ve büyüklü¤ünün tecellietti¤i yer.ayat: iflaretler, deliller.bâkî: devaml›, sürekli.cevelân: dolaflma, hareket etme.deveran: dönme, dolaflma.ebed: sonu olmayan gelecek za-man, sonsuzluk.ehl-i dalâlet: ‹slâmiyetten ayr›-lanlar, do¤ru yoldan ç›kanlar.ezel: bafllang›c› olmayan geçmiflzaman.faaliyet-i kudret: Allah’›n sonsuzgüç ve kudretiyle faaliyette bu-lunmas›.firak: ayr›l›k, hicran.hakikat-i âliye: yüce, yüksek ha-kikat.hakikat-i bâkiye: ebedî, devaml›hakikat.Hâl›k-› Hakîm: her fleyi belirli ga-yelere yönelik, faydal›, anlaml›,yerli yerinde yaratan Allah.hayvanat: hayvanlar.hazin: üzüntü s›k›nt› verici.hikmet: belirli gayelere yönelik,faydal›, anlaml›, yerli yerindeolufl.h›fz: koruma.ihata: sarma, kuflatma.ihsan: ihsan ikram, ba¤›fl.ihya: diriltme, hayat verme.inayat-› galiye: büyük koruma-lar, yard›mlar, ikramlar.irade: dileme, isteme, bir fleyiyapma veya yapmama konusun-da karar verebilme ve bu karar›yerine getirme gücü.ittihaz etme: edinme, kullanma.kalem-i kader: kader kalemi, Al-lah’›n olacak hâdiseleri olmadanönce bilip yazmas›, takdir etmesi.kat’iyen: kesinlikle, hiç flüphesiz.mahlûkat-› arziye: dünyadakivarl›klar.makas›d-› âliye: yüce gayeler,neticeler.makas›d-› Rabbaniye: terbiyeedici olan Cenab-› Hakk›n mak-satlar›, gayeleri.mâlâmâl: a¤z›na kadar dolu.manevî: maddî olmayan.mazhar k›lmak: erifltirmek, ka-vuflturmak.mazi: geçmifl zaman.medar: dayanak, sebep, vesile.mekik: dokuma aleti.memlû: doldurulmufl, dolu.mevcudat: yarat›lm›fl fleyler, var-l›klar.mukteza-i rahmet ve hikmet vevedûdiyet: ac›ma, flefkat etmeve belirli gayelere yönelik, yerliyerinde yapma ve çok sevgi bes-lemenin bir gere¤i.müstakbel: gelecek zaman.

müthifl zulümat: fliddetli, ko-yu karanl›k.nevi: çeflit, tür.nur-u iman: imandan gelennur, ayd›nl›k.nur-u Kur’ân: Kur’ân nuru.nur-u vücut: varl›k nuru.Rahîm: sonsuz merhamet veflefkat sahibi olan Allah.remiz: iflaret.rububiyet: rabl›k, ilâhl›k; Al-lah’›n her zaman, her yerde,

her mahlûka muhtaç oldu¤ufleyleri vermesi, yetifltirmesi,onlar› sevk ve idare etmesi.seyelân: akma.seyeran: gezme, gezinti.seyyarat: gezegenler.s›rr-› Kur’ân: Kur’ân’›n s›rr›,verdi¤i bak›fl aç›s›.fluunat-› Sübhaniye: her tür-lü kusur ve noksandan uzakolan Allah’›n zat›n›n gere¤iolan ve zat›ndan ayr›lmayan

fiilleri, iflleri.unsur: öge, eleman, madde.Vedûd: çok flefkatli olan veçok sevgi beslenen, seven vesevilen Allah.vücud-u fânî: fânî vücut.zaman-› hâl: flimdiki zaman.zerrat: maddenin en küçükparçalar›, atomlar.zeval: sona erme, yok olma.zulümat-› adem: yokluk vehiçlik karanl›klar›.

1. En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)

500 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 499: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ona alâkadar olur ve onunla saadet-i ebediyesini temineder.

Elhâs›l: Bir fiair M›srî’nin tarz›nda deriz:

Derya olunca nefes,Parelenince kafesTâ kesilince bu ses;Ça¤›r›r›m: Yâ Hak, yâ Mevcut,Yâ Hayy, yâ Ma’bud,Yâ Hakîm, yâ Maksut,Yâ Rahîm, yâ Vedûd!

Ve ba¤›rarak derim:

$G o∫ƒo°SnQ lósªnëoe oÚ/ÑoŸrG t≥n◊rG o∂p∏nŸrG *G s’pG n¬'dpG nB’1 oÚ/en’rG pórYnƒrdG o¥pOÉn°U

Ve iman ederek ispat ederim:

nInOÉn©s°ùdG s¿pGnh w≥nM nQÉsædGnh w≥nM násæn÷rGnh w≥nM pärƒnŸrG nór©nH når©nÑrdG s¿pGnánªrµp◊rGnh nánªrMsôdG s¿pGnh lOhoOnh lº« /µnM lº«/MnQ %G s¿pGnh w≥nM násjpónHn’rG

2 Én¡pJÉnfoDƒo°Tnh pABÉ«n°rTn’rG p™«/ªnépH lán£«/ëoe násÑnënŸrGnhÉnæj'óng r¿nG nB’ rƒnd n…pónàr¡næpd Ésæoc Énenh Gnò'¡pd Énæj'óng …/òsdG ! oórªn◊rG GoƒdÉnbnh

3 pq≥n◊rÉpH ÉnæpqHnQ oπo°SoQ ränABÉnL rón≤nd *G4 oº«/µn◊rG oº«/∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉ'ænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑo°S

MEKTUBAT | 501 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Hakîm: her fleyi belirli gayelereyönelik, faydal›, anlaml› ve yerin-de yaratan Allahhakk›yla bilmek: en do¤rusunutam olarak ve eksiksiz bilmek.hamd: Allah’a karfl› olan flükranve memnuniyetini onu överekbildirme.Hayy: gerçek ve ebedî hayat sa-hibi olan ve bütün canl›lara hayatveren Allah.hidayet etme: do¤ru yola, ‹slâmave imana ulaflt›rma.hikmet: belirli gayelere yönelik,faydal›, anlaml›, yerli yerindeolufl.ihata: sarma, kuflatma.‹lâh: kendine ibadet edilen, herfleyin gerçek sahibi ve hâkimiolan Allah.iman: Allah’a inanma.ispat: do¤ruyu delillerle göster-meMa’bud: kendisine ibadet olunan,tap›n›lan, kulluk edilen Allah.Maksûd: bütün varl›klar›n r›zas›n›kazanmay› ve cemalini görmeyiarzulad›klar› Allah.Melik: hâkimiyeti tüm kâinat› ku-flatan ve her fleyin gerçek sahibiolan Allah.Mevcud: varl›¤› ezelî ve ebedîolan Allah.muhabbet: sevgi.Mübin: gizli olmayan, saklanma-yan, varl›¤›ndan hiçbir flüphe bu-lunmayan, ulûhiyeti aç›k olan,varl›¤› a盤a ç›karan Allah.noksan: eksik, kusur.parelenme: parçalanma.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,terbiye eden Allah.Rahîm: sonsuz merhamet ve flef-kat sahibi olan Allah.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.resul: Allah taraf›ndan kendisinevahiy gelen, Allah’›n emirlerini in-sanlara bildirmekle vazifeli olaninsan, peygamber.saadet: mutluluk, bahtiyarl›k.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.fluunat: Allah’›n yüce zat›n›n ge-re¤i olan ve zat›ndan ayr›lmayanifl, fiil, hâl ve keyfiyetler.tarz: flekil; gibi.temin etme: sa¤lama.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden, her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma,münezzeh sayma.vaadinde sad›k: verdi¤i sözdeduran.Vedûd: çok flefkatli olan ve çoksevgi beslenen, seven ve sevilenAllah.

alâkadar: ilgili, alâkal›.derya: deniz.ebedî saadet: sürekli ve son-

suza kadar sürecek mutluluk.elhâs›l: sonuç olarak, özetle,emin: inan›l›r, güvenilir.

hak: varl›¤› hak olan ve hakolan her fleyin gerçek sahibiolan Allah.

1. Melik, Hak ve Mübin olan Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur. Vaadinde sad›k ve emin olanMuhammed Onun resulüdür.

2. fiüphesiz, ölümden sonra dirilifl hakt›r. Cennet hakt›r. Cehennem atefli hakt›r. Ebedî saadethakt›r. fiüphesiz ki Allah, Rahîm, Hakîm ve Vedûd’dur. Ve flüphesiz ki Onun rahmeti, hik-meti ve muhabbeti, bütün eflyay› bütün fluunat› ile ihata etmifltir.

3. Derler ki: Bizi bu saadete erifltiren Allah’a hamd olsun. Yoksa Allah hidayet etmeseydi, bizkendili¤imizden buna eriflemezdik. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakk› getir-diler. (A’raf Suresi: 43.)

4. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

Page 500: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

1 ÉnfrÉn£rNnG rhnG BÉ`næ«°/ùnf r¿pG BÉnfròpNGnDƒoJ n’ Énæs`HnQ

kABGnOnG /¬u≤nëpdnh kABÉ°nVpQ n∂nd o¿ƒoµnJ kIƒ'∏n°U mósªnëoe Énfpópq«°nS '¤nY pqπn°U sºo¡ s∏dnG2 nÚ pªndÉn©rdG uÜnQ ! oóqªn◊r Gnh nÚ pe'G @ rºu∏n°Snh p¬pÑrën°Unh =p¬pd'G '=¤nYnh

,/¬pàn≤r∏pN nönûrëne ,/¬pàn©ræ°nU nön¡°rûne ,/¬°pVrQnG nán≤j/ónM nπn©nL røne n¿ÉnërÑ°oSsönªne ,p¬pàsæ`nL n´nQrõne ,/¬pànªrMnQ nôngrõne ,/¬pànªrµpM nQGnóne ,/¬pJnQróob nôn¡r¶neoøs`jnõoªna ,päÉnYƒoæ°rünŸrG nπ«/µne ,päGnOƒoLrƒnŸrG nπ«°/ùne ,päÉnbƒo∏rînŸrG,päÉnJÉnÑsædGoôsgnõoe ,päGnônés°ûdG oôsªnãoe ,päGnQƒo«t£dG ¢oûs≤næoe ,päÉnfGnƒn«n◊r G,/¬pØr£od oÚ/gGnônH ,/√pOƒoL oABÉnjGnóng ,p¬p©ræo°U o¥pQGnƒnN p¬pªr∏pY oäGnõpér©oe,pQÉngrRn’rG oº°tùnÑnJ ,pánªrMsôdG oópgGnƒn°T ,pánªrµp◊rG o∞pFBÉn£nd ,pInórMnƒrdG oπpFnB’nOoêtõn¡nJ ,pQÉnër°Sn’rG pánªr°ùnf ≈/a pQÉn«rWn’rG o™tén°ùnJ ,pQÉnªr Kn’rG pánæj/R røpe,pQÉnªr`Kn’rG oêtônÑnJ ,pQÉngrRn’rG oøt`jnõnJ ,pQÉngrRn’rG pOhoóoM '¤nY pQÉn£ren’rGpqπoc ≈/a pQÉn¨°uüdG p∫ÉnØrWn’rG n¤nY päGnópdGnƒrdG oºtMnônJ ,p¿Énæp÷rG p√pò'g ≈/a,m¿Ésæ`nM oºtMnônJ ,mø'ªrMnQ oOtOnƒnJ ,mOhoOnh o±tôn©nJ ,p¿Én°ùrfp’rGnh päÉnfGnƒn«n◊rG3 u¿Én÷r Gnh p∂n∏nŸrGnh p¿Gnƒn«n◊r Gnh pìhtôdGnh p¿Én°ùrfp’rGnh pqøpér∏pd m¿Ésæ`ne oøtænënJ

x

Al ve Ashab›: aile ve arkadafllar›.Âlem: dünya, bütün yarat›lm›fllar.arz: sunma.beka: sonsuzluk; ebedî âlem.bürhan: delil.cud: cömertlik, el aç›kl›¤›.çiçekdanl›k: çiçek bahçesi.ebed: sonu olmayan gelecek za-man, sonsuzluk.ezel: bafllang›c› olmayan geçmiflzaman.Hannan: çok ac›yan ve çok mer-hamet eden Allah.hikmet: belirli gayelere yönelik,faydal›, anlaml›, yerli yerindeolufl.izhar etme: gösterme.lâtife: güzellik, ince mana.lütuf: ihsan, ikram, ba¤›fl.mahlûkat: yarat›lm›fllar, varl›klar.mahsus: has, lây›k.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.mazhar: bir fleyin göründü¤ü yer.medar: kaynak, sebep, vesile.Mennan: ihsan› bol olan, çok çokihsan eden, en çok nimet verenAllah.meflher: sergi, gösterme yeri.mevcudat: varl›klar, yarat›lm›fllar.mu’cize: Allah’›n benzeri yap›la-mayan harika fiilleri ve eserleri.münakkafl: nak›fll›, ifllemeli, süs-lü.münezzeh: uzak, temiz.müzeyyen: süslenmifl, bezenmifl.nazar-› dikkat: dikkatli bak›fl.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,terbiye eden Allah.ruhaniyat: madde âlemindenbaflka bir âlemde, ruhlar âlemin-de yaflayan varl›klar, cinler vemelekler.sec’a: c›v›lt›, kufllar›n ritmli ötüflü.seha: cömertlik, el aç›kl›¤›.seyelângâh: akma yeri.flak›mak: ötmek.vahdet: birlik,Vedûd: çok flefkatli olan ve çoksevgi beslenen, seven ve sevilenAllah.vesile: vas›ta, sebep, arac›.

3. Her türlü kusur ve noksandan münezzehtir o Zat ki, ilminin mu’cizeleri, sanat›n›n harika-lar›, cûd ve sehas›n›n hediyeleri, lütfunun bürhanlar›, vahdetinin delilleri, hikmetinin lâtife-leri, rahmetinin flahitleri olan müzeyyen hayvanat›, münakkafl kufllar›, meyvedar a¤açlar›ve çiçekli bitkileriyle, yeryüzü bahçesini sanat›n›n meflheri, mahlûkat›n›n mahfleri, kudre-tinin mazhar›, hikmetinin medar›, rahmetinin çiçekdanl›¤›, Cennetinin tarlas›, mahlûkat›n›nseyelângâh›, mevcudat›n›n resmi geçit yeri ve masnuat›n›n ölçülüp bekaya döküldü¤ü biryer yapm›flt›r.

Meyvelerin ziynetiyle gülen çiçeklerin tebessümü, seher yeliyle flak›yan kufllar›n sec’ala-r›, güllerin yanaklar›ndaki ya¤mur damlalar›n›n fl›p›lt›s›, çiçeklerin süslenmesi, meyvelerinkendilerini insanlar›n nazar-› dikkatine arz etmesi, bütün hayvanat ve insan validelerininküçük yavrular› üzerine flefkat ve merhametle titremeleri, bir Vedûd’un kendini cin ve in-sana ve hayvanata ve ruhaniyata ve melâikeye tan›tt›rmas›, bir Rahman’›n kendini sevdir-mesi, bir Hannan’›n merhametini izhar etmesi, bir Mennan’›n flefkatini göstermesidir.

1. Ey Rabbimiz! Unutur veya ha-taya düfler de bir kusur ifller-sek, bizi onunla hesaba çek-me. (Bakara Suresi: 286.)

2. Allah’›m! Efendimiz Muham-med’e ve onun Âl ve Ashab›-na, Senin r›zana uygun veonun hakk›n› ödememize ve-sile olacak bir rahmetle salâtve selâm eyle. Âmin. Ezeldenebede her türlü hamd, Âlem-lerin Rabbi olan Allah’a mah-sustur.

502 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 501: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirmi Dördüncü MektubunBirinci Zeyli

2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1| /¬pª°rSÉpH

W3 rºocoDhBÉnYoO n’ rƒnd »pq`HnQ rºoµpHGoDƒnÑr©nj Éne rπob

YAN‹, “Ey insanlar! Duan›z olmazsa ne ehemmiye-

tiniz var?” mealindeki ayetin befl nüktesini dinle.

B‹R‹NC‹ NÜKTE

Dua bir s›rr-› azîm-i ubudiyettir; belki ubudiyetin ruhuhükmündedir. Çok yerlerde zikretti¤imiz gibi, dua üç ne-vidir.

• Birinci nevi dua istidat lisan›ylad›r ki, bütün hububat,tohumlar, lisan-› istidat ile Fât›r-› Hakîm’e dua ederler ki,“Senin nukufl-u esman› mufassal göstermek için, bizeneflvünema ver. Küçük hakikatimizi sümbülle ve a¤ac›nbüyük hakikatine çevir.”

Hem flu istidat lisan›yla dua nev’inden birisi de fludurki: Esbab›n içtima›, müsebbebin icad›na bir duad›r. Yani,esbap bir vaziyet al›r ki, o vaziyet, bir lisan-› hâl hükmü-ne geçer ve müsebbebi Kadîr-i Zülcelâl’den dua eder,

MEKTUBAT | 503 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

meal: anlam, mana.mufassal: ayr›nt›l›, detayl›.müsebbep: sebep olunan fley,sebebin sonucu.neflvünema: geliflme.nevi: tür, çeflit.nukufl-u esma: Cenab-› Hakk›nisimlerinin sanatl› ve süslü görün-tüleri.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,terbiye eden Allah.Rahîm: sonsuz merhamet ve flef-kat sahibi olan Allah.Rahman: ister mü’min, ister kâfir;ister iyi isterse kötü olsun; rah-meti bütün herkese yay›lan vebütün yarat›lm›fllar›n r›z›klar›n› vegeçim flekillerini içine alan rah-metin sahibi Allahsümbüllemek: sümbül gibi yap-mak.s›rr-› azîm-i ubudiyet: kullu¤unbüyük s›rr› ve hakikati.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma,flan›na lây›k ifadelerle anma.ubudiyet: kulluk.vaziyet: hâl, durum.zeyil: ek, ilâve.zikir: anma, bildirme, söyleme.

ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si,ehemmiyet: önem, de¤er,k›ymet.esbap: sebepler, vas›talar.Fât›r-› Hakîm: her fleyi hik-metle, benzersiz bir flekilde,farkl› yap› ve özelliklerde ya-ratan Allah.

hakikat: gerçek, bir fleyin as-l› ve esas›.hububat: tohumlar, ekin ta-neleri.hükmünde: gibi, yerinde.hükmüne geçmek: gibi ol-mak, yerine geçmek.icat: yoktan yaratma, var et-me.

içtima›: toplanma, bir arayagelme.istidat: kabiliyet, yetenek.Kadîr-i Zülcelâl: büyüklük sa-hibi ve her fleye gücü yetenAllah.lisan: dil.lisan-› hâl: hâl dili.lisan-› istidat: kabiliyet dili.

1. Allah’›n ad›yla.2. Hiçbir fley yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla.

De ki: E¤er duan›z olmasa Rabbim kat›nda ne ehemmiyetiniz var? (Furkan Suresi: 77.)

Page 502: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

isterler. Meselâ su, hararet, toprak, ziya, bir çekirdek et-raf›nda bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-› duad›r ki,“Bu çekirde¤i a¤aç yap, yâ Hâl›k’›m›z” derler. Çünkü omu’cize-i harika-i kudret olan a¤aç, o fluursuz, camit, ba-sit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir. Demek,içtima-› esbap bir nevi duad›r.

• ‹kinci nevi dua ihtiyac-› f›trî lisan›ylad›r ki, bütün zî-hayatlar›n iktidar ve ihtiyarlar› dahilinde olmayan hacet-lerini ve matlâplar›n› ummad›klar› yerden vakt-i müna-sipte onlara vermek için, Hâl›k-› Rahîm’den bir nevi du-ad›r. Çünkü, iktidar ve ihtiyarlar› haricinde, bilmedikleriyerden, vakt-i münasipte onlara bir Hakîm-i Rahîm gön-deriyor; elleri yetiflmiyor. Demek, o ihsan dua neticesi-dir.

Elhâs›l, bütün kâinattan dergâh-› ‹lâhiyeye ç›kan birduad›r; esbap olanlar, müsebbebat› Allah’tan isterler.

• Üçüncü nevi dua, ihtiyaç dairesinde zîfluurlar›n du-as›d›r ki, bu da iki k›s›md›r:

E¤er ›zt›rar derecesine gelse veya ihtiyac-› f›trîye tammünasebettar ise veya lisan-› istidada yak›nlaflm›fl ise ve-ya safî, halis kalbin lisan›yla ise, ekseriyet-i mutlaka ilemakbuldür. Terakkiyat-› befleriyenin k›sm-› azam› ve kefl-fiyatlar›, bir nevi dua neticesidir. Havarik-› medeniyet de-dikleri fleyler ve keflfiyatlar›na medar-› iftihar zannettikle-ri emirler, manevî bir dua neticesidir. Halis bir lisan-› is-tidat ile istenilmifl; onlara verilmifltir. Lisan-› istidat ile velisan-› ihtiyac-› f›trî ile olan dualar dahi, bir mâni olmaz-sa ve flerait dahilinde ise, daima makbuldürler.

camit: cans›z.dahilinde: içinde.daima: sürekli, her zaman.dergâh-› ‹lâhiye: Cenab-› Hakk›ndergâh›, kap›s›, makam›.ekseriyet-i mutlaka: çokluk, ke-sin ço¤unluk.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.esbap: sebepler, vas›talar.hacet: ihtiyaç.Hakîm-i Rahîm: her fleyi gaye vehikmetlerle yaratan, çok çokmerhametli, Allah.halis: saf.Hâl›k: yoktan yaratan, her fleyiyoktan var eden, yarat›c›; Allah.Hâl›k-› Rahîm: sonsuz merhametve flefkat sahibi yarat›c›, Allah.hararet: s›cakl›k.hariç: d›fl›nda.havale etmek: vermek, gönder-mek.havarik-› medeniyet: medeniyetharikalar›, teknoloji harikalar›.›zt›rar: çaresizlik, zorda kalma.içtima-› esbap: sebeplerin biraraya gelmesi, toplamas›.ihsan: iyilik, yard›m, ikram, ba¤›fl.ihtiyac-› f›trî: yarat›l›fl›n gere¤iolan ihtiyaç.ihtiyar: seçme, tercih, irade.iktidar: güç, kuvvet.

504 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.keflfiyat: keflifler, bulup mey-dana ç›kar›lan fleyler.k›sm-› azam: büyük k›s›m.lisan: dil.lisan-› dua: dua dili, ifadesi.lisan-› ihtiyac-› f›trî: yarat›l›fl-tan gelen ihtiyaçlar›n dili.lisan-› istidat: kabiliyet dili.makbul: kabul edilmifl, ge-çerli.manevî: manaya ait, maddî

olmayan.mâni: engel.matlâp: istek, istenen fley.medar-› iftihar: övünç kay-na¤›, övünme sebebi.mu’cize-i harika-i kudret:‹lâhî kudretin harika mu’cize-si.muhal: imkâns›z.münasebettar: ilgili, alâkal›.müsebbebat: bir sebepleolanlar, sebeple meydana ç›-kanlar, neticeler.netice: sonuç.

nevi: tür, çeflit.safî: saf, temiz, samimî.flerait: flartlar.fluursuz: bilinçsiz.terakkiyat-› befleriye: insan-l›¤›n yükselifli, ilerlemesi.ummak: beklemek.vakt-i münasip: uygun za-man.vaziyet: hâl, durum.zannetme: sanma.zîhayat: hayat sahibi.zîfluur: fluur sahibi, bilinçli.ziya: ›fl›k.

Page 503: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci k›s›m: Meflhur duad›r. O da iki nevidir: biri fiilî,biri kavlî. Meselâ çift sürmek, fiilî bir duad›r. R›zk› top-raktan de¤il; belki toprak hazine-i rahmetin bir kap›s›d›rki, rahmetin kap›s› olan topra¤› saban ile çalar.

Sair k›s›mlar›n tafsilât›n› tayyedip, yaln›z kavlî duan›nbir iki s›rlar›n› gelecek iki üç nüktede söyleyece¤iz.

‹K‹NC‹ NÜKTE

Duan›n tesiri azîmdir. Hususan dua külliyet kesb ede-rek devam etse, netice vermesi galiptir, belki daimîdir.Hatta denilebilir ki, sebeb-i hilkat-i âlemin birisi de du-ad›r. Yani, kâinat›n hilkatinden sonra, baflta nev-i beflerve onun bafl›nda âlem-i ‹slâm ve onun bafl›nda Muham-med-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm›n muazzam olan du-as›, bir sebeb-i hilkat-i âlemdir. Yani, Hâl›k-› Âlem, istik-balde o zat›, nev-i befler nam›na, belki mevcudat hesab›-na, bir saadet-i ebediye, bir mazhariyet-i esma-i ‹lâhiyeisteyecek bilmifl, o gelecek duay› kabul etmifl, kâinat›halk etmifl.

Madem duan›n bu derece azîm ehemmiyeti ve vüs’ativard›r; hiç mümkün müdür ki, bin üç yüz elli senede, hervakitte, nev-i beflerden üç yüz milyon, cin ve ins ve me-lek ve ruhaniyattan had ve hesaba gelmez mübarek zat-lar, bilittifak zat-› Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâmhakk›nda rahmet-i uzma-i ‹lâhiye ve saadet-i ebediye vehusul-ü maksut için dualar› nas›l kabul olmas›n? Hiçbircihetle mümkün müdür ki, o dualar› reddedilsin?

MEKTUBAT | 505 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

meselâ: örne¤in.meflhur: herkesin bildi¤i, yayg›n.mevcudat: varl›klar, yarat›lm›flfleyler.muazzam: çok büyük, önemli.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan PeygamberimizMuhammed.mübarek zatlar: faziletli, olgun,hay›rl›, insanlar.netice: sonuç.nevi: tür, çeflit.nev-i befler: insan nev’i, insanl›k.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.ruhaniyat: madde âlemindenbaflka bir âlemde, ruhlar âlemin-de yaflayan varl›klar.r›z›k: yiyecek.saadet-i ebediye: devaml›, son-suz mutluluk.saban: topra¤› ekilecek durumagetiren araç.sair: di¤er, baflka, öteki.sebeb-i hilkat-i âlem: âlemin ya-rat›l›fl sebebi.tafsilât: ayr›nt›, detay.tayyetmek: atlamak, geçmek.tesir: etki.vüs’at: genifllik.zat: flah›s, kifli; Peygamberimiz.zat-› Muhammed: Peygamberi-mizin flahs›.

âlem-i ‹slâm: ‹slâm âlemi, ‹s-lâm dünyas›.aleyhissalâtü vesselâm: “sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun” anlam›nda.azîm: büyük.bilittifak: beraberce, oy birli-¤iyle, tamam›yla.cihet: yön.cin: gözle görünmez, lâtif ci-simlerden ibaret bir yarat›k.çift sürmek: tarlay› ekilecekhale getirmek.daimî: sürekli, devaml›.

ehemmiyet: önem, k›ymet,de¤er.fiilî dua: hareketlerle yap›landua.fiilî: fiille ilgili, amelî.had ve hesaba gelmemek:say›s› ve s›n›r› belli olmamak.halk etme: yaratma, var et-me.Hâl›k-› Âlem: âlemin yarat›c›-s›, bütün âlemi yaratan, Allah.hazine-i rahmet: rahmet ha-zinesi.hilkat: yarat›lma, yarat›l›fl.

husul-ü maksut: istenen fle-yin gerçekleflmesi.hususan: bilhassa, özellikle.ins: insan, âdemo¤lu.istikbal: gelecek.kâinat: âlem, cihan; yarat›l-m›fl olan fleylerin tamam›, bü-tün âlemler, varl›klar.kavlî dua: sözle yap›lan dua.kesb etmek: kazanmak.külliyet: genifllik.mazhariyet-i esma-i ‹lâhiye:Allah’›n isimlerinin tecellisineayna olma, onlar› gösterme.

Page 504: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Madem bu kadar külliyet ve vüs’at ve devam kesb ediplisan-› istidat ve ihtiyac-› f›trî derecesine gelmifl; elbette ozat-› Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, duaneticesi olarak öyle bir makam ve mertebededir ki, bü-tün ukul toplansa, bir ak›l olsalar, o makam›n hakikatinitamam›yla ihata edemezler.

‹flte, ey Müslüman! Senin ruz-i mahflerde böyle bir fle-fiin var. Bu flefiin flefaatini kendine celp etmek için, Sün-netine ittiba et.

E¤er desen : Madem o Habibullaht›r; bu kadar salâ-vat ve duaya ne ihtiyac› var?

Elcevap : O Zat (a.s.m.) umum ümmetinin saadetiy-le alâkadar ve bütün efrad-› ümmetinin her nevi saadet-leriyle hissedard›r ve her nevi musibetleriyle endifledar-d›r. ‹flte, kendi hakk›nda meratib-i saadet ve kemalâthadsiz olmakla beraber, hadsiz efrad-› ümmetinin, hadsizbir zamanda, hadsiz enva-› saadetlerini hararetle arzueden ve hadsiz enva-› flekavetlerinden müteessir olan birzat, elbette hadsiz salâvat ve dua ve rahmete lây›kt›r vemuhtaçt›r.

E¤er desen : Bazen kat’î olacak ifller için dua edi-lir—meselâ husuf ve küsuf namaz›ndaki dua gibi. Hembazen hiç olmayacak fleyler için dua edilir?

Elcevap : Baflka Sözlerde izah edildi¤i gibi, dua biribadettir. Abd, kendi aczini ve fakr›n› dua ile ilân eder.Zahirî maksatlar ise, o duan›n ve o ibadet-i duaiyenin va-kitleridir; hakikî faydalar› de¤il. ‹badetin faydas›, ahirete

abd: kul.acz: zay›fl›k, güçsüzlük.ahiret: öbür dünya, öteki dünya,alâkadar: ilgili, alâkal›.aleyhissalâtü vesselâm: “salâtve selâm onun üzerine olsun,”anlam›nda.arzu etme: isteme.celp etmek: çekmek.efrad-› ümmet: ümmetin fertleri.endifledar: endifleli.enva-› saadet: mutluluk çeflitleri.enva-› flekavet: mutsuzluk çeflit-leri; türlü türlü flikâyetler.faide: fayda, menfaat.fakr: fakirlik, yoksulluk.habibullah: Allah’›n en çok sevdi-¤i kul olan Hz. Muhammedhadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakikat: gerçek, bir fleyin asl› veesas›.hakikî: gerçek.hararetle: fliddetle.hissedar: pay sahibi.husuf: ay tutulmas›.ibadet-i duaiye: dua ibadeti.ihata: sarma, kuflatma.ihtiyac-› f›trî: yarat›l›fl›n gere¤iolan ihtiyaç.ittiba: tâbi olma, uyma.izah etme: aç›klama.kat’î: kesin.Kesb etmek: kazanmak.külliyet: genifllik.küsuf: günefl tutulmas›.lisan-› istidat: kabiliyet dili.makam: manevî mevki, yer.maksat: kastedilen, istenilen fley.meratib-i saadet ve kemalât:

506 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

mutluluk ve mükemmellikdereceleri.mertebe: derece, konum.meselâ: örnek olarak.muhtaç: ihtiyac› olan.musibet: felâket, belâ, dert,s›k›nt›.müteessir olma: etkilenme,üzülme.netice: sonuç.nevi: tür, çeflit.rahmet: ac›ma, merhametetme, esirgeme, ba¤›fllama,flefkat gösterme.

ruz-i mahfler: mahfler günü,insanlar›n diriltilip toplanaca¤›gün.saadet: mutluluk, bahtiyarl›k.salâvat: Hz. Muhammed’erahmet ve esenlik dileme,ona sayg› gösterme, salât veselâm etme.sünnet: Peygamberimizinsözleri fiilleri ve hareketleri.flefaat: Hz. Peygamberin vedi¤er salih kullar›n, baz› gü-nahkâr mü’minleri ba¤›flla-mas›n› Allah’tan dilemeleri.

flefî: flefaatçi, suçun ba¤›fllan-mas› için Allah’a yalvaran.ukul: ak›llar.umum: bütün.ümmet: Müslümanlar›n ta-mam›; bütün Müslümanlar.vakit: zaman.vüs’at: genifllik.zahirî: görünen, görünürdeki.zat: kifli, flah›s, fert; Peygam-berimiz.zat-› Muhammed-i Arabî:Peygamberimiz Hz. Muham-med’in zat›, flahsiyeti.

Page 505: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bakar. Dünyevî maksatlar hâs›l olmazsa, “O dua kabulolmad›” denilmez. Belki “Daha duan›n vakti bitmedi” de-nilir.

Hem hiç mümkün müdür ki, bütün ehl-i iman›n bütünzamanlarda, mütemadiyen kemal-i hulûs ve ifltiyak vedua ile istedikleri saadet-i ebediye onlara verilmesin vebütün kâinat›n flahadetiyle hadsiz rahmeti bulunan o Ke-rîm-i Mutlak, o Rahîm-i Mutlak, bütün onlar›n o duas›n›kabul etmesin ve saadet-i ebediye vücut bulmas›n?

ÜÇÜNCÜ NÜKTE

Dua-i kavlî-i ihtiyarînin makbuliyeti, iki cihetledir: Yaayn› matlûbu ile makbul olur; veyahut daha evlâs› verilir.

Meselâ, birisi kendine bir erkek evlât ister. Cenab-›Hak, Hazret-i Meryem gibi bir k›z evlâd›n› veriyor. “Du-as› kabul olunmad›” denilmez. “Daha evlâ bir surette ka-bul edildi” denilir. Hem bazen kendi dünyas›n›n saadetiiçin dua eder. Duas› ahiret için kabul olunur. “Duas› red-dedildi” denilmez. Belki, “Daha enfa bir surette kabuledildi” denilir. Ve hakeza…

Madem Cenab-› Hak Hakîm’dir; biz Ondan isteriz, Oda bize cevap verir. Fakat, hikmetine göre bizimle mu-amele eder. Hasta, tabibin hikmetini ittiham etmemeli.Hasta bal ister; tabib-i haz›k, s›tmas› için sülfato verir.“Tabip beni dinlemedi” denilmez. Belki ahufizar›n› dinle-di, iflitti, cevap da verdi, maksudun iyisini yerine getirdi.

MEKTUBAT | 507 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

rak.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.Rahîm-i Mutlak: sonsuz merha-met ve flefkat sahibi olan Allah.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.saadet: mutluluk, bahtiyarl›k.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.suret: biçim, flekil, tarz.sülfato: kinin, s›tma ilâc›.s›tma: anofel türü sivri sine¤insokmas›yla insandan insana bu-laflan, titreme, atefl ve ter nöbet-leriyle kendini gösteren bir hasta-l›k, malarya.flahadet: flahitlik, tan›kl›k.tabib-i haz›k: uzman doktor.tabip: hekim, doktor.

ahiret: öbür dünya, ötekidünya,ahufizar: feryat.cihet: yön.dua-i kavlî-i ihtiyarî: bilinçliolarak yap›lan sözlü dua.dünyevî: dünyaya ait.ehl-i iman: Allah’a inananlar,iman sahipleri.enfa: daha faydal›, menfaatli.evlâ: daha iyi.evlât: çocuk.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakeza: bunun gibi, Benzeri.

Hakîm: her fleyi belirli gaye-lere yönelik, faydal›, anlaml›,yerli yerinde yaratan Allah.hâs›l olma: meydana gelme.hikmet: ilim; belirli gayelerve faydalar gözeterek ifl yap-ma.ifltiyak: fliddetli arzu, istek.ittiham etme: suçlama, suçalt›nda bulundurma.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kemal-i hulûs: tam bir sami-

miyet ve içtenlik.Kerîm-i Mutlak: sonsuz ve s›-n›rs›z ikram sahibi olan Allah.makbuliyet: kabul edilmifl ol-ma, geçerlilik.maksat: kastedilen, istenen,niyet, meram.maksut: kastolunan, istenilenfley.matlûp: talep edilen, isteni-len fley.meselâ: örnek olarak.muamele etme: davranma.mütemadiyen: sürekli ola-

Page 506: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

DÖRDÜNCÜ NÜKTE

Duan›n en güzel, en lâtif, en leziz, en haz›r meyvesi,neticesi fludur ki:

Dua eden adam bilir ki, birisi var ki, onun sesini din-ler, derdine derman yetifltirir, ona merhamet eder. Onunkudret eli her fleye yetiflir. Bu büyük dünya han›nda oyaln›z de¤il; bir Kerîm Zat var, ona bakar, ünsiyet verir.Hem onun hadsiz ihtiyacat›n› yerine getirebilir ve onunhadsiz düflmanlar›n› defedebilir bir Zat›n huzurunda ken-dini tasavvur ederek, bir ferah, bir inflirah duyup, dünya

kadar a¤›r bir yükü üzerinden at›p, 1 nÚpªndÉn©rdG uÜnQ ! oórªnërdnG

der.

BEfi‹NC‹ NÜKTE

Dua, ubudiyetin ruhudur ve halis bir iman›n neticesi-dir. Çünkü dua eden adam, duas› ile gösteriyor ki: “Bü-tün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük ifllerime ›t-t›lâ› var ve bilir. En uzak maksatlar›m› yapabilir. Benimher hâlimi görür, sesimi iflitir. Öyle ise, bütün mevcuda-t›n bütün seslerini iflitiyor ki, benim sesimi de iflitiyor. Bü-tün o fleyleri O yap›yor ki, en küçük ifllerimi de Ondanbekliyorum, Ondan istiyorum.

‹flte, duan›n verdi¤i halis tevhidin geniflli¤ine vegösterdi¤i nur-u iman›n halâvet ve safîli¤ine bak, 2 rºocoDhBÉnYoO n’ rƒnd »uHnQ rºoµpHGoDƒnÑr©nj Éne rπob s›rr›n› anla ve

âlem: dünya, cihan, bütün yara-t›lm›fllar.defetmek: savmak, uzaklaflt›r-mak.derman: ilâç, çare.ferah: gönül aç›kl›¤›, sevinç.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.halâvet: tatl›l›k, flirinlik.halis: saf; gerçek; samimî, içten.hamd: övgü, flükür ve minnet.han: yolcular›n misafir oldu¤u bi-na,huzur: sayg› gösterilmesi gere-ken büyük kimselerin makam›,yan›.hükmeden: yöneten, idare eden.›tt›lâ: haberi olma, bilgisi bulun-ma.ihtiyacat: ihtiyaçlar, lâz›m olanfleyler.iman: Allah’a inanma.inflirah: aç›lma, geniflleme, rahat-lama.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.Kerîm: sonsuz ikram, ihsan vecömertlik sahibi Allah.kudret: güç, kuvvet.lâtif: tatl›, flirin, hofl güzel.

leziz: lezzetli, tatl›.maksat: kastedilen, istenilenfley.merhamet: ac›mak, flefkatgöstermek, korumak, iyiliketmek.mevcudat: varl›klar, yarat›l-m›fl fleyler.netice: sonuç.

nur-u iman: imandan gelennur, ayd›nl›k.nükte: herkesin anlayamad›-¤› ince mana, ancak dikkatedildi¤inde anlafl›lan ince sözve mana.Rab: yaratan, besleyen, bü-yüten, terbiye eden Allah.safîlik: safl›k, temizlik.

tasavvur etmek: düflünmek,zihinde canland›rmak.tevhit: Allah’›n bir oldu¤unainanma.ubudiyet: kulluk.ünsiyet: al›flma, yak›nl›k,dostluk.Zat: büyüklük ve yücelik sa-hibi Allah.

1. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, flükür ve minnet Âlemlerin Rabbi olan Allah’amahsustur. (Fatiha Suresi: 2.)

2. De ki: E¤er duan›z olmasa Rabbim kat›nda ne ehemmiyetiniz var? (Furkan Suresi: 77.)

508 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 507: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

1 rºoµnd rÖpénà°rSnG /ʃoYrOG oºoµt`HnQ n∫Énbnh ferman›n› dinle.

r√GnƒnN … pOGnO ¬nf rOGnO » pgGnƒnN ¬nf rô nc nG denildi¤i gibi, “E¤er ver-

mek istemeseydi, istemek vermezdi.” 2

3 oº«/µn◊rG oº«/∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =É`næ`nà`rªs∏nY Éne s’pG BÉ'ænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑo°S≈/a Éne nOnónY pónHn’rG n‹pG p∫nRn’rG nøpe mósªnëoe Énfpópq«°nS '¤nY pqπn°U sºo¡ s∏dnG

nÚ /e'G BÉnænæj/O rºu∏n°Snh Énærªu∏n°S rºu∏n°Snh /¬pÑrën°Unh /¬pd'G '=¤nYnh $G pºr∏pY4 nÚ/ªndÉn©rdG uÜnQ ! oórªn◊rGnh

®

MEKTUBAT | 509 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

ilm-i ‹lâhî: Allah’›n sonsuz ilmi.mahsus: has, ait, lây›k.mevcudat: varl›klar.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,terbiye eden Allah.selâmet: tehlikelerden, korktuk-lar›ndan ve kötülüklerden kurtul-ma.tenzih etme: Allah’›n her türlükusur ve noksandan uzak oldu-¤unu bilip, söyleme.

Âl ve Ashap: Peygamberim-izin aile fertleri ve Sahabeler.

ebed: sonu olmayan gelecekzaman, sonsuzluk.

ehemmiyet: önem, k›ymet,de¤er.

ezel: bafllang›c› olmayan geç-mifl zaman.

ferman: emir, buyruk.

Hikmet: belirli gayelere yö-nelik, faydal›, anlaml›, yerliyerinde olufl.

1. Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, size cevap vereyim. (Mü’min Suresi: 60.)

2. Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, 3:263.

3. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

4. Allah’›m, Efendimiz Muhammed’e ve onun Âl ve Ashab›na, ezelden ebede kadar ilm-i ‹lâ-hîdeki mevcudat›n adedince salât ve selâm eyle. Bizi ve dinimizi selâmette k›l. Âmin.Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Page 508: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirmi Dördüncü Mektubun‹kinci Zeyli

Mirac-› Nebevî hakk›ndad›r.

1 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh | /¬pª°rSÉpHW

@…'hrÉnŸrG oásænL ÉngnóræpY @»'¡nàræoŸrG pInQróp°S nóræpY @…'ôrNoG kándrõnf o√'GnQrón≤ndnh

@ »'¨nW Énenh oôn°ünÑrdG nÆGnR Éne @ ∆'ûr nj Éne nInQróu°ùdG »n°ûr nj rPpG2 @ …'ôrÑoµrdG p¬pqHnQ päÉnj'G røpe …'GnQ rón≤nd

MEVL‹D-‹ NEBEVÎN‹N Miraciye k›sm›nda Befl

Nükteyi beyan edece¤iz.

B‹R‹NC‹ NÜKTE

Cennetten getirilen Burak’a dair, mevlit yazan Süley-man Efendi hazin bir aflk maceras›n› beyan ediyor. O zatehl-i velâyet oldu¤u ve rivayete bina etti¤i için, elbette birhakikati o suretle ifade ediyor. Hakikat flu olmak gerek-tir ki:

Âlem-i bekan›n mahlûklar›, Resul-i Ekrem Aleyhissa-lâtü Vesselâm›n nuruyla pek alâkadard›rlar. Çünkü, onun

alâkadar: ilgili, alâkal›.âlem-i beka: sonsuzluk âlemi,ahiret.aleyhissalâtü vesselâm: “salâtve selâm onun üzerine olsun” an-lam›nda.aflk: fliddetli sevgi, muhabbet.ayet: delil, Allah’›n varl›¤›n› göste-ren, bildiren fley.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak.Burak: Hz. Muhammed’in MiraçtaAllah’›n ihsan› olarak bindi¤i, Cen-netten getirilen binek.dair: alâkal›, ait, ilgili.ehl-i velâyet: velî olanlar; Allah’›ndostlu¤unu kazananlar.hakikat: gerçek, bir fleyin asl› veesas›.hakikî: gerçek.hazin: hüzünlü.ifade etme: anlatma, söyleme.mahlûk: varl›k, yarat›lm›fl, yara-t›k.Me’vâ: var›lacak yer, s›¤›nacakyer.Mevlid: Peygamberimizin (a.s.m.)do¤umu menk›besi ve hayat› ileilgili eser..Mevlid-i Nebevî: Peygamberimi-zin do¤umunu anlatan manzumeser.Miraciye: Mevlidin Peygamberi-mizin Miraca, Allah kat›na ç›k›fl›n›anlatan bölümü.Mirac-› Nebevî: Peygamberimi-zin (a.s.m.) Miraca, Allah kat›na ç›-k›fl›.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.Rab: yaratan, besleyen, büyüten,terbiye eden Allah.Rahîm: sonsuz merhamet ve flef-kat sahibi olan Allah.Rahman: ister mü’min, ister kâfir;ister iyi isterse kötü olsun; rah-meti bütün herkese yay›lan vebütün yarat›lm›fllar›n r›z›klar›n› ve

geçim flekillerini içine alanrahmetin sahibi Allah.Resul-i Ekrem: çok cömert,kerim olan Peygamber, Hz.Muhammed.rivayete bina etmek: nakle-dilen, aktar›lan bir habere ve-

ya söze dayand›rmak.Sidre: yedinci kat gökte birmakam.Sidre-i Münteha: yedinci katgökte oldu¤u rivayet edilenve Peygamber Efendimizinmiraçta ulaflt›¤› en son ma-

kam.suret: flekil, biçim, görünüfl.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma,zat: Kifli, flah›s.zeyil: ek, ilâve.

1. Allah’›n ad›yla. • Hiçbir fley yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)

2. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. • And Olsun ki, onu bir kere daha hakikî suretindegördü. • Sidre-i Müntehada gördü. • Ki, Onun yan›nda Me’vâ Cenneti vard›r. • O zamanSidre’yi Allah’›n nuru kaplam›flt›. • Göz ne flaflt›, ne de baflka bir fleye bakt›. • And olsunki Rabbinin ayetlerinden en büyüklerini gördü. (Necm Suresi: 13-18.)

510 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 509: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

getirdi¤i nur iledir ki, Cennet ve dâr-› ahiret, cin ve insile flenlenecek. E¤er o olmasayd›, o saadet-i ebediye ol-mazd› ve Cennetin her nevi mahlûkat›ndan istifadeyemüstait olan cin ve ins, Cenneti flenlendirmeyeceklerdi;bir cihette sahipsiz, virane kalacakt›.

Yirmi Dördüncü Sözün Dördüncü Dal›nda beyan edil-di¤i gibi, nas›l ki bülbülün güle karfl› dâsitâne-i aflk›, ta-ife-i hayvanat›n taife-i nebatata derece-i aflka bali¤ olanihtiyacat-› fledide-i aflknümay› rahmet hazinesinden ge-len ve hayvanat›n erzaklar›n› tafl›yan kafile-i nebatatakarfl› ilân etmek için bir hatib-i Rabbanî olarak, bafltabülbül-ü gül ve her neviden bir nevi bülbül intihap edil-mifl ve onlar›n na¤amat› dahi, nebatat›n en güzellerininbafllar›nda hoflamedî nev’inden tesbihkârâne bir hüsnü-istikbaldir, bir alk›fllamad›r.

Aynen bunun gibi, sebeb-i hilkat-i eflâk ve vesile-i sa-adet-i dâreyn ve Habib-i Rabbülâlemîn olan zat-› Mu-hammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma karfl›, nas›l kimelâike nev’inden Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm kemal-imuhabbetle hizmetkârl›k ediyor, melâikelerin Hazret-iÂdem Aleyhisselâma ink›yat ve itaatini ve s›rr-› sücudu-nu gösteriyor; öyle de, ehl-i Cennetin, hatta Cennetinhayvanat k›sm›n›n dahi O Zata karfl› alâkalar›, bindi¤iBurak’›n hissiyat-› âfl›kanesiyle ifade edilmifltir.

‹K‹NC‹ NÜKTE

Mirac-› Nebeviyedeki maceralardan birisi, Cenab-›Hakk›n Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma karfl›

MEKTUBAT | 511 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

hüsnüistikbal: güzel karfl›lama,iyi karfl›lama.ifade: anlatma, söyleme.ihtiyacat-› fledide-i aflknüma:aflk derecesindeki fliddetli ihti-yaçlar.ink›yat: boyun e¤me.ins: insan, âdemo¤lu.intihap edilme: seçilme.istifade: faydalanma, yararlan-ma.itaat: boyun e¤me, uyma.kafile-i nebatat: bitkiler toplulu-¤u.kemal-i muhabbet: mükemmelbir sevgi.mahlûkat: yarat›lm›fllar, yarat›k-lar, varl›klar.melâike: melekler.Mirac-› Nebeviye: Peygamberi-mizin Miraca, Allah kat›na ç›k›fl›.müstait: kabiliyetli, yetenekli.na¤amat: na¤meler, güzel sesler.nebatat: bitkiler.nevi: tür, çeflit, cins.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-termeResul-i Ekrem: Allah’›n en de¤er-li ve cömert elçisi olan Hz. Mu-hammed.saadet-i ebediye: devaml›, son-suz mutluluk.sebeb-i hilkat-i eflâk: feleklerin,âlemlerin yarat›lmas›n›n sebebi.s›rr-› sücud: secde etme, secde-ye varma s›rr›.taife-i hayvanat: hayvanlar ta-ifesi, toplulu¤u.taife-i nebatat: bitkiler taifesi,toplulu¤u.tesbihkârâne: tesbih edercesine.vesile-i saadet-i dâreyn: iki dün-ya (dünya ve ahiret) mutlulu¤u-nun vesilesi.virane: harap olmufl, ›ss›z.zat: kifli, flah›s, fert; Peygamberi-miz.zat-› Muhammed-i Arabî: Arap-lar›n aras›nda gelen Hz. Muham-med’in zat›.

alâka: ilgi.aleyhissalâtü vesselâm: “sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun,” anlam›nda.aleyhisselâm: ona selâm ol-sun.bali¤: ulaflan, eriflen.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak.Burak: Hz. Muhammed’in Mi-raçta Allah’›n ihsan› olarakbindi¤i Cennetten getirilen bi-nek.bülbül-ü gül: gülün âfl›¤› gül.

cihet: yön, taraf.cin: gözle görünmez, lâtif ci-simlerden ibaret bir yarat›k.dâr-› ahiret: ahiret yurdu.dâsitâne-i aflk: aflk hikâyesive destan›.derece-i aflk: aflk derecesi.ehl-i Cennet: Cennet ehli,Cennette bulunanlar.erzak: r›z›klar, yiyecekler.Habib-i Rabbülâlemîn: âlem-lerin Rabbi olan Allah’›n habi-bi, en sevgili kulu, Hz. Mu-hammed.

hatib-i Rabbanî: bütün var-l›klar›n r›z›klar›n› veren ve on-lar› uyum içinde sevk, idareve terbiye eden Allah’›n hati-bi.hayvanat: hayvanlar.Hazret-i Cebrail: dört büyükmelekten biri olup; vahiy ge-tirmekle görevli olan melek-tir.hissiyat-› âfl›kane: âfl›kça, afl-ka benzer duygular.hizmetkâr: hizmetçi.hoflamedî: hofl geldin demek.

Page 510: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

muhabbet-i münezzehesi, “Sana âfl›k olmuflum” tabiriy-le ifade edilmifl. fiu tabirat, Vacibü’l-Vücud’un kudsiyeti-ne ve isti¤na-i zatîsine, mana-i örfî ile münasip düflmü-yor. Madem Süleyman Efendinin Mevlidi ra¤bet-i amme-ye mazhariyeti delâletiyle, o zat ehl-i velâyettir ve ehl-ihakikattir; elbette irae etti¤i mana sahihtir. Mana da bu-dur ki:

Zat-› Vacibü’l-Vücud’un hadsiz cemal ve kemali vard›r.Çünkü, bütün kâinat›n aksam›na ink›sam etmifl olan ce-mal ve kemalin bütün enva›, Onun cemal ve kemalininemareleri, iflaretleri, ayetleridir.

‹flte, herhâlde, cemal ve kemal sahibi, bilbedahe ce-mal ve kemalini sevmesi gibi, Zat-› Zülcelâl dahi cemali-ni pek çok sever; hem kendine lây›k bir muhabbetle se-ver. Hem, cemalinin fluaat› olan esmas›n› dahi sever.Madem esmas›n› sever; elbette esmas›n›n cemalini gös-teren sanat›n› sever. Öyle ise, cemal ve kemaline âyineolan masnuat›n› dahi sever. Madem cemal ve kemalinigöstereni sever; elbette cemal ve kemal-i esmas›na ifla-ret eden mahlûkat›n›n mehasinini sever. Bu befl nevi mu-habbete, Kur’ân-› Hakîm, ayat›yla iflaret ediyor.

‹flte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm mademmasnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlûkat içindeen mümtaz flahsiyettir.

Hem, sanat-› ‹lâhiyeyi bir velvele-i zikir ve tesbih ileteflhir ediyor ve istihsan ediyor.

aksam: k›s›mlar, parçalar, bölüm-ler.aleyhissalâtü vesselâm: “salâtve selâm onun üzerine olsun,”anlam›nda.ayat: ayetler, deliller, Kur’ân’›oluflturan cümleler.ayet: delil, Allah’›n varl›¤›n› göste-ren fley.âyine: ayna,bilbedahe: apaç›k bir flekilde.cemal: güzellik.delâlet: delil olma, gösterme.ehl-i hakikat: gerçe¤i buluponun peflinden gidenler.ehl-i velâyet: velî olanlar, Allah’›ndostlu¤unu kazananlar.emare: belirti, iflaret.enva: çeflitler, türler, neviler.esma: adlar, isimler.fert: efli bulunmayan, flah›s, kifli.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.ifade: söyleme, anlatma.ink›sam: bölünme, k›s›mlara ay-r›lma.irae: gösterme.isti¤na-i zatî: Allah’›n yüce zat›-n›n hiç bir fleye muhtaç olmama-s›.istihsan: güzel bulma, be¤enme.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kemal: mükemmellik, kusursuz-luk.kemal-i esma: isimlerin mükem-melli¤i, kusursuzlu¤u.kudsiyet: kutsall›k, kusur ve nok-sandan uzak olufl.Kur’ân’› Hakîm: her ayetinde,her harfinde say›s›z hikmetler vefaydalar bulunan Kur’ân.mahlûkat: yarat›lm›fllar, varl›klar.mana: anlam.mana-i örfî: bilinen, al›fl›lan ma-na.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.mazhariyet: eriflme, kavuflma.mehasin: güzellikler.mevlit: Hz. Muhammed’in do¤u-munun ve hayat›n›n anlat›ld›¤›,

512 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Süleyman Çelebi’nin meflhurve yayg›n eseri.muhabbet: sevgi, sevme.muhabbet-i münezzeh: hertürlü çirkinlikten uzak olansevgi.mümtaz: seçkin, üstün tutul-mufl.münasip: uygun, yerinde.nevi: tür, çeflit.ra¤bet-i amme: genelin ilgisive be¤enmesi.Resul-i Ekrem: Allah’›n ende¤erli ve cömert elçisi olan

Hz. Muhammed.sahih: gerçek, do¤ru.sanat-› ‹lâhiye: Allah’›n sana-t›.flahsiyet: de¤erli, yüksek kifli.fluaat: flualar, ›fl›nlar, ›fl›klar.tabir: ifade, söz.tabirat: tabirler, ifadeler, söz-ler.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-ma, flan›na lây›k ifadelerle an-ma.teflhir: gösterme, ilân etme,

duyurma.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurîve zatî olan; varl›¤› baflkas›n›nvarl›¤›na ba¤l› de¤il, kendin-den olup ezelî ve ebedî olanAllah.velvele-i zikir: zikir sesleri.zat: kifli, flah›s, fert.Zat-› Vacibü’l-Vücud: varl›¤›mutlaka gerekli olan zat, Ce-nab-› Allah.Zat-› Zülcelâl: sonsuz büyük-lük ve haflmet sahibi olan zat,Allah.

Page 511: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, esma-i ‹lâhiyedeki cemal ve kemal hazinelerinilisan-› Kur’ân ile açm›flt›r.

Hem, kâinat›n ayat-› tekviniyesinin, Sâniinin kemalinedelâletlerini parlak ve kat’î bir surette lisan-› Kur’ân’labeyan ediyor.

Hem, küllî ubudiyetiyle rububiyet-i ‹lâhiyeye âyinedar-l›k ediyor.

Hem, mahiyetinin camiiyetiyle bütün esma-i ‹lâhiyeyebir mazhar-› etem olmufltur.

Elbette bunun için denilebilir ki:

Cemîl-i Zülcelâl, kendi cemalini sevmesiyle, o cemalinen mükemmel âyine-i zîfluuru olan Muhammed-i ArabîAleyhissalâtü Vesselâm› sever.

Hem, kendi esmas›n› sevmesiyle, o esman›n en par-lak âyinesi olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesse-lâm› sever ve Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâ-ma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.

Hem, sanat›n› sevdi¤i için, elbette Onun sanat›n› enyüksek bir seda ile bütün kâinatta neflreden ve semava-t›n kula¤›n› ç›nlatan, ber ve bahri cezbeye getiren bir vel-vele-i zikir ve tesbih ile ilân eden Muhammed-i ArabîAleyhissalâtü Vesselâm› sever ve ona ittiba edenleri desever.

Hem, masnuat›n› sevdi¤i için, o masnuat›n en mü-kemmeli olan zîhayat› ve zîhayat›n en mükemmeli olan

MEKTUBAT | 513 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

sursuz bir ayna, görünme yeri.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan PeygamberimizMuhammed.neflretme: yayma, duyurma.rububiyet-i ‹lâhiye: Allah’›n ter-biye edicili¤i; bütün varl›klar›n ih-tiyaçlar›n› gidermesi, yetifltirmesi,onlar› uyum içinde sevk ve idareetmesi.Sâni: her fleyi sanatl› olarak vemükemmel bir flekilde yaratanAllah.seda: ses.semavat: semalar, gökler.suret: biçim, flekil, tarz.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tutma,flan›na lây›k ifadelerle anma.velvele-i zikir: zikir sesleri.zîhayat: hayat sahibi.

aleyhissalâtü vesselâm: “sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun,” anlam›nda.ayat-› tekviniye: yarat›l›flaait ayetler, deliller.âyine: ayna.âyinedar: ayna olan, göste-ren, yans›tan.âyine-i zîfluur: fluur sahibiayna.bahir: deniz.ber: kara, yer.beyan: anlatma, aç›klama,bildirme.

camiiyet: birçok manay› vehakikati içermek, kendisindebulundurmak.cemal: güzellik.Cemîl-i Zülcelâl: sonsuz bü-yüklük ve güzellik sahibi Al-lah.cezbe: kendinden geçme hâ-li, coflma.delâlet: delil olma, gösterme.esma: adlar, isimler.esma-i ‹lâhiye: Allah’›n isim-leri.ittiba: uyma, itaat etme.

kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kat’î: kesin, flüphesiz.kemal: kusursuzluk, mükem-mellik.küllî ubudiyet: çok büyük vekapsaml› ubudiyet.lisan-› Kur’ân: Kur’ân’›n dili.mahiyet: bir fleyin asl›, esas›,hakikati, özelli¤i.masnuat: sanatla yap›lm›flfleyler.mazhar-› etem: tam ve ku-

Page 512: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

zîfluuru ve zîfluurun en efdali olan insanlar› ve insanlar›nbilittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî Aley-hissalâtü Vesselâm› elbette daha ziyade sever.

Hem, kendi mahlûkat›n›n mehasin-i ahlâk›yelerinisevdi¤i için, mehasin-i ahlâk›yede bilittifak en yüksekmertebede bulunan Muhammed-i Arabî AleyhissalâtüVesselâm› sever ve derecata göre ona benzeyenleri dahisever.

Demek, Cenab-› Hakk›n rahmeti gibi, muhabbeti da-hi kâinat› ihata etmifl.

‹flte, o hadsiz mahbuplar içindeki mezkûr befl vechininher bir vechinde en yüksek makam, Muhammed-i ArabîAleyhissalâtü Vesselâma mahsustur ki, “Habibullah” lâ-kab› ona verilmifl.

‹flte bu en yüksek makam-› mahbubiyeti, SüleymanEfendi, “Ben sana âfl›k olmuflum tabiriyle beyan etmifltir.fiu tabir bir mirsad-› tefekkürdür, gayet uzaktan uza¤a buhakikate bir iflarettir. Bununla beraber, madem bu tabirfle’n-i rububiyete münasip olmayan manay› hayale geti-riyor; en iyisi, flu tabir yerine, “Ben senden raz› olmu-flum” denilmeli.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE

Miraciyedeki maceralar, malûmumuz olan manalarla,o kudsî ve nezih hakikatleri ifade edemiyor. Belki o mu-havereler birer ünvan-› mülâhazad›r, birer mirsad-› tefek-kürdür ve ulvî ve derin hakaika birer iflarettir ve iman›n

aleyhissalâtü vesselâm: “salâtve selâm onun üzerine olsun,”anlam›nda.beyan: aç›klama, söyleme.bilittifak: ittifakla, görüfl ve fikirbirli¤iyle.derecat: dereceler, mertebeler.efdal: en üstün, en faziletli.gayet: son derece, çok.Habibullah: Allah’›n en sevgili ku-lu olan Hz. Muhammedhadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakaik: hakikatler, do¤rular, ger-çekler.hakikat: gerçek, bir fleyin asl› veesas›.ifade: anlatma, söyleme.iman: inanmak, itikat.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.ihata: sarma, kuflatma.kudsî: her türlü kusur ve noksan-lardan uzak.lâkap: ünvan.mahbup: sevilmifl, sevilen, sevgi-li.mahlûkat: yarat›lm›fllar, varl›klar.mahsus: has, özel.makam: manevî mevki, mertebe.makam-› mahbubiyet: Allah’›n

514 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

sevgisini kazanma makam›,derecesi.malûm: bilinen.mana: anlam.mehasin-i ahlâk›ye: ahlâkîgüzellikler.mertebe: derece.mezkûr: ad› geçen, an›lan.Miraciye: Mevlidin Peygam-berimizin Miraca, Allah kat›naç›k›fl›n› anlatan bölümü.mirsad-› tefekkür: düflün-meye yard›m eden gözlemyeri.

muhabbet: sevgi.Muhammed-i Arabî: Arapla-r›n içinden ç›kan Peygamberi-miz Muhammed.muhavere: karfl›l›kl› konufl-ma.münasip: uygun, yarafl›r, lâ-y›k.nezih: temiz.nükte: herkesin anlayamad›-¤› ince mana, ancak dikkatedildi¤inde anlafl›lan ince sözve mana.rahmet: ac›ma, merhamet

etme, esirgeme, ba¤›fllama,flefkat gösterme.fle’n-i rububiyet: Cenab-›Hakk›n idare ve terbiye edici-li¤inin gere¤i.tabir: ifade, söz, deyim.ulvî: yüksek, yüce.ünvan-› mülâhaza: bir fleyinhakikatini bir derece düflüne-bilmeyi sa¤layan isim ve vas›-ta.vecih: yüz, yön; flekil.zîfluur: fluur sahibi.ziyade: çok, fazla.

Page 513: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bir k›s›m hakaik›na birer ihtard›r ve kabil-i tabir olmayanbaz› manalara birer kinayedir. Yoksa, malûmumuz olanmanalar ile macera de¤il. Biz, hayalimiz ile o muhavere-lerden o hakikatleri alamay›z; belki kalbimizle heyecanl›bir zevk-i imanî ve nuranî bir nefle-i ruhanî alabiliriz.Çünkü, nas›l Cenab-› Hakk›n zat ve s›fât›nda nazir ve fle-bih ve misli yoktur; öyle de, fluunat-› rububiyetinde misliyoktur. S›fât› nas›l mahlûkat s›fât›na benzemiyor; mu-habbeti dahi benzemez.

Öyle ise, flu tabirat› müteflabihat nev’inden tutup, de-riz ki: Zat-› Vacibü’l-Vücud’un vücub-u vücuduna ve kud-siyetine münasip bir tarzda ve isti¤na-i zatîsine ve ke-mal-i mutlak›na muvaf›k bir surette, muhabbeti gibi baz›fluunat› var ki, Miraciye maceras›yla onu ihtar ediyor. Mi-rac-› Nebeviyeye dair Otuz Birinci Söz, hakaik-› Miraci-yeyi usul-ü imaniye dairesinde izah etmifltir. Ona iktifaenburada ihtisar ediyoruz.

DÖRDÜNCÜ NÜKTE

“Yetmifl bin perde arkas›nda Cenab-› Hakk› görmüfl” 1

tabiri, bu’diyet-i mekân› ifade ediyor. Hâlbuki, Vacibü’l-Vücud mekândan münezzehtir, her fleye her fleyden da-ha yak›nd›r. Bu ne demektir?

Elcevap : Otuz Birinci Sözde mufassalan, bürhanlarile o hakikat beyan edilmifltir. Burada yaln›z flu kadar de-riz ki:

MEKTUBAT | 515 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

miraciye: Hz. Muhammed’in mi-rac-› fleriflerinden bahseden eser,fliir.Mirac-› Nebeviye: Peygamberi-mizin miraca, Allah kat›na ç›k›fl›.misli: benzeri.mufassalan: ayr›nt›l› olarak.muhavere: karfl›l›kl› konuflma.muvaf›k: yerinde, uygun,münasip: uygun, yak›fl›r.münezzeh: muhtaç olmayan,uzak, berî.müteflabihat: birbirine benze-yen, manas› aç›k olmayan ifade-ler, sözler.nazir: benzer, efl.nefle-i ruhanî: ruhen duyulan se-vinç ve nefle.nuranî: nurlu, parlak.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.perde: örtü, engel.suret: biçim, flekil, tarz.s›fat: hâl, nitelik, vas›f.flebih: benzeyen, benzer.fluunat: Allah’›n yüce zat›ndanayr›lmayan ve zat›n›n gere¤i olanifl, fiil, hâl ve keyfiyetleri.fluunat-› rububiyet: idare ve ter-biye edici Rabbimizin zat›namahsus ifl, fiil, hâl ve keyfiyetleri.tabir: ifade, söz deyim.tabirat: tabirler, deyimler, sözler.usul-ü imaniye: iman esaslar›.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurî vezatî olan; varl›¤› baflkas›n›n varl›-¤›na ba¤l› de¤il, kendinden olupezelî ve ebedî olan Allah.vücub-u vücut: varl›¤› gerekli ol-mak, olmamas› imkâns›z olmak,varl›¤› zarurî ve vacip olmak, vaz-geçilmez olmak.zat: büyüklük ve yücelik sahibiAllah’›n zat›.Zat-› Vacibü’l-Vücud: varl›¤›mutlaka gerekli olan zat, Cenab-›Allah.zevk-i imanî: iman›n verdi¤izevk.

beyan: anlatma, aç›klama.bu’diyet-i mekân: mekân,yer uzakl›¤›.bürhan: delil, ispat.dair: alâkal›, ait, ilgili.hakaik: hakikatler, do¤rular,gerçekler.hakaik-› miraciye: mirac›niçinde gizli olan hakikatler.hakikat: gerçek, bir fleyin as-l› ve esas›.

ifade: anlatma, bildirme.ihtar: hat›rlatma.ihtisar: k›saltma, özetleme.iktifaen: yeterli görerek.isti¤na-i zatî: Allah’›n hiç birfleye muhtaç olmamas›.izah: aç›klama, anlatma.kabil-i tabir: yoruma aç›k, ta-bir edilebilir.kemal-i mutlaka: sonsuz ves›n›rs›z mükemmellik.

kinaye: maksad›, kapal› birflekilde ve dolayl› olarak anla-tan söz.kudsiyet: kutsall›k, her türlükusur ve noksandan uzakolufl.mahlûkat: yarat›lm›fllar, var-l›klar.malûm: bilinen.mana: anlam.mekân: yer.

1. Kastalânî, Mevahibü’l-Ledünniye (fierh: Zeganî), 6:93-100.

Page 514: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Cenab-› Hak bize gayet kariptir; biz Ondan gayet de-recede uza¤›z. Nas›l ki, günefl, elimizdeki âyine vas›tas›y-la bize gayet yak›nd›r ve yerde her bir fleffaf fley, kendi-ne bir nevi arfl ve bir çeflit menzil olur. E¤er güneflin flu-uru olsayd›, bizimle âyinemiz vas›tas›yla muhabere eder-di. Fakat biz ondan dört bin sene uza¤›z. Bilâteflbih velâtemsil, fiems-i Ezelî, her fleye daha yak›nd›r. Çünkü Va-cibü’l-Vücud’dur, mekândan münezzehtir. Hiçbir fleyOna perde olamaz. Fakat her fley nihayet derecede On-dan uzakt›r.

‹flte, Mirac›n uzun mesafesiyle, 1 pój/QnƒrdG pπrÑnM røpe p¬r«ndpG oÜnôrbnG oørënfnh ’in ifade etti¤i mesafesiz-

li¤in s›rr›yla, hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâ-m›n gitmesinde çok mesafeyi tayyederek gitmesi ve an-›vahitte yerine gelmesi s›rr› bundan ileri geliyor. Resul-iEkrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n Mirac›, onun seyrüsülû-kudur, onun ünvan-› velâyetidir.

Ehl-i velâyet, nas›l ki seyrüsülûk-u ruhanî ile, k›rk gün-den tâ k›rk seneye kadar bir terakki ile, derecat-› imani-yenin hakkalyakîn derecesine ç›k›yor. Öyle de, bütün ev-liyan›n sultan› olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-lâm, de¤il yaln›z kalbi ve ruhu ile, belki hem cismiyle,hem havâss›yla, hem letaifiyle, k›rk seneye mukabil k›rkdakikada, velâyetinin keramet-i kübras› olan Mirac› ilebir cadde-i kübra açarak hakaik-› imaniyenin en yüksekmertebelerine gitmifl, Miraç merdiveniyle Arfla ç›km›fl,

aleyhissalâtü vesselâm: “salâtve selâm onun üzerine olsun,”anlam›nda.an-› vahit: bir anda.arfl: dokuzuncu ve en sonuncugök tabakas›, gö¤ün en yüksekkat›. Allah’›n büyüklü¤ünün veyüceli¤inin tecelli etti¤i yer; taht.âyine: ayna.bilâteflbih ve lâtemsil: benzet-memekle ve örnek gösterme-mekle birlikte (benzetmek ve ör-nek getirmek gibi olmas›n).cadde-i kübra: büyük cadde.derecat-› imaniye: iman›n dere-celeri, mertebeleri.ehl-i velâyet: velî olanlar, Allah’›ndostlu¤unu kazananlar, velîlik s›-fat›n› tafl›yanlar.evliya: velîler, Allah dostlar›.gayet: son derece, çok.hakaik-› imaniye: iman hakikat-leri.hakkalyakîn: yaflayarak bilme,bilginin en kesin hâli.havâs: hisler, duygular.karip: yak›n.keramet-i kübra: en büyük ke-ramet.letaif: lâtifeler, insan›n manevîyap›s›nda bulunan ince ve hassasduygular.mekân: yer.menzil: yer, mekân.mertebe: derece, makam..mesafe: uzakl›k.Miraç: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed Efendimizin, Recep ay›-n›n 27. gecesinde Cenab-› Hakk›nhuzuruna ruhen, cismen, hâlenç›kmas› mu’cizesi.muhabere: haberleflme.mukabil: karfl›, karfl›l›k.münezzeh: uzak, muhtaç olma-yan, berî.nevi: tür, çeflit.

nihayet: son.perde: engel.Resul-i Ekrem: Allah’›n ende¤erli ve en cömert elçisiolan Hz. Muhammed.seyrüsülûk: Peygamberimi-zin miraçta Allah’›n huzurunayükselirken maddî ve manevîolarak yapt›¤› yolculuk; ma-nevî âlemlerde yol katetme.seyrüsülûk-u ruhanî: ruh ilebaz› manevî mertebe ve ma-

kamlara yükselme, yolculuketme.sultan: maneviyat büyükleri-ne verilen ünvan.fiems-i Ezelî: ezelî günefl; var-l›¤›n›n bafllang›c› olmayan veher fleyi nurland›ran Cenab-›Hak.fluur: bir fleyi anlama, tan›mave kavrama gücü; anlay›fl, id-rak.tayy: atlama, aflma, geçme.

terakki: ilerleme, yükselme,geliflme.ünvan-› velâyet: velâyet ün-van›, velîlik s›fat›.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zarurîve zatî olan; varl›¤› baflkas›n›nvarl›¤›na ba¤l› de¤il, kendin-den olup ezelî ve ebedî olanAllah.vas›ta: arac›, arac›l›k.velâyet: velîlik, ermifllik, Al-lah dostlu¤u.

1. Ve biz ona flah damar›ndan daha yak›n›z. (Kaf Suresi: 16.)

516 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 515: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Kab-› Kavseyn makam›nda, hakaik-› imaniyenin en bü-yü¤ü olan iman-› billâh ve iman-› bilahireti aynelyakîn,gözüyle müflahede etmifl, Cennete girmifl, saadet-i ebe-diyeyi görmüfl, o Mirac›n kap›s›yla açt›¤› cadde-i kübray›aç›k b›rakm›fl. Bütün evliya-i ümmeti, seyrüsülûk ile, de-recelerine göre, ruhanî ve kalbî bir tarzda o Mirac›n göl-gesi içinde gidiyorlar.

BEfi‹NC‹ NÜKTE

Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunmas›, gayet nafive güzel âdettir ve müstahsen bir âdet-i ‹slâmiyedir. Bel-ki hayat-› içtimaiye-i ‹slâmiyenin gayet lâtif ve parlak vetatl› bir medar-› sohbetidir. Belki, hakaik-› imaniyenin ih-tar› için en hofl ve flirin bir derstir. Belki, iman›n envar›-n› ve muhabbetullah ve aflk-› Nebevîyi göstermeye vetahrike en müheyyiç ve müessir bir vas›tad›r. Cenab-›Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin ve SüleymanEfendi gibi mevlit yazanlara Cenab-› Hak rahmet etsin,yerlerini Cennetü’l-Firdevs yaps›n. Âmin.

HatimeMadem flu kâinat›n Hâl›k’›, her nevide bir ferd-i müm-

taz ve mükemmel ve cami halk edip, o nev’in medar-›fahri ve kemali yapar; elbette, esmas›ndaki ‹sm-i Azamtecellisiyle, bütün kâinata nispeten mümtaz ve mükem-mel bir ferdi halk edecek. Esmas›nda bir ‹sm-i Azam ol-du¤u gibi, masnuat›nda da bir ferd-i ekmel bulunacak ve

MEKTUBAT | 517 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

ihtar: hat›rlatma.iman: inanç, itikat.iman-› bilahiret: ahirete iman.iman-› billâh: Allah’a iman.‹sm-i Azam: en büyük isim, Ce-nab-› Hakk›n bin bir isminden enbüyük ve manaca di¤er isimlerikuflatm›fl olan›.Kab-› Kavseyn: iki yay mesafesi.Hz. Muhammed’in miraca ç›k›fl›y-la vard›¤› son nokta. Bütün yara-t›lanlar› arkas›na al›p Yaratanlamüflerref ve muhatap oldu¤umakam.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kalbî: kalple ilgili, kalbe ait.lâtif: hofl, güzel.makam: yer, mevki.masnuat: sanatla yap›lm›fl fleyler.medar-› fahir ve kemal: övünmeve mükemmellik sebebi.medar-› sohbet: sohbet sebebi,vesilesi.Mevlid: Hz. Muhammed’in do¤u-mu menk›besi ve hayat› ile ilgilieser, Süleyman Çelebi’nin bu ko-nudaki meflhur ve yayg›n eseri.Mevlid-i Nebevî: Peygamberimi-zin (a.s.m.) do¤umunu anlatanmanzum eser.Miraciye: Mevlidin Peygamberi-mizin Miraca, Allah kat›na ç›k›fl›n›anlatan bölümü.Miraç: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed (a.s.m.) Efendimizin, Re-cep ay›n›n 27. gecesinde Cenab-›Hakk›n huzuruna ruhen, cismen,hâlen ç›kmas› mu’cizesi.muhabbetullah: Allah sevgisi.müessir: etkili, tesirli.müheyyiç: heyecan uyand›ran,heyecanland›ran.mükemmel: noksans›z, tam; ha-rika.mümtaz: seçkin.müstahsen: güzel karfl›lanan, be-¤enilen.müflahede: bakma, seyretme,görme.nafi: faydal›, yararl›.nevi: tür, çeflit.nispeten: k›yasla, oranla.nükte: herkesin anlayamad›¤› in-ce mana, ancak dikkat edildi¤in-de anlafl›lan ince söz ve mana.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama, flefkat gös-terme.ruhanî: ruh ile ilgili.saadet-i ebediye: sonsuz mutlu-luk.seyrüsülûk: manevî ve ruhî yol-culuk.tahrik: harekete geçirme, teflviketme.tecelli: yans›ma, görünme.vas›ta: araç, vesile.

âdet: gelenek, al›flkanl›k.âdet-i ‹slâmiye: ‹slâmî âdet,gelenek.âmin: “Yâ Rabbi! kabul et”anlam›nda dua.aflk-› Nebevî: peygamber afl-k›, peygambere duyulan flid-detli sevgi.aynelyakîn: gözle görür de-recede inanma; bir fleyi göre-rek ve seyrederek bilme.cadde-i kübra: büyük cadde.Cennetü’l-Firdevs: FirdevsCenneti, Cennetin en yüksek

derecesi.ebed: sonsuzluk.envar: nurlar, ayd›nl›klar.esma: adlar, isimler.evliya-i ümmet: Peygambe-rimizin ümmetinden olan ve-lîler, Allah dostlar›.ferd-i ekmel: mükemmelfert, kifli, zat.ferd-i mümtaz ve mükem-mel ve cami: seçilmifl, kusur-suz ve bütün güzelliklerin vefarkl› özelliklerin kendisindetopland›¤› fert, flah›s.

gayet: son derece, çok.hakaik-› imaniye: iman haki-katleri.halk etmek: yaratma.Hâl›k: yoktan yaratan, herfleyi yoktan var eden, yarat›-c›; Allah.hatime: son söz, bir eserinsonuç k›sm›.hayat-› içtimaiye-i ‹slâmiye:‹slâm›n sosyal hayat›, ‹slâmi-yetin getirmifl oldu¤u kurallarçerçevesinde oluflturulantoplum hayat›.

Page 516: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kâinata münteflir kemalât› o fertte cem’ edip, kendinemedar-› nazar edecek.

O fert, herhâlde zîhayattan olacakt›r. Çünkü enva-›kâinat›n en mükemmeli zîhayatt›r. Ve herhâlde, zîhayatiçinde, o fert, zîfluurdan olacakt›r. Çünkü, zîhayat›n en-va› içinde en mükemmeli zîfluurdur. Ve herhâlde, o ferd-iferit, insandan olacakt›r. Çünkü, zîfluur içinde hadsiz te-rakkiyata müstait, insand›r. Ve insanlar içinde, herhâldeo fert Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olacakt›r.Çünkü, zaman-› Âdem’den flimdiye kadar hiçbir tarih,onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez. Zira, Ozat, küre-i arz›n yar›s›n› ve nev-i beflerin beflten birisinisaltanat-› maneviyesi alt›na alarak, bin üç yüz elli senekemal-i haflmetle saltanat-› maneviyesini devam ettirip,bütün ehl-i kemale, bütün enva-› hakaikte bir üstad-› küllhükmüne geçmifl. Dost ve düflman›n ittifak›yla, ahlâk-›hasenenin en yüksek derecesine sahip olmufl; bidayet-iemrinde, tek bafl›yla bütün dünyaya meydan okumufl;her dakikada yüz milyondan ziyade insanlar›n vird-i ze-ban› olan Kur’ân-› Mu’cizülbeyan’› göstermifl bir zat, el-bette o ferd-i mümtazd›r, ondan baflkas› olamaz. Bu âle-min hem çekirde¤i, hem meyvesi odur.

p GnƒrfnG pOnón©pH oΩnÓ°sùdGnh oInÓ°südnG =/¬pÑrën°Unh /¬pd'G '=¤nYnh p¬r«n∏nY1 Én¡pJGnOƒoLrƒnenh päÉnæpFBÉnµrdG

‹flte böyle bir zat›n mevlit ve mirac›n› dinlemek, yaniterakkiyat›n›n mebde ve müntehas›n› iflitmek, yani tarih-çe-i hayat-› maneviyesini bilmek, O zat› kendine reis ve

ahlâk-› hasene: güzel ahlâk.Âl ve Ashap: Peygamberimizinaile fertleri ve Sahabeler.âlem: kâinat, cihan, bütün yara-t›lm›fllar.aleyhissalâtü vesselâm: “salâtve selâm onun üzerine olsun” an-lam›nda.bidayet-i emir: iflin bafllang›c›.cem etme: toplama, bir araya ge-tirme.ehl-i kemal: olgun ve de¤erli ki-fliler, kemal sahibi olanlar.enva: çeflitler, türler, neviler.enva-› hakaik: bütün hakikatler,hakikatlerin türleri, çeflitleri.enva-› kâinat: var olan fleylerintürleri, varl›klar›n çeflitleri.ferd-i ferit: efli, benzeri olmayanfert, seçilmifl zat.ferd-i mümtaz: seçilmifl kifli, seç-kin fert.fert: flah›s, kifli.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.ittifak: fikir birli¤i, söz birli¤i.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kemalât: mükemmellikler.kemal-i haflmet: mükemmel birbüyüklük ve heybet.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan: aç›kla-malar›yla ak›llar› benzerini yap-maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-rîm, beyan› befler takatinin hari-cinde olan Kur’ân-› Kerîm.küre-i arz: dünya, yer küre.mebde: bafllang›ç, temel.medar-› nazar: göz önünde bu-lundurulmas› gereken.mevcudat: varl›klar.mevlit: do¤um.meydan okumak: mücadeleyedavet etmek.Miraç: Peygamberimiz Hz. Mu-hammed Efendimizin, Recep ay›-

n›n 27. gecesinde Cenab-›Hakk›n huzuruna ruhen, cis-men, hâlen ç›kmas› mu’cizesi.münteha: ulafl›labilen en sonyer, en son nokta.münteflir: yay›lan, yay›lm›fl.müstait: kabiliyetli.nevi: tür, çeflit.nev-i befler: insan nev’i, in-sanl›k, bütün insanlar.reis: baflkan.salât: Hz. Peygambere dua;

Hz. Muhammed’e, ashab›na,ailesine Allah’›n rahmet vema¤firetini, meleklerin isti¤-far›n› ve mü’minlerin dualar›-n› dileme.saltanat-› maneviye: manevîsaltanat, hâkimiyet.tarihçe-i hayat-› maneviye:manevî hayat hikâyesi.terakkiyat: yükselifller, ilerle-meler, geliflmeler.üstad-› küll: her çeflit ilimde,

her hususta çok ileri bilgisiolan, herkesin üstad›.vird-i zeban: dilden düflme-yen dua ve zikir.zaman-› Adem: Hz. Adem za-man›, insanl›¤›n ilk devresi.zat: kifli, flah›s, fert.zîhayat: hayat sahibi.zira: çünkü.zîfluur: fluur sahibi.ziyade: çok, fazla.

1. Ona ve onun Âl ve Ashab›na kâinat›n nevileri ve mevcudat› adedince salât ve selâm olsun.

518 | MEKTUBATY‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

Page 517: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

seyyid ve imam ve flefî telâkki eden mü’minlere ne kadarzevkli, fahirli, nurlu, nefleli, hay›rl› bir müsamere-i ulvi-ye-i diniye oldu¤unu anla.

Yâ Rab! Habib-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hür-metine ve ‹sm-i Azam hakk›na, flu risaleyi neflredenlerinve rüfekas›n›n kalplerini envar-› imaniyeye mazhar vekalemlerini esrar-› Kur’âniyeye naflir eyle ve onlara s›-rat-› müstakimde istikamet ver. Âmin.

1 oº«/µ`n◊r G oº«/∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉ'ænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑ°oS2 ≈/bÉnÑrdGnƒog »/bÉnÑrdnG

Said Nurs î

®Yirmi Beflinci Mektup

Telif edilmemifltir.

MEKTUBAT | 519 Y‹RM‹ DÖRDÜNCÜ MEKTUP

hürmet: riayet, ihtiram, sayg›.imam: kendisine uyulan ve ön-der olan kimse.‹sm-i Azam: en büyük isim, Ce-nab-› Hakk›n bin bir isminden enbüyük ve manaca di¤er isimlerikuflatm›fl olan›.istikamet: yön, taraf; Allah’a yö-nelme, Allah’a kulluk etme.mazhar: eriflmifl, kavuflmufl.mü’min: Allah’a iman eden, ina-nan.neflir: da¤›tma, yayma.noksan: eksik, kusur.nur: ayd›nl›k.Rab: yaratan, besleyen büyüten,terbiye eden, Allah.risale: belli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.rüfeka: arkadafllar, refikler.seyyid: efendi, reis.s›rat-› müstakim: do¤ru yol.flefî’: flefaat eden, bir suçun ba-¤›fllanmas› için arac›l›k eden.telâkki: kabul etme alma.tenzih: Allah’› flan›na lây›k olma-yan fleylerden, her türlü eksik venoksandan uzak ve yüce tutma.

aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.âmin: “Yâ Rabbi! Öyle olsun,kabul eyle!” anlam›nda du-an›n sonunda söylenir.Bâkî: yok olmayan, sürekli vekal›c› olan, bütün varl›klaryok olurken yok olmayan ve

bütün varl›klar yok olduktansonra da zat›yla var olacaktek varl›k; Allah.envar-› imaniye: iman nurla-r›, imana ait par›lt›lar.esrar-› Kur’âniye: Kur’ân’›ns›rlar›, Kur’ân’a ait gizlilikler.fahir: iftihar, övünme, gurur.Habib-i Ekrem: Allah’›n en

sevgili ve de¤erli kulu olanHz. Muhammed.hakk›yla bilmek: en do¤ru-sunu, eksiksiz ve tam olarakbilmek.hikmetle yapmak: belirli ga-yelere yönelik, faydal›, an-laml› ve yerli yerinde yap-mak.

1. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

2. Bâkî olan ancak Allah’t›r.

Page 518: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Yirmi Alt›nc› Mektupfiu Yirmi Alt›nc› Mektup, birbiriyle münasebeti az

Dört Mebhast›r.

Birinci Mebhas2 /√pórªnëpH oípqÑ°nùoj s’pG mAr∆nT røpe r¿pGnh 1 | o¬nfÉnërÑ°oS /¬pª°rSÉpH

W3 oº«/∏n©rdG o™«/ª°sùdG nƒog o¬sfpG $ÉpH ròp©nà°rSÉna lÆrõnf p¿Én£r«°sûdG nøpe n∂sæ`nZnõrænj ÉsepGnh

Hüccetü’l-Kur’ân Aleflfleytan ve Hizbihî‹BL‹S‹ ‹LZAM, fleytan› ifhâm, ehl-i tu¤yan› iskât eden

Birinci Mebhas, bîtarafâne muhakeme içinde fleytan›nmüthifl bir desisesini kat’î bir surette reddeden bir vak›-ad›r. O vak›an›n mücmel bir k›sm›n› on sene evvel Le-maat’ta yazm›flt›m. fiöyle ki:

Bu risalenin telifinden on bir sene evvel, ramazan-› fle-rifte, ‹stanbul’da, Bayezit Cami-i fierifinde haf›zlar› dinli-yordum. Birden, flahs›n› görmedim, fakat manevî bir sesiflittim gibi bana geldi; zihnimi kendine çevirdi. Hayalendinledim. Bakt›m ki, bana der:

uzak ve yüce tutma.tesbih: Allah’› bütün kusur venoksan s›fatlardan uzak tut-

ma, flan›na lây›k ifadelerle an-ma.vak›a: olay.

vesvese: kalbe gelen as›ls›z,kötü ve sinsi düflünce.zihin: kavrama gücü, dikkat.

1. Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.2. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)3. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla. • fieytandan sana bir vesvese geldi¤inde Allah’a s›-

¤›n. fiüphesiz ki O her fleyi hakk›yla ifliten, her fleyi hakk›yla bilendir. (Fuss›let Suresi: 36.)

520 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

bîtarafâne: tarafs›zca.Cami-i fierif: fierefli Cami.desise: gizli hile.ehl-i tu¤yan: Allah’a isyan edenazg›n ve sapk›n kifliler.evvel: önce.haf›z: Kur’ân-› Kerîm’i tamamenezberleyen ve okuyan kimse.hak: do¤ru, gerçek.hayalen: hayalî bir flekilde.Hüccetü’l-Kur’ân Aleflfleytan veHizbihî: fieytan ve onun taraftar-lar›na karfl› Kur’ân’›n delili. ‹blis: fleytanifhâm: delil gösterip, ispat edereksusturma.ilzam: susturma, cevap veremezhale getirme.iskât etme: susturma, cevap ve-remeyecek hale getirme.kat’î: kesin.kusur: eksiklik.Lemaat: par›lt›lar, Risale-i NurKülliyat›ndan bir eserin ad›.manevî: manaya ait, maddî ol-mayan.mebhas: bahis, konu, bölüm.muhakeme: de¤erlendirme.mücmel: öz, özet, k›sa.münasebet: ilgi, alâka.müthifl: dehfletli, korkunçnoksan: eksiklik, kusur.Rahîm: sonsuz flefkat ve merha-met sahibi Allah.Rahman: rahmeti bütün herkeseyay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›nr›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-ne alan rahmetin sahibi Allah.ramazan-› flerif: Kutsal Ramazanay›.risale: belirli bir konuda yaz›lm›flküçük kitap.suret: flekil, biçim.telif: yazmak, kaleme almak.tenzih etme: lây›k olmayan fley-lerden, eksik ve noksanlardan

* Yirmi Alt›nc› Mektubunbir k›sm› 1931’de, bir k›s-m› da 1932’de Barla’daTürkçe olarak telif edil-mifltir.

Page 519: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

“Sen Kur’ân’› pek âlî, çok parlak görüyorsun. Bîtara-fâne muhakeme et, öyle bak. Yani, bir befler kelâm› farzet, bak. Acaba o meziyetleri, o ziynetleri görecek mi-sin?”

Hakikaten ben de ona aldand›m, befler kelâm› farzedip öyle bakt›m. Gördüm ki, nas›l Bayezit’in elektrikdü¤mesi çevrilip söndürülünce ortal›k karanl›¤a düfler;öyle de, o farz ile, Kur’ân’›n parlak ›fl›klar› gizlenmeyebafllad›.

O vakit anlad›m ki, benim ile konuflan fleytand›r; benivartaya yuvarland›r›yor. Kur’ân’dan istimdat ettim. Bir-den, bir nur kalbime geldi, müdafaaya kat’î bir kuvvetverdi. O vakit flöylece fleytana karfl› münazara bafllad›.

Dedim: Ey fleytan! Bîtarafâne muhakeme, iki taraf or-tas›nda bir vaziyettir. Hâlbuki, hem senin, hem insanda-ki senin flakirtlerin, dedi¤iniz bîtarafâne muhakeme ise,taraf-› muhalifi iltizamd›r, bîtarafl›k de¤ildir. Muvakkatenbir dinsizliktir. Çünkü, Kur’ân’a kelâm-› befler diye bak-mak ve öyle muhakeme etmek, fl›kk-› muhalifi esas tut-makt›r, bat›l› iltizamd›r; bîtarafâne de¤ildir. Belki bat›latarafgirliktir.

fieytan dedi ki: “Öyle ise, ne Allah’›n kelâm›, ne debeflerin kelâm› deme; ortada farz et, bak.”

Ben dedim: O da olamaz. Çünkü, münazaünfîh birmal bulunsa, e¤er iki müddei birbirine yak›n ise ve kur-biyet-i mekân varsa, o vakit, o mal ikisinden baflka biri-nin elinde veya ikisinin elleri yetiflecek bir surette bir

MEKTUBAT | 521 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

suret: flekil, biçim.flakirt: ö¤renci.fl›kk-› muhalif: karfl› taraf, karfl›görüfl.tarafgirlik: taraftarl›k.taraf-› muhalif: karfl› taraf.vakit: zaman.varta: uçurum, tehlike.vaziyet: durum, durufl.ziynet: süs.

âlî: yüce, yüksek.bat›l: do¤ru ve hakl› olma-yan, yanl›fl.befler: insan.bîtarafâne: tarafs›zca.bîtarafl›k: tarafs›zl›k.esas: as›l, gerçek.farz etmek: öyle kabul et-mek, varsaymak.

hakikaten: gerçekten.iltizam: birinin taraf›n› tutma.istimdat etme: yard›ma iste-me.kat’î: kesin.kelâm: söz, ifade.kelâm-› befler: insan sözü.kurbiyet-i mekân: yer yak›n-l›¤›.

meziyet: üstün özellik.muhakeme: de¤erlendirme.muvakkaten: geçici olarak.müdafaa: savunma.müddei: iddia sahibi, davac›.münazara: tart›flma.münazaünfîh: ihtilâfl›, hak-k›nda tart›fl›lan.nur: ilim; ziya, ayd›nl›k.

Page 520: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

yere b›rak›lacak. Hangisi ispat etse, o al›r. E¤er o ikimüddei birbirinden gayet uzak, biri maflr›kta, biri ma¤-ripte ise, o vakit, kaideten, sahibülyed kim ise onun elin-de b›rak›lacakt›r. Çünkü ortada b›rakmak kabil de¤ildir.

‹flte, Kur’ân k›ymettar bir mald›r. Befler kelâm› Ce-nab-› Hakk›n kelâm›ndan ne kadar uzaksa, o iki taraf okadar, belki hadsiz birbirinden uzakt›r. ‹flte, serâdan Sü-reyya’ya kadar birbirinden uzak o iki taraf ortas›nda b›-rakmak mümkün de¤ildir. Hem, ortas› yoktur. Çünkü,vücut ve adem gibi ve nak›zeyn gibi iki z›tt›rlar; ortas›olamaz. Öyle ise, Kur’ân için sahibülyed, taraf-› ‹lâhîdir.Öyle ise, Onun elinde kabul edilip, öylece delâil-i ispatabak›lacak. E¤er öteki taraf, onun kelâmullah oldu¤unadair bütün bürhanlar› birer birer çürütse, elini ona uzata-bilir; yoksa uzatamaz.

Heyhat! Binler berahin-i kat’iyenin m›hlar›yla Arfl-›Azama çak›lan bu muazzam p›rlantay›, hangi el bütün om›hlar› söküp, o direkleri kesip, onu düflürebilir?

‹flte, ey fleytan, senin ra¤m›na, ehl-i hak ve insaf busuretteki hakikatli muhakeme ile muhakeme ederler.Hatta, en küçük bir delilde dahi Kur’ân’a karfl› imanlar›-n› ziyadelefltirirler.

Senin ve flakirtlerinin gösterdi¤i yol ise: Bir kere beflerkelâm› farz edilse, yani Arfla ba¤lanan o muazzam p›r-lanta yere at›lsa, bütün m›hlar›n kuvvetinde ve çok bür-hanlar›n metanetinde bir tek bürhan lâz›m ki onu yerdenkald›r›p Arfl-› Manevîye çaks›n—tâ küfrün zulümat›ndan adem: yokluk.

arfl: en yüksek gök tabakas›, Al-lah’›n büyüklü¤ünün ve yüceli¤i-nin tecelli etti¤i yer.Arfl-› Azam: en büyük arfl; Ce-nab-› Hakk›n kudret ve saltanat›-n›n en büyük dairesi, yüceler yü-cesi ‹lâhî makam.Arfl-› Manevî: manevî arfl.berahin-i kat’iye: kesin deliller.befler: insan.bürhan: delil.Cenab-› Hak: hakk›n ta kendisiolan, fleref ve yücelik sahibi Allah.dair: ait, ilgili.delâil-i ispat: ispat delilleri.ehl-i hak ve insaf: do¤ru ve hakyolda olan insaf sahibi kimseler.

522 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

farz etmek: öyle kabul et-mek, varsaymak.gayet: son derece, çok.hadsiz: s›n›rs›z.hakikat: gerçek ve do¤ru.heyhat: çok yaz›k.iman: inanç, itikat.ispat: do¤ruyu delillerle gös-terme.kabil: mümkün, olabilir.kaideten: kural gere¤i.kelâm: söz, konuflma.kelâmullah: Allah’›n kelâm›.k›ymettar: k›ymetli, de¤erli.

küfür: imans›zl›k, dinsizlik.lâz›m: gerekli.ma¤rip: bat›.maflr›k: do¤u.metanet: sa¤laml›k, dayan›k-l›l›k.m›h: çivi.muazzam: çok büyük.muhakeme: de¤erlendirme.müddei: iddia sahibi, davac›.nak›zeyn: birbirine z›t olaniki fley.p›rlanta: k›ymetli parlak el-mas.

ra¤m›na: aksine, z›dd›na.sahibülyed: sahip olan el;mal sahibi, mal› elinde tutankimse.sera: yer, dünya.suret: flekil, biçim, tarz.Süreyya: Ülker tak›m y›ld›z›.flakirt: ö¤renci.taraf-› ‹lâhî: Allah’›n taraf›.vücut: varl›k.z›t: ters.ziyade: çok, fazla.zulümat: karanl›klar.

Page 521: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

kurtulup iman›n envar›na eriflsin. Hâlbuki, buna muvaf-fak olmak pek güçtür. Onun için, senin desisen ile, flu za-manda bîtarafâne muhakeme sureti alt›nda çoklar› iman-lar›n› kaybediyorlar.

fieytan döndü ve dedi: “Kur’ân befler kelâm›na benzi-yor; onlar›n muhaveresi tarz›ndad›r. Demek befler kelâ-m›d›r. E¤er Allah’›n kelâm› olsa, Ona yak›flacak, her ci-hetçe harikulâde bir tarz› olacakt›. Onun sanat› nas›l be-fler sanat›na benzemiyor; kelâm› da benzememeli.”

Cevaben dedim: Nas›l ki Peygamberimiz (a.s.m.),mu’cizat›ndan ve hasaisinden baflka, ef’al ve ahval ve et-var›nda befleriyette kal›p, befler gibi âdet-i ‹lâhiyeye veevamir-i tekviniyesine münkad ve mutî olmufl. O da so-¤uk çeker, elem çeker ve hakeza… Her bir ahval ve et-var›nda harikulâde bir vaziyet verilmemifl; tâ ki ümmeti-ne ef’aliyle imam olsun, etvar›yla rehber olsun, umumharekât›yla ders versin. E¤er her etvar›nda harikulâde ol-sa idi, bizzat her cihetçe imam olamazd›, herkese mür-flid-i mutlak olamazd›, bütün ahvaliyle rahmetenlilâlemînolamazd›.

Aynen öyle de, Kur’ân-› Hakîm, ehl-i fluura imamd›r,cin ve inse mürflittir, ehl-i kemale rehberdir, ehl-i hakika-te muallimdir. Öyle ise, beflerin muhaverat› ve üslûbutarz›nda olmak zarurî ve kat’îdir. Çünkü, cin ve ins mü-nacat›n› ondan al›yor, duas›n› ondan ö¤reniyor, mesaili-ni onun lisan›yla zikrediyor, edeb-i muaflereti ondan taal-lüm ediyor ve hakeza, herkes onu merci yap›yor. Öyle

MEKTUBAT | 523 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

mu’cizat: mu’cizeler, Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.muhakeme: de¤erlendirme.muhaverat: karfl›l›kl› konuflma-lar.muhavere: karfl›l›kl› konuflma.mutî: emre uyan.muvaffak: baflar›l›.münacat: Allah’a yalvarma, dua.münkad: boyun e¤en.mürflid-i mutlak: her konudado¤ru yolu gösteren.mürflit: do¤ru yolu gösteren.rahmeten lilâlemîn: âlemlererahmet olarak gönderilen.rehber: yol gösteren, k›lavuz.suret: flekil, biçim.taallüm etme: ö¤renme.tarz: flekil, biçim.umum: bütün.ümmet: bütün Müslümanlar.üslûp: kendine has ifade flekli.vaziyet: durum.zarurî: zorunlu.zikretme: anma.

âdet-i ‹lâhiye: ‹lâhî kanun.ahval: hâller, durumlar.befler: insan.befleriyet: insanl›k.bîtarafâne: tarafs›zca.bizzat: kendisi, zat›yla.cihetçe: yönüyle, yan›yla.desise: gizli hile.edeb-i muafleret: görgü veahlâk kurallar›.ef’al: fiiller.ehl-i hakikat: gerçe¤i buluponun peflinden gidenler.ehl-i kemal: olgun, mükem-

mel kifliler.ehl-i fluur: fluur sahibi olan-lar.elem: ac›, üzüntü.envar: nurlar, ayd›nl›klar.etvar: tav›rlar, hâl ve hare-ketler.evamir-i tekviniye: yar›t›l›flaait kanunlar.hakeza: bunun gibi, benzeri.harekât: hareketler.harikulâde: ola¤anüstü.hasais: vas›flar, özellikler.imam: önde ve ileride olan,

delil, rehber.iman: inanç, itikat.ins: insan.kat’î: kesin.kelâm: söz, ifade.Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.lisan: dil.merci: baflvurulacak yer, kay-nak.mesail: meseleler, önemli ko-nular.muallim: ö¤retmen.

Page 522: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ise, e¤er Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm›n Tur-i Sina’da iflit-ti¤i kelâmullah tarz›nda olsa idi, befler bunu dinlemekteve iflitmekte tahammül edemezdi ve merci edemezdi.Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm gibi bir ulülazm, ancak bir-kaç kelâm› iflitmeye tahammül etmifltir. Mûsa Aleyhisse-

lâm demifl: 1 pánæp°ùrdn’rG p™«pªnL oIsƒob p‹ *G n∫Énb ?n∂oenÓnc Gnònµ'gnG

fieytan yine döndü, dedi ki: “Kur’ân’›n mesaili gibi,çok zatlar o çeflit mesaili din nam›na söylüyorlar. Onuniçin, bir befler, din nam›na böyle bir fley yapmak müm-kün de¤il mi?”

Cevaben, Kur’ân’›n nuruyla dedim ki:Evvelâ: Dindar bir adam, din muhabbeti için, “Hak

böyledir, hakikat budur, Allah’›n emri böyledir” der. Yok-sa, Allah’› kendi keyfine konuflturmaz. Hadsiz derecehaddinden tecavüz edip, Allah’›n taklidini yap›p, Onun

yerinde konuflmaz. 2 $G n¤nY nÜnònc røs` p‡ oºn∏rXnG rønªna düstu-

rundan titrer.Ve saniyen: Bir befler kendi bafl›na böyle yapmas› ve

muvaffak olmas› hiçbir cihetle mümkün de¤ildir, belkiyüz derece muhaldir. Çünkü, birbirine yak›n zatlar birbi-rini taklit edebilirler. Bir cinsten olanlar birbirinin sureti-ne girebilirler. Mertebece birbirine yak›n olanlar birbiri-nin makamlar›n› taklit edebilirler. Muvakkaten insanlar›i¤fal ederler; fakat daimî i¤fal edemezler. Çünkü, ehl-idikkat nazar›nda, alâküllihâl, etvar ve ahvali içindeki ta-sannuatlar ve tekellüfatlar sahtekârl›¤›n› gösterecek; hile-si devam etmeyecek.

ahval: hâller, durumlar.ala külli hâl: her durumda.aleyhisselâm: selâm onun üzeri-ne olsun.befler: insan.cihet: yön, taraf.daimî: sürekli, devaml›.dindar: dinin emirlerini yerinegetiren.düstur: kural, prensip.ehl-i dikkat: dikkatli olanlar, dik-kat sahipleri.etvar: tav›rlar, hâl ve hareketler.evvelâ: birinci olarak.haddinden tecavüz etmek: s›n›r›afl›p söz ve harekette ileri gitmek.hadsiz: s›n›rs›z.hak: do¤ru, gerçek.hakikat: gerçek, do¤ru.hile: aldatmaya yönelik davran›fl.i¤fal etmek: yan›ltmak, aldat-mak.kelâm: söz, konuflma.kelâmullah: Allah’›n kelâm›, sö-zü.keyif: istek, arzu.makam: manevî mevki.merci: baflvurulacak yer, kaynak.mertebe: rütbe, derece.mesail: meseleler, önemli konu-lar.muhabbet: sevgi.muhal: imkâns›z.

muvaffak: baflar›l›.muvakkaten: geçici olarak.nam›na: ad›na.nazar: bak›fl, görüfl.sahtekâr: sahte fleyler ya-pan, düzenbaz.saniyen: ikinci olarak.suret: k›l›k, görünüfl.tahammül etme: dayanma.

taklit: benzemeye veya ben-zetmeye çal›flma.tasannuat: yapmac›k hare-ketler.tekellüfat: zoraki ve gösteri-fle kap›larak yap›lan hareket-ler.Tur-i Sina: Sina Da¤›.ulülazm: kendilerine yap›lan

türlü iflkencelere tahammüleden Hz. Muhammed, Hz.Hûd, Salih, Lût, fiuayp, ‹sa, Mû-sa, ‹shak, Yakup, Yusuf, Ey-yub, ‹brahim, Nuh Peygam-berler.zalim: zulmeden, haks›zl›keden.zat: kifli, flah›s.

1. “‘Senin konuflman böyle midir?’ Allah buyurdu: ‘Ben bütün dillerin kuvvetine sahibim.’”(Hadis-i flerif: Tefsir-u ‹bni Kesir, 1:505; Mu’cemü’t-Taberanî el-Evsaf, 1:991.)

2. Allah ad›na yalan söyleyenden daha zalim kim vard›r? (Zümer Suresi: 32.)

524 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 523: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

E¤er sahtekârl›kla taklide çal›flan, ötekinden gayetuzaksa, meselâ adî bir adam, ‹bni Sina gibi bir dâhîyiilimde taklit etmek istese ve bir çoban bir padiflah›n va-ziyetini tak›nsa, elbette hiç kimseyi aldatamayacak, belkikendi maskara olacak. Her bir hâli ba¤›racak ki, “Busahtekârd›r!”

‹flte —hâflâ, yüz bin defa hâflâ— Kur’ân befler kelâm›farz edildi¤i vakit, nas›l ki bir y›ld›z böce¤i bin sene tekel-lüfsüz, hakikî bir y›ld›z olarak rasat ehline görünsün?Hem bir sinek, bir sene tamamen tavus suretini tasannu-suz, temafla ehline göstersin? Hem sahtekâr, âmî bir ne-fer, namdar, âlî bir müflirin tavr›n› tak›ns›n, makam›ndaotursun, çok zaman öyle kals›n, hilesini ihsas etmesin?Hem müfteri, yalanc›, itikats›z bir adam, müddet-i öm-ründe daima en sad›k, en emin, en mutekit bir zat›n key-fiyetini ve vaziyetini en müdakkik nazarlara karfl› telâfls›zgöstersin, dâhîlerin nazar›nda tasannuu saklans›n? Buise yüz derece muhaldir; ona hiçbir zîak›l mümkün diye-mez. Ve öyle de farz etmek, bedihî bir muhali vaki farzetmek gibi bir hezeyand›r.

Aynen öyle de, Kur’ân’› kelâm-› befler farz etmek, lâ-z›m gelir ki, âlem-i ‹slâm›n semas›nda bilmüflahede pekparlak ve daima envar-› hakaik› neflreden bir y›ld›z-› ha-kikat, belki bir flems-i kemalât telâkki edilen Kitab-› Mü-bin’in mahiyeti —hâflâ, sümme hâflâ— bir y›ld›z böce¤ihükmünde tasannucu bir beflerin hurafatl› bir düzmesi ol-sun ve en yak›n›nda olanlar ve dikkatle ona bakanlar far-k›nda bulunmas›n ve onu daima âlî ve menba-› hakaik

MEKTUBAT | 525 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

makam: memuriyet yeri.maskara: gülünç, rezil.menba-› hakaik: do¤rular›n, ger-çeklerin kayna¤›.meselâ: örne¤in.muhal: imkâns›z.mutekit: inanan, dindar.müdakkik: dikkatli inceleyen,araflt›ran.müddet-i ömür: ömür süresi.müfteri: iftirac›, herhangi bir kifli-ye yapmad›¤› bir fleyi isnat eden.müflir: en yüksek askerî derece,mareflal.namdar: flan ve flöhret sahibi.nazar: bak›fl, görüfl.nefer: asker.neflretmek: da¤›tmak, yaymak,saçmak.rasat ehli: gökyüzünü gözleyen-ler, uzay bilimciler.sad›k: do¤ru, dürüst.sahtekâr: sahte fleyler yapan,düzenbaz.sema: gökyüzü, gök.suret: görünüfl.sümme: tekrar ve tekrar, sonra.flems-i kemalât: her türlü mü-kemmelli¤in kayna¤› olan günefl.taklit: benzemeye veya benzet-meye çal›flma.tasannu: yapmac›k hareket.tav›r: davran›fl, hâl.tavus: kuyru¤u parlak, güzelrenkli bir kufl.tekellüfsüz: zahmetsiz, zorlan-madan.telâkki etme: kabul etme.telâfls›z: endiflesiz, kayg›s›z.temafla ehli: dikkatli bir flekildebak›p, seyredenler.vaki: olmufl.vakit: zaman.vaziyet: durum, durufl.y›ld›z böce¤i: atefl böce¤i.y›ld›z-› hakikat: hakikat y›ld›z›.zat: kifli, flah›s, fert.zîak›l: ak›l sahibi, ak›ll›.

adî: s›radan, basit.âlem-i ‹slâm: ‹slâm âlemi, ‹s-lâm dünyas›.âlî: yüce, yüksek.âmî: e¤itim görmemifl.bedihî: apaç›k, besbelli.befler: insan.bilmüflahede: gözle görerek.dâhî: efline az rastlan›r dere-cede zeki.daima: her zaman, sürekli.düzmek: uydurmak, olufltur-mak.emin: inan›l›r, güvenilir.

envar-› hakaik: hakikatlerinnurlar›, par›lt›lar›.farz etmek: öyle kabul et-mek, varsaymak.gayet: son derece, çok.hakikî: gerçek.hâl: durum.hâflâ: kesinlikle öyle de¤il, as-la.hezeyan: bofl söz, saçmala-ma.hile: aldatmaya yönelik dav-ran›fl.hurafat: manas›z sözler; bat›l

inan›fllar.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.ihsas etme: hissettirme.ilim: bilim.itikats›z: inançs›z, imans›z.kelâm: söz, ifade.kelâm-› befler: insan sözü.keyfiyet: hâl, durum, özellik.Kitab-› Mübin: iyiyi ve kötü-yü, hayr› ve flerri, do¤ru yolubildiren kitap, Kur’ân-› Kerîm.lâz›m: gerekli.mahiyet: nitelik, esas, özellik.

Page 524: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bir y›ld›z bilsin. Bu ise yüz derece muhal olmakla bera-ber, sen ey fleytan, yüz derece fleytanetinde ileri gitsen,buna imkân verdiremezsin, bozulmam›fl hiçbir akl› kan-d›ramazs›n. Yaln›z, manen pek uzaktan bakt›rmakla al-dat›yorsun; y›ld›z›, y›ld›z böce¤i gibi küçük gösteriyorsun.

Salisen: Hem, Kur’ân’› befler kelâm› farz etmek, lâz›mgelir ki, âsâr›yla, tesirat›yla, netaiciyle âlem-i insaniyetinbilmüflahede en ruhlu ve hayatfeflan, en hakikatli ve sa-adetresan, en cemiyetli ve mu’cizbeyan, âlî meziyetleriy-le yald›zl› bir Furkan’›n gizli hakikati —hâflâ— muavenet-siz, ilimsiz bir tek insan›n fikrinin tasniat› olsun, yak›n›n-da onu temafla eden ve merakla dikkat eden büyük ze-kâlar, ulvî dehalar onda hiçbir zaman, hiçbir cihette sah-tekârl›k ve tasannu eserini görmesin; daima ciddiyeti, sa-mimiyeti, ihlâs› bulsun.

Bu ise, yüz derece muhal olmakla beraber, bütün ah-valiyle, akvaliyle, harekât›yla bütün hayat›nda emaneti,iman›, emniyeti, ihlâs›, ciddiyeti, istikameti gösteren veders veren ve s›dd›kînleri yetifltiren en yüksek, en parlak,en âlî haslet telâkki edilen ve kabul edilen bir zat› en em-niyetsiz, en ihlâss›z, en itikats›z farz etmekle, muzaaf birmuhali vaki görmek gibi, fleytan› dahi utand›racak birhezeyan-› fikrîdir. Çünkü flu meselenin ortas› yoktur. Zi-ra, farz-› muhal olarak, Kur’ân kelâmullah olmazsa, Arfl-tan ferfle düfler gibi sukut eder, ortada kalmaz; mecma-›hakaik iken, menba-› hurafat olur. Ve o harika ferman›gösteren zat —hâflâ, sümme hâflâ— e¤er Resulullah ol-mazsa, âlây›illiyyinden esfel-i safilîne sukut etmek ve

ahval: hâller, durumlar.akval: sözler, konuflmalar.âlây›illiyyin: Allah kat›nda en iyi-lerin derecesi.âlem-i insaniyet: insanl›k âlemiâlî: yüce, yüksek.arfl: en yüksek gök tabakas›, Al-lah’›n büyüklü¤ünün ve yüceli¤i-nin tecelli etti¤i yer.asar: eserlerbefler: insan.bilmüflahede: gözle görerek.cemiyetli: pek çok fleylerle alâ-kal› olan, genifl, kapsaml›.ciddiyet: ciddîlik.cihet: yön, taraf.daima: her zaman, sürekli.deha: son derece zeki ve anlay›fl-l›.emanet: güvenilirlik.emniyet: güvenlik; inanma, gü-venme.emniyetsiz: kendisine güvenil-meyen.esfel-i safilîn: afla¤›lar›n en afla¤›-s›.farz etmek: öyle kabul etmek,varsaymak.farz-› muhal: olmayacak bir fleyiolacakm›fl gibi düflünme.ferman: emir, buyruk.ferfl: yeryüzü.Furkan: hak ile bat›l› birbirindenay›ran Kur’ân.hakikat: gerçek, do¤ru.harekât: hareketler.haslet: üstün özellik.hâflâ: kesinlikle öyle de¤il, asla.hayatfeflan: hayat saçan.hezeyan-› fikrî: fikrî saçmal›k,saçma fikir.ihlâs: ibadetlerde ve davran›fllar-da yaln›zca Allah r›zas›n› gözet-me.iman: inanç, itikat.imkân: olabilirlik.istikamet: do¤ruluk, do¤ru yolüzerinde olma.itikats›z: inançs›z.kelâm: söz, ifade.kelâmullah: Allah’›n kelâm›,

526 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Kur’ân-› Kerîm.lâz›m: gerekli.manen: manevî olarak, manabak›m›ndan.mecma-› hakaik: hakikatle-rin topland›¤› yer.menba-› hurafat: bat›l ina-n›fllar›n, manas›z sözlerinkayna¤›.mesele: önemli konu.meziyet: üstün özellik.muavenet: yard›m.mu’cizbeyan: aç›klama veanlat›fl tarz› mu’cize olan.

muhal: imkâns›z.muzaaf: kat kat, katmerli.netaiç: neticeler, sonuçlar.Resulullah: Allah’›n Resulü,elçisi.saadetresan: mutlulu¤a ulafl-t›ran.salisen: üçüncü olarak.samimiyet: içtenlik.s›dd›kîn: sözünde, iflindedo¤ru olanlar.sukut etmek: düflmek, alçal-mak.sümme: tekrar ve tekrar,

sonra.fleytanet: fleytanl›k.tasannu: yapmac›k hareket.tasniat: uydurmalar.telâkki etme: kabul etme.temafla etmek: hayretle vedikkatle bakma, seyretme.tesirat: tesirler, etkiler.ulvî: yüksek, yüce.vaki: olmufl.yald›zl›: parlak.y›ld›z böce¤i: atefl böce¤i.zat: kifli, flah›s.zira: çünkü.

Page 525: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

menba-› kemalât derecesinden maden-i desais makam›-na düflmek lâz›m gelir, ortada kalamaz. Zira, Allah nam›-na iftira eden, yalan söyleyen, en edna bir dereceye dü-fler. Bir sine¤i daimî bir surette tavus görmek ve tavusunbüyük evsaf›n› onda her vakit müflahede etmek ne kadarmuhal ise, flu mesele de öyle muhaldir. F›traten ak›ls›z,sarhofl bir divane lâz›m ki buna ihtimal versin.

Rabian: Hem, Kur’ân’› kelâm-› befler farz etmek, lâ-z›m gelir ki, benî Âdem’in en büyük ve muhteflem ordu-su olan ümmet-i Muhammediyenin (a.s.m.) mukaddesbir kumandan› olan Kur’ân, bilmüflahede kuvvetli kanun-lar›yla, esasl› düsturlar›yla, nafiz emirleriyle, o pek büyükorduyu iki cihan› fethedecek bir derecede bir intizamverdi¤i ve bir inzibat alt›na ald›¤› ve maddî ve manevîteçhiz etti¤i ve umum efrad›n derecat›na göre ak›llar›n›talim ve kalplerini terbiye ve ruhlar›n› teshir ve vicdanla-r›n› tathir, aza ve cevarihlerini istimal ve istihdam etti¤ihâlde —hâflâ, yüz bin hâflâ— kuvvetsiz, k›ymetsiz, as›ls›zbir düzme farz edip, yüz derece muhali kabul etmek lâ-z›m gelmekle beraber; müddet-i hayat›nda ciddî harekâ-t›yla Hakk›n kanunlar›n› benî Âdem’e ders veren ve sa-mimî ef’aliyle hakikatin düsturlar›n› beflere talim eden vehalis ve makul akvaliyle istikametin ve saadetin usulleri-ni gösteren ve tesis eden ve bütün tarihçe-i hayat›n›n fla-hadetiyle, Allah’›n azab›ndan çok havf eden ve herkes-ten ziyade Allah’› bilen ve bildiren ve nev-i beflerin befl-ten birisine ve küre-i arz›n yar›s›na bin üç yüz elli senekemal-i haflmet ile kumandanl›k eden ve cihan› velveleye

MEKTUBAT | 527 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

l›flt›rma.istikamet: do¤ru yolda olma.istimal: kullanma.kelâm-› befler: insan sözü.kemal-i haflmet: mükemmel bü-yüklük ve heybet.k›ymetsiz: de¤ersiz.kumandan: komutan.küre-i arz: dünya.maddî: maddeye ait, madde ilealâkal›.maden-i desais: hileler ve aldat-malar kayna¤›.makam: manevî mevki, derece.makul: akla uygun.manevî: maddî olmayan; kalbî,ruhî, aklî.menba-› kemalât: olgunluklar,mükemmellikler kayna¤›.mesele: önemli konu.muhal: imkâns›z.mukaddes: kutsal, her türlü çir-kinlik ve eksiklikten ar›nm›fl.müddet-i hayat: ömür süresi.müflahede etmek: görmek, sey-retmek, flahit olmak.nafiz: etkili, tesirli, hükmü geçen.nam›na: ad›na.nev-i befler: bütün insanlar, in-sanl›k.rabian: dördüncü olarak.saadet: mutluluk.suret: biçim.flahadet: flahitlik yapma.talim: ö¤retme, e¤itme.tarihçe-i hayat: hayat hikâyesi.tathir: temizleme.tavus: kuyru¤u parlak, güzelrenkli bir kufl.teçhiz etmek: cihazland›rmak,donatmak.terbiye: e¤itme, al›flt›rma, yetifl-tirme; kabiliyetleri gelifltirme; bil-gi, sayg›, edep ö¤retme.teshir: boyun e¤dirme, itaat et-tirme.tesis etme: kurma.umum: bütün, genel.usul: yol, temel prensip.ümmet-i Muhammediye: Hz.Muhammed’e ba¤l› olan ve yo-lundan gidenler, Müslümanlar.vakit: zaman.velvele: flaflk›nl›k, gürültü.vicdan: iyiyi kötüden, hayr› fler-den ay›rt etmeye yard›mc› olanahlâkî duygu.ziyade: fazla, çok.

akval: sözler.as›ls›z: asl› esas› olmayan.aza: organlar.azap: ceza.benî: o¤ullar, evlâtlar, çocuk-lar.benîâdem: âdemo¤lu, insa-no¤lu.befler: insanl›k.bilmüflahede: görüldü¤üüzere, görme derecesinde,flahit olundu¤u gibi.cevarih: organlar.cihan: dünya.

daimî: devaml›, sürekli.derecat: dereceler.divane: deli.düstur: kanun, prensip, kural.düzme: uydurma.edna: en afla¤›.ef’al: fiiller, ifller.efrat: fertler, flah›slar.evsaf: özellikler.farz etmek: öyle kabul et-mek, varsaymak.fethetmek: ele geçirmek.f›traten: yarat›l›fltan.Hak: hakk›n ta kendisi olan

fleref ve yücelik sahibi Allah.hakikat: gerçek, do¤ru.halis: hilesiz, gerçek, temiz.harekât: hareketler.hâflâ: asla, kesinlikle öyle de-¤il.havf: korku.iftira etmek: asl› olmadan bi-risine suç yüklemek; bühtan.ihtimal: olabilirlik, olas›l›k.intizam: düzen, düzenlilik.inzibat: düzen, disiplin; gü-venlik ve asayifl.istihdam: hizmet ettirme, ça-

Page 526: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

veren flöhretfliar fluunat›yla, nev-i beflerin, belki kâinat›nelhak medar-› fahri olan bir zat› —hâflâ, yüz bin defa hâ-flâ— Allah’tan korkmaz ve bilmez ve yalandan çekin-mez, haysiyetini tan›maz farz etmekle, yüz derece muha-li birden irtikâp etmek lâz›m gelir. Çünkü flu meseleninortas› yoktur. Zira, farz›muhal olarak, Kur’ân kelâmullaholmazsa, Arfltan düflse, orta yerde kalamaz. Belki yerdeen yalanc› birinin mal› oldu¤unu kabul etmek lâz›m gelir.Bu ise, ey fleytan, yüz derece sen katmerli bir fleytan ol-san, bozulmam›fl hiçbir akl› kand›ramazs›n ve çürümemiflhiçbir kalbi ikna edemezsin.

fieytan döndü, dedi: “Nas›l kand›ramam? Ekser insan-lara ve insan›n meflhur âk›llerine Kur’ân’› ve Muham-med’i inkâr ettirdim ve kand›rd›m.”

Elcevap:Evvelâ: Gayet uzak mesafeden bak›lsa, en büyük fley,

en küçük fley gibi görünebilir. Bir y›ld›z, bir mum kadar-d›r denilebilir.

Saniyen: Hem tebeî ve sathî bir nazarla bak›lsa, gayetmuhal bir fley, mümkün görünebilir.

Bir zaman, bir ihtiyar adam Ramazan hilâlini görmekiçin semaya bakm›fl. Gözüne bir beyaz k›l inmifl. O k›l›ay zannetmifl, “Ay› gördüm” demifl. ‹flte, muhaldir ki, hi-lâl o beyaz k›l olsun. Fakat kasten ve bizzat aya bakt›¤›ve o saç› tebeî ve dolay›s›yla ve ikinci derecede göründü-¤ü için, o muhali mümkün telâkki etmifl.

Salisen: Hem, kabul etmemek baflkad›r, inkâr etmekbaflkad›r.

ak›l: ak›ll› kimse.arfl: en yüksek gök tabakas›, Al-lah’›n büyüklü¤ünün ve yüceli¤i-nin tecelli etti¤i yer.bizzat: kendisi, flahsen.ekser: pek çok, en çok.Elcevap: cevap.elhak: do¤ru, gerçek.evvelâ: birinci olarak.farz etmek: öyle kabul etmek,varsaymak.farz-› muhal: olmayacak bir fleyiolacakm›fl gibi düflünme, varsa-y›m.

528 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

gayet: son derece, çok.hâflâ: asla, kesinlikle öyle de-¤il.haysiyet: fleref, itibar.hilâl: yeni ay.ikna etmek: inand›rmak, ka-bul ettirmek.inkâr: reddetmek, inanma-mak.irtikâp etmek: kötü, fena birifl yapmak.kâinat: yarat›lm›fl olan herfley, bütün âlemler, varl›klar.kasten: bilerek ve isteyerek.

katmerli: kat kat.kelâmullah: Allah’›n kelâm›,Kur’ân-› Kerîm.lâz›m: gerekli.medar-› fahir: övünme sebe-bi.mesafe: uzakl›k.mesele: önemli konu.meflhur: tan›nm›fl, flöhretli.muhal: imkâns›z.nazar: bak›fl.nev-i befler: insan türü, bü-tün insanlar.Ramazan: Oruç ay›.

salisen: üçüncü olarak.saniyen: ikinci olarak.sathî: yüzeysel.sema: gökyüzü.flöhretfliar: flöhretli.fluunat: fiiller, ifller.tebeî: dolay›s›yla, ikinci plân-da, ikinci derecede kalan.telâkki etmek: kabul etmek,anlamak.zannetmek: sanmak.zat: kifli, flah›s, fert.zira: çünkü.

Page 527: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Adem-i kabul bir lâkaytl›kt›r, bir göz kapamakt›r ve ca-hilâne bir hükümsüzlüktür. Bu surette, çok muhal fleyleronun içinde gizlenebilir. Onun akl› onlarla u¤raflmaz.

Amma inkâr ise, o adem-i kabul de¤il, belki o kabul-üademdir, bir hükümdür. Onun akl› hareket etmeye mec-burdur.

O hâlde, senin gibi bir fleytan, onun akl›n› elinden al›r,sonra inkâr› ona yutturur. Hem, ey fleytan, bat›l› hak vemuhali mümkün gösteren gaflet ve dalâlet ve safsata veinat ve ma¤lâta ve mükâbere ve i¤fal ve görenek gibi fley-tanî desiselerle, çok muhalât› intaç eden küfür ve inkâr›,o bedbaht insan suretindeki hayvanlara yutturmuflsun.

Rabian: Hem, Kur’ân’› kelâm-› befler farz etmek, lâ-z›m gelir ki, âlem-i insaniyetin semas›nda y›ld›zlar gibiparlayan asfiyalara, s›dd›kînlere, aktaplara bilmüflahederehberlik eden ve bilbedahe mütemadiyen hak ve hakka-niyeti, s›dk ve sadakati, emn ve emaneti umum tabakat-›ehl-i kemale talim eden ve erkân-› imaniyenin hakaik›y-la ve erkân-› ‹slâmiyenin desatiriyle iki cihan›n saadetinitemin eden ve bu icraat›n›n flahadetiyle bizzarure halis,hak ve safî hakikat ve gayet do¤ru ve pek ciddî olmak lâ-z›m gelen bir kitab›, kendi evsaf›n›n ve tesirat›n›n ve en-var›n›n z›dd›yla muttas›f tasavvur edip —hâflâ, hâflâ!—tasniat ve iftiralar›n mecmuas› nazar›yla bakmak, So-festaîleri ve fleytanlar› dahi utand›racak ve titretecek fle-nî bir hezeyan-› küfrî olmakla beraber; izhar etti¤i din vefleriat-› ‹slâmiyenin flahadetiyle ve müddet-i hayat›ndagösterdi¤i bilittifak fevkalâde takvas›n›n ve halis ve safî

MEKTUBAT | 529 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

hezeyan-› küfrî: inançs›zl›¤›nsaçmal›klar›.hüküm: kanaat; inanç, bilgi.hükümsüzlük: kanaatsizlik, fikirve inanç sahibi olmamak.iftira: herhangi bir kifliye yapma-d›¤› bir fleyi isnat etmek.i¤fal: dikkatsizli¤inden yararlana-rak kand›rma, yan›ltma.iki cihan: iki dünya; dünya veahiret.inkâr: reddetme, inanmama.intaç etme: netice verme, sonuç-lanma.izhar etme: ortaya ç›karma.kabul-ü adem: yoklu¤unu kabuletme, inkâr.kelâm-› befler: insan sözü.küfür: Allah’›n varl›¤›na, birli¤ineinanmamak, dinsizlik.lâkaytl›k: ilgisizlik, duyars›zl›k.ma¤lâta: zihin kar›flt›rmak, ya-n›ltmak için söylenen bofl ve ma-nas›z söz.mecmua: topluluk, toplan›p birik-tirilmifl fleylerin tamam›.muhal: imkâns›z.muhalât: olmas› mümkün olma-yanlar; imkâns›z fleyler.muttas›f: vas›fland›r›lan, nitelen-mifl.müddet-i hayat: ömür süresi.mükâbere: haks›zl›¤›n› bildi¤ihâlde büyüklük taslayarak do¤-ruyu kabul etmeme.mütemadiyen: sürekli olarak.nazar: bak›fl, düflünce.rabian: dördüncü olarak.rehber: k›lavuz, yol gösteren.sadakat: ba¤l›l›k.safî: saf, temiz; samimî.safsata: yalan, uydurma, bofl,as›ls›z söz.s›dd›kîn: sözünde, iflinde do¤ruolanlar; samimiyetle iman etmiflolan ve bunun gere¤ine tam ola-rak uyanlar.s›dk: do¤ruluk.Sofestaî: Allah’› kabul etmemekiçin kâinat› ve kendi varl›¤›n› in-kâr eden.suret: görünüfl, k›l›k; flekil, tarz.flahadet: flahitlik.flenî: fena, kötü.fleriat-› ‹slâmiye: ‹slâm fleriat›,kanunlar›; Allah’›n emir ve yasak-lar›na dayanan hükümlerin hepsi.fleytanî: fleytana ait, fleytanca.tabakat-› ehl-i kemal: mükem-mel, olgun insanlar›n tabakalar›.takva: dinin yasak etti¤i fleyler-den kaç›nma.talim etmek: ö¤retmek.tasavvur etmek: düflünmek, ha-yal etmek.tasniat: düzmeler, uydurmalar.temin etmek: sa¤lamak.tesirat: tesirler, etkiler.

adem-i kabul: kabul etme-me.aktap: kutuplar, belli bir yerveya memleketteki velîlerinbafl› olan en büyük velî.âlem-i insaniyet: insanl›kâlemi.asfiya: Hz. Peygamberin vâri-si hükmünde, onun meslekve gayelerini hayata geçirme-ye ve uygulamaya çal›flanzatlar.bat›l: hak olmayan, yanl›fl.bedbaht: bahts›z, tâli’siz.

bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bilittifak: fikir ve söz birli¤iile.bilmüflahede: gözle görerek.bizzarure: zorunlu olarak.cahilâne: cahilce, bilgisizce.dalâlet: do¤ru yoldan, imanve ‹slâmiyetten ayr›lmak.desatir: kanunlar, prensipler.desise: gizli hile.emn: güven, korkusuzluk.envar: nurlar, ayd›nl›klar.erkân-› imaniye: iman›nesaslar›, flartlar›.

erkân-› ‹slâmiye: ‹slâmiyetinesaslar›, flartlar›.evsaf: s›fatlar, özellikler.farz etme: öyle kabul etme,varsayma.fevkalâde: ola¤anüstü.gaflet: gafillik, dikkatsizlik.hakaik: hakikatler, do¤rular.hakkaniyet: hak ve adaleteuygunluk.halis: hilesiz, gerçek, Allah r›-zas› için yap›lan.hâflâ: asla, kesinlikle öyle de-¤il.

Page 528: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ubudiyetinin delâletiyle ve bilittifak kendinde göründü¤üahlâk-› hasenesinin iktizas›yla ve yetifltirdi¤i bütün ehl-ihakikatin ve sahib-i kemalât›n tasdikiyle, en mutekit, enmetin, en emin, en sad›k bir zat› —hâflâ, sümme hâflâ,yüz bin kere hâflâ— itikats›z, en emniyetsiz, Allah’tankorkmaz, yalandan çekinmez bir vaziyette farz edip, mu-halât›n en çirkin ve menfur bir suretini ve dalâletin en zu-lümlü ve zulümatl› bir tarz›n› irtikâp etmek lâz›m gelir.

Elhâs›l: On Dokuzuncu Mektubun On Sekizinci ‹flare-tinde denildi¤i gibi, nas›l ki kulakl› âmî tabakas›, i’caz-›Kur’ân fehminde demifl: “Kur’ân, bütün dinledi¤im vedünyada mevcut kitaplara k›yas edilse, hiçbirisine benze-miyor ve onlar›n derecesinde de¤ildir. Öyle ise, yaKur’ân umumunun alt›ndad›r veya umumunun fevkindebir derecesi vard›r. Umumun alt›ndaki fl›k ise, muhal ol-makla beraber, hiçbir düflman, hatta fleytan dahi diye-mez ve kabul etmez. Öyle ise, Kur’ân umum kitaplar›nfevkindedir; öyle ise mu’cizedir.”

Aynen öyle de, biz de ilm-i usul ve fenn-i mant›kça se-bir ve taksim denilen en kat’î bir hüccetle deriz:

Ey fleytan ve ey fleytan›n flakirtleri! Kur’ân ya Arfl-›Azamdan ve ‹sm-i Azamdan gelmifl bir kelâmullaht›r, ve-yahut —hâflâ, sümme hâflâ, yüz bin kere hâflâ— yerde,Allah’tan korkmaz ve Allah’› bilmez, itikats›z bir beflerindüzmesidir. Bu ise, ey fleytan, sab›k hüccetlere karfl› bu-nu sen diyemezsin ve diyemezdin ve diyemeyeceksin.Öyle ise, bizzarure ve bilâflüphe, Kur’ân Hâl›k-› Kâinat›nkelâm›d›r. Çünkü ortas› yoktur ve muhaldir ve olamaz.

ahlâk-› hasene: güzel ahlâk.âmî: okur yazar olmayan, bilgisiz.Arfl-› Azam: en büyük arfl; Ce-nab-› Hakk›n kudret ve saltanat›-n›n en büyük dairesi, yüceler yü-cesi ‹lâhî makam.befler: insan.bilâflüphe: flüphesiz, kuflkusuz.bilittifak: fikir ve söz birli¤i ile.bizzarure: zorunlu olarak.dalâlet: do¤ru yoldan, ‹man ve ‹s-lâmiyetten ayr›lma.delâlet: delil olma, gösterme.düzme: uydurma.ehl-i hakikat: gerçe¤i delilleriylebilen, do¤ru ve hak yolda olanlar.elhâs›l: sonuç olarak, özetle.emin: inan›l›r, güvenilir.emniyet: güvenme, inanma.farz etmek: öyle kabul etmek,varsaymak.fehim: kavray›fl, anlay›fl.fenn-i mant›k: mant›k ilmi, man-t›k bilgisi.fevkinde: üstünde, üzerinde.Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n ve onuniçinde olan her fleyin yarat›c›s›,Allah.hâflâ: asla, kesinlikle öyle de¤il.hüccet: delil.i’caz-› Kur’ân: Kur’ân’›n mu’cizeli-¤i.iktiza: gerektirme.ilm-i usul: usul ilmi, bir iflin nas›lyap›lmas› gerekti¤ini gösteren, oiflin nas›l yap›l›rsa geçerli olaca¤›-n› aç›klayan ilim, metodoloji.irtikâp etmek: kötü, fena bir iflyapmak.‹sm-i Azam: en büyük isim, Ce-nab-› Hakk›n bin bir isminden enbüyük ve manaca di¤er isimlerikuflatm›fl olan›.itikats›z: inançs›z.kat’î: kesin.kelâm: söz.kelâmullah: Allah’›n kelâm›,Kur’ân-› Kerîm.

530 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

k›yas etme: karfl›laflt›rma.lâz›m: gerekli.menfur: nefret edilen, i¤renç.metin: sa¤lam ve dayan›kl›,kolayl›kla sars›lamayan; kor-kuya ve telâfla düflmeyen.mevcut: var olan.mu’cize: Allah’›n izniyle Pey-gamberler taraf›ndan ortayakonulup bir benzerini yap-makta insanlar›n âciz kald›¤›ola¤anüstü fley.muhal: imkâns›z.muhalât: olmas› mümkün ol-

mayanlar, imkâns›z fleyler.mutekit: inanm›fl, dinine ba¤-l›, dindar.sab›k: geçen, önceki.sad›k: sözünde, vaadinde,iflinde do¤ru olan.sahib-i kemalât: mükem-mellikler, olgunluklar sahibi.sebir ve taksim: bir fleyin as-l›nda bulunan vas›flar›n, birerbirer sebep olmaktan ç›kar›l-d›ktan sonra, tam sebep ol-maya elveriflli olan›n tespitedilmesi fleklindeki mant›kta

bir ispatlama metodu.suret: flekil, biçim, görünüfl.sümme: tekrar ve tekrar,sonra.flakirt: talebe, ö¤renci.fl›k: seçenek.tasdik: do¤rulu¤unu kabuletme.ubudiyet: kulluk.umum: bütün.vaziyet: durum.zat: kifli, flah›s, fert.zulüm: haks›zl›k, adaletsizlik.zulümat: karanl›klar.

Page 529: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Nas›l ki kat’î bir surette ispat ettik; sen de gördün ve din-ledin.

Hem, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, ya Resu-lullaht›r ve bütün resullerin ekmeli ve bütün mahlûkat›nefdalidir; veyahut —hâflâ, yüz bin defa hâflâ— Allah’a if-tira etti¤i ve Allah’› bilmedi¤i ve azab›na inanmad›¤› için,itikats›z, esfel-i safilîne sukut etmifl bir befler farz etmek(HAfi‹YE) lâz›m gelir. Bu ise, ey ‹blis, ne sen ve ne de gü-vendi¤in Avrupa feylesoflar› ve Asya münaf›klar› bunudiyemezsiniz ve diyememiflsiniz ve diyemeyeceksiniz vedememiflsiniz ve demeyeceksiniz. Çünkü bu fl›kk› dinle-yecek ve kabul edecek, dünyada yoktur. Onun içindir ki,güvendi¤in o feylesoflar›n en müfsitleri ve o münaf›kla-r›n en vicdans›zlar› dahi diyorlar ki: “Muhammed-i Ara-bî (a.s.m.) çok ak›ll› idi ve çok güzel ahlâkl› idi.”

Madem flu mesele iki fl›kka münhas›rd›r. Ve mademikinci fl›k muhaldir ve hiçbir kimse buna sahip ç›km›yor.Ve madem kat’î hüccetlerle ispat ettik ki, ortas› yoktur.Elbette ve bizzarure, senin ve hizbüflfleytan›n ra¤m›naolarak, bilbedahe ve bihakkalyakîn, Muhammed-i ArabîAleyhissalâtü Vesselâm Resulullaht›r ve bütün resullerinekmelidir ve bütün mahlûkat›n efdalidir.

1 u¿BÉn÷r Gnh p¢ùrfp’rGnh p∂n∏nŸrG pOnón©pH oΩnÓ°sùdGnh oInÓ°südG p¬r«n∏nY***

MEKTUBAT | 531 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

‹blis: fleytan.iftira etmek: herhangi bir kifliyeifllemedi¤i bir suç isnat etmek;bühtaniptal etmek: hükümsüz b›rak-mak, çürütmek; kullan›fltan kal-d›rmak.ispat: delil göstererek do¤ruyuortaya koyma.istinaden: dayanarak.itikats›z: inançs›z.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kat’î: kesin.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.küfriyat: kâfirli¤e, küfre sebepolan ifller, sözler.mahlûkat: yarat›lm›fllar.mecbur: zorunlu.mesele: önemli konu.muhal: imkâns›z.muhaliyet: imkâns›zl›k.Muhammed-i Arabî: Araplar›niçinden ç›kan Peygamberimiz Hz.Muhammed.müfsit: ifsat eden, bozguncu.münaf›k: kâfirli¤ini gizleyerekMüslüman gibi davranan, ikiyüz-lü, ara bozucu.münhas›r: ayr›lm›fl, sadece bellibir fleye ait olan.ra¤m›na: ra¤men, inad›na, aksi-ne.resul: Allah’›n elçisi, peygamber.Resulullah: Allah’›n Resulü, elçisi.salât: Peygamberimize, Sahabîle-rine, ailesine Allah’›n rahmetini,meleklerin isti¤far›n›, mü’minlerindualar›n› dileme.selâm: rahatl›k, esenlik, selâmet.sukut etme: düflme, alçalma.sure: Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›114 bölümden her biri.suret: flekil, biçim, tarz.tabirat: tabirler, sözler.vicdans›z: ac›mas›z.zikretme: anma, söyleme.

ahlâk: iyi ve güzel davran›flla-r›n bütünü, huylar› ve bunla-r›n etkisiyle ortaya koydu¤uiradeli davran›fllar bütünü.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.azap: ceza.befler: insan.bihakkalyakîn: hakikati ke-sin bir flekilde bilerek, yaflargibi kesin bilircesine.

bilbedahe: apaç›k bir flekilde.bizzarure: zorunlu olarak.efdal: en faziletli, en üstün.ehl-i dalâlet: yoldan ç›kanlar,azg›n ve sapk›n kimseler.ekmel: en mükemmel.esfel-i safilîn: afla¤›lar›n enafla¤›s›.farz etmek: öyle kabul et-mek, varsaymak.farz-› muhal: olmayacak birfleyi olacakm›fl gibi düflünme,

varsay›m.feylesof: felsefe ile u¤raflan,filozof.fikr-i küfrî: küfür ve inkâr fik-ri, düflüncesi.galiz: kaba, çirkin.hâflâ: asla, kesinlikle öyle de-¤il.hafliye: aç›klay›c› yaz›, dipnot.hizbüflfleytan: fleytan›n taraf-tarlar›.hüccet: delil.

1. Meleklerin, insanlar›n ve cinlerin adedince ona salât ve selâm olsun.

HAfi‹YE: Kur’ân-› Hakîm, kâfirlerin küfriyatlar›n› ve galiz tabiratlar›n› ip-tal etmek için zikretti¤ine istinaden, ehl-i dalâletin fikr-i küfrîlerinin bütünbütün muhaliyetini ve bütün bütün çürüklü¤ünü göstermek için, flu tabi-rat› farz-› muhal suretinde titreyerek kullanmaya mecbur oldum.

Page 530: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

fieytan›n ‹kinci Küçük Bir ‹tiraz›Sure-i

1pó«pénŸrG p¿'G rôo≤rdGnh =¥ ’i okurken,

pärƒnŸrG oInôrµ°nS ränABÉnLnh @ ló«pànY lÖ«pbnQ p¬rjnónd s’pG m∫rƒnb røpe oßpØr∏nj ÉneoΩrƒnj n∂pd'P pQƒ°tüdG p‘ nïpØofnh @ oó«pënJ o¬ræpe nâræoc Éne n∂pd'P pq≥n◊rÉpHnâræoc rón≤nd @ ló«p¡n°Tnh l≥pFBÉ°nS Én¡n©ne m¢ùrØnf tπoc ränABÉnLnh @ pó«pYnƒrdG@ lójpónM nΩrƒn«rdG n∑oönünÑna n∑nABÉn£pZ n∂rænY ÉnærØn°ûnµna Gnò'g røpe mán∏rØnZ p‘

nºsæn¡nL » pa Én«p≤rdnG @ ló«pànY s…nónd Éne Gnò'g o¬oæj pônb n∫Énbnh2@ mó«pænY mQÉsØnc sπoc

fiu ayetleri okurken fleytan dedi ki: “Kur’ân’›n en mü-him fesahatini, siz onun selâsetinde ve vuzuhunda bulu-yorsunuz. Hâlbuki flu ayette nereden nereye atl›yor! Se-kerattan, tâ k›yamete atl›yor. Nefh-i Sûr’dan, muhasebe-nin hitam›na intikal ediyor ve ondan Cehenneme idhalizikrediyor. Bu acip atlamaklar içinde hangi selâset kal›r?Kur’ân’›n ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak mese-leleri birlefltiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetle, selâset,fesahat nerede kal›r?”

Elcevap : Kur’ân-› Mu’cizülbeyan’›n esas-› i’caz›n›nen mühimlerinden, belâgatinden sonra icazd›r. ‹caz,i’caz-› Kur’ân’›n en metin ve en mühim bir esas›d›r.Kur’ân-› Hakîm’de flu mu’cizâne icaz o kadar çoktur veo kadar güzeldir ki, ehl-i tetkik, karfl›s›nda hayrettedirler.

acip: flafl›rt›c›; hayret uyand›ran,benzeri görülmeyen.ant: yemin.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.belâgat: sözün düzgün, kusursuz,yerinde ve hâlin gerektirdi¤ineuygun olarak söylenmesi.ehl-i tetkik: dikkatle araflt›ranlar.ekser: pek çok.esas: temel özellik.esas-› i’caz: mu'cizeli¤in esas›,mahiyeti, kayna¤›, temeli.fesahat: dilin do¤ru, düzgün, aç›kve ak›c› flekilde kullan›lmas›.gafil: ihmal eden, dikkatsiz.hitam: son, sona erme, bitme.i'caz: taklidinden ve yap›lmas›n-dan aciz kal›nan, güç yetirileme-yen; ola¤anüstülük.icaz: az sözle çok mana ifade et-me.i’caz-› Kur’ân: Kur’ân’›n mu’cizeli-¤i; Kur’ân’›n taklidi mümkün ol-mayacak derecedeki ifadesi,aç›klamas›.idhal: dahil etme, içine koyma.intikal etmek: geçmek; konu de-¤ifltirmek, bir konudan baflka birkonuya geçmek.itiraz: bir fikri, hükmü veya duru-mu kabul etmeyip çürütmeyekalk›flma, karfl› ç›kmakâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.k›yamet: dünyan›n sonu, varl›¤›nbozulup da¤›lmas›, bütün ölülerindirilerek mahflerde toplanmas›.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan: aç›kla-malar›yla ak›llar› benzerini yap-maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-rîm.mesele: konu; ehemmiyetli,önemli fley.metin: sa¤lam ve dayan›kl›.mu’cizâne: mu’cizeli bir flekilde.muhasebe: hesaba çekilme,amellerin de¤erlendirilmesi.mühim: önemli.münasebet: iki fley aras›ndakiuygunluk; ilgi.nefh-i Sûr: Sûr’un üflenmesi; Hz.‹srafil’in üfleyece¤i ve üflemesiylebirlikte k›yametin kopup bütüncanl›lar›n ölece¤i; ikinci üfleyifllebütün canl›lar›n tekrar dirilece¤imahiyeti bizce bilinmeyen boru-yu üflemesi.sekerat: ölmek üzere olan bir ki-flinin kendinden geçmesi, ölüman›.selâset: sözün ak›c› olma hâli.sevk etme: hareket ettirme, yol-lama, hareket ettirme, gönder-me.

Sûr: k›yamet günü, Allah’›nemri ile Hz. ‹srafil’in üfleyece-¤i ve üflemesiyle birlikte k›-yametin kopaca¤›; ikinci üfle-yiflle de yeniden diriliflin ola-

ca¤› mahiyeti bilinmeyen bo-ru.fleref: manevî büyüklük, yük-seklik, yücelik.vaat olunan: söz verilen.

vaziyet: durum.vuzuh: aç›kl›k, netlik, anlafl›l›rflekilde olma.zikretmek: anmak, bildir-mek, söylemek.

1. Kaf. fierefli pek yüce olan Kur’ân’a yemin olsun. (Kaf Suresi: 1.)

2. ‹nsan›n a¤z›ndan hiçbir söz ç›kmaz ki, yan›nda onu yazmaya haz›r, gözetleyici bir melekolmas›n. • Derken, ölüm sarhofllu¤u gerçekten geliverir. ‹flte senin kaç›p durdu¤un fley bu-dur. • Ve Sur’a üfürülür. Vaat olunan gün iflte budur. • Herkes yan›nda bir sevk eden, birflahitlik eden melekle beraber gelir. And olsun ki sen bundan gafildin. fiimdi gözünden per-deyi kald›rd›k. Bugün bak›fl›n pek keskindir. • Yan›ndaki melek “‹flte onun defteri bendehaz›rd›r” der. • At›n Cehenneme, her bir inatç› kâfiri! (Kaf Suresi: 18-24.)

532 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 531: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Meselâ,

n»p°†obnh oABÉnªrdG ¢n†« pZnh »p©p∏rbnG oABÉnªn°S Énjnh p∑nABÉne »p©n∏rHG o¢VrQnG BÉnj nπ«pbnh1@ nÚ pªpdÉs¶dG pΩrƒn≤r∏pd Gkór©oH nπ«pbnh u…pOƒoérdG n¤nY ränƒnà°rSGnh oôren’rG

k›sa birkaç cümle ile tufan hâdise-i azîmesini netaiciyleöyle icazkârâne ve mu’cizâne beyan ediyor ki, çok ehl-ibelâgati, belâgatine secde ettirmifl.

Hem meselâ,

$G o∫ƒo°SnQ rºo¡nd n∫Én≤na @ Én¡«'≤r°TnG nån©nÑrfG pPpG @ Én¡j'ƒr¨n£pH oOƒoªnK rânH sòncrºp¡pÑrfnòpH rºo¡tHnQ rºp¡r«n∏nY nΩnórenóna Énghoôn≤n©na o√ƒoH sònµna @ Én¡'««r≤o°Snh $G nánbÉnf

2@ Én¡«'Ñr≤oY o±Énînj n’nh @ Én¡jsƒn°ùna‹flte, kavm-i Semud’un acip ve mühim hâdisat›n› ve

netaicini ve suiak›betlerini, böyle k›sa birkaç cümle ile,icaz içinde bir i’caz ile, selâsetli ve vuzuhlu ve fehmi ih-lâl etmez bir tarzda beyan ediyor.

Hem meselâ,

päÉnªo∏t¶dG≈pa …'OÉnæna p¬r«n∏nY nQpór≤nf rønd r¿nG søn¶na ÉkÑ°pVÉn¨oe nÖngnP rPpG p¿ƒtædG GnPnh3@ nÚpªpdÉs¶dG nøpe oâæoc »pqfpG n∂nfÉnërÑo°S nârfnG sB’pG n¬'dpG nB’ r¿nG

‹flte, 4 p¬r«n∏nY nQpór≤nf rønd r¿nG cümlesinden

5 päÉnªo∏t¶dGp‘ …'OÉnænacümlesine kadar çok cümleler matvîdir. O mezkûr olma-yan cümleler, fehmi ihlâl etmiyor, selâsete zarar vermi-yor. Hazret-i Yunus Aleyhisselâm›n k›ssas›ndan, mühimesaslar› zikreder, mütebakisini akla havale eder.

MEKTUBAT | 533

acip: flafl›rt›c›; hayret uyand›r›c›,benzeri görülmeyen.aleyhisselâm: ona selâm olsun.azap: günahlara verilen ceza; flid-detli ac›.belâgat: sözün düzgün, kusursuz,yerinde ve hâlin gerektirdi¤ineuygun olarak söylenmesi.beyan: aç›klama, anlatma.ehl-i belâgat: belâgat âlimleri;güzel, kusursuz söz söyleyenler.fehim: anlama, anlay›fl; ak›l.güruh: cemaat, topluluk.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hâdise-i azîme: büyük olay.havale: b›rakma; gönderme.helâk: yok etme.icaz: az sözle çok mana ifade et-me.i'caz: taklidinden ve yap›lmas›n-dan aciz kal›nan, güç yetirileme-yen; ola¤anüstülük.icazkârâne: az sözle çok manalaranlatarak.ihlâl etmek: bozmak, zarar ver-mek.kavm-i Semud: Semud kavmi.k›ssa: bafltan geçen ibret ve dersverici olay.matvî: dürülmüfl, bükülmüfl; sa-r›lm›fl.mezkûr: zikredilen, sözü edilen,bahsedilen.mu’cizâne: mu’cizeli bir flekilde.mu’cize: Allah’›n izniyle Peygam-berler taraf›ndan ortaya konulupbir benzerini yapmakta insanlar›nâciz kald›¤› ola¤anüstü fley.mütebaki: geri kalan.netaiç: neticeler, sonuçlar.niyaz etmek: Allah’a yalvarmak,dua etmek.rahmet: ac›ma, merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama.resul: elçi, peygamber.selâset: sözün ak›c› olma hâli.Semud kavmi: Hz. Salih’in pey-gamber gönderildi¤i fakat azg›n-l›klar›ndan dolay› Allah’›n helâketti¤i kavim.suiak›bet: kötü son.tenzih etmek: Allah’› flan›na lây›kolmayan fleylerden, her türlü ku-sur ve noksandan uzak ve yücetutmaktufan: Hz. Nuh’a inanmayarakyoldan ç›kanlar› cezaland›rmakiçin Allah taraf›ndan hem göktenya¤d›r›lan, hem de yerden kay-nayarak ç›kan su ve sel felâketi.vuzuh: aç›kl›k, netlik, anlafl›l›r fle-kilde olma.zalim: haks›zl›k eden, ac›mas›z vehaks›z davranan.zikretmek: anmak, bildirmek,söylemek.zulüm: haks›zl›k, adaletsizlik.

1. Ve denildi ki: “Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut.” Su çekildi, ifl bitirildi ve gemi CudiDa¤›na oturdu. Ve “Zâlimler güruhu Allah’›n rahmetinden uzak olsun” denildi. (Hûd Suresi:44.)

2. Semud kavmi azg›nl›¤› yüzünden peygamberini yalanlad›. • Onlar›n en azg›n› bafl kald›rd›-¤› zaman, • Allah’›n Resulü kendilerine “Allah’›n bir mu’cize olarak yaratt›¤› flu deveye do-kunmay›n; onun su içmesine mâni olmay›n” demiflti. • Onlar peygamberlerini yalanlay›p,deveyi öldürdüler. Rableri de günahlar› yüzünden onlar› azapla kuflat›p, hepsini birden he-lâk etti. • Allah onlar› cezaland›rmaktan çekinecek de¤ildir. (fiems Suresi: 11-15.)

3. Bal›¤›n yuttu¤u Yunus’u da hat›rla ki, öfkelenerek kavmini terk etmifl ve Bizim de kendi-sini bu yüzden bir s›k›nt›ya sokmayaca¤›m›z› sanm›flt›. Sonra karanl›klar içinde kald›¤›ndaniyaz etti: “Senden baflka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçektenben kendine zulmedenlerden oldum. (Enbiya Suresi: 87.)

4. Bizim de kendisini bu yüzden bir s›k›nt›ya sokmayaca¤›m›z›… (Enbiya Suresi: 87.)5. Sonra karanl›klar içinde kald›¤›nda niyaz etti. (Enbiya Suresi: 87.)

Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 532: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem meselâ, Sure-i Yusuf’ta 1 p¿ƒo∏p°SrQnÉna kelimesinden

2

o≥juóu°üdG Én¡tjnG o∞o°Sƒoj ortas›nda yedi sekiz cümle icaz ile tay-

yedilmifl; hiç fehmi ihlâl etmiyor, selâsetine zarar vermi-yor. Bu çeflit mu’cizâne icazlar Kur’ân’da pek çoktur,hem pek güzeldir.

Amma, Sure-i Kaf’›n ayeti ise, ondaki icaz pek acip vemu’cizânedir. Çünkü, kâfirin pek müthifl ve çok uzun vebir günü elli bin sene olan istikbaline ve o istikbalin deh-fletli ink›lâbat›nda kâfirin bafl›na gelecek elîm ve mühimhâdisata birer birer parmak bas›yor, flimflek gibi fikri on-lar üstünde gezdiriyor. O pek çok uzun zaman›, haz›r birsahife gibi nazara gösterir; zikredilmeyen hâdisat› haya-le havale edip ulvî bir selâsetle beyan eder.

3 n¿ƒoªnMrôoJ rºoµs∏n©nd Gƒoàp°ürfnGnh o¬nd Gƒo©pªnàr°SÉna o¿'Grôo≤rdG nÇpôob GnPpGnh‹flte, ey fleytan, flimdi bir sözün daha varsa söyle!

fieytan der: “Bunlara karfl› gelemem, müdafaa ede-mem. Fakat, çok ahmaklar var, beni dinliyorlar. Ve insansuretinde çok fleytanlar var, bana yard›m ediyorlar. Vefeylesoflardan çok firavunlar var, enaniyetlerini okflayanmeseleleri benden ders al›yorlar. Senin bu gibi sözlerin,neflrine set çekerler. Bunun için sana teslim-i silâh et-mem.”4 oº«pµn◊r G oº«p∏n©rdG nârfnG n∂sfpG =Énænàrªs∏nY Éne s’pG BÉ'ænd nºr∏pY n’ n∂nfÉnërÑ°oS

* * *

acip: flafl›rt›c›; hayret uyand›ran,benzeri görülmeyen.ahmak: akl›n› gerekti¤i gibi kulla-namayan, aptal.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.beyan etmek: anlatmak, aç›kla-mak, bildirmek.dehfletli: korkunç, korkutucu.elîm: çok ac› verici, ac›kl›.enaniyet: benlik, gurur.fehim: anlama, anlay›fl; ak›l.feylesof: felsefe ile u¤raflan, filo-zof.firavun: eski M›s›r hükümdarlar›-na verilen isim.hâdisat: hâdiseler, olaylar.hak: do¤ru, gerçek.havale etmek: b›rakmak; gön-dermek.hikmet: belirli gayelere yönelikolarak, anlaml›, faydal› ve yerliyerinde olufl.icaz: az sözle çok mana ifade et-me.ihlâl etmek: bozmak, zarar ver-mek.ink›lâbat: ink›lâplar, de¤iflmeler,dönüflümler.istikbal: gelecek, gelecek zaman.kâfir: Allah’›n varl›¤›n› ve birli¤inikabul etmeyen, dinsiz.meselâ: örnek olarak.mesele: önemli konu.mu’cizâne: mu’cizeli bir flekilde.müdafaa etmek: savunmak.mühim: önemli.nazar: bak›fl, görüfl; düflünce, fi-kir.

neflir: yay›lma.noksan: eksiklik.rahmet: merhamet etme,esirgeme, ba¤›fllama, flefkatgösterme.selâset: sözün ak›c› olmas›.Sure-i Kaf: Kaf Suresi.

Sure-i Yusuf: Yusuf Suresi.suret: flekil, biçim, görünüfl.tayyetmek: atlamak, geç-mek.tenzih: Allah’› flan›na lây›k ol-mayan fleylerden, her türlükusur ve noksandan uzak ve

yüce tutma.

teslim-i silâh: silâh› teslim et-mek.

ulvî: yüksek, yüce.

zikretmek: anmak, bildir-mek, söylemek.

1. Beni gönderiniz. (Yusuf Suresi: 45.)

2. Ey Yusuf, ey do¤ru sözlü kifli! (Yusuf Suresi: 46.)

3. Kur’ân okundu¤u zaman onu dinleyin ve susun ki, rahmete eriflesiniz. (A’raf Suresi: (204.)

4. Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiçbir bilgi-miz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)

534 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 533: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci Mebhasfiu Mebhas, bana daimî hizmet edenlerin, ahlâk›mda

gördükleri acip ihtilâftan gelen hayretlerine karfl›, hemiki talebemin benim hakk›mda haddimden fazla hüsnü-zanlar›n› tadil etmek için yaz›lm›flt›r.

Ben görüyorum ki, Kur’ân-› Hakîm’in hakaik›na aitbaz› kemalât, o hakaika dellâll›k eden vas›talara veriliyor.fiu ise yanl›flt›r. Çünkü, mehaz›n kudsiyeti, çok bürhan-lar kuvvetinde tesirat gösteriyor, onun ile ahkâm› umu-ma kabul ettiriyor. Ne vakit dellâl ve vekil gölge etse, ya-ni onlara teveccüh edilse, o mehazdaki kudsiyetin tesirikaybolur. Bu s›r içindir ki, bana karfl› haddimden çok faz-la teveccüh gösteren kardefllerime bir hakikati beyanedece¤im. fiöyle ki:

Bir insan›n müteaddit flahsiyeti olabilir. O flahsiyetlerayr› ayr› ahlâk› gösteriyorlar. Meselâ, büyük bir memu-run, memuriyet makam›nda bulundu¤u vakit bir flahsiye-ti var ki, vakar iktiza ediyor, makam›n izzetini muhafazaedecek etvar istiyor. Meselâ, her ziyaretçi için tevazugöstermek tezellüldür, makam› tenzildir. Fakat, kendi ha-nesindeki flahsiyeti, makam›n aksiyle baz› ahlâk› istiyorki, ne kadar tevazu etse iyidir; az bir vakar gösterse, te-kebbür olur. Ve hakeza…

Demek, bir insan›n vazifesi itibar›yla bir flahsiyeti bu-lunur ki, hakikî flahsiyeti ile çok noktalarda muhalif dü-fler. E¤er o vazife sahibi, o vazifeye hakikî lây›ksa ve tam

MEKTUBAT | 535 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

muhafaza etmek: korumak.muhalif: ayk›r›, ters, z›tmüteaddit: ayr› ayr›, birkaç.s›r: hakikat; bir fleyin dikkat, ye-tenek, tecrübe ve sezgi yard›m›y-la kavranabilen en zor, en inceyan›.flahsiyet: kiflilik, kifli özelli¤i.tadil etmek: de¤ifltirmek, düzelt-mek.talebe: ö¤renciler.tekebbür: kibirlenme, büyüklen-me.tenzil: k›ymetten düflürme, afla¤›indirme.tesir: etki.tesirat: tesirler, etkiler.tevazu: alçak gönüllülük, kibirsiz-lik.teveccüh etmek: yönelmek, ilgigöstermek.teveccüh: ilgi; yönelme.tezellül: alçalma, küçülme.umum: herkes, bütün, genel.vakar: a¤›rbafll›l›k.vakit: zaman.vas›ta: arac›.vazife: görev, ifl.vekil: baflkas›n›n yerine ve ad›nahareket eden, konuflan.

acip: flafl›rt›c›, hayret uyand›-ran.ahkâm: hükümler, emirler, .ahlâk: huylar, manevî nitelik-ler, seciyeler.beyan etmek: aç›klamak, bil-dirmek.bürhan: delil.daimî: sürekli, devaml›.dellâl: ilân eden; hakka daveteden.etvar: tav›rlar, hâl ve hare-ketler.had: s›n›r, de¤er.

hakaik: hakikatler, gerçekler.hakeza: bunun gibi, benzeri.hakikat: gerçek; bir fleyin as-l› ve esas›.hakikî: gerçek, do¤ru.hane: ev.hüsnüzan: iyi zan, bir kimsehakk›nda güzel düflünceyesahip olma.ihtilâf: uyuflmazl›k.iktiza etmek: lâz›m gelmek,gerekmek.izzet: de¤er, fleref.kemalât: mükemmellikler,

mükemmel özellikler.kudsiyet: kutsall›k, mukad-deslik, temizlik.Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.lây›k: yak›flan, uygun.makam: büyük memuriyet,manevî mevki; mevki, yer.mebhas: bahis, konu, bölüm.mehaz: bir fleyin al›nd›¤› kay-nak.memuriyet: memurluk.meselâ: örnek olarak.

Page 534: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

müstait ise, o iki flahsiyeti birbirine yak›n olur. E¤er müs-tait de¤ilse, meselâ bir nefer bir müflir makam›nda otur-tulsa, o iki flahsiyeti birbirinden uzak düfler; o neferinflahsî, adî, küçük hasletleri, makam›n iktiza etti¤i âlî, yük-sek ahlâk ile kabil-i telif olam›yor.

‹flte, bu bîçare kardeflinizde üç flahsiyet var; birbirin-den çok uzak, hem de pek çok uzakt›rlar.

Birincisi: Kur’ân-› Hakîm’in hazine-i âlîsinin dellâl› ci-hetindeki muvakkat, s›rf Kur’ân’a ait bir flahsiyetim var.O dellâll›¤›n iktiza etti¤i pek yüksek ahlâk var ki, o ahlâkbenim de¤il; ben sahip de¤ilim. Belki o makam›n ve ovazifenin iktiza etti¤i seciyelerdir. Bende bu neviden negörseniz benim de¤il; onunla bana bakmay›n›z, o maka-m›nd›r.

‹kinci flahsiyet: Ubudiyet vaktinde, dergâh-› ‹lâhiyeyemüteveccih oldu¤um vakit, Cenab-› Hakk›n ihsan›yla birflahsiyet veriliyor ki, o flahsiyet baz› âsâr› gösteriyor. Oâsâr, mana-i ubudiyetin esas› olan “kusurunu bilmek,fakr ve aczini anlamak, tezellül ile dergâh-› ‹lâhiyeye ilti-ca etmek” noktalar›ndan geliyor ki, o flahsiyetle, kendi-mi herkesten ziyade bedbaht, âciz, fakir ve kusurlu görü-yorum. Bütün dünya beni methüsena etse, beni inand›-ramaz ki ben iyiyim ve sahib-i kemalim.

Üçüncüsü: Hakikî flahsiyetim, yani Eski Said’in boz-mas› bir flahsiyetim var ki, o da Eski Said’den irsiyet kal-ma baz› damarlard›r. Bazen riyaya, hubb-u câha bir arzubulunuyor. Hem, asil bir hanedandan olmad›¤›mdan,

âciz: güçsüz.acz: zay›fl›k, güçsüzlük.adî: afla¤›, de¤ersiz; basit, s›radan.ahlâk: huylar, manevî özellikler.âlî: yüce, yüksek.arzu: istek, heves.asar: eserler, izler.asil: soylu.bedbaht: bahts›z, tâli’siz.bîçare: çaresiz.Cenab-› Hak: hakk›n ta kendisiolan, fleref ve azamet sahibi yüceAllah.cihet: yön, taraf.damar: huy.dellâl: ilân eden; hakka daveteden.dergâh-› ‹lâhiye: Cenab-› Hakk›ndergâh›, huzuru, rahmet kap›s›.esas: temel.fakir: muhtaç, yoksul.fakr: fakirlik, muhtaçl›k.hakikî: gerçek.hanedan: kökten asil ve büyükaile.haslet: özellik.

536 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

hazine-i âlî: yüce hazine.hubb-u câh: makam, mevkiisevgisi.ihsan: ikram, ba¤›fl.iktiza etti¤i: gerektirdi¤i.iltica etmek: s›¤›nmak.irsiyet kalma: miras olarakkalma.kabil-i telif: uyuflabilir, ba¤-daflt›r›labilir. Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.kusur: eksiklik, noksan.

makam: büyük memuriyet,manevî mevki; mevki, yer.mana-i ubudiyet: kullu¤unmanas›.methüsena: övme ve yücelt-me.muvakkat: geçici.müstait: kabiliyetli, yetenek-li.müflir: mareflal.müteveccih olmak: yönel-mek.nefer: rütbesiz asker, er.nev: tür, çeflit.

riya: gösterifl.sahib-i kemal: kemal sahibi,mükemmellikler sahibi, ermiflkifli.seciye: huy, karakter.s›rf: ancak, yaln›z, tamam›yla.flahsî: özel, flahsa ait.flahsiyet: kiflilik, kifli özelli¤i.tezellül: alçalma.ubudiyet: kulluk; kul oldu¤u-nu bilip samimiyetle Allah’aitaat ve ibadet etme.vazife: görev, yükümlülük.ziyade: çok, fazla.

Page 535: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

h›sset derecesinde bir iktisat ile, düflkün ve pest ahlâklargörünüyor.

Ey kardefller! Sizi bütün bütün kaç›rmamak için, buflahsiyetimin gizli çok fenal›klar›n› ve suihâllerini söyle-meyece¤im. ‹flte, kardefllerim, ben müstait ve makamsahibi olmad›¤›m için, flu flahsiyetim, dellâll›k ve ubudiyetvazifelerindeki ahlâktan ve âsârdan çok uzakt›r.

Hem, 1 âr°ù«pf p•rôn°T râs«p∏pHÉnb GnQ r≥nM pOGnO kaidesince, Ce-

nab-› Hak, merhametkârâne, kudretini benim hakk›mdaböyle göstermifl ki, en edna bir nefer gibi bu flahsiyetimi,en âlâ bir makam-› müfliriyet hükmünde olan hizmet-iesrar-› Kur’âniyede istihdam ediyor. Yüz binler flükür ol-sun! Nefis cümleden süflî, vazife cümleden âlâ.

2 »pqHnQ pπr°†na røpe Gnò'g ! oórªnërdnG

@

MEKTUBAT | 537 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

kudret: güç, Allah’›n bütün varl›¤›çevreleyen ezelî kuvveti.makam: büyük memuriyet, ma-nevî mevki.makam-› müfliriyet: mareflallikrütbesi, makam›.merhametkârâne: ac›yarak,merhamet göstererek.müstait: kabiliyetli, yetenekli.nefer: rütbesiz asker, er.nefis: kötü vas›flar›, özelliklerikendisinde toplayan, kötülü¤esevk eden, flehevî istekleri kam-ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyangüç.nîst: yoktur, de¤ildir.pest: afla¤›.Rab: mahlûkat› yaratan, besle-yen, büyüten, yetifltiren, uyumiçinde sevk ve idare eden Allah.suihâl: kötü durum.süflî: alçak, baya¤›, adî.flahsiyet: kiflilik, kifli özelli¤i.flükür: görülen bir iyili¤e karfl›l›khoflnutluk, memnunluk ve min-nettarl›k ifade etme, teflekkür.ubudiyet: kulluk, kul oldu¤unubilip Allah’a itaat ve ibadet etme.vazife: görev, ifl.

ahlâk: huylar, manevî özellik-ler.âlâ: üstün; yüce.asar: eserler.Cenab-› Hak: hakk›n ta ken-disi olan, fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.dâd-› Hak: Allah vergisi.dellâl: ilân eden; hakka daveteden.

edna: pek afla¤›.fazl: iyilik, ihsan, cömertlik.fena: kötü.hamd: Allah’a karfl› olan flük-ran ve memnuniyetini onuöverek bildirme, Allah’›n yü-celi¤ini övme.h›sset: cimrilik.hizmet-i esrar-› Kur’âniye:Kur’ân’›n hakikat ve s›rlar›n›

yayma vazifesi.hükmünde: de¤erinde, yerin-de.ihsan: iyilik etme, ikram, ba-¤›fl.iktisat: tutumluluk.istihdam etmek: hizmet et-tirmek, çal›flt›rmak.kabiliyet: yetenek.kaide: kural, prensip.

1. “Dâd-› Hak râ kabiliyet flart nîst”: Allah vergisi için kabiliyet flart de¤ildir.

2. Rabbimin fazl ve ihsan›ndan dolay› Allah’a hamd olsun.

Page 536: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Üçüncü MebhasW

rºocÉnær∏n©nLnh »nãrfoGnh môncnP røpe rºocÉnær≤n∏nN ÉsfpG ¢oSÉsædG Én¡t`jnG BÉnj1 GƒoanQÉn©nàpd nπpFBÉnÑnbnh ÉkHƒo©o°T

Yani,

GƒofnhÉn©nàna pás«pYÉnªpàrLp’rG pIÉn«nërdG päÉnÑn°SÉnæoe GƒoanQÉn©nàpd2 Gƒoªn°UÉnînàna GhoôncÉnænàpd n’ Én¡r«n∏nY

Yani, “Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yarat-m›fl›m, tâ birbirinizi tan›mal›s›n›z ve birbirinizdeki hayat-›içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinizemuavenet edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yapt›m ki,yekdi¤erinize karfl› inkâr ile yabanî bakas›n›z, husumetve adavet edesiniz de¤ildir.”

fiu Mebhas Yedi Meseledir.

B‹R‹NC‹ MESELE

fiu ayet-i kerîmenin ifade etti¤i hakikat-i âliye hayat-›içtimaiyeye ait oldu¤u için, hayat-› içtimaiyeden çekil-mek isteyen Yeni Said lisan›yla de¤il, belki ‹slâm›n ha-yat-› içtimaiyesiyle münasebettar olan Eski Said lisan›y-la, Kur’ân-› Azîmüflflan’a bir hizmet maksad›yla ve

adavet: düflmanl›k.ayet-i kerîme: azametli ve flere-fli Kur’ân ayeti.hakikat-i âliye: yüksek ve yücehakikat.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,toplum hayat›.husumet: düflmanl›k.ifade etmek: anlatmak.ifade: anlat›m, söyleyifl.inkâr: reddetme, tan›mama, ka-

bul etmeme.kabile: insan toplulu¤u.Kur’ân-› Azîmüflflan: fleref vebüyüklük sahibi Kur’ân.lisan: dil.maksat: amaç, gaye; kastedi-len, istenilen fley.mana: anlam.mebhas: bahis, konu, bölüm.

mesele: önemli konu.muavenet: yard›m.müellif: telif eden; yazar.münasebet: ilgi, alâka, yak›n-l›k; iliflki, ba¤.münasebettar: ilgili, alâkal›.Rahîm: sonsuz merhamet sa-hibi olan, ac›yan, esirgeyen,koruyan Allah.

Rahman: rahmeti bütün her-kese yay›lan ve bütün yarat›l-m›fllar›n r›z›klar›n› ve geçimflekillerini içine alan rahmetinsahibi Allah.taife: kavim, kabile, topluluk.yabanî: yabanc›.yekdi¤erinize: birbirinize, biridi¤erinize.

1. Rahman ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla • Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir difliden yarat-t›k; sonra da, birbirinizi tan›yas›n›z diye milletlere ve kabilelere ay›rd›k. (Hucurat Suresi: 13.)

2. Müellifin Arapça ifadesi olup, alt›nda manas› verilmifltir.

538 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 537: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

haks›z hücumlara bir siper teflkil etmek fikriyle yazmayamecbur oldum.

‹K‹NC‹ MESELE

fiu ayet-i kerîmenin iflaret etti¤i “tearüf ve teavün”düsturunun beyan› için deriz ki:

Nas›l ki bir ordu f›rkalara, f›rkalar alaylara, alaylar ta-burlara, bölüklere, tâ tak›mlara kadar tefrik edilir; tâ kiher neferin muhtelif ve müteaddit münasebat› ve o mü-nasebata göre vazifeleri tan›ns›n, bilinsin; tâ, o ordununefratlar›, düstur-u teavün alt›nda hakikî bir vazife-i umu-miye görsün ve hayat-› içtimaiyeleri a’dân›n hücumun-dan masun kals›n. Yoksa, tefrik ve ink›sam, bir bölük birbölü¤e karfl› rekabet etsin, bir tabur bir tabura karfl› mu-hasamet etsin, bir f›rka bir f›rkan›n aksine hareket etsinde¤ildir.

Aynen öyle de, hey’et-i içtimaiye-i ‹slâmiye büyük birordudur; kabail ve tavaife ink›sam edilmifl. Fakat bin bir,“bir, bir”ler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâl›k’lar› bir,Rezzak’lar› bir, Peygamberleri bir, k›bleleri bir, kitaplar›bir, vatanlar› bir; bir, bir, bir, binler kadar bir, bir…

‹flte bu kadar bir birler uhuvveti, muhabbeti ve vahde-ti iktiza ediyorlar. Demek, kabail ve tavaife ink›sam, fluayetin ilân etti¤i gibi, tearüf içindir, teavün içindir; tena-kür için de¤il, tehasum için de¤ildir.

MEKTUBAT | 539 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

muhasamet etmek: karfl›l›kl›düflmanl›k beslemek.muhtelif: çeflitli, farkl›.münasebat: ilgiler, alâkalar; iliflki-ler, ba¤lar.müteaddit: ayr› ayr›, birçok.nefer: rütbesiz asker, er.rekabet: çekiflme, birbirini çeke-meme; k›skanma.Rezzak: bütün yarat›lm›fllar›n r›z-k›n› veren ve ihtiyaçlar›n› karfl›la-yan Allah.siper: koruyucu engel, kalkan.tabur: dört bölükten meydanagelen askerî birlik.tak›m: bölü¤ü oluflturan birlikler-den her biri.tavaif: taifeler, topluluklar, mil-letler.tavaife: taifeler, topluluklar, mil-letler.tearüf: birbirini tan›ma, tan›flma.teavün: yard›mlaflma.tefrik: birbirinden ay›rma, ay›rtetme.tehasum: karfl›l›kl› düflmanl›k.tenakür: karfl›l›kl› inkâr etme, in-kârlaflma, birbirini kabul etme-me.teflkil etmek: meydana getir-mek, oluflturmak.uhuvvet: kardefllik.vahdet: birlik.vazife: görev, ifl.vazife-i umumiye: herkesi ilgi-lendiren vazife, genel görev.

a’dâ: düflmanlar.aksine: tersine, z›dd›na. alay: üç taburdan oluflan as-keri kuvvet.ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-si.ayet-i kerîme: azametli veflerefli Kur'ân ayeti.beyan: anlatma, aç›klama,izah.bölük: tak›mlardan oluflan,askeri birlik.cihet-i vahdet: birlik yönü.düstur: kural, prensip, esas.

düstur-u teavün: yard›mlafl-ma prensibi.efrat: fertler, flah›slar.f›rka: askerî birim, tümen.hakikî: gerçek, do¤ru.Hâl›k: her fleyi yoktan vareden, yarat›c›; Allah.hayat-› içtimaiye: sosyal ha-yat, toplum hayat›.hey’et-i içtimaiye-i ‹slâmi-ye: Müslümanlar›n sosyal ha-yat›.hücum: sald›r›.iktiza etmek: lâz›m gelmek,

gerekmek.ink›sam: k›s›mlara ay›ma, bö-lme.ink›sam edilme: k›s›mlaraayr›lma, bölünme.kabail: kabileler.k›ble: namaza bafllarken yö-nelinen taraf; Kâbe-i Muazza-man›n bulundu¤u Mekke-iMükerreme.masun: korunmufl.mecbur olmak: zorunda kal-mak.mesele: önemli konu.

Page 538: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

ÜÇÜNCÜ MESELE

Fikr-i milliyet flu as›rda çok ileri gitmifl. Hususan des-sas Avrupa zalimleri, bunu ‹slâmlar içinde menfi bir su-rette uyand›r›yorlar; tâ ki parçalay›p onlar› yutsunlar.

Hem, fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, gafletkârâ-ne bir lezzet var, fleametli bir kuvvet var. Onun için, fluzamanda hayat-› içtimaiye ile meflgul olanlara “Fikr-i mil-liyeti b›rak›n›z” denilmez.

Fakat, fikr-i milliyet iki k›s›md›r. Bir k›sm› menfidir, fle-ametlidir, zararl›d›r; baflkas›n› yutmakla beslenir, di¤erle-rine adavetle devam eder, müteyakk›z davran›r. fiu ise,muhasamet ve keflmekefle sebeptir. Onun içindir ki, ha-

dis-i flerifte ferman etmifl: 1 nás«p∏pgÉn÷rG nás«pÑn°ün©rdG pâsÑnL oás«penÓr°Sp r’nG

Ve Kur’ân’da ferman etmifl:

*G n∫nõrfnÉna pás«p∏pgÉn÷rG nás«pªnM nás«pªn◊rG oºp¡pHƒo∏ob≈pa GhoônØnc nøj pòsdG nπn©nL rPpGBGƒofÉncnh …'ƒr≤sàdG nánªp∏nc rºo¡nenõrdnGnh nÚpæperDƒoŸrG n¤nYnh =p¬pdƒo°SnQ '¤nY o¬nànæ«pµ°nS

2@Ékª«p∏nY mAr∆nT pqπoµpH *G n¿Éncnh Én¡n∏rgnGnh Én¡pH s≥nMnG

‹flte flu hadis-i flerif, flu ayet-i kerîme, kat’î bir surettemenfi bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyorlar.Çünkü, müspet ve mukaddes ‹slâmiyet milliyeti ona ihti-yaç b›rakm›yor.

adavet: düflmanl›k.âdet: al›flkanl›k, töre.ayet-i kerîme: Kur’ân’›n ayeti;azamet ve flerefi olan ayet.bat›l: bofl, do¤ru olmayan, yanl›fl;dinde yeri olmayan, dini hüküm-lere ayk›r› .cahiliye(t): ‹slâmdan önceki kü-für ve sap›kl›k devri.dessas: aldat›c›, hileci.ehil: yetki sahibi olan, lây›k; uy-gun.ferman: emir, buyruk.fikr-i milliyet: milliyetçilik fikri.fikr-i unsuriyet: ›rkç›l›k fikri.gafletkârâne: gafletli bir biçimde;iyice düflünmeden, dikkatsiz birflekilde.gayret: al›fl›lm›fl›n üstünde çal›fl-ma, u¤raflma.hadis: Hz. Muhammed’e ait söz,emir, fiil.hadis-i bilmana: kelimesi keli-mesine de¤il de, manas› itibar›ylaifade edilen hadis.hadis-i flerif: Peygamber Efendi-mize ait mübarek söz.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,toplum hayat›.›rkç›l›k: kendi ›rk›n›n di¤er ›rklar-dan üstün oldu¤unu savunma vebu fikre göre hareket etme.ibaret olan: meydana gelen, olu-flan.‹slâmlar: Müslümanlar.kabilecilik: kendi kabilesinin üs-tünlü¤ünü iddia etme ve bu fikregöre hareket etme.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kat’î: kesin.keflmekefl: kar›fl›kl›k, kargafla; çe-kiflme, kavga.lây›k: yak›flan, uygun.men etme: yasak etme, yasakla-ma.menfi milliyet: olumsuz, zararl›milliyetçilik; kendi milletinin di¤ermilletlerden üstün oldu¤unu, di-¤er milletlerle iliflkilerde bu fikregöre hareket etmek gerekti¤inisavunan görüfl, fikir.menfi: olumsuz, negatif; zararl›.mesele: önemli konu.milliyet: millet, din.muhasamet: düflmanl›k.mukaddes: kutsal; ay›p ve nok-sanlardan kurtulmufl, temiz.muktebes: al›nt› yap›lm›fl, al›n-m›fl.mü’min: iman eden, Allah’a ina-nan.müspet: do¤rulu¤u anlafl›lm›fl,pozitif, olumlu; faydal›.müteyakk›z: uyan›k ve dikkatli.

resul: Allah’›n elçisi, peygam-ber.sebat: kararl› olma, karar›n-dan vazgeçmeme.suret: flekil, biçim, tarz.

sükûnet: sakinlik, huzur.fleametli: kötü, u¤ursuz.taassup: afl›r› ba¤l›l›k, fana-tizm.takva: dinin yasak etti¤i fley-

lerden kaç›nma.zalim: ac›mas›z ve haks›zdavranan.zevk-i nefsanî: nefsin hofl-land›¤› zevk.

1. ‹slâm, Cahiliyetten kalma ›rkç›l›k ve kabilecili¤i kald›rm›flt›r. (‹slâmiyet öncesi Cahiliye âdet-lerine dönmekten meneden hâdislerden muktebes hadis-i bilmana. Bu hadislerden biri:“‹slâm dini, kendinden önceki bat›l davran›fl ve âdetleri kökünden söküp atar.” (Keflfü’l-Ha-fa, 1:127, Buharî, Ahkâm: 4, ‹mare: 36, 37; Ebu Davud, Sünnet: 5; Tirmizî, Cihad: 28, ‹lim: 16.)

2. Kâfirler kalplerine Cahiliyet taassubundan ibaret olan o gayreti yerlefltirdiklerinde, Allah,Resulünün ve mü’minlerin üzerine sükûnet ve emniyetini indirdi ve onlara takvada ve söz-lerine ba¤l›l›kta sebat verdi. Zaten onlar buna lây›k ve ehil kimselerdi. Allah ise her fleyihakk›yla bilir. (Fetih Suresi: 26.)

540 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 539: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Evet, acaba hangi unsur var ki, üç yüz elli milyon var-d›r? Ve o ‹slâmiyet yerine o unsuriyet fikri, fikir sahibineo kadar kardeflleri, hem ebedî kardeflleri kazand›rs›n?

Evet, menfi milliyetin tarihçe pek çok zararlar› görül-müfl. Ezcümle, Emevîler, bir parça fikr-i milliyeti siyaset-lerine kar›flt›rd›klar› için, hem âlem-i ‹slâm› küstürdüler,hem kendileri de çok felâketler çektiler.

Hem, Avrupa milletleri flu as›rda unsuriyet fikrini çokileri sürdükleri için, Frans›z ve Alman›n çok fleametliebedî adavetlerinden baflka, Harb-i Umumîdeki hâdisat-›müthifle dahi, menfi milliyetin nev-i beflere ne kadar za-rarl› oldu¤unu gösterdi.

Hem bizde, iptida-i Hürriyette, Babil Kal’as›n›n hara-biyeti zaman›nda “tebelbül-ü akvam” tabir edilen tefla-ub-u akvam ve o teflaub sebebiyle da¤›lmalar› gibi, men-fi milliyet fikriyle, baflta Rum ve Ermeni olarak pek çok“kulüpler” nam›nda sebeb-i tefrika-i kulûp, muhtelif mül-teciler cemiyetleri teflekkül etti. Ve onlardan flimdiye ka-dar ecnebilerin bo¤az›na gidenlerin ve periflan olanlar›nhâlleri, menfi milliyetin zarar›n› gösterdi.

fiimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirindenmazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü alt›n-da ezilen anas›r ve kabail-i ‹slâmiye içinde, fikr-i milliyet-le birbirine yabanî bakmak ve birbirini düflman telâkki et-mek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Âdeta bir sine¤in›s›rmamas› için, müthifl y›lanlara arka çevirip, sine¤in›s›rmas›na karfl› mukabele etmek gibi bir divanelikle,

MEKTUBAT | 541 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

muhtelif: farkl›, çeflitli.mukabele etmek: karfl›l›k ver-mek.mülteci: iltica eden, s›¤›nan.nev-i befler: insanl›k, bütün in-sanlar.periflan olmak: ac›nacak hâlleredüflmek.sebeb-i tefrika-i kulûp: kalplerinayr›lma sebebi.siyaset: devlet idaresi.fleametli: kötü, u¤ursuz.tabir edilen: adland›r›lan.tahakküm: zorbal›k etme, zorlahükmetme; bask›.tarif etmek: anlatmak, izah et-mek, tan›mlamak.tebelbül-ü akvam: çeflitli kavim-lerden, milletlerden meydana ge-len bir toplulu¤un k›s›mlara ayr›-larak farkl› dilleri konuflmalar›; ‹lkÇa¤da Asurlular devrinde, Babilve civar›nda bulunan çeflitli ka-vimlerin farkl› diller konuflmas›.Bu gerçe¤in tarihe yans›yan ismi.telâkki etmek: kabul etmek.teflaub: flubelere ayr›lma, bölün-me.teflaub-u akvam: kavimlerin k›-s›mlara, flubelere ayr›lmas›; ‹lkÇa¤da, Asurlular döneminde, Ba-bil ve civar›nda yaflayan topluluk-lar›n farkl› diller konuflmaya bafl-lamalar› ve dolay›s›yla bölünme-leri olay›.teflekkül etmek: meydana gel-mek, oluflmak; flekillenmek.unsur: millet, ›rk.unsuriyet fikri: ›rkç›l›k fikri; ken-di ›rk›n›n di¤er ›rklardan üstün ol-du¤unu, di¤er ›rklarla iliflkilerdebu fikre göre hareket etmek ge-rekti¤ini savunan görüfl, fikir.unsuriyet: ›rkç›l›k; kendi ›rk›n›ndi¤er ›rklardan üstün oldu¤u fikri-ni savunma ve di¤er ›rklarla iliflki-lerinde bu fikre göre hareket et-me.yabanî: yabanc›.ziyade: çok, fazla.

adavet: düflmanl›k.âdeta: sanki.âlem-i ‹slâm: ‹slâm âlemi, ‹s-lâm dünyas›.anas›r: unsurlar; ›rklar, millet-ler.as›r: yüzy›l, ça¤.cemiyet: topluluk.divanelik: delilik, ak›ls›zl›k.ebedî: sonu olmayan, sürekli.ecnebi: yabanc›.ezcümle: bu cümleden ola-rak, örne¤in.felâket: büyük belâ; çok za-

rar ve s›k›nt› do¤uran durum.fikr-i milliyet: milliyetçilikfikri; kendi milletinin di¤ermilletlerden üstün oldu¤unu,di¤er milletlerle iliflkilerde bufikre göre hareket etmek ge-rekti¤ini savunan görüfl, fikir.hâdisat-› müthifle: dehfletveren olaylar.harabiyet: y›k›l›fl; da¤›l›fl.Harb-i Umumî: Birinci DünyaSavafl›.iptida-i hürriyet: hürriyetinbafllang›c›; 2. Meflrutiyetin ilâ-

n›yla bafllayan dönem.kabail-i ‹slâmiye: Müslümankabileler, topluluklar.Kal’a: kale.mazlum: zulüm görmüfl; hak-s›zl›¤a ve kötülü¤e u¤ram›fl.menfi milliyet: olumsuz, za-rarl› milliyetçilik; kendi mille-tinin di¤er milletlerden üstünoldu¤unu, di¤er milletlerleiliflkilerde bu fikre göre hare-ket etmek gerekti¤ini savu-nan görüfl, fikir.muhtaç: ihtiyac› olan.

Page 540: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’n›n doymakbilmez h›rslar›n›, pençelerini açt›klar› bir zamanda, onla-ra ehemmiyet vermeyip, belki manen onlara yard›medip, menfi unsuriyet fikriyle fiark vilâyetlerindeki vatan-dafllara veya cenup taraf›ndaki dindafllara adavet besle-yip, onlara karfl› cephe almak, çok zararlar› ve mehalikiile beraber, o cenup efratlar› içinde düflman olarak yok-tur ki, onlara karfl› cephe al›ns›n. Cenuptan gelenKur’ân nuru var; ‹slâmiyet ziyas› gelmifl; o içimizde var-d›r ve her yerde bulunur. ‹flte o dindafllara adavet ise, do-lay›s›yla ‹slâmiyete, Kur’ân’a dokunur. ‹slâmiyet veKur’ân’a karfl› adavet ise, bütün bu vatandafllar›n hayat-›dünyeviye ve hayat-› uhreviyesine bir nevi adavettir. Ha-miyet nam›na hayat-› içtimaiyeye hizmet edeyim diye ikihayat›n temel tafllar›n› harap etmek, hamiyet de¤il, ha-makatt›r!

DÖRDÜNCÜ MESELE

Müspet milliyet, hayat-› içtimaiyenin ihtiyac-› dahilîsin-den ileri geliyor. Teavüne, tesanüde sebeptir; menfaatlibir kuvvet temin eder, uhuvvet-i ‹slâmiyeyi daha ziyadeteyit edecek bir vas›ta olur.

fiu müspet fikr-i milliyet, ‹slâmiyete hadim olmal›,kal’a olmal›, z›rh› olmal›; yerine geçmemeli. Çünkü ‹slâ-miyetin verdi¤i uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-ibekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâkî kal›yor. Onuniçin, uhuvvet-i milliye ne kadar da kavi olsa, onun birperdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ika-me etmek, ayn› kal’an›n tafllar›n› kal’an›n içindeki elmas

adavet: düflmanl›k.âlem-i beka: sonsuzluk âlemi,ahiret.âlem-i berzah: ruhlar›n k›yametekadar kalacaklar› âlem; kabir âle-mi.bâkî: yok olmayan, sürekli ve ka-l›c› olan.cenup: güney.cephe almak: karfl›s›na almak.dindafl: ayn› dinden olan, din kar-defli.efrat: fertler; flah›slar, kifliler.ehemmiyet: önem.ejderha: büyük y›lan, korkunç vehayalî bir hayvan.hadim: hizmetkâr, hizmet eden.hamakat: ahmakl›k, anlay›fls›zl›k,akl›n › gerekti¤i gibi kullan›lma-mas›.hamiyet: mukaddes de¤erlerikoruma duygusu ve gayreti.harap etmek: y›kmak, bozmak.hayat-› dünyevî: dünya hayat›.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,toplum hayat›.hayat-› uhreviye: uhrevî hayat,ahirete ait olan hayat.h›rs: aç gözlülük.hükmünde: yerinde, de¤erinde.hükmüne: yerine, de¤erine.ihtiyac-› dahilî: iç ihtiyaç.ikame etmek: yerlefltirmek.kal’a: kale.kavi: kuvvetli, güçlü.manen: manevî yönden.mehalik: tehlikeler.menfaat: fayda.menfi: olumsuz, zararl›, negatif.

542 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

mesele: önemli konu.

müspet fikr-i milliyet: pozi-tif, olumlu, faydal› milliyetçilikfikri; maddî ve manevî aç›lar-dan millet ve ülkesinin ç›kar-lar›n› her fleyin üstünde tut-ma anlay›fl›.

müspet milliyet: pozitif,olumlu, faydal› milliyetçilik;maddî ve manevî aç›lardanmillet ve ülkesinin ç›karlar›n›her fleyin üstünde tutma an-lay›fl›.

nam›na: ad›na.

nev: türlü, çeflit.nur: ayd›nl›k, ›fl›k; ilim.flark: do¤u.teavün: yard›mlaflma.temin etmek: sa¤lamak, kar-fl›lamak.tesanüt: dayan›flma.teyit etmek: kuvvetlendir-mek.uhuvvet: kardefllik, din kar-deflli¤i.uhuvvet-i ‹slâmiye: ‹slâmkardeflli¤i.uhuvvet-i milliye: ayn› mil-

letten olman›n meydana ge-tirdi¤i kardefllik.

unsuriyet: ›rkç›l›k; kendi ›rk›-n›n di¤er ›rklardan üstün ol-du¤u fikrini savunmak ve di-¤er ›rklarla iliflkilerinde bu fik-re göre hareket etmek.

vas›ta: arac›.

vilâyet: il, flehir.

z›rh: demir ve tel levhalardanyap›lm›fl giysi, çelik yelek.

ziya: ›fl›k, ayd›nl›k, nur.

ziyade: çok, fazla.

Page 541: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

hazinesinin yerine koyup, o elmaslar› d›flar› atmaknev’inden ahmakane bir cinayettir.

‹flte, ey ehl-i Kur’ân olan flu vatan›n evlâtlar›! Alt› yüzsene de¤il, belki Abbasîler zaman›ndan beri bin senedirKur’ân-› Hakîm’in bayraktar› olarak, bütün cihana karfl›meydan okuyup Kur’ân’› ilân etmiflsiniz. MilliyetiniziKur’ân’a ve ‹slâmiyete kal’a yapt›n›z. Bütün dünyay› sus-turdunuz, müthifl tehacümat› defettiniz; tâ

mIsõpYnG nÚpæperDƒoŸrG n¤nY másdpPnG o¬nfƒtÑpëojnh rºo¡tÑpëoj mΩrƒn≤pH *G n≈pJrÉnj1 $G pπ«pÑ°nS ≈pa n¿hoópgÉnéoj nøjpôpaÉnµrdG n¤nY

ayetine güzel bir mâsadak oldunuz. fiimdi Avrupa’n›n vefrenkmeflrep münaf›klar›n desiselerine uyup flu ayetinevvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz vekorkmal›s›n›z.

Cây- › D ikka t B i r Hâ l

Türk milleti, anas›r-› ‹slâmiye içinde en kesretli oldu¤uhâlde, dünyan›n her taraf›nda olan Türkler ise Müslü-mand›r. Sair unsurlar gibi Müslim ve gayrimüslim olarakiki k›sma ink›sam etmemifltir. Nerede Türk taifesi varsaMüslümand›r. Müslümanl›ktan ç›kan veya Müslüman ol-mayan Türkler, Türklükten dahi ç›km›fllard›r (Macarlargibi). Hâlbuki, küçük unsurlarda dahi hem Müslim vehem de gayrimüslim var.

Ey Türk kardefl! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliye-tin ‹slâmiyetle imtizaç etmifl; ondan kabil-i tefrik de¤il.Tefrik etsen, mahvs›n. Bütün senin mazideki mefahirin

MEKTUBAT | 543 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

frenkmeflrep: Avrupal›lar gibi ya-flamak isteyen.gayrimüslim: Müslüman olma-yan.hazine: zengin ve de¤erli kaynak.hitap: söz; birine söz söyleme.imtizaç etmek: kaynaflmak, bir-leflmek, kar›flmak.ink›sam: k›s›mlara ayr›lma, bö-lünme.izzet: fleref; üstünlük, kuvvet vekudret.kabil-i tefrik: ayr›lmas› mümkün.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.kal’a: kale.kesretli: çok, bol, fazla.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.mahv: bitme, yok olma.mâsadak: do¤rulay›c›; bir söz yada hükmü do¤rulayan.mazi: geçmifl zaman.mefahir: iftihar edilecek, övünü-lecek fleyler.milliyet: bir milleti di¤er millet-ten ay›ran hâllerin ve özelliklerintamam›.mü’min: iman eden, Allah’a ina-nan, Müslüman.münaf›k: ikiyüzlülük eden, arabozucu.Müslim: Müslüman.nev: tür, çeflit.sair: di¤er, baflka.taife: topluluk.tefrik etmek: birbirinden ay›r-mak.tehacümat: hücumlar, sald›r›lar.unsur: millet, ›rk.

ahmakane: ahmakças›na,ak›ls›zca, akl›n› gerekti¤i gibikullanmayarak.

alçak gönüllü: afla¤› olanlar›kendisiyle eflit tutan, büyük-lük taslamayan.

anas›r-› ‹slâmiye: Müslümanunsurlar, milletler.

ayet: Kur’ân’›n her bir cümle-

si.bayraktar: bayrak tafl›yan.bilhassa: özellikle.cây-› dikkat: dikkat edileceknokta.cihad etme: Allah yolundaçarp›flma ; malla ve canla dinu¤runda hizmet etme, çal›fl-ma.

cihan: dünya.def’ etmek: savmak, uzaklafl-t›rmak.desise: gizli hile, aldatmayayönelik hareketler.ehl-i Kur’ân: Kur’ân’a inan›p,ona uyanlar.evlâtlar: çocuklar.evvel: önce.

1. Allah öyle bir topluluk getirecektir ki, Allah onlar› sever, onlar da Allah’› sever. Onlarmü’minlere karfl› alçak gönüllü, kâfirlere karfl› izzet sahibidirler ve Allah yolunda cihadederler. (Mâide Suresi: 54.)

Page 542: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹slâmiyet defterine geçmifl. Bu mefahir, zemin yüzündehiçbir kuvvetle silinmedi¤i hâlde, sen fleytanlar›n vesve-seleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme.

BEfi‹NC‹ MESELE

Asya’da uyanan akvam, fikr-i milliyete sar›l›p, aynenAvrupa’y› her cihette taklit ederek, hatta çok mukadde-satlar› o yolda feda ederek hareket ediyorlar. Hâlbukiher milletin kamet-i k›ymeti baflka bir elbise ister. Bircins kumafl bile olsa, tarz› ayr› ayr› olmak lâz›m gelir. Birkad›na bir jandarma elbisesi giydirilmez—bir ihtiyar ho-caya tango bir kad›n libas› giydirilmedi¤i gibi. Körü kö-rüne taklit dahi, çok defa maskaral›k olur. Çünkü,

Evvelâ: Avrupa bir dükkân, bir k›flla ise, Asya bir mez-raa, bir cami hükmündedir. Bir dükkânc› dansa gider, birçiftçi gidemez. K›flla vaziyeti ile mescit vaziyeti bir olmaz.

Hem, ekser enbiyan›n Asya’da zuhuru, a¤leb-i hüke-man›n Avrupa’da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, biriflaretidir ki, Asya akvam›n› intibaha getirecek, terakkiettirecek, idare ettirecek, din ve kalptir. Felsefe ve hik-met ise din ve kalbe yard›m etmeli, yerine geçmemeli.

Saniyen: Din-i ‹slâm› Hristiyan dinine k›yas edip Av-rupa gibi dine lâkayt olmak, pek büyük bir hatad›r. Evve-lâ, Avrupa dinine sahiptir. Baflta Wilson, Lloyd George,Venizelos gibi Avrupa büyükleri, papaz gibi dinlerinemutaass›p olmalar› flahittir ki, Avrupa dinine sahiptir,belki bir cihette mutaass›pt›r.

a¤leb-i hükema: filozoflar›n ço-¤unlu¤u.akvam: kavimler, milletler, ulus-lar.cami: ibadet edilen yer.cihet: yön, yan, taraf.cins: tür, çeflit.desise: gizli hile, aldatmaca.din-i ‹slâm: ‹slâm dinî.ekser: en çok, pek çok.enbiya: nebîler, peygamberler.evvelâ: birinci olarak.feda etmek: gözden ç›karmak,u¤runa vermek.felsefe: madde ve hayat› bafllan-g›ç ve gaye bak›m›ndan incele-yen ilim. Felsefe dine dayand›¤›n-da hakikati bulmufl, s›rt çevirdi-¤inde de çeliflkiler içerisinde kal-m›flt›r.fikr-i milliyet: milliyetçilik fikri;kendi milletinin di¤er milletler-den üstün oldu¤unu, di¤er millet-lerle iliflkilerde bu fikre göre hare-ket etmek gerekti¤ini savunangörüfl, fikir.hikmet: felsefe.hükmünde: yerinde, de¤erinde.idare: yönetme, yürütme, çekipçevirme.intibaha getirmek: uyand›rmak.jandarma: yurt içinde iç güvenli-¤i ve asayifli sa¤lamak gayesiylemeydana getirilen askerî teflkilât.kader-i ezelî: olmufl ve olacakla-r›n yer ald›¤› ‹lâhî ilim; her fleyinkaydedildi¤i ezelî program.

544 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

kamet-i k›ymet: k›ymetin vede¤erinin derecesi.k›flla: askerlerin topluca ba-r›nd›¤› büyük yap›.k›yas etmek: karfl›laflt›rmak;bir fleyi baflka bir fleye benze-terek hüküm vermek.lâkayt: ilgisiz.lâz›m: gerekli, lüzumlu.libas: elbise.maskara: gülünç, rezil.mefahir: iftihar edilecek, övü-nülecek fleyler.mescit: ibadet edilen yer, ca-

mi.mesele: önemli konu.mezraa: ziraat yap›lacak yer,tarla, ekilecek yer.mukaddesat: yüce olarak ka-bul edilen mukaddes fleyler.mutaass›p: eski âdet ve gele-neklerine afl›r› ba¤l› olup, ye-nilik kabul etmeyen, tutucu.papaz: Hristiyan din adam›,rahip.remiz: iflaret.saniyen: ikinci olarak.flahit: flahitlik yapan, tan›k.

taklit etmek: benzemeye ça-l›flmak.tango: modaya afl›r› uyarakgiyinmifl züppece, hafif tav›rl›kad›n.terakki ettirmek: ilerletmek,gelifltirmek.vaziyet: durum.vesvese: flüphe, kuruntu;as›ls›z kötü ve sinsi düflünce-ler.zemin: yer, yeryüzü.zuhur: görünme, meydanaç›kma.

Page 543: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Salisen: ‹slâmiyeti Hristiyan dinine k›yas etmek, k›-yas-› maalfâr›kt›r; o k›yas yanl›flt›r. Çünkü, Avrupa dini-ne mutaass›p oldu¤u zaman medenî de¤ildi; taassubuterk etti, medenîleflti.

Hem, din onlar›n içinde üç yüz sene muharebe-i dahi-liyeyi intaç etmifl. Müstebit zalimlerin elinde avam›, fuka-ray› ve ehl-i fikri ezmeye vas›ta oldu¤undan, onlar›numumunda muvakkaten dine karfl› bir küsmek hâs›l ol-mufltu. ‹slâmiyette ise, tarihler flahittir ki, bir defadanbaflka dahilî muharebeye sebebiyet vermemifl.

Hem ne vakit ehl-i ‹slâm dine ciddî sahip olmufllarsa,o zamana nispeten yüksek terakki etmifller. Buna flahit,Avrupa’n›n en büyük üstad› Endülüs devlet-i ‹slâmiyesi-dir. Hem ne vakit cemaat-i ‹slâmiye dine karfl› lâkayt va-ziyeti alm›fllar; periflan vaziyete düflerek tedenni etmifller.

Hem ‹slâmiyet, vücub-u zekât ve hurmet-i riba gibibinler flefkatperverâne mesail ile fukaray› ve avam› hi-

maye etti¤i, 3 n¿hoôsHnónànj nÓnanG 2@ n¿hoôsµnØnànjnÓnanG 1@ n¿ƒo∏p≤r©nj nÓnanG

gibi kelimat›yla akl› ve ilmi istiflhat ve ikaz etti¤i ve ehl-iilmi himaye etti¤i cihetle, daima ‹slâmiyet fukaralar›n veehl-i ilmin kal’as› ve melcei olmufltur. Onun için, ‹slâmi-yete karfl› küsmeye hiçbir sebep yoktur.

‹slâmiyetin Hristiyanl›k ve sair dinlere cihet-i fark›n›ns›rr-› hikmeti fludur ki:

‹slâmiyetin esas›, mahz-› tevhittir; vesait ve esbaba te-sir-i hakikî vermiyor, icat ve makam cihetiyle k›ymet ver-miyor. Hristiyanl›k ise, “velediyet” fikrini kabul etti¤i

MEKTUBAT | 545 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

sonuç do¤urmak.istiflhat: flahit gösterme, delil ola-rak ileri sürme.kal’a: kale.kelimat: kelimeler, sözler.k›yas etmek: karfl›laflt›rmak; birfleyi baflka bir fleye benzeterekhüküm vermek.k›yas-› maalfâr›k: yanl›fl karfl›lafl-t›rma.k›ymet: de¤er.lâkayt: ilgisiz, de¤er ve önemvermeyen.mahz-› tevhit: Allah’›n birli¤ininta kendisi.makam: mevki, manevî mevki.medenî: hayat tarz›, bilgi seviye-si bak›m›ndan yüksek durumdabulunan, uygar, modern.melce: s›¤›nak, s›¤›n›lacak yer.mesail: meseleler; önemli kanun-lar.muharebe: savaflma.muharebe-i dahiliye: iç savafl.mutaass›p: eski âdet ve gelenek-lerine afl›r› ba¤l› olup, yenilik ka-bul etmeyen, tutucu.muvakkaten: geçici olarak.müstebit: zulüm ve bask› yapan,diktatör.nispeten: k›yasla, oranla.periflan: da¤›n›k, kar›fl›k; ac›nacakhâlde bulunan.sair: di¤er, baflka, öteki.salisen: üçüncü olarak.sebebiyet: sebep olma, gerektir-me.s›rr-› hikmet: hikmetin s›rr›; her-kesin bilmedi¤i gizli sebep.flahit: flahitlik yapan, tan›k.flefkatperverâne: flefkat göste-rircesine.taassup: afl›r› ba¤l›l›k, körü körü-ne ba¤l›l›k; kendi din ve milliyeti-ni çok üstün tutarak baflka din vemilliyetten olanlara kin, nefret vedüflmanl›k gösterme.tedenni etmek: alçalmak, gerile-mek, daha kötü bir dereceyedüflmek.tefekkür: zihni faaliyet gösterme,düflünme, fikir üretme.terakki etmek: yükselmek, iler-lemek, geliflmek.tesir-i hakikî: hakikî tesir, gerçeketki.umum: hep, bütün, genel.üstat: bir ilim veya sanatta üstünolan, ö¤retici, ö¤retmen.vas›ta: alet, araç.vaziyet: durum, hâl.velediyet: çocukluk, evlâtl›k.vesait: vas›talar, araçlar.vücub-u zekât: zekât›n farz ol-mas›.zalim: zulmeden, haks›zl›k eden.

avam: halk›n büyük k›sm›, s›-radan insanlar.cemaat-i ‹slâmiye: ‹slâm ce-maati, ‹slâm toplulu¤u, Müs-lümanlar.ciddî: gerçek, samimî.cihet: yön, yan, taraf.cihet-i fark: farkl› yön.dahilî: içe ait, iç ile ilgili.devlet-i ‹slâmiye: ‹slâm dev-

leti.ehl-i fikir: düflünen insanlar,düflünürler.ehl-i ilim: ilim sahipleri, âlim-ler.ehl-i ‹slâm: ‹slâm toplulu¤u,Müslümanlar.esbap: sebepler.fukara: fakirler, yoksullar.hâs›l olmak: meydana gel-

mek.himaye etmek: korumak,esirgemek.hurmet-i riba: faizin haramolmas›, yasaklanmas›.icat: vücuda getirme, yoktanvar etme.ikaz etmek: uyarmak, uyan-d›rmak, dikkat çekmek.intaç etmek: netice vermek,

1. Ak›l etmezler mi? (Yâsin Suresi: 68.)2. Tefekkür etmezler mi? (En’am Suresi: 50.)3. Düflünmezler mi? (Nisâ Suresi: 82.)

Page 544: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

için, vesait ve esbaba bir k›ymet verir, enaniyeti k›rmaz.Âdeta rububiyet-i ‹lâhiyenin bir cilvesini azizlerine, bü-

yüklerine verir. 1 $G p¿hoO røpe ÉkHÉnHrQnG rºo¡nfÉnÑrgoQnh rºognQÉnÑrMnG BGhoònîs JpG

ayetine mâsadak olmufllar. Onun içindir ki, Hristiyanla-r›n dünyaca en yüksek mertebede olanlar›, gurur ve ena-niyetlerini muhafaza etmekle beraber, sab›k AmerikaReisi Wilson gibi, mutaass›p bir dindar olur. Mahz-› tev-hit dini olan ‹slâmiyet içinde, dünyaca yüksek mertebe-de olanlar ya enaniyeti ve gururu b›rakacak veya dindar-l›¤› bir derece b›rakacak. Onun için, bir k›sm› lâkayt ka-l›yorlar, belki dinsiz oluyorlar.

ALTINCI MESELE

Menfi milliyette ve unsuriyet fikrinde ifrat edenlere de-riz ki:

Evve lâ : fiu dünya yüzü, hususan flu memleketimiz,eski zamandan beri çok muhaceretlere ve tebeddülâtamaruz olmakla beraber, merkez-i hükûmet-i ‹slâmiye buvatanda teflkil olduktan sonra, akvam-› saireden, perva-ne gibi, çoklar› içine at›l›p tavattun etmifller. ‹flte bu hâl-de, Levh-i Mahfuz aç›lsa, ancak hakikî unsurlar birbirin-den tefrik edilebilir. Öyle ise, hakikî unsuriyet fikrine ha-reketi ve hamiyeti bina etmek, manas›z ve hem pek za-rarl›d›r. Onun içindir ki, menfi milliyetçilerin ve unsuri-yetperverlerin reislerinden ve dine karfl› pek lâkayt biri-si, mecbur olmufl, demifl: “Dil, din bir ise millet birdir.”

akvam-› saire: di¤er kavimler, di-¤er milletler.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.aziz: muhterem, sayg›n, de¤erli.bina etmek: yapmak, kurmak;dayamak.cilve: görünme, yans›ma.dindar: dininin emirlerini yerinegetiren.enaniyet: benlik, gurur.esbap: sebepler.evvelâ: birinci olarak.haham: Yahudi din adam›.hakikî: gerçek, do¤ru.hamiyet: insanda bulunan din,millet, bayrak, vatan gibi de¤erle-ri koruma duygusu ve gayreti.hususan: bilhassa, özellikle.ifrat etmek: afl›r› gitmek, ölçüyüaflmak.k›ymet: de¤er.lâkayt: ilgisiz, de¤er ve önemvermeyen.Levh-i Mahfuz: korunmufl levha,Allah’›n ezelî ilmiyle kâinatta ol-mufl ve olacak fleylerin bütün ay-r›nt›lar›yla yaz›l› oldu¤u levha.mahz-› tevhit: Allah’›n birli¤ininta kendisi.manas›z: anlams›z.maruz olma: u¤rama, bir fleyinetkisi ve tesiri alt›nda kalma.mâsadak: do¤rulay›c›; bir söz yada hükmü do¤rulayan.mecbur olmak: zorunda kalmak.memleket: ülke, yurt, vatan.menfi milliyet: olumsuz, zararl›milliyetçilik; kendi milletinin di¤ermilletlerden üstün oldu¤unu, di-¤er milletlerle iliflkilerde bu fikregöre hareket etmek gerekti¤inisavunan görüfl, fikir.merkez-i hükûmet-i ‹slâmiye:‹slâmî hükümet merkezi.mertebe: derece, makam.mesele: önemli konu.muhaceret: göç etme.muhafaza etmek: korumak.

mutaass›p: eski âdet ve gele-neklerine afl›r› ba¤l› olup, ye-nilik kabul etmeyen, tutucu.pervane: gece kelebe¤i, ge-celeri ›fl›¤›n etraf›nda dönenküçük kelebek.rahip: Hristiyan din adam› vebilgini, papaz.reis: baflkan.rububiyet-i ‹lâhiye: Cenab-›Hakk›n bütün varl›klara muh-

taç olduklar› fleyleri vermesi,onlar› yetifltirmesi, yarat›l›flgayelerine uygun bir biçimdesevk ve idare etmesi.sab›k: önceki, geçmifl.tavattun etmek: vatan edin-mek, yerleflme,tebeddülât: tebeddüller, de-¤ifliklikler.tefrik etme: birbirinden ay›r-ma.

teflkil olma: meydana gelme,oluflma.unsur: ›rk, millet.unsuriyet: ›rkç›l›k ; kendi ›rk›-n›n di¤er ›rklardan üstün ol-du¤u fikrini savunmak ve di-¤er ›rklarla iliflkilerinde bu fik-re göre hareket etmek.unsuriyetperver: ›rkç›, ›rkç›l›-¤› seven.vesait: vas›talar, araçlar.

1. Onlar Allah’› b›rak›p, hahamlar›n› ve rahiplerini kendilerine rab edindiler. (Tevbe Suresi: 31.)

546 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 545: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Madem öyledir; hakikî unsuriyete de¤il, belki dil, din,vatan münasebat›na bak›lacak. E¤er üçü bir ise, zatenkuvvetli bir millet; e¤er biri noksan olursa, tekrar milliyetdairesine dahildir.

San iyen : ‹slâmiyetin mukaddes milliyeti, bu vatanevlâd›n›n hayat-› içtimaiyesine kazand›rd›¤› yüzer fayda-dan iki fayday› misal olarak beyan edece¤iz.

• Birincisi: fiu devlet-i ‹slâmiye yirmi otuz milyon iken,bütün Avrupa’n›n büyük devletlerine karfl› hayat›n› vemevcudiyetini muhafaza ettiren, flu devletin ordusundakinur-u Kur’ân’dan gelen flu fikirdir: “Ben ölsem flehidim,öldürsem gaziyim.” Kemal-i flevk ile ve aflk ile ölümünyüzüne gülerek istikbal etmifl, daima Avrupa’y› titretmifl.Acaba dünyada basit fikirli, safî kalpli olan neferat›n ru-hunda flöyle ulvî fedakârl›¤a sebebiyet verecek hangi fleygösterilebilir? Hangi hamiyet onun yerine ikame edilebi-lir ve hayat›n› ve bütün dünyas›n› severek ona feda etti-rebilir?

• ‹kincisi: Avrupa’n›n ejderhalar› (büyük devletleri) herne vakit flu devlet-i ‹slâmiyeye bir tokat vurmufllarsa, üçyüz elli milyon ‹slâm› a¤latm›fl ve inletmifl. Ve o müstem-lekât sahipleri, onlar› inletmemek ve s›zlatmamak içinelini çekmifl, elini kald›r›rken indirmifl. fiu hiçbir cihetteistisgar edilmeyecek manevî ve daimî bir kuvvetüzzah›ryerine hangi kuvvet ikame edilebilir, gösterilsin. Evet, oazîm manevî kuvvetüzzahr› menfi milliyet ile ve isti¤na-kârâne hamiyet ile gücendirmemeli.

MEKTUBAT | 547 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

menfi milliyet: olumsuz, zararl›milliyetçilik; kendi milletinin di¤ermilletlerden üstün ve oldu¤unu,di¤er milletlerle iliflkilerde bu fik-re göre hareket etmek gerekti¤i-ni savunan görüfl, fikir.mevcudiyet: varl›k,milliyet: millet, din; inanç.misal: örnek, numune.muhafaza: koruma.mukaddes: kutsal, aziz, temiz.münasebat: ba¤lar, iliflkiler, uy-gunluklar.müstemlekât: müstemlekeler,sömürgeler, iflgal edilerek sahipolunmufl memleketler.neferat: neferler, askerler.noksan: eksiklik.nur-u Kur’ân: Kur’ân nuru, ›fl›¤›.safî: saf; temiz, samimî.saniyen: ikinci olarak.sebebiyet verme: sebep olma.flehit: din, vatan, bayrak, inanç gi-bi yüce de¤erler u¤runda ölenMüslüman kimse.ulvî: yüksek, yüce.unsuriyet: ›rk, milliyet.zaman: vakit.

aflk: fliddetli sevgi, tam bir is-tek.azîm: büyük, yüce.beyan etmek: anlatmak,aç›klamak, bildirmek.cihet: yön, taraf.dahil: içinde.daimî: sürekli, devaml›.devlet-i ‹slâmiye: ‹slâm dev-leti.ejderha: korkunç ve hayalîbir masal canavar›.evlât: çocuklar.faide: fayda, kazanç.

feda etmek: gözden ç›kar-mak, u¤runa vermek.fedakârl›k: kendini veya flah-sî menfaatlerini hiçe sayarakfeda etme.gazi: savafltan sa¤ dönenkimse.gücendirmek: küstürmek,k›rmak, üzmek.hakikî: gerçek, do¤ru.hamiyet: millet, bayrak, va-tan gibi de¤erleri korumaduygusu ve gayreti.hayat-› içtimaiye: sosyal ha-

yat, toplum hayat›.ikame etmek: yerlefltirmek,yerine koymak.isti¤nakârâne: ihtiyaç duy-maks›z›n.istikbal etmek: karfl›lamak.istisgar etmek: küçümse-mek, küçük görmek.kemal-i flevk: tam bir istekve arzu.kuvvetüzzah›r: yard›mc›kuvvet, yedek kuvvet.manevî: manaya ait, maddîolmayan.

Page 546: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

YED‹NC‹ MESELE

Menfi milliyette fazla hamiyetperverlik gösterenlerederiz ki:

E¤er flu milleti ciddî severseniz, onlara flefkat ederse-niz, öyle bir hamiyet tafl›y›n›z ki, onlar›n ekserîsine flef-kat say›ls›n. Yoksa, ekserîsine merhametsizcesine birtarzda, flefkate muhtaç olmayan bir k›sm-› kalilin muvak-kat, gafletkârâne hayat-› içtimaiyelerine hizmet ise, ha-miyet de¤ildir. Çünkü, menfi unsuriyet fikriyle yap›lacakhamiyetkârl›¤›n, milletin sekizden ikisine muvakkat fay-das› dokunabilir; lây›k olmad›klar› o hamiyetin flefkatinemazhar olurlar. O sekizden alt›s› ya ihtiyard›r, ya hasta-d›r, ya musibetzededir, ya çocuktur, ya çok zay›ft›r, yapek ciddî olarak ahireti düflünür müttakîdirler ki, bunlarhayat-› dünyeviyeden ziyade, müteveccih olduklar› ha-yat-› berzahiyeye ve uhreviyeye karfl› bir nur, bir teselli,bir flefkat isterler ve hamiyetkâr mübarek ellere muhtaç-t›rlar. Bunlar›n ›fl›klar›n› söndürmeye ve tesellilerini k›r-maya hangi hamiyet müsaade eder? Heyhat! Neredemillete flefkat, nerede millet yolunda fedakârl›k?

Rahmet-i ‹lâhiyeden ümit kesilmez. Çünkü, Cenab-›Hak, bin seneden beri Kur’ân’›n hizmetinde istihdam et-ti¤i ve ona bayraktar tayin etti¤i bu vatandafllar›n muh-teflem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat ar›za-larla inflaallah periflan etmez. Yine o nuru ›fl›kland›r›r vevazifesini idame ettirir.

* * *

ahiret: dünya hayat›ndan sonrabafllay›p sonsuza kadar devamedecek olan ikinci hayat.bayraktar: bayrak tafl›yan.cemaat: topluluk.Cenab-› Hak: hakk›n ta kendisiolan, fleref ve azamet sahibi yüceAllah.ciddî sevmek: de¤er vererek sa-mimî sevmek.ciddî: gerçek; samimî.ekser: en çok, daha ziyade.ekserî: ço¤unluk.faide: fayda, kazanç.fedakârl›k: kendini veya flahsîmenfaatlerini hiçe sayma, fedaetme.gafletkârâne: gafletli bir flekilde;dikkatsiz, endiflesiz ve vurdum-duymaz bir biçimde.hamiyet: millet, bayrak, vatan gi-bi de¤erleri koruma duygusu vegayreti.hamiyetkâr: hamiyet ve gayretgösteren.hamiyetkârl›k: hamiyet ve gay-ret gösterme.hamiyetperverlik: gayret ve öz-veride bulunma.hayat-› berzahiye ve uhreviye:öldükten sonra k›yamete kadaryaflanacak olan kabir hayat› vesonras›ndaki sonsuza kadar de-vam edecek olan ahiret hayat›.hayat-› dünyeviye: dünya haya-t›.hayat-› içtimaiye: sosyal hayat,toplum hayat›.heyhat: yaz›k, çok yaz›k.idame ettirmek: devam ettir-mek, sürdürmek.inflaallah: Allah’›n izniyle.istihdam etmek: hizmet ettir-mek, çal›flt›rmak.k›sm-› kalil: az›nl›kta olan k›s›m.mazhar olma: eriflme; nail olma.menfi milliyet: olumsuz, zararl›milliyetçilik; kendi milletinin di¤ermilletlerden üstün ve oldu¤unu,di¤er milletlerle iliflkilerde bu fik-re göre hareket etmek gerekti¤i-ni savunan görüfl, fikir.menfi: olumsuz, zararl›, negatif.

548 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

merhametsizce: ac›madan,flefkat göstermeden.mesele: önemli konu.muazzam: çok büyük.muhtaç: ihtiyac› olan.muhteflem: ihtiflaml›, gör-kemli, flanl›.musibetzede: belâya u¤ra-yan, hastal›k veya baflkadertlere u¤rayan.muvakkat: geçici.mübarek: bereketli, hay›rl›,u¤urlu.müsaade etmek: izin ver-

mek.müteveccih: dönmüfl, yönel-mifl.müttakî: Allah’tan korkan,günah ve haramdan uzak du-ran.nur: ›fl›k, ayd›nl›k, par›lt›.periflan etmek: da¤›tmak;ac›nacak hâllere düflürmek.Rahmet-i ‹lâhiye: ‹lâhî rah-met, Allah’›n sonsuz rahmeti;flefkat: ac›yarak ve esirgeye-rek sevme, içten ve karfl›l›ks›zmerhamet, karfl›l›k bekleme-

den yard›m etme.tarz: flekil, biçim.tayin etmek: atamak; görev-lendirmekteselli: ac›s›n› dindirme, güzelsözler söyleyerek rahatlatma.unsuriyet: ›rkç›l›k ; kendi ›rk›-n›n di¤er ›rklardan üstün ol-du¤u fikrini savunmak ve di-¤er ›rklarla iliflkilerinde bu fik-re göre hareket etmek.vazife: görev.zaif: zay›f, güçsüz.ziyade: çok, fazla.

Page 547: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Dördüncü MebhasTembih : Yirmi Alt›nc› Mektubun Dört Mebhas› birbiri

ile münasebettar olmad›¤› gibi, bu Dördüncü Mebhas›nOn Mesaili dahi birbiriyle münasebettar de¤ildir. Onuniçin, münasebeti aramamal›. Nas›l gelmifl, öyle yaz›l-m›fl. Mühim bir talebesine gönderdi¤i mektubun birparças›d›r; o talebenin befl alt› suallerine verilen cevap-lard›r.

BirincisiSaniyen: Mektubunda diyorsun:

1 nÚ pªndÉn©rdG tÜnQ tabir

ve tefsirinde “on sekiz bin âlem” demifller.2 O adedinhikmetini soruyorsun.

Kardeflim, ben flimdi o adedin hikmetini bilmiyorum;fakat bu kadar derim ki:

Kur’ân-› Hakîm’in cümleleri birer manaya münhas›rde¤il; belki nev-i beflerin umum tabakat›na hitap oldu¤uiçin, her tabakaya karfl› birer manay› tazammun eden birküllî hükmündedir. Beyan olunan manalar, o küllî kaide-nin cüz’iyatlar› hükmündedirler. Her bir müfessir, her birarif, o küllîden bir cüz’ü zikrediyor. Ya keflfine, ya delili-ne, veyahut meflrebine istinat edip, bir manay› tercihediyor. ‹flte bunda dahi, bir taife, o adede muvaf›k birmana keflfetmifl.

MEKTUBAT | 549 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

meydana gelen.mana: anlam.mebhas: bahis, konu, bölüm.mesail: meseleler, cevab› istenensorular; önemli konular.meselâ: örnek olarak.meflrep: hareket tarz›; manevîhaz ve feyiz al›nan yol.muvaf›k: uygun.müfessir: tefsir eden; Kur’ân’› Ke-rîm’den anlad›¤› manalar› söyle-yen ve yazan ‹slâm âlimi.mühim: önemli.münasebet: ilgi, alâka; ba¤lant›; ,iki fley aras›ndaki uygunluk.münasebettar: ilgili, alâkal›.münhas›r: yaln›zca bir fleye ait,s›n›rl›.nev-i befler: insan türü, insanl›k,bütün insanlar.Rab: mahlûkat› yaratan, besle-yen, büyüten, yetifltiren, uyumiçinde sevk ve idare eden Allah.saniyen: ikinci olarak.sual: soru.tabaka: topluluk, s›n›f, zümre.tabakat: tabakalar; topluluklar,s›n›flar.tabir: ifade, söz.taife: topluluk, grup.talebe: ö¤renci.tazammun etmek: içine almak,içinde bulundurmak.tefsir: aç›klama, yorum, izah.tembih: uyar›, ikaz.tercih etmek: seçmek.umum: bütün.zikretmek: bildirmek, söylemek.

Sahife 549adet: say›.âlem: dünya.arif: Allah’› tan›yan, onuneserlerini lây›k›yla anlay›p bi-len, üstün görüfllü, ince anla-y›fll› olgun kimse.beyan olunan: izah edilen,aç›klanan, bildirilen.cüz: k›s›m, parça.

cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.delil: bir davay›, meseleyi is-pat etmeye yarayan fley.hikmet: gizli, bilinmeyennokta; gaye, maksat.hitap: söz söyleme, bir grubaveya bir toplulu¤a karfl› ko-nuflma, nutuk.hükmünde: yerinde, de¤erin-de.

istinat etmek: dayanmak,güvenmek.kaide: esas; kural.keflif: Allah taraf›ndan ilhamedilmesiyle gizli bir fleyinmeydana ç›kar›lmas› .Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.küllî: bütüne ait parçalardan

1. Âlemlerin Rabbi… (Meselâ, A'raf Suresi: 54; Kasas Suresi: 30, Mü'min Suresi: 64., vd.)

2. Taberî, Camiü'l-Beyan, 1:63.

Page 548: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Meselâ, ehl-i velâyetin ehemmiyetle virtlerinde zikir ve

tekrar ettikleri 1 p¿Én«p¨rÑnj n’ lñnRrônH Énªo¡nær«nH @ p¿Én«p≤nàr∏nj pørjnôrënÑrdG nênône

cümlesinde, daire-i vücup ile daire-i imkândaki bahr-i ru-bubiyet ve bahr-i ubudiyetten tut, tâ dünya ve ahiret ba-hirlerine, tâ âlem-i gayp ve âlem-i flahadet bahirlerine, tâflark ve garp, flimal ve cenuptaki bahr-i muhitlerine, tâBahr-i Rum ve Fars bahrine, tâ Akdeniz ve Karadeniz veBo¤az›na—ki mercan denilen bal›k ondan ç›k›yor—tâAkdeniz ve Bahr-i Ahmer’e ve Süveyfl Kanal›na, tâ tatl›ve tuzlu sular denizlerine, tâ toprak tabakas› alt›ndaki tat-l› ve müteferrik su denizleriyle üstündeki tuzlu ve mutta-s›l denizlerine, tâ Nil ve Dicle ve F›rat gibi büyük ›rmak-lar denilen küçük tatl› denizler ile onlar›n kar›flt›¤› tuzlubüyük denizlerine kadar, manas›ndaki cüz’iyatlar› var.Bunlar umumen murat ve maksut olabilir ve onun haki-kî ve mecazî manalar›d›r.

‹flte onun gibi, 2 nÚpªndÉn©rdG uÜnQ ! oórªnërdnG dahi, pek çok

hakaik› camidir; ehl-i keflif ve hakikat, kefliflerine göreayr› ayr› beyan ederler. Ben de böyle fehmederim ki:

Semavatta binler âlem var. Y›ld›zlar›n bir k›sm›, herbiri birer âlem olabilir. Yerde de her bir cins mahlûkatbirer âlemdir. Hatta her bir insan dahi küçük bir âlemdir.3 nÚ pªndÉn©rdG tÜnQ tabiri ise, “Do¤rudan do¤ruya her âlem Ce-

nab-› Hakk›n rububiyetiyle idare ve terbiye ve tedbir edi-lir” demektir.

ahiret: k›yametten sonra baflla-y›p sonsuzadek sürecek hayatâlem: dünya, bütün yarat›lm›fllar.âlem-i gayp: varl›¤› kesin olan vemahiyeti Allah taraf›ndan bilinen,görünmeyen baflka dünyalar.âlem-i flahadet: flahadet âlemi,gözle gördü¤ümüz âlem.bahir: deniz.Bahr-i Ahmer: K›z›ldeniz, fiap De-nizi.bahr-i muhit: Büyük Okyanus.bahr-i Rububiyet: Rububiyet de-nizi; bütün mahlûkat› besleyen,büyüten, yetifltiren uyum içindesevk ve idare eden Allah’›n fiille-rinin tamam›.Bahr-i Rum: Akdeniz.bahr-i ubudiyet: kulluk denizi;Allah’a ibadet eden bütün varl›k-lar›n ibadetlerinin tamam›.beyan: aç›klama, izah etme.cami: kapsayan, kapsay›c›.Cenab-› Hak: hakk›n ta kendisiolan, fleref ve azamet sahibi yüceAllah.cenup: güney.cüz’iyat: parçalar, k›s›mlar.daire-i imkân: mümkün olan,flartlar›n hâkim oldu¤u âlem, kâ-inat, tüm varl›klar.daire-i vücup: hiç bir zaman de-¤iflmeyen ve mümkinattan olma-yan âlemler, Allah’›n isimleri ves›fatlar› gibi; ilâhl›k dairesi.ebed: sonu olmayan gelecek za-man, sonsuzluk.ehl-i keflif ve hakikat: baz› s›rla-r›, bilinmeyen gerçekleri, Cenab-›Hakk›n bildirmesiyle bilen velîlerve gerçekleri delilleriyle bilenâlimler.ehl-i velâyet: velî olanlar, eren-ler, Allah’›n dostlu¤unu kazanan-lar.ezel: bafllang›c› olmayan geçmiflzaman, öncesizlik.Fars bahri: ‹ran denizi, körfezi.fehmetmek: anlamak.garb: bat›.hakaik: hakikatler, gerçekler.hamd: övme, Allah’a karfl› olanflükran ve memnuniyetini onuöverek bildirme, Allah’›n yüceli¤i-ni övme, teflekkür.keflif: gizli bir fleyi bulup meyda-na ç›karma.mahlûkat: yarat›lm›fllar, Allah ta-raf›ndan yarat›lanlar.maksut: kastedilen fley, gaye.mecazî: gerçek anlam›n›n d›fl›ndabaflka manada kullan›lan.mercan: eti k›rm›z› renkte ve be-¤enilen bir bal›k.minnet: iyili¤e karfl› duyulan flü-kür hissi.murat: irade edilen, istenen.muttas›l: bitiflik.

müteferrik: ayr› ayr›, çeflitli.

rububiyet: Cenab-› Allah’›nmahlûkat› yarat›p, besleyip,büyütüp, yetifltirmesi, uyumiçinde sevk ve idare etmesi.

flark: do¤u.

flimal: kuzey.

flükür: görülen bir iyili¤e kar-fl›l›k hoflnutluk, memnunlukve minnettarl›k ifade etme,teflekkür.

tabaka: kat, katman.

tabir: ifade, söz.

tedbir: idare etme, çekip çe-

virme, ihtiyac›n› giderme.

terbiye: besleme, büyütme,yetifltirme, e¤itme.

virt: belli zamanlarda okun-mas› manevî bir vazife olarakkabul edilen zikirler.

zikir: anma, hat›ra getirme.

1. O iki denizi sal›verdi ki, o denizler birbirleriyle karfl›lafl›rlar. • Aralar›nda ise bir engel vard›r;birbirine kar›flmazlar. (Rahman Suresi: 19-20.)

2. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, flükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’amahsustur. (Fatiha Suresi: 2.)

3. Âlemlerin Rabbi… (Meselâ, A'raf Suresi: 54; Kasas Suresi: 30, Mü'min Suresi: 64., vd.)

550 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 549: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Salisen: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm fer-man etmifl:

1 rºp¡p°ùoØrfnG p܃o«o©pH rºognôn°ürHnG Gkôr«nN mΩrƒn≤pH *G nOGnQnG BGnPpGKur’ân-› Hakîm’de, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm de-

mifl:2 pAƒ°tùdÉpH lInQÉsen’n ¢nùrØsædG s¿pG ∆ pùrØnf oÇuônHoG BÉnenh

Evet, nefsini be¤enen ve nefsine itimat eden, bed-bahtt›r; nefsinin ay›b›n› gören bahtiyard›r. Öyle ise, senbahtiyars›n.

Fakat bazen olur ki, nefs-i emmare, ya levvameye ve-ya mutmainneye ink›lâp eder, fakat silâhlar›n› ve cihaza-t›n› asaba devreder. Asap ve damarlar ise, o vazifeyi ahirömre kadar görür. Nefs-i emmare çoktan öldü¤ü hâlde,onun âsâr› yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya varki, nüfuslar› mutmainne iken, nefs-i emmareden flekvaetmifller. Kalpleri gayet selim ve münevver iken, emraz-›kalpten vaveylâ etmifller. ‹flte bu zatlardaki, nefs-i emma-re de¤il, belki asaba devredilen nefs-i emmarenin vazife-sidir. Maraz ise, kalbî de¤il, belki maraz-› hayalîdir.

‹nflaallah, aziz kardeflim, size hücum eden nefsiniz veemraz-› kalbiniz de¤il, belki mücahedenin devam› içinbefleriyet itibar›yla asaba intikal eden ve terakkiyat-› da-imîye sebebiyet veren, dedi¤imiz gibi bir hâlettir.

* * *

MEKTUBAT | 551 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

hay›r: iyilik, fayda.hücum eden: sald›ran.ink›lâp etmek: de¤iflmek, dönüfl-mek.inflaallah: Allah izin verirse.intikal eden: yer de¤ifltiren, ge-çen, bulaflan.itibar›yla: bak›m›ndan.itimat etmek: güvenmek.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.kusur: eksiklik, noksan; özür, ka-bahat.levvame: kendini kötüleyen ne-fis.maraz: hastal›k.maraz-› hayalî: hayalî hastal›k;hayale ait hastal›k.mutmainne: içi rahat, emin, flüp-hesi kalmam›fl nefis.mücahede: cihad etme, savafl-ma; nefsin de¤il hakk›n iste¤inegöre hareket etmeye çal›flma.münevver: nurlanm›fl, parlak, ay-d›n.nefis: flehvet, gazap, fazilet gibifleylerin kayna¤›, kötü vas›flar›,nitelikleri kendisinde toplayan,kötülü¤e sevk eden, flehevî istek-leri kamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-koyan güç.nefs-i emmare: insan› kötülü¤esürükleyen nefis, insana kötü vegünah olan ifllerin yap›lmas›n›emreden nefis.nüfus: nefisler.Resul-i Ekrem: çok cömert, ke-rîm olan peygamber, Hz. Muham-med.salisen: üçüncü olarak.sebebiyet verme: sebep olma.selim: sa¤lam, do¤ru, samimî.flekva etmek: flikâyet etmek, ya-k›nmak.terakkiyat-› daimî: sürekli yük-selifl, ilerleme.vaveylâ: 盤l›k, feryat.vazife: ifl, görev.zat: flah›s, kifli, fert.

ahir ömre kadar: ömrün so-nuna kadar.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.aleyhisselâm: ona selâm ol-sun.asap: sinirler.asar: eserler, izler.Asfiya: safiyet, kemalât ve

takva sahibi olan; Hz. Pey-gamberin vârisi hükmünde,onun meslek ve gayelerinihayata geçirmeye ve uygula-maya çal›flan zatlar.aziz: muhterem, sayg›n, de-¤erli.bahtiyar: tâli’li, mutlu.bedbaht: baht› kara, tâli’siz,zavall›, mutsuz.

befleriyet: insanl›k.cihazat: cihazlar; duyu ve or-ganlar.emraz-› kalp: kalbin hastal›k-lar›; flüphe, kuflku, kuruntu gi-bi manevî hastal›klar.evliya: velîler, Allah dostlar›.ferman: emir, buyruk.gayet: son derece, çok.hâlet: hâl, durum.

1. Allah bir toplulu¤un hayr›n› dilerse, onlara kendi kusurlar›n› gösterir. (Keflfü’l-Hafa, 1:81.)

2. Ben nefsimi temize ç›karmam. Çünkü nefis kötülü¤ü emredicidir. (Yusuf Suresi: 53.)

Page 550: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

‹kinci MeseleEski hocan›n sual etti¤i üç meselenin izahat› Risale-i

Nur’un eczalar›nda vard›r. fiimdilik icmalî bir iflaret ede-ce¤iz.

Birinci Suali: Muhyiddin-i Arabî, Fahreddin-i Râzî’yemektubunda demifl: “Allah’› bilmek, varl›¤›n› bilmeningayr›d›r.” Bu ne demektir? Maksat nedir de soruyor?

Evve lâ : Ona okudu¤un Yirmi ‹kinci Sözün Mukadde-mesinde tevhid-i hakikî ile tevhid-i zahirînin fark›ndakimisal ve temsil, maksada iflaret eder. Otuz ‹kinci Sözün‹kinci ve Üçüncü Mevk›flar› ve Makas›dlar›, o maksad›izah eder.

Ve san iyen : Usulüddin imamlar› ve ulema-i ilm-i ke-lâm›n akaide dair ve vücud-u Vacibü’l-Vücud ve tevhid-i‹lâhîye dair beyanatlar›, Muhyiddin-i Arabî’nin nazar›ndakâfi gelmedi¤i için, ilm-i kelâm›n imamlar›ndan Fahred-din-i Râzî’ye öyle demifl.

Evet, ilm-i kelâm vas›tas›yla kazan›lan marifet-i ‹lâhi-ye, marifet-i kâmile ve huzur-u tam vermiyor. Kur’ân-›Mu’cizülbeyan’›n tarz›nda oldu¤u vakit, hem marifet-itammeyi verir, hem huzur-u etemmi kazand›r›r ki, infla-allah, Risale-i Nur’un bütün eczalar›, o Kur’ân-› Mu’cizül-beyan’›n cadde-i nuranîsinde birer elektrik lâmbas› hiz-metini görüyorlar.

Hem, Muhyiddin-i Arabî’nin nazar›na Fahreddin-i Râ-zî’nin ilm-i kelâm vas›tas›yla ald›¤› marifetullah ne kadar

akait: akideler, inançlar.beyanat: aç›klamalar, izahlar.cadde-i nuranî: nurlu, ayd›nl›kyol.dair: ait, ilgili.ecza: cüzler, parçalar, k›s›mlar.evvelâ: birinci olarak.gayr: ayr›, baflka.huzur-u etem: kulun kendini heryönüyle Allah’›n huzurunda bil-mesi.huzur-u tam: kulun kendisinitam olarak Allah’›n huzurundahissetmesi.icmalî: k›saca, topluca, özet ola-rak.ilm-i kelâm: Cenab-› Hakk›n zatve s›fatlar›ndan, nübüvvet, haflir,kader gibi imana ait meseleler-den ‹slâmî esaslar dairesinde de-lil ve bürhana dayal› olarak bah-seden kelâm ilmi; usulüddin.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.inflaallah: Allah’›n izniyle.izah etmek: aç›klamak, aç›kçaortaya koymak.izahat: izahlar, aç›klamalar.kâfi: yeterli.Kur’ân-› Mu’cizülbeyan: aç›kla-malar›yla ak›llar› benzerini yap-maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-rîm.makas›d: maksatlar, gayeler.maksat: kastedilen, anlat›lmakistenilen fley, gaye.marifet-i ‹lâhiye: Allah’› bilme vetan›ma.marifet-i kâmile: noksans›z, ek-siksiz bilgi, ilim; Allah’› tam olaraktan›ma ve bilme.marifet-i tamme: yeterli ve mü-

552 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

kemmel bilgi, ilim; Allah’› tamolarak tan›ma ve bilme.marifetullah: Allah’› tan›ma,anlama, bilme.mesele: cevab› istenen soru;sorun, problem.mevk›f: bölüm, k›s›m.misal: örnek, numune.mukaddeme: ön söz, bafllan-g›ç, girifl.nazar: bak›fl, görüfl; fikir, dü-flünce.saniyen: ikinci derecede.sual: soru.

temsil: örnek, benzetme.tevhid-i hakikî: araflt›rarak,delilleriyle Allah’›n varl›¤›n›birli¤ini kabul etme.tevhid-i ‹lâhiye: Allah’›n birli-¤i.tevhid-i zahirî: araflt›rmadan,delillerini bulmadan, yüzeyselolarak “Allah’›n orta¤› yok vebu kâinat Onun mülküdür”fleklindeki imanî tasdik.ulema-i ilm-i kelâm: inancaait meselelerden ‹slâmî esas-lar ve prensipler çerçevesinde

bahseden kelâm ilmi âlimleri.

usulüddin: inanca ait mese-lelerden ‹slâmî esaslar veprensipler çerçevesinde bah-seden kelâm ilmi.

vas›ta: arac›l›k.

vücud-u Vacibü’l-Vücud:varl›¤› zorunlu ve flart olanyoklu¤u düflünülemeyen,varl›¤› zatî, ezelî, ebedî olup,varl›¤› vücut tabakalar›n›n ensa¤lam›, en kuvvetlisi, enesasl›s›, en mükemmeli olanAllah’›n varl›¤›.

Page 551: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

noksan görülüyor. Öyle de, tasavvuf mesle¤iyle al›nanmarifet dahi, Kur’ân-› Hakîm’den do¤rudan do¤ruya ve-raset-i Nübüvvet s›rr›yla al›nan marifete nispeten o kadarnoksand›r. Çünkü, Muhyiddin-i Arabî mesle¤i, huzur-u

daimîyi kazanmak için 1 nƒog s’pG nOƒoLrƒne n’ deyip, kâinat›n

vücudunu inkâr edecek bir tarza kadar gelmifl. Ve sairleri

ise, yine huzur-u daimîyi kazanmak için 2 nƒog s’pG nOƒo¡r°ûne n’

deyip kâinat› nisyan-› mutlak alt›na almak gibi acip birtarza girmifller.

Kur’ân-› Hakîm’den al›nan marifet ise, huzur-u daimî-yi vermekle beraber, ne kâinat› mahkûm-u adem eder,ne de nisyan-› mutlakta hapseder. Belki, bafl›bozukluktanç›kar›p Cenab-› Hak nam›na istihdam eder; her fleymir’at-› marifet olur. Sadi-i fiirazî’nin dedi¤i gibi,

3 rQÉncpOrôpc pânapôr©ne rRnG âr°ùjpônàranO ≈pbnQnh rông rQÉn«p°Tƒog pôn¶nf rQnOher fleyde Cenab-› Hakk›n marifetine bir pencere açar.

Baz› Sözlerde ulema-i ilm-i kelâm›n mesle¤iyle,Kur’ân’dan al›nan minhac-› hakikînin farklar› hakk›ndaflöyle bir temsil söylemifliz ki:

Meselâ, bir su getirmek için, baz›lar› küngân (su boru-su) ile uzak yerden, da¤lar alt›nda kazar, su getirir. Bir k›-s›m da, her yerde kuyu kazar, su ç›kar›r. Birinci k›s›m çokzahmetlidir, t›kan›r, kesilir. Fakat her yerde kuyular› ka-z›p su ç›karmaya ehil olanlar, zahmetsiz her bir yerde su-yu bulduklar› gibi, aynen öyle de:

MEKTUBAT | 553 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

minhac-› hakikî: hakikî cadde,esas yol.mir’at-› marifet: Allah’› tan›ma,bilme aynas›.nam›na: ad›nanazar: bak›fl, görüfl düflünce.nispeten: k›yasla, oranla.nisyan-› mutlak: s›n›rs›z unut-kanl›k.noksan: eksik, kusurlu.sair: di¤er, baflka, öteki.tasavvuf: ‹slâmiyetin temelprensiplerine dayanarak, kiflininkalbini dünyan›n fânî ifllerindenay›r›p gönlünü Allah sevgisineba¤lamas›.temsil: örnek, benzetme.ulema-i ilm-i kelâm: inanca aitmeselelerden ‹slâmî esaslar veprensipler çerçevesinde bahse-den kelâm ilmi âlimleri.veraset-i Nübüvvet: peygambervârisli¤i, Peygamberimizin vârisidurumunda olan, büyük âlim vevelîlerin yolu.vücut: varl›k.

acip: hayret uyand›ran, tuhaf.bafl›bozuk: sahipsiz, düzen-siz, kar›fl›k.Cenab-› Hak: hakk›n ta ken-disi olan, fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.dair: ait, ilgili.ehil: usta, kabiliyetli.huzur-u daimî: kendisini heran Allah’›n huzurunda hisset-

mek, her zaman Allah’›n ken-disini gördü¤ünü kontrol etti-¤ini bilme ve yaflama hâli.inkâr: reddetme, kabul et-meme.istihdam etmek: hizmet et-tirmek, çal›flt›rmak.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.

Kur’ân-› Hakîm: her ayet vesuresinde say›s›z hikmet vefaydalar bulunan Kur’ân.küngân: toprak ve çimentogibi fleylerle yap›lan su boru-su, su yolu.mahkûm-u adem etme:yoklu¤a mahkûm etme.marifet: bilgi, bilme, tan›ma.meselâ: örnek olarak.

1. Ondan baflka hiçbir gerçek varl›k yoktur.2. Ondan baflka görülen gerçek hiçbir fley yoktur.3. Uyan›k ve zeki gözlerin nazar›nda, her yaprak Allah’›n marifetine dair bir defterdir.

Page 552: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Ulema-i ilm-i kelâm, esbab›, nihayet-i âlemde teselsülve devrin muhaliyeti ile kesip, sonra Vacibü’l-Vücud’unvücudunu onunla ispat ediyorlar. Uzun bir yolda gidili-yor. Amma Kur’ân-› Hakîm’in minhac-› hakikîsi ise, heryerde suyu buluyor, ç›kar›yor. Her bir ayeti, birer asa-iMûsa gibi, nereye vursa âb-› hayat f›flk›rt›yor, 1 lópMGnh o¬sfnG '=¤nY t∫oónJ lánj'G o¬nd mAr∆nT pqπoc ≈panh düsturunu her fleye

okutturuyor.

Hem iman yaln›z ilim ile de¤il; imanda çok letaifin his-seleri var. Nas›l ki, bir yemek mideye girse, o yemekmuhtelif asaba, muhtelif bir surette ink›sam edip tevziolunuyor. ‹lim ile gelen mesail-i imaniye dahi, ak›l mide-sine girdikten sonra, derecata göre ruh, kalp, s›r, nefisve hakeza, letaif kendine göre birer hisse al›r, masseder.E¤er onlar›n hissesi olmazsa noksand›r. ‹flte, Muhyiddin-iArabî, Fahreddin-i Râzî’ye bu noktay› ihtar ediyor.

* * *

Üçüncü Mesele2 nΩnO'G »pænH Énæresônc rón≤ndnh ayetinin

3 k’ƒo¡nL Ékeƒo∏nX n¿Énc o¬sfpG aye-

tiyle vech-i tevfiki nedir?

Elcevap : On Birinci Sözde ve Yirmi Üçüncü Sözdeve Yirmi Dördüncünün Beflinci Dal›n›n ‹kinci Meyvesin-de izah› vard›r. S›rr-› icmalîsi budur ki:

âb-› hayat: hayat suyu.asa-i Mûsa: Hz. Mûsa’ya Allah ta-raf›ndan verilen mu’cizeli de¤nek.asap: sinirler ve damarlar.ayet: Kur’ân’›n her bir cümlesi.cahil: bilgisiz.derecat: dereceler.düstur: kanun, kural, prensip.esbap: sebepler.hakeza: bunun gibi, benzeri.hisse: pay.ihtar: hat›rlatma, uyar›.iman: inanmak, inanç, itikat.ink›sam etmek: k›s›mlara ayr›l-mak.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.izah: aç›klama.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-lar bulunan Kur’ân.letaif: lâtifeler, insan›n manevîyap›s›ndaki ince duygular.massetmek: emmek.mesail-i imaniye: imanî mesele-ler; imana ait önemli konular.mesele: cevab› istenen soru.minhac-› hakikî: hakikî cadde,esas yolmuhaliyet: imkâns›zl›k.muhtelif: çeflitli, farkl›.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü¤esevk eden, flehevî istekleri kam-ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyangüç.nihayet-i âlem: varl›klar âlemi-nin sonu.noksan: eksik.s›r: kalpte bulunan manevî birduygu.s›rr-› icmalî: özet olarak sunulans›r.suret: flekil, biçim.fleref: manevî büyüklük, seçkin-lik.teselsül ve devir: varl›klar›n bir-birini meydana getirdi¤i veya var-l›klar›n zincirleme sebeplerin so-nucu meydana geldi¤ini iddiaeden bat›l görüfl.tevzi olmak: da¤›t›lmak.ulema-i ilm-i kelâm: inanca aitmeselelerden ‹slâmî esaslar veprensipler çerçevesinde bahse-den kelâm ilmi âlimleri.Vacibü’l-Vücud: varl›¤› zorunluve flart olan, yoklu¤u düflünüle-meyen, varl›¤› zatî, ezelî, ebedîolup, varl›¤› vücut tabakalar›n›nen sa¤lam›, en kuvvetlisi, en

esasl›s›, en mükemmeli olanAllah.

vech-i tevfik: uygunluk yö-nü.

zalim: zulmeden, haks›zl›k vekötülük eden.

1. Her fleyde Allah’›n varl›k ve birli¤ini gösteren bir delil vard›r. (‹bnü’l-Mu’tez’in m›sra›.)

2. fiüphesiz Biz insano¤lunu flerefli k›lm›fl›zd›r. (‹sra Suresi: 70.)

3. fiüphesiz o çok zalim ve çok cahildir. (Ahzab Suresi: 72.)

554 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 553: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Cenab-› Hak, kemal-i kudretiyle, nas›l bir tek fleydençok fleyleri yap›yor, çok vazifeleri gördürüyor, bir sahife-de bin kitab› yaz›yor. Öyle de, insan›, pek çok enva ye-rinde bir nev-i cami’ halk etmifl. Yani, bütün enva-› hay-vanat›n muhtelif derecat› kadar, bir tek nev’ olan insanile o vezaifi gördürmek irade etmifl ki, insanlar›n kuvala-r›na ve hissiyatlar›na f›traten bir had b›rakmam›fl, f›trî birkay›t koymam›fl, serbest b›rakm›fl. Sair hayvanat›n kuva-lar› ve hissiyatlar› mahduttur, f›trî bir kay›t alt›ndad›r. Hâl-buki insan›n her kuvas›, hadsiz bir mesafede cevelâneder gibi, gayr-i mütenahi canibine gider. Çünkü insan,Hâl›k-› Kâinat›n esmas›n›n nihayetsiz tecellilerine bir âyi-ne oldu¤u için, kuvalar›na nihayetsiz bir istidat verilmifl.

Meselâ, insan, h›rs ile, bütün dünya ona verilse,1 mójpõne røpe rπng diyecek. Hem hodgâml›¤›yla, kendi menfa-

atine binler adam›n zarar›n› kabul eder. Ve hakeza, ah-lâk-› seyyiede hadsiz derecede inkiflaflar› oldu¤u ve Nem-rutlar ve Firavunlar derecesine kadar gittikleri ve sîga-imübalâ¤a ile “zalûm” oldu¤u gibi, ahlâk-› hasenede dahihadsiz bir terakkiyata mazhar olur, enbiya ve s›dd›kîn de-recesine terakki eder.

Hem insan, hayvanlar›n aksine olarak, hayata lâz›mher fleye karfl› cahildir, her fleyi ö¤renmeye mecburdur.Hadsiz eflyaya muhtaç oldu¤u için sîga-i mübalâ¤a ile,“cehul”dür. Hayvan ise, dünyaya geldi¤i vakit hem azfleylere muhtaç, hem muhtaç oldu¤u fleyleri bir iki ayda,belki bir iki günde, bazen bir iki saatte bütün flerait-i ha-yat›n› ö¤renir. Güya bir baflka âlemde tekemmül etmifl,

MEKTUBAT | 555 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

derecat: dereceler.enbiya: nebîler, peygamberler.enva: neviler, türler.enva-› hayvanat: hayvanlar›ntürleri.esma: isimler, adlar.f›traten: f›trî olarak, yarat›l›fltan.f›trî: yarat›l›fltan, do¤ufltan olan.gayrimütenahi: s›n›rs›z.güya: sanki.had: s›n›r.hadsiz: s›n›rs›z, sonsuz.hakeza: bunun gibi, benzeri.Hâl›k-› Kâinat: kâinat›n ve onuniçinde olan her fleyin yarat›c›s›,Allah.halk etmek: yaratmak.hayvanat: hayvanlar.h›rs: afl›r› istek, fliddetli arzu.hissiyat: hisler, duygular.hodgâml›k: kendini düflünme.inkiflaf: aç›lma, ortaya ç›kma, gö-rülme.irade: dileme, isteme.istidat: kabiliyet, yetenek.kay›t: s›n›rland›rma, s›n›r.kemal-i kudret: kudretin mü-kemmelli¤i.kuva: kuvvetler; hisler, duygular.lâz›m: gerekli, lüzumlu.mahdut: s›n›rlanm›fl.mazhar: eriflmifl, kavuflmufl; birfleyin ortaya ç›kt›¤›, göründü¤üyer.menfaat: fayda, kâr.mesafe: uzakl›k, uzunluk.muhtaç: ihtiyac› olan, yoksul.muhtelif: çeflitli, farkl›.nev: tür, çeflit.nev-i cami: pek çok özelli¤i üze-rinde bulunduran tür.nihayetsiz: sonsuz.sahife: sayfa.sair: di¤er, baflka.s›dd›kîn: her zaman do¤ruluküzere olan, Allah’a ve Peygambe-re son derece ba¤l› olan büyükinsanlar.sîga-i mübalâ¤a: Arapça dil bilgi-sinde bir fleyin çoklu¤unu ve faz-lal›¤›n› ifade için kullan›lan kal›p,kip.flerait-i hayat: hayat flartlar›.tecelli: belirme, görünme.tekemmül: olgunlaflma, mükem-melleflme.terakki etmek: yükselmek, iler-lemek.terakkiyat: terakkiler, yükselifl-ler, geliflmeler.vazife: görev, ifl.vezaif: vazifeler, ifller.zalûm: çok zalim.

ahlâk-› hasene: güzel ahlâk,güzel huy.ahlâk-› seyyie: çirkin ahlâk,kötü huylar.aksine: tersine, z›dd›na.

âlem: dünya.âyine: ayna.cahil: bilgisiz.canip: taraf, yön.cehul: çok cahil.

Cenab-› Hak: hakk›n ta ken-disi olan, fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.cevelân etmek: hareket et-mek, dolaflmak.

1. Daha var m›? (Kaf Suresi: 30.)

Page 554: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

öyle gelmifl. ‹nsan ise, bir iki senede ancak aya¤a kalkar,on befl senede ancak menfaat ve zarar› fark eder. ‹flte,cehul mübalâ¤as› buna da iflaret eder.

* * *

Dördüncü Mesele1 *G s’pG n¬'dpG = 'ÓpH rºoµnfÉnÁpG BGhoOuónL ’›n hikmetini soruyorsu-

nuz. Onun hikmeti çok Sözlerde zikredilmifltir. Bir s›rr-›hikmeti fludur ki:

‹nsan›n hem flahs›, hem âlemi her zaman teceddüt et-tikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçt›r. Zira in-san›n her bir ferdinin manen çok efrad› var. Ömrününseneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleriadedince birer ferd-i âhar say›l›r. Çünkü, zaman alt›nagirdi¤i için, o ferd-i vahit bir model hükmüne geçer, hergün bir ferd-i âhar fleklini giyer.

Hem, insanda bu taaddüt ve teceddüt oldu¤u gibi, ta-vattun etti¤i âlem dahi seyyard›r. O gider, baflkas› yerinegelir. Daima tenevvü’ ediyor, her gün baflka bir âlem ka-p›s›n› aç›yor. ‹man ise, hem o flah›staki her ferdin nur-u

hayat›d›r, hem girdi¤i âlemin ziyas›d›r. 2 *G s’pG n¬'dpG n’ ise, o

nuru açar bir anahtard›r.

Hem, insanda madem nefis, heva ve vehim ve fleytanhükmediyorlar; çok vakit iman›n› rencide etmek için,gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, flüphe vevesveselerle iman nurunu kaparlar.

âlem: dünya.cehul: çok cahil.efrat: fertler, flah›slar.ferd-i âhar: baflka, di¤er fert.ferd-i vahit: tek fert.ferdin: flahs›n, kiflinin.gaflet: gafillik, bofl bulunma, dik-katsizlik.heva: nefsin zararl› ve günaholan istekleri, hevesleri.hikmet: herkesin bilmedi¤i gizlisebep.hükmetmek: hâkim olmak; etki-si alt›na almak.hükmüne: yerine.‹lâh: tanr›, kendisine ibadet edi-len.iman: Allah’a inanmak; inanç, iti-kat.istifade etmek: faydalanmak,yararlanmak.manen: duyguca, gönülce, ruhça.menfaat: fayda, kâr.mesele: cevab› istenen soru.model: örnek.muhtaç: ihtiyac› olan.mübalâ¤a: bir fleyi çok büyüt-mek, büyük göstermek.nefis: kötü vas›flar›, niteliklerikendisinde toplayan, kötülü¤e

sevk eden, flehevî isteklerikamç›lay›p hay›rl› ifllerden al›-koyan güç.nur: ayd›nl›k, ›fl›k.nur-u hayat: hayat ›fl›¤›.rencide etmek: incitmek.seyyar: gezici, hareketli.s›rr-› hikmet: hikmet s›rr›.flah›s: kifli.

taaddüt: birden fazla olma,ço¤alma.tavattun etmek: yerleflmek.tecdid-i iman: iman› yenile-me, tazeleme.teceddüt etmek: tazelen-mek, yenilenmek.tenevvü etmek: çeflitlen-mek, çeflit çeflit olmak.

vehim: flüphe, kuruntu, yan-l›fl ve esass›z düflünceler.vesvese: flüphe, kuruntu; kal-be gelen as›ls›z, kötü ve sinsidüflünce.zikretmek: bildirmek, söyle-mek.zira: çünkü.ziya: ›fl›k.

1. ‹man›n›z› Lâ ilâhe illallah ile yenileyiniz. (Münzirî, Tergip ve Terhip, 2:415; Müsned, 2:359; Hâ-kim, Müstedrek, 4:256; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 1:52.)

2. Allah’tan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19; Saffat Suresi: 35.)

556 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 555: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, zahir-i fleriata muhalif düflen ve hatta baz›imamlar nazar›nda küfür derecesinde tesir eden kelimatve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her sa-at, her gün tecdid-i imana bir ihtiyaç vard›r.

Sual: Mütekellimîn ulemas›, âlemi imkân ve hudus’unünvan-› icmalîsi içinde sar›p zihnen üstüne ç›kar, sonravahdaniyeti ispat ederler. Ehl-i tasavvufun bir k›sm›, tev-

hit içinde tam huzuru kazanmak için, 1

nƒog s’pG nOƒo¡r°ûne n’deyip kâinat› unutur, nisyan perdesini üstüne çeker, son-ra tam huzuru bulur. Ve di¤er bir k›sm›, hakikî tevhidi ve

tam huzuru bulmak için, 2

nƒog s’pG nOƒoLrƒne n’ diyerek kâinat›

hayale sarar, ademe atar; sonra huzur-u tam bulur. Hâl-buki, sen bu üç meflrepten hariç bir cadde-i kübray›Kur’ân’da gösteriyorsun. Ve onun fliar› olarak,3 nƒog s’pG nOƒo°ür≤ne n’ @ nƒog s’pG nOƒoÑr©ne n’ diyorsun. Bu caddenin

tevhide dair bir bürhan›n› ve bir muhtasar yolunu icma-len göster.

Elcevap: Bütün Sözler ve bütün Mektuplar, o caddeyigösterir. fiimdilik, istedi¤iniz gibi, azîm bir hüccetine vegenifl ve uzun bir bürhan›na muhtasaran iflaret ederiz.fiöyle ki:

Âlemde her bir fley, bütün eflyay› kendi Hâl›k’›na ve-rir. Ve dünyada her bir eser, bütün âsâr› kendi Müessiri-nin eserleri oldu¤unu gösterir. Ve kâinatta her bir fiil-iicadî, bütün ef’al-i icadiyeyi kendi Failinin filleri oldu¤u-nu ispat eder. Ve mevcudatta tecelli eden her bir isim,

MEKTUBAT | 557 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

le verilen isim.huzur: insan›n kendisini Allah’›nhuzurunda hissetmesi hâli.huzur-u tam: tam ve daimî hu-zur, kiflinin kendisini her yönüyleAllah’›n huzurunda bilmesi.hüccet: delil.icmalen: k›saltarak, k›saca, özet-le.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.imkân: mümkün olma, olabilirlik;inanç esaslar›ndan bahseden ke-lâm ilminde Allah’›n varl›¤›n› is-patlamak için kullan›lan bir delileverilen isim.ispat: do¤ruyu delillerle göster-me.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kelimat: kelimeler, sözler.küfür: dinsizlik.lây›k: yak›flan, uygun.maksut: istenilen, arzu edilen.meflrep: tarz›, yol; manevî haz vefeyiz al›nan yol.mevcudat: varl›klar, var olan herfley.muhalif: ayk›r›, z›t.muhtasar: k›salt›lm›fl, özet.muhtasaran: k›saca, özet olarak.Müessir: eseri yapan; tesir sahibiolan, bütün sebeplere hükmedenAllah.mütekellimîn: inanca ait mesele-lerden ‹slâmî esaslar ve prensip-ler çerçevesinde bahseden kelâmilmi âlimleri.nazar: görüfl, düflünce.nisyan: unutma, unutkanl›k.sual: soru.fliar: belirgin iflaret, sembol.tecdid-i iman: iman› yenileme,tazeleme.tecelli etmek: belirmek, görün-mek.tesir etme: etkileme; iz b›rakma.tevhit: birleme, Allah’›n varl›¤›n›,birli¤ini, dengi ve orta¤› bulunma-d›¤›n› kabul etme.ulema: âlimler, bilginler, ilim sa-hipleri.ünvan-› icmalî: k›sa ve öz ünvan.vahdaniyet: Allah’›n birli¤i vevarl›¤›.vakit: zaman.zahir-i fleriat: fleriat›n zahiri, fleri-at›n zahiri duygular›m›zla görüpanlayabilece¤imiz görünürdekiyönü.zihnen: zihin ile.

adem: yokluk, hiçlik.âlem: kâinat, bütün yarat›l-m›fllar, varl›klar.asar: eserler, izler.azîm: büyük, yüce.bürhan: delil.cadde-i kübra: büyük ve ge-nifl cadde.dair: ait, ilgili.

ef’al-i icadiye: yoktan yarat›-l›fla ait fiil.ehl-i tasavvuf: tasavvuf vetarikat ehli.fail: fiili iflleyen, ifli yapan.fiil-i icat: yaratma fiili.hakikî: gerçek, do¤ru.Hâl›k: yarat›c›; her fleyi yok-tan var eden Allah.

harekât: hareketler, davra-n›fllar.

hariç: bir fleyin d›fl›, d›flar›s›;d›fl›nda.

hudus: yok iken sonradanmeydana gelme; inanç esas-lar›ndan bahseden kelâm il-minde Allah’›n varl›¤›n› ispat-lamak için kullan›lan bir deli-

1. Ondan baflka görülen gerçek hiçbir varl›k yoktur.2. Ondan baflka gerçek hiçbir varl›k yoktur.3. Ondan baflka hiçbir ma'bud yoktur • Ondan baflka hiçbir maksut yoktur.

Page 556: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

bütün esmay› kendi Müsemmas›n›n isimleri ve ünvanlar›oldu¤una iflaret eder. Demek, her bir fley, do¤rudan do¤-ruya bir bürhan-› vahdaniyettir ve marifet-i ‹lâhiyenin birpenceresidir.

Evet, her bir eser, hususan zîhayat olsa, kâinat›n kü-çük bir misal-i musa¤¤ar›d›r ve âlemin bir çekirde¤idir veküre-i arz›n bir meyvesidir. Öyle ise, o misal-i musa¤¤a-r›, o çekirde¤i, o meyveyi icat eden, herhâlde bütün kâ-inat› icat eden yine Odur. Çünkü, meyvenin mucidi, a¤a-c›n›n mucidinden baflkas› olamaz. Öyle ise, her bir eser,bütün âsâr› Müessirine verdi¤i gibi, her bir fiil dahi, bü-tün ef’ali Failine isnat eder.

Çünkü, görüyoruz ki, her bir fiil-i icadî, ekser mevcu-dat› ihata edecek derecede genifl ve zerreden flümusa ka-dar uzun birer kanun-u hallâk›yetin ucu olarak görünü-yor. Demek, o cüz’î fiil-i icadî sahibi kim ise, o mevcuda-t› ihata eden ve zerreden flümusa kadar uzanan kanun-uküllî ile ba¤lanan bütün ef’alin Faili olmak gerektir.

Evet, bir sine¤i ihya eden, bütün hevam’› ve küçükhayvanat› icat eden ve arz› ihya eden Zat olacakt›r.Hem, Mevlevî gibi, zerreyi döndüren kim ise, müteselsi-len mevcudat› tahrik edip, tâ flemsi seyyarat›yla gezdirenayn› Zat olmak gerektir. Çünkü kanun bir silsiledir; ef’alonun ile ba¤l›d›r.

Demek, nas›l her bir eser, bütün âsâr› Müessirine ve-rir ve her bir fiil-i icadî bütün ef’ali Failine mal eder; ay-nen öyle de, kâinattaki tecelli eden her bir isim, bütün

âlem: dünya, kâinat.arz: yer, dünya.asar: eserler.bürhan-› vahdaniyet: Allah’›ntek, bir oldu¤unun delili, ispat›.cüz’î: az, küçük, parçaya ait olan.ef’al: fiiller, ifller.ekser: ço¤unluk, pek çok.esma: isimler, adlar.fail: ifli yapan, fiili iflleyen.fiil: ifl, olufl.fiil-i icadî: icat fiili, yoktan yarat›-l›fla ait fiil.hayvanat: hayvanlar.hevam: böcekler, haflereler.hususan: bilhassa, özellikle.icat etmek: yoktan var etmek,yaratmak.ihata etmek: kuflatmak, sarmak.

558 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

ihya: hayat verme, diriltme,canland›rma.isnat etmek: dayand›rmak.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kanun-u hallâk›yet: yaratmakanunu.kanun-u küllî: genel kanun-lar, bütün kâinatta geçerli ‹lâ-hî kanunlar.küre-i arz: dünya, yer küre.marifet-i ‹lâhiye: Allah’› isimve s›fatlar›yla bilme, tan›ma.

mevcudat: varl›klar.Mevlevî: Mevlevîlik tarikatinemensup kimse.misal-i musa¤¤ar: küçültül-müfl örnek.mucit: yoktan var eden, ya-ratan.Müessir: eseri yapan; tesirsahibi olan, bütün sebeplerehükmeden Allah.müsemma: ismin sahibi; gü-zel isimlerin sahibi olan Allah.müteselsilen: zincirleme ola-rak, s›ra ile.

seyyarat: gezegenler.silsile: zincir, dizi.flems: günefl.flümus: günefller, flemsler.tahrik etmek: hareket ettir-mek, harekete geçirmek.tecelli etmek: belirmek, gö-rünmek.ünvan: ad, isim.Zat: büyüklük ve yücelik sa-hibi Allah.zerre: en küçük parça, atom.zîhayat: hayat sahibi, canl›.

Page 557: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

isimleri kendi Müsemmas›na isnat eder ve Onun ünvan-lar› oldu¤unu ispat eder. Çünkü, kâinatta tecelli edenisimler, devair-i mütedahile gibi ve ziyadaki elvan-› seb’agibi birbiri içine giriyor, birbirine yard›m ediyor, birbirinineserini tekmil ediyor, tezyin ediyor.

Meselâ, Muhyî ismi bir fleye tecelli etti¤i vakit ve ha-yat verdi¤i dakikada, Hakîm ismi dahi tecelli ediyor, o zî-hayat›n yuvas› olan cesedini hikmetle tanzim ediyor. Ay-n› hâlde Kerîm ismi dahi tecelli ediyor; yuvas›n› tezyineder. Ayn› anda Rahîm isminin dahi tecellisi görünüyor;o cesedin flefkatle havaicini ihzar eder. Ayn› zamandaRezzak ismi tecellisi görünüyor; o zîhayat›n bekas›na lâ-z›m maddî ve manevî r›zk›n› ummad›¤› tarzda veriyor. Vehakeza…

Demek, Muhyî kimin ismi ise, kâinatta nurlu ve muhitolan Hakîm ismi de Onundur ve bütün mahlûkat› flefkat-le terbiye eden Rahîm ismi de Onundur ve bütün zîha-yatlar› keremiyle iafle eden Rezzak ismi dahi Onun ismi-dir, ünvan›d›r. Ve hakeza…

Demek, her bir isim, her bir fiil, her bir eser öyle birbürhan-› vahdaniyettir ki, kâinat›n sahifelerinde ve as›r-lar›n sat›rlar›nda yaz›lan ve mevcudat denilen bütün keli-mat›, Kâtibinin nakfl-› kalemi oldu¤una delâlet eden birermühr-ü vahdaniyet, birer hatem-i ehadiyettir.

p¤rÑnb røpe n¿ƒt«pÑsædGnh ÉnfnG oâr∏ob Éne oπn°†ranG :n∫Énb røne '¤nY pqπn°U sºo¡s∏dnG1 rºu∏n°Snh p¬pÑrën°Unh p¬pd'G '=¤nYnh z *G s’pG n¬'dpG = '’

* * *

MEKTUBAT | 559 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

ihzar etmek: haz›rlamak.isnat etmek: dayand›rmak.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kâtip: yazan, yaz›c›.kelimat: kelimeler, sözler.kerem: cömertlik, ihsan, ba¤›fl.Kerîm: ikram ve ihsan› bol vesonsuz cömertlik sahibi olan Al-lah.lâz›m: gerek, gerekli.maddî: cismanî.mahlûkat: yarat›lm›fllar, yarat›k-lar.manevî: maddî olmayan.meselâ: örnek olarak.mevcudat: varl›klar.muhit: kuflatan, saran.Muhyî: ihya eden; dirilten, can-land›ran, hayat veren Allah.mühr-ü vahdaniyet: birlik müh-rü, Allah’›n birli¤ini gösteren mü-hür.müsemma: ismin sahibi; güzelisimlerin sahibi olan Allah.nakfl-› kalem: kalemin nakfl›, ifl-lemesi.nurlu: ayd›nl›k, parlak.Rahîm: rahmeti her fleyi kuflatan,sonsuz flefkat ve merhamet sahi-bi Allah.Rezzak: bütün yarat›lm›fllar›n r›z-k›n› veren ve ihtiyaçlar›n› karfl›la-yan Allah.r›z›k: yiyecek, içecek; kendisin-den faydalan›lan fley.sahife: sayfa.salât: Peygamberimize, Sahabe-lerine, ailesine Allah’›n rahmetini,meleklerin isti¤far›n›, mü’minlerindualar›n› dileme.selâm: rahatl›k, esenlik, selâmet.flefkat: ac›yarak ve esirgeyereksevme, yard›m etme.tanzim etmek: düzenlemek.tarz: flekil, biçim.tecelli: belirme, görünme; Al-lah’›n her bir isminin manas›n› ic-ra etmesi.tekmil: tamamlama, mükem-mellefltirme.terbiye etme: besleyip büyütme,yetifltirme, e¤itme.tezyin etmek: süslemek.tezyin: süsleme.ünvan: ad, isim.zat: kifli, flah›s, fert.zîhayat: hayat sahibi, canl›.ziya: ›fl›k.

âl: aile, soy.Ashap: Sahabeler, arkadafllar;Peygamberimizi görmüfl veonunla konuflmufl olan Müs-lüman kimseler. as›r: yüzy›l, ça¤.beka: devaml›l›k, kal›c›l›k.bürhan-› vahdaniyet: Al-lah’›n tek, bir oldu¤unun deli-li, ispat›.ceset: vücut, beden.

delâlet etmek: delil olmak,göstermek.devair-i mütedahil: iç içe da-ireler.elvan-› seb’a: yedi renk.evvel: önce.fiil: ifl, olufl.hakeza: bunun gibi, benzeri.Hakîm: her fleyi bir maksatla,uygun ve hikmetle yaratan,hikmet sahibi Allah.

hatem-i ehadiyet: Allah’›nher bir varl›kta birli¤ini göste-ren mühür.havaiç: ihtiyaçlar.hay›rl›: sevapl›, faydal›, u¤ur-lu.hikmet: belirli gayelere yö-nelik olarak, faydal› ve yerliyerinde olma.iafle etme: besleme, yediripiçirme.

1. Allah’›m! “Benim ve benden evvelki peygamberlerin dedi¤i en hay›rl› söz Lâ ilâhe illâllah-t›r” (Keflfü’l-Hafa, 1:153) buyuran zata ve onun Âl ve Ashab›na salât ve selâm eyle.

Page 558: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Beflinci MeseleSan iyen : Mektubunuzda “Mücerret

1 *G s’pG n¬'dpG = '’ kâ-

fi midir? Yani, 2 $G o∫ƒo°SnQ lósªnëoe demezse ehl-i necat ola-

bilir mi?” diye, di¤er bir maksad› soruyorsunuz. Bununcevab› uzundur. Yaln›z flimdi bu kadar deriz ki:

Kelime-i fiahadetin iki kelâm› birbirinden ayr›lmaz,birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, birbirsiz ol-maz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hate-mü’l-Enbiyad›r, bütün enbiyan›n vârisidir; elbette bütünvusul yollar›n›n bafl›ndad›r. Onun cadde-i kübras›ndanhariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marife-tin ve tahkikin imamlar›, Sadi-i fiirazî gibi derler:

@ räÉnénf p√GnônH ipór©n°S pâr°ùndÉnëoe3 n≈Øn£r°üoe ≈p>rQnO rõoL r¿nOrôoH rônØnX

Hem 4 s…pósªnëoŸrG nêÉn¡ræpŸrG s’pG lOhoór°ùne p¥oôt£dG tπoc demifller.

Fakat bazen oluyor ki, cadde-i Ahmediyede (a.s.m.) git-tikleri hâlde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir ve cad-de-i Ahmediye dahilindedir.

Hem bazen oluyor ki, Peygamberi bilmiyorlar; fakatgittikleri yol, cadde-i Ahmediyenin eczas›ndand›r.

aleyhissalâtü vesselâm: salât veselâm onun üzerine olsun.cadde-i Ahmediye: Hz. Muham-med’in gitti¤i ve tarif etti¤i cadde;Kur’ân ve sünnet yolu.cadde-i kübra: büyük ve geniflcadde.dahilinde: içinde.ecza: bölümler, parçalar.ehl-i marifet ve tahkik: Allah’›bilme ve tan›ma lütfuna eren vehakikatleri delilleriyle bilenler.ehl-i necat: kurtulufla erenler,kurtulanlar.enbiya: nebîler, peygamberler.hakikat: gerçek, do¤ru.hariç: d›fl›nda.Hatemü’l-Enbiya: peygamberle-rin sonuncusu, Hz Muhammed.imam: bir ilimde sözü delil kabuledilebilecek derecede derin vegenifl bilgi sahibi olan âlim.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.kâfi: yeterli.kelâm: söz, lâf›z.Kelime-i fiahadet: “Allah’tan bafl-ka ‹lâh olmad›¤›na ve Hz. Mu-

hammed’in onun kulu ve el-çisi oldu¤una flahadet ede-rim” sözü.maksat: kastedilen, istenilenfley.mesele: cevab› istenen soru.mücerret: yaln›z, tek bafl›na.

necat: kurtulufl.safa: rahat ve huzurlu olma,nefle; kalbi temiz olma.saniyen: ikinci olarak.selâmet: dert, s›k›nt›, kusur,korku ve endifleden uzak ol-ma.

tazammun etmek: içindebulundurmak, içine almak.

umum: bütün.

vâris: mirasç›.

vusul: kavuflma, ulaflma, erifl-me.

1. Allah'tan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Kelime-i fiahadetin birinci kelimesi.)2. Muhammed (a.s.m.) Allah’›n resulüdür. (Kelime fiahadetin ikinci kelimesi.)3. Ey Sadi! Muhammed’i (a.s.m.) örnek almadan bir kimsenin selâmet ve safa yolunu bulma-

s› imkâns›zd›r.4. Bütün yollar kapal›d›r; ancak Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) yolu aç›kt›r.

560 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

Page 559: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem bazen oluyor ki, bir keyfiyet-i meczubâne veyabir hâlet-i isti¤rakkârâne veya bir vaziyet-i münzeviyâneve bedeviyâne suretinde, cadde-i Muhammediyeyi dü-

flünmeyerek, yaln›z 1 *G s’pG n¬'dpG = '’ onlara kâfi geliyor.

Fakat, bununla beraber, en mühim bir cihet budur ki:

Adem-i kabul baflkad›r, kabul-ü adem baflkad›r. Bu çe-flit ehl-i cezbe ve ehl-i uzlet veya iflitmeyen veya bilme-yen adamlar, Peygamberi bilmiyorlar veya düflünmüyor-lar ki kabul etsinler. O noktada cahil kal›yorlar. Marifet-i

‹lâhiyeye karfl› yaln›z *G s’pG n¬'dpG = '’ biliyorlar. Bunlar ehl-i

necat olabilirler.

Fakat Peygamberi ifliten ve davas›n› bilen adamlar,onu tasdik etmezse, Cenab-› Hakk› tan›maz. Onun hak-

k›nda yaln›z *G s’pG n¬'dpG = '’ kelâm›, sebeb-i necat olan tevhi-

di ifade edemez. Çünkü, o hâl, bir derece medar-› özürolan cahilâne adem-i kabul de¤il; belki o kabul-ü adem-dir ve o inkârd›r. Mu’cizat›yla, âsâr›yla kâinat›n medar-›fahri ve nev-i beflerin medar-› flerefi olan MuhammedAleyhissalâtü Vesselâm› inkâr eden adam, elbette hiçbircihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah’› tan›maz.Her ne ise, flimdilik bu kadar yeter.

* * *

MEKTUBAT | 561 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

kâfi: yeterli.kâinat: yarat›lm›fl olan fleylerintamam›, bütün âlemler, varl›klar.kelâm: söz.keyfiyet-i meczubâne: meczup-ça durum; cezbeye kap›l›p ken-dinden geçme hâli.marifet-i ‹lâhiye: Allah’› bilme vetan›ma.mazhar olmak: eriflmek, kavufl-mak.medar-› fahr: övünç kayna¤›.medar-› özür: mazeret sebebi.medar-› fleref: fleref sebebi.mu’cizat: mu’cizeler, Allah tara-f›ndan verilip, yaln›z peygamber-lerin gösterebilecekleri büyükharika ifller.mühim: önemli.nev-i befler: insan türü, insanl›k.nur: ›fl›k , ayd›nl›k.sebeb-i necat: kurtulufl sebebi.suret: flekil, biçim, görünüfl.tasdik etmek: do¤rulu¤unu ka-bul etmek.tevhit: birleme, Allah’›n varl›¤›n›,birli¤ini, dengi ve orta¤› bulunma-d›¤›n› kabul etme.vaziyet-i münzeviyâne: ayr› ya-flama, tek bafl›na kalma hâli.

adem-i kabul: kabul etme-me.aleyhissalâtü vesselâm: sa-lât ve selâm onun üzerine ol-sun.asar: eserler.bedeviyâne: bedevîce, çöldeyaflayanlar gibi.cadde-i Muhammediye: Hz.Muhammed’in gitti¤i ve tarifetti¤i cadde; Kur’ân ve sünnet

yolu.cahilâne: cahilce, cahil bir fle-kilde.Cenab-› Hak: hakk›n ta ken-disi olan, fleref ve azamet sa-hibi yüce Allah.cihet: yön, yan, taraf.dava: takip edilen fikir, iddia.ehl-i cezbe: cezbeye kap›lan-lar.ehl-i necat: kurtulufla eren-

ler, kurtulanlar.ehl-i uzlet: bir köfleye çekilipyaln›z yaflayanlar.elbette: kesinlikle.hâlet-i isti¤rakkârâne: ken-dinden geçme hâli.ifade etme: anlatma.inkâr: kabul etmeme, inan-mama.kabul-ü adem: yoklu¤unukabul etme, inkâr.

1. Allah'tan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Kelime-i fiahadetin birinci kelimesi.)

Page 560: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Alt›nc› MeseleSalisen: “fieytanla Münazara” nam›ndaki Birinci Meb-

hastaki, fleytan›n mesle¤ine ait baz› tabirat çok galiz düfl-müfl. “Hâflâ, hâflâ” kelimesiyle ve farz-› muhal suretinde-ki kay›tlarla tadil edildi¤i hâlde, yine beni titretiyor. Sonrasize gönderilen parçada baz› ufak tadilât vard›; nüshan›-z› onunla tashih edebildiniz mi? Fikrinizi tevkil ediyorum;o tabirattan lüzumsuz gördüklerinizi tayyedebilirsiniz.

Aziz kardeflim, o Mebhas çok mühimdir. Çünkü, ehl-iz›nd›kan›n üstad› fleytand›r. fieytan ilzam edilmezse,onun mukallitleri kanmazlar. Kur’ân-› Hakîm, kâfirleringaliz tabirlerini reddetmek için zikretti¤inden, bana bircesaret verildi ki, bu fleytanî olan mesle¤in bütün bütünçürüklü¤ünü göstermek için, farz-› muhal suretinde, hiz-büflfleytan›n efrad› mesleklerinin iktizas›yla kabul etmeyemecbur olduklar› ve ister istemez manen meslek diliylediyecekleri ahmakane tabiratlar›n› titreyerek istimal et-tim. Fakat o istimal ile, onlar› kuyu dibine s›k›flt›r›p, mey-dan› bafltan bafla Kur’ân hesab›na zaptettik, onlar›n fo-yalar›n› meydana ç›kard›k. fiu muzafferiyete, flu temsiliçinde bak:

Meselâ, semavata bafl› temas etmifl pek yüksek bir mi-nare ve o minarenin alt›nda, küre-i arz›n merkezine ka-dar bir kuyu kaz›lm›fl farz ediyoruz. ‹flte, ezan› umummemlekette umum ahaliye iflitilen bir zat, minare bafl›n-dan tâ kuyu dibine kadar hangi mevkide bulundu¤unu is-pat etmek için, iki f›rka münakafla ediyorlar.

ahali: halk.ahmakane: ahmakças›na, ak›ls›z-ca.aziz: muhterem, de¤erli.efrat: fertler, bireyler.ehl-i z›nd›ka: dinsizler, imans›z-lar.farz etmek: kabul etmek.farz-› muhal: olmayacak bir fleyiolacakm›fl gibi düflünme.f›rka: insan toplulu¤u, grubu.foya: aldatmaya yönelik gizlioyun, hile.galiz: kaba, çirkin.hâflâ: asla, kesinlikle öyle de¤il.hizbüflfleytan: fleytana tâbi olan-lar grubu, fleytan›n taraftarlar›.iktiza: lâz›m gelme, gerektirme.ilzam: susturma, cevap veremezhale getirme.ispat: delil ve flahit göstererekdo¤ruyu ortaya koyma.istimal: kullanma.kâfir: Allah’› ve ‹slâmiyeti inkâreden, dinsiz.Kur’ân-› Hakîm: her ayet ve su-resinde say›s›z hikmet ve fayda-

562 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

lar bulunan Kur’ân.küre-i arz: dünya, yer küre.lüzumsuz: gereksiz.manen: manevî yönden.mebhas: bahis, konu, bölüm.memleket: ülke, vatan.meselâ: örnek olarak.mesele: cevab› istenen soru.meslek: tutulan, gidilen yol.mevki: yer.minare: kule fleklindeki yük-sek yer, ezan kulesi.mukallit: taklit eden.muzafferiyet: üstün gelme,

galibiyet.mühim: önemli.münakafla etmek: tart›flmak.münazara: tart›flma.nüsha: birbirinin ayn›s› olanyaz›l› metinlerden her birisi,kopya.salisen: üçüncü olarak.semavat: semalar, gökler.suret: flekil, biçim.fleytanî: fleytana ait.tabir: ifade, söz.tabirat: tabirler, deyimler,sözler.

tadil etmek: düzeltmek.tadilât: düzeltmeler.tashih etmek: düzeltmek,yanl›fl›n› gidermek.tayyetmek: atlamak, kald›r-mak; ç›karmak.temas etmek: de¤mek.temsil: benzetme, örnek.tevkil: vekil etme.umum: bütün.üstat: ö¤retmen, hoca.zaptetmek: ele geçirmek.zat: kifli, flah›s, fert.zikretmek: anmak.

Page 561: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Birinci f›rka der ki: “Minare bafl›ndad›r, kâinata ezanokuyor. Çünkü ezan›n› iflitiyoruz. Hayattard›r, ulvîdir.Çendan herkes onu o yüksek yerde görmüyor; fakatherkes derecesine göre, onu ç›kt›¤› ve indi¤i vakit, birmakamda, bir basamakta görür ve onunla bilir ki, o yu-kar› ç›kar ve nerede görünürse görünsün, o yüksek ma-kam sahibidir.”

Di¤er fleytanî ve ahmak güruh ise der: “Yok, makam›minare bafl› de¤il; nerede görünürse görünsün, makam›kuyu dibidir.” Hâlbuki, hiç kimse ne onu kuyu dibindegörmüfl ve ne de görebilir. Faraza, e¤er tafl gibi sakil, ih-tiyars›z olsayd›, elbette kuyu dibinde bulunacakt›; birisigörecekti.

fiimdi, bu iki muar›z f›rkan›n muharebe meydan›, ominare bafl›ndan tâ kuyu dibine kadar uzun bir mesafe-dir.

“Hizbullah” denilen ehl-i nur cemaati, yüksek nazarl›olanlara, o müezzin zat› minare bafl›nda gösteriyorlar. Venazarlar› o dereceye ç›kmayanlara ve kasîrünnazar olan-lara, derecelerine göre birer basamakta o müezzin-i aza-m› gösteriyorlar. Küçük bir emare onlara kâfi gelir ve is-pat eder ki, o zat tafl gibi camit bir cisim de¤il; belki is-tedi¤i vakit yukar› ç›kar, görünür, ezan okur bir insan-›kâmildir.

Di¤er “hizbüflfleytan” denilen güruh ise derler: “Ya mi-nare bafl›nda herkese gösteriniz; veyahut makam› kuyudibidir” diye ahmakane hükmederler. Ahmakl›klar›ndanbilmiyorlar ki, minare bafl›nda herkese gösterilmemesi,

MEKTUBAT | 563 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

müezzin.nazar: bak›fl, görüfl.sakil: a¤›r.fleytanî: fleytanla ilgili; fleytanauyan.ulvî: yüksek, yüce.vakit: zaman.zat: kifli, flah›s, fert.

ahmak: akl›n› gerekti¤i gibikullanamayan, aptal.ahmakane: ahmakças›na, ak-l›n› gerekti¤i gibi kullanmaya-rak.camit: cans›z.cemaat: topluluk, bir yeretoplanm›fl insanlar.çendan: gerçi.ehl-i nur: nurlu kimseler.emare: belirti, iflaret.ezan: Müslümanlar› ibadeteça¤›rmak amac›yla yükseksesle yap›lan davet.

faraza: var sayal›m ki.f›rka: insan toplulu¤u, grubu.güruh: cemaat, topluluk, k›-s›m.hayattar: canl›, yaflayan.hizbullah: Allah’›n taraftar›olan grup.hizbüflfleytan: fleytan›n taraf-tarlar›.hükmetmek: karar vermek.ihtiyars›z: iradesiz.insan-› kâmil: olgun ve mü-kemmel insan.ispat: delil ve flahit göstere-

rek do¤ruyu ortaya koyma.kâfi: yeterli.kâinat: yarat›lm›fl olan fleyle-rin tamam›, bütün âlemler,varl›klar.kasîrünnazar: dar görüfllü.makam: durulan yer; manevîderece.mesafe: uzakl›k, ara.minare: kule fleklindeki yük-sek yer, ezan kulesi.muar›z: birbirine karfl› ç›kan.muharebe: savafl.müezzin-i azam: en büyük

Page 562: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

herkesin nazar› oraya ç›kmamas›ndan ileri geliyor. Hem,mugalâta suretinde, minare bafl› hariç olarak bütün me-safeyi zaptetmek istiyorlar.

‹flte, o iki cemaatin münakaflas›n› halletmek için biriç›kar, o hizbüflfleytana der ki:

“Ey menhus güruh! E¤er o müezzin-i azam›n makam›kuyu dibi olsa, tafl gibi camit, hayats›z, kuvvetsiz olmaklâz›m gelir. Ve kuyu basamaklar›nda ve minarenin dere-celerinde görünen, o olmamak lâz›m gelir. Madem öylegörüyorsunuz; elbette o, kuvvetsiz, hakikatsiz, camit ol-mayacak. Minare bafl› onun makam› olacak. Öyle ise, yasiz onu kuyu dibinde göstereceksiniz—ki hiçbir cihettebunu gösteremezsiniz ve hiçbir kimseye orada bulunma-s›n› dinletemezsiniz—veyahut susunuz! Meydan-› müda-faan›z kuyu dibidir. Sair meydan ve uzun mesafe ise, flumübarek cemaatin meydan›d›r. Kuyu dibinden baflka, ozat› nerede gösterseler, davay› kazan›rlar.”

‹flte, flu temsil gibi, Münazara-i fieytanî mebhas›, Arfl-tan ferfle kadar olan uzun mesafeyi hizbüflfleytan›n elin-den al›yor ve hizbüflfleytan› mecbur ediyor, s›k›flt›r›yor.En gayr-i makul, en muhal, en menfur mevkii onlara b›-rak›yor. En dar ve kimse giremeyecek bir deli¤e onlar›sokuyor, bütün mesafeyi Kur’ân nam›na zaptediyor.

E¤er onlara denilse, “Kur’ân nas›ld›r?” Derler: “Güzelve ahlâk dersini veren bir insan kitab›d›r.” O vakit onla-ra denilir: “Öyle ise Allah’›n kelâm›d›r ve böyle kabul et-meye mecbursunuz. Çünkü siz mesle¤inizce güzel diye-meyeceksiniz.”

arfl: dokuzuncu ve en sonuncugök tabakas›, gö¤ün en yüksekkat›.camit: cans›z.cemaat: topluluk.cihet: yön, yan, taraf.dava: takip edilen fikir, iddia.ferfl: yeryüzü, zemin, dünya.gayr-i makul: ak›l d›fl›, mant›kl›olmayan.güruh: cemaat, topluluk,hakikat: gerçek ve do¤ru.

564 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

halletmek: çözmek, sonuç-land›rmak; ortadan kald›rma,son vermek.hariç olarak: d›fl›nda.hizbüflfleytan: fleytan taraf-tarlar›.kelâm: söz.lâz›m: gerekli.makam: durulan yer; manevîderece.mebhas: bahis, konu.mecbursunuz: zorundas›n›z.menfur: kendisinden nefretedilen.

menhus: u¤ursuz, kötü.mesafe: uzunluk, ara.meslek: tutulan, gidilen yol.mevkii: yer.meydan-› müdafaa: savun-ma meydan›, alan›.minare: kule fleklindeki yük-sek yer, ezan kulesi.mugalâta: yan›lt›c› söz söyle-me.muhal: imkâns›z.mübarek: bereketli, hay›rl›,u¤urlu.müezzin-i azam: en büyük

müezzin.

münakafla: tart›flma.

Münazara-i fieytanî: fleytan-la yap›lan tart›flma.

nam›na: ad›na, hesab›na.

nazar: bak›fl, görüfl.

sair: di¤er, öteki.

suret: flekil, biçim.

temsil: örnek, benzetme.

vakit: zaman.

zaptetmek: ele geçirmek.

zat: kifli, flah›s, fert.

Page 563: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

Hem, e¤er onlara denilse, “Peygamberi nas›l bilirsi-niz?” Derler: “Güzel ahlâkl›, çok ak›ll› bir adam.” O va-kit onlara denilecek: “Öyle ise imana geliniz. Çünkü gü-zel ahlâkl›, ak›ll› olsa, alâküllihâl resulullaht›r. Çünkü sizinbu ‘güzel’ sözünüz, hududunuz dahilinde de¤il; mesle¤i-nizce böyle diyemezsiniz.”

Ve hakeza, temsildeki sair iflaretlere, hakikatin sair ci-hetleri tatbik edilebilir.

‹flte bu s›rra binaen, o fleytan ile münazara edilen Bi-rinci Mebhas, ehl-i iman›n iman›n› muhafaza etmek içinmu’cizat-› Ahmediyeyi bilmeye ve kat’î bürhanlar›n› ö¤-renmeye muhtaç etmiyor; edna bir emare, küçük bir de-lil, onlar›n imanlar›n› kurtar›yor. Kuyu dibindeki esfel-isafilînde olmad›¤›na, her bir hâl-i Ahmediye (a.s.m.), herbir haslet-i Muhammediye (a.s.m.), her bir tavr-› Nebevî(a.s.m.), birer mu’cize hükmüne geçer, âlây›illiyyinde birmakam› bulundu¤unu ispat eder.

* * *

Yedinci MeseleMedar-› ibret bir mesele:

Vehme maruz, fütura düflen baz› dostlar›ma kuvve-imaneviyeyi teyit edecek yedi emarenin delâletiyle, s›rfhizmet-i Kur’ân’a ait bir ikram-› Rabbanîyi ve bir hima-yet-i ‹lâhiyeyi beyan etmeye mecburum ki, o zay›f da-marl› bir k›s›m dostlar›m› kurtaray›m.

MEKTUBAT | 565 Y‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

kuvve-i maneviye: manevî güç,moral.makam: manevî derece.maruz: bir fleyin karfl›s›nda ve et-kisi alt›nda kalm›fl.mebhas: bahis, konu.mecbur: bir ifli yapmak zorundakalm›fl.medar-› ibret: ibret ve ders veri-ci.mesele: cevab› istenen soru;önemli konu.mu’cizat-› Ahmediye: Peygam-ber Efendimizin gösterdi¤i mu’ci-zeler.mu’cize: benzerini yapmaktaninsanlar›n âciz kald›¤› fley.muhafaza etmek: korumak.muhtaç etmemek: ihtiyaç b›rak-mamak.münazara: tart›flma.Resulullah: Allah Resulü, Pey-gamber Efendimiz.sair: di¤er, öteki.s›rf: sade, yaln›z.tatbik etmek: uygulamak.tavr-› Nebevî: Peygamber Efen-dimizin tav›r ve davran›fllar›.temsil: benzetme, örnek.teyit etme: kuvvetlendirme, des-tekleme.vakit: zaman.vehim: flüphe, kuruntu.

alâküllihâl: ister istemez, herdurumda.âlây›illiyyin: Allah kat›nda eniyilerin derecesi; en yüksekmertebe.beyan etme: aç›klama, bildir-me.binaen: -den dolay›, dayana-rak.bürhan: delil.cihet: yön, yan, taraf.dahilinde: içinde.delâlet: delil olma, gösterme.edna: en basit, en afla¤›.

ehl-i iman: Allah’a inananlar,iman sahipleri.emare: belirti, iflaret.esfel-i safilîn: afla¤›lar›n enafla¤›s›.fütur: usanç, gevfleklik.hakeza: bunun gibi, benzeri.hakikat: gerçek, do¤ru.hâl-i Ahmediye: Peygambe-rimizin hâli, durumu, davra-n›fllar›.haslet-i Muhammediye:Peygamberimizin hasleti, ah-lâkî özelli¤i.

himayet-i ‹lâhiye: ‹lâhî koru-ma.hizmet-i Kur’ân: Kuran hiz-meti.hudut: s›n›r.hükmüne: de¤erine, yerine.ikram-› Rabbanî: mahlûkat›yaratan, besleyen, büyüten,uyum içinde sevk ve idareeden Allah’›n ikram›, ihsan›.iman: inanmak, itikat.ispat: delil ve flahit göstere-rek do¤ruyu ortaya koyma.kat’î: kesin.

Page 564: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler

O yedi emarenin dördü, dost iken, s›rf birer maksad-›dünyevî için, flahs›ma de¤il, Kur’ân’a hadimli¤im cihetin-de düflman vaziyeti almalar›yla, o maksatlar›n›n aksiyletokat yediler. O yedi emarenin üçü ise, ciddî dost idilerve daima da dostturlar. Fakat dostlu¤un iktiza etti¤i mer-dane vaziyeti muvakkaten göstermediler, tâ ki ehl-i dün-yan›n teveccühünü kazan›p birer maksad-› dünyevî ka-zans›nlar ve bafllar›ndan emin olsunlar. Hâlbuki, o üçdostum, maatteessüf o maksatlar›n›n aksiyle birer itapgördüler.

Evvelki dört zahirî dost, sonra düflman vaziyeti göste-renlerin,

Birincisi: Bir müdür, kaç vas›ta ile yalvard›, OnuncuSözden bir nüsha istedi. Ona verdim. O ise, terfi için,dostlu¤umu b›rak›p düflmanl›k vaziyeti ald›. Valiye flekvave ihbar suretinde verdi. Hizmet-i Kur’âniyenin bir eser-iikram› olarak, terfi de¤il, azledildi.

‹kincisi: Di¤er bir müdür, dost iken, amirlerinin hat›r›için ve ehl-i dünyan›n teveccühünü kazanmak fikriyle,flahs›ma de¤il, hizmetkârl›¤›m cihetinde rakîbâne ve düfl-manâne vaziyet ald›, kendi maksad›n›n aksiyle tokat ye-di. Ümit edilmedi¤i bir meselede iki buçuk seneye mah-kûm edildi. Sonra Kur’ân’›n bir hizmetkâr›ndan dua iste-di. ‹nflaallah, belki kurtulacak; çünkü ona dua edildi.

Üçüncüsü: Bir muallim, dost görünürken, ben de onadost bakt›m. Sonra, Barla’ya nakledip yerleflmek içindüflmanâne bir vaziyeti ihtiyar etti; o maksad›n›n aksiyle

aksiyle: tersiyle, z›dd›yla.amir: emreden, idareci.azletmek: birisini iflinden veyamakam›ndan ay›rmak.cihet: yön, yan, taraf.düflmanâne: düflmanca.ehl-i dünya: sadece dünya haya-t› için yaflayan, ahireti düflünme-yen.emare: belirti, iflaret.emin olmak: emniyette, güven-likte olmak.

566 | MEKTUBATY‹RM‹ ALTINCI MEKTUP

eser-i ikram: ikram eseri.evvelki: önceki.hadim: hizmet eden, hizmet-kâr.hizmet-i Kur’âniye: Kur’ân’a,Kur’ân hakikatlerine yap›lanhizmet.hizmetkâr: hizmetçi, hizmeteden.ihbar: ele vermek, yakalat-mak maksad›yla gizlice bildir-me.ihtiyar etmek: seçmek, ter-cih etmek.

iktiza etti¤i: gerektirdi¤i.inflaallah: Allah izin verirse.itap görmek: azarlanmak,terslenmek.maatteessüf: üzülerek; neyaz›k ki.mahkûm edilme: bir suçtandolay› ceza alma.maksad-› dünyevî: dünyayayönelik maksat, gaye.maksat: istenilen fley, amaç.merdane: mertçe, erkekçe.mesele: önemli ifl.muallim: ö¤retmen.

muvakkaten: geçici olarak.nakletmek: yer de¤ifltirmek,aktarmak.nüsha: birbirinin ayn› olanyaz›l› metinlerden her biri.rakîbâne: rakip olarak.s›rf: sade, yaln›z.suret: flekil, biçim.flekva: flikâyet, yak›nma.terfi: üst dereceye yükselme.teveccüh: ilgi, yönelme.vas›ta: arac›.vaziyet: durum, durufl.zahirî: görünüflteki.

Page 565: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 566: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 567: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 568: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 569: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 570: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 571: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 572: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 573: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 574: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 575: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 576: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 577: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 578: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 579: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 580: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 581: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 582: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 583: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 584: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 585: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 586: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 587: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 588: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 589: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 590: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 591: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 592: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 593: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 594: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 595: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 596: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 597: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 598: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 599: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 600: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 601: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 602: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 603: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 604: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 605: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 606: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 607: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 608: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 609: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 610: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 611: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 612: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 613: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 614: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 615: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 616: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 617: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 618: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 619: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 620: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 621: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 622: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 623: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 624: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 625: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 626: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 627: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 628: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 629: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 630: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 631: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 632: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 633: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 634: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 635: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 636: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 637: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 638: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 639: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 640: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 641: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 642: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 643: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 644: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 645: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 646: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 647: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 648: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 649: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 650: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 651: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 652: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 653: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 654: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 655: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 656: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 657: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 658: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 659: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 660: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 661: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 662: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 663: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 664: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 665: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 666: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 667: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 668: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 669: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 670: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 671: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 672: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 673: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 674: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 675: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 676: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 677: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 678: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 679: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 680: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 681: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 682: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 683: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 684: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 685: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 686: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 687: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 688: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 689: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 690: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 691: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 692: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 693: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 694: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 695: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 696: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 697: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 698: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 699: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 700: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 701: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 702: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 703: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 704: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 705: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 706: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 707: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 708: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 709: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 710: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 711: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 712: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 713: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 714: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 715: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 716: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 717: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 718: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 719: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 720: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 721: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 722: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 723: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 724: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 725: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 726: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 727: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 728: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 729: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 730: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 731: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 732: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 733: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 734: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 735: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 736: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 737: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 738: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 739: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 740: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 741: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 742: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 743: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 744: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 745: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 746: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 747: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 748: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 749: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 750: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 751: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 752: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 753: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 754: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 755: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 756: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 757: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 758: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 759: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 760: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 761: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 762: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 763: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 764: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 765: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 766: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 767: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 768: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 769: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 770: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 771: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 772: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 773: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 774: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 775: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 776: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 777: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 778: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 779: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 780: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 781: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 782: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 783: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 784: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 785: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 786: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 787: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 788: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 789: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 790: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 791: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 792: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 793: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 794: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 795: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 796: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 797: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 798: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 799: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 800: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 801: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 802: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 803: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 804: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 805: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 806: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 807: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 808: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 809: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 810: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 811: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 812: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 813: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 814: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 815: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 816: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 817: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 818: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 819: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 820: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 821: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 822: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 823: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 824: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 825: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 826: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 827: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 828: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 829: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 830: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 831: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 832: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 833: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 834: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 835: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 836: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 837: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 838: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 839: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 840: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 841: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 842: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 843: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 844: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 845: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 846: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 847: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 848: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 849: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 850: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 851: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 852: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 853: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 854: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 855: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 856: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 857: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 858: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 859: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 860: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 861: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 862: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 863: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 864: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 865: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 866: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 867: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 868: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 869: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 870: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 871: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 872: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 873: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 874: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 875: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 876: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 877: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 878: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 879: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 880: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 881: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 882: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 883: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 884: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 885: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 886: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 887: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 888: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 889: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 890: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 891: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 892: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 893: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 894: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 895: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 896: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 897: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 898: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 899: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 900: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 901: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 902: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 903: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 904: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 905: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 906: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 907: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 908: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 909: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 910: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 911: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 912: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 913: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 914: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 915: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 916: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 917: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 918: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 919: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 920: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 921: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 922: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 923: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 924: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 925: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 926: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 927: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 928: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 929: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 930: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 931: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 932: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 933: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 934: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 935: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 936: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 937: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 938: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 939: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 940: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 941: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 942: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 943: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 944: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 945: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 946: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 947: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 948: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 949: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 950: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 951: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 952: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 953: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 954: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 955: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 956: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 957: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 958: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 959: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 960: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 961: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 962: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 963: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 964: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 965: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 966: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 967: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 968: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 969: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 970: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 971: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 972: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 973: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 974: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 975: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 976: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 977: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 978: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 979: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 980: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 981: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 982: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 983: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 984: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 985: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 986: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 987: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 988: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 989: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 990: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 991: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 992: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 993: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 994: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 995: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 996: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 997: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 998: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 999: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1000: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1001: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1002: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1003: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1004: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1005: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1006: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1007: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1008: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1009: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1010: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1011: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1012: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1013: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1014: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1015: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1016: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1017: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1018: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1019: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1020: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1021: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1022: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1023: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1024: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1025: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1026: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1027: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1028: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1029: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1030: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1031: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1032: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1033: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1034: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1035: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1036: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1037: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1038: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1039: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1040: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1041: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1042: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1043: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1044: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1045: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1046: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1047: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1048: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1049: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1050: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1051: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1052: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1053: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1054: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1055: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1056: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1057: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1058: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1059: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1060: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1061: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1062: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1063: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1064: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1065: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1066: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1067: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1068: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1069: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1070: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1071: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1072: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1073: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1074: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1075: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1076: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1077: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1078: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1079: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1080: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1081: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1082: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1083: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1084: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1085: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1086: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1087: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1088: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1089: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1090: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1091: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1092: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1093: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1094: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1095: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1096: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1097: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1098: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1099: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1100: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1101: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1102: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1103: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1104: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1105: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1106: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1107: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1108: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1109: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1110: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1111: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1112: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1113: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1114: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1115: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1116: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1117: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler
Page 1118: Risale-i MektubatNur Külliyat›ndanTAKD‹M 10 | MEKTUBAT küresel boyutta ve kal›c› geçerlilik tafl›yan ufuk aç›c› yorumlar›yla sa¤lam ve tutarl› çö-zümler