14
KUTLU DO⁄UM ARMA⁄ANI c 20 N‹SAN 2008 • PAZAR ÜCRETS‹Z ‹LAVED‹R Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur’da (A.S.M.) RAHMET PEYGAMBERİ Hz. MUHAMMED

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBERİ Hz. MUHAMMED(A.S.M.) · Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹ fleklini bir matemhane-i umumî hükmünde ve mevcudat› birbirine ecnebi, belki

  • Upload
    others

  • View
    18

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

KUTLU DO⁄UM ARMA⁄ANI

c20 N‹SAN 2008 • PAZAR ÜCRETS‹Z ‹LAVED‹R

Bediüzzaman Said Nursi

Risale-i Nur’da

(A.S.M.)

RAHMET PEYGAMBERİHz. MUHAMMED

3 • 20 Nisan 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Takdim

cGülbahar Cad, Günay Sokak, No: 4, Güneflli / ‹stanbul

Tel:0212- 655 88 59 (7 hat), Fax: 0212-651 92 09internet: www.yeniasya.com.tr e-mail: [email protected]

Bask›: Yeni Asya Gazetecilik, Matbaac›l›k ve Yay›nc›l›k Sanayi ve Ticaret A.fi.‹stanbul, Nisan 2008 Copyright © Her hakk› mahfuzdur.

Kâinat›n Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in(a.s.m.) manevî flahsiyetini, misyonunu, insanl›¤agetirdi¤i evrensel mesaj› en güzel flekilde anlatanizahlar, Kur’ân’›n bu zamana dersi ve mesaj›

olarak telif edilen "ça¤›n tefsiri" Risâle-i Nur Külliyat›ndamevcuttur.

Rabbimizin bize son elçisi olarak gönderdi¤iPeygamberimizi ve onun vas›tas›yla indirilen mukaddeskitab›m›z Kur’ân'› Kerimi anlayabilmek için, bu ça¤daRisâle-i Nur’un mutlaka okunmas› gerekti¤ineinan›yoruz.

Kutlu Do¤um haftas› vesilesiyle haz›rlanan elinizdekiçal›flma, Risâle-i Nur’da Peygamberimizin manevîflahsiyetinin son derece orijinal ifade ve izahlarlaanlat›ld›¤› bahislerden derlenmifltir.

Metinlerde geçen Osmanl›ca kelimelerinmânâlar›n› ö¤renmek isteyenler, broflürün sonunakonulan küçük lûgatçeden yararlanabilirler.

Rengârenk bir gül bahçesinden derilmifl birdeste gül mesabesindeki broflürümüzün, okuyan-larda Risâle-i Nur’a ulaflma ve bu eserleribafltan sona okuma ifltiyak› uyand›racakbir müflevvik olmas›n› da temennîediyoruz.

c

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 20 Nisan 2008 • 4

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

R‹SALET-‹AHMED‹YEYE

DA‹RD‹R

Evet, flu Söz güzeldir. Fakat onu güzellefltiren, güzellerin güzeli olan evsaf-› Muhammediyedir.

Rabbimizi bize tarif eden üç bü-yük küllî muarrif var. Birisi flu ki-tab-› kâinatt›r ki, bir nebze, flaha-

detini on üç lem’a ile, Arabî Nur Risale-sinden On Üçüncü Dersten iflittik; biri-si flu kitab-› kebirin ayet-i kübras› olanHatemülenbiya Aleyhissalâtü Vesse-lâmd›r; birisi de Kur’ân-› Azîmüfl-flan’d›r. fiimdi, flu ikinci bürhan-› nat›kîolan Hatemülenbiya Aleyhissalâtü Ves-selâm› tan›mal›y›z, dinlemeliyiz.

Evet, o bürhan›n flahs-› manevîsinebak:

Birinci Reflha

On Dokuzuncu Söz

5 • 20 Nisan 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

Sath-› arz bir mescit, Mekke bir mihrap, Medinebir minber; o bürhan-› bâhir olan PeygamberimizAleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imana imam,bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya reis, bütünevliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mü-rekkep bir halka-i zikrin serzakiri; bütün enbiyahayattar kökleri, bütün evliya taravettar semere-leri bir flecere-i nuraniyedir ki, her bir davas›n›,mu’cizatlar›na istinat eden bütün enbiya ve kera-metlerine itimat eden bütün evliya tasdik edipimza ediyorlar. Zira, o "Lâilahe illalah" der, davaeder. Bütün sa¤ ve sol, yani mazi ve müstakbel ta-raflar›nda saf tutan o nuranî zakirler, ayn› kelime-yi tekrar ederek, icma ile manen, "Do¤ru dedin vesöyledi¤in hakt›r" derler.

Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesaps›z im-zalarla teyit edilen bir müddeaya parmak kar›fl-t›rs›n.

Onuranî bürhan-› tevhid, nas›l ki iki cenah›nicma ve tevatürüyle teyit ediliyor; öyle de,

Tevrat ve ‹ncil gibi kütüb-i semaviyenin ((HHaaflfliiyyee))yüzler iflarat› ve irhasat›n binler rumuzat› ve ha-tiflerin meflhur beflarat› ve kâhinlerin mütevatirflehadat› ve fiakk-› Kamer gibi binler mu’cizat›n›ndelâlât› ve fleriat›n hakkaniyeti ile teyit ve tasdikettikleri gibi, zat›nda gayet kemaldeki ahlâk-› ha-midesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki seca-

‹kinci Reflha

HHaaflfliiyyee:: HHüüsseeyyiinn--ii CCiissrrîî RRiissaallee--ii HHaammiiddiiyyee’’ssiinnddee yyüüzz oonnddöörrtt iiflflaarraatt›› oo kkiittaappllaarrddaann çç››kkaarrmm››flfltt››rr.. TTaahhrriifftteenn ssoonnrraa bbuukkaaddaarr bbuulluunnssaa,, eellbbeettttee ddaahhaa eevvvveell ççookk ttaassrriihhaatt vvaarrmm››flfl..

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 20 Nisan 2008 • 6

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

ya-i galiyesi ve kemal-i emniyeti ve kuvvet-i ima-n›n› ve gayet itminan›n› ve nihayet vüsukunugösteren fevkalâde takvas›, fevkalâde ubudiyeti,fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti; davas›n-da nihayet derecede sad›k oldu¤unu günefl gibiaflikâre gösteriyor.

E¤er istersen gel, Asr-› Saadete, Ceziretü’l-A-rab’a gideriz. Hayalen olsun onu vazife bafl›n-

da görüp ziyaret ederiz. ‹flte bak:Hüsnüsîret ve cemal-i suret ile mümtaz bir zat›

görüyoruz ki, elinde mu’ciznüma bir kitap, lisa-n›nda hakaikaflina bir hitap, bütün benîâdeme,belki cin ve inse ve mele¤e, belki bütün mevcuda-ta karfl› bir hutbe-i ezeliyeyi tebli¤ ediyor. S›rr-›hilkat-i âlem olan muamma-i acibânesini hall veflerh edip ve s›rr-› kâinat olan t›ls›m-› mu¤lâk›n›feth ve keflfederek, bütün mevcudattan sorulan,bütün ukulü hayret içinde meflgul eden üç müfl-kül ve müthifl sual-i azîm olan "Necisin? Neredengeliyorsun? Nereye gidiyorsun?" suallerine muk-ni, makbul cevap verir.

Bak, öyle bir ziya-i hakikat neflreder ki, e¤eronun o nuranî daire-i hakikat-i irflad›ndan ha-

riç bir surette kâinata baksan, elbette kâinat›n

Üçüncü Reflha

Dördüncü Reflha

‹nsanl›k kervan›n›n reisi Resûl-i Ekrem’dir (asm)Hikmet: "Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz?

Bu dünyada ifliniz nedir? Reisiniz kimdir?"Bu suale, benîâdem nam›na, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî

Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beflere vekâleten karfl›s›na ç›karak flöyle cevapta bulundu:"Ey hikmet! Bu gördü¤ün insanlar, Sultan-› Ezelî’nin kudretiyle, yokluk karanl›klar›ndan ziyâdar

varl›k âlemine ç›kar›lan mahlûklard›r. Sultan-› Ezelî, bütün mevcudat› içinde biz insanlar› seçmifl veemanet-i kübray› bize vermifltir. Biz, haflir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket

etmekteyiz. Dünyadaki iflimiz de, o saadet-i ebediye yollar›n› temin etmekle re’sü’l-mal›m›z olan istidatlar›m›z› nemaland›rmakt›r. Ve flu azîm insan kervan›na, bundan sonra Sultan-› Ezelî’den

risalet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. ‹flte o Sultan-› Ezelî’nin risalet berat› olarak bana verdi¤i Kur’ân-› Azîmüflflan elimdedir. fiüphen varsa al, oku!"

‹flaratü’l-‹’caz, Yeni Asya Neflriyat, 2004, s. 17-18.

7 • 20 Nisan 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

fleklini bir matemhane-i umumî hükmünde vemevcudat› birbirine ecnebi, belki düflman ve ca-midat› dehfletli cenazeler ve bütün zevilhayat›zeval ve firak›n sillesiyle a¤layan yetimler hük-münde görürsün.

fiimdi bak, onun neflretti¤i nur ile, o matemha-ne-i umumî, flevk u cezbe içinde bir zikirhaneyeink›lâp etti. O ecnebi, düflman mevcudat, birerdost ve kardefl flekline girdi. O camidat-› meyyi-te-i samite, birer munis memur, birer musahharhizmetkâr vaziyetini ald›. Ve o a¤lay›c› ve flekvaedici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zakirveya vazife paydosundan flakir suretine girdi.

Hem o nur ile; kâinattaki harekât, tenevvüat, te-beddülât, tagayyürat, manas›zl›ktan ve abesi-

yetten ve tesadüf oyuncakl›¤›ndan ç›k›p, birermektubat-› Rabbaniye, birer sahife-i ayat-› tekvini-ye, birer merâyâ-i esma-i ‹lâhiye ve âlem dahi birkitab-› hikmet-i Samedâniye mertebesine ç›kt›lar.

Hem, insan› bütün hayvanat›n mâdûnuna dü-flüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacat› vebütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vas›ta-inakl-i hüzün ve elem ve gam olan akl› o nur ilenurland›¤› vakit, insan bütün hayvanat, bütünmahlûkat üstüne ç›kar. O nurlanm›fl acz, fakr,ak›l ile niyaz ile nazenin bir sultan ve fîzâr ilenazdar bir halife-i zemin olur.

Demek, o nur olmazsa, kâinat da, insan da, hat-ta her fley dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedîbir kâinatta, böyle bir zat lâz›md›r; yoksa, kâinatve eflâk olmamal›d›r.

Beflinci Reflha

Peygamberimiz, nev-i beflerin andelib-i zîflân›d›r…her bir nevi mevcudat›n, hatta y›ld›zlar›n da bir serzakiri ve nurefflan bir bülbülü var.

Fakat, bütün bülbüllerin en efdali ve en eflrefi ve en münevveri ve en bâhiri ve en azîmi ve en kerîmi ve sesçe en yüksek ve vas›fça en parlak ve zikirce en etem ve flükürce en eâm ve mahiyetçe

en ekmel ve suretçe en ecmel, kâinat bostan›nda arz ve semavat›n bütün mevcudat›n› lâtifsecaat›yla, leziz na¤amat›yla, ulvî tesbihat›yla vecde ve cezbeye getiren, nev-i beflerin andelib-i

zîflan› ve benîâdemin bülbül-i zülkur’ân›, Muhammed-i Arabîdir.Elhâs›l: Kâinat saray›nda hizmet eden hayvanat, kemal-i itaatle evamir-i tekviniyeye imtisal edip,

f›tratlar›ndaki gayeleri güzel bir vecihle ve Cenab-› Hakk›n nam›yla izhar ederek, hayatlar›n›n vazifelerini bedî bir tarz ile Cenab-› Hakk›n kuvvetiyle ifllemekle ettikleri tesbihat ve ibadat,

onlar›n hedâyâ ve tahiyyatlar›d›r ki, Fât›r-› Zülcelâl ve Vahib-i Hayat dergâh›na takdim ediyorlar.

Sözler, Yeni Asya Neflriyat, 2005, s. 570-571.

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 20 Nisan 2008 • 8

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

‹flte o zat, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müj-decisi, bir rahmet-i bînihayenin kâflifi ve ilânc›-

s› ve saltanat-› rububiyetin mehasininin dellâl›,seyircisi ve künûz-i esma-i ‹lâhiyenin keflflaf›,göstericisi oldu¤undan, böyle baksan, yani ubu-diyeti cihetiyle, onu bir misal-i muhabbet, bir tim-sal-i rahmet, bir fleref-i insaniyet, en nuranî bir se-mere-i flecere-i hilkat göreceksin; flöyle baksan,yani risaleti cihetiyle, bir bürhan-› Hak, bir sirac-›hakikat, bir flems-i hidayet, bir vesile-i saadet gö-rürsün.

‹flte, bak: Nas›l berk-i hatif gibi, onun nuru flark-tan garb› tuttu. Ve n›sf-› arz ve hums-i befler onunhediye-i hidayetini kabul edip h›rz-› can etti. Bi-zim nefis ve fleytan›m›za ne oluyor ki, böyle birzat›n bütün davalar›n›n esas› olan "Lâilahe illal-lah"›, bütün meratibiyle beraber kabul etmesin?

‹flte, bak: fiu cezire-i vâsiada vahflî ve âdetlerinemutaass›p ve inatç› muhtelif akvam›, ne çabuk

âdât ve ahlâk-› seyyie-i vahfliyânelerini def’atenkal’ ve refederek bütün ahlâk-› hasene ile teçhizedip bütün âleme muallim ve medenî ümeme üs-tat eyledi. Bak, de¤il zahirî bir tasallut, belki ak›l-lar›, ruhlar›, kalpleri, nefisleri feth ve teshir edi-yor. Mahbub-u kulûb, muallim-i ukul, mürebbî-inüfus, sultan-› ervah oldu.

Alt›nc› Reflha

Yedinci Reflha

Hazret-i Muhammed (asm),flecere-i hilkatin çekirde¤idir

Ve keza, insan hilkat semeresioldu¤undan anlafl›l›r ki: ‹nsanlardan bir

çekirdek var ki, Cenab-› Hak flecere-ihilkati o çekirdekten inbat etmifltir. O

çekirdek de, ancak ve ancak bütün ehl-ikemalin ve belki nev-i beflerin n›sf›n›nittifak›yla efdalü’l-halk, seyyidü’l-enâm

Hazret-i Muhammed AleyhissalâtüVesselâmd›r.

Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neflriyat, 2004, s. 156.

Hazret-i Muhammed (asm),

‹’lem eyyühe’l-aziz!

Kâinat bir fleceredir,

anâs›r onun dallar›d›r,

nebâtât yapraklar›d›r,

hayvanât onun çiçekleridir, insanlar onun semereleridir.

9 • 20 Nisan 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

Bilirsin ki sigara gibi küçük bir âdeti, küçük birkavimde büyük bir hâkim, büyük bir him-

metle ancak daimî kald›rabilir. Hâlbuki, bak, buzat büyük ve çok âdetleri, hem inatç›, mutaass›pbüyük kavimlerden zahirî küçük bir kuvvetle,küçük bir himmetle, az bir zamanda ref’ edip,yerlerine öyle secaya-i âliyeyi—ki, dem ve da-marlar›na kar›flm›fl derecede sabit olarak—vaz’ve tespit eyliyor. Bunun gibi daha pek çok harikaicraat› yap›yor.

‹flte, flu Asr-› Saadeti görmeyenlere Ceziretü’l-Arab’› gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feyle-sofu als›nlar, oraya gitsinler, yüz sene çal›fls›nlar.O zat›n, o zamana nisbeten bir senede yapt›¤›n›nyüzden birisini, acaba yapabilirler mi?

Hem, bilirsin, küçük bir adam, küçük bir hay-siyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir mese-

lede, münazaral› bir davada hicaps›z, pervas›z,küçük fakat hacaletâver bir yalan›, düflmanlar›yan›nda, hilesini hissettirmeyecek derecede tees-sür ve telâfl göstermeden söyleyemez.

fiimdi bak bu zata: Pek büyük bir vazifede, pekbüyük bir vazifedar; pek büyük bir haysiyetle,pek büyük emniyete muhtaç bir hâlde, pek bü-yük bir cemaatte, pek büyük husumet karfl›s›n-

Sekizinci Reflha

Dokuzuncu Reflha

Nur-i Muhammedî, Kalem-i ‹lâhinin mürekkebidir

‹’lem eyyühe’l-aziz!fiu gördü¤ün büyük âleme büyük bir kitap

nazar›yla bak›l›rsa, nur-i Muhammedî(asm) o kitab›n kâtibinin kaleminin

mürekkebidir.E¤er o âlem-i kebir bir flecere tahayyül

edilirse, nur-i Muhammedî hem çekirde¤i,hem semeresi olur.

E¤er dünya mücessem bir zîhayat farz edi-lirse, o nur, onun ruhu olur.

E¤er büyük bir insan tasavvur edilirse, onur onun akl› olur.

E¤er pek güzel flaflaal› bir Cennet bahçesitahayyül edilirse, nur-i Muhammedî onun

andelibi olur.E¤er pek büyük bir saray farz edilirse,

nur-i Muhammedî o Sultan-› Ezel’in makarr-› saltanat ve haflmeti ve tecelliyat-›

cemaliyesiyle âsâr-› sanat›n› havi olan oyüksek saraya naz›r ve münadi ve teflrifat-ç› olur. Bütün insanlar› davet ediyor. O sa-rayda bulunan bütün antika sanatlar›, ha-rikalar› ve mu’cizeleri tarif ediyor. Halk› oSaray Sahibine, Sâniine iman etmek üzere

cazibedar, hayretefza davet ediyor.

Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neflriyat, 2006, s. 186-187.

flecere-i kâinat›n meyvesidir

Bu semerelerden en ziyadar, nurlu,

ahsen, ekrem, eflref, eltaf, Seyyidü’l-

Enbiya ve’l-Mürselîn, ‹mamü’l-Mütta-

kîn, Habîb-i Rabbülâlemîn Hazret-i

Muhammed’dir.Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neflriyat, 2004, s. 169.

Öyle Muhammed (asm) ki, icma ve tasdiklerine mazhar olmakla, enbiya ve mürselîne siyadetünvan›n› ve ittifak ve tahkiklerini almakla, ‹mamü’l-Evliya ve’l-Ulema lâkab›n› alm›flt›r. Veöyle Muhammed (asm) ki, âyât-› bâhire, mu’cizat-› kàt›a ve secaya-i samiye ve ahlâk-›âliye sahibi olmakla mehbit-i vahy-i ‹lâhî olmufltur.

Ve öyle bir Muhammed ki (asm), âlem-i gayb ve melekûtu seyir ve ziyaretetmekle, ervah› müflahede ve melâike ile musahabe, cin ve insanlara irflatvazifesini alm›flt›r.

Ve öyle bir Muhammed’dir ki (asm) flahsiyet-i maneviyesiylekâinat›n kemaline bir fihriste olmakla, bütün saadetlerin vemedeniyetlerin düsturlar›n› hâvî bir fleriata sahiptir.

Ve öyle bir Muhammed’dir ki (asm), âlem-iflahadette iken gaybiyattan haber verir bir beflirve nezir olup, bütün kuvvetiyle, kemal-i cid-diyetle ve vüsuk ile ve itminan ile, yüksekbir iman ile, nev-i beflere karfl› tevhiddinini "Lâ ilâhe illallah" ile ilân veilâm ediyor.

Mesnevî-i Nuriye, Yeni AsyaNeflriyat, 2006, s. 87-88.

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 20 Nisan 2008 • 10

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

da, pek büyük meselelerde, pek büyük davada,pek büyük bir serbestiyetle, bilâperva, bilâtered-düt, bilâhicap, telâfls›z, samimî bir saffetle, büyükbir ciddiyetle, has›mlar›n›n damarlar›na dokun-duracak fledit, ulvî bir surette söyledi¤i sözlerin-de hiç hilâf bulunabilir mi? Hiç hile kar›flmas›mümkün müdür? Kellâ! "O, ancak kendisine va-hiy olunan› söyler."1

Evet, hak aldatmaz, hakikatbin aldanmaz. Hakolan mesle¤i hileden müsta¤nîdir; hakikatbîningözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görün-sün, aldats›n.

‹flte bak: Ne kadar merakaver, ne kadar cazibe-dar, ne kadar lüzumlu, ne kadar dehfletli haka-

ik› gösterir ve mesâili ispat eder. Bilirsin ki, en zi-yade insan› tahrik eden merakt›r. Hatta, e¤er sanadenilse, "Yar› ömrünü, yar› mal›n› versen, kamer-den ve müflteriden biri gelir, kamerde ve müflteri-de ne var, ne yok, ahvâlini sana haber verecek.Hem do¤ru olarak senin istikbalini ve bafl›na negelece¤ini do¤ru olarak haber verecek"; merak›nvarsa, vereceksin.

Hâlbuki, flu zat öyle bir Sultan›n ahbar›n› söylü-yor ki, memleketinde Kamer, bir sinek gibi, birpervane etraf›nda döner. O Arz olan o pervaneise, bir lâmba etraf›nda pervaz eder; ve o güneflolan lâmba ise, o Sultan›n binler menzillerindenbir misafirhanesinde binler misbahlar içinde birlâmbas›d›r.

Onuncu Reflha

1 Necm Suresi: 4.

Hazret-i Muhammed (asm), Seyyidü’l-enbiyâ ve’l-mürselîndir

11 • 20 Nisan 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

2 Tekvir Suresi: 1, 3 ‹ntifar Suresi: 1, 4 Karia Suresi: 1,

Bu kâinat, âdeta Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm için yarat›lm›flt›r

Ve madem, nas›l ki Kâinat›n Sahibi, kâinattan zemini ve zeminden nev-i insan› intihap edip, gayetbüyük bir makam, bir ehemmiyet vermifl; öyle de, nev-i insandan dahi makas›d-› rububiyetine te-

vafuk eden ve kendilerini iman ve teslim ile Ona sevdiren hakikî insanlar olan enbiya ve evliyave asfiyay› intihap edip kendine dost ve muhatap ederek, onlar› mu’cizeler ve tevfikler ile

ikram ve düflmanlar›n› semavî tokatlar ile tazip ediyor. Ve bu k›ymetli, sevimli dostlar›n-dan dahi, onlar›n imam› ve mefhari olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm› intihap

ederek, ehemmiyetli küre-i arz›n yar›s›n› ve ehemmiyetli nev-i insan›n beflten bi-risini uzun as›rlarda onun nuruyla tenvir ediyor. Âdeta, bu kâinat onun için ya-

rat›lm›fl gibi, bütün gayeleri onun ile ve onun dini ile ve Kur’ân’› ile teza-hür ediyor. Ve o pek çok k›ymettar ve milyonlar sene yaflayacak kadar

hadsiz hizmetlerinin ücretlerini, hadsiz bir zamanda almaya müsta-hak ve lây›k iken, gayet meflakkatler ve mücahedeler içinde alt-

m›fl üç sene gibi k›sac›k bir ömür verilmifl.Acaba hiçbir cihetle hiçbir imkân›, hiçbir ihtimali, hiçbir

kabiliyeti var m› ki, o zat, bütün emsali ve dostlar›ylaberaber dirilmesin ve flimdi de ruhen diri ve hayy

olmas›n; idam-› ebedî ile mahvolsunlar? Hâflâ,yüz bin defa hâflâ ve kellâ! Evet, bütün kâi-

nat ve hakikat-i âlem, dirilmesini davaeder ve hayat›n› Sahib-i Kâinat’tan

talep ediyor.

fiualar, Yeni Asya Neflriyat,2005, s. 298.

Hem öyle acayip bir âlemden hakikî olarakbahsediyor ve öyle bir ink›lâptan haber veriyorki, binler küre-i arz bomba olsa, patlasalar, o ka-dar acip olmaz. Bak, onun lisan›nda, "Günefl dü-rülüp topland›¤›nda"2 , "Gök yar›ld›¤› zaman" 3,"Çarpacak olan felaket"4 gibi sureleri iflit.

Hem öyle bir istikbalden do¤ru olarak haberveriyor ki, flu dünyevî istikbal ona nispeten birkatre serap hükmündedir. Hem, öyle bir saadet-ten pek ciddî olarak haber veriyor ki, bütün sa-adet-i dünyeviye, ona nispeten bir berk-i zailinbir flems-i sermede nispeti gibidir.

Böyle acip ve muammaâlûd flu kâinat›n perde-i zahiriyesi alt›nda, elbette ve elbette böyle

acayip bizi bekliyor. Böyle acayibi haber verecek,böyle harika ve fevkalâde mu’ciznüma bir zat lâ-z›md›r.

Hem, bu zat›n gidiflat›ndan görünüyor ki, o,görmüfl ve görüyor ve gördü¤ünü söylüyor.

Hem, "Bizi nimetleriyle perverde eden flu se-mavat ve arz›n ‹lâh›, bizden ne istiyor, marziyat›nedir?" pek sa¤lam olarak bize ders veriyor.

Hem bunlar gibi daha pek çok merakaver, lü-zumlu hakaik› ders veren bu zata karfl› her fleyib›rak›p ona koflmak, onu dinlemek lâz›m gelir-ken, ekser insanlara ne olmufl ki, sa¤›r olup körolmufllar, belki divane olmufllar ki bu hakk› gör-müyorlar, bu hakikati iflitmiyorlar, anlam›yorlar?

On Birinci Reflha

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 20 Nisan 2008 • 12

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

‹flte flu zat, flu mevcudat hâl›k›n›n vahdaniyeti-nin hakkaniyeti derecesinde hak bir bürhan-›

nat›k, bir delil-i sad›k oldu¤u gibi, haflrin ve sa-adet-i ebediyenin dahi bir bürhan-› kat››, bir delil-i sat››d›r. Belki, nas›l ki o zat, hidayetiyle saadet-iebediyenin sebeb-i husulü ve vesile-i vusulüdür.Öyle de; duas›yla, niyaz›yla o saadetin sebeb-ivücudu ve vesile-i icad›d›r. Haflir meselesinde ge-çen flu s›rr›, makam münasebetiyle tekrar ederiz.

‹flte, bak: O zat öyle bir salât-› kübrada dua edi-yor ki, güya flu cezire, belki arz, onun azametlinamaz›yla namaz k›lar, niyaz eder.

Bak, hem öyle bir cemaat-i uzmada niyaz edi-yor ki, güya benîâdemin zaman-› Âdem’den asr›-m›za, k›yamete kadar bütün nuranî kâmil insan-lar, ona ittiba ile iktida edip duas›na âmin diyor-lar.

Hem bak, öyle bir hacet-i âmme için dua ediyorki, de¤il ehl-i arz, belki ehl-i semavat, belki bütünmevcudat, niyaz›na, "Evet, yâ Rabbena, ver, bizdahi istiyoruz" deyip ifltirak ediyorlar.

Hem öyle fakirâne, öyle hazinâne, öyle mahbu-bâne, öyle müfltakane, öyle tazarrukârâne niyazediyor ki, bütün kâinat› a¤latt›r›yor, duas›na iflti-rak ettiriyor.

Bak, hem öyle bir maksat, öyle bir gaye için duaediyor ki, insan› ve âlemi, belki bütün mahlûkat›esfel-i safilînden, sukuttan, k›ymetsizlikten, fay-das›zl›ktan âlâ-y› illiyyîne, yani k›ymete, bekaya,ulvî vazifeye ç›kar›yor.

Bak, hem öyle yüksek bir fîzâr-› istimdatkârâne

On ‹kinci Reflha

Prens Bismarck’ın (Bismark) beyânâtı

Ey Muhammed! (asm)Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idare etmek için

taraf-ı Lâhutîden geldiği iddia olunan bütünmünzel semavî kitapları tam ve etrafıyla tetkikettimse de, tahrif olundukları için, hiçbirisindearadığım hikmet ve tam isabeti göremedim. Bukanunlar değil bir cemiyet, bir hane halkınınsaadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır.Lâkin, Muhammedîlerin Kur’ân’ı bu kayıttanazadedir. Ben Kur’ân’ı her cihetten tetkik ettim;her kelimesinde büyük hikmetler gördüm.Muhammedîlerin düşmanları, "Bu kitapMuhammed’in (asm) zâde-i tab’ı" olduğunu iddiaediyorlarsa da, en mükemmel, hatta en mütekâmilbir dimağdan, böyle harikanın zuhurunu iddiaetmek, hakikatlere göz kapayarak, kin ve garazaâlet olmak manasını ifade eder ki, bu da ilim vehikmetle kabil-i telif değildir.

Ben, şunu iddia ediyorum ki:Muhammed (asm) mümtaz bir kuvvettir.

Destgâh-ı Kudret’in böyle ikinci bir vücuduimkân sahasına getirmesi ihtimalden uzaktır.

Sana muasır bir vücut olamadığımdan dolayımüteessirim ey Muhammed (asm)! Muallimi venaşiri olduğun bu kitap senin değildir. OLâhutîdir. Bu kitabın Lâhutî olduğunu inkâretmek, mevzu ilimlerin butlanını ileri sürmekkadar gülünçtür. Bunun için, beşeriyet senin gibimümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundansonra göremeyecektir.

Batılı Düşünürlerin Hazret-i Muhammed (asm)

hakkındaki medihlerinden bazıları

Kelime-i fiehadetin ikikelâm› birbirini gerektirir

13 • 20 Nisan 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

ve öyle tatl› bir niyaz-› istirhamkârâne ile istiyor,yalvar›yor ki, güya bütün mevcudata ve semava-ta ve Arfla iflittirip, vecde getirip, duas›na "Âmin,Allahümme âmin" dedirtiyor.

Bak, hem öyle Semî, Kerîm bir Kadîr’den, öyleBasîr, Rahîm bir Alîm’den hacetini istiyor ki, bil-müflahede en hafî bir zîhayat›n en hafî bir haceti-ni, bir niyaz›n› görür, iflitir, kabul eder, merhameteder. Çünkü, istedi¤ini—velev lisan-› hâl ile ol-sun—verir ve öyle bir suret-i hakîmâne, basîrâ-ne, rahîmânede verir ki, flüphe b›rakmaz, bu ter-biye ve tedbir, öyle bir Semî ve Basîr ve öyle birKerîm ve Rahîm’e hast›r.

Acaba bütün efâz›l-› benîâdemi arkas›na al›p,arz üstünde durup, Arfl-› Âzama mütevecci-

hen el kald›r›p dua eden flu fleref-i nev-i insan veferîd-i kevnüzaman ve bihakk›n Fahr-i Kâinat neistiyor?

Bak, dinle; saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor,lika istiyor, Cennet istiyor. Hem, merâyâ-i mevcu-datta ahkâm›n› ve cemallerini gösteren bütün es-ma-i kudsiye-i ‹lâhiye ile beraber istiyor. Hatta,e¤er rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi, hesaps›zo matlûbun esbab-› mucibesi olmasa idi, flu zat›ntek duas›, bahar›m›z›n icad› kadar kudretine hafifgelen flu Cennetin binas›na sebebiyet verecekti.

Evet, nas›l ki onun risaleti flu dâr-› imtihan›naç›lmas›na sebebiyet verdi; öyle de, onun ubudi-yeti dahi, öteki dâr›n aç›lmas›na sebeptir. Acabaehl-i ak›l ve tahkike "‹mkan dairesi içinde, flu an-

On Üçüncü Reflha

Doktor Maurice diyor ki:

Şayet Monsieur Renaud (Mösyö Reno) İslâmâlemiyle temas etmek fırsatını elde edecek olur-sa, münevver ve terbiyeli MüslümanlarınKur’ân’a karşı en yüksek hürmeti perverdeettiklerini; ve onun evamir-i ahlâkiyesinefevkalâde riayetkâr olduklarını; ve bununharicine çıkmamaya gayret ettiklerini görürdü.Yeni nesiller ve asrî mekteplerin mezunları da,Kur’ân’a ve Müslümanlığa karşı müstehziyânebir cümlenin sarfına tahammül etmemekte-dirler. Çünkü, Kur’ân, iki sıfatla bu ehliyetihaizdir.

Bunların Birincisi: Bugün ellerde tedavüleden Kur’ân’ın, Hazret-i Muhammed’e(a.s.m.) vahyolunan kitabın aynı olmasıdır.Hâlbuki, İncil ile Tevrat hakkında birçokşüpheler ileri sürülmektedir.

İkincisi: Müslümanlar Kur’ân’ı Arapçanınen kuvvetli muhafızı ve esasat-ı diniyeninamelî bir mahiyet almasının en kuvvetlimenbaı telâkki ederler. Binaenaleyh, MonsieurRenaud (Mösyö Reno) eserini tashih edecekolursa, bu tercümesiyle insanları tenvirhususunda insanlığa büyük bir muavenettebulunur ve batıl itikatların hudutlarını tarü-mar etmeye hadim olur.

Carlyle (Karlayl) şöyle diyor:

Kur’ân’ı bir kere dikkatle okursanız, onunhususiyetlerini izhara başladığını görürsünüz.Kur’ân’ın güzelliği, diğer bütün edebî eser-lerin güzelliklerinden kabil-i temyizdir.Kur’ân’ın başlıca hususiyetlerinden biri, onunasliyetidir. Benim fikir ve kanatime göre,Kur’ân, serâpâ samimiyet ve hakkaniyetledoludur. Hazret-i Muhammed’in (asm) cihanatebliğ ettiği davet hak ve hakikattir.

Kelime-i fiehadetin iki kelâm› birbirinden ayr›lmaz, birbirini ispat eder,birbirini tazammun eder, birbirsiz olmaz.

Madem Peygamber Aleyhissalâtü VesselâmHatemü’l-Enbiyad›r, bütün enbiyan›n

vârisidir; elbette bütün vusul yollar›n›nbafl›ndad›r. Onun cadde-i kübras›ndan

hariç hakikat ve necat yolu olamaz.

Mektubat, Yeni Asya Neflriyat, 2005, s. 560.

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 20 Nisan 2008 • 14

Risale-i Nur’da RAHMET PEYGAMBER‹

daki durumdan daha mükemmeli, daha üstünü,daha güzeli yoktur"5 dediren flu meflhud intizam-› fâik, flu rahmet içinde kusursuz hüsnüsanat vemisilsiz cemal-i rububiyet, hiç böyle bir çirkinli¤i,böyle bir merhametsizli¤i, böyle bir intizams›zl›-¤› kabul eder mi ki, en cüz’î, en ehemmiyetsiz ar-zular›, sesleri ehemmiyetle iflitip ifa etsin, enehemmiyetli, en lüzumlu arzular› ehemmiyetsizgörüp iflitmesin, anlamas›n, yapmas›n? Hâflâ vekellâ, yüz bin defa hâflâ; böyle bir cemal, böyle birçirkinli¤i kabul etmez, çirkin olmaz.

Yahu, ey hayalî arkadafl›m! fiimdilik kâfidir, ge-ri gitmeliyiz. Yoksa yüz sene flu zamanda, flu ce-zirede kalsak, yine o zat›n garâib-i icraat›n› veacâib-i vezâifini, yüzden birisine, tamamen ihataedip, temaflas›nda doyamay›z. fiimdi, gel, üstün-de dönece¤imiz her asra birer birer bakaca¤›z.Bak, nas›l her as›r, o flems-i hidayetten ald›klar›feyiz ile çiçek açm›fllar; Ebu Hanife, fiafiî, Bayezit-i Bistamî, fiah-› Geylânî, fiah-› Nakflibend, ‹mam-› Gazalî, ‹mam-› Rabbanî gibi milyonlar münev-ver meyveler veriyor.

Meflhudât›m›z›n tafsilât›n› baflka vakte talikedip, o mu’ciznüma ve hidayetedâya bir k›s›mkat’î mu’cizat›na iflaret eden bir salâvat getirmeli-yiz.6

5 ‹mam-› Gazalî6.Rahmân-› Rahîm olan Allah'›n, Furkan-› Hakîm’i Arfl-› Azîm’den

üzerine indirdi¤i zât olan Efendimiz Muhammed'e (asm) ümme-tinin iyilikleri adedince milyon salât ve selâm olsun.

Risaletini ‹ncil, Tevrat ve Zebur’un müjdeledi¤i; nübüvvetini do¤-du¤undan hemen önce ve do¤umu an›nda meydana gelen harikulâ-de hâllerin, cinnî hatiflerin, insanlardan evliya ve kâhinlerin haberverdi¤i; iflaretiyle ay›n ikiye bölündü¤ü Efendimiz Muhammed’e(asm) ümmetinin al›p verdi¤i nefesler say›s›nca milyon salât ve mil-yon selâm olsun. Ça¤›rmas›yla, a¤açlar›n, yan›na geldi¤i, duas›ylaya¤murun sür’atle ya¤d›¤›, bulutun s›caktan korumak için bafl›ndagölge yapt›¤›, bir kilelik yiyece¤inden yüzlerce insan›n doydu¤u,parmaklar› aras›ndan suyun üç defa Kevser gibi akt›¤›; Allah’›n ker-tenkeleyi, ceylân›, kuru hurma dire¤ini, koyun paças›n›, deveyi, da-¤›, tafl› ve çak›l tafllar›n› onun için konuflturdu¤u; Mirac›n ve, "Gözne flaflt›, ne de baflka bir fleye bakt›" (Necm Suresi: 17.) ayetinin sahi-bi Efendimiz ve flefaatçimiz Muhammed’e, (asm) ilk indi¤i andanitibaren k›yamete kadar Kur’ân’›n, her okuyan›n okudu¤unda havadalgalar›n›n aynalar›nda Allah’›n izni ile temessül eden herkelimesindeki her harfi say›s›nca salât ve selâm olsun. Bu salâvat-lar›n her birisi hürmetine bizi ba¤›flla, bize merhamet et, ey ‹lâh›m›z!Âmin.

Kur’ân Öyle Bir Peygamber Sesidir ki, Onu Bütün Dünya Dinleyebilir

Kur’ân şiir midir? Değildir. Fakat, onun şiirolup olmadığını tefrik etmek müşküldür.Kur’ân, şiirden daha yüksek bir şeydir.Mamafih, Kur’ân ne tarihtir, ne tercüme-ihâldir, ne de İsa’nın (as) dağda irad ettiğimev’ize gibi bir mecmua-i eş’ardır. Hatta,Kur’ân ne Buda’nın telkinatı gibi birmâba’de’t-tabiiye yahut mantık kitabı, ne deEflâtun’un herkese irad ettiği nasihatlergibidir. Bu, bir peygamberin sesidir. Öyle birses ki, onu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesinaksi, saraylarda, çöllerde, şehirlerde,devletlerde çınlar. Bu sesin tebliğ ettiği din,evvelâ naşirlerini bulmuş, sonra teceddütperv-er ve imar ci bir kuvvet şeklinde tecellietmiştir. Bu sayededir ki, Yunanistan ileAsya’nın birleşen ışığı Avrupa’nın zulü-matâbâd olan karanlıklarını yarmış ve buhâdise, Hıristiyanlığın en karanlık devirleriniyaşadığı zaman vuku bulmuştur.

Dr. Johnson

O cesur ve azimkâr Peygamberin hatem-i risâlet olduğunun en kat’î ve en emin delilleri

İngilizce-Arapça, Arapça-İngilizce lügatlerinmuharriri Doktor City Youngest (Siti Yangest)Kur’ân hakkında şu sözleri söylüyor:

Kur’ân, insanların yed-i istifadesine geçeneserlerin en büyüklerinden biridir. Kur’ân’dabüyük bir insanın hayal ve seciyesi en vazıhşekilde görülmektedir. Carlyle, "Kur’ân’ınulviyeti, onun cihanşümul hakikatindedir"dediği zaman, şüphesiz doğru söylemişti.Muhammed’in (asm) doğruluğu, faaliyeti,hakikati taharride samimiyeti, sarsılmayanazmi, imanı, kendisini dinlemek istemeyenlereezelî hakikati dinletmek yolundaki sebatı; banakalırsa, onun o cesur ve azimkâr Peygamberinhatem-i risâlet olduğunun en kat’î ve en emindelilleridir.

…Doktor City Youngest

15 • 20 Nisan 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

aaccââiibb--ii vveezzââiiff:: vazifelerin acaiplikle-ri.

aahhbbâârr:: haberler.aahhkkââmm:: hükümler.aahhllââkk--›› ââlliiyyee:: yüksek ahlâk.aahhllââkk--›› hhaammiiddee:: övülmüfl ahlak.aahhllââkk--›› hhaasseennee:: güzel ahlâkaahhllââkk--›› sseeyyyyiiee--ii vvaahhflfliiyyâânnee:: vahflice

olan kötü ahlâk.aahhsseenn:: en güzel.ââllââ--yy›› iilllliiyyyyîînnee:: 1-Allah kat›nda en

iyilerin derecesi. 2-cennetin en yüksekderecesi.

ââlleemm--ii ggaayybb vvee mmeelleekkûûtt:: görünme-yen, fakat varl›¤› kesin olan ve mâhi-yeti Allah taraf›ndan bilinen baflkadünyalar, ruhlar ve melekler âlemi.

ââlleemm--ii kkeebbiirr:: büyük âlem.aannââss››rr:: unsurlar.aannddeelliibb--ii zzîîflflâânn:: flan sahibi bülbül.aarrflfl--›› ââzzaamm:: Allah'›n arfl›, en yüce ma-

kam.ââssâârr--›› ssaannaatt:: sanat eserleri.aassrrîî:: zamana uygun, ça¤dafl, mo-

dern.ââyyââtt--›› bbââhhiirree:: apaç›k ve parlak âyet-

ler, deliller.ââyyeett--ii kküübbrraa:: en büyük âyet, en bü-

yük delil.bbââhhiirr:: belli, besbelli, aç›k, apaç›k.bbaassîîrr:: her fleyi görüp bilen, tam, ek-

siksiz ve kusursuz gören Allah (c.c.).bbeeddîî:: efli ve benzeri olmayan, eflsiz

güzel; yeni, garip, eflsizbbeekkaa:: sonsuzluk.bbeennîîââddeemm:: Ademo¤lu.bbeerrkk--ii hhââttiiff:: birden görünüp, kaybo-

lan p›r›lt›, flimflek.bbeerrkk--ii zzaaiill:: bir anda parlayan fakat

devam› gelmeyen flimflek.bbeeflflâârrââtt:: müjdeler.bbeeflfliirr:: müjdeleyen.bbiihhaakkkk››nn:: hakk›yla.bbiillââppeerrvvââ:: çekinmeden, korkmadan.bbiillmmüüflflaahheeddee:: görerek, bizzat flahit

olarak.bbüüllbbüüll--ii zzüüllkkuurr’’âânn:: Kur'ân sahibi

bülbül.bbüürrhhaann--›› bbaahhiirr:: ap aç›k delil.bbüürrhhaann--›› hhaakk:: Hakk'›n bürhan›,

Allah'›n varl›¤›n›n delili.bbüürrhhaann--›› kkààtt››:: keskin delil.bbüürrhhaann--›› nnaatt››kk:: konuflan delil;

Allah'›n varl›¤›n› ispat eden Hz. Mu-hammed (asm)

ccaaddddee--ii kküübbrraa:: en büyük cadde.ccââmmiiddââtt--›› mmeeyyyyiittee--ii ssââmmiittee:: suskun,

ölü ve cans›z varl›klar.cceemmaaaatt--ii uuzzmmaa:: büyük cemaat.

cceemmââll--ii rruubbûûbbiiyyeett:: Allah'›n bütünmahlukat› idare, tedbir ve terbiye edi-cili¤inin güzelli¤i.

cceemmââll--ii ssûûrreett:: fizikî güzellik.cceezzîîrree:: yar›mada.cceezzîîrree--ii vvââssiiaa:: genifl yar›mada.cceezzîîrreettüü''ll--aarraabb:: arap yar›madas›.ddââiirree--ii hhaakkiikkaatt--ii iirrflflaadd:: irflad hakika-

tinin dairesi.ddâârr:: yer, yurt.ddâârr--›› iimmttiihhaann:: imtihan yurdu.ddeellââllââtt:: deliller, iflaretler.ddeelliill--ii ssââtt››:: parlak delil.ddeessttggââhh--›› kkuuddrreett:: kudret tezgâh›.eeââmm:: pek flümullü, daha umumi ve

genifl.eeccmmeell:: en güzel.eeffââzz››ll--›› bbeennîîââddeemm:: insano¤lunun fa-

ziletlileri.eeffddaallüü’’ll--hhaallkk:: yarat›lm›fllar›n en fa-

ziletlisi, üstünü.eeffllââkk:: 1-semâlar, felekler, gökler, kü-

reler, zamanlar. 2-bahtlar, talihler, ka-derler.

eehhll--ii aarrzz:: dünyadakiler, yerdekiler.eehhll--ii sseemmaavvaatt:: semavât ehli, melek-

ler ve ruhaniler.eekkmmeell:: en mükemmel.eekkrreemm:: en cömert.eellttaaff:: en latif.eemmaanneett--ii kküübbrraa:: en büyük emânet.eennbbiiyyaa:: peygamberler.eerrvvaahh:: ruhlar.eessaassaatt--›› ddiinniiyyee:: dinin esaslar›.eessbbââbb--›› mmûûcciibbee:: gerektirici sebepler.eessffeell--ii ssââffiilliinn:: afla¤›lar›n en afla¤›s›,

cehennem'in en afla¤› tabakas›.eessmmââ--ii kkuuddssiiyyee--ii iillââhhiiyyee:: Allah'›n

kusursuz, noksans›z ve yüce isimleri.eetteemm:: daha, en, pek tam, kusursuz,

eksiksiz.eevvââmmiirr--ii aahhllââkkiiyyee:: ahlâkî emirler.eevvââmmiirr--ii tteekkvviinniiyyee:: yarat›l›flla ilgili

kanunlar.eevvssaaff--›› MMuuhhaammmmeeddiiyyee:: Hz. Mu-

hammed'in vas›flar›.ffaahhrr--ii kkââiinnaatt:: kâinat›n kendisiyle

övündü¤ü zât olan Peygamberimiz(asm).

ffaatt››rr--›› zzüüllcceellââll:: sonsuz büyüklük sa-hibi ve benzeri olmayan fleyleri yara-tan Allah (c.c.).

ffeerrîîdd--ii kkeevvnnüüzzaammaann:: bütün zamanve mekânlar›n benzersiz olan›.

ffeetthh:: açma.ff››ttrraatt:: yarat›l›fl.ffîîzzâârr--›› iissttiimmddââddkkâârrâânnee:: yard›m iste-

yerek inleyip, a¤lamak.ggaarrââiibb--ii iiccrraaaatt:: icraatlar›n gariplikleri.

HHaabbîîbb--ii RRaabbbbüüllââlleemmiinn:: ÂlemlerinRabbinin Sevgilisi.

hhaaccaalleettââvveerr:: utand›r›c›, utanç veren.hhââcceett--ii ââmmmmee:: umumî ihtiyaç.hhaaffîî:: gizli.hhaaiizz:: bir fleye sahip olma, sahip, mâ-

lik.hhaakkaaiikkaaflfliinnaa:: gerçekleri bilen, haki-

katlar› tan›yan.hhaakkiikkaattbbîînn:: hakikati gören.hhaatteemm--ii rriissaalleett:: peygamberli¤in so-

nu. peygamberlik mühürü.hhââtteemmüü''ll--eennbbiiyyââ:: peygamberlerin

sonuncusu.hhââttiiff:: gaybdan do¤ru haber veren

cinler.hhaavvii:: içine alan, ihtiva eden.hhaayyrreetteeffzzaa:: hayret artt›ran.hheeddââyyââ:: hediyeler.hh››rrzz--›› ccâânn:: ba¤r›na bas›p can› gibi

korumak.hhiiddaayyeetteeddââ:: hidayete sebeb olan, hi-

dayet verici.hhiillkkaatt:: yarat›l›fl.hhuummss--uu bbeeflfleerr:: insanl›¤›n beflte biri.hhüüssnn--üü ssaann''aatt:: sanat güzelli¤i.hhüüssnn--üü ssîîrreett:: ahlâk güzelli¤iiiccmmââ:: müctehid olan islâm âlimleri-

nin dinî bir konuda ayn› sözü söyle-meleri, bir konuda görüfl birli¤ine var-malar›

îîffââ:: yerine getirme.iihhaattaa:: kuflatma.ii''lleemm eeyyyyüühhee’’ll--aazziizz:: bil ki ey aziz.iimmââmmüü’’ll--eevvlliiyyaa vvee’’ll--uulleemmaa:: alimle-

rin ve velilerin imam›.iimmaammüü’’ll--mmüüttttaakkîînn:: takva sahipleri-

nin imam›.iimmttiissaall:: bir örne¤e uygun flekilde

hareket etme, benzemeye çal›flma.iinnââyyeett:: yard›m, lütuf.iinnttiihhaapp:: seçme.iinnttiizzaamm--›› ffââiikk:: üstün düzen.iirrhhââssââtt:: Peygamberimiz (asm) üze-

rinde peygamberlikten önce görünenharikulade haller.

kkaabbiill--ii tteelliiff:: uygunluk hali, uyuflabi-lir, uzlaflt›r›labilir.

kkaabbiill--ii tteemmyyiizz:: ay›rt edilebilir.kkââhhiinn:: gelecekten haber verdi¤i söy-

lenen kifli, falc›.kkeemmââll--ii cciiddddiiyyeett:: tam bir ciddiyet.kkeemmââll--ii eemmnniiyyeett:: tam bir güven,

emniyet.kkeemmââll--ii iittaaaatt:: tam bir itaat.kkeeflflflflââff:: keflfedici.kkiittaabb--›› hhiikkmmeett--ii ssaammeeddâânniiyyee:: hiçbir

fleye muhtaç olmayan her fleyin kendi-sine muhtaç oldu¤u hikmet sahibi ce-

Lûgatçe: